İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
kültür sanat yaflam›nda
aral›k 2006
›ssn 1303-9113
•
2006/12
•
say› 56
•
2.25 YTL(KDV’li)
tavır
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi
Tav›r Yay›nlar› Org.
Reklamc›l›k ad›na
Öznur Turan
Genel Yay›n Yönetmeni
Gamze Mimaro¤lu
Diller vard›r, yaral›d›r. Tam yürekten vurulmufllard›r. Bu yüzden alfabeleri, hep ac›lar›
yazan harflerden kuruludur. Kürtçe de bunlardand›r. O ac›lar› yazan harfleri sese,
söze, k›lama, strana… yani insan›n insan›, insana anlatmas›na yarayan ne varsa hepsine dökenler, dengbejler… Aflk›n ama mutsuz aflklar›n hüzünlü ozanlar›… Kürdün
tarihinin sesli, sözlü, müzikli tan›klar›… Pefllerinden gittik; ac›n›n, sevdan›n, hüznün
ve umudun tarlalar›nda ardlar›ndan yürüdük dengbejlerin…
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü
Ahu Zeynep Görgün
Yaz›flma Adresi
‹stanbul
Mahmut fievket Pafla Mah.
Mektep Sk. Çoban Apt. No:4/5
Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul
Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81
Faks: 235 44 11
e-posta: info@grupyorum.net
Sürgünlük nas›l kötü bir fleydir. Do¤up, büyüdü¤ün topraklardan sürülmek nas›l bir
iflkencedir? Cevat fiakir Kabaa¤açl›, nam-› di¤er Halikarnas Bal›kç›s›, bu ac›l› vatan
topraklar›nda, sözünü dosdo¤ru söyledi¤i için sürülen kalem ustalar›ndan. Dokuz
köyden kovulup da Bodrum’a demir at›nca, buray› kendine yurt bilmifl, belki de ilk
kez bir sürgün cezas›, bir sürgün için hay›rl› olmufltur. Cevat fiakir’in, Halikarnas’a
vurulup, oran›n bal›kç›l›¤›na terfi etmesinin öyküsünü yazd›k.
12 Eylül. Ne çok yürek yaralad›? Ne çok zulmetti, iflkence alt›na ald›¤› insanlara…
Omuzlar› apoletli befl kiflinin, yüzbinlerce ma¤durun ah›yla hala caka satt›¤›, hala
Ankara
‹dilcan Kültür Merkezi
fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B
Mamak – Ankara
Tel: (312) 390 38 05
Hesap no (YTL)
1042- 30000 596147
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
tuvallere f›rça sallay›p, ressamm›fl gibi ayakta alk›flland›¤› günlerdeyiz ne yaz›k ki…
‹flte böyle günlerde biri ç›kt›, “Ben o günlerin filmini yapaca¤›m. ‹zleyenler 12 Eylül’e,
12 Eylülcüler’e öfkelenecek” dedi. Biz de onu diyen yönetmene, Ömer U¤ur’a uzatt›k
kay›t cihaz›m›z›. Filmini de izledik. Öfkelendik dedi¤i gibi…
Sayfalar›n›z sizleri bekliyor sevgili okurlar›m›z. Davran›n hadi kalemlerinize…
Bekliyoruz.
2006’y› bu say›m›zla u¤urluyoruz. Ac›n›n ve umudun harmanland›¤›, ancak umudun
Hesap no (EURO)
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
biraz daha büyüdü¤ü bir y›l oldu 2006. Hep birlikte yar›na daha bir güvenle bakaca¤›m›z bir y›l geçirmek ve Ocak say›m›zda görüflmek dile¤iyle…
Dostukla…
Ofset haz›rl›k
TAVIR YAYINLARI
Bask›
ASPAfi
Da¤›t›m
D-R
Yerel süreli yay›n
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
12/2006
53
beyrut güncesi
izlenim
5
9
10
13
16
17
21
24
27
30
32
33
34
36
40
44
45
46
DENEME
p›nar adal›
‹ZLEN‹M
cihan keflkek
MEKTUP
ümit ilter
OKURDAN
an›, deneme
B‹YOGRAF‹
maksim gorki
fi‹‹R
turgut uyar
‹NCELEME
hazal demir
T‹YATRO
gülnaz b›çakç›
RÖPORTAJ
kay›kç›l›k
B‹YOGRAF‹
cevat flakir kabaa¤açl›
ÖYKÜ
denef demiray
AYIN FOTO⁄RAFI
özcan yaman
DENEME
nihat çapar
NOTA
grup yorum
RÖPORTAJ
ömer u¤ur
S‹NEMA
eve dönüfl, babil
fi‹‹R
ömür cerraho¤lu
MEKTUP
tav›r
HABERLER
3
3 yasak bir dilin anlat›c›lar›:
dengbejler
inceleme
24
kay›kç›l›k ve k›r›lan kürekler 3
röportaj
13
3
3
sosyalist-gerçekçi edebiyat›n
proleter temsilcisi: maksim gorki-II
biyografi
kapak 3
deneme
say›lar yalan söylemez
p›nar adal›
Ayd›nlar ve sanatç›lar parmak hesab› oyunu
oynad›lar. 1... 2... 3... Her say›da
parmaklar›na bakt›lar ve... “10” denildi,
bitmiflti parmaklar›... “11” le yeni bafltan
bafllad›lar saymaya. “Bitsin art›k.” denilen
bitmedi... Beyaz bir örtü örtmek istediler say›lar›n üzerine… Olmad›. Ne say›lar bunu kabul etti, ne de zaman.
Zaman, öyle gerekli ve öyle önemli oldu ki
son günlerde. Say›lar da öyle pervas›z ve öyle ac›mas›zca ço¤ald› ki… Say›lar›n dilinden
korkar olduk zaman içinde. O kadar çok say›
al›nd› ki bizden, bir rakam›n içini aç›p bakamad›k, neler gizli oldu¤unu hiç ö¤renemedik. ‹zledik onlar›… Duyduk ve sayd›k kendi
dilleriyle…
Say›lar yalan söylemez. Dili bilimsel ve gerçektir. So¤uk yüzlüdür. Bundand›r ki, içlerinde neler gizledi¤ini kimse bilemez... Kimsenin inkar edemeyece¤i bir dildir bu. Bazen
borçlu b›rak›r insan›, bazen borçlu kal›r. Borcunu ve alaca¤›n› bilir. Düflündeki soruyu
sormaz, içindekini anlatmaz, s›rr›n› d›flar›
vermez. O kadar gaddard›r.
ARALIK2006 | TAVIR | 3
deneme
Bazen bir insan, bazen y›llar, bazen sen, bazen ben, bazen hepimizdir onlar. Bazen tek,
bazen iki, bazen de üç rakamla anlat›r her
fleyi... Yani sormay›n, sormay›n ki söylemeyelim.
“Say›lar yaklaflan bir fleyleri bildirir”
Biliyorum, biliyoruz ki say›lara bakt›kça sessiz kalaca¤›z.. Bize ait olan o güzel duygular›
sinsice al›p götürecek. Sonra yetiflemeyece¤iz ona.
Parmaklar›yla sayd›lar ayd›nlar ve sanatç›lar… yüz dediler.. yüz yirmi dediler parmaklar›na bakarak.. K›rd›lar parmaklar›n›, difllerini
s›kt›lar… sayd›lar… Say›ld›kça ço¤ald› say›lar.
Azaltmak için sayarken bile ço¤ald›. Befl..
on… k›rk.. seksen… yüz … yüz yirmi iki dediler
ve sustular… konuflmad›lar…. Ölüm de sussun istediler. Ölümü ve zulmü susturmak
için… Bir daha hiç kimsenin bir say›yla an›lmamas› için sustular…
Yaklafl›yor yeni bir say›. O yaklaflmas›n.. zaman çok az, zaman çok çaresiz.. zaman azald›kça say›lar ço¤al›yor iflte. Yüz yirmi üç olmas›n… Biliyoruz, onu bildirecek bizlere, ölümü bildirecek ve bir say› daha ekleyecek elimizdeki bu sayfaya. Avucumuza bir say› daha koyacak.. Sussun art›k demekle susmuyor
say›lar. Haber getiriyor zaman›n omzunda…
Sak›n ha!..
“Neyi bildirir say›lar”
Bir do¤um gününü mü? Bir günün herhangi
bir zaman dilimini mi? Bir sayfan›n sat›r aralar›n› m›? Hiçbirini de¤il asl›nda. Ölümü! Mezar tafl›n›… belki çok ürkütücü ama öyle
iflte...
4 | TAVIR | ARALIK 2006
“Say›lar bebelerin kundaklar›
Say›lar tabutlar› flehrin”
Say›lar› bebelerin kunda¤›na m› doldurmak
gerek . Yoksa flehrin sokaklar›nda tafl›nan tabutlara m› doldurmal›…
Ayd›nlar›n ve sanatç›lar›n ellerinde o kadar
çok say› birikti ki. Atmaya çal›flt›lar ellerine
bulaflan say›lar›. Önce ellerine bakt›lar, sonra sayd›lar parmaklar›yla. Bir yerleri gösterdiler. ‹lk say›n›n do¤du¤u an› yani. Sayd›kça
anlam› daha bir a¤›rlaflt› say›lar›n. Her say›
bir isim. Her say› bir hayat›n sonu. Ölüm!...
Biriken say›lar› tek tek omuzlar›na alarak tafl›d›lar koridor boyunca. Her say› art›k bir insan… her say› bir tutsak.. her say› bir son.. bir
daha parmaklar›n› saymamak için yemin
eder gibi, söz verdiler kendilerine. Say› saymay› ö¤rendikleri güne lanet okudular.
“Yüz yirmi üçüncü kim olacak?” dedi bir ses,
“Behiç mi? Gülcan m›? Sevgi mi? Kim?..” Hiçbirinin dili varmad›. Hiç kimse bu güzel isimlerin yan›na ölümü koymad›, koyamad›…
Kunda¤›n› açt› say›lar›n...
“neyi bildirir say›lar
neyi bildirmeli
yaklaflan nedir size
uzaklaflan nedir bizden”
Naz›m HikmetJ
izlenim
beyrut güncesi
cihan keflkek
Güzel, p›r›l p›r›l, güneflli bir hava var ‹stanbul’da. Saat 13.30… Yine bir yerlere do¤ru
uzan›yoruz. Yine yollar, yine yeni insanlar,
kültürler… Yine dayan›flma... Hayata karfl›
duruflumuzla birlikte, bu tip fleyler ne kadar
çok yaflam›m›z›n bir parças› oldu. Bu kez rotam›z Beyrut. ‹flgalin ac›lar›n› sarmaya çal›fl›rken ziyaret edece¤iz Beyrut’u.
16–19 Kas›m 2006 tarihleri aras›nda Lübnan
halklar›yla dayan›flma toplant›lar› düzenlenecek. Dünyan›n dört bir yan›ndan örgüt,
kurum, kurulufl, parti temsilcileri Lübnan’›n
yaralar›na merhem olmaya, direnifli selamlamaya gidecek. Yolumuz hayli uzun.
Gidece¤imiz bu ülke, her türlü silah üstünlü-
¤üne sahip güçlü ‹srail ordusunu, milis güçleriyle yenilgiye u¤ratm›fl bir ülke. Halk›n
birleflik gücünün ve direniflinin karfl›s›nda
koskoca bir ordunun bile kolayca yenilece¤ini daha yeni göstermifl bütün dünyaya.
Onun için hepimiz çok heyecanl› ve coflkuluyuz. Ad›m ad›m örgütlenen, ilmik ilmik örülen mücadelenin zaferini selamlamaya; direnifli yak›ndan görmeye ve insanl›k düflman› ‹srail’in zulmüne tan›kl›k etmeye gidiyoruz.
Otobüsümüzün önünde, k›rm›z› üzerine sar›
harflerle Türkçe, ‹ngilizce ve Arapça yaz›lm›fl
“Ortado¤u’da Direnen Halklar Kazanacak –
Türkiye’den Anti-Emperyalistler” yaz›l› pankart›m›zla birlikte, yap›lan u¤urlaman›n ar-
d›ndan yollara düflüyoruz.
S›ras›yla Adapazar›’nda, Bolu’da, Konya’da
çeflitli molalar veriliyor. Uzunca bir zaman
diliminin ard›ndan ertesi sabah saat 5.35’te
Antakya merkezden, Cilvegözü s›n›r kap›s›na
do¤ru ilerliyoruz. Bu topraklar, Irak halklar›yla dayan›flmaya giderken de görmüfltü bizi.
Bir an için o günlere geri dönüyorum ve bu
kap›da çekti¤imiz öfkeli, duygusal bir o kadar da coflkulu halaylar› hat›rl›yorum. Ba¤dat ve gece-gündüz dinmeyen bombard›manlar, pazaryeri katliam› ve orada tan›d›¤›m›z Irakl› dostlar›m›z beynimin bir kenar›nda yan›p yan›p sönüyor, bir yandan da etraf›
izliyor, ara ara sohbetler ediyoruz. fiimdi yine buraday›z ama bu kez Lübnan için.
16 Kas›m günü Suriye’ye giriyoruz. Var olan
tek kafede -o da rica ederek- getirdi¤imiz kumanyalar› yiyoruz. Kafenin sahibi, bafllang›çta sorun yaratsa da Arapça bilen arkadafllar›m›z›n ikna çabas›na ve oradan içecek
al›flverifli yapaca¤›m›z› söylememiz üzerine
daha fazla direnmiyor.
Sabah›n tatl› s›cakl›¤› üzerimizde, güneflin
ilk ›fl›klar› karfl› da¤lara vuruyor. Türkiye –
Suriye s›n›r›n› ay›ran tel örgülere bak›yoruz
biraz. Hemen önünden geçen koyun sürüsünün Türkiyelilere mi, yoksa Suriyelilere mi
ait oldu¤unu konufluyoruz. Sonra tel örgünün Suriye taraf›nda durduklar›na karar k›l›yoruz. Sabah sefas› çiçekleri ve yaseminler
hemen burnumuzun dibinde duruyor. Onlar›n kokusu eflli¤inde da¤lar... Art›k, beni affetmesini söyleyip, bir tanesini kopar›yorum, dayanamay›p; hapishanedeki mektup
arkadafl›ma kurutup göndermek için.
ARALIK 2006 | TAVIR | 5
izlenim
Suriye topraklar›ndaki yolculu¤umuz yaklafl›k 5 saat sürüyor. Art›k Lübnan s›n›r›na yaklafl›yoruz. Bir an önce Lübnan’a varabilmenin
sab›rs›zl›¤› kapl›yor tüm otobüsü. Yolda yer
yer Hizbullah bayraklar› tak›l› evler, dükkanlar görüyoruz. S›n›ra iyice yaklaflt›¤›m›zda da
ufac›k bir kulübe, hemen önünde üç Suriyeli,
bir tarafta Suriye bayra¤›, bir tarafta Hizbullah bayra¤›yla selaml›yorlar bizi. Araban›n
önündeki pankart› okuyunca daha da bir coflkuya kap›l›yor biri, zafer iflaretleri yaparak bir
fleyler söylüyor Arapça. Biz de zafer iflaretleriyle karfl›l›k verip el sall›yoruz.
Ve art›k Lübnan’›n kap›s›nday›z. Sa¤ tarafta
Akdeniz, alabildi¤ine genifl, büyük ve par›l
par›l parl›yor. Lübnan’›n yüksek da¤lar›, üstünde kar› ve sisiyle bizi bekliyor karfl›da. Suriye s›n›r›nda aram›zdan iki kiflinin vize ifllemleri için dört saat boyunca bekliyoruz.
Lübnan s›n›r›na geldi¤imizde, otobüsten iniyoruz, bu sefer bu taraf›n vize ifllemleri… Çikolata satan Lübnanl› çocuklarla konufluyoruz, arkadafl oluyoruz onlarla. Saatler saatleri koval›yor. Arabam›z›n içinde son kalan kumanyalar› bölüflüyoruz. Zaman geçmek bilmiyor. Ö¤leden sonra Lübnan s›n›r›na geldi¤imizde günefl tepedeydi ve biz foto¤raf görüntüleri al›yorduk. fiimdi ise gece karanl›¤›
çökmüfl durumda, güneflin bat›fl›n› çektikten
sonra, art›k günefl de yok. Art›k ne foto¤raf
çekme, ne görüntü alma iste¤i kalm›fl bizde.
Saatler geceye do¤ru ilerlerlerken Lübnan s›n›r kap›s›ndan geçiyoruz. Lübnan’da olma
mutlulu¤u, yüzlerdeki somurtkanl›¤›, gerginli¤i al›yor. Yine canl› sohbetler... Merakl›
gözler tekrar etraf› seyretmek üzere camlara
dal›yor. Fakat konferans›n aç›l›fl toplant›s›na,
ilk gününe yetiflme hayallerimiz de gecenin
karanl›¤›na kar›fl›p gidiyor.
Beyrut’a do¤ru hareket ediyoruz. Beyrut’a
gelmeden önce Trablus’tan geçiyoruz. Buras›
›fl›l ›fl›l; büyük de bir kent. Yüksek binalar› ve
küçük camileri var. Ard›ndan nüfusunun %
99’u H›ristiyanlar’dan oluflan Jounie isimli
güzel bir kasabadan geçiyoruz. Rehberimiz,
“Buras› Türkiye’nin Bodrum’u gibi” diyor. Gazinolar, kumarhaneler, gece hayat›... Buras›,
parababalar› ve mafyan›n da yurduymufl. ‹srail sald›r›s›n›n belki de hiç u¤ramayaca¤› yer
ayn› zamanda. Bu güzel H›ristiyan kenti büyük bir körfezde bulunuyor. Arkas›nda da tepeler var. Burada restoranlar, kafeler ve ku-
6 | TAVIR | ARALIK 2006
marhaneler var. Kentin arkas›nda bir tepe
var ve bu tepenin üzerinde ›fl›kland›r›lm›fl,
flehri kucaklamak ister gibi kollar›n› iki yana
açm›fl kocaman bir Meryem Ana heykeli…
Nihayet Beyrut’a ulafl›yoruz. Beyrut’a girifl
tabelas›n›n görüntülerini al›yorum. Beyrut’a
gelmeden önce arkadafl›m›z Muhammed
Safa’y› telefonla aram›flt›k. Türkiye kafilesi
de di¤er konuklar gibi otelde kalacakt›. Biz
ise Muhammed Safa’n›n konu¤u olacakt›k,
kald›¤›m›z süre içerisinde. Kendisiyle ertesi
gün görüflece¤iz. Otele 23.00’te var›yoruz.
Hemen girifl kap›s›nda Muhammed Safa ve
arkadafl› Ömer bitiveriyor karfl›m›zda. Dayanamam›fl olacak ki, bir araba ayarlay›p gelmifl. Karn›m›z› doyurmak için bizi bir lokantaya götürüyor. Yeme¤in ard›ndan, flehrin
d›fl›nda evlerinin bulundu¤u mahalleye do¤ru yola koyuluyoruz.
Üç kifli Muhammed Safa’n›n evinde, di¤er üç
kifli de arkadafl› Ömer’in evinde kal›yoruz. Ev
halk› uyumufl, evin küçük k›z›, Safa’n›n efli ve
o¤lu Hasan kalk›yor geldi¤imizi duyunca ve
biraz oturuyoruz. Sonra hemen yata¤a... ‹ki
gündür yolda olman›n getirdi¤i uykusuzluk
ve yorgunluk, yerini dinlenmeye b›rak›yor.
Sabah sakin bir kafayla uyan›yorum. Beyrut’un gürültüsü, aç›k olan pencereden içeri
doluyor. C›v›l c›v›l bir flehir buras›. “Bat› Beyrut” filminin ilk kareleri akl›ma geliyor.
çay içiliyor. Zeytinya¤l›, kekikli ve yo¤urtlu
fleyler ile peynir ve zeytin var. Tabi bir de humus.
Kahvalt›dan sonra Akdeniz’in hemen k›y›s›nda bulunan evin balkonunda manzara eflli¤inde kahvelerimizi içiyoruz ve ev halk›yla
daha yak›ndan tan›fl›yoruz.
Sonra di¤er arkadafllar›n da gelmesiyle yola
ç›k›yoruz. Sempozyumun olaca¤› UNESCO
binas›na gitmek üzere minibüse biniyoruz,
Ömer eflli¤inde. Yol boyunca güzel görüntüler ç›k›yor, yar›m saatlik minibüs seyahatinden. Lübnan’da minibüs paralar›, araçtan indikten sonra ön kap›dan veriliyor. Tabi de¤iflebilir. Arkadafllarla birlikte hemen Türkiye’yle k›yaslamaya bafll›yoruz. “Adamlar ne
kadar rahat, birbirlerine güveniyorlar. Türkiye’de olsa floför, on defa sataflm›flt›.” -Evet,
ücretleri verelim. -Arkadan vermeyen üç kifli
var. -Ücretini gönderemeyen var m›? (‹yi bilir
ama, özellikle bu flekilde cümle kurar.) -Elden ele uzatal›m beyler. Yani inene kadar
resmen yo¤un bir taciz söz konusudur. Tabi
birçok defa para verilmemesinden kaynakl›d›r bu yaklafl›mlar›. Hak da vermek gerekir.
Bu sohbetlerin ard›ndan, toplant›lar›n olaca¤› UNESCO binas›na var›yoruz. Büyük bir kalabal›kla karfl›lafl›yoruz. Daha önce di¤er ülkelerden tan›d›¤›m›z arkadafllar›m›z› görüyoruz. Bizi tan›tan broflürleri stantlara b›rak›yoruz.
Muhammed Safa’n›n üç k›z› ve üç o¤lu var.
‹ki o¤lu yurt d›fl›nda. Biri Paris’te, biri Küba’da okuyor. Küba’da okuyan›n duvardaki
foto¤raf›na bak›yoruz. Üzerinde Che tiflörtü,
zafer iflareti yap›yor. Aynen Türkiye’deki ev
hali gibi. Üçüncü o¤lu Hasan ise gececi olarak bir iflyerinde çal›fl›yor. Üç tane de sempatik k›z› var Muhammed Safa’n›n: Sama ve
Rabab üniversiteye giden genç k›zlar, ilkokula giden küçük ve sürekli gülen ise harika bir
çocuk olan Meryem. Etrafa nefle saç›yor.
Gözlerine bak›l›nca gülüyor ve geri çekiliyor.
Saklanacak bir yer ar›yor. Utan›yor; henüz
bize al›flamad›.
Konferansta, 5 de¤iflik bafll›k iflleniyor ve
bunlar üzerine ayr› çal›flma gruplar› oluflturuluyor. Bunlar: Strateji, Hukuk, Medya, Yeniden ‹nfla ve Arap Birli¤i. Konferans büyük
bir coflkuyla bafll›yor. Bütün oturumlarda direnifl selamlan›yor. ABD emperyalizmi ve Siyonizm lanetleniyor. Direniflin sürmesi ve
kazan›mlar›n elde edilmesi için yöntemler
bulunmaya çal›fl›l›yor.
Muhammed, sabah erkenden konsolosluk
ifllemleri için evden ayr›lm›fl. Efli bize kahve
haz›rlam›fl. Onlar›n geleneklerine göre, sabah kalkar kalkmaz aç karn›na bir kahve içiliyor. Sonra kahvalt› yap›l›yor. Kahvalt›da
Ö¤len aras›nda Muhammed Safa’n›n bürosuna gidiyoruz. Muhammed Safa, Khiam ‹flkence Rehabilitasyon Merkezi’nin baflkan›.
100 gün ‹srail zindanlar›nda kalm›fl bir insan
haklar› savunucusu. Muhammed Safa bize
Strateji toplant›s›nda bizim mücadele ve direnifl konusundaki önerilerimiz baz› kat›l›mc›lar›n hofluna gidiyor ve bunu bizimle konuflmak istiyorlar.
izlenim
Falafel ›smarl›yor. Falafel; biraz içli köfteye
benzeyen, güzel bir tad› olan bir çeflit etsiz,
sebze köftesi. Ortaya küçük biber turflusu da
konuyor. Örflerimiz ne kadar da çok benziyor birbirine.
Bu h›zl› ö¤le yeme¤inden sonra, yine konferans salonuna dönüyoruz... Hepimiz farkl›
atölyelere kat›l›yoruz. Strateji bölümüne kat›lan arkadafl ilginç fleylere tan›k oluyor:
Öneriler toparlan›yor ve yeniden okunuyor.
Arkadafl hapishanelerle ilgili hiçbir öneri olmad›¤›n› görüyor. Sonunda söz alarak, ‹srail
hapishanelerinde, Ebu Garip Hapishanesi’nde, Guantanamo Hapishanesi’nde ve
Türkiye F Tipi hapishanelerinde, emperyalizmin iflkencesi alt›nda bulunan tutsaklarla ilgili bir dayan›flma a¤›n›n kurulmas› önerisinin unutulmamas› gerekti¤ini söylüyor.
Saat 20.30’da konferanstan ç›k›yoruz. Muhammed’in arkadafl› Ömer, bizi Muhammed’in evine götürüyor. Ve orada harika bir
akflam yeme¤i yiyoruz. Yemekten sonra,
ba¤lama çalarak Yorum flark›lar› söylüyoruz
Muhammed ve ailesine. Özellikle de onlar›n
da anlayabilece¤i Arapça flark›lar› tercih ediyoruz.
Ertesi gün Güney Lübnan’›n bombalanan
yerlerine bir gezi düzenlenecek. Bu arada
tecritin kald›r›lmas› için iki gün boyunca toplanan imzalar›n say›s› 100’ü geçiyor. ‹mza
toplamaya devam ediyoruz. Oradakilere
Türkiye’deki F Tipi hapishane sorunundan,
ölüm oruçlar›ndan bahsediyoruz.
Ö¤leden sonra tüm konferans kat›l›mc›lar›
olarak, otobüslere binip Güney Lübnan’a gidiyoruz. Yolda bir fley dikkatimi çekiyor. Toplam befl otobüs var. Her otobüste bir Hizbullah görevlisi. Ceketlerinin yakalar›nda telsiz
mikrofonu, di¤er otobüslerle iletiflimi bu flekilde kuruyorlar. Normal yaflamlar›nda da
bu flekilde haberlefliyorlar. Mesela; bizim
otobüsteki görevlinin ismi Cefa’yd›. Telsizden bir fley söylemesi gerekirse, önce “Cefa
Cefa Cefa” diye üç kez ismini söylüyor. Ard›ndan karfl› taraftan cevap ald›ktan sonra
devam ediyor. Müthifl bir disiplin söz konusu
ayn› zamanda. Ama ayn› zamanda bir o kadar da samimiyet, yüzlerinde tebessüm ve
s›cak bir yaklafl›m biçimi. Gerçekten insanlar›n onlar› sevdi¤ini düflünüyoruz. Bizim y›llardan beri bildi¤imiz, tan›d›¤›m›z devrimciler gibiler adeta. Otobüsümüzün içindeki baz› Arap kökenliler onlara sevgilerini gösteriyorlar. Özellikle Avrupa kökenli konuklar,
otobüsün ön taraf›na gelip, görevlilerin yan›nda görüntü almaktan çekiniyorlar. Bu çekinme, genel yaklafl›mlarda da dikkat çekici
boyutta. Sebebinin onlar› yeterince tan›mama ve bu kültüre, Ortado¤u’ya uzak olma
olarak de¤erlendiriyoruz kendi kafam›zda.
Biz ise o konularda gayet rahat›z. S›cak diyaloglar›m›zdan da bu anlafl›l›yor. Zaten bazen
Arapça sorulara maruz kal›yorduk. Bizi Lübnanl›larla kar›flt›ranlar bile oluyordu.
Bir yerden sonra Hizbullah gönüllüleri ve milisleri görünmeye bafll›yor. Bölgenin Hizbullah denetiminde oldu¤u anlafl›l›yor. Bir sergi
bölümünde indiriyorlar bizi. Y›k›nt›lar›n ara-
s›nda oluflturulan bir sergi bu. Bizi, önce üzerinde çeflitli resimler olan bir paravanla ikiye
bölünmüfl büyük bir çad›ra götürüyorlar. Burada, bize ayran ve kumanya da¤›t›l›yor.
Sonra, bir Hizbullah temsilcisi sahneye ç›k›p
konufluyor. Türkiye grubundan birisi ülkemize dönünce sizin için ne yapmam›z› istersiniz diye soruyor. Hizbullah temsilcisi de,
“Burada gördüklerinizi ülkenizde herkese
anlat›n” diyor.
Hafif yemekten sonra, bombalanan yerleri
geziyoruz. Burada yüksek apartmanlar var.
Baz›lar›n›n yar›s› y›k›lm›fl, demirler ve betonlar sark›yor her yan›ndan. Baz›lar› tamamen
moloz y›¤›n› haline gelmifl ve baz›lar›n›n da
yerinde kocaman çukur aç›lm›fl. Y›k›lm›fl ve
moloz haline gelmifl binalar›n aras›nda dolafl›yoruz. ‹flin ilginç yan›, baz› binalarda y›k›nt›lar oluflmas›na ra¤men hala içinde oturanlar oldu¤unu görüyoruz. Baz› binalar›n ön
cephesini kaplayacak flekilde foto¤raflar
as›lm›fl. Bunlar cephede flehit düflenlerin foto¤raflar›.
Bir yerde, molozlar aras›nda, oyuncaklar, pijamalar, defterler ve kitaplar görüyoruz. Moloz y›¤›nlar› aras›ndaki oyuncaklar› görünce
benim gözümün önüne, konferans salonunda büyük beyaz perdede gösterilen sinevizyonda, y›k›nt›lar aras›nda kalan insan görüntüleri aras›nda gördü¤üm ölü bir k›z çocu¤u
geliyor, bo¤az›ma bir fleyler dü¤ümleniyor.
Burada, Filistinli bir arkadaflla sohbet ediyorum. O bana iki ay önce burada oldu¤unu ve
burada yaln›zca moloz y›¤›nlar› oldu¤unu
ARALIK 2006 | TAVIR | 7
izlenim
söylüyor. ‹ki ayda yollar temizlenmifl, diyor.
Bir araba geçiyor yan›m›zdan. ‹çindekiler
Arapça bir fleyler söylüyorlar. Arapça bilen
arkadafl›m›z “‘‹flte ‹srail bu!’ diyorlar” diyor.
Sonra, otobüslerimize binip geri dönüyoruz.
Yolda güzel bir manzara görüyorum. Denizin
üzerinde k›pk›z›l bir günbat›m› görüntüsü
var. Ac›lar öyle sert ki, bu güzel manzaray›
alg›layam›yorum bile.
19 Kas›m Pazar, konferans›n son günü. Sabah 9.00’da havaalan› yolu üzerindeki bir
restoranda buluflup sonuç bildirgesinin son
halini dinliyoruz. Yine bizim hapishanelerle
dayan›flma a¤› önerimiz okunmad›. Öneri
eklemek isteyenler ekleyebilirler, deniyor.
Biz de önerimizi yaz›l› olarak sunuyoruz.
Sonra, 11.00’de büyük bir büfede, hafif bir
fleyler yiyip içtikten sonra Güney Lübnan’a
gitmek için otobüslerle yola ç›k›yoruz. Önce
‹stanbul’daki köprü trafi¤i gibi s›k›fl›k bir trafikte ilerliyoruz. ‹srail, Beyrut’taki bütün
köprüleri bombalam›fl. Sonra, trafik sakinlefliyor ve da¤lara do¤ru ilerliyoruz.
Dönme dolaplar›n, çarp›flan otomobillerin
oldu¤u bir çocuk park›na geliyoruz. ‹lk kurflunu on befl yafl›nda bir çocuk bu parkta atm›fl
ve savaflta bir baca¤›n› kaybetmifl. Burada
otobüslerden iniyoruz. Bir binaya giriyor, alt
kata iniyoruz. Herkes yerine oturduktan sonra sar›kl›, yerlere kadar uzun etekli giysisiyle
Güney Lübnan Hizbullah Sorumlusu fieyh
Nebil Kavuk, korumalar›yla yan›m›za geliyor.
fieyh Nebil Kavuk “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek söze bafll›yor. Direnifli selaml›-
8 | TAVIR | ARALIK 2006
yor. “Zafer daha tam kazan›lmad› çünkü hala
Filistin’de katliamlar sürüyor” diyor. Lübnan’da da iç savafl tehlikesinin alt›n› çiziyor.
Amerikanc› hükümetin istifa etmesini istediklerini söylüyor. Direnifle destek için ne yap›lmas› gerekti¤i üzerine konufluyor ve gidiyor. K›sa ve etkileyici bir konuflma.
fieyh Nebil Kavuk, konuflurken yan›nda duran korumalardan birinin eli sürekli ceketinin
aras›nda... Muhtemelen parma¤› silah›n›n
teti¤inde, haz›r bekliyor. Kavuk, duvara monte tahtalardan birini yerinden ç›kar›p, boflluktan kaybolup gidiyor. Tahtay› tekrar yerine koyuyor, hepimizi d›flar› ç›kar›yorlar.
Yine otobüslerimize binip Güney Lübnan’a
do¤ru yolumuza devam ediyoruz. Tertemiz
bir havas› olan da¤l›k bölgelerden geçiyoruz.
Burada, fliirlere konu olmufl Kafka ve Diater
da¤lar›n›n aras›ndan ilerliyoruz. Kana’dan
geçiyoruz.
Burada çok s›cak çarp›flmalar olmufl. Bu bölgenin ad› Ayta fiab’m›fl. Hemen karfl› tepenin
ard› Filistin, ›fl›klar› görünüyor. Filistin’in devam›, ‹srail. Savafl ilk olarak buradan bafll›yor.
Yani iki ‹srail askeri, Hizbullah gerillalar› taraf›ndan burada rehin al›n›yor.
Biz oradayken uzaklarda bir-iki tane ‹srail
uça¤›n›n döndü¤ünü gösteriyor çocuklar. Ve
burada çok fliddetli çarp›flmalar olmufl. Y›k›lan evlerin önünde flehit resimleri var. Bir
evin önünde, küçücük 10, 11 yafllar›nda üç
küçük flehit resmi görüyorum. Buralarda, hep
y›k›lm›fl evler, çad›rlarda yaflayan insanlar
görüyoruz. Baz›lar› da evlerini tamir etmifl
oturuyor. Bir yerde duruyoruz. Y›k›nt›lar›n
önünde, hemen siyah baflörtülü genç bir kad›n tepsi içinde kahve getirip hepimize ikram ediyor. Y›k›nt›lar›n içinde, tamir ettikleri
evlerinden hemen bir fleyler ikram etmek istiyorlar. Bu bizi çok duyguland›r›yor. Al Bazuriye’den yani Hasan Nasrallah’›n köyünden
geçiyoruz. Hava art›k iyice kararm›fl oldu¤u
için art›k pek bir fley göremiyoruz.
Akflam Beyrut’a geliyoruz. 24.00’te, Türkiye’ye gitmek için yola ç›kmak üzere anlafl›yor, Beyrut’u biraz dolaflmak üzere da¤›l›yoruz. Beyrut’ta arkadafllar›n kald›¤› Hamra’daki Napolyon Oteli’nin çevresi bizim Niflantafl›’na benziyor. fi›k ma¤azalar ve güzel
apartmanlar var.
Bir lokanta ararken silah sesleri duyuyoruz.
Sonunda, Muhammed Safa’n›n bizi ilk gece
getirdi¤i lokantay› buluyoruz ve “fi›varme”,
yani çevirme, yani döner, yiyoruz. Yemekten sonra da Türkiye’ye gitmek üzere yola
ç›k›yoruz.
Lübnan s›n›r›nda yine ayn› çileleri çekiyoruz.
Ve yine üç saat bekliyoruz. Sonra yine Suriye
s›n›r›nda bekleme… Ve sonunda, Antakya s›n›r›ndan ülkemize girifl yap›yoruz. Hepimizi
çok etkileyen bu yolculuk ertesi gün sabah
saatlerinde ‹stanbul’da son buluyor.
Bombalanm›fl Beyrut sokaklar›n› arkam›zda
b›rak›yoruz, Lübnan topraklar›na gömülen
yüzlerce ölünün son sözleri sanki: “Sözüm
var Beyrut sokaklar›nda yaflat›n beni.” J
mektup
sevgili behiç merhaba!
ümit ilter
“Uzak diye bir yer yok
Paylaflt›¤›m›z gökyüzü
Birlefltiriyor bizi…”
Osman Osmana¤ao¤lu
Bizim Osman’›n sözüyle bafllad›m bu mektuba. Ki, paylaflt›¤›m›z her fley birlefltiriyor bizi.
Ve iflte biz, hayata dair bütün güzellikleri
paylafl›yoruz. Paylaflmak, büyütmektir. Büyütüyoruz! Paylaflmak, savunmakt›r. Savunuyo-
ruz! Ve flimdi sen sevgili avukat›m, bu paylafl›m›n ve çarp›flman›n ve sevdan›n en önünde
yol gösteren bir Anka’s›n. Ard›nday›z.
Demiflsin ya hani “Yanlar›na gitmek isterim”
diye. Bekliyoruz Behiç! Seni bekliyoruz, hasretle. O s›cac›k tebessümle geliflini bekliyoruz.
Biliyoruz ki sen geldi¤inde aç›l›r bu kirli kap›lar. Ve lakin e¤er gelmen engellenirse, iflte o
zaman biz senin yan›na gelece¤iz. Aç›lmayan
kap›lar› omuzlarda aflarak hem de. Sözümüzün gerçekli¤i, yedinci y›l›na giren destan›m›z›n özüdür zaten. Ki her halukarda görüflece¤iz. Ne diyordu Müjdat Yanat, en iyi sen hat›rlars›n: “Gerçek ayr›l›k, özlemlerin bitti¤i yerde bafllar. Biz hiç ayr›lmayaca¤›z” ‹flte o kadar
Behiç, iflte o kadar!
Ve sen de bizi bekle Behiç. Adaletin ve hakikatin, onurun ve umudun büyütüldü¤ü her yerde omuz omuzay›z zaten. Ayd›nlar, sanatç›lar, avukatlar ve halk›m›z›n de¤iflik kesimlerinin her eylem ve etkinli¤inde, seninle beraberiz. Ve hani demiflsin ya “Biz insanl›¤› temsil
ediyoruz” diye ve hemen ard›ndan eklemiflsin: “‹nsanl›k asla kaybetmez.” Do¤ru elbette
ve tam da bu nedenle, biz kazanaca¤›z! Bunun neden böyle olaca¤›n› 2000 y›l›n›n sonbahar›nda söylemifltik: “Hiçbir sald›r› bu ideolojik sa¤laml›ktan kaynaklanan inanc›m›z›n,
geleneklerimizin, halk ve vatan sevgimizin
doruklar›na ulaflamaz.” O günden bu yana
karfl›laflt›¤›m›z hiçbir sald›r› bizi durduramad›.
‹flte bu ideolojik sa¤laml›¤›n özeti, senin üç
kelimelik cümlendir: “‹nsanl›k asla kaybetmez!” Yine kaybetmeyecek, çünkü o büyük
insanl›¤›n kendisi kadar büyük bir avukat›
var. Ve yeri gelir, tek bir ad›m aya¤a kald›r›r o
insanl›¤›. Ve yeri gelir, tek bir adam, hasreti
ve hakikati olur adaletin. Ve yeri gelir, zafer
de gelir. Gelecektir. Ve senin ellerinde yeri gelir, zafer de gelir. Gelecektir. Ve senin ellerinde büyüyen insanl›¤›n bu zaferi, gelece¤imizdir. ‹flte, bu büyüyen insanl›¤›n bu zaferi, gelece¤imizdir. ‹flte bu inançla, bir kez daha aln›ndan öpüyor, kucakl›yoruz.
Sevgilerimle
Ümit J
ARALIK 2006 | TAVIR | 9
okurdan
sizden gelenler
DÖNÜfiÜM
Yorucu bir haftadan sonra, pazar tatilini en
iyi flekilde de¤erlendirmeye kararl›yd›m.
Pencerenin aç›k kalan perdesinden yüzüme
vuran günefl ›fl›nlar›n›n tatl› ›l›kl›¤› ile gözlerimi yeni güne açt›m. Yata¤›mdan do¤rulup
banyoya do¤ru ilerlerken aynal› sehpan›n
önünde eflimin notunu gördüm: “Hayat›m
kusura bakma ifle gitmek zorunday›m, akflama görüflürüz.” Yaz›lanlardan belli, bugün
tek bafl›na tak›laca¤›z. Olsun, bu kadar küçük bir neden için bu güzel günü gereksiz
kaprislerle mahvetmeyelim. Do¤ru mutfa¤a
yöneliyorum, kendime güzel bir kahvalt› haz›rlamal›y›m...
Sofray› tam istedi¤im gibi haz›rlay›p televizyonun önüne geçiyorum. Lokmalar›m› yavafl yavafl çi¤nerken, bir yandan da kanallar› geziyorum. Fakat gezdi¤im her kanaldan
sonra lokmalar bo¤az›mda dü¤ümlenmeye
bafll›yor. Görmüfl oldu¤um haberler karfl›s›nda müthifl bir flok yafl›yorum.
“fiimdi alm›fl oldu¤umuz habere göre
Irak’ta Amerikan askerleri taraf›ndan bafllat›lan yeni bir operasyonda 70 direniflçi öldürüldü.” Bir anda karfl›mda bedenleri parçalanm›fl onlarca insan görüyorum ve içlerinde çocuklar da var. Yüzümdeki donuk ifadeyle hemen baflka kanallara geçiyorum.
“Çocuk Esirgeme Kurumu yurdunda büyük
flok! Yafllar› 12 ila 16 aras›ndaki k›zlar› zengin ifladamlar›na pazarlayan yurt müdürü
tutukland›. ‹fladamlar›n›n kimlikleri poliste
gizli tutuluyor.”
Yemek yemeyi kesip di¤er kanallara bak›yo-
10 | TAVIR | ARALIK 2006
rum. Haber olan kanallar› geçiyorum art›k.
Çünkü bugün Pazar ve güzel geçmeli... E¤lence programlar›n›n oldu¤u kanallara geçiyorum. Son derece beyefendi bir giyim içerisindeki sunucu, yirmiye yak›n kad›n›, yerde
serili hal›n›n önüne dizmifl ve hepsine tek
tek takla att›r›yor.
En iyi taklay› kim atarsa hal› onun olacakm›fl. Takla atanlar, ya boynunun, ya da sertçe kalçalar›n›n üzerine düflüyor. Kamera s›k
s›k seyircileri gösteriyor. Kad›nlar düfltükçe,
bizimkiler yüzleri k›rm›z›lafl›ncaya kadar gülüyorlar. ‹çimdeki mutluluk bir anda sinire
ve tiksintiye dönüflüyor, gördüklerim kafamdaki “insan” düflüncesine hiç uymuyor.
Kahvalt›n›n tad› kaçm›fl durumda.
Televizyonu kapat›p, d›flar›ya ç›kmak için
haz›rlanmaya bafll›yorum. Gözlerimin önüne hala izlediklerim geliyor. Haz›rland›ktan
sonra araban›n anahtar›n› ar›yorum. Sonra
akl›ma, arabay› eflimin götürmüfl oldu¤u
geliyor. Evden d›flar›ya ç›k›p afla¤›daki taksi
dura¤›na var›yorum. Taksici, arabas›na yaklaflt›¤›m› gördü¤ü anda, hemen yerinden
kalk›yor ve floför koltu¤una oturuyor. Büyük
otellerin oldu¤u yöne do¤ru sürmesini söylüyorum.
dönemi anlat›rken p›s›r›k duran insan bir
anda flahinlefliveriyor. “Sorma, bizim kar›y›
beni aldat›rken yakalad›m, ben de vurdum
öldürdüm. Yani kar›m dedi¤ime bakma, eski kar›m ama olsun ben namusuma laf getirmedim.” Duymufl oldu¤um cümlelerin
anlamlar› kafamda birleflince bir anda kan›m çekiliyor, ne söyleyece¤imi bilemiyorum.
Olay›n flokunu üzerimden att›ktan sonra
konuflmaya bafll›yorum. “‹yi ama bu bir insan› öldürmeniz için geçerli bir sebep de¤il
ki, hem eski kar›md› diyorsunuz.” Anlatt›klar›ndan sonra benden teselli cümleleri duymak arzusu içerisinde olan adam, ans›z›n
afall›yor ve hemen karfl› sald›r›ya geçiyor.
“‹yi de ayn› olay sizin bafl›n›zdan geçse siz
ne yapard›n›z? Ben namusumu temizledim.”
…
Ne san›yor bu kendini, nas›l bunu sorabilir
bana? Tabii ki ben onun gibi yapmam. Zaten Sibel kesinlikle böyle bir fley yapmaz.
Kendimi toparl›yorum ve “Bak›n namus dedi¤iniz fley sadece kad›nlarda olan bir fley
de¤il, siz de az önce çapk›nl›klar›n›zdan
bahsetmiyor muydunuz? Peki, sizin yapt›klar›n›z namussuzluk olmuyor mu? Hem namusu kad›n›n iki bacak aras›nda arayan
yüzy›llar› çoktan geçtik.”
Araban›n hareket etmesinden hemen sonra, floför konudan konuya atlayarak kendi
hayat hikayesini anlatmaya bafll›yor: “Ben
de cezaevinden yeni ç›kt›m. Bu ifli buluncaya kadar epey zorland›m.” Bofl bulunup neden cezaevine girdi¤ini soruyorum. Benim
soruyu sormamla, bir anda floförün ses tonu
ve bak›fllar› de¤ifliyor. Az önce iflsiz geçirdi¤i
fioför iyice k›zm›fl durumda art›k. Gidece¤im
yere daha epey vard› ama can güvenli¤im
aç›s›ndan hemen insem çok iyi olacak. Sa¤a
çekmesini söylüyorum ve h›zla iniyorum
taksiden. Taksinin içerisindeyken duymufl
oldu¤um s›k›nt› ve kayg›dan bir anda kendimi s›y›r›yorum ve içimden “Art›k özgürüm”
diyorum. Kendimi h›zla kalabal›¤›n içine at›-
okurdan
yorum. Gözlerimin önünden bir anda de¤iflik insanlar›n simalar› geçiyor. Ad›mlar›m›
yavafllat›yorum, bu an›n tad›n› ç›karmal›y›m.
Küçük bir k›z çocu¤u ç›k›yor karfl›ma. Alt›yedi yafllar›nda, üstü bafl› kir içinde, yal›nayak ve c›l›z m› c›l›z... Ancak inan›lmaz güzel
gözlere sahip. Gö¤ün tüm mavisi gelmifl
yerleflmifl sanki gözlerine. ‹flte o güzel gözlerine ve dudaklar›n›n kenar›na ilifltirdi¤i donuk tebessümle benden para istiyor. ‹lk anda ne yapaca¤›m› pek bilemiyorum ama
sonra toparlan›p elimi cebime götürüyorum.
Bütün bozuk paralar›m› ona uzat›yorum
ama birden bire etraf›m› t›pk› ona benzeyen
çocuklar sar›yor ve onlar da benden para istiyor. Hepsinin hali ayn›, hele biri var ki, sessiz ve mahcup bir edayla ve inan›lmaz zay›fl›¤›yla hemen gözüme çarp›yor; çaresizce
cebimdeki bütün paray› onlara da¤›t›p oradan uzaklafl›yorum.
Karn›m iyice ac›k›yor, gözüme kestirdi¤im
ilk lokantaya dal›yorum. ‹ç ve d›fl dekoruna
bak›l›rsa epey lüks ve temiz bir yer. Yeme¤imi yedikten sonra tuvaletin yerini soruyorum garsona. Afla¤›ya inen merdivenleri
gösteriyor. Hemen iniyorum. Gözüm yar›ya
kadar aç›k olan ve üzerinde “‹fli olmayan giremez” yazan kap›ya tak›l›yor. Merak iflte,
aral›yorum o kap›y›. Gördüklerim karfl›s›nda
floke oluyorum. ‹çerisi resmen mikrop yuvas›, pislik içinde, fareler cirit at›yor... Hemen
yukar› ç›k›yorum. Hesab› ödeyip bir an önce
buradan kurtulmak istiyorum.
Kasada son derece iyi giyimli bir beyle karfl›laflaca¤›m› düflünüyordum ama kasadaki
görevli beni ziyadesiyle yan›lt›yor. Hele diflleri ve t›rnaklar›n› görünce tümüyle hayal
k›r›kl›¤›na u¤ruyorum.
Midem bulan›yor. Temiz hava al›rsam düzelirim belki. Bu nedenle yavafl yavafl yürüyorum caddede. Yürürken bir yandan da reklam panolar›ndaki yaz›lar› okuyorum.
Gözüm küçük ve solgun bir yaz›ya tak›l›yor:
“Hapishanelerde 107 insan öldü duydunuz
mu?” San›r›m cezaevlerindeki açl›k grevlerinden bahsediyor; hani flu devletin hayata
dönüfl operasyonlar› düzenledi¤i cezaevlerindeki... Bitmemifl miydi açl›k grevleri? Belli ki pek amaçlar›na ulaflamam›fllar çünkü
eylemcilerin giriflmifl olduklar› fley çoktan
ölümlerle sonuçlanmaya bafllam›fl.
Peki, bir insan nas›l olur da bedenini ölüme
yat›rabilir, hem de akla gelebilecek en son
yöntemlerden biriyle, açl›kla? Ans›z›n içimde bu insanlara karfl› inan›lmaz bir sayg›
uyan›yor. Bu tav›rlar› karfl›s›nda inan›lmaz
derecede küçülmüfl hissediyorum kendimi.
Çünkü karfl›laflt›¤›m onca haks›zl›¤a karfl›
bir kez olsun öfkemi karfl›mdakine hayk›ram›yorum ve sürekli özgür oluflumdan bahsetti¤im halde, öfkemi ve hayk›rmak istediklerimi hep içime gömüyor, yürüyen mezarl›¤a veya duygular›m›n çöp tenekesine
dönüflüyorum... Fakat buna ra¤men kapal›
kap›lar ard›nda, onurlar›n› ve kifliliklerini
koruma ad›na, insan iradesinin üstüne ç›kan eylemleriyle yaflayan bu insanlara karfl›
içimde oluflan eziklik duygusunun üstesinden gelebilece¤imi sanm›yorum.
Gün boyunca karfl›laflt›¤›m olaylar ilk anda
bende flok etkisi yaratsa da içimdeki his
sonradan giderek öfkeye dönüflüyor. Bizleri
böyle bir hayat içerisinde yaflamaya zorlayan her fleye karfl› nefret duyuyorum... Devlete, medyaya, bakar-kör insanlara, yazarlara, çizerlere... Yani toptan bu batakl›¤›n içerisinde olup da, bir kez olsun “Neden, niçin?” sorular›n› sormayan bütün insanlara...
‹çimdeki isyan duygular› inan›lmaz boyutlarda. Kendime bile dayanam›yorum. Yaflad›klar›m sadece bugüne ait de¤il; ben bunlar› her zaman yafl›yorum ama buna ra¤men her seferinde görmezden gelerek kendi kabu¤umda yaflamaya devam ediyorum.
Bir fleyler de¤iflmek zorunda. Bir do¤umun
sanc›lar›n› çekiyorum. Ad›n› koyamad›¤›m
bir coflkunun içerisindeyim. Hayat›n anlam›
bir kez daha flekilleniyor bilincimde. Yorucu
bir hafta sonundan sonra yaflam›m›n en verimli pazar›n› geçiriyorum. Kendimde ikinci
do¤umu gerçeklefltirerek...
Gazi Gündo¤du J
ARALIK 2006 | TAVIR | 11
okurdan
FORBES’TE B‹R GÜN
Güneflli bir sonbahar sabah› vard› ‹zmir’de.
S›rt›m›zda ba¤lamam›z, gitar›m›zla düfltük
yola. Hepimizin gözlerinde ayn› heyecan;
TAYAD’l›lar›n açl›k grevine destek vermeye
gidiyorduk.
Yol boyunca bas›na yapt›¤›m›z ça¤r›lardan
bahsetmifltik. Ça¤r›m›z› okuyanlar bize mail yollam›fl, yurt d›fl›ndan bize ulaflanlar olmufltu. Yan›m›zda olduklar›n›, yapabilecek
bir fleylerin olup olmad›¤›n› soruyorlard›.
Bu dostlar›m›z, ça¤r›m›z› baflka yerlere de
duyurmam›za yard›mc› olmufllard›.
Bu konuflmalarla ve heyecanla Forbes’e
vard›¤›m›zda TAYAD’l› aileleri hummal› bir
çal›flma içinde gördük. Bizdeki heyecan, onlar› da sarm›flt›: Merhabalar, kucaklaflmalar... Forbes direnifli bafllad›ktan sonra birkaç defa dinleti vermeye gelmifltik buraya.
Ancak bu sefer bizim için farkl›. Onlarla açl›¤›m›z› paylaflaca¤›z.
Direniflin sembolü olan önlükleri biz de giydik ve ilk çaylar›m›z› yudumlamaya bafllad›k. Hafta sonu olmas›na ra¤men Forbes
Caddesi durgun bir gün yaflam›flt›. Ancak
saatler ilerledikçe ziyaretçilerimiz artt›. Bizi
tan›yan da vard› aralar›nda, tan›mayan
da... Gelen herkese anlatm›flt›k, neden burada oldu¤umuzu. Etrafta biraz endifle ve
daha çok da merakla izleyen insanlar vard›.
Onlar› da davet ettik aram›za. Forbes Caddesi’nin küçük bir amfi tiyatroyu an›msatan bu yerinin her basama¤›nda herkes birileriyle sohbet etmeye bafllam›flt›; tepsi
dolusu çaylar da¤›t›l›yordu bu arada. Sohbetlerin ortak konusu “tecrit”. Sadece hapishanelerde de¤il d›flar›da da bire-bir yaflanan tecrit.
Burada Forbes’in sürekli bir konu¤u ile de
tan›flt›k: fiakir. Ayakkab› boyac›s› fiakir. 16
yafl›nda, ancak saçlar›ndaki beyazlara ve
yüzündeki ifadeye bak›nca 16 yafl›nda bir
çocuk de¤il karfl›m›zdaki. Sürekli ziyaretçisiymifl buran›n, öyle söyledi. “Yoruldu¤um
zaman geliyorum buraya, a¤abeylerle, ablalarla sohbet ediyorum” demiflti. Çaylar›m›z yeniden tazelendi¤inde sohbetimiz koyulaflmaya bafllam›flt› fiakir ile. “Dört kardefliz biz: 3 erkek 1 k›z. Babam ve di¤er kar-
12 | TAVIR | ARALIK 2006
defllerim karton toplamaya, hurda toplamaya ç›k›yorlar, ben de ayakkab› boyuyorum.”
Yaflamak için çal›flmak zorunda olan milyonlarca çocuktan biri fiakir. Yafl›ndan büyük sorumluluklar yüklenmifl flimdiden. Ailesinde sadece onun saçlar› böyle beyazlam›fl. “Çok dertlisin herhalde” diyoruz. “Sorma” dedi, “A¤abey, sorma.” Boya sand›¤›n›
yüklendi fiakir. Gitti hayalleri ile ayakkab›lar›n kirinin aras›na.
Bir arkadafl›m›z herkesi halaya ça¤›rd›. Durur muyuz hiç? Davul eflli¤inde halaya bafllad›k. Kalkmayanlar› da zorla kald›rd›k halaya...
Akflama do¤ru Forbes Caddesi de epey kalabal›klaflm›flt›; biz de program›m›za bafllad›k. Türküler söyledik her dilden, Türkçe,
Kürtçe, Arapça... Bizim türkülerimizi. Bu
dinletimize özel, arkadafllardan -beraber
söylemek flart›yla- istek flark›lar da ald›k.
Gece geç olmas›na ra¤men misafirlerimiz
bizi yaln›z b›rakmad›.
Gruptan gece iki kifli kald›k. So¤uk giderek
kendini hissettirmeye bafllam›flt›. Yirmi
dört saat nas›l kal›n›r burada? Yaz›n s›ca¤›nda, ‹zmir’de evin d›fl›na ç›kamazken insanlar; k›fl›n ya¤murunda, ayaz›nda sobalar›n bafl›nda otururken insanlar, onlar gece
gündüz sokaktalar açl›k grevi yap›yorlar.
Tecridin kald›r›lmas› için onca eziyete katlan›yorlar. TAYAD’l›lar›n baflaraca¤›na olan
inanc›m›z bir kez daha artt› orada.
Ortal›k sakinleflince daha önce oluflan bir
beste üzerinde u¤raflmaya bafllad›k. Sanki
aylard›r çal›flt›¤›m›z beste bu de¤il; notalar
kendi kendine akmaya bafllad›, sözler kendi
kendine ka¤›da döküldü, ezgi yavafl yavafl
flekillenmeye bafllad› orada... Gün sabaha
evriliyordu...
Günün ilk ›fl›klar›yla Forbes Caddesi yeniden uyand›, sa¤dan sola koflanlar, soldan
sa¤a h›zl› ad›mlarla yürüyenler… ‹fle, okula
gidenlerle dolmaya bafllad› cadde de. Sabah nöbetçileri geldi¤inde önlüklerimizi yeni gelen, açl›k grevine girecek olanlara veriyoruz. Bir günlük de olsa onlar›n açl›¤›n›
paylaflman›n, müzi¤imiz ile TAYAD’l› ailelerin sesine ses katman›n onuru ve mutlulu¤u ile Forbes’ten ayr›ld›k.
Grup Gün›fl›¤› J
biyografi
sosyalist-gerçekçi edebiyat›n
proleter temsilcisi: maksim gorki - ll
sedef flafak
Bir ayd›n olarak Maksim Gorki, ülkesinin,
halk›n›n hakl› davas›na olan inanc›n›; fliirlerinde, mektuplar›nda, karfl›laflt›¤› tüm bask›lara, yasaklara, tehditlere, gözalt›lara, tutuklamalara ra¤men ifllemekten geri durmaz.
Gorki art›k Rusya’da eserleri, öyküleri, romanlar›, fliirleri, oyunlar›yla bilinir, tan›n›r.
1901’de ilk oyunu olan “Küçük Burjuva” yay›mlan›r. Oyun çok baflar›l›d›r. Bunun için
Rusya polisi Gorki’nin üzerine gider ama ülkenin her yan›nda bu durum büyük protestolarla karfl›lan›r. Gorki toplumsal gerçeklikten kopmadan inand›¤› ve do¤ru buldu¤u
halk›n hakl› davas›n› kendi davas› olarak görür, onu sahiplenir ve savunur. Bu çerçevede
1902’de bir oyun yazar. Maksim Gorki’nin en
tan›nm›fl oyunu olan Dipte (Ayak Tak›m›
Aras›nda); toplumun en dibinde yaflayan, ne
yapaca¤›n› bilmeyen çaresiz insanlar›n, yine
de umutsuzluklar›n› afl›p yaflam›n anlam›n›
bulmaya çal›fl›rken, tutunacak bir dal yakalayarak, ayakta kalmak için gösterdikleri dirençleri ve yenilgileriyle içler ac›s› yaflamlar›n› anlat›r. Gorki; Dostigayev ve Di¤erleri
isimli oyununda da; Sovyet Devrimi’nin arifesinde sanayi ve ticaret burjuvazisinin yaflanacak devrim karfl›s›ndaki umursamazl›¤›na vurgu yapar.
l› geliflim aflamalar›ndaki kapitalizmin yans›malar› ve er ya da geç Rusya’daki iflçi s›n›f› ve
köylülü¤ün birleflerek çarl›k rejimi ve feodal
düzeni de¤ifltirmedeki kararl›l›¤›, bunun kaç›n›lmazl›¤›, ayr›ca Rus ayd›nlar›n›n, burjuvazinin ve orta s›n›flar›n eski tarz (feodal düzen) yaflama imkânlar›n›n mümkün olmas›
vard›r
Gorki, 1899–1906 y›llar› aras›nda Petersburg’da yaflar. Marksist-Leninist düflünceleri
benimseyen Maksim Gorki, RSD‹P (Rus Sosyal Demokrat ‹flçi Partisi) içinde Bolflevik kanad› destekler. Bütün kazanc›n› parti fonlar›na yat›r›r. Bu dönemde Gorki yine verem
hastal›¤› ile u¤raflmak zorunda kal›r ve tedavi için K›r›m’a gider.
19. yüzy›l›n ikinci yar›s›nda Fransa’da Zola,
kuzeyde Ibsen Natüralizmin temsilcileridir.
Bu dönemde Lucas, Natüralizmi “yüzeysel
gerçekçilik” olarak tan›mlar. Gorki de Natüralist edebiyat ak›m›n›n yanl›fll›¤›n› anlat›r.
1904’lere gelindi¤inde ya¤mac› ve talanc›
bir savafl olan Rus-Japon savafl› bafllar. Maksim Gorki de Bolfleviklerle birlikte iflçi, köylü
ve tüm emekçi halk› savafla karfl› grevlere,
protestolara ça¤›rarak mücadelenin içinde
olur.
1902’de Rusya Bilimler Akademisi’ne üye seçilir fakat siyasi duruflundan dolay› k›sa süre
içinde üyeli¤ine son verilir. Rusya’da kapitalizmin bunal›mlar›n›n, sömüren sömürülen
iliflkisinin çok aç›k yafland›¤› bir dönemdir.
Gorki sansürü aflabildi¤i kadar›yla devrimci
e¤ilimli genç yazarlara eserlerini yay›nlama
f›rsat› vermek için Znaniye (Bilim) isimli bir
yay›nevi kurar. Bu yay›nevi ayn› zamanda
Znaniye okulunun da temeli olur.
Rus Sosyal Demokrat ‹flçi Partisi’nin II. Kongresi 1903’te yap›l›r. Bu Kongre’de Bolflevikler ve Menflevikler olmak üzere iki e¤ilim bafl
gösterir. Gorki bu süreçte de Marksist bir ayd›n olarak Bolflevikler’i destekler. Rusya’n›n
Asya taraf›nda art›k ömrünü doldurmufl ve
çürümeye yüz tutmufl feodal, yar›-feodal sistem kapitalizme geçifl sanc›lar› içinde k›vran›rken, Bat› yakas›nda kapitalizmin tekelci
aflamaya gelifli söz konusudur. ‹flte Gorki’nin
eserlerinde Rusya’da ayn› anda görülen fark-
9 Ocak 1905 sabah› erkenden Petersburglu
iflçiler açl›k ve yoksullu¤un sona ermesi talebiyle (kar›lar›, çocuklar›, yafll›lar›yla birlikte)
ellerinde Çar’›n resimlerini tafl›yarak “K›fll›k
Saray›”na yürür. Silahs›zd›rlar. Bolflevikler bu
yürüyüflün yanl›fl oldu¤unu ve mücadele
ederek haklar›n kazan›laca¤›n› anlatsalar da
yürüyüflçüleri ikna edemezler. Yine de iflçilerin en önünde yer al›rlar. Çar II Nikola iflçilerin üzerine atefl açt›r›r. 2000’den fazla iflçi
ölür. Ölenlerin ço¤u Bolflevik’tir.
9 Ocak 1905, daha sonra “Kanl› Pazar” olarak an›lacakt›r. Yoksul halk›n içinden gelen
devrimci ve sosyalist bir kimli¤e sahip Maksim Gorki, onurlu bir ayd›n tavr› göstererek
Kanl› Pazar’› protesto eder. Bunun için Çarl›k
hükümeti taraf›ndan gözalt›na al›narak Peter ve Paulus kalesinde tutulur. Özellikle d›fl
ARALIK 2006 | TAVIR | 13
biyografi
bas›n›n yo¤un tepkisi ve teflhiri sonucu serbest b›rak›l›r.
1905’in Ekim ay›nda Bolfleviklerin yapt›¤› çal›flmalar sonucu bütün hayat durdurularak
“genel grev”e gidilir. Çar korkuyla içinde göstermelik haklar vadeden 17 Ekim 1905 Manifestosu’nu yay›mlar. Bolflevikler halk› mücadeleye ça¤›r›r. Gorki, bu dönemde devrimci
yaz›lara ve toplant›lara önem verir. Yeni Hayat isimli bir dergide çal›flmaya bafllar. Burada Yeni Hayat dergisinin bafl redaktörü olan
Bolflevik Partisi’nin önderi Lenin’le tan›fl›r.
Lenin 1905 devrim öncesi haz›rl›klar için Rusya’ya döner.
Maksim Gorki de Lenin’in yan›nda silahl›
ayaklanman›n içinde yer al›r. Maksim Gorki
insanl›k tarihinin en büyük siyasal ve kültürel altüst olufllar›ndan birinin aktif parças›
olma özelli¤ine de sahip olacakt›r. 1905 Aral›k silahl› ayaklanmas› yenilgiye u¤rar. Çarl›k
hükümeti cellâtlar›, iflkencecileriyle katliamlar›n› art›r›r.
Gorki, 1906’da Amerika gezisine ç›kar. Burada gördüklerini ve izlenimlerini Gorod Jolto
Vo Dyavola’da (Sar› fieytan›n Kenti) anlat›r.
Rus proletaryas›n›n devrimci mücadelesini
en iyi anlatan “Ana” isimli roman›n› Maksim
Gorki bu dönemde kaleme al›r. Ve devrimci
harekete atfen yazar Ana’y›. Maksim Gorki’nin dünya klasikleri aras›na giren Ana
isimli roman› devrimci bir niteli¤e sahip
önemli bir eserdir. Ayr›ca Ana, Maksim Gorki’nin devrimci harekete adad›¤› tek roman›d›r. Ana sadece Rusya’da de¤il tüm dünyada
büyük bir ses getirir. Gorki burada devrimin
yani “sosyalist anavatan Rusya Ana’n›n” çocuklar›na neler kazand›raca¤›na yönelik görüfllerini de ortaya koyar. Gorki’nin burada
iflledi¤i tema; insan›n kendini halk›n kaderinden uzak tutmas›yla kiflili¤ini y›karak, ruhunu öldürece¤idir. “‹nsan olmak, halk›n
kurtuluflu ve mutlulu¤u ve özgürlü¤ü için
yürüttü¤ü mücadeleye kat›lmaktan geçer”
der Gorki.
Ayr›ca bireycilik ile ilgili olarak da; “Bireycilik,
kadar insan›n bireyselli¤ini öldüren daha baflka bir fley yoktur” diye düflünür. ‹flte bu tan›mlar Maksim Gorki’nin bir çok eserinde vard›r. ‹nsan, onurlu bir kelimedir Gorki için. Bu-
14 | TAVIR | ARALIK 2006
na dair de; “Hümanistlik yaparak insana ac›mak yerine içinde yer ald›¤› ortam›n›, yaflam›n› yeni bafltan biçimlendirme yetene¤ine
inanarak buna yönlendirmek gerekir” der.
Gorki 1906’da Rusya’dan ‹talya’ya siyasi sürgün olarak gider. Bu y›llarda ‹talya’daki Capri adas› muhalif Rus sürgünlerinin kald›¤›
yerdir. Gorki sürgünde Lenin’in önderli¤indeki devrimci hareketle ba¤›n› koparmaz.
Ancak di¤er yandan Gorki, Aleksander Alek
sandroviç Bogodanov çevresinin “Tanr› yaratma” yani her fleyde din olgusunu öne ç›kartan teorilerine ba¤lan›r. Özellikle de 1908
y›l›nda Bir ‹tiraf adl› roman›nda Gorki’nin,
H›ristiyanl›k ile Marksizmi ba¤daflt›rarak
“Tanr› yaratma” denilen dinsel felsefi e¤ilime kaymas› Lenin taraf›ndan “Marksizmden
sapma” olarak de¤erlendirilir. 1913’lerde de
buna benzer elefltiriler al›r Gorki. Lenin ile
tart›flmalar› olur.
1913 y›l›nda Çar’›n ç›kartt›¤› bir afla Maksim
Gorki ülkesine döner. Gorki, Rusya’n›n 1.
Paylafl›m savafl›na girmesi karfl›s›nda yer
alan Bolflevik Partisi ile ayn› düflüncededir.
1917’de Bolflevik Partisi önderli¤inde Ekim
sosyalist devrimiyle devletin yönetimi iflçi s›n›f›n›n eline geçer. Ekim Devrimi insanl›k tarihinde yeni bir ça¤›, Proleter Devrimler ça¤›n› açar. Maksim Gorki hükümetle iflbirli¤ine
girerek bilim ve kültürün yok olmamas› ve
geliflmesi için de¤iflik kurumlar›n temelini
atar.
Örne¤in yazarlar›n, ayd›nlar›n, bilim adamlar›n›n yaflam koflullar›n› (yaflamlar›n› sürdürmeyecek durumdad›rlar) düzeltmek, çeviri yaparak gelir sa¤lamalar›na yard›mc› olmak için tüm olanaklar›n› kullanan Gorki’nin ilk temelini att›¤› kurumun ismi Dünya Edebiyat›’d›r (Mirovaya Literatura). Gorki
ayn› dönemde Rus halk› ve ayd›nlar›yla yak›n iliflkiler kurar. Ve Gorki’nin bu güçlü ba¤lar› sayesinde Rusya’n›n ayd›n ve sanatç›lar›
halkla iç içe büyür. Yine ayn› dönemlerde savafl komünizmi dönemi bafllar. Bu dönemde
de Gorki di¤er sanatç› ve ayd›n yazar arkadafllar›yla birlikte halk›n yoksullu¤unu, s›k›nt›s›n› paylafl›r. Bir dönem sonra Maksim
Gorki, Ekim Devrimi ile ilgili yanl›fl de¤erlendirmelere girer. Sadece sosyal devrimden yana oldu¤unu, Rusya’da halk›n daha henüz
devrim yapacak olgunlu¤a gelmedi¤ini, ön-
ce bilinçlenmesi gerekti¤ini düflünmektedir.
Lenin, dostça yaklaflarak Gorki’ye hataya
düfltü¤ünü anlat›r ve elefltirir. Gorki hatas›n›
hemen kabullenmez. Ve Gorki’nin Novaya
Jizn isimli gazetesi Lenin’in yöneticili¤ini
yapt›¤› Pravda gazetesine karfl› sosyalizme
zarar verici içerikte polemik yürütür. Novaya
Jizn kapat›l›r. Maksim Gorki Lenin ile olan
dostlu¤unun s›n›rlar›n› zorlay›nca Lenin ona
tüberkülozunu tedavi için yurtd›fl›na gitmesini önerir. Bunun üzerine Maksim Gorki
‹talya’n›n Sorrento kentine yerleflir.
Maksim Gorki “Çocuklu¤um”, “Ekme¤imi
Kazan›rken” ve “Benim Üniversitelerim”
isimli üç ciltlik bir diziyi oluflturan öz yaflam
öyküsünü ‹talya’da bitirir. Bunlar Rusça otobiyografilerin en iyilerindendir ve Gorki’nin
sosyalist dünya görüflünü benimsemesine
kadar giden yolu gösterir.
Bu arada 21 Ocak 1924’de Moskova yak›nlar›ndaki Gorki kentinde Sovyet halk›n›n önderi, ö¤retmeni ve Bolflevik Partisi’nin yarat›c›s› Lenin ölür. Gorki ‹talya’da Lenin’le ilgili
an›lar›n› kaleme al›rken Lenin’i çok sevdi¤i
bir insan olarak tan›mlar. Ayr›ca daha önce
Lenin’le yapt›¤› tart›flmalardan sonuçlar ç›kartarak hatas›n› kabullendi¤ini; “Proleterya
diktatörlü¤ünün o zaman sahip oldu¤umuz
biricik hakiki devrimci gücü yani, politik e¤itimden geçmifl iflçilerin gücünü çözüp yok
edece¤i endiflesini tafl›yordum” fleklinde anlat›r. Gorki’nin bu samimi aç›klamas›, Marksizm’den saparak düfltü¤ü hatay› ve kendi
düflüncelerinin yanl›fll›¤›n›, Lenin’in düflüncelerinin do¤rulu¤unu kabul etmesidir.
Maksim Gorki 1929 y›l›nda Stalin döneminde ülkesine döner. Art›k Sovyet yazarlar›n›n
en önde geleni ve önderi Maksim Gorki’dir.
1925’lerden sonra kaleme ald›¤› eserlerinin
hemen hepsi Rusya’da devrim öncesi yani
Çarl›k Rusyas› dönemlerini anlat›r. Örne¤in;
“Artamonovlar” devrim öncesi Çarl›k Rusyas›’nda kapitalizmin yükselifl ve çöküflünü anlat›r. “Klim Samgin’in Hayat›” dört kitaptan
oluflan bir romand›r. Gorki’nin en çok be¤enilen eserlerinden biri de yaflam›n›n son y›llar›nda yazd›¤› Rus yazarlar›yla ilgili an›lar›n›
bir araya toplad›¤› “Tolstoy, Çehov ve Andreyev’den An›lar” isimli kitab›d›r. Gorki bu büyük isimleri; di¤er Rus yazarlar›n›n yapt›¤›
gibi abart› ve süslemeye düflmeden canl› bir
biyografi
dille anlat›r. Çehov ve Andreyov ile olan an›lar› ise Gorki’yi dünya edebiyat›n›n en büyük
edebi portre ustalar›n›n düzeyine yükseltir.
Çevresini de¤ifltirirken kendisini de de¤ifltiren çok yarat›c› bir insand›r Maksim Gorki.
Sovyet sanat› sosyalist kültürün temsilcilerinden olan Gorki’yle dünya kültürüne yenilik getirir. Gorki Boydan Boya Rusya ismiyle
bir araya getirdi¤i k›sa öyküleri ve öz yaflam
öyküsüyle hiçbir bencilli¤e ve kayg›ya düflmeden oldu¤u gibi kendi kiflili¤ini koyar ortaya. Sosyalist bak›fl aç›s›yla edebiyatta, sanatta yeni bir tarz yaratm›fl olur. Bundan dolay› 1917 Ekim devrimi sonras› dönemde birbirinden farkl› de¤iflik sanat dallar›n›n yeni
ustalar› Gorki’nin ayd›nlatt›¤› bu yolda,
onun yaratm›fl oldu¤u bu yeni karakterle,
yeni tarzla ilerler.
Bunlardan baz›lar›; Eisenstein’in “Potemkin
Z›rhl›s›”, Pudovkin’in Gorki roman›ndan çekti¤i “Ana” filmi ve Ostrovski’nin “Çelik Böyle
Sertleflti” isimli eserleridir. ‹flte bahsetti¤imiz
bu yeni tarz eserlerdeki temel konular; Rusya’daki devrimci mücadele ve sosyalist kifliliklerin oluflum ve geliflim süreçleridir. Yani
bu tablo Rusya’da bir altüst oluflu ifade eder.
Ve bu dönem için Gorki de Lenin’in sözlerine
kat›l›r; “Ülkemizde herkes için gün gibi aç›kt›r. Eme¤e yeni bir bak›fl aç›s› getiriyor bu at›l›m ve eme¤e topluma ve çevreye karfl› temelden yepyeni bir tutumu temsil ediyor”.
onlar›n etkilerini ortadan kald›rmakt›r.
Ama temel görev, yaflam› sosyalist ve devrimci bak›fl aç›s›yla tan›makt›r.”
Gorki, “Sosyalist Gerçekçilik Üzerine” bafll›¤›
alt›nda yazd›¤› makalesinde Sovyet halk›na
flunlar› söyler: “Geçmiflin zehirli, katlan›lmaz, kötü etkilerinin, gerekti¤i biçimde ortaya konmas› ve anlafl›lmas› için, bunlara flimdi kazan›lan baflar›lar›n doru¤undan, gerçekle ilgili büyük ideallerin yüksekliklerinden
bakma yetene¤ine sahip olmak gereklidir.
Ayn› y›llarda Gorki bir dizi Tiyatro eseri de
yazar. “Batak”, “Vaysa”, “Jeleznova”, “Yazl›ktakiler” ve “Düflmanlar” yazd›¤› oyunlardan baz›lar›d›r. Batak isimli oyunu Almanya’da da iki y›l süreyle oynan›r.
Bu yüksek görüfl noktas›, edebiyat›m›za yeni bir tema kazand›racak, yeni biçimler yaratmas›na yard›mc› olacak ve bizim için
yepyeni bir yönelim –sosyalist gerçekçilikyaratacak olan, onurlu ve k›vançl› bir duygu
uyand›racakt›r.” Gorki devrimci-sosyalist
bir yazar olarak k›sa süreli düfltü¤ü hatalar
d›fl›nda bütün yaflam› boyunca bu görüfllerine ve düflüncelerine ba¤l› kal›r.
1932’de Sovyetler Birli¤i’nde Sovyet Yazarlar
Birli¤i kurulur. Bu birli¤in ilk baflkan Maksim
Gorki olur. 1934’ün A¤ustosu’nda Tüm Rusya Sovyet Yazarlar› Kongresi’nin kapan›fl konuflmas›n› Gorki yapar; “Çeflitli Cumhuriyetlerin kültürleri biçim bak›m›ndan ulusal, öz
bak›m›ndan sosyalist olarak kalacakt›r…”
Sosyalizmin yaratt›¤› Gorki’nin deste¤i, yard›mlar› ve önerileri K. Fedin, L. Leonov, L. Babel, A. Makarenko gibi yazarlar›n yolunu
açar ve onlar›n kariyerlerini büyütmelerine
yard›mc› olur. Çünkü Gorki bildiklerini, gördüklerini kendine saklamaz, baflkalar›na
ö¤retir, onlanrdan da ö¤renir.
Maksim Gorki, Sovyet edebiyat›na “sosyalist gerçekçilik” yönteminin uygulanmas›nda ve yerlefltirilmesinde çok önemli bir yere
sahiptir. 1935’te fiçerbakov’a bir mektup
yazar Gorki; “Sosyalist gerçekçili¤in amac›,
eski dünya kal›nt›lar›yla mücadele ederek
Maksim Gorki 1922–23 y›llar› aras›nda yazd›¤› eserlerin devrim sonras› bas›m›na haz›rl›k için bütün yazd›klar›n› yeni bafltan
gözden geçirir ve sosyalist bak›fl aç›s›yla düzeltir. Bu, çok büyük ve anlaml› bir çal›flmad›r; Gorki’nin tarz›n›, stilini yenilemesini,
edebi aç›dan daha da donanmas›n› ve geliflimini yans›tan bir çal›flma olur. Beraberinde Gorki’nin Yeger Buliçov ve Ötekiler,
Dostigayev Ve Ötekiler gibi tiyatro oyunlar› ile Vaysa Jeleznova’n›n yeni bask›s› da
dünya dramatürjisine yenilikler getirir.
Tüm dünyada tiyatro sanat›n›n geliflmesinde Gorki’nin oyunlar› etkili olur. Yaflam›n›n son döneminde tekrardan sa¤l›¤›
bozulur ama hastal›¤›na teslim olmadan
yarat›c›l›¤›n› artt›rmaya çal›fl›r. Gorki, bütün edebiyat çevrelerinde sayg› ve hayranl›k uyand›ran biridir.
Maksim Gorki 1936’da ölür. Ama geride
Sovyet ve Dünya Edebiyat›’na büyük bir
hazine b›rak›r. Tarihi aç›dan, Gorki’nin
eserlerinde Devrim öncesi, Ekim Devrimi
ve Rusya’da Sovyetler ‹ktidar›’n›n ilk döneminde halk›n yaflay›fl›n›n çok aç›k bir dille
anlat›l›yor olmas› son derece önemlidir.
Maksim Gorki yaflad›¤› ça¤›n en büyük ustalar›ndand›r.
KAYNAKÇA:
Çocuklu¤um, Maksim Gorki
Ekme¤imi Kazan›rken, Maksim Gorki
Benim Üniversitelerim, Maksim Gorki
Ekmek ‹flçileri , Maksim Gorki
F›rt›nan›n Habercisi, Maksim Gorki
Ana, Maksim Gorki
Eserler Cilt 15 (Bolflevik Parti Tarihi), Josef
Stalin.J
ARALIK 2006 | TAVIR | 15
fliir
ac›n›n tarihi
turgut uyar
Böyle kargaflal› günler döneminde
Befler onar kopar›lan bir takvim sanki
Bahara
Bunlar güzel fleyler biliyorum
Herkes de biliyor kuflkusuz
Ama ne kadar güzel ne kadar güzel
Serçenin k›fl günü yemidir
Al›n› ak›tmal› bir atla dü¤üne gitmek
Ay›fl›¤› penceresi, bir güzel insan sesi
Ama ne kadar güzel
K›rda bir o¤lak kadar
K›fllada bir türkü kadar
Rüzgarda kuruyan tülbent kadar
Oysa gece tam yar›s›d›r bir günün
Ve daha güçlüdür gündüzden
Ben flimdi diyorum ki bir bak flu alanlara
Sokaklara köprülere kiremitsiz damlara
Tafllara sopalara aman vermez silahlara
fiehir haritas›na trafik lambas›na kan içinde adamlara
Kan içinde adamlara
Kan umutsuzluktur
Ona kendini haz›rla
Ne kadar yaln›z oldu¤umuzu hat›rla
Açl›klar› yokluklar› k›r›mlar›
-Örne¤in sensiz olmak ömrümün bir akflam›ndaBir bölgeden birine giden ordular› uçaklarla
Yalanlar ihanetler karmakar›fl›k limanlar
‹ki fleyin apans›z karfl› karfl›ya geldi¤i dünyada
Kal›n ve karanl›k bir çat› merdiveni gibi
Giderilmez eksikli¤ini tan›r›m onun
Suyun bardakta duruflu gibi
Bir öfke usul usul büyürken kuytuda
Yemyeflil bir çay›r görünümündedir
Haziran ortas›nda bir gümüfl lüfer
Büyülü bir foto¤raf bir gümüfl çerçevede
Ve evinde hemen haz›r bir silah
16 | TAVIR | ARALIK 2006
Ben flimdi diyorum ki
Buna inanmak gerek
Bir susam gibi boyuna sulamak umutsuzlu¤u
Ve direnmek
Hep direnmek devam etmek ad›na
Diyorum ki ac›l›¤› eksilmesin a¤z›m›zdan
Boyuna tükürmek için
Boyuna
inceleme
yasak bir dilin anlat›c›lar›: dengbejler...
hazal demir
bejlerin peflini… Biz de iki ayd›r onlar›n pefline
tak›ld›k. Asl›nda uzun bir yol yürüdük. Bu yürüyüfl dengbejlerin yürüyüflünün yan›nda çok
k›sa kal›r biliyoruz. Sözün o s›cakl›¤›n› yitirdi¤i
bugünlerde, o sözün s›cakl›¤›na s›¤›nmam›z o
kadar güzel ve anlaml› ki… Bize Ahmede Xani,
Meme Alan, Evdale Zeynike efllik etti… Baz›
yerlerde de Mehmet Uzun. Irak s›n›r›n› geçerek içlere do¤ru yaklaflt›k iyice, Ehmede Fermane Kiki karfl›lad› bizi.
Oralarda sorduk: Kim bu dengbejler? Kime
sorduysak anlatmakta hep zorluk çekti.
Dengbejleri anlatmak… Yani anlat›c›y› anlatmak, söz ustas›n› yaz›yla anlatmak…
Dengbej, Kürtçe’de bir fleyi sözle aktarmak
anlam›na gelir. “Deng” ses, “bej” söyle, aktar... Kürt halk› tarihi boyunca kültürünü sözle icra etmifl. Söze ve sese yaslam›fl s›rt›n›.
Uzaklara, seslerini sar›p tarihin kararm›fl sayfalar›na, öyle göndermifl...
Ellerini koy sözün yüre¤inin üstüne. Hissettin
mi o s›cakl›¤›, yak›yor de¤il mi ellerini? “Neden?” diye sordum bilenlere. Sözün yüre¤i
neden bu kadar s›cak? Dediler ki “Sesin izini
sür”. Dediler ki “Sorma bize, dengbejlere sor,
onlar anlats›n”… Ya dengbejlerin dili yara
ba¤lam›flsa? Kim anlat›r tarihin yaflad›klar›n›?
Bir dil yara ba¤larsa… ‹niltileri duyulmaya
bafllan›r. ‹nceden inceye bir s›z› birikir… Taa o
da¤lar›n orta yerine gömülmüfl, ac›lar›n ve
yasaklar›n aras›ndan hissedilir. Sonra birileri
ç›kar gelir. S›rtlar›nda abalar›, ellerinde asalar› ve yanlar›nda sözlerini doldurduklar› heybeleriyle… Tarih tafl›rlar. Zordur o tarihi tafl›mak. Hele de as›rlar boyu o yükü omuzlar›n-
Karanl›kta yal›nayak yürüdünüz mü hiç?
Ayaklar›n›z tak›ld› m› tafllar›n kenarlar›na? ‹ncindi mi sözler kadar ayaklar›n›z? Of demeyin
sak›n… Hele o yaralar›n›z kabuk ba¤larsa… Siz
susun, söyleyin söyleyece¤inizi bir dengbeje,
o götürsün, ulaflt›rs›n kurulan meclislere.
Tarihlerini yaz›l› aktarma olana¤› bulamam›fllar. Bundan dolay› kültürünü sonraki kuflaklara aktarmak iflini de sözler ve anlat›c›lar üstlenmifl. Araflt›rmam›z boyunca fark ettik ki,
yaz›l› kültürler aras›nda bir korku var. ‹ki yüz
y›l önce Ba¤dat Valisi’nin, yaz› ve edebiyatla
hafl›r neflir olan Kürtleri yakalama emri ç›kard›¤› ve ele geçirilenlerin derisini yüzdürüp
özel çerçevelere gerdirdi¤i biliniyor.
Yakar dertlerin yaras›. Yasakl› gecelerin s›cak
konuklar› dengbejler. Onlar›n arkas›na düfltünüz mü gidersiniz o yak›lm›fl, y›k›lm›fl geçmiflinize. Tarihin o kuytuluklar›nda, bazen yapayaln›z kal›rs›n›z, bazen bafl›n›z› yaslars›n›z
dengbejlerin gö¤süne… ‹nceden bir ezgi gelir
konar avuçlar›n›z›n içine. B›rakmay›n deng-
Bir sayfal›k yaz›, onlar için derilerinin yüzülmesi anlam›na gelir. Bu korkunun, yaz›l› edebiyatla aralar›nda bir mesafeye yol açmas›n›n
yan› s›ra; yaz›l› edebiyat›n geliflmesini de engellemesi, bu alanda ciddi bir boflluk do¤urmufl. Bunu aflman›n yollar›n› aramaya çal›flm›fllar. Dengbejler, sözlü edebiyat›n mimarla-
dan hiç indirmeden tafl›mak daha da zor...
ARALIK 2006 | TAVIR | 17
inceleme
r› olarak yasaklar› ve zorluklar› göze alarak
kendilerini vurmufllar da¤ yollar›na. Hem roman yazar›, hem söz ve beste ustas›, hem de
tarihin tan›¤›…
edebiyat›n ilk dengbeji Homeros gibi.
Dengbejlerin s›cak solu¤u o zorluklar› üstlenmifl. Dengbejler, söz ve müzi¤in yard›m›yla bir dengbejlik gelene¤i yaratm›fl ve
ortaya yeni bir dil ve türkü tarz› ç›karm›fl.
Böylece Kürtlerin günlük yaflamlar›n›n ufak
ayr›nt›lar› üzerine kurulu bir sözlü edebiyat
bafllam›fl ve bu anlat›lar, muhtevas›ndaki
melodiler sayesinde daha genifl kitlelerin ilgisine neden olmufltur. Uzun yollar kat ederek bir bölgeden baflka bir bölgeye kültürlerini tafl›maya bafllam›fllar.
Ancak dengbejin tan›m› sadece bu kadar da
de¤il, bu kadar› bir dengbeji tan›mak için oldukça eksik; dengbej, sadece sese biçim veren, onu söyleyen de¤ildir, ayn› zamanda sesi
stran, türkü, müzik haline getirendir de. T›pk›
Homeros’un tanr›ças› gibi. Söyle, tanr›ça. Yani
stran, k›lam olarak, bir ritim, bir makam eflli¤inde, bir müzik haline getirerek söyle. Söyle;
öfkeyi söyle, öfkeyi dinleyiciye ulaflt›r, kelam›
bir inci gibi dizerek, bir kuyumcunun elmas›
ifllemesi gibi, kelam› iflleyerek, söyleyifl biçimiyle kelam› güçlendirerek, kelam› k›lam haline getirerek dinleyicinin yüre¤ine, ruhuna
hitap et.
Dengbejlerin yaflam› gezmek ve anlatmak.
Yaflananlar› anlamak, anlatmak, onlar›n hikayesini anlat›rken türküsünü söylemek. Bir
halk›n açl›¤›n›, yaflad›klar› ac›lar› anlatmak…
Zor, evet. Hem de çok zor. Savafllar› ve savafllardan arta kalan ac›lar›, kurflun geçmifl tenin
geride b›rakt›klar›n›, yaral› sokaklar›, ›ss›z
yurtlar›, köyleri, kimsesiz kalan yollar›… Kahramanl›klar›... ‹hanetleri...
Bir kara haber vermek ne anlam tafl›r, yüre¤i
türkülerle ve hikayelerle dolu bir dengbej
için? K›lam›n yüre¤ine s›¤›n›r, s›rt›n› ona yaslar, öyle söyler söyleyece¤ini.
“Dengbejler genelde okuma yazma bilmeyen, sözlü kültürün özellikleri ve de¤erleriyle yetiflmifl, yaflad›¤› toplumu, gelenekleri,
koflullar›n›, çeliflkilerini iyi bilen, güçlü bir
belle¤e sahip, sese ve söze biçim verebilirken onu estetize edebilir yetenekte, Kürt
halk hikayelerini bir ezgiyle yo¤urarak, kimi
zaman da bir enstrüman eflli¤inde belli bir
zaman diliminde bu hünerini dinleyici toplulu¤u karfl›s›nda icra eden anlat›c›lar olarak de¤erlendirilebilinir.” diyor Abidin Par›lt›. Bir de y›llard›r dengbejlerle dostluk kuran onlar› anlatan Mehmet Uzun’a soral›m;
bakal›m, o ne diyecek dengbejler için:
“Size dengbejlerimi anlatay›m.
Evet, dengbej, dengbejlerim, dengbejlerimin
sesi, kelam›, dili. Bunlar› anlatay›m size.
Dengbej, sese nefes ve yaflam verendir.
Dengbej, sesi kelam, kelam› k›lam, türkü haline getirendir.
Dengbej, söyleyendir, anlatand›r. T›pk› yaz›l›
18 | TAVIR | ARALIK 2006
Yani dengbej; söyleyen, sözü nakfleden belle¤i canl›, diri tutan, hatta bellek olan.
Evet, dengbej, yani Homeros’un tanr›ças›. Sese biçim ve ritim, yaflam ve duygu veren; kelam›, sözcü¤ü, gönül ve yüre¤i terbiye eden,
coflturan, teselli eden bir güç, bir kaynak haline getiren ‘tanr›ça…’ ‹flte dengbej bu: ‹nsana,
insanl›¤a bir dil; kimlik, tarih, benlik, bellek
veren ses, nefes; insan›, insanl›¤›, insana anlatan, ça¤lar boyu, zamanlar boyu, kesintisiz
bir ça¤layan haline getiren kaynak.
Dengbej; kelam ustas›, k›lam ustas›.
fiimdi dengbejlerimi anlatmaya bafllayay›m.”*
Dengbejlerin yeri, yurdu yoktur. fiehir flehir,
köy köy dolafl›p, gittikleri yerlerde divan kurarlar. Geçimlerini de böyle sa¤larlar. Afl›klar
gibi dolafl›r ve gittikleri yerin türkülerini ve hikayelerini anlat›rlar. Söylenen türküleri, anlat›lan hikayeleri baflka köylere flehirlere tafl›r,
oralarda anlat›r ve söylerler.
Bazen tan›d›k hikayeler de bulunur. Daha önce baflka dillerle anlat›lan hikâyeleri dengbejlerden de dinlemek mümkün.
Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Erzurum k›fl›n›n dondurucu so¤u¤unu, çat›dan çat›ya atlarken donan kedilerle anlat›yor. Ape Qado
da, ayn› hikayede açl›k ve dondurucu so¤uktan bahsediyor:
“‘Açlar›n en genci de, kedi gibi, dama s›çrad›,
iki s›çrad›, üçüncüsünde, kedi gibi, dama t›r-
mand›. Kedinin kaçabilece¤i bir yeri yoktu.
Ama karfl› ev, karfl› evin dam›? Kedi deyip geçmeyin, ölüm zaman›nda, çaresizlik zaman›nda ç›lg›nl›ksa ç›lg›nl›k, ölümse ölüm! Son bir
gayretle kedi, gözlerini ölümün korkusu sinmifl o zavall› küçük mahlûkat, karfl› dama
ulaflmak umuduyla, kendini bofllu¤a f›rlatt›.
Dedi¤im gibi zaman, k›rm›z› kar zaman›yd›,
en ola¤and›fl› fleylerin bile ola¤an hale geldi¤i
bir zamand›.
So¤uktu, dünyada yaflanmam›fl bir so¤uk vard›. ‹nsan›n a¤z›ndan ç›kan nefesin bile ç›kar
ç›kmaz halkalar halinde dondu¤u bir zamand›. Her fley donuyordu. Kedicik de dondu. ‹ki
dam›n aras›nda, öyle dondu kald›. Evet, evet;
havada, bofllukta, yerden insanlardan uzak,
öyle dondu kald›. Bu gözler bunu gördü, buna
flahit…’
Öykünün bitmesinden sonra ‘Qado’ diyor, bu
sert akraba, ‘Qado, iflin gücün bizi elaleme rezil etmek, yapma, yalan›n da bir haddi hesab›
olmal›. Bu kadar da yalan olmaz Qado. O kediyi öyle havada, orta yerde b›rakma. Onu ya
ilk dama geri götür ya da di¤er dama ulaflt›r.
‘Hay›r’ diyor Ape Qado da gülümseyerek. ‘O
kedi öyle havada donmufl kalacak.’
‘Ama bu do¤ru de¤il, Qado. Bu do¤ru olmaz,
vicdans›z Qado”*
Hiçbir dengbej zengin, varl›kl› olamam›fl. S›radan bir yaflamlar› var hepsinin. Zaman zaman
beylerin, a¤alar›n divanlar›na gidilip orada
muhabbet etmifllerse de bu belirleyici de¤il.
Dengbejler yoksullu¤un derdi, tasas› ve derman›d›rlar. A¤alar›n, beylerin e¤lence mezesi
hiç olmam›fllar.
Dengbejli¤in ana damar› do¤açlamad›r. Anlatt›klar› hep do¤açlama üzerine kuruludur.
Derleme yapanlar da olmufl ama bunun sorunlar yaratmas› da söz konusu. Derleme
yöntemleri ezbere dayal› oldu¤u için türküler
ve hikayeler de¤iflime u¤ram›fl ço¤unlukla.
Her dengbej derledi¤i türküye ya kendisinden
bir fleyler eklemifl ya da yaz›l› olmad›¤› için baz› bölümler zamanla unutulmufl ve de¤iflime
u¤ram›fl. Bu nedenle bir dengbejin kendi eseri bile bir di¤erinin ayn›s› olmayabilir. Hatta
bulundu¤u ortam dahi belirleyici olabilir. Yaflad›¤› herhangi bir olay›n etkisi de ona yans›m›fl olabilir.
inceleme
Bunun yan›s›ra gittikleri yerlerin kad›nlar› taraf›ndan söylenen türküleri dinleyip bir yerden bir yere tafl›m›fllar. Kad›nlar›n söyledikleri türküler ve anlatt›klar› hikayeler olmufl. Kad›n dengbejlerin her yere gidememesinden
dolay›, söyledikleri birçok hikaye ve türkü belirli yerlerle s›n›rl› kalm›fl. Dengbejlerin bu aktar›c› rolü sayesinde birçok türkü veya hikaye,
onu yaratan kad›nlardan al›nm›fl, yeniden
derlenerek daha genifl dinleyici kitlesine ulaflt›r›lm›fl. Aksi halde birçok türkü ve hikaye, yarat›c›s› köylü kad›nlar›n ölümüyle birlikte
unutulup gitmesine yol açard›. Ki unutulup
giden de çoktur.
Dengbejler neleri konu ederler türkü ve hikayelerine? Bu soruya da cevap arad›k.
Kürtler söze ve hikayeye büyük önem verirler.
Yaz›l› edebiyatla çok geç tan›flmalar› ve bunu
bugün dahi tam olarak benimsememeleri,
Kürtlerde sözlü edebiyat› daha önemli k›l›yor.
Kürtlerde okuma-yazma oran› oldukça düflük.
Bundan dolay› da tarihlerini yaz›l› olarak de¤il, sözlü olarak ö¤renmifller. Söze büyük
önem verdikleri için dengbejlere de büyük
önem veriyorlar. Çünkü dengbejler Kürt halk›
için önemli bir kaynak oluflturuyor. Tüm kap›lar dengbejlere aç›kt›r ve dengbejler afliretlerin övünç kayna¤›d›r. Birbirine düflman aileler, afliretler, köy ve yöreler aras›nda rahatl›kla dolafl›rlar. Kimse dengbejden korkmaz, ona
dokunmaz. Hatta bir kavga ç›km›flsa ve o anda dengbej gelmiflse kavga orada biter. Dengbejler de bunu bildikleri için hikaye ve türkülerinde hemen hemen her konuyu ifllemifl:
Aflk, sevgi, kahramanl›k, ayr›l›k, kurakl›k, açl›k,
so¤uk vb.
Aflk ve sevgi kendi içinde ikiye ayr›l›r. Birincisi
gerçekten yaflanm›fl olanlar ve anlat›c›n›n bire-bir kendisinin yaflad›¤›, yani hikayenin bafl
kahraman›, hikayeyi anlatan dengbejin kendisi olan… Bu hikayenin piri Evdale Zeynike’dir. ‹kincisi; hikayeyi anlatan ve o hikayenin türküsünü söyleyen, hikayenin kahraman› olmayanlar. Bunlar genelde dengbejin yaflad›¤› bölgeye özgü olanlard›r. Ya da duydu¤u, e¤er okuma-yazmas› varsa, yaz›l› bir kaynaktan okuyup ondan etkilendi¤i, o olaylar›
anlatan bir tarz. Bazen gerçek, bazen hayal
ürünü, bazen de abart› öne ç›kar›l›p efsaneleflen hikayeler de anlat›l›r. En bilinen Mem û
Zin ve Derwefle Evdina’d›r. Dengbejlerin an-
latt›klar› aflk hikayelerinin hepsinin sonu trajediyle bitiyor. Hikayelerin temeli ayr›l›k üzerine kurulu; yani birbirine kavuflamaz, dengbejin kahramanlar›. Kavufltu¤unda ise yanar,
kül olurlar. “Mutlu aflk yoktur” dengbejlerin
hikayelerinde.
Kahramanl›k hikayeleri... Birçok dilde anlat›lan ve dinleyenin hep kendisini o kahraman›n
yerine koydu¤u hikayelerin benzerini dengbejlerden de duyuyoruz. Bu hikayeler birçok
yönüyle önemli. O toplumun ya da o dili konuflan halk›n kültürü, de¤er yarg›lar›, yaflam
biçimi, al›flkanl›klar› ve yaflama bak›fl aç›s›
yans›yor. Bu nedenle bu hikayeleri dinlerken
o ortam› canland›rmak zor olmuyor.
“Kahramanl›k hikayeleri, insanlar›n kiflisel arzular›n› ve yaflad›klar› topluma karfl› olan sorumluluklar›n› inceler. Ancak nerdeyse bütün
hikayelerin sonucunda kahraman›n seçimi;
toplumunu esenli¤e ç›karmak için ölümü göze almak olur. Ancak bütün bunlara ra¤men
kahraman kusursuz de¤ildir. Kiflinin kahramanl›k nitelikleri kadar insani zay›fl›klar› da
toplumun di¤er bireylerini ilgilendirmekte ve
bu zay›fl›klar ö¤retici de olabilmektedir. Bu
zay›fl›klar özellikle dinleyicide bir özdefllik
duygusunun kurulmas›n› sa¤lar.”**
Dengbejler hikayelerini yaflam›n birçok ayr›nt›s›yla zenginlefltirirler. Do¤an›n güzelli¤ini,
bulunduklar› co¤rafyan›n verimlili¤ini, bereketini anlat›rlar. So¤uklar daha çok konuk
olur hikayelerine. Ayr›l›¤› ve hastal›¤› Evdale
Zeynike flu dizeleriyle anlat›yor:
“Turna, hey turnam, bu I¤d›r ovas›n›n
Nazl› turnas›, turnam
Ar›kufllar› okuyor flimdi Sürmeli Pafla’n›n divan›nda,
Bülbüller okuyor bu ayvanda,
Geçer y›l flu zamanlar Evdale Zeynike’ydim
ben,
Yeryüzünün ar›kufluydum ben,
Gün ›fl›¤›n›n bülbülüydüm ben,
Acem s›n›r›nda oturan ben,
Atlar›n süvarisi, Gule’nin nazl› edas›n›n
Afl›¤›yd›m ben, Gule, bahts›z Gule, körüm,
ben körüm,
Derman hani Gule?...”
Ehmede Fermane Kiki, sürgün y›llar›nda
dert orta¤› olan kaval›na bak›n neler söyle-
mifl. fieyh Sait Ayaklanmas›’nda sa¤ kalan
ve gidip sürgünde yaflayan Kiki için kaval›,
dert orta¤›d›r. Her fleyini ona anlat›r, onunla dertleflir, onunla selam gönderir sürgün
edildi¤i yurduna:
“Sesin
Gaml› insanlar›n gözyafllar›n›
Ayr›l›klar›n s›cak selam›n›
K›r›k kalplerin 盤l›¤›n›
Getiriyor bana
Kaval›ms›n sen
Yurtsuzlar›n sesi, kaval›m benim..
fiirin kaval›m
Seher ayaz›nda
Akflam alacas›nda
Yaln›zlar›n arkadafl›
K›r›k kalplerin yoldafl›s›n…”
Vatan ve dil. Biri olmadan di¤eri olmaz. Bunu
dengbejler de bilir ve onun için bu, söyledikleri türkülere ve anlatt›klar› hikayelere yans›r.
Vatan ve dili için, dengbej Feqiye Teyran’a kulak verelim.
“Dil anad›r, kuca¤›nda çocuk
Ülke baba, içinde egemenlik
‹nsan yetimdir ülkesiz…
Anamd›r güzel dil
Kibar methiye hep güzel
Gam ve keder yaflad›n sen hep”
Bu dizelerden sonra bize söz düflmüyor. Onlar, dengbejler, bir tarafta yasakl› dilleri, y›llar›n köreltmek için sürekli kum serpti¤i gözleri
ve o kuma inat görmek için çabalayan bir
halk. O halk›n söz ustas›, y›lmaz kültür elçileri
dengbejler.
Düfltün mü dengbejlerin pefline, duramazs›n,
yer-yurt bilmez, öylece gezer durursun. Seni
duygudan duyguya sürükler durur. Bu gezi bize birçok fleyi yaflatt›. ‹nsan›n dilinin bu kadar
yara alm›fl olmas› ve bu kadar bask›n›n, yaran›n içinde insan›n özlemlerini anlatacak bir
yeri-yurdu olamamas›… Bu yol boyunca ›ss›z
yerlere, yak›lm›fl, y›k›lm›fl virane evlere rastlad›k. Yüz y›llar öncesine gidip, bugüne geldik.
‹nan›n hiçbir fark yoktu. Bu da insan›n yüre¤ine yüzlerce ac›n›n çivisini çak›yor. Her dengbejin ayr› bir ac›l› yaflam hikayesi, her dengbejin ac› dolu türküsü… Bu karmafl›k duygular ve
dil özlemleri hep var olagelmifl…
ARALIK 2006 | TAVIR | 19
inceleme
Anlatmaya çal›flmak o kadar zor ki… Hangi birini anlatal›m diye düflündükçe, içinden ç›kam›yorsun. Ahmede Xani, Meme Alan... Sonra
uzan›p iki yüz y›l sonras›na… Kürtlerin Homeros’u Evdale Zeynike, sizi götürsün 800’lerin
bafl›na; oralarda divanlar kurup, size aflk›n
kutsall›¤›n› anlats›n. Sonra, Ermeni olmas›na
ra¤men Kürtlerin gönlünde kendisine güzel
bir mekan ay›rtan bir dengbej, Karapete Xaço
sizi Ermenistan’da dolaflt›rs›n. Hamidiye
Alaylar› köylerini bast›¤›nda 15 yafl›ndaki Xaço’nun kimsesi sa¤ kalmaz. O da art›k köy köy
dolafl›p dilencilik yapar. Yaflad›¤› onca ac›, ona
türkülerin kayna¤›n› gösterir. Yeni ayaklanmalar ve sürgünler bafllar. Velhas›l yolu Ermenistan’a düfler, orada Sovyet radyolar›nda
Kürtçe hikayeler anlat›r, türküler söyler. Kendi diline hasret kalanlar belirli saatlerde radyonun bafl›na toplan›r Karapete Xaço’yu dinlerler. Bir taraftan da camdan d›flar›ya endifleli gözlerle bakarlar. Evlerinin bas›l›p, yasak dilden türküler dinledikleri için hapse at›lmaktan korkarlar. Sovyetlerin da¤›lmas›yla birlikte Xaço susar, bir daha da duyan olmaz. 102
yafl›nda hayata küsmüfl olarak veda eder
dengbejli¤e. Meryem Xan, bir kad›n dengbej… Feodal yap›y› zorlayarak kendi türkülerini söylemek, o kadar kolay olmasa da, baflar›l› olur. Ses rengi ve türküleriyle dengbejlik gelene¤ini sürdürür Meryem Xan.
Daha yazacak o kadar çok dengbej var ki, söz
aç›ld›kça onlar bizi sürükleyip götürüyor. Bazen kaval›n flah› Egide C›mo’ya tak›l›yoruz,
bazen Mehmet Baran’a, onun keman›n›n yerinin farkl› oldu¤unu görüyoruz. Sonra ‘38
Dersim ‹syan›’nda kurfluna dizilmifl hali gözlerimizin önüne gelince, dönüp o¤lu Mahmut
Baran’a bak›yoruz. O da tütünü at›n s›rt›na
vurup Erzincan yollar›na düflüyor, türküleriyle
anlat›yor bize yaflananlar›… Di¤er dengbejler,
yani adlar›n› bu k›sac›k yaz›da zikredemediklerimiz, bizi ba¤›fllas›nlar. Ama onlar›n kurduklar› divanlar›na yine gidece¤iz ve yine onlar›n sözlerine s›rt›m›z› yaslay›p koca bir halk›n tarihini ö¤renece¤iz. Biliyoruz dengbejler
hiç susmazlar, dillerine kelepçe vurulsa bile,
onlar iniltileriyle anlat›rlar anlatacaklar›n›. J
* Dengbejlerim / M. Uzun
** Dengbejler / A. Par›lt›
20 | TAVIR | ARALIK 2006
Diyarbak›r’da Dicle F›rat Kültür Merkezi (DFKM) bünyesinde çal›flmalar›n›
sürdüren dengbejlerin baflkan› Dengbej ‹smail ile konufltuk.
Dengbej kültüründe geçmiflle bugün
aras›nda ne fark var?
Geçmiflte dengbejler de¤erliydi. Eskiden dü¤ünler dengbejsiz olmazd›. Davul-zurna olmad›¤› için dengbejler söylerdi. Bildi¤imiz gibi söylenmezdi, biri
söyler di¤eri arkas›ndan tekrar ederdi
dü¤ünlerde. Dengbejler k›lam (türkü)
söylemeye bafllad›klar›nda insanlar
oturup saatlerce dinlerdi. fiimdi ise, insanlar, dengbej anlatmaya bafllad›ktan
k›sa bir zaman sonra kalk›p gidiyor.
Dengbeje, k›lama sayg› vard›.
Eski zamanlarda Batman’da yaflayan
bir dengbej yabanc› bir köye gitmifl
ama onu kimse evine almam›fl, o da bir
tafl›n üstüne oturup bafllam›fl k›lam
okumaya. Köy a¤as› onu dinledikten
sonra çok be¤enmifl alm›fl at›n s›rt›na
bindirmifl ve gezdirmifl.
Gençlerin kendi kültürlerine sahip ç›kmas›n› istiyoruz. Yoksa bizden sonra
dengbej kalmayacak. Dengbejlik kolay
gelmedi bugünlere. Tam on befl y›l a¤z›m› açmad›m, k›lam söylemedim. Yasakt› çünkü. Benim iki yüzün üzerinde
kasetim vard› dengbejlerin okudu¤u.
12 Eylül darbesiyle yasaklan›nca al›p
kasetleri topra¤a gömdüm. Devlet yasaklam›flt› “fermané devleté g›rane”(devletin ferman› a¤›rd›r). Kürtçe
anadilimizdir, bu yüzden herkes sahip
ç›ks›n, yoksa dengbejler biter.
Söyledi¤iniz k›lamlar›n kayna¤› nedir?
‹nsanlard›. Ölüm ve ac›lar yafland›¤›nda k›lam söylenmeye bafllar. Çekilen
ac›lardan dolay› dengbejler çok k›lam
okumufltur. Mücadelede yaflam›n› yitirenler üzerine söylenir. fieyh Sait ile
birlikte ayakland›¤› için Bitlis’te as›lanlar
üzerine söylenir. Kaynak çok.
Dengbejler sadece ac›y› m› söyler?
Hay›r. Birbirini sevenler üzerine olan k›lamlar vard›r. Aflk›, sevgiyi anlatan k›lamlar daha fazlad›r.
Dengbej için aflk nedir?
Dengbejler aflks›z söyleyemezler, aflk
onu tutar bafllar söylemeye. fiimdi beni
bir aflk tutsa bafllar›m söylemeye. K›lam
bir anda olur, planlayay›m, söyleyeyim
diyerek olmaz; bir anda içine do¤uyor
söylemeye bafll›yorsun. Yani zaman›
yok.
Karfl›l›kl› at›flmalar›n›z oluyor, at›fl›rken
neler hissediyorsunuz?
Karfl›l›kl› at›flt›¤›m›z zaman kendimizi
18–19 yafl›ndaki gençler gibi hissediyoruz. Karfl›l›kl›, dengbejler, at›flt›¤› zaman
kazanma h›rs› olur, birinin pes etmesi
gerekiyor. Biri pes edene kadar karfl›l›kl›
at›flmalar devam eder.
Bir yörenin dengbejleriyle di¤er yörenin
dengbejleri aras›nda farkl›l›klar var m›?
Her yörenin dengbejlerinin makamsal
farkl›l›klar› vard›r. Her yörenin k›lam›n›n
makam›
farkl›d›r
tabii ki. Serhad’›n makam› daha h›zl› ve diktir, Mardin’in daha yavafl, Batman’›n
Serhad’a daha yak›nd›r, Diyarbak›r’›n
daha yavafl ve yumuflakt›r. Dengbej Serhad’dan ç›km›flt›r. Serhad’da kad›n, k›z,
çoluk çocuk herkes dengbejdir.
Bugün dengbejler nerede?
Bugün dengbejler periflan durumda,
maddi durumlar› çok kötü. Dengbejlere
bugün de¤er verilmiyor. Eskiden dengbejler geldi¤i zaman sab›rs›zl›kla onlar›n
söylemesini bekliyorduk ama flimdi böyle bir fley yok. Gençler bu kültüre sahip
ç›kmazsa, bizden sonraki nesillere dengbej kalmaz diye düflünüyorum.J
tiyatro
ezilenlerin poetikas›
gülnaz b›çakç›
Augusto Boal, 1973 A¤ustos’unda Lima ve
Chiclayo flehirlerinde okuma yazma seferberli¤ine kat›ld›. Bu seferberlik Peru’nun
devrim sonras› hükümetinin ALFIN ad›yla
an›lan program› çerçevesinde gerçekleflmiflti. Bu bölümde, o dönemde gelifltirilen ve
gerçeklefltirilen yöntem ve deneyler anlat›lacakt›r. ALFIN okuma yazma program›nda
kullan›lan yöntemler “Ezilenlerin Psikolojisi”
üzerinde araflt›rmalar yapan Paulo Freire’nin görüfllerinden esinlenmifltir.
Peru’da yetiflkinlere okuma-yazma ö¤retmek çok zordu çünkü burada ‹spanyolca d›fl›nda iki ana dil, 41 diyalekt ve baz› bölgelerde 45 ayr› dil konufluluyordu. ALFIN bu alanda iki amaç belirledi: Birincisi, insanlara hem
kendi ana dillerinde hem de ‹spanyolca okuma yazma ö¤retmek; ikincisi, di¤er dilleri
ö¤retmek. Di¤er diller tiyatro, foto¤raf, kukla, sinema gibi sanatsal dillerdi. ‹spanyolcan›n birinci dil olmad›¤› gecekondular, k›rsal
bölgeler, maden bölgeleri çal›flma bölgeleri
olarak belirlenmiflti.
Bu bölümde, Boal’›n tiyatronun bir dil olarak
örgütlenmesi için gelifltirdi¤i çeflitli yöntemleri görece¤iz. Boal, ezilen s›n›flar›n tiyatrodan bir dil olarak nas›l yararlanacaklar›n› ve
bu dili kendilerini ifade etmede nas›l kullanacaklar›n› aç›kl›yor.
Boal “Ezilenlerin poetikas›”nda, temel amac›n tiyatro olaylar›nda edilgen varl›klar olan
“seyircilerin”, öznelere, oyunculara, dramatik eylemin yönlendiricilerine dönüfltürmek
oldu¤unu unutmamak gerekti¤ini söyler.
Aristoteles, seyircinin hem düflünme hem de
eyleme erkini, dramatik karaktere devretti¤i
bir poetika öneriyordu. Brecht ise, seyircinin
düflünme hakk›n› sakl› tuttu¤u ancak yine
ARALIK 2006 | TAVIR | 21
tiyatro
de eyleme erkini karaktere devretti¤i bir poetikan›n kurucusudur. Birincisinde “katharsis”, ikincisinde ise “kritik bilincin uyanmas›”
söz konusudur. Ezilenlerin poetikas› ise eylemin kendisi üzerinde odaklan›r. Seyirci düflünme ve eyleme erkini karaktere veya
oyuncuya devretmez. Aksine, kahraman rolünü kendisi üstlenir, çözümler, dener. K›sacas›, kendini eylem için e¤itir. Özgürleflen seyirci tam bir insan olarak eyleme geçer. Boal’e göre eylem kurgusal de¤il ama eylem olmal›d›r.
Tiyatronun temeli sesin ve hareketin temel
kayna¤› olan insan bedenidir. ‹nsan›n ilk önce kendi bedenini tan›mas› gerekir. Ancak,
onu tan›d›ktan sonra onu anlat›msal k›labilir. Bundan sonra kendisini nesne yani seyirci durumundan özne yani oyuncu konumuna geçirebilir. Tan›kl›ktan baflkahramana
dönüflür.
Boal’in seyirciyi oyuncuya dönüfltürme plan›
afla¤›daki dört aflamada gerçekleflir:
biçimlerinin önüne geçerek kiflinin kendini
beden yoluyla ifade etmeye bafllad›¤› bir dizi oyundan yararlan›l›r.
3) Dil olarak tiyatro: Kifli tiyatroyu geçmiflten imgeler sergileyen bitmifl bir ürün olarak
de¤il yaflayan ve bugüne ait bir dil olarak
prati¤e dökmeye bafllar. Burada üç basamak
vard›r:
a)Eflzamanl› Dramaturji: Seyirciler oyuncular›n oynamas› ile ayn› anda “yazar”.
b)‹mge Tiyatrosu: Seyirciler oyuncular›n vücutlar› ile oluflturulan imgeler arac›l›¤›yla
“konuflarak” sürece do¤rudan kat›l›rlar
c)Forum Tiyatrosu: Seyirciler dramatik eyleme do¤rudan kat›l›rlar ve oynarlar.
4) Söylev olarak tiyatro: Seyirci-oyuncunun
belli temalar› tart›flma veya belli eylemlerin
provas›n› yapma gereksinimine göre “gösteriler”, yaratt›¤› flu basit biçimlerden oluflur:
1) Bedeni tan›mak: Kiflinin kendi bedenini,
onun s›n›rlar›n› ve olanaklar›n›, toplumsal
rahats›zl›klar›n› ve bunun rehabilitasyon
olas›l›klar›n› tan›mas›na yönelik al›flt›rmalar› içerir.
a)Gazete Tiyatrosu
b)Görünmez Tiyatro
c)Fotoroman tiyatrosu
d)Bask›n›n k›r›lmas›
e)Mit tiyatrosu
f)Duruflma tiyatrosu
g)Ritüeller ve Maskeler
2) Bedeni anlat›msal k›lmak: Daha yayg›n ve
al›flkanl›k durumuna gelmifl di¤er anlat›m
1) Bedeni tan›mak
Boal kat›l›mc›lar›n do¤rudan kendi bedenle-
rini kullanarak, bedenlerini tan›malar› için
bir çal›flma oluflturmufltur. Her insan›n bedenini tan›mas›, bedensel olanaklar›n› ve
buradan yola ç›karak kendi iste¤iyle yapabilece¤i al›flt›rmalar tasarlam›flt›r. Kat›l›mc›lar
yapt›klar› iflle bedenleri aras›ndaki iliflkiyi
gözlemleyebilir: Bütün gün masa bafl›nda
çal›flan sekreterle gece bekçisinin farkl›laflan
bedeni gibi. E¤er birinin kas yap›s› yapt›¤› ifle
uygun de¤ilse bu kifli di¤er meslek gruplar›n› yorumlayabilir.
Birinci aflaman›n al›flt›rmalar› kat›l›mc›lar›n
kas yap›lar›n› “çözmek” için tasarlanm›flt›r.
Bu yap›lar› ayr›flt›rmak ve incelemek amac›yla. Onlar› bilinç düzeyine ç›karmak için. Boal
bu amaçla yedi örnek al›flt›rma önerir:
a)A¤›r Çekimde Yar›fl: Kat›l›mc›lar›n amac›
yar›fl› kaybetmektir. En son gelen yar›fl›n birincisi olur. A¤›r çekimde hareket ederken
bedenin a¤›rl›k merkezi sürekli de¤iflece¤inden dengeyi sa¤layacak yeni bir kas duruflu
bulunmas› gere¤i ortaya ç›kar. Kat›l›mc›lar
hareketi asla kesintiye u¤ratmamal› veya
sabit durmamal›d›rlar. Ayr›ca, atabildikleri
en uzun ad›mla ilerlemeli ve her ad›mda diz
seviyesinden yukar› ç›kmal›d›r.
b)Çapraz Bacak Yar›fl›: Kat›l›mc›lar efller
olufltururlar ve birbirlerine sar›larak karfl›
karfl›ya gelen bacaklar›n› birbirlerine dolarlar. Yar›flta her çift sanki bir tek insanm›flças›na ve efli onun baca¤›ym›flças›na hareket
eder. Önemli olan çiftlerin birlikte hareket
etmesidir.
c)Yarat›k Yar›fl›: Efllerin z›t yönlerde birbirlerine gö¤üslerinden sar›lmalar› yoluyla bacaklar› birbirlerinin boyunlar› hizas›nda olacak flekilde dört bacakl› ve kafas› olmayan
“yarat›klar” oluflturulur. Daha sonra bu yarat›klar yar›flt›r›l›r.
d)Tekerlek Yar›fl›: Her biri birbirinin ayak bileklerinden tutarak efller birer tekerlek olufltururlar ve bu insanlardan oluflmufl tekerlekler aras›nda bir yar›fl yap›l›r.
e)Hipnoz: Efller, birinin burnu di¤erinin elinden birkaç santimetre uzakl›kta bulunacak
flekilde karfl› karfl›ya dururlar. Birincisi elini
sa¤a, sola, yukar›, afla¤› oynatmaya bafllar. O
hangi hareketi yaparsa yaps›n, di¤eri burnuyla onun eli aras›ndaki uzakl›¤› koruyacak
22 | TAVIR | ARALIK 2006
tiyatro
biçimde bu hareketi izlemek zorundad›r. Daha sonra üçlü gruplar oluflturulur. Bu sefer
iki kifli üçüncünün ellerini ayn› biçimde izlemek zorundad›r. Üçüncü ellerini ay›rmak,
çapraz yapmak da dahil her istedi¤ini yapabilir. Di¤erleri her durumda bu hareketleri
izler. Ayn› çal›flma birinin el ve ayaklar›n› birlikte hareket ettirdi¤i beflli gruplarla da yinelenir.
f)Boks Maç›: Kat›l›mc›lar birbirlerine hiç dokunmadan boks yaparlar. Ancak her biri gerçekten boks yap›yormuflças›na birbirlerinin
yumruklar›na tepki vererek dövüflmelidir.
g)Vahfli Bat›: Bu, önceki çal›flmalar›n bir çeflitlemesidir. Kat›l›mc›lar kötü kovboy filmlerinden piyanisti, dansç›lar›, sarhofllar›, bar
kap›s›na tekme atan haydutlar› ile tipik bar
sahnelerinden birini toplu halde canland›r›rlar. Her fley hayalidir ve herkes bu hayali
olaylara do¤ru biçimde tepki vermek durumundad›r. Sonunda herkesin birbiriyle kavga etti¤i kargafla sahnesi yer al›r.
Tüm bu al›flt›rmalarda amaçlanan, al›fl›lan
davran›fl biçimlerini bozarak kat›l›mc›lar›n
kendi bedenlerini daha iyi tan›malar›na yard›mc› olmakt›r.
2) Bedeni anlat›msal k›lmak
‹kinci aflaman›n amac› bedenin anlat›msal
yetene¤ini gelifltirmektir. Kültürümüz gere¤i her fleyi sözle ifade etme¤e al›flm›fl›zd›r ve
bedenin çok genifl anlat›m olanaklar›n› gelifltirmemiflizdir. Boal, bu aflamada, insan›n
kendisini ifade etmesi için bedensel kaynaklar›n› kullanmaya bafllamas› için bir dizi
oyun haz›rlar. Bu aflamada, en önemli nokta,
kat›l›mc›lar›n “yorumlamas›” de¤il, fakat
“oynamalar›d›r”. Bu aflamadaki oyunlar evlerde oynanan türden oyunlard›r. Örne¤in:
herkesin k⤛tlara yaz›lm›fl hayvan isimlerini
kura ile çekip konuflmadan ve ses kullanmadan sadece bedeni ile o hayvan›n ne oldu¤unu di¤erlerine anlatmas›d›r. Burada amaç,
kat›l›mc›lar›n bedenleri arac›l›¤›yla kendilerini ifade etmeye çal›flmalar›d›r.
3) Dil olarak tiyatro
Üçüncü aflamada, her bir izleyicinin gösterime do¤rudan kat›lmas›n›n farkl› derecelerini temsil eden üç bölüm vard›r: Bu aflama,
tart›fl›lacak tema üzerinde odaklan›r ve edilgenlikten eyleme geçifli daha ileri tafl›r.
a)Eflzamanl› Dramaturji: Bu, izleyiciye eyleme kat›lmas› için yap›lan ilk ça¤r›d›r. “Sahne” üzerinde fiziksel varl›¤›n› gerektirmez.
Oyuncular sahnede bir oyun oynarlar. Oyunu çözüme ulaflt›r›lmas› amaçlanan bir sorunun yer ald›¤› noktaya kadar oynarlar. Bu
aflamadan sonra seyircilerden çözüm önerileri istenir. Öneriler an›nda sahnelenerek somutlaflt›r›l›r. ‹zleyici metni olufltururken
oyuncu ayn› anda metni sahneler. Her türlü
geri dönüfl olanakl›d›r. Herkesin onaylayaca¤› ve do¤ru bulaca¤› çözüme ulaflana kadar
bu sahneleme sürer. Bu biçim oyuncular› seyircilerden ay›ran duvar› y›kmaya bafllar. Burada oyuncu bireyi yorumlamay› b›rak›r ve
grubu yorumlamaya bafllar. Bu daha zor
ama daha yarat›c› bir ifltir.
b) ‹mge Tiyatrosu: Bu aflamada seyircinin
dolays›z kat›lmas› amaçlan›r. Bir kifli kat›l›mc›lar›n tart›flmak istedi¤i bir tema üzerine
görüfllerini ortaya koyar. Sözsüz, sadece beden kullan›larak düflünce görünür hale getirilir. Herkes oluflturma sürecine katk›da bulunabilir ve müdahale edebilir. Herkes için
ayn› ortak anlam› ifade eden veya yak›nl›¤›
kabul gören imgeler bulunup üzerinde anlafl›lana kadar bu oluflturma sürer. Önce varolan durum sonra varolmas› istenen durum
sunulur. Üçüncü aflamada ise varolan durum ile varolmas› istenen durum aras›ndaki
geçifl imgesi ayn› yöntemlerle oluflturulur.
Tüm bu çal›flman›n temelinde bir gerçeklikten baflka bir gerçekli¤e nas›l geçilece¤i, baflka bir deyiflle de¤iflimin, dönüflümün, devrimin nas›l gerçeklefltirilece¤i sorusu yatar.
Herkes taraf›ndan gerçek bir durumu temsil
etti¤i kabul edilen ortak bir imgeden yola ç›karak bu durumu de¤ifltirme yollar›na iliflkin
öneriler istenir. Bu yöntemde üç ana unsur
göze çarpar:
malar› istenir. Anlat›lan öykü do¤açlama
yöntemiyle, tart›flmaya aç›k bir sonucu içeren 10–15 dakikal›k bir oyuna dönüfltürülür.
Oyun bitince kat›l›mc›lar›n sonuca kat›l›p
kat›lmad›¤› sorulur. En az›ndan bir k›sm› hay›r diyecektir. Bundan sonra oyun yeniden az
öncekiyle tamamen ayn› biçimde oynanmaya bafllar. Ancak bu sefer seyircilerin içinden
herhangi bir kat›l›mc›n›n, istedi¤i bir oyuncuyu ç›kar›p onun yerine geçecek kendisine
uygun görünen biçimde eylemi yönlendirme
hakk› vard›r. Ç›kan oyuncu kenarda durur,
ancak kat›l›mc› kendi müdahalesinin sona
erdi¤i kan›s›na vard›¤›nda eylemi oradan
al›p sürdürmek için haz›r bekler. Di¤er oyuncularsa, yeni yarat›lm›fl bir durumla karfl›
karfl›yad›rlar; bu durumdan bu durumdan
do¤abilecek tüm olas›l›klara an›nda karfl›l›k
vermek zorundad›rlar. Müdahale etmeyi seçen kat›l›mc›lar yerine geçtikleri oyuncunun
fiziksel eylemini sürdürmek zorundad›rlar;
sahneye gelip sadece konuflmalar›na izin verilmez. Tiyatro etkinli¤i ayn› biçimde, yani
sahnede sürmelidir. Sahnede gerçekleflti¤i
sürece herkes her fleyi önerebilir. Bu basamakta göze çarpan teknik unsurlar:
1)Gözleme ve izleme yetisini uyan›k tutmak
2)Farkl› yorum ve hareket biçimlerine, farkl›
ifade biçimlerine aç›k olmak
3)Farkl› durumlara, an›nda farkl› çözümler
üretmek.
(Sürecek.)J
1)Dilin çok anlaml›l›¤› ve mu¤lâkl›¤› dolay›s›yla anlaflma taban›n› bedensel ifade ortam›na kayd›rmak.
2)Kat›l›mc›lar›n, kulland›klar› ortak imgelerin fark›na varmalar›n› sa¤lamak.
3)Sonuçta ve en önemlisi kat›l›mc›lar›n ortak imge üretmeye bafllamalar›n› sa¤lamak.
c)Forum Tiyatrosu: Bu son basamakt›r ve kat›l›mc›lardan beklenen kararl› bir biçimde
oyunun içine girip onu de¤ifltirebilmeleridir.
Kat›l›mc›lardan çözümü zor olan toplumsal
ya da politik bir sorunu içeren bir öykü anlat-
ARALIK 2006 | TAVIR | 23
röportaj
kay›kç›l›k ve k›r›lan kürekler
tav›r
“Deniz dedi¤in bir tarlad›r
Uçsuz bucaks›z bir tarla
Göbe¤i insanlarla kesilmifl
Çilesi insanlarla
Deniz dedi¤in bir tarlad›r
Sözü pek, eli a¤›r
Dost gibi güldürür insan›
Dost gibi a¤lat›r.
Deniz dedi¤in bir tarlad›r
Anad›r, babad›r, kardefltir
‹nsan eline hasret
‹nsan eli de¤er de¤mez ürperir”
(Bedri Rahmi EYÜBO⁄LU)
Deniz, mavisini ellerine almak isteyenlere
vermez; hasret kalsa da mavisine uzanan eli
tutmaz, el de¤ince ürperir. Bilir ki mavisi k›r›l›p al›nd› m›, bir çukur oluflur gö¤sünde.
Vermez mavisini insana. Sadece gemilerin
yüre¤ine sar›l›r, bir de kay›klar›n küreklerine
tutunup tutunup peflinde koflar, “Beni de
götürün” der... Deniz mavisi kadar güzel
olan ne var ki baflka? Sadece insan›n gözleri.
‹nsan gözleri, deniz mavisi kadar güzeldir. O
da, vermez mavisini kimseye…
Denizin “Üstünde bafl›bofl rüzgar/Gönlünce
at oynat›r”. Bu da, kay›kç›lar›n ekme¤inin
elinden al›nmas› demektir. Kay›kç›l›k, ‹stanbul tarihinin vazgeçilmez parças›d›r. ‹stanbul deyince akl›m›za hep bo¤az› ve o bo¤az
üzerinde yap›lan güzelim yolculuklar gelir.
Bu yolculu¤un uzun bir de tarihi vard›r.
‹stanbul’da geçen yüzy›l›n ortalar›na gelinceye kadar, ulafl›m imkanlar› çok k›s›tl› oldu¤u için, Bo¤aziçi’nin yukar› yerleflim merkezleri geliflmifl filan de¤iller. Köy hepsi. O günlerde ‹stanbullu olup da Kavaklara, Fener’e
24 | TAVIR | ARALIK 2006
röportaj
hiç gitmemifl, hatta buralarda, bu köylerin
varl›¤›ndan habersiz çok insan vard›. ‹stanbul çok eski bir yerleflim yeri olmas›na ra¤men, buralar›n birbiriyle ba¤lant›lar› yok o
gün. Kad›köy, Beykoz gibi bugünün önemli
büyük ilçe merkezleri, sürgüne gönderilenlerin oturdu¤u yerlermifl. Birkaç bal›kç› kulübesi, bir cami ya da eski bir manast›r, bir de
denize do¤ru uzanan tahta iskele.
Her zaman oldu¤u gibi s›n›f farkl›l›klar› kendi varl›¤›n› hissettiriyor. Örne¤in k›y›da görkemli saraylar, zengin yal›lar, sahilhaneler;
biraz içerlerde de köflkler, konaklar var. Köydeki insanlar ise sürgünde yafl›yorlar. Yal›lara sunulan olanaklar›n, di¤er yerleflim yerlerine herhangi bir faydas› dokunmuyor. Lüks
yaflam sadece k›y› boyunca sürüyor.
Eskiden bu görkemli yal›lar›n hepsinin kendi
deniz vas›talar›, kendi kürekçileri vard›. Hele
vezirlerin befler çifte, di¤er devlet erkan›n›n
dörder-üçer çifte kürekli kay›klarla gidip gelmeleri usuldendi. Karadan Tarabya’ya kadar
bile düzenli bir yol yoktur. Köylere gitmek
için tek çare, denizden, kay›klar, çektiriler ya
da küçük yelkenlilerle gitmektir. Herkes karfl›ya yani flehir merkezine gelmek için kay›klarla yolculuk yapmak zorundad›r. Herkes
kendi s›n›fsal konumuna göre yolculuk yap›yor ve tabi herkesin binece¤i kay›klar da çeflit çeflit oluyor. Bunlar, yolcu kay›klar›, pazar
kay›klar›
(yük
kay›klar›)
ve
tabii ki saray kay›klar›. Bu, o günden bugüne
meslek olarak gelmifl.
Kay›kç›l›k bugün ‹stanbul’un belirli yerlerinde yap›l›yor. Biz de elimizde foto¤raf makinemiz ve ses kay›t cihaz›m›zla kay›kç›lar›n
mekan›na u¤rad›k. Yafll› ve bu ifli uzun süredir yapan birini buluruz diye umut ediyoruz.
Gittik ki, bütün kay›kç›lar 60–70 yafllar›ndalar. Selahattin Amca, “Acelem var” diyerek,
sorular›m›z› h›zl› h›zl› sormam›z› istiyor:
Kaç y›ld›r bu mesle¤i yap›yorsunuz?
“K›rk iki senedir.”
K›rk iki senedir hep yolcular› karfl›dan karfl›ya geçiriyorsunuz yani?
“Evet, dolmufl fleklinde.”
Karfl›dan karfl›ya bir seferde kaç kifli tafl›yabiliyorsunuz ve kifli bafl› kaç para al›yorsunuz?
“‹ki kifli al›yoruz. Adam bafl› 1 Lira. Benim tek
plaka var mesela. Bir gün çal›fl›yorum, bir
gün çal›flm›yorum. Ayda on üç gün çal›fl›yorum. ‹flte burada kahvede oturmaktansa,
bofl vaktimizi de¤erlendiriyoruz.”
Yafll› amcalar kay›klar›n›n içine oturmufl, yolcular›n› bekliyorlar. S›rayla gidip geliyorlar
karfl›ya, Hasköy’e... Biz de arada Selahattin
Amca ile konuflmaya devam ediyoruz.
“Benimkinde” ‘Yücel 1’ yazar mesela. Bu
sandallar eski sandallar. Bunlara tamir üstüne tamir, tamir üstüne tamir yapt›k... Yeni
teknelerden burada sadece bir-iki tane var.
Di¤erleri 30–40 senelik sandallard›r. Hep tamirle götürüyoruz. Büyütemiyoruz tabii, her
fley parayla oluyor. Biz hani ne kazand›ysak,
o kar... Evden yemek getiriyoruz. Bak benim
sefertas› orada as›l›. Getiriyoruz evden. Gitsen lokantadan yemek yesen, sigaran falan,
kazand›¤›n›n hepsini oraya verirsin. Burada
çay demliyoruz. Aha çay da kayn›yor…”
Selahattin Amca çay› demlemeye gidiyor.
Küçücük kay›klar. Özellikle saray›n kulland›¤› kay›klar, saltanat kay›klar› denilen kay›klar› düflündükçe, bugünkü kay›kç›l›¤›n ne
hallere geldi¤ini daha iyi görüyorsunuz.
Selahattin Amca, kay›kç›l›¤a Hasköy-Balat
aras›nda, 1964 y›l›nda bafllam›fl:
“Yine böyle kürekli sandal alarak. Sonra ufak
bir motorlu sandal›m vard›. O gün bugün gelip gidiyorum ifle.”
Burada kaç kifli kay›kç›l›k yap›yor?
“fiu anda burada elli tane plaka var afla¤› yukar›. Ama her gün çal›flm›yor herkes. Bugün
ifl olmad›¤› için dörtte biri çal›fl›yor. Ve bu
ay›n sonunda ben üç gün gelmeyece¤im, bir
gün gelece¤im. Yani ayda bir hafta çal›flaca¤›m. Çift plakas› olan on befl gün çal›flacak. ‹fl
olmad›¤› için.”
Yaz›n ifller daha iyi oluyor de¤il mi?
“Çok da de¤il. Yaz›n böyle bir-iki ay oluyor,
ondan sonra okullar kapand› m›, bitti…
Memleketine gidiyor herkes, yazl›¤a, denize,
pikni¤e gidiyor... Ben ayda bir Pazar çal›fl›yorum yani tek plaka olarak.”
K›fl›n nas›l?
“K›fl›n hiç ifl yok can›m. Burada nöbetçiler
geliyor bir-iki iflte. O da iki-üç sefer zor al›yorsun.”
K›fl›n karfl›dan karfl›ya geçifl zor olmuyor
mu?
“Tabii… Vapur da var zaten. Bizim sandallar›m›z kapal› de¤il, iflte görüyorsun hepsinin
üstü aç›k. Hani mecburi olanlar gidiyor. Biz
buras› bofl kalmas›n diye buraya geliyoruz...
Diyorum ya sana, üç gün gelmiyorum, bir
gün geliyorum.”
S›raya m› koyuyorsunuz?
“S›raya koyuyoruz tabii. Bak›n burada nöbet
listesi var iflte, kadro olarak. O onun peflinde,
o onun peflinde gidiyor iflte.”
Çok olmamakla birlikte, turistlerin de bindi¤ini söylüyor.
“Vallahi pek seyrek oluyor. Arabalar var, gemiler var... Onlarla geziyorlar iflte. Eskiden
ARALIK 2006 | TAVIR | 25
röportaj
daha fazla oluyordu. fiimdi arada s›rada Eminönü’ne oluyor.”
Eskiden pazar kay›klar›; eflya, yük ve yolcu
tafl›maya mahsus kay›klar varm›fl. Gövdeleri
a¤›r ve genifl, arkada güçlü dümenleri bulunan ve k›rka yak›n yolcu alabilen pazar kay›klar›, her biri 80 kilo a¤›rl›¤›ndaki küreklerle çekiliyormufl. Ticari olarak iflletilen pazar
kay›klar›, hay›r sahiplerinin vakf› olarak da
çal›flt›r›labiliyormufl. Kay›klardan elde edilen
gelir, köyün çeflitli ihtiyaçlar›n›n yan›nda, fakir kiflilere yiyecek yard›m›nda da kullan›l›rm›fl. Atefl kay›klar›n›n, hususi olarak köprüde
bekledi¤inden, yang›n esnas›nda tulumbac›lar› süratle yang›n yerine götürdü¤ünden
bahsedilir. Oldukça da h›zl›larm›fl bu atefl kay›kç›lar›. Ve bir de “ Ka¤›thane fienlikleri”
oluyormufl daha önce. Orada ya¤l› gürefller,
flenlikler oluyormufl. Ee, buradan da kay›klar
gidip geliyormufl oralara.
Bo¤az köyleriyle flehir aras›nda yük tafl›mada kullan›lan “mavnalar” ve Bo¤aziçi'nde
düzenlenen mehtap alemlerinde, di¤er kay›klar›n ortas›nda durarak de¤iflik fas›llar› icra eden müzisyenleri tafl›yan “saz kay›klar›”ndan bahsediyoruz. Ama Selahattin Amca, “Yok” diyor “bilmiyorum onlar›.” Kendi
yaflad›¤› s›k›nt›lar›n› anlat›yor:
“fiimdi bak, eskiden burada bir kahve vard›,
mezbaha vard› ve bu mezbahalar 24 saat çal›fl›yordu. Fabrikalar vard›, a¤›r çelik fabrikalar›... Ben buraya geldim, ya¤mur ya¤›yor,
kürekli sandal var alt›mda... Müflteriler karfl›ya geçecek, ifli de var, ya¤mur da ya¤›yor.
Millet kahvede oturuyor. Geldim ben dört kifli, befl kifli çektim karfl›ya. Ald›m param›, çektim gittim öylece. Eve ö¤lende vard›m, su gibi oldum. Yani o zaman burada saat ona kadar çay içemiyorduk, müflteri kuyrukta bekliyordu. fiimdi öyle de¤il. Dört kifli geçiriyorduk, flimdi iki kifli geçiriyoruz. ‹fl yok, vatandafl beklemesin diye. ‹ki seneden beri zam
yapmad›k. Devletinki bizimkinden daha yüksek ücrettir sonuçta. Ne yapal›m?”
Bütün kay›kç›lar›n yafll› olmas› dikkatimizi
çekti¤i için, nedenini soruyoruz:
“Yani emekli ifli bu. Burada hep emekliler
var. ‘Emeksiz adam’ bir-iki tane. Hepsi emekli. Bir de tek bafl›na, bir aile geçindiremez bu
meslek zaten.”
Kay›klar›n›n bafl›nda oturan baflka bir amca,
bize flöyle bir bak›fl f›rlatt›ktan sonra “Siz gazeteci misiniz?” diye soruyor. Dergimizden
bahsediyoruz. “Gelirken bir kebap niye getiremediniz?” diyerek sitem ediyor. Sonra “fiaka yapt›m ha. Yine bekleriz. Derginizden de
isteriz.” diyor gülümseyerek...
Selahattin Amca ile sohbete devam ediyoruz. Mesleklerinin devam edip etmeyece¤ini
sorunca, biraz k›zg›nl›kla, “Devam ediyor iflte. Biz daha önce Befliktafl’a ba¤l›yd›k, su
ürünlerine. fiimdi UKM’ye geçtik, ‘Büyükflehir’e. Ruhsatlar›m›z› onlar verecek. Çal›fl›yorlar flu anda, bu ay sonuna kadar verecekler.
Biz basit vergi usulü vergi de veriyoruz. Derne¤imiz var bizim, her ay aidat ödüyoruz.
Deniz Nakil Vas›talar› Derne¤i...” diyor.
Her geçen gün bunlar azal›yor ama. Burada
flimdi 20 kay›k var diyorsunuz. Yani bu seneye 25 kay›k olacak m›?
“Olmaz, afla¤› düflecek bu. Zaten azaltmak
zorunday›z. Yoksa olmaz. Büyükflehir, ‘Azalt›n’ diyor zaten.”
Neden?
“Çok diyor, yani kalabal›k diyor. Mesela
adam sat›yor plakas›n›, al›rs›n onu verirsin
paras›n›, plakas›n› iptal edersin yani, vatandafl›n can› da yanmaz.”
Nedir flimdi bir plakan›n de¤eri?
“Vallahi flu anda hiç al›m-sat›m yok. Ne desem sana bofl olur.”
Sen satsan kaça satars›n?
“Yok, afla¤› yukar› iki-üç seneden beri hiç
plaka sat›lmad›, yani hiçbir fley diyemeyece¤im sana flimdi. Bir milyar-iki milyar olurdu
mesela ama sat›lamazd› o fiyata.”
Haliç’in eskiden dondu¤undan bahsediyoruz ama Selahattin Amca yanl›fl anlay›p
“Doldu tabi.”diyerek Haliç’in nas›l doldu¤unu, nas›l kirletildi¤ini anlatmaya bafll›yor:
“Köprünün alt›na do¤ru buras› komple balç›kt›. Resmen karfl›ya gidip gelemiyorduk.
Devletin gemisi bile burada yedi sene çal›flmad›.”
Donunca nas›l oluyor peki buralar?
“fiimdi flöyle: Kenarlar› biraz buz tutar, o kadar fley olmaz. Geçmiflte böyle bir olay olmufl san›yorum, ’50’li y›llarda... Bir de ben
Hasköy’de çal›fl›rken ’65-’66’l› y›llarda epey
bir donmufltu.”
Peki, amca siz bu ifli devam ettirebilecek misiniz?
“Evvel Allah’›n izniyle. Devam ettiremeyecek
bir fley yok ki... Çocuklar›m›z devam ettirecek.
Bu ifl devam edecek mutlaka bir flekilde.”
Umutlu konufluyor Selahattin Amca, umutlu
olmak güzel ama bu umudunu biraz diri tutabilmek için imkanlar› olsa. Selahattin Amca kay›¤›na biniyor ve iki lira kazanmak için
Haliç’te karfl›dan karfl›ya geçiyor.
“Nesi var, nesi yok ç›kar›r verir. ‹nsan eli de¤memifl denizlere bir damla al›n teri”J
26 | TAVIR | ARALIK 2006
biyografi
DEN‹ZLER‹N VE M‹TOLOJ‹N‹N OZANI:
cevat flakir kabaa¤açl›
senem özdemir
Türk edebiyat›n›n önemli yazarlar›ndan biri
olan Cevat fiakir Kabaa¤açl›, 1890 y›l›nda
Girit’te dünyaya geldi. Babas›, Osmanl› döneminde askerlik görevinde bulunmufl bir
subay, amcas› da Abdülhamit döneminin
sadrazamlar›ndand›. Çocuklu¤u Girit, Atina
ve daha sonra Büyükada’da geçti. Lise ö¤renimini Robert Kolej’de tamamlad› ve daha
sonras›nda ise e¤itimine Oxford Üniversitesi’nde Yak›n Ça¤lar Tarihi bölümünde devam etti.
Bu arada ‹talyan bir k›zla tan›flt› ve onunla
evlendi. Bu vesile ile ‹talya’ya gitti, ‹talyanca ve Latince ö¤rendi.
‹ngiltere’den ‹stanbul’a dönüfl tarihi konusunda ise çeliflkili bilgiler mevcuttur. Cevat
fiakir’in yaflam›nda, bu dönüfl sonras›ndaki
zaman dilimi hakk›nda bilgiler yetersizdir.
1914 y›l›, Kabaa¤açl› ailesinde önemli dönüm noktalar›ndan biri oldu. Aile bu sene
içerisinde maddi s›k›nt›ya girdi. Cevat fiakir’in babas›, yaflad›¤› s›k›nt›lar sonucunda
Afyon’daki çiftli¤ine yerleflti ve bu çiftlikte
bir tart›flma an›nda Cevat fiakir’in tabancas›ndan ç›kan kurflunla yaflam›n› yitirdi. Bu
olaydan sonra Cevat fiakir 15 y›l kürek cezas›na çarpt›r›ld›. Hapishanede yedi y›l kald›ktan sonra, yakaland›¤› verem hastal›¤› nedeniyle buradan tahliye edildi. Babas›n›n
ölümü konusunda çeflitli iddialar ortaya
at›ld› ve Cevat fiakir de bu konuda çok az
konufltu. Sadece yak›n arkadafl› olan Azra
Erhat’a yazd›¤› mektuplardan birinde bu
konu hakk›nda Cevat fiakir’in a¤z›ndan bir
bilgi bulmak mümkündür:
“‹nsan hayat›nda yollar›n ayr›ld›¤› bir noktaya gelir... Bir yolda giderse Lucifer (fleytan›n o¤lu –bn-) olur, fleytan olur insan; öteki
yoldan giderse melek, evliya, martyre (flehit
–bn-) olur. Ama yolun sa¤›ndan ya da solundan gitmeyi seçmek tamamen iradenizde olmayabilir. Bir çöp terazinin kefesine
a¤›r basabilir. Bu cümlem büyük bir tecrübenin neticesidir. Eh can›m, münakafla pek
kar›fl›k konular üzerindeydi ve pek fliddetliydi. Babam çiftlikte, her zaman bir suikastten korktu¤u için yan›nda müteaddit
(de¤iflik –bn-) tabancalar ve silahlar bulundururdu. Evvela zengin bir adam, sonra asker. Münakafla öyle bir raddeye vard› ki benim üzerime atefl etti. Ben rasgele oradaki
bir tabancay› alarak –amma onun eli tabancaya giderken yüzünden okudum- ona
ARALIK 2006 | TAVIR| 27
biyografi
do¤ru niflan almadan atefl ettim. ‹lkin
onunki sonra –hemen sonra- benimki… Ayn› zamanda gibi bir fley. Bu münakafla götürmez, yoksa ölen ben olurdum. Hay›r, o
öldü. Ben de ölümden beter mahvoldum.
Korkunç bir ac› duydum. Hani buna olmaz
da neye olur? Amma vicdan azab› duymad›m. Ondan daha korkunç bir fley oldu. Kendi kendime olan güvenimi kaybettim. Yani
kendimi o gün bu gün yalan say›yorum.”
Cevat fiakir baflka hiçbir yerde bu konudan
bahsetmedi ve bu konuda kendisine sorulan sorulardan hofllanmad›.
1921 y›l›nda hapishaneden ç›kan Cevat fiakir, hayat›n› kazanmak amac›yla çeflitli dergi ve gazetelerde yaz› yazmaya, kapak resimleri ve karikatürler çizmeye bafllad›. Bu
s›ralarda day›s›n›n k›z› Hamdiye Han›m ile
evlendi. Hapishanede yaflad›klar› onu derinden etkiledi. Hapishaneden ç›kt›ktan
sonra toplum taraf›ndan d›flland› ve kendisinde insanlar›n içerisine ç›kacak cesareti
bulamad›. Bu s›ralarda bir fleylere tutunmak ad›na Rifailik tarikat›na gidip gelmeye
bafllad›:
“Rifailik, nefsin isteklerini k›rma, köstekleme anlam›na gelen riyazete dayan›r. Bu tarikattan olanlar›n, bütün dünya hazlar›ndan, sevilerinden, tutkular›ndan kendilerini
s›y›rmalar›, içlerindeki fleytan›n seslerini
bo¤malar› gerekir. Bu isteklerin susturulabilmesi için çeflitli ve kademeli e¤itim ve riyazet yollar›ndan geçilir.”
1924 y›l›ndan itibaren Zekeriya Sertel ile
birlikte çal›flmaya bafllad›. Resimli Hafta
isimli dergiye kapak resimleri ve karikatürler çizmeye bafllad›. Sertel’e anlatt›¤› bir
olay, Sertel’in ilgisini çekti ve bunu dergide
yay›mlanmak üzere kendisinden yazmas›n›
istedi. Bodrum’a sürgün olarak gönderilmesine neden olan “Hapishanede idama mahkum olanlar, bile bile nas›l ölüme giderler?”
adl› öyküde, Birinci Paylafl›m Savafl› s›ras›nda hapishanede asker kaçaklar›n›n idam
edilecekleri haberini nas›l karfl›lad›klar› ve
sonras›nda bütün eflyalar›n› satarak paralar›n› fakirlere da¤›tmalar› anlat›l›r. Mahkumlara idam edilecekleri haberi önceden verilmez ve onlar bir sonraki celseyi beklerken
apar-topar ölüme gönderilirler. Fakat idam
28 | TAVIR | ARALIK 2006
edilen mahkumlar›n serbest b›rak›lan di¤er
mahkumlardan çok da fazla suçu yoktur.
Onlar yaln›zca baflkalar›n›n k›zg›nl›¤›na
kurban giderlerdi. Bu hikayede anlat›lanlar
Birinci Paylafl›m Savafl› s›ras›nda yafland›,
fakat hikayenin yay›mlanma tarihi 1925 y›l›d›r. Yani Kemalist rejimin do¤uda fieyh Sait isyan›yla mücadele etti¤i ve bu isyan›
bast›rmak için Takrir-i Sükun yasas›n› ç›kar›p anti-demokratik uygulamalara imza att›¤› dönemdir. ‹stiklal Mahkemeleri de bu
anti-demokratik uygulamalar› hayata geçiren bir yarg› organ›d›r o dönem ve Cevat
fiakir’in bu yaz›dan dolay› yarg›lanmas› da
Ankara ‹stiklal Mahkemesi’nde görülmüfltür.
‹stiklal Mahkemeleri üyeleri milletvekilleriydi ve bu mahkemelerin kararlar› temyiz
edilemez, hüküm hemen infaz edilirdi. Böylesi bir ortamda “halk› askerlikten so¤utmak” suçlamas› ile yarg›lanan Cevat fiakir
ve Zekeriya Sertel üçer y›l kalebent edilme
cezas›na çarpt›r›ld›.
Cevat fiakir, karar hakk›ndaki düflüncelerini
flu cümlelerle Mavi Sürgün isimli kitab›nda
anlatm›flt›r:
“Mahkeme beni ve Zekeriya’y› üç y›l süresince kalebentli¤e mahkum etti. Birdenbire
o mahkeme heyetinin omuzlar›n›n üstünde
kanatlar yükselmeye bafllad›, o kanatlar
h›zla büyüyüp yükseldi. Alaimisemalar
(gökkufla¤› –bn-) gibi kanatlard› bunlar.
Heyetin her bir azas› cankurtaran mele¤ine
dönüfltüler. Malum ya mahkemede gülünmez. Ne var ki sevincimin gülüfle ve gülüflümün hoplaya z›playa bir dansa dönüflmesine güç mani oldum. Az kals›n kendimi tutamayacakt›m. Duydu¤um flükran dolay›s›yla
adamlar›n boynuna sar›l›p, onlar› flap›r flupur öpesim geliyordu. Nebizade Hamdi
Bey’in verdi¤i idam müjdesinden yirmi, yirmi befl dakika sonra üç y›l kalebentlik
umulmad›k bir saadetti do¤rusu. Yine bu
güzel dünyan›n yaflayanlar› aras›ndayd›m.
A can›m, biliyorum, hakk›m var, denecek.
Ben de hakl› olarak hakk›mdan, adaletten
bahsedebilirim. Yani masum oldu¤um için
kalebentli¤in bir haks›zl›k oldu¤undan flikâyet edebilirim. Ama böyle bir fley akl›mdan hiç geçmedi. Mahkemenin hükmü, mesela ‹stanbul’da yabanc› polisinden yedi-
¤im sopaya k›yas, bir lütuftu.”
Sertel duruflma sonras›nda Sinop’a sürüldü
ve ev kiralay›p ailesiyle birlikte yaflayabilece¤ine karar verildi. Cevat fiakir bunun üzerine kendisinin de ailesiyle birlikte oturabilmesi için mahkemeye dilekçe gönderdi. Bu
dilekçenin yan›nda mahkemeye bir de
mektup göndererek yarg›lama s›ras›nda
kendisine babas›n›n ölümüyle ilgili yöneltilen sorular› bir türlü içine sindiremedi¤ini
belirtti ve içini boflaltmak için bu mektubu
gönderdi¤ini söyledi.
Cevat fiakir, sürgün hayat›n›n 1,5 y›l›n› Bodrum’da, kalan 1,5 y›l›n› ise ‹stanbul’da geçirdi. ‹stanbul’da cezas›n› tamamlad›ktan
sonra tekrar Bodrum’a döndü. Bodrum’a
sürgün olarak gönderilmesi, Cevat fiakir’in
hayat›nda bir dönüm noktas› oldu. Rifai tarikat›na mensup mutsuz bir insan olan
Cevat fiakir gitti ve yerine insan sevgisiyle
dopdolu, do¤aya ve insana dair her fleyi seven bir Cevat fiakir geldi.
Cevat fiakir’in ‹stanbul’dan Bodrum’a s›k›nt›l› kara yolculu¤u, onun Halikarnas Bal›kç›s› olma yolundaki yolculu¤udur ayn› zamanda. Bodrum’a yerlefltikten sonra Bodrum’un Karia ça¤›ndaki ismi olan Halikarnassos isminden yola ç›karak Halikarnas
Bal›kç›s› imzas›yla eserlerini yazd›.
Bodrum’a yerleflmesi Halikarnas Bal›kç›s›’n›n hayat›n› tümden de¤ifltirdi. Kendisi
de geçmiflle olan ba¤lar›n› tümden koparmak istiyordu zaten. 1942 y›l›na kadar Bodrum’da yaflad› ve burada eserlerini vermeye devam etti.
Bal›kç›’n›n, ‹kinci Paylafl›m Savafl› y›llar›nda, diyalektik ve tarihsel materyalizmi benimseyip, emperyalizm gerçe¤ini gördü¤ünü flu sözlerinden anlayabiliyoruz:
“Bu ça¤ tuhaf, kudurmufl bir ça¤. Emperyalizmin tüm evreni tutsak etmek istedi¤i dönemler yafl›yoruz. Amerika ve Almanya, insan denen varl›¤a köleli¤i benimsetmek istiyor. Olmayacak bu, yapamayacaklar. ‹nsan›n özü özgürlüktür. Çok de¤il, yak›n bir gelecekte, gerçek, taht›na oturacakt›r. Ruhbilimle u¤raflmak safsatalarla vakit geçirmektir. As›l olan müspet ilimlerdir. Maddedir.”
biyografi
Belki yaflam›n›n hiçbir döneminde örgütlü
olmam›fl, çalkant›l› hayat›n›n getirdi¤i zorluklarla u¤raflm›fl ama hep halk içinde,
halktan biri olmufl, hep halka dair yaz›lar,
romanlar yazm›fl bir yazard›r Halikarnas
Bal›kç›s›… Onun, toplumcu bir dünyay›, toplumcu bir düzeni savundu¤unu da rahatl›kla söyleyebiliyoruz yazd›klar›na ve düflüncelerine bakt›kça.
Kitaplar›nda bal›kç›lar›n, sünger avc›lar›n›n
yaflamlar›n› kazanmak için verdikleri mücadeleleri, denizi ve denize dair her fleyi anlatt›. Hayat› boyunca hep bu insanlarla iç
içe oldu ve onlar›n hayatlar›n› yak›ndan
gözlemledi. Onlar gibi yaflayarak, lirik ve
coflkulu bir anlat›mla, kitaplar›na konu etti
bu insanlar›. Deniz Gurbetçileri, Aganta Burina Burinata ve Ötelerin Çocu¤u gibi kitaplar›nda sömürü düzenini ve bu düzende
çarklar›n nas›l iflledi¤ini, bal›kç›lar›n dünyas›ndan anlatt›. Deniz her fleydi Halikarnas
Bal›kç›s› için ve bu konudaki düflüncelerini
de afla¤›daki cümleler gayet iyi bir flekilde
anlat›r:
“Denizde hep bir fley bafllar, sürer, sürüklerdi. Denizde sadece yaflard›n, ölümü bile düflünmezdin, kucaklafl›verirdin, olup biterdi.
‹nsan› toprakta taahhütlü posta paketi gibi
do¤umdan ölüme postalarlard›. Denizde
bir yaflamdan öbürüne geçerdin, ölüm akl›na gelmezdi.”
Bodrum’a sürgün olarak gittikten sonra
oray› adeta yeniden yaratt›. Bodrum’da hiçbir fley yap›lamayaca¤›n› söyleyen insanlara, “Hayat bir yerde de¤il, insanda olur.” diye karfl›l›k verip Bodrum’u güzellefltirmek
ve gelifltirmek için elinden gelen her fleyi
yapt›.
Bal›kç›’n›n Bodrum’a en büyük katk›s›, bu
küçük kasabay› tüm dünyaya tan›t›p bir turizm kenti haline getirmesidir. Bu konu ile
ilgili kitaplar yazd›, insanlar› bilgilendirdi.
Gelen turistlere Anadolu’nun zengin kültürünü anlatt› ve onlar› da bilinçlendirdi.
Ayn› zamanda bir turist rehberidir Halikarnas Bal›kç›s›. Fakat Bodrum’u turizme kazand›ran, Akdeniz k›y›lar›n›n Bat› dünyas›
taraf›ndan keflfedilmesini sa¤layan Bal›kç›,
Bodrum’un günümüzdeki halini görse neler
düflünürdü acaba? Onun yaratmaya çal›flt›¤› turizm anlay›fl› bu de¤ildi tabii ki.
Bal›kç›’n›n Bodrum’a katk›s› sadece turizm
yönünden olmam›flt›r. Zorunlu bir sürgün
sonucu gitti¤i fakat sonradan kendi iste¤iyle yerleflti¤i Bodrum’un tar›m›n› da gelifltirmeyi kendine bir görev olarak seçti. Yurtd›fl›ndan okaliptüs, palmiye gibi a¤açlar›n fidanlar›n› getirtti ve bunlar› bizzat kendisi
dikti. Ayn› zamanda Bodrum’da belediye
park›nda bahç›van olarak çal›flt› ve orada
efli görülmemifl bir bahçe yaratt›. Greyfurt
fidan›n› ülkemize ilk kez getiren ve yetifltiren kendisidir.
n›p British Museum’da sergilenen, dünyan›n yedi harikas›ndan biri olan Mouseleum’un geri getirilmesi ile ilgili ‹ngiliz kraliçesine yazd›¤› mektupta flunlar› söyler:
Halikarnas Bal›kç›s›, Türk edebiyat›nda bilimsel düflünceyi savunan ve bilimi her fleyin üzerinde tutan önemli yazarlardan biridir ayn› zamanda. Anadolu topraklar›nda
filizlenen bilimin ve uygarl›k ürünlerinin izlerini kitaplar›nda görmek mümkündür. Bu
topraklarda flekillenen bilimsel düflüncenin
Yunan ve Roma uygarl›klar›na ve bugünkü
Avrupa medeniyetine kaynak teflkil etti¤ini
kitaplar›nda ›srarla vurgulad› ve Anadolu’nun uygarl›klar›n befli¤i oldu¤unu göstermeye çal›flt›:
“ Kraliçe hazretlerinin bize havale ettikleri
mektubunuzu dikkatle okuduk. Sizi yerden
gö¤e kadar hakl› bulduk. Evet, hakikaten
böyle bir sanat flaheserinin masmavi bir
gök ve ›fl›k alt›nda daha da k›ymet kazanaca¤›na karar verdik. Bu nedenle Mouseleum’un bulundu¤u salonun duvarlar›n› maviye boyat›yor ve ilave projektörlerle ayd›nlat›yoruz.”
“Eski tarihe ait ne yaz›lm›flsa, yeni hangi
eser ç›km›flsa, bulup okuyordum. ‹nsanl›¤›n
tarafs›z ve gerçek bir tarihi bile yaz›lmam›flt›. Bizim sahip ç›kmad›¤›m›z geçmifle Bat› el
koymufl, uygarl›¤›n ve kültürün köklerini
Anadolu’dan söküp Eski Yunan’a geçirmiflti. Oysa Bat›’n›n rönesansla bafllayan uyan›fl›n›n kökeni güneyden gelir ve oraya da
Anadolu’dan geçmifltir. Ben, ›rklar, soylar,
insanlar ve uygarl›klar bulamac› Anadolu’nun yarat›c› ve yüceltici geçmifline sahip
ç›k›yordum ve bana Yunan hayran›, yabanc› kültür hayran› diye dil uzat›yorlard›.”
Halikarnas Bal›kç›s›; Anadolu Tanr›lar›,
Anadolu Efsaneleri ve Hey Koca Yurt kitaplar›nda, Anadolu uygarl›¤›n›n kendi kaynaklar›n› ortaya koydu, Yunan uygarl›¤› diye Bat›’n›n savundu¤u uygarl›¤›n, Anadolu
uygarl›¤› oldu¤unu ispata yak›n bir oranda
yazd›. Bu kitaplar› yazmak ve bu sonuçlara
varmak derin bir araflt›rma ve inceleme sonucunda gerçekleflti.
Bu topraklar üzerindeki de¤erlerin yok olmas›na da seyirci kalmad›. Türkiye’den çal›-
“Mouseleum’un güzelli¤i ve yeri, Bodrum’un mavi gö¤ü ve parlayan ›fl›klar› alt›ndad›r. British Museum’un karanl›k salonlar›na yak›flmamakta, bu nedenle getirilmeli
ve yerine konulmal›d›r.”
Bir ay sonra British Museum’un müdürü,
sömürgeci küstahl›¤›n tipik örne¤i olan flu
cevab› göndermifltir kendisine:
Halikarnas Bal›kç›s›, yazd›¤› kitaplarla ve
çeflitli dergilerde ve gazetelerde yay›mlanan yaz›lar›yla, yazarl›¤›n›n yan› s›ra bilgin
olma özelli¤ini de ortaya koymufltur ayn›
zamanda.
Uzun y›llar hapishanede kalan ve yazd›¤›
yaz›dan dolay› sürgün edilen Halikarnas
Bal›kç›s› en son 1945 y›l›nda bir içki masas›nda valiye küfretmekten dolay› hapishaneye girdi.
Bal›kç›, 1947 y›l›nda ‹zmir’e tafl›nd›. Burada
gazetecilik ve yazarl›k yapmaya devam etti.
‹zmir’deki çeflitli gazetelere, Cumhuriyet,
Yeni ‹stanbul gibi gazetelere yaz›lar›n› gönderdi. 1973 y›l›nda vefat eden Bal›kç›, ölümünden sonra ise vasiyeti üzerine Bodrum
Gümbet’teki tepeye gömüldü.
Çok yönlü, üretken bir yazar, bir ayd›n olan
Halikarnas Bal›kç›s›, 83 y›ll›k ömrüne birçok
fleyi s›¤d›rd›. ‹nsanlara ve do¤aya karfl› derinden hissetti¤i sevgiyi yaflam› boyunca
yüre¤inden hiç eksik etmedi. Yüre¤i her zaman Anadolu halk›n›n yan›ndayd› ve onun
ayd›nlanmas›, bilinçlenmesi ve yaflad›¤›
topraklar üzerindeki zengin mirasa sahip
ç›kmas› için u¤raflt›.J
ARALIK 2006 | TAVIR| 29
öykü
sudan ölü
denef demiray
Do¤ruluyorum, a¤›r… Kuruyorum yavafl yavafl. Önce saçlar›mdaki damlalar süzülüyor.
Biri göz kapa¤›m› çizdi geçti. Ayaktay›m dimdik. Kollar› iki yana sark›k, bacaklar› aral›k,
germifl parmaklar›n›, yavafl yavafl kuruyan,
rüzgar› koklayan, hayat› yeniden bulmufl bir
ölü gibiyim. Dikiliyorum kuruyana kadar.
Doya doya koklayarak evrenin kokusunu.
Sular, aralad›¤›m parmaklar›m›n aras›ndan
süzülüyor, ayaklar›m›n etraf›nda küçük göletler oluflturuyor. Bir ad›m at›yorum, geri.
Kupkuruyum iflte. Gerisin geriye say›yorum
say›lar›. Gece dört olmas›n.
Daha geri. Saat bir. Uzaklafl›yorum su içindeki yata¤›mdan. S›y›r›yorum pijamalar›m›, geri geri… Mavi bo¤azl› kaza¤›m üzerimde, iflte
annem karfl›mda. Elindeki bardaktan yukar›ya do¤ru sürahiye doluyor içme suyu. Dolu
sürahiyi b›rak›yor. Bardak elinde, yüzü bana
dönük mutfa¤a gidiyor. Ne de güzel gülüyor.
Saat dört olmas›n. Dokuza yirmi var. Kanepeden kalk›yor babam, s›rt› dönük geliyor
bana do¤ru. Bafl›m› okflay›p geçiyor. fiimdi
yüzü bana dönük. Gülümsüyor o da. Geri geri giriyor odas›na. Annem ç›k›yor mutfaktan
arkas› dönük. Elinde kirli tabaklar. Yavafl yavafl sofraya diziyor. D›flar›s› su birikintilerinden art›k yürünmeyecek durumda. Caddelerde arabalar yar›ya kadar suya saplanm›fl.
Babam›n sabah kazd›¤› oluklar, suyun en
çok yükseldi¤i yer. Ben televizyon izliyorum.
Evi y›k›lan bir kad›n, bay›l›p düfltü¤ü yerden
kalk›yor. Bafl›ndan s›y›rd›¤› baflörtüsü, flafl›rt›c› bir biçimde dolan›veriyor bafl›na. Uzaklafl›yor zab›tan›n yan›ndan, öfke içinde yüzüne
baka baka. Ac› bir 盤l›k at›yor, avaz› ç›kt›¤›
kadar. Annemin eline dönüyor yerdeki k›r›k
30 | TAVIR | ARALIK 2006
öykü
tabak, sapasa¤lam. Parça parça toplan›yor
y›k›lan ev. Y›k›m ekipleri da¤›l›yor geri geri.
Belki de kad›n, balkonundaki fesle¤enleri suluyor flimdi. Ya¤acak ya¤murdan, gelecek
günden habersiz. Belki de o kad›n›n memleketinde böyle de¤ildir ya¤mur.
Saat dört olmas›n.
Saat yedi. Yemek yiyoruz masada, a¤z›m›zdaki lokmalar› tabaklar›m›za diziyoruz bir
bir. Babam›n elleri yara içinde. Gözleri fliflmifl
yorgunluktan. Avurtlar› çökmüfl. Yafll› a¤z›
burufl burufl. Ama yine de güleçtir gözleri.
Annem kederli yine. Arada bir, duvara ast›¤›
gülkurusu elbiseyi kontrol ediyor. Sabah
müflterisi provaya gelmiflti. Son rötufllar›n›
bitirdi say›l›r.
Elbisenin hemen yan›nda as›l› duran eflantiyon duvar saati, t›k›rt›larla geriliyor. Annem
kalk›yor masadan, elinde dolu tencereyle.
Ben temiz tabaklar› kald›r›yorum. Babam
geriliyor banyoya. Yüzüne sürdü¤ü havluyu
yerine takt›¤›nda ›slak yüzü. Yaklafl›yor lavaboya avuç dolusu sular› boca ediyor yüzünden. Kupkuru yüzü. Kap›n›n önünde su dolu
ayakkab›lar›n› ›slak çoraplar›n›, ya¤murlu¤unu giyiyor. Babam ç›k›yor yüzüme bakarak. Gidiyor. Ne de güzel gülüyor.
Saat dört olmas›n.
Saat 15.30. Ya¤mur ya¤›yor hala. Damlalar
topraktan gö¤e do¤ru yükseliyor h›zl›. Su birikintileri hareleniyor ve f›rlat›yor ba¤r›ndan
damlalar› gökyüzüne, ok gibi. Birikmifl sular
azal›yor yavafl yavafl. Evin içinde de göletler
var.
Art›k annem kurulamaktan vazgeçmifl. Baflbakan, bir memurun art›k en az yedi yüz milyon maafl ald›¤›ndan bahsediyor. Ve memleketi pazarlamaktan sorumlu oldu¤undan.
Bir de Orhan Pamuk’u, ald›¤› Nobel ödülünden dolay› kutluyor. D›flar› ç›kmak istiyor can›m ama her taraf su içinde. Babam nas›l
eve gelecek diye düflünüyorum. Annemin aln› terlemifl. So¤uk asl›nda. Aln›ndaki k›r›fl›klara küçük küçük terler birikmifl. S›k s›k bir
tanr›çan›n burnunu and›ran burnunu çekiyor. Saçlar›n› yandan örmüfl, elindeki gülkurusu kumafl parçalar›n› bir makas hamlesiyle birlefltiriyor. Sonra dikiflleri söküyor i¤nesiyle. Provada birbirine teyelledi¤i parçalar,
top top kumafllara dönüyor.
Tavandan d›flar› süzülen su tanecikleri oraya,
annemin yere yerlefltirdi¤i plastik le¤enden
yükseliyor. Ya¤murun h›z› azalm›yor hiç. ‹ri
damlalar hiç durmadan yükseliyor gö¤e. Ve
azal›yor biriken su. Saat 13.00. Ben pencerede ya¤muru izlerken gelece¤e dair düfller kuruyorum. Üniversite s›nav›na haz›rlan›yorum. Psikolog olmak istiyorum. Sonra büyük
ahflap mobilyalar› olan fl›k bir ofisim oldu¤unu, ‹stanbul’un merkezinde bir apartman
dairesinde oturdu¤umu düfllüyorum.
Çocuklar 盤l›k 盤l›¤a suyun içinde oynuyorlar. Baflbakan televizyonda, teröristlerin
amaçlar›n›n memleketi d›fl mihraklara pazarlamak oldu¤unu anlatan bir konuflma yap›yor. Ve Ermeni soyk›r›m›ndan bahsedenleri lanetliyor. Emekli kuyru¤unda yere y›¤›lan
bir yafll› amca, dikiliyor sapasa¤lam. Bastonuyla aksayarak geri geri dönüyor evine.
Su yavafl yavafl toplan›yor. Üç iflçi ve bir polis
uzaklafl›yorlar, sinirle yak›nan kad›n›n yan›ndan geri geri. Kad›n ba¤›r›yor; “Nerede bu
görevliler? Evlerimize giriyor su.”
Caddeden gürültüler geliyor. Su yaylan›p
gençlerin üzerinden dönüyor panzere, havada ›slak, gümüfli bir yol çizerek. Bir k›z açm›fl
ba¤r›n›, dikiliyor caddenin ortas›nda. Panzer
geriliyor homurdanarak. K›z dikiliyor cadde-
nin ortas›nda. Ya¤mur ya¤›yor. K›z dikiliyor
ortas›nda. S›ms›k› yumruklar›, bacaklar› iki
yana aç›lm›fl, kenetlenmifl yere. ‹çinde s›r›ls›klam bir öfke. Elindeki tafl›n suyu ak›yor
avuçlar›ndan, saçlar›ndan yükselen bu¤ulu
damlalara kar›fl›yor. Islat›yor gökyüzünü. K›z
caddenin ortas›nda dikiliyor.
Su ola¤an gücüyle yükseliyor gö¤e. Yükselen
damlalar kaplam›fl her yan›. Su yükseliyor gö¤e, topraktan boflan›rcas›na. Kar›fl›p toprakla
yükseliyor su. Ablam dikiliyor caddenin ortas›nda. Sudan bir yol açm›fl gö¤e, bir elinde benim yüzüm. ‹çinde s›r›ls›klam bir öfke. Yükseliyor su. Ya¤mur ya¤›yor, Arap k›z› s›¤›nacak
yer bulam›yor. Yer-gök su. Alt›na al›yor evleri.
Saçlar›mdan süzülen damlalar tekrar ›slat›yor saçlar›m›. Gözkapa¤›m›n üstünden kayan damla yeniden yükseliyor göz kapaklar›ma. Göz oyuklar›m› dolduruyor su. Ayaklar›mdan, ellerimden parmak uçlar›mdan t›rman›yor su.
A¤z›ma doluyor, kulaklar›ma. Suyun içinde
topra¤›n tad›n› al›yorum. Burun deliklerimden giriyor su. Ci¤erlerimi dolduruyor. Yavaflça uzan›yorum su dolu yata¤›ma. Saat
dört. Saat dörtte uyurken yata¤›mda su içinde öldüm. Sadece size hikayemi anlatmak
için geri döndüm.J
ARALIK 2006 | TAVIR | 31
özcan yaman
ay›n foto¤raf›
32 | TAVIR | ARALIK 2006
deneme
öyle, ideolojik fleyler...
nihat çapar
Zaman›n ortas›nda bir yer…
Do¤ada her türden canl›. Çiçekler, böcekler, ot
yiyenler, et yiyenler, otlar, su içenler, sudan
ucuza say›lan hayatlar ve sudan ucuzlar… Otlar›n, yapraklar›nda biriken sular› ucuz sayan,
çoklu¤unu görmezden gelen ve korkusuna
karfl› oldukça rahatm›fl gibi görünmek için çabalayan tav›rlar›… Sudan ucuzlar›n kalabal›k
a¤z›… Ve su içenler… Su olup akanlar… Su gibi
y›kanlar… Ve köpekler… Ve atlar…
-‹deolojik fleylerle u¤raflman› istemiyor…
-Su içiyorum.
-Su içerken gülümsüyorsun.
-Evet, bu, ideolojik bir fley(!)
-Bunu yapma.
-Gülümsememin nesi yanl›fl?
-Sorun senin gülümsemen de¤il.
-Sorun ne?
-Seninle birlikte gülümseyenler…
-Suyu ben içiyorum…
-123 y›ld›r içiyorsun…
Ç›plaklar›n söz hakk› olmad›¤›, zaman›n orta- -fiimdi de sorun 123 y›ld›r su içmem…
s›nda duran bir yer. Su içenler öteden beri -Sorun bu de¤il dedim ya, neden inat ediyorinat. Ucuzlar o s›ra belefl. Ve ucuzlar›n olma- sun?
yan a¤›zlar›nda kalabal›k…
-Sorun benim… Hiçbir zaman onlar›n olmas›na
…
izin vermedim…
-Bafllad› yine.
-Neden oradayd›n peki?
-Oras› da benim… Onlar›n olmas›na izin vermedim hiçbir zaman…
-‹çmesen ne olur?
-122 y›l, su içenleri izlediler. K›zd›lar… Su içmenin bir hak oldu¤unu söyledim onlara. fiimdi
de s›ra bende… Susad›m… Beni izliyorlar. Beni
izlemeye mecburlar…
-Su içerken izlendi¤ine göre mutlaka ideolojik
fleylerle de u¤rafl›yorsundur. ‹çme.
-Sen neden içmiyorsun?
-‹çiyorum, ama onlar istedi¤inde...
…
-‹flte yine gülümsedin! Onlar hakl›! Bu gülümsemenin alt›nda kim bilir neler gizli?
…
-Gülümseme bana! Bu sinirlerimi bozuyor! ‹çti¤in suyun hesab›n› birilerine vermelisin! Ve
su içerken gülümsememelisin! Bir bardak su
ne ifade edebilir
…
-Gülümseme dedim! ‹çmeni istemiyorlarsa içmeyeceksin! ‹çmeni istiyorlarsa içecek fakat
gülümsemeyeceksin!
…
-Kes flunu! Y›llard›r seni izliyorlar! Peki, beni
neden izlemiyorlar? Çünkü ben.
…
-Sana! Gülümseme! Dedim! GÜLÜMSEME!!!
…
YAZARIN NOTU
Gülümsemek ve su içmek… Türkülere kelepçelenen hayatlar... Halaylarla yarg›lanm›fl k›z›la
çalan k›nalar… Ve korku… Ve k›zarmayan yüz…
E¤er ki tarih, gerçe¤e kendi gözleriyle bak›yorsa; bir bardak suyu paylaflan ve paylaflmaya
devam eden insanlar›n gülümseyifllerinden
korkanlar› da görecek… Ve e¤er ki tarih, gerçe¤i kendi a¤z›yla hayk›racaksa, birileri, bir gün
gerçe¤i oldu¤u gibi iflitip, gülümseyecektir:
Köpekler istedi diye, atlar ölmez!J
ARALIK 2006 | TAVIR | 33
nota
ateflin çocuklar›
grup yorum
kahraman altun
grup yorum
34 | TAVIR | ARALIK 2006
nota
ARALIK 2006 | TAVIR | 35
röportaj
ve vicdan ve adalet ve eve dönüfl...
tav›r
Eve Dönüfl 12 Eylül’e ait bir dönem filmi mi?
Bu soru bana çok soruldu. Dediler ki: “Siz 12
Eylül filmi mi yapt›n›z?” Ben dedim ki: “Hay›r.
Ben bir film yapt›m, içinde 12 Eylül de geçiyor.” Bana dediler ki: “Siz bir iflkence filmi mi
yapt›n›z?” Ben dedim ki: “Hay›r, ben bir film
yapt›m içinde iflkence de var.” Benim derdim
baflkayd›. 1980’in A¤ustos-Ekim aylar› aras›nda bir iflçi ailesinin pefline tak›ld›m ben.
raz daha Brechtiyen bir tav›r tuttum, insanlar sinirlenerek ç›ks›n istedim. Dolay›s›yla
daha sonra da gördüm, asl›nda film bu anlam›yla amac›na ulaflm›fl, insanlar gerçekten
sinirlenerek ç›k›yorlar, hafiflemifl ve rahatlam›fl olarak de¤il.
Bundan daha önce yap›lm›fl 12 Eylül filmleri
var 12–15 tane kadar; bunlar daha çok bir iç
hesaplaflma, sol tandansl› kahramanlar›n 12
Eylül’ü de¤erlendirdi¤i, ihanet edenler, çözülenler, konuflanlar... Genel izleyiciye ulaflmakta zorluk çekiyordu, flöyle alg›lan›yordu;
sen-ben-bizim o¤lan oturmufllar solcular›
anlatan bir film yapm›fllar, neredeyse solcular› yüceltmifller gibi. Bense daha objektif bir
tav›r almaya çal›flt›m, çünkü ben apolitik bir
iflçi üzerinden yürüdüm. Asl›nda o dönemde
çok rastlad›¤›m›z bir iflçi, sendikaya üye olmufl ama kerhen olmufl. Yani onun bir fleytan üçgeni var, kad›n, spor ve kumar. At yar›fl› olabilir. Böyle bir kahraman ve ev hali üzerinden yürüdüm. Bu film önce bir film ama
12 Eylül’ü de anlatan bir film; bu önce bir
film ama iflkenceyi de anlatan bir film. Özet
olarak flunu söylüyor: Bu ifllerle ne alaka bir
adam›n bafl›na bu ifller geldiyse, 12 Eylül’de
bu ifle yürek koymufl, bafl koymufl insanlar›n
bafl›na neler geldi? Filmden ç›kt›¤› zaman
seyirci, “Bir de düflünsene öbürleri ne çekti,
bu adam›n hiç suçu yokken bafl›na neler geldi?” diyecek.
Peki, neden, Ça¤an Irmak gibi “mutlu sonla”
bitirmediniz filmi, nedeni nedir?
fiunu istiyorum: ‹nsanlar filmden ç›k›nca
filmle iliflkileri kopmas›n. Ben bu filmi yaparken dedim ki, on tane 25 yafl›nda adam bu
filmi seyretse ve dese ki, “Aa ulan bu Kenan
Evren sadece ressam de¤ilmifl” iflte bu, kar.
Böyle bakt›m. Sanatta slogan›n mant›kl› bir
fley oldu¤unu düflünmem; mümkün oldu¤u
kadar objektiviteyle de seyirciyi mümkün oldu¤u kadar yan›ma al›p, sinirlendirterek ç›karmay› hedefledim. Yani deflarj olma, gavurlar›n dedi¤i gibi, katar size ulaflm›fl, bir
kahraman var o sizin yerinize ac› çeker, siz
onunla beraber ac› çekersiniz, hafiflersiniz.
Ben istedim ki insanlar sinirli ç›ks›n, filmden
sonra konuflsun. Bir de fluna dikkat ettim,
seyredilebilirlik önemli, belki iflkence sahneleri daha uzun olabilirdi, daha realist olabilirdi ama seyredilmesinin önüne geçerdik
biz. Oysa bu önce bir film; film olarak seyredilebilirli¤i önemli. ‹zlenirken en çok korktu¤um fley izleyicinin saatine bakmas›d›r, of
hadi hadi aman, gibi bir s›k›nt›. Ve asl›nda
benim ele ald›¤›m konu biraz da netameli
bir konudur, riskli bir konudur, çünkü seyir
aç›s›ndan. ‹nsanlar o kadar çok fleyi görmek
istemeyebilirler.
‹kincisi, daha çok, “Babam ve O¤lum” üzerinden konufluldu, tabiri caizse melodramatik bir filmdi ve insanlar a¤layarak, hafiflemifl olarak ç›k›yordu. Oysa ben bu filmde bi-
Bir ikincisi de flu ana kadar yap›lan filmlerin
hepsinde flunu gördük, devrimci çocuk içeri
al›n›r, bir tane tokat at›l›r, orada hemen keseriz, Eminönü’ne geçeriz, orada güvercinler
36 | TAVIR | ARALIK 2006
uçar; anlar›z ki adam iflkence görmüfl. Öyle
bir metaforik anlat›m biçimi, alegorik bir anlat›m biçimi ki. Ama ben dedim ki, ben bir
film yapaca¤›m, bunun k›v›rtmas› olmayacak, seyredilebilirlik ölçüleri içerisinde bir
film yapaca¤›m ve o dönemi insanlara biraz
sert de olsa hat›rlataca¤›m. Çünkü o günler
yafland› yani bu yaflanm›fll›¤›n bir flekilde insanlara geçmesi laz›m. Dolay›s›yla da bu biraz gerçekçi bir film.
Belgesel diyebiliriz belki, de¤il ama...
Hay›r, belgesel gibi olmas› için de çal›flt›m,
filmde fark etmiflsen seçti¤im objektifler,
kamerada kulland›¤›m objektifler, 32 ila 40
objektif aras›d›r, bu da genellikle insan gözüne tekabül eder. Mesela filmde iyi düzenlenmifl resimler yoktur, buradan ›fl›k gelsin,
hofl görüntü yakalayal›m falan...
Resim yakalayay›m derdi yoktu yani...
Evet, sanki orada tesadüfen bir kamera varm›fl, orada olanlar› çekmifl, o yüzden biraz
sarsakt›r, özellikle içeri girdikten sonra olan.
Yani panlar falan do¤ru de¤ildir. Bizim kameramanlar çok dikkat eder, kamera kayar
ve flak diye resmi bulur falan. Onu özellikle
istemedim. Kamera aras›n, tedirgin olsun,
çocu¤un gözleri ba¤land›ktan sonra. Yani
mümkün oldu¤u kadar gerçe¤e uygun bir
film. Bu belki sanatta ço¤u zaman savunulan bir fley de¤il, ya da çok kullan›lan bir fley
de¤il, biraz kaba bulduklar› için. Her hikaye
kendi esteti¤ini beraberinde getirir, bu film
estetik bir film de¤il, çünkü dönemin kendisi de estetik de¤ildi. Sert bir dönemdi, film
de sert oldu.
Do¤ru, röportajlar›n›zda bunu fark ettim, ya
da benim okuduklar›m öyleydi, yöneltilen
röportaj
sorular sanatsal ya da teknik meselelerden
öte döneme iliflkin olmufl. Yani dönem de¤erlendirmesi gibi olmufl röportajlar›n›z...
Mecburi olarak oraya gidiyor, asl›nda birkaç
kifli buna takt›, biraz sert ve kaba bulduk dediler sinema elefltirmenleri. Ben de onlara
ayn› fleyleri söyledim: Çal›fl›rs›n incelikli bir
sinema da olabilir. Ama ben dedim ki, insanlar gülecekler, ama güldüklerinde rahats›z
olacaklar. Filmi kalabal›k seyirciyle de izledim, mesala biri gülüyor, birisi “flflflt” falan
diyor. Bu benim yapmak istedi¤im bir fleydi,
insanlar›n bir yandan gülüp, bir yandan da
“Ulan ay›p ya burada gülmemek laz›m” falan gibi bir duyguya kap›lmalar›n› öngörmüfltüm, onu becermiflim mesela. Ben filme
flöyle bakar›m, film bafltan öngörülen amac›na ulaflm›flsa o zaman baflar›l›d›r, ben yapt›¤›m iflten memnunum. ‹ki nedenden dolay› memnunum, çünkü bir tart›flma bafllatt›,
fena de¤il. ‹nsanlar tart›fl›yorlar, geçen hafta
Vatan gazetesinin Pazar ekinde Eve Dönüfl’ten yola ç›k›p 12 Eylül’de iflkence görmüfl 12 kifliyle bir röportaj yapt›lar. Alt› sa¤c›, alt› solcu, iflkence gördü¤ünü aç›k ve net
olarak anlatan bakanlar var. Mesela Yaflar
Okuyan anlat›yor, “Dayanamayacakt›m art›k, bir jilet bulsam kendimi öldürecektim”
diyor. “Ç›kt›ktan sonra, bir daha düflersem,
kendimi öldürmek üzere her ceketimin yakas›na bir jilet diktirirdim.” diyor. Nam›k Kemal Zeybek diyor ki; “Ben o solcu k›zlar› ç›r›lç›plak soyup, iflte üzerinde kabaral› çizmelerle askerlerin üzerlerinde fley yap›p, onlar›n 盤l›klar›n› duydukça dayanam›yordum.”
Ben söylesem, sen söylesen anlaml› de¤il
ama bu memleketin bir bakan› söyleyince
anlaml› oluyor. Seyirci aç›s›ndan, s›radan insan aç›s›ndan anlaml› oluyor. Böyle bir tart›flma bafllatt›. Bu yüzden filmi amac›na
ulaflm›fl buluyorum.
Hangi duygular› öne ç›karmaya çal›flt›n›z?
Bu filmde en temel tavr›m fluydu: Totalitarizm, bask›c›l›k, hayat›n her alan›nda çirkin,
kötü ve insan› afla¤›layan bir fley. fiöyle elefltiriler ald›m: “Neden Mustafa karakteri ç›karken polisin elini öptü?” Buna benzer elefltiriler ald›m. Ben bunu flunun için yapt›m,
çünkü art›k 12 Eylül, insan mühendisli¤ine
soyunmufltu. Yani isyan etmeyen, yarg›lamayan. ‹syan etmeyen ki, her yerde alt›n› çiziyorum, bence en insani duygulardan biri
isyand›r. Vicdan ve adalet duygusu; bu 12
Eylül, bütün bunlar›n alt›n› oyan bir uygulamayd›. ‹nsan› köpeklefltiren, afla¤›layan, hiçlefltiren fleylerdi. Bütün bask›c› dönemlerde
insanlar›n bunlar› yaflad›klar›n› ben biliyorum ve hissedebiliyorum. Dolay›s›yla benim
burada anlatmak istedi¤im nedenlerden bir
tanesi, bin tane sosyolojik, ekonomik, jeopolitik, bir sürü tahlil yap›labilir, “12 Eylül neden oldu?” diye. Tabii ki bu çok mühim, sosyologlar vs. u¤raflacak. Ama beni flu ilgilendiriyor: Bu gibi travmatik dönemlerde küçük
insan ne yap›yor, s›radan insan ne yap›yor?
Ki bu s›radan insan, anayasaya yüzde doksan
ikinin üzerinde kabul oyu verdi. Dolay›s›yla
ben hep onu söylerim, filmde Mehmet Ali
Alabora’n›n el öpmesiyle, Türk halk›n›n yüzde doksan ikinin üzerinde evet demesinin
hiçbir fark› yoktur. Çok bire-bir karfl›l›¤›d›r
yani. Dolay›s›yla da bendeki genel duygu,
benim aç›mdan oydu, bask› ve karanl›k dönemler yanl›flt›r, gerekçesi ne olursa olsun.
Ki o konuda bize en fliddetli elefltiriyi H›ncal
Uluç yapt›, görmemifl, görmedi¤ini söylüyor
ama diyor ki: “Neden 11 Eylül filmi yok?”...
Oysa gitse görecek, filmin 25 dakikas› 12 Eylül öncesini anlat›yor. Yani diyor ki, “Bu, askerlere karfl› özel yap›lm›fl, tarafl› bir film” diyor, “görmeyece¤im” diyor. Yani görüp de
yapsa biz ona flapka ç›kartaca¤›z, o da onun
fikridir diyece¤iz ama tetikçili¤e soyunmufl
anlayabildi¤im kadar›yla. Benim anlatmak
istedi¤im, sistem karfl›s›nda güçsüz insan.
Temel duygu olarak bunu yukar› almaya çal›flt›m, bunu filme yedirdim. Mesela ev sahibini öldürmeye geliyor san›rs›n›z ama ev sahibi “Ne haber?” deyince, “hiç” falan diyor.
S›k›lgan, yani tam bir 12 Eylül karakteri, ülkenin “evet” diyenleri böyle insanlar. Yani
afla¤›lanm›fl bir insan çeflidine döndürdüler
insanlar›m›z›. Bu insanlar›n bir altyap›lar›
yoktu, haz›rl›klar› yoktu; ruhsal ve formasyon olarak, genel kültür ve bilgi olarak. Dolay›s›yla filmin temel duygusu budur: Bask›
dönemlerindeki küçük insan.
Bir röportaj›n›zda, solculu¤u vicdana indirgedi¤inizi söylemiflsiniz, yani birçok fley vard›r solcu olmak için, ideolojik, politik de¤erlendirmeler vesaire. Onlar› eleyip vicdan
meselesini öne ç›karman›zda etkili olan fleyler nedir?
Hay›r, hep de flöyle bir soru soruluyor, hep de
yanl›fl anlafl›l›yor, belki burada bunu do¤ru
söyleyebilirim, siz de do¤ru toparlars›n›z.
fiöyle bir duygu oluyor: “Abi ne filmi yap›yorsun?” “‹flte, 12 Eylül…” “Abi gene mi solculuk, hala m› solculuk?” falan diyorlar. Hala m› solculu¤un karfl›l›¤› flu: Sen hala solcu
musun? Kardeflim flimdi solculuk flu, biz solculu¤u fleye indirgersek, Sovyetler Birli¤i’nin
da¤›lmas› vs. vs. fiimdi solculu¤u sadece ideolojik bir bak›fl aç›s› olarak al›rsak bofla düfleriz. Ben de aynen flunu söylüyorum. Benim
yaklafl›k 72’den beri genel siyasi görüflüm
net. 80’de de bu olaylar›n içinde, içeriden bir
insan›m. Ama bana hala “Solcu musunuz?”
diyorsan›z, ben “De¤iflen ne var?” derim. Biz
o zaman eflitlik istiyorduk, özgürlük istiyorduk ve biz o zaman bir adalet duygusundan,
vicdan duygusundan bahsederdik. fiimdi
sen buna ne dersen de, sen buna neo-liberal
dersen, ben neo-liberal de olurum. Sen yeter
ki eflitlik, kardefllik, özgürlük, vicdan ve adaletten bahset. fiimdi her fleyi kaybedebiliriz,
Sovyetler’de mesela, son döneminde diyelim ki, solla sa¤ yer de¤ifltirdi, solcular statükocu oldu, sa¤c›lar “devrimciymifl” gibi durdular. E¤er flablonumuz olursa, bu flablon
hayat›n gerçekleriyle çak›flmayabilir. Ama
hayat›n gerçekleriyle çak›flmas› gereken bir
fleylerimiz var: Vicdan, eflitlik, kardefllik duygusu. E¤er bugün de Kürt bir çocu¤un üstünden 84 kurflun ç›k›yorsa, 14 yafl›nda bir
çocu¤un üstünden, bütün ideolojik donan›m›n› bir tarafa koyabilirsin; bu vicdani olarak do¤ru de¤il, bu insani olarak, hümanizm
olarak do¤ru de¤il, bu bizim savundu¤umuz
hiçbir ba¤lamda do¤ru de¤il. Sen bunu izah
ederken, “Hayat bir s›n›f savafl›m›n›n tarihidir” tezinden vazgeçmifl olabilirsin. Ya da
bilmem neden vazgeçmifl olabilirsin, ama
bundan vazgeçemezsin. Dolay›s›yla bana
soruyorlar “Abi hala m› solculuk?” E, ne yapal›m, adalet yoksa bar›fl da yok. Söyledi¤im
üç fleyi temel al›yorsan, seninle bir sorunum
olmaz, ad›na ne dersen de. Çünkü ben otuzotuz befl y›ll›k tarihimde hep bunu savundum, buna istersen solculuk de istersen sa¤c›l›k, ne dersen de.
Biraz esprili olabilir belki sorumun cevab›,
senaryonun gerçek sahiplerine, yani 12 Eylül generallerine, Kenan Evren’e filmin galas› için davetiye yollad›n›z m›?
Asl›nda davetiye göndermek istedik, sonra
da bu espriye karfl›l›k flöyle bir fleyle karfl›laflaca¤›m›z› varsayd›k. fiimdi öyle enteresan
ki bu Kenan Evren, flimdi gelir izler ondan
ARALIK 2006 | TAVIR | 37
röportaj
sonra da, “Bak ya, biz bu kadar›n› istememifltik, bunlar› da m› yapm›fl bizim çocuklar, ne
yapm›fllar.” falan der, sonra da gelir tebrik
eder, adam› öpmek falan zorunda kal›rs›n.
Olabilir yani böyle fleyler, o yüzden yollamad›k. Bir gazeteci arkadafl filmin CD’sini izletecekmifl, görüfllerini almak için, izlemesini
isterim tabi.
Medyatik olan yönüyle de¤il, yani Sibel Kekilli, Mehmet Ali Alabora falan oldu¤u için
sormuyorum, belki de 12 Eylül’ü hiç bilmeyen insanlarla çal›flt›n›z, set ekibi olsun,
oyuncu kadrosu olsun, dikkatinizi çeken,
gözlemledi¤iniz fleyler var m›?
Ben iki fleye dikkat ettim, asl›nda filmin a¤›rl›kl› olarak bütün çal›flanlar› az çok bu ifle bulaflm›fl olanlar. Mesela Mehmet Ali de bir aktivist, Irak meselesi olsun, F tipi hapishane
olsun bu iflin sanc›s›n› duyan bir adam. Altan
Erkekli ha keza, Savafl Dinçer 1402’lik... Sanat yönetmeni girmifl ç›km›fl bir çocuk. ‹çerden bir ekip kurduk, bir tek burada Sibel Kekilli’ye anlatt›k. Canl› tan›klar anlatt›, belgeseller izlettik falan. Bu sadece film de¤il tabi.
Sinema dünyan›n en zor fleyi, iflte müzisyensindir, ba¤laman› al›rs›n üç tane nota bulursun. Ressams›nd›r, üç gün yemek yemezsin
onunla gider boya al›rs›n, dünyan›n en iyi
resmini yapars›n kimse anlamaz, ama 300
y›l sonra o resim 300 milyon dolara sat›l›r
Van Gogh örne¤inde oldu¤u gibi. Ama sineman›n böyle bir flans› yok, o anda ulaflmak
zorunda izleyiciye, yani bir filmden bahsederken 1 milyon dolardan falan bahsediyorsunuz, bu dünyan›n her yerinde büyük, çok
büyük bir para, dolay›s›yla yani bu sadece bir
film de¤il. O zaman içindeydik, dedi¤im gibi
bir gönül borcu olarak, filmden ç›kan seyirci
rahatlam›yor, ama ben filmi yapt›¤›mdan
dolay› rahatlad›m.
Sol içerikli filmler yap›l›rken devrimci karakterler genellikle karikatürize edilmifl olarak
veriliyor bu konuda ne diyebilirsiniz?
fiöyle bir haleti ruhiye vard›, flimdi bir kere o
dönem çok ilginç bir dönemdi, umar›m bir
daha yaflamay›z. Ama flimdi öyle bir fley ki
sol da sa¤ da, art›k belirli olarak do¤uyordu,
flimdi Alevi’ysen, Tokatl›’ysan mecburen solcusun, Yozgatl›’ysan mecburen sa¤c›s›n. Yani çok irdelenmifl, belli formasyonlardan
geçmifl de¤ildi. ‹nsanlar ne kadar tepegöz,
38 | TAVIR | ARALIK 2006
yani deliyse o kadar hiyerarflik anlamda yukar›lara ç›k›yorlard›. Dolay›s›yla da bu filmde, küçük elefltiriler var tabi ki. Bizim dönem
yani ‘72 daha samimi bir dönemdi, daha içten ve daha samimi bir dönemdi. Fakat mesela ‘80 daha terminolojik laflar›n konufluldu¤u, daha ö¤retilmifl laflar›n konufluldu¤u,
böyle neredeyse kariyerizmin genel devrimci düflüncenin önüne geçti¤i dönemlerdi.
Ben hep Hoca gibi bir devrimci olsun istedim. Rastlad›¤›m insanlar da oldu öyle, ama
ço¤unlukta de¤ildi. Daha insani taraflar›
yüksek, daha do¤rusu duygular›n› ve insanl›¤›n›, terminolojiye ve ideolojiye peflkefl çekmemifl, yani insanl›¤›n› unutmam›fl. Mesela
söylese ne olacak, Hoca dese ne olacak, bir
sürü elektiri¤i de yemeyecek, belki de ölmeyecek ama ona do¤ru gelmiyor anlatabiliyor
muyum? Bunu ben çok daha anlaml› buluyorum. Mesela Dede yüzünden ya da Bacanak’›n yüzünden bu ac›lar› çekse o zaman diyece¤iz ki arkadafl›n› vermiyor, çok anlafl›labilir çok anlaml›, bu s›radan bir adam› da
vermiyor, do¤ru olan bu bence, onun ölçülerine göre do¤ru olan bu. O zaman üç y›ldan
afla¤› ceza vermiyorlard›, temyizi yok, üç y›l.
Orada belki de o adama “fiehmuz” dese, belki de ömür boyu ç›kamayacak. Gerçi fiehmuzlar bulunuyor falan.
fiuralar› çok dikkatli çektim, mesela diyor ki,
Elif “sevgilin mi?” diyor, “yok çocu¤um” diyor, “dört yafl›nda ellerinden öper” diyor, o
da diyor ki “Allah ba¤›fllas›n”. fiimdi o dönemlerde biz o laflar› kullanmazd›k, biz ilk
olarak evdekilere “Ulan Allah-kitap yoktur”
deyip onlarla aram›za lüzumsuz bir set çektik. Bence ‘80’in en büyük sorunlar›ndan birisi, biz ailelerimizi ikna edemedik. Çünkü
hepimiz k›rdan gelen çocuklard›k, feodalite,
feodalite içerisinde herkesin bir inanc› vard›r, biz baflka de¤erleri öne ç›kart›p onlar› yan›m›za almaktansa, biz onlar›n en mühim ve
en önemsedi¤i de¤erleri küçümseyerek kafadan hücum ederek, hayat›m›z› zorlaflt›rd›k
ve sonunda yan›m›zda kimseyi bulamad›k.
fiimdi dolay›s›yla ben nas›l bir solcu istiyorsam asl›nda o biraz Hoca’da var. Sakin, dünyadan haberdar, yan›ndaki adam maçla ilgileniyorsa o da ilgili. fiu önemli, o da “Ya kardeflim flimdi maç›n s›ras› m›?” diyebilir. Bir
ara o da dald›r›yor, “Tüh ya gerçekten mi yenildik?” diyor. Oradaki Turist benim çok ya-
k›n tan›d›¤›m birisidir. Yani tepegözler vard›r, o zamanlar Albert Bayan’›n “Gerillan›n El
Kitab›” revaçtayd›. O da onun gibidir yani,
tükürüyorlarsa tükür, küfrediyorlarsa küfret
polise düfltü¤ün zaman. Gerilla yöntemi
buydu yani. Asl›nda orada finalde sordu¤u
bir soru vard›, biz burada iflkencedeyiz kahraman iflçi s›n›f› nerede? Mesela bu soru çok
s›k sorulmas› gereken bir soru. Sadece 950
bin tane D‹SK üyesi iflçi vard›. Bunlar›n 300
bini klasik ölçüler içerisinde, iflte iflçi s›n›f›n›n
en çelikleflmifl, en bilinçli katman› olan maden iflçisiydi, ama 12 Eylül’den sonra bunlar
yok oldu. fiunu anl›yoruz ki, demek ki o zaman da çelikleflmifl bilinçli, proletaryan›n en
sa¤lam, en dik duran ekibi bile mesela meseleyi yeteri kadar içsellefltirip, kendi iç meselesi haline getirmemifl. Dolay›s›yla orda da
biz o adama k›zamay›z, yapt›¤›n›n do¤ru oldu¤unu da söyleyemeyiz, nitekim Hoca da
onu söylüyor. Do¤ru ama kötü diyor. Evet,
fiehmuz kaçar ama bu da do¤ru de¤il. Yine
filmin içinde, o kadar güçlü bir adam›n çözülmesi çok ola¤an görünmüyor, tamam bu
fiehmuz dedi¤i zaman da, seyirci, “Hayda bu
da konufltuysa art›k” falan diyor ama, daha
sonra görüyoruz ki bu fiehmuz’un da baflka
bir anlam› varm›fl, onun derdi de “Bunlar biraz oyalans›n belki bizimkisi yurtd›fl›na kaçar.” fleklinde. Yani karikatürize etmekten ziyade, ben biraz idealize ettim. Bu olabilir, yani Hoca karakteri insani, düzgün, sonra ben
mesela Hoca’n›n ailesini gösterdi¤imde, annesi namaz›nda niyaz›nda, yani anlatabiliyor muyum, kendi halinde bir aile...
O¤lunun öldürüldü¤üne dair haberi bile
okumam›fl gazetelerden...
Evet, en büyük sorun o dönemde buydu. Yani yaklafl›k 10 devrimciden sekizinin ailesi
böyleydi. Bir biçimde avukatlar›n çocuklar›,
sosyal demokratlar›n çocuklar› da vard›, meseleye vak›f olan ailelerin çocuklar› da vard›
ama a¤›rl›kl› büyük ço¤unluk aynen böyleydi. fiunu söylemek istedim Hoca gibi düzgün
bir adam bile ailesini bu ifle sahiplendirtememifl. Yani ben tam tersi bir karikatürize
etmekten kaç›n›p belki biraz idealize etmifl
olabilirim.
Siz televizyon dizilerinde de çal›flt›n›z. fiimdi
flöyle bir fley var, bu filminizde anlatt›¤›n›z
12 Eylül’ün kahraman› Kenan Evren’i alk›fllayan bir gençlik yarat›ld›, bunda televizyon
röportaj
ve dizilerin çok büyük etkisi var. Siz çal›flt›n›z o sektör içerisinde, daha iyi gözlemlemiflsinizdir, nas›l de¤erlendiriyorsunuz o
kültürü?
‹letiflim kültürü, sinema ve televizyon, tiyatro falan. Yani ben bunlara bütün olarak görsel endüstri diyorum. Toplumu biçimlendirmede mühim rolü oldu¤una inan›yorum,
her yerde oldu¤u gibi televizyonun iyi ifli de
olabilir, kötü ifli de olabilir, sizin nerede durdu¤unuza ba¤l›, yani ben genellikle komik
diziler çekiyorum, severim asl›nda komikli¤i,
ben komiklikten yanay›m biraz, hayat›n
bunca sertli¤ine ra¤men. Tabi flöyle oluyor,
genellikle dünyada; sanat, hayat› taklit eder.
Aristo’dan beri böyledir. Fakat bu Türkiye’de
o hale gelmifltir ki, art›k hayat sanat› taklit
eder hale gelmifl. Nedir mesela, ben ilk ‹stanbul’a geldi¤imde Dündar K›l›ç’›n adamlar›n›n evinde kalm›flt›m, mesela orda gördü¤ümüz adamlar›n bu bizim Deli Yürek, ya da
Kurtlar Vadisi’ndeki adamlarla hiçbir ilgisi
yoktur, senin benim gibi ha böyle kazaklar
giyer, kötü ceketler giyer, ama tabancas› bellerinde falan. Ama ne yapt›lar bizimkiler ald›lar, Sardunya, ‹talya’n›n güneyi Sicilya
mafyas›ndan falan bir fley ald›lar siyah elbiseler bilmem neler ald›lar. fiimdi mafyac›lar
o filmlerdeki gibi giyinmeye bafllad›, herhalde böyle olmam›z gerekiyor diye. Baflka bir
neden de var, bu bizim iflimiz, illa bir fley çekece¤iz, ben daha çok komik ve elefltirel yan›nday›m iflin. Mesela Yar›m Elma yapt›m,
köyden gelen bir k›zla, flehirden bir gazeteci.
Do¤al olan›n do¤ru oldu¤unu anlatmaya çal›flt›k, o tür fleylerin üzerinden yürüdük. Bu
bir sektördür, hayat›n ak›fl› vard›r, bazen bir
film yapmak befl y›l on y›l al›yor, sizin de ifliniz bu, bunu mümkün oldu¤u kadar zarars›z
bir yönünden, ya da kendinizce düzgün oldu¤unu düflündü¤ünüz bir yerinden tutmakta fayda oldu¤una inan›yorum.
Diziyle birlikte de¤erlendirilebilir belki, sanat›n bir görevi olmal› m›d›r? Klasik klifle bir
soru belki ama bizim hep sordu¤umuz bir
sorudur...
Ben de buna hep flununla cevap veririm bir
sanat kuramc›s› flunu söyler: “Sanatla devrim olmaz.” Sanatta devrim olur ama sanatla devrim olmaz ama sanat belki bir atefl yakar, bir k›v›lc›m atar. Ancak ben bir televizyon dizisiyle de, bir filmle de o ifli yapan yönetmenin hayata müdahale etti¤ini düflünüyorum. Genellikle de bu müdahale en tutucu diziden, en ilerici filme kadar iyi niyetli
olarak ben de¤iflimden, yenilikten yana oldu¤unu düflünüyorum. Hayata müdahalenin ilerici bir tav›r oldu¤unu düflünüyorum.
Bu arada tabi ittifaklar›n›, amac›n› falan iyi
yere oturtmak laz›m. Yoksa sanatla falan,
yani biz 12 Eylül filmi yapaca¤›z sonra Türkiye de¤iflecek sav›nda de¤iliz. Ben hep ayn›
fleyi söylüyorum, 50 tane 25 yafl›nda, 30 yafl›nda adam dese ki, “Yok ya!” falan, “Bunlar
m› olmufl?” dese, film amac›na ulaflm›flt›r
bence. Eskiden sanat çok küçümsenirdi, afifle gidecek adam bulursun ama mesela tiyatro yapacak adam bulamazs›n, üç y›l falan
MADEN-‹fi tiyatro seksiyonunda çal›flt›m, o
zaman adam bulamazd›n, “Ne ya sanat?”
falan derlerdi. Sanat da oldu¤u zaman çok
kaba, çok sloganc› olurdu. Asl›nda benim filmimdeki kabal›k izleri belki o dönemdendir,
ben ayr›ca burada gerekli oldu¤una inand›¤›m› baflta söylemifltim. Ama hakl› olarak,
sanat›n do¤as› gere¤i, mecburi olarak muhalif olmak zorundad›r. Bu sosyalist bir sistemin içinde de sanatç› mecburen muhalif
durmak zorunda, elefltirel olmak zorunda,
bütün ifller yolunda gidiyorken, fleytan avukatl›¤›n› yapmak zorunda, yani insanlar›n
önündeki perdeyi kald›rmal› ya da insanlar›n al›flm›fl oldu¤unun d›fl›nda bir fleyleri
söylemek zorunda.
Güzel sohbetiniz için teflekkür ediyoruz.
Ben teflekkür ederim.J
ARALIK 2006 | TAVIR | 39
eve dönüş: 12 eylül'e öfke...
sevgi duman
olarak bilenler için tam bir elektrik şoku dü­
zeyinde. Filme gelen, yaşları 20 ila 30 arası
gençlere, "Vay be, 12 Eylül'de bunlar yaşan­
mış mı?" diye sordurtabiliyorsa -ki sordurtması kuvvetle muhtemel- film amacına
ulaşmış demektir.
Ömer Uğur, bu amaçla çekmiş filmini. Ya­
şadıkları üzerinden yazdığı senaryonun
üzerinden tam 14 yıl geçtikten sonra. 14 yıl
beklemesini; ödül almış senaryosunun
sertliği yüzünden, filme para yatıracak ya­
pımcı bulamamasına bağlıyor.
Yaşlı bir "ressam", çok rahat bir şekilde, çık­
mış üniversite öğrencilerinin karşısına, 12
Eylül'ü savunuyor. "Ressamla ne ilgisi var?"
denilebilir, "12 Eylül'ün..." Ancak o "ressa­
mın" 12 Eylül'ün yaratıcılarından biri oldu­
ğunu, hatta darbeci beş generalin şefi oldu­
ğunu söylersek, bulmacanın cevabı da ve­
rilmiş olur sanırız.
Ne yazık ki bugünün gençleri, 12 Eylül şefi­
ni hala bir "ressam" olarak tanıyor. O "res­
samın" neler yaptığını, yaptırdığını bilmi­
yor. O dönemde yaşananların beyazperde­
ye aktarılması adına bugüne kadar yirmiye
yakın film yapıldı ama bu filmler, 12 Ey­
lül'ün Türkiye'de yarattığı travmayı, de­
40 | TAVIR | ARALİK 2006
mokrasi ve insan haklarının gördüğü zararı,
darbecilerin gerçek yüzlerini aktarmaktan
çok uzaktı. Genelde işkence görmüş, hapis
yatmış ve çıkınca da geçmişine sünger çe­
kip, hayatına yeniden yön vermeye çalışan
yılgın tiplerin öyküleriydi çekilen filmler.
Tek bir karesinde bile 12 Eylül'le hesaplaşmayan, suya sabuna dokunmayan, "zarar­
sız" filmler...
İşte "Eve Dönüş", kendinden evvel çekilen
12 Eylül filmlerinden ayrı bir duruş sergile­
yeceği iddiasıyla çekilmiş bir film. Gerçek­
ten de öncekilerden çok daha cesur bir film.
Özellikle işkence sahnelen, 12 Eylül'ü, "Va­
tanı Komünistlerden Kurtarma Bayramı"
12 Eylül filmi çekmek hem kolay hem de zor
gerçekten de. Kolaylığı, aslında generallerce yazılmış "hacimli, çok yönlü" bir senaryonun(!) elinizin altında olması. 12 Eylül'ün
yıldönümlerinde gazetelerde yayımlanan
12 Eylül bilançoları, değme senaryolara taş
çıkaracak cinsten binlerce öykü içeriyor za­
ten doğallığında. Her bir öykü, bir film se­
naryosu aynı zamanda. Al bunu, iyi bir
oyuncu kadrosu ve doğruları dosdoğru an­
latırken, estetiğe de önem veren iyi bir reji
ile çek! Bir yönetmen daha ne ister ki?
Dönem filmi çekerken yaşanacak en büyük
zorluk ise, o dönemin insanlar üzerinde bı­
raktığı etkiyi ve yaşananları gerçekçi bir bi­
çimde aktarmak herhalde. Eve Dönüş, özel­
likle işkence boyutuyla 12 Eylül'ü tam ola­
rak anlatıyor. Gözaltında "şüpheli" ölümle­
ri de, politikayla ilgili ya da ilgisiz, 12 Ey­
lül'ün tüm halka karşı bir darbe olduğunu
da, tabii ki...
"Eve Dönüş"ün bugüne kadar yapılmış en
sert 12 Eylül filmi olduğuna kuşku yok.
Çünkü yönetmenin derdi de bu yönde. "Ben
sinema
insanların filmden öfkelenmiş olarak çık­
masını istiyorum" diyor. Evet, filmden öfke­
lenmiş bir şekilde çıkıyor insanlar. 12 Eylül
mağdurları da, 12 Eylül'den çok sonra doğ­
muş, 12 Eylul'ü ılık bir güz günü olarak dü­
şünen genç nesil de, öfke duyarak ayrılıyor
sinema salonundan. O işkenceci tipleri gör­
dükten sonra (Özellikle işkencecilerin şefi
konumundaki komiseri canlandıran ve bu
rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalın­
da Altın Portakal alan Civan Canova'ya de­
ğinmek gerekiyor. Rolünde oldukça doğal
ve gerçekçi. Altın Portakal'ı hak etmiş bu
rolüyle.) devrimcilere ve onlarla beraber
hayatında işi, eşi, çocuğu, kahvede okeye
oturduğu arkadaşları ve taksitlerini fazla
mesailere kalarak ödemeye çalıştığı tele­
vizyonundan başka bir şey olmayan, sendi­
kaya bile zorla üye olan apolitik işçiye yapı­
lan işkenceleri gördükten sonra öfke duy­
mayanın; Emniyet'in Siyasi Şubesi'nde (Bu­
günün Terörle Mücadele Şubesi) işkenceci­
ler on binlerce insanın canını yakarken, t e ­
levizyonda darbecilerin halka hiç yüzleri kı­
zarmadan, "Bize işkenceci diyorlar sevgili
vatandaşlarım. Yok, böyle bir şey. Bunları
söyleyenler vatan hainleridir. Sakın ola ki
bunlara kanmayın." sözlerini duyduktan
sonra, bütün bunların sorumluları hakkın­
da öfke duymayanın insanlığından da, vic­
danından da şüphe duymak gerekir,
"Eve Dönü"ü sinema dili açısından değer­
lendirmek gerekirse; düz bir anlatım yolu
izlemiş Ömer Uğur. Filmin ivmesi hiç dalga­
lanmadan belli bir seviyede başlayıp, çok
düşük bir açıda yükselerek sona eriyor. Böy­
lesine sert bir konu daha ne kadar estetize
edilir, daha ne kadar soyutlanabilir bilemi­
yoruz ama bizce böylesi çok daha etkili ol­
muş. Bazen, bazı şeyleri dosdoğru anlat­
mak gerekir. 12 Eylül de öyle bir şey işte...
Sonrası t a m a m da, 12 Eylül öncesinin anla­
tıldığı bölüm çok kısa geçilmiş ve o süreçte
neler olduğu pek anlatılamamış. Bu durum,
12 Eylül öncesini bilmeyenlerin kafasını ka­
rıştırabilir. "İnsanlar ne güzel işinde gücündeler, siyaset de yapıyorlar. O zaman bu iş­
kenceler niye ki?" diyebilirler. "12 Eylül ne­
den yapıldı?" Sorulması ve f i l m tarafından
en can alıcı şekilde cevaplanması gereken
soru buydu; ancak cevabın yeterince güçlü
olduğu söylenemez.
Ömer Uğur'un oyuncu seçimi, f i l m i n etkisi­
ni düşüren etkenlerden... Memet Ali Alabo­
ra da, En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın
Portakal almasına rağmen Sibel Kekilli de
rollerinde sırıtıyorlar genel olarak. Bazı sah­
nelerde iyi bir performans göstermeleri, f i l ­
min b ü t ü n ü n ü düşününce, yeterli olamıyor
ne yazık ki... Memet Ali Alabora, ne yapsa,
hangi role bürünse Memoli olmaktan kur­
tulamıyor. Aynı mimikler, vücut hareketleri,
başka karakterlerin üzerine oturmuyor. He­
le Sibel Kekilli, Alman aksanlı Türkçesi ve
Kore Gazisi, emekli asker bir babanın "is­
yankar" kızı rolüyle hiç de inandırıcı değil.
Duvara Karşı'daki kusursuza yakın perfor­
mansından bir hayli uzak bu filmde. Filmin
diğer oyuncuları da vasatın üzerinde değil.
Her şeye rağmen, Eve Dönüş, kendinden ön­
ceki 12 Eylül filmlerine benzemeyen senar­
yosuyla; yılgınlığın değil, "12 Eylül'ün so­
rumlularından hesap sorulması gerektiği ve
12 Eylül'ün hala devam ettiği" mesajlarıyla
öne çıkan, izlenmesi gereken bir f i l m . Resim
yapmasının bir suçlu için hafifletici sebep
olamayacağı gerçeğinin herkesçe kavran­
ması için dahi izlenmesinde yarar var.
Künye:
Yönetmen-Senaryo:
Ömer Uğur
Oyuncular: Mehmet Ali Alabora,
Sibel Kekilli, Altan Erkekli, Savaş
Dinçel
Tür: Dram
ARALIK 2006 I TAVİR I 41
sinema
babil: yalnızlığın öyküsü
sevgi duman
şim olanakları sağladığı bir çağda), yalnızlık,
sevgisizlik ve buna eklenebilecek pek çok
çağdaş(!) sorun, birebir içinde bulunulan sis­
temle ilgili değil midir? İnsanı insanlıktan çı­
karan azgın kapitalizm, bugünün en yüksek
Babil Kulesi'ni inşa etmiyor mu? Gazabı işte
bu sistem yaratıyor, Tanrı değil! İğne atsan
yere düşmez kalabalıklar içinde yaşanan yal­
nızlıklar da; bol para içinde yüzerken bile
mutluluğu yakalayamamak da; ezilmek, sö­
mürülmek, aşağılanmak, yok sayılmak, "öte­
kilerden" olmak da... Hepsi ama hepsi siste­
min ürünüdür.
Alejandro Gonzalez Inarritu, bu film için
isim belirlerken incil'de dünyanın yaratılışı­
nı anlatan ilk bölüm olan Tekvin'deki Babil
Kulesi efsanesinden esinlenmiş. Babil Kule­
si efsanesine göre, bütünleşme ve kaynaş­
ma yolunda hızla ilerleyen insanoğlu, daha
yüksek konumlara ulaşma (büyük bir ihti­
mal Tanrı'ya ulaşma) özlemiyle dev bir kule
inşa etmeye başlar.
İnsanların kendisine yaklaşma küstahlığı
karşısında Tanrı öfkelenir ve planlarını en­
gellemeye karar verir. Bunu da Babil ken­
tindeki her insana farklı bir lisan vererek
yapar.
Böylece insanların birbiriyle konuşma yete­
neği yok olmuştur. Artık birbiriyle iletişim
kuramayan insanlar kuleyi yapmaktan vaz­
geçerek dünyanın çeşitli yerlerine dağılır.
42 | TAVIR I ARALIK 2006
Bu dağınıklığın bugüne mirası da yalnızlaş­
ma ve iletişimsizlik oluyor...
İşte Babil'in odak noktasında da, 21. yüzyıl
yaşamının en önemli konusu var: İletişim
eksikliği... Filmde, en yeni ve gelişmiş tekno­
lojileri kullandığımız bir dünyada, uluslara­
rası düzeyde iletişimimiz giderek kolaylaşır­
ken, insanların hala kendilerini yapayalnız
ve diğerlerinden farklı hissetmesi arasındaki
rahatsız edici, sinir bozucu çelişki çok somut
örneklerle sergileniyor.
Gerçekten de farklı dillere sahip olmanın,
halklar arası iletişimsizlikte önemli bir etken
olduğu, su götürmez... Bunun İncil'de yazdı­
ğı gibi Tanrı'nın bir gazabı olmadığını da çok
iyi biliyoruz. O halde? Evet, belki çok düz bir
mantık sergileyeceğiz; ancak, iletişimsizlik
(Hem de teknolojinin, en üst seviyede ileti­
Çaresizlik, insanın kendini güçsüz hissetme­
si, kendine yardım edecek birilerini araması
gibi temalar üzerine oturtulan Babil'in ta­
nınmış yönetmeni İnarritu, "Paramparça
Aşklar ve Köpekler" ve "21 Gram"ın ardın­
dan çektiği ve üçlemesinin son ayağı olan fil­
minde neleri anlattığını şöyle ifade ediyor:
"Dünya üzerinde fiziksel sınırlar vardır ama
gerçek sınırlamaların kendi iç dünyamızda,
düşünce bazında olduğuna inanıyorum. Bi­
rer insan olarak bizleri mutlu eden şeylerin
toplumsal yapıya göre değişkenlik gösterdi­
ğini, buna karşılık çaresiz ve savunmasız bı­
rakan olayların kültür, ırk, dil, finansal du­
rum gözetmeksizin hepimiz için aynı oldu­
ğunu fark ettim. Bence insanlığın en büyük
trajedisi sevme ve sevilme yetersizliği / aciz­
liği, her insanın yaşamına ve ölümüne an­
lam katan sevme ve sevilme duygusuna
ulaşma kapasitesinin eksikliğidir. Buna uy­
gun olarak 'Babel', bizleri ayıran duygular
üzerine değil, birleştiren duygular üzerine
bir film oldu."
Her biri ayrı ayrı film olabilecek yaşam öykü-
sinema
lerini, filmin bir yerinde birleştiren, birbiriyle
hiçbir ilgisi olmayan insanları bir olay etra­
fında buluşturan sinema dilinin ustaların­
dan Inarritu, Babil'de de bunu mükemmel
bir biçimde tekrarlamış. Etkileyici bir müzik,
etkileyici ve çok güçlü oyunculuklar, kusur­
suz çekim planları, verdiği mesajlar... Tüm
bunlar, Babil'i mutlaka izlenmesi gereken
filmler listesine eklememize neden oluyor.
Babil'de üç kıtada geçen dört farklı dram,
tek bir kader etrafında birleş(tiril)iyor: Yal­
nızlık, çaresizlik... Öykülerin hepsi de insanı
rahatsız edecek kadar hüzünlü ama bir o
kadar da gerçekçi.
İki küçük Faslı kardeşin, babalarının çakal­
ları vurmaları için satın aldıkları bir tüfeği
denemek amacıyla çok uzaktan geçen oto­
büse ateş etmeleriyle, birbirinden çok fark­
lı dünyaları olan dört ailenin hayatı birbiri­
nin içine geçiyor. Üçüncü çocuklarının ölü­
mü ile sarsılan Amerikalı çift, Richard ve Su­
san, Fas'a tatil yapmaya geliyor. Diğer ço­
cuklarını, çok uzun bir süredir yanlarında ka­
çak olarak çalıştırdıkları Meksikalı bakıcı
Amelia'ya emanet ediyorlar. Amelia da oğlu­
nun düğününe gitmek için çocukları bıraka­
bileceği kimseyi bulamayınca, onları da ya­
nına alıp Meksika'ya gidiyor. Onları, Meksi­
ka'dan gelen yeğeni, Santiago'ya götürüyor.
Faslı kardeşler rekabet halindeler.
Ağabey, daha mutedil bir karaktere sahip­
ken, küçük, tersine haşarı ve daha o yaşta ba­
basının kendisine olan sevgisini suistimal
edecek, kız kardeşini soyunurken dikizleyebi­
lecek kadar da değerlerini yitirmiş bir kişilik.
Ve sistemin kirlettiği, yok ettiği insanlık öy­
külerinin en "medenisinin" yaşandığı Japon­
ya... Faslı ailenin satın aldığı tüfeği, kendisine
rehberlik eden yaşlı bir Faslıya armağan eden
dul Japon işadamı ve onun sağır dilsiz kızı
Cheiko'nun yürek burkan dramı. İnsanlarla
bağ kurmasının tek yolunun cinsellik olduğu­
nu kafasına takan Cheiko, film boyunca bu
yolu deniyor ancak doğru olmadığını intihar
eden annesinin öyküsünde buluyor. Daha
önce "9/11/01" adlı, 11 yönetmenden 11
kısa filmin yer aldığı bir projeye "Darkness"
adlı filmle katkıda bulunan yönetmen Inar­
ritu, politik filmlere imza atan bir yönet­
men olarak tanınmasa da, Babil'de belki
çok göze çarpmayan ama biraz düşünüldü­
ğünde Doğu-Batı çelişkisine tam merkez­
den değinen politik göndermeler yapıyor.
Vurulan eşine yardım eden Faslı rehbere,
yaptıklarının karşılığı olarak bir avuç dolar
uzatan Richard, parayı kabul etmeyen reh­
bere şaşkın gözlerle bakıyor. Öyle ya, Ame­
rika'da her şeyin maddi bir karşılığı mutlak
vardır, Fas'ta da böyle olmak zorundadır...
Batı'nın, bütün insani değerleri çarşı pazar
etmesine karşılık, Doğu'nun, kapitalizmin
bütün saldırılarına rağmen, hala değerleri­
ne tutunuyor olmasına bir vurgu aynı za­
manda bu. Düğünden sonra Meksika'dan
ABD'ye dönerken, sınır polisi tarafından sırf
Meksikalı oldukları, "öteki" oldukları için
özel muameleye maruz kalan Santiago ve
Amelia özelinde de ABD'nin kendinden ol­
mayanlara bakış açısını çok güzel bir biçim­
de ortaya koyuyor. Santiago'nun, sınır polisi­
nin aşağılamasına karşı tepkisi -biraz abartı­
lı gibi gözükse de- aslında o an gelişenlere
değil de yaşamı boyunca sırf Meksikalı, sırf
esmer tenli olduğu için gördüğü/göreceği
aşağılanmalara isyan aslında...
ABD'lilerin bakış açısından bahsetmişken,
Fas'ta otobüsün içindeki ABD'lilerin, yaralı
Susan'ı ve Richard'ı rehberin köyünde yalnız
bırakıp, otobüsü alarak kaçmaları, burjuvazi­
nin mide bulandırıcı bencilliğine çok çarpıcı
bir örnek olarak yer alıyor filmde.
Bencillik ve küstahlık Richard'da da vartabii.
Ne de olsa o da Amerikalı... Faslılara bağırır­
ken de, ambulans çağırırken de sarf ettiği
cümlelerle ABD'li olduğunu çok iyi anlatıyor.
Inarritu, kendisi açısından, satın aldığı tü­
fekle oğullarının bir ABD'li turisti vurma­
sından daha da korkuncunun, küçük oğlu­
nun kız kardeşini soyunurken gözetlemesi
olduğunu, güçlü oyunuyla bize anlatan
Faslı baba karakterinde, ahlaki çöküşü irkil­
tici düzeyde veriyor ve izleyenlere de soru­
yor aynı zamanda: Nereye gidiyoruz? Dün­
ya, insanlar... Ne hale geldi? Ekstrem oyun­
cu kadrosuyla çekilen Babil, işte bu sorula­
ra cevap niteliğinde... Çok popüler (Brad
Pitt, Cate Blancett, Gael Garcia Bernal)
oyuncular da, hiç kamera dahi görmemiş
(Faslı baba ve çocuklar gibi) oyuncular da,
kelimenin gerçek anlamıyla oyunculuk dersi
veriyor. Bunda yönetmenin katkısını elbette
ki atlamamak gerekiyor.
Sözün kısası, Inarritu, üçlemeyi dorukta ta­
mamlamayı başarmış görünüyor. Artık çı­
tayı düşürüp düşürmeyeceğini bundan
sonraki filmlerinde göreceğiz. J
Künye:
Yönetmen: Alejandro Gonzalez Inarritu
Oyuncular: Brad Pitt, Cate Blanchett,
Gael Garcia Bernal, Koji Yakusho,
Adriana Barraza, Elle Fanning, Rinko
Kikuchi
Senaryo: Guillermo Arriaga
Tür: Drama
ARALIK 2006
|
TAVIR
aralık söylencesi
Sabahı saklıyoruz yastığımızın altında,
ceplerimizde günışıkları,
avuçlarımızın içinde kan ağlayarak,
ve yırtarak sessizliğin karanlığını,uyan­
dık kan uykulardan
Promethe'den çaldığımız ateş korlanmıştı umudun rüzgarında
Kavuşmanın en güzel yerindeydik o
gün ve aşkın
rüzgarın serinliğinde, dansederek ge­
ceye yayılan,
saçlarını aldık terlemiş tuzlu avuçları­
mıza sevdanın.
Zehir bir düş biriktirmek için ceplerimi­
ze doldurduğumuz taşları,
dizmiştik yollara tek tek,
durmuştuk karanfil halaylarına saba­
hın seherinde
dile gelse yol ve susabilir mi demir,
utancından başını öne eğmez mi du­
var,
kaç iş makinesi gerçeği yalana dönüş­
türür,
44 | TAVIR | ARALIK 2006
kurşun girer mi yerin dibine ,
mapusane çeşmesi yandan mı akar,
insan hangi renkte kanar,
insan hangi renkte yanar,
çok iyi biliriz...
Belleğindeydik tarihin acılara iz düşü­
ren ve zafere portakal
çiçekleri
aşksız, sabahsız yüreklerdi kuşatan
kuşatılan aşkın ordusu,
Varna önlerinde , Stalingrad'ta , Mad­
rid' te
ve Bayrampaşa"da,Ümraniye"de,Çanakkale"de
ve ülkemin cümle mapusanelerinde...
Tüm dillerdeydi sevdamız,
erguvan dalları boyun eğmezdi ki fırtı­
nalara
yaydık dudaklarımıza,
yaşamın baharından çaldığımız aşkı ve
umudu.
Gözlerimizin gözlerinizde reşit olduğu
o gün, durmadan umut büyüten
ve hayatın kalbine simurglar uçuran, kanayan
bir yaraydı yüreğimiz
kendi kanından zaferler do­
ğuran
Yüzümüzün kuytusuna asılı kalsa da
tebessüm
kavuşmasız sıcaklarda yansakta,
inceden bir ağıt bilense de dilimizin al­
tında
su ve özlem kelimeleri döktük
zaferin çiçekleriyle yazdığı­
mız kitaplara
Aralık güncesidir kavgaya yazılan ve
sevdaya
"bu ilk yangın yeri değil
bedenimizi kömür eden böyle
elbet bizim de göğümüz yarılır bir gün
gün olur,biz de cehennemi koyarız
avuçlarınıza"
Gün olur bizde o büyük günde
erguvan dalları gibi dururuz hayata...
mektup
okurlar›m›za
tav›r
Dergimiz aç›s›ndan önemli ve bir o kadar da zor günler yafl›yoruz.
Çok zor flartlarda yay›n hayat›m›z› devam ettiriyoruz, ki bunu en
iyi sizler biliyorsunuz. ‹flte bu zor koflullar alt›ndayken, dergimizin
bayilere da¤›t›m›n› üstlenen da¤›t›m tekeliyle yeni bir anlaflma
yapmak durumunda kalmak, Tav›r için gerçekten daha da zor
koflullar› dayat›r hale geldi.
Tav›r’›n okuruyla iliflkisi di¤er dergilerden her zaman farkl›
olmufltur. Bu kesinlikle kuru bir ajitasyon olarak alg›lanmamal›...
Bizim sizlerle olan ba¤›m›zd›r iflte bize bu sat›rlar› yazd›ran... ‹flte
bu duygulard›r sizinle dertleflti¤imiz bu sat›rlar› yazd›ran. Tekelleri
korkutan da iflte bu ba¤d›r. Bu ba¤da kendi sonlar›n› görmeleridir.
Tav›r’›n okuyucusuyla buluflmas›n› iflte bu yüzden istemiyorlar.
Vahfli kapitalizm üzerine sayfalarca yaz›labilir belki ama biz bunu
yapmayaca¤›z. Bu hem gereksiz, hem de siz bunlar›n zaten
fark›ndas›n›z. O yüzden sizinle çok aç›k konuflaca¤›z sevgili
okurlar›m›z. Özellikle de siz Tav›r’a gazete bayilerinden ulaflan
okurlar›m›z… Çok yak›n bir tarihte Tav›r’› belki de gazete bayilerinde bulamayacaks›n›z. O nedenle bu say›da derginin içerisinde
yer alan abone formlar›n› doldurman›z› ve Tav›r’a abone olman›z›
istiyoruz. Bu ekonomik koflullar alt›nda belki de durumunuzu daha
da a¤›rlaflt›rabilecek bir fley istiyoruz sizlerden. Ancak bunu
isterken bizi rahatlatan en önemli fley, yukar›da bahsetti¤imiz
yak›nl›¤›m›z, kurdu¤umuz güçlü ba¤lard›r. Bizi bir aileymiflcesine
bir arada tutan o kopmaz ba¤… ‹flte flimdi o ba¤lar› daha da
güçlendirmenin zaman›d›r. Bizi birbirimizden koparmaya
çal›flanlara inat, bunu hiçbir zaman baflaramayacaklar›n› göstermenin zaman›…
Her okurumuz ayn› zamanda bir da¤›t›mc›m›zd›r, öyle olmal›d›r.
Tav›r’›nher gün baflka birileri taraf›ndan okunmas› için çaba harcama sorumlulu¤u hepimizindir. O zaman hadi o sorumlulukla
hareket etmeye!... Abone olmakla yetinmeden, bir baflka kifliyi de
abone yapmak için çaba harcayaca¤›n›za olan inanc›m›zla….. J
ARALIK 2006 | TAVIR | 45
haberler
Freemuse 3. uluslararas›
müzik ve sansür konferans›
‹stanbul’da yap›ld›
2. Ayd›n Tiyatro Günleri
Bafll›yor
Denizli Edebiyat Dostlar› Derne¤i Tiyatrosu, Ankara’dan Özgür
Tiyatro ve Gençoyuncular Sahnesi, ‹stanbul’dan Tiyatro Simurg, ‹zmir’den Tiyatroevi ve
Yenikap› Tiyatrosu, Mu¤la’dan
Duvar Sahnesi ve Ayd›n’dan AYKARYAY Ayd›n Tiyatro’nun kat›laca¤› flenlikte; topluluklar hem
Ayd›n sokaklar›nda, kahvelerinde, hem de sahnede oyunlar sergileyecekler.
ka’dan ‹sveç’e, Beyaz Rusya’dan
Çin’e pek çok müzik insan›, kendi ülkelerinde nas›l bir sansüre
maruz kald›klar›n› ve "müziksel
ifade özgürlü¤ü" konusunda yaflad›klar› sorunlar› meslektafllar›yla paylafl›rken, akademisyenler de konuyla ilgili yapt›klar›
son araflt›rma ve gözlemlerini
aktard›.
Dünyan›n 22 ülkesinden 50'nin
üstünde müzisyen,müzikolog,
müzik yazar›, müzik yap›mc›s›n›n bir araya geldi¤i Freemuse 3.
Uluslararas› Müzik ve Sansür
Konferans›, ‹stanbul Bilgi Üniversitesi’nde, 25-26 Kas›m tarihlerinde yap›ld›.
ABD’den Afganistan’a, Cezayir’den Avustralya’ya, Fildifli Sahili’nden Küba’ya, Güney Afri-
Konferans›n ikinci gününde yap›lan "Türkiye: Köprüleri aflmak"
bafll›kl› oturumda ise, Vedat Türkali, Attila Özdemiro¤lu, Ali R›za
Binbo¤a, Hakk› Bulut, Selda Ba¤can, Grup Yorum, Elif Kaya, Ayfer Düztafl, Ferhat Tunç, Gülten
Kaya, Selda Yefliltepe, ‹.Ü. Hukuk
Fakültesi Müzik GSK Toplulu¤u,
Ali Kocatepe, Hasan Salt›k ve Bülent Forta’dan oluflan kat›l›mc›lar, bask› ve sansür öykülerini
konuklarla paylaflt›.
Sanatç›lar okuduklar› ortak bildiriyle sansüre karfl› dayan›flma
içinde olacaklar›n› belirttiler.J
1 Ytl’lik gösterimlere
tiyatrocular tepki gösterdi
fiehir Tiyatrolar›’n›n bilet fiyatlar›n› “1 YTL” olarak belirlemesini ciddi bir haks›zl›k olarak gören Tiyatro Yap›mc›lar› Derne¤i
ve Özel Tiyatro Yap›mc›lar› Derne¤i, yapt›klar› aç›klamayla uygulamay› k›nad›.
‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’nin 20 Kas›m için kendilerine
yapt›¤› davete, Tiyatro Yap›mc›lar› Derne¤i (T‹YAP) Baflkan› Ali
Poyrazo¤lu ve Özel Tiyatro Yap›mc›lar› Derne¤i (ÖTD) Baflkan› Hadi Çaman kaleme ald›klar›
yaz›yla cevap verdi.
Yaz›da: “Düzenlemifl oldu¤u-
46 | TAVIR |ARALIK 2006
nuz ve ‘fiimdi Tiyatro Zaman›’
bafll›¤› alt›nda kamuoyuna
aç›klanan ‘fiehir Tiyatrolar› Bilet
Fiyatlar›n›n iki ay süre ile 1 YTL
ve 50 YKr olarak belirlenmesi’
projesinin tiyatro sanat›n›n de¤erine, bu sanata emek veren
yazar, çevirmen, yönetmen,
oyuncu ve sanat tasar›mc›lar›
gibi binlerce sanat insan›na ve
özellikle bugüne kadar sanata
katk›da bulunmufl milyonlarca
seyirciye yönelik ciddi bir haks›zl›k oldu¤u kan›s›nday›z.
Bu nedenle, düzenledi¤iniz 20
Kas›m 2006 tarihli yemekli toplant›ya kat›lm›yoruz.” denildi.J
Amatör
Tiyatrolar
Birli¤i
ATÜK’ün düzenledi¤i 2. Ayd›n Tiyatro Günleri 1 Aral›kta bafll›yor.
Toplam 8 amatör toplulu¤un kat›laca¤› flenlik 3 gün sürecek.
AYKARYAY Ayd›n Tiyatro’nun,
Ayd›nl›lar›n ve amatör tiyatrolar›n el ele verifli ve dayan›flmas›yla, halka aç›k ve ücretsiz gerçekleflecek olan 2. Ayd›n Tiyatro
Günleri’nde bu y›l çocuk oyunu,
sokak gösterileri, seminer ve
oyun gösterileri yer al›yor.
Tiyatro günleri 1 Aral›k günü
Ayd›n’da iki ayr› okul sahnesinde Tiyatro Simurg’un sergileyece¤i “Nasreddin Hoca Gide Gide” adl› oyunla perdelerini açacak. fienli¤in ikinci günü Sevgi
Yolu, Menderes Bulvar› ve Kadir
Baba kahvesinde yap›lacak sokak gösterileriyle bafllayacak.
Ö¤leden sonra fiükran Güngör
Sahnesi’nde Ankara’dan Gençoyuncular Sahnesi’nin Oben
Güney’in “Yük” adl› oyunuyla
bafllayacak sahne gösterileri bir
seminerle devam edecek.J
Bursa’da Hepimiz Tecritteyiz
oyunu oynand›
“Hepimiz Tecritteyiz” adl›, politik-do¤açlama belgesel oyun;
‹stanbul, ‹zmir, ‹zmit ve
Ankara’n›n ard›ndan bu kez de
12 Kas›m’da Bursal› ayd›n ve
sanatç›larla oynand›.
Bursa Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nde düzenlenen
etkinlikte kat›l›mc› olarak;
Ceyhun Eren (Yaz›n Edebiyat
Derne¤i Yön. Kur. Üyesi), Celal
Hanbayat (Tuncelililer Der.
Baflk.), Abdülaziz Akyol (‹HD
Bursa fiube Baflk.), Metin Burak
(BAT‹S Genel Baflkan›), Elif
Çubukçugil (BAT‹S Yön. Kur.
Üyesi), Bülent Uslu (BAT‹S Yön.
Kur. Üyesi), Serkan fienol (Bursa
Temel Haklar Der. Baflk.), Tuncel
Ayaz (Gemlik Temel Haklar Der.
Baflk.), Serpil Aslan (ESP Bursa
Temsilcisi), Öznur Koyuncular
(Halkevleri Bursa Temsilcisi),
Hüseyin Camk›ran (‹flçi Köylü
Gazetesi Bursa Temsilcisi), Av.
Mustafa Ya¤c›, Av. Hakan
Özdemir, Burhan Alpaslan
(Emekli ֤retmen), Zeki Ǜnar
(Memur), Cevdet ‹rketi (Ö¤retmen), ‹smail Do¤an (Ö¤retmen),
‹smail
Bülbül
(Ö¤retmen),
Necmettin Uzun (Ö¤retmen), Dr.
Nazmiye Çal›flkan, Dr. Do¤a
Aslan ve çok say›da lise-üniversite ö¤rencisi yer ald›.
haberler
Sanatç›lar yapt›klar›
aç›klamayla “123. ölümü
durdural›m” dediler
GRUP YORUM g ü n c e
3 29 Ekim: Belçika Anadolu
Halk Kültür E¤itim Merkezi’nin, Liege kentinde düzenledi¤i gecede yaklafl›k 600 kifliye
seslendi.
35 Kas›m: Fransa’n›n Strasbo-
urg kentinde düzenlenen “Y›ld›zlar Kufland›k” isimli gecede
yaklafl›k 1000 kifliye seslendi.
Tecrite Karfl› Ayd›n ve Sanatç›lar,
28 Kas›m 2006 Sal› günü saat
12.00’de, Ca¤alo¤lu’nda bulunan
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde biraraya gelerek bir bas›n toplant›s› düzenledi.
“123. Ölümü Durdural›m” ça¤r›s›yla toplanan ayd›n ve sanatç›lar: “Zamanla yar›fl›r durumday›z. Av. Behiç Aflc› son anlar›n› yafl›yor. Behiç Aflc›, hayat›n› bizlere
b›rakm›fl durumda. Bu hayat›n
bu kadar erken ölümle sonuçlanmas›na izin vermeyelim. Adalet
Bakan› Cemil Çiçek baflta olmak
üzere, AKP hükümeti F tipi hapishanelerdeki tecrit sorununu çözmek zorunda. Tutuklu ve hükümlülerin talepleri oldukça aç›k ve
insani taleplerdir. Mimari bir de¤iflikli¤e gitmeden, hapishane
tüzü¤ündeki baz› düzenlemelerle sorunun çözülebilece¤ini” vurgulayarak; “bizler bir kez daha
susup say›lar› saymayaca¤›z. ‹nsan isimlerini bir rakamla ifade
edecek kadar duygusuz ve çaresiz de¤iliz, olmayaca¤›z. Tecrit,
insan›n kabul edemeyece¤i bir
uygulamad›r. Tecriti kabul etmemiz beklenmesin.” dediler.
“Parmak Hesab›” isimli, ölüm
orucunda ölenlerin say›lardan
ibaret olmad›¤›na vurgu yapan, 3
dakikal›k oyun; izleyenlere duygulu anlar yaflatt›. Oyunun ard›n-
dan, yedi y›l boyunca ölüm orucunda ölenlerin y›l y›l isimlerinin
yaz›l› oldu¤u panolar, bir cenaze
merasimi havas›nda sanatç›lar›n
elleri üzerinde, izleyenlerin aras›ndan geçirilerek salonun girifline tafl›nd›. Panolar tafl›n›rken,
“Mapusun ‹çinde Üç A¤aç ‹ncir”
adl› türkü hep birlikte söylendi.
35 Kas›m: Fransa’n›n Strasbourg kentinde düzenlenen “Y›ld›zlar Kufland›k” isimli gecede
yaklafl›k 1000 kifliye seslendi.
E¤itim-Sen fiubesi taraf›ndan
düzenlenen imza gününe kat›larak, yaklafl›k 150 dinleyicisi
ile biraraya geldi.
316-19 Kas›m: Lübnan Komünist Partisi (LKP), Hizbullah,
Ulusal Birlik Cephesi ve Ulusal
Halk Hareketi'nin öncülü¤ünde düzenlenen "Lübnan Direnifline Destek Konferans›" na kat›ld›.
3 25 Kas›m: Silivri E¤itim-
Sen’de imza günü ve söylefli
düzenledi.J
3 10 Kas›m: ‹stanbul Avc›lar
Dergimiz çizerlerinden
Mehmet Arslan, Japonya’da
karikatür ödülü kazand›
Haz›rlanan bas›n aç›klamas›n›,
ayd›n ve sanatç›lar ad›na
müzisyen Suavi okudu. Okunan
bas›n aç›klamas›n›n ard›ndan,
s›ras›yla Ahmet Tulgar, Perihan
Ma¤den, Macide Tan›r ve Bilgesu Erenus söz ald›lar.
Aç›klamaya katlan ayd›n ve
sanatç›lar: Ali Erifl, Macide Tan›r,
Bilgesu Erenus, Yusuf Çetin, Ahmet Tulgar, Perihan Ma¤den,
Suavi, ‹brahim Karaca, Erdal Güney, Mehmet Esato¤lu, Avni Sa¤lam, Efkan fieflen, Metin Y›ld›r›m,
Grup Yorum, Birol Topalo¤lu, Refika Kad›o¤lu, Gülten Kaya, Nevzat Karak›fl, Murat Kaya, Özcan
Yaman, Faik Kesteko¤lu, Soner
Soyer, Av. Kemal Aytaç, Mehmet
Aslan, ‹nan Karak›fl, Hasan Sa¤lam, Mustafa Bak›r, Atilla Meriç,
Hüseyin F›rt›na, Celal Turna,
Efendi Koç, Mevsim Gürlevik, Bilgesu Ataman, Ça¤dafl Ataman,
Mehmet Güvel, Tecrite Karfl›
Avukatlar, ‹stanbul Tabip Odas›,
Temel Haklar Federasyonu.J
Dergimiz çizerlerinden Mehmet
Arslan Nasreddin Hoca Karikatür yar›flmas›, Musa Anter Karikatür yar›flmas› gibi bir çok yar›flmada ödül alm›flt›. Dergimizde yay›nlanan baz› karikatürlerden dolay› da dergimize davalar
aç›lm›fl ve para cezas› verilmiflti.
Arslan, en son karikatür dünyas›n›n Oskarlar› aras›nda gösterilen Yomiuri Karikatür Yar›flmas›'nda “Büyük Ödül”ü kazand›.
Japonya'n›n en yüksek tirajl› gazeteleri aras›nda olan 12 milyon
tirajl› Yomiuri Shimbun Gazetesi'nin düzenledi¤i yar›flmaya
dünyan›n önde gelen karikatüristleri kat›ld›. Jüri yapt›¤› de¤erlendirmede karikatürist Mehmet Arslan'›n üç eserinden birine büyük ödülü verdi¤ini aç›klad›. Karikatürist Mehmet Arslan,
ödülünü 30 Ocak tarihinde Japonya’da yap›lacak ödül töreninde alacak. Bu ödülü, flu anda
ölüm orucunu sürdüren ve karikatürü çok sevdi¤ini bildi¤i avukat› Behiç Aflç›’ya arma¤an edece¤ini belirtti. J
ARALIK 2006 | TAVIR | 47
haberler
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Türkiye’yi Oscar’da, En ‹yi Yabanc› Film kategorisinde temsil etmesi için seçilen “Dondurmam
Gaymak”, ABD’de bu y›l dördüncüsü düzenlenen
Queens Film Festivali’nin aç›l›fl filmi olarak gösterildi ve festivalden iki ödül birden ald›. Oscar
ödülü için önemli bir basamak olarak görülen ve
ABD sinema çevrelerinin yo¤un ilgi gösterdi¤i
Queens Film Festivali’nde “En ‹yi Komedi Filmi”
ve “En ‹yi Yönetmen” ödüllerini kazanan
Dondurmam Gaymak, ilk büyük uluslararas›
baflar›s›na imza att›.
3‹stanbul Film House ile Haftal›k Antrakt
Sinema Gazetesi bir k›sa film senaryo yar›flmas›
düzenliyor.
“Türkiye’de k›sa film alan›nda amatör ve profesyonel olarak çal›flan senaryo yazarlar› ve k›sa
filmcilerin desteklenmesi, özgün ve kaliteli
senaryolardan hayata geçirilecek k›sa filmlerin
Türkiye’yi uluslararas› alanda baflar›yla temsil
etmesine katk› sa¤lamay› amaçlayan.” ‹stanbul
Film House ile Haftal›k Antrakt Sinema Gazetesi
bir k›sa film senaryo yar›flmas› düzenliyor.
3Ç›nar Yay›nlar›, R›fat Ilgaz’›n, Türk edebiyat›na
verdi¤i eme¤i, çocuk-edebiyat etkileflimindeki
temel sanatsal önceliklerini gelecek kuflaklara
tan›tabilmek için bir roman yar›flmas› düzenliyor.
R›fat Ilgaz Çocuk Edebiyat› Roman Yar›flmas›’na
kat›lacak dosyalar›n 1 Nisan 2007’ye kadar teslim
edilmesi gerekiyor. Birincili¤e de¤er bulunan
dosya, Ç›nar Yay›nlar› taraf›ndan yay›mlanacak ve
yazar›na telif ücreti ödenecek.
Bilgi için: Ç›nar Yay›nlar›/ Tel: (0212) 528 71 40
Herkese aç›k olan yar›flmaya kat›lacak senaryolar›n daha önce ulusal ya da uluslararas› hiç bir
ödül almam›fl olmas› gerekiyor. Yar›flmaya son
kat›l›m tarihi 15 Ocak 2007.
3Behiç Aflc›’ya zorla müdahale plan› yap›ld›
Ölüm orucu eyleminin 230. gününü dolduran
Behiç Aflc›; Kocaeli’nde yaflayan babas› Miktad
Aflc›’ya polisler taraf›ndan, kendisine zorla t›bbi
müdahalede bulunulmas› için imzalat›lan belgeye iliflkin 20 Kas›m tarihinde eylemini
sürdürdü¤ü evde bir bas›n aç›klamas› yapt›.
Behiç Aflc›, söz konusu belgenin babas›na zorla
imzalat›ld›¤›n› belirterek, bunu kabul etmedi¤ini
bildirdi.
3Küba lideri Fidel Castro’nun 80. yafl günü kutlamalar› çerçevesinde, Perflembe gecesi baflkent
Havana’da muhteflem bir konser düzenlendi.
Havana’daki ABD’nin diplomatik misyonu
önünde bulunan ve “Anti Emperyalist Tribünü”
ad› verilen meydanda, tan›nm›fl Latin Amerikal›
sanatç›lar›n kat›ld›¤› konseri on binlerce kifli
izledi.
Castro, 13 A¤ustos’ta 80 yafl›na basm›flt›.
Rahats›zl›¤›ndan dolay› Temmuz ay›nda ameliyat geçiren Castro, görevini geçici olarak kardefli
Raul Castro’ya devretmifl, yafl günü kutlamalar›
da ertelenmiflti. Küba ve baflka ülkelerden binlerce davetlinin kat›ld›. Galaya doktorlar izin vermedi¤i gerekçesiyle kat›lmayan Castro, bir mesaj
gönderdi. Castro’nun 80. yafl günü kutlamalar›,
Havana’da bir askeri geçit töreniyle sona erdi.J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD...
3 gülay
dalgalar
Seyhan Müzik
48 | TAVIR |ARALIK 2006
3 grup nidal
Asfur
Ares Müzik
3 dinmeyen
sisler bulvar›
Seyhan Müzik
3 çöküfl
oliver hirschbiegel
Palermo