cilt_I - Tarım Ekonomisi Derneği
Transkript
cilt_I - Tarım Ekonomisi Derneği
ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Güneydoğu Anadolu Projesinde (GAP) Tarım potansiyeli ve GAP Eylem Planı Sadrettin KARAHOCAGĐL 1 Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sahip olduğu kaynakları değerlendirerek bu yörede yaşayan insanlarımızın gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgelerarası farklılıkları gidermeyi ve ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Proje 9 ilimizin yer aldığı ( Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak), alan ve nüfus açısından ülkemizin yaklaşık % 10’luk bölümüne tekabül eden Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde uygulanmaktadır. Türkiye’de yaklaşık 28 milyon hektar alan işlenmekte olup bu alanın % 11,4’ü (3,2 milyon ha) ile ülkemiz su potansiyelinin 1/4’ü GAP Bölgesi’nde yer almaktadır. GAP kapsamında 22 baraj ve 19 hidroelektrik santralinin yapımı öngörülmüştür. GAP’ın tamamlanmasıyla 1.82 milyon hektar (ha) alan sulamaya açılacak, yılda 27 milyar kilovatsaat hidroelektrik enerji üretimi ile ülke enerji ihtiyacının büyük bir bölümü karşılanacaktır. Hidroelektrik santralleri ve sulama projelerinin yanı sıra, tarım, sanayi, enerji, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal ve kentsel altyapı yatırımları ile bölgenin ekonomik ve sosyal göstergelerinin ülke ortalamasına getirilmesi hedeflenmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin lokomotif sektörü tarımdır. Bölgede 7.5 milyon ha alanının 3.2 milyon ha’lık kısmı tarımsal faaliyetlere elverişlidir. Bilindiği gibi sulama GAP ın en önemli altyapı yatırımlarından biridir. Yaklaşık 2.1 milyon ha’lık brüt alan sulama potansiyeline sahiptir (Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabilir arazisinin %20’sine karşılık gelmektedir). Bu alanın 1 822 000 ha’ı Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğünce (DSĐ) sulamaya açılacaktır. Bölge’de Fırat ve Dicle havzalarında 2009 yılı sonu itibari ile toplam 300 397 ha (%16,5) alan sulamaya açılmış, 72 093 ha’lık (% 4) alanın da halen sulama şebeke inşaatı devam etmekte olup, 1 449 510 ha (% 79,5) ise projelendirme, planlama ve etüd aşamasındadır. Bununla birlikte, GAP Eylem Planı (2008–2012) ile söz konusu projelere hız verilmiş olup, 2012 yılı sonunda mevcut sulama alanına ilave olarak 788 461 ha alan daha suya kavuşturularak, toplam sulama alanının yaklaşık 1 060 000 ha alana çıkarılması hedeflenmektedir. Türkiye’nin bölgesel kalkınmaya yönelik en büyük yatırımı olarak tanımlanan GAP’ın sulama projeleri tamamlandığında şimdiye kadar devlet eliyle gerçekleştirilen sulama alanına eşit bir alan daha sulu tarıma açılmış olacaktır. Böylece, projenin tamamlanmasıyla ortaya çıkacak yüksek tarım ve sanayi potansiyeli ile bölgede ekonomik hasıla 4,5 kat artacak, yaklaşık 3,8 milyon kişiye istihdam olanağı sağlanacaktır. GAP Master Planı, Bölge'yi "Tarım ve Tarıma Dayalı Đhracat Merkezi" haline getirmeyi hedeflemektedir. Bölge'nin imalat sanayinin esas olarak tarıma dayalı olması, hem tarıma girdi veren hem de tarım ürünlerini işleyen sanayiler için büyük bir yatırım ve gelişim potansiyeli barındırmaktadır. Bölge'nin zengin doğal kaynakları ile kullanım şeklinin değişmesi bölgesel kalkınma stratejisinin temelini oluşturmaktadır Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin toplam arazi varlığının (7.5 milyon ha) %43,6’sı bitkisel üretim (3 290 575), %29,4’ü çayır-mera (2 214 473) ve %19,2’si orman-fundalık (1 451 185) arazisidir. Türkiye’de ortalama işletme büyüklüğü 61 dekar iken, GAP alanında ortalama 104,8 dekar olup, Türkiye ortalama işletme büyüklüğü’nün hayli üstündedir. 1 GAP Bölge Kalkınma Đdaresi Başkanı 1 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 BÖLGENĐN BĐTKĐSEL ÜRETĐM DURUMU Mevcut durumda, GAP Bölgesi, Türkiye pamuk üretiminin yarısından fazlasını karşılamakta olup (%55), ülkemizde yetiştirilen bitkisel ürünlerden kırmızı mercimeğin % 98’i, Antepfıstığı’nın % 87’si, Arpanın %23’ü, Buğdayın %18 ile Mısır’ın % 12’si yine Bölgemizden karşılanmaktadır. Bölge'de sulamaların tamamlanmasıyla birlikte özellikle yaş sebze, meyve ve endüstri bitkilerinin (pamuk, mısır, soya) üretiminde büyük artış beklenmektedir. Bölge’de sulama öncesi ve sonrası bitkisel üretime baktığımızda, sulama öncesi 1985 ve 1990 yıllarında buğday, arpa ve mercimek ekildiği görülmektedir. Bunu pamuk, nohut ve sebzeler izlemektedir. Sulamaya başlanmasıyla birlikte ise 1995 yılında, kuruda yetişen arpa, mercimek, nohut, ekiliş alanlarının düşmesine paralel olarak pamuk ve son yıllarda ikinci ürün mısır ekiliş alanlarında önemli oranda artışlar olmuştur. GAP kapsamındaki ilk büyük sulama yatırımı olan Şanlıurfa-Harran Ovaları Sulaması 1995 yılında 30.000 ha alanda başlamış ve 2007 yılında toplam sulama alanı 145 700 ha’a ulaşmıştır. Harran Ovasında 2007 yılı itibariyle, Buğday (%35.11), Pamuk (% 60,37), Đkici Ürün Mısır (% 18), Sebze (% 5), Meyve ve Bostan ürünleri üretilmekte olup birim alandan elde edilen katma değer 1 544 TL/ha (1 130 $), toplam katma değer ise 224 958 186 TL (159 217 345 $) olarak gerçekleşmiştir. Sulama öncesi (1995 öncesi), 2007 fiyatları ile kuru tarımda birim alandan elde edilen ortalama 1 327 TL/ha katma değer, sulamanın başlaması ile 1995–2007 yılları arasında % 127 artış sağlanarak 3 017 TL/ha’a yükselmiştir. Önümüzdeki süreçte, GAP Bölge Kalkınma Planında ön görülen ürün desenine ulaşılması, tarımsal girdi fiyatlarının düşmesi ile ürün pazar fiyatlarının dünya genelinde normale dönmesi durumunda; “Sulu tarımın, kuru tarıma göre 3-7 kat gelir artışı ile mevsime bağlı olarak doğrudan 2-4 kat istihdam artışına neden olacağı beklenmektedir”. HAYVANCILIK GAP Bölgesinde hayvancılık genellikle meraya dayalı ekstansif olarak yapılmaktadır. Türkiye’de mevcut sığır varlığının yaklaşık % 6’sı, koyun varlığının %14’ü’ ve keçi varlığının %26’sı GAP Bölgesinde bulunmaktadır. GAP Bölgesi hayvancılık potansiyelinin akılcı plan, strateji ve desteklemelerle geliştirilmesi geçmişte olduğu gibi canlı hayvan, hayvansal ürünler bakımından bölgeyi yeniden ihracatçı konuma getirecektir. GAP Bölgesi’nde hayvancılık ve yem bitkileri üretiminin geliştirilmesi gelecek 10 yılda ülkemizdeki nüfus ve gelir artışına paralel olarak ortaya çıkacak olan hayvansal ürünler (et, süt, yumurta) talep artışının karşılanmasının yanı sıra, kültürel ve ticari bağlantılarımız olan Orta Doğu-Kuzey Afrika (WANA) ve Orta Asya devletlerinde ortaya çıkması beklenen üretim açığının kısmen kapatılmasına ve dolayısıyla da önemli bir döviz girdisinin sağlanmasına neden olacaktır. Uluslararası Kuru Alanlarda Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde (ICARDA) yapılan çeşitli çalışmaların sonuçlarına göre 24 ülkenin yer aldığı WANA Bölgesiyle 6 ülkenin yer aldığı Orta Asya Bölgesi’nde 2000-2020 yılları arasında önemli miktarlarda hayvansal ürünler ve hayvan yemi üretim açığı ortaya çıkacaktır. 2020 yılı projeksiyonlarına göre, iki bölgenin toplam nüfusunun 1.1 Milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir. 2000-2020 yılları arasında WANA Bölgesindeki et üretimi açığının 1.5 Milyon ton, süt üretimi açığının 11.4 Milyon ton olması beklenmektedir. Bununla birlikte, 2025 yılında WANA Bölgesindeki tahıl ve baklagil üretim açığı 82 Milyon tona ulaşacaktır. SU ÜRÜNLERĐ POTANSĐYELĐ GAP Bölgesi Fırat ve Dicle Havzasında olmak üzere; 2 235 km uzunluğunda akarsu, 6 481 ha doğal göl ve 129 987 ha baraj gölü gibi büyük bir su potansiyeline sahiptir. GAP Bölgesinde yapımı öngörülen baraj göllerinin tamamlanması ile birlikte yaklaşık 198 473 hektar su yüzey alanı oluşacaktır. Bu potansiyel akılcı bir şekilde 2 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 değerlendirildiğinde, bölgenin su ürünleri üretim ve tüketimi artış gösterecek, ulusal ekonomiye önemli bir katkı sağlayacaktır. GAP tamamlandığında 32 500 ton/yıl balık üretimi, 50 milyon dolar gelir ve 6500 kişiye istihdam oluşturulması mümkün olabilecektir. TARIMA DAYALI SANAYĐ Bölge’nin sulu tarıma açılması ile beraber sanayide önemli gelişmeler meydana gelmiş; 1995-2001 arasında sanayi tesisleri sayısı yaklaşık iki katına çıkarak önemli bir artış göstermiştir. GAP Bölgesi’nde işletme sayısı 2002’de 1 102 iken 2009 yılı sonu itibariyle 2 083’e ulaşmış olup, 39 000 olan istihdam sayısı da yaklaşık 87.000’e çıkmıştır. Toplam istihdamın yaklaşık % 60’ı tekstil ve giyim sektöründedir. Bölgemizde yer alan 2 bin 83 işletmenin % 45’i Tekstil ve deri alanında faaliyet gösterirken, tekstili % 25’le gıda, % 11’le petro kimya, % 9 makine metal, % 8 madencilik, % 2 ile orman–kağıt sektörleri izlemektedir. Bölge’de 2009 sonu itibariyle 13 Organize Sanayi Bölgesi işletmede olup 2010 yılı yatırım programında yer alan Organize Sanayi Bölgesi sayısı da 13’dür. Organize Sanayi Bölgeleri’nin alan bakımından Türkiye toplamı içindeki payı 3 bin 999 ha alanla % 16,25 düzeyindedir. Biri Mardin, diğeri Gaziantep’te olmak üzere iki serbest bölge vardır. GAP’tan yapılan ihracatta yıllar itibariyle önemli düzeyde artışlar olmuştur. Buna göre; 2001 yılında 709 milyon dolar olan ihracat tutarı, 2009’da 4 milyar 444 milyon dolara yükselmiştir. Ocak-Haziran 2009 döneminde GAP Bölgesi’nden gerçekleştirilen toplam ihracat 2 milyar 135 milyon dolar olarak gerçekleşirken bu yılın aynı dönemde gerçekleştirilen ihracat miktarı 2 milyar 335 milyon dolardır. Bu da yaklaşık % 8,5’lik bir artışa işaret etmektedir. GAP Bölgesi’nin Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı 2002 yılında % 1.8, 2008’te % 3.30, 2009 yılı sonu itibariyle % 4.45 düzeyine yükselmiştir. Bölgeden yapılan ihracat rakamına sektörel değerler olarak bakıldığında % 70’le en yüksek payı sanayi ürünleri almaktadır. Bunu tarım ürünleri % 28 ve madencilik ürünleri % 2 izlemektedir. Sanayi ürünleri içerisinde ise en yüksek payı % 50 ile tarıma dayalı işlenmiş ürünler alırken tarım ürünleri içerisinde bitkisel ürünler % 92 gibi yüksek bir oranda yer almaktadır. GAP MASTER PLANI (1989) - GAP’TA GENEL GERÇEKLEŞMELER GAP Master Planı öngörüleri çerçevesinde GAP yatırımlarının nakdi gerçekleşme oranı, son iki yılda tahsis edilen ödenek miktarının artışına bağlı olarak oldukça yükselmiş ve 2009 sonu itibariyle % 72,6 olmuştur. GAP kapsamında 2009 yılı itibariyle 9 hidroelektrik santrali tamamlanmış; GAP enerji yatırımlarında % 74 oranında fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. Karakaya, Atatürk, Batman, Kralkızı, Dicle, Birecik ve Karkamış hidroelektrik santrallerinin işletmeye alınışından 2009 yılı sonuna kadar 320,2 milyar kilovat-saat elektrik enerjisi üretilmiş ve ülkemizin hidrolik enerji ihtiyacının önemli bir bölümü GAP’tan karşılanmıştır. Üretilen bu enerjinin parasal değeri 19,2 milyar ABD Doları'dır (1 kWh=6 cent). GAP kapsamında 15 baraj tamamlanmış; 1 milyon ha alanı sulayacak su depolanmıştır. 2009 yılı itibariyle Fırat ve Dicle Havzası’nda toplam 300.397 ha alan sulamaya açılmış, 72.093 ha alanda inşa çalışmalarına devam edilmektedir. Fiziki gerçekleşme açısından, sulama projelerinin % 16,5’i işletmede, % 4’ü inşaat halinde, % 79,5’i ise planlama aşamasındadır. Son yıllarda GAP Bölgesi’nden yapılan ihracat düzeyinde de artış olmuş; 2002 yılında 689 milyon dolar olan ihracat tutarı 2009 yılında 4 milyar 444 milyon dolara yükselmiştir. 3 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 GAP EYLEM PLANI (2008-2012) FĐNANSMAN DURUMU 2008 yılında, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında bölgede gerçekleştirilen bütün yatırımlar ve yaşanan gelişmeler gözden geçirilmiş; GAP’ın ekonomik kalkınma, sosyal gelişme ve başta sulama olmak üzere temel altyapı yatırımlarının hızlandırılarak büyük bir bölümünün 2012 yılı sonuna kadar tamamlanması kararı alınmış; GAP Eylem Planı (2008-2012) hazırlanarak uygulamaya konulmuştur. GAP Eylem Planı (GAP EP) kapsamında 4 gelişme ekseni altında 73 ana eylem bulunmaktadır. Ana eylemler çerçevesinde yer alan proje ve faaliyetlerin sayısı ise 300'ün üzerindedir. Sözkonusu eylemlerin gerçekleştirilmesi için 2008-2012 döneminde toplam 26,7 milyar TL’lik kaynağa ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kaynağın 7,3 milyar TL’lik kısmı Eylem Planı olmaksızın mutat olarak bütçe kapsamında tahsis edilecek kısımdan oluşmaktadır. Bu dönemde Eylem Planı için gereken ek finansman ihtiyacı 19,4 milyar TL olup, bu tutarın 4,9 milyar TL’lik kısmının merkezi bütçe dışından, 14,5 milyar TL’lik kısmının ise merkezi bütçe kapsamında finanse edilmesi öngörülmüştür. 1990-2007 döneminde GAP yatırımlarına yılda ortalama % 7 oranında pay ayrılırken, 2008 yılında Plan uygulamalarının başlamasıyla birlikte Temmuz ayında 1 milyar ek kaynak ilgili kurumlara aktarılmış ve 2008 yılı ödeneği 2 katına yükseltilmiş; GAP’ın kamu kaynaklarından aldığı pay da % 12 olmuştur. 2009 yılında 3,1 milyar TL ile bu oran % 14,4’e yükselmiştir. GAP Eylem Planı kapsamındaki yatırımların genel nakdi gerçekleşme düzeyi 2008 yılında % 84, 2009 yılında ise % 81 olmuştur. 2010 yılı başında GAP EP kapsamındaki yatırımlara 3,2 milyar TL kaynak ayrılmıştır. GAP Bölgesi’ndeki tüm yatırımlar dikkate alındığında bu miktar yaklaşık 4 milyar TL’yi bulmaktadır. Böylece GAP yatırımlarının toplam kamu yatırımları içindeki payı % 14,2 olmaktadır. GAP EYLEM PLANI KAPSAMINDAKĐ GELĐŞMELER GAP Eylem Planı kapsamında yer alan eylemlere ilişkin son gelişmeler aşağıda verilmektedir. EKONOMĐK KALKINMANIN GERÇEKLEŞTĐRĐLMESĐ Cazibe Merkezleri Programı uygulamalarına 2008 yılında pilot il olarak seçilen Diyarbakır’da başlanmıştır. 2010 yılında programın Şanlıurfa’da da uygulanmasına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. KOBĐ’lerin finansmana erişimini kolaylaştıracak çalışmalar yapılmış; kullandırılan kredilerde artış sağlanmıştır. KOSGEB: 2008 yılından itibaren KOSGEB iştiraki KGF A.Ş. tarafından, GAP Bölgesi illerinde faaliyet gösteren 239 adet işletmeye yaklaşık 75,2 milyon TL tutarında kefalet sağlanmıştır. 2010 yılında bölgesel kalkınma programından yararlanacak işletme sayısı 5543’e yükselmiş kredi hacmi ise 308,7 milyon TL olmuştur. Ziraat Bankası tarafından 30.06.2010 tarihi itibariyle 340.027.274 TL ticari kredi (Nakdi+G.Nakdi) kullandırılmıştır. Bunun 133.387.342 TL'si (% 39) KOBĐ niteliğindeki işletmelere verilmiştir. 30.06.2010 tarihi itibariyle toplam 483.581.864 TL tarımsal kredi kullandırılmıştır. Bunun 93.061.175 TL’si 4116 üreticiye tarımsal sulama konusunda yatırım kredisi olarak verilmiştir. GAP’ta kullandırılan tarımsal kredi tutarı Banka genelinde kullandırılan tarımsal kredinin (9.383.900.000) % 5,2’si kadardır. Halk Bankası: GAP Bölgesi’nde 2008 yılında 589, 2009 yılında 1292 ve Haziran 2010 itibarıyla kredi talebinde bulunan 354 firmanın ziyareti gerçekleştirilmiş ve toplam 1480 firmanın talebi olumlu bulunarak kredilendirme süreci tamamlanmıştır. 2008-2012 Döneminde kredisi onaylanan; 4 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal sanayide faaliyeti bulunan firmalara 45.543.693 TL ve 4.105.421 ABD Doları, Ticari sektörde faaliyet gösteren firmalara 73.396.152 TL, Đmalat sektöründe faaliyet gösteren firmalara 80.820.869 TL, 27.053.238 ABD Doları, 23.310.500 Avro Orta Uzun Vadeli Yurtdışı veya Bünye Kaynaklı Döviz Kredisi, Diğer sektörlerde yer alan firmalara da 109.388.213 TL yatırım ve işletme kredisi kullandırılmıştır. Ayrıca, GAP Bölgesi’nde bulunan şubeler aracılığıyla kullandırılan tarımsal kredi tutarı 30.06.2010 tarihi itibarıyla 1848 adette 35.991.561 TL olarak gerçekleşmiştir. Gaziantep Üniversitesi Teknoparkı faaliyete geçmiştir. Dicle ve Harran Üniversitelerinde teknopark kurulması çalışmaları sürdürülmektedir. Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü faaliyetleri çerçevesinde 2008 - Haziran 2010 döneminde GAP Đllerinde 5457 hektar alanda ağaçlandırma, 1900 ha alanda rehabilitasyon, 13.470 hektar alanda erozyon kontrolü, 200 hektar alanda mera ıslahı çalışması yapılmış ve 24.900.000 adet fidan üretimi gerçekleştirilmiştir. Böylece GAP EP’de öngörülen 48.050 hektarlık alanın 21.027 hektarında çalışmalar tamamlanmış ve % 43,8 düzeyinde fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. Fidan üretiminde ise fiziki gerçekleşme % 61,7 olmuştur. Tarımsal Örgütlenme Projeleri kapsamında 2010 yılında programa alınan kooperatifler için toplam 51,4 milyon TL ödenek ayrılmıştır. Haziran 2010 itibariyle 6.818.418 TL kredi desteği sağlanmıştır: Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamındaki projelere 2010 yılı için 60 milyon TL ödenek tahsis edilmiştir. V. Etap Ekonomik Yatırım projeleri için değerlendirme süreci bitmiş ve 298 adet proje programa alınmıştır. IV etap ekonomik yatırımlar hibe projelerine 2.961.754 TL ödeme yapılmıştır: Organik Tarımın Geliştirilmesi kapsamında proje uygulamalarına devam edilmekte ve eğitim - yayım faaliyetleri sürdürülmektedir. Adıyaman’da organik nar üretimi faaliyet alanları belirlenmiştir. Gaziantep’te dört ayrı çeşit kompostun oluşumunun hızlandırılmasına çalışılmaktadır. Kilis’te Organik Zeytinyağı Üretimini Geliştirme Projesi ile ilgili olarak çiftçi tespitleri devam etmektedir. Siirt’te proje faaliyet alanları belirlenmiş, malzeme ve ekipman için ihaleye çıkılmıştır. Hayvancılığın Geliştirilmesi: 50 baş ve üzeri süt sığırcılığı işletmelerinin desteklenmesi için 2009 yılında 24.9 milyon TL ayrılmış; 115 baş düve için 184.368 TL hibe ödemesi yapılmıştır. 2010 yılı tahsisi ise 28 milyon TL’dir. Haziran 2010 itibariyle 1196 baş düve, 7 adet makine desteği ödenmiştir. Mayınlı Arazilerin Temizlenmesi ve kullanıma açılması ile ilgili olarak 17.06.2009 tarihli ve 5903 sayılı kanun çıkarılmış ve Milli Savunma Bakanlığı (MSB) yetkilendirilmiştir. Mayınların temizlenmesi için uygulanacak projenin NATO’nun mayın temizleme faaliyetlerini yürüten NAMSA teşkilatı tarafından yürütülmesine karar verilmiş olup, faaliyetlerin 2014 yılında tamamlanması öngörülmektedir. Projenin iki ana bileşeni vardır. Bunlar; i) Sınır hattındaki mayınların temizlenmesi ve ii) Sınır hattında fiziki güvenlik sisteminin oluşturulmasıdır. SOSYAL GELĐŞMENĐN SAĞLANMASI Eğitim: Her kademedeki okullaşma oranlarının hedeflenen düzeye ulaşması için yatırımlar sürdürülmektedir. Okul öncesi eğitimde okullaşma hedefi % 50’dir. GAP Eylem Planı kapsamında gerçekleştirilen yatırımlar sonucu 2008 ve 2009 yılları okullaşma oranları karşılaştırıldığında belirgin bir artış gözlenmektedir. Diyarbakır, Kilis, Siirt ve Şanlıurfa’da okulöncesi eğitimde okullaşma oranları Türkiye ortalaması olan % 38,55’in üzerindedir. Şanlıurfa’da 2008 yılında % 21,59 olan okullaşma oranı 2009 yılında üç kat artarak % 63,88 olmuştur. 5 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Đlköğretimde GAP EP’de yapılması öngörülen derslik sayısı 8699’dur. 2008Haziran 2010 dönemi itibariyle açılan toplam derslik sayısı 2790 olmuş ve hedefin % 33’ü gerçeklşetirilmiştir. Ortaöğretim yatırımları kapsamında 2010 Yılı Yatırım Programına toplam 367 derslik oluşturacak 21 adet ortaöğretim kurumu yeni proje olarak alınmış; yapımı devam eden derslik sayısı 1263 olmuştur. Ortaöğretim Pansiyonu: 2010 yılında toplam 1000 öğrenci kapasiteli 5 adet orta öğretim pansiyonu yeni proje olarak Yatırım Programında yer almış olup, toplam 3240 öğrenci kapasiteli 14 pansiyonun yapımına devam edilmektedir. Yükseköğretim: Bölgede kurulan yeni üniversitelere 2010 yılında tahsis edilen toplam ödenek miktarı 2009 yılına göre iki kat artırılmıştır. Harran Üniversitesi’nde Yüksek Başarımlı Bilgi Đşlem Araştırma Merkezi, Batman, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt ve Şırnak Üniversitelerinde Merkezi Araştırma Laboratuarı kurulması 2010 yılı Yatırım Programı’nda yer alan yeni projelerdir. Sağlık sektöründe yatak sayısının artırılmasının yanısıra sağlık hizmetleri kalitesinin yükseltilmesine önem verilmekte; bu çerçevede öncelikle 2 kişilik, banyo ve tuvaleti olan nitelikli oda sistemine geçilmektedir. 2008 yılında bitirilen hastanelerde 870 adet yatak kapasitesi oluşturulmuş, 19 adet sağlık ocağı tamamlanmıştır. 2010 yılında 22 adet sağlık tesisi yeni proje olarak programa alınmış; Bölgede 4025 adet yatak kapasitesi oluşturacak 26 hastane, 12 adet sağlık ocağı, 14 adet Aile Sağlığı Merkezi ve Toplum Sağlığı Merkezi ile 5 adet Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi inşaatı devam etmiştir. Haziran 2010 itibariyle 9 adet sağlık tesisinin inşaatı tamamlanmıştır. Ayrıca, 20 adet ambulans, 1 adet UMKE aracı, 3 adet motosiklet, 1 adet ağır iklim tipi çadır seti, 1 adet vantilatörlü transport küvözü tahsis edilerek dağıtımları yapılmıştır. Sosyal Destek Programı (SODES) uygulamaları kapsamında istihdam, sosyal içerme ve kültür-sanat-spor alanlarında 2008 yılında toplam bütçesi 42 milyon TL tutarında olan 398 adet proje finanse edilmiştir. 2009 yılında ise 92 milyon TL’lik 778 adet projenin finansmanı uygun bulunmuştur. SODES’in 2010 yılı ödeneği 155 milyon TL’dir. Toplam tutarı 376 milyon TL olan 2656 adet proje teklifi iletilmiştir. Teklifler değerlendirmeye tabi tutularak desteklenecek projeler belirlenecektir. Đstihdam: ĐŞKUR tarafından düzenlenen programlardan 2008 yılında toplam 4.644 kişi yararlanmış iken 2009 yılında bu sayı 25.086 kişiye yükselmiştir. Haziran 2010 itibariyle düzenlenen 189 programa toplam 5393 kursiyer katılmıştır. ALTYAPININ GELĐŞTĐRĐLMESĐ Sulama: Güneydoğu Anadolu Projesi’nin temel eksenini oluşturan sulama yatırımlarında çok önemli gelişmeler sağlanmıştır. 2009 yılı sonu itibariyle sulamaya açılan alan 300.397 ha’dır. 2012 sonuna kadar 1 milyon 060 bin hektarlık alanın sulanması planlanmaktadır. 2009 yılında toplam uzunluğu 386 km olan ve 403.782 ha alana hizmet edecek üç ana kanalın inşaatına başlanmış olup, çalışmalar devam etmektedir. 211.075 ha alanın sulanmasına hizmet edecek 136 km uzunluğundaki Aşağı Mardin Ana Kanalı I. Kısımda fiziki gerçekleşme % 80, II. Kısımda % 40, III. Kısımda ise % 50 olmuştur. Suruç Ovası Pompaj Sulaması Ana Kanalı 94.814 ha alanın sulanmasını sağlayacak olup, 48 km uzunluğundadır. I. Kısım inşaatında fiziki gerçekleşme % 32, II. Kısım inşaatında ise % 25’tir. Kralkızı - Dicle Cazibe Sulaması Ana Kanalı 97.893 ha alana hizmet edecektir. 202 km uzunluğundaki ana kanal üç kısım halinde ihale edilmiş ve inşaatına başlanmıştır. Ayrıca, toplam 253 km uzunluğunda 4 ana kanal inşaatı ihale edilmiştir. 6 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Toplam 20.319 ha alana hizmet edecek 182,8 km uzunluğundaki Bozova Pompaj Sulaması iki kısım halinde ihale edilmiş olup süreç devam etmektedir. Suruç Ovası Pompaj Sulaması kapsamında 74.627 ha alana hizmet edecek toplam 70,1 km uzunluğundaki Sol Sahil ve Sağ Sahil Ana Kanal inşaatları ihale edilmiş olup, süreç devam etmektedir. Yukarı Harran Ana Kanalı, Yukarı Harran Ovası Şebeke Đnşaatı ve 6. Kısım Sulaması tamamlanmıştır. Toplam 193.000 hektar alana hizmet edecek Silvan I. Merhale Projesi 2010 Yılı Yatırım Programı’na alınmıştır. Proje kapsamındaki Pamukçay Barajı ihale edilmiş, Silvan Barajı ise 2010’da ihale edilecektir. Batman Sol Sahil ve Sağ Sahil Sulamaları, Kralkızı-Dicle Pompaj Sulaması I. Kısım, Kralkızı-Dicle Cazibe Sulaması I. Kısım, Belkıs-Nizip Pompaj Sulaması, Kılavuzlu Sulaması ve Kayacık Ovası Sulaması’nda çalışmalar devam etmektedir. Adıyaman-Göksu-Araban Projesi kapsamında yer alan Çetintepe Barajı 2010 Yılı Yatırım Programı’na yeni proje olarak girmiştir. Arazi Toplulaştırması: GAP arazi toplulaştırma (AT) ve tarlaiçi geliştirme hizmetleri (TĐGH) projelerinin toplam alanı 2.061.287 ha'dır. 2009 yılında sözleşmesi imzalanan Diyarbakır, Batman, Mardin ve Şanlıurfa illerindeki toplam 1.187.000 ha alandaki çalışmalar devam etmektedir. AT ve TĐGH çalışmalarının yürütüldüğü alanlarda toprak etüt ve haritalama çalışmaları tamamlanmış, 625 köyde sosyal etüt çalışmaları, 2000 km tarla içi yol, 335 köyün fosseptik ve kanalizasyonu yapılmıştır. 2010 yılında 23 adet AT ve TĐGH projesinin ihalesi yapılarak, Şanlıurfa, Kilis, Adıyaman ve Gaziantep illerinde çalışmalara başlanmıştır. Ilısu Projesi’nin kredi anlaşması 27.01.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, işe başlanmış olup, fiziki gerçekleşmesi % 8,1’dir. Ulaştırma alanında karayolu yatırımlarına hızla devam edilmektedir. Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolu trafiğe açılmıştır. Şanlıurfa-Kızıltepe-Silopi Bölünmüş Yolu 351 km uzunluğunda olup, yol inşaatı 6 kesim halinde yürütülmektedir. Yolun tamamı sathi kaplama seviyesinde bitirilmiş olup, genel fiziki gerçekleşmesi % 65 düzeyine ulaşmıştır. Diyarbakır-Mardin Yolu 91 km olup, projenin 60 km’lik kesimi bölünmüş yol olarak trafiğe açılmıştır. Fiziki gerçekleşmesi % 70’tir. Diyarbakır-Siverek-Şanlıurfa Yolu 187 km olup, 119 km’lik kesimi bölünmüş yol olarak bitirilmiş ve trafiğe açılmıştır. Proje genelinde % 67 fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. Siirt-Eruh Yolu 53 km olup, proje genelinde % 75 fiziki gerçekleşme sağlanmıştır Cizre-Şırnak Yolu 53 km olup, projenin 19,5 km’lik kesimi bölünmüş yol olarak bitirilmiş ve trafiğe açılmıştır. Projenin fiziki gerçekleşmesi % 50’dir. Gölbaşı - Adıyaman – Kahta Yolu: 2010 yılı Yatırım Programı’na yeni proje olarak alınan bölünmüş yolun uzunluğu 98 km olup, yılı ödeneği 1 milyon TL’dir. Batman Havaalanı Terminal Binasının yapım işine 27.01.2009 tarihinde başlanmış olup, 16.07.2010 tarihinde bitirilmesi planlanmaktadır. Konut: 2003 – 2010 yılları arasında GAP illerinde tamamlanan konut sayısı 24.739’dur. Haziran 2010 itibariyle TOKĐ’nin bölgede uygulama aşamasında olan konut sayısı 20.701’dir. Đnşaatı % 80-90 düzeyinde olan konut sayısı 2201, ihalesi yapılmış ve onaylanmış konut sayısı 5596, proje ve ihale çalışmaları devam eden konut sayısı ise 12.904’tür. Đçmesuyu: Adıyaman Đçmesuyu Projesi’nin fiziki gerçekleşmesi % 77’dir. Siirt ve Şırnak da ise projeler tamamlanma aşamasındadır. Şırnak iline içmesuyu verilmeye başlanmıştır. Batman’ın uygulama projeleri onaylanmış olup, inşaat işi ihale edilecektir. 7 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Đçmesuyu amaçlı bir proje olan Adıyaman-Göksu Araban Projesi de (Çetintepe Barajı) 2010 yılı Yatırım Programı’na alınmıştır. Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Projeleri: 2010 Yılı Yatırım Programında 11 adet OSB, 1 adet arıtma ve 1 adet etüd proje yer almakta olup, 3 projenin 2010 yılında tamamlanması planlanmaktadır. Küçük Sanayi Sitesi (KSS) Projeleri: Yatırım Programında devam eden 7 adet KSS’den bir tanesinin 2010 yılında, bir tanesinin 2012 yılında diğer 5 tanesinin ise 2012’den sonra bitirilmesi planlanmıştır. KURUMSAL KAPASĐTENĐN GELĐŞTĐRĐLMESĐ GAP Bölgesinde 3 Kalkınma Ajansı kurulmuştur. Bu ajanslara (Dicle, Karacadağ ve Đpekyolu Kalkınma Ajansları) 2009 yılı için toplam 50 milyon TL, 2010 için ise yaklaşık 61 milyon TL ödenek transferi öngörülmüştür. Ajansların genel sekreterlerinin atamaları yapılmış olup, her üç ajansın uzman ve destek personeli alım süreçleri tamamlanmıştır. Dicle Kalkınma Ajansı, 17 Nisan 2010 tarihinde Küçük ve Orta Büyüklükteki Đşletmeler (KOBĐ) ve Küçük Ölçekli Altyapı (KÖA) öncelik alanlarında teklif çağrısına çıkmıştır. Bu öncelik alanları için ayrılan kaynak KOBĐ bileşeni için 10.000.000 TL, KÖA bileşeni için 8.000.000TL’dir. Karacadağ Kalkınma Ajansı, 17 Nisan 2010 tarihinde Turizm Altyapısı Mali Destek Programı ve Ekonomik Gelişme Mali Destek Programı öncelik alanlarında teklif çağrısına çıkmıştır. Bu kapsamda, 10.400.000,00 TL'si Turizm Altyapısı Mali Destek Programı ve 12.500.000,00 TL'si Ekonomik Gelişme Mali Destek Programı olmak üzere toplamda 22.900.000,00 TL tutarında doğrudan finansman desteği sağlanacaktır. Ekonomik Gelişme Mali Destek Programı proje teklif çağrısı için başvurular 4 Haziran 2010 tarihi itibarıyla sona ermiştir. Bu kapsamda Ajansa toplam 404 proje teklifi sunulmuştur. Görüldüğü gibi GAP tüm hızıyla devam etmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki ihracat artışı, altyapıdaki yeni yatırımlar, yeni organize sanayi bölgeleri, serbest bölgelerin gelişmişliği ve istihdamdaki artış dikkat çekicidir. Yine de unutmamak lazımdır ki bölgesel kalkınmayı tek kutuplu yani yalnızca kamu kaynaklarıyla gerçekleştirmek zordur. Yerel dinamikleri harekete geçirmek, kaynakları daha etkin ve verimli kullanmak ve özel sermaye birikimini sağlamak şarttır. 8 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bologna Sürecinin Türkiye Tarım Ekonomisi Yükseköğretimine Muhtemel Etkileri Fahri YAVUZ1 ÖZET Türkiye’de Tarım Ekonomisi yükseköğretimi, Türkiye tarımındaki ve uluslararası ilişkilerdeki gelişmelere paralel olarak gittikçe önem kazanmasına rağmen, gerek uluslararası bağlarının sağlam ve sürekli olmaması ve ziraat eğitimine gelen öğrencilerin motivasyonlarının düşük olması gibi önde gelen nedenlerden dolayı uluslararası standartları yakalayamamıştır. Avrupa ülkelerinde 1998 yılında başlayan ve Türkiye’nin de 2001 yılında dahil olduğu Bologna Süreci, tanınır ve rekabet edebilir bir yükseköğretim için diğer alanlara olduğu gibi, Tarım Ekonomisi yükseköğretiminin gelişmesi için de önemli araçlar ve imkanlar sunmaktadır. Bologna Sürecinin bu bağlamda Tarım Ekonomisi yükseköğretimine ne gibi muhtemel fırsatlar sunabileceği bu çalışmada ele alınmaktadır. Tarım Ekonomisi program yeterliliklerinin uluslarası standartlar dikkate alınarak hazırlanması, başlangıç olarak önemli bir merhale olacaktır. Bu yeterlilikler doğrultusunda müfredatın ve ders öğrenme çıktılarının çok dikkatli olarak hazırlanması ikinci önemli aşamadır. Üçüncü olarak da bu çıktıları sağlayacak fiziki altyapı, öğretim üyesi kapasitesinin geliştirilmesi ve öğretim ve değerlendirme yöntemlerinin oluşturulması gelmektedir. Tüm bunların sürekliliği için, ulusal ve uluslararası öğrenci ve öğretim üyesi hareketliliği, rekabet ortamının oluşturulması ve tanınırlılık öne çıkmaktadır. Anahtar kelimeler: Bologna Süreci, Tarım Ekonomisi, Yükseköğretim Possıble Impacts Of Bologna Process On Agrıcultural Economıcs Hıgher Educatıon In Turkey ABSTRACT Although higher education in Agricultural Economics is becoming more important in line with developments in Turkey’s agriculture and international relations, having weak international relations in terms of mobility, joint programs, participation to international meetings and research and low motivation of students who choose to study Agricultural Economics, it has not been able to reach to international standards. Bologna Process which started in1998 in European countries and to which Turkey joined in 2001, provides very important tools to development of higher education in Agricultural Economics to reach a recognized higher education at international standards as it does in other areas of higher education in Turkey. This study discusses possible opportunities of Bologna Process to higher education of Agricultural Economics. It would be first important step to identify program qualifications in Agricultural Economics. The second important step would be to write down course learning outcomes and curriculum with respect to program qualifications. The third step would be to improve physical infrastructure, faculty member potential and teaching and evaluation methods to meet the qualifications of the programs in Agricultural Economics. In order to ensure qualifications and quality of the programs, mobility of students and faculty members, competitiveness and recognition must be encouraged. Key words: Bologna Process, Agricultural Economics, Higher Education GĐRĐŞ Türkiye tarımı ve özellikle bitkisel üretim, teknik konularda önemli ölçüde mesafe katetmiştir. Üretim tekniklerine ve tarım teknolojisine yeterli ve sürekli gelir sağlandığı taktirde ulaşmada herhangi bir sıkıntı yaşanmamaktadır. Türkiye tarımında gittikçe önem kazanan problem, tarımsal kaynakların optimum kullanımını sağlayacak, yeterli gelir getirecek, gelirde sürekliliği sağlayacak, tarımın tüm kesimlerinin pazarlık gücünü ve haklarını koruyacak ve gerektiğinde sektörü destekleyecek etkin altyapı ve destekleme politikalarını hazırlayacak mekanizmaların istenen şekilde oluşturulamamasıdır. Avrupa Birliği başta olmak üzere uluslararası ilişkiler ve uluslararası ticaretteki gelişmeler, tarım sektörünün rekabet edebilirliğini, yani tarımın ekonomik yönünü öne çıkarmaktadır. Tüm bu gelişmeler, Tarım Ekonomisi yüksek öğretiminin fonksiyonunu ve önemini artırırken, bu yüksek öğretim alanından mezun olan öğrencilere ihtiyaç duyulan uluslararası standartlarda yetenekler yeterince 1 Bologna Uzmanı, Türkiye Bologna Uzmanları Ulusal Takımı, 2009-2011, Yükseköğretim Kurumu, Ankara; Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240, Erzurum. 9 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kazandırılamamaktadır. Bunun nedenlerinin başında, uluslararası bağların yeterince kuvvetli ve sıklıkta olmaması, piyasanın ihtiyaçlarının istenen seviyede dikkate alınamaması ve tüm bunların sonucu olarak da kalite güvencelerinin sağlanamamasıdır. Diğer taraftan, ziraat eğitimine gelen öğrencilerin geçmişte yaşananlardan dolayı çok istekli olmaması ve motivasyonlarının düşük olması eğitimin kalitesini düşürmektedir. Avrupa ülkelerinde 1998 yılında başlayan ve Türkiye’nin de 2001 yılında dahil olduğu Bologna Süreci, tanınır ve rekabet edebilir bir yükseköğretim için diğer alanlara olduğu gibi, Tarım Ekonomisi yükseköğretimine de önemli araçlar ve imkanlar sunmaktadır. Öncelikli olarak Bologna Süreci, Türkiye’deki Tarım Ekonomisi yükseköğretimi yeterliliklerini piyasa ihtiyaçlarına ve uluslararası standartlara uygun olarak belirlemeye zorlayacaktır. Tabii bu zorlama yeterli değildir, çünkü bu yeterlilikleri sağlayacak fiziki imkânlar, öğretim üyesi potansiyel ve yetkinliği ve bu yeterlilikleri sağlayacak eğitim ve değerlendirme mekanizmalarının ciddi ve disiplinli bir şekilde oluşturması hedeflenmelidir. Bu bağlamda, Bologna Sürecinin Tarım Ekonomisi yükseköğretimine ne gibi muhtemel fırsatlar sunacabileceği, mevcut durum, problemler, Bologna Sürecinin sunduğu fırsatlar ve uluslararası standartlar irdelenerek bu çalışmada ele alınmaktadır. TÜRKĐYE YÜKSEKÖĞRETĐMĐNDE BOLOGNA SÜRECĐ Bologna Süreci ilk kez 1998 yılında Fransa, Đtalya, Almanya ve Đngiltere Eğitim Bakanlarının Sorbonne’da gerçekleştirdikleri toplantı sonrasında yayımlanan Sorbonne Bildirgesi ile ortaya çıktı. 1999 yılında Bologna Bildirgesi’ne 29 Avrupa ülkesinin imza atmasıyla Bologna Süreci resmen başlamış oldu. Gelinen noktada Avrupa Birliği sınırlarını aşarak Bologna Süreci şu an 46 ülkenin dahil olduğu geniş kapsamlı bir alana yayılmış durumdadır (Erdoğan, 2010) Her iki yılda bir, sürece dahil yükseköğretimden sorumlu Bakanların bir araya geldikleri toplantılar düzenlenmekte, bu toplantılarda “durum tespiti” sonuçları değerlendirilerek yeni hedefler saptanmaktadır. Bu hedefler her ülkede Bologna FollowUp Group (BFUG) temsilcileri tarafından uygulanmakta ve takip edilmektedir. Bu bağlamda Bologna Süreci, sürekli izlenerek değerlendirilen ve geliştirilen bir süreçtir. 1999 Bologna Bildirgesi’nden 2007 Londra Bildirgesi’ne kadar her iki yılda bir gerçekleşen yükseköğretimden sorumlu bakanlar toplantılarında belirlenen hedefler şu şekilde özetlenebilir. Kolay anlaşılabilir ve karşılaştırılabilir bir akademik derece sistemi için 2/3 kademeli (Lisans / Yüksek Lisans / Doktora) yükseköğretim sistemi, kademeler arası geçiş, ulusal yeterlilikler çerçevesi hedeflenmektedir. Kalite güvencesi için Avrupa ilke standartları ile uyumlu ulusal kalite güvence sistemi, öğrenci katılımı ve uluslararası katılımın sağlanması önemsenmektedir. Diplomaların ve Öğrenim Sürelerinin Tanınması açısından Diploma Eki (DE/DS: Diploma Supplement), Lizbon Tanıma Sözleşmesi ve Avrupa Kredi Transfer Sistemi (AKTS/ECTS: European Credit Transfer and Accumulation System) öne çıkmaktadır (Anonim, 2010). Yaşam Boyu Öğrenmenin yaygınlaştırılması için tecrübeye ve diğer okul dışı öğrenmelere dayalı yeterliliklerin tanınması amaçlanmaktadır. Son olarak ortak derecelerin oluşturulması ve tanınmasının yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. Bologna Bildirgesi ile 2010 yılına kadar gerçekleştirilmiş olması gereken hedeflerin tüm üye ülkelerde tam olarak uygulanması daha fazla çaba ve zaman gerektirdiğinden dolayı 2010 sonrasında da çalışmalar devam edecektir. Bu sürecin, yükseköğrenimle ilgili değişik kesimlere katkısı aşağıdaki gibi sıralanabilir (Erdoğan, 2010). Ülke dışında yükseköğretim sistemimizin tanınmasını ve cazibesini arttırır. Öğrenci ve diğer paydaşlara karşı sorumluluklarını yerine getiren (özerk) yükseköğretim kurumlarını destekler. Değişen toplumsal ihtiyaçlara uygun yeni yeterliliklerin geliştirilmesine yardımcı olur. Ulusal yeterlilikler çerçevesinin oluşturulmasını ve bu kapsamda yeterliliklerin bir bütün sistem içerisinde birbirleri ile ilişkilendirilebilmelerini 10 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ve bu sayede düzeyler arasında ilerlemeyi ve geçişi kolaylaştırır. Yeterlilikler ile tanınma ve hareketlilik arasındaki farklı ulusal rolleri ve ilişkileri açıklayarak ulusal ve uluslararası düzeyde vatandaşların ve işverenlerin bilincini yükseltir. Kalite güvence sistemlerinin geliştirilerek dünya ile rekabet edebilir bir yükseköğretim sistemi yaratır. Öğretim üyeleri açısından, öğrencilerine öğrenim gördükleri programın ve program içerisindeki derslerin amaçlarını ve bunları başarıyla tamamladıklarında kazanacakları yeterlilikleri açıklamalarına yardımcı olur. Ders programı oluşturmayı ve güncellemeyi kolaylaştırır. Ölçme ve değerlendirme süreçlerinin öğrenme çıktılarıyla ilişkilendirilmesi sonucunda derslerin başarı ve etkinliğinin geliştirilmesine yardımcı olur. Derslerin içeriğinin ulusal ve uluslararası düzeyde daha kolay anlaşılmasını ve tanınmasını sağlar. Öğrenci merkezli yaklaşımı sayesinde öğrenciler sürece daha aktif katılmış olacaklarından öğretim elemanlarının karşılarında daha bilinçli ve aktif öğrenci bulmalarını sağlar. Bologna Süreci’nin temel ayağı olan hareketlilik kapsamında öğrenci ve öğretim elemanı değişikliği öğretim sürecine zenginlik katacaktır. Öğretim elemanlarımıza farklı ülke ve üniversite deneyimi getirerek ortak projeler ve bilimsel çalışmalar yapmalarını kolaylaştıracaktır. Öğrenciler açısından Bologna Süreci öğrenci merkezli bir yaklaşımı öngördüğünden öğrencilerin eğitim hayatlarına aktif katılımını sağlar. Öğrencilerin eğitim programlarını ve derslerini bilinçli seçmelerine yardımcı olur. Seçtikleri dersleri ve programları tamamladıklarında hangi yeterliliklere sahip olacaklarını yani neleri bileceklerini, neleri uygulayabileceklerini ve hangi sosyal ve iletişim yetkinliklerine sahip olabileceklerini önceden bilmelerine yardımcı olur. Ders kredileri öğrenci iş yükü temel alınarak oluşturulacağı için öğrencilerin ders dışındaki faaliyetlerinin de anlaşılır olmasına yardımcı olur. Öğrenci hareketliliğini özendirir ve önündeki engelleri azaltır. Yaşam Boyu Öğrenmeyi teşvik eder. Eğitim-öğretim düzeyleri arasındaki yatay ve dikey geçişleri anlaşılabilir hale getirir ve kolaylaştırır. Tüm yükseköğretim kurumlarında uygulanan kalite güvencesi sayesinde kurumlar arasındaki kalite farkı azalacağından öğrencilerin kaliteli eğitim almalarını sağlar ve bu şekilde öğrenciler arasında fırsat eşitliğini geliştirir. Yeterlilikler ve kalite güvencesiyle oluşturulan programlardan mezun olan öğrencilerin istihdam edilebilme oranları artar. Geliştirilen tanınma araçları (DE, AKTS) sayesinde öğrencilerin almış oldukları eğitimin yurt dışında tanınmasına olanak sağlayarak mesleki ve akademik hareketliliğini arttırır. Đşverenler açısından istihdam edecekleri öğrencilerin mezuniyetleri sonunda neleri bileceğini, bunları hangi ölçüde uygulamaya aktarabileceğini, bilgi ve becerilerinden ne bekleyeceklerini anlamalarına yardım eder. Eğitim kademeleri arasındaki yeterliliklere dayalı farkı ve bunların, ihtiyaçlara göre istihdamına yönelik daha bilinçli tercih yapmalarına yardımcı olur. Đlgili oldukları alanlarda eğitim-öğretim programlarının geliştirilmesine paydaş olarak katılmalarını ve beklentilerini aktarmalarını kolaylaştırır. Türkiye'de yükseköğretimde ulusal yeterlilikler çerçevesi olusturulmasına yönelik ilk çalısmalar, Yükseköğretim Kurulu tarafından 2005 yılında Bergen'de gerçeklestirilen ve Ulusal Yeterlilikler Çerçevelerinin olusturulmasını karara baglayan Bakanlar Toplantısı sonrasında baslatılmıstır (www.yok.gov.tr, 2010). Yükseköğretim Kurulu tarafından 2006 yılında kurulan ilk Yükseköğretim Yeterlilikler Komisyonu (YYK) üyeleri Yükseköğretim Kurulu ve yükseköğretim kurumları temsilcilerinden olusturulmus ve çalısmalarını daha sonra “Yükseköğretimde Yeterlilikler Çalısma Grubu” olusturularak devam ettirmiştir. Belirlenen takvim dogrultusunda Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi (TYYÇ) için Avrupa Hayat Boyu Öğrenme (EQFLLL) yaklasımı referans alınarak; lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde yüksekögretim yeterlilikleri taslak olarak belirlenmistir. Yükseköğretim Kurulu'nun 21.05.2009 tarihli Genel Kurul Kararı uyarınca mesleki eğitim yeterlilikler çerçevesi çalısmaları için Milli Eğitim Bakanlıgı ve Mesleki Yeterlilikler Kurumu'ndan ilgili temsilcilerin de içinde bulundugu “Yükseköğretim 11 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Mesleki Eğitim Yeterlilikler Çalısma Grubu”nun, sanat eğitimi yeterlilikler çerçevesi çalısmaları için Güzel Sanatlar Fakültesi ile Konservatuar temsilcilerinin içinde yer aldıgı “Yükseköğretim Sanat Eğitimi Yeterlilikler Çalısma Grubu” nun olusturulmasına karar verilmistir. Bu karar dogrultusunda çalısma grupları olusturulmus ve bu gruplar çalısmalarını tamamlamıslardır. Bu süreçte ayrıca orta ögretim düzeylerindeki yeterliliklerle ve mesleki yeterliliklerle uyumu saglamak amacıyla Milli Eğitim Bakanlıgı ve Mesleki Yeterlilikler Kurumu ile çalıstaylar gerçeklestirilmistir. Türkiye Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi'nin Yükseköğretim Kurulu tarafından tamamen onaylanması 21.01.2010 tarihli Genel Kurul kararı ile olmustur. Bologna Sürecinin Türkiye’de uygulanması ile ilgili olarak, 2004 yılından beri yürütülen AB Komisyonu destekli Bologna Sürecinin Türkiye’de Uygulanması Projelerinin sonuncusu 2009-2011 dönemi için devam etmektedir. Bu proje çerçevesinde farklı üniversitelerden 15 Bologna Uzmanı öğretim üyesi ve bir öğrenci temsilcisi, Türkiye’deki üniversitelerde Bologna Sürecinin uygulamasına yapılan faaliyetlerle katkı vermektedirler. Yükseköğretim Kurulu tarfından koordine edilen bu faaliyetlerde konferans, seminer, yerinde ziyaret ve çalıştaylar yapılmaktadır. Tüm bu faaliyetler ve üniversitelerde yapılan çalışmalar ve başvurular sonucu Türkiye’deki 2 üniversite AKTS ve 11 üniversite Diploma Eki etiketi almıştır. Bu rakamlar diğer AB ülkeleriyle kıyaslandığında iyi olduğu ifade edilebilir. Önümüzdeki yıllarda AKTS ve Diplona Eki etiketi için de çok sayıda üniversite müracaat için hazırlıklarını yürütmektedir. TARIM EKONOMĐSĐ YÜKSEKÖĞRETĐMĐNDE MEVCUT DURUM Tarım Ekonomisi yüksek öğretimi, aslında kullandığı yöntem ve çalıştığı materyal açısından sosyal bilimler içerisinde yer alması gerekirken, geleneksel olarak başta ABD olmak üzere Ziraat Fakültelerinde ve dolayısıyla Fen Bilimleri içerisinde yer almıştır. Đlk olarak 1910’lu yıllarda ABD’de Amerika Tarım Ekonomisi Dergisinin yayına başlamasıyla müstakil bir bilim dalı haline gelmeye başlamıştır. ABD’deki Ziraat Fakültelerinde en aktif bölümlerden olan Tarım Ekonomisi bölümleri, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitiminde çok düzenli, sistematik ve yeterlilikleri belirlenmiş eğitim sistemine sahiptir. Avustralya ve Kanada’daki sistemler de ABD’ye benzerken, Avrupa’da ve dünya’da gelişmiş ülkelerde belli üniversitelerde yeterlilikleri çok belirgin ve bu kazanımları sağlayan bölümler mevcuttur. ABD’de başta olmak üzere dünya’da 2000’li yılların başında Tarım Ekonomisi Bölümlerine “Tarım, Doğal Kaynaklar ve Çevre Ekonomisi”, “Uygulamalı Ekonomi” gibi isimler verilmeye başlanmıştır. Yani çalışma alanlarını sektörün önceliklerine ve ihtiyaçlarına bağlı olarak genişletmişlerdir. Tarım Ekonomisi dernekleri (ABD, Avrupa ve Uluslararası) ve Tarım Ekonomisi Dergilerinin (Amerika, Avrupa, Kanada, Avustralya ve Đngiltere) Tarım Ekonomisi alanına önemli katkıları olmaktadır. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimleri eğitim materyali, kullanılan yöntemler ve seviye olarak gittikçe ileri düzey matematik, istatistik ve ekonometri kullanmaktadır. Lisans ve yüksek lisans eğitiminde anlama ve uygulamaya ağırlık verilirken, özellikle doktora eğitiminde, güçlü ve ileri düzey bir ekonomik teori, matematik, istatistik ve ekonometri yeterlilikleri sağlanmaktadır. Türkiye’de Tarım Ekonomisi Eğitimi 1950’li yıllarda Ankara, Ege ve Atatürk Üniversitelerinde başlamış ve her seviyede olmasa bile 2010 yılında Tarım Ekonomisi Eğitimi veren 17 bölüm mevcuttur. Bölümlerdeki öğretim üyesi sayıları 1’den 18’e kadar değişmektedir. Bazı bölümler sadece servis dersleri verirken, bazılarında sadece lisans, bazılarında lisans ve yüksek lisans ve diğer bazılarında ise lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi verilmektedir. Bu mevcut yapının, uluslararası standartlarda eğitim verme ve piyasanın ihtiyaçlarını karşılama açısından aşağıda sıralanan bir takım yetersizlik, eksiklik ve problemleri mevcuttur. Bunlar: 1. Lisans eğitiminde piyasanın ihtiyaçları yeterince dikkate alınmamakta, eğitim öğrencilere beceri ve yetkinliklerden daha çok öğrenciye bilgi yüklemeye dayanmakta ve öğrenciye bilgiyi kullanma yeteneği yeterince kazandırılamamaktadır. 12 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2. Lisans eğitimi ile lisans üstü eğitimde kullanılan eğitim materyali ve metodu açısından olması gereken seviye farklılıkları çok fazla belirgin değildir. Bu nedenle, ileri düzey eğitimlerde öğrencilere ileri düzeyde bilgi, beceri ve yetkinlik verilememektedir. 3. Lisans, yüksek lisans ve doktora programları yeterlilikleri ve bu yeterlilikleri sağlayacak ders öğrenme çıktıları mevcut değildir. Bu durum, programların öğrencilere hangi bilgi, beceri ve yetkinlikleri kazandıracağı konusunda bir şeffaflık yoktur ve dolayısyla dahili ve harici kalite güvencesi denetimi yapılamamaktadır. 4. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerini veren bölümler, fiziki imkanlar ve özellikle öğretim üyesi sayısı ve yetkinliği açısından yeterli değildir. Bu durum, öğrencilere program yeterliliklerinde ifade edilecek bilgi, beceri ve yetkinlikleri sağlaması açısından önemli sıkıntıları içerisinde barındırmaktadır. 5. Tarım Ekonomisi programına seçilen lisans öğrencilerinin şimdiye kadar ziraat eğitimine gelen öğrencilerden seçilmesi ve bu öğrencilerin de yeterli motivasyona sahip olmaması, hem lisans hem de lisans üstü eğitimi olumsuz etkilemektedir. Öte yandan, lisans üstü eğitime başka lisans programlarından gelmek isteyen öğrencilerin önüne birtakım engellerin veya zorlukların konulması motivasyonu yüksek olabilecek lisans üstü öğrenci sayısını azaltmaktadır. 6. Tarım Ekonomisi camiasının organizasyonu, gelişmiş ülkelerdeki gibi sistematik, katılımcı, etkin ve kendini geliştiren bir noktaya gelememiştir. Buna paralel olarak güçlü ve uluslararası arenada tanınır bir bilimsel dergi çıkarılamamaktadır. SÜRECĐN ETKĐLERĐ TARIM EKONOMĐSĐ YÜKSEKÖĞRETĐMĐNE Süreç, program amaçlarının belirlenmesini sağlayacaktır. Her program, aşağıdaki örnek gibi program hedefini belirten bir genel amaç ifadesi yazarak bu çerçevede çalışacaktır. “Ekonomi biliminin prensiplerini kullanarak, tarım sektörünün gelişmesi için tarımın güncel ekonomik problemlerine yönelik bilgi üretmek ve üretilen yararlı bilgileri yaymaktır. Tüm bu faaliyetlede sürekli olarak yüksek bilimsel standartları ve objektifliği sağlamak, tarım işletmeciliği ve politikası temeline dayalı güçlü bir lisans programı ve ulusal düzeyde tanınmış uygulamalı ekonomi ağırlıklı bir lisans üstü programı var etmek ve kamu ve özel sektördeki karar vericiler ve meslektaşlarımızla sürekli ve sık sık irtibat kurarak, hitap ettiğimiz kitlenin karşılaştığı önemli güncel konulara yönelik çalışmalar yaptığımızdan emin olmaktır.” Süreç, program yeterliliklerinin belirlenmesini ve dolayısıyla programın aşağıdaki örnekte olduğu gibi öğrencilere bilgi, beceri ve yetkinlik açısından vereceği kazanımların şeffaf olarak bilinmesini sağlayacaktır. Bilgi beceri ve yetkinlikler açısından sırasıyla aşağıdaki yeterlilikler Tarım Ekonomisi Lisans programı için örnek olarak verilebilir. Yüksek lisans ve doktora içinde benzer ve fakat daha ileri yeterlilikler yazılabilir. Bilgi 1. Tarım, tarımsal üretim ve tarımsal ürünleri tanımlayarak özelliklerini sıralayabilir, 2. Kuramsal ve uygulamalı tarımsal üretim tekniklerini temel düzeyde açıklayabilir, 3. Tarım işletmeciliği ve tarım politikası ile ilgili temel kavramları tanımlayabilir, 4. Temel ekonomik kavramları ve prensipleri tanımlayabilir ve 5. Tarım ile ekonomi bilimi arasındaki ilişkiyi kurabilir. Beceri 1. Tarım Ekonomisi alanında bir problemi tanımlayabilir, 2. Ekonomik teori ile tarımın ekonomik problemlerinin arasında bağlantı kurabilir, 13 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 3. ŞANLIURFA, 2010 Eldeki bir problemin çözümünde ihtiyaç duyulan verileri belirleyerek, toplayarak, işleyerek ve analiz ederek kullanabilir, 4. Amaca uygun mevcut bilgisayar donanım ve yazılımından etkin yararlanabilir ve 5. Analiz sonuçlarını yorumlayarak problemlerin çözümünde kullabilir. Yetkinlik 1. Tarımın Ekonomisine yönelik bir problem ile ilgili bir çalışamayı bağımsız yürütebilir, 2. Tarımın Ekonomik bir probleminin çözümünde gerek bireysel gerekse grup elemanı olarak sorumluluk alabilir, 3. Tarım Ekonomisi alanındaki gelişmeleri takip ederek, bulunduğu şartların getirdiği ihtiyaçlar doğrultusunda öğrenme ihtiyaçlarını belirleyerek kendini geliştirebilir, 4. Bir problem için yapılan analizlere dayalı alternatif çözümler formüle edebilir, 5. Tarım Ekonomisi ile ilgili konulardaki düşüncelerini ve çözüm önerilerini konunun uzmanı olan veya olmayan kişilerle paylaşabilir, 6. Bir yabancı dili, en az Avrupa Dil Portföyü B1 Genel Düzeyi’nde kullanarak alanındaki bilgileri takip edebilir ve meslektaşlarıyla iletişim kurabilir, 7. Tarım Ekonomisi problemlerine yaklaşımda doğal kaynaklar ve çevrenin koruması, iş sağlığı ve güvenliği, toplumsal, bilimsel, kültürel ve etik değerlere uygun hareket etme konularında yeterli bilince sahip olur, 8. Toplumsal sorumluluk bilinci ile yaşadığı sosyal çevre için projeler hazırlayarak uygulayabilir ve etkinlikler düzenleyebilir. Süreç, program müfredatlarının yeterlilikleri ve piyasanın gereksinimlerini sağlayacak şekilde aşağıda bir örneği verildiği gibi yeniden düzenlenmesini sağlayacaktır. Burada, öğrenciye bilgi yükleme yerine bilgiyi kullanabilme ve bağımsız çalışabilme yeteneği kazandırmak hedef olmalıdır. Çünkü günümüzde güncel bilgiye ulaşmak zor değildir. Đlk yıllarda oluşturulan altyapı sonraki yıllarda alınacak derslere temel oluşturacak bir müfredat olmalıdır. Derslere ait AKTS toplamları ulusal yeterlilikler çerçevesinde verilen yükle eşit olmalıdır ve ders öğrenme çıktıları program yeterliliklerini karşılamalıdır. 14 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ DERSLER KS TS US AKTS L Đ S A N S I. YARIYIL 3 2 2 1 3 1 3 3 3 2 2 1 15 11 III. YARIYIL Ekonomistler için Matematik 3 2 Tarla Bitkileri 3 2 Hayvan Yetiştirme 3 2 Tarım Makineleri 2 1 Tarımsal Yapılar ve Sulama 2 1 Đngilizce I 2 1 Toplam 15 9 V. YARIYIL Mikro Ekonomi 3 3 Tarımsal Finansman 3 2 Tarımsal Kıy. Tak. ve Bilirkişilik 2 2 Kırsal Sosyoloji 2 2 Seçmeli Ders 3 2 Tarih I 2 2 Toplam 15 13 VII. YARIYIL Tarım Politikası 3 3 Tarımsal Đşletmecilik 3 3 Tarımsal Kooperatifçilik 2 2 Tarımda Risk Yönetimi 3 3 Mesleki Đngilizce I 3 2 Mezuniyet Çalışması (Yıllık) 1 Toplam 15 13 Matematik I Kimya Biyoloji Genel Ekonomi Bilişim Teknolojileri Türkçe I Toplam Y Ü K S E K I. YARIYIL Ekonomi Araştırma Yöntemleri 4 3 Üretim ve Tüketim Ekonomisi 4 3 Uzmanlık Alan Dersi I 4 3 Seçmeli Ders 3 2 Toplam 15 11 III. YARIYIL Araştırma (Tez) 15 10 Toplam 15 10 2 2 2 2 2 8 6 4 4 6 6 4 30 2 2 2 2 2 2 12 6 6 6 4 4 4 30 2 2 4 6 6 4 4 6 4 30 2 2 2 6 6 4 6 6 2 30 KS II. YARIYIL 3 3 2 2 3 2 15 IV. YARIYIL Ekonomistler Đçin Đstatistik 3 Bahçe Bitkileri 3 Bitki Koruma 3 Toprak Bilgisi 2 Genel Su Ürünleri 2 Đngilizce II 2 Toplam 15 VI. YARIYIL Makro Ekonomi 2 Ekonometriye Giriş 3 Tarımsal Pazarlama 3 Tarımsal Yayım ve Đlet.Tek. 2 Seçmeli Ders 3 Tarih II 2 Toplam 15 VIII. YARIYIL Uluslararası Tarım Ticareti 3 Çevre ve Doğal Kay. Ekon. 2 Tarım Muhasebesi 3 Kırsal Kalkınma 3 Mesleki Đngilizce II 3 Mezuniyet Çalışması (Yıllık) 1 Toplam 15 Matematik II Đstatistik Ekoloji Meteoroloji Tarım Ekonomisi Türkçe II Toplam L Đ S A N S 2 2 2 2 8 8 8 8 6 30 10 10 30 30 D O K T O R A I. YARIYIL Mikroekonomi I 4 Sayısal Ekonomi Yöntemleri 4 Uygulamalı Talep Analizleri 4 Seçmeli Ders 3 Toplam 15 III. YARIYIL Uygulamalı Refah Ekonomisi 4 ve Politika Analizleri Uzmanlık Alan Dersi I 4 Araştırma (Teze hazırlık) 7 Toplam 15 V. YARIYIL Araştırma (Tez) 15 Toplam 15 VII. YARIYIL Araştırma (Tez, Makale) 15 Toplam 15 DERSLER TS US AKTS 2 2 2 2 3 1 12 2 2 2 6 6 6 4 4 6 4 30 2 2 2 1 2 1 11 2 2 2 2 2 8 6 6 6 4 4 4 30 2 2 2 2 2 2 12 2 2 2 6 4 6 6 4 6 4 30 3 2 2 3 2 12 2 2 2 6 6 4 6 6 6 2 30 3 3 3 2 11 2 2 2 2 8 8 8 8 6 30 10 10 10 10 30 30 3 3 3 2 11 2 2 2 2 8 8 8 8 6 30 3 2 8 3 4 10 2 6 10 8 14 30 10 10 10 10 30 30 10 10 10 10 30 30 (120 KS veya 240 AKTS) 3 3 3 2 11 2 2 2 2 8 8 8 8 6 30 3 2 8 3 4 10 2 6 10 8 14 30 10 10 10 10 30 30 10 10 10 10 30 30 15 (60 KS veya 120 AKTS) II. YARIYIL Ekonometrik Analizlere Giriş 4 Finansman ve Risk Yönetim 4 Uzmanlık Alan Dersi II 4 Araştırma (Teze hazırlık) 3 Toplam 15 IV. YARIYIL Araştırma (Tez, makale) 15 Toplam 15 (120 KS veya 240 AKTS) II. YARIYIL Mikroekonomi II 4 Uyg. Ekonometri Yöntemleri 4 Uyg. Üretim Ekonomisi 4 Seçmeli Ders 3 Toplam 15 IV. YARIYIL Organizasyonal Ekonomi 4 Uzmanlık Alan Dersi II 4 Araştırma (Teze hazırlık) 7 Toplam 15 VI. YARIYIL Araştırma (Tez) 15 Toplam 15 VIII. YARIYIL Araştırma (Tez, Makale) 15 Toplam 15 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bologna Süreci ayrıca, belirlenen program yeterliklerini sağlayacak fiziki alyapı ve öğretim elemanı potansiyelindeki eksiklikleri de ortaya çıkaracağından bu eksikliklerin farkındalığına, giderilmesine ve uluslararası standartlarda, rekabetçi ve tanınır bir Tarım Ekonomisi eğitimi için topyekün değişime araçlar ve fırsatlar sağlayacaktır. SONUÇ VE ÖNERĐLER Avrupa ülkeleriyle aynı anda Türkiye’de de uygulanmakta olan Bologna Süreci, diğer yüksek öğrenim alanlarını etkilediği gibi, Tarım Ekonomisi yüksek öğrenimini de etkileyecektir. Tarım Ekonomisi camiası bu aracı çok iyi kullanarak yukarıda belirtilen problemleri aşabilme fırsatı yakalamış olacaktır. Bu bağlamda yapılacaklar özet olarak aşağıdaki gibi sıralanabilir. 1. Tarım Ekonomisi program yeterlilikleri, piyasa ihtiyaçları ve uluslararası standartlar dikkate alınarak lisans, yüksek lisans ve doktora seviyeleri için hazırlanmalıdır. Ayrıca her program için birkaç cümlelik bir genel amaç ifadesi yazılmalıdır. 2. Program yeterliliklerini sağlaması için mevcut müfredat gözden geçirilerek revize edilmelidir. Bu yapılırken, öğrenciye bilgi yükleme değil de bilgiyi kullanabilecek ve bağımsız çalışabilecek yetenekler uygulamaya ağırlık verilerek kazandırılmalıdır. 3. Müfredatta yer verilen derslerin öğrenme çıktıları dikkatli ve açık bir şekilde hazırlanmalı ve bu çıktıların program yeterliliklerine katkıları belirlenmelidir. 4. Bilgi, beceri yetkinlik sağlayan ders öğrenme çıktılarının gerçekten kazanım olarak verildiğini garantileyen öğretim ve değerlendirme yöntemleri geliştirilmeli ve sabırla ve emekle uygulanmalıdır. 5. Bu bilgi beceri ve yetkinlikleri öğrencilere kazandırmada ortaya çıkacak eksiklikler giderilmelidir. Öğretim üyesi sayısı ve yetkinlik seviyesinin yeterli olması için çaba gösterilmeli, eksik fiziki imkanlar giderilmeli ve mevcutlar da ihtiyaçlara binaen geliştirilmelidir. Bunların gerçekleşmesi rutin üstü çabaları gerektirir. 6. Uluslararası bağlantılar zinde tutulmalıdır. Öğrenci, öğretim üyesi değişiminde mevcut imkanlar azami ölçüde kullanılmalı, yurtdışına lisans üstü eğitim için öğrenci gönderilmeli ve öğretim üyeleri uzun süreli ziyaretçi öğretim üyesi olarak yabancı üniversitelerde çalışmalıdır. Ayrıca uluslararası Tarım Ekonomisi Kongrelerine katılınmalı, uluslararası araştırmalara ortak olunmalı ve yine Uluslararsı Tarım Ekonomisi dergileri için makale yazmaya ve yayınlamaya çaba gösterilmelidir. 7. Türkiye’de Tarım Ekonomisi camiası daha iyi örgütlenmeli ve üyelerin demokratik katılımı sağlanmalı, kongre düzenleme ve dergi yayınlama konularında derneklerin daha önemli ve etkin katkıları olmalıdır. 8. Bologna Sürecinin sunduğu bu fırsat ve araçlar çok iyi kullanılarak, uluslararası Tarım Ekonomisi yüksek öğrenimi standartlarına yaklaşma yolunda önemli adımlar atılmış olacaktır. Bu noktada özellikle Tarım Ekonomisi camiasına önemli görevler düşmektedir. Bu başarılabilirse, gelecek nesiller bu emekleri hayırla yad edecektir. KAYNAKLAR Anonim, 2009. ECTS Users’ Guide, European Comission, Brussels, Belgium. Erdoğan, A. 2010. Yüksek Öğretim’de Yeniden Yapılanma: 66 Soruda Bologna Süreci Uygulamaları,Yükseköğretim Kurulu, Ankara. http://bologna.yok.gov.tr/index.php?page=yazi&c=1&i=50, 2010. 16 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Antepfıstığı Đşletmelerinde Tarımsal Kredi Kullanımına Etki Eden Faktörlerin Analizi Adem AKSOY1 H. Bayram IŞIK1 Emine ĐKĐKAT TÜMER1 Özet Türkiye’de tarım işletmelerinin en önemli problemlerinden birisi tarımsal finansman sorunudur. Đşletmelerdeki sermaye sıkıntısı diğer üretim faktörlerinin etkinliğini ve verimliliğini de olumsuz yönde etkilemektedir. Tarım işletmelerinde sermaye teminini etkileyen birçok faktör vardır. Bu çalışmada, Türkiye ve Gaziantep için önemli bir sektör olan antepfıstığı işletmeleri ele alınmış ve bu işletmelerin kredi kullanımına etki eden faktörler araştırılmıştır. Bunun için, Gaziantep ili Karkamış ve Nizip ilçelerinde üreticilerle yüz yüze anketler yapılmış ve ayrıca tarım kesiminin ana finansman kaynağı olan Ziraat Bankası kayıtlarından faydalanılmıştır. Çalışmanın temel amacı; Gaziantep ili Nizip ve Karkamış ilçelerinde antepfıstığı üretimi yapan çiftçilerin tarımsal kredi kullanımına etki eden faktörleri tespit etmektir. Regresyon analiz sonuçları ova köylerindeki üreticilerin dağ köylerindekilerden daha fazla kredi kullandıkları göstermiştir. Ailedeki fert sayısının fazlalığı ve üretim miktarının artması kredi kullanmayı pozitif yönde etkilerken, üreticinin tarım dışı gelire sahip olması negatif yönde etkilemektedir. Anahtar Kelimeler: Antep fıstığı, tarımsal kredi, logit, Gaziantep An Analysis Of Factors Affecting Agricultural Credit Usage In Pistachio Farms Abstract One of the most important issues in Turkish farms is agricultural finance problem. Scarcity of capital in farms adversely affects the efficiency and productivity of the other factors of production. There are many factors that affect the capital acquisition. In this study, pistachio farms, an important sector for Turkey and Gaziantep, were examined and the factors affecting these farms’ credit usage were explored. For this end, face to face survey study was conducted with pistachio producers at Karkamış and Nizip districts in Gaziantep province. In addition, records of Ziraat Bank, main financial source of agricultural sector, were used. Main objective of this study is to determine the factors affecting agricultural credit usage of pistachio producing farmers at Nizip and Karkamış districts in Gaziantep. Regression analysis results showed that producers in plain villages use more credits than ones in mountainous villages. While large family size and an increase in the quantity of production affected the credit usage positively; producer’s having an off-farm income affected negatively. Keywords: Pistachio, agricultural credit, logit, Gaziantep. GĐRĐŞ Tarımsal üretim sisteminde kredi oldukça önemlidir. Kredi, tarımın karakteristik yapısı içerisinde toprak hazırlama, ekim ve hasat işlerinde kullanmak üzere üretim içerisinde üreticilerin nakit ihtiyacını karşılamalarına izin verir. Tarımda hasatla birlikte kısa süreliğine nakit gelir söz konusudur. Kredi piyasasının yokluğunda üreticiler bir sonraki üretim döneminde sıkıntıya düşmektedir. Kredi kullanımına izin verildikçe üreticiler hem daha fazla girdi kullanmakta hem de daha fazla üretim gerçekleştirmektedirler. Böylece çiftçilerin refahı artmaktadır (Feder ve ark., 1991). Modern tarımsal teknikleri uygulayabilmek için yeteri kadar sermayeye ihtiyaç vardır. Eğer yeteri kadar nakit sermaye bulunursa üretim için gerekli olan işgücü ve diğer üretim faktörleri etkili ve kolay şekilde bulunur. Tarım sektöründe sermaye birikimi oldukça yavaştır. Bu yüzden kredi ile üreticilerin bu eksikliği kapatılmaya çalışılır (Doğruel vd, 2003; Kızılaslan ve Adıgüzel., 2007). Tarımsal krediler ülke tarımının gelişmesinde önemli katkı sağlamaktadır. Bu nedenle tarımsal krediler gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde tarım sektöründeki üretimi artırmaya ve bu sektördeki hayat seviyesini yükseltmeye yardımcı olan önemli faktörlerden birisidir. Günümüzde tarım politikalarının genel amacı, hemen her ülkede kırsal kesimde yaşayan özellikle küçük aile işletmelerinin gelirlerinin artırılması ve dolayısıyla hayat standartlarının yükseltilmesidir (Yavuz, 2001). Bu hedefin gerçekleştirilmesi ise tarımsal 1 Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240 Erzurum 17 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 üretimin artırılması için modern tarım metotlarının uygulanmasına, girdilerin teminine, gerekli tarımsal yatırımların yapılmasına ve tarımsal ürünlerin hasat sonrasında uygun şartlarda satış organizasyonlarının bulunmasına bağlıdır. Yeteri kadar sermayesi olmayan çiftçiler üretim faaliyetlerini zamanında ve iyi bir şekilde gerçekleştirmekte sıkıntı yaşamaktadırlar. Bu nedenle, tarımsal politikaların en önemli bölümünü oluşturan tarımsal krediler, tarım sektörünün gelişmesinde temel faktörlerden birini oluşturmaktadır. Kar marjının çok az ve girdi kullanımının belli dönemde gerekli olduğu dikkate alınırsa tarımsal kredinin zamanında ve yeterli miktarda kullanılmasının üreticiler için büyük önem arz ettiği açıkça görülecektir (Anonim, 2003). Türk tarımının en önemli sorunlarından birisi finansman sorunudur. Finansman konusu hem sermayenin teminini hem de yönetimini içine alır (Özçelik, ark., 2010). Maalesef her iki bakımdan da Türk çiftçisinin ciddi sıkıntıları vardır. Bu problemlerin ortaya çıkmasında birçok etken rol oynamaktadır. Bu etkenler arasında, tarım işletmelerinin küçük-geçimlik-aile işletmeleri olması, çiftçilerin eğitim ve gelir seviyelerinin düşük olması, pazara dönük üretim yapılmaması ve hükümetlerin yanlış/yetersiz tarım politikaları sayılabilir. Bütün bu ve benzeri sebepler, çiftçilerin teşkilatlanmış kuruluşlardan kredi teminini güçleştirmiş, kredi temin edenlerin ise amaç dışı kullanmalarına zemin hazırlamıştır. Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen son yıllarda gerek devlet tarafından desteklenen tarımsal kredi miktarlarında, gerekse de Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri dışında diğer özel bankalar tarafından sunulan tarım kredilerinde ciddi artışlar dikkati çekmektedir. Bu çalışmanın amacı; antepfıstığı üretiminde önemli bir paya sahip olan Gaziantep ili Nizip ve Karkamış ilçelerinde antepfıstığı üretimi yapan çiftçilerin tarımsal kredi kullanım durumu ile buna etki eden faktörler arasında bir bağlantı olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu yapılırken işletmelerin dağ yada ova köylerinde olmalarının kredi kullanımında etkili olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca çalışma alanında kredi kullanımında %87’lik tercih edilme oranına sahip olan Ziraat Bankası Bölge Müdürlüğü ile görüşülerek son yıllarda kullandırılan kredi miktarları ve kredi türlerindeki değişimi ortaya konmaya çalışılmıştır. MATERYAL VE METOT Tüik 2009 verilerine göre Gaziantep ili toplam antepfıstığı üretiminin %53.4’ünü Nizip ve Karkamış ilçeleri oluştururken üretimin %46.6’lık bölümünü ise diğer 5 ilçe oluşturmaktadır. Nizip ve Karkamış ilçeleri aynı zamanda Türkiye antepfıstığı üretiminin %26.8’ini elinde bulundurmaktadır (Anonim, 2010a). Özellikle Nizip ilçesi piyasa fiyatının oluşmasında önemli bir role sahiptir. Bu özelliğinden dolayı çalışmanın Nizip ve Karkamış ilçelerinde yapılması uygun bulunmuştur. Bu ilçelerde antepfıstığı üreticileri ile yüz yüze yapılan anketler neticesinde elde edilen veriler çalışmanın ana materyalini oluşturmaktadır. Anket yapılacak köyleri belirleyebilmek için önce bu iki ilçeye ait arazi büyüklükleri ve köy sayıları Đlçe Tarım Müdürlüklerinden temin edilmiştir. Elde edilen verilere göre, Karkamış ve Nizip ilçelerinde gayeli örneklemeye göre seçilen 14 köyde anket yapılacak işletme sayısı basit tesadüfi örnekleme metoduna göre bulunmuştur. Bu metot vasıtasıyla birimlerin örneğe girme şansları eşittir. Bu açıdan metot sınırlandırılmamış örnekleme olarak da isimlendirilir. Örnek istatistiklerin hesaplanmasında her bir birimin ağırlığı eşit olarak alınır. Bu metot nüfusun çok fazla olmadığı yerler için uygun bir metottur. Ayrıca örnek birimlerine ulaşmak kolay ve ucuzdur (Çiçek ve ark., 1996). Araştırmada anket uygulanacak işletme sayısı %5 hata payı ve %95 güvenilirlik sınırları dikkate alınarak aşağıdaki gibi hesaplanmıştır: 18 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ n= N .σ 2 = (N − 1)D + σ 2 4220 * 327 (62.67 * 0,05)2 4219 * + 327 1.96 2 = 124 Formülde, n = Anket yapılacak işletme sayısı, N= Popülasyondaki işletme sayısını, σ2= Popülasyonu oluşturan işletmelerin sahip oldukları arazi büyüklüğüne göre varyansını, D = (d2/ z2) değeri olup; d = Örnek ortalamasından müsaade edilen hata miktarını, z = Hata oranına göre Standart Normal Dağılım tablosundaki z değerini göstermektedir. Basit tesadüfi örnekleme metodu formülü ile bulunan 124 anket, özellikle antepfıstığı yetiştiren işletmelerle anket yapamama ve anketlerin bir kısmının tutarsız olması gibi nedenlerle %10 artırılarak toplam yapılacak anket sayısı 136 [124*(1.10)] olarak belirlenmiştir. Ekonometrik çalışmalarda, bağımlı değişkenin nitel olması durumunda sınırlı bağımlı değişken regresyon modelleri kullanılır. Đki durumu gösteren bağımlı değişken bir olayın olma veya olmama durumunu ifade etmektedir. Olayın olma durumunda bağımlı değişken bir, olmama durumunda ise sıfır değerini almaktadır. Bağımlı değişkeni açıklayan birçok bağımsız değişken olabilir (Gujarati 1995; Yavuz 2001). Çalışmada, probit ya da logit modellerinin her ikisi de benzer sonuçlar verdiği için her ikisi de kullanılabilir. Fakat ikisi arasındaki seçim bir kolaylık ve eldeki bilgisayar yazılımı seçimidir. Bu bakımdan, logit modeli genellikle probit modeline tercih edilir. Antepfıstığı sektörü ova ve dağ köyleri üreticileri kredi kullanmalarında etkili olan faktörlerin belirlenmesinde bağımlı değişken olarak “kredi kullanıp kullanmama durumu” (kullananlar=1, kullanmayanlar=0) alınmıştır. Bağımsız değişken olarak ise işletmelerin dağ ya da ova köylerinde olması, ailedeki fert sayısı, üreticilerin yaşı, aile reisinin eğitim durumu, ailenin tarım dışı geliri ve üretim miktarı alınmıştır. Antepfıstığı sektöründe üretici tarımsal kredi kullanım durumu modeli: KRE= ƒ ( KON, AFS, YAS, EGT, MAS, BKA ) Burada; KRE : Kredi kullanma (kullananlar =1, Kullanmayanlar=0) KON : Đşletmenin konumu (Ova=1, Dağ=0) AFS : Ailedeki fert sayısı (EĐB) YAS : Đşletmecinin yaşı (Yıl) EGT : Đşletmecinin eğitim gördüğü süre (Yıl) TDG : Tarım dışı gelir (Evet=1, Hayır=0) ÜRE : Üretim (kg) ARAŞTIRMA BULGULARI Đşletmelerde Eğitim Durumu Çizelge 1 incelendiğinde dağ köylerinde işletme başına düşen ortalama nüfusun %43.49’unu ilkokul mezunu, %27.04’ü okuryazar, %15.47’si ortaokul mezunu, %7.17’sini okuma yazma bilmeyenler ve %6.83’ünü lise mezunu oluşturmaktadır. Ova köylerindeki eğitim durumuna bakıldığında ise 6 yaş üzeri fertlerin %31.98’i ilkokul mezunu, %27.41’i okuryazar, %21.07’si ortaokul mezunu ve %15.74’ü lise mezunudur. Ayrıca 6 yaş üzeri fertlerin %2.28’i yüksek okul mezunu olduğu görülmektedir. Okuma yazma bilmeyenlerin sayısı dağ köylerinde ova köylerinden daha fazladır. Ova köylerinde yüksek okul mezunlarının oranı %2.28 iken dağ köylerinde yüksek okul mezunu bulunmamaktadır. Ayrıca ova köylerindeki lise mezunlarının toplam nüfusa oranı dağ köylerindekinden daha fazladır. Elde edilen bu sonuçlardan ova köylerinde 19 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ yaşayan 6 yaş üzeri fertlerin eğitim seviyesinin dağ köylerindekinden daha yüksek olduğu sonucuna varılmaktadır. Çizelge 1. Đşletmelerde 6 yaş üzeri aile fertlerinin eğitim durumu (%). Eğitim Düzeyi Erkek Okumayazma bilmeyen Okuryazar Đlkokul Mezunu Ortaokul Mezunu Lise Mezunu Yüksekokul Mezunu TOPLAM Dağ Köyü Kadın Toplam Đşletmeler Ortalaması Ova Köyü Erkek Kadın Topla m 0.00 3.33 1.52 0.00 16.16 7.17 17.21 44.26 39.39 42.42 27.04 43.49 12.16 27.03 46.67 38.33 26.23 2.02 15.47 31.08 12.30 0.00 0.00 0.00 6.83 0.00 100.00 100.00 100.00 Erkek Toplam Kadın Toplam 0.00 11.32 4.20 27.41 31.98 15.31 37.75 42.14 40.88 3.20 64.20 8.33 21.07 28.06 4.40 17.40 27.03 2.70 1.67 1.67 15.74 2.28 17.86 1.02 0.63 0.63 10.20 0.80 100.00 100.00 100.00 100.00 100.00 100.00 Đşletmelerde Nüfus Araştırma alanındaki işletmelerde nüfusun yaş grupları ve cinsiyete göre dağılımı Çizelge 2’de görülmektedir. Đşletme başına düşen ortalama nüfus 5.06’tir. Bu nüfusun %76.28’ini 15-49 yaş arası oluşturmaktadır. Türkiye geneline bakıldığında, işletme başına düşen tarımsal nüfus 7.73’tür (Anonim, 2009). Türkiye genelinde 0-6 yaş nüfusun toplam nüfus içerisindeki payı %12.77 ile çalışma yapılan alandakinden oldukça yüksektir Buda bölgede çocuk nüfusun yok denecek kadar az olduğunu göstermektedir. Çizelge 2. Đşletmelerde yaş ve cinsiyete göre ortalama nüfus. Yaş Grupları 0-6 7-14 15-49 50-+ Toplam Dağ Köyü Erkek (Kişi) 0.00 0.08 2.75 0.53 3.36 Kadın (Kişi) 0.00 0.31 2.19 0.25 2.75 Ova Köyü Erkek (Kişi) 0.00 0.15 1.59 0.44 2.18 Kadın (Kişi) 0.03 0.21 1.12 0.41 1.76 Toplam Kişi 0.01 0.37 3.86 0.81 5.06 % 0.20 7.31 76.28 16.01 100.00 Đşletmelerdeki Ağaç Sayısı ve Üretim Alanı Ankete katılan işletmelerde ortalama antepfıstığı dikim alanı 62.5 da olarak tespit edilmiştir. Đşletme başına düşen ortalama ağaç sayısı 1107 adettir (Çizelge 3). Dikim alanı bakımından ova ve dağ köyleri birbirine yakın iken ağaç sayısı bakımından dağ köylerinde işletme başına düşen antepfıstığı ağaç sayısı ova köylerindekinden oldukça fazladır. Bunun nedeni dağ köylerinde düzenli bir bahçe tesisinin olmaması ve ağaçların rastgele, sık dikilmiş olması gösterilebilir. Dağ köylerindeki ortalama ağaç sayısı fazla iken ova köylerinde verim dağ köylerinde oldukça fazladır. Ova köylerindeki üreticiler daha fazla makine, ilaç ve gübre kullanırken dağ köylerindeki üreticiler daha çok emek yoğun ve daha az ilaç ve gübre kullanarak üretim yapmaktadır. Çizelge 3. Çalışma alanındaki işletmelerde ortalama antepfıstığı ağaç sayısı, dikim alanı ve verim. Köy Tipi Ova köyleri Dağ köyleri Ortalama Meyve Veren (Adet) Toplam (Adet) Dikim Alanı (da) 831 1074 952.5 945 1269 1107.0 61 64 62.5 Verim (kg/da) 32.10 24.11 27.89 Verim (kg/meyve veren ağaç) 2.36 1.44 1.83 Çalışmanın yapıldığı dönemde kredi alan üreticilerin %87.09’u Ziraat Bankası’ndan kredi kullanırken, %12.91’i Tarım Kredi Kooperatifleri’nden kredi kullanmışlardır (Çizelge 4). Kuzey Doğu Anadolu bölgesinde Kara ve Kadıoğlu tarafından 2004 yılında yapılan çalışmada, üreticilerin tarımsal kredi kullanımında ilk 20 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ sırada Ziraat Bankasını ikinci sırada ise Tarım Kredi Kooperatiflerini seçtiklerini tespit etmişlerdir. Aynı çalışmada üreticilerin %53’ü Ziraat bankasından %45’i ise Tarım kredi kooperatiflerinden kredi kullanmışlardır. Yapılan anket çalışmasından üreticilerin %10.2’sinin çalışmanın yapıldığı 2008 yılına kadar hiç kredi kullanmadıkları tespit edilmiştir. Ova köyleri ziraat bankasından daha fazla kredi kullanırken dağ köyleri ise daha fazla tarım kredi kooperatifinden kredi kullanmaktadırlar. Dağ köylerindeki üreticiler daha çok gübre, tohumluk gibi ayni kredi alırken ova köyleri ekipman, traktör ve nakit para şeklinde ve daha büyük kredi almaktadırlar. Üreticilerle yapılan görüşmelerde üreticilerin önemli kısmı aldıkları kredili aldıkları gübre, alet ve ekipmanı piyasada düşük fiyatlarla satarak nakde çevirdiklerini beyan etmişlerdir. Kredilerin günü geldiğinde de ödemekte sıkıntı çektiklerini ifade etmişlerdir. Özellikle fert sayısı fazla olan işletmelerin daha fazla kredi kullandıkları ve alınan kredilerin amaç dışı tüketim için kullandıkları görülmektedir. Çizelge 4. Đşletmelerin kullandıkları kredinin kurumlara göre dağılımı. Köy tipi Ova köyleri Dağ köyleri Toplam T.C Ziraat Bank. N % 16 51.62 10 35.47 27 87.09 Tarım Kredi Koop. N % 1 4 4 3.22 9.69 12.91 Toplam N % 17 54.84 14 45.16 31 100.00 Çizelge 5’te yıllar itibariyle Nizip ve Karkamış ilçelerindeki üreticilerin Ziraat Bankasından kullanmış oldukları kredi miktarı ve değişim verilmiştir. Karşılaştırılan iki yıl içerisinde Karkamış ilçesi hariç kredi kullanan üretici sayısında önemli artış olduğu dikkati çekmektedir. Bölge yetkilileri 2010 yılında kredi kullanımının daha da fazla olacağını beyan etmişlerdir. Kredi tutarlarına bakıldığında bir önceki yıla göre çiftçi sayısında daha fazla artış olduğu görülmektedir. Özellikle Nizip ilçesinde hayvansal kredi kullanımında %772 artış olduğu dikkati çekmektedir. Hayvancılık kredilerindeki artışın en önemli nedenlerinden birisi olarak hükümetin son yıllarda hayvancılık alanında vermiş olduğu destekler gösterilebilir. Hayvancılık alanındaki desteklerin fazla olması üreticileri hayvancılık yapmak için teşvik etmiştir. Her iki ilçede de mekanizasyon kredilerinde azalma olduğu görülmektedir. Tarla içi basınçlı sulama sistemleri kredilerinde önemli artış olmuştur. Çizelge 5. T.C. Ziraat Bankası tarafından kullandırılan tarımsal kredi miktarı ve değişim. Üretici sayısı Kredi tutarı Bitkisel Hayvansal Mekanizasyon Modern basınçlı sulama sistemleri NĐZĐP 2008 2009 08/09 (%) 1 136 1 619 42.52 13 901 281 21 799 326 56.82 10 796 732 17 517 417 62.25 137 500 1 199 091 772.07 2 640 491 2 488 600 -5.75 326 558 634 218 94.21 KARKAMIŞ 2008 2009 08/09 (%) 1 008 933 -7.44 7 838 700 9 322 359 18.93 6 357 757 7 941 818 24.92 1 260 108 996 683 -20.90 220 835 383 858 73.82 Kaynak: Anonim 2010b Köy tiplerine göre kullanılan kredi miktarlarının verildiği Çizelge 6 incelendiğinde Dağ köylerindeki antepfıstığı üreticilerinin %61.5’inin 5 000 TL’nin altında kredi borçlarının olduğu görülmektedir. Oysa ova köylerindeki üreticilerin %22.2’sinin 5 000 TL’nin altında borcu vardır. Dağ köylerindeki üreticiler daha çok emek yoğun üretim yaptıkları için krediye daha az ihtiyaç duymaktadırlar. Bu çiftçiler daha az ilaç, kimyevi gübre ve mekanizasyon kullanmaktadır. 15 000 TL’nin üzerindeki borca sahip çiftçi sayılarına bakıldığında dağ köylerinde hiç kimse yok iken ova köylerinde 2 kişi (%11.1) vardır. Üreticilerin yaklaşık %50’ye yakınının borcu 5 001-10 000 TL arasındadır. 21 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 6. Köy tiplerine göre kullanılan kredi miktarları. Köy tipi <-5 000 Dağ köyleri Ova köyleri Toplam 5 001-10 000 8 4 12 10 001-15 000 5 10 15 15 000-> 0 2 2 Toplam N % 0 13 41.9 2 18 58.1 2 31 100.0 Regresyon sonuçları Üreticilerin kredi kullanım durumu ile buna etki eden faktörler arasındaki ilişkiyi gösteren lojistik regresyon analiz sonucu Çizelge 7’de verilmiştir. Altı adet bağımsız değişkenle açıklanmaya çalışılan model sonucunda değişkenlerin işaretleri yaş hariç beklenildiği gibi bulunmuştur. Hipotez olarak yaşlı insanların kredi kullanımında daha az risk aldığı varsayılmıştır. Ancak analiz sonucunda bunun tam tersi çıkmıştır.Bunun nedeni olarak ta olarak anket uygulanan üreticilerin yaşlarının birbirine yakın ve yüksek olması gösterilebilir. Anket uygulanan üreticilerin yaş ortalaması 48 olarak tespit edilmiştir. %5 önem seviyesinde Tarım dışı gelir ve üretim miktarı istatistiki olarak önemli bulunurken %10’da ailedeki fert sayısı önemli bulunmuştur. Đşletmenin ova köylerinde olması ailedeki fert sayısının fazlalığı ve işletmecinin yaşının fazla olması kredi kullanımını pozitif yönde etkilemektedir. Eğitim seviyesi ve tarım dışı gelirinin olması kredi kullanım durumunu ters yönde etkilemektedir. Ova köylerinde olan çiftçilerin dağ köylerinde olanlara göre, kredi kullanan grupta olma olasılığı, kredi kullanmayan grupta olma olasılığının 1.14 katı olacağı belirlenmiştir. Buna ilaveten, ova köylerinde olan çiftçilerin dağ köylerinde olanlara göre, kredi kullanan grupta olma olasılığı, kullanmayan grubunda olma olasılığının 1.14 katı olacağı analiz sonuçlarından elde edilmiştir. Ailedeki fert sayısı ile kredi kullanma durumu arasında pozitif yönlü ilişki vardır. Ailedeki fert sayısı arttıkça kredi kullanımı da artmaktadır. Ailedeki fert sayısı bir kişi arttığında, kredi kullanan grupta olma olasılığı, kullanmayan grubunda olma olasılığının 1.54 katı olmaktadır. Tarım dışı gelir ile kredi kullanım durumu arasında ters ilişki olduğu görülmektedir. Tarım dışı geliri olan çiftçilerin olmayanlara göre, kredi kullanan grupta olma olasılığı, kredi kullanmayan grupta olma olasılığından %83.8 daha az olacaktır. Üretim miktarı ile Tarımsal kredi kullanım durumu arsasında da ters ilişki olduğu görülmektedir. Antepfıstığı üretim miktarı fazla olan çiftçilerin olmayanlara göre, kredi kullanan grupta olma olasılığı, kredi kullanmayan grubunda olma olasılığının 1.002 katı olmaktadır. Çizelge 7. Antepfıstığı üreticileri kredi kullanım durumu lojistik regresyon analizi sonuçları. Değişkenler Konum (Ova Köyleri:1, Dağ Köyleri:0) Ailedeki fert sayısı (EĐB) Đşletmecinin yaşı Eğitim Seviyesi (yıl) Tarım dışı gelir (var:1, yok:0) Üretim (kg) Log likelihood= -31.649 Katsayı Standart Hata 0.131 (0.8930) 0.430 ** (0.2362) 0.021 (0.0412) -0.861 (0.6510) -1.819 * (1.4307) 0.016 * (0.0007) LR chi2(6) = 11.96 1. * P<0.05, **P<0.1 22 Odds Değeri Standart Hata 1,140 (1,0180) 1,538 ** (0,3631) 1,022 (0,0421) 0,423 (0,2753) 0,162 * (0,2319) 1,002 * (0,0007) Prob > chi2 = 0.010* TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 SONUÇ VE TARTIŞMA Türkiye’nin birçok bölgesinde olduğu gibi araştırma alanında da genç nüfus köyden ayrılmış genelde yaşlı nüfus köyde bulunmaktadır. Eğitim seviyesine bakıldığında ova köylerindeki üreticilerin eğitim seviyesinin biraz daha yüksek olduğu görülmektedir. Antepfıstığı yetiştiricilerinin üretim alanlarının ortalama 62.5 da olduğu ve ağaç başına verimin ise oldukça düşük olduğu görülmektedir. Dağ köylerinde yaşayan üreticilerin antepfıstığı yetiştiriciliğinden başka alternatifleri yok iken ova köylerinde yaşayan üreticilerin diğer tarımsal faaliyetleri gerçekleştirme imkânları mevcuttur. Muhtarlarla yapılan görüşmeler neticesinde de Ova köylerindeki üreticilerin arazilerinin yaklaşık %60’ında Antepfıstığı yetiştirilirken Dağ köylerinde bu oran %90 civarındadır. Üreticilerin kullandıkları kredi miktar ve çeşidine bakıldığında kullanılan kredilerin %50’ye yakınının 5 001-10 000 TL arası krediler oluşturmaktadır. Alınan kredilerin ise daha çok tohumluk, gübre, küçük ekipman kredilerinden oluştuğu dikkati çekmektedir. Yatırım amaçlı kredi kullanan üreticilere rastlanmamıştır. Özelikle dağ köylerindeki üreticiler daha çok tarım kredi kooperatifinden kredi kullanırken ova köylerindeki üreticiler daha çok T.C. Ziraat bankasından kredi kullanmaktadırlar. Regresyon analiz sonucuna bakıldığında ova köylerindeki üreticilerin daha fazla kredi kullandıklarını, ailedeki fert sayısının fazlalığının ve üretim miktarının artması kredi kullanmayı pozitif etkilediği görülmektedir. Üreticinin tarım dışı gelire sahip olması tarımsal kredi kullanımını ters yönde etkilemektedir. Sonuç olarak bölge üreticisi üretimi artırmak amacıyla kredi kullanmamaktadır. Son iki yıldaki kuraklıkta kullanılan kredilerin hem şeklini hem de geri dönüşünü olumsuz etkilemiştir. Çiftçilerin işletme büyüklüklerini, üretim kapasitelerini ve verimliliklerini artırmaları için sabit yatırım kredilerinin teşvik edilmesi ve kullanımının artırılması gerekmektedir. Alınan kredilerin amaç dışı kullanımını önlemek için gerekli denetim mekanizmalarının geliştirilmesi gerekir. KAYNAKLAR Anonim, 2003. Tarımsal Kredi Politikaları, (Başyazı) Karınca Dergisi, Sayı:804, s: 1 Aralık 2003. Anonim. 2009. Türkiye Đstatistik Kurumu Web Sitesi. Nüfus istatistikleri Veri Tabanı, http://www.turkstat.gov.tr (17.09.2009.) Anonim. 2010a. Türkiye Đstatistik Kurumu Web Sitesi. Bitkisel Üretim istatistikleri Veri Tabanı, http://www.turkstat.gov.tr (06.07.2009.) Anonim. 2010b. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş. Gaziantep Bölge Müdürlüğü Kayıtları, 29.06.2010. Gaziantep. Çiçek, A.ve Erkan, O. 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Metotları. Gaziosmanpaşa Universitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. Yayın No: 12. Ders Kitapları Serisi No: 6. Tokat. Dogruel, F., AS Dogruel and E. Yeldan, 2003. Macroeconomics of Turkey's agricultural reforms: an intertemporal computable general equilibrium analysis. Journal of Policy Modelling, 25(6-7): 617-637 Feder, G., Lau, J. L., Lin, Y. J and Luo, X., 1991. Credit's Effect on Productivity in Chinese Agriculture A Microeconomic Model of Disequilibrium, Agriculturaen dR uralD evelopment Department The World Bank, January1991, WPS 571 Gujarati, D. N., 1995. Basic Econometrics. Third Edition, Mc Graw-Hill, 838p, USA. Kara, A. ve Kadıoğlu, S. 2004. Kuzey Doğu Anadolu Bölgesinde Çiftçilerin Kooperatifleşme Durumu, Tarımsal Kredi Kullanım Durumu ve ilgili Problemler Türkiye VI. Tarım Ekonomisi Kongresi, 16-18 Eylül, Tokat, s. 459-465. Kızıltan, H., Adıgüzel, Ö., 2007. Factors Affecting Credit Use in Agricultural Business, Concerns in Turkey Research Journal of Agriculture and Biological Sciences, 3(5): 409-417, 2007 23 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Özçelik, A., Erdoğan, G., Artukoğlu, M. M., 2010. Türkiye’de Tarımsal Kredi: Sözleşmeli Tarım Ve Üretici Örgütleri Üzerinden Kredi Uygulamaları, Ziraat Mühendisleri Odası Web Sitesi. http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/157297d1a1ff043_ek.pdf?tipi=14&sube= (18.06.2010.) Yavuz, F., 2001. Ekonometri Teori ve Uygulama. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Notları, Yayın No:185, Erzurum, s.196. Yavuz, F., 2001. Tarım Politikası II Genel Politikalar ve Uluslararası Tarım Ticareti (Ders Notları) Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Yayınları No:186, Erzurum. 24 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Türkiye’nin Buğday Üretimi Đçin Bir Öngörü Modeli: VAR Yaklaşımı Ahmet ÖZÇELĐK1 Selma KAYALAK O. Orkan ÖZER ÖZET Üretim kararını belirleyen en önemli faktör fiyattır. Türkiye’de buğday üretim miktarı üzerinde fiyatların etkisi, VAR (Vektör Otoregresif Regresyon) Modelleri ile analiz edilmiştir. Değişkenlerin durağanlıkları ADF ve yapısal kırılmalı Perron 1997 birim kök testleri ile incelenmiştir. Üretimden bağımsız, alana yönelik uygulanan Doğrudan Gelir Desteğinin başlamasıyla, buğday ekimi düşüş göstermiştir. Bu azalış seyrinin etkisiyle; buğday üretim alanları ve üretim alanlarına bağlı olan üretim miktarı değişkenlerinde kırılma yılı 2002 olarak bulunmuştur. Değişkenler arasındaki nedensellik ilişkileri test edilmiş, değişkenler arasındaki dinamik ilişkiler VAR analizi varyans ayrıştırmasıyla incelenmiştir. VAR denklemlerinin öngörü güçlerinin değerlendirilmesinde, Theil Eşitsizlik Katsayısı (TIC) istatistiği kullanılmıştır. Denklemlerin tahmin sonuçlarından elde edilen hata terimlerinin istatistiklerinden yararlanan Theil Eşitsizlik Katsayısına göre modellerin öngörü gücünün rastgele yürüyüş sürecinde iyi çalışır olduğu ve öngörü yapma imkanının “U(0.3244) < 1” bulunduğu sonucu elde edilmiştir. 20092015 yılları için gerçekleştirilen simülasyon tahminine göre; 2015 yılı için Türkiye’nin buğday üretiminin 18716,23 bin ton olacağı hesaplanmıştır. Anahtar kelimeler: Buğday Üretimi, VAR Modeli, Theil Eşitsizlik Katsayısı, Öngörü A Prediction Model for the Wheat Production of Turkey: VAR Approach ABSTRACT The most important factor of decision making to produce wheat is its price. The impact of the prices on wheat production is analysed through VAR (Vector Autogressive Regression) Models. Stableness of the variables were tested via ADF test and structural break Perron 1997 tests per (bu kelime burda olmalı mı) (testlerin adı içinde birim kök ifadesi var) unit root. Wheat farming declined following to the Direct Income Support policy in the region that was not related to the wheat production. Year 2002 was identified as the breaking year following to the decline of the wheat farming having an impact on the size of the wheat farming area and the amount of production per square meter. Causality relations between the variables were tested and the dynamic relations between variables were examined via VAR analysis variance decomposition. Theil Inequality Coefficient (TIC) statistic was used to evaluate VAR equations prediction factors. Calculating through the Theil Inequality Coefficient (TIC) that uses the statistics of error premises gathered from the estimate result of the models, the models were monitored to be working properly thought the process of random walk progress, and ‘U(0,32440) < 1 result for prediction possibility was gathered. As the simulation estimate for the years from 2009 to 2015; the wheat production of Turkey in the year 2015 was calculated as 18716,23 thousand tons. Keywords: Wheat Production, VAR Models, Theil Inequality Coefficient (TIC), Prediction 1. GĐRĐŞ Buğday, insanların beslenmesinin yanı sıra ekolojik ve sosyo-ekonomik önemi nedenleriyle de Türkiye ve dünya tarımında vazgeçilmez bir üründür. Türkiye’de 2008 yılı itibariyle işlenen tarım alanlarının (215 550 bin da) yaklaşık olarak %37,53’ünde (80 900 bin da) buğday üretimi yapılmaktadır (Anonim 2010). Türkiye’nin 1980 ile 2008 yılları arasında buğday ekim alanları, üretim miktarı, verimi, TMO’nun alım miktarları, TMO’nun alımının üretime oranı ve dış ticaret miktarları Çizelge 1’de verilmiştir. 2002 öncesine göre, üretim miktarındaki azalış (ekim alanları %12,26 düşmüştür) verimlilik artışının etkisi ile %5,13 seviyesinde olmuştur (Çizelge 1). 1 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Dışkapı, Ankara 25 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 1. Türkiye’de Buğday Üretimi , TMO’nin Alım Miktarı ve Dış Ticareti Yıl 1980 1990 1999 2000 2001 2006 2007 2008 2002 öncesine göre % değişim Ekim Alanı (bin hektar) Üretim Miktarı (bin Ton) Verimi (kg/ha) TMO B. Alım Miktarı (bin ton) TMO B. Alımının Üretime Oranı % B. Đhracat Miktarı (bin ton) B. Đthalat Miktarı (bin ton) 9020 9450 9380 9400 9350 8490 8100 8090 16500 20000 18000 21000 19000 20010 17234 17782 1829,00 2116,00 1918,98 2234,04 2032,09 2357,00 2128,00 2220,00 1653,34 5158,86 4207,88 2959,11 1459,43 1456,57 121,92 62,93 10,02 25,79 23,38 14,09 7,68 7,28 0,71 0,35 405,20 20,50 1600,52 964,89 706,24 442,22 4,64 8,00 436,95 2180,73 1623,03 963,67 346,83 239,87 2147,00 3708,00 -12,26 -5,13 8,41 -80,97 -81,53 -86,10 107,77 Kaynak: Anonim, 2010a Buğday piyasasında, 1999 yılına kadar devlete bağlı olan kurumların fiyat oluşumundaki etkisi çok yüksekti. Bu kurumların başında ise TMO gelmektedir. 1999 yılından sonra Dünya Para Fonu (IMF) ile yapılan Stand-by anlaşması sonucunda, TMO’nin destekleme alım miktarı hızla düşmüştür ve her yıl açıklanan destekleme alım fiyatları için, dünya piyasasında oluşan fiyatlara yakın bir fiyat düzeyi benimsenmiştir (Özçelik ve Özer, 2006) . Çizelge 1’de görüldüğü üzere TMO’nin buğday alım miktarı yıllar içinde piyasa koşulları ve stand-by anlaşmasına bağlı olarak azalış seyri göstermektedir. Çizelge 1’e göre TMO’nin piyasadaki pazar payının tekel etkisi göstermeyeceği söylenebilir. Çizelge 1’de görüldüğü üzere, 2008 yılında buğday ithalatı 3708 bin ton olarak gerçekleşirken, buğday ihracatımız 8 bin ton gibi çok düşük bir düzeyde kalmıştır. Türkiye buğday ihracat miktarı, 1999, 2000 ve 2001 yıllarının ortalamasına göre 2006, 2007 ve 2008 yıllarının ortalamasında %86,10 azalmıştır. Aynı dönemlerin kıyaslamasında buğday ithalatı %107,77 artmıştır (Çizelge 1). Şekil 1’de 1980-2008 döneminin buğday fiyatları verilmiştir. Türkiye’nin buğday ihracatı ve ithalatında görülen dalgalanmaların ihracat ve ithalat fiyatlarında da olduğu görülmektedir. 35 30 25 20 15 10 5 0 1980 1985 1990 1995 2000 2005 Buğday ortalama ihracat fiyatı (TL/ton) Buğday ortalama ithalat fiyatı (TL/ton) Çiftçi eline geçen fiyat (TL/kg) TMO ortalama buğday alım fiyatı (TL/kg) 2010 TMO ortalama arpa alım fiyatı (TL/kg) Kaynak: Anonim, 2010a Şekil 1. 1980-2008 Dönemi Buğday Fiyatları TMO’nin buğday alım fiyatı ile çiftçi eline geçen fiyatlarda paralellik görülmektedir (Şekil 1). TMO arpa alım fiyatları, buğday alım fiyatlarından daha düşük olmakla birlikte paralel seyretmektedir. 26 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Klasik iktisadi teoriye göre, serbest piyasa ortamında tüm ekonomik sorunların çözümü, düzgün işleyen fiyat mekanizması sayesinde otomatik olarak gerçekleşir. Ancak tarımsal üretimin yapısal özellikleri nedeniyle tarım ürünlerinin fiyat mekanizması, klasik iktisat teorisinde öngörüldüğü gibi düzgün işlememektedir. Çiftçiler mevcut piyasa fiyatına bakarak gelecek için üretim kararlarını almaktadırlar. Bu durum özellikle tek yıllık tarımsal ürün piyasalarında üretim miktarı ve fiyatlarda dalgalanmalar ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca devletin ekonomik, sosyal ve politik amaçlı müdahaleleri de tarımsal ürün piyasalarının dengesini bozmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye için stratejik bir tarım ürünü olan buğdayın, üretiminde fiyatların etkisi, 1980-2008 döneminde VAR (Vertör Otoregresif Regresyon) Modeli ile incelenmiştir. 2. MATERYAL ve METOT 2.1 Veri Seti Bu çalışmada 1980-2008 yılları arasında, Türkiye buğday üretim miktarı (ton), TMO buğday alım fiyatı (TL/Kg), çiftçi eline geçen fiyat (TL/Kg), TMO arpa alım fiyatı (TL/Kg), Türkiye’nin buğday ihracat fiyatı (TL/Kg) ve Türkiye’nin buğday ithalat fiyatı (TL/Kg) verileri seçilmiştir. Veriler 1980 TEFE değerleri kullanılarak reel halle dönüştürülmüştür. Veriler TMO kayıtlarından derlenmiştir. Tüm değişkenlerin grafikleri incelenmiştir ve eğrisel ilişkileri doğrusallaştırdığı ve varyansta kararlılık sağladığı için logaritmaları alınmıştır. Analizde kullanılan her bir Periyot dönemi 1 yıla karşılık gelmektedir. 2.2 Birim Kök testi Birim kökün varlığını test etmek için Dickey ve Fuller (1981) çalışmasında bağımlı değişkenin gecikmeli değerleri açıklayıcı değişken olarak kullanılan ADF testi geliştirilmiştir. Bu teste durağanlık yok hipotezi, otoregresif sürecin bir birim kök içermesi ve denklemdeki otoregresif katsayıların toplamının “1” e eşit olması olarak ifade edilir (Göktaş, 2000). Zaman serilerinin durağanlığı Geliştirilmiş Dickey Fuller (ADF) kesişi katsayısı ve trendli denklem ile test edilmiştir. ADF testi kesişi katsayısı ve trendli denklem aşağıda verilmiştir (Gujarati, 2001); Yt = µ1 + γ t + δ Yt-1 + Σi=1k Yt-i + εt Denklemlerde bağımlı değişkenin kaç dönem gecikmesinin regresyon denkleminin sağında yer alacağına karar vermek için Schwarz Bilgi Kriterinden (SIC) yararlanılmıştır. 2.3 Yapısal kırılmaların varlığı durumunda geliştirilen birim kök testleri Bir zaman serisi değişkeni, analiz dönemi içinde ekonomik ve sosyal şok ya da kriz etkisine sahip olabilir. Bu şok ya da krizler sabit terimde, eğimde veya sabit terim ile eğim parametrelerinde yapısal değişmelere neden olmuş olabilir. Bu yapısal değişiklikleri dikkate almadan birim kök testi yapmak yanlış sonuçlara yönlendirebilir. Bu çalışmada kırılma tarihini içsel olarak belirleyen Perron (1997) Yapısal Kırılmalı Birim Kök Testi kullanılmıştır. Perron (1989)’daki çalışmasında serilerin düzey ve/veya eğimlerinde bir değişim olduğunda bir çok makroekonomik zaman serisinin deterministtik trend fonksiyonu etrafında durağan dalgalanmalara sahip olabileceğini savunulmuştur (Sevüktekin ve Nargeleçekenler, 2007). Test istatistikleri Dickey-Fuller test stratejisi mantığıyla ve trendin eğiminde ve sabitinde kırılmalara izin verecek kuklaların modele dahil edilmesiyle hesaplanmıştır. Perron (1997), makalesindeki Model C aşağıdaki gibidir. Sabitte ve Eğimde Kırılmanın Testi (Model C) Model C’de kırılma döneminde hem sabitte hem de eğimde kırılma durumu incelenir. α =1 sınaması için, k Yt = µ + θDU t + β t t + γDTt + δD(TB ) + αYt −1 + ∑ ci ∆Yt −i + et i =1 modeli oluşturularak t-testi yapılmaktadır. 27 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2.4 Granger Nedensellik Testi Bu çalışmada Granger Nedensellik testi kullanılmıştır. Granger nedensellik testine göre x değişkenine ait verilerin modele eklenmesi, y değişkeninin tahmininde katkı sağlıyorsa, x değişkeni y ‘nin nedenidir. X ve Y ile gösterilen iki değişkenli kısıtsız VAR modelinde Y’yi tanımlayan denklem aşağıdaki gibidir. k k j =1 j =1 Yt = A0 Dt + ∑ α j Yt − j + ∑ β j X t − j + ε t Eğer, eşitlikte β1=β2=....=βk=0 ise X, Y’nin Granger nedeni değildir. Bu kısıtın geçerli olup olmadığının testi F testi ile yapılır (Yurdakul,1995). 2.5 Vector Autoregression Regression (VAR) Türkiye buğday üretim miktarı ve fiyatlar arasındaki karşılıklı etkileşimi belirlemek amacıyla, Vector Autoregression Regression (VAR) yönteminden yararlanılmıştır. VAR modelleri; iktisadi değişkenler arasındaki ilişkinin belirlenmesinde ve politika analizi yaparak makro ekonomik politikaların şekillendirilmesinde kullanılan bir yaklaşımdır. VAR modelinde değişkenlerin tümü içsel kabul edilmektedir ve gecikme değerinin modelde yer aldığı kabul edilir. VAR modeli genel olarak aşağıdaki gibidir (Sims, 1980): Y=f(x) Yt= c1 + Xt= c2 + k k i =1 k i =1 k ∑ αYt −i + ∑ β X t −i + U t ∑ γX i =1 t −i + ∑ ϑYt −i + Vt i =1 VAR analizi ile buğday üretimi ve buğday fiyatları arasındaki dinamik ilişkiler varyans ayrıştırması aracılığıyla incelenmiştir. 2.5Öngörü Hatasının Varyans Ayrıştırması Varyans ayrıştırması, içsel değişkenlerden birindeki değişimi, tüm içsel değişkenleri etkileyen ayrı ayrı şoklar olarak ayırır. Bu anlamda varyans ayrıştırması, sistemin dinamik yapısı hakkında bilgi verir. Varyans ayrıştırmasının amacı, her bir rassal şokun, gelecek dönemler için öngörünün hata varyansına olan etkisini ortaya çıkarmaktır. Öngörünün hata varyansı, k uzunluktaki bir dönem için, her bir değişkenin hata varyansına katkısı olarak ifade edilebilir. Daha sonra bu şekilde elde edilen her bir varyans, toplam varyansa oranlanarak, yüzde olarak nispî ağırlığı bulunur (Özgen ve Güloğlu, 2004). 2.6 Öngörülerin Değerlendirilmesi (Theil Eşitsizlik Katsayısı) VAR denklemleri ekonomik yorumda kullanılmamakta, eğer VAR denklemlerinin öngörü güçleri geçerli ise değişkenlerin geçmiş dönemlerine ait verileri kullanarak bu değişkenlerin gelecekte alacakları değerleri tahmin amacı ile kullanılır. VAR denklemlerinin öngörülerin ne derece güçlü olduğunun belirlenmesinde, modellerin tahmin sonuçlarından elde edilen hata terimlerinin istatistiklerinden yararlanılmaktadır. Bu çalışmada VAR denklemlerinin öngörü güçleri Theil Eşitsizlik Katsayısı ile test edilmiştir. U= 1 n (∆Yˆi − ∆Yi ) 2 ∑ n i =1 1 n (∆Yi ) 2 ∑ n i =1 ∆Y i= Değişkenin gerçek değişi n = Gözlem sayısı ∆Yˆi = Değişkenin öngörülen değişimi 28 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 U katsayısı 0 ≤ U ≤ + ∞ arasında değişmektedir (Okur 2009). Theil Eşitsizlik Katsayısının sıfır çıkması modelin öngörü gücünün en iyi olduğu durumu gösterirken, bu değerin mümkün olduğunca küçük (1’den küçük) çıkması gerekmektedir (Vergil ve Özkan, 2007). Bu çalışmada buğday sektörüne ait ekonomik göstergelerin geçmiş dönemlerine ait veriler ile gelecekte ne olabileceği VAR denklemleriyle araştırılmıştır. 3. ARAŞTIRMA BULGULARI Zaman serileri için geliştirilen teorilerin durağanlık varsayımı altında çalışmaları nedeniyle iktisadi serilerin durağan olup olmaması büyük önem taşımaktadır. Değişkenlerin durağanlık sınamasında kullanılan kesişim katsayılı ve trendli ADF testi ile kesişim katsayılı ve trendli (Model C) Perron 1997 yapısal kırılmalı birim kök testi sonuçları Çizelge 2’te verilmiştir. Çizelge 2. Değişkenlerin ADF ve Yapısal Kırılmalı Perron 1997 Birim Kök Test Sonuçları Değişkenler Perron 1997 Model C ADF Kesişi Katsayısı + Trend Minimum t değeri Kırılma Tarihi k Düzey ADF k Türkiye’nin B. Üretim Miktarı 0 -4,558 1 -5,673 2002 TMO B. Alım Fiyatı 1 -4,210 1 -6,259 1994 Çiftçi Eline Geçen Fiyat 1 -4,621 1 -5,200 1993 TMO Arpa Alım Fiyatı 0 -3,394 1 -4,729 2000 Türkiye’nin B. Đhracat Fiyatı 1 -4,296 1 -6,246 1994 Türkiye’nin B. Đthalat Fiyatı 0 -4,282 1 -4,625 1997 Tablo değeri %1 (-4,339) %5 (-3,587) %10 (Tablo değeri %1 (-5,41) %5 (3,229) 4,74) %10 (-4,44) Gecikme uzunluğu için max k = 3 alınmıştır. Uygun gecikme uzunluğunun belirlenmesinde SIC yararlanılmıştır. Çizelge 2 de görüldüğü üzere kesişim katsayılı ve trendli ADF testine göre değişkenler durağandır. Perron 1997 yapısal kırılma testi tek kırılma yılı (en büyük değişim noktasını) vermektedir. Değişkenler Perron 1997 Model C yapısal kırılmalı birim kök testine göre kırılmaya rağmen durağan bulunmuştur. Türkiye’nin buğday üretim miktarı değişkeni için kırılma yılı 2002 bulunmuştur. 2001 yılında başlayan üretimden bağımsız alana yönelik uygulanan Doğrudan Gelir Desteğinin, 2002 yılına yansıması ve buğday ekiminde düşüşe neden olması ile üretim miktarındaki kırılma yılı örtüşmektedir. VAR modelinde değişkenlerin sıralaması önemlidir. Bu nedenle, Granger Nedensellik testi yapılmıştır. Tarımsal ürünlerde üretim kararının bir önceki yılın fiyatlarının fonksiyonu olması nedeniyle, Granger Nedensellik Testinde bütün değişkenlerin 1 gecikmeli değerleri (k=1) alınmıştır. Çizelge 3’de Granger Nedensellik test sonuçlarını verilmiştir. Çizelge 3. Garnger Nedensellik Testi Sonuçları Türkiye Buğday Üretim Miktarı Buğday Đthalat Fiyatı Buğday Đhracat Fiyatı Türkiye Buğday Üretim Miktarı TMO Buğday Alım Fiyatı Buğday Đthalat Fiyatı Buğday Đthalat Fiyatı Türkiye Buğday Üretim Miktarı Türkiye Buğday Üretim Miktarı Çiftçi Eline Geçen Fiyat Çiftçi Eline Geçen Fiyat Çiftçi Eline Geçen Fiyat F-Đstatistiği Olasılık 7.35912 5.46878 3.49502 4.34377 5.78411 3.31530 0.01190 0.02766 0.07331 0.04752 0.02390 0.08063 Çizelge 3 incelendiğinde, Türkiye’nin buğday üretim miktarı ile buğday ithalat fiyatı arasında karşılıklı bir nedensellik olduğu görülmektedir. Đthalat ve ihracat fiyatı buğday üretime nedenseldir. TMO buğday alım fiyatı, buğday ithalat fiyatı ve buğday üretim miktarının çiftçi eline geçen fiyata nedensel bulunmuştur. TMO buğday ve arpa 29 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ alım fiyatlarının buğday üretimi etkilemediği görülmektedir. Ancak TMO buğday alım fiyatı çiftçi eline geçen fiyatı etkilemektedir. TMO arpa alım fiyatı ile diğer değişkenler arasında doğrudan bir ilişki olmadığını gösteren Granger Nedensellik Testi sonucuna rağmen, üretim modellerinde rakip ürün fiyatının etkisini görmek amacıyla VAR modeline dışsal bir değişken olarak arpa fiyatı eklenerek analiz gerçekleştirilmiştir. VAR modeli için gecikme uzunluğu en küçük Schwarz Bilgi Kriteri SIC değeri (12,363) olan k=3 olarak tespit edilmiştir. Türkiye’nin buğday üretiminin Varyans Ayrıştırması Çizelge 4‘da verilmiştir. Türkiye’nin buğday üretim miktarının varyans ayrıştırması sonuçları tarımsal üretimin bir önceki yılın fiyatlarının fonksiyonu olması teorisi ile uyumludur. 1. dönemde buğday üretimi üzerinde fiyatların katkısı hiç yoktur. Buğday üretim miktarı üzerinde fiyatların katkısı 2. dönem itibariyle görülmektedir. Buğday fiyatı ve buğday üretimi arasındaki zaman farkının incelendiği Özçelik ve Ozer 2006 çalışmasında, buğday fiyatlarında meydana gelen değişimin, buğday üretiminde hissedilir ölçüde bir etkiye neden olabilmesi için geçmesi gereken zamanın 0,8325 yıl (10 ay) bulunduğu gecikmesi dağıtılmış Koyck modeli çalışmasıyla da benzerlik göstermiştir. Çiftçi eline geçen fiyatın buğday üretim miktarındaki katkısı 2. dönemde yaklaşık olarak %40 olarak bulunmuştur. Yine 10 dönem sonunda da en fazla katkı payı %29.77 ile çiftçi eline geçen fiyatındır. Çizelge 4. Türkiye’nin Buğday Üretim Miktarının Varyans Ayrıştırması Dönem 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Çiftçi Eline Geçen Fiyat Türkiye B. Đthalat Fiyatı Türkiye B. Đhracat Fiyatı TMO Alım Fiyatı B. S.E. Türkiye B. Üretim Miktarı TMO Arpa Alım Fiyatı 0,047944 0,089788 0,094596 0,102076 0,107056 0,108181 0,114586 0,119046 0,120481 0,122930 100,0000 31,12595 28,54358 26,34925 24,10417 23,62751 21,73458 20,26952 19,86026 19,10471 0,000000 39,71448 38,64524 34,26143 34,25416 34,74118 31,37106 29,65232 29,38907 29,77385 0.000000 15.97952 15.60644 13.45311 12.84597 12.72779 11.75607 11.18596 11.29825 10.98492 0.000000 0.721941 3.832476 8.282281 10.02558 10.38123 9.486259 12.92073 13.39576 14.79288 0,000000 12,44340 13,33641 17,60676 18,65847 18,39288 25,51136 25,83345 25,91816 25,20938 0,000000 0,014704 0,035852 0,047172 0,111655 0,129411 0,140672 0,138026 0,138509 0,134259 2. dönemden itibaren buğday ithalat fiyatının katkısı %15,97 ve TMO’nin buğday alım fiyatlarının katkısı ise %12,44 olarak görülmektedir. Türkiye buğday ihracat fiyatının ise 3. dönemden itibaren başlayan katkısı artarak uzun dönemde %14,79 seviyesine çıkmaktadır. Bu değişkenler arasında çiftçi eline geçen fiyat ve TMO’nin buğday alım fiyatı 2. dönem itibariyle katkısı %52.15’tir. Türkiye’nin buğday üretim miktarına bu iki değişkende oluşturulacak politik müdahaleler ile yön verilebilir. VAR denklemlerinin öngörü güçlerinin test edildiği Theil Eşitsizlik Katsayısı sonuçları Çizelge 5’de verilmiştir. VAR analizinin öngörü gücünün belirlendiği Theil Eşitsizlik Katsayısına göre denklemlerin öngörü güçleri geçerli bulunmuştur. Çizelge 5. Theil Eşitsizlik Katsayısı VAR Modeli Denklemleri Türkiye’nin B. Üretim Miktarı Denklemi Çiftçi Eline Geçen Fiyat Denklemi Türkiye’nin B. Đhracat Fiyatı Denklemi Türkiye’nin B. Đthalat Fiyatı Denklemi TMO B. Alım Fiyatı Denklemi TMO Arpa Alım Fiyatı Denklemi Theil U 0,324378 0,343610 0,600852 0,818684 0,261262 0,728836 Türkiye buğday üretim miktarı değişkeninin denklemi Theil U (0.3244) < 1 olduğu için buğday üretim miktarının öngörüsü yapılmıştır. Çizelge 6’de VAR denklemlerinden elde edilen buğday üretim miktarının öngörü sonuçları verilmiştir. 30 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 6. Türkiye’nin BUğday Üretim Miktarı (bin ton)Öngörü Değerleri Öngörüler 2010 2011 2012 2013 2014 2015 20662,01 17599,52 18143,98 19222,27 21604,96 18716,24 VAR analizinden yararlanarak geleceğe yönelik buğday üretimi 2010 yılından 2015 yılına kadar önceki yıllarda olduğu gibi dalgalı bir trend izleyeceği ve 2015 yılı için Türkiye’nin buğday üretiminin 18716,23 bin ton olacağı hesaplanmıştır. 4. SONUÇ Bu çalışmada, Türkiye’de buğday üretim miktarı üzerinde fiyatların etkisi, VAR (Vektör Otoregresif Regresyon) Modelleri ile analiz edilerek geleceğe yönelik buğday üretiminin tahminini oluşturulması amaçlanmıştır. Değişkenler ADF ve yapısal kırılmalı Perron 1997 birim kök testlerine göre durağan bulunmuştur. Türkiye’nin buğday üretim miktarı değişkeni için kırılma yılı 2002 bulunmuştur. 2001 yılında başlayan üretimden bağımsız alana yönelik uygulanan Doğrudan Gelir Desteğinin, 2002 yılına yansıması ve buğday ekiminde düşüşe neden olması ile üretim miktarındaki kırılma yılı örtüşmektedir. Türkiye’nin buğday üretim miktarının varyans ayrıştırması sonuçlarına göre tarımsal üretimin bir önceki yılın fiyatlarının fonksiyonu olması teorisi ile uyumludur. Buğday üretim miktarı üzerinde fiyatların katkısı 2. dönem itibariyle görülmektedir. Türkiye buğday üretim miktarı değişkeninin denklemi Theil U (0.3244) ile 1’den küçük bulunmuş, buğday üretim miktarı için öngörü modeli oluşturulmuştur. 2015 yılında Türkiye’nin buğday üretiminin 18716,23 bin ton olacağı hesaplanmıştır. Tarla bitkileri içinde buğday üretimi %37,53’lük oranla ilk sırada yer alması nedeniyle, kimi zamanlar devletin sosyo-ekonomik ve besin arzı güvenliği açısından alıcı olarak piyasaya müdahale etmesi ihtiyacını doğurmaktadır. Günümüzde devlet politikaları, daha etkin şekilde gelece yönelik tahminlerde bulunması ve bu tahminler doğrultusunda yapılanmaya girerek üretim miktarında yaşanan değişimlerin neticesinde oluşabilecek olumsuz sonuçlara önceden müdahale etme ihtiyacını doğurmaktadır. Bu amaçla özellikle piyasa pazarlama kanallarının etkilin bir şekilde oluşturulması ve yerel tarım ürünleri borsalar gibi piyasa fiyatını belirleyen pazarlama kanallarının etkinliğinin arttırılması gerekmektedir. Bu sayede serbest piyasa mekanizmasının üretici aleyhine oluşturacağı olumsuz etkiler azaltılmış olacaktır. Ayrıca devlet politikalarının geleceğe yönelik öngörülerinin tutarlılığını artabilecektir. 5. KAYNAKLAR Anonim. 2010. (http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=45&ust_id=13 , 14.06.2010) Anonim. 2010a. TMO Đstatistik Kayıtları, Ankara Dickey, D.A. and Fuller, W.A. 1981. Likehood Ratio Statistics for Autoregressive Time Series with Unit Root, Ecomometrica, v5, 455-461. Göktaş, Ö. 2000. Durağan Olmayan Zaman Serilerinde Ko-Entegrasyon Analizi ve Bir Uygulama Đstanbul üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Đstanbul. Gujarati, D.N, 2001. Temel Ekonometri. Literatür Yayınları:33, Đstanbul Okur, S., 2009. Parametrik Ve Parametrik Olmayan Basit Doğrusal Regresyon Analiz Yöntemlerinin Karşılaştırmalı Olarak Đncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, S:43 Özçelik, A., Özer O.O., 2006. Koyck Modeliyle Türkiye’de Buğday Üretimi ve Fiyatı Đlişkisinin Analizi, Tarım Bilimleri Dergisi, 12(4),s.333-339, Ankara. Özgen B. F., Güloğlu, B., 2004. Türkiye ‘de Đç Borçların Đktisadi Etkilerinin VAR Tekniği ile Analizi, ODTÜ Gelişme Dergisi, 31(Haziran), 2004, 93-114 Perron, P., 1997. Further Evidence on Breaking Trend Functions in Macroeconomic Variables, Journal of Econometrics, 80 (2), 355-385. 31 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sevüktekin, M. ve Nargeleçekenler, M. 2007. Ekonometrik Zaman Serileri Analizi EViews Uygulamalı, Nobel Yayım Dağıtım, Ankara. Sims, C., 1980. Macroeconomics an Reality, Econometrica,Vol.48. Vergil H., Özkan F., 2007. Döviz Kurları Öngörüsünde Parasal Model ve Arima Modelleri, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (13) 2007 / 1: 211-231 Yurdakul, F.,1995. Ekonometride Yeni eğilimler Hendry ve Sims Yöntemleri: Döviz Kuru Üzerine Uygulama, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ekonometri Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara. 32 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Risk Koşullarında Satış Zamanını Planlamada Alternatif Yaklaşımlar: Antepfıstığı Örneği Ahmet ŞAHĐN1 Bülent MĐRAN2 Cuma AKBAY3 Özet Bu çalışmanın amacı risk alma düzeylerine göre antepfıstığı pazarlayanlar için satış zamanı planlamasının yapılmasıdır. Çalışmanın ana materyalini TÜĐK’ten 1994-2009 yıllarını kapsayan aylık fiyat serileri oluşturmuştur. Satış zamanlarının planlamasında Oyun Teorisi’nin Maksimin, Fayda ve Pişmanlık yaklaşımlarından yararlanılmıştır. Riski en az olan satış dönemleri Doğrusal Olmayan Planlanma yöntemiyle belirlenmiştir. Risk alma düzeylerine göre farklı satış zamanları tespit edilmiştir. Yöntemlerin çoğunluğu Aralık ve Ocak aylarında yoğunlaşmıştır. Anahtar Kelimler: Oyun teorisi, fiyat riski, planlama, antepfıstığı Alternatıve Approaches For Optımal Selling Times Under Risk: The Case Of Pistachio Abstract The objective of this study is to investigate optimal selling times of pistachio with alternative approaches under risk. The data for monthly pistachio prices between 1994 and 2009 were received from TSI. The Wald, Benefit and Regret criteria of Game Theory were used as alternative approaches. In order to find out the optimal solutions, the programming models were solved under the classical assumption of Linear Programming. The least risk for the selling period was also determined by the method of Non-Linear Programming. Different levels of risk-taking sales were also detected. Most of the methods were concentrated in January and December. Key Words: Game theory, price risk, planning, pistachios GĐRĐŞ Tarım işletmeleri üretim-pazarlama sürecinde risk koşullarında faaliyetlerini sürdürmektedir. Đşletmeler doğa ve piyasa gibi oyuncuların oluşturdukları risklere karşı mücadele etmektedir. Doğadan kaynaklanan bazı risk unsurlarına karşı tarım sigortaları yapmak mümkündür. Ancak tüm doğadan kaynaklanan risklere uygun poliçeler henüz geliştirilememiş ve pazarlama riskini transfer edecek sigorta henüz yoktur (Çetin, 2007). Risklere karşı alınabilecek diğer önlemler ise işletmenin organizasyonu ve planlamasıdır. Planlama çalışmalarında sıklıkla kullanılan doğrusal programlama, üretim sürecindeki bilgi eksikliklerini dikkate almaz. Kararları veren ve sonuçlarına katlanan çiftçinin, belirsizliklerin varlığını ve önemini dikkate almaması beklenemez. Bu nedenle tarım ekonomistlerinin modellerini oluştururken, planlamanın yapılacağı çevreye ve piyasaya ilişkin belirsizlikleri göz önüne almaları gerekmektedir. Belirsizlikleri değerlendirmeye alabilecek planlama yöntemlerden birisi olan oyun teorisi yardımıyla piyasada var olan riskler bir ölçüde denetlenebilir olmaktadır (Miran ve Dizdaroğlu, 1994). Pazar riski, tarımda üretim aşamasında sonra gelen en önemli risk çeşididir. Bu risk nedeniyle yeni pazarlama yöntemlerinde, üretim başlamadan pazarlama planları yapılmakta ve sonuca göre üretimden dahi vazgeçilebilmektedir. Pazarlama riskinin iki unsuru mevcuttur. Satılacak ürünün elde kalma riski ve fiyatının aşırı düşmesi ile elde edilecek gelirin azalması riskidir. Fiyat, tarımsal ürünlerde birçok risk unsurunun etkisi ile piyasada oluşmaktadır. Depolanabilir nitelikteki antepfıstığı fiyatlarında gerek doğal faktörler gerekse piyasa koşulları nedeniyle dönemler itibariyle dalgalanmalar oluşmaktadır. Antepfıstığı piyasasında yer alan satıcılar için doğru satış zamanının seçilmesi, kârlılık açısından önem arz etmektedir. 1 Yrd. Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Kahramanmaraş ahmet.sahin@ksu.edu.tr 2 Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir. 3 Doç. Dr. Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Kahramanmaraş 33 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Satıcılar pazarlama aşamasında, piyasada oluşan fiyatı veri olarak almaktadır. Bireysel olarak örgütlenmemesi durumunda, fiyata etki edememektedir. Satıcı risk koşullarında piyasa ile mücadele etmektedir. Satıcı ve piyasa çıkarları çakışan iki oyuncu olarak düşünülebilir. Bu çerçevede Oyun Teorisi yaklaşımında, piyasa ve satıcı arasında oyunlar kurgulanabilir. Genel olarak piyasada aylar itibariyle fiyatların izleyeceği seyrin bilinmesi piyasadaki oyuncular ve oyun kurucular olarak algılanabilecek politika oluşturucular açısından önemi büyüktür. Bu şekilde tarımsal ürünlerde fiyat ve pazarlama riskini düşürmek mümkün olacaktır. Oyun Teorisi, belirsizlik karşısında bir karar verme veya strateji seçimi yöntemidir (Friedman, 1986; Camerer, 2003; Rasmusen, 2006 ). Yani karar vericiler arasında bir çıkar çatışmasının olduğu yarışma probleminin çözümünde kullanılan bir tekniktir (Fudenberg and Tirole, 1991; Eichberger, 1993; Herath, 2006). Oyun teorisi yaklaşımından yararlanılarak çok değişik alanlarda çalışmalar yapılmıştır. Yapılan bazı araştırmalarda politik sorunlar bu yöntemle irdelenmiştir (Frisvold and Caswell, 2001; Just and Netanyahu, 2000; Raquel ve ark., 2007) Brandenburger and Nalebuff (1995) tarafından yapılan çalışmada piyasadaki oyuncuların stratejileri Oyun Teorisi yöntemleri ile değerlendirilmiştir. Ürünü arz eden ve talep edenler açısından olası stratejiler irdelenmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan bir çalışmada, Coca-Cola ve Pepsi-Cola’nın fiyat ve reklam stratejilerini oyun teorisi ile tahmin edilmiştir (Golan ve ark., 1999). Đtalya’da yapılan bir araştırmada ise uluslararası süt ürünleri ticareti Oyun Teorisi ile analiz edilmiştir (Satti, 1998) . ABD ile Japonya ve Güney Kore arasındaki pirinç ticaretinin ekonomik analizi Oyun Teorisi kullanılarak yapılmıştır (Lee and Kennedy, 2007). Almanya’da yapılan bir araştırmada dayanıklı sütün fiyatlandırılmasına ilişkin mandıralar arası piyasa rekabeti ile fiyat indirimleri oyun teorisine göre tartışılmıştır. Bir firmanın başarısını rakiplerinin faaliyetlerine göre optimize edilebileceği belirtilmektedir (Müller, 1999). Miran (1995) Ege bölgesinde depolanabilir ürünler için satış zamanını oyun teorisi ile planlamıştır. Şahin (2008) Oyun teorisini tahılların, sebzelerin ve meyvelerin satış zamanını planlamada kullanmıştır. Aynı çalışmada oyun teorisi yöntemi ile sığır satışı ve süt satışı zamanlaması optimum düzeyde planlanmış ve öneriler geliştirilmiştir. Şahin ve ark., (2009) piliç eti fiyatlarından yola çıkarak satış zamanını oyun teorisi yöntemi ile planlamıştır. Depolanabilir nitelikteki antepfıstığı fiyatları dönemlere bağlı olarak değişkenlik göstermesi karar vericiler için risk oluşturmaktadır. Fiyat riski Oyun Teorisi ve Doğrusal Olmayan Planlama (DOP) yöntemleriyle minimize edilerek satış zamanı planlanması yapılmış böylelikle karar vericilere ışık tutulmuştur. MATERYAL VE YÖNTEM Çalışmanın ana materyalini Türkiye Đstatistik Kurumundan (TÜĐK) elde edilen 1994-2009 yılları arasında 16 yılı kapsayan aylık fiyat serileri oluşturmuştur. TÜĐK tarafından hesaplanan Genel Tarım Đndeksi kullanılarak fiyatlar 2009 yılı fiyatı temel alınarak reel hale getirilmiştir. Bu şekilde fiyatları güncel olarak yorumlama olanağı oluşmuştur (Anonim, 2010). Satıcı ve piyasa rakip iki oyuncu olarak kabul edilerek oyunlar kurgulanmıştır. Oyun Teorisi yöntemlerinden Wald (Maksimin) , Fayda (Benefit) ve Pişmanlık (Regret) yöntemlerine göre en uygun satış dönemleri belirlenmiştir. Oyun Teorisi doğrusal planlama yöntemi ile optimize edilmiştir. Ayrıca belirli bir fiyat minimum risk koşullarında nasıl elde edilir sorunun yanıtı Doğrusal Olmayan Planlama yöntemiyle belirlenmiştir. Antepfıstığı için en uygun satış dönemi ve garanti edilmiş fiyat saptanmıştır. Söz konusu yöntemler arasında karşılaştırmalar yapılmıştır. Optimum plan çözümleri WinQSB programının Linear Programming ve Quadratic Programming bölümleri kullanılarak alınmıştır. 34 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Oyun Teorisi Oyun Teorisi, üretim ve pazarlama problemlerini karara bağlamak için kullanılabilmektedir. Oyun Teorisi iki veya daha fazla rakip arasındaki mücadelelerde iyi sonuçlar vermektedir. Maksimin yöntemi; satıcının kötümser olduğunu kabul edilmiştir. Diğer bir anlatımla, satıcı risk almak istemiyor veya minimum riskli satışı öngörüyor. En kötüsünü seçmek demek, fiyat düşük olduğunda, garanti edilen en yüksek fiyat düzeyini seçmektir. Maksiminde oyuncu (satıcı), en kötü sonuçların en büyüğünü tercih eder. Bu yöntemde: • Her stratejinin en kötü (küçük) sonucu seçilir, • Seçilen sonuçların en büyüğü tercih edilir. Fayda yöntemi; karar vericinin riske karşı çok az eğimli olduğu kabul edilir. • Đkinci oyuncuya ait stratejilerin en küçükleri belirlenir. • Đlgili stratejiye ait tüm sonuçlardan, o sütunun en kötü sonucu çıkarılır. • Elde edilen yeni değerler fayda değerini ifade etmektedir. • Maksimin süreci uygulanır (Miran, 2005) Pişmanlık yöntemi, karar vericinin olası pişmanlıkları enküçüklenir. Örneğin 1994 yılı için üretici Mart ayında satışı seçtiğinde 12.07 TL/kg fiyat elde edecektir. Piyasa koşullarının iyi olduğu 14.77 TL/kg’lık Mayıs ayı fiyatından vazgeçmiş olacaktır. Bu durumda üreticinin pişmanlığı, 14.77-12.07= 2.70 TL/kg olacaktır. • Karar vericinin her bir stratejisi için, piyasa koşullarına göre pişmanlık değerleri hesaplanır. • Bulunan pişmanlık değerlerine maksimin yöntemi uygulanması durumunda en az pişman olunacak değer bulunur. Strateji sayısı arttığında elle çözüm çok güç olmakta ve zaman almaktadır. Strateji sayısının çok olduğu oyunların çözümünde Doğrusal Programlama kullanılmaktadır. BULGULAR Reel antepfıstığı fiyatları son 16 yıllık süreçte aylar itibariyle incelendiğinde çok dalgalı ve değişkenlik gösterdiği ortaya çıkmaktadır (Şekil). Çizelge 1’de antepfıstığı fiyatları incelendiğinde yıl içerisinde maksimum ve minimum fiyatların her yıl değişik aylarda ortaya çıktığı görülmektedir. Bu durum fiyatların değişkenlik gösterdiği ve fiyat riskini içerdiğini ortaya koymaktadır. Şekil 1. Reel antepfıstığı fiyatlarının yıllar itibariyle ayalara göre gösterimi Çok sayıda rakamı içeren 16 yıllık fiyat serilerinden yola çıkarak yorumda bulunmak güçtür. Bu nedenle fiyatların aylar itibariyle birbirine benzerliği ve farklılığı çok değişkenli istatistik analizlerden olan Çok Boyutlu Ölçekleme (Multidimensional Scaling=MDS) yöntemiyle belirlenmiştir. MDS’nin iki boyutlu gösteriminde Kruskal Stress istatistiği Stress= 0.10155 ve R2= 0.97567’dir. Analiz sonucunda elde edilen 35 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ farklılık matrisine göre, birbirine en uzak aylar, ya da diğer bir ifadeyle antepfıstığı fiyatı bakımından birbirine en az benzeyen aylar 3.347 matris değeri ile Aralık ve Mart aylarıdır. Antepfıstığı fiyatı yönünden homojen gruplar birbirine yakın aylar arasında mevsimlere göre oluşmuştur. Bu görüntüden yola çıkarak ayları üç gruba ayırmak mümkündür ve söz konusu dönemlere yönelik fiyat politikaları ve satış stratejileri belirlenebilir. 2,0 agus tos temmuz 1,5 haz ir an 1,0 ey lul ,5 may is ortalama 0,0 ekim kas im aralik -,5 nis an mart Boyut 2 s ubat - 1,0 oc ak - 1,5 -2,5 -2,0 -1,5 -1,0 -,5 0,0 ,5 1,0 1,5 B oy ut 1 Şekil 2. Aylara göre antepfıstığı fiyatlarının iki boyutlu gösterimi Maksimin Yönteminin Uygulanması Çizelge 1’de 2009 yılına göre reel antepfıstığı fiyatları aylar itibariyle verilmiştir. En uygun satış dönemi ve fiyatı belirlerken; Maksimin yöntemine göre; Çizelge1. Antepfıstığı fiyatlarının oyun matrisi (TL/kg). Aylar / Ocak Yıllar Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. 1994 14.17 13.16 12.07 13.48 14.77 14.43 1995 11.78 11.07 11.51 12.98 15.28 18.28 1996 18.80 18.01 18.84 18.51 20.27 20.41 1997 13.76 12.61 12.25 11.57 11.38 11.35 1998 15.02 15.48 15.69 16.61 17.59 18.60 1999 15.27 14.83 17.23 16.25 16.56 17.37 2000 26.89 28.55 30.99 30.16 29.96 31.46 2001 20.16 16.87 15.82 14.93 14.35 14.34 2002 13.33 12.25 11.93 12.15 13.02 14.21 2003 17.98 16.76 15.54 14.74 14.75 15.71 2004 11.59 10.99 10.61 10.22 12.28 13.76 2005 14.42 14.41 14.23 14.35 13.64 13.93 2006 14.41 14.77 14.83 14.08 13.71 15.46 2007 14.52 13.99 13.96 13.87 13.48 13.33 2008 13.99 14.67 15.03 15.21 14.58 14.45 2009 14.86 14.62 14.94 15.23 14.80 14.43 Ort. 15.68 15.19 15.34 15.27 15.65 16.34 Tem . 14.1 2 18.7 8 20.5 4 11.5 7 18.6 1 17.8 4 31.8 1 14.2 9 15.7 8 15.4 1 15.0 5 14.0 1 18.4 7 13.2 7 14.1 0 15.1 0 16.8 0 Ağu. Eylül Ekim Kası m Aralık Min Max 14.18 13.58 13.60 13.03 12.77 12.07 14.77 18.88 17.42 18.56 19.02 18.69 11.07 19.02 20.10 20.44 15.81 15.04 14.46 14.46 20.54 12.96 13.58 12.64 12.79 14.82 11.35 14.82 18.58 17.44 16.75 16.02 15.82 15.02 18.61 17.79 18.17 18.97 19.01 21.18 14.83 21.18 32.82 28.74 24.22 21.99 21.05 21.05 32.82 14.52 16.01 16.05 14.92 13.51 13.51 20.16 16.41 16.34 18.00 17.59 18.44 11.93 18.44 15.65 13.37 11.75 10.98 12.59 10.98 17.98 16.09 16.12 15.19 15.01 14.64 10.22 16.12 13.93 13.84 13.67 13.95 14.48 13.64 14.48 18.59 15.59 14.31 14.20 14.57 13.71 18.59 13.34 13.31 13.71 13.86 13.98 13.27 14.52 13.80 13.88 13.88 14.33 14.81 13.80 15.21 15.41 16.78 18.62 18.72 18.70 14.43 18.72 17.06 16.54 15.98 15.65 15.91 15.19 17.06 Max.Z=V Σ aij xj ≥ V j=1,2,.......,n Σ xi=1 xi≥ 0, i: Oyuncu 1’in strateji sayısı Amaç fonksiyonu: Max Z= V 36 j: Oyuncu 2’nin strateji sayısı TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kısıtlamalar: 14.17x1+13.16x2+12.07x3+13.48x4+14.77x5+14.43x6+14.12x7+14.18x8+13.58x9+13.60x10+1 3.03x11+12.77x12-V>=0 11.78x1+11.07x2+11.51x3+12.98x4+15.28x5+18.28x6+18.78x7+18.88x8+17.42x9+18.56x10+1 9.02x11+18.69x12-V>=0 13.99x1+14.67x2+15.03x3+15.21x4+14.58x5+14.45x6+14.10x7+13.80x8+13.88x9+13.88x10+1 4.33x11+14.81x12-V>=0 14.86x1+14.62x2+14.94x3+15.23x4+14.80x5+14.43x6+15.10x7+15.41x8+16.78x9+18.62x10+1 8.72x11+18.70x12-V>=0 x1+x2+x3+x4+x5+x6+x7+x8+x9+x10+x11+x12=1 Optimum çözüm sonucuna göre x1= 0.4230, x8= 0.3087, x12=0.2683 ve en büyük Z= 13.7975’dir. Buna göre antepfıstığının % 42.30’u Ocak ayında, %30.87’si Ağustos ayında ve %26.83’ü Aralık ayında satılacak şekilde bir plan uygulanması durumunda 13.80 TL/kg’lık garanti edilmiş bir fiyat elde edilecektir. Fayda Yönteminin Uygulanması Fayda yöntemini antepfıstığı fiyatlarına uyguladığımızda oyun matrisinden elde doğrusal programlama modeli aşağıda verilmiştir. Amaç fonksiyonu: Max Z= V Kısıtlamalar: 2.10x1+1.09x2+0.00x3+1.40x4+2.70x5+2.36x6+2.05x7+2.11x8+1.51x9+1.53x10+0.96x11+0.70 x12-V>=0 0.72x1+0.00x2+0.44x3+1.91x4+4.21x5+7.21x6+7.72x7+7.82x9+6.35x9+7.49x10+7.95x11+7.62 x12-V>=0 …. 0.19x1+0.88x2+1.23x3+1.42x4+0.79x5+0.65x6+0.31x7+0.00x8+0.09x9+0.09x10+0.54x11+1.02 x12-V>=0 0.43x1+0.19x2+0.51x3+0.80x4+0.37x5+0.00x6+0.66x7+0.98x8+2.35x9+4.19x10+4.29x11+4.26 x12-V>=0 x1+x2+x3+x4+x5+x6+x7+x8+x9+x10+x11+x12=1 Optimum çözüme göre x1= 0.2196, x4= 0.1691, x7=0.0144, x12=0.5969 ve en büyük Z=79.81’dir. Buna göre antepfıstığının %21.96’sı Ocak ayında, %16.91’i Nisan ayında, %1.44’ü Temmuz ayında ve % 59.69’u Aralık ayında satılması durumunda, riski az seven bir satıcı için en uygun fiyat elde etmiş olacaktır. Bu fiyat düzeyini, Ocak, Nisan, Temmuz ve Aralık aylarının satış oranları ve fiyat ortalamalarını dikkate alarak, ağırlıklı fiyat şeklinde hesaplayabiliriz: 0.2196 (15.68)+0.1691 (15.27) + 0.0144 (16.80)+0.5969 (15.91)= 15.76 TL/kg Riski az seven satıcı bu şekilde bir antepfıstığı satış planı uygulaması sonucunda 15.76 TL/kg ortalama fiyat elde edecektir. Fayda yönteminin uygulanması durumunda satıcı maksimin kriterine göre %14.20’lık daha yüksek bir antepfıstığı fiyatı elde edecektir. Pişmanlık Yönteminin Uygulanması Pişmanlık değerlerine maksimin kriteri uygulanarak satıcılar için en az pişman olunacak aylar ve fiyatlar bulunur. Doğrusal programlama modeli aşağıda verilmiştir. Amaç fonksiyonu: Max Z= V Kısıtlamalar: 0.60x1+1.60x2+2.70x3+1.29x4+0.00x5+0.34x6+0.65x7+0.58x8+1.19x9+1.16x10+1.74x11+2.00 x12-V>=0 7.23x1+7.95x2+7.51x3+6.04x4+3.74x5+0.74x6+0.23x7+0.13x8+1.60x9+0.46x10+0.00x11+0.33 x12-V>=0 … 1.22x1+0.54x2+0.18x3+0.00x4+0.63x5+0.77x6+1.11x7+1.42x8+1.33x9+1.33x10+0.88x11+0.40 x12-V>=0 3.86x1+4.10x2+3.77x3+3.48x4+3.92x5+4.29x6+3.62x7+3.31x8+1.94x9+0.10x10+0.00x11+0.02 x12-V>=0 x1+x2+x3+x4+x5+x6+x7+x8+x9+x10+x11+x12=1 Optimum çözüme göre x5= 0.2970, x10= 0.7030 ve en büyük Z=816.21’dir. Buna göre antepfıstığının %29.70’i Mayıs ayında ve %70.30’u Ekim ayında satılması durumunda, pişmanlığını en aza indirmek isteyen satıcı için en uygun fiyat elde etmiş 37 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 olacaktır. Bu fiyat düzeyini, Mayıs ve Ekim aylarının satış oranları ve fiyat ortalamalarını dikkate alarak, ağırlıklı fiyat şeklinde hesaplayabiliriz: 0.2970 (15.65)+ 0.7030 (15.98) = 15.88 TL/kg Pişmanlığını minimum yapmak isteyen satıcı bu şekilde bir antepfıstığı satış planı uygulanması sonucunda 15.88 TL/kg ortalama fiyat elde edecektir. En az pişmanlık yönteminin uygulanması durumunda satıcı maksimin yöntemine göre %15.07’lik daha yüksek bir antepfıstığı fiyatı elde edecektir. Doğrusal Olmayan Planlama Yöntemi Doğrusal olmayan planlamada (DOP) en az riskli ay kombinasyonu için fiyatlar kullanılmıştır. Burada amaç beklenen en düşük fiyat için riski enküçüklemektir. Risk antepfıstığı fiyatının değişkenliği olarak tanımlanmış ve fiyatın belli bir dönemdeki varyansıyla ölçülmüştür. Kovaryans bir tür korelasyon katsayısı olup riskin de bir ölçütüdür. Kovaryans herhangi iki ayın yıllara göre birlikte değişim durumunu belirler. Eğer iki ayın fiyatları zaman içinde birlikte artmışsa pozitif kovaryans, birinde fiyat artarken diğerinde azalıyorsa negatif kovaryans oluşur. Satıcı pozitif korelasyon bulunan ayları seçmesi durumunda riske gireceğini düşünür. Nitekim aylardan birinde fiyat düştüğünde diğerinde de düşecek ve satıcı çift yönlü zarara uğrayacaktır. Bu nedenle satıcının, birbirini nötrleyecek negatif kovaryanslı ayları seçmesi beklenir. Fiyat riskinin enküçüklenmesi, modelin amaç fonksiyonudur (Miran, 2005). Fiyatın riski (ya da varyans (S)), aşağıdaki fonksiyonla belirlenir: S= x12s12+ x22s22+…+ xn2sn2+∑ xixjrijsisj i≠j Burada, xi , xj : i veya j aylarında satılacak oran s12 : i’nci ayın varyansı rij :i ve j ayları arasındaki kovaryans (veya korelasyon) sisj : i ve j aylarının fiyatlarına ait standart sapmalar. Satış zamanı seçimi modelinin ilk kısıtlaması, satıcının en düşük fiyata ilişkindir. n ∑ r i xi ≥ r m i ri : i’nci aydan beklenen fiyat xi : i’inci ayda satılacak oran rm : Satıştan beklenen en az fiyat Satış zamanı seçimi modelinin ikinci kısıtlaması, satışların %50’si hasat öncesinde Ocak Haziran (1-6) aylarında yapılması ve %50’sinin hasat sonrası Temmuz Aralık (7-12) aylarında yapılmasıdır. x1+ x2+ x3+ x4+ x5+ x6=0.5 x7+ x8+ x9+ x10+ x11+ x12=0.5 Son 16 yıllık antepfıstığı fiyatları aylar itibariyle değerlendirilmiş ve satıcının beklediği ortalama aylık fiyat 15.95 TL/kg 16 yılın fiyat ortalaması alınmıştır. Bu koşullarda antepfıstığı satışı için en az riskli satış zamanlaması belirlenmiştir. Optimum çözüme göre x1= 0.50, x8= 0.13 ve x12=0.37’dir. Buna göre antepfıstığının %50.0’si Ocak ayında, %13.0’ü Ağustos ayında ve %37.0’si Aralık ayında satılması durumunda, riski en aza indirmek isteyen satıcı için en uygun fiyat elde etmiş olacaktır. Bu satış planına göre ortalama fiyat 15.95 TL/kg olarak hesaplanmıştır. Bu fiyat satıcının beklediği fiyat düzeyidir. 0.50 (15.68)+ 0.13 (17.06) + 0.37 (15.91) = 15.95 TL/kg Doğrusal olmayan planlama yönteminin uygulanması durumunda satıcı maksimin yöntemine göre %15.58’lik daha yüksek bir antepfıstığı fiyatını en az risk alarak elde edecektir (Çizelge 2). 38 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 2. Yöntemlere göre antepfıstığı fiyat karşılaştırması. Fiyat (TL/kg) Fark (%) Maksimin 13.80 100.00 Fayda 15.76 114.20 Pişmanlık 15.88 115.07 DOP 15.95 115.58 Beklenen fiyat %1 arttığında risk ne kadar artar sorusunun cevabı, beklenen fiyat denkleminin gölge fiyatına bakmamız gerekir. Buradaki gölge fiyat, Lagrange çarpanıdır (Miran, 2005). Beklenen gölge fiyatı 243.58’dir. O halde beklenen fiyat %1 arttığında en az risk değeri : 243.58* 0.01= 2.4358 artacaktır. Uygulanan tüm yöntemleri birlikte değerlendirilmesi Şekil 3’te verilmiştir. Wald, Fayda ve DOP yöntemlerinde ağırlıklı olarak Aralık ve Ocak aylarında yoğunlaşmaktadır. En az pişmanlık arzu edilmesi durumunda Mayıs ve Ekim ayı önerilebilir. Hasat sonrası Aralık ve Ocak ayları fiyat ve risk açısından daha avantajlı görülmektedir. Şekil 2. Antepfıstığı için yöntemlere göre optimum satış zamanı (%). SONUÇ Tarımda önemli risklerden birisi pazar riski içerisinde yer alan fiyattan kaynaklanan risktir. Bu risk unsuruna karşı antepfıstığı için en uygun satış dönemi ve fiyatı belirlenmiştir. Oyun teorisi yöntemlerinden Maksimin, Fayda ve Pişmanlık yöntemleri ve Doğrusal Olmayan Planlama yöntemi kullanılmıştır. Bu şekilde makûl ve garanti edilmiş fiyatlar, riski düşük fiyatlar, en az pişmanlık ve minimum riskli en düşük fiyatlar ile en uygun satış dönemleri aylar itibariyle belirlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda antepfıstığı fiyatlarına göre bir satış planı uygulanması durumunda ağırlıklı olarak Aralık Ocak aylarının avantajlı olduğu anlaşılmıştır. Satışları bir miktar hasatla birlikte Ağustos ayında ve Nisan Mayıs dönemine yaymak da mümkündür. Ancak fiyat riski açısından hiç tercih edilmeyen ayların Şubat, Mart, Haziran, Eylül ve Kasım aylarıdır. Antepfıstığı depolama imkânı olan bir ürün olduğundan burada yapılan analizlerden farklı şekillerde yararlanmak mümkündür. Öncellikle antepfıstığını işleyen firmalar bu analizlerden yararlanarak hammadde temini ve üretim süreçlerinin zamanlamasını buna göre ayarlayabilir. Düşük ve riskli fiyatların oluştuğu ayların önceden bilinmesi ile pazarlama stratejileri buna göre geliştirilebilir. Antepfıstığı pazarlayanlar satış stratejilerini ve zamanlamalarını ayarlamada ve reklâm dönemlerini belirlemede bu sonuçlardan yararlanabilirler. Bu araştırmadan elde edilen sonuçlar mutlak bir doğru olmayıp satıcı özelliklerine ve isteklerine göre farklı yöntemler seçilebilir ve uygulanabilir. Politika oluşturucular bu dönemleri dikkate alarak sektöre uygulanacak politika araçlarını geliştirebilirler. 39 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sonuç olarak piyasada aylar itibariyle fiyatların izleyeceği seyrin bilinmesi ve en avantajlı dönemlerin belirlenmesi piyasadaki tüm oyuncular ve politika oluşturucular açısından önemi büyüktür. Bu durum öngörülebilir ve sürdürülebilir bir üretime ve pazarlamaya katkı sağlayacaktır. KAYNAKLAR Anonim, 2010. Türkiye Đstatistik Kurumu Kayıtları, Ankara. Brandenburger, A.M. ve Nalebuff, B.J. 1995. The right game: use game theory to shape strategy. Harvard Business Review, 73 (4):57-71. Camerer, C. F. 2003. Behavioral Game Theory: Experiments in Strategic Interaction. Princeton University Pres, USA, 544s. Çetin, B. 2007. Tarım Sigortaları, Nobel Yayınları, Ankara, 256s. Eichberger, J. 1993. Game Theory for Economists, Academic Pres Inc., London, 307s. Friedman, J.W., 1986, Game Theory with Aplications to Economics, Oxford University Press,New York, 257s. Frisvold, GB. ve Caswell, MF. 2001. Transboundary water management. game-theoretic lessons for projects on the US-Mexico border. Agricultural –Economics, 24:101-111. Fudenberg, D. ve Tirole, J. 1991. Game Theory. MIT Press, Massachusetts Institute of Technology, Cambridge, Massachusetts, 603s. Golan, A., Karp, LS. and Perloff, JM. 1999. Estimating Coke and Pepsi’s Price and Advertising Strategies, Working Paper Department of Agricultural and Resource Economics. Division of Agriculture and Natural Resources, University of California, 789, 47s. Herath, G. 2006. Game theory applications in natural resource management. The 6th Meeting on Game Theory and Practice, 10-12 July, Zaragoza, Spain. Just, RE. ve Netanyahu, S. 2000. The ımportance of structure in linking games. Agricultural Economics, 24: 87-100. Lee, DS. and Kennedy, PL. 2007. A political economic analysis of U.S. rice export programs to Japan and South Korea:A game theoretic approach. American Journal of Agricultural Economics, 89 (1): 104–115. Miran, B. ve Dizdaroğlu, T. 1994. Tarımsal işletme planlamasında risk: bir oyun teorisi denemesi. Türkiye 1. Tarım Ekonomisi Kongresi 8-9 Eylül, Đzmir. Miran, B. 1995. Minimum price risky selling times for same selected storable crops in Ege region. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 32(3):127-134. Miran, B. 2005. Uygulamalı Đşletme Planlaması. Ege Üniversite Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Genişletilmiş 2. Baskı, Đzmir,341s. Müller, B. 1999. Price competition among dairies: a theoretical approach based on game theory. Kieler Milchwirtschaftliche Forschungsberichte, 51(2):165-190. Raquel, S., Ferencb, S., Emery Jr., C. ve Abraham, R. 2007. Application of game theory for a groundwater conflict in Mexico. Journal of Environmental Management, 84:560-571. Rasmusen, E. 2006. Games and Information: An Introduction to Game Theory. Blackwell Publishing, USA, 506p. Satti, M. 1998. International trade in dairy products: analysis using game theory, Rivista di Politica Agraria, Rassegna Della Agricoltura, 16 (3):15-28. Şahin, A. 2008. Risk Koşullarında Tarım Đşletmelerinin Planlanması: Oyun Teorisi Yaklaşımı. Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Đzmir, 220s. Şahin, A., Yıldırım, Đ. ve Miran, B. 2009. Developing strategies for chicken meat producers against market prices risks in Turkey (game theory approach). British Food Journal, 111 (9): 975-987. 40 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sulama Yatırım Projelerinde Tarımsal Ekonomi Çalışmalarının Yeri Ve Önemi Aslı ERDENĐR SĐLAY1 Suna TEKĐNER2 Ahmet TOMAR3 1. GĐRĐŞ Yaşamın bir parçası olması nedeniyle toplumlar, su kaynaklarından yararlanmak ve zararlarından korunmak zorunluluğunu sürekli hissetmiştir. Bir başka deyimle sulardan yararlanma ve zararlarından korunma çabası insanlık tarihi kadar eskidir. Sulardan yararlanma olanaklarını bulabilmiş toplumlar, eski Mezopotamya ve Mısır'da olduğu gibi dönemlerinin en zengin ve ileri medeniyetlerini kurmuşlar, su kaynaklarından yararlanamayan toplumlar, yerleşim bölgelerini terk etmek, göç etmek zorunda kalmışlardır. Günümüzde göç olanaklarının kalmadığı ve de göçlerin beraberinde getirdiği ekonomik ve sosyal olumsuzluklar dikkate alındığında, ülkelerin mevcut su kaynaklarını en etkin bir şekilde geliştirip, değerlendirmeleri ve korumaları gerekmektedir. Ülkemizde planlı dönemin başlangıcından bugüne, ekonominin dengeli ve sürekli büyümesi benimsenmiş ve politikalar bu yönde konulmuş ve de uygulamalar yapılmıştır. Halen ülkemizde su kaynakları planlaması, geçmişte sadece su kaynağını geliştirme veya ekonomik büyüme esası göz önünde tutularak yapılmıştır. Oysa su kaynaklarını geliştirme projeleri sosyal ve ekonomik adaletin sağlanmasında bir araç olarak kullanılacağı gibi, su kaynakları bu amaçları da içerecek şekilde ele alınabilir. Son yıllarda bu yıllarda bu kapsamda çalışmalar yapıldığı, 1000 günde 1000 gölet, GÖLDES ve GÖLSU adı ile projelerin geliştirildiği görülmektedir. Ülkemizde mevcut bu yöndeki boşluğun giderilmesi su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi projelerinde tarımsal ekonomi çalışmalarının geliştirilmesi ve bu çalışmalardan daha etkin yararlanma ile söz konusu olacaktır. Bilindiği gibi yatırım projelerinin ekonomisinde amaç, değişik seçeneklerin ekonomik yönden birbiri ile karşılaştırılmasını sağlamaktır. Burada dikkat edilmesi gereken birbiri ile karşılaştırılacak projelere uygulanacak kriter ve standartlardır. Projelerin hazırlanmasında uygulanacak kriter ve standartların aynı olduğu görülmektedir. Oysa bölgesel farklılıkların da dikkate alınarak standartların konulması gerekmektedir. Bu nedenle aynı kriter ve standartları kullanılarak plan ve projeler yapılmakta, böylece yapılacak yatırımların en ekonomik şekilde gerçekleştirilmesine çalışılmakta, fakat projelerden beklenen fayda sağlanamamakta, yatırımın geri ödemesinde sorunlar yaşanmaktadır. Sulama yatırım projelerine öncelik vermek, rantabil projeleri seçmek, rantabil olmayan projeleri elemine etmek amacı ile yapılan ekonomik ve mali analizlerde yıllık gelirlere karşılık, yıllık giderlerin ne olacağının tahmin edilmesi ayrıca projenin gerçekleşmesi ile yetiştiriciliği yapılacak ürünler için gerekli sulama suyunun hesaplanması, geri ödeme analizlerinde çiftçi ailelerinin su ücreti ödeme gücünün belirlenmesi gerekmektedir. Su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi için hazırlanan projelerde önerilen tesis ve hizmet harcamalarının parasal karşılığı o projelerden sağlanacak faydalar ile karşılaştırılarak planlama yapılır. Bunun için planlama çalışmaları içinde geçici işgal ve kamulaştırma yatırımları da yer alır. Yine yapılması planlanan projelerdeki mevcut sulardan bugünkü koşullarda nasıl yararlanıldığı ve su hakları bakımından gelecekte doğabilecek sorunların neler olabileceğinin de bilinmesi gerekir. Su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi projelerinde taşkın sularının kontrol altına 1 2 3 DSĐ 2. Bölge Müd. Planlama Şube .Müdürü –Bornova / ĐZMĐR DSĐ 7. Bölge Müd. Planlama Şube Müd. Tarımsal Ekonomi Başmühendisliği – SAMSUN DSĐ 2. Bölge Müd. Planlama Şube Müd. Tarımsal Ekonomi Başmühendisi – Bornova / ĐZMĐR 41 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 alınması ile meydana gelecek faydalarında belirlenmesi projeye öncelik verilmesi açısından önemlidir Su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi amacıyla hazırlanan projelerde yer alan tüm bu kriterlerin belirlenmesi ve faydalarının ortaya konmasında tarımsal ekonomistler projenin kademesine göre ön inceleme, master plan ve planlama aşamalarında tarımsal ekonomi, kamulaştırma, taşkın koruma ve su hakları konularında çalışmalar yapıp planlamacıya ana bilgiler vermektedirler.Tarımsal ekonomi çalışmaları, net gelir ve istihdam artışının hesaplanması, net gelir kaybının saptanması, taşkın koruma faydalarının belirlenmesi, su kullanma hakları öncelikleriyle doğacak hakkın tespitini yanı sıra proje alanı ve bölgesinin sosyoekonomik durumu ile ilgili geniş bilgiler vermektedir. Ayrıca proje alanının tarımsal potansiyelini, toprak-insan ilişkilerini, sosyal ve kültürel yapıyı ortaya koyması yönüyle su kaynaklarını günün koşullarına göre etkin kullanılmaları olanağını vermektedir. Türkiye gibi nüfusu hızla artan, kişi başına düşen ortalama gelir düzeyi düşük ve sanayileşmeye geçiş aşamasında bulunan ülkelerde, tarım ürünlerine karşı olan talep her yıl önemli oranlarda yükselmektedir. Bir yandan artan gereksinimin karşılanması, diğer yandan dışsatım olanaklarının geliştirilmesi yoluyla sanayileşmeye yönelmek için gerekli hammadde ve dövizin elde edilmesi, kırsal kalkınmanın sağlanması, tarımsal üretimde sürekli ve hızlı bir artışın sağlanması ile olasıdır. Tarımsal üretime tahsis edilecek arazilerin sınırına gelinmesi, tarım arazilerinin her geçen gün amaç dışı kullanılarak başka kullanımlara tahsis edilmesi sonucunda, 1960 sonrası dönemde tarımsal üretimdeki gelişme arazi tasarruf edici teknolojilerin kullanılması, entansif tarımın yaygınlaşması ile olmuştur. Entansif tarım uygulamasının temel girdisi sulamanın yaygınlaşması ise, planlı dönem boyunca toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesine verilen önemle gerçekleşmiştir. Tarıma açılabilecek arazilerin sınırına gelinmesi, diğer kullanımlara yoğun bir biçimde tahsis edilmesi önemli bir faktör olmakla birlikte, toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinde etkili bir faktörde, projelerin finansmanını sağlanmasında, dünyadaki gelişmelere bağlı olarak, uygun bir ortamın sağlanmasıdır. Ülkemizin büyük bir bölümünün kurak ve yarı kurak iklim kuşağında yer aldığı göz önünde tutulursa, su kaynaklarının geliştirilmesi daha da önem kazanmaktadır, bu nedenle, kalkınma planlarımızda su kaynaklarının sulama amacıyla planlanması, geliştirilmesi için yatırımlar öngörülmektedir. Bu yatırımlardan amaçlanan faydanın ülke ekonomisine dönüşünün sağlanması, sulamaya açılan alanlarda sulama oranlarının en yüksek düzeye getirilmesi ve birim alandan en yüksek verimin alınması ile olanaklıdır. Bunun içinde iyi bir toprak etüdü ve uygun sulama sistemi yanı sıra tarımsal ekonomi çalışmalarının en önemli bölümünü oluşturan bölgesel koşullara uygun yüksek verimli, pazar olanakları iyi, çiftçilerin benimseyeceği bir ürün deseninin seçilmesi ve proje faaliyete geçtikten sonra da bu ürün deseninin devamlılığını sağlayacak istikrarlı bir fiyat politikasının belirlenmesi, sulama proje alanı büyüklüğünün sağlıklı bir biçimde saptanması ile olasıdır. Tarımsal ekonomi çalışmaları, su kaynaklarının geliştirilmesinden ve korunmasından sağlanan faydayı en büyükleyecek (maksimize edecek) etkin bir planlama yapılmasına olanak tanıması açısından önem taşımaktadır. Su ve toprak kaynaklarından yararlanan Đnsan kitlesini içine alan tutarlı bir ekonomik ve sosyal politika en az mühendislik hizmetleri kadar önemlidir. Bu kitlelerin ekonomik ve sosyal davranışları, beklentileri, gereksinimleri, değer yargıları kaynaklarımızın korunup geliştirilmesinde dikkate alınması gereken ön koşullar olmalıdır. Bu yönüyle de tarımsal ekonomi çalışmaları önem taşımaktadır. Bu bildiride su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesinde tarımsal ekonomi çalışmalarından daha etkin bir şekilde yararlanılması gerektiğini, bu nedenle tarımsal ekonomi çalışmalarının günün koşulları dikkate alınarak ve yeniliklerin irdelenerek yeni yöntemlerin geliştirilmesi, 42 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Projede öngörülen ürün deseni ile proje gerçekleştikten sonra uygulamadaki ürün deseninin tarımsal ekonomi çalışmalarından kaynaklanmadığını, öngörülen ürün deseninin fiyat istikrarsızlığından dolayı gerçekleşmediğinin ortaya konması, Projeyi yürüten kuruluşun üretimin programlanmasında, planlanmasında söz sahibi olmasını sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılmasını, Su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi projelerin uygulaması sonunda, proje sonucunda, proje sonrası değerlendirmede tarımsal ekonomi çalışmalarına yer verilmesi, Sulama sonuçlarını inceleyen çalışmalarda tarımsal ekonomi çalışmalarından yararlanılabileceği ve su kaynaklarının geliştirilmesi projelerinde tarımsal ekonomi çalışmalarının önemi üzerinde durulacaktır. 2. SU VE TOPRAK KAYNAKLARININ GELĐŞTĐRĐLMESĐNDE PLANLAMA Genelde sulama projelerini güçleştiren iki sorun karşımıza çıkmaktadır, birinci sorunun kaynağı, konuya bakış açıları ve yaklaşımları farklı fazla sayıda ilgi grubunun bulunmasıdır, ikinci sorun ise su ve toprak kaynaklarını geliştirme projelerinin, bazıları birbirleri ile tutarlı, bazıları ise çelişkili amaçlar kümesini gerçekleştirmek durumunda olmasıdır. Sulama projelerinin hazırlanmasında görev alan başlıca ilgi grupları mühendis, tarımcı, tarımsal ekonomist, ekonomist, plancı ve sosyologdur. Ancak görev alan ilgi grupları dışında görüşleri alınan ilgi grupları da politikacılar ve çiftçiler olmaktadır. Tarımcı, sulamanın optimum düzeyde gerçekleştirilmesi, sulamaya yönelik ürünün çeşitlendirilmesi (2. ve 3. ürün yetiştirmeye olanak vermesi gibi) üretimin yeniden düzenlenmesi çalışmaları ile sulamanın planlanmasında ilgi gurubu olarak yer alır. Mühendis, fiziksel yapıların gerçekleştirilmesinde kullanılacak standartların emek yoğun ya da sermaye yoğun teknolojiler mi olacağını ülkenin koşullarını dikkate alarak değerlendirmesi, tarımcı mühendis ile tarımsal ekonomistin verdiği donelere göre projenin boyutlandırılması ve yapımı ile ilgili olarak görev almaktadır. Ekonomik gelişmede sulamanın büyük katkısının olması politikacının konu ile yakından ilgilenmesinin en büyük nedenidir. Ayrıca iyi planlanmış sulama projelerinin istihdam yaratma, gelir dağılımının düzenlenmesi ve modern teknolojinin uygulanmasına olanak vermesi vb. katkıları da mühendis, tarımcı, ekonomist ve plancı için olduğu kadar politikacı için de önemlidir. Plancı, artan ülke nüfusunun beslenmesi ve istihdam sorunlarının çözümünü genellikle kırsal alanda arar. Plancı için sulama projeleri bazı durumlarda entegre kırsal kalkınmanın gerçekleştirilmesinde bir araç olarak görülür. Ekonomist, sulama projelerinin planlanmasında daha çok bir kaynak ayırımı yönünden akar. Yatırıma ilişkin karar, teknik, idari ve yasal kriterler yanında projenin ekonomik, mali ve sosyal katkısının ışığında verilir. Ekonomist açısından, sulama projeleri alternatif kullanım alanı olan kıt kaynakların harcanması ile gerçekleştirilir. Kaynakların optimal kullanımı, projenin amaçların ve alternatiflerin ekonomist tarafından iyi değerlendirilip, değerlendirilmediğine bağlıdır. Tarımsal ekonomist, sulama alanında uygulanacak ürün deseninin belirlenmesi, sulama alanının boyutlandırılması, işletmelerin mevcut ve projeli koşullardaki durumlarının saptanması, fiyatların düzeyi, girdi kullanımı ve tedarik olanakları, pazarlama sistemi, tarımsal araştırma ve yayım, kredi sistemi, toprak - insan ilişkileri ve kamulaştırılacak alan için net gelir kaybının, fiili ödeme değerinin hesaplanması, sulama ile sağlanacak net gelir artışının ve geri ödeme durumunun hesaplanması, proje faydası ile masrafının belirlenmesinde görev alması ile ilgi gurupları içinde yer alır. Bugüne kadar yapılan planlama çalışmalarında genellikle çiftçi görüşü dikkate alınmadan, arz odaklı planlama yapılmakta iken artık günümüzde talep odaklı ve çiftçilerin görüşü istekleri ile daha çok planlama yapılmaktadır. Oysa projenin sistem kapasitesini ve öngörülen ürün deseninin uygulanmasını belirleyen çiftçidir. Öngörülen ürün deseni çiftçi tarafından benimsenip uygulanmıyorsa proje amacına ulaşmaz. 43 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal ekonomi çalışmalarında ürün deseninin belirlenmesinde çiftçi alışkanlıkları ve eğilimleri dikkate alınmakta ancak kanımca bu yeterli değildir. Projenin bütününde çiftçi eğilimi dikkate alınmalıdır, tarım ekonomisi kongresinde olduğu gibi benzeri toplantılarda konunun gündeme getirilmesi yönüyle var olan büyük bir eksikliğin giderilmesine katkı koyacaktır. Çiftçi katılımını sadece sulamanın hizmete girdiği işletme aşamasın da düşünülmemeli, planlama aşamasında da çiftçinin katılımını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Sulama projeleri yukarıda sıraladığımız ilgi guruplarının çalışmaları ile projenin özelliğine bağlı olarak iki veya üç aşamada hazırlanmaktadır, bu çalışmalar sırasıyla; 1)Ön inceleme, 2 ) Planlama veya; 1) Ön inceleme 2 )Master plan 3 ) Planlama aşamalarında gerçekleştirilmektedir. Her aşamada yapılan çalışmalarda uygulanan yöntem aynı olmakla beraber, çalışmanın kapsamı ve kullanılan donelerin güvenirlilik derecesi aşamaya göre değişmektedir. 2.1 Ön Đnceleme Çalışmaları Havza içindeki toprak kaynaklarının miktarlarıyla özellikleri, bu topraklarda yetiştirilen ve yetiştirilecek bitkiler, pazar durumları, yerleşim yerleri, buradaki toplulukların ve endüstri tesislerinin su gereksinimleri ile Đlgili bilgiler derlenir. Đklim ve akarsuyun hidrolojisine ait doneler belirlenir, gereksinimlerin karşılanması için yapılması gerekli tesisler belirlenerek boyutları saptanır, maliyetleri hesaplanır, ekonomileri incelenir ve devam eden aşamalarda ele alınması uygun görülenler için tavsiyelerde bulunulur. Ön inceleme çalışmaları bir sonraki aşamada yapılacak çalışmalara da ışık tutar. 2.2 Master Plan Çalışmaları Havza genelinde yapılan ön inceleme çalışmalarının devam eden aşaması, genellikle planlama çalışmaları olmaktadır, ancak planlama çalışmalarının büyük bir havza genelinde yapılması hem güç olduğundan, hem de uygulama programlarının uzun periyotlar kapsaması nedeniyle ileride yeni donelerin ışığı altında revizyona gereksinim duyulacağından gereksiz görülmektedir. Bundan dolayı, havza ön incelemesinin gözden geçirilmesi ile bir master plan hazırlanması ve bu planda teklif edilen projelerin tek tek planlama aşamasında etüd edilmesi daha uygun olmaktadır. 2.3 Planlama Çalışmaları Uzun bir süreci kapsayan, temini oldukça zor ve pahalı meteorolojik,.hidrolojik, jeolojik, topoğrafik, tarımsal ve ekonomik çok yönlü istatistiki bilgiyi içeren sistematik done toplama faaliyetleri ile her biri başlı başına bir mühendislik disiplini konusu etüd faaliyetlerine dayalı olarak gerçekleştirilen çalışmalardır. Bu çalışmalar sonucunda ele alınmış olan projenin teknik, ekonomik ve mali yapılabilirliği ortaya konur. Planlama çalışmalarında ihtiyaç duyulan, proje sahasındaki sosyal yapıyı, insan kaynağının nitelik ve niceliğini, projeli koşullara adaptasyon kabiliyetini, ekonomik ve idari yapının projeye yönelik etkilerini, projeli ve projesiz koşullardaki ürün desenlerini, gelir durumlarını, pazar araştırmalarını Đçeren bilgiler tarımsal ekonomi etüdleri ile sağlanmaktadır. 3. SU ve TOPRAK KAYNAKLARININ GELĐŞTĐRĐLMESĐNDE TARIMSAL EKONOMĐ ÇALIŞMALARININ YERĐ Su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi proje ve uygulamalarında, niteliklerinin çok farklı olması nedeniyle, uzmanlaşma yönünde bir eğilim görülmekle birlikte, karşılaşılan sorunlar ve çözümleri birbirine benzemektedir. Su kaynaklarının geliştirilmesi, suyu kontrol altına alma ve düzenleme olanaklarının en iyi biçimde belirlenmesini, planlanmasını, projelendirilmesini, yapımını ve işletilmesini gerektirir, çok değişik alanları kapsamasına ve karmaşıklığına rağmen konunun her aşamasında çeşitli meslek disiplinlerinden pek çok uzmanın ortak çabası zorunludur. Bu uzmanlaşma ve çeşitli meslekler arası ekip çalışmaları arzulanan düzeyde değilse de ülkemiz koşullarında bakıldığında bu uzmanlaşma ve disiplinler arası ortak çalışma en iyi DSĐ' de sağlanmıştır. Bunun sonucu olarak 1960 sonrası su kaynaklarının 44 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 geliştirilmesi hız kazanmıştır. Bir başka deyimle tarım arazisi tasarrufu ve dış kaynak olanakları yanında uzmanlaşmış bir kadronun ve de kuruluşun gelişmedeki katkısı yadsınamaz. Tarımsal ekonomi çalışmaları ön inceleme, master plan ve planlama aşamalarında yapılmakta, çalışmaların her iki aşamasında da amaç birdir, fakat güven sınırları ve ayrıntıları değişiktir. Burada tarımsal ekonomi çalışmaları içinde yer alan tarımsal ekonomi, kamulaştırma, taşkın kontrolü ve koruma ile su hakları etüdlerinin ayrıntıları üzerinde durulmayacak, tarımsal ekonomi çalışmalarının su kaynaklarının geliştirilmesinde planlama içindeki yeri ve önemi özetle verilmiştir. 3.1 Tarımsal Ekonomi Etüd Sonuçları Tarımsal ekonomi etüd sonuçları planlamacıya projeyi boyutlandırmasını sağlayacak ürün desenini, ürünlerin yetişme sürelerine göre su tüketimlerini, sulamanın faydasını, sağlanacak net gelir artışını, proje alanında arazi tasarruf şekli ve mülkiyet durumunu, işletmelerle ilgili bilgileri, su ücreti ödeme gücünü, projenin gelişme sürecini son yıllarda tercih edilmesi gereken sulama sistemi ve işgücü kullanımı ile istihdam artışını içeren doneleri vermektedir. 3.2 Kamulaştırma Etüd Sonuçları Tarımsal ekonomi etüdlerinden yararlanılarak ekonomik analizlerde kullanılan faydalar yanında, projenin teknik bakımdan olabilirliği yanı sıra ekonomik bakımdan da en ucuza çıkarılması düşüncesi ön plandadır. Kamulaştırma etüd çalışmaları da projenin ekonomisini direkt olarak etkiler. Kamulaştırma etüdlerinin sonucunda planlamacının doğrudan yararlanacağı iki ayrı değer hesaplanmaktadır. a - Kamulaştırmanın fiili ödeme değeri b - Kamulaştırılan sahalardaki net gelir kayıplarıdır. Kamulaştırma sonuçları sadece proje ekonomisi açısından değil, büyük bir projenin etkileri nedeniyle yerinden edilen büyük kitlelerin doğuracağı sosyal değişmelere önceden ışık tutması bakımından da önemlidir. Kamulaştırmadan etkilenecek aileler ve nüfus ile etkilenme durumlarını, iskan şekilleri ve yeniden iskan istekleri ile ilgili ayrıntılı bilgileri de vermektedir. 3.3. Taşkın Zararları Ekonomisi Taşkınlardan dolayı meydana gelen zararların önlenmesi için yapılacak tesislerin proje aşamasındaki ekonomisi, genel olarak taşkın koruma faydalarının değeri ile ölçülmektedir. Taşkının yarattığı zararla, yapılacak tesisin yaratacağı faydanın karşılaştırılması ile proje ekonomisi hazırlanır. Taşkın Zararları; Doğrudan doğruya oluşan (direkt) zararlar, Dolaylı oluşan (endirekt) zararlar, Para ile ölçülemeyen zararlar Taşkın kontrol projeleri taşkın tehlikesini azaltarak veya elemine ederek verimliliğin artmasına neden olduğu gibi yerleşim yerlerinde sosyal güvencenin oluşmasıyla, sanayi ve ticari faaliyetler artacak, böylece yerleşim merkezlerinin gelişmesi de sağlanmış olacaktır. 3.4. Su Kullanma Haklan Etüdleri Su kullanma hakları etüdleri proje ekonomisinde: Projenin yapılacağı su kaynağı üzerinde varsa su kullanma hakkının verilmesi, Saptanan su ihtiyacı ile hali hazırda kullanılan su arasındaki fark için ilave verilecek suyun belirlenmesi, Suyun kötü kullanılması ile israfının tespiti halinde ise gerekli suyun hak sahiplerine verilmesi, fazla miktarının da diğer sulanacak alanlara aktarılması, Projenin özelliğine göre suyun daha yüksek gelir getirecek alanlara tahsisi veya içme ve kullanma amacına tahsisi ile suyun kamulaştırılması Đçin ele alınıp değerlendirme yapılmaktadır. Su kullanma haklarının tespiti ve su haklarının hesaplanması tarımsal ekonomi çalışmaları içinde ele alınmaktadır. 4 - PROJE SONRASI TARIMSAL EKONOMĐ ÇALIŞMALARINDAN YARARLANMA Proje sonrası tarımsal ekonomi çalışmalarından yararlanma önemli bugün için böyle bir uygulama yok, önceki yıllarda verimlilik raporları hazırlanmakta iken, son 45 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yıllarda vazgeçilmiş, eksikliği hissedilmiş ve araştırma raporları adı altında çok kısıtlı olarak hazırlanmakta olduğunu görmekteyiz. Bir projenin öngörülen esaslar doğrultusunda yürüyebilmesi için projede öngörülen düzenlemelerin yapılması gerekir. Đhtiyaç duyulan eğitim ve yayımın yapılması, kredi olanaklarının sağlanması, fiyat istikrarı ve pazarlama olanakları, tarımsal girdilerin tedariki gibi hizmetlerin verilmesi gibi. Ve projenin izlenmesi sulamaya açılan arazi, sulama suyu temini, ürünler ve yoğunlukları, yayım ve benimsenme oranı, verimler ve üretim düzeyleri proje alanındaki tarım işletmelerinin gelirleri ile gelirlerin dağılımı, beslenme ve refah düzeyi, projenin dışında kalan kırsal kesimde görülen etkilerin izlenmesi gerekir. Ayrıca projenin uygulandığı alanda toprak tuzluluğu ve erozyonu, tarımsal ürün ve girdi fiyatlarında oluşan değişik vb, sonuçlar da izlenmelidir. Bu aşamada da tarımsal ekonomi çalışmalarına yer verilmelidir. Ülkemizde bu yönde detaylı bağımsız çalışmalar yapılmamaktadır, ancak bazı ülkelerde bu bilgilerin elde edilmesi ve değerlendirilmesi için ayrıca araştırma merkezleri kurulmaktadır. Örneğin, Meksika'da PIDER (Programa de Inversiones Para el Desarollo Rural), GĐDER (Centro de Investigacionnes del Desarollo Rural) kurulan disiplinler iarası özel araştırma merkezleridir. Merkezin elemanları, tarım ekonomistleri, ekonomistler, sosyal bilimciler (sosyolog, sosyal antropolog, tarihçi, dilbilimciler) ile Đletişim ve kamu yönetimi uzmanlarından oluşmaktadır. Projenin bu şekilde değerlendirilmesi sonucunda teknik, ekonomik, kurumsal ve sosyal düzeyde saptanan sorunların çözümü için iyileştirme programı uygulanabilir. Özellikle sorunların saptanması iyileştirme koşullarının belirlenmesi olanağını vermesi yanı sıra aynı sorunların başka projelerde ortaya çıkmasını önler. 5. SULAMA SONUÇLARININ DEĞERLENDĐRĐLMESĐNDE TARIMSAL EKONOMĐ ÇALIŞMALARINDAN YARARLANMA Sulama sonrası ortaya çıkan sonuçlarının değerlendirilmesinde tarımsal ekonomi çalışmalarından yararlanılması sulama yatırımlarında öngörülen faydaların değerlendirilmesi açısından önem taşımaktadır. Bugün böyle bir uygulama yok. Proje bütününde dikkate alınmayan ve sulama yatırımlarının etkisi ile oluşan çok sayıda gelişme, projenin gerçekleştirildiği bölgede ortaya çıkabilmektedir. Projenin beklenen sonuçları dışında sonuçlar doğuran bu gelişmeler, projenin beklenen sonuçlarını da etkileyebilmektedir. Bu nedenle, sulama sonuçlarını değerlendirilmesini sadece proje düzeyinde yapılacak incelemeler ve üretim sonuçları gibi istatistiki veri toplama çalışmaları ile sınırlamak, özellikle tarım dışı ve dolaylı etkilerin yeterince görülmemesi sonucunu verebilmektedir. Bütün bu nedenlerle projenin yürütülmesinde sorumluluk üstlenen özellikle bu yönüyle sorumluluk üstlenen tarımsal ekonomistlere sulama sonuçlarının sosyo-ekonomik etkileri ve teknik etkinliklerinin araştırılması ve değerlendirilmesi konularında görev verilmesi gereği ortaya çıkmaktadır. Gelecekteki projelerin başarısı açısından bu önemlidir, 6. SONUÇ ve ÖNERĐLER Bugün için ülkemizde su kaynaklarından beklenen düzeyde yararlanılamadığı görülmektedir. Toplam 28.05 milyon ha. işlenen tarım alanının 25.85 milyon ha. sulanabilir arazi, ekonomik olarak sulanabilecek 8.50 milyon ha. sulanmakta olan 5,20 milyon ha. olduğu bildirilmektedir. Ayrıca sularımızın yıllık potansiyeli 186.05 milyar m3 olduğu tahmin edilmektedir. Komşu devletler hakkı vb. faktörler dikkate alındığında, teknik yönden yılda tüketilebilecek 95,50 milyar m3 dür. Buna ek olarak çekilebilir yıllık yeraltı su potansiyeli 12.2 milyar m3 olduğu belirtilmektedir. Halen yerüstü sulardan fiili yıllık tüketim 34 milyar m3, yeraltı sularından fiili yıllık tüketim 6.0 milyar m3 olarak saptanmıştır. Tüketici amaçlarla kullanılabilecek 110 milyar ma su potansiyelimizin ancak % 40’nın kullanıldığı görülmektedir. Bir başka deyimle sularımızın üçte birinden yararlanıyoruz. 46 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bu duruma etki eden etmenler, kaynakların planlanmasından başlamakta ve son kullanım alanına kadar etkilerini sürdürmektedirler. Bu alanda karşılaşılan sorunlar; etkin bir planlamanın gerçekleştirilememesi, örgütlenmenin (kamu ve çiftçi bazında) yetersizliği, kurumsal yapılaşmanın dağınıklığı, personelin yetersizliği ve istenilen düzeyde eğitimin sağlanamamasına ilişkin sorunlar, yasal düzenlemelerden gelen sorunlar, işletme sorunları ve işbirliğinin yetersizliği başlıkları altında toplayabiliriz. Karşılaşılan sorunlara yönelik önerilerimiz şunlar olacaktır: Etkin bir planlamanın "gerçekleştirilmesi, bunun içinde, her karar aşamasında, açık olarak belirlenmiş bir politika olmalıdır. Böylece tüm kesimlerin, bürokratik kararsızlıkların alaca karanlığında didinmesi yerine aşağıdan yukarı olumlu önerilerin, yukarıdan aşağıya akılcı kararların akışı sağlanmalıdır. Sulama projeleri politik çıkarların etkisinden kurtarılmalıdır. Etkin planlama için yapılması gereken, yukarıdan aşağı ve aşağıdan yukarı serbest ve geniş düşünce ve öneri akışının sağlanması gerekir. Mühendisler, tarım uzmanları, ekonomistler ve diğer meslek gurupları ancak gelişmeyi gerektiren nedenler, öncelikler, zamanlama, parasal sınırlamalar, politik baskılar ve toplumsal davranış biçimleri konularında yeterli bilgi edinirlerse daha etkin ve sağlıklı planlama yapabilirler. Etkin planlama için diğer bir öneride, bölgesel bir geliştirme planının hazırlanmasında değişik kuruluşlar arasında sürekli öneri ve karşı öneri akışının sağlanmasıdır. Sulama projelerinden beklenen yararın sağlanması için rasyonel bir şekilde planlaması ve işletme sonrasında rasyonel kullanılması ile olasıdır. Projelerin teknik karakteristiklerinin saptanması ile ekonomik analizlerinin yapılmasının da hareket noktası yöre için önerilen ürün desenleridir. Proje için önerilen bitki desenlerinin mevcut koşullara göre en ekonomik ve ekolojik biçimde oluşturulması (su kaynağının miktarı ve seçilen ürünün su tüketimi) bu bakımdan çok önem taşımaktadır. Bitki desenlerinin seçiminde proje alanının toprak ve su kaynakları, ekolojisi, sulama suyu Đhtiyacı, iş gücü, sermaye, arazi varlığı, birim alandan sağlanacak üretim değerleri, pazarlama olanakları, kredi ve fiyat politikaları gibi değişkenlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekir. Bitki deseninin seçimi kadar önemli olan bir konuda çiftçilerin desenlerde öngörülen oranlarda ekim - dikim yapmaları için, bu yönde eğitilmeleri, sermaye gereksinimleri karşılanmalı, uygun koşullarda girdi temini sağlanmalı, pazarlama olanakları iyileştirilmelidir. Suyun ve toprağın kullanım amacına yönelik, su hakları, kamulaştırma yasası, yeraltı suyu kullanımı ile ilgili, geri ödeme koşulları, çiftçilerin Đşletme - bakım giderlerine katılmaları ve toprak - Đnsan Đlişkilerine yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Çiftçi katılımı ve devir işlemleri gibi, sulama alanında meydana gelecek gelir artışı ile kamulaştırma alanlarındaki gelir kaybı beraberce tarımsal ekonomi raporları içinde değerlendirilmelidir. Kamulaştırma nedeniyle doğacak sosyal sorunlarında ayrıntılı olarak tarımsal ekonomi, kamulaştırma ve planlama raporlarında yer alması gerekmektedir. Hesaplanması zor olsa dahi taşkın koruma zararlarının ve koruma faydalarının hesaplanmasının da dolaylı zararlarda hesaplamalar da dikkate alınmalıdır. Bazı ülkelerde olduğu gibi sektörlere göre oluşan direkt zararların belli bir oranı dolaylı zarar olarak hesaplanması yönünde yöntemler geliştirilmelidir. Su kullanma haklarında su hakkı, ekonomik, rasyonel kullanılan suyun su hakkı olabileceği kabul edilerek, bu yönde de yasal düzenlemeler yapılmalıdır. KAYNAKÇA ABĐDOĞLU, Abdûlmesih, "Tarımsal Ekonomi Etûdleri", DSĐ Đşletme Bakım Mühendisleri Semineri, DSĐ yayını, ANKARA , 1986 ABĐDOĞLU, Abdûlmesih, "Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesinde Kuruluşlar arasında Koordinasyonun Önemi", Su ve Toprak Kaynakları Geliştirilmesi Konferansı Bildirileri, Cilt I. DSĐ yayınları, ANKARA -19B1 47 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 BALABAN, Ali, " Su Kaynaklarının Planlanması" A. Ü, Ziraat Fak. yayınları, No :972, ANKARA - 1986 BENLĐ, Erkan, "Devlet Sulama Şebelerinde Su Kullanımı Üzerinde Bir araştırma" A. Ü. Ziraat Fakiltesi yayınları, No: 748, ANKARA - 1980 DSĐ, "Sulama Projelerinde Su Kullanma Hakları Etüdlerinin Yapılması" DSĐ yayını ANKARA DSĐ, "Sulama Projelerinde Zirai Ekonomi Etüdlerinin Yapılması", DSĐ yayını, ANK - 1975 DSĐ, "Sulama Projelerinde Istlkçaf Kadameslnde Zirai Ekonomi Etüdlerinin Yapılması " DSĐ yayını ANKARA -1976 DSĐ, "Taşkın Zararları ve Korunma Faydalarının Hesaplanması", Tarımsal Ekonomi Semineri, DSĐ yayını, ANKARA - 1983 DSĐ, "GAP DSĐ çalışmaları", GAPi Tarımsal Kalkınma Sempozyumu, Ankara Üni.i, - 1986 DSĐ, "Kamulaştırma Etüdlerinin Yapılması El Kitabı" Tarımsal Ekonomi semi,DSĐ , 1983 DPT, "Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı", DPT yayınları, ANKARA - 1983 DEMĐRCĐ, Z, GÜNER, R., "Su Kaynakları Geliştirme Projelerinde Planlama Đşlemi", Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi Konferansı Bild.i, Cilt I, DSĐ yayınları, ANKARA • 1981 ESEN, Tuncel, "Taşkın Zararları ve Koruma Faydalarının Hesaplanması", DSĐĐşletme Bakım Müh. Semineri, DSĐ yayınları, ANKARA -1986 KARATABAN, A. Yılmaz, "Su Kaynaklarının Planlama ve Đdaresinde Ekonomik ve Mali Fizibilite", DSĐ yayınları, ANKARA - 1976 KULGA, Dlnçer, "Su ve Toprak Kaynakları Projelerinde Planlama Aşamaları ve Bunların Kapsam ve Done Bakımından Farklılıkları", Su ve Toprak Kaynaklan Geliştirme Projeleri Planlama Semineri, DSĐ yayınları, ANKARA - 1986 KULGA, Dlnçer, "Su ve Toprak Kaynakları Projelerinde Ekonomik analiz", Su ve Toprak Kaynakları Geliştirme Projeleri Planlama Semineri, DSĐ yayınları. ANKARA - 1986 MUNSUZ, N., ÜNER, /., "Türkiye Suları" A. Ü. Ziraat Fak. yayınlan. ANKARA 1983 SAĞNAK, Bülent. "Su Kullanma Hakları Etûdlerlnin Yapılması" DSĐ Đşletme Bakım Müh. Semineri, DSĐ yayınları, ANKARA - 1986 SEZEN, Necati, "Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi ile ilgili Bugüne Kadar Yapılan Çalışmalar" Su ve Toprak Kay. Gel.Konferansı, DSĐ yayını, ANKARA 1981 SOYSAL, Tuncay, "Su ve Toprak Kay. Gel. ProjeDeğ. ve Kullanılan Kavramlar", Su ve Toprak Kay.Geliştirme Projeleri Planlama Semineri, ANKARA - 1986 SÖNMEZ, N., BALABAN, A.. BENLĐ, E., "Kûltürteknik" A. Ü. Ziraat Fakültesi yayını. No : 911, ANKARA - 1984 TEKĐNEL, O., ÇEVĐK, B., "Türkiye'de Toprak ve Su Kaynaklarından Etkin Biçimde Yararlanmada Karşılaşılan Sorunlar", Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi Konferansı Bildirileri, Cilt I, DSĐ yayını, ANKARA - 1981 TOMAR, Ahmet, "Aşağı Gediz Projesi Kelebek Sulaması Tarımsal Ekonomi Ön Đnceleme Raporu" DSĐ II. Bölge Müd. Planlama Şube Müdürlüğü, ĐZMĐR -1987 48 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sulama Organizasyonlarının Đşletmecilik Yönünden Değerlendirilmesi: Aksu Đlçesi Örneği Betül SAYIN1, M.Ali ÇELĐKYURT1, Süleyman KARAMAN2, Hüseyin AKKAYA3 ÖZET Hızla artan nüfusu besleyebilmek için gerekli olan tarımsal üretimi elde etmek amacıyla, sulanan tarım alanlarının giderek genişletilmesi, içme ve kullanma suyu ile sanayi sektörünün su talebinin artması gibi çeşitli etkenler küresel bir su krizini gündeme getirmiştir. Küresel ısınma ve benzeri etkiler ile giderek artan su kıtlığı olgusu da zorunlu olarak ülkeleri; su kaynaklarının kullanımı, yönetimi ve geliştirilmesi ile ilgili politikalar üretmeye ve uygulamaya yönlendirmiştir. Türkiye’nin yıllık ortalama 112 milyar m3’lük kullanılabilir su potansiyelinin %72'si tarımsal sulamada kullanılmaktadır. Su dağıtımı, 1993 yılından itibaren DSĐ tarafından inşa edilen sulama tesislerini devralan sulama örgütleri tarafından yürütülmektedir. Bu çalışma kapsamında, Antalya ili Aksu Đlçesi’nde su dağıtımı faaliyetini yürüten sulama örgütlerinin işletmecilik yönünden değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Dört adet sulama birliği ile bir adet yerel yönetim sulama işletmesine ilişkin ikincil verilerin materyal olarak kullanıldığı bu çalışmada, sulama organizasyonları; fiziksel, kurumsal ve ekonomik yönden incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre; şebekelerde sulama oranı %37.3 ile %69.0, su temin oranı ise 1.9 ile 3.4 arasındadır. Performans göstergelerinden, su ücreti toplama etkinliği ve işletme bakım personeli başına sulanan alan büyüklüğü ortalama olarak sırasıyla %56.3, and 214.4 ha/kişi olarak belirlenmiştir. Đncelenen sulama birliklerinde mali yeterlilik oranı %70’in üzerindedir. Anahtar Kelimeler: Sulama işletmeciliği, tarımsal sulama, sulama organizasyonları Evaluation Of Irrigation Organisations For Management: Case Study In Aksu Region ABSTRACT Expansion of irrigated agricultural practices in order to feed increasing population, climbing water demand by population and industrial sectors as drinking and utility water make the global water crisis a current issue. It is likely that countries will be forced to prepare and apply national policies regarding utilization, management and improvement of water sources due to increasing water shortage caused by global warming and other similar factors. 72 % of Turkey annual available water potential 112 billion m3 is used for agricultural irrigation. Water delivery is made by irrigation organizations from 1993. This organization was taken over irrigation systems from DSĐ. This paper aims evaluate for management irrigation organizations in Aksu Region. This study’s materials are four irrigation union and a local authority. Those organizations were evaluated for physical, institutional and economic. According to research findings in these schemes, relative water supply between 1.9 and 3.4, rate of irrigation between 37% and 59%. The performance indicators, which are the effectiveness of fee collection and the staffing number per unit irrigated area were found as average 54.5% and 214.4 persons/ha, respectively. The financial self sufficiency of fees collected to cover management was over 70% evaluated in these schemes. Key Words: Irrigation management, Agricultural irrigation, Irrigation associations 1.GĐRĐŞ Sulama, doğal yağışların yeterli olmaması halinde bitkinin ihtiyaç duyduğu suyun bitki kök bölgesine kontrollü olarak verilmesidir. Kurak, yarı kurak ve yarı nemli bölgeler için bitkisel üretimin en önemli unsurlarından biri sulamadır. Yıllık ortalama yağış yeterli olsa da, yağışın üretim sürecine dengeli dağılmaması kuru tarım alanlarında yüksek risk yaratmaktadır. Tarımsal üretimin devamlılığını sağlayan sulama, verimi artırmasının yanında üretimde kullanılan yüksek maliyetli girdilerin kuraklık tehdidi ile yok olmasını engellemektedir. 1 Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, ANTALYA Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, ANTALYA 3 DSĐ-XIII. Bölge Müdürlüğü, ANTALYA 2 49 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Su yönetimi veya sulama yönetimi, suyun depolanması, iletilmesi ve uygun miktar ve zamanda dağıtılması şeklinde tanımlanmaktadır. Dünyada bir çok ülkede, sulama sistemlerinin sürdürülebilirliliğini sağlama, performansını iyileştirme, işletme-bakım ve yönetim giderlerini azaltma ve kaynakların etkin kullanımını sağlama amacıyla, sulama sistemleri kullanıcı örgütlere devredilmiştir. Türkiye’de de, 1993 yılından itibaren, Dünya Bankası’nın desteği ile yürütülen bir proje kapsamında, sulama şebekelerinin işletme ve bakım masraflarının getirdiği önemli yükü azaltma ve yürütülecek hizmetlerin dağınıklıktan kurtarılarak hedef kitleye sunulması amacıyla, mevcut sulama şebekelerini yararlananların oluşturdukları örgüt veya kurumlara devredilmeye başlanmıştır. Bunlar sulama birlikleri, sulama kooperatifleri ve yerel yönetimlerdir. Sulama tesislerini devralan kurum/örgüt sayısı 863 adet olup, devir alınan sulama alanı net 2.135.824 hektardır. Bu alanın % 90’ü sulama birliklerinin, % 2’si köy tüzel kişiliklerinin, %3’ü belediyelerin, %5’i kooperatiflerin sorumluluğu altındadır. Sulama işletmelerinde hedef, mevcut su kaynaklarını en ekonomik şekilde kullanarak tarımsal üretimin gerçekleştirilmesine yönelik planlı sulama yönetimi çalışmaları yapmaktır. Sulama yönetimi çalışmaları; sulama mevsimi öncesinde genel sulama planlaması yapılmasını, sulama mevsiminde su dağıtımı programlarının hazırlanmasını, uygulanmasını ve izlenmesini, sulama sezonu sonrasında da değerlendirme çalışmalarını kapsamaktadır. Bir çok uzmana göre sulama sistemlerinin başarısızlığı, planlama, projeleme ve inşaat aşamasındaki olumsuzluklardan çok, şebeke işletme aşamasında etkin bir izleme ve değerlendirme sisteminin bulunmamasından kaynaklanmaktadır (Değirmenci, 2004). Sulama sistemleri etkin çalıştırılabildiği sürece, yapılan yatırımlardan yarar sağlanabilecektir. Sulamaların performansını değerlendirmenin amacı, mevcut durumu belirlemek, işletimi geliştirmek ve sistem içinde veya sistemler arasında karşılaştırma yapmaktır. Sulama sistem performansının değerlendirilmesine yönelik çalışmaların büyük çoğunluğu performans kriterlerinin tanımlanması, parametrelerin analizinde kullanılabilecek tekniklerin belirlenmesi ve ortak karşılaştırılabilir göstergelerin seçilmesi ile ilgilidir (Beyribey, 1997). Nalbantoğlu ve ark., (2007) Akıncı Sulama Birliği’nde sulama sistem performansını yıllar arasında karşılaştırmışlar, araştırma alanında yıllık su temini oranını 1.55-1.98, yatırımın geri dönüşüm oranını %56-172, birim alana düşen toplam işletme, bakım, yönetim masrafını 22.53-108.61 $/ha, su dağıtımında istihdam edilen her bir kişiye düşen toplam masrafı 1091.09-8658.84 $, su ücreti toplama performansını %70-93, birim alana düşen çalıştırılan personel sayısını 0.007-0.012 kişi/ha olarak belirlemişlerdir. Çakmak ve ark.,(2009) Asartepe Sulama Birliğinde sulama sistem performansını değerlendirdikleri çalışmada, sulama alanına saptırılan su, sulanan alana dağıtılan su ve su temin oranını sırasıyla 3.975-7.368 m3/ha, 8.586-13.611 m3/ha ve 0,992,05 olarak belirlemiştir. Dorsan ve ark.,(2002), tarafından Menemen (Sağ ve Sol Sahil) ile Bergama sulamalarında devir sonrası işletme-bakım ve yönetim açısından gelişmelerin belirlenmesi amacıyla çeşitli performans kriterlerinin ele alındığı çalışmada Bergama (Kestel) Sulama Birliği’nde sulama alanı personel yoğunluğu 218.59 ha/kişi olarak hesaplanmıştır. Bu çalışmada; Aksu Sulamasının işletmeciliğini yürüten beş sulama organizasyonu, 2009 yılı sulama sezonu verileri dikkate alınarak, karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiş ve elde edilen sonuçlar tartışılmıştır. Ayrıca devir öncesi döneme örnek olarak alınan 1990 yılına ait verilerle karşılaştırmalar yapılarak çeşitli göstergeler açısından devir öncesi ve sonrasına ait tespitlerde bulunulmuştur. 2. AKSU SULAMASI VE ĐŞLETMECĐ ORGANĐZASYONLAR Aksu Sulaması adlı proje kapsamında 1962 yılında tesis edilen sulama şebekesinin işletmeciliği DSĐ tarafından 1990’lı yıllarda, beş ayrı sulama organizasyonunun sorumluluğuna devredilmiş olup, toplam 18.060 ha. alanı kapsamakta ve bu alanda sulama yapan 14.124 su kullanıcısı bulunmaktadır. Sulama organizasyonlarının dördü sulama 50 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ birliği, biri ise belediyedir (Perge Sulama Birliği, Aksu Orta Sulama Birliği, Aksu Kuzey Sulama Birliği, Aksu Güney Sulama Birliği ve Karaöz Belediyesi). Perge Sulama Birliği; 1 ilçe ve 7 köy, Orta Sulama Birliği; 1 belde ve 3 köy, Kuzey Sulama Birliği; 1 belde ve 9 köy, Güney Sulama Birliği; 1 belde ve 4 köy, Karaöz Belediyesi ise 1 belde ve 6 köyde sulama işletmeciliği faaliyeti yürütmektedir. Đncelenen sulama organizasyonlarının temel özellikleri 2009 yılı itibariyle çizelge 1 de verilmiştir. Çizelge 1: Đncelenen sulama organizasyonlarının temel özellikleri. Sulama Organizasyonları Perge S.B. Orta S.B. Kuzey S.B. Güney S.B. Karaöz Bel. Fiilen sulanan alan (ha) 4.833 1.183 1.619 2.071 1.016 Su kullanıcı sayısı (adet) 5.722 1.563 2.417 2.427 1.995 Devir tarihi Sulama şekli 1995 1995 1995-2000 1996 1977-1994-2003 Cazibe Cazibe Cazibe+Pompaj Cazibe Cazibe+Pompaj Güney Sulama Birliği ve Orta Sulama Birliği sulama alanında cazibe yöntemi ile su dağıtımı yapılmakta olup, şebeke tamamen açık sistemdir. Perge Sulama Birliği, Kuzey Sulama Birliği ve Karaöz Belediyesi sulama alanında ise cazibe ve pompaj olmak üzere iki şekilde su iletimi sağlanmaktadır. Perge Sulama Birliği’nde sistem yarı açık, Kuzey Sulama Birliği’nde sistem tamamen açık, Karaöz Belediyesi’nde ise pompaj ve cazibe yöntemle sulanan bölgeler açık, Hatipler Göleti’nden sağlanan su ile sulanan bölgelerde ise kapalı sistem mevcuttur. 1962 yılında işletmeye giren sulama tesisine, 1990’lı yıllarda ilave tesisler yapılmıştır. 3. SULAMA ALANINDA ÜRÜN DESENĐ 60,0 50,0 40,0 30,0 20,0 10,0 0,0 Perge S.B. Orta S.B Tarla bitkileri Örtüaltı sebze Kuzey S.B. Meyve bahçesi Güney S.B. Sebze, bostan Karaöz Bel. Diğer Şekil 1: Organizasyonların sulama alanlarında ürün deseni. Araştırma kapsamında incelenen sulanan alanlarda tarla bitkileri yetiştiriciliği, örtü altı sebzecilik ve meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır(Şekil 1). Ekimi yapılan tarla bitkileri arasında ağırlıklı mısır olmak üzere yer fıstığı, susam, yem bitkileri ve pamuk yer almaktadır. Yörede 1970-80 li yıllarda büyük alanlarda üretimi yapılan pamuk bitkisinin ekimi, 1990’lı yıllardan itibaren yok denecek kadar azalmış, ancak 2007 yılından itibaren başlatılan pamuk destekleme priminin de etkisiyle yeniden artış göstermeye başlamıştır. Mısır bitkisi yörede ağırlıklı olarak ikinci ürün ve silajlık olarak yetiştirilmektedir. Tarla bitkileri, tüm sulama organizasyonlarının sorumluluk alanlarında yetiştirilmektedir. Sulanan alanlarda örtü altında sebze yetiştiriciliği de yaygın olarak yapılmaktadır. Alçak tünel hariç olmak üzere, örtü altı üretim alanları itibariyle Antalya’nın ülke toplamındaki payı yarıdan fazla olup, Aksu ilçesinin Antalya örtü altı üretim alanlarındaki payı yaklaşık % 11 civarındadır (Anonim, 2009). Araştırmada incelenen sulama alanlarında bulunan seralarda yetiştirilen ürün çoğunlukla domatestir. En fazla örtü altı üretim alanı Perge Sulama Birliği’nin sorumluluk alanında bulunmaktadır. Meyve bahçesi tesis edilen alanlarda ise turunçgil çeşitleri ön planda olup, onu son yıllarda tesisi artan nar bitkisi 51 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 izlemektedir. Turunçgil bahçeleri tüm sulama organizasyonlarının sorumluluk alanında bulunurken, nar, erik, şeftali, kayısı ve diğer meyve bahçeleri Kuzey ve Güney sulama Birlikleri ile Karaöz Belediyesi sorumluluk alanındadır. Açık tarla sebzeciliği ve bostan da tüm sulama organizasyonlarının sulama alanlarında mevcuttur. 4. TESĐSLERĐN SULAMA ORANI VE SU TEMĐN ORANI Aksu Sulamasında 1990 yılı itibariyle sulama oranı % 91 olarak hesaplanmıştır (Anonim, 1990). Tesislerin devri aşamasında beş ayrı işletmeye dönüştürülen sulama tesisin 2009 yılı itibariyle sulama oranı ise ortalama %59.4 olarak belirlenmiştir (Çizelge 2). Perge(%69) ve Güney Sulama Birliği(%69)’nde sulama oranı en yüksek, Kuzey Sulama Birliği’nde (%37.3) sulama oranı en düşüktür. Sulama oranının 1990’lı yıllardan günümüze azalmasının sebepleri arasında ilk sırayı tarımsal faaliyetin yeterli gelir sağlamaması nedeniyle ekim yapılan alanların azalması almaktadır. Ayrıca Antalya’da tarım alanlarının yerleşim, sanayi ve turizm alanına dönüşmesi de sulama oranının düşmesinde önemli düzeyde etkilidir. Bunun yanı sıra su dağıtım ağının yetersiz olduğu bazı bölgeler ve bakım onarım çalışmalarının eksikliği nedeniyle de sulanmayan alanlar bulunmaktadır. Sulanmayan alanların sulanmama nedenleri arasında; sosyal ve ekonomik nedenler(%23), yağışın yeterli görülmesi(%17), su kaynağının yetersizliği(%16), tarım alanlarının yerleşim sanayi ve turizm alanına dönüşmesi(%15), nadasa bırakma (%14), sulama tesislerinin yetersizliği(%5), topografya yetersizliği(%4) vb. nedenler sıralanmıştır(Anonim,2009). Değirmenci, (2008) tarafından çözüm için etkin bir izleme ve değerlendirme sisteminin kurulması ve sulu tarım ile ilgili tüm paydaşların katılımının sağlanması önerilmiştir. Çizelge 2. Tesislerde sulama oranları ve su temin oranları (1990 – 2009 yılı verileri) Sulama Organizasyonları Devir öncesi (1990 yılı verileri) Perge S.B. Orta S.B. Kuzey S.B. Güney S.B. Karaöz Bel. TOPLAM Sulama alanı (ha) 13.000 7.000 2.000 4.340 3.000 1.720 18.060 Fiilen sulanan alan (ha) 11.774 4.833 1.183 1.619 2.071 1.016 10.722 Şebekeye alınan su (m3) 198.123.674 54.604.000 20.097.000 30.175.000 24.428.000 14.370.000 143.674.000 Toplam bitki su ihtiyacı (m3) Sulama oranı (%) 63.881.780 27.788.000 6.845.000 8.806.000 12.588.000 6.705.000 62.732.000 91.0 69.0 59.2 37.3 69.0 59.1 59.4 Su temin oranı 3.1 2.0 2.9 3.4 1.9 2.1 2.3 Sulama projelerinde su kullanım etkinliği göstergelerinden birisi de su temin oranıdır. Toplam sulama suyu gereksinimine göre, su temin oranının 1’e eşit olması, gereksinimi karşılayacak düzeyde su saptırıldığını, küçük olması gereksinimden daha az su verildiğini ve büyük olması ise gereksinimden daha fazla su verildiğini göstermektedir (Yazgan ve ark., 2002). 1990 yılı itibariyle Aksu sulamasında su temin oranı 3.1 olarak gerçekleşmiştir (Anonim 1990). 2009 yılı itibariyle ise su temin oranı ortalama 2.3 olarak hesaplanmıştır (Çizelge 2). Belirlenen su temin oranı, devletçe işletilen döneme göre az da olsa azalmakla beraber, devirden sonra da tüm şebekelerde gereksinimin çok üzerinde su saptırılmaya devam ettiğini göstermektedir. Bu oranın olması gerekenin iki katından fazla olması etkin bir sulama yönetimi olmadığının göstergesidir. 5. PERSONEL DURUMU VE PERSONEL BAŞINA SULANAN ALAN Birliklerde işletmenin yönetimi, tesislerin bakım ve onarım faaliyetleri ile kullanıcı kaydı ve ücret tahsilatı işlerini yürüten daimi personel mevcut olup, sulamanın yoğun olarak yapıldığı Mayıs-Eylül ayları arasında sulama işçisi, iş makinesi operatörü ve bekçi kadrolarında çalıştırılmak üzere geçici eleman alımı yapılmaktadır. Halen yürürlükte olan sulama birlikleri tüzüğünde; birliğin sorumluluğundaki sulama tesislerinin teknik gereklilikler ve çiftçi talepleri göz önüne alınarak rasyonel bir şekilde işletilmesi, teknik işler ve malî işler birimlerinin çalışma programlarının hazırlanması, birimler arasındaki 52 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 koordinasyonu sağlamakla görevli birlik müdürünün ziraat mühendisi olması zorunludur ibaresi bulunmaktadır (Anonim, 2005). Oysa incelenen sulama birliklerinden sadece Perge Sulama Birliği’nde ziraat mühendisi görev yapmaktadır. Araştırmaya dahil edilen sulama organizasyonlarının personel durumu çizelge 3’de verilmiştir. Buna göre, birlikler arasında en fazla personel Perge Sulama Birliği’nde bulunurken, onu sırasıyla Güney, Kuzey ve Orta Sulama Birlikleri izlemektedir. Karaöz Belediyesi'nde ise personel sayısı, ilk sırada gelen birlik ile aynı sayıdadır. Ancak bilindiği gibi su dağıtımı organizasyonu, belediyenin yürüttüğü işlerden sadece biri iken, sulama birliklerinin kuruluş amacını oluşturmaktadır. Yani belediyede görev yapan personel belediyenin birincil işleri yanında sulama tesisinin işletme-bakım ve onarımı ile su dağıtım organizasyonu görevini yapmaktadır. Çizelge 3: Sulama organizasyonlarının personel durumu. Sulama Organizasyonları Perge Sul.Bir. Orta Sul.Bir. Kuzey Sul.Bir. Güney Sul.Bir. Karaöz Belediyesi Personel Sayısı Daimi Geçici Toplam 16 2 7 5 2 2 1 1 14 17 5 9 7 17 Đşletme-bakım personeli (adet) 11 3 7 4 11 Personel başına sulanan alan (ha/kişi) 439.4 394.3 231.3 517.8 92.4 Đşletme bakım personeli başına düşen sulanan alan büyüklüğü; Perge Sulama Birliği’nde 439.4 ha, Orta Sulama Birliği’nde 394.3 ha, Kuzey Sulama Birliği’nde 231.3 ha, Güney Sulama Birliği’nde 517.8 ha, Karaöz Belediyesi’nde 92.4 ha olarak tespit edilmiştir (Çizelge3). Koç ve ark., (2009) tarafından yapılan çalışmada, Topçam sulamasında 1998-2007 yılları ortalaması olarak birim personel başına düşen sulanan alan ortalaması 85.56 ha/kişi olarak belirlenmiştir. Çakmak ve ark., (2009) Asartepe Sulama Birliği’nde sulama sistem performansını değerlendirdikleri çalışmada kişi başına düşen birim sulama alanını; 2001 yılında 83.1 ha/kişi, 2002 yılında 105 ha/kişi olarak tespit etmişlerdir. Nalbantoğlu ve ark., (2007) Akıncı Sulama Birliği’nde birim alana düşen personel sayısını 2004 yılında 0.012 kişi olarak hesaplamışlardır. Birim personel başına sulanan alan büyüklüğü, birliklerin istihdam politikalarına, şebekelerin fiziki ve yapısal farklılıklarına, dağıtım şebekelerinin yoğunluğuna, sulama mevsimi uzunluğuna, su kullanıcı sayısına, sulanan parsel sayısına, işletme gelir durumuna göre havzadan havzaya oldukça geniş bir aralıkta seyretmektedir. Bekişoğlu, (1994) tarafından bildirilen, devletçe işletilen sulama şebekelerinde personel başına ideal sulama alanı büyüklüğünün 333 ha. olduğu göz önüne alınırsa, bu çalışmada incelenen sulama birliklerinden Güney, Perge ve Orta Sulama Birlikleri için personel başına düşen sulanan alanın oldukça yüksek olduğu, Kuzey Sulama Birliği’nde ise idealden düşük olduğu anlaşılmaktadır. Belediye bünyesinde personel başına düşen arazi büyüklüğü 63.5 olarak tespit edilmiş olsa da bu durum belediye personelinin belediyenin diğer işlerinde ağırlıklı olarak görev alması ile açıklanabilir. 6. ĐŞLETMELERĐN SU ÜCRETĐ TOPLAMA ETKĐNLĐĞĐ VE MALĐ YETERLĐLĐK ORANLARI Sulama organizasyonlarını ekonomik yönden değerlendirmede iki gösterge kullanılmaktadır. Bunlardan biri su ücreti toplama etkinliği ve mali yeterlilik oranıdır. Su ücreti toplama etkinliği sulama sezonunda tahsil edilen su ücretinin toplanması gereken su ücretine oranlanmasıyla elde edilir. Đncelenen organizasyonlarda su ücreti toplama oranı en düşük olarak Orta Sulama Birliği’nde %41.7, en yüksek olarak Güney Sulama Birliği’nde %78.8 olarak bulunmuştur (Çizelge 4). Đncelenen tüm organizasyonların su ücreti toplama oranı ortalama olarak % 56.3 olarak bulunmuştur. Sulama tesislerinin devri sonrasında iyileşme göstermesi beklenen göstergelerin başında su ücreti toplama etkinliği gelmektedir. Ancak Aksu sulamasının devrinden önceki yıllara örnek olarak alınan 1990 yılı verilerine göre, su ücreti toplama etkinliği %59.4 olarak bildirilmiştir (Anonim 1990). Buna göre Aksu sulama şebekesinin devredildiği sulama birlikleri ve belediye için 2009 53 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ yılı itibariyle su ücreti toplama oranlarına bakıldığında önemli bir değişiklik olmadığı anlaşılmaktadır (Çizelge 4). Beyribey (1997), devlet tarafından işletilen sulama şebekelerinde ücret tahsilat oranını ortalama %36 olarak belirlemiştir. Ayrancı ve ark.,(2004) Fethiye yöresindeki bazı sulama birliklerinin performanslarını değerlendirdikleri çalışmada birliklerin su ücreti toplama etkinliklerini %38.7 ile %85.9 arasında hesaplamışlardır. Çakmak, (1997) Konya ilinde bulunan sulama birliklerinde tahsilat oranını %15-96 arasında değiştiğini belirlemiştir. Çizelge 4: Sulama organizasyonlarının su ücreti toplama etkinliği ve mali yeterlilik oranları. Makina, Araç ve AletEkipman Varlığı Perge S.B. Orta S.B. Kuzey S.B. Güney S.B. Karaöz Bel. 2009 yılına ait tahsil edilen su ücreti (TL) 380.840 61.892 152.783 185.756 99.658 Tahsil edilen su ücreti (önceki yıllar dahil) (TL) 668.011 121.418 221.524 235.613 237.169 2009 yılına ait toplanması gereken su ücreti (TL) 698.273 148.409 255.813 277.233 186.040 Toplam işletme bakım masrafları (TL) 861.137 170.584 248.399 266.045 861.258 2009 yılı su ücreti toplama oranı (%) 54.5 41.7 59.7 78.8 53.5 Mali yeterlilik oranı (%) 77.5 71.2 89.2 88.6 27.5 Mali yeterlilik oranı ise, işletmelerin sulamadan elde ettikleri gelirlerinin toplam işletme-bakım masraflarına bölümüyle hesaplanmaktadır. Buna göre incelenen sulama birliklerinde mali yeterlilik oranı %70’in üzerindedir. Bu rakam işletme bakım masraflarının önemli ölçüde su kullanıcıları tarafından karşılandığını göstermektedir. Belediye tarafından işletilen tesiste ise mali yeterlilik oranı %27.5 çıkmış olup, bu oranının düşüklüğü, sulama tesisinin işletme ve bakım masraflarının diğer belediye hizmetlerinin masrafları ile ayırt edilememesinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla belediye tarafından işletilen tesisler için çok sağlıklı bir değerlendirme yapılamamaktadır. Aksu sulama şebekesinde, 1990 yılı itibariyle mali yeterlilik oranı %32.4 olarak bildirilmiştir (Anonim 1990). Bu oran, tesislerin sulama organizasyonlarına devrinden önce işletme bakım masraflarının önemli ölçüde devlet tarafından karşılandığı anlamına gelmektedir. Tesislerin devrinden sağlanması beklenen faydaların başında tesislerin işletme ve bakım masraflarının kullanıcılar tarafından karşılanmasını sağlamak ve devletin üstlendiği yükü azaltmak hedefine önemli ölçüde yaklaşılmıştır. Kuşçu ve ark., (2009), Karacabey sulama şebekesinde yapmış oldukları çalışmada 2002-2007 yılları arasında işletmenin mali yeterlilik oranını ortalama %94 olarak tespit etmişlerdir. Molden ve ark.,(1998), yaptıkları çalışmada Seyhan sulama şebekesinde 1996/1997 sezonunda mali yeterlilik oranını %88 olarak hesaplamışlardır. 7. SONUÇ Bu çalışmada Aksu sulamasının devredildiği beş adet sulama organizasyonunun fiziksel, kurumsal ve ekonomik yapısı 2009 yılı verileri dikkate alınarak incelenmiştir. Ayrıca tesislerin sulama organizasyonlarına devrinden önceki durumu ile karşılaştırmak amacıyla 1990 yılı verileri dikkate alınarak seçilen bazı işletme ve işletmecilik performans göstergeleri kullanılmıştır. Đncelenen işletmelerde sulama oranları 2009 yılı itibariyle %37.3 ile % 69.0 arasında değişmekte olup, geçmiş yıllara göre sulama yapılan alanlarda önemli ölçüde azalma olduğunu göstermektedir. Su temin oranları 1.9 ile 3.4 arasında değişirken, hala ihtiyacın çok üstünde su saptırıldığını, dolayısıyla etkin bir sulama yönetiminin olmadığını göstermektedir. Đşletme bakım personeli başına sulanan alan büyüklüğüne bakıldığında; sulama birliklerinde ideal sayıda işletme bakım personeli çalıştırılmadığı anlaşılmaktadır. Sulama organizasyonlarının su ücreti toplama oranları ortalama olarak %56.3 olarak belirlenmiş olup, toplanan su ücreti dışında gelir kaynağı olmayan kurumlar oldukları düşünüldüğünde, bu oranın oldukça düşük olduğu anlaşılmaktadır. Katılımcı su yönetimi adı altında başlatılan ve su kullanıcıları tarafından 54 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kurulacak örgütlerce su dağıtımının sağlanması ve tesislerin işletilmesini hedefleyen çalışmalar, tarımdan elde edilen kazancın giderek azalması nedeniyle olumsuz etkilenmektedir. Su dağıtımı ve tesislerin işletmeciliğini yürüten kurumlar o yıl için toplanan su ücreti, önceki yıldan kalan ücretler, faizler, gecikme cezaları, katılım ücretleri vs. ile gelir sağlamaktadır. Đncelenen sulama birlikleri için işletme ve bakım masraflarının karşılanma oranı %71.2 ile %89.2 arasında değişmektedir. Tesislerin işletmeciliğini yürüten bu kurumlar, su ücretleri dışında gelirlerinin olmayışı, su ücretlerinin tahsilatında yaşanan güçlükler, yüksek elektrik ücretleri vb. nedenlerle çoğunlukla kurumsal varlığını devam ettirebilmekte, ancak yeni yatırımlara yönelememektedir. Yasal yapıları da hala tam manasıyla belirlenemeyen bu kurumların mevcut yasal ve ekonomik yapı itibariyle etkin bir su yönetimi yapamayacakları açıktır. Tesislerin devrinden beklenen hedeflere belli ölçüde ulaşılsa da uzun vadede tarımsal sulama faaliyetlerinde ciddi sorunlarla karşılaşılacağı düşünülmektedir. KAYNAKLAR Anonim, 1990. Devredilen Sulama Tesisleri 1990 Yılı Đzleme ve Değerlendirme Raporları, DSĐ XIII. Bölge Müdürlüğü. Anonim, 2005. Sulama Birlikleri Tüzüğü Anonim, 2009. TÜĐK, Bitkisel Üretim Đstatistikleri. Anonim, 2009. Devredilen Sulama Tesisleri 2009 Yılı Đzleme ve Değerlendirme Raporları, DSĐ XIII. Bölge Müdürlüğü. Anonim, 2009. Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Faaliyet Raporu Ayrancı, Y., Adakale. S, 2004. Fethiye Yöresindeki Bazı Sulama Birliklerinin Performansının Değerlendirilmesi, OMÜ Zir. Fak. Dergisi, 2004,19(1):1-7 J. of Fac. of Agric., OMU, 2004,19(1):1-7 Bekişoğlu, M., 1994. Irrigation Development and Operation and Maintenance Problems in Turkey. Proceedings of the Conference on Development of Soil and Water Resources, General Directorate of State Hydraulic Works, Ankara, 579-586. Beyribey, M., 1997. Devlet Sulama Şebekelerinde Sistem Performansının Degerlendirilmesi. Ankara Univ. Ziraat Fakultesi Yayınları, Ankara. Çakmak. B., 1997. Devredilen Sulama Şebekelerinde Performansın Değerlendirilmesi, Tarım Bilimleri Dergisi, 3(1)79-86. Çakmak, B., Kendirli, B., Gökalp, Z., 2009. Evaluation Of Irrigation Performance Of Asartepe Irrigation Association: A Case Study From Turkey, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 22(1), 1-8 Değirmenci,H., 2004. Kahramanmaraş Bölgesinde Bazı Sulama Şebekelerinin Karşılaştırma Göstergeleri Đle Değerlendirilmesi, KSÜ Fen ve Mühendislik Dergisi 7(1):104-110 Değirmenci, H., 2008. Sulama Yönetimi ve Sorunları, TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi, 20-22 Mart 2008. 1.Cilt : 197-204 Dorsan, F.,Ul, M.A., 2002. Đzmir Đlinde Kamu Tarafından Yönetilen Sulama Şebekelerinin Su Kullanıcı Örgütlere Devri Sonrası Gelişmeler, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 39(2):135-142 Koç, C, Yılmaz, E., Dağdelen, N., 2009. Sulama Birliklerinde Optimum Personel Sayısının Belirlenmesi Üzerine Bir Çalışma, ADÜ Ziraat Fakültesi Dergisi 2009; 6(1):21 – 28 Kuscu, H., Bölüktepe, F.E., Demir, A.O., 2009. Performance assessment for irrigation water management: A case study in the Karacabey irrigation scheme in Turkey African Journal of Agricultural Research Vol. 4 (2), pp. 124-132, Molden DJ, Sakthivadivel R, Perry CJ, Fraiture CD (1998). Indicators for comparing the performance of irrigated agriculture, Performance Program. International Irrigation Management Institute, IIMI, Sri Lanka. 55 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Nalbantoglu. G., Cakmak, B., 2007. Benchmarking of irrigation performance in Akıncı Irrigation District. Journal of Agricultural Sciences, Ankara Uni. Fac. Agric. 13(3): 213-223. Yazgan, S., Değirmenci, H. 2002. Sulama Projelerinin Başarılarının Değerlendirilmesinde Kullanılan Etkinlik Göstergeleri:Bursa Yeraltı Sulaması Örneği Turk J Agric For. 26: 93-99 Yercan, M., Dorsan, F., Ul, M.A. 2004. Comparative analysis of performance criteria in irrigation schemes: a case study of Gediz river basin in Turkey. Agric. Water Mgt. 66: 259-266. 56 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Antalya Đlinde Serada Domates Yetiştiriciliğinde Đşletme Sahibinin Demografik Özelliklerinin Domates Verimi Ve Geliri Üzerindeki Etkileri* Burhan ÖZKAN1 R. Figen CEYLAN2 Hatice KIZILAY3 Özet Bu çalışmanın amacı cam ve plastik serada domates üretiminde işletme sahibinin eğitim, yaş ve seracılık deneyimi gibi demografik özelliklerinin işletme başına elde edilen verim ve işletme geliri üzerine etkilerinin incelenmesidir. Bu amaçla 2007 yılında Antalya ilinde cam ve plastik serada domates üreten üreticiler ile gerçekleştirilen anket çalışmasından elde edilen veriler kullanılmıştır. Çalışmada 102 güzlük, 69 yazlık ve 85 kışlık üretim yapan işletmecilerden elde edilen ekonomik ve demografik veriler arasındaki ilişki SAS programında En Küçük Kareler yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre işletmelerde üreticinin seracılık deneyiminin 10 yıldan fazla olması ve üreticinin üretim döneminde aldığı tarımsal danışmanlık hizmetleri üretim gelirini olumlu etkilerken hane halkı cinsiyet dağılımının üretim üzerine anlamlı olmamakla birlikte kadınlar aleyhine negatif olduğu anlaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Serada domates üretimi, verim, işletme geliri, demografik özellikler, Antalya Impacts of Demographic Characteristics of the Farmer on Tomato Yield and Income in Greenhouse Tomato Production in Antalya province Abstract The aim of this study is to interpret impacts of demographical characteristics of the greenhouse operators such as level of education, age and experience in greenhouse production, involved in tomato production in plastic and glasshouses on yield per farm and on the income generated accordingly. In this sense, the data obtained from interviews with farmers involve in plastic and glasshouse tomato production in 2007 was used for analyses. The relationships between economic and demographic data obtained from 102 fall, 69 summer and 85 winter operators were interpreted through analyses with OLS on SAS program. The results of the research revealed that the greenhouse experience of the grower more than 10 years and the agricultural consultancy services received by the growers during the production period impacted production income positively while the gender of the households had insignificant but negative impact on the production income in opposition of women. Keywords: Greenhouse tomato production, yield, income, demographic characteristics, Antalya 1. GĐRĐŞ Tarımsal üretimde çiftçi ve çiftçi ailesinin sosyal ve demografik özelliklerinin üretim ve tarımsal gelire olan etkisi ile ilgili analizler giderek daha fazla ilgi çekmektedir. Đşgücü kalitesindeki artışın tarımda verimliliği de artıracağına yönelik sonuçlara giderek daha fazla ulaşılmaktadır. Bu çalışmalardan birisi Polonya tarımında büyüme üzerine eğitimin önemini incelerken, Polonyalı çiftçilerin hem genel hem de tarımsal eğitim düzeyinin geliştiğini ve bunun tarımsal verim artışını etkilediğini göstermiştir (KooszkoChomentowska, 2008). Ayrıca, işletmelerdeki hane halklarının cinsiyet dağılımı, eğitim düzeyi ve buna benzer faktörlerin verimliliğe ve gelir düzeyine etkilerini inceleyen yakın dönemli çalışmalarda aşağıda kısaca özetlenmiştir.. Hindistan’da 48 kadın çiftçiyle gerçekleştirilen bir çalışmada kadın çiftçilerin erkek çiftçilere göre karar mekanizmalarına daha az katılmalarına karşın üretimde daha etkin yer aldıkları görülmüştür (Gupta ve ark., 2008). Nijerya’da gerçekleştirilen ve kadın ve erkek çiftçilerin sahip olduğu işletmelerdeki üretim verimliliği farklılıklarının incelendiği bir çalışmada 40 kadın ve 47 erkek çiftçiye göre farklı üretim fonksiyonları tahmin edilmiştir. Đki çiftçi grubunun da dağılım etkinliğine sahip olmadığı ve kadın çiftçilerin fazla gübreye karşılık diğer çiftlik girdilerini daha az kullandıkları için daha * Çalışmada TÜBĐTAK – TOVAG tarafından desteklenen “106 O 026 - Antalya ilinde Serada Domates Üretiminin Kar Etkinliği Analizi” araştırma projesi kapsamında elde edilen verilerden istifade edilmiştir. 1 Prof, Dr., Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Bölüm Başkanı; Tel: +90 242 3102475; Faks: +90 242 2274564; E-mail: bozkan@akdeniz.edu.tr 2 Öğr.Gör., Akdeniz Üniversitesi, Korkuteli Meslek Yüksekokulu 3 Arş. Gör., Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü 57 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ düşük teknik etkinlikle üretim yaptıkları anlaşılmıştır. Buna göre politika planlamasında kıt kaynakların kadınlar lehine kullanımının verimlilikte beklenen etkiye ulaşmayı engellediği görüşü ortaya çıkmıştır (Nwaru, 2003). 2008 yılında Hindistan’ın Pencap eyaletinde tarımla uğraşan ailelerin üretim sürecine katılımlarının cinsiyete ve eğitime göre farklılaşma düzeyi incelenmiş ve bu çalışmada tarımla uğraşan kadınların erkeklere göre eğitim, yayım hizmetleri ve kredi ve pazarlama kanallarına erişiminin daha düşük olduğu ve üretkenliklerinin daha düşük olduğu bulunmuştur (Nosheen ve ark., 2009). Gana’da 1985-1995 yılları arasında 200 çiftçiyle gerçekleştirilen bir başka çalışmada düşük tarımsal büyüme oranlarının nedeni araştırılmıştır. Çalışmada cinsiyetler arası önemli bir farklılığa rastlanmamakla birlikte yaşa bağlı olarak çiftçilerin karar verme süreçlerinde değişmeler gözlenmiş ve yaşlı çiftçilerin kendilerine sunulan teşviklere göre üretim kararlarını daha güçlükle değiştirdikleri ortaya konulmuştur (Awanyo, 2001). Benzer çalışmalardan yola çıkarak, mevcut çalışmada Antalya ilinde 2007 yılında serada domates üreticileri ile gerçekleştirilen araştırma çalışmasından elde edilen veriler üretim verimliliğine demografik ve insan kaynağı kalitesi özelliklerinin etkisini incelemek üzere değerlendirilmiştir. Buna göre, çalışmanın takip eden bölümlerinde veri ve yöntemin değerlendirilmesi, verinin betimleyici istatistiklerle açıklanması ve kukla değişkenler aracılığı ile çiftçinin yaşı, eğitim durumu, çiftçilik deneyimi ve hane halklarının cinsiyet dağılımı gibi demografik etkenler ile sera tipi ve üretim döneminin üretim değeri üzerine etkileri incelenmiştir. 2. YÖNTEM 2.1. Veri Kaynağı Çalışmada kullanılan veriler 2007 yılında Antalya Merkez, Serik ve Kumluca ilçelerinde serada domates üreten üreticiler ile yüz yüze görüşmeler aracılığı ile elde edilmiştir. Görüşülen üretici sayısı sera tipi (cam – plastik) ve üretim dönemine (yaz – güz – kış) göre tabakalı örnekleme yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Buna göre, tesadüfi olarak görüşülen üretici sayısı aşağıdaki gibidir. Çizelge 1. Anket Örnekleminin Ayrıntılı Tanımı Dönem/ Đlçe/Tür Yaz Güz Kış Toplam Đlçe Toplam Merkez Cam Plastik 16 17 23 19 58 25 21 63 121 Serik Cam 6 Plastik 13 9 8 23 19 16 48 Kumluca Cam Plastik 3 14 5 4 12 71 21 17 52 64 Toplam Cam Plastik 25 44 Toplam 69 37 31 65 54 102 85 93 163 256 2.2. Yöntem Anket çalışmasından elde edilen veriler kullanılarak yatay kesit veri analizi yapılmış ve görüşülen 256 sera işletmesinde dekar başına elde edilen gelir ile brüt ve net kar değerleri işletmenin üretim dönemi ve yapısal özellikleri ile üretici ve ailesinin demografik özellikleri arasındaki ilişki yatay kesit regresyon analizi ile incelenmiştir. Buna göre nicel ve nitel değişkenlerden oluşan kuramsal bir model SAS programı kullanılarak tahmin edilmiştir. Modelde bağımlı değişken olarak işletmelerde dekara gelir, brüt ve net kar ile temel nicel değişken olarak seçilecek toplam veya değişken maliyetler arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Buna göre, korelasyon ilişkileri temel bağımlı değişkenin gelir, açıklayıcı değişkenin ise toplam maliyet olmasının daha uygun olduğu sonucunu ortaya çıkartmıştır. Gelir ve geliri elde etmek için yapılan harcamalar arası ilişkiye işletme ve üretici ile ilgili nitel bilgi veren değişkenlerin eklenmesi ile oluşturulan kuramsal model aşağıdaki gibidir. 58 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Burada; y tm cmd eg den ysd dan cins cd : : : : : : : : : n= 256 işletmede dekar başına elde edilen domates geliri Đşletmelerde üretim için yapılan dekar başına toplam maliyet Đşletmede analize söz konusu olan seralar Cam ise = 1; değilse 0. Đşletmeci lise ve üstü eğitime sahip ise = 1; değilse 0. Đşletmecinin seracılık deneyimi 10 yıl ve 10 yıldan fazla ise = 1; değilse 0. Đşletmecinin yaşı 35’ten küçük ise = 1; değilse 0. Đşletmeci tarımsal danışmanlık hizmetlerinden istifade ediyor ise = 1; değilse 0. Đşletmeye bağlı hanehalkı çoğunluğu kadın ise = 1; erkek ise = 0. Üretim güz ve yaz dönemlerinde gerçekleştirilmiş ise = 1; değilse 0. 3. BULGULAR 3.1. Betimleyici Đstatistikler 3.1.1. Đşletmelerde Üretim Dönemi ve Üretim Şekline Göre Dekara Gelir, Masraf ve Kar Görüşülen 256 işletmede dekar başına üretim değeri ortalaması Çizelge 2’de gösterildiği üzere 2007 değerlerine göre 9.131,80 TL’dir. Üretim dönemlerine göre bakıldığında çift ekimin yapıldığı yaz ve güz dönemleri toplamının kış dönemi üretim değerinden fazla olduğu görülmektedir. Çizelge 2. Üretim dönemine göre dekar başına ortalama üretim değeri Üretim Dönemi Güz Yaz Güz + Yaz (Çift Ekim) Kış (Tek Ekim) Toplam/Ortalama Đşletme Sayısı 102 69 171 85 256 Üretim Değeri (TL) 7.880,13 7.320,34 15.200,47 12.104,27 9.131,80 Üretim dönemlerine göre masraflar incelendiğinde çift ekim döneminin değişken ve sabit masraflar ortalamasının tek ekim yani kış dönemine göre daha fazla olduğu görülmektedir. Görüşülen 256 işletme için toplam işletme masrafları ortalaması 7.298,20 TL’dir. Masrafların üretim dönemi ile birlikte sera tipini de göz önünde bulundurarak incelendiği durumda sabit masraflar her üretim dönemi için cam serada daha yüksek iken, değişken masraflarda sera tipine göre önemli bir farklılık görülmemektedir. Bu durumda, cam serada her dönemde üretimin daha masraflı olduğu Şekil 1’de görülebilmektedir. Çizelge 3. Üretim dönemine göre domates üretim masrafları (TL). Üretim Dönemi Güz Yaz Güz + Yaz (Çift Ekim) Kış (Tek Ekim) Toplam/Ortalama Đşletme Sayısı 102 69 171 85 256 Değişken Masraf 2.695,67 3.511,14 6.206,81 4.330,58 3.563,43 Sabit Masraf 3.472,74 3.332,49 6.805,23 4.731,40 3.834,77 59 Toplam Masraf 6.168,41 6.843,63 13.012,04 9.061,98 7.398,20 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 14.000 12.000 10.000 8.000 6.000 4.000 2.000 0 C P Yazlık C P C Güzlük değişken masraf lar P Çif t Ekim Toplam sabit masraf lar C P Tek Ekim (Kışlık) toplam masraflar Şekil 1. Üretim dönemi ve sera tipine göre üretim masrafları. Araştırmaya konu olan işletmelere göre tek ekim (kış) döneminin brüt karı çift ekim (güz ve yaz dönemlerinin toplamı) dönemine göre daha düşük iken net kar daha yüksektir. 256 işletmenin brüt kar ortalaması 5.568,37 TL iken net kar ortalaması 1.733,59 TL’dir. Şekil 2’de ise kışlık üretimde cam seralardaki net kar ortalamasının, çift ekim yani yaz ve güz üretim toplamlarına ise plastik seraların net kar ortalamasının daha yüksek olduğu görülmektedir. 16.000 14.000 12.000 10.000 8.000 6.000 4.000 2.000 0 C P Yazlık C P Güzlük Üretim Değeri (YTL) C P C Çift Ekim Toplam Brüt Kar (YTL) P Tek Ekim (Kışlık) Net Kar (YTL) Şekil 2. Üretim dönemi ve sera tipine göre brüt ve net kar (YTL) 3.1.2. Đşletmelerin Demografik Özellikleri Çalışma kapsamında örtü altı domates yetiştiricisi 256 işletmenin yapısal özelliklerinin yanı sıra belirli demografik özelliklerinin işletme faaliyetlerinden elde edilen gelire etkileri incelenmektedir. Buna göre, işletmecilerin çalışmaya konu olan demografik özelliklerinden de kısaca bahsetmek gerekmektedir. Çizelge 4’te araştırmanın yapıldığı 256 işletmede işletmecinin yaş ortalamaları ile ilgili veriler yer almaktadır. Tüm işletmecilerin yaş ortalaması yaklaşık 42’dir. Buna karşın güz döneminde serada domates yetiştiren üreticilerin yaş ortalamasının diğer iki döneme göre daha yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca, kış üretim dönemi haricinde cam serada üretim yapan üreticilerin yaş ortalamaları daha düşüktür. 60 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 4. Đşletme sahibinin yaş ortalaması Dönem/Sera Tipi Yaz Güz Kış Ortalama: 41,96 Cam 39,84 42,22 43,39 Plastik 41,57 44,35 39,37 Ortalama 40,94 43,58 40,84 Üreticilerin üretimde deneyim sürelerine ilişkin veriler Çizelge 5’te gösterilmektedir. Çizelgeye göre tüm 256 örtü altı domates işletmesinin sahiplerinden 209’unun seracılık deneyiminin 10 yıl ve 10 yıldan fazla olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre üreticilerin yaklaşık % 82’sinin seracılık deneyiminin önemli ölçüde fazla olduğu anlaşılmaktadır. Çizelge 5. Deneyim süresi 10 yıldan fazla olan işletmecilerin sayısı Dönem/Sera Tipi Yaz Güz Kış Toplam: 209 Cam 20 30 28 Plastik 32 56 43 Toplam 52 86 71 Üreticilerin eğitim durumunun genel dağılımı ise Çizelge 6’da gösterilmiştir. Buna göre toplam üretici sayısının % 67’si ilkokul mezunu ya da okuryazar iken, üreticilerin % 12’si ortaokul, % 14’ü lise mezunudur. Yüksekokul mezunu üretici oranı % 2, üniversite mezunu üretici oranı ise % 5’tir. Çizelge 6. Üreticilerin eğitim dağılımı Eğitim Durumu Đlkokul– Okuryazar Ortaokul Lise Yüksekokul Üniversite Üretim Dönemi Kış Yaz Güz 51 50 71 10 10 11 16 4 15 2 1 1 6 4 4 Son olarak, işletmelerdeki hane halkının cinsiyet dağılımı Çizelge 7’de gösterilmiştir. Buna göre, tüm işletmelerde işletme başına ortalama erkek sayısı, kadın sayısından daha yüksektir. Bununla birlikte, toplam hane halkı ortalamasının en yüksek olduğu üretim dönemi güz iken, en düşük olduğu üretim dönemi ise kıştır. Kış üretim döneminde 12, yaz üretim döneminde 14, güz üretim döneminde ise 23 işletmede kadın hane halkı sayısı erkek hane halkı sayısından daha yüksektir. Çizelge 7. Đşletmelerde hane halklarının cinsiyet dağılımı Cinsiyet Kadın Erkek Yaz Toplam 117 134 Ortalama 1,8 2,2 Güz Toplam 199 217 3.2. Ortalama 2,0 2,1 Kış Toplam 149 183 Ortalama 1,7 1,9 Analiz Bulguları Buradan yola çıkarak model oluşturulurken ilk önce nicel değişkenler arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Gelir ve toplam maliyet arasında kurulan regresyon ilişkinde hata terimlerinin görsel gösterimi aşağıdaki gibidir. 61 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ y = 3867.7 +0.7021 tm 15000 N 256 Rsq 0.1196 12500 AdjRsq 0.1162 10000 RMSE 3813.6 7500 5000 2500 0 -2500 -5000 -7500 6000 7000 8000 9000 10000 11000 12000 13000 14000 15000 16000 Predicted Value Şekil 3. Gelir ve toplam maliyet denkleminde hata terimleri ve gelirin tahmini arasındaki ilişki Görsel gösterim sonuçlarına göre, analize konu olan modelde bağımlı ve bağımsız değişkene kök transformasyonu yapılmasının ilişkinin anlamlılığına ve analizine katkı sağlayacağı anlaşılmıştır. Sonuç olarak, bağımlı değişken sqy: t. gözleme ait gelir değerinin karekökü; bağımsız değişken sqtm: t. gözleme ait toplam maliyetin karekökü olarak düzenlenmiştir. Modele açıklayıcı unsur olarak eklenecek olan kukla değişkenlerin kuramsal modele referansla tespitinde dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Modele tüm kukla değişkenler eklendiğinde bu değişkenler nicel açıklayıcı ile bir arada anlamlı bulunsa da, parametrelerin bir kısmının istatistiksel olarak anlamsız olduğu görülmüştür. Bu durum açıklayıcı değişkenler arasındaki olası çoklu doğrusal bağlantıya işaret etmektedir. Bu nedenle değişkenler arasında tercihte bulunulması gerekmiş ve bu tercihi yapabilmek için değişkenlerin birbirleri ile olan korelasyon ilişkileri incelenmiştir. Çizelge 8. Kukla değişkenler arasında korelasyon ilişkisi cmd cd den eg ysd dan cins cmd 1.0 -0.00209 (09735) 0.04351 (0.4882) 0.09095 (0.1468) 0.00864 (0.8905) 0.03508 (0.5764) -0.03718 (0.5538) cd den eg ysd dan cins 1.0 -0.03440 (0.5838) -0.14675 (0.0188) 0.04112 (0.5125) -0.17028 (0.0063) 0.09002 (0.1510) 1.0 -0.09187 (0.1427) -0.28153 (<.0001) -0.09001 (0.1510) -0.00010 (0.9987) 1.0 0.11821 (0.0589) 0.01946 (0.7567) 0.20480 (0.0010) 1.0 -0.04863 (0.4385) -0.06538 (0.2974) 1.0 -0.03906 (0.5539) 1.0 Korelasyon katsayıların anlamlılığına bakıldığında, cinsiyet ve eğitim arasında, danışmanlık alma durumu ile cam serada üretim yapma arasında ve yaş ve deneyim arasında orta dereceli korelasyon olduğu görülmektedir. Ayrıca, modelin açıklayıcılığı temelinde teknik ve coğrafi özellikler dolayısıyla seranın cam veya plastik olması ile tek veya çift ekim döneminde üretim yapma durumlarının toplam maliyete yansıyan açıklayıcı etkileri de içerdiği görülmüştür. Buna göre, örneklem çerçevesinde ilişkileri değerlendirmek için kuramsal model aşağıdaki yapıya indirgenmiş ve tahmin edilmiştir. sqy = 36.23326 + 0.59435sqtm + 5.78536den + 7.03194dan – 1.10852cins. Modelin varyans çözümlemesi ve parametre tahminleri aşağıdaki çizelgelerde verilmiştir. Tahmin grafiğinde etkili gözlem olarak görülen değişkenlerin birbirlerinin 62 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ etkisini azalttığı yapılan incelemeler sonrası anlaşılmıştır. Buna göre hataların, daha homojen dağıldığı ancak korelasyon katsayısı temelinde açıklayıcı gücü çok yüksek olmayan bir sonuç elde edilmiştir. sqy = 36.233 +0.5944 sqtm +5.7854 den +7.0319 dan -1.1085 cins 80 N 256 Rsq 0.1636 60 AdjRsq 0.1503 RMSE 18.319 40 20 0 -20 -40 70 75 80 85 90 95 100 105 110 115 120 Predicted Value Şekil 4. Tam model hata ve tahmin değerleri arasındaki ilişki Elde edilen sonuçlara göre, toplam maliyet ve dolayısıyla üretim ile ilgili unsurların artışının gelir artışına etkisi göreceli olarak düşük ancak anlamlı bulunmuştur. Seracılık deneyimi 10 yıldan fazla olan ve tarımsal danışmanlık hizmetlerinden faydalanan üreticilerin domates üretim faaliyetlerinden elde ettikleri katma değer artmaktadır. Ancak büyük oranda işletme işgücünü de oluşturan hane halkı yapısı kadınlar lehine olan işletmelerde serada domates üretim faaliyetlerinden elde edilen gelirin referans noktasına göre azaldığı görülmektedir. Çizelge 9. Model Varyans Analizi Sonuçları Kaynak S.D. 4 215 255 Model Hata Toplam Kareler Toplamı 16481 84233 100714 Kareler Ortalaması 4120.20460 335.59099 F p(F) 12.28 <.0.0001 R2 0.1636 Çizelge 10. Model Parametre Tahminleri (Bağımı değişken sqy) Değişken Tahmin t- p(t) değeri Sabit sqtm den dan cins 36.23326 0.59435 5.78536 7.03194 -1.10852 4.10 5.72 1.91 2.60 -0.38 <.0001 <.0001 0.0572 0.0098 0.7038 Aynı zamanda sonuçlara göre, seracılık deneyimi 10 yıldan az olan, tarımsal danışmanlık hizmeti almayan ve fakat hanehalkı yapısı erkekler lehine olan işletmelerde diğer işletmelere göre elde edilen katma değer toplam maliyetin 1 birim artışına bağlı olarak 0.59 birim artmaktadır. 4. SONUÇ Bu çalışma kapsamında Antalya Merkez, Serik ve Kumluca ilçelerinde üreticiler ile yapılan anket çalışmasından elde edilen veriler kullanılarak serada domates üretim faaliyetlerinden elde edilen gelir ile üretim için yapılan masraflar ve üretici ile işletmenin özelliklerinin etkisi incelenmiştir. Yatay kesit regresyon analizi sonuçlarına göre örnekleme konu olan seracılık işletmelerinde domates üretim faaliyetlerinden elde edilen gelirin üretim masrafları ile birlikte üreticinin deneyimi ve ankete konu olan dönemde 63 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 aldığı danışmanlık hizmetlerinden olumlu etkilendiği anlaşılmıştır. Üreticinin deneyimi ve danışmanlık hizmetine erişim değişkenleri kuramsal modeldeki yaş ve eğitim değişkenleri ile ilişki olduğu için üreticinin yaşının ve eğitimin de üretimden elde edilen geliri olumlu etkilediği söylenebilecektir. Modele katkısı istatistiksel olarak anlamsız olan hane halkı cinsiyet yapısı değişkeni, işletmelerdeki hane halkı nüfusunun çoğunun kadınlar tarafından oluşturulduğu durumlarda işletme gelirinde azalma olduğunu göstermiştir. Değişkenin anlamsızlığı serada domates üretiminde cinsiyetin üretim gelirine doğrudan etkisinin olmadığı ancak var olan etkinin de kadın nüfusun yoğun olduğu işletmeler yönünde olumsuz olduğu anlaşılmaktadır. 5. KAYNAKLAR Awanyo, L. 2001. Labor, ecology, and a failed agenda of market incentives: the political ecology of agrarian reforms in Ghana. Annals of the Association of American Geographers, 91(1): 92 -121. Gupta, C.; Pal, P. K.; Mondal, T. K. ve Biswas, A. 2008. Gender difference in agriculture and allied activities. Journal of Interacademicia, 12 (1): 136-139. Kooszko-Chomentowska, Z., 2008. Human factor issue in agriculture. Acta Scientiarum Polonorum - Oeconomia 7 (4): 87-95 Nwaru, J. C. 2003. Gender and relative production efficiency in food crop farming in Abia State of Nigeria. Nigerian Agricultural Journal, 34: 1-10. Nosheen, F.; Ali, T.; Ahmad, M. ve Nawar, H. 2009. Measuring gender gap in agriculture and rural development. J. Agricultural Resources, 47(4):451-465. Özkan, B., Hatırlı, S., Öztürk, E., Aktaş A. R. 2008. Antalya Đlinde Serada Domates Üretiminin Kâr Etkinliği Analizi. Proje No: TOG 106 O 026, TUBĐTAK, Ankara. 64 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bayramiç-Ezine Sulama Birliğinin Ekonomik Göstergeler Đle Sulama Sistem Performansının Değerlendirilmesi Duygu AKTÜRK Murat TEKĐNER Ferhan SAVRAN F. Füsun TATLIDĐL ÖZET Bu çalışmada, Çanakkale iline bağlı Bayramiç ve Ezine ilçelerindeki tarım alanlarında sulama işletmeciliğini üstlenen Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliğinde sulama sistem performansının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Değerlendirmede, Sulama ve Drenajda Teknoloji ve Araştırma Uluslararası Programı (IPTRID) ve Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından geliştirilen karşılaştırmalı değerlendirme rehberindeki ekonomik göstergelerden, masrafları karşılama oranı, bakım masrafının gelire oranı, su ücreti toplama performansı, birim alana düşen toplam işletme bakım yönetim masrafı, birim alana düşen personel sayısı ve su dağıtımında istihdam edilen kişi başına düşen toplam masraf belirlenmiş ve değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler : Sulama sistem performansı, karşılaştırmalı değerlendirme, ekonomik göstergeler, Bayramiç-Ezine Ovası Sulama Birliği. Assessment Of Irrigation System Performans With Finansial Indicators Of Bayramiç-Ezine Plains Irrigation Association ABSTRACT This study aimed at evaluating the performance of irrigation system of Bayramiç-Ezine Plans Irrigation Association, which is responsible for the irrigation of agricultural areas in Bayramiç and Ezine towns of Çanakkale. In the evaluation, economical parameters reported by International Programme for Technology and Research in Irrigation and Drainage (IPTRID) and Food and Agriculture Organization of the United Nations (FAO) in the benchmarking guidelines such as cost recovery ratio, maintenance cost to revenue ratio, revenue collection performance, total management operation maintenance cost per unit area, staffing numbers per unit area and total cost per person employed on water delivery were determined and evaluated. Keywords: Irrigation system performance, benchmarking, economic performance indicators, Bayramiç-Ezine Plains Irrigation Association. 1. GĐRĐŞ Sürdürülebilir kalkınma için en önemli yaşamsal kaynak sudur. 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçişte nüfus 3 kat artarken su kaynaklarının kullanımına yönelik talep 6 kat artmıştır (Anonymous, 2002). Bu artış günümüzde de hız kesmeden devam etmektedir. Dünya nüfusunun 2025’de 8 milyara ulaşacağı ve gıda ihtiyacının %60 artacağı beklenmektedir. Nüfus artışına paralel olarak artan gıda ihtiyacının karşılanabilmesi için tarımsal üretimin arttırılması gerekmektedir. Kullanılabilir su ve toprak kaynaklarının kısıtlı olması, sektörler arasındaki rekabet artışı tarımda kaynakların etkin kullanımını zorunlu kılmaktadır (Aküzüm ve ark., 1999). Bu zorunluluklar içerisinde sulama sistemleri performansı önemli bir yer işgal etmekte ve birçok ülkede sulama sistemlerinde karşılaştırmalı değerlendirme ile mevcut performans belirlenerek performansı yükseltme olanakları araştırılmaktadır (Nalbantoğlu ve Çakmak, 2007). Performans değerlendirmenin en önemli amacı, her aşamada sulama projesi yönetimine bilgi akışı sağlayarak etkin ve etkili bir proje performansı gerçekleştirmektir. Performansın yeterli olup olmadığı konusunda proje yönetimine destek olur ve değilse gerekli önlemlerin alınmasını sağlar. Bir sulama projesinde anahtar göstergelerle ilgili periyodik bir veri akışı sağlayan performans değerlendirme çalışmaları, sulama şebekelerinin izlenmesinde etkin bir yönetim aracıdır (Bos, 1997). Bununla birlikte şebekede görülen sorunların belirlenmesine ve sulama sistem performansının iyileştirilmesine yardımcı olur. Bu çalışmada, 1997 yılında işletmeye açılan ve aynı yıl Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliğine devredilen şebekede sulama sistem performansı ekonomik göstergeler ile belirlenmiş ve değerlendirilmiştir. 65 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2. MATERYAL VE YÖNTEM Çalışmada materyal olarak DSĐ 25. Bölge sınırları içerisinde yer alan BayramiçEzine Ovaları Sulama Birliği seçilmiştir. Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliğinin su kaynağı, Kuzey Ege havzasında Kara Menderes çayı üzerinde bulunan Bayramiç barajıdır. 2008 yılı itibari ile 89.2 km kaplamalı ana kanal, 238.7 km kanaletli ve 16.3 km borulu tersiyer kanal ile 6938 hektarı cazibeli 242 hektarı pompaj olmak üzere toplam 7180 ha alanın sulanmasından sorumludur ve 2 ilçe ile 16 köyde 3814 parselde 2547 mükellefe hizmet vermektedir. Sahada ortalama parsel genişliği ise 3 dekardır. Şebeke inşaatı devam etmekte ve tamamlandığında sulanabilir net alan 10 000 hektara ulaşacaktır. Yıllara göre oranları değişmekle birlikte mısır, her çeşit sebze, her çeşit fidan, her çeşit meyve ve yem bitkileri ana ürün desenini oluşturmaktadır (Anonim, 2009). Sulama şebekesine ilişkin 2004-2008 yıllarına ait sulanan alan, tahakkuk edilen sulama ücreti, toplanan sulama ücreti gibi tüm veriler birlikten alınan izleme ve değerlendirme kayıtlarından elde edilmiştir. Bu çalışmada, Sulama ve Drenajda Teknoloji ve Araştırma Uluslararası Programı (IPTRID) ve Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından geliştirilen karşılaştırmalı değerlendirme rehberindeki (Malano ve Burton, 2001) göstergelerden 6 tanesi ile tarımsal etkinlik göstergelerinden sulama oranı sulama performans değerlendirmesi amacıyla kullanılmıştır. Sulama oranı (SO), su ücreti toplama performansı (SÜTP), masrafları karşılama oranı (MKO), bakım masrafının gelire oranı (BMGO), birim alana düşen toplam işletme bakım yönetim masrafı (TĐBYM), su dağıtımında istihdam edilen kişi başına düşen toplam masraf (PBDM) ve birim alana düşen çalıştırılan personel sayısı (BAÇPS) aşağıdaki biçimde ve Excel hesap tablosu yardımıyla hesaplanmıştır. Sulanan alan (ha) SO = Sulama alanı (ha) SÜTP = 100 Tahsil edilen su ücreti (TL) 100 Tahakkuk eden su ücreti (TL) Toplanan su ücreti (TL)= MKO BMGO (TL) = (TL) TĐBYM = PBDM = Toplam Gider (TL) 100 Toplam bakım masrafı 100,,, Toplanan su ücreti Toplam ĐBY Masrafı (TL) Sulama alanı (ha) Đşletme-bakım personeli masrafı (TL) Đşletme-bakım personeli sayısı (kişi) Đşletme-bakım personeli sayısı (kişi) BAÇPS = Sulama alanı (1000 ha) Araştırmada kullanılan performans göstergelerinin sınıflandırılması Çizelge 1’de verilmiştir. 66 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 1. Araştırmada değerlendirilen performans göstergelerinden bazılarının sınıflandırılması Göstergeler Zayıf Kabul edilebilir Memnun edici Đyi Sulama oranı <30 30–40 40–50 >50 Su ücreti toplama performansı <40 40–60 60–75 >75 Masrafları karşılama oranı <40 40–60 60–75 >75 Birim alana düşen çalıştırılan >3 – <3 personel sayısı (kişi/1000ha) Kaynak: Bekişoglu (1994), Vermillion (2000) Açıklama Sulanan alanın sulama alanına oranı Kullanıcılardan alınması gereken su ücretinin % si olarak toplanan su ücreti Toplam Đşletme bakım yönetim masraflarının % si olarak kullanıcılardan toplanan su ücreti Sulanan 1000 hektara düşen personel sayısı 3. BULGULAR VE TARTIŞMA 3.1 Sulama oranı Araştırma alanı olarak seçilen sulama birliğinin sulamakla sorumlu olduğu sahada şebeke inşaatı halen devam ettiği için her yıl sulanabilir net alan artmaktadır (Çizelge 2). Değerlendirme yapılan 5 yıllık dönemde gerçekleşen sulama oranları Çizelge 1’de verilen sınıflandırmaya göre 2005 ve 2008 yılları dışında memnun edici düzeydedir. 2008 yılında bir önceki yıla göre %13’lük düşüşün sebebinin 2007 yılında sulu tarımdan zarar gören işletmelerin büyük bir kısmının 2008 yılında sulu tarımdan vazgeçmeleri gösterilebilir. Çizelge 2. Sulama oranları Yıl 2004 2005 2006 2007 2008 Sulanan alan (ha) 1 961 2 221 2 684 3 007 2 297 Sulama alanı (ha) 4 727 5 692 6 300 6 686 7 180 Sulama oranı (%) 41.5 39.0 42.6 45.0 32.0 2008 yılı verilerine göre DSĐ’ce işletilen sulamalarda ortalama sulama oranı %26, devredilen sulamalarda ise %65 olarak belirlenmiştir (Anonim, 2009). Çakmak ve ark. (2007) Kızılırmak havzası sulamalarında 2003-2005 yıllarına ilişkin sulama oranını %296, Çakmak ve Tekiner (2010) ise Çanakkale Kepez Kooperatifinde 2001-2008 yılları arasında sulama oranını %3.2 ile %36.6 olarak belirlemişlerdir. 3.2 Su ücreti toplama performansı SÜTP, o yıla ait tahakkuk eden su ücretinin yine aynı yıla ait tahsil edilen su ücretine oranı olarak hesaplanmaktadır. Bu hesaplamada ilgili yılda gerçekleştirilen toplam tahsilat kullanılmamaktadır. Çizelge 3’te görüldüğü gibi en yüksek SÜTP %52 ile 2004 yılında en düşük ise 2008 yılında %28 olarak gerçekleşmiştir. Değerlendirme yapılan 5 yıllık dönemde ise ortalama SÜTP %38 olup, kabul edilebilir düzeyin altında kalmıştır. 67 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 3. Su ücreti toplama performansı Yıl 2004 2005 2006 2007 2008 Tahakkuk (su ücreti) (TL) 230 000 313 650 407 520 403 000 530 000 Tahsilat (su ücreti) (TL) 119 400 153 716 116 988 138 255 149 781 Önceki Yıllara Tahsilat (su ücreti) (TL) 97 858 51 539 165 174 229 096 160 501 SÜTP (%) 52 49 29 34 28 Ait Toplam Tahsilat (su ücreti) (TL) 217 258 205 255 282 162 367 351 310 282 Ancak 2006 ve sonraki 2 yılda önceki yıllara ait tahsilatlar o yıla ait tahsilatlardan daha yüksek gerçekleşmiştir. Bu durum SÜTP oranlarındaki düşüşün sebebi olarak gösterilebilir. DSĐ’ce işletilen sulama tesislerinde SÜTP %39 olarak gerçekleşirken devredilen sulama tesislerinde bu oran %95’lere kadar çıkmıştır (Özlü, 2004).Yavuz ve ark. (2006) ise, Aşağı Seyhan ovasındaki 17 sulama birliğinde 1998-2002 yıllarına ilişkin su ücreti toplama performansını %65-100 olarak belirlemişlerdir. 3.3 Masrafları karşılama oranı Çizelge 1’de verilen sınıflandırmaya göre 2004 ve 2005 yıllarında memnun edici düzeyde olan MKO, sonraki üç yılda kabul edilebilir sınırlar seviyesine gerilemiştir (Çizelge 4). Bu gerilemenin sebebi olarak SÜTP’da olduğu gibi geçmiş yıllara ait tahsilatların o yıla ait tahsilatlardan fazla olması gösterilebilir. Çakmak ve ark. (2009) Asartepe Sulama Birliğinde 2001-2004 yıllarına ilişkin bu değer %52-170 olarak saptamışlardır. Çizelge 4. Masraf karşılama oranı Yıl 2004 2005 2006 2007 2008 Toplam gider (TL) 155 965 164 999 252 014 280 154 361 049 Tahsilat (su ücreti) (TL) 119 400 153 716 116 988 138 255 149 781 MKO (%) 77 93 46 49 41 3.4 Bakım masrafının gelire oranı BMGO Çizelge 5’te verilmiştir. Bu oran bakım masraflarının karşılanma oranıdır. Elde edilen bu oranlar incelendiğinde en düşük değerin 2005 yılında %22 ve en yüksek 2006 ve 2008 yıllarında %111 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Bu sonuçlara göre toplanan su ücretleri, 2006 ve 2008 yılları dışında bakım masraflarını karşılamaya yeterlidir. Çizelge 5. Bakım masraflarının gelire oranı Yıl 2004 2005 2006 2007 2008 Bakım masrafı (TL) 59.994 33.661 130.331 121.201 166.005 Toplam gider (TL) 155.965 164.999 252.014 280.154 361.049 Tahsilat (su ücreti) BMGO (TL) (%) 119 400 153 716 116 988 138 255 149 781 50 22 111 88 111 Rodriguez ve ark. (2004), bu oranı Đspanya’da Andalusia yöresinde beş farklı sulama şebekesinde %2-13 olarak, Çakmak ve Tekiner (2010) ise %12 ile %51 arasında olduğunu belirtmişlerdir. 68 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 3.5 Birim alana düşen toplam işletme-bakım-yönetim masrafı Araştırma alanı için bu masrafın yıllara göre dağılımı Çizelge 6’da verilmiştir. Çizelge incelendiğinde en düşük masraf 2005 yılında 74.3 TL/ha ve en yüksek masraf 2008 yılında 157.2 TL/ha olduğu görülmektedir. Nalbantoğlu ve Çakmak (2007), Akıncı Sulama Birliğinde 1998-2005 yıllarına ilişkin birim alana düşen toplam işletme- bakımyönetim masrafını 22.53-108.61 $/ha, Çakmak ve Tekiner (2010) ise Kepez Kooperatifinde 2001-2008 yıllarında 0.4-192.5 TL/ha olarak elde etmişlerdir. Çizelge 6. Birim alana düşen toplam işletme-bakım-yönetim masrafı Yıl 2004 2005 2006 2007 2008 Toplam gider (TL) 155 965 164 999 252 014 280 154 361 049 Sulanan alan (ha) 1 961 2 221 2 684 3 007 2 297 TĐBYM (TL/ha) 79.5 74.3 93.9 93.2 157.2 3.6 Su dağıtımında istihdam edilen kişi başına düşen toplam masraf Su dağıtımında çalışan personel başına düşen toplam masraf Çizelge 7’de verilmiştir. Bu değer işletme bakım personelinin toplam masrafının, işletme bakımda görevli personel sayısına oranlanması ile elde edilmiştir. Çizelgede görüldüğü gibi her bir kişiye düşen en düşük masraf 2004 yılında 3 518 TL ve en yüksek masraf 2008 yılında 6 152 TL’dir. 2006 yılı hariç diğer yıllarda işletme bakım personelinin masrafı her geçen yıl artış göstermiştir. Çizelge 7. Su dağıtımında istihdam edilen kişi başına düşen toplam masraf Yıl 2004 2005 2006 2007 2008 Toplam personel Đşletme bakım sayısı Personel sayısı 11 9 13 11 13 10 15 12 15 12 Personel gideri (TL) 31 662 44 580 33 621 64 158 73 824 PBDM (TL/kişi) 3 518 4 053 3 362 5 347 6 152 3.7 Birim alana düşen çalıştırılan personel sayısı Sulama Birliğinde birim alana düşen çalıştırılan personel sayısı Çizelge 8’de gösterilmiştir. Çizelge incelendiğinde her 1000 hektara düşen çalıştırılan personel sayısı en az 2006 yılında 3.73 kişi (268 ha/kişi) ve en çok 2008 yılında 5.22 kişi (191 ha/kişi) olduğu görülmektedir. Bekişoğlu (1994), bir elemanın hizmet edeceği ideal sulama alanını yaklaşık 333 ha olarak belirtmiştir. Buna göre değerlendirme yapılan yıllarda işletmebakım personel sayısının yeterli olduğu görülmektedir. Çakmak ve ark. (2004), BatmanSilvan, Devegeçidi, Derik-Kumluca, Nusaybin-Çağdaş ve Çınar-Göksu sulama birliklerinde 1996-2000 yılları için bir personele düşen alanı 113.6-588.2 ha olarak belirlemişlerdir. Ghazalli (2004) Malezya’da 10 sulama şebekesinde 1998-2002 yıllarına ilişkin yaptığı çalışmada bir işletme bakım elemanının hizmet ettiği alanı 56-200 ha olarak tespit etmiştir. Çizelge 8. Birim alana düşen çalıştırılan personel sayısı Yıl 2004 2005 2006 2007 2008 Sulanan alan (ha) 1 961 2 221 2 684 3 007 2 297 Đşletme personel sayısı 9 11 10 12 12 Bir işletme personelinin hizmet ettiği alan (ha) 218 202 268 251 191 69 BAÇPS (kişi/1000 ha) 4.59 4.95 3.73 3.99 5.22 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 4. SONUÇ VE ÖNERĐLER Bu çalışmada, 1997 yılında işletmeye açılan ve aynı yıl Bayramiç-Ezine Ovaları Sulama Birliğine devredilen şebekede sulama sistem performansı ekonomik göstergeler ile belirlenmiş ve değerlendirilmiştir. Tarımsal etkinlik göstergelerinden sulama oranı yıllara göre farklılık göstermiş ve en düşük değer 2008 yılında %32 ile gerçekleşmiştir. 2008 yılında bir önceki yıla göre %13’lük düşüşün sebebinin 2007 yılında sulu tarımdan zarar gören işletmelerin büyük bir kısmının sulu tarımdan vazgeçmeleri gösterilebilir. Ekonomik göstergelerin en önemlilerinden biri olan su ücreti toplama performansında en yüksek değer %52 ile 2004 yılında, en düşük değer ise %28 ile 2008 yılında gerçekleşmiştir. Birlik yönetimi değerlendirmesi yapılan bütün yıllarda tahakkuk eden su ücretine yakın miktarlarda ücret tahsil etmiş ancak tahsil edilen miktarın büyük kısmı önceki yıllardan kalan borç olması sebebiyle bu performans değeri her geçen yıl düşüş göstermiştir. Beyribey (1997), devlet tarafından işletilen şebekelerde tahsilat oranını ortalama %36 olarak belirlemiştir. Sulama tesislerinin birliklere devredilmesi ile birlikte, devlet tarafından işletildiği dönemde %36-50 arasında değişen tahsilat oranları %90’nın üzerine çıkmıştır. Şener ve ark (2007), Tekirdağ Hayrabolu sulama şebekesinde 19892001 yıllarına ilişkin su ücreti toplama performansını %5.1-61.1 olarak bulmuşlardır. Masrafları karşılama oranına yıllar itibariyle baktığımızda en yüksek değer 2005 yılında %93, en düşük değer ise %41 ile 2008 yılında belirlenmiştir. Bu gerilemenin sebebi olarak SÜTP’da olduğu gibi geçmiş yıllara ait tahsilatların o yıla ait tahsilatlardan fazla olması gösterilebilir. Bir diğer ekonomik gösterge olan bakım masrafının gelire oranında durum 2006 ve 2008 yılları dışında olumlu gözükmekte ve alanda toplanan su ücretleri bakım masraflarını karşılamaktadır. Bu oranda en yüksek değer %111 ile 2006 ve 2008 yıllarında en düşük değer ise %22 ile 2005 yılında hesaplanmıştır. Birim alana düşen toplam işletme-bakım-yönetim masrafında ise en yüksek değer 2008 yılında 157.2 TL/ha, en düşük değer ise 74.3 TL/ha ile 2005 yılında gerçekleştiği tespit edilmiştir. 2008 yılında birim alana düşen toplam masrafın yüksek olmasının sebepleri arasında önceki yıllara göre sulanan alanın azalması, personel sayısının değişmemesi ve şebeke onarım masrafının önceki yıllara göre yüksek olması gösterilebilir. Su dağıtımında istihdam edilen her bir kişiye düşen masraf incelendiğinde en düşük masraf 2006 yılında kişi başına 3 362 TL, en yüksek masraf ise 2008 yılında kişi başına 6 152 TL olmuştur. Birim alana düşen en fazla personel sayısı 2008 yılında 5.22 kişi/1000 ha (191 ha/kişi) olarak gerçekleşmiştir. 2006 yılında ise 1000 hektarda 3.73 kişi (268 ha/kişi) çalışmıştır. Buna göre birim alanda çalıştırılan kişi sayısı Çizelge 1’de verilen sınıflandırmaya göre memnun edici düzeyde yeterli ve önerilen rakamdan fazladır. Yapılan ekonomik performans değerlendirmesi sonucunda birlik yönetiminin alması gereken önlemler aşağıda sıralanmıştır. Geçmiş yıllara ait ödenmemiş su ücretlerinin tamamı belirli bir zaman aralığında tahsil edilmeli, Geçmiş yıllara ait borçlar tahsil edildikten sonra en azından masrafları karşılayacak şekilde su ücretleri belirlenmeli, Her yıl su ücretleri tahsilatının düzenli bir şekilde gerçekleşmesi için gerekli önlemler alınmalı, Sulanacak alana göre literatüre uygun olarak (333 ha/kişi) personel sayısı belirlenmeli ve Şebekenin ihtiyacı olan bakım-onarım çalışmalarının her yıl düzenli olarak yapılması gerekmektedir. Ayrıca sulama birliklerine ait bir kanunun çıkartılması yukarıda verilen önerilerin gerçekleştirilmesine çok büyük bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 70 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 5. KAYNAKLAR Aküzüm, T., Çakmak, B. ve Benli, B. 1999. Yirmibirinci Yüzyılda Dünyada Su Sorunu. 7. Kültürteknik Kongresi Nevşehir, s.8-16. Anonim. 2009. 2008 Yılı DSĐ’ce Đşletilen ve Devredilen Sulama Tesisleri Değerlendirme Raporu. Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü, Ankara. Anonim. 2002. World Summit on Sustainable Development, Implementation Report, , 26 August -3 September, Johannesburg. Bekişoğlu Ş. 1994. Türkiye’deki Sulama Sistemlerinin Mevcut Durumu, Đşletme ve Bakım Sorunları. Su ve Toprak Kaynaklarının Geliştirilmesi Konferans Bildirgeleri. Bayındırlık ve Đskan Bakanlığı, DSĐ Genel Müdürlüğü. Ankara, Cilt 2, s. 579-586. Beyribey, M. 1997. Devlet Sulama Şebekelerinde Sistem Performansı Değerlendirilmesi. A.Ü. Ziraat Fak. Yay. No:1480, Bilimsel araştırma ve inceleme, Ankara. Bos, M. G. 1997. Performance Indicators for Irrigation and Drainage, Irrigation and Drainage Systems, Kluwer Academic Publishers, Netherlands, V.11, p.119-137. Cakmak, B., Beyribey, M. and Kodal, S. 2004. Irrigation Water Pricing in WUAs Turkey. International Journal of Water Resources Development, Vol: 20, No:1, p.113124. Cakmak, B., Kendirli, B. and Ucar, Y. 2007. Evaluation of Agricultural Water Use: A Case Study for Kizilirmak. Journal of Tekirdag Agricultural Faculty, Tekirdağ, 4(2):175-185. Cakmak, B., Polat, H. E., Kendirli, B. ve Gokalp, Z. 2009. Evaluation of Irrigation Performance of Asartepe Irrigation Association: A Case Study From Turkey. Journal of Akdeniz University Agricultural Faculty, Antalya, 22(1): 1-8. Çakmak, B. ve Tekiner, M. 2010. Çanakkale Kepez Kooperatifinde Sulama Performansının Değerlendirilmesi. I. Ulusal Sulama ve Tarımsal Yapılar Sempozyumu. Kahramanmaraş Sütçü Đmam Üniversitesi, Kahramanmaraş, 27-29 Mayıs. Ghazalli, M. A. 2004. Benchmarking of Irrigation Projects in Malaysia: Initial Implementation Stages and Preliminary Results. The Journal of the International Commission on Irrigation and Drainage, v.53, No:2, p.195-212. Malano, H. and M. Burton. 2001. Guidelines for Benchmarking Performance in the Irrigation and Drainage Sector. International Program for Technology and Research in Irrigation and Drainage (IPTRID), FAO, Rome, Italy, 44p. Nalbantoğlu, G. ve Çakmak, B. 2007. Akıncı Sulama Birliğinde Sulama Performansının Karşılaştırmalı Değerlendirilmesi. A. Ü. Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi, Ankara, 13(3):213-223. Özlü, H. 2004. Irrigation Reform in Turkey. The First International Capacity Building Program On Participatory Irrigation Management, International Agrohydrology Research and Training Centre, December 5-14, Menemen, Turkey, s.10, p.10. Rodriguez, Diaz J.A., Camacho Poyato, E., Lopez Luque, R. 2004. Applying Benchmarking and Data Envelopment Analysis (DEA) Techniques to Irrigation Districts in Spain. Irrigation and Drainage, 53, 135-143. Sener, M., A. N. Yuksel and F. Konukcu. 2007. Evaluation of Hayrabolu Irrigation Scheme in Turkey Using Comparative Performance Indicators. Journal of Tekirdag Agricultural Faculty 4(1):43-54. Vermillion, D. L. 2000. Guide to Monitoring and Evaluation of Irrigation Management Transfer, International Network on Participatory Irrigation Management (INPIM), USA. Yavuz, M.Y., Kavdir, Đ. ve Delice, N.Y. 2006. Performance Evaluation of Water Users Associations: A Case Study of The Lower Seyhan Basin. Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 10 (3/4):35-45, Şanlıurfa. 71 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Koyck – Almon Yaklaşımları Đle Çilek Üretimi Ve Fiyat Đlişkisinin Analizi Ferit ÇOBANOĞLU1 Özet Tarımsal ürünlerde fiyat oluşumu, geçmiş dönemlerdeki üretim miktarı ile doğrudan ilişkilidir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye çilek üretimi ile fiyat arasındaki ilişkiyi gecikmesi dağıtılmış modellerden Koyck – Almon yaklaşımları kullanılarak ortaya koymaktır. Modellerde 1970-2007 yılları arasındaki çilek üretimi bağımlı değişken, çilek fiyatı ise bağımsız değişken olarak kullanılmıştır. Fiyat ve gecikmesi dağıtılmış değerlerinin çilek üretimine olan etkileri Koyck ve Almon tekniği kullanılarak ayrı ayrı tahmin edilmiştir. Analiz sonucu elde edilen bulgulara göre Almon tekniğinin, Koyck modeline göre çilek üretimi – fiyat ilişkisini daha iyi açıklayan bir model olduğu görülmüştür. Fiyatların gecikmeli değerlerinin üretim üzerinde pozitif etki yaptığı ancak bu etkinin giderek azaldığı tespit edilmiştir. Dünya ve Avrupa Birliği (AB) pazarlarında rekabet olanaklarının arttırılması için, çilek üretim sisteminde planlı bir üretim ve pazarlama organizasyonunun kurulması faydalı olacaktır. Anahtar Kelimeler: Çilek Üretimi ve Fiyatı, Koyck ve Almon Modelleri, Gecikmesi Dağıtılmış Model. The Analysis Of The Relation Between Production And Price In Strawberry With Koyck And Almon Models Abstract There is high correlation between the price formation and production volume in agricultural products directly. Thus, main aim of the study is to determine the relation between production and price in strawberry using of Koyck and Almon models, two of the Distributed Lag Models. In the models, the data of the period 1970-2007 was used and strawberry production level was considered as dependent variable and the series consisting of strawberry prices and delayed values of price series were evaluated as exogenous variables. The influences of price and late-delivered variables on strawberry production are guessed separately being used Koyck and Almon techniques. According to findings of the study, it was specified that Almon approach was better than Koyck model on the basis of explaining the relation between price and production of strawberry. While the distributed lag values of prices had positive impact on production, however it was defined this effect was reduced increasingly. The establishing of production and marketing organizations with planned in strawberry production system would be favorable to be able to increase facilities of competition in European Union (EU) and the world markets. Key Words: Strawberry Production and Prices, Koyck and Almon Models, Distributed Lag Model. GĐRĐŞ Çilek, kendisine özgü aroması ve zengin vitamin içeriği nedeniyle, üzümsü meyveler içerisinde önemli bir yere sahiptir. Çilek turfanda yetiştiriciliğe uygun, ihracat ve iç pazar imkanları iyi, otsu fakat çok yıllık bir meyve oluşu ve ayrıca üzerinde yapılan çok sayıda ıslah çalışması sayesinde, dünya genelinde yaygınlığı gün geçtikçe artmakta olan bir bitkidir. Taze olarak tüketiminin yanında, reçel, marmelat, dondurma, pasta ve likör yapımında geniş ölçüde kullanılır. Ayrıca dondurularak saklanır, konservesi yapılır, meyve suyu yapımında değerlendirilir (AĐB, 2009). 2003 yılında 150 bin ton olan Türkiye çilek üretiminin 180 tonu ihracat edilmesine karşın, 2007 yılında gerçekleşen 239 bin 76 ton üretimin 17 bin 242 tonu ihraç edilmektedir. Söz konusu dönemde, üretimde iki kat bir artış söz konusu iken, ihracatta ise yaklaşık 1328 kat bir artış olduğu dikkati çekmektedir. Đhracat ile birlikte artan üretim miktarına paralel olarak görülebilecek fiyat dalgalanmaları, beraberinde özellikle çilek üretiminde bazı sorunları getirebilecektir. Tarımsal ürünlerde fiyat oluşumu genellikle üreticilerin dışında gerçekleşmektedir. Fiyatların oluşumunda maliyetlerin etkisi oldukça sınırlı olup, üreticiler piyasada oluşan fiyatı bir veri olarak kabul etmek durumundadırlar. Diğer taraftan tarımsal üretimin mevsimlere bağlı olmasından dolayı kesikli bir yapıya sahip olması ve tarımsal üretim sisteminde belirgin bir planlamanın olmamasından dolayı ürün fiyatlarında dalgalanmalar görülmektedir. Ürünün bol olduğu yıllarda fiyat düşük, az olduğu dönemlerde ise fiyat yüksek olmaktadır. Sonuçta, piyasada denge fiyatını belirleyen en önemli faktör arz miktarı olmaktadır. Ekonomide bu oluşuma örümcek ağı teoremi 1 ADÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Koçarlı, Aydın. 72 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 (Cobweb Teoremi) denilmektedir (Türkay, 1996; Eraktan ve Açıl, 2000). Bu çalışmada, Türkiye’de çilek üretimi ile fiyat arasındaki ilişkinin, Koyck ve Almon modelleri kullanılarak açıklanması amaçlanmıştır. Gecikmesi dağıtılmış modeller iktisadi teorilerin açıklanmasında oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Türkiye’de bu modeller kullanılarak yapılan değişik analizler mevcuttur. Yurdakul (1998) Koyck-Almon teknikleri ile pamuk üretim ve fiyatı arasındaki ilişkiyi, Eraktan ve ark. (2004) Koyck modeli ile doğrudan gelir desteği ve katma değer arasındaki ilişkiyi, Dikmen (2005) Koyck ve Almon modelleri ile tütünde, Özçelik ve Özer (2006) Koyck modeli ile buğdayda, Erdal ve Erdal (2008) Koyck tekniği ile kuru soğanda üretim ve fiyat arasındaki ilişkileri açıklayan önemli çalışmalar yapmışlardır. MATERYAL VE YÖNTEM Çalışmada çilek üretim miktarı ve çiftçinin eline geçen fiyatlara ilişkin veriler Türkiye Đstatistik Kurumu (TÜĐK) verilerinden elde edilmiştir (TÜĐK, 2009). Veriler, yıllık zaman serisi olarak düzenlenmiş olup, 1970-2007 dönemini kapsamaktadır. Fiyat değişkeni üzerinde trend meydana getirmesi nedeniyle, fiyatlar enflasyondan arındırılarak reel fiyatlar kullanılmıştır. Bunun için Đstanbul Ticaret Odası’nın (ĐTO) düzenlemekte olduğu 1968=100 bazlı Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE) kullanılmıştır. Değişkenler üzerinde kararlılık sağladığı için doğal logaritmaları alınmıştır. Teorik Çerçeve Gecikmesi dağıtılmış modellerin, iktisat teorilerinin açıklanmasında yarattığı kolaylık nedeniyle önemli bir yeri vardır. Bu tür modellerde bağımsız değişkenler arasında, açıklayıcı değişkenin gecikmeli değerleri yer alır. Bu tip modellere sonlu bir değer verilmişse (açıklayıcı değişkene) sonlu model, verilmemişse sonsuz model adı verilir (Kutlar, 2005). Gecikmesi sonsuz, yani gecikmenin geçmişe doğru uzunluğu tanımlanmamış model aşağıdaki şekilde ifade edilir (Dikmen, 2005), Yt =a +b 0 X t +b1X t -1 +b 2 X t -2 +........+u t (1) şeklinde ifade edilebilir. Gecikmesi sonlu dağıtılmış k gecikmeli bir model ise; Yt =a +b 0 X t +b1X t -1 +b 2 X t -2 +........+b k X t -k +u t (2) şeklinde ifade edilebilir. Bu açıklayıcı değişken X’in sadece bugünkü değeri (Xt) ile değil, geçmiş dönemlerdeki değerleri ile de (Yt…….Yt-k) bağımlı değişkeni (Yt) etkilediğini ifade eder. Başka bir ifade ile X’in belli sayıdaki geçmiş değerleri de bağımlı değişken üzerinde etkilidir. Çoğu zaman Y, X’e bir süre sonra tepki gösterir, geçen bu süreye gecikme denir (Dikmen, 2005). Gecikmesi dağıtılmış modellerin, modele özgü tahmini sıradan en küçük kareler (SEKK) yöntemi kullanılarak yapılır (Alt, 1942; Tinbergen, 1949). Bu çeşit modellerde, uygulamada ortaya çıkacak en önemli sonuçlardan biri, bağımsız (etkileyici) kabul edilen değişkenler arasında çoklu doğrusal bağlantıdır (Kılıçbay, 1983). Çünkü aynı değişkenin k gecikmeleri modelde yer aldığından, parametrelere ait standart hatalar büyük çıkabilir. Đkincisi eğer gecikmelerin sayısı büyükse ve örnek küçükse, parametreleri tahmin edilemeyebilir. Çünkü istatistik bakımından anlamlılık testlerinin yapılması için serbestlik derecesi yeterli olamayabilir. Ancak bu güçlükleri aşmak için önerilen çeşitli yöntemlerin hepsi temel amaç olarak gecikmeli değişkenlerin sayısını “anlamlı biçimde” azaltmaya çalışırlar, b’lara sınırlamalar konarak ve gecikmeli değişkenlerin doğrusal bir bileşiminden (Wi) diyebileceğimiz yeni değişkenler türeterek bu amaca ulaşılır (Koutsoyiannis, 1989). Koyck modeli, bağımsız değişkenlerin birbirini izleyen dönemlerdeki gecikmeli etkilerini ölçmek amacıyla kullanılan bir modeldir. Koyck modelinde gecikme sayısı arttıkça, gecikmeli değerlerin katsayıları (bağımsız değişkenin gecikmeli değerleri) giderek azalmaktadır. Bu da değişkenin zaman içindeki etkisinin azaldığını göstermektedir (Özçelik ve Özer, 2006). Koyck modelinde, bağımsız değişken gecikmelerinin, bağımlı değişkeni belirli bir oranda etkiledikleri ve söz konusu gecikme oranının da, geometrik olarak azaldığı belirtilmektedir. Buradan, modeli indirgenmiş bir hale getirerek, regresyon denkleminin tahmini yapılmıştır. Modele ulaşmak için, yukarıda gösterilmiş olan gecikmesi sonsuz dağıtılmış bir modelde Koyck, bütün bağımsız değişkene ait gecikmeli değerlere ait b katsayılarının aynı işaretli olduğunu, bu değerlerin geometrik bir şekilde azaldığını belirtmektedir. Bu varsayımın gösterimi; b k = b 0 λk k= 0, 1, 2,…… şeklindedir. (3) Burada λ, (0<λ<1) dağıtılan gecikmenin azalma ya da düşme oranı, 1-λ ise uyarlanma hızıdır ve bk gecikme sayısının değeridir (Koyck, 1954). λ’nın değeri 1’e ne kadar yakınsa, bk’daki azalma oranı o kadar düşer. λ, sıfıra ne kadar yakınsa, bk’daki azalma oranı o kadar hızlı olur. Ortalama gecikme sayısı, gecikmelerin ağırlıklı ortalamasını vermekte olup aşağıdaki gibidir. 73 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Ortalama gecikme sayısı, X bağımsız değişkeninde oluşan bir birimlik değişmenin, bağımlı değişken Y üzerinde hissedilir ölçüde bir etki oluşturabilmesi için, geçmesi gereken zaman sürecini gösterir (Dikmen, 2005). Koyck modelinde, medyan gecikme ise, X’deki bir birimlik değişmenin, Y’de yapacağı toplam değişmenin ilk yarısı veya %50’sinin kaç dönem sonra gerçekleşeceğini göstermekte olup, aşağıdaki formül ile hesaplanmaktadır (Akın, 2002). Ortalama gecikme = λ (1 − λ ) (4), Medyan gecikme = − log 2 log λ (5) Yukarıdaki açıklamalara göre, gecikmesi sonsuz denklemi şu şekilde yazabiliriz. Yt = a + b0 X t + λ b0 X t −1 + λ 2b0 X t − 2 + ....... + ut (6) (6) nolu denklemin ifade ettiği modele, sonsuz gecikmeli bir model olmasından dolayı, bilinen doğrusal regresyon çözüm yöntemi uygulanamaz ve ayrıca, λ katsayıları doğrusallıktan çok uzaktır. Modelin bu sorunları ortadan kaldırmak için Koyck, sonsuz modeli bir dönem geri çekip, aşağıdaki modeli elde etmiştir: λYt −1 = λ a + λb0 X t + λ 2b0 X t −1 + λ 3b0 X t − 2 + ....... + λ n ut −1 (7) elde edilir. Bu model tekrar düzenlenirse; Yt = a (1 − λ ) + b0 X t − λYt −1 + vt bulunur. (8) vt = (ut − λ ut −1 ) ; ut ile λ ut-1’in hareketli ortalamasıdır. Koyck modeli ile açıklayıcı değişkenin gecikmeli değerleri ortadan kaldırılmış, sadece k=1 gecikme sayısı model içinde yer aldığından, çoklu bağlantı sorunu kendiliğinden giderilmiştir. Başlangıçta, sonsuz model içinde α ile sonsuz sayıda b’i tahmin etme zorunluluğu varken, şimdi yalnızca üç bilinmeyen değişkeni, α, b0 ve λ’yı tahminiyle, gecikmesi dağıtılmış bir model hesaplanabilir. Almon modelinin Koyck modeline göre hata terimine ait herhangi bir varsayımı ihlal etmemesi ve kabul edilebilir gecikme yapıları bakımından Koyck modelinden çok daha esnek olduğu belirtilmektedir (Yurdakul, 1998). Almon (1965)’e göre, Koyck dizinlerinin etkin olarak kullanılamadıkları durumlarda, bi’nin gecikme uzunluğu, i’nin bir fonksiyonu olarak yazılabilir. Gecikmesi dağıtılmış bir regresyon denkleminin, p Y = a ∑ bi xt −i + ut (9) i =0 şeklinde olduğunu kabul edelim. Gecikmesi sonlu dağıtılmış bir modelde, Almon matematikte ‘Weierstrass teoremi’ diye bilinen bir teoremden yararlanarak, bi’nin gecikme uzunluğunu i’nin uygun dereceden bir çok terimlisi ile yaklaşık olarak bulunabileceğini varsayar (Gujarati, 1999). i’nin kareli ya da ikinci dereceden bir çok terimlisi olan denklem; bi = a0 + a1i + a2i 2 (10) şeklinde ifade edilebilir. Model daha genel olarak yazılırsa, aşağıdaki gibi olur. bi = a0 + a1i + a2i 2 + .... + a p i q i = 0,1,...., p > q (11) Bu denklem de, i’nin q’inci dereceden bir çok terimlidir. q’nin (en uzak gecikme uzunluğu) p’den küçük olduğu varsayılmıştır. (9) ve (11) nolu denklemlerden aşağıdaki ifade elde edilir. p p p Yt = ϕ0 + a0 + ∑ i 0 X t −i + a1 ∑ i1 X t −i + ......... + aq ∑ i q X t −i + ut (12) i =0 i=0 i=0 Buradan şu tanımlar yapılabilmektedir: p Z 0 t = ∑ X t −i i =0 p Z1t = ∑ iX t −i i =0 p p Z 2t = ∑ i X t −i Z qt = ∑ i q X t −i 2 i =0 (13) i=0 (12) nolu denklem, aşağıdaki gibi yazılabilir. Yt = ϕ + a0 Z 0t + a1Z1t + ...... + aq Z qt + ut 74 (14) TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Almon dizininde Y’nin, X değişkenlerine göre değil, (13) nolu denklemde yer alan Z değişkenlerine göre alışıldık KEKK yöntemine göre tahmini yapılır. Model de, αi parametrelerinin, tahmini u olasılıklı bozucu teriminin klasik doğrusal regresyon modelinin varsayımlarını yerine getirmesi koşuluyla, istenen bütün istatistik özelliklerini taşıyacaktır (Greene, 2003). Böylece Koyck modelinde ortaya çıkabilen varsayım ihlalleri, Almon yaklaşımı ile giderilir. Almon tekniğinin, bu bağlamda, Koyck modeline göre bazı üstünlüklerinin olduğu ifade edilebilir. Almon, polinomial gecikme modelinde Z değişkenleri arasında çoklu doğrusal bağlantı olması olasılığı kuvvetlidir. Özellikle polinomun derecesi 2’yi aştığında bu problem daha da önem kazanır (Akın, 2002). Bu çalışmada da, polinomun derecesi 2 alınmıştır. α değerleri tahmin edildikten sonra, ilk başta yer alan bi’ler aşağıdaki şekilde tahmin edilebilir: i=0 → b0=α0 i=1 → b1=α0 + α1 + α2 i=2 → b2=α0 + 2α1 + 4α2 i=3 → b3=α0 + 3α1 + 9α 2 i=4 → b4=α0 + 4α1 + 16α 2 Buradan da, aşağıdaki denklemlere ulaşılır. Sonuç olarak X’leri kullanarak Z serileri türetilir ve bunların açıklayıcı değişkenler olarak kullanılması ile Almon modeli tahmin edilir. 4 Z0t = i0 Xt-i = (Xt+Xt-1+Xt-2+Xt-3+Xt-4) (15) i=0 4 Z1t = i Xt-i = (Xt-1+2Xt-2+3Xt-3+4Xt-4) (16) i=0 4 Z 2t = i 2 Xt-i = (Xt-1+4Xt-2+9Xt-3+16Xt-4) (17) i=0 DÜNYA VE TÜRKĐYE ÇĐLEK ÜRETĐMĐ VE TĐCARETĐNĐN GENEL YAPISI 2007 yılı verilerine göre 239 bin 76 ton çilek üretimi ile Türkiye dünya genelinde dördüncü sırada yer almakta olup, söz konusu miktar dünya toplam çilek üretiminin %6.25’ini oluşturmaktadır. Türkiye’nin önünde ise ABD (1 milyon 115 bin ton), Rusya (324 bin ton) ve Đspanya (263 bin 9 yüz ton) gibi ülkeler bulunmaktadır (FAO, 2009). Aynı yıl verileri dikkate alındığında, dünya genelinde yapılan 617 bin 531 ton çilek ihracatında ilk sırayı Đspanya (207 bin 178 ton) ve ABD (116 bin 744 ton) alırken, Türkiye 17 bin 242 ton ile 12. sırada bulunmaktadır. Çilek üretiminde dünya genelinde dördüncü olan ülkemiz, ihracatta ise 12. sırada bulunmaktadır (AĐB, 2009). Türkiye’de en fazla çilek üretimi yapan illerin başında Mersin gelmekte ve toplam üretimin %45’ini karşılamaktadır. Diğer çilek üreten iller ise sırasıyla; Bursa (%21), Antalya (%14), Aydın (%7) ve Đzmir (%3)’dir (AĐB, 2009). 2008 yılında Türkiye genelinde 112 bin 785 dekar alanda 261 bin 78 ton çilek üretimi gerçekleşmiştir. 1980’de 23 bin ton olan çilek üretimi iken 2003 yılında 150 bin ton olan Türkiye çilek üretiminin 180 tonu ihracat edilmesine karşın, 2007 yılında gerçekleşen 239 bin 76 ton üretimin 17 bin 242 tonu ihraç edilmektedir. 2003 yılında ihracatın, üretim içindeki payı %0.12 iken, 2007 yılında ise %7.21’e ulaşmıştır. Bu da çilek pazarlamasında ihracatın öneminin arttığını göstermektedir. Çilek ihracatından elde edilen gelir 30 milyon doları aşmış bulunmaktadır (AĐB, 2009). 1980’de ortalama olarak üreticinin eline kg başına 0.32 dolar geçerken, aynı değer çileğin daha da ticarileşmesi ve pazarlama boyutunun artmasıyla 2007’de 1.397 dolara ulaşmıştır (Şekil 1) (FAO, 2009). 1988-1993 döneminde artan çilek fiyatlarının, 1994 ekonomik krizinden sonra azalma eğilimi göstermiş, ancak 2002’den sonra tekrar artış trendine girmiştir. 1980-2007 dönemindeki Türkiye çilek üretimi ve reel üretici fiyatlarının değişimi sırasıyla Şekil 1’de belirtilmiştir. ARAŞTIRMA BULGULARI Đncelenen dönemde çilek fiyatı ve üretim miktarı arasındaki korelasyon katsayısı 0.94 olarak hesaplanmış olup, bu da söz konusu ilişkinin yeterince güçlü olduğunu ortaya koymaktadır. Đlk olarak gecikmesi dağıtılmış bir model kurulmuştur. Qt = α + b0Pt + b1Pt-1 + b2Pt-2 +…….+bkPt-k + ut (18) Burada, Qt = Çilek üretimi (bin ton) Pt = Çilek fiyatı (TL kg-1) (2) nolu denklemden de görüleceği üzere, önce çilek fiyatının gecikmeli değerlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Gecikme değerlerinin belirlenebilmesi için “Schwarz Ölçütü” ∑ ∑ ∑ 75 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ kullanılmıştır (Çizelge 1). Koyck modelinin gecikme uzunluğunun belirlenmesi amacıyla Schwartz gecikme uzunluğu kriterinden yaralanılmıştır (Schwartz, 1978). Schwartz şu fonksiyonun en düşüğe indirgenmesini önermektedir: SÖ = ln Q2 + k ln n (19) Burada Q2 , Q2 (=KKT/n )‘in en yüksek olabilirlik tahmini, k gecikme uzunluğu, n gözlem sayısıdır. Özetle, bir regresyon modeli çeşitli gecikme değerleri (=k) ile kullanılmakta, Schwartz Ölçütü değerini en küçük yapan k değeri seçilmektedir (Gujarati, 1999). Bu aşamada dağıtılmış gecikmenin biçimi konusunda herhangi bir sınırlama koymadan, çok büyük bir k (gecikme uzunluğu) değeriyle başlanarak, bu süre kısaltıldığında modelin önemli bir bozulmaya uğrayıp uğramadığı gözlenir (Davidson ve Mackinnon, 1993). Schwartz ölçütüne göre en küçük değeri veren gecikme sayısı modelin gecikme uzunluğunu vermektedir. Bu açıklamaya göre gecikme sayısı 4 olarak hesaplanmıştır. Bunun anlamı dördüncü yıldan itibaren çilek fiyatının, çilek üretimine olan etkisi sıfır olmaktadır. Buna sebep olarak da, genellikle ülkemizde çilek yetiştiriciliğinin çok yıllık, en azından 2 ya da 3 yıllık olarak planlanmasından kaynaklandığı öngörülmektedir. 300000 50,0 45,0 40,0 35,0 200000 30,0 150000 25,0 20,0 100000 15,0 (Reel fiyat TL kg-1) Çilek üretimi (ton) 250000 10,0 50000 5,0 2006 2004 2002 2000 1998 1996 1994 1992 1990 1988 1986 1984 1982 1980 1978 1976 1974 1972 0,0 1970 0 Yıllar Çilek üretimi Çilek fiyatı Şekil 1. Türkiye’de Çilek Üretim Durumu ve Fiyatlardaki Değişmeler Çizelge 1. Schwarz Ölçütüne Göre Gecikme Sayısının Belirlenmesi Gecikme Uzunluğu Schwartz (SC) Kriteri k=1 -11.2842 k=2 -13.4200 k=3 -17.1817 k=4 -20.0194 k=5 -18.2226 k=6 -17.3536 Elde edilen 4 gecikme sayısına göre üretimle fiyat arasındaki ilişki aşağıdaki denklemde klasik en küçük kareler (KEKK) yöntemi ile hesaplanmıştır. Qt = 12.001 + 0.0588 P – 0.0491 Pt-1 - 0.0754 Pt-2 + 0.0418 Pt-3 + 0.0187 Pt-4 (20) t → (129.15) (0.4992) (-0.3053) (-0.4617) (0.2744) (1.6787) p→ (0.000) (0.6215) (0.7624) (0.6478) (0.7858) (0.1043) R2 = 0.95 F = 121.1381 p= 0.000 standart hata= 0.1775 (20) nolu denklemden görüldüğü gibi 1 ve 2 dönem (yıl) önceki çilek fiyatı, çilek üretimini negatif yönde etkilemektedir. Aktüel yıl (t), 3 ve 4 dönem önceki çilek fiyatı, üretimi pozitif yönde etkilerken, sabit terim dışındaki tüm tüm parametreler istatiksel olarak anlamlı değildir. Çilek üretiminde meydana gelen değişmelerin 0.95’i çilek fiyatı ve gecikmeli değerlerden kaynaklanmaktadır. Açıklama gücü yüksektir. Aynı zamanda denklem tümüyle anlamlıdır. Standart hatası da düşüktür (0.1775) ve F değeri de %1 (p<0.01) düzeyinde anlamlıdır. Ancak 76 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bilindiği gibi gecikmesi dağıtılmış modellerde iki sorun ortaya çıkmaktadır. Birincisi, çoklu bağlantı sorunu, diğeri de gözlem kaybıdır. Elimizde çok sayıda veri yoksa, gecikmelerden dolayı, tahminler tutarsız olabilir. Đşte bu iki soruna çözüm olarak Koyck modeli önerilmiştir. (21) nolu denklem tahmin edilen Koyck modelini göstermektedir. Qt = 3.9211 + 0.0551 Pt + 0.6712 Qt-1 (21) t → (2.1507) (2.1280) (4.2799) p → (0.0386) (0.0486) (0.0001) R2 = 0.96 F = 462.6778 DW= 1.855 p= 0.000 standart hata= 0.1602 Burada Qt = Çilek üretimi, Pt = Çilek fiyatı, Qt-1 = Bir dönem önceki çilek üretimini göstermektedir. (21) nolu denklemden, modelin istatistiki anlamlılık durumları incelendiğinde, çilek fiyatı %5 düzeyinde (p<0.05) anlamlı iken, bir dönem önceki çilek üretim miktarının ise t testi sonucu %1 (p<0.01) düzeyinde anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Model sonuçlarına göre, ortalama çilek fiyatlarında kg başına 1 TL’lik artış, çilek üretiminde yaklaşık olarak 0.0551 ton artışa yol açmaktadır. Bir dönem önce üretilen çilek üretimindeki 1 tonluk artış ise çilek üretimini 0.6712 ton arttırmaktadır. Bu da, üreticilerin mevcut yıldaki çilek üretim kararında, bir önceki yılda gerçekleşen çilek üretim miktarının etkili olduğu, üreticilerin, geçmiş yılda diğer üreticilerin gerçekleştirdiği çilek üretimi ve dolayısıyla yüksek gelir beklentisinin bu kararda önemli olabileceği düşünülmektedir. Denklemdeki bilgilere göre ortalama gecikme sayısı; Ortalama Gecikme = λ / 1(1- λ) = 0.6712 / 1(1-0.6712) = 2.04 olarak hesaplanır. Bu değer çilek fiyatlarında meydana gelen değişimin, çilek üretiminde hissedilir ölçüde bir etkiye neden olabilmesi için geçmesi gereken zamanın 2.04 yıl olduğu görülmektedir. Burada λ= 0.6712 olduğu için; (5) nolu denklemin gereği olarak; Medyan gecikme= - (0.30103 / -0.17315)= 1.7385 yıl olarak hesaplanır. Yani, X’deki birimlik artışın, Y’de yapacağı toplam artışın %50’sinin yaklaşık olarak 1.8 yıl içinde gerçekleşeceğini göstermektedir. Koyck modeli yeniden yazıldığında, 0 < λ < 1 ise (22), (23) ve (24) nolu denkleme aşağıdaki gibi ulaşılabilir. bk = λ k b0 b0 = λ0 b0 → (0.6712)0 (0.0551) = 0.0551 1 b1 = λ b0 → (0.6712)1 (0.0551) = 0.0369 2 b2 = λ b0 → (0.6712)2 (0.0551) = 0.0248 3 b3 = λ b0 → (0.6712)3 (0.0551) = 0.0166 4 b4 = λ b0 → (0.6712)4 (0.0551) = 0.0111 α0 = α → 3.9211 Qt = α + b0Pt + b1Pt-1 + b2Pt-2 + b3Pt-3 + b4Pt-4 (22) Qt = α + (λ0 b0)Pt + (λ1 b0)Pt-1 + (λ2 b0)Pt-2 + (λ3 b0)Pt-3 + (λ4 b0)Pt-4 (23) Qt = 3.9211 + 0.0551 Pt + 0.0369 Pt-1 + 0.0248 Pt-2 + 0.0166 Pt-3 + 0.0111 Pt-4 (24) (24) nolu denklem, Koyck modelinden türetilmiş gecikmesi dağıtılmış bir modeldir. Söz konusu denklemde 0<λ<1 arasında olması nedeniyle, gecikmeli fiyatların çilek üretimi üzerinde giderek azalan bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. Bu denklemden hareketle, çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış, çilek üretimini 0.0551 ton arttırırken, bir önceki dönemdeki fiyatlardaki 1 birimlik değişme, üretimi 0.0369 ton arttırmaktadır. Đki dönem önceki çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış, çilek üretimini 0.0248 ton arttırırken, üç ve dönem önceki çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış ise, çilek üretimini sırasıyla 0.0166 ton ve 0.0111 ton arttırmaktadır. Fiyatların gecikmeli değerlerindeki değişme, üretim üzerinde pozitif etki yapmakla beraber, bu etki giderek azalan bir seyir ortaya koymaktadır. Çilek üretimi ile fiyatlar arasındaki ilişki bir de Almon modeli ile analiz edilmiştir. Almon modelinin amacı, Koyck modeli ile aynıdır. Her iki modelde de (1) nolu denklem tahmin edilmektedir. Koyck modelinde bk = λk b0 varsayımı kullanılırken, Almon modelinde ise; bk = α0 + k α1 + k2 α2 varsayımı kullanılmıştır. Bu varsayımın kullanılabilmesi için α0, α1 ve α2 değerlerinin bilinmesi gerekir. Bunun için de aşağıdaki model tahmin edilmiştir. Almon dizininde Q’nin P değişkenlerine göre değil, oluşturulan Z değişkenlerine göre regresyonu bulunur. Almon denklemi KEKK yöntemi ile tahmin edilir. Bu şekilde bulunan α0 ve αk’nin tahminleri, u olasılıklı bozucu teriminin klasik doğrusal regresyon modelinin varsayımlarını yerine getirmesi koşuluyla, istenen bütün istatistik özelliklerini taşıyacaktır. Almon tekniği, bu bağlamda Koyck yöntemine göre açık bir üstünlük gösterir. Parametre tahmini yapabilmek için 4 gecikme söz konusu olduğundan 1970 yılından itibaren Z0t, 77 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Z1t, Z2t değişkenleri hesaplanmıştır. Değişken değerlerine ait hesaplanan değerler aşağıda verilmiştir. Polinom bir model söz konusu olduğu için, i=2 ve k=4 alınmıştır. Dağıtılmış gecikme modeli: Yt = α + b0Xt + b1Xt-1 + b2Xt-2+ b3Xt-3 + b4Xt-4+ ut (25) Gecikme şeması: bk = α0 + kα1 + k2α2 (26) Đkinci dereceden çok terimli gecikme şemasında bi denkleminde k= (0-4) arası tam sayılar verilir ve bi ‘lerin α cinsinden değerleri bulunur. (15), (16) ve (17) nolu denklemler dikkate alınarak Z değerleri hesaplanır. Qt = 12.0103 + 0.1516 Z0t - 0.2026 Z1t + 0.0527 Z2t + ut (27) t→ (136.3) (0.3658) (-0.4956) (0.6452) p→ (0.000) (0.7171) (0.6238) (0.5237) R2 = 0.95 F = 214.18 p= 0.000 Standart hata= 0.1723 Modelin bütünü istatiksel olarak anlamlıdır. b0 = 0.1516 + 0 = 0.1516 b1 = 0.1516 + 1(-0.2026) + 1(0.0527) = 0.0017 b2 = 0.1516 + 2(-0.2026) + 4(0.0527) = -0.0428 b3 = 0.1516 + 3(-0.2026) + 9(0.0527) = 0.0181 b4 = 0.1516 + 4(-0.2026) + 16(0.0527) = 0.1844 Qt = 12.0103 + 0.1516 Pt + 0.0017 Pt-1 - 0.0428 Pt-2 + 0.0181 Pt-3 + 0.1844 Pt-4 (28) Almon modeline göre de, sadece ikinci yıl gecikmeli fiyatlarda meydana gelen %1’lik artışın, çilek üretimi üzerinde azalan oranlarda etkisi söz konusudur. Bu modele göre t döneminde çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış üretimde 0.15 ton artışa yol açmaktadır.Oysaki Koyck modelinin gösterildiği (24) nolu denklemde ise fiyatlardaki 1 birimlik artış karşısında, üretimde 0.05 ton artış tahmin edilmektedir. Böylelikle çilek üretimi ile fiyatlar arasındaki ilişkiyi Almon modeli daha iyi açıklamaktadır. Koyck ve Almon yaklaşımıyla elde edilen parametreler, ilk regresyon denklemi ile karşılaştırılırsa; Qt = 12.001 + 0.0588 P – 0.0491 Pt-1-0.0754 Pt-2 + 0.0418 Pt-3+ 0.0187 Pt-4 (29) (Đlk regresyon deklemi) Qt = 3.9211 + 0.0551 Pt + 0.0369 Pt-1 + 0.0248 Pt-2 + 0.0166 Pt-3 + 0.0111 Pt-4 (Koyck) (30) Qt = 12.0103 + 0.1516 Pt + 0.0017 Pt-1 - 0.0428 Pt-2 + 0.0181 Pt-3 + 0.1844 Pt-4 (Almon) (31) SONUÇ Bu çalışmada, çilek üretimi ve fiyatlar arasındaki ilişki, gecikmesi dağıtılmış modellerden Koyck ve Almon modeli kullanılarak analiz edilmiştir. Modelde çilek üretimi bağımlı değişken, çilek fiyatı ve çilek fiyatının gecikmeli değerleri açıklayıcı değişken olarak dikkate alınmıştır. Araştırma 1970-2007 dönemini kapsayan zaman serisi verileri ile yapılmıştır. Koyck modeline göre, Bu denklemden hareketle, çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış, çilek üretimini 0.0551 ton arttırırken, bir önceki dönemdeki fiyatlardaki 1 birimlik değişme, üretimi 0.0369 ton arttırmaktadır. Đki dönem önceki çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış, çilek üretimini 0.0248 ton arttırırken, üç ve dönem önceki çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış ise, çilek üretimini sırasıyla 0.0166 ton ve 0.0111 ton arttırmaktadır. Fiyatların gecikmeli değerlerindeki değişme, üretim üzerinde pozitif etki yapmakla beraber, bu etki giderek azalan bir seyir ortaya koymaktadır. Almon modelinde ise, sadece ikinci yıl gecikmeli fiyatlarda meydana gelen %1’lik artışın, çilek üretimi üzerinde azalan oranlarda etkisi söz konusudur. Bu modele göre t döneminde çilek fiyatlarındaki 1 birimlik artış üretimde 0.15 ton artışa yol açmaktadır. Oysaki Koyck modelinin gösterildiği (30) nolu denklemde ise fiyatlardaki 1 birimlik artış karşısında, üretimde 0.05 ton artış tahmin edilmektedir. Böylelikle çilek üretimi ile fiyatlar arasındaki ilişkiyi Almon modeli daha iyi açıklamaktadır. 78 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 KAYNAKLAR AĐB. 2009, “Dünya ve Türkiye Çilek Üretimi ve Ticareti”, http://www.uzumsu.com/dosyalar/DunyadaVeTurkiyedeCilekUretimiVeTicareti.pdf (15.10.2010). Akdeniz Đhracatçı Birlikleri Araştırma Serisi 61. Akın, F. 2002. Ekonometri. Beta Basım A.Ş., Bursa, 742 s. Almon, S. 1965. The distributed lag between capital appropriations and expenditures. Ecometrica, 30: 96-178. Alt, F. 1942. Distributed lags. Econometrica, 10: 113-128. Davidson, R. ve MacKinnon J.G. 1993. Estimation and Inference in Econometrics. Oxford University Press, Newyork, s. 675-676. Dikmen, N. 2005, “Koyck-Almon Yaklaşımı ile Tütün Üretimi ve Fiyat Đlişkisi”, http://www.ekonometridernegi.org/bildiriler/o16s1.pdf (18.10.2010). 26-27 Mayıs 2005 Đstanbul Üniversitesi. Eraktan, G. ve Açıl, F. 2000. Ekonomi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları:1512, Ders Kitabı: 465, Ankara. Eraktan, G., Abay, C., Miran, B. ve Olhan, E., 2004. Türkiye’de Tarımın Teşvikinde Doğrudan Gelir Desteği Sistemi ve Sonuçları. Đstanbul Ticaret Odası Yayını: 2004-53: 68-71. Erdal, G. ve Erdal, H. 2008. Kuru soğanda üretim – fiyat etkileşimi. GOÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 25(1): 33-39. FAO. 2009. http://faostat.fao.org/site/535/default.aspx#ancor (05.10.2010). Greene, H.W. 2003. Econometric Analysis. New York University, Prentice Hall, Pearson Education International, s. 564-566. Gujarati, D.N. 1999. Temel Ekonometri, (Çevirenler: Ümit Şenesen, Gülay Günlük Şenesen). Literatür Yayınları No:33, Đstanbul. Kılıçbay, A. 1983. Uygulamalı Ekonometri. Filiz Kitabevi, Đstanbul, 183 s. Koutsoyiannis, A. 1989. Ekonometri Kuramı, (Çev. Şenesen, Ü. ve Günlük, G.), Verso Yayıncılık, Ankara, s. 298-299. Koyck, L.M. 1954. Distrubuted Lags and Investment Analysis. North-Holland Publishing Company, Amsterdam, s. 21-50. Kutlar, A. 2005. Uygulamalı Ekonometri. Nobel Yayın No:69. Geliştirilmiş 2. Baskı, Ankara. Özçelik, A. ve Özer, O.O. 2006. Koyck modeliyle Türkiye’de buğday üretimi ve fiyatı ilişkisinin analizi. Tarım Bilimleri Dergisi 12(4): 333-339. Schwartz, G. 1978. Estimating the Dimension of a Model. The Annals of Statistics 5(2):461-4. Tinbergen, J. 1949. Long term foreign trade elasticities. Macroeconomica, 1: 174-185. TÜĐK. 2009. Türkiye Đstatistik Kurumu, Ankara, Türkiye. Türkay, O. 1996. Mikroiktisat Teorisi. Đmaj Yayıncılık, Yayın no:29, Ankara. Yurdakul, F. 1998. Pamuk üretimi ile pamuk fiyatı arasındaki ilişkinin ekonometrik analizi: Koyck-Almon yaklaşımı. Çukurova Üniv. Đktisadi ve Đdari Bilimler Fak. Dergisi: 8(1): 341-353. 79 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Tarım Đşletmelerinin Ekonomik Analizi Đçin Bir Bilgisayar Yazılımı Geliştirilmesi Fuat YILMAZ1 Đ.Hakkı ĐNAN1 Harun HURMA1 ÖZET Đşletmelerin analizinde temel amaç, işletmenin bütününe ve işletme faaliyetlerine ilişkin başarının ölçülmesidir. Đşletme analizi yapılabilmesi için işletme ile ilgili detaylı verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu veriler işletmelerin tutmuş oldukları muhasebe kayıtlarından çıkarılmaktadır. Ancak ülkemizdeki tarım işletmelerinin büyük bir kısmı küçük aile işletmesi olduğundan muhasebe kayıtları bulunmamaktadır. Bu tip işletmelerden analiz için gerekli veriler özel anketler yardımıyla toplanmaktadır. Elde edilen bu anketleri değerlendirmek yoğun işgücü ve zaman gerektirmektedir. Bu nedenle işletmelerden veri toplama amacıyla uygulanan anketlerin değerlendirilmesinde kullanılabilecek, analizin etkinliğini artırabilecek işlevsel bir yazılıma ihtiyaç duyulmaktadır. Bu araştırmada tarım işletmelerinin ekonomik analizinin yapılması, tarım işletmelerine ait performans verilerinin (kar-zarar tablosu, brüt kar analizi, bilanço tablosu ve oranları, tüm işletme analizi) hesaplanması ve diğer işletmelerle karşılaştırılması amacıyla kullanılabilecek bir bilgisayar yazılımı geliştirilmiştir. Bu yazılım yardımıyla anket formundaki veriler bilgisayara girilerek, bir veritabanına kaydedilmektedir. Kaydedilen anketlere ait ekonomik analizler anında yapılarak örnek işletmelerin, çeşitli etkinlik standartları kapsamında diğer işletmelere göre performansları da ölçülebilmektedir. Anahtar Kelimeler: Tarım Ekonomisi, Đşletme Analizi, Yazılım, Bilgisayar Programı, Delphi, Pascal, Veritabanı, Firebird. Software Development For The Economıc Analysıs Of Farms ABSTRACT The main purpose of business analysis is to measure the success of whole enterprise or its each activity. To do the analysis, we need detailed data for the enterprise. Normally, the data source is the accounting data of these businesses. However, many of the farm businesses are small family farms and they have no accounting data, that’s why the analysis data are collected through the special surveys. Analysis of these surveys is labor intensive and requires time. As a result, functional computer software is needed for analyzing these surveys and increasing the effectiveness of analysis. In this study, we developed computer software for economic analysis (profit and loss table, gross profit analysis, balance sheet and rates, whole business analysis) of the agricultural holdings’. It’s also possible to compare the results between the other analyzed holdings. With the help of this software survey data is entered and stored to the database. The data analysis is instantly done following each of saved surveys and performances are measured in scope of several economic indicators according to other holdings. Keywords: Agricultural Economics, Economic Analysis, Software, Application, Delphi, Pascal, Database, Firebird. 1. GĐRĐŞ Tarımsal işletme analizi, tarım ekonomisinin temel konularından biridir. Tarımsal işletmelerdeki kıt kaynakların etkin kullanımının, hem ülke ekonomisine hem de üreticilere büyük katkılar sağlayacağı açıktır. Tarım işletmesi, tarımsal ürünlerin üretimine yönelik olarak üretim faktörleri organizasyonu ile oluşturulan bütünlüğün her bir parçasıdır(Erkuş ve ark, 1995). Çiftçi veya işletmeci, gerçek veya tüzel bir kişi olabilir. Đşletmesinde sadece ailesinin geçimini sağlayabileceği gibi aksine çeşitli düzeyde üretim faktörlerinin en iyi kombinasyonunu belirlemeyi amaç edinebilir(Aksoy, 1984). Bir tarım işletmesini yakından tanıyabilmek için, onun sermaye yapısının ve yıllık faaliyet sonuçlarının bilinmesi gerekmektedir. Diğer yandan tarım işletmeciliğinin ana konularından olan tarım işletmelerinin analizi için de onların sermaye yapılarının ve 1 Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Tekirdağ 80 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yıllık faaliyet sonuçlarının düzenli ve sistematik bir şekilde belirlenmesi ve analizi gerekmektedir (Rehber,1993). Đşletmelerin ekonomik analizleri ne kadar düzgün ve güvenilir şekilde yapılırsa, o kadar sağlıklı kararlar alınabilmektedir. Tarımsal işletme analizi, işletmenin genel karlılığının ortaya konulması, işletmenin her bir faaliyeti için karlılığın ortaya konulması, çeşitli kriterlere göre işletme faaliyetlerinin başarısının ölçülmesi, işletmenin diğer işletmelerle karşılaştırılması ve işletmenin zayıf ve güçlü yönlerinin ortaya konulması gibi amaçlara hizmet etmektedir. Đşletme analizi ile ayrıca planlama için gerekli olan verilerin toplanması ve düzenlenmesi kolaylaşmaktadır (Đnan, 1999). Tarım işletmelerinin ekonomik analizlerinin yapılabilmesi için mikro ekonomik verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Tarım işletmeleri ve diğer işletmelere yönelik ekonomik araştırmalarda en doğru bilgiler işletmelerin tuttukları muhasebe kayıtlarından elde edilir (Demirkol, 2001). Ancak tarım işletmelerinin çoğunda muhasebe kayıtları tutulmamaktadır. Ayrıca, muhasebe kayıtlarından elde edilen veriler, işletmenin etkinlik düzeylerini tam olarak incelemeye imkân tanıyacak yapıda olmadığından yetersiz kalabilmektedir. Bu nedenle, tarım işletmelerinin analizini yapmak amacıyla özel anketler oluşturulmakta ve bu sayede tarım işletmelerinin verileri işletmenin etkinliğini hesaplamak amacıyla standart bir formda saklanabilmektedir. Bu anketler çok detaylı bilgiler içerdiğinden her bir anketin incelenerek değerlendirilmesi için çok sayıda hesaplama aşaması gerekmekte, bu da çok fazla işgücü ve zaman kaybına neden olmaktadır. Aynı zamanda hata yapma olasılığı da artmaktadır. Günümüzde bilgisayarlar ve bilgisayar programları hayatımızın her alanına girmiş bulunmaktadır. Ekonomik analiz gibi birçok matematiksel formül içeren konularda ise bilgisayarların hızlı ve güvenilir olarak hesaplama yetenekleri göz ardı edilemez. Ancak, Türkiye’de tarım işletmelerinin ekonomik analizlerini yapmak üzere hazırlanan özel yazılımlar ya yetersiz kalmakta ya da sadece bulundukları kurumun ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde olmaktadırlar. Bu nedenle genel olarak akademisyenlerin, tarımsal üreticilerin ve araştırma kuruluşlarının kolaylıkla kullanabileceği kapsamlı yazılımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Araştırmanın amacı; tek veya çok sayıda tarım işletmelerinin ekonomik analizinde kullanılabilecek işlevsel ve etkin bir bilgisayar yazılımı hazırlamaktır. Hazırlanan bu yazılım ile işletmelerin basit olarak analizi, tüm işletme analizi, bilanço analizi ve brüt kâr analizi yapılacaktır. Bununla birlikte işletme faaliyetlerine ilişkin verilerin bilgisayar ortamında saklanabilmesine olanak veren bu yazılım ile işletmenin geçmişteki finansal durumu da her zaman erişilebilir olacaktır. Bu durum işletmenin gelecekte alacağı kararların başarısını etkileyebilecektir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM Yazılım geliştirme ortamı olarak Delphi ve Firebird veritabanı sunucusu kullanılmıştır. Delphi geniş bir kullanım alanına sahip, güvenilir ve bir hızlı uygulama geliştirme ortamıdır(embarcadero.com, 2010). Delphi programlama dilinin, temeli Pascal’dır. Özellikle nesne yönelimli programlama anlayışıyla yapılandırılmış Turbo Pascal dilinin görsel sürümü denilebilmektedir. (tr.wikipedia.org, 2010). Firebird, Borland'ın Interbase 6.0 veri tabanını açık kaynak kodlu hale getirmesinden sonra bu kaynak kodlardan yola çıkılarak geliştirilmiş olan, açık kaynak kodlu bir ilişkisel bir veri tabanı yönetim sistemidir. Tüm versiyonları ücretsizdir olup, çok büyük veritabanları ve çok sayıda bağlantı için kullanılabilmektedir. (tr.wikipedia.org, 2010). Veritabanı oluşturulurken bilgisayarda hangi verilerin tutulacağı tarım işletmelerine yönelik bilgi toplama anketinden ve Prof.Dr. Đ.Hakkı ĐNAN tarafından yazılan ve Tarım Ekonomisi bölümü öğrencilerine ders kitabı olarak okutulan Çiftlik Yönetimi Ve Planlanması’ndan yararlanılmıştır. 81 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Veritabanı yapısı anketler ve analiz sonuçları ile birlikte anketör ve proje bilgilerini saklayabilecek şekilde hazırlanmıştır. Bu sayede her yeni proje için yeni bir veritabanı dosyası oluşturma gereksinimi ortadan kalkmıştır. Analiz yazılımı, veritabanı dosyası ile programı kullanan kişi arasında bir arayüz olarak da düşünülebilir. Ayrıca karmaşık hesapların da üstesinden gelerek işletme analizinin yapılmasını sağlayarak kullanıcıya analiz sonuçlarını grafik ve tablo olarak dökmektedir. Đşletme analizi ile ilgili hesaplamalar aşağıdaki formüller kullanılarak programlanmıştır(Đnan,1999); GSÜD (Gayri Safi Üretim Değeri) = (Satışlar + Evde ve Đşletmede Kullanılan + Kapanış Envanteri ) – ( Satın alınan + Açılış Envanteri ) Brüt Kâr = GSÜD – Değişken Masraflar Net Kâr = Brüt Kâr – Sabit Masraflar Tarımsal Gelir = Net Kâr + Çiftçi ve ailesinin işgücü karşılığı Saf Hasıla = Net Kâr + Borç Faizleri ve Kiralar Nakdi Gelir = Net Kâr + Amortismanlar Cari Oran = Döner Varlıklar / Kısa Vadeli Borçlar Likidite Oranı = Likit Varlıklar / Kısa Vadeli Borçlar Borç Ödeme Kapasitesi = Öz Sermaye / Uzun Vadeli Borçlar Ekonomik Rantabilite = ( Net Kâr + Borç Faizleri ) / Yatırım Sermayesi x 100 Mali Rantabilite = Net Kâr / Öz Sermaye x 100 Verimlilik Đndeksi = Đşletmenin Ürün Verimi / Diğer Đşl. Verim Ortalaması x 100 Hayvancılık Entansitesi = Toplam Hayvan Birimi / Yem Bitkileri Alanı Sermaye Devir Oranı = GSÜD / Yatırım Sermayesi x 100 Bitkisel Üretim Đçin; Birim GSÜD = Toplam GSÜD(TL) / Ekilen Arazi (da) Birim Brüt Kâr = Toplam Brüt Kâr (TL) / Ekilen Arazi (da) Hayvansal Üretim Đçin; Birim GSÜD = Toplam GSÜD(TL) / Toplam Hayvan Birimi (HB) Birim Brüt Kâr = Toplam Brüt Kâr (TL) / Toplam Hayvan Birimi (HB) 3. YAZILIMIN KULLANIMI 3.1 Kurulum Yazılımın kurulacağı bilgisayarda Windows’un herhangi bir sürümünün kurulu olması gerekmektedir. Ayrıca eğer özel bir güvenlik duvarı yüklüyse 3050 nolu TCP/IP Portunun açık olması gerekmektedir. ANALIZ.EXE dosyasına çift tıklanarak kurulum işlemine başlanır. Programın kurulacağı klasör seçilerek install düğmesine tıklanarak kurulum tamamlanır. Kurulumun ardından programın masaüstü simgesi çift tıklanarak çalıştırılır. 3.2 Ana Ekran Bu ekran; pencere başlığı, menü seçenekleri, proje bilgileri, araç çubukları, gruplandırma bölümü, projeye ait anketler tablosu olmak üzere altı bölümden oluşmaktadır. 82 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Şekil 1.Ana Ekran Pencere başlığında çalışmakta olduğumuz veri dosyasının hangi sürücüde, klasörde ve hangi dosya ismine sahip olduğu gösterilmektedir. Eğer başka bir bilgisayardaki dosya kullanılıyorsa o bilgisayarın IP (Internet Protocol) numarası da bu başlıkta görünecektir. Menü çubuğu, formdaki en üstte yer alan seçeneklerin bulunduğu bölümdür. Ana ekran formundaki menü çubuğu üç adet ana seçenekten oluşmaktadır. Bunlar; Veritabanı, Proje ve Anketler olarak adlandırılmışlardır. Programda Kayıtlı olan şehir, ilçe ve köylerin tanımlanabilmesi için veritabanı menüsünden adresleri düzenle seçilir. Burada kayıt eklemek için insert, düzeltme yapmak için F2, seçili kaydı silmek için ise Ctrl+Del tuşuna basılır. Program parametreleri penceresinde anket girişinde kullanılan bütün listeler bulunmaktadır. Listede programın hesaplama amacıyla kullandığı bazı katsayılar da değiştirilebilmektedir. Bu bölümde değişiklik yapmadan önce mutlaka verilerin bir yedeği alınmalıdır. Ayrıca bu parametrelerde değişiklik yapıldıktan sonra programın kapatılıp tekrar açılması, programın sağlıklı çalışmasını sağlayacaktır. Proje menüsü; yeni proje, proje aç, proje bilgileri, seçili projeyi sil olmak üzere dört adet alt menüden oluşmaktadır. Burada proje hakkında genel bilgiler bulunmaktadır. Gerekli bilgiler yazıldıktan sonra kaydet düğmesine basılarak bilgiler veritabanına kayıt edilebilir. Anketler menüsü; yeni anket girişi, anketi düzenleme ve analiz bölümlerinden oluşmaktadır. Araç çubukları ana menünün altında yer almaktadır. Bu araç çubukları proje ve anket için ayrı ayrı gösterilmektedir. Menüdeki karşılıklarıyla aynı göreve sahiptirler. Gruplandırma bölmesi, listedeki verilerin istenilen kolona göre gruplandırılması için kullanılmaktadır. Gruplandırma, çok fazla veri içeren tablolarda görselliği arttırarak kullanım kolaylığı ve hızı sağlamaktadır. Gruplandırma yapılacak kolon başlığı “Gruplandırma için kolon başlığını buraya sürükleyin” yazılı alana sürüklenmelidir. Anket Listesi bölümünde, projeye ait kayıtlı anketlere ait; anket numarası, işletme adı, anket tarihi, işletmenin bulunduğu il, ilçe, köy bilgileri listelenmektedir. Herhangi bir kolona göre sıralama yapmak için tablonun kolon başlığına fare ile tıklanmalıdır. Tersine sıralama yapmak için aynı kolon başlığına bir kez daha tıklamak yeterlidir. Herhangi bir kayıtlı anket üzerinde çift tıklandığında, ankete ait tüm verileri gösteren bir pencere görüntülenmektedir. Tablodaki kolonların arası ince çizgilerle ayrılmıştır. Fare işaretçisi kolon başlıklarının arasında bulunan çizginin üzerine getirildikten sonra kolon genişliği istenen boyuta ayarlanabilir. Çizgi üzerinde farenin sol düğmesine çift tıklanarak o sütunda bulunan tüm içeriğin sığabileceği en küçük genişlik otomatik olarak ayarlanır. 83 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kolonların yerlerinin değiştirilmesi gerektiğinde, kolon fare ile istenilen yere sürüklenmelidir. Tablolar ile ilgili bu özellikler yazılımda bulunan diğer bütün tablolar için kullanılabilir. 3.3. Anket Giriş Penceresi Bu ekran kullanıcının tercihine göre fare veya klavye yardımıyla kullanılabilir. Anket giriş ekranı altı ana sayfadan ve bu sayfalara ait alt sayfalardan oluşmaktadır. Sayfalar fare yardımı ile seçilebilir. Klavyeden Ctrl + PageUp ile, Ctrl + PageDn tuşları önceki ve sonraki sayfaya geçiş için kullanılabilir. Sayfaya ait alt sayfaların seçimi yine fare yardımı ile yapılabilir veya klavyeden Alt tuşuna basılı tutarken istenen sayfa numarasına basılır. Alt kısımdaki düğmelerden Đptal düğmesi yapılan değişiklikler kayıt edilmeden ana ekrana dönmek için, yanındaki Kaydet düğmesi, anket üzerinde o ana kadar yapılan değişikliklerin kaydedilmesi, Kapat düğmesi ise o ana kadar yapılan değişiklikleri kaydederek ana ekrana dönmek için, Analiz düğmesi ise işletme analizi ekranını göstermek için kullanılabilir. Anketin işletme bilgileri bölümünde; anket no, anketin hangi tarihte yapıldığı, anketteki verilerin hangi tarihte başladığı, işletme adı, il, ilçe, köy, adresi, ek bilgi girişi yapılabilmektedir. Đl ve ilçe kutuları bilgisayar tarafından doldurulacağından dolayı koyu renkle gösterilmektedir. Sadece anketin yapıldığı köyün seçilmesi, il ve ilçenin otomatik olarak doldurulmasını sağlayacaktır. Bitkisel üretim sayfasında işletmeye ait bitki yetiştiriciliği ile ilgili verilerin girilmesi için dört adet alt sayfa bulunmaktadır. Bu sayfalar; arazi varlığı, bitkisel üretim, bitkisel GSÜD.ve bitkisel değişken masrafları içermektedir. Şekil 2. Arazi Varlığı Đşletmeye ait arazi sayısı ve bunlara ait; parsel numarası, arazi nevi, arazinin mülkiyeti, parsel büyüklüğü (da),eğer kiralanmış bir araziyse birim kirası (TL/da),birim değeri (TL /da),kira bedeli (TL),toplam değer (TL) verileri kayıt edilebilmektedir. Kira bedeli ve toplam değer kolonları koyu renkle gösterilmiştir ve ilgili verilerin girilmesi sonucu bilgisayar tarafından otomatik olarak hesaplanmaktadır. Tablonun en alt satırında rakamlardan oluşan kolonlara ait değerlerin toplamları bulunmaktadır (Şekil 4). Tablonun üzerinde sağ düğmeye tıklayarak yeni kayıt giriş, seçili kaydı silme ve listeyi Excel’e gönderme işlemleri yapılabilir. Bitkisel üretim bölümünde; parsel no,arazi cinsi, üretilen bitki,üretim alanı, verim,toplam ürün ve hasat edilmemiş ürün varsa bu ürünün maliyeti kaydedilir. Eğer girilecek bitki çeşidi burada bulunmuyorsa, anket kapatılarak ana ekrandaki program parametreleri bölümünden eklenebilir. Arazi varlığında girilen satırlar otomatik olarak bitkisel üretim tablosuna aktarılmaktadır. Eğer arazi varlığı tablosunda başka değişiklikler yapılırsa, tablonun sol üst kısmında Parselleri Aktar düğmesi kullanılmalıdır. Bu düğme daha önceki sayfada girilmiş olan arazilerin bu sayfaya aktarılmasını sağlamaktadır. 84 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bitkisel Gayrisafi Üretim Değeri Sayfasında kolon sayılarının fazla olması nedeni ile diğer tablolardan farklı bir görünüm bulunmaktadır. Her kayıt iki satırdan oluşmaktadır. Her kaydın üst satırında tutar, alt satırında ise miktar haneleri bulunmaktadır. Arazi varlığı ve bitkisel üretim sayfalarında girilen bitkisel üretim faaliyetlerinin listesi bu bölüme aktarılmıştır. Eğer bitkisel üretim sayfasındaki listede herhangi bir değişiklik yapılırsa, bu değişikliğin aktarılması için tablonun sol üst kısmındaki bitkileri tanımla düğmesine basılmalıdır. Bitkisel değişken masraflar sayfasında bitkisel faaliyetlere ait değişken masraflar gösterilmektedir. Tablo üzerine doğrudan giriş yapılamamasına rağmen farenin sağ düğmesi yardımıyla açılan menüden Düzenle seçeneği ya da klavyeden Ctrl + D tuşuna basılması ile bütün bitkisel faaliyetlere ait değişken masrafların düzenlenebildiği bir pencere ekrana getirilebilir. Hayvansal üretim sayfası Hayvansal GSÜD, Hayvansal Değişken Masraflar ve Hayvansal Ürünler sayfalarından oluşmaktadır ve işletmenin hayvancılık faaliyetine yönelik bilgileri içermektedir. Varlıklar sayfasında, işletmeye ait bina ve tesis varlığı, ekipman varlığı, ambar varlığı, toprak ıslahı varlığı bilgileri girilebilmektedir. Sabit masraflar sayfasında, işletmenin sürekli personel giderleri ile diğer sabit masrafları kaydedilebilmektedir. Parasal Durum Sayfası, işletmenin parasal durumu hakkındaki verilerin kaydedildiği bölüm olup, para varlığı, alacaklar ve borçlar olmak üzere üç sayfadan oluşmaktadır. 3.4. Đşletme Analizi Penceresi Đşletme analizi penceresini ekrana getirmek için, işletmeye ait anket verileri bilgisayara aktarıldıktan sonra kayıtlı anketler listesinden herhangi bir işletme seçilerek analiz düğmesine tıklanmalıdır. Programdaki analizi penceresi Kar-Zarar Hesabı, Bilanço, Grafikler, GSÜD, Etkinlik Değerleri ve Karşılaştırma Tablolarından oluşmaktadır(Şekil 3,4,5,6,7,8). Şekil 3. Đşletme Analizi Amacıyla Hazırlanan Kâr Zarar Tablosu Şekil 4. Yılsonu Bilançosu 85 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Şekil 5. Đşletmedeki Faaliyetlere Ait Gayrisafi Üretim Değeri Grafiği GSÜD tabloları sayfasında (Şekil 6) bulunan pencerenin üst yarısında seçili işletmeye ait veriler gösterilmekte ve alt yarısında ise tüm işletmelerin faaliyetlerden elde ettiği birim GSÜD. ile birim brüt kâr sonuçlarının ortalamalarını gösteren tablo bulunmaktadır. Şekil 6. Đşletmenin GSÜD ve Brüt Kâr verilerinin Diğer Đşletmelerle Karşılaştırılması Karşılaştırma tablosunda bulunan açılır kutudan aşağıdaki ortalamalar seçilebilir; • Tüm Đşletmeler, • En Kârlı %25 (net kârı en yüksek), • En Düşük karlı %25 (net kârı en düşük) Seçilen tablodaki işletmeler ortalamaları etkinlik değerleri sayfası ve karşılaştırma tablosunda da gösterilmektedir. Şekil 7. Etkinlik Kriterleri ve Karşılaştırılması 86 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Şekil 8. Tüm Verilerin Karşılaştırılması 4. SONUÇ Yazılıma daha önce yapılmış anketler kaydedilerek analiz sonuçlarının doğruluğu kontrol edilmiş ve sonuçların el ile yapılan hesaplamalarla tutarlı olduğu gözlenmiştir. Ayrıca yazılım Microsoft Windows’un tüm sürümlerinde ( Windows 98, XP, Vista ve Windows 7 ) test edilerek tamamen işlevsel olarak çalıştığı tespit edilmiştir. Yazılım esnek bir yapıda olduğundan geleceğe yönelik eklenebilecek özellikler, kaynak kodunda yapılabilecek değişiklikler yoluyla sağlanabilmektedir. Bu bağlamda kullanıcılar yazılım ile ilgili soru ve talepleri fuatyilmaz@nku.edu.tr adresine e-mail gönderebilirler. KAYNAKLAR AKSOY,S. 1984, Tarım Hukuku, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları:907, Ankara, Sayfa 396 DEMĐRKOL Celal, Kırklareli ve Tekirdağ Đlleri Damızlık Hayvan Yetiştiricileri Birliklerine Üye Đşletmelerde Muhasebe Kayıtlarının Đncelenmesi ve Đşletme Performansına Etkisi,Yüksek Lisans Tezi,T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, 2001. http://tr.wikipedia.org/wiki/Delphi_programlama_dili http://tr.wikipedia.org/wiki/Firebird_%28veri_taban%C4%B1%29 http://www.embarcadero.com/products/delphi ĐNAN,Đ. Hakkı, 1999,Çiftlik Yönetimi ve Planlaması, T.Ü. Tekirdağ Ziraat Fakültesi, Tekirdağ REHBER, Erkan, 1993, Tarımsal Đşletmecilik ve Planlama, Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Bursa, ERKUŞ, A., M.BÜLBÜL, T.KIRAL, A.F. AÇIL, R.DEMĐRCĐ, 1995, Tarım Ekonomisi, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları, No:5 Sayfa 298, Ankara. 87 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Üretim Deseni Belirleme Kararlarını Etkileyen Faktörlerin Đncelenmesi: Tire Đlçesi Örneği Görkem ÖZTÜRK1 Bülent MĐRAN2 Gökşin TEKĐNER3 ÖZET Bu çalışmada üreticilerin üretim deseni belirleme davranışları ve bunu etkileyen faktörler incelenmiştir. Çalışmanın materyalini, Đzmir ili Tire ilçesinde faaliyet gösteren 61 üreticiyle ocakşubat aylarında yüzyüze görüşme tekniği kullanılarak yapılan anket çalışmasından elde edilen veriler oluşturmaktadır. Çalışmada üreticilerin üretim deseni belirleme davranışlarını ve bunu etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla bulanık eşli karşılaştırma yöntemi ve tobit analizi kullanılmıştır. Çalışma 2010 üretim dönemini kapsamaktadır. Anket sonuçlarına göre üreticiler hangi bitkisel ürünü yetiştireceklerine karar verirken öncelikle ürünün 5-10 yıldır iyi fiyat ediyor olmasına; bir bitkisel ürünü kaç dekar yetiştireceklerine karar verirken ise öncelikle arazi yapısının uygunluğuna dikkat etmektedir. Anahtar Kelimeler: Üretim deseni, bulanık eşli karşılaştırma, tobit, üretici kararları A Study On The Factors Influencing The Farmers’ Decisions Related With Determining The Cropping Pattern ABSTRACT In this study, cropping pattern behaviors of farmers and the factors influencing these were examined. The data were obtained from 61 farmers in Tire district. Fuzzy pair-wise comparison method and Tobit analysis were used. This study covers the production period of 2010. According to survey results, when farmers decide what to produce they take care 5-10 good priced years firstly. The producers consider the land specifications when they decide how much hectar to produce. Key words: Cropping pattern, fuzzy pair-wise comparison, Tobit, farmers’ decision 1. GĐRĐŞ Tarım işletmeciliği, tarım işletmelerinde kıt üretim faktörlerinin ne şekilde kullanılacağını, kaynakların nereden sağlanacağını ve bu kaynakların hangi üretim dallarına ne şekilde dağıtılacağını gösteren bir seçim ve karar alma bilimidir. Bütün yönetsel fonksiyonların çekirdeği olan karar verme, hedeflere ve amaçlara ulaşmak için, alternatifler arasından bir seçim yapma sürecidir. Günlük hayatta karar verici, genellikle çok sayıda seçenek arasıdan hangisini seçmesi gerektiğine karar verir. Bunun için belli kriterleri dikkate alır ve bu kriterlere en fazla uyan seçeneklerden birini tercih eder. (Günden ve Miran, 2008a). Çiftçilerin hangi ürünleri, hangi yöntemle, ne zaman ve ne miktarda üreteceklerine karar vermeleri gerekmektedir. Bu kararlar, işletmenin fiziki ve ekonomik kısıtlarına göre verilmektedir (Günden ve Miran, 2008b).Đşletmecilikte ana amaç en yüksek karı elde etmek olduğuna göre; karar alma sürecinde özellikle planlama aşaması en önemli aşama durumundadır. Bu aşamada hangi ürünlerin ne miktarlarda üretileceğine doğru karar verilmesi işletmenin başarısını da etkileyecektir (Işın, 2001a). Đşletmelerde karar alma aşamasında doğal faktörler, biyolojik faktörler, ekonomik faktörler, sosyal ve hukuki faktörler yanında üreticilerin alışkanlıkları da etkin rol oynamaktadır. Tarım diğer sektörlerden farklı olarak doğa koşullarına büyük ölçüde bağlıdır ve bu nedenle de risk ve belirsizlik fazladır. Dolayısıyla, üreticiler karar alma aşamasında önemli zorluklarla karşılaşmaktadır. Doğal koşullarda, pazarlama koşullarında, ürün ve girdi fiyatlarındaki belirsizlikler üreticilerin üretim kararlarını ve kararlardaki başarı şansını etkileyebilmektedir (Işın, 2001b). 1 Arş.Gör., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 35100 Đzmir Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 35100 Đzmir 3 Zir.Müh., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 35100 Đzmir 2 88 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Üretim deseni belirleme aşaması gerek üretici açısından gerekse ülke ekonomisi açısından son derece önemli bir aşamadır. Özellikle makro politikaların oluşturulması ve geliştirilmesi sürecinde politikacılara yön vermesi nedeniyle önem taşımaktadır. Konu ile ilgili olarak yapılan çalışmalardan bazıları; Gupta ve ark., 2000; Işın, 2001a; Işın, 2001b; Kukiettisuk, 2007; Günden ve Miran, 2008b olarak belirtilebilir. Bu çalışmada Đzmir ili Tire ilçesindeki üreticilerin üretim deseni belirleme davranışlarını ve bunu etkileyen faktörleri ortaya koymak amaçlanmıştır. 2. 2.1. MATERYAL VE YÖNTEM Materyal Çalışmanın materyalini, Đzmir ili Tire ilçesinde faaliyet gösteren üreticilerden yüzyüze görüşme tekniği ile yapılan anket çalışmasından elde edilen veriler oluşturmaktadır.Bunun yanında konu ile ilgili daha önce yapılmış yayınlardan da yararlanılmıştır. 2.2. Yöntem Çalışma yöresi belirlenirken, ürün deseni açısından polikültür tarım yapılmasına dikkat edilmiştir. Bu kapsamda; Đzmir Đli Tire Đlçesi çalışma yöresi olarak belirlenmiştir. Đzmir Tarım Đl Müdürlüğü verilerinden yararlanılarak Tire’deki işletme sayıları belirlenip, çalışmanın örnek hacmi aşağıdaki formülle hesaplanmıştır: n= Np (1 − p ) ( N − 1)σ 2pˆ x + p (1 − p ) Örnek hacmin belirlenmesinde hata payı %10 ve güven aralığı %90 olarak kabul edilmiştir (Miran,2002). Đlçeyi temsil eden bir belde ve dört adet köy belirlenmiştir. Örnek hacim sayısı bir belde ve dört köyün işletme sayıları arasında oransal olarak dağıtılmıştır. Buna göre, Gökçen’de (Belde) 24, Peşrefli’de 11, Kireli’de 11,Işıklı’da 10, Boynuyoğun’da 5 üretici ile yüz yüze görüşülüp birincil veriler elde edilmiştir. Çalışmada toplam 61 üretici ile anket yapılmıştır. Çalışmada ilk olarak, araştırma alanındaki üreticilerin yaş,eğitim düzeyi gibi demografik özellikleri ve işletmeler ile ilgili genel bilgilere ait bulgular ortaya konulmuştur. Daha sonra üreticilerin üretim deseni kararlarını belirlemede seçilen faktörlerin önceliği ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla bulanık eşli karşılaştırma yönteminden ve tobit analizinden yararlanılmıştır. 2.3. Bulanık Eşli Karşılaştırma Bu yöntemde, bir faktörün diğerine göre tercih derecesi ortaya konulmakta ve ayrıca çiftçilerin iki amaç arasında kayıtsız kalmaları sağlanmaktadır. Bu yöntemde ayrıca sayısal büyüklük tahmin yönteminden farklı olarak, her faktörün sayısal değeri karşılaştırılan faktörler kümesine dayalıdır. Yöntemde birinci aşama, veri toplamadır. Veri toplama aşamasında aşağıdaki diyagram kullanılmaktadır (Şekil 1). 0,5 A B Şekil 1: A ve B Arasında Karşılaştırma Yapmak Amacıyla Kullanılan Bulanık Eşleme Yaklaşımı A ve B amaçları, çizginin zıt taraftaki uçlarına yerleştirilmektedir. Çiftçilerden tercihini belirtmek üzere çizginin üzerine X işareti koyması istenmektedir. Faktörler karşılaştırılırken; hangi amaç x işaretine daha yakın mesafede ise, onun diğerine tercih 89 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 edildiği söylenebilir. B’ye göre A’nın tercih derecesi, RAB, x işaretinden A’ya olan uzaklıkla ölçülür. A’dan B’ye toplam uzaklık 1 dir. Eğer RAB<0,5 ise B>A Eğer RAB=0,5 ise A≈B Eğer RAB>0,5 ise A>B, Kesin tercihler olması durumunda RAB=1 veya RAB=0 Amaçlara ait eşli karşılaştırmaların sayısı, K, aşağıdaki gibi belirlenmektedir. K = n ∗(n −1)/ 2 Burada n, amaçların sayısını ifade etmektedir. Her bir eşli karşılaştırma için, Rij (i≠j) elde edilir. i' ye göre j'nin tercih derecesinin ölçümü de: Rji=1-Rij şeklinde olacaktır. Đkinci aşama, bulanık tercih matrisinin oluşturulmasıdır. Veriler toplanıp, yukarıda anlatılanlar doğrultusunda işlendikten sonra çiftçilerin bulanık tercih matrisi oluşturulabilir. Bunun için aşağıdaki ifadeden yararlanılır: Rij Yöntem ixj boyutlu bulanık tercih matrisi (R) ile açıklanabilir. R= Yöntemin üçüncü aşaması, bulanık ağırlıkların ölçülmesidir. Çiftçinin tercih matrisinden her faktöre ait tercihin ölçüsünü (i) hesaplamak mümkündür. Aşağıdaki formül her faktörün ayrı ayrı tercih yoğunluğunu ölçmede kullanılmaktadır. Son aşama ise amaçların sıralanmasıdır. Ij değerleri 0 ile 1 arasında değişmektedir. Değer 1’e ne kadar yakınsa, söz konusu faktörün tercih yoğunluğu o kadar büyük olmaktadır. Ij’ler elde edildikten sonra faktörler en önemliden en az önemliye doğru sıralanır (Günden ve Miran, 2007). 3. ARAŞTIRMA BULGULARI 3.1. Đncelenen Đşletmelerin Genel Özellikleri Yapılan anket çalışmasından elde edilen sonuçlar doğrultusunda belirlenen üreticilerin demografik özellikleri Çizelge 1'de görülmektedir. Đncelenen işletmelerde üreticilerin yaş ortalamasının 44.26; eğitim düzeyleri ortalamasının 6.70; ailedeki ortalama birey sayısının 4.29; tarımsal deneyim ortalamasının 21.88 olduğu ve üreticilerin %63.93'ünün kooperatife ortak oldukları görülmektedir (Çizelge 1). 90 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 1.Üreticilerin Demografik Özellikleri Yaş Aralıkları 1-30 31-60 61+ Toplam Ortalama Eğitim durumu Đlkokul Ortaokul Lise Üniversite Toplam Ortalama Ailedeki birey sayısı Tarımsal deneyim 1-10 11-20 20+ Toplam Ortalama Kooperatife Üyelik Durumu Evet Hayır Toplam n 6 52 3 61 % 9.84 85.24 4.92 100 44.26 n % 39 63.93 11 18.03 10 16.40 1 1.64 61 100 6.70 n=61 ortalama=4.29 min=2 n % 11 18.03 20 32.79 30 49.18 61 100 21.88 n % 39 63.93 22 36.07 61 100 Araştırma kapsamına alınan işletmelerde arazi dağılımı incelendiğinde işletmelerin %54.10'unun 1-50 daa aralığında olduğu görülmektedir.Đşletmelerin arazi tasarruf şekillerine göre dağılımı incelendiğinde ise 1 ile 50 dekar arası arazi büyüklüğünde işletmelerin %60,97’ sinin mülk arazi olduğu görülmektedir. Kiralanan arazinin ise % 63,16’sı yine 1 ile 50 dekar arasındadır. 100 dekarın üstünde kiralanan araziler ise, çok sayıda hayvan varlığına sahip işletmelerin yem bitkileri üretmek amacıyla kiralanmaktadır. Ortak işlenen araziler ise şeftali, zeytin gibi çok yıllık ürünleri kapsamaktadır. Đşletmelerin ortalama arazi genişliği ise 65.16 dekardır (Çizelge 2). Çizelge 2. Arazi Dağılımı ile Arazi Tasarruf Şekillerine Göre Dağılımı Arazi Dağılımı n % 1-50 daa 33 54.10 51-100 daa 17 27.87 100+ daa 11 18.03 Toplam 61 100.00 Mülk Arazi Kiralanan Arazi Ortak Đşlenen Arazi n % n % n % 25 60.97 24 63.16 2 40 12 29.27 11 28.95 3 60 4 9.76 3 7.89 0 0 41 100.00 38 100.00 5 100.00 Đşletmelerde tarımsal üretimden elde ettikleri gelirin dağılımı incelendiğinde elde ettiği gelirin %76 ila %100 ‘ünü bitkisel üretimden sağlayan üretici sayısı 17 (%27.87) iken, hayvansal üretimden sağlayan üretici sayısı ise 23 (% 36.07) ’tür. Araştırma yöresinde elde edilen tarımsal gelir genel olarak hayvancılıktan sağlanmaktadır (Çizelge 3). Çizelge 3.Đncelenen Đşletmelerde Tarımsal Üretimden Elde Edilen Gelirin Dağılımı n 0 - %25 %26 - %50 %51 - %75 %76 - %100 Toplam Bitkisel Üretim % 23 37,70 19 31,15 2 3,28 17 27,87 61 100 Hayvansal Üretim N % 16 26,23 10 16,39 13 21,31 22 36,07 61 100 Đncelenen işletmelerde ekiliş alanı içerisinde en fazla payı buğday, arpa, karpuz, silajlık mısırın aldığı görülmektedir. Đşletmelerde yer verilen diğer ürünler; börülce, fasulye, kabak, hıyar, taze soğan, patlıcan, şalgam, çavdar, dane mısır, fiğ şeklindedir. 91 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Ayrıca işletmelerde zeytin, şeftali gibi çok yıllık ürünlere az da olsa yer verildiği görülmektedir. Genel olarak incelendiğinde küçük işletme arazisine sahip işletmelerin sebze üretimine ağırlık verdiği görülürken, arazi genişliği arttıkça yem bitkilerinin üretimine ağırlık verildiği görülmektedir (Çizelge 4). Çizelge 4.Đşletmelerde Üretim Deseni Ürünler Mısır silajlık* Buğday Mısır silajlık Arpa Karpuz Patates Biber Yonca Yulaf Domates Dane mısır* Kavun Domates (salçalık) Diğer Ürünler Toplam n 27 36 18 21 35 7 16 4 6 10 1 9 2 38 230 % 11.74 15.65 7.83 9.13 15.22 3.04 6.96 1.74 2.61 4.35 0.43 3.91 0.87 16.52 100.00 Toplam 1374 856 622 595 466 359 150 137 90 78 70 69 58 289 5213 % 26.36 16.42 11.93 11.41 8.94 6.89 2.88 2.63 1.73 1.50 1.34 1.32 1.11 5.54 100.00 *Đkinci Ürün 3.2. Đncelenen Đşletmelerde Üretim Deseni Belirleme Kararlarını Etkileyen Faktörler Đncelenen işletmelerde üretim deseni belirleme kararlarını etkileyen faktörler bulanık eşli karşılaştırma yöntemi ve tobit analizinden yararlanılarak saptanmıştır. Buna göre üreticilerin hangi ürünü yetiştireceğine ve seçtiği ürünü kaç dekar alanda yetiştireceğine karar verirken dikkate aldığı faktörler incelenmiştir. Bulanık eşli karşılaştırma yöntemi ile elde edilen sonuçlara ilişkin bilgiler Çizelge 5 ve Çizelge 6'da verilmiştir. Üreticilerin hangi ürünü yetiştireceklerine karar verirken; ürünün 5-10 yıldır iyi fiyat ettiğini, düşük maliyetli olmasını, önceki yıl iyi fiyat etmiş olmasını, geçmiş yıllarda yetiştirmiş olmasını, kolay pazarlanabilir olmasını ve diğer çiftçiler tarafından/çevrede yetiştiriliyor olmasını dikkate aldığı varsayılmıştır. Buna göre üreticiler sırasıyla; 5-10 yıldır iyi fiyat etmesine, düşük maliyetli olmasına, önceki yıl iyi fiyat etmiş olmasına, geçmiş yıllarda yetiştirmiş olmasını, kolay pazarlanabilir olmasına ve diğer çiftçiler tarafından/çevrede yetiştiriliyor olmasına dikkat etmektedirler. Friedman testine göre üreticilerin grupları ayırt ettikleri saptanmıştır. Kendall's W testine göre ise üreticilerin arasındaki uyumun zayıf olduğu belirlenmiştir (Çizelge 5). Çizelge 5. Bulanık Eşli Karşılaştırma Yöntemiyle Elde Edilen Üreticilerin Yetiştirecekleri Bitkisel Ürün Seçiminde Dikkate Aldıkları Faktörlerin Ağırlıkları* Faktörler Geçmiş yıllarda yetiştirmiş olması Diğer çiftçiler tarafından/çevrede yetiştiriliyor olması Geçen yıl iyi fiyat vermesi 5-10 yıldır iyi fiyat ediyor olması Düşük maliyetli olması Kolay pazarlanabilir olması *Friedman testi p=0.00,X2=85.177 Kendall's W =0.279 Ağırlıklar 0.4215 0.1612 0.4546 0.5839 0.4749 0.3740 St.sapma 0.3118 0.1709 0.1809 0.2202 0.1747 0.1691 Min 0.0000 0.0000 0.0791 0.1705 0.0000 0.0879 Max 1.0000 0.5877 1.0000 1.0000 0.9106 1.0000 Üreticiler bir bitkisel ürünü kaç dekar yetiştireceklerine karar verirken; ürünü daha önceki yıllarda kaç dekar alanda yetiştirdiğini, elindeki sermayeyi, pazarlamayı ve arazi yapısının uygunluğunu dikkate aldıkları varsayılmıştır. Buna göre sırasıyla; arazi yapısının uygunluğunu, elindeki sermayeyi, daha önceki yıllarda kaç dekar yetiştirdiğini, 92 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ pazarlama durumunu dikkate almaktadırlar. Friedman testine göre üreticilerin grupları ayırt ettikleri saptanmıştır. Kendall's W testine göre ise üreticilerin arasındaki uyumun zayıf olduğu belirlenmiştir (Çizelge 6). Çizelge 6. Bulanık Eşli Karşılaştırma Yöntemiyle Elde Edilen Üreticilerin Bitkisel Ürünü Kaç Dekar Yetiştireceklerinin Seçiminde Dikkate Aldıkları Faktörlerin Ağırlıkları* Faktörler Daha önceki yıllarda ne kadar alanda yetiştirdiğinize bakarsınız Elinizdeki sermayeyi dikkate alırsınız Pazarlayabileceğiniz kadar üretimi ne kadar alandan elde edeceğinizi düşünürsünüz Arazi yapısının uygunluğuna bakarsınız Ağırlıklar 0.2939 St.sapma 0.2224 Min 0.0000 Max 0.9184 0.5052 0.2833 0.2721 0.2144 0.0000 0.0000 1.0000 1.0000 0.6265 0.2623 0.1340 1.0000 *Friedman testi p=0.00,X2=44.824 Kendall's W =0.245 Üretim deseni kararlarını etkileyen faktörlerin saptanması için çalışmada kullanılan değişkenler ve açıklamaları Çizelge 7'de görülmektedir. Çizelge 7.Değişken tanımlamaları Değişken adı GECMĐS DIGCIF GECYILF YIL510F DUSMAL PAZAR ONCYIL SERMAYE PZRLAMA ARAZĐ ARAZIB YAS EGITIM DENEYIM BIREY ATARBIR TDGELIR KOOP MESBIR GAZETE TV YAYIN BITURYUZ HAYURYUZ TTAHLIL GUBILKUL Açıklama Geçmiş yıllarda yetiştirmiş olması Diğer çiftçiler tarafından/çevrede yetiştiriliyor olması Geçen yıl iyi fiyat vermesi 5-10 yıldır iyi fiyat ediyor olması Düşük maliyetli olması Kolay pazarlanabilir olması Daha önceki yıllarda ne kadar alanda yetiştirdiğinize bakarsınız Elinizdeki sermayeyi dikkate alırsınız Pazarlayabileceğiniz kadar üretimi ne kadar alandan elde edeceği Arazi yapısının uygunluğu(büyüklük, parçalılık, toprak özellikleri, vb.) Arazi büyüklüğü(da) Üreticinin yaşı Üreticinin eğitim düzeyi Üreticinin tarımsal deneyimi Ailedeki birey sayısı Ailede tarımda çalışan birey sayısı Tarım dışı geliriniz var mı? Kooperatif faaliyetlerine aktif olarakkatılıyor musunuz? Meslek birliğine kayıtlı mısınız? Düzenli olarak gazete okur musunuz? Düzenli olarak tarım ile ilgili TV programlarını izler misiniz? Tarım ile ilgili basılı yayınları takip eder misiniz? Tarımdan elde ettiği gelirin bitkisel üretim yüzdesi Tarımdan elde ettiği gelirin hayvansal üretim yüzdesi Toprak tahlili yaptırıyor musunuz? Kimyasal gübre ve ilaç kullanıyor musunuz? Tobit analizinden elde edilen tahmin sonuçları Çizelge 8 ve Çizelge 9'da yer almaktadır. Üreticiler hangi bitkisel ürünü yetiştireceklerine karar verirken geçmiş yıllarda yetiştirmiş olma faktörüne; meslek birliğine kayıtlı olmayanlar, kimyasal gübre ve ilaç kullanmayanlar, tarımla ilgili basılı yayınları takip edenler daha çok dikkat etmektedir. Ailedeki birey sayısı daha fazla olanlar, düzenli olarak gazete okuyanlar, diğer çiftçiler tarafından/çevrede yetiştiriliyor olmasına daha çok dikkat etmektedir. Meslek birliğine kayıtlı olanlar diğer çiftçiler tarafından/çevrede yetiştiriliyor olmasına daha az dikkat 93 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ etmektedir. Geçen yıl iyi fiyat vermiş olmasına ailedeki birey sayısı fazla olanlar daha çok, tarımla ilgili yayınları takip edenler daha az dikkat etmektedir. 5-10 yıldır iyi fiyat ediyor olmasına eğitim düzeyi daha yüksek olanlar, ailede tarımda çalışan birey sayısı fazla olanlar ile meslek birliğine kayıtlı olanların daha fazla; düzenli olarak gazete okuyanlar, tarımla ilgili basılı yayınları takip edenler ve toprak tahlili yaptıranlar daha az dikkat etmektedir. Meslek birliğine kayıtlı olanlar düşük maliyetli olmasına daha çok dikkat etmektedir. Düzenli olarak gazete okuyanlar ve toprak tahlili yaptıranlar kolay pazarlanabilir olmasına daha fazla, ailedeki birey sayısı fazla olanlar daha az dikkat etmektedir (Çizelge 8). Çizelge 8. Üreticilerin Yetiştirecekleri Ürün Seçimine Đlişkin Tobit Analizi Sonuçları Değişkenler Bağımlı Değişken: GECMĐS Bağımlı Değişken: DIGCIF Bağımlı Değişken: GECYILF Katsayılar Katsayılar Katsayılar SABĐT .68116394 -.24621610 .36284541 ARAZIB -.00037510 -.00020015 -.189523E-05 YAS .00242991 .00525772 -.00255978 EGITIM .01898386 -.00569643 .02816094 DENEYIM .00019234 .00092821 -.00120703 BIREY -.04063139 .03906510* .03856480* ATARBIR .02039261 .00061618 -.02303981 TDGELIR -.07589841 -.00626728 .07012398 KOOP -.05087610 -.01070016 .04790622 MESBIR -.10645388** -.02871013 GAZETE .01170655 .11083761** -.00082766 TV .01306323 -.02379140 .08738089 YAYIN .35694032*** .09226054 -.14317985** BITURYUZ -.850171E-04 -.692716E-04 -.451455E-04 HAYURYUZ -.718910E-04 -.287816E-04 .389188E-04 TTAHLIL -.16643154 -.03885299 -.05191640 GUBILKUL -.17953815* -.04297854 .03933593 * α=0.10 için önemli, ** α=0.05 için önemli, *** α=0.01 için önemli Bağımlı Değişken: YIL510F Bağımlı Değişken: DUSMAL Bağımlı Değişken: PAZAR Katsayılar .38015015 .00013412 .00046117 .06392924* -.00402839 .01120518 .04683996* .00082908 .01220108 .14995618*** -.11638731* .02328088 .230647E-04 .441542E-04 -.19260848** .08348175 Katsayılar .37084058 .625531E-04 .00055697 -.02623735 -.00083277 -.00894481 .00644855 -.01680544 -.01488048 .12702842** .03977569 -.00430525 -.08817253 .372973E-04 .269792E-04 .11247040 .09481949 Katsayılar .58370965 .994625E-04 -.00230831 -.04829616 .00267435 -.03026498 .05284513 -.03514623 .06905213 .08388282* -.01818991 .01797843 -.306546E-.245204E.13505077** .02060076 Çizelge 9.Üreticilerin Bitkisel Ürünü Kaç Dekar Yetiştireceklerine Đlişkin Tobit Analizi Sonuçları Bağımlı Bağımlı Bağımlı Değişken: Değişken: Değişken: ONCYIL SERMAYE PZRLAMA Katsayılar Katsayılar Katsayılar SABĐT .12060522 1.04087237 .06645149 ARAZIB -.341061E-04 .00034082 .00093729** YAS .00220240 -.00028139 .00472664 EGITIM .03312390 -.08138978 .00571434 DENEYIM -.00353934 .00075617 -.00779036* BIREY .00214097 .02912119 -.03962803* ATARBIR -.01300384 -.03959096 .03621648 TDGELIR .03194411 -.06561162 .04660798 KOOP .05604656 -.07047257 .03782335 MESBIR .03879297 -.11448614 .02968904 GAZETE .09649088 -.09632112 .00830386 TV -.13503958** -.04144986 .05553814 YAYIN -.02303052 .00223660 .07466337 BITURYUZ -.00019973*** .00019973** .00015085** HAYURYUZ .00019083*** .348126E-04 -.00011408* TTAHLIL .08792095 .00765947 -.03005168 GUBILKUL .04833601 -.20703657** .09462349 * α=0.10 için önemli, ** α=0.05 için önemli, *** α=0.01 için önemli Değişkenler Bağımlı Değişken: ARAZĐ Katsayılar .62699091 -.00066625 -.00735546 .06620940 00949552 -.00404235 .00026964 .05868276 -.06405885 .08359440 -.00841104 .07800336 -.07782499 -.943415E-04 -.293288E-04 -.05566541 .01553717 Ankete katılan üreticiler bir bitkisel ürünü kaç dekar yetiştireceklerine karar verirken üreticilerden önceki yıl ne kadar alanda yetiştirdiğine; düzenli olarak tarımla ilgili tv programlarını izleyenler izlemeyenlere göre daha az, bitkisel üretimden elde ettiği gelir yüzdesi arttıkça daha az, hayvansal üretimden elde ettiği gelir yüzdesi arttıkça daha 94 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 çok dikkat etmektedir. Bitkisel üretimden elde ettiği gelir yüzdesi daha fazla olanlar elindeki sermayeye daha çok dikkat etmekte iken kimyasal gübre ve ilaç kullananlar kullanmayanlara göre daha az dikkat etmektedir. Arazi büyüklüğü ve bitkisel üretimden elde ettiği gelir yüzdesi fazla olanlar pazarlamaya daha çok dikkat etmektedir. Tarımsal deneyimi, ailedeki birey sayısı, hayvansal üretimden elde ettiği gelir yüzdesi fazla olanlar ve toprak tahlili yaptıranlar yaptırmayanlara göre pazarlama faktörünü daha az dikkate almaktadır. Ankete katılan üreticilerin hepsinin arazi yapısının uygunluğunu dikkate aldıkları gözlenmiştir (Çizelge 9). 4. SONUÇ Genel olarak bulgular değerlendirildiğinde üreticilerin hangi bitkisel ürünü yetiştireceklerine bakarken dikkate aldıkları en önemli faktörün "5-10 yıldır iyi fiyat ediyor olması"; bir bitkisel ürünü kaç dekar yetiştireceklerine karar verirken ise dikkate aldıkları en önemli faktörün "Arazi yapısının uygunluğu" olduğu saptanmıştır. Buna göre, üreticiler ürün deseni belirlerken karar aşamasında ürünün orta vadedeki fiyat durumuna ve arazilerinin büyüklüğü, toprak yapısı, vb. gibi arazi yapısı ile ilgili faktörleri dikkate almaktadırlar."5-10 yıldır iyi fiyat ediyor olması" faktörünü daha fazla dikkate alan üreticilerin eğitim düzeyi daha yüksek olan, ailede tarımda çalışan birey sayısı daha fazla olan ve meslek birliğine kayıtlı olan üreticiler oldukları saptanmıştır."Arazi yapısının uygunluğu" faktörünü tüm üreticilerin aynı oranda dikkate aldıkları saptanmıştır. Üretim planlamasına dönük tarım politikaları çerçevesinde çiftçilerin önerilen ürün desenini benimsemeleri, önemli ölçüde gelir kararlılığını hissetmelerine bağlı olacağı söylenebilir. Çiftçilerin arazi yapısına önem vermeleri, arazi toplulaştırma çalışmalarının ve buna bağlı olarak toprak verimliliğini artırma çabalarının bu tür tarım politikalarında daha fazla dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. KAYNAKÇA Gupta, A.P., Harboe, R., ve Tabucanon, M.T. 2000. Fuzzy multiple-criteria decision making for crop area planning in Narmada river basin. Agricultural Systems, 63(2000):1-8. Günden, C. ve Miran, B. 2007. Bulanık eşli karşılaştırma yöntemiyle çiftçilerin amaç hiyerarşisinin belirlenmesi üzerine bir araştırma. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 20(2):183-191. Günden, C. ve Miran, B. 2008a. Çiftçilerin temel işletmecilik kararlarının öncelik ve destek alma açısından analizi. Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi, 5(2):67-80. Günden, C. ve Miran, B. 2008b. Bölge bazında uygulamaya elverişli esnek üretim planlarının bulanık doğrusal programlama yöntemiyle elde edilmesi üzerine bir araştırma. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 45(2):113-124. Işın, Ş. 2001a. Ege Bölgesinde Seçilmiş Bir Yöredeki Karma Tarım Đşletmelerinde Üretim Dallarının Seçim Esasları Üzerine Bir Araştırma. TZOB, Yayın No:215, Ankara. Işın, Ş. 2001b. Đzmir Đli Tire Đlçesinde Karpuz Üretimi ve Bu Üretim Dalının Tercih Edilmesi Đle Đlgili Karar Alma Sürecini Etkileyen Faktörler Üzerine Bir Araştırma. TZOB, Yayın No:216, Ankara. Kukiettisuk, E. 2007. A study on multi-criteria cropping pattern planning using analytical hierachy process (AHP): A case study of thung ku la rong hai. The Degree of Master of Science Faculty of Graduate Studies, Mahidol University. 95 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Tarım Đşletmelerinde Stratejik Yönetimin Önemi Đ. Hakkı ĐNAN1 Çağdaş ĐNAN2 Özet Strateji çiftçi ya da herhangi bir işletmenin amaç ve hedeflerini gerçekleştirmek için kullandığı eylemler paketidir. Strateji çiftçinin pozisyonunu güçlendirmek, müşterileri tatmin etmek, performans hedeflerini tutturmak ve uzun vadeli hedefleri gerçekleştirmeyi sağlayan faaliyetleri içerir(Olson, 2004). Stratejisi olan bir çiftçi belirsiz bir dünyada alternatif faaliyetler arasından iyi seçimler yapma olanağına sahip olur. Stratejik yönetim stratejinin planlanması, uygulanması, uygulama sonuçlarının kontrol edilmesi ve koşullar değiştikçe zaman içinde seçilen stratejinin düzenlenmesini kapsayan bir süreçtir. Stratejik planlama tarım işletmesinin vizyon, misyon, değerler ve amaçlarının belirlenmesini, işletme içi ve dışı faktörlerin analizini, mevcut ortamda işletme için en iyi stratejinin oluşturulması faaliyetlerini içerir. Stratejinin uygulanması örgütsel yapıların ve strateji için gerek duyulan yapıların tasarımı, stratejiyi gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulan kaynakların sağlanması ve yönetimi ile ilgilidir. Stratejik kontrol amaç ve hedeflerle gerçekleşen sonuçların karşılaştırılması, işletme ortamının izlenmesi, örgütsel yapının, uygulanan planın ve hatta amaç ve hedefleri gerçekleştirecek stratejinin modifikasyonu ile ilgili faaliyetleri kapsar. Çiftçi; işletme ortamını tanıyarak, nerede ne gibi olayların meydana geldiğini görerek, rekabetçi piyasalardaki işletmesinin güçlü ve zayıf yönlerini kavrayarak stratejisini oluşturur ve tehditlerden korunmak için fırsatlardan yararlanmayı ve amaç ve hedeflerini gerçekleştirmeyi sağlayacak bir pozisyona doğru işletmesini yönlendirir(Olson 2004). Başarılı stratejik yönetim karların geçmişte ya da halen nerede olduğu ile değil, gelecekte nerede olacağını tahmin ederek tarım işletmesine pozisyon aldırır. The Importance of Strategic Management for Farms Abstract Strategy is the pattern of actions used by the farmer or any business to accomplish goals and objectives. Strategy consists of the activities to strengthen the farmer’s position, satisfy customers, achieve performance targets, and accomplish long term goals(Olson, 2004). Having a strategy helps the farmer make good choices among alternative courses of action in an uncertain world. Strategic management consists of planning a strategy, implementing it, controlling the outcomes of the implementation, and adjusting the chosen strategy over time as conditions change. Strategic planning involves selecting the vision, mission, values, and objectives of the farm; analyzing the internal and external environments; and crafting the best strategy for the farm in its current environment. Strategy implementation involves designing organizational structures and procedures needed for the strategy and obtaining and directing the resources needed to put the strategy into action. Strategic control involves designing control systems comparing actual results to goals and objectives, monitoring the business environment, and modifying the organizational structure, implementation plan, or even the strategy to meet goals and objectives. A farmer crafts a strategy by understanding the business environment, seeing where and what is happening, looking for strengths and weaknesses in both his (her) own farm and in the competition and then the farmer moves the farm to the best position to take advantage of the opportunities, to protect it from the threats, and to help accomplish goals and objectives(Olson, 2004). Succesful strategic management will position the farm, not where the profits were or are, but where they will be in the future. 1. Strateji ve Stratejik Pozisyon Alma Stratejik yönetim ve pozisyon alma tarım işletmesinin güçlü ve zayıf yönleri ile karşılaştığı fırsat ve tehditlerin iyi bilinmesini gerektirir. Bu bildiri, bu konuda işletmeyi 1 2 NKÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 59030 Tekirdağ NKÜ Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu 59030 Tekirdağ 96 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 uzun vadede başarıya götürecek alternatif stratejik opsiyonların saptanmasında yardımcı olacak bilgileri içermektedir. Ancak analizden önce strateji ve stratejik pozisyon almanın ne anlama geldiğini açıklamak yararlı olacaktır. Strateji, amaç ve hedefleri gerçekleştirmek için çiftçinin ya da işletmenin kullandığı eylemler paketidir. Bir başka tanımla strateji, tarım işletmecisinin kaynaklarını ve girişimciliğini nereye odaklayacağı konusunda bir seçim yapmasıdır (Boehlje ve Allen 2004.). Aslında stratejik pozisyon alma tarım işletmesinin pazara giden yolu, müşteri için işletmenin yarattığı değerdir. Bu seçim işletmenin zaman ve enerjiyi nasıl kullandığı ve yatırım kararlarını nasıl aldığı ile ilgilidir. Strateji seçimi işletmenin güçlü yönleri ile piyasa ve çevreden kaynaklanan fırsatlar ve tehditler etrafında şekillenir. Çiftçiler için strateji seçimi opsiyonları şunlar olabilir: opsiyonlardan birisi işletmenin düşük maliyetle büyük miktarda ürün üretmesidir. Alternatif opsiyon müşteri odaklı organik ürünler vb özel ürünler üretimi olabilir. Genel olarak bütün stratejik opsiyonlar için ortak olan tema müşteri odaklılıktır. Uzun vadede bir işletmenin başarısını belirleyen temel faktör müşteriler için katma değer yaratmaktır. Bir stratejinin başarılı olabilmesi için önemli olan müşteri odaklılığı ile ilgili hangi, kim ve nasıl sorularını yanıtlamaktır. Bu sorular ürünle ilgili geleneksel tarımsal üretim yaklaşımına ait değildir. Tersine, hedef ürünleri ve hizmetleri satın alan müşteridir. Kim sorusu işletmenin hangi müşteri segmentine hizmet vereceği ile ilgilenir. Hangi sorusu ürün ve hizmetlerin tatmin etmeyi amaçladığı müşteri segmentinin ihtiyaç ve isteklerine ilişkindir. Nasıl sorusu ise müşterilerin ihtiyaç ve isteklerini karşılayan değer yaratan faaliyetleri gerçekleştirmede kullanılacak operasyonel işlemler ve tekniklerdir. Sonuç olarak strateji özel ürün ve hizmet piyasalarında temel becerileri kullanarak müşterilere değer ve tarım işletmesi için rekabet gücü sağlayan entegre ve koordine edilen eylemler ve faaliyetler dizisidir. 2. Stratejik Yönetim Süreci Stratejik yönetim süreci üç aşamadan oluşur. Bu aşamalar ve her aşamada yapılacak işler aşağıda gösterilmiştir(Olson, 2010): • Stratejik Planlama Paydaşların tanımlanması Vizyon, misyon ve hedeflerin geliştirilmesi Dışsal (çevresel) analiz Đçsel (bünyesel) analiz Strateji oluşturma • Stratejinin Uygulanması Tarım işletmesi kaynaklarını elde etme ve düzenleme Kaynakları yönetme • Stratejik Kontrol Tarım işletmesi performansının ölçümü ve değerlendirimesi Đşletme dışındaki olayların izlenmesi Đhtiyaç duyuldukça eylemlerde düzeltme ve değişiklik yapılması 3. SWOT Analizi ve Strateji SWOT Analizi strateji geliştirmek için kullanılabilir. Bu amaçla SWOT’un tersi olan TOWS’dan hareket edilecektir. Şekil 1’deki TOWS matriksi SWOT analizindeki iç ve dış faktörlerin bir fonksiyonu olarak alternatif stratejileri göstermektedir. Eğer dış (çevresel) faktörler işletmenin güçlü olduğu alanlarda fırsatlar yaratırsa, o zaman işletme sahip olduğu güçleri kullanarak fırsatların avantajlarından yararlanmalıdır. Örneğin, bazı çiftçiler özel ürünlerin üretimi için cazip sözleşme koşullarını pazarlıkla sağlama becerilerine sahip olabilirler. Bu çiftçiler yetiştirdikleri ürünleri işleyen tesislere yakın bir konumda olabilirler ve bu da onlara ürünleri için pazar fırsatları yaratır. 97 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Đşletmelerin zayıf olduğu yörelerde fırsatlar varsa ne yapmak gerekir? Böyle bir durumda izlenecek strateji bu zayıflıkları ortadan kaldıracak stratejiler izlenmelidir. Örneğin gelişen piyasa talebini dikkate alarak özel ya da kaliteli ürünlerin üretimine geçebilmek için sözleşmeli tarım ve yeni üretim teknolojileri uygulanabilir. Çevresel ya da dış faktörlerden kaynaklanan tehditler söz konusu ise bu tehditleri ortadan kaldırmak için işletmenin güçlü yönlerinden yararlanacak bir strateji uygulanmalıdır. Örneğin düşük ürün fiyatlarından zarar görmemek için etkin pazarlama ve risk yönetim teknikleri kullanılablir. Dış tehditlerin olduğu bir ortamda işletme zayıf bir pozisyonda ise bu tehditlerden kurtulmak için savunmacı stratejiler izlemelidir. Hatta böyle bir durumda öncelikli pozisyon opsiyonu işletmenin rekabet gücünün zayıf olduğu bir faaliyetten vazgeçmek olabilir. Dışsal Analiz Fırsatlar 1. 2. 3. Tehditler 1. 2. 3. SO Stratejileri Fırsatları değerlendiren güçlü yönlerin kullanılması ST Stratejileri Zayıflıkları ortadan kaldırarak fırsatların değerlendirilmesi WO Stratejileri Tehditlerden kurtulmak için güçlü yönlerin kullanılması WT Stratejileri Zayıflıkları minimize etmek ve tehditlerden kaçınmak için Savunma stratejilerinin kullanılması Đçsel Analiz Güçlü Yönler 1. 2. 3. Zayıf Yönler 1. 2. 3. Kaynak: Boehlje ve Gray, 2004’den derlenmiştir. Şekil 1. TOWS Matriksi 4. Stratejik Pozisyon Opsiyonları Tarım işletmelerinin yöneticileri piyasanın değişen koşullarına göre izleyecekleri temel stratejileri gözden geçirmelidirler. Çok sayıda alternatif strateji opsiyonları olabilir. 4.1. Düşük Maliyet Stratejisi Düşük maliyetle çalışan işletmeler büyük pazarlara en düşük rekabetci fiyatlarla standart ürünler ve hizmetler sunarlar. Pazarlama çabalarında önemli olan fiyat olsa da, bazı işletmeler hizmet de arz ederler. Geniş pazar işletmelerin ürün başına düşen yatırım maliyetinin azalmasına neden olur. Düşük maliyetler bu işletmelerin agresif fiyat politikaları izlemelerine olanak sağlar. Teknolojiyi değişik kaynaklardan sağlayabildiklerinden araştırma ve geliştirmeye yatırım yapmazlar. Maliyet minimizasyonu stratejisini uygulayan işletmeler yenilikçi firmaların teknolojilerini daha erken benimserler. Düşük maliyet stratejisi uygulamak için önemli olan işletmenin rekabet avantajıdır. En düşük maliyetli girdileri sağlayan tedarikçilerin bulunması ve rakiplere karşı tedarikçilerin performansının değerlendirilmesi düşük maliyet stratejisini uygulamada önemli eylemler olabilir. Tarım işletmelerinin yöneticileri rakiplerine göre düşük fiyatlarla çalışmada daha başarılı olmalıdırlar. Alıcıların pazarlık gücünden kaynaklanan fiyat baskılarına rakiplerinden daha iyi karşı koyabilmeli ya da en azından yumuşatabilmelidir. Tedarikçilerin pazarlık gücüne ve alıcıların fiyat baskılarına maruz kalmamalı ya da bunları absorbe edebilmelidirler. Pazara yeni girenlerin tehtidini düşük maliyet etkinliğini sürekli geliştirerek engelleyebilmelidirler. Müşteri ilişkilerini derinleştirmek için değişik 98 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 teknikler kullanmalı ve ikame ürünlere veya tedarikçilere yönelen müşterileri ikna ederek müşteri memnuniyetini sağlamalıdır. 4.2. Farklılaşma Stratejisi Farklılaşma stratejisine odaklanan tarım işletmeleri yöneticileri ulusal ya da uluslar arası geniş pazarlara düzenli yeni ürünler ve hizmetler sağlarlar. Innovasyona dayanan farklılaşma kaliteden dolayı ürün fiyatlarının ortalama piyasa fiyatlarından yüksek olmasına neden olur. Büyük bir pazarın ele geçirilmesi iş hacminin fazla olmasından dolayı innovasyon maliyetlerini karşılamada kolaylık sağlar ve satılan birim ürün başına düşen maliyetlerin düşmesine yardımcı olur. Farklılaşma stratejisine göre tedarik işlemleri daha çok düşük fiyat yerine kalite ve tedarikçiler için kesin standartlar üzerine odaklanmıştır. Teknoloji açısından en son ve en iyi araştırma ve geliştirme tekniklerinin uygulanması ve yeni ürünle ilgili innovasyonlar stratejinin bir parçası olmak durumundadır. Başarılı bir farklılaşma stratejisi pazarlama ve satış faaliyetleri yönünden alıcılarla kapsamlı kişisel ilişkileri içermelidir. Burada düşük maliyet stratejisindeki gibi ticari işlemlerle ilgili ilişki sözkonusu değildir. Farlılaşma stratejisinin başarısı için şunlar dikkate alınmalıdır: Fiyat duyarlılığını azaltan müşterilerin işletmeye bağlılığını güçlendirerek rakip firmaların sert rekabetini yumuşatmak mümkündür. Alıcıların pazardaki gücünü azaltmak için alıcılar için başka daha iyi alternatiflerin olmadığı farklı ve kendine özgü bir ürün ya da hizmet pazara arzedilir. Girdi fiyat artışlarına göre kapasite kullanarak ya da daha düşük girdi fiyatları için pazarlık yapabilecek miktarda iş hacmi yaratmak yolu ile tedarikçilerin pazardaki gücünü azaltmak da bir yöntemdir. Çok kaliteli bir ürün ve hizmet ve pazarda sadık müşterilerle hakim oyuncu olarak pazara yeni girişlerin tehditlerini yumuşatmak farklılaşma stratejisinin başarısı için önemlidir. Sürekli innovasyon ve araştırma ile ürün ve proses geliştirildiğinde ikame ürünlerin pazardaki potansiyeli azalır. 4.3. Koordinasyon Koordinatör olarak görev yapan işletmeler tedarikçilerle müşterileri birbirine bağlayan kendine özgü pazarlama kanalları geliştirirler. Onlar etkinliklerin veya sistem yaklaşımı ile gıda zincirinin değişik düzeylerinden oluşan farklılaşmış ürünlerin peşinden giderler. Bu işletmelerin rekabet avantajı tedarikçiler ve müşterilerle olan özel ilişkilerden ortaya çıkar. Bu yakın işbirliğine dayanan ilişkiler üst düzeyde koordinasyon, paylaşılan varlıklar, ortak programlara katılım ve yakın iletişim bağlarına dayanmaktadır. Rekabet gücü bilgi ya da anahtar varlıkların mülkiyeti kanalıyla arz zincirinin kontrolünden kaynaklanabilir. Bu stratejik oriyantasyon hayvancılık sektöründe yaygın hale gelmiş olup, gelecekte bitkisel ürün sektöründe de muhtemelen daha çok görülecektir. 4.4. Niş Pazarlar Niş pazarlara odaklanan işletmeler çok spesifik müşteriler için özel olarak hazırlanmış çözümler geliştirirler(Boehjle ve Gray, 2004). Belirli müşterileri hedefleme ürün arzının nispi olarak küçük olduğu bir pazarın dışına çıkmayı zorlaştırır. Öte yandan çözümler müşteri grubunun ihtiyaçlarını o kadar iyi karşılar ki rakiplerin niş pazara girişi önlenir. Buradaki müşteri işleyici/ilk aracı ya da nihai kullanıcı olabilir. Bu opsiyonun özelliği ilişki kurmada yüksek kalitede hizmet arzı ve yoğun çabanın sarfedilmesidir. Bu stratejik opsiyonu hedefleyen işletmenin farklılaşma, koordinasyon veya bir ölçüde maliyet minimizasyonu üzerinde durması gerekir. 4.5. Rekabet, Hedef Pazar ve Strateji Farklı stratejiler farklı temel beceriler ve pazar büyüklükleri için geçerlidir. Temel beceriler işletmenin başlıca yetenekleri olup, işletmenin rekabet avantajını ortaya koyarlar. Bu bağlamda üç temel beceriden söz edilebilir: 1.Innovasyon 2.Maliyet minimizasyonu 99 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 3.Koordinasyon Farklılaşma stratejisinde başarılı olan işletmeler yeni ürün ve hizmetleri düzenli olarak üretmede rakiplerinden daha iyi durumdadırlar. Sektördeki en son araştırma ve geliştirme faaliyetlerini izleme ve işletmelerinde uygulama becerisine sahiptirler. Benzer şekilde maliyet minimizasyonunda başarılı olan işletmelerin ürettikleri büyük miktardaki ürünler rakiplerinkinden daha ucuzdur. Bu işletmeler bizzat araştırma yapmazlar. Ama innovasyon sahiplerinin yaptıklarını hızlı bir şekilde kopyalayarak ya da başarılı innovasyonları satın alarak başarılı olurlar. Maliyet düşürmek onlar için çok önemli olsa da, eğer yatırımlar maliyetlerde tasarrufa neden olursa yatırım yapmaktan çekinmezler. Koordinasyona odaklanan işletmeler katma değer yaratan zincirlerin oluşmasını sağlarlar ve bu zincirlerle tedarikçilerle müşterileri bir araya getirirler. Koordinasyon çeşidi bizzat koordinatör olarak faaliyette bulunma, ilişkileri kolaylaştırıcı ya da anlaşma sağlayıcı olarak rol almadan zincirdeki birbiriyle bağlantılı aşamalara mülkiyetine sahip olmaya kadar değişebilir. Bu şekildeki koordinasyon tedarik ve pazarlamada işletmeye pazarda rekabet gücü ve tasarruflar sağlar. Üç temel beceriden herbiri ayrı öneme sahip ise de, işletmelerin tümüne birden sahip olmak isteyecekleri ve en azından birine ağırlık verecekleri söylenebilir. Öte yandan bir beceriye odaklanma diğerlerinden vazgeçme sonucu bir bedeli vardır. Örneğin innovasyon becerisi araştırma ve geliştirmeye büyük harcamalar yapmakla kazanılır. Maliyet minimizasyonu ise standart proseslerle standart ürünler üreterek gerçekleştirilir. Bir başka deyişle stratejik oryantasyon işletmenin yaptığı işleri etkiler. Tarım işletmelerinin yöneticileri işletmenin rekabet avantajını öğrendikleri zaman bu avantajı faydaya dönüştüren kararlar alabilirler. Pazar alanı stratejik pozisyon almada ikinci boyutu oluşturur. Đşletmeler geniş kapsamlı bir pazara ya da dar kapsamlı niş pazarına odaklanabilirler. Dar bir segmentin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olan bu tür bir odaklanma “customization” terimi ile de ifade edilmektedir. Đngilizce bir sözcük olan “Customization” bir ürünü veya hizmeti bireysel ihtiyaçlar veya istekler doğrultusunda özelleştirerek tüketiciye sunmak anlamına gelmektedir. Günümüz piyasa ekonomisinde firmaların satışlarını artırmak için kullandığı yöntemlerden biridir. Bu yöntemi kullanan işletme müşteri ihtiyaçlarına ve hedef pazardaki rekabetçi ortama bağlı olarak daha önce değinilen üç temel beceriden herhangi birisini odaklanma ile birleştirebilir. Şekil 2’de dört stratejik opsiyon temel beceri ve pazar büyüklüğünün bir fonksiyonu olarak gösterilmiştir. 5. Stratejik Pozisyon Alma Çiftçilerin hangi teknolojileri ve girdileri kullanacakları, bunları nasıl sağlayacakları, hangi ürünleri üretecekleri, ürünleri ne zaman ve nasıl fiyatlandıracakları ve işletmeyi nasıl finanse edecekleri konusunda önemli kararlar almaları gerekir. Bunlar dışında çözümlemeleri gereken pek çok sorun vardır. Đşletmenin odaklanacağı hedefler nelerdir? Ürünlerin pazarlanmasında çiftçi aynı zamanda işletme yöneticisi olarak görev alacak mıdır? Gelecekte işletme için hangi fırsatlar doğacaktır? Niş pazarların sayısı ve önemi artmakta olduğundan organik tarım işletmenin gelecekte bir faaliyeti olacak mıdır? Tarımdaki hızlı değişimler çiftçilerin uyguladıkları tarımsal üretim tipini yeniden değerlendirmelerini gerektirmektedir. Stratejik pozisyon alma konusundaki yetenekler bilinmeyen işletme fırsatlarını keşfetmede ve talep edilen bir ürünü üretmek için yöntem geliştirmede yardımcı olabilir. Stratejik başarı göstergeleri işletme yöneticilerinin işletmenin asıl güçlü yönlerini tanımlama yeteğine sahip olmasını, tarımsal üretimdeki değişimleri biçimlendiren güçleri tanımlamasını ve ortaya çıkan fırsatların avantajlarını değerlendirebilecek bir pozisyon almayı gerektirir. Güçlü stratejik pozisyon yeteneklerine sahip yöneticiler işletmenin nasıl bir vizyona sahip olması gerektiğini bilirler. Onlar işletmeyi bir bütün olarak görürler ve karşılaştıkları problemleri problemi yaşayan işletme bölümünün sorunu olarak görmezler. Problemleri tüm işletmenin problemleri olarak görür ve işletme yararına çözerler. 100 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Tarım işletmesi yöneticisinin stratejik pozisyon alma yeteneklerini ölçmede kullanılabilecek bir ölçek cetveli Çizelge 1’de verilmiştir: Güçlü stratejik pozisyon alma yetenekleri aşağıda gösterilmiştir (Boehjle ve Gray, 2004).: • Yeni fikirlere açık olmak • Đşletmenin vizyonunu net bir şekilde belirlemek ve zaman içinde geliştirmek • Đşletmenin toplam performansını geliştirecek yöntemleri sürekli araştırmak • Fırsatlara odaklanmak • Tarım işletmesinin güçlü ve zayıf yönlerini tanımlamak • Uzun dönem perspektifini sağlamak • Ortaya çıkan yeni pazarların avantajlarını tanımlamak • Rakiplerin stratejilerini analiz ederek anlamak • Đşletme dışındaki profesyonellerden danışman olarak yararlanmayı sağlayacak bir yöntem geliştirmek Çizelge 1 Tarım işletmesi yöneticisinin stratejik pozisyon alma yetenekleri Önemine göre değerlendirilecek beceri ve yetenekler Yetersiz Zayıf Orta Đyi 1 2 3 4 Çok iyi 5 1.Đşletmenin müşterilerinin kim olduğunu ve hangi ürün ve hizmetleri istediğini anlamak 2.Tarımsal üretimdeki değişikleri kavrama ve bunlardan gelir artırma yönünde faydalanma 3.Đşletmenin uzun dönem başarısını etkileyen kritik faktörlerin tanımlanması 4.Đşletmenin başarısını engelleyen faktörleri tanımlama ve engeleri ortadan kaldıran çözümler bulma 5.Đşletmenin güçlü yönlerini en iyi şekilde kullanma 6. Günlük işletme kararlarının uzun vadeli işletme hedeflerini gerçekleştirmeye yapacağı katkıyı değerlendirme 7.Fırsatların değerlendirilemeyeceğine değil, nasıl değerlendirileceğine odaklanma 8.Đşletme faaliyetleri ile ilgili insanların yetenek ve becerilerini değerlendirme 9.Đşleri daha iyi ve yeni yöntemlerle yapmayı araştırma 10.Yeni pazarları değerlendirme ve onlardan nasıl yararlanılacağını tanımlama 11.Değişimlere direnme yerine değişimlere uyum sağlama 12.Đşletmenin sahip olduğu rekabet avantajlarını net bir biçimde tanımlama 13.Fikirler ve planlar hakkında başkalarının görüşlerini alma 14.Đşletme organizasyonunun uygun biçimini seçme 15.Tarım işletmesinin uzun vadeli hedefini (vizyon) geliştirmek için net bir yön belirleme 16.Mükemmel bir işletme imajı yaratma 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 1 2 2 3 3 4 4 5 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 1 2 2 3 3 4 4 5 5 1 2 3 4 5 Kaynak: “Internal Scanning:Managerial Assesment,” Iowa Co-operative Extension Service, 1997. Hedef Pazar Geniş Niş Temel Beceriler Maliyet Koordinasyon Düşük liderliği maliyet Koordinasyon Farklılaşma Farklılaşma Customization Kaynak: Boehlje ve Gray, 2004’den derlenmiştir. 101 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Şekil 2 Stratejik Oryantasyonun Toplu Görünümü 6. Sonuç Gelecekte tarım işletmelerinin başarısı büyük ölçüde stratejik düşünmeye bağlı olacaktır. Stratejik düşünce süreci işletmenin güçlü ve zayıf yönlerini anlamada bir kaldıraç görevi görür. Böylece işletme sahip olduğu becerileri ve yetenekleri tanımlayabilir, dış ortamdan kaynaklanan tehditleri ve fırsatları algılayabilir, tehditlere karşı savunma stratejileri geliştirebilir ve fırsatları değerlendirebilir. Đşletmenin içsel kapasitesini ve dış ortamı iyi anlayarak işletme başarılı olabilir ve başarısını sürdürebilir. Yönetici tarım işletmesinde uygulanabilecek stratejik opsiyonları analiz edebilir. Düşük maliyet liderliği, farklılaşma, koordinatörlük ya da niş odaklı customization stratejik pozisyonlarından birisini seçen tarım işletmecisi müşterileri için değer yaratma kabiliyetini şekillendirecek temel bir rehbere sahip olur. Yarının çiftçiliği, müşterilerin ihtiyaçlarını anlayan ve uzun dönemde sürdürülebilir rekabet avantajını düşük maliyet, farklılaşma, koordinasyon ya da customization stratejisi ile ürün ve hizmet arz ederek müşterileri için değer yaratan bir işletmecilik faaliyeti olacaktır. Kaynaklar Anonim, 1997. “Internal Scanning:Managerial Assesment,” Iowa Co-operative Extension Service, 1997. Boehljle, M. ve Allen, G. 2004. Stratejik Positioning for The Farm Business: Options and Analysis Tools, Purdue University, 8 s. Boehljle, M. ve ark. 200?. Are Your Farm Business Management Skills Ready for the 21st Century?, ID-244, Purdue University, Department of Agricultural Economics. 2. Olson, K. D. 2004. Farm Management: Principles and Strategies, Iowa State Press, Ames Iowa,437 s. 3. Olson, K. D. 2010. Economics of Farm Management in a Global Setting, Wiley Press, 528 s. 4. Richards T. J., Positioning Your Dairy Farm Business for a Profitable Future - A Western Canadian Perspective,Center for Agribusiness Policy Studies, Arizona State University, Tempe, AZ,USA, 85287. 102 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Akdeniz Bölgesi’nde Su Ürünleri Avcılığı Yapan Đşletmelerin SosyoEkonomik Analizi* Kemalettin TAŞDAN1 S. Ahmet ÇELĐKER1 Hasan ARISOY2 ATASEVEN2 Deniz DÖNMEZ1 Umut GÜL1 Alkan DEMĐR1 Yener Özet Bu araştırmanın amacı, Akdeniz Bölgesi’nde su ürünleri avcılığı yapan teknelerin/işletmelerin sosyo-ekonomik yapılarını ortaya koymak ve balıkçılığın ekonomik analizini yapmaktır. Araştırmada kullanılan veriler, bölgede faaliyet gösteren 140 balıkçı ile yapılan anketlerden elde edilen birincil verilerden oluşmaktadır. Araştırma sonuçları teknelerin teknik özellikleri, balıkçıların sosyo-ekonomik özellikleri, ekonomik faaliyet sonuçları ve balıkçıların avcılık faaliyetine ilişkin düşünce ve beklentileri başlıklarında toplanarak verilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre bölgede balıkçılık ağırlıklı olarak küçük ölçeklidir ve ölçeğe bağlı olarak teknelerin teknik özelliklerinin yanı sıra gelir vb ekonomik faaliyet sonuçları değişim göstermektedir. Bölgede balıkçılığın temel sorunlarının ise pazarlama, örgütlenme ve su ürünleri yönetimi konularında yoğunlaştığı görülmektedir. Anahtar kelimeler: Su Ürünleri Ekonomisi, Akdeniz Bölgesi, Sosyo-Ekonomik Analiz. Socıo-Economıc Analysıs Of Fıshıng Enterprıses In The Medıterranean Regıon Abstract The purpose of this study to reveal socio-economic structures of fishing boats/enterprises and to do economic analysis of fishery in the Mediterranean Region. The data used in this research consist of primary data that derived from surveys that doing with 140 fishermen operating in the region. The results of the study was given some titles like that technical aspects of boats, socio-economic characteristics of fishermen, economic activity results and ideas and expectations of fishermen related to hunting. According to the results of this research, the fishery in this region is mainly small scale and depending on the scale technical characteristics of the boats as well as economic activity results like income have varied. In this region, basic problems of fishery have seen concentrate on marketing, organization and water products management issues. Keywords: Fisheries Economics, Mediterranean Region, Socio-Economis Analysis. GĐRĐŞ Türkiye su ürünleri avcılığı ve yetiştiriciliği açısından oldukça yüksek potansiyeli bulunan ancak bu potansiyelini yeterince değerlendiremeyen bir ülkedir. Üç tarafının denizlerle çevrili olmasının yanı sıra iç deniz özelliğindeki Marmara Denizi ile birlikte çok sayıdaki göl ve nehirleri Türkiye’ye su ürünleri üretiminde önemli avantajlar sunmaktadır. Bununla birlikte tüketim alışkanlığının yaygın olmaması ve var olan tüketimin de büyük oranda birkaç balık türü ile sınırlı olması, su ürünleri tüketim düzeyinin düşüklüğüne neden olmakta, dolayısıyla üretim ve tüketim potansiyeli yeterince kullanılamamaktadır. Türkiye’de su ürünleri avcılığı ile ilgili yapılan araştırmaların çoğunluğu tür bazlı çalışmalar, yetiştiricilik teknikleri ya da olanakları, kirlilik vb konularda yapılan ve balıkçılık tekniğine ya da sorunlarına ilişkin çalışmalardır. Sektörün ekonomik durumuna yönelik çalışmalar ise yetersiz düzeydedir. Bu durum sektörün yapısının belirlenmesi ve izlenmesi, sorunların çözümü ile geleceğe yönelik planlaması açısından önemli bir eksikliği beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla su ürünleri avcılığının ekonomik yönden durumunu ortaya koyan çalışmalara ve bu çalışmaların sürekliliğine ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç göz önüne alınarak bu araştırmanın amacı, Akdeniz Bölgesi’nde su ürünleri avcılığı yapan teknelerin/işletmelerin sosyo-ekonomik yapılarını ortaya koymak ve balıkçılığın ekonomik analizini yapmak olarak belirlenmiştir. 1 Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, TKB Kampüsü 1 Nolu Giriş, Eskişehir Yolu 9. Km, Lodumlu/Ankara 2 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. 103 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 MATERYAL VE YÖNTEM Araştırmada kullanılacak birincil veriler, Türkiye’de detaylı su ürünleri avcılığı istatistiklerinin bulunmayışı ve su ürünleri avcılığı yapanlar tarafından detaylı muhasebe kayıtlarının tutulmaması, dolayısıyla ihtiyaç duyulan verilerin topluca elde edilememesi gibi nedenlerden dolayı su ürünleri avcılığı yapanlarla yüz yüze görüşme yolu ile uygulanan anketler ile elde edilmiştir. Anket uygulaması av sezonunun sona erdiği, sezona ait bilgilerin en kolay ve güvenilir şekilde alınabileceği Mayıs 2009 döneminde ve araştırma alanı içerisindeki 5 ilde (Hatay, Adana, Mersin, Antalya, Muğla –Fethiye) bulunan 15 balıkçı barınağında yürütülmüştür. Çalışma alanında su ürünleri avcılığı yapan ve Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü (KKGM) kayıtlarında yer alan tekneler araştırmanın ana kitlesini oluşturmaktadır. Bu ana kitleden, tekne boyları dikkate alınarak tabakalı örnekleme yöntemi (Neyman Paylaştırması) ile anket uygulanacak olan toplam örnek sayısı belirlenmiştir. Daha sonra toplam örnek sayısı tekne varlığına göre iller arasında oransal olarak dağıtılarak, her bir ilde uygulanacak olan anket sayısı belirlenmiştir. KKGM kayıtlarına göre (2009 yılı Şubat-Mart ayı) araştırma bölgesinde bulunan 2.4 bin adet tekneye ait verilerden oluşan ana kitle üzerinden yapılan hesaplamalar sonucu bölgeyi temsil eden örnek sayısı 140 olarak bulunmuştur. Bununla birlikte veri problemleri olabileceği düşüncesi toplam 157 anket yapılmış ancak bunlardan örnek sayısı kadar olanı değerlendirmeye alınmıştır. Çalışmada avcılık işletmelerinin sosyo-ekonomik analizini yapmak amacıyla yaş, öğrenim durumu gibi demografik göstergelerin yanı sıra, tekne sermayesi, av araç gereçleri sermayesi vb sermaye göstergeleri ile saf hasıla, brüt kar, işletme giderleri, balıkçılık geliri, aile geliri gibi ekonomik göstergeler kullanılmıştır (Hesaplama yöntemleri ile ilgili detaylı bilgi için bkz. Taşdan ve ark., 2010) ARAŞTIRMA BULGULARI Avcılık Đşletmelerinin Teknik ve Sosyo-Ekonomik Özellikleri Araştırma sonuçlarına göre Akdeniz Bölgesi’ndeki balıkçı teknelerinin %88.6’sı kıyı balıkçılığı yapan teknelerden oluşmaktadır (Çizelge 1). Orta ve büyük ölçekli balıkçılık tekneleri ise %11.4 paya sahiptir. Bu da bölgedeki balıkçılık faaliyetlerinin ağırlıklı olarak küçük ölçekli olduğunu göstermektedir. Bölgede tekne boyları balıkçılık ölçeğine bağlı olarak değişmektedir. Buna göre, ortalama 9.2 m ortalama tekne boyu kıyı balıkçılığında 7.8 m, en büyük boy grubunda yer alan gırgırlarda da 26.1 m’dir. Teknelerde yapım malzemesi olarak ağırlıklı olarak ahşap kullanılmakla birlikte sacdan ve fiberglastan imal edilmiş tekneler de bulunmaktadır. Ahşap teknelerin toplam tekne sayısının %93.6’sını, sac teknelerin de %5.7’sini oluşturduğu görülmektedir. Kıyı balıkçılığı teknelerinde maliyet avantajı nedeniyle ahşap yapım malzemesi tercih edilmektedir. Nitekim kıyı balıkçılığı teknelerinin %99.2’si ahşaptır. Orta ve büyük ölçekli teknelerde ise yüksek miktardaki av ve taşıma kapasitesi nedeniyle sac yapım malzemesi tercih edilmektedir. Bu gruptaki teknelerin yarısı sacdan imal edilmişken, gırgırların %80’i sacdır. Teknelerin sahip olduğu motor gücü avcılığın ölçeğine bağlıdır ve bu ölçek arttıkça teknenin kendi ağırlığının yanı sıra avlanma ve taşıma kapasitesine bağlı olarak motor gücü de artmaktadır. Bununla birlikte bölgede araştırmaya dahil olanlar arasında 1’den fazla motora sahip tekneler de bulunmaktadır. Ancak bunların sayısı sadece 7’dir ve tamamı gırgır ile trollerden oluşmaktadır. Tek motorlu teknelerde ortalama motor gücü 36.6 BG ile 391.3 arasında değişirken, en düşük motor gücü kıyı balıkçılığı teknelerinde en büyüğü de trollerdedir. 2 motorlu teknelerdeki ortalama motor gücü 676.7 BG (troller) ile 805 BG (gırgırlar) arasındadır. 4 motorlu 1 adet gırgırda ise 1,220 BG güç bulunmaktadır. 104 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Akdeniz Bölgesi’nde teknelerin yaklaşık %79’u balıkçının kendisine ait iken, %21 kadarı ortaklık, %1’den azı da kira ile işletilmektedir. Ortakçılıkla işletilen tekneler orta ve büyük ölçekli teknelerde yoğunlaşmaktadır. Bu gruptaki teknelerin satın alma ve işletme maliyetlerinin yüksekliği ortaklığı cazip hale getirmektedir. Bölgedeki avlanma filosunun önemli bölümü orta yaş ve üzerindeki teknelerden oluşmaktadır. Teknelerin ortalama yaşı 18 iken, en genç tekneler 13.8 yaş ile gırgırlarda, en yaşlı tekneler de 23.3 yaş ile trollerdedir. Kıyı balıkçılığında ise ortalama yaş 17.7’dir. Teknelerin ortalama ömürlerinin 30 yıl olduğu göz önüne alındığında, mevcut avlanma filosunun yaşı konusunda önemli bir problem yok gibi görünmektedir. Ancak teknelerin sadece %10’unun 10 yaşın altında ve bunun da %80’inin 5 yaşın üstünde olduğu göz önüne alındığında filo yenilenme hızının düşük olduğu söylenebilir. Bu da mevcut durumda değilse bile gelecekte filodaki yaşlı teknelerin oranının artabileceğini göstermektedir. Avcılık faaliyetleri zor işler olup balıkçıların çoğunluğu tayfa çalıştırırken, kıyı balıkçılarının yarıya yakınında tayfa çalışmamaktadır. Bu teknelerdeki avcılığın küçük ölçekli olması tayfa ihtiyacını azaltırken, orta ve büyük ölçekli teknelerdeki avlanma kapasitesi bu ihtiyacı önemli derecede artırmaktadır. Buna bağlı olarak kıyı balıkçılığında 1.6 kişi olan tekne başına ortalama tayfa sayısı (sadece tayfa kullananlara göre) trollerde 3.8 kişiye, gırgırlarda da 15 kişi’ye yükselmektedir. Balıkçıların avlanma faaliyetlerinde kullandıkları alet ve ekipmanlar da avlanma ölçeğine göre değişmekte ve ölçek arttıkça teknoloji kullanımı da artmaktadır. Kıyı balıkçılığında en fazla kullanılan alet ekipmanların iskandil ve eco-sounder, orta ve büyük ölçekli balıkçılıktakilerin ise akıntı ölçer, GPS, jeneratör, radar ve sonar olması bu durumu ortaya koymaktadır. Ağ ve diğer av araçlarında ise isimleri ortak da olsa avlanma ölçeği arttıkça bu araçların niteliği ve kapasitesi değişmektedir. Diğer yandan ağ ve diğer av araçları herhangi bir balığın adı ile anılmakla birlikte birden fazla balığın avlanmasında kullanılabilmektedir. Kıyı balıkçılığında en çok kullanılan av araçları paraketa, olta ile karides uzatması ve barbunya uzatması iken, trollerde dip trolü ve paraketa, gırgırlarda da sardalya gırgırı ve istavrit gırgırıdır. Balıkçıların ortalama yaşı 43.8’dir. Ortalama mesleki tecrübe süresi ise 25.4 yıl’dır. Buna göre balıkçıların mesleğe başlama yaşları 18’dir. Ortalama yaşın yüksekliği gençlerin balıkçılığı tercih etmediğini göstermektedir. Nitekim araştırma bölgesinde yapılan görüşmelerde balıkçıların çoğunluğu çocuklarının bu mesleği yapmasını istemediğini belirtmiş, çocuklarını eğitim veya farklı yollarla başka mesleklere yönlendirmeye çalıştığını ifade etmiştir. 105 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 1. Avcılık Đşletmelerinin Teknik ve Sosyo-Ekonomik Özellikleri Balıkçılık tipi Kıyı balıkçılığı Gırgır Orta ve büyük ölçekli balıkçılık Trol Toplam Genel / Ortalama Teknelerin Tekne Teknelerin Yapım malzemesi (%) Teknelerin mülkiyeti (%) Teknelerin motor gü kull. şek. (%) boyları (m) yaşı (yıl) Ahşap Sac Fiberglas Kendisinin Ortak Kira 1 motor 2 motor 88.6 7.8 17.7 99.2 0.8 79.8 19.4 0.8 36.6 3.6 26.1 13.8 20.0 80.0 60.0 40.0 135.0 805.0 7.9 17.9 23.3 63.6 36.4 72.7 27.3 391.3 676.7 11.4 20.5 20.3 50.0 50.0 68.8 31.3 362.8 740.8 100.0 9.2 18.0 93.6 5.7 0.7 78.6 20.7 0.7 Çizelge 1(Devam). Avcılık Đşletmelerinin Teknik ve Sosyo-Ekonomik Özellikleri Balıkçıların Balıkçılık tipi yaşı (yıl) Kıyı balıkçılığı 44.0 Gırgır 39.4 Orta ve büyük Trol 43.6 ölçekli balıkçılık Toplam 42.3 Genel / Ortalama 43.8 Evli balıkçı (%) 83.1 80.0 81.8 81.3 82.9 Balıkçıların öğrenim durumu (%) Okuryazar Đlkokul Ortaokul 4.8 60.5 21.0 20.0 40.0 81.8 62.5 12.5 4.3 60.7 20.0 Lise 11.3 20.0 18.2 18.8 12.1 Hanehalkı genişliği Mesle tecrüb Üniversite (kişi) 2.4 3.8 25.4 20.0 4.4 22.4 3.5 27.3 3.8 25.7 6.3 2.9 3.8 25.4 Çizelge 1(Devam). Avcılık Đşletmelerinin Teknik ve Sosyo-Ekonomik Özellikleri Aynı yörede geçen Tayfa Balıkçılık tipi süre (yıl) (kişi) Kıyı balıkçılığı 20.3 1.6 Gırgır 21.0 15.0 Orta ve büyük Trol 28.3 3.8 ölçekli balıkçılık Toplam 26.1 Genel / Ortalama 24.7 2.8 kullanımı Sosyal güvenlik durumu (%) SSK Bağ-Kur Yeşil kart 21.0 18.5 15.3 40.0 20.0 27.3 36.4 9.1 31.3 31.3 6.3 22.1 20.0 14.3 Kaynak: Taşdan ve ark., 2010 Not: Rakamlar desimalli kullanıldığından toplamları tam 100 olmayabilir. 106 Diğer 12.9 20.0 9.1 12.5 12.8 Olmayan 32.3 20.0 18.2 18.8 30.7 Kooperatif olanlar (%) 58.9 40.0 81.8 68.8 60.0 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Hem ortalama yaş hem de mesleki tecrübe süreleri dikkate alındığında kıyı balıkçılığı ile orta ve büyük ölçekli balıkçılık arasında önemli farklılıklar olmamakla birlikte en genç balıkçı grubu gırgırlardadır. Gırgırlar aynı zamanda 22.4 yıl ile en az mesleki tecrübeye sahip gruptur. Balıkçılar mesleki tecrübe süreleri uzun olmakla birlikte bu sürenin 24.7 yıl gibi oldukça büyük bölümünü bulundukları yörede geçirmişlerdir. Bu da bölgede balıkçılığın yerleşik halk tarafından yapıldığını göstermektedir. Yapılan saha çalışmasında dışarıdan gelip balıkçılık yapanlara rastlanmamış olması da bunu desteklemektedir. Araştırma bölgesinde ortalama hane halkı genişliği 3.8 kişidir ve bu rakamın 4.4 kişi olduğu gırgırlar dışındaki gruplarda önemli değişim göstermemektedir. Evli olan balıkçı oranı %83 iken, bu da gruplar arasında fazla değişim göstermemektedir. Bölgede balıkçıların büyük bölümünün öğrenim düzeyi yetersizdir. Bunun en önemli göstergesi %60.7’si ilkokul olmak üzere toplam %80.7’sinin ortaokuldan daha düşük düzeyde eğitime sahip olmasıdır. Balıkçıların yaklaşık 1/3’ünün herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna üye olmadığı ve bu durumun özellikle küçük ölçekli balıkçılıkta yoğunlaştığı görülmektedir. Bu durum çoğunlukla prim ödeme güçlüğünden kaynaklanmakta olup, balıkçılar tarafından oldukça önemli bir sorun olarak gündeme getirilmektedir. Sosyal güvencesi olan balıkçıların büyük bölümü ise SSK veya BAĞ-KUR’a kayıtlıdır. Bunları yeşil kart ve diğer sosyal güvenlik kurumları/üyelikleri (Tarım BAĞKUR, Tarım SSK vb) izlemektedir. Örgütlenme konusunda da bölgede önemli yetersizlikler bulunmaktadır. Kooperatif üyesi balıkçılar toplam içerisinden %60 pay alırken, kalan %40’ın herhangi bir örgütlenme içerisinde yer almaması oldukça önemli bir sorundur. Diğer yandan, kooperatif üyesi olanlar için de alınan hizmetler açısından önemli eksiklikler bulunmaktadır. Bunların başında kooperatiflerin pazarlama fonksiyonlarının olmaması, olsa dahi yetersizliği, eğitim hizmetlerinin verilmemesi, temsil gücünün yetersizliği ve baskı grubu oluşturulamaması sayılabilir. Kooperatiflerin mevcut hizmetleri arasından balıkçıların en fazla faydalandıkları ise evrak takibi ve barınma hizmetleridir. Avcılık Đşletmelerinin Ekonomik Faaliyet Sonuçları Su ürünleri avcılığı ile elde edilen gelir ve yapılan masraflar doğrudan ölçek ile ilgili olup ölçek artışı bunların da artmasını sağlamaktadır. Avcılıkta kullanılan teknelerin değerinden oluşan tekne sermayesi ile ağ vb değerinden oluşan av araç gereçleri sermayesi toplamı ile hesaplanan avlanma sermayesi ortalama 68.4 bin TL’dir (Çizelge 2). Bunun 50.2 bin TL’si tekne sermayesinden kaynaklanmaktadır. Avlanma sermayesi 17.3 bin TL ile kıyı balıkçılarında en düşük seviyesinde iken, 1.2 milyon TL ile gırgırlarda en yüksek seviyesindedir. Bu farklılık teknelerin ve av araç gereçlerinin değerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin, tüm teknelerde ortak kullanılan ekipman olan eco-sounder’ın ortalama değeri kıyı balıkçılığında 2 bin TL’nin altında iken, gırgırlarda 7 bin TL’nin üzerine çıkmaktadır. Ortalama 49.1 bin TL olan işletme masraflarının yaklaşık %78’i değişen masraflardan oluşmaktadır ve 19 bin TL ile 534.5 bin TL arasında değişmektedir. Değişen masraflar içerisindeki en önemli unsurlar mazot, tayfa payı ve tamir-bakım giderleridir. Mazot %32 ile toplam değişen masraflardaki en önemli masraf kalemidir ve balıkçılar mazot masraflarından önemli derecede şikayetçidir. Bununla birlikte teknelerde kullanılan mazot için ÖTV indirimi uygulanmasına rağmen kıyı balıkçılarının oldukça büyük bölümü bu indirimden yararlanmamaktadır. Yüksek miktarda mazot kullanan orta ve büyük ölçekli teknelerin ise bu indirimden yararlanma oranı oldukça yüksektir. Masraf ve bürokratik işlemlerin çokluğu, kıyı balıkçılarının ÖTV indiriminden yararlanma oranını önemli derecede düşürmektedir. 107 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2. Avcılık Đşletmelerinin Ekonomik Faaliyet Sonuçları (TL) Avlanma sermayesi Tekne Av araç gereçleri sermayesi sermayesi Toplam Kıyı balıkçılığı 12,736 4,562 17,298 Orta ve büyük Gırgır 850,000 348,000 1,198,000 ölçekli Trol 109,318 22,227 131,545 balıkçılık Toplam 340,781 124,031 464,812 Genel / Ortalama 50,227 18,216 68,443 Đşletme masrafları Balıkçılık tipi Sabit Değişen 5,761 13,286 67,109 467,388 25,866 124,835 38,804 231,883 10,856 38,268 Toplam 19,047 534,497 150,701 270,687 49,124 Çizelge 2 (Devam). Avcılık Đşletmelerinin Ekonomik Faaliyet Sonuçları (TL) Balıkçılık tipi Kıyı balıkçılığı Orta ve büyük Gırgır ölçekli Trol balıkçılık Toplam Genel / Ortalama Aile geliri Brüt Balıkçılık Balıkçılık Toplam hasıla(1) Saf hasıla Brüt kar dışı gelir geliri 23,823 4,776 10,537 1,083 9,064 10,147 636,905 102,408 169,517 123,146 123,146 225,033 74,332 100,198 87,034 87,034 353,743 83,056 121,860 98,431 98,431 61,528 12,404 23,260 959 19,134 20,093 Kaynak: Taşdan ve ark., 2010 (1) Bu araştırmada, Brüt hasıla ve Gayrisaf hasıla eşit çıkmıştır. Amortismanlar, aile işgücü çalışma karşılığı ve diğer masraflardan oluşan toplam sabit masraflar ise ortalama 10.9 bin TL’dir. Bunun %62’si de aile bireylerinin teknedeki çalışmaları karşılığında aldıkları pay ve ücretler toplamından oluşan aile işgücü çalışma karşılığından oluşmaktadır. Araştırmaya dahil teknelerde, brüt hasıla 750 TL ile 1,2 milyon TL arasında değişmektedir ve ortalama 61.5 bin TL’dir. Brüt hasıla ölçek büyüdükçe avlanan balık miktarındaki artışa bağlı olarak artmaktadır. Örneğin; kıyı balıkçılığında 23,8 bin TL olan ortalama brüt hasıla gırgırlarda 636,9 bin TL’ye çıkmaktadır. Saf hasıla da ölçeğe göre artan değerde olup ortalama 12.4 bin TL iken, en düşüğü kıyı balıkçılığında en yükseği de gırgırlardadır. Kıyı balıkçılığı ile orta ve büyük ölçekli balıkçılık açısından dikkat çekici olan ise masrafların düşüklüğüne bağlı olarak saf hasılanın gayrisaf hasılaya (bu araştırmada brüt hasılaya eşit çıkmıştır) oranının kıyı balıkçılığında daha yüksek olmasıdır. Bu durum, kıyı balıkçılığındaki karlılık oranının daha yüksek olduğunu göstermektedir. Ancak bu grupta elde edilen saf hasıla orta ve büyük ölçekli balıkçılıkta elde edilen saf hasılanın sadece %4.7’si kadardır. Dolayısıyla, karlılıkta oransal dezavantaja sahip gibi görünmesinde rağmen orta ve büyük ölçekli balıkçılıkta çok daha yüksek değerde saf hasıla elde edilmektedir. Ortalama 12.4 bin TL olan brüt karda da aynı durum geçerlidir. Aile geliri açısından ele alındığında kıyı balıkçılığı dışındaki gruplarda balıkçılık dışı gelir elde edilmediği görülmektedir. Bununla birlikte bu grupta da ortalama 10.1 bin TL olan aile gelirinin ancak %10 kadarı balıkçılık dışı gelirdir. Bu gelirin kaynağı ise emeklilik, çiftçilik, işçilik vb dir. Balıkçılık gelirinde de diğer gelir göstergelerinde olduğu gibi gırgırlar en yüksek değere (123.1 bin TL) sahiptir. Balıkçıların Avcılık Faaliyetlerine Đlişkin Görüşleri ve Beklentileri Balıkçıların yaklaşık %86’sı gelecekte av miktarının azalacağını düşünmektedir ve bu oran kıyı balıkçılığında daha yüksektir. Bu beklentinin temel nedeni ise balıkçılık tipine göre değişim göstermektedir. Kıyı balıkçıları bu beklentilerinin ana kaynakları olarak troller başta olmak üzere orta ve büyük ölçekli balıkçılığı gösterirken her iki grup için deniz kirliliği ve av yasaklarına uyulmaması diğer önemli nedenlerdir. Trollerin kıyıya yakın avlanabilme olanaklarının fazlalığı ve bölgedeki teknelerin bunu sıklıkla yaptığı, böylece deniz tabanı ve yumurtlama alanlarına zarar verdiği yönündeki bilgiler 108 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 konu hakkında gerekli önlemlerinin zaman geçirilmeden alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Balıkçılara göre balık kaynakları sınırsız değildir ve av miktarının bir şekilde sınırlandırılması gerekmektedir. Bu amaçla uygulanabilir gördükleri en önemli önerileri ise şunlardır, ava çıkılan gün sayısını azaltmak, avcıların sayısını azaltmak, bir seferde tutulan av miktarını sınırlandırmak diğer bir deyişle kota uygulamasına geçmek ve tekne büyüklüklerini sınırlamaktır. Bunlara ek olarak bazı balıkçılar bölgesel olarak bazı durumlarda 1-2 yıla kadar uzayabilecek ava kapatma uygulamasını dahi kabul edebilmektedir. Tüm bunlar etkili olabilecek ve bürokratik olarak kolay uygulanabilecek yöntemler olmakla birlikte ekonomik ve sosyal etkileri nedeniyle üzerinde çok yönlü çalışılması gereken konulardır. Diğer yandan, bu uygulamaları yapmak önemli olduğu kadar bunların kontrolü de üzerinde dikkatle durulması gereken bir husustur. Meslek seçimlerinden memnun olmamalarına ve çocuklarını da başka mesleklere yönlendirmelerine rağmen balıkçıların yarıdan fazlası bu mesleği bırakma konusunda isteksizdirler. Bunun iki temel nedeni bulunmaktadır. Bunlardan birincisi balıkçılar için mesleklerinin ekonomik bir faaliyet olmaktan çok yaşam biçimi haline dönüşmüş olması diğeri de alternatiflerinin olmayışıdır. Turizm işletmelerine ilişkin balıkçı görüşleri daha çok etkisiz ya da olumlu etkileri oldukları yönündedir. Balık çiftliklerinin ise olumsuz etkileri olduğu belirtilmektedir. Turizmin pazar genişlemesi yaratma etkisi balıkçılar tarafından olumlu olarak görülürken, balık çiftliklerinin fiyat düşürme etkileri olumsuz görülmektedir. Doğu Akdeniz’e özel olarak balıkçılar tarafından olumsuz etkisi olduğu ifade edilen en önemli faktör ise boru hatları ve elektrik santralleri ile yapılan enerji amaçlı yatırımlardır. Bu tesisler ekonomik açıdan oldukça önemli ve büyük ölçekli yatırımlar iken, yüksek güçteki ışıklandırmaları, soğutma suyunu denizden çekmeleri, bulundukları bölgelerde oluşturulan güvenlik alanları gibi nedenlerle bölgedeki balıkçılık faaliyetlerini ve deniz yaşamını önemli ölçüde etkilemektedirler. Dolayısıyla bu tip yatırımların bölgede yürütülen balıkçılık faaliyetlerini en az etkileyecek şekilde yapılması oldukça önemlidir. DEĞERLENDĐRME VE SONUÇ Akdeniz Bölgesi, Türkiye su ürünleri (deniz) avcılığında en düşük paya sahip bölge iken, tür çeşitliliği ve yumurtlama alanları içerisindeki yeri ile oldukça önemlidir. Dolayısıyla bölgedeki avcılık faaliyetlerinin hem teknik hem de ekonomik yönden incelenmesi, balıkçılığın sosyo-ekonomik yapısının ortaya konulması önemlidir. Bu araştırma ile hem bu konuda katkı sağlanmaya hem de karar alıcılara etkin politika uygulamalarına yönelim konusunda yardımcı, destekleyici veriler sunulmaya çalışılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre bölgedeki su ürünleri avcılığına yön verebilecek ve gelişimini sağlayabilecek öneriler şunlardır: Destekleme ve politika; kıyı balıkçılığı ile orta ve büyük ölçekli balıkçılık arasındaki rekabette kıyı balıkçıları ölçek küçüklüğünden dolayı önemli ölçüde dezavantaja sahiptir. Dolayısıyla öncelikle bu grubun rekabet gücünü artırıcı önlemlerin alınması ya da destek ve teşviklerin bu durum göz önüne alınarak belirlenmesi gereklidir. Avlanma sahalarının ve yumurtlama alanlarının korunması/genişletilmesi; balıkçılar sanayi tesisleri ve turizm gibi faktörlerin yanı sıra orta ve büyük ölçekli teknelerin kıyıya yakın avlanması nedeniyle balık ve diğer deniz canlılarının yumurtlama alanlarının önemli derecede zarar gördüğünü belirtmişlerdir. Dolayısıyla bu alanlarda ıslah çalışmalarının yapılması gereklidir. Örneğin; bazı ülkelerde olduğu gibi beton bloklardan oluşan suni kayalıklar yaratma ya da uygun yöntemlerle paslanma sorunu ortadan kaldırılan taşıma araçları gibi büyük metal yığınlarının denize atılması bu amaçla kullanılabilecek etkin yollardır. Bu önlemler avlanma sahalarını genişletebileceği ya da koruyabileceği gibi mevcut ya da konulabilecek yeni yasaklama vb kuralların yeterli düzeyde kontrolü de oldukça önemlidir. 109 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Yer ve zaman yasaklarının uygulama şeklinin değişimi; balıkçılar bugünkü hali ile yer ve zaman yasaklarının olumlu olduğunu düşünmektedir. Bununla birlikte, bu yasakların uygulama şeklinin değiştirilmesinin etkilerini artırabileceğini ifade etmişlerdir. Örgütlenme; tarım sektörünün genelinde olduğu gibi su ürünleri sektöründe de örgütlenme istenen düzeyde değildir. Oysa güçlü örgütlenmelerin oluşturulabilmesi, temsil kabiliyeti yüksek baskı gruplarının oluşturulmasını sağlayabilir. Ayrıca bu tip örgütler balıkçıların her türlü sorunlarını çözmede etkili olabileceği gibi, kurabilecekleri pazarlama organizasyonları/kurumları ile hem kendi gelir kaynaklarını artırabilir hem de üyelerinin gelir seviyesini yükseltebilirler. Pazarlama; balıkçıların önemli bölümü özellikle de küçük ölçekli olanları kredi kullanamadığından tüccarlardan borç almakta ve aynı zamanda bu balıkçıların avladığı balıkların alıcısı da olan bu tüccarlara iki taraflı olarak bağımlı hale gelmektedir. Bu sorunun ortadan kaldırılabilmesinde özellikle balıkçı kooperatifleri tarafından oluşturulan pazarlama organizasyonları/kurumları oldukça etkili olabilir. Bu amaçla kullanılabilecek en etkin organizasyonlar ya da kurumlar balık mezatlarıdır. Su ürünleri yönetimi; daha etkin bir sektör yönetimi için öncelikle yetkilerin Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı genel müdürlük düzeyindeki merkezi bir kurumda toplanması gereklidir. Ayrıca uzun süredir üzerinde durulan stok belirleme çalışmalarının sonuçlandırılması, avın karaya çıkış noktalarının belirlenmesi ile bu noktalardaki kontrol merkezlerinin kurulması gereklidir. Sektörün tüm bileşenlerinin merkezi ortak bir veritabanı ile kayıt altına alınması da sektörün izlenebilirliği ve planlaması açısından oldukça önemlidir. Sosyal güvenlik; kıyı balıkçıları başta olmak üzere bölgede balıkçılık yapanların 1/3’ü sosyal güvenlikten yoksundur. Bu durumun giderilmesi için tarım kesimine yönelik SSK ve BAĞKUR imkanları gibi su ürünleri sektörüne özel sosyal güvenlikten yararlanma koşullarının oluşturulması oldukça önemlidir. KAYNAKLAR TAŞDAN, K., ÇELĐKER, S.A., ARISOY, H., ATASEVEN, Y., DÖNMEZ, D., GÜL, U., DEMĐR, A., 2010. Akdeniz Bölgesi’nde Su Ürünleri Avcılığı Yapan Đşletmelerin Sosyo-Ekonomik Analizi, TEAE Yayın No:179, 120 s., Ankara. 110 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal Sistem Yönetimi Ve Tarımsal Đşletmeciliğin Bileşenleri; Kavram Ve Kuramlar Kenan PEKER 1 Bahattin ÇETĐN 2 Özet Tarımsal üretim işletmeciliği ile ilgili olarak Tarımsal Đşletmecilik (Agricultural Management) ve Çiftlik Yönetimi (Farm Management) kavramları yanında özellikle son yıllarda Agribusiness (Tarımsal Đşler) kavramı kullanılmaktadır. Değişim ve gelişim süreci zamanla “Đşletme Sistemi” veya Đşletmenin Entegre Yönetimi kavramını ortaya çıkmaktadır. Tarımsal Sistem Yönetimi yaklaşımıyla düşünüldüğünde işletmelerin kaynak tedariki ile başlayan fonksiyonları bir birini tamamlayan zincir (üretim, pazarlama, Ar-Ge, Yayım vb.) faaliyetleri oluşturmakta ve dışa bağımlı olmayan tarımsal döngüye dönüşmektedir. Bu durum tarımsal işlerde Tarımsal Sistem Đşletmeciliği veya Entegre Tarım Đşi Đşletmeciliği (Agribusiness Management) anlayışını ortaya çıkarmaktadır. Böyle bir yaklaşımla tarımı yöneten ABD’nin Tarım Ekonomisi Bölümlerinin çoğunda “Agribusiness” ifadesi bölüm adlarında da yer almaktadır. Bu çalışmanın amacı “Tarımsal Döngünün Oluşturulması ve Tarımsal Sistemin Geliştirilmesi bakımından Agribusiness yaklaşımını tartışmaktır. Bu nedenle literatür çalışmalarıyla Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi için kavram ve kuramlar açıklanmış ve işletmeciliğin sadece tedarik fonksiyonundan bir örnek ile detaylandırılmıştır. Böylece Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi için farkındalık oluşturulması, konuyla ilgili araştırmaların yaygınlaştırılması, sistemin geliştirilmesi ve bölgesel kalkınmada uygulanması gibi konularda çıktılar ve/veya çarpan etkiler beklenmektedir. Anahtar kelimeler; Tarımsal Đşletmecilik, Tarımsal Đş, Tarımsal Sistem Yönetimi, Theory And Concept Of “Agribusiness” With Respect Of Agricultural System Management Abstract The use of “Agribusiness” term has been disseminated in last decades where Agricultural Management and Farm Management were common terms in Agricultural Economics. The scientific change and development stages brought Agricultural System Management or Integrated Management System too. The resources procurement, production, marketing, accounting, human resources, public relation, research, and outreach are the function of Agricultural System Management where structure has in depended Agricultural Cycle that creates Agribusiness Management and carried Agribusiness into Agricultural Economic Departments’ name, especially in United State of America. The objective of the study is to explain in detail Agribusiness approach where Agricultural Cycle occur and Agricultural System Develop. For this purpose, Agribusiness and Agricultural System Management theories, concepts and its application were comprehensive studied as the objective. Multiple effects of the study may to create awareness, develop, and have applications of Agribusiness and Agricultural System Management where is State of Art for Management. Key words; Agricultural Management, Agribusiness, Agricultural System Management 1.GĐRĐŞ Genel olarak düşünüldüğünde bilim kavram ve kuramlardan oluşmakta, fizik, kimya, biyoloji ve matematik gibi temel bilimlerin kuramları fen bilimlerinin hemen hepsinde kullanılmaktadır. Sosyal bilimler ise çoğu zaman fen bilimlerindeki kuramların sözelleştirilmiş şekli olmaktadır. Örneğin, Sosyolojinin babası olarak kabul edilen August Comte (1789-1857), Sosyolojiyi "sosyal statik" ve "sosyal dinamik" olarak tanımlamış, günümüzde de sosyologlar bu iki konu ile uğraşmaktadır. Buradaki yapı fiziğin statik ve dinamik kuramlarını çağrıştırmaktadır. Her bilim dalında eğitim ve öğretim sonrasında Mesleki Yeterlilik sağlanması amaçlamaktadır (http://www.myk.gov.tr). Ulusal Meslek Standartları ile bir mesleğin başarıyla icra edilebilmesi için gerekli bilgi, beceri, tavır ve tutumların asgari normları tanımlanmaktadır. Yüksek öğretimde de akreditasyon faaliyetleri devam etmektedir. Bu süreçte Tarım Ekonomisi bilimi Sosyal Bilimler 1 Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Konya kenanpeker@selcuk.edu.tr 2 Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Bursa bcetin@uludag.edu.tr 111 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kapsamında ele alındığında Ekonominin uygulamalı dalı olarak yer almaktadır (http://www.intute.ac.uk/economics/). Ekonomi, Matematiksel Ekonomi ve Mikro Ekonomi şeklindeki bir sınıflandırmasında, Tarım Ekonomisi Kalkınma Ekonomilerinin alt bölümlerinde Tarım ve Kırsal Kalkınma ile önem kazanmaktadır. Ekonominin; Genel Ekonomi, Kalkınma Ekonomileri, Ekonomik Sistem ve Teoriler, Finansal Ekonomiler, Endüstri ve Ticaret, Uluslar arası Ekonomiler, Makro Mikroekonominin alt bölümlerinde Tarım Ekonomisi olarak yer almaktadır. Tarım Ekonomisi alanındaki güncel araştırmaların başında Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi yer almaktadır (http://ageconsearch.umn.edu). Zira, Rekabet Sürecinin; kaynak verimliliği, ürünlere katma değer kazandırılması ve piyasa yapılanmasında sürdürülebilir kalkınma için Kamu-Özel Sektör ve Sivil Toplum Örgütleri işbirliğindeki teşekküller ile piyasadaki sosyal sermaye yapılanmasında “Ar-Ge ve Đnovasyon ile Rekabet” anlayışı amaçlanmaktadır. Burada Agribusiness (Tarımal Đşler) için tüm paydaşlar birlikte bir sistem içerisinde yönetilmektedir (Angel, 2000; Snitow and Kaufman, 2002). Üniversitelerin ve Araştırma Enstitülerinin Agribusiness’deki rolleri Tematik Alan Komiteleri ve Çalışma Grupları şeklinde tanımlanmakta Eğitim, Ar-Ge, Yayım ve Danışmanlıkla devam etmektedir. Agribusiness ile ilgili Đşletme Çevresinin Yönetilmesinde lisansüstü disiplinler arası programlar yürütülmektedir. Böylece sektörün Rekabeti için kaynak verimliliği, ürünlere katma değer kazandırılması ve piyasa yapılanmasına ilave olarak Agribusiness (tarımsal işler) için entegre yaklaşımla döngünün yönetimi sağlanmakta ve kalkınma daha kısa sürede mümkün olabilmektedir (Mohring et al, 2010). Agribusiness süreci için bölgenin ana faaliyetleri (tipolojileri) Çiftlik Muhasebe Veri Ağı (FADN) ile belirlenmekte, paydaşlar ve sosyal sermaye kuruluşları işbirliğinde toplulukların veya toplumun tarım aşamasından sanayi, hizmetler ve bilgi aşamasına geçişleri kısaca bütüncül yaklaşımla kalkınma yönetilmektedir. Bölgeler, Havzalar, Đl, Đlçe, Köyler ve Holdingler bazında uygulanabilen Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi için Türkiye’de izlenen politikaların (Tarım Havzaları, kırsal kalkınma programları ve kalkınma ajansları bölgeleri) gerekli altyapıyı oluşturduğu görülmektedir. Şöyle ki “Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli”nde 30 Havza oluşturması çalışmalarında veri tabanı, havza modeli, talep tahmin modeli ve karar destek sistemi tanımlanmaktadır. Modelin kazanımları olarak; 1.Etkin üretim planlaması, 2.Biyolojik çeşitlilik, toprak ve su kaynaklarının korunması, 3.Verimlilik artışı, 4.Üretici karının artışı, 5.Ürün arz talep dengesi, 6.Alımlardan doğan kamu finansman yükünün azalması, 7.Üretim planlaması ile uluslararası rekabet gücünün artması, 8.Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde olası gelişmelerin önemli tarım ürünleri üzerine etkilerinin analizinin yapılması belirtilmektedir (www.tarim.gov.tr). “Agribusiness” dikkate alınmadığı halde oluşturulan havzaların mevzuat ve altyapısı buralarda Agribusiness’ın uygulanması için uygun olup, Agribusiness kavram ve kuramlarının bilinmesi, kavranması ve uygulanması ile Türkiye’de Havza Yapılanmasının belirtilen kazanımları çok daha fazla olacaktır. Benzer şekilde Türkiye’de 2005 yılından beri uygulanmakta olan Köy Bazlı Kırsal Kalkınma Programı sonrasında Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi programlarının (www.tedgem.gov.tr) başarılarının ve kazanımlarının artmasında da Agribusiness uygulamaları büyük katkı sağlayabilecektir. Söz konusu programlarda tarımsal girdilere %50 hibe sağlanarak bir taraftan makine destekleri ile teknoloji kullanımı, diğer taraftan ürünlerin işlenmesi, paketlenmesi ve depolanması yatırımlarına hibe sağlanmıştır. Böylece, ülke tarımında ekim, bakım, hasat ve taşımada makine kullanımı yaygınlaşmış, üreticinin ürününü işleyerek, paketleyerek ve depolayarak üretimin farklı aşamalarında katma değer kazandırılması süreci başlatılmıştır. Eğer iyi uygulanırsa Agribusiness, Tarımsal Sistem Yönetimi veya Entegre Tarım Đşi Đşletmeciliği (Agribusiness Management) uygulamaları tarımda yapısal değişimleri ve başarıyı mümkün kılabilecektir. Zira, Tarımsal Sistem Yönetiminde tarımın alt sektörleri (FADN tipolojilerinde belirtilen) bazında Tarım Đşletmelerinin girdiyi kendileri üretmesi-Tarıma Dayalı ve Tarımsal Sanayilerin 112 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kurulması-sektör paydaşlarının Gıda Marketleri ve Restaurantlar zincirinin halkalarında yer almaları döngüsü tamamlanmakta kaynak (Resource) - Ürün, arz, Bölüşüm, talep, Dağıtım, tüketim (reduce, reused), geri dönüşüm (recycle) ve tekrar kaynak elde edilmesi Tarımsal Sistemi oluşturmaktadır. Bu sistem, sektörün paydaşlarının ve/veya uygulandığı havzanın tarım toplumundan tarımsal sanayi ve oradan da bilgi-teknoloji üreten topluma taşınmasını mümkün kılmaktadır (http://wsare.usu.edu). Türkiye’de Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi uygulanmadığı için çiftçi giderinde en yüksek payı mazot ve gübre almakta, girdi ve ürün pazarlamada dışa bağımlılık devam etmektedir. Bu çalışmanın kapsamında, yukarıda önemi belirtilen ve Türkiye’de uygulanmakta olan destekleme politikalarının ileri aşaması olabilecek “Tarımsal Sistemin Oluşturulması, Geliştirilmesi ve Döngünün Sağlanması için Agribusiness yaklaşımının” kavram ve kurumları açıklanmakta ve örnek bir uygulama ile tartışılmaktadır. Böylece Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi için farkındalık oluşturulması, konuyla ilgili araştırmaların yaygınlaştırılması, sistemin geliştirilmesi ve bölgesel kalkınmada uygulanması gibi konularda çıktılar beklenmektedir. 2.MATERYAL VE METOT Çalışmanın materyalini konuyla ilgili literatür ve 14 üniversitedeki yerinde inceleme faaliyetleri oluşturmaktadır. Tarım Ekonomisi ile ilgili derneklerin (IAMA, EAAE, IAAE, AES, IFMA, AAAE, AEASA, AERA, AAEA, AARES, CAES, CEEP, ENARPRI, FDRS, IATRC,) ve üniversitelerin (Alabama A&M University, Arizona State University, University of Arkansas, California Polytechnic State University, Santa Clara University, Colorado State University, University of Florida, University of Georgia, Southern Illinois University, University of Illinois,Iowa State University, Louisiana State University, University of Nevada, North Dakota State University, Ohio State University, South Carolina State University, University of Wisconsin) web-sitelerinden ve yapılan çalıştayların sonuçlarından yararlanılmıştır. “Agribusiness” kavramı tanımlanırken tarimterimleri@googlegroups.com tartışma grubu ile çalışılmıştır. Metot olarak a) Birincil faaliyetler; Yem bitkileri, yağlı tohumlar, sebze, baklagil, endüstri bitkileri, hububat, arıcılık, vb. dikkate alınırken, b)Đkincil faaliyetler; süt ve süt ürünleri üretimi, un ve unlu mamuller, et ve et mamulleri, meyve ve sebze, dondurulmuş gıdalar, aromatik ve tıbbi bitkiler, işlenmiş yumurta, şekerli ve çikolatalı ürünler, gıda katkı yardımcı maddeleri, vb. ve c)Agribusiness için birincil ve ikincil faaliyetlerin tamamlayıcıları; kırsal turizm, toplum tarım desteği programı, yayım programı, toplum kalkınma programları ve geri dönüşüm şeklindeki daireler olarak dikkate alınmıştır. Yapısal değişimlerde Agribusiness uygulamasının a)Geleneksel Tarım, b) Organik Tarım, c) Đyi Tarım Uygulamaları-ITU, d) Hassas Tarım ve e) Biyo-Teknoloji için Çiftlik Sistemleri Araştırma ve Yayım Modeli (FSR/E) ile sistemin yerelde yönetimi ve işbirliği ağlarında Avrupa Birliği Çerçeve Programlarına uyumu amaçlanmıştır. 3. TARIM EKONOMĐSĐ VE AGRIBUSINESS 3.1. Tarım Ekonomisinin Güncel Konuları ve Tarım Mühendisliği Tarım Ekonomisi alanındaki Araştırma ve Eğitimler ve çalışmanın materyal kısmında belirtilen dernek ve üniversitelerin web-siteleri incelendiğinde, Tarım Ekonomisinin güncel konuları Đşletmecilik Fonksiyonlarına göre aşağıdaki gibi özetlenebilir; 1.Yönetim Fonksiyonu; Farm Management (Çiftlik Yönetimi), Resource/Energy Economics and Policy (Kaynak/Enerji Ekonomisi ve Politika, Risk and Uncertainty (Risk ve Belirsizlik, Productivity Analysis (Verimlilik Analizleri), Agricultural Finance (Tarımsal Finansman), Demand and Price Analysis (Talep ve Fiyat Analizleri), Political Economy (Siyasal Ekonomi), Food Security and Poverty (Gıda Yeterliliği ve Yoksulluk), Food Consumption/Nutrition/Food Safety (Gıda Tüketimi, Beslenme/Gıda Güvenliği), Agricultural and Food Policy (Tarım ve Gıda Politikası), Health Economics and Policy (Sağlık Ekonomileri ve Politika), Public Economics (Kamu Ekonomisi), Environmental 113 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Economics and Policy (Çevresel Ekonomiler ve Politika), Consumer/Household Economics (Tüketici/Hane halkı Ekonomileri) ve Community//Rural/Urban Development (Topluluk/Kırsal/Şehir Kalkınması). Yönetimin sadece iş ve görev çevresi ile sınırlı kalmaması için işletme çevresinin yönetimi amaçlanmakta ve Đşletme Çevresinin Yönetimi; Industrial Organization (Endüstriyel Organizasyonlar), Institutional and Behavioral Economics (Enstitüsel ve Davranışsal Ekonomiler), International Development (Uluslar arası Kalkınmalar), International Relations/Trade (Uluslar arası Đlişkiler/Ticaret) ve Research and Development/Tech Change/Emerging Technologies (Ar-Ge/Teknolojik Değişiklikler/Acil Teknolojiler. 2. Tedarik Fonksiyonu veya Kaynaklar Ekonomisi; Labor and Human Capital (Đşgücü ve Đnsan Sermayesi), Land Economics/Use (Arazi Ekonomisi/Kullanım) ve Financial Economics (Finansal Ekonomiler). 3.Üretim ve Ürüne Katma Değer Kazandırma Fonksiyonu; Production Economics (Üretim Ekonomileri), Crop Production/Industries (Bitkisel üretim/endüstriler) ve Livestock production / Indutries (Hayvancılık /Endüstriler). 4.Pazarlama; Marketing (Pazarlama) ve Agribusiness Marketing (Tarımsal Đş Pazarlama) 5.Eğitim ve Yayım; Teaching/Communication/Extension/Profession (Öğretme / Đletişim/Yayım / Profesyonellik). 6.Ar-Ge ve Inovasyon; Research Methods/Statistical Methods (Araştırma Metotları/Đstatistik Metotları) ve Innovation (Inovasyon). Tarım Ekonomisinin işletmecilik fonksiyonlarına göre belirtilen güncel konularının “Tarım Mühendisliği”nde bilginin katma değere dönüştüğü döngüde yer alması Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetiminde Ar-Ge ve Inovasyon fonksiyonu ile başlamaktadır. Tarım Mühendisliği öğreniminde “bilginin katma değere dönüştüğü döngü” ise A)Problem çözme becerisinin kazandırılması (teorik dersler, deneme alanlarında el becerisi, gerçek örneklerin tarihi süreçleri), B)Fizik, Biyoloji, Matematik, Doğal Kaynaklar ve Bilgi Teknolojileri ile ilgili temel bilginin öğrenilmesi. C) Tarımsal bilginin ve bilgi-işlem teknolojilerinin özel uygulama becerilerinin geliştirilmesi (özellikle ziraatın yaşayan organizması ve değişen çevresi), D) Mühendislik bilgisinin ve becerilerinin özel uygulama becerilerinin geliştirilmesi (yaşayan organizma tarım ve çevresinde ölçme, kontrol ve sistem çalışmaları) ve temel mühendislik uygulamaları sürecinin izlenmesi (problem çözme, misyon tanımlama, uygulamalı mühendislik bilgisi ve biyolojik üretim ihtiyaçlarının karşılanması), E) Ar-Ge ve Inovasyon, F) Đletişim ve Sunum becerilerinin geliştirilmesi şeklinde özetlenmektedir (http://www.nass.usda.gov ). Burada kantitatif çalışmalar ile problem çözme (problem solving), iyileştirme çemberleri, stratejik planlama, gelişme fırsatları (platform oluşturma, kümeleme), süreç yönetimi ve sistem geliştirme (FSR/E, Agribusiness, Tarımsal Sistem Yönetimi) aşamaları iyi bir “yönetim” ile mümkün olmaktadır. Bu değişim ve gelişim sürecinde “Đşletme Sistemi”nin yönetimi ortaya çıkmakta ve tarımın yaşayan organizma ve işletme çevresi anlayışı ile sistemin başlangıç ve sonunun bir döngü oluşturmasına ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bu ise Tarımsal Đşletmeciliği Agribusiness, Tarımsal Sistem Đşletmeciliğine veya Entegre Tarım Đşi Đşletmeciliğine götürmektedir. 3.2. Agribusiness (Tarımsal Đş, Entegre Tarım Đşi) Kavramı ve Kuramları 3.2.1. Agribusiness (Tarımsal Đş, Entegre Tarım Đşi) Kavramı Tarımsal faaliyetlerin işletmeciliği kapsamında Tarımsal Đşletmecilik (Agricultural Management) ve Çiftlik Yönetimi (Farm Management) ifadeleri yanında Agribusiness (Tarımsal Đş, Entegre Tarım Đşi) Management ve Tarımsal Sistem Yönetimi (Agricultural System Management) kavramları kullanılmaktadır. “Agribusiness” kavramının nasıl anlaşıldığı ve Türkçe karşılığı için tarimterimleri@googlegroups.com grubu ile yapılan 1,5 aylık tartışmalarda bu kavram için “Tarımsal Đşler”, Tarım Đşi veya “Tarımsal Faaliyetler” denilmesi kararlaştırılmıştır. Buradan aşağıdaki özet bilgiler derlenmiştir; “Cambridge Advanced Learner's Dictionary” de `Agribusiness`: “the various businesses that are connected with producing, preparing and selling farm products” şeklinde ifade edilmektedir (http://dictionary.cambridge.org/). Buradaki ifadeden `Agribusiness` teriminin, tarımın üretimden pazarlamaya kadar tüm evrelerini ve tarımla 114 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ilgili tüm faaliyetleri kapsadığı gibi bir anlam çıkmaktadır. A.B.D. Tarım Bakanlığı’nın resmi web sitesinde; `Agribusiness` terimi ile sıradan çiftlik işlerinin kastedilmediği anlaşılmaktadır. “Agribusiness — Agriculturally related businesses that supply farm inputs (such as fertilizer or equipment) or are involved in the marketing of farm products (such as warehouses, processors, wholesalers, transporters, and retailers)” (http://agriculture.house.gov/info/glossary/a.htm). Bu ifadeden anlaşıldığı gibi; `Agribusiness` terimi, tarıma girdi sağlayan sanayi ile tarımsal ürünleri işleyen (tarıma dayalı) sanayi ve tarımsal ürünlerin pazarlama ve ticareti ile ilgili faaliyetleri kapsamaktadır. Bu bağlamda, ABD Tarım Bakanlığının resmi web sitesinde söz konusu terimin kullanıldığı makalelere bakıldığında; bu terimin tamamen tarımla ilgili ticari, sinai ve ekonomik faaliyetler anlamında kullanıldığı, salt tarımsal işletme faaliyeti anlamını taşımadığı anlaşılmaktadır. “Tarım” sözcüğü; Türk Dil Kurumu`nun `Büyük Türkçe Sözlüğü`nde“Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, uygun koşullarda korunması, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanması” şeklinde tanımlanmaktadır (http://tdkterim.gov.tr). “Agribusiness” terimi, Türkçemizde ki “Tarımsal Sanayi ve Ticaret” ide kapsamaktadır. Agribusiness kavramı için Türkçe karşılık bulmak güç olmaktadır. Çünkü mevcut Türkçe kavramlar içerisinde Agribusiness kavramını kapsayacak bir kavram yok. Ya yeni bir kelime türetilecek ya da kullanılan bir kavrama zamanla anlam kazandırılacak. Bulgaristan Agribusiness kavramını aynen kullanıyor. NAL (Amerikan Tarım Tesarusu) ve AGROVOC (FAO Tarım Tesarusu) kaynaklarında "Ticari Tarım" veya "Ticari Amaçlı Tarım" terimleri "Commercial Farming" ile, "Geçimlik Tarım" ise "subsistence farming" ile karşılanmış. Bu yüzden Agribusiness için bu terimler kullanılamaz. Agribusiness teriminin geleneksel aile işletmesinden farkı: http://www.ehow.com/about_5435785_agribusiness-different-family farming.html?ref=Track2&utm_source=ask adresinden “How Is an Agribusiness Different From Family Farming?” başlıklı yazıda ayrıntılı olarak verilmektedir. Agribusiness ile ilgili uygulamanın içinde olan Agribusiness Association of Australia çiftçilik, ticaret ve sanayi dahil bir tanımlama yapmaktadır. Bu itibarla, "Agribusiness" terimi için tarımla ilgili iş anlamında "tarımsal işler" terimi uygun düşmektedir. In agriculture, agribusiness is a generic term for the various businesses involved in food production, including farming and contract farming, seed supply, agrichemicals, farm machinery, wholesale and distribution, processing, marketing, and retail sales (http://www.agribusiness.asn.au/). Journal of Agribusiness kapsamında ise, muhtelif makaleler bulunmaktadır. (http://www.jab.uga.edu/). Agribusiness ile ilgili tartışma ve literatür çalışmalarından özetle şimdilik Türkçe karşılığı Tarımsal Đş veya Entegre Tarım Đşi kullanılabilir. Bu kavram küçük köylü işletmeleri, tarım işletmeleri, büyük çiftlikler, tarımsal sanayiler (tarıma bağlı ve tarıma dayalı), gıda marketleri, resturantlar zincirindeki tarımla ilgili tüm işleri ve bu faaliyetlerde tedarik, üretim, pazarlama, muhasebe, finansman, insan kaynakları, halkla ilişkiler, Ar-Ge, yayım, danışmanlık, rekabet ve geri dönüşüm fonksiyonlarını kapsamaktadır. Türkiye’de Agribusiness Management, Agribusiness Marketing, Agribusiness Finance ve Agribusiness Trade konularındaki çalışmaların yaygınlaşmasıyla daha güzel bir anlamda ifade edilerek Türkçe kavram olarak anlam kazanacaktır. 3.2. Agribusiness (Tarımsal Đşler, Entegre Tarım Đşi) Kuramı ve Örnekler Agribusiness a)Tarım işletmeleri, b)Tarımsal Sanayiler c)Gıda Marketleri d)Restaurantlar ve e) Geri Dönüşüm zincirindeki ürün ve kaynak piyasalarının bütününü kapsamaktadır. Kaynak (Resource) - Ürün, arz, Bölüşüm, talep, Dağıtım, tüketim (reduce, reused), geri dönüşüm (recycle) ve tekrar kaynak döngüsü tamamlanmış bir yapı Tarımsal Sistemi oluşturmaktadır. Bu sistemin işbirliği ağlarındaki tüm paydaşlar ile birlikte kurulduğu yapılanmada küçük çiftçi işletmeleri, tarım işletmeleri, büyük çiftlikler, ürünü işleyenler, paketleyenler, markette satanlar, vb. hepsi tarımsal iş yapmış olmaktadır. Đşte bu süreçte Agribusiness kuramları denildiğinde akla ilk gelen konu “örgütlenme yapısı” ve/veya Agribusiness kurumlarının oluşturulmasıdır. Konuyla ilgili çalışmalara 115 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bakıldığında; Roy, 1967 “Agribusiness’ı keşfetme” adlı eserinden sonraki, ilk detaylı kuramlar (Lee, 1976) tarafından Agribusiness bileşenleri adlı eserde orta konulmuştur. Eserde, Agribusiness çalışmalarının ekonomi, tarih ve endüstriyel gelişmeden ayrı olmayacağı belirtmiş, yer fıstığı, süt sektörü ve kırmızıbiber için Agribusiness i teşvik edici faktörler, kuramlar ve geliştirilmesi açıklamıştır. Örneğin, çilekli dondurmanın üretilmesi Agribusiness bileşenlerinde süt üreticileri, ilgili bilim adamlarının, teknisyenlerin, süt işleyenlerin, süt taşıyıcıların ve diğer işçilerin işbirliği veya örgütlenmelerinin sonucu olarak açıklamıştır. Yerfıstığı ve kırmızı biber için Agribusiness’in anlaşılması için ürünün orijinalinden nihai tüketiciye ulaşıncaya kadar ki süreç diyagramla açıklamıştır. Süt için Agribusiness diyagramı; Çiftlik dışındaki faaliyetler ile ilgili Ar-Ge (Yem, Ekipmanlar, Güç, Veteriner Đlaçları vb), çiftlikteki faaliyetler (süt sağımı, yemleme, temizleme, otlakları geliştirme, bakım vb), yine çiftlik dışındaki faaliyetler (depolama, taşıma, işleme, paketleme, dağıtım, perakende satış ve tüketim) olarak açıklamıştır. Agribusiness geliştirilmesi için faktörler ise Doğal kaynakların kullanımı ve kalitesi, hızlı endüstriyel gelişme, taşıma ve iletişim sistemlerinin geliştirilmesi, bölgesel ihtisaslaşma, mekanizasyon, Ar-Ge ve eğitim olarak özetlemiştir. Modern tarımın zinciri; Doğal Kaynaklar, Levazım-malzeme, Üretim (Çiftçilik), Ürünler, Tüketim şeklinde verilmiş, detayları ise (Toprak, güneş, su vb.), (Gübre, yem, ekipman, kimyasal, hizmetler vb. ), Çiftçilik faaliyetleri, (Sınıflandırma, işleme, dağıtım vb.) ve tüketim şeklinde açıklamıştır. 1960’lı yıllarda Roy, 1967 ve Lee, 1976 tarafından tanımlanan Agribusiness kuramı, günümüzde, bölgesel ihtisaslaşma, girdi-üretim-işleme-tüketim, geri dönüşüm ve tekrar girdi olarak kullanımdan oluşan Tarımsal Sistem Yönetimine taşınmıştır. Sürecin aşamalı yaşanması yerine paydaşlar işbirliğinde sosyal sermaye kuruluşlarıyla yönetilmesi sayesinde çok kısa sürede (3-5 yıl) yapısal değişimlerin olduğu ve dolayısıyla toplumun tarım toplumundan sanayi toplumuna taşındığı işletmecilik anlayışı yaygınlaşmıştır. Kiminami, 2009 Çin’de “Tarımsal Kümeler” isimli eserde, büyük şirketlerin öncülüğünde kümeleme ile tarımsal gelişmeyi açıklamıştır. Küme inisiyatiflerinin iş ve endüstriyel yığın için işbirliği yapmaları, iş çevresinin yönetilmesi ve ekonomik performansların (işletme ve bölgesel ekonomi) ölçülmesi şeklinde analitik bir araştırma üzerinde durmuştur. Tarımsal Kümeleme inisiyatiflerindeki Hedefleri; a)Araştırma ve Ağlar, b)Ticari Đşbirliği, c)Đnovasyon ve Teknoloji geliştirme ve d) Kümenin genişletilmesi olarak açıklamıştır. Süreci; Başlama ve Planlama, Hükümet ve Finansman, Ev ödevini yapma şeklinde, Performansları ise Đcatlar, Rekabetin Geliştirilmesi, Kümenin Geliştirilmesi ve Amaçlara erişim olarak özetlemiştir. Edwards ve Shultz, 2005 Agribusiness için yeniden düzenleme adlı eserde, gıda, lif ve yenilenebilir kaynaklar üzerinde durmuşlardır. Agribusiness kavramının dinamik, sistematik ve diğer disiplinlerle işbirliğinde topluma katma değer kazandırdığını belirtmişlerdir. Başarılı bir Agribusiness için temel esasları; değer zincirinin sistematik yapısı ve her firmanın veya girişimcinin bu zincirdeki pozisyonu, Agribusiness değer zincirinin karışıklığı ve dağılımındaki paydaşların çokluğu, kıt kaynaklar ve onların ihtiyatlı yönetimi, yeni teknolojilerin ve düzgün uygulamaları, küreselleşme ve sürdürülebilir farklı avantajlar şeklinde açıklanmıştır. Agribusiness için 21. yüzyıldaki özelliklerini; daha geniş, çeşitlendirilmiş, karışık, stratejik, politik ve çok uluslu olarak vurgulamışlardır. Heiman vd., 2002. “Tarım Ekonomisinde Agribusiness Rolünün Artışı” adlı eserde, Geleneksel Tarım Ekonomisine ihtiyaçtaki azalışa karşılık, çevrenin, gıda sektörünün yönetimi ve ekonomisine ihtiyaçtaki artışı belirtmişlerdir. Tarım Ekonomisi Bölümleri’nin büyük bir esneklik göstererek yüksek lisans ve doktora seviyesinde Agribusiness Programları açtıklarını, ancak, disiplinler arası henüz bir patlama yaşanmadığını vurgulamışlardır.ABD’de 58 üniversitenin Tarım Ekonomisi Bölümlerinin %42’isinde Tarım Ekonomisi Bölüm isminde Agribusiness’ın yer aldığını ve Agribusiness Programlarının yürütüldüğünü ve müfredatlarını açıklamışlardır. Örneğin, 116 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Texas A&M Üniversitesi’nin 1990-1999 yıllarında (10 yılda) tercih edenlerin Tarım Ekonomisi lisans programından mezunların 4693’den 3518’e azaldığını, Agribusiness lisans programındaki mezunların sayısının arttığını ortaya koymuşlardır. Sadece 1999 yılında 10053 kişi Agribusiness lisans programından mezun olmuştur. Agribusiness (Tarımsal Đş, Entegre Tarım Đşi) yaklaşımıyla iş geliştirmedeki işbirliği ağlarında genellikle; a)Tarım ve çevre bilimcileri (tarımın yaşayan bir organizma yönünü ve çevresi ile ilgili bilim adamları), b)Yayımcılar, c) Tarımsal Đşler ile uğraşan özel sektör kuruluşları ve çiftçi organizasyonları, d) Tarım Ekonomistleri yer almakta, kamu-araştırma kuruluşları-üreticiler üçgeninde Agribusiness, FSR/E ve Tarımsal Sistem Yönetimi anlayışı ile çalışmaya başlanmaktadır. Agribusiness’ ın yöreler itibariyle belirlenen ana temasında (FADN tipolojileri) Tematik Alan Komiteleri kurulurken, diğer işletmecilik fonksiyonlarında Çalışma Grupları oluşturulmakta ve Sosyal Sermaye Kuruluşlarının Yönetim Kurulları belirlenmektedir. Ar-Ge ve Đnovasyon Programları Çalışma Gruplarında “Moderatörlük Teknikleri” ile Üniversite-Agribusiness işletmeleri işbirliğinde çalışılmaktadır. Burada; Fikirler, Đnsan ve kapasiteler, Problem çözme teknikleri, Đyileştirme Çemberleri, Gelişim Fırsatları Sistemi, Ortaklıklar, Platform ve Kümeleme, Holdingleşme gibi işletmecilik kuramlarından yararlanmaktadır. Tematik Alanda Kümeleme Analizleri (Tarımda Kümeleme Analizleri- Agricultural Cluster Analysis) ile Tarımsal Sistem oluşturulmakta ve Ar-Ge ve Inovasyon Tematik Alanlarında Agribusiness yönetilmektedir (Antino and Oliveira 2008; Kiminami, 2009). Şeker pancarı, yağ, sütçülük, vb. birincil faaliyetler, onlarla ilgili ikincil faaliyetler, programlar ve geri dönüşüm sisteminde başarıyla uygulanmaktadır. Konuyla ilgili kaynaklardan yararlanılarak (lee, 1976; www.http://www.wageningenuniversity.nl/UK, LEI Wageningen UR, Huijsman, 2010) Tarımsal Sistemin Biyolojik, Ekonomik ve Sosyal Döngü Yönetimini Şekil 1’deki gibi belirtmek mümkündür. GEZEGEN KURUMLAR TOPLUM POLİTIKA VE KISITLAR EKOSISTEM TOPLULUK 4 R ve Inovasyon ORGANIZMA TEKNOLOJİ HANEHALKI URUNLER HUCRE BIREY Endüstri İktisadı GEN/MOLEKUL GENETIK VE MOLEKUL GEZEGEN KAR INSAN Şekil 1. Tarımsal Sistemin Biyolojik, Ekonomik ve Sosyal Döngü Yönetimi 3.3. Agribusiness (Tarımsal Đş, Entegre Tarım Đşi) Đçin Örnek Uygulama Örnek uygulamalar için öncelikle Coğrafi Bilgi Sistemleri- Geographic Information System; GIS) ile işletmeler ve bölgelerin haritası çıkarılmakta, FADN çalışmalarında Karşılaştırmalı Üstünlükler Prensibine göre tipolojiler belirlendikten sonra, kümeleme analizleri ile Agribusiness (Entegre Tarım Đşi) Đşletmeciliği ve Agricultural System Management (Tarımsal Sistem Yönetimi) devam etmektedir. Kümelemede Joining Tree Clustering (Hierarchical Tree, Distance Measures, Amalgamation or Linkage Rules), Two-way Joining Clustering (Introductory Overview, Two-way Joining) , k-Means Clustering ve EM (Expectation Maximization) Clustering (The EM Algorithm gibi alternatifler kullanılmaktadır (http://www.statsoft.com). Haritalamada hassas tarımda da yaygın kullanılan Area Imagine (alan görüntüleme) aletleri kullanılmaktadır. Kulukça merkezleri, teknopark, tek durak ofisleri, Spin-off vb. anlayışla yola çıkılmakta bitkisel üretim, hayvancılık, su ürünleri, ormancılık gibi faaliyetler için Agribusiness ve Tarımsal Sistem süreci yönetilmektedir. Bu çalışmada ana faaliyet kolları için tam bir uygulama örneği yerine, daha basit bir yapı arz eden kombine yaklaşım örneği Şekil 2 ‘de özetlenmektedir. 117 4 R ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Bitkisel üretim işletmeleri 2.TEDARİK (Materyal , işgücü ve tekniğin uygulanması). Ortak ArGe ler Geri Dönüşüm Prosesi (Recycling) Buğday Atıklar Hayvancılık işletmeleri 2.TEDARİK(Materyal, işgücü ve tekniğin uygulanması). Ortak Ar-Ge ler AGRIBUSINESS için ana tema-Inovasyon (Sosyal Sermaye Kuruluşları) Yeterliliği Yüksek Ürün ve Süreçler (Ürün gamını genişletme) 3.TEDARİK-Tarımsal sistemden girdi temini (Tohum, Gübre, Yakıt, Zirai ilaç) Yonca Yumru bitkiler (FADN Tipolojisi) 1.TEDARİKDışarıdan girdi temini (Tohum, Gübre, Yakıt, Zirai ilaç) Çevre düzeni Çevre ıslahı Ticari özelliği fazla olan yumru bitkiler ve/veya işleme Doğal, Sağlıklı ve Besleyici ürünler Refah düzeyi yüksek toplum Yeni sektörlerde kullanımlar Agribusines için yeni tema (sosyal sermaye kuruluşları Yeni Agribusiness Şekil 2. Agribusiness Management (Entegre Tarım Đşi Đşletmeciliği) Örneği Şekil 2’de Bitkisel üretim işletmeleri (GSH’nın %66,6 sı bitkisel veya tek ürün grubu), Hayvansal üretim işletmeleri (GSH’nın %66,6 sı sütçülük veya besicilik) ve karışık tip işletmelerin bulunduğu bir havza veya bölgede işletmeciliğin sadece Tedarik fonksiyonu dikkate alınarak Agribusiness modeli açıklanmaktadır. Bu yapının oluşturulduğu havza, bölge, il, ilçe, köy ve teşebbüste tarımsal sistemin iyi yönetilmesiyle tarımsal sanayi toplumuna, yerel toplumun küçük sanayi atölyelerindeki üretimleriyle sanayi ve bilgi-teknoloji topluma geçiş, yapısal değişimler ve kalkınma mümkün olmaktadır. 4. Sonuç ve Öneriler Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’de de Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından her meslek için sınıflandırma ve mezunların yeterlilik kriterleri 8 seviyede tanımlanmaktadır. Tarım Ekonomisti mezun eden Tarım Ekonomisi bilimi, Ekonominin Mikro alt dalında yer almakta ve bu alanda Agribusiness önem kazanmaktadır. ABD’de Agribusiness bölüm isimlerinde yer almış, lisans ve lisansüstü programlarda gün geçtikçe Tarım Ekonomisi’ne ilgi azalırken Agribusiness’a talep artmaktadır. Agribusiness için şimdilik Tarımsal Đş veya Entegre Tarım Đşi kavramı kullanılabilir. Agribusiness; tarımla ilgili girdi tedariki, üretim, arz, ürün işleme, gıda marketleri, talep, tüketim, tasarruf, yatırım, yeniden kullanım, geri dönüşüm ve yeniden kullanım döngüsündeki tüm işleri kapsamaktadır. Çiftlikler, tarımsal sanayiler, gıda marketleri ve Lokantalar Agribusiness kapsamında olup, bunlarla ilgili Đşletmecilik, Pazarlama, Finansman ve Ticaret Agribusiness’ın çalışma konularını oluşturmaktadır. ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde Tarım Ekonomisi’ndeki bilginin Tarım Mühendisliği’nde ülke ekonomisine katma değere dönüşmesi için hızlı bir değişim yaşanmış, ancak disiplinler arası (biyolojik, ekonomik ve sosyal) döngü için ciddi bir gelişme silikan vadisi işletmeciliği ile yaygınlaşmaktadır. Türkiye’deki kalkınma ajanslarının düzey bölgeleri, havza uygulaması, kırsal kalkınma yatırımlarını destekleme programı gibi uygulamalar Agribusiness ve Tarımsal Sistem Yönetimi için uygun altyapıyı oluşturmaktadır. Bölge, havza, il, ilçe, köy veya teşebbüs bazındaki Agribusiness yaklaşımı uygulamaları ve Tarımsal Sistem Yönetimi becerisi kısa sürede (3-5 yıl) yapısal değişimler ve hızlı kalkınmayı sağlayacaktır. 118 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 5. KAYNAKLAR Anonymous, 2002. Agribusiness Planning. The Pennsylvania State University, Coop. USA Antino and Oliveira, 2008. Upgrading Clusters and Small Enterprises; Environmental, Labour, Innovation and Social Issues, Ashgate. Chaddad, F., and M. P. Mondelli, 2010. Source of Firm Performance Differences in the U.S. Food Economy; Exploring Specific Industry, AAES, CAES, and WAEA Meeting, Colorado. Daft, R.L. and D. Marcic, 2004. Understanding Management. Textbook. Thomson Learning. USA Edwards, M.R., and C.J. Shultz, 2005. Reframing Agribusiness; Moving from Farm to market Centric. Journal of Agribusiness 23, 2(Spring 2005); 57S73. USA. Heiman, A., J. Miranowski, D. Zilberman, and Jennifer Alix, 2002. The Increasing Role of Agribusiness in Agricultural Economics. Journal of Agribusiness 20, 1(Spring 2002); 1S30. Huijsman, B., 2010. Wageningen University and Research Centre, Director Wageningen International. Presentation 13.04.2010. Netherlands. Kiminami, L. and A. Kiminami, 2009. Agricultural Cluster in China. International Association of Agricultural Economists Conference, Beijing, China. Lee, J.S. 1976. Understanding the Agribusiness Concept. Virginia Polytechnic Inst. And State Univ. Blacksburg. Div. of Vocational –Technical Education. Virginia, USA. Mohring, A., A.Zinmermann, G. Mack, S. Mann, A. Ferjani, M.P. Gennaio, 2010. Modeling Structural Change in the Agricultural Sector – An Agent – Based Approach Using FADN Data from Individual Farms. 114th EAAE Seminar. Berlin, Germany. Maletic, R. and S.Ceranic, 2010. Small and Medium Enterprises as Development Factor of Agribusiness in Republic of Serbia. Applied Studies in Agribusiness and Commerce, Agroinform Publishing House, Budapest. Nivievskyi, O., B. Brummer, and S. V. Cramon-Taubadel, 2010. A Note on Technical Efficiency, Productivity Growth and Competitiveness. University of Gottingen. AAES, CAES, and WAEA Annual Meeting, Colorado. Roy, E. P., 1967. Exploring Agribusiness. Danville, Illinois; The Interstate Printers and Pub, USA. Snitow, A. and D. Kaufman, 2002. Secrets of Silicon Valley Study Guide. SnitowKaufman Productions. www.jointventure.org , Center for science, technology, and society at Santa Clara University. 119 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Ekonomik Krizinin Tokat Đli Kazova Yöresindeki Tarımsal Üretim Üzerine Etkileri Murat SAYILI Faruk ADIGÜZEL A.Musa BÜYÜKKÖROĞLU Özet Tarım, üstü açık bir fabrika olarak kabul edilmekte olup birçok risk ve belirsizlikler ile karşıyadır. Aynı zamanda bu sektörde (özellikle sulu tarımda) tarımsal üretimi ve verimliliği artırmak amacıyla yoğun bir girdi kullanımı söz konusudur. Ekonomik kriz durumlarında girdilerin fiyatlarının değişmesi, girdileri zamanında bulabilme, ekonomik şartlar ölçüsünde bunları istenilen kadar satın alabilme ve kullanabilme gibi durumlar değişkenlik göstermektedir. Yapılan araştırma ile, geçen yıllarda yaşanan ve etkisi az da olsa devam eden ekonomik krizin, Tokat ili Kazova Yöresindeki tarımsal üretim üzerine etkileri tespit edilmiştir. Araştırmadaki veriler yöredeki 74 adet tarım işletmesinden anket yoluyla elde edilmiştir. Araştırma bulgularına göre, ekonomik krizin genellikle; sulu arazi miktarı, traktör sayısı, traktör ve diğer alet-makine kullanımı, ekilen arazi miktarı, seyahat sayısı, tasarruf miktarı, gelecek yılki tarımsal üretim alanı, kullanılan girdi miktarı, çalıştırılan yabancı işgücü sayısı, hayvan varlığı, kredi kullanımı, ürün fiyatı, ürünün satış şekli ve vadesi, ve ürün bedellerinin ödenmesini olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Üreticilere göre ekonomik krizin etkisi devam etmekte olup, ekonomik kriz nedeniyle değişik mallar sattıkları tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Ekonomik kriz, tarım işletmesi, Tokat ili The Effects of Economic Crisis on the Agricultural Production in the Kazova Region of the Tokat Province Abstract Agriculture, considered as an open factory is faced with many risks and uncertainties. At the same time, intensive input (especially in irrigated agriculture) is used to increase agricultural production and productivity in this sector. Changes in costs of inputs procurement of inputs on time, providing the inputs at required amount and use of inputs at desired amount show fluctuations during economic crisis. In the study, the effects of ongoing economic crisis on agricultural production in Tokat area have been determined. The data was obtained by questionnaires from 74 agricultural farms. The results of study revealed that economic crisis had negative effects on the acrege of irrigated land area, number of tractors, the use of tractors and other equipments, the amount of cultivated land, the number of travels, the amount of savings, the amount of next years cultivated land, the amount of inputs used, the number of labor used outside the farm, the number of animal, credit utilization, price of products, the type of product selling and rates interest, payment of product costs have been negatively affected. According to the producers, the effects of economic crisis is still continuing and producers are selling several kinds of products. Key word: Economic crisis, farm, Tokat Province. 1. GĐRĐŞ 2007 yılı yazında ABD’de başlayan ekonomik kriz, 2008 yılının Eylül ayında ABD’nin en büyük 4. yatırım bankasının 600 milyar dolar borç ile iflasını açıklayarak batması sonucu bütün dünyaya yayılmaya başlamıştır. Başlayan bu kriz 1929 Büyük Buhranından sonra dünyanın yaşadığı en büyük kriz olarak tanımlanmaktadır. Bu krizin temel nedenleri; ABD’nin gayrimenkul piyasasında son yıllarda yaşanan aşırı fiyat artışları, geri dönmeyen riskli konuk kredileri ve bunlara bağlı olarak çıkartılan finansal yatırım araçlarında buhar olup giden milyar dolarlar gösterilmektedir. Küresel ekonomik krizin başta ABD olmak üzere AB ve diğer ülkelerde birçok olumsuz etkisi görülmüştür. Bu bağlamda; birçok ülkede tüketici fiyatları artmış, istihdam azalmış ve dolayısıyla işsizlik oranı artmış, üretim düşmüş, piyasada likidite sıkıntısı görülmüş ve birçok şirket devletleştirilmiştir. Dünyada yaşanan küresel ekonomik kriz bankacılık kaynaklı olup, buradan tüketici kesimine ve oradan da reel kesime sirayet etmiştir. Oysa Türkiye’de kriz bankacılık kesiminde çok fazla hissedilmemiş (krize rağmen bankalar yüksek karlar elde etmişlerdir), esas olarak reel sektörde ve tüketici kesiminde yansımaları görülmüştür. 120 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kriz sonrasında ülkeye gelen yabancı sermayede, ihracatta ve dolayısıyla tarımsal üretimde azalma meydana gelmiştir. Bu durum işsizlik oranlarını daha da arttırmış ve tüketici kesimini ekonomik açıdan olumsuz yönde etkilemiştir. Türkiye’de 2007 yılında küresel ısınmanın yol açtığı kuraklık sonucu birçok tarımsal üründe verim ve dolayısıyla üretim miktarı düşmüş, ürün fiyatları yükselmiş ve bu durum tüketicileri de zor durumda bırakmıştır. Bununla birlikte ABD’de başlayan küresel ekonomik kriz 2008 yılının son çeyreğinden itibaren Türkiye tarımını derinden etkilemiştir. Ancak bu etki tarım sektöründe daha az hissedilmiştir. Tarım sektörü temel gıda maddelerini üretmekte ve bu maddeler tüketiciler tarafından zorunlu olarak talep edilmektedir. Bunun yanında tarım ürünlerinin arz ve talep değişmelerine karşı daha az duyarlı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla talepteki daralma sanayi mallarına göre daha az olmaktadır. Tarımın diğer sektörlerden farklı bir yapıda olması ekonomik krizden görece olarak daha az etkilenmesine neden olmuştur. Türkiye’de ekonomik krizin tarım sektörü üzerindeki etkileri doğrudan ve dolaylı olmak üzere 2 şekilde olabilmektedir. Doğrudan etkileri; üretim maliyetlerinin artması, verimliliğin düşmesi, üretimin azalması ve buna bağlı olarak arzın azalması, gelirin azalması, istihdamın azalması şeklindedir. Dolaylı etkileri ise; tarımsal girdi talebinde daralma, hammadde yetersizliği, pazar daralması ve ihracatın azalması, tarımsal ürün fiyatlarının yükselmesi (tüketici fiyatlarında artış), tarımsal desteklemelerin azalmasıdır (Karlı ve ark., 2009). Araştırmanın yürütüldüğü Tokat ili, tarımsal potansiyel açıdan önemli bir konumdadır. Đlin yüzölçümü 1000018 ha olup, bunun %38.12’si (381209 ha) işlenen tarım arazisi, %12.44’ü çayır-mera, %38.71’i orman ve %10.73’ü ise diğer araziler durumundadır. Tarım arazilerinin önemli bir kısmı (%69.28) tarla arazisi iken %7.74’ü nadas, %3.98’i sebze, %2.18’i meyve, %1.52’si bağ, %1.96’sı ağaçlık (kavak-söğüt) ve %14.86’sı ise tarıma elverişli boş arazi durumundadır. Bölgede yoğun olarak tahıl (en fazla buğday ve arpa), sebze (en fazla domates ve fasulye) ve meyve (en fazla bağ, fındık, elma ve ceviz) yetiştirilmektedir. Đlde; Kazova, Omala, Turhal, Erbaa, Niksar, Artova ve Zile ovaları bulunmaktadır (Anonim, 2010). Tokat ilinde ekonomik krizin tarım üretim üzerine etkilerinin tespitine yönelik bir çalışma bulunmamaktadır. Araştırma ile Tokat ili Kazova yöresindeki üreticilerin ekonomik krizden etkilenme durumları ortaya konulmuştur. 2. MATERYAL VE YÖNTEM Araştırma kullanılan veriler, araştırma sahasındaki üreticilerden anket yoluyla elde edilmiştir. Ayrıca bölgedeki Tarım Đl Müdürlüğü ve Türkiye Đstatistik Kurumu verilerinden de yararlanılmıştır. Anket yapılacak işletme sayısının tespitinde Basit Tesadüfi Örnekleme Yöntemi kullanılmıştır (Çiçek ve Erkan, 1996). Yapılan hesaplama sonucu, anket uygulanacak işletme sayısı 74 olarak tespit edilmiştir. Anketler, Mayıs-Haziran 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Anket sonucu elde edilen veriler, aritmetik ortalama ve yüzde hesapları ile değerlendirilmiştir. 3. ARAŞTIRMA BULGULARI 3.1. Üreticilerin sosyo-ekonomik özellikleri Ankete katılan üreticilerin tamamı erkektir. Bölgede kırsal kesimden kentlere doğru değişik nedenlerden (eğitim ve çalışma gibi) dolayı göç yaşandığından dolayı, genellikle tarımsal üretimde orta yaş ve üzeri kişiler bulunmaktadır. Nitekim görüşülen kişilerin yaşları incelendiğinde; %13.51’i 35 yaş altı, %24.32’si 36-50 yaş arası ve %62.17’si ise 51 yaş ve üzeri kişilerden oluştuğu, tüm kişilerin yaş ortalamasının da 54.32 yıl olduğu saptanmıştır. 121 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Üreticilerin %2.70’inin okur-yazar olmadığı, %85.14’ünün ilkokul, %8.11’inin ortaokul ve %4.05’inin ise lise mezunu, ortalama eğitim süresinin de 5.35 yıl olduğu belirlenmiştir. Türkiye geneli itibariyle, 2006 yılında erkeklerde okur-yazarlık oranı %96’dır (tuik.gov.tr, 2010). Türkiye’de tarım kesimindeki kişilerin genelde orta yaş ve üzeri ve eğitim düzeylerinin çoğunlukla ilkokul mezunu olduğu ifade edilirken, yukarıdaki veriler de bunu destekleyici niteliktedir. Anket yapılan çiftçilerin %89.19’u evli, %6.76’sı boşanmış-dul ve %4.05’i ise bekardır. Ailelerdeki birey sayıları incelendiğinde; ailelerin %21.62’si 1-2, %9.46’sı 3-4, %37.84’ü 5-6 ve %31.08’i 7 ve üzeri bireye sahip olduğu saptanmıştır. Ailelerdeki ortalama birey sayısı 5.53 kişidir. Ailelerin %39.19’unun 5000 TL ve aşağı, %40.54’ünün 5001-10000 TL arası ve %20.27’sinin ise 10001 TL ve üzeri yıllık gelire sahip olduğu belirlenmiş olup, tüm aileler itibariyle yıllık ortalama gelirin 10830.54 TL olarak hesaplanmıştır. 3.2. Üreticilerin ekonomik krizden etkilenme durumları Đncelenen işletmelerde işletme başına düşen arazi varlığı; ekonomik kriz öncesi dönemde 18.39 da sulu, 10.69 da kuru ve toplam 29.08 da olarak saptanmıştır. Ekonomik kriz sonrasında ise, işletme başına düşen arazi varlığı değerleri sulu arazi olarak 17.34 da, kuru arazi olarak 10.69 da kuru ve toplamda 28.03 da olarak tespit edilmiştir (Çizelge 1). Ekonomik kriz sonrasında arazi satışından dolayı sulu arazi miktarında %5.71 ve toplam işletme arazisinde ise %3.61’lik bir azalış söz konusudur. Çizelge 1. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin tarımsal işletme arazisi üzerine etkisi. Sulu Arazi Kuru Arazi Toplam Đşletme Arazisi Ekonomik Kriz Öncesi (da) 18.39 10.69 29.08 Değişim da % 1.05 5.71 0.00 0.00 1.05 3.61 Ekonomik Kriz Sonrası (da) 17.34 10.69 28.03 Ekonomik kriz öncesinde incelenen işletmelerin %72.97’si traktöre sahip iken, ekonomik kriz sonrası dönemde bu oran %64.86’ye düşmüştür. Diğer bir açıdan işletme başına düşen traktör sayısı; ekonomik kriz öncesinde 0.73 adet iken, ekonomik kriz sonrasında ise 0.65 adet olmuştur. Bu durum, ekonomik kriz ile birlikte tarım işletmelerinin bir kısmının (%8.11) traktörlerini sattıklarını göstermektedir. Đncelenen işletmelerin %98.65’inin evinin olduğu belirlenmiştir. Ekonomik kriz öncesi ve sonrası dönemde ev varlığında herhangi bir değişiklik saptanamamıştır. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin bazı tarımsal faaliyetler üzerine etkisi çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 2. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin bazı tarımsal faaliyetler üzerine etkisi. Etkileme Durumu Evet Hayır Frekans Oran Frekans Oran (adet) (%) (adet) (%) Arazinin EkimiĐşlenmesi Seyahat Yapma Tasarruflarda Azalma Harcamalar Gelecek Yılki Üretim Alanı Miktarına Etkileme Şekli Azalttı Artırdı Frekans Oran Frekans Oran (adet) (%) (adet) (%) 50 67.57 24 32.43 49 98.00 1 2.00 46 62.16 28 37.84 45 97.83 1 2.17 54 72.97 20 27.03 --- --- --- --- 61 82.43 13 17.57 53 86.89 8 13.11 44 59.46 30 40.54 42 95.45 2 4.55 Đncelenen işletmelerin %67.57’si ekonomik krizin sahip olunan tarım arazilerinde üretim yapmayı etkilediğini, bu etkinin %98 itibariyle ekilen arazi miktarının azaltılma ve 122 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 %2 itibariyle de artırılması şeklinde olduğunu belirtmişlerdir. Dolayısıyla ekonomik kriz neticesinde özellikle girdi fiyatlarındaki değişiklik, tarım arazilerinin üretime tahsis edilmesi üzerinde çoğunlukla olumsuz bir etki yapmıştır. Aile ihtiyaçları için gerekli gıda ve diğer malzemeler ile tarımsal üretimde kullanılacak her türlü girdi temini, ürün pazarlama gibi nedenlerle yapılan seyahatler de ekonomik krizden etkilenmiş durumdadır. Nitekim incelenen işletmelerin %62.16’sı ekonomik krizin seyahat yapmalarını etkilediğini, bu etkinin büyük bir çoğunlukla (%97.83) seyahat sayısını azaltma şeklinde iken, çok az oranda (%2.17) ise artırıcı nitelikte olduğunu belirtmişlerdir. Tarım işletmelerinde tarımsal gelirden tasarruf yapabilme imkanı çok sınırlı düzeyde olmakla birlikte, anket yapılan bölgede yoğun bir sebze ve meyve üretimi ile birlikte hayvancılık yapılmaktadır. Dolayısıyla bölgede tarımsal gelir ve buna bağlı olarak tasarruf imkanı iyi durumdadır. Ancak, incelenen işletmelerin %72.97’si ekonomik krizin tasarruflarında bir azalmaya yol açtığını ifade etmişlerdir. Bununla birlikte, işletmelerin %82.43’ü ekonomik krizden harcamalarının da etkilendiğini, bu etkilenmenin de %86.89 ile azaltma ve %13.11 ile artırma şeklinde olduğunu belirtmişlerdir. Ekonomik krizin tarım üretim üzerine birçok olumsuz etkisi bulunmakta olup, bunlardan biri de tarımsal üretim alanı üzerine yaptığı etkidir. Ankete katılan üreticilerin yarıdan fazlası (%59.46) ekonomik kriz nedeniyle gelecek yılki tarımsal üretim yapılacak alanın büyük bir çoğunlukla (%95.45) olumsuz anlamda etkileneceğini belirtmişlerdir. Buna karşın üreticilerin %4.55 gibi çok küçük bir bölümünün ise ekonomik krize rağmen gelecek üretim döneminde tarımsal üretim alanlarını artıracakları saptanmıştır. Bu durum ekonomik krizin; girdi ve ürün fiyatları, ürünün satış şekli, ürünün satılabilmesi gibi durumları etkilemesi sonucu genel anlamda tarımsal üretim alanı ve üretim miktarını olumsuz etkilemesi ile açıklanabilir. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin girdi kullanımı üzerine etkisi çizelge 3’te verilmiştir. Çizelge 3. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin girdi kullanımı üzerine etkisi. Etkileme Durumu Etkileme Şekli Evet Hayır Azalttı Artırdı Frekans Oran Frekans Oran Frekans Oran Frekans Oran (adet) (%) (adet) (%) (adet) (%) (adet) (%) Gübre Kullanımı 49 66.22 25 33.78 47 95.92 2 4.08 Zirai ilaç Kullanımı 37 50.00 37 50.00 36 97.30 1 2.70 Traktör Kullanımı 21 38.89 53 61.11 20 95.24 1 4.76 Alet-Makine 33 44.59 41 55.41 32 96.97 1 3.03 Kullanımı Bakım Đşleri 28 37.84 46 62.16 28 100.00 0 0.00 Çalıştırılan Đşçi 34 45.95 40 54.95 33 97.06 1 2.94 Sayısı Hayvan Varlığı 48 64.86 26 35.16 47 97.92 1 2.08 Kredi Kullanımı 24 35.29 50 64.71 15 62.50 9 37.50 Đncelenen işletmelere göre, ekonomik kriz tarımsal üretimde bakım işlerini (çapalama gibi) de olumsuz yönde etkilemiş durumdadır. Đncelenen işletmelerin %37.84’ü özellikle işgücü ücretlerinin yüksekliği nedeniyle bakım işlerini azalttıklarını belirtmişlerdir. Görüşülen işletmelerin %13.51’i tarımsal üretimde yabancı işgücü çalıştırmamakta, aksine aile işgücünü değerlendirmektedir. Yabancı işgücü çalıştıranların ise %45.95’i ekonomik krizin (gerek işçi ücretlerinin yüksekliği ve gerekse tarımsal üretimden kazanılan gelirin düşüklüğü nedeniyle) tarımsal üretimde çalıştırdıkları işçi sayısını etkilediğini, bu etkinin %97.06 oranında çalıştırılan işçi sayısının azaltılması ve %2.94 oranında ise artırılması şeklinde olduğunu ifade etmişlerdir. 123 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Ekonomik krizin incelenen işletmelerin önemli bir kısmında (%64.86) hayvan varlığını etkilediği tespit edilmiştir. Ekonomik krizin de etkisiyle işletmelerin %97.92’si hayvan varlığını hayvan satışı nedeniyle azaltırken, ancak %2.08’i artırabilmiştir. Özellikle et fiyatlarındaki artış bunda çok önemlidir. Đncelenen işletmelerin %8.11’i değişik nedenlerle kredi kullanmamaktadırlar. Ancak bölgede yoğun bir sebze (özellikle sırık domates) ve meyve üretimi söz konusu olduğundan dolayı yoğun bir girdi kullanımı (ekonomik krizden bir miktar olumsuz anlamda etkilense bile) söz konusudur. Dolayısıyla tasarruf imkanı düşük ve/veya sınırlı olan çiftçiler bu girdileri çoğunlukla kredi şeklinde temin etmektedirler. Đncelenen işletmelerin %35.29’unun ekonomik kriz nedeniyle kredi kullanımı açısından etkilendiği, bu etkinin %62.50 ile kredi kullanımını azaltıcı ve %37.50 ile artırıcı nitelikte olduğu tespit edilmiştir. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin ürün ve girdi fiyatları ile pazarlama üzerine etkisi çizelge 4’te verilmiştir. Çizelge 4. Đncelenen işletmelerde ekonomik krizin ürün ve girdi fiyatları ile pazarlama üzerine etkisi. Ürün Fiyatları Ürün Satış Şekli Ürün Satış Vadesi Ürün Bedellerinin Ödenmesi Girdi Fiyatları Etkileme Durumu Etkileme Şekli Evet Hayır Azalttı Artırdı Frekans Oran Frekans Oran Frekans Oran Frekans Oran (adet) (%) (adet) (%) (adet) (%) (adet) (%) 59 79.73 15 20.27 54 91.53 5 8.47 20 27.03 54 72.97 --------36 48.65 38 51.35 5 13.89 31 86.11 34 45.95 40 54.05 --- --- --- --- 65 87.84 9 12.16 18 27.69 47 72.31 Serbest piyasadaki ürün fiyatları (özellikle yaş meyve ve sebze) çok değişken olup, bunu etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Đncelenen işletmelerin %79.73’ü ekonomik krizin ürün fiyatlarını etkilediğini ve bu etkinin büyük bir çoğunlukla (%91.53) azaltıcı, çok az bir oranda (%8.47) ise artırıcı nitelikte olduğunu beyan etmişlerdir. Üreticilerin %27.03’ü ekonomik krizin ürün satış şeklini (peşin-vadeli) etkilediğini belirtmiştir. Ürün satış şeklinin etkilendiğini ifade eden üreticilerden %25.00’i nasıl etkilendiğine dair herhangi bir fikir beyan etmemiş iken, %75.00’i ise ürün satış şeklinin peşin durumdan vadeli hale dönüştüğünü söylemişlerdir. Ankete katılan üreticilerin %48.65’i ekonomik krizin ürün satış vadesini etkilediğini belirtmişlerken, bu etkinin %13.89 ile azaltma ve %86.11 ile artırma şeklinde olduğu tespit edilmiştir. Bunun anlamı, ürün bedellerinin çok daha uzun sürede çiftçi eline geçtiğini göstermektedir. Araştırmanın yürütüldüğü bölgede yaş meyve ve sebze üretimi (özellikle sırık domates ve şeftali olmak üzere) yoğundur. Bu ürünlerin büyük çoğunluğu il dışına satılmakta olup, ürünler bir kısmı peşin bir kısmı da vadeli olarak satılmaktadır. Görüşülen üreticilerin yaklaşık yarısı (%45.95) ekonomik krizin ürün satış bedellerinin ödenmesini olumsuz anlamda etkilediğini belirtmişlerdir. Araştırma sahasında yoğun bir yaş meyve ve sebze üretiminin olması beraberinde girdi kullanımının yüksek olmasını getirmektedir. Üreticilerin büyük bir çoğunluğu (%87.84) ekonomik krizin girdi fiyatlarını etkilediğini, bu etkinin %27.69 ile girdi fiyatını azaltıcı ve %72.31 ile girdi fiyatını yükseltici nitelikte olduğunu ifade etmişlerdir. Üreticilerin büyük bir çoğunluğu girdilerden tohum, gübre, ilaç ve yem fiyatlarının normal, buna karşın yakıt fiyatının ise çok yüksek olduğunu ifade etmektedirler. 124 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Üreticilerin %79.46 gibi önemli bir bölümü, küresel ekonomik krizin etkilerinin halen devam ettiğini ifade etmişlerdir. Araştırmada, ekonomik krizin etkisinin ne kadar süreceği tespit edilmeye çalışılmış olup, bu bağlamda üreticilerin %37.29’u bu konuda herhangi bir fikir belirtmemiş iken, %8.47’si 1 yıl, %13.56’sı 2-3 yıl, %3.39’u 4 yıl, %16.95’i 5 yıl, %3.39’u 6 yıl, %1.69’u 7-8 yıl ve ortalama 3.51 yıl daha ekonomik krizin etkisinin süreceğini beyan etmişlerdir. Bu durum üreticilerin geleceğe güvenle bakmalarını etkileyebilecek, tarımsal üretimde küçülmeye ve belki de tamamen vazgeçmeye yöneltebilecektir. Üreticiler borçlarını genellikle; başta tarımsal üretimden elde ettikleri gelir olmak üzere borç bulmak-kredi kullanmak, tasarruflarını değerlendirmek, taşınırtaşınmaz mal satmak gibi değişik şekillerde elde ettikleri para ile ödemektedirler. Aynı şekilde ekonomik kriz durumlarında da benzer yollara başvurulabilmektedir. Araştırma sahasındaki üreticilerin yarıya yakınının (%44.59) ekonomik kriz nedeniyle mal sattıkları belirlenmiştir. Satılan mallar; %60.61 ile hayvan, %33.33 ile arazi, %12.12 ile aletmakine, %9.09 ile döviz-altın ve %3.03 ile otomobil olarak saptanmıştır. Özellikle tarımsal üretimi olumsuz etkileyebilecek nitelikteki malların satıldığı görülmektedir. Üreticiler, ekonomik krizden az yada çok etkilenmiş olup, buna yönelik bazıları tedbirler almışlardır. Ekonomik krizden korunmak için alınan tedbirler; %71.62 ile harcamaları azaltma, %27.03 ile traktörü daha az kullanma, %22.97 ile tarımsal girdileri daha az kullanma, %31.08 ile şehre daha az giderek harcamaları düşürme, %21.62 ile bir miktar hayvan satarak maliyetleri düşürme, %12.16 ile boş zamanlarda ek iş yapma, %10.81 ile tarımsal işlerde daha fazla aile işgücü kullanma, %9.46 ile daha az alanda bitkisel üretim yapma, %8.11 ile hazır yem yerine kaba yem üretme ve bu yemleri hayvansal üretimde kullanma, %2.70 ile bitkisel üretimde kendi ürettiği tohumu kullanma, %1.35 ile bitkisel ürün sigortası yaptırma ve %1.35 ile herhangi bir borç yapmama olarak tespit edilmiştir. Buna karşın üreticilerin %22.97’si ise ekonomik krizden korunmak amacıyla herhangi bir önlem almadıklarını belirtmişlerdir. 4. SONUÇ VE ÖNERĐLER Yapılan araştırma sonucunda, Tokat ili Kazova yöresinde üreticilerin küresel ekonomik krizden büyük bir çoğunlukla olumsuz anlamda etkilendikleri belirlenmiştir. Araştırma bulgularına göre, ekonomik krizin genellikle; sulu arazi miktarı, traktör sayısı, traktör ve diğer alet-makine kullanımı, ekilen arazi miktarı, seyahat sayısı, tasarruf miktarı, gelecek yılki tarımsal üretim alanı, kullanılan girdi miktarı, çalıştırılan yabancı işgücü sayısı, hayvan varlığı, kredi kullanımı, ürün fiyatı, ürünün satış şekli ve vadesi, ve ürün bedellerinin ödenmesini olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Üreticilere göre ekonomik krizin etkisi devam etmekte olup, ekonomik kriz nedeniyle değişik mallar sattıkları tespit edilmiştir. Yöredeki üreticilerin ekonomik krizden etkilenmemesi veya en az etkilenmesi için yapılması gerekenlerden bazıları aşağıda verilmiştir: • Tarımsal girdi desteklemelerinin devamı ve/veya artırılmalı, • Tarımsal girdilere uygulanan KDV oranları düşürülmeli, • Özellikle çiftçinin kullandığı akaryakıt fiyatlarının düşürülmesi sağlanmalı, • Çiftçi borçları taksitlendirilmeli, faiz oranları düşürülmeli, gerekirse faizleri affedilebilmeli ve vadeleri uzatılabilmeli, • Desteklenecek ürün sayısı artırılmalı, destek miktarı yükseltilmeli ve destekler zamanında ödenmeli, • Ürünlerin pazarda daha iyi fiyatlarla değerlendirilmesi sağlanmalı, bu bağlamda ürünlere fiyat ve pazar garantisi verilebilmeli, • Đç pazardaki talep yetersizliğini gidermek amacıyla yeni dış pazarlar ortaya çıkarılmalı, 125 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 • Bölgede üretilen ürünlerin daha fazla katma değer sağlayabilecek nitelikte ürünlere dönüştürülebilmesi amacıyla tarım-sanayi entegrasyonu sağlanmalı ve yeni sanayi tesisleri kurulmalıdır. KAYNAKLAR Anonim, 2010. Tokat Đl Tarım Müdürlüğü 2009 Yılı Faaliyet Raporu, Tokat. Çiçek, A. ve Erkan, O. 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri. GOÜ Ziraat Fakültesi Yayın No:12, Ders Notları Serisi No:6, Tokat. Karlı, B., Bilgiç, A. ve Eren, G. 2009. Dünya ekonomik krizinin Türk tarımına etkileri. Çiftçi ve Köy Dünyası Dergisi, 300: 33-42. http://nkg.tuik.gov.tr/goster.asp?aile=3, 13.07.2010 http://tuikapp.tuik.gov.tr/adnksdagitapp/adnks.zul, 13.07.2010 126 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal Su Đşletmeciliği ve Fiyatlandırma Mustafa H. AYDOĞDU1, Bahri KARLI2, A.Baki BĐLGĐÇ3 ÖZET Eko sistemlerin ve insanoğlunun yaşamı suya bağlıdır. Dünyada ve Ülkemizdeki hızlı nüfus artışı, kentleşme, sulu tarımın giderek daha yaygın bir hal alması, tarımsal ve endüstriyel kalkınma hareketleri doğal su kaynakları sistemlerini nicelik ve nitelik açısından her geçen gün daha fazla zorlamaktadır. Su; yenilenebilir bir özelliği olmasına rağmen, kullanımına dayalı olarak miktarındaki oran her geçen gün azalmaktadır. Su tüketiminde en büyük payı tarımsal amaçlı sulamalar almaktadır. Tarım sektörünün en büyük su kullanıcı grubu olması dolayısıyla, suyun; yönetimi, işletilmesi, etkin ve verimli kullanılması ile fiyatlandırılması, su kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi açısından son derece önemli bir konudur. Suyun tarımsal sulamada daha verimli olarak kullanılması konusunda giderek artan bir baskı vardır. Bu konuda genel bir uygulama birliği olmamakla beraber, fiyatlandırma ön plana çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Su, Tarımsal Sulama, Su işletmeciliği, Sulama Birlikleri, Fiyatlandırma Water Management, Operatıon And Prıcıng ABSTRACT Life cycle of eco-systems and human beings are based on water. Rapid population growth rate, urbanization, expansion at irrigation areas are gradually increasing at the world and also at Turkey, too. Besides that, industrialization and agricultural development movements are forcing natural water resource systems in terms of quantity and quality, too. Water; despite its renewable property, the amount of it decreasing day by day based on its usage. The biggest water usage ratio is belong to agricultural irrigations in terms of water consumptions. Because of this, the protection of water resources, development and water pricing are very important matters in terms of water managament, operation and productivity. There is also gradually increasing big pressure on water usages at agricultural irrigation due to productivity. There aren’t common implementation agreement at world but water pricing is coming first. Key words: Water, Agricultural Irrigation, Water Management and Operations, Water User Association, Pricing 1. Giriş Đnsanoğlu, tarih boyunca yerleşim yerlerini ve dolayısıyla medeniyetlerini hep su kıyılarında veya kolayca suya erişilebilecek yerlerde kurmuş ve suyun olduğu yerlerde kalıcı olarak var olmuşlardır. Su; sonsuz bir kaynak değildir. Yenilenebilir özelliği olmasına rağmen, kullanımına dayalı olarak miktarındaki oran her geçen gün azalmaktadır. Bundan dolayıdır ki; su kaynaklarının korunması, geliştirilmesi, işletilmesi, fiyatlandırılması ve kullanılması özel bir öneme sahiptir. Suya ulaşmada ve yeterli istenilen kalitede su temininde de zorluklar yaşanmaktadır. Bu durum; su kaynaklarının yetersizliğinin yanında, temel olarak sulama sistemlerinin verimsizliği; teknolojik konular, iletim ve dağıtım ile yetersiz sulama alt yapısı ile yetersiz işletme ve bakım koşullarından kaynaklanmaktadır (Southernland Assoc, 2006). Doğal olarak bu durum suyun kullanım miktarına ve maliyetine olumsuz yönde yansımaktadır. Dolayısıyla, yatırımlardaki artan maliyetler kamu bütçelerine ek yükler getirmektedir. Su kaynaklarının arz ve yönetimi, sulama sistemlerinin genişletilmesinde ve iyileştirilmesinde, pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de, gıda üretimi ve güvenliği açısından hayati bir rol oynamaktadır. Tarımsal yatırımlarda kaynakların büyük bir kısmı, zamana bağlı olarak % 75’lere varan oranlarda, sulama projelerine aktarılmaktadır. Tüm 1 Ögr. Gör. Harran Üniversitesi, Şanlıurfa Meslek Yüksek Okulu Prof. Dr. Harran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 3 Doç. Dr. Harran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 2 127 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 sulama projelerinin tamamlanma süresi bu sektörde 15 ile 20 yıl gibi bir süre almaktadır (Moca, 2005). Dünyanın birçok kıtasında ve bölgesinde hızlı nüfus artışı, hızlı kentleşme, sanayileşme ve sulama sistemleri nedeniyle suya ve su kaynaklarına olan talep her geçen gün daha da hızlı artmaktadır. Bu talepleri karşılayabilecek su kaynakları ise kısıtlıdır. Bunun doğal sonucu olarak hemen hemen her ülkede su kaynakları ve en büyük su tüketim grubunu oluşturan sulama sistemleri üzerinde kapasite arttırıcı, optimum kullanma, işletme ve yönetim esasına dayalı çalışmalar yapılmaktadır. Sulama oranları, su yönetimi, işletilmesi, fiyatlandırılması ve kullanımı; her ülkeye, bulunduğu coğrafi bölgeye ve üretim desenine bağlı olarak değişiklikler göstermektedir. Ayrıca su kısıtları olan ülkelerde ve bölgelerde atık suların da sulama amaçlı olarak kullanıldığı bilinmektedir. 2. Sulama işletmeciliğinin gelişimi Sulamanın tarihi, neredeyse insanlık tarihi kadar eski ve onunla ile birlikte başladığı ve bitkisel üretim amacıyla, ilkel sulama tekniklerinin kullanıldığı bilinmektedir. Genellikle, sulamanın doğduğu ülkenin Mısır olduğu kabul edilir. Bu ülkede sulama uygulamalarına milattan çok önceleri, Nil nehrinden tarım alanlarına su yönlendirilerek başlanmıştır. Arap yarımadası, Türkiye, Đran ve Orta Doğunun diğer bölgelerinde de zamanımızdan 3000 yıl kadar önce sulama uygulamaları yapılmıştır. Babil kralı Hammurabi, M. Ö. 1700 yıllarında çıkardığı kanunlarla, sulama sistemlerinin kurulmasını ve işletilmesini devlet eliyle yapmış, suyu kurallarına göre kullanmayan çiftçilere bazı cezalar getirmiştir. O tarihlerden günümüze kadar sulama alanları ve işletmeciliği, coğrafik olarak yer ve alan miktarları değişerek ve artarak gelmiştir. Dünyada sulama işletmeciliği ilk olarak Amerika Birleşik Devletlerinde 19.yy. başlarında ortaya çıkmıştır. Düzensiz yağışlara bağlı olarak yaşanan seller ve kuraklıklar dolayısıyla, yerleşimciler için düzenli ve güvenilir kaynak ihtiyacını karşılamak amacıyla 1902 yılında Ulusal Islah Kanunu yürürlüğe girmiştir. Ülkemizde ise: Osmanlı imparatorluğu döneminde, sulama çalışmalarına başlanması ve devlet eliyle bu hizmetlerin yürütülmesi 19. yüzyılın sonlarına rastlamaktadır. Bu amaçla, bugün sınırlarımız dışında kalan Işkodra ve Selanik'te dere ıslahı, Medine'de sulama kanallarının inşası, Musul ovasında sulama şebekesi kurulması gibi çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar içerisinde Konya ovası sulaması, sınırlarımız içerisinde kalan ilk sulama sistemi olmuştur. Birinci Dünya Savaşının hemen öncesinde büyük akarsularımızın bazılarının ıslahı ve bu akarsu havzalarında sulama çalışmaları planlanmış, ancak savaşın başlaması ile bu çalışmalar tamamlanamamıştır. Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında bataklık alanların ıslah edilmesine ağırlık verilmiş olup, kamu tarafından geliştirilen ilk sulama ve drenaj projesi 1908–1914 yılları arasında inşa edilerek işletmeye açılan Çumra Sulama Projesidir. Daha sonra 1950'li yıllara kadar muhtelif bölgelerde zamanın kısıtlı teknik ve ekonomik imkânlarıyla bazı sulama projeleri inşa edilmiştir. Ülkemizde 1950 yılına kadar işletmeye açılan sulama alanı toplam 142 596 ha’dır. Türkiye'de modern anlamda sulama projelerinin geliştirilmesi, 1950'li yılların başında DSĐ ve mülga TOPRAKSU gibi kuruluşların kurulması ve ülke genelinde teşkilatlanması ile büyük bir hız kazanmıştır. Saptanabilen ve hakkında bilgi bulunabilen ilk sulama birliği, tarihsel gelişimi açıklaması açısından Korkuteli Sulama Birliğidir. Korkuteli deresinden sulama yapan iki mahalle halkının anlaşmazlığı üzerine, kaymakamlık ve jandarmanın zorlamasıyla 6 mahalle, 2 köy ve yörenin ileri gelen bahçe sahipleri tarafından 1942 yılında oluşturulmuştur. 128 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 3. Su varlığı ve kullanım durumu Dünya’daki su rezervinin % 97,5’i okyanus ve denizlerdeki tuzlu sudan oluşmaktadır. Çoğu kutuplarda bulunan ve erişilemeyen temiz suyun oranı % 1,7, göller, nehirler ve diğer ulaşılabilir kaynaklarda bulunan temiz suyun oranı ise % 0,8’dir. Dünya nüfusu geçtiğimiz yüzyılda 3 kat artmış olmasına karşın, aynı dönemde su tüketimi miktarı ise 6 kat artmıştır. Dünya nüfusunun %20’sini oluşturan 30 ülke su kıtlığı ile karşı karşıyadır. 2025 yılında bu oranın %30’a ulaşacağı ve 50 ülkenin su krizi yaşayacağı tahmin edilmektedir( Öztürk, 2009). Dünyadaki toplam su tüketiminin %70'i sulama, %22'si sanayi ve %8'i içme ve kullanma suyu amaçlıdır. Gelişmiş ülkelerde bu oranlar sırasıyla %30, %59, %11 iken az gelişmiş ülkelerde %82, %10 ve %8'dir(Unesco-Wwap. 2003). Çizelge 1. Dünyada sektörlere göre su kullanım oranları (%) Sektör Tarım Sanayi Đçme ve Kullanma Suyu Dünya 70 22 8 Gelişmiş Ülkeler 30 59 11 Az Gelişmiş Ülkeler 82 10 8 Avrupa genelinde, suyun %44’ü enerji üretimi, %24’ü tarım, %21’i şebeke suyu ve %11’i de sanayi için kullanılmaktadır. Ancak, bu rakamlar sektörel su kullanımına ilişkin olarak Avrupa genelindeki önemli farklılıkları gizlemektedir. Örneğin Güney Avrupa’da, suyun %60’ı tarımda kullanılmaktadır. Bu rakam bazı bölgelerde %80’lere kadar ulaşmaktadır (Aça, 2009). Türkiye’nin su potansiyeli 26 havzada toplanmaktadır. Türkiye’nin ortalama yıllık yağış miktarı 643 mm.dir. Bu miktardaki yağış yılda ortalama 501 milyar m3 suya karşılık gelmektedir. Bu suyun 274 milyar m3’ü buharlaşma yoluyla atmosfere geri dönmektedir. Türkiye’nin kullanılabilir yeraltı ve yerüstü su miktarı 107–112 milyar m3 civarındadır (Anonim, 2005). Geriye kalan ise çeşitli nedenlerle kullanılması mümkün olmayan su miktarıdır. Ülkemizde yılda kullanılan ortalama toplam su miktarı 40,1 milyar m3’tür. Bu suyun; 29,6 milyar m3’ü tarımsal sulama, 6,2 milyar m3’ü içme ve kullanma, 4,3 milyar m3 ise sanayide kullanılmaktadır. Bu değerlerin küresel ısınma ve alansal yağış dağılım şartlarına göre yeniden hesaplanmasında yarar vardır. Halen kullanılan su potansiyeline göre kişi başına yıllık su tüketimi 555 m3 dür (Öztürk, 2009). Türkiye’de tüketilen suyun %74’ü tarımsal sulamada, %15’i içme ve kullanmada, %11’i de sanayide kullanılmaktadır. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre sektörel su kullanım oranları arasında önemli farklar vardır. Gelişmiş ülkelerde sanayi su kullanım oranı fazla iken, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde bu tarımsal sulamalarda daha fazladır. Çizelge 2. Dünyada sektörlere göre su kullanım oranları (%) Sektör Tarım Sanayi ĐçmeKullanma Dünya 67–70 22–23 8–10 Gelişmiş Ülkeler 39 46 15 Gelişmekte Olan Ülkeler 52 38 10 Az Gelişmiş Ülkeler 86 7 7 Avrupa Türkiye 33 51 16 72–75 10–12 15–16 Suyun sektörel kullanım dağılımı incelendiğinde, Ülkemiz tarım ve içmekullanma suyunun tüketilmesi açısından Dünya ve Avrupa ortalamasının üzerinde yer alırken, sanayi suyu kullanımında ise ortalamanın altında bir kullanım oranına sahiptir. Türkiye’de 1980 ile 2000 yılları arasını kapsayan 20 yıllık dönemde toplam su tüketimi (sulama + içme ve kullanma + sanayi) %256 oranında artmıştır. 1980 de toplam su kullanımı 11,8 milyar m3/yıl iken bu miktar 2000 yılında 42 milyar m3/yıl’a yükselmiştir. Önümüzdeki 30 yıllık dönemde de su kullanımının artacağını, artacak 129 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 tarımsal sulama yatırımları ve ek olarak küresel ısınma ile birlikte sık aralıklı kuraklıkların da yaşanacağı varsayıldığında, 2030 yılından önce su konusunda ciddi sıkıntılar yaşanabileceği öngörülmektedir. Bu anlamda toplam suyun % 75’ünü kullanan tarımsal sulamalarda, etkin su işletmeciliğinin yanı sıra fiyatlandırmanın da önemi açıkça ortaya çıkmaktadır.(Çizelge 3.) Çizelge 3. Türkiye’de sektörlere göre su kullanım miktarları (106 m3/yıl) ve oranları (%) YILLAR 1980 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2003 2030 TOPLAM SU KULLANIMI 11.800 30.600 31.600 32.400 34.200 37.400 42.000 40.100 110.000 SULAMA 9.000 22.016 22.939 23.652 25.308 28.050 31.500 29.600 71.500 Oran 76.27 71.94 72.59 73.00 74.00 75.00 75.00 73.82 65.00 ĐÇME VE KULLANMA 1.600 5.141 5.195 5.184 5.302 5.680 6.400 6.200 25.300 Oran 13.56 16.81 16.44 16.00 15.50 15.19 15.24 15.46 23.00 SANAYĐ 1.200 3.443 3.466 3.564 3.590 3.670 4.100 4.300 13.200 Oran 10.17 11.25 10.97 11.00 10.50 9.81 9.76 10.72 12.00 Kaynak: Türkiye Sulama Raporu, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Yayını Ankara 2001, Anonim 2005. 4. Tarımsal su işletmeciliği Dünyada sulama işletmeciliği ve fiyatlandırma konularında farklı modeller uygulanmaktadır. Bu farklı modellere aynı ülke içindeki değişik alan ve bölgelerde bile rastlamak mümkündür. Zaman içinde suyun maliyeti, kullanımı, yeterliliği ve güvenliği ile işletmeciliği, karar vericiler için endişeli bir durum haline gelmiş, sürdürülebilir tarımsal gelişimi sağlamada suyun etkili kullanımı için dünyada yürütülen çalışmalar 1950'lerden itibaren "Sulama Yönetiminin ve Đşletmeciliğinin Devri" anlamında uygulama alanına aktarılmıştır. Bu konu Dünyada giderek yaygınlaşmaya başlamış olup, Batı Avrupa, Asya, Afrika, Amerika ve Uzakdoğu'daki birçok ülkede uygulanmaktadır. Yönetimin, Devletten su kullanıcı örgütlerine devredilmesinin ilk örnekleri ABD (1950), Fransa(1960) ve Tayvan'da (1970) görülmektedir. Sulama yönetiminin devri; Şili, Peru, Meksika, Brezilya, Senegal, Sudan, Somali, Pakistan, Hindistan, Türkiye ve daha pek çok ülkede 1980 ve 1990'lı yıllarda ulusal bir strateji haline gelmiştir. Bu kavram Endonezya ve Filipinler’de devir, Meksika'da yönetimin devri, Bangladeş'te özelleştirme, Çin'de ileri sorumluluk sistemi, Hindistan, Sri Lanka ve Türkiye'de katılımcı sulama yönetimi olarak gelişmiştir(Erdoğan, 2000). Ülkemizde; teknik ve ekonomik nedenlerle yerüstü ve yeraltı su kaynaklarıyla sulanabilir arazi miktarı 8,5 milyon ha’dır. Bu alanın 5 milyon ha civarında bir kısmı sulanabilmektedir. Sulanan alanın 3,9 milyon ha’ı yerüstü su kaynakları ile geriye kalanı ise yer altı su kaynakları ile sulanmaktadır. Yerüstü su kaynakları ile sulanan alanın yaklaşık 3 milyon ha’ı kamu tesisleri ile sulanmaktadır. Yani ülkemizde sulama yatırım ve işletmeciliğinde kamu halen belirleyici durumda olup, bundan uzaklaşmak istemektedir. Sulama yatırım ve işletmeciliğinde belirleyici olan kamu kuruluşları Devlet Su Đşleri Genel Müdürlüğü (DSĐ) ile kapatılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (KHGM) dür. Kamu sulama şebekelerinde, işletme ve bakım-onarım hizmetlerinin yüksek maliyetlere ulaşması, sulama ücretlerinin sudan yararlananlardan tam olarak toplanamaması kamuyu yeni arayışlara yöneltmiştir. Katılımcı sulama yönetimi anlayışı ile DSĐ sulama işletmelerini, başta yerel yönetim birimlerinin bir araya gelerek oluşturdukları Sulama Birlikleri olmak üzere çeşitli birimlere devretmeye başlamıştır. DSĐ dolayısı ile kamu artık sulama işletmeciliğinden çekilmeye başlamıştır. 130 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çoğunluğu sulama birliklerine olmak üzere işletmekte olduğu sulama tesislerini su kullanıcılarının oluşturdukları yapılara devretmektedir. DSĐ’ce devir oranı %94’e ulaşmıştır (DSĐ, 2009). 5. Ülkemizdeki sulama birliklerinin yapısı Türkiye gibi tarım sektörünün ülke ekonomisinde önemli yeri olan ülkelerde, su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesi ve ulusal ekonomiye katkılarının arttırılması için sulama tesislerinin rasyonel olarak işletilmesi ve sürekliliğinin sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda, sulama tesislerinin etkinlik ve verimlilik ilkeleri içerinde işletilmesi ve fiyatlandırılması zorunluluk arz etmektedir. Sulama Birlikleri, kamu tarafından yapılan, DSĐ, sulama sistemlerinin işletilmesine, yönetilmesine ve bakımına yönelik iş ve işlemlerin, sistemlerden yararlananlar tarafından yapılmasını sağlamak amacıyla; Đçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan tüzüklerle kurulan birliklerdir. Sulama sisteminin birden fazla yerleşim yerinin sınırları içinde bulunması durumunda, 1580 sayılı Belediye Kanunu, 442 sayılı Köy Kanunu ve 5442 sayılı Đl Đdaresi Kanunu ve 5355 sayılı Mahallî Đdare Birlikleri Kanunu uyarınca yine Đçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı tüzük esasları çerçevesinde sulama birliği kurulabilmektedir(Đçişleri Bakanlığı, 2009). Sulama Birlikleri; sulama tesislerinin, gerçek sahipleri olan çiftçiler tarafından sahiplenilmesini, korunmasını ve ayrıca işletme, bakım ve onarım hizmetlerinin çiftçilerin bizzat kendileri tarafından yürütülmesini sağlamak yoluyla da, hizmette sürekliliğin ve verim artışının sağlanması hedeflenerek kurulmuşlardır. Birliğin organları; birlik meclisi, birlik encümeni ve birlik başkanıdır. Birlik meclisi, birliğin karar organıdır ve birlik üyesi mahallî idarelerin meclislerinin kendi üyeleri veya belediye meclis üyeliğine seçilmeyi haiz kişiler arasından, birlik tüzüğünde belirlenen sayıda ve gizli oyla seçecekleri üyelerden oluşur. Ancak dışarıdan seçileceklerin sayısı mahalli idare meclisinden seçileceklerin üçte birini geçemez. Asıl üye sayısının yarısı kadar yedek üye seçilir. Birliğin üyesi olan il özel idaresi için vali, belediye için belediye başkanı ve köy için muhtar, birlik meclisinin doğal üyesidir. Birlik meclisinde bunların dışında doğal üye bulunmaz. Meclis üye tam sayısına doğal üyeler de dâhildir. Vali ve belediye başkanı birlik meclisinde kendisini temsil etmek üzere meclis üyelerinden birine yetki verebilir. Birlik encümeni, birlik başkanı ile sayısı yediyi geçmemek üzere birlik tüzüğünde gösterilecek sayıda meclis üyesinden oluşur. Ülke düzeyinde kurulan birliklerde bu sayı iki kat olarak uygulanır. Bu üyeler, birlik meclisince, dönem başı toplantısında kendi üyeleri arasından gizli oyla bir yıllığına görev yapmak üzere seçilir. Birlik başkanı, encümeninin de başkanıdır. Birlik encümeni birlik tüzüğünde belirtilen sürelerle toplanır. Bu süre bir ayı aşamaz. Birlik başkanı, birlik idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Birlik bütçesinin harcama yetkilisi birlik başkanıdır. Birlik başkanı bu yetkisini birlik genel sekreterine veya birlik müdürüne devredebilir. 6. Suyun fiyatlandırılması Đlk başlarda su işletmeciliği ile sulama suyunun su kaynağından alınarak bitki köküne kadar izlediği yoldaki tüm yapı ve yöntemler kastedilmekte idi. Son yıllarda sulama suyunun bir şebekedeki dağılımını sağlayan yapı ve yöntemlere ek olarak sulama suyunun ve tesislerinin işletme, bakım-onarım, iyileştirme ve yönetimi ile bunları üstlenen organizasyonlar da kastedilmektedir. Günümüzdeki genişlemiş algılama 1980'li yıllardan bu yana küreselleşme ve özelleştirme politikalarının uygulandığı döneme aittir. Anlam genişlemesi, günümüze dek doğrudan devlet eliyle görülen ve yönetilen bu alanın piyasa mekanizmaları ve piyasa kurumlarının yönetimine aktarılmasına olanak sağlamaktadır (Todaie, 2009). Son dönemlerde teknik boyuta ek olarak örgütlenme ve mali yapının yönetimini içerecek biçimde genişletilmiştir. 131 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Dünyada sulanmış alanların 12,2 milyon hektarını temsil eden sulama yönetim kurumlarında yapılan incelemelerde; örneklerin %60’ından fazlasında sulama yönetim kurumları birim sulanmış alan, %25’i hacimsel, %15’inde hem hacimsel hem de sulanmış alan yöntemine göre sulama ücretlerinin belirlendiği tespit edilmiştir(Bos ve Wolter, 1990). Dünyayı etkisi altına alan küresel ısınma ve kuraklık şüphesiz Avrupa kıtasını da etkilemektedir. Başta Güney Avrupa ülkeleri olmak üzere Avrupa kıta olarak kuraklık yaşayabilecek riskli bölgeler arasındadır. Bu gün Avrupa Birliği nüfusunun yüzde 11’i, yüzölçümünün yüzde 17’si su sıkıntısı çekmektedir( Khalfan,2005). Avrupa Birliği su ve su kaynaklarının etkin ve tasarruflu kullanılmasına çözüm olarak suyun fiyatlandırılmasını öngörmektedir. Ülkemizde su işletmeciliği konusunda son dönemlerde uyguladığı yöntemlerle bu yeni küresel su yönetimi anlayışının altyapısını oluşturmaktadır. Önce Büyükşehir Belediyelerinde oluşturulan ĐSKĐ, ASKĐ gibi kurumlarla karı da içeren fiyatlandırmaya dayalı bir anlayış hayata geçirilmiş, ardından DSĐ’nin işlettiği sulama tesislerinin sulama birliklerine devredilmesi sağlanmıştır. Yapılan çalışmalar su yönetimindeki bu yeni yapılanmadan sonra hem içme ve kullanma suyunun, hem de sulama suyu fiyatlarının arttığını göstermektedir. Su kaynakları, yenilenebilir fakat miktarı sınırlı doğal kaynaklardan biri olarak toplumun ortak malıdır ve kullanımı bireylerin arzusuna bırakılamaz. Bu nedenle devletin başta gelen görevlerinden biride su kaynaklarını etkin bir şekilde korumak, geliştirmek, kontrol etmek ve herkesin faydalanacağı şekilde dağıtımını yapmaktır (Avcı, 1998). Birçok ülke artan nüfus baskıları, küresel ısınma ve su yetmezliğini içeren sulama suyu düzenlemelerinde başlıca araç olarak suyun fiyatlandırılmasını kullanmaktadır. Doğru ve kabul edilir fiyatları oluşturma, suyun etkin ve verimli olarak kullanılması için temel amaç olup, bunun nasıl sağlanacağı ise günümüzde tartışma konusudur. Suyun fiyatlandırılması yöntemleri her ülkede ve hatta ülkelerin içinde yer alan değişik bölgelerde fiziksel, sosyal, kurumsal ve politik oluşumlara farklı şekillerde duyarlıdır. Gelişmekte olan ülkeler kadar, gelişmiş ülkelerde de sulama ücretlerinin uygun seviyesi ve suyu fiyatlandırmada kullanılacak uygun araçlar konusunda bir uzlaşma sağlanamamıştır(Koç, 1998). Suyun fiyatı, kullanılan ve kullanılmayan suyun miktarını azaltma, sulama kurumunun finansmanı ve sulama yatırımından faydalananların geri ödemesi gibi farklı amaçları içerebilmektedir. Öncelikle uygulanacak fiyat, belirlenen kullanım için yararlananların ödeme gücünü aşmamalıdır. Aksi durumda sulu tarımdan uzaklaşılması bile söz konusu olabilecektir. Bu nedenle özellikle sulama suyu ücretleri belirlenirken su kullanıcılarının ödeme güçleri öncelikle göz önüne alınmalıdır(Karataban, 1976). Su yönetimi politikalarında fiyatlandırma, yönlendirici ve kontrol edici bir araç olarak yer almaktadır. Ülkemizde ise son yıllarda tarımsal su kullanımında fiyatlandırma gündeme gelmeye başlamış ve kaynaklar arası dağılımındaki rolü ve etkinliği sorgulanmaya başlamıştır. Yüksek ve düşük fiyat belirlemenin toplumsal refahı ve fayda düzeyini etkileyeceği de bilinmektedir. Özellikle su fiyatlarının kamu tarafından yüksek belirlenmesi, suyun aşırı kullanımının önüne geçmektedir. Olumlu görünen bu durum aynı zamanda kullanım yapısını bozabilmektedir. Su fiyatlarının çok düşük belirlenmesi ise, suyun aşırı kullanımını teşvik edecek, israfa yol açabilecek ve suyun verimli alanlarda kullanılma ihtimalini zayıflatacaktır. Çok düşük su fiyatları çiftçiyi yanlış yönlendirebilecek, üretici uzun vadede toprakta oluşabilecek tahribattan olumsuz etkilenecektir(Şahin, 2007). Türkiye’de su hizmetlerinin fiyatlandırılması yeterince gelişmediği (Anonymous 1992) ve Türkiye’de kamu sulamalarında su üreticilere maliyetinin altında bir ücret ile verildiği belirtilmektedir(Balaban, 1964). Türkiye’de su kaynaklarının yetersiz olduğu bölgelerde sulama suyu ücretlerinin çok düşük tutulması, suyun aşırı kullanımına neden olabilmektedir. Belli bölgelere daha ucuz su hizmeti götürmek amacıyla fiyat 132 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 farklılaşmasını tercih edebilir. Bu anlamda su fiyatlandırması bölgesel eşitsizliğin giderilebilmesi amacıyla etkili bir araç olarak kullanılabilir. Bu politik bir tercih olabileceği gibi kamu tercihinin sosyal bir politikası olarak da karşımıza çıkabilmektedir. ABD’de ve Batı Avrupa ülkelerinin birçoğunda sulama suyu ücretlendirilmesi kullanılan suyun hacim miktarına göre belirlenmekte iken, ülkemizde birim alan ve ürün desenine bağlı olarak sulama suyu ücretlendirilmesi yapılmaktadır. Bu konuda da sulama birlikleri tarafından sağlanan bir uygulama birliği yoktur. Şanlıurfa’da yer alan sulama birliği sayısı 26 olup, bunun 22 tanesi Harran Ovası sulamalarında bulunmaktadır. Sulama suyu ücretleri alan ve ürün esasına göre belirlenmektedir. Her birlik sulama suyu ücretlerini kendi karar organlarında ayrı ayrı olarak belirlerken, sadece Koruklu, Haktanır ve Merkez sulama birlikleri ortak olarak karar verip uygulamaktadırlar. Bu birliklerden bazılarının 2010 yılı sulama suyu ücretleri çizelge 4’de verilmiştir. Çizelge 4. Harran Ovasında bazı birliklerde 2010 yılı sulama ücretleri (TL/Dekar) Adı Şuayıp S.B. Đmambakır S.B. Kurtuluş S.B. Kısas S.B. Harran S.B. Koruklu-Merkez-Haktanır S.B. Mısır Hububat 9 8 8 10 10 10 11.5 8 9 12 12 14 Pamuk 14 13 13 18 13 15 Sebze 12 10 13 20 13 15 Başbakanlık GAP Bölge Kalkınma Đdaresi Başkanlığı tarafından Halcrow-Dolsar ortak girişimine yaptırılan ve 2000 yılında taslak sonuç raporu yayınlanan çalışmaya göre; tarımsal sulamada su sağlama masraflarının karşılanabilmesi için mevcut su ücretlerinin çok düşük olduğu tespit edilmiştir. Pamuk üretiminin esas alındığı çalışmada işletme ve bakım masraflarının karşılanabilmesi için uygulanacak ücretin, mevcut ücretin 6 katı, diğer hizmetler ve sulama birliğinin genel masraflarının karşılanabilmesi için 12 katı, işletme bakım ve sabit sermayenin finanse edilmesini karşılayacak ücretin ise mevcut ücretin tam 31 katı olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu çalışma da ortaya koymuştur ki su fiyatlandırması piyasa koşullarında yapıldığında su fiyatlarında anormal derecede artış meydana gelecektir. Pek çok üretici arazisini sulamak için suya ulaşamayacak, ya da kayıt dışı su kullanımına yönelecektir. 7. Sonuç Türkiye'de toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi ve ulusal ekonomiye katkılarının artırılabilmesi için işletilmesi ve devamlılıklarının sağlanması büyük önem taşımaktadır. Su; sahip olduğu özellikleri ve kullanım olanaklarına bağlı olarak ekonomik ve sosyal gelişmeyi etkilemektedir. Özellikle 21 yy.da su, gerek küresel gerekse de bölgesel düzeylerde arz ve talep ilişkileri yönlerinden, stratejik öneme sahip olan doğal kaynaklardan biri olma durumundadır. Su yönetiminin odak noktasını arzın artırılmasından talebin azaltılmasına kaydırmak için farklı politikalara ve uygulamalara başvurulmalıdır. Başta tarımsal sulamalar olmak üzere, tüm sektörlerde suyun fiyatı kullanılan su miktarına, verimliliğine, su kullanıcılarının ödeme gücüne ve istekliliğine bağlı olarak belirlenmelidir. Kamunun başta gelen görevlerinden biri olan, bölgesel kalkınmışlık farkının giderilmesi ile sosyal ve ekonomik politikalara bağlı olarak fiyatlandırma politikaları oluşturma, yönlendirme ve uygulama/uygulatma sorumluluklarını da yerine getirmesi gereklidir. Tarımda aşırı su kullanımını önlemek için vahşi sulamayı cazip olmaktan çıkartan ve modern sulamayı teşvik eden, bölge ve ürün türü bazında su fiyatlandırılması yapılmalıdır. Bunun yanında asıl olan alt yapının yeterli olduğu yerlerde sulama ücretleri hacim üzerinden fiyatlandırılmalıdır. Tarım arazilerinde tuzlanma riskine ve koruma amacı ile toprağın ve ürünün türüne bağlı olarak sulama suyuna limitler getirmelidir. Tarımsal sulama, su kaynakları üzerine ağır ve artan bir yük getirmekte olup, su kısıtlarına yol açma ve ekosisteme zarar verme tehlikesi oluşturmaktadır. Bu bağlamda 133 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 suyun sürdürülebilir bir şekilde kullanımı için, sulama birliklerine önemli görevler düşmektedir. Araştırmalar göstermektedir ki fiyatlar gerçek maliyetleri yansıtırsa, yasadışı su kullanımı etkin bir şekilde denetlenirse ve suyun ücreti kullanılan hacme göre ödenirse, çiftçiler sulamada su verimliliğini iyileştirecek önlemleri benimseyecektir. Ayrıca talebin azaltılmasına yönelik olarak, su kullanıcıları alternatif kaynaklar kullanmaya yönelik fırsatlardan faydalanabilirler. Kıbrıs ve Đspanya'da sulamalarda arıtılmış atık su kullanılmış ve iyi sonuçlar elde edilmiştir(AB, 2009). Suyun fiyatlandırılması yapılırken, birim sulama maliyeti veya birim alana düşen işletme, bakım ve yönetim giderlerini de esas alan hacim esasına dayalı ama ödeme gücünü aşmayan, fazlaca kar payı da içermeyen bir yöntem uygulanmalıdır. 8. Kaynaklar AB, 2009. http://www.eea.europa.eu/tr/articles/the-water-we-eat, (29 Eylül 2009) Anonymous,1992, Environmental Policies in Turkey, OECD, Paris, France. Anonim, 2005. 1995-2004 50.Yılında DSI. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı DSI Genel Müdürlüğü, DSI Đdari ve Mali Đşler D. Bşk. Basım ve Foto film Şb.Md.84s. Ankara Avcı, Đ., 1998, Su Kaynaklarının Geliştirilmesinde Đnşaat Mühendisinin Rolü ve Sorumluluğu. TMMOB Türk Mühendislik Haberleri Dergisi, sayı:393, 111s. Ankara Aça, Avrupa Çevre Ajansı, 2009, http://www.eea.europa.eu/tr/pressroom/ news releases/avrupa 2019da-kuraklik-ve-asiri-su-kullanimi, (05 Kasım 2009) Balaban, A., 1964, Türkiye’de Su Kaynaklarının Geliştirilmesi ve Problemleri, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Mars Matbaası, Ankara. Bos M.G., Wolter W., 1990., Water Charges and Irrigation Efficiencies, Irrigation and Drainage Systems 4:267DSĐ, 2009, http://www.dsi.gov.tr/pdf_dosyalar/sulama_kurutma_2007.pdf(5 Kasım 2009) Erdoğan, F. C., 2000, Türkiye'de Katılımcı Sulama Yönetimi Çalışmaları, Đdari ve Mali Mevzuat Dergisi, Ekim 2000, Cilt 1, Sayı 1. Ankara GAP Đdaresi, 1994. GAP- ĐBY Çalışması, GAP Sulama Sistemlerinin Đşletme, Bakım ve Yönetimi. Tanımlama Raporu, 456s Ankara Halcrow-Dolsar RWC, JV., 1993a, Hydrology and Water Resource Modelling. Technical Discussion. 48p. Ankara. Halcrow-Dolsar RWC, JV., 1999. Urfa Ana Kanal Đşletme Đhtiyaçları. 53s. Ankara. Halcrow-Dolsar RWC, JV., 2000, GAP ĐBY Taslak Sonuç Raporu, Ankara. Đç Đşleri Bakanlığı,2009, http://w3.icisleri.gov.tr/ortak_icerik/w3.icisleri/2006 TRmahalli Karataban, A. Y.,1976, Su Kaynaklarının Planlama ve Đdaresinde Ekonomik ve Mali Fizibilite, DSĐ, Ankara Khalfan, A.,2005, “Implementing General Comment No. 15 on the Right to Water in National and International Law and Policy” discussion paper, Right to Water Programme, Center on Housing Rights and Evictions, www.menschen_recht_wasser.de/downloads / Artikel_Ashfaq_zum_GC_15_03_05.pdf, (15 Kasım 2005). Koç, C., 1998., Büyük Menderes Havzası Sulama Şebekelerinde Organizasyon-Yönetim Sorunları ve Araştırmalar. Đzmir Moca Study: Turkey, 2005, http://www.Agrifish.jrc.it/marsstat/Crop_Yield_ Forecasting/MOCA/16031000.HTM. Öztürk M., 2009., Havza Esaslı Entegre Su Yönetimi, TBMM Çevre Komisyonu Ankara. Southernland Association, 2006. http:// www. Terredelsud. Org / risidriceng .php. Şahin A., 2007., Türkiye’de Tarımsal Su Kullanımında Fiyatlama Politikaları., Kamu-Đş; C:9, S:3. Ankara Todaie, 2009. Yerel Yönetimler Araştırma Ve Eğitim Merkezi Web Sayfası. www.yerelnet.com. (03 Ekim 2009) Unesco-Wwap, 2003, Water for People Water for Life, The United Nations World www.cases.justia.com/us-court-of-appeals/F2/785/ .../275805/ - (5 Kasım 2009) www.usbr.gov/newsroom/speech/detail.cfm?RecordID... (5 Kasım 2009) www.khgm.gov.tr/ENVANTER/En_ToprakSu.mht (5 Kasım 2009) 134 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kayısı Yetiştiriciliği Yapan Đşletmelerde Ekonomik Etkinlik: Darende Đlçesi Örneği Orhan GÜNDÜZ1 Vedat CEYHAN1 DAĞDEVĐREN1 Kemal ESENGÜN2 Miraç ÖZET Dünyanın en büyük kayısı üreticisi ve ihracatçısı olan Türkiye’de kayısı üreten işletmelerde halen teknik ve ekonomik etkinlik istenen düzeyde değildir. Bu nedenle bu araştırmanın amacı Malatya ili Darende ilçesinde kayısı yetiştiriciliği yapan işletmelerin etkinlik ölçümlerinin tahmin edilmesidir. Đşletme düzeyinde etkinlik ölçümlerinin tahmin edilmesinde Veri Zarflama Yöntemi (VZY) kullanılmıştır. Araştırmada kullanılan veriler basit tesadüfî örnekleme metoduyla 102 işletmeden anket yoluyla toplanmıştır. Araştırma sonuçları inceleme alanında yer alan işletmelerin girdi kullanım miktarlarını, kayısı üretim miktarını azaltmaksızın %10 oranında azaltabileceklerini göstermiştir. Etkinlik analizi sonuçları, ekonomik yetersizliğin temel kaynağının üretim faktörlerinin, fiyatları ile orantılı olarak dağıtılmadığını ortaya koymuştur. Đşletmelerde,özellikle yakıt gibi girdilerin optimum kullanımının sağlanması ve teknoloji seviyesinin düzeltilmesi, işletmelerin etkinlik düzeyini iyileştirebilecektir. Anahtar Kelimeler: Etkinlik, Kayısı, Veri zarflama analizi, Darende. Economic Efficiency In Apricot Farms: The Case Of Darende District Of Malatya ABSTRACT Technical and economic efficiencies of the apricot farms are not satisfactory level in Turkey, which is the biggest producer and exporter in the world apricot market. The purpose of the study was, therefore, to estimate the farm level efficiency measures in Darende district of Malatya, Turkey. Data Envelopment Analysis (DEA) was used to estimate farm level technical, allocative and economic efficiency. The bulk of the research data were gathered from randomly selected 102 apricot farms by using well structured questionnaire. Research results showed that the apricot farms could reduce their input use by 10% without any reduction of apricot production in the research area. Based on the results of efficiency analysis, it was clear that the main source of economic inefficiency was allocative efficiency. Using optimum level of input, especially fuel and improving technology level may improve the efficiency of apricot farms. Key words: Efficiency, Apricot, Data envelopment analysis, Darende. 1. GĐRĐŞ Tarım ürünleri üretiminde maliyetleri düşürmek optimum girdi kullanımı ile mümkündür. Đşletme faaliyetlerinin sürdürülebilirliliği üretimde kullanılan kaynakların etkin kullanımına bağlıdır. Đşletmelerin daha verimli bir şekilde çalışması ancak işletme düzeyinde etkinlik analizi yapılıp, yetersizliğin belirlenmesi ve giderilmesi ile mümkündür. Đşletmelerde teknik ve ekonomik yetersizliğin kaynağının belirlenmesi bir takım önlemler alınmasına, maliyetlerin azaltılmasına ve karın en yükseğe çıkarılmasına yardımcı olmaktadır (Kaçıra, 2007). Dünyanın en önemli kayısı üreticisi olan Türkiye’de işletme düzeyinde etkinlik analizinin yapılması gereken faaliyetlerden birisi de kayısı yetiştiriciliğidir. Dünyanın taze kayısının yaklaşık %20’sini ve kuru kayısının ise %80’ini Türkiye üretmektedir (FAOSTAT, 2010; TKB, 2009). Kayısı, yılda yaklaşık 200 milyon dolarlık bir ihracat getirisiyle Türkiye ekonomisinin en önemli ihraç kalemlerinden birisidir. Türkiye’de kayısı üretiminin en yoğun olarak yapıldığı bölge Malatya ilidir. Malatya ili Türkiye taze kayısısının yaklaşık %50’sini, kuru kayısısının ise %95’inin tek başına karşılamaktadır (TKB, 2009). Malatya ilinin çoğu ilçesinde kayısı yetiştirilebilmektedir. Ancak bunların 1 2 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 55139, Samsun Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi, ĐĐBF, Đşletme Bölümü, Karaman. 135 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 en önemlilerinden birisi Darende’dir. 2008 yılı verilerine göre Darende, Malatya ili kayısı ağacı sayısının yaklaşık %19’una sahiptir. Ayrıca yaş kayısı üretiminin yaklaşık %25’ini, kuru kayısı üretiminin ise yaklaşık %26’sını karşılamaktadır (TKB, 2009). Darende bu yönüyle Türkiye kayısı üretiminin de lokomotif bölgelerinden birisidir. Kayısı yetiştiriciliği, iklimin baskısı altında yoğun girdi kullanılarak yapılan bir faaliyettir. Üreticiler, daha fazla girdi kullanımı ile verimliliğin arttırılacağı düşüncesiyle, herhangi bir uzman tavsiyesi veya teknik bilgiye ihtiyaç duymadan girdi kullanmaktadırlar. Bu durumun, önemli kaynak israfına ve çevresel etkiler ortaya çıkaracağı muhakkaktır. Son yirmi yılda dünyada tarımsal işletmelerde işletme düzeyinde veya üretim faaliyeti düzeyinde etkinlik ölçümü çok sayıda araştırmacı tarafından yapılmıştır (Ali ve Chaudhry, 1990; Papadas ve Dahl, 1991; Battese ve ark., 1996; Fraser ve Cordina, 1999; Mathijs ve Swinnen, 2001; Johansson, 2005; Kamruzzaman ve ark., 2006; Esmaeili ve Ormani, 2007; Ekunwe ve Emokaro, 2009). Türkiye’de ise tarımsal faaliyetlerde etkinlik ölçümleri yoğun olarak son on yılda yapılmıştır. Bu çalışmalar, çoğunlukla bitkisel üretim faaliyetlerine yöneliktirr (Aktürk ve Kıral, 2002; Alemdar ve Ören, 2006; Kaçıra, 2007; Bozoğlu ve Ceyhan, 2007; Bayramoğlu ve Gündoğmuş, 2008; Kılıç ve ark., 2009; Uzmay ve Adanacıoğlu, 2009). Hayvancılık işletmelerine yönelik etkinlik analizi çalışmaları daha azdır (Cinemre ve ark., 2006, Ceyhan ve Hazneci, 2010). Türkiye ekonomisi için önemli bir ürün olan kayısıda, ekonomik ve teknik anlamda işletme düzeyinde etkinlik konu alan bir çalışmaya literatürde rastlanılmamıştır. Bu nedenle bu araştırmada, Malatya ili Darende ilçesinde kayısı yetiştiriciliği yapan tarım işletmelerinde teknik, kaynak dağıtım ve ekonomik etkinlik düzeylerinin ölçülmesi amaçlanmıştır. Etkinlik sonuçlarına dayanarak kayısı üretiminde etkinliği iyileştirici stratejiler geliştirilmiş ve öneriler yapılmıştır. 2. MATERYAL VE METOT 2.1. Kayısı Üretimi Đçin Veri Zarflama Modeli Etkinlik ölçümü kavramı ilk olarak Farrell’ın (1957) çalışması ile ortaya atılmıştır. Farrell (1957), işletmenin etkinliğinin teknik ve ekonomik etkinlik olarak iki grupta incelenmesini önermiştir. Teknik etkinlik, eldeki girdi bileşiminin en uygun şekilde kullanılarak mümkün olan maksimum çıktının üretilmesi olarak tanımlanmaktadır. Kaynak dağıtım etkinliği ise, bir işletmenin, girdi fiyatlarını göz önüne alarak üretim maliyetini en küçük yapacak en uygun girdi bileşimini seçmedeki başarısı olarak tarif edilebilir. Ekonomik etkinlik ise işletmelerin kaynaklarını, hem maliyetleri minimize edecek hem de optimum girdi kombinasyonunu sağlayacak şekilde kullanmalarıdır. Yani işletmelerin teknik olarak ve kaynak dağıtımı açısından etkin olarak faaliyet göstermeleridir (Coelli ve ark., 1998). Đşletme düzeyinde etkinlik ölçümleri, girdiye yönelik ve çıktıya yönelik olmak üzere iki farklı şekilde ölçülebilmektedir (Coelli ve ark., 1998). Đşletmeler çıktılarını kontrol etme eğiliminden daha çok girdilerini kontrol etme eğiliminde olduklarından bu araştırmada girdiye yönelik etkinlik analizi yöntemi kullanılmıştır. Girdiye yönelik ölçüm sayesinde, girdi miktarlarının, üretilen çıktı miktarında değişiklik yapmadan oransal olarak ne kadar azaltılabileceği tespit edilmektedir. Etkinlik ve verimlilik analizleri Farrell (1957) tarafından geliştirilen metot çerçevesinde parametrik ve parametrik olmayan iki kategoride yapılabilmektedir. Parametrik olmayan metotların kullanıldığı çalışmaların çoğu Charnes ve ark., (1978) tarafından geliştirilmiş olan Veri Zarflama Analizi (VZA)’yı kullanmaktadırlar. Parametrik yöntemlerin en önemlisi ise Stokastik Etkinlik Sınırı (SES) yaklaşımıdır. Her iki yaklaşım da bazı işletmelerin kaynaklarını etkin olarak kullanmadıkları varsayımından yola çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bir kısım işletmeler “en iyi kullanım” teknolojisi tarafından tanımlanan üretim sınırının altında veya etkin olmayan bir üretim yapmaktadırlar. Bu durumu analiz etmede SES yaklaşımı parametrik ekonometrik 136 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 metotları kullanırken, VZA parametrik olmayan matematiksel (doğrusal) programlama metotlarını kullanmaktadır (Candemir ve Deliktaş, 2006). Araştırmada, kayısı işletmelerinde etkinliği ölçmek için VZA kullanılmıştır. VZA, işletmelerin etkinliğini matematiksel (doğrusal) programlama ile tahmin etmektedir. Charnes ve ark. (1978), Farrell’in (1957) geliştirdiği modeli tamamlayıcı nitelikte girdiye yönelik ve ölçeğe sabit getiri (ÖSG) yaklaşımını öneren yeni bir model ortaya koymuşlardır. Eşitlik 1’de girdiye yönelik ÖSG yaklaşımının doğrusal programlama modeli verilmiştir (Coelli ve ark., 1998). θ Sıınırlılıklar − yi + Yλ ≥ 0 θxi − Xλ ≥ 0 1) λ ≥0 Minimimumθ ,λ Buarada, θ , 0 ile 1 aralığında değişen teknik etkinlik (TE) skorlarını vermektedir. λ ise Nx1 vektörünün sabitlerini göstermektedir. θ =1 durumu tam etkinliği ifade etmektedir (Farrell, 1957). ÖSG koşullarında elde edilen etkinlik skorları bütün işletmelerin optimal ölçekte çalıştığı varsayımı ile elde edilmektedir. Ancak, bütün işletmelerin gerçekte en uygun ölçekte çalışmaları mümkün değildir. Banker ve ark., (1984) bunu dikkate alarak Ölçeğe Değişken Getiri (ÖDG) yaklaşımını geliştirmişlerdir. Kayısı yetiştiren işletmeler eksik rekabet koşullarından dolayı ölçeğe sabit getiri ile çalışmadıkları için araştırmada ölçeğe değişken getiri yaklaşımı kullanılmıştır. ÖSG modeline dışbükeyliği sağlayan bir sınırlayıcı ( N1 λ = 1 ) ilave edilerek, model ölçeğe değişken getiri (ÖDG) modeline dönüştürülmüştür (Banker ve ark., 1984). Modele bu sınırlayıcının ilave edilmesi ölçek etkinliğini hesaplanmasına engel olduğundan, ölçek etkinliği hesaplanırken ÖSG koşullarındaki minimum maliyet, ÖDG koşularındaki minimum maliyete oranlanmıştır (Banker ve ark., 1984). VZA’da bir işletme için girdiye yönelik ekonomik etkinlik Eşitlik 2 ‘de verilen doğrusal programlama modelinin çözümü ile elde edilmiştir. Minimum T x * i ,λ wi xi * − yi + Yλ ≥ 0 Sıınırlılıklar xi − Xλ ≥ 0 2) λ ≥0 * Eşitlikte wi, her bir kayısı işletmesi için girdi fiyatlarını; T, fonksiyonun devriğini; xi*, verilen girdi fiyatları (wi) ile çıktı düzeyinde (Yi) her bir işletme için doğrusal programlama yöntemiyle hesaplanan en düşük maliyetli girdi miktarlarını gösteren vektörü ifade etmektedir. Bu eşitlik ÖSG koşullarında en düşük maliyeti göstermektedir. Böylece i inci işletme için ekonomik etkinlik (EE) ve kaynak dağıtım etkinliği (KDE) aşağıdaki eşitlikler yardımıyla hesaplanmıştır (Coelli ve ark., 1998). T EE = wi xi T * wi xi KDE =EE /TE Etkinlik ölçümlerinin tahmininde Coelli (1996) tarafından geliştirilen DEAP 2.1 paket programı kullanılmıştır. 137 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 2.2. VZY Modelinde Kullanılan Veriler Bu çalışmanın ana materyalini Malatya ili Darende ilçesinde gayeli olarak seçilen 5 köyde (Ağılbaşı, Aşağı Ulupınar, Ilıca, Irmaklı, Yeşiltaş) kayısı yetiştiriciliği yapan tarım işletmelerinden anket yoluyla elde edilen birincil veriler oluşturmuştur. Đşletme sayıları ve arazi büyüklüklerine ilişkin verilere, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS)’den faydalanılarak ulaşılmıştır. Anketler Eylül-Kasım 2008 tarihleri arasında yapılmış olup, 2008 üretim dönemine ait verileri içermektedir. Anket yapılacak işletme sayısı basit tesadüfî örnekleme yöntemi ile aşağıdaki eşitlik kullanılarak tespit edilmiştir (Çiçek ve Erkan, 1996). n= N * S 2 *t2 ( N − 1) * d 2 + S 2 * t 2 3) Eşitlik 1’de; n: örnek hacmini, N: anakitlede yer alan toplam işletme sayısını, S: standart sapmayı, t: güven aralığını (%95 güven aralığına karşılık gelen t değeri (1,96)), d: araştırmada izin verilen hatayı (%10) ifade etmektedir. Araştırmada, kayısı yetiştiren işletmelerde etkinliklerin ölçülebilmesi için işletmelerce üretilen kuru kayısı miktarları (kg/hektar) (Yi) çıktı olarak kullanılmıştır. Etkinlik analizinde kullanılan girdiler (xi*), kayısı yetiştirilen arazinin büyüklüğü (hektar), kayısı üretiminde kullanılan toplam işgücü (saat/hektar), kayısı üretimi için harcanan yakıt miktarı (lt/hektar) ve kayısı üretiminde kullanılan diğer girdilerin (gübre, ilaç, pazarlama gibi) parasal olarak toplam değeridir (TL/hektar) (Çizelge 1). Araştırmada, arazi fiyatı 35000 TL/ha, işgücü fiyatı 2 TL/saat, yakıt 2,81 TL/lt olarak alınmıştır. Çizelge 1. Araştırma verilerine ilişkin tanımlayıcı istatistikler En küçük Çıktı Üretim miktarı (kg/ha) Girdiler Kayısılık arazi (ha) Đşgücü (saat/ha) Yakıt (lt/ha) Sermaye (TL/ha)* En büyük Ortalama Std. Sapma 722.89 6000.00 2260.08 1042.06 0.50 450.00 21.67 199.77 10.50 1300.00 100.00 1952.00 3.28 791.97 60.40 826.15 2.74 206.32 24.28 525.45 * Sermaye değişkeni gübre, ilaç ve pazarlama masraflarını kapsamaktadır. Araştırma alanında hektara ortalama 2260 kg kuru kayısı üretilirken, bu üretimi gerçekleştirmek için yaklaşık 3 hektar arazi, 792 saat işgücü ve 60 litre mazot kullanılmaktadır. Đşletmeler ayrıca 826 TL’lik gübre, ilaç ve pazarlama masrafı yapmaktadır (Çizelge 1). 3. ARAŞTIRMA BULGULARI Araştırma alanında, kayısı yetiştiriciliği yapan işletmelerde nüfusun yaklaşık %49’unu erkek, %51’ini ise kadınlar oluşturmaktadır. Aktif nüfusun, toplam nüfusa oranı yaklaşık %52’dir. Đşletme sahibi ortalama 50 yaşında ve yaklaşık 6 yıllık bir eğitime sahiptir. Đşletmelerin önemli bir bölümünde tarım dışı gelir söz konusu olup, bu oran aylık ortalama 350 TL’dir. Đşletmelerin tamamına yakını traktör sahibidir. Bu işletmelerin yıllık net gelirleri ise dekara yaklaşık 350 TL’dir (Çizelge 2). 138 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2: Đncelenen işletmelerin sosyo-ekonomik özellikleri Değer 6.36 3.12 3.24 50.32 6.22 64 350.60 10.82 84 345.19 Aile Büyüklüğü (kişi) Erkek Kadın Đşletme sahibinin yaşı (yıl) Đşletme sahibinin eğitim süresi (yıl) Tarım dışı gelire sahip işletmelerin oranı (%) Tarım dışı gelir (TL/ay) Kayısı ağacı sayısı (adet/da) Traktör sahibi işletmelerin oranı (%) Net çiftlik geliri (TL/da) Đncelenen işletmelerin ortalama arazi varlığı 6.38 hektardır. Bu arazinin yaklaşık %93’ü mülk arazi, geri kalanı ise kiraya veya ortağa tutulan arazidir. Kiralanan veya ortağa tutulan arazinin tamamında buğday, arpa, fiğ, yonca ve şeker pancarı gibi tarla ürünleri yetiştirilmektedir. Đşletme arazisinin yarıdan fazlası kayısı arazisidir. Kayısı arazisinden sonra en büyük arazi tarla ürünleri için kullanmaktadır (Çizelge 3). Çizelge 3: Arazi varlığı ve tasarruf şekli (Da ve %) ha % Mülk arazi 5.91 92.66 Kiraya ve ortağa tutulan arazi 0.47 7.34 Đşletme Arazisi 6.38 100.00 Kayısı arazisi 3.28 51.43 Diğer meyve 0.09 1.46 Sebzelik arazi 0.07 1.06 Tarla arazisi 2.94 46.05 Darende ilçesinde kayısı yetiştiriciliği yapan işletmelerde Veri Zarflama Analizi (VZA) kullanılarak tahmin edilen etkinlik değerleri Çizelge 4’de verilmiştir. Çizelge 4: Đncelenen işletmelerde etkinlik skorları Ekonomik Etkinlik (EE) Kaynak Dağıtım Etkinliği (KDE) Teknik Etkinlik (TE) Saf Teknik Etkinlik (STE)* Ölçek Etkinliği (ÖE) Etkin işletme sayısı En küçük En büyük Ortalama Std. Sapma. 0.139 0.173 1.000 1.000 0.524 0.575 0.269 0.273 8 8 0.703 0.270 0.357 1.000 1.000 1.000 0.906 0.765 0.834 0.107 0.231 0.200 45 37 37 * ÖE’nin TE ile çarpımından hesaplanan etkinlik Đşletmelerin teknik etkinlik seviyeleri kaynak dağıtım etkinlik seviyelerinden yüksek bulunmuştur. Teknik etkinlik düzeyi %90 iken kaynak dağıtım etkinliği %58’dir. Đşletmeler, girdi kullanımını yaklaşık %10 oranında azaltarak teknik olarak etkin bir üretim gerçekleştirebileceklerdir. Bu işletmelerin %56’sı teknik olarak, %92’si de kaynak dağıtım etkinliği açısından yanlış girdi kullanımı gerçekleştirmektedirler. Đnceleme alanındaki işletmeler ekonomik olarak %52 oranında etkinlik göstermektedirler. Bu sonuç, işletmelerin girdi maliyetlerini %48 oranında azaltarak tam etkinliğe ulaşabileceklerini göstermektedir. Đnceleme alanında faaliyet gösteren işletmelerin yaklaşık %8’i ekonomik olarak tam etkinliğe sahiptir. 139 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Araştırma sonuçları işletmelerde ekonomik etkinliğe ulaşamamanın temel sebebinin kaynak dağıtımında yaşanan sorunlar olduğunu göstermektedir (Çizelge 4). Bir anlamda işletmecinin de başarısını ortaya koyan bir gösterge olan saf teknik etkinlik %77’dir. Đşletmelerde ölçek etkinliği ise %83 olarak hesaplanmıştır (Çizelge 4). Đşletme düzeyinde etkinlik skorları frekans olarak düzenlenmiş ve Çizelge 5’te verilmiştir. Teknik etkinlik skorları itibariyle örneğe alınan işletmelerin yarıya yakını tam olarak etkin durumdadır. Bunu etkinliği 0.70 ile 0.80 arasında olan işletmeler takip etmektedir. Đşletmelerin çoğunluğunun kaynak dağıtım ve ekonomik etkinlik skorları 0.5’den daha düşük bulunmuştur. tespit edilmiştir. Saf teknik etkin ve ölçek etkinliği tam olan işletmelerin oranı %36’dır. Çizelge 5. Đncelenen işletmelerin etkinlik skorlarının frekans dağılımı Skor aralığı TE < 0.5 0.5 ≤ x < 0.6 0.6 ≤ x < 0.7 0.7 ≤ x < 0.8 0.8 ≤ x < 0.9 0.9 ≤ x < 1 AE 0 0 0 29 12 16 45 102 =1 Toplam EE 41 8 24 5 4 12 8 102 STE 49 8 25 4 0 8 8 102 12 16 8 20 9 0 37 102 ÖE 11 0 13 12 16 13 37 102 Ölçek etkinliklerin işletmelere göre dağılımı dikkate alındığında işletmelerin %8’i ölçeğe azalan getiriye, %36’sı ölçeğe sabit getiriye, %56’sı ise ölçeğe artan getiriye sahiptir (Çizelge 6). Ölçeğe Artan Getiriye sahip işletmeler diğer işletmelere göre daha az arazi ve işgücü kullanmaktadırlar. Bunun sonucunda daha düşük üretim yapmaktadırlar. Çizelge 6. Ölçeğe getirilere göre işletmelerin özellikleri ÖAZG1 Đşletme sayısı Kayısı üretimi (kg/ha) Kayısı arazisi (ha) Đşgücü (saat/ha) Yakıt (lt/ha) Sermaye (TL/ha) 1 ÖSG2 8 37 ÖAG3 57 2142.86 8.75 904.74 42.08 535.95 2662.44 3.14 706.96 48.65 772.38 2015.35 2.60 831.34 70.60 901.78 Genel 102 2260.08 3.28 791.97 60.40 826.15 ÖAG: Ölçeğe artan getiri, 2 ÖSG:Ölçeğe sabit getiri, 3ÖAZG: Ölçeğe azalan getiri. Girdilerin yanlış kullanımı neticesinde işletmelerde etkin üretim yapılamadığı VZA ile de tespit edilmiştir. Đşletmelerin kullandıkları girdi miktarları ile kullanılması gereken girdi miktarları tahmin edilmiş ve Çizelge 7’de verilmiştir. Đşletmelerde gereğinden fazla kullanılan en önemli girdiler yakıt ve arazidir. Oysa bu işletmeler araziyi %9, yakıtı %3, işgücünü %6 ve sermayeyi de %0,50 oranında azaltabilirlerse kaynak kullanımında tam etkinlik düzeyine ulaşmış olacaklardır. Çizelge 7. Đncelenen işletmelerde aşırı kaynak kullanımı 3.28 Aşırı kullanım 0.31 Kullanılması gereken 2.97 Đşgücü (saat/ha) 791.97 47.27 744.70 5.97 Yakıt (lt/ha) 60.40 2.04 58.36 3.38 Sermaye (TL/ha) 826.15 3.93 822.22 0.48 Girdiler Kullanılan Kayısı arazisi (ha) 140 % Değişim 9.45 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 4. SONUÇ Malatya ili Darende ilçesinde gayeli olarak seçilen 5 adet köyde tesadüfi örnekleme ile belirlenen 102 adet kayısı yetiştiriciliği yapan tarım işletmesinden 2008 yılı üretim dönemine ait verilerin kullanıldığı bu araştırmada, üretimde etkinliğin sağlanıp sağlanmadığı işletmeler düzeyinde analiz edilmiştir. Đşletme düzeyinde etkinlikler Veri Zarflama Analizi kullanılarak tahmin edilmiştir. Araştırma sonuçları işletmelerin ortalama 6,38 hektar araziye sahip olduklarını ve bunun 3,28 hektarını kayısılık arazinin oluşturduğunu göstermektedir. Đşletmeler hektara yaklaşık 3450 TL tarımsal gelir sağlamaktadır. Đncelenen işletmelerde teknik etkinlik yüksek düzeyde olsa da, etkin olmayan işletmelerin, üretimde hiçbir azalma olmaksızın girdilerini %8 oranında azaltmaları halinde tam etkinliğe ulaşabilecekleri belirlenmiştir. Teknik olarak etkin üretim yapamamanın en önemli nedeni optimum ölçekte çalışamamaktan kaynaklanmaktadır. Đşletmelerin büyük çoğunluğu, ölçeğe artan getiri altında çalışmaktadırlar. Đncelenen işlemelerin ekonomik olarak etkinlik düzeyleri oldukça düşük denilebilecek düzeydedir. Bunun en temel nedeni de kaynak dağıtımında yapılan yanlış veya aşırı uygulamalardır. Đşletmelerin aşırı kullandıkları girdiler arazi ve yakıt’tır. Araştırma sonuçları, kayısı üretiminde maliyetleri azaltmanın veya geliri arttırmanın en önemli kaynağının teknoloji ve bilgiyi kullanmaktan geçtiğini göstermektedir. Yöre üreticilerinin bir kısmının hala konvansiyonel yöntemlerle üretim yaptığı, teknoloji kullanma yeteneklerinin düşük olduğu bilinmektedir. Bu sorunun aşılmasında en önemli pay politika yapıcılara ve yayım elemanlarına düşmektedir. Sertifikalı fidan kullanımını teşvik etmek, modern sulama sistemlerinin kullanılmasının yararlarını anlatmak, hastalıklarla mücadele, gübreleme, pazarlama ve kayısı kurutmada kükürtleme konusunda uygulamalı ve kullanılabilir yöntemlerin üreticilere benimsetilmesi çalışmaları yapılmalıdır. Yörede, Tarım Đl Müdürlüğü ve Meyvecilik Araştırma Enstitüsü çiftçilerin teknik bilgi ve teknoloji kullanımındaki eksiklikleri gidermek amacıyla düzenli olarak yayım faaliyetleri düzenlemektedirler. Son dönemlerde uygulamaya konulan “kükürtleme eğitimleri” faaliyetleri üreticilerin kurutma işleminde etkinlik sağlayabilmelerini amaçlamaktadır. Bu faaliyetlerde üreticilerin kükürtleme uygulamasını nasıl yapmaları gerektiği uygulamalı olarak gösterilmektedir. Yine hastalık ve zararlılarla mücadele ve ilkbahar son donlarının olumsuz etkilerini en aza indirecek bilgi ve teknolojiler konusunda yayım elemanları ”eğitim ziyareti” metodunu kullanarak üreticilere yardımcı olmaktadırlar. Ancak, sadece yayım elemanlarının gösterdiği çabalar etkin üretim için yeterli değildir. En az yayım elemanları kadar üreticilerinde teknoloji ve bilgiye ulaşmak ve kullanmak konusunda istekli ve arzulu olmaları gerekmektedir. KAYNAKLAR Aktürk, D., Kıral, T., 2002. Veri Zarflama Yöntemi Đle Tarım Đşletmelerinde Pamuk Üretim Faaliyetinin Etkinliğinin Ölçülmesi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Bilimi Dergisi, 8 (3):197-203. Alemdar, T., Ören, M.N., 2006. Determinants of Technical Efficiency of Wheat Farming in Southeastern Anatolia, Turkey: A Nonparametric Technical Efficiency Analysis. Journal of Applied Sciences, 6 (4):827-830. Ali, M., Chaudry, M.A., 1990. Inter-Regional Farm Efficiency in Pakistan’s Punjab: a Frontier Production Function Study. J. Agricultural Economics, 4 (1):62–74. Banker, R.D., Charnes, A., Cooper, W.W., 1984. some Models for Estimating Technical and Scale Inefficiencies in Data Envelopment Analysis. Management Science, 30:1078-1092. Battese, G.E., Malik, S.J., Gill, M.A., 1996. An investigation of technical inefficiencies of production of wheat farmers in four districts of Pakistan. Journal of Agricultural Economics 47 (1-4), 37–49. 141 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bayramoğlu, Z., Gündoğmuş, E., 2008. “Cost efficiency on organic farming: a comparison between organic and conventional raisin-producing households in Turkey”. Spanish Journal of Agricultural Research, 6(1): 3-11 Bozoğlu, M., Ceyhan, V., 2007. “Measuring the technical efficiency and exploring the inefficiency determinants of vegetable farms in Samsun province, Turkey”. Agricultural Systems, 94, 649–656. Ceyhan, V., Hazneci, K., 2010. Economic efficiency of Cattle-Fattening farms in Amasya province, Turkey. Journal of Animal and Veterinary Advances, 9 (1):60-69. Charnes, A., Cooper, W.W., Rhodes, E., 1978. Measuring the Efficiency of Decision Making Units. European Journal of Operational Research, 2 :429–444. Cinemre, H.A., Ceyhan, V., Bozoğlu, M., Demiryürek, K., Kılıç, O., 2006. “The cost efficiency of trout farms in the Black Sea region, Turkey”. Aquaculture, 251, 324–332. Coelli, T.J., 1996. A Guide to DEAP Version 2.1: A Data Envelopment Analysis (Computer) Program. CEPA Working Paper 96/8, Department of Econometrics, University of New England, Armidale NSW Australia.Coelli ve ark., 1998 Coelli, T., Rao, D.S.P and Battese, G.E., 1998. An Introduction To Efficiency And Productivity Analysis, Kluwer Academic Publishers, Boston, USA. Çiçek, A, Erkan, O., 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri. Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları No 12, Ders Notları Serisi 6. Ekunwe, P.A and Emokaro, C.O., 2009. “Technical Efficiency of Catfish Farmers in Kaduna, Nigeria”, Journal of Applied Sciences Research, 5 (7): 802-805. Esmaeili, A., Omrani, M., 2007. “Efficiency Analysis of Fishery in Hamoon Lake: Using DEA Approach”, Journal of Applied Sciencess, 7 (19), 2856-2860. FAOSTAT, 2010; “www.faostat.fao.org”, Statistical Databases of Food and Agriculture Organization of The United Nations, Rome. Farrell, M.J., 1957. The Measurement of Productive Efficiency. Journal of Royal Statistical Society, Series A, CXX, Part 3, 253-290. Fraser, I., Cordina, D., 1999. An application of data envelopment analysis to irrigated dairy farms in Northern Victoria, Australia. Agricultural Systems 59 (3), 267– 282. Johansson, H., 2005. Technical, Allocative and Economic Efficiency in Swedish Dairy Farms: The Data Envelopment Analysis Versus the Stochastic Frontier Approach. XI th International Congress of the European Association of Agricultural Economists (EAAE), Copenhagen, Denmark, August 24-27, 2005. Kaçıra, Ö. Ö.,2007. “Mısır Üretiminde Etkinlik Analizi: Şanlıurfa Đli Örneği” Yayınlanmamış Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana. Kamruzzaman, M., Manos, B., Begum, A.A., 2006. ”Evaluation of Economic Efficiency of Wheat Farms in a Region of Bangladesh under the Input Orientation Model” Journal of the Asia Pacific Economy 11( 1), 123–142. Kılıç, O., Ceyhan, V., Alkan, I., 2009.” Determinants of economic efficiency: a case study of hazelnut (Corylus avellana) farms in Samsun Province, Turkey”, New Zealand Journal of Crop and Horticultural Science, 37 (3), 263-270. Mathijs, E., Swinnen, J., 2001. Production organization and efficiency during transition: an empirical analysis of East German agriculture. The Review of Economics and Statistics, 83: 100–107. Papadas, C.T., Dahl, C.D., 1991. Technical efficiency and farm size. A non-parametric frontier analysis. Staff paper, University of Minnesota, Department of Agricultural and Applied Economics, St. Paul, Minnesota. TKB, 2009. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Malatya Đl Müdürlüğü Đstatistikî Verileri, Malatya. Uzmay, A., Adanacıoğlu, H., 2009. “A study on whether maize for silage is an alternative to cotton farming in Izmir, Turkey: Gross margin and data envelopment analysis” Journal of Food, Agriculture & Environment, 7 (3&4): 603-608. 142 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Ege Bölgesinde Entegre Mücadele Programı Uygulanan Örtüaltı Domates Yetiştiriciliğinin Teknik Ve Ekonomik Özelliklerinin Đncelenmesi: Muğla Đli Örnek Olayı Önder Volkan BAYTAKTAR1 Gamze SANER2 ÖZET Bu çalışmada Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde farklı ürünlerde yürütülmekte olan entegre mücadele projelerinden birisi olan “Örtüaltı Sebze Yetiştiriciliğinde Entegre Mücadele(EM) Araştırma, Uygulama ve Eğitim Projesi”nin Muğla ilindeki çalışmaları domates üretimi itibariyle incelenmiştir. Bu amaçla Muğla ilinde Fethiye, Ortaca ve Dalaman ilçelerinde proje başlangıcından bu yana entegre mücadele uygulamış ve uygulamakta olan 33 işletme ve karşılaştırma amacıyla seçilen 19 işletme ile yörede faaliyet gösteren, seçilmiş 25 adet komisyoncudan elde edilen veriler, araştırmanın ana materyalini oluşturmuştur. Araştırma sonucunda entegre mücadele uygulanan seralarda, kullanılan kimyasalların zamanında, uygun dozda ve uygun şekilde kullanıldığı belirlenmiştir. Bunun yanında entegre mücadele uygulamalarının özellikle ilaç, gübre ve tohum/fide kullanımını azalttığı, masraf düzeyini düşürerek üretici açısından ekonomik avantaj sağladığı belirlenmiştir. Yoğun tarım yapılan örtüaltı domates yetiştiriciliğinde, sağlıklı, kaliteli ürün yetiştirmek ve özellikle iç tüketime yönelik arzı artırabilmek için, entegre mücadele uygulamalarının daha da yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bunun sağlanması için de yayım çalışmalarının artırılması ve geliştirilmesi, danışmanlık sisteminin yerleştirilmesi, tüketicinin bilinçlendirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Anahtar kelimeler: Entegre mücadele (savaşım) yönetimi, örtüaltı domates üretimi, maliyet, karlılık. A Research On Technıcal And Economıcal Aspects Of Tomato Growıng In Greenhouse Applyıng Integrated Pest Management Program: A Case Of Muğla ABSTRACT As a new approach, the techniques of sustainable agriculture is of importance and it has been considering in recent years. One of these techniques is Integrated Pest Management (IPM). Although IPM and its advance step, called Integrated Crop Management (ICM), has been employed in world, these methods have been started to apply recently in Turkey. In this study, one programme of Ministry of Agriculture and Rural Affairs is detected, which has been conducted on different protected vegetable growing crops of Muğla. For the purpose of comparison, the interviews have been held with the selected producers of Muğla province, who have applied IPM since the beginning of project, including Ortaca, Fethiye and Dalaman and who haven’t applied IPM In the second step the interviews have been held with the selected commissioners(25) of Muğla province. Survey data were analyzed with statistics methods. Application of IPM and its training works have been carried out by Ministry of Agriculture and Rural Affairs. Obtaining of positive results has been determined regarding the results of research on using of appropriate pesticides and optimum doses. Besides, it was determined that IPM reduced the input and labour usage. The problems in IPM programmes of Turkey are being no adoption to these methods by producers still, instead conventional production. The major reason for that the failure in improving of attractive approach for settling of integrated production. The principles of IPM should be transferred to producers more efficiently and the applications should be disseminated in the protected intensive tomato production. Key Words: IPM, Greenhouse Tomato Production, Tomato Cost, Profitability. 1. GĐRĐŞ Dünyada birçok ülkede uygulanan entegre mücadele çalışmaları Türkiye’de de Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bünyesinde “Entegre Mücadele Araştırma, Uygulama ve Eğitim Projesi” kapsamında, 16 ana üründe 1995 yılından itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Entegre mücadele, bitkisel üretimin arttırılması, kaliteli ve ilaç kalıntısı bulunmayan ürün elde edilmesi, doğal düşmanların (faydalı böceklerin) korunması ve desteklenmesi, ilaç kullanımının minimuma indirilmesi, tarla, bahçe ve bağların periyodik 1 2 Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü, Bornova-Đzmir. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Bornova-Đzmir 143 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 olarak kontrol edilmesi temeline dayanmaktadır. Bu bağlamda da üreticiye ekonomik açıdan da avantaj getirmesi son derece önemlidir. 2008-2011 yılları arasında Türkiye’de uygulamada olan “Đyi Tarım Teknikleri Eylem Planı” çerçevesinde zararlılara yönelik tüm uygulamalar entegre mücadeleye dayanmaktadır (TKB, 2008; Delen ve ark.,2010). Entegre mücadele (savaşım) uygulamaları, gerekli ekip ve ekipmanın çok kısıtlı olması ve üreticiler için teşvik edici unsurların ve yaptırımların olmaması nedeniyle henüz çok fazla yaygınlaştırılamamış, ancak olumlu sonuçlar alınmıştır (Yaşarakıncı, ve ark.,2000). Türkiye’de örtüaltı yetiştiriciliğinde entegre mücadele uygulanması sonucunda hastalık çıkışı azalmış ve bunun sonucu ilaçlama sayısı düşmüştür. Zararlılar için doğal mücadeleden yararlanılmıştır. Ana zararlı olarak bilinen ve önemli bir sorun olan beyaz sinek ve yaprak galeri sineği, ilk yıldan itibaren doğal düşmanlar tarafından baskı altına alınmıştır. Geleneksel üretim yapan üreticilerin zararlı ve hastalıkları tanımadan, çeşitli kimyasalları serada kullandıkları belirlenmiştir (Yaşarakıncı ve ark.,2000). Geleneksel yetiştiricilik yapan üreticilerle karşılaştırıldığında, entegre mücadele uygulayan seralarda ilaçlama %31-100 oranında azaltılmıştır. Entegre mücadele uygulayan seralarda zararlılar ürün kaybına neden olmamıştır. Bunun yanında, üreticiler, entegre mücadele uygulayan seralarda daha fazla meyve tutumu olduğunu bildirmişlerdir (Yaşarakıncı ve ark., 2006). Özellikle örtüaltı sebze yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı Akdeniz ve Ege Bölgesinde, entegre mücadelenin önemi artmaktadır. Dolayısıyla konu, üretici başta olmak üzere, dışsatımcıyı, sanayiciyi ve çevresel boyutu ile de büyük bir kitleyi ilgilendirmektedir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM Çalışmanın ana materyalini Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü tarafından yürütülen “Ege Bölgesi’nde Örtü Altı Domates Yetiştiriciliğinde Entegre Mücadele Araştırma, Uygulama ve Eğitim Projesi” kapsamında yer alan Muğla ilinde entegre mücadele uygulamış ve halen uygulayan üreticiler ve geleneksel üretim yapan üreticilerden elde edilen veriler ile Muğla yöresinde domatesin pazarlama zincirinde yer alan toptancı hallerindeki komisyonculardan anket yoluyla elde edilen birincil veriler oluşturmaktadır. Muğla ilinde entegre mücadele uygulayan üretici sayısı 33 olarak belirlenmiştir. Bu üreticilerin 26’sı cam, 7’si plastik serada üretim yapmaktadır. Ayrıca; entegre mücadele uygulayan bu işletmeleri karşılaştırmak amacıyla, o yörede geleneksel olarak örtüaltı domates üretimi yapan işletmelerden, sağlıklı ve güvenilir veri verebilecek 19 işletme belirlenmiştir. Bu işletmelerin 10’u cam serada, 9’u plastik serada üretim yapmaktadır. Böylelikle yörede toplam 52 işletme ile görüşülmüştür. Araştırma 2002/2003 üretim dönemine ilişkin verileri kapsamaktadır. Verilerin analizinde çizelge ve grafiklerden yararlanılmıştır. Gerek entegre mücadele uygulanan seralar (1.grup) ile geleneksel olarak üretim yapılan seralarda (2.grup) üretim dönemi tek dönem, çift dönem (ilkbahar ve güz dönemi) olarak verilmiştir. Örtüaltı domates yetiştiriciliğinde, tek dönem üretim genellikle cam seralarda, çift dönem üretim ise plastik seralarda yapılmaktadır. Cam seraların ekonomik ömrü yaklaşık yirmi yıl, plastik seralar için kullanılan örtü naylonunun ekonomik ömrü ise iki yıl olarak dikkate alınmıştır (Yılmaz, 1994). Tüm seralarda ısıtma için soba kullanılmakta ve damlama sulama yapılmaktadır. Cam seralarda havalandırma üstten ve yandan yapılırken, plastik seralarda sadece yandan yapılmaktadır. Entegre uygulayan ve geleneksel örtüaltı domates üretimi yapan işletmelerin önce sosyo-ekonomik özellikleri ortaya konmuştur. Bu aşamada işletmelerde; üreticilerin yaşı ve eğitim durumu, deneyimi, aile nüfusu, işgücü varlığı ve kullanımı, arazi varlığı ve kullanım durumu, domates üretim dalının yıllık faaliyet sonuçları (Brüt üretim değeri, değişken masraflar, sabit masraflar, brüt marj, net kar) tek dönem, güz dönemi ve ilkbahar dönemi itibariyle ortaya konmuştur. Üreticilerden üretim teknikleri (kültürel önlemler, sarı tuzak kullanımı, ilaçlama zamanı ve dozu, bombus arısı kullanımı vd.), işletmelerin hali hazırdaki gelir-gider 144 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ durumları, fiziki girdi kullanımı ve maliyetleri, ürünün pazar koşulları, pazarlama kanalı ile entegre mücadele programına geçmeden önce üreticinin üretimde karşılaştığı sorunlar ile uygulamanın getirdiği avantaj ve dezavantajlara ilişkin veriler toplanmıştır. Đncelenen işletmelerde örtüaltı domates üretiminde kullanılan geçici işgücü karşılıklı yardımlaşma şeklinde olduğundan değişken masraflara dahil edilmemiştir (Bayraktar, 2005). Üreticilerin bazı sosyal özellikleri ve üretim teknikleri konularında gözönüne aldıkları kriterler itibariyle, işletme grupları arasında (entegre uygulayan ve uygulamayan) istatistiksel anlamda farklılık olup olmadığını belirlemek için ki-kare analizi yapılmıştır. Gerek üreticiler gerekse komisyoncular bazında, teknik ve ekonomik özelliklere ilişkin değişkenlerin normal dağılış gösterip göstermediğini belirlemek amacıyla önce, Kolmogorov-Smirnov testinden yararlanılmıştır. Çalışmadaki teknik ve ekonomik değişkenlere ilişkin normal dağılış testi sonuçları doğrultusunda normal dağılış gösteren değişkenler açısından gruplar ve dönemler itibariyle farklılık olup olmadığını belirlemek için varyans (One-way Anova) analizi yapılmıştır. Normal dağılış göstermeyenler için Mann Whitney U testi uygulanmıştır. 3. ARAŞTIRMA BULGULARI 3.1 Đncelenen Đşletmelerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri Đncelenen işletmelerde, işletme sahibinin yaşı 1. grup işletmelerde 44.06 iken, 2. grup işletmelerde 39.05’tir. Đşletme sahiplerinin öğrenim süreleri incelendiğinde ise 1. grup işletme sahiplerinin öğrenim süresi 6.61, 2. grup işletme sahiplerinin ise 6.26’dır (Çizelge 1).Üreticilerin örtüaltı domates yetiştiriciliğinde deneyimleri genel olarak yaklaşık 13.82 yıldır. Entegre uygulayanların 13.64 yıl iken, geleneksel üretim yapan üreticilerin deneyim süresi ise 14.88 yıldır. Yapılan istatistik analizler sonucunda gruplar arasındaki fark (0.05 önem düzeyinde) anlamlı bulunmamıştır. Örtüaltı sebze yetiştiriciliğinde işgücü, işletmeci ve aile bireylerinden oluşmaktadır. Genel olarak bakıldığında incelenen işletmelerde yılda iki dönem üretim yapan işletmelerde aile işgücü kullanımının tek dönem üretim yapan işletmelere oranla daha yüksek olduğu belirlenmiştir. 1. grup işletmelerde kullanılan işgücü miktarının, 2. grup işletmelere oranla gerek tek ürün, gerekse çift ürün yetiştiricilikte daha fazla olduğu görülmektedir. . grup işletmelerde yüksek işgücü kullanımının nedeni; entegre mücadele uygulamalarında, koltuk alma, yaprak alma, hormon uygulaması, hastalıklı bitkilerin toplanıp imha edilmesi gibi işlemlerin zamanında yaptırılması, kimyasal ilaçlamada ilaç karışımlarına izin verilmemesi ve her ilacın ayrı ayrı uygulanması, nemi uzaklaştırmak için ısıtma yapılması ve zamanında sulama ve gübreleme yaptırılması gibi kültürel önlemlere ağırlık ve öncelik verilmesidir. Çizelge 1: Đncelenen Đşletmelerde Üreticinin Yaşı, Öğrenim süresi ve Örtüaltı Domates Üretiminde Deneyim Durumu (yıl) Üreticinin Yaşı Öğrenim Süresi Örtüaltı Üretiminde Deneyim Süresi 1. Grup 44.06 6.61 13.64 2. Grup 39.05 6.26 14.88 Genel 41.56 5.43 13.82 P değeri* 0.06* 0.83** 0.85* *: Varyans analizine (One-way Anova) göre p değerini göstermektedir. **: Mann-Whitney U testinin p değerini göstermektedir. Đncelenen işletmelerde, ilaçlama, gübreleme, havalandırma vb. işlemler genellikle erkekler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, erkek işgücünün toplam aile işgücü kullanımı içerisindeki payı en yüksektir. 1. grup işletmelerde dekara aile işgücü miktarı (EĐG) tek dönem, güz dönemi ve ilkbahar dönemi olarak sırasıyla 627.50 EĐG, 458.25 EĐG, 565.50 EĐG olarak, 2. grup işletmelere kıyasla daha yüksektir (Tek dönem:552.50 EĐG, güz dönemi: 344.67 EĐG, ilkbahar dönemi: 425.33 EĐG). Örtüaltı domates brüt üretim değerinin, toplam brüt üretim 145 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 değeri içindeki payı 1. grup işletmelerde %55.01, 2. grup işletmelerde %52.48 olarak bulunmuştur. 2. sırayı diğer sebzeler almaktadır. Bu grup içersinde hıyar, fasulye, biber, patlıcan ve börülce yer almaktadır. 3.2 Entegre Mücadele Açısından Đşletmelerde Kimyasal Đlaç Kullanımı, Meyve Tutum Yöntemleri ve Diğer Kültürel Önlemler Entegre mücadele yönetimi, kimyasal mücadele uygulamalarında birtakım kriterlerin yerine getirilmesini gerektirmektedir. Entegre mücadele içersinde kimyasal ilaç kullanımında en önemli kriterler il/ilçe tarım müdürlüklerine danışarak ve “Örtüaltı Sebze Yetiştiriciliğinde Entegre Mücadele Teknik Talimatı’nda” belirtildiği üzere ilaçlama yapmaktır. Kimyasal ilaç kullanım zamanı için 1.grupta tek dönem üretim yapan üreticiler %69.23, çift dönem üretim yapan üreticiler %71.43 oranında doğru kriterleri dikkate almaktadır. 2. grupta ise tek dönem üretim yapan üreticilerin sadece %20’si doğru kriterleri dikkate alırken, çift dönem üretim yapan üreticilerin tamamı yanlış kriterleri dikkate almaktadır. Bu sonucun olası birkaç nedeni bulunmaktadır; TKB bünyesinde faaliyet gösteren taşra teşkilatının, henüz üretici tarafından, yetkili ve yeterli bir danışma birimi ve sorunlarına çözüm getirecek bir birim olarak benimsenmemesidir. Bunun en önemli nedenleri ise az sayıda teknik personelle, asıl görevi yayım ve tarımsal faaliyetler konusunda öneri vermek olan taşra teşkilatı, asli görevlerini tam olarak yerine getirememesinin yanında birçok bürokratik iş yükü ile zaman ve işgücü kaybına uğramaktadır. Üreticilerin, bunun yanında ilaç ve gübre bayilerinin önerilerini benimsemeleri ve ilaç bayilerinin, çoğu zaman ticari kaygıları nedeniyle hatalı yönlendirmesi de en önemli nedenlerden biridir. Doğal olarak, sürekli kimyasal mücadele yapmak, kimyasalın etki süresi içersinde ve dayanıklılık oluşturuncaya kadar geçen sürede, kalıcı olmayan fakat gözle görülen bir etki yapmaktadır. Bu durum geçici de olsa sorunlarına çözüm bulan üreticileri etkilemektedir. Tarımsal üretimde, kimyasal ilaç kullanımında, ilaçlama zamanının doğru belirlenmesi kadar, ilaçlamanın uygun şekilde yapılması da önem taşımaktadır. Entegre mücadele programı dahilinde, serada sorun olan hastalık veya zararlıya en uygun dozda ilaçlama konusunda üreticilere, neler yapılması gerektiği aktarılmaktadır. Đncelenen işletmelerde, 1.gruptaki üreticilerin ruhsatlı ilaç kullanımı %93.94 iken, 2.grup işletmelerde %84.21’dir. Son ilaçlama ile hasat arasındaki bekleme süresine uyma durumu ise 1.grupta %93.94 iken, 2.grupta %73.68’dir.1. gruptaki üreticilerin kalibrasyon yapma oranı ise %60 iken, 2. grup işletmelerde bu oran %42 olarak belirlenmiştir. Entegre mücadele yönetimi ile üreticilere büyük oranda bu alışkanlık kazandırılmıştır.1. grup işletmelerde bu kriterlere uyma oranı genel olarak daha yüksektir. Bu da, yörede yürütülen entegre mücadele çalışmalarının, özellikle kimyasal ilaç kullanımında başarılı olduğunu ortaya koymaktadır. Araştırmaya konu olan yöredeki üreticilerin hemen hemen tamamı bitkinin meyve tutumunu iyileştirmek amacıyla Bitki gelişim düzenleyici (BGD) kullanmaktadır. 1. grup işletmeler BGD kullanımı yanında bombus arısını da kullanırken, 2. grup işletmeler sadece BGD kullanmaktadır. Üreticilere BGD’ler yerine bombus vb. alternatif yöntemlerin de etkili olduğu benimsetilirse bunları tercih edebileceklerdir. Örtüaltı domates yetiştiriciliğinde entegre mücadele uygulamalarında hastalık ve zararlılardan korunmak, ürün verimi ve kalitesini artırmak, kimyasal girdi kullanımını en aza indirmek amacıyla alternatif mücadele yöntemleri ve bir takım kültürel önlemlerin kullanılması söz konusudur. Bu uygulamalar sayesinde sağlıklı ürün yetiştirmek ve daha az kimyasal girdi kullanımı mümkün olmaktadır. 1.grup işletmelerde önemli bazı kültürel önlemler ve uygulanma oranları şu şekildedir; doğal düşman ve biyolojik mücadele bilgisi (%87.88), kayıt tutma (%57.58), sağlıklı havalandırma (%93.94), havalandırmalarda tül kullanımı (%60.61), sera girişine kireç koyma (%21.21), seraya girmeden önce elbise değiştirme (%100), hastalıklı bitkilerin imha edilmesi (%48.48), bakım işlerinde temizlik tedbirleri (%72.73), Toprak 146 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 analizi (%48.48), sulama suyu analizi (%30.30)’dir. Yapılan ki-kare analizi sonucunda p=0.05 önem düzeyinde, gruplar arasındaki farklılıkların, doğal düşmanların tanınması, havalandırmalarda tül kullanımı ve toprak analizi yaptırılması yanıtları için anlamlı olduğu belirlenmiştir. Burada önemle vurgulanması gereken konu; üreticilerin kimyasallara alternatif mücadele yöntemleri benimsedikleri ve özellikle faydalı böcekleri teşhis edip popülasyon izleyebilecek düzeye geldikleridir. Bunun yanında genel olarak, entegre mücadele yönetimi uygulayan işletmelerde kültürel önlemlerin uygulanma oranları daha yüksektir. Bu da üreticilerin entegre mücadele yönetimini benimsedikleri ve tercih ettikleri anlamına gelmektedir. 3.3 Đncelen en Đşletmelerin Faaliyet Sonuçları 1. grup işletmelerde seçici ilaçların kullanılması, tozlanma ve dölleme için bombus arısının tercih edilmesi, sarı tuzak kullanılması, ısıtmaya önem verilmesi vb. uygulamalar toplam değişken masrafların 1. grup işletmelerde daha yüksek olmasına neden olmuştur. Burada üzerinde durulması gereken konu 1. grup işletmelerde tek dönemde gübre ve tohum/fide kullanımındaki azalmadır. Entegre mücadele uygulayan işletmelerde, üretim sezonundan önce toprak analizi yapılması ve bu analiz sonucunda toprağın ihtiyacına göre gübreleme yapılması gübre masraflarının azalmasını sağlamıştır. Tek dönem itibariyle; 1. grup işletmelerde değişken masraflar içersinde gübre masrafının payı %18.88 iken, 2. grup işletmelerde bu pay %21.96 düzeyindedir. Ancak yılda iki dönem üretim yapan işletmelerde; gübre masrafının değişken masraflar içersindeki payının 1. grup işletmelerde daha yüksek olduğu görülmektedir. Toplam değişken masraflar içersinde önemli bir payı olan gübre ve ilaç masrafları birlikte düşünüldüğünde, gübre ve ilaç masraflarının toplam değişken masraflar içindeki payı, tek dönem yetiştiricilikte 1. grup işletmelerde %29.10, 2. grup işletmelerde %34.05’tir. Çift dönem üretimde ise bu oran; 1. grup işletmelerde %38.33, 2. grup işletmelerde ise %26.78’tir. Entegre mücadele uygulayan işletmelerde bitki sıklığının azaltılması ve en uygun sıklıkta (2000-2500 bitki/daa) dikim yapılması sonucunda 1. grup işletmelerde tohum/fide masrafı azalmıştır. Entegre mücadele uygulayan tek dönem ve yılda iki dönem üretim yapılan seralarda tozlanma ve döllenmeye yardımcı olmak için bombus arısı kullanılmıştır. Yapılan varyans analizi ve Mann Whitney U testine göre, gruplar arasında bombus arısı masrafı ve diğer masraflar için oluşan fark anlamlı bulunmuştur. Tek dönem ve çift dönem üretimi arasında ise; ilaç, tohum/fide, sulama, bombus arısı, plastik örtü ve alet makine kirası masrafları için oluşan fark anlamlı bulunmuştur. Dönemler ve gruplar itibariyle ortalama sera alanları toplam domates üretim miktarları, domates verimleri ve brüt üretim değerleri farklılık göstermektedir (Çizelge 2). Entegre mücadele uygulayan işletmelerde dekara brüt üretim değeri, geleneksel işletmelere göre daha yüksektir. Ortalama sera alanı, incelenen işletmelerde genel olarak 500 m2 ile 2000 m2 arasında değişmekle birlikte ağırlıklı olarak 1000 m2 dolayındadır. Entegre mücadele uygulamaları sonucunda bitki sıklığında azalma olmuştur. Özellikle entegre mücadele yönetiminde dekara 2000-2500 arası bitki sayısı önerilmektedir. Geleneksel üretim yapanlara göre entegre mücadele uygulayan işletmelerde bitki sıklığının azalması, entegre mücadele yönetiminin üreticiler tarafından benimsenmeye başlamasının bir kanıtı olmaktadır. Tek dönem üretimde domates verimi, 1. grup işletmelerde artış gösterirken, çift dönem üretimde azalma olmuştur. Bitki sıklığında azalma olmasına rağmen, tek dönem üretimde verimin yaklaşık 2.500 kg artması dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bununla birlikte dekar başına elde edilen brüt üretim değeri tek ve çift dönem üretimde, 1. grup işletmelerde daha yüksektir. Domates toplam üretimini ve dolayısıyla verimini etkileyen çok fazla sayıda etmen bulunmaktadır. Tohum seçiminden bakım işlemlerine ve gübre uygulamalarına kadar değişen üretici kaynaklı etmenler olabildiği gibi, iklim koşullarından toprağın yapısına, epidemik hastalık ve zararlıların ortaya çıkışına kadar değişen ortama bağlı 147 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ etmenler de verim üzerinde etkilidir. Yapılan varyans (One-way Anova) analizi sonucunda ele alınan değişkenler itibariyle p=0.05 önem düzeyinde gruplar arasındaki fark, tek dönem yetiştiricilikte sadece dekara bitki sayısı için anlamlı bulunurken, çift dönem üretimde ele alınan değişkenler itibariyle ise gruplar arasındaki fark anlamlı bulunmamıştır. Domates üretim dalının brüt marjında dönemler arasında farklılıkların olduğu görülmektedir. Bu farklılığın en önemli nedeni çift dönem yetiştiricilikte ekim, dikim, hasat ve söküm gibi işlemlerin çift yapılması (güz ve ilkbahar) nedeniyle değişken masraf unsurlarında meydana gelen artıştır. Brüt üretim değerinde ortaya çıkan farklılığın ise, her iki dönemin hasat zamanında piyasada oluşan farklı fiyatlardan kaynaklandığı söylenebilir. Sonuçta dekara brüt marjın entegre mücadele uygulayan işletmeler için daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Çizelge 3). Đncelenen işletmelerde, her 2 grupta da, üreticilerin tamamı domates satış fiyatından memnun olmadıklarını ve fiyatın düşük olduğunu belirtmişlerdir. 3.4. Komisyonculara Đlişkin Bazı Özellikler Đncelenen komisyoncuların ortalama yaşı 38.92, öğrenim süresi ise ortalama 8.40 yıldır. Komisyoncular ortalama 10.48 yıldır bu meslekle uğraşmaktadırlar. Görüşülen komisyonculara alım satımını yaptıkları ilk üç ürün sorulduğunda, %88 oran ile domates alım satımının 1. sırada olduğu görülmektedir. Araştırma yöresinde hasat sonrası toptancı haline getirilen domates, bu halden komisyoncular aracılığıyla tüketiciye ulaştırılmakta ya da dışsatıma yönlendirilmektedir. Đncelenen işletmelerde seralarda üretilen domates, çeşitli kanallardan pazarlanmaktadır domates pazarlama kanalı, diğer meyve ve sebzelerin pazarlama kanallarına benzer bir yapı göstermektedir (Saner, 2001, Demirbaş, 2001). Đç tüketimde en büyük payı olan il Đstanbul’dur. Bunun yanında Đzmir, Ankara, Eskişehir, Bursa, Trabzon illerinde bulunan hallerdeki komisyoncu veya tüccarlara da satım yapılmaktadır. Kalitesi ve albenisi yüksek olan domatesler, dışsatıma yönlendirilmek üzere komisyonculardan dışsatımcı firmalara satılmaktadır. Tüketicinin ödediği fiyatın %50.84’ü üreticinin eline, %37.40’ı perakendecilerin eline geçmektedir. Yörede bulunan hallerdeki komisyoncuların komisyon oranı %11.76’dır. Bu oranın içersinde komisyoncunun payı %6’dır. %5.76’lık pay içersinde stopaj, Bağkur, Belediye rüsumu ve KDV bulunmaktadır. Çizelge 2: Đncelenen Đşletmelerde Ortalama Sera alanı, Domates Üretimi, Verimi ve Brüt Üretim Değeri Tek Dönem 1. Grup 2 2. Grup Çift Dönem P değeri* 1. Grup 2. Grup P değeri* Sera Büyüklüğü (m ) 1037.39 1264.44 0.51 1068.09 1050.58 0.77 Bitki Sayısı/ sera 2740.91 4054.44 0.07 3753.14 4212.98 0.47 Bitki Sıklığı (bitki/daa) 2674.43 3481.35 0.01 3273.60 3700.45 0.06 Üretim (kg) 14930.65 15151.89 0.76 19285.06 21090.38 0.22 Verim (kg/daa) 14307.29 11848.33 0.60 9284.86 10124.56 0.09 5.45 3.74 - 5.14 5.01 - 7849.20 8767.64 0.34 8474.26 7482.58 0.43 B.Ü.D. (TL/daa) 7566.29 6933.98 0.20 7934.00 7122.35 *: Varyans analizine (One-way Anova) göre p değerini göstermektedir. 0.86 Verim (kg/ Bitki sayısı) B.Ü.D. (TL) 148 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 3: Domates Üretim Dalının Brüt Üretim Değeri, Değişken Masrafları, Brüt Marjı ve Net Karı (TL/ daa ve TL/m2) Brüt üretim değeri (1) Değişken masraflar (2) Üretim giderleri toplamı (milyon TL) (3) Brüt marj (1-2) Brüt marj/ m2 Net kar (TL/daa) (1-3) Tek dönem 1. Grup 2. Grup 7566.29 6933.98 Çift Dönem 1. Grup 2. Grup 7934.00 7122.35 2141.44 2003.20 2371.81 3624.17 3584.07 3173.71 3851.30 5054.04 5424.85 5.42 3982.22 4930.78 4.93 3760.27 5562.19 5.56 4082.70 3498.18 3.50 2068.310 4. SONUÇ VE ÖNERĐLER Entegre mücadelenin uygulanmasını ve üreticiler tarafından benimsenmesini sağlayacak en önemli nokta, ekonomik açıdan başarılı olması, diğer bir ifade ile uygulanan programın maliyet unsurları ile bunlara ilişkin işçilik masraflarında oluşturacağı değişmedir. Bu araştırma sonucunda da olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Sadece üzerinde önemle durulması gereken konu, elde edilen ürünün değer fiyata satılması gerektiğidir. Her ne kadar, entegre mücadele uygulandığında bazı değişken masraf unsurlarında azalma olduğu belirlenmişse de, “entegre domates” için yurtiçi tüketime yönelik bir pazarlama kanalının oluşmamış olması, üreticilerin bu konuya ilgi duymamalarına neden olmaktadır. Bugün geleneksel yöntemlerle yetiştirilen domates ile entegre mücadele programı uygulanarak yetiştirilen domates aynı pazarlama kanallarından tüketiciye ulaşmaktadır. Entegre mücadele uygulayan işletmelerin bazılarında elde edilen domatesin pazarda sadece “kaliteli domates” olarak nitelendirildiği ve genellikle de dışsatımcılar tarafından talep edildiği belirlenmiştir. Buradan hareketle etkin bir pazarlama organizasyonunun kurulması son derece önemlidir. Böylece pestisit kalıntısı içermeyen, sağlıklı ve kaliteli ürünlerin iç tüketime sunulması sağlanacaktır. AB ülkeleri perakendecileri Tarım Ürünleri Çalışma Grubu, “Đyi Tarım Uygulamaları Protokolü” (EUREPGAP)’i 1 Ocak 2004’te yürürlüğe koymuştur. Bu protokol ile EUREPGAP sertifikası, yabancı perakendecilerin, üreticilerin ürünlerini satın alması açısından bir garanti olarak görülmektedir. Özellikle araştırma yöresinde entegre mücadele yönetimini uygulayan üreticilerin toplu olarak bu sertifikayı almaları, üreticilerin ürünlerinin dışsatıma yönlendirilmesine ve alım garantisi sağlanmasına olanak sağlayacaktır. Henüz Türkiye’de EUREPGAP sertifikası üreticiler düzeyinde değil, dışsatımcı firmalar tarafından alınmaktadır (Uysal, 2005). Sonuç olarak; Muğla’da yürütülen “Örtüaltı Sebze Yetiştiriciliğinde Entegre Mücadele Araştırma, Uygulama ve Eğitim Projesi” kapsamında üretim teknikleri ve eğitim-yayım faaliyetlerinin irdelenmesi, entegre mücadele yönetimi uygulamanın ekonomik yönden getirdiği avantaj ve dezavantajların geleneksel üretimle karşılaştırmalı olarak ortaya konulması ve ürünün pazarlama durumunun ortaya konulması, bu konuda uygulanacak politika amaçlarının ve bu amaçlara ulaşabilmek için kullanılacak politika araçlarının doğru şekilde belirlenmesinde etkili olabilecektir. Kaynakça Bayraktar, Önder Volkan, (2005), Entegre Mücadele Programı Uygulanan Örtüaltı Domates Yetiştriciliğinde Üretim ve Pazarlama Yapısının Đncelenmesi Üzerine Đncelenmesi Üzerine Bir Araştırma, E.Ü. Fen Bilimleri Ens. Tarım Ekonomisi Anabilimdalı, YL Tezi, Bornova-Đzmir. Delen, Nafiz ve ark., (2010), Türkiye Tarımında Kimyasal Savaşımın Durumu ve Entegre Savaşım Olanakları, Türkiye Ziraat Mühendisliği V.Teknik Kongresi, Ankara, 1115 Ocak, s.609-625. 149 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Demirbaş, N., 2001, Türkiye’de Toptancı Halleri Đle Đlgili Yasal Düzenlemelerin MeyveSebze Üretim ve Pazarlama Politikalarının Başarısı Üzerine Etkileri: Đzmir Đli Örneği, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Ankara. Saner, G., 2001, Đzmir Yöresinde Enginar Üretimi Yapan Đşletmelerin Ekonomik Yapısı, Sorunları ve Çözüm Yolları Üzerine Bir Araştırma, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Yayın No:210, Ankara. TKB, 2008, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, (www. tarim.gov.tr; erişim tarihi: 10 ağustos,2010). Uysal, H., 2005, EUREPGAP Uygulamalarının Sofralık Üzüm Üretim ve Dışsatımına Olası Etkileri Üzerine Bir Đnceleme, Doktora Semineri, E.Ü: Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 8 Şubat, Đzmir. Yaşarakıncı,Nilgün ve ark.,(2000),Ege Bölgesinde Örtüaltında Yetişen Sebzelerde Entegre Mücadele Çalışmaları, Türkiye 4. Entomoloji Kongresi, Aydın, 12-15 Eylül, s.23-32. Yaşarakıncı, Nilgün ve ark.,(2006), Muğla’da Örtüaltı Domates Yetiştiriciliğinde Entegre Ürün Yönetimi Üzerinde Araştırmalar, TÜBĐTAK Proje No:TOGTAG 3011, Ankara. Yılmaz, Đ., 1994, Antalya Đlinde Sera Sebzeciliği Üretim Ekonomisi, Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Adana. 150 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tükiye’de Kırmızı Mercimek Üretim Ekonomisi* Remziye ÖZEL1 Aykut GÜL2 ÖZET Bu çalışmada; Türkiye’de kırmızı mercimek üretimi yapan tarım işletmeleri, incelenerek bu işletmelerde kırmızı mercimek üretimi, pazarlanması ve işlemesi ile ilgili mevcut yapı ve sorunları belirlenmiş olup çözüm önerileri geliştirilmiştir. Veriler 2000-2001 yılına aittir. Tarım işletmelerinde en çok kullanılan tohumluk çeşidinin yerli kırmızı mercimek çeşidi ve ortalama verimin 93,08 kg/da olduğu belirlenmiştir. 1 kg kırmızı mercimek ortalama maliyeti 243.874 TL ve ortalama satış fiyatı 366.190 TL’dir. işletmelerin kırmızı mercimek üretimindeki ortalama mutlak karı 13.349.115 TL/da ve nisbi karı %151,47’dir. Tarım işletmelerinde kırmızı mercimek üretiminde ölçeğe sabit getiri söz konusudur (Bağımsız değişkenlerin üretim esnekliği toplamı çayır biçme makinesi ile hasatta 0,99083 ve biçer-döver ile hasatta 1,035’tir). Đşletmelerde pazarlama oranı %89,9’dur ve işletmelerin %87’si ürünü tüccarlara satmaktadır. Anahtar Kelimeler: Kırmızı Mercimek, Üretim maliyeti, Cobb-Douglass, The Red Lentil Production Economics in Turkey ABSTRACT In this study, agricultural enterprises producing red lentils were evaluated, and current situation and problems of production, of lentils were determined and, finally, same recommendations were developed. The data were belonged to 2000-2001 season. In the enterprises analyzed, the most commonly used variety was local lentil variety and the average yield was 93,08 kg/da. Average cost of lentils per kg was 243.874 TL. The absolute and relative profits of lentil were found to be 13.349.115 TL/da and 151,47%, respectively. Farms have constant return to scale in red lentil production. Production elasticity of independent variables with mowing by lownmower is 0,99083 while that of is 1,035 with combine harvester. Keywords : Red Lentil, Production Economics, Cobb-douglass GĐRĐŞ Önemli protein kaynakları olan hayvansal ürünlerin maliyet ve satış fiyatlarının yüksekliğinin yanında çabuk bozulmaları nedeniyle saklama güçlüğünün bulunuşu, gelişmekte olan ülkeleri daha ucuza elde edilen ve uzun süre saklanabilen bitkisel protein üretimine yöneltmektedir (Erkal, 1981). Hayvansal proteinlerin yetersizliğinin yanında, doymuş yağlar ve kolesterol kaygıları da, baklagillerin önemini gün geçtikçe artırmaktadır. Özetlenecek olursa; baklagiller halen en düşük maliyet ve en yüksek kalitede protein içeren ve dünya çapında insan beslenmesi için gerek duyulan en gerçekçi ve ümit verici protein kaynağıdır. Dünya mercimek ekim alanı ortalama 3.632.000 ha’dır ve bunun 2.958.000 ha’ı gelir seviyesi düşük ülkelerdedir (Anonim, 2002). Dünya mercimek ekim alanı ve üretiminde önemli ülkeler Hindistan, Türkiye, Kanada, Bangladeş, Nepal ve Đran’dır. Türkiye 520.000 tonluk üretimle 2001 yılında dünya mercimek üretiminde üçüncü sırada yer almıştır (DĐE, 2001). Kırmızı mercimek tipi kışları çok şiddetli geçmeyen Güneydoğu Anadolu Bölgesinde tamamen kışlık olarak ekilmektedir. Türkiye’de 1982 yılı öncesinde iller bazında uygulanan kırsal kalkınma projeleri ve 1982 yılından sonra da Nadas Alanlarının Daraltılması Araştırma ve Yayım Projesi, baklagil ekim alanlarında (özellikle mercimek ve nohut) artışa neden olmuştur. Böylece Türkiye, dünya mercimek üretiminde %20’lik bir paya sahip hale gelmiştir (DĐE, 1998). Mercimeğin Türkiye baklagil üretimi içindeki payı ise %33,7’dir. Türkiye’nin mercimekte önemli konumunun yanında mercimek üretim alanları 1986-1990 yılları arasında ortalama 910.000 ha iken, 1990 yılından * Doktora tezinin bir bölümüdür. Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Osmanbey Kampüsü, Şanlıurfa 2 Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, ADANA 1 151 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 itibaren ekim alanları ve üretim miktarı önemli derecede dalgalanarak daralmış ve 1994 yılından itibaren de mercimek ithal edilmeye başlanmıştır (DĐE, 1999). Diğer kuru baklagillerde olduğu gibi kırmızı mercimek üretim miktarı azalmaya devam etmektedir. GAP Bölgesinde kırmızı mercimek ekim alanlarında son yıllarda önemli derecede daralma yaşanmaktadır. Bölgede kuru tarımın yapıldığı yerlerde kuyu sularıyla sulamanın yapılması ve Harran Ovasının sulamaya açılması ile zaman içerisinde mercimek tarımında azalma olmuştur. Ayrıca sulama yapılmadığı halde marjinal alanlarda mercimek tarımından vazgeçilmektedir. Bununla beraber, kırmızı mercimek üretim ekonomisi ile ilgili kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada, Türkiye’de kırmızı mercimek üretimi yapan tarım işletmelerinin mevcut durumları ile kırmızı mercimek üretim maliyetlerinin, kırmızı mercimek üreten işletmelerde üretim faktörlerinin marjinal verimliliklerinin ve üretimde verimliliği ve karlılığı sınırlayan teknik ve ekonomik sorunların belirlenmesi amaçlanmıştır. MATERYAL VE YÖNTEM Araştırma alanında kırmızı mercimek tarımı yapan işletmelerden anket yoluyla toplanan yatay kesit verileri, araştırmanın ana materyalini oluşturmaktadır. Anket yoluyla işletmelerden sağlanan bilgiler 2000-2001 üretim dönemine ait yatay kesit verileridir. Yöntem Araştırma alanı, Türkiye kırmızı mercimek üretiminin % 99’unun gerçekleştirildiği (DĐE, 2001) Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir. Araştırma alanında bulunan illerin Türkiye kırmızı mercimek ekim alanı içindeki payı, bu illerin bitkisel üretim değerleri içinde mercimeğin payı, v.b. ölçütler bakımından değerlendirme yapılmış ve iller, bu illeri temsil edebilecek ilçeler “Gayeli Örnekleme Yöntemi” ile belirlenmiştir (Yamane, 2001). Mardin iline bağlı Kızıltepe ve Derik ilçeleri, Diyarbakır iline bağlı Bismil ve Çınar ilçeleri ve Şanlıurfa iline bağlı Viranşehir ve Siverek ilçeleri ise aynı yöntemle tespit edilmiştir. Tarım Đlçe Müdürlüğü, Ziraat Odası vb. (araştırmanın yürütüleceği alanda tarım işletmeleri ile ilgili kayıtları tutan sulama birlikleri vb. örgütler bulunmamaktadır) kurumların kayıtları incelenmiş, belirlenen ilçelere bağlı olan köylerle ve bu köylerdeki işletmelerle ilgili sağlıklı bilgilere ulaşılamamıştır. Bu nedenle bölgede faaliyet gösteren tarımsal kurum ve kuruluşların ve bölgeyi bilen şahısların önerileriyle, populasyonu temsil edebileceği belirlenen Mardin ili Kızıltepe ve Derik ilçelerine bağlı 11, Diyarbakır ili Bismil ve Çınar ilçelerine bağlı 6 ve Şanlıurfa ili Viranşehir ve Siverek ilçelerine bağlı 10 olmak üzere gayeli olarak seçilen toplam 27 köyde; kırmızı mercimek tarımı yapan 120 tarım işletmesinde anket uygulanmıştır. Eğer tesadüfi örnekleme yöntemlerinin uygulanabilmesi için populasyonun sınırlarını ve birimlerin bazı önemli değerlerini içeren örnekleme çerçevesi elde etme imkanı yok ise, gayeli örnekleme yöntemi kullanılabilmektedir (Çiçek ve Erkan, 1996). Ayrıca her tablo için kategori sayısının 5 ile 6’yı geçmeyeceği kabul edilirse, örneğin en az 100-120 işletmeyi kapsaması gerekir (Yang, 1964). Seçimde tarım işletmesinin kırmızı mercimek üreticisi olma koşulu aranmıştır. Ancak 4 işletmeden alınan veriler sağlıklı olmadığı için değerlendirmeler 116 işletme üzerinden yapılmıştır. Üretim faktörleriyle üretim değerleri arasındaki yapısal ilişki Cobb-douglas tipi üretim fonksiyonu ile analiz edilmiştir. Çok sayıda değişkeni kapsayan bu fonksiyon tipi, logaritmik forma dönüştürülebilmekte ve böylece doğrusal hale gelen fonksiyona ait parametreler en küçük kareler metodu ile hesaplanabilmektedir. Aynı zamanda çoklu regresyon analizi ile ilgili istatistiki testler yapılabilmektedir. Cobb-douglas tipi üretim fonksiyonu, özellikle üretim girdilerinin verimliliklerinin belirlenmesinde kullanılabilen bir fonksiyon tipidir (Çiçek, 1990). Cobb-douglas üretim fonksiyonu, uygulamalı araştırmalarda çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu fonksiyon tipi tarımsal üretim aşamalarında yapılan fonksiyonel analizlere en uygun düşen fonksiyon tipidir (Zoral, 1984). Cobb-Douglas üretim 152 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 fonksiyonunun ilk formunu tarım kesimi için öneren ilk ekonomist Knut VICKSELL’dir. Bu fonksiyon daha sonra Cobb ve Douglas tarafından uygulanarak yaygınlık kazanmıştır. Cobb-douglas tarafından uygulanan fonksiyonun genel formu; Y=AK(1-b) L şeklindedir. Bu fonksiyonda K sabit sermayeyi, L işgücünü, Y sermaye ve emeğin katma değerini, A ve b de katsayıları ifade eder. Bu fonksiyonda üstler toplamı 1’e eşit olduğundan ölçeğe sabit getiri söz konusu olmaktadır. Durand ölçeğe sabit getiri katsayılarını ortadan kaldırarak; Y=AKbα Lx şekline dönüştürmüştür. Tintner ve Browlee fonksiyonun değişkenlerini serbest bırakarak fonksiyona çok sayıda değişken ilave etmişler ve günümüzde uygulamalı araştırmalarda çok kullanılan Cobb-Douglas tipi üretim fonksiyonunu oluşturmuşlardır (Yılmaz, 1994). Y= aX1b1 X2b2 X3b3 ............. Xkbk Özellikle üretim faktörlerinin verimliliklerinin belirlenmesinde sıkça kullanılmaktadır. Yukarıdaki denklemin her iki tarafının logaritması alındığında, CobbDouglas tipi fonksiyondan; LogY= Log a + b1 logX1 + b2 log X2 +..... + bk log Xk doğrusal denklemi elde edilir. Fonksiyonda çıktı olarak GSÜD, üretim faktörleri olarak makine gücü, işgücü, arazi, gübre ve ilaç kullanılmıştır. Elde edilen regresyon denklemine ilişkin çoklu korelasyon (R) ve Determinasyon katsayısı (R2), bağımsız değişkenlerin katsayıları (bi), standart hataları (Sbi) ve önem seviyesi (F) kullanılarak SPSS for Windows 9.00 paket programı yardımıyla yapılan çoklu regresyon analizi ile bulunmuştur. Bulunan etkinlik katsayılarının yorumlanmasında aşağıdaki tablodan yararlanılmıştır: EK = 1 ise faktör etkin kullanılmaktadır (MG=MM) EK >1 ise faktör az kullanılmaktadır ki artırılmalıdır (MG>MM) EK <1 ise faktör aşırı kullanılmaktadır ve azaltılmalıdır (MG<MM) (Karkacıer, 1995). ARAŞTIRMA SONUÇLARI Tarım Đşletmelerinde Kırmızı Mercimek Yıllık Faaliyet Sonuçları Đncelenen işletmelerde toplam ürün ortalama olarak 15.668 kg iken işletme gruplarına göre 3.514 kg ile 39.313 kg arasında değişmektedir. Kırmızı mercimek satış fiyatının ortalama 366.000 TL/kg olduğu; işletme grupları itibariyle ise 362.000 TL/kg ile 378.000 TL/kg arasında değiştiği belirlenmiştir (Çizelge 1). Đncelenen işletmelerde ortalama toplam GSÜD 6.167.449.000 TL olarak belirlenmiştir. Dekara ortalama GSÜD ise 39.283.115 TL/da olup işletme gruplarına göre 35.060.350 TL/da ile 42.697.565 TL/da arasında değişmektedir (Çizelge 1). Çizelge 1. Đşletmelerin Kırmızı Mercimek Üretiminde Gayrisafi Üretim Değerleri Toplam Ürün (kg) Satış Fiyatı (Bin TL/kg) Ana Ürün GSÜD (Bin TL) Yan Ürün Değeri (Bin TL)* Toplam GSÜD (Bin TL) Dekara GSÜD (Bin TL) 1. Grup 3.514 378 1.313.600 116.460 1.430.060 37.633 Gruplar 2. Grup 10.441 363 3.805.006 402.236 4.207.242 35.060 3. Grup 39.313 362 14.077.926 1.122.407 15.200.333 42.698 Genel Ortalama 15.668 366 5.659.176 508.273 6.167.449 39.283 *: kırmızı mercimek üretiminde yan ürün olarak mercimek kırığına ve samanına rastlanmıştır. Bu nedenle kırmızı mercimek gayrisafi üretim değerine yan ürün değeri eklenmiştir. Đncelenen işletmelerde işletme genişlik gruplarına göre kırmızı mercimek üretim dalına ait gayrisafi üretim değerleri, değişen masraflar ve brüt karlar Çizelge 2’de 153 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ verilmiştir. Đşletmelerin dekara ortalama brüt karları 20.612.391 TL olarak bulunmuştur. Đşletme grupları itibariyle dekara en düşük brüt kar ikinci grup işletmelerde, en yüksek brüt kar ise üçüncü grup işletmelerde çıkmıştır. Üçüncü grup işletmelerde yüksek çıkmasının sebebi, bu grupta gayrisafi üretim değerinin en yüksek olmasıdır. Çizelge 2. Đşletmelerin Kırmızı Mercimek Üretiminde Dekara Brüt Kar Değerleri (BinTL/da) GSÜD (Bin TL/da) Değişen masraflar (Bin TL/da) Brüt Kar (Bin TL/da) 1. Grup Đşletme Grupları 2. Grup 3. Grup Genel Ortalama 37.633 19.291 18.342 35.060 18.082 16.978 42.698 19.490 23.208 39.283 18.671 20.612 Đncelenen işletmelerde kırmızı mercimek üretimindeki dekara üretim masrafları Çizelge 5.33’te verilmiştir. Dekara ortalama değişen masraflar toplamı 18.671.000 TL/da, sabit masraflar toplamı 7.263.000 TL/da ve dekara ortalama üretim masrafları toplamı 25.934.000 TL/da olarak hesaplanmıştır. Đşletme grupları itibariyle üretim masrafları toplamı birinci grupta 26.741.000 TL/da, ikinci grupta 25.290.000 TL/da ve üçüncü grupta ise 26.713.000 TL/da olarak hesaplanmış olup 2. grup işletmelerde üretim masrafları diğer işletme gruplarından daha düşüktür. Đncelenen işletmelerde ortalama üretim masrafları toplamının %71,99’unu değişen masraflar, %28,01’ini sabit masraflar oluşturmaktadır (Çizelge 3). Đncelenen işletmelerde kırmızı mercimek üretimindeki dekara üretim masrafı, dekara verim, kırmızı mercimek satış fiyatı ve kg maliyet Çizelge 3’de verilmiştir. Đşletmelerde dekara ortalama verim 93,08 kg olarak belirlenmiştir. Đşletme grupları itibariyle en yüksek verim dekara 105,53 kg ile üçüncü grup işletmelerde, en düşük verim ise dekara 87,30 kg verim ile ikinci grup işletmelerde alınmıştır. Kırmızı mercimek üretiminin gerçekleştirilmesi için yapılan üretim masrafları ise dekara ortalama 25.934.000 TL olarak hesaplanmıştır. Đşletmelerin 1 kg kırmızı mercimek üretimine ait maliyeti ortalama 243.874 TL olarak bulunmuş olup işletme grupları itibariyle 223.234 TL ile 250.956 TL arasında değişmektedir. Đşletme grupları itibariyle ortalama kg maliyetler ile satış fiyatları karşılaştırıldığında işletmelerin kırmızı mercimek ürününü maliyetlerinin üzerinde satmakta oldukları belirlenmiştir. Ancak ikinci grup işletmelerde ürünün kg maliyeti ile satış fiyatı arasındaki farkın diğer gruplara göre daha düşük olduğu belirlenmiştir. Bu durum ikinci grupta yer alan işletmelerin veriminin düşük olması ve dekara düşen üretim maliyetinin diğer gruptaki işletmelere göre daha yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Diyarbakır Tarım Đl müdürlüğü tarafından yapılan ürün maliyeti çalışmalarında, 1999-2000 üretim döneminde kırmızı mercimek veriminin 120 kg/da, dekara üretim maliyetinin 24.676.000 TL ve 1 kg kırmızı mercimek maliyetinin 100.633 TL olduğu belirlenmiştir. Çalışmada maliyeti oluşturan unsurlar arasında en yüksek payın %20,26 ile tarla kirasına ait olduğu, bunu sırasıyla %9,76 ile tohum bedeli, %8,92 ile hasatharman masrafının izlediği belirlenmiştir (Anonim, 2000). Đşletmelerde dekara ortalama M.K. 13.349.115 TL’dir. Đşletme grupları itibariyle MK 9.770.350 TL ile 15.984.565 TL arasında değişmekte olup 2. grup işletmelerin mutlak karları diğer gruptaki işletmelerden daha düşük olarak hesaplanmıştır. Đncelenen işletmelerin zarar etmedikleri belirlenmiştir. 154 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 3. Đşletmelerde Kırmızı Mercimek Üretim Maliyeti ve Satış Fiyatı (Milyon TL) 1. Grup Gruplar 2. Grup 3. Grup 19,292 18,082 19,490 18,671 Tohum 5,11 5,14 5,26 5,16 Gübre 0,39 0,74 1,19 0,77 Đlaç 0,85 0,8 0,86 0,82 Makine kirası 8,77 7,97 8,77 8,33 Geçici işçilik 1,52 1,23 1,36 1,32 Pazarlama Döner sermaye faizi 1,65 1,01 1,26 0,94 1,03 1,02 1,29 0,97 Toplam SM 7,449 7,208 7,223 7,263 Arazi kirası 6,66 6,41 6,33 6,44 Aile işgücü ücreti 0,21 0,26 0,31 0,26 Genel idare giderleri 0,58 0,54 0,59 0,56 26,741 25,290 26,713 25,934 Yan Ürün Değeri 3,041 3,357 3,155 3,234 Verim (kg/da) 94,44 87,3 105,53 93,08 ÜRETĐM MALĐYETĐ 0,250956 0,251232 0,223234 0,243874 Satış Fiyatı 0,378200 0,363250 0,362040 0,366190 Toplam DM Toplam ÜM Genel Ortalama Đşletmelerde ortalama nisbi kar %151,47’dir. En yüksek nisbi kar %159,84 ile üçüncü grup işletmelerde en düşük ise %138,63 ile 2. grup işletmelerde elde edilmiştir (Çizelge 4). Çizelge 4. Đşletmelerde Kırmızı mercimek Üretiminde Mutlak ve Nisbi Karlar Mutlak Kar (TL/da) Nisbi Kar (%) 1. Grup 10.892.158 140,73 Đşletme Grupları 2. Grup 3. Grup 9.770.350 15.984.565 138,63 159,84 Genel Ortalama 13.349.115 151,47 Tarım Đşletmelerinde Kırmızı Mercimek Üretiminin Ekonometrik Analizi Kırmızı mercimek üretim faaliyetine ait verimler ile bu verimleri elde etmekte kullanılan bazı üretim faktörleri arasındaki ilişki Cobb-Douglas tipi üretim fonksiyonu ve çeşitli istatistiki yöntemler kullanılarak analiz edilmiştir. Đncelenen üretim faktörlerinin üretim elastikiyetleri, marjinal gelir ve marjinal etkinlik katsayıları hesaplanmıştır. Üretim fonksiyonlarında genel olarak fiziki girdi miktarları ve çıktı miktarları kullanılarak çalışılmaktadır. Ancak, fiziki miktarlar yerine parasal değerler de kullanılabilmektedir. Fiziki miktarların kullanıldığı çalışmalarda toplulaştırma sorunlarıyla karşılaşılmaktadır. Değerler parasal olarak ifade edildiğinde bu sorun ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada parasal değerler kullanılmıştır. Đncelenen işletmelerde kırmızı mercimek hasadında tırpan, çayır biçme makinesi ve biçerdöver olmak üzere üç farklı mekanizasyon kullanılmaktadır. Ayrıca hasattan sonra harmanlama ve savurma temizleme işlemlerinde de işletmeler arasında önemli farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıklar GSÜD’ni etkilememekle beraber işgücü ve makine kullanımını önemli derecede etkilemektedir. Bu nedenle çalışmada üretim kaynaklarının etkinliğini ölçebilmek için toplulaştırma yapılmış ve üretim fonksiyonunda hasadın bitimine kadar kullanılan üretim faktörleri kullanılmıştır. Üretim değeri olarak ise 155 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 kırmızı mercimeğin tarla başındaki GSÜD dikkate alınmıştır. Ayrıca tahmin edilen üretim fonksiyonu denkleminin güvenilirliğini artırabilmek amacıyla uç değerlerin bulunduğu işletmelerden (incelenen 9 işletme tırpanla veya tırpan ve biçerdöverle hasat yaptığı için) elde edilen veriler analiz dışı bırakılmıştır. Böylece çayır biçme makinesi ile hasat için 68, biçerdöverle hasat için 39 işletmeden toplanan veriler kullanılmıştır. Hasadın Çayır Biçme .Makinesi ile Yapıldığı Đşletmelerde Kırmızı Mercimek Üretim Fonksiyonu Çayır biçme makinesi ile hasat edilen kırmızı mercimek üretim fonksiyonu modelinde kullanılan değişkenler; Y= Gayrisafi Üretim Değeri (Milyon TL) X1= Makine gücü (Milyon TL) X2= Đşgücü (Milyon TL) X3= Arazi kıymeti (Milyon TL) X4= Materyal (Milyon TL) (Tohum, Gübre, Đlaç) Şeklinde belirlenmiştir. Bu değişkenlere ait verilerle yapılan çoklu regresyon analizi ile elde edilen üretim fonksiyonu denklemi; Ln Y = ln1,883 + 0,843 lnX1 + 0,113lnX2 + 0,01722 lnX3 + 0,01761 lnX4 (0,778) (0,427) (0,265) (0,380) (0,213) denklemi elde edilmiştir. Denklemin çoklu korelasyon katsayısı R=0,929 ve determinasyon (belirlilik) katsayısı R2 = 0,863’tür. Denklemin standart hatası Se = 0,3312 olup, denklem 0,01 (F=100,907) önem seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Bu durumda çayır biçme makinesi ile hasat edilen kırmızı mercimek üretim faaliyetinde gayrisafi üretim değerindeki (bağımlı değişken Y’deki) toplam değişimin %86’sının fonksiyondaki bağımsız değişkenler tarafından açıklandığı söylenebilir. Elde edilen üretim fonksiyonunu bağımsız değişkenlerine ait katsayılar, bu katsayıların standart hataları, t değerleri ve önem seviyeleri Çizelge 5’da toplu olarak verilmiştir. Çizelge 5. Çayır Biçme Makinesi Đle Hasat Yapan Đşletmelerde Regresyon Sonuçları Bağımsız Değişkenler (Xi) Sabit Terim X1 Makine X2 Đşgücü X3 Arazi X4 Girdi Katsayılar Standart Hata (bi) (Sbi) 1,883 0,843 0,113 0,01722 0,01761 0,778 0,427 0,265 0,380 0,213 t Değerleri (tbi) Önem Seviyesi 2,418 1,976 0,426 0,045 0,083 0,018 0,052 0,671 0,964 0,934 Tahmin edilen denklemde üretim esnekliklerinin tamamı pozitif işaretlidir. Sabit terim a yaklaşık %1, makine gücü %5 ve işgücü %67 önem seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Herhangi bir üretim faaliyetinde ölçek avantajının olup olmadığı ölçeğe getirinin bulunmasıyla belirlenebilir. Ölçeğe getiri artan, azalan veya sabit olabilir. Ölçeğe göre getirinin 1’den büyük olması artan ölçeğin, verimliliği ve üretimi artıracağı anlamına gelir. Đşletme ölçeğindeki değişimin söz konusu üretim faaliyetlerinde toplam verimlilikte herhangi bir etki yapmaması ise ölçeğe göre sabit getirinin var olduğunu gösterir. Eğer işletme ölçeğindeki artış toplam verimlilikte olumsuz bir etki yaratıyorsa azalan ölçeğe getiriden bahsedilir. Đncelenen işletmeler arasında çayır biçme makinesi ile hasat yapanlarda kırmızı mercimek üretim faaliyetinde bağımsız değişkenlerin üretim esneklikleri toplamı 0,99083 olarak bulunmuştur. Denklemde yer alan üretim faktörlerinin üretim esneklikleri toplamından oluşan bu değer, söz konusu üretim faaliyetinde sabit olarak adlandırılabilecek bir ölçeğe getirinin bulunduğunu 156 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 göstermektedir. Fonksiyonda yer alan tüm girdiler %1 artırıldığında üretim miktarı %0,99 oranında artacaktır. Hasadın Biçerdöver Đle Yapıldığı Đşletmelerde Kırmızı Mercimek Üretim Fonksiyonu Biçerdöver ile hasat edilen kırmızı mercimek üretim fonksiyonu modelinde kullanılan değişkenler; Y= Gayrisafi Üretim Değeri (Milyon TL) X1= Makine gücü (Milyon TL) X2= Đşgücü (Milyon TL) X3= Materyal (Milyon TL) (Tohum, Gübre, Đlaç) X4= Arazi kıymeti (Milyon TL) Şeklinde belirlenmiştir. Bu değişkenlere ait verilerle yapılan çoklu regresyon analizi ile elde edilen üretim fonksiyonu denklemi; Ln Y = ln2,008+ 0,421 lnX1 + 0,193 lnX2 + 0,265 lnX3 + 0,156 lnX4 (1,167) (0,464) (0,286) (0,288) (0,438) denklemi elde edilmiştir. Denklemin çoklu korelasyon katsayısı R=0,95 ve determinasyon (belirlilik) katsayısı R2 = 0,896’dır. Denklemin standart hatası Se = 0,3383 olup, denklem 0,01 (F=100,907) önem seviyesinde anlamlı bulunmuştur. Bu durumda biçerdöver ile hasat edilen kırmızı mercimek üretim faaliyetinde gayrisafi üretim değerindeki (bağımlı değişken Y’deki) toplam değişimin %90’ının fonksiyondaki bağımsız değişkenler tarafından açıklandığı söylenebilir. Elde edilen üretim fonksiyonunu bağımsız değişkenlerine ait katsayılar, bu katsayıların standart hataları, t değerleri ve önem seviyeleri Çizelge 6’de toplu olarak verilmiştir. Çizelge 6. Biçer Döver Đle Hasat Yapan Đşletmelerde Regresyon Sonuçları Bağımsız Değişkenler (Xi) Sabit Terim X1 Makine X2 Đşgücü X3 Materyal X4 Arazi Katsayılar (bi) 2,008 0,421 0,193 0,265 0,156 Standart Hata (Sbi) 1,167 0,464 0,286 0,288 0,438 t Değerleri (tbi) 1,720 0,906 0,676 0,918 0,357 Önem Seviyesi 0,094 0,371 0,504 0,365 0,723 Đncelenen işletmeler arasında biçerdöver ile hasat yapanlarda kırmızı mercimek üretim faaliyetinde bağımsız değişkenlerin üretim esneklikleri toplamı 1,035 olarak bulunmuştur. Denklemde yer alan üretim faktörlerinin üretim esneklikleri toplamından oluşan bu değer, söz konusu üretim faaliyetinde sabit olarak adlandırılabilecek bir ölçeğe getirinin bulunduğunu göstermektedir. Fonksiyonda yer alan tüm girdiler %1 artırıldığında üretim miktarı %1,04 oranında artacaktır. SONUÇ VE DEĞERLENDĐRME Đncelenen işletmelerde üretilen 1 kg kırmızı mercimeğin üretim maliyeti 243.874 TL olarak belirlenmiştir. Kırmızı mercimek satış fiyatı ise ortalama 366.190 TL/kg’dır. Buna göre işletmelerin ürettikleri kırmızı mercimeği maliyetlerinin üzerinde bir fiyatla satmakta oldukları söylenebilir. Đşletmelerde dekara brüt kar 20.612.000 TL, mutlak kar 13.349.115 TL ve nisbi kar %151,47 olarak belirlenmiştir. Đncelenen işletmelerde çayır biçme makinesi ile hasat yapanlarda bağımsız değişkenlerin üretim esneklikleri toplamı 0,99083, biçerdöver ile hasat yapanlarda 1,035 olarak belirlenmiştir. Yani işletme ölçeğindeki değişim, söz konusu üretim faaliyetinde toplam verimlilikte herhangi bir etki yapmayacaktır. Türkiye’nin ekolojisi bakliyat tarımına uygundur. Baklagil bitkisi olan kırmızı mercimekte, birim alandan alınan verim dünya ortalamasının üzerindedir. Ancak Türkiye yıldan yıla rakibi olan ülkelerle gerek ürün maliyeti gerekse üretimde istikrar bakımından 157 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 rekabet edebilecek gücünü yitirmektedir. Bu nedenle kırmızı mercimek ekim alanları ve üretimin artırılması için her türlü tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu sorunun çözümü ise sadece üreticilerde değil, aynı zamanda devletin uyguladığı tarım politikalarındadır. Kırmızı mercimek kendine döllenen bitki olduğu için, günümüze değin özel tohumculuk sektörü de oluşturulamamıştır. Kırmızı mercimekte bu güne kadar konu bazlı bir araştırma biriminin olmaması önemli bir eksikliktir. Bu konu ile bağlantılı olarak; bir araştırma enstitüsü kurulmalı, enstitü ile işbirliği içinde çalışabilecek özel tohumculuk sektörü oluşturulup geliştirilmeli, sertifikalı tohumluk üretimi sağlanmalı ve kullanımı için çiftçiler teşvik edilmelidir. Đhracatçı birliklerince, kırmızı mercimek ihracatından kesilerek oluşturulan fon yardımı ile üreticiye kaliteli tohumluk sağlaması ve kırmızı mercimekte sözleşmeli tarıma geçilmesi bu sorunu çözebilecek önerilerden biridir. Kırmızı mercimek tarımında mekanizasyon önemli bir sıkıntıdır. Arazinin taşlı ve çok parçalı oluşu, toprak hazırlığı ve ekim işlemlerini güçleştirmekte ve uzun sürede yapılmaktadır. Mekanizasyon düzeyinin iyileştirilmesinde ve arazilerin taşlardan temizlenmesinde çiftçilerin desteklenmesi gerekmektedir. Bu destek üretici örgütlerinin oluşturulması ve örgütler aracılığı ile ortak makine kullanımının teşviki şeklinde olabilir. Kırmızı mercimeğin sadece kuru tarım alanlarında değil, sulu alanlarda da üretim deseninde yer alması; sulu tarımda verimi artıracaktır. Yayım araçları kullanılarak bu konunun önemi vurgulanmalıdır. KAYNAKLAR Anonim, 2000. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Diyarbakır Tarım Đl Müdürlüğü Kayıtları, Diyarbakır. Anonim, 2002. FAO, Production Yearbook. (www. apps.fao.org.) DĐE, 2001. Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer), Ankara DĐE1999. Tarım Đstatistikleri Özeti (1980-1998), Ankara. DĐE, 1998. Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer), 1998, Ankara. ÇĐÇEK, A., 1990. Tokat Đli Kazova Bölgesinde Şeker Pancarı Üretimi ve Üretim Girdilerinin Ekonometrik Analizi. Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, s: 16-17, Adana. ÇĐÇEK, A., ERKAN, O., 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme Yöntemleri. Gazi Osman Paşa Üniversitesi Yayınları, No: 12, Tokat. Erkal, 1981. Mercimek Üretiminin Yoğun Olduğu Gaziantep-Urfa Đllerinde Đşletme Düzeyinde Üretim Maliyetleri ve Üretim Tekniğinin Ekonomik Yönden Değerlendirilmesi Đle Pazarlaması Üzerine Araştırma. Atatürk Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Araştırma No: 5, 59 s., Yalova. KARKACIER, O., 1995. Tarım Ekonomisi Alanına Đlişkin Fonksiyonel Analizler ve Bu Analizlerden Çıkarılabilecek Bazı Kantitatif Bulgular. GO.Ü. Basımevi, Tokat. YAMANE, T., 2001. Temel Örnekleme Yöntemleri. Çevirenler: Alptekin Esin, Celal Aydın, M. Akif Bakır, Esen Gürbüzsel. Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Đstatistik Bölümü, Literatür Yayınları: 53, Đstanbul. YANG, W.Y., 1964. Zirai Đşletmecilikte Tetkik ve araştırma Metotları (Çeviri: M. Talim), Ege Üniversitesi Basımevi, 1964, Đzmir. YILMAZ, Đ., 1994. Antalya Đlinde Sera Sebzeciliği Üretim Ekonomisi. Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, s: 17, Adana. ZORAL, K.Y., 1984. Üretim Fonksiyonları. Dokuz Eylül Üniversitesi, Müh. Mim. Fakültesi Yayınları, MM/END-84, EY 052, Đzmir. 158 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Ekonomik Krizin Buğday Tarımına Ve Üreticilere Etkileri Sema KONYALI1 Okan GAYTANCIOĞLU1 Özet: 2007 yılında yaşanan kuraklık ve 2008 yılının ortalarında başlayan küresel ekonomik krizle tarım sektörü son üç yıldır zor bir dönemin içindedir. Üst üste gelen ekolojik ve ekonomik kriz, buğday tarımını ve 2 milyon dolayındaki buğday üreticisini olumsuz etkilemiştir. Türkiye nüfusu 1990-2009 yılları arasında 17 milyon kişi artmasına rağmen, buğday üretimi (yıllık ortalama 20 milyon ton) değişmemiştir. Hızlı artan nüfusla birlikte, buğday ve ürünlerinin tüketiminin de artması, gelecek yıllarda üretimin tüketime yetmemesi sorununu ortaya çıkarabilecektir. Türkiye’nin buğday üretimi şimdilik iç tüketimi karşılamaya yeterlidir. Ancak bu kendine yeterlilik, un sanayinin ihtiyacı olan buğday ithalatının yapılmasına engel değildir. Türkiye aynı zamanda buğday ihraç eden bir ülke olduğu için birçok farklı rejim ve strateji uygulayarak buğday ithal etmektedir. Buğday fiyatları ise her geçen gün artan gübre, mazot, tohumluk, ilaç vb. girdilerdeki artış ortalamasının altındadır. Bunun için buğday ve girdi fiyatları reel fiyatlara çevrilerek hesaplanmış ve yorumlanmıştır. Buğday üretiminde girdi fiyatlarındaki yükselişlerin Toprak Mahsulleri Ofisi’nin verdiği buğday alım fiyatından nispi olarak daha fazla artması, buğday üreticilerinin gelirlerinin de reel olarak düşmesine neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de yaşanan kuraklık ve ekonomik krizin buğday tarımına ve üreticilere olan etkilerini belirlemek ve sorunlara çözüm önerileri getirmektir. Anahtar Kelimeler: Ekonomik Kriz, Kuraklık, Buğday Tarımı, Buğday Üreticisi, Buğday Fiyatı. Effects Of Economıc Crısıs On Wheat Agrıculture And Producers Abstract: In last three years, the agricultural sector is in a difficult period with legistrating of a drought in 2007 and a global economic crisis starting in the middle of 2008. Overlapping of ecological and economic crisis effected wheat farming and about 2 million wheat producers negatively. In spite of Turkey’s population increased 17 million people in 1990-2009, wheat production (annual average 20 million tones) have not changed. With the increasing of population rapidly, and increasing wheat and products consumption can reveal a problem that production hasn’t suffice to consumption in future years. Today, Turkey’s wheat production is sufficient to domestic consumption. Turkey imports wheat for applying many different regimes and strategies. Wheat prices are below the average of agricultural input (fertilizer, diesel, seed, chemical substance etc.) prices. Therefore, wheat and input prices which have been converted to the real prices are calculated and interpreted. Input prices relatively increase more than wheat purchasing price that given from Soil Products Office caused a decrease in wheat producers’ income. The purpose of this study is to determine the effects of drought and economic crisis to the wheat farming and producers in Turkey and to present suggestions for problems. Keywords : Economic Crisis, Drought, Wheat Farming, Wheat Producer, Wheat Price. 1. GĐRĐŞ Ekonomik kriz, ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarmasıdır (Anonim, 2009). Tarım sektörü doğal koşullara bağlı olduğundan son dönemlerde yaşanan kuraklık, ekonomik kriz ve mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları ile tarımsal üretimde önemli oranlarda azalmalar meydana gelmiştir. Üretimde görülen dalgalanmalar özellikle net ithalatçı olunan temel gıda maddesi niteliği taşıyan tarım ürünlerinde ciddi politikaların 1 Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 59030 TEKĐRDAĞ 159 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ uygulanması yönünde Devletlerin tarımda önlemler alması gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Bu araştırmada, Türkiye’de yaşanan kuraklığın ve ekonomik krizin ülke tarımını ve üreticileri nasıl etkilediği buğday örneğiyle ortaya konulmuştur. Türkiye’de 2007 yılında yaşanan kuraklıktan dolayı, birçok üründe olduğu gibi buğday üretim ve stok miktarı azalmış; bu da fiyatların yükselmesine neden olmuştur. 2007 yılında buğday fiyatı son dört yılda ilk defa ÜFE’nin üzerinde gerçekleşmiş ve her geçen gün artan gübre, mazot, tohumluk, ilaç vb. girdilerdeki artış ortalamasının altında kalmıştır. Araştırmada buğday ve girdi fiyatları reel fiyatlara çevrilerek yorumlanmıştır. Buğday üreticilerinin gelirleri ise artan girdi maliyetleri karşısında reel olarak azalmış ve üreticiler ekonomik krizin de etkisiyle zor durumda kalmışlardır. 2. TÜRKĐYE BUĞDAY ÜRETĐMĐ, TÜKETĐMĐ VE DIŞ TĐCARETĐ Türkiye Buğday Üretimi Türkiye’de yıllık 16.5 milyon hektar ekilen tarım alanının yıllara göre değişmekle 12 milyon hektarında hububat üretimi yapılmaktadır. Hububat ekim alanı içerisinde yaklaşık %67.5’lik pay ile ilk sırada buğday, %24.6’lık payla ikinci sırada arpa ve %5’lik payla üçüncü sırada mısır gelmektedir. Bu ürünleri sırasıyla çavdar, çeltik ve yulaf izlemektedir (TMO, 2009). Çizelge 2.1’de buğday üretimi iklim koşullarına bağlı olarak dalgalanmalar göstermiş, 2009 yılında 1990 yılındaki değere düşerek 20.6 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin buğday üretimi iç tüketimi karşılamaya yeterlidir. Ancak bazı yıllar gerek kötü hava koşullarından, gerekse süne zararlısından dolayı buğday kalitesi düşmektedir. 2007 ve 2008 yıllarında ise TUĐK verilerine göre buğday üretimi yaşanan kuraklıktan dolayı 17 milyon ton dolaylarında gerçekleşmiştir. Buğday verimi ise, 2009 yılında 254 kg/da’dır. Bu miktar dünya verim ortalaması olan 298 kg/da’ın altındadır. 2007 yılında ise buğday verimi üretimdeki azalmaya bağlı olarak 213 kg/da’a düşmüştür. Çizelge 2.1 1990-2009 Yılları Arası Buğday Ekiliş, Üretim ve Verim Miktarları Yıllar 1990 1995 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Ekiliş Alanı (ha) 9 450 000 9 400 000 9 400 000 9 350 000 9 300 000 9 100 000 9 300 000 9 250 000 8 490 000 8 097 700 8 090 000 8 100 000 Üretim (ton) 20 000 000 18 000 000 21 000 000 19 000 000 19 500 000 19 000 000 21 000 000 21 500 000 20 010 000 17 234 000 17 782 000 20 600 000 Verim (kg/da) 212 192 224 203 210 209 226 232 236 213 220 254 Kaynak: TUĐK Verileri Türkiye Buğday Tüketimi Ülkemizde artan nüfusa paralel buğday tüketimi de artmaktadır. Türkiye, kişi başına buğday tüketimi yönünden önde gelen ülkelerden biridir. Türkiye’de kişi başına buğday tüketimi 195–207 kg civarındadır (TMO, 2009). Buğday, ülkemizde ekmeğin yanında, makarna, bulgur, irmik, nişasta ve bisküvi gibi bazı işlenmiş yiyeceklerde de kullanılmaktadır. Ayrıca buğday, gıda tüketimi dışında yaklaşık 2 milyon ton’luk tohumluk, 1.5-2 milyon ton’luk da yemlik olarak kullanılmaktadır (TMO, 2008). 160 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2.2 2000-2009 Yılları Arası Türkiye Buğday Tüketimi Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Tüketim (000 Ton) 15.078 15.628 15.644 14.781 15.132 14.283 16.490 14.584 15.458 Kaynak: TUĐK Verileri Çizelge 2.2’de yıllar itibariyle ülkemizin buğday tüketimi verilmiştir. Türkiye’de buğday tüketimi 2008 yılında 15.458 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Ülkemizin buğday üretimi iç tüketimi karşılamaya yeterlidir. Artan nüfusa paralel olarak üretim miktarının artması beklenirken bazı yıllar azalma göstermiştir. Tahıl ürünlerinin en çok tüketildiği ülkelerden biri olan yurdumuzda iç tüketimin karşılanması için gerekli buğday miktarı her yıl artmaktadır. Bundan dolayı ülkemizde nüfus artışındaki pay dikkate alınarak üretim miktarının tüketimi karşılayacak biçimde arttırılması gerekmektedir. Türkiye’de Buğday Dış Ticareti 2.3.1 Türkiye Buğday Đhracatı Türkiye’de buğday ihracatı, üretim miktarı ve ürün kalitesiyle yakından ilgilidir. Çizelge 2.3’den de görüleceği gibi buğday ihracatında önemli dalgalanmalar olmuştur. 2000 yılında dünya ihracatındaki payımız %1.71 düzeyinde gerçekleşmiştir. 2002 yılından sonra ise dünya ihracatında söz edilemeyen bir ülke durumuna gelinmiştir. 2005 ve 2006 yıllarında buğdayda net ihracatçı ülke konumuna gelinmiş olsa da, 2007 ve 2008 yıllarında üretime bağlı olarak önemli oranda azalmalar görülmektedir. 2009 yılında ise buğday ihracatı bir miktar artmış olsa da, bu oran buğday ithalatının çok gerisinde kalmıştır. Çizelge 2.3 Türkiye’nin Buğday Đhracat Miktar, Değer ve Ortalama Fiyatı Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Miktar (Ton) 1 782 048 1 117 969 109 827 938 863 327 931 685 673 4 643 8 003 301 485 Değer (1000 $) 196 308 136 225 19 329 401 359 52 155 100 853 2 745 5 568 60 647 Ort. Fiyat (Dolar/Ton) 110 122 176 428 416 159 147 591 696 201 Kaynak: TUĐK, TMO verileri Türkiye’de buğdayın piyasa fiyatları $ bazında yüksek iken ihraç fiyatları düşüktür. Bunun sebebi ise yurtdışında (ABD, Fransa, vb.) önemli miktarlarda ihracat sübvansiyonu söz konusu olduğundan, ülkelerin üretim maliyetinin çok altında dünya piyasalarına ürün satabilmelerinden kaynaklanmaktadır. Đhracatın gerçekleştirilebilmesi için buğday fiyatının diğer ülkelerdeki buğday fiyatlarından düşük ya da en azından paralel olması gerekmektedir. 2.3.2 Türkiye Buğday Đthalatı Türkiye’nin birçok bölgesi ekolojik yönden buğday tarımına uygun olduğu için, Türkiye’nin üretimi şimdilik tüketimini karşılamaktadır. Ancak, 2007 ve 2008 yıllarıyla 161 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ birlikte görülen kuraklık önemli miktarlarda buğday ithalatını gündeme getirmiştir. 2008 yılında 3.7 milyon ton buğday ithalatına 1.5 milyon $ ödenmiştir. Çizelge 2.4’de görüleceği gibi, Türkiye’de buğday ithalatı 2002-2004 yılları arasında artış göstermiş, 2005-2006 yıllarında azalmış ve 2007 yılından sonra ise önemli oranlarda artmıştır. Özellikle 2002 ve sonrasında ithalat miktarı ihracatımızla kıyaslanamayacak kadar yüksektir. Bunun da en önemli nedeni, kalite sorunu, TMO’nun piyasaya artık yeterince hakim olamaması, pazarlama sezonu sonunda spekülatörlerin fiyat yükseltmelerini önlemesi ve piyasayı düzenlemek amacıyla ithalata başvurmasıdır. Çizelge 2.4 Türkiye’nin Buğday Đthalat Miktar, Değer ve Ortalama Fiyatı Yıllar 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Miktar (Ton) 963 668 346 827 1 007 446 1 848 260 1 050 873 135 596 239 874 2 147 107 3 708 003 3 379 928 Kaynak: TUĐK, DTM Değer (1000 $) 126 142 49 621 147 967 277 953 219 313 25 031 52 624 570 390 1 483 190 899 003 Ort. Fiyat (Dolar/Ton) 130 143 135 150 209 185 219 266 400 321 3. KRĐZĐN FĐYATLAR VE ÜRETĐCĐLER ÜZERĐNE ETKĐLERĐ Ekonomik krizin buğday fiyatlarını nasıl etkilediği Çizelge 3.1’de gösterilmiştir. Bunun için 1990-2009 yılları arasında buğday fiyatları reel fiyatlara çevrilmiştir. Çizelge 3.1 1990-2009 Yılları Arasında Buğday (TL/kg), Cari ve Reel Fiyatları Yıllar GSMH deflatörü 4 498.4 7 161.5 11 709.1 19 601.0 40 632.9 76 064.8 135 395.3 245 336.3 430 074.5 670 056.1 1 011 114.7 1 570 261.1 2 267 457.0 2 777 634.8 3 041 510.1 3 202 710.1 3 577 427.2 3 827 847.1 4 019 239.4 4 188 047.4 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009* * BUĞDAY FĐYATI Cari Fiyat Reel Fiyat 500 770 1 200 1 900 3 600 7 000 18 000 33 000 53 000 80 000 102 000 164 000 230 000 325 000 370 500 350 000 375 000 425 000 500 000 500 000 11.12 10.75 10.25 9.69 8.86 9.20 13.29 13.45 12.32 11.94 10.09 10.44 10.14 11.70 12.18 10.93 10.48 11.10 12.44 11.94 Tahmini 1980 yılı baz alınarak yapılan reel fiyat hesaplamasında 1980 yılında 10.25 TL/kg olan buğday fiyatının 1994 yılında reel olarak gerilediği anlaşılmaktadır. 1997 yılında buğday fiyatı reel olarak en yüksek seviyeye ulaşmıştır. 2006 yılında buğday fiyatı 1980 yılı fiyatlarına yaklaşmıştır. 2007 ve 2008 yıllarında dünyada ve Türkiye’de yaşanan kuraklık ile ekiliş ve üretim miktarının azalması sonucu buğday fiyatları reel 162 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ olarak artmıştır. Dolayısıyla 2008 yılında buğday fiyatı 12.44 TL/kg’a yükselmiştir. 2008 yılında emanete alım sistemi benimsenerek fiyat açıklanmıştır. 2009 yılında ise buğdayın cari fiyatı değişmediği ve GSMH deflatörü de % olarak azaldığı için buğdayın reel fiyatı da bir miktar azalmıştır. Çizelge 3.2 1995-2009 Buğday Destekleme Alım Fiyatları ve % Artış Oranları (TL/kg) Yılla r II.Grup Ekm. Buğday (TL/kg) Artış (%) ÜFE Artış Oranı (%) TMO Başlangıç Alım Fiyatı ($/ton) 1995 1996 2000 2001 2002 2003 2004 2005 7 000 18 000 102 000 164 000 230 000 325 000 370 500 350 000 + 30 000* 94 157 28 61 40 41 14 3 65 85 33 89 31 14 14 5 165 231 167 150 153 220 240 258 Dünya Buğday Fiyatı (FOB/$/to n) 160 236 115 132 130 144 166 148 2006 375 000 + 35 000 8 12 261 207 2007 425 000 + 45 000 15 6 317 202 2008 500 000 + 45 000 18 8 400 362 2009 0.5 + 0.05 0.9 6 321 267 I. Derece Mak. Buğday (TL/kg) 11200 25200 117300 188600 259900 367000 392000 360000 + 30 000* 385000 + 35 000 440000 +45 000 500 000 + 45 000 0.525 + 0.05 Artış (%) 122 125 28 61 38 41 7 - 0.5 8 15 14 5.5 Kaynak : Resmi Gazeteler ve TMO (*) Prim Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı tarafından verilmektedir. Not: 1995-2001 yılları arasındaki fiyatlar Bakanlar Kurulu’nca belirlenen fiyatlar. 2002-2007 yılları arasındaki fiyatlar TMO’nun başlangıç alım fiyatlarını göstermektedir. ÜFE Aralık-Aralık 12 aylık alınmıştır. *2008 yılına ait fiyatlar emanet alım fiyatı olup, müdahale alım fiyatı açıklanmamıştır. Çizelge 3.2’de, 1995-2009 Yılları Arası II.Grup Ekmeklik ve 1.Derece Makarnalık Buğday Destekleme Alım Fiyatları ile bunların % olarak artış oranları verilmiştir. Ekmeklik buğdayda en yüksek artış oranı 1996 yılında (%157), en düşük artış oranı ise 2009 yılında (% 0.9) gerçekleşmiştir ki, bu da 1982 yılındaki artış oranından (%23) bile çok düşüktür. Son 15 yıllık dönemde uygulanan populist politikalardan dolayı II.Grup Ekmeklik buğday alım fiyatlarında önemli dalgalanmalar olmuştur. Özellikle 2004-2006 yılları arasında ve 2009 yılında II. Grup Ekmeklik buğday alım fiyatlarındaki artış Toptan Eşya Fiyat Endeksi’nin (2005 yılından itibaren ÜFE) altında kalmıştır. 2007 yılında ise buğday fiyatı son dört yılda ilk defa ÜFE’nin (Eylül ayı ort.) üzerinde gerçekleşmiştir. Bunda da yaşanan kuraklık ve buğday üretimindeki azalışın etkisi çok büyüktür. Buradan da anlaşılabileceği gibi, ekmeklik buğday fiyatlarında son yıllarda (2007-2008 yılları hariç) önemli oranda azalışlar olmuştur. Ancak, burada belirtilmesi gereken husus, 2001 yılından sonra destekleme alımlarının kaldırılması ile üretici ürününü daha çok tüccara ve borsalara satmak durumunda kalmıştır. Çizelgeden de görüldüğü gibi 2004 yılında 370.500 TL/kg olan buğday fiyatı, primler haricinde 2005 yılında 350.000 TL/kg’a düşürülmüş. 2007 yılında yaklaşık %14 oranında bir artışla 425.000 TL/kg’a çıkarılmıştır. Ancak 2005 yılından itibaren uygulanmaya başlanan prim sistemiyle dahi buğday fiyatındaki artış ÜFE artış oranının gerisinde kalmıştır. Burada prim sisteminin rolü çok büyüktür. Üreticiler prim sistemiyle desteklenmelidir. Üreticiye ödenen prim desteği, “destek verdik görünsün” diye 163 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ verilmemeli, gerçekten üreticiye yarar bir destek olarak verilmelidir. Primlerin üreticiyi destekleyici nitelikte olması ve buğday fiyatının da girdi maliyetlerindeki ve enflasyon oranındaki artış dikkate alınarak verilmesi gerekmektedir. Aynı dönemde TMO buğday alım fiyatlarının bir yıl hariç (1996) diğer yıllar dünya fiyatlarının üzerinde gerçekleştiği görülmektedir. Bunun nedeni ülkemizde buğday veriminin daha düşük olmasından ve üretim maliyetlerinin yüksek olmasından kaynaklanabilmektedir. Makarnalık buğday fiyatında en yüksek artış oranı 1996 yılında (%125) gerçekleşmiş, en düşük artış oranı ise 2005 yılında (% -0.5) gerçekleşmiş olup son 25 yılın en düşük seviyesinde kalmıştır. Buğday fiyatlarının yanında girdi fiyatları da önemlidir. Girdi fiyatlarındaki artış ya da azalış üreticilerin üretimlerini doğrudan etkilemektedir. Girdi fiyatlarındaki artış, üreticinin o sene daha az ekim yapmasına, azalış ise daha fazla ekim yapmalarına ve dolayısıyla üretim fazlasına sebep olabilmektedir. Dolayısıyla girdi fiyatlarının dengeli bir şekilde artması ve buğday fiyatıyla paralel gitmesi üreticiler açısından son derece önemlidir. Bunun için Çizelge 3.3’de 1998-2009 yılları arası girdi fiyatları ve artış oranları reel fiyatlarla incelenmiştir. Çizelge 3.3 1998-2009 Yılları Arası Reel Fiyatlarla Girdi Fiyatları ve Artış Oranları Yıllar 1998 1999 2000 2001 2002 2003 Tohumluk (2.Grup Ekm.) (TL/kg) Reel % Fiyat Artış 90000 80231 10.8 76989 -4.0 75320 -2.2 77766 3.2 36264 38068 62995 35090 74554 2004 2005 2006 2007 2008 2009* 67125 68487 69128 80897 85606 70859 -4.1 10.0 2.0 1.0 17.0 5.8 17.2 Gübre (%26 A.Nitrat) (TL/kg) Reel % Fiyat Artış 41500 - Gübre (DAP) (TL/kg) Mazot (TL/lt) Traktör (1000 TL/Adet) Reel Fiyat 87 000 % Artış - Reel Fiyat 124.700 % Artış - -14.4 5.0 65.5 -44.3 81 515 68 481 105 174 73 025 -6.3 -16.0 53.6 -30.6 147 818 190 940 213 529 247 145 41806 19.1 69 678 -4.8 209 804 18.5 29.2 11.8 15.7 15.1 42421 39526 35826 1.5 -6.8 -9.3 74 237 67 604 70 931 6.5 -8.9 4.9 253 963 261 861 266 894 39325 54574 8.8 38.7 81 459 178 917 14.8 119.6 258 424 302 832 44774 -17.9 70 756 -60.4 252 628 21.0 3.1 1.9 31.7 17.1 16.5 Reel Fiyat 3075000 2881258 % Artış -6.3 3012335 3550437 3225029 3301437 4.5 17.9 -9.2 2.4 3608224 9.3 3560100 3847125 3545465 -1.4 8.1 -7.8 4005628 4179674 12.9 4.3 Kaynak : TZOB, TÜGEM Not: Girdilerde yıl sonu fiyatları kullanılmıştır. * Tahmini Girdi fiyatlarının reel olarak seyri incelendiğinde, 1998-2009 yılları arasında girdi fiyatlarında genellikle artış olduğu görülmektedir. Özellikle tarımsal desteklerin kaldırıldığı ve tarımsal politikaların IMF niyet mektupları ile yönlendirilmeye başlandığı 2001 yılında yaklaşık gübre fiyatlarında %54-66 arasında, mazotta %12, traktörde %18 oranında artış olurken, buğday fiyatındaki artış %4 olarak gerçekleşmiş, bu artış da girdi artışlarının çok gerisinde kalmıştır. 2005 yılında tohumluk fiyatı haricinde girdi fiyatlarının hepsi azalmıştır. 2006-2008 yıllarında ise cari fiyatları enflasyondan arındırdığımızda girdi fiyatlarında tekrar bir artış görülmüş, bu artış ise reel olarak azalan buğday fiyatlarının üzerinde olmuştur. 2009 yılında ise buğday fiyatı ve girdi fiyatları reel 164 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ olarak azalmıştır. Bu durum üreticiler için olumlu olmakla beraber önceki yıllarda yüksek orandaki artışlar sebebiyle halen girdi fiyatları oldukça yüksek kalmaktadır. Girdi fiyatlarının buğday fiyatlarının üzerinde oluşması ekonomik krizin de etkisiyle satın alma gücü azalan üreticileri daha az girdi kullanımına yöneltmektedir. Üreticilerin girdileri yeterince kullanamamaları sonucu verim düşüklüğü artabilecektir. Girdi fiyatları buğday fiyatı ve enflasyon oranı dikkate alınarak belirlenmelidir. Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin etkilerinin buğday üreticilerini nasıl etkilediği, çiftçi eline geçen ürün fiyatındaki değişmeler ile ortaya konulabilir (Anonim, 2009). Buğdayda çiftçi eline geçen fiyatlardaki değişme krizin başladığı 2008 yılı Mayıs ayından sonra azalarak negatif olmuştur. 2009 yılı Şubat ayına gelindiğinde fiyatlar çok düşük bir oranda (0.1) artmıştır. Gerçekleşen enflasyon oranları ile çiftçi eline geçen fiyatlar karşılaştırıldığında, çiftçi eline geçen fiyatların enflasyon oranlarının (TÜFE, ÜFE) altında kaldığı görülmektedir. Bu da üreticilerin reel olarak gelir kaybına uğradıkları anlamına gelmektedir (Çizelge 3.4). Çizelge 3.4 Çiftçi Eline Geçen Fiyatlardaki Değişim ve Enflasyon Oranı Buğday Ocak 2008 Şubat 2008 Mart 2008 Nisan 2008 Mayıs 2008 Haziran 2008 Temmuz 2008 Ağustos 2008 Eylül 2008 Ekim 2008 Kasım 2008 Aralık 2008 Ocak 2009 Şubat 2009 Enflasyon Oranı (%) (TÜFE) 1.9 1.5 4.0 6.1 -0.8 -0.7 -3.5 -0.4 -0.4 -2.2 -1.0 -1.1 -0.5 0.1 8.17 9.10 9.15 9.66 10.74 10.61 12.06 11.77 11.53 11.98 10.75 10.06 9.50 7.73 Enflasyon Oranı (%) (ÜFE) 6.44 8.15 10.50 14.56 16.53 17.03 18.41 14.67 12.49 13.28 12.24 8.10 7.90 6.43 Kaynak: TUĐK 4. SONUÇ VE ÖNERĐLER Türkiye’de 2007 yılında yaşanan kuraklık ve 2008 yılı ortalarında başlayan ekonomik kriz buğday tarımını ve üreticisini olumsuz yönde etkilemiştir. 2007 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle buğday ekilişi, üretimi ve verimi azalmıştır. Buğday üretimi ise şimdilik iç tüketimi karşılarken, üretim ile tüketim arasındaki fark giderek azalmıştır. Bunun için kaliteli buğday üretimi her yıl tüketim miktarının üzerinde arttırılmalıdır. Çünkü ülkede tüketim genellikle artmaktadır, bunun da en önemli nedeni ülkemizin daha çok bitkisel kaynaklı ürünlerle (özellikle tahıl vb.) beslenmesidir. Çünkü hayvansal kaynaklı ürünler ülkemizde pahalıdır. Üreticilerin gelirlerinin artması ve Türkiye’nin dünya piyasalarında rekabet edebilmesi ise verim artışına bağlıdır. Buğday üretiminin %70’i yağış yetersizliği olan kıraç arazide yapılmaktadır. Ülkemizin kişi başına yıllık tahıl tüketiminin en yüksek düzeyde bulunduğu ülkelerden biri olması göz önüne alındığında kıraç arazide yapılan üretimlerde gerçekleştirilebilecek verim artışları Türkiye buğday üretimine önemli katkıda bulunabilecektir. Türkiye’de 2009 yılında yaklaşık 3.5 milyon ton ithalat yapılmıştır. Đthalata neden olarak ise kaliteli unluk buğdayın yetersizliği gösterilmiştir. Oysa ki, ithalat yerine yerli üretimi özendirici politikaların oluşturulması gerekmektedir. 2010 yılında ise Dahilde Đşleme Rejimi (DIR, ihraç ürünleri üretmek ve ihracatı teşvik etmek için getirilmiş bir sistem) kapsamında buğday ithalatına bir yıl süreyle yasak getirilmiştir. Bu da ülke ekonomisi, tarımı ve üreticiler yönünden olumlu bir gelişmedir. 165 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Araştırmada, 2005 yılından itibaren uygulanmaya başlanan prim sistemiyle dahi buğday fiyatındaki artışın ÜFE artış oranının gerisinde kaldığı saptanmıştır.. Burada prim sisteminin önemi çok büyüktür. Üreticiler prim sistemiyle desteklenmeye devam edilmelidir. Çünkü prim sisteminde taban fiyatla hedeflenen fiyat arasındaki fark “prim” olarak hazine tarafından ödendiğinden o ürünün tarımını yapan üreticilerin lehine olmaktadır. Ayrıca prim sistemi ile üretime de müdahale edilebilir. Üretimin fazla olduğu yıllarda prim miktarı artırılarak üretici gelirindeki ve üretimdeki dalgalanmalar minimuma indirilebilir. Ancak bu sistem uygulanırken Dünya buğday fiyatları çok iyi incelenmeli, çeşitli nedenlerle düşen Dünya buğday fiyatları karşısında üreticileri mağdur etmeyecek şekilde prim miktarı artırılmalıdır. Primlerin üreticiyi destekleyici nitelikte olması ve buğday fiyatının da girdi maliyetlerindeki ve enflasyon oranındaki artış dikkate alınarak verilmesi gerekmektedir. 2008 yılında yaşanan ekonomik kriz buğday üreticilerini de etkilemiştir. Türkiye tarımının en önemli sorunu, işletmelerin küçük ve buna bağlı olarak gelir düzeyinin düşük olmasıdır. Gelir düzeyinin düşüklüğünden ötürü üreticiler genellikle bir sonraki üretim dönemine borçlu girmektedirler. Ekonomik krizin de etkisiyle, üretici eline geçen fiyatlar azalmış, artan girdi fiyatlarıyla üreticiler girdi alımında zorlanmışlardır. Üreticilere verilen her bir destek zamanında ve buğday maliyeti dikkate alınarak verilmelidir. Sonuç olarak, ekonomik istikrara ulaşma ve sürdürülebilir bir kalkınma için buğday tarımının küresel etkilerden minimum düzeyde etkilenecek şekilde bir tarım politikası oluşturulmalı ve bu doğrultuda gerekli politikalar sistemli bir şekilde hayata geçirilmelidir. Kriz dönemlerinde ise talebi arttırıcı, üretimi ve dolayısıyla istihdamı arttırıcı politikaların uygulanması zorunluluk arz etmelidir. Tarımın bel kemiği olan üreticiler ise dönemsel fiyat değişikliklerine karşı korunmalı ve desteklenmelidir. Üretici gelirinin kriz dönemlerinde azalmamasının sağlanması, ekonomiye talep yaratarak katkı sağlayacaktır (Anonim, 2009). Buğday tarımında yaşanılan bu sorunların aşılması, kısa uzun vadeli politikalarla yapısal bir değişimin sağlanmasıyla mümkün olabilecektir. 5. KAYNAKLAR Anonim, 2009a, “Küresel Kriz ve Tarım”, Çalıştay, Đzmir 2009 DTM, Dış Ticaret Müsteşarlığı, (http://www.dtm.gov.tr, 20.07.2009) Gaytancioğlu, O., Konyali, S., “Türkiye’de Buğdayda Uygulanan Politikalar”, Buğdayda Kalite ve Üretim Politikaları Paneli, Tekirdağ Ticaret Borsası, 2009, Tekirdağ. Konyali, S., “Türkiye’de Buğdayda Uygulanan Tarım Politikalarının Üreticiler ve Tüketiciler Üzerindeki Etkileri : Trakya Bölgesi Örneği”, Namık Kemal Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, 2008, Tekirdağ. Resmi Gazeteler, (http://www.rega.basbakanlik.gov.tr, 26.07.2009) Tarım Đşletmeleri Genel Müdürlüğü, TUGEM, (http://www.tugem.gov.tr, 27.07.2009) Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, TEAE, “2010 Yılı Tarımsal Veriler”, 2010. Toprak Mahsulleri Ofisi, “Hububat Sektör Raporu”, 2008, 2009 Türkiye Đstatistik Kurumu, TUĐK, (http://www.tuik.gov.tr, 19.07.2009) Türkiye Ziraat Odaları Birliği, “Buğday Raporu”, 2007, Ankara 166 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Konya Đlinde Havuç Üretimi Yapan Tarım Đşletmelerinde Ekonomik Büyüklüğün Karlılık Üzerine Etkisi Yusuf ÇELĐK1 Mithat DĐREK2 ÖZET Bu çalışmada, Avrupa Birliği FADN (Farm Accoundancy Data Network) sistemi metodolojisi kapsamında, Konya ilinde havuç üretimi yapan tarım işletmelerinin ekonomik büyüklük grupları belirlenerek, ekonomik büyüklük sınıfları itibariyle yıllık faaliyet sonuçları belirlenmiştir. Araştırmanın ana materyalini, Konya ilinde havuç üretimi yapan işletmelerden basit tesadüfi örnekleme yöntemine göre belirlenen 70 işletmeden anket yöntemiyle elde edilen veriler oluşturmuştur. Veriler 2007-2008 üretim dönemine aittir. Araştırma sonuçlarına göre, işletmelerin ekonomik büyüklük sınıfları itibariyle ortalama büyüklükleri 5,8 ile 220,8 ESU arasında değişmekte olup, tüm işletmeler ortalaması bu değer 74,4 ESU olarak tespit edilmiştir. Brüt işletme karı ekonomik büyüklük gruplarında 10.883,16 TL ile 451.248,4l TL, işletme net katma değeri 8.658,16 TL ile 437.453,82 TL, net işletme aile geliri ise 3.208,16 TL ile 251.075,88 TL arasında, ekonomik büyüklük gruplarına paralel olarak artış göstermektedir. Genel anlamda incelenen işletmelerde, ekonomik büyüklük sınıflarına paralel yıllık faaliyet sonuçlarında artan oranda bir artışın yani ölçeğe artan getirinin olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: FADN, Ekonomik Büyüklük, Havuç Đşletmesi, Konya. The Impact Of Economıc Sıze On Profabılty Of Carrot Farms In The Konya Provıence ABSTRACT The objective of the research was to determine economic size and standard economic results of carrot farms in Konya by take in consideration of EU Farm Accountancy Data Network (FADN). The survey sample was determined as 70 with the respect of Simple Random Sampling Method. The data were collected by survey for 2007 to 2008 production period. Acording to the results, the average economic size of farms were vary from 5,8 ESU to 220,8 ESU, and the average farm size was identified as 74,4 ESU. Gross farm income was vary from 10.8883,16 to 451.248,41 TL, farm value add income vary from 8.658,16 TL to 437.453,82 TL and net family income was vary from 3,208.16 TL to 251,075.88 TL and increased by the economic size group in examined farms. Standart economic results were increased by the farm size. In this case, it is determined that increasing returns ocur with the respect of scale in businesses. Key Words: FADN, Economic Size, Carrot Farms, Konya. 1. GĐRĐŞ Gelişmekte olan ülkelerde, kaynak kullanımında temel strateji; bir taraftan hızla artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılama ve diğer taraftan hızlı büyümeyi sağlama hedefi, gelişmiş ülkelerde ise refah düzeyini artırmadır. Bu hedefler doğal olarak bütün ülkeleri kaynakların kullanımında etkinlik arayışlarına yöneltmiştir. Kıt olan kaynaklar, makro düzeyde ülkelerin büyüme ve kalkınma politikalarına bağlı olarak değişik sektörlere tahsis edilmektedir. Ülkeler için makro düzeyde kaynak kullanımının önemi aynı şekilde mikro düzeyde işletmeler içinde geçerlidir. Ekonomik bir ünite olan işletmeler, sahip oldukları üretim faktörlerini etkin kullanarak kar maksimizasyonu veya maliyet minimizasyonu yaparak rekabet üstünlüğü oluşturma çabasında bulunmaktadırlar. Ekonominin diğer sektörlerinde olduğu gibi tarım sektöründe de faaliyet gösteren işletmelerin temel amaçlarından biri karlılıktır. Bu amaca ulaşmada etkili birçok faktör *: Bu çalışmanın verileri 1070714 nolu TÜBĐTAK projesinden alınmıştır. 1 Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Selçuklu, Konya. 2 Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Selçuklu, Konya. 167 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bulunmaktadır. Bunlar, işletmede karlı faaliyetlere yer vermek, bu faaliyetlerin üretiminde optimal girdi kullanmak, pazarın talep ettiği kalitede ürün üretmek gibi işletmeciliğin üretim fonksiyonunu, diğer taraftan pazar yönetimini, finansal yönetim, halka ilişkiler ve Ar-Ge çalışmalarını da iyi yönetmektir. Đşletmeciliğin temel fonksiyonlarından olan üretim fonksiyonuna ilişkin kararlar alınırken, dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de; ürünün ne kadar üretileceği ve bu kapsamda oluşturulacak işletme ölçeğidir. Sabit sermaye unsurlarının birim ürüne düşen masraflarını azaltmak için, işletme büyüklüğünün uygun ölçekte olması gerekmektedir. Tarım sektöründe azalan verim kanununun geçerli olması nedeni ile ölçek düzeyini belirlemek, kaynak kullanım etkinliğinde daha da önem kazanmaktadır. Yukarıda bahsedilen amaçlara ulaşabilmek amacıyla her ülke kendi şartları içinde farklı makro ve mikro düzeyde araştırma ve veri sistemlerine sahiptir. Ülkeler itibariyle işletmelerde kaynak kullanım etkinliğini ölçmeye yönelik kullanılan yöntemler ve bu yöntemlerin hesaplama metodolojileri önemli farklılıklar da gösterebilmektedir. Nitekim bu durum AB ülkelerinde de yaşanmıştır. Ülkeler itibariyle farklı veri sistemleri ve hesaplama metodolojileri nedeniyle sonuçların standart form da karşılaştırılamaması nedeniyle bütün üye ülkeleri kapsayacak şekilde 1965 yılında Tarım Đşletmeleri Muhasebe Veri Ağı (FADN) sistemi oluşturulma kararı alınmıştır. AB’de, FADN sisteminde aynı terminoloji ile ülkeler arası heterojenlikler ortadan kaldırılmış ve ortak bir karşılaştırılabilirlik zemini oluşturulmuştur (Kıral ve Tatlıdil, 1996). Türkiye’de tarım sektörü ile ilgili veriler, Türkiye Đstatistik Kurumu (TÜĐK) tarafından, ülke, bölge ve iller düzeyinde toplanıp yayınlanmaktadır. Yıllar itibariyle verilen bu veriler makro düzeyde daha çok tarım işletmelerinin arazi yapısı ve tasarruf durumu, üretim miktar ve deseni gibi yapısal özelliklere ilişkin verilerdir. Diğer taraftan hemen hemen her on yılda bir tekrarlanan “Genel Tarım Sayımı” ile de işletmeler düzeyinde daha kapsamlı veri ve bilgiler derlenip yayınlanmaktadır. Ancak tarım işletmelerinin ekonomik faaliyet sonuçlarına ilişkin fiziki ve finansal veriler bulunmamaktadır(Çelik ve Direk, 2008). Türkiye’de tarımsal işletmeler ile ilgili toplanan verilerin eksikliğine dikkat çekilen bir araştırmada (Direk ve Çakan, 1995) rutin anketlerin uygulanacağı bir istatistik veri toplama sistemi önerilmiş olmasına karşın, aradan geçen süreçte herhangi bir gelişme de kaydedilememiştir. Türkiye’nin AB’ne üyelik sürecinde yapacağı çalışmalar, “Katılım Ortaklığı Belgeleri”nde kısa ve orta vadeli sürede yapılacak çalışmalar şeklinde önerilmektedir. Üçüncü ve dördüncü katılım ortaklığı belgesinde, tarım istatistikleri ile ilgili orta vadede yapılması önerilen çalışmalardan biride “Çiftlik Muhasebe Veri Ağı” sistemidir. Bu öneri doğrultusunda, 2007 yılında AB Katılım öncesi programı tarafından finanse edilen ve 9 ili kapsayan (Bursa, Konya, Adana, Şanlıurfa, Đzmir, Tekirdağ, Erzurum, Giresun, Nevşehir) bir pilot proje kapsamında, Türkiye’de Çiftlik Muhasebe Veri Ağı’nın kurulması çalışmaları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından başlatılmıştır. Türkiye’de tarım işletmelerinin FADN sistemine göre ekonomik büyüklük gruplarının belirlenmesi ve ekonomik büyüklük grupları itibariyle başarı kriterlerinin karşılaştırılması ile ilgili çok sınırlı araştırma bulunmaktadır. Bu çalışmalar; (Külekci, 2006), Gündoğmuş (2000), Rehber ve ark. (2002), Tipi (2002), Keskin ve Dellal (2006), Göktolga (2007), Çelik ve Direk (2008), Emre (2010)’dir. Türkiye’de FADN sistemine göre işletme analizi ile ilgili yeterli çalışma olmadığı gibi FADN metodolojisi ile ilgili yeterli çalışma da bulunmamaktadır. Bu konuda yapılmış belli başlı çalışmalar; Çakır ve Işın (1994), Arslan (1996), Kıral ve Tatlıdil (1996), Göktolga (1999), Rehber ve ark. (2002a), Keskin (2003), Altınkol (2006), Nazlı (2006), Erol (2008)’dır. Bu çalışmada, Türkiye’de havuç üretiminin % 60 gibi büyük bir bölümünün üretildiği Konya ilinde, havuç üretimi yapan tarım işletmelerinin FADN sistemine göre ekonomik büyüklük sınıfları ve işletme tipolojileri belirlenerek, ekonomik büyüklük ve farklı işletme tipolojisinin işletme faaliyet sonuçlarına etkisi incelenmiştir. 168 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1. Materyal Araştırmanın ana materyalini, TÜBĐTAK destekli TOVAG-107O714 nolu “Konya Đlinde Havuç Üretimi Yapan Tarım Đşletmelerinin Avrupa Birliği Tarımsal Muhasebe Veri Ağı Sistemine Göre Sınıflandırılması ve Đşletme Başarı Ölçütlerinin Karşılaştırılması” adlı proje kapsamında elde edilen veriler oluşturmuştur. Araştırmada kullanılan veriler 2006/2007 üretim dönemine aittir. Araştırma alanı olan Konya ilinde havuç üretiminin % 90’ı Meram ve Ereğli ilçelerinde yapılmaktadır. Araştırmanın ana populasyonunu bu iki ilçede bulunan havuç işletmeleri oluşturmuştur. Ana populasyonu temsil edecek örnek işletmeler, basit tesadüfi örnekleme yöntemine göre 70 adet işletme olarak hesaplanmıştır. 2.2. Yöntem Çalışma kapsamında öncelikle işletmelerin FADN sistemine göre ekonomik büyüklük sınıfları ve işletme tipolojileri belirlenmiştir. Daha sonra, ekonomik büyüklük sınıfları ve işletme tipolojilerine göre yine FADN sistemine göre, işletmelerin yıllık faaliyet sonuçları tespit edilerek, ekonomik büyüklük sınıflarına göre yıllık faaliyet sonuçları karşılaştırılmıştır. Đşletmelerin ekonomik büyüklük grubu belirlenirken, işletmedeki tarımsal faaliyetlerin üretim değerinden (bitkisel, hayvansal, diğer üretim değeri), bu faaliyetler için yapılan özel değişen masraflar çıkarılıp, her bir faaliyetin standart brüt karı hesaplanmıştır. Sonra her bir faaliyetin standart brüt karı toplanarak işletme brüt karı tespit edilmiştir. Đşletmenin toplam standart brüt karı, Avrupa para birimine çevrilerek (1 TL=1,803 Euro), FADN sistemine göre 1 Ekonomik Büyüklük Ünitesi (Economic Size Unit (ESU)) değeri olan 1200 euroya bölünüp (1 ESU= 1200 Euro), işletmelerin ekonomik büyüklük sınıfları belirlenmiştir (Rehber ve ark 2002a). Đşletmelerin ekonomik büyüklük sınıflarına göre yıllık faaliyet sonuçları hesaplanırken öncelikle gelir hesapları, daha sonra masraf hesapları yapılarak, FADN sistemine göre yıllık faaliyet sonuçları ortaya konmuştur. FADN sistemine göre gelir kapsamında, toplam üretim değeri hesaplanırken öncelikle dönem sonu bitkisel ve hayvansal ürün stokları, dönem başı stoklardan çıkarılarak hesaplamaya başlanmaktadır. Bu çalışmada elde edilen veriler bir yıllık ve dönem sonu verilere dayalı olarak yapıldığı için stok farkları değil, dönem sonu stok değerleri dikkate alınmıştır. Buna ilaveten, satılan bitkisel ürün değerleri, bitkisel ürünlerden çiftlik ve aile tüketim değerleri, hayvansal ürün satışları, hayvansal ürünlerin çiftlik ve aile tüketim değerleri, hayvan satış değerinden, hayvan alış değerinin çıkarılması sonucu elde edilen gelirler, hayvan varlığındaki değer artışı ve diğer gelirler (arazilerin kiraya verilmesi, orman ürünleri değeri, iş gücünün işletme dışında çalışması, alet-ekipmanların kiraya verilmesi, kısa vadeli verilen borç faizleri, turizm gelirleri, bir önceki yılın alacakları ve diğer ürün ve alacaklar) toplanarak işletmenin toplam üretim değeri hesaplanmıştır. Çalışmada masraflar da FADN sistemine göre sınıflandırılarak hesaplanmıştır. Buna göre masraflar; özel değişen masraflar, işletme masrafları ve bu iki masrafın toplanması ile ara tüketim masrafları hesaplanmıştır. Sabit sermaye unsurlarının aşınma ve yıpranma payı olarak doğru hat yöntemine göre amortisman masrafları hesaplanmıştır. Son olarak da yabancı işgücü ücreti, arazi kirası ve faiz giderleri dışsal masraflar olarak hesaplanmıştır. Hesaplanan toplam üretim değeri ve masraflardan hareketle, işletmelerin, Brüt Đşletme Geliri, Đşletme Net Katma Değeri ve Đşletme Aile Geliri hesaplanmıştır. Đşgücü ünitesi hesaplamada 1200 saat iş gücü bir işgücü ünitesi olarak dikkate alınmıştır. Fakat bu değer ülkeler itibariyle farklı olabilmektedir (Anonymous, 2003). 169 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 3.ARAŞTIRMA BULGULARI 3.1. Đşletmelerin FADN Sistemine Göre Sınıflandırılması Đncelenen işletmelerin FADN sistemine göre ekonomik büyüklük grupları hesaplanarak Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1’den de görüldüğü gibi FADN sisteminde işletmeler 9 ekonomik büyüklük sınıfına ayrılmaktadır. Đşletmelerin % 2,86’sı küçük, % 18,57’si ortanın altı, % 35,71’i ortanın üstü, % 21,43’ü büyük ve yine % 21,43’ü çok büyük işletme ekonomik büyüklük grubunda yer almaktadır. Çizelge 1. Đncelenen Đşletmelerin Ekonomik Büyüklük Gruplarına (ESU) Göre Dağılımı Sınıflar Sınırlar Büyüklük Grubu I II III IV V VI VII VIII IX Toplam ∗2 ∗= 2 ve ∗ 4 ∗=4 ve ∗6 ∗=6 ve ∗ 8 ∗=8 ve ∗12 ∗=12 ve ∗16 ∗=16 ve ∗40 ∗=40 ve ∗100 ∗=100 Çok Küçük Küçük Ortanın Altı Ortanın Üstü Büyük Çok Büyük Đşletme Sayısı (Adet) 0 Oran (%) - 2 2,86 8 5 25 15 15 70 18,57 35,71 21,43 21,43 100,00 3.2.3. Đşletmelerin Yapı ve Verimlilik Özellikleri Đncelenen işletmelerin FADN sistemine göre yapı ve verimlilik ile ilgili özellikleri Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 2’den de görüldüğü gibi işletmelerin ekonomik büyüklükleri 5,8 ESU ile 220,8 ESU arasında değişmektedir. Đncelenen işletmelerin ekonomik büyüklük sınıfları, Türkiye’de yapılan çalışmalardan farklılık arz etmektedir. Bursa ilinde yapılan bir araştırmada, tarım işletmelerinin ekonomik büyüklüğünün 3,3 ESU ile 10,2 ESU arasında (Rehber ve ark., 2002), Konya ilinde ihtisaslaşmış tahıl işletmelerinin AB sistemine göre sınıflandırılması amacı ile yapılan çalışmada, işletmelerinin % 42,99’unun 0-4 ESU büyüklük sınıfında, % 34,58’inin 4-8 ESU büyüklük sınıfında, % 15,89’unun 8-16 ESU büyüklük sınıfında ve % 6,54’ünün ise 16-40 ESU büyüklük sınıfında yer aldıkları tespit edilmiştir (Gündoğmuş, 2000). Erzurum’da büyük oranda hayvansal üretim yapan işletmelerin ekonomik büyüklüklerinin 1 ESU ile 12 ESU arasında değiştiği belirlenmiştir (Külekçi, 2006). Araştırma yöresinde işletmelerin ekonomik büyüklüklerinin yüksek olmasında, araştırma yöresinde havuç üreten işletmelerin genelde büyük işletme özelliğinde olmaları, havuç üretiminde kullanılan girdilerden işçilik ve yakıt giderlerinin yüksek düzeyde olması ve bu masrafların da özel değişen masraflar arasında yer almaması nedeniyle işletmelerin standart brüt karları yüksek çıkmasından kaynaklanmaktadır. Ekonomik büyüklük sınıflarında işletme başına düşen arazi miktarı ekonomik büyüklük sınıflarına paralel olarak artmakta ve ekonomik büyüklük sınıflarında kullanılabilir arazi miktarı 2,60 ha ile 68,26 ha arasında değişmektedir. Đşletmeler ortalamasında ise işletme başına düşen arazi miktarı 24,67 ha olarak belirlenmiştir. 170 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2. Đşletmelerin Ekonomik Büyüklük Gruplarına Göre 2006/2007 Üretim Dönemi Bazı Önemli Faaliyet Sonuçları Faktör Kodu Başlık 1 SYS03 Başlık 2 SE005 SE010 SE015 SE20 SE030 SE025 SE080 SE110 SE115 SE120 SE125 Başlık3 SE131 SE135 SE206 Başlık 4 SE270 Başlık 5 SE605 Başlık 6 SE131 SE275 SE600 SE410 SE360 SE415 SE365 SE420 Başlık 7 SE425 SE430 Đşletmelerle Đlgili Özellikler Örnek Đşletmeler Ekonomik Büyüklük-ESU Đşgücü Girdisi-AWU Aile Đşgücü Girdisi-FWU Yabancı Đşgücü Girdisi-AWU Kiralanan Tarla Arazisi-ha Kullanılabilir Tarla Arazisi–ha Toplam Hayvan Ünitesi Buğday Verimi – kental/ha Mısır Verimi – kental/ha Otlak Hayvan./ Yem Araz.– ha Süt Üretimi – kilo / inek Üretim Toplam Üretim Bitkisel Üretim Hayvansal Üretim Girdiler Toplam Masraflar Sübvansiyonlar Cari Sübvansiyonlar Đşletme Başına Gelir Toplam Üretim Değeri Ara Tüketim Cari Sübvan. ve Vergi Bakiyesi Brüt Đşletme Geliri Amortisman Đşletme Net Katma Değeri Dışsal Masraflar Đşletme Aile Geliri Kişi Başına Gelir Đşletme Net Katma Değeri/AWU Đşletme Aile Geliri/FWU III V VI VII Populasyon ve Örnek 2 8 5 25 Yapısal Göstergeler ve Đşletme Başına Verim 5,8 10,1 13,2 26,9 5,179 6,371 7,254 12,021 4,200 5,408 4,320 5,472 0,979 0,963 2,934 6,549 1,00 1,40 2,16 5,17 2,60 3,45 3,86 10,25 4,86 2,53 2,42 2,37 62,50 20,00 15,00 40,80 14,44 12,0 12,95 15,60 3.840,0 3.600,0 3.600,0 3.576,0 Đşletme Büyüklük Sınıfları VIII IX 15 15 Đşletme Ortalam 70 70,8 23,771 6,732 17,039 11,26 25,75 3,10 39,70 14,40 2,00 2.937,0 220,8 57,948 6,480 51,468 35,65 68,26 2,53 45,36 14,41 3.655,7 3.4 23 5 17 1 2 3 1 25.685,00 16.850,00 8.835,00 34.657,63 30.536,88 4.120,75 45.867,60 42.247,20 3.620,40 92.689,64 90.468,24 2.221,40 233.978,09 225.788,90 8.189,19 669.240,44 665.715,30 3.525,14 236.52 230.33 6.18 22.733,00 27.323,11 38.192,20 75.398,89 171.378,69 428.885,21 163.91 256,16 693,91 480,30 1.999,21 4.880,35 10.720,65 4.17 25.685,00 15.058,00 256,16 10.883,16 2.225,00 8.658,16 5.450,00 3.208,16 34.657,63 15.264,48 693,91 20.087,06 7.463,00 12.624,06 4.595,63 8.028,43 45.867,60 20.456,60 480,30 25.891,30 4.505,00 21.386,30 13.230,60 8.155,70 92.689,64 41.512,77 1.999,21 53.176,08 4.812,08 48.364,00 29.074,04 19.289,96 233.978,09 94.679,49 4.880,35 144.178,95 6.625,99 137.552,96 70.073,21 67.479,75 669.240,44 228.712,60 10.720,65 451.248,49 13.794,67 437.453,82 186.377,94 251.075,88 236.52 89.63 4.17 151.06 7.30 143.75 66.96 76.78 1.671,78 763,85 1.981,49 1.484,55 2.948,21 1.887,89 4.023,29 3.525,21 5.786,59 10.023,73 7.549,07 38.746,28 6.19 13.14 171 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Đşletmelerde, ekonomik büyüklük sınıflarında kiraya tutulan arazi miktarı, ekonomik büyüklük sınıflarına paralel olarak artış göstermektedir. Havuç üretiminde özellikle hasat döneminde toprağın yoğun olarak kullanımı, havuç üretim alanlarında münavebeyi zorunlu kılmaktadır. Nitekim Çizelge 2’den de görüldüğü gibi incelenen işletmelerde kiralanan arazi miktarı 1 hektar ile 35,65 hektar arasında değişmektedir. Diğer bir ifade ile işletmelerin mülk arazileri yanında % 50’ye yakın da araziyi kiralama sureti ile kullandıkları görülmektedir. Havuç üretiminde özellikle yabancı otla mücadele, seyreltme, hasat ve paketleme gibi üretim işlemlerinde, diğer tarım ürünlerine göre daha fazla işgücü kullanılmaktadır. Bu nedenle incelenen işletmelerde aile işgücü ve yabancı işgücü kullanım düzeyi de yüksek düzeyde bulunmuştur. Đşletme büyüklük sınıflarında kullanılan toplam işgücü 5,179 ile 57,948 işgücü ünitesi arasında değişmektedir. Đşletmeler ortalamasında ise bu değer 23,207 iş gücü ünitesidir. 3.2.4. Ekonomik Büyüklüğün Đşletme Faaliyet Sonuçlarına Etkisi FADN sistemine göre işletmelerin ekonomik büyüklük sınıflarına göre karşılaştırılan temel gelir kriterleri; toplam üretim değeri, brüt işletme geliri, net işletme katma değeri ve net işletme aile geliridir. Bu kriterler açısından işletmelerin durumu Çizelge 3’de verilmiştir. Çizelge 3’den görüldüğü gibi işletme büyüklük gruplarında toplam gelir, ekonomik büyüklük gruplarına paralel olarak artış göstermektedir. Toplam üretim değeri işletme büyüklük gruplarında 25.941,16 TL ile 679.961,09 TL arasında değişmektedir. Toplam üretim değeri bünyesinde masraflarını da bulundurduğundan, işletmelerin başarısını ölçmede, masraf unsurlarının çıkarıldığı gelir kriterleri daha önemli olmaktadır. Çizelge 3. Đncelenen Đşletmelerin Başarı Kriterleri (YTL) Ekonomik Büyüklük Sınıfları Başarı kriterleri III V VI VII VIII TOPLAM 25.941,16 35.350,91 46.347,90 94.688,85 238.858,44 GELĐR I-Ara Tüketim 15.058,00 15.264,48 20.456,60 41.512,77 94.679,49 BRÜT 10.883,16 20.087,06 25.891,30 53.176,08 144.178,95 ĐŞLETME GEL. II-Amortismanlar 2.225,00 7.463,00 4.505,00 4.812,08 6.625,99 ĐŞLETME NET 8.658,16 12.624,06 21.386,30 48.364,00 137.552,96 KATMA DEĞ. III-Dışsal Mas. 5.450,00 4.595,63 13.230,60 29.074,04 70.073,21 NET ĐŞLETME 3.208,16 8.028,43 8.155,70 19.289,96 67.479,75 AĐLE GELĐRĐ IX 679.961,09 Đşletmeler Ortalaması 240.699,79 228.712,60 451.248,49 89.638,51 151.061,28 13.794,67 437.453,82 7.309,38 143.751,90 186.377,94 251.075,88 66.963,37 76.788,53 Brüt işletme kârı, işletme büyüklük sınıflarına paralel artış göstermekte olup, işletmelerde 10.883,16 TL ile 451.248,49 TL arasında değişmekte olup, işletmeler ortalamasında bu değer 151.061,28 TL’dir. Brüt kârın işletme büyüklük sınıflarında önemli düzeyde farklılık arz etmesi, işletmelerin ölçek ekonomileri yanında, ürün desenindeki farklılıklardan da kaynaklanmaktadır. Đşletme net katma değeri, işletme büyüklük gruplarında 8.658,16 TL ile 437.453,82 TL arasında değişmekte olup, işletmeler ortalamasında ise 143.751,90 TL’dir. Đşletme büyüklük gruplarına paralel olarak artış gösteren işletme net katma değerinin toplam üretim değeri içindeki payı % 33,37 ile % 64,33 arasında değişmektedir. Đşletme net katma değerinin toplam üretim içindeki payı, büyük işletme sınıflarında ölçek ekonomilerinin etkisi ile daha da yüksek düzeydedir. Yani sabit sermaye unsurlarının amortisman payının, birim üretim değerine düşen miktarı işletme büyüklüğüne paralel azalmaktadır. Net işletme aile geliri, işletme büyüklük gruplarında 3.208,16 TL ile 251.075,88 TL arasında değişmektedir. Đşletmeler ortalamasında ise bu değer 76.788,53 TL’dir. Net 172 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ işletme aile gelirinin toplam üretim değeri içindeki payı, işletme büyüklük gruplarında % 12,36 ile % 36,92 arsında değişmektedir. Đşletmeler ortalamasında ise bu oran % 31,90’dır. Đl de havuç üretimi yapan işletmelerde başarı ölçütlerinin değişimi grafiksel olarak Şekil 1’de verilmiştir. Đşletme Büyüklük Sınıflarında Nisbi Kar Durumu 2,00 1,59 N is b i K a r 1,50 1,29 1,14 1,00 1,39 1,26 1,21 Seri 1 0,50 0,00 1 2 3 4 5 6 Đşletme Büyüklük Sınıfları Şekil 1. Ekonomik Büyüklüğün Đşletme Başarısına Etkisi Şekil 1’den de görüldüğü gibi, işletme net katma değeri, net işletme aile geliri, yıllık işgücü ünitesine düşen işletme net katma değeri, yıllık aile işgücü ünitesine düşen net işletme aile geliri kriterleri açısından ekonomik büyüklük sınıfları itibariyle ölçeğe artan bir getiri gözlenmektedir. Diğer taraftan, incelenen işletmelerde yapılan toplam masrafların bir birimine düşen üretim değeri, diğer bir değişle nisbi kar durumu incelenmiştir. Nisbi kar durumu, III. işletme büyüklük sınıfından, V. işletme büyüklük sınıfına geçişte ölçeğe artan getiri, V. Sınıf işletme büyüklüğünden, VI. işletme büyüklüğüne geçişte ise ölçeğe azalan bir getiri ve bu aşamadan sonra işletme büyüklüğüne paralel ölçeğe artan bir getiri olduğu görülmektedir. Đşletme büyüklük sınıflarında nisbi kar kriterinde bir dalgalanma olmakla beraber, diğer kriterlerde ölçeğe artan getiri olduğu tespit edilmiştir. 4. SONUÇ VE ÖNERĐLER Elde edilen sonuçlara göre, işletmelerin ortalama ekonomik büyüklüğü 74,4 ESU olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de yapılan diğer araştırmalarda bu değerler daha düşük çıkmıştır. Fakat bu farklılıklar yorumlanırken, FADN hesaplama metodolojisi ile yörelerin işletme yapıları, işletmelerde üretilen ürünler ve bu ürünlerin üretim teknolojilerinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Đncelenen havuç işletmelerinde yoğun emek kullanımı olması ve kullanılan yabancı işgücünün özel masraflarda yer almaması nedeni ile işletmelerin ekonomik büyüklükleri yüksek çıkmıştır. Đşletme büyüklük sınıflarında kullanılabilir arazi miktarı 2,60 ha ile 68,26 ha arasında değişmekte ve işletmeler ortalamasında ise 24,67 hektar olduğu tespit edilmiştir. Đşletmeler ortalaması olarak mevcut arazinin % 65,58’inde başta havuç olmak üzere sebze grubu ürünler yetiştirilmektedir. Đşletmeler ortalamasında mevcut 24,67 hektar arazinin % 49,41 (12,19 ha)’i kiraya tutulan araziden oluşmaktadır. Kiraya tutulan arazinin yüksek düzeyde olmasında, havuç üretiminde münavebe gereksinimi en etkili faktör olarak gözlenmiştir. Đncelenen işletmelerde ekonomik büyüklük grupları itibariyle, brüt işletme geliri 10.883,16 TL ile 451.248,41 TL, işletme net katma değeri 8.658,16 TL ile 437.453,82 TL, net işletme aile geliri ise 3.208,16 TL ile 251.075,88 TL arasında ekonomik büyüklük gruplarına paralel olarak artış göstermektedir. Genel anlamda işletmelerde, ekonomik büyüklük sınıflarına paralel yıllık faaliyet sonuçlarında artan oranda bir artış olduğu, diğer bir ifade ile işletmelerde ölçeğe artan getirinin olduğu tespit edilmiştir. FADN sistemi ile ilgili Türkiye’de yeterli düzeyde çalışma bulunmamaktadır. Bu sistemin gerek metodolojik olarak öğrenilmesi ve gerekse yeterli çalışma oluşturulması 173 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bakımından farklı yörelerde, yöntemin uygulanmasına yönelik çalışmaların yapılması gerekmektedir. KAYNAKLAR Anonymous, 2003, Structure and Typology of Agricultural Holdings, European Comission, Working Documant on The Agenda, Meeting on May 2003, Luxembourg. Altınkol, T., 2006. Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikasına Yönelik Tarımsal Muhasebe Veri Ağı (FADN) Đncelenmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Yüksek Lisans Tezi, Đzmir. Arslan, A., 1996. Türkiye Tarımında Tarımsal Đşletmelerin Sınıflandırılması Konusunda Bir Deneme Çalışması, DĐE Tarım ve Sanayi Đstatistikleri Dairesi Başkanlığı, (Yayınlanmamıs), Ankara. Çakır, C., Işın, S., 1994. Avrupa Topluluğu’nda Tarım Đşletmelerinin Sınıflandırılma Esasları ve Türkiye Açısından Değerlendirilmesi, Tarım ve Mühendislik Dergisi, Sayı:47, Ankara. Çelik, Y., Direk, M., 2008. Konya Đlinde Havuç Üretimi Yapan Tarım işletmelerinin Avrupa Birliği Tarımsal Muhasebe Veri Ağı Sistemine Göre Sınıflandırılması ve Đşletme Başarı Ölçütlerinin Karşılaştırılması. TÜBĐTAK, TOVAG-107O714, Konya. Direk, M., Çakan, M., 1995. Türkiye’de Tarımsal Verilerin Toplanmasında Örnek Đşletmeler Oluşturulması. Planlama ve Kalkınma Çalışmalarında Đstatistik Sempozyumu, 27-28 Nisan, Lefkoşa-Kıbrıs. Göktolga, G, Karkacıer, O., 1999. FADN (Tarım Muhasebesi Veri Ağı) Ve Konunun Türkiye Açısından Değerlendirilmesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt:16 Sayı:1, 1999, TOKAT. Gündoğmuş, E., 2000. Tarım Đşletmelerinin AB Sistemine Göre Sınıflandırılması; Konya Đli Đhtisaslaşmış Tahıl Đşletmeleri Örneği, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Ankara. Keskin, G., 2003, AB’de Tarım Đşletmelerinin Sınıflandırılması ve Türkiye’de Uygulanabilirliği, Tarım Ekonomisi ve Araştırma Enstitüsü TEAE- BAKIS, Sayı: 3 Nüsha: 1, ISSN 13038346, Ankara. Keskin, G., Dellal, Đ., 2006. AB’nde Küçük Baş Hayvan Yetiştiren Đhtisaslaşmış Đşletmeler ve Türkiye’nin Üyelik Sürecindeki Durumu. VII. Tarım Ekonomisi Kongresi, 13-15 Eylül, Antalya. Kıral, T., Tatlıdil, F., F., 1996. AB’nde Tarım Đşletmelerinin Sınıflandırılması Büyüklük ve Gelir ile Bazı Basarı Ölçütlerinin Saptanmasında Yeni Kavram ve Yaklaşımlar, Türkiye II. Tarım Ekonomisi Kongresi, Cilt:1, 4-6 Eylül 1996, Adana. Kıral, T., Köse, N., Nazlı, C., 2006. AB FADN Sistemi’ne Türkiye’nin Uyumu. VII. Tarım Ekonomisi Kongresi, 13-15 Eylül, Antalya. Külekçi, M., 2006. Erzurum Đli Hayvancılık Đşletmelerinin AB Muhasebe Sistemine (FADN) Göre Sınıflandırılması ve Değerlendirilmesi; Karayazı, Tekman ve Çat Đlçeleri Örneği, Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Erzurum. Nazlı, C., 2006. Avrupa Birliği Tarım Muhasebesi Veri Ağı (FADN) Sistemi Çerçevesinde Türkiye’de Çiftçi Kayıt Sisteminin Đncelenmesi. Ankara Üniveristesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Rehber, E., Tipi, T., Aksüyek, M., 2002. AB Tarım Đşletmeleri Muhasebe Veri Ağı Sistemi (FADN) ve Bunun Türkiye’de Seçilmiş Bir Alandaki Tarım Đşletmelerine Uygulanabilirliği Üzerine Bir Araştırma, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Yayın No:230, Ankara. Rehber, E., Tipi, T., Aksüyek, M., 2002a. Tarım Đşletmeleri Muhasebe Veri Ağı Tanımlar ve Uygulama Rehberi, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Yayın No:231, Ankara. Tipi, T., 2002. Tarım Đşletmelerinin Yıllık Faaliyet Sonuçlarının Değerlendirilmesi Yöntemlerinin Karsılaştırmalı Analizi, Uludağ Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi (Yayınlanmamıs), Bursa. 174 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye Et Sığırcılığında Islah Ve Destekleme Politikalarının Bölgesel Etkileri Üzerine Bir Çalışma Atilla KESKĐN1 Vedat DAĞDEMĐR1 Fahri YAVUZ1 ÖZET Çalışmada Türkiye et sığırcılığında ıslah ve destekleme politikalarının bölgesel etkinlikleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla üç aşamalı en küçük kareler yöntemi kullanılarak regresyon analizi yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, bütün bölgelerde sığır eti üretimini etkileyen en önemli faktör, kültür ve melez sığır sayısının toplam sığır sayısına oranıdır. Bütün bölgelerde sığır eti üretimi ile kültür ırkı sığır ithalatı ve yem fiyatları arasında negatif, sığır eti verimi, et teşvik primi ve kültür ve melez sığır sayısının toplam sığır sayısına oranı, arasında pozitif bir ilişki tespit edilmiştir. Sığır eti üretimi ve sığır eti fiyatları arasında ise doğu ve orta bölgelerde pozitif, batı, güney ve kuzey bölgelerde negatif ilişki bulunmuştur. 1990 yılından itibaren yapılan kültür ırkı sığır ithalatının etkisinin istatistiksel olarak önemsiz olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuçlar, tarımsal destekleme politikalarının bölgesel düzeyde belirlenmesinin önemini öne çıkarmaktadır. Dolayısıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığının çalışmalarını sürdürdüğü “Tarım Havzaları Projesi” bir an önce hayata geçirilmelidir. Anahtar kelimeler: Türkiye, et sığırcılığı, destekleme, ıslah, politika A Study On Regıonal Impacts Of Breedıng And Support Polıcy In Cattle Fattenıng Sector In Turkey ABSTRACT The aim of this study was to determine regional effectiveness of breeding and support policy for cattle fattening in Turkey. We used method of Three Stage Least Square in this purpose. According to the results of the study, we determined that most important factors affecting regional beef production in the all regions was the ratio of high-gene cattle breeds and their crosses in total number of cattle in Turkey. A negative correlation was found between the beef production and number of imported high-gene cattle, feed prices, and positive correlation was found with beef per head, meat incentive payment, and the ratio of high-gene cattle breeds and their crosses in the all regions. Beef prices had a positive impact on beef production in the East and Middle regions, while it had negative impact West, South and North regions. Besides, we determined that import of high-gene cattle since 1990 has not significant impact. The results indicate that the importance of implementing agricultural support policies in regional base is prevailing. Therefore, Agricultural Basin Project that is being implemented by ministry of Agriculture and Rural Affairs must be realized as soon as possible. Key words: Turkey, cattle fattening, support, breeding, policy, GĐRĐŞ Tarım politikası uygulamaları tüketici ve üreticilerin ekonomik refahları ve mal fiyatları üzerinde önemli etkiye sahip olabilirler. Ekonomistler, politika yapma sürecinde faydalı girdileri sağlamak için sıklıkla alternatif politika hareketlerinin potansiyel etkilerini değerlendirirler. Et sığırcılığına yönelik olarak ıslah ve destekleme politikaları konusunda Yavuz ve ark., (2003) bu nitelikte önemli çabalar sarf etmişlerdir. Bunlar ve diğer birçok analizciler ıslah ve destekleme uygulamaları üzerine politika değişikliğinin güçlü etkilerini bulmuşlardır. Örneğin, Yavuz ve ark. et sektörünün arz yönünü incelemişlerdir. Bu çalışmada et üretimi üzerine verim, et ve yem fiyatları, 1972 yılından beri uygulanan hayvancılık politikaları, kültür ırkı ithalatı ve uygulanan teşvik primlerinin etkileri araştırılmıştır. Kullanılan üç basamaklı en küçük kareler regresyon analizine göre toplam et üretimine sığır başına et verimi, et fiyatı ve 1972 yılından beri uygulanan 1 Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 25240 Erzurum. 175 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 hayvancılık politikalarının etkileri pozitif, yem fiyatlarının etkisi ise negatif yönde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Diğer taraftan et verimine kültür ırkı ve melez sığırlarının oransal artışının etkisi istatistiksel olarak çok önemli olurken, kültür ırkı sığır ithalatının etkisinin önemsiz olduğu tespit edilmiştir. Ancak benzer nitelikte bölgeler arası karşılaştırmalı analizlere rastlanamamıştır. Bu çalışmada Türkiye’de et sığırcılığında ıslah ve destekleme politikalarının etkinliği bölgeler arası bir analizle ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çünkü günümüzde bölgesel kalkınma Türkiye-Avrupa Birliği uyum ve üyelik sürecinde kilit aşamalardan birisi haline dönüşmüştür. Bu durum kalkınma planları hazırlanırken veya politika yapıcılar tarafından karar alınırken bölgelerin yapısını ve potansiyelini dikkate alan yeni bir anlayışın geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Yerel rekabet avantajlarının belirlenmesi, ihtisaslaşma, kaynakların etkin kullanımı ve dolayısıyla küresel rekabet için son derece önemlidir. Bilindiği üzere Türkiye’de yerli ırkların verim düzeylerinin düşük olması ve seleksiyon yoluyla ıslah çalışmalarının uzun zaman alması nedeniyle, karar vericiler yerli ırkların verimli kültür ırkları ile melezlenmesine ağırlık vermişlerdir. Bu doğrultuda Esmer, Simental, Siyah Alaca ve Jersey ırkları ithal edilmiştir (Alphan, 1990). Planlı dönemde hız verilen melezleme çalışmalarında Esmerler Boz Irk ve Doğu Anadolu Kırmızısı, Siyah Alacalar Güney Kırmızısı (Kilis tipi) ve Jerseyler de Yerli Kara ve Karışık Yerli Irkı sığırlar ile melezlenmişlerdir (Akbulut, 1998). Ayrıca et ve süt üretimini artırmak amacıyla 1986–1996 döneminde 265 bin baş gebe düve ithal edilmiştir (Anonim, 1997). Damızlık sığır ithalatı uzun yıllardan beri yapılmasına rağmen, 1987 yılından itibaren hız kazanmıştır. Bu kapsamda 1990 yılında kalkınmada öncelikli yöreler için düve başına 1 TL, diğer bölgeler için 750 krş. ödenmiş, 1994 ve 1996 yıllarında ithal edilen süt inekleri için değerinin %25-30’u oranında destekleme yapılmış ve bazı köy kalkınma kooperatifi üyelerine damızlık düve ithalatında ucuz kredi temin edilmiştir (Yavuz, 2001). Bu desteklemelere ilave olarak 1972–1986 döneminde hayvancılık sektörüne değişen miktarlarda kredi verilmiş ve beş ayrı hayvancılığı geliştirme projesi yürütülmüştür (Şenel, 1985). Ayrıca 1987 yılında süt teşvik pirimi, 1990 yılında ise et teşvik pirimi adı altında teşvik politikalarına başlanmıştır (Yavuz 1999). Süt teşvik pirimi ilk uygulandığında 25–30 krş. iken, reel değerinde meydana gelen düşme nedeniyle zamanla değişim göstermiştir. Et teşvik pirimi, 1990– 1994 tarihleri arasında koyun ve sığır için kg başına 400 TL, etlik piliçlerde ise kg başına 160 TL olarak uygulanmış, sonra 1000 TL ye kadar artırılmış ve bu uygulamaya 1995 yılında son verilmiştir. 2004 yılından itibaren yeniden başlayan et teşvik pirimi projesi, TAR-ET kapsamında Et ve Balık Kurumu kombinalarında kesim yaptıran ve tarım kredi kooperatiflerine üye olmak şartıyla sözleşmeli besicilik yapan 28 ildeki 190 kg erkek sığır karkas ağırlığına ulaşmış hayvanlar için toplam et teşvik pirimi tutarı yıllık 12.688.000 TL’yi aşmamak kaydıyla kg başına 1 TL et teşvik pirimi uygulamıştır (Anon., 2004). Daha sonra et teşvik primi miktarı 14 Nisan 2009 gün ve 27200 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu kararına göre 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 1.5 TL ye yükseltilmiştir (tarimkredi.org.tr., 2010). Planlı dönemin başlangıcı olan 1963 yılı verilerine göre Türkiye’de toplam sığır varlığının sadece %0,8’i kültür ırkı ve melez sığırlardan oluşurken, bu yılda sığır eti üretimi 78,92 bin ton dur (Anon., 2000; Anon., 1996). Planlı dönemde gerçekleştirilen destekleme politikaları, kültür ırkı sığır ithalatı ve yürütülen melezleme çalışmaları sonucunda 2007 yılında Türkiye’de toplam sığır varlığının % 70,32’si kültür ırkı ve melez sığırlardan oluşurken, bu yılda sığır eti üretimi 342,84 bin tona yükselmiştir. 1963 yılına göre 2007 yılında sığır sayısı 1,77 milyon baş azalarak 10,93 milyon başa inmesine karşılık, et verimi 70,29 kg/baş tan 194,58 kg/baş a yükselmiştir (Anon., 1960-2008). Anlaşılacağı üzere, yukarıda sıralan uygulamalar sonucunda Türkiye’de sığırcılık sektöründe önemli yapısal değişiklikler meydana gelmiştir. Bu nedenle 1990 yılından sonra uygulanan destekleme politikalarının bölgesel etkinliğini tespit etmek çalışmanın 176 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 temel amacıdır. Bu amaçla et sektörü arzını temsil eden regresyon modelleri oluşturulmuş ve bu politikaların bölgesel etkinliği tahmin edilmiştir. Bu çalışmanın geri kalan kısmı aşağıdaki gibi organize edilmiştir. Đkinci bölümde çalışmada kullanılan materyal ve metot sunulmaktadır. Üçüncü bölümde araştırma sonuçları ve tartışma yer almaktadır. MATERYAL VE METOT Çalışmada kullanılan veriler çeşitli istatistiklerden ve daha önce yapılmış olan yerli ve yabancı literatürden sağlanmıştır. Tahmin edilen modelde ilgili veriler 1990– 2007 dönemine ait Türkiye Đstatistik Kurumu (TUIK) Tarımsal Yapı ve Üretim Đstatistiklerinden temin edilmiştir. Bu veriler iller itibariyle elde edilmiş olup daha sonra NUTS 12 bölgelerine göre düzenlenmiştir. Çalışmada genel değişimleri daha iyi ve net olarak ortaya koymak amacıyla NUTS 1 bölgeleri; Batı (Đstanbul, Batı Marmara, Ege, Doğu Marmara), Orta (Batı ve Orta Anadolu), Güney (Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu), Kuzey (Batı ve Doğu Karadeniz) ve Doğu (Kuzeydoğu ve Ortadoğu Anadolu) şeklinde toplulaştırılmıştır (Şekil 1). Şekil 1. Türkiye’de NUTS 1 bölgeleri haritası. 1990 yılının başlangıç yılı olarak seçilmesinin nedeni, özellikle hayvan ırkları ile ilgili en sağlıklı bölgesel verilerin bu yıldan itibaren sağlanabilmesidir. 2007 yılı ise ilgili verilere ulaşılabilen en son yıldır. Çalışmada, et sektörünün arz yönünü temsil eden iki ayrı regresyon modeli kullanılmıştır. Her bir model, toplam sığır eti üretimi ve sığır başına verimi açıklayan iki regresyon denkleminden oluşmaktadır. Birinci denklemdeki toplam sığır eti üretimi sığır başına et verimi, sığır eti fiyatı, yem fiyatı, et teşvik pirimi ve 2002 yılından itibaren uygulanan hayvancılık destek ödemeleri tarafından açıklanmaktadır. Đkinci denklemdeki sığır başına verim ise kültür ırkı ve melez sığırların toplam sığır varlığına oranı ve 1990 yılından sonra gerçekleşen kültür ırkı damızlık sığır ithalatı tarafından açıklanmaktadır. Bu regresyon modeli, ikinci denklemin birinci denklem içerisinde yer aldığı matematiksel bir fonksiyon olarak aşağıdaki gibi ifade edilebilir. i= bölgeler Burada TPm : toplam sığır eti üretimi (ton), V: sığır başına verim (kg/baş), Pm : sığır eti fiyatı (TL/kg), Pf :yem fiyatı (Tl/kg, 1994=1), k: kültür ve melez sığır sayısının toplam sığır sayısına oranı (%), d1:kültür ırkı sığır ithalatı (dummy), d2:et teşvik pirimi (dummy), d3: hayvancılık destek ödemeleri (dummy). 2 NUTS 1 bölgeleri 12 bölgeden oluşmakta olup bunlar; Đstanbul (TR1), Batı Marmara (TR2), Ege (TR3), Doğu Marmara (TR4), Batı Anadolu (TR5), Akdeniz (TR6), Orta Anadolu (TR7), Batı Karadeniz (TR8), Doğu Karadeniz (TR9), Kuzeydoğu Anadolu (TRA), Ortadoğu Anadolu (TRB) ve Güneydoğu Anadolu (TRC) bölgeleridir. 177 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bu simultane denklem sistemi, toplam üretim ve sığır başına verimin bağımlı değişken olduğu iki denklemli bir regresyon modelidir. Modeldeki her iki denklemde düzen ve işaret şartına (order and rank) göre (Maddala, 1992; Studenmund, 2006) aşırı tanımlandığı tespit edilmiştir. Aşırı tanımlama durumunda (over identified), sistem tahmin metotlarının kullanılması parametrelerin tahmininde etkinliği artırmaktadır (Gujarati, 1999; Koutsoyiannis, 1977; Studenmund, 2006). Tanımlanan bu iki denklemli sistemler, üç basamaklı en küçük kareler regresyon yöntemi kullanılarak tahmin edilmiştir. BULGULAR Türkiye’de toplam sığır popülasyonu içerisinde kültür ve melez ırkı oranı yıllar itibariyle şekil 2 de verilmektedir. Grafikten kültür ve melez ırkı sığırların toplam sığır sayısına oranı bakımından bölgeler itibariyle önemli farklılıklar olduğu anlaşılmaktadır. Şekil 2. Türkiye’de bölgelere göre kültür ve melez ırkı sığırların toplam sığır sayısına oranı (%). Söz konusu oran 1990-2007 periyodunda bütün bölgelerde artış göstermiştir. 1990 yılına göre 2007 yılında kültür ve melez sığır ırklarının oranı sırasıyla orta bölgelerde %29.77, güney bölgelerinde %24.82, kuzey bölgelerinde %24.53, doğu bölgelerinde %22.90 ve batı bölgelerinde %19.78 artış göstermiştir. Bu veriler Türkiye sığır popülasyonunun genetik ıslahında, kültür ırkları ile yapılan melezleme çalışmalarının sayısal olarak önemli bir gelişme sağladığını göstermektedir. 2007 yılında kültür ve melez ırkı sığırların toplam sığır sayısına oranı batı, orta, güney, kuzey ve doğu bölgelerinde sırasıyla %89.92, %78.75, %65.58, %63.70, %41.15 dir. Türkiye’de sığır eti verimi şekil 3 de verilmektedir. 1990 yılına göre 2007 yılında sığır eti verimliliği orta, kuzey, güney, doğu ve batı bölgelerinde sırasıyla %94.10, %73.89, %71.91, %66.35 ve %45.75 oranında artış göstermiştir. 2007 yılı verilerine göre en yüksek verimlilik düzeyi orta (211.81 kg/baş) ve batı (202.01 kg/baş) bölgelerinde, en düşük verimlik düzeyi ise kuzey (165.90 kg/baş) ve doğu (182.49 kg/baş) bölgelerindedir. 178 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Şekil 3. Türkiye’de bölgelere göre sığır eti verimi (kg/baş). Türkiye’de bölgelere göre sığır eti üretim miktarı şekil 4 de gösterilmiştir. 2007 yılında et üretim oranları batı, orta, güney, kuzey ve doğu bölgelerinde sırasıyla %44.43, %19.52, %13.77, %13.60 ve %8.68 dir. Güney, kuzey ve doğu bölgelerinin toplam sığır eti üretimindeki payı 36.05% dir. Şekil 4. Türkiye’de bölgelere göre sığır eti üretimi (ton). Bunun yanı sıra kuzey, doğu ve batı bölgelerinde sığır eti üretimi sırasıyla %10.69, %5.87 ve %1.28 oranında azalmıştır. 1990 yılına göre 2007 yılında sığır eti üretimi güney ve orta bölgelerde sırasıyla %43.11 ve %15.50 oranında artış göstermiştir. Toplam üretim ve sığır başına et verimi iki denklemle açıklayan sistem regresyon modellerinin yapılan tahminleri çizelge 1 de verilmiştir. Oluşturulan modellerin 0.77-0.97 arasında değişen R2 değerlerine sahip olması, modellerin ve modeldeki her bir denklemin yeterince açıklayıcı olduğunu ve tahmin edilen modellerin çalışmanın amacına uygun olduğunu göstermektedir. Elde edilen model sonuçlarına göre sığır eti üretiminde kültür ve melez sığır sayısının toplam sığır sayısına oranı bütün bölgelerde istatistiksel olarak en önemli faktördür. Bu duruma ilave olarak önem sırasına göre güney bölgelerinde sığır eti verimi ve et teşvik primi, kuzey bölgelerde 2002 yılından 2007 yılına kadar uygulanan hayvancılık destek ödemeleri ve sığır eti verimi, orta bölgelerde ise sığır eti verimi, et teşvik primi ve kültür ırkı sığır ithalatı sığır eti üretiminde istatistiksel olarak önemli bulunan faktörlerdir. Bütün bölgelerde sığır eti üretimi ile kültür ırkı sığır ithalatı ve yem fiyatları arasında negatif, sığır eti verimi, et teşvik primi ve kültür ve melez sığır sayısının toplam sığır sayısına oranı, arasında pozitif bir ilişki tespit edilmiştir. Sığır eti üretimi ve sığır eti fiyatları arasında ise 179 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ doğu ve orta bölgelerde pozitif, batı, güney ve kuzey bölgelerde negatif ilişki vardır. Ayrıca sığır eti üretimi ve 2002-2007 yılları arasında uygulanan hayvancılık destek ödemeleri arasında batı, doğu, kuzey ve orta bölgelerde negatif, güney bölgelerinde pozitif bir ilişki bulunmuştur. Çizelge 1. Sığır eti modeli regresyon analizi sonuçları. Bağımlı Değişken Sığır Eti Üretimi Bağımsız Değişkenler BÖLGELER Batı Katsayı Doğu Katsayı Güney Kuzey Katsayı 123.80 0.54 231.62 1.22 Sığır eti verimi (kg/baş) -0.15 -0.94 0.05 0.30 Sığır eti fiyatı (TL) -4.12 -1.35 -3.10 -1.55 Yem fiyatı (TL) 6624.2 1.17 470.93 0.14 Et teşvik primi (dummy) -7137.0 -0.75 -12523 -1.97 Hayvancılık destek ödemeleri-2002-2007 (kukla) 2.90 *8.56 2.12 *4.84 Kültür+melez oranı (dummy) -0.61 -0.16 -1.73 -027 Kültür Irkı Sığır ithalatı (dummy) Kaynak: Orijinal hesaplamalar. * 95% güven aralığında istatistiksel olarak önemli. Orta Katsayı Katsayı 250.45 -0.092 -0.75 5234.3 1074.4 *2.61 -1.94 -0.72 *2.18 0.21 410.65 -0.09 -0.96 5847.0 -23926 *3.20 -0.08 -0.54 2.02 *-3.83 298.79 0.04 -1.28 7948.0 -10312 *3.98 0.50 -0.73 *2.51 -1.76 1.67 *6.28 2.58 *7.97 3.15 *16.2 -8.48 -1.44 -1.70 -0.36 -7.73 *-2.2 SONUÇ ve ÖNERĐLER Türkiye sığır popülasyonunun genetik ıslahında, kültür ırkları ile yapılan melezleme çalışmalarının sayısal olarak önemli bir gelişme sağladığı görülmektedir. Kültür ve melez ırklarının sığır popülasyonundaki paylarının artması sığır eti üretiminde önemli derecede etkili olmuştur. Regresyon analizi sonuçları da bunu doğrulamaktadır. Ancak genel olarak değerlendirildiğinde doğu, kuzey ve güney bölgelerinde kültür-melez oranı belirgin bir şekilde artmasına rağmen orta ve batı bölgelerine göre yeterli düzeyde değildir. Bu duruma paralel olarak, 2007 yılı verilerine göre en yüksek sığır eti verimi orta ve batı bölgelerinde, en düşük verimlik düzeyi ise kuzey ve doğu bölgelerindedir. Aynı şekilde sığır eti üretimi de batı ve orta gölgelerde yoğunlaşmaktadır. Orta bölgelerdeki artış dikkatlice incelenmelidir ve özellikle kuzey ve doğu bölgelerinde sığır eti verimliliğini ve dolayısıyla üretimi artırıcı bölgesel politikaların uygulanması elde edilen bulgulara göre son derece önemlidir. Türkiye et sığırcılığında ıslah ve destekleme politikalarının etkinliği açısından araştırma bulguları değerlendirildiğinde, sığır eti verimliliğinin artırılmasına yönelik politikalar ve et teşvik priminin sığır eti üretimini olumlu yönde etkilediği görülmektedir. Et teşvik primi özellikle güney ve orta bölgelerde, verimlilik düzeyi ise güney, kuzey ve orta bölgelerde istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Vural, H. Ve Fidan, H., (2007), genel olarak hayvancılığa verilen prim ve desteklerin dağılımına bakıldığında, tarım bölgeleri itibariyle faydalanma bakımından büyük farklılıklar olduğuna işaret etmişlerdir. Diğer taraftan bütün bölgelerde sığır eti üretimi ile 1987 ve sonrası yoğun olarak yapılan kültür ırkı sığır ithalatı ve yem fiyatları arasında negatif bir ilişki vardır. Yem fiyatları ile sığır eti üretimi arasında negatif bir ilişki ekonomik teori açısından uygunluk göstermektedir. Ancak kültür ırkı sığır ithalatının et üretimine etkisi beklenin aksine orta bölgeler hariç anlamlı bulunmamıştır. Yavuz ve ark., (2003) yapmış oldukları çalışmada 1986 yılından beri yapılan damızlık hayvan ithalatının etkisinin istatistiksel açıdan önemsiz olduğunu belirtmişlerdir. Bu durum uygulanan politikaların yeterince etkili olmadığını göstermektedir. Damızlık sığır ithalatında uygun hayvanların seçilememesi ve ithalat sonrası hayvanlara uygun ortamların sağlanamamasının uygulanan bu politikada etkinliği azaltıcı faktörler olduğu söylenebilir. 2002-2007 yılları arasında uygulanan hayvancılık destek ödemeleri sadece kuzey bölgelerde istatistiksel olarak önemli bir faktör iken, güney bölgeleri hariç sığır eti üremi üzerine negatif bir etkiye sahiptir. Bu durum dikkatlice değerlendirilmesi gereken son derece önemli bir bulgudur. Bu bağlamda Karlı ve ark., (2004), yanlış izlenen destekleme politikalarına ve destekleme sisteminin sağlıklı işlemediğine işaret etmişlerdir. Ayrıca Dellal (2004), destekleme politikaları belirlenirken bölgesel farklılıklar ve ihtisaslaşmanın önemine vurgu yapmıştır. 180 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sığır eti üretimi ve sığır eti fiyatları arasında ise doğu ve orta bölgelerde pozitif, batı, güney ve kuzey bölgelerde negatif ilişkinin olması, sığır eti sektörünün piyasa sinyallerine tepki gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu durum fiyatlara yönelik politikaların etkili olabileceğini göstermektedir. Et üreticilerine istikrarlı piyasa fiyatlarının oluşturulması son derece önemlidir. Araştırma sonuçları bir bütün olarak değerlendirildiğinde etkinliği ölçülmek istenen politik uygulamaların bölgelere göre faklı sonuçlar gösterdiği, destekleme ödemelerinin Türkiye’de sığır eti üretimini düşürdüğü, et teşvik primi uygulamasının bütün bölgelerde pozitif bir etkiye sahip olduğu ve damızlık hayvan ithalinin önemli sonuçlar ortaya koyamadığı görülmektedir. Bu nedenle bölgesel politikaların geliştirilmesi, et teşvik primi uygulamasının özellikle batı, doğu ve kuzey bölgelerinde etkinliğinin artırılması gerekmektedir. Dolayısıyla bölgesel kalkınmanın, Türkiye-Avrupa Birliği uyum sürecinde kilit aşamalardan birisi haline dönüştüğü günümüzde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının çalışmalarını yürüttüğü “Tarım Havzaları Projesi” ve Avrupa Birliği Kalkınma Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma Bileşeni (IPARD) büyük önem kazanmaktadır. Bu nedenle her iki projenin de etkin bir şekilde uygulanması hayvancılık açısından önemli sonuçlar doğurabilir. Araştırma sonuçları ayrıca damızlık hayvan ithal etmek yerine, doğal ve suni dölleme gibi ıslah çalışmalarına destek verilmesinin gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Yavuz ve ark., (2004) sığır eti üretimi için elde edilen bu sonuçların, süt sektörüyle de benzerlik gösterdiğini ortaya koymuşlardır. Özellikle süt teşvik primi, süt hedef fiyat ve fark ödemesi uygulamalarının bölgesel etkinliklerin farklı olduğuna vurgu yapmışlardır. Hayvansal üretim faaliyetine ilişkin istatistiki veriler, değişik kaynaklarda farklılık göstermektedir. Bu nedenle analizlerde kullanılan veriler önemli ölçüde Türkiye Đstatistik Kurumu verilerine dayandırılmıştır. Sayısı ve büyüklüğü tam olarak bilinmeyen bir faaliyet kolu için doğru politikalar uygulamak ve kaynak aktarmak rasyonellikten uzak bir yaklaşımdır. Bu nedenle araştırmadan elde sonuçlarının yorumlanmasında bu gerçeğin dikkate alınması gerekmektedir. KAYNAKLAR Akbulut, Ö. 1998. Türkiye Yerli Sığır Irklarının Melezleme ile Islahında Yabancı Gen Kaynaklarının Kullanımı. Ege Bölgesi I. Tarım Kongresi, 7-11 Eylül, Aydın. Alpan, O. 1990. Sığır Yetiştiriciliği ve Besiciliği, Kültür Sığır Irkları. Medisan Yayın No:3. Ankara. Anonim, 1960-2008. Tarımsal Yapı ve Üretim. Türkiye Đstatistik Kurumu, Ankara. Anonim, 1996. Đstatistik Göstergeler (1923-1995). Devlet Đstatistik Enstitüsü Yayın No:1883. Ankara. Anonim, 1997. Tarım ve Köy işleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Kayıtları. Ankara. Anonim, 2000. Türkiye Đstatistik Yıllığı. Türkiye Đstatistik Kurumu, Yayın No: 2466, Ankara. Anonim, 2004. Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Bakanlar Kurulu Kararında Değişiklik Yapılmasına Dair Karara ait Uygulama Tebliği, Tebliğ No: 2004/21), Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı, Ankara. Dellal, Đ. 2004. Ortak Tarım Politikası’nda Reform, DTÖ ve Türkiye. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, 7 (3), Ankara. Gujarati, D.N. 1999. Temel Ekonometri. Literatür Yayıncılık, Đstanbul. http://www.tarimkredi.org.tr/haber_goster.php?id=1441, 12.08.2010. Karlı, B., Yavuz, F., Ören, M.N., Sayın, C., Bilgiç, A., 2004. Dünya Ticaret Örgütü Kararları ve Avrupa Birliği’ne Tam Üyelik Sürecinin Türk Tarım Politikaları ve 181 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 GAP Bölgesi Tarımına Muhtemel Etkileri, GAP IV. Tarım Kongresi, 21-23 Eylül, Şanlıurfa. Koutsoyiannis, A. 1977. Theory of Econometric Methods. Second Edition. Barnes and Noble Books. New York. Maddala, G. S. 1992. Introduction to Econometrics. Second Edition. Prentice Hall. New Jersey. Studenmund, A.H. 2006. Using Econometrics. Pearson Education Inc. New York. Şenel, D. 1985. Hayvancılığı Geliştirme Projelerinde Dış Kaynak Kullanımı. M.P.M. Yayın No: 333. Ankara. Vural, H. Ve Fidan, H., 2007. Türkiye’de Hayvansal Üretim ve Hayvancılık Đşletmelerinin Özellikleri. Tarım Ekonomisi Dergisi 13 (2) 49-59 s. Yavuz, F., Akbulut, Ö., Keskin, A. 2003. Türkiye Sığırcılık Sektöründe Islah ve Destekleme Politikalarının Etkinliği Üzerine Bir Araştırma. Turk J Vet Anim. Sci: 645-650. Yavuz, F. 1999. Türkiye Besi ve Süt Hayvancılığına Yönelik Politikaların Analizi. I. Türkiye Besi ve Süt Hayvancılığı Sempozyumu, 2-3 Aralık. Đzmir. Yavuz, F. 2001. Tarım Politikası II- Genel Politikalar ve Uluslararası Tarım Ticareti Ders Notları, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Yayınları No: 186. Erzurum. Yavuz, F., Tan, S., Zulauf, C., 2004. Yavuz, F., S. Tan, C. R. Zulauf, Regional Impacts of Alternative Price Policies for Turkey's Dairy Sector, Turkish Journal of Veterinary and Animal Sciences, (3). 182 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Kyoto Protokolü, Türkiye’nin Yükümlülükleri ve Beklentiler Gülcan ERAKTAN1 Berna YELEN1 Hasan ARISOY1 Özet Günümüzde küresel ısınmanın önlenmesine yönelik olarak uluslararası platformda çözüm arayışları devam etmekte ve devletleri bağlayıcı anlaşmalar imzalanarak soruna kalıcı çözümler aranmaktadır. Bu bağlamda iklim değişikliği ile mücadele konusunda en kapsamlı anlaşma olan Kyoto Protokolü düzenlenmiştir. Kyoto protokolü ile hükümetler 2012 yılına kadar sera gazı salınımlarının %5 oranında indirilmesini kabul etmiştir. Bu çalışmanın temel amacı, Kyoto Protokolü karşısında Türkiye’nin durumunu değerlendirmek ve Kurumsal Kapasite Gelişimi çerçevesinde, Türkiye’nin üzerine düşen görevlerin neler olduğu ve neler yapması gerektiği konularını incelemektir. Türkiye’nin 2012 yılına kadar herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak Türkiye’nin, Aralık 2010’da Meksika’da gerçekleşecek Onaltıncı Taraflar Konferansı toplantısında müzakere pozisyonunu çok iyi belirlemesi ve tutarlı politikalar benimseyerek uygulamaya aktarması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler : Kyoto Protokolü, Küresel Đklim Değişikliği, Sera Gazı Salınımı, Türkiye Kyoto Protocol, Expectatıons And Oblıgatıons Of Turkey Abstract Solution alternatives are being sought on the international stage to deal with the problem of global warming presently. Some binding agreements have already been signed in order to close the deal permanently. Kyoto Protokol, which is the most comprehensive agreement ever signed for preventing climate change has been held in this context. Governments which signed the Protokol have adopted to decrease the greenhouse gas emission at a rate of 5% till 2012. The main purpose of this study is to assess the situation in Turkey in view of Kyoto Protocol and to examine the duties and commitments of Turkey in the framework of the Institutional Capacity Development. Turkey has not assumed responsibility in this context until 2012. However, Turkey is required to determine its negotiation position properly and to adopt and implement coherent policies in the Sixteenth Parties Conference which is going to meet in Mexico in December 2010. Keywords: Kyoto Protocol, Global Climate Change, Greenhouse Gas Emissions, Turkey 1.GĐRĐŞ 1750’li yıllardan bu yana özellikle sanayi devrimi ile birlikte insanlık tarihinin en büyük dönüşümlerinden biri yaşanmıştır. Emek verimliliğinin olağanüstü artması ve kitlesel üretime geçilmesiyle birlikte insanoğlunun giderek artan hırsı doğanın taşıma kapasitesini zorlamaya başlamış ve tüm dünyayı tehdit eden küresel ısınma ve sonucunda küresel iklim değişikliği ortaya çıkmıştır. Günümüzde teknolojinin sürekli ilerleme göstermesi, bir yandan insan yaşamını kolaylaştırırken, diğer yandan atmosferde ciddi hasarlara neden olmaktadır. Bu nedenle sanayinin sürekli gelişmesi ile birlikte, uluslararası rekabetin giderek artması ve sera gazı emisyonlarının atmosfer üzerinde yaratacağı tehlikelerin bireysel önlemler alınarak önlenemeyeceği gerçeğinden yola çıkarak birçok ülke ciddi bir sorun ile karşı karşıya kalındığını kabul etmiştir. Bu durum dünya ülkelerini kurumsal bir çerçevede ortak hareket etmeye zorlamıştır. Bu bağlamda, bazı devletler, uluslararası ve uluslarüstü örgütler çeşitli çözüm arayışlarına başlamışlardır. Uluslararası toplantılar aracılığıyla, sorun küresel olarak ifade edilmeye çalışılmıştır. Yapılan bu çalışmalar kamuoyunun da ilgisini çekmeye başlamıştır. Konuyla ilgili ilk önemli adım, 1972 yılında Stockholm Konferansı’nda atılmıştır. Konu, Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğünde uluslararası düzeyde ele alınmaya başlanmıştır. Bu konferanstan sonra birbirini takip eden çeşitli toplantılar sonucunda 1992 yılında BM tarafından, atmosferdeki sera gazı salınımlarını azaltmak ve belli bir seviyede 1 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Dışkapı/Ankara 183 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 tutmak amacıyla Birleşmiş Milletler Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMĐDÇS) imzalanmış ve 21 Mart 1994 yılında yürürlüğe girmiştir. Ancak sözleşmenin bazı hükümlerinin sadece iyi niyet düzeyinde kalması ve yaptırım gücünün zayıf olması nedeniyle sözleşmenin güçlendirilerek yasal yaptırımların artırılması gereği doğmuştur. Bu amaçla, Japonya’nın Kyoto kentinde 11 Aralık 1997 tarihinde BM tarafından bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıda, katılımcı hükümetler tarafından 2012 yılına kadar sera gazı salınımlarının % 5 oranında indirilmesini öngören 28 madde ve EK-A ve EK-B olmak üzere iki adet ekten oluşan Kyoto Protokolü kabul edilmiş ve Protokol 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kyoto Protokolü’nü 05 Şubat 2009 tarihinde imzalayan Türkiye için bu protokol hem politik hem de ekonomik bir önem taşımaktadır. Gelişme yolunda bir ülke olan Türkiye, protokolün yükümlülüklerini yerine getirebilmek için ciddi anlamda politika çizgisinde değişikliğe gitmek zorundadır. Bu çalışmanın amacı Kyoto Protokolü’nün oluşumu ve uygulanması konusunda alınan önlemler, yükümlülükler ve yararlanılan mekanizmaları açıklayarak, Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü karşısında Türkiye’nin durumunu değerlendirmek ve Kurumsal Kapasite Gelişimi çerçevesinde, Türkiye’nin üzerine düşen görevlerin neler olduğu ve neler yapması gerektiği konularını incelemektir. 2.BĐRLEŞMĐŞ MĐLLETLER ĐKLĐM DEĞĐŞĐKLĐĞĐ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESĐ VE TÜRKĐYE Küresel bir sorun olarak dünyayı tehdit eden küresel ısınma ve iklim değişikliği ile ilgili bilgi ve bilinç düzeyi arttıkça "küresel iklimin, insanlığın bugünkü ve gelecekteki kuşakları adına korunması" çabası da hız kazanmıştır. Bu konuda, özellikle BM öncülüğünde çeşitli etkinlikler ve çalışmalar yürütülmüştür. BMĐDÇS ve Kyoto Protokolü, yürütülen bu küresel faaliyetlerin bir sonucu olarak uluslararası düzeyde çözüm arayışlarının temeli olmuştur (Yamanoğlu, 2006). BMĐDÇS, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda (Dünya Zirvesi) imzaya açılarak 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin amacı, atmosferdeki sera gazı birikimini, iklim sistemi üzerinde tehlikeli insan kaynaklı etkiyi önleyecek bir seviyede durdurmayı başarmaktır (UNFCCC, 2004). Sözleşmeye 192 ülke ile Avrupa Birliği taraftır. Sözleşme çevre ile ilgili uluslararası anlaşmalar içerisinde en fazla ülkenin taraf olduğu anlaşma niteliği taşımaktadır. Sözleşme hükümleri aynı zamanda ülke gruplarına göre sözleşmenin ekleri itibariyle belirlenmiştir. Ülkeler iki genel sınıfa ayrılmıştır: gelişmiş ülkeler, bu ülkeler EK I ülkeleri olarak anılacaktır; ve gelişmekte olan ülkeler, bu ülkeler EK I’de yer almayan ülkeler olarak anılacaklardır. EK I ülkeleri sera gazı salınımlarını azaltmayı kabul etmişlerdir. EK II ise EK I’in alt kümesidir. EK II ülkeler EK I’de yer almayan (gelişmekte olan) ülkelerin masraflarını ödemekle yükümlüdürler. EK II’de yer almayan EK I ülkeleri 1992’de geçiş ülkesi olarak tanımlanan ülkelerdir. EK I’de yer almayan ülkelerin ise sera gazı sorumlulukları yoktur ve her yıl sera gazı envanteri raporu vermelidirler (Çakmak, 2010). Sözleşmeye göre hükümetlerin yerine getirmeleri gereken genel yükümlülükler şu şekildedir (Yamanoğlu, 2006): • Sera gazı salınımları, ulusal politikalar ve en iyi uygulamalar ile ilgili bilgi toplamak ve bunu paylaşmak, • Gelişmekte olan ülkelere finansal ve teknolojik desteği de içeren, sera gazı salınımlarına ve olası etkilerine ilişkin ulusal stratejiler geliştirmek, • Đklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için işbirliğine hazır olmak. Sözleşmenin amacının gerçekleşmesi için ülkeler, "ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklara" sahiptir. Bunun anlamı, Sözleşmeye taraf olan ülkelerin, ulusal ve 184 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bölgesel kalkınma önceliklerinin, amaçlarının ve özel koşullarının farklı olması nedeniyle bu özelliklere sahip ülkeler için yükümlülüklerin de değişmesi gereğidir. Sözleşmenin EK II listesinde yer alan gelişmiş ülkelerin, az gelişmiş ülkelere finansal destek ve teknoloji transferi sağlamakla yükümlü olmaları durumu, “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar”’ ilkesinin bir sonucudur (Yamanoğlu, 2006). BMĐDÇS’de Türkiye’nin durumu incelendiğinde, Türkiye, OECD üyesi bir ülke olarak hem sera gazı salınımlarını azaltmada birinci derecede sorumlu olacak EK I ülkeleri grubuna, hem de azgelişmiş ülkelerin salınımlarının azaltılması için finansal destek sağlayacak EK II ülkeleri grubuna dahil edilmiştir. Bunun üzerine Türkiye, ilke olarak sıcak baktığı halde, bu koşullar altında yükümlülüklerini yerine getiremeyeceği gerekçesiyle 1992 yılında Rio de Janeiro’da imzaya açılan Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini ilk başta imzalamamıştır (Karakaya ve Özdağ, 2003). Türkiye’nin başlangıçta sözleşmeyi imzalamamasının temel nedeni, temel göstergeler açısından gelişmekte olan ülke statüsünde olduğunu, her iki listede de yer alması nedeniyle yükümlülüklerin kendisine ağır geleceğini ve kalkınma çabalarının olumsuz yönde etkileneceğini düşünmesidir. Bu gerekçelerle Türkiye, 2000 yılında Lahey’de düzenlenen Altıncı Taraflar Konferansında “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk” ilkesi gereği ve bölgesel koşulları göz önünde bulundurularak EK II listesinden çıkmayı ve geçiş ekonomisi olarak adlandırılan gelişmekte olan ülkelere tanınan haklardan yararlanma koşulu ile sözleşmeye EK I tarafı olarak katılmayı teklif etmiştir (Dolu, 2005). Türkiye’nin bu teklifi, 2001 yılında Marakeş’de gerçekleştirilen Yedinci Taraflar Konferansında kabul edilmiştir. Bu karardan sonra Türkiye, 24 Mayıs 2004 tarihinde BMĐDÇS’ne taraf olmuştur (Anonim, 2009). BMĐDÇS hükümlerine göre, sözleşmenin yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra başlamak üzere her yıl sözleşmeye taraf olan ve/veya taraf olma niyeti gösteren ülkeler tarafından Taraflar Konferansı oluşturulmaktadır. Böylece sözleşmenin uygulanmasını hızlandırmak, izlemek, ayrıca iklim değişikliği sorununun en iyi nasıl ele alınabileceği konusunda karşılıklı görüşmelerde bulunmak mümkün olmaktadır (Babuş, 2005). Sözleşmenin yürürlüğe girmesinin ardından ilki 28 Mart - 7 Nisan 1995 tarihinde olmak üzere, 2009 yılına kadar 15 Taraflar Konferansı düzenlenmiştir. 1-11 Aralık 1997 tarihinde Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen Üçüncü Taraflar Konferansı’nda BMĐDÇS’nin uygulayıcı hükümlerini içeren belge niteliği taşıyan Kyoto Protokolü kabul edilmiştir. 3.KYOTO PROTOKOLÜ BMĐDÇS’nin bazı hükümlerinin sadece iyi niyet düzeyinde kalması ve yaptırım gücünün zayıf olması nedeniyle sözleşmeyi güçlendirici ve yasal yaptırımları artırmaya yönelik yeni bir protokole ihtiyaç duyulmuştur. Japonya’nın Kyoto kentinde 11 Aralık 1997’de BM tarafından düzenlenen toplantıda, katılımcı hükümetler 2012 yılına kadar ülkelerin sera gazı salınımlarının % 5 oranında indirilmesini öngören Kyoto Protokolünü kabul etmişlerdir. 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe giren Protokol 28 madde, EK-A ve EK-B olmak üzere iki adet ekten oluşmaktadır. Kyoto Protokolü’ne taraf olabilmek için BMĐDÇS’ne de taraf olunması gerekmektedir. Zaten Protokol, Sözleşme ile aynı temelleri ve aynı amacı paylaşmaktadır. Protokolde ülkeler sözleşmedeki gibi EK I, EK II ve EK I Dışı Taraflar olarak gruplara ayrılmaktadır. Protokolün özünü EK I tarafları için bağlayıcılık taşıyan emisyon hedefleri oluşturmaktadır (Anonim, 2003). Sözleşmenin EK I listesinde yer alan ülkeler, Protokolün EK-A listesinde belirtilen 6 çeşit temel sera gazı salınımı ile ilgili bir takım yükümlülükler altına girmişlerdir. Ülkeler bu gazlardan CO2, CH4, N2O gazlarının toplam emisyonunu birinci yükümlülük dönemi olan 2008-2012 için 1990 yılı seviyesinin; HFCs, PFCs, SF6 gazlarının toplam emisyonunu ise 1995 yılındaki seviyesinin %5 altına çekmekle yükümlüdürler. 185 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kyoto protokolü, sera gazı salınımlarını azaltma hedefine yönelik olarak üç yeni mekanizmayı devreye sokmuştur. Bu mekanizmalar; • Ortak Uygulama (Joint Implementation) • Temiz Kalkınma Mekanizması (Clean Development Mechanism) • Emisyon Ticareti (Emission Trading ) olarak adlandırılmaktadır. Ortak Uygulama: Protokolün altıncı maddesi ile düzenlenen bu mekanizma EK I tarafları arasında gerekli şartların sağlanması koşuluyla, insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının azaltılmasını veya sera gazlarının yutaklar yoluyla uzaklaştırılmasını amaçlayan projeler odaklıdır (Güven, 2006). Emisyon Ticareti: Katılımcı şirketlerin hedeflerine ulaşmak için salınım izinlerini alıp-satarak Kyoto Protokolü yükümlülüklerini en az maliyetle yerine getirmelerini amaçlayan bir sistemdir (Yamanoğlu, 2006). Temiz Kalkınma Mekanizması: Kyoto Protokolü’nün insan temelli sera gazı salınımlarını azaltmaya yönelik olarak tarafların kullanımına sunduğu proje temelli Esneklik Mekanizmaları’ndan biridir. Bu mekanizmaya göre, Kyoto Protokolü’nün EK-B listesinde yer alan, yani sera gazı salınımı azaltma hedefi belirlemiş herhangi bir EK I ülkesi, emisyon azaltım hedefi belirlememiş EK I dışı azgelişmiş herhangi bir ülke ile işbirliğine giderek, projeler yapabilecek ve bu sayede ilgili EK I dışı ülkede sera gazı salınımı azaltılmasını sağlama yoluna gidebileceklerdir (Dolu, 2005). Bu mekanizmaların temel amacı, iklim değişikliğine yol açan sera gazı salınımlarını azaltıcı uygulamaların daha düşük maliyet ile etkin hale getirilmesini sağlamaktır. Protokol, bu mekanizmalar sayesinde taraflara kendi ülkelerinin dışında sera gazı salınımını azaltıcı etkinlikler yürütmenin yolunu açmıştır (Karakaya, 2008). 4. KYOTO PROTOKOLÜ VE TÜRKĐYE Türkiye fiziki ve coğrafi özellikleri itibariyle kuraklık ve çölleşme tehlikesi, doğal afetler, hassas ekosistemler, ekonomide ve enerji üretiminde fosil yakıtlara olan bağımlılığın artması gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Ayrıca su sorunu, su kaynaklarının azalması sonucu yaşanan enerji sıkıntısı, su kaynaklarının kirlenmesi, tarım ve orman ürünlerinde önemli ölçüde azalma, bölgesel göçler, insan sağlığını tehdit eden unsurların artması gibi küresel ısınmanın insanlığı tehdit eden sorunları da Kyoto Protokolü’nü Türkiye açısından önemli hale getirmektedir (Kayabaşı ve ark., 2008). Türkiye, Kyoto Protokolü’nü 05.02.2009 tarihinde 5836 No.lu kanun ile kabul etmiştir. Kanun 17.02.2009 tarihinde 27144 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne (KP) taraf olma gerekçeleri kanunda özetlenmiştir. Bu gerekçeler (Türkeş, 2009): • Türkiye’nin KP’ne taraf olması halinde, KP ve BMĐDÇS’ne taraf ülkeler nezdinde saygınlığının ve 2012 sonrasına ilişkin görüşmelerde ağırlığının artacağı ve 2012 sonrasının şekillenmesinde, Türkiye’nin kendi özgün koşullarını daha iyi görüşme konusu yapabileceği, • Türkiye KP kapsamında uluslararası rejime katılacağı için, özel sektörde sera gazı salımlarının azaltılması için yapılabilecek projelerin daha kolay desteklenebileceği ve özellikle uzun vadede başta enerji güvenliği olmak üzere ülke ekonomisine katkı sağlanabileceği, • KP’nin AB çevre yasa ve düzenlemelerinin bir parçası olması; • Türkiye’nin KP’ne taraf olması durumunda, AB ile iklim değişikliği ile savaşım ve uyum konularında ve AB yasalarına uyum bağlamında işbirliği olanaklarının geliştirileceği yönündedir. 186 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 5. KYOTO PROTOKOLÜ’NÜN TÜRKĐYE ÜZERĐNDEKĐ POLĐTĐK VE EKONOMĐK ÖNEMĐ VE SON GELĐŞMELER Kyoto Protokolü getirdiği yükümlülükler nedeniyle ülkelerin politikalarını derinden etkilemektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin de iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik olarak uzak görüşlülüğünü göstermesi gerekmektedir (Kayabaşı ve ark., 2008). Türkiye’de iklim değişikliği ve bu değişikliğin önlenmesine yönelik olarak her ne kadar çalışmalar yapılsa da uzun vadeli kalıcı bir plan bulunmamaktadır. Türkiye’nin Kyoto Protokolü çerçevesinde belirlemiş olduğu bazı politik araçlar bulunmaktadır (Kayabaşı ve ark., 2008). Politika araçları aşağıdaki unsurları içermektedir: • Sera gazı salınımlarını arttıran desteklerin azaltılması ya da kaldırılması (örneğin, ulaştırma destekleri, vb.), • Enerji fiyatlandırma stratejileri (örneğin, enerji desteklerinin azaltılmasını karbon vergilerini, vb.), • Ulusal ve uluslararası ticareti yapılabilir salım izinleri ve ortak yürütme projeleri, • Sanayi (tarım, ulaştırma, vb.) ile ortak gönüllü programlar ve görüşmelerle sağlanan anlaşmalar, • Enerjinin yeterli ve verimli kullanım standartlarını içeren düzenleyici programlar, • Đleri teknolojilerin geliştirilmesini ve uygulanmasını önemli düzeyde destekleyen ya da sağlayan pazar araçları ve tanıtım programlarıdır Türkiye’nin karbondioksit salınımlarını azaltması için Kyoto Protokolü çerçevesinde devreye sokacağı önlemler pahalı yatırımlar gerektirmektedir. Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirmeyi amaçlayan Kyoto Protokolü, henüz gelişme yolundaki ülkeler arasında bulunan Türkiye’nin politikalarını yeniden düzenlemesi anlamına gelmektedir. Türkiye’nin, 2012 yılına kadar sera gazı salınımlarında herhangi bir sayısal hedefi ve ağır bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Türkiye’nin CO2 salınımlarının Dünya ve OECD ortalamasının altında olması bir parça rahatlık sağlasa da, anlaşmaya taraf olmasıyla birlikte sera gazı salınımlarını düşürmek için niyet beyanı vermiş durumdadır. Türkiye’nin sayısal bir taahhüt üstlenmesi durumunda bunun bir de ekonomik yükü olacağı düşünülmektedir. Türkiye Đstatistik Kurumu’nun tahminlerine göre mevcut politikalar ışığında 2006 yılındaki toplam 239,74 milyon tonluk karbondioksit salınımı, %175 artarak 2020 yılında 600 milyon ton seviyelerine ulaşacaktır. Bu salınım miktarında %10’luk bir azaltmanın maliyetinin ise gayri safi yurt içi hasılanın %10’u civarında bir kayba neden olması öngörülmektedir. Ancak bu miktardaki kaybın yıllara göre dağılımının nasıl olacağı, alternatif enerji kaynaklarının devreye girmesinin yarattığı dönüşümün etkisinin ölçümlenebilir hesapları henüz yapılmamıştır (Türkeş, 2001). Türkiye bir taraftan sera gazı salınımlarının azaltılmasını hedeflerken, diğer taraftan sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde ekonomik kalkınmasını devam ettirme kararlılığındadır (Anonim, 2009). Türkiye uluslararası müzakere sürecinde yaptığı bildirimlerde kendini; • Halen sanayileşmeye devam eden, • Sera gazı sınırlaması (yani artıştan azaltım) yapabilecek, • Ulusal uygun azaltım eylemlerini (Nationally Appropriate Mitigation ActionsNAMAs) uygulamaya koymayı hedefleyen, • Düşük Karbonlu Kalkınma Stratejisi ile kalkınmayı hedefleyen, bir ülke olarak tanımlamıştır (Anonim, 2009). Diğer yandan, Kyoto Protokolü’nün geçerliliğinin sona ereceği 2012 yılı sonrasında, BM Đklim Sözleşmesi’ne taraf olan tüm ülkelerin sorumluluklarını kapsayacak yeni bir hukuki düzenleme üzerinde mutabakat sağlanması hedefiyle toplanan Onbeşinci Taraflar Konferansında, beklenen sonuç elde edilememiştir. 120 ülkenin devlet ya da 187 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 hükümet başkanının katıldığı zirvede, yasal bağlayıcılığı olmayan bir “Kopenhag Mutabakatı”nın ortaya çıkması hayal kırıklığı yaratmıştır. Kopenhag Mutabakatı aşağıdaki hükümleri içermektedir (TÜSĐAD, 2009). • Sıcaklık artışının 2050 yılına kadar 2 derece ile sınırlandırılması gerektiğinin altını çizen Mutabakat, BM Đklim Değişikliği Sözleşmesinde EK I'de yer alan gelişmiş ülkelerin 2020 yılı için ekonomileri genelindeki emisyon azaltım hedeflerini uygulamayı taahhüt ederler. Kyoto Protokolüne Taraf olan EK I Tarafları, bu sayede, Kyoto Protokolü ile başlamış olan emisyon azaltımlarını daha da güçlendireceklerdir. • Mutabakatta EK I dışında yer alan gelişmekte olan ülkelere, mali yardım sağlanarak emisyon artışlarında azaltma yapmaları beklenmektedir. Bu amaçla, gelişmiş ülkelerin, gelişme yolunda olan ülkelerin adaptasyon çalışmaları için yeterli, öngörülebilir ve sürdürülebilir finansal kaynak, teknoloji ve kapasite geliştirme desteği sağlaması hedeflenmektedir. • 2010-2012 yılları arasında gelişmekte olan ülkelere 30 milyar dolar fon sağlanması hedeflenmektedir. Bu çerçevede, kısa vadede Avrupa Birliği 10,6 milyar dolar, Japonya 11 milyar dolar ve ABD 3,6 milyar dolar yardım vaat etmektedir. • Gelişmekte olan ülkelerin şeffaf denetleme mekanizmalarını kabul etmesi şartı ile 2020 yılına kadar yıllık 100 milyar dolar tutarında fon desteği almaları hedeflenmektedir. • 2012 sonrasındaki yeni iklim rejimi diğer ülkeler gibi Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Türkiye BM Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin EK I ülkeler listesinde yer almaktadır. Bağlayıcılığı bulunmayan "Kopenhag Mutabakatı" daha ziyade bir uzlaşı metnidir. Kopenhag’da düzenlenen konferansın ardından Aralık 2010’da Meksika’nın Cancun kentinde gerçekleştirilecek olan Onaltıncı Taraflar Konferansında resmi bağlayıcılığı olan bir anlaşmaya imza atılması beklenmektedir. Bu Konferansa zemin oluşturmak, ülkelerarası güven ortamının yeniden sağlanması ve bir eylem takvimi oluşturulması için 45 ülkenin Çevre Bakanları ve iklim uzmanları 31 Mayıs-11 Haziran 2010 tarihinde Bonn’da bir araya gelmişlerdir. Görüşmelerin öncelikli hedefi, karbondioksit salınımını azaltmak ve yerküre sıcaklığının artmasına karşı ortak önlemler almaktır. Türkiye, bu toplantılardan çıkan sonuçları temel alarak gerekli envanter, veri, bilgi, strateji ve eylem planı çalışmalarını tamamlamalıdır. Türkiye’nin, yeni oluşacak iklim rejiminde gelişmekte olan ülkelere sağlanması öngörülen teknoloji ve finansman fonlarından faydalanması rekabet gücünü koruması ve düşük karbonlu ekonomiye geçişi açısından hayati önem taşımaktadır. 6. SONUÇ VE ÖNERĐLER Küreselleşen dünyada artan nüfus ile birlikte giderek artan enerji ihtiyacı ve teknolojik gelişmeler sera gazı salınımını artırarak atmosferdeki doğal dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Atmosferdeki sıcaklığın artması sonucunda ise küresel ısınma yaşanmaktadır. Küresel ısınmanın önlenmesine yönelik olarak uluslararası platformda çözüm arayışları devam etmekte ve devletleri bağlayıcı anlaşmalar imzalanarak soruna kalıcı çözümler aranmaktadır. Bu bağlamda iklim değişikliği ile mücadele konusunda hazırlanan en kapsamlı anlaşma olan Kyoto Protokolü düzenlenmiştir. Protokolün 2012 yılına kadar geçerliliği bulunmaktadır. Türkiye’nin sözleşmede EK I ülkesi olarak yer alması nedeniyle 2012 yılına kadar herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak Türkiye’nin, Aralık 2010’da Meksika’da gerçekleşecek Onaltıncı Taraflar Konferansı toplantısında müzakere pozisyonunu çok iyi belirlemesi ve tutarlı politikalar benimseyerek uygulamaya aktarması gerekmektedir. Türkiye’de iklim değişikliğini önlemeye yönelik olarak bir takım tedbirler alınmıştır. Bu tedbirler: • 2005 yılında “Yenilenebilir Enerji Kanunu” çıkarılmıştır, 188 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 • • 2007 yılında “Enerji Verimliliği Kanunu” çıkarılmıştır, Katı atıkların düzenli depolanması ve bertarafına yönelik olarak “Katı Atık Eylem Planı” hazırlanmıştır, • Motorlu taşıtların kullanımına yönelik olarak yapılan düzenlemede, eski araçların trafikten çekilmesine ve yeni teknoloji ürünü olan taşıtların kullanımına yönelik politikalar oluşturulmuştur, • Çevre ve Orman Bakanlığı işbirliğinde, Tarım ve Köy Đşleri Bakanlığı koordinasyonunda Sivil Toplum Kuruluşları, kamu ve özel sektörden 20 kuruluşun katkılarıyla “Tarımsal Kuraklıkla Mücadele ve Eylem Planı” hazırlanmıştır, • “Havza Koruma Eylem Planları” hazırlanmıştır. Türkiye Đklim Değişikliği ile mücadelede aldığı tedbirlere ek olarak aşağıdaki unsurları da dikkate alarak politikalarına yön vermelidir. • Türkiye’nin karbondioksit salınımında önemli yer tutan fosil yakıtların kullanımını azaltması ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının teşvik edilmesi gerekmektedir. • Kullanılan eski teknolojilerin yerine yüksek verimli, gelişmiş teknolojiler uygulanmalı ve bu alanlarda gerekli yatırımlar yapılmalıdır. • Yıllık olarak sera gazı envanterinin hazırlanabilmesi için gerekli alt yapı ve kurumsal kapasite geliştirilmelidir. • Gelişme yolunda ve sanayileşme süreci devam eden bir ülke olarak Türkiye’nin uluslararası müzakere sürecinde, salınım indirim miktarlarını belirleyecek kurumsal yapıyı acilen organize etmesi ve kurumlar arasında işbirliğini sağlayacak gerekli görev ve yetki tanımlamalarını yapması gerekmektedir. KAYNAKLAR Anonim, 2003. Đklime Özen Göstermek: Đklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü Đçin Kılavuz, s. 3. Anonim, 2009. Kopenhag’a Giden Yolda Đklim Değişikliği, Küresel Tehditler ve Düşük Karbon Refahı Toplantısı. Prof.Dr.Veysel Eroğlu’nun Hitapları, 12 Kasım 2009, Đstanbul. Babuş, D., 2005. Küresel Isınma Sorununun Uluslararası Çevre Politikası Đçerisinde Đrdelenmesi ve Türkiye’nin Yeri. Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana, s.86. Çakmak, Haydar 2010. “Kyoto Protokolü” http://www.yanki.com.tr/yazigoster2.asp?yazarid=15&id=295 ( 02.07.2010). Dolu, Ö., 2005. Kyoto Protokolü Esneklik Mekanizmaları ve Kurumsal Kapasite Gelişimi. Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, s.36-66 Güven, G.A., 2006. 1997 Kyoto Protokolü'nün Oluşumu ve Uluslararası Çevre Politikalarına Etkileri. Yüksek Lisans Tezi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale, s.57 Karakaya, E. ve Özçağ, M., 2003. Türkiye Açısından Kyoto Protokolü'nün Değerlendirilmesi ve Ayrıştırma (Decomposition) Yöntemi ile CO2 Emisyon Belirleyicilerinin Analizi. VII. ODTÜ Ekonomi Konferansı, 06-09 Eylül 2003, Ankara Karakaya, E., 2008. Küresel Isınma ve Kyoto Protokolü, “Alınmıştır: Proje Temelli Esneklik Mekanizmaları:Temiz Kalkınma Mekanizması ve Ortak Yürütme” Bağlam Yayınları, Đstanbul. s.169” Kayabaşı, G., ve ark., 2008. “Kyoto Protokolü Küresel Isınmayı mı Durdurur Ekonomik Kalkınmayı mı Durdurur”, Ege Üniv.XI.Öğrenci Đktisat Kongresi, 08-09 Mayıs, Đzmir. 189 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkeş, M., 2001. "Bonn Anlaşması ve Küresel Isınmanın Önlenmesindeki Rolü" TMMOB Türkiye III. Enerji Sempozyumu, 5-7 Aralık 2001, Ankara. Türkeş, M., 2009. Türkiye Cumhuriyeti'nin Birleşmiş Milletler Đklim Değişikliği ile Savaşım Antlaşmalarıyla Đlişkileri ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme. ODTU Bilim Teknik Topluluğu, Enerji Oturumları, 2009, Ankara. TÜSĐAD, 2009. “ Kopenhag Đklim Zirvesi Değerlendirmeleri” TUSĐAD Basın Bülteni, TS/BAS-BÜL/96, 21 Aralık 2009. UNFCCC 2004. United Nations Framework Convention on Climate Change The First Ten Years. Climate Change Secretariat, Bonn, Germany. Yamanoğlu, G., 2006. Türkiye'de Küresel Isınmaya Yol Açan Sera Gazı Emisyonlarındaki Artış ile Mücadelede Đktisadi Araçların Rolü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara. s.26-39. 190 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal Üretimi Etkileyen Risk Faktörleri Ve Stratejilerinin Belirlenmesi: Erzurum Đli Örneği∗ Emine ĐKĐKAT TÜMER1 Avni BĐRĐNCĐ1 Adem AKSOY1 ÖZET: Tarımsal üretimde doğal, sosyal ve ekonomik riskler işletme faaliyetlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çalışmada, Erzurum ilinde tarımsal üretimi olumsuz yönde etkileyen risk faktörleri ve bu faktörlere karşı çiftçilerin uygulamakta oldukları stratejilerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaçla araştırma bölgesinde, tarımsal üretimi etkileyen risk faktörleri 34 başlık altında sıralanmıştır. Bu riskler faktör analizi yapılarak 10 faktör altında toplanmıştır. Toplam varyansın %73.42’sini bu 10 faktörün açıkladığı belirlenmiştir. Benzer şekilde, tarımsal üretimi etkileyen risklere karşı alınan önlemler 15 başlık altında sıralanmıştır. Bu stratejiler analiz sonucunda 5 faktör altında toplanmıştır. Toplam varyansın %67.06’sını 5 faktörün açıkladığı tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Risk faktörleri, risk stratejileri, faktör analizi, kümeleme analizi, Erzurum Determınatıon Of Rısk Factors And Strategıes Affectıng Agrıcultural Productıon: The Case Of Erzurum Provınce ABSTRACT: Agricultural production, natural, social and economic risks to their business operations are negatively affected. In this study, in the province of Erzurum, the risk factors that adversely affect agricultural production and farmers against the application of these factors are intended to reveal their strategies. Purpose in this research, the risk factors affecting agricultural production are listed under 34 headings. This risk factor analysis performed under the 10 factors were collected. It is found that 10 factors explained 73.42% of the total variance. Similarly, the measures taken against, the risks affecting agricultural production and the are collected under 15 titles. As a result of analysis these strategies are grouped under five factors. It is determined that 67.06% of the total variance were explained by five factors. Key Words: Risk factors, risk strategies, factor analysis, cluster analysis, Erzurum 1. GĐRĐŞ Tarım sektörü, nüfus açısından taşıdığı kritik önemin yanı sıra, ekonomik, sosyal, siyasal, teknolojik ve kişisel risklerden yüksek düzeyde etkilenen, son derece hassas ve kendine özgü bir yapıya sahiptir. Bu açıdan bakıldığında, tarımın insanlığın beslenmesindeki fonksiyonunu etkili bir şekilde yerine getirmesi; tarımsal üretimi tehdit eden risklerin yönetimiyle doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle gelişmiş ülkelerin yıllar önce başlatmış oldukları tarımda risk yönetim teknikleri uygulamaları ve alt yapı çalışmaları sonucu doğa olayları büyük ölçüde afet olmaktan çıkarılmaya çalışılmıştır (Oğuz ve Kan 2006). Tarımsal üretimde; üretim, pazar, finansman, teknoloji, politika ve iklim koşullarından kaynaklanan risk ve belirsizlikler söz konusudur. Bu risk ve belirsizlik unsurlarının etkisiyle verim ve fiyatlarda büyük bir dalgalanma olmakta ve bu da tarımsal gelirin yıldan yıla önemli farklılıklar göstermesine neden olmaktadır (Birinci ve Đkikat Tümer 2006). Tarımda risk ve belirsizlik altında karar alma yöntemleri incelenirken göz ardı edilmemesi gereken önemli bir konu da çiftçilerin risk davranışlarıdır (Vuruş Akçaöz 2001). Tarım işletmelerinde çok çeşitli faktörler işletme faaliyetlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Üretimi olumsuz etkileyen doğal, sosyal ve ekonomik risklerin etkilerini en aza indirmek için çiftçiler açısından önem arz eden risk faktörleri ve bu faktörlere karşı belirledikleri stratejilerin ortaya konulması üretimde verimlilik açısından önemlidir. Đklimin sert geçtiği Erzurum ilinde, tarımsal üretim yapan işletme sahipleri yaşam standartlarını yükseltmek için gelirlerini artırmak zorundadırlar. Bu nedenle eldeki ∗ 1 Atatürk Üniversitesi BAP projesi (BAP-2008/38) kapsamında desteklenmiştir Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240/ERZURUM 191 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ mevcut kaynakları en iyi şekilde kullanmaları gerekmektedir. Dolayısıyla bölgedeki tarım işletmeleri için risk faktörleri ve risk stratejilerinin belirlenmesi gelirin yükseltilmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Bu çalışma ile Erzurum ilinde; Tarımsal üretimde karşılaşılan risk kaynakları ve çiftçilerin risk karşısındaki tutum ve davranışlarının belirlenmesi ile risk davranış gruplarına göre çiftçilerin sosyo-ekonomik özelliklerinin incelenmesi ve karşılaştırılması amaçlanmıştır. 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1.Materyal Araştırma materyalinin birincil verileri Erzurum ilinde tarımsal üretim yapan işletmelerden anket yoluyla elde edilmiştir. Anket sayısı Oransal Örnekleme Yöntemi ile tespit edilmiştir (Miran 2003). n= N * p * (1 − p ) ( N − 1) * σ 2p + p * (1 − p ) Formülde; n: Örnek büyüklüğü, N: Popülasyondaki işletme sayısı, σ2p : Oranın varyansı, r : Ortalamadan sapma (%10), Zα/2: z cetvel değeri , p : Đşletme sayısının popülasyondaki oranını göstermektedir. Burada %90 güven aralığında ve ortalamadan %10 sapma ile anket yapılacak örnek işletme sayısı 68 belirlenmiştir. 2.2. Analiz Yöntemi 2.2.1.Faktör Analizi Çalışmada, çok değişkenli analiz teknikleri arasında yer alan faktör analizi kullanılmıştır. Faktör analizi, veri azaltma veya özetleme amacıyla kullanılan bir grup işlemi ifade eden genel bir isimdir. Araştırmalarda, çok sayıda değişken olabilmekte ve bunların çoğu karşılıklı ilişki içerisinde bulunmaktadır. Bunların kullanışlı hale getirilmesi için azaltılması gerekmektedir. Karşılıklı ilişki içerisinde bulunan birçok değişken kümeleri arasındaki ilişkiler, önemli birkaç faktör dikkate alınarak incelenmektedir. Barlett’s test ve KMO (Kaiser-Meyer-Olkin) testi ile veriler arası ilişki olup olmadığı ortaya konulmaktadır (Ness 2000). Çizelge 1. KMO değerleri yorumu. KMO Değeri Yorum 0.90 Mükemmel 0.80 Çok iyi 0.70 Đyi 0.60 Orta 0.50 Zayıf 0.50’nin altı Kabul edilemez Bu çalışmada faktör analizi tarımsal üretimde risk kaynakları ve risk yönetimi stratejisi olarak ifade edilen değişkenlerin sayısını azaltmak ve daha kolay anlaşılır duruma getirmek için kullanılmıştır. 2.2.2. Kümeleme Analizi Kümeleme analizi ölçülebilen ve ölçülemeyen verilere uygulanan ve heterojen gruplar arasında veya homojen gruplar içerisindeki kümelerin bir serisinde ölçülen özellikleri sınıflandırmaktadır (Ness 2000; Kurtuluş 2004). Kümeleme analizi, birbirine benzer olan nesnelerin veya bireylerin (tüketiciler, çiftçiler, ürünler, pazarlar vs.), benzerlik veya uzaklık ölçülerine göre göreceli olarak homojen gruplar altında toplanmasını amaçlayan çok değişkenli bir istatistiksel analiz yöntemidir. Verilerin benzerlik veya ayrılıklarına göre dönüştürülmesi yönteminin belirlenmesinde, verilerin ölçüm özellikleri dikkate alınmaktadır (Kalaycı, 2009). Bu çalışmada, her bir küme profili, çiftçilerin bazı sosyo-ekonomik özellikleri ve risk algılama davranışlarına göre tanımlanmıştır. 3. ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA 3.1.Faktör Analizi Tarımın kendi doğasından kaynaklanan nedenlerle üretimden pazarlamaya kadar geçen süreçte, çiftçiler çeşitli risklerle karşı karşıya kalmaktadır (Şahin ve Miran 2007). 192 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Araştırmada; Erzurum ilinde tarımsal üretimi etkileyen risk faktörleri, bölge koşulları dikkate alınarak 34 başlık altında toplanmıştır. Bu faktörlerin çiftçiler açısından önemini belirlemek için 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır. Çizelge 2. Risk faktörlerinin ortalama ve standart sapmaları. Ortalama Std. Sapma Yağmurun gereğinden az olması 4.397 0.917 Don olayının görülmesi 4.324 0.953 Girdi maliyetlerindeki değişmeler 4.132 1.233 Đklim koşullarında meydana gelen değişiklikler 4.132 0.945 Yağmurun gereğinden fazla olması 4.103 1.340 Karın az yağması ve kısa süre kalması 4.103 1.295 Ürün verimindeki değişiklikler 3.956 1.263 Zararlılardan dolayı verim düşüklüğü 3.779 1.208 Ürün fiyatındaki değişiklikler 3.779 1.325 Kuraklıktan dolayı ürün kaybı 3.779 1.280 Hastalıklardan dolayı verim düşüklüğü 3.706 1.247 Karın fazla yağması ve uzun süre kalması 3.662 1.599 Pazarlama imkanlarının düşük olması 3.618 1.456 Kırsal alana yönelik alt yapı yetersizlikleri 3.574 1.407 Ülkenin ekonomik durumundaki değişiklikler 3.559 1.331 Hükümetin uyguladığı tarımla ilgili politikalardaki değişiklikler 3.500 1.521 Đşletmeye ait alet makine varlığı yetersizliği 3.162 1.551 Aile işgücü yetersizliği 2.882 1.697 Selden dolayı ürün kaybı 2.838 1.750 Hükümetin uyguladığı genel politikalardaki değişiklikler 2.779 1.647 Ürünü depolama şarlarından kaynaklanan ürün kayıpları 2.721 1.761 Arazi fiyatlarındaki değişiklikler 2.662 1.681 Tarımsal faaliyete ilişkin teknik bilgi ve danışman eksiği 2.603 1.604 Đşletmeci, aile veya işçilerden birinin sağlık problemi 2.265 1.570 Borç miktarının artması 2.250 1.578 Đşletmeye ait bina varlığı yetersizliği 2.250 1.539 Yabancı işgücü ücretlerinin yüksekliği 1.985 1.521 Yabancı işgücü yetersizliği 1.926 1.479 Sözleşmeli üretim yapılmaması 1.765 1.271 Faiz oranlarındaki değişiklikler 1.735 1.288 Đşletmede meydana gelen iş kazaları 1.676 1.275 Hırsızlıktan dolayı ürün kaybı 1.559 1.274 Toprak kaymasından dolayı ürün kaybı 1.515 1.113 Đşletmeye ait muhasebe kayıtlarının tutulmaması 1.412 0.996 *Not: 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır. 1: Hiç önemi yok, 5: Çok önemli. Araştırmada; Erzurum ilinde tarımsal üretimi etkileyen risk faktörleri, bölge koşulları dikkate alınarak 34 başlık altında toplanmıştır. Bu faktörlerin çiftçiler açısından önemini belirlemek için 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır. Tarımsal üretimi etkileyen risk faktörlerine ait ortalamalar Çizelge 2’de verilmiştir. Yörede tarımsal üretim üzerinde en etkili üç unsur sırasıyla “Yağmurun gereğinden az olması”, “Don olayının görülmesi” ve “Girdi (gübre, ilaç gibi) maliyetlerindeki değişmeler” olarak sıralanabilir. Bunun yanında en az etkili üç unsur ise sırasıyla “Đşletmeye ait muhasebe kayıtlarının tutulmaması”, “Toprak kaymasından dolayı ürün kaybı” ve “Hırsızlıktan dolayı ürün kaybı” olarak tespit edilmiştir. Özdeğer istatiğine bağlı faktör sayısı ve varyansları Çizelge 3’te verilmiştir. Araştırma bölgesinde, bölge koşulları dikkate alınarak 34 başlık altında sıralanan tarımsal üretimi etkileyen risk faktörleri, faktör analizi sonucunda 10 faktör altında toplanmıştır. 1. faktör varyansın %11.91’ini, 2. faktör %10.54’ünü, 3. faktör %8.62’sini, 4. faktör %7.97’sini, 5. faktör %7.34’ünü, 6. faktör %6.71’ini, 7. faktör %5.99’unu, 8. faktör %5.41’ini, 9. faktör %4.86’sını ve 10. faktör %4.08’ini oluşturmaktadır. Analiz sonucunda toplam varyansın %73.42’sini bu faktörlerin açıkladığı tespit edilmiştir (Çizelge 3). 193 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 3. Risk faktörlerinin rotasyon matrisi. 10 Teknik ve doğal şartlar Đşletmeci, aile veya işçilerden birinin sağlık problemi Ürünü depolama şartlarından kaynaklanan ürün kayıpları Aile işgücü yetersizliği Đşletmede meyd. gelen iş kazaları Tarımsal faaliyete ilişkin teknik bilgi ve danışman eksiği Selden dolayı ürün kaybı Don olayının görülmesi 0.777 0.058 -0.140 -0.132 -0.105 0.271 -0.034 -0.129 0.035 0.190 0.716 0.105 0.116 0.048 0.044 0.108 0.363 -0.005 0.686 0.645 0.208 -0.170 0.301 -0.050 0.192 -0.285 -0.069 0.071 0.142 0.155 0.293 0.272 0.136 -0.003 0.071 0.206 0.177 -0.158 0.068 -0.057 0.270 0.243 0.635 -0.015 0.558 0.517 0.123 0.028 0.155 -0.258 0.173 0.003 0.096 0.080 0.068 0.012 -0.072 0.188 0.103 0.084 0.027 0.065 0.439 -0.026 -0.285 -0.027 -0.208 0.454 -0.335 -0.102 Verim değişikliği Ürün verimindeki değişiklikler Ürün fiyatındaki değişiklikler Zararlıl. dolayı verim düşüklüğü Hastalık. dolayı verim düşüklüğü Girdi maliyetlerindeki değişmeler 0.120 0.233 0.078 0.183 -0.104 0.807 0.030 0.001 -0.131 0.762 0.018 0.077 0.011 0.713 -0.233 0.119 0.120 0.633 -0.282 0.220 0.070 0.585 0.254 -0.077 -0.273 0.019 0.185 0.009 0.034 0.024 -0.037 -0.186 0.033 0.193 -0.122 0.271 0.130 0.013 0.108 0.375 0.053 0.287 0.158 0.107 -0.045 0.120 0.034 0.006 -0.128 -0.070 -0.143 0.039 0.863 0.003 -0.001 0.017 -0.052 -0.020 0.777 0.179 -0.008 0.130 -0.053 -0.017 0.061 0.062 -0.103 -0.117 0.640 0.370 -0.070 0.034 -0.013 -0.156 0.005 -0.223 0.227 -0.066 0.359 -0.118 Politikalar Hükümetin uyguladığı tarımla ilgili politikalardaki değişiklikler Hükümetin uyguladığı genel politikalardaki değişiklikler Ülkenin ekonomik durumundaki değişiklikler Kırsal alana yönelik alt yapı yetersizlikleri 0.146 0.041 -0.014 0.004 0.080 0.052 0.559 0.155 0.312 -0.107 0.027 0.011 0.162 0.811 0.056 0.163 -0.175 -0.020 0.169 -0.008 0.061 0.144 0.242 0.767 0.032 0.019 -0.081 -0.050 -0.071 0.205 -0.035 -0.154 0.036 -0.062 0.817 0.093 -0.026 -0.235 0.017 0.115 0.710 0.144 -0.352 0.087 0.099 0.202 -0.179 0.437 0.122 0.441 0.091 0.577 0.176 0.508 -0.053 0.397 0.175 0.173 0.309 0.130 0.044 0.120 0.171 0.134 0.152 0.267 -0.101 0.022 0.241 0.517 0.138 0.498 0.151 0.127 -0.072 0.211 0.412 0.090 0.136 -0.087 -0.034 0.396 -0.002 -0.078 0.126 Geleneksel tarım Đşletmeye ait muhasebe kayıtlarının tutulmaması Sözleşmeli üretim yapılmaması Yağış Karın az yağması ve kısa süre kalması Karın fazla yağması ve uzun süre kalması Arazi fiyatlarındaki değişiklikler Kuraklıktan dolayı ürün kaybı 0.147 0.192 0.140 0.092 -0.130 0.109 0.029 0.197 0.263 -0.328 -0.251 -0.196 0.681 0.104 -0.040 -0.105 0.624 0.268 0.086 -0.037 0.610 0.270 0.160 -0.008 0.579 -0.126 0.124 0.305 -0.228 0.133 0.139 0.209 0.170 0.247 0.181 Đşletme imkanları Hırsızlıktan dolayı ürün kaybı Y. işgücü ücretlerinin yüksekliği Yabancı işgücü yetersizliği Đşletme. bina varlığı yetersizliği Borçluluk Faiz oranlarındaki değişiklikler Borç miktarının artması 0.109 0.208 0.829 -0.096 0.018 0.494 -0.233 -0.139 0.039 0.100 Yağmur Yağmur. gereğinden fazla olması Yağmurun gereğinden az olması -0.054 -0.077 0.065 -0.043 0.246 0.269 -0.164 -0.004 0.114 0.392 -0.217 0.215 -0.165 0.009 0.779 0.036 0.766 -0.118 0.051 0.002 Đşletme şartları Pazar. imkanlarının düşük olması Đşletmeye ait alet makine varlığı yetersizliği 0.169 0.052 0.081 0.048 0.054 -0.010 -0.022 -0.029 0.821 0.015 0.398 0.430 0.066 0.151 -0.240 0.181 0.179 -0.080 0.432 0.191 0.095 0.306 0.136 -0.144 0.175 -0.410 0.240 0.112 0.093 0.168 0.115 0.198 0.132 0.030 0.272 -0.020 0.086 0.166 0.728 -0.418 3 .10 4 .08 2.68 1.12 .66 .69 .41 .04 .60 .44 1.91 0.54 .62 .97 X2=1334.87 0.733 .34 .71 .99 p=0.00 .41 .86 Doğal olaylar Đklim meydana gelen değişiklikler Top. Kayması. dolayı ürün kaybı Özdeğer Açıklama varyansı Bartlett's Testi Kaiser-Meyer-Olkin .68 Faktör analizi elde edilen rotasyon matrisi Çizelge 3’te verilmiştir. Bu matrise göre 1 faktör “teknik ve doğal şartlar”, 2. faktör “Verim değişikliği”, 3. faktör “Politikalar”, 4. faktör “Geleneksel tarım”, 5. faktör “Yağış”, 6. faktör “Đşletme imkanları”,7. faktör “Borçluluk”, 8. faktör “Yağmur”,9. faktör “Đşletme şartları” ve 10 faktör “Doğal olaylar” olarak adlandırılmıştır. 194 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çukurova Bölgesinde yapılan bir çalışmada tarımsal üretim üzerinde en etkili risk unsuru “Girdi maliyetlerindeki değişikler” ve en az etkili risk unsuru ise “işçiler veya işletmecinin sağlık problemleri” ve “Aile ilişkilerindeki sorunlar” olarak tespit edilmiştir (Vuruş Akçaöz 2001). Cornbelt’te yapılan çalışmada, bölgede etkili risk kaynakları belirlenmeye çalışılmıştır. 1991 yılında 80 ve 1993 yılında 61 çiftçi ile anket yapılmıştır. Bu anketlerden elde edilen veriler ışığında tarımsal üretim üzerinde etkili olan faktörler 5'li Likert ölçeği kullanarak belirlenmiştir. 1991 yılında yapılan çalışmadan elde edilen verilere göre en önemli risk unsurlarının ürün verimleri ve fiyatlarındaki değişiklikler olduğu tespit edilmiştir. 1993 yılında ise, işletmecinin hastalığı veya ölümü, devletin uyguladığı çevre politikaları, ürün verimleri ve fiyatlarındaki değişimler en önemli risk unsurları olarak belirlenmiştir (Patrick and Musser 1997).Yeni Zelanda’da yapılan bir çalışmada, araştırmacılar 1384 çiftçiyle yaptıkları anket sonucunda elde ettikleri verilere faktör analizi uygulamışlardır. Çalışmada risk kaynağı olarak 21 faktör belirlemişler ve bu faktörleri 5 ana başlık altında toplamışlardır. Analiz sonucunda toplam varyansın %67’sini bu faktörlerin açıkladığını tespit etmişlerdir. Faktörler, ekonomik ve politik durum, insan ve teknoloji, borç ve karlılık, çevresel ve kişisel faktörler olarak adlandırılmıştır (Martin ve McLeay 1992). Çukurova Bölgesinde yapılan bir çalışmada tarımsal üretim üzerinde en etkili risk faktörlerini doğal koşullar, devlet politikaları, doğal afetler, pazarlama, sosyal güvenlik, üretim faktörleri, yabancı işgücü ve aile olarak 8 başlık altında toplanmıştır. Elde edilen bu 8 faktörün toplam varyansın %72’sini açıkladığını tespit etmiştir (Vuruş Akçaöz 2001). Risk Stratejileri Tarımsal üretimde risk olarak görülen faktörlerin etkisini kısmen de olsa ortadan kaldırmak veya azaltmak için uygulanan yöntemlere risk stratejileri adı verilmektedir. Araştırma bölgesinde tarımsal üretimi etkileyen risk faktörlerine karşı çiftçilerin belirledikleri stratejiler bölge koşulları dikkate alınarak 15 başlık altında toplanmıştır. Bu stratejilerin tarımsal üretime etkisini belirlemek için 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır. Tarımsal üretimi etkileyen risk faktörlerine karşı belirlenen risk stratejilerine ait ortalamalar Çizelge 4’te verilmiştir. Yörede tarımsal üretim üzerinde etkili unsurların etkilerini azaltmak için alınan en önemli önlem “Mevcut kaynakları optimum kullanmak” olarak tespit edilmiştir. Bunun yanında en az etkili önlem ise “Đşletmeye ait muhasabe kayıtlarını düzenli olarak tutmak” olarak belirlenmiştir. Çizelge 4. Risk stratejilerinin ortalama ve standart sapmaları. Std. Ortalama Sapma Mevcut kaynakları optimum kullanmak (en uygun şekilde) 4.088 Đşletmede birden çok ürüne yer vermek 3.971 Borçları azaltmak 3.735 Đşletmede birden çok çeşide yer vermek 3.721 Hastalık ve zararlılara karşı mücadele etmek 3.706 Harcamaları planlamak 3.559 Farklı dönemlerde ürün satışı yapmak 3.456 Pazar hakkında bilgi sahibi olmak 3.441 Tarım kuruluşlarıyla işbirliği içinde olmak 2.603 Tarım dışında çalışmak 2.412 Đşletme dışı yatırım yapmak 1.926 Kooperatife üye olmak 1.912 Sözleşmeli üretim yapmak 1.574 Tarım sigortası yaptırmak 1.529 Đşletmeye ait muhasabe kayıtlarını düzenli olarak tutmak 1.515 *Not: 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır. 1: Hiç önemi yok, 5: Çok önemli. 0.973 1.360 1.217 1.505 1.107 1.262 1.540 1.449 1.467 1.721 1.418 1.379 1.213 1.139 1.044 Çukurova Bölgesinde yapılan bir çalışmada tarımsal üretimde etkili risk faktörlerine karşı alınacak önlemler arasında en etkili olanının “Birden çok ürüne yer vermek” ve en az etkili önlemin ise “Sözleşmeli üretim yapmak” ve “Borç yönetimini uzman kişilere yaptırmak” oluğu ifade etmiştir (Vuruş Akçaöz 2001). Iowa'da tarımsal üretimde risk stratejilerini belirlemek amacıyla yapılan bir çalışmada 2200 çiftçi ile 195 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ görüşmüştür. Bu çalışmada araştırmacı, çiftçilerin tarımsal üretimde karşılaştıkları risklere karşı uyguladıkları stratejileri saptamıştır. Araştırma sonuçlarına göre, %67 oranında ürün sigortası, %55 oranında borç kontrolü, %41 oranında çeşitlendirme, %36 oranında sözleşmeli üretim, %32 oranında girdilerin kontratlı temini stratejilerinin uygulandığı belirlemiştir (Lasley 1997). Missisippi, Texas, Indiana ve Nebraska'da yapılan çalışmada, risk stratejileri 1200 çiftçiden elde edilen veriler kullanılarak değerlendirmişlerdir. Çalışmada 5'li Likert ölçeği kullanılarak çeşitlendirme, gelir sigortası, işletme dışı yatırım, işletme dışı çalışma, kredi rezervi gibi risk stratejilerinin etkinliği ortaya koymuşlardır (Coble et al 1999). Özdeğer istatiğine bağlı faktör sayısı ve varyansları Çizelge 5’te verilmiştir. Bölge koşulları dikkate alınarak, 15 başlık altında toplanan tarımsal üretimi etkileyen risklere karşı alınan önlemler, faktör analizi sonucunda 5 faktör altında toplanmıştır. 1. faktör toplam varyansın %21.21’ini, 2. faktör %17.45’ini, 3. faktör %10.74’ünü, 4. faktör %9.51’ini ve 5. faktör %8.16’sını oluşturmaktadır. Analiz sonucunda toplam varyansın %67.06’sını bu faktörlerin açıkladığı tespit edilmiştir. Çizelge 5. Risk stratejilerinin rotasyon matrisi. 1 Modern Tarım Đşletme dışı yatırım yapmak Tarım dışında çalışmak Đşletme kayıtlarını düzenli olarak tutmak Sözleşmeli üretim yapmak Kooperatife üye olmak Çeşitlendirme Đşletmede birden çok çeşide yer vermek Đşletmede birden çok ürüne yer vermek Farklı dönemlerde ürün satışı yapmak Tarım kuruluşlarıyla işbirliği içinde olmak Harcama Borçları azaltmak Harcamaları planlamak Modern Đşletme Pazar hakkında bilgi sahibi olmak Hastalık ve zararlılara karşı mücadele etmek Tarım sigortası yaptırmak Optimum kaynak kullanımı Mevcut kaynakları optimum kullanmak Özdeğer Açıklama varyansı Bartlett's Testi Kaiser-Meyer-Olkin 2 3 4 5 0.799 0.793 0.135 -0.201 0.118 -0.042 0.149 -0.015 -0.170 0.072 0.786 0.216 -0.035 -0.067 -0.055 0.619 0.615 0.415 0.390 0.162 0.151 0.012 -0.030 0.000 0.078 0.120 0.820 -0.068 0.129 -0.056 0.132 0.733 0.036 0.068 -0.023 0.032 0.589 -0.156 -0.277 -0.464 0.421 0.550 0.141 -0.197 0.174 0.002 0.178 0.145 -0.207 0.805 0.794 0.123 -0.133 0.074 -0.127 0.084 0.299 0.387 -0.670 -0.112 -0.049 0.418 0.233 0.669 0.131 0.531 0.031 0.081 0.575 -0.094 -0.039 -0.012 -0.070 0.044 0.934 10.61 10.74 9.55 9.51 p=0.00 6.90 8.16 27.54 21.21 12.47 17.45 X2=321.62 0.625 Faktör analizi elde edilen rotasyon matrisi Çizelge 5’te verilmiştir. 1. faktör “Modern tarım”, 2. faktör “Çeşitlendirme”, 3. faktör “Harcama”, 4. faktör “Modern işletme” ve 5. faktör “Optimum kaynak kullanımı” olarak adlandırılmıştır. Yeni Zelanda'da risk yönetimi konusunda yapılan bir çalışmada risk stratejilerini belirlemek amacıyla anket çalışması yapılmıştır. Analiz sonucunda elde edilen 7 faktörün varyansın %73’ünü açıkladığı tespit etmişlerdir. Bu faktörleri; gelirin dağılımı, borç yönetimi, kaynakların yönetimi, sermaye yönetimi, pazar riskinin azaltılması, işletme dışı çalışma ve hastalıkzararlı kontrolü olarak ifade etmişlerdir (Martin and McLeay 1998). Çukurova Bölgesinde yapılan çalışmada, risk stratejilerini güvenlik ve finansman, işletme dışı gelir, 196 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ çeşitlendirme ve pazarlama olarak 4 başlık altında toplamıştır. Elde edilen bu 4 faktörün toplam varyansın %71’ini açıkladığını tespit etmiştir (Vuruş Akçaöz 2001). Kümeleme Analizi Araştırma bölgesinde tarımsal üretimi etkileyen 34 risk kaynağı faktör analizi yapılarak 10 faktöre indirgenmiştir. Risk faktörlerine göre; 1. kümede yer alan çiftçiler, toplam kitlenin %25.00’ini, 2. kümede yer alanlar %39.71’ini ve 3. kümedekiler ise %35.29’unu oluşturmaktadır (Çizelge 6). K-Ortalamalar kümelemesi yöntemine göre tarımsal üretimde önem arz eden faktörler kümelere göre sırasıyla verilmiştir. 1. kümede “Politikalar”, 2. kümede “Đşletme şartları” ve 3. kümede “Kar yağışı” en fazla önem verilen faktörler olarak tespit edilmiştir (Çizelge 6). Çizelge 6. Risk faktörlerine ilişkin kümeleme analizi. Risk Faktörleri Teknik ve doğal şartlar (Fac1_1) Verim değişikliği (Fac2_1) Politikalar (Fac3_1) Kar yağışı (Fac4_1) Geleneksel tarım (Fac5_1) Đşletme imkanları (Fac6_1) Borçluluk (Fac7_1) Yağış (Fac8_1) Đşletme şartları (Fac9_1) Doğal olaylar (Fac10_1) Gözlem sayısı Toplam kitledeki oranı (%) Kümeler 1 0.1051 0.5140 0.5700 -0.5141 -0.0354 -0.4540 -0.6692 -0.0037 -0.6154 -0.3315 17 25.00 2 0.2079 0.1040 -0.7337 -0.2409 0.2021 0.0614 0.2111 -0.1634 0.5133 -0.0153 27 39.71 3 -0.3083 -0.4811 0.4217 0.6352 -0.2023 0.2525 0.2365 0.1864 -0.1416 0.2520 24 35.29 Araştırma yöresinde tarımsal üretimi etkileyen risk kaynaklarına karşı alınan 15 strateji faktör analizi yapılarak 5 faktöre indirgenmiştir. Risk stratejilerine göre; 1. kümede yer alan çiftçiler, toplam kitlenin %39.71’ini, 2. kümede yer alanlar %35.29’unu ve 3. kümedekiler ise %25.00’ini oluşturmaktadır. Çizelge 7’de risk stratejilerinde önem arz eden faktörler kümelerine göre sırasıyla verilmiştir. 1. kümede “Harcama (Fak3_2)”, 2. kümede “Modern tarım (Fak1_2)”,ve 3. kümede ise “Modern Optimum kaynak kullanımı (Fak5_2)” en fazla önem verilen faktörler olarak tespit edilmiştir. Çizelge 7. Risk stratejilerine ilişkin kümeleme analizi. Risk Stratejileri Modern tarım (Fak1_2) Çeşitlendirme (Fak2_2) Harcama (Fak3_2) Modern işletme (Fak4_2) Optimum kaynak kullanımı (Fak5_2) Gözlem sayısı Toplam kitledeki oranı (%) Kümeler 1 -0.6516 0.2363 0.3836 -0.0855 -0.5291 27 39.71 2 0.9533 0.1778 0.3428 0.2537 0.3817 24 35.29 3 -0.3108 -0.6263 -1.0932 -0.2224 0.3014 17 25.00 5. SONUÇ VE ÖNERĐLER Araştırma bölgesinde kuraklık tarımsal üretimi etkileyen en önemli risk olarak belirlenmiştir. Kuraklık riskinin en kısa zamanda sigorta kapsamına alınması için TARSĐM tarafından gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir. Çiftçiler tarafından önemsenmeyen ancak işletmede maliyetlerin düşürülmesinde önemli payı olan işletme kayıtlarının tutulmasının gerekliliği çiftçilere anlatılmalıdır. Gerekirse çiftçi kayıt sistemine kayıtlı olan işletmelerde işletme kayıtlarının tutulması zorunlu hale getirilmelidir. Tarımsal üretimi etkileyen riskler teknik ve doğal şartlar, verim değişikliği, politikalar, geleneksel tarım, yağış, işletme imkanları, borçluluk, yağmur, doğal olaylar, işletme şartları şeklinde sınıflandırılmıştır. Bu risk faktörlerinin etkilerini azaltmak için 197 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 çiftçiler modern işletmeler kurmaya, ürün desenini genişletmeye, harcamalarını düzenlemeye ve işletme kaynaklarını optimum kullanmaya yönlendirilmelidir. 6.KAYNAKLAR Birinci, A., Đkikat Tümer, E., 2006. The Attitudes Of Farmers Towards Agricultural Insurance: The Case of Erzurum, Turkey, Die Bodenkultur Austrian Journal of Agricultural Research, 56(2), 41-47. Coble, K.H, Patrick, G.F., Knight, T.0., Baquet A. E., 1999. Crop Producer Risk Management Survey: A Preliminary Summary of Selected Data, A Report From The Understanding Farmer Risk Management Decision Making & Educational Needs Research Project, Information Report 99-001, Department of Agricultural Economics, Mississipi State University..http://vAvw.agecon,msstate.edu/riskedu/risksum.rpt.wpd.PC Kalaycı, Ş., 2009. SPSS Uygulamalı Çok Değişkenli Đstatistik Teknikleri, Asil Yayın Dağıtım, ISBN 975-9091-14-3, Ankara. Kurtuluş, K., 2004. Pazarlama Araştırmaları (Genişletilmiş 7. Basım) Literatür Yayınları: 114, s:397-418, Đstanbul. Lasley, P., 1997. Perceived Risks and Decisions to Adopt Precision Farming Methods(AnIntroduction).http://agecon.uwyo.edu/riskmgt/productionrisk / Perceivedrisk 8 dectoopt. pdf. Ness, M., 2000. Multivariate Techniques in Marketing Research. Curso de Especializacion Postuniversitaria en Marketing Agroalimentario, CHIEAM, Spain. Malhotra, N.K., 2004. Marketing Research (An Applied Orientation). Pearson Prentice Hill. Fourth Edition. 713s. Martin, S., McLeay, F., 1998. The Diversity of Farmers' Risk Management Strategies In A Deregulated New Zealand Environment. Journal of Agricultural Economics, Vol. 49, Number.2 P(218-233). Miran, B., 2003. Temel Đstatistik. Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova, Đzmir. Oğuz, C., ve Kan, A., 2006. Türkiye’de Tarım Sigortalarının mevcut Durumu ve AB’de Uygulanmakta Olan Tarım Sigortaları Đle Karşılaştırılması. Türkiye VII. Tarım Ekonomisi Kongresi, Cilt 1, Sy: 293–301, Antalya. Patrick, G.F., and Musser, W. N., 1997. Source of and Responses to Risk. Factor Analysis of Large-Scale Us Cornbelt Farmers Risk Management Strategies in Agriculture, Satate of the Art and Future Perspectives, Edited by; R.B.M. Huirne, J.B. Hardeker and A.A. Dijkhuizer, Wageningen Agricultural University. Şahin, A., Miran B., 2007. Çiftçi Algılarına Göre Bitkisel Ürünlerin Risk Haritası: Bayındır Đlçesi Örneği. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 44(3); 59-74 ISSN 1018-8851, Đzmir. Vuruş Akçaöz, H., 2001.Tarımsal Üretimde Risk, Risk Analizi ve Risk Davranışları: Çukurova Bölgesi Uygulamaları. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Adana. 198 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çiftçilerin Sel ve Kuraklık Sigortası Yaptırma Đsteğini Etkileyen Faktörlerin Analizi: Tra-I Bölgesi Örneği1 Emine ĐKĐKAT TÜMER1 Avni BĐRĐNCĐ1 Bülent MĐRAN2 ÖZET Bu çalışmada, Erzurum, Erzincan ve Bayburt illerinden oluşan TRA I bölgesindeki çiftçilerin sel ve kuraklık sigortası yaptırma isteğini etkileyen faktörlerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaçla Bivariate Probit Modeli kullanılmıştır. Sel sigortası yaptırma isteği ile aile nüfusu, bitkisel ürün sigortası yaptırma isteği, afet sigortası yaptırma isteği ve işletme çeşidi arasında pozitif yönlü bir ilişki tespit edilmiştir. Kuraklık sigortası yaptırma isteği ile arazi varlığı, bitkisel ürün sigortası yaptırma isteği, afet sigortası yaptırma isteği ve işletme çeşidi arasında pozitif yönlü bir ilişki belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Sel, Kuraklık, Sigorta, Bivariate Probit, Türkiye, TRA-1. Analysis Of Factors Affecting Farmers Attitudes Toward Insurance For Floods And Drought: The Case Of Tra-1 Regions. ABSTRACT The aim of this study was to determine the factors which affect the attitudes of the farmers to make floods and drought Insurance in the TRA-1 regions. We used Bivariate Probit Model for this purpose. According to the results of the investigation, a positive correlation was found between the attitude of floods insurance making and population, attitude of insurance plants production and disaster making, and type of enterprise. Similarly, a positive correlation was found between the attitude of drought insurance making and land, attitude of insurance plants production and disaster making, and type of enterprise. Key words: flood, drought, insurance, Bivariate probit, Turkey, TRA-1. 1. GĐRĐŞ Türkiye 2009 yılı verilerine göre toplam istihdam içerisinde tarımın payı %24.7’dir. 102 milyar $ olan ihracatın %11.0’i bir başka deyişle 11.2 milyar $ tarımdan sağlanmaktadır. 141 milyar $ olan ithalatın %6.8’i bir başka ifadeyle 9.6 milyar $ tarım ürünleri oluşturmaktadır (Anonim 2010a). Bu verilere göre tarım ülke ekonomisinde stratejik öneme sahiptir. Gelişmiş ülkeler, tarımın ne pahasına olursa olsun “korunacak sektör” olduğunu vurgulayarak yılardır uyguladıkları korumacılık politikalarını “Tarımda risk yönetim programları” ile uygulamaya koyarak, tarım sektörünü belirli riskler karşısında sürekli ve çok yönlü desteklemişlerdir (Dinler 2004). Ekonomide en önemli sektörlerden biri olan, doğal, sosyal ve ekonomik risklerden en çok etkilenen tarım sektörü “üstü açık fabrika” olarak tanımlanmaktadır. Tarımı etkileyen doğal risk ve belirsizliklerin olumsuz etkilerinin bertaraf için etkili yöntemlerden birisi tarım sigortasıdır. Türkiye’de tarım sigortaları uygulamaları 1957 yılında Şeker Sigortanın bitkisel ürünleri dolu riskine karşı sigortalamasıyla başlamıştır. Tarımsal üretimin büyük risk taşıması, sigorta şirketlerinin büyük riskleri sigortalamak istememesi, sigorta priminin çiftçi geliri içinde payının yüksek olması gibi nedenlerle tarım sigortası 2005 yılına kadar fazla gelişme gösterememiştir. 2005 yılında 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanununda, çiftçilerin uğrayacağı zararların tazmin edilmesini temin etmek üzere, tarım sigortaları uygulamasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu kanuna göre çiftçilerin ödemek zorunda oldukları sigorta priminin %50’si devlet tarafından desteklenmektedir. Bitkisel ürünler için dolu, fırtına, hortum, yangın, heyelan ve deprem risklerinin neden olduğu miktar kaybı; sadece meyveler için isteğe bağlı bu risklere ilave olarak don 1 Bu çalışma TÜBĐTAK 109O394 nolu proje ile desteklenmiştir Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, ERZURUM 2 Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, ĐZMĐR 1 199 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 riskinin neden olduğu miktar kaybı ile sebze, meyve ve kesme çiçekler için dolu riskinin neden olduğu kalite kaybı sigorta kapsamına alınmıştır (Anonim 2009). Sel-su baskını riski 2010 yılı itibariyle sigorta kapsamına alınırken kuraklık riski henüz sigorta kapsamına alınmamıştır. Sel, çok yoğun yağış veya kar erimesi sonucunda vadi, göl, nehir, çay, dere yatakları ve kanalların büyük su kütlesi ile yüklenerek taşması ile meydana gelen ve beklenmeyen ani su akıntılarına denir (Anonim 2010b). Kuraklık ise, bir bölgede nem miktarının geçici dengesizliğinden kaynaklanan doğal bir iklim olayıdır (Anonim 2010c). 2090 Sayılı Kanun kapsamında 2008 yılında çiftçilere 30 milyon TL nakdi yardım yapılmıştır. Bu miktar Merkezi Yönetim Bütçe Ödenek ve Harcamalarından Tarım, Orman, Balıkçılık ve Avcılık hizmetlerine ayrılan payın %0.3’ü kadardır. Aynı yılda 40 ilde meydana gelen kuraklıktan 499 688 çiftçi etkilenmiş 537 545 036 TL nakdi yardım yapılmıştır. Bu yardımlar ile birlikte ertelenen çiftçi borçları devlete büyük ölçüde bütçe yükü getirmiştir. Bu yükten devleti kurtarmanın yollarından birisi öncelikle kuraklık riskinin daha sonra tüm risklerin transfer edilmesidir. Dünyadaki iklim değişiminin etkisi ile tarımsal ürünlerin verim ve kalite kaybına neden olan, henüz sigorta kapsamına alınmamış olan kuraklık riskinin sigorta kapsamına alınması, çiftçi, sigortacı ve politika üreticiler için büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, TRA I bölgesindeki çiftçilerin üretimlerini olumsuz yönde etkileyen sel ve kuraklık riskini sigorta yaptırma isteklerini etkileyen faktörlerin Bivariate Probit yöntemiyle analiz edilerek ortaya konulması amaçlanmaktadır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar, TARSĐM ile birlikte çalışan sigorta şirketlerine ve yayımcılara yol gösterici olacaktır. 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1. Materyal Bu çalışmanın ana materyalini, Erzurum, Erzincan ve Bayburt illerinden oluşan TRA I bölgesindeki çiftçilerden elde edilen, 2009 üretim dönemine ait veriler oluşturmaktadır. Veriler, çalışmanın amacına uygun olarak düzenlenmiş anket formu kullanılarak, çiftçilerle karşılıklı görüşme yoluyla elde edilmiştir. 2.2. Yöntem Erzurum, Erzincan ve Bayburt Đllerinin Tarım Đl Müdürlüklerinden gerekli olan veriler toplanmıştır. Bu illerde bulunan işletme sayıları yapılacak toplam anket sayısının belirlenmesinde, işletme başına düşen nüfus her bir ilde yapılacak olan anket sayısının belirlenmesinde esas alınmıştır. Đlçelere ait işletme sayıları, ilçelerde yapılacak anket sayısının belirlenmesinde ve köylere ait işletme sayıları ise köylerde yapılacak olan anket sayısının belirlenmesinde dikkate alınmıştır. Anket sayısı Oransal Örnekleme Yöntemi ile tespit edilmiştir. Sonlu bir popülasyon için belli bir özelliği taşıyanların bilinen veya tahmin edilen oranına göre örnek hacmi Formüldeki gibi hesaplanmıştır. Formüldeki p değeri populasyon içerisinde belli bir özelliğe sahip parçaların sayısıdır. Bu değer daha önceki araştırmalardan elde edilebileceği gibi sezgisel olarak da tahmin edilebilir. Maksimum örnek hacmine ulaşmak için p= 0.5 alınmalıdır. 0.5’ten daha az veya daha yüksek p değerleri örnek hacmini düşürmektedir. Bundan dolayı p’nin bilinmediği durumlarda, maksimum örnek hacmiyle çalışmak olası hatayı azaltacağından p=0.5 alınmalıdır (Newbold 1995, Miran 2003). n= N * p * (1 − p ) ( N − 1) * σ 2p + p * (1 − p ) Formülde: n : Örnek büyüklüğü, N : Popülasyondaki işletme sayısı, σ2p : Oranın varyansı, r : Ortalamadan sapma (%7.5) 200 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Zα/2: z cetvel değeri (1.645) p : Đşletme sayısının popülasyondaki oranını göstermektedir. σp = n= r Zα / 2 = 0.075 = 0.0456 1.645 61832 * 0.5 * 0.5 = 122 61831 * (0.0456) 2 + 0.5 * 0.5 Burada %90 güven aralığında ve ortalamadan %7.5 sapma ile anket yapılacak örnek işletme sayısı 122 olarak belirlenmiştir. Anket sayısı Erzurum için 52, Erzincan için 36 ve Bayburt için 34 olarak bulunmuştur. Toplamda ise 15 ilçe ve 30 köyde 122 anket yapılmış ve analizlerde kullanılmıştır. Đki değişkenli probit model, bir değişkenden daha fazla değişkenlerin olduğu çok değişkenli probit modelin özel bir halidir (Greene, 2000). Burada iki değerli kararları ifade etmek üzere bir sistem düzenlenmektedir. Y1*i = X 1i β 1 + u1i Eğer Y1*i > 0 ise Y1i* =1 aksi takdirde Y1i* =0 olur. Y2*i = X 2i β 2 + u2i Eğer Y2*i > 0 ise Y2i* =1 aksi takdirde Y2i* =0 olur. Böylece Y1 ve Y2 için iki probit veya logit modeli kurulabilir. Đki probit modelinde hata terimleri birbirinden bağımsızdır. Diğer bir deyişle Cov(u1i,u2i) =0 olur. Bu durumda iki model ayrı ayrı tahmin edilmektedir. Ancak hata terimlerinin, u1i = ni + ε 1i u 2i = ni + ε 2i olması durumunda her bir modeldeki hata ε i ’nin bir parçasını oluşturur. Diğer bir ifadeyle model tektir. Đkinci kısım (ni) ikisi için de aynıdır. Bu çalışmada; Y1 : Sel sigortası yaptırma isteği (Đsteyen:1, Đstemeyen:0) Y2 : Kuraklık sigortası yaptırma isteği (Đsteyen:1, Đstemeyen:0) olarak tanımlanmıştır. 3. ARAŞTIRMA BULGULARI Araştırma bölgesinde sel ve kuraklık riski sigorta kapsamına alınması durumunda çiftçilerin %70.49’unun sel sigortası, %76.23’ünün kuraklık sigortası yaptırmaya istekli oldukları belirlenmiştir (Çizelge 1). Bayburt’ta çiftçilerin %22.95’i, Erzincan’da %19.67’si, Erzurum’da %27.87’si sel sigortası yaptırmaya isteklidir. Bayburt ve Erzincan’da çiftçilerin %20.49’u, Erzurum’da %35.25’i kuraklık sigortası yaptırmaya isteklidir. 201 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 1 Sel ve kuraklık riskinin sigorta kapsamına alınması durumunda çiftçilerin sigorta yaptırma istekleri (%). Devlet sel sigortasını desteklerse Hayır Evet Devlet kuraklık sigortasını desteklerse Toplam Hayır Evet Toplam Bayburt 4.92 22.95 27.87 7.38 20.49 27.87 Erzincan 9.84 19.67 29.51 9.02 20.49 29.51 Erzurum 14.75 27.87 42.62 7.38 35.25 42.62 Toplam 29.51 70.49 100.00 23.77 76.23 100.00 Sel ve kuraklık riskinin sigorta kapsamına alınması durumunda çiftçilerin %45.08’i 41-60 yaş arasında olup bunların %32.79’u sel sigortası yaptırmaya, %34.43’ü ise kuraklık sigortası yaptırmaya isteklidir. Bölgede çiftçilerin %54.92’si ilkokul mezunudur. Bu çiftçilerin %38.52’sinin sel sigortası yaptırmaya, %40.98’inin kuraklık sigortası yaptırmaya istekli oldukları belirlenmiştir. Sel sigortası yaptırmaya istekli olan çiftçilerin %45.90’ının, kuraklık sigortası yaptırmaya istekli olanların %51.64’ünün bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısının 5-9 birey arasında değişmekte olduğu belirlenmiştir. Tarım sigortası konusunda bilgisi olmayan çiftçilerin %45.08’inin sel sigortası, %50.00’sinin kuraklık sigortası yaptırmaya istekli oldukları tespit edilmiştir (Çizelge 2). Çizelge 2 Çiftçilerin özellikleri (%). Devlet sel sigortasını desteklerse Hayır Evet Toplam Yaş 20-40 11.48 28.69 40.16 8.20 31.97 40.16 41-60 12.30 32.79 45.08 10.66 34.43 45.08 5.74 9.02 14.75 4.92 9.84 14.75 29.51 70.49 100.00 23.77 76.23 100.00 2.46 2.46 4.92 2.46 2.46 4.92 16.39 38.52 54.92 13.93 40.98 54.92 Ortaokul 4.92 17.21 22.13 4.92 17.21 22.13 Lise 5.74 8.20 13.93 2.46 11.48 13.93 Üniversite 0.00 4.10 4.10 0.00 4.10 4.10 Toplam 29.51 70.49 100.00 23.77 76.23 100.00 2-4 birey 6.56 20.49 27.05 7.38 19.67 27.05 5-9 birey 18.85 45.90 64.75 13.11 51.64 64.75 4.10 29.51 22.95 4.10 70.49 45.08 8.20 100.00 68.03 3.28 23.77 18.03 4.92 76.23 50.00 8.20 100.00 68.03 6.56 29.51 25.41 70.49 31.97 100.00 5.74 23.77 26.23 76.23 31.97 100.00 61+ Toplam Okuma yazma bilmeyen Đlkokul Eğitim Nüfus Devlet kuraklık sigortasını desteklerse Hayır Evet Toplam 10 + Toplam Tarım sigortası Hayır konusunda Evet bilgi Toplam Karma üretim yapan çiftçilerin %57.38’inin sel, %61.48’inin kuraklık sigortası yaptırmaya istekli oldukları belirlenmiştir. Tarımdan 1000 TL ve daha az gelir elde eden çiftçilerin %33.61’inin sel, %35.25’nin kuraklık sigortası yaptırmaya istekli oldukları tespit edilmiştir. Tarıma 1000 TL ve daha az bütçe ayıranların %43.44’ü sel sigortası, %44.26’ının kuralık sigortası yaptırmaya istekli oldukları belirlenmiştir. Sel sigortası yaptırmaya istekli olanların %17.21’inin, kuraklık sigortası yaptırmaya istekli olanların %18.85’inin 50-99 da arazisinin bulunduğu belirlenmiştir (Çizelge 3). 202 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 3 Đşletmelerin özellikleri (%). Devlet sel sigortasını desteklerse Hayır Evet Toplam Đşletme çeşidi Bitkisel üretim 8.20 10.66 18.85 6.56 12.30 18.85 Hayvansal üretim 3.28 2.46 5.74 3.28 2.46 5.74 Karma 18.03 57.38 75.41 13.93 61.48 75.41 Toplam 29.51 70.49 100.00 23.77 76.23 100.00 18.03 33.61 51.64 16.39 35.25 51.64 7.38 20.49 27.87 4.92 22.95 27.87 4.10 16.39 20.49 2.46 18.03 20.49 29.51 70.49 100.00 23.77 76.23 100.00 19.67 43.44 63.11 18.85 44.26 63.11 1001-20000 6.56 17.21 23.77 3.28 20.49 23.77 20001+ 3.28 9.84 13.11 1.64 11.48 13.12 Toplam 29.51 70.49 100.00 23.77 76.23 100.00 yok 3.28 2.46 5.74 3.28 2.46 5.74 1-4 0.82 3.28 4.10 2.46 1.64 4.10 5-9 4.10 2.46 6.56 4.92 1.64 6.56 10-19 2.46 12.30 14.75 2.46 12.30 14.75 20-49 3.28 14.75 18.03 2.46 15.57 18.03 50-99 7.38 17.21 24.59 5.74 18.85 24.59 100-199 4.92 9.84 14.75 1.64 13.11 14.75 200-499 1.64 4.92 6.56 0.82 5.74 6.56 500+ 1.64 3.28 4.92 0.00 4.92 4.92 29.51 70.49 100.00 23.77 76.23 100.00 0-1000 Tarımdan 1001-19000 elde edilen 19001 + gelir Toplam 0-1000 Tarıma ayrılan bütçe Arazi varlığı Devlet kuraklık sigortasını desteklerse Hayır Evet Toplam Toplam TRA I bölgesindeki çiftçilerin sel ve kuraklık sigortası yaptırma isteğini etkileyen faktörler Bivariate Probit yöntemi ile analiz edilmiştir. Modelde 1. bağımlı değişken sel sigortası yaptırma isteği, 2. bağımlı değişken ise kuraklık sigortası yaptırma isteği olarak belirlenmiştir. Model istatistiki açıdan anlamlı bulunmuştur (Çizelge 4). Modelde rho değerine göre, iki bağımlı değişken (sel sigortası yaptırma isteği ve kuraklık sigortası yaptırma isteği) arasında ilişki bulunmaktadır. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.01). Buna göre sel sigortası yaptırmak isteyenler, büyük ihtimalle kuraklık sigortası da yaptırmayı istemektedirler. Rho’nun anlamlı olması, bivariate probit kullanmanın doğru olduğunu onaylamaktadır. Devlet sel sigortası priminin %50’sini öderse çiftçilerin sel sigortası yaptırmasını etkileyen faktörler Çizelge ’de verilmiştir. Sel sigortası yaptırma isteği ile bitkisel ürün sigortası yaptırma isteği arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Bir başka ifadeyle bitkisel ürün sigortasını yaptırmak isteyenler, sel sigortasının devlet tarafından desteklenmesi (sigorta priminin %50’sinin devlet tarafından ödenmesi) durumunda bu sigortayı yaptırmak istemektedirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.01). Sel sigortası yaptırma isteği ile nüfus arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Çiftçinin bakmakla yükümlü olduğu birey sayısı arttıkça, ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla doğal afetler karşısında gelirini korumak istemektedir. Dolayısıyla sel sigortası yaptırmaya isteklidir. Bu durum istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.10). Sel sigortası yaptırma isteği ile afet sigortası yaptırma isteği arasında pozitif 203 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ yönlü bir ilişki vardır. Araştırma bölgesinde çiftçilerin dolu, don, kuraklık ve yangın gibi afetlerle karşılaşmaktadırlar. Bu afetlere karşı sigorta yapmak isteyenler sel sigortasına da yaptırmak istemektedirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.05). Sahip olunan arazi varlığı istatistiki açıdan önemsizdir. Buna göre, sel sigortası yaptırma isteğinin her büyüklükteki arazi varlığı için de söz konusu olduğunu söylemek mümkündür. Sel sigortası yaptırma isteği ile işletme çeşidi2 (Karma üretim yapan işletmeler:1, diğerleri:0) arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Devlet sel sigortası primlerinin %50’sini öderse karma üretim yapan işletmeler (hem bitkisel hem de hayvansal üretim yapan) diğerlerine göre sel sigortası yaptırmaya daha isteklidirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.05). Devlet kuraklık sigortası priminin %50’sini öderse çiftçilerin kuraklık sigortası yaptırmasını etkileyen faktörler Çizelge ’de verilmiştir. Kuraklık sigortası yaptırma isteği ile bitkisel ürün sigortası yaptırma isteği arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Bir başka ifadeyle bitkisel ürün sigortasını yaptırmak isteyenler, kuraklık sigortası devlet tarafından desteklenirse (sigorta priminin %50’sinin devlet tarafından ödenirse) bu sigortayı yaptırmak istemektedirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.05). Çizelge 4 Bivariate Probit analizi sonuçları. Bitkisel ürün sigortası yaptırma isteği Nüfus Afet sigortası yaptırma isteği Arazi varlığı Đşletme çeşidi1 (Hayvansal üretim:1, Diğer:0) Đşletme çeşidi2 (Karma:1, Diğer:0) Sabit Log likelihood Wald chi2(12) athrho rho Likelihood-ratio test of rho=0: chi2(1) Sel sigortası Katsayı (Std.Hata) 0.8703 (0.3181) 0.5367 (0.2822) 0.7910 (0.3253) -0.0005 (0.0008) 0.4070 (0.7435) 0.8133 (0.3575) -1.2897 (0.4417) -89.9273 42.39 1.1138 (0.3067) 0.8054 (0.1077) 18.499 * *** ** ** * Kuraklık sigortası Katsayı (Std.Hata) 0.7651 ** (0.3382) 0.2738 (0.2945) 0.7247 ** (0.3444) 0.0071 ** (0.0030) 0.3918 (0.6866) 0.5885 *** (0.3502) -1.1194 ** (0.4396) * * * Standart hata değerleri parantez içersinde gösterilmiştir. *,**,*** sırasıyla 0.01, 0.05 ve 0.10 istatistiki anlamlılığı göstermektedir. Çiftçi ailesinin nüfusu istatistiki açıdan önemsizdir. Buna göre, kuraklık sigortası yaptırma isteğinin çiftçinin bakmakla yükümlü olduğu birey sayısına bağlı olmadığını söylemek mümkündür. Kuraklık sigortası yaptırma isteği ile afet sigortası yaptırma isteği arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Araştırma bölgesinde çiftçilerin dolu, don, sel ve yangın gibi afetlerle karşılaşmaktadırlar. Bu afetlere karşı sigorta yapmak isteyenler kuraklık sigortasına da yaptırmak istemektedirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.01). Kuraklık sigortası yaptırma isteği ile arazi varlığı arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Çiftçinin sahip olduğu arazi varlığı arttıkça doğal afetler karşısında ürününü korumak istemektedir. Dolayısıyla kuraklık sigortası yaptırmaya isteklidir. Bu durum 204 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.05). Kuraklık sigortası yaptırma isteği ile işletme çeşidi2 arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Devlet kuraklık sigortası primlerinin %50’sini öderse hem bitkisel hem de hayvansal üretim yapan işletmeler (Karma) diğerlerine göre kuraklık sigortası yaptırmaya daha isteklidirler. Bu ilişki istatistiki açıdan önemlidir (P≤0.10). 4.SONUÇ VE ÖNERĐLER Bitkisel ürünler için dolu, fırtına, hortum, yangın, heyelan ve deprem risklerinin neden olduğu miktar kaybı ile sebze, meyve ve kesme çiçekler için dolu riskinin neden olduğu kalite kaybı 2005 yılında 5363 Sayılı Kanun ile sigorta kapsamına alınmıştır. Đklim değişikliklerinin etkisiyle son yıllarda sıklıkla görülen sel-su baskını riski 2010 yılı itibariyle sigorta kapsamına alınırken kuraklık riski henüz sigorta kapsamına alınmamıştır. Bu çalışmada, 2009 üretim döneminde TRA I bölgesindeki çiftçilerin sel ve kuraklık sigortası yaptırma isteğini etkileyen faktörlerin ortaya konulması amacıyla Bivariate Probit Modeli kullanılmıştır. Analiz sonucunda, sel sigortası yaptırmak isteyenlerin, büyük ihtimalle kuraklık sigortası da yaptırmayı istedikleri tespit edilmiştir. Bitkisel ürün ve afet sigortası yaptırmak isteyenler sel ve kuraklık sigortası yaptırmayı istemektedirler. Ayrıca karma üretim yapan işletmeler diğerlerine göre daha fazla sel ve kuraklık sigortası yaptırmayı arzulamaktadırlar. Bitkisel ürün ve afet sigortası yaptırmak istemeyenler ile sadece bitkisel ve sadece hayvansal üretim yapan çiftçilerin tarım sigortasına bakış açılarını değiştirmek tarım sigortasının yaygınlaştırılması açısından büyük önem taşımaktadır. Tarım sigortasının yaygınlaştırılması için üniversiteler, sigorta şirketleri ve TARSĐM işbirliği içerisinde çiftçilerin tarım sigortası konusunda bilgilerini artırmak için seminerler, eğitim çalışmaları, televizyon ve radyo programları düzenlemelidirler. Ayrıca broşür ve sirküler mektup dağıtarak çiftçilerin bu konuya ilgisi çekilmelidir. 5. KAYNAKLAR Anonim 2009. Tarım Sigortaları Havuzu 2009 yılı Faaliyet Raporu. (Erişim:10.07.2010) Anonim 2010a. Türkiye Đstatistik Kurumu Kayıtları. (Erişim:10.07.2010) Anonim 2010b. Sel, http://tr.wikipedia.org/wiki/Sel (Erişim: 09.07.2010) Anonim 2010c. Kuraklık, http://tr.wikipedia.org/wiki/Kuraklık (Erişim: 09.07.2010) Dinler, T. 2004. Tarımda Risk Yönetimi ve Türkiye’de Tarım Sigortaları Uygulamaları, Ankara. Greene, W. H., 2008. Econometric Analysis. Sixth Edition. Pearson Prentice Hall Upper Saddle River, New Jersey, 07458. Miran, B., 2003. Temel Đstatistik. Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova, Đzmir. Newbold, P., (1995). Statistics for Business & Economics, Fourth Edition, , PrenticeHall. 205 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 1980 Sonrası Ekonomik Krizlerin Türkiye Tarım Sektörü Üzerindeki Etkileri Erkan AKTAŞ1 Đsmail TUNCER2 Murat AYDIN3 ÖZET Bu çalışma 1980 sonrası Türkiye’de yaşanan ekonomik krizlerin Türkiye tarımındaki makro ekonomik etkilerini incelemektedir. Çalışmada kullanılan veriler 1980-2009 yıllarını kapsamaktadır. Bu çalışmada kullanılan makro ekonomik değişkenler, kriz yılları kukla değişken olmak üzere, Türkiye’nin tarımsal gayri safi yurt içi hasılası, tarımsal ihracat ve ithalat miktar indeksleri, tarımsal nispi fiyatlar ve reel döviz kurudur. Türkiye ekonomisinde yaşanan krizlerin tarımsal makro ekonomik etkilerini tahmin etmede VAR modeli kullanılmıştır. Yapılan analiz sonucunda Türkiye’deki krizlerle tarımsal ihracat ve ithalat miktar indeksleri, tarımsal nispi fiyatlar ve reel döviz kuru arasında anlamlı bir ilişki tahmin edilmiştir. Ancak kriz yılları ile tarımsal gayri safi yurt içi-hâsıla arasında önemli bağlantının olmadığı görülmüştür. 1980 sonrası kriz yılları ile reel dövüz kuru ve ihracat arasında pozitif bir ilişki tahmin edilirken, tarımsal ithalat ve nispi fiyatlar arasında ters yönlü bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Ekonomik Kriz, VAR, Tarımsal Makro Değişkenler, Türkiye The Impacts Of Economıc Crısıs On Agrıcultural Macro-Varıables In Turkey For The Perıod Of 1980-2008. ABSTRACT This study explores the impact of the economic crisis on the agricultural sector of Turkey. The data used covers the period of 1980-2008. This study employs some agricultural macro variables namely, gross value added of the agricultural sector, quantity index of agricultural export and import values, relative prices of agricultural goods and the reel exchange rate. The framework of the analysis is a five variables VAR model. Via this VAR model the study try to assess the impact of the economic crisis that occurred after the 1980’s on the agricultural sector of Turkey. Applying the VAR model a robust relationship is found between agricultural GDP, import, export, relative prices and exchange rates. The assessment of the effect of the economic crisis is being captured by adding a dummy variable to the model. The results show that there is no robust relationship between agricultural GDP and the indicator of the years of the (dummy) crisis. Moreover, there seems to be a positive relationship between the dummy and agricultural export and exchange rate while a negative one between import and relative prices. Keywords: Economic Crisis, VAR, Agricultural Macro-Variables, Turkey 1. GĐRĐŞ Etimolojik kökeni, Yunanca, “krisis” kelimesine dayalı olan kriz kelimesi, istikrarlı bir durumdan istikrarsız bir duruma düşmeyi (Özgüven, 2001) yani bir süreçte ani dönüşüm noktasını; ekonomi ve politika alanlarında ise istikrarsız tehlikeli bir durumu ifade etmektedir (Önder, 2001). Bu nedenle de, önceden bilinemeyen ya da öngörülemeyen bazı gelişmelerin; makro düzeyde devlet, mikro düzeyde ise firmaları etkileyecek sonuçlar ortaya çıkarması olarak da tanımlamaktadır (Şen ve Aktan, 2001). Ekonomik oarak kriz sözcüğüne yüklenecek anlam ise bakış açısına göre değişebilmekte; kapitalist ve sosyalist çevrelerce farklı algılanmaktadır. Kapitalist sistemde ekonomik krizin nedeni, kötü yönetim ve sair ekonomi dışı nedenler olarak algılanırken, sosyalist çevrelerde kapitalist sisteme içkin ve özgün bir dönüşüm olarak ifade edilmektedir(Önder, 2001). John Stuart Mill’in ifadesiyle; “…krizler, sermayenin büyümesi ve sanayinin yaygınlaşmasıyla azalmamış ya da şiddeti eksilmemiştir. Daha çok arttığı bile söylenebilir: Sonuç olarak bunun çoğunlukla rekabetin artmasından kaynaklandığı söylenir; ama ben bunun nedenini kapitalistlerin güvenli ticari kazanç getiren sıradan 1 Mersin Üniversitesi ĐĐBF Đktisat Bölümü Öğretim Üyesi Mersin Üniversitesi ĐĐBF Đktisat Bölümü Öğretim Üyesi 3 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga ĐĐBF Maliye Bölümü Öğretim Üyesi 2 206 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 işlerle elde ettikleri düşük kar ve faizlerden duydukları hoşnutsuzluk olduğunu söylemeyi tercih ediyorum” (Kindleberger , 2004) demiştir. Krizin algılanışındaki bu farklılıklar, kriz konusunda herkesin üzerinde anlaştığı net bir tanım yapılamamasına da neden olmaktadır. Bu durum belki de ekonomik olarak krizlerin özelliklerinin her geçen gün değişmesinden ve artmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü krizler önceden bilinemeyen ve öngörülemeyen bir anda ortaya çıkmakta, beraberinde tehdit ve fırsatları getirmekte, kısa ve uzun süreli olabilmekte ayrıca yayılma etkisi taşımaktadırlar. Ekonomik krizlerin sahip olduğu özellikler artık meydana geldikleri toplumu etkilemesinin dışında bazen bir bölgeyi bazen de dünyayı etkilemesine neden olmaktadır. Duruma göre etki alanları ise, kısa süreli olmanın ötesine geçerek orta ve uzun vadeye dönüşmektedir. Örneğin; Ağustos 2007’de ABD Mortgage piyasalarındaki gelişmelerle başlayan, 2008 yılı Eylül ayında ABD’de Lehman Brothers’ın iflası ve özel şirketlerden gelen zarar haberleri dünya’da önce finans piyasalarını, sonrasında da reel ekonomileri etkisi altına almıştır (MALĐYE BAKANLIĞI, 2010) . Krizin etkileri ise 2010 yılı itibariyle halen devam etmektedir. Krizler sadece ekonomik alanda değil, yaşam alanımızın her yerinde sosyal, kültürel, politik vb. alanlarda karşımıza çıkmaktadır. Krizlerin ekonomik etkileri (Olgun, 2001): gelir etkisi, gelir dağılımı etkisi, servet etkisi, servetlerin yeniden dağılımı ve gelir transferi şeklinde sıralamak mümkündür. Krizlerin bu etkileri ise sektörlere göre de farklılaşabilmekte, bazı sektörler krizin türüne ve etkisine göre krizden daha fazla etkilenirken, bazı sektörler ise daha az etkilenebilmektedirler. Tarım sektörü bu anlamda diğer sektörlere göre daha şanslı gibi gözükmektedir. Çünkü tarımsal ürünler zorunlu ihtiyaç maddeleri olup, aile işgücüne dayalı olarak üretilmekte ayrıca diğer sektörlere daha az bağımlı küçük aile işletmeciliği niteliği taşımaktadırlar. Tabiki tarım sektörünün bu özellikleri tarımı diğer sektörlere göre daha avantajlı konuma sokmaktadır (Şengül 2010). OECD raporunda da küresel mali krizin ve ekonominin bütün sektörlerinde yaşanan gerilemenin önemli etkisine rağmen son dönemlerde gelirin yüksek olması ve gıda talebinin buna oranla esnek olmaması sonucunda tarımın durumunun nisbeten daha iyi olmasının beklendiği vurgusu yapılmıştır (FAO, 2009). Ancak bu tarım sektörünün krizlerden veya içinde bulunduğumuz 20082010 krizinden etkilenmediği anlamına gelmemektedir. Çünkü tarım sektöründe (Şengül 2010); • Tarımsal ürünlerde, dış pazarlara yönelik yaşanacak talep daralması, • Tarım ürünleri hammadde olarak kullanan sektörlerin krizi bahane ederek fırsata dönüştürmeleri, • Tarım sektörünün, diğer sektörlerden aldıklar; gübre, ilaç, akaryakıt, alet makine gibi girdi fiyatlarındaki artış, • Özel sektörün verdiği kredilerin maliyetlerindeki değişim ile bu kredilerin geri ödenemesinde yaşanacak sıkıntılar, Aktaş ve arkadaşları 2008 küresel mali krizlerle vergi ve destekleme politikaları arasındaki ilşkileri incelemişlerdir. Yüksek vergi politikasının devam etmesi durumunda, yaşanan krizden önemli düzeyde etkilenen sektörlerden birinin de tarım sektörünün olacagı ve bunun sonucunda, Türkiye’deki tarımsal ithalatın daha fazla artacagı öngörülmüştür. Dünya genelinde yakın tarihte yaşanan gıda krizinin ardından gelen küresel ekonomik kriz, ekonomilerde durgunluk, talep yetersizliği, girdi maliyetlerindeki artış, işsizlik gibi sorunları ortaya çıkarmıştır. Tüm bu koşullar altında özellikle son 25 yıldan beri tarım ve hayvancılık sektöründe yaşanan sürekli kriz ve bu duruma eklemlenen küresel ekonomik krizin tarım sektörünü etkilemesi kaçınılmaz gözükmektedir. Çünkü tarım sektöründe halen yapısal problemler devam etmektedir (Sakarya, 2009). Oysa 2001 207 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 krizinden sonra Yapısal Değişim Programları çerçevesinde uluslararası kurumlar tarafından geliştirilmiş ve hükümetler tarafından da kabul edilip uygulanmış Tarım Reformu Uygulama Projesi (TRUP) bütçeden yapılan desteklerde ciddi düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir. TRUP tarım sektörünün makro sorunlarını ortadan kaldırmak üzere planlanmış, ancak bunu yaparken diğer mikro yapıların dünüştürülebilmesini başaramamıştır (Çakmak ve ark, 2009). Çünkü tarım sektörü Türkiye’de uzun süredir ekonominin temel unsuru iken, son yıllarda önceliğin sanayi sektörüne kayması sonucu göreli önemini kısmen yitirmiştir. Bununla birlikte, ulusal gelirimizin %15’i ve istihdamın %45’i tarım sektöründen oluşmaktadır. Tarım sektörünün önemi ekonomik olduğu kadar sosyal sektör olmasından da kaynaklanmaktadır. Bu nedenle tarım sektörü temel ihtiyaç maddelerinin üretildiği bir sektör olmasının yanı sıra, diğer sektörlere hammadde temini, tüketim harcamaları ve ihracattaki payı sektörün sosyo-ekonomik önemini daha fazla arttırmaktadır (DPT, 2000). Tarım sektörünün sosyo-ekonomik boyutu bu sektöre yönelik devlet müdahalesini zorunlu kılmaktadır. Özellikle yaşanan kriz ortamları bu sektörde gerek üretici, gerekse tüketici boyutunun dikkate alınmasını gerektirmektedir. Çünkü üreticilere adil bir yaşam düzeyinin sağlanması, tüketicilere ise daha ucuz ürün tüketmelerinin yolunun açılması bu sektöre yönelik yapılacak düzenlemeleri kaçınılmaz kılmaktadır. Ancak Türkiye’de de değişik hükümetler, çeşitli programlar, farklı destekler, projeler, iyi niyetli reformlar, değişik söylemler, tarım sektöründe düşük büyüme hızını değiştirememiştir. Türkiye’de 1968-2006 yılları arasındaki yıllık ortalama tarımsal üretim artışı ancak %1,3 olmuştur (TÜSĐAD, 2008). Araştırmanın amacı, 1980 yılından itibaren yaşanan ekonomik krizler ile uygulanan tarım politikaları arasındaki ilişkinin analizidir. Bu çerçevede 1980 sonrasında ortaya çıkan ekonomik krizlerler karşısında yeni tarım politikalarının oluşumuna katkı sağlayabilmektedir. Özellikle bu çalışma yaşanacak küresel mali krizlerin sektörel etkilerinin bilinmesi bağlamında önem arz etmektedir. Bu çalışma kriz süreçlerinde oluşacak sorunlara karşı, tarım politikası oluşturmayı hedeflemektir. 2. MATERYAL VE METOT Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler ve bu krizlerin sıklığı beraberinde her açıdan bu krizlerin etkilerinin incelenmesi ve irdelenmesini bir zorunluluk haline getirmiştir. Bu nedenle bu çalışmada öncellikle ekonomik krizlerin Türkiye tarım sektörüne etkileri tespit edilmeye çalışılmıştır. Ardından VAR model çerçevesinde ekonometrik çalışma ile de bu ilişki ortaya konulmuş ve gelecekte yaşanma olasılığı olan ekonomik krizlere karşı tarım politikaları yoluyla neler yapılabileceği sorusuna cevap aranmıştır. Sims (1980) tarafından geliştirilen ve Granger nedensellik testi modelini temel alan VAR modeli, seçilen değişkenlerin birbiriyle olan ilişkisini analiz etmeyi sağlar. VAR modelinde her değişken hem kendi hem de diğer değişkenlerin geçmiş değerlerinin bir fonksiyonu olarak yazılır. VAR analizindeki önemli karar aşamalarının başında, modele girecek değişkenlerin gecikme uzunluğunun belirlenmesinin geldiği söylenebilir. Seçilecek gecikme uzunluğunun, değişkenler arasındaki dinamik ilişkileri yakalayacak uzunlukta olması gerekir. Genelde kısa gecikme uzunluklarıyla yapılan kestirimlerin başarısının uzun gecikme uzunluklarıyla yapılanlara göre çok daha fazla olduğu görülmüştür. VAR modeli seçilen bütün ekonomik büyüklükleri bir bütün olarak ele almaktadır. Başka bir deyişle, söz konusu model yardımıyla yapılan ekonometrik çalışmalardaki değişkenler ya da büyüklükler eş anlı olarak incelenmektedir. Pagan (1987) VAR modelini dört aşamada özetlemektedir. Buna göre, öncelikle veriler VAR modeline uygun bir forma dönüştürülür yani durağanlaştırılır. Bunun nedeni, zaman serisi analizleri için geliştirilmiş olan olasılık teorilerinin sadece durağan zaman serileri 208 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ için geçerli olmasıdır. Çünkü durağan olmayan zaman serileri için t, F, χ 2 testlerine dayalı geleneksel hipotez testi prosedürleri kuşkulu hale gelmektedir (Gujarati, 1995). Bu çalışmada, yaşanan mali krizlerin tarımsal ihracat ve ithalat miktar indekslerine, reel tarımsal gayri safi üretim değerine, tarım ürünleri nispi fiyatları ve döviz kuruna etkileri VAR analizi ile araştırılmıştır. VAR analizi ile değişkenler arasındaki etkileşim ve nedenselliğin yönü ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. VAR analizine geçmeden önce serilerin durağan olup olmadıkları Dickey-Fuller Birim Kök Testi aracılığıyla araştırılmış ve ardından birinci farkları alınarak durağan olmayan seriler, durağan hale getirtilmiştir. Modelde kullanılan değişkenlerin seçiminde, literatürde yer alan teorik ve ampirik çalışmalardan hareket edilmiştir. Seçilen değişkenlerden, Türkiye’nin tarımsal ihracat ve ithalat miktar indeksleri FAO’dan alınmıştır. Reel tarımsal gayri safi üretim değeri, tarım ürünleri nispi fiyatları ve döviz kuru değişkenleri ise TÜĐK’ten alınmıştır. Veri seti 1980-2009 dönemini kapsamaktadır. 3. VAR MODEL SONUÇLARI Birçok makro ekonomik zaman serisi birim kök içermektedir. Bu yüzden VAR analizi yapabilmek için verilerin durağan olması gerekmektedir. Bir zaman serisinin durağanlığının incelenmesinde birim kök testleri kullanılabilir. Çünkü durağan olmayan değişkenlerin varlığı birçok standart hipotez testini geçersiz kılar. Bu çalışmada yer alan serilerin durağanlığını test etmek için Augmented Dickey-Fuller birim kök testi(ADF) kullanılmıştır. Test sonuçları Tablo 1’de özetlenmiştir Buna göre, tüm serilerimizin bazıları düzey olarak durağan iken bazılarının ancak birinci derece farkları durağandır Değişkenlerden tarımsal gayri safi yurt içi hasıla (LNTGDP), tarımsal ihracat (EX), tarımsal ithalat (IMP) düzey olarak durağan iken reel kur (LNKUR) ve tarımsal nispi fiyatların (LNPN) ancak birinci derece farklarının durağan olduğu istatistikî olarak ortaya konulmuştur. Tablo 1: Durağanlık Đçin Test Sonuçları Değişkenler ADF (Düzey Olarak) LNTGDP EX IMP LNKUR LNPN ADF (Birinci Fark Değerleri) -7,25 -4,14 -4,40 -2,53 -2.39 Derece P (Probability) Değerleri 0,000 0,015 0,008 0,000 0,000 -6,83 -6.36 Tablo 2’de VAR modelinde kullanılacak uygun geçikme uzunluğu bilgi kriterlerine dayanarak bir olarak tahmin edilmiştir. Tablo 2, LR, FPE, AIC, SC ve H-Q bilgi kriterlerinin en düşük değerine denk gelen uygun gecikme uzunluğunun 1 (bir) olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüzden oluşturulacak VAR modelinde geçikme uzunluğu bir ve iki olarak alınmıştır. Tablo 2: Tarımda Makro Ekonomik Değişkenlerin Oluşturduğu VAR Modeli Gecikme Uzunluğu Seçim Kriterleri Đçsel Değişkenler: TGDP EX IMP D(LNKUR) (PN) Dışsal Değişkenler: C DUM Lag LogL LR FPE AIC SC HQ 0 -103.8449 NA 0.003167 8.432957 8.912896 8.575668 1 -50.51893 79.00147* 0.000412* 6.334735* 8.014524* 6.834225* 2 -30.11507 22.67095 0.000761 6.675191 9.554828 7.531458 * indicates lag order selected by the criterion LR: sequential modified LR test statistic (each test at 5% level) FPE: Final prediction error AIC: Akaike information criterion SC: Schwarz information criterion HQ: Hannan-Quinn information criterion 209 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Standart VAR tipi modellerde tüm değişkenler içsel olarak ele alınır ve model tahmini yapılır. VAR modeline krizin etkilerini görebilmek için dışsal bir kukla değişken eklenmiştir. Tablo 3’te VAR modelinin tahmin sonuçları verilmiştir. Kriz kukla değikeni ile tarımsal gayri safi yurt içi hasıla hariç diğer tarımsal makro ekonomik değişkenler arasında anlamlı ilişkiler olduğu yönünde bulgular elde edilmiştir. Tablo 3. VAR Model Tahmini TGDP(-1) TGDP(-2) EX(-1) EX(-2) IMP(-1) IMP(-2) D(LNKUR(-1)) D(LNKUR(-2)) D(PN(-1)) D(PN(-2)) C DUM R-squared TGDP EX IMP D(LNKUR) D(PN) 0.053766 -66.08993 208.9658 -0.063158 (0.21959) (116.453) (143.133) (0.12165) (0.39043) [ 0.24484] [-0.56752] [ 1.45994] [-0.51919] [-0.00307] -0.001198 0.400974 -116.7754 77.70830 0.030968 0.200673 (0.24229) (128.488) (157.925) (0.13422) (0.43078) [ 1.65495] [-0.90884] [ 0.49206] [ 0.23073] [ 0.46584] 3.51E-05 0.230244 0.226213 -0.000127 0.001319 (0.00053) (0.27974) (0.34383) (0.00029) (0.00094) [ 0.06651] [ 0.82307] [ 0.65792] [-0.43321] [ 1.40650] 0.000137 0.027062 0.186091 -1.63E-05 -0.000338 (0.00049) (0.26231) (0.32241) (0.00027) (0.00088) [ 0.27742] [ 0.10317] [ 0.57719] [-0.05949] [-0.38468] 0.000204 -0.046683 0.749646 -0.000201 0.001812 (0.00061) (0.32217) (0.39599) (0.00034) (0.00108) [ 0.33646] [-0.14490] [ 1.89311] [-0.59738] [ 1.67762] 0.000870 0.128482 -0.230291 -1.64E-05 -0.001780 (0.00058) (0.30973) (0.38070) (0.00032) (0.00104) [ 1.48890] [ 0.41481] [-0.60492] [-0.05069] [-1.71418] -0.401129 -236.1945 480.8968 0.233405 2.296120 (0.62793) (332.997) (409.289) (0.34785) (1.11643) [-0.63881] [-0.70930] [ 1.17496] [ 0.67099] [ 2.05666] 0.112563 -406.6380 -276.2065 0.198985 -1.118671 (0.62388) (330.849) (406.649) (0.34561) (1.10923) [ 0.18042] [-1.22907] [-0.67923] [ 0.57576] [-1.00851] 0.027073 5.877213 23.25180 0.081162 -0.010436 (0.15476) (82.0699) (100.873) (0.08573) (0.27515) [ 0.17494] [ 0.07161] [ 0.23051] [ 0.94671] [-0.03793] 0.068737 16.20974 -40.98980 0.060589 -0.137354 (0.14566) (77.2438) (94.9408) (0.08069) (0.25897) [ 0.47191] [ 0.20985] [-0.43174] [ 0.75090] [-0.53038] 8.916961 3106.970 -4720.700 0.576584 -3.426232 (5.09351) (2701.14) (3319.99) (2.82162) (9.05607) [ 1.75065] [ 1.15024] [-1.42190] [ 0.20434] [-0.37834] -0.017095 18.75740 -27.23414 0.025622 -0.083390 (0.01935) (10.2630) (12.6143) (0.01072) (0.03441) [-0.88335] [ 1.82767] [-2.15899] [ 2.38990] [-2.42352] 0.921591 0.726463 0.558954 0.560179 0.869462 Adj. R-squared 0.864092 0.237644 0.773735 0.525869 0.235520 Sum sq. resids 0.020876 5871.056 8869.426 0.006406 0.065994 210 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ S.E. equation 0.037306 19.78393 24.31656 0.020666 0.066329 F-statistic 16.02777 1.736799 9.082680 3.621560 1.728185 Log likelihood 58.41577 -110.9677 -116.5375 74.36347 42.87813 Akaike AIC -3.438205 9.108719 9.521294 -4.619516 -2.287269 Schwarz SC -2.862277 9.684646 10.09722 -4.043589 -1.711341 Mean dependent 16.49407 106.4815 91.14815 0.037091 -0.003704 S.D. dependent 0.101195 22.65862 51.12030 0.030013 0.075862 Determinant resid covariance (dof adj.) 0.000121 Determinant resid covariance 6.40E-06 Log likelihood -30.11507 Akaike information criterion 6.675191 Schwarz criterion 9.554828 4.SONUÇ Türkiye’de 1980’den günümüze kadar yaşanan krizlerin makro ekonomik etkileri üzerine pek çok çalışma mevcut iken, sektörel etkileri üzerine yeterince çalışma bulunmamaktadır. Tahmin edilen VAR modeli Türkiye’deki krizlerle tarımsal ihracat ve ithalat miktar indeksleri, tarımsal nispi fiyatlar ve reel döviz kuru arasında anlamlı bir ilişki olduğu yönünde bulgulara işaret etmektedir. edilmiştir. Bununla birlikte kriz yılları ile tarımsal gayri safi yurt içi hasıla arasındaki etkileşimin çok zayıf olduğu veya anlamlı olmadığı görülmüştür. 1980 sonrası kriz yılları ile reel dövüz kuru ve ihracat arasında doğru yönlü bir ilişki olduğu tarımsal ithalat ve nispi fiyatlar arasında ise ters yönlü bir ilişki olduğu yönünde bulgulara rastlanmıştır 1980 sonrası yaşanan krizlerde tarım ürünlerinin fiyatlarının düştüğü bununla birlikte, yaşanan devülasyonlar sonucu tarımsal ihracatın arttığı ve tarımsal ithalatın azaldığı görülmektedir. Tarımdaki yapısal özellik gereği, makro ekonomik değişkenlerin daha çok kısa dönem etkileri olduğu modelde görülmektedir. Mevcut literatüre göre, yaşanan kriz süreçlerinde tarım sektörünün diğer sektörlerden daha az etkilendiği ve hatta diğer sektörlere kaynak aktarımında bulunduğu söylenebilir. Türkiye’nin yaşanan krizlerden daha az etkilenmesi için güçlü bir tarım sektörüne sahip olması gerekmektedir. Fakat yapılan analizde, 1980 sonrası yaşanan krizlere karşı Türkiye’de tarım sektörünün de giderek daha kırılgan hale geldiği görülmektedir. KAYNAKÇA Aktan, C., C., Şen, H., 2001. “Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm Önerileri”, Yeni Türkiye Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Ankara, (KasımAralık 2001), s. 1225. Aktaş, E., Đpek, S., Işık, S., 2010. Türkiye’de Tarım Sektöründe Kullanılan Mazota Yönelik Vergi ve Destekler.Tarım Ekonomisi Dergısı 2010 Yılı (Baskıda), 16. Đzmır. Charles P. Kindleberger, 2004. Cinnet, Panik ve Çöküş Mali Krizler Tarihi, Neşenur Domaniç (Çev.), Đstanbul: Scala Yayıncılık ve Tanıtım A.Ş., s. 55. Çakmak, H., E., Dudu, H., Öcal, N., 2008. “Türk Tarım Sektöründe Etkinlik: Yöntem ve Hanehalkı Düzeyinde Nicel Analiz”, TEPAV, Ankara, s. 7. DPT,2000. Tarımsal Politikalar ve Yapısal Düzenlemeler Özel Đhtisas Komiyonu Raporu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, DPT:2516-ÖĐK:534, Ankara, s. 2. FAO, 2009. Agricultural Outlook 2009-2018, OECD Multilingual Summaries, 2009, s.2. FAO, 2010. http://www.fao.org. (Erişim Tarihi: 12.07.2010) Gujarati, D.N., 1995. Basic Econometrics, Third Edition, McGraw-Hill Inc., Singapore. 211 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Maliye Bakanlığı, 2010 Bütçe Gerekçesi, Ankara, Ekim 2009, s. 3. Olgun, H.,2001. “Kasım, Şubat Krizleri ve Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”, Yeni Türkiye Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, Ankara, (Eylül-Ekim 2001), s. 628. Önder, Đ., 2001. “Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, Ankara, (Eylül-Ekim 2001), s. 45. Özgüven, A., 2001. “Đktisadi Krizler”, Yeni Türkiye Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, Ankara, (Eylül-Ekim 2001), s. 56. Pagan, A.R., 1987. “Three Econometric Metedologies: A Critical Appraisal”, Journal of Economic Survey, Vol.1. Sakarya, E., 2009. “Küresel Kriz ve Hayvancılık”, Aktüel, Cilt: 80, Sayı: 1, Yıl: 2009, s.6. ss.5-9. Sever, Erşan, Demir, Murat.,2007. “Türkiye’de Bütçe Açığı ile Cari Açık Arasındaki Đlişkilerin VAR Analizi ile Đncelenmesi”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ĐĐBF Dergisi, 2(1) Nisan. Sims, C.A., 1980. “Macroeconomics and Reality”, Econometrica 48, No.1: 1-48. Şengül, H., 2010. Küresel Ekonomik Kriz ve Tarım Sektörüne Olası Etkileri, http://www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=10430&tipi=3&sube=2 (Erişim Tarihi: 02.07.2010) TUĐK, 2010. Türkiye Đstatistik Kurumu. http://www.tuik.gov.tr. (Erişim Tarihi: 01.06.2010) TÜSĐAD, 2001. Türkiye’de Tarım ve Gıda: Gelişmeler, Politikalar ve Öneriler, TÜSĐAD Yayın No: T/2008-05/459,s. 12. 212 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sosyal Güvenlik Reformu Kapsamında Tarım Kesiminde Sosyal Güvenlik Uygulamaları Mehmet KILIÇ 1 ÖZET Türkiye’de genel anlamda sosyal güvenlik uygulamalarının temelleri Cumhuriyetin ilanından sonra atılmış ve modern anlamda sosyal güvenlik politikaları ise 2000’li yıllardan itibaren tartışılmaya başlamıştır. Modern bir sosyal güvenlik politikasının henüz tam anlamıyla sağlanamadığı Türkiye’de, tarım kesimine yönelik kapsamlı ve özel bir sosyal güvenlik uygulaması kabul edilmemiştir. Ancak, Anayasalarda güvence altına alınan “sosyal devlet” ilkesi; her kesimde faaliyet gösteren kişilerin sosyal güvenlik hakkına kavuşturulması zorunluluğu, tarım kesimine yönelik münferit uygulamaların kabul edilmesi sonucunu doğurmuştur. Söz konusu uygulamalar değerlendirildiğinde tarım kesimine yönelik sosyal güvenlik uygulamalarının üç döneme ayrıldığı görülmektedir. Bunlardan ilki, 2925 ve 2926 sayılı Kanunların kabul edilmesinden önceki dönem, ikincisi 2925 ve 2926 sayılı Kanunların kabul edilmesinden sonraki dönem ve üçüncüsü de 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun (Sosyal Güvenlik Reformu Kanununu) uygulamada olduğu günümüz dönemidir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu diğer alanlarda olduğu gibi, tarım kesiminde faaliyet gösterenler bakımından da önemli yenilikler getirmiştir. 2925 ve 2926 sayılı Kanunlar uygulamadan kaldırılmış, tarım kesiminde faaliyet gösterenlere ilişkin yeni düzenlemeler öngörülmüştür. Bu bakımdan tebliğde, 5510 sayılı Kanunun tarım kesimine ilişkin getirdiği yenilikler ve değişiklikler ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Anahtar kelimeler: Sosyal güvenlik, Sosyal güvenlik reformu, Sosyal güvenlik politikaları, Tarımda sosyal güvenlik. Social Security Reform In The Context Of Social Security Applications In Agriculture Sector. ABSTRACT In general, applications based on social security in Turkey after the declaration of the Republic have been taken in the modern sense of the social security policy since the 2000s began to be discussed. A modern social security policy yet can not be achieved fully in Turkey, the agricultural sector and a comprehensive social security application was not accepted. However, it is guaranteed in the Constitution that "social state" principle, operating in every sector of social security rights of persons required to be brought into the agricultural sector for the adoption of applications has resulted in the individual. Such applications are evaluated; social security applications for the agricultural sector is divided into three periods can be seen. The first, in 2925 and 2926 Law of the adoption period before the second in 2925 and 2926 the law of adoption the next period and the third, 5510 No. of Social Insurances and General Health Insurance Act (Social Security Reform Act), in practice, that day is the period. No. 5510 of the Social Insurances and General Health Insurance Law as well as in other areas, in terms of operating in the agricultural sector has brought significant improvements. From the application of Law No. 2925 and 2926 have been removed, the new regulations in the agricultural sector are expected to operate. Notification in this regard, the Law No. 5510 concerning agricultural sector innovations and changes were discussed in detail. Key words: Social security, Social security reform, Social security policies, Social security in agriculture. 1. GENEL OLARAK SOSYAL GÜVENLĐK KAVRAMI VE TÜRKĐYE'DE SOSYAL GÜVENLĐK POLĐTĐKALARI 1.1 Sosyal güvenlik kavramı “Sosyal” ve “güvenlik” kelimelerinin bir araya gelmesi ile bağımsız bir anlama kavuşan sosyal güvenlik kavramı, en genel anlamıyla sosyal sigortalar, sosyal yardımlar ve diğer sosyal ödeme araçlarıyla halkın sosyal durumunu güvence altına alınmasını ifade etmektedir. Hukuki ve teknik anlamda sosyal güvenlik kavramı ise dar ve geniş anlamları ile tanımlanmaktadır. Buna göre dar anlamda sosyal güvenlik, sosyal risk olarak kabul 1 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Dışkapı-Ankara. 213 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 edilen birtakım tehlikelerin yol açabileceği gelir kayıplar ve gider artışlarına karşı kişilerin başkalarının yardımına muhtaç olmaksızın geçinme ve yaşam ihtiyaçlarını karşılayarak güvenliklerinin sağlanmasını ifade etmektedir (Talas, 1953). Dar anlamıyla sosyal güvenlik kişilerin gelirlerini olumsuz etkileyen birtakım sosyal riskler karşısında, ekonomik güvenliğin sağlanması amacına hizmet eden uygulamalardır (Güzel ve ark., 2007). Geniş anlamda sosyal güvenlik ise, sebepleri ne olursa olsun muhtaç duruma düşen kişi ve ailelerin uğradıklar tehlikelerin zararlarından kurtarılıp toplum içerisinde insan haysiyetine yaraşır asgari yaşam standartlarına kavuşturulmasını ifade etmektedir (Turan, 2004). Farklı şekillerde ifade edilmiş olsa da sosyal güvenlik kavramının esas itibariyle, kişilerin günlük hayatta karşı karşıya kaldıkları bir takım risklere karşı önceden tedbir almayı veya bu risklerin etkilerini en aza indirmeyi amaçladığı görülmektedir. Bu riskler hastalık, maluliyet, yaşlılık, analık, iş kazaları ve ölüm gibi fiziki riskler şeklinde ortaya çıkabileceği gibi; işsizlik sonucu gelir yetersizliğine yol açabilecek ekonomik riskler şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Kişilerin bu şekilde ortaya çıkan risklere karşı koyma ihtiyacı ise “sosyal güvenlik ihtiyacı” olarak ifade edilmektedir (Yazgan, 1992). Sosyal güvenlik kavramının kapsam ve sınırlarının farklı şekillerde tanımlanması konuyla ilgili hukuki düzenlemelerde açık bir tanımın yapılmamasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle sosyal güvenlik kavramına uygulamada ve özellikle Yargı Kararlarında verilen anlamların da ele alınması gerekir. Gerçekten de, özellikle Anayasa Mahkemesi Kararlarında sosyal güvenlik kavramının oldukça geniş kapsamlı bir şekilde tanımlandığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi bir kararında sosyal güvenlik kavramını, “gelirleri ne olursa olsun, kişilere belirli sosyal riskler karşısında ekonomik güvence sağlama görevine sahip kurum ve kuruluşlar; bir meslekî, fizyolojik ya da sosyoekonomik riskten ötürü geliri sürekli veya geçici olarak kesilmiş kişilerin geçinme ve yaşama gereksinimlerini karşılayan bir sistem” şeklinde tanımlamıştır (Anonim 1991). Diğer bir kararında ise “toplumun parçası olan bireylere, gelirleri ne olursa olsun doğal bir olay olan yaşlılık ile hastalık, kaza, ölüm ve malûllük gibi sosyal riskler karşısında asgari bir yaşam düzeyi sağlama” şeklinde ifade etmiştir (Anonim, 1992). Anayasa Mahkemesi sosyal güvenlik kavramını daha geniş anlamıyla, “içerdiği temel esas ve ilkeleri uyarınca toplumda yoksul ve muhtaç insanlara Devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgari yaşam düzeyi sağlanması ve böylece, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamın yaratılması” şekliyle kabul etmektedir (Anonim, 1988). 1.2. Türkiye’de sosyal güvenlik politikaları ve tarihsel gelişim 1.2.1. Sosyal güvenlik politikalarının anayasal temelleri Bir ülkede belirli kesimlerin farklı alanlarını düzenlemek amacıyla kabul edilen hukuki düzenlemeler esas itibariyle o ülkenin söz konusu kesimlere ilişkin kabul ettiği politikaların özünü oluşturmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye’de uygulanmakta olan sosyal güvenlik politikalarının özünü bu konuda kabul edilen kanuni düzenlemeler ve özellikle Anayasal hükümler oluşturmaktadır. Bu nedenle, öncelikle sosyal güvenlik konusunda Anayasalarda yer alan hükümleri incelemek gerekir. 1924 Anayasasında çalışma hak ve hürriyeti genel olarak düzenlenmiş (m. 70), sosyal güvenlik konusunda her hangi bir hükme yer verilmemiştir. Sosyal güvenlik hakkının esas itibariyle Anayasal bir güvence olarak ilk defa 1961 Anayasasında yer aldığı görülmektedir. 1961 Anayasasının 48. maddesinde, “herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu” düzenlenmiş ve ayrıca “sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurmak ve kurdurmak görevi” de devlete verilmiştir. Ancak 53. maddede, devletin bu göreviyle ilgili bir sınırlama getirilerek, sosyal sigortalar ve sosyal yardım teşkilâtı kurma faaliyetlerinin ekonomik gelişme ve malî kaynaklarının yeterliği ölçüsünde yerine getireceği hükme bağlanmıştır. 214 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 1961 Anayasasında kabul edilen sosyal güvenlik hakkı, 1982 Anayasasında da kapsam ve sınırları daha da genişletilerek aynen kabul edilmiştir. Gerçekten de 1982 Anayasasının 60. maddesinde, “herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu” düzenlenmiş ve “bunu sağlayacak tedbirleri alarak gerekli teşkilatı kurma görevi de yine devlete verilmiştir”. 1961 Anayasasında olduğu gibi 1982 Anayasasında da, devletin sosyal güvenlikle ilgili görevlerini bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği düzenlenmiştir. 1982 Anayasası, 1961 Anayasasından farklı olarak toplumun daha fazla yardıma muhtaç kesimini oluşturan ve sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekli görülenleri 61. maddede özel olarak düzenlemiştir. Anılan maddeye göre; “Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar. Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır. Yaşlılar, Devletçe korunur. Yaşlılara Devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir. Devlet, korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır. Bu amaçlarla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur”. 1.2.2. Sosyal güvenlik politikalarının tarihsel gelişimi Sosyal güvenlik politikaları ve sosyal güvenlik uygulamalarının tarihsel gelişim seyri incelendiğinde ise, genel olarak tüm dünyada sanayi devrimi ile birlikte önem kazanmaya başladığı görülmektedir. Türkiye’de ise Osmanlı Đmparatorluğu döneminde sanayinin batıdaki kadar gelişmemiş olması, bu konuda somut ihtiyaçların doğmaması nedeniyle birkaç münferit uygulamalar dışında modern anlamda sosyal güvenlik politikalarından bahsetmek mümkün değildir. Cumhuriyet öncesi dönemde, belirli çalışma ve iş grupları için özel yardım sandıkları oluşturulması dışında genel anlamda bir sosyal güvenlik politikası kabul edilmemiştir (Apan, 2007). Bu nedenle, Türkiye’deki sosyal güvenlik politikalarının tarihsel gelişim sürecini Cumhuriyet döneminden itibaren ele almak gerekir. Cumhuriyetin ilk yıllarında da, tüm ülke genelinde uygulama alanı bulabilecek genel nitelikli, kapsamlı ve modern bir sosyal güvenlik politikasının oluşturulamadığı; ancak Osmanlı döneminde olduğu gibi, belirli işkollarında faaliyet gösteren işçiler için değişik isimlerle yardım sandıkları kurulmuştur. Ayrıca genel nitelikli bazı kanunlarda da çalışan kesimi koruyucu, genel nitelikli bazı düzenlemelere yer verilmiştir. Bu düzenlemelerden ilki, 1926 yılında kabul edilen ve iş akdine ilişkin temel esaslara yer veren Borçlar Kanununun hizmet akdine ilişkin hükümleridir. Aynı şekilde 1930 yılında kabul edilen Umumi Hıfzısıhha Kanunu da, kadın ve çocuk işçilerin korunması ve işçi sağlığına ilişkin düzenlemelere yer verilmesi bakımından önem taşımaktadır. Gerçekten de anılan Kanunun “işçilerin korunması” başlığını taşıyan 173-180 maddelerinde kadın ve çocuk işçilerin iş kazalarına karşı korunmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin ilk Đş Kanunu olma özelliğini taşıyan ve 1936 yılında kabul edilen 3008 sayılı Đş Kanunu’nda modern anlamda sosyal güvenlikle ilgili temel esaslara yer verilmiştir. Özellikle sosyal güvenlik kapsamında önlenebilecek risklerin nelerden ibaret olduğu ana hatları ile düzenlenerek sosyal sigortalarda zorunluluk esası kabul edilmiştir. Ayrıca, sosyal güvenliğin kademeli olarak kurularak, sosyal risklere karşı gerekli güvencelerin sağlanması için her türlü önlemi alarak örgütlenmeyi oluşturma görevi devlete verilmiştir (Apan, 2007). Modern anlamda sosyal güvenlik politikalarının temel esasları ve sosyal güvenlik uygulamaları ile karşılanacak risklere ilişkin gerekli güvencelerin oluşturulması 1945 yılından itibaren başlamıştır. Gerçekten de 1945 yılından itibaren kabul edilen bazı özel Kanunlarla değişik kesimlerde faaliyet gösteren farklı çalışma alanlarına özgü özel sigorta kolları kurulmaya başlamıştır. Bunlardan ilki 07.07.1945 tarihinde kabul edilerek 01.07.1946 tarihinde yürürlüğe konulan 4772 sayılı Đş kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunudur. Bu kanunla mesleki risk sigortası uygulanmaya konulmuş ve kısa bir süre sonra 09.07.1945 tarihinde kabul edilen 4792 sayılı Kanunla Đşçi 215 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Sigortaları Kurumunun kurulması öngörülmüştür. 01.04.1950 tarihinde yürürlüğe giren 5417 sayılı Đhtiyarlık Sigortası Kanununda farklı tarihlerde değişiklikler yapılmış ve bu Kanun 01.06.1957 tarihinde yürürlüğe giren 6900 sayılı Maluliyet, Đhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları kanunu ile tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. 4792 sayılı Kanunla kurulan Đşçi Sigortaları Kurumu, 17 Temmuz 1964 tarihinde kabul edilen 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) adını almış ve sosyal güvenlikle ilgili dağınık idari yapı tek bir çatı altında toplanmıştır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.03.1965 tarihine kadar mevcut sigorta imkânlarından sadece 3008 sayılı Đş Kanunu ile 5953 sayılı Deniz Đş Kanunu ve 6379 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkındaki Kanun uygulamasına giren işyerlerinde çalıştırılanlardan bu Kanunlara göre sigortalı sayılanlar yararlanmaktaydı. 01.03.1965 tarihinden itibaren Kanunun uygulama alanı, bazı istisnalar hariç, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan herkesin sigortalı sayılacağı hükmü getirilerek kapsamı genişletilmiştir. 506 sayılı Kanun, sadece belirli bir hizmet akdine bağlı olarak çalışan işçilerin sosyal güvenliklerine ilişkin düzenlemelere yer vermiş olduğundan 02.09.1971 tarihinde kabul edilen 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ile Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu (Bağ-Kur Kanunu) ile bağımsız çalışanlar da sosyal güvence kapsamına alınmışlardır. Bu Kanun kapsamında esnaf ve sanatkârla, tarımsal işler dışında faaliyet gösteren diğer bağımsız çalışanlar da sosyal güvenliğe kavuşturulmuştur. 1983 yılında kabul edilen iki önemli Kanun ile tarım kesiminde çalışanların da sosyal güvenlik kapsamına alınması amaçlanmıştır. Bu Kanunlardan ilki 17 Ekim 1983 tarihinde kabul edilen 2925 sayılı Tarım Đşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu; diğeri ise yine aynı tarihte kabul edilen 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunudur. 2925 sayılı Kanunla tarım kesiminde faaliyet gösteren tarım işçilerinin sosyal güvenliklerine ilişkin esaslar kabul edilirken, 2926 sayılı Kanunla tarım kesiminde işçi olmaksızın kendi adına faaliyet gösterenlerin Bağ-Kur kapsamında sosyal güvenliklerinin sağlanması amaçlanmıştır. Böylece anılan iki Kanunla tarım kesiminde faaliyet gösterenlerin büyük bir kısmı sosyal güvenlik kapsamına alınmıştır. 25.08.1999 tarihinde kabul edilen 4447 sayılı işsizlik Sigortası Kanunu ile 01.06.2000 tarihinden itibaren işsizlik sigortası uygulaması başlatılmıştır. Türkiye’de sosyal güvenlik uygulamalarının tarihsel gelişim seyri içerisinde dönüm noktasını ise 16.05.2006 tarihinde kabul edilen 5502 sayılı Kanun oluşturmaktadır. Gerçekten de anılan Kanunun kabul edildiği tarihe kadar, sosyal güvenlik uygulamaları SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur olmak üzere üç farklı kurum tarafından yürütülmekteydi. Bu nedenle söz konusu dağınıklığı ortadan kaldırmak ve her türlü sosyal güvenlik uygulamalarını tek bir çatı ve tek bir yönetim altında birleştirmek amacıyla 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu kabul edilmiştir. Bu Kanunla kurumsal anlamda birleşme sağlandıktan sonra, sosyal güvenlik kurumlarını sigortacılık anlamında da birleştirmek amacıyla 31.05.2006 tarihinde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kabul edilmiştir. Anılan Kanunun bazı maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden bu Kanun 2008 yılından itibaren uygulamaya konulmuştur. 2. TÜRKĐYE’DE TARIM KESĐMĐNE YÖNELĐK SOSYAL GÜVENLĐK UYGULAMALARI Türkiye’de genel anlamda sosyal güvenlik uygulamalarının temelleri Cumhuriyetin ilanından sonra atılmış ve modern anlamda sosyal güvenlik politikaları ise 2000’li yıllardan itibaren tartışılmaya başlamıştır. Bu nedenle modern anlamda genel bir sosyal güvenlik politikasının bile henüz tam anlamıyla sağlanamadığı Türkiye’de, tarım kesimine yönelik özel bir sosyal güvenlik uygulamasından bahsetmek de mümkün değildir. Ancak, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasalarında güvence altına alınmış olan 216 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 “sosyal devlet” ilkesi ve her kesimde faaliyet gösteren kişilerin sosyal güvenlik hakkına kavuşturulması zorunluluğu, tarım kesimine yönelik münferit uygulamaların kabul edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle Türkiye’de tarım kesimine yönelik sosyal güvenlik uygulamalarını tarihsel gelişim seyri içerisinde üç döneme ayırarak incelemek gerekir. Bunlardan ilki, 2925 ve 2926 sayılı Kanunların kabul edilmesinden önceki dönem, ikincisi 2925 ve 2926 sayılı Kanunların kabul edilmesinden sonraki dönem ve üçüncüsü de 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Reformu Kanununun uygulamada olduğu günümüz dönemidir. 2.1 Birinci dönem Birinci dönem, 2925 ve 2926 sayılı Kanunların kabul edilmesinden önceki dönemi kapsamaktadır. Cumhuriyetin ilanından sonra 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun kabul edildiği 17.07.1964 tarihine kadar tarım kesiminin sosyal güvenliğine ilişkin herhangi bir hukuki düzenleme yapılmamıştır. 506 sayılı Kanun, iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm hallerinde kanunda yazılı şartlarla sosyal sigorta yardımlarının sağlanması amacıyla kabul edilmişti (m. 1). 506 sayılı Kanun, tarım kesiminde faaliyet gösteren herkesi kapsamına almamış, sadece belirli sınıflar içerisinde yer alan çalışanları kapsamına almıştır. Bu nedenle 506 sayılı Kanunun tarım kesimine yönelik hükümlerini, tarım kesiminde faaliyet gösterenlerin bu faaliyetlerinin türlerine göre sınıflandırarak incelemek gerekmektedir. Bu sınıflandırmalardan ilki, daimi-geçici tarım işçileri sınıflamasıdır. Daimi (sürekli) işçilerin kimler olduğu hem 1475 sayılı Đş Kanununda hem de 4857 sayılı Đş Kanununda tanımlanmıştır (m. 10). Buna göre, nitelikleri bakımından otuz iş gününden daha fazla devam eden işler daimi iş; bu işlerde çalışanlar da daimi işçilerdir. Đş Kanununun 10. maddesinde yer alan bu hüküm tarım işleri için uygulandığında, niteliği itibariyle otuz iş gününden daha fazla süren tarım işleri “daimi tarım işi”, bu işlerde çalışan işçiler de “daimi tarım işçileri” olarak kabul edilmektedir. Đkinci sınıflama ise, işveren sıfatına göre yapılan sınıflamadır. Bunlar da “kamu kemsinde faaliyet gösteren tarım işçileri” ve “özel sektörde faaliyet gösteren tarım işçileri” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. 506 sayılı Kanunda daimi tarım işçilerinin sosyal güvenliği; “kamu kesiminde çalışan daimi tarım işçileri” ve “özel kesimde çalışan daimi tarım işçileri” olmak üzere kendi içerisinde de ikiye ayrılarak düzenlenmişti. Buna göre, kamu sektörüne ait tarım ve orman işleri ile özel sektöre ait tarım ve orman işlerinde ücretle ve sürekli olarak çalışanlar sosyal güvenlik bakımından 506 sayılı Kanun kapsamına alınmışlardır. Aynı şekilde, 506 sayılı Kanunun 3. maddesine göre, kamu sektörüne ait tarım ve orman işlerinde geçici olarak çalışanlar da Kanun kapsamına alındığından daimi veya geçici olduğuna bakılmaksızın “kamu sektöründe bir ücret karşılığında çalışan bütün işçiler” sosyal güvenlik kapsamına alınmış; bunun dışında kalan tarım işçileri kapsam dışında tutulmuştur. Başka bir ifade ile 2925 ve 2926 sayılı Kanunlar kabul edilene kadar sadece daimi tarım işçileri ile bir ücret karşılığında kamu sektöründe geçici olarak çalışan tarım işçilerini sosyal güvenlik kapsamına alınmış; geçici (mevsimlik) tarım işçileri ile tarımda kendi ad ve hesabına faaliyet gösterenler sosyal güvenlik uygulamalarının kapsamı dışında bırakılmıştır. 2.2 Đkinci dönem 506 sayılı Kanunun tarım kesiminde faaliyet gösterenlerin sadece belirli bir kesimini kapsamına alması, 1982 Anayasasının kabul edildiği döneme kadar büyük eleştirilere ve tartışmalara neden olmuştur. Ülke nüfusunun hemen hemen yarısına yakınını bünyesinde taşıyan tarım kesiminin sosyal güvenlik uygulamalarının kapsamı dışında tutulamayacağı düşüncesiyle, 1983 yılında 2925 ve 2926 sayılı Kanunlar kabul edilmiştir. 1983 yılına kadar sosyal güvenlik kapsamı dışında kalan özel sektörde faaliyet gösteren tarım işçileri ile kendi adına tarımsal faaliyetlerde bulunanların ilk defa sosyal 217 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 güvenlik kapsamına alınması tarım işçileri bakımından önemli bir gelişmedir. Bu nedenle 2925 ve 2926 sayılı Kanunların uygulanma tarım işçilerinin sosyal güvenliği bakımından ikinci dönem olarak kabul etmek gerekir. 2.2.1 2925 Sayılı Kanun 2925 Sayılı Tarım Đşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu tarım işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışanların Kanunda yazılı şartlarla sosyal güvenliğinin sağlanması amacıyla kabul edilmiştir. Öncelikle, 2925 sayılı Kanunun en önemli özelliği, zorunlu değil, isteğe bağlı bir sosyal güvenlik sistemini öngörmüş olmasıdır. Gerçekten de, anılan Kanunun 2. maddesinde; “sosyal güvenlik kanunları kapsamı dışında olanlarla, bu kanunlara göre malullük, emeklilik (yaşlılık) aylığı, sürekli tam iş göremezlik geliri almayanlardan süreksiz olarak tarım işlerinde hizmet akdiyle çalışanlar istekte bulunmaları kaydıyla bu Kanuna göre sigortalı sayılacakları” hükme bağlanmıştır. Böylece 2925 sayılı Kanun hükümlerinde öngörülen sosyal güvenlik imkânlarından yararlanmak isteyen ve bir hizmet akdiyle süreksiz (geçici) olarak çalışan tarım işçileri, Kanunda öngörülen sigorta pirim tutarlarını ödemek şartıyla sigortalı sayılmaktadırlar. Kanunun uygulanması bakımından 18 yaşını doldurmamış olanlar ile sosyal güvenlik kuruluşlarına prim veya kesenek ödemekte olanlar 2925 sayılı Kanunun kapsamı dışında tutulmuştur. 2925 sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılanlara, iş kazaları ile meslek hastalıkları sigortası kapsamında sürekli iş göremezlik yardımı, hastalık sigortası kapsamında sağlık yardımları, malullük sigortası kapsamında malullük aylığı, yaşlılık sigortası kapsamında yaşlılık aylığı, ölüm sigortası kapsamında ölen sigortalının yakınlarına ölüm aylığı bağlanması öngörülmüştür. 2925 sayılı Kanuna göre sigortalı sayılanların ödemesi gereken pirim miktarlarına ilişkin düzenlemeler Kanunun 29. ve 30. maddelerde düzenlenmiştir. Buna göre, her türlü yardım ve ödemeleri karşılamak üzere alınacak primlerin hesabına esas tutulan günlük kazanç; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa ekli gösterge tablosundaki en düşük göstergenin katsayı ile çarpımının otuzda biridir. Ayrıca, alınacak prim hesabına esas gün sayısı, her ay için 15, bir tam yıl için 180 gün olarak hükme bağlanmıştır. 2925 sayılı Kanunda farklı tarihlerde; özellikle 506 sayılı Kanunda yapılan değişikliklere paralel olarak önemli değişiklikler de yapılmıştır. Ancak son olarak kabul edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 2925 sayılı Kanunun, amaç, kapsam, tanımlar, sigortalı sayılmayanlar ve sigortalılığın başlangıcına ilişkin hükümlerin yer aldığı 1-5. maddeleri, hastalık sigortası ve bu kapsamda sağlanan yardımlara ilişkin düzenlemelerin yer aldığı 13-17. maddeleri, toptan ödemeye ilişkin 24. maddesi ve pirim ödenmesine ilişkin hükümlerin yer aldığı 33. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. 2.2.2 2926 Sayılı Kanun 2926 sayılı Kanun, tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlara ve hak sahiplerine, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde Kanunda yazılı şartlarla sosyal sigorta yardımları sağlamak amacıyla kabul edilmiştir (m. 1). Kanun, sosyal güvenlik kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi ad ve hesabına tarımsal faaliyette bulunanların sosyal güvenliğini düzenlediğinden tarım işçileri bu kanunun kapsamı dışındadır (Arıcı, 2003). 2926 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılanlara, malullük sigortası yardımları, yaşlılık sigortası yardımları, sigortalının ölümü halinde yakınlarına ölüm aylığı bağlanması gibi sigorta yardımları öngörmektedir. Sigortalı sayılanların ödemesi gereken pirim miktarları da yine sigortalının tercih ettiği basamağa göre değişen miktarlarda tahsil edileceği kanunda düzenlenmiştir. 2926 sayılı Kanunda farklı tarihlerde ve özellikle 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununda yapılan değişikliklere paralel olarak önemli değişiklikler yapılmıştır. Ancak son olarak kabul edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 2926 sayılı Kanun tamamen yürürlükten kaldırılmıştır. 218 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2.3. Günümüz ve mevcut durum 31.05.2006 tarihinde kabul edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu bütün hükümleri ile 01.10.2008 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş ve 2925 sayılı Kanunun bir kısmını, 2926 sayılı Kanunun ise tamamını yürürlükten kaldırmıştır. Böylece, tarım kesiminde bir hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi ad ve hesabına faaliyet gösterenler doğrudan 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi iken, bir hizmet akdine bağlı olarak geçici veya sürekli olarak faaliyet gösteren tarım işçileri 2925 ve 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabidir. 5510 sayılı Kanun bakımından tarım isçilerinin tabi olduğu hukuki rejim tarım işçisinin içinde bulunduğu sınıfa göre farklılık göstermektedir. Çünkü 5510 sayılı Kanun tarım işçilerini sosyal güvenlik bakımından “sürekli (daimi) tarım işlerinde çalışan tarım işçileri” ve “süreksiz (geçici) tarım işlerinde çalışan tarım işçileri” olmak üzere ikiye ayırmakta; tarımda kendi ad ve hesabına faaliyet gösterenleri ise ayrı bir şekilde değerlendirmektedir. 2.3.1. Süreksiz tarım işlerinde çalışan tarım işçileri Süreksiz tarım işçilerinin kimler olduğu 5510 sayılı Kanunda düzenlenmemiştir. 4857 sayılı Đş Kanununun “sürekli ve süreksiz işlerdeki iş sözleşmeleri” başlığını taşıyan 10. maddesinde, sürekli ve süreksiz işlerin tanımı yapılmıştır. Buna göre, “nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren işler süreksiz iş, bundan fazla devam edenler ise sürekli iş” olarak ifade edilmiştir. O halde, 5510 sayılı Kanunda kullanılan “süreksiz tarım işçileri” kavramını, “nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren tarım işlerinde çalışan tarım işçileri” şeklinde anlamak gerekir. Diğer taraftan, süreksiz tarım işlerinde çalışan tarım işçileri de işverenin hukuki statüsüne göre “kamu kesiminde çalışan süreksiz tarım işçileri” ve “özel sektörde çalışan süreksiz tarım işçileri” şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Kamu kesiminde çalışan süreksiz tarım işçileri; kamu kesiminde süreksiz tarım işlerinde faaliyet gösteren tarım işçileri sosyal güvenlikleri bakımından doğrudan 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabidir. Gerçekten de, 5510 sayılı Kanunda sigortalı sayılmayanlara ilişkin düzenlemelerin yer aldığı 6. maddede, kamu idarelerinde çalışan tarım işçileri hariç tutulduğundan, bunlar 5510 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanabilecektirler. Özel sektörde çalışan süreksiz tarım işçileri, Özel sektörde çalışan süreksiz tarım işçileri 5510 sayılı Kanunun 6. maddesinin (i) bendi gereğince bu Kanunun kapsamına alınmamıştır. Gerçekten de, 5510 sayılı Kanuna göre sigortalı sayılmayanların düzenlendiği 6. maddenin (i) bendinde; “..tarım işlerinde veya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz işlerde çalışanlar…” düzenlemesine yer verildiğinden, özel sektörde çalışan süreksiz tarım işçileri doğrudan 5510 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanamamaktadır. Bu nedenle, özel sektörde çalışan süreksiz tarım işçileri sosyal güvenlik bakımından 2925 sayılı Kanun hükümlerine tabi olmaya devam edeceklerdir. Ancak 5510 sayılı Kanunda 2925 sayılı Kanun hükümlerine tabi olan tarım işçileri için, Geçici 1. maddede özel geçiş hükümleri öngörülmüştür. Buna göre, 2925 sayılı Kanun kapsamında tarımsal faaliyetlerde hizmet akdiyle süreksiz çalışanların 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihi itibarıyla sigortalılıkları, Kanunun yürürlük tarihinden sonra da devam ettirilecektir. Bu şekilde sigortalılıkları devam edenler 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılarak, bunlardan ayrıca prime esas kazançlarının % 12,5’si oranında genel sağlık sigortası primi alınarak genel sağlık sigortası kapsamına alınacaklardır. 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 01.10.2008’den sonra 2925 sayılı Kanun kapsamında sigortalı tescil işlemi yapılmayacaktır. Başka bir ifade ile sadece 2925 sayılı Kanun kapsamında tescilli olanların sigortalılıkları devam ettirilecek, Kanunun yürürlük tarihinden sonra bu kapsamda çalışanlar isteğe bağlı sigorta primi ödeyerek sigortalı olarak kabul 219 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 edileceklerdir. Böylece, özel sektörde çalışan süreksiz tarım işçilerinin sosyal güvenlikleri bakımından 5510 sayılı Kanun hükümleri hiçbir yenilik getirmemiş, 2925 sayılı Kanunda öngörülen isteğe bağlı sigortalılık uygulaması aynen benimsenmiştir. 2.3.2 Sürekli tarım işlerinde çalışan tarım işçileri 5510 sayılı Kanun, tarım kesiminde faaliyet gösteren tarım işçilerini, işverenin kamu sektörü veya özel sektör olmasına göre bir ayrım yapmaksızın doğrudan sosyal güvenlik kapsamına almıştır. Buna göre, tarım sektöründe sürekli tarım işlerinde faaliyet gösteren tarım işçileri, 5510 sayılı Kanunun sigortalı sayılanların düzenlendiği 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar” kapsamında sigortalı sayılmaktadırlar. 2.3.3 Kendi Ad ve Hesabına Bağımsız Çalışanların Sosyal Güvenliği 5510 sayılı Kanunun kabulünden önce, tarım kesiminde kendi ad ve hesabına bağımsız çalışanların sosyal güvenliği 2926 sayılı Kanun ile özel olarak düzenlenmişti. Ancak 5510 sayılı Kanun, 2926 sayılı Kanunun bütün hükümlerini yürürlükten kaldırdığı için, 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinde, tarımda kendi ad ve hesabına bağımsız çalışanlar doğrudan kanunun kapsamına alınmıştır. 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra 2926 sayılı Kanuna tabi olanların sigortalılıkları kesintiye uğramaksızın 5510 sayılı Kanuna göre devam ettirilecektir. Aynı şekilde 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ilk defa bu kapsamda faaliyet gösterenler de, yine 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı sayılacaklardır. Tarımda kendi ad ve hesabına bağımsız çalışanların 5510 sayılı Kanun hükümleri kapsamında sigortalı sayılabilmeleri için de, bir sınırlama öngörülmüştür. Buna göre, tarımsal faaliyetlerden elde edilen yıllık kazançları masraflar düşüldükten sonraki aylık ortalamasının, Kanunla belirlenen prime esas günlük kazancın ancak 15 katı olanlar 5510 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olabileceklerdir. Yararlanılan kaynaklar Anonim. 1988. 11.12.1988 tarih ve 20016 sayılı Resmi Gazete, Ankara. Anonim. 1991. 14.03.1991 tarih ve 20814 sayılı Resmi Gazete, Ankara. Anonim. 1992. 13.09.1992 tarih ve 21344 sayılı Resmi Gazete, Ankara. Apan, A. 2007. Türkiye’de kalkınma planları ve sosyal güvenlik reformu, Türk Đdare Dergisi, 456 (Eylül 2007): 93-217. Arıcı, K. 2003. Türkiye'de tarımda kendi adına ve hesabına çalışanların (çiftçilerin) sosyal güvenliği, Kamu-Đş, 7 (2): 1-20. Güzel, A, Okur, A. R., ve Caniklioğlu, N. 2007. Sosyal Güvenlik Hukuku, Beta Yayınları, Đstanbul. Talas, C. 1953. Sosyal Güvenlik ve Türk Đşçi Sigortaları, AÜSBF Yayınları, Ankara. Turan, E. 2003. Sosyal güvenlik hakkı, Kamu-Đş, 7 (3): 1-20. Yazgan, T. 1992. Đktisatçılar Đçin Sosyal Güvenlik Ders Notları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, Đstanbul. 220 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 AB ve Türkiye'nin Tarımsal Üretim Etkinlik Ve Verimliliği Üzerine Küresel Krizlerin Etkileri Murat CANKURT1 Bülent MĐRAN2 Cihat GÜNDEN3 Ahmet ŞAHĐN4 Özet Bu çalışmanın amacı, AB ve Türkiye’nin tarımsal üretiminin toplam faktör verimliliği, teknik değişim ve etkinlik değişimindeki küresel krizlerin etkilerini karşılaştırmalı olarak belirlemektir. Verilerin analizinde Veri Zarflama Analizi (VZA) ve Malmquist Verimlilik Đndeksi’nden yararlanılacaktır. Çalışmanın kurgusunda, işlenen tarım arazisi, tarımda çalışan aktif nüfus, traktör varlığı, azot- potas-fosfatlı gübre kullanımı ve büyükbaş ve kanatlı olmak üzere canlı hayvan varlığı gibi girdilerin, toplam tarımsal üretim değeri çıktısını sağlayacağı varsayılmıştır. Analizler 1961-2007 yılları arasındaki periyot için yapılmıştır. Đncelenen dönemlerde, Türkiye ve AB ülkelerinde yaşanan önemli ekonomik, sosyal veya siyasal olayın yıllarıyla, tarımsal üretimin etkinsizlik yılları arasında çakışma vardır. Ancak elde edilen sonuçlara göre kriz dönemlerinin, tarımsal üretim etkinliğini ve verimliliği üzerine etkili olduğunu ifade edebilmek güçtür. Anahtar Kelimeler: Ekonomik kriz, tarım, verimlilik, veri zarflama analizi, AB, Türkiye. The Impacts of Global Crises on Agricultural Productivity and Efficiency of Turkey and the EU Abstract The aim of this study is to measure total factor productivity, technical change, and efficiency change of agricultural production in Turkey and the EU with special reference to the impacts of global crisis. Data Envelopment Analysis (DEA) and Malmquist Productivity Index are used as an approach in this study. Total agricultural production value is considered as output; agricultural land, agricultural labour, tractors, nitrogenous, potash, phosphate fertilizers and live animal stocks are considered as inputs. Total factor productivity, technical change and efficiency change of agricultural production is analyzed in EU and Turkey for the period of 1961-2007 period. In the period under review, it was shown a conflict between the years of Turkey and the EU countries experienced significant economic, social or political events and inefficiency of the agricultural production. However, according to the results, it is difficult to express that the crisis period influence on productivity and efficiency of the agricultural production. Key Words: Economic crisis, agriculture, productivity, data envelopment analysis, EU, Turkey. 1. GĐRĐŞ Son yıllarda küresel ekonomik kriz en çok konuşulan konulardan biridir. Terim olarak incelenecek olursa kriz, tehlikeli, istikrarsız ve güç bir durum anlamına gelmektedir. Uzun süren işsizlik, fiyatların düşmesi ve ticaret ve yatırımların azalması, ekonomik kriz olarak adlandırılabilir (Anonymous, 2010). Bu durum dünya geneline yayılmış ve etkisini hissettiriyorsa küresel ekonomik kriz söz konusudur. Küreselleşmenin, genel olarak ekonomik, teknolojik, sosyo-kültürel, politik ve biyolojik faktörlerin bir kombinasyonu olarak yönlendirildiği kabul edilmektedir (Croucher, 2004). Küreselleşme, diğer bir ifadeyle, bölgesel ekonomilerin, toplumların ve kültürlerin dünyadaki iletişim ve ticaret ağına entegre olmaları sürecidir. Ancak bu terim sıklıkla ekonomik anlamda kullanılmaktadır. Teknolojinin yaygınlaşması, göçler, sermaye akışları, doğrudan yabancı yatırımlar ve ticaret aracılığıyla ulusal ekonominin uluslararası ekonomiye entegre olması anlamına gelmektedir (Jagdish, 2004). Küreselleşme son yirmi yıldır dünyada gündemdeki yerini korumuştur. Bu süreç boyunca birçok gelişmiş ülke, ekonomik anlamda daha bir önem kazanmış ve diğer ülkelerin ekonomik gelişmelerine etkide bulunmuşlardır (Akın ve Köse, 2008). 1929 Büyük 1 Dr., Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın, TURKEYmcankurt@adu.edu.tr 2 Prof. Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir, TURKEY 3 Dr., Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir, TURKEY 4 Yrd. Doç., Sütçü Đmam Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, KMaraş, TURKEY 221 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 buhranla başlayan krizin küresel etkisi, 2007 yılındaki finansal kriz ve Asya krizi küreselleşmenin bir sonucu olarak tüm dünyayı etkilemişlerdir. Bunların dışında kalan ekonomik sosyal ve siyasal olaylar daha lokal kalmıştır. Önceleri krizler ülkelerin kendi sınırları içerisinde gelişir ve dinerken günümüzde küreselleşmeyle birlikte sınırların dışına da taşmaktadır. Bazı ülkelerdeki değişim, ülkeler arasındaki ilişkinin artmasıyla diğer ülkeleri de etkileyebilmektedir. Ülkeler arasındaki bu ilişkiler, iletişim imkânlarının artmasıyla doğru orantılı olarak daha da artmaktadır. Đletişim aynı zamanda etkileşimi de beraberinde getirmektedir. 1.1. Türkiye’deki Krizler Bazen savaş, hükümet değişimleri, askeri müdahaleler, deprem, sel, yangın gibi doğal afetler gibi sosyal olaylar ekonomik durumu etkileyebilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler bu tür sosyal olaylardan gelişmiş ülkelere göre daha da fazla etkilenmektedirler. Bundan dolayı Türkiye için önemli sosyal olayları da dikkate almak faydalı olacağı düşünülmektedir. Đnceleme, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren günümüze kadar olan süreçte yapılmıştır. Ancak analizler 1960 yılı sonrası için yapılmıştır. Çizelge 1. Türkiye’deki Kriz ve Önemli Sosyal Olaylar (1923-2010) Tarih Durum Dışsal 1929 Amerika'da patlak veren "Büyük Buhran" yaşandı. Türk parasının değeri düştü. ĐI Dünya Savaşı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de ekonomik dengeleri sarstı. Türkiye ilk kez devalüasyonla tanıştı. 1958'de Türkiye'nin günü gelmiş 256 milyon dolar tutarında dış borcu ve "kambiyo krizi" yaşıyordu. Ağustos ayında Türkiye IMF ile bir istikrar programı uygulamayı kabul etti. Devalüasyona gidildi. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi. IMF programı yürürlüğe kondu. Türk parası devalüe edildi. 12 Mart 1971 askeri müdahale yapıldı. Petrol fiyatlarının patlayarak 4 katına çıkması, Türkiye ekonomisini olumsuz etkiledi. Aynı yıl Kıbrıs Barış Harekâtı ile birlikte batılı ülkelerin üstü örtülü ekonomik ambargosu başladı. Petrol fiyatlarındaki artış ithal edilen sanayi ürünlerinin fiyatlarını da yukarıya doğru tırmandırdı. 1978 yılında kısa vadeli borçların toplam borç içindeki payı yüzde 52'ye ulaştı ve kriz patladı. 1979-1980 petrol krizi, halkı 1974 petrol krizinden daha fazla etkiledi. 24 Ocak Kararları'yla birlikte TL % 48.6 oranında devalüe edildi. 12 Eylül 1980 askeri darbesi Kamu harcamalarının artması nedeniyle ekonomik dengesizlik yaşandı ve devalüasyon yine yapıldı. Dış ticaret açığı nedeniyle Türkiye yeniden krize girdi. Ticari bankaların döviz açığı büyüdü. Stagflâsyon/enflasyon-ekonomik durgunluk sürecine girildi. Körfez kriziyle birlikte dış borç stoku, kısa süreli ama çok şiddetli ekonomik krize sebep oldu. Kriz 1993 sonlarında başlayıp 1994'te patladı. 28 Şubat 1997 muhtırası. Asya-Rusya krizi. Türkiye tarihine 'Kara Çarşamba' olarak geçen 22 Kasım 2000'de para krizi patladı. 13 banka ve çok sayıda aracı kurum battı. 19 Şubat'ta Çankaya Köşkü'nde yaşanan Anayasa kitapçığı tartışması krizi. Küresel finansal kriz. ABD’deki Mortgage krizi. 1 1944 1958-1959 1960 1969 1971 1974 1978 1979-1980 1980 1986 1990 1993-1994 1997 1998 2000 2001 2007-2009 1 1 1 1 1 1 Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren günümüze değin (1923-2010), askeri yönetimler hariç, altmış hükümet göreve gelmiştir. 1961-2010 arasında, otuz yedi hükümet göreve gelmiştir. Hükümetlerin ortalama hizmet süreleri 16 ay civarındadır. Tabiatıyla, böylesi politik istikrarsızlık içerisinde olan bir ülkede ekonomik istikrar beklemek mümkün değildir (Kibritçioğlu, 2003). Türkiye'de, derin ekonomik sonuçlar doğuran ve önemli siyasi değişimlere sebep olan 7 kriz yaşanmıştır (1929-31, 1958-61, 1978-81, 1988-89, 1994, 1998-2002, 2007- 222 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2009). Bunlara oranla daha az etkili olan ve daha sınırlı kalan 4 krize tanık olunmuştur (1947, 1969, 1982, 1991) (Kazgan, 2002). 1960 sonrası dönemde 5 tanesi dışsal olmak üzere, toplam 18 defa ekonomik, sosyal ve siyasal istikrarsızlık yaşanmıştır. 1.2. AB’deki Krizler Maddi-manevi büyük kayıplarla sonuçlanan II. Dünya Savaşının ardından, hem barışın sağlanması hem de kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için kömür ve çeliğin ortak, uluslarüstü bir otorite tarafından idaresi gerekmekteydi. Bu bağlamda Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, 18 Nisan 1951'de Belçika, Almanya, Fransa, Hollanda, Lüksemburg ve Đtalya arasında imzalanan Paris Antlaşması ile kurulmuştur (Cankurt ve ark., 2007 ). Bu girişim ekonomik birlikteliği de getirecekti. Böylece, üye ülkeler arasında, özellikle de 1860-1940 yılları arasında bir çok kez birbirleriyle savaşmış olan avrupanın iki büyük ülkesi Almanya ve Fransa arasındaki savaş olasılığını düşürmüş olacaktı. Çizelge 2. Avrupa’daki Kriz ve Önemli Sosyal Olaylar (1923-2010) Tarih Durum Dışsal 1929 1944 ABD’de başlayan ancak tüm dünyayı etkileyen “Büyük Buhran”. Đkinci Dünya Savaşı. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, 18 Nisan 1951'de imzalanan Paris Antlaşması ile kurulmuştur. 25 Mart 1957 tarihli Roma Antlaşması ile Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (Euratom) eklenerek, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulmuş oldu. 30 Haziran 1965’da Avrupa Topluluğunda, ortak tarım politikası (CAP) ve finansmanı üzerinde anlaşmazlık yaşandı. 29 Ocak 1966 tarihine kadar devam eden kriz “boş koltuk krizi” olarak bilinmektedir. . Đngiltere, Đrlanda, Danimarka’nın katılımı. Yunanistan’nın katılımı. Falkland savaşı. Đspanya, Portekiz’in katılımı. Sovyetler Birliğinin dağılması Körfez savaşı II. Dünya savaşının ardından Avrupada yaşanan en kanlı şavaş olan Bosna Savaşı ve Yugoslavyanın 7 ülkeye ayrılması. Đsveç, Avusturya, Finlandiya’nın katılımı. Asya-Rusya krizi. Estonya, Litvanya, Letonya, Çek Cumh, Polonya, GKRY, Slovakya, Slovenya, Malta ve Macaristan’nın katılımı. 1 1 1951 1957 1965 1973 1981 1982 1986 1990 1991 1991-1995 1995 1998 2004 1 1 1 Küresel finansal kriz. ABD’deki Mortgage krizi. 2007-2009 1960’dan bugüne değin, Avrupa Ülkelerinde,3’ü dışsal olmak üzere 12 defa ekonomik, sosyal ve politik çalkantı yaşanmıştır. Ancak bunların bir çoğu lokal kalmıştır. Avrupa’nın tamamına yayılan krizler sadece Büyük Buhran-1929, Asya-Rusya Krizi1998 ve Finansal Kriz-2007 gibi küresel krizlerdir. Asya’daki ülkelerin aksine mamül ve hammadde çelik üretimi azalmıştır. Japonya başta olmak üzere Asya Kaplanları olarak bilinen Güney Kore, Tayvan, Hong Kong ve Singapur gibi Asya ülkeleri daha ucuz işgücü gibi karşılaştırmalı üstünlüklerinden yararlanarak yeni sanayi ülkeleri olmuşlardır. Önceleri daha düşük teknoloji ve maliyet gerektiren tekstil gibi sektörlerin gelişimiyle başlayan sanayileşme hareketi, dayanıklı tüketim malları veya otomotiv gibi ileri teknoloji gerektiren sektörlerle devam etmiştir. Sanayi ürünleri üretiminin Avrupa’nın dışına kayması küreselleşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ekonomistlere göre Büyük Buhran’dan günümüze kadar yaşanmış olan en büyük kriz olarak adlandırılan 2008 yılındaki Küresel Finans Kriz (2007–2009) ekonomik aktivitelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmuştur (Yuan ve ark., 2010). 223 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2. MATERYAL VE YÖNTEM Çalışmada kapsamında Türkiye'nin yanısıra toplam 17 AB ülkesinin 1961-2007 yılları arasındaki 47 yıllık verileri değerlendirmeye alınmıştır. AB ülkelerinden Avusturya, Bulgaristan, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, Macaristan, Đrlanda, Đtalya, Hollanda, Polonya, Portekiz, Romanya, Đspanya, Đsveç ve Đngiltere çalışma kapsamına alınırken, dikkate alınan dönem içinde verilerine eksiksiz ulaşılamayan ülkeler kapsam dışında bırakılmıştır. Ülkelere ait tarımsal veriler için FAO (Food and Agricultural Organization of the United Nations) istatistik veri tabanından faydalanılmıştır (FAO, 2010). Modelde bir girdi ve 8 çıktı değişkeni olmak üzere toplam 9 değişken kullanılmıştır. Çıktı değişkeni Tarımsal Üretim Değeri (1000 $); girdi değişkenleri ise işlenen alan (1000 Ha), kullanımdaki traktör sayısı (adet), kullanılan azot-fosfat-potas gübre miktarları (ton), tarımda çalışan ekonomik aktif nüfus (1000), büyükbaş hayvan sayısı (adet) ve kanatlı sayısıdır (adet). Verilerin analizinde etkinlik analizlerinde en çok kullanılan yöntemlerden olan Malmquist Toplam Faktör Verimlilik Endeksi ve Veri Zarflama Analizi (VZA) yaklaşımından yararlanılacaktır (Charnes ve ark., 1978; Banker ve ark., 1984; Farrell, 1957). VZA, Malmquist Endeksinin hesaplanmasında gerekli olan uzaklık fonksiyonlarını tahmin etmek için kullanılan, doğrusal programlama tekniklerini kullanan, en popüler non-parametrik metottur (Coelli ve ark., 1998; Lovel, 1993). BULGULAR Veri Zarflama Analizi-Malmquist toplam faktör verimliliği endeksi metotları kullanılarak 1961-2007 dönemi için 18 ülkenin yıllık teknik etkinlik endeksleri, teknik etkinlikteki değişme, teknolojik değişme ve toplam faktör verimliğindeki değişme endeksleri hesaplanmıştır. Bu endekslerin hesaplanmasında Coelli (1996) tarafından yazılan DEAP 2.1 bilgisayar paket programı kullanılmıştır. Teknik Etkinlik Analiz kapsamına alınan ülkelere ait 1961-2007 yıllarına ait teknik etkinlik değerleri Çizelge 1’de verilmiştir. Teknik Etkinlik (TE) değeri “1” olduğunda, ilgili ülke için tam etkin olarak üretim yaptığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda TE değerlerine ait geometrik ortalamalar incelendiğinde, 0.999 ile referans değeri olan1’e en yakın ülke Đngiltere’dir. Ardından sırasıyla Đspanya (0.994), Đsveç (0.990), Romanya (0.990) ve Almanya (0.988) gelmektedir. Türkiye (0.983) 18 ülke içerisinde 13. Sırada yer almaktadır. En son üç sırada ise Finlandiya (0.980), Macaristan (0.977) ve Đrlanda (0.974) gelmektedir (Çizelge 3). 224 TR A BG DK FIN F TÜRKĐYE IX. 1961* 1 TARIM 1 EKONOMĐSĐ 1 1 KONGRESĐ 0.978 1962 1963 1964 1965 1966 1967 1968 1969* 1970 1971* 1972 1973* 1974* 1975 1976 1977 1978* 1979* 1980* 1981* 1982* 1983 1984 1985 1986* 1987 1988 1989 1990* 1991* 1992* 1993* 1994* 1995* 1996 1997* 1998* 1999 2000* 2001* 2002 2003 2004* 2005 2006 2007* Geo Ort 1 1 1 1 1 0.963 1 1 0.886 1 1 0.968 1 1 0.992 1 0.965 0.951 1 1 1 0.9 1 1 1 1 1 0.979 1 1 0.997 1 1 1 1 1 1 0.877 1 1 0.884 1 0.915 1 1 0.969 0.983 1 1 1 1 1 1 1 1 0.869 1 1 1 0.982 1 0.988 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 0.995 0.997 1 1 1 1 0.92 1 0.86 1 1 0.919 1 1 0.825 1 1 1 1 0.99 0.985 1 0.966 1 0.906 0.968 0.93 1 0.975 0.998 1 0.936 0.985 1 1 0.999 1 0.969 1 1 1 1 0.943 1 0.959 1 1 1 0.965 1 1 1 0.981 1 1 1 1 1 0.965 1 1 1 1 0.984 1 1 1 0.988 1 1 0.899 0.87 1 1 0.866 1 1 1 0.96 0.957 0.938 1 1 1 0.983 1 1 1 1 0.973 0.901 1 1 1 1 0.97 1 0.951 1 1 0.875 1 1 1 1 1 1 1 1 1 0.964 1 1 1 0.980 1 1 0.92 0.878 1 1 0.998 1 1 1 1 0.961 0.95 1 0.989 0.975 0.991 1 1 1 0.968 0.956 1 1 1 1 0.969 1 0.99 0.97 1 1 0.925 1 1 1 1 1 0.959 1 0.937 0.859 0.922 1 1 1 0.980 1 0.978 1 1 0.884 1 0.929 1 0.999 1 0.995 1 0.945 1 0.952 0.933 1 1 1 1 1 0.925 0.983 1 1 1 1 0.974 1 1 0.944 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 0.92 1 0.94 1 1 1 0.985 A GR 1 1 1 1 0.875 1 0.944 1 1 1 1 1 0.974 0.993 1 1 1 1 1 1 0.964 1 0.949 1 1 1 0.982 1 1 1 0.976 1 1 0.94 1 0.972 1 0.982 0.938 0.995 1 1 1 0.988 1 1 1 0.988 H IRL I 2010 1ŞANLIURFA, 0.964 1 1 1 1 1 0.947 0.974 1 1 1 1 1 0.931 0.932 0.886 0.931 0.919 0.927 1 1 1 1 1 0.906 1 1 1 1 1 1 1 0.953 0.908 1 1 1 1 0.93 1 1 1 0.971 0.933 0.959 0.951 1 1 1 1 0.938 1 0.994 0.939 0.979 0.961 0.946 0.975 1 0.93 1 1 1 0.975 0.92 0.916 0.977 1 1 0.931 0.971 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 0.839 0.88 0.911 1 1 1 1 1 1 1 1 1 0.957 1 0.946 0.967 1 1 1 0.966 0.979 1 0.965 1 0.979 1 1 1 0.966 0.94 1 1 1 1 1 0.985 0.972 1 1 1 0.937 0.976 1 0.984 0.907 1 1 1 1 0.965 0.954 1 1 1 1 1 1 0.752 1 1 1 1 1 1 1 1 0.97 1 0.946 1 0.848 1 1 1 0.921 0.983 1 1 1 1 0.972 0.985 1 1 1 0.922 1 1 1 1 0.856 0.987 1 1 1 1 1 1 1 0.968 0.994 0.997 1 1 0.980 0.977 0.974 0.987 Çizelge 3. Yıllara Göre Ülkelere Ait Teknik Etkinlik Değerleri * Ekonomik, sosyal ve siyasal istikrarsızlık yılları. Tabloda, Almanya: D, Avusturya: A, Bulgaristan: BG, Danimarka: DK, Finlandiya: FIN, Fransa: F, Hollanda: NL, Đngiltere: GB, Đrlanda: IRL, Đspanya: E, Đsveç: S, Đsviçre: CH, Đtalya: I, Macaristan: H, Polonya: PL, Portekiz: P, Romanya: RO, Türkiye: TR, Yunanistan: GR olarak kısaltılmıştır. 225 NL PL 1 0.907 1 1 1 1 0.903 0.995 0.946 0.963 0.977 1 1 1 1 1 1 1 0.999 0.957 1 1 0.947 1 1 1 0.967 0.957 1 1 1 1 0.975 0.961 0.959 1 1 0.937 1 1 1 1 0.943 0.941 1 1 1 1 1 1 1 1 0.987 1 0.931 1 1 1 0.986 1 1 1 1 1 1 0.975 1 0.922 1 1 1 1 1 1 0.943 0.923 1 1 0.983 1 1 0.917 0.965 1 1 0.992 0.923 0.975 1 1 0.945 1 1 1 0.984 0.985 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Şekil 1. Yıllara göre TE değerleri Araştırma amacına uygun olarak yıllar itibariyle yapılan ortalama TE değerlendirme sonucunda ise, 1965, 1982, 1996, 2004, 2002, 1999, 1994, 1964, 1977 ve 1972 yılları TE değeri en düşük olan yıllardır (Ortalama TE değeri 0.985). AB’nin ülkelerinin değişimi ortalamaya çok yakındır. Türkiye için 1999, 2002, 1970, 1983, 2004, 1079, 1967 ve 1973 yılları TE değerinin göreceli olarak en düşük olduğu yıllar olmuştur (Çizelge 3, Şekil 1). 1960 sonrası dönem yıllar itibariyle incelendiğinde, Türkiye ve AB ülkelerinde toplam 23 önemli ekonomik, sosyal veya siyasal olay yaşanmıştır. Bunlardan 8 yıl için TE değerinin ortalamadan (0.985) düşük olduğu belirlenmiştir. Tarımın özellileri dikkate alındığında bir yıl gecikmeli etkisine bakılırsa bu rakam 13 e çıkmaktadır. 2.1. Toplam Faktör Verimliliğindeki Değişme Toplam faktör verimliliğindeki değişimin (TFVD) iki sebebi vardır. Biri teknik etkinlikteki değişim (TED), diğeri ise teknolojik değişimdir (TD). TED’i de saf etkinlik değişimi (PED) ve ölçek etkinliği değişiminin (SED) çarpımıyla hesaplanır. Hesaplanan değerler Çizelge 4 ve Çizelge 5’te görülmektedir. Çizelge 4. Yıllara göre TFVD Yıl 1962 1963 1964 1965 1966 1967 1968 1969* 1970 1971* 1972 1973* 1974* 1975 1976 1977 1978* 1979* 1980* 1981* 1982* 1983 1984 TED 0.998 0.996 0.973 0.963 1.078 0.974 1.001 0.992 1.006 0.899 1.108 1.008 1.005 0.996 1.003 0.968 1.038 1.001 0.989 1.013 0.970 1.017 1.002 TD 0.634 2.904 0.554 1.397 2.177 0.885 1.592 0.346 1.487 1.157 0.432 1.523 1.500 1.043 1.155 0.718 1.468 1.712 0.765 1.138 0.705 1.568 0.856 PED 1.004 1.001 0.979 0.965 1.058 0.983 1.013 0.999 0.988 1.013 0.985 1.007 0.994 1.012 1.000 0.986 1.011 1.004 1.001 1.005 0.964 1.021 1.013 SED 0.994 0.995 0.994 0.998 1.019 0.991 0.988 0.993 1.017 0.888 1.124 1.001 1.011 0.984 1.003 0.982 1.027 0.997 0.987 1.008 1.005 0.996 0.990 TFVD 0.633 2.894 0.539 1.345 2.348 0.862 1.594 0.343 1.495 1.040 0.479 1.535 1.508 1.039 1.159 0.695 1.524 1.713 0.756 1.153 0.684 1.595 0.858 Yıl 1985 1986* 1987 1988 1989 1990* 1991* 1992* 1993* 1994* 1995* 1996 1997* 1998* 1999 2000* 2001* 2002 2003 2004* 2005 2006 2007* Ortalama * Ekonomik, sosyal ve siyasal istikrarsızlık yılları. 226 TED 0.989 1.026 1.003 0.988 1.009 0.991 0.996 0.994 1.007 0.993 0.964 1.016 1.041 0.979 0.947 1.064 1.009 0.981 0.983 1.002 1.048 0.975 1.020 1.000 TD 0.742 1.007 1.635 0.909 1.253 1.057 1.179 1.152 0.578 1.205 0.933 0.633 1.411 0.691 1.408 1.155 0.820 1.118 0.733 1.431 1.216 0.914 1.167 1.045 PED 0.996 1.008 0.993 0.995 1.004 1.006 0.991 1.001 1.004 0.979 1.020 0.974 1.037 0.986 0.985 1.013 1.008 0.979 1.013 0.982 1.036 0.995 1.002 1.000 SED 0.993 1.019 1.011 0.993 1.006 0.985 1.005 0.994 1.003 1.015 0.946 1.044 1.004 0.993 0.961 1.050 1.001 1.001 0.970 1.021 1.012 0.980 1.018 1.000 TFVD 0.734 1.034 1.640 0.899 1.265 1.048 1.175 1.145 0.582 1.197 0.900 0.643 1.468 0.676 1.333 1.229 0.828 1.096 0.721 1.435 1.274 0.891 1.190 1.045 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 1961-2007 yılları arasında teknik etkinlik değişimi 1 olarak hesaplanmıştır. Yıllar bazında teknik etkinlikte değişimin olmadığı anlaşılmaktadır. Teknolojideki değişimin 1 den büyük çıkması yıllara bağlı olarak traktör sayısı, gübreleme miktarları gibi teknoloji değişkenlerinde ortalama olarak artış meydana gelmiştir. TFVD değerinin ortalamasının 1’den büyük olması TED değil de TD’den kaynaklanmaktadır. Dikkat edilecek olursa, TFVD’nin düşük olduğu yıllarda genellikle TD değerinin düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Ekonomik kriz, savaş, doğal felaketler teknoloji değişkenlerinin daha az kullanılmasına sebep olmaktadırlar (Çizelge 4). Analiz sonuçlarına göre TFVD değerinin en düşük olduğu yıllar 1969, 1972, 1964, 1993, 1962, 1996, 1998, 1982, 1977 ve 2003 yıllarıdır (Çizelge 4). 1969 yılında hem Türkiye hem de AB ülkelerinin Đngiltere, Đsveç ve Đspanya haricindeki tüm AB ülkeleri için TFVD değeri 1’in altında bulunmuştur. 1960 sonrası dönem yıllar itibariyle incelendiğinde, Türkiye ve AB ülkelerinde yaşanan 23 önemli ekonomik, sosyal veya siyasal olayın aynı yıllarda aldıkları TFVD değeri karşılaştırılmıştır. Bunlardan 7 yıl için TFVD değerinin 1’in altında olduğu belirlenmiştir. Bir yıl gecikmeli etkisine bakılırsa bu rakam 8’e çıkmaktadır. Ekonomik, sosyal ve siyasi istikrarsızlıkların olduğu yıllarda tarımsal etkinliğin düştüğü hipotezini test etmek için T testi yapılmıştır. Yani kriz yıllarıyla diğer yıllar arasında istatistiki bakımdan anlamlı bir farklılık olup olmadığı incelenmiştir. Çizelge 4’te gösterilen istikrarsızlık yıllarıyla diğer yıllar arasında, TFVD değeri açısından, istatistikî olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (t:-0.36, p:0.72). TED ve TD değerleri açısından yapılan incelemelerde de istatistiki anlamlı bir fark bulunamamıştır. Çizelge 5. Ülkelere göre TFVD Ülkeler TR A BG DK FIN F A GR H TED 0.999 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.001 TD 0.749 0.773 0.794 0.828 0.872 0.910 0.949 0.974 1.012 PED 0.999 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.001 SED 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 TFVD 0.749 0.772 0.794 0.828 0.872 0.910 0.949 0.973 1.013 Ülkeler IRL I NL PL P RO E S GB Ortalama TED 1.000 1.000 0.999 1.002 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 TD 1.048 1.099 1.199 1.242 1.282 1.301 1.355 1.387 1.447 1.045 PED 1.000 1.000 1.000 1.002 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 SED 1.000 1.000 0.999 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 1.000 TFVD 1.048 1.099 1.198 1.245 1.282 1.301 1.355 1.387 1.447 1.045 Ülkeler bazında sonuçlar incelenecek olursa, Türkiye TFVD değeri diğer ülkelere göre en düşük değerdir. Ancak bunun sebebi TED değil, TD olduğu belirlenmiştir. Yani teknolojik değişkenlerde diğer ülkelere göre nispi azalma meydana gelmiştir (Çizelge 5). 3. SONUÇ Türkiye ve 17 AB ülkesinin incelendiği çalışmada, tarımsal üretim etkinliğinin ulusal, bölgesel veya küresel krizlerden etkilenip etkilenmediğini belirlemek amaçlanmıştır. Bu amaca yönelik yapılan analizlerde Veri Zarflama Analiz yöntemi kullanılmış, Teknik Etkinlik ve Malmquist Toplam Faktör Verimlilik Endeksi yaklaşımlarından yararlanılmıştır. Yıllar itibariyle tarımsal üretim etkinliğini temsil eden TE ve TFVD değerleriyle, kriz yıllarıyla karşılaştırılmıştır. 1960 sonrası dönemde yıllar itibariyle TE değeri incelendiğinde, Türkiye ve AB ülkelerinde yaşanan toplam 23 önemli ekonomik, sosyal veya siyasal olayın 8’inde TE değeri ortalamadan (0.985) daha düşük olduğu belirlenmiştir. Tarımın özellileri dikkate alındığında bir yıl gecikmeli etkisine bakılırsa bu rakam 13 e çıkmaktadır. TFVD açısından ise yaşanan 23 önemli olayın 7’sinin TFVD değerinin 1’in altında olduğu belirlenmiştir. Bir yıl gecikmeli etkisine bakılırsa bu rakam 8’e çıkmaktadır. 227 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Tarımsal üretimin kendine has özellikleri kriz dönemlerinin etkilerini gecikmeli olarak üretime yansıtabilir. Gecikmeli etkiler de değerlendirildiğinde, kriz yıllarıyla etkinsizlik arasında azımsanmayacak kadar çakışma vardır. Diğer yandan, ekonomik kriz, sosyal ve politik çalkantılar, doğal felaketler gibi bazı durumlarda üretim girdilerin daha az kullanılması, kısıtlanması olasıdır. Bu da etkinliği arttırabilmektedir. Ancak elde edilen sonuçlara göre kriz dönemlerinin, tarımsal üretim etkinliğini ve verimliliği üzerine etkisi olduğunu ifade edebilmek güçtür. KAYNAKLAR Anonimous, 2010 (http://wordnetweb.princeton.edu/perl/webwn?s=economic%20crisis: 04.04.2010) Banker, R.D., Charnes, A., Cooper, W.W. (1984) Some models for estimating technical and scale inefficiencies in data envelopment analysis, Manage. Sci. 30, 10781092. Cankurt, M., Günden, C., ve Miran B., 2007, Türkiye’nin AB Sürecinde Üyelik Potansiyelinin Bazı Tarımsal Kriterler Açısından Analizi. Finans Politik ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Sayı:513, s:35-45, Đstanbul. Charnes, A., Cooper, W.W., Rhodes, E. (1978) Measuring the efficiency of decision making units, Eur. J. Operational Res. 2, 429-44. Coelli, T., Rao, D.S.P., Battese, G.E. (1998) An Introduction to Efficiency and Productivity Analysis Kluwer Academic Publishers, Boston, 275pp. Coelli, T., Rao., 1996, “A Guide to DEAP Version 2.1: A Data Envelopment Analysis Program, CEPA WorkingPapers, 8/96,Department of Econometrics, University of New England, Australia,1-49. Croucher Sheila L.. Globalization and Belonging: The Politics of Identity in a Changing World. Rowman & Littlefield. (2004). p.10 FAO, 2010. Official Statistical Databases of Food and Agricultural Organization of the UN. (www.fao.org) Farrell, M.J., (1957) The measurement of productive efficiency, J R. Statistical Soc. Ser. 'A' 120, 253-81. Jagdish, Bhagwati (2004). In Defense of Globalization. Oxford, New York: Oxford University Press. Kazgan, G., (2002). Türkiye’de Ekonomik Krizler: (1929-2001) Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Đrdeleme, Đstanbul Bilgi Üniversitesi, 2002 Kibritçioğlu, A., (2003). Türkiye'de ekonomik krizler ve hükümetler 1969-2001. Yeni Türkiye Dergisi Ekonomik Kriz özel sayısı. Lovel, C.A.K. (1993) Production frontiers and productive efficiency. In: Fried, H.O., Lovell, C.A.K., Schmidt, S.S. (Eds.), The Measurement of Productive Efficiency Techniques and Applications, pp.3-67, Oxford University Press, Oxford. Yuan, C., Liua, S. and Xie, N., 2010. The impact on chinese economic growth and energy consumption of the Global Financial Crisis: An input–output analysis. Energy, 2010, 1-8 (in press). 228 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye’de Tarımın Kredilendirmesinde Özel Sektör Bankacılığının Yeri Mücahit PAKSOY1 Ahmet ASLAN2 Özet Ülkemizde tarıma finansman desteği günümüze kadar büyük ölçüde kamu bankaları tarafından sağlanmakta iken 2000’li yıllardan itibaren tarımda yeniden yapılanma çalışmaları, AB’ne uyum ve üyelik sürecinde özel bankalarında tarımsal kredi piyasasında yer almaya başladığı görülmektedir. Nitekim 2009 yılı itibariyle tarıma kredi veren özel banka sayısı 28’e ve bu bankalar tarafından verilen tarımsal kredinin (nakti+gayrinakdi) toplam tarımsal kredi içindeki oranı %32.7’ye ulaşmıştır. Bu durum son yıllarda tarımsal kredi piyasasında kamu bankalarının yanında özel bankalarının da etkin çalışmalar içinde olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada tarıma kredi kullandırmada özel sektör bankacılığın yeri; verilen kredi türleri ve yapılan uygulamalar açısından değerlendirilip tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Kredi, tarım, bankacılık, özel sektör, Türkiye The Place Of Private Banking Sector In Turkey On Crediting Agriculture Abstract While in Turkey agriculture funding until today largely ensured by state-owned banks, from the year 2000s in the process of agricultural restructuring efforts, EU integration and membership, private banks are started to appear in agricultural credit market. As a matter of fact, the number of private bank giving credit to agriculture is 28, the rate of loans given by these banks in total agricultural loans (cash and non-cash loans) reached 32,7 % in 2009. This case is showed that, in agricultural credit market in recent years private banks effectively worked besides public banks. In this study the place of private sector banking supply credit to agriculture will be evaluated and discussed in terms of types of credit and used applications. Key words: Credit, agriculture, banking, private sector, Turkey. 1. GĐRĐŞ Tarım işletmelerinin büyük çoğunluğunun küçük aile işletmelerinden oluşması, tarım topraklarının parçalı ve dağınık oluşu, modern tarım tekniklerinden yeterince yararlanılmayışı, tarımsal altyapı noksanlıkları, işletmelerde sabit sermaye oranının işletme sermayesine oranla oldukça yüksek olması gibi nedenlerle işletmelerin tasarrufta bulunarak öz sermayelerini arttırmaları çok zordur. Bu nedenle tarım işletmeleri ekonomideki değişikliklere uyum sağlamak amacı ile öz sermaye eksikliğini kredi kuruluşlarından kredi alarak gidermeye çalışmaktadır (Bülbül, 2006). Çiftçiler, ihtiyaçları olan krediyi çeşitli kaynaklardan temin etmektedirler. Bu kaynaklar farklı şekilde sınıflandırabilmektedir. Bunlar arasında en çok kullanılanı teşkilatlanmış (organize olmuş) ve teşkilatlanmamış (organize olmamış) kredi kaynakları şeklinde yapılan sınıflandırmadır. Fertlerden alınan krediler teşkilatlanmamış kredileri, kurum ve kuruluşlardan alınan krediler ise teşkilatlanmış kredileri ifade etmektedir. Türk tarımında teşkilatlanmış kredi kaynağı; T.C. Ziraat Bankası, diğer kamu bankaları, özel bankalar, sigorta şirketleri ve T.C. Merkez Bankasıdır. Bu çalışmada öncelikle sektörler itibariyle kredi kullanımı tarımın yeri değerlendirilerek, tarımsal kredi piyasası ve bunun içerisinde özel bankacılığın yeri ve uygulamaları incelenmiştir. 1 KSÜ Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Avşar Kampusu, KAHRAMANMARAŞ mpaksoy@ksu.edu.tr 2 Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsü, MALATYA, ahmetaslan@hotmail.com 229 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2. Türkiye’de Sektörler Đtibariyle Kredi Kullanımı Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların sektörel kredi hacmi (nakdi ve gayrinakdi krediler) 2007-2009 yılları arasında 116.354.949.000-168.860.184.000 TL arasındadır. 2007 yılında ülkemizdeki sektörel kredilerin %25.95’i inşaat, %16.70’i toptan ticaret ve komisyonculuk, %12.96’sı metal ve madencilik, %9.41 ise ziraat ve balıkçılık sektörüne kullandırılmıştır. 2009 yılında bu oranlar sırasıyla %26.62, %18.26 ve %9.66 olarak gerçekleşmiştir. Tarım sektörüne verilen krediler 2007-2009 arasında %49’luk bir artış göstermesine rağmen, kullandırılan krediler içindeki oranı aynı düzeyde kalmıştır (%9.5 düzeylerinde). Tüm sektörlerin kredi performansı 2007 yılında %5.75 iken 2009 yılında %7.0’ye yükselmiştir. Tarım sektörünün kredi performansı ise 2007 yılında %3.04 iken, 2009 yılında %6.3’e yükselmiştir. (Çizelge 1). Çizelge 1. Türkiye’de Bankaların Kullandırdıkları Kredilerin Sektörel Dağılımı SEKTÖRLER Gıda meşrubat, tütün Đnşaat Metal ve işlenmiş maden Finansal kuruluşlar Tekstil ve tekstil ürünleri Toptan ticaret ve komis. Turizm Ziraat ve balıkçılık Sektörler Toplamı Nakdi 7.923.080 10.659.231 7.526.380 4.501.145 9.428.145 12.224.373 3.201.589 10.030.050 65.493.993 Takipteki 534.293 403.264 105.128 85.687 1.582.884 609.343 146.145 304.839 3.771.583 2007 Gayri nakdi TOPLAM 2.986.076 10.909.156 19.541.798 30.201.029 7.554.142 15.080.522 7.404.006 11.905.151 4.204.103 13.632.248 7.211.589 19.435.962 1.032.379 4.233.968 926.863 10.956.913 50.860.956 116.354.949 Gıda meşrubat, tütün Đnşaat Metal ve işlenmiş maden Finansal kuruluşlar Tekstil ve tekstil ürünleri Toptan ticaret ve komis. Turizm Ziraat ve balıkçılık Sektörler Toplamı Nakdi 8.857.907 14.474.877 10.361.797 4.644.013 10.571.571 15.974.723 4.165.422 12.857.439 81.907.749 Takipteki 521.061 671.673 179.544 100.592 1.459.844 1.648.685 215.285 451.121 5.247.805 Gayri nakdi 3.709.610 27.791.383 9.793.131 11.656.426 4.232.771 9.565.907 1.205.276 1.171.844 69.126.348 Pay (%) 9.37 25.95 12.96 10.23 11.72 16.70 3.64 9.42 100.00 TOPLAM 12.567.517 42.266.260 20.154.928 16.300.439 14.804.342 25.540.630 5.370.698 14.029.283 151.034.097 % 8.32 27.98 13.34 10.79 9.80 16.91 3.55 9.28 100.00 Nakdi Takipteki Gayri nakdi TOPLAM Gıda meşrubat, tütün 9.749.837 739.551 3.489.376 13.239.213 Đnşaat 17.774.060 1.183.125 27.178.196 44.952.256 Metal ve işlenmiş maden 11.148.958 391.104 8.344.152 19.493.110 Finansal kuruluşlar 10.640.514 123.966 12.849.319 23.489.833 Tekstil ve tekstil ürünleri 9.994.019 1.678.749 4.125.603 14.119.622 Toptan ticaret ve komis. 19.474.621 1.606.830 11.367.245 30.841.866 Turizm 5.213.369 276.016 1.197.582 6.410.951 Ziraat ve balıkçılık 14.954.740 941.356 1.358.593 16.313.333 Sektörler Toplamı 98.950.118 6.940.697 69.910.066 168.860.184 Kaynak: BDDK, 2010. *Kredi performansı (K.P)= (Takipteki alacaklar/Nakdi Krediler)*100 % 7.84 26.62 11.54 13.91 8.36 18.26 3.79 9.66 100.00 K.P* 6.74 3.78 1.39 1.90 16.79 4.98 4.56 3.04 5.76 2008 K.P* 5.88 4.64 1.73 2.16 13.80 10.32 5.16 3.50 6.40 2009 K.P* 7.58 6.65 3.50 1.16 16.79 8.25 5.29 6.29 7.01 3. TÜRKĐYE’DE TARIMSAL KREDĐ PĐYASASI VE UYGULAMALAR Türkiye’nin tarımsal kredi piyasasında kamu bankalarından T.C. Ziraat Bankası ilk sırada yer almaktadır. 2001 yılında tarım kredisi kullandıran tek özel banka Şekerbank iken, 2004 yılından itibaren Denizbank ve Anadolubank gibi bankaların piyasaya girmesiyle özel bankalarında sektör de payının arttığı gözlenmektedir. Özellikle 20072009 yıllarında diğer özel bankalarda sektöre kredi açma konusunda ağırlık vererek bu oranı %32.7’lere yükseltmişlerdir. Bu durum son yıllarda tarımsal kredi piyasasında kamu bankacılığı yanında özel sektör bankacılığının da etkin çalışmalar içinde olduğunu göstermektedir. 230 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2007 yılında tarıma verilen kredi miktarı (nakdi ve gayri nakdi) 10.956.913.000 TL iken, 2009 yılında % 47.6 artışla 15.820.189.000 TL olmuştur. Hem kamu hem de özel bankaların verdiği kredi miktarı aynı dönem içerisinde artmıştır. Kamu bankaların verdiği kredi miktarında artış %58,5 iken, özel bankalardaki artış %30.5 düzeylerinde kalmıştır. Kamu bankaların kredi miktarındaki artış T. C. Ziraat Bankası kredilerinin önemli düzeyde artmasından kaynaklanmaktır. 2009 yılı itibariyle tarıma yönelik kredi veren toplam banka sayısı 35’e ulaşmıştır. 2007 yılında tarımsal kredi piyasasında kamu bankalarının payı %61.3 iken (6.717.417.000 TL), özel bankaların oranı %38.7 (4.239.496.000TL) olmuştur (Çizelge 2). 2009 yılında ise özel bankalar tarıma 5.172.801.000 TL kredi desteği vererek kredi miktarını artırmalarına rağmen paylarını %32.7’ye düşürdükleri görülmektedir. Kredi veren özel bankalar arasında Denizbank, Yapı ve Kredi Bankası, Finansbank, Garanti Bankası ve Şekerbank ön sıralarda yer almaktadır (Çizelge 4). Kredi performansı açısından baktığımızda kamu bankalarının oranı 2007 yılında %1.26 iken 2009 yılında %4.49 olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemde özel bankaların kredi performansı %6.5’ten %11.89’a çıkmıştır. Türkiye’de tarıma kredi kullandırmada özel sektör bankacılığı farklı stratejiler izleyerek farklı alanlarda kredi taleplerini karşılamaya çalışmaktadırlar. Özel bankalar üreticinin yaşamını kolaylaştırmayı, üreticiye özgü krediler geliştirmeyi, daha uygun koşullarda kredi kullandırmayı, her türlü bankacılık hizmetlerini sunmayı ve üreticilerin elektronik bankacılık hizmetlerinden yararlanmalarını amaçlamaktadır. Özel sektör bankacılığının tarımsal uzman istihdamına yönelik çalışmalarıyla sektörün gerçek kredi potansiyelini fark etmeleri daha kolay olmaktadır (Güneş, 2009). Özel bankalar kısa vadeli (12 ay) işletme kredileri, uzun vadeli (18-60 ay) yatırım kredileri kullandırmaktadırlar. Çizelge 2. Türkiye’de Bankaların Kullandırdıkları Tarım Kredileri (2007) 2007 ZĐRAAT VE BALIKÇILIK KREDĐLER (BĐN TL) Banka Adı ZĐRAAT BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE HALK BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE VAKIFLAR BANKASI T.A.O. TÜRKĐYE ĐHRACAT KREDĐ BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE KALKINMA BANKASI A.Ş. BĐRLEŞĐK FON BANKASI A.Ş. KAMU BANKALARI FORTĐS BANK A.Ş. ABN AMRO BANK N.Y. CITIBANK A.Ş. MILLENNIUM BANK A.Ş. TURKLAND BANK A.Ş. FĐNANSBANK A.Ş. DEUTSCHEBANK A.Ş. HSBC BANK. EUROBANK TEKFEN A.Ş. DENĐZBANK A.Ş. BANKPOZĐTĐF A.Ş. ALBARAKA TÜRK KATILIM BANKASI A.Ş. KUVEYT TÜRK KATILIM BANKASI TÜRKĐYE SINAĐ KALKINMA BANKASI A.Ş. TÜRK EKONOMĐ BANKASI A.Ş. AKBANK T.A.Ş. Nakdi T. Alacaklar Gayri Nakdi TOPLAM* 6.169.398 25.808 21.841 6.191.239 141.556 37.816 8.169 149.725 313.359 12.728 48.229 361.588 9.364 3.512 0 9.364 3.714 3.714 0 3.714 0 214 1.787 1.787 6.637.391 83.792 80.026 6.717.417 71.496 3.939 14.503 85.999 5.378 9.921 9.524 14.902 1.936 0 2.134 4.070 812 0 0 812 11.686 125 2.739 14.425 162.963 2.268 104.975 267.938 0 0 5.001 5.001 86.074 4.303 5.716 91.790 21.992 354 10.277 32.269 339.258 18.877 53.332 392.590 582 0 10 592 104.723 1.225 44.431 149.154 94.724 1.152 58.785 153.509 13.164 0 0 13.164 175.795 0 25.690 201.485 195.630 20.145 14.449 210.079 231 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞEKERBANK T.A.Ş. TÜRKĐYE GARANTĐ BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE ĐŞ BANKASI A.Ş. YAPI VE KREDĐ BANKASI A.Ş. TURKISH BANK A.Ş ING BANK A.Ş. TEKSTĐL BANKASI A.Ş. ALTERNATĐFBANK A.Ş. ANADOLUBANK A.Ş. GSD YATIRIM BANKASI A.Ş. NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş. AKTĐF YATIRIM BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE FĐNANS KATILIM BANKASI A.Ş ASYA KATILIM BANKASI A.Ş. ÖZEL BANKALAR TOPLAM Kaynak:www.bddk.org.tr, 2010. *Nakdi krediler + gayri nakdi krediler 254.694 227.514 740.371 335.661 0 112.258 115.518 29.665 88.955 256 0 375 110.557 90.622 3.392.659 10.030.050 5.956 4.968 16.679 112.019 0 670 109 4.598 197 312 2.094 0 3.436 7.093 220.440 304.232 19.347 274.041 26.179 253.693 57.613 797.984 171.369 507.030 659 659 21.311 133.569 25.692 141.210 9.130 38.795 18.520 107.475 0 256 0 0 0 375 68.783 179.340 76.668 167.290 846.837 4.239.496 926.863 10.956.913 Çizelge 3. Türkiye’de Bankaların Kullandırdıkları Tarım Kredileri (2008) 2008 ZĐRAAT VE BALIKÇILIK KREDĐLER (BĐN TL) Banka Adı ZĐRAAT BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE HALK BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE VAKIFLAR BANKASI T.A.O. TÜRKĐYE ĐHRACAT KREDĐ BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE KALKINMA BANKASI A.Ş. BĐRLEŞĐK FON BANKASI A.Ş. Nakdi T. Alacaklar Gayri Nakdi TOPLAM* 7.764.504 71.610 26.815 7.791.319 117.179 51.814 65.495 182.674 341.330 3.823 85.349 426.679 14.391 3.512 0 14.391 10.113 4.322 3.159 13.272 0 315 344 344 KAMU BANKALARI FORTĐS BANK A.Ş. ABN AMRO BANK N.Y. CITIBANK A.Ş. 8.247.517 90.400 14.286 1.920 135.396 5.894 9.928 0 181.162 22.939 36.748 411 8.428.679 113.339 51.034 2.331 ING BANK A.Ş. MILLENNIUM BANK A.Ş. TURKLAND BANK A.Ş. FĐNANSBANK A.Ş. HSBC BANK. EUROBANK TEKFEN A.Ş. DENĐZBANK A.Ş. BANKPOZĐTĐF A.Ş. ALBARAKA TÜRK KATILIM BANKASI A.Ş. KUVEYT TÜRK KATILIM BANKASI TÜRKĐYE FĐNANS KATILIM BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE SINAĐ KALKINMA BANKASI A.Ş. TÜRK EKONOMĐ BANKASI A.Ş. AKBANK T.A.Ş. ŞEKERBANK T.A.Ş. TÜRKĐYE GARANTĐ BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE ĐŞ BANKASI A.Ş. YAPI VE KREDĐ BANKASI A.Ş. 232 454 10.930 224.239 72.944 32.034 1.169.448 412 117.008 85.833 133.132 23.802 230.713 92.205 350.486 308.743 718.350 517.981 2.416 68 1.066 4.977 4.698 815 37.034 0 3.100 3.256 6.557 4.256 0 85.204 17.041 7.081 36.893 76.096 15.181 0 5.096 103.985 18.388 32.034 42.397 16.334 62.894 72.889 65.958 0 32.597 5.601 11.301 38.726 73.833 217.336 15.413 454 16.026 328.224 91.332 64.068 1.211.845 16.746 179.902 158.722 199.090 23.802 263.310 97.806 361.787 347.469 792.183 735.317 232 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ TURKISH BANK A.Ş TEKSTĐL BANKASI A.Ş. ALTERNATĐFBANK A.Ş. ANADOLUBANK A.Ş. GSD YATIRIM BANKASI A.Ş. NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş. ASYA KATILIM BANKASI A.Ş. 84 85.810 42.596 114.317 35 0 69.261 0 1.732 1.217 1.847 312 2.092 2.145 466 13.514 9.272 34.290 0 2.092 63.571 550 99.324 51.868 148.607 35 2.092 132.832 ÖZEL BANKALAR 4.507.655 315.725 997.853 5.505.508 TOPLAM Kaynak:www.bddk.org.tr, 2010. *Nakdi krediler + gayri nakdi krediler 12.755.172 451.121 1.179.015 13.934.187 Çizelge 4. Türkiye’de Bankaların Kullandırdıkları Tarım Kredileri (2009) 2009 ZĐRAAT VE BALIKÇILIK KREDĐLER (BĐN TL) BANKA ADI ZĐRAAT BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE HALK BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE VAKIFLAR BANKASI T.A.O. TÜRKĐYE ĐHRACAT KREDĐ BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE KALKINMA BANKASI A.Ş. BĐRLEŞĐK FON BANKASI A.Ş. Nakdi T. Alacaklar Gayri Nakdi TOPLAM* 9.463.297 357.049 9.739 9.473.036 810.005 71.793 11.166 821.171 187.490 39.048 131.062 318.552 19.410 3.512 2.980 22.390 11.058 3 943 12.001 0 78 238 238 KAMU BANKALARI FORTĐS BANK A.Ş. ABN AMRO BANK N.Y. ARAP TÜRK BANKASI A.Ş. CITIBANK A.Ş. ING BANK A.Ş. MILLENNIUM BANK A.Ş. TURKLAND BANK A.Ş. FĐNANSBANK A.Ş. HSBC BANK. EUROBANK TEKFEN A.Ş. DENĐZBANK A.Ş. BANKPOZĐTĐF A.Ş. ALBARAKA TÜRK KATILIM BANKASI A.Ş. KUVEYT TÜRK KATILIM BANKASI TÜRKĐYE FĐNANS KATILIM BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE SINAĐ KALKINMA BANKASI A.Ş. TÜRK EKONOMĐ BANKASI A.Ş. AKBANK T.A.Ş. ŞEKERBANK T.A.Ş. TÜRKĐYE GARANTĐ BANKASI A.Ş. TÜRKĐYE ĐŞ BANKASI A.Ş. YAPI VE KREDĐ BANKASI A.Ş. TURKISH BANK A.Ş TEKSTĐL BANKASI A.Ş. ALTERNATĐFBANK A.Ş. ANADOLUBANK A.Ş. GSD YATIRIM BANKASI A.Ş. NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş. AKTĐF YATIRIM BANKASI A.Ş 10.491.260 72.528 17.581 0 100 128.424 678 4.211 355.116 49.695 41.879 1.233.758 2.061 106.064 79.700 81.578 162 228.520 51.889 293.777 285.193 98.718 442.336 197 75.857 58.175 141.844 0 0 672 233 471.483 4.835 8.850 0 0 4.468 103 1.024 18.606 11.729 8.083 106.073 0 4.373 2.653 4.661 4.158 0 51.716 40.840 28.071 46.769 104.867 0 4.601 2.462 5.409 7 2.093 0 156.128 12.987 11.797 3.162 192 54.110 449 6.135 125.409 1.635 13.050 48.362 10.840 101.455 13.710 22.900 0 31.229 7.889 6.665 57.149 98.718 451.157 244 13.292 34.215 16.881 0 0 704 10.647.388 85.515 29.378 3.162 292 182.534 1.127 10.346 480.525 51.330 54.929 1.282.120 12.901 207.519 93.410 104.478 162 259.749 59.778 300.442 342.342 197.436 893.493 441 89.149 92.390 158.725 0 0 1.376 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ASYA KATILIM BANKASI A.Ş. ÖZEL BANKALAR TOPLAM Kaynak:www.bddk.org.tr, 2010. *Nakdi krediler + gayri nakdi krediler 105.164 3.955.877 14.447.137 4.304 470.755 942.238 72.588 1.216.924 1.373.052 177.752 5.172.801 15.820.189 Ayrıca özel bankaların son yıllarda üreticilere girdi (mazot, ilaç gübre vb.) ve kredi sağlamada farklı ad altında banka kartları (Denizbank-Üretici Kart, ŞekerbankHasat Kart, Garanti Bankası- Ekin Kart, Fortis-Çiftçi Destek Kart, TEB-Harmankart, Anadolubank-Tarım Kart) verdikleri görülmektedir. Kamu bankalarında da buna paralel uygulamalar (Halk Bankası-Mahsul Kart, Ziraat Bankası-Başak Kart vb.) başlatmıştır. Bazı bankaların “tarım destek paketi” adı altında krediler verdikleri ve bu kapsamda organik tarım, sera kredisi, hayvancılık, sözleşmeli üretim kredisi, tarım makinesi kredisi ve mahsul kredisi vb. kullandırdıkları görülmektedir. TMO Makbuz senedi karşılığı kredi kullanımı da gerek kamu gerekse özel birçok banka tarafından son yıllarda oldukça yaygın görülen bir uygulamadır. 2010 yılında 15 banka (3’ü kamu bankası) TMO ile anlaşma yaparak makbuz senedi karşılığı kredi kullandırmaktadır. Ayrıca TMO’ya ürün teslim eden üreticiler anlaşmalı özel ve kamu bankalarından TMO Ürün Kartı alarak ürün bedellerinin 10 gün önce tahsil edebilmektedirler (www.tmo.org.tr, 2010). SONUÇ Tarım kredi piyasasında önemli yenilikler bankalar tarafından gerçekleştirilmekte, böylelikle talep artışı istenmektedir. Ancak bu alandaki gelişmeler organizeli ve rekabetçi uygulamalar ile başarılı olacaktır. Özellikle kredi maliyetlerinin azaltılarak tarımsal işletmelere aktarılması gerekmektedir. Üreticilerin kredi geri ödemelerindeki sorunlar sektörü küçülterek, tarımsal üretimi tehlikeye sokmaktadır. Bu açıdan kredi veren gerek kamu gerek özel bankaların sektöre yönelik önlem almaları ve kredi geri ödemelerinde esnek davranmaları gerekmektedir. KAYNAKLAR Bülbül, M. 2006. Tarımsal işletmelerin Finansmanı. Ankara Üniv. Zir. Fak. Yayın No:1549, Ders Kitabı:502, Ankara, 312 s. Güneş, E. 2009. Türkiye’de Tarımın Kredilendirilmesindeki Gelişmeler ve Tarım Sektörüne Yansımaları. Türk Tarım 187:14-21. http://ebulten.bddk.org.tr/haritalama/harita.aspx. FĐNTÜRK-Finansal Türkiye Haritası, (13.08.2010). http://www.tmo.gov.tr (10.08.2010). 234 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 1990 Sonrası Ekonomi Ve Tarım Politikalarının Kırsal Alanda Ürün Deseni Değişimi Üzerindeki Etkisi-Aydın-Dalama Örneği1 Neriman YÖRÜR2 Özet Türkiye’de 1980’lere değin temelde devletçilik, korumacılık politikasını izleyen hükümetler 1980 sonrası bütün dünyada da yaygınlaşan neo-liberal politikalardan etkilenmişler ve IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği dış dinamiklerinin itici gücüyle ve yaşanan ekonomik krizlerin iç dinamiğiyle ekonomi ve tarım politikalarını daha liberal bir hale getirmeye başlamışlardır. Özellikle 1990 sonrasında ağırlığını iyiden iyiye hissettirir hale gelen neo-liberal politikalar Türkiye gibi sanayileşme sürecini tamamlayamamış olan gelişmekte olan ülkelerde ağırlığını çok daha keskin bir biçimde hissettirmiştir. 1980 yılı kırsal alanda çalışan nüfusu toplam çalışan nüfusun % 54.23’ü olan Türkiye’de bu politikalardan en fazla kırsal alanda yasayan ve bu alanlardan göç etmek zorunda kalan nüfusun etkilendiği söylenebilir. 2008 yılına gelindiğinde çalışan toplam nüfusun % 28’lerdeki bir kesiminin kırsal alanlarda çalışmakta olduğu görülmektedir. Kırsal alanda halen yaşamaya devam etmekte olan nüfus ise, tarıma yönelik ekonomik politikalar karşısında hayatta kalma stratejileri olarak kırsal yapıda özellikle ürün deseni dönüşümlerine gitmektedirler. Bu kapsamda ekonomik ve kırsal-tarımsal politikalara karsı kırsaltarımsal parseller üzerinde mevcut ürün deseninde nasıl bir değişim yaşanmıştır? sorusunun yanıtı verilmeye çalışılacaktır. Örnek çalışma alanı olarak Aydın Đli Merkez Đlçesi’ne bağlı Büyük Menderes Nehri’ne yakın olan ve nüfusu 1980 yılına göre giderek azalan Dalama Beldesi kırsal alanı seçilmiştir. Anahtar Kelimeler:1990 sonrası, kırsal alan, tarım politikaları, ürün deseni, AydınDalama Beldesi. Effects On Product Pattern Changes In The Rural Areas Of The Economıcal And Agrıcultural Polıcıes After 1990 The Sample Of Aydın-Dalama Abstract The Goverments in Turkey which were basicly adopted statecraft and conservative politics till 1980’s has been influenced by neo-liberal politics that were became widespread all around the world and with the power of the outsider dynamics like IMF, World Bank and EU and with also the inner dynamics of the economic crisis, they started to became more liberal in economy and agriculture politics. The neoliberal politics which were started to be more dominant especially after 1990 become bitterly more effective in the countries which are developing and could not accomplish the process of the industrilization like Turkey. It can be said that in Turkey in which the occupied population working in the rural was the %54.23 per cent of the total working population in the year of 1980, the population that were living in the rural areas and to had an account to immigrate from these areas were mostly effected from these neo-liberal politics. we have seen that %28 per cent of the total working population are working in the rural areas in the year of 2008. However the population which are still continue living in the rural especially resorts to a remedy like changing the agricultural product patterns as a strategy of living, against the economic politics on agriculture. In this scope, “what kind of changing had been experienced against the rural-agriculture politics on the product patterns of the agriculture plots?” question try to be answered. Dalama, the branch of central district of Aydın Province and which population is decreasing when comparing 1980 is choosed as the sample area of this paper. Keywords: After 1990, rural area, agricultural policies, production changes, AydınDalama district. 1 Bu bildiri 2008 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde Prof. Dr. Sezai Göksu danışmanlığında tamamlanan “1980 Sonrası Tarım Politikalarının Kırsal Alandaki Yapısal Dönüşüm Üzerine Etkileri” isimli doktora tezinden oluşturulmuştur. 2 Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Đzmir. 235 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 1.GĐRĐŞ Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğu 1923 yılından günümüze değin temel kırsal toplumsal yapısını bazı dönüşümler geçirse de korumuştur. 2. Dünya savaşı sonrası Türkiye’de kırsal alanda yapısal bir dönüşüm yaşanmış, kırsal alandan şehirlere göç artmıştır. 1980’lere değin temelde devletçilik, korumacılık politikasını izleyen hükümetler 1980 sonrası bütün dünyada da yaygınlaşan neo-liberal politikalardan etkilenmişler ve “dünyaya ayak uydurma” düşüncesi temelinde izleyen politikalarını daha liberal bir hale getirmeye başlamışlardır. Türkiye’de bu politika değişikliği çerçevesinde IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği dış dinamiklerinin itici gücüyle ve yaşanan ekonomik krizlerin iç dinamiğiyle ekonomi politikalarını 1980 sonrası daha fazla liberalize etmeye başlamıştır. 1980 yılı kırsal alanda çalışan nüfusu toplam çalışan nüfusun % 54.23’ü olan Türkiye’de bu politikalardan en fazla kırsal alanda yaşayan ve bu alanlardan göç etmek zorunda kalan nüfusun etkilendiği söylenebilir. 2008 yılına gelindiğinde çalışan toplam nüfusun % 28’lerdeki bir kesiminin kırsal alanlarda çalışmakta olduğu görülmektedir. 1980 yılından 2008 yılına değin geçen 28 yıllık süre içerisinde kırsal alanda artık yaşamayan nüfusun hangi mekanlarda ve nasıl bir sosyal, ekonomik yapı içinde yaşadıklarına yönelik bir çok araştırma yapılmıştır. Ancak göç eden nüfusun kırsal alanda nasıl bir yapısal dönüşümle birlikte oradan göç etmek zorunda kaldıkları ya da halen orada yaşayanların nasıl bir yaşam döngüsü içerisinde barındıkları, kırsal alandan diğer alanlara göç etme eğilimlerine yönelik çalışmalar oldukça yetersizdir. 2000’li yıllarda özellikle Avrupa Birliği’ne eklemlenme süreci içerisinde tarımsal politikalar makro-ekonomik politikalar düzeyinde tartışılmış, tarımsal ve kırsal yapıya ilişkin ampirik çalışmalar çok kısıtlı kalmıştır. Oysa kırsal nüfusun bu politikalardan nasıl etkilendiği ve kırsal alanı nasıl dönüştürdüklerine yönelik örnek alan çalışmaları yapılmamaktadır. Artık kırsal dönüşüm süreci ve sorunu günümüz Türkiye kırsal tarımsal yapısına ilişkin analizler, ekonomi ve tarım ekonomisine yönelik politikalar ile ilişkilendirilerek, sonuçları, yapısal özellikleri ve tezahür biçimleri anlaşılmaya çalışılmalıdır. 2. AYDIN ĐLĐ MERKEZ ĐLÇESĐ DALAMA BELDESĐ KIRSAL ALANINA YÖNELĐK GENEL BĐLGĐLER 2.1. Konumu Dalama beldesi; kuzeyinde Büyük Menderes Nehri ve Dalama Ovası, güneyinde Mardan Çayı, batısında Başmakçı Dağları ve doğusunda Aratepe ile sınırlanmış ve Aydın-Yenipazar yolu üzerinde konumlanmıştır. Dalama, Ege bölgesinde, Aydın ili ile Nazilli ilçeleri arasında kalan Köşk ilçesinden geçen devlet karayolunun 8 km. güneyinde yer alan bir kasabadır. Yerleşim çevresindeki araziler genelde sulu tarıma dayalı araziler ile zeytinliklerdir. Kasabada tarım sektörü, özellikle zeytincilik kentin en önemli tarımsal ekonomik girdisini sağlamaktadır. 236 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Şekil 1. Dalama Beldesi’nin Aydın Đli Đçerisindeki Konumu Kaynak: http://www.dalama.bel.tr/topic.asp?_cat=2&_idx=66&_mo=22,2008. DAL AMA Şekil 2. Dalama Beldesi ve Yakın Çevresi Hava Fotoğrafı Kaynak: Googleearth, 2008. 2.2 Tarımsal Yapısı Beldede tarımsal üretim olarak başta zeytin olmak üzere, pamuk, domates, mısır, susam, sebze ve meyve üreticiliği yapılmaktadır. Dalama'da hemen her aileye ait bir zeytin bahçesi bulunmakta olup üretilen ürünler Dalama'da bulunan zeytin işleme tesislerinde işlenerek gerek sofralık zeytin gerekse zeytinyağı olarak iç ve dış piyasaya pazarlanmaktadır. Çalışanların % 47.16'sı tarımla uğraşmaktadır. Kadın ve öğrenci nüfusunun da tarım sektöründe çalıştığı yerleşmede bu nüfuslarda hesaplamaya katıldığında faal nüfusun % 66.4 'ünün tarım sektöründe çalıştığı görülmektedir. 237 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Beldede sulu tarım kullanımlı topraklarda bahçecilik ve narenciye üretimi yapılmaktadır. Dalama'da 49.9 ha.lık sulu tarım, 10.8 ha.lık kuru tarım, 35.1 ha.lık sulanan bahçe ve zeytinlik, 46.7 ha.lık mera alanı, 11 ha.lık fundalık, 60.6 ha.lık taşlık ve 63.3 ha.lık zeytinlik alanı bulunmaktadır. Beldede hayvancılık fazla yaygın olmamakla beraber son yıllarda beldedeki besicilik faaliyetlerinin artması sonucu hayvan sayısında bir artışın olduğu dikkat çekmektedir. Küçük çaplı besicilik faaliyetlerinde bulunan ailelerde vardır. Bu faaliyetlerde besi ve süt amaçlı yapılmaktadır. Beldede hemen her evin kendi ihtiyaçları için küçük veya büyükbaş hayvanı mevcuttur. Dalama’nın dağları zeytin ağaçları ile kaplıdır. Dağlarda boş yerler ise fundalıkla örtülüdür. Bahçeler ise meyve ağaçları ile kaplıdır. 2.3 Nüfus Durumu 2007 yılında yapılan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)’ne göre Dalama yerleşmesinin nüfusu 2001 olarak belirlenmiştir. Yıllara göre farklı, daha çok düşme eğilimi gösteren bir periyot göstermektedir. 3. 1990 Sonrası Ekonomi Ve Tarım Politikaları Ve Aydın Đli Merkez Đlçesi Dalama Beldesi Kırsal Alan Ürün Deseni Dönüşümü 3.1 1999–2008 Dönemi Türkiye’deki Ekonomi ve Tarım Politikaları 1) Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizinden sonra “Acil Önlemler Paketi” açıklanmıştır. 2) 1999 yılı sonunda IMF ile imzalanan stand-by Antlaşması gereği tarım politikalarında önemli değişiklikler öngörülmüştür. Bunlar; destekleme fiyatlarının “dünya fiyatları” düzeyine çekilmesi, destekleme sisteminin tümüyle kaldırılarak DGD sistemine geçilmesi, tarımsal KĐT’lerin özelleştirilmesi, şeker, tütün ve TSKB alanlarında kurulların oluşturulması. 3) 2001 yılında Dünya Bankası ile reformların destekleneceği hükmü doğrultusunda TRUP anlaşması imzalanmıştır. TRUP 4 projeden oluşmaktaydı; 1) DGD, 2) Çiftçi Geçiş Programı 3) Tarım Satış Kooperatiflerinin Yeniden Yapılandırılması 4) Proje Destek Hizmetleri 4) 1999 yılında Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık süreci başlamıştır. 5) 1999, 2002 ve 2005 yılında IMF ile stand-by anlaşmaları yapılmıştır. 6) 1999 yılında IMF’ye verilen Niyet Mektubunda; a) Tarımda desteklerin kaldırılarak piyasa ekonomisi koşullarının geçerli sayılmasıyla kamu kaynakları üzerindeki baskının azaltılması, b) Tarımsal politikaların uluslar arası pazara göre biçimlendirilmesi, c) Yem sanayi ürünlerine pazar açılması, d) Tarımsal nüfusun azaltılması, e) Tarımdaki istihdamın azaltılması taahhüt edilmiştir. 7) 4 Haziran 2000 tarihinde yapılan stand-by anlaşması ile yükümlenen koşullardan bazıları ise; a) Ulusal çiftçi kaydının hazırlanması, b) Gübre desteğinin azaltılması, c) Tarımsal kredi sübvansiyonlarının aşamalı olarak kaldırılması, d) Türkiye Zirai Donanım Kurumlar A.Ş.’nin varlıklarının tasfiye edilmesi, e) Tarım satış kooperatifleri birliklerinin özerkleştirilmesi. 8) 22 Haziran 2000 tarihli Niyet Mektubunda; a) TEKEL’i destekleme alımlarında devre dışı bırakmak ve özelleştirilmesini sağlamak, b) Tütün destekleme fiyat mekanizmasını kaldırmak için kanunlar çıkartılması, c) TŞFAŞ ve ÇAY-KUR’un Özelleştirme Đdaresi’ne devredilmesi taahhüt edilmiştir. 9) 18 Aralık 2000 tarihli Niyet Mektubunda; a) Tarım politikalarının reformunda, tüm dolaylı destek politikalarından 2002 sonuna kadar kademeli olarak vazgeçilmesi ve doğrudan gelir desteği sisteminin uygulanmasına geçilmesi, b) Tütün için destekleme alım politikalarını ortadan kaldıran Tütün Kanununun Ocak 2001 sonuna kadar çıkarılması taahhüdü verilmiştir. 238 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 10) Yukarıdaki Niyet Mektuplarında verilen taahhütler diğerlerinde de tekrar etmiştir. 11) 12 Temmuz 2001 tarihinde Dünya Bankası ile Tarım Reformu Uygulama Projesi Đkraz Antlaşması ile proje kapsamına fındık üretiminden vazgeçerek alternatif ürün yetiştirecek üreticilere destek sağlanması uygulaması alınmıştır. 12) 20 Kasım 2001 tarihli Niyet Mektubunda Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün il özel idarelerine devri yöntemiyle tasfiyesi yer almıştır. 13) 18 Ocak 2002 tarihli Niyet Mektubunda TEKEL’in özelleştirilmesi, Tütün Kanunu ve Türkiye Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi ile ilgili taahhütler tekrar etmiştir. 14) 6 Ekim 2004 tarihinde yayınlanan Đlerleme Raporunda, Türkiye’ye tarım politikalarını yeterince iyi uygulayamadığı eleştirisi yapılmıştır. Bu raporda, Türkiye’nin daha fazla liberalleştirme yapması önerilmiştir. 15) 2005 yılında 3 yıllık son stand-by antlaşması yapılmıştır. 16) 2005 yılından sonra kısa vadeli politikalar yerine daha uzun vadeli politikalar ve strateji arayışlarına yönelme başlamıştır. Ulusal Tarım Stratejisi (2006-2010), Hayvancılık Stratejisi (2005-2010) ve Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi oluşturulmuştur. 17) 1999 sonrası TĐGEM, ORÜS, ĐSDEMĐR, ĐGSAŞ, TÜGSAŞ gibi tarımsal KĐT’ler özelleştirilmiştir. 18) 2000 yılında Ziraat Bankası yeniden yapılandırılmış ve tarıma yönelik kredi desteği tümüyle kaldırılmıştır. 19) 2002 yılında TMO’nun özelleştirilmesi kararlaştırılmıştır. 20) 9. Kalkınma Planı’nda (2007-2013); TEKEL’e ait sigara fabrikalarının ÇAYKUR’a ait çay fabrikalarının ve TÜRKŞEKER’e ait şeker fabrikalarının özelleştirileceği belirtilmiştir. 21) 2002 yılında 4737 Sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu ile meraların, sit alanlarının ve verimli tarım alanlarının yapılaşmaya açılmasının yolu açılmıştır. 22) 2003 yılında Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak köy sınırları içindeki arazilerin yabancılara satışını mümkün kılan yasa değişikliği yapılmıştır. 23) 2004 yılında tarım arazilerinin istenilen amaçla kullanımına olanak sağlayan yasa teklifi kabul edilmiştir. 24) 2005 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün kaldırılarak görevleri diğer kurumlara dağıtılmıştır. 25) 14 Mart 2000 tarihinde DGD sistemi ile ilgili kararın yayınlanması ile Türkiye’deki mevcut tüm tarımsal destek politikalarının yerini tek başına DGD sistemi almıştır. 26) 2000 yılında buğday ve şeker olmak üzere doğrudan desteklenen ürün sayısı ikiye indirilmiş ve 2002 yılında ise tümüyle kaldırılmıştır. 27) 2001 yılında gübre desteklemesine son verilmiştir. 28) 2003 yılında DGD’den faydalanan arazi miktarı 199 dekardan 500 dekara çıkartılmıştır. 29) 2003 yılında mazot destekleme ödemesi yapılmıştır. 30) 2001 yılında çiftçilere ödenen zirai mücadele ve veteriner ilaçları desteği kaldırılmıştır. 31) 2001 yılında tarımda uygulanan indirimli elektrik tarifesine son verilmiştir. 32) Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında 2001 yılında Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmış, teşvik primi ödemeleri kararı alınmıştır. 2004 yılında da Hayvancılığın Desteklenmesi ile ilgili olarak tebliğ yayınlanmıştır. 33) 1999 yılı ürünü kütlü pamuk, yağlık ayçiçeği, soya ve ipek kozasında ve 2000 yılı ürünü pamuk, soya, ayçiçeği, kolza ve zeytinyağında prim ödemesi uygulanmıştır. 2001 yılı ürünü kütlü pamuk, yağlık ayçiçeği, soya, kanola ve zeytinyağında prim ödemesine ilişkin karar alınmıştır. 2004 yılında, bu uygulamaya mısır da dahil edilmiştir. 239 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 34) Alternatif ürün projesi kapsamında üreticilere arz açığı olan mısır, ayçiçeği, soya fasulyesi, yem bitkileri üretimine yönelmeleri halinde destekleme yapılacağı kararı çıkartılmıştır. 35) 2003,2004 yıllarında zeytinyağı üretimine destekleme primi ödenmiştir. 36) 2005 sonrası gübreye yeniden destek verilmeye başlanmıştır. 37) 2006 sonrası sertifikalı tohumluk ve fidan kullanımını arttırmak amacıyla desteklemelere ilişkin tebliğ yayınlanmıştır. 38) 2006 yılında Tarım Kanunu çıkartılarak özel sektörün rolünün arttırılması hedeflenmiştir. 3.2 Aydın Đli Merkez Đlçesi Dalama Beldesi Ürün Deseni Dönüşümü Aydın Đli Merkez Đlçesi Dalama Beldesi ürün desenine ilişkin bilgiler Aydın Ziraat Odası’ndan elde edilen çiftçi kayıt belgeleri üzerinden oluşturulmuştur. 1998-2006 yılları arası kayıtlı çiftçilerin parsellerindeki ürün deseni değişimleri değerlendirilmiştir. Çizelge 1. Aydın Đli Merkez Đlçesi Dalama Beldesi Parsel Büyüklükleri Dağılımı. Parsel Büyüklüğü Aralıkları Parsel Sayısı % Toplam Parsel Alanı % 0-5 6-9 10-19 20-49 50-99 100-199 200-499 2731 407 266 102 18 12 3 77.17 11.50 7.52 2.88 0.51 0.34 0.08 3764.24 2863.66 3658.08 2941.24 1187.38 1677.58 686.64 22.43 17.07 21.80 17.53 7.08 10.00 4.09 Genel Toplam 3539 100,00 16778.82 100.00 Kaynak: Yörür, N., 2008. 1998 yılında; toplam 561 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre; arpa, buğday, dane mısır, domates, incir, pamuk, sebze, yonca, narenciye ve zeytin olmak üzere toplam 10 çeşit ürün toplam 3615.78 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 1998 yılında pamuk, zeytin ve sebze olduğunu göstermektedir. 1999 yılında toplam 249 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre; buğday, domates, pamuk, yonca ve zeytin olmak üzere toplam 5 çeşit ürün toplam 1642.306 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 1999 yılında pamuk ve zeytin ve olduğunu göstermektedir. 2000 yılında; toplam 270 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre; incir, pamuk, ve zeytin olmak üzere toplam 3 çeşit ürün toplam 1796.595 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 2000 yılında, pamuk, zeytin ve incir olduğunu göstermektedir. 2001 yılında; toplam 618 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre; incir, pamuk, sebze, yonca, mandalina ve zeytin olmak üzere toplam 6 çeşit ürün toplam 33388.81 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 2001 yılında sebze, pamuk ve zeytin olduğunu göstermektedir. 2003 yılında; toplam 969 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre; arpa, buğday, dane mısır, darı, mısır, silajlık mısır, domates, incir, pamuk, sebze, yonca, yulaf, mandalina, portakal, sorgum, susam otu, narenciye ve zeytin olmak üzere toplam 18 çeşit ürün toplam 13907.878 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 2003 yılında susam otu, pamuk ve zeytin olduğunu göstermektedir. 240 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2004 yılında; toplam 578 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre; arpa, biber, buğday, dane mısır, mısır, silajlık mısır, domates, incir, karpuz, kavun, sebze, yonca, mandalina, portakal, pamuk, sorgum, narenciye ve zeytin olmak üzere toplam 18 çeşit ürün toplam 4176.416 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 2004 yılında zeytin, domates ve mısır olduğunu göstermektedir. 2005 yılında; toplam 992 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre; arpa, biber, buğday, dane mısır, mısır, silajlık mısır, domates, incir, karpuz, kavun, yonca, yulaf, mandalina, portakal, patates, pamuk, sorgum, tritikale, narenciye ve zeytin olmak üzere toplam 20 çeşit ürün toplam 6223.113 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 2005 yılında pamuk, zeytin ve domates olduğunu göstermektedir. 2006 yılında; toplam 649 parsele ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlara göre; arpa, biber, buğday, dane mısır, mısır, silajlık mısır, domates, fiğ, karpuz, yonca, mandalina, portakal, pamuk, sorgum, ve zeytin olmak üzere toplam 15 çeşit ürün toplam 6223.113 da.lık alanda yetiştirilmiştir. Bu veriler alandaki ana ürün grubunun 2006 yılında zeytin, pamuk ve buğday olduğunu göstermektedir. 4. DEĞERLENDĐRME Türkiye’deki kırsal alan ve tarım politikaları ile Aydın ili Dalama kırsal yerleşmesinde yaşanan dönüşümler arasında bir korelasyon kurulacak olursa; Dalama yerleşmesindeki dönüşümde politikaların belirleyici rolünün olduğu iddia edilebilir. 1923’den bu yana Türkiye’de tarım politikalarının geçirdiği dönüşümler ve yeniden yapılanma süreçleri itibariyle değerlendirildiğinde son dönemdeki politikaların büyük ölçüde piyasa koşullarına bırakıldığı görülür. Dalama yerleşmesindeki sonuçları itibariyle Aydın (2001)’ında ifade ettiği gibi; “1980 sonrası giderek azalan koşullar karşısında köylü kitleleri, geliştirdikleri beka mekanizmaları yoluyla bir anlamda kendi kendilerini sömürerek tarımsal üretimin süregitmesini sağlamışlardır.” Dalama yerleşmesinde de beka mekanizmaları olarak;1) Tarımsal üretimden vazgeçildiği, 2) Ürün deseninin günün koşullarına göre değiştirildiği, piyasanın istediği, talep edilen ürünlere yönelme olduğu görülmektedir. Ayrıca; 1) Yıllara göre ürün çeşitliliğine bakıldığında arttığı görülmektedir. Bu da alternatif ürünlere yönelme olduğunu göstermektedir. 2) Ürün deseni çeşitliliğinde ortaya çıkan alternatif ürünler aynı zamanda temel ürün grubu içerisinde yer almaya başlamışlardır. (Domates gibi) 3) Yıllara göre ürün çeşitliliğine gidilirken bazı ürünlerde (özellikle, pamuk, zeytin gibi) özellikle alansal ve parsel sayısı olarak toplamda azalma görülmektedir. 4) Temel ürün desenine alternatif ürünler üretilirken temel ürünler de hala yetiştirilmeye devam etmektedir. (Pamuğun üretiminin azalması, ancak tamamen üretilmesinden vazgeçilmemesi gibi) 5) Yeni alternatif ürünlerin özellikle meyve-sebze ve hayvan yemi konusunda yoğunlaştığı görülmektedir. Bu da hayvancılığın da bölgede bir artış gösterdiğinin bir göstergesi olabilir. 6) Küçük mülkiyetin yoğun olduğu bir alan olduğu için büyük parsellerde verimi daha yüksek olan ürünlerin küçük parsellerde de yetiştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. (Pamuk gibi) Ülkemizde tarıma dayalı destekleme biçiminin değişimi ile 2000’li yıllarda tarım sektörü piyasa koşullarının istemlerine bırakılmış ve çiftçinin bu koşullara tek basına adapte olması yönünde serbest bırakılmıştır. Artık çiftçi neo-liberal ilişki ağlarına dahil olacak, karını maksimize edecek ürünü ve miktarı seçerek, pazarını kendisi oluşturacak/bulacaktır. Ancak çok farklı bir gelenekten gelen ve ülke tarafından desteklenen çiftçinin bu yeni koşullara adapte olabilmesi oldukça güç bir süreç olacaktır. 241 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bugün gelinen noktada, kıra ve tarıma ilişkin tüm bu düzenlemelerin kırsal nüfusu göçe zorlayıcı, tarımsal üretim kaybına yol açıcı ve tarımsal gelişmeyi azaltıcı nitelikte olduğu görülmektedir. Avrupa Birliği’ne entegrasyon ve neo-liberal politikalar çerçevesinde uygulamaya geçirilen yeni tarım politikalarının Türkiye’de yeni bir göç dalgası yaratacağı ve hatta bir süredir yaratmaya başladığı kabul edilmekle birlikte, bu sürecin tarım dışı alternatif sektörlerin bulunmaması nedeniyle ve devletin sanayileşme politikalarını yavaşlattığı ülkemizde çok da hızlı olamayacağı öngörülebilir. Özellikle kırsal alanlarda yasayanların yaslı nüfusu oluşturmaya başladığı ve bu insanların da kentlere göç etmek istemediği, diğer kalanlarınsa tarımda beka stratejileri ile yaşamlarını kırsal alanda sürdürmek istemeleri öngörülerin ipuçlarını bize göstermektedir. KAYNAKLAR Aydın, Z. 2001. “Yapısal uyum politikaları ve kırsal alanda beka stratejilerinin özelleştirilmesi: Söke’nin Tuzburgazı ve Sivrihisar’ın Kınık köyleri örneği”, Toplum ve Bilim (88), 11-31. Yörür, N. 2008. 1980 Sonrası Tarım Politikalarının Kırsal Alandaki Yapısal Dönüşüm Üzerine Etkileri: Aydın-Dalama Örneği, Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Şehir Planlama Anabilim Dalı, Đzmir. 242 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Dünyada Tarım Sigortacılığı Sektörünün Gelişimi ve Türkiye’de Durum, Sorunlar Ve Öneriler Handan AKÇAÖZ1 Orhan ÖZÇATALBAŞ1 Hatice KIZILAY1 Zühal TURHANOĞULLARI2 ÖZET Bu çalışmada dünyada tarım sigortacılığı sektörünün gelişimi incelenmiş ve Türkiye’de ki mevcut durum ortaya konulmuştur. Buna bağlı olarak mevcut durumda uygulama kaynaklı sorunlar tartışılmış ve sistemin gelişmesine yönelik öneriler geliştirilmiştir. Tarım sigortaları bitkisel ürünler için dolu-yangın-fırtına-sel gibi risklere ve çiftlik hayvanları sigortası (büyükbaş, küçükbaş, kümes hayvanları ve su ürünlerinde hayat sigortası teminatı) ile risklere karşı üreticiyi ve tarım sektörünü koruyucu bir mekanizma olarak ortaya çıkmaktadır. Tüm dünyada bitkisel ürün sigortaları tek riske yönelik sigorta uygulamalarıyla başlamıştır. Tarım sigortacılığı özellikle gelişmiş ülkelerde ileri düzeye gelmiştir ve Birçok Riske Karşı Ürün Sigortası (Multiple Peril Crop Insurance-MPCI) yaygın olarak uygulanmaktadır. Türkiye’de tarım sigortası konusunda önemli bir gelişme süreci yaşanmıştır. Ancak sistemin uygulanmasında ve yaygınlaştırılmasında üzerinde durulması gereken önemli konular bulunmaktadır. Bunların başında; öz kaynak yetersizliği, kapasite eksikliği, reasürans teminindeki yetersizlik, üreticileri bilgilendirme faaliyetlerinin yetersiz olması, teknik bilgi yetersizliği, yeterli eğitilmiş personelin olmaması ve tarımsal üretimi olumsuz yönde etkileyen risklerin çok çeşitli ve katastrofik nitelikte olması gibi konular gelmektedir. Bu sorunların önlenebilmesi için, ilk olarak üreticiler ile iyi diyalog halinde, üretim olanaklarını ve beklentilerini iyi bilen sigortacılar yetiştirilmeli ve üreticilere tarım sigortası konusunda bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. Anahtar kelimeler: Risk yönetimi, tarım sigortası, yayım, Türkiye Development Of Agrıcultural Insurance Sector In The World And Turkey’s Current Sıtuatıon, Suggestıons And Problems Abstract In this study, development of agricultural insurance sector was examined and Turkey’s current situation was took place. By depending upon this, problems arise from application were discussed and improvement-oriented suggestions of system were developed. Agricultural insurance takes place as protective mechanism of agricultural sector and producers facing risks as hail-fire-storm-flood for agricultural products and with livestock insurance (guarantee of life insurance in bovine, poultry an aquaculture). All over the world, crop insurance has started with one-risk-oriented insurance applications. Agricultural insurance especially in developed country proceed and Multiple Peril Crop Insurance (MPCI) has been applied widely. Agricultural insurance in Turkey has developed importantly. But, important subjects needed to insist of spread and applied of the system are existed. At the beginning of these subjects, the inadequacy of owner equity, the lack of capacity, the lack of available reinsurance, the inadequacy of information activities for producers, the lack of technical information, the lack of trained personnel and being catastrophic nature and variety of risks adversely affected on agricultural production take place. To prevent these problems, firstly insurer who established a good dialogue with producers and good knowledge of production possibilities and expectations should be trained. Producers should be made information and awareness studies about agricultural insurance. Keywords: Risk management, agricultural insurance, extension, Turkey GĐRĐŞ Tarım sektörü kendine özgü özellikleri nedeniyle risk ve belirsizlik ile karşı karşıya bulunmaktadır. Risk ve belirsizlik tarım işletmelerinde bitkilerin, hayvanların ve insanların yaşamlarını olumsuz etkilemekte, tarımsal üretimde dalgalanmalara neden olmaktadır. Tarımsal üretimdeki dalgalanmalar tarımsal gelirde istikrarsızlığa neden olmaktadır (Akçaöz, 2001). Bu durum çiftçi ve ailesi için önemli sorunları ifade etmektedir. Dünyada son yıllarda hissedilen küresel ısınma ve sera etkisi sonucu meteorolojik karakterli doğal afetlerin sayı ve şiddetlerinde önemli artışlar olduğu gözlenmektedir. 1 2 Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 07070, Antalya. Akdeniz Üniversitesi, Korkuteli Meslek Yüksekokulu, Korkuteli. 243 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Kuraklık; en büyük risktir. Kuraklıkla paralel olarak sel, fırtına, kasırga, don, dolu gibi riskler ve bunların verdikleri zararlar gün geçtikçe artmaktadır. Farklı ülkelerde, farklı doğal risklerin etkisi ile oluşan büyük maddi kayıplar Dünya Ekonomisi’ni de büyük ölçüde tehdit etmektedir (Dinler, 2004). Gelişmiş ülkelerde doğa olaylarının felakete dönüşmesinin önlenmesinde yapılan tüm çalışmalar “Risk Yönetimi” adı altında bir bilim haline gelmiştir. Bu konudaki araştırma ve deneme sonuçları uygulamada son derece etkili olarak kullanılmaktadır. Diğer sektörlerde olduğu gibi tarımda da risk yönetiminde riskleri önlemede öncelikle “Teknik Koruma Önlemleri” alınmakta, yeterli olmadığında ise “Tarım Sigortaları” uygulamaları devreye girmektedir. Tarım sigortası tarımdaki risk ve belirsizlikler nedeni ile meydana gelecek zararı karşılayan güvence sistemidir (Dinler, 2004). Dolayısıyla risk etmenlerinden asgari düzeyde etkilenmek için sigorta bir önlem olarak son derece önemlidir. Bu çalışmada dünyada tarım sigortacılığı sektörünün gelişimi incelenmiş ve Türkiye’de ki mevcut durum ortaya konulmuştur. Buna bağlı olarak mevcut durumda uygulama kaynaklı sorunlar tartışılmış ve sistemin gelişmesine yönelik öneriler geliştirilmiştir. DÜNYADA TARIM SĐGORTASI UYGULAMALARI Dünya genelinde, tarım ürünleri öncelikle dolu riskine karşı sigorta edilmeye başlamış, gelişmeye bağlı olarak don, sel, kuraklık, fırtına, yangın gibi riskler de sigorta kapsamına alınmışlardır. Dünyada uygulanan tarım sigortalarının çeşitleri, işletme şekilleri ve kapsamları, ülkelerin ekonomik gelişmişliklerine, ülke ekonomisi içinde tarımın yeri ve önemine bağlı olarak değişmektedir. Uygulamada ülkeler hangi sistemi benimsemiş olurlarsa olsunlar, dünyada tarım sigortaları gelişim seyri göstermektedir. Şekil1’de 2005-2008 döneminde dünyada tarım sigortasında gelişme görülmektedir. Tarım sigortası için ödenen primler 2005 yılında yaklaşık 8 milyar $ iken 2008 yılında yaklaşık 18.5 milyar $’ a yükselmiştir. Şekil 1. Dünyada yıllar itibariyle tarım sigortası için ödenen primler. (Iturrioz, 2009) Tarım sigortası branşında ödenen primlerin kıtalar arasındaki dağılımı ise Şekil 2’de görülmektedir. Amerika ve Kanada toplam primlerin %62’sini ödemektedir. Amerika ve Kanada’nın ardından %18 ile Asya ve %17 ile Avrupa kıtası gelmektedir. 244 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Şekil 2. Dünyada ödenen primlerin kıtalar Şekil 3. Dünya’da sigorta türlerine göre tarım arası dağılımı (Iturrioz, 2009). sigortası primlerinin payları (Iturrioz, 2009). Dünyada tarım sigortaları türlerine göre incelendiğinde en fazla uygulanan ‘birçok riske karşı ürün sigortası (MPCI) olduğu belirlenmiştir. Şekil 3’de belirtildiği gibi, birçok riske karşı ürün sigortası uygulamasının, toplam primlerden aldığı pay %74 ile ilk sıradadır. Bitkisel ürünler için dolu sigortası ve hayvan sigortası da sırasıyla %16’lık ve %4’lük payları ile 2. ve 3. sırada gelmektedir. Diğer sigorta türlerinin payları ise çok düşüktür. Çeşitli ülkelerde tarım sigortası uygulamaları Tüm ülkelerin tarım sigortası aynı amaca hizmet etmek için kurulmasına rağmen, sahip olunan sistemleri birbirinden farklıdır. Bununla birlikte, bazı ülkelerde uygulanan sigorta sistemlerinin belli açılardan benzerlik gösterdiği de görülmektedir. Bu bölümde 6 ülkedeki mevcut durumla ilgili genel bilgiler verilmiştir. Đspanya 1978 yılında sigorta sistemleri uygulamaya başlanmıştır. Đlk olarak, Birçok Riske Karşı Ürün Sigortası (Multiple Peril Crop Insurance-MPCI) (sebze ve meyveleri içeren büyük sayıda ürünler) uygulanmıştır. Katılım gönüllü olup ve devlet tüm maliyetlerin %50’sini desteklemektedir. Kamu, özel kurumlar ve çiftçi temsilcileri sigorta sisteminde yer almaktadır. ENESA (Balık, Gıda, Tarım Bakanlığı) sistemi ilerletmede ve tarımsal sektöre bilgileri yaymada rol oynamaktadır. Çiftçilere özel şirketler tarafından dağıtılan sigorta kontratları sistemi yöneten, spesifik tarifeleri ve koşulları kuran, primleri ve destekleri biriktiren ve ödemeleri yapan Agroseguro’da toplanmaktadır (OECD, 2000). 1980 yılında ürün ve hayvan sigortaları Birinci Ulusal Tarım Sigortası Uygulama Planı kapsamında uygulamaya başlanmıştır (Meuwissen ve ark., 2002). Amerika Birleşik Devletleri 1994 yılında ürün sigortası (42 çeşit meyve, sebze ve tarla ürünü), Tarım Bakanlığı’na bağlı Federal Ürün Sigorta Şirketi (FCIC) tarafından yapılmıştır. Primler hasattan sonra ödenmekte ve primlerin yaklaşık %50’sini federal hükümet desteklemektedir. 1996 yılından bu yana gelir sigorta programı uygulanmaktadır. Gelir Koruma (Income Protection-IP) sigorta sistemi Risk Yönetim Acentesi (Risk Managment Agency-RMA) tarafından geliştirilmiştir. Ürün Gelir Sigortası (Crop Revenue Insurance –CRC) özel bir şirket (Amerikan Tarım Sigorta Inc.) tarafından tasarlanmıştır. Group Risk Income Protection-GRIP, Group Risk Plan-GRP ,Adjusted Gross Revenue-AGR sigorta sistemleri de uygulanmaktadır (OECD, 2000). 245 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Aynı zamanda Buy-up Coverage ve Non-insured Assistance Program (NAP ) da uygulanmaktadır (Anonim, 2001). Yunanistan Yunanistan’da 1925-1961 yıllarında gönüllü sigorta (dolu, hayvan) yapılmaktaydı. 1926-1954 yıllarında Karşılıklı Tarım Sigortası (dolu fırtınası, hayvan kayıpları, yıldırım ve yangın risklerine karşı) uygulamaya konuldu. Hükümet tarafından Tarımsal Sigorta Fonu (TGA) (dolu ve don risklerine karşı) ve 1954-1980 yılları arasında Yunanistan Tarım Bankası kuruldu. Bu banka ürün dolu ve hayvan sigortasını uygulamaya koydu. 1961-2001 yıllarında zorunlu sigorta uygulandı. Çiftçilerin sosyal güvenlik programlarını kurmak ve doğal afetlerin sebep olduğu ürün kayıplarından gelen finansal sonuçlara karşı çiftçileri korumak amacıyla Tarımsal Sigorta Organizasyonu kuruldu. 1963 yılında ürün sigortası (dolu ve don), 1978 yılında sel ve rüzgar fırtınası risklerine karşı sigorta ve 1979 yılında koruma programları (dolu ve don risklerine karşı) uygulandı. 1988 yılında Yunan Tarım Sigortası Organizasyonu (ELGA) oluşturuldu. ELGA dolu, don, fırtına, sel, kuraklık, aşırı yağış ve aşırı kar yağışına karşı zorunlu ürün sigortası yapmaktadır. Yunanistan’da tarım sigortaları ile ilgili sistemde sigorta şirketleri, ELGA ve Tarım Bakanlığı yer almaktadır (Georgiadis, 2002). Kanada 1959 yılında Ürün Sigorta Programı (Crop Insurance Programme CIP) uygulamaya konulmuştur. Hükümetin ve üreticilerin program maliyetlerinin paylaşımı, gönüllü katılım, eyalete ait katılım vardır. Kuraklık, don, sel, dolu, aşırı nem, kontrol edilemeyen hastalık ve zararlılar sigorta kapsamında yer almaktadır. Net Geliri Dengede Tutma Hesabı (Net Income Stabilisation Account) (NISA) Đşletme Gelirinin Güvenlik Hareketi’nin (Farm Income Security Act.) bir bölümü olarak 1991’de geliştirilmiştir. Bu program üreticiler, hükümet ve katılan eyaletler arasında ortaklaşa geliştirilen gönüllü bir program olup, uzun dönemde işletme gelirini dengede tutmak ve üreticilere yardım etmek için planlanmıştır. Kanada’da Tarımsal Gelir Felaket Yardımı (Agricultural Income Disaster Assistance-AIDA), gelir azalmalarıyla karşı karşıya kalan üreticilere, çiftçi birliklerine, kooperatiflere ilave bilgiler sağlamaktadır. Bu yardım tüm ürünleri kapsamına almakta ve brüt gelir esasına dayanmaktadır (Anonim, 2001). Japonya Japonya’da tarımsal sigorta sisteminde özel şirketler bulunmamaktadır. Tarım sigorta sisteminde çok yönlü kamu sistemi vardır. Bu sistem altı programı içerir ve sebzeler, çiçekler, kümes hayvanları hariç hemen hemen tüm ürünleri ve hayvanları kapsar. Bu programlar; pirinç, buğday ve arpa sigortası (zorunlu katılım), ipekböcekçiliği sigortası (zorunlu katılım), havyan sigortası, meyve ve meyve ağacı sigortası, alan ürün sigortası ve sera sigortasıdır. Tarım sigortası, Tarımsal Karşılıklı Bağış Birliği (Agricultural Mutual Relief Associations) tarafından organize edilmektedir. Hükümet çiftçilerin primlerini ve sigortacıların yönetim harcamalarının bir kısmını destekler. Pirinç Đşletme Gelirini Dengede Tutma Programı (Rice Farm Income Stabilisation programme) eğer pirinç fiyatında, bundan önceki üç yılda ortalama fiyata kıyasla gerileme olursa uygulanmaktadır (Anonim, 2001). Portekiz 1980 yılında Hükümet Ürün Sigorta Programının yetki verdiği ürün sigortası uygulanmaya başlanmıştır. Bu program altısı hükümetin kendisine ait diğerleri karışık veya özel olan 15 yetkili sigorta şirketleri tarafından yapılan bir havuz olarak çalışmaktadır. Hükümet Ürün Sigortası Tazminat Fonunun (Crop Insurance Compensation Fund) yaklaşık %60’ını ∗olice∗ eder. Bu fon primlerin %25’ini desteklenmektedir. Maliye ve Tarım Bakanlıkları karar verme merkezi olup, Özel Ürün Sigorta Bedel Fonu’nu yönetmektedir. Bu fon afet kayıplarının bedelini ödemek için hükümet tarafından oluşturulan bir acentedir. Sigorta uygulaması gönüllüdür. 1996 246 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 yılında Koruma Sistemi kurulmuştur. Hükümet %125’in üzerinde kayıp oranını ödemektedir. Yangın, yıldırım, aşırı yağış, dolu, don ve sağanak kar yağışı risklerine karşı uygulanmaktadır. Primler, Tarım Bakanlığı tarafından %50 desteklenmektedir (D’eça, 2002). TÜRKĐYE’DE TARIM SĐGORTASI UYGULAMALARININ GELĐŞĐMĐ VE MEVCUT DURUMU 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu 21.06.2005 tarihinde 25852 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanuna göre tarım sigortası yaptıran çiftçilere devlet prim desteği vermeye başlamıştır. Kanun ile “Tarımda Risk Yönetimi” yeni bir boyut ve ivme kazanmış olup, üreticilerin, kanunda belirtilen riskler nedeniyle uğrayacağı zararların tazmin edilmesini temin etmek, prim desteği sağlamak üzere, tarım sigortası uygulamasına yönelik esaslar belirlenmiştir. Kanun çerçevesinde kısa adıyla TARSĐM olarak adlandırılan Tarım Sigortaları Havuz Sisteminin altyapısını oluşturması için yönetmelikler (Tarım Sigortaları Havuzu Çalışma Usül ve Esasları Hakkında Yönetmelik ve Tarım Sigortaları Uygulama Yönetmeliği) genel şartlar, teknik şartlar ile tarife ve talimatlar hazırlanarak Hazine Müsteşarlığı’nın onayı ile yürürlüğe girmiştir. Devlet destekli tarım sigortası poliçesi 1 Haziran 2006 tarihinden itibaren kesilmeye başlanmıştır (Karaca ve ark., 2010). Türkiye’de tüm sigorta branşları içinde tarımın payı 2000 yılında %0.37, 2009 yılında ise %1.22 olarak gerçekleşmiştir. 2000-2009 yılları arasında tarım sigortasının payında bir artış gözlenmekle birlikte, devlet destekli tarım sigortası yürürlükte olmasına rağmen, artış istenen düzeyde gerçekleşmemiştir. 2007-2009 yılları arasında tarım sigortası alanında yaşanan büyüme oranı, sigorta sektörünün genel büyüme oranının üzerinde seyretmiştir. 2007 yılı ve sonrasında sigorta sektörünün büyümesinde görülen gerileme, tarım branşı için de geçerlidir. Tarım branşında 2007 yılında %75.35 olarak gerçekleşen büyüme oranı, 2008 yılında %30.72’ye, 2009 yılında ise %21.27’ye gerilemiştir (Anonim, 2010) (Çizelge2). Tarım branşında 2006 yılında kesilen poliçe adedi 257.902 olup, 2009 yılında 393.004’e yükselmiştir. 2006 yılında en fazla poliçe düzenlenen grup sera dolu sigortası iken, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında en fazla poliçe düzenlenen grup devlet destekli bitkisel ürün sigortası olmuştur. Hayvan hayat ve kümes hayvanları hayat sigortalarında görülen düşüşlere karşın, devlet destekli hayvan hayat ve kümes hayvanları hayat sigortalarında gözlenen artışlar, önceki yıllarda sigorta yaptıran bazı üreticilerin devlet destekli sigortaya geçmeleri ve daha önce sigorta yaptırmayan üreticilerin sisteme dahil olmaya başlamaları ile açıklanabilir (Anonim, 2010) (Çizelge3). Türkiye’de yıllar itibariyle devlet desteği, hasar ödemesi ve toplam sigorta bedeli ile ilgili gelişmeler Çizelge 4’de verilmiştir. Devlet desteği ve hasar ödemesindeki en büyük artış oranı 2006 yılından 2007 yılına geçişte yaşanmıştır. 2007-2009 yılları kıyaslandığında; devlet desteği ödemesinde %74.31’lik, hasar tazminatı ödemelerinde ise %15.62’lik artış gerçekleşmiştir. 2006 yılında 211,3 milyon TL olan toplam sigorta bedeli de 2009 yılında 2.487,5 milyon TL’ye ulaşmıştır (Karaca ve ark., 2010). Türkiye’de il bazında sigorta bedelinin dağılımı incelendiğinde bitkisel ürün sigortasında 2008 yılı itibariyle ilk sırayı %11’lik payı ile Antalya almaktadır. Antalya’nın ardından en fazla paya sahip olan iller Tekirdağ. Đzmir. Konya ve Bursa’dır. Yine il bazında prim üretiminin dağılımı incelendiğinde bitkisel ürün sigortasında 2008 yılı itibariyle ilk sırayı %12’lik payı ile Malatya almaktadır. Malatya’nın ardından Bursa. Manisa ve Antalya en fazla prim üretimi yapan illerimizdir (Anonim, 2008). Sigorta bedelinin dağılımı ürün bazında değerlendirildiğinde 2008 yılı itibariyle buğday %39 ile ilk sırada yer almaktadır. Çeltik ve fındık %7’lik payları ile 2. Ve 3. Sırada gelmektedir. Ürün bazında prim üretiminde ise 2008 yılında kayısı %20 ile ilk sırada yer alırken. Buğday %19 ile 2. Fındık %10 ile 3. Sıradadır. 2008 yılında en fazla hasar ödemesi de kayısı, armut ve elma için yapılmıştır (Anonim, 2008). 247 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2. Sigorta branşlarının toplam içindeki payı (%) ve artış oranları (%). Branşlar Yangın Dask Nakliyat Kaza KMA Sorumluluk* Mühendislik Tarım Sağlık Hukuksal Koruma Ferdi kaza Kredi Hayat Dışı Toplam Hayat Toplam 2000 Payı (%) Artış (%) 14.63 3.99 46.24 3.83 0.37 10.55 0.09 2.09 0.00 81.78 18.22 100.00 - 2005 Payı (%) Artış (%) 14.54 333.53 3.71 305.85 31.87 200.58 2006 Payı (%) Artış (%) 14.58 21.33 3.66 19.12 32.39 26.59 2007 Payı (%) Artış (%) 13.57 7.45 2.14 0.00 3.34 5.38 32.71 14.60 15.70 4.10 0.62 10.23 367.37 639.64 322.93 15.65 4.55 0.58 10.40 13.88 33.65 12.02 23.13 15.10 4.79 0.87 11.14 15.53 21.52 75.35 23.77 0.28 3.01 0.06 1307.99 528.39 5308.44 0.28 3.16 0.09 21.15 27.76 85.36 0.36 3.67 0.13 44.43 33.68 65.66 84.12 15.88 100.00 348.58 280.29 336.14 85.34 14.66 100.00 22.72 11.58 20.95 87.82 12.18 100.00 15.89 -3.95 13.04 *Karayolları Mali Sorumluluk, Kaynak: Anonim, 2010. Çizelge 3. Tarım alt branşlarında poliçe adetleri ve değişim oranları (%). Alt Branşlar Dolu Sera Hayvan Hayat Küm. Hay. Hayat Dev. Des. Sera Dev. Des. Bit. Ür Dev Des.Hay Hy DD Küm.Hay.Hy Toplam 2006 Poliçe Adedi 2007 Değişim Poliçe Oranı Adedi (%) Değişim Oranı (%) 2008 Poliçe Adedi Değişim Oranı (%) 2009 Poliçe Adedi Değişim Oranı (%) 13.27 20.55 218.275 - 97.718 -55.23 103.626 6.05 89.870 27.217 - 8.775 -67.76 2.565 -70.77 2.038 254 - 253 -0.39 164 -35.18 156 -4.88 883 - 1.396 58.10 2.446 75.21 3.455 41.25 10.533 - 209.077 1884.97 244.142 16.77 279.681 14.56 731 - 10.129 1285.64 8.164 -19.40 7.718 -5.46 9 - 41 355.56 119 190.24 86 257.902 - 327.389 26.94 361.226 10.34 393.004 Kaynak: Anonim, 2010. 3-248 27.73 8.80 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 4: Türkiye’de devlet desteği ve hasar ödemesi (TL). Sigorta Konusu Bitkisel -Dolu -Don 2006 2007 Devlet Desteği Ödenen Hasar Devlet Desteği 852.211 804.313 10.170.344 - - 13.216.837 Hayvan 733.549 90.625 7.094.153 Sera 568.081 0 995.266 71.565 0 - - 2.225.406 894.938 Kümes Su Ürün. Toplam Top. Sigorta Bedeli (milyon TL) 211.3 Milyon TL 2008 Ödenen Hasar Devlet Desteği 41.051.817 16.003.236 2009* Ödenen Hasar Devlet Desteği 28.567.061 22.880.860 Ödenen Hasar 33.433.630.99 20.330.659 18.276.709 2.343.159 10.044.838 14.386.643 13.393.397 509.947 1.879.075 1.114.018 776.563 779.562.31 171.112 80 380.266 33.151 193.250 16.873.65 399.122 525 583.166 0 340.350 0 32.046.834 43.905.528 49.221.239 44.100.873 55.861.129 50.762.415,28 1.472.50 Milyon TL 2.224.97 Milyon TL 16.532.348.33 2.487.5 Milyon TL Kaynak: Karaca ve ark.. 2010. *1 Ocak 2009- 16 Ekim 2009 tarihlerini kapsamaktadır. Not: Bitkisel ürünler için don riski ve su ürünleri için ölüm riski teminatına yönelik devlet desteği ve hasar tazminatı ödemesi 2007 yılında başlamıştır. Bu nedenle çizelgede 2007-2009 yılları arasında bitkisel ürünler dolu ve don riski teminatı için hasar tazminatı ödemesi toplam olarak verilmiştir. SONUÇ VE ÖNERĐLER Türkiye’de sigortacılık sektörünün öz kaynak yetersizliği, kapasite eksikliği, reasürans teminindeki yetersizlikleri, teknik yetersizlikler, eğitilmiş personel yetersizliğinin yanı sıra tarımı etkileyen risklerin çok, çeşitli ve katastrofik nitelikte olması tarım sigortalarının gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Tarım sigortaları diğer sigorta branşlarına oranla daha teknik, karmaşık ve uzmanlık gerektiren bir daldır. Bu dalda çalışacak olanların tarım ve sigortacılık dallarında iyi eğitim görmüş olmaları ve yetiştirilmeleri gerekmektedir. Üreticiyle iyi diyalog kurabilen, onun üretim koşullarını, olanaklarını, beklentilerini anlayabilen tarım kökenli sigortacılar yetiştirmek ve bunların sigortacılık sektöründe yer edinmelerini, dahası bu sektörün gelişmesine katkıda bulunmalarını sağlamak gereklidir (Özçatalbaş, 1996). Mevzuatla ilgili düzenlemelere göre tarım sigortalarının yaygınlaştırılmasına, üreticilerin bilgilendirilmesine yönelik faaliyetler ile ilgili görevler, Havuza ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na verilmiştir. Buna bağlı olarak şirketler, sigortaların tanıtımı ve yaygınlaştırılmasından kendilerini sorumlu olarak görmemektedirler. Şirketlerin, primlerinin büyük bir çoğunluğunu acenteleri vasıtasıyla üretiyor olmaları ve tanıtım çalışmalarını onlardan beklemeleri de şirketlerin üreticilerin bilgilendirme faaliyetlerine yeterince ilgi göstermemelerinin bir başka nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır (Özçatalbaş ve ark., 2008). Özellikle çiftçi eğitim ve yayım çalışmalarının ulusal düzeyde yürütülmesinden sorumlu Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın tarımsal yayım çalışmaları kapsamında “Tarım Sigortacılığı”nı konu olarak alması ve bu konuda bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarına yer vermesi önemli olacaktır. Ayrıca şirketlerin çiftçi eğitim ve yayım çalışmalarında kullandıkları yöntemleri geliştirmeleri de yararlı olacaktır (Özçatalbaş ve ark., 2008). KAYNAKÇA Akçaöz, H. 2001. Tarımsal üretimde risk, risk analizi ve risk davranışları: çukurova bölgesi uygulamaları. Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana Anonim. 1997. Birinci Tarım Şurası Çalışma Belgesi, Tarım Bakanlığı Yayınları, Ankara. 249 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Anonim. 2001. Risk Management Tools for EU Agriculture, Ocak 2001. European Commission, Agriculture Directorate-General,Directorate A. Economic analyses, forward studies, evaluation. Anonim. 2008. Tarım Sigortaları Havuzu Faaliyet Raporu 2008, Đstanbul. Anonim. 2010. Türkiye Sigorta Reasürans Şirketleri Birliği web sitesi, http://www.tsrsb.org.tr/tsrsb/Istatistikler/Genel+Sektör+verileri/Türk+sigorta+sekt örü+verileri/ D’eça, P. 2002. Crop Insurance in Portugal, Risk Management in Mediterranean Agriculture: Agricultural Insurance, 10-14 June 2002, Zaragoza, Spain. Dinler, T. 2001. Risk Yönetimi ve Kuraklık Sigortası, Hasad, 191:24. Dinler, T. 2004. Avrupa Birliği ve Türkiye Tarımında Risk Yönetim Programları, http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/60b491b917d4185_ek.pdf?tipi=14&sube. Georgiadis, N. 2002. Agricultural insurance consultant agrotiki insurance, risk management in mediterranean agriculture: agricultural insurance. 10-14 June 2002, Zaragoza, Spain. Iturrioz, R. 2009. Agricultural Insurance, Primer Series on Insurance, 12 (November), www.worldbank.org/nbfi, (28.06.2010). Karaca, A., Gültek, A. ve Đntişah, A.Ş. 2010. Türkiye’de tarım sigortaları uygulamaları. Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak, Ankara, s. 13431356. Meuwissen, P. M., Huirne, R. B. M. ve Skees, J. R. 2002. Income Insurance in European Agriculture, Risk Management in Mediterranean Agriculture: Agricultural Insurance, 10-14 June 2002, Zaragoza, Spain. OECD. 2000. Income Risk Management in Agriculture, Proceedings of an OECD Workshop, 15-16 May 2000, France. Özçatalbaş, O. 1996. Türkiye’de Tarım Sigortaları Uygulamalarının Üretici Açısından Önemi ve Tarımsal Yayım, Karınca, 711: 40-44. Özçatalbaş, O. ve Turhanoğulları, Z. 2008. Antalya Đlinde Tarım Sigortalarının Yaygınlaştırılmasında Yetkili Şirketlerin Faaliyetlerinin Đncelenmesi, 8. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi, Gıda Đşletmeciliği, Bursa 397-406s. TZOB. 1994. Zirai ve Đktisadi Rapor 1992-1993. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yayın No: 174, Ankara. 250 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Dış Dinamikler Açısından Türkiye Hayvancılığı Üzerine Çözümlemeler Mustafa KAYMAKÇI 1 Sait ENGĐNDENĐZ 2 Özet Türkiye özellikle dış dinamiklerin etkisiyle hayvansal ürünlerde giderek dışa bağımlı hale gelmektedir. Bu nedenle kısa ve uzun vadeli önlemlerin alınması ve uygulamaya aktarılması zorunludur. Bu çalışmada dünyada ve özellikle AB’nde hayvancılık üretim ve ticaret politikaları incelenerek Türkiye’de hayvansal ürünler üretimi ve ticaretine verilecek yön konusunda kimi öneriler getirilmiştir. Anahtar Kelimeler: hayvansal üretim, hayvancılık ekonomisi, hayvancılık politikaları, hayvansal ürünler dış ticareti. Solutıons On Turkısh Anımal Husbandry In Terms Of Foreıgn Dynamıcs Abstract Turkey is becoming more and more dependent on the foreign countries in animal products. This is especially under the influence of foreign dynamics. For this reason, short and long term policy measures should be identified and put into practice. In this study, some suggestions have been put forward on the production and trade of animal products in Turkey by examining animal production and trade policies in the world, and especially in the EU. Key words: Animal production, animal husbandry economics, animal husbandry policies, foreign trade of animal products . 1.GĐRĐŞ Batı'nın yönlendirilmesiyle Türkiye’de uygulanagelen yeni-liberal politikalar doğrultusunda, 24 Ocak 1980 kararları ile başlatılan süreçte, tarımda da korumacılık giderek kaldırılmıştır. Đç piyasayı terbiye etmek amacıyla önce süt ve et ürünleri, daha sonraları canlı hayvan ithalatları gerçekleştirilmiştir. Desteklemeler giderek azaltılmış ve istikrarsız bir duruma getirilmiştir. Piyasayı düzenleyen tarımsal KĐT'ler özelleştirilmiştir. Diğer yandan bu süreçte desteklemelerde, küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine dev işletmelerin oluşturulması yeğlenmiştir. Hayvan türleri açısından da sığır ve tavuk yetiştiriciliği öne çıkarılmış, koyun ve keçi yetiştiriciliği ihmal edilmiştir. Sonuçta Türkiye, üretim girdileri açısından dışa bağımlı olmuş, hayvansal üretimi, tüketim gereksinmesini karşılayamaz duruma gelmiştir. Bu durum aynı zamanda tarımda işsizliği de ortaya çıkarmıştır (Kaymakçı, 2009). Türkiye’de hayvancılıkta uygulanan politikalarla ilgili birçok çalışma yapılmıştır (Karkacıer, 2000; Sayın, 2001; Tan ve Ertürk, 2002; Uzmay, 2005; Ören ve Bahadır, 2005; Günaydın, 2007; Akder ve ark., 2008; Peşmen ve Yardımcı, 2008; Uzmay, 2009; Günaydın, 2010; Altuntaş, 2010; Gün ve ark., 2010; Selli ve ark., 2010). Ancak politikaların dış dinamikler açısından değerlendirilmesi ve bu yönden alınabilecek önlemlerin tartışılmasının ise yeterince yapılmadığı söylenebilir. Bu bağlamda ele alınan bildiride, önce Türkiye hayvancılığının durumu ile uygulanan üretim, pazarlama ve örgütlenme politikaları özetlenmiştir. Daha sonra Avrupa Birliği (AB) ile dünya hayvan ve hayvansal ürün politikaları ve ticareti anlatılmış, ayrıca Türkiye'nin ithalat ve ihracatı irdelenmiştir. Son olarak ta Türkiye hayvancılığına verilecek yön konusunda kimi önermeler yapılmıştır. 2. TÜRKĐYE HAYVANCILIĞI 2.1 Hayvan Sayısı Değişimleri TÜĐK 2009 yılı verilerine göre Türkiye’de 10.72 milyon baş sığır, 21.75 milyon baş koyun, 5.13 milyon baş keçi bulunmaktadır. 2000-2009 döneminde sığır sayısı % 0.34, koyun sayısı % 23.66, keçi sayısı ise % 28.79 oranında azalmıştır. 1 2 Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, 35100 Bornova-Đzmir. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 35100 Bornova-Đzmir. 251 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2009 yılında sığır varlığının % 34.73’ünü kültür ırkı, % 41.09’unu melez, % 24.19’unu ise yerli ırkı sığırlar oluşturmuştur. Koyun varlığının % 95.27’si yerli ırk, % 4.73’ü merinos ırkı hayvanlardan, keçi varlığının ise 97.13’ü kıl keçi, % 2.87’si tiftik keçilerinden oluşmaktadır (www.tuik.gov.tr). 2.2 Hayvansal Üretim ve Tüketim Türkiye’de hayvansal ürünlerin üretim miktarındaki indeks değişimleri Çizelge 1’de verilmiştir. Bu kapsamda, 2000-2009 döneminde koyun eti ve sütünde % 33.00, ve % 5.19, keçi eti ve sütünde % 45.43 ve % 12.72 oranında azalma saptanmıştır. Aynı dönemde sığır eti üretiminde % 8.28 oranında azalma, inek sütü üretiminde ise % 32.65 oranında artış kaydedilmiştir. Deride ise %50’lere varan azalma olmuştur. Yapağıda ve keçi kılında saptanan azalma ise %25’lere varmıştır (www.tuik.gov.tr.). 2009 yılında elde edilen 12.51 milyon tonluk toplam süt üretiminin % 92.59’unu inek sütü, % 5.87’sini koyun sütü, % 1.54’ünü keçi sütü oluştururken, aynı yıl elde edilen 411594 ton kırmızı etin % 79.03’ünü sığır eti, % 18.13’ünü koyun eti, % 2.84’ünü keçi eti oluşturmuştur (www.tuik.gov.tr). DPT 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı Hayvancılık ÖĐK Raporunda yapılan projeksiyonlarda 2009 yılında kırmızı et üretiminin 888600 tona, süt üretiminin ise 10.76 milyon ton olacağı öngörülmüştür (DPT, 2007). Ancak görüldüğü gibi kırmızı et üretiminde 2009 yılında öngörülen rakamların oldukça altında kalınırken, süt üretiminde üzerine çıkılmıştır. Türkiye’de kişi başına düşen hayvansal ürün miktarında da, inek sütü ve tavuk ürünleri dışında önemli azalmalar söz konusudur. Kırmızı et, koyun ve keçi sütünde gözlemlenen düşüşler bunun göstergeleridir. 2000 yılında 7.58 kg olan kırmızı et tüketimi 2009 yılında 5.62 kg’a düşmüştür (www. tuik.gov.tr). 2.3 Üretim Politikaları, Destekleme ve Kredileme Türkiye’de, tarıma ve tarımın bir kolu olan hayvancılığa ayrılan destekler, özellikle 2000 yılından sonra incelendiğinde öne çıkan konular şöyle özetlenebilir; • Tarımsal desteklemelerin milli gelire oranında hızlı bir gerileme söz konusudur. 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu’nda tarımsal desteklerin milli gelirin % 1’inden az olamayacağı hükmü getirilmiş olmasına karşın, tarım destekleri 2003’ten bu yana % 0.6 düzeyinde gerçekleşmiştir. 2009’da gerçekleşen oran ise % 0.45’tir (Oyan, 2009). Bu bağlamda hayvancılığa düşen payın da yetersiz olması yanında, tarıma yaptığı katkı oranında olmadığı gözlemlenmektedir (Özkaya ve ark., 2010). • Hayvancılığa yapılan desteklerin tamamına yakınının yakın zamanlara değin sığıra ayrıldığı görülmektedir (Levent, 2008). Koyun ve keçi yetiştiriciliğine destekler ise 2006 yılından sonra başlamıştır. Burada, Batı’nın elindeki sığırları eritmek amacıyla Türkiye üzerindeki yönlendirmesinin payı olduğu söylenebilir. • Đşletme temelinde ise destekler, küçük ve orta ölçekli işletmelerden daha çok büyük dev işletmelerin oluşturması doğrultusunda olmuştur. Bunun en önemli kanıtı, anılan işletmelerin sayıca azalma sürecine girmesi ve kırdan kente plansız göçün hızlanmasıdır. • Sonuç olarak hayvancılığa yapılan desteklemeler ve ayrılan krediler, sektörün gereksinimini karşılamaktan uzak kalmıştır. Hayvan sayıları ve üretimdeki düşüş, ithalattaki artış ve yaşanmakta olan kırmızı et krizi bunların göstergeleridir. 2.4 Pazarlama Politikaları Pazarlamada gözlemlenen konular ise şöyle özetlenebilir; • Üretici ile tüketici arasında 5-6’yı bulan pazarlama organı bulunmaktadır. Bu durum pazarlama maliyetini arttırdığı gibi, tüketicinin ödediği fiyat ile üreticinin eline geçen fiyat farkını da arttırmaktadır (Đçöz ve Eken, 2004). Örneğin kasaplık hayvan ve et pazarlamasında üreticinin eline geçen fiyat, tüketici fiyatının yaklaşık %40-50’si dolayındadır. • Aracı sayısının fazlalığı pazarlama verimliliğini de düşürmektedir. Bundan üretim olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. 252 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 • Pazarlamada üretici örgütlerinin ağırlığı yok gibidir. Var olanlar da işledikleri ürünleri aracılarla tüketicilere ulaştırabilmektedir. • Pazarlamada üretici organizasyonlarının güçsüz oluşu ya da hiç olmayışı, fiyat istikrarsızlığını yaratmaktadır. Örneğin Ulusal Süt Konseyi göstermelikten öteye gidememiştir. Çiğ süt fiyatlarında yaşanan istikrarsızlık bunun göstergesidir. Türkiye’de 2008’in ikinci yarısında süt sanayi yağsız süt tozu ithaline yönelince süt fiyatı 35 kuruşa düşmüştür. Bu durum 1 milyona yakın anaç hayvan kesimine, dolayısıyla potansiyel süt kaybı dışında 400-450 bin besi danasının üretime girememesine neden olmuştur. Kırmızı et krizini tetikleyen konu budur. Türkiye’de üretici eline geçen hayvansal ürün fiyatları reel olarak gerilemiştir 2000-2008 döneminde inek, koyun ve keçi sütünde sırasıyla fiyatlarda %21.00, %10.54 ve %11.27’lik azalma olmuştur. Kırmızı et fiyatlarında da 2008’e değin düşüşler yaşanmış, 2009 yılında ise 2000 yılına göre %4 dolayında artış kaydedilmiştir. Sığır derisi dışında diğer derilerde ve yapağıda da %45’lere varan düzeylerde fiyatlarda gerilemeler gözlemlenmektedir (www.tuik.gov.tr; cari fiyatlar 1994=100 bazlı TEFE kullanılarak deflate edildikten sonra hesaplanmıştır.) Diğer yandan, son yıllarda üreticilerin elde ettikleri hayvansal ürünler karşılığında giderek daha az girdi satın aldıkları da gözlemlenmektedir. Süt üreticileri 2000 yılında 1 kg süt ile 1.68 kg yeme karşılık, 2008 yılında 1.02 kg yem alabilmişlerdir. Benzeri durum besicilik yapan üreticiler için de geçerlidir (Çizelge 1). Çizelge1: Türkiye’de süt/süt yemi fiyatı ve sığır eti/besi yemi fiyatı paritesi. Yıllar 2000 2002 2004 2006 2008 Süt/süt yemi fiyatı paritesi 1.68 1.50 1.33 1.23 1.02 Kaynak: www.tuik.gov.tr Sığır eti/besi yemi fiyatı paritesi 30.26 26.67 26.85 27.38 21.32 Aslında ortaya çıkan bu durum, Türkiye’de iç ticaret hadlerinin tarımın aleyhine gelişmesinin bir sonucudur. Örneğin 2000-2008 dönemi toptan eşya fiyatları endeksine göre yapılan hesaplamalara göre tarım ürünleri fiyatlarındaki artış oranı madencilik ürünleri fiyatlarındaki artış oranının gerisinde kalmıştır (www.tuik.gov.tr; Boratav, 2009). Tarımın iç ticaret hadlerindeki değişim, tarımsal üretimi gerçekleştiren üreticinin elde ettiği ürün karşısında kazandığı gelir ile ödemeleri arasındaki farkı göstermektedir. Türkiye’de iç ticaret hadlerinin, özellikle IMF ve Dünya Bankası egemenliğinde uygulanan tarım politikaları sonrasında üreticilerin olumsuz yönde etkilendiği gözlemlenmektedir (Boratav, 2009; Özkaya ve ark., 2010). 2.5 Örgütlenme Türkiye’de hayvan yetiştiricilerinin çok sayıda örgütü vardır. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler (Köy-Koop), Hayvancılık Kooperatifleri (HayKoop), Damızlık Yetiştirici Birlikleri (sığır, koyun-keçi ve arı gibi) ve Süt Üreticileri Birlikleri (SÜB) bunların başlıcalarıdır. Örgütlenmede ortaya çıkan başlıca noktalar şunlardır; Anılan örgütlerin teknik ve ekonomik etkinlik alanları çatıştırılmış ve gereksiz sürtüşmeler ortaya çıkarılmıştır (Kaymakçı, 2007; Kumlu, 2007). Örgütlerin ekonomi politika oluşturmada etkinlikleri oldukça sınırlı kalmıştır. Ekonomik örgütlenmede kooperatiflerin payı oldukça düşüktür. Örneğin; süt işleme tesisleri içinde kooperatiflerin payı % 4 dolayındadır (Uzmay, 2009). Örgütlerin güçsüz oluşu, pazarlamada da belirtildiği üzere girdi tedariki, ürün işleme ve pazarlamada yetiştiricileri güçlü gıda ve pazarlama tekellerinin egemenliğine mahkum etmektedir (Oral, 2009). 253 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 3. AB HAYVANCILIĞI 3.1 Hayvansal Ürünler Üretimi, Tüketimi ve Ticareti AB hayvancılıkta uyguladığı politikalarla dünya ticaretinde önemli rol oynamaktadır. Birlik, bir yandan topluluğun ihtiyacı olan üretim miktarını sağladığı gibi, bir yandan da birlik içindeki ülkeleri birbirine bağımlı duruma getirmektedir. Birlik, oluşan stoklarını eritebilmek amacıyla üçüncü ülkelere ihracat ta gerçekleştirmektedir. Birlik’te özellikle tereyağ ve süt tozu stokları eritilmeye çalışılmıştır (EC, 2010). 3.2 AB Hayvancılığında Uygulanan Politikalar AB Ortak Tarım Politikası, Ortak Piyasa Düzenleri (OPD) ile uygulanmaktadır. Bu kapsamda uygulanan üretim, pazarlama ve dış ticaret politikaları şöyle özetlenebilir; • Birlikte, üreticilerin ekonomik ve teknik örgütlenmesi en yüksek düzeydedir. Üretim sürecinde girdilerin ucuza alımı, üretimin değerlendirilmesi ve pazarlanması aşamalarında kooperatif sektörünün başat ağırlığı vardır. Kimi ülkelerde ise kooperatiflerin dışında, üretici ile aracı arasında sözleşmeli tarım modeli de söz konusudur. • Birlik’te hayvan ve hayvansal ürün sektöründe uygulanan destekler, ithalat vergileri, ihracat sübvansiyonları, müdahale alımları, depolama yardımları, süt tüketiminin teşviki gibi destekleri kapsamaktadır (TKB, 2006). Birlik’de hayvansal ürünler için Tarımsal Garanti Fonu (EAGF)’ndan yapılan doğrudan ödemeler 2000-2009 döneminde bazı yıllar 13140.4 milyon Euro’yu bulmuştur (http://ec.europa.eu). • AB tanımlamasına göre Đşlenmiş Tarım Ürünü (ĐTÜ) olarak kabul edilen ürünler, Sanayi Payı ve Tarım Payı olarak hesaplanan vergilerle korunmaktadır. • ĐTÜ’nin, üçüncü ülkelere ihracatında, dünya fiyatları ve Birlik fiyatları arasındaki fark kadar ihracat iadesinden faydalanılmaktadır. Đhracat iadelerinin toplam destekler içindeki payları kimi yıllarda; süt ve ürünlerinde %74.99’u, sığır ve dana etinde ise %70.13’ü bulmaktadır (http://ec.europa.eu). Örneğin Birlik bazı yıllarda süt tozunda 800-1200 $/ton ihracat iadesi vermiştir (Tan ve Ertürk, 2002). • OPD kapsamı hayvan ve hayvansal ürünlerin ithalatında Birlik pazarını bozması ya da böyle bir ihtimalin bulunması halinde, DTÖ Tarım Anlaşması hükümleri çerçevesinde, söz konusu durum ortadan kalkıncaya kadar ilave bir ithalat vergisi uygulanabilmektedir. 4. DÜNYADA HAYVAN, HAYVANSAL ÜRÜN VE GĐRDĐ FĐYATLARI Türkiye’de üretici eline geçen kimi hayvan ve hayvansal ürün fiyatlarının ilk bakışta dünya fiyatlarının üzerinde olduğu söylenebilir. Canlı hayvan fiyatları incelendiğinde Türkiye’de ABD ve AB’ne göre; sığır fiyatının düşük, özellikle koyun ve keçi fiyatlarının yüksek olduğu görülmektedir. Karşılaştırma, hayvansal ürün fiyatları açısından yapıldığında ise, gerek inek sütü, gerekse sığır ve koyun etinde Türkiye’deki fiyatların daha yüksek olduğu görülmektedir (EC, 2010; www.tuik.gov.tr; www.fao.org; www.usda.gov). Günümüzde bu gerekçeyle kimi çevreler Türkiye’nin hayvansal ürün ithalatı yaparak fiyatları düşürme yoluna gitmesini önermektedir. Bununla birlikte, Türkiye’deki hayvansal ürün fiyatlarının yüksek olmasının arkasındaki gerçek araştırılmalıdır. Burada AB’nde üreticilere sağlanan dolaylı destekler yanında en önemli etken, girdi fiyatlarının yüksekliğidir. Bu yönde bir karşılaştırma yapıldığında Türkiye’de gerek yem fiyatlarının, gerekse mazot fiyatlarının AB ve ABD’den oldukça yüksek olduğu görülmektedir (Çizelge 2). 254 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 2: Hayvancılık girdi fiyatlarının ülkeler düzeyinde karşılaştırılması (Euro/100 kg). Girdiler AB ABD Türkiye (*) Arpa 2006 12.20 10.53 16.76 2007 17.85 15.15 19.88 2008 19.51 15.85 22.07 Yulaf 2006 15.25 10.31 17.30 2007 20.58 12.79 21.64 2008 20.63 13.15 23.00 Mısır 2006 14.75 11.00 20.00 2007 20.21 14.58 23.39 2008 21.10 13.56 20.19 Mazot 2006 71.97 59.23 118.38 2007 73.51 58.83 133.33 2008 88.97 74.90 120.65 Kaynak: EC, 2010, (*) www.tuik.gov.tr AB ve Türkiye’de süt fiyatı/yem fiyatı paritesinin değişimi incelendiğinde de Türkiye’deki üreticilerin dezavantajlı olduğu ve 1 kg süt ile giderek azalan miktarda yem alabildikleri ortaya çıkmaktadır (Çizelge 3). Bunun nedeni AB/ABD’nde mısır, arpa, soya gibi yem hammaddelerine yapılan desteklerdir. Bu destekler sonucunda hayvansal ürünlerin fiyatları da daha düşük olmaktadır. Anılan ülkelerde desteklerden genellikle büyük üreticiler yararlanmakta, bu durum aynı zamanda yem hammadde ihracatçısı çok uluslu şirketlere de büyük çıkarlar sağlamaktadır. Çizelge 3: AB ve Türkiye’de süt ve yem fiyatları paritesindeki gelişmeler. Ülkeler Süt fiyatı/mısır fiyatı paritesi Süt fiyatı/arpa fiyatı paritesi AB Süt fiyatı/buğday fiyatı paritesi Süt fiyatı/mısır fiyatı paritesi Süt fiyatı/arpa fiyatı paritesi Türkiye Süt fiyatı/buğday fiyatı paritesi Kaynak: www.oecd.org. 2000 2.33 2.74 2.59 2.05 1.86 1.72 2002 2.45 3.10 2.85 2.28 1.62 1.50 2004 2.27 2.73 2.49 2.01 1.65 1.50 2006 2.22 2.64 2.46 1.77 1.31 1.32 2008 1.84 2.02 1.85 1.96 1.94 1.21 5. TÜRKĐYE’DE HAYVAN VE HAYVANSAL ÜRÜN DIŞ TĐCARETĐ Türkiye’nin hayvansal ürünler ithalatı 2000-2008 döneminde giderek artmış ve dış ticaret dengesi negatif seyretmiştir. 2009 yılında ise ithalattaki değer temelli azalma ile denge pozitif yönde oluşmuş görülmektedir (Çizelge 4). Çizelge 4: Türkiye’nin canlı hayvan ve hayvansal ürünler dış ticaret dengesi (1000 $). Dış ticaret 2000 Đthalat (1) 401.157 Đhracat (2) 228.078 Fark (2-1) -173.079 Đhracat / ithalat oranı (%) 56.85 Kaynak: www.tuik.gov.tr 2002 634.182 213.329 -420.853 33.64 2004 663.297 223.152 -440.145 32.53 2006 640.958 274.444 -366.514 42.82 2008 660.849 479.816 -181.033 72.61 2009 425.377 512.656 87.279 120.52 Đthalat içinde en önemli payı ham deriler almaktadır. Bunu sırasıyla yün ve kıl ile süt ve süt ürünleri izlemektedir. Özellikle 2006 yılından sonra süt ve süt ürünleri ithalatı artmıştır (www.tuik.gov.tr). Türkiye canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalatı genellikle artan miktarlarda AB ülkeleri ve ABD’den gerçekleştirilmektedir. Son aylarda kırmızı et fiyatlarını aşağıya çekmek gerekçesiyle canlı hayvan ithalatı ivme kazanmıştır. Önce, Et ve Balık Kurumu’na (EBK) 29 Haziran 2010 tarihinde verilen ithalat yetkisi, daha sonra özel sektöre de tanınmıştır. Türkiye’nin hayvansal ürünler ihracatı içinde ise en önemli payı yumurta, bal ve diğer ürünler almaktadır. Bunu sırasıyla süt ve süt ürünleri ile et ve et ürünleri izlemektedir (www.tuik.gov.tr). Türkiye’de tarım ürünlerinin ihracatına yönelik teşvikler tarım ürünleri ticaretini uluslararası kurallara bağlayan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Tarım Anlaşması çerçevesinde sağlanmaktadır. Türkiye ihracat iadesi oranlarını belirlerken DTÖ ihracat sübvansiyonu taahhütleri yanında üretim, maliyet ve dış piyasa koşullarını da dikkate almaktadır (DPT, 2007). 255 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye’nin hayvansal ürün dış ticaretine yönelik gelişmeler irdelenirken, son dönemlerde Türkiye’nin gerek tarımsal, gerekse hayvansal ürünler dış ticaret hadlerinin de gözden geçirilmesinde yarar vardır. 2000-2009 döneminde dış ticaret hadleri tarım ve ormancılıkta Türkiye aleyhinde gelişmiştir. Benzer durum, süt, süt ürünleri ve yumurtada da geçerlidir. Burada dış dinamiklerce belirlenen politikaların belirleyici olduğu söylenebilir. Kısaca, ithal malları fiyat indeksi ihraç malları fiyat indeksinden daha hızlı artmıştır (www.tuik.gov.tr.). 6. TÜRKĐYE HAYVANCILIĞINA VERĐLECEK YÖN, EKONOMĐ- POLĐTĐKA ÖNERĐLERĐ 6.1 Üretim Politikaları Üretim politikalarının yeniden düzenlemesini gerekmektedir. Bu bağlamda; • Devletin doğrudan ve dolaylı müdahalesi yaşamsal bir öneme sahiptir. Kısa dönemde et, süt, yumurta, yapağı ve tiftik gibi ürünlerin fiyat oluşumunda, ABD ve AB’nde olduğu üzere çeşitli müdahaleci kuruluşların devreye sokulması sağlanmalıdır (Anonim, 2010). • Desteklemelerin en az Tarım Kanunu’nda belirtilen oran düzeyine çıkarılması şarttır. Burada küçük ve orta ölçekli işletmelere öncelik verilmesi üzerinde durulmalıdır. Şimdiye kadar yapılan desteklemelerden, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yeterince yararlanamadığı bilinmektedir. Desteklemelerde bir büyüklük sınırı getirilmelidir. Sanıldığının aksine, toplam faktör verimliliği açısından küçük ve orta ölçekli işletmeler daha yüksek bir getiriye sahiptirler (Özkaya ve ark., 2010). Öte yandan sözleşmeli tarım modeline de tavır alınmalıdır. • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin, ölçek sorunundan kaynaklanan kimi sorunları, kamu yatırım hizmetlerinin ve desteklemelerinin onlara yönlendirilmesi ve kooperatif örgütlenmesi ile aşılmalıdır. Orta ve uzun dönemde ise, desteklemeler hayvancılık işletmelerinin uzmanlaşması ve göreli büyümesi, mekanizasyon düzeyinin yükseltilmesi, ancak yine kooperatifleşme ile birlikte planlanmalıdır. • Üretim politikalarında, türler temelinde de destekleme ve düzenlemeler yeniden gözden geçirilmelidir. Bu bağlamda şimdiye kadar ihmal edilen koyun ve keçinin göreli payı artırılmalıdır. • Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde koyunculuğun öne çıkarılması gereği vardır. Ancak bu doğrultuda uygulama gerçekleştirilirken, bölgedeki feodal yapıyı tasfiye edecek ve temelinde Toprak Devrimi’ni kapsayan “Bölgesel Kalkınma Planı” hayata geçirilmelidir. Toprak Devrimi’nin başarısı için diğer bölgelerde de olduğu üzere, tarım işletmelerinin kooperatifleşmesi şarttır (Kaymakçı, 2010). • Yoğun yeme dayalı hayvan besleme sistemleriyle elde edilen süt ve et gibi hayvansal ürünlerin insan sağlığına giderek zarar verdiği bilinmektedir. Bu nedenle üretim maliyetini düşürmek ve hayvansal ürünlerin sağlıklı olmasını sağlamak için meraları geliştirecek güçlü programlar hazırlanmalıdır. Meraların geliştirilmesi erozyonun önlenmesi açısından da yararlıdır. 6.2 Pazarlama ve Örgütlenme Politikaları Pazarlama ve örgütlenme politikaları bağlamında başlıca önermeler ise şunlar olabilir; • Türkiye'de hayvansal ürünlerin pazarlanmasında başta da belirtildiği üzere, işletmelerin tek yanlı olarak giderek tekelleşen ve yabancılaşan tarım ve gıda şirketlerine bağımlılığı vardır. Tekelleşme ve yabancılaşmaya karşı yapılacak ilk işlerden birisi, başta süt olmak üzere et, yumurta ve yapağı da üreticilerinin ürünlerini değerlendirecek kamu iktisadi kuruluşlarının yeniden kurulmasını gerçekleştirmek ve üreticilerin kooperatifleşmesi için her türlü düzenlemeyi sağlamaktır. • Tarım ürünlerinin pazarlanmasında kayıt dışı ekonomiyle etkin bir mücadele yapılmalıdır. • Dış ticarette iç pazarı koruyacak ve dış ticarette ise ihracatı geliştirecek düzenlemeler yeniden gözden geçirilmelidir. Bu bağlamda; 256 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 − AB tanımlamasına göre Đşlenmiş Tarım Ürünleri (ĐTÜ) olarak kabul edilen ürünler, sanayi ve tarım payı olarak hesaplanan vergiler, iç üretimi koruyacak şekilde yeniden düzenlenmelidir − Đşlenmiş hayvansal ürün dışında damızlık ve damızlık hayvan dışalımına da karşı tavır alınmalıdır. − Dışalım gibi plansız dışsatım da üretimi olumsuz etkileyebilir. Örneğin koyun ve keçi yetiştiriciliğinde anaç satımı Türkiye'de üretimi geriletmiştir. − Kaçak hayvan ile ürün çıkışı ve girişi mutlaka engellenmelidir. Bu durum iç piyasada üretim kadar, insan ve hayvan sağlığını da tehdit etmektedir. 7. ÖZET VE SONUÇ Türkiye’de ilk bakışta, kimi canlı hayvan ve hayvansal ürünlerde üretici eline geçen fiyatların, AB/ABD ülkelerine göre daha yüksek olduğu söylenebilir. Ancak, anılan ülkelerde girdi fiyatlarının düşüklüğü ve diğer destekler dikkate alınmaksızın yapılan değerlendirmeler yanıltıcıdır. AB/ABD’nde üreticilere sağlanan destekler, Türkiye’ye göre olağanüstüdür. Bu ve benzeri konular göz önüne alınmadan iç piyasayı terbiye etmek amacıyla ithalata yönelmek, Türkiye’de bir yandan hayvan sayısı ve üretimde önemli düzeyde düşüşlere neden olmuş, bir yandan da küçük ve orta ölçekli işletmeleri erime sürecine sokmuştur. Özetlenirse, dış dinamiklerin yönlendiriciliğinde uygulanagelen yeni-liberal politikalar, üretimi gerileten ve istihdamda da olumsuzlukları yaratan başat bir etmen olmuştur. Aslında Türkiye’deki sistem, serbest piyasa ekonomisi bile değildir. Sistem, AB/ABD yönlendiriciliğinde IMF ve Dünya Bankası tarafından tekelci küresel kapitalizmin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmektedir. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere sözde serbest piyasa kurallarının uygulanması doğrultusunda zorlamalar yaparken, kendi tarım ürünlerinde fiyat oluşumundan ihracat desteklemelerine kadar her türlü koruyucu önlemleri sürdürmektedir (Levent, 2008). Gelişmiş ülkeler en yüksek düzeyde anti-damping uygulayan ülkelerdir. DTÖ nezdinde soruşturma sayısındaki artış hızı, gelişmiş ülkelerde gelişmekte olan ülkelere göre çok daha yüksektir (Kalkan ve Başdaş, 2009). Aslında uygulanmakta olan politikalar, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeleri egemenlikleri altına sokacak politikaların bir uzantısıdır. 1974 yılında Henry Kissinger’ın hazırladığı “çok gizli” raporda “Gıdayı denetlersen insanları da denetlersin” önerisi vardı. Türkiye, tarımında uyguladığı politikaları gözden geçirmeli, iç pazarını koruyacak ve tarımını gıda egemenliği temelinde geliştirecek “Ulusal Tarım Politikaları”nı uygulamalıdır. Bu bağlamda hayvansal üretimde de büyük işletmelere ve yoğun yeme dayalı olmayan, orta büyüklükteki işletmelere dayalı hayvancılık sistemlerine dönülmelidir. Bu kongrenin ana teması olan ekolojik ve ekonomik krizin yenilmesi, hayvancılıkta da böyle bir yaklaşımla olasıdır. KAYNAKÇA Akder, H. ve Çakmak, E. 2008. Tarımsal Üretim, Reform Deneyimi ve AB Đle Etkileşim, Türkiye’de Tarım ve Gıda: Gelişmeler, Politikalar ve Öneriler. TÜSĐAD Yayın No:T/200805/459, Đstanbul. Altuntaş, M. 2010. Avrupa’da Süt Fiyatları Ucuz mu? http:// www.turkvet.org. (08.04.2010). Anonim. 2010. Süt Piyasasına Müdahale Gerekli mi?, http//www.ulusalsutkonseyi. org. tr/ kaynaklar/ arastirma_dosyalar/ 2010_02_03_695839.doc. (20.07.2010). Boratav, K. 2009. Tarımsal Fiyatlar, Đstihdam ve Köylülüğün Kaderi. Küresel Kapitalizm Kıskacında Tarım, Gıda ve Köylülük. Mülkiye, 262:9-23. DPT. 2007. Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı (2007-2013), Hayvancılık ÖĐK Raporu, Ankara. EC. 2010. Agriculture in the European Union, Statistical and Economic Information-2009, EU Directorate-General for Agriculture and Rural Development, Brussel-Belgium, 393 p. 257 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Günaydın, G. 2007. Türkiye Süt Sığırcılığı Sektörünün Ekonomik ve Politik Analizi. Türkiye Süt Sığırcılığı Kurultayı, 25-26 Ekim 2007 (Edit: Kaymakçı, M., Önenç, A.), E.Ü.Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Đzmir, s.23-37. Günaydın, G. 2010. Tarım ve Kırsallıkta Dönüşüm, Politika Transferi Süreci/AB ve Türkiye. Tan Kitabevi Yayınları, Ankara. Gün, S., Coşkun, C., Dellal, Đ., Keskin, G., Olhan, E. ve Dellal, G. 2010. Dairy Sector in the Crises: The Case of Turkey. Journal of Animal and Veterinary Advances, 9(2):429-435. Đçöz, Y. ve Eken, H. 2004. Canlı Hayvan Pazarlaması. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü Bakış,7(6), Ankara. Kalkan, S. ve Başdaş, Ü. 2009. Đhracatın Desteklenmesine Yönelik Türkiye’nin Rakiplerinin Uyguladıkları Kamu Politikaları. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Ankara. Karkacıer, O. 2000. Türkiye Süt ve Süt Ürünleri Đthal Talep Analizi, Turkish Journal of Agriculture and Forestry, 24(2000):421-427. Kaymakçı, M. 2007. Açılış Konuşması. Türkiye Süt Sığırcılığı Kurultayı, 25-26 Ekim 2007 (Edit: Kaymakçı, M., Önenç, A.), E.Ü.Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Đzmir, s.1-6. Kaymakçı, M. 2009. Türkiye Tarımı Üzerine Notlar.Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya. Kaymakçı, M. 2010. Kürt Sorununun Çözümü, Toprak Devriminden Geçer. Küresel Kapitalizme Karşı Tarım Yazıları.Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya. Kumlu, S. 2007. Türkiye Süt Sığırcılığında Üretici Örgütleri, Türkiye Süt Sığırcılığı Kurultayı, 25-26 Ekim 2007 (Edit: Kaymakçı, M., Önenç, A.), E.Ü.Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Đzmir, s.62-69. Levent, H. 2008. Et, Süt ve Süt Ürünleri, Türkiye’de Tarım ve Gıda: Gelişmeler, Politikalar ve Öneriler. TÜSĐAD Yayın No:T/2008-05/459, Đstanbul. Oyan, O. 2009. IMF ve Dünya Bankasının Tarım Reformu. Küresel Kapitalizm Kıskacında Tarım, Gıda ve Köylülük. Mülkiye, 262:237-254. Oral, N. 2009. Tarım ve Gıda Sektöründe Yabancılaşma ve Tekelleşme. Küresel Kapitalizm Kıskacında Tarım, Gıda ve Köylülük. Mülkiye, 262:325-344. Ören, M.N. ve Bahadır, B. 2005. Türkiye’de ve OECD Ülkelerinde Hayvansal Ürün Politikaları ve Bu Politikalar Sonucu Ortaya Çıkan Transferler. Hayvansal Üretim, 46(1): 1-7. Özkaya, T., Günaydın, G., Bozoğlu, M., Olhan, E. ve Sayın, C. 2010. Tarım Politikaları ve Tarımsal Yapıdaki Değişimler. TMMOB Türkiye Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak 2010, Ankara, 1.Cilt, s.3-22. Peşmen G. ve Yardımcı, M. 2008. Avrupa Birliği’ne Adaylık Sürecinde Türkiye Hayvancılığının Genel Durumu. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, 79(3): 51-56. Sayın, C. 2001. Türkiye’de Hayvancılık Politikaları ve Reform Arayışlarının Etkileri, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 14(1):139-150. Selli, F., Eraslan, Đ.H., Chowdhury, D. ve Sukumar, A. 2010. International Competitiveness: Analysis of Turkish Animal Husbandry: An Empirical Study in GAP Region. Enterprise Risk Management, 1(1):100-114. Tan, S. ve Ertürk, Y.E. 2002. Türkiye’de Süt Tozu Üretimi ve Dünyadaki Rekabet Şansı. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü Yayın No:86, Ankara. TKB. 2006. Sığır, Dana, Koyun, Keçi Eti, Süt ve Süt Ürünleri, Yumurta ve Kümes Hayvanları, Kaba Yem, Đpekböceği Yetiştiriciliği, Bal ve Arıcılık Ortak Piyasa Düzenleri. Ortak Piyasa Düzenleri Alt Çalışma Grup Raporları-Cilt 1, Ankara. Uzmay, A. 2005. AB’nde Hayvansal Ürünlerde Uygulanan Politikalar ve Türkiye’nin Uyumu Açısından Değerlendirilmesi, Türk Tarım Politikasının AB Ortak Tarım Politikasına Uyumu. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü Yayınları No:134, Ankara, s.81-94. Uzmay, A. 2009. Türkiye’de Süt Sığırcılığında Uygulanan Destekleme Politikaları, Alternatif Politika Önerileri: Đzmir Örneği. Tire Süt Kooperatifi Yayınları No:1, Đzmir. 258 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Güneydoğu Anadolu Bölgesinde Devlet Destekli Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırma Đstekliliğinin Belirlenmesi Şeyda ĐPEKÇĐOĞLU1 Tamer IŞGIN2 Tali MONĐS1 Gamze SANER3 2 Abdulbaki BĐLGĐÇ ÖZET Türkiye’de 2005 yılında çıkarılan tarım sigortaları kanunuyla, üreticinin ödeyeceği doğal afet sigortaları priminin %50'si devlet tarafından karşılanmaktadır. Bu çalışmada üreticilerin bu durumdan haberdar olma düzeyleri, bitkisel ürün sigortası yaptırma isteklilikleri (bitkisel ürün sigortalarına bakış açısı) ve yenilikleri benimsemedeki tutum ve davranışları ortaya konulmuştur. Araştırma alanı Şanlıurfa, Diyarbakır ve Adıyaman illerini kapsamaktadır. Araştırmanın amacına bağlı olarak tarım sigortaları havuzu verilerinden bitkisel ürün sigortası yapılan köyler belirlenmiştir. Bu köylerde bitkisel ürün sigortası yaptıran toplam 130 üretici ile anket yapılmıştır. Adıyaman’da 25, Diyarbakır’da 60 ve Şanlıurfa’da ise 45 üretici ile görüşülmüştür. Bu sayıya istinaden aynı sayıda tarım sigortası yaptırmayan üreticiler ile anket yapılmıştır. Toplam 260 üretici ile yüzyüze görüşülmüştür. Araştırmada ele alınan sosyo-ekonomik faktörler; Đşletme sahibi ve yakınlarına ait nüfus ve işgücü, işletme sahibinin eğitim durumu, tarımsal faaliyet durumu, yenilikleri benimseme ve uygulama, kitle haberleşme araçlarını kullanım düzeyi, örgütlenme bilinci ve sosyal statüdür. Đncelenen işletmelerde bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticilerin %64’ü, bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların ise %44’ü çevrelerinde yenilikleri benimseyip uygulayan ilk kişi olduklarını belirtmişlerdir. Bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticilerin %69’u, bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların ise %27’si tarım sigortası konusunda bilgisi olduğunu belirtirken, bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticilerin %87’si, bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların ise %41’i riskleri karşılamada sigortayı etkin bir araç gördüğünü belirtmiştir. Anahtar Kelimeler : Bitkisel ürün sigortası, Risk yönetimi, GAP. ABSTRACT With the farm insurances act of 2005, 50% of the premiums of the catastrophic insurances to be paid by the policy holders (farmers) are covered by the government. In this study it is aimed to determine the level of farmer awareness of this fact, their willingness to buy crop insurances (their view points on crop insurances) and their attitudes towards the adoption of innovations. The research area covers the provinces of Sanliurfa, Diyarbakir and Adiyaman. Based on study objectives, villages, where crop insurances are bought, are determined using data from a farm insurances pool. In these villages, 130 farmers are contacted for an interview to fill out questionnaires. The survey is carried out using face to face interviews with 25 farmers in Adiyaman, 60 in Diyarbakir and 45 in Sanliurfa. Questionnaires are also filled out using the same number of farmers in each province, who have not bought insurances. 260 farmers in total are interviewed for this purpose. The socio-economic factors studied in this research include population and labor force of farm households, farmers’ education level, part-time enployment status, attitutes towards the adoption of innovations, level of use of mass communication tools, awareness of unifying, and social status. In these farm households studied, 64% of the farmers who have purchased crop insurances and 44% of them who have not purchased any declared that they are the first to adopt innovations in their neighbourhood. 69% of the farmers who have purchased crop insurances and 27% of them who have not purchased any stated that they are aware of farm insurances and finally 87% of the farmers insured and 41% of them uninsured stated that they view insurances an effective tool to hedge against risks. Keywords: Farm insurance, risk management, GAP. 1 GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 63040 Şanlıurfa, Seyda.ipekcioglu@hotmail.com, talimonis@hotmail.com 2 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 63040 Şanlıurfa, tisgin@yahoo.com, abilgic@harran.edu.tr 3 Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 35100, Đzmir, gamze.saner@ege.edu.tr 259 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 1. GĐRĐŞ Nüfusun temel ihtiyaç maddelerini üreten tarım sektörü; doğal, ekonomik, sosyal ve kişisel risklerden en çok etkilenen sektördür. Tarımın makro ekonomik açıdan desteklenmesi ve uzun vadeli istikrarlı politikalarla yönlendirilmesi gerekmektedir. Tarımsal üretimde verimliliği ve kaliteyi artırabilmek için ne kadar yoğun ve en son teknoloji kullanılırsa kullanılsın, meteorolojik riskler ve belirsizliklerin gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Çünkü bitkisel ve hayvansal ürün üretimi ve sahaları meteorolojik olayların etkisi altındadır. Tarımsal üretimdeki üreticilerin gelirlerinde istikrarın sağlanması, ülkelerin en temel tarım politikasıdır. Özellikle üretici gelirlerinde meydana gelebilecek ani düşüşler, ülkelerin makro ekonomik dengelerini de etkileyecek düzeyde olmaktadır. Tarımsal üretimde devamlılığı sağlamak amacıyla yasal, teknik ve ekonomik açıdan bir takım önlemlerin alınması zorunluluk arz etmektedir (TARSĐM, 2009). Gelişmiş ülkelerin yıllar önce başlatmış oldukları “Tarımda Risk Yönetim Teknikleri” uygulamaları ve alt yapı çalışmaları sonucu “doğa” olayları büyük ölçüde “afet” olmaktan çıkarılmıştır. Bu ülkeler kendi doğal, sosyal, temel ekonomik yapılarıyla tarım politikaları dikkate alınarak bilinçlendirilmiş tarımsal ürün sigorta sistemlerini kurmuşlar ve böylece üreticilerinin çok az bir masrafla zararlarını karşılayarak muhtaç oldukları ekonomik ve sosyal güvenceye kavuşmalarını sağlamışlardır (Dinler ve ark., 2000). Türkiye’de 2005 yılında çıkarılan tarım sigortaları kanunuyla, üreticinin ödeyeceği doğal afet sigortaları priminin %50'si devlet tarafından karşılanmaktadır. Türkiye’de 2009 yılı içerisinde toplam sigorta bedeli 2.900.559.616 TL’dir. Adıyaman, Diyarbakır ve Şanlıurfa illerinin toplam sigorta bedeli ise 136.281.392 TL’dir. 2. MATERYAL VE YÖNTEM Araştırma yöresi olarak GAP kapsamına giren iller içinden Şanlıurfa, Diyarbakır ve Adıyaman illeri seçilmiştir. Bölgede Diyarbakır en çok bitkisel ürün sigortası yaptıran iller arasındadır. Şanlıurfa’da bitkisel ürün sigortası önemsiz düzeyde olsa bile GAP’ın önemi ve geleceğe yönelik beklenilen potansiyeli nedeniyle seçilmiştir. Bu illerin seçilmesinde Şanlıurfa ve Diyarbakır’da kuraklık, Adıyaman’da don gibi iklim faktörlerinin verim üzerinde olumsuz etkilerinin yaygın olarak görülmesi de etkili olmuştur. Araştırmanın amacına bağlı olarak tarım sigortaları havuzu verilerinden bitkisel ürün sigortası yapılan köyler belirlenmiştir. Bu köylerde bitkisel ürün sigortası yaptıran toplam 130 üretici ile anket yapılmıştır. Adıyaman’da 25, Diyarbakır’da 60 ve Şanlıurfa’da ise 45 üretici ile görüşülmüştür. Bu sayıya istinaden aynı sayıda tarım sigortası yaptırmayan üreticiler ile anket yapılmıştır. Toplam 260 üretici ile yüzyüze görüşülmüştür. Araştırma kapsamında yer alan işletmelerdeki üreticiler için doldurulan anket formları tek tek incelenmiş, gerekli kontrol, tamamlama ve düzenleme işlemleri yapıldıktan sonra, yaygın olarak kullanılan istatistik paket programlarından birinde veri tabanı oluşturulmuştur. Araştırmada Adıyaman, Diyarbakır ve Şanlıurfa illerinde üreticilerin devlet destekli tarım sigortası satın alma davranışına (istekliliğine) etki eden faktörlerin saptanmasında lojistik dağılım fonksiyonu kullanılmıştır. Modelde bağımlı değişken olarak sigortalı olup-olmama durumu dikkate alınmıştır. Sigorta yaptıranlar (1), sigorta yatırmayanlar (0) kukla değişken olarak ele alınmıştır. Diğer bir ifade ile modelde tahmini olasılık çizgisi 0 ile 1 arasında bulunmaktadır (Gujarati, 1995; Maddala 2001). 260 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 3. ARAŞTIRMA BULGULARI 3.1. Nüfus Đncelenen işletmelerde nüfus yapısı bitkisel ürün sigortası yaptıran ve yaptırmayan olarak iki grup altında incelenmiştir. Bitkisel ürün sigortası yaptıranlarda ortalama aile nüfusu 6.99 kişidir (Çizelge 3.1). Çalışabilir durumdaki nüfus ortalama 5.05’dir. Çalışabilir durumdaki nüfus ise 6.10 kişi ile Diyarbakır’da bulunmaktadır. Bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların ortalama nüfusu 6.48’dir. Çalışabilir durumdaki nüfus ortalama 4.40’dır. Çalışabilir durumdaki nüfus en fazla 5.30 ile Diyarbakır’da bulunmaktadır. Akdemir ve ark. tarafından 2001 yılında yapılan araştırmada Şanlıurfa ilinin toplam nüfus ortalaması 9.5 iken, çalışabilir durumdaki nüfus ise 5.5’dur. Çizelge 3.1. Đncelenen Đşletmelerde Nüfus 12 Yaşından Küçük Đller Birey Sayısı Bitkisel Ürün (kişi) Sigortası 1,50 Adıyaman Yaptıran 1,68 Diyarbakır 1,57 Şanlıurfa 1,58 Ortalama 1,60 Adıyaman Bitkisel Ürün 1,73 Diyarbakır Sigortası 1,64 Yaptırmayan Şanlıurfa 1,66 Ortalama Çalışabilir Durumdaki Nüfus Yaşlı Nüfus Toplam 4,10 6,10 4,96 5,05 3,20 5,30 4,70 4,40 0,00 0,45 0,61 0,35 0,20 0,51 0,56 0,42 5,60 8,23 7,14 6,99 5,00 7,54 6,90 6,48 Bu miktar çalışma işgünü olarak işletmede ortalama 549.93 gündür. Bölgenin üretim deseni ile aile işgücünün işletmede istihdamı arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Çizelge 3.1’ de görüldüğü üzere Diyarbakır ve Şanlıurfa’da daha fazla çalışma günü saptanmıştır. Görüşme yapılan üreticilerin ortalama yaşı incelendiğinde bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticilerin yaş ortalaması 47.96 iken, bitkisel ürün sigortası yaptırmayan üreticilerin yaş ortalaması 50.34’dür. Đller bazında incelendiğinde önemli bir fark olmadığı görülmektedir (Çizelge 3.2). Çizelge 3.2. Đşletmecilerin Yaşı (Yıl) Đller Adıyaman Diyarbakır Şanlıurfa Ortalama Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran(Yaş) 45,28 50,43 48,16 47,96 Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan(Yaş) 49,80 49,45 51,76 50,34 3.2. Arazi Varlığı, Üretim Deseni ve Sulama Durumu Đncelenen işletmelerde bitkisel ürün sigortası yaptıranların ortalama işletme genişliği 259.61 dekar olarak bulunmuştur. En yüksek arazi genişliği 387.40 dekar ile Diyarbakır’dadır (Çizelge 3.3). Bitkisel ürün sigortası yaptırmayan işletmelerin ortalama işletme genişliği 229.80 dekardır. Arazide kuru ve sulu tarım yapma durumu incelendiğinde bitkisel ürün sigortası yaptıranlarında %42’sinin sulu, %58’inin ise kuru tarım yaptığı belirlenmiştir. Bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların ise %53’ü sulu tarım yaparken, %47’sinin ise kuru tarım yaptığı belirlenmiştir. Çizelge 3.3. Arazi Varlığı ve Sulama Durumu 261 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Arazi Durumu Ortalama ĐLLER Adıyaman Diyarbakır Şanlıurfa Ortalama Bitkisel Ürün Bitkisel Ürün Sigortası Sigortası Yaptıran Yaptırmayan Arazi Büyüklüğü (da) 135 .32 119 .92 387 .40 326 .33 243 .16 256 .12 259 .61 229 .80 Arazide Kuru/Sulu Tarım Yapma Durumu (%) Bitkisel Ürün Sigortası Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran Yaptırmayan Sulu Kuru Sulu Kuru 12 88 32 68 28 72 48 52 84 16 78 22 42 58 53 47 Đncelenen işletme arazisi içinde mülk arazi en büyük payı almaktadır. Bu oran bitkisel ürün sigortası yaptıranlar da %100 ile Diyarbakır’da en yüksektir. Bitkisel ürün sigortası yaptırmayanlarda %80 ile en fazla Adıyaman ilindedir. Bitkisel ürün sigortası yaptıranların %96’sı mülk araziye sahip durumdadırlar (Çizelge 3.4). Araştırma alanında ortakçılıkla arazi işleyen bulunmamaktadır. Çizelge 3.4. Arazinin Mülkiyet Durumu ĐLLER Adıyaman Diyarbakır Şanlıurfa Ortalama Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran (%) Mülk Kira 96 4 100 91 9 96 4 Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan (%) Mülk Kira 80 20 78 22 62 38 74 26 3.3. Đşletmecinin Özellikleri 3.3.1. Đkamet Etme Durumu Đncelenen işletmelerde bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticilerin ortalama %59’u köyde, %25’i kentte ikamet ederken, bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların %47’si köyde, %28’ide kentte ikamet ederek işletmelerini yönetmektedirler (Çizelge 3.5). Çizelge 3.5. Köyde ve Kentte Đkamet Etme Durumu (%) Đller Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran (%) Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan (%) Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran (%) Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan (%) Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran (%) Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan (%) Adıyaman Diyarbakır Şanlıurfa Ortalama 64 57 55 59 44 50 47 47 12 20 18 17 32 22 22 25 24 23 27 25 24 28 31 28 Köyde Köyde Kentte ve Kentte 3.3.2. Đşletmecinin Eğitim Durumu Đncelenen işletmelerde bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticiler arasında okuryazar olmayanların oranı önemsiz kabul edilebilir (Diyarbakır %3, Şanlıurfa %7) (Çizelge 3.6). Ancak her iki gruptaki üreticilerin yaklaşık %50’sinin ilkokul mezunu oldukları belirlenmiştir. 262 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 3.6. Đşletmecinin Eğitim Durumu (%) Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırma Durumu Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan Eğitim Durumu Eğitimsiz (%) Adıyaman - Diyarbakır 3 Şanlıurfa 7 Ortalama 3 - 3 4 3 8 27 32 22 16 13 24 18 64 47 40 50 48 24 53 15 38 17 46 19 28 4 25 7 24 5 26 5 8 5 9 7 Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran Okur-Yazar Bitkisel Ürün Sigortası (%) Yaptırmayan Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan Đlköğretim (%) Lise (%) Üniversite (%) 3.4. Yenilikleri Kabullenme Durumu Görüşülen işletmecilerin, yenilikleri kendi yörelerinde ilk benimseyen/ öncülük eden kişi olup olmadıkları sorusuna ilişkin yanıtları Çizelge 3.7. ’de sunulmuştur. Đncelenen işletmelerde bitkisel ürün sigortası yaptıran üreticilerin %62’si, bitkisel ürün sigortası yaptırmayanların ise %48’i çevrelerinde yenilikleri benimseyip uygulayan ilk kişi olduklarını belirtmişlerdir. Akdemir ve ark. tarafından 2001 yılında yapılan araştırmada da Şanlıurfa ilinde bu oran %24 olarak belirtilmiştir. Çizelge 3.7. Yenilikleri Kabullenme Durumu (%) Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırma Durumu Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan Yenilikleri Kabullenme Durumu Evet (%) Bitkisel Ürün Sigortası Yaptıran Bitkisel Ürün Sigortası Yaptırmayan Adıyaman Diyarbakır Şanlıurfa Ortalama 64 58 64 62 44 50 51 48 36 40 36 37 56 50 49 52 Hayır (%) Araştırmada kullanılan logit model parametre çıktıları Çizelge 3.8. ve 3.9’da verilmiştir. Sonuçlara göre eğitim, ikamet etme durumu, tam/yarı zamanlı çalışma durumu ve SGK kurumuna kayıt durumu faktörlerinin, istatistik açıdan üreticilerin sigortalanma tercihine herhangi bir katkıları bulunmamaktadır. Zira bu değişkenlerin, modelin bağımlı değişken varyasyonuna etkileri istatistik açıdan önemsiz bulunmaktadır. Ancak modelin açıklayıcı etkisi genel anlamda kabul edilebilir bir ölçüdedir. Nitekim, modelin Khi-kare istatistiği 46,97 olarak hesaplanmıştır ve bu değer, tüm parametrelerin sıfıra eşit olacağına dair null (başlangıç) hipotezinin red edilmesi için yeter büyüklüktedir. Bu durumda modelin açıklayıcı etkisi ön plana çıkmaktadır. 263 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 3.8. Açıklayıcı Đstatistikler Değişkenler Ortalama Lokasyon 2.153 Sigorta durumu 0.500 Yaş 49.484 Eğitim 3.238 Hane nüfusu 5.492 Đkametgâh yeri 1.726 Tam/yarım zaman 0.200 Üyelik durumu 0.753 SGK durumu 0.569 Verimde 0.603 Dalgalanma Durumu Fiyatta dalgalanma 0.503 Durumu Đşl. Dışı yatırım 0.353 Yenilikleri 0.557 Kullanma Durumu Tarım sigortası 0.403 Konusunda bilgilendirilme Riske karşı tutumu 0.634 Başarısızlıktan 0.438 Korkma Şans oyunları 0.276 Oynama Đşletme genişliği 335.096 Mülkiyet durumu 0.846 Sulama durumu 0.500 N 260 Standart sapma 0.718 0.500 12.338 0.907 2.900 0.846 0.400 0.431 0.496 0.490 Min 1.000 0.000 27.00 1.000 1.000 1.000 0.000 0.000 0.000 0.000 Max 3.000 1.000 79.00 5.000 15.00 3.000 1.000 1.000 1.000 1.000 0.500 0.000 1.000 0.479 0.497 0.000 0.000 1.000 1.000 0.491 0.000 1.000 0.482 0.497 0.000 0.000 1.000 1.000 0.448 0.000 1.000 377.016 0.361 0.500 13.000 0.000 0.000 3000.00 1.000 1.000 Çizelge 3.9’da gösterilen logit model sonuçlarına göre, yaş, hane nüfusu ve işletme Genişliği değişkenleri ise, değişen önem derecelerinde istatistik olarak anlamlı bulunmuştur. Üreticinin yaşının olasılığa etkisi olumlu yönde olmuştur ve bu, teoriyle örtüşür niteliktedir çünkü işletmecinin yaşı ilerledikçe sigortalanma ihtiyacının algılanması da ön plana çıkacaktır. O açıdan sigorta yaptırma oranının yaşlılar arasında daha yüksek bulunacağı beklenebilir. Öte taraftan, hanede bulunan kişi sayısı değişkeni sigortalanma olasılığına negatif yönde etkide bulunmaktadır. Bu ilişkinin de teoriyle örtüşeceğini söylemek mümkündür, zira hane nüfusu arttıkça aile bütçesinden sigorta pirim ödemeleri için ayrılacak pay azalacağı için sigortalanmanın, nüfusu kalabalık aileler arasında pek yaygın olmayacağı söylenebilir. Aynı şekilde işletme genişliğinin sigortalanma olasılığa olan etkileri de negatif yönde ve anlamlı bulunmuştur. Bu sonucunda teoriye uyumlu olduğundan bahsedilebilir. Đşlenen arazi büyüdükçe üreticinin finansal güvencesi de artma eğiliminde olacaktır. Nitekim büyük üreticilerin afetlerden fazla darbe almadan çıkma olasılıkları anlamlı derecede yüksek olacaktır. Bu durum onları sigortalanmaya karşı duyarsız bir tutuma yönlendirecektir. Çizelge 3.9. Binomiyal Logit Model Parametre Tahminleri; Sigorta Verileri 2008-2009 Parametreler Tahmini Değer Standart hata Khi kare Olasılık Değeri Regresyon Sabiti 1.7126* 1.0374 2.73 Yaş 0.0293** 0.0135 4.70 Eğitim -0.2522 0.1664 2.30 Hane nüfusu -0.1427** 0.0582 6.00 Đkametgâh 0.1816 0.1682 1.17 Tam/Yarım Zaman 0.2220 0.3549 0.39 Üyelik durumu -1.1866*** 0.3345 12.58 SGK durumu -0.4128 0.2976 1.92 Verimde -0.4988* 0.2895 2.97 Dalgalanma Durumu Đşletme gnş. -0.00151*** 0.000487 9.60 Ki-Kare 46,97 *** = %1 önem derecesi; ** = %5 önem derecesi; * = %10 önem derecesi 264 t istatiği 0.098 0.0301 0.1296 0.0143 0.2802 0.5316 0.0004 0.1654 0.0848 1.651 2.170 -1.516 -2.452 1.080 0.626 -3.547 -1.387 -1.723 0.0019 -3.101 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 4. TARTIŞMA VE SONUÇ Ülke ekonomisinde büyük öneme sahip GAP bölgesinde çeşitli yıllarda yaşanan iklim koşulları ve özellikle don olayları nedeniyle üreticiler açısından ekonomik kayıplar ortaya çıkmaktadır. Buna karşın, araştırma alanında yer alan işletmelerin büyük çoğunluğunun ürün sigortası yaptırmadığı belirlenmiş, bunun en önemli nedeninin ise üreticinin bütçesine ek masraf getirmesi ile sigorta şirketlerine geçmişte duyulan güvensizlik olduğu vurgulanmıştır. Đncelenen işletmelerde üreticilerin riski önlemede sigortaya bakış açılarının olumlu olduğu söylenebilir. 2005 yılında çıkarılan yeni sigorta yasası tarımsal sigorta alanında birçok yeniliği ve düzenlemeyi beraberinde getirmektedir. Bu yasa ile tarımda risk yönetim uygulamaları çerçevesinde iklim ve doğa koşullardan oluşan riskler önemli ölçüde azaltılmaktadır. Ayrıca yasanın getirdiği en önemli nokta, çiftçi kayıt sistemine kayıtlı oldukları takdirde üreticilerin ödediği primin yarısının devlet tarafından karşılanmasıdır (Çukur ve ark., 2008). Ancak üreticilerin büyük bir çoğunluğu bu konudan haberdar olduğu halde yeni sigorta yasası sonrası sigorta yaptıran üretici sayısı yeterli değildir. Bu noktada üreticilerin tarımsal sigorta sistemine güveninin sağlanması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca üreticilerin tarımsal sigorta yaptırma eğilimlerini arttırıcı eğitim ve yayım çalışmalarının yapılması, özellikle görsel kitle iletişim araçları yoluyla da üretici sigorta bilincinin yerleştirilmesi gerekmektedir. KAYNAKLAR Akdemir, Ş., Binici, T., Şengül, H., Akçaöz, H., Karlı, B., Aktaş, E., Gizir, M., 2001. Bölge Bazlı Bitkisel Ürün Sigortasının (Area Based Index Insurance) Türkiye’de Seçilmiş Bölgeler Đçin Potansiyel Sigorta Talebinin ve Talebin Karşılanabilirliğinin Belirlenmesi, T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Yayın No: 60, Ankara. Dinler, T. ve ark., 2000. Tarımda Risk Yönetimi ve Türkiye’de Tarım Sigortaları Uygulamaları, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 5. Teknik Kongresi , Ankara. Çukur, F., Saner, G., Çukur, T., Uçar, K., 2008. Malatya Đlinde Kayısı Üreticilerinin Riskin Transferinde Tarım Sigortasına Bakış Açılarının Değerlendirilmesi: Doğanşehir Đlçesi Polatdere Köyü Örneği, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 2008,45 (2), s. 103-111. Gujarati, ND., 1995. Econometric Analysis, Mc-Graw Hill, Third Edition, U.S.A. Maddala, G.S. 2001. Introduction to Econometrics (third Edition), John Wiley and Sons, LTd., England. TARSĐM. 2009. Faaliyet Raporu, 2009.(www.tarsim.org.tr) 265 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Ekonomik Ve Ekolojik Kriz Karşısında Türkiye Tarımı Tayfun ÖZKAYA1 ÖZET Dünyamız bir yandan daha çok küresel iklim değişikliği ile kendini ortaya koyan ekolojik kriz, diğer yandan da hala içinden çıktığımız söylenemeyen bir ekonomik kriz içinde bulunmaktadır. Küreselleşmenin damgasını vurduğu yirminci yüzyılın son yarısında tarımsal ürünler iç ve dış ticareti artmış, endüstriyel tarım sistemi yoğunlaşmıştır. Bu gelişmeler bir noktadan sonra enerji kullanımındaki artışla ekolojik krizi derinleştirirken diğer yandan da ekonomik krizin etkilerini şiddetlendirmiştir. Tarım ve tarım politikasındaki yeni arayışlar dünyanın dört bir yanında yoğunlaşmıştır. Bilim insanları ve çiftçilerin birlikte önderlik ettiği tarım ve ticaret alternatifleri birçok yerde başarısını ispatlamıştır. Çevre ve çiftçi dostu tarım sistemleri her iki krize çözüm getirmektedir. Gerek yerel toplulukların gerekse bölge ve ülkelerin tarımsal üretimlerini ekoloji dostu sistemlerde yaparak yerel olarak tüketmelerinin daha yararlı olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak bu istenilen değişimler ekonominin doğal evrimi ile başarılacak gibi görülmemektedir. Çünkü dünyanın çoğunluğunda endüstriyel tarım sistemlerini destekleyen tarım politikaları uygulanmaktadır. Bu politikalar aynı zamanda ekonomik krizleri doğuran ortamı yaratmaktadır. Ekonomik ve ekolojik krizden çıkış eş zamanlı çözülecek bir problemdir ve çözüm vardır. Anahtar kelimeler: ekonomik kriz, ekolojik kriz, tarım sistemleri, ekolojik tarım, tarım politikası ABSTRACT The world is either in an ecological crisis that is mainly demonstrates itself as climate change, or in an economic crisis that still we could not get out. Domestic and international trade of agricultural commodities had been increased and industrial agriculture system had been intensified in the second half of the twenty century which is globalization had been dominant. These transformations is either deepening the ecological crisis with an increase in energy usage or accelerating the effects of the economic crisis. The searches for new ways in agriculture and agriculture policies had been intensified in all over the world. New agriculture and trade alternatives had been proved their successes in many places. Environment and famer friend agriculture systems have solutions against to both crises. It is clears that to produce agricultural crops in ecological systems and to consume them locally is better for local communities, regions and nations. But the required developments can’t be achieved by the natural evolution of the economy. Because, in all over the world the agricultural policies have been applied that is supporting the industrial agriculture. These policies also creating the conditions for economic crisis. The exit from the economic and ecological crisis is a problem that is to be solved simultaneously and there is a solution. Key Words: economic crisis, ecological crisis, agricultural systems, ecological agriculture, agriculture policy TARIM SĐSTEMLERĐNĐN GELĐŞĐMĐ VE EKOLOJĐ Tarım sistemlerinin evriminde 18. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar mekânsal olarak bitki üretimi, hayvan üretiminin iç içe olduğunu, bunların kendi aralarında sıkı ilişkiler kurduğunu görüyoruz. Hatta kentler ile de ilişkilerin kuvvetli olduğu, bugünkü gibi kopuk olmadığı bilinmektedir. Çiftçiler hem bitkisel hem hayvansal üretimi birlikte yapmaktadırlar. Bitki atıkları, otlar hayvanlar tarafından besin olarak kullanılmaktadır. Hiçbir bitki artığı ziyan olmamaktadır. Hayvanların gübreleri de kolayca bitkilere verilebilmektedir. Hatta bu yüzyıllarda kentlerdeki lağımlar bile bitki üretiminde kullanılmakta idi. Tarımda çoklu ürün (polikültür) hâkim idi ve daha henüz tohumlar üzerinde şirketlerin bir hegemonyası söz konusu değildi. Çiftçiler kendi tohumlarını kullanabilmekte idiler. 19. yüzyıl ortalarından sonra mekanizasyon gelişirken, tarım fiyatları da düştü. Bu daha önce tarımda çalışan köylü veya işçilerin kentlere göç etmesi ile sonuçlandı. 1 Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Bornova Đzmir 266 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Aşırı büyüyen kentlerde kanalizasyon sistemlerinin yapılması kentleri biraz daha yaşanır bir hale getirdi, ancak bu defa da kentlerden bitkisel üretime sağlanan besin maddeleri kesildi. Bu ise bu defa göllerin veya denizlerin kirlenmesi ile sonuçlandı. 19. yüzyıl ortalarından 20. yüzyıl ortalarına kadar gelişen bu süreçte, savaşlardan sonra boş kalmış olan kimya sanayi daha sonra kimyasal gübre ve tarım ilaçları üretmeye başladı. Bu nedenle bu besin eksikliğinin eksikliği bir süre için giderilmiş gibi göründü. Ancak bunun tarım üzerinde de olumsuz etkileri oluşmakta gecikmedi. 20. yüzyıl ortalarından itibaren hayvansal ürünleri işleyen büyük şirketlerin de etkileri ile hayvansal üretim, bitkisel üretimden kopmaya başladı. Hayvansal üretim meralardan koparılarak kesif yem tüketimine dönük bir hal aldı ve hayvanlar kapalı ve sıkıştırılmış binalarda beslenmeye başlandı. Bu fabrika tarımı (factory farming) şeklinde adlandırıldı. Ancak bunun sonucunda gübre ve idrar havuzlarda toplandı. Kimi yerlerde ise nehirlere boşaltıldı. Gübreyi bitkisel üretime ulaştırmak ekonomik olmamaya başladı. Diğer yandan hayvancılık işletmeleri bitkisel üretimden koparılınca nöbetleşmeye giren yem bitkileri ve baklagiller yetiştirmek gereksizleşti. Bunun bitkisel üretim üzerindeki etkileri yıkıcı oldu. Tek ürün (monokültür) sistemi yoğunlaştı. Bu varılan son durumda tarım sistemi artık hayvancılığı da kapsayarak endüstriyel tarım (industrial agriculture) olarak adlandırılmaya başladı. Bu gelişmeler şüphesiz dünyanın her yerinde homojen olarak oluşmamıştır ve değişim hala devam etmektedir. Endüstriyel tarımın yarattığı sonuçlar olumsuz olmuştur. Kimyasal gübre üretmek, taşımak ve uygulamak için büyük bir enerji kullanılmaktadır. Kimyasal gübre ve ilaçlar büyük bir çevre kirliliği yaratmıştır. Sular kirlenmiştir. Kentlerde kanalizasyonlar büyük bir çevre kirliliği yaratmaktadır. Daha önceleri hayvan yemi veya gübre olarak kullanılan mutfak atıkları vb. organik maddeler bu defa patlayıcı bir kirlilik kaynağı olmuştur. Toprak organik maddece fakirleşmiş, kimyasal gübreler topraktaki faydalı mikro organizmaları öldürmüştür. Bu ise zararlı organizmaların hâkim olmasını kolaylaştırmıştır. Kimyasal gübrelerle otlar daha hızlı gelişmiş, bu defa bunları öldürmek için herbisitlere (ot öldürücülere) ihtiyaç artmıştır. Tohum şirketlerinin de etkisi ile biyoçeşitlilik azalmıştır. Bunların birleşik etkisi ile bitki hastalık ve zararlıları çoğalmış, bu defa insektisitler (tarım ilaçları) kullanımı artmıştır. Süreç kendi kendini besleyen bir kısır döngü halini almıştır. Biyoçeşitliliğin de kaybı ve azalması ile bitkisel ürünlerin besleyici özellikleri azalmıştır. Hayvanların kapalı ve sıkıştırılmış ortamlarda yetiştirilmeleri antibiyotik kullanımının artması ile sonuçlanmış, bu da insan sağlığı üzerine olumsuz etkilerde bulunmuştur. Hayvancılıkta da biyoçeşitliliğin azalması insanlar için zararlı mikropların oluşması ve hızlı yayılması için uygun bir ortam yaratmıştır. FAO’nun 150 ülke raporuna dayanarak yayınladığı çalışmaya göre son yüzyılda dünya biyolojik çeşitliliğinin yaklaşık %75’i kaybolmuştur. (FAO, 1996) Tayland’da 1990’da dört çeltik çeşidi ekiliş alanının yarısını kaplamıştı. Hastalık ve zararlılar az sayıda çeşit ve türün bulunduğu bir tarım sisteminde çok hızlı bir şekilde salgın yapabilecek özellikler kazanmaktadır. Bundan bazen kaçınılamamakta ve ürün yok olmaktadır. Kaçınmak için ise yüksek düzeyde tarım ilacı kullanılmaktadır. Bu ise hastalık ve zararlılarda bağışıklık sorunu yaratmakta ve bu hastalık yapıcı etmenlerin popülâsyonunu çoğaltmakta, etkileme güçlerini arttırmaktadır. Bu bir kısır döngüye ve daha yoğun ilaç kullanımına yol açmaktadır. Endüstriyel tohumlardan elde edilen sebze ve meyvelerin besleyici özellikleri konusunda bilgileri derleyebileceğimiz çeşitli araştırmalar dünyanın değişik ülkelerinde yapılmıştır. Đngiltere’de yapılan bir araştırmada 1930’da ve 1980’de Tarım Bakanlığının gerçekleştirdiği sebze ve meyvelerin mineral madde değerlerini içeren araştırmaların sonuçları karşılaştırılmıştır. Buna göre 50 yıllık bu sürede sebzelerde kalsiyum, magnezyum, bakır ve sodyumda, meyvelerde ise magnezyum, demir, bakır ve potasyumda önemli düzeylerde gerilemeler oluşmuştur. Kayıp görülmeyen tek mineral fosfor çıkmıştır. En büyük düşüş sebzelerde beşte bir düzeyine düşen bakırdadır. Sonuçlar 267 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bu düşüşlerin endüstriyel tarımın gelişmesinden veya çeşitlerin değişmesinden meydana gelebileceği şeklinde yorumlanmıştır. (Mayer, 1997) Endüstriyel tarım; toprak, su, tarım ürünlerinde yarattığı kirlenme ile hem dünyada hem de ülkemizde yaşam üzerinde ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Tarımın dünyadaki sera gazlarının %20–30 arasını ürettiği saptanmaktadır. Bu oran metan emisyonunda %44, karbondioksit emisyonunda ise %20’dir. (FAO, 2000) Veriler endüstriyel tarımın ekolojik kriz üzerinde ciddi etkilerinin olduğu yönündedir. Bu şekliyle endüstriyel tarım sürdürülemez durumdadır. Ekolojik bir bakış açısından tek ürüne dayalı ihtisaslaşmanın sonuçları çok yönlüdür. Bunlar: • Đşletmeler, topraklar, ürünler ve hayvanlar arasında hemen hemen hiç tamamlayıcı ilişki kalmamıştır. • Besinler, enerji, su, ve atıklarla ilişkili çevrimler doğal bir sistemdeki gibi kapalı olmak yerine açık hale geldiler. Örneğin hayvan gübreleri bitkisel üretimde kullanılamıyor, doğa kirliliği oluşturuyor. • Geniş alanlarda tek ürün veya çok basit nöbetleşmelerin kullanılması hastalık, böcek ve zararlı otların çok yoğunlaşmasına yol açtı. • Birçok ürünün doğal alanlarının ötesinde yetiştirilmesi bunlarla ilgili sorunları çözmek üzere daha yoğun kimyasal ilaç vb. kullanılmasına yol açtı. • Biyoçeşitlilik kaybolunca çiftçilerin kullandığı çeşitler birkaç yıl içinde başarısız oldular ve yeni çeşitlere ihtiyaç duyuldu. • Tek ürün yetiştirme daha fazla kimyasal gübre ve ilaç kullanımına yol açtı, ancak buna rağmen verimlerde düşmeler görülmektedir. EKONOMĐK KRĐZ, GIDA KRĐZĐ VE TARIM Ekonomik kriz kapitalizmin temel bir çelişkisinden kaynaklanmaktadır. Sorun üretimin azlığı değildir. Kriz yapısal olarak çalışanların gelirinin üretim değerinden geri kalmasından yani eksik tüketimden kaynaklanmaktadır. Yatırımlarla artan üretim kapasitesi atıl kalmakta bu da 50–60 yılda bir krizlere neden olmaktadır. Bir yanda meta bolluğu bir yandan da açlar söz konusudur. Dünya krizi aslında dünya reel sektördeki krizin finans sektörüne ötelenmesi ile oluşmuş idi. 2008 Haziranından sonra artık reel sektörde kriz patlayınca bu defa gıda fiyatları düşmeye başladı. Krizler aynı zamanda insan ve ülkeler için yaratıcı derslerle de doludur. Yeniliklerin yaratıcısı da olabilirler. 1929 krizinde Türkiye sanayileşme atılımı ile çevre ülkeler arasından sıyrılarak büyük bir atılım yapmıştı. Bu daha sonra devam ettirilemedi ve ülke tekrar merkez ülkelerinin hegemonyasına girdi. Türkiye tarımı var olan krizden sert şekilde etkilenmektedir. Bunun nedeni küreselleşme adı altında ülkeye kabul ettirilenlerdir. Et, süt, tütün, içki, gübre vb. alanlarda birçok sanayi tesisi özelleştirildi ve yabancı şirketler bu alanlarda tekeller yarattılar. Tohum yasası çiftçinin kendi tohumunu satmasını yasaklayarak çiftçiyi büyük tohum devleri ile karşı karşıya bırakmıştır. Çiftçi girdi satanlarla ürününü işleyenlerden oluşan makas arasında ezilmektedir. Dünya Krizinin Nedenleri ve Krizi Geciktirme Çabaları Krizler ile ilgili önemli teorilerden birini Rus iktisatçısı Nikolai Kondratiev ortaya atmıştır. 1892–1938 yılları arasında yaşamış olan Kondratiev kapitalist ekonomilerde 50–60 yıllık aralarla ortaya çıkan önce genişleme sonrada çöküş içeren dalgalanmalar olduğunu ortaya atmıştır. (Wikipedia, 2010) Neo-liberal çevreler, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar Dünya krizini finansal sistemin neden olduğu bir kriz gibi göstermeye çabalamaktadırlar. Hâlbuki krizler periyodik olarak ortaya çıkan ekonomik olaylardır. Kapitalizmin aşamayacağı bir çelişkisinden kaynaklanmaktadır. Kârlar yatırıma dönüşerek büyük bir üretim kapasitesi yaratma eğilimindedir. Bu üretim kapasitesi halkın satın alma gücünün ötesine 268 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 geçmektedir. Kârları arttırma eğilimi aslında satın alma gücünü kısıtlamaktadır. Satın alınmayan üretim dönerek kârları kısıtladığı bir noktaya gelinmesine yol açmaktadır. (Bello, 2008) Bello’ya göre: “1945–1975 arasında “çağdaş kapitalizmin altın çağı” denilen bir dönem yaşandı. Merkez ve gelişmekte olan ülkelerde hızlı bir genişleme meydana geldi. 1970’lerin ortasında bu genişleme döneminin sonuna gelindi. Neoklasik ekonomiye göre olmaması gereken şekilde stagflasyon denilen düşük büyüme ve yüksek enflasyonun bir arada görülmesi gerçekleşti. Almanya ve Japonya’nın yeniden inşası, Bezilya, Tayvan, Güney Kore gibi yeni sanayileşen ülkelerdeki üretim gücündeki büyük artışlar küresel rekabeti arttırdı. Ancak bu dönemde sosyal olarak satın alma gücü kısıtlandı ve kârlılık düştü. Kapitalizm bu aşırı üretim krizini çözebilmek için üç kaçış yolu buldu: 1. Neoliberal yeniden yapılanma 2. küreselleşme 3. Finanslaştırma Neoliberal yeniden yapılanma Kuzey ülkelerinde Reaganizm ve Teacherizm şeklinde, güney ülkelerinde ise yapısal uyarlama şeklinde oluştu. Bu büyüme olarak kötü sonuçlar verdi. Dünya büyüme hızı 1960’larda %2,4 iken 1990’larda %1,1, 1980’lerde %1,4 idi. Küreselleşme ile gümrükler indirildi, sermaye istediği gibi ülkelere girdi. Ucuz hammaddeler, ucuz işgücü ve pazarlar ele geçirildi. Üçüncü kaçış yolu olan finanslaştırma ilk iki yol sorunu çözemez hale gelince önem kazandı. Durgun reel ekonomi ile hiperaktif finansal ekonomi giderek birbirlerinden kopmaya başladı. Đdeal neoklasik ekonomide finansal sistem tasarruf yapanlarla yatırımcılar arasındaki mekanizmadır. Finans sistemi kâr yaratabilir, ancak değer yaratamaz. Ancak sanayi, tarım, ticaret ve hizmetler değer yaratabilir. Finans sisteminde yaratılan kârlar gerçek değerlere dayanmadığından, finans kesiminde bonolar, hisse senetleri ve üzerine finansal işlem yapılan her şey (metalar, gayrimenkul) fiyatları uçmaya başladı. Bir varlığın fiyatı gerçek fiyatının çok üstüne çıktığında balon veya köpük denilen bir finansal oluşum meydana gelmiş demektir.“ (Bello, 2008) Finansal fonlar, hedge fonlar tarım ürünlerinde de kullanılmıştır. Dünya’da çoğu gelişmiş ülkelerde oturan ve elini hiç buğdaya veya pirince değdirmeden borsalardan bilgisayarlarının başında gelecekte gerçekleşecek alımlar ve satışlar yapanlar var. Konut borsası artık işe yaramıyor. Bunlar da yeni av alanları olarak gıda ürünlerini seçtiler. Bu çevreler koşullar uygun olduğunda istedikleri rüzgârı estirebiliyorlar. Bazı tahminlere göre yatırım fonları dünyanın önemli ürün piyasalarında ticareti yapılan buğdayın %5060’ını kontrol etmektedir. Bir firmanın tahminine göre yatırımcıların pirinç veya buğday gibi, ürünü fiziksel olarak hiç alıp satmadıkları, yalnızca fiyat hareketleri üzerine bahisler yaptıkları vadeli işlemler ve opsiyon piyasalarında dönen spekülatif para 2000 yılında 5 milyar dolar iken, 2007’de bu 175 milyar dolara çıkmıştır. (Paul Waldie, 2008) Gerçek bir değere dayanmayan ve aşırı şişmiş bu balonlar patladığında artık sistem kriz içindedir demektir. Kriz aslında reel ekonomiden kaynaklanmıştır. Finans sistemi sadece bu krizin geciktirilmesine yaramıştır. Kölecilik veya feodalizm gibi kapitalizm de bir gün dünyadan yok olacaktır. Ekonomik krizler de ancak bu şekilde dünyadan silinebilir. Ancak şu anda sistemin yerini alacak bir potansiyel henüz görülmemektedir. Bu sistemin yerini alacak ileri büyük atılımlar 20. yüzyılda görülmüş ancak çeşitli nedenlerle yozlaştırılmıştır. Bütün bunlara rağmen dünyanın çeşitli köşelerinde demokratik, insancıl ve eşitlikçi değerlere dayanan çabalar görülmektedir. Tarım Politikalarında Değişiklikler Tarımsal üretimde gelişmiş ülkelerin ve şirketlerinin hegemonyasındaki artış hem ekonomik krizi yaratan koşulları genişletmekte, hem de endüstriyel tarımı genişleterek ekolojik krizi şiddetlendirmektedir. Bu nedenle özellikle 1980 sonrası dünya tarım politikasındaki değişime dikkati çekmek yararlı olacaktır. ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş ülkeler, 2. Dünya Savaşı sonrasında tarımsal üretimi hızla arttıran tarım politikaları sayesinde büyük miktarlarda 269 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 tarım ürünü ihraç edebilecek bir konuma geldiler. Bu politikalar 1980’lere kadar az çok üreticiyi de koruyacak şekilde fiyatları desteklemeyi de öngörüyor ve fiyatların belli bir eşiğin altına inmesini önlüyordu. Bu amaçla üretim kotaları da uygulanmakta idi. Ancak özellikle 1980’lerden sonra desteğin yönü değişmeye başladı. Seksenli yılların sonrasındaki özel sektörün hâkimiyetindeki değişimler çok daha fazla merkezileşmiş ve çok sıkı bir şekilde kontrol altında olan bir gıda sistemine doğru oldu. Gerek yerel toplumlar gerekse gelişmekte olan ülkeler kendilerini kıskıvrak yakalanmış hissetmeye başladılar. Murphy (2009) moda olan “serbest ticaret” sloganının semt pazarı imajı ile desteklendiğini ileri sürmektedir: “Birçok satıcı ve alıcının geldiği, sebze ve meyve satılan semt pazarlarında her şey herkesin gözü önünde olmaktadır ve “serbest piyasa” bu imajdan güç almaktadır. Serbest piyasa bütün dünyayı bir pazar yapma iddiasındadır. Ancak gerçek böyle değildir. Arjantin, Brezilya ve ABD çiftçilerinin soyalarını getirip en fazla fiyat verene mallarını verecekleri bir küresel pazar yoktur. Bu çiftçiler için gerçek ürünlerini satabilecekleri, çiftliklerinin yanında tek bir alıcı olduğudur. En fazla iki alıcı olabilir. Ürünleri kalite kontrollerine tabi tutulacaktır. Sağlık kontrolleri ve politik kaprisler söz konusudur. Küçük çiftçilerin durumu daha da beterdir. Kötü yollar, yetersiz depolama olanakları, dengesiz arazi dağılımı, kötü yasalar, dengesiz pazar güçleri, zayıf yerel ve ulusal kurumlar hepsi ticareti etkiler ve hiç biri serbest değildir… Kalkınmakta olan ülkeler Tarım Anlaşmasını imzalayarak; kendi pazarlarını açmayı kabul ederken, büyük tarımsal süper güçlerin desteklenmiş tarımsal üretimlerine dayalı sistemlerini pekiştirdiklerini, bunların büyük üretim fazlalarını dampinglerle kendi pazarlarına süreceklerini, böylelikle kendi küçük üreticilere dayalı tarımlarını tahrip edeceklerini anladılar. “ (Bello, 2002) Tarım şirketlerinde yoğunlaşma tüm dünyada da artmaktadır. Örneğin dünyanın en büyük on tarım ilacı şirketi pazarın %89’una sahiptir. Daha da ilginç olanı belli başlı şirketlerin bu alanların birçoğunda aynı anda faaliyet göstermekte olmalarıdır. Örneğin tohum ve tarım ilacı pazarındaki ilk onda bulunan şirketlerden dördü aynı firmalardır. (Özkaya, T. 2007) Buğdayını satmak isteyen bir Amerikan çiftçisi karşısında pratik olarak çoğu durumlarda tek bir firma bulmaktadır. Böylece firmalar istediği fiyattan ürünü alabilme gücünü elde etmektedir. Özellilikle 1996 Amerikan Tarım Kanunu (The Farm Bill) ile daha önceki destek politikaları tamamen kaldırıldı. Bu kanun öncesi stoklar veya ekim dışı bırakmalar sayesinde (örneğin buğday üretiminin fazla olduğu durumlarda ekmeyenlere prim verilmesi yoluyla) üreticinin fiyatlar üzerindeki hâkimiyeti kısmen sağlanabiliyordu. Bu kanun ise çiftçiyi tamamen korunmasız bırakmış oldu. ABD’de her ne kadar birçok ürün için taban fiyatları devam ettiriliyorsa da bu, geçerli pazar fiyatlarının ve çiftçinin maliyetin altında kalacak şekilde oluşturuluyordu. Çiftçilerin, maliyetinin altında ürün sattıktan sonra devletin verdiği ve şüphesiz vergi mükelleflerince karşılanan primlerini aldıklarında küçük kâr marjları ile üretimi sürdürebilmeleri sağlanmış oluyordu. Büyük gıda firmaları ise maliyetin altında aldıkları bu ürünleri ihraç ederek veya iç piyasaya işleyerek veya ham olarak sattıklarında muazzam düzeylerde kârlar elde etmiş bulunuyorlardı. Đhraç edilen ürünlerin çoğu dampingle satılmaya başlandı. Damping, ürünlerin üretim maliyetlerinin altında yurtdışına satılması anlamına gelir. Örneğin bir bushel mısır ABD’de 2 dolar maliyetle üretilebilirken, hububat firmalarınca yurtdışına 2 dolara satılıyorsa yurtiçi fiyatlar 2 dolar bile olsa bu olay damping olarak isimlendirilir. 2003 yılında ABD’den ihraç edilen bazı ürünlerde damping oranları pamukta % 47, buğdayda %28, mısırda %10, pirinçte %26 idi. (Institute for Agriculture and Trade Policy, 2005). Bu tarım politikaları nedeniyle gelişmekte ve geri kalmış ülkelerde tarım üreticileri rekabet edemiyorlar ve ülkeleri bu ürünleri ithal etmek zorunda kalıyorlar. Đthalatı kolaylaştırmak için ise Dünya Ticaret Örgütü kararları veya IMF ve Dünya Bankası ile yapılan anlaşmalar ile gümrük vergileri düşürülmekte ve bu alanlarda çalışan devlet kuruluşları özelleştirilmektedir. 270 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Dampingler Türkiye dahil gelişmekte olan ülkelerin çiftçilerini tarım dışına itmiştir. Dünya gıda üretiminin ancak %10–15 arası dış ticarete konu olmakta iken, uluslararası tarım anlaşmasında adeta bütün tarımsal üretim uluslararası ticarete konu oluyormuşçasına değerlendirilmiş ve bu da dünya tarımını etkilemektedir. DTÖ Uluslararası Tarım Anlaşması büyük tarım şirketlerinin çıkarlarını yansıtmaktadır. Hatta bu anlaşmanın ilk taslağı daha sonra Amerikan Hükümetinin ticaret temsilcisi olacak olan Cargill yöneticisi olan Dan Amstutsz’un elinden çıkmıştır. (Murphy, Sophia, 2009) Ne Yapmalı? Şirketlerin küreselleşmesi ve neo-liberalizmin saldırısı çiftçiye ve tüketiciye yönelik olarak çok yönlü olmaktadır. Savunma ve karşı mücadele de çok yönlü olmak zorundadır. Toprağın az sayıda elde toplanması olgusu halen devam etmektedir ve bu gerek yoksulluğu gerekse de üretimi gerileten, endüstriyel tarımı savunan bir yapı oluşturmaktadır. Ancak bugün yalnızca toprak dağıtımı sorunu çözmeyecektir. Aslında dünya toprak reformu deneyimleri toprak dağıtımı ile birlikte diğer etkenlerin birlikte uygulanmasının başarıyı arttırdığını ispatlamaktadır. (Griffin, Khan ve Ickowitz, 2002, s.41) Bugün veya gelecekte yapılacak bir toprak reformunda toprak dağıtımı ile birlikte tüketicilerle dolayısıyla bütün toplumla bir ittifak öngörülmelidir. Neo-liberalizm ve şirket küreselleşmesi sadece çiftçileri veya tarım işçilerini değil bütün tüketicileri tehdit etmektedir. Öncelikle gerçekte olmayan “serbest rekabet” değil “gıda egemenliği” temel ilke kabul edilmelidir. (Tolios, 2005) Dünya Bankası veya Avrupa Birliğinin dayatmakları kabul edilmemeli, her ülkenin bu arada Türkiye’nin de tarımsal sistemlerini korumak ve kendi gıda ihtiyacını karşılamak hakkına sahip olduğu kabul edilmelidir. Bu kabul edilmediği, gümrüklerimiz açıldığı takdirde örneğin Doğu Anadolu’da ve Güneydoğu Anadolu’da toprak sahibi olan çiftçiler AB rekabeti ile hayvan besleyemez, buğday üretemez hale geleceklerdir. Besin egemenliği, içine kapanma, otarşi değildir. Uluslararası ticaret herkese yarar getirecek şekilde yapılmalıdır. Ancak her ülke kendi tarım sistemini yıkımdan koruma hakkına sahip olmalıdır. Gıda egemenliği (food sovereignty) bireylerin, toplulukların ve ülkelerin kendi besinlerini üretebilmeleri ve tarım politikalarını belirleyebilme hakkı olduğunu kabul eden bir düşüncedir. Bu göreli olarak yeni bir kavramdır ve yerel topluluk ve devletlerin işletme ve besin politikaları üzerinde daha çok kontrollerini öngörür. Gıda egemenliği kavramı 1996–2002 yılları arasında Dünya Besin Zirvesinde aktif olan bazı sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına dayanmaktadır. Kendisini köylü kuruluşlarının uluslararası hareketi olarak tanımlayan Via Campesina dampinglere karşıdır ve Tarımsal Ticaret Enstitüsü gibi ABD merkezli sivil toplum kuruluşları ile birlikte kavramı tarımsal ticaretin liberalleşmesine karşı bir duruş olarak koymuştur. Gıda egemenliği küçük ölçekli sürdürülebilir tarımı korumaya olan ihtiyacı vurgular. Bunu ulusal besin pazarlarını; dampingler gibi yolları kullanan adil olmayan ticaretten koruyarak, çiftçilerin toprak ve kredi gibi kaynaklara sahip olmasını geliştirerek, genetik, toprak ve su kaynakları üzerindeki haklarını, şirketlerin haklarına karşı koruyarak yapar. (Via Campesina, 2003) Tarım, Dünya Ticaret Örgütü Doha görüşmelerinden çıkarılmalı. Gelişmekte olan ülkeler tarımlarını özgürce geliştirme hakkına sahip olmalı. Gelişmiş ülkelerin gıda tekelleri, Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası gibi örgütleri arkasına alarak ülkeleri birbiri ile yarıştırarak ve pazarlarını alabildiğine açarak kendileri için pazarlar yaratmaya çalışmaktadırlar. Bu bütün ülkelerin üreticileri, tüketicileri ve tarım sistemleri için yıkım anlamına gelmektedir. Buna karşı gıda egemenliği kavramını ileri sürmeliyiz. Tarım ürünlerinde gümrükleri yüksek tutmalı, böylece dampingli ürünlere karşı pazarlarımızı korumuş oluruz. Damping DTÖ’ne göre bile yasak olmasına rağmen pratikte engellenemektedir. Tarım satış ve diğer kooperatiflere ürün alımı için düşük faizli kredi verilmeli. Toprak Mahsulleri Ofisine yeterli alım gücü sağlanmalıdır. Gereken alanlarda ise prim 271 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ödemesi yapılmalıdır. Süt, et, sigara gibi çoğu yabancı teklerin hegemonya kurduğu alanlarda kooperatif ve kamu yatırımları yapılmalı veya teşvik edilmelidir. Organik, “düşük endüstriyel girdiye dayalı sürdürülebilir tarım” ve permakültür seçenekleri yaygınlaştırılmalı ve endüstriyel tarımdan bir an önce vazgeçilmelidir. Aksi takdirde çiftçiler kazandıklarının çoğunu endüstriyel girdi üreticilerine teslim edecekler, tüketiciler zararlı besinlerle beslenecek, doğanın tahribinin önüne geçilemeyecektir. Yerel toplumlar genetik kaynaklarına sahip olmalı, devlet kurumları da bunu desteklemelidir. Araştırmalar çiftçiye ve tüketicilere dönük olmalı, çiftçinin araştırmalara en başından itibaren katılacağı “katılımcı araştırma yaklaşımı” bütün araştırma enstitülerinde ve fakültelerde kabul edilmelidir. (Özkaya, Tayfun ve ark. 2003) Hem ülkenin hem de bölgelerin besin açısından olabildiğince öz yeterliliğe ulaşmasına gayret göstermelidir. Biyoçeşitlilik gerçekleştirilmeye veya sürdürülmeye çalışılmalı, hayatın patentlenmesine karşı çıkılmalıdır. Bütün ülkede kooperatifler desteklenmeli, bu kurumların girdi üretiminden, ürünleri işlemeye, pazarlamadan, finansman ve bankacılığa kadar her alanda çalışması için önlemler alınmalıdır. Demokratik ilkelere göre çalışan kolektif işletmeler de özendirilmelidir. Kaynaklar Bello, W. 2002. Deglobalization: Ideas for a new Wold Economy, Fernwood Publishing, Halifax, London’dan aktaran: Buckland, J. Ploughing Up the Farm (2004) Zed Books, Manitoba. S.113. Bello, Walden. 2008. “The Wall Street Colapse and its Implications for Europe and Asia: the Wiev from Civil Society” The Asia-Europe People’s Forum, Beijing, 14.10.2008, Http://www.tni.org/archives/bello/wallstreetmeltdown.ppt? (2010) Boratav, K. 2005. Toprak Reformu Kongresi Bildirisi, Ziraat Mühendisleri Odası ve Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, Şanlıurfa FAO, 2000. Agriculture: Towards 2015/30, Technical Interim Report, April, 2000’den aktaran: Buckland, J. Ploughing Up the Farm (2004) Zed Books, Manitoba. Grain. 2008. Making a Killing From Hunger, Http://www.grain.org/articles/?id=39 (7.7.2010) Institute for Agriculture and Trade Policy, (2005), United States Dumping on World Markets http://www.tradeobservatory.org/library.cfm?RefID=48538 Mayer, Anne-Marie, 1997, “Historical changes in the mineral content of fruit and vegetables”, British Food Journal, 99/6 [1997] 207–211, MCB University Press, UK http://www.emeraldinsight.com/Insight/ViewContentServlet?Filename=Published/Emeral dFullTextArticle/Pdf/0700990602.pdf Murphy, S. et all. 2005. WTO Agreement on Agriculture: A Decade of Dumping- United States Dumping on Agricultural Markets, Pub. No:1, Institute for Agriculture and Trade Policy, Minnesota,http:// tradeobservatory.org sayfasında (18.5.2006) Murphy, S. 2009. “Free Trade in Agriculture, A Bad Idea Whose Time is Done” Monthly Review, July- August 2009, http:// www.iatp.org/iatp/factsheeds.cfm?accountID=500&refid=106576 (15.10.2009) Özkaya, T. 2007. “Tohumda Tekelleşme ve Etkileri” Tarım Ekonomisi Dergisi, cilt: 13, Sayı: 1,2, Đzmir Tolios, Y. 2005 Çiftçi sendikaları Hareketi Paneli, Đstanbul 16 Nisan 2005 (yayınlanmamış konuşma) Via Campesina. 2003. Food Sovereignty, http:// www.aseed.net (8.8.2003)‘den aktaran: Buckland, J. Ploughing Up the Farm (2004) Zed Books, Manitoba. Wikipedia. 2009. “Nikolai Kondratiev” ve “Kondratiev waves” http://en.wikipedia.org/wiki/Nikolai_Kondratiev ve http://en.wikipedia.org/wiki/Kondratiev_waves (2010) World Bank, 2004, Turkey– A Review of the Impact of the Reform of Agricultural Sector Subsidization, March 2004. Washington D.C., 272 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 2001 Ekonomik Krizinin Türk Tarımında Toplam Faktör Verimliliği Üzerindeki Etkilerinin Analizi Tuna ALEMDAR1 Özet Bu çalışmada 2001 ekonomik krizinin Türkiye’nin bitkisel üretim performansı üzerindeki etkileri incelenmektedir. Çalışmada 1996–2006 dönemine ait il düzeyindeki verilerle hesaplanan Malmquist endekslerinden yararlanılmış ve söz konusu dönem, analizi kolaylaştırmak amacıyla kriz öncesi ve sonrası olmak üzere iki alt döneme ayrılmıştır. Bulgular, Türkiye tarımında toplam faktör verimliliğinin dönem boyunca azaldığını göstermektedir. Ancak, kriz öncesi dönem artan teknik etkinlik ve azalan teknolojik değişimle; kriz sonrası dönem ise azalan teknik etkinlik ve artan teknolojik değişimle karakterize edilmektedir. Bu durum kriz sonrasında bazı teknolojik yeniliklerin devreye girdiğini ancak bu yeniliklerin etkin bir şekilde kullanılamadığını ima etmektedir. Dönem boyunca her yıl toplam faktör verimliliği ortalama %1 düşüş göstermiştir. Anahtar kelimeler: Toplam Faktör Verimliliği, Ekonomik Kriz, Malmquist Endeksi, Türk Tarımı Analysis Of The Effects Of 2001 Economic Crisis On Total Factor Productivity Of Turkish Agriculture Abstract This study analyzes the effects of 2001 economic crisis on the crop production performance of Turkish agriculture. Malmquist indices estimated from 1996-2006 provincial level data were employed in the analysis and this period was divided into two (before and after crisis) sub periods to facilitate analysis. Findings show a decline in total factor productivity during the whole period. However, while before crisis sub-period is characterized with an increasing technical efficiency and a decreasing technological change, after crisis sub-period is characterized with just an opposite trend. Average annual total factor productivity decline is around 1% during the whole period. Keywords: Total Factor Productivity, Economic Crisis, Malmquist Index, Turkish Agriculture GĐRĐŞ Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bugüne kadar hafif ve şiddetli birçok ekonomik kriz yaşamıştır. Türkiye ekonomisinde tarımın yüksek bir paya sahip olduğu dönemlerde yaşanan krizlerde tarımda verim istikrarsızlıkları ve dış ticaret hadlerindeki düşüşler doğrudan ve dolaylı yollarla GSMH ve dış ticaret gelirlerini etkileyerek büyüme hızının düşmesine yol açmış ve tarım, krizin tetiklenmesinde önemli bir role sahip olmuştur. 1990’lardan sonra ise Türkiye önemli ölçüde sanayileşmiş, özelleşmiş, kentleşmiş, piyasa ekonomisinin bütün kurumlarının işler olduğu fakat finansal ve yapısal kırılganlıklarla yüklü bir ekonomik yapıya sahip bir ülke durumuna gelmiştir. Türkiye’nin köy-tarım ağırlıklı bir yapıdan kent-sanayi-hizmet ağırlıklı bir sosyoekonomik yapıya geçmiş olması krizlerin kaynakları, seyri, alınan önlemler açısından da önemli farklılıklar yaratmıştır. Şiddetli ve göreli hafif krizlerle geçen yılların toplamı cumhuriyet tarihinin neredeyse beşte birine varırken, serbestleşme ve küreselleşme sürecinin yaşandığı son çeyrek yüzyılın neredeyse %90’ı kriz yıllarıdır (Kazgan,2008). Türkiye’nin yaşadığı büyük krizlerden biri olan 2000 Kasım–2001 Şubat finansal krizi aslında 1998 yılında başlayan çift dipli bir krizdir. 1997 yılında Asya ülkelerinde başlayan kriz kısa bir süre sonra Arjantin, Brezilya gibi ülkelere ve ardından Rusya’ya sıçramış, ardından 1998 yılında Türkiye’ye intikal etmiştir. Asya ülkelerinin paralarını devalüe etmelerinin Türkiye’nin bu ülkelere karşı rekabet gücünü düşürmesi, Rusya’ya ihracatın ve Rusya’dan gelen turistlerin azalması da krizin etkilerini arttırmıştır. Yine de 1 Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 01330 Balcalı Adana 273 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye 1998’de, %8.4 artan tarımsal üretimi ve %9.3 artan madencilik üretimiyle GSMH’yi %3.9 oranında arttırabilmiştir. 1999 yılında yaşanan şiddetli kuraklık ve Marmara depremi krizin derinleşmesinde olumsuz dışsallıklar olarak rol oynadılar. Bu yılın sonunda IMF ile stand-by anlaşması imzalandı. Türkiye kredi alabilmek için IMF ve Dünya Bankası taleplerine uygun dönüşümler yapmayı taahhüt etti. Tarımsal ürünlere yapılan desteklerin kaldırılması, başta şeker pancarı ve tütün olmak üzere ürünlerin üretim kotalarına tabi tutulmaları, buğday gibi temel bir gıda maddesinin fiyatının uluslar arası fiyatlara bağlanması, ithalatın serbestleştirilmesi, tarımsal girdilere verilen mali desteklerin kaldırılması, tarıma destek veren kurumların özelleştirilmesi ve tasfiyesi sonucu Türkiye tarım üretiminde %1.3 artışla kendi nüfus artışının doğuracağı gıda talebini bile karşılayamaz duruma düşerek ABD ve AB’nin ihracatına 70 milyonluk dev bir pazar açmıştır (Kazgan, 2008). Günümüzde ekonomik gelişmişlik düzeyinin belirlenmesinde en çok kullanılan göstergelerden biri de, verimliliktir. Türkiye ekonomisindeki payının azalmasına rağmen ulusal ekonomideki önemini koruyan tarım sektörünün ekonomik gelişmeye katkılarının arttırılması verimliliğin artırılması ile olanaklıdır. Ekonomik ve finansal krizlerin tarım sektörü verimliliği üzerindeki etkileri ise çok yönlü olabilmektedir. Finansal kriz sırasında azalan kredi olanakları nedeniyle yatırımların azalması, kaliteli girdi kullanımında düşüşler, ekonominin dışa açıldığı, tarımsal desteklerin kaldırıldığı bir dönemde toplam faktör verimliliğinde azalmaya yol açabilir. Tarım ürünleri talebinin gelir esnekliği düşük olduğundan krizin talep üzerindeki etkisi sanayide gibi büyük talep daralmalarına yol açmasa da katma değeri yüksek bazı tarımsal ürünlere talep azalabilir. Öte yandan krizler, kıt kaynakların daha etkin kullanımını teşvik ederek toplam faktör verimliliğinde bir artışa da yol açabilir. Türk tarımında toplam faktör verimliliği değişimlerini Malmquist yöntemiyle analiz eden birçok çalışma bulunmaktadır. Bunlar arasında 1982-1996 döneminde dokuz tarım bölgesinde analiz yapan Günden ve ark. (1998), bölgesel düzeyde analiz yapan Zaim ve ark. (2001), TĐGEM işletmelerinde etkinlik değişimini inceleyen Candemir ve Deliktaş (2006), ve şeker fabrikalarının performans analizini yapan Demirci (2001) sayılabilir. Bu çalışmada, Türkiye tarımında 2000 Kasım–2001 Şubat ekonomik krizi öncesi ve sonrasında il ve ülke düzeyinde toplam faktör verimliliği ve bileşenlerinde sağlanan gelişim incelenmektedir. MATERYAL VE YÖNTEM Araştırmada il bazında bir çıktı ve beş girdi kullanılmıştır. Çıktı olarak kullanılan ve illerde yetiştirilen tarla bitkileri, meyve ve sebzelerin parasal değerini gösteren bitkisel üretim değerleri TÜĐK yayınlarından elde edilmiş ve yine bu kurum yayınlarından elde edilen il bazında Gıda Tüketici Fiyat Endeksleri ile 1996 yılı sabit fiyatlarına çevrilmiştir. Araştırmada kullanılan girdiler ve kaynakları şunlardır: tarımsal mücadele ilaçları (ton) TKĐB kayıtlarından elde edilmiştir. Sermaye kullanımını temsil etmek üzere seçilen traktör sayıları, işgücünü temsil eden tarımsal aktif nüfus ve bitkisel üretimde kullanılan arazi miktarları (ha), kimyasal gübre (ton) ise TÜĐK kayıtlarından elde edilmiştir. Verimlilik değişimi, belirli bir dönemde belirli bir girdi setiyle üretim performanslarında sağlanan gelişimdir. Tek girdi ve tek çıktı ile yapılan analizlerde verimlilik artışı iki dönem arasında ortalama ürünlerde gözlenen değişimle ölçülür. Caves 274 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ve ark. (1982) birden çok girdi ve çıktı bulunan üretim süreçlerinde girdi değişikliklerinin üretime yansımalarının üretim olanakları eğrisi yardımıyla bulunabileceği, bu amaçla uzaklık fonksiyonlarından yararlanılabileceğini, gözlenen ve beklenen üretim artışları farkının teknolojik değişime bağlanabileceğini, üretim olanakları için referans olarak dönem başı veya sonu teknolojilerin esas alınabileceğini ileri sürmüşlerdir. Färe ve ark. (1992) ise hem dönem başı hem dönem sonu teknolojisi esas alınarak hesaplanan verimlilik endekslerinin geometrik ortalamasının alınmasını önermişlerdir. Verimlilik değişiminin ölçülmesi için birçok yöntem geliştirilmiştir. Bunlardan biri de Malmquist endeksleridir. d o s (y t , x t ) d o t (y t , x t ) m o (ys , x s , y t , x t ) = s x t d o ( y s , x s ) d o ( y s , x s ) 1/ 2 (1) Malmquist endeksleri, uzaklık fonksiyonları yaklaşımıyla girdi ve çıktı uzayında işletmeleri temsil eden farklı iki döneme ait veri noktalarının ortak bir teknolojiye uzaklıklarını hesaplayarak bu iki veri noktası arasındaki toplam faktör verimliliği değişimini ölçen parametrik olmayan endekslerdir. Uzaklık fonksiyonlarının oluşturulmasında doğrusal programlama tekniklerinden yararlanılabilmektedir. Endeksin yaygınlaşmasında, fiyat verileri olmadan hesaplanabilmesi, üretici davranışı, üretim fonksiyonun şekli konularında bir varsayıma gerek göstermemesi, tüm üreticilerin etkin çalıştığının varsayılmaması, verimlilik değişiminin etkinlik değişimi ve teknolojik gelişme bileşenlerine ayrıştırılabilmesi gibi faktörler rol oynamaktadır. t s s d o (y t , x t ) d o (y t , x t ) d o (ys , x s ) m o (ys , x s , y t , x t ) = s x t t d o ( y s , x s ) d o ( y t , x t ) d o ( y s , x s ) 1/ 2 (2) Eşitlik (1)’de m, Malmquist endeksini; d, uzaklık fonksiyonlarını; o alt indisleri endeks ve uzaklık fonksiyonlarının çıktı yönelimli olduğunu; y ve x sırasıyla çıktı ve girdi vektörlerini, s ve t alt ve üst indisleri sırasıyla temel ve cari dönemleri göstermektedir. Örneğin; köşeli parantezdeki ilk kesirli ifadenin payındaki terim t dönemi girdi ve çıktılarıyla s dönemi teknolojisine göre oluşturulan uzaklık fonksiyonunu göstermektedir. Diğer uzaklık fonksiyonları da benzer şekilde yorumlanmalıdır (Coelli ve ark., 2005). Malmquist toplam verimlilik endeksi kendisini oluşturan iki temel bileşene ayrıştırılabilir. Verimlilik değişimini açıklayan faktörlerden biri üretici etkinliğindeki değişimdir. Etkinlik değişimi bir üreticinin elindeki girdilerle mevcut teknoloji altında erişebileceği en yüksek üretim düzeyini yakalamadaki başarısını ölçmektedir. Etkinlik değişimi, üreticinin içinde bulunulan dönemdeki etkinliğinin, bir önceki dönemdeki etkinliğine oranıdır. Bu oran bire eşitse iki dönem arasında üreticinin etkinliği aynı kalmış, birden küçükse üretici etkinliği azalmış, birden büyükse üreticinin etkinliği artmış demektir. Verimlilik artışının diğer bileşeni, üretim sınırındaki kaymaları ölçen ve tüm üretim birimlerini etkileyen teknolojik gelişmelerin verimliliğe katkısını gösteren teknolojik değişimdir. Teknolojik değişim endeksi, temel ve cari dönem esas alınarak hesaplanan etkinlik değerlerinin geometrik ortalamasıdır. Eşitlik (2)’de, Eşitlik (1)’de sunulan Malmquist endeksinin bileşenlerine ayrıştırılmış hali gösterilmektedir: Köşeli parantez dışındaki kesirli ifade işletmenin s ve t dönemleri arasında etkinlik değişimini, parantez içindeki ifade ise teknolojik değişim endeksini göstermektedir. 275 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Referans üretim sınırının parametrik olmayan veri zarflama yöntemiyle hesaplandığı bu çalışmada, ölçeğe sabit getiri varsayımı benimsenmiş ve endekslerin hesabında Coelli (1996) tarafından geliştirilen DEAP 2.1 yazılımından yararlanılmıştır. ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA Türkiye tarımında 1996–2006 döneminde etkinlik değişimi, teknolojik değişim ve toplam faktör verimliliği endeksleri Çizelge-1’de sunulmaktadır. Analizler il düzeyinde yapılmış ve il düzeyinde hesaplanan endekslerin geometrik ortalaması alınarak ülkenin bütünü için Malmquist endeksleri hesaplanmıştır. Malmquist endeksleri zincirleme endeksler olduğundan ardışık değerlerin çarpımıyla birikimli endekslere dönüştürülebilir. Böylelikle toplam faktör verimliliği ve bileşenlerinin zamana bağlı değişimi izlenebilir. Birikimli endeksler Çizelge-1’in son üç sütununda sayısal olarak ve Şekil-1’de grafiksel olarak sunulmuştur. Görüldüğü gibi üretici etkinliklerinde büyük artışlara rağmen toplam faktör verimliliği dönem sonunda, dönem başındaki seviyeye ulaşamamaktadır. Çizelge–1: Türk tarımında toplam faktör verimliliği ve bileşenleri (1996–2006). Yıllık Birikimli YILLAR ED* TD* TFVD* ED* TD* TFVD* 1996/1997 1.165 0.677 0.790 1.165 0.677 0.790 1997/1998 1.230 0.758 0.932 1.433 0.513 0.736 1998/1999 0.998 0.886 0.884 1.430 0.455 0.651 1999/2000 1.456 0.720 1.048 2.082 0.327 0.682 2000/2001 0.982 1.088 1.069 2.045 0.356 0.729 2001/2002 0.886 1.211 1.073 1.812 0.431 0.782 2002/2003 0.887 1.061 0.940 1.607 0.458 0.735 2003/2004 1.038 0.981 1.018 1.668 0.449 0.749 2004/2005 1.036 1.090 1.129 1.728 0.489 0.845 2005/2006 0,717 1.462 1.048 1.239 0.715 0.886 Yıllık artış hızı (%) 2.16 -3.29 -1.20 2001 öncesi 20.12 -24.36 -9.12 2001 ve sonrası -8.29 13.92 4.45 * ED=Etkinlik Değişimi; TD: Teknolojik Değişim; TFVD: Toplam Faktör Verimliliği Değişimi Çizelge-1’de de görüldüğü gibi 1996–2006 arası dönemde Türkiye’de teknik etkinlikte yıllık ortalama %2 civarında büyüme, teknolojik değişimde yıllık ortalama %3 gerileme gözlenmiştir. Bunun sonucunda dönem içi toplam faktör verimliliği %1 azalmıştır. Toplam faktör verimliliğindeki gerileme üreticilerin etkinliklerinin azalmasından değil, teknolojik gerilemeden kaynaklanmıştır. Çizelge–1 ve Şekil–1’de değişkenlerin gösterdiği eğilimlerde 2001 yılında gözlenen kırılma 1996–2006 döneminin iki alt dönem halinde incelenmesinin daha uygun olduğunu göstermektedir. Teknik etkinlik 1996 yılından 2000 sonuna kadar yükselme eğilimindeyken 2001 yılı ile birlikte düşme eğilimi göstermektedir. Toplam faktör verimliliği ve teknolojik değişim de bu noktadan sonra yükselme eğilimine girmektedir. 276 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Şekil–1: Türkiye Tarımında Kümülâtif Toplam Faktör Verimliliği (TFV), Teknik Etkinlik Değişimi ve Teknolojik Değişim (1996–2006) Endekslerin kriz öncesi ve sonrası endekslerin istatistiksel açıdan önemli derecede farklı olup olmadığını ortaya koymak için yapılan parametrik olmayan KruskalWallis testi aradaki farkların %5 düzeyinde anlamlı olduğunu göstermektedir. Şekil–2: Türkiye Tarımında Bitkisel Üretim Değeri ve Girdi Endeksleri (1996– 2006) Toplam faktör verimliliği 2001 öncesi dönemde yıllık %9.12 gibi oldukça yüksek bir hızla azalırken 2001 ve sonrası dönemde yılda ortalama %4.45 artmaktadır. Bu artışın büyük ölçüde teknolojik ilerlemeden kaynaklandığı görülmektedir. Çünkü 2001 öncesinde yılda yaklaşık %24.36 oranında teknolojik gerileme yaşanırken 2001 ve sonrası dönemde yılda %13.92 teknolojik ilerleme gözlenmektedir. Teknik etkinlik değişiminde 2001 öncesi yıllık ortalama artış hızı %20.12 iken 2001 ve sonrasında ortalama değişim %-8.29’dur. Buradan şu sonuçlar çıkarılabilir: 2001 yılına yaklaşıldığında 1998 yılında 277 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 başlayan çift dipli kriz derinleşirken teknolojik gerileme yaşayan üreticiler bu gerilemeyi etkinliklerinin arttırarak karşılama yoluna gitmişlerdir. 2001 sonrası dönemde ise krizin atlatılması için üretimde bazı teknolojik yenilikler uygulanmaya başlamış ancak üreticiler bu yeni duruma adapte olamadıklarından üretici etkinliklerinde hızlı bir düşüş yaşanmıştır. Sonuçta toplam faktör verimliliği dönem başı değerine bile ulaşamamıştır. Şekil–2’de Türkiye’de 1996 sabit fiyatlarıyla bitkisel üretim değeri ve girdi kullanım endeksleri gösterilmektedir. Sabit fiyatlarla bitkisel üretim değerinin araştırma dönemi sonunda dönem başına göre %10 düştüğü, ekilen arazinin nispeten sabit kaldığı, tarımsal ilaç kullanımının 2001’de yaşanan büyük bir çöküşten sonra, 2002 ve 2003 yıllarında arttığı ve ardından nispeten kararlı bir durum aldığı gözlenmektedir. Gübre kullanımında da benzer bir gelişme söz konusudur. Đstikrarlı bir şekilde artış gösteren tek girdi traktördür. En büyük düşüş tarımsal aktif nüfustadır. Bütün bunlar kriz sonrası toplam faktör verimliliğinde sağlanan gelişmeden işgücü girdisindeki azalışın, kırdan kente veya tarımsal üretimden tarım dışına göçün büyük bir rol oynadığını göstermektedir. Türkiye’de tarım sektöründeki istihdamın tarımın GSYĐH içindeki payının 3 katı civarında olması tarım sektörünün düşük verimliliği ve sektördeki atıl işgücü konusunda bir fikir vermektedir. 1996 yılında 9.259 milyon olan tarımsal aktif nüfus dönem sonu olan 2006 yılında 6.088 milyona düşmüştür. Bu durum her ne kadar bazı iktisatçılarca bir gelişme eğilimi olarak görülse de Türkiye’de diğer sektörlerin istihdam yapısı, kentlerdeki işsizlik oranları, iç ticaret hadlerinin tarım aleyhine seyri, FAO’nun ifadesiyle tarımın kadınlaşması bu sürecin gelişme ve modernleşmeyi değil, toplumsal bir çöküntüyü temsil ettiğini göstermektedir (Günaydın, 2010). Đller düzeyinde analiz yapılırken, bazı verilerin kuşku uyandırması ve illerle ilgili daha fazla veriye gerek duyulması nedenleriyle ayrıntılı analizlerden kaçınılmıştır. Ancak tüm illerde 2001–2006 dönemi teknolojik değişme endeksleri 1996–2000 dönemi endekslerden büyük bulunmuştur. Her il için yapılan Kruskal-Wallis testlerinde 66 ilin 2001 öncesi ve sonrası teknolojik değişim performansları arasındaki farklılıklar %5 düzeyinde anlamlı bulunmuş, kalan 15 ilde ise bu düzeyde anlamlı bulunmamıştır. 71 ilde 2001–2006 dönemi teknik etkinlik değişimi endeksleri 1996–2000 dönemi endekslerinden küçük bulunmuştur. Ancak sadece 23 ilde bu düşüşler anlamlı bulunmuştur. Altı ilde (Artvin, Batman, Bayburt, Erzurum, Hakkâri, Rize) iki dönem arasında ortalama teknik etkinlik değişim endeksleri aynı kalmıştır. Đki dönem arasında ortalama teknik etkinlik değişme endeksleri büyüyen il sayısı dörttür: Ardahan, Osmaniye, Siirt ve Malatya. Ancak bu farklılıklar istatistiksel açıdan anlamlı değildir. Beş ilde (Ankara, Edirne, Elazığ, Uşak ve Van) toplam faktör verimlilikleri iki dönem arasında yaklaşık aynı düzeyde kalmıştır. 12 ilde (Amasya, Eskişehir, Burdur, Isparta, Karabük, Kırklareli, Kilis, Nevşehir, Niğde, Samsun, Tekirdağ, Tokat) 2001 sonrası ortalama toplam faktör verimlilikleri 2001 öncesi değerlerden düşüktür. Ancak aradaki farklar istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır. 65 ilde ise 2001 sonrası toplam faktör verimliliği endeksleri birinci dönemdeki endeks değerlerinden daha yüksek bulunmuştur. Ancak bunların sadece beşinde (Ağrı, Batman, Bolu, Sivas ve Đçel) aradaki farklar istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur. Bütün bunlardan toplam faktör verimliliği ve bileşenlerinde her iki dönemde il düzeyinde gözlenen değişikliklerin Türkiye düzeyinde gözlenen değişikliklerle aynı davranışı sergilediği sonucu çıkarılabilir. 2001 öncesi yüksek bir teknik etkinlik değişimi ve teknolojik gerileme, 2001 sonrası ise teknolojik ilerlemeyle birlikte teknik etkinlik azalışı. 278 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Türkiye’de toplam faktör verimliliğindeki düşüşe karşın iller arasında farklılıklar vardır. Toplam faktör verimliliğinde ilk beş sırada olan iller ve toplam faktör verimliliği değişimleri şöyledir: Kahramanmaraş (1.144), Konya(1.139), Mersin (1.117), Kayseri (1.116) ve Karaman (1.095). Bu beş ilden Mersin ve Karaman’da hem teknik etkinlikte hem de teknolojik değişimde artış gözlenmektedir. Kahramanmaraş, Konya ve Kayseri ise yaşadıkları teknolojik gerilemeye karşın teknik etkinliklerini arttırarak toplam faktör verimliliklerinde artış sağlamışlardır. Kahramanmaraş ilinde bitkisel üretim değerinde büyük bir azalma olmamışken işgücü girdisinde sürekli azalma gözlenmiştir. Mersin ilinde bitkisel üretim değeri ortalama 1997 yılı dışında dönem başındaki değerin üzerinde olmuş, ilaç, gübre ve işgücü girdilerinde azalma gözlenmiş, öte yandan ekilen alanlarda da artışlar gözlenmiştir. Karaman ilinde ise bitkisel üretim değeri, ekilen araziler ve gübre kullanımında artışlara karşın tarımdaki ekonomik aktif nüfus neredeyse yarı yarıya azalmıştır. En başarılı illerin incelenmesi performans artışında işgücü girdisindeki azalmanın büyük rol oynadığını ve performansın bir bölümünün ekilen arazilerdeki artıştan kaynaklandığını göstermektedir. Toplam faktör verimliliği değişiminde en kötü durumda olan beş ilde teknik etkinlikte ve teknolojide gerileme yaşanmıştır. Bu iller şunlardır: Kütahya (0.771), Yozgat (0.772), Osmaniye (0.798), Malatya (0.827) ve Karabük (0.858). Bu beş ilin tamamında da hem teknik etkinlikte hem teknolojik gelişmede ilgili dönemde gerileme yaşanmıştır. Etkinlik değişimi ölçümlerinde referans üretim sınırı önemli bir yer oynamaktadır. Referans üretim sınırını oluşturan iller gözlem seti içerisinde veri teknoloji altında ulaşılabilecek en yüksek düzeyi gösterdikleri için önem taşımaktadır. SONUÇ VE ÖNERĐLER Bitkisel üretim değerindeki dalgalı seyrin bir bölümü iklim koşullarındaki istikrarsızlıktan kaynaklansa da olgular bu düşüşün sadece iklim koşullarından kaynaklanmadığını düşündürmektedir. Đç ticaret hadlerinin tarım aleyhine döndüğü bu dönemde tarımsal desteklerin azaltılması girdi kullanımlarındaki iniş çıkışları bir ölçüde açıklayabilir. Girdi kullanımı belirli bir süre sonra değişen ekonomik koşullar nedeniyle dönem başındaki durumuna erişebilmektedir. Oysa işgücü için aynı şey söylenemez. En büyük azalmanın gözlendiği girdinin işgücü olması, toplam faktör verimliliğindeki kriz sonrası gözlenen nispi toparlanmanın önemli belirleyicilerinden birinin tarımsal istihdamdaki azalma olduğunu düşündürmektedir. Özelleştirmelere karşın sanayinin yeni istihdam yaratmadığı bilinen bir gerçek olduğundan krizin yaklaşık 3 milyon kişinin evinden yurdundan ve işinden olarak köyden kente göçüyle sonuçlandığı ve tarımdaki verimlilik düzeyinin ancak bu şekilde korunduğu söylenebilir. Kuşkusuz verimlilik düzeyinde daha kaliteli girdi kullanımı ve sulamanın yaygınlaşmasının da önemli bir payı bulunmaktadır. 1960’lı yıllarda birçok araştırmacı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler tarımı arasındaki farklılıkları traktör sayıları, gübre vb. girdilerin niceliği ile açıklamaya çalışmıştır. Gelişmekte olan ülkeler tarımda girdi kullanımını sübvanse ederek tarımsal üretimlerini arttırmışlardır. Gübre ve tarımsal makineler genellikle bu ülkelerde bol bulunan toprak ve araziyi ikame etmektedir. Öte yandan yeni teknoloji ve girdilerin kullanımı üreticilerin üretim pratiklerinde de birtakım değişmelerin sağlanmasını gerektirdiğinden bazı durumlarda girdideki artışlar üretimdeki artışları aşabilmektedir. Böyle bir uyarlama sürecinde toplam faktör verimliliği artacağına düşebilir (Arnade,1968). Yapılan analizde, kriz sonrası dönemde, hem teknolojik değişim hem teknik etkinlik artışı görülen çok az sayıdaki il dışında, illerin büyük çoğunluğunda toplam faktör verimliliğindeki esas belirleyici etmenin teknolojik değişim olduğu, teknolojik değişim ile birlikte teknik etkinlikte gerileme olduğu görülmektedir. Bu durum, tarımda teknolojik yeniliklerin yayılmasında bir başarısızlığa işaret etmektedir. Yeniliklerin etkin 279 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bir biçimde uygulanabilmesi için teknik etkinliğin arttırılması, bunun için de yayım çalışmaları ve örgütlenme etkinliklerine hız verilmesi gerekmektedir. Son olarak tarımda verimliliğin, iç içe geçmiş ve yerel olarak değişkenlik gösteren birçok faktöre bağlı olduğu göz önüne alınarak farklı il veya bölgelerin krize verdiği tepkilerin farklılığına neden olan faktörler ayrıntılı bir şekilde araştırılmalıdır. KAYNAKLAR Armağan, G., Özden A. ve Bekçioğlu S. (2008), Efficiency and Total Factor Productivity of Crop Production at NUTS-1 Level in Turkey: Malmquist Index Approach, Qual Quant. 2010 44: 573-581, DOI 10.1007/s1 1135-008-9216-5 Arnade C., 1998. “Using A Programming Approach to Measure International Agricultural Efficiency and Productivity”, Journal of Agricultural Economics Volume 49, Number 1, Winter 1998 sayfa 67-84. Candemir M., ve Deliktaş E. (2006) Tigem Đşletmelerinde Teknik Etkinlik, Ölçek Etkinliği, Teknik Đlerleme, Etkinlikteki Değişme ve Verimlilik Analizi: 19992003, Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü Caves, D., Christensen, L., ve Diewert, E. (1982) The Economic Theory of Index Numbers and the Measurement of Input, Output and Productivity, Econometrica, 50, 1393-1414 Coelli, T.J., 1996 “ A Guide to DEAP Version 2.1: A Data Envelopment Analysis (Computer) Program, Center for Efficiency and Productivity Analysis Working Paper no:96/08, University of New England, Department of Econometrics, Armidale, Australia. Coelli, T.J., D.S.P. Rao, C.J.O’Donnell, G.E. Battese (2005) An Introduction to Efficiency and Productivity Analysis, Second Edition, Springer Demirci S. (2001) Şeker Fabrikalarının Performans Analizi ve Toplam Faktör Verimliliklerinin Ölçümü. Malmquist Đndeks Yaklaşımı, Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü Färe, R., Grosskopf, S., Lindgren, B., Rots, P. (1992). Productivity Changes in Sweedish Pharmacies 1980-1989: A Nonparametric Malmquist Approach. Journal of Productivity Analysis. 3, 85-101 Günaydın, G. (2010) Tarım ve Kırsallıkta Dönüşüm. Politika Transferi Süreci/AB ve Türkiye Tan Kitabevi. Ankara. Günden, Miran ve Sarı (1998) Türk Tarımında Verimlilik ve Etkinliğin Gelişimi: Bir Veri Zarflama Yöntemi Uygulaması Türkiye 3. Tarım Ekonomisi Kongresi, Ankara s. 324–338 Kazgan, G., 2008, Türkiye Ekonomisinde Krizler, “Ekonomi Politik” Açısından Bir Đrdeleme, Đstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı. TUIK, Tarımsal Yapı ve Üretim, Çeşitli Yıllar Zaim, O., Bayaner A., Kandemir M.U. (2001), Tarımda Đller ve Bölgeler Düzeyinde Üretkenlik ve Etkinlik: Farklar ve Nedenler. TEAE Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü. 280 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 GD’li ve GD’siz Mısır Gevreğinde Fiyat Artış Simülasyonlarının Tüketici Satın Alma Olasılıklarına Etkileri(*) Güneş EREN1, Abdulbaki BĐLGĐÇ2, Bahri KARLI3, Levent KAYA4, Abdulvahit SAYASLAN5, Gülşen KESKĐN6, Cihat GÜNDEN7 ÖZET Günümüzde ve özellikle 2009 yılının son çeyreğinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) yasallaştırmış olduğu “ Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin Đthalatı, Đşlenmesi, Đhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmenlik” çerçevesinde ülkemizde, kamuoyu tarafından yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde, tüketicilerin (haneleri) çoğunluğunun gelirlerinin büyük bir bölümünü gıda harcamalarına ayırdıkları düşünülürse, bir gıdanın GD’li GD’siz olma özelliği arasındaki fiyat farkının etkisi gıdayı tercih etmede büyük bir role sahip olacağı yadsınamaz. GD’li ürünlerin, GD’li olmayan ürünlere göre nispeten daha az maliyetle üretilmesi sonucu, düşük fiyatlar doğal olarak GD’li ürünlere yansımaktadır. Ülkemizde kişilerin kendi gelirlerinin büyük bir bölümünü gıda harcamalarına ayırdığı düşünülürse, bu tip gıdaların satın alınması ile sağlayacağı mali fayda kayda değer bir özellik taşıyacaktır. Bu çalışmada mısır gevreğinin, GD’li ve GD’siz olduğu varsayımında bulunularak, bu ürünlerin fiyatlarındaki değişmenin tüketiciler üzerinde olan olası etkileri analiz edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar, Mısır Gevreği, Tüketici, Fiyat ABSTRACT Especially in the last quarter of 2009, Ministry of Agriculture and Rural Affairs has successfully passed a legislation in Parliament as “ Regulation on the Import, Processing, Exportation, Control and Inspection of Genetically Modified Organisms Intended For Food and Feed” that has been discussed intensively by the public nowadays. As consumers in developing countries like in our country, who spend the majority of a large portion of their income on food expenditures, are being considered, the effect of price differences between genetically modified foods (GMF) and nongenetically modified foods on the decision to choose the food is undeniable. GMF being produced with less cost results in relatively low prices naturally reflected in their prices. A large part of their income on the food expenditures are considered, people purchasing these types of foods will provide them a significant financial benefits. In this study assuming corn flakes labelled as GMF and non-GMF, changes in the prices of these products with the potential impact on consumers is analyzed. Keywords: Genetically Modified Organism, Genetically Modified Foods, Corn Flakes, Consumers, Prices 1. Giriş Genetik yapısı, gen teknolojisi kullanılarak değiştirilen bir canlıya “genetiği değiştirilmiş organizma” (GDO), GDO’lardan üretilen veya GDO türevleri içeren bir gıdaya da “genetiği değiştirilmiş gıda” (GDG) adı verilmektedir (Gelvin, 1998). Melezleme, mutasyon ve doku kültürü gibi geleneksel (klasik, konvansiyonel) ıslah yöntemleriyle de canlıların genetik yapıları değiştirilmektedir: Ancak, bu yöntemlerle geliştirilen canlılar GDO kapsamı dışında değerlendirilmektedir. GDO’ların geliştirilmelerinde temel amaç, hedeflenen canlıya yeni ve faydalı bir veya birkaç özelliğin aktarılması olup, bu kapsamda dünyada GDO üretimi hızla (*) Bu çalışma TÜBĐTAK tarafından desteklenmiştir. Çalışmadaki fikirler tümü ile yazarlara ait olup hiçbir şekilde destekleyen kurumu bağlamamaktadır. 1 Harran Üniversitesi Ceylanpınar Meslek Yüksekokulu, Şanlıurfa, guneseren@hotmail.com 2 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Şanlıurfa. 3 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Şanlıurfa. 4 Harran Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümü, Şanlıurfa. 5 Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Gıda Teknolojileri Bölümü, Karaman. 6 Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Ankara. 7 Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir. 281 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 artmaktadır. Đlk ticari üretim izinli GDO, 1994 yılında izin verilen ‘FlavrSavr’ adı verilen domatestir. Son 15 yıldır üretilen ve tüketilen GDO ve GDG’ların tamamı bitkisel kaynaklıdır (James, 1997;2007). Dünyada en önemli GDO üreten ülkeler sırasıyla ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada, Hindistan, Çin, Paraguay, Güney Afrika, Uruguay, Filipinler, Avustralya ve Đspanya’dır (James, 2007). AB ülkelerinde GDO üretimi dünyadaki toplam üretimin %1’i civarında olup, en önemli üreticiler sırasıyla Đspanya, Fransa, Çek Cumhuriyeti, Portekiz, Almanya, Slovakya ve Romanya’dır (James, 2007; Ramjoue, 2007). Dünya’da 2007 yılında GD’li ekim alanlarının %80’inden fazlası Amerika, Arjantin ve Brezilya’dadır. Dünya’da yetiştirilen transgenik ürünlerin büyük bölümü mısır (%28), soya fasulyesi (%54) ve pamuktur (%9). Ayrıca genetiği değiştirilmiş patates, kabak, papaya, tütün ve domates gibi bitkiler az da olsa üretilmekte ve tüketilmektedir. GD mısır eken ülkelerde 1997 ve 2007 yılları arasında ekim alanı 2,8 milyon hektardan 35,2 milyon hektara çıkmıştır. Aynı yıllarda ülkelerin GD mısır ekim alanlarının payı toplam ekim alanlarının %8,3’ü iken, 2007 yılında %24’e çıkmıştır. 2007 yılında ABD’de GD mısır ekimi 29 (%77), Arjantin’ de ise 2,8 (%84) milyon hektardır. Günümüzde ve özellikle 2009 yılının son çeyreğinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) yasallaştırmış olduğu “ Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin Đthalatı, Đşlenmesi, Đhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmenlik” ve 26 Mart 2010 tarihinde Resmi Gazete yayımlanan “Biyogüvenlik Kanunu” çerçevesinde ülkemizde, kamuoyu tarafında GDO’lar ve GDG’ler yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde, tüketicilerin (haneleri) çoğunluğunun gelirlerinin büyük bir bölümünü gıda harcamalarına ayırdıkları düşünülürse, bir gıdanın GD’li GD’siz olma özelliği arasındaki fiyat farkının etkisi gıdayı tercih etmede büyük bir role sahip olacağı yadsınamaz. Bundan dolayı bu çalışmada; tüketicilerin GD’li ve GD’siz mısır gevreğini satınalma olasılığına etki eden faktörler şartlı logit modeli yardımı ile analiz edilmiştir. Tüketici tercihleri yasaların şekillenmesine ve gıda sektöründeki firmalara plan ve stratejilerinin belirlenmesinde büyük rol oynandığı düşünülürse, bu çalışma sözkonusu iki hedefe yardımda bulunması kaçınılmazdır. 2. Materyal ve Yöntem Çalışma alanı olarak 7 bölgeden ikişer il seçilerek, toplam 14 il (Đstanbul, Bursa, Đzmir, Denizli, Antalya, Adana, Ankara, Konya, Samsun, Trabzon, Erzurum, Van, Gaziantep ve Şanlıurfa) olmak üzere Türkiye genelini kapsamaktadır. Çalışma, tamamen birincil (anket) verilerinden oluşmaktadır. Çalışmada kullanılan değişkenlere ilişkin betimleyici istatistikler Çizelge 1’de verilmiştir. Tercih deneme metodu (the choice experiment method), tesadüfi fayda metoduyla bire bir uyumludur (Ben-Akiva ve Lerman, 1985). Model ürün türüne göre değişmediğinden dolayı bizler, yalnızca mısır gevreğini baz alarak modeli açıklamaya çalışacağız. Tüketicinin mısır gevreğinin tüketiminde sağlamış olduğu fayda Denklem 1’deki gibi olduğunu varsayalım: U ij = Wij + ε ij , (1) Burada Uij i deneğin (tüketici) j alternatifini seçmesinde sağladığı faydayı, Wij tüketicinin sosyo-demografik ve fiyat ile ürünün GD’li olup olmadığı gibi faktörler tarafından kararlaştırılan, fayda fonksiyonunun sistematik kısmını oluşturmasına karşın, εij ise rassal elementtir. Tüketicinin, her bir kartta üç tane seçenek ile karşı karşıya kalması söz konusu veri iken (A, B ve C seçenekleri), tüketicinin j alternatifini seçme olasılığı: (2) P ro b { j se ç ilir se } = p ro b {W ij + ε ij ≥ W ik + ε ik ; b ü tü n k ∈ ∆ i iç in } , Burada; ∆i i tüketicisi için seçenek setini oluşturmaktadır ve Prob olasılık için seçilen simgedir. Denklem 2 basit bir şekilde i tüketicisi A, B ve C seçenek setinden, 282 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ kendisine en çok fayda sağlayan seçeneği seçeceğini göstermektedir. Burada A, B ve C sırasıyla GD’siz, GD’li ve Hiçbiri seçeneklerini göstermektedir. Tesadüfi hata terimi olan εij’nın j alternatiflere ve N sayıdaki gözlem sayısına karşı, bağımsız ve aynen dağıldığı varsayımında bulunursak, i tüketicisinin alternatif j’yi seçme olasılığı ekstrem I değer dağılımına uyarak şartlı logit modeli (conditional logit model) şu şekilde gösterilmektedir: P ro b { j se ç ilirse } = e W ij ∑ k ∈ C e W ik . (3) Eğer Wij’nin parametrelerde doğrusallığı aranırsa, fonksiyonel form Denklem 4’deki gibi ifade edilir: ′ Zk W ij = β 0 j + β 1 j F iya t + α kj k = 1, ..., K , (4) burada; Fiyat i tüketicisinin seçtiği kartta mevcut olan GD’siz ve GD’li mısır gevreğinin mevcut fiyatları ve Z ise tüketicinin diğer sosyo-demografik faktörlerinin tümünü oluşturmaktadır (Greene, 2000; Lusk ve ark., 2002). Bazı ders kitaplarında bu tip modellere şartlı logit modeli (conditional logit model) denilmesinin sebebi hem alternatif hem de tüketici özgül (spesifik) değişkenleri birlikte içermesinden kaynaklanmaktadır (Greene, 2003; Wooldridge, 2003). Dikkat edilirse, alternatif özgül değişkenler (örneğin bu çalışmada fiyat değişkeni) alternatiflere göre değişirken, tüketici özgül değişkenler (sosyo-demografik faktörler) alternatiflere karşı değişmezlik özelliğini korumaktadır. Denklem 4’teki β0j parametresi literatürdeki (Hansher ve ark., 2005) Etki Kodlama (Effects coding) gibi yalnızca GD’siz ve GD’li ürünlere ilişkin gözlemlenemeyen faktörlerin etkilerini içerecek şekilde aşağıdaki gibi ayrıştırılabilir: β 0 j = α1D _ GDsız + α 2 D _ GDli + α 3 D _ Hiçbiri (5) Burada D_GDsız, D_GDli ve D_Hiçbiri “Etki Kodlama” yardımı ile oluşturulan değişkenlerdir. Bu etki kodlama değişkenleri sütunlar itibariyle etkisizdir (ortogonal). Yani sütün itibariyle toplanıldığı zaman sıfırlanma ve etkileri yok olmaktadır. Modele katılmayan diğer gözlemlerin etkilerini barındıran sabit katsayısının GD’siz ve GD’li katsayılara ayrıştırılarak, herbir alternatifin kendine özgül etkilerini içermesine imkan tanımaktadır. Tahmin esnasında α3 parametre değeri belirleme sorunundan dolayı sıfıra eşitlenerek diğer iki parametre değeri elde edilmektedir. Denklem 4’deki parametreler doğal logaritması alınmış azami olabilirlik fonksiyonunun azamileştirilmesi sonucu elde edilmektedir. Aşağıda, azami ve doğal logaritması alınmış olabilirlik fonksiyonları sırasıyla verilmiştir: n n J I (6) L = ∏ P ij v e L o g L = ∑ ∑ I ij ln (Pij ) i=1 ij i=1 j=1 Belirleme (identification) probleminden dolayı bir seçeneğe ait modelde kullanılan sosyo-demografik faktörlerin parametre setini, modelin tahmini esnasında sıfıra eşitlemek zorunluluğu vardır. Bu faktörlerin GD’siz ve GD’li ürünler üzerindeki marjinal etkileri şu şekilde hesaplanmaktadır: ∂ Pi j ∂ x im = ( P (1 ( j = ij m )) − Pim )β , m = 1, ..., J . (7) Burada β j alternatifinin (GD’siz veya GD’li) m değişkeninin tahmini katsayısıdır. Marjinal etki, herhangi bir bağımsız faktördeki bir birimlik değişmenin olasılık üzerinde olan etkisini göstermektedir. Önsav olarak ileri sürülen hipotezler Hausman testleri ( ) ( −1 ′ χ 2 = βˆs′ − βˆ ′f Vˆs − Vˆ f βˆs′ − βˆ ′f ) uygulanarak test edilmiştir (Greene, 2003): , burada βs ve βf sırasıyla kısıtlanmış ve kısıtlanmamış modellerin tahmini parametre setini gösterir iken, Vs ve Vf sırasıyla kısıtlanmış ve kısıtlanmamış modellerde tahmini parametre setlerinin varyans-kovaryans matrislerini oluşturmaktadır. 283 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ 3. ŞANLIURFA, 2010 Araştırma Bulguları ve Tartışma Farklı fiyat seviyelerinde şartlı logit modeline ilişkin parametre tahminleri Çizelge 2, 3 ve 4’de verilmiştir. Öncelikle üç modelde de açıklayıcı değişkenlerin bağımlı değişkeni yeterince açıkladığını görmekteyiz (Khi-kare testleri). Đlk iki modelde alakasız alternatiflerden bağımsızlık hipotezini ileri süren önsav reddedilmemiştir. Fakat %67’lik fiyat farkı gözetildiğinde alakasız alternatiflerden bağımsızlık hipotezi Hausman testi sonucunda red edilmiştir. Dolayısıyla modele veya tüketicinin seçenek listesine dahil olabilecek yeni bir alternatifin diğer iki alternatif arasındaki oranları etkileyeceğini göstermektedir (Greene, 2003). Model sonuçlarına odaklandığımızda, “Etki Kodlama” değişkenleri pozitif ve bazı durumlarda istatistiksel olarak önemli bulunmuştur. Bu bağlamda, hem GD’siz hem de GD’li gıdaların satın alınmasına etki edebilecek gözlemlenemeyen faktörlerin ortak etkilerinin pozitif olacağını göstermektedir. Dikkat edilecek olursa, GD’li gıdalara özgül “Etki Kodlama” değişkeninin fiyat farklılaşması karşısında etkisi giderek artmaktadır. GD’siz gıdalara etki eden faktörler arasında fiyat, tüketicilerin eğitim düzeyi, bilgi düzeyi, hane reisinin iş durumu ve bölgesel değişkenleri sıralayabiliriz. Fiyat düzeyi artıkça GD’sizleri satın alma olasılıkları da giderek azalmaktadır. Aynı zamanda fiyat farklılaşması artıkça fiyatın ürün seçimi üzerindeki birimsel etkisi de giderek artmaktadır. Chen ve Chern (2002) mısır gevreği üzerinde yapmış oldukları çalışmada benzer sonuçları elde etmişlerdir. Kişilerin eğitim düzeyi artıkça GD’siz mısır gevreğini tüketme eğilimleri de artmaktadır ve bu bulgu uluslar arası bulgularla da örtüşmektedir (Chen ve Chern, 2002; Grimsrud ve ark., 2004). Genetiği değiştirilmiş gıdalar hakkında tüketicilerin bilgi düzeyleri artıkça ürünlerden GD’siz olanları satın alma eğilimleri de artacaktır. Aslında bu bir bakımdan tüketicilerin GD’li gıdalar hakkında taşımış oldukları riskleri açığa vurma anlamını taşımaktadır. Chen ve Chern, (2002) bu konuya değinerek yapmış oldukları araştırmada benzer sonuçlar elde etmişlerdir. Karadeniz Bölgesi ile karşılaştırma yapıldığı zaman, diğer bölgeler özellikle Akdeniz, Ege ve Đç Anadolu Bölgesinde yaşayan ailelerin daha az GD’siz gıdaları satın alacaklarını göstermektedir. GD’li mısır gevreğine ilişkin değişkenlerin etkilerine bakıldığında; fiyat, GD’li gıdalar hakkındaki bilgi indeksi, aylık mısır yağı harcaması, cinsiyet, kişilerin aileden sorumluluk derecesi, hane reisinin iş durumu ve bölgesel değişkenleri etkin olmaktadır. Baker ve Burnham (2001) ve Grimsrud ve ark. (2004) yapmış oldukları çalışmalarda GD’li gıdalar hakkındaki bilgi düzeyinin tüketici tercihleri üzerinde istatistiksel olarak etkili olduğunu tespit etmişlerdir. Bayanların erkeklere göre GD’li gıdalara karşı daha şüpheci olmaları bu gıdaların tüketimini azaltmaktadır. Aynı zamanda insanlar yaşlandıkça daha fazla kendi sağlıklarına özen göstermelerinden dolayı, yaşlı insanlar gençlere göre daha az GD’li gıdaları tüketmek istemektedirler. Fakat bu değişkenin etkisi istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Fiyatın mısır yağı üzerindeki marjinal etkileri Çizelge 5’de verilmiştir. Fiyat farkı yükseldikçe fiyatın gıdaların tüketimi üzerindeki etkisi gittikçe artmaktadır. Diğer taraftan fiyat farkı yükseldikçe GD’li gıdaların GD’siz gıdalara karşı fiyat oranı gittikçe düşmektedir. Bu da, yüksek fiyat farkı karşısında tüketicilerin GD’li gıdalara yöneleceklerini göstermektedir. Gelişmiş olan ülkelerde ailelerin gelir düzeyleri yüksek olduğundan dolayı fiyat ayrıştırmasının etkileri minimal düzeyde kalırken, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise fiyat faktörü tüketimi belirleyici en büyük etken olarak göze çarpmaktadır. GD’siz ve GD’li gıdaların fiyatlarına uygulanan simülasyon sonuçları Şekil 1’de verilmiştir. Fiyatlarda artış oranları söz konusu olacağı zaman yukarıdaki bulguları destekler mahiyette tüketicilerin giderek GD’li gıdaları tercih edeceklerini, sağlık vb gibi endişeleri ikinci plana atacaklarını göstermektedir. Fakat mısır yağına uygulanan fiyat artışları GD’li gıdaların tüketilme eğilimini yüksek düzeyde artırırken, mısır gevreğinde 284 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 bu artış önemsenmeyecek derecede kalmıştır. Bu da mısır yağının zaruri mallar arasında sayılması ve aile bütçesinden önemli bir paya sahip olmasından kaynaklanmış olabilir. 4. Sonuçlar Tüketicilerin yaşamları için ihtiyaç duydukları günlük besin maddelerinin sağlık, güvenilirliklerini ve içeriklerini bilme hakkına olan duyarlılık gün geçtikçe artmaktadır. Bu bağlamda, tüketicileri bir araya getiren sivil toplum örgütleri (tüketici dernekleri gibi) uluslar arası arena da yerine alarak GDO’ların sağlık, tarım ve ekolojiye olan etkilerini açığa çıkarmada hükümetler üzerinde baskı uygulamaktadırlar. Ülkemizde son iki yıl içinde arka arkaya gıda güvenliği ile ilgili yasaların çıkması yukarıdaki olguya bir örnek olarak verilebilir. Çizelge 1. Modelde Kullanılan Değişkenlere Đlişkin Betimleyici Đstatistikler Değişkenler Betimleyici Terimler Birimler Yaş Eğitim Bsayısı Çsayısı Çocuksayısı Hane reisinin yaşı Hane reisinin eğitimi Hanede yaşayan birey sayısı Hanede çalışan birey sayısı Hanede 14 yaş ve altı toplam çocuk sayısı Gıda ürünlerine ait kriterlere karşı bilgi düzeyi Hane halkının ortalama aylık harcaması Hane halkının ortalama aylık sıvı yağ harcaması Hane halkının ortalama aylık un harcaması Haftada iki defadan fazla Cips alım sıklığı Hane reisinin cinsiyeti Hane reisinin medeni durumu Anketi cevaplayan kişinin hanedeki sorumluluk derecesi Bdüzeyi Tharcama MYağıHrcm MUnuHrcm CipsSSıklığı Cinsiyet Mdurum Sdüzey Đdüzeyi Hane reisinin iş durumu Gdurumu Hane reisinin sosyal güvenlik durumu Akdeniz Bölgesinde ikamet etme durumu Ege Bölgesinde ikamet etme durumu Đç Anadolu Bölgesinde ikamet etme durumu Marmara Bölgesinde ikamet etme durumu Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ikamet etme durumu Doğu Anadolu Bölgesinde ikamet etme durumu GD’siz mısır yağı için teklif edilen fiyat GD’li mısır yağı için teklif edilen fiyat GD’siz ve GD’li mısır yağı için teklif edilen ortalama fiyat Akdeniz Ege ĐçAnadolu Marmara GDoğu DAnadolu Fiyat_GD’siz Fiyat_GD’li Ortalama Fiyat Gözlem Sayısı Ortalama Stand art Hata Yıl Yıl Sayı Sayı Sayı 36.59 13.11 3.52 1.807 0.61 10.48 3.56 1.568 0.79 0.89 Đndeks 2.65 1.35 TL 1357.9 TL 26.81 1131. 4 20.90 TL 4.49 3.23 Alım sıklığı iki kereden fazla ise 1, değilse 0 Erkek ise 1, bayan ise 0 Evli ise 1, değilse 0 Eğer aileden birinci dereceden sorumlu ise 1, değilse 0 Çalışıyor ise 1, çalışmıyorsa 0 Sosyal güvencesi var ise 1, yoksa 0 Akdeniz Bölgesi ise 1, değilse 0 Ege Bölgesi ise 1, değilse 0 0.17 0.38 0.60 0.66 0.67 0.49 0.47 0.47 0.78 0.42 0.08 0.26 0.12 0.33 0.14 0.35 Đç Anadolu Bölgesi ise 1, değilse 0 Marmara Bölgesi ise 1, değilse 0 Güneydoğu Anadolu Bölgesi ise 1, değilse 0 Doğu Anadolu Bölgesi ise 1, değilse 0 TL 0.20 0.40 0.33 0.47 0.07 0.26 0.04 0.21 6.27 2.97 TL 3.76 1.78 TL 3.34 3.26 2611 Bu çalışma mısır gevreğinin bütün içerikleri ile birlikte ürünün etiketli ve etiketsiz olduğu varsayılarak, ürünlerin fiyatları arasındaki fark ile tüketicilerin sosyodemografik faktörlerinin bu ürünleri satınalma olasılığına olan etkilerini araştırmıştır. Elde edilen sonuçlar gelişmiş ülkelerde bulunan sonuçların aksine fiyat farklılaşması 285 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 artıkça tüketicilerin nispeten daha uzun olanı (GD’li) tercih edeceklerini göstermektedir. Bu durum karşısında, GDO’lu ürünleri üreten üretici firmalar ile naturel ürünleri üreten kuruluşların rekabetlerinde ürün fiyatları arasındaki farkın hasılatları belirleyici konumda bulunduğunu göstermektedir. Aynı şekilde; tüketicilerin sosyo-demografik faktörleri ürünleri tercih etmede önemli rol üstlendikleri görülmüştür. Örneğin; eğitim düzeyi artıkça insanların GD’siz olan ürünü tercih etme olasılığı giderek artmaktadır. Aynı şekilde bölgesel farklılıklar tüketicilerin iki ürünü satınalma olasılıklarını farklılaştırmaktadır. Đleriki çalışmalarda ürün içeriklerini yeterince açığa vuran çalışmaların yapılmasında tüketici tercihlerinin ürünleri satınalma olasılıklarına olan etkilerini tam anlamıyla açığa çıkarmasında büyük fayda görülecektir. Çizelge 2. Mısır Gevreğinde %11’lik Fiyat Farkı Gözetildiğinde Tüketicilerin Sosyodemografik Faktörlerinin GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri Değişkenler GD’sız Mısır Gevreği Katsayılar t-değeri GD’li Mısır Gevreği Katsayılar t-değeri Sabit-GD’siz 0.809 (1.576) Sabit-GD’li 0.221 (0.279) Fiyat -0.004 (-0.229) Yaş -0.002 -0.284 0.002 0.154 Eğitim 0.081a 4.108 0.013 0.433 Bsayısı 0.101b 1.905 0.232a 2.926 Çsayısı -0.120 -1.467 -0.463a -3.227 Çocuksayısı 0.025 0.298 -0.403a -2.841 Bdüzeyi 0.094a 2.054 -0.046 -0.617 Tharcama -0.0001 -0.076 0.0003 0.344 MYağıHrcm -0.0007 -0.237 -0.005 -0.876 MUnuHrcm 0.004 0.208 0.077b -1.841 CipsSSıklığı 0.106 0.679 0.102 0.404 Cinsiyet -0.021 -0.153 0.975a 4.013 Mdurum 0.115 -0.743 0.111 0.416 Sdüzey -0.136 -0.891 -0.773a -3.059 Đdüzeyi -0.287b -1.648 -0.444b -1.691 Gdurumu 0.117 0.494 -0.060 -0.168 Akdeniz -0.820a -3.404 -0.231 -0.680 Ege -0.685a -2.834 -0.263 -0.731 ĐçAnadolu -0.654a -2.782 -0.725a -2.023 Marmara -0.123 -0.523 -0.646b -1.752 GDoğu -0.250 -0.879 -0.704 -1.506 DAnadolu -0.074 -0.198 -0.578 -0.889 Log-Olabilirlilik Değeri -1486.763 Kısıtlı Log-Olabilirlilik Değeri -1571.063 Khi-Kare 44 sd 168.6a Hausman testi, Khi-Kare 1sd 0.228 * a, b sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir. 286 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 3.Mısır Gevreğinde %25’lik Fiyat Farkı Gözetildiğinde Tüketicilerin Sosyo-demografik Faktörlerinin GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri Değişkenler GD’li Mısır Gevreği Katsayılar t-değeri Sabit-GD’siz 0.977b (1.875) Sabit-GD’li 0.738 (1.049) Fiyat -0.036b (-1.891) Yaş -0.002 -0.299 -0.002 -0.199 Eğitim 0.070a 3.563 0.022 0.809 Bsayısı 0.055 1.049 0.159a 2.251 Çsayısı -0.003 -0.038 -0.151a 2.251 Çocuksayısı 0.053 0.630 -0.123 -1.048 Bdüzeyi 0.098a 2.140 -0.050 -0.761 Tharcama -0.0003 -0.582 -0.0003 -0.398 MYağıHrcm -0.002 -0.767 -0.010a -2.195 MUnuHrcm 0.007 0.352 -0.028 -0.868 CipsSSıklığı 0.158 1.006 0.281 1.307 Cinsiyet 0.063 0.462 0.955a 4.555 Mdurum -0.158 -1.025 0.004 0.017 Sdüzey 0.053 0.356 -0.636a -2.886 Đdüzeyi -0.342a -1.977 -0.482a -2.049 Gdurumu 0.041 0.176 0.144 0.479 Akdeniz -0.965 -3.928 -0.835a -2.758 Ege -0.729 -2.948 -0.808a -2.534 ĐçAnadolu -0.641a -2.658 -1.264a -3.962 Marmara -0.128 -0.528 -0.967a -3.034 GDoğu -0.358 -1.244 -0.907a -2.370 DAnadolu -0.146 -0.395 -1.147a -2.045 Log-Olabilirlilik Değeri -1650.723 Kısıtlı Log-Olabilirlilik Değeri -1737.405 Khi-Kare 44 sd 173.364a Hausman testi, Khi-Kare 1sd 0.385 * a, b sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir. Çizelge 4. Mısır Gevreğinde %67’lik Fiyat Farkı Gözetildiğinde Tüketicilerin Sosyo-demografik Faktörlerinin GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri Değişkenler Sabit-GD’siz Sabit-GD’li Fiyat Yaş Eğitim Bsayısı Çsayısı Çocuksayısı Bdüzeyi Tharcama MYağıHrcm MUnuHrcm CipsSSıklığı Cinsiyet Mdurum Sdüzey Đdüzeyi Gdurumu Akdeniz Ege ĐçAnadolu Marmara GDoğu DAnadolu Log-Olabilirlilik Değeri Kısıtlı Log-Olabilirlilik Değeri Khi-Kare 44 sd GD’siz Mısır Gevreği Katsayılar t-değeri GD’siz Mısır Gevreği Katsayılar t-değeri -0.005 0.057a 0.012 -0.032 0.086 0.086b -0.0005 -0.0004 0.008 0.107 -0.135 -0.081 0.021 -0.093 -0.058 -0.707a -0.568a -0.349 0.042 0.150 0.126 GD’li Mısır Gevreği Katsayılar t-değeri 0.766 (1.561) 0.960 (1.611) -0.033b (-1.845) -0.682 -0.008 -0.942 2.942 0.007 0.308 0.243 0.124a 2.046 -0.396 -0.152 -1.505 1.043 -0.102 -0.999 1.930 -0.071 -1.263 -0.844 -0.0004 -0.502 0.135 -0.003 -0.698 0.465 -0.003 -0.134 0.704 0.169 0.897 -1.022 0.709a 3.969 -0.542 0.145 0.721 0.140 -0.563a -2.951 -0.573 -0.207 -1.023 -0.255 0.127 0.488 -2.994 -0.610a -2.331 -2.417 -0.665a -2.457 -1.535 -1.391a -4.952 0.184 -0.864a -3.217 0.526 -0.603b -1.786 0.352 -0.709 -1.584 -1866.604 -1962.872 192.536a 287 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Hausman testi, Khi-Kare 1sd 3.527b * a, b sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir. Çizelge 5. Fiyat Değişkeninin Mısır Gevreği Seçme Tercihlerinde Meydana Getireceği Birimsel Etkiler Değişken GD’siz Mısır Gevreği %11’lik Fiyat Farkında %25’lik Fiyat Farkında %67’lik Fiyat Farkında GD’li Mısır Gevreği -0.0878 -0.7771 -0.8078 -0.0335 -0.3780 -0.4996 Hiçbiri -0.0682 -0.5687 -0.5844 Şekil 1. GD’siz Mısır Gevreği Fiyatındaki Artış Senaryosu Karşısındaki GD’siz Mısır Gevreğini Satın alma Olasılığındaki Mevcut Değişim Kaynaklar Baker, G. A., Burnham, T. A. 2001. Consumer Response to Genetically Modified Foods: Market Segment Analysis and Implications for Producers and Policy Makers, Journal of Agricultural and Resource Economics, 26(2):387-403. Ben-Akiva, M., Lerman, S. 1985. Discrete Choice Analysis: Theory and Application to Travel Demand. MIT Press, MA. Pp:420. Chen, H.-Y., Chern, W. S. 2002. Consumer Acceptance of Genetically Modified Foods, Selected Paper Prepared for Presentation at the American Agricultural Economics Association Annual Meeting, Long Beach, California, July 28-31. Gelvin, S. B. 1998. The introduction and expression of transgenes in plants. Current Opinion in Biotechnology, 9:227-232. Greene, W. H. 2003. Econometric Analysis. Prentice Hall, Upper Saddle River, NJ. Pp:750. Grimsrud, K. M. 2004. McCluskey, J. J., Loureiro, M. L., Wahl, T. I., Consumer Attitudes to Genetically Modified Food in Norway, Journal of Agricultural Economics, 55 (1): 75-90. Hensher, D. A, Rose, J. M., Greene, W. H. 2005. Applied Choice Analysis A Primer. Cambridge University Press, Cambridge, UK. James, C. 1997. Global Status of Transgenic Crops in 1997. ISAAA Brief No. 5, International Service for the Acquision of Agri-Biotech Applications: Ithaca, NY. James, C. 2007. Global Status of Commercialized Biotech/GM Crops: 2007. ISAAA Brief No. 37, International Service for the Acquision of Agri-Biotech Applications: Ithaca, NY. Newbold, P. 1995. Statistics for Business & Economics, Fourth Edition, Prentice –Hall. Lusk, L. J., Moore, M., House, L. O., Morrow, B. 2002. Influence of Brand Name and Type of Modification on Consumer Acceptance of Genetically Engineered Corn Chips: A Preliminary Analysis, International Food and Agribusiness Management Review, 4: 373383. Ramjoue, C. 2007. The Transatlantic rift in genetically modified food policy. Journal of Agricultural and Environmental Ethics, 20:419-436. Wooldridge, J. M. 2003. Introductory Econometrics: A Modern Approach, 2nd ed, South-Western, Mason, OH, USA. 288 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Farklı Fiyat Senaryolarının GD’li ve GD’siz Mısır Yağı Satın Alma Olasılıklarına Etkileri(*) Bahri KARLI1, Abdulbaki BĐLGĐÇ2, Levent KAYA3, Bülent MĐRAN4, Şerafettin ÇELĐK5, Abdulvahit SAYASLAN6, Güneş EREN7 ÖZET Genetik yapısı, gen teknolojisi kullanılarak değiştirilen bir canlıya “genetiği değiştirilmiş organizma” (GDO), GDO’lardan üretilen veya GDO türevleri içeren bir gıdaya da “genetiği değiştirilmiş gıda” (GDG) adı verilmektedir. GD’ li gıdaların insan sağlığı üstündeki etkileri bu ürünlerin geliştirilmesinden itibaren araştırılmakta ve de tartışılmaktadır. Dünyada yetiştirilen GD’li gıdaların büyük bölümü mısır, pamuk ve soya fasulyesinden oluşmaktadır. Bu çalışmada da, farklı fiyat uygulamalarının, tüketicilerin GD’li ve GD’siz mısır yağı satın alma olasılıklarına etkileri araştırılmıştır. Çalışmada 7 bölgeden 2 il seçilerek Türkiye genelinde anket yolu ile veriler toplanmıştır. Anketlerde GD’li ve GD’siz mısır yağı fiyatlarında artış simülasyonlarına gidilmiş ve tüketicilerin bu fiyat farklılaşması karşısında GD’li ve GD’siz mısır yağına olan tercihleri ortaya konmuştur. Bu araştırma, tüketicilerin GD’li ve GD’li olmayan ürünlerin fiyatlarındaki değişmeler karşısında nasıl bir tutum sergileyeceklerini irdeleyeceğinden dolayı özgün bir değer taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, Genetiği Değiştirilmiş Gıdalar, Mısır Yağı, Fiyat Simülasyonu ABSTRACT Genetically Modified Organism (GMO) can be defined as organism in which its genetic material has been altered in a way that does not occur naturally, but by the use of gene technology. Genetically Modified Foods (GMF) are then produced or derived from these GMOs. GMF on human health are being investigated and discussed ever since the development of these products. Most part of worldwide GMF are produced from corn, cotton and soybeans. In this study, effects of different pricing practices on the probability of buying GMF and non-GMF of corn oil by consumers were investigated. Questionnaires were collected from two cities of 7 regions in Turkey. Simulations of price increases are implemented to GM and non-GM corn oil prices and consumers’ choices of GM and non-GM corn oil are revealed with the help of price differentiation. This study constitutes an original value because it shows how consumers will behave with respect to price differentiation between GM and non-GM corn oils. Keywords: Genetically Modified Organism, Genetically Modified Foods, Corn Oil, Price Simulation 1. Giriş Yirmibirinci yüzyılda biyoteknolojik yöntemlerle, bitkinin kendi türü dışındaki bir veya birden fazla tür veya türlerden gen aktarılarak doğal yapısı değiştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara genel olarak Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ya da kısacası ‘transgenik ürünler’ denilmektedir (Gelvin, 1998). Transgenik bitkilerin tarla denemelerine ilk olarak 1985 yılında başlaması üretimi hemen mümkün kılmamış ve ancak üretim yaklaşık 11 yıl geçikme ile ilk olarak 1996’da gerçekleşmiştir. Üretimi yapılmakta olan GDO’lu tarımın yaklaşık %99’u ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada, Hindistan, Çin, Paraguay, Güney Afrika, Uruguay, Filipinler, Avustralya ve Đspanya’da gerçekleşmektedir (James, 1997; 2007). Diğer taraftan Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde GDO üretimi dünyadaki toplam üretimin %1’i civarında gerçekleşmekte, en önemli üreticiler sırasıyla Đspanya, Fransa, Çek Cumhuriyeti, Portekiz, Almanya, Slovakya ve Romanya’dır (James, 2007; Ramjoue, 2007). GDO’lu (*) Bu çalışma TÜBĐTAK tarafından desteklenmiştir. Çalışmadaki fikirler tümü ile yazarlara ait olup hiçbir şekilde destekleyen kurumu bağlamamaktadır. 1 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Şanlıurfa. bahrikarli@harran.edu.tr 2 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Şanlıurfa. 3 Harran Üniversitesi Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümü, Şanlıurfa. 4 Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Đzmir. 5 Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Şanlıurfa. 6 Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Gıda Teknolojileri Bölümü, Karaman. 7 Harran Üniversitesi Ceylanpınar Meslek Yüksekokulu, Şanlıurfa. 289 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ürünlerin başında mısır, patates, soya, buğday, pamuk, domates, pirinç ve balık türleri yer almaktadır. Dünyada ekili alanların yaklaşık 70 milyon hektarından fazlasında bu ürünlerin üretimi gerçekleşmektedir. GD mısır eken ülkelerde 1997 ve 2007 yılları arasında ekim alanı 2,8 milyon hektardan 35,2 milyon hektara çıkmıştır. Özellikle mısır ekim alanında büyük bir artış sözkonusu olmuş; üretici ülkelerin 1997 yılında GD’li mısır ekim alanlarının payı toplam ekim alanlarının %8,3’ü iken, 2007 yılında %24’e çıkmıştır. 2007 yılında ABD’de GD mısır ekimi 29 (%77), Arjantin’ de ise 2,8 (%84) milyon hektardır Günümüzde GDO’lu ürünlerin market raflarında ve mutfaklarımızdaki yerini almasına karşın, ülkemizde bilimsel anlamda bu tercihi etkileyen faktörlerin yeterince analiz edilmemiş olması; hem politika yapıcılarının bu konudaki (gıda mevzuatı veya biyogüvenlik yasaları gibi) çalışmalarını olumsuz etkilemekte ve hemde gıda sektörünün, tüketicilerinin bu tür gıdalara ilişkin tutum ve davranışlarının neler olabileceğini imkansız kılmaktadır. Bu çalışmada; tüketicilerin GDO’lu ve GDO’suz ürünlerinin tercihinde ekonomik (fiyat ve hane geliri) ve ekonomik olmayan faktörlerinin etkilerinin mısır yağı örneği üzerinden hareketle ortaya konulmasını amaçlamaktadır. Tüketicilerin GDO’lu ve GDO’suz mısır yağını satınalma tercihleri üzerindeki davranış ve tutum farklılıkları şartlı logit modeli kullanılarak analiz edilmiştir. 2. Materyal ve Yöntem Çalışma alanı olarak 7 bölgeden ikişer il seçilerek, toplam 14 il (Đstanbul, Bursa, Đzmir, Denizli, Antalya, Adana, Ankara, Konya, Samsun, Trabzon, Erzurum, Van, Gaziantep ve Şanlıurfa) olmak üzere Türkiye genelini kapsamaktadır. Çalışma, tamamen anket verilerine dayandırılmıştır. Çalışmada kullanılan değişkenlere ilişkin betimleyici istatistikler Çizelge 1’de verilmiştir. Ben-Akiva ve Lerman (1985) tercih deneme metodunun (the choice experiment method) tesadüfi fayda metoduyla bire bir uyumlu olduğunu göstermişlerdir. Tüketicinin mısır yağının tüketiminde sağlamış olduğu faydanın Denklem 1’deki gibi olduğunu varsayalım: U ij = Wij + ε ij , (1) Burada Uij i tüketicinin j alternatifini seçmesinde sağlamış olduğu faydayı, Wij i tüketicinin sosyo-demografik ve fiyat, gelir ile ürünün GD’li olup olmadığı gibi faktörleri içeren fayda fonksiyonunun sistematik kısmını oluşturmakta; εij ise bu faktörler dışında kalan diğer bütün rassal bileşik faktördür. Tüketicinin, her bir kartta üç tane seçenekten (A, B ve C seçenekleri), tüketicinin j alternatifini seçme olasılığı: { } Prob { j seçilirse} = prob Wij + ε ij ≥ Wik + ε ik ; bütün k ∈ ∆i için (2) Burada; Prob olasılığı ifade eden simge ve ∆i ise i tüketicisi için seçenek setini oluşturmaktadır. Denklem 2 bizlere; tüketici bu üç seçenek setinden kendisine en yüksek faydayı temin eden seçeneği tercih edeceğini ifade etmektedir. Burada A, B ve C sırasıyla Genetiği Değiştirilmemiş (GD’siz), Genetiği Değiştirilmiş (GD’li) ve bu iki seçenekten “Hiçbiri” seçeneklerini göstermektedir. Tesadüfi hata terimi olan εij’nın j alternatiflere ve N sayıdaki gözlem sayısına karşı, bağımsız ve aynen dağıldığı varsayımında bulunursak, i tüketicisinin alternatif j’yi seçme olasılığı ekstrem I değer dağılımına uyarak şartlı logit modeli (conditional logit model) şu şekilde gösterilmektedir: W . (3) e ij P r o b j s e ç ilir s e = { } ∑ k∈C eW ik Eğer tahmin edilecek parametrelerin fayda fonksiyonunun sistematik kısmı olan Wij’de doğrusallıkları aranırsa, bu sistematik fonksiyonel form aşağıdaki şekilde ifade edilebilir: 290 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ W ij = β 0 j + β 1 j F i y a t + α k′ j Z k k = 1, ..., K , (4) burada; Fiyat i tüketicisinin seçtiği kartta mevcut olan GD’siz ve GD’li mısır yağının mevcut fiyatları ve Z ise tüketicinin diğer sosyo-demografik faktörlerinin tümünü oluşturmaktadır (Lusk ve ark., 2002). Bazı ders kitaplarında (Greene, 2003; Wooldridge, 2003) bu tip modellere şartlı logit modeli (conditional logit model) denilmesinin sebebi hem alternatif hem de tüketiciye özgül (spesifik) değişkenleri birlikte içermesinden kaynaklanmaktadır. Dikkat edilirse, alternatif özgül değişkenler (örneğin bu çalışmada fiyat değişkeni) alternatiflere göre değişirken, tüketici özgül değişkenler (sosyodemografik faktörler) alternatiflere karşı değişmezlik özelliğini korur iken tüketiciden tüketiciye farklılaşmaktadır. Sistematik doğrusal fonksiyonel formunun sabit katsayısı, β0j , gözlemlenmeyen faktörlerinin etkilerini Etki Kodlama metodu yardımı ile GD’siz ve GD’li ürün grubuna ayrıştırılabilir (Hansher ve ark., 2005): (5) β 0 j = α 1 D _ G D siz + α 2 D _ G D li + α 3 D _ H içbiri Burada; D_GDsiz, D_GDli ve D_Hiçbiri “Etki Kodlama” yardımı ile oluşturulan değişkenlerdir. Bu kodlama: Değişkenler GD’siz GD’li Hiçbiri D_GDsiz 1 0 -1 D_GDsiz 0 1 -1 Bu etki kodlama değişkenleri sütunlar itibariyle ortogonaldır. Yani sütün itibariyle toplanıldığı zaman sıfırlanmaktadır. Herbir değişken “Hiçbir” seçenek setinden ayrıştırılmakta ve böylece sistematik doğrusal denklemde faktörlerine etkileri eşanlı olarak sıfırlandığında sabit terimin ortalama değeri GD’siz ve GD’li ürün grubuna göre ayrıştırılabilmektedir. Tahmin esnasında α3 parametre değeri belirleme sorunundan dolayı sıfıra eşitlenerek diğer iki parametre değeri elde edilmektedir. Modelin tahmini parametre değerleri Denklem 4’deki azami olabilirlik fonksiyonunun (AOF) doğal logaritması alındıktan sonra azamileştirilmesi sonucunda elde edilmektedir. Aşağıda, azami ve doğal logaritması alınmış olabilirlik fonksiyonları sırasıyla verilmiştir: n n J I (6) L = ∏ Pij ij v e L o g L = ∑ ∑ I ij ln (Pij ) i= 1 i=1 j =1 Modeldeki belirleme (identification) sorunundan dolayı yalnızca bir seçeneğe ilişkin (“Hiçbiri” tercih edilmiştir) sosyo-demografik faktörlerinin parametre seti sıfıra eşitlenmiştir. Modeldeki katsayıların tahmini değerleri elde edildikten sonra, faktörlerin GD’siz ve GD’li ürünler üzerindeki marjinal etkileri şu şekilde hesaplanmaktadır: ∂Pij ∂xim ( ) = Pij (1 ( j = m ) ) − Pim β , m = 1,..., J . (7) Burada; β j alternatifinin (GD’siz veya GD’li) m değişkeninin tahmini katsayısıdır. Marjinal etki, herhangi bir bağımsız faktördeki bir birimlik değişmenin j alternatifini seçme olasığı üzerindeki etkisini yansıtmaktadır. Bu kısımdaki modellerde, LĐMDEP 9 Ekonometrik Programlama dili kullanılmıştır. 3. Araştırma Bulguları ve Tartışma Mısır yağı üzerinde kurgulanan şartlı logit modeline ilişkin parametre tahminleri Çizelge 2, 3 ve 4.’te verilmiştir. Öncelikle modelde kullanılan değişkenlerin bağımlı 291 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 değişkeni açıklaması bakımından toplam etkileri istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (Khi-kare testleri). Modelde üçüncü alternatife ilişkin hanelere özgül sosyo-demografik faktörlerin parametre tahminleri belirleme sorunundan dolayı sıfıra eşitlenmek zorunda olduğumuzdan dolayı bizler, GD’siz ve GD’li mısır yağını tercih etme olasılıklarını etkileyen faktörleri analize tabi tuttuk. Alakasız alternatiflerden bağımsızlık (Independence from Irrelevant Alternatives, IIA) kısıtlayıcı varsayımını öngören sıfır hipotezi Hausman testi sonucunda üç fiyat senaryosunda da reddedilmiştir. Dolayısıyla modelde iki seçeneğe ait olasılık oranları modele dâhil edilecek olan üçüncü seçenekten etkilenecektir. Şartlı logit model sonuçlarına bakıldığında “Etki Kodlama” değişkenleri pozitif ve genellikle de istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Fiyat farklılaşması artıkça bu değişkenlerin etkileri de artmakta ve GD’li gıdalara yönelik eğilim gittikçe artmaktadır. Mısır yağı fiyatındaki artışın mısır yağını satın alma olasılığını önemli derecede olumsuz etkilemekte ve kuram olarak talep kanunu ile örtüşmektedir (Gaskell ve ark., 2003; Lusk, 2003; Lusk ve ark., 2005; Hart ve Herrmann, 2009). Mısır yağında %11’lik fiyat farklılaşmasında fiyatların mısır yağını satın alma olasılığı üzerindeki pozitif fakat istatistiksel etkisizliği çok önemli ekonomik bir durumu yansıtmaktadır: Tüketiciler GD’li gıdalardan ziyade natürel halde olan gıdalara eğilim göstermekte ve bu gıdaların fiyatları davranış biçimini şekillendirmektedir. Dolayısıyla gıdaların içeriklerine yönelik etiketleme politikalarından zorunlu etiket politikasının benimsenmesi karşısında GD’siz gıdalara olan eğilimi artıracaktır. Alternatiflere karşı değişmeyen değişkenlerden tüketicilerin eğitim düzeyi hem GD’siz hem de GD’li mısır yağını satın alma olasılığını pozitif yönde etkilemektedir. Dolayısıyla eğitime yatırılan yılların sağlamış olduğu bilgi birikimi, mısır yağının türünden bağımsız olarak olasılığı pozitif yönde etkileyeceğini göstermektedir. Bulgular uluslar arası literatür bulguları ile de örtüşmektedir (Noussair ve ark., 2004; Carpio ve Isengildina-Massa, 2009). GD’siz mısır yağını satın alma olasılıkları bölgeler arasında büyük farklılık arzedecektir. Temel bölge (Karadeniz) ile karşılaştırıldığı zaman; Akdeniz, Ege, Đç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ikamet eden tüketiciler daha az GD’siz mısır yağını tercih ederlerken, Doğu Anadolu Bölgesindeki yaşayan tüketiciler ise daha fazla mısır yağını tercih etmelerine karşın parametre değeri istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. GD’li mısır yağını satın alma olasılıklarına baktığımızda; ailede çalışan birey sayısındaki artış, bu gıdayı satın alma olasılığını olumsuz yönde etkileyecektir. Aynı zamanda, tüketicilerin gıdaların içeriğine ilişkin bilgi birikiminden oluşan bilgi indeksindeki artış, GD’li ürünleri tercih etmeleri üzerinde negatif bir etki oluşturacaktır. Aslında bu beklenilen bir durumdur: GD’li ürünlere karşı duyarlılık ve özellikle sağlık açısındaki endişeler bu tür gıdaları satın almada olumsuzluklar meydana getirecektir. Modelde cinsiyet farkı istatistiksel olarak önemli bulunmuş; erkeklerin GD’li mısır yağını satın alma olasılıkları bayanlarınkinden daha fazla bulunmuş ve elde edilen bu sonuç mevcut bulgularla örtüşmektedir (Chern ve Chern, 2002; Hu, 2006; Lusk ve ark., 2005). Bayanların ev işlerinde birincil derecede rol almaları ve sağlığa olan duyarlılıkları erkeklerden daha fazla olmasından, basın ve yayın aracı ile bu tür gıdalara karşı oluşan bilgiler yardımı ile GD’li gıdaları satın almada daha duyarlı davranmakta olduklarını göstermektedir. Gelir değişkenine bir vekil olarak tayin edilen aylık toplam harcama değişkeni her iki alternatifi pozitif yönde etkilemesine karşın istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Hane reisinin çalışıyor olması GD’li mısır yağını satın alma olasılığını negatif yönde etkilemiştir. Referans bölgesi ile karşılaştırıldığı zaman, modelde kullanılan tüm bölgeler daha az GD’li mısır yağını satın alma olasılığında bulunacaktır. Tüketicilerin GD’siz ve GD’li mısır yağını satın alma olasılıkları arasında sosyodemografik faktörler açısından büyük farklılıklar bulunmaktadır. Özellikle fiyat farklılaşması belirginleştikçe sosyo-demografik faktörlerin çoğunluğu da GD’li gıdaları 292 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 satın alma olasılıkları üzerinde istatistiksel olarak etkili olmaya başlamaktadır. Fiyat farklılaştıkça GD’li sabit terimin istatistiksel değeri gittikçe artmaktadır. Mallar arasındaki fiyat farklılaşması artıkça GD’li gıdaları etkileyen diğer gözlemlenemeyen faktörlerin etkileri GD’li modeldeki sabit tarafından sönümlenmektedir. Buda; tüketicilerin sezgisel olarak fiyat farklılaşmasını doğru olarak algıladıklarını aynı tip malın ve daha ucuzu olan GD’li malı tercih edeceklerini göstermektedir. Dolayısıyla ülkemizde ailelerde gelir belirleyici bir unsur iken, tüketiciler sınırlı tüketim harcamalarını nispeten daha ucuz maldan daha fazlasını satın alarak faydalarını azamileştirme yoluna gideceklerdir. Fiyat değişkeninin seçenekler üzerindeki marjinal etkileri Çizelge 5’de verilmiştir. %25’lik fiyat farkının mısır yağını tercih etme seçeneklerinin olasılıkları üzerindeki marjinal etkilerine bakıldığında, GD’siz, GD’li ve hiçbir seçenekleri üzerinde sırasıyla -1.299, -0.816 ve -0.667’lik birimsel etki meydana getirecektir. Fiyat değişkeninin bir birim artması karşısında GD’siz mısır yağını satın alma olasılığı en fazla etkilenecektir. Bunu sırasıyla GD’li ve Hiçbir seçeneklerindeki olasılıklar izlemektedir. Diğer taraftan Çizelge 3.4’deki marjinal etkilere bakıldığında %67’lik fiyat farklılaşmasında mısır yağı fiyatlarındaki bir birimlik artışın GD’siz, GD’li ve Hiçbir seçenek olasılıklarını sırasıyla -1.527, -1.206 ve -0.789 birim azaltacaktır. Fiyat farklılaşması artıkça fiyatın ürün çeşidini seçme tercihine olan birimsel etkisi gittikçe artmaktadır. Diğer taraftan %25’lik fiyat farklılaşmasında GD’sizin GD’liye olan birimsel oranı yaklaşık olarak 1.59 iken (-1.2991/-1.8156) %67’lik fiyat farklılaşmasında bu oran giderek azalmış ve yaklaşık 1.38 (-1.5268/-1.1059) olmuştur. Yukarıda zikredilen fiyat artış senaryoları GD’siz mısır yağı seçeneğine kurgulandığında GD’siz mısır yağını satın alan ailelerin sayısında doğrusal bir düşüşün olacağını göstermektedir (Şekil 1). Fiyat farklılaşması ile fiyat artış oranları yükseldikçe tüketicilerin GD’li ürünü GD’siz ürüne tercih etmeye başladıkları ve başlangıçta GD’li gıdalara duyarsız olan ailelerin fiyat farklılaşması karşısında tutumlarını değiştirmek zorunda kaldıklarını analiz sonuçları bizlere göstermektedir. Dolayısıyla yüksek gelir gruplarındaki aileler fiyat farklılaşmasının minimum düzeyde oldukları zaman sağlık endişesi gibi faktörlerden dolayı GD’li gıdaları tercih edemeyeceklerini ileri sürseler bile, artan fiyat farklılaşması sonucunda ailelerin tutumlarında sağlık vb gibi sosyal ve sağlık faktörlerinin yerine ekonomik faktörlerin rol alabileceğini söyleyebiliriz. 4. Sonuçlar Bu çalışmada; gıda güvenliği açısından, nihai hedef kitle olarak bilinen tüketicilerin özellikle GD’li ve GD’li olmayan ürünlerin fiyatlarındaki değişmeler karşısında nasıl bir tutum sergileyeceklerini şartlı logit modelleri yardımı ile ortaya konulmuştur. Türkiye’de ilk kez böyle kapsamlı bir çalışmanın tüketiciler üzerinde uygulanılması projeye özgün bir nitelik kazandırmıştır. 293 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 1. Modelde Kullanılan Değişkenlere Đlişkin Betimleyici Đstatistikler Değişkenler Betimleyici Terimler Birimler Yaş Eğitim Bsayısı Çsayısı Çocuksayısı Bdüzeyi Hane reisinin yaşı Hane reisinin eğitimi Hanede yaşayan birey sayısı Hanede çalışan birey sayısı Hanede 14 yaş ve altı toplam çocuk sayısı Gıda ürünlerine ait kriterlere karşı bilgi düzeyi Hane halkının ortalama aylık harcaması Hane halkının ortalama aylık sıvı yağ harcaması Hane halkının ortalama aylık un harcaması Haftada iki defadan fazla Cips alım sıklığı Yıl Yıl Sayı Sayı Sayı Đndeks Tharcama MYağıHrcm MUnuHrcm CipsSSıklığı Cinsiyet Mdurum Sdüzey Đdüzeyi Gdurumu Akdeniz Ege ĐçAnadolu Marmara GDoğu DAnadolu Fiyat_GD’si z Fiyat_GD’li Ortalama Fiyat Gözlem Sayısı Hane reisinin cinsiyeti Hane reisinin medeni durumu Anketi cevaplayan kişinin hanedeki sorumluluk derecesi Hane reisinin iş durumu Hane reisinin sosyal güvenlik durumu Akdeniz Bölgesinde ikamet etme durumu Ege Bölgesinde ikamet etme durumu Đç Anadolu Bölgesinde ikamet etme durumu Marmara Bölgesinde ikamet etme durumu Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ikamet etme durumu Doğu Anadolu Bölgesinde ikamet etme durumu GD’siz mısır yağı için teklif edilen fiyat GD’li mısır yağı için teklif edilen fiyat GD’siz ve GD’li mısır yağı için teklif edilen ortalama fiyat Ortalama Standart Hata 36.59 10.48 13.11 3.56 3.52 1.568 1.807 0.79 0.61 0.89 2.65 1.35 TL TL 1357.9 26.81 1131.4 20.90 TL Alım sıklığı iki kereden fazla ise 1, değilse 0 Erkek ise 1, bayan ise 0 Evli ise 1, değilse 0 Eğer aileden birinci dereceden sorumlu ise 1, değilse 0 Çalışıyor ise 1, çalışmıyorsa 0 Sosyal güvencesi var ise 1, yoksa 0 Akdeniz Bölgesi ise 1, değilse 0 Ege Bölgesi ise 1, değilse 0 Đç Anadolu Bölgesi ise 1, değilse 0 4.49 0.17 3.23 0.38 0.60 0.66 0.67 0.49 0.47 0.47 0.78 0.08 0.12 0.14 0.20 0.42 0.26 0.33 0.35 0.40 Marmara Bölgesi ise 1, değilse 0 Güneydoğu Anadolu Bölgesi ise 1, değilse 0 Doğu Anadolu Bölgesi ise 1, değilse 0 0.33 0.07 0.47 0.26 0.04 0.21 TL 6.27 2.97 TL TL 3.76 3.34 1.78 3.26 2611 Çizelge 2. Mısır Yağında %11’lik Fiyat Farkı Gözetildiğinde Tüketicilerin Sosyo-demografik Faktörlerinin GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri. Değişkenler GD’siz Mısır Yağı Katsayılar t-değeri Sabit-GD’siz Sabit-GD’li Fiyat Yaş 0.011 1.219 Eğitim 4.749 0.111a Bsayısı -0.006 0.751 Çsayısı -0.067 -0.697 Çocuksayısı 0.071 0.712 Bdüzeyi 0.086 1.535 Tharcama 0.0002 -0.320 MYağıHrcm -0.005b -1.696 MUnuHrcm 0.003 0.125 CipsSSıklığı -0.085 -0.465 Cinsiyet -0.142 -0.846 Mdurum 0.112 0.593 Sdüzey -0.302 -1.599 Đdüzeyi -0.358b -1.662 Gdurumu 0.512 1.608 a Akdeniz -3.966 -1.390 Ege -3.967 -1.385a ĐçAnadolu -2.382 -0.833a b Marmara -0.572 -1.648 GDoğu -3.301 -1.240a DAnadolu 0.483 -0.959 Log-Olabilirlilik Değeri Kısıtlı Log-Olabilirlilik Değeri Khi-Kare 44 sd Hausman Khi-Kare testi 1 sd * a, b sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir. 294 GD’li Mısır Yağı Katsayılar t-değeri 1.276a (1.983) 0.830 (1.004) 0.031 (1.327) 0.013 1.156 0.039 1.263 -0.010 -0.127 -2.025 -0.291a -0.002 -0.013 -1.951 -0.148a 0.0002 -1.951 -0.008 -1.559 -0.010 -0.323 -0.310 -1.191 0.951 0.220 0.253 0.983 -0.541 -2.130 -0.591 -0.167 0.445 -1.125 -0.568 -1.368 -2.144 -0.916a -1.979 -0.855a b -1.641 -0.698 -2.849 -1.433a -0.155 -0.256 -1373.673 -1451.915 156.484a 3.064a ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Çizelge 3. Mısır Yağında %25’lik Fiyat Farkı Gözletildiğinde Tüketicilerin Sosyo-demografik Faktörlerinin GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri Değişkenler GD’sız Mısır Yağı GD’li Mısır Yağı Katsayılar t-değeri Katsayılar t-değeri Sabit-GD’siz 1.278a (2.000) Sabit-GD’li 1.220 (1.621) Fiyat -0.069a (-2.896) Yaş 0.015b 1.702 Eğitim 4.679 0.109a Bsayısı 0.006 0.115 Çsayısı -0.011 -0.118 Çocuksayısı 0.080 0.814 Bdüzeyi 0.088 1.572 Tharcama -0.001 -0.747 MYağıHrcm -0.003 -0.848 MUnuHrcm -0.003 -0.152 CipsSSıklığı 0.128 0.671 Cinsiyet -0.107 -0.644 Mdurum 0.178 0.957 Sdüzey -0.270 -1.458 Đdüzeyi -0.212 -1.018 Gdurumu 0.342 1.151 a Akdeniz -1.143 -3.418 Ege -1.217a -3.683 ĐçAnadolu -0.593b -1.791 Marmara -0.269 -0.814 GDoğu -1.147a -3.207 DAnadolu 0.153 0.280 Log-Olabilirlilik Kısıtlı Log-Olabilirlilik Khi-Kare 44 sd Hausman Khi-Kare testi 1 sd * a, b sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir. 0.010 0.050b 0.039 -0.201 -0.046 -0.096 -0.001 -0.005 0.005 0.113 0.358b 0.235 -0.393b -0.300 0.277 -0.724a -1.073a -1.130a -0.775a -1.423a -0.168 0.904 1.748 0.602 -1.613 -0.384 -1.390 -0.787 -1.061 0.182 0.482 1.696 0.996 -1.698 -1.191 0.794 -1.942 -2.835 -2.929 -2.045 -3.319 -0.271 -1545.432 -1631.072 171.136a 4.551a Çizelge 4. Mısır Yağında %67’lik Fiyat Farkı Gözletildiğinde Tüketicilerin Sosyo-demografik Faktörlerinin GD’siz ve GD’li Ürünü Satın Alma Davranışlarına Etkileri. Değişkenler GD’sız Mısır Yağı GD’li Mısır Yağı Katsayılar t-değeri Katsayılar t-değeri Sabit-GD’siz 1.430a (2.396) 1.599a (2.420) Sabit-GD’li -0.069a (-3.241) Fiyat Yaş 0.009 1.115 4.283 Eğitim 0.094a Bsayısı -0.013 -0.245 Çsayısı -0.028 -0.313 Çocuksayısı 0.089 0.945 Bdüzeyi 0.005 0.093 Tharcama -0.0002 -0.275 MYağıHrcm -0.0008 -0.272 MUnuHrcm -0.017 -0.814 CipsSSıklığı 0.017 -0.097 Cinsiyet -0.058 -0.378 Mdurum 0.097 0.557 Sdüzey -0.056 -0.330 Đdüzeyi -0.158 -0.826 Gdurumu 0.152 0.580 Akdeniz -4.368 -1.368a a Ege -3.380 -1.062 ĐçAnadolu -0.527b -1.691 Marmara -0.283 -0.913 a GDoğu -2.717 -0.936 DAnadolu 0.039 0.083 Log-Olabilirlilik Kısıtlı Log-Olabilirlilik Khi-Kare 44 sd Hausman Khi-Kare testi 1 sd * a, b sırasıyla 0.05 ve 0.10 istatistiksel önem düzeyini göstermektedir. 295 -0.000892 0.067a 0.056 -0.214a 0.043 -0.169a 0.0005 -0.001 0.004 0.020 0.542a 0.243 -0.468 -0.434a 0.025 -1.099a -1.395a -1.271a -0.988a -1.773a -1.161a -2823.832 -1923.129 1801.406a 8.166a -0.010 2.617 0.982 -1.983 0.395 -2.787 0.673 -0.390 0.179 0.099 2.937 1.163 -2.325 -1.991 0.085 -3.322 -4.057 -3.729 -2.946 -4.495 -2.153 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 5. Fiyat Değişkeninin Mısır Yağı Seçme Tercihlerinde Meydana Getireceği Birimsel Etkiler. Değişken GD’sız Mısır Yağı GD’li Mısır Yağı Hiçbiri %11’lik Fiyat Farkında 0.5083 0.2759 0.2970 %25’lik Fiyat Farkında -1.2991 -0.8156 -0.6667 %67’lik Fiyat Farkında -1.5268 -1.1059 -0.7891 2500 Hane Sayısı 2000 1500 1000 GD'siz(%11) Şekil 1. GD’siz Mısır Yağı Fiyatındaki Artış Senaryosu Karşısındaki GD’sizGD'siz(%25) Mısır Yağını Satın alma Olasılığındaki 500 Mevcut Değişim. Kaynaklar Ben-Akiva, M., Lerman, S. 1985. Discrete Choice Analysis: Theory and Application to Travel Demand. MIT Press, MA. Pp:420. Chen, H.-Y., Chern, W. S. 2002. Consumer Acceptance of Genetically Modified Foods, Selected Paper Prepared for Presentation at the American Agricultural Economics Association Annual Meeting, Long Beach, California, July 28-31,. Carpio, C. E., Isengildina-Massa, O. 2009. Consumer Willingness to Pay for Locally Grown Products: The Case of South Carolina, Agribusiness, 25 (3):412-426. Gaskell, G., Allum, N., Stares, S. 2003. Europeans and Biotechnology in 2002. Eurobarometer 58.0, European Commission, Brussels, Belgium. Gelvin, S. B. 1998. The introduction and expression of transgenes in plants. Current Opinion in Biotechnology, 9:227-232. Greene, W. H. 2003. Econometric Analysis. Prentice Hall, Upper Saddle River, NJ. Pp:750. Hartl, J., Herrmann, R. 2009. Do They Always Say No? German Consumers and Second-Generation GM Foods, Agricultural Economics, 40: 551-560. Hensher, D. A, Rose, J. M., Greene, W. H. 2005. Applied Choice Analysis A Primer. Cambridge University Press, Cambridge, UK. James, C. 1997. Global Status of Transgenic Crops in 1997. ISAAA Brief No. 5, International Service for the Acquision of Agri-Biotech Applications: Ithaca, NY. James, C. 2007. Global Status of Commercialized Biotech/GM Crops: 2007. ISAAA Brief No. 37, International Service for the Acquision of Agri-Biotech Applications: Ithaca, NY. Newbold, P. 1995. Statistics for Business & Economics, Fourth Edition, Prentice –Hall. Lusk, L. J., Moore, M., House, L. O., Morrow, B. 2002. Influence of Brand Name and Type of Modification on Consumer Acceptance of Genetically Engineered Corn Chips: A Preliminary Analysis, International Food and Agribusiness Management Review, 4: 373-383. Lusk, L. J., Roosen, J., and Fox, J. A. 2003. Demand for Beef from Cattle Administered Growth Hormones or Fed Genetically Modified Corn: A Comparison of Consumers in France, Germany, The United Kingdom, and The United States, American Journal of Agricultural Economics, 85: 16-29. Lusk, L. J., Jamal, M., Kurlander, L., Roucan, M., Taulman, L. 2005. A Meta Analysis of Genetically Modified Food Valuation Studies, Journal of Agricultural and Resource Economics, 30 (1): 28-44. Noussair, C., Robin, S., Ruffieux, B. 2004. Do Consumers Really Refuse to Buy Genetically Modified Foods, The Economic Journal, 114: 102-120. Ramjoue, C. 2007. The Transatlantic rift in genetically modified food policy. Journal of Agricultural and Environmental Ethics, 20:419-436. Wooldridge, J. M. 2003. Introductory Econometrics: A Modern Approach, 2nd ed, South-Western, Mason, OH, USA. 296 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Taze Kayısı Sektörü Ve Sorunları: Iğdır Đli Örneği* H. Bayram IŞIK1 Đlkay UÇUM2 Adem AKSOY1 1 UZUNDUMLU A. Semih Özet Kayısı yetiştiriciliği Türkiye’nin önde gelen tarımsal faaliyet kollarından birisidir. Dünya yaş ve kuru kayısı üretiminde birinci sırada yer alan Türkiye, gerek kayısı gen kaynakları ve gerekse ekolojik şartlar nedeniyle büyük bir potansiyele sahiptir. Dünya kuru kayısı ihracatının %80’den fazlasını elinde tutan Türkiye maalesef dünya taze kayısı ihracatında dördüncü sırada yer almaktadır. Mikro klima özelliği, yüksek verimliliği, kendine has çeşitleri ve coğrafi konumu ile sofralık kayısı üretiminde özel bir yere sahip olan Iğdır ili, bu çalışma kapsamında incelenmiştir. Bu araştırmanın temel amacı; Türkiye’nin taze kayısı ihracatının artmasında önemli katkısı olacağı düşünülen Iğdır ili kayısı üreticilerini ekonomik yönden incelemektir. Bu amaçla, tabakalı örnekleme yöntemiyle belirlenen 65 kayısı üreticisi ile yüz yüze anket yapılarak elde edilen birincil verilere ek olarak çeşitli kurumlardan sağlanan ikincil veriler de kullanılmıştır. Araştırma sonuçları kayısı işletmelerinin çoğunlukla küçük aile işletmeleri olduğunu ve geleneksel tarım yaptığını göstermiştir. Sektördeki en önemli sorunlar olarak ta ilkbahar geç donları ve pazarlama sorunları öne çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: Kayısı, Iğdır, Đhracat, Sorunlar Fresh Apricot Sector And Its Problems: A Case Of Iğdir Province Abstract Apricot farming is one of the most prominent agricultural activities in Turkey. Turkey placed in the first rank in world fresh and dried apricot production, has significant potential due to apricot gene pools and ecological conditions. Turkey holding more than 80% of world dried apricot exports, unfortunately takes fourth place in world fresh apricot exports. This study explores Iğdır province which has a special place in fresh apricot production due to its microclimate, high productivity, distinctive apricot varieties and geographical location. Main objective of this study is to examine apricot producers in terms of economic criteria in Iğdır province considered as a significant potential contributor to fresh apricot exports of Turkey. For this end, in addition to primary data obtained through face to face survey study with 65 apricot producers determined with stratified sampling method, secondary data gathered from various institutions were used. Study results showed that most of the apricot farms were small family farms, and they did conventional farming. Spring late frosts and marketing problems came to the fore as the most important issues in the sector. Keywords: Apricot, Iğdır, Export, Problems GĐRĐŞ Kayısı, coğrafik olarak dünyanın hemen hemen her yerine dağılmış olsa da daha çok Akdeniz ülkeleri ve Avrupa’da yetiştirilmektedir (Vasilakakis ve Koukouryannis, 1999). Dünya kayısı üretiminin yaklaşık 2/3’ü Akdeniz ülkelerinde üretilirken (Stefano ve Rotundo, 1991), Türkiye bu ülkeler arasında en önde gelen ülkedir. Üç milyon tonun üzerinde yaş kayısının üretildiği dünyada, üretiminin yaklaşık %18’i Türkiye tarafından gerçekleştirilmektedir. Taze kayısı üretiminde Türkiye’yi Đran, Đtalya, Pakistan ve Fransa izlemektedir (Çizelge 1). Kayısı, sofralık, kurutmalık veya sanayide işlenerek değerlendirilmektedir. Dünyada üretilen kayısının yaklaşık %70-75'i sofralık olarak tüketilmektedir (Anonim, 2007). Ancak kayısıda hasat döneminin kısa olması ve yaş kayısının çabuk bozulması nedeniyle kayısı daha çok kurutularak veya işlenerek değerlendirilmektedir. Dünya yaş kayısı üretiminin yaklaşık %20-25’lik kısmı kurutulmaktadır (Sobutay, 2003). Sofralık ve kurutmalık olarak değerlendirilen kayısıdan geriye kalan kısmı ise işlenerek * Bu bildiri, Đlkay FĐDAN’ın yüksek lisans tezinden yararlanılarak hazırlanmıştır. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Erzurum 2 Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Ankara. 1 297 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ değerlendirilmektedir. Türkiye’de ise kayısının yaklaşık yüzde 50-55'i taze olarak tüketilmekte ve geriye kalan bölümü ise kurutularak veya sanayide meyve suyu, reçel, marmelat, şekerleme ve pestil yapımında kullanılmaktadır (Anonim, 2007). Kuru kayısı, ülkemizin geleneksel tarımsal ihraç ürünleri arasında yer almakta ve kuru meyve ihraç kalemlerimiz içinde fındık ve kuru üzümden sonra üçüncü önemli ürün konumunda bulunmaktadır (Sobutay, 2003). Çizelge 1. Dünya taze kayısı üretiminde önde gelen ülkelerin üretim miktarları. Ülkeler Türkiye Đran Đtalya Pakistan Fransa Fas Đspanya ABD Yunanistan Çin Dünya 2003 499 000 285 000 108 320 210 882 123 814 97 950 143 840 88 541 59 854 81 874 2 887 893 Üretim miktarı ( ton) 2004 2005 2006 350 000 860 000 460 182 166 373 275 578 280 000 213 425 232 882 221 994 214 800 197 239 177 266 166 136 176 950 179 568 85 000 103 600 129 440 121 486 137 167 156 872 91 716 74 070 40 530 89 538 84 135 717 48 96 509 90 937 83 001 2 870 178 3 511 865 3 167 122 2007 557 572 280 000 211 808 160 000 127 224 105 234 87 700 80 070 79 188 75 834 3 068 925 Oran (%) 2007 18.17 9.12 6.90 5.21 4.15 3.43 2.86 2.61 2.58 2.47 100.00 Kaynak: Anonim, 2008a. Dünya kuru kayısı ihracatının %80’den fazlasını elinde bulunduran Türkiye, özellikle kuru kayısıda uluslararası piyasalarda, kalite, miktar ve fiyat belirleme bakımından tekel konumundadır (Çizelge 2). 2007 yılı itibariyle Türkiye yaklaşık 105 bin ton kayısı ihracatından 236 milyon dolar döviz elde etmiştir (Anonim, 2008b). Çizelge 2. Kuru kayısı ihracatçı ülkeler, ihracat miktarları ve payları (%). Đhracat Miktarı (ton) Ülkeler 2001 2002 2003 2004 2005 Türkiye 85 670 66 763 71 900 81 292 96 019 Afganistan 1 000 1 650 1 665 2 652 1 715 Fransa 2 094 1 963 2 358 2 891 3 472 Özbekistan 4 000 3 229 2 533 1 245 1 674 Hollanda 1 237 1 169 1 178 991 1 477 ABD 2 708 3 302 1 705 1 236 1 171 Đran 2 282 2 202 1 910 1 245 751 Dünya 105 071 86 839 90 395 99 018 115 226 2006 113 860 1 569 3 221 2 844 1 432 1 026 3 468 137 785 2007 2007 % 105 031 80.56 5 961 4.57 2 907 2.23 2 775 2.13 1 359 1.04 1 199 0.92 600 0.46 130 376 100.00 Kaynak: Anonim, 2008a. Türkiye’nin kayısı ihracatında kuru kayısı ihracatı önemli bir yer alırken, taze (sofralık) kayısı ihracatı için aynı durum söz konusu değildir. Türkiye’nin taze kayısı ihracatı, kuru kayısı ihracatıyla kıyaslanmayacak kadar düşüktür (Anonim, 2008c). Kayısı üretiminde beşinci sırada yer alan ve Türkiye’nin %25’inden daha az bir üretime sahip olan Fransa (bknz. Çizelge 1) taze kayısı ihracatında %25.7’lik payla en önde gelen ülkedir. Fransa’yı sırasıyla Đspanya, Yunanistan ve Türkiye izlemektedir (Çizelge 3). Çizelge 3. Taze kayısı ihracatçı ülkeler, ihracat miktarları ve ihracat payları (%). Ülkeler Fransa Đspanya Yunanistan Türkiye Đtalya ABD Dünya 2001 26 353 54 485 9 244 5 740 13 218 8 038 166 744 2002 55 722 38 570 5 533 4 600 17 759 8 087 184 843 Đhracat Miktarı (ton) 2003 2004 2005 34 254 49 989 57 777 41 551 21 252 39 064 5 129 11 207 14 901 6 075 7 931 9 844 9897 13 711 14 432 8 949 6 945 6 053 152 840 166 570 207 411 Kaynak: Anonim, 2008a. 298 2006 62 558 47 811 14 096 14 930 11 777 3 787 248 808 2007 46 477 23 221 16 178 14 897 11 601 7 467 180 856 2007 % 25.70 12.84 8.95 8.24 6.41 4.13 100.00 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Akdeniz’e komşu olan ülkeler sahip oldukları ekolojik potansiyeli iyi değerlendirmekte, Mayıs ayı sonunda hasat ettikleri kayısıyı ihraç ederek önemli miktarda döviz girdisi sağlamaktadır. Bu ülkelere göre gerek kayısı gen kaynakları ve gerekse de ekolojik şartlar bakımından çok daha büyük avantajlara sahip olan ülkemizde yaş kayısı ihracatı maalesef çok düşüktür. Her ne kadar Türkiye’nin taze kayısı ihracat miktarı son yıllarda özellikle AB ve Orta Doğu ülkelerine yapılan yaş kayısı ihracatı ile birlikte önemli derecede artsa da sahip olduğu uygun ekolojik şartlar ve erkenci kayısı çeşit potansiyelleri dikkate alındığında hala hak ettiği yerin çok gerisindedir (Asma, 2000). Kayısı, Karadeniz bölgesi hariç tüm bölgelerinde yetiştirilse de temel olarak Türkiye’de 7 kayısı bölgesi bulunmaktadır: Malatya, Elazığ-Erzincan, Kars-Iğdır, MutĐskenderun, Sakarya-Bilecik, Ege ve Đç Anadolu (Sobutay, 2003). Bu bölgeler içerisinde kayısının en önemli yetiştirme bölgesi Doğu Anadolu bölgesidir (Gazanfer, 1995; Öztürk vd., 2000). Đller bazında kayısı üretim durumlarına baktığımızda açık ara farkla Malatya önde gelmektedir. Türkiye’de üretilen yaş kayısının yaklaşık %50’si ve kuru kayısının %90-95’i tek başına Malatya ilinde gerçekleştirilmektedir. Malatya’yı, Kahramanmaraş, Mersin, Elazığ, Antalya ve Iğdır izlemektedir (Şekil 1). Sofralık kayısı üretiminde ise Akdeniz Bölgesi ve ülkemizin değişik yörelerindeki (Iğdır, Kağızman, Erzincan vb.) mikroklima alanları önde gelmektedir (Öztürk vd., 2000). Kaynak: Anonim, 2008d. Şekil 1. Kayısı üretiminde önde gelen iller (ortalama). Verimlilik açısından illeri kıyasladığımızda ise Iğdır ili birinci sırada gelmekte ve onu Antalya ve Mersin takip etmektedir (Şekil 2). Verimliliği yüksek olan bu illerde ağırlıklı olarak sofralık kayısı üretimi yapılmaktadır. Yüksek verimliliğin yanı sıra Mersin (Mut) ve Sakit vadisi (Iğdır- Kağızman) Avrupa’da da en erkenci kayısı üretim alanlarıdır (Özyörük, 1990). Erken olgunlaşan kayısı çeşitleri ise yüksek fiyatlardan alıcı bulmaktadır. Türkiye bu avantaj ve var olan potansiyellerini iyi bir şekilde değerlendirirse sofralık kayısı ihracatını yakın gelecekte çok daha yukarılara çıkarabilir (Ercişli, 2009). Kaynak: Anonim, 2008d. Şekil 2. Kayısı üretiminde önde gelen illerin yıllık ortalama verimleri (kg). Araştırma Bölgesi Hakkında Genel Bilgiler Ekolojik şartlar, kalite, verim ve coğrafi konum olarak sofralık kayısı üretiminde ve ihracatında önemli bir potansiyele sahip olan Iğdır ili araştırma konusu olarak ele 299 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 alınmıştır. Iğdır yöresi Doğu Anadolu’daki sert iklimin yanında bir sıcaklık adasıdır. Doğunun Çukurovası olan Iğdır Ovası Doğu Anadolu bölgesinin kışları soğuk yazları kurak geçen iklimi içerisinde mikroklima özelliği gösteren iklime sahip düz bir ovadır. Đklim ve sulama durumunun uygun olması nedeniyle ürün deseni çeşitliliğine müsaittir. Ekilebilir arazilerin dışında kalan kısımlarda ise mera ve yaylaların uygunluğu hayvancılığın gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Zeytin ve turunçgiller hariç bütün meyve çeşitleri yetişmesine rağmen (Anonim, 2002), Iğdır’da yetiştirilen meyveler denildiğinde ilk akla gelen kayısıdır. Özellikle sofralık kayısı üretimi yaygın bir şekilde yapılmaktadır. 2007 yılı itibariyle Iğdır ilinde 29 344 dekar alanda meyve üretimi yapılmaktadır. Kayısı 9 418 dekar ekiliş alanı, 126 100 meyve veren ağaç sayısı ve 9 426 ton üretim ile açık ara birinci sırada gelmektedir (Çizelge 4). Çizelge 4. Iğdır ilinde meyve ağaç sayısı, üretim ve verimleri (2007). Meyve Elma Armut Kayısı Şeftali Kiraz Meyve Veren Ağaç Sayısı 59 425 5 270 126 100 28 860 3 710 Üretim (ton) 6 189 369 9 426 1 453 152 Kaynak: Anonim, 2008d. Iğdır ilindeki kayısı bahçelerinin büyük çoğunluğu Malatya’ya benzer şekilde, tek çeşitle kurulmuştur (Bolat, 1993). Iğdır’daki kayısı ağacı varlığının %85’ini Şalak, geriye kalan %15’lik kısmını Ordubat, Teberze ve Ağerik çeşitleri oluşturmaktadır (Asma, 2000). Şalak, Iğdır ve Kağızman bölgesinin sofralık kayısı çeşididir. Şalak, verim, meyve kalitesi ve erkencilik açısından önce gelen bir çeşittir (Asma ve Şen, 1999, Yalçınkaya vd., 1993). Iğdır ilinin coğrafi konum olarak doğu sınır bölgesinde bulunması da bu ile ihracat açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır. Özellikle yaş meyve gibi çabuk bozulabilen gıda maddeleri için pazar bölgesine yakınlık hem zayiatların hem de nakliye masraflarının daha düşük olması açısından büyük bir üstünlüktür. Iğdır ili bu erkenci, verimi yüksek ve kaliteli sofralık kayısılarını Türkiye’nin sınır ve yakın komşularına (Rusya, Ermenistan, Türk Cumhuriyetleri, Irak, Đran ve Suriye gibi) ihraç ederek yaş kayısı ihracatını önemli derecede artırabilir. Materyal Araştırma alanı olarak, Tarım Müdürlüğü kayıtlarına dayanarak, Iğdır ilinin kayısı üretiminin %93’ünü oluşturan Merkez ve Tuzluca ilçeleri seçilmiştir. Bu iki ilçenin köylerinin kayısı üretim miktarları kayıtlardan belirlenerek “Gayeli Örnekleme Yöntemi” ile Merkez ilçede 7, Tuzluca ilçesinde 2 olmak üzere toplam 9 yerleşim birimi tespit edilmiştir. Bu yerleşim birimleri: Tuzluca ilçe merkezi, Çıyrıklı, Halfeli, Melekli, Küllük, Yukarı Çarıkçı, Yaycı, Ali Kamerli ve Hakveyis köyleridir. Bu araştırmanın ana materyalini, araştırma alanında kayısı yetiştiriciliği yapan 65 çiftçi ile yüz yüze anket yoluyla elde edilen birincil veriler oluşturmaktadır. Anket çalışması Nisan-Mayıs 2009 tarihleri arasında yapılmış olup elde edile bilgiler 2007-2008 üretim dönemine aittir. Ayrıca bu çalışmada konu ile ilgili yapılmış diğer araştırma ve inceleme sonuçlarından, çeşitli kuruluşların araştırmanın konusuna ilişkin kayıtları ve istatistikî verilerinden ikincil veri olarak faydalanılmıştır. Gayeli Örnekleme yapılarak belirlenen köylerden kayısı üretimi yapan tarım işletmelerinin tam sayımı yapılarak elde edilen çerçeve listesine “Oransal Tabakalama Yöntemi” uygulanarak, %90 güven düzeyi ve ortalamadan %10 sapmayla aşağıdaki formül yardımıyla örnek büyüklüğü 59 olarak hesaplanmıştır. N ∑ NhSh 2 474 x 3998,95 n= 2 2 = = 59 N D ∑ NhSh 2 224676 x 0.12 + 3998,95 300 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Ancak yapılan anketlerde yeterli veri olmaması ihtimali düşünülerek anket sayısına %10 yedek anket eklenerek örnek hacmi 65’e [59*(1,10)] çıkarılmıştır. Kayısı bahçesi arazi büyüklüğüne göre 4 tabakaya ayrılan üreticiler için her tabakaya düşen anket sayısı Çizelge 5’deki gibi belirlenmiştir. Formülde: N; Populasyonu oluşturan işletme n: örnek hacmi sayısını nh = her bir tabakaya düşen örnek D: düzeltme faktörü ( D= Nh sayısı ( nh = x n) N Nh: h. tabakadaki işletme sayısını, Sh: h. tabakadaki varyansı, d ) z d: kitle ortalamasından müsaade edilen hata payı, z: z değerini belirtmektedir. Çizelge 5. Örnek işletmelerin kayısı alanı genişlik gruplarına göre dağılımı. Sınıf Frekans aralıkları (da) Sayısı (Nh) 1-5 224 6-10 113 11-20 92 21+ 45 TOPLAM 474 Standart Sapma (Sh) 1.46 1.57 2.89 7.43 - Varyans (Sh2) 2.12 2.46 8.32 55.13 - NhSh NhSh2 326.14 177.07 265.42 334.13 1 102.76 474.87 277.47 765.74 2 480.88 3 998.95 Örnek Sayısı (n) 31 15 12 7 65 ARAŞTIRMA BULGULARI Đncelenen işletmelerin genişlik gruplarına göre arazi büyüklükleri Çizelge 6’da verilmiştir. Araştırma alanında küçük işletmeler hakim olup, işletmelerin yaklaşık yarısı 1-5 dekar arasındaki işletmelerdir. Đşletmelerin arazi genişlikleri ortalama 51.51 da, kayısı bahçesi genişliği ise 9.77 da’dır. Đşletmelerin toplam arazisi içerisinde kayısı bahçelerinin oranı %17.85’tir. Đşletme büyüklüğü arttıkça kayısı bahçesinin oranı da artmaktadır. Çizelge 6. Đşletmelerin ortalama işletme arazisi ve kayısı bahçesi genişliği. Đşletme Đşletme Đşletme Arazisi (1) Kayısı Bahçesi (2) Oran Grupları (da) (2/1)*100 adet % da % da % 1-5 31 47.69 41.68 38.59 4.10 20.01 9.84 6-11 15 23.08 48.13 21.56 7.80 18.42 16.21 12-20 12 18.46 56.92 20.40 15.50 29.29 27.23 21+ 7 10.77 93.00 19.44 29.29 32.28 32.54 Toplam ve Ortalama 65 100.00 51.51 100.00 9.77 100.00 17.85 Iğdır ilindeki işletmelerin büyük çoğunluğu (%76.93) Şalak çeşidi yetiştirmektedirler. Özellikle büyük işletmelerin bu çeşitten başka çeşit yetiştirmedikleri görülmektedir. Bu çeşidin yöre iklimine uygun, verim ve kalitesinin yüksek olması üreticileri bu çeşide yönlendirmektedir. Bu çeşidin yanında az da olsa Tebereze ve Ağerik çeşitleri de yetiştirilmektedir (Çizelge 7). Çizelge 7. Đşletmelerin yetiştirdikleri kayısı çeşitlerinin dağılım (%). Gruplar (da) 1-5 6-11 12-20 21+ Ortalama Ağerik Şalak 70.98 80.00 75.00 100.00 76.93 Tebereze 12.90 6.67 16.67 10.77 301 Toplam 16.13 13.13 8.30 12.26 100.00 100.00 100.00 100.00 100.00 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Kayısı meyvelerinin tümü ağaç üzerinde aynı zamanda olgunlaşmadığından hasat kademeli olarak yapılır. Hasadın zamanında ve kademeli yapılması pazarlama açısından çok önemlidir (Asma, 2000). Đncelenen işletmelerde kayısı bahçelerinin hasadı Haziran ayının ikinci haftasında başlayıp Temmuz ayının ikinci haftasında sona ermektedir. Đşletmelerin ürünlerini en çok tüccarlara, ikinci olarak ta komisyonculara sattıkları görülmektedir (Çizelge 8). Az da olsa küçük işletmeler (1. ve 2. Grup) ürünlerini doğrudan tüketicilere satmaktadırlar. Çizelge 8. Đşletmecilerin ürününü sattığı kişilerin dağılımı. Đşletme Tüccar Komisyoncu Tüketici Toplam Grupları (da) Adet % Adet % Adet % Adet 1-5 19 61.29 7 22.58 5 16.13 31 6-10 7 46.67 5 33.33 3 20.00 15 11-20 7 58.33 5 41.67 0 12 21+ 4 57.14 3 42.86 0 7 Toplam ve Ortalama 37 56.92 20 30.77 8 12.31 65 % 100.00 100.00 100.00 100.00 100.00 Araştırma alanındaki kayısı üreticileri, ürünlerini bahçede kabala olarak veya toplanan ürünü kilo ile tartarak satış işlemini gerçekleştirmektedir. Kabala olarak dalında yapılan satışlarda meyveler bahçede satılmakta, işletmeciler hasat işlemlerinde yer almamaktadır. Đncelenen işletmelerin ortalama %73.85’i kabala satış, %26.15’ide kilo ile satış işlemi gerçekleştirmektedir. Bahçede yapılan satışlarda hasat masrafları alıcıya ait olduğundan ürün fiyatları daha düşük seviyede gerçekleşmektedir. Đşletme büyüklüğü arttıkça ürününü kilo ile satan işletme sayısı azalmaktadır (Çizelge 9). Çizelge 9. Đşletmelerin ürün satış biçiminin dağılımı. Đşletme Grupları (da) 1-5 6-10 11-20 21+ Toplam ve Ortalama Kabala Adet Kilo ile Adet % 22 10 10 6 48 70.97 66.67 83.33 85.71 73.85 Toplam Adet % 9 5 2 1 17 29.03 33.33 16.67 14.29 26.15 % 31 15 12 7 65 100.00 100.00 100.00 100.00 100.00 Kayısı Üreticilerinin Karşılaştıkları Sorunlar Bu çalışmada kayısı üreticilerinin sorunları, yetiştiricilik ve pazarlama açısından ele alınmıştır. Yetiştiricilikle ilgili elde edilen sonuçlara baktığımızda, en fazla şikâyetlerin don zararları ve girdi fiyatları ile ilgili olduğunu görmekteyiz (Çizelge 10). Đklim şartları içerisinde Türkiye’nin yaş kayısı üretimini etkileyen en önemli faktör ilkbaharın geç donlarıdır. Don olayı çok kısa süreli bile gerçekleşse üretimi önemli ölçüde etkilemektedir (Sobutay, 2003). Aras vadisindeki kayısı bahçeleri arasında rakım farkı bulunmadığından özellikle Iğdır’da bazı zamanlar meydana gelen ilkbahar geç donlarından bütün kayısı bahçeleri etkilenmektedir (Ercişli, 2009). Çizelge 10. Kayısı yetiştiriciliğinde karşılaşılan sorunların oransal olarak dağılımı. Sorunlar Don zararları Sulamadaki sorunlar Verimsizlik Girdi fiyatları Toplam 1.Grup 2.Grup 37.50 7.81 15.63 39.06 100.00 3.Grup 40.00 4.00 16.00 40.00 100.00 42.11 5.26 21.05 31.58 100.00 4.Grup Ortalama 38.46 39.52 15.38 8.11 7.69 15.09 38.47 37.28 100.00 100.00 Araştırma sonuçlarına göre, işletmecilerin kayısı yetiştiriciliğinde yaşadıkları sorunların başında ilkbahar geç donları gelmektedir. Üretimdeki dalgalanmanın ve ağaç 302 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 başına yaş meyve veriminin düşmesinde en önemli etken ilkbahar geç donlarıdır. Girdi fiyatlarındaki sürekli artışa karşın ürün fiyatlarının dalgalanması üreticiyi zor durumda bırakmaktadır. Üreticiler, don zararlarını önleyerek verim artışı, yeterli girdi kullanarak kaliteli ürün ve yüksek gelir elde edebilir (Demirtaş, 2000). Araştırma alanında sulama DSĐ kanalları tarafından sağlanmaktadır ve sulama konusunda ciddi bir sorun yoktur. Pazarlama sorunlarına baktığımızda ise en önemli sorun olarak karşımıza ilde kayısı pazarlamasına yönelik bir üretici örgütünün bulunmaması çıkmaktadır (Çizelge 11). Bunu fiyatların düşüklüğü, toptancı halinin olmaması ve taşıma sorunu takip etmektedir. Bu sorunlara bütün olarak baktığımızda aralarında yakın bir ilişkinin olduğunu söyleyebiliriz. Mesela, iyi işleyen etkin bir üretici örgütünün olması, fiyat düşüklüğü, taşıma ve tüccarların istismarı sorunlarını çözebilir. Çizelge 11. Kayısı yetiştiriciliğindeki pazarlama sorunlarının dağılım (%). Sorunlar Toptancı hali olmaması Tüccarların istismarları Üretici örgütlerinin olmaması Fiyatların düşüklüğü Taşıma Đşleme Sanayinin olmaması Toplam 1.Grup 2.Grup 3.Grup 4.Grup Ortalama 16.67 22.23 12.50 20.69 18.02 14.58 14.29 15.00 10.35 13.56 20.15 20.63 20.00 20.69 20.36 15.97 17.46 22.50 20.69 19.16 19.44 15.87 22.50 13.79 17.90 13.19 9.52 7.50 13.79 11.00 100.00 100.00 100.00 100.00 100.00 Đlde üretici örgütü, toptancı hali ve işleme sanayi olmadığı için ürünler bir nevi tekel konumunda olan tüccar ve komisyoncular tarafından ucuz fiyata alınmaktadır. Đlde kuru kayısı üretimi çok fazla yaygın olmadığından ve ürünü işlemeye yönelik sanayi bulunmadığından kayısı ya çok düşük fiyatla satılmakta ya da satılamayan kayısı telef olmaktadır. SONUÇ ve ÖNERĐLER Türkiye, dünya yaş ve kuru kayısı üretiminde birinci sırada yer almakta iken taze kayısı ihracatında dördüncü sırada yer almaktadır. Fransa, Đspanya, Yunanistan ve Đtalya yaş kayısı ihracatından önemli miktarda gelir elde etmektedir. Türkiye sahip olduğu ekolojik potansiyel nedeniyle yukarıda bahsedilen ülkelere göre daha fazla avantaja sahiptir. Yüksek verimliliğin yanı sıra Mersin (Mut) ve Sakit vadisi (Iğdır- Kağızman) Avrupa’da da en erkenci kayısı üretim alanlarıdır. Türkiye’nin kuru kayısı ticaretinde olduğu gibi yaş kayısı ticaretinde de lider ülke olması için Avrupa pazarlarına göre erkencilik avantajının iyi kullanılması ve standartlara uygun ürün üretiminin artırılması gerekir. Mikro klima özelliği, yüksek verimliliği ve kendine has çeşitleri ile sofralık kayısı üretiminde özel bir yere sahip olan Iğdır ili, bu çalışma kapsamında incelenmiştir. Bu çalışmada, tüm Türkiye’de olduğu gibi bu ilde de kayısı yetiştiriciliğinin en önemli problemi olarak ilkbahar geç donları bulunmuştur. Bu donlardan korunmanın en etkili yolu, don tehlikesinin bulunduğu rutubetli, taban araziler ve soğuk havanın biriktiği vadi içlerinde kayısı bahçesi tesis edilmemesidir. Fakat her şeye rağmen don riski bulunan bir bölgede kayısı bahçesi tesis edilmişse donlardan korunma yöntemlerinin dikkatlice uygulanması gerekir. Girdi fiyatlarının yüksek olması bir diğer önemli sorundur. Bunun için çiftçinin bilinçli girdi kullanımının sağlanması büyük önem arz etmektedir. Mesela, kimyasal gübre yerine çiftlik gübresi kullanımının teşvik edilmesi maliyetlerin düşmesine katkıda bulunacaktır. Koruyucu kültürel tedbirlerin uygulanması noktasında çiftçimiz istenen düzeyi henüz yakalayamadığından hastalık ve zararlılarla mücadele zorlaşmakta ve maliyeti artmaktadır. Bahçe dikiminden, budamasına gübrelemeden, sulamaya kadar yetiştiriciliğin her aşamasında tarım kuruluşlarının teknik tavsiyeleri doğrultusunda hareket edilmelidir. Özellikle sofralık kayısı hasadının el ile özenle ve zamanında yapılması, ürün zayiatının asgariye indirgenmesi, muhafazası, nakliyesi ve pazarlaması açısından çok 303 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 önemlidir. Ürünlerin hasattan sonra kalite özelliklerine göre ayrılması, derecelendirilmesi ve standartlaştırılması ürünün paketlenmesini, depolanmasını ve daha iyi bir fiyattan satılmasını kolaylaştıracaktır. Đncelenen kayısı işletmelerinin karşılaştıkları en büyük sorunlardan birisi de pazarlamadır. Đlde kayısı pazarlamasına yönelik bir kooperatif bulunmamaktadır. Bu nedenle ürünler gerektiği gibi pazarlanamamakta ve üreticinin eline tatmin edici fiyat geçmemektedir. Çoğu zaman komisyoncular tarafından alınmayan ürün, üreticinin elinde kalmaktadır. 1992 yılında Malatya’da kurulan Kayısı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği’nin (Kayısı Birlik) daha etkin bir hale getirilmesi, Iğdır ve diğer kayısı üretim bölgelerinde de şubelerinin açılarak üreticilerin tek çatı altında toplanması, üretimde ve pazarlamada karşılaşılan birçok soruna çare olabilir (Peker, 2007). Mesela, üreticilere daha ucuz girdi ve teknik destek sağlayabilir; aracı sayısını azaltarak üreticinin ürününü daha yüksek fiyattan alabilir; ürünü daha iyi şartlarda muhafaza edip ambalajlayabilir. Ayrıca kayısı ihracatçılarını bir çatı altında toplayarak ihraç fiyatının belirlenmesinde rekabet yerine ortak bir tavır alınmasını sağlayacak, dış pazardaki gelişmeleri düzenli olarak takip edecek, reklam ve tanıtım faaliyetlerini etkin şekilde yürütecek “Kayısı Đhracatçıları Birliği” de kurulmalıdır. Taze kayısının pazarlanmasındaki en önemli problemlerden birisi de hiç şüphesiz soğuk zincirin oluşmaması, ildeki soğuk hava depolarının yetersiz ve soğuk sevkiyatın maliyetinin yüksek oluşudur. Uygun olmayan depolama ve taşıma koşulları ürünün ömrünü kısaltmakta ve dışa pazarlanmasını kısıtlamaktadır. Bu da arzu edilen ihracat seviyelerine ulaşmanın önünde ciddi bir engeldir. Sonuç olarak, Iğdır’da taze kayısı üretim ve ihracatının artması için öncelikle pazarlama probleminin kooperatif, toptancı hali ve/veya işleme sanayi vasıtasıyla çözülerek üreticinin gelirinin artırılması gerekir. Ayrıca çiftçiye yetiştiricilik ve hasat ile ilgili teknik destek verilerek maliyetler düşürülebilir, verim ve kalite artırılabilir. Đlde üretilen kayısıların sınır ülkelere ihracatının sağlanması, iç tüketimin artırılması ve marka yaratılarak iç ve dış pazarlarda tanıtılması pazarlamada avantaj sağlayabilir. KAYNAKLAR Anonim, 2002. Iğdır Tarım Master Planı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 158, Ankara. Anonim, 2007. Pazar Araştırmaları, Kayısı -TRB1 Malatya, Devlet Planlama Teşkilatı. Anonim, 2008a. Food and Agricultural Organisation. www.fao.org. Anonim, 2008b. Dış Ticaret Đstatistikleri, EBĐM, Dış Ticaret Müsteşarlığı. Anonim, 2008c. T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı Đhracatı Geliştirme Etüd Merkezi. Kuru Kayısı Raporu. Anonim, 2008d. Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer), Ankara. Asma, B.M. ve Şen, M., 1999. Bazı Yerli ve Yabancı Kayısı Çeşitlerinin Van Ekolojik Şartlarındaki Fenolojik, Pomolojik ve Morfolojik Özellikleri. III. Bahçe Bitkileri Kongresi, s:760-763. Asma, B.M., 2000. Kayısı Yetiştiriciliği. Evin Ofset, s:243, Malatya. Bolat, Đ., 1993. Iğdır Koşullarında Yetiştirilen Şalak Kayısı Çeşidinde Meyve Gelişme Periyodunda Meydana Gelen Bazı Fiziksel ve Kimyasal Değişimler ve Birbirleri ile Đlişkiler. Doğa-Turkish Journal of Agriculture and Forestry, 17: 841-853. Demirtaş, B., 2000. Đçel Đlinde Kayısı Üretim Ekonomisi. Doktora Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana. Ercişli, S., 2009. Apricot Culture in Turkey. Scientific Research and Essay, Vol.4 (8), p. 715-719. Gazanfer, S., 1995. Economics and Commercialization of Apricot. Xth International Symposium on Apricot Culture, Acta Horticulturae, Izmir, Turkey, No:384, p. 29-34. Öztürk, K., Gül, K., Uslu, S., Güleryüz, M., Pırlak, L., Yıldız, A., Demirtaş, B. ve Eşitken, A., 2000. Kayısı Raporu. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Bitkisel Üretim Özel Đhtisas Komisyonu, Meyvecilik Alt Komisyonu, Malatya. Özyörük, C., 1990. Iğdır Ovasında Yetişen Kayısı Çeşitleri Üzerinde Pomolojik Biyolojik ve Fenolojik Araştırmalar. Yüksek Lisans Tezi, A.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Erzurum. 304 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Peker, K., 2007. Kayısı Üretim ve Pazarlamasında Karşılaşılan Sorunların Çözümlenmesinde Kayısı Tarım Satış (Pazarlama) Kooperatiflerinin Rolü. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, Konya, 21 (42): 84-88. Sobutay, T., 2003. Kayısı Sektör Araştırması, Đstanbul Ticaret Odası Dış Ticaret Şubesi Araştırma Servisi. Stefano, F. and Rotund, G., 1991. Apricot Offer: International Situation and Prospects.IXth International Symposium on Apricot Culture and Decline, Acta Horticulturae, Caserta, Italy, No:293, p.31-56. Vasilakakis, M. and Koukouryannis, V., 1999. Apricot Production in Greece. Proceeding of The IXth International Symposium on Apricot Culture, Veria-Makedonia, Greece, No:488, p.43-49. Yalçınkaya, E., Uslu, S. and Pektekin, T., 1993. Apricot Adaptation in Malatya. ISHS Xth International Symposium on Apricot Culture, Acta Horticulturae, Đzmir, Turkey, No:384, p.111-115. 305 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Civil Peynir Tüketiminde Etkili Olan Değişkenlerin Belirlenmesi Emine ĐKĐKAT TÜMER1 Vedat DAĞDEMĐR1 Zeynep EKER1 ÖZET Bu çalışmada, Erzurum ilinde civil peynir tüketiminde etkili olan değişkenlerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Ayrıca tüketicilerin verdiği önem derecelerine göre bu değişkenlerin sıralanması da hedeflenmiştir. Bu amaçla elde edilen değişkenlere Faktör ve Kümeleme analizi uygulanmıştır. Civil peynir tüketiminde etkili olan 12 değişken analiz sonucunda 4 faktöre indirgenmiştir. Bu faktörler, “Referans”, “Algılama”, “Đçerik” ve “Fiyat” olarak adlandırılmıştır. Kümeleme analizi sonucunda civil peynir tüketiminde en fazla önem arz eden faktörler 1. kümede “Algılama (fac2_1)” ve 2. kümede “Referans (fac1_1)” olarak tespit edilmiştir. Anahtar kelimeler: Civil peynir, tüketim, Faktör Analizi, Kümeleme Analizi, Erzurum. To Determine Of Varıables Affectıng In Cıvıl Cheese Consumptıon ABSTRACT In this study; it was aimed to determine the variables which effect the consumption of civil cheese. Besides, the sorting these variables’, according the significance level of consumers is worked up too. Factor and aggregation analyses are applied to these variables for this aim. 12 variables effecting the civil cheese consumption were reduced to 4 factors at the end of the analyses. These factors were entitled as “reference”, “sensing”, “content” and “price”. At the end of the aggregation analyses; most effective factors on the civil cheese consumption were determined that “sensing” in the first clump and “reference” in the second one. Keywords: Civil cheese, consumption, Factor Analyze, Cluster Analyze, Erzurum. 1.GĐRĐŞ Đnsan sağlığı açısından oldukça önemli olan hayvansal gıdalar içinde süt ve süt ürünlerinin ayrı bir yeri olduğu bilinmektedir (Đçöz ve ark 2006). Süt, dengeli beslenmede temel hayvansal gıdadır. Süt proteinleri, biyolojik olarak yüksek değerli proteinlere dahildir (Oysun 1987). Sütün vücut için en iyi değerlendirme şekli doğrudan tüketim ile mümkündür. Ancak süt hacimli olması, naklinin zor olması ve çabuk bozulması gibi nedenlerle daha dayanıklı ürünlere dönüştürülmekte ve bunlar arasında peynir önemli bir yer tutmaktadır (Demirci 1991). Peynir üretimi süt endüstrisinde en fazla çeşitlilik gösteren alanlardan birisidir. Günümüzde sayısı binlerle ifade edilen peynirin, ülkemizde elliyi aşkın çeşidinin bulunduğu tahmin edilmektedir (Özdemir ve ark 1998). Söz konusu ürünlerin bir kısmı unutulmaya yüz tutmuş, bir kısmı ise aile içerisinde üretilerek yöre pazarlarında satılmak suretiyle ayakta kalmayı başarmıştır (Uysal ve ark 1999). Türkiye’de sırasıyla en çok üretilen beyaz, kaşar ve tulum peyniri gibi ticari tip peynirlerin yanı sıra çok çeşitli yöresel peynirler bulunmaktadır (Tamime ve ark 1991, Konar ve Güler 1998). Bu yöresel peynirlerden birisi de civil peyniridir. Erzurum, Kars ve Ardahan illerinde yağı alınmış sütün değerlendirilmesi amacıyla civil peynir üretimi yapılmaktadır. Civil peynir Kars ve yöresinde “Çeçil”, Bayburt’ta “Çekme”, batı bölgelerinde ise “Tel” veya “Saç” peyniri olarak bilinmektedir (Anonim 2010). Civil peyniri üretiminde hammadde olarak çoğunlukla kremadan tereyağı işlenirken arta kalan yağsız inek ve/veya koyun sütü kullanılmaktadır (Tekinşen ve ark 1996, Kurdal 1990, Kurt ve Öztek 1976). Civil peynirde yağ oranı ortalama % 3.783 ± 0.800 olarak belirlenmiştir (Polat ve Yetişmeyen 2010). Bu peynirdeki yağ oranının düşük ve farklı lezzette olması tüketicilerin en önemli tercih sebeplerindendir. Yağsız olan civil peyniri diyet yapanlar ve kolesterol problemi olanlar sağlık açısından tercih etmektedirler. Metropollerde (Đstanbul, Đzmir, Bursa gibi) tüketimi 1 Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, 25240/ERZURUM 306 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 gittikçe artış gösteren bu peynir türünün, ülke çapında da tüketimini artırmak için tüketicilerin civil peyniri satın almalarında etkili olan değişkenlerin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca belirlenen bu değişkenlerin önem derecelerinin belirlenmesi ve sınıflandırılması gerekmektedir. Daha önce yapılan çalışmalarda işlenmemiş sütten yapılan peynirin taşıdığı riskler (Bemrah ve ark 1998), civil, kasar, lor ve tulum peynirinin içerikleri (Erdogan ve ark 2001), hane halklarının peynir tüketimleri ve bunda etkili olan faktörler (Sahin ve ark 2001) ve civil peynirin mikrobiyolojik özellikleri (Tekinsen ve Elmalı 2006) ortaya konulmuştur. Bu çalışmanın amacı, civil peynir tüketiminde etkili olan değişkenlerin önem derecelerine göre sınıflandırılması ve bu sınıfları birbirinden ayıran sosyo-ekonomik özellikleri ortaya konulmasıdır. 2.MATERYAL VE YÖNTEM Çalışmada kullanılan veriler 2009 yılında tüketicilerle yüz yüze yapılan anketlerden elde edilmiştir. Anket sayısı Oransal Örnekleme Yöntemi ile %95 güven aralığında ve ortalamadan %5 sapma ile 272 olarak tespit edilmiştir (Newbold 1995, Miran 2003). = 402000 * 0.5 * 0.5 =272 401199 * (0.0303) 2 + 0.5 * 0.5 Formülde n : Örnek büyüklüğü, N : Nüfus, σ 2p : Oranın varyansı, r : Ortalamadan sapma (%5) p : Tüketici sayısının popülasyondaki oranını göstermektedir. Erzurum ilinde tüketicilerin civil peynir tüketiminde etkili olan değişkenlere karar verebilmek için tutum ölçüm yöntemlerinden dereceli ölçekler grubunda yer alan Likert ölçeği kullanılmıştır. 5’li Likert Ölçeğinde ölçek noktaları; fikre tamamen katılıyorum, fikre kısmen katılıyorum, çekimserim, fikri kısmen reddediyorum, fikri tamamen reddediyorum şeklindedir. Faktör analizi, orijinal değişkenler arasındaki ilişkiyi minimum bilgi kaybıyla, bir grup faktör ile açıklamak amacıyla uygulanan veri özetleme tekniğidir. Temel amaç faktör sayısını belirlemek ve her bir faktörün neyi temsil ettiğini yorumlamaktır. Faktör sayısının belirlenmesi için Eigenvalue-Öz Değer kriteri ve Varyans Kriteri kullanılmaktadır. Faktörlerin yorumlanmasında faktör skorlarına bakılmakta, satır veya sütundaki her bir faktör skorları içinde en yüksek değere sahip olanlar belirlenmektedir. Güçlü bir korelasyonu olan faktör skorlarına ortak bir ad verilmektedir. Barlett’s test ve KMO (Kaiser-Meyer-Olkin) testi ile veriler arası ilişki olup olmadığı ortaya konulmaktadır. KMO testinde 0.50’nin altında olan değerler yorumlanmamaktadır (Ness 2000). KMO yeterlilik ölçüsü değişkenlerin kısmi korelasyon katsayılarının büyüklüklerini karşılamak için kullanılan bir indekstir (Kaiser 1974). Kümeleme analizi gruplanmış verileri benzerliklerine göre sınıflandırmada kullanılan çok değişkenli istatistiksel yöntemlerden biridir. Bu analizin amacı bireylerin/nesnelerin temel özelliklerini dikkate alarak onları gruplandırmaktır. Kısacası kümeleme analizi, gruplanmamış verileri benzerliklerine göre gruplandırarak özet bilgiler sunmaktadır. Kümeleme analizinin temel amacı, gözlenen birey/nesneleri arasındaki benzerlikleri ya da uzaklık/yakınlıkları tespit ederek onları gruplandırmaktır. Kategorik verilerde; iki nesne/bireyin benzerliklerini en basit şekilde ortaya çıkarmanın yolu, bu iki nesne/birey arasındaki en çok benzerlik gösteren özellikleri ortaya çıkarmaktır (Kalaycı 2009). Bu araştırmada küme sayısını belirlemek amacı ile hiyerarşik kümeleme kullanılmış ve daha sonra hiyerarşik olmayan kümeleme analizi yapılmıştır. 307 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Bu çalışmada, civil peynir tüketimini etkileyen çok sayıdaki değişkeni faktörler biçiminde özetleyici bilgiler şeklinde belirlemek, değişken sayısını azaltmak ve çoklu bağlantı sorununu gidermek amacıyla açıklayıcı faktör analizi yapılmıştır. Daha sonra tüketicileri civil peynir tüketiminde etkili olan değişkenlere verdikleri önem derecesine göre sınıflandırmak amacıyla kümeleme analizi yapılmıştır. Son olarak kümeleri birbirinden ayıran demografik değişkenleri belirlemek için Crosstab analizi yapılmıştır. 3. ARAŞTIRMA BULGULARI Civil peynir tüketiminde etkili olan unsurlar 0’de verilmiştir. Tüketicilerin civil peynir tüketimlerinde en çok önem verdikleri üç unsur “Tat, lezzet ve aroma”, “Kalite” ve “Hijyen” iken, en az önem verdikleri üç unsur “Marka”, “Ambalaj” ve “Fiyat” değişkenleri olarak belirlenmiştir. Civil peynir tüketiminin artırılması için üreticilerin tat, lezzet, aroma, kalite ve hijyenden ödün vermeden steril şartlarda kaliteli ürünleri piyasaya sunmaları gerekmektedir. Civil peynirde henüz markalaşmaya gidilmediği için marka ve ambalaj tüketiciler için önem taşımamaktadır. Yöresel ürün olan civil peynir, tüketicilerin damak tadına hitap ettiği için fiyatı tüketiciler tarafından fazla önemsenmemektedir. Çizelge 1. Civil peynir tüketiminde etkili olan nitel değişkenler. Ortalama* Tat, lezzet ve aroma 4.717 Kalite 4.463 Hijyen 4.456 Vitamin ve kalsiyum içeriği 4.338 Raf ömrü 4.176 Renk 3.978 Ürünün doğal yapısı 3.893 Tazelik 3.882 Satış yeri 3.555 Fiyat 3.173 Ambalaj 2.827 Marka 2.813 *Not: 5’li Likert ölçeği kullanılmıştır. 1: Hiç önemi yok, 5: Çok önemli. Çalışmada veri setinin faktör analizine uygunluğunu belirlemek için KMO ve Barlett testi yapılmıştır. KMO yeterlilik ölçüsü 0.74>0.50 olduğundan veri setinin faktör analizi için uygun olduğu belirlenmiştir. Barlett testi anlamlı olarak bulunmuştur. Bir başka deyişle değişkenler arasında yüksek korelasyon olduğu tespit edilmiştir (0). Faktör analizine devam edilmesine bu iki test sonucunda karar verilmiştir. Civil peynir tüketiminde rol oynayan 12 değişken, 4 faktöre (özdeğeri 1’in üzerinde olanlar) indirgenmiştir. 1.2.3. ve 4. faktörler sırasıyla varyansın %21.28, %20.50, %13.48 ve %10.21’ini açıklamaktadır. Dört faktör toplam varyansın %65.47’sini açıklamaktadır (0). Son olarak Rotasyon matrisi oluşturulmuştur. Bu matris faktör analizinin nihai sonucudur. Matriste orijinal değişken ile onun faktörü arasındaki korelasyonlar verilmektedir. Bir değişken hangi faktör altında mutlak değer olarak büyük ağırlığa sahip ise o değişkenin o faktör ile yakın ilişki içerisinde olduğu anlaşılmaktadır (Kalaycı 2009). 308 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Çizelge 2. Civil peynir tüketimini etkileyen nitel değişkenlerin Rotasyon matrisi. F1 F2 F3 F4 Referans Ambalaj 0.138 0.134 0.163 0.843 Marka 0.111 0.183 0.045 0.825 Tazelik 0.143 0.177 0.328 0.606 Satış yeri 0.331 0.085 -0.206 0.581 Raf ömrü 0.387 0.131 0.293 0.522 Algılama Kalite 0.178 0.086 -0.043 0.776 0.159 -0.261 Tat, lezzet ve aroma -0.141 0.764 Hijyen 0.166 0.051 0.201 0.689 Renk 0.200 0.098 0.045 0.654 Đçerik Vitamin ve kalsiyum içeriği 0.104 0.236 -0.116 0.860 Ürünün doğal yapısı 0.226 0.053 0.151 0.852 Fiyat Fiyat 0.076 -0.034 0.006 0.901 Özdeğer 3.58 1.96 1.19 1.13 Açıklama varyansı 21.28 20.50 13.48 10.21 Bartlett’s Testi X2=967.641, sd:66, P=0.000 Kaiser-Meyer-Olkin 0.741 Faktör analizi elde edilen rotasyon matrisi 0’de verilmiştir. 1. faktör, “Ambalaj – Marka – Tazelik – Satış Yeri - Raf ömrü” değişkenlerinden oluşmuştur. Bu nedenle bu faktörün adı “Referans” olarak adlandırılmıştır. 2. faktör, “Kalite – Tat, Lezzet ve Aroma – Hijyen – Renk” olarak tespit edilmiştir. Bundan dolayı bu faktörün adı “Algılama” olarak adlandırılmıştır. 3. faktör, “Vitamin ve Kalsiyum Đçeriği – Ürünün Doğal Yapısı” değişkenlerinden oluşmuştur. Bu nedenle bu faktörün adı “Đçerik” olarak adlandırılmıştır. 4. faktör, “Fiyat” olarak tespit edilmiştir. Bundan dolayı bu faktörün adı “Fiyat” olarak adlandırılmıştır. Araştırma bölgesinde civil peynir tüketimini etkileyen 12 değişken faktör analizi yapılarak 4 faktöre indirgenmiştir. Elde edilen bu faktörler öncelikle Hiyerarşik kümeleme yöntemiyle analiz edilmiş ve iki kümeye ayrılmıştır. Daha sonra KOrtalamalar kümesi yöntemi ile iki küme olarak analize tabi tutulmuştur. Civil peynir tüketiminde etkili olan değişkenlere göre; 1. kümede yer alan tüketiciler, toplam kitlenin %27.21’ini ve 2. kümede yer alanlar %72.79’unu oluşturmaktadır (0). Çizelge 3. Civil peynir tüketimini etkileyen nitel değişkenlere ilişkin kümeleme analizi. Kümeler 1 2 Referans (fac1_1) -0.0048 0.3196 Algılama (fac2_1) -4.9179 0.0734 Đçerik (fac3_1) 0.0238 -1.5978 Fiyat (fac4_1) 0.0117 -0.7853 Gözlem sayısı 198 74 Toplam kitledeki oranı (%) 72.79 27.21 K-Ortalamalar kümelemesi yöntemine göre 0’te civil peynir tüketiminde önem arz eden faktörler kümelere göre sırasıyla verilmiştir. 1. kümede “Algılama (fac2_1)” ve 2. kümede “Referans (fac1_1)” en fazla önem verilen faktörler olarak tespit edilmiştir. 1 ve 2. kümedeki tüketicilerin demografik özellikleri 0’te verilmiştir. 1. kümenin %43.01’ini, 2. Kümenin ise %15.81’ini kadınlar oluşturmaktadır. 1. ve 2. kümede %59.19 309 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 ve %22.79 oranı ile Erzurum doğumlular büyük çoğunluğu oluşturmaktadır. Her iki kümede sırasıyla %50.74 ve %15.44 oranlarıyla 26-50 yaş arasındaki tüketiciler yoğunluktadır. Eğitim durumlarına göre her iki kümede lise mezunları ağırlıktadır. Tüketicilerin aylık gelirleri incelendiğinde, her iki kümede 1200-2000 TL gelire sahip olanlar çoğunluktadır. Çizelge 4. Kümelerdeki tüketicilerin demografik özellikleri. Kümeler 1 2 Toplam Kadın 43.01 15.81 58.82 Cinsiyet Erkek 29.78 11.40 41.18 Diğer 13.60 4.41 18.01 Doğum yeri Erzurum 59.19 22.79 81.99 <26 7.72 2.21 9.93 Yaş 26-50 50.74 15.44 66.18 51+ 14.34 9.56 23.90 Okur-yazar olmayan 1.10 1.84 2.94 Okur-yazar 5.88 2.57 8.46 Eğitim Đlkokul 12.50 5.15 17.65 Orta okul 11.03 3.31 14.34 Lise 21.32 7.72 29.04 Üniversite 20.96 6.62 27.57 <500 2.57 1.10 3.68 500-1199 20.22 8.82 29.04 Gelir 1200-2000 33.46 14.71 48.16 2001-3000 14.34 2.57 16.91 3001+ 2.21 0.00 2.21 <251 8.09 4.78 12.87 Gıda 251-500 33.82 12.13 45.96 harcaması 501+ 30.88 10.29 41.18 32.72 15.07 47.79 Süt ve süt <51 ürünleri 51-100 33.09 10.29 43.38 harcaması 101+ 6.99 1.84 8.82 Tüketicilerin aylık gıda harcamaları incelendiğinde, her iki kümede aylık 251500TL gıda harcaması yapanlar çoğunluktadır. Süt ve süt ürünleri harcamaları incelendiğinde 1. kümede %33.09 oranında aylık 51-100 TL harcayanlar, 2. kümede ise %15.07 oranında aylık 51 ve daha az TL harcayanlar ağırlıktadır. 4.SONUÇ VE ÖNERĐLER Çalışmada, Erzurum ilinde hızla tüketimi artan ve ülke çapında da tüketiminde artış görülen Civil peynirin, tüketiminde etkili olan değişkenlerin ortaya konması amaçlanmıştır. Tüketicilerin civil peynir tüketimlerinde en çok önem verdikleri unsur “Tat, lezzet ve aroma” iken, en az önem verdikleri unsur “Marka” değişkeni olarak belirlenmiştir. Civil peynirin ülke genelinde yaygınlaştırılması, tüketiminin artırılması için, üreticilerin tat, lezzet, aromadan ödün verilmeden kaliteli ve hijyenik ürünleri piyasaya sunmaları gerekmektedir. Civil peynirde henüz markalaşmaya gidilmediği için marka tüketiciler açısından önem taşımamaktadır. Yöresel ürün olan civil peynir üreticileri markalaşma yönünde çalışmalarını artırmalı, albenisi olan ambalajlarla reklamını yapmalı ve daha fazla tüketiciye hitap ederek üretimini artırma yoluna gitmelidir. 310 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 5. KAYNAKLAR Anonim 2010. Mygida. http://www.mygida.com/yerliurunler.htm (Erişim 05.07.2010) Bemrah, N., Sanaa, M., Cassin, M. H., Griffiths, M.W. and Cerf, O., (1998). Quantitative Risk Assessment of Human Listeriosis From Consumption of Soft Cheese Made From Raw Milk, Preventive Veterinary Medicine, Volume 37, Issues 1-4, Pages 129-145 Demirci,M. (1991). Peynirin Beslenmedeki Yeri Ve Önemi. II. Milli Süt ve Süt Ürünleri Sempozyumu "Her Yönüyle Peynir" 12-13 Haziran, 1991, Tekirdağ. Erdoğan, A., Gurses, M., Turkoglu, H. and Sert, S. (2001) The Determination of Mould Flora of Some Turkish Cheese Types (Kasar, Civil, Lor, Tulum), Pakistan Journal of Biological Sciences 4 (7): 884-885. Đcoz, Y., Demir, A., Celiker, S.A., Kalanlar, S., Gül, U. 2006. Süt ve Süt Ürünleri Durum Tahmin: 2005-2006 , TEAE Yayınları No: 132, Ankara. Kaiser, H.F., (1974). An ındex of Factorial Simplicity, Psyhometrica, pp.39-48. Kalaycı, Ş., 2009. SPSS Uygulamalı Çok Değişkenli Đstatistik Teknikleri, Asil Yayın Dağıtım, ISBN 975-9091-14-3, Ankara. Konar, A., ve Güler, M. B., (1998).Hatay Carra (Testi) Peyniri Yapımı, Kimyasal Bileşimleri ve Proteoliz Düzeyleri. V. Süt ve Süt Ürünleri Sempozyumu Geleneksel Süt Ürünleri. Mpm Yayın No: 621. Kurdal, E. (1990). Civil Peynir Üretimi. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 7, s. 115-118, Bursa. Kurt, A., Öztek, L. (1976). Erzurum Đlinde Yapılan Mahalli Peynirlerden Civil Peynirlerinin Bileşimi ve Bunların Diğer Peynir Çeşitleri ile Karşılaştırılmaları. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 7 (4), s. 103 - 120, Erzurum Miran, B., (2003). Temel Đstatistik. Ege Üniversitesi Yayınevi, Bornova, Đzmir. Newbold, P., (1995). Statistics for Business & Economics, Fourth Edition, , PrenticeHall. Ness, M., 2000. Multivariate Techniques in Marketing Research. Curso de Especializacion Postuniversitaria en Marketing Agroalimentario, CHIEAM, Spain. Oysun, G., 1987. Süt Kimyası ve Biyokimyası. Ondokuzmayıs .Üniversitesi Yayınları No: 18, Samsun. Özdemir, S., Çelik, Ş., Özdemir, C. ve Sert, s., 1998. Diyarbakır’ın Karacadağ Yöresinde Mahalli Olarak Yapılan Örgü Peynirinin Mikrobiyolojik ve Kimyasal Özellikleri. Geleneksel Süt Ürünleri V. Süt ve Süt Ürünleri Sempozyumu, 21-22 Mayıs, 154166, Tekirdağ. Polat, G. ve Yetişmeyen A. (2010). Ankara Piyasasında Satılan Civil Peynirlerinin Mikrobiyolojik, Kimyasal ve Duyusal Niteliklerinin Saptanması www.gelenekselgidalar.com/dosyalar2/view.php?file=Gokce+Polat.pdf Şahin, K., Andiç, S., Koç, Ş., 2001. Van Đli Kentsel Alanda Ailelerin Otlu Peynir ve Süt Ürünleri Alım ve Tüketim Davranışları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi. 11(2).s: 67-73. Tamime, A.Y., Dalgleısh,D.G., Banks,W. (1991). Historical Orijin Of Cheese. "In Feta And Related Cheese" Ellis Harword Ltd., England. Tekinşen, O. C., Atasever, M., Keleş, A. (1996). Civil Peynirinin Kimyasal ve Organoleptik Özellikleri. Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Veteriner Bilimleri Dergisi, 12 (1); 65 - 71, Konya. Tekinsen, K.K. ve Elmalı, M. (2006). Taze Civil (Çeçil) Peynirin Bazı Mikrobiyolojik Özellikleri Atatürk Üniversitesi Veterinerlik Bilim Dergisi, 2006, 1 (3-4) 78-81 Uysal, H., Kavas, G. ve Kınık, Ö., 1999. Türkiye’de Üretilen Geleneksel Süt Ürünleri. GAP I. Tarım Kongresi, 26-28 Mayıs, 247-254, Şanlıurfa. 311 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Organik Ürün Tüketim Eğilimi Erdal DAĞISTAN1 Bekir DEMĐRTAŞ1 TAPKI1 Yalçın YILMAZ2 Nuran Özet Bu çalışmada Hatay ili merkez ilçede yaşayan tüketicilerin organik tarım ürünlerine olan talep ve eğilimlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada kullanılan veriler 2009 yılında il merkezinde yaşayan farklı gelir gruplarında yer alan 442 tüketici ile yüz yüze görüşme yoluyla elde edilmiştir. Anket çalışmasında tüketicilerin organik ürün hakkındaki bilgileri, tüketim durumları, satın alma yerleri, tüketimi yapılan başlıca bitkisel ve hayvansal organik ürünler ve organik ürün fiyatları gibi konulardaki bilgi düzeyleri ve davranışları gibi konular ele alınmıştır. Ayrıca, tüketicilerin gelirlerindeki artışa bağlı talep değişimleri ve bilgi kaynakları belirlenmiştir. Bu araştırmada elde edilen başlıca bulgulara göre tüketicilerin %57’si en az bir organik ürün tüketmiştir. Organik ürün tüketmeme nedenleri arasında bilgi eksikliği ve fiyatların yüksek (%70) olması başta gelmektedir. Tüketicilerin %28’inin organik ürünü marketten satın aldığı belirlenmiştir. Araştırma alanında organik olarak tüketilen başlıca ürünler, taze meyve-sebze, zeytinyağı ile kırmızı et ve süttür. En önemli bilgi kaynağı televizyon (%31)’dur. Anahtar kelimeler: Organik ürün, tüketim, tüketici tercihi, talep, Hatay Consumer Preferences On Organic Products Abstract In this study, we aimed to determine consumer preferences on organic products in Antakya, Hatay. Data was collected from 442 consumers by face to face interviewers in the city center in 2009. The public awareness and behavior related to the level of knowledge on organic products, consumption of organic products, markets of organic products, consumption of common plant and animal organic products and prices of organic products, etc., were investigated. In addition, consumers’ opinion on the advantages of organic products, possible increased income induced-demand trends and information sources about organic products were identified. According to main findings obtained in this study, 57% of consumers have consumed at least one organic product. Main reasons for not consuming organic products were bliss on the organic products and their high price (70%). It was determined that, 28% of consumers have bought organic products from super-hyper markets. Main organic products are fruits, vegetables and olive oil as plant products and meat and milk products as animal organic products. The main information sources were television on organic products (31%). Key words: Organic product, consumption, consumer choice, demand, Hatay province GĐRĐŞ Günümüzde önemi giderek artan gerek insan sağlığı gerekse çevre-toprak temizliği ve sürdürülebilirliği bakımından son derece önemli bir yöntem olan organik tarım, sentetik kimyasal gübrelerin, ilaçların ve hormonların kullanımına izin vermeyen, bir ürünün üretiminden tüketimine kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı olan tarımsal bir üretim sistematiği olarak adlandırılmaktadır. Organik tarımın amacı; çevre ve insan sağlığı ile doğal kaynakların korunması, biyolojik çeşitliliğin sağlanması, bozulan ekolojik dengenin yeniden tesisi, sentetik kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımını engelleyerek çevreyi olumsuz etkilerinden korunmak, organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprak ve gen kaynakları erozyonunu önlemek, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak ve enerji tasarrufu yapmak, bitkinin direncini artırmak, biyolojik mücadelede doğal düşmanlardan faydalanmak, ekonomiyi desteklemek ve üretimde sadece miktar artışını değil aynı zamanda ürün kalitesini de arttırmaktır (Stolze ve ark., 2009 ; Öztemiz, 2008). 1 2 Mustafa Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü - Antakya/HATAY Hatay Valiliği – HATAY 312 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ŞANLIURFA, 2010 Organik üretim dünyada insan sağlığı ve çevreye konvansiyonel üretimin yaptığı olumsuz etkilere olan tepkiler sonucu ortaya çıkmış ve hızla taraftar bularak yayılmaya başlamıştır. Tüketicilerin bilinçlenmesi ve gelir seviyesinin yükselmesine bağlı olarak organik ürün tüketimi dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artış göstermektedir. Türkiye, bulunduğu konumu ve sahip olduğu iklim ve toprak koşulları sebebiyle dünyanın organik tarımsal potansiyeli ve verimliliği en yüksek ülkeleri arasında yer almaktadır (Er, 2009). Son yıllarda ülkemizde organik tarım ürünlerinin tüketimi sağlıklı ve doğal beslenme trendine bağlı olarak artış göstermektedir. Tüketimi en fazla olan ürünler başta yaş meyve sebze olmak üzere organik bebek maması ve hayvansal ürünlerin pazarı gelişmektedir. Đhracatta ise AB Türkiye için en önemli potansiyel pazardır. Bu ülkelerdeki kişi başına milli gelirin yüksekliği organik ürünlerin talebini artırmaktadır. Türkiye’de 57,4 bin hektarı doğal toplama alanı olmak üzere 166,9 bin hektar alanda 15 bin üretici yaklaşık 247 çeşit üründe organik tarım yapmaktadır (ĐGEME, 2009). 2008 yılında yaklaşık 8,6 bin ton organik ürün ihracatından 27 milyon dolar gelir elde edilmiştir. Türkiye doğal koşulların uygunluğu yanında tarımsal üretimdeki gelişmeler ve büyüyen pazarı ile organik üretim açısından avantajlara sahiptir. Ayrıca değişik bölgelerdeki düşük girdi kullanılarak yapılmakta olan geleneksel üretim, organik tarıma geçişi kolaylaştırmaktadır. Hatay ili bulunduğu konumu itibariyle önemli bir tarım bölgesidir. Arazilerin çok verimli olduğu polikültür ve entansif tarımın yapıldığı ve sınır şehri olması gibi avantajları dolayısıyla önemli bir tarımsal üretim ve ihracat merkezi sayılabilir. Tüketim potansiyeli de oldukça yüksektir. Hatay’da 2007 yılı verilerine göre yaklaşık 4500 dekar alanda 1325 ton organik üretim gerçekleştirilmiştir (TÜĐK, 2009). Mayınlı arazilerin tarıma açılması ile bu alan 30,000 dekara çıkacaktır. Organik tarımsal üretim eğilimi yıldan yıla giderek artmaktadır. Bu artışta tüketicilerin talep ve eğilimleri belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle bu çalışmada organik tarımın geliştirilmesi için tüketici eğilim ve beklentileri ile organik ürünler hakkındaki görüşleri incelenmiştir. MATERYAL VE METOT Materyal Bu çalışma, Hatay il merkezinde (Antakya) yer alan tüketicileri kapsamaktadır. Çalışmada tüketici anketleri ana materyali oluşturmaktadır. Ayrıca konu ile ilgili ulusal ve uluslararası çalışmalar ile istatistiki veriler kullanılmıştır. Metot Araştırmada kullanılan veriler birincil veriler il merkezinde yer alan 43 mahalleden değişik gelir gruplarına sahip hanehalkıyla yapılan yüz yüze görüşme metoduyla elde edilen 442 anketten oluşmaktadır. Örnek hacmi aşağıdaki formül ile belirlenmiştir. Burada hanehalkının %50’sinin organik ürün satın aldığı varsayımıyla hareket edilmiştir. (Churchill, 1995); n=( Zx/2 2 ) P.Q d Formülde; n : Đl merkezinde uygulanacak örnek hacmini, P : Đncelenen birimin ana kitle içinde gerçekleşme olasılığını (organik ürün satın alan tüketicilerin oranı %50), Q : 1-P (organik ürün satın almayan tüketicilerin oranı %50), Zx/2 : Güven aralığını (%95, tablo değeri 1,96) d : Hata terimini (%5) ifade etmektedir. 313 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ = ( 1 , 96 2 ) 0 , 50 * 0 , 50 = 400 0 , 05 Elde edilen veriler tüketiciler gelirlerine göre 5 gruba ayrılarak incelenmiştir. (Çizelge 1). Çizelge 1. Araştırmada incelenen gelir gruplarının dağılımı. Gruplar Gelir aralığı (TL/ay) Çok düşük Düşük Orta Yüksek Çok yüksek Toplam Dağılım (kişi) 0-499 500-999 1000-1499 1500-1999 2000- + 190 114 66 45 27 442 Oran (%) 42.99 25.79 14.93 10.18 6.11 100.00 BULGULAR VE TARTIŞMA Genellikle organik ürün tüketicileri yaşça büyük (50-70 yaş arası) ve gelir düzeyi yüksek kişilerdir. Yüksek sağlık bilincine sahip ve gıda güvenliği üzerine endişe duyarlar. Bu kişilerin dışında küçük çocukları olan aileler de organik ürün tüketme eğilimindedirler (Aytoğu, 2006). Đncelenen hanehalkının gelir grubuna göre dağılımı Çizelge 1’de verilmiştir. Buna göre hanehalkının yaklaşık %43’ü çok düşük, %26’sı düşük, %15’i orta, %10’u yüksek ve %6’sı da çok yüksek gelir grubunda yer almaktadır. Bu dağılım 2007 yılı Türkiye gelir dağılımı araştırması sonuçlarıyla karşılaştırıldığında önemli bir sapma olmadığı görülmemektedir (TÜĐK, 2009). Araştırmaya katılan tüketicilerin %40’ı (175 kişi) 36-50, %27’si (119 kişi) 26-35, %19’u (85 kişi) 18-25 ve %14’ü de (63 kişi) 51 ve üzeri yaş grubunda yer almıştır (Şekil 1). Araştırmaya katılan tüketicilerin ağırlıklı olarak genç ve orta yaş grubundan oluştuğu görülmektedir. Araştırmaya katılan tüketicilerin yaş gruplarına göre dağılımı % 14 % 40 18-25 26-35 % 19 % 27 36-50 51-+ Şekil 1. Araştırmaya katılanların yaş gruplarına göre oransal dağılımı. Araştırmaya katılan 442 kişiden 279’u erkek (%63) ve 163’ü kadınlardan (%37) oluşmuştur. Organik ürün tüketimi açısından cinsiyetler arasında bir farklılık olması durumunda bu dağılım önemli olacaktır. Bu çalışmadaki sonuçlar daha çok erkek tüketicilerin eğilimini ortaya koymuştur. Eğitim düzeyi organik ürün tüketimi ve tüketici bilinci açısından önemlidir. Çalışmaya katılan tüketicilerin bu bakımdan avantajlı bir örnekleme çerçevesi olduğu söylenebilir. Elde edilen sonuçlar bu eğitim düzeyindeki tutum ve davranışları göstermesi bakımından önemli olmuştur. Gelir grupları arasında eğitim düzeyi bakımından önemli bir farklılık bulunmamaktadır. Hanehalkı arasında 314 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ ankete katılanların %29.86’sı ilköğretim, %34.62’si lise ve %35.52’si de yüksekokul veya fakülte mezunudur (Çizelge 2). Çizelge 2. Eğitim durumu. Gruplar Çok düşük Düşük Orta Yüksek Çok yüksek Toplam Oran (%) Đlköğretim 84 30 12 3 3 132 29.86 Lise 62 46 28 9 8 153 34.62 Yüksekokul/Fakülte Toplam 190 44 114 38 66 26 45 33 27 16 442 157 35.52 100.00 Çalışmada görüşme yapılan kişilerin gelir, yaş, cinsiyet ve eğitim durumları açısından dağılımları ortaya konulduktan sonra bu kişilerin organik ürünlerle ilgili bilgi, tutum ve davranışları çeşitli şekillerde ortaya konulmuştur. Buna göre, tüketicilerin %15’inin organik ürün hakkında hiçbir bilgisi olmadığı anlaşılmıştır. Bu kişilerin yaklaşık %91’i çok düşük ve düşük gelir grubunda yer almaktadır. Gelir artışına bağlı olarak organik ürünler konusunda daha fazla bilgi sahibi olunduğu görülmüştür. Tüketiciler arasında genel olarak organik ürünlerin doğal, sağlıklı ve katkısız olduğu görüşü hakimdir (Çizelge 3). Çizelge 3. Organik ürün konusundaki düşünceler. Doğal/ Gruplar hormonsuz Çok düşük 54 Düşük 26 Orta 21 Yüksek 18 Çok yüksek 8 Toplam 127 Oran (%) 28.73 Sağlıklı ve kaliteli 50 36 14 12 7 119 26.92 Đlaç katkısı ve zararlı madde Lezzetli ve içermeyen pahalı ürünler 23 17 18 21 13 15 12 0 12 0 78 53 17.65 11.99 Bilgisi olmayan Toplam 46 13 3 3 0 65 14.71 190 114 66 45 27 442 100.00 Araştırmaya katılan tüketicilerin %57’si daha önce organik ürün tükettiklerini, %43‘ü ise organik ürün tüketmediklerini belirtmişlerdir (Çizelge 4). Çizelge 4. Organik ürün tüketim durumu. Gruplar Çok düşük Düşük Orta Yüksek Çok yüksek Toplam ve ort. Evet 85 69 45 34 18 251 Oran (%) 44.74 60.53 68.18 75.56 66.67 56.79 Hayır 105 45 21 11 9 191 Oran (%) 55.26 39.47 31.82 24.44 33.33 43.21 Toplam 190 114 66 45 27 442 Organik ürün tüketiminin gelir arttıkça artmakta olduğu görülmektedir. Nitekim yüksek gelir grubunda organik ürün tüketim oranı %76’ya kadar yükselmiştir. Dolayısıyla organik ürün tüketimi ile hanehalkı geliri arasında doğrusal bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır. Ancak tüketicilerin düzenli olarak organik ürün tüketenler ve 315 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ tüketmeyenler olarak ayrılması, tüketici potansiyel talebinin belirlenmesi açısından daha yararlı olacaktır. Organik ürün tüketimi yanında bazı tüketicilerin tüketmeme nedenleri de önemlidir. Bu nedenlerin ortaya çıkarılması bu konuda yapılacak çalışmalara yön verecektir. Tüketicilerin organik ürün tüketmeme nedenleri Çizelge 5’de verilmiştir. Tüketicilerin %35’e yakını bu soruya hiç bir cevap vermemiştir. Organik ürün tüketmeme nedenini ifade eden tüketicilerden %29’u istediği zaman ve istediği yerde organik ürünü bulamadığını (örn: market, pazar, manav v.b. gibi tüketicilerin kolaylıkla satın alabileceği yerlerde bulunmadığını), %16’dan fazlası da bu ürünlerin fiyatlarını yüksek bulduğunu ifade etmiştir. Tüketicilerin %12’ye yakın kısmı organik ürünün ne olduğunu bilmemesinden dolayı tüketmediğini ifade etmesi çarpıcı bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca tüketicilerin %5’lik kısmı da organik ürünlerin tadını beğenmediğini tüketmeme nedeni olarak öne sürmüştür. Organik ürünlerin her zaman bulunamayışı ve her yerde satılmıyor oluşu nedeniyle tüketilmemesi organik ürün üretimin yeterli olmadığını düşündürebilir. Ayrıca üretimin yetersiz olması fiyatında yüksek olmasına neden olmaktadır. Düşük gelir gruplarında organik ürünün ne olduğunu bilmemek, fiyatının yüksek olması gibi nedenler tüketilmeme nedenleri arasında başta gelirken, yüksek gelir gruplarında her yerde ve her zaman organik ürünün bulunmaması gibi nedenler daha yüksek oranda yer almaktadır. Çizelge 5. Organik ürün tüketmeme nedenleri. Gruplar Çok düşük Düşük Orta Yüksek Çok yüksek Toplam Oran (%) Zamanında Fiyat Bilgisizlik bulamamak yüksekliği 64 44 13 17 10 118 28.90 50 26 5 4 0 85 16.60 41 8 7 2 3 61 11.91 Tat 9 8 3 1 3 24 4.68 Diğerleri Fikri yok 8 5 3 1 0 17 3.32 56 47 40 24 10 177 34.57 *Toplam 228 138 71 49 26 512 100.00 * Birden fazla seçenek belirtilmiştir. Çalışmada elde edilen sonuçlara göre tüketicilerin yaklaşık %27’si 4-9 yıldır organik ürün tükettiklerini belirtirken, 2-3 yıl ve 10-20 yıl arasında tükettiğini belirten tüketicilerin oranı eşit oranda ve %7,24 ‘tür. Ülkemizde organik ürünlerin üretilmeye başlanması 9-10 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Araştırma bölgesinde de bu sürecin tüketime başlama ile paralel olduğu görülmüştür. Araştırmada tüketicilerin organik ürünleri nerelerden satın aldıkları da incelenmiştir. Belirlenen sonuçlara göre marketlerden satın alma tercihi yaklaşık %28 oranıyla başta gelmektedir. Organik ürün satın alma yeri olarak semt pazarları ikinci sırada (%23), manavlar ise %21 ile üçüncü sıradadır. Ayrıca tüketicilerin yaklaşık %19’u bu konuda herhangi bir cevap vermemiştir. Büyük market zincirlerinin organik ürün satışında etkin oldukları görülmektedir. Tüketicilerin organik ürünler konusundaki bilinç düzeylerini anlamak amacıyla satın aldığınız ürünün organik olduğunu nasıl anlıyorsunuz sorusu yöneltilmiştir. En başta ifade edilen seçenek %20 oranıyla organik ürün logolu etiket olmuştur. Ürünün görünümü, organik ürün reyonunda satılıyor olması, rengi ve tadına göre organik olduğunu anlıyorum cevabını veren tüketiciler birbirine yakın oranlarda (yaklaşık %17) cevap verdiği görülmektedir. Tüketicilerin %9’a yakını da bu konuda bir fikir belirtmemiştir (Şekil 2). 316 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Organik Ürünü Belirleme Yöntemleri Diğerleri 4% Fikri yok 9% Organik ürün etiketi 20% Tadı 16% Görünüm 17% Rengi 17% Ürün reyonu 17% Şekil 2. Organik ürünü belirleme yöntemleri. Tüketicilerin organik bitkisel ürün satın alma öncelikleri çeşitli ürünlere göre puanlandırılmış ve elde edilen sıralama Şekil 3’te verilmiştir. Buna göre organik bitkisel ürün satın almada birinci sırayı taze meyve-sebze almıştır. Bunu zeytinyağı, tahıl ürünleri ve baklagillerler izlemektedir. Organik hayvansal ürün satın almada ise tüketiciler süt ve kırmızı ete daha fazla öncelik vermişler bunları balık, yumurta ve bal izlemiştir. Organik bitkisel ürün satın alma önceliği 1766 1800 1600 1400 1200 1000 800 600 400 200 0 1629 1540 1489 1111 1078 1004 909 835 687 678 Şekil 3. Organik ürün satın alma önceliği. Araştırmaya katılan tüketicilerin organik ürün fiyatları konusundaki düşüncelerini belirlemek amacıyla fiyatları nasıl buldukları sorusu yöneltilmiştir. Alınan cevaplara göre organik ürünlerde fiyatların çok yüksek (%19.68) ve yüksek (47.96) olduğunu düşünenlerin oranı toplamı %68 yaklaşmaktadır. Buda organik ürün pazarlamasında en önemli sorunun bu yüksek fiyat algısı olduğunu göstermektedir. Bu durumdan tüketicilerin organik ürün talepleri olumsuz olarak etkilenmektedir. Tüketicilerin %19’u fiyatları normal bulduğunu belirtirken %13 civarındaki tüketici de bu konuda fikrinin olmadığını belirtmiştir. Organik ürün tüketim miktarı ile tüketici gelirleri arasında yakın bir ilişki olduğu bilinmektedir. Buna göre tüketicilerin gelirlerinde meydana gelecek bir artış durumunda organik ürün tüketimlerinin nasıl değişeceği konusu bu konudaki eğilimleri ortaya koyacaktır. Çalışmada tüketicilerin %55.89’u geliri artarsa organik ürün tüketiminin artacağını söylemiştir (Şekil 3). Bu talep çok artar diyen tüketicilerin oranı (10.63) ile birlikte artış yönündeki cevapların toplamı %67’ye yaklaşmaktadır. Gelirimin artması durumunda organik ürün tüketimim değişmez diyenlerin oranı %22.40 olup, azalır diyen tüketici oranı ise %0.45’tir. 317 ŞANLIURFA, 2010 TÜRKĐYE IX. TARIM EKONOMĐSĐ KONGRESĐ Gelir artması durumunda organik ürün talebi Azalır 0% Fikri Çok yok artar 11% 11% Değişmez 22% Artar 56% Şekil 4. Gelir artışında oluşacak organik ürün talebi. Tüketicilerin organik ürünlerle ilgili bilgi kaynakları (Çizelge 6) verilmiştir. Verilen cevaplar arasında TV’nin oranı en yüksek olup (%31) bunu gazete ve dergiler (%19) , çevre (%18) ve internet (%14) izlemektedir. Organik ürünlerle ilgili olarak kitle iletişim araçlarının (TV, gazete, internet vb) etkin bilgi kaynakları olduğu görülmektedir. Çizelge 6. Organik ürünlerle ilgili bilgileri nereden öğrendiniz sorusunun cevapları. Gazete / Çevre Đnternet Diğer dergi Çok düşük 99 54 53 32 13 36 37 Düşük 56 23 13 21 24 Orta 33 21 8 15 6 Yüksek 25 15 1 10 8 Çok yüksek 8 11 5 Toplam 221 136 128 102 40 Oran (%) 30.8 19.0 17.8 14.2 5.59 6 seçenek 0 belirtilmiştir. 8 5 * Birden fazla Gruplar TV Fikri yok 18 7 7 3 1 36 5.02 Radyo Promosyonlar *Toplam 15 4 4 4 1 28 3.91 8 8 4 5 0 25 3.49 292 184 122 74 44 716 100.0 0 SONUÇ VE ÖNERĐLER Organik ürünlere olan talep son yıllarda ülkemizde de önemli oranda artmaya başlamıştır. Bu artışlarda özellikle tüketici bilinçlenmesi ve gelirlerde oluşan artışlar etkili olmaktadır. Organik ürünle