Sir W. Arthur Lewis`in Đktisat Bilimine Katkıları
Transkript
Sir W. Arthur Lewis`in Đktisat Bilimine Katkıları
1979 Nobel Đktisat Ödülü: Sir W. Arthur Lewis’in Đktisat Bilimine Katkıları (23 Ocak 1915 – 15 Haziran 1991) Doç. Dr. Süleyman ÖZDEMĐR Adı: Sir William Arthur Lewis Doğum: Ölüm: Akademik Dereceleri: 23 Ocak 1915 Santa Lucia, Karayipler 15 Haziran 1991 (77 yaşında) Bridgetown, Barbados Lisans, LSE, University of London, 1937 Doktora, LSE, University of London, 1940 Alanı: Đktisat, Kalkınma Ekonomisi, Dünya Đktisat Tarihi Okutman, LSE, University of London (1938–1948) Profesör, University of Manchester, (1948–1958) Çalıştığı Akademik Kurumlar: Rektör, University of West Indies, (1959–1963) Profesör, Princeton University, (1963–1991) Overhead Costs, 1949 Principles of Economic Planning, 1949, 1969 The Theory of Economic Growth, 1955 Seçilmiş Yayınları: Some Aspects of Economic Development, 1969 The Evolution of the International Economic Order, 1978 Growth and Fluctuations 1879–1913, 1978 1979 Nobel Đktisat Ödülü: Sir W. Arthur Lewis’in Đktisat Bilimine Katkıları (23 Ocak 1915 – 15 Haziran 1991) Süleyman ÖZDEMĐR* GĐRĐŞ Alfred Nobel’in anısına fizik, kimya, tıp, edebiyat ve barış alanlarında verilmekte olan Nobel Ödüllerine 1969 yılında bir yenisi daha eklenmiş, bu tarihten itibaren Nobel ödülü “ekonomi” alanında da verilmeye başlanmıştır. Ödülün amacı, ekonomi yoluyla insanlığa katkıda bulunanların teşvik edilmesidir. Bugüne kadar geçen 41 yılda 64 kişiye Nobel Ödülü verilmiştir. Her yıl verilen ödül, bazı yıllar tek bir kişiye (22 yıl), bazen iki kişiye birden (15 yıl), bazen de üç kişiye (4 yıl) birlikte verilmiştir. 1979 yılında Nobel ile ödüllendirilen iki kişi bulunmaktadır; bunlardan bir tanesi Princeton Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sir Arthur Lewis, bir diğeri ise Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Theodore W. Schultz’dur. 1979 yılı ekonomi ödülü, gelişen ülkelerle ilgili araştırmalarından dolayı bu iki bilim adamına verilmiştir. Ödül, Lewis ve Schultz’un “özellikle gelişmekte olan ülkelerin en büyük sorunu olan ekonomik kalkınma konusundaki araştırmalara yaptıkları katkılar ve bu konuda çığır açıcı yaklaşımları” nedeniyle verilmiştir. Nobel ödülünü veren Swedish Academy, her ikisini de “dünyada yoksulluk ve muhtaçlık konularına olan derin ilgileri ve azgelişmişlikten kurtulmak için gösterdikleri çabaları” nedeniyle ödüle layık görmüştür (Nobelprize.org, 1979). Nobel ekonomi ödülü sahibi Lewis’in en büyük amacı, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yoksulluğun ortadan kaldırılması olmuştur. Lewis, bu amacına ulaşmak için hem değişik üniversitelerde yoğun akademik çalışmalarda bulunmuş, hem az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde konferans ve seminerler vermiş, hem de bizzat uygulamacı olarak bazı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde danışmanlık ve yöneticilik görevlerinde bulunarak bizzat ekonomi politikalarının oluşumunu etkileyebilme şansına sahip olmuştur (Becker & Craigie, 2007: 189). Yaşamı boyunca öğretim üyeliğinin yanı sıra çeşitli idari görevler üstlenen, çeşitli ülkelere ekonomik danışmanlıklar yapan Lewis’in elde ettiği bu deneyimler, ona çok büyük bir anlama ve kavrama yeteneği kazandırmıştır. Yaşadığı bu deneyimlerin sonucu olarak ekonomi politikaları açısından daha gerçekçi analizler yapabilme imkânı elde etmiştir (Nobelprize.org, 1979). Günümüzde her ne kadar hem akademik çalışmalarda * Doç. Dr., Đstanbul Üniversitesi, Đktisat Fakültesi. 2|Sayfa bulunan, hem de uygulamanın içinde olan kişilerin sayısı oldukça fazla olsa da, Lewis’in yaşadığı dönemde bu tür özelliklere sahip kişelerin sayısı çok fazla değildir. Arthur Lewis’i, diğer Nobel ekonomi ödülü sahiplerinden farklı kılan bazı ayırıcı yönleri bulunmaktadır. Lewis, hem ekonomi dalında bugüne kadar Nobel Ödülü alan ilk siyah tenli kişidir, hem de gelişmekte olan ülkelerden bu ödülü alan ilk kişidir. Arthur Lewis’in eserleri incelendiğinde, sanayi ekonomisinden iktisat tarihine, ekonomik kalkınmadan ekonomik planlamaya ve uluslararası ticarete birçok alanda önemli çalışmaları bilim yaşamına kazandırdığı görülecektir. Birçok kişiye göre Lewis, geçen yüzyıl boyunca dünya ekonomisinin yapısı ve gelişimini en iyi anlayan ve aktaran kimse olmuştur (Pearson, 1991). Bugüne kadar Lewis’in yaşamı ve eserlerini incelemeye yönelik birçok araştırma gerçekleştirilmiştir. Bunlardan özellikle Ronald Findlay (1980, 1982, 1984), Jagdish Bhagwati (1982), Gary s. Fields (2004), Mark Figueroa (2004), Colin Kirkpatrick & Armando Barrientos (2004), Gustav Ranis (2004), Robert L. Tignor (2006), Charles M. Becker & Terry–Ann Craigie (2007) Lewis ve eserleri hakkında kapsamlı değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Bunların yanında, Lewis’le ilgili olarak Gerald L. Houseman (1992), Howard R. Vane & Chris Mulhearn (2005), Norman Girvan (2008), Kari Polanyi Levitt (2008) tarafından gerçekleştirilen çalışmaları da gözden geçirmek yararlı olacaktır. Bu makalenin amacı, Prof. Dr. W. Arthur Lewis’in biyografisini ve ortaya koyduğu eserlerini kapsamlı bir şekilde ele almak değil, Nobel ödülü alan bir ekonomistin yaşamını, mesleki kariyerini, bilimsel çalışmalarını ve de özellikle Nobel Ödülü almasında temel rol oynayan bilimsel eserlerini ve düşüncelerini belli bir bütünlük içinde kısaca incelemektir. Yoksa, eserlerinin tümünü birden değerlendirmek, hem farklı alanlarda uzmanlaşmayı gerektirdiği için çok fazla mümkün gözükmemekte, hem de tek bir makalede bunu gerçekleştirebilmek olanak dahilinde bulunmamaktadır. I. Lewis’in Biyografisi ve Akademik Kariyeri: Ömür Boyu Süren Bir Başarının Hikayesi Arthur Lewis1, 23 Ocak 1915 yılında, Karayip bölgesinde yer alan ve Đngiliz kolonisi olan Batı Hint Adaları (Antiller)’ndan bir tanesi olan Santa Lucia adasında dünyaya gelmiştir (Findlay, 1980: 62; Encyclopedia of World Biography, 2009). Babası ve annesi öğretmen olan Lewis, 7 yaşındayken babasını kaybetmiş, onun yetişmesinde ve başarısında annesinin büyük bir rolü olmuştur. Lewis, 1932 yılında devlet bursu kazanarak üniversite eğitimi almak üzere Đngiltere’ye gönderilmiştir. Lewis, Đngiltere’deki yaşamının geleceğini nasıl etkileyeceğinin o tarihte farkında değildir. O yıllarda, Đngiltere’ye bağlı kolonilerden bu ülkeye gelen siyah öğrenciler, ya hukuk fakültesi ya da tıp fakültesine kayıt yaptırmakta (hatta yönetim tarafından bu doğrultuda yönlendirilmekte), çünkü ancak bu iki fakülteden mezun olanların devlet desteği olmaksızın kendi yaşamlarını sürdürebileceği düşünülmektedir. Ne var ki, Lewis ne 1 Arthur Lewis’in çocukluğu, eğitim yaşamı, kariyeri, üstlendiği idari görevleri, eserleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: (Tignor, 2006: 1–5). Tignor tarafından hazırlanan bu kitap, Lewis hakkındaki en geniş bilgi kaynağıdır. 3|Sayfa doktor ne de avukat olmak istemektedir; en büyük isteği mühendis olmaktır. Fakat, mühendis olarak mezun olan siyahların ne devlet kadrolarında ne de özel sektörde istihdam imkanının olmadığını gördüğü için, bu kararından vazgeçmiş, ekonomi ve işletme eğitimi almaya karar vermiştir (Lewis, 1979/a). Böylece, Lewis, Đngiltere’nin en meşhur okullarından Londra Ekonomi Okulu (London School of Economics – LSE)’nun Ticaret Bölümü’nü seçmiş, buradan 1937 yılında birincilikle mezun olmuştur. LSE’den aldığı eğitimden çok memnun kalan Lewis, bu eğitimin kariyerinde çok önemli bir role sahip olduğunu her fırsatta belirtmektedir. LSE, mezuniyetinin ardından Lewis’e Sanayi Ekonomisi alanında Doktora yapması için burs vermiş, aynı zamanda ders vermek üzere de bir yıl sözleşme imzalamıştır. Ertesi yıl bu sözleşme 4 yıl olarak yeniden imzalanmış ve Lewis yardımcı doçent olarak atanmıştır. Böylece, Đngiltere’nin en prestijli üniversitesi, ilk defa siyah renkli bir kişiyi2 öğretim üyesi olarak atamış, Lewis 1938 ile 1948 yılları arasında uzunca bir dönem burada öğretim üyeliği yapmıştır (Vane & Mulhearn, 2005: 108; Lewis, 1979/a; Levitt, 2008: 45– 46). Çok hızlı bir şekilde yükselen Lewis, 1948 yılına gelindiğinde 33 yaşındayken Manchester Üniversitesi’nde profesörlük kadrosuna atanmıştır. Politik ekonomi profesörü olarak akademik yaşamına burada 1959 yılına kadar devam etmiştir. Lewis’in Manchester Üniversitesi’nde görevli olduğu dönem, onun kalkınma ekonomisi konusundaki çalışmalarının hazırlık dönemi olarak görülmektedir. Lewis’in, Sanayi Devrimi’nin merkezi ve de sembolü olan kasvetli bir Kuzey Đngiltere şehrinde yaşaması, eserlerinin ortaya çıkışına oldukça teşvik edici bir ortam oluşturmuştur. Lewis’in en ünlü iki çalışması, “Economic Development with Unlimited Supplies of Labor” (1954) ve The Theory of Economic Growth (1955), onun kariyerinde belirleyici olan bu dönemde yazılmıştır (Findlay, 1980: 63). Az gelişmiş bir koloni ülkesinde doğmuş olan Lewis, kendi coğrafyasına ve insanlarına da yararlı olabilmek için fırsat kollarken, 1959 yılında böyle bir fırsatı yakalamıştır. 1959’da Jamaika’nın başkenti Kingston’da bulunan University College’a yönetici olmuş, daha sonra bu kurumun üniversiteye dönüşmesi üzerine, yeni adıyla West Indies Üniversitesi’ne rektör yardımcısı olarak atanmıştır (Vane & Mulhearn, 2005: 108). 2 Sir Arthur Lewis, “Afrika kökenli bir kişi olarak, LSE’de ders veren ilk kişidir (Lewis’in sınıftaki ve tezindeki performansını gören LSE yönetimi, siyahlara uyguladıkları bariyerleri kaldırmışlardır); bir Đngiliz yükseköğretim kurumu olan Manchester Üniversitesi’nce adına profesörlük kadrosu tahsis edilen ilk siyah tenli kişidir; doğduğu bölgede kurulan West Indies Üniversitesi’nin ilk rektör yardımcısıdır; Princeton Üniversitesi’nin ilk zenci öğretim üyesidir; en önemlisi de (ekonomi alanında) Nobel Ödülü kazanan ilk Afrika kökenli kişidir” (Tignor, 2006: 2; Stewart, 2007: 321). Lewis, derisinin siyah renginden dolayı başlangıçta önemli mücadelelerden ve sınavlardan geçmiş, çok sayıda engellerle karşılaşmış (örneğin bir keresinde öğretim üyesi olmak için başvurduğu Liverpool Üniversitesi, ırkçılık temelli nedenlerden dolayı onun başvurusunu kabul etmemiş, başvuru sürecinde Lewis’i taciz etmiştir), ancak bu mücadelenin içindeki ilk siyah kişi ve rol model olarak kendisinden sonrakileri de düşünmek zorunda olduğunun her zaman bilincinde olmuştur. Onun zekâsı, azmi ve kişiliği nedeniyle kapalı kapılar onun önünde birer birer açılmıştır. Lewis, hem siyah Amerikalılar için hem de az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki bütün insanlar için bir rol model olmuş ve bunun sorumluluğunu hissederek yaşamıştır. Yaptığı tek şey, annesinin kendisine öğrettiği gibi, her zaman yapabileceğinin en iyisini yapmak ve bu ilkeye yaşamı boyunca bağlı kalmak olmuştur. Beyazlar yapabiliyorsa, kendisinin de yapabileceğine inanmıştır (Breit & Hirsch, 2009: 15–16; Encyclopedia of World Biography, 2010; Mecker & Craigie, 2007: 189). 4|Sayfa 1963 yılına kadar bu görevini sürdüren Lewis, Karayipler’de bölgenin ihtiyacı olan çağdaş bir bilim ortamı hazırladıktan ve orada üzerine düşen görevi yerine getirdiğine kani olduktan sonra, bu kez ABD’ye göçerek Princeton Üniversitesi’nin Woodrow Wilson Kamu ve Uluslararası Đlişkiler Okulu (Woodrow Wilson School of Public and International Affairs)’nda politik ekonomi profesörü olarak görev yapmaya başlamıştır (Findlay, 1980: 64). Lewis, akademisyenliğinin ve yazarlığının yanı sıra, kendisine büyük tecrübeler kazandıran, düşüncelerine ve yazılarına zenginlik katan, Nobel ile ödüllendirilmesine yol açan eserlerinin ortaya çıkmasına olanak sağlayan farklı idari görevlerde de bulunmuştur. Özellikle 1950’li ve 60’lı yıllarda Đngiltere’de, Afrika’da (Gold Coast, Batı Nijerya, Gana) ve Batı Hint Adaları’nda birçok hükümete ve kuruma, Birleşmiş Milletler’e ve Dünya Bankası’na danışmanlık yapmış, idari görevlerde bulunmuştur. Bunlardan bir kısmını sırasıyla şu şekilde sıralayabiliriz: 1943 yılında Đngiltere Ticaret Kurulu (Board of Trade) (daha sonra adı Colonial Office olacaktır) müdürlüğünü, 1950–52 arasında Đngiltere Kolonileri Geliştirme Kurumu (Colonial Development Corporation) direktörlüğünü üstlenmiştir. 1957’de bağımsızlığını kazanan Gana’da başbakan Kwame Nkrumah’a 2 yıl danışmanlık yapmıştır. 1959–1960 yıları arasında Birleşmiş Milletler Özel Fonu (United Nations Special Fund)’nun Genel Müdür Yardımcılığını yürütmüştür. Ayrıca, sırasıyla 1961–62, 1962–63 ve 1961–62 yılları arasında West Indies başbakanının özel danışmanlığını, Jamaika’da Sanayi Geliştirme Kurumu (Industrial Development Corporation) ile Merkez Bankası (Central Bank)’nın başkanlığını yürütmüştür. Son olarak, 1970 ile 1973 yılları arasında Karayip Kalkınma Bankası (Caribbean Development Bank)’nın Genel Müdürü olarak görevde bulunmuştur (Baumol, 1994: 338; Pearson, 1991). Zaman zaman değişik idari görevleri nedeniyle üniversite çevresinden ayrı kalsa da, bu görevleri sonrasında her zaman üniversiteye geri dönmüş ve ölünceye kadar üniversite akademik kadrosu (en son Princeton Üniversitesi) içinde yer almıştır. “Dünyadaki önde gelen ekonomistlerden biri” olarak tanımlanan Lewis, 1963 yılında Kraliçe II. Elizabeth tarafından da şövalyelik nişanı ile onurlandırılmıştır3. Lewis ayrıca, dünyanın çeşitli ülkelerinde 31 üniversiteden “fahri doktora” ünvanı da almıştır. 1983 yılında, Amerikan Đktisat Derneği (American Economic Association)’nin başkanı olarak seçilmiş ve uzun yıllar başkanlık görevini yürütmüştür (Vane & Mulhearn, 2005: 109; Baumol, 1994: 337). Lewis, 1947 yılında eşi Gladys Jacops ile evlenmiş ve bu evlilikten iki kız çocuğu olmuştur. Đktisat biliminde büyük bir şöhrete sahip olan Lewis, 15 Haziran 1991 tarihinde Barbados adasında bulunan Bridgetown şehrindeki evinde yaşama gözlerini yummuştur. Ölmeden önce geçirdiği zatürre hastalığı ve kalçasındaki kırık, ölümünü daha da hızlandırmıştır (Pearson, 1991). Mezarı, doğduğu yer olan Santa Lucia’da kendi adını taşıyan bir kolejin bahçesinde bulunmaktadır (Vikipedia, 2009). 3 Lewis, Kraliçe tarafından verilen "Sir" unvanını adının önünde kullanmayı çok tercih etmese de, birçok kişi onu bu unvanla anmış ve anmaya da devam etmiştir. 5|Sayfa II. Lewis’in Eserleri ve Đktisat Bilimine Katkıları Çalışmanın bu bölümünde, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan milyarlarca kişiyi yakından ilgilendiren ekonomik büyüme, ekonomik kalkınma, kaynakların paylaşımı, gelirin adil dağılımı gibi konulara olan ilginin uyanmasına ve bu konularda yapılan araştırmaların çoğalmasına, dolayısıyla da az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde zaman içerisinde refah artışına katkıda bulunan çok sayıda seçkin ekonomist arasında ön sıralarda yer alan Princeton Üniversitesi’nin tanınmış öğretim üyelerinden Prof. Dr. W. Arthur Lewis’in katkılarına ve gerçekleştirdiği çalışmalarının önemine değinilecektir. Birinci alt başlıkta, kronolojik bir yaklaşımla Lewis’in öne çıkan temel eserlerine çok genel olarak yer verilecek; ikinci alt başlıkta ise neredeyse ismiyle bütünleşen kalkınma ekonomisine yaptığı katkılara4 ve bu alanda öne çıkan fikirlerine değinilecektir. A. Lewis’in Çalışma Alanı ve Eserleri Lewis’in akademik yaşamında kabaca üç dönem vardır: LSE dönemi (1938–1948), Manchester dönemi (1948–1958) ve Princeton dönemi (1963–1991). Lewis’in eserlerine bakıldığında ise, bu üç dönemde genel olarak üç temel alanda çalışmalar yaptığı gözlenmektedir. Bu alanların birincisi, daha ziyade 1948 yılına kadar çalıştığı “sanayi ekonomisi” alanıdır. Đkincisi, 1944 yılında çalışmaya başladığı ve yaşamının son anına kadar bu konudaki çalışmalarını sürdürdüğü “dünya ekonomi tarihi”dir (özellikle 1870 sonrası). Üçüncüsü ise, sistematik olarak 1950’lerde başladığı ve ölünceye kadar üzerinde çalıştığı ve bu konuda Nobel ödülü aldığı “kalkınma ekonomisi” alanıdır5 (Lewis, 1979/a; Breit & Hirsch, 2009: 6). Lewis, kendisini iktisat teorisyeni olarak adlandırmaktan ziyade, daha çok uygulamalı iktisatçı ve iktisat tarihçisi olarak görmektedir (Girvan, 2008: 5). Ancak, Lewis’in ismi özellikle kalkınma ekonomisi ve teorisine yaptığı katkılarıyla birlikte anılmaktadır (Dixon, 1999: 661). Özellikle “Üçüncü Dünya” olarak adlandırılan az gelişmiş ülkelerin ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik gelişim ve kalkınmalarına kendisini adayan Lewis, diğer birçok ekonomistten farklı olarak, Keynezyen ve Neoklasik büyüme modellerinin bu ülkelere yönelik yaklaşımlarını beğenmediğinden, kendine özgü değerlendirmelerde bulunmuştur (Baumol, 1994: 339). Aşağıda, Lewis’in önde gelen eserlerinden bir kısmı kronolojik bir sıralama içinde kısaca değerlendirilecektir6. 4 Bu kısımda, özellikle Manchester Üniversitesi’nde iken yazdığı çok önemli iki çalışması üzerinde durulacaktır. 5 Yine kendisi, kalkınan ekonomilerde kadının rolü ile ilgili çalışmaları ile de bu alanda bir öncülük görevi yapmıştır (Pearson, 1991). 6 Lewis’in elbette bu başlık altında yer verilen yayınlarından daha başka yayınları da bulunmaktadır. Ölümünden geriye, çok büyük bir entellektüel katkı bırakan Lewis’in 12 kitabı, 14 monografisi, 80’in üzerinde makalesi ve kitap bölümü bulunmaktadır. Lewis tarafından hazırlanan yayınların listesi, bu makalenin sonunda yer almaktadır. 6|Sayfa Lewis, ilk üç kitabını akademik kariyerinin ilk döneminde Londra’da iken yazmıştır. Economic Survey 1919–1939 (1949) adlı eseri, dünya iktisat tarihi ve bağımsızlık tarihçesini analiz etmektedir. Kitabın temelleri, London School of Economics (LSE)’de öğrencilerine Birinci ve Đkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemle ilgili arka plan bilgilerini anlattığı bir ders ile atılmıştır. Bu derste, iki dünya savaşı arasında dünya iktisat tarihinin durumu ele alınmıştır. Lewis’in “dünya iktisat tarihi”ne yönelik ilgisi, yaşamının sonuna kadar devam etmiştir7. Lewis’in 30 yıl sonra 1978 yılında yayınladığı en son kitabı da (Growth and Fluctuations 1870–1913), yine dünya iktisat tarihi ile ilgilidir ve 1870 ile 1913 arasında dünya ekonomisinin evrimi konularına tahsis edilmiştir8. Lewis’in kalkınma ekonomisi üzerine yayınladığı bu çalışmasının en önemli özelliklerinden bir tanesi, O’nun az gelişmiş ülkelerin problemlerini gelişmiş ülkelerden ve dünya ekonomisinden kesinlikle bağımsız düşünmemesi, çözüm arayışlarını mevcut ekonomik sistem içerisinde aramasıdır (Findlay, 1980: 62). Lewis’in, bu dönem içerisinde yayınladığı bir başka eseri, sanayi ekonomisi ile ilgili olan Overhead Costs (1949) adlı kitabıdır. Kitap, endüstriyel örgütlerin ve kamu kuruluşlarının problemlerine para teorisinin uygulanması konusunda kaleme alınan denemelerden oluşan bir koleksiyondur. Londra döneminde yazılan üçüncü kitap, ekonomik planlama ile ilgili olan ve konunun erkenden tartışıldığı Principle of Economic Planning (1949) adlı eserdir. Lewis’in ekonomik planlama konusuna olan ilgisi, 1955’te yayınladığı diğer bir kitabında da devam edecektir (Vane & Mulhearn, 2005: 109; Findlay, 1080: 63). Lewis Manchester Üniversitesi’ne geçtiğinde, ilgi alanı kalkınma ekonomisine kaymış ve bu konularda yayınlar yapmaya başlamıştır. Lewis’in en ünlü iki çalışması, “Economic Development with Unlimited Supplies of Labor” (1954) ve The Theory of Lewis’in makaleleri 1994 yılında Sir Arthur Lewis Institute of Social and Economic Studies – SALISES (http://sta.uwi.edu/salises) (daha sonra da ISER) tarafından 3 büyük cilt içinde toplanmıştır. Bu makalelerin 10’u sanayi ekonomisi, 12’si dünya ticareti, 8’i kalkınma planlaması, 12’si dual ekonomiler ve 5’i tarım ekonomileri ile ilgili olarak yazılmıştır. Lewis’in bu makalelerinin önemli bir kısmı, özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomileriyle ilgilidir. Makalelerin 7 tanesi Afrika, 2 tanesi Asya ve 5 tanesi de Karayipler’de yer alan ülkelerle ilgilidir. Ayrıca, ırk ve ekonomik kalkınmayla ilgili 6, eğitimle ilgili 6 ve politikayla ilgili 3 makalesi vardır (Girvan, 2008: 2). 7 Lewis’in dünya iktisat tarihi ile ilgili çalışmalarına nasıl başladığı ile ilgili söyledikleri de, burada söz edilmeye değer sanırım. LSE’de Ekonomi Bölümü’nün başkanı olan Frederick Hayek, bir gün Lewis’ten bir ders vermesini ister. Ders, öğrencilere “iki dünya savaşı arasında ekonomide nelerin yaşandığını” anlatacaktır. Lewis, iki dünya savaşı arasında neler olduğunu bilmediğini söyleyerek dersi reddetmek ister, ancak Hayek’in şu sözü üzerine dersi üzerine almak durumunda kalır: “Bir konuyu en iyi öğrenmenin yolu, o konuyu öğretmektir.” Hayek’in bu tavsiyesi Lewis’e Nobel Ödülü’nün yolunu açar (Lewis, 1979/a; Breit & Hirsch, 2009: 6). 8 Ders vermek üzere hazırlanan ve bu konuda yazmaya da başlayan Lewis, kısa bir zaman içinde dünya ekonomi tarihi üzerinde uzmanlaşır ve 1949 yılında bu alandaki ilk kitabını da yayınlar. 1957 yılına kadar bu konuda çok sayıda makaleleri olur. Bu konuda bir kitap daha yazmayı çok istemektedir. Ancak, yazmak istediği bu kitabını (Growth and Fluctuations 1870–1913), çeşitli idari görevleri nedeniyle 1978 yılına kadar yazamaz. Bu zaman zarfında, 1957 yılından itibaren 6 yıl boyunca üniversiteden uzak kalır ve çeşitli yöneticilik görevlerinde bulunur. 1963 yılında Princeton Üniversitesi’nde yeniden akademik yaşama döner, daha sonra 4 yıl sürecek başka bir yöneticilik nedeniyle (Karayip Kalkınma Bankası Genel Müdürlüğü) yine üniversiten ayrılır, 1974 yılında Princeton Üniversitesi’ne tekrar geri döner. 1978 yılında, 1870 ile 1914 yılları arasında dünya ekonomisindeki büyüme ve dalgalanmalarla ilgili kitabını yayınlar (Lewis, 1979/a). 7|Sayfa Economic Growth (1955) adlı makalesi ve kitabı, onun kariyerinde belirleyici olan Manchester döneminde yazılmıştır (Vane & Mulhearn, 2005: 109). Arthur Lewis’e 1979 yılında Nobel Ödülü verilmesine yol açan en önemli çalışması, 1954 yılında Mancherster School Dergisi’nde yayınlanan “Economic Development with Unlimited Supplies of Labour” adlı kısa, çok iyi kaleme alınmış, anlaşılması kolay makalesidir. Bu makalesi ve aynı konuda daha sonra yazdıkları dolayısıyla, Lewis’in ekonomik kalkınma konusunda öncü bir kişi olduğu konusunda herkes hemfikir olmuştur (Tignor, 2006: 79). Lewis’in 1954’teki makalesi, tartışmasız alanındaki en etkili araştırma olarak görülmektedir. 1950’lerin sonu ile 1960’ların başında en fazla atıf yapılan eser niteliğine sahiptir9. Tek bir makale neredeyse bütün bir kalkınma ekonomisi alanını hakimiyeti altına almıştır. Onun bu alandaki diğer bir çalışması (kalkınma ekonomisi literatürünün önemli bir parçasıdır), büyük ölçüde bu makalede şekil bulan ana fikrin anlamı ve sonuçları üzerine kaleme alınmıştır (Findlay, 1980: 64). Lewis’in 1954 yılında yazdığı bu makalesi, tebrikler yanında çok sayıda eleştiriyi de beraberinde getirmiştir. Lewis yaşadığı sürece bu eleştiriler ve tartışmalar devam etmiştir (Lewis, 1979/a). Lewis’in 1955 tarihinde yayınladığı The Theory of Economic Growth adlı kitabının önemli bir kısmı, ekonomik planlara ve az gelişmiş ülkelerin tarihçesine ayrılmış, bu ülkelerden bir kısmının refah düzeyleri yükselirken, önemli bir kısmında neden bir değişim yaşanmadığına cevap aramıştır (Tignor, 2006: 80). Bu çalışma, başlığın ifade ettiğinden daha geniş bir alanda yazılmıştır. Kitap, yalnızca sermaye birikimi, teknik gelişme ve nüfus artışını değil, ayrıca coğrafya, sosyal yapı, dini ve kültürel değerler, politik kurumlar ve insan psikolojisini de tartışmaktadır. Kitapta, dikkatler büyük oranda az gelişmiş ülkeler üzerine yoğunlaşırken, aynı zamanda gelişmişlik düzeyleri birbirinden farklı olan her toplumu ilgilendiren ekonomik büyüme ve sosyal değişim sorunlarıyla da ilgilenmiştir. Kitabın amacı, herhangi bir yeni teori ya da görüş öne sürmek değil, konuyla ilgili mevcut bilginin bir sentezini sağlamaktır. Bu kitap, ekonomik teori ile sosyal ve politik analizleri mükemmel bir şekilde birleştiren bir kitap olarak literatürde yerini almıştır (Findlay, 1980: 63). Lewis, üçüncü döneme karşılık gelen ve 1963 yılından ölümüne kadar görev yaptığı Princeton Üniversitesi’nde iken ise, oldukça verimli çalışmalar gerçekleştirmiştir. Öncelikle, Development Planning (1965) adıyla, alanında otorite olarak görülen bir ders kitabı yayınlamıştır. Bu kitabın ardından Tropical Development 1880–1913 (1970) adlı bir derleme eser gelmiştir. Daha sonra, kamuya yönelik konuşmalarından oluşan üç setlik bir külliyat yayınlamıştır. Bu kitapların her biri, çok geniş bir yelpazede yer alan konuları çok özlü bir şekilde ele almasıyla dikkatleri çekmektedir. Ciltlerden birincisi Whidden Konferansları’ndaki konuşmalarının bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır ve Politics in West Africa (1965) adıyla yayınlanmıştır. Lewis, bu kitabında Batı Afrika bağlamında demokrasi ve kalkınma arasındaki ilişkinin önemli konuları üzerinde durmaktadır. Bu 9 Yukarıdaki sayfalarda da ifade edildiği gibi, Lewis’in Đngiliz Koloni Ofisi, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Gana Hükümeti ve West Indies Üniversitesi ile olan ilişkileri ve faaliyetleri, O’na çok az öğretim üyesine nasip olan bir kamusal bakış kazandırmıştır. Hem öğretim üyesi olması hem de üstlenmiş olduğu yöneticilik görevleri, kalkınma ekonomisi alanında gerçekleştirdiği çalışmalara ve elde etmiş olduğu üne çok önemli bir altyapı oluşturmuştur (Tignor, 2006: 3; Breit & Hirsch, 2009: 15). 8|Sayfa Konferanslar, Lewis’in politika bilimine değerli katkılarda bulunmasının yanında, O’nun liberal değerlere bağlılığını samimi bir şekilde sergilediği ve diktatör yönetimleri reddettiği bir ortam sağlamıştır. Đkinci cilt, Wicksell Konferansları’ndaki konuşmalarından oluşmaktadır ve Lewis (1969) başlığını taşımaktadır. Üçüncü konferans konuşmaları ise (Janeway Konferansları) yine Lewis (1977) başlığıyla yayınlanmıştır. Son iki cildin konusu ise ticaret ve kalkınma konularına ayrılmıştır (Findlay, 1980: 64). 1978 tarihli Growth and Fluctuations, 1879–1913 adlı kitabı ise tropikal kuşakta yer alan ülkelerin iktisat tarihi üzerine yoğunlaşmaktadır (Gersovitz, 2003). Lewis, dünya iktisat tarihi üzerine yazdığı eserlerini genelde kantitatif iktisat tarihi tarzında yazmıştır. Bu özelliği dolayısıyla, bazı yazarlar Lewis’in “Cliometrics*” bilim dalında da öncü olarak adlandırılması gerektiğini söylemektedir. Lewis’in 1978’teki kitabı, teori, tarih ve istatistiği harika bir şekilde kombine ederek bu alana çok güzel bir örnek vermiştir (Findlay, 1980: 73). B. Lewis’in Đktisat Bilimine Katkıları: Ekonomik Kalkınma Modeliyle Gelen Şöhret Birçok ekonomist, özellikle de kalkınma ekonomistleri, uzun zaman boyunca neden bazı ülkeler zenginken bazıları fakirdir, neden bazı ülkeler yoksulluk çemberini kıramazken, bazıları hızlı bir şekilde gelişerek yüksek bir sanayi ve refah düzeyine sahip olmaktadır vb. benzeri sorulara cevap aramışlardır. Ancak, her ne kadar ekonomistler her zaman bu sorulara ilgi duysalar da, kalkınma ekonomisi analitik, kuramsal ve tarihsel açıdan esas olarak Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gelişim içinde olmuştur. Bu alanda öncü rolü Arthur Lewis oynamış ve bu yönüyle de Nobel Ödülü’ne layık görülmüştür (Lundberg, 1979). Bu başlık altında, Lewis’in özellikle kalkınma ekonomisi alanına yapmış olduğu temel bazı katkıları üzerinde durulacaktır. Lewis, 1950’li yılların başlarında ortaya çıkan kalkınma ekonomisi alanının önemli teorisyenlerinden biridir. Lewis, kalkınma ekonomisi ile ilgili 12 kitap ve 80’den fazla teknik çalışma yapmıştır. Lewis’in özellikle iki çalışması entellektüel tartışmalara yol açmış ve yeni bağımsızlıklarını kazanan devletlerin ekonomik kalkınmalarını desteklemeye odaklanan politikaların oluşturulmasında önemli bir rol oynamıştır. Yukarıdaki sayfalarda da haklarında bir miktar bilgi verilen bu eserlerden birincisi, “Economic Development with Unlimited Supplies of Labour” (1954)” adlı makale, ikincisi ise The Theory of Economic Growth (1955) adlı monografidir (Stewart, 2007: 322; Findlay, 1980: 62). Lewis’in, Manchester Üniversitesi’nde görevli olduğu 1954 yılında yazdığı makalesi ile 1955’te yayınladığı kitabı, kalkınma ekonomisi ile ilgili çok geniş bir literatürün doğmasına yol açmıştır (Dixon, 1999: 661). * Cliometrics, “ileri matematik kavramlar ve bilgisayar teknikleri ile istatistikî bilgilerin kullanılmasıyla elde edilen iktisat tarihi çalışması” olarak ifade edilmektedir. 9|Sayfa 1. Lewis’in Ekonomik Kalkınma Konusuna Olan Đlgisinin Nedenleri 1930’lardaki Büyük Ekonomik Bunalım ve sonrasında gelen II. Dünya Savaşı’nın ardından, 1940’lı yılların sonu ile 50’li yılların başında dünyanın en fazla ilgilendiği konuların başında ekonomik büyümenin nasıl sağlanacağı sorusu gelmektedir. Hem Avrupa ve Kuzey Amerika’daki gelişmiş ülkeler, hem az gelişmiş ve koloni durumundan yeni kurtulmuş ülkeler, hem de Sovyet Bloğu’na dahil sosyalist ülkeler bu soruya cevap aramaktaydılar. Özellikle gelişmiş ülkelerde bir yandan kamuoyu ve bir yandan da yönetici elitler, bu konuda üniversitelerden yardım beklemekteydiler. Böylesi bir ortam, Lewis’in aldığı eğitim, mesleki kariyeri ve kazandığı tecrübelerle birleşince, onu ekonomik kalkınma ile ilgili konularda düşünmeye ve yazmaya itmiş, kendisini bu konulara adamasına yol açmıştır (Tignor, 2006: 80). Genç yaşlarından itibaren kendisinin de bir ferdi olduğu az gelişmiş ülkelerin sorunlarına ve yoksulluğa karşı kayıtdışı kalamayan, bu konulara odaklanan ve araştırmalarda bulunan Lewis, sürekli zihninde yer alan şu sorulara cevap aramaya çalışmıştır: Dünyanın bir kısmı (Batı) çok zenginken, neden geri kalan kısmı çok yoksuldur? Sanayileşmiş ülkelerin zenginliğinin altında, diğer ülkelerin yoksulluğu mu yatmaktadır? Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da birçok ülkenin içine düşmüş olduğu şiddetli “yoksulluk tuzağı”nı kıracak formüller yok mudur? Yeni ekonomik programlar sürdürülebilir bir kalkınma sağlayabilecek midir? (Tignor, 2006: 81). Lewis’in kalkınma ekonomisine olan ilgisi, aslında öğrencilik yıllarından itibaren başlamaktadır. Gelişmişlik düzeyi bakımından oldukça gerilerde kalan ülkeler (özellikle de kendisinin doğduğu ülke) hakkında okumayı ve araştırmayı seven Lewis, LSE’deki öğrencilik yıllarında, kütüphanede kolonilerin tarım, madencilik, kur vb. konulardaki sorunlarını araştırmaya çok vakit ayırmış, farklı kolonileri birbirleriyle karşılaştırmış, talep üzerine üniversiteye farklı kolonilerden gelen öğrencilere bu konularda seminerler vermiş, öğretirken öğrenmiştir. Kalkınma ekonomisine olan ilgisinin artmasında, 1950 ve 60’larda Afrika ve Asya ülkelerine yaptığı çok sayıdaki ziyaretlerin ve danışmanlıkların büyük payı olmuş, böylece politik iktisatta kendisini geliştirebilmiştir. Konuya olan ilgisinin diğer bir boyutu ise, ekonomik büyüme oranını belirleyen temel güçlere olan ilgisidir. Bu, hem 1955 yılındaki kitabının ana konusudur, hem de Nobel ödülü verilmesine neden olan modelinin özüdür (Lewis, 1979/a). Diğer yandan, Lewis’in kalkınma ekonomisine duyduğu ilgi, biraz da onun anti emperyalist duruşu ve sosyalist kişiliğinden de kaynaklanmaktadır (Breit & Hirsch, 2009: 10). Öğrenciliğinden itibaren, Đngiliz Đşçi Partisi’nin entellektüel uzantısı olan ve aralarında meşhur Sidney ve Beatrice Webb ile George Bernad Shaw’ın da bulunduğu Fabian Society ile gönül bağına sahip olmuş, yazılarının bir kısmı (örneğin Principles of Economic Planning adlı makalesi) bu dernek tarafından yayınlanmıştır (Levitt, 2008: 46). 10 | S a y f a 2. Lewis ve Ekonomik Kalkınma Đle Đlgili Görüşleri Lewis, kendisine Nobel ödülü kazandıran çalışmalarında, gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluğun ve yetersiz ekonomik kalkınma oranlarının nedenlerini ele almıştır (Nobelprize.org, 1979). Gerçekten de, Arthur Lewis’in ekonomik kalkınma konusuna olan ilgisi, büyük ölçüde yoksul üçüncü dünya ülkelerindeki yaşam koşullarının nasıl iyileştirilebileceği sorusuna cevap arayışından doğmuştur (Becker & Craigie, 2007: 201). Arthur Lewis, konu ile ilgili eserlerinde gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluğun nedenleri ile yetersiz kalkınmaya yol açan faktörler üzerinde durmakta, bu farklılıkların nedeni olarak iki açıklayıcı model ortaya koymaktadır. Modellerden birincisi “dual ekonomi modeli” (ulusal ekonomi modeli), ikincisi ise “dış ticaret hadleri modeli” (dünya ekonomi modeli) olarak adlandırılabilir. Dual ekonomi modeli kısaca, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyümenin, tarım sektöründeki verimli olmayan işgücünün sanayi sektörüne kaydırılmasıyla, bu sektörde düşük ücretle çalıştırılmasıyla ve kapitalist sektörün büyütülmesiyle mümkün olabileceğini ileri sürmektedir. Lewis, daha sonra az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik kalkınmaya yol açacağını düşündüğü başka bir model daha ortaya koymuştur (Dış ticaret hadleri modeli). Bu model, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasında tarım sektöründe gözlenen işgücü verimliliğindeki farklılığın dış ticaret hadlerini belirlediğine, bu nedenle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde gıda üretimindeki verimliliğin artırılması yoluyla daha fazla ekonomik büyüme sağlanabileceğine işaret etmektedir10. Çok meşhur olan bu iki model, daha geniş tartışmalara kaynaklık etmiş ve böylece Lewis’in temel varsayımlarına ek olarak başka varsayımlar da ortaya atılmıştır (Nobelprize.org, 1979). Ekonomik kalkınma konusu, şüphesiz Lewis’in ekonomi bilimine yaptığı büyük katkılarının başında gelmektedir. a. “Dual Ekonomi Modeli” ve “Sınırsız Đşgücü Arzı” Lewis’in ekonomik kalkınma ile ilgili birinci modeli, gelişmekte olan ülkelerdeki ekonominin dual (ikili) yapısıyla ilgilidir. “Dual ekonomi” (dual economy) ve “sınırsız işgücü arzı” (unlimited supply of labour) kavramları, günümüzde Arthur Lewis’in ismiyle özdeşleşen ve onun adıyla anılan kavramlardır. Bu kavramlar, kısaca, yüksek gizli 10 Bazı ekonomistler, birinci model (“kapitalist” sektörün görece genişlemesini kalkınmanın yolu olarak vurgulayan model) ile ikinci modelin (“geleneksel” sektörde verimlilik düzeyinin artışının önemini vurgulayan model) birbiriyle çeliştiğini, aralarında uyuşmazlık söz konusu olduğunu ifade etmektedirler. Bu makale içinde, iki model arasında herhangi bir çelişkinin olup olmadığı, eğer varsa hangi çelişkilerin bulunduğu vb. konular üzerinde durulmayacaktır. Lewis üzerine çalışmaları bulunan bir araştırmacı, bu uyuşmazlığı makalesine konu olarak seçmiş ve daha makalenin başlığında bu çelişkiye dikkatleri çekmiştir. Başlıkta, kalkınmanın tarım yoluyla mı yoksa sanayi yoluyla mı olacağını sormaktadır. Konu ile ilgili detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler bu makaleye bakabilir (Figueroa, 2004: 743–744). 11 | S a y f a işsizliğin ve düşük ücretlerin söz konusu olduğu tarım sektöründen modern sanayi sektörüne doğru gerçekleşen işgücü transferi dolayısıyla ortaya çıkacak ekonomik bir büyümeye işaret etmektedir11 (Levitt, 2008: 45). Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde, bir yandan nüfusun büyük bir bölümünün istihdam edildiği ve geleneksel tarzda üretimin gerçekleştiği geniş bir geleneksel (kırsal, tarım) sektör bulunmakta, bir yandan da sanayi üretimi gerçekleştiren piyasa merkezli modern (kentsel, endüstriyel) bir sektör bulunmaktadır. Lewis, dual ekonomi modelinde, ülke ekonomilerinin asıl gücünün, sanayi sektöründen kaynaklandığını ileri sürmektedir (Lundberg, 1979; Findlay, 1980: 65; Nobelprize.org, 1979). Birinci sektör, sınırsız işgücü kaynağı ile ikinci sektöre sabit bir reel ücret üzerinden işgücü arzı sağlamakta, ikinci sektör, tarım sektöründe bulunan sınırsız işgücü arzının bu sektöre göçü nedeniyle giderek genişlemektedir. Tarım sektöründen sanayi sektörüne geçen işçiler, geri kalmış tarım sektöründeki kötü koşullar ve yaşam standartlarından kaynaklanan bir nedenle düşük ücretle çalışmayı kabul etmekte, bu da düşük işçilik maliyetlerine yol açmaktadır. Modern sektörde elde edilen karlar, tasarrufları giderek büyütmekte ve bu da kapitalist sektörün büyümesine, dolayısıyla da kalkınmaya yol açmaktadır (Nobelprize.org, 1979; Lundberg, 1979). Lewis’in ekonomik kalkınma ile ilgili düşüncelerini ve yazdıklarını daha iyi anlayabilmek için konu aşağıda biraz daha detaylı bir şekilde ele alınmıştır: Lewis, ekonomik kalkınmada dual (ikili) ekonomi yaklaşımını, ilk kez “Economic Development with Unlimited Supplies of Labour” adlı makalesinde ortaya koymuştur. Lewis, makalesinde “sınırsız işgücü arzı”nın ne zaman ortaya çıkacağını şu şekilde tarif etmiştir: “Đşgücünün marjinal verimliliğinin önemsiz, sıfır, hatta eksi olduğu durumlarda işgücünün sınırsız arzı söz konusudur”. Lewis, Đngiltere’de, Kuzeybatı Avrupa ve bazı Afrika ülkelerinde sınırsız işgücü arzı bulunmazken12, Hindistan, Mısır, Jamaika, Gana gibi birçok gelişmekte olan ülkede, sınırsız işgücü varlığının söz konusu olduğunu gözlemlemiştir. Bu ülkelerde, fazla olan işgücü sektörden çekildiğinde, toplam hâsılada herhangi bir değişiklik olmayacaktır. Lewis’in bu öngörüsü, Asya ve Latin Amerika ülkelerinde özellikle tarım sektöründe geçerlidir. Bu insanlar, geçimlik bir ücret için çalışmaktadırlar. Ne zaman ki bu ülkelerde sanayi sektörü gibi modern bir sektör (imalat, madencilik vb.) ortaya çıkarsa, ihtiyaç fazlası durumunda olan çiftçiler, küçük tüccarlar, uşaklar, eşler ve çocuklardan oluşan geniş bir grup, bu yeni sektörde çalışmaya hazır ucuz bir işgücü havuzu oluşturacaktır13 (Tignor, 2006: 93–94; Gersovitz, 2003; Findlay, 1980: 68). 11 Lewis’in dual ekonomi ile ilgili görüşleri ve ekonomi literatüründeki yansımaları ile ilgili daha detaylı bilgi için bkz: (Becker & Craigie, 2007: 195–200). 12 Bu ülkeler de, tarihin akışı içinde benzer bir süreçten geçmişlerdir. Đktisat tarihçileri, Đngiltere’deki Sanayi Devrimi’ni ve Japonya’daki erken sanayileşmeyi açıklarken, sabit reel ücretler ve artan tasarruf oranları varsayımına dayalı olan Lewis’in modelini kullanmışlardır. Yine bu model, kalkınma ekonomistlerinin yararlandığı standart bir yöntem olmuştur (Gersovitz, 2003). 13 Lewis, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin nasıl kalkınabilecekleri sorusuna cevap ararken, bu sorunun çözüm yolunun 1952 yılının Ağustos ayında bir gün Bangkok’ta caddede yürürken aklına geldiğini söyler. Neoklasik teorinin “işgücü sayısının sabit olduğu varsayımı” bir kenara konulduğunda, çözüm yolunun gözüktüğünü ifade eder. “Sınırsız işgücü arzı” olarak ifade edilecek bu yaklaşıma göre, 12 | S a y f a Bir diğer deyişle, modern bir sektörün doğmasıyla birlikte, dual bir ekonomi ortaya çıkacak ve bu dual ekonominin modern kısmında çalışmaya başlayanlar, geleneksel sektörde çalışan işçi ücretlerinin yalnızca yüzde 30 daha fazlası bir ücretle çalışmaya razı olacaklardır. Bu süreç, bu ülkelerde ekonomik modernizasyonun başlamasına yol açacaktır. Bu süreçte iki aşama söz konusudur. Birincisi, işçilerin geleneksel sektörden modern sektöre geçişi, ikincisi ise, modern sektörde ortaya çıkan girişimcilerin, elde ettikleri karları kapital olarak biriktirmesi ve bunları tekrar ekonomide yatırımlara dönüştürmesidir. Modern sektörde yaratılan yatırımlar, ekonomiyi büyütecek, geleneksel sektördeki bütün fazla ve ucuz işgücünü içerecek şekilde genişlemeye devam edecektir. Bu noktada artık daha fazla işgücü fazlası söz konusu olmayacak, zaman içerisinde emeğin fazla olan kısmı azaldıkça, dual ekonomi sona yaklaşacak, çalışanlar geçimlik ücretin üzerinde ücret talep edecek, işgücü kıtlığı ortaya çıkabilecek, işgücü verimliliği daha önemli hale gelecek, kısaca Neoklasik ve Keynezyen görüşün öne sürdüğü koşullar geçerli olacaktır (Gersovitz, 2003; Tignor, 2006: 94; Levitt, 2008: 45; Vane & Mulhearn, 2005: 110). Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler, modern sektördeki yeni girişimci gurubun etkisiyle, temel ürünler yanında imalat ürünleri de üretmeye muvaffak olabilecek ve gelişmiş ülkelerden ithal ettikleri imalat ürünlerini zaman içerisinde kendileri üretir hale gelebilecek, hatta bu ürünlerin ihracatçısı olabileceklerdir (Becker & Craigie, 2007: 189). Bu modele göre, ekonomik büyümenin arkasındaki itici güç modern sektördeki girişimci sınıfıdır. Az gelişmiş ülkelerin bu durumda olmalarının temel nedeni, yoksul olmaları değil, kapitalist sektörün ve girişimci sınıfının küçük olmasıdır. Bu nedenle, Lewis az gelişmiş ülkeleri, kapitalist sektörün geliştirilmesi yönünde teşvik etmiştir. Kapitalist sınıf geliştikçe, karlar büyüdükçe, elde edilen artı değer yeniden yatırıma dönüşecek ve böylece kalkınma sağlanabilecektir. Bunun için de, geleneksel sektörden ziyade modern sektörün geliştirilmesine ihtiyaç vardır (Dixon, 1999: 662). Ancak, 1960 ve 70’li yıllara gelindiğinde, Lewis, bunu gerçekleştirmenin, bu değişimi sağlamanın çok da kolay olmadığını görmüştür. Anlamıştır ki, dinamik bir kapitalist sınıfın yaratılması kolay değildir ve ülkeler bu konuda başarısız olmuştur. Lewis, yoksul ülkelerdeki liderlerin ve girişimcilerin geleneksel değerlerden ve mantaliteden kurtulamadıklarını, elde ettikleri karları/tasarrufları yeniden modern sektörlerde yatırıma yönlendirecekleri yerde, arazi satın alma ve tüketim gibi farklı harcama türlerine yöneldiklerini gözlemlemiştir (Tignor, 2006: 95). Lewis’in iki sektör yaklaşımı bilim dünyasında genel kabul görmüştür. Lewis, özellikle ekonomik büyüme ve kalkınma ile ilgili tahminlerinde gerçekten çok başarılı olmuş, birçok ekonomiste nazaran ekonominin gelişim trendini ve gidişatını onlarca yıl öncesinden görebilmiştir. Günümüzdeki rakamlara bakıldığında, Lewis’in o yıllarda öne sürdüğü varsayımlarının bugün fazlasıyla gerçekleştiği görülmektedir. Geçmişin gelişmekte olan ülkelerinin bazıları bugün gelişmiş ülke haline gelmiş, bir kısmı da sınırsız işgücü miktarı ücretleri düşürecek, böylece düşük ücretler hem tarım sektöründe ucuz gıda (kahve) üretilmesine, hem de modern sektörde yüksek karların elde edilmesine yarayacaktır. Sonuç, dual bir ekonomidir, yani ekonominin bir parçası, diğer parçası için ucuz işgücü sağlayan bir rezervuardır (Lewis, 1979/a). 13 | S a y f a özellikle imalat malı ihracatında kat edilemeyecek mesafeler almışlardır14 (Becker & Craigie, 2007: 189; Encyclopedia of World Biography, 2010). Bu yaklaşımın bugün için de geçerli olduğu söylenebilir. Örneğin, Bangladeş gibi çok fakir ülkelerde ekonomik büyüme düşüktür, çünkü bu ülkelerde imalat sanayi ya çok küçüktür ya da yok denecek kadar azdır. Çin, Kore, Tayvan, hatta Türkiye gibi ülkelerde büyüme oranı yüksektir, çünkü bu ülkelerde imalat sanayi giderek genişlemekte ve tarım sektöründen çok sayıda işgücü sanayi sektörüne transfer olmaktadır. ABD, Đngiltere gibi ülkelerde ise ekonomik büyüme daha yavaş seyretmektedir, çünkü tarım sektöründen düşük ücret koşullarında imalat sektörüne geçecek ve orada çalışacak işgücü neredeyse sona ermiştir (The Concise Encyclopedia of Economics, 2010). Öte yandan, Lewis’in ekonomik kalkınma modeli her ne kadar bu alandaki araştırmalara öncülük yapsa da, bazı eleştirilere de maruz kalmıştır. Lewis’in teorisinde bazı eksik yönlerin bulunduğu düşüncesine sahip birçok kişi vardır. Ancak, bu tür eksikliklerin varlığı, onun teorisine değerinden bir şey kaybettirmemiş, bu alanda çalışan çok sayıda kişiye ufuk çizmiş, yol haritası olmuş ve hala da olmaya devam etmektedir15 (Houseman, 1992: 62). b. “Dış Ticaret Hadleri” Modeli ve “Kahve – Çelik” Ticareti Lewis’in ileri sürdüğü modellerinden ikincisi, gelişmekte olan ile sanayileşmiş ülkeler arasındaki dış ticaret hadlerinin16 (terms of trade) belirlenmesiyle ilgilidir. Lewis, modelde ticaret ile kalkınma arasında bir ilişkinin olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır (Findlay, 1980: 70). Lewis, uluslararası ticarette, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hammadde ve tropik ürünler, gelişmiş olan ülkelerin ise sanayi ürünleri ihraç ettiklerini ifade etmektedir. 14 Büyüme süreci, ülkeler ve rakamlarla ilgili daha detaylı bilgi için bkz: (Becker & Craigie, 2007: 189– 194). 15 Bazı yazarlar, Lewis’in modelinde öngörülen bazı varsayımlarının birçok Üçüncü Dünya ülkesinde realiteye uymadığını ileri sürmektedir. Bunlar kısaca özetlenecek olursa; Đlk olarak, modelde geleneksel sektörden modern sektöre işgücü transferinin, sermaye birikim oranına paralel bir şekilde gerçekleşeceği öngörülmektedir. Halbuki, işgücünden tasarruf eden yeni gelişmeler dikkate alınmamıştır. Gerçekten de, birçok üçüncü dünya ülkesinde, sanayi sektörünün sahip olduğu işgücü emiş kapasitesi giderek küçülmüştür. Đkinci eleştiriye göre, modelde kırsal alanlarda işgücü fazlasından bahsedilirken, gizli bir şekilde kentsel alanlarda tam istihdamın var olduğu farz edilmektedir. Araştırmalar göstermektedir ki, birçok üçüncü dünya ülkesinde, bu varsayımın tam tersi bir durum söz konusudur. Üçüncü eleştiri, geleneksel sektörden modern sektöre geçen işgücünün ücretlerinin sabit olacağı varsayımıdır. Halbuki, birçok üçüncü dünya ülkesinde modern sektördeki nominal ve reel ücretler, yüksek işsizliğin olduğu durumlarda dahi hızlı bir şekilde yükselme temayülüne sahiptir. Dördüncü eleştiri ise, sayıları giderek artan girişimcilerin, modelde belirtildiği şekilde davranış sergileyeceklerinin, yani kazançlarını yatırama yönlendireceklerinin varsayılmasıdır. Bu da her zaman için bu şekilde gerçekleşmemekte, girişimci sınıf gelirini başka şekilde de kullanabilmektedir (Dixon, 1999: 663; Findlay, 1980: 68). 16 Bir ülkenin dış ticaretinde ihraç malları fiyatlarının ithal malları fiyatlarına oranı. 14 | S a y f a Dış ticaret hadleri modelinin özünde iki grup ülke mevcuttur (Kuzey ve Güney ya da zengin ve yoksul) ve bu ülkelerin her biri iki tür ürün üretmektedir. Bu ürünlerden bir tanesi (Gıda), her iki grubun da ortak üretimidir. Bu yüzden bir bölge (Kuzey) Çelik ve Gıda üretirken, diğer bölge (Güney) Kahve ve Gıda üretmektedir17. Bu ürünler karşılıklı olarak mübadele edilmekte ve her üç ürün iki bölgede de tüketilmektedir. Lewis bu modelinde, bazı koşullar altında, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde tarım sektöründeki emek verimliliğinin dış ticaret hadlerini nasıl belirlediğini göstermektedir. Lewis’in analizine göre, her iki grup ülke arasında dış ticaret hadlerini gerçekte belirleyen şey, gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörünün çok düşük verimliliği ile zengin ülkelerdeki tarım sektörünün verimliğidir18 (Lundberg, 1979; Nobelprize.org, 1979). Lewis’in bu son derece basitleştirilmiş model analizi, gelişmekte olan ülkelerin yoksulluk ve kalkınma sorunlarının temel nedenlerini ilginç bir şekilde ortaya koymaktadır. Lewis’e göre, yoksul ülkelerde sanayi ürünleri üretiminde sağlanan teknolojik gelişmeler ve bu ürünlerin artan ihracatı, bu ülkelerin dış ticaret hadlerinde bozulmalara yol açmaktadır. Halbuki, bu ülkelerde geliri artırmanın temel yolu, gıda üretimindeki verimliliği artırmaktır (Gersovitz, 2003). Bu nedenle, Lewis, sanayileşmeye çalışan birçok gelişmekte olan ülkeyi bu çabalarından dolayı eleştirmekte, halkının ihtiyaçlarını en hızlı şekilde karşılayabilmeleri için tarımda bazı yeni metodlar geliştirmeye davet etmekte, sanayi üretimine odaklanılırken, tarımsal üretimin ihmal edilmemesi gereği üzerinde durmaktadır (Pearson, 1991). Yoksulluğu azaltmak ve dış ticaret hadlerini az gelişmiş ülkelerin lehine olacak şekilde değiştirmek için Lewis’in az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere bazı tavsiyeleri bulunmaktadır. Bunlar; fiziki sermayeye ve insan sermayesine yatırım, teknolojik değişim ve hükümet yardımı yoluyla Gıda’da verimliliğin yükseltilmesi, olarak sıralanabilir (Vane & Mulhearn, 2005: 110; Findlay, 1980: 72). 17 Lewis, üniversite öğrenciliği yıllarından itibaren, “Kahve” ve “Çelik”in görece fiyatlarını neyin/nelerin belirlediği sorusuna cevap bulmaya çalışmıştır. “Marjinal fayda” teorisinin ve diğer birçok teorinin bu soruyu cevaplandırmada kendisini tatmin etmediğinden, kendi cevabını kendisi bulmaya uğraşmıştır. Yine, Neoklasik teorinin öne sürdüğü, yatırımlarda gerçekleşecek bir artışın, ücretleri artıracağı ve sermaye geri dönüş oranını azaltacağı varsayımı Lewis’i tatmin etmemiştir. Çünkü, O’na göre, Đngiltere’de sanayi devriminden sonraki elli–altmış yıl boyunca (1780–1940) hem karlar hem de yatırımlar hızla arttığı halde, reel ücretler sabit kalmıştır (Lewis, 1979/a). Ancak, günümüzün gelişen ülkelerinde, reel ücret oranlarının genellikle yükselmekte olduğu gözlenmektedir. 18 Lewis’e göre, her iki bölge arasındaki ticaret hadleri, talep koşullarından bağımsız olarak, Gıda üretiminde bulunan emeğin verimliliği tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle, şayet Güney’de çalışan bir kişi 1 birim Gıda ya da 1 birim Kahve üretirken, Kuzey’de çalışan bir kişi 5 birim Gıda ya da 1 birim Çelik üretirse, emtia ticaret haddi 1 Çelik’e karşılık 5 Kahve olacak ve faktörel ticaret haddi ise 1 birim Kuzey çalışanına karşılık 5 birim Güney çalışanı olacaktır. Faktörel ticaret haddinde ortaya çıkan bu farklılık, Lewis tarafından Gıda’da işgücü verimliliğindeki eşitsizlik şeklinde açıklanmıştır (Findlay, 1980: 71). 15 | S a y f a c. Ekonomik Büyümenin Motoru Olan “Merkez”in “Periferi” Üzerindeki Etkileri Lewis’in ekonomi bilimine burada zikredilmesi gereken katkılarından bir tanesi de, dünya ekonomisi ile ilgili yazdığı Growth and Fluctuations 1870–1913 (1978) adlı son kitabında geniş bir şekilde ele alınmaktadır. Lewis’e göre, gelişmiş ülkeler az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyüme oranları üzerinde bir etkiye, hatta kontrol gücüne sahiptir. Bunu ticaret yoluyla gerçekleştirirler. Gelişmiş ülkeler hızlı büyüdükçe, bu büyümeyi sağlayan motordan yayılan “titreşim” dünyanın geri kalan ülkelerine de ulaşmakta ve her birini ekonomik gelişme düzeylerine uygun olarak pozitif bir şekilde etkilemektedir. Özlü bir şekilde ifade edilecek olunursa, imalat üretiminin artması sonucunda ekonomik olarak büyüyen gelişmiş ülkeler, artan ihracatları yanında daha fazla oranda ithalat da gerçekleştirirler. Hızlanan ithalatın artış oranına paralel bir şekilde az gelişmiş ülkeler de daha fazla ihracatta bulunurlar. Böylece, ortaya çıkan ekonomik büyümeden, uluslararası ticaret yoluyla gelişmiş ülkeler yanında az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler de istifade ederler (Vane & Mulhearn, 2005: 111). Lewis, “büyümenin motoru19” olarak dört “merkez” ülkeye (Đngiltere, Fransa, Almanya ve ABD) işaret etmektedir. O’na göre, bu ülkelerde sağlanacak ekonomik büyüme (ya da ekonomik durgunluk), “periferi” ülkelerini de etkisi altına alacaktır. Ancak, Lewis, bu etkinin, periferinin iki farklı gurup ülkesinde farklı bir şekilde ortaya çıkacağını öngörmektedir (Findlay, 1980: 73). Lewis, periferi içinde yer alacak bölgelerden bir tanesini “tropikal bölgeler” olarak, bir diğerini ise “yeni yerleşim bölgeleri” olarak adlandırmaktadır. Tropikal alan, bugünün az gelişmiş ülkelerinin birçoğunu içine almaktadır. Yeni yerleşim gurubunda yer alanlar ise, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada ve Arjantin gibi ılıman alanda yer alan ülkelerdir. Her iki bölgede yer alan ülkelerin tümü, Merkez’in ürettiği sanayi ürünleri ile mübadele etmek üzere bu ülkelere temel ürünler ihraç etmektedir. Ancak, bu iki bölge arasında temel bir farklılık bulunmaktadır. Periferi’nin ılıman bölgesi, daha çok Avrupa’dan göç eden insanlardan oluşmaktadır ve bu ülkelerdeki ücret düzeyleri, vasıfsız işgücüne Avrupa düzeyinde bir yaşama standardı sağlayacak kadar yüksektir. Öte yandan, Periferi’nin tropik bölgesinde bulunan ülkelerde (bugün Hindistan ve Çin’de olduğu gibi) vasıfsız işgücünün “sınırsız arzı” nedeniyle, ücretler ancak geçimlik düzeyde elde edilmektedir (Vane & Mulhearn, 2005: 111). 1880’li yıllarda iki bölgedeki vasıfsız işgücünün ücret düzeyleri arasındaki fark bire dokuz (1/9) şeklinde gerçekleşmiştir. Bu oran, Gıda üretiminde Avrupalı ve Asyalı işgücü arasındaki işgücü verimliliğinin farkını yansıtmaktadır. Üretilen ürünlere bakarak, bu durumu şu şekilde de ifade etmek mümkündür: Yün, buğday, et ve süt ürünleri ihraç eden ülkeler çok tatminkar emtia ve faktör ticaret hadlerine sahip olurken, kahve, çay, şeker, kauçuk ve hint keneviri ihracatında bulunan ülkeler ise, çok yetersiz hadlerle karşı 19 Arthur Lewis’in en son yazdığı kitabının temel konularından bir tanesi olan “büyümenin motoru” (engine of growth) ile ilgili daha kapsamlı bilgiye Lewis’in Nobel Konuşması’nda da rastlamak mümkündür. Nobel Konuşması için bkz.: (Lewis, 1979/b; Lewis, 1992; Özdemir, 2010). 16 | S a y f a karşıya kalmıştır. Elbette ki bu durum, “periferi”nin bu iki bölgesinde, iç piyasanın hacmi ile sanayileşmenin ve ithal ikamesinin görünümü üzerinde vahim sonuçlar doğurmuştur (Findlay, 1980: 74). SONUÇ 1979 yılının Nobel Ekonomi Ödülü, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, yoksulluk, ekonomik gelişme ve kalkınma konularında yaptıkları çalışmalardan dolayı Sir Arthur Lewis ve Theodere W. Schultz’a verilmiştir. Siyah renginden dolayı insanların dışlandığı bir dönemde, zekasıyla, çalışkanlığıyla, azmiyle, kararlılığıyla öne çıkan ve yüzüne kapalı olan kapıları zorlayarak bugünkü ününe kavuşan Lewis, dünya ekonomi literatüründe, gelişmekte olan ülkeler ve kalkınma ekonomisi konularında önde gelen bir kişi olarak tanınmaktadır. Dünyanın saygın ekonomistlerinden biri olan Lewis’in çalışma alanı sadece bunlarla sınırlı değildir. Lewis, sanayi ekonomisi, iktisat tarihi, ekonomik kalkınma, ekonomik planlama ve uluslararası ticaret konularında da çok sayıda eser vermiştir. Ancak, şöhretini esas olarak iki eseriyle yakalamıştır (1950 tarihli “Economic Development with Unlimited Supplies of Labour” adlı makalesi ve 1955 tarihli The Theory of Economic Growth adlı kitabı). Bu iki temel eserinde, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kalkınmalarını nasıl sağlayabileceğine işaret eden iki farklı kalkınma modeli açıklamaktadır. Bunlar, “dual ekonomi modeli” ile “dış ticaret hadleri modeli”dir. Her iki model de, ekonomik gücü ve performansı düşük az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin zaman içerisinde bilinçli ve akıllıca politikalarla kalkınabileceğini öngörmektedir. Birinci model, geleneksel sektördeki sınırsız işgücü arzının modern sektöre transferi ve bu yolla modern kapitalist sektörde yaratılacak üretim artış (aynı zamanda girişimci sınıfının genişlemesi) ile birlikte kalkınmanın gerçekleşeceğini vurgulamaktadır. Đkinci model ise, ekonomik büyümenin yolunun gıda üretiminde işgücü verimliliğinin artırılmasından geçtiğine işaret etmektedir. Lewis, ekonomik büyüme ve kalkınma ile ilgili tahminlerinde gerçekten çok başarılı olmuş, birçok ekonomiste nazaran ekonominin gelişim trendini ve gidişatını onlarca yıl öncesinden görebilmiştir. Malezya, Tayland, Tayvan, Kore gibi birçok gelişmekte olan ülke, O’nun öngördüğü gibi ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirerek yeni sanayileşen ülkeler sınıfına katılmışlardır. Lewis’in tahminleri bugün dahi geçerliliğini korumaktadır. Örneğin, Çin, Hindistan gibi ülkeler de az gelişmişlikten gelişmişlik düzeyine doğru yol almaktadır ve özellikle Çin çok yüksek ekonomik büyüme oranlarına sahiptir. Bu büyümenin kaynağını Lewis’in ortaya koyduğu kalkınma modelinde aramak gerekir. Lewis’in bahsettiği sınırsız işgücü arzı dolayısıyla bu ülkelerde ücretlerin genel düzeyi çok düşüktür. Bu ülkelerin işgücü piyasalarındaki çok geniş işgücü havuzu, hem bu ülkelerde hem de yeni sanayileşmiş komşu ülkelerde (Malezya, Tayland, Tayvan, Kore) ücretlerin düşük kalmasına yol açmaktadır. Şayet bu ülkeler, Lewis’in öngördüğü gibi düşük ücretleri avantaja çevirebilir ve kendi sanayi sektörünü ve girişimci sınıfını daha da genişletebilirlerse, o takdirde ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirebileceklerdir. Bazı eksikliklerine ve aldığı eleştirilere rağmen, Lewis’in 17 | S a y f a ekonomik kalkınma modelleri onlarca yıldır geçerliliğini kanıtlamışlardır. Bu teorilerin bugün dahi geçerli olduğunu görmek heyecan verici olmaktadır. 18 | S a y f a YARARLANILAN KAYNAKLAR Baumol, William J. (1994), “Sir William Arthur Lewis”, Proceedings of American Philosophical Society, Vol. 138, No. 2, June 1994, pp. 336–340. Becker, Charles M. & Terry–Ann Craigie (2007), “W. Arthur Lewis in Restrospect”, Review of Black Political Economy, Issue: 34, pp. 187–216. Bhagwati, Jagdish N. (1982), “W. Arthur Lewis: An Appreciation”, The Theory and Experience of Economic Development: Essays in Honor of Sir W. Arthur Lewis, Editor: M. Gersovitz & C. F. Diaz–Alejandro & G. Ranis & M. R. Rosenzweig, London: George Allen & Unwin Publ., pp.15–28. Breit, William & Barry T. Hirsch (Editors) (2009), “W. Arthur Lewis”, Lives of the Laureates: Twenty– Three Nobel Economists, Fifth Edition, Cambridge, Massachusetts: The MIT Press, pp. 1–16. Dixon, Robert (1999), “Lewis’s The Theory of Economic Growth and Development”, Encyclopedia of Political Economy, Editor: Phillip Anthony O’hara, Volume 2: L–Z, New York: Routledge Publ., pp. 661–663. Encyclopedia of World Biography (2009), "William Arthur Lewis", (Çevrimiçi): http://www.notablebiographies.com/supp/Supplement–Ka–M/Lewis–William– Arthur.html, 17/11/2009. Fields, Garry S. (2004), “Dualism in the Labour Market: A Perspective on the Lewis Model After Half A Century”, The Manchester School, Vol. 72, No. 6, Dec. 2004, pp. 724–735. Figueroa, Mark (2004), “W. Arthur Lewis Versus the Lewis Model: Agricultural or Industrial Development?”, The Manchester School, Vol. 72, No. 6, Dec. 2004, pp. 736–750. Findlay, Ronald (1980) “On W. Arthur Lewis’ Contributions to Economics”, The Scandinavian Journal of Economics, Vol. 82, No. 1, pp. 62–79. Findlay, Ronald (1982), “On W. Arthur Lewis's Contributions to Economics”, The Theory and Experience of Economic Development: Essays in Honor of Sir W. Arthur Lewis, Editor: M. Gersovitz & C. F. Diaz–Alejandro & G. Ranis & M. R. Rosenzweig, London: George Allen & Unwin Publ., pp. 1–14. Findlay, Ronald (1984), “On Lewis”, Contemporary Economists in Perspective, Editor: H. W. Spiegel & W. J. Samuels, Greenwich, CT: JAI Press. Gersovitz, Mark (2003), “W. Arthur Lewis”, The Oxford Encylopedia of Economic History, Editor: Joel Mokyr, Oxford University Press, (Çevrimiçi): http://www.oxfordreference.com/ views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t168.e0440, 24/10/2008. Gersovitz, Mark (Editor) (1983), Selected Economic Writings of W. Arthur Lewis, New York: New York University Press. Girvan, Norman (2008), “Sir Arthur Lewis: A Man of His Time; and Ahead of His Time”, 20 February 2008, (Çevrimiçi): http://www.normangirvan.info/wp–content/uploads/2008/02/sir– arthur–lewis–a–man–of–his–time.pdf, 25/01/2010. Houseman, Gerald L. (1992), “Understanding World Economic Development: The Work of W. Arthur Lewis”, Challenge, Nov.–Dec. 1992, pp. 61–62. Kirkpatrick, Colin & Armando Barrientos (2004), “The Lewis Model After 50 Years”, The Manchester School, Vol. 72, No. 6, Dec. 2004, pp. 679–690. Levitt, Kari Polanyi (2008), “W. Arthur Lewis: Pioneer of Development Economics”, UN Chronicle, Vol. 45, Issue: 1, pp. 45–46. Lewis, Arthur (1979/a), “Autobiography”, (Çevrimiçi): http://nobelprize.org/nobel_prizes/ economics/laureates/1979/lewis–autobio.html, 10/01/2010. 19 | S a y f a Lewis, Arthur (1979/b), “Prize Lecture: The Slowing Down of the Engine of Growth”, 8 Ekim 1979, (Çevrimiçi): http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/ 1979/lewis–lecture.html, 10/01/2010. Lewis, Arthur (1992), “Nobel Lectures”, Economics 1969–1980, Editor: Assar Lindbeck, Singapore: World Scientific Publishing Co. Lundberg, Erik (1979), “Presentation Speech”, The Sveriges Riksbank Prize in Economic Sciences in Memory of Alfred Nobel 1979, (Çevrimiçi): http://nobelprize.org/nobel_prizes/ economics/laureates/1979/presentation–speech.html, 02/10/2009. Nobelprize.org, “Press Release”, The Sveriges Riksbank Prize in Economic Sciences in Memory of Alfreid Nobel 1979, 16 October 1979, (Çevrimiçi): http://nobelprize.org/nobel_prizes/ economics/laureates/1979/press.html, 19/11/2009. Özateşler, Mustafa & M. Faysal Gökalp & Sadık Ö. Başer (1998), “Nobel Ekonomi Ödülü Alan Ekonomistler ve Az Gelişmiş Ülkeler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Đ.Đ.B.F. Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 1, 1998, ss. 145–162. Özdemir, Süleyman (2010), “Ödül Töreni Konuşması: Büyümenin Motorunun Yavaşlaması”, (Prize Lecture: The Slowing Down of the Engine of Growth), (Çeviri), 8 Ekim 1979, (Çevrimiçi): http://makale.suleymanozdemir.com/ArthurLewisCeviri1–OdulToreni Konusmasi.pdf, 05/02/2010. Özdemir, Süleyman (2010), “W. Arthur Lewis’in Ekonomi Bilimine Katkısı Üzerine”, (On W. Arthur Lewis’ Contributions to Economics), (Çeviri), (Çevrimiçi): http://makale.suleymanozdemir.com/ArthurLewisCeviri2–RonaldFindlayMakale.pdf, 05/02/2010. Pearson, Richard (1991), “Sir W. Arthur Lewis, Laureate, Dies”, The Washington Post, 17/06/1991, (Çevrimiçi): http://proquest.umi.com/pqdweb?did=74701748&sid=1&Fmt=3&clientId= 46175&RQT=309&VName=PQD, 24/11/2009. Ranis, Gustav (2004), “Arthur Lewis’s Contributions to Development Thinking and Policy”, The Manchester School, Vol. 72, No. 6, Dec. 2004, pp. 712–723. Sir Arthur Lewis Institute of Social and Economic Studies – SALISES (2010), (Çevrimiçi): http://sta.uwi.edu/salises/default.html, 01/02/2010. Stewart, James B. (2007), “Book Review”, The Journal of African American History, Vol. 92, Issue: 2, pp. 320–323. Streeten, Paul (1992), “Arthur Lewis Distinguished Lecture What’s Left of What’s Left? Or: What Does It Mean to Be a Socialist Today?”, Review of Black Political Economy, Vol. 21, Issue: 1, Summer 92. The Concise Encyclopedia of Economics, “W. Arthur Lewis”, http://www.econlib.org/library/Enc/bios/Lewis.html, 02/01/2009. (Çevrimiçi): Tignor, Robert L. (2006), Arthur Lewis and the Birth of Development Economics, New Jersey: Princeton University Press. Vane, Howard R. & Chris Mulhearn (2005), "W. Arthur Lewis (1915–91)", The Nobel Memorial Laureates in Economics: An Introduction to Their Careers and Main Published Works, Massachusetts: Edward Elgar Publ., pp. 108–112. Vikipedia, “Arthur Lewis”, (Çevrimiçi): http://tr.wikipedia.org/wiki/Arthur_Lewis, http://en.wikipedia.org/wiki/Arthur_Lewis_(economist), 13/01/2010. 20 | S a y f a SIR ARTHUR LEWIS’ĐN YAYINLANMIŞ ESERLERĐ* KĐTAPLAR: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. Economic Problems of Today. London, 1940. Economic Survey, 1919–39. London and New York, 1949. Overhead Costs. London and New York, 1949. The Principles of Economic Planning. London, 1950. The Theory of Economic Growth. London and Homewood, 1955. Politics in West Africa. (The Whidden Lectures). London and New York, 1965. Development Planning. London and New York, 1966. Some Aspects of Economic Development. (The Aggrey Memorial Lectures) Accra, 1969. Aspects of Tropical Trade, 1883–1965. (The Wicksell Lectures) Stockholm, 1969. (Editor) Tropical Development 1883–1913. London, 1971. Growth and Fluctuations 1870–1913. George Allen and Unwin, London, 1978. RESMĐ RAPORLAR: 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. Industrial Development in the Caribbean. Caribbean Commission, 1949. Land Settlement Policy. Caribbean Commission, 1950. (Ortak) Measures for the Economic Development of Under–Developed Countries. United Nations, 1951. (Ortak) Report on National Fuel Policy. U.K. Government, 1952. Industrialization and the Gold Coast. Gold Coast Government, 1953. Eastern Caribbean Federation. West Indian Federal Government, No. 45, 1962. Proposals for an Eastern Caribbean Federation of Eight Territories. West Indies Federal Government, No. 51, 1962. (Ortak) Partners in Progress. "Pearson Commission", Report to the World Bank, Washington, 1969. Presidential Address on Unemployment to the Board of Governors, Caribbean Development Bank, Barbados, 1972. Some Constraints on International Banking. Caribbean Development Bank, Barbados, 1972. Presidential Address on the Shortage of Entrepreneurship to the Board of Governors, Caribbean Development Bank, Barbados, 1973. MONOGRAFĐ VE BROŞÜRLER: 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30. * Labour in the West Indies. Fabian Society, London, 1939. Monopoly in British Industry. Fabian Scoiety, London, 1945. Aspects of Industrialization. National Bank of Egypt, Cairo, 1953. Economic Problems of Jamaica. Daily Gleaner, Kingston, 1964. The Agony of the Eight. Barbados Advocate, Bridgetown, 1965. Reflections on Nigeria's Economic Growth. O.E.C.D., Paris, 1967. Socialism and Economic Growth. (The Annual Oration). L.S.E., London, 1971. The Evolution of Foreign Aid. (The David Owen Memorial Lecture) Uni– versity of Wales, Cardiff, 1972. Bu bibliyografya, bizzat Prof. Dr. Arthur Lewis’in kendisi tarafından oluşturulmuştur. Kitap incelemeleri, gazete yazıları ve diğer küçük hacimli çalışmalar bibliyografyanın dışında bırakılmıştır. Bibliyografyanın alıntı yapıldığı kaynak: (Findlay, 1980). 21 | S a y f a 31. 32. 33. 34. 35. 36. 37. 38. 39. 40. 41. 42. 43. 44. 45. 46. 47. 48. 49. 50. 51. 52. 53. 54. 55. 56. 57. 58. 59. Development Economics: An Outline. General Learning Corporation Modules, Morristown, N.J., 1973. Dynamic Factors in Economic Growth. Tata Memorial Lectures, Orient Longman, New Delhi, 1974. The University in Less Developed Countries. International Council for Educa– tional Development, New York, 1974. The Evolution of the International Economic Order. Janeway Lectures, Prince– ton University Press, Princeton, N.J. 1978. LDCs and Exchange Stability. Per Jacobsson Lecture. IMF, Washington, D.C. 1978. Chapters in books "Nationalization as an Alternative to Monopoly Control: the British Experi– ence", in Monopoly and Competition and their Regulation, ed. E. H. Chamber– lin, London, 1954. "The Economic Development of Africa", in Africa in the Modern World, ed. Calvin W. Stillman, Chicago, 1955. "The Economic and Social Council", in The United Nations, ed., E. A. Wortley, Manchester, 1957. "The Shifting Fortunes of Agriculture", in Report of the Tenth International Conference of Agricultural Economics, London, 1959. "Sponsored Growth: Challenge to Democracy", in Problems of Economic Growth, ed. M. K. Haldar and E. Ghosh, Delhi, 1959. "Economic Conditions for Greater Agricultural Output", Report of the Annual Meeting of the British Association for the Advancement of Science, 1960. "Depreciation and Obsolescence as Factors in Costing", in Depreciation and Replacement Policy, ed. J. L. Meij, Amsterdam, 1961. "The Emergence of West Africa", in The Promise of World Tensions, ed. Harland Cleveland, New York, 1961. "Science, Man and Money", in Science and the New Nations, ed. Ruth Gruber, New York, 1961. "Competition and Regulation in the West Indies", in Economic Systems of the Commonwealth, ed. Calvin B. Hoover, Durham, N.C., 1962. "Tensions in Economic Development", in Restless Nations, ed. Lester B. Pearson, New York, 1962. "Industrialisation and Social Peace", in Conference Across a Nation, Report of H. R. H. The Duke of Edinburgh's Study Conference, Macmillan's of Canada, 1963. "Social Services in Development Planning", in Planning for Economic Development in the Caribbean. Report of a Caribbean Organization Conference, Puerto Rico, 1963. "Closing Remarks", in Inflation and Growth in Latin America, ed. W. Baer and I. Kerstenetzky, New Haven, 1964. "Economic Development and World Trade", in Problems in Economic Development. ed. E. A. G. Robinson, London, 1965. "African Economic Development", in Africa: Progress Through Co–operation, ed. J. Karefa–Smart, New York, 1966. "Planning Public Expenditure", in National Economic Planning, ed. M. F. Millikan, New York, 1967. "Unemployment in Developing Areas", in A Reappraisal of Econonic Develop– ment, ed. A. M. Whiteford, Chicago, 1967. "International Trade and Economic Growth", in Fiscal and Monetary Prob– lems in Developing States, ed. D. Krivine, New York, 1967. "Development Planning", in International Encyclopedia of the Social Sciences, 1968. "Economic Aspects of Quality in Education", in Qualitative Apects of Edu– cational Planning, ed. C. E. Beeby, Paris, 1969. "On Being Different", in Speeches made at the 1971 Graduation Ceremonies of the University of the West Indies. Kingston, 1971. "Objectives and Prognostications", in The Gap Between Rich and Poor Nations, ed. G. Ranis, London, 1972. "Reflections on Unlimited Labour", in International Economics and Develop– ment. (Essays in Honour of Raoul Prebisch), ed. V. di Marco, New York, 1973. 22 | S a y f a 60. 61. 62. "The Development Process", in The Case for Development: Six Studies. United Nations, New York, 1973. "Development and Distribution", in Employment, Income Distribution and Development Strategy, Edited by Alec Cairncross and Mohinder Puri, Mac– millan Press, London, 1976. "The Diffusion of Development", in The Market and the State, Edited by Thomas Wilson, Oxford University Press, Oxford, 1976. MAKALELER: 63. 64. 65. 66. 67. 68. 69. 70. 71. 72. 73. 74. 75. 76. 77. 78. 79. 80. 81. 82. 83. 84. 85. 86. 87. 88. 89. 90. 91. 92. 93. 94. 95. 96. 97. 98. "The Inter–relations of Shipping Freights." Economica, 1941. "The Two–Part Tariff." Economica, 1941. "The Economics of Loyalty." Economica, 1942. "Monopoly and the Law." Modern Law Review, 1943. "An Economic Plan for Jamaica." Agenda, 1944. "Competition in Retailing." Economica, 1945. "Spare Time Activities of Employees." Modern Law Review, 1946. "Fixed Costs." Economica, 1946. "The Prospect Before Us." The Manchester School, 1948. "Colonial Development." Transaction of the Manchester Statistical Society, 1949. "Whither Prices?" District Bank Review, 1949. "The British Monopolies Act." The Manchester School, 1949. (With F. V. Meyer) "The Effects of an Overseas Slump on the British Economy." The Manchester School, 1949. "Developing Colonial Agriculture." The Three Banks Review, 1949. (Also published in Attitude to Africa, London, 1954). "Sur Quelques Tendances Seculaires." Economie Appliquee, 1949. "The Price Policy of Public Corporations." The Political Quarterly, 1950. "Food and Raw Materials." District Bank Review, 1951. "The Future of World Trade." Scope, 1952. "World Production, Prices and Trade, 1870–1960." The Manchester School, 1952. "Reflections on South East Asia." District Bank Review, 1952. "United Nations Primer for Development: A Comment." Quarterly Journal of Economics, May 1953. "Thoughts on Land Settlement." Journal of Agricultural Economics, 1954. "Economic Development with Unlimited Supplies of Labour." The Man– chester School, 1954. "Trade Drives." District Bank Review, 1954. (P. J. O'Leary ile ortak) "Secular Swings in Production and Trade, 1870–1913." The Manchester School, 1955. "Investment Policy." Bulletin of the Oxford Institute of Statistics, 1955. (A. Martin ile ortak) "Patterns of Public Revenue and Expenditure." The Manchester School, 1956. "International Competition in Manufactures." American Economic Review, May 1957. "Recent Controversies over Economic Policy in the British Labour Party." World Politics, 1958. "Unlimited Labour: Further Notes." Manchester School, 1958. "Employment Policy in an Underdeveloped Area." Social and Economic Studies, 1958. "On Assessing a Development Plan." Ghana Economic Bulletin, 1959. "Education and Economic Development." Social and Economic Studies, 1961. "Education for Scientific Professions." Daedalus, 1962. "Secondary Education and Economic Structure." Social and Economic Studies, 1964. "A Review of Economic Development." (Richard T. Ely Lecture) American Economic Review, May 1965. 23 | S a y f a 99. 100. 101. 102. 103. "Unemployment in Developing Countries." (Stephenson Memorial Lecture), World Today, January 1967. "Word Trade since the War." Proceedings of the American Philosophical Society, 1968. "Black Power and the American University." University: A Princeton Maga– zine, 1969. "The Economic Profile of the American Black." Journal of Religion and Health, October 1970. "Summary: The Causes of Unemployment in Less Developed Countries." International Labour Review, May 1970. 24 | S a y f a SIR WILLIAM ARTHUR LEWIS’ĐN NOBEL ÖDÜL TÖRENĐ’NDEKĐ KONUŞMASI 20 (8 Aralık 1979) BÜYÜMENĐN MOTORUNUN YAVAŞLAMASI Kafamdaki bir sorunu ifade ederek konuşmama başlamama izin veriniz. Yüzyıllardır gelişmekte olan dünyada üretim artış oranı, gelişmiş dünyadaki üretim artış oranına bağlı kalmıştır. Ne zaman gelişmiş ülkeler hızlı büyürse, gelişmekte olan ülkeler de hızlı büyümekte, gelişmiş ülkelerin büyümesi yavaşladığında ise, gelişmekte olan ülkelerde de yavaşlama başlamaktadır. Bu bağ kaçınılmaz mıdır? Daha spesifik olarak belirtmek gerekirse, dünya 20 yıldır eşi görülmemiş bir büyüme yaşamakta, dünya ticareti daha önce görülmemiş bir hızda iki katı büyümektedir (büyüme, yıllık bazda reel olarak yaklaşık yüzde 8 olmuştur. Halbuki, 1913 ile 1939 arasındaki büyüme hızı sadece binde 9’dur, 1873 ile 1913 arasındaki büyüme hızı ise yıllık yüzde 4’ten daha azdır). Bu refah dolu onlu yıllar boyunca, az gelişmiş ülkeler de toplam üretimlerini yıllık yüzde 6 artırarak kapasitelerini ortaya koymuşlardır ve hatta bütün az gelişmiş ülkeler yüzde 6 oranını minimum ortalama hedef olarak benimsemişlerdir. Eğer gelişmiş ülkeler daha önceki büyüme oranlarına geri dönerlerse ve sadece yıllık olarak yüzde 4’lük bir büyüme gerçekleştirirlerse ne olacaktır? Bu durum, az gelişmiş ülkelerdeki büyümenin de kaçınılmaz olarak tespit ettikleri hedefin önemli ölçüde altına düşeceği anlamına mı gelmektedir? Benim amacım, ne olacağına dönük öngörüde bulunmak değil, mevcut ilişkiyi ortaya koymak ve nasıl değişebileceğini açıklamaktır. 1973 yılından önceki 20 yılın olağanüstü büyüme oranları herkesi şaşırtmıştır. Biliyoruz ki, dünyada ekonomik faaliyetler açısından uzun salınımlar yaşanmaktadır. Örneğin, 1830–1873 arasındaki dünya ticareti 1873–1913 arasındakinden daha hızlı büyümüştür. 1973 yılından önceki büyüme yüzde 4 ile 5 arasında iken, 1973 yılından sonraki büyüme yüzde 3 ile 4 arasındadır. Ancak, yüzde 8’e varan bir sıçrama inanılmazdır. Bazı kişiler, az gelişmiş ülkelerin gösterdiği performansı çok daha şaşırtıcı bulmuşlardır. Bu kişiler, az gelişmiş ülkelerin 1950’li yıllarda sahip oldukları yetersiz kurumlar ya da koşullar nedeniyle, bu ülkelerin hızlı büyüme kapasiteleri sergileyebileceklerini düşünmemişlerdir. Bunlara göre, sıkı çalışma için güneş çok sıcak, insanlar çok müsrif, hükümet çok yozlaşmış, doğum oranları çok yüksek, din çok öteki dünyayla ilgili vs.’dir. Bu tür analizler günümüzde neredeyse tamamıyla literatürden çıkmıştır. 1940’ların sonlarındaki tartışmalarda ABD’de kişi başına düşen milli gelirin uzun dönemde yılda yüzde 2, az gelişmiş ülkelerde ise yaklaşık olarak yüzde 1 büyüdüğü 20 Arthur Lewis, “Nobel Lectures”, Economics 1969–1980, Editor: Assar Lindbeck, World Scientific Publishing Co., Singapore, 1992. Arthur Lewis, “Prize Lecture. The Slowing Down of the Engine of Growth”, 8 Ekim 1979, (Çevrimiçi): http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/1979/lewis–lecture.html, 10.01.2010. 25 | S a y f a kaydedilmekte, Birleşmiş Milletler camiasındaki ekonomistler cesaretle az gelişmiş ülkelerin büyüme oranlarının yüzde 3 olabilme olasılığını tartışmaktaydı. 1950’lerin sonunda Birleşmiş Milletler, 60’lı yıllar için hedefini yüzde 5 olarak düzeltmiştir. Birleşmiş Milletler’in yüzde 5’lik tahmini, 60’ların ortalarına gelindiğinde ortalama olarak gerçekleştiğinde herkes şaşırmıştır. Daha sonra, 70’li yıllar için hedef yüzde 6’ya yükseltilmiştir. Fakat, gösterge 70’li yılların daha başlarında yüzde 6 olmuş, Birleşmiş Milletler, 1974 yılındaki resesyondan hemen önce, 80’li yıllar için tahminini yüzde 7 olarak düzeltmiştir. Bu performans göstergelerinin hiçbirisinin doğruluğuna kefil olamam, ancak kanımca az gelişmiş ülkeler fiziki ve insan kaynaklarını verimli bir şekilde kullanma kapasitelerini şüphe götürmez bir şekilde kanıtlamış oldular. Diğer yandan, dünya ticaretindeki hızlı gelişme, kalkınma teorisini de yıpratmıştır. 1930’larda uluslararası ticaretin çöküşü geri dönülemez bir durum olarak görülmüş, hatta o kadar ki Keynes “ona artık ihtiyacımız olmayacak” şeklinde bir beyanda bulunmuştu. Böylece, 1940’lar ve 50’lerde, dünya ticaretinin durgun (dengeli büyüme, bölgesel entegrasyon, iki açıklı model, yapısal enflasyon) olduğu zamanlarda anlam ifade edecek, ticaretin yıllık bazda yüzde 8 oranında büyüdüğü teoriler seti yaratıldı. Ayrıca, politikalarını aynı öngörüye dayandıran birçok ülke, ithal ikameci bir yaklaşımla içe doğru yöneldiler. Ticaretin hızlı bir şekilde büyüdüğü gerçeği, 60’lı yılların ikinci yarısına kadar evrensel olarak kabul edilmedi. Daha sonra, neredeyse her ülke ihracat yapmanın üstünlüklerini keşfetti. Bugünlerde biz yine benzer bir yanılgıya düşme tehlikesi içindeyiz. 1973 yılından beri dünya büyüme oranı yarıya indi ve hiç kimse bunun kalıcı mı yoksa geçici mi olduğu konusunda bir fikre sahip değil. Ne var ki, ekonomi yazınımızın büyük bir kısmı, açık bir şekilde yüzde 8’lik büyümeye geri dönüşün hemen köşesinde olduğumuzu öngörmeye devam ediyor. –I– Çok Gelişmiş Ülkeler ile Az Gelişmiş Ülkeler arasındaki ilişkiye geri dönmek istiyorum. Gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelerin büyüme oranları üzerinde sahip olduğu kontrol gücündeki temel bağ, ticarettir. Gelişmiş ülkeler hızlı büyüdükçe, gerçekleştirdikleri ithalatın artış oranı hızlanır ve az gelişmiş ülkeler daha fazla ihracat yapar. Bu ilişkiyi ölçümleyebiliriz. 1873 ile 1913 dönemleri arasında, gelişmiş ülkelerde temel ürünlerin dünya ticaretindeki büyüme oranı, endüstriyel ürünlerin büyüme oranının yüzde 87’sine denk gelmektedir. Yüzde 87’lik benzer bir ilişki, 1973 yılına kadar da aynı şekilde devam etmiştir. Temel ürünler tarzında gerçekleşen dünya ticareti, gelişmekte olan ülkelerin gerçekleştirdiği ihracatlardan daha geniş bir kavramdır, ancak böyle olmasına rağmen bu iki kavram yeterli derecede yakın bir ilişkiye de sahiptir. Bizim sanayi ülkelerinde ticaretin refaha bağlı olduğuna dair ayrıntılı istatistiksel kanıta ihtiyacımız yok. Daha ilginç olan, yüzyılı aşkın bir süredir bu ilişkinin kantitatif olarak aynı olduğunu ortaya koyan bulgudur, böylece az gelişmiş ülkelerin gerçekleştirdiği temel ürün ihracatındaki büyüme oranının üçte iki oranında artmasının, gelişmiş ülkelerin büyüme oranındaki artıştan ne fazla ne de az olacağı tahmin edilebilmektedir. Daha ilginç olanı, katsayının 1’den daha az olmasıdır, yani binde 87 olmasıdır. Bunun anlamı şudur: Eğer büyümenin motoru gelişmiş ülkelerdeki endüstriyel ürünler ve az gelişmiş ülkelerdeki temel ürünler ihracatı ise, o takdirde gelişmiş ülkelerdeki motorun az gelişmiş ülkelerdeki motordan bir miktar daha hızlı çalıştığı söylenebilir. Motorun bu ülkelerde eşit düzeyde çalışıyor olması, tam anlamıyla benzer etkilere sahip 26 | S a y f a olmayabilecektir. Ve bu ilişkiyi kuvvetlendirecek yan etkiler de vardır. Motor daha hızlı çalıştıkça, dış ticaret hadlerinin daha çok az gelişmiş ülkelerin lehine işleyebileceği beklenmektedir (bu durum bugün için geçerli değildir). Đç piyasalarda işler yolunda gittiğinde, az gelişmiş ülkelerde iç piyasalarda endüstrileşme hızlanır ve bu şekilde olmuştur. Gelişmiş ülkeler, sınırlarını üreticilerin ithalatlarına karşı gevşetir, böylece bu durum da ticareti hızlandırır. Madenlere, ürünlere ve altyapı tesislerine doğru yabancı sermaye akışı olur. Ve yabancı ülkeler daha fazla göçmen kabul eder, bu tür zamanlarda göç edenlerce az gelişmiş ülkelere para akışı gerçekleşir. Hepsini bir arada düşünecek olursak, sanayi üretiminin az gelişmiş ülkelerde gelişmiş ülkelerden daha hızlı bir şekilde büyüdüğü gerçeğine rağmen, gayri safi yurt içi hâsılada gerçekleşen büyüme oranlarının hem az gelişmiş ülkelerde ve hem de gelişmiş ülkelerde, 1973’e kadar süren çeyrek yüzyıllık süre boyunca, neredeyse aynı olması (yıllık yüzde 5 civarında) hiç de sürpriz verici bir durum değildir. Azgelişmiş ülkelerdeki nüfus gelişmiş ülkelerdeki nüfustan daha hızlı büyüdüğü için, kişi başına düşen milli gelirdeki büyüme oranlarında büyük bir açık vardır. Bu oran gelişmiş ülkelerde yaklaşık yüzde 4 iken, az gelişmiş ülkelerde yüzde 2,5’dir. Az gelişmiş ülkelerin göstermiş olduğu performans gerçekten olağanüstü olmuştur, ancak kişi başına düşen gelir bakımından gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki açık hızlı bir şekilde genişlemesini sürdürmüştür. Bu durum üzerinde durmak istediğim ikilemi ortaya koymaktadır. Bu konularla ilgili birçok kişinin amacı, az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerdeki kişi başına düşen açığı daraltmaktır. Eğer bu ülkeler toplam kapasite bakımından eşit büyüme oranlarıyla birbirine bağlıysa, bu nasıl gerçekleştirilecektir? Bazıları belki gelişmiş ülkelerdeki büyüme oranlarını daha da düşük olarak tasarlayabilir. Gelişmiş ülkelerde birçok kişi bunu seslendirmektedir (çevreciler, tükenebilir kaynakların tükeneceğinden endişe duyan kişiler, daha fazla boş vakit ve eğlence isteyenler, vb.). Fakat, eğer gelişmiş ülkelerin büyüme oranları düşerse, az gelişmiş ülkelerdeki büyüme oranları da düşecektir ve az gelişmiş ülkeler bundan daha kötü şekilde etkileneceklerdir, çünkü dış ticaret hadleri onlara karşı işlemeye başlayacaktır. Đki gurup ülkenin aralarındaki bağa göre, gelişmiş ülkelerin en hızlı şekilde büyümeleri, az gelişmiş ülkelerin lehine olacaktır. Bu argüman, dünya ticaretindeki büyümeye bağlı olarak ortaya çıkacak ekonomik büyümenin, az gelişmiş ülkelere zarardan çok yarar getireceğini öngörmektedir. Literatürün çok büyük bir kısmı, bu ilişkinin yararlı olabileceğini reddetmektedir. Bu konuyu burada detaylı bir şekilde tartışmak, bizi alanın çok dışına itecektir, ancak bu konunun bir yönüyle ilgili olarak bazı şeyler söylenmelidir. Bu kişiler, ticaretin büyümeye yol açmayacağını veya büyümeye yol açsa bile, bu büyümenin kendi kendini sürdürebilir hale gelemeyeceğini ifade etmektedirler. Đddialarına göre, ticaret büyümeyi teşvik etmez, çünkü ticaretin gerçekleşmesi ile birlikte fabrika kaynaklı bir ithalat akımı, az gelişmiş ülkelerdeki el imalatını tahrip eder. 19. yüzyılın ilk yarısında, Đngiliz tekstil ve demir ihracatının Hindistan ve Şili üzerindeki etkileri buna örnek olarak gösterilmektedir. Muhakkak ki, ihracat söz konusu olsa bile, bir süre sonra ihracat ve ithalat eşit düzeye gelecektir. Ancak, ödemeler dengesi ithalat ile kaybedilenin ihracat ile kazanıldığını göstermediğinden, bu denge herhangi bir düzeyde işsizliğe karşılık gelmektedir. Bu nedenle ticaretin söz konusu yararları, işsizlik olarak değerlendirilebilmektedir. Đhracat tarımsal kaynaklı ise, faktörel dış ticaret hadleri tropik ülkelerin aleyhine olduğundan, sanayileşme için bir temel sağlayan satın alma gücü yeterli düzeyde yaratılamamaktadır. Madenler söz konusu olduğunda, bunların bolluğu maliyetler 27 | S a y f a yönünden eşit düzeyde zarar verici olabilmektedir. Çünkü bu sektörde, yüksek düzeyde ücret ve gelir belirlenirse, bu durum diğer sanayilerin yaşamasını önler ve dış ödemeler dengesinde sağlanan yararları işsizlik olarak karşımıza çıkartabilir. Bu iddia çoğunlukla maden zengini az gelişmiş ülkelerin neden çok fazla işsizliğe sahip olduğunu açıklamada kullanılmaktadır. Fakat bu açıklama, diğer ihracat türlerine de genelleştirilebilir. Ticaret, ondokuzuncu yüzyılın ilk yarısında büyümeye yol açmamış olabilir, ama şu anda kesinlikle büyümeye yardımcı olmaktadır. Regresyon analizleri, ihracattaki büyüme oranını, az gelişmiş ülke hâsılasının büyüme oranı içinde en etkili unsurlardan bir tanesi olarak göstermektedir. Bu tür bir büyümenin kendi kendini sürdürebilir hale gelip gelemeyeceği sorusu farklı bir konudur. Kendi kendini sürdürebilir büyümenin iki koşulu vardır; bunlardan birincisi, bir ülkenin zaman içerisinde çekirdek bir girişimci ve yönetici sınıfı oluşturması; ikincisi ise yeterli düzeyde tasarruf ve vergi kapasitesine ulaşmasıdır. Bu noktada, muhaliflere göre, ticari yaşamda gerçekleşen ithalat ve ihracat, ulusal girişimciliğin doğuşunu önleyen birkaç büyük yabancı şirketin (bankacılık, sigorta ve taşımacılık vb.) ellerinde yoğunlaşmış gözükmektedir. Tasarruflar, önemli oranda karlardan sağlanmaktadır ve eğer elde edilen karlar yabancı ellerde olursa o takdirde tasarruf kapasitesi sınırlanmış olacaktır. Bu yabancı ticaret ve finans erbabı, politik olarak sanayileşmenin genişlemesinin karşısında olan, pazarlarını ve ucuz işgücü kaynaklarını kaybetmek istemeyen çiftçilerle de birleşmektedir. Ekonomi hızlı bir şekilde büyüyebilir, ancak ulusal girişimcilik ve ulusal tasarrufun gelişmesi engellenirse, bu büyüme kendi kendini sürdürebilir olmayacaktır. Bu önermelerin bir miktar geçerliliği olabilir, ancak bu kişilerin tanımladıkları şartlar evrensel ve kaçınılmaz değildir ve 1929 yılındaki büyük depresyonun başlangıcından beri ortaya çıkan politik iklimdeki değişiklikler nedeniyle bunların önemi son derece azaltılmıştır. Diğer yandan, eleştirenlerin vurguladığı alternatif dengeli büyüme politikası da her zaman için uygulanabilir değildir. Büyüme, özellikle amacı yalnızca temel ürün ihracı olduğunda, fiziksel altyapı ve eğitimli insan gücü gerektirir. Okullara ve üniversitelere paralar harcanır ve ülkede eğitimli insanlardan oluşan çekirdek bir grup inşa edilir. Bu açıdan bakıldığında, yüksek (ya da aynı) ihracat oranlarına sahip ülkeler ile düşük ihracat oranlarına sahip ülkeler arasındaki açık önemli düzeydedir. Bazen bu çekirdek grup yönetimi devralır ve ulusalcı politikalar takip eder (yabancı firmaların faaliyetlerinin frenlenmesi, bu firmaların ulusal yöneticilerle çalışmaları ve onların eğitilmesi konusunda zorlanması ve elde ettikleri karların vergiye tabi tutulması gibi). 1929 yılından önce Latin Amerikan hükümetlerinin sanayileşmeyi gerçekleştirememekteki başarısızlıkları, serbest ticaret ve düzenlenmemiş piyasa öğretilerinin entellektüel üstünlüğü ile arazi sahiplerinin gücü nedeniyledir. Bu üstünlük bugün dünyanın her yerinde sona ermiştir. Böylece, ülkeler ister ticarete dayalı büyüme, isterse dengeli büyüme yoluyla olsun insan sermayelerini yaratmaktadırlar. Dengeli büyüme fırsatı yalnızca büyük ülkelere verilmiştir. Birçok gelişmiş ülke küçüktür ve ihracata dayalı büyüme dışında başka bir seçenekleri yoktur. Alternatif dengeli büyümenin destekçileri, aynı zamanda daima siyasi federasyonu ya da devletlerin birlikteliklerini de desteklemektedirler. Bu tür bir siyasi çerçeve olmadığında, ihracat yoluyla büyümeye yönelik yaptıkları eleştiriler, söylenmemiş ve yok hükmünde olacaktır. 28 | S a y f a – II – Takip eden bölümde, gelişmiş ülkelerde sanayi üretiminin 1973’deki büyümesinden daha yavaş bir şekilde büyüdüğünü ve bu ülkelerin gerçekleştirdiği ithalatın, önümüzdeki 20 yıl boyunca yılda yalnızca yüzde 4 büyüyeceğini ileri öne süreceğim. Bu bir kehanet değildir, yalnızca sonuçlarını analiz etmekte olduğumuz bir varsayımdır. Ayrıca bu bölümde, az gelişmiş ülkelerin, GSMH’larını yıllık bazda yüzde 6 olarak artırmayı istediklerini öngörmekteyim ve bu da bu ülkelerin ithalatlarının yüzde 6 büyümesini gerekli kılmaktadır. Tek başına az gelişmiş bir ülke, büyük olasılıkla çok küçük olduğundan dolayı, kendi başına yeterli olamayacaktır; halbuki azgelişmiş ülkeler bir grup olarak kendilerine daha çok yeterli hale geleceklerdir. Đthalatın durumunun büyüyen GSMH’nın durumuyla aynı olup olmaması önemli değildir; önemli olan şey az gelişmiş ülkelerin yapacağı ihracattaki artış oranının, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelerden yapacağı ithalat oranından önemli düzeyde daha fazla olmasıdır. Az gelişmiş ülkeler yüzde 6 oranında ihracatta büyüme oranına gereksinim duyarken, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelerden gerçekleştirdiği ithalat oranının yalnızca yüzde 4 düzeyinde kalacağı öngörülmektedir. Buradaki sorun, bu iki büyüme oranının ne şekilde uzlaştırılacağıdır. Bunun teorik olarak basit bir yolu vardır; az gelişmiş ülkeler, gelişmiş ülkelerin ithalatında daha fazla paya sahip olabilirler. Ancak, bu yöntemi devre dışı bırakıyorum. Az gelişmiş ve gelişmiş ekonomiler arasındaki temel bağlantı, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülke temel ürünlerine olan taleptir. Bu bağlantı, fiziksel hacim anlamında önemlidir ve fiyatlardan çok fazla etkilenmemektedir. Az gelişmiş ülkeler, fiyatları düşürerek daha fazla satış yapamazlar, tam tersine dış ticaret hadleri bozulursa satın alma gücü bakımından önemli oranda kayıp yaşarlar. Bu eylemlerin direkt etkisi hâsılayı azaltmak şeklinde ortaya çıkardı, ancak bu da fazladan yatırımla denkleştirilebilirdi. Ne var ki, bu seçeneklerin hiç birisi uygun gözükmemektedir. Dolayısıyla, bu problemin gelişmiş ülkelere ihraç edilen temel ürünlerin üretimini artırarak ya da azaltarak çözülebileceğini düşünemeyiz. Đmalat malları açısından durum nedir? Bu ürünler, OPEC üyesi olmayan az gelişmiş ülkelerin gerçekleştirdiği ihracatın yüzde 40’ını oluşturmaktadır ve hala en hızlı büyüyen ihraç mallarıdır. Temel üretime ek olarak, gelişmiş ülkelere yönelik imalat malları ihracatını artırarak tüm sorunu basit bir şekilde çözmek mümkün müdür? Bunun olamayacağını öngörüyorum, zira bunun olması mümkün olsaydı, benim bu çalışmam birdenbire sona ererdi. Gelişmiş ülkeler, refah düzeyleri yüksek olan ülkelerdir ve işler yolunda gittiğinde imalat sanayi ithalatına izin vermeyi isterler: Çünkü, çok sayıda gelişen endüstrilere sahip olduklarından dolayı ithalat nedeniyle işinden olacak insanlara yeniden iş sağlayacak durumdadırlar. Gelişmiş ülkelerin büyüme oranlarının düşük olduğu varsayımını dikkate alırsak, bu olasılığı diskalifiye etmemiz gerekiyor. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelerden daha fazla imalat malı satın almak yerine daha az alacağı varsayımı daha uygun gözükmektedir. Bu nedenle, ben temel varsayımlarımı şu şekilde özetleyebilirim: Az gelişmiş ülkeler, ihracat artışını yıllık yüzde 6 oranında gerçekleştirmek durumundadırlar; ancak gelişmiş ülkeler az gelişmiş ülkelerden gerçekleştirdikleri ithalatı ancak yıllık yüzde 4 29 | S a y f a olarak artırabileceklerdir. Bu durumda, az gelişmiş ülkelerin üretim artışı ne durumda olacaktır? Tek bir az gelişmiş ülke açısından bakacak ve yukarıdaki varsayımdan farklı olarak düşünecek olursak, gelişmiş ülke büyüme oranları ne olursa olsun, durum yine fark etmeyecektir. Şöyle ki, tek bir az gelişmiş ülke ne kadar çok kaynağa ve esnekliğe sahip olursa, gelişmiş ülkelere daha fazla satış yapabilir. Ne var ki, bu durum diğer az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelere yönelik toplam ticaretlerini azaltacaktır. Bir ülkenin yaptığını, hiç bir zaman tüm ülkeler birlikte yapamayacaklardır. Böylece, bu problemin çözümü için tek bir yol bulunmaktadır. Eğer, gelişmiş ülkelerden yıllık yüzde 4 ithalat artışına karşın, az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelere yönelik toplam satışları yılda yüzde 6 artarsa, dünyanın geri kalan ülkelerine olan ihracatlarının en az yüzde 11 düzeyinde artması gerekmektedir. Sosyalist ülkeleri göz ardı edersek (ki bu ülkeler az gelişmiş ülkelerden daha çok mal satın alarak onlara yardım edebilirlerdi, fakat bunu yapmayacaklardır), az gelişmiş ülkeler bu sorunlarını ancak kendi aralarında gerçekleştirecekleri ticareti çok keskin bir şekilde artırarak çözebilirler. Az gelişmiş ülkeler arasındaki ticaret hala oldukça küçüktür (OPEC üyesi olmayan az gelişmiş ülkelerin ihracatlarının yaklaşık yüzde 19’u). Bölgesel ticari organizasyonların oluşturulması çabalarına rağmen, bu oran son yirmi yıl boyunca önemli bir değişiklik göstermemiştir. Gelişmekte olan ülkeler yavaşladıkça, bu durgunluk/ihmal giderilebilecek midir? Buna olumlu bir şekilde cevap verebiliriz. Şu an için az gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere yiyecek, gübre, çimento, çelik ve makine vb. bakımdan bağımlıdır. Az gelişmiş ülkeler bir grup olarak hızlı bir şekilde ilk dört ürüne olan gereksinimini/bağımlılığını sona erdirebilir ve makine bağımlılığından da zaman içinde kurtulabilir. Bu ülkeler hiç bağımlı olmadıkları halde önemli oranda hafif imalat sanayi ürünü ithal etmektedir. Kendilerini hızlıca bunlardan kurtarabilirler ve tedricen de makine bağımlılığını azaltabilirler. Az gelişmiş ülkeler günümüzde tarımsal ürünler bakımından yeterli hale geldiler, kendilerini besleyebiliyorlar. Eğer uygun tarım politikaları oluşturulabilir ve sahip olduğumuz 11 uluslararası tropik tarım araştırma enstitülerimiz daha iyi kalitede ve çeşitte teknoloji sağlayabilirlerse, tarımsal hâsıla nüfus artışından daha fazla olabilir. Önemli olan, doğum oranlarının inatla yüksek olduğu dönemleri geçerek, doğum oranlarının binde 20’ye düşeceği daha elverişli zamanlara ulaşmaktır. Bu çok yakın zamanda gerçekleşecek bir şey değildir, ancak bunu gerçekleştirmek zorundayız. Gübre, çimento ve çeliğe gelince, bunlar standart teknolojinin ham materyallere uygulanmasıyla üretilmekte ve gelişmiş ülkelerin dışında bol miktarda mevcut bulunmaktadır. Makine üretimi biraz daha can sıkıcıdır, çünkü bu ticaretin önemli kısımları ölçek ekonomileri, sürekli gelişen teknoloji ve patentli ya da gizli bilgi gerektirmektedir. Ne var ki, bazı az gelişmiş ülkeler bu alana doğru kaymaya başlamış olup, en azından 8 ülkedeki (Hindistan, Brezilya, Singapur, Şili, Kore, Arjantin, Meksika ve Đsrail) imalat üretiminin yüzde 15’i ya da daha fazlasını makine üretimi oluşturmaktadır. Az gelişmiş ülkelerin ihraç ettiği mühendislik ürünleri de yine hızlı bir şekilde artmaktadır ve yaygın kanaatin aksine halihazırda değer olarak tekstil ve giyim ihracatını aşmış bulunmaktadır. Az gelişmiş ülkelerin bir grup olarak standart teçhizat türleri bakımından neredeyse kendi kendilerine yeterli hale gelmemeleri için bir neden yoktur. 30 | S a y f a Bütün bunların az gelişmiş ülkeler arasındaki ticaret bakımından gerekliliğini düşünecek olursak, acaba bölgesel gümrük birliklerinin neden daha başarılı olamadıklarını nasıl açıklarız? Bunun üç nedeni vardır: Birincisi, bir bölge homojen bir alan değildir. Bazı ülkeler, endüstriyel rekabet bakımından diğerlerinden daha ileri durumdadır. Bu gelişmiş ülkeler, az gelişmiş olanlarına göre daha fazla oranda yeni sanayileri kendilerine çekerler, az gelişmişler kendilerinin gümrük birliği tarafından sömürüldüğünü hissederler. Birlik, ancak az gelişmiş ülkelerin de gönlünü alacak yüksek maliyetli tedbirlerle yaşamını sürdürebilir ve bu tedbirlerin neler olacağının karşılıklı olarak müzakeresi oldukça zordur. Đkinci olarak, birliğin faydası, bütün bölgesel pazarı kapsayan büyük ölçek ekonomilerine sahip endüstrilerin paylaşılmasına yaramaktadır. Her ülke bu endüstrileri kendisinde tutabilmenin çabasını vermekte, böylece ölçek ekonomilerine ulusal pazar içerisinde sahip olabilmenin yollarına bakmaktadır. Diğer birlik üyesinden kaynaklanan bir rekabet neticesinde bu endüstrilerden herhangi bir tanesinin kaybedilmesi, politik bir karmaşaya yol açmaktadır. Bu nedenle, bütün mallarda serbest iç ticaret gerekli olmadıkça, birlik güvenli bir yer olmaktadır. Ancak birlik bunun yerine, bütün bölgesel piyasanın gereksinim duyduğu ve “entegre” endüstriler olarak ifade edilen birkaç endüstri üzerine konsantre olmaktadır. Eğer her bir üye ülke bu entegrasyon endüstrilerinden adil bir pay almak isterse, bu mütevazı görevin tartışılması bile zorlaşmaktadır. Gümrük birliklerinin neden daha iyi olmadıklarına dair üçüncü neden ise, çok düşük ulaşım maliyetlerinden dolayı şu günlerde bu birliklerin temel varsayımlarının (bir ülkenin en yakın komşularıyla daha fazla ticaret yapması gerektiği varsayımı) artık doğru olmadığıdır. Đklim, coğrafya ve de tarih benzerlikleri nedeniyle, kapı komşusu ülkeler büyük bir olasılıkla aynı işi yapmaktadırlar ve bu nedenle ne potansiyel bir müşteridirler ne de satıcı. Eşit derecede yoksuldurlar ve bu nedenle eşit derecede sınırlı bir piyasaya sahiptirler. Yeni endüstriyel ürünler geliştiren az gelişmiş ülkeler, komşu ülkelerden ziyade büyük zengin gelişmiş ülkelere yönelmektedirler. Dürüstçe söylemek gerekirse, 1950 ve 1960’larda gelişen endüstri ürünleri üretiminde bulunan ülkeler gümrük birliklerinin çok fazla yardımına gereksinim duymadılar. Gümrük birlikleri, dünya ticaretinin patladığı zamanlardan ziyade, durgunluğun olduğu zamanlarda üyelerine daha fazla yardımda bulunmaktadırlar. Böylece, analiz etmekte olduğumuz duruma devam edecek olursak, dünya ticaretinin yavaşladığı zamanlarda gümrük birlikleri daha fazla takdir edilmekte ve özellikle bölge çapında ölçek ekonomileri haline gelen büyük ölçekli endüstriler bağlamında daha etkili olmaktadırlar. Fakat, buna rağmen bugün az gelişmiş ülkelerin kendileri için daha büyük miktarda üretmek zorunda oldukları temel emtialar/eşyalar, komşu ülkeler arasında politik bir temele dayalı olarak paylaşılamıyor olabilir. Gıda, gübre, çimento ve yakıt üretimi, daha çok ham maddenin varlığına göre kendisine yer seçmekte, makine ise ilk önce büyük bir sanayi altyapısına sahip olan az gelişmiş ülkelerden gelmektedir. Az gelişmiş ülkelerin bu yeni ticareti, Avrupa ve Amerika ticaretinin dünya çapındaki ticaretinde olduğu gibi, küresel çapta olabilecektir. 31 | S a y f a – III – Böylece, iddia ediyorum ki, gelişmiş ülkeler farklı bir şekilde karar vermiş olsalar dahi, az gelişmiş ülkelerin yüksek bir büyüme hızı gerçekleştirmeleri fiziksel olarak olasıdır. Bu fiziksel olasılık etkin bir ekonomik sisteme nasıl dönüştürülecektir? Bunun bir yolu, başka az gelişmiş ülkelerden ithalat yapacak az gelişmiş ülkelere ayrıcalık tanıyan gümrük birliği yolunu takip etmek olabilir. Bunun çekirdeği, GATT’ın katkılarıyla 1973 yılında uygulamaya konulan “Protocol Relating to Trade Negotiations” (Ticari Anlaşmalarla Đlgili Protokol)’da mevcuttur. Bu protokol, en büyük ve en gelişmiş 16 az gelişmiş ülke arasında anlaşmalı imtiyaz düzenlemeleri getirmektedir. Böylesi bir düzenlemenin felsefesi, Bretton Woods’un ruhuna uygundur. Bretton Woods, sürekli olarak ödemeler dengesi fazlası veren ülkelerin, diğer ülkelere yönelik sınırlamalar getirmesini bir hak olarak kabul etmektedir. Az gelişmiş ülkeler de gelişmiş ülkelerden daha fazla büyüdüğü için bu duruma uygun düşmektedir. Bununla birlikte, bazıları bu kadar farklı ülkelerin söz konusu ayrıcalıklı imtiyaz düzenlemelerinin dışında kalıp kalmayacağı konusunda şüphe içinde olabilir. Eğer bu ülkeler birbirlerinin mallarını tercih edeceklerse, bunun nedeni bu ülkelerinin gelişmiş ülkelerle fiyat bakımından rekabet edebilir durumda olmaları nedeniyledir. Ekonomistlerin modelinde, rekabet yeteneğinin otomatik olarak kendiliğinden sağlanacağı düşünülmektedir. Az gelişmiş ülkeler, gelişmiş ülkelerin yaşayacağı yavaşlama nedeniyle, kendileri büyüme hızını koruyabilseler bile ödemeler dengesi açığıyla karşı karşıya kalacaklardır. Bunu gidermeye yönelik düzeltme iki şekilde gerçekleştirilecektir. Birincisi, eski altın standardının uygulanmasıdır, yani bu ülkelerin fiyat düzeylerini düşüren bir altın akışının ortaya çıkmasıdır. Đkincisi ise, modern yöntem olan devalüasyondur ve birincisi ile aynı etkiye sahiptir. Gerçek dünya daha komplikedir. Enflasyon evrenseldir, ancak agresif imalat üreticileri fiyatlarını düşük tutmak zorundadır, bu nedenle bu türdeki az gelişmiş ülkeler enflasyon kontrolüne özel önem vermek zorundadır. Fiyatlar rekabetçi olmamaya başladığında devalüasyon yapmak kaçınılmaz olmaktadır. Ancak, iç maliyetlerin giderek artmaya başladığı durumlarda, bu tedbir iyileştirici olmaktan ziyade palyatif hale gelmektedir. Az gelişmiş ülkeler, gelişmiş ülkelerle benzer sorunlara sahiptir ve iç fiyat düzeyini yalnızca faiz oranları veya para arzı veya döviz kuru gibi genel kontrol mekanizmaları ile daha fazla kontrol edemezler. Bu ülkeler de şimdi fiyatların belirlenmesinde maliyet yükselmesi unsurunu tecrübe etmekte, bunun tek çözümü olarak da benzer türde gelirler politikası gözükmektedir. Biz, ondokuzuncu yüzyılda büyükbabalarımızın yaptığından daha fazlasını ekonomik sistemden beklemekte, tam istihdam ve daha hızlı büyüme istemekteyiz. Bunun karşılığı olarak ekonomik sistem de sahip olduğu kurumların desteklenmesi yoluyla bizden daha fazla katkı beklemektedir. Birbirine ve diğer az gelişmiş ülkelere makine ihracatı yapan agresif az gelişmiş ülkeler, gerçekleştirdikleri ticaretlerinde de finansal problemler yaşıyor olabilir. Neredeyse her az gelişmiş ülkenin kendi ayrı para birimi vardır. Nijerya rupi karşılığında Hindistan’a hububat satmakta, bununla da Brezilya’dan makine satın almaktadır. Bir tür takas anlaşması zorunlu hale gelebilir, aksi takdirde az gelişmiş ülkelerdeki tüccarlar birbirleriyle gerçekleştirdikleri ticarette bir ya da birden fazla gelişmiş ülke dövizi kullanma eğilimine gireceklerdir ve bu dövizlerin görece kıtlığı nedeniyle bağlanmış olacaklardır. Muhtemelen IMF bunu düzeltecektir. Daha ciddi bir sorun, satıcının alıcıyı 32 | S a y f a finanse etmesi beklenildiği durumlarda, bir az gelişmiş ülkeden diğerine sermaye malı ihracatını finanse etme konusunda yaşanacaktır. Az gelişmiş ülke ihracatçılarının, bunu kendi başlarına yapabilecekleri pek olası gözükmemektedir. Bu ülkelerin, gelişmiş ülke finansal piyasalarından belirli bir amaca yönelik olmayan kredi kullanmalarına izin verileceğini varsaymalıyız. Şimdiki durumda olduğu gibi, muhtemelen bölgesel kalkınma bankalarını büyük oranda aracı olarak kullanacaklardır. Ancak, gerçek sorun az gelişmiş ülkelerin rekabetçi hale gelip gelmemeleri ve kendilerini diğer ülkelerin piyasalarında tutup tutmamaları değildir. Fiyat ve döviz kuru sorunları dünya piyasasında çözüme kavuşabilir. Gerçek sorun, gelişmiş ülkeler yavaşlarken, az gelişmiş ülkelerin hızlı büyümelerini sürdürüp sürdüremeyecekleridir. Eğer ekonomi hala bağımlıysa, ödemeler dengesi ekonomiyi kötüleştirecektir. Fakat, ekonomi kendi kendini sürdürebilir büyüme niteliğini elde edebilmişse, döviz kurundaki zayıflık yalnızca ihracatı diğer az gelişmiş ülkelere doğru kaydıracak ve böylece ödemeler dengesindeki zayıflık da sadece geçici olacaktır. Eğer yeterli miktarda az gelişmiş ülke kendi kendini sürdürebilir büyüme düzeyine erişirse, yeni bir dünya ile karşı karşıyayız demektir. Bunun anlamı şudur: Az gelişmiş ülke ürünlerindeki artış oranını ticaretin belirlemesi yerine, az gelişmiş ülke ticaretini belirleyen şeyin az gelişmiş ülkelerdeki üretim artışı olması ve üretim artış oranını da iç güçlerin belirlemesidir. Birçok ülke bu geçişi yapmaya hazır değildir. 1973’deki Protokolü imzalayan Hindistan, diğer bazı imzacı ülkelerle birlikte, bu olasılığa en yakın ülkedir. Bütün az gelişmiş ülkelerin bu geçişi yapmaları mümkün değildir ve gerekli de değildir. Eğer az gelişmiş ülkeler hızlı büyümeye ve çok fazla oranda ithalatta bulunmaya yönlendirilirlerse, bu ülkeler bir şekilde gelişmiş ülkelerin eski hızlı büyüme oranlarının yerini alacaklardır. “Merkez” ve “periferi” kavramlarını kullananlar için bunun anlamı, bir miktar ülkenin periferiden ayrılıp merkeze katılmasıdır. Ya da tercihli ticaret ve kur düzenlemeleri yoluyla birbirleriyle özel olarak ilişkide olan ülkeler varsa, o takdirde yeni bir merkezin yaratılmasından bile bahsedilebilir. Bu yeni merkez, eski periferi ülkelerden oluşmakta ve hep birlikte yeni bir kalkınma motoru inşa etmektedirler. Bu resmi gölgeleyen şey, en iyi seçeneği gelişmiş ülkelere ham madde ihraç etmek olan az gelişmiş ülkelere ne olacağıdır. Araştırmamıza gelişmiş ülke talebindeki artış hızının düşmesi varsayımı ile başlarsak, ortaya çıkacak olan şey, bu ülkelerin ticaret bilançosu fazlalıklarıyla ve olumsuz dış ticaret hadleriyle karşılaşacak olmalarıdır. Eserlerimizde ve konuşmalarımızda az gelişmiş ülkeler için bir kaçış öngördük, bu ülkelerin yiyecek ya da imalat malları ihracatına dönebileceklerini varsaydık, ancak yeni az gelişmiş ülkelerin daha fazla kahve ve çay içerek ya da daha fazla plastik ve hint keneviri kullanarak gelişmiş ülkelerin yerini alabileceklerini varsaymadık. Bu çözüm, iklim ya da piyasalarının küçük ölçeği nedeniyle kısıtlı durumda olan az gelişmiş ülkelerin yeni duruma daha az adapte olarak bazı zorluklar yaşayacaklarını içermektedir. Bu ülkelere yardım etmeye yönelik bir sistem halihazırda IMF’in telafi edici finansman yönteminde ve EEC’nin STABEX desteğinde mevuttur. Lakin bunlar geçici akımlar olarak anlaşılmalıdır. Daha büyük ve daha dayanıklı destek gerekli olacaktır. Transnasyonel işletmeler büyük bir olasılıkla az gelişmiş ülkeler arasındaki bu yeni ticari ağın kurulmasında bir miktar rol oynamaktadır. Yerli girişimciler kadrosu, endüstriyel açıdan daha fazla gelişmiş olan az gelişmiş ülkelerdeki hafif tüketim malları ve hafif makine ürünlerinin yönetiminde eşit düzeydedirler. Bununla birlikte, bizim temel endişemiz, ağır makineler ve benzeri ürünler konusunda gelişmiş ülkelere olan güveni azaltmaktır. Bu ürünler, az gelişmişlerin deneyiminin sınırlı olduğu alanları içermektedir. 33 | S a y f a Piyasanın, az gelişmiş ülke üretimini öne çıkaran fiyat sinyalleri yayacağını varsayacağımız için, ister tarifler ya da kur düzeltmeleri yoluyla olsun, transnasyonel işletmeler, korumacı bariyerler arkasında yan pazarlar oluşturarak piyasalarını korumaya çalışacaklardır. Bu tür işletmelere karşı düşmanlık evrenseldir ve bu kuruluşların özellikle madencilik, kamu hizmetleri, dağıtım ve finans gibi birçok sektördeki etkisi (imalat sektörü hariç) azalmaktadır. Az gelişmiş ülke hükümetleri, transnasyonel işletmeleri ülkelerine davet etme konusunda son derece isteklidirler. Bol miktarda sınırlamalar söz konusudur (yabancı eleman istihdamında, yabancıların gerçekleştirdikleri ortaklıklardaki yüzdelik dağılımlarda, yabancılara yerel piyasalarda kredi açmada, teknolojide vs.). Ayrıca, birçok durumda yerel sermayedarlarla ya da hükümet kuruluşlarıyla ortak mülkiyet de tavsiye edilmektedir. Hükümetler sanayileşmenin desteklenmesini arzu etmekte, işletmeler de daha fazla tüketiciye ulaşmak için piyasalarını korumak ya da genişletmeyi arzulamaktadırlar. Bu uygulamanın en zor tarafı, gelişmiş ülke ticaretine olan bağımlılıktan az gelişmiş ülke piyasalarına olan bağımlığa geçişte yüzde 6’lık büyüme momentinin sürdürülebilmesidir. Bu geçiş sürecinde, önde gelen endüstriyel az gelişmiş ülkeler, diğer endüstriyel az gelişmiş ülkelerin ve aynı zamanda öteki az gelişmiş ülkelerin piyasalarında ayaklarını yere çok sağlam basmalıdırlar. Bu süreçte, tarımsal bir değişim de ortaya çıkmalı, az gelişmiş ülkeler hem kırsal nüfusunu besleyebilmeli hem de üretilen mal ve hizmetler için büyüyen bir pazar sağlamalıdır. Bazı önde giden az gelişmiş ülkelerin bu değişimi adım adım gerçekleştirmeleri mümkündür, aynen Alman sanayicilerinin ticari atılımlarını 1880’lerde, ABD’nin 1895’lerde, Japonların 1930’larda ve Brezilya’nın da daha yakın bir tarihte gerçekleştirdikleri gibi. Az gelişmiş ülkelerin bu değişimi gerçekleştirmeleri için başlangıçta makine üretimi zorunlu değildir, zaten az gelişmiş ülkeler gelişmiş ülkelerden hala çok miktarda hafif imalat ürünü ithal etmektedirler. Bu noktadan başlayabilir ve tedrici bir şekilde makine üretimine doğru ilerleyebilirler. Yelpazenin diğer ucuna bakıldığında, önde gelen az gelişmiş ülkelerde destekleyici bir sistem olmaksızın bu değişimi gerçekleştirmeye yeter miktarda girişimcinin olmadığı da muhakkaktır. Biz daha önceden böylesi bir sistemin uluslararası unsurlarından bahsetmiştik. Bunlar, tercihli tarife ve kur düzenlemeleridir. Đçe yönelik düzenleme, dünya ticaretinin durgun olduğu zamanlarda temel ürünlere yönelik ulusal talebi koruyabilmektir. Böylece, ekonomi çökeceği yerde ileriye doğru gitmeye devam edebilecektir. Momentumu devam ettirmede ve özel sektörü düzenleme ya da desteklemede sorumluluğun büyük kısmı hükümete düşmektedir. Hükümet, insani ve fiziki sermayeye yönelik geniş bir (özel ya da kamu) yatırım programının sorumluluğunu da taşımak zorundadır. Bu sorumluluk, dış yardım olmaksızın gerçekleştirilemez. Gelişmiş ülkeler bu nedenle şu cümleyi söyleyebilecek modda olmalıdır: Sizinle daha fazla ticaret yapmayacağız; bunun yerine bir süreliğine daha fazla yardım yapacağız. Elbette ki, bu tebliğde ele alınan sorunlar, eğer gelişmiş ülkeler az gelişmiş ülkelere kendi piyasalarında daha fazla oranda pay vermeye istekli olurlarsa, hiç ortaya çıkmayacaktır. Böylesi bir şey, az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerden daha hızlı büyüdükleri bir durumun mantıksal açılımı olurdu. Az gelişmiş ülkelerle yapılan ticaret, gelişmiş ülke ticaretinin sürekli artan bir boyutu olmalıdır. Garip bir dünyada yaşamaktayız. 1960 ve 70’lerde gelişmiş ülkeler kendi aralarındaki ticari bariyerleri kaldırırken, az gelişmiş ülkelerle yaptıkları ticaretteki bariyerleri artırmışlardır. Gelişen ülkelerden yapılan imalat malı ithalatı, OECD ülkelerinin imalat malı tüketiminin yalnızca yüzde 2’si olduğundan, bu durum küçük değişim için istisnai duyarlılık gerektirmektedir. Diğer yandan, duyarlılık eksikliği, gelişmiş ülkelerin, bağımlılığın ortak olduğunu kabul 34 | S a y f a etmedeki başarısızlığını karakterize etmektedir. OPEC üyesi olmayan az gelişmiş ülkeler, OECD ihracatının yüzde 20’sini gerçekleştirmektedir ve bu nedenle de OECD’nin refahının sağlanmasına bir miktar yardımcı olmaktadır. Eğer, gelişmiş ülkeler 1950’li ve 60’lı yıllarda başarılı bir şekilde uyguladığı ve şimdilerde terk ettiği yoksulluğa karşı savaşına geri dönerse, bu tür problemlerin hiçbirisi ortaya çıkmayacaktır. Çünkü, bugün hepimizin ihtiyacı olan şey, dünya ticaretinin yılda yüzde 8’lik büyümesine yeniden geri dönebilmesidir. Ancak, bu da farklı bir hikayedir. 35 | S a y f a