PDF SAYI 26 - Hayat Online
Transkript
PDF SAYI 26 - Hayat Online
26. sayi sayfalar 30.04.2009 AÝLENÝZÝN TELEVÝZYONU AVRUPA`DA YAYIN HAYATINA BAÞLAMIÞTIR Frekans: TürkSat 11.996 MHZ FEC 5/6 Vertikal Symbol 26000 12:11 Uhr Seite 1 hayat Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Avrupa`daki Kitapçýnýz OKUSAN Binlerce Kitap, CD, VCD, DVD Hac Malzemeleri ve Hediyelik Eþyalar Tel: 06134565965-66 Aylýk Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung . Sayý/Nr.: 26 . Yýl/Jahre: 5 . Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 www.oku-san.de Bir yanda açlýk, yokluk ve zulüm bir yanda obezite ve israf Prof. Dr. Arif Ersoy: Ýnsanlýk nereye gidiyor! HAYAT Gazetesi önemli bir görev ifa etmektedir Ýslâm’ý Avrupalýlaþtýrmak Evlilik ve Aile Dr. Yusuf IÞIK Dosya Sayfa 5`te Dosya Mahmut AÞKAR Sayfa 7`de Açlýk! Dosya Oðuz ÜÇÜNCÜ Sayfa 17`de Gençlerdeki yönsüzlük ve ümitsizlik Siyaset, seçmeni tatmin etmiyor Dosya Ýlhan BÝLGÜ Sayfa 33`te Dosya SAM (EkonomikSosyal Araþtýrmalar Merkezi) Genel Sekreteri ve Ýktisat Profesörü Arif Ersoy, Friedberg`de bulunan merkez büromuza bir nezaket ziyaretinde bulundu. IGMG Hessen Bölgesi tarafýndan organize edilen “Tefekkür Konferanslarý” programý için Almanya`ya gelen Prof. Dr. Arif Ersoy beraberin- E Günlük Perihan YILMAZ Sayfa 31`de Bu yaptýðýnýz çalýþmalar ileride 20-30 sene sonra sosyolojik deðerlendirmelere tabi olacak öneme haizdir.” dedi. VERGÝ DENKLEÞTÝRMEDE 7 ÖNEMLÝ NOKTA Sevgililer Sevgilisine hasret kalmak ÝLK ÝZÝN VE DEDEM Selma M.Salih AYDIN ÖZTÜRK Sayfa 11`de Özel Köþe Sayfa 37`de de IGMG Hessen Bölge Baþkaný Mehmet Ateþ ile birlikte büromuzu ziyaret etti. Ersoy; Hayat Gazetesinin önemli bir boþluðu doldurduðunu ve önemli bir görev ifa ettiðini söyledi. Prof. Ersoy; “Almanya gibi bir yerde Türkçe olarak böyle bir yayýn organýnýn çýkartýlýp insanýmýzýn hizmetine sunulmasý takdire þayandýr. Almanya`da Ýslam (Sempozyum Bildirisi) Murad Wielfried Hofmann Asým TOZOÐLU Bilgilendirme Sayfa 18`de Dosya IGMG Kardeþlik ve Dayanýþma Günü 31 Mayýs`ta Belçika Hasselt`te 2 cm Ýslam Toplumu Millî Görüþ Kardeþlik ve Dayanýþma Günü, 31 Mayýs’ta Belçika’nýn Hasselt þehrinde yapýlýyor. Hasselt’deki Ethias Arena’da saat 12.00’da baþlayacak. Haberi Sayfa: 22`de ATÝB - AVRUPA TÜRK ÝSLAM BÝRLÝÐÝ 18. BÜYÜK KURULTAY GÖNÜL BÝRLÝÐÝ ÞÖLENÝ KÖLN`DE YAPILDI ATÝB-Avrupa Türk islam Birliði 18. Büyük Kurultay Gönül Birliði Þöleni’ni Köln- Mülheimstadthalle’de kalabalýk bir katýlým ile gerçekleþtirdi. Haberi Sayfa: 16`da Sayfa 27`de 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12:11 Uhr Seite 2 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12:11 Uhr editörden Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Ýnsanlýk imtihaný ladýlar. Tüm dünyada yaþanan küresel ýsýnma ve buna baðlý olarak kuraklýk, insanlarý daha da zor durumlara süreklemektedir. Buna þimdilerde ne hikmetse nereden çýktýðý belli olmayan gýda sýkýntýsýný ortaya çýkarmýþtýr. Gýda sýkýntýsý diyoruz ama bulunduðumuz ülkede ve diðer batý ülkelerinde böyle bir sýkýntý mevcut deðil. Ama böyle bir sýkýntý baþgösterecekmiþ gibi bir hava estirilip fiyatlar iki misline çýkarýlmakta. 2007 ortalarýna kadar süt mamülleri fiyatlarý normal iken, neymiþ efendim Çin`de süt tüketimi fazlalaþmýþ diye fiyatlar tavan yaptý. Yine ayný þekilde yýlbaþýndan bu yana dünyada kuraklýk yüzünden pirinç ve kuru gýda da üretim düþüklüðü bahanesiyle fiyatlar ikiye hatta üçe katlanýyor. Kimseyi kandýrmasýnlar; bu yapýlan vahþý kapitalizmin bir oyunudur. Tamam dünyada bir küresel ýsýnmadan dolayý (gerçi bu küresel ýsýnma olayý da birilerinin yönlendirmesiyle dünyaya pompalanmakta) kuraklýk yaþanmakta ama buna raðmen kýtalar arasýnda gýda tüketimi dengesizliði devam etmektedir. Belki de bu yapýlan, bu tür bir spekülasyon ile insanlarýn üzerinde bir hakimiyet oluþturma çabasýdýr. Bu ve buna benzer yönlendirmelerle birileri ceplerini da- 3 Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 ha da fazla doldurmaya devam ediyor. Kitleler arasýndaki uçurumlar daha da artýyor. Ýnsanlar ya daha çok zengin olmaya veya daha fakir olmaya zorlanýyor. Son dönemdeki petrol fiyatlarýndaki spekülatif artýþlar ülkeleri oldukça zorlamaktadýr. Tabi bu da ülkeleri alternatif yakýtlara yönlendirmektedir. Özellikle Almanya`daki bio yakýtlara olan talep artmakta bu da doðanýn dengesini etkilemektedir. Önceki sayýlarýmýzda dünya üzerindeki bazý ülke vatandaþlarýnýn haftalýk harcamalarýný resimlerle sizlere sunmuþtuk. Buradan hareketle kimileri haftada 500 dolara beslenirken, kimileri de haftalýk 1,5 dolara beslenme ihtiyaçlarýný karþýlamaktadýr. Bu adaletsizlik bu þekilde gitmez. Zamanla insanlar sosyal patlamanýn eþiðine gelir ve toplumlarda huzur ortamýna zarar gelir. Ýslam dini bu tür huzursuzluklarýn oluþmasýný önleyecek tedbirleri insanlýðýn hizmetine sunmuþtur. Ýþte zekat müessesi bunun en açýk örneðini teþkil etmektedir. Zengin olan malýnýn 40/1`ini fakire vermekle mükellef olunca, -Ýslam tarihinde örnekleri çokça mevcut olduðu gibi- sosyal adaletsizlik diye bir kavram ortada kalmamaktadýr. Ama maalesef bugün dünya müslümanlarý bu müessesenin güzelliklerini yaþayamamaktadir. Çünkü müslümanlar; üzerlerine düþen zekat görevlerini yerine getirmemektedirler. Ýþte bunun örneklerini Almanya`daki müslümanlar olarak bizler net olarak yaþamaktayiz. Bugün pek çoðumuz zekat müessesinin gereklerini yerine getirmiyoruz. Getirmiþ olsak; býrakýn Türkiye`yi dünyanýn pekçok yerindeki muhtaç insanýn (müslüman olsun veya olmasýn) ihtiyaçlarý karþýlanmýþ olur. Ýzine gidecek dostlarýmýza hayýrlý yolculuklar ve güzel günler diliyoruz. Cenab-ý Allah çalýþmalarýmýzý bereketlendirsin, þuurlandýrsýn. Çalýþmak bizden baþarý Allah`tandýr. Allah`a emanet olun. hasbihal Sevgili dostlar! Yaz aylarýný yaþamakta olduðumuz þu günlerde yeni bir sayýmýzla yine beraberiz. Önümüzdeki aydan itibaren izin sezonuna giriyoruz. Hessen, Haziran ayý içerisinde, Bavyera ise Temmuz ayý sonlarýna doðru izine çýkacak. Gazetemiz Hessen ve Bavyera Eyaletlerinde daðýtýlýyor. Þimdiden izine çýkacak Hessen Eyaletindeki okuyucularýmýza hayýrlý tatiller dilemek istiyoruz. Ýzine gidecek dostlarýmýzýn mutlaka hazýrlýklarýný eksiksiz yapmalarý gerektiðini hatýrlatmak istiyoruz. Özellikle otomobil ile izine gidecek dostlarýmýzýn hem otomobilin bakýmýný ve hem de yol durumu ile alakalý bilgilerini gerekli yerlerden temin etmelerini hatýrlatýyoruz. Özellikle bulunduðunuz yerlerdeki Baþkonsolosluklardan; pasaportlarýnýz ile alakalý eksiklikleri gidermeniz gerekmektedir. Son olarak yapýlan açýklamada; Türkiye`den çýkýþ yaparken yurtdýþý çýkýþ harcý ödememek için pasaportlarýnýza iþçi damgasýný vurdurmanýzý hatýrlatýrýz. Hessen Eyaletinde yapýlan seçimlerin sonuçlarý tam bir kesmekeþe dönmüþ durumdadýr. Seçimin galibi SPD, seçimin birinci partisi CDU oldu. Yani SPD oylarýný arttýrdý, CDU 12% fazla oy kaybetmesine raðmen 0.1% farkla birinci parti oldu. Demokratik teamüller gereði seçimi SPD kazandý ama CDU biz birinci parti olduðumuz için asýl kazanan biziz diyor. Neyse uzun süren çekiþmeler sonucunda, Hessen`de hükümet görevi yine Roland Koch`da kaldý. Kaldý ama seçmenin vermiþ olduðu mesajlarý hiç bir siyasi lider üzerine almadý. Neyseki seçim yenilgisinin vermiþ olduðu uyarýyla; seçimden önce yanlýþ açýklamalar ve stratejiler uygulayan Roland Koch, yanlýþ yaptýðýný anladý. Ve bir nevi özür dileyerek hatasýný kabul etti. Seçim kazanmak için yapýlan sorumsuz açýklamalar, zamanla insanlara zarar vermeye baþlayýnca ve bunun neticesini sandýkta alýnca siyasiler kendilerine çeki düzen vermeye baþ- Seite 3 Impresium/Künye hayat Aylýk Ücretsiz Gazete Mayýs-Mai 2008 Cemaziye`l Evvel 1429 Sahibi ve Genel Yayýn Yönetmeni Sinan AKTÜRK Yayýn Kurulu Dr. Yusuf Iþýk, Ýbrahim Gümüþoðlu, Abdüssamet Temel, Bilal Demiroðlu, Fikret Ekin, Mahmut Aþkar, Sinan Aktürk, Ýshak Özen, Saim Ayas, Sait Yüksel, Ýhsan Güler, M. Salih Aydýn Bölge Temsilcileri Münih: Ýshak Özen 0179-8335363 . ishakozen@yahoo.com Nürnberg: Adem Güray 0163-1345948 . furkancan52@hotmail.de Ulm: Cengiz Aslan 0178-5333144 . yenidunya@gmx.de Merkez Königsbergerstr. 16 . 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-738644 E-Mail: info@hessenhayat.de Web: www.hayatonline.de Gazetemizde Yayýnlanan Yazýlarýn ve Reklamlarýn Ýçeriðinden Sorumlu Deðiliz. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12:11 Uhr Seite 4 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya Kur`an, “...Size helal olan kadýnlarla evlenin...” ve “Bekarlarýnýzý evlendirin...” gibi emirlerle kadýn ve erkeðin hayatlarýný belli þartlarla birleþtirme akti olan evliliðe teþvik etmektedir. “Dünya bir geçimden ibarettir. Bu geçim dünyasýnýn en güzel nimeti de iyi kadýndýr” diyen Hz. Muhammed (s.a.v), gençlere de; “Gençler! sizden gücü yeten evlensin. Bu gözü harama karþý korur ve namusu muhafaza eder” diye hitap eder. Bu genel ifadelerin yanýnda Hz. Peygamberin, evlenmesi gereken insanlarý bizzat evliliðe teþvik ettiði anlaþýlmaktadýr. Hz. Peygamberin, dindarlýðý evlilikte tercih sebebi olarak tavsiye ettiði rivayet olunmaktadýr. Ýffetli býr kadýnýn, günahkar bir erkekle ve müslüman kadýnýn inanmayan biriyle evlenmesine Kur’an’ýn karþý olduðunu, bunun dýþýnda denklik gereðine iþaret eden Ýslam Bilginleri denkliðin neseb ve din olduðunu söylerler. Halbuki Hz. Peygamberin uygulamalarýnda nesebin önemli olmadýðý, yani soy ve sopun önemli olmadýðý, buna karþýn müslüman olmanýn yeterli olduðu anlaþýlmaktadýr. Eþ seçimi konusunda, kadýn da erkek gibi ayný haklara sahiptir. Kadýn istemediði biriyle evlendirilemez. Kadýn evlenmek istemezse zorla evlendirilemez. Kur’an, evliliði huzur, sükun ve sevgi kaynaðý olarak nitelendirdiði için bu unsurlarý pekiþtirecek davranýþlarý ister ve bunlarý sarsacak her türlü uygulama ve tutumu yasaklar. Kur’an’da yer alan ‘‘Onlarla (kadýnlarla) iyi geçinin’’ ayeti bunu gösteren emirlerin baþýnda gelir. ‘‘Kadýnlar konusunda Allah’tan korkun. Onlar Allah’ýn emaneti olarak aldýnýz...’’ diyen Hz. Peygamber, hanýmýna yumuþak ve iyi davranan kiþinin, mü’minlerin iman 12:11 Uhr Seite 5 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Evlilik ve Aile bakýmýndan en mükemmeli olduðunu ifade ederek cahiliye devrinin kadýn anlayýþýný kökünden yýkmaya çalýþýr. Bu yanlýþ anlayýþý yýkmanýn pek de kolay olmadýðý Hz. Peygamberin bu konudaki konuþmalarýndan; mesela ‘‘Sizin en hayýrlýnýz, kadýnlarýna iyi davrananýzdýr.’’ gibi sözlerinden açýkça anlaþýlmaktadýr. Kadýnýn, erkeðe göre daha hassas ve duygusal olduðu bilinmektedir. Hz. Peygamber erkeklere, onlarla iliþkiler konusunda öðüt verirken, çok dikkatli olmalarýný ve onlarýn hatalarýný düzeltirken ölçülü davranmalarýný ister. Bu Hadislerin, kadýnlarýn psikolojik yapýlarýnýn dikkate alýnmasýný ifade ettiði açýktýr. Hz. Peygamber, kocasýnýn kadýn için çok önem arzettiðine ve en azýndan bazý kadýnlar için kocalarýnýn yerini dolduracak hiç kimsenin olmadýðýna dikkat çeker. Konu tek taraflý olmadýðýndan Hz. Peygamber, kocalarýyla iyi geçinmelerini saðlamak için bu konuda kadýnlara da emir ve tavsiyelerde bulunur. Onlarý ilahi azapla korkutarak yapýlan ihsan ve iyilikleri unutmamalarýný, kýzdýklarý zaman öfkelerine hakim olmalarý gereðine dikkat çeker. Koca, kadýnýn hakký olan nafaka, giyim/kuþam ve ev konusunda yapaçaðý harcamayý, bulunduklarý statü, çevre þartlarý ve örfe göre yapar. Bu konuda erkeðin cimrilik yapmasýnýn yanlýþ olacaðý, bu harcamalar için ayette geçen ‘‘... uygun bir þekilde (bi’l ma’ruf)’’ ifadesinden anlaþýlmaktadýr. Kadýn ve erkegi birbirlerine yaklaþtýran unsurlardan biri de cinsi arzulardýr. Kur’an da, kadýnlarýn erkekler için, erkeklerin de kadýnlar için bir elbise olduklarý zikredil- Dr. Yusuf IÞIK miþtir. Elbise insan vücudunu örttüðü gibi onu sýcak ve soðuk gibi dýþ etkilerden de korur. Buna göre eþlerin birbirlerini tehlikelerden koruma, eksikliklerini giderme ve elbiseyle vücudun bütünleþmesi gibi biri birilerini, tamamlama özelliklerine iþaret edilmektedir. Çünki evli erkek günahtan daha iyi korunabilir ve iffetini muhafaza edebilir. Kur’an`da cinsi arzularý meþru yoldan tatmin emri verilmiþtir. Karý koca istedikleri gibi biri birileriyle seviþebilirler. Ancak hayýzlý ve nifaslý (ay baþý halinde bulunan ve doðum yapmýþ kadýn) temizlenmeden önce cinsi iliþki kurulmasý yasaklanmýþtýr. Bu gibi haller dýþýnda bir yasak konmamýþtýr. Bu konuda kocanýn, eþini ihmal etmemesi ve bunu doðuracak tutum ve davranýþlarýndan uzak durmasý istenmiþtir. Geceleri namaz kýlarak geçiren gündüzleri oruç tutan sahabeye Hz. Peygamber; ‘‘Namaz kýl sonra uyu, oruç tut sonra oruçsuz günlerinde olsun. Çünki vücudunun, gözünün ve eþinin senin üzerinde haklarý vardýr’’. Erkeðin ve kadýnýn, eðer cinsel konularda anormallikleri varsa, bunu tedavi ettirmeleri ve biri birilerinin haklarýna tecavüz etmemeleri gerektiði söylenebilir. Bu konuda Hz. Peygamberin hiçbir tarafa zulmetme ve zorlama yetkisi vermediði ve bu sebeple konuyla ilgili rivayetlerin neden ve niçinini iyice bilmeden bunlara göre davranmanýn yanlýþ sonuçlara götüreceði ifade edilebilir. Ailede en önemli problemlerin baþýnda geçimsizlik gelir. Aile geçimsizliði, genelde erkek, kadýn veya her ikisinden kaynaklanabilir. Kur’an ayetlerine ve hadislere baktýðýmýz zaman toplumun durumunun dikkate alýnarak, yuvanýn daðýlmasý yönünde konuya yaklaþýldðýný görürüz. Kadýn ve erkeðe, erkekte kadýna ezdirilmez. Zaten genel tutuma uygun olan da budur. Çünki Kur’an, zulmün her çeþidini ortadan kaldýrmayý ve huzuru getirmeyi hedeflediðini defalarca açýkladýktan sonra, kadýn ve erkeðin ayný haklara sahip olduklarýný açýklamýþtýr. Buna göre ailede huzursuzluðu kim çýkarýrsa çýkarsýn bu hoþ karþýlanmaz. Eðer huzursuzluk ve geçimsizliði erkek çýkarýrsa, kadýn bunun sebeplerini araþtýrdýktan sonra, kocasýnýn haklý olduðunu görür ve kabul ederse elbette bunu ortadan kaldýrmaya çalýþýr. Eðer kadýn kocasýnýn haksýz yere huzursuzluk ve tatsýzlýk çýkardýðýný kabul ederse konu aile dýþýna taþar. Hem kadýn hem de erkek ailelerinden birer hakem konuyu açýklýða kavuþturur. Diðer taraftan; eðer kadýn geçimsizlik yaparsa, erkek bunun sebeplerini araþtýrýr ve kadýný haklý görürse, buna göre hareket ederek durumu düzeltir. Hz. Peygamber, ailede huzursuzluk çýkmamasý için eþlerin gerekli hassasiyetleri göstermelerini ister. Kadýnýn geçimsizliðinin ne olduðu konusunda deðiþik yorumlar yapýlmaktadýr. Kadýnýn kocasýndan nefret etmesi, hoþlanmamasý 5 ve kocasýnýn evinde oturmak istememesi... gibi evlilikle baðdaþmayan tutum ve davranýþlarda bulunmasý kadýnýn, geçimsizlik sebepleri arasýnda anýlmaktadýr. Kadýnýn bu yanlýþ anlayýþ ve davranýþlarýný erkek, onu ikna ederek düzeltebilir. Bütün bunlara raðmen hiçbir þekilde anlaþamayan, ailede huzur ve sükunun saðlanmasýnýn her türlü çabaya raðmen mümkün olmadýðý takdirde bu evliliðin yürümeyeceðini anlayan eþler, bir birlerine zarar vermeden, hakaret etmeden ve daha kötüsü iftira etmeden ayrýlýrlar. Zamanýmýzda, özellikle Avrupadaki gurbetcilerimiz arasýnda aile geçimsizlikleri hat safhaya varmýþtýr. Paranýn, lüksün, eþyanýn arabanýn ve hatta çoluk çocuk sahibi bile olmanýn bile mutluluðu yakalamaya yetmediði Avrupa’da gün geçmiyorki, aile dramlarýyla karþýlaþmayalým. Özellikle Türkiye`den gelen damatlar ve gelinler, bulunduklarý ortamlarda birbirlerine entegre olamýyorlar. Cicim aylarý geçtikten sonra, biri birilerinden umduklarýný bulamayan genç çiftler çok çabuk boþanýyorlar. Burada en büyük etken, aileyi tehdit eden tehlikelerden gereði gibi korunamamalarýdýr. Buna internet belasý, mobil telefonlarýn sorumsuzca kullanýlmasý, dikkafalýlýk ve de sadece ‘‘ben bilirim’’ ükalalýðý da eklenince, artýk o yuva çekilmez hale geliyor. Neticede aileler bir bir çöküyor. Çocuklar analý babalý yetim kalýyor ve ebeveynler üzülüyor ve böylece her iki tarafa da mutsuzluk, karamsarlýk ve bedbahlýk hakim oluyor. Onun içindir ki, aile eðitim seminerleri sýk sýk yapýlmalý, aileler bu seminerlere katýlmalý ve mutlaka akil adamlar devreye girmelidir. Belki biraz olsun bu aile erozyonlarýnýn önüne geçilebilir. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12:11 Uhr Seite 6 6 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 cemiyet haberleri Kur`an Bülbülleri Nürnberg`de Coþturdular GMG Kuzey Bavyera Bölgesinin düzenlemiþ olduðu Kur’an Ziyafeti proðramý Nürnberg’te bulunan SV Johannis salonunda gerçekleþtirildi. Proðrama bir çok davetlinin yanýsýra çok sayýda Kur’an aþýðý katýldý. Proðram IGMG Kuzey Bavyera Bölgesi Kur’an okuma birincisi Fatih Maraþlýoðlu’nun açýlýþ Kur’an-ý Kerim’i ile baþladi. Proðram sunuculuðunu yapan Ebubekir Hoca Kur’an-ý Kerim’in önemine dikkat çeken bir konuþma yaptý. Daha sonra kürsüye çýkan IGMG Kuzey Bavyera Bölge Baþkaný Bilal Demiroðlu, açýlýþ ve selamlama konuþmasý yaptý. Konuþmasýnda proð- I rama katýlan tüm Kur’an sevdalýlarýna teþekkürlerini sundu. Kur’an-ý Kerim okumanýn ve buna destek olmanýn önemini belirten konuþmasýyla devam etti. Bu konuþmadan sonra IGMG Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan sahneye geldi. Yavuz Çelik Karahan konuþmasýnda, müslümanlarýn Avrupa`daki ve dünyadaki önemini dile getirdi. Ayrýca Müslümanlarýn kar- IGMG Kuzey Bavyera Gençliðinde nöbet deðiþimi GMG. Kuzey Bavyera`da Gençlik Teþkilatý Bölge Baþkaný Sedat Ateþ Bey’in Rahatsýzlýðý sebebiyle affýný istemesi üzerine, Gençlik Teþkilatý Genel Baþkaný Mesut Gülbahar ve Üniversiteliler Baþkaný Celal Tüter’in Bölge ve Þube idarecileriyle yaptýklarý geniþ çaplý istiþareler üzerine, gene Bölge Gençliðini iyi tanýyan, Gençlerin Zekeriya aðabisi göreve getirildi. Uzun yýllar baþarýyla görevini yaparken rahatsýzlanan ve sýhhi sebeplerden dolayý bir yýldýr tedavi gören Sedat Ateþ’e vekaleten görevi sürdüren Mustafa Arslan ile Yeni Baþkan Zekeriya Kolu, görevlendirme anýnda, unutulmayacak duygulu anlar yaþadý- I lar ve yaþattýlar. Rahatsýzlýðý sebebiyle proðrama katýlamayan Baþkan Sedat Ateþ için katýlýmcýlar ve konuþmacýlar Allah acil þifa dilek ve dualarýnda bulundular. Genel Baþkan yardýmcýsý Sami Ganioðlu Beyin Ve ilahiyatçý Yazar Mahmut Toptaþ Hoca Efendinin de katýldýðý bir Geniþletilmiþ Ýdareciler Toplantýsýnda, Yeni Baþkan Zekeriya Koluy’a Bölge Baþkaný Bilal Demiroðlu, duygularýn gözyaþýna dönüþtüðü bir ortamda görevini teblið etti. Þimdiye kadar canla baþla görev yapan Gençlik Teþkilatý mensuplarýna teþekkürden sonra, yeni Baþkana baþarýlar dileyerek nöbet deðiþimi gerçekleþtirdi. þýlaþtýðý problemleri dile getirdi. Proðramýn Hafýzlar Sorumlusu Ali Börek sahnede yerini aldý. Ali Börek proðramýn tanýtýmýný yaptýktan sonra IGMG Kuzey Bavyera Bölgesi Avrupa birincisi Bülent Faruk Muhammedi, Kur’an-ý Kerim okumak üzere mikrofona davet etti. Sýradaki Hafýz ‘Kosova’dan Hafýz Kannuþi’ katýlanlarýn tezahüratlarýyla mikrofona geldi. Proðramýn ilerleyen bölümlerinde yerini alan Türkiye’den sesi ve güzel yorumuyla Ýshak Danýþ Hocay’dý. Ýshak Hoca dinleyenleri büyüledi. Ardýndan son olarak sahneye gelen Hafýz, Ýranlý Hasan Sadýði güzel sesi ve yorumuyla Kur’an-ý Kerim okudu. Kur’an-ý Kerim tilavetlerinin bitiþiyle Hafýzlar katýlýmcýlar tarafýndan ayakta alkýþlandý. Ýkindi Namazý vaktininde girmesiyle Ýshak Danýþ Hoca güzel ses ve yorumuyla Ezan-ý Þerif’i okudu. Son olarak, IGMG Kuzey Bavyera Bölge Baþkaný Bilal Demiroðlu hafýzlara hediyelerini takdim etti. Geniþletilmiþ Þube Ýdarecileri Toplantýsý I GMG. Kuzey Bavyera Bölge ve Þube Ýdarecileri, Geniþletilmiþ bir toplantýyla çalýþmalarý deðerlendirdi..! Forchheim Teþkilatýnýn ev sahipliðinde, Geniþletilmiþ BYK’lar ve Geniþletilmiþ Þube Baþkanlarý Toplantýsý yapýldý. IGMG Genel Baþkan Yardýmcýsý Sami Ganioðlu’nun da katýldýðý toplantýya katýlým güzeldi. Toplantýda açýlýþ konuþmasý yapan IGMG Kuzey Bavyera Bölge Baþkaný Bilal Demiroðlu; 2007-2008 yýlý çalýþmalarýnýn bir kritiðini yaptý. Türkiye`den katýlan Ýlahiyatçý-Yazar Mahmut Toptaþ Hoca, katýlýmcýlara tefekkür ve motivasyon içerikli bir Tefekkür sohbeti yaptý. Birimlerin bilgilendirmelerinden sonra, Tekilatlanma Baþkaný Sami Ganioðlu teþkilatçýlýk içerikli, doyurucu bir konuþmasýyla toplantý sona erdi. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya eride býraktýðýmýz 20. yüzyýlýn en belirgin özelliði nedir, türünden bir soruya muhatap olsaydým, hiç tereddüt etmeden vereceðim cevap; ideolojik çað olmasýdýr, derdim. Çaðýn bitimine çok az bir zaman kala Sovyetler Birliði’nin de çökmesiyle dünya çapýnda ideolojik kutuplaþmalar sona erdi. “Ötekileþtirmek”in altýnda yatan sebep ve hedefler bu kavramý kullananlarca farklý olmakla beraber, anlaþýlýr bir ifadeyle; “bizden olanlar ve olmayanlar” olarak tarif edebiliriz. Ýdeolojik çaðda ülkemiz insanlarýnýn tasnifi yapýlýrken; ideoljik görüþüne göre sýnýflandýrýlýr ve sýfatlandýrýlýrdý. Buna göre siz (genel hatlarýyla) ya “solcu” ya da “saðcý”ydýnýz. O zamanlar dünya da, “Hür Dünya” ve “Demirperde Ülkeleri” olarak (büyük çapta) ikiye ayrýlmýþtý. Dünya siyasetinde çok etkili olamayan birtakým ülkeler de, bu iki kutup arasýnda deðiþik sýfatlarla anýlsalar da, ya “Hür Batý Dünyasý”nýn veya “Komünist Doðu Bloku”nun etki alanýndaydýlar. Ýnsanlýk tarihi kayýt altýna alýnalý beri biliyoruz ki, bir sonraki ilmî, siyasî veya beþerî (sosyal) hadisenin bir öncekiyle mutlaka alâkasý vardýr. Bu manâda bir boþluk veya kopukluk olmamýþtýr. Dünya ölçekli kutuplaþmalarda dinler veya kültürel deðerler ölçü deðildi. Dünyadaki kutuplaþmalar bizi o kadar etkilemiþti ki, Arap dünyasýndaki çalkantýlarda taraf olanlarý, yazar-çizer takýmýmýz, “saðcý müslümanlar” ve “solcu müslümanlar” olarak bize tarif ve takdim ederlerdi. Bugün itibariyle hem ülke, hem de küre ölçekli bu kavramlar ve kutuplaþmalar geçerliliðini kaybetti! Þimdi mayasý din ile yoðrulmuþ kültürel kutuplaþmalar olgusuyla haþýr-neþiriz. Baþka bir ifadeyle; dünün ideolojilerinin yerine bugün dinler veya din kaynaklý kültürler oturtuldu: Batý ve Ýslam! Dikkat edeseniz HýristiyanBatý, batýlýlýðýnýn ince ve kurnaz maharetini burada da göstermiþ: Kendisini, ortak kültürel deðerleri paylaþan ülkelerin tamamýný kapsayan “Batý” olarak tanýmlarken, bize sadece “Ýslâm” demiþ. Kendisinde din olarak Hýristiyanlýk G 12:11 Uhr Seite 7 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Ýslâm’ý Avrupalýlaþtýrmak adeta gizlenirken, bize sýra gelince, sadece Ýslâm olarak adlandýrýlmýþýz. Týpký Bosna’dakilerin bazýlarýna sadece Hýrvat veya Sýrp derken, birkýsmýna da Müslüman demesi gibi.... Felâket tellâllarý “Medeniyetler Çatýþmasý”ný hortlatanlarýn tezinin adý: Batý’ya karþý Ýslâm! Verilmek istenen mesaj þudur: Batý, Hýristiyan olmasýna raðmen dini önplana çýkarmýyor ama þu (saldýrgan) Ýslam var ya.... Biz batýlý (Hýristiyan) ülkelere karþý cihad ilan ederek ha bire bize saldýrýyor; biz de bu yeni düþmana karþý mücadele etmek mecburiyetindeyiz. Sakýn yanlýþ anlaþýlmasýn; bizim mücadelemiz müslümanlarla deðil, bizatihi Ýslam’ýn ta kendisiyledir. Bir zamanlar “Euro-Ýslam”ýn hararetli savunucularýndan olan Sureyi kökenli Prof. Bassam Tibi de, bu noktadan hareketle Batý’yý uyarmayý karakterine uygun bir tarzda kendisine vazife bilmiþ olmalý ki þöyle bir kehanette bulunuyor: “Eðer Ýslâm’ý avrupalýlaþtýramazsanýz, Ýslâm Avrupa’yý islâmlaþtýracak (1).” . Bir baþka Hollandalý kamuoyuaraþtýrmacýsý Adjiedl Bakas, “Müslümanlar, Hollanda’yý kolonileþtirmek istiyorlar (2)” öngörüsünde bulunurken; dünyaca ünlü tarihci Bernard Lewis’in, Avrupa’daki müslüman göçmenlerin çoðalarak Avrupa’yý istila edecekleri kehaneti, Bassam Tibi’nin erken uyarýsýndan (!) daha da öncedendir. Bir baþka Batýlý (ABD) araþtýrmacý Prof. Philip Jenkins, Batý kamuoyunun yüreðine su serpen araþtýrmasýnýn neticesini açýklarken, felaket senaryolarý yazan birtakým meslektaþlarýný da böylece yalanlamýþ oluyordu: Cezayir, Tunus ve Türkiye gibi müslüman ülkelerin nüfusu geriliyor (3).”. Buna ilaveten; Avrupa’daki müslüman göçmenlerin de nüfusundaki artýþ neredeyse durma noktasýna doðru gerilemektedir. Kafa karýþýklýðý Ciddiye alýnmasý gere- Mahmut AÞKAR ken bir baþka þarkiyatçý, Fransýz Oliver Roy; “Fert ve toplumun oluþumunda dinî bir altyapý oluþturan Ýslâm’ýn, Batý’ya (göçmenler vasýtasýyla) geçiþ sürecinde tüm milli ve kültürel özelliklerden arýndýrýlarak düþünülmesi için bir fýrsat doðmuþtur (4).”. Bunun manasý þudur: Türk, Fas veya Pakistanlý göçmenlerin getirdikleri Ýslâmiyet anlayýþý, hayat tarzý, geldikleri anavatanlarýnda býrakýlmalý, göç edilen ülkedeki Ýslâmî hayat tarzý, dini algýlama biçimi, buranýn yerlimillî kültürüyle sentezlenip þekillenmelidir. Bu tesbit, ayný zamanda Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerin devlet adamlarýnýn müslüman göçmenlerle ilgili politikalarýnda varmak istedikleri hedeftir. Meselenin Türkçesi þu demektir: Anadolu müslümanlýðý yerine, Almanya müslümanlýðý! Bunun çerçevesini ise kendileri çizmek niyetindedirler. Oliver Roy’a göre Ýslâm Batýlýlarýn kafasýný epeyce karýþtýrmýþ ve taþlarýný yerinden oynatmýþ. Doðru ve yerinde bir tesbit. Ancak onlardan çok daha biz müslümanlarýn, müslümanlardan da en çok Türklerin kafasý karýþýk. Soðuk savaþ döneminde Türkiye’nin Batýlý dostlarýndaki uzak duranlarýn yakýnlaþmasý, yakýnýmýzdakilerin uzaklaþmasý gibi tavýr deðiþikliði, ülkemizdeki oldum olasý Batýcýlarýmýzýn Batý’ya sýrt çevirmesi, Ýslâmcýlarýmýzýn yüzünü Batý’dan yana döndürmesi, kafalarý da döndürmeðe devam ediyor. En son T.C. Yargýtay Baþsavcý- sýnýn AKP’ye kapatma dava açma müracaatý karþýsýnda hükümete hararetli desteðin Batý’dan gelmesi kafalarý bir kez daha karýþtýrdý. Galiba hadiseler biraz da, “Ýslâm’ý Avrupalýlaþtýrmak”la alakalýdýr. .....ya da Avrupa’yý Ýslâmlaþtýrmak (!) Müslüman ülkelerden Batý Avrupa’ya gelen göçmenlerle birlikte Ýslâmiyet’in kýtadaki varlýðý su götürmez bir gerçek haline geldikten sonra tartýþýlan konu; Ýslâm mý Avrupa’yý yoksa Avrupa mý Ýslâm’ý zapturap altýna alacak noktasýnda düðümlenmektedir. Her iki görüþe samimiyetle inananlar olduðu gibi, bunu siyasî malzeme konusu yapan, baþka yönlere çekerek istismar eden, çarpýtanlar da var. Zamanýnda Türklerin topyekün müslüman olmaya baþladýklarý gibi, Hýristiyan dinine mensup yerli Avrupa halklarý da topluca Ýslâm’a geçmedikleri müddetçe Avrupa’nýn Ýslâmlaþmasý mümkün deðildir. Eðer bu durum günün birinde gerçek olacaksa, bu da ancak ilahî bir mucizeyle izah edilebilir. Rasyonalizm’i (akýlcýlýk) kendine hayat düstûru haline getirmiþ Avrupalý, mucize kabilinden söylentilere asla itibar etmeyeceðine göre, bu iþin altýnda baþka iþler yatmakta veya geri planda baþka planlar var. Son birkaç asýrdan beri deðiþik variyasyonlarýyla da olsa dünyamýzda hâkimiyetini kabul ettirmiþ ve hâlâ da bu üstünlüðü muhafaza eden Hýristiyan-Batý Medeniyeti’nin beþiði Avrupa ve yaklaþýk yüz yýl önce tercihini Batý Medeniyeti’nden yana koymuþ bir Türkiye’nin Ýslâmiyet’le ilgili korkusu, endiþesi veya uzun vadeli hesabý ne olabilir?... Diðerlerini bilmem ama biz Türklerin iki büyük derdimiz var: Ýçeride kendimizle kavgalýyýz; yönümüzü þaþýrdýk. Dýþarýda ise herkes bizimle kavgalý zannýna kapýldýk; kafamýz karýþtý, þaþýrdýk. Ama hakikat þu ki, söz Ýslâm’dan açýldýðýnda, müslümanlar sözkonusu olduðunda, Batýlýnýn 7 kafasý gerçekten karýþýk. Askerî, iktisadî, fennî (teknolojik) ve kültürel üstünlüðü kabul görmüþ, hayranlýk uyandýrmýþ, son iki asýrdan beri de müslüman milletler olarak gýptayla takip ettiðimiz Batý’dan soðumamýz, Batýlýnýn alýþýk olmadýðý ve hazmedemediði yeni bir geliþmedir. Batýlý sevilmediðini, artýk hayranlýk duyulmadýðýný hissedince hýrçýnlaþmaya baþladý. Bizden hâlâ sömürgeci tutumuna karþý hem itaat hem de sadakat bekliyordu. Özellikle Batý Avrupa ülkelerine iþçi göçüyle baþlayan tanýþma, yakýnlaþma faslýnda müslüman göçmenler, yerlilerin hazmedemeyeceði derecede bir kültürel kimlik mücadelesi baþlattýlar. Kiliseler kapanýrken merkezi yerlerde (birçok bürokratik engellemelere raðmen) gösteriþli camilerin açýlmasý, ayný zamanda Batý’nýn azgeliþmiþ veya gerikalmýþ müslüman ülkeler karþýsýndaki kültürel üstünlüðünün sonuna gelindiðinin iþaretiydi. Objektif bir tesbitte veya özeleþtiride bulunmak gerekirse; müslüman azýnlýðýn yerli çoðunluk toplum karþýsýndaki þimdilik bu kültürel baþarýsýnýn (...) sýrrý, kendilerinden ziyade mensubu olduklarý dinin maharetinden ve ilerlemiþ Batý tipi sanayi toplumlarýnda meydana gelen boþluklardan kaynaklanmaktadýr. Cazibe kaybolunca... Her yaþta insanýn hayranlýk duyduðu, kendisine örnek aldýðý veya idol olarak gördüðü þahýslar, þahsiyetler vardýr. Bazen onlara olan hayranlýðýmýzýn temelinde, onlarýn (bize göre) ulaþýlamaz, eriþilemez bir yerde olmalarý yatmaktadýr. Bazen sanat, bazen spor, bazen de siyaset dünyasýndan idollarýmýza ulaþabilsek, hergün onlarla beraber olabilsek; çok uzun sürmeden, “amma da abartmýþým ha, o da benim gibi bir insan” deme noktasýna geliriz. Bunlara ilaveten,ülkemizde bazý tarikat liderlerine insanüstü vasýflar yüklemeyi seven ve onlarý efsaneleþtirerek alýcýsý hazýr kitleye sunan bir dini kesimin de olduðunu unutmamak gerekir. Ýster o topcu, ister popcu, isterse de dinî veya siyasî lider olsun; onlara eriþildiði, elle tutulur, gözle görülür olduðu taktirde bir evvelki ca- 26. sayi sayfalar 30.04.2009 8 zipliði, yerini realitelere býrakýr. Fazla uzatmaya gerek yok; Batý’yla olan münasebetimiz de aþaðý yukarý bu minval üzredir. Önceki hayranlýðýmýz, Batý’ya olan aþkýmýz, yüzyüze gözgöze gelince bitti! Hâyâllerimiz altüst oldu; birçoðumuzun dünyasý yeniden þekillenmeye baþladý. Bir kesimimiz hafýzasýný toparlayarak, mazideki deðerlerinin ne kadar da deðerli olduðunun farkýna vardý, hatýrladý. Bir kesimimiz için mazide býrakýlanlara dönmek, geriye gitmek gibi, “gericilik” gibi bir olguydu ki, kendilerine göre gemileri yakarak yola çýkan onlarýn geriye dönüþü artýk mümkün deðildi. Ne var ki Batý’nýn sevimsiz yüzünü gören Batýcýlarýmýz, “ulusal” bir hamleyle vaziyeti kotarmaya kalkýþýnca, millî “muasýrlaþmak” projemiz tekrar darbe üstüne darbe yedi. Batý, kendine göre tehlike arzeden yeni geliþmeyi bizden erken fark etti: Ýslâm. Batý, eski üretgenliðini kaybetmiþ, kýsýrlaþmýþtý. Müslüman milletler, bütün cazibesiyle Ýslâm’ý yeniden keþfettiler. Batý’nýn son üç yüz yýldýr ortaya koyduðu sistem, ideoloji, hayat felsefesi adýna ne varsa, hepsi demode olmuþ, 20. ve 21.yüzyýl insanlýðýnýn ihtiyaçlarýna cevap veremez hale gelmiþti. Batý ilk büyük yenilgisini ülke bazýnda, Ýran’daki Amerikancý-Batýcý Þah Riza Pehlevi rejiminin yýkýlarak yerine Ýran Ýslâm Cumhuriyeti kurulmasýyla yaþadý. O günden bugüne bütün engelleme ve karalamalara, iþgallere ve kültürel, iktisadî sömürgeciliðe raðmen, Ýslâm’ýn yükseliþine, daha doðrusu yeni nesil müslümanlarýn din merkezli deðerler manzumesiyle kucaklaþmalarýna engel olunamadý. Bu durum, müslümanlarýn gayretlerinden, ilmî ve iktisadî kalkýnmýþlýklarýndan kaynaklanmýyor; bir hayat nizamý olarak Ýslâm’ýn çaðlar ve ülkeler ötesi, zaman ve mekândan baðýmsýz olarak, evrensel çözümler, reçeteler sunabilme özelliðinden dolayý insanlarý cezbetmesiyle alakalý bir geliþmedir. Dinin bu özelliðini polemik konusu yapar, “þeriatý getirmek” olarak algýlar veya ,“caným, madem Ýslâm’ýn öyle sihirli 12:11 Uhr Seite 8 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir kurtuluþ reçeteleri vardý da, müslümanlarýn hal-i periþanýna ne demeli..” tarzýnda vasat, karþý ataklara; “Ýslâm’da aradýðýný bulabilmek, bir özellik ve meziyet ister” þeklinde bir cevapla þimdilik burada yetiniyoruz. Avrupalýnýn Ýslâm korkusu Bizim seküler aydýnýmýz din olgusunu avamýn meselesi veya ilgi sahasý olarak deðerlendirirken, Avrupalý aydýnlar, Ýslâmiyet’in ciddi bir meydan okumasýyla karþý karþý olduklarýna inanýyor, bazen de bu durum “Ýslamofobi” saplantýsýna kadar varabiliyor. Spiegel Special’ýn 2/2008 sayýlý nüshasýndaki, “Allah im Abendland (Allah Batý’da)” kapak baþlýðý bile, müslümanýn tanrýsýyla hýristiyanýn tanrýsýnýn farklý olduðunu ima etmektedir. Dergide geniþçe yer verilen Ýslam, Müslüman, Türkiye gibi konulardan birinin baþlýðý da; “Schatten über Almanya (Almanya üzerindeki gölge)” olarak seçilmiþtir. Bu ülkedeki müslüman azýnlýk, bilhassa Türk göçmenlerle gelen Ýslam’ýn varlýðýndan duyulan rahatsýzlýk, bazen de “gölge” gibi algýlanmaktadýr. Bu, “Gölge etme baþka ihsan istemem!” demek gibi, yani “Fazla oluyorsun çek git artýk!” demek gibi birþey... “Kimin Avrupa’nýn içinde, kimin dýþýnda olduðunun ayýrt edilmesinde Ýslâm ve Müslümanlýk konusundaki yerleþik korku ve endiþelerin su yüzüne çýktýðýný ve rol oynadýðýný görüyoruz. Bu korku ise, Avrupa’da Avrupalýlar ile birlikte yaþama iddiasý olduðu düþünülmeyen Osmanlý Türklerinden korku ve endiþeden farklý olarak, bugün Avrupa’nýn sýnýrlarý içinde yaþamakta olan Müslüman cemaatler ve Ýslâmî geleneklere ilþkindir.(5)”. Bir inceleme-araþtýrma özelliðindeki yazýsýnýn bir baþka yerinde Prof. Dr. M. Yeneroðlu þöyle diyor: “...AB’nin söyleminde yeniden hortlayan birlik ve bütünlük retoriði aslýnda Avrupa kimliðinin arýlaþtýrýlmasý, çerden çöpten arýndýrýlmasý söylemidir.”. Bu “çer-çöp”ten, içlerindeki “Ötekiler”in kastedildiði, bununla da, Müslüman azýnlýðýn (kültürel) varlýðýn- hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 dan duyulan rahatsýzlýðýn baþka türlü dile getirildiði gayet aþikârdýr. “11 Eylül 2001” saldýrýlarýnýn ardýndan ABD Baþkaný Bush’un haber ajanslarýnda, müslümanlarý kastederek, “Bizden niçin nefret ediyorlar?” cümlesi yer almýþtý. Baþkan Bush, bu soruyu mutlaka kendi danýþmanlarýna da sormuþ olmasý gerekir ama nasýl bir cevap aldýðýnýzý haliyle biz bilemeyiz. Gallup adlý araþtýrma þirketinin deðiþik müslüman ülkelerden 50.000 kiþinin görüþlerine baþvurarak yaptýðý kamuoyu araþtýrmasýnýn neticesinde; müslümanlar, Batýlýlarý hýristiyan olduklarý, Batýlý deðerlere sahip olduklarýndan dolayý zannedildiði gibi nefret etmiyorlar. Baþka bir ifadeyle; müslüman halklarýn, hýristiyan Batýlý halklarla bir problemi yok! Yine ayný araþtýrmanýn neticesinde; ABD’nin özellikle Ortadoðu politikasý, Ýsrail’den ve bazý diktatör müslüman ülke lider ve rejimlerinden yana tavýr almasýna duyulan bir nefret var. Demek ki müslümanlar Batýlýlardan nefret etmiyor. Ya Batýlýlar?... Siz, bizden niçin nefret ediyorsunuz? Biz ki, sizin ülkenizi iþgal etmedik, yeraltý ve yerüstü zenginliklerinizi sömürmedik, sizin, seçmenize raðmen, iþimize gelmeyen hükümetlerinizi devirmedik. Peki söyler misiniz; siz bizi sevmek mecburiyetinde deðilsiniz ama bizi aþaðýlamaya, sömürmeye, manevi deðerlerimiz, kutsallarýmýzla alay etmeye hakkýnýz var mý? Avrupanýn kanaat önderleri, devlet adamlarý, siyasiler ve diðer seçkinler, Ýslâmiyet üzerinden iki ayrý yol takip ediyorlar: Bunlardan birisi, ötekileþtirdiði müslümanlar üzerinden, kimliðini, kültürel deðerlerini muhafaza etmek, diðeri ise; müslüman halklarda yeniden filizlenen Ýslâmî motivasyonu kýrmak, o potensiyeli zapturap altýna almaktýr. Tekrarlamak gerekirse; belki Batý müslüman milletler nezdinde kendi kendini bitirerek eski cazibesini kaybetmeseydi, Ýslâm âleminde kültürel üstünlükleri bu kadar kýsa sürede bitiþ noktasýna doðru hýzla ilerlemezdi. Geçmiþte defalarca altýnçaðlarýný yaþayarak kendini ispat etmiþ medeniyet anlaþýmýz, çaðýmýz müslümanlarýnýn kendi deðerlerine dönüþ sürecine ivme kazandýrmýþtýr. Zapturap altýna almak Kamuoyunu etkileyen, yönlendiren ve oluþturan kurum ve kuruluþlar, Avrupalý halklarýna çoðu zaman kasýtlý olarak çarpýtýlýmýþ bir müslüman ve Ýslâm portresi çizerler. Nitekim Avrupa ülkelerinde yapýlan bütün kamuoyu araþtýrmalarýnda Ýslâmiyet`e ve dolayýsýyla müslümanlara karþý %70’ler civarýnda bir olumsuz, hatta düþmanca tablonun varlýðýný koruduðu görülür. Bu olumsuz tabloya destek veren “Ýslâmcý Teröristler”in katkýsýyla yerli Avrupalý’nýn zihninde müslüman korkusu iyice yer etmeye baþlar. Bu korku zamanla içindeki müslüman kimlikli göçmenlerin bir an önce ya kültürel kimliklerini terketmeleri veya anavatanlarýna geri gönderilme fikrinin sabitleþmesine zemin hazýrlar. Zaten siyasî iradenin de ulaþmak istediði hedef bu deðil miydi?... “Hayýr biz bu toplumun bir parçasý olduk artýk, burasý bizim de vatanýmýz” diyen müslüman azýnlýklara da; “Tamam, bizim buna bir itirazýmýz yok, yalnýz; sizin bundan sonra nasýl bir müslüman olacaðýnýzýn çerçevesini ve dinî hayatýnýzýn sýnýrlarýný biz belirleriz” þartnamesi gelir. Avrupa artýk, kendi içindeki müslüman azýnlýklarý kýtanýn dýþýna atamayacaðýný gördükten sonra, müslümanýn nezdinde Ýslâm’ý Avrupalýlaþtýrmaya karar verdi ve bundan sonra yapýlan çalýþmalar bu yöndedir. Batý dünyasýnýn küre ölçekli siyasette güçlü olan devletleri, Ýslâm âlemine karþý taktiði de aslýnda bundan pek farklý deðildir: Yükselen Ýslâm trendine karþý, kendilerine göre yapýlmasý gereken en akýllýca ve müslüman halklarýn da fazla tepkisini çekmeyecek yol; bu yükseliþi zapturap altýna almaktýr. Prof. Tarýk Ramadan’ýn, Ýngiltere’de verdiði bir konferansta, “Problemin baþladýðý nokta, toplumu bir bütün olarak görmediðimiz, araya sýnýrlar koyduðumuz yerde baþlar” þeklindeki tesbitinden sonra, “Müslümanlarý yabancý, öteki olarak algýlamayýn; onlarý bir dosya Ýngiliz, bir Ýngiltereli gibi görmeye çalýþýn (6)” diyor. Avrupalýnýn bir türlü terkedemediði bu kendi, yani Avrupa merkezli “Eurozentrik” bakýþ açýsý, huyu göçmen müslümanlar arasýnda sunî ve þuursuz bir radikalleþmeyi de teþvik etmektedir. Öteden beri kendileri dýþýndaki kültür dünyasýna aþaðýlayýcý, baskýcý ve emperyal güç psikozuyla yaklaþmasalardý, bugün ne dünyada ve ne de Avrupa’da þimdiki kadar gerginlik ve husumetlik olmayacaktý. Kendi içlerindeki göçmen müslümanlarýn üstüne üstüne gelerek illâ kendilerine benzetme sevdasýndan vazgeçseler, zamanla ister istemez Avrupa’nýn sosyal ve kültürel þartlarýna intibak ederek þekillenecek bir müslümanlýk profili ortaya çýkacaktýr. Bu sosyo-kültürel sürecin hem göçmen müslümanlar hem de yerli çoðulcu toplumlar açýsýndan saðlýklý oluþumu için Batý Avrupalý müslüman azýnlýðýn, düþünce üretebilen aydýnlara þiddetle ihtiyacý var. Durum tesbiti Merkezi Almanya’da olmakla beraber, birçok AB ülkesinde üye dernekleri de olan bir Türk sivil kitle kuruluþunun “Kutlu Doðum Haftasý” münasebetiyle düzenlediði “Peygamberime Mektup” adlý yarýþma proðramýnýn jüri heyetindeydim. Çocuklar, gençler ve yetiþkinlerden gelen düz yazý ve þiir þeklindeki yazýlarý dikkat ve merakla okudum. Okudukça dehþete düþtüm: Berbat bir Türkçe ve bir o kadar da kötü bir din bilgisi.... Hadi dildeki bozukluðu, Türk toplumunun içinde bulunduðu yabancý ortamdan dolayý mazur gördük diyelim. Peki cami cemaatlerinden gelen bu din bilgisi, peygamber algýlamasýndaki seviyeye ne demeli.... Tek kelimeyle biz Peygamberimizi tanýmýyoruz!... Yüksek bir kültür birikimene sahip yerli toplumlarýn içindeki müslüman azýnlýk temsilcilerinin behemahal yapmalarý elzem olanlarýn baþýnda, temsil ettikleri kitlenin bu eksikliðini gidermek olmalýdýr. Diðerlerini bilmem ama Türk sivil kitle kuruluþlarýmýzýn ekseriyatý asli görevlerini yapmaktan uzak bir meþguliyet içindedirler. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya Bunlar ya üstlendikleri mesuliyetin idrakinde deðiller, ya da konularýnda ehil deðiller. Din ve ideoloji Aslýnda din ve milliyettinden baðýmsýz olarak, her þahýs, toplum veya millet, giderek gerçekten vahþileþen kapitalist zihniyetin esaretinden insaný kurtarmak uðruna elbirliði yapmalýdýrlar. Maalesef günümüz dünyasýnda küreselleþmenin getirdiði müsait ortamla birlikte vahþi kapitalizm tek hakim sistem olarak vaziyetini muhafaza etmektedir. Ortadoðu’da bunca akan kan petrol için deðil de nedir?... Globallaþan yeni dünya düzenine karþý olan din referanslý karþýtlarla, seküler hatta ateist-devrimci akýmlarýn hedeflerineki örtüþmeyi oliver Roy, “Cihatçýlarýn hedef belirleme retoriðiyle küreselleþme karþýtý hareketlerinki örtüþüyor (7)” þeklinde özetlemektedir. Yeryüzündeki her türlü adaletsizliðe, sömürüye ve geri kalmýþlýða karþý bazen Marks’a, bazen Lenin’e bazen de Mao’ya sarýlanlarýn kunan Kur’an-ý Kerim ve Ýstiklal Marþýndan sonra, Delegelerin teklifleriyle ve açýk oylama usulü ile belirlenen Durmuþ Yýldýrým’ýn Baþkanlýðýnda Mehmet Baþ, Nevzat Akbulut, Dr. Nazife Dinç ve Neslihan Aksoy’dan Divan Heyeti oluþtu. ATÝB Kurucu Þeref Baþkaný Musa Serdar Çelebi, Makedonya Türk Milli Hareket Partisi Genel Baþkaný Erdoðan Saraç, yine ATÝB Kurucularýndan Ýhsan Öner de delege olarak hazýr bulundular. ATÝB Genel Baþkaný Fikret Ekin’in delegelere ,ATÝB’in Avrupa’da üstlendiði misyonunu vurgulayan konuþmasýnda, eskiye nazaran daha birlik ve beraberliðe ihtiyacýmýz olduðunu ve teþkilatlarýmýza sahip çýkmamýz gerektiðini söyledi. Genel Sekreter Ýmam Cengiz’in faaliyet raporunu, Genel Muhasip Mehmet Sever’in de Muhasebe raporunu okumalarýnýn ardýndan, Avrupa Türk Ýslam Birliði’nin Genel Baþkanlýðýna tek aday olarak giren Selahattin Saygýn, açýk oylama usulü ile gerçekleþtirilen seçimde delegelerin tamamýnýn oy birliði ile Genel Baþkanlýða seçildi. Seçimden sonra delegelerin alkýþlarý arasýnda kürsüye O 12:11 Uhr Seite 9 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir ümitleri ve beklentileriyle beraber hâyâlleri de suya düþünce, bunlarýn müslüman kimlikli olanlarýnýn bu sefer Allah’a sýðýnmaktan baþkaca yollarý kalmadý. Bugün Batý medyasýnýn “Ýslâmcý Terörist” dedikleri, kendilerine göre haklý olduklarý bir mücadelye giriþirken, “Allahuekber!” deðil de, “Yaþasýn Lenin” demiþ olsalardý, dünyanýn bu kesiminde müslüman portresi þimdikinden daha “yakýþýklý” olurdu. Alman Hýristiyan Demokrat Partisi (CDU)’nun eski milletvekillerinden ve yazar Jürgen Todenhöfer, “Batý, Ýslâm dünyasýndan daha saldýrgandýr. Kolonileþtirme baþlangýcýndan bu yana milyonlarca sivil Arap öldürüldü.Batý’nýn ‘Antiterör’ savaþý kadar hiçbirþey terörü teþvik edemez” dedikten sonra, Batý’nýn sözkonusu müslüman olduðu zaman nasýl ikili oynadýðýný þu çarpýcý tesbitle izah ediyor: “Ýslâmcý maskeyle ortaya çýkan teröristler katil ise, Hýristiyanlýk kisvesine bürünmüþ, milletler hukukunu hiçe sayan saldýrý savaþ- hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 larý da, bundan daha farklý deðerlendirilemez(8).”. Ama gel gör ki, gerçekten iþgal kuvvetlerine karþý ülkesini savunanlar “Ýslâmcý Terörist”, hiçbir milletlerarasý hukuk ve insanlýk anlayýþýyla, hele hele bize empoze edilen medenilikle alakasý olmayan barbarlýklar, ülkeleri iþgal edenler ve sömürenlerin adý ve sýfatý ne olabilir? Misyonlarý, Hz. Ýsa adýna müslüman kaný dökmek, ülke iþgal etmek, müslüman bazý ülkelerin diktatörlerini halka raðmen desteklemek mi?... Yeni nesil müslümanlar Üçüncü bin yýldaki Müslüman-Türk, “ham yobaz, kaba softa” tiplemesinin dýþýnda, bilgi donanýmlý, gerekirse çok kültürlülükten ürkmeyen, kendine güven duygusuyla dünyayý kucaklayan bir din anlayýþýna doðru mesafe almaktadýr. Dayatmalara, zoraki telkinlere artýk inanmamakta, boyun eðmemektedir. Bu özelliði sýradan halkta da, okumuþ yeni nesillerde de görmek mümkün. Bu profildeki müslümanlýðýn ne mevcut Ýran ve ne de Suudi Ara- bistan gibi ülkelerin sergiledikleri resmî din anlayýþýyla alakasý vardýr. Zamanla müslüman ülkelerde bu anlayýþýn hakim olmasý; gerikalmýþlýk ve azgeliþmiþlik zincirinin kýrýlmasý, emperyalist güçlerin müslüman halklar üzerindeki tahakkûmuna son verilmesi demektir. Ýnsanlýða yeni refah ve barýþ projeleri sunulabilmesi, ekolojik ve ekonomik dengelerin saðlanabilmesi için kâinatý yaratanýn ilahî mesajýný, “talimatnâme”sini dikkate almak gerekir ki, bu da, yeni nesil müslüman âlimler, aydýnlar ve entelektüellerle mümkün olabilir. Ýþte bu yeni akým hem milletlerarasý hem de millî düzeydeki mevcut dengeleri altüst edeceði ve hatta etmek üzere olduðu için içte ve dýþta müthiþ (kültürel/ideolojik) çatýþmalara, güç ve pozisyon koruma mücadelelerine þahit oluyoruz. Ýslâm, ideolojileþtirildiði; bir ideoloji gibi algýlandýðý, bir çerçeveye, kalýba oturtulmaya çalýþýldýðý zaman, hem dinin kendisine Avrupa Türk Ýslam Birliði Yeni Genel Baþkaný Selahattin Saygýn oldu Avrupa Türk Ýslam Birliði (ATÝB) 18. Genel Kurulu Remscheid Türk Kültür Ocaðý Külliyesinde Avrupa`nýn dört bir yanýndan gelen yüzlerce delegenin katýlýmý ile yeni yönetimini seçti. davet edilen yeni Genel Baþkan Selahattin Saygýn, görevi devreden Fikret Ekin’e hizmetlerinden dolayý teþekkür ederek baþladýðý konuþmasýnda kýsaca þunlarý söyledi: ‘’ATÝB’in ana felsefesi toplumumuzun manevi ve kültürel deðerlerine sahip çýkmak, milletimize hizmet etmek, içinde yaþadýðýmýz toplumlarýn yasalarýna saygýlý olmak, toplumun geliþmesine yardýmcý olmaktýr. ATÝB bu yola sevgi ile çýkmýþtýr. Sevgi bizim için bir kaderdir, sevgisiz bir anlayýþ bizden uzaktýr, yaratýlmýþý severiz, Yaratandan ötürü anlayýþý ile herkesi kucaklamaktýr. Genç nesillere yol göstermek, ýþýk tutmak ATÝB’in takip ettiði yoldur. Eðitilmiþ bir gençlik herkes için bir kazançtýr. ATÝB olarak bu çalýþmalar geçmiþte vardý, bundan sonra da var olacaktýr.’’ diyerek konuþmasýný tamamladý. ATÝB Þeref Baþkaný Musa Serdar Çelebi, Ýhsan Öner ve 9 hem de taraftarýna telafisi neredeyse mümkün olmayacak zararlar açabilir. Müslümanlýk; yakanýza takacaðýnýz bir rozet, kartvizitinizdeki adýnýzýn önüne ekleyeceðiniz sýfatlarýnýzdan birisi veya kapýnýza asacaðýnýz bir levha deðildir. Müslümanlýk; bir hayat tarzýdýr ve bu dayatmalarla deðil, sadece tercihle olur. Tercih edilen bu hayat tarzý, Batý Avrupa’da da pekâla mümkündür. Bunun çerçevesi, herþeyden önce baþka bir kültür coðrafyasýnda olmanýn getirdiði hassasiyetler dikkate alýnarak çizilmelidir. Bu görev de, sadece bu durumu idrak edenler ve taþýdýðý deðerlerin þuurunda olanlara aittir. 1: Prof. Bassam Tibi, Die islamische Herausforderung 2: Die Welt, 9/12/04 3: Die Welt, 28/01/08 4: Oliver Roy, Der islamischer Weg nach Westen 5: Prof.Dr. Meyda Yeneroðlu, Doðu Batý, s.95 6: Spiegel Special, 2/2008 7: Der islamischer Weg nach Westen 8: Jürgen Todenhöfer, Warum tötest du Zaid? Erdoðan Saraç’ýn yaptýklarý konuþmalarda da ATÝB‘in yapmýþ olduðu hizmetlerinin önemini vurgulayarak, Türk toplumunun Avrupa’daki meselelerine ýþýk tuttular. Daha sonra 18. Dönem ATÝB GYK üyelikleri için gizli oylama usülü ile yapýlan seçimlerin sonucunda, Selahattin Saygýn’ýn Genel Baþkanlýðýnda ATÝB Genel Yönetim Kurulu üyeliklerinde aþaðýdaki isimler yeni dönem için görev aldýlar. Mehmet Çubukçu, Yakup Tufan, Hanefi Þimsek, Zeynel Besleney, Abdullah Uzun, Mustafa Aslan, Cihat Zorlu, Abdullah Güven, Dursun Çavuþ, Ramis Dedeoðlu, Ýbrahim Tüfekçi, Süleyman Taner, Hatice Sever, Mehtap Yücel, M.Alparslan Çelebi, Mustafa Öner, Oðuzhan Aksoy, Cafer Tekin, Osman Altun, Hasan Çaðlar, Ramazan Çakýr, Þerif Çalýþkan, Nuri Çam, Kamuran Dönmez, Oðuzhan Erkmen, Mehmet Karadaþ, Harun Kýlýç, Cuma Kürkçü, Nihat Murat, Dr. Nazife Dinç, Ramazan Özdemir, Rüveyda Öztürk, Davut Özyurt, Ömer Sargýn, Mehmet Sever, Týbyan Taþkýn, Yasin Yücel, Süleyman Tire, Ýlhami Ertürk, Mehmet Önem, Ugur Arýsoy, Nurettin Demir. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 10 12:11 Uhr Seite 10 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat haber Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 IGMG EÐÝTÝM BAÞKANLIÐI 2008 YAZ OKULLARINA HAZIR isafir iþçi statüsünde Avrupa’ya gelen insanýmýzýn 1977’li yýlllara kadar hükümetler politikasýnda yabancý iþçiler olarak kabul edilmeleri ve göçmen olarak kabul edilmemeleri, kendileri ile ilgili önemli konularý düþünmelerini ve tedbirlerini almalarýný geciktirmiþtir. Yaþadýðýmýz bugünlerde “Yabancý Ýþçiler” kavramýnýn yerini, bu ülkelere getirilmiþ insanlarýn, bu ülkelerde doðmuþ olan çocuklarý da dikkate alýnarak “Göçmen” kavramý almaya, Hatta, “Avrupalý Müslümanlar” kavramý konuþulmaya baþlanmýþtýr. Bazýlarý emekli olan, bazýlarý anavatana geri dönen, bazýlarý da Hakk’ýn rahmetine kavuþan birinci nesil insanlarýmýzýn yerini alan, onlardan sonraki ikinci nesil, çocuklarý genç yaþta olan babalar konumundadýr. Þimdi üçüncü neslin çaðý baþlamýþtýr. Bugüne kadar birlikte yaþama ve hareket etme yolunda çalýþmalar yapan insanýmýz, bunun için mekanlar açarak ve aydýnlatýcý programlar düzenleyerek öz ben- M liðini koruma ve entegre halinde yaþamanýn önemini anlatmaya çalýþmýþlardýr. Bütün bunlarýn yanýnda insanýmýz artýk Avrupa’da kalýcý olduðumuzu görmüþtür. Bu durum yapýlmasý gereken bir diðer önemli çalýþmayý ön plana almýþtýr: “YENÝ NESÝLLERÝN EÐÝTÝMÝ“ Ýnsanlarýmýzýn bu tür sosyal ihtiyaçlarýný karþýlamak için kurulan ve 40 yýlý aþkýn bir süredir Avrupa’da faaliyetlerini sürdüren Milli Görüþ Teþkilatlarý Eðitim Baþkanlýðý, yeni nesillerin eðitimi hususunda gereken çalýþmalarý yaparak, çocuklarýmýzýn eðitimi için plan ve projeler hazýrlayýp bunlarý uygulamaya koymaktadýr. Bunlardan bir tanesi de “YAZ OKULLARI” çalýþmasýdýr. Milli Görüþ Teþkilatlarý 2008 yýlý Yaz Okullarý ile ilgili Genel Baþkan Yardýmcýsý ve Eðitim Baþkaný Sayýn Mehmet Gedik’ten almýþ olduðumuz bilgileri özet olarak okurlarýmýza aktarýyor ve bir kez daha ”TATÝL KURSLARI”nýn çocuklarýmýz için ne kadar önemli olduðunu velilere bir uyarý olarak hatýrlatmakta fayda görüyoruz. “Avrupa’da yaþayan çocuklarýmýzýn kimlik bunalýmlarý her geçen gün daha da derin tartýþmalara sebebiyet verirken, gerek ana hükümetlerin, gerekse eyalet hükümetlerinin ortaya koyduklarý çözüm önerileri müslümanlar açýsýndan hiç de içaçýcý deðildir. Yýllardýr bir çok sivil toplum kuruluþlarý çocuklarýmýzýn kimlik sorunlarýný ortadan kaldýrmak için çalýþmalar yapmýþ, ama netice olarak istenilen seviyeye ulaþýlamamýþtýr. Çünkü, istenilen seviyede baþarý elde edilmesinin vazgeçilmez tek faktörü “çocuklarýn müslüman olduklarýný unutmamalarý”dýr. Avrupa’da, çok kültürlü toplumlarda yaþayan çocuklarýmýzýn kimlik sorunlarýnýn olmasý yapýsal olarak çok doðaldýr. Önemli olan bu toplumsal yapý içerisinde Müslümanlarýn nasýl yer almasý gerektiði hususlarýdýr. Ýnançlarý yönünde Ýslami kimlik sorunlarýnýn halledilme noktasýnda çocuklarýmýza olan yaklaþýmýmýz, kendi ait olduðu dini ve kültürel yapýyý muhafaza ederek, çok kültürlü toplumlarda yaþamasýný öðretmektir. Çocuklarýmýza bu eðitimler verilirken, pedagojik ve didaktik metodlar dahilinde, bilgi ufkunun þeffaf ýþýklarý, inançlarýndan aldýklarý ilahi kaynaklarla donatýlmalýdýr. Yaz sezonu eðitimlerine baþlamadan önce kurslara katýlacak olan bay ve bayan eðitimcilerle, hizmet içi eðitimler yapýlarak, daha baþarýlý bir yaz eðitimi için Yaz Okullarý programýnýn dersleri ve müfredatýmýza baðlý yoklama ve sýnýf defterlerinin kullanýmý ile ilgili çalýþmalar yapýlmýþtýr. Yaz Okullarý’nýn organize ve eðitimleri için kadrolar oluþturulmuþtur. Saðlýklý bir eðitim, ciddiyet, süreklilik ve özveri ister. Ýnsan hayatýnýn önemli bir kýsmý eðitim kurumlarýnda geçmektedir. Dolayýsýyla insanýn ruh ve inanç yapýsý, eðitim kurumlarýnda almýþ olduðu bilgiler doðrultusunda þekillenmektedir. Çocuklarýmýzýn bu kurslara yönlendirilmesi kimlik ve kiþiliðinin oluþmasý, toplumda sosyal bir yer edinmesi açýsýndan oldukça önemlidir.” Dinlenme ve Eðlenme Projeleri: IGMG Yaz okullarý projesinin ana gayelerinden birisi de, öðrencilerin uygun ortamlarda dinlenmeleri ve eðlenmelerinin saðlanmasýdýr. Kendi örf, adet ve kültürüne dayalý eðlenme ve dinlenme sanatý talebelere kurs dönemi içerisinde öðretilmektedir. Dinlenme ve eðlenme programlarýnda IGMG Bölge Gençlik Teþkilatý ve Kadýn Kollarý birimlerinden görevlendirilen arkadaþlarýmýzýn yardým ve destekleriyle organizeler yapýlarak, talebelerin en iyi þekilde memnun edilmeleri için gayret gösterilmektedir. Talebelerin yaz kurslarýna iþtirakleri esnasýnda yeni arkadaþ çevresinin geliþtirilmesi saðlanmakta ve birbirleri ile kaynaþmalarý ve paylaþmalarý öðretilmektedir. On ay boyunca bulunduklarý bölgelerde okullara gitmiþ olan çocuklarýmýzýn dinlenmek ve eðlenmek en doðal haklarý olduðu için, çeþitli sportif çalýþmalar (futbol, voleybol, basket, yüzme, tenis v.b.) düzenlenerek turnuvalar organize edilmektedir. Yaz okullarý hakkýnda daha geniþ bilgi almak isteyenler: Eðitim Baþkanlýðý Boschstr. 61-65 D-50171 Kerpen Tel.: +49 (0)2237-656 270 egitim@igmg.de www.igmg.de IGMG BÖLGE YAZ OKULLARI ÝRTÝBAT BÝLGÝLERÝ 1 Berlin 2 Hamburg 3 Bremen 4 Hannover 5 Kuzey Ruhr 6 Ruhr A 7 Düsseldorf 8 Köln 9 Hessen 10 Württemberg 11 G.Bavyera 12 K.Bavyera 13 Freiburg-Donau 14 Schwaben 15 R.N. Saar 16 Avusturya 1 17 Avusturya 2 18 Ýsviçre 19 Belçika 20 K.Hollanda 21 G.Hollanda 22 Paris 23 Lyon 24 Alpes 25 Doðu Fransa 26 Danimarka 27 Ýsveç 28 Norveç 29 Ýngiltere 30 Ýtalya 28 Temmuz - 17 Aðustos 2008 17 Temmuz - 17 Aðustos 2008 10 Temmuz - 20 Aðustos 2008 19 Temmuz - 17 Aðustos 2008 10 Temmuz - 20 Aðustos 2008 01 Temmuz - 31 Temmuz 2008 29 Haziran - 31 Temmuz 2008 01 Temmuz - 31 Temmuz 2008 20 Haziran - 03 Aðustos 2008 24 Temmuz - 06 Eylül 2008 01 Aðustos - 12 Eylül 2008 10 Temmuz - 20 Aðustos 2008 24 Temmuz - 06 Aðustos 2008 24 Temmuz - 06 Aðustos 2008 01 Temmuz - 31 Temmuz 2008 05 Temmuz - 06 Eylül 2008 14 Temmuz - 18 Aðustos 2008 11 Temmuz - 08 Aðustos 2008 05 Temmuz - 09 Aðustos 2008 01 Temmuz - 10 Aðustos 2008 27 Haziran - 09 Aðustos 2008 03 Temmuz - 02 Eylül 2008 14 Temmuz - 14 Aðustos 2008 05 Temmuz - 16 Aðustos 2008 08 Temmuz - 12 Aðustos 2008 01 Temmuz - 31 Temmuz 2008 01 Temmuz - 15 Aðustos 2008 01 Temmuz - 15 Aðustos 2008 19 Temmuz - 31 Aðustos 2008 01 Temmuz - 15 Aðustos 2008 030 / 69807820-21 - 0176 / 20712454 040 / 245629 - 0173 / 2464877 0421 / 459079 - 0177 / 5286856 0511 / 148 87- 0171 / 8184256 0521 / 9687236 - 0178 / 4765867 0231 / 88084510 - 0163 / 6799114 0231 / 88084510 - 0177 / 4639260 0221 / 97304516-25 - 0177 / 4284992 06142 / 174551 - 0178/5336389 0711 / 4149954-55 - 0179 / 5448793 089 / 51514967 - 0178 / 2028656 0911 / 663002 - 0177 / 7882584 07702 / 47771 - 0173 / 6907493 07344 / 922249 - 0172 / 8231722 0621 / 628506 – 0157 / 74053536 0043/1961912111 - 0043/767375332 0043 / 557763285 - 0043/6767243695 0041 / 1449321569 - 0041/786989574 0032 / 22198079 - 0032 / 477509141 0031206182986 - 0031 / 642091965 0031 / 10416847 - 0031/ 643751669 00331 / 45235512 - 0033/608557654 0033 / 478701083 - 0033 / 667928746 0033 / 474752334 - 0033 / 628190062 0033 / 388791126 - 0033 / 603316825 0045 / 36250844 - 0045 / 61652298 0046 / 87605020 - 0046 / 739840511 0047 / 22670086 - 0047 / 22304525 0044/2073590494 - 0044/7701029614 0039/0289695131 - 0039/3922219707 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya ra sýra gençlerle yaptýðým sohbetlerde onlardan okullarý ve gelecekte ne yapmak istedikleri hakkýnda bilgi ediniyorum. Mahallenin çocuklarý olsun, tramvay ve otobüslerde gördüðüm ve tanýdýðým gençler olsun her biriyle sürdürdüðüm konuþmalarýmýn sonucu hep üzücü bir tablo ile ayrýlýyorum onlardan. Her þeyden evvel dikkatimi çeken ilk önemli husus þu: Nutka gelip konuþtuklarýnda ne yeterli bir þekilde Almanca lisanýna sahip ve hakimler, ne de anadili olan Türkçe lisanýna. Cümleler çok bozuk ve kullanýlan kelimeler çok basit ve yersiz. Burada lisanlarýn zenginliðinden istifade edilmiyor ve dil kýsýrlýðý ve yozlaþmasý dediðimiz tehlikeyi bu gençlerde þahid olarak görüyor ve yaþýyoruz. Türkçe dilinde sýkýntý çekmelerinin sebebi -anadilleri olmasýna raðmen- günlük hayatlarý, yani okul eðitimleri ve öðrenimlerinin Türkçe lisanýndan ibaret olmamasýdýr. Bu yüzden de bir nebze de olsa özür olarak kabul edilebilir belki. Ama yaþamýþ olduklarý ülkenin dilini, yani sað ve sollarýnda iþittikleri o lisaný bile zorluk çekip konuþamýyorlarsa, kelimeleri yanlýþ, yersiz veya hiç kullanmýyorlarsa, bu içler acýsý bir durumdur. Neticede de kendini ifade edememe sýkýntýsý ve bu sýkýntýdan doðan “hastalýðýdýr”. Bir insan kendisini istediði bir derecede ifade edemezse, aklýndan geçeni manasýyla dile dökemezse, o insan – uzun vadeli bakýldýðýnda- kiþilik ve hüviyet geliþmesinde bu zaaftan dolayý sýkýntýlar çeker ve git gide basitleþmek anlamýnda sadeleþir. Günlük konuþtuðumuz dilimizde de az ve zaruri kelimelerle tekellüm etmeye (konuþmaya) alýþmýþýz. ‘Meramýmýzý anlatalým yeter’ düþüncesiyle fani dünyada fani ömrümüzü sürdürüp gidiyoruz. Asýl derdimizde bu zaten. Çarþý pazarda gözümüz doymazken, lisan ve lugat konusunda çarþý pazar diliyle az ile iktifa ediyoruz (yetiniyoruz) ve belagat ganimetinden istifade etmiyoruz. Ne lisanlarýn güzelliðini keþfetmiþiz, ne ifade ve vurgu gücüyle tanýþmýþýz ne de deyim ve atasözleri kullanýyoruz. Bizler bunlardan faydalanmadýðýmýz için, gençler, yani nesiller de faydalanmýyor ve faydalanamýyor. Kabahat kimde acaba? Aklýma bir misal geldi de: Almanca’da “gitmek” manasýna gelen “gehen” fiilinin en azýndan 15 tane eþ anlamý A 12:11 Uhr Seite 11 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Gençlerdeki yönsüzlük ve ümitsizlik vardýr. Ne güzel ve müthiþ bir lisan zenginliði... Sohbetlerimizde gençlere sorduðum suallerden bazýlar þunlar: ”Ne yapýyorsun? Okul nasýl gidiyor? Hangi okula gidiyordun? Ne yapmayý düþünüyorsun?” ve “Yüksek tahsil yapmayý düþünmüyorsun?” Hep ayný olan sorularýmý ayný olmayan, yani farklý þahýslara soruyorum. Benim sorularým hep ayný, ama maalesef verilen cevaplarda hep ayný: “Zaten yapamam ki!” Dikkat buyurursanýz, burada yine ifade zafiyeti var. Cümle yanlýþ deðil efendim, fakat yeterli de deðil. “Zaten yapamam ki diyeceðine, “Zaten baþaramam ki!” demesi çok daha isabetli ve vurguluyken, yapmak, etmek gibi genel kelimelerle konuþuyorlar ve kendilerini ifade ediyorlar (etmeye çalýþýyorlar). Zaten yapamaz ve baþaramazmýþ ki... Yine bir ezberlenmiþ ve bilinç altýna yerleþtirilmiþ bir hazýr cevap. “Schaffe ich doch ehe nicht!” Bu cevabý her defasýnda farklý aðýzlardan iþitiyorum. Duyduðumda da fitil oluyorum ve cinler tepeme çýkýyor. Bu kadar ümitsiz ve tabansýz bir cevap. Böyle bir hayata bakýþ açýsý bir insanda nederen meydana geliyor ve bu körpecik çocuklarýn zihnine niye ve nasýl yerleþiyor? Bir iþe henüz giriþmeden, bir yola henüz çýkmadan ümitsizce ve ümitsizlik içinde o yolun çýkmaz bir yol olduðunu zan ve tahmin etmek... Zaten baþaramam ki deyip baþtan kesiyorlar... Yahu, neden yapamýyasýn? Neden yapamýyasýnýz ki? Yapanlar nasýl yapýyorlar? Onlar sizden daha iyi bir þey mi? Okul ve tahsil zamanýmý hatýrlýyorumda... Nice -tabir-i caiz isesalaklar ve hababam sýnýfý adaylarý ellerine diplomalarýný aldýlar. O üstün zekaya (geri zekalý demiyorum) sahip olmayanlar okul diplomalarýný aldýlarda, siz mi alamýyorsunuz? Siz kimden kötüsünüz? Üstelik sizin size daima yardým eden ve ümitsizliði hiç mi hiç sevmeyen ümit kaynaðý bir Allah’ýnýz var. Ýnançlý bir gence (ye’s) ümitsizlik yakýþýr ve yaraþýr mý? Burada en büyük hata birazda bizlerde ve bilhassa ebeveynlerde (anne babalarda) dýr. Maalesef gençlerimizi yeterli ve gerekli bir þekilde ilme ve eðitime teþvik etmiyoruz. Eðitimim kendileri ve Stj. Av. Selma Öztürk gelecekleri için, dünya ve ahiretleri için ne kadar önemli olduðunu, onlara bir türlü bilinçlendirip, aþýlýyamýyoruz. Bu gerçeði bir de dini açýdan tahlil etmek lazým. Ýlim ve eðitim sýrf “adam olmak” manasýnda deðil de, ayný zamanda “kul olmak” anlamýnda da önem taþýyor. Ne kadar ilim kesbedersen (kazanýrsan), o biriktirdiðin ilim ile Allah’a daha da yaklaþýrsýn. Çünkü her elde ettiðin bilgiyle O’nu tekrar ve tekrar keþfedersin. Bu biyoloji dersindeki hücre bölünmelerinden baþlar, fizik dersindeki çekim gücüne kadar devam eder. Elbette burada bir gerçeði göz ardý etmemek lazým: Baþarý her zaman için biraz da özel ve kiþisel çaba ister. Tembellikle, lakayýtlýkla ve kaygýsýzlýkla hayatta bazý önem taþýyan þeyler elde edinilemez. Lakin bu vasýflar inançlý, bilinçli ve dinamik bir gençte zaten bulunmadýðý ve bulunmamasý gerektiðine göre, bu sorunuda çözmüþ olmuyor muyuz? Çocuklarýmýzý ve gençlerimizi okumaya teþvik ve azmedelim. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” düsturuyla (Zumer suresinin 9.ayeti ve böylece Allah kelamýdýr) onlara eðitim ve öðrenimlerinde maddi ve bilhassa manevi destekte bulunalým. Normalde müslüman mütevazi (alçak gönüllü) ve kanaatkar olur. Az ile yetinir. Lakin ilim hususunda bu böyle deðildir. Ýlim talep etmekte (faydasýz ve soysuz ilmi kastetmiyorum) kanaatkarlýk olmaz. Ýnsan beþer olduðunu bilip kul olduðunu unutmadýðý müddetçe, ilimden ona bir zarar gelmez. Bilakis! Onu Allah’a yaklaþtýrýr ve “ilim güçtür” þiarýyla onu güçleþtirir ve kuvvetleþtirir. Ölüleri ve dirileri ziyaret etmek Avrupa’da doðup büyüyen nesil olarak Türkiye’yi ekseriyet (veya sýrf) yaz aylarýnda sýçak mevsimdeki tatillerden tanýrýz. Bu bir kaç haftalýk yaz tatillerinden ziyade Türkiye’yi, Anadolu’yu pek bilmeyiz. Dolayýsýyla dört mevsimi oralarda hiç yaþamamýþýz, yani ne ilkbaharýný biliriz, ne de sonbaharýný. Ne kýþýný gördük, ne de karýný... Tatilde gittiðimiz yerler ise genelde memleketlerimiz ve akrabalarýmýzýn yaþadýðý mekanlardýr. Küçüklüðümden beri her izin seyahatýmýzda mutlaka ve mutlaka memleketimizdeki yakýn akrabalarýmýzý, köylerimizdeki velilerimizin ahbab bildiði ve bizim akraba bilmemiz gereken insanlara ziyarette bulunurduk. Tanýdýklarýmýzla tanýþýklýðýmýzý tazeler, tanýmadýklarýmýzla tazece tanýþýrdýk. Bu babamýn Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sünnetini uygulama yöntemiydi. Akraba ziyaretlerinden ziyade -yani dirilerin ziyaretinden ziyade- tatil programýmýzýn bir parçasýda kabristan (mezarlýk) ziyaretlerinden ibaret olurdu. Babam bizleri ahirete intikal eden (göçeden) yakýnlarýmýzýn mezarlarýna (o zamanlar bunlar sýrf babaannem ve dedem idi) götürür ve orada onlara en azýndan bir Fatiha okumamýzý isterdi. Böyle öðrendik ve böyle yetiþtiðimiz için de bunu alýþkanlýk haline getirdik. Bu alýþkanlýk böyle devam etti. Binaenaleyh her memleket ziyaretimde bütün merhumlarýn kabirlerini ziyaret etmeye özen gösteririm ve orada onlarýn ruhuna en azýndan bir Fatiha, bir de Mulk Suresini okumayý kendime ve ecdadýma karþý aziz ve þerefli bir borç bilirim. Bu hususta bir Peygamber kavlininde mevcut olduðunu unutmayalým. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bizlere kabirleri ziyaret etmemizi tavsiye ediyor. Çünkü insan hatýrladýðýný ziyaret eder. Ziyaret ettiðinide hatýrlar. Bu mevti (ölümle ilgili) olan meseleyi hayati bir mesele bilelim ve Nebi nasihatýný hafife almýyalým. Avrupa’da yaþayan müslümanlar olarak ezan sesinden mahrum olduðumuz gibi, müslüman mezarlýklarýndan da uzaðýz. Bu yüzden de kabristan ziyareti geleneðimiz yok. Avrupa’da bazý kentlerde müslüman mezarlýklarý bulunsada, bu her kent 11 için geçerli deðildir. Kabristan ziyareti nimetinden gayrimüslim ülkelerde istifade edemediðimiz için, bari izine gittiðimizde bu fýrsatý deðerlendirelim ve nasýl ki izin sonrasý yaþadýðýmýz ülkelere döneceðimizi bildiðimiz gibi, kabirleri gördüðümüzde ‘Inna ileyhi raciun’ inancýyla geldiðimiz topraðada döneceðimizi yad edelim (hatýrlýyalým). Mezarlýklarý tefekkür etmeye (düþünmeye) vesile bilelim. Dinimizin her saf ve alanýnda olduðu gibi kabristan ziyaretleri hakkýnda da adaplar ve kurallar vardýr. Mesela mezarlýklara abdestli bir halde ayak basmak, o kutsal mekanlarda yüksek sesle konuþmamak ve gülmemek gibi Adab-ý Muaþeret içeren hal ve hareketler bunlardan bazýlarýdýr. Rahmetli amcam bizlere kabristan adaplarýný öðrettiðini hatýrlýyorum. Mezarlýða o abdestli ayaklarýmýzla girdiðimizde, zarif bir seda ile ‘Esselamu aleykum ya Ehli-Kabir!’ derdi. Ýlk çapta çok taaccup etmiþtim (þaþýrmýþtým) ve kendisine bunun hikmetini sormuþtum. ‘Bedenler cürüsede, ruhlar cürümez kýzým. Biz onlarý iþitmesekte, onlar bizi iþitir.’ derdi rahmetli amcam zamanýnda. Þimdi ise oda kabir ehline katýldý, onlara karýþtý ve bizlerden, yani kalanlardan bir Fatiha bekleyenler zümresinden oldu... Ayný þekilde yarýn bir gün bizlerde dünyamýzý deðiþtiðimizde geride býraktýklarýmýzdan o Fatiha’yý bekliyeceðimiz gibi. Akraba ziyaretleri, kabristan ziyaretleri vs. Bunlar saðlýklý bir toplum için önem taþýyan deðerlerdir. Bu tür deðerler ve kýymetler yaþamalý ve yaþatýlmalýdýr. Onlar nesillere aktarýlmasý gerek, nesillerde yaþatýlýp, sürdürülmesi gereken unsurlardýr. Yaþayanlar olarak onlarý yaþatmalýyýz ki, yaþamadýðýmýzda yaþayanlardan ayný þeyi bekleme hakkýna sahip olalým. Aksi taktirde bunu baþkalarýndan, yani nesillerden bekleme hakkýmýz yok. Bunlar önemsiz þeyler deðildir efendim. Bilakis! Bu ‘deðerli’ deðerler ta küçük yaþlarda, genç yaþlarda evlatlarýmýza öðretmek mecburiyetindeyiz. Dini eðitim çocuk yaþta, týfýl ve ham halde baþlar. Dini eðitim doðum müteakibinde (sonrasýnda) sað kulaða okunan ezan ile baþlar, minarelerden seslenen sela sesiyle sona erer. Sona erer, ama sona ermek için deðil. Sonsuzluða ‘Merhaba’ demek için... 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12 12:11 Uhr Seite 12 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 haber DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan: “Aileler Parçalanmasýn” .C. Frankfurt Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri Ataþeliði ve Hanau DÝTÝB Derneði’nin birlikte organize ettikleri, “Gençlik ve Aile” konulu konferans, Hanau Paþa Düðün Salonu’nda büyük bir katýlýmla gerçekleþti. Sunumunu Tuba Çatal’ýn yaptýðý konferansa, T.C. Berlin Büyükelçiliði Din Hizmetleri Müþaviri ve DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan, T.C. Frankfurt Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri Ataþesi Galip Akýn, DÝTÝB Basýn, Yayýn ve Halkla Ýliþkiler Müdürü Ekrem Ceþen, DÝTÝB dernekleri din görevlileri, dernek yöneticileri ile çok sayýda davetli iþtirak etti. Hanau Din Görevlisi Þafak Çatal ve Dernek Baþkaný Hasan Usta’nýn yaptýklarý sunuþ konuþmasýnýn ardýndan, T.C. Frankfurt Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri T icaret Odasý (IHK) Projesi olan ‘IUBA – Yabancý Þirketler Meslek Eðitimi Veriyor’ projesinde 2.500. meslek eðitim yerine Dreieich-Sprendlingen sanayi bölgesinde bulunan Planetstyle GmbH’da ulaþýldý. Hessen Eyaleti Ekonomi Bakaný Dr. Alois Rhiel DreieichSprendlingen’de bulunan ve Tekstil toptancýsý Yüksel Taþ’a ait olan Planetstyle GmbH’yi ziyaret etti. Burada Hessen Ekonomi Bakanlýðýnca desteklenen Ticaret Odasý Projesi IUBA dahilinde yaz dönemi sonrasý 2.500. meslek eðitimi baþlayacak. Bu proje dahilindeki meslek eðitim yerlerinin 1/4’i Offenbach ve çevresinde oluþtu. Ekonomi Bakaný Dr. Alois Rhiel angajmaný ve öngörülü olmasýndan dolayý þirketi tebrik ederek: ‘Meslek eðitimi ve entegrasyon geleceðe yatýrýmdýr. Ayný zamanda evrensel rekabetin de garantörüdür. Planetstyle þirketi bu vesile ile meslek eðitimi yaptýrmaya karar veren yüzlerce yabancý þirketler için temsilen seçilmiþtir. Bütün Alman- Ataþesi Galip Akýn konuþmasýnda, programýn organizesinde emeði geçenlere teþekkür ederek, yoðun programlarýna raðmen, zaman ayýrarak konferansa katýlan Din Hizmetleri Müþaviri ve DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan’a teþekkür etti. Din Görevlileri Mustafa Çaðman, Ethem Aydýn ve Tahir Çaðman ile Hanau DÝTÝB Gençlik Korosu’nun sunduklarý birbirinden güzel ilahilerin ardýndan, T.C. Berlin Büyükelçiliði Din Hizmetleri Müþaviri ve DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan konuþmasýnda, “Öncelikle bu güzel havada fedakarlýk göstererek salonumuzu dolduran davetlilerimize ve programý organize eden baþta Din Hizmetleri Ataþemiz ve din görevlimiz olmak üzere, bütün emeði geçenlere teþekkür ediyorum. Ayný zamanda annelerimizin, anneler gününü de kutluyorum. Dinimiz evlilik kurumuna çok önem vermiþtir. Hz. Peygamberimiz evliliði tavsiye etmiþ, boþanmaya ise sýcak bakmamýþtýr. Nice emek ve sevgiyle kurulan yuvalar, basit sebeblerden dolayý yýkýlýyor. Olan çocuklara, anne ve babalara oluyor. Eþlerin birbirlerine karþý, karþýlýklý fedakarlýk içerisinde bulunmalarý gerekir. Birbirlerine aðýr itham ve suçlamalarda bulunmalarý, yuvanýn za- man içerisinde parçalanmasýna neden oluyor. Bugün içerisinde bulunduðumuz toplumda, boþanmalar çok fazla artmýþtýr. DÝTÝB olarak bu ayrýlýklarýn nedenleri üzerinde geniþ çaplý bir arþtýrma yaptýrýyoruz. Bu anketimizin sonuçlarýný bir kitapçýk haline getirerek derneklerimize göndereceðiz. Almanya’da 36 bin gencimiz üniversitelerde okumaktadýr. Bu sevindirici bir durum olmasýna raðmen, 20 binin üzerindeki evladýmýz da hapishanelerde yatmaktadýrlar. Bu gençlerimiz de hapishane yerine üniversitelerde olabilirlerdi. Burada herkese düþen sorumluluklar vardýr. Bunlarýn baþýnda aileler gelmektedirler. Aileler çocuklarýnýn geleceði ile ilgili olarak çok iyi düþünmeleri ve onlarý kesinlikle ihmal etmemelidirler. Çocuklarýmýzýn sorunu hepimizin sorunudur. Bizler bunun nedenlerinin araþtýrýp bulmak zorundayýz” dedi. Yaklaþýk 3 saat devam eden konferans, Din Hizmetleri Ataþesi Galip Akýn tarafýndan Din Hizmetleri Müþaviri ve DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan’a çiçek takdimi, okunan çifte ezan ve yapýlan duanýn ardýndan Hanau DÝTÝB Derneði’nin misafirlere verdiði ikramla sona erdi. eðitimi çok önemlidir. T Hessen Eyaleti Ekonomi Bakaný Dr. Alois Rhiel`dan teþekkür ziyareti ya’yý baz aldýðýmýzda yüksek olan 2500 meslek eðitim rakamý bize gösteriyor ki, bu projemiz ve IUBA katýlýmcýlarýnýn çalýþmalarý baþarýlýdýr. Bu ayný zamanda doðru yolda olduðumuzun da bir iþaretidir. Yüksel Taþ 15 yýldýr Tekstil branþýnda uðraþmakta ve bir kaç tane tekstil dükkaný bulunmaktadýr. Bayern eyaletinde de dükkaný bulunan Yüksel Taþ yýllardýr meslek eðitimi yaptýrmaktadýr. Bundan dolayý kendisi ve þube müdürü Davut Yavuz için Dreieich-Sprendlingen’de de meslek eðitim yeri açmalarý elbetteki açýk ve netti. Bu yeni meslek eðitim yeri tezgahtar veya iyi notlar dahilinde toptan ve dýþ ticaret eðitimi olarak verilebilinecek. Gelecek aylarda burada meslek eðitimi alacak kiþiye Taþ ve Yavuz iþ hayatýna iyi ve enterasan bir giriþ saðlabileceklerdir, çünkü çatý þirket olan ‘Authentic Style’ þirketi Avrupa çapýnda bir þirket olup, bünyesinde yaklaþýk 200 kiþi çalýþmaktadýr. Planetstyle GmbH ise Hessen, Rheinland-Pfalz ve Saarland eyaletleri için sorumlu. Dreieich-Sprendlingen’in sana- yi bölgesinde þirketin bir showroomu ve deposu bulunmakta. Offenbach Ticaret Odasý Baþkaný Alfred Clouth ise þunlarýn altýný çizdi: Odamýz için ‘IUBA – Internationale Unternehmen bilden aus’ projemiz çok önemlidir. Offenbach bölgesi, bilhassa Rhein-Main bölgesi yabancý iþ verenlerin yoðunlukta bulunduðu bir bölgedir. IUBA bu vesile ile entegrasyona deðerli katkýlar saðlamaktadýr, çünkü bu proje ile meslek eðitimi almakta olanlarýn % 90’ý yabancý uyruklu gençlerdir. Baþarýlý bir entegrasyon için meslek Daha sonra Þube Müdürü Davut Yavuz meslek eðitiminin önemine vurgu yaparak, daha önce de meslek eðitimi verdiðini ve meslek eðitimin geleceðe bir yatýrým olduðunu dile getirdi. Ardýndan showroomda satýþ ve pazarlama’nýn takdimini yapan Yavuz, misafirlere þirketi gezdirdi. Proðramýn sonunda Hessen Ekonomi Bakaný Dr. Alois Rhiel’e çiçek ve hediye takdimi gerçekleþtirilerek, açýk büfe eþliðinde sohbetler yapýldý. NOT: IUBA projesi Darmstadt, Frankfurt, Giessen, Friedberg, Hanau, Kassel ve Offenbach Ticaret Odalarý’nýn bir katýlým projesidir. Bu projede ayrica INBAS GmbH`da yer almaktadýr. 2001 yýlýnýn Ekim ayýndan itibaren bu proje Hessen Eyaleti Ekonomi Bakanlýðýnýn da desteði ile 3 kiþi görevlendirilmiþtir. Bu görevliler baþlý baþýna yabancý uyruklu þirket yöneticilerini meslek eðitim yerleri açmalarý için çalýþmalar yürütmektedirler. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya a) Ahlâk Hz. Peygamber’in gerek Mekke’de gerekse Medine’de gayrimüslimlere yönelik tavýr ve tutumlarý açýsýndan dikkati çeken en temel özelliklerden birisi, insanlarla iliþkilerinde üstün ahlâkî özelliklerinden hiçbir zaman taviz vermemesidir. Kur’an’ýn da belirttiði gibi o, her zaman “en güzel bir ahlâk” üzere olmuþ; insanlara bunun en güzel örneðini sergilemiþtir. “Güvenilir Muhammed” (Muhammedu’lEmin) olmak, inansýn ya da inanmasýn bütün insanlara karþý verdiði en temel imajlardan birisidir. Gayrimüslimler arasýnda ona þiddetli muhalefet edenler onu geleneksel öðretileri reddetmekle, alýþageldikleri geleneksel din ve toplum anlayýþýný yýkmakla, atalarýnýn dinini deðiþtirmekle suçlasalar da hiçbir zaman onu yalancýlýkla, sözüne ve tavýrlarýna güvenilmezlikle suçlamamýþlardýr. Nitekim risaletin ilk dönemlerinde bir gün Safa tepesine çýkarak bütün Mekkelilere açýktan Ýslamiyet’i teblið etmeye karar verdi ve orada toplananlara þunlarý söyledi: “Ey Kureyþliler, size þu daðýn arkasýnda bir düþman birliði var desem inanýr mýsýnýz?” “Evet, senin yalan söylediðini hiç görmedik.” cevabýný alýnca konuþmasýna þöyle devam etti: “Öyleyse ben büyük bir azaba uðrayacaðýnýzý size haber veriyorum. Allah bana en yakýn akrabamý uyarmamý emretti. Allah’tan baþka ilah yoktur demediðiniz sürece size ne bu dünyada ne de ahirette bir faydam dokunur.” (Belâzurî, I. 120.) Güvenilir olmasý yanýnda, adaleti savunmasý, zayýf ve güçsüzlerin yanýnda yer almasý, akraba iliþkilerine önem vermesi, anne ve baba hakkýný vurgulamasý ve benzeri özellikleri, O’nun, içinde yaþadýðý toplumda her zaman ayrý bir yere sahip olduðunun göstergesi olarak tarihe geçmiþtir. Hz. Peygamber, gayrimüslimlere yönelik tavýrlarý konusunda Müslümanlarý da bu olumlu nitelikleri haiz olma konusunda sürekli uyarmýþ- 12:11 Uhr Seite 13 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Hz. Peygamber’in Gayri Müslimlerle Ýliþkilerinde Temel Ýlkeler týr. Örneðin ehli kitabýn yoðun þekilde yaþadýðý Yemen’e yönetici olarak gönderdiði Hz. Muaz (r.a)’a “mazlumun bedduasýný almaktan da son derece çekin, çünkü onun bedduasý ile Allah arasýnda bir perde yoktur” uyarýsýnda bulunmuþtur (Buhârî, Zekât 41, 63, Meðâzî 60). b) Sabýr Hz. Peygamber gayrimüslimlere ÝsProf. Dr. Þinasi Gündüz lam’ý teblið ederken bitmek tükenmek bilHz. Peygamber, dini inmeyen bir sabýr içerisinde olmuþtur. Ýnsanlarla býkýp sanlara teblið ederken hiçusanmadan tekrar tekrar bir zaman zorlayýcý olmakonuþmuþ, onlara dinin mýþtýr. “Dinde zorlama özü olan tevhid akidesini yoktur” (Bakara 256) ilkesi anlatmýþtýr. Boþ polemik- çerçevesinde hiçbir zaman lerden ve cedelleþmeler- insanlarý teblið ettiði meden uzak þekilde samimi sajlarý kabul etme konubir iliþki içerisinde olmuþ- sunda zorlamamýþ; bu kotur. Yine Kur’an’ýn altýný nuda þiddete baþvurmaçizdiði gibi insanlara hep mýþtýr. Ýnsanlara inanç koiyi davranmýþ, iyi sözlü ol- nusunda þiddeti önerenlemuþ, kaba ve agresif tutum re ya da bunu tasvip edenve tavýrlardan kaçýnmýþtýr. lere itibar etmemiþ; onlara Nitekim teblið amaçlý ola- kapýyý her zaman kapatrak aralarýnda bulunduðu mýþtýr. bazý topluluklarýn kendisiHz. Peygamber inansýn ne yönelik kaba tavýrlarý ya da inanmasýn insanlarla karþýsýnda bile öfkesini insanî iliþkiler baðlamýnda dizginlemiþ ve onlar için hep yapýcý olmuþtur. Özelyalnýzca Allah’tan hidayet likle Medine döneminde dilemiþtir. Örneðin Mek- bir arada yaþadýðý Yahudike’de artan baskýlar karþý- ler ve Arap müþriklerle, sýnda kendisine Ýslam me- onlar Müslümanlara düþsajýný teblið etmede daha manlýk yapmadýkça ve özgür bir ortam arama çer- arada bulunan antlaþmalaçevesinde Zeyd b. Hârise ra ihanet etmedikçe olumile birlikte gittiði Taif’te, lu iliþkiler geliþtirmiþtir. kendisine Taif ileri gelenle- Onlarýn bazý olumlu niteri kaba davranmýþlar ve liklerinden yararlanmakta ayak takýmýný kýþkýrtarak bir beis görmemiþtir. Örneonun taþlanmasýna ve þe- ðin Medine döneminin hir dýþýna çýkarýlmasýna baþlarýnda Medine’deki neden olmuþlardýr. Olduk- farklý gruplar arasýnda imça acý bir tecrübe olan bu zalanan ve Medine Vesikaolayda Hz. Muhammed sý adýyla meþhur olan söz(sav) Taiflilerin hidayete leþme metnine göre Müskavuþmasý için dua etmiþ- lümanlarla gayrimüslimtir. Onun bu müjdeleyici, ler þehirde barýþ içerisinde baðýþlayýcý ve þefkat dolu bir arada yaþama imkâný tutumu sayesinde baþlan- elde etmiþlerdir. Ortak sogýçta çeþitli karþý itirazlar rumluluklar yüklenen ve baskýlar olmuþsa da in- farklý gruplar bir toplum sanlar onun teblið ettiði oluþturmuþlar ve antlaþma mesajý dinlemekten, dü- maddeleri ihlal edilmediði þünmekten ve bu mesaja sürece bu durum devam olumlu cevap vermekten etmiþtir. Savaþ nedeniyle Müslümanlara esir düþen imtina etmemiþlerdir. Arap putperestlerinden bic) Yapýcýlýk le bazý konularda yararlanmýþtýr. Örneðin Bedir Savaþý sonrasý Müslümanlara esir düþen bazý putperestlerin okuma yazma bilgilerinden yararlanýlmýþ ve belirli bir sayýda Müslüman’a okuma yazma öðreten esirlerin serbest býrakýlmasý saðlanmýþtýr. d) Temel hak ve özgürlüklere saygý Hz. Peygamber, hitap ettiði insanlarýn inanç, düþünce ve yaþam biçimindeki farklýlýklarýndan çok insan olmalarý özelliklerini öncelikle dikkate almýþtýr. Bir baþka ifadeyle etrafýndakilere insan olduklarý ve herkes gibi bir can taþýdýklarý gerçeðinden hareketle davranmýþtýr. Bu konuda Müslüman olsun olmasýn insanlar arasýnda bir ayrým da yapmamýþtýr. Örneðin bir defasýnda Medine’de Müslümanlarla birlikte otururken önlerinden geçen bir cenaze önünde ayaða kalkmýþtýr. Onun bu tutumu karþýsýnda “Ey Peygamber o ölen bir Müslüman deðildi” denilmesi üzere “o da bir can taþýmýyor muydu?” diyerek insanlar arasýndaki en temel asgari müþterek olan insan olma niteliðinin önemini vurgulamýþtýr. Müslümanlarla bir arada yaþayan gayrimüslimlerin can, mal, ýrz ve din özgürlüklerini garanti altýna almýþ; bunlara büyük önem vermiþtir. Esasen bu, dinin korumasý gereken temel deðerler olarak Ýslam’ýn önem verdiði bir durumdur. Zira temel yaþam hakkýna tekabül eden canýn korunmasý, inanç özgürlüðüne tekabül eden dinin korunmasý, düþünce özgürlüðüne karþýlýk gelen aklýn korunmasý, malmülk ve sermaye edinme özgürlüðüne karþýlýk olan malýn korunmasý ile aile kurma ve çocuk sahibi olma özgürlüðüne tekabül eden neslin korunmasý Ýslam’a göre insana yönelik temel kutsal alanlarý oluþ- 13 turmaktadýr. Bunlar yalnýzca Müslümanlar için deðil bütün insanlar için geçerli olan haklardýr. Ýþte Allah Resulü de içerisinde yaþadýðý toplumda Müslüman olsun olmasýn insanlarýn bu temel haklarýnýn korunmasýna riayet etmiþtir. Müslümanlarýn antlaþmalýsý olarak Ýslam toplumunda yaþayan gayrimüslimlerle (zýmmilere) iliþkilere yönelik “bir zýmmiye eziyet eden Allah Resulü’ne eziyet etmiþ olur. Allah Resulü’ne eziyet eden ise Allah’a eziyet etmiþ olur” diyerek onlara karþý takýnýlacak tavrýn nasýl olmasý gerektiðine iþaret etmiþtir. e) Hak ve hakikate çaðrý Hz. Peygamber’in temel görevlerinden en önemlisi Allah’ýn kitabýný insanlara iletmek, insanlarý uyarmak ve onlarý hak ve hakikate çaðýrmaktýr. Bu baðlamda o, herkese yönelik bir uyarýcý ve hatýrlatýcý olmuþtur. Zaman zaman kendisiyle tartýþan, münakaþa yapan ve hatta mücadele eden insanlar olmuþtur. Ancak o, sabýr ve sebat üzere olan ilkeli tavrýný her zaman muhafaza etmiþtir. Necran Hýristiyanlarý örneðinde olduðu gibi bazý gayrimüslim gruplar onun yanýna tartýþmaya hatta peygamberliðini test etmeye gelmiþlerdir. Onlarla günlerce tartýþmýþ, onlara Ýslam’ý anlatmýþtýr. Onlarýn þiddetli karþý çýkýþlarýna ve meydan okumalarýna karþý Hz. Peygamber þiddete sarýlmamýþ; yine hak ve hakikate olan baðlýlýðý ve güveniyle onlara karþýlýk vermiþtir. Örneðin Necranlýlarýn meydan okumalarý karþýsýnda Kur’an’da da ifade edildiði gibi onlarý karþýlýklý mülaaneye (lanetleþme) davet etmiþtir. Yine o, kendisine ve Müslümanlara misafir olan gayrimüslimler ibadet edecekleri bir mekân talep ettiklerinde Ýslam’ýn en kutsal mekânlarýndan birisi olan Mescidi Nebi’yi onlara ibadet amaçlý olarak tahsis etmekten de kaçýnmamýþtýr. Hz. Peygamber kendisiyle konuþmak, görüþmek 26. sayi sayfalar 30.04.2009 14 ve hatta tartýþmak isteyen kimselerden yüz çevirmemiþ; onun bu tutumu birçok kiþinin Müslüman olmasýna sebep olmuþtur. Örneðin bir anlatýya göre bir Yahudi kendisi gibi Yahudi olan arkadaþýna, “gel þu peygambere gidelim”, demiþ, ikisi birlikte Rasûlullah’a gelmiþler ve Müslümanlarla Yahudiler arasýnda ortak olan dokuz kesin âyeti/hususu sormuþlardýr. Peygamberimiz’in bunlarý cevaplamasý üzerine sonra O’nun elini ve ayaðýný öperek, Müslüman olmuþlardýr (Tirmizî, Ýsti’zân 33). f) Adaletle hükmetme Hz. Peygamber insanlar arasýnda her zaman tarafsýz bir hakem ve adaletle davranan ve orta yolu savunan bir önder olmuþtur. Onun hakemliði yalnýzca Müslümanlar tarafýndan deðil, gayrimüslimler tarafýndan da önemsenmiþtir. Bu nedenle olsa gerek, Medine döneminde gayrimüslimler zaman zaman gerek Müslümanlarla aralarýnda yaþadýklarý sorunlar konusunda gerekse kendi aralarýndaki problemler konusunda onu hakem tutmuþlardýr. Yahudiler arasýnda yaþanan bazý hukukî sorunlar karþýsýnda Hz. Peygamber onlarýn kendi hukuklarýna göre aralarýnda hükmetmiþtir. Hz. Peygamber’in adaletten ayrýlmayan bu özelliði ve insanlar arasýnda güven odaðý olan karakteri henüz Peygamber olmadan önce de bilinmektedir. Örneðin henüz bir gençken Mekke’de Kureyþliler arasýnda Haceru’l-Esved’in Kâbe’ye yerleþtirilmesini kimin yapacaðý konusunda ortaya çýkan ve oldukça tehlikeli bir þekilde geliþen sorunu onun hakemliði çözmüþtür. Hz. Peygamber gündelik yaþamda gayrimüslimlerle sosyo-ekonomik iliþkilerini sürdürmüþ; onlarla zaman zaman borç alýþ veriþi içerisinde olmuþtur. Onun bir gayrimüslimden aldýðý borca karþýlýk zýrhýný rehin olarak býraktýðýna dair rivayet oldukça dikkat çekicidir. Hz. Aiþe’nin bildirdiðine göre Rasûlullah, zýrhý otuz ölçek arpa karþýlýðý bir Yahudi’nin ya- 12:11 Uhr Seite 14 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir nýnda rehin bulunmakta iken vefat etmiþtir (Buhârî, Cihâd 89, Megâzî 86; Müslim, Müsâkât 124–126). Ayrýca gayrimüslimlerle kurmaya çalýþtýðý iyi iliþkiler baðlamýnda onlarýn davetlerine icabet etmiþ ve onlarý dinlemiþtir. Hatta bu nedenle bir seferinde kendisini yemeðe davet eden bir Yahudi’nin suikastýna maruz kalmýþtýr. g) Kültürel farklýlýklarý gözetme Ýnsanî iliþkiler açýsýndan gayrimüslimlerle bir arada onlarýn temel hak ve hukuklarýný gözeterek yaþama yanýnda, Hz. Peygamber kültür ve gelenek açýsýndan onlardan farklý olmaya da hep özen göstermiþtir. Giyim kuþamdan saç-sakal þekline ve adetlere kadar her alanda Müslümanlarýn gayrimüslimlere benzememeye özen göstermelerine dikkat çekmiþtir. Birçok sözünde bununla ilgili olarak Müslümanlara uyarýlarda bulunmuþtur. Örneðin “Yahudi ve Hýristiyanlar saçlarýný hiç boyamazlar. Siz onlar gibi yapmayýn.“ (Buhârî, Enbiyâ 50, Libâs 67) demiþtir. Yine O, namaza nasýl çaðrýlacaðý konusunda önerilen boru öttürme ve çan çalma tekliflerini Yahudilere ve Hýristiyanlara benzeþileceði gerekçesiyle hoþ karþýlamamýþtýr. Gayrimüslimlere yönelik tavýrlarýnda hiçbir zaman herkesi ayný kefeye koyan toptancý bir tavýr takýnmamýþ, insanlar arasýndaki farklýlýklara dikkat etmiþtir. Onun Mekke döneminde müþriklerin baskýlarýndan bunalan bir kýsým Müslümaný Habeþistan’da adaletiyle tanýnan Hýristiyan hükümdarýn ülkesine göndermesi ve “… Orasý hakikaten bir doðruluk yurdudur. Allah sizi içinizde bulunduðunuz durumdan kurtarýncaya kadar orada kalýn” demesi dikkat çekicidir. Diðer taraftan gayrimüslimlerden gerek müþriklerin gerekse ehli kitabýn zaman zaman Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karþý þiddet politikalarý izledikleri, nefret ve düþmanlýk gösterdikleri ya da kýskançlýk ve hasetle davrandýklarý bilinmekte- hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 dir. Gayrimüslimlerin, özellikle de ehli kitabý oluþturan Yahudilerle Hýristiyanlarýn Müslümanlara yönelik tutum ve tavýrlarýný Kur’an çok çarpýcý þekilde ele alýr. Hz. Peygamber’in ve Müslümanlarýn onlara yönelik takýnmalarý gereken tavýr konusunda Mekke’de nazil olan âyetlerde (örneðin Ankebut 46-47) Ehli Kitab’a karþý nazik olunmasý ve onlarla diyalogda bazý ortak noktalarýn vurgulanmasý istenir.1 Peygamber’e indirilen kitaba (vahye), Arap politeistlerden bir kýsmýnýn yaný sýra Ehli Kitab’ýn da inandýklarý vurgulanýr. Yine bu döneme iliþkin bazý ifadelerde (Nahl 43, Enbiyâ 7), önceden kendisine vahyedilen kimseler (erkekler) hususundaki herhangi bir þüpheyi izale konusunda Ehli Kitab’a (Ehli Zikr) müracaat edilmesi istenir. Mekke dönemine ait bütün bu ifadeler dikkate alýndýðýnda, Mekke döneminde vahiy geleneðine sahip olan Ehli Kitab’ýn Hz. Muhammed (sav)’e indirilen kitabý kabul edeceklerine dair güçlü bir beklentinin olduðu ortadadýr. Mekke döneminde söz konusu olan bu beklenti, Müslümanlarýn Medine’ye hicretleri sonrasý da bir müddet sürer. Nitekim Hz. Muhammed (sav)’in, Hicret sonrasý Medine’de yaptýðý ilk faaliyetlerden birisi olan ve Medine’de yaþayan farklý gruplarýn bir arada birbirlerinin varlýðýna ve inancýna saygý göstererek yaþamlarýný sürdürmelerini garanti altýna alan Medine Antlaþmasý (Medine Vesikasý), Medine’de yaþayan Yahudileri ve onlarla antlaþmalý olanlarý da kapsar.2 Bu antlaþmanýn 16. maddesinde, antlaþma yoluyla Müslümanlara tabi olan Yahudilerin, “zulme uðramaksýzýn ve düþmanlarýna yardým edilmeksizin” yaþamlarýný sürdürecekleri garanti altýna alýnýr. Antlaþmanýn 18, 24, 37 ve 45. maddelerinde antlaþmaya taraf olanlarýn ortak savunma ve ortak harcama konusundaki yükümlülükleri belirtilir; 23, 36 ve 42. maddelerde ise antlaþma metni konusun- da yetkili merciinin ve her türlü ihtilafta baþvuru makamýnýn Hz. Muhammed (sav) olduðu vurgulanýr. Ancak yapýlan bu antlaþma fazla uzun ömürlü olmaz ve antlaþmaya taraf olan Yahudi kabileleri teker teker antlaþmayý ihlal etmeði yeðlerler.3 Mekke’de Müslümanlara karþý Arap politeistlerce temsil edilen güçlü muhalefet, böylelikle Medine’de Ehli Kitap’tan Yahudileri de kapsamýna alýr ve Yahudilerin büyük çoðunluðu Hz. Muhammed (sav)’in teblið ettiði vahyi kabule yanaþmadýklarý gibi, her fýrsatta Arap politeistleriyle iþbirliði yapmaktan ve Müslümanlara karþý planlar hazýrlamaktan kaçýnmazlar. Kur’an, öteden beri Ehli Kitab’ýn aþýrýlýklar ve aralarýndaki kýskançlýk nedeniyle gerçek konusunda kendi aralarýnda ayrýlýða düþtüklerinden bahseder ve bunun üzerine Allah’ýn inananlarý, onlarýn ayrýlýða düþtükleri gerçeðe ilettiðini belirtir (Bakara 213, Ali Ýmran 19). Yine Kur’an, Hz. Muhammed (sav)’in gizledikleri þeyleri (hakký) açýklamak üzere kendilerine geldiðini, onlara Allah’tan bir nur ve açýk bir kitap getirdiðini vurgular ve onlarý aralarýnda hükmetmesi için Allah’ýn kitabýna çaðýrýr (Ali Ýmran 23, Maide 15, 18). Ehli Kitab’ý, “yalnýz Allah’a ibadet etme, O’na hiçbir þeyi ortak koþmama ve ondan baþka ilahlar edinmeme” þeklindeki ortak bir doktrini (Tevhidi) kabul etmeye davet eder (Al-i Ýmran 64). Ancak Ehli Kitap, bu çaðrýya genellikle olumsuz cevap verir; temelde kýskançlýk ve çekememezlik nedeniyle Ýslam’a karþý çýkar ve Müslümanlarý ayartmaya çalýþýr (Bakara 105, 109, Maide 59). Kur’an, aslýnda onlarýn Kur’an’ýn gerçekten Allah katýndan indirildiðini bildiklerini (En’am 114) ve onu oðullarýný tanýdýklarý gibi tanýdýklarýný (En’am 20); ama buna raðmen gerçeði bile bile gizlediklerini (Bakara 146) ifade eder. Bununla da kalmayan Ehli Kitap mensuplarý (Yahudiler ve Hýristiyanlar), kendilerinin “Allah’ýn oðullarý dosya ve sevgilileri” olduklarýný (Maide 18), dolayýsýyla yalnýzca kendilerinin (Yahudi ve Hýristiyan olanlarýn) cennete girebileceklerini (Bakara 111), bu durumda hidayete ulaþabilmek için Yahudi ya da Hýristiyan olmanýn gerektiðini (Bakara 135) ileri sürerler. Hatta bu konuda kendi aralarýnda da öteden beri var olan bir tartýþmayý yürüterek, Yahudiler, Hýristiyanlarýn hiçbir temel üzerinde olmadýklarýný, Hýristiyanlar ise Yahudilerin hiçbir temel üzerinde olmadýklarýný (Bakara 113) belirtirler. Yine onlar, her birisi Ýbrahim’in kendilerinden olduðunu iddia ederek, aralarýnda Ýbrahim hakkýnda da tartýþýrlar (Ali Ýmran 65-66). Kur’an onlarýn bu iddialarý karþýsýnda Tevrat’ý, Ýncil’i ve Rablerinden kendilerine indirileni (Kur’an’ý) uygulamadýkça onlarýn hiçbir geçerli temel, hiçbir esas üzerinde olmadýklarýný (Maide 68) belirtir. Gayrimüslimlerden bazýlarý Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karþý olan bu tutumlarý nedeniyle Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karþý hemen her fýrsatta çeþitli argümanlar geliþtirmekten hatta bazý kelime oyunlarý yaparak onlara hakaret etmekten geri durmamýþlardýr. Örneðin Müslümanlarla karþýlaþtýklarýnda bazen kelimeleri aðýzlarýnda geveleyerek selamun aleyküm (size selam/esenlik olsun) yerine samun aleyküm (size ateþ/azap olsun) demiþlerdir. Buna karþýlýk Hz. Peygamber Müslümanlara onlarla karþýlaþtýklarýnda “ve aleyküm” demelerini tavsiye etmiþtir (Bkn. Buhârî, Selam 7, Ýsti’zân 22, Mürteddîn 4). Doðal olarak zaman zaman Müslümanlarla gayrimüslimler arasýnda bazý çatýþmalar çýkmýþtýr. Bu çatýþmalarýn kavgaya ve savaþa dönüþtüðü durumlarda bile her zaman masumlarýn korunmasýna riayet edilmesini istemiþ, örneðin savaþa karýþmayanlarýn, yaþlýlarýn, kadýnlarýn, çocuklarýn, evlerine ve mabetlerine kapanmýþ olanlarýn zarar görmemesini saðlamýþtýr. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya ine bir firma, iþci gücünün ucuz olduðu bir ülkeye taþýnma kararý aldý. Küresel ölçekte at koþturan iþletmelerin gördüðü zararlarýn faturasý idarî mekanizmalarda yer alan patronlara deðil, yine iþcilere kesildi. Bu geliþmeye paralel yaþanan diðer olaylar bir takým hayatî sorularý gündeme getirdi. Bir ebeveynin evladýný katletmesi, ailede neler oluyor sorusunu tartýþmaya açtý. Buna ek olarak, geçirdiði cinnetten dolayý arkadaþlarýný öldüren gencin varlýðý, toplumun geleceði genç kesimin halini masaya yatýrdý. Nüfusun alt kesiminde bu sancýlar yaþanýrken, zengin üst kesimin vergi kaçakçýlýðý teþebbüsü, balýðýn baþtan koktuðunu gösterdi. Ýç siyasetteki karmaþýklýða deðinen bu meselelere ek olarak dýþ politikadaki olaylarda gündemimizden hiç düþmedi. Binlerce kilometre uzaklarda cereyan eden savaþlar bunlarýn baþýnda gelmekte. Terör, küresel ýsýnma ve fakirlik, insanýn takip etmekte epey zorlandýðý sorunlar yumaðýna yeni eklemelerde bulundu. Bütün bu olaylar, hayatýn merkezinde yer alan insaný, yeni yaklaþýmlara sevkediyor. Öyle ya, insan, tanýmlayan bir varlýktýr. O, kendi algýlama dairesine giren olaylarý tanýmak ve tanýmlamak ister. Toplumda yer alan aydýn kesim, onun bu isteðine cevap verir. Bu kesimin ürettiði düþünceler, kiþi ile çevresinin uyumlu hale gelmesini saðlar. Bu maksat için ortaya konulan ürünler, nesnenin farklý boyutlarýný göz önünde bulunduran ölçülü bir dil ile aktarýlýr. Aydýnýn, toplumun içiçe bulunduðu sorunlarý çözme doðrultusunda vazifesini yerine getiremediði, halktan koptuðu dönemlerde, aydýnhalk iliþkisinde deðiþiklikler yaþanýr. Halk ile aydýn kesim arasýndaki iliþki dengesinde “halk dili”nin aðýr basmasý, yeni söylemleri beraberinde getirir. Ýþte, son yýllarda sýk sýk duyduðumuz populizm, halk Y 12:11 Uhr Seite 15 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Popülizmin sað kanadý Ünal KOYUNCU Sorunlarýn bir çok boyutunu göz önünde bulunduran bilgi ve analizden uzak, günlük kaygýlara dayanan siyasal söylemleri, farklý siyasal gruplara mensup siyasilerden duymak mümkün. Özellikle de seçim dönemlerinde sýkça görülebilen popülist yaklaþýmlarýn sol kanadý, sermaye ve emek arasýndaki gerilimleri ele alýrken, sað kanat, halkýn milliyetçi-muhafazakar eðilimlerini siyaset sahnesinde kullanmaktadýr. dilinin þekillendirdiði bir akým olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Yaþam mücadelesi içerisinde bulunan halk, sorunlarý tanýmlamada kendine has uslubu kullanýr. Sorunu içerde deðilde dýþarda arayan kýsa ve net ifadeler, bu uslubü tanýmlamada anahtar kelimelerdir. Yapýlan eleþtiriler, kendine deðil de daha çok ötekine yöneliktir. Bu olgulardan hareketle þekillenen populizm, herþeyden önce iþbirlikçi siyasi ve aydýnlara karþý halký ve onun çýkarlarýný savunur. Yaþanan sorunlarýn çözüme kavuþturulmamýþ olmasýnda suç tepedekilerindir. Halkçý yaklaþýma göre, halkýn refahýný yeterince gözetmemiþ olan siyasiler, uluslararasý þirketlerin oyununa gelmekte ve böylece vataný satmaktadýrlar. Ülkede yaþayan azýnlýk ve yabancýlara fazla müsamaha gösterildiði için ülkenin öz evlatlarý kendi öz yurdunda gariptir. Popülizmin Avrupa’daki sað kanadý Bu belirtiler, genel olarak populizme dayanan tüm siyasal söylemler için geçerlidir. Sorunlarýn bir çok boyutunu göz önünde bulunduran bilgi ve analizden uzak, günlük kaygýlara dayanan siyasal söylemleri, farklý siyasal gruplara mensup siyasilerden duymak mümkün. Özellikle de seçim dönemlerinde sýkça görülebilen popülist yaklaþýmlarýn sol kanadý, sermaye ve emek arasýndaki gerilimleri ele alýrken, sað kanat, halkýn milliyetçi-muhafazakar eðilimlerini siyaset sahnesinde kullanmaktadýr. Avrupa ülkelerinin tamamýna yakýnýnda boy gösteren sað popülizm, filizlenmeye baþladýðý 90’lý yýllarda geçiçi bir belirti olarak ele alýnmýþtý. “Sað popülist partiler, vaadlerini gerçekleþtiremiyecekleri için en geç iktidar olduktan sonra halk desteðini kaybederler” tahmini, geliþmeler göz önünde bulunduðunda, boþa çýktý. Bu partiler farklý söylemlerle gündemde kalabilmeyi ve halkýn küçük bir kesiminin desteðini de alarak (Ýsviçre örneðinde görüldüðü gibi) parlamentolarda yer almayý da baþarabildiler. Bu geliþmelerin ardýndan cevaplandýrýlmasý gereken sorularýn baþýnda, baþarýnýn arkasýnda duran sebepler nelerdir sorusu yer almaktadýr. Bu çerçevede, sað popülizmin, Avrupa’da güç kaybetmekten ziyade niçin istikrar kazandýðý da irdelenmesi gereken konular arasýndadýr. Sað popülizmin hedefi, diðer siyasal söylemler gibi, seçimlerde baþarý elde etmektir. Dolayýsýyla, sözler ve araçlar bu hedefe göre þekillenir. Demokratik düzenlerde “güç”e, “iktidar”a giden yolun halktan geçtiðinin bilincinde olan sað popülist siyasîler, bu bilinç doðrultusunda “halkýn dili”ni kullanýrlar. Sessiz yýðýnlara ulaþmak, onlarýn sorunla- rýný siyaset dünyasýna taþýyarak onlarý temsil etmekle mümkündür. Bu noktada, kamuoyunda tabu olarak kabul edilen hassas konularýn gündeme getirilmesi, önemli bir iþlev görür ve bu akýma “halk” nazarýnda artý puan kazandýrýr. Gazetelerde çatýþmayý yansýtan konularýn okunduðundan yola çýkan basýn organlarý, bu akýmýn kutuplaþtýrýcý söylemlerini haber yaparak, onlarýn reklamlarýna dolaylý olarak yer verir. Böylelikle kamoyunda var olmayý baþaran sað popülizmin lideri, belirli bir halk kesimini kamuoyunda temsil etmeyi baþarmýþ olur. “Ulus” ve “Karizma” Avrupa ülkelerinde var olan sað popülist partiler, baþarýlarýný borçlu olduklarý, geleneksel halk partileri tarafýndan gündeme getirilmeyen ve toplum tarafýndan tartýþýlmaz ve dokunulmaz olarak kabul edilen konularý siyasallaþtýrma yönteminde çok beceriklidir. Bu konularýn ilk sýrasýnda temel insan hak ve hürriyetleri yer almaktadýr. Anayasa ile teminat altýnda bulunan temel hak ve hürriyetlerin, popülizmin sað kanadýnda, evrensel açýdan hiçbir deðeri yoktur. Daha doðrusu bir deðer, “halk” için geçerliyken “öteki” için geçerli deðildir. Halkýn inancý ve kültürel deðerlerine önem atfeden milliyetçi-muhafazakar söylemi kullanan sað popülizm, kendi halkýnýn bu deðerlerine gerekli önemi gösterirken “öteki” halkýn deðerlerini kabul etmekten uzaktýr. Uzlaþmadan ziyade çatýþmaya odaklanan bu hareketin içinde çoðulculuða yer yoktur. Bu açýdan bakýldýðýnda Avrupa Birliði pro- 15 jesi, her sað popülist hareket için “ulus”u tehdit eden bir geliþmedir. Kendisiyle övünülen “ulus”, ayrýca, ülkede yaþayan yabancý ve azýnlýklardan dolayýda tehlike altýndadýr. Bu sebepten dolayý gerek Avrupa Birliði gidiþatý ve gerekse göç politikalarý sýnýrlandýrýlmalýdýr. Siyaset sahnesinde yer alan bu akým, kullandýðý uslubtaki bir takým sýradýþý özelliklerle de dikkatleri üzerine toplamaktadýr. Tabularýn yýkýlmasý, beraberinde kutuplaþtýrmayý, gerginliði artýrmayý getirmektedir. Gerginliðin arttýðý yerde olaylar makul zeminde deðil, duygusal boyutta ele alýnýr. “BenBiz” ile “Sen-Öteki” kavramlarý ile oluþturulan iki kutuplu dünyada meseleler duygusallaþtýrýlarak aktarýlýr. Bu süreçte kullanýlan bir diðer araç, hazýr cevap sunduklarý için komplo teorileridir. Belirli bir karizmayý yansýtan partinin lideri, yaþanan sorunlara gerçekdýþý ama radikal çözümler sunar. Ancak, bu çözümlerin uygulanmasý dengenin bozulmasý ve bir çok þeye zarar verilerek mümkündür. Burada liderin hareketteki konumuda önemlidir. Zira, bir karizma ekseninde kümelenen her hareket, tabiki bir popülist hareket deðildir, ama her popülist akým, etrafýnda var olduðu bir karizma ile hayat bulur. Burada hayat bulan kesimi daha çok gelir ve eðitim seviyesi düþük erkekler oluþturmaktadýr. Küreselleþme süreciyle baþlayan geliþmeler doðrultusunda kendisini dýþlanmýþ hisseden bu kiþiler, kendisinin aydýn kesim tarafýndan temsil edilmediði kanaatindedirler. Sað popülizm, þiddeti mübah sayan aþýrý saðýn arka bahçesi olarak, aþýrý saðýn kullandýðý söylemleri, demokratik düzende meþru zemine aktarýr. Kaynak: Oliver Geden: Rechtspopulismus. Funktionslogiken – Gelegenheitsstrukturen – Gegenstrategien, SWP-Studie (www.swp-berlin.org), Berlin 2007. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12:11 Uhr 16 Seite 16 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat haber Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 ATÝB 18. BÜYÜK KURULTAY GÖNÜL BÝRLÝÐÝ ÞÖLENÝ BÜYÜK BÝR COÞKUYLA YAPILDI ATÝB-Avrupa Türk islam Birliði 18. Büyük Kurultay Gönül Birliði Þöleni’ni KölnMülheimstadthalle’de kalabalýk bir katýlým ile gerçekeþtirdi. Büyük ilgli gören ve Ayrupa`nýn dört bir yanýndan gelen 3 bin kiþinin üzerinde teþkilat mensubunun katýldýðý Kurultay güzel bir þölen havasýnda yapýldý. ATIB Þeref Baþkaný Musa Serdar Çelebi, Fahri Baþkan Fikret Ekin, Genel Baþkan Selahattin Saygýn ve Merkez Heyet Üyeleri, Kadýn Kollarý Baþkaný Hatice Sever, Gençlik Kollarý Baþkaný Mustafa Çaðrý Öner, AYÖG Baþkaný Oðuzhan Aksoy, Genel Yönetim Kurulu (GYK) Üyeleri ve bütün birimleri ile Teþkilat Baþkanlarý Kurultayda hazýr bulundular. Kurultayýa Avrupa’nýn önde gelen Sivil Toplum Kuruluþlarý’da, büyük bir ilgi göstererek üst düzey seviyede; DÝTÝB Genel Baþkaný Sadi Arslan, IGMG Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan, Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi (ZMD) Genel Baþkaný Dr. Ayyub Axel Köhler, Avrupa Alevi Denekleri Birliði (AADB) Genel Baþkaný Aliþan Hýzlý, Zaman Gazetesi Avrupa Genel Yayýn Yönetmeni Mahmut Çebi, Ýhlas Medya Gurubu ve Türkiye Gazetesi adýna Zeki Þahin, Avrupa Türk Birliði (ATB) Genel Baþkaný Recep Yýldýrým, Dünya Ehl-i Beyt Vakfý (DEV) Genel Baþkaný Fermani Altun, Avrupa Demokrasi Vakfý (ADV) Genel Baþkaný Aydýn Yardýmcý, Hürtürk Genel Baþkaný Hasan Tekin, Avrupa Ehl-i Alevi Federasyonu(AEAF) Genel Baþkaný Fuat Mansuroðlu ve Avrupa Türk Caferiler Birliði (ATCB) Genel Baþkaný Mehmet Irmak katýldýlar. Açýlýþ Kur’an-ý Kerim’in okunmasýnýn ardýndan, Ýstiklal Marþýmýz’ýn söylenmesi ve Alman Milli Marþý’nýn çalýnmasýyla baþlayan kurultay, ATÝB Köln Eðitim ve Kültür Merkezi Baþkaný Hüseyin Pýnar’ýn selamlama ve teþekkür konuþmasý ile devam etti. Daha sonra açýþ konuþmasýný yapmak üzere, alkýþlar asýnda kürsüye davet edilen lmanya’da iktidardaki Hristiyan Birlik partileriyle (CDU/CSU) Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) bazý milletvekilleri “Vatandaþlýk Yasasý”nýn deðiþtirilmesini istiyor Söz konusu milletvekilleri, 1974 yýlýna kadar Almanya’da doðan, anneleri Alman, babalarý yabancý olanlarýn Alman vatandaþlýðýna geçiþlerini kolaylaþtýrmak amacýyla Vatandaþlýk Yasasýnýn deðiþtirilmesini istiyor. Almanya’da 1974 yýlýna kadar geçerli olan ve 1913 yýlýnda hazýrlanan Va- A Genel Baþkan Selahattin Saygýn, ana baþlýklar halinde genel meseleleri, hizmetleri, ATÝB’in temel yaklaþýmýný ve duruþunu konu alan konuþmasýný yaptý. Kurultayda Þeref Baþkaný Musa Serdar Çelebi ve Fahri Baþkan Fikret Ekin‘de mesaj yüklü birer konuþma yaptýlar. Konuþmasýnda, birlik ve beraberliðin önemine deðinen Þeref Baþkaný Musa Serdar Çelebi ‘’Birlik içinde Milli ve manevi deðerlerimizi korumak zorundayýz, vatandaþlarýmýz çocuklarýna mutlaka Türkçe`yi öðretmeli ve sevdirmelidir. Bunu yaparsak her alanda baþarýlý oluruz. Avrupa`da kimliðimizle var olamamýz ancak buna baðlýdýr.’’dedi. Kurultayda ayrýca, bugüne kadar gece gündüz demeden, uzun yýllar büyük fedakarlýklarla teþkilatýn her kade- mesinde görev yapan ve son sekiz yýldýr Genel Baþkanlýðý baþarý ile yürütmüþ olan, Fahri Baþkan Fikret Ekin`e bu hizmetlerinden dolayý kendisine hizmet plaketi takdim edildi. Fahri Baþkan Fikret Ekin de konuþmasýnda ‘’ATÝB bugüne kadar hep doðru olaný yapmýþtýr. Hakkýn, haklýnýn ve mazlumun yanýnda yer almýþtýr. Hak nerede ise biz oradayýz düsturu ile haraket etmiþtir. Bundan sonra da böyle olacaðýna inancým tamdýr. ATÝB’in bir neferi olarak her zaman hizmet edeceðiz’’ dedi. Zaman zaman alkýþlarla kesilen Baþkanlarýn, duygu yüklü konuþmalarýndan sonra, kurultayýmýza katýlan Sivil Toplum Kuruluþlarýnýn deðerli temsilcileri de, birer selamlama konuþmasý yaptýlar. Konuþmalarýnda; ATÝB‘in Büyük Kurultay Þölenini tebrik Milletvekillerinden vatandaþlýk yasasýnýn deðiþtirilmesi talebi tandaþlýk Yasasýna göre, sadece babasý Alman ve annesi yabancý olanlar doðrudan Alman vatandaþý olabiliyordu. Almanya’da 1975 yýlýndan bu yana, babasý ya da annesi Alman olan yabancýlar doðrudan Alman vatandaþlýðýna geçebiliyor. Yasa deðiþikliðini savunan Hristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) Milletvekili Willi Zylajew, 1974 yýlýna kadar doðan ve sadece anneleri Alman olan yabancýlarýn da doðrudan Alman vatandaþlýðýna geçme hakkýna sahip olmalarý gerektiðini belirtiken, SPD Milletvekili Sebastian Edathy de yasanýn deðiþtirilmesi için sadece bir cümlede deðiþiklik yapýlmasýnýn yeterli olacaðýný ifade etti. ettiler. ATÝB’in yüklendiði önemli misyonu takdir ettiklerini ifade eden temsilciler, baþarý dileklerinde bulundular. Ayný zamanda Büyük Kurultay Þölenine Türkiye’den ve Almanya’dan davet edilen siyasetçilerin, yoðun programlarýndan dolayý katýlamadýklarýný üzüntüyle ifade eden, tebrik ve baþarý masajlarý alkýþlar arasýnda okundu. Kurultaya ayrý bir manevi atmosfer katan, ATÝB Gençlik Kollarýndan Oðuzhan Baþöz’ün okuduðu güzel ilahilerden sonra, sanatçýlar Ozan Yusuf Polatoðlu, þiirleri ve kendi bestesi olan birbirinden güzel türküleriyle, Ahmet Baydaroðlu ve Uður Iþýlak da kendilerine özgü þiir ve türkü yorumlarýyla, ATÝB Darmstadt Teþkilatý Türk Halk Müziði Korosu’nun, Anadolu`nun güzel türkülerinden oluþan konserleri ve Barýþ Halk Oyunlarý Ekibi’nin Kafkas Halk Oyunlarý, Karadeniz ve Gaziantep Yöresi Halk Oyunlarý’ndan oluþan, gösterileri ile salonu dolduran bütün herkese, coþkulu anlar yaþatarak güzel bir renk kattýlar. Ayný zamanda ATÝB’in birimleri tarafýndan, salon dýþýna kurulan standlarda kitaplar, mahalli yemekler ve kýyafetler katýlýmcýlarýn beðenisine sunuldu. Almanya Ýçiþleri Bakanlýðý ise mevcut yasada deðiþiklik yapýlmasýna gerek olmadýðýný açýkladý. Bakanlýðýn bir sözcüsü, 1977 yýlýna kadar doðan ve sadece anneleri Alman olan yabancýlarýn da basit bir açýklamayla genel olarak Alman vatandaþlýðýna sahip olma þanslarýnýn olduðuna dikkati çekti. Sözcü, mevcut yasayla bile Alman vatandaþlýðýna geçmek için baþvuruda bulunan bu konumdaki yabancýlarýn çok sayýda þartý yerine getirmek zorunda olduklarýný kaydetti. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya þe bakýn ki, gýda maddelerindeki aþýrý pahalýlaþma dolayýsýyla ortaya çýkabilecek küresel huzursuzluklarýn neden olabileceði sosyal sonuçlar konusunda alarm zillerini çalmak ve dünyayý uyarmak, Uluslararasý Para Fonu Direktörü Dominique Strauss-Kahn ve Dünya Bankasý Baþkaný Robert Zoellick’e düþtü. Doðal olarak bu uyarýlar, dünyada karþýlýk buldu ve tüm zengin endüstri ülkelerinin Kalkýnma Yardýmý Bakanlarý acil yardým ve destek çaðrýsý yapmaya baþladýlar. Hâl böyleyken, ekonomik kriz, iklim deðiþimi, yakýt fiyatlarý ve gündem olan gýda maddesi krizi gibi küresel önemi olan her konuda olduðu gibi, yine bu krizlere neden olan çevreler arsýz bir þekilde kendi yanlýþ politikalarýnýn ortaya çýkardýðý sonuçlardan þikayet etmeye baþladýlar bile. Hâlbuki, sorulmaya deðer soru, geliþmekte Ý usgerechnet der Direktor des Internationalen Währungsfonds, Dominique Strauss-Kahn und der Chef der Weltbank Robert Zoellick, schlagen Alarm und warnen die Weltgemeinschaft im Angesicht globaler Unruhen vor den sozialen Folgen explodierender Nahrungsmittelpreise. Natürlich bleiben diese Warnungen nicht ungehört, Entwicklungshilfeminister aller reichen Industrieländer stimmen ein in den Chor, der laut nach Soforthilfe und Unterstützung schreit. Und wieder einmal ist es so wie bei allen Themen mit globaler Bedeutung, egal ob Finanzkrise, Klimawandel, Rohstoffpreise oder die aktuelle Lebensmittelkrise, die gleichen Akteure, die diese Krisen verursachen, beklagen weinerlich die Wirkungen ihrer verfehlten Politik. Warum sprechen wir denn von einer A 12:11 Uhr Seite 17 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Açlýk... olan ülkelerin sosyal dokularýnýn temeline neredeyse dinamit koyacak küresel gýda krizinin nereden çýktýðý sorusudur? Nitekim, Uluslararasý Para Fonu ve Dünya Bankasý’nýn, geliþmekte olan ülkeleri, borçlarýný ödemeleri için döviz yüklü mono kültürlere yatýrým yapmaya zorladýðýný biliyoruz. Þimdi gýda maddeleri için kendilerine baðýmlý olduðumuz büyük tarým alanlarý kayboldu. Bununla beraber tüm uyarýlara raðmen bir kýsýr döngü olan bu uygulamalardan da vazgeçilmedi. Öyle ki, en sonunda karar mercii olanlar da, kahve, kakao ve muz ile karnýn doyurulamayacaðýný anladýlar. Tek baþýna bu da yetmiyormuþ gibi, Batýlý endüstri ülkeleri tarým des- Oðuz ÜÇÜNCÜ tekleme politikalarý, tarým ürünleri için ihraç talepleri, tarým ürünlerine yönelik ithal ablukalarý, tüketim tavýrlarýndaki deðiþiklik ile çiftçilerin ve küçük esnafýn yaþam alanýnýn temellerini ortadan kaldýrdýlar. Sayýsýz örneklerden bir tanesi olan ve üçüncü dünyadaki insanlarýn yaþamýný etkileyen tavuk örneðine bakalým. Biz, burada, gögüs eti yediðimizden dolayý tavuðun geri kalan kýsmý belki de ihracat yardýmlarý ile çok ucuz fiyata dünya piyasasýna sürülüyor. Dolayýsýyla mikro krediler ile varolmaya çalýþan bölgesel tavuk eti ticareti yapanlar, Batýlý aktörlerin gücü altýnda ezilmeye baþladýlar. Hangi temel gýda maddesi olursa olsun, ortaya çýkan tablo hep ayný: Endüstri ülkeleri rekabet ortamýný bozuyor, üçüncü dünya ülkeleri sonuçlarý ile mücadele etmek durumunda kalýyor. Küresel ýsýnmanýn sonuçlarý olan kuraklýk ve seller de cabasý. Buna, küresel ýsýnma nedeniyle ve doðal olarak vicdanýmýzý rahatlatmak için araba ve týrlarýmýzý gýda maddelerinden yapýlma akaryakýt ile dol- Hunger!!! globalen Nahrungsmittelkrise, die drauf und dran ist, dass soziale Gefüge vieler Entwicklungsstaaten zu sprengen? Es waren doch allen voran Weltbank und Internationaler Währungsfond, die viele dieser Länder quasi gezwungen haben, devisenträchtige Monokulturen anzulegen, um ihre Schulden abzutragen. Es gingen unweigerlich Ackerbauflächen verloren und die, wie sich jetzt zeigt, verheerende Abhängigkeit von Lebensmittelimporten nahm ihren Lauf. Allen Warnungen zum Trotz wurde an der beschriebenen Praxis, die sich jetzt als Teufelskreis erweist, festgehalten. Nun erst wird wohl selbst den Entscheidungsträgern bewusst, dass man von Kaffee, Kakao und Bananen allein nicht satt werden kann. Als ob das allein nicht reichen würde, haben die westlichen Industriestaaten mit ihrer Agrarsubventionspolitik, mit ihrer Exportförderung für Agrarprodukte, mit Importblockaden für dieselbigen und mit einem veränderten Konsumverhalten den Bauern und Kleinhändlern vieler Entwicklungsländer quasi die Existenzgrundlage entzogen. Nur eines von unzähligen plastischen Beispielen, wie allein unser Konsumverhalten, sprich der scheinbar harmlose Griff in ein Supermarktregal die Existenzgrundlage von Menschen in der dritten Welt tangiert, ist das Huhn. Weil wir hier nur noch das hochwertige Brustfleisch essen, wird der Rest von den Massenherstellern, womöglich noch mit Exportbeihilfen, zu Schleuderpreisen auf den Weltmarkt geworfen. Lokale Anbieter von Geflügelfleisch, die vielleicht sogar mit Mikrokrediten tapfer versucht haben, sich eine eigene Existenz aufzubauen, kapitulieren vor der geballten Marktmacht. Egal um welches Grundnahrungsmittel es geht, das Schema ist immer das Gleiche: der Wettbewerb wird von den Industriestaaten verzerrt und die dritte Welt kämpft mit den Folgen. Dürren und Überschwemmungen als Folge des globalen Klimawandels geben Ihnen dann praktisch noch den Rest. Kommt darüber hinaus noch hinzu, dass wir wegen des Klimawandels, natürlich auch um unser schlechtes Gewissen zu beruhigen, unsere Lastwagen und PKW´s mit Kraftstoffen aus Nahrungsmitteln betanken, brauchen wir uns doch über die Folgen nicht ernsthaft wundern. Es ist 17 durdumamýz da eklenince, ortaya çýkan sonuçlar bizi ciddî anlamda þaþýrtmamalý. Ne diyelim, bunun adý kapitalizm. Sözümona doða dostu bio-akaryakýtlara olan talebin oranýndaki artýþ ne kadar çoksa, buðday ve mýsýr fiyatlarý da o kadar artýyor ve üçüncü dünyadaki sosyal felaketler de o derece büyük oluyor. Hâl böyleyken, dünyada gýda maddeleri üretimini artýrmak isteyenler, bio-akaryakýt saçmalýðýna son vermek isteyip istemediðini, fakirin fakiri olan insanlar üzerindeki borç yükünü kaldýrýp kaldýrmayacaðýný, ayný þekilde dünya ticaretini, geliþmekte olan ülkelerin de eþit imkan sahibi olacaðý þekilde tanzim edip etmeyeceðini açýklamak zorundadýrlar. Aksi takdirde, sorunlarýn kökünü halletmeksizin, acýlarý, mütevazi yardýmlarýmýzla hafifletmeye çalýþmakla kendimizi sýnýrlandýrmak zorunda kalacaðýz. das einmaleins des Kapitalismus. Je größer die Nachfrage nach vorgeblich umweltfreundlichen Biokraftstoffen, umso höher die Getreide- bzw. Maispreise und umso größer die sich anbahnende soziale Katastrophe in der dritten Welt. Wer jetzt verlangt, die weltweite Lebensmittelproduktion zu steigern, sollte gefälligst auch erklären, ob er dem Biokraftstoff-Wahnsinn ein Ende bereiten will und willens ist, die Ärmsten der Armen aus der Schuldenfalle zu entlassen, sowie den Welthandel so zu gestalten, dass auch die Entwicklungsländer endlich einen gleichberechtigten Zugang zu den globalen Märkten erhalten. Ansonsten werden wir uns wohl wieder darauf beschränken, die größte Not mit unseren mildtätigen Spenden zu lindern, ohne das Übel an seinen Wurzeln zu packen. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 18 I. 2005 YANMASIN DEMÝÞTÝK BU YIL DA DEVAM !!! Bu yýl 2005, 2006 ve 2007 yýllarýna ait vergi iþlemleri birarada yaptýrýlabilir. Alman vergi yasalarýna göre istisnalar hariç, vergi iþlemlerinin yaptýrýlmasý iki yýlla sýnýrlandýrýlmýþtý. Kýsacasý, 2005 yýlý vergi denkleþtirme iþlemlerinin en geç 31 Aralýk 2007 gününe kadar yapýlmýþ olmasý gerekliydi. Maliye Bakanlýðýnýn yapmýþ olduðu bir deðiþikle, 2005 yýlýna ait vergi denkleþtirme iþlemi 2008 yýlý sonuna kadar yapýlabilecek. Bunun için, elinde hala 2005 yýlýna ait vergi kartý veya bunun yerine geçerli olan vergi kaðýdý (elektronische Lohnsteuerbescheinigung für 2005) bulunanlar, ilk fýrsatta vergi uzmanlarýna giderek iþlemlerini yaptýrsýnlar. Aksi halde, yukarda da deðindiðimiz gibi, tren kaçabilir. Tren kaçýnca ne olur? Belki birkaç yüz euroluk alýn teriniz devlet kasasýna ‘ihmal hediyesi’ olarak kalýr. Oysa ki, bir vergi uzmanýna hemen hesaplatabilirsiniz ve bazan çok büyük sürprizlerle karþýlaþabilirsiniz. Siz saygýdeðer okuyucularýmýza itiraf etmek zorundayým ki, bazen tembelliðimizin faydasýný da gördük. Nasýl mý?... Herkesin bildiði gibi, Federal Almanya`da rekor kýran vergi kanunlarý deðiþikliðidir. Hal böyle olunca, geçmiþe dönük olarak yapýlan bir yasal düzenlemeden ancak o ana kadar henüz iþlemlerini yaptýrmayanlar veya iþlemlerini yaptýrýp da itiraz edenler yararlanabilirler. Bu konuda tipik örneði, Federal Anayasa Mahkemesinin verdiði çocuk parasý kararýný verebiliriz. Hatýrlanacaðý üzere, meslek eðitimi yapan veya yüksek okulda okuyan çocuklarýn gelirleri net 7680 euroyu geçtiði takdirde çocuk parasý ödenmiyordu. Anayasa Mahkemesinin kararýyla, çocuklarýn aylýk ücretinden kesilen sigorta primleri yol ve eðitim masraflarýna eklenerek brütten düþüldükten sonra net miktar hala 7680 Euroyu geçerse çocuk parasý kesilir. Aksi halde çocuk parasý ödenmesi devam eder. Çocuk parasýný yeniden alma hakkýný kazanan binlerce aile, ayný zamanda satýn alarak oturduklarý evden dolayý çocuklarý için aldýklarý ‘Kinderzulage’yi de ala- 12:11 Uhr Seite 18 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 VERGÝ DENKLEÞTÝRMEDE 7 ÖNEMLÝ NOKTA rak, bir taþla iki kuþ vurmuþ oluyorlar. Bu arada okuyucularýmýzýn en çok ihmal ettikleri konulardan birisi de, Almanca tabiri ile ‘Wohnungsbauprämie“ olarak adlandýrýlan ev almaya teþvik primleridir. Herhangi bir yapý tasarruf kasasýna (Bausparkasse) yatýrýlan paralarýn yýllýk bin eurosu üzerinden yüzde on olarak 100 euro prim olarak devlet tarafýndan karþýlanmaktadýr. Tabii ki daha az para yatýranlar daha az para alýrlar. 2005 ve daha sonraki yýllara ait yýllarýn dilekçelerini, üzerine vergi numaranýzý ve gerekli bilgileri yazarak ilgili bankanýza verinýz. ÜÇ SENEYÝ DE AÞAN ÝSTÝSNALAR NELERDÝR? Aþaðýdaki istisnai durumlarda vergi denkleþtitrme iþlemleri on yýla kadar geri dönük olarak yaptýrýlabilinir: 1. Eðer eþler vergi sýnýfý 3 ve 5`le çalýþýyorlarsa, 2. Geçen yýllar içinde iþsizlik, kýsa çalýþma, soðuk hava parasý, yaþlýlýk parasý veya hastalýk parasý alýnmýþsa ve miktarý 400 euroyu geçmiþse, 3. Maliye bir hatýrlatma mektubuyla eski yýllarýn vergi denkleþtirme iþleminin yapýlmasýný istiyorsa, O zaman yukarýda belirttiðimiz iki yýllýk süre aþýlsa bile hakkýnýz yanmaz. II. TÜRKÝYE EMEKLÝLÝÐÝ KONUSU 2005 veya 2006 yýlýna ait vergi iþlemlerini yaptýrmayanlar bilhassa 2006 yýlýnýn aktüel konusu olan Türkiye Sosyal Sigortalar Kurumuna, Baðkura veya Emekli Sandýðýna emeklilik için para yatýrmýþlarsa, mutlaka bu masraflarýný bildirsinler. Çünkü hem Maliye`den oldukça yüklü bir miktarda para almaktadýrlar, hem de maliyeye bilgi verme zorunluluðunu yerine getirmiþ olmaktadýrlar. Bazý okuyucularýmýz, 2005 veya 2006 yýlýna ait vergi denkleþtirme iþlemlerini yaptýrdýklarý halde, Türkiye emekliliði için yatýrýlan paranýn Alman vergisinden muaf olduðunu bilmediklerinden dolayý, bu haklarýnýn yanmasýna üzülmektedirler. Önce, 2007 yýlýnda bu iþlemleri yaptýranlarýn mutlaka Asým TOZOÐLU SSK`nýn yazýsýný ve ödeme makbuzunu tercüme ettirerek Maliye`ye bildirmelerini tavsiye ederim. 2006 yýlýndan haklarý yananlarýn da bir dilekçe ile Maliye`ye baþvurmalarýný bu baþvuru dilekçesini uzman kiþilere yazdýrmalarýný salýk veririm. Eðer 2006 yýlýna ait vergi denkleþtirme iþleminde herhangi bir nedenle itiraz söz konusu ise, o itiraza ilaveten emeklilik konusu da deðerlendirilebilinir. III. TÜRKÝYE BAKIMLARINDA 65 YAÞ KONUSU: Daha önceki yazýlarýmýzda da belirttiðimiz gibi, Federal Almanya Maliye Bakanlýðý 2007 yýlýndan itibaren geçerli olmak üzere yakýn akrabalara bakýmlar konuýsunda yeni düzenlemeler getirdi. Bunlardan birisi de bakým yapýlan kimselerin 65 yaþýndan daha genç olmasý halinde bazý istisnalar hariç (çalýþamayacak kadar sakat olmak, 6 yaþýndan küçük çocuklara bakmak, bakýma muhtaç insanlara bakmakla yükümlü olmak, Üniversitede okumak, meslek öðrenimi görmek gibi...) bakýmlarýn kabul edilmeyeceði konusudur. Nitekim 2007 yýlýna ait vergi sonuç bildirilerini (Einkommensteuerbescheid) aldýðýmýz bu günlerde, 65 yaþýndan genç insanlara gönderilen bakým paralarýnýn kabul edilmediðini görüyoruz. Bu sonuç bildirimlerine karþý mutlaka itiraz edilmelidir. IV. ‘WÝR WOLLEN KÝNDER, KEÝN ÝNDER’ DEMÝÞLERDÝ: Federal Almanya`da azalan nüfusa karþý adeta kampanya baþlatan hükümetler ‘biz hintli deðil kendi çocuk- larýmýzýn kalifiye eleman olmasýný istiyoruz diyerek, insanlarý daha çok çocuk yapmaya teþvik etmiþler ve çalýþan insanlarýn çocuk sahibi olmalarý durumunda Almanca tabiri ile ‘Elterngeld’ denilen maaþýn yüzde 67`sinin 12 ila 14 ay ödeneceði kanunu çýkarýlmýþtý. Çalýþmayan anneler için de, daha önceki yýllardan daha düþük de olsa ‘Erziehungsgeld’ yerine ‘Elterngeld’ verilmeye baþlanmýþtý. Ne var ki, bu alýnan paralarýn vergiye tabi olacaðýný hiç kimse beklemiyordu. V. Türkiye`den Evlenenler Dikkat !!! Federal Almanya`da yaþayan çok sayýda gurbetçimiz, izinde Türkiye`de evleniyorlar. Resmi iþlemler yaptýrýlýyor ve genellikle sene sonuna doðru Türkiye`deki eþ ‘’Familienzusammenführung’ kanunundan yararlanarak Almanya`ya geliyor. Ne var ki, Türkiyedeki eþin Almanya`ya geliþi bazan ikinci seneye kalýyor. Bu ise, ailenin 3 veya 4000 Euroya varan zarara uðramasýna yolaçýyor. Kýsacasý, Türkiye`deki eþin 31 Aralýktan önce Almanya`ya girmiþ olmasý gerekmektedir. Eðer aile birleþimi çeþitli nedenlerden dolayý bu yýl içinde mümkün olmayacaksa, Federal Almanya`da çalýþan eþ, Türkiyedeki eþi için kaymakamlýktan bakým belgesi çýkartarak bakým yapabilir ve bakým yaptýðý aylarla oranlý olarak vergi iadesi alýr. Evlendiði aydan itibaren yukarda belirtilen aylýk 340 euroyu göndermiþ olmasý gereklidir. Aile birleþimini hýzlandýrmak için tüm gerekli evrakýn birlikte götürülmesinde büyük yarar vardýr. Böylelikle vize iþlemlerini hýzlý bir þekilde yapýlabilir. Bazan, bir avukat yardýmýyla eþin ayný yýl içinde Almanya`ya getirilmesi çok daha avantajlý olmaktadýr. VI. RESMÝ NÝKAHI OLMADAN EVLÝ OLANLARIN DURUMU: Federal Almanya`da, resmen evli olmadýklarý halde, ortak çocuðu olan binlerce aile yaþamaktadýr. Resmi nikahlarý olmadýklarý için bekar gibi vergi ödemekte- bilgilendirme dirler. Eðer eþlerden birisi çalýþýyor ve mesela kadýn evde çocukla ilgileniyorsa, çocuk üç yaþýný doldurana kadar çalýþan eþ, çalýþmayan eþin geçimini saðlayacak yardýmý vergiden düþebilir. Kýsacasý geliri yetmeyen ’’çoðunuzun annesine’’ veya ‘’babasýna’’ bakým yapabilirsiniz. Eþin hiç geliriyoksa, yýllýk bakým miktarý 7680. eurodur ki bu da bakýmý yapan kimseye hayli maddi menfaat saðlamaktadýr. Öte yandan, çocuðunuz için vergiden muaf olan 1308 euroluk ‘Entlastungsfreýbetrag für Alleinerziehende’ kýsmý, yanýnýzda baþkasý olduðu için vergiden düþemiyorsunuz. Bu da madolyonun öbür yüzü. VII. KISA HATIRLATMALAR!: Türkiye bakýmlarý için Ocak`tan itibaren havale yapýld mý? Yapýlmadýysa ilk fýrsatta yapýlsýn. Çünkü maliye ilk havaleden itibaren bakýmlarý kabul ediyor. Almanya`da yaþayan emekli veya iþsiz anne veya babalara yapýlan bakýmlarda, ayný evde oturmayanlar, bakým yapýlan kiþilerin hesap numarasýna para havale etmek zorundalar. Türkiye`ye gönderilen havalelerin, ordaki banka þubesinden çekildiðine dair ‘havale alýndýsý’ belgelerini mutlaka saklayýnýz. Aile bireylerinden herhangi birinde, 30 veya daha yüksek oranda özürlülük belgesi varsa, mutlaka vergi denkleþtirmede bildirin. Eðer bu belgelerde yüzde 50 ve yukarda ve G harfi varsa, iþ yolu iki katý km. hesaplanýr, ihmal etmeyin. Bu belgelerde H harfi varsa, yýllýk vergi muafiyeti 3700 euro, ayrýca 900 euro yol masrafý ve yine 924 euro bakým masrafý vergiden düþülür. Ev tamiratý için yapýlan masraflarda, tamircilere ödenen ücretler vergiden düþülür (Handwerkerrechnung). Bausparkasse prim dilekçelerini ihmal etmeyin. (Antrag auf Wohnungsbauprämie). Bunlar 2005, 2006 ve 2007 yýllarý için doldurulur. Vergi uzmanýna verilecek ücretten kaçarak bu iþin ehli olmayan kiþi veya kuruluþlara iþlemlerinizi yaptýrmayýn. Hem kanunen yasaktýr hem de maddi zarara uðrarsýnýz. Daha geniþ bilgi için: 069/731919 Veya melik.sel@gmx.de 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12:12 Uhr Seite 19 26. sayi sayfalar 30.04.2009 20 12:12 Uhr Seite 20 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat haber Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 IGMG GENÇLÝK ÝDARECÝLERÝ WUPPERTAL’DA BULUÞTU uppertal- Kýsa adý IGMG olan Ýslam Toplumu Milli Görüþ teþkilatý, Gençlik Teþkilatýnýn düzenlediði “Gençlik Ýdareciler Günü“ 4000 genç idarecinin katýlýmýyla Wuppertal Uni-Halle’de yapýldý. Murat Gençay’ýn sunduðu program, 2008 yýlý Avrupa Kur´an-ý Kerim okuma büyükler 1.si Fatih Çiçek’in okuduðu Kur´an-ý Kerim tilavetiyle baþladý. Abdullah ve Erhan Ak’ýn okuduðu ezgilerin ardýndan, gençlik teþkilatýnýn sinevizyon eþliðinde faaliyetleri sergilendi. IGMG Gençlik Teþkilatý Teþkilatlanma Bþk. Bayram Kýlýç´ýn yaptýðý bölgelerin yoklamasýnýn ardýndan, Merkez Yürütme Kurulu Üyeleri tanýtýldý. “ASÝMÝLASYONA HAYIR UYUMA EVET” IGMG Gençlik Teþkilatý Bþk. Mesut Gülbahar selamlama konuþmasýnda, son iki yýldýr özellikle gençlerin kimliklerini korumalarýnda, seminerlerle ve ev sohbetleriyle çalýþma yaptýklarýný belirtirken, amaçlarýnýn; gençliði savaþa deðil, barýþa, güzelliðe teþvik ettiklerini, Abi-Kardeþ ve Ev sohbetleriyle gençleri þuurlandýrdýklarýný belirtti. Gençlik Bþk. Gülbahar, gençliðin bu hayýr yolunda gece gün- W düz demeden çalýþtýðýný, gayelerinin sadece Allah´ýn rýzasý ve insanlýðýn saadeti olduðunu vurguladý. “REHBERÝMÝZ KUR´AN VE SÜNNET´TÝR”… Gülbahar, asimilasyona karþý olduklarýný, fakat gençliðin içinde yaþadýðý toplumla barýþýk olmalarýný ifade ettiklerini belirtirken, “Milli Görüþ gençliðinin rehberi Kur´an ve Sünnet’ tir” dedi. PLAKATLAR… IGMG Gençlik Teþkilatý MYK´dan ayrýlan 2 yöneticiye verilen Üstün hizmet plakatýnýn ardýndan, kürsüye IGMG Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan geldi. “EKÝLEN TOHUMLAR YEÞERDÝ”… Karahan konuþmasýnda öncelikle gençlik idareciler gününe katýlan gençlere teþekkür ederek baþarýlý ve hayýrlý çal¦¾malarýndan dolayý onlarý tebrik etti. Baþkan Karahan, IGMG’nin Avrupa`da 40 yýldýr hizmet ettiðini, ekilen tohumlarýn yeþerdiðini, bunlarýn da salonda bulunan ve bulunduklarý yerlerde hizmet eden gençler olduðunu söyledi. Bizler, burada yaþayan Avrupa´lý Müslümanlarýz, bunu Almanya Ýçiþleri bakanýmýz sayýn Wolfgang Schäuble de ifade etmiþtir. Schäuble bir konuþmasýnda; 'Ýslam ve Müslümanlar Avrupa’nýn bir gerçeðidir' demiþti. Milli Görüþ gençliði çok okumalý, Ýslam tarihini bilmeyen gençlik, geleceðini göremeyendir.” dedi. AVRUPA FARKLI ÝNANÇLARA SAYGI GÖSTERMELÝ… Karahan, "Son zamanlarda Avrupa´da ýrkçýlýk maalesef artmaktadýr. Siz gençler, bilinçlenip insanlýðýn saadeti için daha çok çalýþmalýsýnýz” dedi. Teþkilatýmýz yarýnlara emin adýmlarla yürümektedir. Son zamanlarda Ýslama ve Müslümanlara yapýlan hakaretlerin insan haklarýna uymadýðý, Ýslam medeniyetinde her zaman farklý inanan tüm insanlara saygý gösterilmiþtir, ayný saygýyý Avrupa´nýn da göstermesini umuyoruz.” dedi. “GENÇLER OKUYUN VE MESLEK SAHÝBÝ OLUN..!”… Karahan gençlere hitaben, okumalarýný ya da meslek sahibi olmalarýný tavsiye etti. “Gelecek gençliðindir, Gençler gelecektir” diyerek konuþmasýný tamamladý. PLAKATLAR… Daha sonra baþarýlý 3 bölgeye baþarý plakatý verildi. Bunlar 2006/2007 yýlý itibariy- le Avrupa 1.si Stuttgart, 2.ci Hessen ve 3.cü Düsseldorf bölgesi oldular. Plakatlarý bizzat Genel Bþk. Yavuz Çelik Karahan gençlik baþkanlarýna verdi. 31 Mayýs 2008`de Belçika´da gerçekleþecek “Kardeþlik ve Dayanýþma Günü” için klip izlendi ve gençler oraya davet edildi. MALÝK AKBAÞ MEDYA ÖDÜLÜ… 39 yaþýnda vefat eden Milli Gazete Avrupa Eski Gnl. Müdürü Malik Akbaþ’ýn anýsýna 2. defa Malik Akbaþ medya ödülü verildi. Ödüle layýk olan IGMG gençlik teþkilatý Berlin, Hamburg ve K. Ruhr bölgesi tanýtma baþkanlarý oldular. Afiþ katagorisinde, Berlin bölgesi, Broþür katagorisinde, Hamburg bölgesi, Fotoðraf katagorisinde, K.Ruhr bölgesi ödüllerin sahibi oldular. Ödülleri eski IGMG gençlik teþkilatý tanýtma baþkaný Ýlhan Kaya ve Malik Akbaþ medya ödülünün ilk sahibi Ali Atik Milli Gazete adýna takdim ettiler. ALPER SÖYLEDÝ SALON COÞTU… Türkiye’den proðrama katýlan sanatçý Alper, bir güneþ doðuyor ve aðlama karanfil ezgileriyle salondaki gençleri coþtururken, IGMG Kadýn Kollarý gençlik teþkilatýnýn Bölgeler film yarýþmasýnda dereceye giren 3 film izlendi ve ödülleri kadýn kollarý gençlik baþkaný tarafýndan sahiblerine verildi. IGMG gençlik baþkanlarýndan görevi devreden eski gençlik baþkanlarýna Sami Ganioðlu, Ahmet Özden ve Ýbrahim Kaygýsýz tarafýndan plakatlar verildi. Proðramýn 1. bölümü 1 saatlik mola için burda sona erdi. Proðramýn 2. Bölümü mükemmel ev sohbetleri klibinin ardýndan, sahneye günün hatibi olan IGMG Ýrþad Baþkan Yrd. ve Avrupa Fýkýh Konseyi Üyesi Mustafa Mullaoðlu geldi. Mullaoðlu yaptýðý mükemmel konuþmasýyla salondaki gençleri coþtururken, konuþmasýnýn sonunda alkýþ sesleri bitmek bilmedi. Sanatçý Alper’in yine üç ezgi ile iþtirak ettiði proðramda salon da gençler yine coþtu. ÞAHANE SHOW… Bekir Develi’nin mükemmel Stand-Up Show’unun ardýndan, Gençlik MYK ve Bölge gençlik baþkanlarý sahneye alýndý. Proðram topluca dua ve kapanýþ Kur´an-ý Kerim tilaveti ile son buldu. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12:12 Uhr haber Seite 21 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 21 GÜNEY BAVYERA`DA KUR`AN AÞIKLARI SALONLARA SIÐMADI GMG Güney Bavyera Bölgesi Gençlik Teþkilatý tarafýndan organize edilen Maide-i Kuran programý Ingolstadt Saturn Arena’da yapýldý. Program, Ahmet Kalyon ve Yusuf Gülperi tarafýndan Türkçe ve Almanca olarak sunuldu. Abdurrahman Sadien’in açýlýþ Kur’an-ý Kerim’i ile baþlayan programýn açýlýþ konuþmasýný IGMG Gençlik Teþkilatý Güney Bavyera Bölge Baþkaný Cengiz Altýnýþýk yaptý. Altýnýþýk, programýn baþarýyla gerçekleþmesinden duydugu memnuniyeti dile getirerek programda emeði geçenlere teþekkür etti. Cengiz Altýnýþýk’ýn konuþmasýnýn ardýndan kürsüye gelen IGMG Güney Bavyera Bölge Baþkaný Abdüssamet Temel bir selamlama konuþmasý yaptý. Abdüssamet Temel; Münih Baþkonsolosluðu adýna programa katýlan Din Hizmetleri Ateþesi Mustafa Temel, Bosna-Hersek Münih Baþkonsolosu Satko Bitangaýya, In- I golstadt Belediyesi Eski Baþkaný Peter Schnell’e, IGMG Genel Sekreteri Oðuz Üçüncü ’ye Katolik ve Protestan kilise temsilcilerine, Türk ve Müslüman dernek temsilcilerine, dünya birincisi hafýzlara ve tüm katýlýmcýlara teþekkür etti. Temel, barýþ ve adalet dini olan Ýslam’ýn Müslümanlar tarafýndan her platformda doðru bir þekilde tanýtýlmasýnýn önemini vurguladý. Temel konuþmasýnda ayrýca, gençlerin Kur’an okuyan ve Ýslam’ý yaþayan kimseleri örnek almasýný tavsiye etti. Daha sonra T.C. Münih Baþkonsolosluðu Din Hizmetleri Ateþesi Mustafa Temel de bir konuþma yaparak, Kur’an’ýn önemine dikkat çekti. Programda IGMG Genel Sekreteri Oðuz Üçüncü de güzel bir selamlama konuþmasý yaptý. Üçüncü Almanca olarak yaptýðý konuþmasýnda IGMG’nin konumu ve çalýþmalarý hakkýnda bilgi verdi. IGMG’nin dini ve sivil bir topluluk olduðunu hatýrlatan Üçüncü, IGMG’nin amacýnýn ise, Avrupa’da yaþayan Müslümanlara her konuda yardýmcý olmak ve Müslümanlarýn dinî deðerlerini en güzel þekilde öðrenmelerini ve yaþamalarýný saðlamak olduðunu söyledi. Üçüncü’nün konuþmasýnýn ardýndan baþlayan Maide-i Kur’an programýnda birbirinden deðerli hafýzlar kýraatlerini sundular. Programýn bu bölümünün sunuculugunu ise IGMG Maide-i Kur’an programlarý Genel Koordinatörü Ali Börek üstlendi. 20. Avrupa Kur’an-ý Kerim yarýþmasýnýn birincileri ve Abdurrahman Sadien’in de programa katýlarak, Kur’an okumalarý izleyiciler için hoþ bir sürpriz oldu. Programa Kari olarak; Irak’tan Ali Cevat, Ingolstadt’tan Makedonyalý Xhelal Kalloshi, Türkiye’den Ýshak Danýþ ve Mýsýr’dan Dr. Ahmet Naina da katýlarak dinleyenlere Kur’an ziyafeti sundular. Program Bruckmühl Camii imam Hatibi Fatih Saltabaþ’ýn duasý ve karilere plaket takdim edilmesi ile son buldu. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 22 GMG Kardeþlik ve Dayanýþma Günü’nde Genel Baþkaný Yavuz Çelik Karahan, çeþitli konulara iliþkin görüþlerini anlatacaðý bir konuþma ile çeþitli geliþmeler hakkýndaki tavrýný da ortaya koyacak. IGMG Genel Sekreteri Oðuz Üçüncü ise, Ýslam Toplumu Millî Görüþ tarafýndan bir yýl boyunca gerçekleþtirilen hizmet ve faaliyetleri deðerlendireceði bir konuþma yapacak. Programa, Avrupa ve Ýslam ülkelerinden sivil toplum kuruluþlarý ile çeþitli siyasî kuruluþlarýn temsilcileri de davet edildi. Bu kuruluþlarýn yaný sýra, sosyal hizmetler alanýnda hizmet verilen ve ortak çalýþma yapýlan ülkeleri temsilen bu sene Endonezya, Nijer, Bangledeþ, Pakistan, Filistin, Bosna, Arnavutluk, Makedonya’dan sivil toplum kuruluþ temsilcileri de katýlýyor. Kardeþlik ve Dayanýþma Günü’ne katýlan kuruluþlarýn temsilcileri de birer I 12:12 Uhr Seite 22 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 IGMG Kardeþlik ve Dayanýþma Günü 31 Mayýs’ta Ýslam Toplumu Millî Görüþ Kardeþlik ve Dayanýþma Günü, 31 Mayýs’ta Belçika’nýn Hasselt þehrinde yapýlýyor. Hasselt’deki Ethias Arena’da saat 12.00’da baþlayacak. selamlara konuþmasý yapacak. Kardeþlik ve Dayanýþma Günü’nde Avrupa 19. Kur’an-ý Kerim Tilavet Yarýþmasý’nda birinci gelen Fatih Çiçek ile Yunus Emre Yanaz Kur’an-ý Kerim oku- yacaklar. Ayrýca, tanýnmýþ kariler de Kur’an-ý Kerim tilavet edecekler. Programýn kültür-sanat haber bölümünde ise Kültür ve Turizm Bakanlýðý Güzel Sanatlar Genel Müdürlüðü Daire Baþkanlarýndan Bayram Bilge Tokel türküleri ile sahnede yerini alacak. Tokel’e, Kültür ve Turizm Bakanlýðý sanatçýlarýndan Fatih Erenler, Turgay Coþkun, Hakan Tufan sazlarý ile eþlik edecekler. Tasavvuf müziði ve ilahiler bölümünde ise Devlet Sanatçýsý Mehmet Akça yerini alacak. Akça’ya Hollanda’dan Grup Tevazu eþlik edecek. Sanatçýlardan Muhammed Parlak ise ezgileri ile sahne alacak. IGMG FM programcýlarýndan Murat Gencay’ýn sunacaðý programda, IGMG Eðitim Baþkanlýðý Eðitim Hizmet ve Materyalleri sergisi düzenliyor. Sosyal Hizmetler Baþkanlýðý da hizmetlerini sergileyeceði bir programýn yaný sýra, Çocuk Kulübü, çocuklarýn eðleneceði özel bir program hazýrladý. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 bilgi MEHTER NEDÝR Mehter dost, sevgi, birlik ve kahramanlýk ocaðýdýr. Mehteri kendine has özellikleri ile korumak yaþatmak gelecek nesile býrakmak her Türk'ün görevidir. Mehter; mýzýkacý, çadýrcý, kavas gibi muhtelif manalarda kullanýlmýþ bir tabirdir Mehter Farsça "MIHTER" kelimesinin Osmanlýlarca ULU-BÜYÜK manasýna gelen bir kelimesinden alýnmýþtýr. Dilimizde bu kelimenin Arapçalaþtýrýlmýþ þekillerinden "MEHTER" kullanýlmaktadýr. MEHTERÝN ÖNEMÝ Bu konuyla ilgili Evliya Çelebi'nin, Sultan 4. Murat devrinde büyük bir ordu olayýný Þöyle anlatýr. "Mimarlarýn mý, yoksa mehterlerin mi alayda önceliði konusunda karar verilemez. Bu hususta görüþmek üzere Mimarbaþý ile Mehterbaþý Sultan Murat'ýn huzuruna çýkarlar; Mimarbaþý baþlar söze: Padiþahým! Mehterler pirsiz esnaf olup Cemþid sanatýný tutmuþ bir alay Deccal kavmidir, biz padiþahýmýza saraylar, selâtin camileri, köprüler yaparýz, Ýslam ordusunda lüzumumuz, hizmetimiz vardýr; elbet mehterlerden evvel geliriz! der. Bunun üzerine mehterbaþý da þu iddiada bulunur. Padiþahým! Hangi bir tarafa gitseniz mehabet, þevket, salâbet ve þöhretiniz için, dosta düþmana karþý davul, kudüm, nefir döverek gitmeniz lazýmdýr. Cenk Meydanlarýnda gaziler cenge salmak için köslere biz tokmak çalarýz ve askeri þevke getirip biz kaldýrýrýz, padiþahýmýz bir þeye üzülse huzurunda oniki makam, yirmi dört þube, yirmi dört usul, kýrk sekiz terkip musiki faslý edip, padiþahýmýzý neþelendiririz. Eski hükema; saz ve söz hanende, âdemin gönlüne safa verir, demiþler. Biz de ruha gýda verir esnafýz. Bahusus ki nerede Resulullah'ýn âlemi olsa, orada dabl-ý Al-i Osman bulunmak gerekir... Bunun üzerine Sultan 4. Murat, mehterlerin mimarlardan evvel geçmesini irade buyurur... ÝSTANBUL'UN FETHÝNDE MEHTER 12:12 Uhr Seite 23 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 MEHTER nasýl çýktý? Biliyor musunuz? Asýrlarlýk gurur kaynaðý devletimiz Osmanlý'dan bu yana gelen MEHTER ve MEHTERAN'ýn nasýl ortaya çýktýðýný, kelime anlamýný biliyor musunuz? Ýþte bir solukta okuyacaðýnýz bir dosya!.. Fatih Sultan Mehmet, Fethin devam ettiði bir sabah þafakla beraber topçularýnýn yanýna gitti. Toplar atýlýrken, Okmeydaný'na dolmuþ binlerce ulema, hep bir aðýzdan tekbir getirmeye baþladýlar. Yüzlerce davul ve zurnadan oluþan devasa bir mehteran düþünün. Osmanlý ordusuyla beraber, savaþ meydanýnda bulunuyor. Fatih Sultan Mehmet, Ýstanbul surlarýnýn önüne geldiðinde, 300 kiþilik mehter takýmýnda, 100 zurna, 70 davul durmadan çalýyor; kalp ve ruhlarý coþku ve heyecana getiriyor. Okmeyda'nýndaki ikinci mehter de Haliç surlarýna hücum eden kýtalarýn harp þevkini artýrýyordu. Gök gürültüsünü andýran korkunç ve insanýn içini ürperten sesler çýkarýyorlar, toplarýn seslerini bile susturuyorlardý. Yine Fatih Sultan Mehmet, Ýstanbul'a giren muhteþem zafer alayýnýn ortasýnda, gözlerini yýkýlmýþ surlara dikti, sonra atýný ileri sürdü. Maiyet bölükleri, yeniçeri arkasýndaki mehteran, davul ve zurnalarýný çalarak devirler açýp kapayan, asýrlar önce müjdelenmiþ olan bu mutlu güne mutluluk katýyor ve cenk havasý çalýyordu. Zaferlerden sonra ezan okunur ve mehter çalýnýrdý. AVRUPA'DA MEHTER MUSÝKÝSÝNÝN NE GÝBÝ ETKÝLERÝ OLMUÞTUR 18. Asýrdan itibaren birçok memleketlerde mehteran bölüklerinden etkilenerek buna benzer gruplar kurulmaya baþlanmýþtýr. Bestekâr Mozart ve Haydn da mehter müziðinden ilham alarak meþhur bestelerini meydana getirmiþlerdir. Büyük Alman bestecisi Beethoven'in büyük senfonisinin son bölümü, meh- terin kösüyle, davulu ve zurnasýyla seslendirilmiþtir. Beethoven'in Türk Marþýný mehterin bir cenk marþýndan adapte ettiði bilinmektedir. Yine Avusturyalý Bestekâr Mozart'ýn, Türk askerlerinin hatýralarýný terennüm eden Allah Allah seslerini nakarat halinde kullanarak, Türk Marþý diye bir eser meydana getirdiði de vakýadýr. Alman bestekârý Wagner bir mehter konserini dinlerken heyecanlanmýþ, kendisini tutamayarak " Ýþte musiki buna derler" diye mehter hakkýnda hissiyatýný ifade etmiþtir. 18. YY. içinde Avusturyalýlar ve Prusyalýlar, daha sonra Ruslar, Almanlar ve Fransýzlar mehter teþkilatýndan etkilenerek mýzýka takýmlarý kurmuþlardýr. ÝÞTE MEHTERÝN TARÝHÇESÝ Mehter Dünyanýn ilk ve en eski alaturka Ordu bandosudur. Hun'lar zamanýndaki adý Tuð olan ve vurmalý sazlarla nefesli sazlardan oluþan askeri mýzýka okulunun Fatih'ten sonra aldýðý isim, Hun'lardan beri Türk savaþ tekniðinin vazgeçilmez unsuru olan askeri müziðin amacý, çok uzaklardan duyulan ve gitgide yaklaþan gök gürültüsüne benzer yabancý bir müzmin sesiyle düþmanýn moralini bozup savaþacak güç býrakmamak, düþmaný teslim almak suretiyle harbi en kýsa zamanda bitirmek ve böylece bir bakýma insan kýyýmýný önlemektir. Dünyanýn en eski askeri bandosu olan mehtere ilk olarak Orhun Kitabelerinde rastlanmaktadýr. Bu kitabelerde “Kübürge” ve “Tuð” olarak anlatýlan askeri bandonun, 11. yy. ya- zýlmýþ Divan-ü Lügat-it Türk’te Hakanlarýn huzurunda müzik yaptýðýný anlatýlýr. O zamanlarda küvrük (kös), tomruk (davul), çenk (zil) ve nay-i Türkî adýndaki sazlardan oluþan “Tuð”lar, savaþlarda ve özel günlerde müzik yapmaktaydýlar. Ayrýca “Tuð” Türklerde hâkimiyetin de sembolü olmuþtur. Selçuklularýn T'abýlhâne veya Nevbet hane dediði bu kurumda Hunlardan beri ikisi nefesli, dördü vurmalý altý temel çalgý yer almýþtýr: Ýslamiyet`ten sonra adlarý zurna, boru (nefir veya þahnay), çevgan, zil, davul ve kös'e çevrilen yurað, boygur, çöken, çanð, tümrük ve küvrük. Savaþta ordunun önünde giden kös, davul, nakkare, zil, çevgan, çalpara, çengi harbi, zurna ve boru gibi yüzlerce vurmalý ve nefesli çalgýnýn çalacaðý müzik, savaþ, tören ve oyun (spor) amaçlarý için özel olarak bestelenirdi. Osmanlý imparatorluðuna Anadolu Selçuk Türklerinden geçmiþtir. Þöyle ki Osman Gazi'nin kurduðu Beylik; Bizanslýlara karþý birçok önlemli savaþlar kazanmýþ olup topraklarýný geniþletmiþtir. Bu savaþlar neticesinde Osman Gazi'nin, Selçuklu hükümdarý Aladdin Keykubat'a yararlýðýný göstermek ve bu savaþlarda kazandýðý bazý harp ganimetlerini Selçuklu Hükümdarýna hediye olarak göndermiþtir. Bu arada Ýnegöl kalesini de kuþatarak beyliðine dâhil ederek büyütmüþtür. Bu olaylardan çok memnun kalan Anadolu Selçuklu Hükümdarý adamlarýnda KARA BALABAN ÇAVUÞ vasýtasýyla 1284 tarihinde Osman Gazi'ye bir ferman göndererek kendisini kut- 23 lamýþ ve Emirlik payesi ile Ýstiklal (EGEMENLÝK) sembolü sayýlan Tuð, Âlem Tabýl (DAVUL) Nakkare (ÇÝFTENARA) Hakkaniyeti, Adaleti temsilinde Ak (BEYAZ) renkte sancak göndermiþtir. Osmanlýlarca TABLI ALI'i OSMAN adý ile anýlan ilk mehter nevbeti (KONSER) 1289 tarihinde Bileciðin bir kasabasý olan söðüdün büyük Mescit meydanýnda Osman Gazi ve silah arkadaþlarýnýn huzurunda bir ikindi vakti ayakta dinledikleri bir nevbet (KONSER) ile Osmanlýnýn hazarda ve seferde çok büyük hizmetler verecek olan Mehter takýmý kurulmuþ olur. Osman Gazi ve silah arkadaþlarýnýn ayak üzre dinledikleri bu nevbet (KONSER) Selçuklu hükümdarýna gösterdikleri hürmetten dolayýdýr. Bu adet Osman Gazi'den sonraki Padiþahlarca da devam etmiþtir. Mehterin ayný makamda birçok parçayý art arda çalýp söylemesine nevbet vurma denirdi. Önceleri günde beþ kez her namazdan önce nevbet vuran Mehterhane-i Hakaný, II. Mehmet döneminde yalnýz ikindi namazlarýndan önce çalmaya baþladý. Bunun dýþýnda cüluslarda, kýlýç alaylarýnda, zafer müjdesi geldiðinde, arife divanlarýnda, þehzade ve sultanlarýn doðum ve sünnet düðünlerinde de çalardý. Barýþ zamanýnda özel yerinde çalan Mehterhane-i Hakaný, seferde padiþahýn (o yoksa serdarýn) çadýrý önünde nevbet vururdu. 17. yüzyýlýn sonunda ve 18. yüzyýlda Topkapý Sarayý'nda Demirkapý denen yerde, ayrýca Eyüp sultan, Kasýmpaþa, Galata, Tophane, Beþiktaþ, Rumelihisarý, Yeniköy, Kavak, Beykoz, Anadoluhisarý, Üsküdar gibi semtlerde geceleri yatsý namazýndan sonra ve halký sabah namazýna kaldýrmak için güneþ doðmadan hemen önce nevbet vurulurdu. Bu olayý tevid eden Hadidi tarihinde þöyle der: HENÜZ (HALEN) VAR PADÝÞAHLARDA ADET AYAK ÜZRE DÝNLERLER ÇALINSA NEVBET Mehter takýmý yüzyýllar 26. sayi sayfalar 30.04.2009 24 boyunca 3 kýtada Asya, Afrika ve Avrupa'da hazarda ve seferde önemli görevler yapmýþtýr. Bilhassa savaþlarda Türk ordularýna verdiði heyecan ve kahramanlýk ifade eden Mehter musikisi marþlarý ile Türk ordusu karþýsýnda bunalan düþman ordularý Türk Sancaðýndan önce Mehter takýmýna hücum ederek onu susturup saf dýþý býrakma faaliyetlerine giriþmiþlerdir. 16. 17. ve 18. yy.da yetiþen Bestekâr ve icracýlarý eliyle askeri musiki sanatýnýn zirvesine ulaþan mehter musikisi hem savaþlar, hem Osmanlý elçi veya heyetlerine eþlik eden þatafatlý takýmlar münasebetiyle tanýndýðý Avrupa'da önce ordu birliklerini, sonra da bestecileri etkilemekte gecikmedi. Daha 1683'te Viyana'ya yürüyen Jan Sobieski'nin ordusuna mehter etkisiyle vurmalý çalgý arttýrýlmýþ bir askeri bando eþlik etmiþti. Batýlýlarýn çoðunlukla Yeniçeri müziði anlamýna gelen terimlerle adlandýrdýklarý mehteri ilk uygulayan Lehler oldu (l741): Avusturya, Rusya, Prusya ve Ýngiltere de arkalarýndan geldi. Daha sonra mehter, bünyesinde barýndýrdýðý sazlardaki deðiþikliklerle kapatýldýðý 1826 tarihine kadar geliþmesini sürdürür. Mehterhane 1828'de II. Mahmut tarafýndan kapatýlmýþ, bunun yerine III. Selim'in yakýn dostu Napolyon'un emekli bando subaki yýldýr Münih`te tesettür giyimin tek adresi olan Tekbir Giyim taþýndýðý yeni adresiyle artýk Münihlilere daha yakýn. Münih`te geçtiðimiz aylarda Türklerin yoðun olarak yaþadýðý Landwehr Str. 34 numaraya taþýnan Tekbir Giyim, artýk tüketicisine daha yakýn olmanýn mutluluðunu yaþýyor. Ý 12:12 Uhr Seite 24 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir yý Giuseppe Donizetti'ye Mýzýka-i Hümayun adlý Batý kopyasý saray bandosu oluþturulmuþtur. Dünyanýn ilk askeri bandosunun tekrar yaþatýlmaya baþlanmasý ise Eski Yeniçeri bandosunu ve ordusunu sembolik olarak temsil etmek için mehter: 1914 yýlýnda askeri müze bünyesinde yeniden kurulmuþtur. Bu dönemde Mehter musikisini icra eden icracýlara ek olarak, bir tuð takýmý ile yeniçeri ortalarýný sembolik olarak temsil eden tarihi birlikte mehtere ilave olmuþtur. Böylece askeri müzede faaliyete geçirilen mehtere tarihi bir hüviyet kazandýrýlmýþtýr. 1. Dünya savaþý, Kurtuluþ savaþý ve Cumhuriyetin ilk yýllarýnda askeri müzede varlýðýný sürdüren mehter: 1935 yýlýnda tekrar kaldýrýlmýþtýr. 1952 yýlýnda ise askeri müze bünyesinde Mehter takýmýný yeniden kurdurularak daha sonraki yýllarda kurulacak Mehter takýmlarýnýn da önünü açmýþtýr. Bu tarihten sonra da Cumhuriyet Türkiye’sinde günümüze kadar yaþatýlmýþtýr. MEHTER DÝZÝLÝÞ VE YÜRÜYÜÞÜ Mehter takýmýnýn kendine has bir yürüyüþ þekli vardýr. Yürüyüþlere daima Besmele ve sað ayakla baþlanýr. Yürüyüþ yapýlýrken her üç adýmda atýþta saða ve sola dönülerek yürünür. Bu Mehter takýmýnýn saða ve sola RAHÝMALLAH KERÝMALLAH manasýna hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 gelen selamlama yürüyüþüdür. Yoksa bazý çevrelerin ifade ettiði gibi iki ileri bir geri þeklinde deðildir. MEHTER DUASI Allah Allah, Celilü'l Cebbar, Muinü's - Set tar Halýku'l - Leyli ve'n - Nehar, Layezal, Zülcelâl, birdir Allah Anýn birliðine, Resul-ü Enbiya Peygamberimiz Cenab-ý Ahmed-i Mahmut-u Muhammed Mustafa (Bütün efrad elleri göðüste olduðu halde rükûa gelir gibi eðilirler) Al-i evladý-ý Resulü müçtebi imdadý-ý ruhaniyetine; bir cümle Âlem- Ý Ýslam’ýn sýhhatü selametine, Ordularýmýzýn devamý Muzafferiyetine Aziz Devletimizin Beka-ü temadüsüne üçler, yediler, kýrklar, göçenler demine devranýna "Hu diyelim Huuu" denildikten sonra bütün mehter takýmý davul ve zilleri þiddetle vurarak dokuz defa "Hu" çekerlerdi. Sonra da üç defa kös vururlardý. Eli kan kýlýcý kan, sinesi üryan, ciðeri püryan, meydan-ý þahadette Allah yoluna revan, Kahrýmýz Gazabýmýz düþmana ziyan!... Adüvden korkmadýk korkmayýz hiç-bir zaman Kuraanda Zafer va-ad ediyor Hazreti Yezdan Uðrun açýk olsun ey Serdarý Mücahid, Hüda kýlýcýný keskin etsin. Ömrünü gün gibi bedid! Fahri âlemi hoþnut etsin. Hak, gaza-i ekberin etsin mübarek ve Sait. Takýmýn içinden evvelce seçilmiþ dik ve güzel sesli biri tiz perdeden: "Nasrünminallahi ve fethün karib. Ve beþþiri! L müminin" ayetini okur, üç defa "Allah" diyecek kadar dururdu. Sonra bütün aletlerle beraber davullar ve kösler hafif vurarak devamlý teramole yaptýðý sýrada hepbir aðýzdan "Allah Allah" deyince susarlar ve baþ eðerek geriye döner ve daðýlýrlar. MEHTER MÜZÝÐÝ Mehter müziði klasik Türk müziðindeki makam ve usullerin kullanýldýðý teksesli bir müziktir. Peþrev, semai, nakýþ, cengi harbi, murabba, kalenderi gibi formlarý vardýr. Mehterhane'nin repertuarýnda bunlardan baþka serhat türküleri de yer almýþtýr. Buna karþýlýk, bazý mehter peþrevleri de fasýl müziðinde çalýnmýþtýr. Mehter müziðinde ahlâtý, revani, saf gibi fasýl müziðinde hemen hemen hiç kullanýlmamýþ usullere yer verilmiþ, bunlarýn çoðu, o usulde bestelenmiþ yapýtlarýn form adý da olmuþtur. Mehter müziðinin bestelerinin çoðunu Mehterhane'de görevli müzikçiler yapmýþtýr. Günümüze ulaþan mehter melodilerinin en eskileri Nefiri Behram, Emir-i Hac, Hasan Can ve II. Gazi Giray gibi 16. yüzyýl bestecilerinin yapýtlarýdýr. Notasý bulunan yapýtlarýn da büyük çoðunluðu 17. yüzyýldan kalmýþtýr. Bu yüzden belli baþlý bestecileri Zurnazen Edirneli Daðý Ahmed Çelebi, Zurnazenbaþý Ýbrahim Aða, Müstakim Aða, Ham mali ve Münih`te Tekbir Giyim Sesleri Tekbir Giyim Münih`te Yeni Adresinde Konuyla ilgili olarak gazetemize açýklamalarda bulunan Münih Tekbir Giyim`in sahibi Vedat Þahin sunduklarý geniþ ürün yelpazesiyle artýk tüketiciye daha yakýn olmanýn mut- luluðunu yaþadýklarýný söyledi. Ýzinden Ýzine Alýþveriþ Devri Sona Erdi Günlük giyimden etek ve abiyeye, eþarp ve pardesüden tesettür mayoya kadar geniþ ürün yelpazesiyle her yaþtan ve her kesimden bayana hizmet sunduklarýný anlatan Þahin artýk izinden izine alýþveriþ devrinin sona erdiðini söyledi. bilgi Þah Murad'dýr. Hýzýr Aða da 18. yüzyýlýn en büyük mehter bestecisidir. 16. ve 17. yüzyýlýn çoðu peþrev formunda olan yapýtlarý Ali Ufki Bey'in ünlü derlemesi Mecmua-i Saz ü Söz ve Kantemiroðlu Edvarý adýyla tanýnan Kitabý Ýlmi'l-Musiki ala Vechi'l-Hurufat aracýlýðýyla günümüze ulaþmýþtýr. Mehter müziði bestecileri Osmanlý ordusuna cesaret ve coþku verici, düþman askerini korkutucu melodiler yaratmaya özen göstermiþlerdir. Osmanlýlarýn Avrupa'nýn ortalarýna kadar ilerlemesi, 17. yüzyýlda mehter müziðindeki birçok öðenin Avrupa müziðine de girmesine yol açmýþtýr. Bunlarýn baþýnda kös, nakkare, çevgan, halile gibi belirsiz ses veren vurmalý çalgýlarýn kullanýlmasý gelir. Ayrýca bazý batýlý bestecilerin yapýtlarýnda mehter müziðinden esinlenilmiþ bölümler de vardýr. Mehter, sanýlanýn aksine sadece marþ çalmaz. Kendi yapýsýna uygun kâr, karçe, beste, semai, fasýl þarkýlarý, serhat ve Rumeli türküleri, peþrev ve saz semaileri de mehterin repertuarý içinde yer alýr. KIYAFETLER Saz baþlarý kýrmýzý cübbe, kýrmýzý kavuk, kýrmýzý þalvar, sarý üç etek ve sarý yemeni giyerler. Diðer sazlar koyu mavi cübbe, kavuk, þalvar ve renkli üç etek ile kýrmýzý yemeni giyerler. Çevgânlar da saz baþlarý gibi giyinirler. Ürünlerini Türkiye ile ayný zamanda ve ayný fiyata satýþa sunduklarýný belirten Þahin bu yüzden artýk bayanlarýn alýþveriþ için izin sezonunu beklemelerine gerek olmadýðýný kaydetti. Þahin; tüm dost ve müþterilerimizi yeni yerimizdeki kampanyalarýmýza bekliyoruz dedi. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya Seite 25 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir u ve gelecek olan sayýlarýmýzda –inþaallah- geniþ çapta ergenliði ele alacaðýz. Ergenlik döneminde genç; sosyal olmaya yani dýþadönük yaþamaya baþladýðý, duygularýný çok yoðun yaþadýðý bir dönemdir. Sadece annenin ve babanýn onun üzerinde etkisi olmaktan ziyade artýk çevre, okul ve arkadaþlar da eklenir. Öyle ise ERGENi hayatýn farklý alanlarýnda ele alalým: ERGENÝN Arkadaþlýk iliþkisi Yaklaþýk 7 yaþlarýndan sonra arkadaþlarýn çocuk üzerindeki etkisi hissedilmeye baþlanýr. Ergenlikte ise, arkadaþa verilen deðer daha da artar. Erkek ve kýz annesiyle veya babasýyla paylaþtýðý özelini arkadaþýyla paylaþmaya baþlar, o’nun fikrine çok önem verir ve “annem/babam beni zaten anlamaz” duygusuna kapýlýp, ebeveylerine bu tür bir tavýr alabilir. Buluð çaðýný izleyen yýllarda ergenin arkadaþ çevresi geniþler. Böylelikle insan iliþkileri ile ilgili deneyimleri oluþur. Bir çok kez “neden böyle yaptý, biz arkadaþ idik”, “beni sýrtýmdan vurdu, bunu bana nasýl yapar”, “artýk o benim arkadaþým deðil” diye söylentiler kulaðýnýza gelebilir. Yanlýz sosyal geliþimi için, akranlarý ile beraber olmalý, buna benzer tecrübeler yapmalýdýr ergen. Esas olan, bu gibi olaylarý kolay atlatabilmesi ve bunun için çocuðunuzun yanýnda ol- B 12:12 Uhr hayat Ergenlik Dönemi Ýkbal NUR - Pedagog duðunuzu hissettirmelisiniz, o’nu sonuna kadar dinlemeli –asýl konuyu bazan bilmesenizde, bu ona güven verecektir- ve o’na nasihat yerine “benim bu konudaki fikrim þu” diyerek kendi düþüncelerinizden bahsetmelisiniz. Yanlýz bu dönemlerde annenin, babanýn ve diðer yetiþkinlerin dünya görüþleri reddedilebilir, ki buna hazýrlýklý olup sabýrlý olmalýsýnýz. Çünki içinde bulunduðu arkadaþ çevresinin deðerleri ve dünya görüþleri genç için önem kazanmaya baþlar. Bazý durumlarda ergen akran grubuna kabul edilmek için veya arkadaþlarý tarafýndan onay görmek için onlarýn hareketlerini, tutumlarýný benimser görünür. Dolayýsýyla kimin arkadaþlýk yaptýðýna dikkat etmelisiniz; lakin çocukluk döneminde ona belirli deðerler aþýlamýþ ve vazgeçilmez unsurlar olduklarýný öðrettiyseniz, ergenin kendisi arkadaþ seçiminde titiz davranacaktýr. Arkadaþlarýný zaman zaman eve yemeðe davet edip tanýþma imkaný arayýn ki, akranlarý hakkýnda kendi fikriniz oluþsun ve bu düþüncelerinizi -her zaman olmasý gerektiði gibitatlý bir dil ile kýzýnýz/oðlunuz ile paylaþýn. Unutmayýn ki, anne-baba ile çocuk arasýnda ebeveyn otoritesi- 25 Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 ne dayalý bir iliþki vardýr. Ergenin akranlarý ile kuracaðý iliþki ise farklýdýr. Daha çok eþitlikçi bir sosyal temasý gerekli kýlar. Akranlar eþit bilgiye ve yetkeye (otoriteye) sahiptir. Bu farklýðýn oturmadýðý bazý ergenlerin, ebeveynlerine akranlarýmýþ gibi davrandýklarýný ve konuþtuklarýný görmekteyiz. “Benimle ne biçim konuþuyorsun” tepkisini verir çoðu anne ve babalar. Akranlarý ile kurduðu iliþkide ise, baþta eþitlikçi sosyal iliþki kurmayý, güvenli davranýþ göstermeyi kendi düþüncesini ifade etmeyi, baþkalarýnýn fikirlerini hoþgörü ile karþýlayabilmeyi öðrenir. Dolayýsýyla demin de bahsettiðimiz gibi, ebeveyne bu dönemde sabýrlý olmak, hoþgörülü olmak ve daha dikkatli ve diplomatik davranmak zorundadýr. Þu noktaya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Çocukluk döneminde, çocuðunuzun arkadaþlarý ile “þu çocuðun çok kötü huylarý var, benim çocuðum etkilensin istemiyorum, onunla görüþtürmeyeceðim” düþüncesiyle, iliþkileri kýsýtladýysanýz, ve yetiþkinlerle olan temaslarýnda horlanmýþ ise çocuk, bunun etkilerini de ergenlik ve yetiþkinlik döneminde taþýr. Akranlarý ile de sos- yal iletiþim kuramayan çocuk, arkadaþlarý tarafýndan kabul görme konusunda sorunlarý olacaktýr, ve bu çocuk güvensiz, kýrgýn, içine kapanýk, küskün olur. Ergenin belki içinde bulunduðu zorluklardan birtanesi de þu, ki bu Avrupa`da yaþayan gençlerin en büyük zorluklarý. Ergen aileden gelen deðer yargýlarý ile arkadaþlarýndan gelen deðer yargýlarýný birbirleri ile uyuþturma uðraþý içindedir. Sadece arkadaþlarýndan gelen deðil, okul-öðretmen ve kültürü farklý olan bir çevreden gelen deðer yargýlarý da eklenmektedir. Bu farklý deðerler hakkýnda konuþmalý, hangi deðerin sizin ailevi yapýnýza uymadýðýný mantýklý açýklamalýsýnýz. “Bu saate dýþarý çýkamazsýn!”, “O dapdar pantolonu giyemezsin kýzým!”, “Ne kýzarkadaþý, ne küpesi oðlum?!” gibi misaller çoðaltabildiðimiz. Geç bir saatte dýþarý çýkmanýn tehlikelerinden bahsetseniz? Dar bir pantolonun haya ve edeb anlayýþýnýza neden ters düþdüðünü (ki çocukken belirli bir ölçüde haya duygusu aþýlanmýþ ise, dar bir pantolonu giyme arzusu uyanmýyacaktýr)? Oðlunuzun o yaþta bir kýz arkadaþý olmasýnýn neden yanlýþ olduðunu anlatsanýz? Türk kültüründe kulaðýna küpe ta- kan erkeðe neden hoþ bakýlmadýðýný anlatsanýz? yukarýda sýraladýðýmýz emirler yerine? Muhakkak daha baþarýlý olacaksýnýzdýr. Yanlýz sürekli yasaklayýcý olmamaya dikkat etmelisiniz, malum çocukluk ve ergenlik döneminde çok sýkýlan çocuklar, ellerine ilk geçen fýrsatta kurtulmak için ya kaçarlar, ya erken yaþta evlenirler, evden taþýnmak isterler vs. vs. Yani yaþatýlmýþ ortamýn tam tersini aramayý ve yaþamayý arzulayacak ve çaba gösterecek. Arkadaþlarý ile olan iliþkisine dönerek bu yazýmýza son verelim. Ergenin belli bir alanda hüneri veya becerisinin olmasý onun arkadaþlarýnca daha kolay benimsenmesine yol açar. Veli olarak bu becerilerini bulmakta çocukluk döneminde baþlayýnýz. Grup tarafýndan kabul görme, gencin kendine olan güvenini pekiþtirir, arkdaþlarý arasýnda duygu ve düþüncelerini rahatça dile getirebilir, baþkalarýnýn etkisinden daha az kalabilir, öz güveni artar. Arkadaþlarýnca yeterince benimsenmeyen, grubun etkisinde daha kolay kalabilir. Onlarýn beðenisini kazanmak için, kendi deðerlerini bile yitirebilir, kendine olan güveni azalýr, çok farklý psikiyatrik bozukluklara varan boyutlar kazanabilir bu tür durumlar. Binaenaleyh, SÝZ kýzýnýza ve(ya) oðlunuza arkadaþ deðil, anlayýþlý annebaba olunuz. BURAK FEiNKOST Toptan ve Perakende Gýda Ürünleri Turgay AKBAB . Tel: 0172-8099619 Birkenstr. 18-22 84494 Neumarkt St.Veit 26. sayi sayfalar 26 30.04.2009 12:12 Uhr Seite 26 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 çizginin dili 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya er ne kadar Büyük Karl ile Baðdat’taki meþhur Abbasi Halifesi Harun Reþit arasýnda hediyeleþmelerle baþlamýþ iliþkiler bilinse de, Almanya ve Ýslam Dünyasý arasýndaki gerçek ikili iliþkiler en erken 1731 ile baþlar. Bu tarihte Prusya Kralý 1. Frederik Wilhelm kendi hassa kýtasý için 20 Türk askeri talep etmiþti. Bu askerler için 1732 yýlýnda Postam’daki Alman bölgesinde ilk cami inþa edilmiþ, ardýndan onun takipçisi Büyük Frederik, Prusya ordusundaki Müslüman askerlerin sayýsýný aralarýnda Tatar, Boþnak ve Arnavut olmak üzere yaklaþýk 1000’e çýkararak bu askerler için bir de imam tayin etmiþti. Bu tarihle ilintili olarak 18. yüzyýlýn ikinci yarýsýna kadar uzanan Almanya’daki en eski Müslüman mezarlýðý Berlin’de saptanmýþtýr. (Bu konu hakkýnda daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler, Graz’da bulunan “Almanya’daki Ýslam’ýn Hikayesi” ve “Prusya Kartalý Altýnda Yarýmay”(Altenberge 1984) adlý kitaplara bakabilirler.) 19. yüzyýlda Almanya ile Ýslam arasýndaki iliþkiler güç kazanmýþtýr. Sonraki generallerden Helmuth von Moltke 1835-1839 tarihleri arasýnda Osmanlý Sultanýna fevkalade iyi hizmetlerde bulunmuþtur. Bir baþka örnek ise, Ýslam’ý kabul eden Dr. Eduard Schnitzer’in hatýrý sayýlýr bir kariyer niþanesi olarak bir Osmanlý memuruna sivil danýþmanlýk yapmasýdýr. Öyle ki, Mehmet Emin Paþa olarak Ekvator Afrika’sýnda valilik yapmýþtý. Gezgin Ýmparator Kaiser 2. Wilhelm davasý için attýðý her kurþunda Ýslam Dünyasý’ný emperyalist Ýngiliz, Fransýz ve Rus güçlerine karþý koruyan bir hami gibi parýldýyordu. 1895 yýlýnda Ýstanbul’a, 1898’de Þam’a ve 1905’de Tanca’ya yaptýðý þaþalý geziler oralarda kalýcý etkiler býraktý. Jöntürkler’in sürgündeki üyesi Enver Paþa’nýn Berlin’deki askeri tedrisat geçmiþi, Türkiye’nin 1. Dünya Savaþý’nda Almanya safýnda yer almasýnýn bir tesadüf olmadýðýnýn göstergesidir. Bu savaþ sýrasýnda Rusya, Kuzey Afrika ve Senegal asýllý yaklaþýk 15.000 Müslüman tutsak için Berlin civarýnda yeni bir cami inþa et- H 12:12 Uhr Seite 27 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Almanya`da Ýslam Geschrieben von Dr. Murad Wilfried Hoffmann Türkçesi: Hüseyin ÞANLI 25.03.2008’de, Almanya Essen Üniversitesi’nde yapýlan “Bir Hayat Tarzý Olarak Ýslam” konulu sempozyumda sunulan bu belgesel metin, Almanya’da Ýslâm varlýðýnýn tarihi serüvenini ve þu an Almanya’da yaþayan Müslümanlarýn sorunlarýný ilk elden öðrenmek isteyenler için oldukça önemli bilgiler sunuyor. Metni HAYAT okuyucularý için Türkçe`ye aktaran Hüseyin Þanlý kardeþimize teþekkür ediyoruz. mek durumunda kalmýþlardý. Bu cami için 1915 yýlýnda Türkiye Büyükelçisi’nin de katýlýmýyla bir açýlýþ töreni yapýldý. Ancak Alman siluetindeki ilk Müslüman cemaatinden bahsetmek ancak 1922 itibariyle mümkün olacaktýr. Bu cemaat 1925 yýlýnda Berlin-Wilmersdorf’taki kubbeli cami olan Mevlana Sadruddin camiinde toplanýyordu. Nazizmin Ýslam ile Flörtü Ýkinci Dünya Savaþý’ndaki Müslüman savaþ esirlerinin idaresi büyük bir sorun teþkil ediyordu; bu kez 60.000 civarýndaki Sovyet ve Yugoslav Müslümanla ilgilenmek gerekiyordu. Bu insanlarla ilgili ibadethane, eðitim, barýnma sorunlarý ve dini anlamda birçok sorun yaþanýrken, diðer taraftan da sovyet ateizmine karþý savaþ veriliyordu. (Bu trajik olayý Klaus Gensicke “Kudüs Müftüsü Amin el Hüseyni ve Milliyetçiler” adlý kitabýnda geniþ bir þekilde belgelemiþtir.) Nazi Partisi, silahlý kuvvetler ve SS milisleri o zamanlar Berlin’de yalnýzca bir Merkez Ýslam Enstitüsü’ne sýcak bakýyorlar, yaný sýra Tatar, Türkmen, Kýrgýz, Boþnak ve Arnavutlarý da amaçlarý doðrultusunda kullanmak için fýrsat oluþturuyorlardý. Hatta sýrf bu yüzden Silahlý kuvvetler 1944 yýlýnda ordu içinde kendi imamlarýný yetiþtirilmeleri üzere bir okul açmýþtý. Alman Müslüman birlikleri Filistin bayraðý renginde, üzerinde Almanca ve Arapça “Özgür Arabistan” yazan omuz armalý askeri üniforma giyiyorlardý. Almanya sürdürdüðü Ýslam Dünyasý’nýn hamilik görevini tazelemek için çok uðraþlar verdi. Yalnýz bu macera 1945 yýlýnda apansýz bir þekilde ortadan kaybol- muþ ve birçok ordu mensubu Müslüman trajik bir son ile karþýlaþmýþtýr. Alman Oryantalistleri 18. ve özellikle 19. yüz yýldan itibaren Alman Oryantalizmi mükemmel bir þöhret sahibi olmuþ ve bunu günümüzde de sürdürmüþtür. Yalnýz, Alman araþtýrmacýlarýn oryantalizm anlayýþý Arabistanlý Lawrence gibi kolonyal güçlerin ajaný olarak davranmasý gibi deðildi. Bilakis, yaþadýklarý yüzyýlýn tipik özelliði olan “pozitivist akýl” ile hareket ederek, kendi bireysel arzularý doðrultusunda Ýslam üzerine çalýþmalar yapýyorlardý. 1860 tarihli Theodor Nöldeke’nin kaleminden çýkan ödüllü “Kurân’ýn Hikayesi” kitabý, Batýyý bir hayli meþgul etmiþ, Kur’ân’daki her bir ayetin nüzul sýrasý üzerine etraflý bir uðraþa sevketmiþti. Tübinger Oryantalistlerinden biri olup tüm hayatýný Kur’ân’a adamýþ olan Rudolf Paret, Nöldeke’nin 20. yüzyýldaki en saðlam takipçilerindendi. Kitabýn Almancaya ilk tercümesi Salomon Schweiger tarafýndan 1616 yýlýnda Nürnberg’te yapýldý: “Türklerin Kur’ân’ý, Din ve Batýl Ýnanç” (Alcoranus Mahumeticus; Der Türcken Alcoran, Religion und Aberglauben). Bu tercümede, Arapça bir kaynaðýn tersine Latinceye istinat eden Ýtalyanca bir metinden alýntý yapýldýðý düþünülebilir. Bu aksaklýk ancak 1772 yýlýnda en azýndan metodolojik olarak David Friedrich Megerlins tarafýndan “Türk Ýncili” adý altýnda Arapçadan tercüme edilerek giderildi. Ýþte bu çalýþmadýr ki, Johann Wolfgang von Goethe’nin Ýslam’a yakýnlaþmasýnýn ve hatta yaygýn bir kaný olarak gizlice Müslüman olmasýnýn nedenidir. Gerçekte Deismus’a biat etmiþ olan þair prens, DoðuBatý Divaný’ndaki þifreli notlarýnda þöyle yazmaktaydý: “Þair, bir Müslüman olduðu þüphesine asla itiraz etmez” . Goethe, “Hikmet Kitabý” adlý çalýþmasýnda her fýrsatta itiraf ediyordu ki: “Eðer Ýslam Allah’a sadakat ve ona düþkünlük ise, hepimiz Ýslam üzerine yaþýyor ve ölüyoruz”. Ku’ân’ý Almanca aruzuna aktarmak için, oryantalist yazarlardan biri olan Friedrich Rückert’in, þimdiye kadar emsalsiz sayýlan araþtýrmasýný (Frankfurt 1888) ilk eline aldýðýnda kim bilir ne kadar coþkun bir hal içindeydi! O zamandan beri aralarýnda 20.yüzyýla ait 6 Müslüman kalemin de yer aldýðý 20’yi aþkýn Almanca Kuran tercümesi yapýldý(Muhammad Rassoul, Fatima Grimm, Murad Hofmann, Ahmad von Deffner, Amir Zaidan, Nadeem Elyas / Frank Bubenheim). Müslüman Göçü 20. yüzyýlýn ikinci yarýsý, dönemsel olarak diðer Alman-Ýslam iliþkileri periyodlarýný gölgede býrakacak þekilde kemiyet ve yoðunluk getirmiþti. Günümüzde, Almanya’daki Mü-slümanlarýn durumu Goethe örneðindeki gibi çok nadir bir olay deðildir, tersine hýzlý bir artýþ göstermektedir. Bugün Avrupa Birliði sýnýrlarýnda 14 milyon Mü-slüman yaþamakta ve bunlarýn 3,4 milyonu Almanya’da ikamet etmektedir. 2005 itibariyle bunlardan 950.276’sýnýn Alman pasaportu bulunmaktadýr ve 14.352’si Almanya doðumludur. Yalnýzca Paris, Londra, Roma, Viyana, Zagreb, Lizbon ve Kordoba’da deðil, hemen her yerde; Hamburg, Münih, Mannheim, Darmstadt ve Pforzheim gibi bir çok þehirde de cami ve mescitler inþa edilmiþ durumda. Tüm 27 Avrupa ülkelerinde birçok Avrupalý hýzla Ýslam’ý kabul ediyor, bu sayý Almanya’da yýlda ortalama 1000 kiþi ve bunlarýn 60%’ýný bayanlar teþkil ediyor. Önceleri, Muhammed Esed (Leopold Weiss) gibi ya da mutasavvýf Frithjof Schuon gibi hadiseler son derece fevkalade bir durum olarak deðerlendiriliyordu. 20.yüzyýlýn ikinci yarýsýnda Ýslam, kiþisel alandan kitlesel alana kaymýþ, toplumun farklý kesimlerini etkisi altýna almaya baþlamýþtýr. Eski pop-star Cat Stevens (Yusuf Ýslam) gibi, koreograf Maurice Bejart gibi, dünya þampiyonu boksör Cassius Clay (Muhammed Ali) gibi, siyasetçi/siyaset bilimci Roger (Recai) Garaudy gibi, diplomat Dr. Murad Wilfried Hofmann gibi, avukat Norbert Müler gibi, iktisatçý Dr. Ayyub Köhler gibi, ziraat mühendisi Dr. Peter Khalil Kirmsse gibi, psikolog Mihriban Özelsel ve gazeteci Abdul Hadi Hoffmann gibi daha nice isim… Leopold Weiss, Allah’ýn Ýslam Davasýna Hediyesi Alman bir Müslüman olan Leopold Weiss (Muhammed Esed), Ýslam’ýn 20. yüzyýlda dünya çapýndaki en önemli kazanýmý idi. Maceralarla geçen hayatýný birkaç satýrla ifade etmek güç olur. 2 Temmuz 1900’da, o zamanlar Avusturya-Macaristan Ýmparatorluðu’na ait olan Lemberg’te Yahudi bir aileden dünyaya geldi. 14 yaþýnda iken 1. Dünya Savaþýna katýlmak için orduya girdi. 1918 yýlýnda fizik ve felsefe eðitimi için Sigmund Freud ve Ludwig Wittgenstein’ýn da þehri olan Viyana’ya gitti. Genç Leopold 1920 yýlýnda, o zamanlar Avrupa’nýn felsefe ve sanat merkezi olan Berlin’e geldi. 1922 yýlýnda amcalarýndan birini ziyaret için Kudüs’e gitti. Orada Almanya’nýn en prestijli gazetelerinden biri olan Frankfurter Zeitung’un yakýn-doðu muhabirliðini yaptý. Filistin’deki agresif Siyonist yerleþimcilerine karþý muhalefetinden ve bilhassa Araplarýn düþtükleri durum karþýsýndaki felsefi ve duygusal yapýsýndan dolayý Anti-siyonist Yahudi olarak ilan edildi. Rainer Maria Rilke’den esinlenerek Gayriromantik Garp-Bir Seyahatin Günlüðünden (Frankfurt 1924) 26. sayi sayfalar 30.04.2009 28 adlý ilk kitabýný aðýr bir edebiyat dilinde yazdý. Ýlk eþi Malerin Elsa Schiemann ile Ortadoðu’yu dolaþtý. 1926 yýlýnda Berlin’de eþi ile birlikte Ýslam’ý kabul etti; bir sonraki yýl ilk hac yolculuklarýnda eþi vefat etti. Bu taze Müslüman adýný Muhammed Esed olarak deðiþtirdi. Daha sonra Arabistan’da ülkenin ilk kralý olan Abdul Aziz ibni Suud’un en yakýn danýþmanlarýndan olan Harry St. John Phily’nin yanýnda altý yýl yaþadý. Arap bir bayan ile evlendi ve Arapçanýn özünü oluþturan Bedevi Arapçasýný öðrenme imkaný buldu. 1932 yýlýnda meþhur þair Muhammed Ýkbal (Pakistan’ýn fikri kurucusu) ile Hindistan’a gitti. Orada “Yollarýn Kavþak Noktasýnda Ýslam” (Delhi-Lahor 1934) adlý kitabýný neþretti. Fakat 1938 yýlýnda hala Alman vatandaþý olduðu için II. Dünya Savaþý arafesinde tutuklandý. 1947 yýlýnda Hindistan parçalanýp ikiye bölündüðünde, Azad Pakistan’a geçmiþti. Fakat Buhari’den Ýngilizceye çevirdiði hadis yazmalarýndan biri olan el yazmasý eserinin bir cildini kaybetti(Sahih Buhari, Cebelitarýk: Daru’l-Endülüs, 1981). Pakistan’da Ýslam’ý yeniden canlandýrma çalýþmalarý için düzenlenmiþ bir departmanda radyo vaizi olarak görevlendirildi. Daha sonra Pakistan Dýþiþleri Bakanlýðý Yakýndoðu ve Ortadoðu bölümü baþkanlýðýna atandý. 1952 yýlýnda bir Pakistan vatandaþý olarak New York’ta Pakistan elçiliði görevine geldi. Ayný yýl Pola Hamida adlý Polonya asýllý Amerikan vatandaþý bir bayan ile evlendi. Bu evlilik sonrasý baþarýsýndan çok söz edilen ve dünyada en çok satanlar listesine gi“Mekke’ye Giden ren Yol”(1954) adlý kitabýný yazmak için Pakistan Dýþiþleri Bakanlýðýndaki görevinden istifa etti. Artýk finansal olarak baðýmsýz olan Esed, hayatýnýn iþi olan, Kur’ân’ýn Shakespear Ýngilizcesinde tefsiri iþine odaklanabilecekti. 16 yýllýk bir çalýþmadan sonra 1980’de “Kur’ân’ýn Mesajý”(The Message of the Qur’an) adlý eseri ortaya çýktý. Esed’in adeta bir seyyah gibi sürdürdüðü hayatý, 12:12 Uhr Seite 28 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir ABD, Almanya, Lübnan, Fas, Portekiz, Ýspanya ve 20 Ocak 1992 yýlýnda vefat ettiði Malaga’ya kadar devam etti. Yolculuklarla geçen maceralý hayatýna raðmen vefatýndan önce “Makaleler” (This Law of Ours and other Essays) ve “Hukukun Anahtarý” (The Principles of State and Government in Islam, 1961) adlý iki çalýþmasýný da yayýmlamayý baþarmýþtý. Esed’in naþý Granada’daki Müslüman Mezarlýðýna defnedildi. Viyanalý bir antropolog ve etnolog olan Günther Windhager, Esed’in metotlarýný ve Ýslam’ý kabul ediþini kapsayan bir biyografi çalýþmasý yaptý ve hali hazýrda devam eden baþka bir cilt çalýþmasý daha var.(Leopold Weiss alias Muhammad Asad – Von Galizien nach Arabien 1900-1927; Böhlau-Verlag 2002) Sorular Üzerine Sorular Sormak Almanya’da Ýslam’ýn geliþimi beraberinde birçok soruyu da getiriyor: • Hangi sýnýfa mensup Almanlar Ýslam’ý kabul ediyor? • Gerekçeleri nelerdir? • Nasýl organize oluyorlar? • Uyruklarýnýn farklý olmasý nasýl kabul ediliyor? • Yaþadýklarý problemler nelerdir: okul, camii, baþörtüsü, cenaze vs? • Neticede bir Müslüman Almanya’da yaþayabilir mi? Tüm bu sorular için aþaðýdaki verileri takip edeceðiz. “Ýslam’a giden hangi Avrupa” sorusu üzerinde duran kayda deðer bazý çalýþmalar þöyledir; “D’une fois al’aute” (Lisbeth Rocher ve Fatýma Cherqaoui, Paris 1986) ve Muhammad Ahmad Rassoul’ün yazdýðý “Allah’ýn Refakatindeki Almanlar” (Köln,1982) adlý tek ciltlik eser. Ýslam’a giden tek ve tipik bir yol yoktur, tersine birçok farklý kiþisel metot ve yol vardýr. Ýslam’ý kabul eden birçok insan boþluk içerisinde olmanýn verdiði anlýk hislerin ve iç saygýnlýk anlamýnda yaþadýklarý anlamsýzlýðýn etkisinde; yani anlam arayýþý içindeler. Bu konuda öncü Scheich Rene Guenon (1886-1951) gibi. Bununla birlikte çoðu Alman Müslüman kendini köken olarak dört farklý hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 grupta tanýmlar: 1. Misafir iþçiler: Buradan Almanya’ya çalýþmak için gelmiþ Türk ya da Tunuslu iþçiler anlaþýlmamalý, aksine burada yurt dýþýnda mühendis, mimar, gazeteci, asker ya da diplomat gibi görevlerde çalýþan ve Ýslam ile yakýn iliþkide bulunan Almanlar kastediliyor. Bunlardan bazýlarý Ýslam dünyasýnda yaþam kalitesi ve nicelik bakýmýndan bir batýlý olarak ayrýcalýklý bir izlenim býrakmýþlardýr. Her halükarda birçok batýlý Müslüman’da, doðuya olan kültürel yakýnlýk bir rol oynamaktadýr. 2. Aile birleþimi: Birçok Alman erkeði bir Türk kýzýna sevdalanýyor fakat daha sonra kýzýn ebeveyninden aldýðý cevap þöyle oluyor: “Yalnýzca Müslüman bir erkek kýzýmýzla evlenebilir ve bize damat olabilir!” Bu bakýmdan bazý Alman erkekler sevdalandýklarý kýzlarý alabilmek için Ýslam’a katlanmayý kabul ediyorlar. Kýsa bir süre sonra sýcakkanlý davranýþlar, dayanýþma örneði, muttaki davranýþ modelleri gerçek bir Müslüman aile oluþturuyor ve evlilik yoluyla Müslüman olan bu Almanlar kýsa sürede kendi inançlarý olarak Ýslam’ý yaþamaya baþlýyorlar. 3. Yeþiller: Bu grup daha çok, raydan çýkmýþ modern endüstri toplumunun tüketim furyasý ve turbo kapitalizm kýskacýnda ideolojik anlamda bir arayýþ içinde olan, sistemi protesto eden gençleri kapsýyor. Sosyal, adil ve evrensel bir anlayýþla sýcak bir toplum arayýþý içerisindeler, fakat hiyerarþiden uzak hoþgörünün olduðu bir toplum. Almanya’daki Ýslam, inandýrýcý bir alternatif olarak yeþillere cazip geliyor. Onlar da böyle bir ortamý Ýslâm’da bulabileceklerini düþünüyorlar; bu yolculuk garip bir mecraya sürüklenebilir. Budizm gibi inanýþlarla flört eden sosyalist topluluklar gibi. Er ya da geç ideolojiler arasý transit yolcularýn varacaklarý son istasyon Ýslam olacaktýr. 4. Ýslam bilimcileri: Bu grup Almanya’daki 19 üniversitede bulunan oryantalizm bölümlerinde okuyan öðrencilerden oluþmaktadýr. Bu eðitim zamanla Ýslam’a davet þeklini almaktadýr. Tüm gruplar için geçerli olan þey ise, yeni Müslümanlarýn giderek arttýðý ve artmaya devam ettiðidir. Önemli Fransýz Müslüman Eva de Vitray-Meyerotvitch bu süreci þöyle tanýmlar: “Kiþi dininden çýkýp Ýslam’a geçmez, sadece diðer tüm dinleri kapsayan bir din bulur”. Müslüman Olmak Fakat Alman Kalmak Çoðu Alman Müslüman bir Arap ülkesi ile, Türkiye ile, Pakistan ya da Endonezya gibi ülkelerle gerek içerde gerek dýþarýda iletiþim halinde olmaktan çok memnundur. Ve bu durum çok az rastlanan bir durum deðildir. Çünkü birçok Alman Müslüman sýnýr tanýmaz bir þark anlayýþý geliþtirmiþ ve bu da, diðer gruplarýn kendi dilini, kendi kültürünü, kýyafetini herkesin önünde açýkça sunmasýna imkan vermiþtir. Peygamberi biraz da olsun takip edebilmek için, birçok müslüman Almanya’da dahi peygamber gibi giyinerek dolaþmaktadýrlar. Tabii, bunun yanýnda “Ýnþallah”, “Maþallah”, “Allahu Ekber”, “Bereketullah” gibi Arapça asýllý fakat Müslümanlar arasýnda çokça kullanýlan bu kelimeleri, konuþtuklarý Almancaya adeta Almanca kelimeler gibi serpiþtiriyorlar. Ýslam’ý yeni kabul etmiþ bir müslümanýn, çevresindeki kafir ya da inançsýz dünyaya karþý hem içsel hem dýþsal olarak kati bir þekilde deðiþtiðini göstermek istemesi anlaþýlabilir bir þeydir. Yine de, 7. yüzyýl Hicaz-Arap bölgesinin kültürüne göre yemek, ona göre giyinmek, Orta Avrupa’da yaþayan bir Alman olarak biraz kuþku uyandýrýcýdýr. Çünkü insan kendi ülkesinde bir yabancýlaþma sürecine giriyor ve Ýslam’ý dini bir folklör olarak görüp kendini alt kültür olarak kabul ediyor. Bu etki biraz zararlýdýr, çünkü ayrýmcýlýða maruz kalmýþ ve arka mahalle gettolarýnda kalan birçok Müslüman için durum burada zaten tehlikeli boyutlara ulaþmýþ durumdadýr. Euro-Ýslam Þu soru, Almanlar için sonu gelmeyecek bir tartýþma konusudur: “Alman Müslümanlarýn anavataný neresidir?” Acaba, peygamber gibi hicret etmeli midir; kafirlerin tahakkümünden Hakk’ýn tahakkümüne? dosya Eðer Almanya onun anavataný ise (ve bu zaten böyle) o zaman bir Müslüman olarak bir Alman’a benzeyemez mi, onun gibi giyinemez, onun gibi yiyemez, onun gibi konuþamaz mý? Her ne olursa olsun Almanya’daki Ýslam, Türk kültürünün bir ilavesi gibi görülüp, yabancý dini olarak idrak edilmemelidir. Aksi takdirde Müslümanlara karþý önyargý oluþur; 300 yýl önce Kur’ân’ý “Türk Ýncili” adý altýnda tefsir eden Schweigger ve Megerlin’in yaþadýðý önyargý gibi. Sonuç olarak Ýslam Fars kültüründen Türk kültürüne, Hint kültüründen Endonezya kültürüne kadar birçok deðiþik medeniyetlerle evlilik yapmýþtýr ve bir süreç, bir koþu içerisindedir. O halde neden “Alman sureti içinde bir Ýslam” olmasýn? Elbette bu durum Almanya doðumlu Müslümanlarý organize ederek bir araya getirip “Alman Müslümanlarý Ligi”ne dönüþtürecek bir sürece öncülük etmemelidir. “Almanca konuþan Müslümanlar Enstitüsü” evet, kulaða hoþ geliyor, ancak ne hiçbir açýdan Ýslam’dan, ne çok kültürlülük ne de evrensellik açýsýndan böyle bir etnik yapýlanmalý oluþuma müsaade çýkmaz. Ümmetin Almanya’daki geniþleme süreci Almanya doðumlular ve göçmenler olarak bir ayrýþým oluþturmakta ve bu maalesef entegrasyon süreci için nahoþ bir durum teþkil etmektedir. Alman Müslümanlar, Almanya’da Ýslam’ýn kabulü meselesini göçmen kardeþleriyle el ele vererek üstesinden gelecekler, baþka bir yol yok. Tabii ki, Bassam Tibi anlayýþýnda bir Euro-Ýslam kesinlikle olmamalý. Hele hele tamamiyle asimile olmuþ ve Ýslam adýna kazanýmlar elde etmeyen revizyonist bir Ýslam kültürü kesinlikle olmamalý. Amerikalý ve Avrupalý müslümanlarýn dünya çapýnda Ýslam’a farklý bir soluk getirdikleri, farklý bir birlik anlayýþý oluþturduklarý bir gerçek, fakat onlar bilimsel konularda olduðu gibi birçok konuda hem daha çok imkana sahiptirler hem de þüpheci ve araþtýrmacý bir yaklaþým alýþkanlýklarý var. Onlar Ýslam birliðine yalnýzca taze kan olmuyorlar, ayný zamanda yeni bir bakýþ açýsý da kazandýrýyorlar. Geleneksel olarak, otori- 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya teye inanan, eðitimli bir yapýlarý olduðu için doðruluðuna inandýklarý konuda içlerinde þüphe barýndýrmýyorlar. Ayný zamanda psikolojik olarak daha dirayetli oluþlarý, islami kaynaklarýn daha modern bir açýdan yorumlanmasýna imkan veriyor. Bu baðlamda Fransýz Johan müslümanlardan Cartingy gibi “gerçek islam”ýn sürgünde, yani batýda bulunabileceðini iddia etmek istemem, kesinlikle. Çünkü tüm dünyanýn önünde Avrupalý müslümanlar tarafýndan temsil edilen bu elit görüþ, olayý “gerçek müslüman olabilme” meselesi olarak görür. Buna göre, bir insanýn müslüman bir toplumda doðup büyümesi yeterli deðildir, Ýslam’a yeniden bir dönüþ yapmasý gerekir yani yeniden keþfetmelidir Ýslam’ý. 19. yüzyýlda Muhammed Abduh’un fikirleri ile çokça beklenen Ýslam’ýn teolojik olarak yeniden canlandýrýlmasý olayý, 21. yüzyýlda cesur ve açýk görüþlü bir etkileþim içerisinde olan Arap, Türk, Malay, Avrupalý ve Amerikalý bilim adamlarýnýn katkýlarýyla gerçekleþtirilmiþtir. Son dönem örneklerinden Fazlur Rahman, Jabir al-Alwani ve Fathi Osman gibi batýya göç eden beyinler, düþünce konusunda, giyim-kuþam konusunda sansür olmadýðý ve gerekli gördükleri çalýþma imkanlarýný yalnýzca orada bulduklarý için göç ettiklerini söylüyorlar. Farklýlýk, Refah ya da Felaket Hz. Peygamberin tek bir sözü ümmetin farklýlýklarýný refaha dönüþtürür. Tabii farklýlýklar abartýlabilir. Almanya’daki müslümanlarýn tahribatý yalnýzca bir serzeniþ, bir avuntu deðildir. 30 yýl önce Almanya’daki misafir iþçiler yabancý olamanýn verdiði sýkýntýlarý aþabilmek için baþlangýçta göçmen kimlikleriyle bir araya geliyorlar ve o þekilde deðerlendiriliyorlardý. Müslümanlarýn ulusal kriterlere göre yapýsý anavatanlarý tarafýndan desteklenmelidir. Böylelikle politik olarak göçmenlik haklarýný ve durumlarýný kontrol edebilirler. Almanya’da birçok cami var; Faslýlarýn, Cezayirlilerin, Boþnaklarýn, Arnavutlarýn ve Ýranlýlarýn camileri. 12:12 Uhr Seite 29 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir Ancak ne yazýk ki, Almanya’daki müslümanlar ayný zamanda dini bir tahribata maruz kalmýþlardýr. Yalnýzca Türk olarak deðil, Sünni ya da Alevi, Kürt ya da Çerkez, Sufi ya da Ortadoks gibi farklýlýklar ayrýmcý tahribata neden oluyor. Mesela þu soru mücadeleci Türk toplumunda çok belirleyici bir ayrýma yol açýyor: Atatürk’ü nasýl bilirsin? Kemalizme karþý kritik bir yapýlanma içerisinde olan islami topluluklarýn baþýnda Milli Görüþ ve Türk-Ýslam Birliði geliyor; Süleymancýlar ve Nurcular da ayný þekilde... Tabii onlar da Ýstanbul’daki merkezden yönetilen tabîler olarak görülüyor. Bir de Diyanet var; bunlarýn arasýnda bir çatý örgüt olarak hareket etmeye çalýþan, resmi olarak Ankara’ya baðlý olan. Bu arka plandan, tüm bu çatlaklarýn acýsýný Ýslam dünyasýnýn çektiðini ve katýksýz bir þekilde Almanya’ya aksettiðini söylemek güç olmaz. Sünniler ve Þiiler arasýnda, Ortodokslar ve Sufiler arasýnda, ýlýmlýlar ve radikaller arasýnda hep bir ayrýlýk. Bu ayrýlýklarýn her biri direkt olarak Almanya’ya da yansýyor. Bütün bunlar mevcut yapýlarýn korunmasýný engeller ve aþýrý yüklenmeye neden olur. Þii bir camii tanýmak ister misiniz? O yüzden Necef’e ya da Kerbela’ya gitmeye gerek yok, Hamburg da ayný görevi görür. Sufi bir kardeþle yada sünni bir Nakþibendi ile buluþmak tanýþmak ister misiniz? Anadolu’ya kadar yorulmanýza gerek yok, Almanya size bunu sunuyor. Pakistanlý bir mülteciye ya da kaçaða neler yaþadýðýný sormak ister misiniz? Frankfurt’a ya da Berlin’e yapacaðýnýz küçük bir ziyaret bunun için yeterli. Birlik Organizasyonu Tabii ki, Almanya doðumlu müslümanlarýn hepsi ayný yolun yolcusu deðildir. Buradan her birinin kiþisel bir mücadelesi olduðu da çýkarýlabilir. M.S. Abdullah (eski adý ile Krahwinkel) Almanya Ýslam Arþivleri Merkez Enstitüsündeki iþinde kendini izole etmiþ bir þekilde çalýþmaktadýr. Ve iþte Almanya’daki müslümanlarýn ortak bir çatý örgütünün yaptýðý hata. Ne de olsa yaklaþýk on yýldan fazladýr faaliyet gösteren ve Al- hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 manya’daki müslümanlarýn þöyle ya da böyle ait olduklarý üç tane büyük uluslararasý çatý örgüt var: • Türkiye’nin resmi bir derneði olarak bilinen ve Almanya’daki elçilik dini ateþesiyle sýký bir iliþki içerisinde olan DITIB (Köln); • Türkiye’nin resmi bir kurumu olmayan ve Almanya’da Ýslami danýþmanlýk yapan Ýslamrat, (Baþkan: Ali KIZILKAYA, Köln) • Almanya’daki müslümanlarýn merkez danýþmanlýk kurumu (ZMD, Aachen) 1994-2006 tarihleri arasýnda Dr. Nadeem Elyas’ýn baþkanlýðýný yaptýðý, Ýslam’ýn Almanya’daki dýþ temsilcilik bazýnda olaðanüstü hizmet verdiði kurum. Özellikle tanýnmaya baþladýðý 2002 yýlýndaki ‘islami anlaþma’ söylemi ve Aiman Mazyek tarafýndan kurulan www.islam.de adýndaki web sitesi ile çok bilinen bir kurum. 11 Eylül 2001’den itibaren Almanya’daki müslümanlarýn birlikteliðe duyduklarý ihtiyaç çok artmýþtýr. Çünkü o tarihtan itibaren sürekli bir tehlike arzeden Ýslamofobya’ya maruz kalmýþtýr. Yapýlan kanun deðiþiklikleri müslümanlarýn aleyhine olduðu sürece, Almanya’daki kamuoyu açýk bir þekilde büyük bir protesto olmaksýzýn duruma katlanmaktadýr. Müslümanlar da þunu tecrübe etmiþ olmalýdýrlar ki, Alman resmi mercileri müslümanlarý birbirlerine karþý kýþkýrtmaktan zevk duymaktadýr. Þu ana kadar kurulan çeþitli yapýlarý neden olarak gösterip Ýslam’ýn Almanya’daki hiçbir temsilcisine geçit vermemektir amaçlarý. Oradan 2005 yýlýna gelindiðinde Almanya’daki tüm müslüman organizasyonlarý þaþýrtan bir olay meydana geldi; Almanya Ýslam Dini Topluluðu(IRD) kurulmasý için insiyatif verildi. Amaç ise Almanya’daki tüm müslümanlarý yeknesak, þeffaf, federatif ve çok etnikli yapýsýný koruyarak Berlin’de temsil etmek. IRD’nin dini bir dernek olarak onaylanmasý hakký þu sýralar düþünülen bir þey deðil, bunun öncelikle uzun vadedeki sonuçlarý ele alýnmalýdýr. Medyada Ýslam a) Müslüman medya Yýllar önce Ahmed von Deffer’in kaleminden Münih’te bir gazete, “Ýslam” baþlýklý yazýsý ile Almanya’daki Ýslami medyanýn rengini gösterebilirdi, eðer kadýnlarýn ve sufilerin de özel bir yayýnlarý olsaydý. Bugün avukat Ebubekir Rieger Berlin’de basýlan bir gazeteye Ýslami Gazete adýný vermiþ. Almanya’daki ilk Ýslami basýn organý olarak yerel gazeteler, Müslümanlar arasýndaki lokal birlikteliði kolaylaþtýrýcý bir rol oynamaktadýr. Ýslami Gazete þimdiye kadar üç haftalýk periyotlarla gazete büfelerinden satýlmaktaydý. Web sitesi için bkz: www.islamische-zeitung.de Londra’daki “Emel” dergisi gibi, ya da Münih’teki C.H. Beck ve Eugen Diederichs gibi ciddi Ýslami meseleleri iþleyebilecek Ýslami organlar henüz Almanya’da mevcut deðil. Bu eksiklik Müslüman web sitelerinde bir nebze olsun giderilmektedir. www.islam.de sitesinin yaný sýra aktif olarak faaliyet gösteren, www.islamrat.de, www.igmg.de, www.deutsche-muslim-liga.de www.muslimehelfen.de, www.huda.de, www.muslima-aktiv.de, w w w. a l - i s l a m - w e b . d e , www.haus-des-islam.de, w w w. a b e n d s t e r n . d e , w w w. m u s l i m m a r k t . d e , www.meinkopftuch.org, www.mjd-net.de, (Genç Müslümanlar), www.schurahamburg.de gibi siteler de mevcuttur. b) Alman Medyasýnda Ýslam Müslüman medya bilimcilerinden Dr. Sabine Schiffer 2005 yýlýnda NürnbergErlangen Üniversitesindeki doktora tezini “Basýnda Ýslam’ýn Tasviri” üzerine yaptý. Sonuç ise ürkütücü boyutlarda idi. Çünkü veriler kanýtlýyordu ki, Ýslam sürekli olarak ve tehlikeli boyutlarda negatif yansýtýlýyordu, her bir detay çarptýrýlarak tasvir ediliyordu. O kadar ki, basmakalýp, sýnýflandýrýcý ve vahþi metotlar kullanýlýyor, bunlar yayýnlanarak inandýrýlýyor ve tekrar edilerek de ispatlanmaya çalýþýlýyordu. Temelde Bir Harmoni Olmalý Almanya’daki Müslümanlarýn akademik potansiyeli hýzlý bir artýþ göstermektedir, fakat hala yetersizdir. Bu konu hakkýnda Münih Ýslam Merkezi’nden Ahmet von Deffner’in yaptýðý gibi bazý uyarýlar vardýr; 29 organizasyon noktasýnda farklý alanlara fazlasýyla yönelmek gibi. Gerçekte mesele, Almanya’da Ýslam’ýn geleceðinin ne olacaðý ve nihai sonuçlarý için ne yapacaðý sorunundan ibarettir. Bereket versin buradaki Ýslami yapýlanma bahse konu tüm problemlere raðmen saðlam bir þekilde büyümeye devam etmektedir. Hamburg’taki Þura (Shura), dinamik baþkaný Dr. Mustafa Yoldaþ ile birlikte, Münih’teki gibi, Nürnberg, Köln, Essen, Aachen, Hannover’deki gibi aktif Ýslami merkezlerden biri olmaya devam ediyor. Bünyesinde birçok aktif Müslüman akademisyen barýndýran Müslüman Öðrenciler Birliði (MSV), Erlangen, Frankfurt, Göttingen, ve Bochum üniversitelerinde çok aktif rol oynamaktadýr. Geliþmelerin belirtisi olarak, 1976’da baþlayýp 1981’den beri her yýl Aachen, Münih ve Hamburg’ta düzenlenen “Almanca Konuþan Müslümanlar Buluþmasý” düzenlenmektedir. Amerikan ve Ýngiliz Müslümanlara kýyasla Almanya’daki müslümanlar yalnýzca eðitimde biraz geriden takip ediyorlar diðer Müslüman kardeþlerini, zira Almanya’da þu an sadece üç tane Müslüman okulu var; Berlin, Bonn ve Müih’te olmak üzere. Problem 1: Ýslami Eðitim Anayasadaki din maddesine göre, Almanya’da 600.000 müslüman çocuk Evangelist ve Katolikler gibi dini eðitim almaktadýrlar. Öyle ya da böyle þu an Almanya’da kayda deðer Ýslami dini eðitim sadece Berlin’de vardýr. O da Berlin Ýslam Federasyonu’nun müfredat ve eðitmen destekleriyle. Berlin bir çözüm olarak karþýmýzda durmaktadýr. Galiba okul yönetimleri iþçi çocuklarýný da ayný aileleri gibi geçici olduklarý için korumaya çalýþýyor, yani uzun vadeli bir eðitime gerek duymuyorlar sanýrým. Bu ülkeye yýllarýný vermiþ insanlar 30 yýldýr okullarýn tutumuna göz yummaktadýr, nasýl mý? “Almanya göçmen ülkesi deðil” yazýlarý bir þeyler anlatýr sanýrým. Ýslami eðitim için müfredat vermeyerek 20 yýldan fazla bir süre Kuzey Vestfalya’da Müslümanlarýn katýlýmýna balta vurdular. Sonuç olarak istenen þey þudur; Ýs- 26. sayi sayfalar 30.04.2009 30 lami eðitim için ehliyetli eðitim kadrosu ve yeterli miktarda müfredat. Ayrýca uzun zamandýr Viyana üniversitesi Ýslam Dini pedagoji bölümünden baþarýyla mezun olanlar var. Bu mezunlar iki taraflý anlaþmalar uyarýnca Almanya’daki resmi makamlara diplomalarýný onaylatmak zorundalar, tabii sorunsuz onaylatabilirlerse. Bu da uzun zamandan beri bilinçli bir þekilde göz ardý edilen bir konudur. Bahane de þu ki, yeterince öðretim kadrosu mevcutmuþ, bunun abartýlmamasý gerekiyormuþ. 11 Eylül olaylarý bu gibi uygulamalara artan bir ivme kazandýrmýþtýr. Bavyera’da kendi çabalarýyla eðitim vermeye çalýþan bir Kur’an Kursu (okul eðitimi de veriyordu) tehlikeli görüldüðü için tüm imkanlarý ellerinden alýndý. Beklentiler odur ki, yeni düzenlemelerle anayasada Ýslami okul eðitimi lehinde yeni maddelere yer verilir. 1980’lerde yapýlan bir okul kitabý analizinde (Prof. Abdoljavid Falaturi); Almanya’da kullanýlan edebiyat, coðrafya ve din kitaplarýnda Ýslam’ýn çok yanlýþ ele alýndýðý saptanmýþtýr. Yalnýzca 1979-1986 yýllarý arasýnda yayýnlanan 600 lisanslý kitapta inanýlmaz yanlýþlar var. Falaturi’nin, gelecekteki okul kitaplarý için uygun bir formülasyon oluþturabilmek için 1991 yýlýnda yayýnladýðý somut teklifleri herkesin duymasý gerekir. Problem 2: Cami Yapýmý Almanya’da inþaat yapýlanmasý inþaat kanunu düzenlemesinden sonra hayli rahatlýða kavuþtu. Tabii bu durum cami inþaatý için geçerli deðil. Eðer öyle ise inþaat için bir sürü þart ortaya çýkar. Kýsacasý, burada inþa edilmeye çalýþýlan her bir cami aslýnda politik bir mesele haline gelir. Bu konuda sosyal ve hijyenik konular akla gelmemeli, Müslümanlar kendi bahçeleri yerine evlerini birer cami, birer mescit haline çevirmek istiyor. Normalde kiliseler merkezi yerleþim bölgelerinde bulunur. Bu açýdan karþýlaþtýrýlacak olursa, camilerin yer alacaðý alanlar kiliselerin alanlarý gibi deðil. Almanya’da camiler genellikle tren güzergahlarýnda, 12:12 Uhr Seite 30 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir sanayi bölgelerindedir. Normal þartlarda bir cami için inþaat izni almak on yýl sürebilir, bu sefer de her bir cami için sivil hareketlenmeler, ayaklanmalar meydana gelir ki, bu da batýnýn görmek istediði bir þeydir. Ýnþaat izni çýksa bile aranan þartlar þöyle olur; cami minaresi yakýndaki kiliseden yüksek olmamalý, ibadet esnasýnda gürültü olmamalý ve dýþarýyý rahatsýz edecek herhangi bir þey olmamalý vs. Ýnsanýn inanasý gelmiyor ama bazen o kadar absürt koþullar öne sürülür ki, þaþýrmamak elde deðil; mesela eðer cami sabah ibadetine açýk olacaksa araçlarla etrafý rahatsýz etmeme þartý gibi. Bir de bunlara ek olarak cami mimarisinin dýþ duvarý gibi konularda da þartlar getiriyorlar. Avrupa’nýn genel mimarisine uyacak ve estetik görünümlü olacak(!). Mesele estetik meselesi deðil tabii, ideoloji meselesi. Kýsacasý Almanya’daki her cami yapým giriþimi, trajikomik merhalelerden geçmek durumundadýr. O yüzden þimdiye kadar 50 yýldýr Müslüman unsurlarýn yoðun bir þekilde yaþadýðý Almanya’da 70’ten az cami inþa edilebilmiþtir. Problem 3: Baþörtüsü Kur’ân-ý Kerim’de kadýn ve erkeðin þehevi duygular uyandýrmayacak þekilde giyinmesi emredilir. Bu emir Kuran’ýn 24/32 ve 33/59.ayetlerindedir. Bu yükümlülükler her ne durumda olursa olsun saçlarýný örtmeleri doðrultusundadýr. Tabii birçoðunun kabul ettiði gibi kimi Müslümanlarýn da izafi yaklaþtýklarý bir konudur bu. Baþörtüsünün baðlayýcý olmasý ya da olmamasý, Bavyeralý ya da Badenwüternbergli bir kýz baþýný açmak zorunda kaldýðý zaman ve hiçbir hak iddia edememesi Alman resmi kurumlarý tarafýndan pek önemsenmemektedir. Almanya’daki müslümanlara þu açýk bir þekilde anlatýlmak isteniyor; Alman devleti hiçbir þekilde kadýnlara giyinmeleri yönünde her hangi bir yetki kullanmýyor. Buna karþý belirtilmelidir ki, Almaya’daki okul çocuklarý baþörtüsü takan öðretmenlerden ve beraberinde gelen dini etkiden korumak için derin bir çalýþ- hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 ma yapýlýyor. Tabii bu anlaþýlýr bir þey; baþýörtülü bir öðretmenin küçücük çocuklara nasýl etki yapacaðý tartýþýlmaz ama mesela ayný öðrenciler sýnýf duvarýnda asýlý duran çarmýha gerilmiþ bir heykelin, ya da öðretmenin boynunda takýlý duran haçýn etkisi ve baskýsý altýnda kalmaz! Ya da Yahudi bir öðretmenin kipasý ve Katolik bir rahibin görüntüsü hiçbir baský unsuru oluþturmaz! Þu bir gerçektir ki, bizim çocuklarýmýz bu kadar baskýnýn üstesinden gelmeyi baþarýp, ayný zamanda baþörtüsü ile baþ arasýndaki farký da anlayabiliyorlar. Kötü olarak öngörülmesi gereken etki ise, bir kez bir öðretmen tarafýndan sýnýfta yasaklanan baþörtüsü diðer sýnýflarda diðer branþlarda da yasaklanýyor. Ve bu durumda dini toleranstan bahsetmek imkansýz hale geliyor. Ýngiltere ile Almanya karþýlaþtýrýldýðýnda, Ýngiltere’de Almanya’dakinden daha çok müslüman yaþamakta ancak baþörtüsü hakkýndaki baský ayný oranda deðil. Mesela ABD’de müslüman bir bayan görevi ne olursa olsun baþörtüsünü iþi esnasýnda rahatlýkla takýyor. Bu bayan asker dahi olsa baþörtüsüyle görevini yapabiliyor. Almanya’daki bu baþörtüsü karþýtlýðýnýn arkasýnda tabiki anti-islamist yaklaþýmlar var. Problem 4: Kurban Yahudiler ve Müslümanlar için kutsal inançlarý gereði Allah’ýn adýnýn anýlmadan kesildiði eti yemeleri haramdýr. Almanya’da hiç kimse Yahudileri kurban kesmekten alýkoyamaz. Müslümanlara böyle bir yasak getirmek istemektedirler ancak bu yasak eþitlik esasý gereði herkes için uygulanýrsa bir anlaþýlabilir. Bu yüzden müslümanlar bu konuda anayasa karþýsýnda haklarýný korumaktadýrlar. Anayasanýn eþitlik esasý gereði bir gruba tanýnan ayrýcalýktan diðer bir grup men edilemez. Hukuki yollardan çözülmesi gereken problemlerin peþinin býrakýlmamasý gerekiyor. Problem 5: Cenaze Ýþlemleri Almanya’da yaþayan Müslümanlarýn sorunu, yalnýzca kafasýna taktýðýyla bitmiyor. Çünkü müslüman ömrünün sonuna geldiðinde islami kurallara göre gömülmelidir. Nedir bu kurallar; tabutsuz, beyaz kefene sarýlmýþ, sað tarafa dönmüþ ve kýble istikametine bakarak defnedilmelidir. Defin iþlemleri Almanya’da yalnýzca bu islami kurallara haiz olan bir iki kurum tarafýndan gerçekleþtirilmektedir. Alman makamlarýnýn bu sýký tutumlarýndan dolayý her yýl binlerce tabut Türkiye’ye gönderiliyor. Problem 6: Ýslami Miras Hukuku Alman vatandaþlarý Alman miras hukukuna tabidirler. Ýlgili yasanýn 5. bölümüne göre o kiþi müslüman da olsa bu deðiþmez. Þeriatta ise veraset sistemi çok daha deyatlý ve medeni kanundan daha farklý ele alýnmaktadýr. Kim islami kurallar üzerine olmak isterse bunun tek yolu onu istemek ve söylemektir. Kur’ân’ýn veraset sistemine geçebilmek için tek þart inanmaktýr. Ýleri Adým Almanya’daki Müslümanlar uzun zaman kültürel bir faktör olarak deðerlendirilmediler. Uzun zaman bir alt kültür olarak dar bir alana sýkýþtýrýlýp dar bir çerçevede yaþamalarý beklendi. Onlarý tanýmaya çalýþmadý kimse; “Döner Kebap” olarak tanýmladýlar çoðu kez. Onlar kendilerine yalnýzca tolerans gösterilmesini deðil ayný zamanda tanýnmak ve kabul edil- dosya mek istiyorlar. Goethe’nin de dediði gibi, “Tolerans yalnýzca önden gelen bir karakter olmalý ve tanýnmanýn, kabul etmenin yolunu açmalý. Hoþgörünün adý ise aþaðýlamaktýr”. Almanyadaki Müslümanlar, batý medeniyetine birer katma deðerdirler. Sosyal bir çöküntü içerisinde olan batý medeniyetini tekrar besleyebilecek potansiyele sahiptirler ve bunu da arzulamaktadýrlar. 11 Eylül gibi, 11 Mart Ýspanya olayý gibi, 2005 Londra olayý gibi birçok hadise trajik sonuçlar doðurmuþ ve Müslümanlar hakkýnda negatif intibalar býrakmýþtýr. Karþýlýk olarak algýlanmasa da batýda müslümanlarýn evleri kundaklanmaya, yaþam alanlarýndan tecrit edilmeye baþlanmýþtýr. Bu tür olaylar Müslümanlarý ziyadesiyle rahatsýz etmektedir. Çünkü Müslümanlarýn yasalara olan sadakatleri, insan haklarý ve demokrasiye olan saygýlarý sorgulanmakta ve onlara þüpheyle yaklaþýlmaktadýr. Baden Württemberg’te yalnýzca vatandaþlýk talebinde bulunan Müslümanlara yapýlan bir anket sonucundan Ýslam hakkýnda olur olmaz hükümler çýkararak, onlarý denetim altýna almanýn yollarý aranmaktadýr. Almanya’da Ýslam’ýn öðretilmesini engelleyerek, islami eðitimin önüne set çekerek Ýslam’ýn anlaþýlmasý, öðrenilmesi nasýl beklenebilir ki? Inhaber: Arif Güngör Çalýþma Saatleri: Pazartesi-Cuma: 06.00 - 18.00 Cumartesi: 06.30 - 12.30 . Pazar: 07.00 - 11.00 Waldfriedhof 46 . 81377 München Tel: 089-71090481 Handy: 0157-74492176 26. sayi sayfalar 30.04.2009 günlük ana gelirken yolum zor oldu, kýþ oldu efendim. Ya Rasulallah þimdi yine bir otel köþesindeyim ama çok farklý yerde ve çok deðiþik bir ortamda Sensiz misafirlerinsiz, bana göre sanki anlamsýz gelen bir ortamdayým. Oysa sana gelirken nasýl bir coþku nasýl bir heyecan bütün zerrelerime varýncaya kadar sevinçli ve mutlu olan benden þimdi duygu namýna birþey kalmadý sanki. Ruhen ve bedenen tedavi gördüðüm Medinemden uzak kalýþým beni iki yýlda ne hale getirdi. Doktorum kur`u önerdi ve kurdayým. Buraya gelirken çok düþündüm. Allahým ben orada ne yapýcam nasýl zaman geçirecem diye üzülürken, kýzým bana: “Anne sen orada da boþ durmazsýn belki de Allah (cc) seni oraya vazifelendirdi. Kimbilir kimin Ýslamiyette kýsmeti var dedi”. Espiri olsun diye dedimki; “ben orda da bir sohbet ortamý bulurum, ben boþ durmam dedim” gülüþtük. Ýlk geldiðim gün lobide beklerken Türkiyeli kardeþler bizi selamlayýp karþýladýlar. Tanýþma faslý öðlen ve akþam yemeðine salona giriþimle yemek salonundakiler tamamen “aa bu da ne” dercesine bakýyorlardý. Aynen Hacda giyindiðim ve günlük dýþarda giyindiðim uzun elbise ve baþörtüsü milletin tuhafýna gitti. 2. gün masamdakilerle sohbete baþladým. Gayet serbest bir þekilde Almanca konuþmam onlarý þaþýrttý. Yanýmdaki üniversiteli kýzýn bana sorularý baþladý. Ýslam`a göre ölüler nere gider? Ölümle herþey biter mi? v.s. O soruyor, ben anlatýyorum derken, bana þöyle dedi: “Ne güzel sen inandýðýn Yaratýcýna ne kadar sýðýnýyorsun” benim baþýma kötü bir olay gelse ben ne yaparým, aslýnda ben Katolik bir ailenin kýzýyým. Hatta dini okulda okudum ama kafamý karýþtýran bazý meseleler var. Bizde Allah insanlaþtýrýlýyor. Birden fazla Allah oluyor ve resimleþtiriliyor. Bunun gibi bazý meseleleri benim aklým almýyor deyince ben hemen Ýslamdaki Allah`ýn tarifini yapýp Ýhlas Suresini açýklayýp, farklý ortaya koydum. Ýslam`da kadýn baský altýndaymýþ, medyadan böyle duydum, öyle mi diye sorunca, hayýr tabiki yanlýþ Ýslam`dan önceki zamana bakalým bir göz atalým biraz bahsettim. O dönemde kadýnlar köle pazarlarýnda herhangi bir eþ- S 12:12 Uhr Seite 31 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Sevgililer Sevgilisine hasret kalmak ya gibi alýnýp satýlýyordu. Aile diye bir kavram kalmamýþtý v.s. Kýzcaðýz pür dikkat dinliyor. Bir baktýk yemekhane bomboþ, görevli bizi ikaz edince kalkmak zorunda kaldýk. Bu konuyu bana sonra anlat oldu mu dedi ve randevularýmý takip etti. Bakalým Mevlam neyler neylerse güzel eyler. Yemek masasý grubunda bir kaç hanýmla birlikteyiz ve hemen de uyum saðlayabildik. Ýlk edapta giyimim sebebiyle pek konuþamadýlar benimle. Ama benim çok konuþkan olmam anlara fazla zaman kaybetmeden birbirimizi tanýyalým anlýyalým ki bir arada yaþayabilelim mesajýný verdik bu sebeple hemen bir haným da kendinden bahsetti hatta türkçe kelimelerin anlamýný öðrenmeye çalýþtý. Daha sonra ben din deðiþtirsem müslüman olsam baþörtü takmam gerekir mi? diye sordu, þaþýrdým. Domuz yemeyebilirim ama baþörtü olmasa da olur önemli deðilmiþ zaten dedi. Hayýr öyle deðil Müslüman olan birisi baþörtüsü veya tesettüre riayet meselesi þöyle o emre iman eder kabul edersin fakar yapmazsýn, o halde günahkar olursun. Ýslam`ýn emri böyledir dedim. Haným “Ya biliyor musun benim hayat arkadaþým da Türk Müslüman o böyle böyle yapmamý istiyor” ben de þimdi anlaþalým, sen eðer bir deðiþiklik yapacaksan önce kendin için kendin inanarak yapmalýsýn. Araþtýr bak þayet kendi gönlüm huzur bulursa kalpten gelerek bir takým kurallara emirlere uy yoksa boþ olur. Bir insaný kendine ilah edinme onun için ibadet etme dedim, orada kaldýk beni arkadaþlar spora seslediler. Türkler de var bayaðý 15-20 kiþi ilk 2 gün olmasýna raðmen onlarla tanýþtýk. Altmýþýn üzeri dört bayan, gerisi 30-45 yaþ arasý hanýmlar psikolojik tedavi, depresyon v.s. Ben çok üzülüyordum buraya gelirken ama iki gecedir sohbet ve Yasini-Þerif, Dua. Baþlarken 3 kiþiydik þimdi ise 5`e çýktýk. Teyzelerin duasý ve kýzýmýn sözleri benim neden burda olduðumu bana hatýrlattý. Seni bize Allah gönderdi diyorlar ve ne kadar özlem duyduklarýný böyle ortamdan ne kadar hoþnut olduklarýný söylediler. Ruhlarýnýn dinlendiðini. Hele bir Perihan YILMAZ Batý Trakyalý teyzemiz var. Nasýl memnun ah ne dualar ediyor içindeki duygularýný hemen gözyaþlarýyla ifade ediyor. “Kýzým okudun bak bu gece anamý rüyamda gördüm yine oku ben dinleyim olur mu?“ diye yalvarýyor. Türkan ablam o da sanki Medinedeyim sen okudukça bire bir Ravzaya gittim o kokuyu içime çektim. Ya kardeþim böyle bir duyguyu hissetmeme vesile oldun ben anlayamadým ikiyi böyle güzel ortamý paylaþýyoruz. Nasip eden Mevla`ya þükürler olsun. Boþ boþ anlamsýz konuþmalar bizi sýkýyordu. Lobidekiler laklaklar bize göre deðildi diye ifadelerde bulunuldu. Bugün 4.4.2008 Cuma Sonjanýn (Ýslamý araþtýran Haným)ýn gideceðini öðrendim. Bayaðý üzüldüm yemek yerken gitmeden bana uðra biraz konuþalým dedim ve kaldýðýmýz yerden anlatmaya devam ettim. Ýslam`da kadýnýn yerini ona anlattým. Bayaðý anlattýktan sonra ona Ýslamý daha iyi tanýyabilmesi için bazý Web-Sitelerinin adreslerini verdim. Kendi adres ve numaralarýmý vererek vedalaþtýk. Rabbim ona iman nasip etsin çok saf ve duygusal bir bayandý. Gurbet Gelinlerinin Çileleri Buraya terapiye gelen bayanlarýmýzýn çoðu depresyon geçiriyor. Psikolojileri bozuluyor. Biraz konuþunca hepsinin ortak sorunu olduðunu tesbit ettim. Hep aldatýlmýþlar eþleri tarafýndan. Uzun yýllar sabýrla katlanmýþlar. Yuvayý kurtarma namýna. Turhal abla 25 sene kocasýnýn iliþkilerine yanlýþ hayat tarzýna, ahlaksýz yaþantýsýna imaný gereði çocuklarýnýn hatýrýna Allah rýzasý için savaþ vermiþ ama nafile. Adam günden güne daha sa- pýtmýþ. 25 yýllýk yuvayý kurtaramayan Turhal haným ayrýlmýþ. Eþine ev yasaðý vermiþ. Git bir daha sakin gelme, bitti demiþ. Ama acýsý kahri içine vurmuþ. Þimdi burada þeker tansiyon psikolojik tedavi görüyor. Hacý ablam, Allah þifasýný versin onun ve onun gibi tüm hastalarýn. Sevim ve Aysel ikisi de çok genç, yüzlerine bakmaya kýyamazsýnýz. Ýnsan ama hele onlarýn kaderi tüm ayný. Biri Almanya`nýn bir yerinde, biri bir baþka yerinde. Ama burada ikisiyle konuþurken anlaþýldý. Her ikisi de kocalarýnýn ihanetine uðramýþ. Biri savaþý bir nebze kazanmýþ. Eþini yola getirmiþ ama biri artýk bitti. Asla olmaz, beni kalbimin tam ortasýndan vurdu. Bu yara hiç kapanmaz diyor ama o da her Müslüman kadýn gibi unutmaya çalýþýyor. Bu erkekler gül gibi eþlerini kimlerin uðruna terk ediyor bir görseniz. Alman Toplumunun en dýþladýðý kadýnlar, ne görüntüleri düzgün ne de evi çekip çevirek beceriye sahip, çöp tenekesine dönüþen mideler artýk bulantý mulantý tanýmýyor. Allah onlarý da ýslah etsin ne diyeyim. Maalesef iþ iþten geçtikten sonra eþlerinin kapýlarýndan ayrýlmýyor, aracýlarla yeniden eve hanýmýn yuvasýna dönmek istiyor, adeta yalvarýyorlar yýllarca. Ama artýk tren kaçmýþ, geçmiþ olsun. Akþam sonu Alman bayanlarla spordayýz. Kadýn kadýna konuþuyor tanýþýyorduk ki 58 yaþlarýnda çok duygusal bir bayan hep dinliyordu, bir ayda 10 kilo kaybetmiþ burada az da olsa korumaya çalýþýyormuþ. Neden kilo kaybediyorsun denince, baþýmdan çok üzücü bir olay geçti dedi ve dolan gözlerini saklama gayreti içine girdi. Ben anladým kadýncaðýz kendini sýkýyor. Duygularýný adeta bastýrýyor. Ben dedimki önce kendine güvensen o kilonu koruyabilirsin, koruyamam deme hem sen neden aðlamaktan çekiniyorsun. Ýçindeki acý neyse o ancak gözyaþýnla çýkar. Býrak aksýn deyince: Ben 4 ay önce eþimi kaybetim. 42 yýllýk eþiz dayanamýyorum kaldýramýyorum diye baþladý hýçkýra hýçkýra aðlamaya. Allahým þimdi nasil teselli edicez. Bir misal verdim. Bak düþünki siz bir tatildesiniz bir kaç gün sonra 31 evden haber geldiki annen çok hasta, kocan sana diyor ki, sen çocuklarla kal ben gideyim. Siz sonra gelirsiniz diyor ve sizden önce trene binip yeri nereyse gidip yerleþiyor. Sen de zamaný beklicen trenin gelince binip onun yanýna gidecen o artýk geri dönemez. Çünkü patronun verdiði izin bitti dedim. Haklýsýn dedi sonra biraz daha rahatlamýþ gördüm o bayaný. Akþam namazýndan sonra oda sohbetimizde bugün Cuma günü 6 kiþiydik. Çok feyizli geçti. Satý abla hep odasýna kapanan, insanlardan uzak duran, elinde olmadýðý halde panik atak denilen bir rahatsýzlýðý varmýþ. Sohbetten sonra doktorunun sen bugün bayaðý deðiþmiþsin. Sana ne oldu diye sormuþ. Satý abla çok sevindi iyiki bizi irþad ediyorsun kýzým ben iki gündür kendimi daha iyi hissediyorum deyince “Allahým sana þükürler olsun, eðer senin kullarýna faydamýz dokunuyorsa ne mutlu bize”. Cumartesi kahvaltýdan sonra sakin bir köþede oturduk. Ben, Sevim, Aysel, Turhal konuþuyoruz. Bir anda Turhal`ýn sinirleri boþandý. Aðlamaktan hýçkýrmaktan sesi çýkamaz hale geldi. Beyinin nasýl bir yalancý, arsýz, namussuz, þerefsiz ve haysiyetsiz olduðunu. Koca uðruna kendi doðrularýnýzdan vazgeçmeyin diye gençlere tavsiyelerde bulunuyor. Ben 25 sene direndim bir defa o istedi diye baþýmý falan açtým izine gittim ama hala bugün bile o yanlýþýmýn acýsý içimi sýzlatýyor. O öyle istedi yaptým da býraktý mý kötü alýþkanlýklarýný, daha kötü oldu. Koca istiyor diye Allah`ýn emirlerini terk etmeyin. Düþünün siz Allah`ýn kulusunuz, önce Allah`ýn emirlerine riayet kulluk vazifemiz. Hatanýn neresinden dönerseniz kar orda, diye sohbetimiz devam etti. Gençler de evet haklýsýn deyip Turhalý sakinleþtirmeye çalýþtýlar. Akþam namazýndan sonra bugün Satýda misafirdik 8 kiþi olduk. Artýk aþaðý lobide karýþýk ortamda boþ ve anlamsýz zaman geçirmek istemiyorlar. Her akþam bir odada Kur`an okuyoruz, sohbet yapýyoruz. Dua ve sorulu cevaplý eðitim görüyoruz. Rabbimize þükür, Allahu (T) bu güzellikten bizi mahrum etmesin. Yarýn Pazar bizimkiler gelecek, herkes merak ediyor bakalým yarýn tanýþtýracam buradaki arkadaþlarla. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 32 endi adýyla anýlan Þafiî mezhebinin öncüsü olan Ýmam-ý Þafiî’nin asýl adý Ebu Abdullah Muhammed bin Ýdris eþ-Þafiî elKurayþi’dir. Kaynaklarýn belirttiðine göre Ýmam-ý Þafiî, h.150/ m. 767 yýlýnda Þam beldelerinden Gazze’de doðmuþ, yetim kalmýþ ve küçük yaþlarda soyunun Kureyþ’e dayanmasýnýn avantajlarýndan faydalanmak ihtiyacýyla Mekke’ye getirilmiþ ve orada büyümüþtür Soylu bir aileden gelmiþ olmakla birlikte yetimliðin ve fakirliðin getirdiði sýkýntýlarla yetiþen Ýmam-ý Þafiî, içinde yaþadýðý toplumu yakýndan tanýma fýrsatý elde etmiþtir. Küçük yaþta ilim tahsiline baþlamýþ olan Ýmam-ý Þafiî, daha on yaþýna ulaþmadan Kur’an-ý Kerim’i ezberlemiþtir. Türlü sýkýntýlarý aþarak onun büyük bir âlim olarak yetiþmesinde annesinin özen ve dikkatinin büyük payý olmuþtur. On yaþýndan itibaren Mekke’de hadis dersleri almaya baþlamýþ, hadis ezberleme ve yazma iþine çok önem vermiþ hatta eline geçen her çeþit uygun malzemeyi yazmak için kullanmýþtýr. Daha çocuk sayýlabilecek yaþlarda iken ilimde ilerleyen Ýmam-ý Þafiî, ileride kendisiyle ilimde çýðýr açacaðý ana diline büyük önem vermiþtir. Þehir ve kasaba ortamýnda farklý dillerle etkileþim yaþayan Arapça’daki yabancý dil etkilerinden kurtulmak isteyen Ýmam, bu amaçla çöle gitmiþ ve Huzeyl kabilesi arasýnda bir süre yaþamýþtýr. Dönemin Arapça’yý en fasih konuþan kabilelerinden olan Huzeyl kabilesinde tamamen onlarla iç içe yaþayan eþ-Þafiî, Mekke’ye döndüðünde edebiyat ve kültürde ilerlediðini farketmiþtir. Ýmam-ý Þafiî 20 yaþýna ulaþtýðýnda ilimde fetva verecek ve hadis aktaracak seviyeye gelmiþti. Ancak ilimin ülkesi ve sýnýrlarý yoktu. Bunun farkýnda olan Ýmam, daha önce ilimdeki þanýný duyduðu Medine’de bulunan Ýmam Malik’ten ders alma arzusu hissetmiþtir. Bu alimle karþýlaþmadan önce hazýr olmak amacýyla onun hadis alanýnda ilk kapsamlý kitap olan Muvatta adlý meþhur eserini ödünç alarak tekrar takrar okumuþtur. Böylelikle rivayet ilminin yanýnda bu kitapla birlikte Ýmam Malik’in fýkhýyla da tanýþmýþtýr. Medine’de Ýmam Malik ile Ýlim için Medine’ye doðru yola çýkmadan önce Mekke valisinden Medine valisine K 12:12 Uhr Seite 32 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Unutulmayan ilim mirasýyla Ýmam-ý Þafiî hitaben bir referans mektubu almýþtýr. Ancak Ýmam Malik, eþ-Þafiî’yi ve valiyi kabulünde kendi yanýnda idarecilerin referanslarýndan çok ilim talep edenin istek ve kabiliyetinin önemli olduðunu tutum ve davranýþlarýyla göstermiþtir. Ardýndan da asýl adý Muhammed olan Ýmam-ý Þafiî’ye bütün ilim adamlarýna da ders olacak þekilde þu öðütlerde bulunmuþtur: “Ey Muhammed! Allah’tan kork ve günahlardan sakýn. Çünkü senin ilerde büyük bir konumun olacak. Allah senin kalbine bir ýþýk vermiþtir. O ýþýðý günahlarla söndürme...” Medine’de tabiri caizse Ýmam Malik Üniversitesi’nde iyi bir eðitim alan ve baþarý gösteren eþ-Þafiî, ara sýra çöl kabilelerini incelemek amacýyla onlarý ziyaret etmeyi ve onlarla düþüp kalkmayý da sürdürmüþtür. Mekke’de bulunan annesini de ihmal etmeyerek zaman zaman onu ziyaret eden eþ-Þafiî, anlayýþ ve kavrayýþý yüksek olan annesinin öðütlerinden de yararlanmýþtýr. Kadýlýk Tecrübesi Medine’de dokuz yýl Ýmam Malik’in talebesi olmanýn yanýnda maddi olarak da onun himayesinde kalan Ýmam-ý Þafiî, O öldükten sonra Mekke’ye geri dönmüþtür. Maddi açýdan ihtiyaç duymasý ve Mekkelilerin onu Yemen valisine tavsiye etmeleri üzerine eþ-Þafiî, Necran’da kadýlýk vazifesini üstlenerek idarecilikteki dirayetini de göstermek fýrsatý bulmuþtur. Bugün hala bir çok ülke ve kurumda geçerli olduðu gibi o dönemde de idarecilerin ruhlarýný esir almak isteyen dalkavuklar, Ýmam-ý Þafiî’yi etkilemeye çalýþmýþlar ancak o ilmî þahsiyetinin gereðini yaparak dalkavukluk kapýsýný kendi döneminde kapatabilmiþtir. Fakat sergilediði adaletten dolayý þiddetli sýkýntýlarla karþýlaþmamasý mümkün olmayan Ýmam, Necran’ýn zalim valisini de eleþtirileriyle rahat býrakmamýþtýr. Bunun üzerine vali Abbasîlerin o döneminde etkili olan, rakibini alevilikle suçlama silahýný kullanmýþ ve Ýmam’ýn ayaklanma yapmak isteyen alevîlerden olduðu iddiasýný halife Harun Reþid’e bildirmiþtir.Evet Ýmam’ýn bariz özellikleri arasýnda Ehl-i Beyti sevmek sayýlmaktadýr, ancak onun bu sevgisi Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in hilafetlerini tanýmamak ve fiiilerin iktidara gelmesi için çalýþmak þeklinde ortaya çýkmamýþtýr. Ýftiralardan sýkýlan Ýmam, onlara þu beyitle cevap vermek durumunda kalmýþtýr: “Rafizîlik eðer sevmekse peygamber ailesini, insan ve cinler þahid olsun, rafizîyim ben...” Sonuçta hicri 184 yýlýnda 34 yaþýnda olan Ýmam-ý Þafiî zincire vurularak baþkent Baðdat’a gönderilmiþtir ve orada kuvvetli muhakemeyle söz söyleme gücünün ve Ýmam Muhammed bin Hasan eþ-Þeybanî’nin tanýklýðýnýn sayesinde kendisini kurtarabilmiþtir. Savunmasýnda kendi durumunu ortaya koyduktan sonra sözü þöyle baðlamýþtýr: “Ben ilim adamýyým, bunu kadýnýz Muhammed bin Hasan da bilir.” Ýmam Muhammed ise þu cevabý vermiþtir: “Evet bu adamýn ilimden büyük nasibi vardýr. Onun suçlandýðý konuyla bir ilgisi olamaz.” Baðdat’ta Ýmam Muhammed ile Çekilen bazý sýkýntýlarýn hayýrla sonuçlanabileceði gerçeðine uygun olarak Ýmam Þafiî, böylelikle 5 yýllýk idarecilikten sonra tekrar ilmi çalýþmalara dönebilmiþ, Irak fýkýh okulunu tanýmýþ, Ýmam Ebu Hanife’nin de talebesi olan Ýmam Muhammed bin Hasan’a baðlanarak onun eserlerini kendisinden öðrenmiþtir. Böylelikle Ýmam-ý Þafiî, hem Hicaz fýkýh okulunu hem Irak fýkýh okulunu bilen bir kimse olarak zamanýndaki tüm fýkýh bilginlerinin üzerine çýkmýþtýr. O kendisinde akýl yürütmeyi bariz olarak kullanan “re’y ehli”nin (Irak Okulu) ilmiyle rivayetleri önceleyen “hadis ehli”nin (Hicaz Okulu) ilmini birleþtirerek fýkýh usulünün (Ýslam Hukuku Metodolojisi) temelini atmýþ ve bu bilimin kurallarýný belirlemiþtir. Ýmam-ý Þafiî’nin Baðdat’taki ikametin süresi konusunda net bilgiler rivayet edilmemiþse de bu ikametin çok bereketli olduðu açýktýr. Çünkü bu süre boyunca Malik’in öðrencisi, Malik’in görüþleri dýþýnda bir fýkýh metodunu öðrenme imkaný bulmuþtur.Bunun doðal ve zorunlu bir sonucu olarak Ýmam Þafiî, topladýðý deðiþik görüþler ve birbirinden farklý fýkhî metodlar arasýnda bir karþýlaþtýrma yapmýþ, bu karþýlaþtýrma iþleminin sonunda yine zorunlu olarak bazan iki guruptan birinin görüþlerine yaklaþmýþ, bazan her iki gurubun da görüþlerinden uzaklaþmýþtýr. Fakat tabii olarak bu karþýlaþtýrmanýn bazý ölçülere dayandýrýlmasý gerekmiþtir. Eþ-Þafiî, bu karþýlaþtýrmayý yapmak üzere Mekke’ye dönmüþ ve kendisini büyük bir dikkatle bu iþe vermiþtir. Ve bu iþlem sonucunda iki aþamaya ulaþmýþtýr. Daha önce Ýmam Malik’in bir talebesi olan ve onun görüþlerini savunan eþ-Þafiî, bildiði her iki fýkýh ekolüne de eleþtirilerini yaparak her hangi bir fýkýh okuluna baðlanmaktan kurtulmuþ, Allah’ýn kitabýna ve sahih sünnete dayanan hür ve baðýmsýz içtihada yönelmiþitir. Böylelikle hüküm çýkarma (istinbat ) kurallarýný ve sonralarý “fýkýh usulü” diye isimlendirilecek olan ilmi de ortaya çýkarmýþtýr. Fýkýh Usulünü Geliþtirme ve Yayma Arzusu Mekke’ye gelen bilginlerle görüþmelerini ve diðer ilmî çalýþmalarýný yaklaþýk dokuz yýl boyunca Mekke’de sürdüren Ýmam, ortaya koyduðu “hüküm çýkarma metodlarýný” tüm Ýslam beldelerine ulaþtýrmak istemiþ ve bu amaçla tekrar baþkent Baðdat’a gitmiþtir ( h. 195). Dersleri ve öðrencileri vasýtasýyla Þafiî’nin ilmi, Irak’ýn ötesine taþmýþ ve tüm doðu bölgelerine yayýlmýþtýr. Ýmam, elMebsut ve er-Risâle adlý önemli eserlerini oluþturduðu bu Baðdat ikametini, kesin olmamakla birlikte araþtýrmacýlarýn sebebini baþkentteki siyasî çalkantýlara ve sonucunda geliþen ilmî ortamýn verimsizliðine baðladýklarý bir kararla sona erdirerek 199 senesinde Mýsýr’a gitmiþtir. Valinin kendisine hürmet etmesiyle maddi sýkntýdan kurtulan Ýmam, Mýsýr’da da baþarýlý olmuþ, görüþlerini ve fýkhýný yayma imkaný bulmuþtur. Ancak ölüm de onu Mýsýr’da yakalamýþ ve uzun sayýlamayacak bir ömrün sonunda h. 204 yýlýnda 54 yaþýnda hasta iken yataðýnda ölmüþtür. Ýmam-ý Þafiî, arkasýnda çok kýymetli bir ilim mirasý býrakmýþtýr.Bu miras günümüze kadar tükenmez bir hazine olarak devam etmiþtir ve onun adý bir çok doðu ve batý ülkesinde anýlmaktadýr. O ilimle adeta varlýk meselesi olarak meþgul olmuþtur. biyografi Çeþitli ilimlerin öðrenilmesinin gereðini þu sözlerle ifade etmiþtir: “Kur’an ilmini öðrenenin kýymeti artar. Hadis yazanýn delil getirme kapasitesi yükselir. Fýkýhla uðraþan kimsenin þerefi artar. Lügat ilmiyle uðraþan kimsenin duygularý incelir. Matematikle uðraþan kimsenin görüþü kuvvetlenir. Ancak nefsini kötülüklerden korumayanýn ilmi kendisine fayda vermez.” Hem Kur’an ve Sünnet ilimlerinin derlenilmeye baþlandýðý hem de siyasi ve itikadi mezheplerin ortaya çýktýðý hicri ikinci asýrda yaþamýþ olan Ýmam-ý Þafiî, batýlýn etkisizleþtirilmesi ve hakkýn üstün tutulmasý yol ve yöntemlerini iyi bilip uygulamýþtýr. O el-Umm ve benzeri çalýþmalarýyla “Sünnet’in savunucusu” ünvanýný gerçekten haketmiþtir. Ýmam-ý Þafiî, zekasý ve hafýzasý, düþünme ve açýklama gücü, basireti, ihlasý ve sünnete baðlýlýðýyla Ýslam bilginleri arasýnda saygýn yerini almýþtýr. O elde ettiði ilim ve makama raðmen zahidlik içinde yaþamýþtýr. Hatta insanlarýn kendi ilminden faydalanmalarýný ancak o ilmi kendisine nispet etmemelerini istemiþ, insanlarýn teþekkürünü deðil Allah’ýn rýzasýný arzulamýþtýr. Sonuç Anlaþýlacaðý gibi buraya kadar anlatýlanlarla Ýmam-ý Þafiî’yi yalnýzca kýsaca tanýtmýþ olduk. Ancak ne onun fýkýh anlayýþýn ayýrdedici özelliklerinden ne Ýmam Malik ve Irak Ekolüne karþý getirdiði eleþtirilerden ne de onun Mýsýr’da yaptýðý içtihad ve çalýþmalarýyla geçmiþ bütün eserleriyle arasýna mesafe koyma gayretinden bahsedebildik. Tabii ki bu ölçüde bir dergi yazýsýnda bunlarýn gerçekleþmesi mümkün olmayacaktý. Sonuç olarak þunu da belirtmeliyiz ki; nasýl Ýmam-ý Þafiî çok sevdiði hocasý Ýmam Malik’in bazýlarý tarafýndan neredeyse kutsandýðýný duyunca Hilaf-u Malik adlý eserini insanlar onun da yanýlabileceðini düþünsünler diye ortaya çýkarmýþsa bizler de ona karþý sevgimizde ölçülü olmalýyýz. Ancak günümüzde ilim tarihimizin saygýn þahsiyetlerine karþý ölçüsüz sevgi ifratýndan çok ölçüsüz yergi tefritiyle sýk sýk karþýlaþabilmekteyiz. Fakat þu da unutulmamalýdýr ki; ölçüsüz davrananlarýn ortaya koyabilecekleri eserleri yokken, eserlerini ortaya koyabilenler bir þekilde burada ve hala hatýrlanabilmektedirler. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya lmanya’da yapýlan son seçimler, kazanan partiler ve siyasetçiler bulunsa da, artýk siyasetin seçmeni tatmin etmediðini ortaya koyuyor. Kamoyu yoklamalarý, büyük halk partilerinin sürekli bir düþüþ gösterdiðini belirlerken, farklý partilerin, neredeyse birbirine benzer görüþleri tekrarlamalarý dikkat çekiyor. Bu durum, bir mutabakatýn varlýðýný da göstermiyor. Tam tersine, bir çaresizliði gözler önüne seriyor. Partileri en çok sarsan konularýn baþýnda saðlýk hizmetlerinin daha ucuza görülmesini amaçlayan saðlýk reformu, iþþizliðin önlenmesi gibi sosyal reformlar geliyor. Her iki konuda göreceli bir iyileþme olduðu gözlense de, dar gelirliler açýsýndan saðlýk hizmletlerinin ucuzladýðýný söylemek mümkün deðil. Ýþsizlik problemi bazý özel tanýmlama ve özelliklerinin deðiþtirilmesi ile çözüme yaklaþýldýðý sanýlýyor. Ülkede çalýþanlarýn yoksullaþtýðý ve orta katmanlarýn oranýnýn azalarak, dar gelirlilerin oranýnýn yükseldiði gözleniyor. Dar gelirliyi etkileyen enflasyon zirvelerde dolaþýyor. Buna karþýlýk, iyi geliri olan üst tabakanýn serveti sürekeli bir artýþ trendine giriyor. Ýflas eden, zarar gören hemen hemen her büyük þirket, banka ya da sigorta yöneticileri, kazançlarýný oransýz bir þekilde artýrýyor. Zararý da çalýþanlar ödüyor. Az gelirliler daha çok vergi veriyor, iyi gelir sahipleri bir yolunu bulup vergi vermemenin çaresini arýyor. Büyük koalisyonla yönetilen Almanya’da güçlü bir muhalefetin ortaya çýkarak, içinde bulunulan bu sosyal bulanýlama çözümler üretmesi de beklenmiyor. Emekli maaþlarýnýn yüzde 1,5 oranýnda artýrýlmasý ve Bio Etanol gibi önemli politikalarý kimse sahiplenmiyor. Bu yüden seçmen, mevcut muhalefete az yöneliyor, yönelmeyenler de sandýk baþýna gitmiyor ve partilere üyelikten çýkýyor. Partiler birbirinden farklý ama, uygulanabilir program ortaya koyamayýnca, ancak popülist yaklaþýmlarla seçmenin ilgisini çekmeye çabalýyorlar. Bu yüzdendir ki, göçmenlerin çifte vatandaþlýðýna karþý çýkan imza kampanyasý ile Almanya’daki siyasetin ini- A 12:12 Uhr Seite 33 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Siyaset, seçmeni tatmin etmiyor siyatifini ele geçirerek seçilen Hessen Eyalet Baþbakaný Roland Koch bile, üçüncü seçimlerde kendi siyasetinin kurbaný olmaktan kurtulamadý. O zamanlar, Federal Konsey’deki oy çokluðunu da kullanmasýný bilen Alman Hristiyan Demokatlar, Sosyal Demokrat-Yeþiller koalisyonunun da politikalarýný yönlendirir hale gelmiþti. Otto Schily gibi, soldan çok, sað söylemleri ile dikkatleri çeken politikalarýn uygulanmasýna ne Sosyal Demokratlar, ne de Yeþiller engel olabilmiþti. “Gündem 2010” programýyla, Hristiyan Demokratlarýn sarýlabileceði bir politikayý büyük baþarý olarak ortaya koyan o dönemin koalisyon hükümeti, zamanýn þartlarý onlarý bu yönde politikalar yürütmeye zorlasa da, aslýnda kendilerinin uygulanabilir çözüm üretemeyiþi sonucunda, iktidarý, CDU’ya býrakmak zorunda kalmýþtý. Þimdiki koalisyonda her ne kadar SPD de ortak olsa, uygulanan politikalarýn, kýsmî asgarî ücret zorunluluðu haricinde, bir sosyal demokrat politika olduðunu söylemek ne kadar mümkün. Hatýrlanacak olursa, “Gündem 2010” programcýsý Sosyal Demokrat Federal Baþbakan Gerhard Schröder, bu programa karþý çýkan partili yoldaþý Andera Ypsilanti’ye öylesine öfkelenmiþti ki, Ypsilanti’ye nezaket kurallarý dýþýna çýkarak “Bayan X (iks) Y (üpsilon)? diye laf atmaktan da geri durmamýþtý. Fakat, son Hessen seçimlerinde seçmen, Bayan XY’u haklý bulmuþ, Roland Koch’un ellerini kollarýný baðlayan bir seçim sonucu ortaya koymuþtu. Ýlhan BÝLGÜ Aþaðý Saksonya, Hamburg eyalet ve Bavyera yerel seçimlerinde SPD’nin önemli bir baþarý gösteremeyiþi karþýsýnda Hristiyan Demokratlarýn baþarý göstermesi ise, mevcut iktidarlarýn baþarýsýna baðlý deðil. Aksine bu baþarý, Sosyal Demokrat muhalefetin baþarýsýzlýðýyla paralel giden bir baþarý. Genel politikalarý eleþtiren FDP, Yeþiller ve Sol Parti gibi küçük partilere ve Bavyera’da olduðu gibi neredeyse yüzde 25-30’lara varan oranda partisiz gruplara giden protesto oylarýnýn SPD payýna düþenini ise Yeþillerden çok, Sol Parti’nin kapmasý, SPD’nin daha uzun süre baþýný aðrýtacaða benziyor. SPD de, bir lider bunalýmý olduðu görülüyor. Fakat, ayný bunalýmýn CDU, FDP ya da Yeþillerde olmadýðýný söylemek de mümkün deðil. CDU iktidarda olmanýn avantajýný kullanarak liderlik bunalýmýný önlerken, diðer iki küçük parti de, iki büyük parti arasýndaki çekiþmenin avantajýný kullanarak bu bunalýmý örtebiliyor. SPD, sürekli olarak kendi politikalarýný uygulamakta kararlý olduðunu vurgulasa da, CDU’nun yönlen- dirmelerinden de kendini alamýyor. Örneðin, Hessen eyaletindeki son durum göz önünde bulundurularak, federal seviyede Sol Parti ile bir iþbirliði yapýlmamasýna karþýlýk, yerel olarak böyle bir iþbirliðinin ilgili parti teþkilatlarýna býrakýldý. Partinin ortak kararýna raðmen, bu politikalar uygulanamadý ve CDU’nun istekleri fiilen kabul edilmiþ oldu. Parti genel merkezinin, eyalet teþkilatýnýn ve liderinin desteðine raðmen Eyalet Baþbakanlýðý koltuðuna oturamayan SPD’nin tartýþmalý ama gözde politikacýsý Hessen Meclis Grub Baþkaný Andrea Ypsilanti, yoldaþý Dagmar Metzger’in, Sol Parti ile iþbirliðine karþý çýkmasý sonucunda siyasete olan güvenini yitirdi mi bilinemiyor ama, seçmenin partilere olan güvenini yitirdiðini tesbit etmuþ bulunuyor. Ve bu güvenin sarsýlmasýnýn sebebini de geniþ geniþ izah ettiði “Wohin zieht die neue Zeit?” baþlýðý ile Zeit gazetesinde 6 Mart 2008 tarihinde yazdýðý bir makalede, yurttaþlarýn siyasete olan ilgisinin sürekli olarak kaybettiðini bunun sebebinin de yeni toplumsal problemlere çözüm bulamamalarý olduðunu vurguluyor. Tüm bu olup bitenler, seçmenin partilere olan güvenini sürekli olarak sarsýyor. SPD’nun kamuyoundaki güvenilirliði her geçen gün azalýyor. Buna karþýlýk CDU’ya olan güven de sarsýlýyor. Ama, þahýs olarak Federal Baþbakan Andrea Merkel’e olan güven artýyor. Burada da bir aykýrý durum söz konusu. Zira, partiye güven azalýrken, parti liderine olan güvenin artmasý 33 söz konusu olmamalý. Buradan Merkel’in baþarýlý bir politika yürüttüðünü söylemek mümkün deðil. Fakat bunun en iyi açýklamasý her halde, Merkel’in bilerek ya da bilmeyerek, fazlaca kamuoyu önüne çýkmayýp, sakin görünüyor olmasý olmalý. Kardeþ parti Hristiyan Sosyal Birliði’nde de durum hiç te farklý deðil. Edmund Stoiber’in liderliði sonrasýnda Parti Baþkaný Erwin Huber ve Eyalet Baþbakaný Günther Bekstein’in aralarýndaki soðukluk hem seçimlere yansýyor hem de parti içi iktidar mücadelesi için bir sebeb oluyor. Eyalet Merkez Bankasý’nýn milyarlarca Eurol’luk zararý Maliye Bakaný olarak Huber’i, Transrapid’in iptal edilmesi de Bekstein’ý hedef tahtasýna oturtuyor. Hristiyan Demokratlar, rakip bir muhalefetin oluþmasýndan, her iktidardaki parti gibi, endiþe ediyorlar. Gözde politikacý Koch’un bile koltuðunu kaybedebileceðini gören Hristiyan Demokratlar, SPD’nin ancak toplumda kabul edilebilecek sosyal politikalar ortaya koymasý ile ayaða kalkabileceðini de biliyor. Fakat, Sol Parti içindeki eski Doðu Almanyalý politikacýlarýn kalýntýlarý ile ayný görüþü paylaþan Batý’daki yoldaþlarýn önünü kesmenin en iyi yolunun doðru dürüst sosyal politikalar uygulamaktan geçtiðini de göz ardý ediyor. Bu yüzden, ikide bir, Doðu Almanya rejimi suçlamasýný gündeme getirerek, SPD’yi bugünkü çaresizliði içine sýkýþtýrmayý da tercih ediyor. Fakat, buna raðmen, Sol Parti’nin giderek Batý’daki eyaletlerlerde Meclis’e girmesinin gerçek nedenlerini görmezlikten gelmeyi yeðliyor. Yeþiller farklý bir parti içi pratiði yürütmeyi sürdürürken, koalisyon seçenekleri arasýnda CDU’yu da düþünüyorlar. CDU da, eyaletlere göre farklýlýk arzetse de, bu opsiyondan uzak durmamayý düþünüyor. Ayný þekilde, SPD ile uzun dönem koalisyonu paylaþarak Almanya tarihinde takdire þayan hizmetler gören FDP, son dönemlerde CDU seçeneðine alternatif seçenekler arayýþýnda bulunuyor. Bütün bu arayýþlar ise, seçmenin siyasete olan güveninin yeniden kazanýlmasýna yetmiyor. 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12:12 Uhr 34 Seite 34 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat haber Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Türkler Almanya’ya gelmeden kimlik bilgileri geliyor! Ditib Friedberg Ayasofya Camiinde seminer Friedberg`de bulunan Ditib Ayasofya Camiinde; Friedberg Emniyet Teþkilatý tarafýndan “Uyuþturucu” konulu bir seminer verildi. riedberg Emniyet Müdürü Herrn Römer ve Yardýmcýsýnýn katýldýðý seminer yaklaþýk 45 dakika sürdü. Seminerden önce Ditib Friedberg Ayasofya Camii yetkilileri- F nin yemek ikramý oldu. Bu ikramdan sonra seminer sinevizyon eþliðinde verildi. Seminerin bitiminde programa katýlanlar emniyet yetkililerine sorular sordular. Emniyet yetkilileri bu sorulara doyurucu cevaplar verdiler. Program sonunda çaylar yudumlanýrken güzel sohbetler yapýldý. Alman Federal Polisi Ýstanbul’daki havalimanlarýndan Almanya’ya seyahat edecek her yolcunun kimlik bilgilerini daha yola çýkmadan kayýtlara geçiyor lmanya’nýn 1 Nisan’dan itibaren baþlattýðý ve sadece “Ýstanbul’dan Frankfurt’a gidecek olan Türk yolcularýn kimlik bilgilerinin biniþ bankolarýndaki görevliler tarafýndan alýnarak federal polise bildirilme” uygulamasý geniþletildi. Buna göre, “Almanya’nýn tüm þehirlerine” 1 Mayýs’tan itibaren Ýstanbul Atatürk ve Sabiha Gökçen havalimanlarýndan yapýlan uçuþlarda yolcularýn verileri, biniþ bankosundaki görevliler tarafýndan alýnarak anýnda federal polise iletiliyor. Böylece Alman polisi, yolcuyu daha ülkeye giriþi olmadan kontrol altýna almýþ oluyor. Bu muamele ise sadece Türk ve Pakistanlý yolculara yapýlýyor. A 26. sayi sayfalar 30.04.2009 dosya il, insanlarýn kendisi aracýlýðýyla düþüncelerini, hislerini ve ihtiyaçlarýný iletebildikleri hayatýn karýþýk ve kapsamlý bir yönüdür. Ancak basit bir araç olarak görülmesi de tam doðru deðildir. Dil sadece deðiþikliklerin göründüðü bir ayna deðil, ayný zamanda deðiþiminde etkileyici faktörüdür. Yani bu anlamda dil sadece þekil almaz, ayný zamanda, þekil de verir. Bu durum özellikle din için geçerlidir. Dinin hem dünya hem de ahiret hayatýný düzene sokmak istemesi, bu anlamda dil gibi kapsamlý bir karaktere sahip olmasý anlamýna gelir ki, dil bu yönüyle din içinde büyük önem arzeder. Dil, din içerisinde “hakikatin” ve “kutsal” olarak görülmesi gerekenin aktarýcýsýdýr. Diðer yandan dil yaratýcý ve yaratýlan arasýnda sadece bir iletiþim aracý deðil, ayný zamanda kendi baþýna “hakikatin” bir tecellisidir. “Kutsal metinler” Ýlah’ýn insanlara mesajýnýn kelimelere dökülmüþ tecellisi olarak algýlanýr, zira kutsal metinler Hristiyanlýk’ta olduðu þekliyle “ilham” veya Ýslam ve Yahudilikte ki gibi doðrudan Ýlah kelâmýnýn vahyi olsun, Ýlah’ýn kelâmý olarak anlaþýlýr ve bu anlamda dokunulmaz bir karaktere sahiptirler. Dil konuþan kiþiye otorite ve güç saðlar. Kutsal kelimelere dayanan dil ile yapýldýðýnda ise bu daha etkindir. Peygamberlerin Tanrý’nýn kelâmýnýn kaynaðýna yakýnlýklarý, bu Ýslam’daki gibi bir melek olsun veya Hristiyanlýktaki gibi peygamberin Tanrý’nýn neredeyse kendisi olsun, en temel özellikleri ve otoritelerinin meþruiyyet kaynaðýdýr. Tanrý’nýn mesajý ile meþgul olan âlimlere büyük saygý gösterilmekte. Öyleki, halk arasýnda bu insanlarýn metindeki mesajýn içeriðini anlayýp anlamadýklarý pek bir rol oynamamaktadýr bile. Böylelikle tüm dinlerin mensuplarýnda “hakikate” yakýn olma hedefiyle, kutsal metinlerini – ki bunlar çoðunlukla anlamadýklarý bir dildedir – bir ibadet anlamýnda D 12:12 Uhr Seite 35 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 Din, dil ve din dili Ali METE okuyarak kurtuluþu ümit ederler. Tanrý kelâmýnýn “hakikatin” bir tecellisi düþüncesi nedeniyle dinlerin geliþmelerinde kutsal metinlerin diðer dillere çevrilip çevrilemeyeceði tartýþýlmýþtýr. Örneðin Ýslam’da arapça indirilen Kur’an kutsal olarak algýlanýrken, ayný kutsallýk Kuran çevirileri için geçerli deðildir. Çeviriler, Kur’an’ýn yaklaþýk anlamý olarak adlandýrýlýrlar. Bu durumun, Ýncil’in de Almanca’ya çevrildiðinde veya Ýncil’in asli dili olmamasýna raðmen Latince'den baþka bir dilin kullanýlmasýnda doðan tartýþmalara bakýldýðýnda Hristiyanlýk için de geçerli olduðu görülür. Bugünkü anlayýþla “aþýlmýþ” ve “eskimiþ” din dilinde ýsrar edilmesi dinin özünün ve temellerinin korunmasýnda önemli rol oynamýþtýr. Bunu da, ilk olarak Kuran’ýn ikinci olarak Hadislerin aktarýlmalarýnda Müslüman âlimlerin rivayet için harcadýklarý çabalara borçluyuz. Bu durum kutsal metinlerin hem yazýlý hem de sözlü olarak iki yönden teminat altýna alýnarak ve ayný zamanda sadece metinlerin deðil, rivayet edenlerin bilgilerinin de günümüze gelmesini saðlamýþtýr. Ayný þey büyük ölçüde Yahudilik için de geçerlidir. Ýlahi mesajýn orijinal þeklini korumasý hasebiyle, din dili bu mesajýn asýl kontekstini de yeniden oluþturma imkanýna sahiptir. Böylece inananlara dinin baþlangýcý ve temel özellikleri hakkýnda bulanmamýþ bilgi sunabilmekte. Bu açýdan bakýldýðýnda tüm dinler az ya da çok “Sözlü nakil dinleri” dir. Bu, örneðin, Müslümanlarýn namazlarýn sonunda okuduklarý ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ile Yaratýcýsýnýn (cc) Mirac olayýndaki diyaloðunu anlatan tahiyyat duasýnda görülebilir. Kelâm’ýn (konuþulan söz) dinin öðretisini muhafaza etmek için önemli ol- masýnýn yaný sýra, dünyanýn farklý dinlerinde bulunan varoluþsal bir yönü de vardýr. Tevrat’ýn birinci kitabý Musa þöyle baþlar: “Baþlangýçta Tanrý göðü ve yeri yarattý. Yer boþtu, yeryüzü þekilleri yoktu; engin karanlýklarla kaplýydý. Tanrý'nýn Ruhu sularýn üzerinde dalgalanýyordu. Tanrý, ‘Iþýk olsun’ diye buyurdu ve ýþýk oldu.” 1 Ýlah, kaos ortamýna bir düzen getiriyor, karanlýðý aydýnlatýyor ve böylece insanlar için yaþanýlabilir bir yer imkaný saðlýyor. Ayný þekilde Yuhanna Ýncili de “Baþta söz vardý, söz Tanrý’daydý ve Tanrý sözdü” 2 ile baþlar ki burada “söz” kelimesi hitap, ifade, bildirme, kelâm gibi anlamlara gelmektedir. Yine bir kelâm ile – “Ol” sözüyle – Allah (cc) herþeyi yaratandýr: “Biz birþeyin olmasýný dilediðimizde ‘Ol’ deriz, o da hemen oluverir.” 3 Bu tür düþüncelerin sadece sâmî dinlerine has 35 olduklarý düþünülmemelidir. Karadjeriler kabilesi gibi Aborjinler þeylerin varoluþunun insanlarýn hayvanlara ve bitkilere isim vermeleriyle baþladýðýna inanmaktadýrlar. Hinduizm’de ise yerin, göðün ve atmosferin varlýðýnýn yaratýcý Ýlah Prajapati’nin “bhur”, “bhuvah” ve “svar” kelimelerini söylemesiyle baþladýðýný inanýlmaktadýr. Dolayýsýyla doðal olarak din insanlarý doðru gördüðü yola yönlendirmek için mesajýný dil yoluyla iletmekte, “hakikatin” taþýyýcýsý anlamýnda ve ayný zamanda öðretisini korumada bir araç olarak dili kullanmaktadýr. Dipnolar: 1 Tekvin, 1:1-3 2 Yuhanna, 1:1 3 Bakara Suresi, [2: 117] 26. sayi sayfalar 30.04.2009 36 Bu Kadarý Çok Bile Bir arife günü Sadrazam Koca Ragýp Paþa ile þair Haþmet, Sadrazam Kuyucu Murat Paþa Türbesini ziyarete giderler. Koca Ragýp Paþa, türbedarý kýzdýrmak maksadýyla ona þöyle der: "Efendi! Burada yatan kiþi sýradan biri deðildir. Bu kiþi gazi ve savaþçý bir vezirdir. Ýþte bu yüzden sandukasýna, kavuðuna, sarýðýna çok dikkat etmelisin." Türbedar: "Baþ üstüne Paþam," der Sadrazam devam eder: "Kendisi büyük adamdýr. Ona ilgi gösterip, hizmetinde kusur etmemelisin." Oruçlu türbedar iyice sinirlenir; ama susmaya devam eder. Sadrazam konuþmasýný þöyle sürdürür: "Türbedar efendi, anladýn deðil mi? Merhumun kavuðunda, sarýðýnda toz toprak namýna bir þey bulunmamalý." Türbedar bakmýþ ki sadrazamýn sözleri bitecek gibi deðil, daha fazla dayanamayarak þöyle der: "Efendim, bu adam bu gece yerinden kalkýp da yarýn sabah, bayram namazýna gidecek deðil ya. Bu kadar çok bile." Rahat Uyku Uyusam Rusya'nýn istekleri karþýsýnda Padiþah II. Mahmut, Divan þairi Keçecizade Ýzzet Molla'nýn fikrini öðrenmek ister. Keçecizade, düþüncelerinin yer aldýðý bir tasarýyý Padiþaha sunar. Bunun sonucunu öðrenmek amacýyla da sýk sýk saraya gidip gelir. Yine bir gün böyle bir maksatla saraya geldiðinde, cahil olan Kýzlaraðasý ona þöyle der: "Molla Efendi, o Rus Çarý'na tacý biz vermedik mi? Sen niye endiþe ediyorsun ki; padiþahýmýz ondan tacý almasýný da bilir." Adamýn bu tavrý karþýsýnda, Ýzzet Molla, ellerini havaya kaldýrýp þöyle dua eder: "Allah'ým, þu adamýn aklýný bir gece olsun bana versen de, hiç deðilse rahat bir uyku uyusam." Çengeloðlu Kaptan-ý Derya Çengeloðlu Tahir Paþa Ýzmir Valiliði yaptýðý sýralarda bir gün redif askerleri ayaklanýp konaðýna saldýrmýþlar. Paþa, hemen hazýrlanýp 12:12 Uhr Seite 36 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 komik yazýlar Osmanlý dönemi nüktelerinden seçmeler ayaklananlarýn arasýna dalmýþ ve: "Siz Çengeloðlunu öldü mü sanýrsýnýz?" diye baðýrmýþ. Paþayý aralarýnda böylesine cesaretli gören isyancýlar hep birden daðýlmýþ ve söz konusu isyan böyle bastýrýlmýþ. Bu baþarýsý dolayýsýyla kendisini tebrik etmeye gelenler: "Bu ne cesaret Paþam," demiþler. "Ya isyancýlardan biri çýkýp da tüfeðini size doðrultup ateþleseydi?" Çengeloðlu Tahir Paþa þöyle cevaplandýrmýþ soruyu: "Bilmez misiniz? Çengeloðluna vuracak tüfeðin tetiðini çekmek için on iki manda lazýmdýr." Siz Geldiniz Ya Mýsýr Valisi Kavalalý Mehmet Ali Paþa, Ýstanbul'a gidecek olan Nedimi Þair Nihat Bey'den gelirken getirmesi için beyaz renkli, çok iyi bir eþek istemiþ. Fakat Nihat Bey eþeði almayý unutmuþ. Mýsýr'a geldiðinde ise Paþa haklý olarak hemen sormuþ: "Nihat Bey, bizim eþek nerede kaldý?" Þair þaþkýnlýkla þöyle demiþ: "Vallahi unuttum Paþam, þimdi sizi gördüm de hatýrýma geldi." Paþa, aldýðý cevaba memnun olmamýþ; ama yine de gülümseyerek þöyle demiþ: "Neyse, siz geldiniz ya, artýk lüzumu kalmadý." Kolayý Var Ýmparatorluk dönemi þairlerinin en esprililerinden biri olan þair Haþmet'in (18. yy.) kendine göre aptalca iþler yapanlarýn adýný kaydettiði gizli bir defteri varmýþ. Kim ahmakça, akýlsýzca bir iþ yapsa adýný oraya iþlermiþ. Haþmet'in böyle bir defter tuttuðundan haberdar olan padiþah (3. Mustafa) bir yolunu bulup bu defteri elde etmiþ. Padiþah zevk ve merakla bu defteri karýþtýrýrken, aptalca iþler yapanlarýn listesi demek olan bu defterde kendi adýna da rastlamýþ. Hemen þair Haþmet'in huzuruna çýkarýlmasýný emretmiþ. Þair karþýsýna çýkýnca vakit kaybetmeden paylamaya baþlamýþ: -Bu ne küstahlýk! Sen nasýl oluyor da benim adýmý böyle aptallar listesine kaydediyorsun? -Efendimiz sakin olunuz, izah edeyim. Siz geçenlerde baþ seyise yüklü bir para vererek cins bir Arap atý almaya gönderdiniz. O kadar parayla Arabistan'a gönderilen kimse artýk geri döner mi? Bunun için sizin adýnýz da orada bulunuyor. -Peki, ya baþ seyis geri dönerse? -Kolayý var efendimiz, sizin adýnýzý siler onunkini yazarýz... Yüzük Taþý 19. yy. âlim ve þairlerinden Gaziantepli Hasýrcýzade Mehmet Aða, devrinin en nüktedan kiþilerinden biriymiþ. Dönemin devlet adamlarýndan Fuat Paþa ile de tanýþýklýðý olan Hasýrcýzade Mehmet, Paþayla görüþtüðü bir gün, gözü onun parmaðýndaki yüzüðe takýlmýþ. Fuat paþa sormuþ: -Taþýna mý bakýyorsunuz? -Evet Paþam. -Elmastýr. -Ne faydasý var, yani ne getirir? -Yüzük taþý ne getirecek Mehmet Aða? -Benim de babadan kalma iki taþým var, senede yüz altýn getirirler. -Yaa, ne taþý bunlar? -Deðirmen taþý paþam. Gâzi... Hasýrcýzade'den bir gün yeni Müslüman olmuþ yoksul bir gayrimüslim için yardým istemiþler. Mehmet Aða da o zamanýn en deðerli parasý olan iki tane "El-Gâzi" altýný yardýmda bulunmuþ. Fakat arkasýndan bir nükte savurmadan edememiþ: "Müslüman oldu bir Kâfir, þehid oldu iki Gâzi." Kâmil Eþek Eþref, Ýzmir'in kazalarýndan birinde kaymakamken, Ýzmir valisi olan Kâmil Paþa, o kazaya teftiþe gelmiþ. Vali kazaya geldiðinde Eþref bir eþeðin sýrtýnda tur atýyormuþ. Eþref'i o halde gören Kâmil Paþa Eþref'in dikkatini çekmiþ: - Aman dikkat et Eþref, eþek seni düþürmesin! - Meraklanmayýn paþa, eþek kâmildir. (olgun, eðitimli anlamýnda) Yalansa Abartýcý bir kiþi olarak tanýnan hattat Ýzzet Efendi bir dostuna: - Dün gece sabaha kadar oturdum, bir Kur'an yazýp bitirdim, demiþ. Az sonra dostu söze girmiþ : - Geçen Ramazan'da Kandilli'ye, bir iftar yemeðine gidiyordum. Boðaziçi'nde öyle bir fýrtýna çýktý ki... Dalgalar bindiðim kayýðý sahildeki minarelerin þerefelerine kadar çýkardý. Kayýk dalgalar arasýnda sallanýrken iftar oldu, toplar atýldý. Ben de sigaramý kandillerden yakýp orucumu bozdum. Mustafa Ýzzet Efendi baðýrmýþ : -Yalan !.. -Yalansa, senin dün gece yazdýðýn Kur'an-ý Kerim çarpsýn. Kardeþlerin duymasýn Fatih Sultan Mehmed, adamlarý ile gezerken, yanýna sokulan dilenciye bir altýn vermiþ. Dilenci parayý alýnca: -Aman Sultaným, demiþ. Koskoca bir padiþah, kardeþine bu kadar az para verir mi? Fatih Sultan Mehmed, nereden kardeþ olduðunu sorunca, dilenci: -Ýkimiz de demiþ, Hazreti Âdem'in çocuklarý deðil miyiz? Elbet kardeþiz. Sultan Fatih: -Bunu sakýn baþkasýna söyleme, diðer kardeþleriniz de pay isterse, sana bu bile düþmez. Osmanlý Sigorta þirketi Ýngiliz Büyükelçisi, eski Osmanlý evlerinin dýþ duvarlarýna asýlan 'Ya Hafîz' Muhafaza eden Allah- levhalarýný görünce dayanamamýþ ve Keçecizâde Fuad Paþa'ya bunlarýn ne olduðunu sormuþ. Fuad Paþa, Ýngiliz'in anlayacaðý dille cevap vermiþ: - 0 gördükleriniz, Osmanlý Sigorta Þirketinin levhalarýdýr. Kiralýk Bazý büyük adamlarýn ölümlerinden sonra yaþadýklarý evlerin üzerine bir- birinden farklý ifadelerin yer aldýðý levhalar asýlýrmýþ. Ýþte böylesine bir konunun konuþulduðu bir toplantýda Þair Florinalý Nazým, Süleyman Nazif'e sormuþ: "Üstad! Sizce ben öldükten sonra evimin kapýsýnýn üstüne ne yazarlar?" Soruya muhatap olan Süleyman Nâzif, þu cevabý vermiþ: "Kiralýk daire!... Tecrübe Ahmak bir adamýn eline "Kýyafet Ýlmi" ne dair bir kitap geçer. Okurken þöyle bir yazý görür: "Bir adamýn baþý küçük, sakalýyla boyu uzun olursa aklý az olur." Meðer herifinde kitabýn tarif ettiði gibi baþý küçük, sakalýyla boyu uzundur, kendisini bu tarifin dýþýna çýkarmak ister. Ne yapmasý gerektiðini düþünür. Baþýný büyültmenin imkaný olmadýðý gibi, boyunu kýsaltmasý da mümkün deðildir. "Bari sakalýmý olsun küçülteyim" diyerek þamdaný eline alýr. Bir eliyle de sakalýnýn yarýsýný tuttuktan sonra ikinci yarýsýný þamdanýn alevine yaklaþtýrýr. Birazý yanýp da sýcaklýk parmaklarýnýn uçlarýna dokununca elini çeker. Yüzü cascavlak kalýr. Bunun üzerine hokkayý kalemi eline alarak kitabýn kenarýna þunlarý yazar: - Tecrübe ile sabittir.. Doðrusu bu ateþ bin altýna deðer Kanuni Sultan Süleyman, Halkalý yakýnlarýnda avla-nýrken çýkan bir fýrtýnada yaðmurdan ýslanmýþlar. Bir eve sýðýnmýþlar. Sultan, ateþin karþýsýna geçip þöyle demiþ: "Doðrusu bu ateþ bin altýna deðer." Bir müddet sonra konakladýklarý evden ayrýlýrken padiþah ev sahibine borcunun ne kadar olduðunu sorar. Köylü þöyle cevap verir: "Bin bir altýn efendim." Bu cevaba çok þaþýran padiþah, bu kadar fazla ücre-ti istemesinin sebebini sorar. Köylü bunada þöyle cevap verir. "Efendimiz, ateþ için bin altýnlýk deðeri siz söylemiþtiniz. Bir altýn da konak ücretidir." 26. sayi sayfalar 30.04.2009 özel köþe Muhterem Kardeþlerim! Selamlarýn en güzeli olan ALLAH’ýn selamý rahmeti bereketi üzerinize olsun. Bu yazýmýz Hacarap baþlýðýnýn 13`üncüsü olacak. Ýnþallah zamaný geldiðinde yeni konularýmýzý yeni yazýlarýmýzý deðiþik yaþanmýþ hikâyelerimizi sizlerle paylaþacaðým. Ben Müslüman kardeþlerimi çok seviyorum, onlarýn bir lahza gülümsemesi dünyalara bedel. Bir lahza bile olsa gülümsememiz eksik olmasýn ve gözlerimizdeki parlaklýk sönmesin. ALLAH (c.c.) yar ve yardýmcýmýz olsun. Bütün olumsuzluklara karþý yaþama sevincimizden bir þey kaybetmeden yolumuza devam edeceðiz ve taviz de vermeyeceðiz en güzel en doðru yola ve sýrat-ý müsteðýym üzere ileri. Geriye bakarak olumsuzluklardan ibret alalým ki hayatýmýzýn bir anlamý olsun. Boþu boþuna enerjimizi tüketmeyelim, aðýr sorumluluk alarak hayatýmýzý karartmak yerine, kaldýracaðýmýz yükü alarak yola devam edelim. RABB’im hakkýmýzda hayýrlýsýný versin. Mümin kardeþlerimizi yalnýz býrakmasýn ve ufkumuzu geniþ etsin en güzel günlere. ÝLK ÝZÝN VE DEDEM Sene 1973 Almanya’dan, Türkiye’ye arabayla izine gitmiþtik. Tabi dedem Boyacý Kel Kaymakam Halil Efendi yine köþesinde oturmuþ önünde ayakkabý boya sandýðý çalýþýyor. Karaman`a yeni girdik eþyayý indirir indirmez dedemin yanýna gittik. Bu arada 3 senedir izine gitmiyorduk, ben biraz büyümüþ boy atmýþtým. Babam dedemin çalýþtýðý köþede durdu ve bana: —Git dedenin elini öp boya sandýðýný da al gel dedenle dedi. Tabi arabanýn içinde durumu gözetliyor. Ben dedemin yanýna vardým ve elini öptüm dedem de bana: —Sað ol evladým el öpenlerin çok olsun dedi. Ben hemen eðildim sandýða yapýþtým arabaya götürmek için dedem hemen 12:12 Uhr Seite 37 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 ÝLK ÝZÝN VE DEDEM ayaða kalkarak: —Evladým benim sandýðý nereye götürüyorsun sen kim oluyorsun dedi. Ben de dedeme dönerek: —Dede beni tanýmadýn mý ben torunun Salih deyince rahmetli dedemin gözleri yaþardý. Bana bakarak: —Evladým ne kadar büyümüþsün ben seni tanýyamamýþtým dedi. Ben de babamý göstererek: —Dede bak babam arabanýn içinde beni o gönderdi deyince. Dedem babama bakarak: —Vay benim kuþ beyinli oðlum baban arabanýn içinde mi beklenir dedi ama yine de evlat gözleri yaþardý ve sandýðý aldýk arabaya binerek eve gittik. BABAMIN ARTÝST OLMA HEVESÝ. Zaman: Babamýn gençlik çaðý. Yer: Karaman. Babamýn arkadaþlarýndan akýllýnýn biri babama gelir ve: —Hacarap Mersin limanýna Amerika’dan Mister Harrison bir gemiyle gelmiþ, Hollywood’a artist arýyormuþ biz de gidelim þansýmýzý deneyelim. Babam uydum akýllý haydi doðru Mersin`e. Mersin`e güç bela varýyorlar ne görsünler ne gemi ne mister böylece artist olamadan arkalarýna baka baka geri dönüyorlar. HALAMIN OÐLU VE ÝÐNECÝ EMÝN EFENDÝ. Sene 1969 Ebeveynim Almanya’da olduðundan biz halamýn yanýnda kalýyoruz. Eniþtem de izine geldiðinden dolayý dedemler ziyarete gelmiþlerdi. Bu arada halamýn oðlu rahatsýzlanýyor iðneci Emin efendiyi çaðýrdýlar. Emin efendi geldi önce ispirtolu küçük ýsýtýcýyý yaktý iðneyi kaynattý iðneyi hazýrladý. (O zaman bütün hastalýklara penisilin vurdun mu geçer veya baþýn aðrýdý mý bakkaldan bir M.Salih AYDIN gripin veya banalcin alýp attýn mý bütün aðrýn geçmiþtir.) Bu durumu gören halamýn oðlu bastý yaygarayý iðne vurmanýn hiç imkâný yok. Eniþtem çocuðun gönlü razý olsun diye önce iðneyi kendine vurdurdu. Çocuk yine razý deðil bu sefer dedemi yatýrdýlar bir iðne de dedeme, yine razý olmadý bu seferde cicianneme (dedemin hanýmý) iðne yaptýlar, yine ikna olmadý halama iðne yaptýlar, yine razý olmadý baktým bana bakýyorlar dýþarý kaçtým sonunda iðneyi yapmýþlar da kurtuldum. Ama bizim iðneci olayý baþka yerde anlatýrken sonuna þunu ekliyor: —Valla caski (Eniþtemin Lakabý) yat kendine de bir iðne yap dese iðneyi yapacaktým… ÝLK NAVÝGASYONLA NASIL TANIÞTIM? Sene 1973 ilk sefer araba ile ve ilk sefer izine gidiyoruz. Ýstanbul’a vardýðýmýzda küçük dayýmlara uðrayacaðýz. (Rahmetli dayým o zamanlar Ýstanbul’da polis memuru olarak görev yapýyor.) Ýstanbul’a girdik babam yollarý karýþtýrýnca: —onun kolayý var dedi. Bir taksi çevirdi ve: —Beni þu adrese götür dedi. Taksici babama: —Abi altýnda araban var taksiyi ne yapacansýn deyince. Babam: —Kardeþim sen gazla ben seni takip edeceðim böylece yer aramaktan kurtulacaðým. Taksici hedefe vardý biz de böylece hedefimize varmýþ olduk. Parasý ile deðil mi kardeþim. *** Yine Ayný sene izinden geri dönüyoruz Otobanda giderken nasýl oldu babam kendini Frankfurt’un içinde buldu. Bahnhof`un etrafýnda dönüp durduk sonra babam bir taksi vasýtasýyla otobana çýktý da yolumuza devam ettik. Ondan sonra kendi kendimize gülüþtük. Niye öyle bakýyorsunuz böyle navigasyon olur mu diye bu da bizim bakýþ açýmýz kardeþlerim. KÖPRÜNÜN AHÞABI. Zamanýn birinde babam Kýzýlay`da þoför olarak çalýþýyor. Karaman`ýn Toroslarýn üstündeki bir köyde köylünün biri acil araba arýyor, hanýmý doðum yapamamýþ, köylüler bir haftadýr ezan okumuþlar, Kur`an okumuþlar, teneke çalmýþlar. Tabii kimse gitmiyor yol yok iz yok. Þoförler: — Hacaraba git Kýzýlay`da çalýþýyor giderse o gider. Adam Kýzýlay baþkanýna gider durumu izah eder. Baþkan: —Hacarap giderse bu kýþta kýyamette ben karþý çýkmam diyor. Adam babamý buluyor ve durumu anlatýyor tabi dayanamýyor ve: —Benimde odunum yok odun doldurursanýz tamam diyor. Adam: —Tamam, odun problem deðil diyor. Adam bir ebe ve babam yola çýkýyorlar. Köye yaklaþýyorlar ama karda hýzlanýyor babam önünü görmekte zorlanýyor. Bir aðacýn altýnda durup, karlarý biraz indireyim, gittiðimiz yolu görelim, diye düþünürken, aðacýn üstünde bir ayý homurtusu duyunca, arabaya nasýl bindiðini bilemeden, son gaz köye doðru gazlýyor. Tam köye girece- 37 ði yerde bir köprü görüyor oradan köye dalýyor. Köyde bir heyecan ve þaþkýnlýk ve her yerde teneke çalýnýyor. Babamda köylülere: —Ne bu þaþkýnlýk? Niye teneke çalýyorsunuz? Köylüler: Valla bir haftadýr ezanlar Kur’anlar ve tenekeler susmadý ama kadýncaðýz hala doðum yapamadý ama gelelim þaþkýnlýðýmýza bu köye ilk giren araba senin araba o geçtiðin köprü eþeklerin ve insanlarýn geçeceði kadar dayanaðý bulunan bir köprü sen hangi cesaretle geçtin onun için þaþýrdýk. Tabi ebe kadýnýn durumuna bakýyor zor: —Hemen Konya`ya götürelim Hacarap diyor. Bu arada babam cipin arkaya odunu doldurmuþ, üstüne bir yatak atýyorlar ve kadýný yatýrýyorlar, babam bir cesaret daha gösteriyor köprüden tekrar geçiyor ama köprüde yýkýlýyor. Çünkü iki aðacý boðaza yýkmýþlar köprü bundan ibaret. Babamýn bunlarý düþünecek vakti yok, kadýnýn altýnda odunlar, yetmezmiþ gibi arabanýn ne yayý ne amösörü var, hoplaya, hoplaya araba ilerliyor. Derken Karaman`ýn yakýnýndan Konya istikametine dönüyor arkadan sesler geliyor. Bu arada ebe: —Hacarap arabayý durdur ve dýþarý çýkýn diye baðýrýyor. Tabii babam arabayý kenara bir yere durdurup kadýnýn kocasý ile dýþarýya kaçýyor. Kadýnda kurtuluyor. Babam da Karaman devlet hastanesine býrakýyor. Eve gelince Anneme: -Haným odun getirdim havada çok soðuk diyor ve odunu sobaya doldurup yakýyor ama soba nar gibi kýzarýyor meðerse odun çýra imiþ ertesi gün kalan çýrayý odun ile deðiþtirdi de kýþ boyu yaktýk. Bir ay sonra adam bir kýþlýk yiyecekle babama geliyor ve dua ediyor bu olayda böyle kapanýyor. Selam ve dua ile efendim gelecek bir yazýda buluþmak üzere saðlýcakla kalýn. 26. sayi sayfalar 38 30.04.2009 12:12 Uhr Seite 38 Gerçekler “Hayat”ýn Ýçinde Gizlidir hayat Mayýs-Mai 2008 / Cemaziye`l Evvel 1429 bulmaca 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12:12 Uhr Seite 39 26. sayi sayfalar 30.04.2009 12:12 Uhr Seite 40