AB - REC Türkiye
Transkript
AB - REC Türkiye
AB Katılım Sürecinde Çevresel Altyapı Projelerinin Finansmanı Semineri Toplantı Sunumları ve Tartışmalar 21-22 Mart 2006, Ankara Bu yayın Avrupa Komisyonu’nun finansal desteği ile gerçekleştirilmiştir. REC Türkiye Hakkında Bölgesel Çevre Merkezi (REC), 1990 yılında Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Komisyonu ve Macaristan tarafından kurulmuş bağımsız uluslararası bir kuruluştur. Bugün, tarafsız ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak çalışan REC’in hukuki temeli, 28 ülkenin hükümetleri ve Avrupa Komisyonu tarafından imzalanmış bir “Şart”a dayanmaktadır. REC, sürdürülebilir kalkınmanın çeşitli alanlarında çalışarak, paydaşlara çevre politikaları, biyolojik çeşitlilik, iklim değişikliği, yenilenebilir enerji, çevresel bilgi ve atık yönetimi gibi konularda etkin çözümler üretmeleri için destek vermektedir. REC’in en yeni ülke ofisi 2004 yılında Türkiye’de resmi olarak faaliyete geçmiştir. REC’in misyonuyla uyumlu olarak, REC Türkiye’nin misyonu, kamu kuruluşları, sivil toplum kuruluşları (STK’lar), iş dünyası ve diğer çevresel paydaşlar arasında işbirliğini destekleyerek ve çevresel bilgi paylaşımıyla karar alma süreçlerine halkın katılımını sağlayarak Türkiye’nin çevre sorunlarını çözmesine yardımcı olmaktır. REC Türkiye, ortak sorunları çözmelerini sağlamak amacıyla bütün paydaşları bir araya getirerek bir katalizör görevi üstlenmekte ve çevre konularında etkin işbirliklerini teşvik etmektedir. Avrupa Komisyonu tarafından sağlanan mevcut mali destek çerçevesinde ülke ofisinin genel amacı ise, Türkiye’nin çevre konusunda hukuki, kurumsal, teknik ve yatırım alanlarına yönelik kapasitesini güçlendirmek, böylelikle AB çevre müktesebatının etkili bir şekilde uygulanması sürecini hızlandırmaktır. AB Katılım Sürecinde Çevresel Altyapı Projelerinin Finansmanı Semineri Toplantı Tarihi: 21- 22 Mart 2006, Ankara Bu yayının bütün hakları saklıdır. © 2006, Bölgesel Çevre Merkezi REC Türkiye Bu yayının hiçbir kısmı herhangi bir formda izin alınmadan satılamaz ya da satılmak için çoğaltılamaz. Bu raporun basımı “REC’in Türkiye’ye Açılması” projesi kapsamında Avrupa Komisyonu’nun mali desteği ile gerçekleştirilmiştir. Ancak, raporun içeriği hiçbir şekilde Avrupa Komisyonu’nun resmi görüşlerini yansıtıyor olarak algılanmamalıdır. ISBN: 975-6180-14-5 Yayıncı: Bölgesel Çevre Merkezi, REC Türkiye İlkbahar Mahallesi 15. Cadde 296. Sokak No: 8, 06550 Yıldız, Çankaya, Ankara, Türkiye Tel: +90 (312) 491 95 30 l Faks: +90 (312) 491 95 40 E-posta: info@rec.org.tr l Web sitesi: www.rec.org.tr REC Türkiye Yayın Sorumlusu: Yeşim Çağlayan Deşifre ve Çeviri: Lexicon Konferans Çevirmenleri Editör: Gülsima Baykal, SGB Eğitim ve Yazı Danışmanlığı Tasarım: İris İletişim Çözümleri Baskı: Elma Teknik Basım İÇİNDEKİLER AB Katılım Sürecinde Çevresel Altyapı Projelerinin Finansmanı Toplantı Sunumları ve Tartışmalar İçindekiler 3 Önsöz 5 Açılış Oturumu 7 Kerem Okumuş, Direktör Yardımcısı, REC Türkiye 7 Yüksek Maliyetli Çevre Direktiflerinin Uygulanması: Türkiye’de Çevresel Altyapının Gelişimi Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Müsteşar Yardımcısı, Çevre ve Orman Bakanlığı 9 Adaylık Sürecinde AB Mali Yardımları ve Türkiye’nin Planlamaları İnci Ataç Rösch, Ekonomik ve Mali Konular Dairesi Başkanı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 13 Oturum I: Altyapı Projeleri için Proje Döngüsü Yönetimi 17 Seminer Hedefleri ve Gündemi Joanna Fiedler, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi, REC Merkez Ofisi 19 Avrupa Komisyonu Perspektifinden Türkiye’de Altyapı Projeleri Uygulamaları Elif C. Torcu Taş, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Yöneticisi, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu 25 Proje Risk ve Risk Yönetimi: AB’ye Katılım Sürecinde Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin Altyapı Projeleri Deneyimleri John Butson, Enviro-Markets International, İngiltere 31 Oturum II: Yatırım Projeleri için Planlama Belediye Düzeyinde Proje Ihtiyaçlarının Belirlenmesi ve Önceliklendirilmesi; Ulusal Düzeyde Programlamanın Rolü John Butson, Enviro-Markets International, İngiltere 39 41 Altyapı Projeleri için Stratejik Planlama Joanna Fiedler, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi, REC Merkez Ofisi 49 Altyapı Projelerinin Uygulanmasında Ülke Yaklaşımları – Proje Hazırlamada DABLAS İnisiyatifi Desteği John Maguire, Solventa LLP, İngiltere 59 Oturum III: Altyapı Projelerinin Finansal Boyutları 69 Sermaye Yatırımları için Uzun Vadeli Planlama - Anahtar Konular - John Butson, Enviro-Markets International, İngiltere 71 “Kirleten Öder” İlkesinin Uygulanması Joanna Fiedler, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi, REC Merkez Ofisi 79 Örnek-1: Kuşadası ve Çanakkale Bölgesel Katı Atık Yönetimi Projeleri Michael Jacobsen, Envest Planners, Türkiye 89 Örnek-2: Yeni Üye Ülkelerden Başarılı Altyapı Projesi Örnekleri - Polonya - Lezyce Bölgesel Atık Yönetimi Projesi Agnieszka Sentowska, EcoDolina Co.Ltd., Polonya 95 Oturum IV: Projeler için Finansman Sağlama 103 Altyapı Projeleri için Finansal Kaynak Seçenekleri - Dikkat Edilmesi Gereken Konular, Avantaj ve Dezavantajlar John Butson, Enviro-Markets International, İngiltere 105 Dış Finansal Kaynaklarla Çalışmanın İlkeleri Joanna Fiedler, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi, REC Merkez Ofisi 109 Türkiye’de Altyapı Projelerinin Finansmanı için Seçenekler Dr. M. Yaşar Erdoğan 113 Oturum V: Panel 123 Ekler 141 EK 1: Toplantı Gündemi EK 2: Toplantı Katılımcıları 141 143 KISALTMALAR AB Avrupa Birliği ABGS T.C. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ASAT Atıksu Arıtma Tesisi AYB Avrupa Yatırım Bankası DABLAS Danube Black Sea Task Force for co-operation on water protection in the wider Black Sea Region Karadeniz Öncelikli Kirlilik Kaynaklarını Düzeltmek için Yatırım Kolaylığı için Görev Gücü DIS Decentralised Implementation System Yerelleştirilmiş Uygulama Sistemi DPT T.C. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı DSİ T.C. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü EBRD European Bank for Reconstruction and Development Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası EDIS Extended Decentralised Implementation System Genişletilmiş Yerelleştirilmiş Uygulama Sistemi FIDIC International Federation of Consulting Engineers Uluslararası Müşavir Mühendisler Federasyonu GSYH Gayri Safi Yurtiçi Hasıla GTZ German Agency for Technical Cooperation Alman Teknik İşbirliği Kurumu IBRD International Bank for Reconstruction and Development Uluslararası Yeniden İmar ve Kalkınma Bankası IPA Katılım Öncesi ISPA Instrument for Structural Policies for Pre-Accession Katılım Öncesi Yapısal Politikalar Aracı JBIC Japon Bank for International Cooperation Japon Uluslararsı İşbirliği Bankası JICA Japon International Cooperation Agency Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı KFW Alman Kalkınma Bankası KOBİ Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletme MEDA Avrupa-Akdeniz Ortaklığı Mali Destek Programı MFIB Merkezi Finans ve İhale Birimi NODG Objectively Verifiable Indicators Nesnel Olarak Doğrulanabilir Göstergeler OP Operasyonel Program PPP Public-Private Partnership Kamu-Özel Sektör Ortaklığı REC Regional Environmental Center Bölgesel Çevre Merkezi STK Sivil Toplum Kuruluşları TCMB Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası UFK Uluslararası Finans Kuruluşları YİD Yap-İşlet-Devret Önsöz Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda, Türkiye çok hızlı bir politik ve ekonomik reform sürecine girmiştir. Bu reformların, uygulanması için önemli adımların atılması gerekmektedir. Uyum sürecindeki en önemli konulardan biri ise mevzuatımızın uyumlaştırılmasıdır. Mevzuatın uyumlaştırılması konusunda, Türkiye’de yıllardır çalışmalar yürütülmektedir. Uygulama için gerekli olan finansal zorlukların nasıl aşılacağı ise henüz yeterince irdelenmemiştir. Yeni üye ülkelerin tamamında olduğu gibi Türkiye’de de, maliyetlerin yüksek olması nedeniyle, çevre yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin AB uyum sürecindeki en ciddi zorlukların başında gelmesi beklenmektedir. Bu, elbette ki, hepimizi endişeye düşüren bir konudur. Ancak, endişe etmek yerine , çevre müktesebatına uyumun neden bu kadar maliyetli olduğunu anlamalıyız. Bu maliyetin bir nedeni, özellikle son 10-15 yılda çevre konularını çok ciddiye alan Kuzey Avrupa ülkelerinin de baskılarıyla ortaya çıkan Avrupa Birliği çevre müktesebatının çok detaylı yükümlülükler içermesi ve katı standartların eklenmiş olmasıdır. Bu yükümlülük ve standartların uygulanmasında, yeni ve eski tüm üye ülkeler de zorlanmaktadırlar. Bir diğer neden ise, ne yazık ki çevre koruma konularının, Türkiye’nin kamu harcamaları listesinde hep en alt sıralarda yer almış olmasıdır. Bu durum yüksek maliyetli altyapı yatırımlarından tutun da, kamu personelinin çevre konusundaki kapasitesinin artırılması gibi çok daha az maliyetli pek çok konu için geçerlidir. Dolayısıyla, çevreye yapmakta olduğumuz tahribatı en aza indirgemek için çok fazla gereksinimimiz vardır. Şayet gelecek nesillere gurur duyacakları bir Türkiye bırakmak istiyorsak, öncelikli çevre yatırımlarını ve koruma için gerekli harcamaları, Avrupa Birliği’ne girsek de girmesek de yapmak zorundayız. Öncelikle, çevre müktesebatına uyum için gerekli finansmanın optimal bir şekilde karşılanması için uzun vadeli stratejilerin hazırlanması gereklidir. Hükümetin hazırlayacağı merkezi planların dışında, yerel yönetimlerin de mutlak şartla yerel çevre eylem planları hazırlamaları önerilmektedir. Vurgulamak istediğimiz bir başka nokta, stratejiler hazırlanırken, hem yeni finansman kaynaklarının hem de mevcut kaynakların planlamalarının başlatılması ön koşuludur. Ancak, tüm Türk vatandaşlarının, daha temiz bir çevrede yaşayabilmeleri için maaliyetleri paylaşmaları gerektiği konusunda hazırlıklı olmaları gerekiyor. Diğer yeni üye ülkelerin deneyimlerine baktığımız zaman, AB’ye üye olmanın bedelinin sadece AB’den gelecek karşılıksız finansal destek ile karşılanmayacağını, ancak tüm vatandaşların katkılarıyla gerçekleşebileceğini görüyoruz. Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyorsak ve yaşam kalitemizi iyileştirmeyi arzuluyorsak, bunun bedelini ödemeyi de göze almamız gerekiyor. Avrupa Birliği ve kendi iç finansmanımızın dışında, özellikle ağır yatırımlarda Avrupa Yatırım Bankası gibi dış kaynaklı finansal kurumlardan kredilerin kullanılması da kaçınılmaz olacaktır. Bu çerçevede, özellikle uluslararası piyasalardan orta ve uzun vadeli kredilendirme aracılığıyla ya da Avrupa Birliği’nin 2007-2013 dönemi için geliştirmiş olduğu yeni mali destek programı IPA’dan çeşitli finansal imkanların sağlanması mümkün olacaktır. Bunun yanında özellikle Avrupa’daki örneklerden gördüğümüz kadarıyla çeşitli ekonomik araçlar da – vergi ve harçlar gibi ya da kullanıcı ödemeleri gibi finansman alternatifleri de - önemli kaynaklar yaratabilecektir. REC’in Orta ve Doğu Avrupa deneyimlerinin bu konuda çok önemli açılımlar getireceğine inanıyoruz. Yeni üye olmuş ülkelerden edindiğimiz deneyimlerimizi, Türkiye’nin öncelikleri ve ihtiyaçları çerçevesinde değerlendirerek, ülkemizde bir çok başarılı projenin yaratılabilmesine önemli destekler verebileceğimize A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I inanıyoruz. REC Türkiye, ülkemizde önemli bir açığı dolduracak bir çok bilgilendirme çalışmalarını 2004 yılından beri gerçekleştirmektedir. Bu kapsamda, yerel yönetimlerimize yönelik AB direktiflerinin yatırım gereklilikleri, yatırım maliyetlerinin hesaplanması, finansal imkanlar ve kaynak oluşturma, ekonomik araçlar, proje döngüsü yönetimi, yatay çevre mevzuatı (stratejik çevresel değerlendirme ve bilgiye erişim gibi), yerel çevre eylem planları, AB çevre fonları, çevre finansmanı ve atık yönetimi gibi konularında pek çok eğitim gerçekleştirdik. Okumakta olduğunuz yayın, AB Katılım Sürecinde Çevresel Altyapı Projelerinin Finansmanı başlıklı toplantının sunumları ve tartışmalarından oluşmaktadır. REC Türkiye olarak, bu yayınla, toplantıda paylaşılan bilgi ve deneyimleri özellikle yerel yönetimlere aktararak AB çevre müktesebatının uygulanmasına yönelik yatırımların finansmanı konusunda doğru stratejik yaklaşımların belirlenmesi için yol göstermeyi hedefledik. REC Türkiye’nin tarafsız kolaylaştırıcı rolü çerçevesinde, toplantıdaki tartışmaların aktarımıyla, Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için bir gereklilik olan paydaşlar arası yapıcı iletişim ve işbirliğinin güçlendirilmesine de katkı sunacağımızı umuyoruz. REC Türkiye ekibi olarak bu verimli toplantının çıktılarını sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu yayının gerçekleşmesini mümkün kılan Avrupa Komisyonu’na özellikle teşekkürlerimi dile getirmek istiyorum. Ayrıca, toplantıya ve yayına katkı sağlayan tüm konuşmacılara ve katılımcılara teşekkürlerimi ayrıca iletmek istiyorum. Dr. Sibel Sezer Eralp Bölgesel Çevre Merkezi REC Türkiye Direktörü A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I AÇ I L I Ş OT U RU M U Açılış Oturumu Türkiye’de Çevresel Altyapı İhtiyaçları ve Finansal Mekanizmalar Açılış Konuşması Kerem OKUMUŞ Direktör Vekili, REC Türkiye Değerli Katılımcılar, “REC’in Türkiye’de Kurulması Projesi” kapsamında, Avrupa Birliği’nin finansman desteği ile gerçekleştirdiğimiz çevresel altyapı projelerinin finansmanı konusundaki seminerimize hoşgeldiniz. AB’yle üyelik müzakerelerinin en zorlu başlıklarından biri çevredir. Çevrenin bu kadar zorlu olmasının sebeplerinden bir tanesi, özellikle 1990’lı yıllarda giderek derinleşerek ortaya konan Avrupa Birliği çevre müktesebatının çok yoğun olmasıyken, bunun yanı sıra uyum için gerekli olan finansman ihtiyacının çok yüksek olması da zorluğun başka bir nedenidir. Dinamik bir şekilde sürekli gelişen AB çevre politikası, gerek üye ülkelerde gerekse üyelik sürecindeki ülkelerde yerel yönetimlerin, özel sektörün ve sivil toplum kuruluşlarının bu çalışmalar içinde yer almasını zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin AB üyeliğine müzakere ile daha da yakınlaşması, sürecin ülke çapında da aynı hızla yaşanmasını beraberinde getirmektedir. Müzakere süreci içinde, AB çevre yasa ve yönetmeliklerinin ülkemizde uygulanmaya konulması, kamu kuruluşlarının, yerel yönetimlerin ve özel sektörün bütüncül bir yaklaşım sergilemelerini ve uyum sürecini planlı bir şekilde yürütmelerini zorunlu kılmaktadır. AB çevre müktesebatının genel yapısına baktığımızda, uygulamadaki en önemli yükümlülükler kamu sektörüne ve yerel yönetimlere düşmektedir. Diğer yeni üye olmuş ülke deneyimlerine baktığımızda, Türkiye’nin çevre başlığında müzakereyi başarılı bir şekilde tamamlaması ve müzakere çerçeve belgesinde belirtilen uygulama çıtasının karşılanabilmesi için, kamu kuruluşlarının ve yerel yönetimlerimizin üzerinde büyük bir sorumluluk bulunmaktadır. Türkiye’nin genel çevre altyapısını incelediğimizde, aslında önemli sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bugün çevresel altyapı yetersizliği, plansız kentleşmenin çevre üzerine getirdiği baskılar, hızlı nüfus artışı, yetersiz finansal kaynaklar ve yoğun göç gibi ekonomik ve sosyal problemler, aslında çevreyi ve çevre sağlığını doğrudan etkilemektedir. Ekonomik ve sosyal problemlerin günümüzde çevre ile bu kadar iç içe geçmiş olması, aslında sürdürülebilir kalkınmanın önemini çok daha iyi anlayabilmemize yardımcı olmaktadır. Önümüzdeki süreç içinde, yeni politikaların gelişmesinde de bu çerçevede gerekli şekillendirmeleri gerçekleştirmek durumundayız. AB ortak çevre politikasının temel aldığı yerel yönetimlerimize önemli görevler yüklemektedir. Örnek olarak “yerindenlik ilkesi”, çözüme yönelik çevresel kararların ve düzenlemelerin, çevresel sorunların bulunduğu bölgenin yetkilileri tarafından, tüm ilgili paydaşların sürece dahil edilerek kararlaştırılmasını gerekli kılmaktadır. Çevresel bir çok sorunun bugün yerel kaynaklı olduğunu göz önünde bulundurursak, bu süreç şüphesiz çok önemli kazanımlar getirecektir. Ayrıca hava, su ve atık gibi konularda genel uygulama süreçlerini, ilke ve işleyiş prensiplerini ortaya koyan Avrupa Birliği’nin çevre ile ilgili çerçeve direktifleri, yerel yönetimlere yetkili oldukları bölgelerde, ilgili bakanlıkların eşgüdümünde emisyon limitlerinin belirlenmesi ya da denetleme ve yaptırımların uygulanması gibi konularda çok önemli roller vermektedir. Bu nedenle, yerel yönetimlerimizde süreç içinde önemli yönetsel değişiklikleri yaşayacağımız açık olarak görülmektedir. Söz konusu değişikliklerin A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I AÇ I L I Ş OT U RU M U iyi yönetilebilmesi için, belediyelerimizin kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesi amacıyla gerekli çalışmalara bir an önce başlamaları gerekmektedir. Aslında yönetsel değişiklikler resmin sadece bir parçasını oluşturuyor; asıl önemli ve zor olan bölüm, özellikle ağır yatırım gerektiren direktiflerin uygulanabilmesi için ihtiyaç duyulan, yatırımın nasıl planlanacağı, önceliklendirileceği, yapılacağı ve bu yatırımların nasıl finanse edilebileceği ile ilgilidir. Yapılan son çalışmaların çıktılarına göre, Türkiye’nin AB çevre müktesebatına tam uyumunun maliyetinin 70 milyar Avro civarında olacağı tahmin edilmektedir. Bu mali yükümlülüğün önemli bir kısmını ise Tehlikeli Atıklar, Düzenli Depolama, Kentsel Atıksu Arıtımı, İçme Suyu Direktifi ve Su Çerçeve Direktifi gibi ağır yatırım gerektiren direktiflere uyum çalışmaları oluşturmaktadır. Söz konusu bu finansman için kamu bütçesinin yeterli olması mümkün değildir. Bu çerçevede özellikle uluslararası piyasalardan orta ve uzun vadeli kredilendirme aracılığıyla ya da önümüzdeki dönemde 2007-2013 Mali İşbirliği Programı’ndan, Avrupa Birliği’nin geliştirmiş olduğu yeni mali program IPA’dan, çeşitli finansal imkanların sağlanması mümkün olacaktır. Bunun yanında özellikle Avrupa’daki örneklerden gördüğümüz kadarıyla çeşitli ekonomik araçlar da - vergi ve harçlar gibi ya da kullanıcı ödemeleri gibi finansman seçenekleri - önemli kaynaklar yaratabilecektir. Bu çerçevede REC’in Orta ve Doğu Avrupa deneyimlerinin bu konuda çok önemli açılımlar getireceğine inanıyoruz. Yeni üye olmuş ülkelerin elde etmiş olduğu deneyimleri Türkiye’nin öncelikleri ve ihtiyaçları çerçevesinde değerlendirerek, ülkemizde bir çok başarılı projenin yaratılabilmesine önemli destekler verebileceğimize inanıyoruz. Özellikle yerel yönetimlerimizin güçlü ve zayıf yanlarını göz önünde bulundurarak süreç içinde karşılaşılacak yeni tehdit ve fırsatları ortaya koyan bir modelin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu model aynı zamanda yerel ihtiyaçların tespitinin sağlanmasına yardımcı olacağı gibi, yatırımların planlanmasını ve önceliklendirilebilmesini de beraberinde getirecektir. Bu sürece paralel olarak yerel yönetimlerimizin özellikle süreç içinde ağır yatırım gerektiren direktifler, bunların yatırım maliyetlerinin hesaplanması, finansal imkanlar ve kaynak oluşturma, ekonomik araçlar, proje döngüsü yönetimi, yatay direktifler, yerel çevre eylem planları ve stratejik planlama konularında bir an önce çalışmaya başlamaları gerekmektedir. Bu A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I çerçevede, REC Türkiye ülkemizde önemli bir açığı dolduracak birçok bilgilendirme çalışmasını 2004 yılından beri gerçekleştirmektedir. Bu zamana kadar kuruluşumuz kamu kurumları ve yerel yönetimler için birçok konuda eğitim seminerleri ve bilgilendirme toplantıları gerçekleştirmiştir. Özellikle kamu kurumları ve yerel yönetimler için yaptığımız çalışmalardan kısaca bahsetmek gerekirse, AB Avrupa Birliği’nin stratejik çevresel değerlendirme, bilgiye erişim, halkın karar alma mekanizmalarına katılımı gibi yatay çevre direktifleri, aynı zamanda AB çevre hibeleri ve çevre finansmanı konularında bir çok çalışma gerçekleştirdik. Önümüzdeki altı aylık dönemde mevcut projemiz kapsamında, özellikle belediyelerimiz için atık yönetimi, kamu kuruluşlarımızın ve belediyelerimizin katılabileceği “AB çevre politikasında sürdürülebilir kalkınmanın yeri” konulu kapasite geliştirme etkinliklerimiz de gerçekleştirilecektir. Umarız bütün bu çalışmalarımız, ülkemizin daha yaşanabilir bir çevreye kavuşması için yapılacaklara ve dolayısıyla AB uyum sürecinin başarı ile yürütülmesine önemli katkılarda bulunacaktır. Sözlerime son verirken bu seminerin hepimiz için başarılı geçmesini diler, katılımınız ve ilginiz için REC Türkiye ve ekibimiz adına hepinize teşekkür ederim. Sayın Müsteşarımızı konuşmasını yapmak üzere şimdi kürsüye davet etmek istiyorum. AÇ I L I Ş OT U RU M U Açılış Oturumu Türkiye’de Çevresel Altyapı İhtiyaçları ve Finansal Mekanizmalar Yüksek Maliyetli Çevre Direktiflerinin Uygulanması: Türkiye’de Çevresel Altyapının Gelişimi Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Çevre ve Orman Bakanlığı, Müsteşar Yardımcısı AB’ye uyum esnasında en önemli sorunlarımızdan biri mevzuatımızın uyumlaştırılmasıdır. Genel olarak baktığımızda 18 tane temel çevre direktifinin olduğunu görüyoruz. Ayrıntılara ve diğer direktiflerle bağlantılara baktığımızda ise, Türkiye’nin diğerleriyle beraber 561 direktifi daha çevre mevzuatı ile uyumlaştırması gerektiğini görüyoruz. Bakanlık olarak biz, başta atıksu olmak üzere atıklar, hava kirliliği ve diğer konularla ilgili AB destekli çeşitli projeler gerçekleştirmek suretiyle mevzuatı yaklaşık %45 - %50 oranında AB’ye uyumlu hale getirdik. Yaklaşık iki veya üç yıl içinde, diğer çalışmaları da tamamlayarak, mevzuatla ilgili çalışmalarımızı sonuçlandıracağız. Ama mevzuatın tamamlanması, işlerin tamamlandığı anlamına gelmiyor. Şimdi mevzuat uyumlaştırılmasında bazı konularda süreçler koyuyoruz. Hava kirliliği ile ilgili bir örnek vermek istiyorum. Biz diyoruz ki: 2012 yılında hava ile ilgili şu hedefe ulaşacağız; 2016 yılında da şu hedefe ulaşacağız. Yani kademe kademe nasıl hedefe varacağımızı belirliyoruz, AB mevzuatına tam uyum sağlanması veya uygulamaların tam gerçekleştirilmesi için bunlarla ilgili stratejilerimizi devreye koyuyoruz. Elbette bunları yaparken ilgili tüm kurumların bilgileri, tecrübeleri ve uygulamalarını esas alarak bunları gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla mevzuatın hazırlanması yetmiyor. Dediğim gibi bunun yanında bir de uygulamayla ilgili kısmın devreye girmesi lazım. Uygulamayla ilgili kısma gelince; bir kere Çevre ve Orman Bakanlığı açısından baktığımızda, kapasitenin çok düşük olduğunu görüyoruz. AB çerçevesinde, yüksek maliyetli bir proje dahilinde yaptırdığımız bir çalışma esnasında görülüyor ki, denetleme, kontrol, raporlama ve lisanslandırma gibi bazı konularda, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın kapasitesinin yeterli olmadığını görüyoruz. Kapasitesinin artırılması için de mutlaka burada bir yeniden yapılandırma modelinin devreye girmesi gerekiyor, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi. Nedir bu? Diğer Avrupa ülkelerinde denetleme, izleme, kontrol ve ceza vermeyle ilgili kısımda bir birim daha var: Çevre Koruma Ajansı. Bu sistem yarı bağımlı veya bağımsız bir şekilde kuruluyor. Bununla ilgili Bakanlık olarak bir çalışma yaptık; şu anda Başbakanlığa bu konuyla ilgili bir kanun taslağı gönderildi. Ve burada da ülkemizde çevreyle ilgili yeniden yapılanma gerekliliğinin üzerinde duruyoruz. Yine en önemli konularımızdan biri; bilgiye erişemiyoruz. Yeterli ve sağlıklı bilgi yok. Bu konuda belediyeler açısından bilgi vereyim. Belediye şehre su veriyor, fakat verdiği suyun ne kadarının kaybolduğunu bilmiyor ya da çok takribi olarak biliyor. Belediye katı atıkla ilgili bilgi topluyor ama bu bilgiler her zaman doğru olmayabiliyor. Örneğin, benim orada çalıştığım dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne 9 bin ton çöp olduğu bilgisi geliyordu ama ilçe belediyelerin günlük ürettikleri çöp miktarı 32 bin tondu. Rakamlar arasında yaklaşık üç kat fark vardı, yani veriler yanlıştı. Veriler yanlış olunca, bir kere doğru karar verilemiyor, dolayısıyla doğru sonuca gidilemiyordu. Buradan şunu söylüyorum, bir kere verilerimiz doğru olacak, doğru bir şekilde analiz edeceğiz ve doğru bir şekilde kullanacağız. Başka bir örnek vermek daha gerekirse, biz çeşitli yerlerde yıllardan beri hava kirliliğini ölçüyorduk. Ancak, ölçüm yapılan yer yanlış olduğu için verilerimiz o şehri temsil etmiyordu. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I AÇ I L I Ş OT U RU M U Şimdi burada öncelikli olarak ne yapacağız? Kapasitemizi geliştireceğiz; yerel yönetimler ve merkezi idarede bunlarla ilgili kapasitenin doğru bir şekilde geliştirilmesi lâzım. Bu toplantının en önemli amaçlarından biri de mutlaka ilgili yerel yönetimlerin kapasitesini geliştirmek olmalı. Yerel yönetimler, kapasitelerini geliştirirken atıksu arıtma tesislerini ve atık bertaraf tesislerini kendilerinin işletmelerine gerek yok. Hizmet satın alımıyla bu tip işlerin rahatlıkla yapılabileceği ve işletilebileceği kanaatindeyiz. Önümüzdeki günlerde, bunların ciddi şekilde devreye gireceğinin üzerinde özellikle duruyorum. Yine bizim 1986 yılında çıkarttığımız bir çevre kanunumuz var; bu çevre kanununda önemli miktarda değişiklik yapıldı ve şu anda meclisin gündem maddelerinden birini teşkil ediyor. Bu çevre kanunuyla, yerel yönetimlerde su tüketim bedelinin doğru belirlenmesiyle ilgili karar getiriyoruz. Suyun alınması, şehre getirilmesi, atıksu haline dönüşmesi ve arıtıldıktan sonra alıcı ortama verilmesinin bedelini belediye belirleyebilecek. Yani, bir belediye suyla ilgili bedeli belirlerken atıksu ile ilgili bedeli de belirleyip bunu alabilecek. Şu anda belediyelerimizin bununla ilgili ciddi sorunları ve sıkıntıları var. Atıksu ile ilgili bedel alamıyorlar. Ben proje yapacağım, proje yaptığım halde, yasa diyor ki; “tesisi kurmadan atıksu bedeli alamazsınız;” artık çevre kanunu ile alacaksınız. Böyle olmamalı. Projeye başladığınız andan itibaren bedelini alacaksınız. Yine atıklarla ilgili, özellikle altını çizerek söylüyorum; katı atığın bedeli merkezi yönetim tarafından belirleniyor ki, bu yanlış bir yol. Atığın toplanması, taşınması ve bertaraf bedeli belediyeler tarafından belirlenecek ve bu bedel sadece ama sadece bu sahada kullanılacak. Başka bir amaç için kesinlikle kullandırılmayacak. Geçen hafta biz bakanlık olarak 42 tane AB projesi ile ilgili olarak, 42 belediye ve belediye birliğini burada Bakanlığımızda toplantıya çağırdık. AB projeleri nasıl hazırlanır, nasıl sunulur konularında bilgi verdik. Bu projeleri bundan sonra beraber yürüteceğiz dedik, ama öncelikli olarak bu projelerin finansmanı konusunu gündeme getirdik. Bu projelerin bazen %50’si, bazen %60’ı, bazen de % 70’i AB tarafından desteklenecek; ama geriye kalan kısmı kim destekleyecek? O işi yaptıran yerel yönetim destekleyecek. Yerel yönetimin yeterli kaynağı yoksa, bu projelerin destek görmesi mümkün değil. Belediyeler 300 bin lira, 400 bin lira, 500 bin lira ton başına su bedeli alarak ben AB projeleri yaparım diyorsa, bu mümkün değil diyoruz. Niye? Bu atıksu arıtma tesislerinin bir de işletilmesi var. Yine 10 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I kanalizasyon sisteminin bakım, onarım ve yenilenmesi var. Bunun için Türkiye’nin 35 milyar Avro’luk yatırıma ihtiyacı var. İçme suyu ve atıksuyla ile ilgili AB normlarına ulaşabilmemiz için 35 milyar Avro’luk yatırıma ihtiyacımız var. Biz Bakanlık olarak, sizlerle beraber bunu 20 yıl içinde çözmek istiyoruz. Yine belediyelerle ilgili ikinci önemli sorunumuz katı atık sorunu. Yani ikinci önemli yatırım gerektiren konu. Bunlarla da ilgili yer seçimini yapmak üzere, biz özellikle Bakanlık olarak bir proje başlattık. Dedik ki bütün belediyelerin, özellikle belediye birliklerinin yer sorununu çözelim. Yer sorununu çözdükten sonra, bir kısmını başlatalım ama devamında da AB projelerinden destek alalım. Çünkü, bunu özellikle belirtmek istiyorum, yer sorunu çözülmemiş bir projeye AB’den destek almamız mümkün değil. Bu noktada şunu özellikle belirteyim. 20 yıl işletme garantisi vermeyen bir belediyenin projesine, biz Çevre ve Orman Bakanlığı olarak sıcak bakmıyoruz. 20 yıl nasıl bir finansman mekanizması, nasıl bir yönetim mekanizması oluşturacaksınız, bunu bize sunmanızı istiyoruz ki, bu projeleriniz doğru bir şekilde çalışsın. Türkiye’de 225 belediyenin atıksu arıtma tesisi var; bunların yarısı çalışmıyor, yazık oluyor bu ülkeye. Bir başka ifadeyle, arıtma tesisi yapmak yetmiyor. Şunu soruyoruz: Arıtma tesisinin işletilmesini nasıl planlıyorsunuz? Kurdele kesmek yetmiyor, bunun işletme planı ile ilgili yönetim planınızı da, uygulama planınızı da, finansman planınızı da önümüze sunmanızı özellikle sizlerden istiyoruz. Peki, bu kadar yüksek bir elektrik enerjisi bedeli ile ben atıksu tesisimi nasıl işleteyim diye bir sorunuz olabilir. Yine çevre kanununda bununla ilgili de bir düzenleme geliyor. %50 elektrik enerjisi bedeli ayrı bir tarife üzerinden uygulanır diyoruz. Çünkü bu tip tesislerin dünyanın her yerinde özel bir desteği, özel bir şartı var; bunu da biz Çevre Kanunu’nda özellikle belirterek devreye sokuyoruz. Arkadaşlar, şu ana kadar biz Çevre ve Orman Bakanlığı olarak sadece sanayicileri denetledik. Türkiye’nin çevre yatırımına baktığınız zaman, kimyasallar hariç (kimyasallarla da ilgili bir çalışma yapılıyor şu anda) 70 milyar Avro’luk yatırıma ihtiyaç var. Biraz önce de belirttiğim gibi 35 milyar Avro’su atıksu ve içme suyu ile ilgili. Toplamda 50 milyar Avro’luk kısmı belediye veya yerel yönetimlerin yapması gereken yatırımlarla ilgili; 18-20 milyar Avro’su ise, sanayi kesiminin yapması gereken yatırımlarla ilgili, ama kimyasallar hariç. Biz orada da yaklaşık 20 milyar Avro’luk bir yatırımın gerekeceğini tahmin ediyoruz ama bu tahmindir; AÇ I L I Ş OT U RU M U önümüzdeki günlerde bu rakamları da net olarak ortaya çıkartacağız. ve diğer konularda elimizden geldiği kadar düzenlemeler yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Şimdi, sizlerden Çevre ve Orman Bakanlığı olarak özellikle ricamız, artık il il, ilçe ilçe odak noktalarınızın belirlenmesi. AB projeleri nasıl hazırlanır, nasıl sunulur; bunlarla ilgili elemanlarınızın olması gerekir ve bizimle sizlerin daha sıkı temas halinde olması gerekir. Bu diyalog, bu iletişim daha hızlı ve seri olarak devam ederse projelerimizi daha sağlıklı gerçekleştiririz, daha fazla proje sunma imkanımız olur. Şu anda 42 projeyi ilgili belediyelerimizle birlikte hazırlıyoruz. Bunun fizibilite çalışmasını ve ÇED çalışmasını sunacağız; 2007 yılında da yatırımla ilgili kısmı devreye sokacağız. Yine AB projeleri çerçevesinde 4 bölgemizin; Kuşadası, Çanakkale, Nevşehir ve Tokat bölgelerimizin atıksu ve katı atık projeleri ile ilgili fizibilite ve ÇED çalışmaları tamamlandı. Bu belediyelerin veya belediye birliklerinin yatırımının gerçekleştirilmesi için, bu konularla ilgili projelerinin de sunumu yapıldı. Umuyoruz ki, bu projeler desteklendiği zaman çevresel yatırımlarla ilgili altyapı hizmeti içeren ilk saha da devreye girmiş olacak. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Yine AB projeleri çerçevesinde, bazı belediyelerimiz, ben yakma yapmak istiyorum diyor. Ben son teknoloji plazma metodunu denemek istiyorum diyor. Biz diyoruz ki; bu kademeli bir iştir, kademeli bir yatırımdır. Türkiye’de onlarca yerde kompost tesisi kurulmuştur. Onlarca yerde katı atık yakma tesisi kurulmuştur. Kurulan bu tesislerden, iki bölgede iki tanesi çalışıyor. Diğerlerinin hiç biri çalışmıyor. Niye? Bir kere atığımızı bileceğiz, doğru yönlendireceğiz, doğru bir şekilde planlayacağız. Bunlar kademeli geçiştir. Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Diğer projelerde, özellikle AB sürecinde yeni bir yapılanma yoluna doğru da gidildi. ISPA fonları, IPA fonu haline dönüştürüldü. Önümüzdeki günlerde herhalde bunun yönetmeliği de yayımlanacak. Bu yönetmelik çerçevesinde işlerin nasıl yürüyeceği de ortaya konulacak ve böylece bu projeler gerçekleştirilecek. Bir diğer önemli konu, belediyelerin denetlenmesi ile ilgili. Biraz önce belirttiğim gibi, daha önce sanayicileri denetliyorduk ama belediyeleri denetlemiyorduk. Belediyelerimiz, derelerimizi, göllerimizi ve akarsularımızı arıtmadan atıksuları verebilecekleri alıcı ortamlar olarak kabul ediyorlardı. Artık belediyeler de bununla ilgili gereken cezai müeyyideye tabi olacaklar ve gerekli cezai şartlar uygulanacak ve bu konuda ceza alabilecekler. Belediyelerimizin dikkatini özellikle Türk Ceza Kanunu’nun 181. ve 182. maddelerine çekiyorum. Bu, çevre kanununda da net olarak belirtilmiştir; artık sadece sanayiciler denetlenmeyecek, belediyeler de denetlenecek. İngiltere bugün çöpünü %95 oranında depoluyor, benim ülkemde arkadaşlarımız diyor ki, ben çöpümü yakacağım. Ne kadar katı atık bedeli alıyorsun diye soruyorum belediyeme. 15 YTL alıyorum diyor. Peki yakan o ülkenin katı atıkla ilgili bedelini biliyor musun diyoruz, bilmiyorum diyor. Onu da ben şimdi buradan söylüyorum. 4-5 kişilik bir aile, 150 ilâ 200 Avro bedel ödüyor. Anlatabildim mi? Bu bedeli bulursanız, biz de sizin çöpünüzü yaktırırız. Yine AB ülkelerinde çeşitli atıksu arıtımı ile ilgili bedeller var, biz o bedelleri de bilmiyoruz; ben burada onu da söyleyeceğim. AB ülkelerinin çoğunda, içme suyu ve atıksuyun toplam bedeli ortalama 2 ilâ 4 Avro, bir ton suyun bedeli bu. Bizde ise 0,2 ile 0,4 - 0,5 Avro. Bu bedellerle bizim içme ve atıksuyumuzu arıtıp, doğal kaynaklarımızı korumamız mümkün değildir. Dolayısıyla, belediyelerimizi bu konuda yeniden planlama yapmaya, yeniden yapılanma yollarına girmeye davet ederek, daha sağlıklı bir çevreyi hep beraber el birliliğiyle oluşturalım diyorum. Toplantının başarılı geçmesini diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Neden ben bunun üzerinde çok duruyorum? Dünyanın son 20-25 yıl içinde en kıymetli maddesi nedir diye bakacak olursak, sudur. Elimizde çok kıymetli bir madde var, fakat arıtmadan ve gerekli bedeli almadan atıksularımızın alıcı ortama verilmesinin çok sağlıklı ve iyi bir yol olduğunu düşünmüyoruz. Dolayısıyla belediyelerimizin üzerine önemli görevler düşmektedir. Biz merkezde, sizlerin de desteğiyle beraber, mevzuatta A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 11 AÇ I L I Ş OT U RU M U 12 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I A Ç I L I Ş O turumu Açılış Oturumu Türkiye’de Çevresel Altyapı İhtiyaçları ve Finansal Mekanizmalar Adaylık Sürecinde AB Mali Yardımları ve Türkiye’nin Planlamaları İnci ATAÇ RÖSCH Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Ekonomik ve Mali Konular Dairesi Başkanı Ben, Avrupa Birliği mali yardımlarının nasıl kullanıldığı hakkında bilgi vermek üzere bir sunum yapacağım. Bunu yaparken mümkün olduğu kadar konuyu çevreye yönelterek ya da çevre konusunda neler yapıldığından daha spesifik örnekler vererek konuşmamı sürdürmeye çalışacağım. Fakat tabii ki, Türkiye’ye sağlanan mali yardımların ne tip yardımlar olduğunu, ne tip projeler üretildiğini anlamadan da çevre konusunun özeline inerek, o konuda çalışmalar yapmak çok zordur diye düşünüyorum. Bu nedenle de bu genel perspektifi verebilmek amacıyla buradayım. Avrupa Birliği’nden Türkiye’ye sağlanan mali yardımları, Türkiye’nin AB ilişkileri ile paralel yürüyen bir süreç olarak algılamamız lâzım öncelikle. Bunun nedenini açıklayayım. 1999’da Türkiye’ye adaylık statüsü verilmeden evvel de Türkiye’de AB’nin bir takım projeleri hazırlanmış ve uygulamaları başlatılmıştı. Ama bu 1999’dan evvelki projeler, adaylık statüsünden evvelki projeler, bizim MEDA programı adını verdiğimiz Akdeniz ülkelerine yönelik yani üçüncü ülkelere yönelik bir takım kaynaklardı. Bu dönem, çok yararlı projelerin oluşturulduğu bir dönem, fakat oluşturulan projeler belirli bir hedefe yönelik değildi. Yani zaman zaman bizim kamu kuruluşlarımızın talepleriyle, zaman zaman Komisyonun önerileriyle oluşturulmuş bağımsız projeler. Örneğin, bu döneme ait Milli Eğitim Bakanlığı’nın çok önemli projeleri var. Yaklaşık 160 milyon Avro tutarında projeler. Şu anda da uygulamaları sürüyor; ama amaçları sadece Milli Eğitim Bakanlığı’na kurumsal destek vermek, bunun dışında daha özel bir amaca yönelik değiller. 1999’da Türkiye’ye adaylık statüsünün tanınmasını takip eden yıllarda ise, Türkiye mali yardımları AB’ye uyum amacıyla kullanmaya başladı. “Uyum” altı çizilmesi gereken önemli bir kelime burada. Uyum deyince pek çok şey kastediliyor doğal olarak. En önemlisi müktesebat uyumu; yani bizim hukuki düzenlemelerimizi, mevzuatımızı Avrupa Birliği ile uyumlu hale getirebilmek için yapacağımız çalışmalar için AB mali yardımlarını kullanabileceğimiz bir dönem başladı 1999’dan itibaren. Mevzuat uyumu işin sadece bir kısmı; buna paralel olarak, mevzuat uyumunun gerektirdiği idari kapasitenin ve yapıların oluşturulması için de biz mali yardımları kullanmaya başladık. Mevzuat uyumu ve idari kapasite, mali yardımların 2/3’ünü kullandığımız alanlar oldu 2002-2006 yılları arasında. Bir hazırlık dönemi diye bakmak lâzım buna; hem hukuki düzenlemeleri yapıyorsunuz, hem de idari yapıları oluşturuyorsunuz. Yine bu dönemde, 2002-2006 yılları arasında, önemli bir uyum alanı daha vardı; o da bizim ekonomik ve sosyal uyum dediğimiz, çoğunlukla bölgesel kalkınma, sınır ötesi işbirliği ve KOBİ’lere sağlanan destekleri kapyasan alan. Bu çalışmalar, geçtiğimiz dönemde 2006 da dahil olmak üzere, bu yaklaşım ile, bu çerçevede yürütüldü. Oluşturduğumuz projeler, AB’ye uyum projeleri oldu. Fakat şu anda hepimiz biliyoruz Türkiye için yeni bir dönem başlıyor. Türkiye artık müzakere sürecine, dolayısıyla da taramalara başlamış bir ülkedir. Bu nedenle de bundan sonra, 2007’den itibaren mali yardımların kullanımında Türkiye için yeni bir dönemin başlayacağını söylemek mümkün. Ne zamana kadar? Tabii, Avrupa’nın bütçesi 2007-2013 dönemini kapsıyor, ama aslında Türkiye için yeni dönem, üye olana kadar olan dönemdir diye tanımlamak lâzım. Mali yardımların kullanımı müzakerelerle elele gitmek zorunda. Yani müzakerelerde yaptığımız çalışmaları, uyum çalışmalarını finanse edebilmek için AB mali A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 13 AÇ I L I Ş OT U RU M U yardımlarını büyük ölçüde kullanabileceğimiz yeni bir döneme giriyoruz. Müzakere sürecinde, Türkiye için uyumu çok kolay olan, müzakereleri çok kolay olan fasıllar kadar, Türkiye’yi zorlayacak olan fasıllar da var. Bu fasıllardan hemen iki tanesini söyleyeyim; herkesin malumu olan fasıllar: biri tarım, diğeri çevre. Neden bu iki fasıl Türkiye’yi zorlayacak? Bir, tarım zorlayacak çünkü çok fazla mevzuat var tarım alanında. Bütün mevzuatın aşağı yukarı yarısı tarımı kapsıyor uyum çalışmalarında, o nedenle zorlayacak. Çevre de maliyeti yüksek olacağı için Türkiye’yi zorlayacak. Maliyetinin ne kadar yüksek olacağını biraz evvel Sayın Müsteşar ifade etti. 70 milyardan bahsediliyor, hatta bunun, kimyasalları da dahil ettiğinizde daha da yüksek rakamlara ulaşılacağı söyleniyor. Ama bu 70 de olsa 30 da olsa Türkiye için çok yüksek bir rakamdır. Yalnız bilmemiz gereken şey şu: Bu maliyetin, bir, hepsini Avrupa Birliği hibelerinden karşılamamız mümkün değil, böyle bir beklentimiz de yok zaten. Bu maliyetin büyük bir kısmı doğal olarak Türkiye’nin kendi ulusal bütçesinden karşılanacak. İkincisi, Avrupa Birliği hibelerinden karşılanacak. Üçüncüsü, muhtemelen başka finansal mekanizmalar da devreye girecek ve bir takım kredi imkanlarını da Türkiye araştıracak. Avrupa Yatırım Bankası, Dünya Bankası veya benzeri finansal kuruluşlar olabilir. Ama kredi mekanizmalarının da devreye girdiğini göreceğiz çevresel altyapı yatırımlarında. Bütün bunlara ek olarak, bu uyum çalışmaları sırasında çevre ile ilgili olan konular, özel sektöre de çok önemli bir yük getirecektir. Yani, biz bu çevre maliyetini karşılarken özel sektörün de elini taşın altına koyması gerekecektir. Bütün bunlara rağmen yine de bunun uzun süreceği, Türkiye’yi zorlayacağı çok açık. Muhtemelen çevre konusu Türkiye’nin 10 yılda halledemeyeceği ve geçiş dönemleri isteyeceği bir fasıl olacak. Çevre ve Orman Bakanlığı zaten bu olayı çok geniş bir perspektif içinde ele alıyor, 20 yıldan söz ediliyor örneğin. Bunlar Türkiye’nin üzerindeki, özellikle özel sektörün ve ulusal bütçenin üzerindeki, yükü azaltabilmek için yapılan şeyler. Bütün bunları söyledikten sonra şimdi tekrar mali yardımlara geri dönmek istiyorum. Özellikle 2002-2006 döneminde Türkiye’de hemen hemen her sektörde çok önemli projeler hazırlandı. Bu projelerin uygulamaları da şu anda sürüyor. Bugün itibariyle, Türkiye’de uygulaması süren MEDA dönemini de dahil edersek eğer, 152 tane Avrupa Birliği projesi var. Bunların toplam büyüklüğü de 1,5 milyar Avro’nun üzerindedir. Bu 152 Avrupa Birliği projesinin hepsi de çerçeve projeler, yani kamu kuruluşlarımız tarafından oluşturulan büyük ölçekli 14 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I şemsiye projeler. Hazırlık projeleri, uyum projeleri bundan sonraki dönemleri kapsayacak. Tabii bunların bazılarının altında toplumun çeşitli kesimlerine yönelik alt projeler de var. Biz bunlara hibe programları diyoruz. Mesela, büyük bir bölgesel kalkınma çerçeve projesinin altında hibe programı olduğu zaman, hibe için teklif çağrısına çıkılıyor ve Türkiye’nin her yerinden çeşitli kesimler, bundan da kastım, KOBİ’ler, belediyeler ve sivil toplum kuruluşları, hazırlayacakları küçük alt projelerle teklif vermeye çağrılıyorlar. Bu kesimler de ana projenin amacına yönelik olarak alt projeler hazırlayıp sunabiliyor. Şimdi, “çevre” öyle bir konu ki, hem ana projelerden yararlanılıyor çevre alanında, hem de alt projelerden yararlanma imkanı doğdu ve doğmaya da devam edecek. Çevre ile ilgili olarak konuyu belki ikiye ayırmak lâzım diye düşünüyorum. Birincisi; 2002-2006 dönemi içinde, belediyelere yönelik neler yaptık diye bakmamız lâzım. Böyle baktığımız zaman da çok fazla bir şey yaptığımızı söylememiz mümkün değil. 2002–2006 dönemi, hazırlık dönemi olduğu için belediyelerin altyapı ve üst yapı projelerinin finanse edildiği bir dönem değildi. Yeni yeni 2005 yılında başladı. İki belediyemizin bunlar Kuşadası ve Çanakkale Belediyeleri’dir- katı atık altyapı projeleri 2005 paketinin içine girebildi. Buna ek olarak, 2005’te bir ilk daha başladı. Belediyelerin üst yapı projeleri de bu dönemde finanse edilmeye başlandı. Belediyelerin kentsel sorunlarına, sosyal sorunlarına ve göç nedeniyle oluşan sorunlara çözüm bulabilmek için dört belediyemizle birlikte üst yapıya yönelik projeler de yaptık. Bunlar da Erzurum, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Gaziantep belediyeleridir. 2005’te başlayan bu süreç, 2006’da yoğunlaşarak devam etti. 2006 programlaması çerçevesinde, muhtemelen 7 tane ya da belki de daha fazla belediyemizin katı atık projesini finans etme imkanı bulacağız. Buna ek olarak, 2 ilimizde de atıksu projesi finanse edilecek. Üst yapıya yönelik olarak, yine Ankara, İstanbul, İzmir ve Bursa belediyelerinin sosyal sorunlarına yönelik ihtiyaçlarını karşılamak üzere projelerin hazırlandığı bir dönem olacak. Tabii, 2007’den itibaren bu rakamların katlanarak arttığını göreceğiz. Sayın Müsteşar 42 tane altyapı projesinin hazırlıklarından bahsetti. Bu hazırlıkları Türkiye’nin bir an evvel yapabilmesi çok önemli, çünkü o kadar değişik bir dönemdeyiz ki, kaynak var ama hazırlıklarımızı yapmamız ve önceliklerimizi belirlememiz lâzım. Geçmiş yıllarda kısıtlı kaynaklarla Türkiye bir takım şeyleri finanse etmeye çalışıyordu ama bundan sonra kaynağın kısıtlı olduğunu söylemek mümkün değil. Ama AÇ I L I Ş OT U RU M U hazırlıklı olmamız gerektiğini söylememiz gerekiyor. Hazırlıklı olmak da, fizibilite çalışmalarının ve çevresel etki analizlerinin hazırlanması lâzım anlamına geliyor- ki bu projeleri Avrupa Birliği’nden finanse edebilelim. Belediyelere yönelik olan kaynaklarımızın önümüzdeki yıllarda katlanarak artacağını söylemek mümkün. Burada belediyelere yönelik bu kaynakların bu kadar artması beklendiği bir dönemde, şu hususun da altını çizmek lâzım. Avrupa Birliği, aslında hem Türkiye hem Avrupa Birliği için bir toplumsal proje. Yani bu kamu kuruluşlarının işbirliğiyle yürütülecek bir süreç değil. Çünkü Türkiye sadece kamu kuruluşlarıyla değil toplumu ile bir bütün olarak Avrupa Birliği’ne üyeliğe aday. O nedenle de Avrupa Birliği’nin yerel yönetimlerle çalışmaya özel önem verdiğini biliyoruz. Yerel yönetimlerle bir, sivil toplum kuruluşları ile iki. Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne taşıyacak olan yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarıdır; o nedenle de Türkiye’nin bu üyelik sürecinde her ikisine çok önemli rol düştüğünü düşünüyorum. Sadece mali yardımlarla, parayla ilgili değil, ama sürecin tamamında yerel yönetimlerimizin kapasitelerini bir an evvel oluşturmaları lâzım; çünkü onların Avrupa’daki benzerleriyle ya da ortaklarıyla oluşturacakları ilişkiler Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne taşıyacaktır. Şimdi bir de çevre projelerine biraz değinmek istiyorum. Çevre konusunda ne gibi kaynaklar vardı 2002-2006 döneminde diye baktığımız zaman şunu görüyoruz: Bir, 2002’den itibaren bütün paketlerin içinde çevre projeleri var. Bunlar, Çevre ve Orman Bakanlığımız tarafından hazırlanmış projeler ve bu projeler aslında önümüzdeki dönemlere hazırlık projeleri bir anlamda. Çünkü, hem müktesebat uyumunu içeriyorlar, hem de - biraz evvel altını çizdiğimiz gibi idari kapasitenin yeterli hale getirilmesi için gerekli desteği sağlayan projeler bunlar. Bu tip çerçeve projeleri yoğunlukla görmek mümkün çevre alanında. İkinci kaynak olarak, belediyelerin altyapı projeleri var. Biraz evvel de bahsettiğim gibi, 2005 yılında altı adet Belediyemize ait proje ile bu süreci başlattık. Belediyelerimizin yüksek maliyetli altyapı projeleri finansmanı imkânı var. Üçüncüsü bölgesel kalkınma projeleri; bu da Türkiye’nin her yerinde değil ama Devlet Planlama Teşkilatımız tarafından Devlet İstatistik Enstitüsü ile yapılan bir çalışmanın sonucunda tespit edilen bölgelerin bazılarında, genellikle bizim kalkınmada öncelikle yöreler dediğimiz bölgelerde başlatılmış olan projeler - ki bu bölgeler de gene DPT tarafından bir takım ekonomik ve sosyal göstergeler incelenerek oluşturulmuş bölgelerdir. Bu bölgelerde başlatılan projelerin altlarında belediyelerin küçük çaplı altyapı ihtiyaçlarına yönelik kaynaklar var. Yani bir bölge için teklif çağrısı yapıldığında, belediyeler, küçük çaplı (300.000 Avro’ya kadar olan) projelerini hazırlayarak finansman için sunabilecek. O nedenle bölgesel kalkınma projeleri de aslında çevre için ve belediyelerimizin çevre projeleri için önemli bir kaynak. Dördüncü bir kaynak daha var, çok sözü edilmeyen ama gündemde olan: O da, sivil toplum kuruluşlarının çevre projelerine yönelik kaynaklar. Bu kaynak kapsamında, geçmişte de teklif çağrıları yapıldı, ama çok önemli bir teklif çağrısı önümüzdeki aylar içinde yapılacak. Özellikle çevre alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarından teklif beklenecek bu çağrı ile beraber. Bunlar muhtemelen küçük ölçekli olacak. Üst sınırını henüz telaffuz etmem mümkün değil çünkü çağrı yapılmadığı için bunu bilemiyorum; ama toplamda 100 bin ile 300 bin Avro arasında olması beklenmektedir. Bütün bunları söylerken bir hususu hatırlatmamda yarar var; büyük bir yatırım projesi yaptığınız zaman, örneğin, belediyelerin altyapı projeleri söz konusu olduğunda, biliyorsunuz ki, bunun sadece %75’ini Avrupa Birliği hibelerinden karşılayabiliyoruz; yatırım projelerinin hepsinde öyle. Diğer % 25’lik kısım da ulusal katkı payı olarak bütçemizde yer almak durumunda. Yani altyapı projelerinin %100’ünü finanse etmemiz mümkün değil AB hibelerinden. Son olarak, 2007’den sonraki döneme kısaca değinmek istiyorum. Bu dönem ile ilgili hazırlıklar sürürüyor; programın ana hatlarını şu anda biliyoruz. 5 ana başlık altında Türkiye’nin önemli altyapı projeleri ve uyum projeleri finanse edilecek. Bu alanlardan birisi bölgesel kalkınma. Bölgesel kalkınmanın da üç tane alt başlığı var ve çevre de alt başlıklardan biri. Yani çevre alanında önümüzdeki dönemde çok önemli projelerin finanse edilme imkanı olacak, önemli kaynaklar da ayrılacak. 2007’den itibaren yapılacak yatırımlarda, Türkiye belli dokümanlar çerçevesinde yatırımlarını tespit edecek ve gerçekleştirecek. Yani belediyelerimiz kendi başlarına bir proje hazırlayıp da DPT’ye ya da ABGS’ye sunacaklar gibi bir süreç yok. Öncelikle, ilgili Bakanlıklar tarafından 2007 yılı için operasyonel programların hazırlanması söz konusu. Çevre konusundaki operasyonel programı da elbette Çevre ve Orman Bakanlığımız hazırlayacak. Burada finansmana yönelik öncelikler, hatta bazı projeler tespit edilecek ve bu tespit çerçevesinde peyderpey projelerin finanse edildiğini göreceğiz. Yani, hazırlık yılı olan bu 2006 yılı, Türkiye için çok önemli. Çevre ve Orman Bakanlığımız için de çok önemli; çünkü çok yoğun hazırlıklar içinde olacaklar geleceğe yönelik olarak. Sözlerime son verirken teşekkürlerimi sunuyorum. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 15 AÇ I L I Ş OT U RU M U Sorular ve Yanıtlar SORU 1, Tahir ERGİN, Bitlis Belediyesi: En son belirttiğiniz 2007 sonrası yatırımları ile ilgili dikkatimi çeken bir noktada merakımı gidermenizi isteyeceğim. Şimdi, Avrupa Birliği tarafından veya bakanlıklar tarafından çizilen çerçevede, bakanlıklar tarafından yapılan programa göre ve operasyonel önceliklere göre hibe verilecek. Yani her yerel yönetim veya belediye kendi projesine para talep edemeyecek. Bu yerellik ilkesine biraz aykırı olmuyor mu? YANIT 1.1, İnci ATAÇ RÖSCH: Avrupa Birliği’nin bu dönemde bizden beklediği, Türkiye’nin önceliklerini tespit edebilmek. Tabii, vakit çok sınırlı olduğu için ben çok fazla ayrıntıya girmedim; ama oluşturulan bu temel aracın önemli bir özelliği var. Türkiye bu dönemde mali yardımları kullanmak için, bir; gerekli kurumsal yapıyı oluşturmak zorunda. İki; önemli stratejik dokümanlarını da oluşturmak zorunda. Örneğin, bu mekanizmanın kullanılabilmesi için bir stratejik çerçeve belgesi dediğimiz, alt bileşenlerden bölgesel kalkınma, insan kaynakları ve biraz da kırsal kalkınma unsurlarının toparlandığı bir belge hazırlamak zorunda. Bunu da, bu sektörün tamamının koordinasyonunu yapacak olan Devlet Planlama Teşkilatımız hazırlayacak. Bu belge, bu döneme ait Türkiye’nin genel stratejisini ortaya koyacak bir belgedir. Bu belgeyi takiben hazırlanacak başka belgeler de var. Bunlar da ilgili bakanlıklarımızın özellikle o konudaki önceliklerinin ortaya konulduğu belgelerdir. Bu da, örneğin çevre konusunda Çevre ve Orman Bakanlığı’nın hazırlayacağı, ulaştırma konusunda Ulaştırma Bakanlığı’nın hazırlayacağı, bölgesel rekabet konusunda Devlet Planlama Teşkilatı’nın hazırlayacağı operasyonel planlardır. Burada Türkiye’nin öncelikleri ortaya konacaktır. Bu çok proje bazında da olmayabilir; önceliklerin tespiti de olabilir ama bazı büyük projelerin tespiti şeklinde de olabilir. Bütün bu belgeler ortaya konduktan sonra Türkiye bir proje sunabilecek. Şimdi düşünün; biz AB’den mali yardımlar alıyoruz, 500 milyonumuz var. Bir takım belediyelerden bize teklifler geliyor. Komisyon bize şunu soruyor: Ne gibi önceliklerle siz bunları finanse etmemizi istiyorsunuz? Sizin bir öncelik sıralamanız var mı? Sizin bir analiziniz var mı? Biz Bitlis Belediyesi’ni, Gümüşhane Belediyesi’ni finanse ediyoruzda, niye Hakkari ile Tunceli’yi etmiyoruz? O nedenle ortaya bir doküman konması lâzım, bir eylem 16 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I planı konması lâzım ve o çerçevede finansmanın yapılması lâzım. Yine bu işi yapma sorumluluğu belediyelerimize ait, ama Türkiye’de bu çerçeve dokümanların hazırlanması gerekiyor mutlaka. YANIT 1.2, Mustafa ÖZTÜRK: Bu konuda ben de bir açıklama yapmak isterim. Özellikle uygulama projelerinin gerçekleştirilmesi konusunda şunu belirtmek istiyorum. Bilgiler, 5 milyon Avro’nun altındaki yatırımla ilgili projeler için AB tarafından destek alınamayacağı yönündedir. Dolayısıyla, projeler seçilirken, mesela 7 tane katı atıkla ilgili, 2 tane daha önce katı atık ve atıksu ile ilgili, yine şu anda 42 tane proje ile ilgili çalışmalar başladığı zaman, biz şunun üzerinde durduk. Dedik ki, hassas noktalarımız, bizim su alıcı ortamlarımız veya toprak kirliliği ile ilgili noktalarımız önemlidir. Biz, önceliğimiz olarak bu bölgeleri seçiyoruz dedik. Çünkü su kaynaklarımız kirleniyor orada. Yani tekrar kullanacağımız, içme suyu olarak kullanacağımız alanlarımız yok oluyordu. Yine katı atıkla ilgili olarak, belediye birliği olmayan bir projeyi biz Bakanlık olarak desteklemiyoruz. Bunun altını çizerek söylüyorum. Yani bir birlik sistemi olacak, birlik yapısı olacak. O projelere özellikle destek olunuyor. Katı atık projesi dediğimiz zaman sadece bir depolama tesisi değil yanlış anlaşılmasın, depolama tesisinde yapılacak diğer çalışmaları da bu projeler kapsıyor, örneğin transfer istasyonları. Yine bu projeler, atığın minimize edilmesi için, kaynakta ayrı toplamayı da kapsıyor. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Yine atıksu ile ilgili, sadece atıksu arıtma tesisini değil; kanalizasyon sisteminin yapılması da bu projelerin içinde; bunları kapsadığını özellikle belirtmek istiyorum. Oturum I Altyapı Projeleri için Proje Döngüsü Yönetimi Birinci oturumda, çevresel altyapı projeleri için proje döngüsü yönetimi ele alındı. Avrupa Komisyonu Delegasyonu’ndan Taş’ın sunumunda AB’nin konuya yaklaşımı aktarılırken, Butson’un sunumları ve soru-yanıt bölümü ile projelerde risk yönetimi detaylı olarak incelendi. 18 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ Oturum I Altyapı Projeleri için Proje Döngüsü Yönetimi Seminerin Hedefleri ve Gündemi Joanna FIEDLER REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi Aralık ayında çevresel altyapı projelerinin geliştirilmesine yönelik bir seminer düzenleme ihtimalimiz olduğunu duyurduktan sonra, bugün yeniden burada olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Özellikle, sadece bir kaç aydan sonra, bugün pek çok katılımcının yeniden REC semineri için buraya gelmesi ve tartıştığımız konulara ilgi göstermesi benim için ayrı bir kıvanç kaynağı. Sizlere bu giriş sunumunda kısaca seminerin amaçlarından bahsedeceğim; ayrıca çevresel altyapı projelerine ve Türkiye’de bu tarz projelere duyulan ihtiyaca değinmek istiyorum. Üzerinde duracağım konular aşağıdaki sorular çerçevesinde olacaktır: • AB katılım süreci çerçevesinde, çevresel altyapı yatırım projelerinin belediyeler için bu kadar önemli olmasının sebebi nedir? • AB’nin ağır yatırım gerektiren direktiflerine uyum sağlamak için belediyeler tarafından geliştirilmesi gereken altyapı çeşitleri nelerdir? • Projelerin belediyeler tarafından finanse edilmesinde karşılaşılan zorluklar nelerdir? • Belediyeler düzeyindeki altyapı projeleri, sadece belediyeler açısından değil, daha geniş bir perspektiften ele alınarak, ulusal, hatta Avrupa düzeyindeki konularla ne şekilde ilişkilendirilebilir? Bunlara ek olarak, çevresel altyapı yatırım projelerinden bahsedeceğiz. Öncelikli olarak, bu terimden ne anladığımız büyük önem taşıyor. Bizler, çevresel konular hakkında tartışıyoruz. Esasında, belediyelerimiz sınırları içinde kirliliği azaltacak ya da toprağın veya suyun geri kazanımını sağlayacak bazı faaliyetler görmek istiyoruz. Bu gibi faaliyetler aracılığıyla insanların, ilgili bölge sakinlerinin, aynı zamanda hayvanların, bitkilerin ve genel anlamda ekosistemin yaşam şartlarını iyileştirmeyi arzuluyoruz. Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? Bu türden bir çevre projesi, bünyesinde pek çok karmaşık ilişki bulunduracaktır; böyle bir projede pek çok aktör ve paydaş rol oynayacak ve bu süreç içinde projeden bir şekilde etkileneceklerdir. “Altyapı”, bir ülkenin daha etkin bir şekilde çalışabilmesi için gerekli olan temel sistem ve hizmetlerin geliştirilmesi olarak tanımlanabilir. Aynı zamanda ilgili nüfus için yeterli şartları sağlayan sistemler ve hizmetleri de kapsar. Konumuzla ilgili olarak ele aldığımızda ise, çevresel altyapılar, altyapı inşası ile ilgili unsurlara odaklanmak kaydıyla, ilgili sistemin farklı unsurları arasında bir şebeke kurmak anlamına gelir. Diğer bir deyişle, atık yönetim sistemleri ve su kaynakları yönetimi için kurulması gereken bütün şebekelerin işletilmesi ve bakımının önemini anlatır. Çevresel altyapı yatırımını oluşturan unsurlara eğilecek olursak, burada “yatırım”dan kastımız, belli bir şeyden kâr, kazanç ya da kazanım sağlamak için o işe harcadığımız para, emek ve zamandır. Çoğunlukla, bu gibi projelerden kâr elde etmek oldukça güç olduğu için, bu noktada bazı çelişkiler yaşanmaktadır. Bu durum, çoğunlukla çevresel altyapı yatırım projelerinin finansmanı için bu kadar çok dış kaynağımız olmasının sebeplerinden biri olup, projelerin mevzuata uyumlu olarak tamamlanmasını A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 19 O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ sağlar. Aynı şekilde bu tür projelerin kullanabileceği mali kaynaklar sınırlıdır ve maliyet geri kazanımını sağlamak en büyük güçlüklerden biridir. olan çeşitli finans kaynaklarından altyapı projeleri için yararlanabilmekle ilgili zorluklar göz önünde bulundurulmalıdır. Son olarak, “proje”den bahsedeceğiz. Proje, belli bir amaca ulaşmak için bir zaman diliminde planlanan iş olarak tanımlanabilir. Bu, bir belediyenin belli bir zaman içinde, açık bir şekilde ortaya konmuş belli bir hedefi gerçekleştirmesine yönelik gerekli çalışmaları çok dikkatli bir şekilde planlanlaması gerektiği anlamına gelir; ve bu türden bir proje için ise, belediyelerin planlama ve yönetim kapasitesi konularında becerilerinin, açık görev ve sorumluluklarının ve aynı zamanda iyi gelişmiş bir zaman yönetimi anlayışının olması gerektiği anlamına gelir. İlgili AB direktiflerinin yatırım üzerindeki etkileri nelerdir? Daha önce de duymuş olduğumuz üzere “ağır yatırım gerektiren ana AB direktifleri” olarak adlandırdığımız yatırıma ilişkin belirli direktifler mevcuttur. Söz konusu direktifler, sadece gerekli olan yatırım bedeli açısından değil, aynı zamanda yatırımla ilgili projelerin karmaşık yapısı nedeniyle, uygulanacakları ülkeleri oldukça zorlayacak direktiflerdir. Bunlar, özellikle AB’ye yeni üye olan ülkeler için ayrı bir zorluk yaratmıştır; söz konusu ülkelerin bir kısmına geçiş süreleri tanınarak, ilgili direktiflere uyumlarını mutlaka katılım gününde değil, ancak birkaç yıl sonrasında gerçekleştirebilmeleri için imkân verilmiştir. Bu direktiflerin bazılarının uygulanmasından doğrudan belediyeler sorumlu kılınmıştır ve bu şekilde bu alanda ilgili direktiflerin uygulanması ile gerçek yük, yerel düzeyde belediyelere kaydırılmıştır. Ulusal hükümetlerin sergileyecekleri etkin eşgüdüm çalışmaları, bu zorlayıcı süreci başarı ile tamamlayabilmek için gereken temel unsurlardan biridir. Çevresel altyapı yatırım projelerinin esaslarını özetlemek gerekirse, belediyeler olarak gerek çevresel durumumuzu, gerekse projenin geniş anlamdaki etkilerini, sadece çevresel değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik etkilerini, çok iyi tanımalı ve analiz etmeliyiz. Gerek altyapıyı oluşturan unsurlara, gerekse söz konusu altyapı unsurlarının bulunduğu yere yönelik ayrıntılı analizler yapmalıyız. Ayrıca, projenin belirli unsurları için gerekli olan maliyetlerin ve finansal kaynakların da detaylı bir analizini ve belediyelerde planlama, yönetim, risk yönetimi ve zaman yönetimi gibi hususlarda ihtiyaç duyulan becerilerin bir değerlendirmesini yapmalıyız. Bu durum belediyeler için neden bu kadar önemli? Özellikle üzerlerine yeni yeni sorumluluklar yüklenen veya geçmişte söz konusu sorumlulukları uygulamada olmayan belediyeler için bu durum ayrı bir önem taşıyor. Bu durum, adem-i merkeziyetçilik (yerelleşme) içinde AB mevzuatı ile uyumlu hale gelebilmek için, ilgili bütün belediyelerin yeni sorumluluklar üstlendiği Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde karşılaştığımız ortak bir durum. AB mevzuatına uyum amacıyla altyapı projeleri geliştirilmesi ve bu projelerin yönetimi, çoğunlukla projelerin sürdürülebilirliğini, atık hiyerarşisini, kaynakların verimliliğini dikkate alabilmek amacıyla, projenin ötesinde bir düşünme yöntemiyle, tamamen yeni bir kavram ya da zihniyet geliştirmeyi gerektirir. Ayrıca, çeşitli hizmetlerden yararlanan kullanıcıların, nihayetinde söz konusu hizmetlerin bedelini ödeyebilmeleri ve bu konuda istekli olmaları için, belediyelerin altyapılara ilişkin hizmet kalitesinin yeterli düzeyde olması önem taşımaktadır. Bunların yanında, belli bir ülkede var 20 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Söz konusu direktiflerin bizlere yükleyeceği gereklilikleri daha net açıklayabilmek açısından birkaç örnek vermek istiyorum. AB su politikasını ele alırsak, AB ülkelerindeki su kaynaklarının yönetimi ile ilgili genel kuralları ortaya koyan ve havza yönetimini zorunlu kılan bir “Su Çerçeve Direktifi” olduğunu görüyoruz. Bu direktifin belediyelerle çok yakından bir ilişkisi olduğunu hemen anlayabiliriz; çünkü yürüteceğiniz su projenizin, içinde bulunduğunuz akarsu havzasını görmezden gelerek havzadan bağımsız bir şekilde planlama yapmanız mümkün değildir. O nedenle böyle bir durumda, size komşu olan diğer belediyelerle işbirliği yapmanız gerekecek; bu da bir nevi bölgesel planlama yapmanız ve dahası ulusal düzeyde bu konuyla ilgili gerekli bağlantıları kurmanız gerektiği anlamına gelecektir. Su Çerçeve Direktifi kapsamında, belediyeler için özel bir önem arz eden belli başlı bir takım direktifler yer almaktadır. Bu direktifler arasında, “İçme Suyu Direktifi”, “Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi” ve nispeten daha az önemli olan “Nitratlar Direktifi” ve “Kullanma Suyu Direktifi”ni sayabiliriz. Örneğin İçme Suyu Direktifi, belediyelerde kullanım suyu kalitesine O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ ilişkin standartlar getirmektedir. Bu direktif ayrıca su hizmetlerinin sağlanabilmesi için gerekli altyapının mevcut durumunu belirleme ve değerlendirme gerekliliğini ifade etmektedir. Söz konusu direktifi uygulamaya başladığımız noktada, elimizdeki altyapının ve mevcut durumun ne olduğu ve ilgili standartları karşılayabilecek şekilde sistemin nasıl yenileneceği gibi soruları sormamız gerekir. Bir sonraki adım ise altyapının yenilenmesine yönelik bir planın çizilmesidir. Genellikle eski ya da gerekli bakımın yapılmadığı sistemler su kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılmasını engeller; bu nedenle oluşacak sızıntıların ve kaçak bağlantılardan oluşan kayıpların değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu direktif ayrıca, su kaynaklarının nüfus tarafından daha az miktarda kullanımını sağlamak amacıyla, su kullanımının optimize edilebilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu direktifin ana uygulayıcısına bakacak olursak, uygulama ile ilgili neredeyse bütün yük, belediyelerin ve su hizmeti sağlayan kuruluşlarının üzerindedir. Bu durumda ilgili direktiflerde belirtilen uyumun sağlanabilmesi için bazı yatırım gerekleri söz konusudur. Bu yatırım gereklerinden belediyeleri ilgilendirenler arasında, su şebekelerinin ıslahı ve genişletilmesi, su arıtma istasyonlarına gerekli ekipman ve teçhizatın temin edilmesi ve şüphesiz ilgili direktiflerde belirlenen kalite standartlarının karşılanıp karşılanmadığını kontrol etmek için gereken izleme altyapısı ve teçhizatın sağlanması sayılabilir. Başka bir örnek olarak da, Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi’ni ele alalım. Bu direktif, biyolojik olarak parçalanabilen evsel atıksu üreten yerleşim yerlerinden ve önceden tespit edilmiş bazı sanayilerden kentsel atıksuyun toplanması, arıtılması ve bertaraf edilmesi konularında hükümler getirmektedir. Söz konusu direktifte odak noktası, sistemin gereklerine uygun teknik altyapının sağlanması ve farklı su alıcı ortamlara deşarj etmek üzere aktarılan atıksuya ilişkin emisyon sınırlarına standart getirilmesidir. Yine bu direktifin uygulanmasına ilişkin yükün neredeyse tamamı belediyelerin ve su hizmet kuruluşlarının üzerindedir. Bu direktifin uygulanabilmesi için gerekli olan yatırımlar arasında kanalizasyon toplama şebekelerinin yenilenmesi ve genişletilmesini, atıksu arıtma tesislerinin inşası ve yenilenmesini, gerekli izleme teçhizatının temin edilmesini sıralayabiliriz. birkaç örnek vermek istiyorum. Burada örnek ülke olarak Polonya’yı seçtim. Polonya 38 milyon nüfusu ile AB’ye yeni katılan üye ülkeler arasında büyüklüğü itibariyle Türkiye ile mukayese edilmeye en müsait ülke. 2003 yılında kabul edilen Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi’ne ilişkin ulusal program, 2015 yılına kadar ulaşılması gereken belirli hedefler ortaya koymuştur. Söz konusu Ulusal Program 2015 yılına kadar 1378 yerleşim biriminde kentsel atıksu arıtma tesisleri ile toplama tesislerinin inşasından, genişletilmesinden ve modernizasyonundan bahsetmektedir. Pratikte bu durum, Polonya’nın söz konusu direktife uyum sağlayabilmesi için yaklaşık 21.000 km uzunluğunda kanalizasyon şebekesi ve 1.100’den fazla atıksu arıtma tesisi inşa etmesi gerektiği anlamına gelmektedir. Bu direktifin uygulanabilmesi için gerekli tahmini maliyet yaklaşık 8 milyar Avro’ya tekabül etmektedir. Bu maliyetle ilişkin finansmana bakacak olursak, finansman çeşitli kaynaklardan sağlanmaktadır. Finansmanın bir kısmı AB fonlarından, bir kısmı Polonya’da altyapı projelerinin eş-finansmanında çok önemli bir araç olarak işlev gören ulusal çevre fonundan, bir kısmı belediyelerin öz kaynaklarından belediye eş finansmanı olarak, bir kısmı ise kamuözel sektör ortaklıklarından karşılanmaktadır. Bu örneklerle, belediyelerce çok ciddi anlamda altyapı inşasını gerektirecek olan su sektöründeki direktiflere uyum meselesinin zorluğunun ne boyutlarda olduğunu gözler önüne sermek istedim. AB düzeyindeki atık yönetimi politikası ve ilgili mevzuatı ele alacak olursak; Topluluk Atık Yönetimi Stratejisi kapsamında atık yönetimine ilişkin AB yaklaşımının, Atık Çerçeve Direktifi’nin, yani tehlikeli atıkları ayrı bir atık kategorisi olarak ele alan bir mevzuatın ve atık sevkiyatına ilişkin yönetmeliğin yer aldığını söyleyebiliriz. Arıtma yöntemleri ve arıtım işlemlerine dair net düzenlemeler getiren iki direktif bulunmakta olup, bunlar Atık Yakma ve Katı Atık Düzenli Depolama Direktifleri’dir. Son olarak, atık yağlar, kanalizasyon çamuru, piller, maden atıkları, ambalaj atıkları, poliklorlu bifeniller (PCB’ler), hurda taşıtlar ile elektrikli ve elektronik ekipmanların atığı gibi belirli atık kollarının yönetimine ilişkin yöntem ve kuralları AB atık mevzuatı belirlemektedir. Bununla ilgili özet şema aşağıdaki gibidir (Şekil 1): Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi’nin kapsamı hakkında A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 21 O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ Şekil 1: Atık Yönetimi Politikası Topluluk Atık Yönetimi Stratejisi COM(96) 399, 30/7/96 Atık Çerçeve Direktifi Dir. 75/442/EEC Tehlikeli Atık Direktifi Dir. 91/689/EEC Düzenli Depolama Direktif 99/31/EC Atıkların Yakılması Direktif 2000/76/EEC Atık Yağlar Direktif 75/439/ EEC Arıtma Çamuru Direktif 86/278/ EEC Piller (Dir. 91/157/ EEC & 93/86/EEC) Ambalajlar (Dir. 94/62/EC) Maden atıkları COM(2003) 319 Atık yönetimi konusu belediyelerin sorumluluk alanı içinde yer aldığı için, belediyeleri en yakından ilgilendiren direktif Düzenli Depolama Direktifi’dir. Söz konusu direktif, atıkların düzenli depolanması sonucu çevre üzerinde ortaya çıkabilecek olumsuz etkilerin önlenmesini ve azaltılmasını amaçlamaktadır. Burada kullanılacak ilgili bütün yöntemler ve seçenekler belli bir atık hiyerarşisini izlemelidir. Başka bir deyişle, düzenli depolama yöntemi atık yönetiminde pek de makul olmayan bir seçenek olup, en son başvurulması gereken bir yöntemdir. Öncelikli olarak atığın önlenmesi, atığın en aza indilirmesi ve geri kazanımı sağlanmalı; eğer bu seçeneklerin hiç biri mümkün değilse, ancak o zaman son seçenek olarak düzenli depolama yönteminin kullanılması mümkün olmalıdır. Atık hiyerarşisi uygulaması, atıkla ilgili bütün yöntemlere ve anlayışa değişiklik gerektirmekte; atığın mümkün olduğunca yeniden kullanılmasını ve geri dönüştürülmesini, aynı zamanda mümkün olduğunca az oranda düzenli depolanmasını öngörmektedir. Bu direktif atıklara ve oluşturulacak düzenli depolama 22 Atıkların Taşınması Hakkında Tüzük (Tüzük (EEC) 259/93) A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I PCB’ler ve PCT’ler (Dir. 96/59/EC) Hurda araçlar Dir. 2000/53/ EC Elektronik atıklar ve bunlardaki tehlikeli maddeler Dir. 2002/95/EC & Dir. 2002/96/EC sahalarına ilişkin çok katı teknik gereklilikler getirmektedir. Endüstriyel atık, tehlikeli atık ya da belediye atığı gibi farklı kategorilerdeki atıkların düzenli depolama esnasında birbirine karıştırılmasını yasaklamaktadır. Ayrıca, farklı atık kollarına yönelik bazı farklı yönetim stratejileri ortaya koymakta, ve biyolojik olarak parçalanabilen atık ile araba lastikleri gibi belli başlı atık kollarının düzenli olarak depolanmasını yasaklamaktadır. Düzenli Depolama Direktifi’nin ana uygulayıcısı ve bütün yükün yerel düzeyde üzerine kaydırıldığı kurum belediyelerdir. Belediyeler bu çerçevede, düzenli depolama sahalarının kabul edilebilir standartlar uyarınca yenilenmesinden ve genişletilmesinden; yenilemeyecek durumdaki düzenli depolama sahalarının kapatılması için gereken yatırımı yapmaktan; kapatılma işlemi sonrası bu sahaların korunmasından; atık toplama sistemlerinin, atık ayırma istasyonlarının, geri dönüşüm tesislerinin, biyolojik olarak parçalanabilen atıkların arıtılması için gerekli tesislerin, düzgün düzenli depolama sahalarının ve izleme teçhizatının geliştirilmesinden sorumludur. O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ Türkiye’nin katılım sürecinde, çevre sektöründe gereken toplam maliyete bakacak olursanız; burada uyum için gerekli olan yatırımların büyük bir kısmını oluşturan iki tane sektör olduğunu göreceksiniz. Bu sektörler atık ve su sektörleri olup, katılım sürecinde çevre alanında harcanması gereken 70 milyar Avro’luk toplam maliyet içinden maliyetleri sırasıyla 13 milyar ve 37 milyar Avro’ya tekabül etmektedir. O nedenle, bu süreç içinde en zorlu görevin belediyeleri beklediğini ve belediyelerin ilgili mevzuatların gerçek uygulayıcısı olduğunu ve ancak belediyelerin gayretleri yoluyla bütün ülkenin uyum sürecini tamamlayabileceğini iddia edebilmemiz için başka bir argüman daha karşımıza çıkıyor. Bunun yanı sıra, yeni ve eski yatırımlar arasındaki ayırıma baktığımızda (Şekil 2), su sektörünün yatırım ihtiyacı en yüksek sektör olduğunu görebiliriz. Bu noktada yeniden yatırım yapılması ya da mevcut altyapıların yenilenmesinden ziyade yeni projelerin geliştirilebilmesi için yeni yatırımlara ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz. Şekil 2: Türkiye’deKatılıma İlişkin Ağır-Maliyetli Yatırımlar 70 Milyar AVRO 60 Hava Endüstri Atık Su 50 40 30 20 10 0 Yeni Yatırımlar Yeniden Yatırımlar Toplam Yatırım Maliyeti Söz konusu projelere belediyeler tarafından finansman sağlanması noktasında karşılaşılan ortak sorunlara geldiğimizde, bu sorunların gerek Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri gerekse aday ülkeler için geçerli olduğunu görüyoruz. Mali zorluklar kısmında, aday ülkelerdeki en önemli ortak sorun, ulusal hükümet tarafından tahsis edilen ödeneklerin ihtiyaç duyulan harcamaları karşılamaması nedeniyle ortaya çıkan, gelir ve gider tahsisi arasındaki uyuşmazlıktır. Bu sorun, adem-i merkeziyetçilik (yerelleşme) süreci neticesinde belediyelere yeni yükümlülükler verilmesi ile daha da belirgin hale gelmiştir. İkinci olarak, “bedava para”nın maksimize edilmesi amacına yönelik “hibearama zihniyeti” olarak adlandırılan anlayış karşımıza çıkmaktadır. Proje teklifinde bulunan kişilerin genellikle, “Lütfen bize hibe verin, lütfen bize para verin. Bu para ile ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz. Mevzuat uyumunu sağlamamız için tek seçenek bu...” tarzında söylemleri oluyor. Yatırım projelerinin uygulanmasına yönelik kapsamlı ve sürdürülebilir bir yaklaşım, farklı finansman kaynaklarının değerlendirilmesini ve finansmanın sağlandığı herhangi bir hibe programı içinde belediyelerin de kendi katkı payları olarak eş finansman sağlamasını gerekli kılmaktadır. Karşılaştığımız başka bir zorluk da mali kapasite ile ilgili. Maliyetin geri kazanımının sağlanması ve ilgili altyapının işletme ve bakımı için gerekli yeterli kaynakların temin edilmesi amacıyla, çoğunlukla sunulan hizmetle ilgili tarifelerin artırılması ihtiyacı karşımıza çıkmaktadır. Belediyelerde ise genellikle tarife ve harç uygulamaları karşıtı politik bir direnç vardır. Bunu takiben de, düşük tarife toplama oranları ile hizmet kullanıcılarından ilgili fatura ödemelerinin düşük düzeyde tahsil edilmesi gibi sorunlar karşımıza çıkmaktadır. Belediyelerin tarifeleri artırmaya başlaması ile birlikte, belediye yetki alanı içinde yaşayan yoksul kesim için de birdenbire bir karşılayabilirlik ve ödeme gücü sorunu ortaya çıkacaktır. Borçlanma ve bankalarca muteber projeler geliştirme hususunda belediyelerin karşılaştığı en büyük zorluk, alınan kredinin bankaya geri ödenmesidir. Politik boyutta ise, temel zorluk belediyelerin sınırlı lobi yetkileridir. Belediyelerin ulusal düzeyde hükümetle görüşerek, bazı kanunların ya da stratejilerin kendi çıkarlarına ve yararlarına daha farklı bir şekilde düzenlenmesini sağlamak amacıyla lobi faaliyetinde bulunabilmeleri için gereken kapasiteleri sınırlıdır. Bu durum, projelerin başarılı bir şekilde geliştirilmesini engeller ve bütün süreci yavaşlatır. Çevresel sorunların genel olarak düşük öncelik taşıyan bir konu olarak ele alınması da karşılaşılan başka bir ciddi sorundur. Bu durumda belediyeler için yol yapımı finansmanı ya da eğitim ve sosyal destek alanındaki önceliklerle ilgili daha acil altyapı ihtiyaçları söz konusudur ve çevre genellikle daha düşük önceliğe sahiptir. Ayrıca, ulusal düzeyde de çevresel sorunların önceliğinin düşük olması karşılaşılan bir durumdur. Projelerini daha etkin bir şekilde geliştirmek, hazırlamak ve nihayetinde yönetmek için gereken becerilerin A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 23 O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ oluşturulması, yani belediyelerin kapasiteleri, bütün ülkelerin karşılaştığı diğer bir ortak sorundur. İleride daha ayrıntılı olarak ele alacağımız ölçek ekonomisi ile maliyetin düşürülmesinin ve bir altyapı projesinin finansal açıdan sürdürülebilir olmasının neden bu kadar önemli olduğunu anlamakla ilgili bazı sorunlar yaşanmaktadır. Karşılaştığımız diğer sorunlar arasında, kanunların sınırlı çerçevede uygulanıyor olması ve sahiplenme konusu yer almaktadır. Sahiplenme konusu, bir belediyenin belli bir proje için neler düşündüğü ve nasıl hissettiği; kendisini belli bir projenin sahibi gibi hissedip hissetmediği; altyapıyla ilgili güçlü bir sahiplenme hissine sahip olup olmadığı ile ilgilidir. Proje ve Proje Çerçevesi Bu noktada herhangi bir projeyi örnek olarak gösterebiliriz; bir kanalizasyon şebekesini ele alalım (Şekil 3). Proje hakkında bilgi sahibiyiz; bu projenin uygulanması için belediyede bazı becerilere ihtiyacımız olduğunu ve projeyi geliştirecek bir proje takımı oluşturmamız gerektiğini biliyoruz. Ancak hiçbir projeyi tek başına ele alamayız, çünkü bizler proje çerçevesinde ilgili hizmet kuruluşlarının oynayacağı rolü göremezsek, hizmet kuruluşları bu projeyi benimseyemez ve bu proje ilgili hizmet kuruluşu içinde yönetilemez. Bu iki unsuru birbirinden ayrı olarak ele alamayız ve böyle bir durumda aynı zamanda belediyeyi de dikkate almamız gerekir. Bu noktada belediyenin rolü nedir? • • • • Bu rol, hizmet kuruluşuna düşen rol ile ne şekilde ilişkilidir? Proje, hizmet kuruluşu tarafından ne şekilde yönetilmektedir? Projenin bölgesel stratejilerle, önerilen bölgesel çözümlerle ilişkisi nedir? Proje, bu stratejilerle ne kadar örtüşmektedir? Daha geniş bir perspektiften, ulusal mevzuatın ve ulusal stratejilerin de dikkate alınması gereği ortaya çıkıyor. Projenin ulusal gereksinimleri ne kadar karşıladığına ve onlarla ne kadar örtüştüğüne bakmak ve projemiz için gerekli teknik standartları belirleyen AB standartlarını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu seminer, söz konusu soruların bir kısmına bir cevap niteliğinde. Zamanımız kısıtlı olduğu için altyapı projeleri ile ilgili bütün konuları ele almamız 24 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Şekil 3: Proje Çerçevesi AB Standartları Ulusal mevzuat / strateji Bölgesel strateji / çözüm Belediye Hizmet Kuruluşu Proje - Kanalizasyon şebekesinin genişletilmesi mümkün olmayacak. Yine de, olası sorunlara ışık tutacak ve altyapı projelerini başarılı bir şekilde geliştirmek için bizlere olası yollar gösterecek bazı konulara değineceğiz. Konular özetle şu şekildedir: • Proje Döngüsü Yönetimi: Aşamalar, riskler, beceriler, tecrübeler; • Stratejik Planlama: Tanımlama, önceliklendirme, stratejiler, proje özellikleri; • Altyapı Projesinin Finansal Boyutları: finansal açıdan sürdürülebilir projeler geliştirme, uzun dönemli planlama, kirleten öder ilkesi; • Projeler için Finansman Sağlama: Finansman türleri ve kaynakları, donörlere yaklaşım; • Yeni AB Üyesi Ülkeler ve Aday Ülkelerden Örnek Durum İncelemeleri O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ Oturum I Altyapı Projeleri için Proje Döngüsü Yönetimi Avrupa Komisyonu Perspektifinden Türkiye’de Altyapı Projeleri ve Uygulamaları Elif C. TORCU TAŞ Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Yöneticisi, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Ben bu sunumda, “hibe tahsisi nasıl yapılacak ve yapılıyor?”, “projeler nasıl hazırlanıyor?”, “bunun süreçleri nedir?” sorularına yanıt vermek istiyorum. Finansal Finansal konu da tabii ki yukarıda belirttiğimiz gibi, uyum maliyetlerinin oldukça yüksek olmasıdır. Ana Başlıklar AB’ye uyum sürecine genel olarak bakarsak, üç ana başlık karşımıza çıkar; yasal, kurumsal ve finansal. Çevre Alanında Tam Üyelik Maliyeti Sizlere Sayın İnci Ataç’ın da göstermiş olduğu, Tam Üyelik Maliyeti tablosunu bir kere daha hatırlatmak isterim. Aşağıdaki tabloda, ENVEST Planners tarafından hazırlanmış yatırım maliyetlerini dördüncü kolonda görüyorsunuz; diğer personel ve teknik destek maliyetleri Carlbro tarafından yürütülen bir çalışma Yasal Tabii, asıl hareket noktamız yasal alan olacak. Bunun en önemli ve birinci aşaması mevzuatın yansıtılması. Önce mevzuatın dönüştürülmesi, yansıtılması gerekiyor. Bütün ekler ve teknik uyarlamalar da dahil olmak üzere 561’den fazla yasal düzenleme var. Direktif bazında da zannediyorum 200 kadar daha var. İkinci ayağı da, uygulama süreci ve bu direktiflerin gerektirdiği ağır yatırımlar. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın yürüttüğü ve ENVEST Planners adlı müşavirlere yaptırdığı bir çalışmaya göre, ağır yatırım gerektiren bu çevresel yatırımların maliyeti 70 milyar Avro olarak ortaya çıktı. Kurumsal Kurumsal yapıların güçlenmesi için destek veriyoruz. • İdari yapıların güçlendirilmesi: Bakanlıklar ve kurumların yanı sıra uygulama ve bölgesel ve mahalli yürütme organlarının yani belediyelerin güçlendirilmesi; • Bakanlıklar arası koordinasyonun iyileştirilmesi; • Ticari faaliyetlerin çevresel yönetimine özen gösterilmesi; • Paydaşları dahil etmek üzere mekanizmaların geliştirilmesi. Tablo 1: Katılım için Toplam Maliyet - Türkiye Sektör Personel Teknik Destek Yatırım Toplam Maliyeti1, 2 Maliyeti 1, 3 Maliyeti kurulum (M€) (M€) (M€) maliyeti (M€) Yatay 5,0 37,8 n.a. 43 Hava 46,3 101,6 2.746 2.894 Atık 343 22,0 13.338 13.703 Su 0,9 16,1 37.629 37.646 Doğa 420,5 1.314,6 n.a. 1.735 Endüstri 30,8 16,9 14.260 14.308 Kimyasallar 123,3 28,9 n.a. 152 Nükleer 1,7 8,1 n.a. 10 Gürültü 28,8 7,5 421 79 Toplam 1.000,5 1.553,5 68.000 70.569 1ÇOB Carl Bro Projesi esnasında tayin edilen maliyetler: Bkz; ÇOB (2004) 20 yıllık süre üzerinden hesaplanmış ve indirgenme payı dahil edilmiştir. Yardım maliyetleri sadece aktarma maliyetlerini ve bazı kurumsal iyileştirmeleri kapsar. Yatırım Projesi ile İlgili Teknik Yardım maliyeti, yatırım maliyetinin parçasıdır. 2Maliyetler 3Teknik A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 25 O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ ile belirlenmişti. Bunların tamamı Çevre ve Orman Bakanlığı’nın sorumluluğunda olan projelerdi. Milyar AVRO Şekil 1: Türkiye için Temel Maliyet Bileşenleri 70 60 50 40 30 20 10 0 Personel Maliyeti TD Maliyeti Yatırım ve Yeniden Yatırım Maliyeti Şekil 2: Çevre Yatırımlarında Proje Döngüsü Yatay Gürültü Nükleer Doğa koruma Kimyasallar Hava Endustri Atık Su Yukarıdaki grafikte de, personel ve teknik desteğin yanında yatırımların ne kadar büyük olduğunu görüyoruz. En alttaki en büyük olan 37 milyar Avro civarında olan su. Su derken kastettiğimiz, su ve atıksu. Atık da oldukça yüklü; ondan sonrakiler endüstri, hava kirliliği ve diğerleri. Tablo 2: Kamu Yatırımları (Toplam Maliyet-Endüstri) 56 Milyar € Su (Atıksu) ve Katı Atık Sektörleri Yatırımları 51 Milyar € Su (Atıksu) ve Katı Atık Sektörleri Yatırımlarının Ağırlığı %92 Su (Atıksu) Sektörü Ağırlığı %73 Katı Atık Sektörü Ağırlığı %27 Şimdi, yukarıdaki bilgilerin özetine bakarsak; yukarıdaki tabloda (Tablo 2), çevre konusundaki 70 milyar Avro’dan endüstrinin yapacağı yatırımları çıkardığımızda 56 milyar Avro gibi bir sayı görünüyor; bu, kamu yatırımları olarak belirlediğimiz sayı. Su ve katı atık bunun en büyük iki bileşeni; 51 milyar Avro’ya denk gelmiş - ki, bu da % 92’si ediyor toplam kamu yatırımlarının. Dolayısıyla bizim ana odak noktamızın neresi olacağı bu çalışmalardan ortaya çıkıyor. Su ve katı atık bizim ağırlıklı çalışma noktalarımız olacak. Türkiye’nin çevresel stratejisi de 26 zaten bu çalışmalara dayanacak. Burada suyun ve katı atığın kendi içlerinde sırasıyla % 73 ve % 27 gibi bir ağırlığı var. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Programlama Değerlendirme ve Denetim Uygulama Proje Belirleme Planlama Çevre Yatırımlarında Proje Döngüsü Yönetimi Şimdi sizlere bu başlık altında, belli bir mantıksal çerçeve içinde ne yapacağız, ne yapıyoruz onu anlatmak istiyorum. Yukarıdaki şekilde de görüldüğü gibi, programlama çerçevesinin içinde belli adımlarımız var: Proje belirleme, planlama, uygulama, değerlendirme ve denetim. Bu döngü, bizim Avrupa Birliği’nde kullandığımız bir proje yönetimi metodu. Bu döngü çerçevesinde, spesifik olarak çevre projelerinde ne yapıyoruz? Proje Belirleme (Project Identification) Sizlere biraz önce bahsettiğimiz stratejiler, yani Türkiye’nin çevre alanında yaptığı daha önceki çalışmalar şu anda yaptığımız işe bir temel oluşturuyor ve ben bu konuda size kısaca katı atık ve su projelerinin üzerinde nasıl yoğunlaştığımızı anlattım. Ama spesifik projelerin isim isim belirlenmesine gelindiğinde, Türkiye’de bu konudaki sorumlu kurum Çevre ve Orman Bakanlığı. Elbetteki diğer tüm paydaşlarla birlikte yürütüyor bu işleri. Bunlar kimler? Su konusunda yatırım yapan tüm idareler: İller Bankası, DSİ, belki GAP İdaresi. DPT ile zaten koordineli olmak durumunda. Çevre ve Orman Bakanlığı, tüm kurumların görüşlerini alarak projeleri belirliyor. Bizim görmek istediğimiz yaklaşım üç adımda gidiyor. Birincisi, soru formları dediğimiz tüm idarelere, belediyelere, mahalli idarelere projeleri belirlemek için gönderilen soru formları var. Bu soru formları geri geldikten sonra “proje önceliklendirme veritabanı” dediğimiz bir veri tabanında toplanıyor. Bu, yine Avrupa O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ Birliği’nin öncelikli çevre projelerinin belirlenmesinde kullandığı bir metod. Bu yöntem Türkiye için adapte edildi ve her sorunun ağırlıkları belirlendi. Çevresel sorunların finansal, teknik tüm unsurlar dikkate alınarak belli ağırlıkları tespit edildi yine ilgili tüm kuruluşlarla birlikte. Bu veri tabanının içine bu bilgileri koyarak bir önceliklendirme yapıyoruz. Hangi proje diğerine göre daha öcelikli, bu sıralama ortaya çıkıyor. Ve tabii ki bu sıralamadan sonra da, her sektörün altında yani katı atık, su, atıksu sektörlerinin altında da proje listeleri oluşuyor. Bizim projeleri kabul etmemiz için Avrupa Birliği olarak görmek istediğimiz yaklaşım da bu. Planlama (Formulation) Bundan sonra, finansman için başvurulmadan önce, bu listelerden, tabii ki eldeki mevcut bütçeye göre, belli sayıda proje seçildikten sonra projelerin hazırlanması gerekiyor. Projelerin hazırlanmasını ben dört aşamada tarif ettim. İlk aşamada, genellikle bir müşavirlik çalışması altında bir fizibilite çalışması yapılıyor. Bu anlattıklarımın dördü de birbirine paralel yürüyen çalışmalar; genellikle aynı grup tarafından hazırlanır. 1.1 Fizibilite Çalışması (Feasibility Study) • Entegre bir çevre yönetimi yaklaşımı, master plan, • Bölgesel planlama/mevcut sektörel planlarla uyumluluk: bölgesel planlamadan belediyeler birliğini kastediyoruz. Bizim tercih sebebimiz olacak Avrupa Birliği projelerinde; elbette coğrafi olarak müsait ve yapılabilir olması durumunda, biz belediye birliklerine proje yaptırmak istiyoruz; tek bir belediyenin projesi değil. Yani bölgesel bir sorunun çözümüne yönelik hareket etmek istiyoruz, • Avrupa Birliği direktifleriyle uyum, • Finansal/Ekonomik Analiz: Bu oldukça ağır bir çalışma. Bizim görmek istediğimiz ana noktalar şunlar: • Alternatiflerin karşılaştırılması • Hibe Miktarı Hesabı • Kirleten Öder Prensibi ile “Sürdürülebilirlik”; işletmenin sürdürülebilmesi için tarifeler ne olacak? Halkın gelirinin ne kadarı olacak? 1.2 Çevresel Etki Değerlendirme (Environmental Impact Assessment - EIA) • Ek 1 ve Ek 2’de tariflenen projelerden ÇED yapılması gerekenler; • Avrupa Birliği direktiflerine uygun olarak hazırlanmış; • Halk katılımı gereği yerine getirilmiş: Buradaki en önemli ayrılık halkın katılımının ilkesinin Türkiye’de olması gerektiği gibi uygulanmıyor olması; bu koşulun yerine getirilmiş olması gerekiyor. Ayrıca, bu konunun doğanın korunmasıyla ilgili de özellikle altı çiziliyor ÇED’de, Avrupa Birliği için yapılan ÇED’lerde. 1.3 Proje Başvuru Formları ve Proje Fişi (Application Forms & Project Fiche) Çevresel yatırımlar için proje başvuru formları var. Bu sizlerin Avrupa Birliği’ne finansman için başvuru yolunuz aslında. • Fizibilite ve ÇED’in teknik özeti: Başvuru formları (application forms), bunların teknik bir özetini sağlıyor. • Katılım Ortaklığı Belgeleri ve proje arasındaki bağlantı; ana hedefe nasıl destek olacağı hakkında bilgi. • AB sektör direktifleri ve standartlarına uyum: Bu, belli standartta, belli bir formatta bir doküman aslında, ama daha önce hazırladığınız dokümanlardan özet bilgiler buraya geçiliyor. • Proje Fişi: Yatırım paketinin tariflenmesi, mantıksal çerçevenin oluşturulması. Proje fişleri bizim ileride planladığımız yatırım paketinin tamamen çerçevesinin çizilmesi, tariflenmesi - mantıksal çerçeve matrisinin (logframe matrix) hazırlanması. Yani biz bu yatırım paketini kabul ettiğimiz zaman ne yapacağız, ne kadar paraya yapacağız, nasıl yapacağız, bunu nasıl izleyeceğiz? Bunun tamamını görmek istiyor Avrupa Birliği ve bu proje fişleri de bunlar için bir araç. 1.4 Tasarım ve Şartnameler (Design and Tender Dossiers) İlk müşavirlik paketinin içinde olan işler şunlar: • Ön ya da kesin proje: Projenin şekline göre karar veriliyor. • İlgili mühendislik/müşavirlik ile inşaat/temin şartnamelerinin hazırlanması. Sonuç olarak bir proje planlanırken öncelikle bu dört çalışmanın hazır olmuş olmasını istiyoruz Avrupa Birliği olarak. Projelerin Onayı (Project Appraisal) Finansman Programına Alınması • Türk tarafı ve AB Komisyonu karşılıklı görüşmelerine bağlı olarak; bu çalışmaları ABGS yürütüyor. Türk tarafı ve AB Komisyonu karşılıklı görüşüyorlar; bu A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 27 O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ tip çalışmaların hepsi daha önceden sunulmuş olacak ve elimizdeki dokümanlara bağlı olarak yürütülüyor. İnceleme (Avrupa Komisyonu Merkezi-Brüksel) • Çeşitli genel müdürlüklerden görüş alınması (Bölgesel Politikalar Genel Müdürlüğü, Çevre Genel Müdürlüğü, Genişleme Genel Müdürlüğü) • Gerekliyse Düzeltmelerin Yaptırılması Onay (Avrupa Komisyonu Merkezi-Brüksel) • Mali İşbirliği Komitesi (Phare Committee) • Üye Ülkelerin Katılımı ve Onayı: üye ülkelerin Dışişleri Bakanlığı seviyesinde temsil edildiği bir komitedir bu. Bu projeler oraya sunulur. • Finansman Anlaşması (Financing Memorandum) • Yıllık Programların Finansman Anlaşması ile kesinleşmesi: Programlarla ilgili bir sorun olmaması durumunda programlama yılının sonundaki finansman anlaşmasının eki olarak da yatırım anlaşmasının içine girer. Uygulama (Implementation) Projeleri belirledik, planladık, planlamanın sonunda da yatırım programına aldık; bundan sonra ne bekliyor belediyeleri? İhale süreçleri bekliyor. İhale Süreçleri (Teknik) Bunlar ön yeterlikli uluslararası ihaleler oluyor. • Müşavirlik/Mühendislik Hizmetleri: Öncelikle mutlaka her projemize bir müşavirlik ve mühendislik hizmeti istiyoruz: - Ön yeterlikli uluslararası ihale; - Tüm yatırım süresince proje faydalanıcısına teknik destek; - İhale süreci: yaklaşık 6 ay. • İnşaat İşleri: Müşavirlik ve mühendislik hizmetleri, bu paketin içinde ne yapacak? Belediyelere teknik destek verecek; sahadaki inşaat işlerini kontrol edecekler. Yapısal değişiklikler, düzenlemeler, reformlar gerekiyor mu? Belediyenin bir kuruluş olarak yapısına bakıp yardımcı olacaklar. Tarifeleri ile ilgili yardım, eğitim gerekiyorsa eğitim sağlayacak. Bunlar yaklaşık iki üç yıl sürecek olan projeler oluyor. Yani belediyenin orada belki bir sağ kolu haline geliyor müşavirler. - Avrupa Birliği/FIDIC usulleri ile ihale sistemi: İnşaat işleri daha sonra ihale ediliyor. Bunlar Avrupa Birliği veya FIDIC usullerine göre ihale edilir. - İhale süreci : yaklaşık 6 ay 28 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I • Temin İşleri: - Avrupa Birliği usulleri ile ihale sistemi; - İhale süreci : yaklaşık 6 ay. İhale Süreçleri (Kurumsal) İhale süreçlerine bir de kurumsal yapıdan bakalım: • Belediye / Çevre ve Orman Bakanlığı: - Şartnameleri Oluşturup ABGS/MFİB’ne göndermek. • MFİB (CFCU): - Avrupa Birliği/FIDIC usulleri ile ihale dosyalarına son halini vermek, ilan etmek, ihaleleri yürütmek, ödemelerini/kesin hesaplarını yapmak. • Avrupa Komisyonu Delegasyonu: - İhale dokümanları ve sözleşmelerin onayı (Avrupa Komisyonu’nun ex-ante kontrolü) İzleme (Monitoring) • Proje İzleme Toplantıları (Steering Committee meetings) - Ortalama 3 ayda bir izleme toplantıları; - Katılımcılar: Avrupa Komisyonu Delegasyonu, MFİB, Çevre ve Orman Bakanlığı, İller Bankası, DPT, ABGS, Faydalanıcı (belediyeler), Yükleniciler. • Ara Değerlendirme Ekibi (IET) izleme toplantıları (Brüksel’den kontratlı): Brüksel, projelerinin nasıl yürütüldüğünü izlemek için böyle bir ekibi kiralıyor. - Yılda iki izleme toplantısı; - Yılda iki değerlendirme raporu üzerine toplantı. Değerlendirme ve Denetim (Evaluation and Audit) • Ara Değerlendirme Raporları • İç ve Dış Denetim (Audit); İç denetim derken Brüksel’den merkezden gelen “Court of Auditors”ı kastediyorum. Onun dışında dış denetimler de istenebilir her zaman. Bu denetimler sonucunda da bir sürü ders alıyoruz, sonuçlar çıkartıyoruz ve bunların tamamını tekrar döngünün başına getiriyoruz. Bu bilgilerle daha güzel projeler umarım yapacağız. O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ Sorular ve Yanıtlar SORU 1, Tahir ERGİN, Bitlis Belediyesi: Bu projelerin onay safhasındaki bir işlemle ilgili merakımı gidermek istiyorum. Brüksel Merkez’de, Mali İşbirliği Komitesi’nde “üye ülkelerin katılımı ve onayı” diye bir madde var. Bu, herhangi bir projenin kabulünde mi tüm üyelerin katılımı ve onayı gerekiyor, yoksa belli büyüklükte projelerin mi? YANIT 1, Elif TORCU TAŞ: Tamamı, tüm projelerde gerek var. SORU 2, Tahir ERGİN, Bitlis Belediyesi: Bu işlemi çok uzatmaz mı? YANIT 2, E. TORCU TAŞ: Bu parayı vermeden önce bu prosedürden geçmek şart. Daha önce dediğim gibi zaten çok da olmayacak bir proje ise, daha ara kademelerde geri dönebiliyor. Mesela fizibilite yapıldığında kendi aramızda biz inceleme yaptığımız zaman, Brüksel’de zaten bunun sinyali verilebiliyor. Daha önce oldu; özel sektör ağırlıklı bir proje vardı. Endüstriyel kirlilikle ilgili yapılması düşünülmüştü, Dilovası ile ilgili. Dediler ki: “Buna kredi veremeyiz; boşuna hiç yorulmayın, daha fazla ileri gitmeyin”. Fizibiliteler tamamlandı, ama programlamaya alınmadı. Ama projeler öyle bir şekilde yapılmalı ki gelebilecek bütün sorulara karşı hazırlıklı, oldukça kompakt, sağlam projeler olmalı. Her türlü soruya da cevap verebilmeli. SORU 3, Bir katılımcı: Üye ülkelerden katılımlarda, katılım seviyesi teknik eleman seviyesinde mi? YANIT 3, E. TORCU TAŞ: Teknik eleman seviyesinde olmuyor ama, temsilciler daha önceden inceleyip notları ile gidiyorlar zaten. Gerekli tartışmalar varsa işte onların hepsine hazırlıklı olmak gerekiyor. Bazı projelerde bir takım karşı görüşler oldu; ama bir şekilde bunların hepsine cevap verilebildi. Dediğim gibi son onay noktası orası, yani oradan geçmek zorunda. SORU 4, Memduh IĞIRCIK, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi: Benim üç tane sorum var, bu konularda beni aydınlatırsanız sevinirim. Birincisi, sabahki oturumda Müsteşarımız bu tür projelerde 5 milyon Avro’luk bir tabandan bahsetti, tavanı var mı? İkinci sorum, teknoloji seçiminde karar verecek merci sadece Çevre ve Orman Bakanlığı mı? Örneğin, Avrupa Birliği kompost teknolojisine nasıl yaklaşıyor? Üçüncü sorum da şu: Belediyeler birliliğinin kurulma zorunluluğundan söz ettiniz. Burada üye sayısı ne kadar olmalı? Örneğin büyük köyler de belediyeler birliği içinde olabilir mi? YANIT 4, E. TORCU TAŞ: Öncelikle, üst limit sordunuz. Üst limit yok ama tabii şu da var: Hibeye ihtiyacı olan bir belediyenin “Ben 150 milyon Avro’luk bir hibe alacağım, 100 milyon da üzerine ben koyacağım, bunu da geri işleteceğim bir şekilde” demesi, zaten çok rasyonel olmuyor. Ama proje büyüklüklerinin zaten ortalama ölçeği belli. Bir katı atık projesinin ya da bir atıksu projesinin üç aşağı beş yukarı ne kadara çıkacağı belli. Çok fazla değişmez bunlar. Ama özellikle belirlenmiş bir üst limit yok. Alt limit gerçekten de 5 milyon Avro, bu tip fonların kullanımı için. İkinci sorunuz kompost teknolojisi ile ilgiliydi. Şu aşamada, ben burada durduğum yerde, “Diyarbakır Belediyesi’ne biz kompost yaparız; öteki belediyeye de yakma tesisi yaparız, ya da hiç birini yapmayız” diyemem. Tamamen yanlış. Çünkü bunlar teknik çalışmalar, fizibilite çalışmasının sonucunda alternatiflerinizin değerlendirilmesiyle ortaya çıkacaktır. Bir kere atığınızın komposta uygun olup olmaması çok önemli. Ama prensip olarak, biyolojik olarak parçalanabilir atıkların (biodegradable waste), yani organik atıkların azaltılması Avrupa Birliği’nin mevzuatında zaten var ve bunu yapmamız gerekiyor Türkiye’deki belediyeler olarak. İleride, belli bir zaman dilimi içinde organik atıklarımızı azaltmamız gerekiyor. Bunun bir yöntemi kompostsa, kompost. Ama dediğim gibi yatırım paketlerinin içinde değerlendirmeye alınıp alınmayacağı tamamen teknik çalışmalar sonucunda ortaya çıkacaktır. Hem bildiğimiz mühendislik hesapları hem de finansal olarak belediyenin katkı payının hesaplanmasında, yatırım paketini büyüttükçe katkı oranı da arttığından, bu tartışmalar uzun ve devam eden tartışmalar olacak fizibilite sürecinde. Şu aşamada kesinlikle olmaz ya da kesinlikle olur diyemem; ama prensip olarak Avrupa Birliği karşı değil kompost tesislerine. Üçüncü sorunuz; belediyeler birliği için belli bir sayı yok. Amaç bölgesel yaklaşımı görmek. Biz, örneğin Diyarbakır Belediyesi için, merkez için bir proje uyguluyorsak, ama hemen yanı başında da gayet ulaşılabilir mesafede bir belediye daha varsa ve bunun atıklarını özellikle A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 29 O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ almıyorsak, bu kabul edilemez bir durum. Asıl coğrafi sınırlar ve teknik analizlerin yanında finansal analizleri de yapmak lazım. Örneğin, 50 km ileride 1000 nüfuslu bir belde var; oradan biz katı atık getirelim demek çok makul olmuyor. Bu tip tartışmaları, teknik tartışmaları, parasal olarak ne kadar yük getireceği; bunların hepsi fizibilite aşamasında tartışılacak konular. Yani belli bir sayı, rakam yok. SORU 5, Hasan ÇOBAN, Devlet Planlama Teşkilatı: Avrupa Birliği kaynaklarından faydalanarak yapılacak çevre korumaya yönelik kentsel altyapı projelerinin uygulanması anlatılırken sistemde bir eksiklik gördüm ben açıkçası. Birincisi şimdi belediyeler bu tür projeler için nereye müracaat edeceklerlerini bilmeleri gerekiyor. Doğrudan Çevre ve Orman Bakanlığı’na müracaat edecekler. Müracaat ettikten sonra, belediyelerin seçilip hangi projelerin yapılacağı belirlendikten sonra, onların fizibiliteleri hazırlanacak. Daha sonra, programa alınması için Avrupa Birliği’ne gönderilecek, sonra da ihaleye çıkılacak. Ama Avrupa Birliği tarafından verilen kaynaklar bu projenin maksimum %75’i. Bu %50 olabilir, %40’a kadar düşebilir belediyenin karşılama durumuna göre. Belediyenin katkı payı ya da ulusal katkı payı dediğimiz kısmını belediyelerin iç kaynaktan kendisi karşılayabilir, ya da borç alabilir İller Bankası’ndan ya da dış kredi kullanabilir. Bu durumda, İller Bankası’ndan kredi kullandığı zaman ya da dış kredi kullandığı zaman, yatırım programı ile ilişkilendirilmesi gerekiyor. Yani kendisi katkı koymuş olsa da yatırım programı ile ilişkilendirilmesi gerekiyor. Projenin Devlet Planlama Teşkilatı’na sunulması, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından da onay görmesi gerekiyor. Burada bu sistemde gözükmüyor bu husus. Sistemde eksik olunca projelerin yürümesinde bir aksaklık oluyor. Sabah daha önceki konuşmalarda da söylenmişti. Mesela Nevşehir ve Tokat atıksu arıtma projelerinin fizibiliteleri hazırlandı. 2005 programına alındı, 2006’ya alındı deniyor ama henüz yatırım programında yok. Yani bu projelerin yürütülmesinden kim sorumlu ise; belediye sorumlu ise belediye, Devlet Planlama Teşkilatı’na göndermesi lâzım. Eğer belediye, ben yapamayacağım diyorsa, Çevre ve Orman Bakanlığı yapacaksa, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın göndermesi lâzım. Mesela böyle bir süreç yaşanmadığı zaman sıkıntıya sebep olacak. Bundan sonraki süreçlerde de böyle sıkıntılar yaşanabilir. Buna açıklık getirilmesi gerekir. Nasıl bir yol çizmeyi düşünüyorsunuz? YANIT 6, E. TORCU TAŞ: Çok iyi bir noktaya temas ettiniz ama aslında ben sunumumda Avrupa Birliği 30 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I tarafını anlattım. Sizin aktardıklarınız Türk tarafının halletmesi gereken şeyler. Yani burada, belediye sorumluluğunu zaten almadığı takdirde finansman anlaşmasının eki olarak imzalanamayacaktır. Orada o her zaman bir ön şart oluyor, diğer tarafın bir şekilde garanti edilmesi. Benim gidip bir belediyeye bu konuda bir şey dikte etmem doğru olmaz pozisyonum itibariyle; ama siz çok iyi bir noktaya temas ettiniz. Fakat şu var, tabii güvence olarak Devlet Planlama Teşkilatı zaten her aşamada projenin içinde. Yani proje seçiminden, projelerin izlenmesi, fizibilitelerinin hazırlanmasına kadar her aşamada zaten izleme komitelerinin içinde. O konuda direkt belediyelere yardımcı olabileceklerine ben inanıyorum. İller Bankası da projenin içinde. Tüm tarafların, projenin fizibilitesi yapılırken kalan finansmanın nerden karşılanacağına dair çalışmaları birlikte yürütmeleri gerekiyor. Çok teşekkür ediyorum bu konuyu hatırlattığınız için. YANIT 7, Aydın APAYDIN, Nevşehir Belediyesi: Hasan Bey’in söylediği prosedürün işleyebilmesi için gerek yüksek maliyetli yatırımlar çerçevesinde, gerekse diğer modellerde DPT’ye gelme süreci, Brüksel’den imzadan çıktıktan sonraki süreçtir. Şu anda Kuşadası olsun, Çanakkale olsun, Tokat olsun, Nevşehir Belediyesi olsun; Brüksel’den nihai para çıkma yazısı yani onay çıkmadan önce DPT’ye gelmesi söz konusu değil. O yüzden şu anda projelere nihai olarak, tam olarak finansal destek sağlanmadı ama bekleniyor. Brüksel’de imzadan sonra DPT’nin programına Bakanlık ve belediye gönderecektir. O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ Oturum I Altyapı Projeleri için Proje Döngüsü Yönetimi Projelerde Risk ve Risk Yönetimi: AB’ye Katılım Sürecinde Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin Altyapı Projeleri Deneyimleri John BUTSON Enviro-Markets International, İngiltere Sizlere birinci sunumumda proje döngüsü yönetiminde risk ve risk yönetiminden bahsedeceğim. Neyse ki proje döngüsü yönetimine bir giriş yapılmıştı; o yüzden bunu biraz hızlı geçeceğim. Risk yönetimi hakkında konuşacağım, o nedenle biraz olumsuz olacağım. Sorunlardan, ters giden şeylerden bahsedeceğim. Bu sunum genel olarak yeni üye ülkelerdeki ve Romanya ile Bulgaristan’daki deneyimleri esas alıyor, pek buradakileri değil. Sanırım buradaki durumun daha iyi olacağını söylemek için iyi bir nedenimiz var; bence, eski Sovyet yönetiminde olan ülkelerdekinden daha güçlü bir ticaret kültürünüz var. Orada bu kültür değişimini yaşadılar, sizde böyle bir şey olmadı. Bence bu iyi bir şey. Risk yönetimini nasıl ele alabilirsiniz, bundan bahsedeceğim. Ayrıca proje döngüsünün her aşamasında proje döngüsünün etkin şekilde yönetilmesinde kilit rol oynayan başarı etkenlerine değineceğim. Proje döngüsünün 4 farklı bileşeni vardır. Programlama, projenin belirlenmesi, hazırlanması/formülasyonu, uygulanması ve son olarak da değerlendirilmesi. Biraz daha ayrıntılı bir şekilde bakacak olursak, programlama aşamasında, programların hazırlanması var. Daha önce de duyduğunuz gibi, programlama esas olarak Delegasyon tarafından yapılıyor, ama bunun ülke içindeki mevcut program ve stratejilerle uyumlu olması gerek. Sonra projenin belirlenmesi geliyor; bu konunun hakkında proje hattı yönetiminden de daha sonra biraz daha ayrıntılı bir şekilde bahsedeceğim. Çok büyük bir ülkeniz var. O yüzden şu anda bir ulusal proje hattı olabilir, ancak sonuçta kesinlikle birden çok proje hatlarına ihtiyaç olacak, belki de il düzeyinde olur. Bu ihtiyacın yönetilmesi gerek ve etkin bir şekilde yönetilmesi gerek. En önemli ve acil projeler ilk önce finanse edilir. Daha sonra, yeterince erken bir aşamada proje tasarımının ilk kısmı var. O zaman hazırlık aşamasına geçiyorsunuz ve bu aşama, konuştuğumuz tüm konuları içeriyor: ÇED, maliyet fayda analizi, muhtemelen aşina olduğunuz tüm şeyler. Ancak bunları AB’nin beklediği şekilde yapmanız gerek; yani işlerin geçmişte yapıldıkları yöntemlerde belki biraz değişiklik söz konusu olacak. Sonra - projenizin başarılı olduğunu varsayarak devam ediyoruz- paranızı alıyorsunuz ve belki de Komisyon’dan bir hibe alıyorsunuz. Bedava yemek diye bir şeyin olmadığını unutmamalısınız. Hibe aslında bedava değildir, çeşitli engelleri aşmanız gerek. Söz konusu hibe için kendinizi seçilebilir kılmak amacıyla bir takım şeyler yapmanız gerek. Kendinizi seçilebilir kıldıktan sonra da, işleri AB’nin beklediği şekilde yapmalısınız. Bunlar da uzun zaman alabilen ihaleler ve benzeri işlerdir. Özelikle Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerde bunun böyle olduğunu saptadık. Bir proje döngüsü içindeki risk yönetimi hakkında söyleyeceklerimin çoğu aslında kalite güvencesinin bir bileşeni. Kalite güvencesi, ilgili hizmetlerin belirli anlaşmalara göre sunulmasını teminat altına almaya yönelik sistematik bir yaklaşımdır. Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerde, çok iyi kalite güvence rehberleri var. Genelde idari görevler üzerine odaklanıyorlar. Bu çok önemli ve gerekli, ama yeterli değil. Teknik konuları da ele almalısınız. ÇED yaptınız mı? Evet. Bir anlamı var mı? Bu soruların yanıtlarını bilmek durumundasınız. Ayrıca mali konuları düşünmek zorundasınız. Maliyetinin ne olacağını biliyor muyuz? Evet, tamam, ama bu bütçe rakamı gerçekçi mi? Beklediğiniz gibi mi? Deneyimlere bağlı. Şimdi Romanya ve Bulgaristan’da ne oluyor, bütçeler hatalı. Neden hatalı? Çünkü Türk şirketleri öngörülen bütçenin önemli oranda altındaki A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 31 O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ teklifleri ile ihaleleri alıyorlar. Bu beklenen bir durum değildi. Projelerin yalnızca bütçelerini düşünmeye başladıklarında, Türkiye ihaleler için seçilebilir olacaktı ve Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerde çalışmak üzere teklif verecektiniz ve ihaleyi alacaktınız. Deneyimler bunlar. Deneyimlerle öğreniyorsunuz ve işler değişiyor. Ancak kalite rehberlerinin genel olarak idari yönler üzerinde odaklandığını söylemeliyim. Bu rehberlerin kapsamının çok daha fazla genişletilmesiyle ilgili acil ve önemli bir ihtiyaç var. Kalite güvencesi herkes için. Bu, yalnızca ofisinde oturup, size hayatı cehenneme çeviren bir kalite güvence yöneticisi için değil. Sizin yaptığınız işlerin, yaptığınız her şeyin kalitesinin yönetilmesini ve belirli standartlara göre yönetilmesini sağlamak gerekiyor. Bu çalışma, tam olarak yukarıdan kuruluşun müdüründen başlıyor, proje geliştiren ve hazırlayan finans bölümünden teknik kişilere kadar iniyor. O halde kalitenin koordine edilmesi ihtiyacı var. Bunu farklı bir bakış açısından ele alalım. Bir projenin hazırlanması üzerinde çalışıyorsanız, bunun için heyecanlanırsınız, öyle değil mi? Projenin muhteşem olduğunu düşünürsünüz ve bunun için gerçekten zorlarsınız. Murphy kanunlarını bilir misiniz? “Eğer bir işin ters gitme ihtimali varsa, o iş ters gider”. Yani kalite koordinatörünün işi Murphy kanunlarını temsil etmek ve zor soruları sormaktır: “Bunu düşündünüz mü? Şunu düşündünüz mü?”. Bu, kalite güvencesinin çok çok önemli bir unsurudur; buna daha sonra geri döneceğim. Şimdi, kalite güvencesinde örnek uygulamalara bakalım. Üst düzey yönetim, kalite güvencesi ihtiyacını ve kullanımını kabul etmelidir. Kalite güvencesine yönelik sistematik bir yaklaşım, profesyonel ve teknik boyutların yanı sıra idari prosedürleri, çok önemli olan belge düzenlemesini, yani bilgilerin nasıl yönetildiğini ve son olarak da mali yönetimi, maliyet ve mali kontrolleri ve benzeri tüm hususları içermelidir. O nedenle kalite koordinatörü neler olup bittiğini izlemeli, zaman geçtikçe de rehberleri güncellemelidir. Ayrıca, kalitede karşılaşılabilecek her türlü başarısızlıktan ders alınmasını sağlamak üzere bir çalışma grubu görevlendirilmelidir. Burada başka bir mesaj daha var. Eğer, “hata yaparsan kovulursun” diyen bir kültürünüz varsa, bir şey öğrenemeyeceksiniz demektir, çünkü insanlar hata yaptıklarını kabul etmeyeceklerdir. Fakat şöyle diyen bir kültürünüz varsa: “Tamam, eğer bir sorun varsa, bunu bilelim, sistemlerimizi iyileştirebiliriz, bir dahaki sefere bunu daha iyi yapmanıza yardımcı olabiliriz”. Kalite güvencesi işte bununla ilgili, iyileşmeyle ilgili. Şimdi de biraz risk yönetiminden bahsedeceğim. Üç tane tanımla başlayacağım. Risk, bir projenin tam anlamıyla 32 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I etkili ve verimli olmasını önleyebilecek her türlü belirsizliktir. Etkili olma ile verimli olma arasındaki farkı biliyor musunuz? Etkili olma, sonuca ulaşma anlamına gelir; verimli olma ise sonuca maliyet etkin bir şekilde ulaşılması anlamına gelir. Yani her ikisi de önemli. Risk değerlendirmesi, bir projenin uygulanmasıyla ilgili risklerin belirlenmesi ve değerlendirilmesi anlamına gelir. İçlerinden en önemlilerin, belirlenebilmesi için tüm riskler tanımlanır. Risk yönetimi, tanımlanan riskleri ele almak için en uygun yönetim yaklaşımının belirlenmesi anlamına gelir. Bunlarla nasıl baş edeceksiniz? “Zaman Yönetimi”, önceki iki konuşmacı tarafından da ifade edildi, çok önemli bir konu. Hepimiz son tarihlere iş yetiştirmeye çalışıyoruz, öyle değil mi? Son tarihi kaçırırsanız, sorununuz var demektir. Belki de finansmana yönelik teklifinizi sunmak için bir sene daha beklemek zorunda kalacaksınız. Zaman önemlidir, vakit nakittir. Proje daha uzun sürdüğünden dolayı, daha uzun bir süre için faiz ödemek zorunda kalırsınız. Personele daha uzun süre ödeme yapmanız gerekir. Bahse girerim maliyetler artacaktır. Bazılarınızın başını salladığını görüyorum, sanırım bu zaten bildiğiniz bir şey. O halde; risk yönetimi, risk değerlendirmesi ve zaman yönetiminin hepsinin, proje yönetim döngüsüne uyumlu olması açısından, risk yönetimi döngüsü olarak adlandırabileceğimiz döngünün bileşenleri olduğunu görebiliyoruz. Bunu aşağıdaki şekildeki gibi gösterebiliriz: Şekil : Risk Döngüsü Yönetimi: Kilit Bileşenler Risk Yönetimi Olasılık ya da etkiyi kontrol etmeye yönelik en uygun stratejiyi belirler. Risk Değerlendirmesi Riskleri tanımlar. Etkileri tanımlar. Olasılıkları tanımlar. Zaman Yönetimi Önemlidir; çünkü, bir çok risk faktörü takvimi etkilemektedir. Risk Değerlendirmesi: Yapacağınız ilk iş, tüm risklerin belirlenmesi olacaktır. Projenin içindeki riskler ve projenin dışındaki riskler. Ben bir şehirde, bir ülkenin başkentinde, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) tarafından finanse edilen bir projede metro hattının uzatılmasında çalıştım. Biz proje O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ üzerinde çalışıyorduk; finansman için EBRD’ye sunulmak üzere metro hattı uzatımını hazırlamak amacıyla pek çok finansmanıyla birlikte büyük bir projeydi. Ve birden seçimler oldu, yeni bir belediye başkanı geldi ve “metro hattını uzatmak istemiyorum” dedi. Bu bir dış etken. Faiz oranları; bu da başka bir dış etken, öyle değil mi? Bunu kontrol edemezsiniz, sizi aşan bir şey bu. Fakat pek çok şey de projenin içinde; kullandığımız teknoloji, kullandığımız yönetim sistemleri, tesisi kimin işleteceği gibi şeyler. O halde yapılacak ilk iş, riskleri ya niteliksel ya da niceliksel bir bakış açısından değerlendirmek. İktisatçıysanız, bunu daima niceliksel açıdan yapmanız gerektiğini söylersiniz. Ancak birçok risk var ve bence öncelikle önemli olanlarına odaklanmak önemli. O zaman niteliksel olarak yaptığımızı varsayalım. Bu riskin, bu sonucun, bunun olma olasılığı nedir? Yüksek mi, orta mı, yoksa düşük mü? Söz konusu riskin etkisi ne? Yüksek mi, orta mı, yoksa düşük mü? Çünkü o zaman yüksek olasılığa ve yüksek etki düzeyine sahip kilit riskleri, özellikle önemli olanları dikkate alabilirsiniz. İkinci olarak yüksek düzeyde etkisi olan, ama belki de orta ya da düşük olasılığa sahip risklerin geldiğini söyleyebilirim. Çünkü olasılıkları daha düşük olabilir ama gerçekleştikleri takdirde proje üzerinde büyük etkileri olacak. Bir şeyin yüksek olasılığı ama düşük düzeyde etkisi varsa, bu çok da önemli değil. Risk derken neyi kastediyorum? Pek çok farklı türde ve farklı kategorilerde riskler var, organizasyonla ilgili, kurumsal riskler var. Bazı projeler için belediye gruplarını, daha küçük belediyeleri bir arada çalıştırmalısınız. Bu sorun çıkarabilir, yasal bir sorun olabilir ya da herhangi bir sorun olabilir, çünkü konsorsiyum ya da her nasıl bir yapı olacaksa, onun başına kimin geçeceği konusunda anlaşmaya varamayabilirsiniz. Siyasi riskleriniz: Size demin bir örnek vermiştim. Seçimler oldu ve yeni bir belediye başkanı göreve geldi; projeyi istemiyor. Mali riskleriniz: Proje için bir bütçeniz var, ancak proje bütçeden %25 daha fazla tutacak. Aslında, Avrupa Komisyonu ve AB bağlamında, öngörülenden az harcamaktan kaçınmak da aynı önemi taşıyor. Neden? Çünkü eğer projeye bir para ayırdıysanız ve öngörülenden az harcadıysanız, diğer projeler için kullanılabilecek parayı almışsınız demektir. Proje için toplanan bu miktar kullanılmayacak, belki de siz bunu daha sonra diğer projelere aktarabilirsiniz, ancak bu şunu gösteriyor; stratejiniz daha güçlü olabilirdi, planınız daha iyi olabilirdi, daha çok projeyi finanse edebilirdiniz. O nedenle bu bir mali risk. Ekonomik riskler: Ücretleri düzgün belirlerseniz insanlar ödeyecektir, bazen de ödeyemezler. Özellikle sanıyorum Baltık ülkelerinde ciddi sorunlar vardı. Bir sürü atıksu arıtma tesisi var. Bu, şu anda kullandığımız suyun miktarı, o halde bu da ihtiyacımız olan atıksu arıtma tesisinin boyutları. Ücretler artınca, su kullanım oranı düştü. Sonuç olarak tesisler gereğinden fazla büyük oldu ve yine kaynak israfı söz konusu oldu. Bu ekonomik bir mesele. Yasal riskler: Çevre müktesebatından bahsettik. Hepimiz adına ne yazık ki, çevre müktesebatı olduğu yerde durmuyor. Sürekli olarak yeni direktifler var. Bir önceki sunumda madencilik atıkları hakkında yeni bir direktifin geleceği belirtilmişti; bu Türkiye için muhtemelen çok önemli olacak. Yeni direktifler, başka yeni konular gündeme geliyor. Geçen sene sanırım, çevresel sorumluluğa ilişkin direktif vardı. Bu, özel sektör için büyük bir mesele olacak. Teknik riskler: Örneğin projeniz işe yaramadı. İşe yaramayan bir projeniz oldu mu hiç? Bence aranızdan birkaçının işe yaramamış olan projeleri olmuştur, bu bir sorun. Ticari riskler: Buradaki durumun ne olduğunu bilmiyorum ama Romanya ve Bulgaristan’da bizim sürekli kullandığımız örnek şu; bir yüklenici seçiyoruz, fakat yolun yarısında yüklenici iflas ediyor. Bu ticari bir risk. Risk Yönetimi: Riski yönetebilir ve kontrol edebilir miyiz? Proje çerçevesinin içinde olan riskleri yönetebiliyor olmamız gerek. Proje çerçevesinin dışında olan risklerden bazılarını yönetebiliriz. Belediye başkanı için de bu söz konusu; ne yapıyoruz? Seçimden önce projeyi bitirmeye çalışıyoruz ya da seçimden önce taahhüt almaya çalışabiliriz. Ancak bazı riskler için, örneğin bir takım siyasi veya faiz oranları gibi risklerde, hiçbir şey yapamayız. Bu bizim çerçevemizin dışında. Aşağıdaki tablo, belki de çok iyi bir örnek değil, ama yaklaşımı gösteriyor. Risklere bakıp bunların yüksek mi, orta mı yoksa düşük düzeyde mi etkilerinin olduğunu veya yüksek mi, orta mı yoksa düşük olasılıkta mı olduklarını söyleyebilir ve bunları derecelendirebilirsiniz: Üstten ikinci sırada, sağlanan mevcut AB finansmanının miktarı gösteriliyor; bu aslında bir risk değil, bu daha çok bir kısıtlama. Komisyonun ne zaman bir finansman programı olsa, şöyle der “şu yüzdeye kadar finansman”. Ve her zaman da maksimumu vermez. Şimdi bu bir sorun olabilir. Yeni üye devletler Uyum Fonu rejimine dahil; %85’e kadar alabiliyorlar bir uyum fonu projesinde. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 33 O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ Şekil 3: NİTEL RİSK DEĞERLENDİRME ARACI ÖRNEĞI RİSK DEĞERLENDİRMESİ Risk Faktörü Olasılık Etki Kilit Risk (Y/O/D) (Y/O/D) Faktörü Programlama A Paydaşları tanımlama/dahil etmede başarısızlık B D O 3 Önerilen AB fonu düzeyi D O C C Ekonomik & sosyal göstergelerde değişiklikler O Y 2 D O 1 Projenin A Personelin uzmanlık, beceri Hazırlanması ve deneyimi Y Y 1 B Y O 4 C Yetersiz/eksik ÇED’e ilişkin sorunlar O Y 3 Y Y 2 Uygulama/ A Yetersiz siyasi destek ulusal ve yerel İşletim O Y 4 B Y Y 2 C Sermaye zararlarında ciddi O Y 3 D Uygun olmayan proje konsepti E F G H Yerel yönetimlere ilişkin hukuki çerçevede değişiklikler D Yetersiz maliyet-yarar analizi E F G H Resmi kararlarda gecikme (>15%) açık D Ortak finansman imkanı D Y 5 E Y Y 1 F G H Y: Yüksek; O: Orta, Yapım işlerinde gecikmeler D: Düşük Ancak finansman %70’e düşürüldüğünde eş finansmanın iki katı kadar bir eş finansman bulmanız gerekiyor ve bu büyük bir mesele. Kontrol edilebilir kilit riskleri nasıl yönetebiliriz? • Riski yönetme görevini, onu kontrol etmeye en uygun “kişiye” vererek (sahiplenme); • Riskten, uygun proje tasarımı yoluyla sakınarak (sakınma); • Riski ve/veya etkilerini en aza indiren kontrol prosedürlerine başvurarak (önleme); • Etkileri daha etkin bir şekilde öngörüp bunlarla başa çıkarak (tepki); • Riske karşı doğrudan ya da dolaylı olarak sigortalanarak (sigorta). Şimdi bunları örnekleyelim. İlk yapılacak şey, riskin yönetilmesinden sorumlu olan kişi ya da kuruluşun, söz konusu riski mümkün olduğu kadar kontrol edilebilir 34 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I duruma getirmesidir. Buna riski sahiplenme diyoruz. Örneğin, teknik anlamda bunun işe yaramadığını söylemiştik. Yükleniciye bir performans sözleşmesi verirseniz, belirli çıktı şartnamelerinin işletilmesine yönelik bir plan oluşturmak zorundalar; bu her ne olursa olsun, bir kanalizasyon tesisinin bertarafı ya da AB standartlarına uygun bir düzenli depolama sahasının inşaatı olabilir. O zaman işe yaramadığı takdirde, bu durumu, maliyeti size ait olmak üzere düzelteceğinizi söylediğiniz bir sözleşmeniz olmalı. Riski aktarmanın yollarından biri bu. Şimdi farklı bir örnekle diğerlerini de açıklayacağım. Buna benzer bir şey benim başıma geldi. Bulgaristan’da risk yönetimi kursu veriyordum ve oradaki sandalyenin çürük bir oturma yeri vardı. Bu bir riskti; yere düşebilir ve bir yerimi incitebilirdim. Peki bu riski nasıl yönetebilirim? Bu, risk yönetimine olan farklı yaklaşımları gösteriyor. İlk seçenek sakınmadır; diğer sandalyeye oturabilirim. İkincisi önlemedir; tornavidamı çıkarır ve sandalyeyi tamir edebilirim, böylece sorun ortadan kalkmış olur. Ben de mutlu bir şekilde o sandalyeye otururum. Üçüncü seçenek tedbir almadır; bu tepkiden öncedir, her zaman için tepkiden önce gelir. Olay meydana gelmeden öncedir. Çok çok dikkatli bir şekilde oturabilirim. Böylece sandalye kırılmaz ve ben de yere düşmem. Ama, tamam, diyelim olay oldu. Tahmin edebilir ve etkiyi daha etkili bir şekilde ele alabilirim; buna da tepki diyoruz. Ne yaptım? Dışarıda bekleyen bir ambulans var. Böylece beni hemen hastaneye götürebilirler ve tabii ki sigortam var. Sigorta şirketim aracılığıyla sandalyenin imalatçısını dava edeceğim ve sigorta şirketim sağlık bakımımı ödeyecek ve ben de mutlu olacağım. Bunu hatırlayabilirsiniz. İşte bu, riskin nasıl yönetilebileceğine dair bir örnekti. Yüksek olasılığa ve yüksek etki düzeyine sahip her önemli risk için bu farklı seçenekleri ele almanız ve riskin yönetilmesi için bir strateji geliştirmeniz gerek. Ve ilk üçünden en az birine sahip olmalısınız; sakınma, önleme ve tedbir alma. Aşağıdaki risk yönetimi formuna göz atmak isteyebilirsiniz: Zaman yönetimi, demin de söylediğim gibi, çok önemli; son tarihler, finansman pencereleri, resmi gereklilikler. Sizin için geçerli değil ama N+2 kuralı diye korkunç bir şey var, buna göre iki sene içinde parayı harcamadığınız takdirde para ortadan kayboluyor. Aslında fazlasıyla basite indirgedim, ama bu önemli. Vakit nakittir. Eminim ki iskontoyu biliyorsunuzdur. Ben size bugün 20.000 lira vereceksem ve Joanna da bunu bir yıl içinde verecekse, hangisini istersiniz? Benimkini istersiniz, öyle değil mi? Çünkü bir yıl içinde bu parayla bir şeyler yapabilirsiniz. Eğer parayı bankaya koyarsanız biraz faiz alabilirsiniz. O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ Şekil 4: Risk Yönetimi Formu Örneği (Uygulayıcı Kurum için) Formu Risk faktörü: Yapım işinin süresinin uzaması (Örnek) Risk Sahibi: Yüklenici Diğer kilit paydaşlar Proje yöneticisi Mühendis Proje aşaması Kaynak Programlama Hazırlık İhale Uygulama İzleme Değerlendirme Programlama Etkilenen Hazırlık İhale Uygulama İzleme Olasılık (Y/O/D) Etki (Y/O/D) Risk (Y/O/D) Kilit Risk (E/H) Öncelik (No.) H Yönetim stratejisi H H E 1 Sakınma Engelleme Önlem Alma Tepki Sigorta Genel plan: • Elde edilecek çıktılar • Proje tasarımının uygulayıcı kurum tarafından değerlendirmesini geliştirerek, yapım şartnamesini iyileştirin. Dahili prosedürleri geliştirin. • Tasarım, yapım ve anahtar teslim sözleşmeler sunun - ihale stratejisini değiştirin • Mühendise sorumluluk yükleyin - Proje yöneticilerine talimat verin • Sözleşmelerdeki performans garantisini geçerli kılın Özel Eylemler Gerçekleştirilecek Faaliyetler 1. Prosedür rehberi güncellendi. 2. Proje yöneticilerine gerekli 11.05 talimatlar verildi. 3. İhale stratejisi uygulamaya alındı. 4. 5. Tarih Kişi 10.05 NN NN 01.06 NN Hazırlayan Tarih: Onaylayan Tarih: Belki de size, söz konusu para üzerinden yılda %20 geri dönüşü olacak küçük bir işletmeniz var, o zaman da bir yılın sonunda, Joanna’nın parasını isterim diyenden çok daha zengin olacaksınız. Yani, paranın zaman değeri çok önemli. Pek çok risk etkeninin zamanı etkilediğini söylemiştim, bunlar ihale prosedürleri, zaman ölçekleri gibi dış etkenlerdir. Daha çok iç etkenler. Ayrıca eş finansmanın mevcut olması gibi dış etkenler. Banka size para vereceğini söyledi, bu para gerçekten geldi mi, sorununuz var. Risk yönetimi önemli. Çünkü bu sayede, risk değerlendirmesi, risk yönetimi ve zaman yönetimi aracılığıyla çok daha etkili kalite güvencesi yapmanıza yardımcı olur. Bu size, proje döngüsü yönetimi standardının geliştirilmesi için, sorunlardan kaçınmak için ve kaynakların daha etkili ve verimli kullanımını sağlamak için sistematik bir temel sunuyor olmalıdır. Şimdi bir takım sorunların, ters giden bazı şeylerin üzerinden geçeceğim. Finansman için sunulan teklif kabul edilmeyebilir. Ama neden? Eksik ya da yetersiz belge, finansman programı için kriterlere uygun olmama, ulusal atık yönetimi stratejisi gibi kabul edilmiş bir çerçeveye uyumsuzluk, ekonomik açıdan geçerli olmama, yetersiz çevresel etki değerlendirmesi, belki de halkla istişarelerin olmayışı; bu çok önemli, saha ya da saha mülkiyetindeki belirsizlikler buna neden olabilir. Finansman için kabul görmüş projeler uygulanamayabilir, çünkü belki eş finansman mevcut değildir ya da henüz gelmemiştir. Belki de saha mülkiyetiyle ilgili bir sorun söz konusudur. Projeye karşı yerel muhalefet olabilir. Ekibin oluşturulmasındaki güçlükler (projeyi kim uygulayacak ve belki de işletecek?) ya da yüklenicinin başarısızlığı da nedenler arasında olabilir. Uygulanan projelerin gereken sonuçlara ulaşamaması, uygunsuz ya da yetersiz şartname, sahayla ilgili öngörülemeyen sorunlardan kaynaklanabilir. Atina’da metro hattını uzatırken, bazı tarihi kalıntılar buldular ve bu da projenin yıllarca ertelenmesine neden oldu. Biliyorsunuz, bu konu çevresel projelerde de gündeme gelebilir. Tesisin yetersiz performansı, yüklenicinin kabul edilemez performansı, öngörülmeyen maliyet kısıtlamaları, uygun olmayan sözleşme ya da sözleşme maddelerinin uygulanamaması da uygulanan bir projenin sonuca ulaşmasını engelleyebilir. Yakın bir geçmişte bir olayla karşılaştım; emisyonları iyileştirmek üzere bir performans sözleşmesi yapmışlardı, işe yaramadı ve sözleşmeyi yürürlüğe koymadılar. Bu çılgınca bir şey; sözleşmeyi yürürlüğe koymak zorundasınız. Uygulanan projelerin maliyetinin beklenenden fazla olması, çoğunlukla kötü bütçeleme, öngörülmeyen maliyetler, proje sırasında şartnamede yapılan değişikliklerden kaynaklanır. Yükleniciyi ellerini ovuştururken görebilirsiniz: harika, bingo, çok para var. Sahaya özgü öngörülmeyen meseleler, Roma kalıntıları gibi sorunlar olabilir. Projenin uygulanmasında gecikmeler; yüklenicinin kötü performansı; uygun olmayan sözleşme ya da sözleşme maddelerinin işletilememesi; denetim sorunları, belki de paranın tamamı doğru yerlere gitmiyordur, proje maliyetini yükseltebilecek unsurlardır. Uygulanan projenin beklenenden daha uzun bir zaman alması: Uzun ve karmaşık ihale prosedürleri, şartnamede değişiklikler, saha iktisabında gecikmeler, yerel muhalefetle sorunlar, sahayla ilgili diğer problemler, yüklenicinin kötü performansı, işletmeye almayla ilgili sorunlar, örneğin tesisin düzgün bir performansı sağlayamaması gibi etkenler olabilir. Tamamlanan projelerin, tesislerin işletilmesinin zor ya da maliyetli olması işletmecinin yetersiz deneyime sahip olmasından kaynaklanabilir. Örneğin yakma tesislerini düzenli depolama alanına dönüştürüyorsanız, nasıl devam A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 35 O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ edeceksiniz, bunu işletmeleri için insanları eğitmeniz gerek. Yüklenicinin devretmesi açısından işletmecinin yetersiz eğitimi; işletme maliyetlerinin bütçelenmesinde yapılan hatalar da işletmeyi engelleyecek riskler olarak karşımıza çıkar. Son olarak, projenin yetersiz ya da uygunsuz izlenmesi nedeniyle deneyimlerden ders alınamaması da sorun olşturabilir. Değerlendirme şu anda temel olarak Komisyon tarafından yapılıyor. Sanıyorum ki zaman geçtikçe, izlemenin giderek daha fazla sizin tarafınızdan yapılması gerekecek ve bunu yapmak her zaman için faydalıdır. Ara değerlendirme ya da son değerlendirmede gecikmeler nedeniyle, yeterince erken bir zamanda deneyimlerden ders alınması da sorun oluşturur. Değerlendirmelerin tamamlanması için harcanan zaman; değerlendirmelerden gelen tavsiyelerin uygulanamaması, daha büyük ölçekli siyasi konular ya da kısıtlamaların da etkisi olabilir. Proje Hattı Yönetimi Çok kısaca proje hattı yönetiminden bahsedeceğim. Bu çok çok önemli. Proje hattı yönetimi için bir yöntem geliştirdim; şu farklı aşamaları var: Tablo 1: Proje Hattı Yönetimi AŞAMA ÇIKTI •Projeye İhtiyacının -> İhtiyaç Beyanı tanımlanması •İlk Tarama •Kavram Geliştirme -> Proje Konsepti •Geliştirme için Tarama •Proje Geliştirme -> Proje Fişi •Hazırlık için Önceliklendirme •Proje Hazırlığı ->Fizibilite Çalışması vb. •Ön Değerlendirme •Finansman Sunumu -> Proje Teklifi •Finansman Kuruluşunca •Gözden Geçirme •Finansman Teklifi -> Finans Anlaşması •Projenin Uygulanması Her şeyden önce proje ihtiyacını belirlersiniz. Sonra ön taramayı yaparsınız; bu bizim ilgilendiğimiz türde bir şey. Eğer cevaplar “Evet, proje kavramını geliştirdiniz” şeklindeyse, o zaman ihtiyaç da şu olur: Belediyemiz 36 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I için atıkla ilgilenmemiz gerekiyor. Kavramsa şudur: Bir düzenli depolama sahasına ya da bir yakma tesisine ihtiyacımız var. İhtiyacınızı nasıl karşılayacağınızın cevabı budur. Detayları bilmiyorsunuz ama bunu yapmanızın yolunun bu olduğunu biliyorsunuz. Sonra bunu geliştirmek için taramasını yaparsınız, proje ne kadar acil, ne kadar önemli? Daha sonra, Komisyon’un tam olarak kastettiği şey bu olmasa da, benim proje fişi dediğim şeyi hazırlarsınız. Projenin iki-üç sayfalık bir tanımı. Çünkü daha sonra bu fişi kullanabilirsiniz, projeyi yalnızca Komisyon’a değil, diğer finans kuruluşlarına da satmak için bu fişi kullanabilirsiniz. Sonra bunu esas alarak, hazırlık için önceliklendirme yapabilirsiniz. Önceliklendirmeyi yaptıktan sonra, listenin başında olanları hazırlamaya başlarsınız; fizibilite çalışmaları, ve benzeri tüm şeyleri. Daha sonra proje değerlendirmesi ve finansman tesliminden önce bir çeşit bir ön çalışma olur. Aslında projeyi finansman için sunarsınız. Finans kurumları tarafından gözden geçirilir ve finansman için teklif alırsınız, bunun beraberinde de genelde mali anlaşma belgesi denilen bir anlaşma gelir. Sonra saha incelemesini yaparsınız ve hazırlık aşamasından uygulama aşamasına geçersiniz. Bu süreçle ilgili aşağıdaki şekli inceleyelim: Şekil 5: Programlama Aşamasında Kilit Konu: Proje Hattı Yönetimi Proje Alımları İhtiyaç Veri Toplama Konsept 1 3 2 5 4 Finansman Teklif Proje 7 6 Uygulama 9 8 Tarama / Önceliklendirme / Değerlendirme Daha Az Proje Daha Fazla Bilgi Projenin tanımlanması başlıyorsunuz. Sağa doğru ilerledikçe, projeler hakkında daha fazla bilgi ediniyorsunuz. Ancak proje hattının üst tarafında, giderek daha az proje oluyor. Ne yazık ki, önceliklendirme süreci ve proje hattı yönetimi, kaçınılmaz olarak, kazananların yanında, kaybedenlerin de olacağı anlamına geliyor. Eğer sadece tek bir projesi olan bir belediyeyseniz, hiç şüphesiz o proje sizin için en önemli proje olacaktır. Ancak önceliklendirmeye gelindiğinde, söz konusu proje, listenin çok aşağısında olabilir ve hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Bu durum, bu sürecin talihsiz bir sonucudur. Ancak yine de, tüm kuruluşlar tarafından kabul edilen mantıklı kriterler esasında O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ önceliklendirmenin yapılması ihtiyacının da altını çizer. Daha sonra önceliklendirme kriterlerinden biraz daha ayrıntılı bir şekilde bahsedeceğim. Hazırlık açısından, kilit konulardan biri çevresel etki değerlendirmesidir. Pek çok proje gibi sizin projeniz de bir çevresel etki değerlendirmesini gerektirecektir. Bu ne anlama geliyor? Bir proje hazırlıyorsanız (Rumenler ve Bulgarlarla konuştum ve bunun altı ay ila bir yıl sürdüğünü söylediler; o zaman bir proje hazırlamanın dokuz ay sürdüğünü varsayalım) belirli bir son tarihle çalışıyorsunuz, belirli bir tarihte teslim etmeniz gerekiyor. Bir çevresel etki değerlendirmesi yapmak zorundasınız ve eğer bunu AB standartlarına uygun olarak halk istişareleriyle birlikte düzgün bir şekilde yapacaksınız, bu sekiz ay sürebilir. Ancak, bunların ikisi de aynı anda bitemez, çünkü doğru düzgün bir çevresel etki değerlendirmesinin teknik seçeneklere bakması ve saha seçeneklerini de incelemesi gerekir. O halde, ÇED tamamlanıncaya kadar saha ya da teknolojiyi fiilen teyit edemezsiniz. Bu da şu anlama geliyor: ÇED sonuçları, proje hazırlama sürecinin nispeten erken aşamalarında sunulmalıdır. Birden, dokuz ay süreceği yerde, 15 aya çıkıyor ve süreçte yedi aylık bir gecikmeye neden oluyorsunuz yalnızca ÇED konusunun önemini tahmin etmediğiniz için. Bu süreci aşağıdaki şekilde görebilirsiniz: Şekil 6: Hazırlık Aşamasında Kilit Konu: ÇED Zaman Çizelgeleri Proje Hazırlığı 9 ay 2 ay 7 ay ÇED Süreci 8 ay Toplam Süre 15 ay Gecikme Son Tarih • İzleme ve denetim (Parametreler, önemli aşamalar, bilgi sistemleri) • Ara değerlendirmelerine yönelik prosedürler ve zaman ölçekleri. Tüm bunlar risk değerlendirmesi ve risk yönetimi bağlamında önemli hususlardır. Ancak bunların içinden önemli bir örnek olarak roller ve sorumlulukları ele alacağım. Aşağıdaki liste, proje uygulamasıyla ilgilenen kişilerden sadece bazılarını gösteriyor. Bu daha çok Romanya ve Bulgaristan gibi ülkeler için geçerli olan bir durum. Fakat, daha uygulamaya bile geçmeden önce, potansiyel olarak projeye dahil olan birçok farklı kuruluş olduğunu görebilirsiniz. Yönetici Kurum • Yatırım programı Uygulayıcı Kurum • Proje yönetimi (teknik/mali) Finansman Sağlayan Kurumlar • AB programları • Ulusal/yerel fonlar • Diğer fonlar (Uluslararası finans kuruluşları, vb.) Faydalanıcı Kuruluş • Belediye İşletmeciler • Belediye şirketleri Müşavirler • Tasarım • Proje yönetimi (saha mühendisleri) Son olarak yükleniciler, yasal izinleri veren merciler ve İngiltere’de kullandığımız terminolojiyle, yasal danışma mercileri var; yani proje hakkında danışılması gereken kişiler. Bir inşaat izni almanız gerekiyor. İnşaat iznini kim veriyor? Yerel yönetim mi? Eğer öyleyse, belki süreci kontrol edebilirsiniz. Ama birçok ülkede bunu kontrol edemezsiniz. O halde izne ihtiyacı olan bir projeniz var ve bu izni almanın ne kadar süreceğini bilmiyorsunuz. Yani bu çok fazla belirsizlik, çok fazla risk demek oluyor. Proje Uygulanması Sürecinde Risk Yönetimi Şimdi, projenin uygulanması sırasında risk yönetimi açısından kritik olarak gördüğüm konulardan bahsetmek istiyorum. Uygulamada proje yönetiminin aşağıdaki unsurları çok önemlidir: • İhale prosedürleri; • Müzakere ve sözleşmelerin yürürlüğe konması için sistematik prosedürler; • Yönetim (roller ve sorumluluklar, prosedürler, kalite güvencesi); A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 37 O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ Sorular ve Yanıtlar SORU 1, Metehan NAZAROĞLU, Iğdır Belediyesi, Çevre Mühendisi: Gördüğüm kadarıyla, özellikle Türkiye’nin doğusuna doğru gidildikçe, belediyelerdeki bu tür projeleri hazırlama noktasında teknik sorunlar gittikçe artıyor. Bunun Türkiye’deki hem sosyal, hem de akademik yapılanmanın şekli ile doğrudan bağlantılı olduğu kanaatindeyim. Ben özellikle Türkiye’deki uygulamayı değil de, Avrupa ülkelerinde, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ya da aday ülkelerde, yerel yönetimlerin yaptıkları altyapı faaliyetlerinde, yerel yönetimlerin kurması gerekli olan, özellikle teknik yapılardan bahsediyorum, projelerin en alt aşamasından en üst aşamasına yani ÇED süreci, uygulama projesi, inşaat aşaması, işletme aşamasında bu işleri takip edecek olan teknik kurumların oluşturulmasında, ne gibi bir hukuki zorunluluk getirilmiştir? Uygulama acaba ülkemizle aynı mıdır? Yoksa o ülkelerdeki uygulamalar biraz daha katı mıdır, daha mı fazla zorunluluklar getirilmiştir? Örneğin, bizim ülkemizde belediyelere bu noktada fazla bir zorunluluk yok. YANIT 1, John BUTSON: İlk olarak, bunun yeni üye ve aday ülkelerde pek çok başarısızlıkların olduğu ve olmaya devam ettiği bir alan olduğunu söylemeliyim. Bunun nedeni şu: Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, biz şu anda yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesi sürecindeyiz. Birçok ülkedeki durum bu. Sanıyorum beş yıl önceydi; Polonya’da üç aşamaya yayılan bir reform süreci vardı. Projelerin alt düzeyinden “Gminy”ler (belediye meclisi) sorumluydular ve Polonya’da bunlardan 5000 tane vardı. Bunu yapabilmek için teknik uzmanlığa sahip değillerdi. O nedenle bunu yapabilmek için yerel idarelerin kapasitelerini oluşturma ihtiyacı var. Romanya ve Bulgaristan’da bunun acilen yapılması gerek. Sizin de ima ettiğiniz gibi, eminim Türkiye’de de böyle bir ihtiyaç söz konusu ve bu konuyu en azından ele almaya başlayacak olan, Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilen iki proje var. Bir tanesi spesifik olarak finansman kapasitesiyle ilgili, diğeri ise daha genel anlamda yerel düzeyde çevresel konuların ele alınma kapasitesi ile ilgili. Ancak yaptırımların getirilip getirilememesi açısından sorumluluk, ne yazık ki hükümette, merkezi yönetimde kalıyor. Polonya’da atıksu arıtma tesisleri inşa edilecekse, tesisleri inşa etmemiş olan “Gminy” değil, Polonya Hükümeti mahkemeye verilecektir. İşte bu nedenle 38 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I hükümet, yani merkezi yönetim, kaçınılmaz olarak belediyeler üzerinde, ilerlemeleri ve işleri yapmaları yönünde baskı uygulayacaktır. Ve umuyoruz ki bunun yapılması için yeterli finansman mevcut olacaktır. Bu da uzun bir zaman dilimi olacaktır, bu sabah duyduğumuz gibi. 20 yıl ve belki 20 yıl daha. Sonuç olarak AB düzeyinden gelen yaptırımlar hükümete empoze edilecektir, fakat projelerin uygulanması sorumluluğu giderek belediyelere devredilmektedir. SORU 2, Hüseyin ÇAĞATAY, (Yerel Yönetimler Araştırma, Eğitim ve Yardım Derneği) Sorum Elif Torcu Taş’a: Anayasa’da 127. maddede mahalli idareleri tanımlarken, il, belediye ve köy şeklinde tanımlanıyor. Belediyeler kendi aralarında birlik kurabiliyor; belediyeler köylerle müşterek olarak birlik kurabiliyor; belediyeler özel idarelerle müşterek olarak birlik kurabiliyorlar. Projeler kredilendirilirken, yani bu hibeler ve yardımlar verilirken, mutlaka birliğin oluşturduğu mahalli idarelerinin tümünün belediye mi olması gerekiyor? Eğer köy tüzel kişilikleri de o birliğe dahilse bu projeden yaralanabilirler mi? YANIT 2, E. TORCU TAŞ: Bu konuda benim bir yorumum olmayacak. Bizim için birlik yapısı önemli. Karşımızda bir muhatap, yani projeye kendini adamış bir muhatap görmek önemli. Bu biraz fazla teknik bir ayrıntı oldu benim için, ama prensip anlamında bir köy, bir belde, bir il, iki il olması bizim için aslında çok problem değil. Önemli olan o bölgesel yaklaşımın en az maliyetle en çok faydalanıcıya ulaşan sistem tasarımının yapılmış olması. Oturum II Yatırım Projeleri için Planlama İkinci oturum kapsamında belediye düzeyinde proje ihtiyaçlarının belirlenmesi, önceliklendirilmesi ve stratejik planlama yer aldı. REC uzmanı Fiedler’in sunumunda stratejik planlamanın temel unsurları olarak projenin yeri, büyüklüğü ve proje önceliği incelendi. Ayrıca, yerel çevre eylem planları, fizibilite çalışmaları, kâr-zarar analizleri, gerçekleştirilebilme tahminleri gibi yatırım projeleri için planlamayı destekleyen araçlar tartışıldı. Oturum, DABLAS Tuna Nehri ve Karadeniz Girimi örneği üzerinden yatırım projelerinin uygulanmasında farklı ülkelerin yaklaşımlarını aktaran bir sunumla son buldu. O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A Oturum II Yatırım Projeleri için Planlama Belediye Düzeyinde Proje İhtiyaçlarının Belirlenmesi ve Önceliklendirilmesi; Ulusal Düzeyde Programlamanın Rolü John BUTSON Enviro-Markets International, İngiltere Bu sunumda yine biraz proje döngüsü yönetiminden bahsetmek istiyorum, her aşamada “kimin ne yaptığı”ndan bahsetmek için. Buna verilecek tek bir cevap yok, çünkü çoğu zaman bu, farklı düzeylerin bir arada çalışmasını içerir. Sonra biraz da programlama perspektiflerinden ve programların nasıl geliştirildiğinden bahsedeceğim. Şu anda AB finansman programlarına baktığımızda, bunlar temel olarak Komisyon tarafından yapılıyor. Gelecekte, sanıyorum bunu ulusal ya da bölgesel olarak, hangi düzeyde olursa olsun, ama kendimizin yapması daha önemli olacak. 2007’den 2013’e kadar olan IPA finansman programı var. Bu, bir katılım öncesi finansman programı. IPA’nın hedefi, altyapı projelerini finanse etmek, teknik yardım projelerinin diğer türlerini finanse etmek; ancak bunun bir amacı da aynı zamanda, üye olduktan sonra kullanabileceğiniz yapısal uyum fonlarının finansmanında uygulanan prosedürlere yönelik olarak sizleri eğitmektir. Açıkça görülüyor ki, Türkiye’yle ilgili olduğunda bunun ne kadar süre sonra olabileceği konusunda yorum yapamam. Ancak yine de, bu noktada birdenbire çok daha fazla para olduğunu göreceksiniz. O nedenle, bu sorumluluğu üstlendiğinizde ilerleyebilmeniz için uzmanlığa, deneyime ve güvene sahip olabilmeniz amacıyla, katılım öncesi finansman programlarına yönelik uygulama prosedürleri geliştirmeniz son derece önemli. Çünkü şu anda yaptığınız her şey Komisyon tarafından kontrol ediliyor; daha sonra bu böyle olmayacak. Hata yaparsanız ve bu hatayı her projede yaparsanız bu, sonuç olarak programın sonunda Komisyon tarafından fark edilecektir. Gerekliliklere uymamışsanız, yüzlerce milyon Avro tutarındaki parayı sizden geri isteyebilirler. Ben buna kıyamet günü senaryosu diyorum. Bir gün bununla ilgili bir konu üzerinde bir Hollandalı ile konuşuyordum ve kendisi bana Hollanda’nın yüzlerce milyon Avro’yu geri ödemek zorunda kaldığını, çünkü basit bir hata yaptıklarını söyledi. Yanlışlıkla mı yoksa kasten mi yapıldığı önemli değil, ama eğer bunu yapıyorsanız, söz konusu harcama kriterlere uygun olmuyor ve parayı Komisyon’a geri ödemek durumunda kalıyorsunuz. Ne yazık ki, bu yük tamamen hükümetin omuzlarında oluyor; hepsi. Özel sektör yatırımlarında da aynı risk söz konusu. Ama bunu yapmazlarsa, mahkemeye verilen onlar olmayacak, siz olacaksınız. Sonuçta hükümet, bu programların sadece uygulanmasından değil, aynı zamanda yönetmeliklere uygun şekilde uygulanmasının sağlanmasından da sorumlu. Daha sonra projenin tanımlanmasından bahsedeceğim ve bu konu benim proje hattı yönetimi dediğim şey. Proje hattının ne olduğunu birinci sunumda duymuştunuz. Sonra, tarama ve önceliklendirmeden bahsedeceğim. Tarama, doğrudan bir “evet-hayır” kararıdır. İlerliyor muyuz? İlerlemiyor muyuz? Karşılanması gereken bir kriterimiz vardır; bu kriter karşılanmazsa, söz konusu proje, proje hattından elenebilir. Önceliklendirme daha çok projelerimizin sıralanmasında niceliksel bir yaklaşımla ilgilidir. Yani hangi projenin ilk önce finanse edilmesi gerektiği hakkında net bir fikriniz olur. Önceliklendirme konusunda tam günlük bir kurs verebilirim; ama siz orada söyleneceklerin çoğunu 15 dakikada duyacaksınız. Yani oldukça yoğun. Proje Döngüsü Yönetiminin Aşamaları İlk önce, proje döngüsü yönetimindeki rollerden bahsedelim. Sadece hatırlatmak için: Programlama, Hazırlık, Uygulama, Değerlendirme. Bu zinciri tamamladığınızda, yani değerlendirmeyi yaptığınızda, A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 41 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A değerlendirmenin çok geç olmadığını varsayarsak, hatalarınızdan ders alarak, programın bir sonraki kısmını etkileyebilirsiniz aslında. Bu bir kalite güvencesi meselesi. Bunun üzerinden geçmeyeceğim, ama proje döngüsü yönetiminin her aşamasında gerçekleştirilen farklı etkinlikler var. Aşağıdaki şekil, bunları göstermektedir: Şekil 1: Proje Döngüsü Yönetimi – Aşamalar ve Adımları Programın Hazırlanması Projenin Belirlenmesi Projenin Önceliklendirilmesi Proje Tasarımı Programlama İhale (danışmanlar) Fizibilite Çalışması & MaliyetFayda Analizi Çevresel Etki Değerlendirmesi Tasarım (İlk ?) Finansman Başvurusu Finansman Onayı Değerlendirme Hazırlık Uygulama Programın Değerlendirilmesi (Programlama Aşaması) Proje Ekspertizi (Hazırlık Aşaması) Proje İzleme Uygulama Aşaması) Denetim (Mali İzleme/Değer Biçme) Son Ekspertiz (Tamamlanma Sonrası Değerlendirme) İhale (yükleniciler/tedarikçiler) Finansal Yöneti/Ödemeler Tasarım (Son ?) Yapım/Kurulum İşletmeye alma/Devir Teslim İşletim (İlk Aşama) Şimdi, programlamadaki rollerden bahsedelim. Benim kitabımda programlama, yukarıda gördüğünüz gibi, projeleri tanımlayan ve bir ölçüde projeleri tarayan stratejik bir programı içerir. Böylece, en fazla gelecek vadeden, en ilginç olan ve en yüksek önceliğe sahip olan projelerin hazırlanması aşamasına geçebilirsiniz. Programlama Programın hazırlanması Türkiye’de şu anda programların hazırlanması temel olarak Avrupa Komisyonu tarafından yapılıyor. Öte yandan, yeni üye ülkelerde ve giderek artan bir şekilde Romanya ve Bulgaristan’da, ulusal hükümet tarafından ülke düzeyinde yapılıyor. Bu ülkeler, şu anda operasyonel programlar (OP) olarak bilinen programların hazırlanmasıyla meşguller; AB’ye önümüzdeki yıl 1 Ocak’ta girecekleri varsayıldığında, başlayacak olan Uyum Fonu Programı’na yönelik OP’ler. Söz konusu programlar, önümüzdeki yılın başlarında başlatılacak. Eğer o zaman AB’ye girerlerse, yeni finansman programlarına ve uygulanacak yeni finansman rejimlerine ilk gününde doğrudan katılmış olacaklar. Ancak tabii ki program hazırlamanın bazı yönlerinin, özellikle Türkiye gibi büyük ülkeler açısından, bölgesel düzeyde yapılması gerek. Hükümetin de bölgesel düzeyde istişarede bulunmadan ulusal bir strateji ya da ulusal bir program oluşturması öngörülemez; aksi takdirde 42 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I bölgesel düzeydeki hangi önceliklerin, ulusal düzeyde programa gireceğini bilemezler. Ancak buradaki projenin tanımlanması kısmına bakarsak, durum tam tersi. Ulusal hükümetin bir takım özel projeleri olabilir. Örneğin Romanya’da bir kamu projesi olarak ulusal bir tehlikeli atık tesisi oluşturmaya karar verdiler; bu ulusal bir proje. Ancak bu, kuraldan ziyade bir istisna. Çoğu ülkedeki pek çok proje yerel düzeyde ya da belediye düzeyindedir. Bazı projeler daha çok bölgesel düzeydedir; birden çok belediyeyi içerir. Bazı belediyelerin çok küçük olduğu ve bunları bir araya getirmemiz gerektiği hakkında konuşacağız; çünkü örneğin daha büyük bir nüfusa hizmet edecek olan ve daha büyük bir nüfusun ihtiyacı olan bir düzenli depolama sahası ya da atık ayırma ve bertaraf tesisi yaptığınızda, ölçek ekonomisi durumu söz konusu olmayacak. Proje önceliklendirmesi Bunu neden yapıyorsunuz? Biliyorum ki içinizden bazıları önceliklerin belediye düzeyinde belirlenmesi gerektiğini hissediyor. Elbette, belirlemelisiniz; fakat birçok belediyenin sadece tek bir projesi var. Bu bağlamda, bu proje her zaman için sizin en üstteki önceliğiniz olacak; çünkü yalnızca tek bir proje söz konusu. Daha sonra üzerinde duracağımız proje hattınız yalnızca bir ya da belki iki projeden oluşacak. Belki bir atık projesi, bir su projesi ve belki de bu ikisi arasında önceliklendirme yapmanız gerekecek. Kendi önceliklerinizi dikkate almıyorsunuz; projenizin, ulusal program paketi içerisindeki ya da bölgesel program içerisindeki yerini dikkate almıyorsunuz. Şimdi, Türkiye gibi büyük bir ülkede aslında bölgesel düzeyde önceliklendirme yapıp, bölgeler arasında bir proje alanı olmasını temin etme yönünde oldukça güçlü bir argüman olduğunu savunabilirim. Ancak, Türkiye’de demiyorum, ama bir yerlerde bir hükümet, çevresel programdaki ulusal önceliğimizin ilgili kısımları açısından, “biz önümüzdeki yıl yalnızca bu bölgedeki projeleri destekleyeceğiz” diyebilir, böyle bir şeyin öngörülmesi muhtemeldir. Bunun nedeni sosyal sebepler ve diğerleri olabilir. Böyle bir şeyin olması mümkün. Bunun burada olacağına inanmıyorum, ama bir hükümetin bunun gibi bir şeye karar vermesi ihtimali her zaman vardır. Yine de, önceliklendirmenin başlangıçta bölgesel düzeyde, bazı konularda da ulusal düzeyde olması söz konusudur. Önceliklendirme konusuna birazdan geri döneceğim. Proje tasarımı / proje kavramının geliştirilmesi İhtiyaç konusundan bahsetmiştik. Atıklarımızla ilgilenmemiz gerek; yani ihtiyaç. Kavram: düzenli depolama sahasına ihtiyacımız var, yakma tesisine O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A ihtiyacımız var, belki bir kompostlama tesisine ihtiyacımız var, vesaire. İşte mesele bu. Peki ya kavram? Yıllar geçtikçe kavramlar giderek değişiyor. Su muhtemelen en ilginç olanı. Şu anda yeni üye ülkeler açısından konuşuyorum; eskiden özellikle su projeleri atıksu arıtma tesisi şeklindeydi. Sonra ilk fark ettikleri şey şu oldu; kanalizasyon çamuruyla nasıl baş edeceğinizi belirlemeden bunu yapamazsınız. O nedenle atıksu artıma tesisleri daima kanalizasyon çamurunu içermek zorunda. Şimdiki eğilim ise daha çok tedarik, arıtma ve çamurla baş etme işlemlerinin yapıldığı entegre su yönetimi projeleri şeklindedir. Çünkü bu Joanna Fiedler’in çizdiği şemsiyeyle, Su Çerçeve Direktifi’nin şemsiye yaklaşımıyla daha uyumlu. Yani işler değişiyor, ilerliyor. Proje tasarımının yerel düzeyde ya da belediye düzeyinde, belki de bölgesel düzeyde olması ulusal düzeyde olmasından daha muhtemeldir. Hazırlık Projeler yerel, bölgesel ya da ulusal düzeyde hazırlanabilir. Romanya ve Bulgaristan’da yakın bir geçmişe kadar bu tür projeler ulusal düzeyde hazırlanıyordu, daha sonra da uygulanmaları için belediyelere devrediliyordu. Bu sürecin her zaman sorunsuz bir süreç olmadığını belirtmem gerek. Belki bazı sorunlar vardı. Gelecekte pek çok proje yerel düzeyde, daha çok belediye düzeyinde hazırlanacak. Yerelleşmeye doğru bir eğilim var. Bunu açıklamak için kullanılan terimlerden biri Yerelleştirilmiş Uygulama Sistemi (DIS); bir de Genişletilmiş Yerelleştirilmiş Uygulama Sistemi (EDIS) terimi var. Brüksel’de bir odanın içinde hapsedilmiş 50 kişilik bir birim olmalı, bunlara bu hafta 20 tane yeni kısaltma yazmazsanız sizi kovacağız demiş olmalılar. Çünkü Brüksel’den her defasında bir şey duyduğunuzda, yeni kavramlar, yeni kısaltmalar duyuyorsunuz. Korkarım bununla yaşamayı öğrenmeniz gerekecek. Fakat EDIS şu anda en önemlilerinden bir tanesi. Bu, proje uygulamasıyla ilgili, yani sizinle ilgili. Daha önce kapasite oluşturma ihtiyacından bahsetmiştik. Daha fazla insana ihtiyacınız var; ancak aynı zamanda ilgili becerilere de ihtiyacınız var, ilgili uzmanlığa ihtiyacınız var, ilgili deneyime ihtiyacınız var. Size beceri verebilirim, sizi eğitebilirim. Ama size deneyim veremem. Umuyorum ki uzmanlığa sahipsinizdir ya da bunu satın alabilirsiniz. Piyasadaki doğru uzmanlık alırsınız. Kimya mühendislerinizin olması gerektiğini söyleyeceğim; ama siz, diğer uzmanların bir iktisatçınızın vb. olması gerektiğini iddia edeceksiniz. Uzmanlığı alabileceğinizi biliyorsunuz, satın alabilirsiniz ve/veya bu becerilere yönelik eğitilebilirsiniz; ama deneyime ihtiyacınız var. Projeler hakkında karara varmak için ihtiyacınız olan şey deneyim; neyin doğru, neyin doğru olmadığını bilmek. Kısa vadede, buna yardımcı olması için dış tavsiyelere ihtiyaç duyabilirsiniz, yani yine fizibilite çalışmalarında, maliyet fayda analizlerinde danışmanların kullanılması hususunda hazırlık meselesi karşımıza çıkıyor. Ve tabii ki ÇED için; çünkü bunun bağımsız olması gerek. O halde danışmanları kullanıyor olacaksınız. Maliyet-fayda analizinin nasıl yapıldığını bilmek zorunda değilsiniz. Bilmeniz gereken şey, maliyet-fayda analizi için görev tanımının nasıl yazılacağıdır. Danışmandan sonuçları aldığınızda da, bunların mantıklı, doğru ve uygun bir çıktı olup olmadığına nasıl karar verileceğini bilmelisiniz. Umuyorum ki eğitim, uzmanlık, deneyim, öğrenme yoluyla, dışardan gelen danışmanların hizmetlerinin, daha bilgili kullanıcıları haline gelebilirsiniz. Bu fizibilite çalışmaları için ve ÇED’ler için de geçerli. ÇED mantıklı mı? Ortaya koydukları sonuç uygun mu? Projenin hazırlanmasındaki iş, değerlendirme, şu anda, Delegasyon tarafından ya da Brüksel’deki çeşitli komiteler tarafından yapılıyor. Ancak onlar neyin ters gidebileceğini söylüyorlar. Diğer mevzular neler? Projenin içine girdiğinizde, projeyi iyi, zekice hazırlanmış, parlak, fark yaratacak bir şey olarak göreceksiniz. Onların işi de, “Peki, tamam. Ama bu ne olacak? Peki şu ne olacak?” demek olacak. Uygulama Projenin uygulanması, tartışılır bir şekilde, yerel belediye düzeyinde, bölgesel ya da ulusal düzeyde olabilir. Yerelleşmeye doğru bir eğilim var. Çoğu proje, pratikte belediyeler aracılığıyla ya da belediyeler yoluyla uygulanmakta. Yine bir kapasite oluşturma ihtiyacı var. İhale ve sözleşmeyle ilgili bir takım meseleler var. Bu aslında şu “bedava yemek” konusuyla ilgili. Uyum sağlamanız gerek. AB parasını alıyorsanız, mevzuatına harfiyen uymanın yanı sıra, ihale prosedürlerine ve benzeri tüm süreçlere de uymanız gerek. Bu zor bir şey; uzun zaman alır. Projenin düzgün bir şekilde uygulanmasından emin olmak için projede sizin temsilciniz olacak belki bir saha mühendisi, bir danışman ya da bir yüklenici görevlendireceksiniz. Uygulamadan sorumlu kurum, saha mühendisi ve yüklenici arasındaki üçgen ilişki ve bu üçgenin nasıl işlediğinin anlaşılması ve sorumluluklar arasında çakışmaların ya da boşlukların olmaması da son derece önemlidir. İzleme ve raporlama; projenin sonunda %50 oranında fazladan harcama yapıldığının anlaşılması çok geç olacaktır. Projenin çok erken aşamalarında bunun farkında olmalısınız, böylece düzeltme yapmayı deneyebilirsiniz. Bunu yapabilmek için de bir ara değerlendirme gerekli olabilir. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 43 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A Değerlendirme Değerlendirmenin bazı yönlerinden bahsetmiştim. Değerlendirme, proje yönetim döngüsünün son kısmı. Bu çok önemli, çünkü bu hatalarınızdan ders alma süreci. Bu, kalite güvencesine yapılan bir katkı. Programlama perspektifleri Programlama nedir? Her biri, üzerinde daha önce uzlaşılmış hedeflere ulaşmaya katkıda bulunan, bir dizi geçici, hedef odaklı ve diğerlerinden farklı faaliyetin gruplanmasıdır. Bu, şu anlama geliyor; program, bir araya gelerek ortak bir amaca ulaşmaya yarayan, belirli yerlerde belirli bir zamanda gerçekleştirilecek bir projeler dizisidir. Yani bu projeler grubu, belediyenizdeki bütün projeler olabilir. Bir bölgedeki tüm atıksu projeleri olabilir veya ülkedeki tüm atık yönetimi projeleri olabilir. Programlamayla ilgili olarak kendimize sormamız gereken sorular şunlardır: “Şu anda neredeyiz? Bugünkü durum nedir? Nereye varmak istiyoruz?” Atıkların sadece şehrin yakınlarında bir yerde çöplük oluşturmayacağı, bunun yerine ülkedeki tüm atıkların AB direktifleri ve gereklilikleri doğrultusunda yönetildiği bir duruma gelmek istiyoruz. Gelecekte varmak istediğimiz nokta bu. Bu noktaya nasıl geliriz? Bu, sizin kararınız. İngiltere’de atıklarımızın %90’ı düzenli depolamaya gidiyor ya da gidiyordu. Düzenli Depolama Direktifi’nin uygulanmasıyla birlikte, artık çok daha fazla geri dönüşüme, geri kazanıma ve hatta sınırlı bir oranda, ilgili sorunları aşabildiğimiz müddetçe, yakmaya doğru yöneldik. Ancak A noktasından B noktasına giderken stratejinizin ne olacağına siz karar vermek zorundasınız. Ayrıca A’dan B’ye olan yolculuğunuzda aslında ilerleme kaydedip kaydetmediğinizi belirleyecek bir sisteminizin olması gerek, bunu nasıl yapacağınızı bilmelisiniz. Aşağıdaki şekile bir göz atalım: Şekil 2: Program Bağlamı Program Bağlamı Politika Peki, genel hedef ne? Eğer şu anda başarmaya çalıştığınız işleri çok çok basit düzeye indirgeyecek olursanız, iki tane hedef olduğunu söyleyebilirim: 1- Çevrenin iyileştirilmesi ve 2- Katılımın gerçekleştirilmesi. Bizim konuştuğumuz şey de, bu ikisini bir arada nasıl yapabileceğiniz. Ancak, bu aynı zamanda şunu hatırlatıyor: AB mevzuatının uygulanması sadece kağıt üzerindeki bir uygulama değil, bunu çevreyi iyileştirmek için yapıyorsunuz. Siz bunu, Brüksel’deki yüzünü bile görmediğiniz bir bürokratın size yapmak zorunda olduğunuzu söylediği için yapmıyorsunuz. Ülkeniz için ve insanlarınız için iyi bir şey olduğuna inandığınızdan yapıyorsunuz. Yaptığınız şey, çevreyi iyileştirecek, sağlık standartlarını geliştirecek ve doğal kaynakların kullanımını iyileştirecektir. O nedenle bunun gerçekleştirilmesi çok önemli. Aşağıdaki şekil ise programın yapısını gösteriyor; bu Brüksel’den geliyor. Şekil 3: Bir Programın Yapısı Girdiler Etkiler Genel Hedefler Program Sonuçlar Özel Hedefler Öncelikler Çıktılar Operasyonel Hedefler Önlemler Program Şemanın alt kısmına bakacak olursanız, burada girdi paradır. Program işlemleri, program içindeki etkinliklerdir; projeler ve diğerleri. Çıktılar ise programın sonucunda doğrudan meydana gelen şeylerdir. Örneğin, düzenli depolama sahalarının inşası, yeni bir atıksu arıtma tesisinin inşası ya da mevcut bulunanların güncellenmesi. Sonuçlar, bununla neye ulaşmak istediğinizdir. Atıksu artıma tesisinin bertaraf ettiği şey, nehrin kalitesinin iyileştirilmesi. Hemen yukarıda da, programın genel etkisi yer alıyor; çevresel standartların iyileştirilmesi ve katılım gerekliliklerini yerine getirilmesinde ilerleme. Program Projeler Diyelim ki, biz en üsttekine sahibiz, bir politikamız var. 44 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Programın hazırlanması Programın hazırlanması kapsamında, mevcut durumun analizi, muhtemelen şu anda sizin bağlamınızla daha az ilgili. Ancak programlama söz konusu olduğunda, geçmişe, yalnızca son üç ila beş yılda neler olduğunu görmek O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A için; ileriye ise önümüzdeki 2007-2013 programlama döneminde neleri başarmaya çalışmanız gerektiğini görmek için bakacaksınız. Bu da hükümet politikasına bakmakla (neler yaptınız, neler gerçekleştirildi) ve uluslararası karşılaştırmalarla gerçekleştirilebilir. Diğer ülkelerle kıyaslamayı nasıl yapacaksınız? Aynı zamanda yapmaya çalıştığınız şeyin tutarlılığını dış referans çerçevesi ile kontrol etmeniz gerek. Bunun anlamı şu: “Tamam. Yapmak istediğimiz şey bu. Bunu daha önce yapan var mı?” Başınıza bir iş gelsin istemiyorsunuz. Yeni bir şeyler denemek istiyorsunuz. İşe yaramayabilir, ama diğer insanların daha önce yapmış oldukları şeyleri yapmaya çalışırsanız, o zaman makul bir şekilde hedeflerinize ulaşırsınız. Yine programın hazırlanması kapsamında; stratejik hedefleriniz olacak. Çevreyi iyileştirin, AB’ya katılımı gerçekleştirin. Program içerisinde öncelikleriniz ve önlemleriniz var; yapacağınız işlerin farklı düzeyleri söz konusu; bir de, başarmaya çalıştıklarınız. Sonuçta bunu başarmanızı mümkün kılacak bir bütçe tahsisiniz olacak. Bütçe tahsisatı konusu, yine bunu nasıl belirleyeceğiniz sorusunu gündeme getiriyor. Yukarıdan aşağıya doğru bakarak belirleyebilirsiniz. Ancak hükümet: “Tamam, bizim bu iki program için, 500 milyon Avro’luk bir bütçemiz var. %50’sini çevreye, %50’sini ulaşıma tahsis edeceğiz” diyebilir; ki bu durum Uyum Fonları ve ilgili programlarda bu şekilde. Diğer taraftan siz de, “Tamam, ne yapmamız gerektiğini görmek için aşağıdan başlayalım ve tek tek önlemler ya da projelerin toplam maliyet tahminleri esasında tahsis edilecek fonları almaya çalışalım” diyebilirsiniz. Bu sabahki sunumu aklınızda bulundurmanızı istiyorum; projeye yönelik hibeler için Komisyon’da çok büyük bir para kaynağı olduğunu unutmayın. Ama Komisyon’dan gelen finansman sütün kaymağı, sütün kendisi değil. Finansmanın çoğunluğunun ülke içinde yaratılması gerek. Bu durum, burası için de geçerli; Romanya, Bulgaristan için de geçerli; Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve diğerleri için de. Yine bütçe tahsisatında diğer finansmanın nereden geleceğini düşünün. AB’den ne kadar para alabileceğinizi düşünüyorsunuz? Eş finansman olasılıkları neler? Herhangi bir yerel finansman var mıydı? Peki ya özel sektör? Burada EBRD değil ama peki Avrupa Yatırım Bankası? Peki ya Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi diğer uluslararası finans kuruluşları? Yine program içinde bütçe tahsisleri konusunda bir çeşit anlaşma oluşturmayı ve finansman programına taahhütte bulunabilecek ya da ilgilenebilecek diğer paydaşlardan bir çeşit eş finansman taahhüdü almayı deneyebilirsiniz. Son olarak, mali plandan bahsedeceğim ve AB finansmanını ele alacağım. Eş finansman mevcut. Hazmetme kapasitesi: söz konusu programı gerçekçi bir şekilde ne kadar çabuk uygulayabilirsiniz? Uyumlaştırma stratejisini geliştirirken, su sektörüne baktık ve şu sonuca vardık; eğer yatırımın Kentsel Atıksu Artıma Direktifi’ne uygun olması gerekiyorsa, bunun hem sermaye maliyetleri açısından hem de insanların su için ödemek zorunda kalacakları ücretler açısından kaldırılması imkansız bir yük olmayacaktı. Bunların yaklaşık 28 yıl gibi bir süreye yayılması gerekecek. Bu hemen yarın çözülebilecek bir şey değil. Her yeni üye devlet ve aday ülkenin, Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi’ne yönelik bir geçiş süreci vardır. Hiçbirinden, katılım tarihinde söz konusu direktife tam bir uyum sağlamaları beklenmez. Bu direktif, her ülkenin geçiş sürecinin olduğu tek direktiftir. Bunun nedeni de, sermaye maliyetleri ve ücretler açısından çok büyük bir yük oluşturmadan parayı çok hızlı bir şekilde harcayamamanızdır. Çok daha yüksek kullanıcı ücretleriniz olsa, çok daha hızlı bir şekilde yapabilirsiniz, ama bu da sosyal açıdan sürdürülebilir olmaz. Mantıksal Çerçeve Matrisi Mantıksal çerçeve matrisi, bir proje başlangıç kavramı. Şekile bakalım: Şekil 4: Mantıksal Çerçeve Matrisi Proje Müdahaleleri Konsepti Ulusal Sektör Alanı Genel Hedefler Ulusal Sektör Alanı Proje Alanı Özel Hedefler Proje Alanı Proje / Program Girdiler Mevcut Durum Çıktılar Gelecekteki Durum Aşağıda girdileri ve çıktılarıyla birlikte duran bir proje ya da programınız var. Girdi para, çıktı ise örneğin atıksu arıtma tesisi. Sonra, ulaşmak istediğiniz belirli hedefleriniz var: Temiz nehir. Bunun üstünde, genel hedefleriniz var. Bunu bir mantıksal çerçeve matrisine yerleştirebilirsiniz. Söz konusu matris şu unsurlardan oluşuyor: Genel bir hedefi var; yine çevre alanında AB’ye uyum. Projenin amacı; bu da, esas olarak projenin karşılaması beklenen A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 45 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A hemen gerçekleşecek çevresel hedefler. Sonuçlar; bu da, projenin çıktısı, proje kapsamında olan etkinlikler. Araçlar; bunlar da projeye giden kaynaklar oluyor. Tüm bunlara bağlı olarak, başarınızın nesnel olarak doğrulanabilir göstergeleri (NODG; objectively verifiable indicators) var. Bu göstergeler, söz konusu hedeflere ulaşıp ulaşmadığınıza nasıl karar vereceğinizi belirler. Yine her aşamada “varsayımlarınız” var. Başlangıçta da “ön koşullarınız” var. Projeye başlamadan önceki ön koşullar; mesela finansman için kabul edilmiş olması gibi. Burada oldukça karmaşık bir şemamız var: Şekil 5: Proje/Programlama Hazırlıkları: Mantıksal Çerçeve Matrisi (MÇM) Genel Hedefler NODG ile ölçülen Özel Hedefler NODG ile ölçülen Varsayımlar Çıktılar NODG ile ölçülen Varsayımlar Faaliyetler Araçlar / Maliyetler Varsayımlar Ön koşullar Ön koşullarla sağ alt köşeden başlıyor: “Proje finansman için onaylanacak”. Sonra, projenin faaliyetleri, araçlarınız, ve maliyetler var. Belirli öngörüler gerçekleştiğinde, projenin çıktılarına ulaşmış oluyorsunuz. Çıktılara ulaşırsınız ve bunu nesnel olarak doğrulanabilecek göstergelerle de ölçebilirsiniz. Daha sonra başka bir öngörüde bulunarak özel hedeflere ulaşacaksınız: Nehir kalitesinin iyileştirilmesi. Yine bunu başka bir nesnel olarak doğrulanabilecek göstergeler dizisi ile ölçebilirsiniz. Çevresel denetim yaparsınız; insanlar gider ve nehir kalitesini ölçerler. Bu proje ile birlikte pek çok diğer projenin de gerçekleştiğini varsayarsak, çevrenin iyileştirilmesi hedefine ulaşacaksınız. Aynı zamanda Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi’ne de uyum sağlamış olacaksınız. Bu başarıyı, çevresel standartlarla, çevre durum raporu vs. ile ve “Türkiye, Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi’nin uygulanmasında iyi ilerleme kaydediyor” diyen Komisyon’un ilerleme raporu aracılığıyla da ölçebilirsiniz. Projenin Tanımlanması ve Proje Hattı Yönetimi Proje hattı nedir? Proje hattı, farklı gelişim aşamalarında olan projelerin uzun bir listesinden başka bir şey değildir. 46 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Her proje hattının genelde spesifik bir amacı vardır ve proje dizinindeki tüm projeler bu amaca katkıda bulunma potansiyeline sahip olmalıdır. Söz konusu amaç, AB finansmanı için geçerli olabilir ya da belirli bir bölge için çevresel gereklilikleri karşılayabilir. Yani söz konusu amaç, belirli bir bölgede uyumlu bir çevresel altyapı projeleri programının uygulanması olabilir. Proje hattı yönetimi nedir? Projelerin alınması ya da tanımlanması, proje sıralamasına yerleştirilmesi ve sonra da bunların proje hattı hedeflerine doğrudan katkıda bulunana kadar ya da hedefe herhangi bir katkıda bulunmuyorsa, proje hattından çıkarılana kadar geliştirilmeleri sürecidir. Başlıca üç bileşeni vardır: Öncelikle, projelerin tanımlanması; sonra proje geliştirme, yani projelerin proje hattı boyunca ilerlemelerini sağlama; son olarak da tarama ve önceliklendirme, yani projelerin seçimi. Daha da ileriye götürecek misiniz, götürmeyecek misiniz? Etkin bir proje hattı yönetimi neden önemli? Çünkü ilgili tüm projelerin tanımlanması ve değerlendirilmesi için sistematik bir yöntem sunar. En önemli ve/veya acil projelerin seçilmesi ve geliştirilmesi için tutarlı ve şeffaf bir süreç sağlar. Sınırlı kaynaklar olan zaman ve paranın mümkün olan en etkin şekilde kullanılmasını sağlayacak araçları sunar. Finansman için sunulan projelerin, sadece el altında olan, halihazırda olan projeler değil, en iyi ve en ilgili projeler olduklarını göstermeyi sağlar. Sonuç olarak, proje hattı yönetimi, program hedeflerine en etkin şekilde ulaşılması için güvenilir ve şeffaf bir mekanizma sağlar. Böylece de, kalite güvencesi, risk değerlendirmesi, risk yönetimi ve zaman yönetimine proje döngüsü boyunca katkıda bulunur. Şimdi proje hattındaki aşamalardan bahsedelim: İhtiyaçla başlıyoruz: Atıkları yönetim yöntemimizi iyileştirmemiz gerekiyor. Fikir: Düzenli depolama sahası. Proje: Belirli boyutlarda, belirli bir alanda, Düzenli Depolama Direktifi’ne uymanız için gereken diğer tüm bileşenlerle birlikte AB standartlarını karşılayan bir düzenli depolama sahası. Daha sonra bu aşamada proje fişi geliyor. Sonra, eğer bir sonraki aşamaya geçilirse, proje finansman için her şeyiyle tamamlanmış bir teklif haline getiriliyor. Sonra finansman için öne sürülüyor ve eğer başarılı olursa, uygulamaya geçiliyor. Burada proje dizini, proje döngüsü yönetimi ile ilişkilendirilmiş: Programlama: Kesinlikle ilk iki aşamada ve muhtemelen üçüncü aşamada. Hazırlık: programlamayla biraz örtüşüyor ama kesinlikle tam olarak teklifin hazırlandığı noktada gerçekleşiyor. Finansman aşamasından da O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A Şekil 6: Proje Döngüsü Yönetimi dahilinde Proje Hattı İhtiyaç Konsept Proje Teklif Finansman Uygulama Programlama Hazırlık Uygulama geçebilir belki, çünkü finans kuruluşu gelip, “bunu değiştirmeniz gerek, şunu değiştirmeniz gerek” diyebilir. Fakat normalde uygulama, finansman verilene kadar başlamaz. Ancak teknik olarak AB programlarında pek çok durumda, finansmanın gelmemesi riskini almaya hazır olduğunuz müddetçe, projeyi, finansman için sunar sunmaz uygulamaya başlayabilirsiniz. Bu genel geçer bir kural değil ama sıklıkla karşılaşılıyor. İkinci aşama: Veri toplama Sonra sağ tarafa doğru gittikçe, proje hakkında giderek daha fazla bilgiye sahip olacaksınız; her aşamada daha fazla bilgi toplayacaksınız: Ancak yaptığınız bir şey daha var: her aşamanın arasında tarama ya da önceliklendirme yapıyorsunuz: Yani uygulamada, soldan sağa doğru her gittiğinizde, daha az projeyle ilgileniyorsunuz. Bu illa ki projenin proje hattından kaldırıldığı anlamına gelmiyor; daha acil olan diğer projelerden sonra ilgilenileceği anlamına da gelebilir. Şekil 9: Proje Hattı Yönetimi: Tarama & Önceliklendirme Projenin Kabul Edilmesi İhtiyaç Birinci aşama: Projelerin tanımlanması Şekil 7: Proje Hattı Yönetimi: Projelerin Kabulü Veri Toplama Konsept Proje Teklif Finansman Uygulama Tarama & Önceliklendirme Daha Az Proje Tanımlanan Projeler Daha Fazla Bilgi İhtiyaç Konsept Proje Teklif Finansman Uygulama Tarama ve önceliklendirme yaklaşımları Programlama Projeleri birer ihtiyaç ya da fikir olarak belirliyorsunuz. Daha önce defalarca söylediğim gibi, ihtiyaç şu olabilir: Bu bölgedeki atıkları yönetme yöntemimizi iyileştirmemiz gerek. Proje fikrine gelince, şöyle olabilir: Halihazırda bir atıksu arıtma tesisimiz var ve bunu güncelleştirmemiz gerek. O halde bu türdeki bir proje, doğrudan proje hattına bir konsept olarak girecektir. Ne yapacağınız, ihtiyacı nasıl karşılayacağınız oldukça açık. O nedenle bir fikir olarak gelecektir. Şekil 8: Proje Hattı Yönetimi: Proje Geliştirme Tanımlanan Proje İhtiyaç Konsept Veri Toplama Proje Programlama Hazırlık Daha Fazla Bilgi Teklif Finansman Uygulama Son olarak, biraz tarama ve önceliklendirmeden bahsetmek istiyorum. Konumuz dahilinde yaptığımız şeye bağlı kalarak bundan bahsedeceğim. Ön tarama, proje fikrinin geliştirilip geliştirilmemesi kararını ortaya koyacaktır. Bu büyük bir mesele değil, o nedenle pek çok durumda cevap “evet” olacak. Ancak söz konusu ihtiyacın mevcut herhangi bir proje tarafından karşılanmadığından emin olmak önemlidir. Çünkü belki bir belediyenin bu atık konusuyla ilgilenmesi gerekiyordur, ama başka bir sahada atık konusuyla ilgili bölgesel bir proje düşünülüyordur. Buradaki asıl mesele tekrar etme potansiyelini nasıl ortadan kaldıracağınızdır. Sonra proje hattında 4. aşamada, geliştirmeye ilişkin tarama süreciniz var. Bu aşamada, proje kavramının proje önceliklendirmesi, proje fişi için hazır olan bir proje olarak geliştirilip geliştirilmemesine karar verilecektir. Proje geliştirme süreci biraz fazla çaba gerektirebilir; geliştirmeye yönelik taramanın ön taramadan daha özenli olması gerekmez. Ancak yine de, projeler proje hattında ilerledikçe, nispeten kolay ve hızlı bir şekilde uygulanabilecek standart bir tarama A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 47 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A yaklaşımı geliştirebilirsiniz. Bu olduğu yerde duran bir şey değil. Bir proje hattınız var, projeleri belirlediniz. Herhangi bir nedenden dolayı daima yeni gelen projeler olacaktır. O nedenle tarama sürecinin, “sorun oranı” olan bir skorlama üzerine temellendirilmesi gerekir. Eğer bu skoru yakalarsa EVET, yakalayamazsa HAYIR. Bir projeyi bu aşamada reddetmeniz, projenin kötü olduğu anlamına gelmez; bu sadece o projenin ilgili proje hattı için uygun olmadığı anlamına gelir. O projenin finanse edilmesinin başka yolları olabilir belki, geliştirilmesi için başka yollar olabilir. Geliştirmeye ilişkin taramada kullanılacak kriterler arasında şunlar olabilir: • Seçilebilirlik; • Finansman programı içindeki öncelikler; • Ulusal çevresel öncelikleri; • Potansiyel faydalanıcı tarafından ortaya konan öncelikler • Projenin olası etkisi: Örneğin, projeden yararlanacak nüfusun büyüklüğü, spesifik çevresel fayda ya da öncelikler. Örneğin; proje bir sorunlu alana odaklanmak üzere ya da bir kazadan, belirli bir çevresel sorundan sonra iyileştirme çalışmalarına yönelik olarak mı tasarlanmış? Aşağıdaki kriterlerin ise tarama için kullanılması uygun değildir: • Maliyet-etkinlik: Bu aşamada tam bir maliyet-fayda analizi yapmadınız, projeyi kişi başına maliyet esasında ele alıyor olabilirsiniz. Ancak proje maliyetinin, bir tarama önceliği olarak kullanılması uygun değildir. • Projenin hazır olması ya da zaman ölçeklerinin kullanılması: Bu, en sonunda ulaşmaya çalıştığınız şeylerden biri, dolayısıyla tarama kriteri olarak uygun değildir. • Finansman taahhütlerinin verilmiş olması: Bunun önceliklendirmede esas alınacak bir kriter olarak kullanılması da her zaman uygun değildir. Çünkü bunlar etkinlikten elde edilecek çıktılar. Eğer gerçekten acil bir projeyse, o zaman finansmanın hazır olma durumu bir sorun olmamalıdır. O zaman söz konusu projenin hızlı bir şekilde geliştirilmesi ve sonra da finansman için hazırlanması bir öncelik olmalıdır. Hazırlık için önceliklendirme de buna benziyor. Bu aşamada projenin ve proje fişinin hazırlık aşamasına ilerletip ilerletilmeyeceğine karar verilir. Bu çok fazla çaba gerektirir. O nedenle önceliklendirme sürecinin, geliştirmeye ilişkin taramadan çok daha özenli bir 48 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I şekilde yapılması gerekir. Yalnızca projenin hazırlık aşamasına ilerletilip ilerletilmeyeceğine karar vermemeli, aynı zamanda projeler derecelendirilmelidir. O halde çok açık bir şekilde belirtilen bir proje derecelendirmeniz olmalı, ve bu genel olarak kabul gören kriterler esasında bir grup proje üzerinde uygulanmalıdır. Söz konusu kriterler hedef olabilir. Ancak yine maliyet, hazır olma ya da finansman taahhütlerini esas alarak önceliklendirme yapmazsınız. Tarihsel olarak, benim deneyimlerime göre başlangıçta Orta ve Doğu Avrupa’da kullanılan başlıca finansman kriterleri bildiğim kadarıyla şöyleydi: Proje AB finansmanı için seçilebilir mi? Bedava para. İkinci olarak, büyük bir proje mi? Çok fazla bedava para. Proje hazır mı? Çok fazla bedava para, yakın zamanda. Belediye başkanı, bakanı tanıyor mu? Şimdi bu son husus ilginçtir. Çünkü siyasi destek olmadan proje ilerlemeyecektir. Size bir metro projesinden bahsetmiştim, belediye başkanı değişti, proje ilerlemedi. Proje için siyasi bir destek yoktu artık. Siyasi destek, hayati önem taşır. O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A Oturum II Yatırım Projeleri için Planlama Altyapı Projeleri için Stratejik Planlama Joanna FIEDLER REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi Altyapı projeleri geliştirilirken, programlama, projelerin belirlenmesi ve projelerin önceliklendirilmesi adımlarını kapsayan süreci bir bütün olarak tamamlamamız söz konusudur. Bu süreç içinde fizibilite çalışmaları, maliyetfayda analizi, çevresel etki değerlendirme gibi çeşitli dokümanların hazırlanması gerekmektedir. Bütün bu dokümanlar ve süreçler bir altyapı projesinin niteliklerini belirleyen unsurlardır. Stratejik planlama derken, belediyelerin önceden pek çok konuyu düşünmesi gerektiğini kastediyorum. Başka bir deyişle, gerçekten de projenizin başarılı bir şekilde geliştirilebileceğinden, çeşitli fonlar sağlanacağından ve belediyenizdeki mevcut çevresel sorununun gerçekten çözüleceğinden emin olmanızı sağlayacak bir yaklaşım. Stratejik planlama kapsamına giren konulara örnek olarak şunları sayabiliriz: Projenin önceliği, projenin maliyeti, projenin büyüklüğü, projenin yeri ve diğer birkaç önemli başlık. Proje önceliği hakkında pek çok şey duyduk. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde, projelerin geliştirilmesinin önündeki en büyük engellerden biri çoğunlukla projeye düşük düzeyde öncelik veriliyor olmasıdır. Belli konular hükümet düzeyinde öncelikli değildir; çevre sektörü, ulusal düzeyde öncelikli bir sektör olarak ele alınmayabilir. Belediyeler düzeyinde de çevresel konuların önceliği oldukça düşüktür; her zaman için mutlaka çevreden çok daha acil ve daha fazla çalışma gerektiren başka sektörler vardır. Böyle bir durumda projenin önceliklendirilmesini sağlamak için üzerinde durmanız gereken noktalar vardır. Öncelikle, projeleri ulusal, bölgesel ve yerel strateji planlarının içine dahil etmeniz gerekir. Projenizin, ilgili planlarınız ve programlarınızın bir parçası olduğunu ve farklı stratejiler içinde yer aldığını kanıtlayabilirseniz, herhangi bir finansman kuruluşu ya da banka ile finansman konusunda görüşmek çok daha kolay olacaktır. Daha sonra, üzerinde çalıştığınız çevre sorunu ve projenize neden ihtiyaç duyulduğunu kamuya iletmeniz gerekir. Herhangi bir bankaya ya da donöre başvuruyorsunuz, ya kendi bölgenizde yaşayan halkla irtibata geçtiniz mi? Bölge sakinleri projenizin ele alacağı ihtiyaç hakkında bilgi sahibi mi? Onlar bu ihtiyaçla ilgili ne hissediyor? Bu iletişimi sağlarsanız, projenizin önceliğini artırmış olur; ayrıca o belediye sınırları içinde yaşayan kişilerin de desteğini almış olursunuz. Projeyle ilgili bilgi toparlarsanız, projenizin argümanlarını bazı değerlere ve farklı belgelere dayandırabilirsiniz. Bu şekilde de, projenizin öncelikli bir proje olduğu ve projenizin sorunu gerçekten çözecek proje olduğunu kanıtlayabilirsiniz. Aynı zamanda bir kişinin, belediye içinde bu konu ile ilgili “proje sorumlusu” olarak görevlendirilmesi gerekiyor. Bir projenin bütün sorumluluğunu taşıyan, bir anlamda o projenin ilerlemesini sağlayan bir kimsenin olmayışı, çoğunlukla sorun yaratmaktadır. Hükümet düzeyinde çeşitli toplantılar yapılıyor, belki belediye başkanı da bu toplantılara katılım gösteriyor olabilir; çeşitli eğitimler düzenleniyor ve hizmet kuruluşları ve şirketlerinden bir takım personel bu eğitimlere katılıyor olabilir. Ancak genellikle projenin ilerlemesini sağlayacak, çeşitli toplantılara katılacak, projenin farklı boyutları hakkında yeni şeyler öğrenecek tek bir kişinin, proje sorumlusu olarak eksikliği söz konusudur. Bu kişi esasında projelerinizin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesinde kilit kişidir. Çoğunlukla proje maliyetlerinin tahmin edilmesinde eksiklikler yaşanmaktadır. Sırbistan ve Karadağ, Makedonya ve Hırvatistan gibi eski Yugoslav ülkelerini kapsayan bir projede çalışmıştım. Bu ülkeler çok küçük ülkeler oldukları için bazen bir ülkenin sınırı ile başka A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 49 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A bir ülkenin sınırı arasında sadece 50 km’lik bir mesafe olabiliyor. Teklif edilen projelerdeki nüfus, benzer büyüklükte olabiliyor. Ancak yine de proje maliyetleri kıyaslandığında, karşımıza milyonlarca Avro fark çıkabildiğini görüyoruz. Bunun sebeplerinden bir tanesi standart yöntemlerin olmamasıdır. Bunun yanı sıra başka bir sorun da, “Proje maliyetleri nasıl oluşturulur? Bir projenin bütçesi ne şekilde hazırlanır? Proje maliyetleri içerisine dahil edilecek ve maliyetler dışında bırakılacak bütçe kalemleri nelerdir?” gibi konulardaki uzmanlık eksikliğidir. Belediyeler arasında kıyaslama kriterleri ve işbirliği konusunda da bilgi eksikliği mevcuttur: Kendi maliyetleri ne kadar olacaktır? Maliyet kapsamına neler girmektedir? Diğer ülkelerdeki uygulamalar nasıldır? Diğer ülkeler proje bütçelerini ne şekilde hazırlamaktadır? Çalışmalarım sırasında gözlemlediğim kadarıyla eski Yugoslav ülkelerinde, gerekli temel verilerin olmayışı çoğunlukla sorun yaratmaktadır. Çoğu zaman bu projelerin mali verilerindeki eksikliklerden dolayı projelerin niteliklerini belirleme aşamasına geçilememektedir. Hizmet kuruluşlarındaki veriler eksik olabilir; zaman zaman istatistik dairelerinin veri tabanlarında eksiklikler ya da zaman zaman hizmet kuruluşlarındaki verilerin gizliliği söz konusu olabilir. Ancak bu verilerin eksikliği çoğu zaman projelerin başarılı bir şekilde geliştirilmesini engellemektedir. Diğer bir konu da standart birim fiyatlarıdır. Standart birim fiyatları belirlemek ve kullanmak iyi bir fikir olabilir. Ancak gerçek hayatta bu hiçbir zaman gerçekleşmez. Her bir ülkede ve her bir bölgede, bu gibi maliyetler ve fiyatlar yerel coğrafyadaki durumlara bağlıdır ve genelde koşulların çeşitliliğine müsaade etmez. Böyle bir durumda proje maliyeti tahminlerinin eksik olması ya da proje maliyetlerinin olması gerektiğinin altında hesaplanması bir takım sonuçlar doğurur. AB tarafından finanse edilen projelerin büyük bir kısmında karşılaşılan en büyük sorun, projelerin saptanan zaman ve maliyeti aşmasıdır. “Uyum Fonu projeleri geliştirmede karşılaşılan en temel sorun nedir?” diye soracak olursanız, bunun cevabı çoğunlukla “maliyet aşımı” olacaktır. Böyle bir durumda aklımıza ilk gelen soru, maliyet aşımından kaynaklanan zararı kimin karşılaması gerektiği ve ilgili belediyenin bu soruna yönelik ilave bir bütçesi olup olmadığı sorusudur. Proje aşamaları ve aşamaların proje maliyeti ile ilişkisi: Proje Özellikleri ve Fizibilite: Çoğu zaman projenin büyüklüğünün ne olacağını, ne gibi bir tesise sahip olduğumuzu ve bu tesisi hangi bileşenlerin 50 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I oluşturduğunu biliriz. Bu aşamada, bizim elimizde sadece genel bir maliyet tahmini bulunmaktadır; elimizde maliyetlerin ayrıntısı yoktur. İlgili hizmet kuruluşunun işletme performansından beklentimizin ne olacağı ve bize getireceği ekonomik kazancın ne kadar olacağını bilemeyiz. O nedenle bu aşamayı ön maliyet tahminlerinin yapıldığı aşama olarak adlandırabiliriz. Projenin ekonomik açıdan uygulanabilir olup olmadığı ve proje sonunda paramıza karşılık iyi bir değer kazanıp kazanmayacağımız sorularını yanıtlayabilmek amacıyla, bu aşamada bir maliyet-fayda analize de gerçekleştirebiliriz. Proje Tasarımı : Program tasarımının genel parametrelerinin oluşturulduğu bu aşamada, projenin ilgili bütün bileşenleri dikkate alınarak ayrıntılı bir tasarımın esasları ve programın doğru maliyet tahminleri belirlenir. Bu sürece paralel olarak, planlama ve saha temini süreci hakkında bilgi toplarız. Finansman: Burada, “geliştirme finansmanı” olarak adlandırdığımız proje finansmanının üç bileşenini birbirinden ayırt edebiliriz. Öncelikle, “fizibilite çalışması ve ön tasarım aşaması” için gereken finansmanı sağlamamız gerekir. Bu durumda finansman belediyeler tarafında sağlanabilir; ama bunun yanında her bir belediye fizibilite çalışmalarını geliştirebilmek amacıyla ikili donörlerden dış yardım almayı tercih edebilir. İkinci olarak, “inşaat finansmanı” olarak adlandırdığımız bileşen, sermaye masraflarını kapsamaktadır. “İhtiyati finansman” adını verdiğimiz üçüncü bileşen ise, maliyet aşımını ve projede yaşanabilecek gecikmeleri kapsamaktadır. Bu finansman daha önce bahsedilen risk yönetimi ile bağlantılıdır. Risk yönetimi çerçevesinde doğru bir şekilde risk değerlendirmesi yaptığınız takdirde, projenizin finansal planlama sürecinde bütçenize beklenmeyen giderler kalemini koyma ihtiyacını tespit edebilirsiniz. İzinler ve Saha Temini: Bu süreç, ilgili yetkili kurumlardan gerekli izin ve onayların alınması için gereken süreyi kapsamaktadır. Daha önce de vurgulandığı gibi, vakit nakittir. Ne kadar çok beklerseniz o kadar çok parasal kaybınız olacaktır. Halk danışmaları ve arazi ile ilgili haklarda ya da altyapınız için gerekli olan arazinin size satışı konusunda herhangi bir muhalefet varsa, bir kaç ay takılıp kalabilir ve gecikme yaşayabilirsiniz. Ayrıca, ÇED çalışması da proje geliştirme sürecini geciktirebilir. Aynı şekilde bu durumda da vakit nakittir. Ayrıntılı Tasarım: Bu aşamaya geçtiğimizde, projeniz için gerekecek malzemelerin miktarını ve yapılması gereken inşaatın içeriğini tam olarak çoktan biliyor olursunuz. Başka bir deyişle, ancak ve ancak bu aşamaya geçtiğiniz zaman projenizin ayrıntılı maliyet dökümünü O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A hesaplayabilirsiniz. Bu süreçle bağlantılı diğer bir konu da zaman çizelgesinin uygulanmasıdır. İnşaat Firmalarının Seçimi: Bu aşamaya geçildiğinde, müteahhitlik hizmetlerinin tedariki söz konusudur. Burada mutlaka dikkat etmemiz gereken nokta, müteahhit tarafından yapılmış olan proje maliyeti hesabıdır; bir başka deyişle müteahhidin söz konusu işi yüklenebilmesi için gereken gerçek maliyetin hesaplanmasıdır. Önemli diğer bir husus, yapılan maliyet tahminlerinin olması gerekenin üzerinde ya da altında hesaplanıp hesaplanmadığının kontrol edilmesidir. İnşaat Kontratı: Müteahhitimizi belirledikten sonra, farklı inşaat sözleşmelerinden birinin seçilmesi ve imzalanması gerekir. Sözleşme bedelini sabit götürü bedel üzerinden ödeyebileceğimiz gibi, tamamlanan işlerin oranına göre “istihkak ödemesi” dediğimiz aşamalı bir ödeme seçeneği de kullanabiliriz. Aşamalı ödemede, yerine getirilmesi gereken farklı işler için farklı oranlar belirlemek suretiyle, altyapı inşası için kullanılan malzemenin gerçek miktarını tespit edebiliriz. Müteahhitin saat başı ya da gün başı çalışma takvimi dikkate alınarak kullanılan insan kaynağına göre, aşamalı ödeme esası ile çalışan başka bir sistem de geliştirebiliriz. Proje Teslimi: Bu aşamada, yine bazı finansal sonuçlar söz konusu olabilir. Örneğin, müteahhidin yüklendiği işi planlanandan erken ya da geç tamamlamasına dayanarak çeşitli mali cezalar ya da teşvikler geliştirebiliriz. Başlangıçtaki ön proje maliyetlerini belirleyen etkenleri, proje maliyetinin tespiti aşamasında ele almamız gerekir. Aşağıdaki şemada da görüldüğü üzere (Şekil 1), en önemli etkenler arasında, projenin yeri, vergi yükümlülükleri, zaman ölçeği, tedarik sözleşmesinin türü, enflasyon, projenin yeni bir proje mi yoksa mevcut bir altyapının tadilatı mı olduğu, proje sahası, nitelikleri gibi unsurları sayabiliriz. Şekil 1: İlk Proje Maliyetini Etkileyen Unsurlar Yer Özellikler Orjinal Maliyet Tahminleri Yer Yeni Yapı veya Bina Enflasyon Vergi Yükümlülükleri Zamanlama Satın Alma Sözleşmesi Projenin yeri olarak belirlediğimiz alan ile ilişkili kurumsal etkenleri değerlendirebilmemiz gerekmektedir. Örneğin, belirli bir yer için alınması gereken farklı izinlerin prosedürlerini dikkate almanız gerekecektir. Kamu istişaresinin süresi; projenin bir şehir merkezine mi, bir tarım alanına mı, doğal bir kaynak yakınına mı yoksa bir endüstriyel saha yakınına mı inşa edileceği gibi unsurlar, proje sürenizi uzatabilir veya projede gecikmelere neden olabilir. Dikkate almamız gereken diğer unsurlar şunlardır: tedarikçiler ve coğrafi koşullardır. Ülkenizdeki piyasa ne kadar gelişmiş? Türkiye dışından tedarikçi sağlama ihtiyacı belirebilir mi? Bu durum proje maliyetinizde ne kadar bir artışa yol açar? Ülkenizde gerekli teknolojiler ne kadar tanınıyor? İklim değişikliği, hava koşulları gibi çeşitli iklim unsurları, bunun yanı sıra projenizin gerçekleşeceği yerleşim yerinin, kent mi kırsal kesim mi olacağı da proje maliyetinizi etkileyecektir. Tedarik sözleşmesi türüne gelince; müteahhitlere götürü usulü bedel sözleşmesi uygulayıp ödemelerini de götürü bedel üzerinden yaparsanız, maliyet tasarrufu sağlayabilirsiniz. Ancak yine de, projenin başarılı bir şekilde tamamlanabilmesi için en çok kimin risk altına girdiğine bakarak, risk transferini göz önünde bulundurmanız gerekecektir. Toprak koşulları, drenaj koşulları ve erişim kısıtlamaları gibi saha ile ilgili özellikler maliyeti etkileyecektir. Bu nedenle toprak etütlerinin yapılması ve arazi peyzajının coğrafi özelliklerinin incelenmesi yerinde olacaktır. Projenin maliyetini belirleyen bir diğer unsur da, söz konusu projenin yeni bir proje mi, yoksa mevcut bir altyapın, iyileştirilmesinden ibaret bir proje olup olmadığıdır. Yeni bir altyapının inşasının maliyeti, mevcut altyapının iyileştirilmesinden ve yenilenmesinden her zaman için daha maliyetli olacaktır. Dahası mevcut bir altyapının yenilenmesi, kamu için çok ciddi bir sorun teşkil etmeyecektir. Bu durumda o bölgede yaşayan kişiler, belli bir bölgede tamamen yeni bir altyapı inşasını önerdiğinizde verecekleri tepki kadar olumsuz bir tepki vermeyebilir. Vergi yükümlülükleri ile ilgili hususları ön proje maliyetinin belirlendiği aşamanın öncesinde, tespit edebilmek büyük önem taşımaktadır. Bu noktada sormamız gereken sorular şunlardır: Böyle bir durumda vergi ödemesi gereken vergi mükellefleri kimlerdir? Hangi vergilerin ödenmesi gerekmektedir? Ülkenizde bu konuda yaşanan gelişmeler ne yöndedir? Bu konu hakkındaki siyasi gündem nedir? Önümüzdeki vergi yılında ne gibi vergiler getirilecektir? Bütün bu vergiler projenizi tam olarak ne şekilde etkileyecektir? A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 51 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A Son olarak, enflasyon etkenine geldiğimizde, projenizin uyguluma süreci ne kadar uzarsa, projenizde o ölçüde bir sarkma olacak ve bu durumda enflasyonun, projeniz ve proje maliyetiniz üzerinde daha büyük bir etkisi olacaktır. Proje maliyetlerini belirleyen ön koşulları analiz ettikten sonra, maliyette değişiklik yapan etkenler dizisi gelir. Maliyette değişiklik yapan en temel etkenler aşağıdaki şekilde gösterilmiştir: Şekil 2: Maliyette Değişiklik Yapan Etkenler Enflasyon Nispi Fiyat Değişikliği Döviz kurları Beklenmeyen Zemin Koşulları Zayıf Proje Yönetimi Projenin Gecikmesi veya Orjinal Maliyet Tahmininde Değişiklik Uygun Olmayan Müteahhit Hibe Sorunları Proje Tasarımında Değişiklikler Arazi Alma Maliyetleri Fors Majör Örneğin zemin şartları: Altyapınızın inşa edileceği zeminin altında bir takım arkeolojik bulgulara rastlayabilirsiniz; mesela Türkiye’de bir Roma kalıntısı bulabilirsiniz. Bununla ilgili bir örnek daha önce, Dublin Koyu’nda bir atıksu arıtma tesisi inşa edilirken yaşanmıştı. Şehrin diğer kısımlarına da kanalizasyon hizmeti sunabilmek için Dublin Koyu’na boru hattı döşenmesine karar verilmişti. Gerekli bütün dokümantasyon hazırlanmış olmasına rağmen, hiç kimse suyun altından geçecek bu boru hattının güzergâhı üzerinde bir Viking gemisi bulacaklarını tahmin etmemişti. Viking gemisi gibi arkeolojik bir bulgu nedeniyle projenin tamamı aylarca askıda kalmıştı. Maliyette değişikliğe neden olan bir başka etken de tasarımda yapılan değişikliklerdir. Projenizin tasarımında yapacağınız herhangi bir değişiklik mutlaka proje maliyetinizde de değişikliklere neden olacaktır. Belediyelerde projelerin etkin bir şekilde yönetilebilmesi için belli düzeyde becerilere ve uzmanlığa ihtiyaç vardır. Dikkate alınması gereken diğer önemli etkenler ve üzerinde düşünülmesi gereken sorular şöyledir: • Saha temini ile ilgili masraflar: Bu projede bize satış yapacak olan kişiler kimdir? Bizimle bu konuda herhangi bir müzakere yapacaklar mı? Bu işi ucuza kapatabilir 52 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I miyiz? Daha fazla ödeme yapmamız gerekir mi? Herkes inşa edilecek altyapı konusunda anlaşıp da, bize gerekli araziyi satacak mı? • Mücbir sebepler: Örneğin sel baskını gibi beklenmeyen durumlar cereyan edebilir ve bu nedenle projenizin gelişimi engellenebilir. • Finansman sorunları: Maliyette değişiklik yapan diğer bir etkendir; projenin ilerlemesi için gereken finansmanın tamamını sağlayamamış olabilirsiniz. • Yetersiz ya da uygun olmayan müteahhitler: Çalıştığınız müteahhit kimdir ve gereken hizmetleri ne kadar etkin bir şekilde sunabiliyor? Ödediğiniz paranın karşılığını alabiliyor musunuz? • Döviz kurları: Yurtdışından müteahhitlerle çalışıyorsanız, proje maliyetinizi etkileyecek döviz kurlarını piyasaya göre ne şekilde dengeliyorsunuz? • Enflasyon ve göreceli fiyat değişiklikleri. İlgili bütün maliyet etkenlerini ve maliyette değişikliğe neden olan etkenleri incelediğimizde, gerçek hayatta maliyette değişiklik oluşumunu önlemenin ve değişiklikten kaçınmanın çok zor olduğu sonucuna varabiliriz. Bu durumda çözüm, maliyet tahminlerinin etkin yönetimi olacaktır. Projenizi geliştirirken, proje maliyetinizde değişikliğe yol açabilecek etkenleri çok daha erken aşamalarda değerlendirmeniz ve hangi etkenlerin zaman içinde değişebileceğini kestirebilmeniz gerekecektir. Yüklenilecek işin ihale fiyatlarını dikkate almak açısından da, bu yöntem, maliyet tahminlerinin doğru bir şekilde yapılıp yapılmadığını iki kez kontrol etme imkanı tanımaktadır. Geriye dönük uygulanan ihaleler yoluyla belediyenizin proje maliyetlerini diğer belediyelerin proje maliyetleri ile kıyaslayabilirsiniz. Aşağıdaki tabloda (Tablo 1), maliyetle ilgili temel öğeler ve toplam maliyetin belirleyici payı konusunda, farklı ülkelerden üç tane örnek bulunuyor. Sol sütunda projenin farklı aşamalarında dikkate almamız gereken ana maliyetler yer alıyor. Örneğin planlama ve tasarım maliyetleri, arazi satın alımı, yapı ve inşaat, tesis ve ekipman, beklenmeyen giderler. Görüldüğü üzere, 50,000 kişinin yaşadığı bir yerleşim yerinde yürütülen kanalizasyon arıtma projesi içindeki en büyük maliyet payı, %40’lık bir oranla yapı ve inşaat maliyetlerine ve yine aynı orandaki tesis ve makine maliyetlerine ait. Benzer şekilde, yaklaşık 50,000 kişinin yaşadığı başka bir yerleşim yerinin su tedarik şebekesini incelediğimizde, proje toplam maliyetinin yaklaşık % 75 ila % 80’inin yapı ve altyapı inşaatına ait olduğunu görüyoruz. Geri kalan maliyetler ise yaklaşık %5 ila %7’lik bir pay ile planlama ve tasarım maliyetlerine ait. Burada diğer O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A altyapı çeşitleri ile bir kıyaslama yapabilmek için iki yönlü bir karayolunun maliyetlerini seçtim. Kentsel alanda 1 km uzunluğundaki bir karayolunun toplam maliyetinin % 60 – 65’inin yapı ve inşaata ait olduğunu görüyoruz. Bunun yanı sıra, projelerin adedine bağlı olarak da beklenmeyen giderler kalemi toplam proje bütçesinin yaklaşık %10’nuna denk geliyor. Tablo 1: Temel Maliyet Unsurları ve Toplam Maliyet Payları Maliyet unsurları Planlama ve tasarım maliyeti Arazi Satın alma Bina ve inşaat Atıksu Arıtma Tesisi (50,000 kişi) Su Çift otoyol şebekesi (1km) (50,000 kişi) Kentsel bölge bir artış gösterecektir. Müteahhitlerle yaşayacağınız herhangi bir sorun ise, yapı ve inşaat işlerinde maliyet değişikliğine yol açacaktır. Tablo 2: Maliyet Değişikliğinin Temel Maliyet Unsurlarına Etkileri Maliyet Tasarım Yer alma Zayıf Beklenmeyen Enflasyon Müteahunsurları değişiklikleri sorunları proje zemin nisbi fiyat hitlerle yönetimi koşulları artışı güçlükler Planlama ve tasarım maliyeti € Arazi Satın alma € € € € € € % 3-5 % 5-7.5 % 3-4 Saha hazırlığı € € € € € % 0-1 % 1-2 % 20-30 Bina ve inşaat € € € € € % 40-41 % 75-80 % 60-65 Fabrika ve makineler € € € € Fabrika ve % 40-41 makineler Beklenmedik durumlar % 10 Uygulanabilir Uygulanabilir değil değil % 10 % 10 Bir diğer tabloda (Tablo 2), farklı maliyet unsurlarında değişiklik yapacak olursak bu durumda karşımıza çıkacak olan durumu ve bu durumdan projenin en çok hangi kısımlarının etkileneceğini görüyoruz. Bu tabloda, büyük ve küçük “Avro” işaretleri var. Büyük Avro işareti proje maliyetinde büyük bir değişikliğin yaşandığı, küçük Avro işareti ise küçük ölçekli bir değişikliğin yaşandığı anlamına geliyor. Birinci ve ikinci sütunda, projenin tasarımında cereyan edecek herhangi bir değişikliğin, hangi proje maliyetlerini ne şekilde etkilediği görünüyor. Doğal olarak, planlama ve tasarım ücretleri, yapı ve inşaat ile tesis ve makine maliyetlerinin hepsi birbirinden farklıdır. Arazi edinimi ile ilgili herhangi bir değişiklik yapılırsa ya da arazi edinimi ile ilgili herhangi bir sorunla karşılaşılırsa, daha fazla ücret ödeme yapmamız söz konusu olabilir. Bu durumda elbette arazi alış fiyatları yükselecektir. Yetersiz proje yönetiminden kaynaklanan sorunlar söz konusu ise, planlama ve tasarım ücretleri için ve yapı ile inşaat masrafları için daha fazla ödeme yapmamız gerekecektir. Beklenmedik zemin şartları ile karşılaşacak olursak, saha hazırlık maliyetlerinde bir artış olacaktır. Enflasyon oranında herhangi bir değişiklik olursa, bulunduğunuz ülkede fiyatlar göreceli olarak artacaktır; bu durumda da yapı ve inşaat işleri ile tesis ve makine maliyetleri ciddi Proje maliyetlerinin tahminlerini etkileyen pek çok etken olduğunu görüyoruz. Önemli olan yaşadığınız ülke şartlarında o günkü duruma bağlı olarak projenizin maliyetinde değişikliğe yol açan bütün bu etkenlerin belirlenmesidir. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, maliyetlerde değişiklik yaşanmasından kaçınmak pratik olarak mümkün değildir; bu durumda bu sorunun çözümü ya da daha büyük oranda maliyet değişikliğinden kaçınmanın yolu maliyet tahminlerini etkin bir şekilde yönetmektir. Projenin büyüklüğü ile ilgili olarak da, belediyelerin üzerinde önceden düşünmeleri gereken bazı konular bulunmaktadır. Bu durum özellikle adem-i merkeziyetçilik (yerelleşme) sürecinin göreceli olarak yakın zamanda gerçekleştiği ülkeler ve yeni sorumluluklar yüklenmiş olan belediyeler için geçerlidir. Elbette, her bir belediye gereken uyumu sağlamak ve uyum için gerekli kriterlere uyabilmek amacıyla, kendilerine ait projeleri teklif etmek isteyecektir. Düşünülmesi gereken konulardan biri, nüfus etkenidir. Çoğu zaman projenin boyutunu doğru olarak belirleyebilmek için, doğru ve güvenilir veriye ihtiyaç vardır. Bununla ilgili olarak projenizi geliştirmeye başlamadan önce yapmanız gereken şey, olası nüfus değişiklikleri ile ilgili güncel bir tahmine erişmektir. Yalnız, sadece ve sadece istatistiki bilgilerden oluşan bir tahmin yeterli olmayacaktır. Bunun yanı sıra, yaşadığınız kente ya da yerleşim birimine gelecekte herhangi büyük ölçekli bir yatırımın A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 53 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A 54 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I çeşitli iller ve belediyelerle birlikte yürütüyordum. Projenin gerçekleştiği bölgede yaklaşık 200 belediye bulunmaktaydı. Bu bölge çok büyük bir bölge değildi; belediyeler arasındaki mesafe yaklaşık 10 km civarındaydı. Belediyelerle görüşmelerde bulunduğumda, her bir belediye ayrı ayrı düzenli depolama sahası talep ettiklerini söylemişti. Aradan ancak iki yıl geçtikten sonra sorunlara bölgesel çözümler getirmeye ve bir araya gelmeye başladılar. Böyle bir bölgesel birlik ulusal düzeyde hükümet tarafından zorunlu kılınmamıştı. Bununla ilgili herhangi bir yükümlülük ya da bölgesel bir atık yönetim planı ve tesisi söz konusu değildi. Belediyeleri bir anlamda birlikte çalışmak için teşvik eden argüman finansal argümandı; yani, “kazanan argüman”. Belediyeler projeleri ile ilgili maliyet hesaplamaları yaptıklarında ve belediyelerin yüklenmesi gerekecek masrafları ve ücretleri gördüklerinde, projeler ne kadar büyük olursa yabancı finansman kuruluşlarından kaynak sağlamamın bir o kadar kolay olacağını ve bunun da bölgedeki nüfus için daha uygun bir fiyata mal olacağını fark ettiler. Ölçek ekonomisinin önemini sizlere daha iyi açıklayabilmek için Macaristan, Polonya ve Romanya’da ISPA fonundan finansman sağlayan projelerin küçük çaplı bir analizini yaptım (Şekil 3). Burada X ekseni üzerinde yer alan nüfusun büyüklüğü, 100,000’den başlayarak, yaklaşık 500,000’den fazla nüfusa sahip yerleşim birimlerini, Y ekseni ise proje sayılarını gösteriyor. ISPA programından finansman sağlayan sadece tek bir proje, nüfusun 100,000’in altında olduğu bir yerleşim yerinde gerçekleşti. Bu durum bize finansman kuruluşlarının proje gelişimi sürecine yönelik yaklaşımlarını gösteriyor: Proje ne kadar büyükse ve ne kadar çok projeniz varsa, projeleri geliştirmek de o kadar kolay olacaktır. Macaristan’dan bir örnekle, atık yönetimi konusunda Macaristan deneyiminden çıkarmamız gereken bazı dersleri aktarmak istiyorum. Macaristan’da her bir Şekil 3: Macaristan, Polonya, Romanya’da ISPA Atık Projelerinin Nüfus Büyüklükleri Proje Sayısı yapılıp yapılmayacağı gibi diğer etkenleri de analiz etmeniz gerekmektedir. Böyle bir yatırım gerçekten de söz konusu olabilir ve bu durumda belediyenize diğer belediyelerden veya kentlerden bir insan akışı beklemeniz gerekebilir. Belki bu durumun tam tersi bir gelişme söz konusu olacak ve sizin belediyenizden diğer yerleşim birimlerine doğru bir göç hareketi olacaktır. Altyapı projelerinin tamamlanması onlarca yıl alabileceği için de bütün bu etkenler, projenizin büyüklüğünü ve boyutunu etkileyecektir. O nedenle, söz konusu uzun vadeli nüfus değişiklikleri, ilgili altyapınızın gereğinden büyük ya da küçük olarak tasarlanmasını etkileyebilir. Projemize maliyet ödemesi kalemini eklememiz ise, ilgili nüfus tarafından ödenmesi gereken ücretlerin ve tarifelerin artması anlamına gelecektir. Bunun sonucunda, kullanımın azalması gerçekleşebilir. Bununla ilgili olarak, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde sıklıkla karşılaştığımız bir örnek vermek istiyorum. Bundan yaklaşık on sene öncesinde, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki herhangi bir müstakil evde kış mevsiminde oturabilmek mümkün değildi. Bir odada oturursunuz ve hava çok sıcaktır; çünkü kaloriferin ayarı gereğinden fazla açılmıştır. Kış mevsimi yaşandığı için dışarıda hava soğuktur. Sizi ağırlayan ev sahibine, “Oda sıcaklığını biraz azaltabilir misiniz? Burası gerçekten de çok sıcak oldu” dediğiniz zaman, pencereyi açıp odanın sıcaklığını bu şekilde düşürmeye çalışırlardı. Şu anda ise, insanlar kullandıkları enerji miktarı kadar ücret ödedikleri için maliyetin geri kazanımı sağlanabiliyor. Evlerde kullanılan çeşitli metreler aracılığıyla bir ölçüm sistemi kulanılıyor; böylece kimse oda sıcaklığını düşürmek için pencereyi açmıyor, onun yerine kaloriferin ayarını düşürüyor. Bu da ilgili altyapının tamamımın daha az kullanıldığı anlamına geliyor; böyle bir durumda insanlar kendilerine sunulandan daha azını kullandıkları için altyapınızın gereğinden büyük olması sorunu ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Ölçek ekonomisini gerçekleştirebilmemiz için gereken asgari nüfus konusunda ise, elbette her bir ülke için aynı olmamakla birlikte, kabaca bir projenin ölçek ekonomisini gerçekleştirebilmesi için yaklaşık 100,000 kişilik bir nüfusa hitap etmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Ölçek ekonomisi, verimli bir işletme sonucunda sunulan hizmetlerin birimi başına düşen maliyetin azaltılması anlamına gelir. Proje ne kadar büyük olursa, birim bedeli de o kadar düşük olacaktır. Hizmet kullanımında artış sağlanarak ölçek ekonomisi gerçekleştirilebilir. Böyle bir durumda her bir birimin üretimiyle ilgili üretim maliyeti düşecektir. Bundan birkaç yıl önce Polonya’daki bölgelerin birinde, atık altyapı projelerini belirlediğim bir proje için çalışıyordum. Bu proje dahilindeki çalışmaları 6 5 4 3 2 1 0 <100 100-200 200-300 300-400 400-500 (bin kişi) >500 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A belediyenin bölgesel, yerel ve ulusal atık yönetim planı ve gerekli tesisleri oluşturması zorunluluğu mevcut. Belediyeler söz konusu plan ve tesisleri, ister kendi başlarına isterse diğer belediyelerle birlikte geliştirme özgürlüğüne sahipler. Macaristan’da yaklaşık 6 bölge var; o nedenle bölgesel atık yönetim planları ve ilgili tesisler mevcut. Her bir belediye proje ortağını ve kullanacağı teknolojiyi seçmekte serbest. Etkin bir proje geliştirebilmeniz için, yatırıma ve yatırımdan gelecek paraya ihtiyacınız olacaktır. Bugün itibariyle en büyük finansman kaynağı şüphesiz Uyum Fonu’ndan gelmektedir. O nedenle, belediyelerin Uyum Fonu’ndan finansman sağlayabilmeleri için güçlerini birleştirmeleri gerekmektedir. Şu anda Macaristan’da yaşanan sorun, hiç kimsenin, kimin kime katılabileceğini bilmiyor olması. Hangi belediyenin hangi belediyeye katılabileceği konusunda herhangi bir yasal düzenleme yok. Sonuç itibariyle, Macaristan’daki mevcut durumda ülkenin en doğusunda yer alan bir belediye, ülkenin en batısında yer alan bir belediye ile sadece siyasi tercihlerden ötürü birlik kurabiliyor. Burada iki belediyenin belediye başkanı da aynı siyasi partiden olabilir. Bu durumun neticesinde ise sürdürülebilir anlamda Uyum Fonu projelerinin geliştirilmesi zorlaşıyor; ülke içinde atık yönetim sistemine dahil olamayan belediyeler, bir anlamda “beyaz noktalar” karşımıza çıkıyor. Durumun genel sonucuna baktığımızda, projelerin, gerçekleştirildikleri bölgelerin morfolojik özelliklerine, trafik ve yol sistemlerine uyum sağlayamadığını ve olması gerekenden daha az etkin operasyonlarla birlikte yüksek proje maliyetleri ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu örnek, siyasetin bir projenin etkinliğini nasıl olumsuz etkileyebileceğini gösteren kötü bir örnek. Belediyeler için stratejik olan konularda, öncelikle, projenin belirlenmesi sürecinin başında bireysel projeler oluşturma gibi bir eğilim gözlenmekte; ve belediyelerin bir araya gelerek sürdürülebilir bölgesel çözümler geliştirmelerinin yararını görmeleri zaman almaktadır. Bölgesel bir çözümün bir parçası olmak, sadece sürdürülebilirlik açısından değil, aynı zamanda mali açıdan da büyük önem taşımaktadır. Projenin yeri etkenine bakarken, birkaç belediyenin ortak bir proje yapabilmek amacıyla bir araya gelmek istediğini varsayalım. Burada kullanacağımız örnek proje, atık yönetimi projesi olsun. Söz konusu altyapının belirli öğelerine, örneğin, bir ayırma istasyonuna, bir geri dönüşüm istasyonuna, bir düzenli depolama sahasına ve bir kompost tesisine sahip olmamız gerekir. Bu durumda, elimizdeki altyapı öğelerini nereye kuracağımız noktasına geliyoruz. Bu konuda iki farklı yaklaşımımız olabilir. Birincisi, “acıyı bir noktada toplamak” adını verdiğim ve altyapının bütün öğelerinin tek bir alana yerleştirildiği bir yaklaşım izlenebilir. İkincisi, “acıyı yaymak” olarak adlandırdığım ve altyapının farklı öğelerinin farklı belediyelerde kurulmasını esas alan bir diğer yaklaşım izlenebilir. Bu yaklaşımlar arasında seçim yaparken farklı fırsat ve tehditlerin gözetilmesi gerekmektedir. Örneğin sahiplenme konusu; bir altyapının bütün öğelerini tek bir alana yerleştirecek olursanız, söz konusu altyapıyı gerçekten güçlü bir şekilde sahiplenecek tek bir belediye olacaktır. Altyapı öğelerini farklı belediyeler arasında dağıtacak olursanız, her bir belediye kendi üzerine düşen altyapı öğesinin sorumluluğunu hissedecektir. NATURA 2000 alanları söz konusu olduğunda, bu yeni getirilen bir yükümlülük, her bir altyapı öğesinin yakınlarda bulunabilecek NATURA 2000 sahası üzerinde ne gibi bir etkisi olacağını değerlendirmeniz gerekmektedir. Eğer projeniz tek bir yer üzerine konuşlandırılmışsa, bu durumda temel olarak tek bir değerlendirme çalışması yapmanız yeterli olacaktır. Projenizi farklı belediyelere yaymanız durumunda ise, birden çok değerlendirme çalışması yapmanız ve neticesinde Ulusal çevre koruma kurumlarına birden fazla izin başvurusunda bulunmanız gerekecektir. Yaratılacak iş imkanları ele alındığında, bu konunun bir de sosyal boyutu olduğunu görebiliriz. Bütün altyapı öğelerini tek bir belediyeye yerleştirecek olursanız sadece o belediye için düşük vasıflı iş imkanları yaratmış olursunuz. Altyapıyı farklı belediyelere yayacak olursanız, her bir belediyenin yetki alanındaki kişiler için düşük vasıf gerektiren iş imkanı yaratmış olursunuz. Bu durum, daha yoksul bölgelerde görülen işsizlik sorununa önemli ölçüde katkıda bulunabilir. Şimdi bir de sanayi sektörünün rolünden yola çıkarak farklı paydaşları projemize ve sürece nasıl dahil edebileceğimize bakalım. Örneğin, belediyenizin yetki alanına giren bölgede bir sanayi olabilir; büyük bir olasılıkla bu sanayinin “kara alanlar” olarak adlandırdığımız bir arazisi ve sanayinin eskiden kullanmış olduğu eski bir düzenli depolama sahası vardır. Muhtemelen, bölgede yaşayan insanlar halihazırda yerleşim bölgelerinde “kirli alan” diyebileceğimiz bir yerin olmasına aşinadır. Böyle bir durumda altyapınızı, yeni bir tarım alanına değil de yakınınızdaki bir sanayi bölgesine kurmanız çok daha kolay olacaktır. Diğer önemli bir konu ise yönetim becerileri. Büyük bir olasılıkla bu sanayi, gerekli yönetim becerilerine sahiptir. Belki, hizmetlerini genişleterek belediyenin atıklarını geri dönüştürmesine yardımcı olmak isteyebilir, daha ucuza taşıma hizmeti sunabilir ya da sizin sisteminizde ayrılan bazı hammaddeleri yeniden kullanabilirler. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 55 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A Benim Arka Bahçemde Değil (Not In My Back Yard - NIMBY) Sendromunun Üstesinden Gelmek: İster atık sektörü olsun, ister su sektörü, ne tür bir altyapı geliştirmek isterseniz isteyin, her zaman için halkın muhalefeti ile karşı karşıya geleceksiniz. Bu konuda başarı sağlayabilmenin anahtarı, projenizin gelişim sürecinin en başlarında kamu ile yapıcı bir diyaloğa girmeniz olacaktır. Bu şekilde sizi gerçekten anlayabilir, yaşadıkları bölgeye onların hayatını daha da kötü duruma sokacak kirli bir altyapı değil, tersine onların yararına bir altyapı yapmak istediğinizi kabul edebilirler. Bu konuda birkaç fikir ve ipucu vermek istiyorum. Öncelikli olarak altyapınızı kuracağınız olası yer önerilerini ve ilgili çözüm yollarını açıklamak, büyük önem taşımaktadır. Altyapının kurulacağı farklı mekanların avantajları ve dezavantajlarını ve böyle bir altyapının o bölgede yaşayan kişilere ne kadar maliyet getireceğini açıklamak da oldukça önemlidir. Örneğin, bölge halkı sizin seçtiğiniz yere karşı çıkıyorsa, bu altyapının maliyetinin onlar açısından ne ifade edeceğini, altyapı kurulmazsa ve diyelim ki mevcut atıkların 20 km ileride bir mesafeye taşınması gerekirse, tarifelerde ne kadarlık bir artışa gidileceğini gösterebilirsiniz. Bu durumda bölge halkı bir anlamda cesaretlenecek ve sizin seçtiğiniz alan konusunda ikna olacaktır. İlgili bütün bilgilere, hatta yapılan yanlışlara halkın erişimini sağlamak büyük önem arz etmektedir. Herhangi bir şey saklamaya çalışırsanız, mutlaka insanlar bunu fark edecekler ve ilk fırsatta size karşı geleceklerdir. Ulusal ya da ulusalararası düzeyde çok büyük ölçekli bir etkinlik düzenlerseniz, çoğu zaman bu tarz etkinliklerin herhangi bir projenin hazırlık sürecini hızlandırdığını ve yerel halkı yaşadıkları bölgeyi uluslararası bir etkinlik için cazip kılabilmek üzere birlikte çalışmaya teşvik ettiğini görebilirsiniz. Her zaman için sizin sunduğunuz çözüm önerilerine karşı çıkan bölge halkına ve insanlara kulak verin. Hiçbir zaman yerel bilgiyi ve deneyimi göz ardı etmeyin. Çoğu zaman, bir halkla ilişkiler şirketini de bu sürece dahil etmek ve size yardımcı olmalarını sağlamak işe yarayabilir. Aynı zamanda STK’ları da sürece dahil ederek ve onlarla birlikte çalışarak daha iyi bir çözüm önerisi getirebilirsiniz. İnsanları her zaman için proje hakkındaki gelişmelerden haberdar etmelisiniz. Projenin herhangi bir döneminde, çalışmalardan kaynaklı gürültü veya trafik sorunu yaşanacağını düşünüyorsanız, bunu, insanlar sorunla karşılaşmadan önce iletin ki, sonrasında kimse beklenmedik bir sorunla karşılaştığını iddia etmesin. Mevcut Altyapının Durumu: Yeni bir proje geliştirmeye başlamadan önce, mevcut 56 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I altyapının verimliliğini ve etkinliğini artırmak her zaman için öncelikli olmalıdır. Yeni oluşturacağınız proje ile ilgili yanlış bir hesaplamada bulunursanız ya da mevcut altyapı yenilenmezse veya iyileştirilmezse, bölge halkı açısından projenizin işletme ve bakım maliyeti daha yüksek olacaktır. Bütün bu kilit etkenlere yönelik belirleyeceğimiz stratejik yaklaşıma ve başarılı bir proje için ne şekilde bir hazırlık yapmamız gerektiğine baktığımızda, öncelikli olarak altyapı ihtiyaçlarının, maliyet tahminlerinin ve farklı maliyetlerde oluşabilecek muhtemel değişikliklerin belirlenmesi gerektiğini görüyoruz. Sonrasında, mevcut altyapıyı gözden geçirerek bu altyapının durumunu değerlendirmeniz gerekir. Bunu takiben, mevcut altyapının yenileyerek ve iyileştirerek daha etkin bir hale getirmeli; sonra yönetsel ve idari kapasitenin artırılmasına odaklanmalısınız. Arkasından fatura tahsilatında artış sağlamayı ve ilgili tesislerin işletme ve bakımını iyileştirmeyi amaçlamalısınız. Son olarak da, projenin büyüklüğü, projenin yeri ve farklı paydaşların sürece katılımını göz önünde bulundurarak, projenize ortak altyapı çözümleri sunabilmek amacıyla komşularınızla işbirliğinde bulunmalısınız. O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A Sorular ve Yanıtlar SORU 1, Bir katılımcı: Şu anda bulunduğumuz ortamda Hazine Müsteşarlığı garantörlüğünde tüm belediyeler gerekli kredileri alıyorlar. Herhangi bir kredi kurumu, Türkiye’de herhangi bir belediyeye kredi vereceği zaman öncelikle o şehirde bir inceleme yapıyor. Eğer belediyenin uygun bir pozisyonu varsa, yani para kazandığına ikna oluyorsa kredisini veriyor. Yoksa kesinlikle ilgili belediyeye bir kredi verilmesi söz konusu değil. İkinci konu da geri ödeme. Mesela benim geldiğim şehirde yaklaşık 23 milyon Avro kredi kullanıldı ve bir fon oluşturuldu. Su ücretlerinden aldığımız paranın % 1’i bu fonda birikiyor; 10 yıl sonra bu fon bizim borcumuzu otomatik olarak geri ödeyecek. Yani şu anda Türkiye’de böyle bir uygulama var. Eğer bu fonu oluşturmazsanız zaten Hazine Müsteşarlığı garantör olmuyor. Dolayısıyla sizin anlattığınız Orta Avrupa ile Türkiye biraz farklı. Eğer Orta Avrupa ile ilgili biraz daha açıklama yapabilirseniz, çok iyi olur. YANIT 1, Joanna FIEDLER: Bankaca muteber projeler dediğimiz projeleri geliştirmek ya da gerçekleştirmek, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanan en ciddi sorunlardan biridir. Bunun nedeni pek çok finansman kuruluşunun çok katı prosedürler uyguluyor olmasıdır. Finansman kuruluşları bir hizmet kuruluşunun işletilmesiyle ilgili pek çok farklı boyutu dikkate alarak değerlendirmeler yapmaktadır. Bu tarz kuruluşlardan kredi alabilmek için hizmet kuruluşunun finansal açıdan sürdürülebilir ve işletme açısından etkin olması zorunludur. Benzer şekilde Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki belediyelerin tarifelerde artış yaparken çoğu zaman bankaya geri ödenmesi gereken faiz oranının, yani ilave miktarın tarife artışına yansıtılmaması gibi bir zihniyet vardır. Bu durum özellikle başlangıçta ciddi yanlış anlamalara sebep olmaktadır. Kredi alımı sonrasında, sadece aldığınız kredi miktarını değil aynı zamanda faiz oranını da geri ödemeyi gerektirir; bu da bölgede yaşayan kişilerin karşılayabilirliği ve ödeme gücü açısından ek bir yük teşkil etmektedir. Bu nedenle, belediyeler öncelikli olarak farklı kuruluşlardan hibe almayı tercih edecek, ancak ve ancak hibe alınamadığı takdirde kredi alımını ikinci bir opsiyon olarak değerlendireceklerdir. mu veya topluyor mu? Verilere bakarak, o kuruluşa destek sunulması ne kadar doğru? Çünkü biz halkla iç içe olduğumuz için, yaptığımız hizmetin toplanması konusunda çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Bu birinci sorum. İkincisi, yönetimler çeşitli nedenlerden dolayı (bu nedenler halkın ekonomik durumundan da kaynaklanabilir, yönetimin halkla karşı karşıya gelmemek için veya zorlanmamak için, bir sonraki seçimi düşündüklerinde işin üzerine gitmeme yaklaşımı olabilir, vs.) projeleri kısıtlama veya destek olmadığından dolayı o projeleri hayata geçirememe durumu ile karşılaşmaz mı? YANIT 2, J. FIEDLER: Elbette, özellikle yerel düzeyde yaşanan karşılayabilirlik sorunu için bu önemli bir konudur. Tarife belirleme, tarifeleri uygulama ve karşılayabilirlik sorunlarının çözümü gibi finansal konuları bir sonraki sunumda ele alacağız. Ancak, kredi alabilmek için uluslararası finansman kuruluşlarına başvurduğunuzda, çoğu zaman, şüphesiz ellerinde size temin edecekleri para mevcuttur. Mesela bankaların mutlaka parası vardır. Ancak bu para belediyelerin geri ödeyebilirliği ve halkın karşılayabilirliği açısından daha “pahalıdır”. Bu durum özellikle Türkiye’deki yoksulluk düzeyi daha yüksek belediyeler için söz konusu olabilir. SORU 2, İzzettin ŞANANLI, Şırnak Belediyesi: Gerek hibe fonlarına başvurma açısından, gerek kredi alma konusunda destek verecek herhangi bir kuruluş, ilgili belediye için yaptığı hizmetinin karşılığını alıyor A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 57 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A 58 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A Oturum II Yatırım Projeleri için Planlama Altyapı Projelerinin Planlanmasında Ülke Yaklaşımları: Proje Hazırlamada DABLAS Girişimi Desteği John MAGUIRE Solventa LLP, İngiltere Sunumuma başlamadan önce kendi sonuçlarım ve çıkarımlarım üzerinden sizlere yedi tane tavsiyem olacak; muhtemelen şu anda bunlara kulak vermeyeceksiniz ama umuyorum ki daha sonra bu tavsiyeleri takdir edeceksiniz. Benim bu konuya dair gayet basit bir yaklaşımım var. Daha geniş anlamda çevre sektörünün büyük ölçekli yatırım gereksinimlerine çok basit bir açıdan bakıyorum. AB katılım öncesi fonlarından ciddi rakamlarda hibe finansmanı ya da eş finansman sağlama imkanı var. Eğer sizin yerinizde olsaydım, bu fonları nasıl alacağımı ve ne şekilde mümkün olduğunca çok fon alacağımı öğrenmek isterdim. Sizlere iletmek istediğim yedi pratik bilgi başlığı esasında çok basit: • Projenizi AB standartlarında hazırlayın: ÇED’i mutlaka ciddiye alın, kaliteli ÇED’ler hazırlayın. Benim deneyimime göre bir proje ne kadar erken hazır olursa, parayı da o kadar erken alacaktır. Ancak bir projenin düzgün bir şekilde yapılmış fizibilite çalışması ya da ÇED’i olmadan, o proje asla hazır değildir. O nedenle sizlere bu çalışmaları yapmanızı ve bir an önce tamamlamanızı tavsiye ediyorum. Pek çok kişi, pek çok belediye ve proje paydaşı, bu işin kestirme yoldan halledilebileceği gibi bir yanılgıya sahip olabiliyor; projeleri için gerekli dokümanları sunuyorlar ancak Brüksel’deki beklemeler gecikmelere sebep oluyor. Burada Romanya örneğini vermek istiyorum. Romanya’dan henüz döndüm; daha önce bu ülkenin katılım öncesi günlerinde çeşitli çalışmalarım oldu. Romanya sadece ve sadece 400 milyon Avro değerinde çevresel altyapı inşaatı gerçekleştirdi. Burada karşılaşılan temel sorun, projelerin hazır olmaması ya da sunulan dokümanların fon sağlayabilmek için gerekli standartları ve koşulları yeterince yerine getirememesi idi. Özellikle belirtmemde fayda var; Romanya bu konuda olağan bir örnek, sıradışı bir örnek değil. • AB fonlarını akılcı kullanın: AB’yi “sağılacak inek gibi” görmemeye çalışın! Projenizi olduğunun üstünde bütçelemeyin. Uluslararası alanda birçok projeyle yarışacağınızı unutmayın: Herkes AB Katılım Öncesi Fonları veya Yapısal Fonlar ve Uyum Fonları söz konusu olduğunda, “şişman bir inek” görmeyi tercih ediyor. Ben bu yanlış algılayışı bir anlamda kırmak istiyorum. Çünkü genellikle ister bir belediyedeki belediye başkanı olsun, ister büyük ölçekli bir su hizmet kuruluşu ya da katı atık yönetiminden sorumlu bir hizmet kuruluşu olsun, mutlaka şöyle düşüneceklerdir: “Aman Allah’ım, ben bu paranın % 50’ini beleşe alacaksam, bu projenin olabildiğince büyük olmasını istiyorum.” Bu tarz bir yanlış algılama, bu kişileri, bu süreçten gerçekten geçmeye başlayana kadar da rahatsız etmez. Ne de olsa bir eş-finansman bulacaklardır; genellikle eş-finansmanı uluslararası bir bankadan temin ederler. Ben eski bir bankacı olarak kendimden biliyorum; bankacılar olarak bizim işimiz parayı satmaktır. O nedenle de biz büyük projeleri gerçekten severiz. Bu durumda, bu krediyi geri ödeyecek olan nihai kullanıcı ya da krediyi geri ödemek isteyen kişi için karşımıza şöyle bir dezavantaj çıkacak; hayli rekabetçi bir ihale sürecinden ve ihale prosedürlerinden geçeceksiniz. Bu noktada, bütçenizi projenin başında ne kadar şişirirseniz şişirin; sonuç olarak açık zarf usulü uluslararası ve rekabetçi bir ihale süreci olacak ve proje değerleri haliyle aşağı çekilecek. Böyle bir noktada banka ile aynı oranda eş-finansman sağlamanız gereken bir duruma düşmek istemezsiniz. Siz belli bir miktar kredi aldınız ve bu kredinin önemli bir kısmını sadece proje bütçesini şişirebilmek amacıyla kullandınız. Böyle bir durumda projeniz nihai şeklini aldığında, A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 59 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A katılım öncesi fonlarından alacağınız finansmanın yüzdesi çok daha düşük olacaktır. Sizlere başka bir örnek daha vermek istiyorum. Yakın zamanda Hırvatistan’da bir projenin hazırlık aşamasında çalıştım. Proje atıksu arıtma tesisi projesiydi. Projenin ön proje geliştirme safhasını bizzat kendim tamamladım. Hırvatistan da şu anda Türkiye ile IPA fonları açısından aynı statüye sahip olduğu için, projeyi IPA eşfinansmanı sağlamak amacıyla sunduk. Proje ile ilgili gerekli tahminleri tamamladığımda o anki duruma göre prensipte alınan IPA fonu ile aynı oranda eş-finansman sağlamamız gerekiyordu. Benim tahminlerime göre projenin maliyeti 12 milyon Avro’ya denk geliyordu. Projeyi 6 ay sonra yeniden inceledim ve aynı projenin 32 milyon Avro’ya şişirildiğini görünce büyük bir şaşkınlığa uğradım. Tahminlerinizi yaparken oldukça dikkatli ve bir anlamda muhafazakar olmanız çok önemli. Çünkü projeniz ihale sürecine girdiğinde, çeşitli müteahhitler ve yükleniciler işi alabilmek için en düşük fiyatı teklif etme konusunda birbiriyle rekabet edecektir. • Teknik şartnamelere dikkat edin: Kaliteden ödün vermeden en ucuz çözümleri bulmaya çalışın. Uygulama ve tedarik aşamasında, AB Kamu İhalesi Kanunu uyarınca, uluslararası yüklenicileri ihaleye katılmaya ve projeniz için en uygun maliyetli teklifi vermeye davet edeceksiniz. Dolayısıyla, elinizdeki projenin atıksu arıtma tesisinin, düzenli depolama sahası ya da bir yakma tesisinin, malzeme ve işçilik standartlarıyla ilgili asgari eşiğini belirlemek size kalmış olacak. Aranızda AB politikalarına aşina olanlarınız varsa, muhtemelen BATNIC (Best Available Technology Not Incurring Excessive Cost – Aşırı Maliyet Yaratmayan En Uygun Teknoloji) politikasını duymuşsunuzdur. Bu politika 80’lerin sonu - 90’ların başı gibi geliştirilmiş olup, sonrasında Su Çerçeve Direktifi olarak karşımıza çıkan direktifin oluşmasına ön ayak olmuş bir politikadır. Bu durumda pratikte sahaya gitmeyen kişiler, yani bizim tarafımızdan bakacak olursak, yükleniciler ve işletmeciler için bizim takip ettiğimiz politika BATNIC politikası değil, CATNIP Politikası idi: Davalara Yol Açmayacak En Ucuz Teknoloji (Cheapest Available Technology Not Incurring Prosecution). Sizlerin de projelerinizi hazırlarken böyle bir yaklaşıma sahip olmanız yararlı olur diye düşünüyorum; nihayetinde, sizlerin yüklenicilerden de temel olarak isteyeceğiniz şey, rekabetçi ihale teklifinde bulunmaları olacak. • AB finansman mekanizmaları uygunluk kriterlerine dikkat edin: AB finansman mekanizmaları çerçevesinde altyapı projelerinin bazı bileşenleri fonlardan karşılanabilir, bazıları karşılanamaz. Çevresel altyapı 60 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I projelerinde bütün masrafların finansman için uygun olduğu, finansman tarafından karşılanacağı gibi bir yanlış anlayış mevcut. Ancak böyle bir durum söz konusu değil. Romanya ve Bulgaristan’da birlikte çalıştığım belediyelerin deneyimlerinden bildiğim üzere, belediyeler proje sonunda finansmana uygun olmayan ve kendilerinin karşılaması gereken gider miktarını görünce gerçekten de şaşkınlığa uğruyorlar. • Projeyi planlarken ilk yatırım maliyeti ve projenin yaşam döngüsü boyunca oluşacak tüm maliyetleri göz önünde tutun: Fizibilite çalışmalarını yürütürken, bu süreç içinde bir de “yaşam boyu proje maliyeti analizi” (whole-of-life project costing) yapmanız gerekiyor. Bu analiz, gerek başlangıçtaki ön sermaye maliyetini, gerekse yıllık tekrarlanan işletme ve bakım gibi diğer ilgili masrafları kapsamalıdır. Bu analizi ister net bugünkü değer üzerinden, ister seçeceğiniz başka bir yöntem kullanarak gerçekleştirebilirsiniz. Böyle bir analizin gerçekten de çok güçlü bir etkisi olacaktır. Özellikle net bugünkü değer üzerinden yaşam boyu proje maliyeti analizi yapacak olursanız ve başlangıçtaki ön sermaye maliyetinizin büyük bir kısmını hibe olarak karşılıksız yani bedava alıyorsanız, böyle bir analiz sizin maliyetlerinizi düşürmenizi sağlayabilir. Bu sayede atıksu arıtma tesisi gibi enerji maliyetinin göreceli olarak yüksek olduğu tesislerin işletilmesini ele alırsınız ve yatırım sermayenize karşılık işletme maliyetlerinde yapacağınız oynamalarla maliyeti düşürebilirsiniz. İşletme maliyetinizi nasıl azaltabileceğiniz ve temin ettiğiniz fon kaynaklarını sermaye yatırımı aşamasında en etkin biçimde nasıl kullanabileceğiniz konusunda tasarımcılarınız size mutlaka tavsiyelerde bulunmalı. • Kurumsal zorluklar: Farklı hizmetlerin (su, atıksu, katı atık vb.) maliyetlerinin ayrı tutulamaması, yatırımların geri ödeme planlarını etkileyebilir. Mümkünse hizmetlerin ayrı finansal planlamaları ve yönetimleri olsun: Türkiye’de su sektörü özelinde inceleme yapmaya ve bu konuda çalışmaya geçen sene başladım. Benden öncelikle DABLAS Girişimi kapsamına giren atıksu projeleri olmak üzere çeşitli su projelerini taramam istendi. Benim için bu alandaki en büyük zorluk, Türkiye’nin kurumsal yapısı oldu. Buradaki kurumsal yapılanma, pek çok Avrupa ülkesi ile Orta ve Doğu Avrupa ülkesindeki yapılanmadan farklı. Yanılmıyorsam en büyük 16 su hizmet kuruluşu dışında kalan diğer bütün atıksu şirketleri, belediyelerin olağan bir dairesi olarak faaliyet gösteriyor. Benden belediyeleri bu süreçte taramam istendiğinde, belli bir su yatırımında bütün maliyetin geri kazanımı ile ilgili, nihai olarak daha uygun bir yaklaşım geliştirebilmeleri için gerekli olan becerilere O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A odaklanmıştık. Bu konu ile ilgili mali beyannameleri incelemek benim için tam bir kabus oldu; çünkü hangi masrafların hangi hizmet kuruluşuna ait olduğunu tam olarak ayrı bir şekilde görebilmek mümkün değil. Sanıyorum ki bu durum benim için bir sorun yarattıysa, bu projeleri değerlendirecek olan Brüksel’deki kişiler için de sorun yaratacak. Bu konuya özellikle değindim; sizlere belediyeler olarak projelerinizi hazırlarken ilgili hizmet kuruluşunun faaliyetlerini ve mali kayıtlarını ayrı olarak tutmanın iyi bir fikir olacağını göstermek istedim. Söz konusu hizmet kuruluşu, ister su, ister katı atık alanında faaliyet gösteren bir hizmet kuruluşu olsun; bu kuruluşları mali açıdan ilgili kayıtlarını tek başına faaliyet gösterebilen ayrı bir birim olarak gösterebilmelisiniz. Ben bu kuruluşları bir an önce birbirinden ayırmanız gerekir diye bir şey söylemiyorum. Ancak oldukça yüksek bir sübvansiyon kredisini geri ödeme kapasitesini değerlendiriyorsam ve aynı zamanda sürdürülebilirlik konusunu inceliyorsam; sadece ve sadece ilgili hizmet kuruluşunun mali kayıtlarına ve hesaplarına bakmam gerekir, bütün belediyenin mali hesaplarına değil. • Projelerin sözleşmelerinde çıkabilecek sorunlara karşı uyanık olun: Geçen hafta bana Romanya’da hatırlatılan bir konuya değinmek istiyorum. Önümüzdeki 10-15 yıllık süre zarfında Türkiye’de su, sağlık ve katı atık gibi sektörlerdeki altyapılar için ciddi boyutta yatırımlar ve sözleşmeler gerçekleşecek. Bunların çok büyük bir kısmı da yolunda gitmeyecek ve sonuç itibariyle mahkemeye başvurulması gerekilecek. O nedenle projelerinizi daha ilk başta hazırlarken, projenizle ilgili yaptığınız sözleşmelerin mahkemelik olabileceği varsayımında bulunmanız gerekiyor. Ben her zaman için bu mantıkla eğitildim. 5 yıl önce Romanya’daki Merkezi Finans ve İhale Birimine bu tavsiyeyi verdiğimde, bana şöyle demişlerdi: “Endişelenecek bir durum yok; bizim için adeta inci değerinde olan paramızı kontrol edebiliyoruz. Yüklenicilerimizi denetleyeceğiz.” Geçen hafta ise onlara bu sefer yüklenicilerine karşı açtıkları davalardan kaynaklanan kayıplarını ne şekilde en aza indirgeyebilecekleri konusunda tavsiyelerde bulunmam gerekti. DABLAS Tuna Nehri ve Karadeniz Girişimi Bu basit tavsiyelerden sonra, artık olabildiğince hızlı bir şekilde DABLAS Girişimi çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz çalışmalardan bahsedeceğim. Benim görevim, esasında DABLAS Girişimi çerçevesinde belirlenmiş bireysel projeleri incelemek ve ilerlemelerini sağlamak. Belli bir bölgede atıksu arıtma projesi gibi Şekil 1: DABLAS Tuna Nehri ve Karadeniz Girişimi Çalışma Alanı DABLAS kapsamında giren herhangi bir proje varsa, ben o bölge üzerinde çalışmakla görevliyim. Sizler eminim ki belediyenizin Karadeniz Bölgesi içinde yer alıp almadığını benden daha iyi biliyorsunuz. Temel olarak bizim amacımız yukarıdaki haritada bulunan ve Karadeniz’e kıyısı olan 6 ülkenin belediye atıksuları özelinde kirlilik sorununa odaklanmak; hedefimiz ise ilgili yatırım projelerini belirlemek ve önceliklendirmektir. Aşağıdaki liste bana verilen ön proje listesi idi: Tablo 1: DABLAS Projesi Başlangıç Listesi Bulgaristan Gürcistan Romanya Rusya Türkiye Ukrayna - 15 proje - 5 proje - 6 proje -0 - 26 proje - 19 proje Gördüğünüz gibi, Türkiye için ön teklifi yapılan 26 tane proje var. Bu projeler Çevre Bakanlığı tarafından Avrupa Komisyonu’na ve DABLAS’a teklif edilen projelerdir. Geçen sene bizden Türkiye’deki bu projelerle ilgili olarak tarama ve ön çalışma sürecini başlatmamız istenmiştir. Genel olarak DABLAS kapsamındaki projelerin taramasını ve izlemesini yaparken, benim yaklaşımım öncelikle kirlilik yükünün hesaplanması olmaktadır. Ben öncelikle çevresel sorunun büyüklüğünü değerlendirmek isterim, o nedenle yapacağım ilk çalışma bu olacaktır. İlgili sorunun boyutunu kirlilik yükü açısından ortaya koyup niceliklendirdikten sonra, bu sorunun kime ait olduğunu bulmak isterim. Sorunun sahibini de belirledikten sonra, sorunun sahibinin mali kapasitesini incelerim. Bu sorunu çözmeye yetecek maddi güçleri A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 61 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A var mı? Mali kapasitelerinin yeterli olması çok nadir rastlanan bir durumdur. Zaten ben de mükemmel sonuçlara bir an evvel ulaşmayı değil; mali kapasitelerini geliştirebilecekleri bir şekilde yapılanmayı ve ister hibe, ister hibe ve kredi birleşimi olsun uygun bir yatırım finansmanı ya da eş finansmanı bulabilmeyi hedeflerim. Türkiye, 10 tanesi bu DABLAS Projesi Mali Aşama 1 kapsamında gözden geçirilen 26 DABLAS projesi sunmuştur. Buradaki bölgelerin altı tanesi kıyıda dört tanesi ise iç kesimde yer alıyor. Tablo 2: Türkiye’den Önerilen DABLAS Projeleri KIYI KESİMLERİ – Samsun Trabzon Ordu Giresun Rize Bartın İÇ KESİMLER Çorum – Amasya Tokat Turhal YATIRIM FİNANSMANI • Samsun Atıksu Arıtma Tesisi (ASAT) – KfW ve EIB tarafından finanse edilmektedir. • Tokat ASAT – AB katılım öncesi fonları tarafından finanse edilecek şekilde hazırlanmıştır. İlk taramaya kadarki müteakip gelişmeler: • Trabzon ASAT – KfW yardımı • Giresun – Ön fizibilite yardımı Tablo 3: Türkiye Kirlilik Yükleri 2005 YILI KİRLİLİK YÜKÜ TAHMİNLERİ Belediye Tahmini Tahmini Kirlilik Yükleri (Ton/Yıl) 2005 yılı BODS COD Askıda Toplam Toplam Nüfusu Katı P N Madde Samsun 400.987 8.782 14.050 13.173 483 1.464 Trabzon 273.325 5.198 8.316 7.796 260 866 Ordu 124.239 2.449 3.900 4.081 136 453 Giresun 92.343 1.820 2.899 3.034 101 337 Rize 86.279 1.701 2.708 2.834 95 315 Bartın 39.739 783 1.248 1.306 43 145 Çorum 178.115 3.901 6.241 5.851 195 650 Amasya 82.137 1.619 2.578 2.698 90 300 Tokat 124.874 2.461 3.920 4.102 137 456 Tokat 105.482 2.079 3.311 3.465 115 385 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Tablo 4: Türkiye’de Uluslararası Finans Kuruluşları ve İkili Donör Kurumların Finansman Faliyetleri PROJE HAZIRLIĞI TEKNİK DESTEĞİ • Amasya ASAT – Ön fizibilite çalışması KfW tarafından finanse edilmiştir. Burada kirlilik yükü ile ilgili basit bir özet görebilirsiniz: 62 Aşağıdaki tabloda, bu alanlarda ne gibi başka çalışmaların yapıldığını gösteren bir özet var: Uluslararası finans kuruluşları ve ikili donörlerin yatırım faaliyetleri konusuna gelince, biz bu çalışmaları geçtiğimiz Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında gerçekleştirdik. Alman Kalkınma Bankası (KfW) ve Avrupa Yatırım Bankası (EIB) ortaklığında finanse edilen Samsun Atıksu Arıtma Tesisi’ni yapılandırdık. Tokat ili ise ön projesini AB finansmanı için hazırlayabilmek amacıyla ENVEST Danışmanlık Şirketi ile çalışmalar yaptı ve bu şirketten yardım aldı. Amasya’ya, ön fizibilite çalışmasını yapabilmek için gereken yardım, KfW tarafından değerlendirildi. Hepinizin de bildiği gibi Trabzon ve Giresun da muhtemelen KfW’den finansman sağlayacak. Brüksel’e Ordu ve Turhal Belediyeleri’ni öncelik olarak gösterdiğimiz proje teklifinde bulunduk. Bunun sonucunda Avrupa Komisyonu, bu iki belediyede yürütülecek fizibilite ve ÇED çalışmalarına finansman sağlamayı onayladı. Kimseyi şaşkınlığa uğratmak istemiyorum, ancak şuna değinmek istiyorum. Hepinizin de bildiği üzere çevresel bir sorunun boyutunu belirleyebilmek için kirlilik yükünü hesaplamak oldukça kolay bir yöntemdir. Aslında bizim yapmaya çalıştığımız temelde şöyle: Bizim elimize herhangi bir proje listesi geçtiği zaman, aslında elimizdeki bu liste bir proje listesi değil bir sorunlar listesidir. Bizim bu noktada gerçekleştirmeye çalıştığımız şey ise, çözemeyeceğimizi düşündüğümüz bazı sorunları kapsam dışında bırakmak, bir anlamda bu sorunları dikkate almamaktır. Geçen sene Türkiye’ye geldiğimde bana verilen görev, ön incelemede bulunarak bir sorunlar listesi içinden bir ya da iki potansiyel proje O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A tanımlaması yapmaktı. Brüksel’de yapılan tartışmalarda da sıklıkla şunu duyacaksınız: “Bu bir proje değil; bu bir sorun”. “Bize gönderilen bu proje sadece daha önce geliştirilmemiş ya da ortaya konmamış başka bir sorun”. O nedenle proje ve sorun kavramlarının tanımları konusunda lütfen bilgi sahibi olun. Sorunları tespit etmek her zaman için kolaydır. Bu hafta içinde çalışmalarınızın ikinci aşamasına geçtik; bu çerçevede Ordu ve Turhal yerleşimlerine destek vermeye devam edeceğiz. Bu doğrultuda, söz konusu projeler için gerekli ÇED ve fizibilite çalışmalarının AB standartlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi için AB fonlarından finansman sağlanmasına yönelik çalışmaları bu hafta içinde başlatıyoruz. Elbette bu noktada, yatırımımız için gereken eş-finansmanı da uzun-vadede AB katılım öncesi fonlarından karşılamayı hedefliyoruz. Su altyapı projeleri geliştirilirken karşılaştığımız genel zorlukları ise şu şekilde özetleyebiliriz: • Siyasi taahhüt: Bunu karşılaşılan zorluklar listesinin en üstüne yerleştirdim. Çünkü finansal açıdan görece olarak zayıf projeleriniz olabilir ya da projeleriniz henüz hazır olmayabilir. Ancak bu projelerin, ilerlemelerini sağlayacak bir siyasi irade var ise, çoğu zaman finansal açıdan nispeten daha güçlü ancak yerel yönetimin ya da ilgili paydaşların ortaya koyması gereken siyasi iradeden yoksun olan projelerden çok daha hızlı ve erken bir zamanda finansman sağlayabileceğini deneyimlerimize dayanarak söyleyebiliriz. • Mali güçlükler: Düşük tarifeler/ düşük oranda tahsilat, münferit projelerde ölçek ekonomilerinin olmaması temel sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. • Nitelikli, disiplinli bir ihale ve satın alma kapasitesi ihtiyacı: AB sözleşmeleri için Uluslararası Danışman Mühendisler Federasyonu (FIDIC) şartnamelerine uyulması gerekmektedir. • Nitelikli proje teknik dokümanlarına duyulan ihtiyaç: Su ve atıksu altyapısı için gerekli nitelikli ulusal tasarım ve yapım standartları da bu ihtiyaca dahildir. Finansal tarama ve izleme hakkında bir nokta eklemek istiyorum. Türkiye’de belediyelerin mali hesaplarını analiz ederken, bu hesaplara aşina olmadığım için bir hayli aklım karıştı. Bu analizi yaparken temel olarak su ve atıksu tarife oranlarına odaklandım ve yürüttüğüm mantık da gayet basitti. Bir belediyenin su ve atıksuyu tarifleri kabul edilebilir ve makul mü, bunu anlamaya çalışıyordum. Benim varsayımıma göre, bu alanda bir proje geliştirebilmek için bahsettiğim konular üzerinde çalışmak gerekiyordu. Elbetteki bu benim oldukça ham finansal izleme ve tarama yaklaşımımdı. Dolayısıyla daha da ilerledikçe birkaç yıl içinde bir takım aşamalardan ve dönüşümlerden geçmemiz gerekecek ve bu süreç içinde su sektörüne gerek yerel düzeyle belediyelerden gerekse ulusal düzeyde hükümetten sübvansiyonlar sağlanacak. Bundan on yıl sonra ise tam olarak maliyet geri kazanımını sağlayan tarifleriniz olacak ya da bunu gerçekleştirmek için çalışmanız gerekecek. Kusura bakmayın ben bir kapitalistim; sizlere anlattıklarım etik ikilemleri pek de yansıtmıyor. Kredinin maliyetini anlamak konusunu ele alalım. Eşfinansman konusunu tartışırken, insanlar alacağınız finansmanın ne kadar ucuz ya da pahalı olduğunu iddia ederse etsin, öncelikle dikkate almanız gereken çok önemli bir konu kredinin süresi olmalıdır. Kredi süresi derken kredi beş yıl mı, on yıl mı, yirmi yıl mı, yirmi beş yıl mı, bunu kastediyorum. Burada göz önünde bulundurmanız gereken önemli nokta, uzun süreli bir kredi alabilirseniz, yıllık geri ödemeler düşecektir. Bu durumda, eninde sonunda ödemeniz gereken toplam miktar elbette azalmayacaktır; ancak geri ödemekle yükümlü olduğunuz yıllık miktarda bir azalma olacaktır. Dolayısıyla ben bir hizmet kuruluşunun ya da belediyenin geri ödeme kapasitesini değerlendirirken bir takım finansal projeksiyonlar ve tahminlerde bulunuyorum. Çoğu zaman yıllık geri ödeme miktarını azaltmak amacıyla kredi süresi ile oynuyorum. Burada faiz oranı marjı şüphesiz çok önemli bir unsur. Söz konusu para aslında ne kadar pahalı ya da ne kadar değerli? Faiz oranı marjında gerçekleşecek en ufak bir artış, geri ödemeleriniz üzerinde çok ciddi bir etki yaratacaktır. Biraz da ücretlerden bahsedelim. Bankaların bir kredinin olduğundan daha ucuzmuş gibi görünebilmesi için marjı düşürerek bazı ücretleri saklaması, sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bankalar daha sonra “Şu kadar yüzdeyi gereğinden az ödüyorsunuz” diye bir iddiada bulunacaktır. Ancak ben böyle bir durumda ilgili ücretleri, krediyi alacak kişi tarafından bankaya ödenecek ücretleri ve taahhütle ilgili ücretleri azaltmayı tercih ederdim. Dolayısıyla bir taraftan marja dikkat ederken diğer taraftan sizden geri ödemeniz istenen ücret ve miktarı da kollamanız gerekir. Ön ödeme esnekliği değerlendirilmesi gereken başka bir husustur. Projenizin ilk aşamalarında size birilerinin kredi vermesi mutluluk verici bir durum olabilir; ancak mesela beş yıl gibi bir zaman dilimi içinde bazı şeyler ilerlediğinde ve mali durumunuzda belli bir aşama kaydettiğinde bazı şeyler de çok çabuk değişecektir. Böyle bir durumda bir sonraki beş yıl içinde başka bir yerden çok daha uygun fiyatlara temin edebilecekken, kendinizi belli bir kredi A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 63 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A yükümlülüğü içerisine hapsedilmiş bulabilirsiniz. O nedenle ön ödeme esnekliği ve süreç içerisinde değişiklik getirebilme konularına da değinmek istiyorum. Eğer projenizin büyük bir kısmı sübvanse edilmişse, böyle bir durumda şüphesiz parayı olabildiğince uzun süre elde tutmanınızı öneririm. Dikkate alınması gereken diğer önemli bir konu ise cezalardır. Sizler aldığınız kredi ile ilgili sözleşmeye dair yükümlüklerinizin bir kısmını yerine getiremezseniz, bir takım mali cezalar söz konusu olacaktır. Sizlere, biri Bulgaristan’dan diğeri Romanya’dan olmak üzere üzerinde çalıştığım projelerden iki kısa örnek vermek istiyorum. Bu iki örnekte de vurgulamak istediğim nokta projenin büyüklüğü ve sürekli duyduğumuz adem-i merkeziyetçilik (yerelleşme) tartışması. Daha önce sunum yapmış olan konuşmacılarla çelişmek istemiyorum; ancak sadece daha farklı bir bakış açısı sunmak istiyorum. Bence 90’lı yıllarda adem-i merkeziyetçilik gerçekten de oldukça popüler bir süreçti ve ülkelerin büyük bir kısmında gereğinden fazla ademi merkeziyetçiliğe gidildi. Bu durum bölünmüşlüğe yol açtı. Bir hayli küçük olduklarından dolayı, kendi sürdürülebilir altyapı projelerini finanse etmeye yetecek ölçekte ekonomisi olmayan belediyeler oluştu. Peki şu anda bütün bu ülkelerde ne yaşanıyor? Ben özellikle Bulgaristan ve Romanya deneyimimden yola çıkmak istiyorum, ama aynı durum aslında Hırvatistan ve diğer Batı Avrupa ülkeleri için de geçerli bir durum. Çeşitli hizmetleri sağlayabilmek için konsolidasyon yoluna gidiyorsunuz. Bulgaristan ve Romanya çevre alanındaki ISPA eş-finansmanının ilk aşamasından geçtiler. Bu süreç sonrasında artık proje yapabilecek herhangi büyük bir kent kalmadığını; küçük ve orta ölçekli kentlerin ise kendi çaplarında sürdürülebilir projeler ortaya koyamayacak kapasitede olduklarını anlamaya başlıyorlar. Üstelik gerek Romanya’da, gerekse Bulgaristan’da bahsettiğim projelerin karşılaması gereken şartlar oldukça basit. Küçük ölçekli belediyeler hizmet sağlayacak bölgesel kuruluşlar kurmak konusunda işbirliği yapmazlarsa, uyum fonlarından faydalanamazlar. 64 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A Sorular ve Yanıtlar SORU 1, Metehan NAZAROĞLU, Iğdır Belediyesi: Benim sorum aslında burada sunum yapan tüm konuşmacılara. Avrupa Birliği tarafından ister hibe ister kredi olarak yapılan yatırımlarda, özellikle Türkiye bazında düşünürsek, bizden istenen kriterleri daha reel olarak aktaramaz mısınız? Yani örneklendirme yaparak. Sunumlar esnasında sık örneklendirme yapılırsa konular daha anlaşılır olacağı kanaatindeyim, siz de aynı kanaati taşıyor musunuz? YANIT 1.1, Joanna FIEDLER: Yarınki dördüncü oturumumuzda “projeler için finansman sağlama” başlığı altında, “Finansman sağlamak için gereken koşullar nedir? Avrupa Komisyonu, uluslararası finansman kuruluşları, ikili donörler gibi farklı kuruluşların finansman kriterleri nelerdir?” gibi konuları ele alacağız. Bu oturum farklı finansman kuruluşlarından temsilcilerin katılacağı bir panel oturumu ile devam edecek. Umuyorum ki bu sözünü ettiğim oturumda sorduğunuz soruların yanıtlarını bulacaksınız ve çeşitli finansman kuruluşlarının temsilcileri ile doğrudan irtibat kurma şansınız olacak. YANIT 1.2, John BUTSON: John Maguire’ın projelerin ölçeği hakkında söylediklerine tamamen katılıyorum. Maliyeti bir önceliklendirme kriteri olarak kullanamamanızın temel sebeplerinden birisi yüksek maliyetin iyi mi yoksa kötü bir şey olduğu sorusudur. Herhangi bir finansman kuruluşu açısından bu iyi bir şeydir; ancak yerel idareler ya da belediyeler açısından kötü bir şeydir. Çünkü bu durum sizin daha yüksek miktarda bir eş-finansman sağlamanızı gerektirecektir. Dolayısıyla bunu gerçekleştirmek oldukça zor olacağından maliyetlerin yüksek olması sizin açınızdan kötü bir durumdur. John Maguire’ın en son değindiği yerel idareleri bir araya getirme konusuna da atıfta bulunmak istiyorum. Yerel idareleri bir araya getirmenin gerçekten de iyi bir fikir olduğuna emin olmalısınız; daha önce de bahsedildiği gibi bu süreç Bulgaristan’da gerçekten çok kötü bir şekilde sonuçlandı. SORU 2, Bir katılımcı: Aynı konu ile ilgili şunu sormak istiyorum. Bu kriterler içinde sadece fiyatla ilgili bir kriter mi var, yoksa sunulacak projelerin özellikleri de belirleyici olur mu? Örnek verecek olursak, bir belediyenin bir katı atık projesi var ve bu katı atık projesinin toplam değeri 20 milyon Avro. Fakat Avrupa Birliği buna onay vermeyebilir mi? Yani bu onay verilirken tek kriter çevreye yönelik proje olması ve bundaki miktar mıdır acaba? Başka kriterler var mıdır özellikle yerel yönetimler olarak bizim değerlendirebileceğimiz? Örneğin nüfus gibi. Projenin maliyeti çok yüksektir, ama yaşadığın şehrin nüfusu çok düşüktür, örneğin 50.000’in altında. Bu türden kriterler de var mıdır? Özelikle pratik olarak bu bilgileri öğrenmek istiyorum. YANIT 2.1, J. BUTSON: Sorduğunuz son sorunun cevabı şimdiki değer (“net olarak değil”) olacaktır. Başka bir deyişle büyüklük ya da nüfus gibi herhangi bir konuda net bir kriter bulunmamaktadır. Ancak diyelim ki, proje maliyetiniz yüksek ama projenin hedef aldığı nüfus daha küçük ölçekli ise, projenin sağlayacağı faydalar da nispeten az olacaktır. Çevresel faydalara dayanarak “net şimdiki değer” hesabı yapacak olursak, genelde geçerli olan bir takım gereklilikleri muhtemelen yerine getirmediğimizi görebiliriz. Bu gibi bazı gerekçeler olabilir, ama bu gerekçeleri farklı kategorilere ayıramayız. Ancak gene de bu konuda çok net ve belirgin bir kural bulunmamaktadır. Bir başka deyişle, küçük bir belediyenin herhangi bir projesinin prensipte kabul edilememesi için hiçbir gerekçe olamaz. Sanıyorum ki çok fazla idari zorlukları olan ve bir takım farklı kuruluşların bir araya gelmesiyle oluşturulan büyük ölçekli tek bir projenin yürütülmesi ile AB içinde geçtiğimiz yıllarda asgari finansman tavanına giren ve farklı belediyelerin bir takım küçük ölçekli projelerini bir araya getirmek yoluyla gerçekleşen projeler arasındaki farkı anlamak çok önemlidir. Bu aslında sorunun ufak bir parçası. Ancak, bu sabah Avrupa Komisyonu Delegasyonu’ndan gelen hanımefendinin de değindiği gibi, ilgili proje kontratına imza atacak tek bir kuruluşun, tek bir kişinin olması gerekmektedir. Sanıyorum ki bu da biraz tökezlediğimiz konulardan bir tanesi. Yine John Maguire’ın parmak bastığı bir konuya değinmek istiyorum; karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi projelerin yolunda gitmemesi. Şu anda tam olarak neresi olduğunu hatırlamıyorum ama sanıyorum bu konuda Bulgaristan ya da Romanya’dan bir örnek verilmişti. Buradaki örnek bir kamu-özel sektör işbirliği idi. Bu ortaklık bir anlamda bir dinamite benzer, öyle değil mi? Herhangi bir kamu-özel sektör işbirliği projesi için Avrupa Komisyonu ile müzakere etmeniz A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 65 O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A gerekecektir ve bu kişiler bütün bu konuların yıllardan beri müzakeresini yapan ve finansal konularda oldukça sivri zekalı kişiler olacaktır. Sizse bunu sadece bir kez yapacaksınız, o yüzden burada sizin argümanınızın kazanması daha zor olacaktır. İsterseniz bu konuya böyle bir açıklama getirelim. Bütün bu projeler konusunda çok çok dikkatli olmalısınız. Bu belki özel sektörün düşünmesi ya da üstlenmesi gereken bir sorumluluk olabilir; ancak sizler de bu verilen örnekte olduğu gibi ileride proje sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir ciddi yasal sorunla karşılaşmamak için rolünüzü nasıl oynayacağınız konusunda çok dikkatli adım atmalısınız. Bu söylediklerime katılıyor musunuz? YANIT 2.2, John MAGUIRE: Evet, John Butson’ın bahsetmiş olduğu bu sözleşme Bulgaristan’daki bir projenin sözleşmesiydi. Benim sunumda atıfta bulunduğum sözleşme ise, Romanya’daki başka bir projeye ait bir sözleşme idi. Orada durum aslında daha da basitti. Bu sözleşme standart bir inşaat sözleşmesiydi. Elbette çok açık ve net uygunluk kriterleri ve proje kriterleri mevcut. Ancak ben bu konuda hiç kimseyi yanlış yönlendirmek istemem; bu uygunluk kriterleri konusunda size en iyi yol gösterecek kurum, eş-finansmanı sağlayan Avrupa Komisyonu olacaktır. Ben daha çok diğer ülkelerdeki kriterler hakkında bilgi sahibiyim ve anladığım kadarıyla Türkiye için geçerli olan kriterler yeni yeni geliştiriliyor ya da netleştiriliyor. YANIT 2.3, J. FIEDLER: Ben de bir ilave yapmak istiyorum. Daha büyük ölçekli ve karmaşık altyapı projelerinin çoğu zaman, birden fazla dış finansman kaynağı sağlama zorunluluğu bulunmaktadır. Dolayısıyla burada dikkat etmemiz gereken nokta, iki taraflı donörler olsun, uluslararası finansman kuruluşları ya da Avrupa Komisyonu olsun; her bir farklı donörün kullandığı uygunluk kriterlerini ve önceliklendirme kriterlerini değerlendirmektir. Önemli olan bütün bu kriterlerin her bir kuruluş tarafından ne şekilde uygulandığını anlamak ve aynı zamanda ilgili finansman kuruluşundan finansmanla ilgili bir yanıt alabilmeniz ya da finansman anlaşmasını veya gerçek anlamda fonu alabilmeniz için belli bir süre geçmesi gerektiğini göz önünde bulundurmaktır. YANIT 2.4, J. BUTSON: Geçmişteki uygulamalara bakacak olursak, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine yönelik büyük ölçekli katılım öncesi fon programının ISPA programı olduğunu söyleyebiliriz. ISPA programının katılım sonrası dengi ise Uyum Fonu olup, bu fon sadece ve sadece kamu sektörünün büyük ölçekli ulaştırma ve çevre projelerine finansman sağlamaktadır. Elbette 66 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I yapısal fonlar sayesinde başka alanlardaki projeler için de finansman sağlamanız mümkün. Tarım alanındaki projeler için SAPARD Programı’ndan ya da katılım sonrası ilgili ortak tarım politikası fonlarından da finansman sağlayabilirisiniz. Projeleriniz için en uygun finansman aracını ya da programını seçmeniz gerekir. Şu anda Türkiye’nin müzakere sürecinde yaşanan gelişmeler hakkında bilgi sahibi değilim; ancak bu programlar uyum fonlarına ya da eskiden uygulamada olan ISPA Programı’na benzer programlar olacaksa, daha çok ulaştırma ve çevre alanındaki büyük ölçekli kamu projelerine finansman sağlanacağını söylememiz mümkün olabilir. Bir başka deyişle bazı sınırlar, kriterler bu şekilde belirleniyor. Sonuç itibariyle, sadece kamu sektörüne yönelik fonlar söz konusu değil; ancak elbette onların görmek istedikleri sektör kamu sektörü. Mesela devlete ait bir sanayiyi örnek verelim; “Bu proje finansmana uygun değil, çünkü ilgili sektör özel sektör olmak zorunda” diyebilirler. Başka bir deyişle, enerji sektöründe finansman sağlanan bir ya da iki proje olmuştur ama daha fazla proje finanse edilmemiştir. Buradaki argüman ise bir enerji hizmet kuruluşunun devlete ait bir şirket değil, özel bir şirket olması gerekliliğidir. YANIT 2.5, Hasan ÇOBAN, Devlet Planlama Teşkilatı: Ben bir soru değil de arkadaşlarımızın sorduğu soruya ülkemiz açısından bir açıklık getirmek istiyorum. Avrupa Birliği fonlarından faydalanırken, projelerin seçilmesi zaten ülkemiz tarafından yapılacak. Yani proje seçilecek ve Avrupa Birliği’ne teklif edilecek. Bu projeler seçilirken de, Avrupa Birliği’nin aradığı şartlardan birisi, projenin 5 milyon Avro’nun üzerinde maliyeti olması olacak. Bir de projenin işletme ve maliyet giderlerini karşılayabilecek durumda olması lazım belediyenin. Yani proje yapıldıktan sonra sürdürülebilir şekilde işletilmesi lazım. Bunları dikkate alarak, Avrupa Birliği’nden alınan kaynaklar hibe niteliğinde olduğu için, mali durumları zayıf olan belediyelere verilecek, ama mali durumları zayıf olanlar için de en azından katkı payını sağlayabilecek güçte olan ve işletme ve bakım giderlerini karşılayabilecek olan belediyelerin seçilmesi gerekiyor. Böyle bir usul var. Bu durum çelişkili değil; diyelim ki, aynı kapasitede iki, üç proje var. Bir defa, nüfus kriteri var ülkemizin tercih ettiği; nüfusu fazla olan belediyelere verilecek. İkincisi, kaynak hibe olduğu için, mali durumu zayıf belediyelere, yani maliyetin bir kısmını karşılayabilecek ama bir kısmını karşılayamayacak olanlara verilecek. Başka bir deyişle, en azından proje bittikten sonra , hibeyi alan kurum yatırımı kendi kaynakları ile işletemeyecek durumdaysa başka bir yol aranması gerekir. Bunun için O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A de genel bütçeden bir kaynak ayrılabilir belki. YANIT 2.6, J. BUTSON: DPT’den katılan beyefendinin sözlerine dayanarak şunu söylemek istiyorum. Sanıyorum şu anda tam anlamıyla AB fon programlarından ve bu programların belediyelerimiz için ne ifade ettiğinden bahsettiğimizin bilincindeyiz. Ancak bu konuya hükümetin bakış açısından yaklaşacak olursak, er ya da geç bütün projelerin hayata geçmesini sağlayacak daha geniş bir finansman stratejisine ihtiyaç duyduğumuzu söyleyebiliriz. Bir örnek vermek gerekirse, Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi’ne yönelik yüzlerce ve binlerce proje olabilir. Göreceli olarak daha büyük ölçekli olan projeler net bir şekilde AB finansman sağlamaya uygun olacaktır; ancak çok küçük ölçekli projeler için AB finansmanı sağlanamayacaktır. İşte bu küçük ölçekli projeler için belirli bir geçiş süreci talep edilecektir. Bu durum belki şu anda değil ama ilerideki aşamalarda söz konusu olabilir. Ama sadece AB fonlarından ziyade ulusal düzeydeki fonlardan da yararlanılarak bu projeler gerçekleştirilecektir. İşler bu şekilde yürüyecektir. Ben burada yaşanan sürece bizzat dahil olmadığım için bilemiyorum; ancak herhangi bir ulusal finansman stratejisi sadece AB fon programlarından karşılanabilecek ihtiyaçlara değil, ancak ihtiyaçların tamamına odaklanmalıdır. Bir anlamda içinde bütün gerekli projeleri barındıran daha büyük bir proje hattı, bir de sadece AB finansmanı için uygun olan projelerin oluşturduğu bir alt küme niteliğinde daha küçük bir proje hattı vardır; ve bu ayırımı dikkate almak önem taşımaktadır. Daha önce de önceliklendirme konusunda söylediğim üzere, bir projenin AB finansmanı için uygun ya da öncelikli bir proje olmaması o projenin kötü bir proje olduğu anlamına gelmez. Sizin de daha önce oldukça doğru bir şekilde ifade ettiğiniz gibi, etrafta daha başka pek çok iyi proje olabilir. Ancak bu projeler uygunluk kriterleri açısından ilgili programlar için aranan projeler değildir. Oturum Başkanı: Ben bütün konuşmacılarımıza çok teşekkür etmek istiyorum. Görünen o ki Joanna Fiedler’in da söylediği gibi, çevre yatırımları için Avrupa Birliği fonlarından yararlanmanın ötesinde, sürdürülebilir öz kaynaklarımızı harekete geçiren, daha uzun vadeli finansal planlamalar yapmamız gerekiyor. Programımızın devamında özellikle bu başlıkların altını dolduracağız. Sürdürülebilir altyapı projelerini hayata geçirebilmek için ne tür ekonomik araçlar geliştirilebilir; bunları tartışacağız, konuşacağız konuşmacılarımız birlikte. YANIT 2.7, J. FIEDLER: Ben de son bir katkıda bulunmak istiyorum. Biz şu anda sadece AB fonlarından bahsediyoruz; ancak Avrupa Birliği’nden gelen kaynakların da nihayetinde sınırlı olduğunu ya da sınırlı olacağını aklımızdan hiçbir şekilde çıkarmamamız gerekiyor. Bu noktada esas finansman, belediyelerin ya da ulusal bazı kaynakların sağlayacağı eş-finansman olacaktır. Dolayısıyla, belediyelerin projelerine finansman temin edebilmek amacıyla kendi kaynaklarından eş-finansman sağlama imkanlarını ve ayrıca ulusal düzeyde ulusal kaynaklardan ne şekilde eş-finansman sağlayacağını ciddi bir şekilde düşünmeleri ve değerlendirmeleri gerekmektedir. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 67 68 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Oturum III Altyapı Projelerinin Finansal Boyutları Seminerin ikinci gününde üçüncü oturum, çevresel altyapı yatırımlarının uzun vadeli planlaması üzerinde yoğunlaştı. Eğitmen John Butson’ın finansman stratejileri ve proje hattı yönetimi ile ilgili kilit konuları aktardığı sunumunu, Fiedler’in “kirleten öder” ilkesinin uygulanması üzerine aktardıkları izledi. Oturumda yapılan son iki sunum çerçevesinde ise katılımcılar, Türkiye’den ve Polonya’dan iki başarılı katı atık projesinin finansal boyutunu inceleme şansı buldular. O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Oturum III Altyapı Projelerinin Finansal Boyutları Sermaye Yatırımları için Uzun Vadeli Planlama – Kilit Konular John BUTSON Enviro-Markets International, İngiltere Bu sunumumda sizlerle sermaye yatırımına yönelik uzun vadeli planlama konusunda dört ana başlık etrafında, daha öncekilerde değinmediğimiz hususlar üzerinde durarak konuşacağız. Bu ana başlıklar şunlardır: • Planlama ve Önceliklendirme • Finansman Stratejileri • Proje Hattı Yönetimi • Projenin Uygulanması Planlama ve Önceliklendirme Farklı planlama perspektifleri Programlar içinde bir takım farklı planlama ve önceliklendirme yolları vardır. Her şeyden önce, planlama perspektifi coğrafidir. Tüm ülkeyi kapsayan ulusal bir plan hazırlayabilirsiniz. Bu size tüm tabloyu gösterir. Ya da bölgesel bir plan hazırlayabilirsiniz; bu da size o bölgede neler olduğunu gösterir. Bölgesel planlar aslında önemli yapı taşlarıdır; ulusal perspektifin kilit yapı taşlarından birisidir. Ancak belirtmiş olduğumuz gibi, münferit projelerde en yaygın görülenler, belediyeler düzeyinde, yani yerel düzeyde olanlardır. Burada temel olarak iki yaklaşım vardır: Birincisi, benim “stratejik yaklaşım” olarak adlandırdığım, yukarıdan aşağıya doğru olan bir yaklaşımdır. Önce ulusal bir strateji hazırlarsınız, sonra bununla uyumlu olan bölgesel planlar hazırlarsınız, daha sonra da bu planları belediye düzeyinde uygularsınız. İkinci olarak da “taktiksel yaklaşım” vardır, ki bu da aşağıdan yukarıya doğru olan bir yaklaşımdır. Taktiksel yaklaşımda, önce yerel düzeyde projeleri belirlemekle işe başlarsınız, sonra yukarıya doğru çıkar ve bölgesel düzeyde bu projeleri önceliklendirirsiniz; ve sonunda ulusal planın tamamına ulaşana kadar yukarıya doğru çıkmaya devam edersiniz. Buradaki kilit nokta şudur; kurumsal hususlar bu iki yaklaşım arasında zıtlık yaratabilir. Yerel düzeyde ihtiyaçların ve projelerin belirlenmesine yönelik yeterince araştırma yapılmamışsa, yerel düzeydeki durumun ne olduğunu bilmediğiniz için aşağıdan yukarıya doğru bir yaklaşımı benimsemeniz mümkün olmayabilir. Bu nedenle, insanlar genellikle geniş bir çerçeve sunan ama çok fazla detaylı olmayan ulusal bir stratejiyle yola çıkmışlardır. Bunu belirledikten sonra aşağıya doğru, yani ulusal düzeyden, bölgelere ve belediyelere doğru inmeye başlarlar. O zaman da belediyelerin, ulusal stratejiyle uyumlu ama gerçek projelere dayanan planlar hazırlamaları gerekecektir. Bu gerçek projeler, tekrar yukarıya doğru çıkar ve bu sonraki çalışma sonunda çok daha fazla detaylı bir ulusal stratejiniz oluşur. Planlama perspektiflerinden coğrafi perspektife ek olarak, bir de teknik perspektifler vardır. Teknik perspektif; çevre, sektörler ve direktifler açısından irdelenebilir. Çevre oldukça geniş bir alandır ve görünüşe göre de sürekli büyümektedir. Çevreden sonra, sürekli değişen bir çerçeve de sektörlerdir. Örneğin, ben AB’de iki yıl önce çalışırken, müktesebatın çevre başlığı altında dokuz sektör vardı, şimdi ise on bir başlık var. Yani iki yeni konu daha var: iklim değişikliği ve sivil koruma. Sivil korumanın da kapsam dahiline alınmasıyla birlikte, komisyondaki Çevre Genel Müdürlüğü, Çevre ve Sivil Koruma Genel Müdürlüğü olarak değiştirildi. Sektör düzeyleri içinde sizin açınızdan en önemli iki konu, su ve atıktır. Bir de, önemli büyük yatırımlara yönelik direktifler vardır. Bunlar, yatırım ağırlıklı kilit direktiflerdir (kentsel atık sular, atık depolama, ve benzeri). Teknik perspektiflerde yaklaşım genellikle aşağıdan yukarıya doğrudur. Birinci yaklaşımda, çalışmaya direktif düzeyinde başlanır ve direktife özel uygulama A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 71 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I planları hazırlanır. Böylece, bir direktif daha az ya da daha çok detaylı bir şekilde uygulanabilir. Bu noktada bizim karşılaştığımız sorun, bir takım projelerle ilgili çok fazla bilginin olmamasıydı. Dolayısıyla, Direktife Özel Uygulama Planlarına (DSIP) tabi projeler ayrı ayrı belirlenemedi, fakat projelerin, tanımlandıkları şekilde ele alınmalarına yönelik geniş bir strateji belirlendi. Bundan başka, sektör içindeki direktifler arasında önceliklendirmeyi içeren Sektör Uyumlaştırma Stratejisi (SAS) vardır. Buna göre, örneğin su konusunda şöyle diyebilirsiniz: “Tamam, Su Çerçeve Direktifi’nin önemli olduğunu biliyoruz, ama burada kritik olan konu, Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi kapsamında uzun vadede ödemek zorunda kalacağımız paranın miktarıdır. O nedenle önce bunu yapmak, daha sonra programı başlatmak önemli, böylece son noktaya mümkün olan en kısa zamanda ulaşabilir ve belki de, Su Çerçeve Direktifi ile biraz daha sonra ilgilenebiliriz.” Atık sektöründe ise bu durumun tam tersi söz konusudur. Bu sektörde, Çerçeve Direktifle işe başlayın, çünkü Çerçeve Direktifin bir parçası olarak atık stratejisi ve planları hazırlamak zorundasınız. Bu atık stratejileri ve planları olmadan, gerçekten ne yapacağınızı ya da nereye gideceğinizi bilemezsiniz. Son olarak, sektör uyumlaştırma stratejilerini, ulusal bir strateji haline gelinceye kadar yükseltme yaklaşımı vardır: bu da Entegre Uyumlaştırma Stratejisi’dir. Teknik perspektiflerde kilit konu, çerçevenin sürekli değişiyor olmasıdır. İşte bu noktada iş zorlaşır, çünkü su konusunu mu, yoksa atık konusunu mu ele almanın daha önemli olduğuna karar veriyor olacaksınız. Belediyelerin bakış açısından bu çok önemlidir; çünkü karar, bir yere kadar, finansman öncelikleriyle belirlenir. ISPA programının başlarında, finansman önceliği atık su arıtma tesislerindeydi. Bu nedenle, pek çok ülkede finansman için öne sürülen bütün projeler, atık su arıtma tesislerine ilişkindi ve tabii ki bu tesisler belediyelerindi. Tesislerin tamamlanmasının ardından farkına varıldı ki, atık yönetimi önemli bir konuydu. Fakat bütün para, tesislerin yapımına harcanmıştı. Bu durumda bir sorunla karşı karşıyaydık. AB finansmanının tümü, atık su arıtma projesine tahsis edilmişti ve karşılayabilirlik, yani belediyeler açısından ödeme gücü konusu vardı. Su arıtma tesislerini yapmak için alabilecekleri tüm borçları almışlardı ve birden düzenli depolama alanları için milyonlarca Avro harcamak zorundaydılar. O nedenle ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Özetle, önceliklendirme konusu çok önemli bir konudur. Bazı yerlerde su, atıktan daha önemli olacak; başka yerlerde ise atık, sudan daha önemli olacaktır. Şu anda çevresel sorunların büyüklüğü, nerede 72 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I ve ne tür sorunlar olduklarına bağlıdır. Farklı planlama perspektiflerinin bir diğeri de paydaş perspektifleridir. Bununla neyi kastettiğimi açıklamak üzere farklı paydaş gruplarına bir göz atalım: • Kamu sektörü (belediyeler) • Kamu şirketleri (su, enerji, vb) • Özel sektör (sanayi) Burada özellikle kamu sektörü ile kamu şirketlerine dikkatinizi çekmek isterim. Belki suyun bir kısmı kamu şirketleri tarafından yönetiliyordur. Ben bunun kamu sektörüne dahil olduğunu söylerdim. Tabii ki enerji şirketleri de kamu tarafından sahip olunan şirketler, ama ben bunun da daha çok özel sektör olduğunu söylerdim. Yani, bu gibi konuların nasıl olduğuna karar verilmesi gerekir. Buradaki kilit konu, hükümetin, hangi sektörde olursa olsun, mevzuata uyumu sağlamaktan sorumlu olmasıdır. Daha önce de belirttiğim gibi, bir şirket mevzuata uyum göstermezse, şirketi değil, hükümeti mahkemeye vereceklerdir. Sonuçta devlet, bu gibi faaliyetlerin bizzat icraatından değil, en uygun şekilde gerçekleştirilmesinin sağlanmasından sorumludur. Uyumlaştırma süreci Uyumlaştırma sürecine geri dönecek olursak, öncelikle mevzuatın uyumlaştırılması var; yani hukuki uyum süreci. Buna ulusal kanunların, AB mevzuatını ve direktifleri, yönetmelikleri ve kararları yansıtması süreci diyebiliriz. Uygulama ve yürürlüğe koyma sürecinde ise karşımıza teknik standartlar, izinler, izleme, denetim, yaptırım ve raporlama çıkar. Bunları, uyuma ilişkin yatırımlar takip eder. Tıpkı proje döngüsü yönetiminde olduğu gibi, çevre mevzuatı için de bir uygulama döngüsü vardır ve bu gerçekten bir yaptırım döngüsüdür. Bir bütün olarak ele alındığında, şu kilit konu ortaya çıkar: mevzuat aktarımı ve uygulama tamamlanmadan, yatırımlar gerçekleşmeyecektir. Bu konuda bazı istisnalar vardır. Yatırıma erken başlamayı planlayabilirsiniz, ama insanlar genelde büyük miktarda para harcayacak olduklarında, bir şekilde bunu mecbur kalmadan yapmazlar. Ya kanun gereği bu parayı ödemeleri gerekmektedir ve ödemedikleri takdirde mahkemeye verileceklerdir, ya da ekonomik teşvik o kadar büyüktür ki, aksi takdirde çok fazla para kaybedeceklerdir. Sonuç olarak, bir şekilde mevzuata uyum zorunluluğu, ya da çevreyi kullanmaları açısından yüksek bir maliyetten muafiyet söz konusu olana kadar bunu yapmayacaklardır. Bu, hem siz belediyeler için, hem de sanayi için geçerli bir kuraldır. O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Önceliklendirme çerçevesi O halde önceliklendirme için bir çerçevemiz var: coğrafi düzeyde, özellikle de ulusal ya da bölgesel düzeyde; teknik düzeyde, sektör direktifinin tamamı; paydaş düzeyinde ise kamu sektörü ya da özel sektör ve belki de fon çerçeveleri esasında. Spesifik olarak, yeni bir AB finansman programı olan IPA için bir program geliştirebiliriz. Bu da başka bir perspektiftir. Buradaki kilit konu şudur; bunların hepsi, belki aynı anda, belki farklı zamanlarda, gerekli olabilir. Sonuçta, tüm sektörleri kapsayan, kamu ve özel sektör projelerini ve tüm fon türlerini kapsayan bütüncül bir ulusal planınız varsa, bunun alt kümelerini alabilirsiniz; yani her şeyiniz var demektir. Önceliklendirme kriterleri Nesnel kriterler: Peki bu plan içinde projeleri önceliklendirmek amacıyla ne tür nesnel kriterler kullanabilirsiniz? Her şeyden önce çevresel öncelikler, sorunlu alanlar gelir. Eğer bir düzenli depolama sahası, en yakın evden ya da en yakın nehirden kilometrelerce ötedeyse ve civarda herhangi bir yeraltı suyu yoksa, bu muhtemelen çok fazla sorun yaratmıyordur. Ancak, halihazırda yeraltı suyunu ya da nehirle birleşen kolları kirletiyorsa veya fareler ve martılarla büyük sorunlar yaşanıyorsa - İngiltere’de olsa yaratırdı - o zaman bir öncelik teşkil edebilir. Yani bu bir denge meselesidir. Bir başka kriter, ölçektir, yani yararlanacak olan nüfusun büyüklüğüdür. Bunun altında yatan iki neden vardır, birincisi ne kadar çok kişi faydalanırsa, teorik açıdan, o kadar iyidir. Fakat aynı zamanda büyük projelerin daha maliyet etkin olmasına bakılması muhtemeldir. Nitekim, maliyet etkinlik de bir sonraki kriterdir. Bu, tam olarak, maliyetin faydalanacak olan nüfusa bölünmesi ile elde edilir. Elde edilen sonuç, farklı projeleri karşılaştırmada kıstas olarak kullanabileceğiniz bir rakamdır; iyi bir proje mi, kötü bir proje mi ya da o kadar da iyi bir proje değil mi? Ancak sonuçta AB tarafından finanse edilecek projelerde, bir başka nesnel kriter olan net bugünkü değeri hesaplamanız gerekecektir. Bu da bir sorundur, çünkü net bugünkü değer, bir rakam olmasına rağmen, projenin çevresel faydalarının ekonomik değerinin hesaplanmasını esas alır. Bazı iktisatçılar bunun nasıl yapıldığını bildiklerini sanırlar. Sorun, konuşacağınız her iktisatçının konuya farklı bir açıdan yaklaşacak olmasıdır. Bu, Komisyon’un ortaya koyduğu sorunlardan bir tanesidir. Fayda kriterleri: AB tarafından finanse edilen projelerde çevresel faydaların değerlendirilmesine ilişkin tutarlı bir yaklaşım yoktur, ama yine de bunu yapmak zorundasınız. Dolayısıyla bu değerlendirme kolay değildir ve sonuç olarak elde edilenler, aslında tam olarak bir işe yaramayabilir. Başka bir deyişle, varsayımlarınızı değiştirip, sadece faydaların nasıl değerlenebileceğine tekrar bakarak, iyi bir net bugünkü değeri olan bir projeye de sahip olabilirsiniz. Örneğin, bölgenizde su sektörünün, atık sektörüne göre önceliğinin olduğu bir yerlerde belirtilmiş olabilir. Böyle bir durum, size hemen bir öncelik kriteri sunar. Kamu desteği, siyasi destek veya muhalefet önemli bir başka fayda kriterdir. Bu vesileyle size bazı yeni İngilizce terimler (!) aktarmak isterim. NIMBY (Not In My Back Yard), yani, “Benim Arka Bahçemde Değil”; insanlar oturdukları yerin yanında bir düzenli depolama sahası olsun istemezler. NIMBY’nin siyasi bir eşdeğeri var: NIMTOO (Not In My Term Of Office), yani, “Benim Görev Sürem Sırasında Değil.” “Karar veren sensin, düzenli depolama sahasının yapılmasına sen izin verdin, düzenli depolama sahası istemiyoruz, seni bir daha seçmeyeceğiz!” Bu NIMTOO. Peki cevap ne? BANANA (Build Absolutely Nothing Anywhere Near Anyone), yani, “Asla Hiç Kimsenin Yakınında Hiçbir Şey İnşa Etme!” Mesele şu ki, siyasi konu çok önemlidir, özellikle eğer belediye eş finansmanı da sağlıyorsa. Birden bire, “Kötü haber, eş finansman yok” diyebilirler. Sonuç olarak, projenin çevresel açıdan sürdürülebilir olması kilit bir konudur. Ekonomik ve sosyal açıdan da aynı şekilde sürdürülebilir olması önemlidir. Sosyal açıdan derken, toplumu kötü şekilde etkilememesi ve belki de iş imkanı yaratması anlamına geliyor. Son iki haftadır Romanya ve Bulgaristan’da çalıştım ve size buralardan bazı örnekler aktarmak isterim. Sosyal açıdan bakıldığında, durdurulan pek çok proje var ve bunlar sadece atık projeleri değil. Atık su arıtma tesisleri durduruldu, çünkü insanlar yeni atık su arıtma tesisini istemiyorlar. Aslında BANANA’nın dışında başka bir cevap daha var; o da, halihazırda bir tesisin olduğu yere yenisini yapmak. Diyelim ki, çalışmayan pek çok yakma fırını var. Eski bir yakma fırınını, yeni bir yakma fırını ile değiştirirseniz, bu iyi çevre standartları demek oluyor ve insanlar da tamam, bu bir gelişme, bu iyi bir şey, diyeceklerdir. Ama yine de genellikle onlara bir çeşit ’rüşvet’ vermeniz gerekebilir. Örneğin, Fransızlar TGV’lerini (hızlı tren) nasıl yaptı? “Demiryolumuz üzerinde 200 km hızla gideceğiz!” motosuyla, demiryolunun yakınında oturanlara para vererek başka yere taşınmalarına katkıda bulundular: “Alın size bir sürü para, başka yere gidin, itiraz etmeyin”, dediler. Aslında bu ÇED kanunu yürürlüğe girmeden önceydi, A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 73 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I belki şimdi olsa, biraz daha farklı bir uygulama olurdu. Finansman stratejileri Finansman stratejilerini değerlendirirken, bütün finansman türlerini düşünmelisiniz; hibeleri, kredileri ve hatta belki öz sermaye finansmanını bile düşünmelisiniz. Kamu özel sektör işbirliği imkanlarını da düşünmeniz gerekebilir, ama bu bir mayın tarlası gibidir, yani çok zor olabilir; ancak yine de düşünmeye değer bir kaynaktır. Finansman kaynaklarını belirleyin; ülke içinde, ülke dışında veya belki de özel sektörde. Nasıl bir finansman kapsamı olduğunu, ne tür projelerin finanse edildiğini, finansmanın boyutlarını, finansman kuruluşunun hangi boyutlardaki projelerle ilgilendiklerini belirlemek amacıyla finansman kaynaklarına teker teker yaklaşmanız gerekir. Finansman türleri nelerdir? Hibe mi sağlıyorlar, kredi mi veriyorlar? Peki, ya öz sermaye? Finansmanın maliyeti, faiz oranları ne olacak? Bedava yemek yoktur; eğer borcunuz varsa, faizini ödemek zorundasınız. Eğer hibe aldıysanız, bu zor süreçten geçmek zorundasınız ve hayatınızı zora sokarlar. Belki özel koşullarda bir kredi alabilirsiniz, özellikle gecikmeli faizli. Bu, tesis inşa edilip, gelir almaya başlayana kadar herhangi bir faiz ödemediğiniz, şartları kolaylaştırılmış yumuşak kredi demektir. Normalde bankadan borç para aldığınızda, faizini elbette hemen ödemeye başlıyorsunuz. Bir garanti gerekmektedir; bu tamamen teminatla ilgilidir. Uygulama sürecinde, başka bir önemli konu da zamanlamadır. Açık bir süreç mi, teklifinizi herhangi bir zamanda gönderebilir misiniz, yoksa teklifi sunmanız gereken belirli bir son tarih var mı, her yılın 1 Nisan’ı mesela? Zaman ölçekleri nedir? Teklifinizi göz önüne almaları bir yıl sürer. Bu tür konuların farkında olmalısınız. Prosedürleri nedir? Hangi formları doldurmanız gerekir? Teklifi hazırlamanıza yardımcı olacak herhangi bir teknik destek sağlayabiliyorlar mı? Kilit mesele, tüm seçenekleri takip etmektir. Burada, karmaşık ve zaman alan bir süreç söz konusudur. Yani pratikte sınırlı sayıdaki finansman kaynağına odaklanmanız gerekir. Her proje için finansman imkanlarını ayrı ayrı gözden geçirmelisiniz. Kamu projelerine ve özel projelere özellikle bakın, çünkü farklı özelliklere sahiplerdir. Ayrıca, su sektörü, atık sektörü, IPC (entegre kirlilik önleme) projeleri; bunların hepsinin farklı özellikleri vardır. Büyük projeler ve küçük projeler; basit projeler ve karmaşık projeler. Tüm proje hatlarında, pek çok projeniz olur, alanlar farklıdır, ama genel anlamda hepsi aynıdır. Çok karmaşık olan bir ya da iki proje türü vardır; örneğin, bölgesel bir tehlikeli atık tesisi, ya da belki şehir 74 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I için bir yakma fırını gibi. Gelir getiren projeler de bir başka proje türüdür. Bazı projeler doğrudan gelir getirir, bazıları getirmez. Kirleten öder ilkesine göre bütün projelerin gelir getirmesi gerekir, ancak pratikte, bir değişkenlik söz konusudur. O nedenle tipik bir projenin ne olacağına, gelir getirecek basit bir kamu atık projesinin nasıl olacağına, sonra da söz konusu proje türü için finansman stratejisine bakmak önemlidir. Stratejik açıdan konuşacak olursak, tek tek projelerden bahsetmiyoruz, bir finansman stratejisinin geliştirilmesinden bahsediyoruz. Bir sonraki aşama, gerekli finansman anlaşmaları ve programları geliştirmek ya da geliştirmeye çalışmaktır. Böylece buna benzer bir projeyle karşılaştığınızda, finansmanınızı söz konusu kaynaktan temin edebileceğinizi bilirsiniz. Buna ülke içi finansman, IPA gibi Avrupa Komisyonu finansman programları, Avrupa Yatırım Bankası gibi uluslararası finansman kuruluşlarının yanı sıra, önemli iki taraflı donörler de dahildir. Buradaki asıl mesele şudur; pratikte belirli projeleri öne sürmedikçe taahhüt almanız pek olası değildir. Prensipte bir çeşit anlaşmaya varabilirsiniz, ama asla ciddi bir taahhüt alamazsınız. Çünkü projenin sağlam olduğunu bilmek isterler, onlar da kendi değerlendirmelerini yapmak isterler. Proje Hattı Yönetimi Proje hattı yönetiminde birinci aşama, ihtiyaçların belirlenmesidir. İhtiyaç, proje geliştirmeye başlamak için çevresel bir gerekçedir. Bu ihtiyaç, çevresel konulardan ya da mevzuata uyum ihtiyacı gibi diğer etkenlerden kaynaklanabilir. Bazı durumlarda ise her ikisi de geçerli olur. Örnekler şöyle sıralanabilir: bir nehirdeki kirlilik düzeyini düşürmeniz gerekir; arızalı bir atık su arıtma tesisini ya da dolmuş olan bir düzenli depolama sahasını değiştirmeniz gerekir; daha iyi kalitede içme suyu sağlamamız gerekir; bir kanalizasyon sistemini uzatmanız ya da biyolojik olarak çözünebilir atıklar için alternatif arıtmalar sağlamanız gerekir. Biyolojik olarak çözünebilir yakıtı hatırlayın, Düzenli Depolama Direktifi kapsamında, düzenli depolama sahasına gidecek olan biyolojik olarak çözünebilir atık miktarının azaltılması gerekir. O halde bununla nasıl baş edeceksiniz? Uygun olmayan bir yakma fırınını değiştirmemiz gerekecek. Bu bir ihtiyaçtır. İhtiyaçların tanımlanmasının çeşitli yolları vardır. Bunlardan birisi, ihtiyaçları potansiyel yararlanıcılara ilişkin yapılacak bir çalışma ile sistematik olarak belirlemektir. Bu amaçla, Romanya’daki bölgesel çevre koruma ajansları gidip bütün belediyelerle konuştular. O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Ajanslar, çevre açısından sorunların neler olduğunu biliyorlardı. Belediyeler de bunun bir ihtiyaç olduğu konusunda hemfikirdiler. Sonuçta ortaya uzun bir ihtiyaç listesi kondu. Aslında çok az projeleri ama çok iyi planları vardı. Bir bölgedeki ihtiyaçların belirlenmesine yönelik bir çalışma da yaptırabilirsiniz. Yerel ya da bölgesel stratejileri gözden geçirebilirsiniz. Örneğin, varsa atık planları ya da nehre dayalı yönetim planları, ulusal kalkınma planı ya da sektör stratejileri gibi diğer ilgili dokümanlarda da bir takım bilgiler olabilir. Bunları kullanarak ihtiyaçları geliştirebilirsiniz. Ve elbette yasal gerekliliklerin gözden geçirilmesi gerekir. Uyum sağlamak için bunun yapılması gerekir. İhtiyaçlar, ayrıca teker teker istekler yoluyla spesifik olarak bu amaca yönelik bir şekilde de belirlenebilir. Bakanlığa gidip, bizim buna ihtiyacımız var diyebilirsiniz. İhtiyaç, izleme verilerinin gözden geçirilmesiyle de belirlenebilir. “Şu nehirdeki kirlenme artıyor, bununla ilgili bir şey yapmamız gerek” diyebilirsiniz. Hatta bir ihtiyacın, bir basın bildirisiyle tanımlanmasını sağlayabilirsiniz; kazalar, sızıntılar ya da şikayet yoluyla. Yerel nüfusun artık sabrı taşmaya başlamıştır, çünkü nehir kokuyordur. O yüzden bununla ilgili bir şey yapmanız gerekir. Unutmayın ki bu devam eden bir süreçtir, yani daima yeni ihtiyaçlar olacaktır. Bu aşamada sadece projeye neden ihtiyaç duyulduğunu kesin olarak bilmemiz ve belki de çok genel anlamda projenin nerede olduğunu bilmemiz gerekir; hangi nehir olduğunu, hangi bölgede olduğunu bilmemiz gerekir. Fakat bazı durumlarda spesifik olarak saha belirli olmayıp, sadece buralarla ilgili bir takım ek bilgiler mevcut olabilir. Fakat bu genellikle konseptin tam olarak oluşturulduğu durumlarda geçerlidir ve birinci aşamada ya da ilk taramada geçerli olmayabilir. Burada, önemli olan şudur; ihtiyaçlar belirlendikçe proje hattı sürekli olarak gelişmeye devam edecek ve söz konusu ihtiyaçların dahil edilmesi gerekecektir. Önemli hususlardan bir tanesi de, ön tarama aşamasında reddedilebilseler bile, tüm ihtiyaçların ilk başta kapsam dahiline alınması gerekliliğidir. O zaman en azından bu ihtiyacı göz önünde bulundurduğunuzu bilirsiniz. Sonra da “tamam, bunda daha fazla ileri gitmeyeceğiz, çünkü bu konu başka bir projede ele alınacak” dersiniz; birbirini tekrar etmenin önlenmesi hakkında söylediklerimizi hatırlayın, bu önemli bir konudur. Ya da bir proje diğerini içine alacak şekilde kurgulanabilir. Örneğin, belediyenizin atık yönetimine ihtiyacı varsa ve başka belediyelerin de atık yönetimine ihtiyacı varsa, tek bir proje yapılabilir. İşte bu şekilde ihtiyaçlar, proje aşamasına götürülebilir. Proje konsepti, birinci aşamada belirlenen ihtiyacı karşılamak için gereken projenin altında yatan temel fikirdir. Örnekler arasında; herhangi bir şehre hizmet edecek olan yeni bir atık su arıtma tesisi, x bölgesine hizmet edecek bir düzenli depolama sahasının güncellenmesi ya da genişletilmesi, x şehri için yeni bir kompost tesisi, x şehrindeki kanalizasyon şebekesinin uzatılması, x şehri için yeni bir hastane atık yakma fırını, küçük kasabalardan oluşan bir grup topluluk için yeni bir kanalizasyon sistemi ile atık su arıtma tesisi yer alabilir. Sonuç olarak bu, genel anlamda ihtiyaçları neden değil, nasıl karşılayacağınızla ilgilidir. Proje konsepti, potansiyel yararlanıcılar ve ilgili diğer paydaşlarla yapılacak istişareler aracılığıyla sistematik olarak geliştirilmelidir. Bu paydaşlar içinde STK’lar da yer alır. Yerel, bölgesel ve ulusal strateji ve planları, örneğin bir bölgeye yönelik atık yönetim planları, nehre dayalı yönetim planları gözden geçirilir. Atıkla ilgili bir şey yapıyorsanız, bunun söz konusu planlarla tutarlı olması gerekir. Bir bölgede daha çok düzenli depolama sahasına yönelik bir program geliştirilecekken, başka bir bölgede belki daha çok yakma fırınını, tercih edilecektir. Diğer benzer ihtiyaçlarla kıyaslama yapılır ve başka yerlerde nasıl gelişeceğine bakılır. Yani programın farklı kısımları arasında ortak bir işbirliği söz konusudur; diğer ihtiyaçlar, benzer ihtiyaçlar nasıl buluşmuş, buna bakılır. Konsept geliştirme aşamasında projenin neden gerekli olduğunu; projenin nerede olacağını, kesin olarak sahasını değil belki ama biraz daha detaylı bir şekilde yerini; projenin arıtma tesisi veya depolama sahası gibi neleri kapsayacağını ve hizmet sunacağı nüfus açıcından proje büyüklüğünü bilmek gerekmektedir. Ve belki de projeden kimin sorumlu olacağını, nihai lehdarı, yerel idareyi ya da sorumlu olacak belediyenin bilinmesi gerekir. Burada, yine kilit konulardan biri, bir takım ek bilgilerin mevcut olabilmesidir, örneğin maliyetler hakkında. Ancak bu genel olarak diğer benzer projelerin analizine dayalı olacaktır. Yani başka bir yerdeki belirli bir boyuttaki bir atık su arıtma tesisinin maliyetini biliyorsunuz. Sizinkinin maliyetinin de aynı olacağını düşünebilirsiniz, ama atık su tesislerinde maliyet, jeolojiye bağlı olduğundan, tamamen farklı olabilir ve maliyeti çok daha yüksek çıkabilir. Sonra taramayı yaparsınız. Bu projeyi ilerletip, hazırlanması için öncelik verecek misiniz? Bu da bizi proje geliştirme aşamasına getiriyor. Proje geliştirme, proje hakkındaki önemli verilerin tutarlı ve uyumlu bir şekilde toplanmasını içerir. Bu işlem, bir sonraki önceliklendirme sürecini kolaylaştıracaktır. Bu süreçten çıkacak olan sonuç, muhtemelen iki sayfalık bir proje A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 75 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I fişi olacaktır; bu fişe resimler eklemek iyi olur, olasılığı satmaya yardımcı olur. Proje hattındaki, bu aşamaya gelmiş olan her bir proje için hazırlanacak olan bu fişlerden oluşturulacak olan standart formda bir proje fişi kitabı, proje hattı yönetimi sürecinin kilit çıktılarından birisidir. İşte finans kuruluşlarına götüreceğiniz belge budur. Bir proje kitabınız var. Unutmayın, Komisyon tarafından en sık sorulan sorulardan birisi şudur; bu elinizdeki en iyi proje mi, yoksa tek proje mi? Şöyle diyebilirsiniz; birçok projemiz var, içlerinden şu en iyisi. Proje fişindeki bilgiler yine faydalanıcı ile yapılacak istişareler yoluyla, strateji ve planların daha da incelenmesiyle, diğer projelerden alınan karşılaştırmalı verilerin kullanılmasıyla elde edilmelidir ve belki de eksik bilgilerin bir kısmının toplanabilmesi için daha küçük bir çalışmaya ihtiyaç olacaktır. Bir ön ya da taslak fizibilite çalışması da yapılacaktır. Bu aslında oldukça kısa sürede yapılabilecek bir çalışmadır. Bu aşamada projenin neden gerekli olduğunu kesin olarak bilmeliyiz. Dolayısıyla, ihtiyaç kısmına geri dönüyoruz. Projenin yeri neresi? Belki şimdi tercih edilen sahayı biliyoruz, ama ÇED gerekliliğinden dolayı yine de seçenekleri kapsam dahilinde tutmanız gerekir. Biraz daha detaylı olarak bakarsak, proje içinde neler olacak; arıtma tesisi, düzenli deponi sahası? Projenin büyüklüğü ne olacak? Bu aşamaya kadar projenin fiziksel büyüklüğü hakkında, tesisin planlanması yoluyla bir fikir sahibi olmuşsunuzdur. Sorumlu kim olacak, faydalanıcı kim? Proje nasıl uygulanacak, hangi kuruluşlar işin içinde olacak? Ve kabaca projenin maliyeti ne olacak? Yatırım maliyeti ile işletme maliyeti ve belki de gelir akışlarına bakmak gerekir. Proje fişinde, uygulanabilir olduğu ölçüde, projenin kilit finansman kriterlerini de karşılayıp karşılamadığı tanımlanmalıdır. Örneğin, sizin umduğunuz projeye benzer bir projenin AB tarafından finanse edildiğini biliyorsanız, bu AB’nin finansman kriterlerini de mi oluşturmaktadır? Burada, ana belirsizlikler ve kısıtlamaların saptanması, bir ön risk değerlendirmesi yapılması ve gelir getirme potansiyeli irdelenmelidir. Bu noktada ise kilit konu şudur; Başarılı Proje Fişleri, finansman kurumuyla ilk müzakerelerin başarılı geçmesinde kilit unsurdur. Proje hazırlığı aşamasında, ilgili tüm finans kuruluşlarına geçerli bir başvuru sunabilmek için ihtiyaç duyulan tüm ek bilgilerin toplanması ve/veya oluşturulması söz konusudur. Bu süreçten elde edilecek sonuç muhtemelen bir dizi ek veri, doküman ve bilgiyle birlikte bütün bir proje finansmanı başvurusu olacaktır. Sorun şu ki, farklı finans kuruluşlarının farklı başvuru gereklilikleri vardır 76 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I ve bunlar çok nadiren birbiriyle tutarlıdır. Bu da sizin için bir sorun yaratır. Proje başvurusunun, gerektiği durumlarda bir çevresel etki değerlendirmesini, bir ön ya da tam tasarım ile teklif edilen tesise yönelik ilgili şartnameyi içeren kapsamlı bir fizibilite çalışmasını içermesi gerekecektir. Bu çalışmanın, projenin çevresel etkilerini hafifletmek üzere Çevresel Etki Raporu’nda belirtilen tüm tavsiyelerin göz önünde bulundurması gerekir. Ayrıca, tam maliyetler ile yatırım maliyeti, bakım maliyeti ve gelir getirme dahil olmak üzere bir nakit akışı analizi yapılmalıdır. Bu analiz, tesisin, gerçekleştirilecek çevresel faydalar ile kamu sektörüne kabul edilebilir bir oranda geri dönüş yaratacağını gösteren kapsamlı bir maliyet fayda analizi olmalıdır. Fizibilite çalışması, projenin bir çeşit bağımsız değerlendirmesi, ve tabii ki bireysel olarak finans kurumları için gereken diğer bilgiler ile her türlü başvuru formlarını da içermesi gerekir. Burada kilit konu şudur: projenin hazırlanması aşamasında etkili kalite güvencesi, etkin bir proje uygulamasında hayati önem taşır. Kanımca, yanlış giden projelerin yarısında bu sonuç, uygulama aşamasında oluşan bazı sorunlardan dolayıdır. Sorunların çoğu hazırlık aşamasından, hatta belki programlama aşamasından kaynaklanır; kavram yanlıştır, tasarım yanlıştır, saha yanlıştır, teknoloji yanlıştır vesaire. Bu çerçevedeki ikinci kilit konu olarak, ÇED, tasarım sonlandırılmadan önce tamamlanması gereken karmaşık ve zaman alan bir süreçtir. Proje başvurusu, tüm kurumsal konuların halledildiği yönünde finans kurumunu tatmin etmelidir; projeden sorumlu olacak kurumları oluşturdunuz ve bütün sorumlulukları açıkça belirlediniz. Teklif edilen sahanın mülkiyeti güvence altına alındı ve sahayla ilgili çözülmemiş büyük bir sorun yok. Projeye siyasi destek ve kamu desteği var ve karşılaşılabilecek herhangi bir yerel muhalefet de gerçekçi olarak üstesinden gelinebilir boyutlarda. Tasarım ve şartnamedeki detaylar, kullanılması önerilen yapım sözleşmesi türü ile tutarlı. Ayrıca gerekli tüm eş finansmanlar hazır. Eş finansman ve finansman, bunların kaynakları kim? AB finanse ediyor, Avrupa Yatırım Bankası eşfinansman mı sağlıyor, yoksa durum tam tersi mi? Ayrıca finansman ve eş finansman taahhütleri konusu var. Bu açıkça yumurta tavuk olayına dönüşebilir, önce hangisi gelir tavuk mu, yumurta mı? Kurumlar birbirlerine bakarak şöyle diyebilirler: “Onlar finansman sağlarsa, biz de finanse edeceğiz. Ama onlar finansman sağlamadıkça biz de sizi finanse etmeyeceğiz.” O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Projenin Uygulanması Son olarak ve sonuç olarak, projenin uygulanması gelir. Burada yalnızca kilit konular vardır: ihale ve sözleşme süreçleri de dahil olmak üzere, projenin uygulanması ve işletmesi sırasında karşılaşılan sorunlar; saha mülkiyeti ve sahayla ilgili diğer meseleler; proje yönetimi ve mali kontrol konuları; gecikmelerde artış ve maliyet artışları; projenin tamamlanmasında gecikmeler; maliyetlerin aşılması; kabul edilemez tesis performansı (şartnamedeki gereklilikleri karşılıyor mu?) ve yüklenicinin başarısızlığı, iflas etmesi ve beklenen gelir düzeyini yaratamaması bu safhada karşılaşılan başlıca sorunlardır. Ayrıca, maliyetler vardır. Yine bir kilit konu; risk değerlendirmesi ve risk yönetimi dahil olmak üzere etkili kalite güvence prosedürleri, tüm bu konuları ele almada yardımcı olmalıdır. Sunumumu, yatırım maliyetleri için uzun vadeli planlama açısından, önemli olduğunu düşündüğüm yedi hususu aktararak tamamlamak isterim. Bunlar özetle şöyle sıralanabilir: • Planlama & önceliklendirme için uygun kurumsal çerçevenin (ulusal, bölgesel, yerel) kurulması; • Yatırım planlamasının, aktarım & uygulama/hayata geçirme açılarından programla ilişkilendirilmesi; • Uygun bir finansman stratejisi geliştirmenin karmaşıklığı; • Finansman için en uygun projelerin ortaya konmasını sağlamak için etkili proje hattı yönetimi; • Farklı finansman kurumlarının farklı (ve bazen de birbirlerininkiyle çelişen) şartları; • Finansmana ilişkin proje hazırlığının karmaşık, maliyetli ve zaman alıcı süreci; • Programlama ve (özellikle) proje hazırlığı sırasında etkili kalite güvencesi ve risk değerlendirmesi. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 77 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I 78 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Oturum III Altyapı Projelerinin Finansal Boyutları Kirleten Öder Prensibi: Yatırımın Geri Ödemesinin Sağlanması Joanna FIEDLER Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi, REC Merkez Ofisi Kirleten öder ilkesi ve altyapı proje maliyetlerinin geri kazanımı ile ilgili şu konulara değineceğim: • Sunduğumuz hizmetler için uygulamak zorunda olduğumuz tarife düzeyleri, • Hizmetlerin güncelleştirilmesi için tarifelerin arttırılma süreci, • Mevcut hizmet tarifesi düzeyi, • Hizmet kuruluşlarının mali durumu, • Olası mali boşluklar, • Tarifelerin artırılmasından kimin sorumlu olabileceği, • Müşteriler açısından karşılayabilirlik. Tarifeler Tarifelere neden ihtiyaç duyarız? Tarifelere ihtiyacımız var, çünkü sunduğumuz hizmetler karşılığında ödeme alıyoruz ve kirleten öder ilkesine göre, kirleten kirlenme maliyetini ödemek zorundadır. Örneğin, yalnızca kanalizasyon suyunun toplanması için değil, bunun arıtılması için de, tüm arıtma maliyetini ödemek durumundadır. Kim tarife öder, kim ödemez? Tarifeleri ödeyenler, genelde müşteriler ve iş çevreleridir. Tarifeler genellikle farklı gruplara bölünmüştür. Meskenler, iş çevreleri ya da küçük-orta ölçekli işletmeler için farklı tarifeler söz konusudur. Ancak bir tarafta da tarifeleri ödemeyenler vardır; tarifelerini ve hizmet kuruluşunun faturalarını ödemeyen endüstrilerin kim olduğunu bilmiyor iseniz, tahsil edilen tarifeler, sonuçta hizmetinizin işletme ve bakım giderlerini tam olarak kapsayamaz. Hangi boyuta kadar toplanan tarifeler işletim ve bakım maliyetlerini kapsar? Türkiye’deki tam yüzdeyi bilmiyorum ama çalıştığım ülkelerde, eski Yugoslav ülkelerinde, genellikle faturaların tahsilat oranı %50’dir. Bu ortalama bir oran ve hizmet kuruluşları açısından da önemli bir sorun teşkil ediyor; çünkü sistemin etkin şekilde işletimi ve bakımı için yeterli kaynak toplayamıyorlar. Eğer ben bir müşteriysem ve su, elektrik için her ay fatura geliyorsa ve sistemin etkin olmadığını görüyorsam, neden ödemeliyim ki? Faturayı ödemek için en ufak bir motivasyonum olmaz. Bu nedenle, müşterinin bakış açısından bazı hususlara değinmek istiyorum. Hepimiz fatura ödediğimize göre, hepimiz müşteriyiz. Altyapı projesi geliştirirken bunu aklımızda tutmamız, başarılı bir tarife arttırma sürecine ulaşmada kilit bir nokta olabilir. Tarifelerin kilit rolü hizmetin işletim ve bakımı için mali kaynak sağlamaktır ve bu, tarife konusunu tartışırken temel alınacak bir husustur. Uzun vadede altyapı projelerimiz için maliyet kazanımını da kapsama dahil etmek istediğimizi söyleyebiliriz. Aynı şekilde, eğer bu arada herhangi bir genişletme yapmayı ya da sistemi güncellemeyi planlıyorsak, sistemin güncelleme maliyetini, bir takım yeni yatırımları ya da bankadan kredi almışsak, tarife oranına söz konusu faiz oranlarını da dahil etmemiz gerekebilir. Temel olarak, bir proje geliştirirken hiçbir donör, altyapının işletme ve bakım giderlerini finanse etmeyecektir. Bu, hizmet kuruluşu ya da belediye tarafından yapılması gereken bir iştir. Aynı zamanda hiçbir donör, yeni bir altyapıya, işletme bakım maliyetleri karşılanmıyorsa, para vermeyecektir. O nedenle, belediyelerin, projelerini dış finans kuruluşlarına teklif olarak sunmadan önce, bu konular üzerinde çalışmaları çok önemlidir. Fakat bu, yeni A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 79 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I bir proje geliştirdiğiniz anda bütün işletme ve bakım maliyetlerini karşılamanız anlamına gelmiyor. Bunlar genelde Orta ve Doğu Avrupa’da uzun bir süreçtir ve bunu gerçekleştirmek uzun yıllar almıştır. Ancak belediye için önemli olan nokta, faturaların tahsilatını arttırmaya, örneğin söz konusu hizmet kuruluşunun etkinliğini arttırmaya yönelik bir programa sahip olmaktır. Böylece finans kuruluşu, sizin ileriyi de düşündüğünüzü, durumu bildiğinizi, daha etkin bir işletmeye sahip olabilmek için işleri nasıl ilerleteceğinizi bildiğinizi görebilir. Hizmetlerin ölçülmesi ile ilgili ortak sorunlara ve bunların müşterilerin motivasyonu ile bağlantısına baktığımızda, karşımıza şu manzara çıkıyor: Atık sektöründe tarifenin metre küpe dayalı olarak ya da ağırlıkla ölçülmesi var. Genelde tek bir sistem yok; ülkeden ülkeye değişiyor, belediyeler farklı sistemler kullanıyorlar. Fakat önemli olan, pratikte bunun nasıl ölçüldüğüdür. Bireysel sayaçlarla mı ölçüldüğü ve hangi sistemin atıkların önlenmesi ya da geri dönüşümü teşvik edeceğidir. Örneğin sisteminizin, atığın ağırlığını (atığın kaç kilo olduğunu) değil de, iki haftada bir çöp kovasının boşalmasını esas aldığını söylerseniz ve tarife de aynıysa, yani çöp kovasının boşaltılması için her iki haftada bir aynı ücreti ödüyorsam, benim bir müşteri olarak evde geri dönüşüm yapma motivasyonum olmaz. O nedenle, ölçüm yönteminizin, işlettiğiniz sistem üzerinde çok önemli bir etkisi olabilir. Aynısı su sistemleri için de geçerlidir. Eğer çok etkin bir su şebekeniz yoksa, bir sürü kaçak bağlantıları ve çok fazla kaybı olan bir şebekeniz varsa, bunun maliyetinin kime çıkartıldığını sormak gerekir. Ben bir müşteriysem, tarifem yükselmişse, şebekede kaçaklar olduğunu görüyorsam ve sistem etkin bir şekilde idame ettirilmiyorsa, o zaman ödeme yapmak ve ilgili hizmet kuruluşunun etkin olmayan işletimini ben karşılamak istemem. Finansal olarak sürdürülebilir her türlü altyapı projesinde tarifelerin kilit unsurlar olduklarından bahsetmiştim. Ayrıca, uzun işletme yılları boyunca maliyet kazanımını temin edecek orana ve aynı zamanda belediyemizdeki bütün müşterileri kapsayacak şekilde yeterli hizmet sunabileceğimiz orana da bakmamız gerek; çünkü bu belediye tarafından sunulan bir hizmet. İşlemleri güvence altına alacak bir oran bulmak durumundayız. Bu da şu anlama geliyor; AB ve ulusal mevzuattan, örneğin su kalitesi standartlarından gelen belirli değerlere ulaşmalıyız; ve yönetimin etkinliğini temin edecek bir oranımız olmalı. Temel olarak, müşteriler bir bedel ödüyorlar ve bunun karşılığında da yeterli hizmet alıyorlar. 80 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Tarife Oranlarının Düzenlenmesi Bu oranların kim tarafından ve nasıl düzenlendiğine ve Güneydoğu Avrupa’daki tarife oranlarında görülen ortak sorunlara bakalım. Öncelikle, burada oran üzerinde siyasi etki söz konusu ve bu da belediyelerle alakalı. Özellikle de belediye başkanları, insanlar karşı çıkacakları için, daha yüksek bir tarife istemiyor. Bu türdeki tarifeleri arttırmak pek de işlerine gelmiyor. Genelde bir düzenleyici kurum eksikliği var. Belediyeler tarafından belirlenen oranları gözden geçiren ve tavsiyelerini ya da onaylarını sunan bu kurum ya da kuruluş, farklı ülkelerde değişik isimlerde olabiliyor. Ayrıca, tarife tasarımına yönelik metodoloji eksikliği var. Güneydoğu Avrupa ülkelerinde genelde geliştirilen ortak metodolojiler olmadığından, rehber kitapçıkları da yok ve bu gelecekte sorun yaratabilir. Tarife tasarımı sürecinin eksikliği de söz konusu. Burada süreçten kasıt, farklı paydaşlar tarafından takip edilmesi gereken ortak bir basamaklı yapı. Böylece herkes ne yapılması gerektiğini, hangi basamaklarda tarifelerin arttırılacağını bilecektir. Oran düzenleme hedeflerim şunlar: Gerçekten oranı düzenlemek istiyorum; duruma bağlı olarak arttırmak ya da azaltmak istiyorum, makul olmayan fiyatlar üzerinden belli hizmet kuruluşları için oldukça yüksek kâr elde edilmesini kesinlikle önleyecek oranları belirlemek istiyorum. Özellikle de ülkelerde su tekelleri olduğunda bu durum söz konusu oluyor ve bu tekeller sürekli tarifelerin arttırılması yönünde baskı yapıyorlar. Düzenleyici kurum bu süreci gözden geçirebilir. Ancak aynı zamanda, bir oran sunmak zorunda ve hizmet kuruluşunun hizmetlerini genişletebilmesine ve hizmetlerinde bir takım yenilikler yapmasına imkan verebilecek bir oran üzerinde karara varmalıyız. Ayrıca maksimum sayıda müşteriye hizmet sunmak isteriz. Belki belediye içinde bir sanayi ya da bir çeşit pazar geliştirmek gibi bir hedefimiz de olabilir. Maksimum düzeyde kamu emniyeti ve yönetim etkinliğini sağlamak isteriz ve tabii ki sonuç olarak tüm müşteri gruplarının ödeyebilmesi için sosyal hususları da dikkate almalıyız. O halde ilgili hizmet kuruluşunu iyi bir finansal düzen içine sokmak, yeni yatırımlara girmeden önce ele almamız gereken birinci önceliktir. Bu noktada, üzerinde durulması gereken ilgili kilit konular var. Hizmet kuruluşlarının mali istikrarından, sürdürülebilir işletimlerinden ve son olarak da hizmetin ya da sistemin güncellenmesinden bahsetmiştik; atıksu hizmetlerini ve atıksu sistemlerini örnek alalım. Mali istikrar için finansal bakış açısından söz konusu hizmet kuruluşunun mevcut koşullarının belirlenmesi, hizmet işletim hesaplarının yeniden oluşturulması, hizmetteki O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I gelir akışlarının ya da maliyet kategorilerinin incelenmesi veya yeniden ele alınması ve mevcut gelir akışının belli maliyetleri karşılayıp karşılamadığını bilmek amacıyla mevcut koşulların değerlendirilmesi önemlidir; bu ilk adımdır. Bu anlamda kamu hizmetinin belediyeden bağımsız şekilde oluşturulması da önemlidir, ki böylece projeyi etkin bir şekilde yönetebilsin. Güneydoğu Avrupa’daki genel gözlemler doğrultusunda, pek çok kamu hizmetinin çok zayıf ya da kısa süreli bilançoları var. İşletme ve bakıma yönelik sistem amortismanı için toplanan fonlar, genellikle, tahsil edilmeyen faturalar, gelir açıkları, yedek akçe ile gerçek işletme ve bakım maliyetlerini içermeyen diğer işletme maliyetleri ile ilgili kalemleri mahsup etmek için kullanılır. Burada, belediyelerdeki kayıt tutma ve mali planlama arasındaki uyumsuzluğun ortadan kaldırılması gerekmektedir. Belediye için mali planlama süreci ile bu tür bir hizmet kuruluşunun sistemi arasındaki ilişkide tutarsızlıklar var. Tarifeler genellikle maliyet kazanımını esas almıyor. Tarifeler konusunda yapacağımız reform hakkında düşünmeye başlarken, tarife oranının, hizmet kuruluşunun kötü yönetimini ya da söz konusu yönetimin etkin olmayan bir takım yönlerinin maliyetini kapsamayacağından emin olmak isteriz. Hizmet kuruluşlarının sürdürülebilir işletiminde uygulamak isteyeceğimiz tarife reformları aracılığıyla, mevcut hizmet düzeylerine uzun vadeli bir destek sağlamak istiyoruz. Henüz sistemin güncellenmesinden bahsetmiyoruz. Bunun için de, mevcut hizmet düzeylerinde sürdürülebilir işletmeyi destekleyebilecek tarife düzeylerini ve yapısını belirleyen bir programa ihtiyacımız var. Daha uzun vadeli maliyet tasarrufları sağlayacak yatırımları ve sisteme yapılacak, sistem planlamasını, gelir akışlarını, maliyet kontrollerini geliştirebilecek yapısal ve işletimsel reformları desteklemek istiyoruz. Hizmet kuruluşunun sürdürülebilir bir işletime kavuşturulmasında önemli bir husus da maliyet tasarrufu programıdır. Bu tür hizmetlerin nasıl daha etkin bir şekilde yürütülebileceği ile ilgili olarak, yine Orta ve Doğu Avrupa’daki ya da Güneydoğu Avrupa’daki genel gözlemlere bakacak olursak, hizmet kuruluşları için sürdürülebilir işletmenin sağlanmasının en büyük sıkıntılardan biri olduğunu görürüz. Genellikle kendi başlarına reformları değerlendirmek ve uygulamak için gereken verinin eksikliği ve araçların kullanılması yönünde deneyim eksikliği söz konusudur. O nedenle böyle bir durum varsa, söz konusu hizmetin sürdürülebilir bir işletime girmesi için bu konulara odaklanmak amacıyla, proje geliştiriciniz tarafından sağlanacak ek teknik yardımın alınması iyi olacaktır. Hizmetlerin Güncelleştirilmesi için Tarifelerin Arttırılması Söz konusu hizmet kuruluşunda mali istikrarı sağladığımızı varsayarsak, hizmetimiz sürdürülebilir bir şekilde işletiliyor, artık bir tarife reformu yapalım, hizmetleri güncellemek için tarife artırımına gidelim diyebiliriz. Bunun için de, tarife artışları ve güncellemeleri için yine bir programa ihtiyacımız var. Söz konusu hizmet, su hizmetinin ne kadar güvenilir olduğunu, içme suyu kalitesinde iyileştirmeler yapılıp yapılamayacağını da içerecektir, yani standartlarımızı daha yüksek bir seviyeye çıkarmamız gerekiyor ya da sistemi bu şekilde genişletmek isteyebiliriz. Sonuç olarak, tarife artışına yönelik yatırım programını belirlemek için söz konusu yatırımları destekleyecek ve programın uygulanması ile ilgili olarak müşteriye gelecek yükü belirleyecek tarife seviyeleri ve yapılarını belirlememiz gerekmektedir. Müşteriye gelen bu yükün çok önemli olduğunu biliyorsak ve durumu analiz ettirmişsek, o zaman bir dış finansman kaynağına gidip neden bu hibe parasına ihtiyacınızın olduğunu, amacınızın nüfusa gelen yükü mahsup etmek olduğunu açıklamak çok daha kolay olacaktır. Hizmet Kuruluşlarının Mali Durumu Hizmet kuruluşlarındaki ya da belediyelerdeki tarife artış sürecinin tasarımı ile ilgili olarak ve de gelir artışına ihtiyacınız olup olmadığı sorusunun cevabını verebilmek için hizmet kuruluşunun mali analizini yapmak gerekir. Eğer söz konusu hizmet kuruluşunun içinde bulunduğu mali durum kötüyse, “bu kötü yönetimin bir sonucu mu, yoksa dış nedenlerden ötürü gerçekten bir gelir artışına mı ihtiyaç var?” sorusunu cevaplamak gerekir. Ülkenizdeki ya da diğer ülkelerdeki oranları karşılaştırmak üzere diğer hizmet kuruluşlarıyla karşılaştırma sürecinin yürütülmesi önemlidir. Böyle bir analize dahil edilmesi gereken ortak nakit esaslı gözden geçirme gerekliliğinden bahsederken, tabi ki işletmebakım, harcamalar, borç hizmet ödemelerini dikkate almak zorundayız. Ayrıca halihazırda kredimiz varsa, normal yıllık sistem yenilemelerini ve iyileştirmelerini de göz önünde bulundurmak durumundayız. O yıl içinde herhangi bir ekipman satın almak istiyorsanız bu konuyu, her türlü nakit finansman sermaye gelişmelerini ve ayrıca vergileri de analiz etmelisiniz. Gözden geçirme gerekliliğine karar vermek için gereken etkenler şöyledir (örnek su içindir): A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 81 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I • • • • • • • Hizmet verilen müşteri sayısı; Müşteri su kullanımı: Atıksu miktarına değil, su tüketimine göre ayarlanmıştır; Hava koşulları; Enflasyon; Faiz oranları; Sermaye finansman ihtiyacı; Ekonomik durum. Tarife ücretlerini arttırma süreci tasarımında, paydaşlara ve sürecin unsurlarına bakalım. Genellikle hizmet kuruluşu, önce durumu analiz ettikten sonra, o ülkedeki düzenleyicinin kim olduğuna bağlı olarak, düzenleyici kuruma bir teklif hazırlar. Düzenleyici kurum, durumu inceler ve hizmet kuruluşuna yanıt verir. Sonra da, kamunun katılımı ve söz konusu tekliflere ilişkin halkla istişareler dahil olmak üzere tüm sürecin çok önemli bir kısmı başlar. Süreçte olan farklı paydaşların ve onların çıkarlarının yer aldığı aşağıdaki Tablo 1’de, örnek olarak belediyeye kredi veren uluslararası bir finans kuruluşu ele alınmıştır. Rolleri sermaye yatırımını sağlamak; amaçları, süreç sonunda paralarını geri almaktır. Başka bir deyişle, ilgilendikleri konu, belediyede maliyet geri kazanımının olacağının güvence altına alınmasıdır. Tarifeler açısından bunun anlamı, verecekleri tepkinin tarifelerin yükseltilmesi yönünde etkili olmasıdır. Belediyenin rolü ise, AB mevzuatına uyum sağlamaktır. Söyledikleri, belediyedeki müşterilerine daha iyi yaşam koşulları sağladıklarıdır. Çıkarları ise, bir sonraki seçimleri kazanmak istemeleridir; ve bu nedenle çok yüksek olmamaları için tarife düzenlemelerini ve tarife artışlarını kontrol etmek isterler. Sonuç olarak kendi çıkarları doğrultusunda verecekleri tepki daha çok tarifeleri düşürmek ya da tarifeleri arttırmaktan ziyade mevcut düzeyde tutmak olacaktır. Hizmet kuruluşuna bakarsak, onların rolü de yeterli hizmeti sağlamaktır. Söyledikleri şey, bütün müşterilere yüksek kalitede hizmet sunmaktır. Ancak sonuç olarak çıkarları, mümkün olduğu kadar yüksek oranda kâr elde etmektir ve tarifelerin belirlenmesi açısından oldukça liberal bir piyasaya sahip olmak isterler. Elbette sürekli tarife artışına ihtiyaçları olduğunu söyleyeceklerdir. Eğer sistemde düzenleyici bir kurum varsa, ki bu kurum genelde tarafsızdır ve öyle olması gerekir; tüm paydaşların tüm söylediklerini ve çıkarlarını göz önünde bulundurması gerekir. Sistemde bir de müşteriler var ve onların rolü de sistemi bu şekilde kullanmaktır. Mümkün olan en yüksek 82 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I hizmeti beklerler, ancak tabii ki söz konusu hizmet için mümkün olduğu kadar az ödemek isterler. O halde, verebilecekleri tepkiler konusunda iki seçenek söz konusu; tarife artışına itirazda bulunabilirler ya da ilgili hizmeti daha az kullanırlar. Bu da bizi, gereğinden büyük altyapı konusuna götürür. Müşteriler yeterince güçlü değilse, ülkede tarife artışlarına itirazda bulunma gibi bir kültür yoksa, müşterilerin hizmetten daha az faydalandığı bir durumla karşı karşıya kalabilirsiniz; çünkü tabii ki bunu ödemek istemeyecekler. Bunun sonucunda da ihtiyaçtan büyük bir altyapı projesine sahip olabilirsiniz. Tablo 1: Süreçteki Paydaşlar Paydaşlar Rol İfade Çıkar Eylem Uluslararası Finans Kuruluşları Yatırıma sermaye sağlamak “Paramızı geri istiyoruz” Yatırımın geri dönüşünü sağlamak Tarifeleri arttırmak Belediye AB mevzuatıyla uyum “Daha iyi yaşam koşulları sağlıyoruz” Gelecek seçimleri Tarifeleri kazanmak. azaltmak Tarife tespitini kontrol etmek. İşletme Uygun hizmet sağlamak “Yüksek kaliteli hizmet Mümkün olan en Tarifeleri fazla kâr sağlıyoruz” arttırmak Tarifelerin tespiti Tarafsız için serbest piyasa oluşturmak Düzenleyici Tarife ücretlerinin “Bütün yönleri ele organ/kurum uygun düzeyde alıyoruz” belirlendiğinden emin olmak Müşteriler Tarifelerin adaleti Tarifelerin (hizmetin karı/ arttırılmasına yaygınlaşması/ karşı. amorti edilmesi) Hizmeti kullanmak “Yüksek kaliteli hizmet Mümkün olduğunca az istiyoruz” ödeme yapmak Daha az hizmet kullanmak. Bu durumda, belediyenin sorması gereken önemli sorular şunlardır: • Belediyede tarife artışına yönelik bir stratejimiz var mı? • Kullanılabilecek yöntemlerin ne olduğunu biliyor muyuz? • Tarife oluşturmak ve değiştirmek için kim yetkili? • Ücretler hangi sıklıkla gözden geçirilmeli? • Yöntem ne kadar şeffaf? • Paydaşların rol ve sorumlulukları nelerdir? • Tesis proje uygulama birimi verimli olabilmek için herşeyi yapıyor mu? Belki de, eğer etkinlik iyileştirilse, tarife oranı daha düşük olabilir ve müşteriler için o kadar da büyük bir yük olmaz. Verimin geliştirilmesi ile tarife ücretleri azaltabilir mi? O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I • Tesis proje uygulama birimi diğer bölgelerdeki tarifelerle kıyaslama yapıyor mu? • Tesis proje uygulama birimi tarife oluşturma sistem ve sürecini analiz etti mi? • Tesis proje uygulama birimi tarifelerin yükseltilmesi süreci için bir “halkın katılımı stratejisi” belirledi mi? • Talep tarafı için bir yönetim stratejisi var mı? Düşük oranlı tarife uygulayarak müşterileri tüketim miktarlarını azaltmak konusunda teşvik edebilirsin. Bu şu anlama geliyor; hizmetin etkinliğini arttırarak hizmetlerin tüketimini azaltma yolları hakkında müşterilerin bilgilendirilmesinden hizmet kuruluşu sorumlu olmalıdır. Aslında bu ifadede bir çelişki söz konusu, çünkü hizmet kuruluşları doğal olarak hizmetlerinin mümkün olduğu kadar çok kullanılmasını ve faturalardan mümkün olduğu kadar çok para kazanmayı isterler. Ancak bu, etkinliği gerekli kılan yeni bir eğilim ve tüm hizmet kuruluşları için geçerli; enerji etkinliği, elektrik kullanımının azaltılması, kullanılması gerekli olmadığında su kullanımının azaltılması ve bunun ölçülmesinden bahsediyoruz. Tesis işletimine müşterilerin katılımını sağlamak için bir strateji var mı? “Açık kapı”, yani müşteriyi sorumlu yapmak bir strateji olabilir. Pratikte işleyişine bakarsak, AB ülkelerinden herhangi birinde, atıksu veya su arıtma tesislerinde, genellikle bu tesise bağlı eğitim merkezleri ya da öğrenim merkezleri vardır. Bunlar genellikle herkesin gidip bu hizmet kuruluşu ya da sistem hakkında bir şeyler öğrenebildiği yerlerdir. Atıksu arıtma tesisini ya da düzenli depolama sahasını gezebilirler. Buraya gelen pek çok öğretmen, öğrenci, okul da vardır; bu, çevre eğitimidir. Bu sayede, sistemin aslında nasıl işlediğini görmelerini sağlayarak, müşterilere sorumluluk yüklenmiş olur. Tarife arttırımından tesisin müşterileri nasıl haberdar edilecek? Tariflerdeki artışlar konusunda müşterilerinizi pratikte nasıl bilgilendireceğiniz çok önemli bir konudur. Olabilecek en kötü şey, her ay su faturasını alan müşterinin, her ay veya her altı ayda bir, artan tarifeleri görmesidir. Elbette sorgulayacak ve itiraz edecektir. Birkaç yıl önce memleketim Posnan’da yaşanmış olan, Polonya’daki bir durumu örnek vereceğim. Posnan atıksu arıtma tesisinin yapımı ve kanalizasyon şebekesinin uzatılması için ISPA hibesi aldı. Belediye son derece mutluydu, AB’den para aldıkları için ne kadar iyi olduklarını gösteren çok büyük medya kampanyaları düzenlediler. Bunu tüm gazetelerin ilk sayfasında, radyoda, televizyonda görebiliyordunuz. Aslında herkes mutluydu; ancak birkaç ay sonra, su faturaları artmaya başladı. “AB’den hibe paramız varken neden daha fazla ödeme yapalım?” şeklinde sorgulamalar yapıldı. Belediyenin hatası şuydu; sonuçta maliyet kazanımının olması gerektiğini ve bunun, söz konusu altyapının inşa edilmesinde hibe parasını alırkenki koşullardan biri olduğunu müşterilere açıklamadı. Bu konuda insanları bilgilendirmenin farklı yolları olabilir. Elbette kitle iletişim araçları en sık kullanılan yollardan biri, fakat pek çok durumda da karşılaştığımız gibi, su faturasına iliştirilecek bir bilgi broşürüyle de olabilir bu. Hangi yüzdelerle tarifeleri artırdığımızı, bu parayla ne yapacağımızı, şebekemizi sene içerisinde ne kadar uzatacağımızı müşterilere bildirir ve detaylarıyla açıklayabiliriz. Macaristan’da, atık sektöründeki uyum fonu projelerinden biri ile ilgili, maliyet üzerine örnek bir olayı inceleyelim. Tablo 2’de tarifelerden ve atık sisteminden gelen maliyetleri ve planlamanın nasıl yapıldığı gösteriliyor. 2009’daki birinci ve ikinci sütunda, atık arıtma ücreti maliyeti kişi başına yılda yaklaşık 18 Avro ve tarifelerin artışı 2030’a kadar geliyor ve bu yılda kişi başına yılda 29.33 Avro’ya ulaşıyor. Tablo 2: Maliyetler üzerine bir örnek - Macaristan Yıl Atık arıtma ücreti EUR/kişi/yıl Atık arıtma ücreti EUR/hane/yıl Atık arıtma ücreti EUR/hane/ay 2009 18,27 47,50 3,96 2010 19,91 51,75 4,31 2011 22,21 57,75 4,81 2012 23,98 62,36 5,20 2013 25,78 67,03 5,58 2014 27,01 70,23 5,85 2015 27,09 70,44 5,87 2016 27,93 72,63 6,05 2017 (18-24) 28,04 72,90 6,07 2025 28,80 74,89 6,24 2026 28,91 75,15 6,26 2027 29,01 75,42 6,29 2028 29,11 75,69 6,31 2029 29,22 75,98 6,33 2030 29,33 76,27 6,36 Burada altını çizmek istediğim nokta, bunun uzun vadeli bir süreç olduğu ve aslında her geçen yıl müşterilerin ücretlerde bir artış beklemek durumunda olduğudur. Hizmetin Ödenebilirliği Ödeme güçleri, meskenlerin gelirlerine, hizmetin tüketim düzeyine, tarife politikasına, eğer varsa A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 83 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I sübvansiyon programına ve ödeme tahsilatı düzeyine göre belirlenir. Genel olarak belediyede ödeme gücünü hesaplamanın iki ana yolu vardır. Hizmet kuruluşlarına harcanan aylık mesken geliri payı olarak belirlenebilir ya da toplam mesken harcamaları içindeki hizmet kuruluşu ödemelerinin payı olarak hesaplanabilir. Pratikte, mesken harcamalarını esas alarak yapılan hesaplamanın, tüm gelir kaynaklarını içerdiği için daha doğru olduğu kanıtlanmıştır. Genellikle, Orta, Doğu ve Güneydoğu Avrupa’daki geçiş sürecinde olan ekonomilerde, gri alan denilen durumla karşı karşıya kalınır. Bir takım farklı kaynaklardan gelirleri olan insanlar bunları vergi görevlilerine bildirmezler. Bu Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin pek çoğunda sıkça rastlanan bir durumdur. Karşılayabilirlik analizi yapmakta olan bir belediyeyseniz ve bunu mesken geliri esasında inceliyorsanız, asla tüm gelir kaynaklarını kapsayamayacağınızı dikkate almalısınız; çünkü hiç kimse resmi olarak rapor edilmeyen bu kaçak gelir kaynaklarını size bildirmeyecektir. O nedenle eğer toplam mesken harcamalarını incelerseniz, bu, gerçek durumu daha iyi bir şekilde yansıtabilir. Dikkate alınması gereken diğer hususlar, yapılmayan ödemelerin derecesi, faturaların tahsilat yüzdesi ve gerçek karşılayabilirlik durumunu göstermeyen tarifeler açısından düşük düzeylerdir. Tablo 3’te hepsi yeni üye olmuş Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ile Arnavutluk, Bosna, Hırvatistan, Makedonya ve Sırbistan Karadağ gibi Güneydoğu Avrupa ülkelerindeki ortalama, toplam mesken harcamaları, üç kilit hizmet kuruluşu açısından karşılaştırılmaktadır. Tablo 3: 2003 yılı verileriyle tesis hizmetlerinin ödenebilirliği (toplam hane harcamalarının yüzdesi olarak ) Elektrik Isınma Su Orta ve Doğu Avrupa 3,8 3,7 1,6 Güneydoğu Avrupa (ortalama) 4,86 1,14 1,02 Arnavutluk 4,2 0 0,8 Bosna Hersek 5,4 0,6 1,1 Hırvatistan 3,9 0,4 1,3 Makedonya 5,3 0,1 1,2 Sırbistan ve Karadağ 5,5 4,6 0,7 daha fazladır. Bu verilerin pratikte karşılayabilirlikle ilgili olarak aslında neyi ifade ettikleri ve ödeme gücü düzeyinin nasıl değerlendirildiği, genellikle bunların belirli nirengi noktaları ile karşılaştırılması ile yapılır. Hizmet kuruluşu faturaları için kabul edilebilir harcama düzeyinde, elektrik, ısınma ve suya yapılan toplam mesken harcamalarının %25’i nirengi noktası olarak alınmıştır. Bu, uluslararası finans kuruluşları tarafından alınan bir nirengi noktasıdır. Bir önceki tabloda (Tablo 3), bu verilere bakıp bunları söz konusu nirengi noktaları ile karşılaştıracak olursak, aslında karşılayabilirlikle ilgili herhangi bir sorunumuzun olmadığını görebiliriz. Orta ve Doğu Avrupa’da, Güneydoğu Avrupa’da tüm tarifeler, alınan nirengi noktalarından çok daha düşük. Ancak bu tabii ki şu anki durum ve fatura tahsilat yüzdesi genelde çok düşük. Asıl sorun yoksullarla ilgili. Faturaların ödenmesinde sorun yaşayacak olan, belediyelerin en yoksul üyeleri, Aslında şu anda, genellikle faturaları ödemeyenler de onlar, çünkü paraları yok. O yüzden karşılayabilirlik analizini yaparken, proje nüfusunun en yoksul %10’unu incelemeniz, bu durumu dikkate almanız açısından önemli. Şimdi karşılayabilirlik ile nirengi noktalarını maliyet kazanımı düzeylerinde karşılaştıracak olursak; bu da uluslararası finans kuruluşları tarafından kötümser ve iyimser senaryoya göre yapılan bir hesaplamadır. Kötümser senaryoda ise daha yüksek bir düzeyde olduğumuzu, karşılayabilirlik eşiğinden %25 daha yukarıda olduğumuzu görebiliriz. Şekil 1’de, muhtemelen ulaşılması oldukça güç olan iyimser harcama değerleri ve bu harcamalara ilişkin nirengi değerleri görüyoruz. O halde, ülkelerde kesinlikle karşılayabilirlikle ilgili çok ciddi sorunlar olacaktır. Şekil 1: Ödenebilirlik Düzeyinin Belirlenmesi 30.0 25.0 25.0 20.0 15.0 10.0 5 0 10.0 3.8 4.9 10.0 3.7 9.1 5.0 1.1 7.0 1.6 1.0 Elektrik Isıtma Su Orta ve Doğu Avrupa Toplam işletme payı Güneydoğu Avrupa Elektrik için Orta ve Doğu Avrupa’da toplam mesken harcamalarının yaklaşık %3,8’i, Güneydoğu Avrupa’da ise biraz daha fazla olmak üzere yaklaşık %5’idir. Isınma için bu oran, Orta ve Doğu Avrupa’da yaklaşık %3,7 Güneydoğu Avrupa’da ise yaklaşık %1’dir. Su için ise yine %1’dir; Orta ve Doğu Avrupa’da biraz 84 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Karşılaştırma Belediyenin gerçekten en yoksul üyelerine nasıl yardım edebileceği ile ilgili olarak, Avrupa’nın farklı ülkelerinde en sık kullanılan iki uygulamayı seçtim. Maliyet kazanımının sosyal etkilerini azaltmak için bloke tarifeler O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I denilen bir uygulamaya başvurabiliriz. Söz konusu uygulamada, belirli bir eşiğe kadar, örneğin belirli bir metre küp su olsun, hizmetlerimizin düşük bir maliyette ya da ücretsiz olduğunu söylüyoruz. Eğer müşteriler bu eşiğin üstünde bir tüketim yaparlarsa kendilerine tam maliyet uygulanır ve normal tarifeyi ödemek durumunda kalırlar. Bu iyi bir çözüm, çünkü müşterilerin hizmete erişimlerini sağlıyor, birisi ödemediği zaman hizmeti kesilmiyor. Herkesin suya ve tüm hizmetlere erişimi var; fakat hizmet kullanımında tasarruf yapmaya teşvik ediliyor. Buradaki problem şu; belediyenizde çok iyi geliştirilmiş bir ölçüm sisteminizin olması gerek ki belirlenen eşiğin altında mı tükettiklerini yoksa daha mı fazla tükettiklerini fiilen ölçebilesiniz. Diğer bir çözüm de, nüfusun en yoksul kesimine özel yardım programları getirmek olacaktır. Bunlar, toplumun önceden belirlenmiş gruplarına nakit aktarmak için geliştirilen özel programlardır; örneğin minimum tüketim düzeyini karşılayacak şekilde emekliler ya da sosyal yardımlardan faydalanan insanlar. Bu programı etkin bir şekilde uygulayabilmeniz için durumu çok iyi bir şekilde değerlendirmiş olmanız, böylesi bir sorunun mevcut olduğu meskenleri belirlemeniz gerekir. Bu programlar aynı zamanda finansman kaynaklarına, yani bunları destekleyecek paranızın olup olmadığına bağlıdır; bu şekilde sosyal sorunların etkilerini azaltabilirsiniz. Sonuç olarak, hangi sistem kullanılırsa kullanılsın, strateji şu olmalıdır; kirleten öder ilkesine göre, herkes ödemelidir. Toplumun en yoksul üyelerinin hiç ödemeyeceğini söylediğiniz bir sistem oluşturmak iyi bir şey değil. Bu şekilde, onları sistemden sorumlu tutmamış olursunuz. Onun yerine, “Şu anda sorunlarınız var, toplam tarifenin %10’unu ödeyebilirsiniz, ama ödeyin” demek daha iyi olacaktır. Onları ödemeye teşvik edin ki onlar da sisteme dahil olsun, onları da projeden sorumlu tutun ve getireceğiniz tüm değişikliklerden onların da sorumlu olmasını sağlayın. Son olarak, kirleten öder ilkesi ile ilgili konuları özetleyecek olursak, tarife artışlarının gerekli olduğu sonucuna varabiliriz ve bütün ülkelerde önümüzdeki on yıl boyunca da gerekli olacaklardır. Ancak oranları belirlemeden önce, hizmet kuruluşunun mali istikrarı ve sürdürülebilir işletimi sağlayabilmesi amacıyla, onlarla birlikte çalışmak önemlidir. Sonrasında da tarife artışlarının tasarlanması gerekir. Kullanılan kaynakların boşa gitmemesi için her şeyi yapmamız gerek. Halkın iyi bir şekilde bilgilendirildiği iyi bir halkla ilişkiler kampanyası yapmamız gerek ve karşılayabilirlik analizini tasarlamalı ve maliyet kazanımının sosyal etkilerini hafifletmenin yollarını belirlemeliyiz. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 85 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Sorular ve Yanıtlar SORU 1, Tahir ERGİN, Bitlis Belediyesi: Joanna Fiedler yapılan atık işleme veya arıtma tesislerinin işletmesini sağlamak için belli bir nüfusun en yoksul %10 kısmının bir şekilde sübvanse edilmesi gerektiğinden bahsetti. Belki bu %10 rakamına nasıl ulaştığımıza dair bir görüş verilebilir. Fakat ülkemizde toplumun %25’inin yoksulluk sınırının altında olduğunu düşünürsek, özellikle Doğu Anadolu’da bu oranın çok daha yüksek olduğunu da hesaba katarsak, bu yaklaşımın yeterince sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Bu durumda daha değişik bir sübvansiyon yöntemi geliştirmek gerektiğine inanıyorum. Bu konuda ne düşündüğünüzü öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. YANIT 1, Joanna FIEDLER: Burada verdiğim analizdeki karşılayabilirlik konusundaki sorun, ortak yöntemlerin olmaması. Her ülkedeki sosyal durum gerçekten çok farklı ve ödemelerde sorun yaşayan farklı gruplar söz konusu. Örneğin, bazı ülkelerde işgücüne bağlı olabilir. Emeklilerin yoğunlukta olduğu ülkeler var, bu durumda emekliler hedef grup olacaktır. Ama toplumun çok canlı olduğu başka ülkeler var; buralarda çok fazla genç insan var, o kadar emekli yok, o zaman da onları bunun içine dahil edemezsiniz. İşsizler yoğunlukta olabilir, o zaman belki de onları belirli bir şekilde destelemek istersiniz. Genel anlamda bunun nasıl yapılacağını söylemek çok güç. Karşılayabilirlik sorunları büyük ölçüde belediyede yapılan analize dayanır. Ödemelerde sorun yaşayabilecek gruplar olarak belirlenebilecek grup türleri neler? Örneğin, bazı ülkelerde öğrenciler yüksek tarifeleri ödemekten muaftır, çünkü onlar hala okuyorlar, herhangi bir gelirleri yok. Yani bu, büyük ölçüde ülkenin siyasi durumuyla, ülke düzeyindeki yaklaşımla ve belediye içindeki durumla alakalıdır. SORU 2, Bir katılımcı: Ülkemizin doğu kesiminde insanların büyük çoğunluğu yoksul olduğundan dolayı, yani toplumun az bir kesimini temsil etmeyen, çoğunluğunu temsil eden halk kesimi yoksul olduğundan dolayı bunu bir şekilde sübvanse etmenin başka yolları olmalı. Yani öneriniz var mı? YANIT 2, John BUTSON: Bence bu planlama ve programların farklı bölgesel odakları ile ilgili söylediğim şeyi gösteriyor. Açıkça, bölgenizde hangi projeyi öne 86 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I sürerseniz sürün, eğer çok düşük bir gelir düzeyi varsa, o zaman daha yüksek ücretlerin karşılanabilirliği çok daha düşük olacak ve bunun o bölgedeki projelerin finansman stratejisinde yansıtılması gerekecektir. Benzer şekilde gelir düzeyinin çok daha yüksek olduğu başka bölgeler var ve belki de onlar toplamın daha büyük bir kısmını ödeyebilirler. Farklı bölgeler arasında, çapraz sübvansiyon terimini kullanmaya çekiniyorum aslında, çünkü belki de bu terim uygun değil. Ama yine de program içinde böylesi bir durumda açıkça görülüyor ki; ödeyemeyecek insanların yoğunlukta olduğu bir bölgede kirleten öder ilkesine uyum sağlamanız açısından üzerinizde çok daha az bir baskı olur. Sonuç olarak, Komisyon’un bakış açısına göre, ben Komisyon adına konuşamam, ama biliyorsunuz, pratikte olacak olan bu, fiyatlar uzun vadede kaçınılmaz olarak artacak, ancak yine de bunlar o bölgedeki insanlar için karşılanabilir olmalı. Bunun büyük bir kısmının etkinliğe dayandığını vurgulamak istiyorum. Joanna’nın söylediği şey çok geçerli. Ben bir hizmet kuruluşuyla çalışıyorum, aslında başka bir ülkedeki enerji şebekesiyle çalışıyorum. Onlar artan talebi karşılamak için yeni bir santral yapmak zorunda kalacakları gerçeğine rağmen, kendilerini enerji etkinliğini artıracak bir girişimci olarak görmeyecekler. Enerji etkinliğini arttırmak için çok daha maliyet etkin olmak ve talebin olmaması, sonra da ihtiyaç geliyor. Aynı şey su için de geçerli. SORU 3, Ayhan APAYDIN, Nevşehir Belediyesi: Türkiye’de 3225 belediye olduğu belirtildi. Bunların 225 tanesinin atıksu tesisinin olduğu ve bunların çoğundan fazlasının da işlemediği, benim yaptığım çalışmaya göre 10’a yakın tesisin nüfusu 100.000’in üzerinde olan illerde atıksu arıtma tesisi olduğu göz önüne alınırsa, bu tesislerin finansmanının büyük bir kısmının yurtdışından alınan kredilerle yapıldığı ortaya çıkıyor. Öte yandan Türkiye’deki belediyelerde %30 - %40’a yakın tahsil edilemeyen su faturaları var. Yine aynı rakamlara yakın kaçak oranları var ve Türkiye’de çevreye duyarlı belediyeyseniz, aynı zamanda borcu olan belediyesiniz. Bugün bütün belediyelerin İller Bankası ile olsun, Sosyal Sigortalar Kurumu ile olsun ciddi sorunları var. Her ne kadar gerek genel idarede gerek yerel idarede çevre konuları ve atıksu arıtma tesisleri öncelik gibi gözükse de, gördüğüm kadarıyla Türkiye’nin ve bu belediyelerin O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I ekonomik ve sosyal şartları dikkate alındığında şu anda öncelik kapsamına girmiyor. Ben inanıyorum ki, yeni giren Avrupa Birliği ülkeleri Estonya, Letonya olsun veya Polonya, sizin önceki dönemlerinizde buna benzer sorunlarla karşılaşmış olabilirsiniz. Bu bağlamda düşündüğünüz zaman Avrupa’da gayri safi milli hasıla ile atıksu bedelleri arasında ciddi bir ilişki var. Örneğin, Danimarka’da gayri safi milli hasılanın %2’lik bir kısmı atıksu arıtımının bedeli olarak alınmakta. Sizlerin bu tecrübelerinden yararlanarak Türkiye’deki belediyelerin ekonomik durumu ve genel idarenin belediyelere bakış açısı dikkate alındığında bu Avrupa Birliğine yeni giren ülkelerin atıksu tesisi işletilmesi noktasında bizlere, bizim gibi ülkelere ne gibi tecrübeler aktarabilirsiniz? Yani bu tesislerin işletilmesi, kurulması boyutunda veya ekonomik ya da sosyal boyutta mutlaka iyileştirici çalışmalar vardır. Bizlere ne gibi tecrübeler aktarabilirsiniz? YANIT 3, J. BUTSON: Danimarka, zengin ülke, yani %2 yine çok para. Ancak bu yine de uyum fonları için seçilen bir ülke, çünkü uyum fonları, kesinlikle GSYH’si AB ortalamasının %90’ının altında olan ülkelerle ilişkilidir. Siz de katılım sonrasında açıkça uyum fonları kapsamına gireceksiniz. Bunun anlamı tabii ki şu, birçok proje pek çok durumda AB tarafından %85’e kadar finanse ediliyor. Tamam, dün söylediğimi kabul ediyorum, bu aslında sütün kaymağı, sütün kendisi değil. Yine de daha yoksul bölgelerde kilit projelere AB’den finansman alırsanız, o zaman yerel halk daha az katkıda bulunacaktır, bu hibe fonu. Söz konusu yatırım için bulunması gereken paranın mutlak tutarı daha düşük olacak ve o bölgenin GSYH’si düşük olduğu için yüzde olarak nispeten hala biraz yüksek olsa da, en azından mutlak anlamda daha düşük olacaktır. Diğer konu tahsilat oranları ve bunun gibi şeyler hakkında sizin söylediğinize geliyor. Tahsil edilmeyen %30-40. Yaptırım konusu var ve işte bu yüzden bu hiyerarşiyi akılda tutmanın önemli olduğunu söyledim; mevzuatın yansıtılması, mevzuatın uygulanması ve sonra da yatırım yapılması. Çünkü yaptırımın etkisi olmadan bunu yapamazsınız. Ankara’da bir proje hazırlarken belediye ile konuşmaya gittim ve onlar şöyle dediler; “tamam, çevresel yaptırım açısından çok fazla şey yapmıyoruz ama bunu yapmak için mekanizmalarımız var”. Açıkça görülüyor ki, çok iyi bir restoran denetim sisteminiz var. Restoran mevzuata uyum göstermediği takdirde restoranı kapatıyorsunuz. En azından bana böyle söylendi. O halde prensip olarak, yeterli sayıda insan olduğunda, çevre konusunda da buna benzer bir şey yapabilirsiniz. Sanayide de yapabilirsiniz, uyum gösteren ya da göstermeyen. Su faturalarının tahsilat oranında vs. yapabilirsiniz. Sonuç olarak su faturalarının tahsilat oranını, %100’e değil ama kesinlikle sizin sözlerinizde ima ettiğiniz %60-70’in üstüne çıkarabiliyor olmalısınız. Tahsilat daha yüksek, oranlar o kadar yüksek olmayabilir. Bunların hepsi bir arada işliyor, hepsi de birbiriyle ilişkili. Sonunda makul olan bir şeye ulaşmanız gerek. Ancak buradaki perspektifi unutmayın. Bu seminerin perspektifi “AB’ye katılım ışığında”. Altını çizmem gerekiyor, muhtemelen bu çok hoşunuza gitmeyecek ama AB çevre mevzuatına uyumun isteğe bağlı bir şey olmadığı gerçeğinin altını çizmem gerek. AB’nin bir üyesi olarak kabul edilmek istiyorsanız, o zaman uyum sağlamak zorundasınız. O halde, uyum sağlamanıza imkan verecek ve sizi uyuma doğru götürecek ulusal ve bölgesel programlar geliştirmenize imkan verecek plan ve programlar geliştirmelisiniz ve elbette gelir düzeyinin en düşük olduğu, GSYH’nin en düşük olduğu bölgelerdeki programlar en yüksek düzeylerdeki yardımı almalıdır, pratikte bunun işleme yolu muhtemelen bu olacaktır. Fakat kabul ediyorum ki bu kolay değil. SORU 4, Mustafa CANLI, Gümüşhane Belediye Başkanı: İfade edildiği gibi, gerek atıksu, gerekse de diğer altyapı sorunlarının çözümü için veya belli bir seviyeye gelmesi için yaklaşık 70 milyar Avro’luk bir paraya ihtiyaç var. Bildiğimiz kadarıyla daha önce Avrupa Birliği’yle müzakere eden ülkelere yapmış olduğu yardım oranları daha yüksekti. Ama şu anda izlenen politika ile yapılan katkıların düşük olduğunu görüyoruz. Özellikle dün 5 milyon Avro’nun altındaki projelere destek verilmeyeceği yönünde bir ifadede bulunuldu. Türkiye’de belediyelerin büyük bir çoğunluğu, özellikle nüfus yoğunluğu az olan belediyeler, genelde maliyet olarak veya öz sermaye olarak çok büyük imkansızlıklar içindeler. Doğu ve Güneydoğu’daki belediyelerin olduğu gibi, Ankara’nın doğusunu aldığınız takdirde, bütün belediyelerin bu sıkıntılar içinde olduğunu görüyoruz. Bu nedenle bence Avrupa Birliği’nin bu manada verdiği yardımın arttırılması gerekmez mi? İkinci olarak da bu 5 milyon Avro’luk bir tespitin yüksek olduğunu düşünüyoruz. Eğer böyle olursa özellikle küçük ve orta ölçekli belediyelerin bu altyapı sorunları nezdinde alacağı hibe yardımının da olmayacağı kanaatini taşıyorum. Bu konuda bilgi verebilir misiniz? YANIT 4.1, J. BUTSON: İlki ve en önemlisi şu; bu soru, bugün öğleden sonra Sayın Sarıgül’e yöneltmeniz gereken bir soru. Ama benim bakış açıma göre, bunun anlamı, yani Sayın Sarıgül’den tatmin edici bir yanıt alamazsanız, bunun anlamı işbirliği yapmanız gerektiğidir. Birlikte 5 milyon Avro’ya erişen projeleri bir araya getirmelisiniz. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 87 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Bu, farklı belediyeler tarafından yönetilen birçok farklı düzenli depolama sahasını ya da birçok farklı atıksu arıtma tesisi bile olabilir, ama belki de bu proje grubu adına, gruplaşmış projeler adına öncü belediye olarak hareket eden belirli bir kuruluş olabilir. Bu konuda alacağınız cevap ya da cevaplardan birisi bu. Sorunlar olacaktır. Uzun bir dönemden bahsediyoruz. Bu, Türkiye’de, 20-30 yıllık bir atıksu arıtma programı. Muhtemelen 20 yılda da olmayacak. Uzun sürede olacak bir şey. Bunu kabul etmek ve öncelikle alternatif finansman kaynaklarını düşünmek önemli. Birçok ülkenin yaptığı şey, kendi çevre fonlarını oluşturmak oldu. Bu fonlarda, örneğin sanayi tarafından ödenen para ve cezalardan gelen paraları ve benzeri şeyleri, daha küçük altyapı projelerini finanse etmek için kullandılar. Yani ülke içinde düşünebileceğiniz başka kaynaklar olabilir. Finansmana uygun olabilmeleri için projeleri gruplaştırmanın yolları olabilir ve böylece Sayın Sarıgül’ü bir şekilde bu projelerin finansmanına ikna edebilirsiniz. YANIT 3.2, J. FIEDLER: Bu yorumlara bir katkıda bulunacak olursam, birkaç yıl önce Orta ve Doğu Avrupa’daki finansman eğilimleri hakkında bir rapor hazırlarken, dış kaynaklardan verilen miktarlarla iç kaynaklardan yapılan çevre harcamaları miktarlarını karşılaştırmaya başladık. Bunun yaklaşık %30’a %70 olduğunu gördük, yani %30’u dış kurumlardan, farklı türlerdeki kurumlardan geliyordu. Fakat yaklaşık %70’i ulusal kaynaklardan geliyordu. Bu bir ortalama, ama şimdiki yeni üye devletlerin ortalaması aşağı yukarı buydu. Bu da tabii ki AB fonlarının sorunlarınızı çözemeyeceğini gösteriyor. Sorunun belirli unsurlarına belli bir oranda katkıda bulunabilirler. Ancak bu kapsamlı çevre finansmanı sistemi dediğimiz sistemin, mali boşluğun belirlenmesi için, ulusal düzeyde geliştirilmesine ihtiyaç var. Bildiğiniz gibi bu boşluk 70 milyar, bu farklı sektörlere nasıl bölünmüş ve ülke içinde kullanılabilecek diğer finansman kaynakları neler? Ayrıca özel sektörün kullanılması konusu var. Özel sektör bu sorunu ele almada nasıl bir katkıda bulunabilir? 88 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Oturum III Altyapı Projelerinin Finansal Boyutları Kuşadası ve Çanakkale Katı Atık Yönetimi Projeleri Michael JACOBSEN ENVEST Planners, Türkiye Türkiye’deki katı atık projeleri ile ilgili deneyimlerimizi sizlere sunma fırsatını bulduğum için çok mutluyum. Kuşadası ve Çanakkale katı atık yönetim projeleri, Ekim ayında Çanakkale için %71 ve Kuşadası için %67 oranındaki bir hibeyle Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilmiştir. Yani bu projeler, böyle bir hibenin alınabileceğine bir örnek teşkil ediyor. Elbette, altyapının oluşturulması için önümüzde hala uzun bir yol var. Öncelikle, Türkiye’deki atık sektörünün durumunu nasıl algıladığımdan bahsedeceğim; böylece kabaca, ortak bir anlayışımızın olup olmadığını kontrol etmiş oluruz. Örneğin, AB gereklilikleri ile ilgili bir konu, bu katı atık sektöründeki projeler açısından ne anlama geliyor? Daha sonra, maliyet, karşılayabilirlik ve finansmanla ilgili konular gelecek. Türkiye’de Kentsel Katı Atık Yönetimi: Türkiye’de katı atık yönetimi ile ilgili olarak, kentsel alanlarda iyi bir toplama sistemi var ve yüksek oranlar söz konusu. Ancak genelde kamyonlar atıkları alıyor, şehrin dışına götürüyor ve bir yere bırakıyorlar. Çok çok az düzenli depolama sahası var. Atıkların resmi olarak ayrıştırılması çok az yapılırken, çok fazla resmi olmayan ayrıştırma var. Ankara’da olduğu gibi bazı şehirlerde, sokakta resmi olmayan ayrıştırma çok fazla. Çanakkale gibi diğer şehirlerde ise bu işlemin çoğunluğu düzenli depolama sahasında gerçekleştiriliyor ve sorumlu olan kişinin yüklenici olması anlamında bir şekilde resmileştirilmiş. Geri dönüştürülebilir olanlar sokak toplayıcıları tarafından toplanıyor, karışık haldeki atıkların içinden elle alınıyor. Aslında bu oldukça iyi ve etkileyici; kullanılan teknoloji göz önüne alındığında sistem oldukça etkin. Ancak işin yrıntısına bakıldığında, sistem yeterince etkin değil ve biz atıkların ayrıştırılması için farklı teknolojiler düşünmeliyiz. Türkiye’de atık sektöründe büyük bir sorun var; yakın bir geçmişte getirilen tesis vergisi. Bu verginin seviyesi kanunla belirlendi ve bu çok düşüktü. Eminim ki burada bulunan tüm belediyeler, tesis vergisinin toplama masraflarını bile karşılamadığının farkındadır. Ayrıca AB’ye uyumlu sistemlerin maliyetini de hiçbir şekilde karşılamıyor. Bu bir sorun, çünkü bu insanların atıkların toplanması ve bertarafı için çok daha fazla para ödemeye alışmak zorunda kalacakları anlamına geliyor. Dürüst olmak gerekirse, Ankara’da yaşayan bir vatandaş olarak gerçekten ilgilendiğim şey, çöpümü evimin önünden birilerinin alması ve götürmesi. Bu çöple ne yaptıkları beni çok fazla ilgilendirmiyor. Ancak tabii ki bununla ilgilenmek zorundayım çünkü çöpü Ankara’da şehirden 5 -10 km uzaklıktaki Mamak’a, yaşadığım yere götürüp, büyük bir çöplüğe atmamaya başladığımızda, insanların daha fazla ödemeyi kabul etmeleri için bunun bir açıklamasının olması, bununla beraber eğitim ve benzeri uygulamaların olması gerekiyor. Bu bir değişimdir. Yeni çevre kanunu, ücretleri belirlemeleri için belediyelere yeterli yetkiyi verecek. Bunu iyi bir şekilde uygulamak sizlere kalacak. AB Gereklilikleri: AB gereklilikleri konusunda bir ulusal ve bölgesel plana ihtiyaç var. Katı atık projelerimizin bu ulusal ve bölgesel planla ilişkili olduğunu göstermediğimiz müddetçe para gelmeyecektir. Küçük bir sorun; Türkiye’de ulusal plan da, bölgesel plan da yok. Çanakkale ve Kuşadası’nda yaptığımız biraz yaratıcıydı, Komisyon da biraz hoşgörülüydü. Temel olarak, direktife özgü uygulama planlarıyla birlikte Yüksek Maliyetli Çevre Yatırımları Projesi’ndeki kendi işimizin bir kısmına atıfta bulunduk ve planın bu olduğunu söyledik. Sonra da teklif edilen tüm çözümlerin bölgesel çözümler olduğunu ve planla uyumlu A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 89 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I olduğunu gösterdik. Ancak elbette bir noktadan sonra Komisyon bu kadar hoşgörülü olmayacak. O zaman da size, “bir ulusal planın olması gerektiğini, bölgesel planın olması gerektiğini biliyorsunuz” diyecekler. Bu, merkezi yönetimdeki meslektaşlarımız tarafından ve bölgeler ve illerin bir araya gelerek hazırlanması gereken bir plan. Benim açımdan belediyelere bu anlamda verilecek ana mesaj, birlikte çalışmanız gerektiğidir. Gümüşhane Belediye Başkanı küçük belediyeler konusundan ve 5 milyon Avro sınırıyla ilgili sorunlardan bahsetti. Şunu söyleyebilirim; katı atıkta gerçekten o kadar küçük projeler istemezsiniz. Çok daha pahalı olurlar. Meslektaşım Agnieszka Sentowska’nın sunumunda, bunun açıkça çok pahalı olduğunu gösteren ekonomik ölçek hesaplaması olduğunu görüyorum. Bir başka sorun ise, Türkiye’de küçük şehirlerin genelde büyük şehirlerden daha fakir olması. Eğer küçük bir şehirseniz ve bunu kendi başınıza yaparsanız, pahalı bir proje yapacaksınız ve muhtemelen büyük komşunuzdan daha fakirsiniz; bu iyi bir fikir olmayacaktır. İşbirliği konusunda pratikte pek çok sorun olduğunu biliyorum, ancak bu konunun altını çizmek istiyorum. Vurgulamak istediğim diğer bir husus da “kirleten öder” ilkesi. Türkiye’de bu konuda iki, belki üç güçlük görüyorum. Bunlardan biri, şu anda belediye bütçelerinin tamamen nakit bütçeler olması. Bu demek oluyor ki, aktiflerinizin değerini, amortisman maliyetinizi gerçekten bilmiyorsunuz ve bu da düzgün bir ücret belirlemenizi çok zorlaştırıyor. Çünkü, bu ücret, aktiflerinizin yenilenmesi maliyetini yansıtmalı; ancak bu maliyeti bilmediğiniz için sorun yaşıyorsunuz. Ya kendinizin bunu bulması gerekiyor ya da size yardım etmeleri için danışmanlar tutmalısınız. Şimdiye kadar karşılaştığımız şey, belediyelerin aktiflerini yenileme maliyetlerini olduğundan az hesaplamaları oldu. Bu atıkta çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmıyor, daha çok su ve atıksuda bu bir sorun. İkinci sorun ise kapatma ve rehabilitasyon maliyeti. Eğer katı atık projeleri için AB finansmanı alacaksak, tüm çöplüklerin kapatılması ve ıslah edilmesi bir gerekliliktir. Yeni düzenli depolama sahasının maliyetinin, 30 yıl sonra işlevi bittiği zaman kapanma maliyetini içermesi de bir gerekliliktir. Sizler, belediyeler olarak insanlara gidip bunu ödemek zorunda olduklarını onlara açıklamak durumunda olacaksınız. Bu aslında bir görev. Üçüncü sorun, bazı belediyelerde, kamu kurumlarının kamu kurumlarına ücret ödememesi yönündeki eğilim. Örneğin okullar, su ve katı atık için herhangi bir ödeme yapmıyor; ya da belediye binası ödeme yapmıyor. Bir yerde bunu anlayabiliyorum, çünkü aslında, bu cepten alıp, öbür cebe koymaktır. Ancak sorun şurada, eğer tam maliyet 90 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I fiyatlarınız varsa ve burada tüm maliyeti esas alıyorsanız ve bunu herkes arasında paylaştırıyorsanız, okullar, ve benzeri kurumlardan para almayarak, aslında nüfusa daha yüksek bir maliyet çıkarıyorsunuz. Ayrıca, yanlış bir teşvik ve yanlış bir davranış örneği sergiliyorsunuz. Bunlar program düzeyindeki gereklilikler. Proje düzeyinde ise, üç konu var. Birincisi, düzgün bir çevresel etki değerlendirmesine ihtiyacımız var. Bu konuda Çevre ve Orman Bakanlığı’nın çok iyi bir iş çıkardığını söylemem gerek. Çok yetkin bir Çevresel Etki Değerlendirmesi Daire Başkanlığı var ve burada düzgün çevresel etki değerlendirmesi yapabilecek pek çok iyi uzmanlar var. Bu kişileri, işi yapmaları için kullanmalıyız. Geçmişte pek çok kez olduğu gibi, ihtiyacımız olanın sadece bir kağıt parçası olduğunu ve içinde ne yazdığının bir önemi olmadığını düşünerek değil; çünkü ne yazdığı önemli. Bu AB için önemli, ama aslında sizin için de önemli. ÇED’ler, çevre açısından önemli bilgileri sağladıkları için yapılıyor. Bir yere düzenli depolama sahası yaptığınızda, kaçak ya da sızıntı olduğunda veya küçük bir köye günde 50 kamyon gönderdiğinizde ne olacağı gibi konular hakkında bilgi sağlıyor. Bunların sadece Brüksel’deki bazı kişiler için değil, aslında burada yaşayan insanlar için incelenmesi gerekiyor. Zannedersem çevre projelerinde biraz şanslıyız, çünkü bazı diğer büyük proje türlerinde olduğu gibi her ne pahasına olursa olsun projeyi zorlama yolunda çok büyük çıkarlar söz konusu olmuyor. Diğer bir husus da, AB’nin ÇED’ler konusunda son derece hassas olması. Bunu yapmayı istememe yönündeki kötü alışkanlık sadece Türkiye’ye özgü değil. Ben Danimarkalıyım. Birkaç yıl önce İsveç’e, Kopenhag’dan Malmö’ye bir köprü inşa etmeye karar verdik. Tahmin edeceğiniz gibi, otoban ve köprü yapımı, bir ana altyapı çalışmasıdır. Ancak Danimarka Trafik ve Ulaştırma Bakanlığı bir şekilde ÇED’lerin kendi projeleri için geçerli olmadığı kararına vardı ve ÇED’i yalnızca proje tasarımını tüm ayrıntısıyla tamamladıktan sonra yaptılar. Bu olaya ve AB tarafından verilen cezaya, nasıl yapılmaması gerektiği açısından bakmak gerekir. Sonuç olarak, projede büyük bir değişiklik yapmak zorunda kaldılar. Gürültüyü azaltmak için, otoyolu koydukları güzergaha 100 milyon Avro’luk bir tünel eklediler. O halde bunu erken yapmak gerçekten anlamlı. Üçüncü husus da, proje işletime girdikten sonra yönetmeliklerin yürürlüğe konmasının büyük önem taşımasıdır. Şöyle düşünüyor olabilirsiniz, “bu adam neden bahsediyor, tabii ki yönetmeliklerimizi yürürlüğe koymalıyız”; ama bunu her zaman yapmıyoruz, öyle değil mi? Normalde çok fazla sorun çıkarmıyor; bu durumda da fazla sorun yaratmayabilir. Yalnızca bunlara ek olarak O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I küçük bir durum söz konusu. AB herhangi bir katı atık projesini finanse ediyorsa, Çanakkale’de ya da Kuşadası’nda olsun, ve beş yıl sonra bazı denetçiler gelip projenin nasıl gittiğine bakabilir. (Böyle olmuştur; paralarının nasıl harcandığını, nasıl harcanması gerektiğini, projenin işe yarayıp yaramadığını görmek için denetçiler gönderdiler. Bu oldukça adil.) Eğer bu denetçiler, atığın düzenli depolama sahasına götürülmediğini ve yolun yarısında boşaltıldığını öğrenirlerse (ki bu olabiliyor: İstanbul’dan Kemerburgaz’a giderken, İstanbul Belediyesi’nin orada sahip olduğu büyük alanla arasındaki yolun yarısında bir sürü atık gördüm, tıpkı bir çöplük gibiydi. Açıkça görülüyor ki; pek çok kamyon, boşaltma ücretinden kaçınıp çöpleri oraya bırakmanın daha iyi olduğuna karar vermiş.), AB’nin, parayı Brüksel’e geri ödemenizi talep etmesine neden olabilir. O halde, bunlara ek bir girişim var, o da yaptırım. Proje tarafından bakıldığında bu, bölgesel bir proje olması gerektiği ve pek çok bileşeninin olduğu anlamına geliyor. Çalışmalarımız sırasında birçok tartışma oldu, çünkü pek çok kişi tasarladığımız projelerin çok pahalı olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle esas olarak, tasarladığımız iki projede, mevcut bütün bileşenleri sıraladık. Sizin projelerinizdeki bileşenlerin biraz farklı olduklarını görebiliyorum. Ancak temel olarak aslında birçok bileşen var. Buradaki asıl mesele şu; bir projenin ucuz mu yoksa pahalı mı olduğunu tartışıyorsanız, bu türde bir projeyle sıradan bir düzenli depolama sahasını karşılaştırmak adil değildir. Çünkü bu sadece bir düzenli depolama sahası değil; bu aslında katı atık yönetimi konusuna bir bütün olarak yaklaşan bir proje. Bu hem iyi bir fikir, hem de bir AB gerekliliği. AB gerekliliği, çünkü AB’de şöyle bir atık hiyerarşisi var: öncelikle atık üretmekten kaçınmalısınız, eğer bundan kaçamıyorsanız geri dönüşüm yapmalısınız, eğer geri dönüştüremiyorsanız yeniden kullanmalısınız; örneğin yakma yoluyla. Yalnızca son seçenek olarak atığı bertaraf edebilirsiniz. Felsefe bu ve işte bu yüzden tüm bu bileşenlere ihtiyacınız var. Bazen geri dönüşüm iyi bir iktisat yöntemi olabiliyor. Bazı durumlarda ise atıkların yakılması ve elektrik üretilmesi ve sıcak su sağlanması iktisatlı olabiliyor; bazen de bu sadece çevre için iyi olabilir. Karşılayabilirlik: Buradaki kilit konu, daha fazla ödemek zorunda kaldıklarında insanları bir şekilde mutlu edebilmektir. Aslında ben, Joanna Fiedler memleketi Posnan hakkında konuştuğunda, biraz utandım, çünkü su hizmet kuruluşu ile birlikte Posnan Belediyesi’yle çalışmıştım. Şunu çok iyi hatırlıyorum, o zaman hibeyi aldıklarında belediyeyle ve su hizmet kuruluşuyla bir tartışmamız vardı; Posnan’da insanları neyin mutlu, neyin mutsuz ettiği konusunda bir analiz yapmıştık ve insanlar mutsuzdu, çünkü suyun kalitesinin kötü olduğunu düşünüyorlardı. Aslında, içilmesinde kesinlikle herhangi bir sakınca yoktu ama insanlar böyle düşünmüyorlardı. O nedenle de marketlere gidip, şişe suyu alıyorlardı. Biz de tarifeleri çok arttırmak zorunda olduğumuzu biliyorduk, o yüzden belediyeye ve su hizmet kuruluşuna ısrarla bir pazarlama şirketi tutmalarını, büyük bir kampanya düzenlemelerini, insanlara ve şehre, sularının artık içilebilir olduğunu söylemelerini tavsiye ettik; o zaman tarifelerinizi arttırabilirsiniz. Ancak sizin de duyduğunuz gibi, onlar farklı bir hikaye anlattılar ve tabii ki sorunlarla karşılaştılar. Buradaki mesaj, tarifelerinizi arttırmanız gerektiğinde elbette ki popüler olmayacağınız. Ankara Belediyesi gelip tarifelerimi yükselttiğinde ve yeni şık bir sayaç takmamı istediğinde ben de mutlu olmuyorum. Fakat insanlara bunu neden yaptığınızı anlamaları için bir hikaye anlatırsanız, o zaman tepkileri azaltabilirsiniz. O halde, bu projeler için ihtiyacımız olan şey eğitim, eğitim, eğitim... Tarifeleri neden arttırdığımız konusunda insanları eğitmeliyiz. Aynı zamanda atık için de eğitmeliyiz; atıklarını ayrıştırmaları ve daha iyi bir şekilde ele almaları için. Burada Türkiye’deki ve özellikle Orta Avrupa’da pek çok ülkedeki sistem, temel olarak her şeyi toplayıp plastik bir poşet içine atmanız ve sokağa koymanızdan oluşuyor. Bu iyi bir sistem değil, çünkü daha sonra iyi kısımların ayrılmasını çok zorlaştırıyor ve pahalı hale getiriyor. Bazı iyi kısımlarının para ettiğini biliyoruz, bunu görebiliyorsunuz; aksi takdirde kartonları ve diğer çöpleri toplayan sokak toplayıcıları olmazdı. Eğer insanlara bu işin bir kısmını yaptırabilirseniz, çok daha iyi bir sisteminiz olacaktır. Bunun bir kısmı olarak şehir toplama merkezleri ile teklif ettiğimiz şey aslında, insanların atıklarını ayırmalarını ve bunların belirli kısımlarını şehirde bir yere getirmelerini gerektiriyor. Şehir toplama merkezi, temel olarak, ayırdığınız atıkları getirebileceğiniz, şehirdeki herhangi bir yerdir. Örneğin, eski buzdolabınızı, yapı malzemelerinizi, toprak, bahçe atığı ya da şişelerinizi getirebilirsiniz. Marketler de kendi market atıklarını getirebilir. İnsanları buna dahil etmek için bir sisteminizin olması gerek; bu da eğitimi gerektirir. İki günde olacak bir şey değildir ve gerçekten çok uzun zaman alacaktır. Danimarka’dan bir başka örnek vereyim; Danimarka’da bir belediyede biyogaz üretim tesisi yaptılar. Fikir şuydu; insanlar organik atıklarını kağıt, metal ve benzerinden ayırmaya başlayınca, bu organik atığı gaz üretmek için kullanabilirsiniz. Teoride çok iyi fikir ve laboratuarlarda işe yarıyor, sorun yok. Uygulamada ise, 10 yıl boyunca A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 91 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I bunu yapamadılar. Sebebi de çok basitti. İnsanlar yeterince ayırma yapmadılar; biyogaz üretim tankında çok fazla plastik, metal ve benzer malzeme vardı ve işe yaramadı. Şu anda yarıyor ama bu çok çok uzun bir zaman aldı. O halde başka bir küçük tavsiye daha; eğitim kampanyalarına çok erken başlayın; bu gerçekten iyi bir fikir. Bu noktada toplamaya ihtiyacımız var. Bizim bu tesislerde yaptığımız, ülkelerin zengin kısımlarında, daha büyük şehirlerde, ikili toplamaya daha erken geçmek. Temel olarak, ikili toplama çok pahalı ve çok fazla eğitim gerektiriyor. O nedenle, insanların her zaman değil ama genelde daha kolay eğitilebilir ve aynı zamanda daha zengin olduğu büyük şehirlerden başlamak iyi bir fikir, örneğin Çanakkale’den. Bu maliyetin çok fazla olup olmadığını birçok kez tartıştık. Bu kadar maliyetli olmasının, pek çok bileşeninin olmasından kaynaklandığını açıklamaya çalıştım. Ayrıca maliyetin önemli bir kısmının aslında eski çöplükleri kapatmak için olduğunu görüyoruz, bu bir AB gerekliliği. Bir proje için para veriyorlarsa, eski çöplüklerin kapatılması konusunda ısrarcı olurlar. Arkasında yatan felsefe çok basittir; eski çöplüğü kapatmazsanız, kamyonların yeni düzenli depolama alanına gidip, boşaltma ücretlerini ödemek yerine eski çöplüklere gidip çöpü öylece oraya bırakmadıklarını kontrol edemezsiniz. Joanna’nın verdiği Macaristan örneğinde görebildiğim kadarıyla bunlar Macaristan’daki maliyetlerin düşük kısmı. Döviz kuru oranlarını doğru hatırlıyorsam, maliyet düzeyinizle aşağı yukarı aynı seviyedeydi. Bunun pahalı olup olmadığını tartışabiliriz ama, üzgünüm, Türkiye’deki maliyeti aşağı yukarı böyle. Bu konu bizi, daha ucuz bir alternatif olup olmadığına getiriyor, çünkü karşılayabilirlik bir mesele. Tablo 1: Türkiye’de Modern Bir Katı Atık Yönetimi Projesi Maliyeti Toplam yatırım maliyetleri (AB projeleri) • 80 - 120 Avro/kişi Dağılım (Çanakkale örneği) • %45’i depolama sahası • %20’si vahşi döküm sahalarının kapatılması ve rehabilitasyonu • %20’si ekipman • %15’e kadarı danışmanlık Tüm işletme maliyetleri • 30 - 50 Avro/ton • ~10 - 15 Avro/kişi/yıl 92 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Sorular ve Yanıtlar SORU 1, Bir katılımcı: Katı atık yönetimi Türkiye’de yeni duyulan ve yeni başlamış bir konu değil. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz. Bu tablo (Tablo 1) içinde ilginç bir maliyet dağılımı var. %20 ekipman, %15’i danışmanlık. Bu çok ilginç geldi bana, dikkat çekip görüşlerinizi almak istedim. YANIT 1, Michael JACOBSEN: Haklısınız, %15 oranı danışmanlık için yüksek. Söz konusu projede danışmanlık kapsamında üç unsur var. Eski çöplüklerin kapatılmasını içeriyor. Hem kapatma, hem diğer işler, düzenli depolama alanları, şehir toplama merkezleri gibi tüm işlerin denetimini içeriyor. Ayrıca, sistemi ileride nasıl işletecekleri yönünde belediyeye yardımı da kapsıyor. Bir işletme sözleşmesi yapmak istiyorlarsa, temel olarak sözleşmenin onlarla birlikte yapılmasını, işletme şirketinin tutulması sürecini de içeriyor. Eğer kendi kendilerine işletmek istiyorlarsa da, Joanna Fiedler’in bahsettiği koşulları karşılayan sistemlerin kurulmasını içeriyor, ki böylece bunların hizmet kuruluşu için maliyetinin ne olduğunu görebilirsiniz. Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerdeki, en azından ASKİ, İSKİ’de, bu kuruluşların içinde bu unsurların pek çoğuna sahipsiniz; bunu takdirle karşılıyorum. Fakat Çanakkale, Tokat, Nevşehir boyutlarında olan şehirlerde bunlar yok ve tipik olarak bunu nasıl oluşturacağınıza dair bilgiye sahip değilsiniz ve bu konuda size yardımcı olması için birine ihtiyacınız var. Şunu da eklemeliyim, ben bir danışmanım, bu hizmeti satarak geçimimi sağlıyorum; Türk belediyeleriyle olan deneyimlerime göre, danışmanlığın maliyetini gereğinden az gördükleri için, John Butson’ın bahsettiği tuzağa düşüyorlar. Danışmanlık hizmetinden çok az yararlanıyorlar ve çok çabuk bir şeylerin tasarımına başlıyorlar. Bir şeyin tasarımını yaptıktan sonra, “ihtiyacımız olan proje bu değil” diyebiliyorlar. Yakın geçmişten bir örnek vereyim; nerede olduğunu söylemeyeceğim, ama bir şirket, meslektaşlarımızdan biri bir dizi su altyapısının tasarımını yapmak üzere görevlendirilmişti. Onlar da söz konusu yapının çok ayrıntılı bir tasarımını yaptılar. Bu kişilerle konuşmam sırasında bana şöyle dendi; “Bu sistemin tasarımını yaptık, ama şunu da bilmenizi istiyoruz, bu en iyi çözüm değil, başka bir çözüm yolu daha var, o daha iyi”. Ben de onlara şunu sordum, “O zaman niye bu tasarımı yaptınız?”. Onlar da dedi ki, “Müşteriye bunu bildirdik, ama bize diğer alternatifleri araştıracak para vermek istemediler, biz de sadece bize söyleneni yaptık”. Ne yazık ki karşılaştığımız davranış bu ve bunun çok sağlıklı bir davranış olduğunu düşünmüyorum. Ancak tabi ki bizim sürekli daha ucuz alternatiflere bakmamız gerek. Elbette sizler de danışmanlar açısından daha ucuz alternatiflere bakmalısınız; her halükarda etrafa bakmanız ve alternatifleri aramanız gerek. Atık yönetimi açısından daha ucuz alternatiflerden bahsediyorsak, ilk husus bölgesel işbirliğidir. Bir önceki projemize ilişkin bahsettiğim planda, birkaç hesaplama yaptık ve temel olarak Türkiye’deki bölgesel atık yönetimi sistemlerinin optimum sayısının kabaca 100 olduğunu hesapladık. 3000’den fazla belediyeniz olduğuna göre, bu pek çok belediyenin gerçekten işbirliği yapması gerektiği anlamına geliyor. Burada yardım konusunda Çanakkale ve Kuşadası’nı ele aldık; şimdi de Kütahya, Amasya ve Bitlis’te çalışıyoruz. Bunlar belki olmaları gerektiği kadar büyük değil ama yine de buna yakınlar; hepsi de birkaç tane belediyeyi içeriyor. İlk olarak başlamamız gereken nokta, işbirliği için çevremize bakmak. Bu aynı zamanda AB ve sanıyorum DPT tarafından da takdir edilecektir; yalnızca ölçek ekonomileri için ve 5 milyon Avro alt sınırı gibi nedenlerden dolayı değil, işbirliği yapma isteğinizin olduğunu gösterdiği için ve işbirliği yaptığınız takdirde bunu daha sonra işletebilme şansınızın çok daha yüksek olduğunu gösterdiği için. Bir sonraki husus ise, hala ortada olmayan bu planı takip etmemiz gerektiğidir. Ancak bu, çözümlerinizi aslında ne kadar ucuz yapabileceğinize dair bazı sınırlamalar getiriyor. Hükümete sunduğumuz planda temel olarak, pahalı çözümlerin büyük şehirlerde başlayıp sonra küçük şehirlere yönelmesi gerektiğini söyledik. Fark ettiyseniz hep büyük şehirler, küçük şehirler tabirlerini kullanıyorum; doğu ve batı değil. Bunun sebebi, en azından yaptığımız analize göre, bunun daha çok büyük şehir - küçük şehir meselesi olması. Gaziantep’e bakacak olursanız, ekonomik yetiler açısından aslında Ankara’dan çok da farklı değil. Ancak Doğu ile Güneydoğu’da ve Karadeniz kıyısı boyunca çok küçük şehirleriniz var. O nedenle bence doğu ile batıdan ziyade büyük şehir, küçük şehir olarak düşünmek daha iyi. Aksi takdirde, batıdaki bazı küçük şehirleri kaybedebiliriz ve büyük A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 93 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I sorunlar yaşayabilirsiniz. Yapabileceğiniz şeylerden bir tanesi, daha az hizmet sağlamaktır. Türkiye’de bildiğim şeylerden biri toplama sıklığının çok yüksek olduğu; çok iyi bir sisteminiz var. Bu konuda sahip olduğumuz argüman, yazın haftada altı gün toplamamız gerektiğidir. Ben bir iktisatçıyım, mühendis değilim; ama bu en azından ele alınması gereken bir mesele. Haftada altı gün toplama yapmazsanız çok fazla para ve ekipman tasarrufu yapabilirsiniz. Çöpleri doğrudan sokaklara koymaktansa, düzgün çöp kutularıyla epey bir yol kat edebilirsiniz. Bu, çöp toplama sıklığınızı azaltma yönünde bir katkı sağlayabilir ve özellikle işletme açısından çok para tasarrufu yapabilirsiniz. Ayrıca bu, geri dönüştürülebilen maddeler için daha iyi bir sistem. Şu anda geri dönüştürülebilir atıkları alanlar sokak toplayıcıları. Bir belediye sistemi oluşturabilirseniz, hatta belki sokak toplayıcılarını belediye sisteminizin bir parçası haline getirebilirseniz, gelir yaratabilir, maliyetlerinizi düşürebilirsiniz. Entegre kentsel katı atık yönetimi projeleri, Türkiye’de finansal açıdan geçerli görünmemektedir. Bu sistemler bankaca geçerli değil ve hiçbir özel ticari banka asla bu sistemin tümünü finanse etmek istemez. Bazı kısımlarını ya da bölümlerini üstlenebilirler, ama bütün sistemi asla üstlenmezler. Bu durumda, burada hibe parasına ihtiyacınız var; AB ya da kamu fonları, ne olursa. Karşılayabilirlik bir sorun ve bu daha önceki soruda da dile getirilmişti. Ankara’da, İzmir’de, Antep’te bu bir sorun teşkil etmiyor, ama küçük şehirlerde ve orta ölçekli şehirlerde sorun. Bu konuda yapabileceklerimiz açısından, bölgesel çözüm yolun bir kısmı. Hatta çapraz sübvansiyon da düşünülebilir ve bence 16 büyükşehir alanını, tüm ili kapsayacak şekilde genişletirken, hükümetin aklında olan da buydu. Aslında bu, büyük şehirler ve çevrelerindeki yerleşimler arası çapraz sübvansiyondur. Bu, il özel idarelerini ya da diğer araçları kullanma açısından düşünebileceğimiz bir seçenek olabilir, böylece maliyeti biraz daha geniş çaplı olarak paylaşabiliriz. Gereklilikleri azaltabiliriz ve bunlar daha çok Çevre ve Orman Bakanlığı ve DPT ile ilgili. Umuyorum ki yüksek düzeydeki gerekliliklerin, önce büyük şehirler, daha sonra küçük şehirler için geçerli olduğu bir planlama programı yaparlar. Daha sonra, amaca yönelik olarak doğrudan fon transferine bakmaya başlanabilir. Yüksek Maliyetli Çevre Yatırımlarının Planlanması için Teknik Yardım Projesi’nde yaptığımız analize göre, bu yalnızca su için kırsal alanlarda gerekli olacak. Ancak katı atık için bu ne yazık ki; aslında biraz daha elzem olacak. O halde öne sürdüğüm tüm bu tekliflerin bir 94 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I araya getirilmesiyle karşılanabilir bir şey yapsak bile, insanlar yine de bugün ödediklerinin muhtemelen beş, altı katı daha fazla ödemek zorunda kalacaklar ve mutlu olmayacaklar. Yani, eğitime ihtiyacımız var ve tarife artışlarının zamanlamasını nasıl yapacağımızı çok dikkatli bir şekilde düşünmemiz gerek. Bunu, iyi hikayelerle bağdaştırıp insanların neden daha fazla ödediklerini anlamalarını sağlamaya çalışmamız gerek. Başka bir tavsiye ise, belediye olarak insanların aslında neyi istediklerini öğrenmeye çalışmak üzere birilerini tutmanız. Aslında bizim Posnan’da yaptığımız buydu. Bu şekilde belediyeye gidip ne yapmaları gerektiğini söyleyebildik ve yapmadıkları için de çok utanıyorum, hatta bunu yapmamalarından kaynaklanan sonuçlardan dolayı daha da utanıyorum. Bizi temel olarak, “gidin ve yapılandırılmış bir şekilde insanlarla mülakatlar yapın, ne istediklerini öğrenin, neyin karşılığını ödemek istediklerini öğrenin” demek için tuttular. Çünkü bununla sisteminizi tasarlayabilirsiniz ve daha da önemlisi vereceğiniz mesajı tasarlayabilirsiniz. Elbette vereceğiniz mesajla sistem arasında bir bağlantı olmalı, ama Posnan örneğindeki gibi onlara söylemek istediğiniz bir şeyler de olabilir. Projeden önce su kesinlikle içilebilirdi ama bunu bilmiyorlardı. O halde onlara tarife artışları sayesinde, suyun artık içilebilir olduğunu söyleyin. Burada AB Komisyonu ile biraz mücadele etmemizi gerektirecek bir mesele var; Türkiye’deki gelir dağılımı birçok Avrupa ülkesinde olduğundan çok daha dengesiz. Bu da, Orta Avrupa’da kullanılan gelir dağılımı ortalamalarını kullandığınızda, söz konusu rakamlar Türkiye’deki en fakir %20 için, diyelim Macaristan ya da Danimarka’daki en fakir %20’ye olandan çok daha ağır bir yük getireceği anlamına geliyor. Bu aslında karşılayabilirlik üzerinde daha da büyük bir baskı oluşturmaktadır; çünkü karşılayabilirlik genel olarak bu odada oturan bizler için çok büyük bir mesele değil, ama gelir düzeyinin en altında bulunan %20 için büyük bir meseledir. İşte bu, bizim düşünmemiz gereken, tarifeleri yapılandırırken dikkate almamız gereken bir husus. O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Oturum III Altyapı Projelerinin Finansal Boyutları AB’ye Yeni Üye Ülkelerden Başarılı Altyapı Projesi Örnekleri: Polonya - Lezyce Bölgesel Atık Yönetimi Projesi Agneiszka SENTOWSKA EcoDolina Co.Ltd., Polonya Sizlerle Polonya’daki deneyimlerimizi paylaşmaktan mutluluk duyuyorum; atık yönetimi, Avrupa Birliği’nden fon sağlanması ve bütün yatırım süreciyle ilgili olan oldukça uzun, zor ama başarılı olduğumuz bir deneyimden bahsedeceğim. Projemiz, Polonya’da oldukça sık rastlanan bir proje. Her şeyden önce Avrupa Birliği’nden bu kadar büyük miktarda para alan ilk biz olduk. Yaklaşık 15 milyon Avro’ydu. Yani bizim çözümlerimiz en modern ve umuyorum ki, en iyi olandı. Bildiğiniz gibi Polonya Orta Avrupa’da yer alıyor. Nüfusu yaklaşık 40 milyon ve sürekli kar yağdığı da doğru değil. Şekil 1’de görülen işaretli alan, şirketimin, yani Eko Dolina’nın faliyet alanı. Oldukça büyük bir bölge. Şekil 1: Polonya Haritası Atık arıtma tesisi yatırımının temel amacı komplike atık yönetimini ve en iyi atık yönetim sistemini oluşturmaktı. Yani Eko Dolina, her şeyden önce, bir araya gelen belediyeler için bir tesis inşa etmek zorundaydı. Daha sonra da ulusal, voyvodalık (il yönetimi) ve belediye atık yönetim planlarındaki gereklilikleri yerine getirmesi ve son olarak da Avrupa Birliği gerekliliklerini karşılaması gerekiyordu. Yani yapılacak çok şey vardı. Tarihe bir göz atarsak, her şey 1991’de başladı, yani epey uzun bir zaman önce ve biz sanıyorum sizin şu anda içinde olduğunuz durumdaydık. O yıl, su yönetimi, ısı yönetimi ve atık yönetimiyle ilgilenen birlik kuruldu ve yedi tane belediyeyi bir araya getirdi. Bütün bu belediyeleri bir araya getirmek oldukça zor bir süreçti. Aralarında bir takım anlaşmalar imzaladılar ve o zamandan beri birlikte çalışıyorlar ve bu durumdan da memnunlar. Diğer bir önemli tarih de, karma sistem kararının alındığı 1997 yılıydı. Karma sistem benim bölümüm olan atıkla ilgili bir sistem. Bir şeylerin yapılması gerektiğine karar verdiler, çünkü tüm tesis alanı, bütün çöplerin döküldüğü, yerde bir çukur şeklinde olan düzenli depolama sahası kapatılacaktı. O nedenle bir şeylerin yapılması gerektiğini biliyorlardı. Bir çeşit tesisin olması gerektiğini ve şehirde bir ayrıştırma yapılması gerektiğini biliyorlardı. Buna bir çeşit zincir adını verdiler ve benim tesisim de bu zincirin son elemanıydı. Yani onlar için en önemli şey, şehirlerde yapılan ayrıştırılmış toplamaydı. Ancak şimdiye kadar Polonya’da ayrıştırarak toplamanın çok iyi gitmediğini söyleyebilirim. İskandinav ülkelerinde baktığımızda, İsveç’te örneğin, atıkların ayrıştırılarak toplanmasında ne kadar iyi olduklarını biliyoruz. Polonya bu konuda o kadar iyi değil, ama hala bunun üzerinde çalışıyoruz, insanları eğitmeye çalışıyoruz, çünkü en önemli şey bu. Tesisimizde konferans odaları var ve pek çok okul, öğretmen bunları görmeye geliyor, onlarla konuşuyoruz. Şimdi teker teker insanlara giderek yalnızca sistem hakkında konuşmak, diyelim ki atık için A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 95 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I neden bu kadar çok para ödemeleri gerektiğini ve neden temiz bir çevreye ihtiyacımız olduğunu anlatmak gibi bir düşüncemiz var, çünkü birçok insan bunu bilmiyor ve çevre için iyi bir sistem geliştirmekten vazgeçersek neler olabileceğini onlara göstermek de bizim görevimiz. 1998 bir dönüm noktasıydı, çünkü benim şirketim kuruldu. Şirketim her şeyden önde yatırım süreciyle ilgileniyor, yani başvuru formunun sunulmasından başlayarak, her şeyin hazırlanmasıyla ilgileniyor. Ve şimdi de görevimiz tesisi işletmek. Yoğun çalışmalar sonucunda 2001 yılında mali anlaşma belgesini imzalamayı başardık. Bu bizim için en önemli belgeydi, bu belgeyle Avrupa Birliği’nden para alabiliyorduk ve az önce söylediğim gibi, tüm bu başvuru sürecinden geçmek çok zordu. Dokümanlarınızın çok iyi hazırlanmış olması gerekiyor, çevirinin çok iyi olması gerekiyor ve fikrinizin, planlarınızın, çözümlerinizin gerçekten çok çok iyi olması gerekiyor. Fakat Avrupa Birliği’nin parasına talip olmanız için bir araya gelmelisiniz. Örneğin sadece tek bir şehirseniz ya da küçük bir bölgeyseniz başvuramazsınız, para alamazsınız. Bir araya gelmelisiniz, büyük bir alan olmalı, belediyeler olarak bir araya gelmeli ve işi birlikte yapmalısınız. Kolay değil ama başka çözüm yolu yok. Avrupa Birliği’ne katılmak istiyorsanız, bu aşamalardan geçmek zorundasınız ve bütün gereklilikleri yerine getirmek zorundasınız, başka seçenek yok. Gereklilikler yüksek bir düzeyde ama Polonya da çok kötü bir durumdaydı ve bir sürü sorunumuz vardı, ama şimdi gerçekten büyüyoruz ve biliyorum ki bunu siz de yapabilirsiniz. Eğer biz yapabildiysek, siz neden yapamayasınız? 2003’te inşaata başladık. Beş tane ihale hazırladık ve 2003’te bütün işlere başlandı. 2005’te Avrupa Birliği hibesi ile eş finansmanı gerçekleştirilen yatırımın birinci aşamasına başlandı. Yani şu anda tesisi işletiyoruz. Tesis çok güzel. Umarım bir gün gelebilirsiniz, altını çizerek söylemek istiyorum, Polonya’ya, tesisime gelmenizi ve patronumla konuşmanızı çok isterim, birlikte oturup, çözüm önerilerini görebilirsiniz, diğer belediyelerden gelen insanlarla bir araya gelebiliriz, böylece onların bunu nasıl yaptıklarını görebilirsiniz. Belediyelerin işbirliği, sürekli altını çizdiğim bir konu. Sanırım başlangıçta en önemli olan şey bu; belediyelerin bir araya gelmesi. Tek bir ortak görevin yerine getirilmesi, sonra daha büyük olan faaliyet alanı, ortak entegre davranış kuralları, sonra pek çok konuya ayrılmış yatırım girdileri, böylece bir tek belediyeye daha az bütçe yükü. Parayı paylaşmanız çok önemli, yani tek bir küçük belediyenin büyük miktarda bir parayı vermek zorunda 96 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I kalmaması. Bu durumda, yani para girdiniz bölünmüş oluyor ve bu çok çok önemli. Bu sistemde yedi tane belediye var, ve yaklaşık 400.000’lik bir nüfusu kapsıyor, sanırım bu oldukça fazla. Bu bence, çevreyle ilgili her türlü yatırımdan önce, ki burada atık sistemlerinden bahsediyoruz, yani herhangi bir atık tesisinden önce yapmanız gereken çok önemli bir şey; insanlarla konuşmalısınız. Çünkü tesisiniz aleyhinde bazı karşı oyların olmasını bekleyebilirsiniz ve bu normaldir. Bizim tesisimiz, küçük ve çok çok fakir bir köyün hemen yanında. Biz de onlarla bir çeşit anlaşma imzaladık. Onlara dedik ki, “bizim aleyhimizde oy kullanmazsanız, sizin için bir şeyler yapacağız”. Ve onlar için çevre yolu inşa ediyoruz. Kanalizasyon sistemlerini yapıyoruz. Su kuyuları, ışıklandırılmış spor sahaları yapıyoruz. Tesisimizde işe girmede öncelikleri var, ki bu çok önemli, çünkü sanıyorum bütün köy tesisimizde çalışıyor, bu çok iyi bir şey, çünkü bu tesisi önemsiyorlar. Tesisi seviyorlar, bizim sayemizde para kazandıklarını biliyorlar. İşte bu nedenle onlarla herhangi bir sorun yaşamıyoruz ve bu çok önemli, bunun altını çizerek söylüyorum, bence bunu kesinlikle yapmalısınız. Ayrıca bir telekomünikasyon şebekesi de kuruyoruz. Köydeki bir derneğe biraz bağışta bulunuyoruz. Gerçekten onlar için pek çok şey yapıyoruz. Bu sayede tesisimizi onların alanında kurabildik. Yani gördüğünüz gibi, biz onlara bir şey veriyoruz, onlar da bize bir şey veriyorlar. Projenin tamamı Avrupa Birliği, ulusal fon ve bölgesel fon aracılığıyla finanse edilmişti. Çünkü bir yerden para bulmak zorundasınız. Elbette ki, bu ulusal ve bölgesel fon parası, kredi şeklinde, yani geri ödemek zorunda olduğumuz paralar. Uygulayıcı kurum ulusal fon, çünkü doğrudan Avrupa Birliği ile çalışamazsınız. Ülkenizde, Avrupa Birliği ile iletişim kuran ve sizin de onlarla iletişim kurduğunuz bir kuruluş olmalı. Bizim durumumuzda, bu kuruluş Varşova’daki Ulusal Çevre Koruma ve Su Yönetimi Fonu’ydu. Faydalanıcı ve proje sahibi ise benim şirketim Eko Dolina’ydı. Bu durumda öz kaynaklar (proje sahiplerince verilen paralar), ulusal fon ve bölgesel fon kredileri ile Avrupa Birliği hibesi, bir mali “montaj” oluşturmuş oluyor. Belediyeler 4,5 Milyon Avro katkı sağlarken, Bölgesel Fon’dan 2,7 Milyon Avro ve Ulusal Fon’dan 3 Milyon Avro aldık. Burada hatırlatmak istediğim önemli bir konu şu ki, belediyeler benim şirketimin sahibi. Sonuçta, karşılanmaya uygun maliyetin %72’sini ise ISPA Fonu’ndan almayı başardık. Proje kapsamında tabii ki, yerine getirmeniz gereken direktifler var. Bunlardan biri Atık Direktifi. Tablo 1 ve Tablo 2’de bunların ilgili bölümlerini görebilirsiniz. Tablo 1: Atık yönetmeliği ve buna uygun olarak yapılanlar Atıklara İlişkin 75/442/EEC sayılı Konsey Yönetmeliği Eko Dolina Tarafından Yerine Getirilmesi Gereken Öncelikler • Atıkların rastgele alanlarda bertarafının ve kontrolsüz depolama alanlarının yasaklanması. • Uygun sızdırmazlık drenaj, gaz arıtma hizmetleri ve teknik hizmetlere sahip, bir deponi alanı inşa edildi. • İlgili kamu idareleri • Geri kazanılacak ya da toplanacak tarafından atık yönetimi atığın miktar ve kaynağı, atık depragramlarının hazırlanması. polama sahası ve kullanılacak ekipman gibi unsurları da kapsayan bir atık yönetimi sistemi geliştirilmiştir. • Atık toplama ve geri • İlgili belediyeler, atık toplama ya kazanım faaliyetlerinde da geri kazanım faaliyetlerinde bulunan şirketleri denetbulunan şirketlere ruhsat vermeye lemek için gerekli izinleri ilişkin olarak, ortak ilke ve koşullar verilmesine ilişkin prosedür- benimsemişlerdir. lerin belirlenmesi ve tescil görevi. Tablo 3’te de voyvodalık (il yönetimi) planıyla ilişkili bazı hususlar var; çünkü benim ülkemde bir ulusal plan, bir voyvodalık planı, bir de belediye planı vardır. Sizde de buna benzer bir sistem olup olmadığını bilmiyorum. Sizin ülkenizde muhtemelen olmadığını duydum, ama bu çok önemli. Örneğin bu planda, eski düzenli depolama sahalarının kapatılması gerektiği yazıyor. Çünkü, çok modern bir atık bertaraf tesisi yapıyorsunuz ve tabii ki fiyatlar, normal depolama sahası için olan fiyattan çok daha yüksek olacak. Eski düzenli depolama sahaları kapatılmalı ki atıkları alabilesiniz. Çünkü sizin fiyatlarınız çok yüksek olursa, kimse tesisinize atık vermeyecektir. Türkiye’de nasıl bilmiyorum ama, Polonya’da özel firmalar, şirketler var. Bu firmalar atıkları benim şirketime getiriyor. Önce belediyeyle bir çeşit anlaşma imzalamak zorundalar, ancak ondan sonra işbirliği yapabiliyor, böylece bir taşımacılık şirketi haline gelebiliyorlar. Yatırım aşamalarından bahsedecek olursak; 1998-2005 dönemi yatırımın ilk aşamasıydı, yani tüm tesisin temel ünitelerinin inşaatı. Avrupa Birliği tarafından eş finansmanı sağlandı. Ancak şu anda şirketim yatırımın ikinci aşamasında (2006-2008). Bu aşama, biyoatık için kompost tesisinin inşaatı, ayırma salonunun genişletilmesi ve başka bir birikinti alanın daha inşasını içermektedir. Biyoatık için kompost tesisinin yapılması; bu da ele almak zorunda olduğumuz, Avrupa Birliği tarafından öne sürülen başka bir gerekliliktir. İşte bu yüzden bu tesisi yapmak zorundayız. Üçüncü aşama (2009-2010), alternatif yakıt üretimi bölümünün inşası ile ilgili. Neden bütün bu aşamalar var? Çünkü düzenli depolama alanına atılacak atığı en aza indirmek istiyoruz, amaç bu, hepimizin yerine getirmesi gereken Tablo 2: Katı atık depolama sahalarına ilişkin yönetmelik ve buna uygun yapılması gerekenler Katı Atık Depolama Sahalarına İlişkin 1999/31/EU Sayılı Yönetmelik Eko Dolina tarafından önceliklerin yerine getirilmesi • Atık depolamaya yönelik • Tüm bileşenler, gereklilikleri yüksek standartlar karşılayacak şekilde tasarlanmıştır. (alanların sızdırmazlığının sağlanması, sızıntı suyunun arıtılması ve nötralizasyonu). • Atık bertaraf ücretleri • Gerçekleştirilen ekonomik analizlerde hesaplanırken deponi toplanan ücretlerden karşılanan tüm alanının işletmeye alınması, işletme maliyetleri dikkate alınmıştır. kapatılması ve kapatıldıktan sonraki 30 yıl boyunca denetlenmesine ilişkin tüm masraflar dahil edilmelidir. • Hem mevcut hem de • Mevcut deponilerdeki ve tasarlanan yeni deponi alanlarındaki biriktirme alanlarında oluşacak metan gazının geri gazların geri kazanımına ilişkin olarak alanlarında oluşan gaztasarlanan ünitenin ve güç istaslardan faydalanma ya da yonunun yapımı, metan gazının geri bu gazları yakma görevi. kazanımı ve kullanımı konusunda ki gereklilikleri karşılamaktadır. Tablo 3: Voyvodalık (İl yönetimi) Planı Voyvodalık Planı Eko Dolina • Sistem, bölge • Tesis, evsel atıkların yanı sıra endüstriyel genelinde entegre bir ve işletme atıklarının geri kazanımı, atık arıtma yöntemi ne yönetimi ve arıtılmasını da kapsamaktadır sahip olmalıdır. (büyük miktarlardaki atıklar hariç). • Sistem, Ulusal Atık • Deponilere yönelik organik kütle Yönetimi Planı’nda azaltımınına ilişkin göstergeler ve belirtilen göstergelerin ambalajların geri kazanımına ilişkin gerçekleştirilmesini göstergeler tamamen yerine getirilmiştir. sağlamalıdır. • Sistem, üretilen çöp • Atıkların en aza indirilmesi, tasnif miktarının en aza edilerek toplanan ve karıştırılan indirilmesini sağlamalı atıkların arıtılmasında değişik fiyatlar ve daha üst düzeylerde sunan, hazlihazırda uygulamada geri dönüşüm ve olan tasnif ederek toplama sistemi ile enerji geri kazanımı sağlanmaktadır. sağlayacak koşulları • Biogazdan faydalanma. yaratmalıdır. • Yüksek düzeyde geri dönüşüm sağlayan sistem. bir görev. İşte bu yüzden, mesela alternatif yakıt üretmek istiyoruz. Yatırımın ilk aşaması kapsamında inşa edilen bazı üniteler ise şu şekilde sıralanabilir: • Geri dönüşümlü ve karma atıklar için ayırma alanı: 25.000 – 50.000 Mg/a. • İnşaat atıkları ve homojen atıklar için deponi alanları: 170.000 m3 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 97 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I • Bireysel atıkların toplandığı bölüm: 500–1.000 Mg/a • AGD/RTV (silikon) ekipmanları ve ev araç gereçlerinin parçalarına ayrılan bölümün yer aldığı sosyal bina: 200 Mg/a. • İnşaat atıklarının işlendiği bölüm: 25.000–50.000 Mg/a. • Organik atık kompost yığınlarının depolandığı bölüm: 6.000 Mg/a. • Tehlikeli atıklar için geçici depolama: 500 – 1.000 Mg/a. • Biogazdan faydalanma ve dönüşüm istasyonu için ayrılan bölüm: Uygulama 2 MW. Şekil 2’de tesisin nasıl göründüğünü görüyorsunuz. Şekil 3: Eko Dolina Atık Arıtma Tesisleri Planı kolay olmadı. Sözleşme mühendisi o kadar iyi değildi. O yüzden bütün işlerimizi kendimiz yaptık. Tablo 4’te iki tesisin karşılaştırmasını görüyorsunuz. Bir tanesi benimkine çok benziyor, diğeri de çok küçük bir tesis. Burada da gördüğünüz gibi, yatırım maliyetleri farklı. Küçük tesisler için söz konusu maliyetler az. Büyük tesisler içinse, oldukça fazla. Bu korkutucu gelebilir, ama “başlangıçta çok fazla para vermeyeceğiz ve her şey yolunda olacak” diye düşünebilirsiniz. Ancak sonunda bunun böyle olmadığını göreceksiniz. Sonunda, arıtma için bir bedele ihtiyacınız olacağını, bir kişi için bu bedelin farklı olduğunu göreceksiniz ve küçük tesis için durum en kötüsü. Yani daha çok para vermek, daha az para vermekten daha iyidir. Tablo 4: İki tesisin yatırım maliyetlerinin karşılaştırılması yatırım maliyetleri 450.000 belediye sakini 100.000.000 60.000 bel. sakini 20.000.000 İşletim maliyetleri - sabit Amortisman Ekipman Hizmet Yakıt/enerji Denetim İzleme Islah maliyetleri Çeşitli maliyetler Arıtma için birim ücreti 1 bel. sakini için ücret (PLN/yıl) 13.120.560 5.000.000 1.800.000 1.536.000 974.400 150.000 40.000 1,300,000 2.320.160 66 29 4.160.864 1,000,000 700,000 768.000 349.760 100.000 40.000 300,000 903.104 208 69 Tahminler Deponi 10 ha Ayırma ünitesi 50.000 t/ yıl Kompost ünitesi 30.000 t/ yıl Parçalarına ayırma istasyonu 5 000 t/ yıl Gazdan arındırma 10 ha Kanalizasyon atıklarının 100 m3 /gün arıtılması Resimdeki kahverengi alan, eski düzenli depolama sahası, çünkü tesisimiz eski düzenli depolama sahasının yanında. Şirketim bu düzenli depolama alanından kaynaklanacak tüm dökülme ve sızıntılarla ilgilenmek zorunda. İşte bu sebeple, ön arıtma tesisini kurmak zorunda kaldık. Bunun dışında birikinti alanımız var ve daha birçok bölümümüz var. Size bahsettiğim gibi, imzaladığımız beş tane sözleşme var, yapım işleri için iki sözleşme yapılmıştı. Bir sözleşme teknik yardım için ve iki tane de malzeme, makine malzemeleri, farklı türlerdeki makinelere yönelik sözleşme. Avrupa Birliği’nden para almak istiyorsanız, teknik yardıma ihtiyacınız var. Bu, projenizde size yardım edecek kişilerdir. Fakat bizim projemizde bu o kadar da 98 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 1-2 ha 5.000 t/yıl 3.000 t/yıl 500 t/ yıl 1-2 ha 10 m3 /gün Tablo 5 ise size yatırım giderlerimizi gösteriyor. Anlaşma belgesinde paranızın olduğu yazılı. Sonra toplam reel maliyet var, yani gerçekten çıkardığımız maliyet. Sonra Avrupa Birliği tarafından karşılanma kriterlerine uygun olmayan maliyet var; örneğin bunlar düzenli depolama sahası alımları için ya da yönetiminizin maaşları ve benzeri için karşılanan masraflar. Size bunlar için para vermeyeceklerdir. Bir de AB hibesinden karşılanmaya uygun maliyetiniz var; bunlar yapım işleri, malzeme ve teknik yardıma yönelik maliyetler. Biz bazı tasarruflar da yaptık ve şimdi bu tasarrufları yatırımımızın ikinci aşaması için kullanacağız. Avrupa Birliği bunu kabul etti, biz bu parayı biyoatık tesisinin yapımı için kullanabiliriz. O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Resim 3: Kanalizasyon ve sızıntı için ön arıtma tesisi Tablo 5: Yatırım giderleri Toplam maliyet (tutanaklar) Toplam reel maliyetler: 20.852.955 € 20.302.833 € AB fonundan karşılanamayan maliyetler Örneğin: Saha Tasarım ve Planlama Proje Uygulama Birimi (yatırım yönetimi maliyeti) 4.759.546 € 2.533.763 € 205.679 € 604.740 € Karşılanabilir maliyetler 15.368.260 € ISPA hibesi % 72 11.065.147 € Sahip olunan kaynaklar %28 4.303.112 € Yapım çalışmaları 10.988.843 € Satın alımlar 3.341.761 € Teknik Destek 1.037.1665 € Tasarruf 5. 484.695 € Sunumumu sizlere proje sürecinden ve tesislerimizden resimler göstererek tamamlamak istiyorum. Çok teşekkürler. Resim 1: Ayırma tesisi, tüm atıkların geldiği yer Resim 2: Ayırma birimi A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 99 O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I Sorular ve Yanıtlar SORU 1, Muzaffer AÇIKGÖZ, Devlet Planlama Teşkilatı: Benim Çanakkale ve Kuşadası ile ilgili Michael Jacobsen’e bir sorum var. Bu kurulan katı atık tesislerinin özellikle sürdürülebilirliğine ilişkin olarak tarifeler çok önemli dedik. Ben orada özellikle kompost tesisi varsa ve gazdan elektrik üretimi öngörülmüşse, bunların gelirinin toplam işletme maliyetlerinin ne kadarını karşıladığını öğrenmek istiyorum. Çanakkale ve Kuşadası’ndaki fizibilitelerde nasıl bir maliyet ve gelir öngörüsü yapıldı? Bu oran nedir? Sadece kompost değil, gaz tesisinden elde edilecek, elektrikten elde edilecek gelirler de olabilir, bu gelirlerin tümü işletme giderlerinin ne kadarını karşılıyor? Çünkü tarifelerin yüksekliği bununla ilişkili, bunlar düşük olursa, tarife yüksek olur, o bakımdan soruyorum. YANIT 1.1, Michael JACOBSEN: Projelerimizde oldukça tutucu olduğumuzu kabul etmeliyim. Temel olarak üç gelir kaynağımız var. Geri dönüştürülebilir maddelerin satışı, kompost ve gazdan elde edilen elektriğin satışı. Biliyorum ki, en azından geçen sene bunu incelediğimizde, geri dönüştürülebilir maddelerin fiyatları Türkiye’de çok yüksekti. Ancak şunu da biliyorum ki, Avrupa’daki fiyatlar da, uzun bir süre zarfına bakacak olursanız, önemli ölçüde dalgalanmaya maruz kaldı. O nedenle geri dönüştürülebilir maddelerden herhangi bir net gelirimizin olmaması yönünde bir karar aldık. Ayırma ve benzeri masraflar gibi maliyetleri karşılayacağız ama net bir gelirimiz olmayacak. Bu belki de çok tutucu bir yaklaşım. Ancak şöyle de diyebilirsiniz, biraz daha yüksek bir hibe alınmasına yardımcı oluyor ve çok tutucu olduğunuzda, sonradan tarifeleri o kadar çok arttırmanıza gerek kalmıyor. Kompostta bizim öngördüğümüz, kompostu öylece vermekti, bunu satabileceğimizi düşünmemiştik, sadece verebileceğimizi düşünmüştük. Bu aslında biraz çelişkili bir konu, sizin ne yaptığınızı bilmiyorum aslında, çünkü bunun bir değeri var, ama bunun değeri olduğuna dair insanları ikna etmeniz gerek. Onların da gelip bunu alması gerek. Biz sadece bunu öylesine verebileceğimizi düşünmüştük. Enerji kazanımı açısından oldukça net bir katkımız var, kesin rakamları hatırlamıyorum, yanımda yok, ama oldukça iyi bir net katkımız var. Temel olarak yaptığımız şey şu, belirli bir süre sonra gazı geri alıyoruz ve bunu elektriğe çeviriyoruz, bu elektriği de enerji şebekesine satıyoruz, zaten bu almamız gereken gaz türbinleri ve benzerinin maliyetini çoktan karşılıyor. 100 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I YANIT 1.2, Agneiszka SENTOWSKA: Belki kompostla ilgili bir şey söyleyebilirim. Bence atıktan saf bir kompost elde etmek çok çok zor. İşte bu yüzden, doğrusunu söylemek gerekirse, benim patronum bu kompost tesisini yapmayı çok fazla istemiyor, ama yapmak zorundayız. Başka çözümler üzerinde düşüyoruz, fermantasyon olabilir belki, bilmiyorum, göreceğiz. Ancak komposta gelince, yeşil kompostlama denilen, yani yapraklar, dallar, ağaçlar ve benzeri materyal için, ama örneğin mutfak atıkları için değil, bu kompostlama için şimdi yerimiz var. İşte bu yüzden bu kompostun güzel olduğu söylenebilir, oldukça iyi, kokmuyor, tam tersine çok güzel kokuyor aslında. Ama yine de biz bunu kendi ihtiyaçlarımız için kullanıyoruz, mesela bunu düzenli depolama sahasına koyuyoruz, çünkü atığı koymak için bir çeşit tabaka oluşturmanız gerekiyor. Kaç santimetre olduğunu bilmiyorum ama bir tabaka koymanız gerekiyor, atık başka yerlere gitmesin, dağılmasın diye. Yani şimdilik kompostu kendi ihtiyaçlarımız için kullandığımızı söyleyebiliriz. Ancak insanlar arasında bir çeşit araştırma yaptık, tesisimizden kompost alırlar mı diye, kompostumuzu istemiyorlar. SORU 2, Bir katılımcı: Bayan Sentowska konuşmasında atık arıtma şirketiyle sahanın bulunduğu köy sakinleri arasında yapılan anlaşmada, çevre yolu, kanalizasyon, su kuyusu gibi bir çok katkıda bulunduklarını anlattı. Türkiye’deki katı atık tesislerine Avrupa Birliği hibeleri verilirken veya projeler yapılırken bu denli cömert tekliflere sıcak bakılacak mı acaba? Yani bu maliyetleri proje maliyetine ekleyebiliyor muyuz? YANIT 2.1, A. SENTOWSKA: Şimdi, Avrupa Birliği bizim yaptığımız gibi bir anlaşma için size para vermeyecektir, vermezler. Biz bu konuda çok iyiydik, çünkü sözleşmelerimizden birine, bir köy için kanalizasyon sisteminin yapılmasını koymayı başardık ve bunu fark edip etmediklerini bilmiyorum, ama evet, bunun için para verdiler, ama sadece bunun için. Diğer işler için, inşaat ve insanlara verilen diğer şeylerde parayı kendimiz verdik. Bunun için biraz zamanımız var. Bu bir yıllık bir şey değil, hatırladığım kadarıyla 2010’a kadar bu konuyla ilgileneceğiz. Şu anda şirketim gerçekten iyi para kazanıyor, böyle bir tesis inşa ederseniz ve çok iyi bir şekilde organize ederseniz siz de göreceksiniz, iyi para kazanabilirsiniz. Bu sattığımız enerjiden gerçekten O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I iyi para alıyoruz ve zaten o nedenle insanlara para verebiliyoruz. Çünkü bu bizim kendi şirketimiz değil. Şirketin sahipleri belediyeler. Evet, Limited şirketiz ama başımızda belediye var. Yani bir çeşit kamu şirketi ya da kâr amacı gütmeyen şirket. YANIT 2.2, M. JACOBSEN: Bir şey ekleyebilir miyim? Aslında bu soruyu sorduğunuza çok memnun oldum çünkü biz bunu Çanakkale’de yaptığımızda, sizin çok daha erken bir aşamada yaptığınıza yakın bir şeyi teklif ettik ve Çanakkale’deki arkadaşlarımızı kırmak istemem ama şunu söyleyebilirim, bunun gerekli olduğunu düşünmediler. Sonunda da, hiç de mantıklı olmayan bir şekilde durumdan memnun olmayan bir köyle karşılaştılar. Belediye bunu fark ettiğinde, geldiler ama o noktada artık güvenilirliklerini kaybetmişlerdi ve ne önerirlerse önersinler, köylüler bu düzenli depolama sahasının köylerinin yakınında olmasını istemediler. O nedenle bu soruyu sormanıza çok sevindim, ancak tabii bir de zamanlama konusu var. Güvenilirliğinizi kaybetmeden önce bunu yapmalısınız. Sanıyorum söylediğiniz en önemli şey yerel halkın tesisinizde işe alınmasıydı. Çünkü bu Türkiye’de de çok çok önemli, istihdam sunabilmeniz önemli, maliyeti de yüksek değil. YANIT 2.3, A. SENTOWSKA: İnsanların sizin üstünüze bir çarpı işareti koymalarını istemiyorsanız, lütfen bunun gibi bir şey yapın, çünkü aksi takdirde size muhalefet olan pek çok insanla karşılaşabilirsiniz ya da şirketinizin işe yaramaz olduğunu veya çevreyi mahvetmek istediğinizi söyleyen pankartlarla karşı karşıya kalabilirsiniz, çünkü anlamıyorlar. Ama onlara istedikleri bir şeyi verirseniz, bununla ilgili bir şeyler okumaya başlarlar. Ve size karşı olanlarla mücadele ederler, size yardım ederler. kaç bin arasında? Ve bu projeye katılırken, her yerleşim biriminin katılımı nüfusuyla doğru orantılı mı ya da katı atık dönüşüm miktarıyla mı alakalıydı? YANIT 3, A. SENTOWSKA: İlk soru tümüyle bu belediye sistemiyle ilgiliydi. Bu anlaşmayı imzalamaları doğrultusunda onları neden ve nasıl yönettik? Tam bilmiyorum, fakat bildiğim kadarıyla, yani bir hükümet kanunu ya da bir yönetmeliğe dayanmamaktaydı. Yerel yönetimlerimizin çok çok zeki olduklarını ifade etmeliyim, bir masanın etrafına oturdular ve anlaşmayı imzaladılar. Tüm bu süreci yürütecek bir şirketin olması gerektiğini de biliyorlardı, bu da benim şirketim Eko Dolina oldu. Faydalanıcı olmak istemediler, çünkü bu bazen sorun oluyor. Belediyenin faydalanıcı olmasından çok tüm yatırım süreciyle ilgilenecek bir çeşit şirket oluşturmak daha anlamlı. Çünkü belediye başkanlarının bir sürü işi oluyor ve onlar oturup yalnızca bu proje üzerinde çalışamazlar. O nedenle sadece bu projeye odaklanan insanların olması iyi bir şey. Bu çok önemli. Daha önce de söylediğim gibi yedi belediyemiz vardı. Payları birbirlerinden farklı; örneğin Gdynia Belediye’si, şirketimin yaklaşık %62’sine sahip. Bunun nedeni bu belediyenin, nüfusu en büyük belediye oluşu. Ayrıca tabi Kosakowo Belediyesi %5’lik paya sahip, yani Gdynia’ya kıyasla çok küçük bir miktar. SORU 3, Sadrettin AYDOĞDU, Siirt Belediyesi: yedi adet belediyeyi bir araya getirmek, yani yedi adet yerleşim birimini bir araya getirmek zannedersem Polonya kanunlarına göre bir hukuki gereklilik değil. Yani bu belediye yerleşim birimlerinin bir araya gelmesi tamamen bireysel, daha doğrusu yöneticilerin veya seçilmiş kişilerin dayanışmasından kaynaklanan bir yatırım birimi miydi, bunu bir öğrenmek istiyorum; açıkçası bu çok önemli bir şey. Çünkü bir bölgede yöneticilik yapan yedi veya bu sayıdaki yerleşim biriminin yöneticilerinin veya seçilmiş kişilerin bir araya gelip böyle bir sözleşme yapmaları, beraberce böyle bir yatırıma girmeleri gerçekten çok önemli ve çok kolay görünmüyor. Birincisi bu. İkincisi, nüfus dağılımlarını öğrenmek istiyorum. Bu nüfus dağılımları kaç binle A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 101 O T U R U M I I I : Ç evresel A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I 102 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Oturum IV Projeler için Finansman Sağlama Altyapı projeleri için finansal kaynak seçenekleri, farklı kaynakların ve eşfinansman alternatiflerinin avantaj ve dezavantajları, kaynak seçiminde dikkat edilmesi gereken diğer konular ve dış finansal kaynaklarla çalışmanın ilkeleri bu oturumda eğitmenler tarafından ele alınan ana başlıklardı. Ayrıca oturumda ayrıntılı bir sunumla, Türkiye’de etkinlik gösteren uluslararası finans kuruluşları ve çalışma prensipleri de katılımcı yerel yönetimlere aktarıldı. OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA Oturum IV Projeler için Finansman Sağlama Finansal Kaynak Seçenekleri: Seçimde Dikkat Edilmesi Gereken Konular, Avantaj ve Dezavantajlar John BUTSON Enviro-Markets International, İngiltere Bu sunumumda altyapı projelerinin mali kaynaklarından kısaca bahsedeceğim. Bir projeyi gerçekleştirebilmek için para harcamak, projeye sermaye yatırımı yapmak zorundasınız. Bu amaçla kullanabileceğiniz yalnızca üç tür finansman vardır: • Hibe finansmanı: ‘Ücretsiz’ para • Borç finansmanı: Yumuşak krediler Ticari krediler • Özsermaye finansmanı: Girişimde pay Pek çok projede, finansman türlerinin en azından ikisine, genellikle hibelere ve kredilere, ihtiyaç duyulur; yani hibe finansmanı ve borç finansmanı. AB finansman programları başta olmak üzere, hibeler hakkında konuşmuştuk; hibeler herhangi bir faiz ödemesi gerektirmez, ama herşeyin bir bedeli vardır. Projenin prensipte şartlara uygun olmasını sağlamak zorundasınız. O parayı almanın ne ölçüye kadar kolay olacağını bilmek zorundasınız. Ne kadar almayı bekleyebileceğinizi bilmelisiniz. Kararı kim alıyor? Bu kararın alınması ne kadar sürecek? Etrafta görünen başka kısıtlamalar var mı, projeyi yürütürken etkisi olacak şeyler nelerdir? Hibe finansmanını nereden alabilirsiniz? Ülke içinde, devlet bütçesi ya da finanse edilen bölgesel ve yerel örneğin İller Bankası’nın bu alanda açık bir rolü olduğunu biliyorum - çevresel fonlar vardır. Şu anda bunların açık olmadığını biliyorum, ama tabii ki, IMF paketinin sınırları içinde yapılandırılabilmesi kaydıyla, bu gelecekte bir seçenek olarak karşımıza çıkabilir. Ülke dışına da bakabilirsiniz, özellikle AB finansman programlarından bahsettik; ISPA - artık IPA oldu -; ISPA’ya yönlendirilen PHARE ve katılım öncesi finansman programları olarak SEPARD. Ayrıca uyum fonları, yapısal fonlar ve katılım sonrası ortak tarım politikası. Bazı ikili kurumlar da hibe finansmanı sunmaktadır. Ayrıca, genelde kredi sunan ama bazen belirli konularda hibe de verebilen bir takım uluslararası programlar ve uluslararası finans kuruluşları da olabilir. Bir sonraki finansman türü borç finansmanı, yani kredilerdir. Bunu matematiksel olarak basitçe örnekleyelim: Tablo 1: Borç Finansmanı Gerekli kredi 5 M Avro (%50) Faiz oranı Kredi süresi (yıl) Geri ödeme (M Avro/yıl) Faiz oranı Kredi süresi (yıl) Geri ödeme (M Avro/yıl) %5 10 0.65 %10 10 0.81 15 0.48 20 0.40 15 0.66 20 0.59 Diyelim ki, 10 milyon Avro’luk bir projeniz var ve maliyetin yarısını karşılaması için 5 milyon Avro’luk bir krediye ihtiyacınız var. Tablo 1’de de görüldüğü gibi, faiz oranı %5 ise ve kredi süresi 10 yıldan fazlaysa, yılda 0.65 milyon Avro geri ödeyeceksiniz; kredi süresi, 15 yılsa, 0.48 milyon Avro; 20 yılsa 0.40 milyon Avro geri ödeyeceksiniz. Bunda hem anaparayı, hem de faizi söz konusu süre içinde geri ödüyorsunuz. Bu, şu anlama geliyor; kredi süresini ikiye katlamanız, her yıl ödemeniz gereken miktarı yarıya indirmiyor. Yani faize çok daha fazla para harcamış oluyorsunuz. Elbette bu, ödemelerin daha düşük olacağı anlamına geliyor, ama sanıldığı kadar da düşük olmuyor. Aynı şey faiz oranı %10 olduğu zaman da geçerli, ancak burada da geri ödemelerin daha yüksek olduğunu görebilirsiniz. Yine de geri ödemeler, A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 105 OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA faiz oranı %5 olduğu zamankinin iki katı olmuyor, çünkü hem anaparayı hem faizi geri ödüyorsunuz. Anapara geri ödemesi değişmiyor, geri ödemenin faiz bileşeni değişiyor. Borç finansmanını nereden bulabilirsiniz? Önce özetle bakalım: Ülke içinde: • Çevre fonları * • Ticari bankalar • Ekipman tedarikçileri (tesis kiralanması) Ülke dışında: • Uluslararası Finansman Kuruluşları * • Çok taraflı fonlar (örn. NEFCO: kuzey avrupa çevre finansmanı kurumu) * • İkili programlar (Hollanda, Danimarka, Almanya, ingiltere) * • Ticari bankalar Şimdi bunları açıklayacak olursak; ülke içinde, borç finansmanı sağlayacak çevre fonları olabilir. Ticari bankalar, prensip olarak, belediyelere kredi vermeye hazır olabilirler. Hatta bazen ekipman tedarikçisinden kredi alınabilir. Bu “tesis kiralanması” olarak bilinir. Kiralamanın yasal yönleri konusunda uzman değilim, ama yapmaya izniniz varsa ve bunu yapmaya hazır bir ekipman tedarikçisi bulabilirseniz, ekipman kiralanması yöntemi, proje için etkin bir şekilde kredi almanın başka bir yoludur. Ancak, konuştuğumuz türlerdeki projeler için bunun muhtemelen çok da geçerli olmadığını söylemek durumundayım. Neden? Çünkü bir düzenli depolama sahasının ya da atıksu arıtma tesisinin maliyetinin çoğunluğunu özel ekipman oluşturmaz. Bunlar, projede çalışanların maaşları, çimento, altyapının yapılması için makinelerin sahada kullanılması gibi rutin giderlerdir, teknoloji değildir. Ama belki bir ileri arıtma teknolojisi için, ilgili ekipmanların kullanımı amacıyla size kiralanması şeklinde ekipman tedarik edebilirsiniz. Ülke dışında, çok sıklıkla uluslararası finans kuruluşlarından, çok taraflı fonlardan borç finansmanı kapsamında krediler alabilirsiniz. NEFCO bu konuyla muhtemelen daha az ilgili, ama başka çok taraflı fonlar, iki taraflı programlar ve yine ticari bankalar da vardır. Bunlardan yumuşak kredi imkanı olabilir. Nedir bu yumuşak kredi? Projeye kredi alıyorsunuz fakat başlangıçta faizi geri ödemek zorunda olmuyorsunuz. Ya da projenin yapım sürecinde faizi geri ödemediğiniz bir geri ödemesiz döneminiz var, ama sonunda faizi ödüyorsunuz. Hiç birşey karşılıksız değil! *Bu kaynaklardan “yumşak kredi” alma olasılığı vardır. 106 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Şimdi de, öz sermaye finansmanına bakalım. Bunda faiz ödemesi yoktur, fakat projeye yatırım yapan taraf, yatırımın geri dönüşünden pay alacaktır. Yatırımcının projedeki payları risklidir ve bu nedenle alacağı geri dönüş bunu yansıtmak durumundadır. Geri dönüş, borç finansmanıyla kıyaslandığında oldukça yüksek olabilir, yani faiz oranı olarak düşünülerek hesaplandığında çok yüksek rakamlar elde edilir. Bazı projelerde, yatırım süreci çok kısa olabilir; o zaman da ilgili tarafın projeden ancak, diyelim beş yıl sonra çıkmasına izin veren ekstradan bir strateji arayışına girilebilir. Bu şekildeki bir yaklaşımın kamu özel sektör işbirliğini gerektirmesi muhtemeldir. Öz sermaye finansman kaynakları neler olabilir? Ülke içinde bu kaynaklar, yatırım bankaları, özel şirketler ve bazı durumlarda yerel halkın projeden hisse satın aldığı topluluk programları olabilir. Bu kaynakların, düzenli depolama sahalarından ziyade, daha çok rüzgar tarlaları gibi projelere yöneldiğini söylemek durumundayım, ama yine de bu olasılık mevcuttur. Ülke dışında ise, yatırım bankaları, özel şirketler, bazı hizmet kuruluşları ve belki bazı uluslararası kuruluşlar öz finansman kaynaklarını teşkil ederler. Gelirlere gelince, kısaca listelersek, üç gelir türü vardır: Genel vergilerden • Genel bütçe Su temini/arıtımı • Kullanıcı ücretleri Atık bertarafı vb. hizmetler için. Çevre vergileri • Diğer gelirler Para cezaları vb. Ödenebilirlik durumuna bir göz atarsak, sırayla şu seviyeler üzerinden konuşabiliriz: Hane/kişi seviyesi, yerel/bölgesel seviye ve ulusal seviye (fonlar dahil). Ödenebilirlik konusunda, ödeme gücünden bahsederken temel olarak mesken üzerinde ya da bireysel düzeyde yoğunlaşmıştık. Burada sorulması gerekenler şunlardır; kullanıcı ücretleri gelirin bir yüzdesi olarak kabul edilebilir mi? Emekliler gibi dezavantajlı gruplarla olan belirli sorunları nasıl ele almayı düşünüyorsunuz? Bireysel düzeyden ayrı olarak, bir de yerel ya da bölgesel düzeyde bir karşılayabilirlik konusu düşünülmelidir. Bu seviyede de, toplam bütçenin bir yüzdesi olarak sermayeye katkısı ile yerel yönetimin gelire yapabileceği herhangi bir katkının gerçekçiliğini tartmak gerekir; bu, yerel yönetim için karşılanabilir olmayabilir. Baltık ülkelerindeki yerel yönetimlerden bahsetmiştim; atık su arıtımına yatırımı yaptılar ama atık yönetimini karşılayamadıklarını gördüler. Ulusal düzeye gelince, Türkiye için kurumlar arası uyumlaştırma stratejisini geliştirirken konuştuğumuz şeylerden birisi, ülkenin toplam GSYH’sına kıyasla yapılan yatırım düzeyiydi ve OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA bazı durumlarda gerekli yatırımların yapılmasının 2530 yılı alabileceği sonucuna varmıştık. Çünkü bunu çok daha kısa bir sürede yapacak olursanız, çevre yatırımının yıllık efektif maliyeti, GSYH yüzdesi olarak çok yüksek olur. Bu durum değişmiş olabilir, ama sanırım genel anlamda, üst limit muhtemelen GSYH’nın %2 ila 3’ü arasında bir yerlerdedir. Bu yatırımı, söz konusu sürenin yarısında yaparsanız, rakamlar iki katı olur. O zaman da sorunla karşılaşırsınız. Bir nakit akışı analizinin yapılması her zaman önemlidir. Aşağıdaki rakamlara kısaca bir göz atalım (Tablo 2): Tablo 2: Nakit Akışı Analizi (1) Özel Kamu Geleneksel Özel Sektör Özel Sektör İşbirliği Yatırım Kamu Geleneksel Kamu Sektörü Hibeler, Krediler & Sübvansiyonlar Kamu Özel Uygulama Proje: • Sermaye yatırımı10 M Avro • İşletim & bakım maliyeti1 M Avro/yıl • Yatırım süresi1 yıl • Tesis ömrü25 yıl Finansman: • %100 borç finansmanı (kredi) 10 M Avro • Faiz oranı%10/yıl • Kredi süresi15 yıl Bu tabloya göre, yılda 1 milyon Avro’luk işletme maliyeti olan 10 milyon Avro’luk bir projeden bahsediyorsunuz; yatırımı bir senede yapacaksınız ve tesisin ömrü 25 yıl. Projeyi gerçekleştirmek için %100’lük bir borç finansmanınız olabilir. 10 milyon Avro borç alırsınız, faiz oranınız %10 ve kredi süresi 15 yıldır. Bu sizin nakit akışı analizinizdir. Aşağıdaki ikinci tablo da (Tablo 3), size bu 15 yıllık süreç içinde gidişatın nasıl olacağını ve ayrıca, bu zaman süresince bazı noktalarda oldukça yüksek negatif maliyetlerinizin olduğunu da gösteriyor: Tüm bu anlattıklarım konusunda özel sektörün rolünden biraz bahsederek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Şekil 1, benim çok sevdiğim bir tabloyu gösteriyor, buna Boston kutusu diyorlar. Tablo 3: Nakit Akışı Analizi (2) Yıl Gider Gelir M Avro M Avro Net Toplam Nakit Akışı Nakit Akışı M Avro M Avro 1 -1,31 0,00 -1,31 -1,31 2 -2,31 2,40 0,09 -1,22 -2,31 2,40 0,09 0,00 • • • 15 Şekil 1: Kamu Özel Sektör Karşılaştırması Şekilin sol tarafında, üstte özel ve altta kamu yatırımı olmak üzere ikiye ayrılmış olan “yatırım” bölümü yer alıyor. Alt eksende ise projenin uygulanmasından sorumlu olan kişiler var. Burası da solda “kamu ve sağda özel” olarak ikiye ayrılmış durumda. Şimdiye kadar hepiniz sol alt köşede çalıştınız; yani, kamu yatırımı ve kamu projeleri. Sanayi ise sağ üst köşede çalıştı; özel yatırım ve özel projeler. Ancak bu ayrımlar giderek daha az keskin bir hale geliyor ve özellikle sol üst köşeye gitme imkanınız ortaya çıkıyor, yani kamu altyapı projelerinde özel sektör yatırımlarının bulunduğu yere. AB açısından biraz zor bir alan olsa da, sağ alt köşede, sanayiler için, hibeler, krediler, sübvansiyonlar yoluyla belki bir şeyler bulunabilir (yatırım kamudan, uygulama özel sektörden). Bir projeye neden özel sektörü karıştırmak isteyesiniz? Bunun zor olduğunu söylediğimi göz önünde bulundurun. Ancak belki de sizin sahip olmadığınız şeyleri; ek personel, işgücü, finansman, yatırım sermayesi sağlayabilirler. Hazırlık, tasarım ve uygulamada uzmanlık, başka yerdeki benzer tesislerin yönetimi ve işletilmesinden deneyimler sunabilirler ve bazen hazırlık niteliğindeki teknolojileri sağlayabilirler. Ayrıca pek çok avantajları da var, her şeyden önce daha hızlı bir proje uygulaması sağlayabilirler. Parayı alamıyoruz, projeyi yapamıyoruz, ama bir kamu-özel sektör işbirliği projesine girerseniz, bunu daha erken yapma imkanınız olabilir. Yani belki de, mali kısıtlamaları ortadan kaldırır. Ayrıca projeye devam etmek için, kuruluşunuz içinde ya da potansiyel projeye girmiş olan diğer kuruluşlar içinde uzmanlık, deneyim veya teknoloji eksikliği açısından teknik kısıtlamaları da ortadan kaldırabilir. Son ve Komisyonun bakış açısına göre en önemli olarak, bu işbirliği, riski özel sektöre aktarmanıza yardımcı dipnot: Bu sunumda, John Butson, doğrudan 17. slayttan başlayacağını duyurararak konuşmasına başlamıştır. Sunumların tamamına REC Türkiye web sitesinden ulaşılabilir. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 107 OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA olacaktır. Riski özel sektöre ne kadar aktarabilirseniz, Avrupa Komisyonu o kadar memnun olur, sonuçta her şey riskin aktarılmasıyla ilgilidir. Peki özel sektör projeye nasıl dahil olabilir? Şekil 2: Özel Sektörün Dahil Edilmesine İlişkin Seçenekler Tam Özelleştirme Gelir & Kâr İşletim Sözleşmesi İşletim & Bakım projeler ve tanımlayın muhtemel ve fonları Özel Finansman Proje Finansmanı Teknik Destek Proje Hazırlığı 1 2 3 4 4. Özsermaye Hala fon açığı varsa, özsermaye fonu seçeneğini değerlendirin. 5. Nakit Akışı Ön nakit akış analizini gerçekleştirin. Anahtar Teslimi Sözleşme Tasarım& Yapım 5 6 Artan özel sektör katılımı seviyesi Şekil 2’ye bakarak özetlersek, her şeyden önce, projenin hazırlanması aşamasında teknik yardım, ÇED’in yapılması, maliyet fayda analizinin yapılması ve benzeri çalışmalar. Proje finansmanı; belki de proje için para sağlayabilirler, bu para bankadan da olabilir ya da projenin kendisine daha doğrudan bir katılımı olan kuruluştan olabilir. Tasarım ve yapımı sağlayabilirler, belki de daha önce bahsettiğimiz bir anahtar teslim performans sözleşmesi olabilir. İşletme ve bakım sağlayabilirler. Hatta gelirin tahsil edilmesi için gelir ve kâr sorumluluğunu bile üstlenebilirler. Bu tam özelleştirme olur. Şekil 2’de bunları merdiven gibi göstermeye çalıştım, yani soldan sağa doğru gittikçe, projede daha büyük bir özel sektör katılımı görüyorsunuz. İlk basamakta teknik yardım ya da danışmanlık hizmeti. Bir sonraki basamakta, finansmanı da sağlıyorlar. Bir sonraki basamakta tasarım ve yapımı üstleniyorlar. Sonra işletme ve bakımı da sağlıyorlar ve son olarak tam gelir ve kâr sorumluluğunu da alıyorlar, yani özelleştirme. Son olarak, “nasıl ilerleyeceğiniz konusunda stratejik yaklaşımınız ne olmalı?” sorusunun yanıtını oluşturabilecek bir liste sunarak sunumumu tamamlamak istiyorum: 108 2. Hibeler Kaynaklar, uygun tanımlayın. projeleri 3. Krediler Kaynakları, oranları ve diğer kilit koşulları tanımlayın. PROJE BİLEŞENLERİ ÖZEL SEKTÖR SEÇENEĞİ : 1. Projeler Yatırım gerektiren tüm özelliklerini belirleyin. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 6. Gelir Öngörülen gelir akışı gerçekçi ve karşılanabilir düzeyde mi? Değilse, finansman seçeneklerini/maliyetleri ve geliri gözden geçirin. 7. Uygulama Risk, hızlı bir uygula sürecini garanti edecek kadar düşük mü? Öncelik, hızlı bir uygulama sürecini garanti edecek kadar büyük mü? Değilse, özel sektörün dahil edilmesi seçeneğini değerlendirin. OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA Oturum IV Projeler için Finansman Sağlama Dış Finansal Kaynaklarla Çalışma İlkeleri Joanna FIEDLER REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi Bu sunumda sizlere dış finansal kaynaklarla yapılan işlerin ilkeleri hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Burada sormamız gereken kilit soru, birbirimizi anlayıp anlamadığımızdır. Diğer bir deyişle, proje teklifi sunanlar ile donörlerin, Avrupa Komisyonu’nun ve uluslararası finans kuruluşlarının, hangi dilde konuştuklarıdır. Projenin oluşturulması ve başarılı bir şekilde uygulanmasındaki kilit noktalardan biri ortak dilin bulunmasıdır. Bu perspektifi esas alarak, donörlerin bakış açısından, özellikle herhangi bir altyapı projesinin geliştirilmesinde erken aşamalarda ortaya çıkan başlıca beş engeli şöyle sıralayabiliriz: • Projede yer alanların tutumu; • Uluslararası finans kuruluşları ve donörler hakkında bilgi; • Finansman kriterleri; • Risk yönetimi; • Kurumsal ve organizasyonla ilgili sorunlar. Projede yer alanların tutumu Finansman kurumlarından herhangi biriyle temasa geçtiğiniz zaman, kesinlikle sizin projeye karşı yaklaşımınızı bilmek isteyeceklerdir. Genellikle, daha önce herhangi bir donör finansman kuruluşuyla hiç çalışmamış olan belediyeler için, gerçekten projeye karşı çok yoğun bir sahiplenme duygusu beslediklerini göstermek bir sorun teşkil ediyor. Uluslararası finans kuruluşlarından ya da donör topluluklarından gelen herkes, sizin bu projeye ne kadar sahiplendiğinizi bilmek ve projeyi sonuna kadar başarılı bir şekilde götürmeyi tam anlamıyla taahhüt ettiğinizi görmek isteyecektir. Bunu kanıtlamanızın bir yolu, projeyi çeşitli stratejilere yerleştirmektir; bunlar ulusal, bölgesel ya da yerel düzeyde olabilir. Böylece, projenin sizin için gerçek bir öncelik olduğunu - öyle bir öncelik ki, bunu belediye planlamanıza, hatta ulusal planlamanıza dahil ettiğinizigösterebilirsiniz. İkinci olarak, ulusal kurumlarla ne kadar çok işbirliği yaparsanız, o kadar güçlü bağlarınız ve ulusal düzeyde neler olup bittiği konusunda o kadar çok bilginiz olur. Ayrıca bu, finansman kurumlarına, projeyi başarılı bir şekilde tamamlayıncaya kadar yürütmeye kararlı olduğunuzu gösterir. Çok ilginç bir başka husus da, fon oluşturma ve para almanın sizin nihai amacınız olmadığıdır. Uygulamada sıklıkla yaşanan, proje teklifi sahibinin finansman kurumlarına gelerek, sadece, “bize para verin, biz bu parayla ne yapacağımızı, nasıl harcayacağımızı biliyoruz” demesi oluyor. Fakat onlar için sizin gerçek amacınızın aslında çevre sorununu çözmek olduğunu, sadece parayı almak olmadığını görmeleri çok önemli. Bu sorunu çözmenin bir yolu, proje teklifi sahibinin kendisini projeden ve projenin tüm yönlerinden esas olarak sorumlu hissetmesidir. Bununla ilgili olarak, denetiminiz altında projede gerçekleşen tüm eylemleri dikkate almanız ve bu noktada danışmanlarla birlikte çalışmanız konusunda bir örnek vereceğim. Güneydoğu Avrupa’daki bazı belediyelerden sıkça duyduğum üzere, yerel projelerde çalışan danışmanlardan memnun değiller. O zaman benim sorduğum, o danışmanları nasıl yönettikleri ve bunlar yabancı danışmanlar olsalar bile, onları projelerinin bir parçası olarak görüp görmedikleri oldu. Ayrıca, onlar için, gerçekten elde etmek istediğiniz şeyi onlardan isteyen ayrıntılı bir görev tanımı oluşturup oluşturmadıklarını da sordum; belki de onların yönetilmesinin gerekliliği konusunda yeterince düşünmemişlerdi. Kilit konulardan biri budur; projenizde her kim çalışacaksa, onları A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 109 OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA mümkün olduğu kadar çok şey almak isteyeceğiniz kişiler olarak görmeli, proje kapsamındaki tüm danışmanları yönetmeli ve onlardan gerçekten ne istediğinizi anlatan açık ve net talimatlar vermelisiniz. Daha sonra, açık ve net sorumluluklar ve roller gelir. Her kime giderseniz gidin, herhangi bir donör kuruluş olabilir, size ilgili proje üzerinde kimin çalışacağını soracaktır. Projeyi çok etkin bir şekilde yöneteceğinizi kanıtlamak için belediyeden, hizmet kuruluşundan bir personel yapısının ve kimin ne yapacağının mevcut bulunmasına hazırlıklı olmalısınız. Son olarak, güçlü sahiplenme duygusu vardır. Bununla birlikte, projenin faydalanıcıları, nihai faydalanıcılar ve müşterilerinizi de düşünmek gerekir. Finansman kurumuna gittiğinizde onların da söz konusu projeden haberdar olup olmadıkları önemlidir. Olabilecek en kötü şey, herhangi bir bankaya ya da Avrupa Komisyonu’na proje fişinizle birlikte gidip, ön tasarımlarınızı ve ön belgelerinizi göstererek, Komisyon ya da bankanın ziyaretinize gelmeyi kabul etmesini sağladıktan sonra, belediyenize geldiklerinde, binanın önünde büyük bir halk protestosu ile karşılaşmalarıdır. Tabii ki bu durumda, finansman kurumundan para alamazsınız. O nedenle, müşterilerle bu diyaloga erken başlamak çok önemlidir. Böylece projeyi biliyor olur ve size yardım ederler; binanın önünde sizi protesto etmek yerine, toplantıya gelir ve söz konusu altyapının oluşturulmasına gerçekten ihtiyaçları olduğu konusunda sizi desteklerler. Bir başka engel de belediyelerin çalışma kültürü. Proje teklifi sahibinin proaktif yaklaşımı projenin tüm aşamalarında son derece önemlidir. Yerleşik olan bir takım kötü uygulamalar var. Türkiye için ne derece geçerli ve ilgili bilmiyorum ama Orta ve Doğu Avrupa’daki işlerden iki kötü uygulamanın altını çizebilirim. Bir tanesi sır saklama. “Bu projenin bazı unsurlarını saklasak iyi olur, çünkü bunları finansman kuruluşuna göstermek istemiyoruz, belki fark etmezler” tutumu. Kesinlikle fark edeceklerini size söyleyebilirim. O projede bir şeylerin ters gittiğini er ya da geç fark edecekler ve bu, sonunda finansman alma şansınızın ortadan kalkması durumuna yol açacaktır. Bunun tam tersi bir yaklaşım, yine Orta ve Doğu Avrupa’dan kötü bir uygulama örneği olan, herkesi memnun etme davranışı. “Finansman kuruluşu ne derse desin evet diyeceğiz” yaklaşımı. Sadece uyum göstereceğinizin düşünülmesi ve finans kuruluşunun memnuniyeti için evet diyeceksiniz, ama aslında uyum gösteremeyeceğinizi ve daha sonra sorunlar çıkacağını biliyorsunuz. O nedenle, finansman kuruluşuyla yapılacak dürüst bir tartışma yerine, sır saklama ve herkesi memnun etme gibi kötü uygulamalar, projenin başarılı 110 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I bir şekilde gelişmesine ve mali anlaşma belgesinin imzalanmasına engel olabilir. Uluslararası Finans Kuruluşları ve Donörler Hakkında Bilgi: Farklı donörlerin özelliklerinin neler olduğunu bilmek çok önemlidir. Genellikle, iki taraflı donörlerle görüşüyorsanız eğer, bunların siyasi bir temelde çalıştıklarını ve siyaset tarafından yönetildiklerini görebilirsiniz. Başka bir ülkeyi değil de sizin ülkenizi desteklerken, ulaşmak istedikleri bir takım hedefleri vardır. Uluslararası finans kuruluşlarıyla çalıştığınızdabunlar çoğunlukla bankalardır - onların da altta yatan ulaşmak istedikleri belirli amaçları ya da çıkarları vardır. Gerçekten de finansman kuruluşunuzun kim olduğunu ve çıkarlarının neler olduğunu değerlendirmek çok önemlidir. Belediyelerden gelen teklif sahipleri tarafından genellikle bilinmeyen konular şunlardır; seçilebilirlik kriterleri, farklı donör topluluklarının öncelikleri, bankaların borç verme koşulları, bunlar tarafından sunulan araç türleri, iletişim yolları, proje teslim prosedürleri ve son olarak ama en az diğerleri kadar önemli olan, ihale kuralları. Avrupa Komisyonu projelerine girdiğinizde, ihale kurallarıyla ilgili uyulması gereken çok zorlu kural ve yönetmeliklere tanık olursunuz. Birlikte çalışma, uluslararası finans kuruluşları için bir ilkedir. Proje hakkında, o masadan sorumlu olan tek bir kişi karar vermez. Bankanın bölümleri tarafından yapılan çok ayrıntılı bir analiz sonucunda karar verilir. Bu, proje teklifi sahibi belediyeler için genellikle hoş olmayan bir durumdur; sürekli devam eden tartışmalar ve finansman kuruluşlarından hep daha fazla bilgi talebi gelir. Donör kuruluşunuza projenizi sunmadan önce hangi bilgilere ihtiyaçları olduğunun bilinmesi son derece önemlidir. Pek çok durumda bankalar tarafından sunulan para, belediyeler için çok pahalı olabilir ve bu kredileri karşılayamayabilirler. Sonuç olarak, herhangi bir uluslararası finans kuruluşuyla diyaloğa girmeden önce sormanız gereken sorular şöyledir: • Söz konusu uluslararası finans kuruluşu, benim belediyemde çalışabilir mi? • Belirli bir bankanın doğrudan belediyeyle ya da doğrudan hizmet kuruluşuyla bir anlaşma yapması mümkün mü? • Bize ne gibi mali ürünler sunuyorlar, ödeme mekanizmaları neler? OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA • Onlardan ne gibi bir destek alabiliriz? • Eş-finansman gerekliliklerine uyum sağlayabilir miyiz? (Farklı donör türleri için farklı eş-finansman gereklilikleri var, ama hepsinin uymanız gereken belirli bir oranda eş finansman gerekliliği olacaktır.) • Kredi finansmanının koşulları bizim için cazip mi? (Tartıştığımız konu faiz oranları; ancak uluslararası finansman kuruluşlarının çoğunluğu, faiz oranlarının daha düşük olduğu yumuşak kredi denilen krediler sağlıyor. Belki daha düşük olsalar bile, bunları geri ödemeyi karşılayamayabiliriz.) • Hükümetten, teminat alma ihtiyacı var mı? (Bazı uluslararası finansman kuruluşları için bu bir gerekliliktir. Belediyelerle, hükümetler aracılığı ile muhatap olmak ve belirli teminatlara sahip olmak istiyorlar.) Finansman Kriterleri: Mali konulardan bahsedecek olursak, eş finansman ihtiyacına bakmak gerekir. Herhangi bir donör ya da uluslararası finans kuruluşuna gitmeden önce, projeniz için potansiyel finansman ya da eş finansman kaynaklarına yönelik bir planınızın olması çok önemli. Bazen diğer kaynakların veya donörlerin size eş finansman sağlamayı kabul ettikleri yönünde bildirimler vardır. Ancak pek çok durumda, finans kuruluşunun ya da bankanın sizi, projeyi çok kapsamlı ve kompleks bir şekilde algıladığınızı görmesini sağlayacak genel bir planınızın olması gerekir. Kendi kaynaklarınızdan eş finansmanınız varsa, bu genelde projeye olan sahiplenme duygunuzu ve taahhüdünüzü göstermenin en iyi yoludur. Bankalardan teminat sağlama gerekliliği varsa, bu teminatları aslında pratikte kimin sağladığını bulmak çok önemlidir. Eğer bu siyasi bir süreçse, kime gidileceğini ve uygulamanın ne olduğunu ve belediye için bu tür teminatların alınmasının ne kadar sürebileceğini düşünmek gerekir. Krediyi tam olarak ve zamanında geri ödemek için belediyede yeterli nakit akışı yaratabilmelisiniz. Projenin mali kısmını değerlendirirken, herhangi bir bankaya veya bir uluslararası finans kuruluşuna gitmeden önce, krediyi geri ödemek için yeterli bir gelirin mevcut olduğunu göstermek için hizmet kuruluşunun mali göstergeleri hakkında bilgi sağlamanız gerekir. Eğer bunu yapmazsanız, hiç şüphesiz ilk olarak sizden bunu yapmanızı isteyeceklerdir. İkinci olarak, tarife politikaları ile zaman içerisinde teklif edilen değişikliklere ilişkin bilgi ve mevcut tarifelerin ödenmesi ile ilgili olarak meskenlerin ödeme gücü hakkında bilgi ve verilerin sağlanması vardır. Bunlar, projenizin bankaya göre geçerli olup olmadığına, bankanın belediyenizle iş ilişkisine girmesinin makul olup olmadığına karar verirken, uluslararası finans kuruluşlarının özellikle dikkate aldığı üç kilit unsurdur. Belediyeden gelen bilgiler doğrultusunda, sizinle diyaloğa devam etmek isteyip istemediklerine karar verebilirler. Bir de terminolojiye alışma konusu vardır. Farklı uluslararası finans kuruluşları, farklı donörler, Avrupa Komisyonu, her biri farklı bir terminoloji kullanır ve farklı terimler kapsamında çeşitli ifadeler kullanır. Uluslararası finans kuruluşlarının ya da Avrupa Komisyonun web sitesine girip, kullandıkları terminolojiyi anlamaya çalışmak çok önemlidir. Risk Yönetimi: Risk değerlendirmesi ve yönetiminde, bütün aşamalarda ortaya çıkabilecek tüm olası riskleri ve proje geliştirmenin tüm aşamalarıyla ilgili olarak bunların etkilerini azaltmanın yollarını belirlemek sizin görevinizdir. Eğer bunu yaparsanız, esasen, donörlere ve finansman kurumlarına, projeye olan taahhüdünüzü göstermiş olursunuz. Kurumsal ve Organizasyonla İlgili Sorunlar: Kurumsal ve organizasyonla ilgili konularda sorulacak sorular şunlardır: • Proje ne kadar sağlam temellere dayandırılmış? • Proje üzerindeki sorumluluklar ne kadar açık ve net? • Diğer paydaşların desteği nasıl? • Finansman kurumuna, bütün paydaşların proje üzerinde hemfikir olduklarını ve kimsenin itiraz etmeyeceğini kanıtlayabilir misiniz? • Proje, farklı stratejilerle uyumlu mu? • Proje etkinlikleri neler? Hepsinin, örneğin AB mevzuatına uyumlu bir şekilde ilerleyeceğini kanıtlayabilir misiniz? • Mali, sözleşmeye ilişkin ve yönetsel yönleri dahil olmak üzere belediye ve hizmet kuruluşu içerisindeki ilişkiler nasıl? Bunların hepsi bütün paydaşlar tarafından net bir şekilde ifade edilmiş ve anlaşılmış mı? Uluslararası finans kuruluşlarıyla yapıcı bir diyalog başlatmanız, ilgilenmeyecek olan ya da hiçbir zaman finansman alamayacağınız kuruluşlara proje teklifleri ya da proje özetleri göndermekle vakit kaybetmemenizi önerebilirim. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 111 OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA 112 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA Oturum VI Projeler için Finansman Sağlama Türkiye’de Çevresel Belediye Altyapı Projeleri için Finansman Seçenekleri Dr. M. Yaşar ERDOĞAN I. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Uluslararası Finans Kuruluşları (UFK; International Financing Institutions) Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası finans kuruluşlarının başlıcaları Dünya Bankası (IBRD), Avrupa Yatırım Bankası (EIB) ve Alman Kalkınma Bankası (KfW) olup, bu sektörde pek aktif olmayan başka kuruluşlar da söz konusudur. Bu kuruluşlar finanse ettikleri projeler kapsamında iki şeyi finanse etmezler. Bunlar, yerel vergiler ve kamulaştırma giderleridir. Kuruluş ana sözleşmeleri gereği, finanse edecekleri projelerin mutlaka fizibilite çalışmalarının yapılmış olması gerekir. Aksi takdirde, proje ne kadar önemli olursa olsun finanse edilmesi söz konusu olamaz. Bu yüzden bazı atıksu ve katı atık projelerinin finansmanında güçlük çekilmektedir. Her üç kuruluşun da kredileri Hazine Müsteşarlığı Garantisi gerektirmektedir. Dünya Bankası (IBRD) Dünya Bankası beş kuruluştan müteşekkildir. Bunların en büyüğü IBRD ya da Uluslararası Yeniden İmar ve Kalkınma Bankası’dır (International Bank for Reconstruction and Development). Dünya Bankası’nın Türkiye’deki belediye altyapı projeleri finansmanında kullandığı tipik şartlar şunlardır: 17 yıl toplam vade ve 5 yıl ana para geri ödemesiz dönem. Faiz oranı, LIBOR* artı %0.25 civarına denk gelen Dünya Bankası’nın kaynak maliyeti üzerine belirli bir marj (spread) ilave edilerek belirlenir. Dünya Bankası kaynak maliyeti oldukça karmaşık bir konudur, çünkü tek bir para değil bir sepet üzerinden maliyetler hesaplanmaktadır. Şubat sonu itibariyle yıllık LIBOR %5.1526’dır. Şu anda faizin yıllık %5 ile %5.5 arası olması gerekir, ancak bu değişecektir. Şu andaki konjonktöre göre faiz oranlarının giderek artması beklenmelidir. Geri ödemeler altı ayda bir, Mayıs ve Kasım ayı sonları itibarı ile yapılır. Anapara ödemesiz dönem sonrası altı ayda bir, 24 eşit anapara taksiti artı faiz şeklinde ödenir. Ödemesiz dönemde faiz ödemesi yapılmaktadır. Kredi kısmen kullanılsa bile anapara taksit tutarları kredi sözleşmesindeki tutar üzerinden sabit kalır. Eksik kullanım olması halinde geri ödeme daha çabuk olur. Kredinin kullanılmayan kısmına bir taahhüt komisyonu ödenir. Bu genellikle binde 2,5 düzeyindedir. Kredi kullanımları hakedişler üzerinden yapılmaktadır. Kredi alan belediyenin sağlayacağı yerel katkı, sözleşmede belirtilen oranda yatırıldıktan sonra Dünya Bankası kendi payına düşen hak ediş tutarını doğrudan ilgili müteahhit hesabına yatırır. Üzerinde anlaşmaya varılmış olan yerel katkı ödenmezse, Dünya Bankası kredi hesabından ödeme yapmaz. Belediyeden kaynaklanan gecikmelerin bedelini belediye ödeme durumundadır. Pratikte kredi hesabı ilgili belediyenin bulunduğu TCMB şubesinde açılır. Kredi ödeme işlemlerini aynı zamanda hakedişleri de takip eden proje uygulama ünitesi takip eder. Dünya Bankası, Hazine Müsteşarlığı aracılığı ve bağımsız mali denetçiler aracılığı ile hesapların işleyişini kontrol eder. Bankanın hesap ekstrelerine göre kredi hesabına kullanım için para gönderir. Dünya Bankası kredilerinde oturmuş bir ödeme sistemi (disbursement) söz konusudur. Hazine Müsteşarlığı aracılığı ile kredilerine başvurulur. Genellikle başvuru öncesi gayrı resmi temaslar söz konusudur. Dünya Bankası, finanse edeceği projenin * London Interbank Offered Rate Uluslararası piyasalarda, bankalar arası borçlanmada Dolar ve Avro’ya ödenen faiz. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 113 OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA yıllık yatırım programına kaydedilmesini ön koşul olarak ileri sürmemekte ve böylece DPT’nin ilave bürokratik engeller oluşturmasının önüne geçilmektedir. Bu husus diğer UFK’lara göre daha avantajlı uygulamalara yardımcı olmaktadır. 1) İzmir Su Temini ve Atıksu Projesi: 1987 yılında 184 milyon ABD Doları tutarındaki projenin temel amacı büyük kanal projesini hayata geçirerek İzmir körfezini kurtarmaktı. Bu projenin ön koşulu su tarifelerine belli zamların yapılması idi. Ancak krediyi alan belediye başkanı, seçimi su tarifelerine zam yapmayacağını vadeden başkan adayına karşı kaybedince su tarifeleri aynı kaldı. Bu arada projede kullanılacak boru, pompa ve vana gibi malzeme ve ekipman toplu halde alınmış ve bilahare bunları kullanacak müteahhit ihaleleri gerçekleştirilmişti. Tarifelerle ilgili taahhütler yerine gelmeyince Dünya Bankası kredi kullandırmayı durdurmuştu. Bunun üzerine belediye başkanı, Dünya Bankası’na su tarifelerini 10 dolara çıkarmayı vaat ettiyse de kredinin iptalini önleyememişti. Malzeme ve ekipman paslanarak heba olmuş, sözleşme yapan tüm müteahhitler işi yapmış gibi tazminat aldıkları gibi bekledikleri süre zarfında alabilecekleri başka işlerin kârından mahkum oldukları argümanıyla ek tazminatlar almışlardır. Sonuç olarak körfezi kurtaracak proje 15 yıl gecikmiş, hiçbir şey yapılmadığı halde İzmir Büyükşehir Belediyesi çok yüksek bir bedel ödemiş, sonuçta İzmir yıllarca Türkiye’deki en yüksek su tarifesini ödemiştir ve hâlâ ödemektedir. Ankara, Bursa ve Antalya’da su ve kanalizasyon projeleri uygulanmış ve büyük ölçüde başarılı olmuştur. Projelerin geri ödemeleri özellikle Ankara ve Antalya’da Hazineye kalmıştır. Proje uygulamalarında karşılaşılan sorunlar arasında kamulaştırma ön koşulunun sıklıkla belediyeler tarafından zamanında yerine getirilememesi, tarife artış taahhütlerinin yerine getirilmesindeki isteksizlik, müteahhit firmaların belediyeleri manipüle etmesi, siyasi iktidar ve yerel yönetimin başındaki siyasilerin değişmesi ile taahhütlerin yerine getirilmesinden vazgeçilmesi gibi sorunlara sıkça rastlanmaktadır. Dünya Bankası 1990’ların başında hazırladığı bir sektör raporunda 10 yılda Türkiye’deki Büyükşehirlerde 8 milyar ABD dolarlık su ve kanalizasyon projesi destekleme niyetinden söz ederken 1998’de bu sektörü tamamen terk etmiş ve kredileri sağlık ve eğitim sektörüne kaydırmıştır. Banka, 2003’te bu sektöre tekrar destek vereceğini açıklamıştır. 2005’te İller Bankası ile 275 milyon dolarlık bir kredi sözleşmesi imzalamıştır. Proje 3 bileşenden oluşmakta, birincisi İller Bankasının seçeceği geri ödeme potansiyeli olan belediyelerde su, atıksu ve katı atık projelerinin finansmanı, ikincisi teknik yardım adı altında aday belediyelerin fizibilite, projelendirme, ihale dokümanları hazırlama gibi faaliyetlerinin finansmanı, üçüncü olarak da İller Bankasının kurumsal yapısının güçlendirilmesi. İller Bankası 29 belediye önermiş bulunmaktadır. Sonuç itibariyle, Dünya Bankası, belediyeler ölçeğindeki çevresel altyapı sektöründe 1990 ortalarına kadar önemli bir aktör olmuş, on yıllık bir aradan sonra bu sektöre tekrar adım atmıştır. Dünya Bankası diğer UFK’ lara göre daha oturmuş bir yapıya sahip, daha fazla kurumsallaşmış bir görünüm arz etmektedir. Yaklaşık on bin çalışanı ve üyesi bulunan 184 ülkenin desteği ile Dünyada UFK olarak önemli bir oyuncudur. Kendine ait satın alma usulleri, sistemli proje uygulamaları, merkez ve ülke ofislerinden projelerin düzenli takibi ile örnek olmaktadır. Ancak hantal bir yapıya sahiptir. Gerektiğinde esnek karar verememektedir. 2) Çukurova Kentsel Gelişim Projesi: 120 milyon ABD doları tutarında kredinin söz konusu olduğu bu proje Adana, Mersin, Tarsus, Ceyhan ve İskenderun bölgesindeki kentsel altyapının yapılması ve örnek bir kurumsal yapı oluşturulmasını amaçlıyordu. İller Bankası proje yönetimini üstlenmişti ancak proje uygulaması gerçekleştirilemedi. Bunlara ilave olarak, söz konusu dönemde İstanbul, Avrupa Yatırım Bankası (AYB) Avrupa Birliği’nin yatırım bankası durumunda olan AYB, 12 Eylül sonrası Türkiye’ye kredilerini durdurmuştu. Bu dönem sonrasında Türkiye’ye ilk kredi, 1995’te Antalya Su ve Atık Projesi için verilmiştir. AYB’nin Türkiye’de belediye altyapı sektörüne verdiği krediler şu şekildedir: Toplam 20 yıl vadeli, 5 yıl anapara Çevre projesi olarak kabul edilen projelerde çok ayrıntılı çevre etki değerlendirme çalışmaları ve insanların zorunlu yer değiştirmesi gibi durumların söz konusu olup olmadığı konusunda ayrıntılı araştırmalar gerektiğinden, su, atıksu ve katı atık projeleri genelde su ve sanitasyon (water and sanitation) adı altındaki altyapı kategorisinde değerlendirilir. 1985 ile 1995 yılları arasında Belediye altyapı sektöründe çok sayıda proje finanse eden Dünya Bankası, daha sonra bu sektörden çekilmiş ve kredilerini sağlık ve eğitim sektörüne kaydırmıştır. Bu dönemdeki belli başlı projeler sırasıyla şunlardır: 114 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA geri ödemesiz dönem; altı ayda bir faiz ödenir. Ödemesiz dönem sonunda anapara taksitleri 30 eşit taksitte 6 ayda bir ödenir. Kredinin kullanılmayan kısmına genellikle binde 2,5 taahhüt komisyonu ödenir. AYB kredileri de genellikle kredi alan belediyenin bulunduğu yerdeki TCMB şubesinde hesap açılarak kullandırılır. Ancak burada Dünya Bankası’ndan farklı olarak dilimler halinde kullanım esastır. AYB, TCMB şubesindeki hesaba, kredi tutarına göre 3 ile 5 milyon Avro arasında değişen dilimler yatırır. Bu para kullanılınca krediyi alan belediyenin kullanımları proje uygulama birimi tarafından AYB’ye rapor edilir ve yeni dilim kullanıma açılır. Dilimler halinde kredi kullandırma sistemi belediyeler açısından yeni dilim talebi sırasında çeşitli güçlükler yaratmaktadır. Bu anlamda Dünya Bankası’nın hakedişleri doğrudan ödeme sistemi daha iyi bir sistemdir. Dünya Bankası sisteminde kredi veren tarafın kullanımları izlemesi daha kolaydır. 5 milyon Avro’ luk bir dilimin Belediyece nasıl kullanıldığını kontrol etmek daha zordur. Dilimler halinde yapılan kullanımlarda, her dilim kendi içinde ayrı kredi gibi değerlendirilir. Her dilimin ödemesiz dönemi, anapara geri ödeme taksitleri kendi içinde belirlenir. Altı ayda bir kullanılmış dilimlerin toplamına faiz, kullanılmayan dilimlerin toplamına taahhüt komisyonu tahakkuk ettirilir. Faizler AYB’nin ortalama kaynak maliyeti üzerine bir marj konarak belirlenir. AYB kredilerinde projenin ve belediyenin durumuna göre bir faiz sübvansiyonu uygulanabilmektedir. Bu sübvansiyonlar Avrupa Birliği bünyesindeki Akdeniz Kirliliğini Önleme Fonu gibi fonlardan karşılanır. AYB kredileri Hazine Müsteşarlığı aracılığı ile kullandırılır. Yani kredi T.C. adına Hazine Müsteşarlığı’na verilir ve Hazine Müsteşarlığı, ilgili belediye ile bir devir anlaşması yaparak krediyi devreder. Devir aşamasında Hazine Müsteşarlığı binde 2,5 gibi bir devir komisyonunu üç ayda bir belediyelerden gönderdiği ekstrelere göre tahsil eder. AYB kredilerinde düzenli bir takip veya izleme yoktur. Bunun en önemli nedeni AYB’nin Dünya Bankası’na oranla personel yönünden çok daha küçük olmasıdır. Projeleri takip edecek “proje yöneticileri,” ekonomistler ve mühendisler yeterli sayıda istihdam edilmemiştir. Bunun nedeni AYB’nin yaklaşımıdır. Yine de zaman zaman önemli buldukları konularda AYB’nin de proje uygulayan belediyeleri ziyareti söz konusudur. Ancak AYB düzenli izleme misyonları gönderecek şekilde organize olmamıştır. Bunun yarattığı sorunlar olmaktadır. Örneğin, müteahhitlerin manipülasyonlarına AYB kredileri daha açıktır. Bir gayri melhuzun kullanımı durumunda, Dünya Bankası kredilerine göre izlenme çok daha az olduğu için kullanımlarda kaynak israfı ortaya çıkabilmekte, fiziksel gerçekleşmeler, olabilecek maksimumun çok gerisinde kalabilmektedir. İnşaat ihalelerinde uluslararası usuller uygulandığında bir yarışma olmakta ve genellikle kredide öngörülen tutarın altında bir fiyat söz konusu olmaktadır. Bu durumda Belediyelere ilave altyapı yapma şansı doğmaktadır. Ancak müteahhitlerin manipülasyonları ile ilgili bir risk daima vardır ve kalan fonların heba edilmesi olasıdır. Belediye çevre sektöründe Antalya’dan (35 milyon Avro) sonra kredilendirilen diğer projeler Diyarbakır Atıksu Projesi (32 milyon Avro), Tarsus Atıksu Projesi (9.5 milyon Avro), Şanlıurfa İçme Suyu Projesi (21.3 milyon Avro), Adana Atıksu Projesi (10.8 milyon Avro) ve İzmit Atıksu Projesi’dir (11.3 milyon Avro). Sonuç olarak AYB’nin çevre projeleri için belediyelere verdiği destek nispeten azdır. AB katılım sürecinde olan Türkiye’nin AYB’den bu sektöre yönelik daha fazla kaynak temin etmesi gerekir. Alman Kalkınma Bankası (KfW) Alman Kalkınma Bankası, İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın yeniden imarı için kurulmuştur. Bugün dünya çapında dev bir UFK’ya dönüşen banka, Dünya Bankası gibi birkaç birimden oluşmaktadır. Dış ticarete yönelik krediler veren birimi, özel sektör kredileri veren birimleri ile bankalar grubu olarak anılmaktadır. Bizimle ilgili olan kısım ise daha çok mali işbirliği çerçevesinde Alman Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı’nın (BMZ) ikili işbirliği çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile çevre altyapı sektöründe verdiği kredilerdir. KfW Entwicklungsbank (KfW Kalkınma Bankası) Federal Almanya Hükümeti adına bugüne kadar yaklaşık 4 Milyar Avro tutarında, 100’den fazla projeyi desteklemiştir. Aslında bu krediler hükümetten hükümete krediler olarak da adlandırılabilecek krediler olup, uzun vadeli düşük faizli krediler ile hibelerden oluşmuştur. Son 15 yıl içerisinde Diyarbakır, Denizli, Batman, Erzurum, Kayseri, Siirt ve Sivas gibi şehirlerde çevre ile ilgili belediye altyapı projelerine yaklaşık 750 milyon Avro tutarında kaynak sağlanmıştır. Su, kanalizasyon ve katı atık düzenli depolama projeleri şeklinde olan bu projeler ile KfW Dünya Bankası’nın 1995 sonrası sektörde bıraktığı boşluğu da büyük ölçüde doldurmuş ve bu sektörde kaynak sağlayan önde gelen UFK olmuştur. Özellikle MUWIT** projeleriyle bu sektörde önemli adımlar atmıştır. KfW’nin bu sektöre verdiği krediler genellikle toplam 30 ** KfW ve AYB tarafından ortaklaşa finanse edilen Belediye Su ve Kanalizasyon Altyapısı Projesi. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 115 OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA yıl vadeli, 10 yılı anapara geri ödemesiz, %2 sabit faizli olup, sektördeki en cazip kredi koşullarını oluşturmaktadır. Kredi kullandırma şekli daha çok Dünya Bankası’na benzemektedir. KfW kredilerine de Hazine Müsteşarlığı aracılığı ile başvurulmaktadır. Projenin, Yıllık Yatırım Programı’na kayıtlı olması ön koşul olduğundan ve bu sektöre verilen krediler devletten devlete kredi formatında olduğundan DPT’nin, hangi projelerin finanse edileceği konusunda aktif katılımı söz konusudur. Her yıl Ekim ayında Türk ve Alman Hükümetleri arasında mali ve teknik işbirliği kapsamında kaynak sağlanacak projelerin belirlenmesine yönelik görüşmeler yapılır ve bu toplantı gündeminin oluşturulmasında DPT önemli ölçüde katkı sunar. Bu toplantılar sonucunda hangi projelere kaynak sağlanabileceği kararlaştırılır ve Hazine Müsteşarlığı aracılığı ile işlemler başlar. Hazine Müsteşarlığı, AYB kredilerinde de olduğu gibi kredileri alan taraftır. Alınan krediler Hazine Müsteşarlığı ile ilgili belediye arasında imzalanan bir devir anlaşması ile belediyeye devredilir. Hazine Müsteşarlığı burada da binde 2,5 nispetinde bir devir komisyonu alır. KfW projelerindede, Dünya Bankası projelerinde olduğu gibi düzenli misyonlarla projelerin izlenmesi söz konusudur. UFK’ lara Yapılan Raporlamalar Kredi alan belediyelerden genelde üç ayda bir ve yıllık rapor istenir. Üç aylık raporlar yatırımların fiziki ve mali gerçekleşme oranlarını ve programdan sapma varsa, ayrıntılı nedenlerini içerir. Ayrıca mali, teknik, kurumsal, çeşitli göstergeler takip edilir. Örneğin tarifelerin belli bir endekse göre artması gerekiyorsa bu artışın gerçekleşip gerçekleşmediği ve nedenleri, döşenen boru metrajları, ev bağlantı sayısı, boru sayısı, kaçaklar için alınan önlemler ve benzeri bilgiler. Yıllık raporlarda esas olan mali raporlardır. Bilanço, kâr/zarar cetveli ve bunlardaki gerçekleşmelere uygun olarak nakit akış projeksiyonlarının güncellenmesi önemlidir. Burada belediyelerden beklenen mali tabloların ve muhasebe kayıtlarının genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olmasıdır. Bunun nedeni kredi veren mali kuruluşun kredi alan belediyenin mali durumunu anlamak istemesidir. Yani mali tablolar ve kayıt düzeni gerçekçi olmak zorundadır. Bu husus kredi sözleşmelerinde koşul olarak yer alır. Türkiye’de kayıt düzeninin ve mali tabloların gerçeği yansıtması, tekdüzen muhasebe sisteminin uygulanması ile mümkündür. Bunun için tekdüzen hesap planının adaptasyonu ve kayıtların çift taraflı muhasebe kayıt düzenine uygun 116 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I olabilmesi için ilgili elemanların eğitilmesi, bir muhasebe paket programının satın alınması, ambarlardaki envanter ve demirbaşların, usulüne uygun bir kodlamaya tabi tutulması, sabit kıymetlerin dökümünün yapılması ve amortismanların belirlenerek ayrılması gibi faaliyetler gereklidir. Bütün bunlar yapıldıktan sonra kayıt düzeni ve mali tabloların genel kabul gören ilkelere uygunluğu özel bir bağımsız mali denetçi tarafından denetlenerek kredi kuruluşuna rapor edilecektir. Bu husus bütün kredi sözleşmelerinde bir koşul olarak yer alır. Burada belirtilmesi gereken bir diğer husus, belediyelerin bütçe kayıtları ile tekdüzen muhasebe sistemi arasında bir çelişki bulunmamasıdır. Aksine bu iki sistem birbirini tamamlar. Bütçe sistemi, harcama limitlerine uyulup uyulmadığını, gelir hedeflerinin yakalanıp yakalanmadığını gösterirken, tekdüzen muhasebe sistemi dönem sonundaki mali durumu gerçeğe uygun bir şekilde gösterir. Bu bilgiye UFK’ ların, yatırım sırasında belediyenin ödemesi gereken kaynakları ödeme gücünün olup olmadığını, zamanı geldiğinde geri ödemeleri yapıp yapamayacağını görmek açısından ihtiyaçları vardır. II. Kamu - Özel Sektör İşbirliği (Public-Private Partnership - PPP) Özel Finans Kuruluşlarınca Çevre İle İlgili Belediye Altyapısı Finansmanı Özel finans kuruluşları tarafından çevre ile ilgili bir belediye altyapı finansmanı Türkiye’de söz konusu değildir. Bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmış ancak mevcut yerel yönetim yapısı içinde bir çevre altyapısı projesinin finansmanının tamamen ticari koşullarda yapılmasının mümkün olmadığı görülmüştür. Öncelikle özel finans kuruluşlarının, Türkiye gibi ülkelere verdikleri kredilerin vadeleri kısa, faizleri yüksek olmakta ve ödemesiz dönem gibi imkânlar ya hiç tanınmamakta ya da çok kısa olmaktadır. Belediyelerin çevre ile ilgili altyapı projeleri ise yatırım süresi uzun, yarattığı gelirler nispeten düşük projeler olduğu için uzun bir ödemesiz döneme ve uzun bir geri ödeme dönemine ihtiyaç göstermektedir. Ayrıca garanti ve kontör garanti sorunları çıkmakta ve bunlar aşılamamaktadır. Yaklaşık on yıl önce, bir belediyenin yabancı bir özel finans kuruluşu ile yaptığı bir sözleşme müzakeresinde yaklaşık 70 kilometrelik bir ikincil ve üçüncül kanalizasyon şebekesi inşaatı için 90 milyon ABD Doları kredi almaya çalıştığını, bu kredinin vadesinin 3 yıl, faizinin de yıllık %9 olduğunu, ödemesiz dönemin söz konusu olmadığını görmüştük. Daha sonra bu projenin bir uluslararası finans kuruluşu tarafından finansmanı OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA söz konusu olmuş, şebeke yüz küsur kilometreye çıktığı halde, kredi tutarı yaklaşık 20 milyon Avro, faiz %2, vade, on yılı ödemesiz, toplam 30 yıl olarak gerçekleşmiştir. Bu kapsamda belediyelerde karşılaşılan bir başka sorun ise, bir yönetimin aldığı sorumluluğu seçim sonrası bir değişiklik olduğu zaman yeni yönetimin üstlenmek istememesidir. Özetle, şu anda doğrudan özel finans kuruluşlarının bir belediye çevre altyapı projesini finanse etmesi gibi bir opsiyon söz konusu değildir. Esasen bu seçenek ABD ve İngiltere dışında diğer ülkelerde de pek uygulama alanı bulamamaktadır. Yap İşlet Devret (YİD) Modeli Belli bir tesisin onu işletme konusunda uzman bir firma tarafından finansmanının temin edilerek yapılması ve tesisin yapılan yatırım, işletme giderleri ve belli bir kârı karşılayacak kadar bir süre yapımcı tarafından işletilmesini müteakip idareye devredilmesidir. Çıkış noktası yüksek yatırım gerektiren tesislerin idareler tarafından kaynak temininin başka alternatifi olmadığı durumlarda yapılabilmesidir. Bu modelde yük, tesisin verdiği hizmeti alanlara binmektedir. Örneğin, bir içme suyu arıtma tesisini bu model ile bir yabancı su işletme şirketine verdiğimizi varsayalım. Burada işletmeci şirket finansmanı bulacak, tesisi yapacak ve kendi personeli ve işletme sermayesi ile tesisi işletecektir. Burada işi veren belediye belli bir fiyattan belli bir miktarda suyu tesisten alma garantisi verecek. Ancak belediyenin taahhüt ettiği tarife abonenin cebinden çıkacaktır. İdare, finansman bulma, yatırımı yapma külfetinden kurtulmaktadır. Ancak bu modelde yatırımcı/işletmeci bu işi belli bir kâr gayesi ile yapacaktır. Kendisi finansman bulacağı için bir finansman temin gideri vardır ve bunun da üzerine bir kâr binmektedir. Bu da pahalı bir çözümdür ve maliyet, suyu kullanan abone tarafından karşılanacağından belediye için kolay ama seçmen için pahalı bir çözümdür. İşletmeci verimlilik artışından menfaat sağlayacağı için enerji tasarrufu ve kaçakların önlenmesi gibi konularda motivasyonu yüksek olacaktır. İşletmecinin sözleşmeden doğan yükümlülüklerini zamanında ve belirlenen kalitede yerine getirmesi için çok sıkı kontrol edilmesi gerekir. Türkiye’de YİD uygulamaları 3996 sayılı YİD Yasası’nın 8.6.1994 tarihinde yürürlüğe girmesi ile görülmeye başlanmıştır. Bu konuda ağırlıkla doğal gaz çevrim santralleri gibi enerji projeleri öne çıkmıştır. Ancak, dünyada kilovatı 3 sent civarında olan doğalgaz çevrim santralinden elektrik enerjisi elde etme maliyeti, her ne hikmetse, bizim YİD projelerinde 9 sent civarında hesaplanmıştır. Bu tesislerden TEAŞ’ ın satın aldığı enerji bedeli kilovat başına 11-13 sent civarlarına gelmiştir. Bu sözleşmelerde tesis işletilmese bile işletmecinin yatırımını geri alabilmesi için belli bir yatırım bedeli taahhüt edilmektedir. Daha sonra tesislerin çalıştırılmamasına rağmen bu bedeller ödendiği için bu projeler Türkiye’nin sırtına yük olmuştur. Belediye çevre altyapısı projesi finansmanı örneği olarak İzmit Yuvacık Barajı Projesi verilebilir. Bu proje, içme suyu konusunda ülkemizdeki tek YİD projesidir. İşletmeci, Thames Water firmasıdır. Türkiye’den Gama Endüstri ve Japonya’dan Mitsui ve SGM firmaları diğer ortaklardır. Proje, İzmit’e içme suyu temini amacı ile Yuvacık Barajı’nın, içme suyu arıtma tesisinin, iki ana pompa istasyonunun ve ana iletim hatlarının yapımını ve bunların 15 yıl süre ile işletimini ve sistemin Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne devrini kapsamaktadır. Yatırım tutarı 891 milyon ABD Doları olarak kabul edilmiştir. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, çevre belediyeler ve bazı sanayi kuruluşlarının yılda 142 milyon metreküp suyu alacağı ve alınmayan suyun bedelini Hazine Müsteşarlığı’nın ödeyeceği şeklinde bir taahhüt söz konusudur. Sistem 1999 başında işletmeye alınmıştır ve 2014 yılına kadar İzmit Su A.Ş. adı ile YİD işletmecisi tarafından işletilecektir. Birinci yıl sonu itibariyle 67 milyon metreküp su alınmış; kalan su denize dökülmüştür. Suyun bir kısmını satın alacağı düşünülen belediyeler ve sanayi kuruluşları, suyu pahalı bulduğu için almamıştır. Ancak her halükârda 142 milyon metreküp su, talebin çok üstündedir. Daha sonra ortaya çıkan bazı gerçekler şu şekildedir: Öncelikle yatırım tutarı çok abartılmıştır. Örneğin, barajın 146 milyon ABD Doları’na mal olduğu kabul edilirken bu tür bir barajın maliyetinin bunun çok altında olması gerektiği anlaşılmıştır. Mahkemelik olan bu YİD projesinin yatırım tutarı bilirkişilerce toplam 235 milyon ABD Doları olarak belirlenmiştir. Yani yatırım tutarı 3,8 kat şişirilmiş, dolayısı ile su bedeli de bu oranda şişirilmiştir. Hazine Müsteşarlığı’nın bu proje kapsamında ödediği bedelin 1,3 milyar ABD Doları’na ulaştığı belirtilmektedir. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Türkiye’nin ikinci en yüksek borçlu belediyesi haline gelmiştir. Bu proje bize YİD modelinin bir finansman modeli olarak sakıncalarını çok net bir şekilde göstermektedir. YİD işletmecileri yatırım tutarını abartmakta ve geri ödemelerin aynı oranda artmasına yol açmaktadırlar. Enerji projelerinde de benzer durum görülmüştür. Belediye projelerinde yük kullanıcıya bindiği için ve kullanıcı da ilgili belediyenin seçmeni olduğu için kullanılması sakıncalı bir modeldir. Hazine Müsteşarlığı A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 117 OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA garantisinin YİD işletmecisinin tüm gelirlerine verilmesi de anlaşılması zor bir durumdur. Hazine Müsteşarlığı bir YİD projesine garanti verecekse bunu yatırım tutarı ile sınırlamalıdır. YİD işletmecisinin riskini sıfıra indirmek Hazine Müsteşarlığı’nın görevi olamaz. Diğer Kamu-Özel Sektör İşbirliği Modelleri YİD modelinin yap işlet (Yİ) gibi sözleşmede belirtilen işletme süresi sonunda, sahipliğin yatırımcı/işletmecide kaldığı modeller de söz konusudur; ancak bu modellerde de YİD’in yukarıda belirtilen sakıncaları geçerlidir. Kamu özel sektör işbirliği örnekleri arasında, kamunun ulusal kaynaklar ile veya uluslararası finansman kuruluşları finansmanı ile yaptığı tesisleri özel işletmecilere devretmesi, kiralaması veya sahipliğini devretmesi gibi diğer çeşitli seçeneklerin belli başlıları şu şekildedir: - Tam özelleştirme; - Kiralama sözleşmeleri; - Hizmet sözleşmeleri. Tam Özelleştirme: İngiltere’de Bayan Thatcher’ın başbakanlığı döneminde yasalarda yaptığı büyük değişikliklerle özelleştirme uygulamaları önündeki tüm engeller kaldırılmıştı. Bu gelişmelerin belediyelerin çevresel altyapılarına etkisi çok büyük olmuş ve su kanalizasyon işletmeleri tamamen özelleştirilmiştir. Burada yapılan, tüm mevcut altyapının özel sektöre devridir. Bu devir sembolik fiyatlardan gerçekleştirilmiştir. Yeni yatırımların yapılması sorumluluğu da özel sektöre devredilmiş ve dolayısı ile bu tür özelleştirme, çevresel belediye altyapılarının bir finansman seçeneği haline gelmiştir. Tarifelerin belirlenmesi ve teknik denetim için iki ayrı denetim mekanizması kurulmuştur. Sektörün denetimi çok karmaşık bir hal almış ve özel sektörden beklenen verimlilik ve kıvraklık elde edilememiştir. Bu işletmelerin tamamen özel olduğu ve hisseleri borsada alınıp satıldığı halde, yaptıkları yatırımlarda uluslararası finans kuruluşlarından yüksek oranda faiz sübvansiyonlu kredilerin kullanıldığı görülmektedir. Bu tür kaynakların elde edilemediği noktada yatırımların yapılması geciktirilmektedir. Sürekli bir tarife artış talebi ve isteksiz yatırım uygulamaları gözlenmektedir. Türkiye gibi ülkelerde belediyelerin çevre altyapılarının mülkiyetinin devri konusunda yasal engellerin aşılması imkânsız denebilecek düzeydedir. Bu seçenek, yasal ve uygulamadan gelen zorluklar nedeniyle İngiltere dışında pek uygulama alanı bulamamıştır. 118 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Kiralama Sözleşmeleri: Mülkiyet ve yatırım sorumluluğu belediyededir. İşletme tamamen veya kısmen özel sektöre verilebilir. Dünyada en yaygın örneği Fransız Afermage Modeli’dir. Burada tüm işletme hizmetleri; suyun kaynaktan alınması, arıtılması, dağıtımı, sayaç okuma, tahakkuk, tahsilat, bakım onarım hizmetleri, atıksuyun toplanması, arıtılması ve bertarafı işletmeci tarafından verilir. Kiralama tarzı sözleşmenin Türkiye’de belediye çevre altyapısı sektöründe ilk kapsamlı örneği Antalya’da uygulanmıştır. Büyükşehir Belediyesi ve Su ve Kanalizasyon İdaresi (ASAT) tarafından Dünya Bankası’ndan 1990’lı yılların ortalarında sıfırdan kanalizasyon yatırımlarını yapmak, mevcut su temin ve dağıtım sistemini yenilemek ve iyileştirmek, katı atık toplama ve bertaraf hizmetlerini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmek ve kıyı yönetim planı oluşturmak ve uygulamak üzere bir kredi almıştır. Kredinin ön şartı işletmenin tamamının özel sektöre verilmesi idi. Büyükşehir ön koşulları yerine getiremediği için çöp ve kıyı yönetimi kredisini alamamış ancak ASAT su ve kanal ile ilgili krediyi almıştır. Yapılan bir uluslararası ihale ile ASAT’ın işletme hizmetlerinin tamamı özel sektöre gördürülmüştür. Bu sözleşme, Fransız kiralama modelinin Türkiye’deki yasal mevzuata uyarlanmış şeklidir. Bu sözleşmede işletmecinin ücretlendirilmesi performansa dayalıdır. İşletmeci yukarıda sayılan tüm işletme hizmetlerini verdikten sonra hizmet bedelini, tahsilatını yaptığı metreküp başına almaktadır. Tahsil edilemeyen metreküp başına yapılan masraflar işletmecinin gideri olarak kalmaktadır. Tahsilat verimliliğini maksimize etmek açısından uygun bir sözleşme türüdür. Sözleşme 10 yıllığına bir Fransız işletmeci ile imzalanmıştır. Fransız işletmeci ANTSU adlı bir şirket kurarak ASAT’ tan işletmenin tamamını devralmış, ancak beşinci yılın sonunda ANTSU iflasını ilân ederek Antalya’dan ayrılmıştır. Esasen bu kiralama örneği Antalya’ya fayda sağlamış bir kamu özel sektör işbirliği projesi örneğidir. Ancak işi alan Fransız işletmeci ihale sürecinde çok düşük bir su işletme bedeli vermiş ve atıksu hizmet bedeli neredeyse bedava denilebilecek bir düzeyde tutulmuştur. İşletmeci için o sırada Bursa BUSKİ’nin, benzer bir ihalenin ortaya konduğu işletmecilik örneği yararlı olmuştur. Ayrıca hazırlık safhasında olmasını göz önüne alarak pazara girme stratejisi olarak düşük fiyat vermiştir. İşletmeci, Antalya’da zarar etmeyi göze almış ve Bursa ile birlikte İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerin de su ve kanal hizmetlerinin tamamını uluslararası finans OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA kuruluşlarının da teşviki ile özel sektöre devredeceği varsayımından hareketle kâra geçeceğini ummuştur. ANTSU Antalya’da 280 bin abone olduğu dönemde 270 personel ile tüm işletme hizmetlerini görmüştür. Bu sektörde uluslararası verimlilik ölçüsü olan bin abone başına çalışan sayısına bakıldığında, bu sayı birin altındadır. Halbuki, Türkiye’de kamu eli ile görülen su ve kanal işletmesi hizmetlerinde genellikle bin abone başına beş çalışan söz konusudur. En iyi işletilen işletmelerde bu sayı dördün altına ancak inebilmektedir. Bu ihalenin teklif hazırlama sürecinde, işletmeci adayları bir yıl boyunca Antalya’nın altyapısını incelemiş ve sistemin iyileştirilmesi için önerilerini idareye vermişlerdir. Nitekim, devir öncesi bu önerilerin önemli bir kısmı idare tarafından sözleşme gereği uygulanmıştır. Ancak, şu anda ASAT işletmeyi devralmış ve eleman sayısı hızlı bir artış göstermiştir. Kiralama modelinde en önemli sorun işletmenin mevcut elemanlarının ne yapılacağıdır. İşletme devredilirken mevcut personelin nitelikli olanlarını işletmeci devralır ancak aşırı istihdam sonucu elde kalacak personelin halli gerçekten büyük bir sorun teşkil etmektedir. İyi bir işletme sözleşmesi işletme giderlerini minimize edebilir ve uluslararası kuruluşlardan kredi almış olan yerel yönetimlerin borç geri ödeme sorunlarını ortadan kaldırabilir. Hizmet Sözleşmesi: İşletmecinin hiçbir risk almadığı bir yöntemdir. Sayaç okuma gibi hizmetlerin özel sektöre gördürülmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Sözleşmede belirtilen hizmet, belirli bir ücret karşılığı ifâ edilir. Hizmet ücreti her hizmet için ayrı ayrı belirlenir. Örneğin sayaç okuma başına ücret, açma kesme hizmeti ücreti gibi. Tarife artışlarının yapılmaması işletmeciyi etkilemez. Yatırımlara katkı söz konusu değildir. İşletmecinin, verimliliği artırma ve kaçakları önlemeye yardımcı olma gibi motivasyonları yoktur. Bu tür özel sektör kamu işbirliği örneklerindeki en kritik husus, belediyenin elinde istihdam fazlası eleman olduğu halde esas olarak nitelikli eleman gerektirmeyen hizmetleri özel sektöre hizmet sözleşmeleri ile gördürmenin kaynak israfına neden olmasıdır. Örneğin, sayaç okuma hizmeti niteliği itibariyle basit bir hizmet olup, nitelikli eleman gerektirmez. Elinizde fazladan niteliksiz eleman varsa, bunlara maaş ödemeyi sürdürürken özel sektöre de hizmet bedeli ödemek toplam giderleri gereksiz bir şekilde arttırır. Elinizdeki iş gücünü ya en iyi şekilde kullanmalı ya da bunların görevlerine son verebilmelisiniz yoksa hizmet sözleşmesi ek maliyet anlamına gelecektir. III. Yerel Finansman Seçenekleri: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve İller Bankası Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) Yasalarla verilmiş diğer görevlerinin yanı sıra nüfusu yüz binin üzerindeki yerleşim birimlerine Bakanlar Kurulu Kararı ile su temin etmek ve su arıtma tesisleri geliştirmek üzere tüm çalışmaları yapmak 1053 sayılı yasa ile Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. Bugüne kadar 45 şehre içme, kullanma ve endüstri suyu sağlanması konusunda Bakanlar kurulu DSİ’yi yetkilendirmiştir. Şu anda bu projelerin 17’si devam etmektedir. DSİ’nin finansman kaynağını öncelikle ulusal bütçeden ayrılan paylar oluşturmaktadır. Son yıllarda devlet yatırım bütçesinden DSİ’ye ayrılan pay önemli ölçüde azalmıştır. DSİ yatırım bütçesinin önemli bir kısmının tarım ve enerji sektörü ile ilgili yatırımlara ayrıldığı göz önüne alınacak olursa belediye altyapı projelerine kalan payın ne kadar yetersiz olduğu açıkça görülür. 2006 yılında DSİ yatırım bütçesi toplamı 2,77 milyar YTL iken belediye altyapı projelerine ayrılabilecek pay sadece 290 milyon YTL’dir. DSİ çeşitli UFK’lardan da kredi temin edebilmektedir. Ancak bunların önemli bir bölümü enerji projelerine yönelik olmaktadır. Şu anda İstanbul su temini projelerinden Yeşilçay Projesi’ne Kuveyt Fonu’ndan, Melen Projesi’ne de Japon JBIC’den kaynak temin edilerek yürütülmeye çalışılmaktadır. Ancak toplam belediye sektörü yatırım ihtiyacı içinde, kullanılmakta olan dış kredi kaynakları da oldukça sınırlı kalmaktadır. Merkezi bütçeden kaynaklar bu denli kısıtlı olunca bazı projeler sadece iz bedeli ile yatırım programında tutulmaktadır. Bu soruna bir başka açıdan bakacak olursak bu projelerin ihale edilmesi nedeni ile DSİ’nin bazı müteahhitleri yıldan yıla ödenek bekleyerek ve birim fiyat artışları oranında ihale bedeli artışlarından istifade ederek faaliyetlerini sürdürmektedirler. Böylece projeler öngörülenden daha geç hayata geçirilmekte ve başlangıçtaki maliyete göre kat be kat yüksek bedellere mal olmaktadır. Bir başka sorun da, DSİ’nin aynı anda projeyi yapan, ihaleyi yapan, kontrolörlüğü yapan, ödemeyi yapan taraf olmasıdır. Bu tür bir düzen sonucunda sağlıksız proje uygulamalarının ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Zaman içinde işler belli bir grup müteahhite verilmekte ve çarpık bir yapı ortaya çıkmaktadır. Diyarbakır İçme Suyu Temin Projesi, DSİ tarafından Fransız Hükümet kredisi ile yapılmıştır. Bu projede yaklaşık 60 milyon ABD Doları tutarında yatırım söz konusudur. Dicle A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 119 OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA Barajı’ndan alınan su yaklaşık 35 kilometrelik bir ana isale hattı ile yine bu proje kapsamında yapılan içme suyu arıtma tesisine pompalanmaktadır. Dicle Barajı’ndaki pompa istasyonu gevşek bir zemin üzerine inşa edilmiştir. Pompa istasyonu kaymakta ve pompalar sık sık arıza vermektedir. Pompa istasyonunun zemin hareketleri nedeniyle tamamen yıkılma riski vardır. Zemine iki bin tonun üzerinde çimento enjekte edilmiş fakat kayma durdurulamamıştır. Şimdi pompa istasyonunun farklı bir yere yapılması söz konusudur. Bu tür uygulama sorunları yukarıda sözü edilen yapısal bozukluklardan kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak, DSİ özellikle içme suyu temini ve arıtma projelerinde önemli bir yerel aktör olmuş ancak zaman içinde bütçeden ayrılan payların azalması ile bu faaliyetleri paralel olarak daha sınırlı kalmıştır. İller Bankası İller Bankası, belediyelerin yeterli teknik elemana sahip olmaması noktasından hareketle kurulmuş ve yerel yönetimlere merkezi bütçe paylarının dağıtım işlevini de üstlenmiştir. Resmi görevi belediyeler, belediye birlikleri ve il özel idarelerinin kamu kullanımı niteliği taşıyan her türlü kentsel alt ve üst yapı hizmetleriyle (harita, imar planı, park, çocuk bahçesi, meydan gibi peyzaj planı, jeolojik etüt, belediye binası, hal binası, soğuk hava deposu, terminal binası gibi her türlü üst yapı, içme suyu, kanalizasyon, arıtma, katı atık, deniz deşarjı vb.) ilgili etüt, plan ve proje hazırlamak, bu konularda danışmanlık ve kontrolörlük hizmetleri vermek ve söz konusu yatırımların gerçekleşmesi için kredi sağlamaktır. Geçmişte İller Bankası’nın projeyi yapan, ihaleyi yapan, kontrolörlüğü yapan, ödemeyi yapan taraf olması sağlıksız proje uygulamalarının ortaya çıkmasına kaçınılmaz olarak yol açmıştır. Zaman içinde işler belli bir grup müteahhite verilmiş ve çarpık bir yapı ortaya çıkmıştır. Örneğin Diyarbakır içme suyu şebekesi, İller Bankası tarafından ihale edilmiş ve yaptırılmıştır. Atıksu altyapısının UFK’lar tarafından finanse edilen projelerinin uygulanması sırasında şu gözlemler yapılmıştır: İçme suyu şebekesi yeni olduğu halde sistemde olması gereken vanaların büyük bir kısmının konmadığı, konanların birçoğunun hurda veya bozuk olduğu görülmüştür. Bu nedenle UFK’lar tarafından yürütülen projeden su kayıp ve kaçaklarını azaltma bileşeni kapsamında 500 adet vana satın alınarak su şebekesine montajı sağlanmıştır. Ayrıca DİSKİ kendi bütçesinden çok sayıda vana alarak şebekeye monte etmiştir. Yine aynı proje kapsamında yapılan yeni su depolarının izolasyonlarının yetersiz olduğu ve çok miktarda su kaçırdığı görülmüş ve DİSKİ 120 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I su kaçaklarını azaltma projesi kapsamında bu depoların izolasyonunun sağlanması için önemli ölçüde harcama yapmak zorunda kalmıştır. Maalesef benzer durumlar İller Bankası tarafından yaptırılan birçok yatırımda gözlenmiştir. Sonuç olarak, yapısal bir sorun haline gelen sorunlu uygulamaları çözmek için İller Bankası’nın rehabilitasyonu ve reorganizasyonu için 1980’li yıllardan başlamak üzere UFK’lar çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Son dönemlerdeki girişimlerin olumlu sonuçlar vermeye başladığı gözlenmektedir. Bundan böyle kredisi İller Bankası tarafından sağlanan ortak idare yatırımlarıyla ilgili yapım ihalelerinin, idarelerin kendilerince yapılması yöntemi benimsenmiş olup, bu konularda ihtiyaç duyulan her türlü teknik eleman ve bilgi desteği İller Bankası tarafından sağlanabilecektir. İhale yapamayacak durumda olan idarelerin ihaleleri ise yine bankaca yapılabilecektir. Kredilerin vadesi uzatılıp, faiz oranları düşürülmüştür. Banka programında bulunan uzun vadeli (10 yıl) yatırım kredilerine uygulanan faiz oranı % 9, yerel yönetimlerin kendi yatırım programlarında bulunan projelere uygulanan uzun vadeli (5 yıl) yatırım kredilerine uygulanan faiz oranı % 9, her türlü malzeme, araç, gereç ve ekipman alımında uygulanan uzun vadeli (3 yıl) kredilerde faiz oranı % 9, bir yıla kadar kısa vadeli kredilerdeki faiz oranı ise % 12 olarak belirlenmiştir. İller Bankası’nca kredilendirilen her türlü yatırımın denetimi yerel yönetimlerle birlikte müştereken yapılacaktır. İdarenin talebi doğrultusunda bankaca tam denetim yapılması da mümkün olabilecektir. Kredi talebi için gerekli olan yatırım projeleri yerel yönetimler tarafından yaptırılabileceği gibi, talep edilmesi durumunda, İller Bankası da kamu hizmeti niteliğinde olan yatırımlara ait projeleri hazırlamaya devam edecektir. Yerel idarelerce yaptırılan projeler kredilendirilmeden önce Banka tarafından değerlendirilmeye tabi tutulacaktır. Atıksu arıtma tesislerinin enerji giderlerinin bir kısmı İller Bankası tarafından sübvanse edilebilecektir. Bunların hepsi olumlu adımlardır. 2006 yılı yıllık yatırım programına göre İller Bankası’nın 2006 yılında yapacağı yatırım, toplam 602 milyon YTL düzeyindedir. Bunun bir kısmının belediye çevre projelerine ayrılabileceği düşünülürse toplam ihtiyaca oranla bu miktar da oldukça kısıtlıdır. Ulusal Kaynaklar Türkiye’deki çevresel belediye altyapısı olarak adlandırdığımız su, atıksu ve katı atık sektöründe yatırım ihtiyacından söz edilirken, rakamlar 50 milyar Avro OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA mertebelerinde telaffuz edilmektedir; ulusal yatırımcı kuruluşların bu tür yatırımlar için ayırabildiği kaynaklarla bu yatırımların gerçekleştirilmesi, belediyelerin kendi yatırımlarını da katarsak, 40 yıllık bir süre alabilir. Bunun da kabul edilemez olduğu açıktır. Bu nedenle ulusal kaynaklarla ve ulusal yatırımcı kuruluşların imkânları ile bu sorunun çözülemeyeceği ve UFK’lar ve Avrupa Birliği fonlarından daha fazla kaynağın bu sektördeki yatırımların finansmanına ayrılması gerektiği ortadadır. Mevcut haliyle her iki ulusal kuruluşun da finanse edeceği projelerin seçimi politik etkilere açıktır. belediye çevre projelerinin siyaseten arındırılmış objektif mekanizmalarla ilişkilendirilmesi ve finanse edilmesi gerekir. Seçim kriteri, yapılacak yatırımla çözümlenecek çevre sorunlarının boyutu olmalıdır. IV. Hibe ile Finansman Dünya Bankası yatırımlara hibe vermemektedir. Ancak kendi yönetimine bırakılmış bulunan Japon Hükümet Fonu gibi fonlardan projelerin hazırlanması için hibe tahsis edilebilmektedir. Antalya Su ve Atık Projesi’nde 3,3 milyon ABD Doları düzeyinde bir kaynak, Japon Hükümet Fonu’ndan verilmişti. Bu hibe ile projelendirme işleri yapılmıştı. Şu anda devam eden Belediye Hizmetleri Projesi’ne de 500.000 ABD Doları tutarında bir Japon Hükümet hibesi tahsis edilmiştir. Yakın zamana kadar KfW belediye çevre projelerine büyük ölçüde hibe veren bir UFK idi. Ancak Türkiye’nin AB üyeliğine adaylığı ile bu tür hibeler son buldu. Örneğin Diyarbakır atıksu arıtma tesisinin yapılması için 53 milyon mark hibe verilmiş ve tesisin tamamı hibe ile yapılmıştı. Bu hibeler hükümetten hükümete verilen kaynaklar olarak mütalaa edilmelidir. KfW kaynaklı bu imkân artık yoktur. AYB hibe vermemektedir. Ancak projenin özelliğine göre faiz sübvansiyonları imkânı söz konusu olabilmektedir. Örneğin Antalya Su ve Atık Projesinde Akdeniz’in Kirliliğinin Önlenmesi Fonu’ndan %50 faiz sübvansiyonu sağlanmış ve bu sayede projenin atıksu bileşeninin fizibilitesi kolaylaşmış ve paralel finansman şeklindeki Dünya Bankası kredisinin alınması mümkün olabilmiştir. AYB bu projede atıksu arıtma tesisi ve derin deniz deşarjı ve ana kolektörlerin bir kısmını finanse etmişti. Hibe şeklinde bu sektörü de içeren kaynak sağlayan diğer kuruluşlar teknik yardım kuruluşları olan GTZ ve JICA’dır. Bu kuruluşlar Alman ve Japon teknik yardım kuruluşları olup, destekleri hibe şeklinde olmaktadır. Örneğin GTZ Diyarbakır DİSKİ Kapasite Güçlendirme Projesi’ni ve Erzurum Katı Atık Birliği Projesi’ni finanse etmiştir. Hibe şeklinde bu tür projelerin finansmanı konusunda potansiyel olarak en büyük kaynak AB fonlarıdır. Ancak şu ana kadar finanse edilen projelere bakıldığında olması gerekenin çok altında bir finansman söz konusu olmuştur. Çanakkale ve Kuşadası katı atık projeleri örnek olarak verilebilir. AB fonlarından desteklenen projelerin %75’e kadar hibe olma imkânı vardır. Bu sektöre verilen desteğin mutlaka artması gerekmektedir. AB üyelik sürecinde su, atıksu ve katı atık konusunda standartların Avrupa ile aynı seviyeye getirilmesi için toplamda çok büyük yatırım gerekmektedir. AB fonları bu konuda en önemli çare olarak gözükmektedir. V. Sonuç Çevre ile ilgili belediye altyapı projelerinin finansmanı konusunda şimdiye kadar UFK’lar arasında Dünya Bankası (IBRD), KfW ve AYB kredi şeklinde finansman sağlamışlardır. Bu sektörde diğer UFK’ların sağladığı finansman katkısı oldukça düşüktür. Ulusal kuruluşlar olarak DSİ büyük yerleşim yerlerinin içme suyu projelerini Bakanlar Kurulu kararları ile merkezi bütçeden tahsis edilen kaynaklarla, UFK’lardan ya da ülkeden ülkeye kredilerden projelere sağlanan kaynaklarla gerçekleştirmektedir. Merkezi bütçeden sağlanan fonlar, DSİ Yönetim Kurulu Kararı ile belediyelere kısmen hibe, kısmen de kredi olarak verilebilmektedir. Ancak dış kaynaklarla gerçekleştirilen DSİ içme suyu projelerinde esas olan, ilgili belediyenin tesisi devraldıktan sonra kredinin geri ödemelerini de yapmasıdır. İller Bankası, yasası gereği belediye altyapı projelerinin gerçekleştirilmesinde belediyelere proje, ihale, kontrolörlük ve kredilendirme desteği vermekte, kredilerin geri ödemeleri belediye vergi paylarının %40’ına kadar olan kısmının kesilmesi ile İller Bankası Yönetim Kurulu tarafından belirlenen geri ödeme planına göre yapılmaktadır. İller Bankası finansmanı, prensip olarak hibeden ziyade kredi şeklindedir. Ülkeden ülkeye verilen uzun vadeli düşük faizli kredilerle de bu alanda proje finansmanı mümkündür. Bu alanda Alman ve Fransız Hükümeti’nin kredileri ön plandadır. Fransız Hükümet kredilerinde Degremont ve OTV gibi önde gelen Fransız şirketlerinin Fransa’da daralan iş hacimlerini telafi etmek gibi bir motif vardır. Diyarbakır içme suyu arıtma tesisi degremont teknolojisi ile yapılmıştır. Fransız Hükümeti kredisi ile finanse edilen Alanya Atıksu Arıtma Tesisi ise OTV tarafından yapılmıştır. Her iki tesis de son derece teknoloji-yoğun tesisler olup, tam manası ile işletilmesi mümkün olamayan tesis örnekleridir. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 121 OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA Maalesef, bu sektördeki Fransız Hükümeti kredileri, uzun vadeli ve düşük faizli diye diğer koşulları göz ardı edilerek alınmakta ve uygulamada sorunlar görülmektedir. Projelerin, belediyelerin niteliklerine uyması önemlidir ve bu konuda baştan bir çaba gösterilmelidir. Bu sektörde projelerin hibe şeklinde finansmanı konusunda AB fonları dışında imkânlar oldukça sınırlıdır. Yatırım finansmanından ziyade fizibilite, proje hazırlama veya kapasite güçlendirme gibi konularda hibe ile destek söz konusudur. Türkiye’nin AB adaylığı ile yatırım finansmanı konusunda önemli bir imkân olan KfW aracılığı ile verilen Alman Hükümeti hibelerine son verilmiştir. Diğer seçenekler arasında özel bankaların doğrudan finansmanı bu sektördeki projelerin niteliği gereği bir seçenek olma şansına pek sahip değildir. Türkiye’de meydana gelen YİD uygulamaları, girişimcilerin yatırım tutarlarını abartması neticesinde kötü örnek olmuştur ve tercih edilebilecek seçenekler arasında yer almamaktadır. Kamu-özel sektör işbirliğinin diğer şekilleri ise bir hizmet veya bir tesis bazında yaygınlaşmakta ise de, tüm hizmetlerin ve tesislerin toptan özel sektöre verilmesi veya işlettirilmesi için mevcut yasal altyapının oluşturulması gerekmektedir. Birçok Avrupa ülkesinde merkezi PPP (kamu-özel sektör işbirliği merkezi kamu-özel sektör işbirliği) birimleri oluşturulmuş ve yasal altyapı bu tür uygulamaları kolaylaştıracak hale getirilmiştir. Ancak Türkiye’de Hazine Müsteşarlığı bünyesinde başlatılan bu çalışmalar sonuçlandırılmamıştır. Bu çalışmalar sonuçlandırılırsa PPP uygulamaları sektöre verimli işletmecilik kazandırma potansiyeline sahiptir. Sektörün finansman imkânları açısından geleceği AB fonlarındadır. Türkiye’nin AB adaylığına bağlı olarak AB’nin Türkiye’ye sağladığı kaynak artmaktadır. Bugüne kadar nispeten az desteklenmiş olan bu sektör, daha fazla desteklenmelidir. Bu hem alternatif finansman kaynaklarının ihtiyaca oranla az olması hem de Türkiye’nin AB standartlarını yakalama ihtiyacı dolayısı ile önem arz etmektedir. 122 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Oturum V Panel: Uluslararası Finans Kuruluşları ve Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları Seminerin panel olarak düzenlenen son oturumu yerel yönetimlerle Türkiye’deki başlıca finans kuruluşlarının temsilcilerini bir araya getirmeyi amaçlıyordu. Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı’nın başkanlığında panelde söz alan Avrupa Komisyonu Delegasyonu, Alman Yatırım Bankası ve İller Bankası yetkilileri kuruluşlarının Türkiye’deki altyapı projelerinin finansmanı ile ilgili yerel yönetimlerle işbirliği olanaklarını aktardılar. AB’ye katılım süreciyle ivmelenen altyapı yatırımlarının finansmanında ulusal önceliklerle uluslararası önceliklerin karşılaştırılmasına da fırsat veren panelde ülkeler arası ikili işbirlikleri, Türkiye’nin yerli kaynaklarının hareketi, kredi-hibe-özkaynak kullanımında oluşturulması gereken denge gibi konular önemli tartışmalar arasındaydı. O T U R U M V : PA N E L Oturum V PANEL: Uluslararası Finans Kuruluşları ve Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları Giriş Konuşması Oturum Başkanı: Özgür PEHLİVAN Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı Panelimizin konusu uluslararası finans kuruluşları ve diğer donörlerin Türkiye’deki çevre altyapı yatırımları ile ilgili yaklaşımları, mevcut ve gelecek programları. Hepinizin bildiği gibi AB’ye katılım sürecinde en hassas sektörlerden biri çevre ve kentsel altyapı sektörü. Bu alanda çeşitli çalışmalar var. Türkiye’nin ne kadar altyapı yatırımına ihtiyacı var? Bilimsel çalışmalar sonunda rakamlar 70 milyar Avro seviyelerine çıkıyor. Bunun 2025 milyarı idame, bakım harcamaları olsa, 35-40 milyar Avro’luk bir yatırım bekliyor Türkiye’yi. Bu yatırım, içme suyu sektörü, atıksu, atıksu arıtma ya da katı atık yönetimi konularında olabilir. Böyle bir yatırım ihtiyacı, beraberinde de elbette bir finansman ihtiyacını getiriyor. Bu, her sektörün yüzyüze olduğu kaynak sıkıntısını da gündeme getiriyor. Hepinizin bildiği gibi makro ekonominin temel özdeşliklerinden biri yatırım ve tasarruf eşitliği. Ama ülkemizde maalesef yatırım canlı olsa da tasarruf düzeyi son derece düşük. Ülke genelinde ekonomide %20 tasarruf oranı varken bu kadar büyük yatırımların gerek merkezi hükümetin gerekse yerel yönetimlerin kendi yaratacakları nakit akışlarıyla karşılanması son derece zor. Mali idarelerimizin bu nakit akışı kapasitesini kısa süre içinde arttırmaları da herhalde pek gerçekçi bir beklenti olmayacak. Sonuçta iç kaynak yetersiz olursa, kalan kaynağı nereden karşılayacağız? Ana yürütücü kuruluşları belediyeler olarak alırsak, kaynak ihtiyacı dışardan nasıl karşılanır? İlgili kuruluşlarımız, ya iç borçlanacak, ya dış borca gidecek, ya da hibe olanaklarına bakacak içeriden yahut dışarıdan; veya kamu-özel sektör işbirliği (PPP) gibi modelleri uygulamaya çalışacaklar. Tüm bunlar, iki gün boyunca tartışıldı. Bu panel de, bütün konuşmaların bir devamı olarak, iç borçlanma ve PPP’den daha ziyade, dış finansman olanakları, kredi olsun, hibe olsun, onun üzerine odaklanacak. Bildiğiniz gibi, belediyelerin dışarıdan kredi alması, projelerinin her şartta yatırım programıyla ilişkilendirilmesi koşuluyla oluyor. Yani, belediyeler kendi harcamaları konusunda merkezi hükümetin bir izin mekanizmasına yahut bir programa tabiler. Bu konu genellikle yanlış anlaşılıyor, özellikle onu bir düzeltelim. Her şartta, hibe olsun, kredi olsun, bir belediye projesi, dış finansman ile gerçekleşiyorsa, öncelikle bir kamu yatırım programı ile ilişkilendirilecek, ondan sonra da, Hazine Müsteşarlığı’nın garantisi söz konusu olursa, Hazine Müsteşarlığı vasıtasıyla dış finansman erişimi sağlanacak. Geçmişe yönelik çok kısaca bilgi verecek olursam; son yıllarda belediye sektörüne Hazine Müsteşarlığı vasıtasıyla sağlanan dış finansman, yıllar itibariyle maalesef düşüş gösteriyor. 2000’den önceki yıllarda, münferit yıllarda 1 milyar, 1.5 milyar seviyelerinde sağlanan, dış finansman, 2000’li yıllardan sonra hepinizin de tahmin edeceği sebepler nedeniyle düşüş izledi, hatta son yıllarda 100-200 milyon dolar arasına kadar indi. Tabii burada en önemli husus, sağlanan bu dış finansmanın yükünün, belediyelerimizin maalesef geri ödeme kapasitelerinin yetersizliği nedeniyle Hazine Müsteşarlığı üzerine binmesi oldu. Dış finansmanla ilgili diğer bir olumsuz gözlem de şu: Bu sağlanan dış finansmanın yaklaşık %95’i maalesef büyükşehir belediyelerine gitti. Oysa asıl dış finansmana ihtiyacı olan, dış kaynağa ihtiyacı olan kesim, Anadolu’nun her kesimindeki küçük ve orta ölçekli belediyeler. Bu belediyelerimizin maalesef bu dış finansman imkânlarına erişimi oldukça sınırlı oldu. Bizim son yıllardaki borçlanma stratejisinde genel olarak tavrımız, ki bunun içine mahalli idareler, çevre A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 125 O T U R U M V : PA N E L altyapı projeleri de giriyor, bu tür projelerde ticari finansman yerine mümkün olduğu kadar uluslararası kuruluşlar yahut “bilateral donor” dediğimiz hükümet kuruluşlarıyla çalışmak. Son yıllarda stratejimizi bunun üzerine oturttuk. Mümkün olduğu kadar Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası gibi uluslararası kuruluşlar ile JBIC Japon İşbirliği Bankası yahut Almanların KFW Bankası gibi bilateral donörlerden temin edilen finansmanı belediyelere aktarmayı hedefledik. Bunun da en önemli nedeni şudur: Geçtiğimiz yıllarda da gözlemledik ki, ticari finansmanla yapılan projeler hem ölçek olarak gereğinden büyük hem de pahalı yapılıyor; çünkü ticari finansmanda projenin tasarımla uygulanmasına nezaret eden teknik danışmanlık hizmeti alınan bir kuruluş yok, hem de işletme aşamasına geldiğinde, kurumsal gelişime önem verilmediği için, işletme aşamasında kalıyor. Oysa uluslararası kuruluşlar veya bu tür iki taraflı (bilateral) donörlerin aracılığıyla yapılan projelerde, donörler de proje tasarımından uygulanmasına kadar, ihale süreci de dahil olmak üzere konuya dahil oldukları için ve kurumsal gelişime, teknik yardıma önem verdikleri için hem daha kaliteli tesislerin yapıldığı görülüyor, hem de daha önemlisi proje bittikten sonra etkin olarak faaliyette bulunabiliyor. Son yıllarda gündeme gelen bir konu da; münferit olarak her bir proje finansmanı için her türdeki kredi kaynağına yaklaşım göstermektense, özellikle küçük-orta ölçekli belediyelerin bu tür kreditörlere erişiminin de sınırlı olduğunu göz önüne alarak, baştan bir finansman havuzu oluşturabilir miyiz? Yani uluslararası ve iki taraflı donörlerden alınacak kaynaklarla, bunun içine belki İller Bankası gibi devletin de koyacağı bir katkıyla, bir fon havuzu oluşturup, bu fon havuzunda, aktarılan hibe olsun, kredi olsun, kaynakların maliyetini parçalayarak küçük-orta ölçekli belediyelerin projelerine kaynak aktarılabilir mi, kredilendirme yapılabilir mi, gibi bir program da geliştirilebilir. Bu konuda da çalışmalar gündemde. Tabi burada soru şu olabilir; böyle bir havuz oluşturursak bunu kim etkin olarak idare edebilir? Çeşitli kaynaklardan bu fonları kim alıp, bunları parçalayıp en uygun maliyetle, ihtiyacı olan küçük-orta ölçekli belediyelere aktarabilir, teknik yardımla ilgili olarak? İçeriden buna en uygun aday İller Bankası gibi gözüküyor; mevzuatında ve kurumsal yapısında belli bir değişikliğe gittikten sonra. İlk aşamada belki İller Bankası belli bir düzeye gelene kadar bir uluslararası kuruluşun yahut iki taraflı bir kuruluşun, KFW gibi veya Avrupa Birliği Komisyonu gibi bir kuruluşun idaresinde de yapılabilir bu iş. Bu noktaya gelmişken, sözü ilk olarak KFW’den Sayın Burkhard Hinz’e vereyim. 126 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I O T U R U M V : PA N E L Oturum V PANEL: Uluslararası Finans Kuruluşları ve Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları Çevresel Altyapının Desteklenmesinde Almanya-Türkiye İşbirliği Burkhard HINZ Alman Kalkınma Bankası KfW Ankara Ofisi Direktörü Çok teşekkürler Özgür Bey. KfW, Federal Almanya Cumhuriyeti fiilen var olmadan önce kurulmuş olan bir kuruluştur ve kuruluş nedeni de, kısaltmaya bakacak olursanız, Yeniden Yapılanma Bankası’dır. KfW aslında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ya gelen Marshall Planı Yardımı’nı kanalize eden kuruluştu. Bu sırada Almanya’daki en büyük bankalardan biri haline geldi ve sahipleri Federal Almanya Cumhuriyeti ile Federal Eyaletler olduğu için, KfW’nin kredi notu 3A’dır; bu da sonuç olarak nispeten ucuz finansman sağladığımız anlamına geliyor. KfW, Türkiye’de 40 yılı aşkın bir süredir aktiftir ve şimdiye kadar yapılan toplam taahhüt 8.2 milyar Avro civarındadır. KfW olarak biz Türkiye’de çeşitli branşlar altında çalışıyoruz, bunlardan birisi, çevresel altyapı alanındaki faaliyetler, KOBİ’lerin geliştirilmesi ve aynı zamanda enerji sektörüyle ilgilenen Entwicklungs Bank dediğimiz Kalkınma Bankası’dır. Bu kapsamda şimdiye kadar pek çok şey yapılmıştır; toplamda 4 milyar Avro’dan fazladır ve şu anda sizin için aktif olan havuz yaklaşık 0.6 milyar Avro civarındadır. Diğeri ise, örneğin Türk Hava Yolları için airbuslar, santraller ve benzeri faaliyetler için ticari finansman sağlayan IPEX-Bank adını verdiğimiz branştır. Son olarak, DEG’miz (Alman Yatırım ve Kalkınma Kurumu) var. Bu da Türkiye’de özel yatırımın geliştirilmesi için oluşturulmuş bir kuruluştur. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile yaptığımız mali işbirliği çerçevesinde, çevresel altyapıyı büyük ölçüde destekliyoruz. Daha önce de belirtildiği gibi, ana odak noktası mevcut altyapının ıslahının yanı sıra yenisinin geliştirilmesidir ve ilgili sektörler olan su temin, atıksu, katı atık ve belli oranda ulaşım sektöründe de yer alıyoruz. Örneğin Konya’da ve Bursa’da tramvay yolunu finanse ediyoruz. Şekil 1’deki haritada Türkiye’de şu anda neler yaptığımızı görebilirsiniz. Her nokta, yürütülmekte olan bir projeyi gösteriyor. Hepsi birlikte, şu anda yaklaşık 600 milyon Avro tutarında projelerimiz var. Çevresel altyapı ile ilgili olarak, 15 yıldır bu konu üzerinde odaklanıyoruz. Toplam taahhüdümüz 800 milyon civarında ve harita üzerinde gördüğünüz yerlerde projeler gerçekleştiriliyor. Şekil 1: KfW’nin Türkiye’de yürütmekte olduğu projeler Türkiye’deki çeşitli belediyelerde projeleri destekledik. Ankara’daki atıksu artıma tesisi de büyük ölçüde KfW tarafından finanse edildi ve şimdi de ülkenin doğu kesiminde çok sayıda proje var. Neden ülkenin doğu kesimine gidiyoruz? Bu temel olarak, krediler açısından ucuz para sağladığımız için ve geçmişte hibelerimiz de vardı. Siz Alman vergi mükellefleri tarafından ödenen, bu nispeten ucuz parayı alıyorsunuz, o nedenle biz de ihtiyacın daha acil olduğu yerlere gitmemiz gerektiğini söylüyoruz. Bu illa ki, İstanbul, İzmir değil, bunlar tabii ki çok güzel şehirler ama biz belediyelerin özel sermaye piyasasına gidip yeniden finansman isteme durumunda olmayan yerlere gitme ihtiyacını gözetiyoruz. Daha A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 127 O T U R U M V : PA N E L önce de belirtildiği gibi, Türkiye’deki ihtiyaç çok büyük. Çevresel altyapı yatırımı için yaklaşık 75 milyar Avro’ya ihtiyaç olduğu yönünde bazı hesaplamalar var, ancak bu 20 milyar bile olsa, yine de çok büyük para. Çok açık olan bir şey var ki, herkes için hibe olmayacak, orası kesin. Yalnıza 20 milyar olduğunu söylesek bile, ki yapılan hesaplamalara göre yalnızca çevresel altyapı (su, atık ve atıksu) için bu miktar 50 civarında, bunlara yönelik olarak Avrupa Birliği’nden gelecek hibeler yalnızca küçük bir kısmı olacak. O halde belediyeler açısından, farklı finansman kaynaklarına da bakmalarını öneririm. Bu bağlamda KfW bunlardan biri olabilir. Ancak daha önce de dediğim gibi bizim artık hibe fonlarımız yok ama kredilerimiz var, oldukça cazip krediler bunlar. Genellikle bunların Avrupa Yatırım Bankası’ndan ve Dünya Bankası’ndan daha ucuz olduğunu söyleyebiliriz, ama yine de sonuçta kredi. Kredi verdik, çünkü su tedariki ya da su projesinin her belediyede, düzgün bir şekilde yönetilmesi ve belediyenin düzgün bir hizmet sağlaması konumunda olması halinde, kendi parasını çıkaracağına inandık. Dünyanın pek çok ülkesinde edindiğimiz deneyimlere göre, müşteriler de böyle bir hizmet karşılığında ödeme konusunda istekli oluyor. Tüketicilerin, limitlerinin ötesinde bir şeyi ödemeye zorlanmalarından bahsetmiyoruz, yani bu anlamda dengelenebilecek doğru tarifelerin belirlenmesi açısından bu konuyu ele almanın birçok yolu var. Ancak bizim anlayışımıza göre, nispeten fakir belediyeler bile, atıksu ya da su sistemlerini düzgün bir şekilde yönetirlerse, bunu ödeyebilirler. Ayrıca önümüzdeki birkaç ay içerisinde yeni bir çevre kanunu yürürlüğe girecek. Bu çevre kanunu, açık bir şekilde sizden, tüm maliyetleri kapsayan ücretler belirlemenizi talep edecek. Yani bu tüm maliyetleri karşılayan ücretleri alırsanız, bir kredinin de, kredi finansmanının ya da geri ödemesinin de mümkün olması gerektiği iddia edilebilir. Biz tüm bu farklı projeleri yapıyoruz, şartlarımızı belirtecek olursak, şu anda 20 yıl vadeli kredilerden bahsedebiliriz, beş yıl geri ödemesiz dönem ve sermaye piyasasının gelişimine bağlı olan faiz oranları da yaklaşık %3 civarlarında. Türkiye’deki duruma bakacak olursak, son birkaç yıl içinde yatırım, su tedariki, su tedarikine erişim, kamu kanalizasyon şebekesine erişim alanında pek çok ilerleme kaydedildi. Ancak sanırım, hala kat edecek çok yol var. Mevcut altyapının da kredilerle ödendiği, örneğin İller Bankası’ndan meslektaşlarımız tarafından sağlandığı durumlar var ve bunlar kötüye gidiyor, çünkü yatırımın arkasından bakım gelmiyor. Bir husus da şu; özellikle ülkenin doğu kesimindeki belediyelerde, ödenmeyen suyun yüzdesi %70’in üzerinde, 128 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I yani üretilen, özellikle enerji ve benzeri şeylerden dolayı kısmen çok yüksek bir maliyetle üretilen suyun yalnızca yaklaşık üçte biri ödeniyor. Ayrıca, benim bildiğim, örneğin Mardin gibi belediyeler var, yazın belediyenin belli yerlerinde haftada dört saat su veriliyor. Bu da tabi ki değiştirilmesi gereken bir durum. Şekil 2’deki çember içinde nereden başladığınız önemli değil, fakat sağ alt köşedeki düşük tarifeyi alırsanız, o zaman maliyet kazanımınızın olmadığı bir durumla karşı karşıya kalacaksınız, bu yüzden de yeniden yatırım olmayacak, bundan dolayı su kayıpları yüksek olacak, bundan dolayı hizmetler kötüleşecek ve hizmetler kötüleşirse de insanlar artık ödemeye hazır olmayacaklar ve sonuçta en başa dönebilirsiniz; yani tarifelerinizi düşürmeniz gerekecek ve bu böyle devam edecek. Şekil 2: Türkiye’de Belediye Düzeyinde Su Yönetimindeki Sorunlar Zayıf hizmet düzeyi Ödeme konusunda isteksizlik Yüksek su kayıpları Belediye Yetersiz yatırım dönüşümü Düşük tarifeler Maliyetlerin karşılanmaması KfW olarak bununla baş etmenin, bu çeşit bir kısır döngüyü kırmanın ve altyapı açısından yatırımlara bakmanın, yüksek hijyenik standartlara ve çevresel standartlara ulaşmanın yollarını düşünüyoruz. Ancak biz diğerleri gibi sadece finansman kuruluşu değiliz. Biz açık bir şekilde böylesi bir sürdürülebilir işletmeye bakıyoruz ve bu yüzden de bir belediyeyle çalıştığımızda; mali yatırımımız teknik eğitime paralel olarak yürür, yani genelde belediye adına görevlendirilen bir kişi, sistemin düzgün ve sürdürülebilir bir şekilde nasıl yürütüleceğinin farklı yönlerini ele alır. Şekil 3’te Diyarbakır’da bir atıksu arıtma tesisini finanse ettiğimiz ve Avrupa Yatırım Bankası’ndan meslektaşlarımızla birlikte bir santral şebekesinin eş finansmanını gerçekleştirdiğimiz projenin bazı rakamsal sonuçlarını görebilirsiniz. Bunlar Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi tarafından sunulan rakamlar. Sadece düzgün bir şebeke sayesinde sudan kaynaklanan hastalıkların nasıl azaldığını görebilirsiniz. İşte sistem düzgün bir şekilde işlediğinde ya da ortada bir sistem olduğunda O T U R U M V : PA N E L elde sonuç budur. Şekilettiğiniz 3: Diyarbakır’da suyla bulaşan hastalıkların gelişimi Hepatit A 600 500 400 300 200 100 0 7000 6000 5000 4000 3000 2000 1000 0 1997 2003 Dizanteri 1997 2003 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 20000 18000 16000 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 Tifo 1997 2003 İshal 1997 2003 Nasıl çalıştığımıza kısaca bakacak olursak, Resim 1’deki dört adama bakın. Bu bisiklette sanırım iki tane ayrıcalıklı yer var, biri bisikleti kullanan en öndeki ve diğeri de muhtemelen en arkadaki; isterse uyuyabilir ve kimse bunu fark etmez. Ancak yine de, şöyle bir fikrimiz var, ne yapıyor olursak olalım, belediye sürücü koltuğunda olmak zorunda. Resim 1: Belediye en önde olmak zorunda! Bir belediye, su temini veya kanalizasyon kuruluşları, projeyle ilgilenmiyorsa, o proje asla sürdürülebilir olmayacaktır. Ondan sonra faydalanıcılar, belediyelerdeki insanlar gelir. Hizmet için ödeme yapacak olan onlar. Tabii ki onların da projenin tamamında önemli bir rol oynamaları ve katılmaları gerekir. Daha sonra finans kuruluşunun geldiğini söyleyebiliriz, bu KfW olabilir, ve sonra da tabii ki Türk paydaşlarımız var; tüm süreci denetleyen Hazine, DPT, Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan arkadaşlarımız. Hükümetlerarası bir anlaşmamız var. Genel bir proje değerlendirmesi ve benzeri konular olacak. Genellikle ve son olarak bir nihai değerlendirmemiz var. Daha önce de söylediğim gibi belediye, tüm bu sürecin itici gücü. Bu elbette belediyenin, herhangi bir karar alınmasında serbest olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü biz eğer Alman parasını harcıyorsak, bu aslında rehberlerimize bağlı kalmak zorunda olduğumuz anlamına geliyor, söz konusu ilkeler %95 ya da 98 oranında Türk kılavuz ilkeleriyle ya da Avrupa Yatırım Bankasının kılavuz ilkeleriyle aynı. Ama bu sadece bir sorumluluk. Projelerimizi nasıl seçiyoruz? Çok kısaca, bu sizi ilgilendirebilir. Hazine Müsteşarlığı, DPT ve projeyi yöneten kuruluş olarak belediyenizle çok yakından çalışıyoruz. Kabaca bir fikrimizin olduğu çeşitli belediyeler ya da projeler seçiyoruz. Bu belediyelerden teklifler alıyoruz, bunları inceliyoruz. Sonra bir çeşit ön eleme, ön tarama gerçekleştiriyoruz. Olumlu sonuçlar elde etmişsek, belediyelerle belirli konularda anlaşmışsak, bir şekilde tarafımızdan hibe olarak finanse edilen, yani ücretsiz olan bir fizibilite çalışması yapılıyor. Sonra proje değerlendirmesini yapıyoruz ve son olarak da, başta Hazine Müsteşarlığı’ndan gelen arkadaşlarımızla, daha sonra belediyeye verilmesi şeklinde, çeşitli anlaşmalar imzalıyoruz. Bir şeye yatırım yapmak ve bir atıksu arıtma tesisi ya da bir çeşit atık bertaraf sahası inşa etmek nispeten kolay. Paranız olduğu müddetçe herkes bunu yapabilir. Ancak bunu sürdürülebilir bir şekilde yürütmek, atıksu arıtma tesisinin 20-30 yıl çalışacağından emin olmak, bu genelde üzerinde durulması gereken daha önemli bir mesele. İşte bu nedenle biz KfW olarak mali ve teknik konuları çok yakından inceliyoruz. İş, tarifelerin belirlenmesinden başlıyor, Hazine’nin size borç verme anlaşmasını imzalayabilmesi için kabul edilebilir olan doğru tarifeleri belirlemesinde belediyeyi destekliyoruz. Böylece bir taraftan belediyedeki özel durumla ilgilenilmiş, diğer taraftan da hem borç hizmetinin hem de işletmenin düzgün bir şekilde yönetilmesinden emin olunmuş olunuyor. Personelinizin nitelikleri açısından sizi desteklemeye çalışıyoruz. Tarifeler ve diğer pek çok hususta sosyal konularla ilgileniyoruz. Ayrıca aynı zamanda, kaçak tespiti gibi en baştaki konulara bir eklemede bulunabilirsem, ödenmeyen su konusunu da ele alıyoruz. Bir proje yürütüyorsanız, bunu madalyonun iki yüzünden ele alabilirsiniz, bir tarafta oluşturduğunuz gelir, diğer tarafta da maliyet vardır. Maliyet tarafında, bizim deneyimlerimize göre, çalıştığımız belediyelerin bir çoğunda iyileştirilmesi gereken pek çok alan var. Ayrıca, eğer çevresel etki değerlendirmesi yapılıyorsa, kanalizasyon arıtma tesisi için arsa halihazırda mevcutsa ve diğer birkaç şeyin olması durumunda işletme A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 129 O T U R U M V : PA N E L hususlarının daha kolay olacağı için bunlara bakıyoruz. Projenin aciliyetini de tabi ki dikkate alıyoruz. Gerçek çevresel etkisi nedir? Bu ne anlama geliyor? Nüfusun sağlığı açısından etkisi ne olabilir? Proje olmazsa durum nasıl olur? Gelecekte ne kadar kötüye gidebilir? Bunlar ve benzeri şeyleri mutlaka dikkate alıyoruz. Tartışma bölümünü merakla bekliyorum. Çok teşekkür ederim. 130 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I O T U R U M V : PA N E L Oturum V PANEL: Uluslararası Finans Kuruluşları ve Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları İller Bankası Finansman İmkanları Adnan GÜMÜŞSOY T.C. İller Bankası Genel Müdürlüğü, Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanı Ben kısaca İller Bankası’nı tanıtıp, bugüne kadar gerçekleştirdiği ve halen gerçekleştirmekte olduğu projeler ve sağladığı finansman imkanlarından bahsedeceğim. İller Bankası, 1933 yılında Belediyeler Bankası adıyla kuruldu. 1945 yılında faaliyet sahası genişletilerek İller Bankası adını aldı. Sermayesi 3 milyar YTL olup, faaliyetlerini merkezde 16 daire başkanlığı ve Türkiye genelinde 16 bölge müdürlüğüyle sürdürmektedir. İller Bankası, bu çalışmalarını 1.177’si teknik personel olmak üzere toplam 3.249 elemanı ile yürütmektedir. Faaliyet gösterdiği alanlar, harita, imar planlama, jeolojik etüt, kanalizasyon, içme suyu, arıtma tesisleri, deniz deşarjı, katı atık, üst yapı ve diğer kentsel hizmetlerdir. Bankanın bugüne kadar gerçekleştirmiş olduğu işleri şöyle listeleyebiliriz: • 3.848 adet içme suyu şebekesi, • 43 adet içme suyu arıtma tesisi, • 257 adet kanalizasyon şebekesi, • 60 adet atıksu arıtma tesisi, • 46 adet deniz deşarjı tesisi. 2005 yılında İller Bankası’nın tamamladığı su ve atıksu projeleri toplam proje tutarı 887 milyon YTL olmak üzere, 20 adet içme suyu, 37 adet kanalizasyon tesisi tamamlanmış ve yerel yönetimlerin hizmetine sunulmuştur. Yatırım programıyla gerçekleştirilen bu işlerin dışında ayrıca 140 adet belediyeye su ve çevre projeleri için 127 milyon YTL, 671 adet belediyeye kentsel hizmetlerin yerine getirilmesinde ihtiyaç duyulan malzeme, ekipman, araç ve gereç alımı için 198 milyon YTL kredi tahsis edilmiştir. İller Bankası’nın yerel yönetimlerimize sunduğu kredilere ait faiz oranları ve vadeler konusunda da biraz bilgi vermek istiyorum. İller Bankası’nın uygulamış olduğu dört çeşit kredi türü vardır. Bu krediler ve faiz oranlarını Tablo 1’de görebiliriz: Tablo 1: İller Bankası kredi türleri, faiz oranları ve vadeler Kredi türü Banka Yatırım Programı’nda Bulunan Projeler Faiz Oranları Vade % 9 10 yıl* Ortak İdare Yatırım Programı’nda Bulunan Projeler % 9 5 yıl Malzeme, Araç-Gereç Alımı % 9 3 yıl Nakit Kısa Avans Kredileri % 12 1 yıl * Banka yatırım programında yer alan projelere 3 yıla kadar geri ödemesiz dönem imkanı sağlanmaktadır. 2006 yılında bankamızın yatırım ve finansman programına bakarsak; • Banka yatırım programındaki projeler 602 milyon YTL, • Çevre korumaya yönelik projeler 110 milyon YTL ve • Belediyelerce yürütülen projeler için 600 milyon YTL olmak üzere toplam 1.312 milyon YTL tutarındadır. 2006 yatırım programında yer alan işlerde en büyük pay, kanalizasyon sektörüne ayrılmış durumdadır: • Kanalizasyon sektöründeki projeler için 400 milyon YTL, • İçme suyu sektöründe 146 bin YTL, • Harita imar planlama sektöründe 26,9 bin YTL, • Üst yapı sektöründe 29.100 YTL’lik harcama yapılacaktır. İş dağılımına bakacak olursak; kanalizasyon sektöründe: • 98 şebeke, • 29 şebeke + arıtma tesisi, A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 131 O T U R U M V : PA N E L • 17 şebeke arıtma deşarj tesisi ve • 22 arıtma tesisi proje vardır. İçme suyu sektöründe ise: • 76 şebeke, • 31 arıtma tesisi projesi yer almaktadır. Tablo 2, 2006 yılındaki su ve atıksu yatırımları ile ilgili rakamsal verileri göstermektedir: Tablo 2: İller Bankası 2006 Yılı Su ve Atıksu Yatırımları Sektör Proje Proje Sayısı Tutarı Bugüne Kadar Yapılan Harcama 2006 Yılı Yatırımı KANALİZASYON 166 4.078 2.598 400 İÇME SUYU 1.454 755 146 107 İller Bankası yatırım programında çevre yatırımlarına ayrılan ödenekleri mukayese edecek olursak, toplam yatırım programı ile, yaklaşık %85-90 arasında ödenek tutarının büyük bir bölümünün çevre sektörüne ayrıldığı görülecektir (Şekil 1). Bu da İller Bankası’nın çevre sektörüne verdiği önemi göstermektedir. Şekil 1: İller Bankası Çevre Sektörü Yatırımının Toplam Yatırımlarla Karşılaştırılması İller Bankası Toplam Yatırım Programı 700.000 Çevre Sektörü Yatırımları % 89,6 % 90,0 600.000 % 88,5 Bin YTL 500.000 % 89,4 % 85,9 400.000 % 86,5 300.000 % 87,1 200.000 100.000 0 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2006 yılında banka içinde tamamlanacak su ve atıksu projelerimiz ile ilgili olarak ise, içme suyu sektöründe 25 adet, kanalizasyon sektöründe 85 adet proje bitirilecek ve yerel yönetimlerimizin hizmetine sunulacaktır. İller Bankası bu iç finansman kaynaklarıyla gerçekleştirilen projelerin yanında belediyelerimizin ihtiyaçlarının karşılanması ve ülkemiz çevre altyapısının iyileştirilmesinde dış finansman katkısının da sağlanmasına yönelik olarak Hazine Müsteşarlığı ve 132 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ile birlikte 2003 yılında “Dünya Bankası Belediye Hizmetleri Projesini” başlatmıştır. Bu proje ile su, atıksu ve katı atık sektörlerinde ihtiyaç duyulan yatırımların gerçekleştirilmesi, sürdürülebilir bir finansman mekanizmasının oluşturulması, İller Bankası’nın kurumsal olarak güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Su, atıksu ve katı atık projelerinin yapımı için kullandırılacak 212,9 milyon Avro tutarındaki kredi anlaşması, Hazine Müsteşarlığı, İller Bankası ve Dünya Bankası arasında 8 Şubat 2006 tarihinde imzalanmıştır. Bu proje ile Muğla, Ödemiş, Bergama, Denizli, Polatlı, Gelibolu, Kütahya, Ilıca, Elbistan Belediyeleri, Mersin Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü ( MESKİ) ve Antalya Su ve Atıksu İdaresi Genel Müdürlüğü (ASAT) ile alt kredi anlaşmaları yapılmış olup, yapılan kredi anlaşmalarının toplam tutarı 157.432.133 Avro’dur. Erdemli, Bodrum, Ölüdeniz Belediyeleri’nin kredi talebi ile ilgili çalışmalar da devam etmektedir. Bu proje dışında Hazine Müsteşarlığı tarafından, Körfez Ülkeleri İşbirliği kapsamında temin edilen yaklaşık 130 milyon Avro tutarındaki kredi de, Marmara deprem bölgesinde kanalizasyon, şebeke, atıksu artıma ve içme suyu tesislerinin yapımı için İller Bankası tarafından kullanılmaktadır. Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde DPT Müsteşarlığı tarafından hazırlanan 2006-2008 dönemi yatırım programı hazırlama genelgesi AB fonları dahil, dış finansman kullanımı olan projelerin İller Bankası aracılığıyla teklif edilip, DPT tarafından uygun görülenlerin banka yatırım programında yer almasını uygun görmektedir. Ayrıca DPT Müsteşarlığı tarafından aynı dönem için hazırlanan orta vadeli programda, İller Bankası günün koşullarına göre yeniden yapılandırılacak, finansman yapısı, insan kaynakları ve kurumsal kapasitesi geliştirilecektir. Yerel yönetimlerin AB mali yardımlarını ve diğer uluslararası kaynakları kullanabilmesini kolaylaştırmak amacıyla bankanın teknik ve mali destek vermesi sağlanacaktır denilmektedir. Bu çerçevede İller Bankası, Avrupa Birliği fonlarından desteklenecek belediye altyapı projelerinin yürütülmesinde, çevre altyapı projelerine eş finansmanın sağlanmasında önemli bir rol üstlenecektir. Ayrıca Avrupa Birliği tarafından oluşturulacak ve 20072013 yıllarını kapsayacak olan katılım öncesi yardım aracı IPA fonunun kullanılmasında da İller Bankası’nın aktif bir rol alması da hedeflenmektedir. Teşekkür ederim. O T U R U M V : PA N E L Oturum V PANEL: Uluslararası Finans Kuruluşları ve Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları Avrupa Birliği’nin Çevresel Altyapı Finansmanı Araçları Gürdoğar SARIGÜL Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Yöneticisi Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu’ndan Sayın Elif Torcu, bizim genel yaklaşımlarımız ve çevre sektörüne yönelik neler yaptığımızı, planladığımızı aktaran bir sunuş yaptı; bu sebeple ben kısa bir konuşma yapacağım. Burada sadece Avrupa Birliği’nin bakış açısının bir kere daha altını çizmek lazım. Biz bir finans kuruluşu değiliz. Bizim görevimiz, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne hazırlamak ve bu süreç içinde de, Türkiye’nin bu yolda yapacağı işleri hızlandırmak, biraz katalizör görevi görmek. Yani bütün işleri belli bir hedefe doğru yöneltmek. Burada temel amaç, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği. Bu gözle bakıyoruz ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik finansal yardımları da, bu süreci kısaltmak için en verimli şekilde yatırımları sağlayarak, Türkiye’yi en kısa sürede Avrupa Birliği düzeyindeki ülkelere ya da standartlara ulaştırmayı hedefliyor. Karşımızda böyle bir sorun var ve bu çok değişkenli bir sorun. Çünkü burada sürekli konuşulan konulardan bir tanesi yatırım ihtiyacının ne kadar büyük olduğu, ama diğer taraftan da imkanların ne kadar kısıtlı olduğu. Doğal olarak, “Avrupa Birliği finansal yardımları, bu yatırım ihtiyacının ne kadarını karşılar, bunun ne kadarına cevap verir?” sorusu akla geliyor. Bu aslında cevabı bilinen bir soru. Çünkü normal şartlar altında Avrupa Birliği üyeliği sürecinde diğer ülkelere de sağlanan yardımlara baktığımızda zaten gerçek ihtiyacının çok altında olduğunu görüyoruz. Ancak bu yardımlar önemli bir itici güçtür, çünkü belli bir hedefe yönelik bir programlama mantığı geliştirir ve bu da aday ülkelerin belli bir zaman içinde bu hedeflere ulaşması için bütün kaynaklarını seferber etmesiyle ilişkilidir. Şimdi özellikle çevresel ve altyapı projeleri ve yatırımlar açısından baktığımız zaman; Türkiye büyük bir coğrafya, binlerce belediye var. Bunların büyüklükleri de çok farklı, ama birçoğu küçük-orta ölçekli, bazıları artık kendini kurtarmış büyük metropolitan belediyeler, bunlar bir anlamda zaten kendi yağlarında kavruluyor. Sorunların çoğunu çözebiliyorlar, çünkü finansal güçleri de iyi. Burada aslında, sorulan sorunun cevabında, “AB yardımlarını nasıl kullanırsak en büyük faydayı sağlarız?”ı çözmemiz gerekiyor. Bu da tabii ki herkesin üstünde çalışması gereken bir soru, çünkü kaynakları belli. Yani Avrupa Birliği’nden gelebilecek bir kaynak var. Yılda sadece 1 milyar Avro’yu çevresel altyapıya harcayacağız diyelim, önümüzdeki 14 yıl içinde 14 milyar Avro’nuz var demektir. Bunun gerisini nereden bulacaksınız? Üstelik, şu anda benim telaffuz etmiş olduğum, gerçekçi bir rakam değil. Ben bunu çok abartarak söyledim. O nedenle ihtiyaç olan kısmı hala çok büyük ve burada önemli olan, “bu gelen hibeleri nasıl akıllı kullanırsak birçok proje aynı anda bundan fayda sağlar?” konusu. Tabii ki, bu projelerin uygulanmasında yabancı donör kuruluşların katkısını son derece önemli olarak görüyoruz. Burada bunu nasıl beraber kullanabiliriz? Bu soru epeydir sorulan ve tartışılan bir konu. Bunun üstünde biz de çalışıyoruz. Eminim Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin yetkilileri de bunun üstünde çalışıyor. Ama gerçekten bunun önceden planlanıp çok net bir şekilde nasıl yapılacağının bilinmesi gerekiyor. Şu anda gelinen noktada elimizde bir maliyet var, aşağı yukarı kaç tane projenin bizi beklediği de biliniyor. Yapılması gereken şey, şu anda bu uzun vade planlamayı yapmak. O anlamda Avrupa Birliği olarak bizim yaklaşımımız, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin tüm bu yatırımları ne kadar sürede yapacağını ortaya koyan bir stratejik planlama çalışmasını tamamlaması, bitirmesi. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 133 O T U R U M V : PA N E L Çevre alanında diyelim ki, siz çevreyle ilgili toplam uyumunuzu 20 yılda gerçekleştirecekseniz, bütün bu altyapıları bitirmeniz üyelik başladıktan sonra bir 10 yıl daha devam edecek demektir. Bunu net olarak ortaya koymak durumundayız. Burada her yıl ne kadar yatırıma ihtiyacımız var, bunun kaynakları nereden gelecek, bunun cevabını vermek durumundayız ve ancak böyle bir yaklaşım sergilenirse biz Türkiye’nin üyeliğini ya da Türkiye’nin çevre konusundaki tam uyumunu belli bir tarihte gerçekleştirmiş olabiliriz. Bizim çözmeye çalıştığımız denklem bu, işin açıkçası. Bu süreç içinde ne zaman belediyelere sıra geleceği, ayrı bir konu. Avrupa Birliği’nin finansal yardımları daha çok orta ölçekli belediyelere yönelmek zorunda kalacak. Bunun da çok haklı gerekçeleri var. Özellikle yatırım maliyetleri ve işletme bakım maliyetleri açısından orta ölçekli belediyelerin finansal anlamda daha fazla hibeye ihtiyacı olduğu, belki de ilk olarak yoğunlaşılacak grubun bu grup olması gerektiği akıllıca gözüküyor. Diğer taraftan bazı küçük belediyeler var ki, bunlara hibe de verseniz, yatırımı da yapsanız, projelerinin %100’ünü de karşılasanız, altyapısını işletecek kapasitede değiller. Bunlar hiçbir zaman gerçek anlamda, kendisini idame ettirecek, tekrar yatırıma dönüştürecek mekanizmaların olmadığı, büyüklüğünden ya da ekonomik gücünden kaynaklanan sorunlar nedeniyle de işlemeyecek projelerdir. Burada da AB fonlarının gündeme gelmesi söz konusu değil. Yani, “küçük belediyelerin sorunları nasıl çözülecek?” gözüyle baktığımızda, o konu henüz netliğe kavuşmuş değil, ama üzerinde çalışılan bazı modeller var. Belki bu modeller üzerinde İller Bankası veya Devlet Planlama Teşkilatı, nasıl bir model oluştururuz da, küçük yerlerdeki bu çevresel yatırımları geliştiririz diye bir çözüme gidilebilir. İşin açıkçası, AB fonları ya da hibeler olarak baktığımızda, bu konu önümüzdeki dönemde, yeni katılım öncesi finansal araç olan IPA’nın altında gündeme gelecek. Ama şu anki haliyle bütçe boyutu olarak çok net bir bilgi vermek doğru değil. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki, önümüzdeki üç yıl içinde düzenli olarak artması bekleniyor. Bu aynı zamanda Türkiye’nin bu projeleri üretme, bu projeleri hazırlama ve bunları yönetme kapasitesiyle ilgili. Şu anda elimizde 500 milyon Avro var, 2006 yılı programı içinde ve bu miktarın büyük bir kısmı yatırıma gidecek. Ama, “yatırım projesi var mı” diye sorduğumuzda, Avrupa Birliği normlarında ya da standardında hazır proje bulmak büyük bir sıkıntı. Bu karşılıklı, yani belki paranız olabilir ama harcayamama gibi de bir sıkıntınız var. Bu anlamda belediyelere bence burada önemli bir mesaj var; önümüzdeki dönemde 134 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I çevreyle ilgili altyapı projelerinize öncelik vermek, bunların planlamasını şimdiden yapmak, mümkün olduğunca, bulabileceğiniz kaynaklardan fizibilite ya da ön fizibilite -kendi kaynaklarınızdan da olabilir- bir takım hazırlığını önceden yapmak ve bu süreç içinde de teknik altyapınızı o anlamda geliştirmeye çalışmak. Bu konuda biz AB fonlarından bir takım teknik yardımlar sağlıyoruz ve sağlamaya da devam edeceğiz ama bu ciddi bir planlama işi, uzun vadeli bir iş. O nedenle bence burada belediyeler kendi yerlerinde bu işi planlayarak, bu planların yukarıya doğru ulaşmasıyla altyapıyla ilgili hem ülke genelinde bir ulusal uygulama stratejisi geliştirilmesi gerekiyor, hem de bununla ilgili olarak da bu mekanizmaların, bu fonların nasıl en etkin bir şekilde kullanılacağının cevabının hep birlikte bulunması lazım. O T U R U M V : PA N E L Oturum V PANEL: Uluslararası Finans Kuruluşları ve Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları Sorular ve Yanıtlar SORU 1, Ali BURAKGAZİ, Bingöl Belediye Başkan Yardımcısı: Biz bu iki günlük seminerde verilmek istenen mesajları anladık; kredi kaynakları, projeler, projelerin hazırlanması, çevrenin önemi. Ama Anadolu’daki belediyelerin çoğunun, bugünkü yapıları itibariyle altyapı ve personel gibi giderleri karşılayacak gelirleri olmadığı için, arıtma tesisi ve katı atıkla ilgili projelere ayıracak kaynakları yok. Biz bu Avrupa Birliği ile ilgili toplantılara da çağırıldığımızda hep geliyoruz. Doğrusu bizim beklentimiz şu, bizim hibeyle ilgili beklentilerimiz var. Yani %75’e kadar karşılanıyor deniyor. Nereye başvuracağız hibeyle ilgili? Tamam %25’ini belediye imkanlarımızla karşılayıp, tabi bu da bir ihtiyaçtır, bunu yerine getirmeye çalışacağız. Hibeyle ilgili nereye başvuracağız? Ne yapmamız lazım? Bu konuda daha net cevap bekliyoruz. YANIT 1.1, Özgür PEHLİVAN: Böyle tüm belediyelerimizin ihtiyacını karşılayacak karşılıksız hibe tahsisi söz konusu değil. Yani temel sorun, kaynak sorunu. Ama kaynak sorununun yanında ondan daha önemli sorun, belediyelerimizin mevcut durumu, sizin de biraz önce bahsettiğiniz gibi. Yani kaynak bile olsa onu idari ve teknik açıdan kullanabilecek gücünüz var mı? Dolayısıyla ilk önce, belki kurumsal olarak belli bir düzeye geleceğiz ki ondan sonra bir an önce kaynakların erişimine çabalayacağız. YANIT 1.2, Gürdoğar SARIGÜL: Sizin gibi belediyelerin, özellikle geçtiğimiz yıl hazırlanan bir proje dizini çalışması vardı; Çevre ve Orman Bakanlığı’yla ortaklaşa yürütülen bir AB projesi kapsamındaydı. Orada iki yüzün üzerinde belediyeye anketler gitti, onun karşılığında cevaplar geldi ve projeler toplandı. Bu anlamda bu tür projelerin geliştirilmesinde ya da proje dizinlerinin oluşturulmasında Çevre ve Orman Bakanlığı bir rol üstlendi şu ana kadar. Ama tabii ki bu arada bu oluşturulan projeler içine İller Bankası’nın projeleri ile diğer kurumların projeleri de girdi. Burada önemli olan, hangi projeyi şimdi yapalım sorusunun cevabı. Çünkü birçok proje var, her proje de kendi içinde önemli, hepsinin kendince bir açıklaması var. Burada da proje seçim ve önceliklendirmesi ile ilgili bir yaklaşım geliştirildi. Bu bilimsel bir çalışma. Burada her proje kendi özellikleri açısından bazı sorulara cevap vermek zorunda ve bu sorulara karşılık da belli bir puan alıyor ve bu puanlama sonucunda da belli bir önceliklendirme yapılıyor, yüksek puanlı projeler daha önemli projeler olarak listenin üstüne çıkıyor. Bu sistem özellikle bizim geliştirdiğimiz bir sistem, Avrupa Birliği’nin özellikle istediği bir sistem. Çünkü yarın öbür gün, diyelim Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından sunulacak proje önerileri içinde, AB fonlarından hibe almak için önerecekleri 15-20 tane olacak. Komisyon da diyecek ki, bize gösterin bu projelerin önceliği nedir, niye bir kısmını yapmak istiyorsunuz da diğerlerini yapmak istemiyorsunuz? Şimdi burada tamamıyla diğer etkilerden uzak, yani keyfi olan, sistematik ya da bilimsel olmayan bir takım yaklaşımları ortadan kaldırmak üzere, biz bu önceliklendirme metodunu geliştirdik ve bu metod, hükümet tarafından da kabul edildi ve kullanılmaya başlandı. Bu projelerin hepsi bu süreçleri yaşamak zorunda. Bu süreçleri geçmeyen projelerin AB fonlarından hibe alması zaten söz konusu değil. O nedenle sizin gibi belediyelerin Çevre ve Orman Bakanlığı’na ya da başka kurumlara başvurup projenizle ilgili olarak, bu sürecin içerisine girmeniz lâzım ve ardından önceliklendirme kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Biz her yıl düzenli olarak Türkiye’de en az 20 tane fizibilite projesini desteklemeye çalışıyoruz. Bunlar da yine AB fonlarından verilen hibelerdir. Bu öncelikli projeler içinden, en üsttekinden alttakine doğru fizibilite çalışmaları desteklenecektir. Bu fizibilite çalışmaları da A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 135 O T U R U M V : PA N E L bundan sonraki basamakta yatırıma geçecek projeleri ortaya çıkaracaktır. Hiçbir zaman şunu düşünmeyin, “ben listeye girdim, benim projem kesin desteklenecek”, böyle bir şey söz konusu değil. Proje fizibilite çalışmasında, fizibilitesi uygun çıkmadığı zaman, projenin zaten destek görmesi mümkün olmayacak. Yani biraz önces de bahsettim, ekonomik gücü olmayan belediyelerin - yani bu aslında belediyenin borcu var anlamına gelmiyor, ödeme kapasitesi çok düşük olan belediyelerden bahsediyoruz - yani insanlarının çok fakir olduğu yerleşkelerde bu tür yatırımların işletilmesi zaten anlamlı değil, çok büyük maliyetleri getiriyor. Burada değişik mekanizmalar getirilmesi lâzım. Ya zengin belediyeler ülke genelinde bu fakir belediyelerin işletmelerine katkıda bulunacak ya da başka bir formül üretilecek ülke anlamında. SORU 2, Saadettin ARAT, Tekirdağ Belediyesi: Ben Adnan Bey’e soru sormak istiyorum. İller Bankası’nın yeniden bir yapılandırma sürecinde olduğunu söylediniz. Gördüğümüz kadarıyla da, bu panelde de %2 sabit faiz, %5 gibi bazı oranlardan bahsedildi. %9 aşırı derecede ek maliyet getirecek bir oran gibi geldi bana. Bu konu hakkında bir çalışmanız var mı? YANIT 2, Adnan GÜMÜŞSOY: %2’lik faiz oranı, KfW’nin sunumunda geçti zannedersem. Tabii Avro faizleri üzerinden bu rakam konuşuldu. Benim bahsettiğim faiz oranları Yeni Türk Lirası üzerinden faiz oranları. Şimdi Türkiye’de uygulanan faiz oranları malumlarınız olduğu üzere, Türkiye’deki ekonomik koşullara bağlı olarak belirleniyor. Geçen sene %16 seviyelerindeydi, İller Bankası’nın uyguladığı oranlar. Bir önceki sene de %30’lar civarındaydı, 35’ler civarındaydı. Bu ekonomideki iyileşmeye bağlı olarak düşüyor. Önümüzdeki dönemde daha da aşağı çekileceğini umuyoruz bu faiz oranlarının. Ama bugünkü şartlarda İller Bankası’nın uyguladığı bu faiz oranları Türkiye’de uygulanan en düşük faiz oranlarıdır diyebilirim. Bunun dışında başka ne yapılabilir? İller Bankası’nın yeniden yapılanması çerçevesinde ayrıca şunu da belirtmek istiyorum, faiz oranlarının düşürülmesi yanında, yapılan işlerde müşterek kontrolörlük sistemi de getirildi. İhalelerde artık tamamen banka tarafından yapılmıyor. Belediyelerin de taleplerine bağlı olarak, karşılıklı bir mutabakat sağlandığı takdirde ihalelerin belediyeler tarafından yapılması, kontrolörlüğün müşterek olarak yürütülmesi imkanları da getirildi. Bu işin yapılma aşamasında belediyelerimizin çok daha katılımcı olması, projenin birlikte yürütülmesi iş bittikten sonra da işletilmesinde, belediyelerimize de avantaj sağlayacak. İşin yapımı safhasında onlar 136 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I da bir eğitim almış olacaklar. Bu çalışmaların daha da ileriye gideceğini, ihtiyacı olan belediyelerimize, biraz önce diğer bir belediye başkanımızın da belirttiği gibi, iç kaynaklardan da finansman desteği sağlanması için yürütülen bazı çalışmalar da var. Bunlar olumlu olarak neticelendirildiğinde daha faydalı, daha verimli çalışmalar yapılacağını ümit ediyorum. SORU 3, Ö. PEHLİVAN: Adnan Bey, benim sunumunuzdaki bir konuya aklım takılmıştı. İki finansman aracından bahsettiniz. Bir tanesi banka yatırım programı, daha uzun vadeyle veriyorsunuz. Bir de ortak idari yatırım programı, bu iki program, kamu yatırım programında yer alan projelerden mi oluşuyor? Onu bir açabilir misiniz? YANIT 3, A. GÜMÜŞSOY: Bizim Devlet Planlama Teşkilatı’na sunduğumuz, Devlet Planlama Teşkilatı’nın onay ve Yüksek Planlama Kurulu’nun kabulüyle yürüttüğümüz bir banka yatırım programımız var. Bu yatırım programında yer alan projelere, 10 yıl vadeli ve %9 faiz oranlı kredi veriyoruz. Bunun dışında belediyelerin kendi yatırım programlarında yürüttükleri projeler var genellikle altyapı projeleri bunlar. Bunlara da 5 yıl vadeli krediler veriyoruz. Banka yatırım programında yürüttüğümüz projelerin yeni işler olması lazım; fizibilitesi yapılmış, proje teklifi hazırlanmış, Devlet Planlama Teşkilatı’na sunulmuş ve kabul görmüş projeler bunlar. Belediyelerin kendilerinin başlamış olduğu, yarım kalan projeler de var; içme suyu projeleri, kanalizasyon projeleri gibi veya kendilerinin yapmayı düşündükleri projeler de olabiliyor. Finansmanın bir kısmını kendileri karşılıyor, bu kısım yaklaşık %50’si civarında. İller Bankası da bu projelerde belediyelere finansman katkısı sağlayarak destek oluyor. Ö. PEHLİVAN: Biraz önce söz alan arkadaş faizi yüksek buldu ama ben bir finansçı olarak tam tersi bir görüşteyim. Adeta negatif faizle kredi veriyorsunuz, faiz oranları %13-14’lerde olduğuna göre. Bunu demek ki piyasadan fonlamıyorsunuz, bir anlamda sermayenizi yiyorsunuz şu anda. SORU 4, Tahir ERGİN, Bitlis Belediyesi: Benim sorum Yaşar Erdoğan’a olacak. Japon hükümeti fonundan hibe yoluyla alınabilecek katkılardan bahsettiniz ama bunu zaman sınırından dolayı açamadınız. Ben bunu açıklamanızı rica edecektim. YANIT 4, Yaşar ERDOĞAN: Benim orada söylediğim, Türkiye’de uluslararası finans kuruluşlarının sunduğu, hibe O T U R U M V : PA N E L niteliğinde olan kaynaklar başlığı altındaki kısımdaydı. Orada Dünya Bankası’nın sunduğu bu tür bir imkan. Dünya Bankası prensip olarak yatırımın finansmanında hibe vermiyor ama projelerin hazırlanması aşamasında kendi yönetiminde bulunan Japon Hükümeti fonu gibi fonlardan destek verebiliyor. Mesela Antalya projesinde 3.3 milyon dolara karşılık gelen proje hazırlama ile ilgili bir hibe verilmişti. Yani şu anda da İller Bankası’nın yaptığı uygulamada da 500.000 Dolar mertebesinde, yine aynı fondan, yani Japon Hükümeti fonundan bir hibe kullandırılmış durumda. Benim söylediğim oydu. Onun dışında yatırımlara verilmiyor. Ama yine bir de Japonların Japon Uluslararası Ortaklık Ajansı (JICA) ve Almanların da Alman Teknik İşbirliği Kurumu’nun (GTZ) da teknik yardım fonu var. Uluslararası finansman kuruluşlarından faiz sübvansiyonu dışında yumuşak kredi verme imkanları var. Yani Avrupa Yatırım Bankası’nın faiz sübvansiyonu var, KfW’nin kredileri zaten düşük faizli, onların dışında yatırımın finansmanı anlamında hibe veren, belli başlı büyük uluslararası finans kuruluşları mevcut. Bu tip kuruluşların yatırım finansmanı anlamında bir hibe imkânı şu an yok. Sadece teknik yardım veya proje hazırlama, fizibilite hazırlama gibi konularda hibeleri var. Ama yatırımın finansmanı anlamında hibe, sadece Avrupa Birliği fonlarında belli bir yüzde olarak var şu anda. Ö. PEHLİVAN: Genelde, gerek uluslararası kuruluşlar gerekse hükümet kuruluşları, hibeleri, uygulama için vermezler. Sadece yatırım projesinin hazırlığı için müşavirlik anlamında verilen ayni hibelerdir. Bunun tek istisnası bugünlerde KfW. Siirt Belediyesi’ne ve Diyarbakır’a verdi sanırım. Yani doğrudan uygulamaya, yatırıma hibe veren tek kuruluş KfW. Belki Bay Hinz eklemede bulunabilir. Ama doğrudan yatırım için, uygulama için hibe bugünden sonra AB fonları dışında imkansıza yakın bir şey açıkçası. SORU 5, Metehan NAZAROĞLU, Iğdır Belediyesi: Birinci sorum şu; özellikle Avrupa Birliği’nden gelebilecek olan muhtemel hibe yardımlarında taahhütte bulunan belediye, yerel yönetim eğer projenin bir aşamasında - bu hangi süreç olur bilemiyorum; 10 yıl, 15 yıl veya daha fazla- taahhütlerini yerine getiremezse, hibe projesi ile ilgili ne tür sıkıntılar bekliyor o belediyeyi? Türkiye’deki belediyelerin altyapısı ortada. Belediye aldı bu hibeyi, fakat sonuçta verdiği taahhüdü yerine getiremedi, ki İller Bankası ile önceki dönemde yapılan birçok proje bu akıbetle sonuçlandı. Özellikle Avrupa Birliği ile yapılacak bu hibe yardımlarında belediyeleri ciddi sıkıntılar bekliyor mu? Bunu sormak istiyorum. Bir de 25 Şubat 2006 tarihinde Resmi Gazete’de Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından belediyelerin altyapı projelerine verilecek destekle ilgili bir kanun yayımlandı. Bu kanundan sanırım birçok belediyenin haberi yok, toplantıda da bundan bir bahsedilmesinde fayda görüyorum. YANIT 5.1, G. SARIGÜL: Burada hibeyi kullanan, faydalanıcı olan kuruluş belediye olacağı için genel mali anlaşmalar çerçevesinde hibeyi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti kullandırıyor ve bu anlaşmalara göre kullanılan hibenin başarıya ulaşmadığı ya da amacının dışında kullanıldığının herhangi bir şekilde tespit edildiği durumlarda, Komisyon’un bununla ilgili olarak gündeme getirebileceği bir takım araçları var. Bunlardan en bilineni, eğer bir proje başarısız olursa ya da sonuçları herhangi bir şekilde istenmeyen bir duruma ulaşırsa, Avrupa Birliği’nin bu hibeyi Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinden bir şekilde kesmesi söz konusu. Bunun geçmişte bazı küçük örnekleri oldu. Diyelim siz, gelen bir hibeyle o yatırımı yapamadınız ya da yanlış yaptınız ya da yanlış yönettiniz, Avrupa Komisyonu size ayrılmış fondan, onu size vermeden keserek, onu, size bir dahaki yıl sağlayacağı programdan düşer. Şayet işler kötü giderse, bu genel bir yaklaşım. Ama diğer taraftan bu tür projelerin başta ekonomik ve mali analizleri yapıldığında belediyenin, normal şartlarda, bunu ödeyebilir olup olmadığı zaten orada ortaya çıkıyor. Yani bir proje destek alıyor ise, alacak ise, bu sonuca varılmış ise, bu aynı zamanda şu anlama geliyor; bu hizmeti kullanacak olan insanların bunu kullanmalarından ötürü kaynaklanan ücreti de ödeyebilecek kapasitede oldukları ortadadır. Bu herhangi bir şekilde, bir oy kaygısı ya da başka bir sebeple “biz ücretleri aşağıya çekeriz” ya da işte “bunu iyi yönetmeyiz” gibi durumlar olduğu zaman zaten burada ciddi bir yönetsel sorun vardır. Bu durumda da, Komisyon açısından eğer o hibe yanlış kullanılmışsa, biz bunu bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nden tahsil ederiz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bunu sizden nasıl tahsil eder, orası bizim bilebileceğimiz bir konu değil şu an için. Ama şu var ki; hibe hiçbir zaman %100’ünü karşılamayacağı için ve maksimum %75 olacağı için siz hibenin geri kalan kısmını, ister İller Bankası’ndan kullanmış olun ister başka kaynaktan kullanın, o kullanacağınız kısmıyla ilgili de bir taahhüt altına zaten girmiş olacaksınız. Onun da şartlarını o taahhüt belirleyecek zaten. YANIT 5.2, A. GÜMÜŞSOY: Ben ikinci sorunuz ile ilgili bir miktar bilgi vermeye çalışayım. Dediğiniz gibi A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 137 O T U R U M V : PA N E L Çevre ve Orman Bakanlığı söz ettiğiniz yönetmeliği yayımlandı. Bu yönetmelikte proje başvurusunda bulunacak belediyelere bir önceliklendirme yapılarak, en fazla %50’ye kadar bir hibe yardımında bulunulması söz konusu. Ancak burada bu kaynağın miktarı belli değil. Zannederim çevrenin kirletilmesi karşılığı alınacak para cezalarından gelen kaynaklar temel alınıyor burada. Belki benim şu anda hatırlayamadığım başka ek kaynaklar da olabilir, mesela proje tasdik bedeli olarak alınan kaynaklar olabilir ya da ÇED raporu karşılığında alınan bir takım bedeller olabilir. Yani burada bir kaynak oluşturulması ve bu kaynağın belediye projelerine bir miktar katkı olarak kullandırılmasına yönelik bir yönetmelik. Ama dediğim gibi kaynağın miktarı belli değil. SORU 6, Sefa ÖKER, Ankara Büyükşehir Belediyesi: Şimdi ortada ciddi bir lisan sorunu var. İngilizce bilmek yetmiyor. Yani artık belediye başkanlarımız ya da o belediyelerde yaşayan insanlar, teknik elemanlar sorunlarını biliyorlar ama nasıl bir lisanla bu sorunları çözecek mercilere aktaracaklarını bilmiyorlar. Proje hazırlama deniyor. Bu proje hazırlamanın formatları var; danışmanlık gerekliliği var; belli merkezi idarede başvuru mercileri var; proje seçimleri var; yani böyle bir silsile var. Henüz herhalde çoğu belediye için çok şeffaf olmayan, kullanılabilir olmayan bir süreç bu. Dolayısıyla bu konudaki boşluk ve ihtiyaç sadece benim gözlemlediğim ve olmayan bir ihtiyaç mı? Eğer böyle bir ihtiyaç varsa, bu ihtiyacı hangi yollarla ve hangi mekanizmayla gidermeyi düşünüyorsunuz? YANIT 6, Muzaffer AÇIKGÖZ, Devlet Planlama Teşkilatı: Şimdi biz, bildiğiniz gibi, IPA kapsamında verilecek fonların 2007-2013 dönemi için ulaştırma ve çevre artı bölgesel rekabet edebilirlik bileşenlerinin genel koordinasyonunu sağlayacağız. Bu konudaki çalışmalar kapsamında, biz sadece belediyeler kapsamında değil, altyapı alanındaki tüm teknik ihtiyaç nedir diye bir çalışma yaptık. Tabii belediyelerin hepsiyle çalışma imkanımız olmadı, onların ihtiyaçları nelerdir, doğrudan onlardan dinleme imkanımız olmadı, ama merkezi kuruluşlarımızın hepsinden yaklaşık bir yıl önce bu çalışmayı başlattık. Eğitim alanında, teknik alanda, proje hazırlama, sunma ve ÇED’dir, fizibilitedir, diğer teknik konularda neler yapılabilir diye taleplerini biz aldık. İki ayrı proje çalışması yürütüyoruz. Bir tanesi küçük çaplı bir proje, yaklaşık 200.000 Avro bütçeli. Diğeri de, sadece bu alanlarda değil, insan kaynaklarının geliştirilmesi, KOBİ’lerin desteklenmesi gibi diğer alanları 138 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I da kapsayacak şekilde yaklaşık 2,5 milyon Avro’luk bir proje. Bu projelerde biz, il belediyelerine, büyük ilçe belediyelerine, ayrıca AB’den fon alma potansiyeli olabilecek olan birlikler vasıtasıyla AB fonlarından yararlanabilecek olan diğer küçük belediyelere veya bölgesel kalkınma programları kapsamında AB’den fon sağlama ihtimali olan belediyelere, bu bahsedilen sürecin anlatılacağı bir eğitim çalışması planladık. Bu çalışmanın içinde fonlardan yararlanmak için hangi dokümanlar, nasıl hazırlanır, nerelere nasıl başvurular yapılır, fizibilite çalışması nasıl yapılır, ÇED nasıl hazırlanır gibi konular var. Bu eğitim çalışmalarından sadece belediyeler değil, ilgili kurumlar da (örneğin, İller Bankası, Çevre ve Orman Bakanlığı, Karayolları, Ulaştırma Bakanlığı, TCDD v.b.) yararlanabilecek. Ne zaman başlayacak derseniz, ihale süreci bir tanesi için başladı. Bizim öngörümüz birkaç ay içinde fiilen eğitimlerin başlaması. Tabii burada şöyle bir sorun gene olacak; ihaleyi biz AB kurallarına göre yaptığımız için uzmanların bir kısmı gene yabancı olacak. Eğitim dilinin bir kısmı da İngilizce olacak. Fakat biz, DPT’nin doğrudan faydalanıcısı olduğu, bahsettiğim 2,5 milyon Avro’luk proje için çalışmaları yaptık. Orada simültane çeviri imkanımız olacak. Fakat küçük projede, 200.000 Avro’luk projede uzmanlar yabancı olduğunda, bütçenin sınırlı olması nedeniyle İngilizce olacak eğitimler. Fakat bu süreç, sadece birkaç eğitimle sınırlı olmayacak, uzun bir süreç olacağı için belediyelerin hemen hemen hepsi zaten yeterince eğitim almış olacaklardır diye düşünüyoruz. SORU 7, İzzettin ŞANANLI, Şırnak Belediyesi: Sorum Gürdoğar Bey’e yönelik olacak. Çok ciddi büyük sorunlarla karşı karşıya olduğumuz ve böyle finans kaynakları olduğu halde, bu kaynakların harcanacağı veya verileceği yerler bulunamıyor, bu konuda ayrıntılı bilgi almak istiyordum. YANIT 7, G. SARIGÜL: İşin gerçekten de sıkıntılı boyutu bu, çünkü bizim yatırım programlarında destekleyeceğimiz projelerin hem proje hazırlama anlamında fizibilite çalışmaları tam yapılmış, hem çevresel etki değerlendirmesi süreçleri tamamlanmış, hem de ihale dokümanı haline getirilebilecek teknik özelliklere sahip olması gerekiyor. Bu gözle baktığımız zaman sıkıntı, bütün bunları bir arada bulduğunuz projenin olmayışı. Proje buluyorsunuz, sıkıntı yaratıyor projenin adı var kendisi yok. Proje buluyorsunuz, projenin çok az bir kısmı yapılmış. Proje buluyorsunuz, hep yarım yarım. O nedenle işin açıkçası, proje sayı olarak çok, O T U R U M V : PA N E L binlerce proje var belki. Bizim tespit edebildiğimiz 300 kadar proje var. Bu projelerin içinde başlamak için elinizi attığınızda bir tanesiyle bile başlayamıyorsunuz. Çünkü eksikleri var. Bu eksikler giderilmeden, o çalışma olgun bir proje dökümanı haline gelmiyor. Biz Türkiye’ye yönelik finansal kaynakları her yıl programlıyoruz ve ancak bu süre içinde hazırlanabilen projeler yetişebilir. Hazırlanamayanlar için kaynak söz konusu değil. O nedenle önceden planlama, önceden hazırlık ve bunun AB’nin istediği normlarda hazırlanması: Asıl anahtar burada. Bunu yapabildiğimiz sürece projelerin arkası gelecek ve eminim ki burada önde giden belediyelerin projeleri bu süreçte bence daha kolay finansman bulabilecek. Bu bir çeşit tatlı bir rekabet olacak. Bence bunu görüp, şimdiden hazırlanmak, altyapısını kurmak son derece önemli. Ö. PEHLİVAN: Değerli katılımcılar, değerli panelistler, hepinize katılımınız için çok teşekkür ediyoruz. Bu oturumun, dolayısıyla seminerin sonuna gelmiş bulunuyor ve semineri kapatıyoruz. Ben bu vesileyle bir kez daha başta Bölgesel Çevre Merkezi olmak üzere, bu seminerin organizasyonunda emeği geçen bütün taraflara teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 139 140 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I EK 1: TOPLANTI GÜNDEMİ AB KATILIM SÜRECİNDE ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİNİN FİNANSMANI SEMİNERİ 21-22 Mart 2006, ANKARA AÇILIŞ OTURUMU: 10:00 – 10:45 Türkiye’de Çevresel Altyapı İhtiyaçları ve Finansal Mekanizmalar Açılış Konuşması Kerem OKUMUŞ, REC Türkiye, Direktör Vekili Yüksek Maliyetli Çevre Direktiflerinin Uygulanması:Türkiye’de Çevresel Altyapının Gelişimi Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK, Çevre ve Orman Bakanlığı, Müsteşar Yardımcısı Adaylık Sürecinde AB Mali Yardımları ve Türkiye’nin Planlamaları İnci ATAÇ RÖSCH, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Ekonomik ve Mali Konular Dairesi Başkanı 11.15 – 11.30 Kahve arası I. OTURUM Çevresel Altyapı Projeleri için Proje Döngüsü Yönetimi 11:30 – 11:45 Seminerin Hedefleri ve Gündemi Joanna FIEDLER, REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi Avrupa Komisyonu Perspektifinden Türkiye’de Altyapı Projeleri ve Uygulamaları Elif C. TORCU TAŞ Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Yöneticisi Projelerde Risk ve Risk Yönetimi: AB’ye Katılım Sürecinde Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin Altyapı Projeleri Deneyimleri John BUTSON, Enviro-Markets International, İngiltere 13.00 – 14.30 Öğle Yemeği II. OTURUM ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİNİN PLANLANMASI 14.30 – 15.15 Belediye Düzeyinde Proje İhtiyaçlarının Belirlenmesi ve Önceliklendirilmesi; Ulusal Düzeyde Programlamanın Rolü John BUTSON, Enviro-Markets International, İngiltere Altyapı Projeleri için Stratejik Planlama Joanna FIEDLER, REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi Altyapı Projelerinin Planlanmasında Ülke Yaklaşımları: Proje Hazırlamada DABLAS Girişimi Desteği John MAGUIRE, Solventa LLP, İngiltere A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 141 EK 1: TOPLANTI GÜNDEMİ AB KATILIM SÜRECİNDE ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİNİN FİNANSMANI SEMİNERİ 21-22 Mart 2006, ANKARA IIII. OTURUM ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİNİN FİNANSAL BOYUTLARI 09.40 – 10.30 Sermaye Yatırımları için Uzun Vadeli Planlama – Kilit Konular John BUTSON, Enviro-Markets International, İngiltere Kirleten Öder Prensibi: Yatırımın Geri Ödemesinin Sağlanması Joanna FIEDLER, REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi Kuşadası ve Çanakkale Katı Atık Yönetimi Projeleri Michael JACOBSEN, ENVEST Planners, Türkiye AB’ye Yeni Üye Ülkelerden Başarılı Altyapı Projesi Örnekleri: Polonya - Lezyce Bölgesel Atık Yönetimi Projesi Agneiszka SENTOWSKA, EcoDolina Co.Ltd., Polonya 13.00 – 14.00 Öğle Yemeği IV OTURUM:ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİ İÇİN FİNANSMAN SAĞLAMA 14.00 – 14.15 Finansal Kaynak Seçenekleri: Dikkat Edilmesi Gereken Konular, Avantaj ve Dezavantajlar John BUTSON, Enviro-Markets International, İngiltere Dış Finansal Kaynaklarla Çalışma İlkeleri Joanna FIEDLER, REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi Türkiye’de Çevresel Belediye Altyapı Projeleri için Finansman Seçenekleri Dr. M. Yaşar ERDOĞAN 15.00 – 15.30 Kahve arası V OTURUM: PANEL 15.30 – 17.15 PANEL: Uluslararası finans kuruluşları ve diğer donörlerin Türkiye’deki çevre altyapı yatırımları ile ilgili yaklaşımları EKLER: Ek 1: Toplantı Gündemi Ek 2: Toplantı Katılımcı Listesi NOT: Toplantı sunumlarının tümüne REC Türkiye web sitesinden ulaşılabilir. 142 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I EK 2: TOPLANTI KATILIMCILARI Yerel Yönetimler Tolga Yılmaz Akdeniz Belediyeler Birliği akdenizbelediyelerbirligi@hotmail.com Ilım Dinçer Elazığ Belediyesi idincerus79@yahoo.com Hatice Akgül Ankara Büyükşehir Belediyesi hakgul52@hotmail.com Tamer Entok Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tamerentok@hotmail.com Hatice Bayraktar Ankara Büyükşehir Belediyesi hatbay13_18@hotmail.com Mustafa Canlı Gümüşhane Belediyesi info@gumushane.bel.tr Seyra Öker Ankara Büyükşehir Belediyesi Zeynep Ünalan Antakya Belediyesi zynpunalan@hotmail.com Metehan Nazaroğlu Iğdır Belediyesi metehannazaroglu@hotmail.com Ahmet Günay Antalya Büyükşehir Belediyesi agunay@antalya.bel.tr Volkan Kıvançlı Bartın Belediyesi volkan_kivancli@mynet.com Ali Burakgazi Bingöl Belediyesi Eyüb İlan Bitlis Belediyesi Mehmet Tahir Ergin Bitlis Belediyesi ergin_1321@yahoo.co.uk Tuğba Albayrak Bursa Büyükşehir Belediyesi albaytu@yahoo.com Salih Şahin Çorum Belediyesi circassian1864@hotmail.com Zübeyir Tuncel Çorum Belediyesi zubeyirtuncel@hotmail.com Erdal Karabaş Mahalli İdareler Teknoloji, Araştırma ve Geliştirme Derneği bilgi@mitaged.org.tr Müfit Şekerci Mahalli İdareler Teknoloji, Araştırma ve Geliştirme Derneği bilgi@mitaged.org.tr Ayhan Apaydın Nevşehir Belediyesi ayhanapaydin@nevsehir.bel.tr Elçin Oskay Ordu Belediyesi elcinoskay@mynet.com.tr Nizamettin Mangır İstanbul Büyükşehir Belediyesi nmangir@hotmail.com Fazıl Nacar Osmaniye Belediyesi Şengül Kazanır Kağıthane Belediyesi sengulkazanir@hotmail.com Enver Yılmaz Osmaniye Belediyesi Zafer Ceyhan Kağıthane Belediyesi z_ceyhan21@hotmail.com Ahmet Hamdi Öztekin Samsun Büyükşehir Belediyesi Sadrettin Aydoğdu Siirt Belediyesi Gökhan Vural Sivas Belediyesi gvural58@hotmail.com Mustafa Uzunlar Kahramanmaraş Belediyesi Seymen Dıravacı Karabük Belediyesi sdiravaci@hotmail.com İzettin Şahnali Şırnak Belediyesi isah_81@hotmail.com; isah81@mynet.com Nur Hilal Konya Kırıkkale Belediyesi nrhilal@yahoo.com Sadettin Arat Tekirdağ Belediyesi sadarat@hotmail.com Aydemir Can Kırklareli Belediyesi aydemir.can@hotmail.com Günce Çetin Kıyı Ege Belediyeler Birliği gunce7@hotmail.com Sami Dutoğlu Tokat Belediyesi samidutoglu@ttnet.net.tr Mehmet Abdi Bulut Kilis Belediyesi Soner Abdullah Ergin Trakyakent Belediyeler Birliği soner123@hotmail.com Pınar Gülmez Ağırbaş Denizli Belediyesi pgulmez@denizli.bel.tr Ayşe Şerifoğlu Kuşadası Belediyesi agserif@yahoo.com Memduh Igırcık Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi igircik@yahoo.fr Can Cevahir Kuşadası Belediyesi cancevahir@gmail.com Hamit Özdemir Doğu Karadeniz Belediyeler Birliği hamitozdemir77@hotmail.com Ayşe Bayazıt Küçükçekmece Belediyesi aa.bayazit@gmail.com Şemsettin Yenersoy Düzce Belediyesi syenersoy@duzce.bel.tr Oktay Özelçi Malatya Belediyesi maski@ttnet.net.tr Levent İnallı Ege Belediyeler Birliği clevent@kablonet.com.tr Yunus Sönmez Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği u_nus@hotmail.com Bahar Özden Türkiye Belediyeler Birliği baharozden2019@yahoo.com Berrin Aydın Türkiye Belediyeler Birliği berrin.aydin@hazine.gov.tr Hüseyin Çağatay Yerel Yönetim Araştırma, Yardım ve Eğitim Derneği hcagatay@bilkent.edu.tr Ahmet Tatar Zonguldak Belediyesi apk@zonguldak.bel.tr A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I 143 Kamu Kurumları Fatma Erdem Çevre ve Orman Bakanlığı fatmaerdem@yahoo.com Abdullah Taban Devlet Planlama Teşkilatı ataban@dpt.gov.tr Okan Şükrü Ergün GAP BKİ Başkanlığı okan@gap.gov.tr Nehir Saatçioğlu Çevre ve Orman Bakanlığı nsaatcioglu@cevreorman.gov.tr Celil Yaman Devlet Planlama Teşkilatı cyaman@dpt.gov.tr Çamay Özalp Hazine Müsteşarlığı camay.ozalp@hazine.gov.tr Sedat Kadıoğlu Çevre ve Orman Bakanlığı sedatkad@yahoo.com Cengiz Cihan Devlet Planlama Teşkilatı ccihan@dpt.gov.tr Güldengül Arat Hazine Müsteşarlığı guldengul.arat@hazine.gov.tr Zerrin Leblebici Çevre ve Orman Bakanlığı zleblebici@yahoo.com Hasan Çoban Devlet Planlama Teşkilatı hcoban@dpt.gov.tr Sema Aras Sülü Çevre ve Orman Bakanlığı semaaras@yahoo.com Muzaffer Açıkgöz Devlet Planlama Teşkilatı macikgoz@dpt.gov.tr İlker Sert İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü ilker.sert@icisleri.gov.tr Esin Çakıl Dışişleri Bakanlığı cakil.esin@mfa.gov.tr Rıza Fikret Yıkmaz Devlet Planlama Teşkilatı rfyikmaz@dpt.gov.tr Konuşmacılar (Konuşma Sırasına Göre) Kerem OKUMUŞ REC Türkiye, Direktör Vekili kerem.okumuş@rec.org.tr Agneiszka SENTOWSKA EcoDolina Co.Ltd., Polonya agnieszka.sentowska@ekodolina.pl Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Çevre ve Orman Bakanlığı, Müsteşar Yardımcısı mozturk@cevreorman.gov.tr Dr. M. Yaşar ERDOĞAN Danışman erdoganyasar@yahoo.com İnci ATAÇ RÖSCH Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Ekonomik ve Mali Konular Dairesi Başkanı info@abgs.gov.tr Joanna FIEDLER REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi JFiedler@rec.org Elif C. TORCU TAŞ Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Yöneticisi elif.torcu@cec.eu.int John BUTSON Enviro-Markets International, İngiltere john@butson1.fsnet.co.uk John MAGUIRE Solventa LLP, İngiltere jmaguire@e-solventa.com Özgür Pehlivan T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Dış Ekonomik İlişikler Genel Müdürlüğü, Genel Müdür Yardımcısı ozgur.pehlivan@hazine.gov.tr Gürdoğar Sarıgül Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Yöneticisi Gurdogar.SARIGUL@cec.eu.int Burkhard Hinz KfW Ankara Ofisi Direktörü kfwankara@superonline.com Adnan Gümüşsoy T.C. İller Bankası Genel Müdürlüğü, Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanı Agumussoy@ilbank.gov.tr Michael JACOBSEN ENVEST Planners, Türkiye MJA@cowi.dk 144 A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I Adnan Gümüşsoy İller Bankası agumussoy@ilbank.gov.tr Aslı Akay Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü aakay@todaie.gov.tr