dünya savasında türkıye ve ıran`da görevlı ısveçlı subaylar konusuyor
Transkript
dünya savasında türkıye ve ıran`da görevlı ısveçlı subaylar konusuyor
DÜNYA SAVASINDA TÜRKIYE VE IRAN’DA GÖREVLI ISVEÇLI SUBAYLAR KONUSUYOR Dr. Mete Soytürk mete.soytuerk@t-online.de 18. Mart 2006 Kaiserslautern-Almanya SAVAS ÖNCESI IRAN’DA BULUNAN VE IRAN JANDARMA TESKILATINI EGITMEKLE GÖREVLI OLUP SAVAS SIRASINDA ALMANLARA YARDIM EDEN VEYA ALMAN BIRLIKLERINE KATILAN ISVEÇ'LI SUBAYLAR Iran kendi Jandarma ve Polis teskilatini kurup gelistirmek için 1911 yilindan itibaren Isveçli subaylari ülkesine davet eder. Bir kismi 1924 yilina Iran’da kalan bu subaylarin egittikleri birlikler ve yetistirdikleri askerler daha sonra Iran sahinin ordusunun çekirdegini olusturacaklardir. 1911-1924 yillari arasinda 49 subay ve 5 astsubay toplam 54 askeri personel Isveç tarafindan Iran’a yollanir. Birinci dünya savasinda Almanya’ya sempati duyan Isveç savasa katilmaz fakat Iran’daki subaylarini 1915 ortasina kadar orada tutar. 1915 ortasinda ise bu subaylari bir taraftan Isveç’e geri çagirirken, diger taraftan da Iran’da kalmak isteyen subaylarin orada kalabileceklerini bildirir. Bu karardan sonra Almanya bu subaylari kendi tarafina çeker ve Isveçliler Alman ordusuna katilirlar. Iran’da Alman Konsolosu sifatini tasiyan fakat aslinda Alman Teskilati Mahsusasi subayi olan ajanlar, bu Isveçli subaylara ve idaresi aldindaki Jandarma birliklerine kuzeyde Ruslara karsi, güneyde Ingilizlere karsi çesitli, sabotaj ve halki isyana kiskirtma görevleri verirler. Iran ve Afganistan’daki operasyonlarda görev alirlar, Dogu ve Güneydogu Anadolu ve Irak’ta da bulunurlar. Almanlarin planladiklari bu operasyonlari Alman ve Isveçli subaylar ortak yürütürler. Ayrica islerine gelmeyen Iran hükümetini de bir darbe ile düsürme girisiminde bile bulunurlar. Bu darbe girisimi basarisiz kalir. Bunun üzerine Rus yanlisi bir Iran hükümeti basa gelir. Daha sonra Ruslarin saldirilarina karsi koyarlar, fakat basarili olamazlar. Bir kismi Ruslara tutsak olur ve sürülür sonra kaçarak ülkeleri Isveç’e geri dönerler. Diger bir bölümü de Türk ve Alman özel birlikleri ile birlikte çarpisarak Türkiye’ye geri çekilir ve Türkiye üzerinden 1916 ortalarinda ülkelerine dönerler. Birinci Dünya savasinda Iran’da bulunurken Alman ordusuna katilan bu Isveçli subaylar ve Iran ordusundaki son rütbeleri söyle: 17 subay, 3 Astsubay ve 2 polis sefi toplam 22 kisi. Albay Gustav Laurentius EDWALL 1. Dünya savasinda Iran’daki Isveçli subaylarin komutani Albay Per Ludwig NYSTRÖM Önce Almanlar hesabina çalisir, sonra taraf degistirerek Rus ve Ingilizlerin tarafina geçer, sonra kitap yazar Albay Tage Fredrick GLEERUP Binbasi Gustav Hjalmar PRAVITZ, Türkiye’de bulunur, gazetelere makale ve kitap yazar. Binbasi Per Anders Eric FRICK Binbasi Knut Knutsson KILLANDER Binbasi Jean Bernhard SONNESSON Binbasi Philip Fredrick DE HIERTA Binbasi Nils Robert Arthur ÅNGMAN Binbasi Joseph Emanuel POUSETTE Binbasi Tor Harald LUNDBERG Binbasi Helge Gunnar KÄLLSTRÖM Binbasi Nils DE MARÉ Binbasi Nils NORDQUIST Veteriner Yüzbasi Yngve Napoleon ÖRTENGREN Yüzbasi Eric Gustav HELLEMARK Yüzbasi Ernst Einar FOSSELIUS Astsubay Magnus ERIKSSON Astsubay Carl SCHILLER Astsubay Arvid SVENSSON Abraham Edward ERICSSON Atli Polis Sefi Petrus Leopold BJURLING Polis Sefi 1/5 Asagida Bu subaylar biri olan Binbasi Gustav Hjalmar PRAVITZ anilarini okuyacaksiniz. NYA DAGLIGT ALLEHANDA (YENI GÜNLÜK ÇESITLILIK GAZETESI) Pazartesi, 23 Nisan 1917 Aralarinda bulunmus olan birinin agzindan Ermenilerin durumu Isveç’li bir subay, bayan Marika Stjernstedt’in yazdiklarini derinlemesine inceliyor Geçenlerde yurt disindan (Iran’dan) ülkeme döndüm. Biraz geç de olsa elime ermeni sorunu ile ilgili Isveç’te yazilmis iki kitabi inceleme firsatini buldum. Bunlardan birincisi (Karl Gustav) Ossiannilsson’un “Soylu insan -Sven Hedin-“, ikincisi Marika Stjernstedt’in “Ermenilerin acinacak durumu”. Birinci kitabi dogrudan çöpe attim. Sven Hedin’e karsi kötü, gizli manali ifadeler beni, Dagens Nyheter gazetesindeki bir bas makale kadar bile ilgilendirmedi. Ikinci kitapta verilmek istenen; Ermenilerin çektikleri acilarin abartili olarak ifade edilmesi. Bu kitabi sonuna kadar bir solukta okudum. Iste benim simdi yapmak istedigim, olaylari anlatmak ve bu iki kitaptaki yanlis ve çarpikliklari ortaya çikarmak. Ermenilerin sefaletini, benim kadar yakindan baska hiç bir Isveç’linin görme ve inceleme firsati olmadigini söyleme cesaretini gösteriyorum. Bir aylik bir süre için bu zavalli göçmenlerin arasinda yolculuk ettim ve bu yolculuk, her iki yazara göre iddia edilen katliamin gerçeklestigi 1915 yilinin sonbaharinin sonunda gerçeklesti. Yukaridaki her iki çalismada yazilanlarla söylenmek istenen, Türkler ve Almanlarin insanlik disi ve barbarca davrandiklari seklindedir. Ben asagida tamamen kendi gözlemlerime göre gördüklerimi yazdim. Bunu yaparken yukaridaki bu iki yazarca okuyucuya verilmek istenen izlenimlerin, aslinda dogru olmadigini anlatabilmeyi umut ediyorum. Kitaplarin içeriginden anladigim kadariyla, her iki yazar da hem Türklerin hem de Almanlarin bilinçli olarak saldiri ve katliam islediklerini anlatmak istemisler. Yasananlarin sahidi durumunda olmam, bana, bu gibi yalan iddialari kinama hak ve yükümlülügünü veriyor ve buna ek olarak kendi gördüklerim bu protestoyu güçlendiriyor. Isin gerçegine bakarsak büyük ölçüde Almanlarin ve müttefiklerinin (Türkiye, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan) dostuyum. Öte taraftan tarafsiz ülkenin (Isveç) vatandasi olarak tutarli olmak gerekiyor. Istanbul’dan Anadoluya dogru yolculuguma basladigimda kulaklarim Amerikali gezginlerin, zavalli Ermenilerin Türk efendileri tarafindan nasil katliama ugradigi seklinde anlatilanlarla, yani önyargilarla doluydu. Tanrim! Nasil bir kargasa görecektim acaba ve nasil bir zulme sahit olacaktim! Orta Dogu’da görevli olarak (Iran Jandarma teskilatini kurmak ve gelistirmek için) uzun yillar yasadigim için, Hiristiyan olduklarindan dolayi, Ermenilerin Tanri’nin en sevgili kullari oldugu seklindeki görüse katilmam mümkün kesinlikle degildir. Türklerin saldirilari ve isimsiz kurbanlar hakkindaki söylentilerin dogru olup olmadigini anlayabilmek için gözlerimi açmaya karar verdim. Her zaman sefillige sahit oldum. Ancak önceden planlanmis bir katliama hiç bir yerde sahit olmadim. Kesinlikle hayir. Iste bu nedenle gördüklerimi yazma geregi duydum. Savasin basinda, güvenilmez Ermenilerin Osmanli Imparatorlugu’nun kuzey kismindan güneye sürülmelerinin sebebini kavramak ve Türk hükümetinin zorunlu nedenlerle bu isi yaptigini anlamak gerekiyordu. Nefret ettikleri bölge yetkililerine karsi istila ordusu ile birlikte ortak bir saldiri yapmak için sadece Ruslarin gelmesini bekleyen tüm bu ermeni yerlesim birimlerini Erzurum bölgesinden çikarmak önemliydi ve gerekliydi. Erzurum Subat 1916’da düstügünde, Rusya’da tutsak kaldigim sirada tutsakligi paylastigim bir ermeni bana sunlari dedi: „Biz sürülmeyip Erzurum’da birakilsaydik, Erzurum çok daha önceden düserdi“. Eger güçlü dis düsmanlar tarafindan tehdit edilen ve saldiriya ugrayan Türkiye gibi bir ülke sinsi iç düsmanlara karsi kendini korumaya çalisiyorsa buna kimse karsi çikamaz. Ermenilerin bir çesit Türk esareti altinda yasadiklarini ve sürekli baski gördüklerini iddia edenlerin kuruntu yaptigini düsünüyorum. Daha kötü durumda olan uluslar bulunmaktadir. Mesela Ingiliz sömürgesi altinda yasayan Hint kulilerine ve Bengallilere, Ruslarin „penétration pacifique“ (hissettirmeden ülkeye girme) politikasi altinda Azerbaycan’da yasayan Iranli milliyetçilere ve Belçikali 2/5 Kongo’sundaki zencilere ve Fransa Guyana’daki kauçuk bölgesinde yasayan yerli halka ne demeli! Tüm bu uluslar bence, Ermenilerin görmüs oldugu iddia edilen sürekli baskidan ve verdikleri kurbanlardan çok daha fazla baski görmüslerdir. Kural olarak, bir ulusun sürekli ve bir nebze daha hafif bir zulme dayanmasi, kanli ama hizli bir sekilde biten bir zulme veya git gide Avrupa’nin dikkatini üzerine çeken, ermeni sorunu olarak nitelendirilen sadece bir saldiriya dayanmasindan çok daha zordur. Dönem dönem ortaya çikan katliamlar bir yana birakilirsa, ki bu katliamlarin kuskusuz büyük ölçüde nedeni yine Ermenilerdir, Ermenilere oldukça iyi davranildigini düsünüyorum. Kendi dinleri, kendi sözlü ve yazili dilleri ve kendi okullari vs. hepsi var. Öte yandan sözkonusu büyük Ermeni göçü hakkinda, Türk yetkili kuruluslarinin göçmenlerin sikintilarini azaltmak için yaptiklari çabalarin çok eksik ve yetersiz oldugunu itiraf etmek durumundayim. Ancak isin dogrusunu söylemek gerekirse ve bir kez daha vurgulamak isterim ki, Türkiye’nin içinde bulundugu zor kosullar, yani üç güçlü düsman tarafindan saldiriya ugramis oldugu göz önüne alindiginda, Türklerin böyle kosullarda organize bir yardim faaliyeti yürütmesi imkânsiz olmustur. Ben, Tanin’in (Türk gazetesi) deyimiyle bu zavalli göçmenleri-Muhacirleri çok yakindan gördüm. Onlari Anadolu’da trende, Konya’da ve baska yerlerde öküz arabalarinda ve Toros daglarinda sayisiz kafileler halinde yürürken, Tarsus ve Adana’da çadir kamplarinda gördüm. Ayrica Halep’te, Deir-el-Zor ve Ana’da gördüm. Yol kenarlarinda ölmek üzere olanlari ve ölüp kalanlari gördüm. Ancak yüz binlerce insandan elbette ölenlerin olmasi normaldir. Çakallar tarafindan parçalanmis çocuklar ve kollarini küçük bir parça ekmek için uzatan ve bagiran acinacak halde insanlar gördüm. Ama hiçbir zaman bu talihsiz insanlara karsi bir Türk saldirisi görmedim. Bir keresinde bir Türk jandarmanin geçerken geride kalan bir kaç kisiyi kamçisiyla dövdügünü gördüm. Ancak ayni davranislara kendim Rusya’da da maruz kaldim ve bunun için ne o zaman ne de sonradan tepki gösterdim. Konya’da bir Fransiz, bayan Soulié, ailesiyle ve Italyan bir hizmetçi kadinla beraber oturuyordu. Savasa ragmen orada oturuyorlardi ve Türkler onlara hiçbir sey yapmiyordu. Sehire Almanlar yerlestiklerinde bu bayan onlari “bizim meleklerimiz” diye adlandirdi. Sahip olduklari her seyi Ermenilere verdiler! Almanlarin yasadigi yerlerde, Almanlarin fedakârligini gösteren bu tarz kanitlari her yerde gördüm. Halep’te büyük bir otelin sahibi olan Ermeni Baron’a (Ermeni Erkek-Bay) konuk oldum. Kendisiyle hemserilerinin durumu üzerine birçok defa sohbet etmemize ragmen bana Türklerin katliamindan hiç bahsetmedi. Ertesi gün Cemal Pasa ile bir görüsme yapacaktim. Bu nedenle Cemal Pasa hakkinda konustuk. Bir çok kisi tarafindan bir cellat oldugu iddia edilmesine ragmen, Ermeni Baron bu ünlü adamdan çok olumlu olarak bansetti. Halep’te ermeni bir hizmetkar ile tanistim. Bu kisi daha sonra birkaç ay boyunca bana yol arkadasligi etti. Bu kisi ne Halep’te, ne de dogum yeri olan Maras’ta veya baska bir yerde Türk katliamindan tek kelime etmedi. Bayan Stjernstedt’in yazdigi abartilara kesinlikle inanmiyorum ve ermeni otoritelerinin ileri sürdüklerine hiç mi hiç deger vermiyorum. Örnegin bayan Stjernstedt’in yazdigi kitabin 44. sayfasinda Meskene kentinden ve bir ermeni doktoru olan Turoyan’dan bahsediyor. Bu kisinin güya orada bulundugu dönemde ben de Meskene’deydim. Tarihi yapilari görmek ve incelemek için etrafima dikkatlice bakiyordum. Çünkü Büyük Iskender buradan Firat nehrini geçmisti, dahasi Tevrat’ta da bu yerden bahsediliyordu. Burada benim simdi bahsettigim ermeni hizmetkarimdan baska hiç bir ermeninin izine rastlamadim. Dr. Turayan’in varligi ve tanikligini meselesine süphe ile bakiyorum. Eger böye biri var olsa bile, belirtilen zamanda orda oldugundan dahi süpheliyim. Eger Meskene’deki kosullar gerçekten belirtildigi gibi olsaydi, süpheci Türklerin hükümet görevlisi olarak bir ermeniyi oraya yollarlar miydi? Siz buna hiç inanir misiniz? On dört gün boyunca Firat nehri üzerinde yolculuk yaptim. Bu süre boyunca bayan Stjernstedt’in verdigi bilgilere göre en azindan bir kez Ermenilere karsi yapilmis bir saldiri görmeliydim. Bu durumda bir çogu Firat nehrinin üzerinde ölü olarak yüzüyor olmaliydi. Bu nehir yolculugunu Dr. Schacht (Alman Hekim Binbasi Dr. Roland Schacht) ile birlikte yaptik. Daha sonra kendisiyle Bagdat’da yine bulustuk, konustuk. Bana hiç böyle seyler anlatmadi. 3/5 Konuyu özetlersek, bayan Stjernstedt’in, hiç bir yönden elestiri yapmadan, güvenilir olmayan kaynaklarin anlattiklari uydurma hikayeleri oldugu gibi kabul ettigini ve bu saç bas yaran korkunç hikayeleri, yazdiklarina dayanak olarak aldigini düsünüyorum. Ancak, bayan Stjernstedt’in, bu yazilariyla Ermenilerin zor durumlarini dikkat çekmek istedigini de inkar etmek istemiyorum. Ancak, bir görgü sahidi olarak, göçmenleri gözeten düzenli Türk jandarma birliklerinin Ermenilere katliam yaptigi iddialarina kesinlikle karsi çikiyorum. Ileride, daha degisik bir yerde ve boyutta Ermeni konusunu, aynen simdi oldugu gibi tamamiyla tarafsiz olarak ele almak istiyorum. Ancak su an için bu kadarini yeterli görüyorum. Rättvik, Nisan 1917 Hjalmar Pravitz Ayrica bölgede baska Isveçlilerin de oldugunu görüyoruz. Isveçli meshur gezgin Sven Hedin gibi. Bununla birlikte akla söyle bir soru geliyor. Isveç’in bölgeye ilgisi neden? Bu konunun yanitini yine Isveçli Sven Hedin 1918?de yazdigi „Bagdad Babylon Ninive” adli kitabinda ayrintili bir sekilde verirken, göç ettirilen Ermenilerin kaldiklari yerleri, bölgeye 1916 yilinin ilkbaharinda yaptigi inceleme gezisinde ile kendi gözüyle incelemis. Simdi bu kitaptan konu ile ilgili önemli yerlerin Türkçe özetini veriyorum. En sonunda Almanca tam metni bulacaksiniz. Kitabin birinci bölümünün özetle anafikirleri sunlar: 1- Türklerle Isveçliler yüzyillardir, Rusya’ya karsi dogal müttefiklerdir. Çünkü Rusya’nin kislari buz tutan limanlarindan deniz yoluf ile dis ticaret yapabilme imkani yoktur. Bu nedenle buz tutmayan sicak denizlere girip rahat ticaret yapabilmesi için ya Isveçi yutmasi, ya da Türkiye’yi parçalayip Istanbul ve Çanakkale bogazlarini kontrol etmesi gerekmektedir. Dolayisi ile Avrupanin bu iki kanat ülkesi 12. Karl’in tasarisina göre müttefik olmak zorundadirlar. Böylece Isveçli subaylarin neden Iran’da olduklari daha açik hale geliyor. Ruslara karsi güneyden bir kanat ve kusatma olusturuyorlar. 2- Isveçliler savasa katilma cesaretini gösterememelerine ragmen, kalben ve madden Birinci dünya savasinda Cermen kardeslerini desteklemislerdir. Iran’da bulunan bir kisim subaylarinin da Alman ordusuna katilmasina göz yummuslardir. Zaten savas sonrasi yüksek rütbeli bir çok Alman subayi da Isveç’e siginmistir. Kitabin altinci bölümünün özetle anafikirleri sunlar: 1- Isveçli gezginin bölgeye yaptigi geziden bölgenin bir çöl degil, bozkir oldugunu görüyoruz. 2- Bölgede arap göçerler hayvanlari ile yasiyorlar. 3- 1915-1916 kisi soguk geçtigi için bölgeye oldukça fazla kar yagmis. 4- Ermeni mülteciler için Firat nehrinin kenarinda çadirlar kurulmus, buralarda yaisiyorlar (yani çölde filan degil). 5- Sefillik ve açlik görülüyor bu dogru fakat, fakat yazarin kitabinin diger bölümlerinde de anlattigi gibi bu açlik bütün Anadolu’da ve Ortadogu’da mevcut. Adana’dan Halep’e, Sam’dan Beyrut’a, Küdus’ten Bagdat’ta kadar yalnizca Ermeniler degil, Türk mülteciler Araplar, dürziler ve yahudiler, bölgedeki tüm sivil ve askerler açlikla karsi karsiya ve açlik ve hastaliktan kiriliyorlar. Ermenilere bu yapilan eziyetler, Rusya’da yasayan Alman asilli 2 milyon insana yapilanin yaninda hiç kalir. Bu Alman asilli rus vatandaslari savas baslar baslamaz, sibirya’nin vebali bölgelerine gönderilmis ve büyük bir çogunlugu sefaletten ölmüslerdir. 6- Rusya’daki milyonlarca Yahudi savas baslar baslamaz, Alman casusu diye korkunç eziyetlere katliama ugramis, büyük bir kismi cephe önüne sürülerek Avusturya birliklerine karsi Ruslar tarafindan canli bir engel gibi kullanilmislardir. Ingilizler, Ruslar tarafindan Yahudilere karsi yapilani bu katliamlari bilmelerine ragmen ruslar müttefikleri oldugu için Avrupa ve Amerika’daki yahudi odaklarinin canhiras çigliklarini bastirmak için ermeni olaylarini özellikle abartmislardir. Bu sirada Türkiye’de yasayan yahudilerin (siyonist olmayan) kilina dokunulmamistir. Öte yandan Suriye’deki Hristiyan Araplar da önemli bir sorun çikarmamislardir. 7- Itilaf devletleri Ingiltere ve Fransa yalan yanlis katliam haberleri yayarak savas propagandasi yapmislardir. Buradaki amaç bu islerin suçlusunun Almanlar oldugunu vurgulamaktir. Çünkü Almanlar, Türk ordusu ve hükümeti üzerinde tam bir idareye sahip iken ve olaylari önlemek için hiç bir sey 4/5 yapmamislardir. Amaç Alman düsmanligi yayarak, cephelerde çarpisacak adam bulmaktir. Çünkü Ingiltere ve Amerika’da o dönem zorunlu askerlik yoktu. 8- Isveçli yazar bundan sonra Ingilizlerin verdikleri tutarsiz sayilarla nasil savas propagandasi yaptiklarini, Türkiye’de, istatistiklere göre savas basinda en fazla 1.500.000 Ermeninin yasadigi, 1917 yili itibari ile Ingilizlerin 1.150.000 Ermeninin çesitli yerlerde ve ülkelerde hayatta olduklarini bildirdiklerini bu hesaba göre en fazla 350.000 kisinin kayip ve ölmüs olabilecegini, Ingilizlerin verdigi degisik kaynaklarca ifade edilen 600.000, 800.000, hatta bir milyonun üzerideki (günümüzde 1.500. 000’a çikti) kayip ve ölmüs Ermeni sayilarinin Almanlari suçlamak için uydurduklari bir yalan oldugunu sonucuna variyor. Sonunda sunu eklemeden geçemiyor: Insanliga karsi yapilan cinayet ve katliam her ne sebeble olursa olsun kinanmalidir. Fakat isin içine istatistik ve sayilari da sokuyorsaniz önce sizden dogru sayilari isterim, sonra konusalim. Argodaki tabiri ile: önce sayi saymasini ögrenin, sonra gelin, daha saymasini toplama ve çikarmasini bilmiyorsunuz, sizinle ne konusalim. Yazar hakli olarak su soruyu soruyor. Eger bu sayilar savas propagandasi ise, o zaman gerçek sayilar nedir? Yok eger bu sayilar gerçek sayilarsa, o zaman propaganda sayilari nerede? Veya is Ermenilere gelince niçin savas propagandasi yapmadiniz? Yazar bu bölümü su sözlerle baglamis: Baglantisiz ülkelerde Ermenilere acimak için yazilan veya yazdirilan makale ve kitaplardaki herseyin dogru olduguna süphelerim var. Olaylar Türklere ve müttefikleri Almanlara ve Avusturyalilara karsi bir kin ve nefret yaratmak amaciyla ve din maskesi kullanilarak politik savas propagandasi olarak kullanilmistir. Madem insaniyet önemli idi niçin sadece Ermenilerin acilarini ve ölülerini öne çikarip kutsallastiriyorsunuz. Hani Belçikali sivil halkin, hani Dogu Prusya’dan savasin baslangicinda Sibirya’ya sürülen Alman halkinin ölüleri ve acilari, hani Rusya’da yasayan 2 milyon Alman asillinin ölüleri ve acilari, hani Polonyali Yahudilerin ölüleri ve acilari, hani Rusya Yahudilerinin ölüleri ve acilari, hani yine bu savas sirasinda 1915-1916 yillarinda Balkanlarda Avusturya ve Macarlar tarafindan sinir bölgelerinden casusluk yapiyorlar diye katledilen Sirlarin, yine casusluk yapiyar diye göç ettirilen Makedon, Türk ve Yunanlilarin ölüleri ve acilari ve son olarak Rus istilasina ve Ermeni çetelerin vahsetine ugrayan Dogu Anadolu’daki Türk, Kürt Müslüman halkinin ölüleri ve acilari? Kitabin 7. bölümünün özetle anafikirleri söyle: 1- Isveçli yazar Sven Hedin, diger Isveçli subaylarla Bagdat’ta karsilasiyor. 2- Türk ve Alman topçu birlikleri ile birlikte Dar es Zor kentine geliyorlar. 3- Bu sirada çevrede bütün ürünü yok eden ve açligin nedenlerinden olan çekirge istilasi basliyor. 4- Zor kenti küçük ama çok önemli bir ticaret merkezi, verimli arazileri ve meyve bahçeleri var. Bu kenttede Ermeniler çadirlarini kurmuslar. 5- Bölgedeki Tifus salgini sivil asker herkesi vuruyor, Alman maresal von der Goltz tifus hastaligina yakalanarak ölüyor. 5/5