Romantizm (18-19. yy) Romantizm hakkındaki elimizdeki veriler
Transkript
Romantizm (18-19. yy) Romantizm hakkındaki elimizdeki veriler
Romantizm (18-19. yy) Romantizm hakkındaki elimizdeki veriler kavramı tanımlamaktan çok araútırılmasının sakıncalarını iúaret etmektedir. Örne÷in: “Tarihi öylesine karmaúıktır ki bu akıma bir ba÷daúıklık kazandırmaya kalkıúmak bireúim (sentez) düúüncesini hiçe saymaya götürebilir bizi”(1) ; “Romantizm terimini kuúatan karmaúıklık, tıpkı roman, úiir ve karakter terimlerinde oldu÷u gibi, terimi tanımlamada zorluklar çıkarır. Bu yönde yapılacak giriúimler terimi daha karmaúık bir hale getirmekten baúka bir iúe yaramaz.”(2) Ba÷daúıklık kurmaya çalıúılmadan hiçbir olguyu açıklamak mümkün de÷ildir. Romantizm ço÷u estetikçi tarafından Modern sanatın baúlangıcı kabul edildi÷ine göre çalıúma için ayrı bir önem taúımaktadır. Romantizm tarihi , sosyolojik ve sanatsal veriler ıúı÷ında tekrar tanımlanmalıdır. “Klasik uygarlı÷ın eski temellerini sarsmak pahasına, 18.yy dan itibaren hümanizma ve gücü sınırsız usu tartıúma konusu yapan büyük akıma “Romantizm” adı verildi. Hiçbir alan hiçbir ülke bu akımın etkisinden kurtulamadı. Avrupa’da düúünce yaúamında felsefe, toplum, gelenek ve görenekler, toplumsal yada siyasal devrimlerde çok önemli bir rol oynadı ve bütün bilim dallarını etkiledi…..” (1) (1) Francis Claudon, (1994): Romantizm Sanat Ansiklopedisi, çev.Özdemir ønce,ølhan Usmanbaú ,Remzi Kitabevi,2.basım, østanbul: s. 7 (2) Hasan Boynukara, (1997): Modern Eleútiri Terimleri, Bo÷aziçi Yay.1.b.østanbul: s.206 Maniyerizm, Barok, Rokoko, Art Nouveau gibi özgürleúme hareketlerine karúı Napolyon’un alevlendirdi÷i miliyetçilik dalgaları ve klasikçili÷i yeniden canlandırma çabaları uzun soluklu olmadı. “Romantizm Klasikçili÷in ve 18.yy da ortaya çıkan yeni klasikçili÷in düzen, uyum denge, ussallık ve idealleútirme gibi ilkelerine baúkaldırıdır.”(1) “Onun despotlu÷u mantı÷ın hakimiyeti örtüsü ile kapatılıyordu. Her yerde tarihsel ba÷lantı kesilecekti, tüm yıkıntıların , geçip gitmiúúekillerin yıkımı üzerine yeni plan bir düzen kurulacak tı.”(2) Neo klasik akımın arkasından gerçekçili÷e bir tepki olarak Romantizm akımı oluútu, bunun nedeni dönemin katı gerçeklerinin acıyla özdeú olmasıdır. øleride de görülece÷i gibi akımın önemli bir özelli÷i delilik ve cinnet sahnelerinin resimlerdeki sıklı÷ıdır. Kolonileúme ve aydınlanma sonrasında klasizmin katı kurallarına karúı sezginin ve duyguların önemi arttı. Bunda kuúkusuz ki Avrupa dıúı uyugarlıkların etkisi oldu. Yavuz (2002) Fransız devrimine karúı bir hareket olan romantizmi úöyle betimler: “Avrupa Medeniyetinin, Aydınlanma sonrası dönemi (ki, kısaca ‘Romantizm’ diye andı÷ımız 19. yüzyılı kapsar), Aydınlanma düúüncesine taban tabana aykırı bir Tarih’i içerir. Ayrıntılarına girmek istemem; ama úu kadarını söylemeliyim: Romantizm, Akıl’ın yol göstericili÷ini onaylamaz; Din karúıtı söylemin müfrit sekülarizmini onaylamaz; kısaca Aydınlanma’nın esprisini onaylamaz. Dahası, onaylamamak bir yana, onu olumsuzlar ve bu anlamda Aydınlanma’nın tam karúısında yer alır.”(3) (1) “Romantizm”, Ana Britanica, 1993, 26.C.: 31 Alfed Stern, (1816): Avrupa Tarihi, 1.c. in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, 24.c..:183 (3) Hilmi Yavuz, (2002): “Modernleúme ve Romantizm”, Zaman Gazetesi, 01.02. 2002 (2) øhtilal Fransa’sı incelenince Yavuz’un (2002) girmek istemedi÷i ayrıntılar beliriyor. Romantizmin neden halkça desteklendi÷i ve akılcılı÷a karúı sa÷ duyunun neden galip geldi÷i açıklık kazanıyor. Fransız ihtilali ve aydınlanmaya karúıt bir devrim olan romantizmin patlak verdi÷i dönemlere yönelik bazı kaynaklar Fransız devriminin dikte edildi÷i gibi gönüllü bir halk ayaklanması ve devrimi olmadı÷ını göstermektedir. Devrimin benimsenmeyip Romantizm akımının halk tarafından benimsenmesi de bu yoldaki úüpheleri arttırmaktadır: “Masonlu÷un, devrimde büyük rolü oldu÷u, devrimin hemen arkasından kaleme alınan çeúitli kitaplarda dile getirilmiútir. Yaygın bir iddiaya göre, Fransız Devrimi'ni ateúleyen ayaklanmanın planı, 1782 yılında Wilhelmsbad'da toplanan Büyük Masonik Konvansiyon'da yapılmıútı. Konvansiyon'a katılanlar arasında devrimin önemli liderlerinden Comte de Mirabeau da vardı. Mirabeau, Fransa'ya döner dönmez Konvansiyon kararlarının detaylarını Fransız locaları içinde organize etmiúti”(1) Masonların ve ølüminati (aydınlanmıúlar derne÷i) kökenli devrimcilerin Fransız Devrimi'ni körüklemek için kullandıkları yöntemler ise son derece acımasızdı. Still’in(1990:83-92) anlattı÷ına göre: (1) Michael Howard, (1989): “The Occult Conspiracy: The Secret History of Mystics, Templars, Masons and Occult Societies”, Rider ,1.b., London: s. 64 “1789 yılının ilkbahar ve yaz aylarında ølüminatilerin tahıl piyasasında gerçekleútirdikleri manipulasyonlar sonucunda yapay bir bu÷day darlı÷ı yaratıldı. Bu durum o denli geniú bir açlı÷a yol açtı ki, tüm ülke kısa zamanda ayaklandı. Olayların baúını çeken kiúi, Fransa Büyük Do÷u (Grand Orient) Locasının Büyük Üstadı Orleans Dükü idi. ølüminatiler, halkın çekti÷i acıları bir araç olarak kullanarak yarattıkları huzursuz ortamın devrimci eylemlerine yararlı olaca÷ını planlamıúlardı. Gerçekten de, besin stoklarını bloke ederek ve Ulusal Meclis'te tüm reform giriúimlerini engelleyerek durumu iyice kötüleútirdiler ve halkı tam anlamıyla açlı÷a mahkum ettiler...Öncelikle tüm ülkede eúzamanlı bir panik duygusu yaratıldı. Köyden köye, kentten kente giden atlılar, yurttaúlara "haydutların!" yaklaúmakta oldu÷unu ve kendilerini korumak istiyorlarsa silâha sarılmaları gerekti÷ini bildirdiler. Ayrıca, yurttaúlara tüm bu olayların sorumlularının malikânelerde ve úatolarda gizlendikleri, bizzat Kralın buraları ateúe vermelerini buyurdu÷u söylendi. Fransa Kralına ba÷lı olan halk bu emirlere uydu. Artık alevlerin denetlenmesi olanaksızdı, ya÷ma ve yıkım sürerken, anarúi gittikçe yaygınlaúıyordu.Fransız Devrimiyle birlikte ço÷unlu÷u mason olan Jakobenler büyük bir terör dönemi baúlattılar. Baúta din adamları ve monarúi yanlıları olmak üzere onbinlerce insan giyotine gönderildi ve Fransa tam bir kan gölüne dönüútü. Bu vahúetin bazı detayları ve bu detaylarda yer alan masonik mesajlar oldukça düúündürücüydü:Paris sokakları teröre teslim olmuútu...1793 Kasımı'nda tüm Fransa'da rahiplerin öldürülmeye baúlanması, dine karúı bir kampanyanın yürürlü÷e girdi÷ini ortaya koyuyordu. Tüm mezarlıklara, ølüminatilerin ünlü sloganı olan "Ölüm Sonsuz bir Uykudur" sözlerini içeren yazılar asılmaya baúlandı. Paris'teki kiliselerde "Akıl Bayramları" adı altında e÷lentiler düzenleniyor, fahiúeler tanrıça gibi tahta çıkarılıyorlardı. Bu törenlerin bir adı da "Exoterion"du ve Weishaupt'un kaleme aldı÷ı "Aúk Tanrıçasının Kutsanması" adlı bir úiiri örnek alıyorlardı... 1793 yılının sonlarına do÷ru, yeni devrim yönetimi, sayıları yüz binlere ulaúan iúsizlerle yüz yüze kaldı. Devrimin önderleri, sonradan bütün diktatörlerin taklit edece÷i yeni bir "terör" projesini uygulamaya geçirdiler: "nüfus azaltılması." Amaç, Fransa'nın 25 milyona ulaúan nüfusunu 16 milyona indirmekti. Robespierre, nüfusun azaltılmasını kaçınılmaz buluyordu...Nüfusun azaltılması ile görevli devrim komitesi üyeleri, gece gündüz harita baúında her kentte kaç kellenin kopartılması gerekti÷ini hesaplıyorlardı. Devrim mahkemeleri kimlerin ölmesi gerekti÷ine karar veriyor ve sonu gelmez bir kurban sürüsü giyotinin yolunu tutuyordu. Yalnızca Nantes'de, bir gece içinde 500 kimsesiz çocuk kent mezbahasında öldürülüyor, 144 yoksul kadın nehre fırlatılıyordu. (1) øhtilal Fransa’sında optimum nüfusa ulaúılmaya çalıúıldı÷ı ve etnik bir temizlik yapıldı÷ı anlaúılıyor. Etnik bir temizlik yapıldı÷ının bir iúareti de ihtilal sonrası (1) William T. Still,(1990): New World Order The Ancient Plan of Secret Societies,Huntington House Publishers, Lafayette, Louisiana, USA , s. 83-92 milliyetçilik hareketlerinin hızlanmasıdır. Dahası ihtilal sonrası Vandalizm denen bir terim tarihe geçmiútir: "Kırıp geçirmek" anlamında kullanılan bu kavrama yaygın biçimde Fransız Devrimi sırasında rastlanmasına karúın daha eski zamanlardan beri görüldü÷ü bilinmektedir. Kavimler göçü sonrasında barbar "Vandal"lar eski Roma ve Yunan medeniyetlerinin sanat eserlerini tahrip edip, ya÷malamıúlardır. 1790'da krallı÷ın, soyluların ve din adamlarının ayrıcalıklarına iliúkin arúiv belgelerinin yakılması emredildi. Buna göre; Paris'teki heykel ve anıtlar kaldırılacak, bronzdan yapılmıú olanlar top ve tüfek yapımında kullanılacak, altın olanlar eritilip külçe haline getirilecek, günlük araç ve gereçler de eritilecekti. 19. yüzyıldan baúlayarak koruyucu önlemler geliútirilmeye çalıúıldıysa da, vandalizm tümüyle önlenemedi.”(1) Vandalların tahribatına dair bugün kanıt bulmak zor fakat ihtilal Fransa’sında yaúanan olaylar pek çok kaynakta anlatılmaktadır: “ønkarcılı÷ı ve kötülü÷ü temsil eden ve yanıcı maddelerden yapılan heykeller gürültü ve patırtıyla yakıldı. Bunun devamında hafif gürültüler koparan bir takım düzenlemeler sayesinde yakılan heykellerin yerini erdem, ilim ve adalet aldı. “(2) øhtilalin din karúıtı oldu÷u biliniyor o halde burada imha edilen inkarcılı÷ın, dine kaúı olmadı÷ı açıktır. Düpedüz anlaúılmaktadır ki eski bir bir kültürün kanıtları ortadan kaldırılmıútır. Robespiyer konvansiyon meclisindeki son büyük söylevinde (sonra öldürülmüútür) úunları söyler: (1) Bora Boz, Fatma Yücel Beyaztaú (2001): “Vandalizm”, Sürekli Tıp E÷itmi Dergisi,Mart 2001 H.G.Wells, (1927):Cihan Tarihinin Umumi Hatları, 4.c.1.b., østanbul Devlet Matbaası, østanbul: s.99 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, (2001): C.2, Anıtkabir Derne÷i Yay., Ankara: s.485-486; (2) “øhtilal selinin sürükleyip bize kadar getirdi÷i hesapsız rezaletleri, ahlaksızlıkları dikkate alarak kötülerin yaptıkları kötülükler yanlarına mı kalacak diye düúündükçe, bazen büyük bir endiúe hissettim. Bu dünyanın iúbirli÷i yapan zalimleri için yalnız baúına kalmıú bir adamı mahvetmenin kolay oldu÷unu biliyorum. Fakat aynı zamanda insanlı÷ı savunmak için ölmeye hazır bulunan bir kimsenin görevininde ne oldu÷unun bilincindeyim.”(1) Sanatın imhası yalnız Fransa’da de÷il øtalya’da da gerçekleúir: “Rönesans nedeniyle Roma'nın eski heykellerinin baúına gelenler daha da dehúet verici! Eski ça÷larda yapılmıú binlerce heykel Rönesans döneminde kireç yapılmak için yakılmıú. Michelangelo ve di÷er sanatçılar bu uygulamalardan úikâyetçi olmuúlarsa da kendilerine pek kulak asan olmamıú! Eski Roma heykellerinin yakılması Rönesans’tan çok sonraları da devam etmiú maalesef!”(2) Resim 29 Gericault, Alçı Oca÷ı Fransız romantik ressamlardan Gericault’un “Alçı Oca÷ı” adlı resmi konuyla iliúkili olmalıdır. (1) Wells, 1927:99 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, c.2, 2001:485-486; (2) Murat Özsoy (2000): “Roma Dünyanın baúkenti”…Hürriyetim Agora Gezi - 4 ùubat 2000, Cuma Bu resimden de anlaúılaca÷ı gibi romantizm gerçe÷e sırt çevirme hülyalarda yaúama anlamında de÷ildir. Devrim taraftarı bazı resimlerin de romantik adı altında yayınlanması konuyu karıútırmaktadır. Bu araútırmaya göre Romantizm terimi orataça÷a ve dönemin etnik kültürüne bir özlem ve saygı akımıdır. “Kelime 18.yy sonunda ortaça÷ serüven hikayelerinin moda olması üzerine türedi örne÷in Kral Arthur yada Holy Grail Latin de÷il Romans dilindedir.”(1) 18.yy sonunda ortaça÷a duyulan bu ilgi ortaça÷ı temsil eden de÷erlerin ihtilalcilerce yıkılmasından kaynaklanır. Aydınlanma ça÷ı ile 18.yy usçulu÷una ve maddecili÷ine tepki olan romantizm bireye, öznelli÷e, akıldıúına, düú gücüne, kiúiselli÷e, kendili÷indenli÷e ve aúkınlı÷a yönelir. Bu humanizm artık aydının yalnız kendi milletine de÷il öteki toplumlara ve sanatına duydu÷u sevgidir aynı zamanda. Do÷al güzelliklere aúırı hayranlık; akla karúı duygu, zihne karúı duyu, insan benli÷i, kiúili÷i, ruh hali ve manevi gerçe÷e ulaúabilmenin yolunun düú gücünden geçti÷ini düúünmüúler, halk kültürüne, ulusal ve ‘etnik’ kültürlerin kökenlerine, ortaça÷a büyük ilgi duymuúlar egzotik, uzak esrarengiz, tuhaf, gizli ögelere yönelmiúlerdir. (2) (1) (2) Janson, H.W. ve Janson, D. J. ,1966: 453 “Romantizm”, Ana Britanica, 1993, 26.C.: 31 “Romantizm, Eski úovalyelik romanları ve saz úairleri (trabadur) dönemi, ortaça÷ dönemine özgü Eski romanların ola÷andıúılı÷ı ve do÷allı÷ını manzaralarda yaúatmayı sürdüren “úey” i tanımlar. Daha sonra usdıúı anlamına büründü. Furetiere’ in 1960 yılında sözüne etti÷i “romana benzeyen” yani “inanılmaz ve ola÷anüstü olan” dan baúkaúey de÷ildir. Yabanıl ve garip çekici olan úeylere böylelikle romantik denmeye baúladı. Bunun gibi sonra melankolik ve nostaljik duygularda bu kapsamın içine girdi. “ (Claudon, 1994: 8) ùovalyelik ve saz úairli÷i ile ilgili aúa÷ıdaki alıntılar konu hakkında bazı ip uçları barındırabilir : “Savaú arabası ve atlı insanın sonuç olarak düzenli atlı olaylarının aúamalı ortaya çıkıúlarını yeri geldi÷ince belirtmiútik. Bu ilerleme eserlerinin bütünü bize Asya’nın Mo÷ollarla yerleúik bölgelerinden gelmiútir.” (1) “Çok eskiden beri Türklerin milli edebiyatları vardı. Eski Türk úairleri ozandı. Altay Türkleri bunlara Kam, Kırgız’lar baksı derlerdi. Ozanlar hekimlik sihirbazlık rakkaslık da yapardı. Cinleri kovar hastaları iyi ederlerdi. Bu merasimi yaptıkları sırada çaldıkları saza kopuz denirdi. Hükümdar sarayında ozanlar bulunurdu. Bunlar hükümdara kahramanlık menkıbeleri terennüm eder, cenazelere mersiye okurlardı. Mersiye ölünün kahramanlı÷ına ve faziletine ithaf olunan úiirdi. Mersiyelere Sagu derler ve hece vezni ile yazarlardı.” (2) Bilindi÷i gibi Avrupa’da destanlara saga denmektedir. øngilizcede de saganın karúılı÷ı destandır. Sakaların orta asyada bir Türk boyu oldu÷unu biliyoruz. Ayda’ya (1992:391)göre Güney Avrupalı Basklar (Basques) Türk’tür. (1) (3) Yine (4) øspanya sivil Wells, 1927:C.1, s.224 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar II,2001:369 Ahmet Refik, (1926): Umumi Tarih Eski Ça÷-Orta Ça÷,østanbul Milli Matbaa,østanbul: s.622 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar III, 2001: 80; (3) Fuat Tekçe, (1993): Pazırık, Altaylardan Bir Halının Öyküsü,T.C.Kültür Bakanlı÷ı Yay., Ankara: s.129; s.84 Neriman Görgünay Kırzıo÷lu, (2001): Altaylardan Tunaboyuna Türk Dünyasında Ortak Yanıúlar(Motifler), T.C.Kültür Bakanlı÷ı Yay., Ankara: s.84 Bazı bilim adamlarınca saka Türklerinin øskitler oldu÷u ifade edilmektedir. Pek çok kayna÷a göre de Orta Asya’da yaúayan halkların tamamına Yunanların geliúigüzel verdi÷i bir addır øskit. Strzygowski’de iskitlerle Türkleri aynı saymamaktadır. Buna ra÷men Türklere ait bazı buluntuların øskit adı altında sergilenmesi konuyu karıútırmaktadır. (2) (4) Adile Ayda, 1992 :“Etrüskler (Tursakalar) Türk idiler”, Özel Basım, Ankara: s.391 savaúında bir bask kasabası olan Guernica bombalanmıútır.(1) Sözü geçen sagu ve baksı bu isimlerle ilgili olabilir. Ortaça÷da -ki kavimler göçüyle baúlar- atlıların geliúi ve saz úairli÷i dönemi akıncı halklarla açılmıú olmalıdır. Anodolu Halk Edebiyatı ile ilgili úu veriler önemlidir: “Halk hikayelerinin nazım ve düzyazı karıúık ve anlatım özellikleri dikkat çekicidir.Bu durum onların destanlara özgü manzum anlatım gelene÷i ile batıda feodal yapının çözülmesinden sonra ortaya çıkan hikaye ve roman arasında bir geçiú oluúturdu÷unu ortaya koymaktadır. “ (2) Fransız tarihi incelenir ise tüm Avrupa tarihi gibi bu iliúkilerde gerçek payı bulunabilece÷i anlaúılır. Attila: Metz, Paris, Champagne, Chalons ve Ravenne’de savaúmıú; Hunlular Etzelburg’a yerleúmiúlerdi. Yazılanlara bakıllırsa Attila’nın ölümüyle akınlara devam edilmez Hunlar oradaki halkla kaynaúırlar. (3) “Kavimler göçü dünyası ile pek çok batı toplumunda 5.ve 6.yylarda gücü koruyan savaúçı aristokrat barbarlarının ve hiristiyan kiliselerinin geç roman soylu gelene÷i pek çok Avrupa ülkesini etkiledi. Rütbeli psikoposları betimleyen göz alıcı mozaikleri koruyan pek çok kilise Ravenna’da ve yakınındadır.” (4) (1) Elke Linda Buchholz, Beate Zimmermann(1999): Pablo Picasso ,Könemann, Bonn: s.68 Axis 2000 Büyük Ansiklopedi,2000, 5.c. :334 (3) Marcel Brion,(1928): Attila’nın Hayatı, Gallimard Kitabevi,Paris: 166-257 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, c.15,2001:361-402 (4) Steve Muhlberger,(2004): “With an emphasis on Gaul and the time of Gregory of Tours”,Topics in Medieval History: The World of Gregory of Tours,Nipissing Üniversity http://www.nipissingu.ca/department/history/muhlberger/4505/show.htm (2) ”Krallı÷ın yıkılması ve Fransız ihtilalinden sonra ilk iú olarak dil araútırmaları baúlatılmıú ; taúra a÷zına karúı Fransızca öne çıkarılarak; birlik içinde bir ulus yaratılmaya çalıúılmıútır.(1) øskitler- keltler ve Etrüsklerin ortaça÷ baúından itibaren Avrupa sanatında etkili oldu÷u görülüyor. “Ortaça÷ın baúlarında romans terimi , bilginlerin kullandı÷ı dile, bizzat Latince’nin kendisine zıt olarak Latince’den türetilen yeni yerli diller anlamına geliyordu. Enromancier, romancar, romanz kelimeleri, roman dillerinden birinde kitap yazmak veya çevirmek demekti. Ortaya çıkan esere de Romanz, roman veya romanzo deniliyordu. Kelime giderek özellikle didaktik olmayan ideal aúk ve úovalye serüvenleri gibi öykülerin içerikleri ile iliúkili hale geldi. Daha sonra hem nazım hem de düz yazı formuna giren, müteakiben Elizabeth romansını etkilemeye devam eden Ortaça÷ romansları , biraz úüpheyle karúılanmaya baúladı; Hatta 17.18.yy.ın klasik e÷ilimli yazarları tarafından açıkça küçük görüldü…..Hiristiyanlık öncesi pagan kültürlere gösterilen ilgi gibi ilkel kültür kurmlarına ilgi gösterir.Romantik edebiyatta tarihi yeniden canlandıra e÷ilimi sürekli bir hal alır. ùiir ve romanda Ortaça÷ edebiyatının özellikleri, balad ve halk úarkılarının idealize edilmiú bir tarzda yeniden canlandırılması bu e÷ilimin bir sonucudur.” (2) Romance kelimesi ve romantizm kelimesinin Roman denilen bir dönemle ve sanat tarzıyla iliúkili oldu÷u açıktır. Roman sanat tarzı : “ Ortaça÷da Avrupa’da yaúanan sanat tarzına roman denmektedir. Latin halk dilinin iúgalci germenlerle karıúmasından oluúan roman dillerinin (øspanyolca, Fransızca, øtalyanca) oluúum süreçleri ve aynı zaman ve mekanlarda Roma sanatından kalanlarla barbarların teknik ve be÷enilerinin birleúmesinden do÷muútur.”(3) (1) ) ”Romans”,Axis 2000 Büyük Ansiklopedi,2000, C.5 : s.48 Hasan Boynukara, (1997): Modern Eleútiri Terimleri, “Romans”, “Romantizm”Bo÷aziçi Yay.1.b.østanbul: s.205-208 (3) Flavio Conti, Çev. Eren Soley,(1985): Roman Sanatını Tanıyalım, ønkılap Kitabevi, østanbul: s.3 (2) Tanımda sözü geçen Germen istilacılar, Attila’nın sebebiyet verdi÷i kavimler göçü sonrası (4.yy) Avrupa’ya ilerleyen halklar olmalıdır. Çünkü Kavimler Muhacereti sırasında göç eden halklara øndo-Germen dendi÷ini biliyoruz. Sanatları orta asya stepleriyle iliúkilidir(1) barbar ifadesinin (Alplerin kuzeyinden gelen herúey için söylenen)(2) anlamında yerleúti÷i bilinir bu da kavimler göçü ile ilgili olmalıdır. Roma dilinde ise ‘imparatorlu÷a yabancı’ anlamındadır. (3) “Tarihte mutlak baúlangıçlar yoktur. Bu nedenle Fransız tarihçilerin “büyük istilalar” adını vermeyi alıúkanlık haline getirdikleri olayların baúlangıcı tartıúılabilir. Dördüncü yüzyılın. ortalarında Roma imparatorlu÷u çoktan Roma’nın yavaú yavaú bünyesine kabul etti÷i Barbarlar’la dolmuútu bile; ….önceki istilalardan farkı bu istilalar esnasında parçalanmıú Roma imparatorlu÷u’nun sınırları içinde pek çok yenili÷in temelinin bizzat barbarların kendileri tarafından atılmıú olmasıdır. ….Gelecek dördüncü yüzyılın ortalarından itibaren büyük kalabalıklar halinde sökün etmeye baúlamıú olan ve arkalarında daha bir çoklarının da durmadan büyük kalabalıklar halinde akın etti÷i Germenler veya Slavlar , øskandinavyalı Normanlar, Bulgarlar, Avarlar veya Asya sınırlarından Macarlar, Araplar veya Türkler gibi genç milletlerindir. “(4) Barbar tabiri Heredot’a bakılırsa yunan uygarlı÷ı dıúında kalanlar için kullanılıyordu.(5) Hun Türkleri ve sürükledikleri tüm kavimleri kapsar. (1) Bahaeddin Ögel,(1988):øslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara:100,102,109, 118,1108; Strzygowski, Glück, Köprülü, 1975: 103 (2) Maria Chiristina Gozzoli,Çev.Solmaz Turunç(1982): Gotik Sanatını Tanıyalım,ønkılap ve Aka Kitabevleri, østanbul:s.3 (3) Louis Halphen, (1930): Barbarlar Büyük østilalardan XI.Yüzyılda Türklerin Yaptıkları Fetihlere Kadar,Librarie Felix Alcan,2.b. Paris:s.9 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, c.14,2001: 226 (4) Halphen, 1930: 1 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar,c.14., 2001: 217 Heredotos, (1973) : Heredotos Tarihi, çev. Müntekim Ökmen ve Azra Erhat Remzi Kitabevi, østanbul:s.21 (5) “O zaman Yayık nehri kıyılarına kadar birleúmiú olan bu Hunlar, Batı yönünde bir takım yerleri ele geçirdiler. Yen- tsay denen Tatsin üllkesinin sınırları üzerinde bulunan bir bölgeye sahip oldular. Çin’liler Roma imparatorlu÷una bu adı verirler. Yen- tsay ülkesi ozaman Alannalar’a ba÷lıydı ki Alanlar’la aynı úeydir. Bu ülkenin kralını öldürdüler. Alannalar çok eski zamandan beri burada oturmuyordu. ……Alanlar çok büyüdü ve çevre kavimlerde onların adını aldı. Nuri, Vidini, Ceron , Atires, iúte bu kabilelerdendir. Pek çok kavimle karıúmıúlardır. Sarmatya ovalarından Palus Meotides’ten Hindistan’a ve Ganj nehri kaynaklarına yakın da÷lara kadar yayılıyorlardı. Buradaki farklı kabilelere de Alan adı veriliyordu. Aynı ülkelere yerleúmiú olduklarından ve pek çok benzerliklerinden dolayı Çinliler Alanlar’la Hunları aynı kavim kabul etmiúlerdi. Çadırlarda yaúarlardı ve sürüleri vardı. At yerler ve sütünü içerlerdi. Savaúçı ve akıncıydılar. Düúmanların kafa taslarını mızraklara geçirdikleri halde Ammien onları Hunlara göre daha yumuúak huylu daha iyi yapılı, daha uzun boylu daha çevik ve hafif bulur. Dinsel inançları topra÷a saplanmıú yalın bir kılıca gösterdikleri saygıdan ibarettir. De÷neklerle gelece÷e yönelik öngörü sunar olaylar hakkında hüküm verirlerdi. …..Batı tarafına geçerek yerleúmeden önce çok uzun zaman úurada burada dolaútılar. Sonunda Tuna taraflarına yerleútiler. M.S. 406 yılına do÷ru Suevesler’le ve Vandallarla gidip Germanya’yı ya÷maladılar. Belçika’yı geçtiler Pirena da÷ları eteklerine kadar geldiler. Bu sırada÷ları aúamadıklarından dolayı bütün Gol kıtasına yayıldılar. Orada Roma imparatorlarının zayıflıklarından yararlanıp bir çok úehirleri ya÷ma ettiler. M.S. 409 tarihinde Pirena geçitlerini korumakla görevli kavimlerin isyanı Alanların øspanya’ya serbestçe girmeleri fırsatını verdi. Orada bir çok yeri yakıp yıktılar. M.S. 411 tarihinde øspanya’ya yerleúerek bu zengin illeri kendileri aralarında paylaútılar. Vandallar’la Suevesler Galia ve Betique illerini, Alanlar ise Lusitanie ile Carthagene (Kartaca) illerini aldılar. Fakat bunların bir ço÷u Gol kıtasında ve özellikle Normandiya ve Britanya’da kalmıúlardı. øúte taa kuzeyden ve Tobosk çevresinden gelen bir kavmin birkaç yy.da çok büyük ve geniú ülkeleri geçerek Akdeniz ve Okyanusya sahillerinde duraklayıp eski bölgelerinden farklı iklimlerde yerleútikleri görülüyor. Hunlar ise daha büyük yol almıúlardır. Bunlar Çin’in kuzeyinden Germanya’ya Gol ve øtalya ülkelerine kadar ilerlediler. Bütün Hunlara daha sonra Te-le yahut Tie-le adı verilmiútir. Maveraünnehir’de Oksus nehri kıyılarında oturan Hunlara verilen Ahiatheles yahut Abtelites (eftalitler) adı bundan gelmiútir.” …Hatta bu barbarlardan ço÷u o kadar kuzeye de çıkmayarak Avrupa’ya daha kestirme bir yoldan girmiúlerdir. Fakat Romalıların gözünde barbarların tamamı kuzeyden geldikleri için kuzey bölgelerinden çıktıkları ve oradan hareket ettikleri fikrindeydiler. Bu büyük göçten sonra bütün kuzey Avrupa’nın boúalmıú olması gerekirdi. Halbuki sonrası göçlerde de görülüyor ki özellikle Kuzey Avrupa’da yerleúim vardı ve kalabalık idi. Bu ise ancak birbirleri arkasıra Do÷u milletlerinin oraya gelerek yerleúmeleri sayesinde mümkün olmuútur.”(1) M.Ö.5.yy bronz ça÷ının Latene (øsviçre’deki bu kültür eserlerinin bulundu÷u aynı adlı nehir çevresindeki (1) ilk yere istinaden) -Hastalt (Almanya ve çevresi) Joseph Deuignes, Çev. Hüseyin Cahit (1923): Hunların, Türklerin, Mo÷olların ve sair di÷er Tatarlar’ın Tarih-i Umumisi,C.2,Tanin Matbaası, østanbul: s.121-137 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, 2001,C.1: 3-11 kültürlerinin çıkıúların do÷u ile ilgisine de÷inilmiúti 5.yydan 12.yya kadar etkisini hissettiren Ortaça÷ döneminin roman sanatı latin denen bu kültür üzerinde devamlılık bulur. Roman sanatı ilerde romantizmin ilgi oda÷ı olacaktır. “Onsekizinci yy.da kısaca batıl inanç, sahtekarlık ve kabalık olarak görülen bir çok úey katılım ve hayranlık uyandırıyordu. Stein Almanya’daki ortaça÷ dönemini kapsayan bir kaynakça koleksiyonu yapma fikrine vardı. Bunlar ortak anavatana olan sevginin kalıcı olmasına ve ataların hatıralarının unutulmamasın yarayacaktı.’ Fransa’daki yazıt akademisi Benedikten’in ve eski akademinin çalıúmalarını tekrar ele aldı. Heryerde arúiv tozları içinde uykuda bekleyen belgelere ve kroniklere daha büyük ilgi gösterilmeye baúlanmıútı. Kralların ve imparatorların kahramanlıkları , haçlı seferlerinin renkli destanları, øtalyan eyaletlerinin geliúmesi , Fransız komünlerin savaúları, Normanların devlet kurmaları yeni bir ıúık altına giriyorlardı. Voigt ve Raumer’de oldü÷ü gibi Gismondi ve Thierm’de onları gerek baúarıları ve gerekse tarzlarında ayıran her úeye ra÷men , eserlerinde aynı ruhu taúyan bir esinti esiyordu. Aynı zamanda Eski Hint ve Mısır kültürünü tanıma ve tahmin edilemeyecek úekilde tarihsel ufku görme umudu büyüyordu. Sanskrit ö÷renimi øngiliz olan Jones ve Golebrooke tarafından sa÷lam bir úekilde kurulmuútu bile Alman edebiyatına ise Friedrich tarafından tanıtılmıútı. Kısa bir süre sonra Thomas Young hiyoroglifleri çözme yolunda do÷ru yolu bulmuútu.Daha sonra Champollion Figeac bu yolda büyük bir ilerleme katetmiútir.”(1) Ortaça÷da yaúanan roman sanat tarzının Latin ülkelerinde etkili oldu÷unu belirttik. Latinler alfabelerini Etrüskler’den almıútır.(2)Bizans Roma sanatında büyük etkileri bulunan Roma’nın kurulmasında katkısı olan (3) kuzey øtalyalı Etrüsklerle ilgili çeúitli varsayımlar olmasına ra÷men, bugün elimizde onlara iliúkin daha fazla ipucu vardır. California Üniversitesi’nde yapılan bir araútırmada Bonfante (1990), 0 dan 60 a (1) Stern, 1871:188,189 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, C.24, 2001: 189; Larissa Bonfante, (1990), “Etruscan”, Univ. of Calif. Press/British Museum, (BonfETR), p. 58-62. Bonfante, G. and L., (1983) “The Etruscan Language”, An Introduction, (BonfTEL).Ek 4’te sunulmuútur. (3) Malcolm Colledge, (1997): Roma Sanatını Tanıyalım, Çev.Solmaz Turunç ønkılap Kitabevi, østanbul: s.3 (2) kadar olan rakamları inceleyip bunların harflerle ba÷ıntılarına de÷inerek tamamının Türk lehçesiyle uydu÷unu tespit etti. (1) “Montaigne ølyada’yı överken Fatih’in Otranto seferi sırasında Papa 2. Pius’a “Biz de øtalyanlar gibi Troyalıların soyundanız” dedi÷ini bildirir... Sabahattin Eyübo÷lu ise 1962’de ølyada ve Anadolu baúlıklı makalesinde, Dumlupınar Meydan Savaúı’nın kumanda merkezinde Atatürk’ün yanında bulunmuú bir emekli albayın “Zafer sonrası Atatürk bize, ‘Yunanlılar’dan Troyalıların öcünü aldık’ dedi” diye konuútu÷unu yazmıútır... “ (2) Yerasimos’da (2003), 14.yy.daki bir görüúe dayanarak Türkler’in atasının Truva’lı Turkos oldu÷unu söylemiútir.(3) Heredot’a bakılırsa di÷er büyük göç Küçük Asya Lidya’dan Floransa ile Roma arasındaki bugün Tuscani denen yere Tusci yada Etrusci ülkesine oldu. (4) (Bilindi÷i gibi Truva Lidya bölgesindeydi.) Latince’nin Etrüskçe’den alındı÷ına de÷indik, bunun gibi sanatlarında da Etrüsk sanatının etkisi vardı ve do÷u kökenli olan ve mezopotamya sanatıyla benzerlikler gösteren bu sanatın etkisine girdiler. Cerveterideki Etrüsk heykelinin benzerleri Roma heykellerinde görülebilir. (1) (2) Bonfante, (1990): p. 58-62. Ek-4 bölümünde ilgili yayın (s.225) sunulmuútur. Arslan Bulut, (2003) “Küresel Truva http://www.otuken.net/arslan.bulut/kuresel-truva-ati.html (3) atı “Yenica÷, 11 Haziran 2003 Stefanos Yerasimos,(2003): “Türklerin atası Truvalı Turcos mu?”,Tempo, Do÷an Burda Rizzoli Dergi Yayıncılık, 25. 8. 2003 http://www.tempodergisi.com.tr/toplum_politika/03185/?printerfriendly=yes (4) Janson, H.W. ve Janson, D.J. ,1966:123,124 “Dört yüzyıl sonunda Ombrien Galyalılarının øtalya’daki üstünlü÷üne do÷udan gelen yeni bir toplum tarafından son verilmiúti. Bunlar görkemli siteler kuran, göz kamaútırıcı zırh takımları ve giysiler giyen , uygarlık ve sanat alanında sadece Yunanlıların geçebilece÷i Etrüskler veya Toscanlardı.”(1) Etrüsk sanatı Orta Asya sanatı gibi Mezopotamya özelikleri gösterir. Ortaça÷da görülen hayvan uslubu, zoomorfik, andromorfik etkiler, stilizasyon, zencerekler, hep do÷u sanatının ortak özellikleri arasındadır. Roma sanatı çevresinde geliúen ve do÷ulu etkilerle eklektik özellik kazanan sanat artık roma de÷il roman sanatı adını almıú görünmektedir. Romanesk ise 10-12.yyda tekrar bu sanatı ihya eder. Kavimler göçüyle hareket eden halklar: Latin halklar ile Roman denen sanatı oluúturanlardır bunun gibi Roma sanatı, gotik sanat gibi Ortaça÷ Avrupa’sına damgasını vuran pek çok sanat hem istilacı olarak nitelenen steple iliúkili halklarla yine Etrüsk denen do÷ulu halkla úekillenmiútir. “ Romantizm kavramı Almanya’da baúlangıçta gotik uslubunu ve ortaça÷a özgü olanı betimler. Fransa’da Gotik mimarnin de÷erli oldu÷u kabul edilmiú, keltlerin úiirine önem verilmiútir.” (Claudon, 1994: 8) (1) Henri Martin, (1835): En Eski Ça÷lardan Günümüze KadarBilinen Fransa Tarihi, Furne Kitabevi, Paris: s.308-309 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar,2001, c.15: 308,309 “Gerçek kayna÷ı edebiyat olan Romantik akıma ba÷lı sanatçılar Ortaça÷ ve Rönesans öncesi döneme büyük ilgi duymaktaydı….Romantik anlayıúa mimaride denk düúen Neo Gotik uslup özellikle øngilterede tutulmuútur. “(1) Neo klasik uslup ise gotik barok gibi unsurları bir bozulma olarak kabul ediyordu. Bunun nedeni bu unsurların yabancı oldu÷unu kabul etmeleridir. “….Geniú manasıyla Ortaça÷ sanatını yeniden ilk ihya eden bu tarz eski klasik zihniyetin hilafına olarak hiristiyanlıktan ilham almıú bir tarzdır. Eski klasik tarzın evsafı mantık, makuliyet, sadelik, basitlik ve sarahat oldu÷u halde romantizm, anlaúılmaya, hayali ve esrarlı düúüncelerin mahsulü bir sanat olmuú; maddiyattan uzaklaúmıú ilahi duygulara yaklaúmıútır. Cisim ve madde ehemmiyetini kaybetmiú, ruha kıymet verilmiútir. Romantikler ortaça÷dan ilham alır ve putperestlik mevzuları yerine Hiristiyanlık mevzularını tercih ederler. Prensipleri sanatı yunan ve Roma mevzularından kurtarmaktır. “ (Arseven ,1993: 1693) Romantizmle Avrupa sanatına giren de÷erler nelerdir? Bir kere romantik resmin klasik resim kadar materyalist olamadı÷ını görürüz genelde maddi dünyaya ve objelere yönelen ve onu betimleyen sanat artık parayla satın alınamayan úeyleri, do÷a güzellikleri kahramanlık, aúk gibi daha tinsel olguları betimlemeye baúlamıútır. Resmedilen kiúilerin toplumsal statüsü ve zenginli÷i önemini yitirmiú gibidir. Klasik gelene÷in bu materyalist özelli÷ini Berger (2003: 83-86, 109)açıklamıútı. ønteriorlar,objeler, pahalı kumaúlar, takılar, bazen sahip olunan araziler, yerine bir tinsellik büyülü bir atmosfer, hüzün neúe gibi duygular ve aúk, sevgi, maneviyat gibi de÷erler resmin konusu olmuútur. Bir de göze çarpan bir özellik hüzün ve melankolidir. (1) Engin Beksaç,(2000):Avrupa Sanatına Giriú, Engin Yay., østanbul:s.82 Bu da dönemin dramıyla ilgili olmalıdır. Aslında klasik gelenekte duygulara yer yoktu. “Rönesans sanatçıları de÷iúeni de÷il de÷iúmeyeni yapıtlarında ifade etmek isterler.”(1) Romantizmde resimlerin artık klasik gelenekteki kadar katı gerçekçi olmadı÷ını görüyoruz. Roma sanatının Etrüsk etkisi ile romanlaútı÷ı belirtilmiúti; Resim 30 Etrüsk sanatının roman sanatına oradan Romantizme temel oluúturan özelliklerini göstermekte; Romantizme temel olan his yo÷unlu÷unu açıklamaktadır. Bu heykellerin el ifadelerine kadar duygu yüklü oldu÷u görülür. Çehreler ise klasik yunan roma sanatının tersine ifadecidir. -Bilindi÷i gibi yunan-roma gelene÷inde yüz ifadeleri sabitti bazılarında arkaik gülümseme denen tekbiçim bir gülüú hakimdi.- Bunun gibi romantik sanatçılarda aúk, úefkat gibi konulara de÷inmeye çalıúmıúlardır. Romanlara özgü bu nitelikleri yakalamak istemiúlerdir. ønsan sevgisi de temalardan biridir. (1) øsmail Tunalı,(1992):Felsefe’nin Iúı÷ında Modern Resim,Remzi Kitabevi,4.basım,østanbul: s.83 Sanat tarihi açısından do÷u ve batı kavramının tanımlanması baúlı÷ı altında bu konuya de÷inilmiúti