Gazinin Sesi 2 E Dergi - AYDIN / GERMENCİK
Transkript
Gazinin Sesi 2 E Dergi - AYDIN / GERMENCİK
AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Germencik Gazi Mustafa Kemal İlköğretim Okulu Eğitim – Öğretim Kadrosu İlhan ÇELİK Okul Müdürü Özgür TOPÇU Müdür Yardımcısı Asiye ULAŞ Ana Sınıfı Öğr. Gülsüm GÜNAY Sınıf Öğretmeni Arzu ERSOY Sınıf Öğretmeni Sema Z. KEYİK Sınıf Öğretmeni Narin S. ORUÇ Sınıf Öğretmeni A.ALBAYRAK Sınıf Öğretmeni Saliha YILMAZ Sınıf Öğretmeni Murat ARAS Sınıf Öğretmeni Güler TANRIVERDİ Sınıf Öğretmeni Deniz SANNAV Sınıf Öğretmeni Hüseyin OKUL Bilişim Teknolojisi Neslihan AK Fen ve Teknoloji Emel O. ALTINER İngilizce Öğr. Eyüp A. ÇELİK Sosyal Bilgiler Hasan TOPAL Beden Eğitimi Rıfat E. AKÇAY Türkçe Murat VAR Din Kültürü ve A.B. Özkan KARAAYVAZ Matematik Öğr Muharrem KÜÇÜK Müzik Öğretmeni Oğuzhan COŞKUN Hizmetli 2 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu VİZYONUMUZ Geleceğe umutla bakan, değişime açık, özgüveni yüksek, yeteneklerini doğru kullanabilen, sorumluluk bilinci gelişmiş bireyler yetiştirmek. MİSYONUMUZ Çevresiyle olumlu ilişkiler kurabilen, kendine güvenen, Atatürk ilke ve inkılâpları ışığında çağdaş düşünebilen, milli değerlerine bağlı mutlu bireyler yetiştirmek. YAYIN EKİBİ OCAK 2011 Yıl: 2 ÖNSÖZ Sayı: 2 Sahibi : Gazi Mustafa Kemal İlköğretim Okulu adına İlhan ÇELİK (Okul Müdürü) Yazı İşleri Sorumlusu: Abdullah ALBAYRAK Eyüp Ahmet ÇELİK Saliha YILMAZ Neslihan AK Narin Sözen ORUÇ Gülsüm GÜNAY Yayın Kurulu: Özgür TOPÇU Hasan TOPAL Emel Oflas ALTINER Murat ARAS Asiye ULAŞ Arzu ERSOY İnceleme Kurulu: Güler TANRIVERDİ Deniz SANNAV Sema Zahide KEYİK Rıfat AKÇAY Grafik Tasarım: Hüseyin OKUL Basım Yeri: AKGÜL OFSET TEL: 0 256 312 13 43 Altıntaş Mah. 334. Sok. No:16/A Nazilli / AYDIN İLETİŞİM BİLGİLERİ TELEFON: Telefon: 0256 563 07 17 E-Posta: 965135@meb.k12.tr WEB: http://germencikgmk.meb.k12.tr Dergideki yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Bu dergide yayımlanan bütün yazılar “İnceleme Kurulu” tarafından incelenmiştir. Şubat 2005 tarih ve 2559 Sayılı Tebliğler Dergisi’ndeki MEB İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumlar Yönetmeliği’nin ilgili maddeleri doğrultusunda hazırlanmıştır. Merhaba; Sevgili okurlar sizlere yeniden merhaba diyebilmenin mutluluğu içerisindeyim. Yazarlığım yoktur. Öyle süslü püslü sözleri bir araya getirip yazmasını da pek bilmem. Benim bildiğim resmi dil arz/rica ederimle biten cevap veya istek yazılarıdır. Bu yüzden sizlerden peşinen özür diliyorum. Yazımı okuma zahmetine katlandığınız için. Yeni bir dergide sizinle birlikte olabilmek çok güzel bir duygu. Dergimizin ilk sayısının üzerinden yaklaşık altı ay kadar bir zaman geçti. Bu süre içinde bir yandan yeni sayımızın hazırlığını yaparken diğer taraftan da okur tepkilerini yorumlamaya çalıştık. Her şey çok güzeldi, eleştirileri çok olumlu bulduk. İlk sayıda yapılan hataları gözden geçirerek aynı hatalara düşmemeye gayret ettik. Dergimizi bütün öğrenci ve öğretmenlerimizin işbirliği ile hazırladık. Herkesin yeni sayıda bir parça tuzu var. Tabi dergimizin editörü Hüseyin OKUL beyin katkıları takdire şayandır. Yeni sayımızı yayına vermeye hazırlandığımız şu sıralarda ilk sayımızda bizlerle birlikte olup şu an aramızda olmayan Seçil VARDAR öğretmeni de unutmadık. Dileğimiz hak ettiği yerlerde bulunmasıdır. 1. sayımızda bize yazılarıyla destek veren. Dr. Naim ÇAKAR Beye, Ege Üniversitesi Türk Dili bölümü okutmanlarından Hasan Kağan YAYLA beye, İlçemiz Müftülük Vaizi Ali PATIR Beye Teşekkür ederiz. İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Tamer TUNÇ beye vermiş olduğu mülakat ve destekler için ayrıca teşekkür ediyoruz. İlk sayımızda Bizleri makamında kabul edip, öğrencilerimizin sorularını içtenlikle cevaplayarak bizleri onurlandıran, İlçe Kaymakamımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz. İkinci sayıyı çıkaralım mı, çıkarmayalım mı gibi bir endişe içerisine hiç girmedik. Bunun nedeni de almış olduğumuz olumlu tepkilerdi. Hele İlçe Kaymakamımız, Sayın Resul ÇELİK beyefendinin her ortamda dergimizden övgüyle söz etmesi bizleri ziyadesiyle mutlu etti. Bizim için yapılacak tek şey vardı oda yeni sayı dergiyi çıkarıp, yeni dergiler için hazırlık yapmaktı. Nitekim öyle de oldu artık yeni sayımız basıma hazır. Biz yazarken büyük bir keyif aldık. Sizlerinde okurken aynı keyfi almanız dileğiyle esen kalın. Saygılarımla… İlhan ÇELİK Okul Müdürü 3 Özgür TOPÇU AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Okul olarak 2009-2010 eğitim ve öğretim yılında bir dizi etkinlik düzenledik. Bu etkinliklerle seviyemizi bir adım daha öteye taşıdık. TEKNOLOJİ TASARIM DÖNEM SONU SERGİSİ Öğrencilerimizin Teknoloji ve Tasarım dersinden bir dönem boyunca yapmış olduğu çalışmaları sergiledik. Serginin açılışını ders öğretmeni Neslihan AK ile birlikte yapan okul müdürümüz bu çalışmalarda emeği geçen öğrencilere, ayrıca teşvik ve yönlendirme çalışmalarından dolayı da ders öğretmeni Neslihan AK'a teşekkür etti. KERMES DÜZENLEDİK Okulumuz ihtiyaçlarını karşılamak üzere, okulumuz öğretmen ve velilerince kermes düzenledik. Her ne kadar katılım istenilen düzeyde olmasa da, kermes sonrasında yapılan etkinlikler tam bir karnaval havası estirdi. Neler yoktu ki. Kasabada yapılan bir güzellik yarışmasını konu alan mini bir tiyatro gösterisi. Ardından Okulumuz Müdür Yardımcısı Özgür TOPÇU'nun çalıştırdığı zeybek ekibinin gösterisi geldi. Daha sonra davul ve zurnanın ritmine kendini bırakan öğrencilerimiz gönüllerince romen oyunu oynadılar. Herhangi bir çağrı yapılmamasına rağmen çevreden gelen velilerimizin kalabalıklığı da kermesimize ayrı bir hava verdi. HENDBOL KALERİMİZ YAPILDI Okul öğrencilerimizin beden eğitimi derslerinde hentbol oynayabilmeleri, okul zamanı dışında da küçük çapta futbol oynamalarını sağlamak amacıyla okul bahçesine “Hentbol Kalesi” yapımını gerçekleştirdik. Belediyenin yeterli desteği vermemesi dolayısıyla saha tam düz oluşturulamadı. Saha düzeltme işlemlerinin de önümüzdeki yıllarda gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir. ŞİİR DİNLETİSİ Okulumuz öğrencilerince hazırlanan şiir dinletisi büyük ilgi ve beğeni topladı. İlçe Halk Kütüphanesi toplantı salonunda düzenlenen dinletimize Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Tamer TUNÇ, milli eğitimin değerli çalışanları ve öğrenci velilerinin katılımıyla oldukça coşkulu geçti. Türkçe Öğretmenimiz Seçil VARDAR'ın özverili çalışmaları sonucunda; çağdaş ve yapılandırmacı eğitimin gereği olarak, öğrencilerimizin sosyal ve kültürel alanda daha iyi bir seviyeye yükselmeleri için düzenlenen "Şiir Dinletisi" beklenen şekilde başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Kendisine ve çalışmada emeği geçen tüm öğrencilerimize teşekkür ederiz... 4 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu KÜTÜPHANELER HAFTASI ETKİNLİĞİ DÜZENLENDİ YILSONU GECE EĞLENCESİ DÜZENLEDİK Okulumuz “Kültür, Edebiyat ve Yayın Kulübü” nün Bütün bir yılın yorgunluğunu öğretmen ve hazırlamış olduğu etkinlik, Germencik ilçe kütüphanesi salonunda öğrencilerimizin düzenlemiş olduğu Yılsonu Eğlence Gecesinde gerçekleştirildi. Okuma kıtlığımızı yüzümüze vuran bir tiyatro attık. gösterisinin de sergilendiği etkinlikte, Karagöz ve Hacivat gösterisi Sunuculuğunu Türkçe öğretmenimiz Seçil VARDAR'ın büyük ilgi topladı. yaptığı gecemiz Okul Müdürümüz sayın İlhan ÇELİK'in konuşması ile başladı. Gecede anasınıfı öğrencilerinin "çiçekçi kız" oyunu, 1. sınıf öğrencileri "rond ve kınagecesi" gösterisi, 2. sınıf öğrencileri "hacivat ile karagöz" orta oyunu, 3. sınıf öğrencileri "ıspanaklı yumurta" gösterisini, 4. sınıflar "o şimdi asker" dans gösterisi, 5. sınıflar "ferdi tayfur - kör talih" playback gösterisini sergilediler. BARFİKS VE TIRMANMA MERDİVENİ YAPILDI Öğrencilerimizin ders aralarında enerjilerini atmalarına; derslerde de ilgili konuların öğrenilmesinde kullanılmak üzere barfiks ve tırmanma merdiveni oluşturuldu. İkinci kademe öğrencileri "Kız isteme" ve "Pazarlamacı" tiyatro gösterisini sundular. Ayrıca "Çılgın kızlar", "zeybek" ve "Roman" dans gösterilerini sergilediler. Gösteri aralarında öğrencilerimizin okuduğu şiirler ise bizleri oldukça duygulandırdı. Özellikle birinci kademe öğrencilerin aşırı ilgisini çeken bu aletlere gelecek yıllarda yenilerini eklemeyi planlıyoruz. GELENEKSEL YILSONU PİKNİĞİ Üç öğrencimizin sunmuş oldukları ney resitali ise çok güzeldi. Gecenin ilerleyen saatlarinde okul öğretmenlerimizden Seçil VARDAR yine okul öğretmenimiz Sema Zahide KEYİK'in neyi eşliğinde birkaç eser seslendirdi. Geleneksel yılsonu pikniği tüm okul çalışanları ve eşlerinin katılımıyla tam bir şenlik havası içinde geçti. Geçmiş yıllarda hizmet veren öğretmen arkadaşlarının da katılımıyla İncirliova Atatürk Parkında köfte partisi gerçekleştirdik. Hediye çekilişleri ile devam eden program iki öğrencimizin oynadığı hareketli bir "Roman" oyunu ile son buldu. 5 Recep KÖKER AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu ÖĞRENCİ BAŞARISINA AİLENİN KATKISI Bir öğrencinin okul başarısının kaynağı sadece çocuğun yetenek ve zekâsında görülmemelidir. Çocuk okul başarısında sadece Çocuğumun okul başarısını artırmak için ne yapabilirim? akademik yeteneklerini ortaya koyar. Sosyal hayatta, sosyal Onun en iyi nasıl öğrendiğini, hangi yöntemle daha iyi ilişkilerindeki başarısı da en az okul başarısı kadar önemlidir. Çocuğun öğrendiğini birlikte tespit edin. Okuyarak, yazarak, okul başarısı onun öğrenme yeteneğini yansıtır. dinleyerek, anlatarak mı daha iyi öğreniyor? Okul hayatında başarılı bir öğrenci, hem ailenin hem de öğretmenlerin önemli beklentileridir. Ancak öğrenmeyi dolayısıyla başarıyı engelleyen birçok faktör vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz: 1. 2. 3. 4. 5. Yeterli ve düzenli çalışmama, tekrar eksikliği Çocuğun öğrenmeye karşı isteksizliği ve ilgisizliği Bilgi, beceri ve yeteneklerin farklılığı Psikolojik durum (arkadaş ilişkileri, anne-baba ilişkileri, kişilik özellikleri) Uygun çalışma ortamının ve buna bağlı olarak düzenli, sistemli aile hayatının olmaması Anne-baba çocuğun öğrenme ve başarı sağlamasından direkt sorumlu olmasalar da, başarı ve öğrenmeyi sağlayıcı şartların hazırlanmasından direkt sorumludur. Çalışma ortamı iyi bir şekilde düzenlenen, sistemli bir yaşantıya sahip ailelerin çocukları diğerlerine göre daha başarılı olmaktadır. Bir çocuk öğrenirken zihninin yüzde 20'sini, duygularının ise yüzde 80'ini kullanır. Bu da şu anlama gelir: Dersini severek, isteyerek yapan öğrenci diğerlerine göre daha başarılı olur. Çocuktan uzun zaman sonra eve gelen, çalışma takibini yapamayan, eve geldiğinde ise daha çok ev işleri veya işyerinden getirdiği işlerle meşgul olan anne-babaların çocuklarından ciddi bir başarı ve gayret beklemeleri doğal değildir. Çocuğun başarılı olmasında sistemli ve düzenli çalışması ve programlı olması ne kadar çok önemliyse aile içinde ev ortamında çalışan öğrencinin anne-babasının da hayatlarını bir programa bağlamaları ve çocuklarının çalışma düzenini bu programa dahil etmeleri gereklidir. Çocuk ders çalışırken, anne-babanın TV seyredip çay içtiği, gezmeye gittiği ya da misafirlikte olduğu bir ortamda "hadi sen odana gidip ders çalış" dendiğinde çocuk odasına gider ders çalışır, ancak aklı dışarıda kalır. İki kardeşli evlerde çocukların çalışma zamanları birbirine uygun olarak ayarlanmalıdır. Biri ders çalışıp, diğeri TV, bilgisayarla meşgul olmamalıdır. 6 "Doğru dürüst çalışmıyorsun", "Az çalışıyorsun" şeklinde uyarıların yerine "Çalışmalarını gözden geçir, eksiklerini beraber belirleyelim, bu süre bu ders için yeterli mi?" şeklinde cümleler kullanalım. Ders çalışma ve çalışmamanın sonuçları hakkında konuşun. Düzenli tekrar yapmadığında konuların birikeceğini, çalışma isteksizliğinin oluşacağını unutmayın. Çalışma süresi her öğrenciye göre farklılık gösterir. Bazı öğrenciler için 20 dakika, bazıları için 40 dakika gerekebilir. Bu sebeple dersini anladığı halde onu odasında hapsetmeye devam etmeyin. Çocuk ders çalışırken ondan bir şey istemeyin. Her defasında ödül vermeyin. Başarı kendi başına ödüldür. TV, bilgisayarı kontrol altına alın. Çocuğun başarısını arkadaş ya da sınıfına göre değil, bir önceki durumuyla karşılaştırarak değerlendirin. Çocuğun derslerine yoğunlaşabileceği uygun çalışma ortamı hazırlayın. Dikkatini dağıtacak ya da aklının sizin bulunduğunuz odada kalmasını sağlayacak ortamlar oluşturmayın. Sadece dersler odaklı konuşma ve iletişim kurmayın. Sosyal, duygusal, güncel meseleler hakkında konuşun. Yatmadan tekrar yapmasını sağlayın. 10 dakikalık gözden geçirme, okuma şeklinde tekrar öğrenilenlerin kalıcı olmasını sağlar. Kontrollü takip yapın. Sadece ödevlerini yaptın mı, derslerini bitirdin mi? şeklinde soru-cevaplı takip yüzeysel bir takiptir. Neler anladığını, öğrendiğini soru-cevap şeklinde sorun. Sürekli ders çalışmasını istemeyin. Bu çocukta herhangi bir istek ve gayret oluşturmaz. Bunun yerine ne zaman çalışacağına, ne zaman dinleneceğine ait olan bir program hazırlayın. Ya da hazırlanmış böyle bir program varsa beraber takip edin. Sosyal faaliyetlere programda yer vermesini sağlayın. Mümkün oldukça yatmadan önce TV izlemesine müsaade etmeyin. Eve gelir gelmez derse oturtmayın. Sevdiği şeylerle meşgul olmasını sağlayarak okul stresinden uzaklaşması için yardımcı olun. Çocuğun başarısızlık nedenlerini iyi tespit edin. Bazen çocuk evde düzenli çalışır. Ama istenilen başarıyı elde edemez. Bunun nedeni derste konuyu iyi öğrenememesi olabilir. AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Güler TANRIVERDİ - Türklere rahat vermemeli ki, başka sahalarda ilerleyemesinler... Bunun için de sık sık başımıza belalar çıkarırlar, savaşlar açarlar. Balkan milletlerini “İstiklal” diye kışkırtırlardı. Biz böyle durmadan savaşırken de o zamanlar askere alınmayan gayri müslimler zenginleşirlerdi. Onların neden zengin, bizim neden fakir kaldığımızı bir köylü, Atatürk’e verdiği kısa bir cevap ile çok güzel açıklamıştır. ATATÜRK VE ŞİİR Atatürk, Mersin’e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek sormuş: Ulu önderin, çoğunlukla askeri alanda olmak üzere kitaplar yazdığını herkes bilir. Atatürk her zaman sanat ve sanatçıları sevmiştir. Kendisinin de sayıları çok olmasa da zaman zaman şiir yazdığı bilinmektedir. Aşağıda bu şiirlerden daha Harbiye öğrencisi iken yazmış olduğu şiir verilmiştir. - Bu köşk kimin? - Kirkor’un... - Ya şu koca bina? - Yargo’nun... - Ya şu? - Salomon’un... Bir Askerin Mezarına Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir, Beyaz taş var, onun altında bayraklar Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken... Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt İle bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir Asker yatıyor... Onun hâbı istirahate çekildiği şu Makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler. Kadınlar dümü rizi mâtem oldular. İhtiyarlar Nâle eylediler, çocuklar ağladılar. Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin Mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak, Olunmuştur. İşte orası o kahramanı muhteremin Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan Ona nâilini intizar olmuş!... Atatürk biraz sinirlenerek sormuş: - Onlar bu binaları yaparken ya siz nerede idiniz? Toplananların arkalarında bir köylünün sesi duyulur: - Biz mi nerede idik? Biz Yemen’de, Tuna Boyları’nda, Balkanlar’da, Arnavutluk Dağlarında, Kafkaslarda, Çanakkale’de, Sakarya’da savaşıyorduk paşam... Atatürk bu anısını naklederken: - Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu aksakallı ihtiyar olmuştur, der dururdu… Semiha KARA, 5-A ATA'NIN ANAFARTALAR'DAN BİR ANISI Atatürk Anafartalar'da düşmanı şaşkına çevirirken gerektikçe hasmının durumundan bilgi edinmek için "Bir dil (bilgi verebilecek bir düşman askeri) yakalayın!" der, Mehmetçikler de ne yapıp yapıp karşı taraftan asker yakalar getirirlermiş. Mustafa Kemal Nazlı İLBASAN, 5-A BİZ HAZIRIZ Bir gün getirilen dilden gerekli bilgiler alındıktan sonra Ata Bir gün İtalyan Büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve huzura kabul edilir. O zamanın muhtelif ekonomik - siyasi konuları hakkında sormuş: konuşulduktan sonra, büyükelçi: - Peki, sen Yeni Zelandalısın madem, Türklerden ne kötülük -"Ekselans, dün Roma ile yapmış olduğum bir görüşmede gördün ki vuruşmak için ta oradan buraya gelmişsin? hükümetimizin Hatay'ı almak istediği kararını size iletmem söylendi" Zelandalının bunu sırf spor için yaptığını ve kendisinin der. sportmen olduğunu övüngen bir tavırla söylemesi üzerine Ata: Odada buz gibi bir hava eser. Ata, büyükelçiye bir şeyler - İyi ama sportmenliğin ne işe yaradı? Baksana, bir erimizin daha ikram eder ve iki dakikalığına odadan ayrılır. Döndüğünde önüne düşmüş, kuzu kuzu buraya getirilmişsin! Deyince tutsak şu ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası karşılıkta bulunmuş: vardır. Doğruca masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi - Sizin eriniz spor kurallarını çok kaba bir şekilde çiğneyince Çakmak'ın bağlanmasını ister ve Çakmak’a: ben ne yapabilirdim? Sportmen olmayan hasımlarla karşılaşacağımı -"Paşa, İtalyan dostlarımız Hatay'a gelmek istiyorlarmış, bilseydim hiç gelmezdim! hazır mıyız? " der. Meğer Mehmetçik, Zelandalıyı en can alacak bir yerinden Fevzi Çakmak durumu anlar ve: yakalayarak sıkıp bayıltmış, avını ayılıncaya dek sırtında taşımış, sonra -"Biz hazırız Paşam" diye yanıtlar... Ata büyükelçiye döner da elini çekmeden Türk siperlerine deyin sürmüş. ve: Ata bu öyküyü anlatır. Zelandalının sportmenlik anlayışına, -"Biz hazırmışız. Hükümetinize söyleyin, isterlerse gelip Mehmetçiğin de kullandığı pratik (!) usule gülerdi. Hatay'ı alabilirler" der... Ercan DOĞAN, 8-A Tuğba GÜL, 8-A ATATÜRK'ÜN CEVAP VEREMEDİĞİ TEK KİŞİ Tarihimiz sayısız savaşlarla doludur. Biz bu savaşlardan baş kaldırıp ne memleketi imar edebilmiş, ne de kendimiz refaha kavuşmuşuzdur. Bunun sebebi, bizim suçumuz olduğu kadar düşmanlarımızın da suçudur. Çünkü başta Ruslar olmak üzere düşmanlarımız hep şöyle düşünürlerdi: Nazlı İLBASAN 7 Tuğba GÜL Semiha KARA Ercan DOĞAN AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Çelik gözler bulutlandı. O eşsiz kafanın içinden kimbilir ne düşünceler geçti o anda: Büyüdüğü zaman ne olacağını konuştular sonrasında. Sonra O’nu oyuna iade edip yoluna devam ederken yanındakilere döndü: - Milletin bağrında temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda kalmayacak dedi. Kiraz LALECİOĞLU, 5-A HAPI YUTARDI GÖZÜM ARKADA KALMAYACAK Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine Mustafa Kemal’in ilk Cumhurbaşkanlığına seçildiği sordu: sıraydı. Bir sabah Çankaya sırtlarında arkadaşlarıyla gezmeye çıkmıştı. Gazi yanına sokulan bir çocuğu yakaladı. Çelik bakışlarını onun yüzüne dikip gülümseyerek sordu; -Adın ne senin bakayım? -Nil olmasaydı, Mısır ne olurdu? Öğrenci, çabuk yanıt vermek için boş bulunup: -Hapı yutardı... Dedi. - Cemil Bu yanıt Atatürk'ün hoşuna gitti. Öğrenciye on numara verdi. - Çankaya’da mı oturuyorsun? - Yok. Ayrancı’da Gönül ALAN, 5-A -Mektebe gidiyor musun? YURDUMUN TOPRAĞI TEMİZDİR Kral Edvard İstanbul'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı. Çocuk başını “evet” anlamında öne doğru hızla eğdi. -E… Ne okuyorsun mektepte? Atatürk rıhtımda onu bekliyordu. Deniz dalgalıydı. Kralın bindiği motor, inip çıkıyordu. İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada, eli yere değerek tozlandı. O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği zaman Atatürk: -Her bir şey okuyoruz. -Peki ben kimim Cemil? Çocuk zeki bakışlarını Ata’nın üzerinde gezdirdi: -Yurdumun toprağı temizdir, o elinizi kirletmez, diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı. -Sen Gazi Paşasın. Ata gülümsedi. - Olmadı Cemil, ben Gazi Paşa değilim. Beni benzettin sen. - Yok, benzetmedim iyi biliyorum, sen Gazi Paşasın. -Nereden biliyorsun? Çocuk kendinden emin bir tavırla. Kiraz LALECİOĞLU -Çünkü dedi sana hiç kimse benzemez… 8 Gönül ALAN Duran AÇIKGÖZ Ali SERT AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu HEYKELDEKİ ATATÜRK’Ü GÖREBİLMEK Herkes merakla Atatürk’e bakmaktadır. Acaba heykeldeki hatayı fark edebilecek mi, görürse ne yapacak diye bir Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatımıza kazandırdığı telaş, bir merak kalplerde serçe kuşu çırpınırken, Atatürk, sayısız güzelliklerden, yaşama sevincinden biri de heykel Krippel’in yanına gider. Sanatçıya elini uzatır ve şunları söyler: sanatıdır. Atatürk’ün yaşadığı yıllarda heykeli dikilmiş midir? Atatürk ve heykel konusunda öncelikle bilmemiz gereken, - “Sizi tebrik ederim beyefendi. Mehmetçiği hep Özgürlük Çocuğu’nun ilk heykelinin hangi yılda, hangi heykeltıraş görmek istediğim çağdaş, modern kıyafetler içinde yapmışsınız. tarafından yapıldığı ve özellikle de nereye konulduğudur. Duran AÇIKGÖZ, 8-A İtalyan heykeltıraş Kanonika eseri olan ve her biri cumhuriyet tarihimizin birer belleğini oluşturan heykeller elbette vardır. Lakin Atatürk’ün ilk heykelleri onun tarafından yapılmıştır. Bu onur Avusturyalı heykeltıraş Krippel’e aittir. 1924 yılında yapılan bu eser İstanbul’da Sarayburnu’nda durmaktadır. Yani ilk Atatürk heykeli çaresizlik içinde kokuşmuş saraya ve onun bel bağladığı Avrupa ülkelerine sırt çevirmiş, Anadolu’ya bakmaktadır. Bu duruş, uygarlık denilen satranç oyununda son derece güçlü ve büyük bir taşın anlatımıdır. Son derece güçlü ve büyük bir hamleyi işaret etmektedir. Atatürk’ün ilk heykelinin Sarayburnu’na konulduğu ve sırtının nereye, yüzünün hangi yöne dönük olduğunu bilmemek, ya da bu duruşu rastlantı saymak, bakıp ta görememek, toplumun içinden çıkılamayacak bir kör kuyuya sürüklendiğinin kanıtıdır. TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal, Bilecik Osmaneli İstasyonu'nda bir öğrencinin okuduğu şiiri dinlerken (20 Ocak 1923) TÜRK DİLİ ve KÖY AĞASININ SİLAHLIĞI Atatürk Türk’ün her şeyine inandığı gibi dilinin de yeterliğine, enginliğine sonsuz bir inanç beslerdi. Tarihin akışını oradan oraya çevirmiş, yer yer bunca uygarlık ocakları kurmuş bir ulusun dili bu denli yoksul olabilir mi idi?” diye soruyor ve sözünü aşağı yukarı şöyle tamamlıyordu: -"Araplarla tanışıncaya dek Türk’ün devlet, hükümet, hukuk, adalet gibi uygar kavramlara; şeref, namus, insaf, vicdan gibi yüksek duygulara birer ad vermemiş olması düşünülebilir mi? Belli ki her ulusta görüldüğü üzere Türk’ün de tarihte gaflet anları olmuş, birçok varlıklarına ve bu arada diline de bakmaz olmuştur. Biz şimdi ulusal benliğimize kavuştuğumuz gibi öz dilimize de kavuşacağız.” Atatürk bir ulusun dil varlığı bakımından, aslında bu denli yoksul olamayacağını bir örnekle belirtmek için şu öyküyü sık sık anlatırdı: “Vaktiyle zengin bir köy ağası şehirde hamama gitmiş. Yıkanmış... Kurulanmış... Giyinmek için bohçasına el attığı zaman bir de bakmış ki silahlığından başka her şeyi çalınmış. Başlamış hamamcılardan hesap sormaya. O Krippel’dir ki Ankara Ulus meydanındaki Zafer Anıtı’nın da sanatçısıdır. 1927 yılında oraya konulan bu heykelinde müthiş bir öyküsü vardır. Krippel, heykeli meydana yerleştirdiğinde büyük, hem de çok büyük bir hata fark edilir. Sanatçının at üstündeki Atatürk’ün iki yanına koyduğu askerler Türk Askerleri değildir. Kurtuluş savaşı sırasında askerlerimizin miğferleri olmadığı gibi, üniformaları da farklıydı. Krippel’in anıtındaki heykeller adeta birer Alman askerine benzemektedir. Açılış töreninden önce bu büyük gafı görenler, artık geri dönüşü olmayan bir yola girildiğinden çaresiz kalırlar. Çünkü heykel meydana dikilmiş ve açılışa da çok az bir süre kalmıştır. Hamamcılar ağanın şantaj yaptığını, yoksa çalınan çarpılan bir şey olmadığını ileri sürmüşler. Bunun üzerine o da silahlığını çıplak beline geçirerek ortaya çıkmış ve şöyle haykırmış: “Görenler Allah için söylesin, ben buraya bu kılıkta gelebilir miydim?” Atatürk öyküsüne şunu da katardı: - Ağanın hamama çıplak gelmediğine herkesin aklı yattı ama Türk’ün yurdundan dilsiz çıkmadığına hala akıl erdiremeyen gafiller vardır. (M.A. ÖNEN, Atatürk’ü Anlamak, s.119-120) Ali SERT, 8-A 9 ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DUYGUSAL GELİŞİM BOZUKLUKLARI Asiye ULAŞ. AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Anne olmak, yaşamın en önemli aşamalarından biridir. Her anne çocuğunu sağlıklı, başarılı ve mutlu yetiştirmek ister. Bebek doğduğu andan itibaren annesiyle etkileşim halindedir. Annenin çocuğuna gösterdiği ilgi, sevgi ve hoşgörü gibi tutumlar çocuğun gelecekteki kişiliğini etkilemektedir. Acaba anneler çocuklarını duygusal yönden yeterince geliştirebiliyorlar mı? ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN DUYGUSAL UYUM BOZUKLUKLARI Gelişim evrelerinin getirdiği doğal zorluklara yakın çevrenin olumsuz etkileri katıldığında, çocukta buna tepki olarak çoğunlukla duygusal düzeyde bozukluklar görülebilir. Duygusal düzeydeki bozuklukları çocuklar uyumsuz davranış sergileyerek gösterirler. SIKILGANLIK, ÇEKİNGENLİK VE GÜVENSİZLİK Sosyal uyumları az olan çocuklardır. Kendilerini ifade etmekte kaçınırlar. Faaliyetlere ve derse katılımları az olan çocuk kendine güvenmediği için çekingen davranır. Güvensizliğin oluşumundaki temel güven ve güvensizlik dönemindeki anne ilişkileri zayıf olan çocuklarlar kendilerine güvensizdirler. YOKSA! Öz güveni zayıf olan çekingen, sıkılgan çocuklar, başkalarının beğeni, sevgi ve yakınlığını kazanacak girişimlere girmeye gerek dahi görmez. Parmağında bal mı varda emiyorsun? Hiç kardeş kıskanılır mı? Tırnağını yeme ağzına biber sürerim. Allah seni taş eder. Anneler çocuklarına buna benzer telkinlerde çok bulunurlar. Sorunun kendi davranışlarında olduğunun farkında mıdırlar acaba? Bazı annelerde çocuklarına geleneksel kalıplaşmış yöntemlerle yaklaşmaya çalışırlar, çağdaş eğitim ilkelerinin gereklerini benimsemekte güçlük çekerler. Bugünün yaşam koşulları, daha girişken, bağımsız, hoşgörülü ve demokrat nesiller yetiştirmeyi gerektiriyor. Bu da annelerin babaların tutumlarının farkında olmalarıyla ve kendilerine çağın gereklerine göre yetiştirmeleriyle mümkündür. Geleceğin büyükleri olan çocukların duygusal açıdan sağlıklı yetiştirilmeleri anne- babaların tutumlarına bağlıdır. Olumsuz baskıcı, hoşgörüsüz ve en önemlisi sevgisiz ilgisiz ortamlarda büyüyen çocuklarda duygusal gelişim bozuklukları görülür. KORKAKLIK VE ÜRKEKLİK Korku fobi demektir. Fobi bir nevroz türüdür. Fobi bir nesneye, faaliyete ve olaya karşı geliştirilen bir tepkidir. Çocuğun yaşamış olduğu bir olaya karşı bir nesneye ya da başka bir şeye geliştirdiği duygular onda çeşitli korkular yaratır. Korku beraberinde ürküntüyü de getirir, her an korktuğu olayla karşılaşacakmışçasına bir ürküntü olur. SİNİRLİLİK VE ÇABUK KIZMA Sinirli çocuklar her şeye çok çabuk tepki gösterir, kızarlar. Çocukların sinirli olması kalıtımsal olabileceği gibi sonradan da kazanılmış olabilir. Sinirli ve çabuk kızan çocuklar anne – babalarına her istediklerini yaptırabilen, istediği yapılmayınca çabuk kızan çocuklardır. BENCİLLİK VE PAYLAŞIMSIZLIK 3-4 yaşlarında çocuk benmerkezcidir. Çocuk bir olaya ya da objeye başka birinin gözü ile bakamaz. 10 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu KENDİ BAŞINA BİR ŞEY YAPAMAMA, YARDIM BEKLEME Genellikle öz güveni zayıf olan çocuklarda görülür. Çocuk bir işi başaramadığı zaman horlanmışsa, kızılmışsa bu davranışı kazanır. Bu konuda anne tutumları çok önemlidir. Çocuğu yönlendireme ve teşvik etme güven kazanmasını sağlamak gerekir. Çocuğun gelişim basamağına göre yapabileceği işler ona kazandırılırken zorlamalar, mükemmelini bekleme bu durumu ortaya çıkarabilir. Benmerkezcilik çocuğun yaşı ilerledikçe ve çocuğun sosyal yaşı arttıkça değişir ve gelişir. Aileler çocukların çevresinde kendinden başka kişilerinin olduğunu ve onlarla bazı şeyleri paylaşmayı öğretmelidirler. KISKANÇLIK Kıskançlık ilk olarak kardeş kıskançlığı olarak kardeş kıskançlığı ile başlar. Kendine gösterilen ilginin bir başkasına kayması çocuğu kaygılandırır. Artık istenmediğini, sevilmediğini düşünür. Bu durumu çocuklar farklı boyutlarda atlatırlar. Hele kardeşin doğduğu sırada okula başlama çocuğu daha çok bunaltıp kıskançlık krizlerine sokabilir. KAYGI VE KURUNTU HER ŞEYE AĞLAMA Kaygılı çocuklar ürkek bakışlıdır. En ufak bir olay onları Her şeye ağlayan çocuk bunu alışkanlık haline getirmiştir. Her şeye ağlayan çocuk genellikle bunu istediklerini incitir. Çok çabuk ağlarlar. Alt ıslatma ve dışkı kaçırma elde etmek için kullanırlar. Her şeye ağlama bağlandığı kişilerden problemleri olabilir. ayrılma kokusu da taşır. Bazı bedensel yakınmaları, tırnak yeme, ellerini birbirine sürme, durmadan göz kırpma gibi problemleri olabilir. Üzüntü ya da başlarını vurma eğilimi bazılarında görülür. Bu çocuklar hayali dünyalarıyla gerçek dünyaları arasındaki farkı ayırmada diğer çocuklardan daha zorluk çekerler. Kaygılı çocuklar istenilenin en iyisini yapmak için büyük çaba gösterirler kaygı genellikle bu çocukların düşüncelerinde bozukluklar meydana getirir. NOT: Bu sayfada konulan resimler okulumuz anasınıfı öğrencilerinin faaliyetler sırasında çekilmiş fotoğraflarıdır. Konularla ilgisi yoktur. Bu başlık altındaki diğer konular da gelecek sayımızda verilecektir. İNATÇILIK VE SÖZ DİNLEMEME İnatçılık obesif kompulsif davranışları olan insanlarda görülen bir durumdur. Karşıt olma karşı gelme bozukluğu olan çocuklar sık sık hiddetlenir, büyükleriyle tartışmaya girer kurallara ve söylenenler uymakta direnir. İnatçı çocuk, saldırganlığını pasif direniş yoluyla açığa vuran çocuktur. İnatçı çocuğun genel tutumu çoğunlukla gergin anne çocuk ilişkisinin bir sonucudur ve başlangıcı özerklik dönemine girer. 11 Yalan söyleme Gece korkusu yalnız yatamama Kendine ait olmayan eşyaları izinsiz alma Yaşıtlarıyla geçinememe Arkadaşsızlık ve yalnız oynama Kavgacılık ve saldırganlık Dikkatsizlik Kekemelik Tik Tırnak yeme Arzu ERSOY OYUN Gülsüm GÜNAY AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu TEMİZ BİR ÇEVRE LÜTFEN Bir tatil sabahı, çayımı içerken küçük bir gezinti Herhalde çocukların büyüme süreci içerisinde oyunun etkisini göz ardı etmek yanlış olur. Oyun çocuklar için eğlenceli yapmaya karar veriyorum. Güneş pırıl pırıl, bu güzel günün tadını olduğu kadar onların gelişimleri içinde çok önemlidir. çıkartmak lazım diye düşünüyorum. Çocuklarımızın nasıl belli bir saat uykuya ihtiyaçları var. Bu uykuyu uyumadıkları zaman huzursuz ve mutsuz oluyorlar bu etkilerin hepsini gün içerisinde yeterince oyun oynayamamış çocuklar içinde söyleyebiliriz. Şunu asla unutmamalıyız ki oyun "çocukluk mesleği" bunu unuttuğumuz zaman oynadıkları bazı oyunlar bize anlamsız gelmeye başlıyor. Ama o anlamsızmış gibi gelen oyunlar çocuklarımızın gelişimine yardımcı oluyor. Giyinip çabucak çıkıyorum. Daha apartmanın kapısını açar açmaz büyük bir hışırtı ile ayağımın üstüne bir çöp torbası yıkılıveriyor. Ortalığı ağır bir koku kaplarken bakıyorum torbanın ağzından pis sular dökülüyor. Görüntü tek kelimeyle iğrenç. Sinirleniyorum, yan komşuya içimden söyleniyorum. Neyse, yine de kararlıyım güzel bir yürüyüş yapacağım. Birkaç adım sonrasında bir bakıyorum köşe başında bira şişeleri, Mesela küçük plastik çiftlik hayvanlarını konuştururken yine çöp torbaları. Üzerindeki köpek ve kedilerle manzara tam bir sosyal gelişimleri ve dil gelişimleri hızlanıyor. Ama bize kendi kendine rezalet. Dışarıya çıktığıma bin pişman olup geri dönüyorum. uydurarak oynuyor diyoruz veya çocuklarımıza gülüyoruz. Hepimiz evimizi temiz tutmak için çırpınıp duruyoruz. Son zamanlarda yapılan araştırmalar, gün içerisinde yeteri Neden aynı titizliği dışarıda da gösterip; okulumuzu, bahçemizi, kadar oyun oynamış çocuklar, diğer yeteri kadar oyun oynamamış olanlara göre çok daha mutlu olduklarını gösteriyor. Oyun üzerinde yürüdüğümüz yolları temiz tutmayalım. çocuklarımızın agresifliklerini atmaları için de çok güzel bir araç. Okulda çocuklar, her gün bir sınıf bahçeyi temizliyor. Aslında biz büyükler bunu kendi yaşamımızda yaşamıyor Hâlbuki ambalaj kâğıtlarını, içtiğimiz suların şişelerini yerlere muyuz? Bizlerde gün içerisinde meşgul olduğumuz bir uğraşımız atmasak, çöplerini de toplamak zorunda kalmayız. Öyle değil mi? olduğunda bu ister is olsun isterse bizi meşgul tutan başka bir şey Daha temiz bir çevrede yaşamak dileği ile güzel günler bizde aksam olduğunda kendimizi çok mutlu hissediyoruz. Bunları da sizin olsun… göz önünde bulundurarak çocukları gün içerisinde yeteri kadar oyun oynamaları için teşvik edin. Gün boyunca kreşe giden çocuklar için sakın ha "kreşte yeteri kadar oyun oynamıştır" diye düşünmeyin. Onları eve iş getirmeyi seven aile babaları gibi düşünün. Oyun çocukların hayatı anlamaları ve hayatı öğrenmeleri için en iyi yoldur. Çocuklarınızla oyun oynarken dikkat etmeniz gereken en önemli nokta, oyunu yönetmesi için çocuğunuza izin verin. Kesinlikle oyunu nasıl oynaması gerektiğine dair bir yorum yapmayın. Ama oyunu beraber oynarken sizde oyuna eşlik etmek için çocuğunuza değişik ama yönlendirici olmayan sorular sorabilirsiniz. Şimdi bu araba nereye gidiyor? Bebeğin uykusu mu gelmiş? Gibi. Çok soru sorarak ta sıkılmasına sebep olmayın. Devran KARADUMAN Dudu DOĞA Emircan ÜŞÜNTÜ Eşref EVREN Görkem CAN Gülzade KALBURCU Hanım DOĞAN Hüseyin BASTI Nazar TOÇ Olcay TİRİT Ömer Emre SAĞLAM Rabia HOŞER Ramazan ÇİTİL Rüya VAR Sıla KARABACAK Soncan TOSUN Çocuklarınızla uzun zaman geçirmek yerine onlarla kısa ama verimli zaman geçirin. Çocuklarımız bizim geleceğimiz onları gelecek için mutlu büyütmeli. 12 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Sema Zahide KEYİK ŞEB-İ ARUZ TÖRENLERİ bakmaktadır. Bu hak’tan aldığını halka dağıtmayı sembolize eder. Sema sırasında semazenler sağdan sola doğru her dönüşlerinde ALLAH demektedirler. 1. selam insanın kendi kulluğunu ve yüce Yaratanını idrak etmesini anlatır. 1.selam sonunda baş semazen post önüne ilerleyerek bazı dualar okur ve bir sonraki selam için izin verdiğini belirtir. Müziğin aniden bitmesiyle 2. selama geçilir. Semazenlerde müziğe uyup aniden semayı bırakırlar. Selam verdikten sonra sırayla baş semazenin elini öperek destur alıp 2. selamın dönüşüne başlarlar. 2. selam da yapılan semada müzik daha ağır seyreder. Bu bölüm yaratılıştaki nizamı, Allah’ın kudreti karşısında hayranlık duymayı anlatır. Arkasından 3. selam a geçilir. Bu selamda müzik üç farklı usulde seyreder ve tempo vardır. Semazenler 2. selamda olduğu gibi semaya başlarlar. Bu bölümde ki coşkulu müzikle yapılan dönüşte Allah’a olan hayranlık ve minnet duygusunun Yaşamını “hamdım, piştim, oldum.” Sözleriyle özetleyen aşka dönüşmesi ve aklın aşk karşısında çaresizliğini anlatır. Hz. Mevlana 30 Eylül 1207 yılında Afganistan sınırları içinde yer Son bölüm olan 4. selamda 3. selamdaki ritmin alan Horosan yöresinde Belh şehrinde doğmuştur. Ölümünü de coşkusunun sarhoşluğuyla bir anda insanı gerçeklerle baş başa düğün gecesi olarak nitelendiren Mevlana 17 Aralık 1273 günü bırakırcasına çok ağır olarak icra edilir. Semazenler önceki Hakk’ a kavuşmuştur. selamda olduğu gibi semaya başlarlar. Ancak semazenler Bu sene ölümünün 737. Yılını Şeb-i aruz törenleri ile semahaneye yayıldıktan sonra önceki selamlarda olduğu gibi anacağız. Onun düşüncesinde ölüm hiçbir zaman yokluk olarak semahaneye dönmezler bulundukları yerde sema ederler. Bu kabul edilmemektedir. “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde semaya baş semazende katılır. Ancak hırkasını çıkarmadan aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.” Diyerek hırkasının sağ tarafını bel hizasına açarak hafifçe sema eder. gönüllerdeki ölümsüzlüğe dikkat çekmektedir. Bugünde Mevlevi hanelerde semazenler sema törenleri ile Mevlana’nın ruhaniyetinde yaşadıklarını yaşamaya çalışıyorlar. Şeb-i aruz törenlerinde gerçekleştirilen sema ayini de aslında her bir hareketi ile derin bir anlam ifade etmektedir. Şeb-i aruz törenine Peygamber efendimize sevgi ve selamı ifade eden naat ile başlanır. Naat bir kaside türüdür. Şiiri Hz. Mevlana’ya bestesi ise Itri’ ye aittir. Naatın arkasından kudümden birkaç darp vurulur. Bu darp Allah’ın “OL” emrinin sembolüdür. Sonra ney taksimi başlar. Neyzen rast makamında icra edilecek ayinin makamına bir geçiş yapar. Bu İsrafil’ in “SUR” u üflemesidir. Her şeye can veren nefesi simgeler. Ney taksiminden sonra “peşrev” adı verilen okunacak ayinin makamında bestelenmiş saz eseri çalınmaya başlar. 4. selam yani son bölüm insanın manevi yolculuğunu tamamlayıp kaderine razı oluşluğunu ve kulluğa dönüşünü Bu sırada semazenler 4 devirde olacak olan ayinin vurgulamaktadır. 1.selamını gerçekleştirmek için ilk önce ellerini sertçe yere vurarak ayağa kalkarlar. Bu hareket Allah’ın ol emrinden sonra Bu selamın bitiminde sazlar son peşrev ile coşkulu bir her şeyin olduğunun sembolüdür. Aynı zamanda kabirden kalkıp şekilde bitirir. Ve bir saz tarafından son taksim yapılır. Arkasından tekrar dirilmeyi de sembolize eder. kuranı kerim okumaya başlar. Kuran okunmasıyla semazenler semayı bırakarak semahanenin kenarına çekilirler ve bulundukları yere otururlar. Kuran bitiminden sonra postnişin “Fatiha” der. Sure gizli okunduktan sonra ayağa kalkılır. Yapılan bu dualar bütün peygamberlere, şehitlerimize, bütün inananlara gönderilir. Devletimizin selameti zikredilir. Sonra baş semazen, semazenler ve saz ekibi ayrı ayrı selamlaşır ve huzur içinde terk edilir. 1. selamda semazenler baş semazenden destur aldıktan sonra şeyh efendinin elini öper şeyh efendi de sikkelerinden öperek semaya başlarlar. Semada kollar iki yana açıktır. Sağ el yukarı sol el aşağıda gözler kısık olarak sol elin başparmağına Bizlerin, sadece semazenlerin dönmesiyle izlediğimiz bu görsellik, aslında tümüyle bakıldığında, bir ayinde nasıl detayların gizli olduğunu gösteriyor. Hz. Mevlana’nın 17 Aralık ta 737. senesini anacağımız Mevlevi ayinini ayrıntılara dikkat ederek izlemek nefsimizi hakikatle daha da yüzleştirecek. 13 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu KEDİ ile KÖPEK (Miniklerden minik bir hikâye) Bir gün bir kedi, yemek ararken bir köpekle karşılaşmış. Kedi öyle korkmuş ki kaçacakmış ama köpek ona saldırmamış. Köpek kedinin titrediğini görünce “Neden titrediğini” sormuş. Kedi demiş ki “Senin beni yiyeceğini sandım, ondan korktum”. Köpek demiş ki “Ben öbür köpekler gibi değilim. Ben iyi bir köpeğim gel istersen arkadaş olabiliriz”. Kedi ”Tamam” demiş. Birlikte çok güzel eğlenmişler. Sonra karınları acıkmış. Av aramaya çıkmışlar ve avlarını bulup yemişler. Bundan sonra hep mutlu yaşamışlar. Hikâye de burada bitmiş. ENES EKİNCİ’NİN GÜNLÜĞÜ Enes EKİNCİ 29 EKİM 29 Ekim geldi Herkese sevinç getirdi Ben 29 Ekimi çok sevdim 29 Ekime çok meraklandım 29 Ekim herkese mutluluk getirdi Çünkü cumhuriyet geldi 29 Ekimi çok sevdim herkes 29 Ekimi çok sevdi Herkese mutluluk getirdi 29 Ekimde yürüyüş yaptık Sınıfımızı süsledik 29 Ekimden sonra okula gittik Okulumuzda 29 Ekimi anlattık Davut İLBASAN 6 Mayıs 2010 Okulda ders görmeyi de teneffüsleri de çok seviyorum. Bazen şu teneffüsler hiç bitmese diyorum. Teneffüsü çok seviyorum, arkadaşlarımla oynuyorum. Ödevlerimi aldım. Eve geldim. Akşam oldu derslerimi bitirdim. Babam geldi. Çok sevindik. Yemeğimizi yedik. 7 Mayıs 2010 Bugün okulda hiç yaramazlık yapmadım. Ablam ödevlerime yardım etti, kısa zamanda bitirdim. Daha sonra onunla oyun oynadım. Yemeğimizi yedikten sonra uyuduk. Sevgili günlük yarın görüşmek üzere… 8 Mayıs 2010 Bu gün daha sevinçliyim. Çünkü akşama halamlar geldi. Halamla birlikte kuzenlerim de geldiler. Akşama kadar onlarla oyun oynadık. Hep beraber akşam yemeği yedik. Hava kararmadan gittiler. Ben de derslerimi bitirdim. Yarın görüşmek üzere… 9 Mayıs 2010 HALKIMIZ Biz halkımızla seçim yapıyoruz Halkımız cumhurbaşkanını seçiyor Biz çok güzel halkız Biz bütün haklara uyarız Biz halk oyunu oynamayı da severiz Ben çok mutluyum. Tatil olduğu için kahvaltımızı geç yaptık. Kahvaltıdan sonra dışarıda dolaştım. Daha sonra eve dönüp kardeşlerimle oynadım. Öğleden sonra kitabımı okudum. Ödevlerimi halamlar gittikten sonra bitirmiştim zaten. Derslerime son bir defa baktım. Yarın okulum var erkenden yatacağım. İyi geceler günlük. 10 Mayıs 2010 Elif İLBASAN Erken yatmama rağmen geç kalktım. Tabii okula da geç kaldım. Kahvaltı yapmadan okula gittim. Annem çantama yiyecek bir şeyler koymuş. Bende annemim koyduklarını teneffüste yedim. Akşama kadar olağan dışı bir şey olmadı. Biraz kardeşlerimle oynadım sonra uyuduk. Yarın görüşmek üzere sevgili günlük. Enes EKİNCİ 14 Elif İLBASAN Davut İLBASAN AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Narin Sözen ORUÇ Hafızayı Güçlendirmek Tıpkı insan bedeninin vücut geliştirme egzersizleri aracılığıyla kas gücünü artırarak güçlendirilebileceği gibi hafıza da alıştırma ve egzersizler aracılığıyla güçlendirip geliştirilebilir. * Güçlü bir hafıza öğrenciye başarı kapılarını açar. * Gözlem dikkat ve hızlı karar verme yetenekleri gelişir. GÜÇLÜ BİR HAFIZA SİZE ÇOK ŞEY KAZANDIRIR *Hayal kurma yeteneği gelişerek kontrol altına alınabilir. Son tanık dinleniyordu. Her geçen an sanığın durumu biraz daha kötüye gidiyordu Duruşma sırasında özellikle bir kadın *Düşünme gücü ve zihnimiz büyük ölçüde gelişir. tanığın olayı anlatmasından sonra durum sanık için hiç de iç açıcı *Bir topluluk önünde takılmadan şaşırmadan ve kâğıda görünmüyordu. Jüri üyeleri ve yargıç sanığa kötü kötü bakmaya bakmadan uzun konuşmalar yapılabilir. (Ziya BARAN) başlamışlardı. Savunma avukatı tanık kadının ifadesinde aksayan bir noktayı fark ediyor. O zaman sakin bir edayla tanık iskemlesine yaklaşıp dostça bir tavırla bütün olayı bir defa daha anlatmasını kadından rica ediyor. Kadın bu isteği yerine getirdiğinde, sanık yargıcın kızgın bakışları arasında neredeyse yerin dibine batacak hale geliyor. Ne var ki avukat hiç oralı olmadan tanığa üçüncü kez anlattırıyor ve sonra da “Bir sözü unutmadınız mı?”diye soruyor. Tanık duraksıyor ve bir sözü atlamış olduğunu kabul ediyor. Avukat gülümseyerek “Güzel” diye karşılık veriyor, “Şimdi ifadenizi bir defa daha tekrar edin ve unuttuğunuz sözü size öğretildiği yerde, öğretildiği şekilde söyleyiniz.” Dördüncü tekrarda jüri üyeleri, ortada ezberlenerek öğrenilmiş bir ifadenin söz konusu olduğunu açıkça görüyorlar. Bu şekilde avukatın şaşmaz hafızası bir insanı hiç hak etmediği ağır bir cezaya çarptırılmaktan korumuş oluyor. İfadenin tanığa kelimesi kelimesine belletilmiş olduğu avukatın gözünden kaçmamıştı. Bu davada sanığın kurtulması sadece avukatın güçlü hafızası sayesinde olmuştu. İyi bir hafıza gündelik yaşamda da büyük avantajlar ÖĞRETMENİM Seni çok seviyorum, Ama yeter ki gitme evine, kal bizimle. İyi ki varsın, çok seviyorum seni öğretmenim. Verdiğin ödevleri yapacağım, Söz veriyorum öğretmenim… Baran GÖKTÜRK, 2-B sağlar. Velilerin imzaları nasıl attıklarını hemen hatırlayıveren bir öğretmen, veliler için olağanüstü değerdedir. Öğretmen, veli toplantısını haber vermek için öğrencilerine toplantının günü ve saatini belirten bir kâğıt verip bunu ailelerine imzalatmalarını söyler. Ertesi gün Mehmet’in getirdiği kâğıttaki imzada eksik olduğunu fark eder. Mehmet’i biraz sıkıştırınca babasının imzasını taklit ettiğini anlar. Profesyonel veya amatör aktörler, tiyatrocular ve özellikle “stand-up”çılar için de hafıza gücü çok önemlidir. Çünkü her seferinde birbirinden çok farklı rolleri ezberlemek ve geniş kitlelerin karşısında hiç şaşırmadan ustaca aktarmak son derece zor bir iştir. Farkında olmasalar bile usta sanatçılar için güçlü bir hafıza çok önemli bir kaynaktır. Aslında her birimiz müthiş bir hafıza kapasitesine sahibiz. Ancak hafızamıza yeterince önem vermediğimiz ve onu geliştirmek hiçbir şey yapmadığımız için hatırlama konusunda çeşitli zorluklar yaşarız. 15 OKUL SEVGİSİ Okulumu çok seviyorum, Okulda ders yapıyoruz, Okulda kitap okuyoruz. Okulumu çok seviyorum, Okuluma devam edeceğim, Arkadaşlarımı seveceğim, Öğretmenimiz bizleri çok seviyor, Sevginle yaşıyoruz öğretmenim. Emine KURU, 2-B Baran GÖKTÜRK Emine KURU AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Abdullah ALBAYRAK BASİT ÇÖZÜMLER vantilatör alarak hatta doğru yöneltti. Vantilatörü açtığı anda dolu olan kutular hattan geçerken boş olanlar hattın dışına doğru savruldu. Buradan çıkarılacak ders: Her zaman basit çözümler arayın PROBLEMLERE ODAKLANMAK ile ÇÖZÜMLERE ODAKLANMAK ARASINDAKİ FARK Problemleri çözmek için mümkün olan en basit çözümü tasarlayın Her zaman çözüme odaklanın. Zeki insanlar basit çözümler üretir... DURUM 1: NASA uzaya astronot gönderdiğinde tükenmez kalemlerin yer çekimi olmayan ortamda çalışmadığını fark etti (yerçekimi olmadığı için mürekkep kâğıdın üzerine akmıyordu). ÇÖZÜM 1: Bu problemin çözümü NASA'ya on yıla ve 12 milyon dolara mal oldu. Öyle bir tükenmez kalem ürettiler ki bu kalem, yerçekimsiz ortamda, yukarı yönde, suyun altında ve sıfırın altından 300 C' ye kadar olan sıcaklıklarda yazı yazmaya olanak sağlıyordu. ÇÖZÜM 2: Peki Ruslar ne yaptı? Kurşun kalem kullandılar. ÖĞRETMEN OLMAK İSTİYORUM Karanlık yarınlara, bir ışık olmak için, Öğretmen olmak istiyorum. Her yeni öğrencimde, yeniden doğmak için, Öğretmen olmak istiyorum. İlimde, fende en ileriye, Sevgi saygı gönüllere, Demokrasiyi beyinlere yerleştirmek için, Öğretmen olmak istiyorum. Emre YAY 3-A DURUM 2: Japon yönetim sistemindeki en hatırda kalır çalışmalardan bir tanesi Japonya'daki en büyük kozmetik firmalarından birinde yaşanan boş sabun kutusu problemidir. Müşterilerden birisi firmaya, aldığı sabun kutusunun boş olduğu konusunda şikâyette bulunmuştur. Yetkililer hemen, üretilip paketlenen sabun kutularını sevkiyat birimine gönderen hattı izole ettiler. Bu sırada bir şekilde bir sabun kutusunun hattan içi boş şekilde geçtiği tespit edildi. Yönetim, mühendislerine problemi çözmesi için talimat verdi. ÇÖZÜM 1: Mühendisler iki kişi tarafından kullanılan yüksek-çözünürlükte bir X-ışını cihazı tasarlamak için ciddi uğraş verdiler. Bu sayede hattan geçen bütün sabun kutuları izlenebilecek ve boş olmadıklarından emin olunacaktı. ÇÖZÜM 2: Küçük bir şirketteki sıradan bir isçi ayni problemle karsılaştığında, X- ışını vb karmaşık şeylerle uğraşmadı, onun yerine farklı bir yol buldu. Güçlü endüstriyel bir elektrikli 16 ASLA PES ETME Saliha YILMAZ AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Michigan Port Huran İlkokulu öğretmeni, ailesinin başarısız olduğu gerekçesiyle okuldan aldığı öğrencisi Thomas Alva Edison için,”O beyinsiz bir çocuk ve hiçbir işte başarılı olamaz,” demişti. Daha sonraki yıllarda Edison, yaptığı kimyasal deneylerden birinin patlaması sonucu telgraf ofisindeki işinden kovulmuştu. Asla pes etmeye niyeti olmayan Edison, yaptığı buluşlar ANNECİĞİM sayesinde bir süre sonra “Menlo parkı sihirbazı olarak anılmaya başlamıştı. Her gün seni düşündüm, Akşamları yatarken, Edison elektrik ampulü başta olmak üzere insanlığın Meraktan öldüm Seni düşünmekten, hayatını kolaylaştıran icatları nedeniyle tarih boyunca Ağlaya ağlaya Gözlerime uyku, unutulmayacak bilim adamları listesine adını yazmayı başardı. Gözümde yaş kalmadı Girmez hale gelmişti. Edison’un yaptığı gibi, hayatımızda önümüze çıkan Habersiz geldiğin o gün engeller karşısında pes etmeden, zorlukların üzerine giderek her Sevinçten elim, kolum, türlü başarıya ulaşabiliriz. Dilim bile tutuldu. Saliha YILMAZ Benim güzel Anneciğim Sinan GÖKALP Harikulade şeyler ancak, içlerindeki bir şeyin koşulların üzerinde olduğuna inanma cesaretini gösterenler İLKBAHAR tarafından yapılmıştır. Ağaçların dalları, Dağlarda gelincik, Bruce BARTON Çiçeklerin yaprağı, Derelerde lalecik, İlkbahar meyvesi, Çok güzel kokar, Ne güzeldir yemesi Bizim çiçeklik. Fadime DENER ANNE ATATÜRK KALBİMİZDE Atatürk büyüktü, Yurdumuzu düşmanlardan, O olmadan kurtaramazdık, Şimdi bizde olmazdık. 10 Kasım’da dokuzu beş geçe, Atatürk öldü dediler Analar, babalar, çocuklar, Uygarlıklar ağladı. O’nun bedeni toprakta, Düşünceleri beynimizde, Yenilikleri hayatımızda, İlelebet yaşayacak. Vedat HALMAN; 4-A İlk gözlerimi açtığımda, Seni gördüm karşımda. Gözlerine baktığımda, Anladım Annemle tanıştığımı. Yardıma muhtaç olduğumda, Sen varsın karşımda. Annemle geçirdiğim zamanlar, Değerlidir yanımda. İyiyi, kötüyü, Doğruyu yanlışı, Canıma can katanın, Anlarım annemin olduğunu Anneler çiçektir. Koparılmaya gelemez. Çiçeğin tazesi, Annelerin bir tanesi. Ferdi KAYHAN Vedat HALMAN 17 Sinan GÖKALP Fadime DENER Ferdi KAYHAN ANNE-BABA VE ÇOCUK ARASINDA İLETİŞİM Murat ARAS AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu İletişim denince insanın aklına konuşmak, bilgi alışverişinde bulunmak gelir. İlişkilerde, aynı zamanda karşılıklı duygu ve düşüncelerin aktarımı ve en önemlisi dinlemektir. Anne-baba ve çocuk arasındaki iletişimin ilk temelleri bebeklik döneminde atılır. Çocuk, iletişimi genellikle anne-babadan öğrenir. Kendi anne-babası küçükken ona nasıl davrandılarsa, onlarda çocuklarına benzer biçimde davranırlar. Anne-babaların çocuklarıyla iletişimlerinde yaptıkları hatalar vardır. Emrivaki konuşmak, ders vermek, alay etmek, küçük düşürmek, eleştirmek gibi. Anne-baba ve çocuk arasındaki olumlu iletişim ailelerin mutluluğunu artırır. Çocukta bu iletişim şeklini model alarak hayatı boyunca sağlıklı ilişkiler kurar. İyi bir iletişim kurabilmek dinlemekle sağlanır. Ayrıca dinlemeye yeterince zaman ayırarak, onun düşüncelerine değer verdiklerini hissettirerek, dikkatle dinleyip anladıktan sonra, sabırla, karşılaştığı sorunları kendisinin çözmesine fırsat vererek, uygun bir biçimde yol gösterilmelidir. Bunlar yapılırken göz teması çok önemlidir. ANNE- BABA VEÇOCUK ARASINDAKİ OLUMLU İLETİŞİMİN OLUŞMASI İÇİN ŞUNLARA DİKKAT ETMEK GEREKİR: Bir Profesöre öğrencileri sorar? -Hocam, -Nasıl, böyle anlayışlı, araştırmacı, sorumluluk sahibi, duyarlı ve sakinsiniz? Başarılarınızı kime, neye borçlusunuz? -Profesör; "Bilmiyorum" der. Sonra hatırlamaya çalışır edasıyla, -Söylediklerinize memnun oldum, teşekkür ederim. -Fakat beni iyi anlayan ve dinleyen anne babam vardı. Diyerek bir anısını anlatır. -Altı yaşlarındaydım, buzdolabını açtım. Süt şişesini alırken düşürdüm. Süt şişesi paramparça oldu, süt etrafa yayıldı, yer bembeyaz olmuştu. Çocuğunuzla ilgilendiğinizi, ihtiyacı olduğunda yanında olduğunuzu ona yardım edeceğinizi bilmesini sağlayın. Konuşmak için kimsenin olmadığı, sakin bir yer seçerek, konuşmalarınızı özel tutun. Dikkatle ve nazik bir şekilde dinleyerek sözünü kesmeyin. Başka insanların önünde utandırıp güç duruma düşürücü şekilde konuşmayın. sesle; Salak, geri zekâlı, tembel gibi aşağılayıcı sözler kullanmayın. -Hadi camlardan kayık yapıp yüzdürelim dedi. Bende çömelmiş vaziyetteydim, onunla birlikte oynamaya başladık. Çok sinirli, yorgunsanız konuşmanızı erteleyerek daha sonra yapınız. -Epey oynadıktan sonra ben sakinleşmiştim. Kalbimin çarpması durmuştu. Annem, bana: Çocuğunuz sizinle konuşmak istediği zaman televizyonu kapatın, gazeteyi elinizden bırakın, telefon görüşmesi yapmaktan kaçının. -Neye uğradığımı şaşırdım kafam allak bullak oldu ve korktum. Şişenin sesini duyan annem yanıma geldi. Durdu, baktı, yere çömeldi omzuma elini koydu sakin bir ses tonuyla; -Sütten bir göl olmuş dedi. -Bir nefes aldım. Biraz rahatladım. Annem tekrar sakin bir -Burayı temizlemek için, süpürgeyle faraş mı istersin, yoksa havluyu mu dedi? Şimdi, aynı şey bizim başımıza gelseydi ne olurdu sizce? Süt şişesinin sesini duyan annelerin çığlıklarını duyar gibiyim. Kaçımızın annesi, bu kadar sakin olabilirdi. Değil mi? Bakın Profesörün annesi çocuğu suçlamadan, azarlamadan, aşağılamadan , “neden dikkat etmedin” diyerek sorgulamadan onu yatıştırıyor, "Burayı kirlettin çabuk temizle, mecbursun" demeden; Zaten yapmak zorundasın mesajını vererek; Çocuk karşısındakini dinleme alışkanlığı kazandıkça takdir edilmeli. Çocuğunuzun tepesinden konuşmayın, onun düzeyine inerek göz kontağı kurun. Çocuğun olumsuz bir davranışını düzeltirken ’sen’ mesajı yerine ‘ben’ mesajı verin. -Burayı temizlemek için, süpürgeyle faraş mı istiyorsun? Yoksa havluyu mu? Olayların nedenini sormayın, ne olduğunu sorun. Dinlemeye zaman ayırın. Onun düşüncelerine değer verdiğinizi hissettirin. İşte, sevgili anne ve babalar, çocukla iletişimde, onları korkutmadan, suçlamadan, hayal kırıklığı yaratmadan kıyaslamadan, sevgiyle iletişim kurmalı. Çocuklara her zaman önemlisin, değerlisin mesajını vermeli. Ufacık çabaları abartılmadan desteklenmeli ve yüreklendirilmelidir. Aşağıda bir anne ve çocuğu arasında yaşanan olay, bizlere, anne, baba ve çocuk arasındaki iletişim biçiminin çocuğun gelişiminde ne derece önemli olduğunu açıklamaktadır. MURAT ARAS (4-B Sınıf Öğretmeni) KAYNAK: Hatice Baykallı (NLP Eğitmeni, Performans Danışmanı, Selva BAKŞE (Çocuk Gelişimcisi) 18 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu ARZU Bir ağaç olmak isterdim, Yeşil yeşil yaprak yaprak, Meyve vermek için, Bir su damlası olmak isterdim, Hiç kimseyi incitmeden, Denizle kucaklaşmak için, Bir kedi olmak isterdim, Fare yakalamak için, Yaşamak için. Ebru ÇİTİL, 4-B TASARRUF Bak! Musluk ağlıyor, Beni kapat diyor, Kış geldi, Elden geçmeli her şey, Ah! Çöpteki ekmek, Fırında kalsaydım, diyor. Birde gereksiz yanan ampul, İsraf etmemeliyiz, Öğretmenim teker teker anlatıyor. GAZETE -Oğlum neden ağlıyorsun? -Baba, kedim kayboldu. Zeynep İLBASAN, 4-B -Üzülme, buluruz oğlum. -Nasıl buluruz? BİLMECE BİLDİRMECE -Gazeteye ilan veririz. Hem ısıtır, Hem yakarım. Tüm canlılara tepeden bakarım. Bilin bakalım ben kimim? HEPSİ BİZE İlerde sisli beyaz dağlar, Aradan güneş sızar, Yeşil yeşil çimenler, Çiçekler renk renk açar, Bu doğa sevilmez mi? Sevilmez mi bu güzellik? Mevla’m yaratmış özene bezene, Hepsi bize, hepsi bize… Yağmur cama “tak” dedi. Dışarı çık “bak” dedi. Teyzenler geliyor, Kapıları aç dedi. GÜNEŞ Bulutlardan süzülür, İnci gibi dizilir, Çamur gibi ezilir, Bilin bakalım bu nedir? KARGA Ebru ÇİTİL, 4-B YAĞMUR -Ama baba, kedim okuma bilmiyor ki ! Umut CİLASIN, 4-B Ebru ÇİTİL Mahmut ÖRS, 4-B 19 Mahmut ÖRS Umut CİLASIN Zeynep İLBASAN AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu AN’LAR Güler TANRIVERDİ ARA SIRA DURMAKTA LAZIM “Eğer yeniden başlayabilseydim hayata, İkincisinde daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz, Sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar. Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. Elbette mutlu anlarım oldu ama, Yeniden başlayabilseydim eğer Yalnız mutlu anlarım olurdu. Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten. Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın… “Doğa acele etmez, yine de her şey hallolur” demiş ünlü Çin düşünürü Lao Tzu. Ne kadar da doğru. Oysa bizlerin hep acelesi vardır. Her yaptığımız işi çabuk yapmaya çalışıyoruz. Sınavları, soruları, en hızlı çözenler kazanıyor. İşe en hızlı karar verenler alınıyor. Hızlı okuma kursları bile var, adım başı hem de… Kimse daha ne okuduğunu doğru dürüst anlamayı beceremezken… Eğer yeniden başlayabilseydim, İlkbaharda ayakkabılarımı fırlatır atardım. Ve sonbahar bitene kadar, Yürürdüm çıplak ayaklarla. Bilinmeyen yollar keşfeder, Güneşin tadına varır, çocuklarla oynardım. Bir şansım daha olsaydı eğer. Ama işte seksenbeşindeyim, Ve biliyorum, Ölüyorum…” Oysaki iyi yapmak, hakkını vererek yapmak, düşünerek yapmak, anlayarak yapmak gibi kavramlar da var bir yerlerde, herkesin unuttuğu. Anları kaçırmak istemiyorsak eğer çok hızlı yaşamak yerine doya doya yaşamalıyız. Güler TANRIVERDİ (5-A Sınıf Öğretmeni) Bu zamanda hızlı olmamak kaybetmek anlamına geliyor, o da doğru. Ama kim bilir belki de ayda yılda bir de olsa, dursak… Bıraksak her ne yapıyorsak… Şöyle bir etrafımıza bakınsak görmediklerimizi görsek, duymadıklarımızı duysak… Hatta vakit ayırıp seyretsek, dinlesek, içimize sindirsek yavaş yavaş… Acele etmeden. Sevdiklerimize vakit ayırsak, çocuğumuzu oyun oynarken izlesek, belki annemizi kitap okurken veya örgü örerken, babamızı maç seyrederken… Sonra onlarla birlikte bir şeyler yapsak plansız programsız acele etmeden… Yaşamımıza ayda yılda bir de olsa rölanti yapsak, keyfine baksak… Fena mı olurdu? 20 GAFLETTEN UYANIN Gafil, hangi üç asır, hangi asır, Tuna ezelden Türk diyarıdır. Bilinen tarih söylememiş bunu, Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak, Dinleyin sesini doğan tarihin, Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak. Yaşanan tarihi gömüp doğru tarihe gidin. Asya'nın ortasında Oğuz oğulları, Avrupa' nın Alpler' inde Oğuz torunları, Doğudan çıkan biz, batıda yine biz; Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz. Hep insanlar kendini bilseler, Bilinir o zaman ki hep biriz. Türk sadece bir milletin adı değil Türk bütün adamların birliğidir. Ey birbirine diş bileyen yığınlar! Ey yığın yığın insan gafletleri! Yırtılsın gökteki gafletten perde, Hakikat nerede… Mustafa Kemal ATATÜRK AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu KARPUZ NEREDEN GELDİ? SES SUDAN GEÇER Mİ? Karpuz binlerce yıldır insanlar tarafından ekilen ve yenen bir meyvedir. Anavatanı Afrika'nın tropikal bölgeleri olan karpuzun Sanskritçe bir adı vardı! Mısır antik kalıntılarındaki duvar resimlerinde de karpuz resmedilmiştir. Bu bilgilere dayanarak, bu bölgelerde karpuz ekiminin 4.000 yıldan uzun bir geçmişi olduğunu anlıyoruz. Bugün dünyada yaklaşık 500 çeşidi yetiştirilen karpuz, kavunun yakın akrabası ve kabak familyasına ait bir meyvedir. Bu aileye ait bütün bitkiler gibi geniş yapraklara ve çan benzeri çiçeklere sahiptir, % 95'i sudan oluşan ve tek yıllık bir bitki olan karpuzun kolları toprak yüzeyinde 3-4 metre kadar uzayabilir. Bütün sesler, cisimlerin titreşmesinden, yani hızlı ileri geri hareketlerinden oluşur. Sesin titreşim kaynağından insan kulağına ulaşmasını sağlayan şeye iletici denir ve bu iletici katı, sıvı veya gaz olabilir. Titreşim kaynağından yayılan titreşim dalgaları etrafındaki iletici parçacıklarına baskı yaparak onları sıkıştırırlar ve daha sonra geri dönüşleri sırasında arkalarında daha az parçacığın bulunduğu bir alan bırakırlar. İleticinin bu genleşmeleri ve daralmaları ses dalgalarını yaratır. Ses bu şekilde sudan da geçebildiği gibi sudaki hızı havadakine göre 4 kat daha fazladır: Sesin havadaki hızı saniyede 331 metredir, suda ise bu hız saniyede 1.450 metreye çıkar. Sesin iletici ortamındaki hızı bilindiğinde, ses dalgalarının ilerlemesi ve yansıması için geçen süreden sesi yansıtan cismin konumu ve uzaklığı belirlenebilir. Yarasaların uçarken, balinaların ise denizlerde yüzerken kullandıkları sistem de benzer bir prensibe dayanmaktadır. Öte yandan denizaltıların seyir sırasında ya da balıkçıların balık sürülerini ararken kullandıkları sonar cihazları da aynı mekanizma ile çalışırlar. Nihat VAR, 5-A ZEYTİNYAĞI NEDİR? Eski Yunan efsanelerinde, zeytin ağacının akıl tanrıçası Atena tarafından Yunanlılara hediye edildiği, onların da bu yüzden en büyük kentlerine bu tanrıçanın adını verdikleri anlatılır. Eski Yunan'da insanlar topraklarının sınırlarını belirtmek üzere zeytin ağaçları dikerler ve Olimpiyat Oyunları'nı kazanan atletlere ödül olarak zeytin yapraklarından bir taç verirlerdi. Helenistik devirde ise zeytin ağacı kutsal sayılıyordu. Zeytin ağacını kesenler ölümle cezalandırılır ya da sürgüne gönderilirdi. Taş silindirler yardımıyla ezilen zeytin tanelerinden çıkan yağ, eski devirlerden beri aydınlatma amaçlı lambalarda kullanılırdı. NEDEN BİR GÜN YİRMİDÖRT SAATTİR? Bir günün 24 saate bölünmesinin tek nedeni, insanın gününü böyle bölmeyi istemiş olmasıdır. Doğada saatle, dakikayla veya saniyeyle ilişkili hiçbir şey bulunmaz. İnsanların böyle bir bölümleme yapmış olmaları, sadece kendi işlerini daha planlı yapabilmeleri içindir. Dünyanın, doğudan batıya doğru, kendi ekseni çevresinde bir tur dönmesi belirli bir zaman diliminde gerçekleşir. Geçen bu zamana "bir gün" denir. Bilim adamları zamanı kesin olarak ölçmek için yıldızları kullanırlar. Gözlemevlerinde, "astronomik saat" denilen bir cihaz bulunur. Astronomik gün, belirli bir yıldızın, belirli bir noktadan geçmesiyle başlar ve aynı noktadan ikinci geçişinde biter. İnsan, günü saatlere, saati dakikalara, dakikaları saniyelere bölerek bir astronomik günün tam uzunluğunu belirlemiştir. Buna göre bir astronomik gün, 23 saat 56 dakika ve 4.09 saniye sürer. Ancak günlük kullanım için böyle bir zaman bölümlemesi pek çok zorluk çıkarır. Bu nedenle 24 saatten oluşan bir gün belirleyip, dört yılda bir Şubat ayına bir gün ekleyerek ortaya çıkan zaman farkını kapatırız. İlk insanlar güneşin doğuşu ile batışı arasında geçen zamandan oluşan bir günden yararlanıyorlardı ve gece geçen zamanı hesaba katmıyorlardı. İnsanlar saati icat etmeden önce gündüz ve geceyi onikişer eşit bölüme ayırıyorlardı. Ama bu bölümleme, mevsimlere göre gündüz ve gecenin uzunluklarının değişmesi yüzünden pek çok sorun çıkarıyordu. Günümüzde, bütün dünyada 24 saatten oluşan ve Eski Romalıların yaptığı gibi gece yarısından başlayıp bir sonraki gece yarısında biten süre, bir gün olarak kabul ediliyor. Neslihan YUMUK, 5-A Yunanlılar ve Romalılar sabunun keşfinden çok önce bedenlerini zeytinyağı ile yıkayıp temizlerlerdi. En önemlisi de bu yağın günümüzde de önemli bir yiyecek olarak tüketilmesidir. Seher CİLASIN Marziye EĞRİBOYUN, 5-A 21 Nihat VAR Lale Pınar ÇUBUK Neslihan YUMUK AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu KİTAP OKUMAK Deniz SANNAV 23 NİSAN 23 Nisanda Trampet sesleriyle uyanırız. Yürüyüşe başlarız. Sağ, sol ritimleriyle. Orada oynayın çocuklar. Müzik sesiyle eğlenmeye başlayın. Elinizdeki şiirlerle milyonlara, Çocuk bayramına haykırın. Perihan ARIKEŞ, 5-B Bana “En iyi arkadaşın kim?” deseler, hiç düşünmeden KÖPEĞİM kitap derim. Çocukluğumdan beri benim en iyi arkadaşım hep kitaplar olmuştur. Hâlâ da en iyi arkadaşım kitaplardır. Bu gidişle Benim bir köpeğim var, adı “Gladio”. Gözleri sabah ölene dek onlardan ayrılmayacağım. yeşil, akşamları ise ela oluyor. Küçücük boylu Fino cinsi, bembeyaz tüyleri var. Onlar gerçek hayattaki arkadaşımız gibi değillerdir. Sizden bir şey istemezler, yerli yersiz alınganlık gösterip; küsüp Köpeğimi çok seviyorum. Onunla oyun oynuyor; darılmazlar. Bazıları eğlendirir, bazıları düşündürür. Bazıları ise hareketlerine bakınca da onunla gurur duyuyorum. Sanki bir sizi kanatlandırır, alır götürür başka yerlere… insanmış gibi onunla koşturuyor ve top oynuyorum. Tokalarımla oynamaya ise bayılıyor. Kitaplar bu kadar önemli iken ne yazık ki günümüz gençliği kitap okuma alışkanlığını kazanabilmiş değil. Yemek seçmez. Et, süt ve yumurtayı çok sevmekle Çocuklarımızın okumayan, düşünmeyen, kelime haznesi kıt ve birlikte, verdiğim meyve parçalarını da reddetmez. düşündüklerini anlatamayan bireylere dönüşmesi, bir öğretmen Köpeğimi çok seviyorum, onu kaybetmek istemiyorum. olarak beni çok ama çok üzüyor. Okumamalarının sebebi kitap Sevtap TOK, 5-B okumanın tadına varamamak mı? Yoksa teknolojinin getirdiği yeniliklere daha fazla zaman ayırmak mı? Bildiğim bir şey var ki, buda bu durumun kısa zaman içerisinde olumlu yönde değişmesi gerektiğidir. EN SEVDİĞİM ÇİÇEK GÜL Herkes çiçek sever. En canlı renk ondadır. Ben de severim En güzel koku ondadır. Benim için başka olur, Bu başka bir şey, En sevdiğim çiçek güldür. En sevdiğim çiçek güldür. Sepetteki güller, Rengarenk çiçekler, Ben gülden vazgeçemem. En sevdiğim çiçek güldür. Sürekli kitap okuma sevgisini öğrencilerimize nasıl kazandırabiliriz? Aşısı yok ki, bu duyguyu enjekte edelim. Hapı da yok yutturalım. Ne yapabiliriz öyleyse? Burada anne ve babalara büyük görev düşüyor. Haftanın belirli günlerinde (tüm elektronik cihazlar kapatılmış olarak) aile büyüklerinin de katılacağı “kitap okuma saatleri” belirlenip küçüklerin kitap okumaları sağlanabilir. Bunun olabilmesi için de anne-babanın mutlaka okur-yazar ve eğitimli olması gerektiği bir zorunluluktur. Bu düzeyde olmayan annebabalar çocuklarının geleceğini düşünerek bu açıklarını mutlaka kapatmalılar. Sevda KARTAL, 5-B CANIM DÜNYAM Her yerde eğleniyorum Dünyamı seviyorum Herşeyi biliyorum Benim canım dünyam. Herşeyi gösterdi Kendini sevdirdi Herşeyi anlattı Benim canım dünyam. Yavuz BALLI, 5-B Sözün kısası, “bol kitap okuyan, derdini ve sevincini hareketlerle değil de sözlerle anlatabilen, geniş düşünebilen, bilgili ve bilinçli bir toplumda yaşamak dileğiyle hoşça kalın… Deniz SANNAV 22 Sevtap TOK Sevda KARTAL Perihan ARIKEŞ Yavuz BALLI 6_12 YAŞ ARASI OKUL COCUKLARININ BESLENMESİ Dr. İsa BARAN AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Okul çağı çocuklarının beslenmesi nasıl olmalıdır? Yaşları 6-12 olan çocuklardan erkeklerin günlük ortalama 2100 kalori, kızların 1700 kalori harcadıkları bulunmuştur. Ancak bu yaşlarda enerji harcama fiziksel aktivite faktöründen etkilenir. Dolayısı ile ebeveynlerin bu konuda ki örnek davranışları ile 5 temel besin grubundan sağlanarak gerçekleşmelidir. Bunlar: 1 - Süt Grubu 2 - Et, Tavuk, Balık, Kurubaklagil, Yumurta 3 - Ekmek ve Tahıl Grubu 4 - Sebze ve Meyve Grubu 5 - Yağ ve Şeker Kahvaltı mutlaka güne başlamada ana öğün olarak kullanılmalıdır. oynamaktan çoğu zaman yemek yemeye vakit ayıramazlar. Zayıflık veya şişmanlık (yeterli fiziksel aktivite olmadığında ) en sık karşılaşılan sorunları teşkil eder çok fazla olabilir. Okul çağı çocuklarına beslenme alışkanlığı nasıl kazandırılır? Beslenme ile ilgili konularda, çocuklara, beslenme ilkeleri, beslenme ile büyüme ve sağlık arasındaki ilişkiler örneklerle ve sürekli olarak işlenmelidir. Bu eğitim okulda ders olarak anlatılacağı gibi aileler vasıtasıyla evlerde de yapılabilir. - Okula gitmeden önce ailenin de örnek olması ile mutlaka kahvaltı alışkanlığı geliştirilmelidir. Eğer okulda kahvaltı veriliyor ise öğretmenlerin denetiminde bu önemli öğün zorlama yapılamadan tüketilmelidir. - Okulda kalma süresi uzun olduğu zaman, arada çocuklara besin değeri yüksek, özel hazırlanmayı gerektirmeyen ara kahvaltısı sağlanabilir. - Eğer eğitim ve öğretim süresi uzun ve okulda öğlen yemeği verilemiyor ise, ara kahvaltısının miktarı arttırılarak öğle yemeği şeklinde verilebilir. - Planlı yaşamanın önemi mutlaka anlatılmalıdır. Yapacağı bütün işlerde zaman ayarlamasını öğretmek gerekir. Çocuk, çalışma, uyuma, yemek yeme, oynama gibi işler için zamanını dengeli kullanma alışkanlığını bu dönemde kazanabilir. - Bu alışkanlık, geç kalmak korkusu yüzünden kahvaltıyı ihmal etme ve öğün atlama sorununu çözümler. Germencik Sağlık Ocağı Doktoru Dr. İsa BARAN Okul çağı çocuklarının beslemesini olumsuz etkileyen etmenler nelerdir? • Okula gidip gelme zamanları iyi ayarlanmadığı için çocuğun, özellikle sabah kahvaltısını düzenli yapması güçleşir. Büyümenin hızlı olduğu bu dönemde özellikle üzerinde durulması gereken bir konudur. • Çocuklara eğitim nedeniyle okulda uzun süre kalırlar. Eğer okulda yemek verilemiyorsa çocuk uzun süre aç olmak zorunda kalabilir. • Yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle çocuklar evinde yeteri kadar beslenme olanağına sahip olmayabilirler. • Birtakım nedenlerle çocuklar daha önce, düzenli bir beslenme alışkanlığı kazanmamış olabilirler ve gün içinde düzenli beslenemezler. • Fiziksel anlamda en aktif dönem olan, okul çağı çocuğu yeterli beslenmesi için engel teşkil edebilir. Oyun 23 Seçil VARDAR AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Kitabın adı: Küçük Kadınlar Kitabın Yazarı: Louse May ALCOTT Kitabın türü: Roman (Pulitzer ödülü de kazanmıştır.) Ülkesi: Fransız edebiyatı Başka eserleri: Jo, Hastaneden Çizgiler, Jo’nun çocukları Çeviri yapanlar: Anahit YEZEGEL, Nazlı UZUNALİ, Ünal GÜRSEL Kitabın adı: Küçük Ağa Kitabın Yazarı: Tarık Buğra Kitabın türü: Roman (Tarih) Ülkesi: Türk edebiyatı Başka eserleri: Tiyatro: Ayakta Durmak İstiyorum, Akümülatörlü Radyo, Yüzlerce Çiçek Birden Açtı, Hikâye: Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İki Uyku Arasında, Gezi Yazıları: Gagaringrad (Moskova Notları) Fıkra ve Deneme: Gençlik Türküsü, Düşman Kazanmak Sanatı, Roman: Siyah Kehribar, Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, İbişin Rüyası, Firavun İmanı, Gençliğim Eyvah, Dönemeçte, Yalnızlar, Yağmur Beklerken, Osmancık, ROMANIN KONUSU ROMAN KAHRAMANLARININ KARAKTER ANALİZLERİ: Meg: kardeşlerin en büyüğüdür. Sorumluluk sahibi, yardımsever ve ailesine düşkündür. Tam bir hanımefendidir. Evlenmek ve çocuk sahibi olmak en büyük hayalidir. Jo: bir kızdan çok bir erkek gibi davranmaktadır. Ailenin erkek çocuğu gibi davranmaktan zevk almaktadır. Kitapları çok sever ve en büyük hayali iyi bir yazar olmaktır. Beth: İçine kapanık bir kızdır. Müziğe, notalara ve piyanoya çok düşkündür. Oyuncak bebeklerine bile gerçek bir insanmış gibi davranmaktadır. İnce, narin, kırılgan bir yapısı vardır. Amy: Kardeşlerin en küçüğüdür. Kendini daima en yüksekte görmek ister. Soylu bir insan gibi davranmaya çalışır. Resim yapmayı çok sevmektedir ve en büyük hayali resim yapmaktır. Bayan March: Kızların anneleridir. Demokratik bir yapısı vardır. Her sorunun konuşarak hallolabileceğini düşünür. Tam bir hanımefendidir. Bay March: Kızların babasıdır. Ülkesini çok seven, köleliğe karşı mücadele eden biridir. March Hala: Zengin, dul bir kadındır. Nezaket kurallarına çok önem verir. Amy’nin kendine en çok örnek aldığı kişidir. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu topraklan, yabancı güçlerce işgal edilmiştir. Osmanlı yönetimi, otoritesini ve gücünü kaybederek kontrolü elden kaçırmıştır. Böyle bir ortamda Türk halkı, dinini, yurdunu kurtarmak için Kuvay-ı Milliye hareketini ROMANIN KONUSU başlatır. Mehmet Reşit Efendi, 1918 de İstanbul’da Fatih Louise May Alcott, çocukken kendi yaşadıklarından yola medresesinde öğrenciyken coşkulu vaazlarıyla tanınır ve 1919 da çıkarak yazdığı romanı Küçük Kadınlar, yayınlandığı 1868 yılında Akşehir’e gönderilir. Halk arasında “İstanbullu Hoca” olarak büyük başarıya ulaştı, tüm dünyada sadece çocukların değil, tanınır. Bir süre sonra Emine ile evlenir. büyüklerin de severek okuduğu, unutulmaz kitaplar arasına Bu arada Yunanlılar Anadolu’ya girmiştir. “İstanbullu girmiştir. Romanın bu büyük başarısı kaçınılmaz olarak film ve Hoca”, Kuvay-ı Milliyecilerin ve önderleri Haydar Bey’in karşısında müzikallerin de yapılmasını sağlamıştır. Roman, babaları savaşa yer alır; Kuvay-ı Milliyecileri vatana ihanetle suçlar ve Padişah’ın giden ve uzun yıllar dönmeyen dört kız ve bir annenin hayat desteklenmesini ister. Ankara’da “İstanbullu Hoca” için “vur mücadelesini anlatmaktadır. Çocuklara aile olmanın önemi ve emri” çıkarılır. Hoca kaçar, Çakırsaraylı çetesine sığınır. Burada sorumluluk bilinci aşılanmaya çalışılmıştır. Bayan March tüm “Küçük Ağa” olur. Kuvay-ı Milliyeciler çeteyi kıstırırlarsa da Küçük zorluklara rağmen yılmadan kızlarının önünde daima başı dik Ağa kurtulur; Çerkez Ethem’in ortanca kardeşi Tevfik Bey’in duran bir annedir. Kızlar da kendilerine düşen görevi en güzel çetesinde bir müfrezenin başına geçer. Küçük Ağa, zaman zaman şekilde yerine getirip her zorluğun üstesinden gelmektedirler. Romandaki her karakterin farklı bir sanat dalıyla ilgisi vardır. doğru yolda olup olmadığını düşünür. Ayrıca bu kitapta sanatın insan karakteri üzerindeki etsinin de I. Dünya Savaşı’nda Arabistan cephesinde çarpışmış ve öneminden bahsedilmektedir. tek kolunu kaybetmiş olan Çolak Salih’e Hoca’yı yakalama görevi ROMANIN ANA FİKRİ verirler. Çolak Salih, Hoca’yı yakalamak üzere yola çıkar onu bulur, onunla konuşur. Zaman içinde Hoca aslında, Kuvay-ı Milliye Aile çok önemli bir kurumdur. hareketinin haklılığını kavramıştır. Çolak Salih’in de etkisiyle artık YARDIMCI FİKİRLER taraf değiştirir ve Kuvay-ı Milliyeci olur. Kurtuluş Savaşı’nın Birlik ve beraberlik içerisinde hareket edildiğinde aşılmayacak kazanılmasında önemli roller üstlenir; bir çarpışmada sağ hiçbir engel yoktur. kolundan yaralanır. Hilafet yanlısı olan Küçük Ağa, doğru İnsanlar birbirlerinin farklılıklarına her zaman saygı duymalıdır. düşünerek Kuvay-ı Milliye saflarına geçmiş ve Milli Mücadele Aile içerisinde herkesin bir takım sorumlulukları vardır. hareketine destek vermiştir. 24 GÜNÜMÜZ TEKNOLOJİSİ BİYOTEKNOLOJİ Neslihan KILIÇ AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu DNA’ nın yapısının çözümlenmesi 20. yy. da önemli bilimsel gelişmelerden biridir. Bu gelişme biyoloji alanında yeni yüzyıl biyoteknoloji yüzyılı olarak tanımlanmaktadır. Biyoteknoloji kavramı ilk kez 1919 yılında Ereky tarafından kullanılmıştır. Biyoloji ve teknoloji alanındaki gelişmeler hiç kuşkusuz biyoteknoloji kavramını zenginleştirmiştir. Biyoteknoloji alanındaki ilk çalışmalar biyolojik sistemin yardımı ile hammaddelerin yeni ürünlere dönüştürülmesi alanında olmuştur. Bu çalışmalar ekmek, peynir, yoğurt, alkol vb. maddelerin üretilmesinde kullanılmıştır. Daha sonra çalışmalar bu çalışmalar endüstri alanında kullanılmış, sınırlı tekniklerle antibiyotik, enzim, protein vb. maddelerin üretimi yapılmıştır. Gelişmiş modern tekniklerin biyolojik sistemlere uygulanması ile modern biyoteknoloji dönemi başlamıştır. Bu dönemde, canlılardaki tüm bilgilerin ve DNA şifresini değiştirilmesi istenen genlerin çıkarılması, istenilen genlerin çıkarılması, gen haritalarının çıkarılması yeni canlıların oluşturulması olanaklı hale gelmiştir. İnsan geni taşıyan süt üreten keçilerin üretilmesi Biyoteknoloji alanındaki gelişmeler hastalıkların tedavisinde yaygın olan ilaç tedavisinin yerine bireye özgü tedavi yaklaşımının gelişmesine olanak sağlamıştır. Hastalıkların genetik mekanizmalarının ve kalıtım şekillerinin anlaşılması sonucu doğuştan metabolizma bozuklukları ve kanser gibi hastalıkların klinik belirtiler vermeden taramalar yardımı ile yatkın bireylerin belirlenmesine ve önlem alınmasına olanak sağlamaktadır. Örneğin günümüzde meme kanseri gelişimine yatkın olan bireyler genetik testler sayesinde belirlenebilmekte ve koruyucu tedavi ile bireyin yaşam süresi ve kalitesi uzatılabilmektedir. Bu gelişmeler koruyucu hekimliğin yakında daha önemli olacağını göstermektedir. 1997 de klonlanmış bir koyun olarak Dolly’ nin ardından insan geni taşıyan klonlanmış ikinci bir koyun olan Polly’ nin doğumu, ilk yapay insan kromozomunun yapılması, 2020 yılına kadar insan bedenini % 95 inin laboratuarda yetiştirilmiş organlar ile değiştirilebilme olasılığı, insan genomu projesi ile 2002 yılına kadar bütün insan genomunun 100000 geninin ayrıntıları ile dizilişinin saptanması çalışmaları gelinen aşamanın göstergesidir. Bütün bunlar genlerin ilişkisiz türler (insan, hayvan, bitki) arasında sayısız yeni yaşam biçimleri, yeni yaratıklar yaratmak için gen nakli yapılması, klonlama yöntemi ile yeni yaratıkların çoğaltılması, doğal dünyanın insan eli ile laboratuarlarda yeniden düzenlenmesi anlamına gelmektedir. İnsanoğlunun böylesine doğaya müdahale edebilme, doğal dünyayı yeniden düzenleyebilme gücü sağlaması yararlarının yanı sıra belirsizlikleri ve riskleri de beraberinde getirmektedir. 25 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Zekeriya ÇALLI Germencik Müftüsü HZ. MUHAMMED’İN AHLÂK DÜZENİ Ahlâk hakkında belli olaylara bağlı olarak Peygamberimizin ifade ettiği birçok hadis-i şerif vardır. Bunlar, şahane bir kolye veya çok güzel bir çiçek demeti gibidir. İslam, adaletli olmayı istemektedir. Hatta daha üstün bir duyguyu, ihsan (iyi olmayı ve iyi davranmayı) duygusunu getirmiştir. İslam’dan önce eşitlik yoktu. Dünyada efendiler ve köleler vardı. Haklı olan değil, kuvvetli olan egemendi. Şimdi Peygamberimizin ahlâkını bazı yönleriyle ortaya koyan hadisler demetini sunalım. Hz. Aişe anlatıyor: “Peygamberin karnı hiç tam olarak doymadı. Ailesinden yemek istemez ve yemeğe karşı çok istekli olmazdı. Yemek verirlerse yerdi ve ne getirirlerse onu kabul ederdi. Peygamberimiz şöyle buyururdu: “İnsan, kendisi için karnından daha zararlı bir kap doldurmamıştır. Ona belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Mutlaka yiyecekse, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceklere ve üçte birini de nefese ayırsın. Çünkü çok yemek ibadete karşı tembellik verir, vücudu bozar ve hastalığa sebep olur. Yiyeceğiniz de itidali (dengeyi) elden bırakmayın. Bu, israftan uzaklaşmaktır, sağlık verir ve güç kazandırır.” Toplantılara katılma ile ilgili olarak, özel veya genel bir toplantıya gidecek olan kişinin güzel bir kılık kıyafetle ve temiz olarak toplantıya katılınmasıdır. Soğan, sarımsak gibi bunlar gibi başkalarının rahatsız olacağı şeyler yememelidir. Bu konuda Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Din, temizlik üzerine kurulmuştur. Temizlik imandandır.” Peygamberimiz, mescitte ter kokusundan hoşlanmazdı. “Az sayıda kişinin katıldığı bir toplantıya gidince, siz vardığınızda ayağa kalkarlarsa onlarla el sıkışınız. Ayağa kalkmazlarsa selam verip, onların hemen yanına boş bulduğunuz bir yere oturunuz. Germencik Müftüsü Zekeriya ÇALLI “Kendisi için ayağa kalkan topluluğa şöyle dedi: “İnsanların en kötüsü, şerrinden sakındığı için, halkın “Acemler gibi ayağa kalkmayın. Ben, Mekke’de kadid (kurutulmuş kendisini terk ettiği kişidir.” et) yiyen bir kadının oğluyum. “ “Hayvanlar konusunda Allah’tan korkunuz.” O, şöyle buyuruyor: “Sizden birisi, bir kişiyi kaldırıp ta “Allah, günahkâr bir kadını bağışladı. Çünkü o, onun yerine oturmasın. Ama yer açıp oturduğunuz yeri susuzluktan dili dışarı düşmüş bir köpek görmüş ve ona su genişletiniz.” vermişti.” “Herhangi bir Peygamberimiz, insanların ihtiyaçlarını giderenlerle ilgili genç, yaşından dolayı bir olarak şöyle buyuruyor: ihtiyara iyi davranırsa, Allah ta yaşlılığında ona iyi “Allah’ın, insanların ihtiyaçları için ayırdığı kulları vardır. davranacak birisini İnsanlar ihtiyaçları için onlardan yardım isterler. Allah’ın lütfeder.” azabından emin olanlar işte onlardır.” Bir mecliste Şöyle rivayet edilir: Peygamberimizin bir sene kurban oturan kişi, halkı hakkında: “Kim kurban keserse üçüncü günden sonra, evinde ilgilendirmeyen kurbandan bir şey bulundurmasın dedi. Ertesi sene: konuşmalarını terk etmeli ve - Ey Allah’ın elçisi, geçen sene yaptığımız gibi mi o konuda konuşmamalıdır. yapalım? Dediler. Peygamberimiz şöyle diyor: “Kişinin kendini - Hayır. Yeyin, yedirin ve ilerisi için bırakın. Geçen sene ilgilendirmeyen şeyleri terk halkın geçim sıkıntısı vardı, bu sıkıntıya karşı yardımcı olmanızı etmesi, Müslümanlığının güzelliğindendir”(Tirmizi) istemiştim.” Dedi. Peygamberimizin yemek adabı ile ilgili şu sözleri ne Bu hadisi şerif, şartlara, ortama ve ihtiyaca göre güzeldir: “Sağ elinle ye ve önünden ye.” “Biz acıkmadıkça hükümlerin değişebileceğini göstermektedir. Zira dinin emirleri yemeyen bir toplumuz. Yediğimizde de tıka basa yemeyiz. statik, durağan değil, dinamiktir. (Buhari, Müslim) Unutulmamalıdır ki, Hz. Aişe’nin bildirmesiyle, Hz. Aişe diyor ki: “Resulullahtan sonra ortaya çıkan ilk peygamberimizin ahlâkı Kur’andı. İnsanlığın bu evrensel mesaja bid’at, tıkabasa yemektir. Resulullah hiç tıka basa yemedi. O, daima ihtiyacı var. yeteri kadar yerdi.” 26 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Eyüp Ahmet ÇELİK OKU Rabbin kuluna ilk sözüdür, oku! Sevenlerin gören gözüdür, oku! Okullar olmasa insan n'olurdu? Aydınlık yolunu nasıl bulurdu? Dünyayı; yer-içer pisler giderdik Hayvandan bir farkımız mı, olurdu? Âlimlerden kimseye bir zarar gelmez Cahil insan sağını solunu bilmez MORLALEM Morlalem derenin yanı başında, Belli bir mânâ var her bakışında. Sanki henüz onüç, ondört yaşında. Okuyan kendini bilen kişidir Sevmeyeni bile seven kişidir Allah'ın lütfüdür seven kuluna O dünyaya şanslı gelen kişidir Sallanır, salınır, titrer morlalem Kışa güven olmaz inan morlalem! Kişi adam olmaz okumayınca İplik kumaş olmaz dokunmayınca İncecik belinle salındın durdun. Göründün gözüme kalbimden vurdun. “Bahar geldi” diye nerden uydurdun. Dünyayı aydınlatan afitaptır İnsanları aydınlatan kitaptır. Bilenle bilmeyen bir olur mu? Kitap insana en güzel hitaptır Uymadın sözüme açtın morlalem. Kışa güven olmaz inan morlalem! Oku! Okuyanlar bilgili olur Allah'ın yanında sevgili olur Çok üşümüş, donmuş, ölmüş morlalem? Hüseyin yastadır bilsin tüm âlem. Sensiz yaşamaktır en büyük elem. Her okuyan insan, bir insan demek Öğrenmeye çalış, ayıp bilmemek Oku! Yoksa her şey boşuna emek Oku diyeni olur mu sevmemek? Bırakma, terk etme, gitme morlalem Bu öksüzü yalnız koma morlalem… Hüseyin OKUL / 09 Şubat 1988 / Gaziemir Kişi okumakla kemale erer Yüzünde bir nurla cemale erer Gökte uçmasa da her yerde uçar İlimdir insana kol-kanat veren Bilenler her devir bir çığır açar Bilmeyen olur mu? Önünü gören Ali Nihat ÖZER (Şairin kendi ağzından biyografisi) 8 Şubat 1929da Germencik ilçesinde doğdum. 6 çocuklu bir ailenin en küçüğü olup, 6 yaşında annem vefat ettiğinden, bir sevgiye ve şefkate en muhtaç bir zamanımda, öksüzlüğün ve garipliğin hüzünleriyle gönlümde hasretin ve ilk aşkın tohumları atılmış olup, maddi durumumuzdan ötürü ortaokul birinci sınıftan (şimdiki 6. Sınıf dengi) sonra okuyamayıp ayakkabı çıraklığına verildim. Yedi yıllık çıraklıktan sonra 1949'da askere gittim, terhisimden sonra işyerimi açtım. Elli yıldır da sayacılık mesleğinde çalışmaktayım. Biliriz ki insanı insan eden ilimdir Okumadan ne olunur? Okuyan âlimdir. Ali Nihat ÖZER AŞK Kalp, Bir aşktan ötekine geçerken, Az çok zedelenir çünkü. Tam aşk ilk aşkım. İşte asıl "Madalyon'un öbür yüzü" olan hayatım; İçimde sevginin, aşkın, gurbetin, hasretin her türküsüyle şiir yazmaya asker ocağında başlamış olup, bu güne kadar yazmış olduğum 2000'e yakın şiirlerimden seçmeyle "YAR DİYE DİYE" Gönlümde ilahi aşkı bulmuş, O'nun en güzel varlığını ve güzelliğini beyan ve övgü mahiyetinde olan şiir kitabımı gönül dostlarımla paylaşmak amacıyla hazırladım. Şiirlerim daha önce Germencik Menderes Gazetesi, Aydın Güzelhisar, Bakış ve Hürsöz gazetelerinde yayınlanmıştır. Hâlen şiir yazmakta olup, daima güzellikleri görmekte ve dile getirmekteyim… Aşkın lezzetleri kısa, Âlemleri uzun ömürlüdür. Bir şüpheden doğan ızdırabı, Bin teminat teskin edemez… Aşk bir kaside şairi, Kıskançlık bir hiciv şairidir… Aşk alıngan ve itimatsızdır çünkü Aşk zariftir, incitilemez… Ayşe LALECİOĞLU 7-A 27 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu ATATÜRK Çocukları severdin, Bize çiçek verirdin, Kurdun cumhuriyeti, Bize armağan ettin. Her bayramda süsleriz, Senin güzel resmini. Sabahları ant içip, Anıyoruz hep seni. Gülşah İÇLİ, 3-A TÜRKİYEM Bir ömre bedel, seninle yaşamak, Bu can feda olsun senin yolunda. Birlikte yaşarız, kedere yer yok, Hilal sağ yanımda, yıldız solumda. Okuyalım, çalışalım birlikte, Meydan okuyalım yedi düvele. İlerde bu toprağa girsem bile, Hilal sağ yanımda, yıldız solumda. Derya İLBASAN, 7-A 28 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Güler TANRIVERDİ Pozitif Düşünmek İçin zenginlikleri ile çok mağrur, ama hiç paylaşmayı sevmeyen insanlar oldukları için bu defineyi bulmayı hak etmemişlerdi. Çatlağı kapayıp onları bu hazineden ebediyen mahrum ettim. Dün gece fakir köylünün yatağında yatarken ölüm meleği, adamın karısını almaya geldi. Kadının hayatını bağışlamasına karşılık ona ineği verdim. PEK AZ ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİDİR... İki melek yeryüzünü insan kılığında dolaşmaya çıkmışlar. Akşam olduğunda kentin en zengin semtinde lüks bir villanın kapısını Tanrı misafiri olarak çalmışlar. Ev sahipleri somurtarak buyur etmişler onları. Yemek falan teklif etmemişler. Sıcacık misafir odaları yerine, buz gibi ve nemli bodruma iki şilte atıp "Geceyi burada geçirebilirsiniz," demişler. Şilteleri betona sererken yaşlı melek duvarda bir çatlak görmüş. Elini uzatmış. Şöyle bir sürmüş yarığa. Duvar eskisinden sağlam olmuş. Genç melek, ''Niye yaptın bunu?" diye sormuş merakla... "Her şey her zaman göründüğü gibi değildir”, demiş yaşlı melek yavaşça... Ertesi akşam melekler bir köy evinde çok fakir, ama çok iyiliksever bir aileye misafir olmuşlar. Her şeyleri bir tanecik inekleri imiş. Onun sütünü satıp geçiniyorlarmış. Ev sahipleri mütevazı sofralarına almış onları. Allah ne verdiyse beraber yemişler. Yatma zamanı gelince kadın "Siz uzun yoldan geliyorsunuz, yorgun olmalısınız," demiş. "Bizim yatakta siz yatın, bir rahat uyuyun. Biz şu divanda idare ederiz." Güneş doğarken uyanan melekler zavallı adamla karısını iki gözleri iki çeşme ağlar bulmuşlar. Hayattaki tek servetleri inekleri bahçede ölü yatıyormuş. Genç melek Öfkeden deliye dönmüş. Her şey her zaman göründüğü gibi değildir. İşler bazen istendiği gibi gitmez göründüğünde, aslında olan budur. Eğer inançlı isen, her işte bir hayır olduğunu düşünürsün. O hayrın ne olduğunu da, bir süre sonra anlarsın..." OLAYLARA FARKLI BAKABİLMEK... Yıllar önce, bir ayakkabı şirketinin sahibi pazar araştırması yapmak üzere Afrika'ya aralıklı olarak iki pazarlamacı gönderdi. Birinci pazarlamacı araştırmasını bitirdikten sonra patronunu arayıp şöyle dedi: "Burada bizim için hiçbir fırsat yok, çünkü hiç kimse ayakkabı giymiyor." Birkaç ay sonra giden ikinci pazarlamacı ise patronunu arayıp heyecanla "Afrika'da inanılmaz fırsatlar var. Burada hiç kimsenin ayakkabısı yok," dedi. Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir. DERT AĞACI... Eski çiftlik evini onarmak için tuttuğum marangoz, işteki ilk gününü güçlükle bitirmişti. Arabasının patlayan lastiği onun işe bir saat geç gelmesine neden olmuş, elektrikli testeresi bozulmuş ve şimdi de eski püskü arabasının motoru çalışmıyordu. Onu evine götürürken yanımda taş gibi oturuyordu. Evine "Bunu nasıl yaparsın? Bu kadar iyi insanların yegâne vardığımızda beni, ailesiyle tanışmam için içeri davet etti. Eve servetinin ölmesine nasıl izin verirsin? Önceki gece gittiğimiz doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu, villada her şey vardı, ama kötü ev sahipleri bize hiçbir şey dalların uçlarına her iki eliyle dokundu. Kapı açıldığında adam vermediler. Sen onların bodrumlarını tamir ettin. Bu fakir insanlar şaşırtıcı bir biçimde değişti. Yanık yüzü gülümsemeyle kaplandı, bizimle her şeylerini paylaştılar. İneklerinin ölmesine göz iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine kocaman bir öpücük verdi. yumdun?" Daha sonra beni arabaya yolcu etmeye gelirken, ağacın "Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat," yanında durdum ve ona eve giderken ağacın dallarına niye demiş, yaşlı melek gene. dokunduğunu sordum. "Nasıl yani?" diye daha da öfkeyle yinelemiş sorusunu "O, benim dert ağacım," dedi. "Elimde olmadan işimde genç melek. kimi sorunlar çıkıyor; ama o sorunlar eşim ve çocuklarımın değil. "Her şey her zaman göründüğü gibi değildir evlat," demiş yaşlı melek bir daha ve anlatmış. "ilk gittiğimiz zengin evinin o duvar çatlağının içinde yıllar önceden saklanmış bir hazine vardı. Ev sahipleri, Bunun için iş sorunlarımı her akşam eve girerken o ağaca asıyorum. Sabahları yeniden onları oradan alıyorum. Ama gülünç olan ne biliyor musunuz? Ertesi sabah onları almaya gittiğimde, astığım kadar çok olmadıklarını görüyorum." 29 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Saliha YILMAZ AÇ KAPIYI BEZİRGÂN BAŞI Oyun tekrar kaldığı yerden devam eder. Bu işlem sıradaki tüm oyuncuların yakalanarak ebe arkasına alınmasına kadar devam eder. Oyuncular arasından iki ebe seçilir. Ebeler kendilerine bir isim bulurlar. İki ebe Ellerini havada birleştirip bir köprü biçimi alırlar. Sonunda tüm oyuncular ebelerin arkasında toplanırlar. Ebeler iki elleriyle birlikte birlerini sıkıca tutar ve çekmeye başlarlar. Çekme işlemine arkalarındaki oyuncular da yardım ederler. Sonuçta karşı tarafı kendine doğru çekmeyi başaran takım kazanır. Bu arada diğer oyuncular, arkadaki olan bir öndekinin belinden tutularak gezinirler. Gezinirlerken de “Bezirganbaşı” şarkısını söylemektedirler. ------ ÖDÜLLÜ BULMACA -----Sevgili okuyucular, bu sayımızda sizlere küçük bir beyin jimnastiği yaptıralım dedik. Hatta bunu başaranlara küçük de olsa bir hediyemiz olsun diye düşündük. Evet, yanlış okumadınız. Soruyu doğru cevapladığını düşünenler okulumuz öğrencisi iseler sadece adı, soyadı ve sınıflarını yazarak, değilseler adı, soyadı ve telefon numaralarını yazarak doğru cevabı gazininsesi09@gmail.com e-posta adresine gönderebilirler. Her kişinin bir katılma hakkı vardır. Cevaplama süresi 23 Nisan 2011 de dolacaktır. Doğru cevabı bilenlerin arasından kazanan üç kişi kurayla belirlenecek ve e-postayı gönderdikleri adrese bildirilecektir. Hediyeyi bir hafta içinde almayanların hediyeleri yedekteki kişiye verilecektir. Buyurun sorunuz: “Aç kapıyı, bezirganbaşı, bezirganbaşı” Sıradakilerin bu şarkısına ebeler de: “Kapı hakkı ne verirsin, ne verirsin” diyerek karşılık verirler. Sıranın en başındaki oyuncu da: “Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun” MİRAS Babaları ölünce dört kardeş miras olarak kalan bahçeyi paylaşmaya karar verirler. "L" biçimli bu bahçeyi “alan ve şekil olarak” aynı olacak biçimde dört parçaya nasıl bölüştürebiliriz. Diye cevaplar ve ebelerin kolları altından geçmeye başlarlar. Geçiş sırası en sondaki oyuncuya geldiğinde oyuncu ebeler tarafından kolla arasına alınır. Tutuklu oyuncuya kendilerine taktıkları isimleri söyleyip birini seçmesini söylerler. Oyuncu hangi ebenin ismini söylerse onun arkasına geçerler. 30 Doğru cevaplarınızı bölünmenin gösterildiği resim ekinde olacak şekilde (çizim olmayan cevaplar kabul edilmeyecektir) gazininsesi09@gmail.com adresine gönderiniz. DEPREM GERÇEĞİ Deniz SANNAV AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Öğretmenliğimin ilk yılıydı. Tayinimin İstanbul’a çıktığını öğrendiğimde o kadar sevinmiştim ki anlatamam. Düşünsenize hayallerimin şehrinde yaşamak, orada dolaşmak, görev yapmak inanılır gibi değildi. Çok kısa zamanda ihtiyacım olan eşyaları temin edip yola çıktım. İstanbul’a vardığımda eşyalarımı emanete bıraktım. İlk işim görev yapacağım okula gitmek oldu. Fazla büyük olmayan sevimli bir okuldu. Okulda idareciler ve benim gibi yeni atanmış birkaç arkadaş daha vardı. Onlardan biri ile hemen arkadaş olduk ve kısa bir zaman içinde okulumuza yakın bir yerden bir ev Okul müdürümüz bir gün öğretmen arkadaşlarımızla kiraladık. birlikte “deprem” konulu bir toplantı yaptı. Bir gün sonra deprem tatbikatı yapacağını söyledi. Bize de deprem konusunda öğrencileri bilgilendirmemizi ve yapılacak olan tatbikata hazırlıklı olmamızı söyledi. O günü hiç unutamıyorum. Derse girdikten 10 dakika sonra sallanmaya başladık. Deprem oluyordu. Tatbikatı derken, depremin kendisini yaşamaya başlamıştık. Allahtan hiç kimse fazla paniğe kapılmamıştı. Öğrencilerimizle birlikte sağ salim okulu terk ettik. Dışarıda öğrencilerimiz ağlıyor. Velilerimiz oradan oraya koşuyordu. Evi yakın olanlar hemen okula koşmuşlardı. Müdür beyin öğrencilerimize ve velilerimize geçmiş olsun diyerek depreme ne kadar hazırlıklı olursak depremden o kadar az zarar görürüz diyerek onları evlere gönderdi. O günü ve yaşadıklarımı hiç unutamam. Deniz SANNAV Sabahları beş dakikalık bir yürüyüşle okulumuza ulaşıyor; dönüşte de zaman kaybı yaşamıyorduk. Böylece okuldan arta kalan zamanlarda bu güzel şehri inceleme fırsatı buluyordum. İnanın kendimi bir rüyadaymışım gibi hissediyordum. Nihayet ikinci dönemin sonu geldi. Öğrencilerin ellerine karneleri tutuşturduktan sonra, biraz buruk biraz sevinçli olarak evlerimize döndük. Tekrar dönmek üzere bu güzel şehre veda ettik. Temmuz ayı geçmiş “Yaz tatilini bitti, artık İstanbul’a gitme zamanı geldi” diye düşünmeye başlamıştık. 17 Ağustos günü milletçe o malum felaketi yaşadık. Deprem bölgesinde olmadığım halde oldukça etkilenmiştim. Derken okulların açılma vakti gelip çattı. Eskiden neşe içinde ve heyecanla gittiğim İstanbul artık beni korkutur olmuştu. Biraz zorlanarak ta olsa geri döndüm. Korkuyordum. Bundan daha doğal bir şey olamaz tabii ki. Görev yaptığım okul depremde zarar gördüğü için, eğitim öğretime önceki okula yakın başka bir okulda devam etmeye başladık. Depremin artık yadsınamaz bir gerçek olduğunu anlamıştık. Fırsat buldukça öğrencilerimize de deprem öncesinde, deprem esnasında ve depremden sonra neler yapılacağı hakkında bilgi veriyorduk. 31 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu TOZKONMAZ AĞA İlhan ÇELİK — Yavrum dışarıda helva ekmek yağıyor hadi çık biraz topla, demiş. Zaman ne çabuk geçti, birdenbire değişti her şey. Büyüklerim eskiden diye lafa başladığında düşünürdüm “acaba her şey mi eskiyor” diye. Meğer zaman denilen şey ne çabuk geçermiş. Şimdi de ben “eskiden” diye söze başlıyorum. Değerli okuyucular, eskiden radyonun, televizyonun olmadığı, bilgisayarın düşünülmediği yakın eskiden bahsetmek istiyorum. O güne kadar dışarıya hiç çıkmamış olan oğul korka, korka dışarıya çıkmış. Tam o anda anne içeriden kapıyı kapatıvermiş. Oğlan ne kadar yalvarıp ağlasa da fayda etmemiş. Anne kapıyı bir daha açmamış. Zavallı oğlan ne yapacağını şaşırmış ama “Tilki bizim evi biliyor gelir beni bulup yer” düşüncesiyle kulübelerinden de hızla uzaklaşmaya başlamış. Az gitmiş uz gitmiş bir pınarın başına gelmiş. Pınarın suyundan birkaç yudum su içtikten sonra yorgun ve bitkinlikten oracıkta uyuyakalmış. Meğer bu pınar devlerin su ihtiyacını karşılayan pınar değil miymiş? Devler her zaman olduğu gibi ellerinde manda derisinden yapılmış kırbalarıyla su almaya gelmişler. Pınarın başında uyuyan bir insan görünce ne yapacaklarını şaşırmışlar. Çünkü o civarda hiçbir insanoğlu bu pınarın başına gelmeye cesaret edemezmiş. Cesurca pınarın başına gelip hem de uyuyan Ben yaştakiler ve daha büyüklerin tebessüm ettiği, daha bir insanla karşılaşınca önce biraz korkmuşlar, sonra aralarında küçüklerin merak ettiği o yıllardan size küçük bir masal anlatayım konuşarak birini ne yapmaları gerektiğini öğrenmek için reislerine dedim. Hem öyle böyle değil unutulmuş, buraya yazmasam belki göndermişler. de tamamen yok olacak bir masal. Malum halkımızın sözlü Reisleri de böyle cesur birinin tehlikeli olabileceğini edebiyata çok önem vermiş yazıyı hep ikinci planda düşünmüş. düşünmüş ve adamlarına “Sessizce uyandırın. Yemeğe davet Ve maalesef bizim kahramanlar isim değiştirerek batı edin.” Demiş. Devler Şamil’i ürkerek uyandırmışlar. edebiyatında yerlerini almışlar. O yıllarda evimizde küçük bir radyo vardı. Pili bitmesin diye çok seyrek açılırdı. Uzun kış gecelerinde sobanın etrafına üşüşüp büyüklerden masallar, hikâyeler dinlerdik. Bazen masalın içerisinde kendimizi bulup masal kahramanına yardım ederken uykuya dalardık. Rahmetli dedemden dinlediğim bu masal hiçbir yerde yayımlanmamıştır. İlk defa sizler tanışacaksınız. Sözü galiba fazla uzattım. Buyurun masala… TOZKONMAZ AĞA Bundan yıllar önce köhne bir kulübede yaşlı bir kadınla Şamil adında gencecik oğlu yaşarlarmış. Anne çalışkan bir Türk kadını imiş, oğul ise evden çıkmayan ocak başında odun külünü eşeleyip duran biriymiş. Annesi oğlum git çalış para kazan dedikçe oğul; “Anne dışarıda tilkiler var beni yerler” diyerek korkusunu dile getirirmiş. Şamil uyanınca etrafına şöyle bir bakınmış. Birde ne görsün? Boyu üç metre eni bir metre olan insanlar başında dikilmiş kendisine bakıyorlar. Kısa bir şaşkınlık halinden sonra hemen kendini toparlamış. Korkmaya, korkuyla hareket etmeye vakit yok, korkmamak diye geçirmiş içinden. En iyisi onlarla konuşmaya çalışayım demiş. Devler sesimi duyamazlar diye de yüksek sesle bağırarak “kimsiniz ne istiyorsunuz?” demiş. Devlerden bir tanesi duyduğu sesten ürkerek “Efendim reisimiz sizi yemeğe davet etti, bizimle yemek yer misiniz?” diye cevap vermiş. Bir zaman sonra anne hastalanmış, çalışamaz olmuş. Evdeki ihtiyaç maddeleri yavaş, yavaş tükenmeye başlamış. Oğul ise evden çıkmıyor, ocak başında eşelenip duruyormuş. Bir gün anne zar zor dışarı çıkıp, bir süre sonra tekrar içeri girmiş. Oğluna: Şamil çaresiz kabul etmiş. Sonra “Olur, olur da siz beni doyurabilir misiniz?” Diye sormuş. Devler “inşallah” diye cevaplamışlar. Hep birlikte devlerin sarayına gitmişler. Saraydaki diğer devler korkusuz bu insanoğluna uzakta bakıp duruyorlarmış. Aralarında “Acaba bu insanoğlunun nasıl bir hüneri var ki bu kadar cesurca bizim topraklarımıza girdi 32 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu pınarımızın başında hiçbir şey umursamadan uyudu” diye -Dert ettiğiniz şeye bakın sizin dört adamınızın sormadan edemiyorlarmış. Bir diğeri insanlar çok zeki getiremediği suyu ben yalnız başıma getiririm. Yalnız bir şartım yaratıklardır, onlarla baş etmek çok zordur diye konuşuyormuş. var suya giderken etrafımda hiç kimse bulunmayacak. Devlerin reisi Şamil’i görünce ”Yahu bunun neyinden korktuk” diye içinden geçirmiş. Ama sonra, aman bu insanların meziyeti belli olmaz ne olur ne olmaz diye düşüncelerini gizlemiş. Bir araya gelince elini Şamil’e uzatmış. Devlerin reisinin asıl niyeti Şamil’in elini sıkarken onu kaldırıp fırlatmakmış. Şamil bakmış ki kürek gibi bir el geliyor hemen yakasındaki iğneyi parmaklarının arasına yerleştirip ele karşılık vermiş. Tam Şamil’in elini sıkarken iğne eline batmış canı yanan dev elini hemen çekmiş. Etraftakiler korkmaya başlamışlar. Reisimiz en güçlü kuvvetlimizdi, o elini sıkamadığına göre biz hiç bulaşmayalım diye içlerinden geçirmişler. Devlerin reisi ürkerek Şamil’e: Devlerin reisi kabul etmiş. Ertesi gün Şamil bir güzel kahvaltı ettikten sonra manda derisinden yapılmış kırbayı omuzlamış ve pınara doğru yola çıkmış. Pınarın başına varınca suyunu içmiş. Başlamış kırbanın içine üflemeye kırba tam şişince içine bir maşrapa su katmış. Kırbanın ağzını bir güzel bağlamış. Kırbayı top oynar gibi tekmeleye, tekmeleye devlere doğru yola çıkmış. Devlerin sarayının gözüktüğü yerde daha şiddetli tekmeler vurarak kırbayı havalandırmış. Devler ise bu durumu uzaktan seyrediyor ve bir birlerine korkuyla bakışıyorlarmış. Devlere iyice yaklaşınca birden durmuş Manda derisinden yapılma kırbanın ağzını açıp havaya -Beyim adınız nedir size nasıl seslenelim, diye sormuş. kaldırıp içindeki bir maşrapa suyu kafasına dikip birkaç yudumda Şamil biraz düşünmüş: içip bitirmiş ve kırbayı yere vurmuş. Devler; eyvah Tozkonmaz - Benim adım Tozkonmaz Ağa’dır. Demiş. Bu fikir de Ağa çok sinirlendi diye her biri bir tarafa kaçışmış. Devlerin reisi aklına, ocak başında oyalanırken annesi “Kalk dışarıda dolaş toz bu durum üzerine hemen koşup Şamil’in yanına varmış. konmaz” diye çıkışmalarından dolayı aklına gelmiş, bu yüzdende - Beyim bir şey mi oldu? Çok sinirli bir haliniz var. Demiş “Tozkonmaz Ağa” diye isim uydurmuş. Şamil bozuntuya vermeden yok, yok bir şey yok. Ben Devler Şamil’e Tozkonmaz Ağa diye hitap edip onun çalışınca çok susarım size getirdiğim suyun hepsini içtim. Şimdi bütün ihtiyaçlarını görmeye başlamışlar. tekrar gidip kırbayı dolduracağım. Devlerin reisi: Bir zaman sonra devlerin bir kısmı homurdanmaya - Aman Tozkonmaz Ağa’m sen rahatına bak bizim arkadaşlar bir koşu gidip suyumuzu getirirler, demiş. -Biz bunun hiçbir özelliğini görmeden ona hizmet edip duruyoruz. “Herkes bizden korkup kaçarken biz bundan çekiniyoruz” diye söylenmeye başlamışlar. Bu söylenmeler reislerinin kulağına kadar gitmiş. Adamlarının düşüncelerinde haklı olabileceği düşüncesiyle hapsini toplayıp bu konuda fikirlerini sormuş. İçlerinden biri “Biz her gün su getirmeye gidiyoruz dört kişi bir kırba suyu zor getiriyoruz. Yarın suya Tozkonmaz Ağa gitsin, eğer suyu getirebilirse sesimizi çıkartmayız getiremezse gereğini yaparız” Demiş. Bu fikir reislerinin hoşuna gitmiş diğerleri de onaylamış. Aradan epey bir zaman geçmiş. Devler Şamil’in her isteğini yerini getiriyor bir dediğini iki etmiyorlarmış. Fakat bu sefa uzun sürmemiş. Bir gün suya giden devler yolda tilkiyi görmüşler konuşup sohbet etmişler. Bu arada Şamil’in gücünden cesaretinden de bahsetmişler. Tilki, tüm bunları duyunca devlerin Tozkonmaz Ağa diye tanıttığı kişiyi hemen tanımış ve bir kahkaha patlatmış. Devler tilkiye neden güldüğüne sormuşlar. Tilki: başlamış. O akşam Şamil’e yemekte korka, korka derdini anlatmış. Şamil bakmış işler kötü şu cevabı vermiş -Sizin Tozkonmaz Ağa dediğiniz kişi benden çok korktuğu için evinden dışarıya çıkmayan biridir. Bu yüzden gülüyorum, demiş. Devler buna inanmamışlar. Tilki de: -Öyleyse beni ona götürün gerçeği sizde görün, demiş. Devler ikilemde kalmışlar devlerden biri: 33 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu -Bir şartım var. Olur ya yarı yolda bırakıp kaçarsan bizim halimiz nice olur. Kaçmaman için Tozkonmaz Ağa’nın yanına giderken senin ayaklarından biri birimizin, diğer ayağında öteki arkadaşımızın ayağına bağlı olacak, demiş. demiş. Devler, hediyeleri bırakır bırakmaz arkalarına bile bakmadan Tozkonmaz Ağa’larından izin istemeden koşmaya başlamışlar. Onlarda bir an önce Tozkonmaz Ağa’dan kurtulmak istiyorlarmış. Devler iyice uzaklaşınca, Şamil evlerini kapısını çalmış. Kapıyı açan anası Şamil’i görünce boynuna sarılıp ağlamış, yavrum nasılsın diye sormuş. Şamil “Anacığım iyi ki de beni evden çıkarmışsın. Gezdim gördüm. Korkunun anlamsızlığını öğrendim. Ben Tilkiden korkarken devlerin benden korktuklarını fark ettim anladım ki korkarak yaşamak mümkün değil. Artık hiçbir şeyden korkmuyorum.” Demiş. Annesi bir daha oğlunun boynuna sarılmış öpmüş koklamış. Şamil devlerin hediyesini annesine göstererek anneciğim artık yokluk ve yoksulluk bitti bunlarla kendimize uzak diyarlarda verimli topraklarda bağlar, bahçeler tarlalar alıp çalışıp kazanarak rahat içinde yaşarız demiş. Tilki hemen kabul etmiş. Tilkinin arka ayaklarından birini bir devin ayağına diğerini öteki devin ayağına bağlamışlar. Birlikte Şamil’in yanına doğru yürümeye başlamışlar. Şamil tilkiyi görür görmez korkudan bir bağırmış ki, devler ne yapacağını şaşırmış ve kaçışmaya başlamışlar. Tilkiye bağlı olan devlerden biri doğuya diğeri batıya kaçınca tilki de ortadan ikiye ayrılmış. Şamil tilkiden kurtulduğuna oldukça memnun bir şekilde “Bu pis kokulu, aç gözlü kurnaz hayvanı hiç sevmezdim zaten” diye düşünmüş. -O gün hemen oradan bir araba satın alarak taşınmışlar, “Artık tilkiyle arkadaşlık edenlerin yanında da kalamam” uzak diyarlarda mutlu ve mesut bir şekilde bolluk içinde diyerek onların yanından ayrılmak istediğini belirtmiş reise. yaşamışlar. Devlerin reisi: Devler ise bir daha Tozkonmaz Ağa’larını ne görmüşler, “Kusurumuzu bağışla biz ettik sen etme” diye yalvarmış. ne tanıyanını duymuşlar onun gerçekten görünmez bir sarayı Bizimki peki ben sizi affediyorum. Ama benim bir annem var olduğuna inanmışlar. onun yanına dönmem lazım. Devlerin reisi :”Tozkonmaz Ağa’m Onlar ermiş muradına biz çıkalım tahtına, gökten üç Sen bize çok iyi davrandın kabul edersen sana hediye vermek elma düşmüş. Biri Masalı yazanın, biri masalı yayınlayanın diğeri isteriz.” Demiş. Şamil peki demiş. Devler bir sandık dolusu altın de bu masalı okuyanın olsun. mücevher yüklenmiş birlikte Şamil’in evine kadar gelmişler. Ev gözükünce Şamil: “Benim sarayıma az kaldı bu evden sonra Gelecek sayıda yeni bir masalda buluşmak dileğiyle. benim sarayım var. Ama benim sarayım görünmezdir. O yüzden Sevgiyle kalın. Masal tadında bir hayat sürün. şu evin yanında hediyeleri bırakın ben onları kendim taşırım İlhan ÇELİK 34 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Aslı ÜŞAR: Turistik amaçlı veya piknik sepeti gibi değişik sepetler örmeyi düşünür müsünüz? Dudu DOĞAN: Şu anda mevsimi olmadığı için örmüyoruz. Kaba toplama zamanı geldiğinde fazla miktarda olmasa da bu sepetlerden örüyoruz. Aslı ÜŞAR: Sepet örme işinden kazandığınız para sizin kazancınızın ne kadarını karşılıyor? Dudu DOĞAN: Yaptığım tüm sepetleri Germencik pazarında satıyorum. Bu sepetlerden kazandığım parayla da tüm ihtiyaçlarımı karşılıyorum. Başka bir gelirim yok. Çalışıp alnımın teriyle geçinip gidiyorum. Aslı ÜŞAR: Bir sepet yapımını kısaca anlatır mısınız? Dudu DOĞAN: Sepet yapımında kullanılacak kargı ve hayıtlar kesim zamanında bir yıl yetecek ölçüde kesimi yapılarak depolanır. İşte bir sepet yapmak istediğinizde bu depodan yeterli miktarda kargı ve hayıt seçilerek alınır. Hayıtların dalı budağı bıçakla alınır, kargıların da kabuğu yine bıçakla soyulur. Kargılar uzunlamasına yargıçla 4 eşit parçalara ayrılır. Bu parçalara tel kargı denilir. Hayıtlar da uzunlamasına bölünür. Geçen sayımızda “Ney ve Ney Yapımı” ile bilgiler Bu hazırlık aşamalarını tamamladıktan sonra taban örme aktarmıştık bu köşemizden. Bu sayımızda da, geçmişte çok geniş bir işlemine geçilir. Taban örmeye taban hayıtlarının yerleştirilmesiyle kullanım alanına sahip olmasına rağmen, plastik kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte unutulmaya yüz tutmuş mesleklerimizden başlanır. Bu yerleştirme işleminden sonra bu hayıtların arası, sağlam olması için yine hayıt telleriyle örülür. Bir miktar örüldükten sonra birinden “Sepet ve Keletir” yapımından söz edeceğiz. yine taban hayıtı ilave edilir ve örme işlemine devam edilir. Yapılacak Bunun için de, mahallemizin yaşlılarından seksen beş olan sepetin büyüklüğüne göre taban çapı 30-40 cm. oluncaya kadar yaşındaki Dudu ninenin kapısını çaldık. Kendisiyle ördüğü sepetler örme işlemine hayıt telleriyle devam edilir. konusunda bir söyleşi yapacağımızı söyledik, kırmadı. Aslı ÜŞAR: Bu mesleği kimden öğrendiniz? Dudu DOĞAN: Küçüklüğümüzde anne ve babamız öğretmişti. İlk sepetimi 14 yaşında ördüm. Şimdi 84 yaşındayım. Aslı ÜŞAR: Sepet örmek için hangi malzemelere ihtiyaç vardır? Dudu DOĞAN: Sepet örmek için kullanılan araçlar orak, bıçak, yargıç ve yargıç çubuklarıdır. Ayrıca sepetin yapımında kullanılmak üzere kargı ve hayıta ihtiyaç vardır. Taban örme işlemi tamamlandığında taban hayıtları 90° yukarı doğru kıvrılır. Artık bu safhadan sonra örme işlemine kargı telleriyle devam edilir. Bu örme işlemi taban örmeye oranla daha kolaydır. Taban çapının 1-1,5 katı oluncaya dek örme işlemine devam edilir. Kenar örme işlemi tamamlanınca taban hayıtlarının uzantıları kıvrılarak diğer uzantıların yanına doğru sokulur. Bu işlem karşılıklı iki dal kalıncaya kadar devam edilir. Karşılıklı iki dal, sap yapımında kullanılacağı için yay biçiminde birbirlerine doğru kıvrılır. Sapın dayanıklı olması için de bu dallara ilave olarak altı çift hayıt dalı daha ilave edilir. Bu dalları bir arada tutmak için hayıt telleri ile etrafları örülür. Son olarak çakı ile sepetin içinde ve dışında kalan çıkıntılar temizlenir. Artık hazır hale gelmiştir. Aslı ÜŞAR: Hangi tür sepet örüyorsunuz? Aslı ÜŞAR: Bu mesleği birilerine öğretmeyi düşünür müsünüz? Dudu DOĞAN: Bandırma, üçlü keletir ve sepet. Bunlardan sepet incir Dudu DOĞAN: Mahallede herkes bu sanatı kendi çocuğuna öğretir. ve zeytin toplama gibi işlemlerde kullanılır ve boyutu küçüktür. Üçlü Dolayısıyla bir başkasından kurs almasına ihtiyaç yoktur. Sizin keletir, sepetten biraz daha büyük olup kulpları her iki yandadır. anlayacağınız bizim meslek babadan oğla geçen bir meslektir. Bandırma ise keletirin bir boy büyüğüdür. Sepeti her zaman örmekle Aslı ÜŞAR, 7-A birlikte diğer ikisini ihtiyaç zamanlarında öreriz. 35 SADAKAT Hüseyin OKUL AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Sadakat en genel anlamıyla, samimi ve sağlam dostluk, içten bağlılık, "his ve duygularda sağlamlık, ihanet etmeme, hakikate uygunluk vs. anlamlarına gelmektedir." Sadakat insanoğluna verilmiş güzel değerlerin en üstünde yer alır. Bu özellik insanların arasında aşk, güven, sevgi, sosyalleşme gibi kavramların gelişmesine de sebep olmuştur. Kırlangıcın biri alçaltan uçuş sırasında yoldan geçen bir otomobil tarafından çarpılır. Yola düşen kırlangıç artık uçamayacak durumdadır. Şaşkın şaşkın etrafına bakınır. Sadakatte karşılık beklenmez, ama karşılık bulması bu duygunun ve bununla birlikte gelişen diğer duyguların gelişmesine yardımcı olacağı bir yadsınamaz bir gerçektir. Ya karşılık bulmazsa ne olur dersiniz. İşte bunu düşünmek bile istemem. Zira aldatılmaktan, ihanetten ve karşılık bulamamış bir sevgiden daha kötüsü yoktur herhalde. Zamanımızda “Ben” kavramının önem kazanmasıyla, bir zamanların en üstün değerlerinden olan sadakat da büyük oranda erozyona uğramıştır. Eşine sadakati olana “kılıbık”, işine sadakati olana “keriz”, sözüne sadık olana “enayi” olarak nitelendirerek bu erozyonun hızı gittikçe artırılmıştır. “Vefa” nın bile İstanbul’da bir semt olarak bilindiği günümüzde, artık ilişkiler hep çıkar üzerine kurulmaya başlanmış; çıkarın olmadığı her hareket “saflık” olarak nitelendirilmeye başlamıştır. Bu sırada eşinin kaza geçirdiğini gören kırlangıç hızla onun bulunduğu yere iner ve kalkması konusunda yardımcı olmaya çalışır. Kazanın etkisiyle kendinden geçen kırlangıcı eşi kendine getirmek için çaba sarf etmeye başlar. Mecnun ile Leyla ve Tahir ile Zühre gibi âşıklar, komutanın “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum” dediğinde tereddütsüz süngü takıp sipere yatan askerler, devlet işini yaparken kullandığı mumu, kendi özel işinde kullanmayan devlet adamları artık bulunur mu bilinmez. Ama bilinmesi gerekir ki, insanoğlu bu özelliğini yitirdiği anda çok şeyini yitirecek ve ortaya büyük bir “güven” kargaşası çıkacaktır. Bu kadar gayrete rağmen eşinde bir hareket göremeyen kırlangıç feryat etmeye başlar. Aylar önce internette rastladığım bir yazı sadece insanlara has olarak düşündüğüm sadakat, duygusunun bazı hayvanlarda da güçlü olarak bulunduğunu görmeme sebep olmuştu. Bu yazı ve resimleri sizinle paylaşmayı bir görev bildim. Birbirini seven anlayan, dostlarının olumsuz yönlerini görmemezlikten gelen, işine olduğu gibi eşine de sadık olan mutlu bir toplumda yaşamak dileklerimle… 36 Eşinin artık geri gelmeyeceğini anlamasına rağmen onu yolun ortasında bırakarak çekip gitmeye bir türlü gönlü razı olmaz ve öylece başında kalakalır… Emel Oflas ALTINER AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu OKULUMU SEVİYORUM Okulumu çok seviyorum. Öğretmenlerimiz çok iyi. Bize DOKTOR OLMAK İSTİYORUM sanki anne-babamızmış gibi davranıyorlar. Bu okula yeni Ben de sizler gibi bir öğrenciyim ve benim de sizler gibi başladığımızda daha hiçbir şey bilmiyorken onlar bize her şeyi hayallerim var. Ben doktor olmak istiyorum. Kalp doktoru… öğretti. Şu anda 5. Sınıfa gidiyorum ve her şeyi öğrendiğimi düşünüyorum. Bunun için çok çalışmam gerektiğinin farkındayım. SBS’den yüksek bir puan alıp Anadolu lisesine gideceğim. Lisede Ailemden beklediğim sadece beni okutmaları. Belki okuyup bir meslek sahibi olabilirim. Öğretmenlerimden çok çalışıp üniversite sınavını kazanacağım ve tıp okuyacağım. beklediğim hiçbir şey yok çünkü onlardan beklediğim her şey Sonra da TUS sınavını da kazanıp kalp doktoru olacağım. Umarım oluyor. Gelecekte iyi bir meslek sahibi olmak ve aileme bakmak ailemin gücü beni okutmaya yeter. Düşüncelerimi ve hayallerimi istiyorum. Annem benim okumam için çok çalışıyor. Babam şeker böylece gerçekleştirebilirim. hastası olmasına rağmen bize bakmak için inşaatlarda çalışıyor. Ben de derslerime çok çalışıp iyi bir meslek sahibi olacağım ve ileride ben onlara bakacağım. Ercan DOĞAN, 8-A HAYALİM Benim hayalim, gelecekte başarılı bir öğretmen olmak. Çünkü çocuklara okuma-yazma öğretmek istiyorum. Bu yüzden öğretmenlerimden beni gelecekte iyi bir öğretmen olmam için yetiştirmelerini; ailemden de beni okutmalarını istiyorum. Nazlı ERDAL, 5-B NEYZEN Benim de hayattan bazı beklentilerim var. Bunları sizinle paylaşmaktan zevk duyarım. Eğer bu hayalimi gerçekleştirirsem ailemi çok iyi şartlarda yaşatabilirim. Tek istediğim annemi ve babamı bu yoksulluktan kurtarmak. Bir de eğer bir dershaneye gidebilirsem daha başarılı olacağıma inanıyorum. Benim hayattan beklentim ilk olarak ortaokulu başarıyla bitirmek ve iyi bir lisede eğitimime devam etmek. Liseyi de başarıyla tamamlayıp üniversiteye gitmek istiyorum tabi ki. Üniversite okumak benim en büyük hayalim. Kiraz LALECİOĞLU, 5-A MERHABA Hayatta en çok istediğim şey okumaktır. Okul deyince kalbim güm güm atıyor. 14 yaşındayım. Çevremdeki insanlar yaşımın büyüklüğünden dolayı okula gitmemi istemiyorlar. Ama ben her şeye rağmen okuluma devam ediyorum. Eğer üniversite sınavını kazanırsam öğretmen olmayı çok istiyorum. Eğer kazanamazsam tekrar sınava gireceğim. Kazanamazsam tekrar… Ta ki kazanana kadar… Bu arada ben öğretmenlik konusunda branşımı da belirledim. Müzik öğretmeni olmak istiyorum. Niye müzik öğretmeni olmak istiyorsun diye soracak olursanız, “ney” çalmayı çok sevdiğim için derim. Tabi sadece ney değil tek merakım. Gitar, piyano ve keman çalmayı öğrenmeyi de çok istiyorum. Ama ben biraz çabuk mu karar verdim acaba? Daha ortaokulu bitirmeme bir yıl var, lise ile toplam beş yıl oluyor üniversite sınavına girmek için. Ama ben bu söylediklerimi yapacağıma o kadar çok inanıyorum ki… Söz veriyorum başaracağıma. Ailemden tek bir şey istiyorum o da beni okutmaları. Ablalarımın ve ağabeylerimin bu konuda bana destek olmalarını istiyorum. Okuyup bu ülkeye faydalı olabilecek eğitimli bir birey olmak istiyorum. Gülistan ÇİTİL, 5-B BEKLENTİLERİM Okulumuzun boyasının yenilenmesini, fakir öğrencilere giysi ve kırtasiye ihtiyaçları konusunda yardım yapılması, kütüphanemizdeki kitapların tür ve adet olarak artırılmasını, okulumuza oyun parkı ve oturma banklarının yapılmasını istiyorum. Aslı UŞAR, 7-A Ayşe LALECİOĞLU, 7-A Nazlı ERDAL Ayşe LALECİOĞLU Kiraz LALECİOĞLU Ercan DOĞAN 37 Gülistan ÇİTİL Aslı UŞAR FIKRA ve KARİKATÜR Neslihan AK AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Kanca Sahil kasabasındaki meyhaneye giren tek bacağı, tek kolu ve tek gözü olmayan korsan kılıklı biri müşterilerin derhal dikkatini çekmiş. Tahta bacağını ileri doğru uzatıp kanca kolunu yanındaki iskemleye dayadıktan sonra içkisini yudumlayan korsana meyhanedekiler biraz hoşbeşten sonra merakla sormuşlar: Sirk Ruslar, Kırşehir'de gösteri yapmak için bir sirk getirmiş. Sirk gösterilerinin başlamasına kısa bir zaman kala maymun ölmüş. Yenisini getirmeleri mümkün olmadığından, çare aramaya başlamışlar. Sonunda bir Kırşehirli'ye maymun kıyafeti giydirmeye karar vermişler ve hiç konuşmaması için sıkı sıkı uyarmışlar. - Bacağını nerede kaybettin? - Preveze deniz savaşında... - Ya kolunu? Kırşehirli, kafesine geçip, hoplayıp zıplamaya, çocukların attıkları fıstıkları yemeye başlamış. Kendisini o kadar kaptırmış ki, zıplarken, birden yandaki aslan kafesine düşmüş. Can havliyle: - Düelloda... - Peki ya gözüne ne oldu? - Güvercin pisledi... - “İmdaaat” diye bağırmaya başlamış. - Güvercin pislemesi gözü kör eder mi? Aslan, Kırşehirli maymunun kulağına eğilip: - Güvercin pislediği gün koluma kancayı yeni taktırmıştım! - “Çaktırma lan, ben de Kırşehirli'yim” demiş. Duran AÇIKGÖZ, 8-A Hatice TOSUN, 8-A Kamyon Şoförü Bir kamyon şoförü şehir içinde yaptığı bir kaza sonucu 30 kişiyi ezerek öldürmüş. Yakalanıp mahkemeye çıkarılmış. Mahkemede hâkim sormuş: Sigara -“Anlat bakalım nasıl oldu?”. Şoför anlatmaya başlamış. Temel arkadaşları ile birlikte kahvede oturmaktadır. Tam o sırada aceleyle içeri giren bir kişi sorar: -“Kamyonla yokuştan aşağı inerken kamyonun fireni patladı. Benimde durmam için sağa veya sola çarpmam gerekiyordu. Sağ tarafta küçük çocuk, sol tarafta da Kalabalık bir pazaryeri vardı.” - Temel, ineklerinden sigara içen var mı? - Yok Hâkim konuşmanın burasında müdahale ederek: - O zaman ahırın yanıyor! -Fazla kişiyi ezmemek için, keşke çocuğun üzerine doğru direksiyonu kırsaydın” deyince Şoför: Efecan EĞRİBOYUN, 7-A -“Bende aynen öyle yaptım efendim” der. Hâkim yalan söylediğini düşünerek, biraz da sinirli: -“Peki, bu 30 kişiyi nasıl ezdin öyleyse?” diye sorar. -“Ben ne yapayım efendim, çocuk pazaryerine kaçtı”. Gürkan ÜŞÜNTÜ Gürkan ÜŞÜNTÜ, 7-A 38 Duran AÇIKGÖZ Efecan EĞRİBOYUN Hatice TOSUN AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Temel Temel karısı Fadime’ye: - "Bundan sonra gazetelerimi her gün sen alacaksın Fadime" demiş. Tabii istemeyerekte olsa kabul etmiş kocasının teklifini. Çünkü gazete satan yer evlerine hayli uzakmış. Aradan bir ay, iki ay, üç ay derken Fadime her sabah o kadar yol yürümekten bıkmış. Bakmış olacak gibi değil “Bir gitmeye bir haftalık gazete alayım, her sabah birini vereyim” diye düşünmüş. Dediği gibi de her sabah aynı gazetenin başka bir nüshasını tutuşturmuş Temel’in eline. Birinci, ikinci, üçüncü gün hiçbir problem yok. Derken yedinci gün Temel Fadime’ye dönmüş: - " Ula Fadime, dünyada ne kadar çok salak adam var" demiş. "Aynı adam aynı ağaca aynı arabayla 7 gündür çarpıyor"... Yakup İLBASAN, 8-A Not: Çizdiği bu güzel karikatürlerden dolayı öğretmenimiz Güler TANRIVERDİ‘nin eşi Ahmet TANRIVERDİ beye çok teşekkür ederiz. 39 SATRANÇ Abdullah ALBAYRAK AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Sevgili Okuyucular, Satrançta hesaplama, başarıda önemli faktörlerinden biridir. Bu sebeple en usta satranç oyuncuları bile düzenli olarak kombinezonlar ve mat soruları çözer. Bu sayımızda sizlerle satranç konusunda biraz kafa yoralım istedik. Bakalım verilen taşlarla istenilen hamleleri gerçekleştirebilecek misiniz? Satranç sporcuları, satranç severler! Buyurun hemen çözmeye başlayın… Oynama sırası siyahtadır. Siyahın iki hamlede mat edebilmesi için hangi taşı nereye oynamalıdır? Oynama sırası beyazdadır. Beyazın tek hamlede mat edebilmesi için hangi taşı nereye oynamalıdır? Oynama sırası beyazdadır. Beyazın iki hamlede mat edebilmesi için hangi taşı nereye oynamalıdır? Oynama sırası beyazdadır. Beyazın tek hamlede mat edebilmesi için hangi taşı nereye oynamalıdır? Oynama sırası siyahtadır. Siyahın iki hamlede mat edebilmesi için hangi taşı nereye oynamalıdır? 40 SUDOKU Hüseyin OKUL AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu Sudoku Nedir? Sudoku, üstün ve hünerli zekânızı ortaya çıkaracak bir mantık bulmacasıdır ve kesinlikle bağımlılık yapar. Üstelik bulmacayı çözebilmek için matematik dehası olmanıza hiç gerek yoktur! “Su” Japonca rakam demek “doku” ise tek kişilik oyun anlamına geliyor. Japonya'da 1980'lerden beri popüler olan Sudoku'nun kökeni 18. yüzyılda İsviçreli matematikçi Leonhard Euler tarafından tasarlanan Latin Kareleri'ne dayanır. Sudoku’nun Faydaları Sudoku her şeyden önce insanın bir noktaya yoğunlaşmasını arttırır, zekâsını çalıştırır, yaratıcılığını destekler, beyni dinç ve sağlıklı tutar. Bütün bunların yanında zihnen çok dinlendirici bir oyundur. Sudoku oynarken başka bir şey düşünmek güçtür, bu da günün stresini atmak için iyi bir yöntemdir. Sudoku'yu her yaşta insan oynayabilir. Gelişim çağındaki çocuklara da özellikle tavsiye edilmektedir. Nasıl oynanır? Toplamda 9 x 9 = 81 kare olan kümelere 1'den 9'a kadar rakamlar yerleştirilir. Her bir rakam, 3 x 3 = 9 kareden oluşan bloklarda, her satır ve her sütunda sadece bir kez bulunabilir. Sudoku kuralları Sudoku bazı karelerin rakamlarla doldurulması ile başlar. Doldurulan kare sayısı belli olmamakla birlikte verilen rakamların az olması zorluk derecesini artırır. Sudoku'nun mantığı kalan boş kareleri 1 ile 9 arasındaki rakamlarla doldurmaktır. Bu rakamları yerleştirirken dikkat etmeniz gerekenler: 1. Aynı rakam o satırda sadece bir kez kullanılabilir 2. Aynı rakam o sütunda sadece bir kez kullanılabilir 3. Aynı rakam o bölgede sadece bir kez kullanılabilir. 4. Hiçbir hücre boş bırakılamaz. 41 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu AKGÜL OFSET Telefon Numarası: 0 256 312 13 43 Altıntaş Mah. 334. Sok. No:16/A Nazilli Merkez, Nazilli, Aydın 42 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu 43 AYDIN – GERMENCİK Gazi Mustafa Kemal ilkögretim Okulu 44