OKU
Transkript
OKU
Sahibi Editör Yayın Yaşar, Kurulu Nihan Tasarım : Doç. Dr. Gün Kut : Gökhan Sümer : Merve Mert, Defne Mete, Haziran 2004 Ruşen Toprakkıran : Anıl Mertol Tambur "Yayın Kolu" yayınıd ı r. Lisemizde Spor Erkek Basketbol Ekoloji Kulübü Geçtiğimiz öğretim yılı çalışmalarına başlayan Ekoloji Kulübü, 3-7 Nisa tarihleri arasında Fransa'nın Nice şehrinde Centre de Deco verte du Monde Marln ekibinin düzenled iği "Assises Jeunes etkinliklerine katıldı. 3 Nisan Cumartesi günü Nice'e gid~n Ekoloji Kulübü üyeleri ve Fransızca öğretmeni David Cordlna pazar akşamı gerçekleşen tanışma yemeğinden son a pazartesi ve salı günleri konferanslara ve atölye çalışmrıarına katıl dı . Kulüp üyelerinin biyoloji öğretmeni Laur t Chapdelalne ve Davld Cordina'nın yard ım larıyla ts anbul Boğazı üzerine yaptıkları çalışmalar büyük beğen i to ladı . 7 Nisan Çarşamba gOnO TOrklye'ye dönen Ekoloji K lübü üyelerinin şimdiki amacı çalışmalarını bir serg i haline etlrmek. 12. Gelen kseı Ga latasaray Lisesi Tiyatro Günleri 3-7 Mayıs tarihleri a ası nda gerçekl eşti. Oku lumuz haftasonu ve haftaiçi tiyat o gruplarını n yanı sıra başka okul ların t iyatro toplulukl rı ve amatör tiyatro grupların ı Tevfik Fikret'te izleme ansı bu lduk. 3 Mayıs Pazartesi günü haftasonu grub nun " Nemo Bankası• isimli oyunla açı lışını yaptığı tiyatro g nlerl Yıldız Teknik Üniversitesi Tiyatro Topluluğu ve Go ot'nun Eğlence OçlOsO'nOn oyunla rıyla sürdü. 5 Mayıs arşamba akşamı haftalçl grubu " Bu Hesapta Yoktu" isimli oy nu sahneye koydu. Sarıyer Halk Eğitim Mer kezi'nin sah elediği Zoraki Hekim oyununun ardından kapanış, 7 Mayı akşamı kadrosu okulumuzun eski öğrencilerinden luşan Archltruc'le gerçekleşti. Tiyatro Seherdir, bahardır, kühsardır,fasl-ı Rebi'dir. Bu yerlerde dajan bir şair olmak pek tabiidir. Lisemiz basketbol takımı, bu sene Mart ayında Bekir Salgın'ın antrenörlükten ayrılmasıyla beraber, aynı zamanda Galatasaray Basketbol Kulübü'nde de görev yapan Sertan Çakırer ile çalışmalarına devam ediyor. Mayıs ortası nda çalışmaları bırakarak bayrağı küçüklere devreden Büyük takım (A takımı) sene içinde Milli Eğitim turnuvasında ilk 16'ya kalmış aynca Frankofon ve Beyoğlu İlçe turnuvalarında birincilik elde etm iştir. Hazırlık sınıfı ve g, sınıflardan ol uşan küçük takı m ise pazartesi öğ l e arasında ve cuma günü okul bitiminde çalışıyor. Erkek Futbol İsta nbul benliğini rahat bırakmaz i.nsan ın. Etkiler, değiştirir, harmanlar, Istanbulluluk alt kimli1jini çıkarır ortaya. "Asıl İstanbul , yani surlardan beride olan minare ve camilerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar bir şehrin içinde adeta başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran, hayalimize b aşka türlü yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır... Beyoğlu hamlesi yarı yolda kalmış Pa r is taklidiyle Takımı Galatasaray Lisesi Futbol Takı m ı geçen sene önemli imza attı: Yabancı Dille Eği ti m Yapan Liseler Turnuvası , Galatasa ray Kültür Festivali ve Darüşşafaka Spor Festivali turnuvalarında şampiyon olan takı m, bu sene Galatasaray Spor Kulübünün alt yapısı nı da yend i. Göksel Gündüz öncül üğünde hafta içi her gün antrenman yapan futbolcular, aynı zamanda ha~ada bir defa Florya Metin Oktay Tesisleri'nde de çal ışıyorlar. başa rı lara Tiyatro Topluluğu ızca Ta kımı Toplu l uğu 15-22 Ni n 2004 tarihleri arasında Bruno'da, liseler arasında düzeni nen 8. Uluslararası Tiyatro Festlvali'ne katılan lisemiz Rransızca tiyatro ekibi, en iyi oyun ödülünü kazandı. Toplul k, geçen sene Touıouse'da, iki sene önce St. Petersburg' a oyunlarını sergilemişti. Lisemiz fel efe öğretmeni Olivier Chartier ve Galatasaray llkö1jretim Okul 'nda Fransızca Oğretmenll1ji yapan eşi Maryam Chartle tarafından çalıştırılan Fransızca Tiyatro Topl uluğu, haftada bir veya iki gün çalışma yapıyor. Topluluk üyeleri, bu etki 111jln onlara Fransı z kOltürünO sadece teorik olmaktan çıkarı daha yakından tanıma ve Fransızca pratik yapma olanağı unduğunu belirtiyorlar. Ayrıca, katıldıkla rı uluslararası fest valler sayesinde kendilerini farklı ülkelerden gelen aynı yaşt ki gençlerle kıyaslama şansı bu lduklarını da ekliyorlar. İngilizce Kulübü Her yıl A~erlka Birleşik Devletlerl'nln Boston şehrinde g erçekl eşen Ha vard Model Unlted Nation s konferanslarına katılan Inglllzc Kulübü, bu yıl da Kasım ayında yapıl an konferansta, oı~emızı ve okulumuzu başarıyla temsil etti. Bunun yanı sıra iki yıldır gerçekleşen Robert Lisesi Gençlik Forumu'na katıl n lng lllzce Kulübü üyeleri, atölye çalışmalarında er aldılar. Ruşen Yaşar Erkek Voleybol Ta kımı 1gg9 yılında Türkiye şampiyonu olan Galatasaray.Lisesi erkek voleybol takımı, bu senenin ard ından iki kez İstanbul şampiyonluğunu elde etti. Geçen yıl kurulan yeni takımsa ilk senesinde Beyoğlu ikincisi olurken; bu yıl Beyoğlu birinciliğine yükseldi, aynı zamanda yaptığı tüm özel maçları kazandı. Ta kımın aslan hafta içi her gün antrenman yaparlarken; takıma yeni giren hazırlık sınıfı öğrencileri salı, çarşamba ve perşembe günleri antrenmanlara katılıyorla r. Kız Büyük bir Voleybol Takımı kısmını hazırlık sınıfı öğrencilerinin oluşturduğu yeni voleybol takımı, Bülent Meriç'le beraber 2004-2ü05 sezonuna hazırlanıyor. Salı, çarşamba ve perşembe günleri öğle arasında antrenman yapan lisemiz kız voleybol takımı, sene başından bu yana pek çok maça katıldı. Mart ayının başında St .Benoit Lisesi 'nde düzenlenen dostluk turnuvasında tecrübeli takımlar karşısında başarılı bir performans sergiledi. izmir'de katı ldığı t urnuvada ise ilk gü nlerdeki başarısını sürdüremed iği için iyi bir sonuç alamadı. Atletizm başardı. Sarper Kunter Buse GOnerl ZORLU YILLARIMDI ... '' hayatımızı n y o ksullu ğ unu hatırl atırken; İstanbul, Üsküdar sem tleri kendisine değerler dünyasının son miraslarıyla, biz farkında olmadan içimizde bir ruh bütünlüğü kurar, hülyalarımız, isteklerimiz değişir. Boğaziçi'nde, yetebilen bir •• • Üsküdar'da, lstanbul'da, Süleymaniye veya hisarların karşısında Van iköy iskelesinde veya Emirgan Kahvesi 'nde sık sık bakan insanlar oluruz. Hangi İstanbullu, Beykoz korusunda ve Bebek sırtlarında dolaşırken kendisini dış alemin o kavurucu zaruretlerine karşı müdafaa edecek zengin ve çalışka n bir uzleti özlememiş, kısa bir an için olsa bile onun çelik zırhlarını giyinmemiştir.• der Ahmet Hamdi Tanpınar. Sayfa 7 Bugün yaşatmak ve daha da ileri götürmek için çabaladığımız bir değer olan Galatasaraylılık'a birçok açıdan yaklaşılabilir. Biz bu yaklaşımlara bir farklılık getirmek amacıyla uzun yıllardır aynı çatı altında bulundu1jumuz okulumuz çalışanlarının Galatasaray'a ve Galatasaraylılık'a ilişkin düşüncelerini öğrenmek isted ik. Bu bağl amda Recep Akyıld ız, Ayşe Çapraz, Hüseyin Şeker, İbrahim Cinbek, Müslim Kerim Ökten ve Hasan Çavuş gibi çalışanlarl a bir dizi söyleşi yaptık. Deniz Ku t ve Nadir Atal ay'ı n çalıştırdığ ı atletizm takım ı, pazartesi öğle arası ; salı ve perşembe gOnıerı ise okul çı kışınd a antrenman yapı yor. Haftada bi r kez Kadıköy Burhan Felek Spor Salonu'na giden sporcular, çeşitl i yarışma.ıa ra da katılmaya başl adılar. Mayıs ayı nın ilk haftası I nönü Stadı'nda yapılan lstanbul Turnuvası'nda Mertcan Özdemir 100 metrede birinci olurken; Murat Doğu da kendi serisinde birinciliği elde etti. Pelin Tokcan, 400 metrede kendi serisinde ikinci, geneldeyse dördüncü ol mayı ''LİSE MÜDÜRLÜGÜM EN Sa yfa 8 "Galatasaray Llsesi'nde öğrenim görmenin, öğrencisini diğerlerinden ayıran özelliklerinden biri yatılı okumaktır. Bugün sizlere baktığımda, yatılılık ile gelen dayanışmayı, yarattığı birlik olma etkisini görüyorum; bu gerçekten çok güzel bir şey.• Bu yıl YÖK Başkanlığı görevine getirilen Erdo1jan Tezlç, öne çıkan Galatasaraylılar arasında ilk akla gelen isimlerden. Yoğun çalışma programına rağmen Tambur'a zaman ayıran Teziç ile, iş hayatında ve kişisel yaşamında sahip olduğu değerler, günümüz Türkiye'sinde eğitim sistemi, YÖK'ün yapısı ve ortak noktamız Galatasaraylılık üzerine bu keyifli söyleşiyi yaptık. Sayfa 2 "Küreselleşme sürecinde insanı korkutabilecek iki şey var: yalnızlık ve parasızlık." Okulumuzun mezunlarından Çetin Altan ile hayatı, edebiyata bakış açısı, günümüzde yazarlığa ve edebiyata verilen önem ve küreselleşme sürecine giren dünyadaki sorunlar üzerine sohbet ettik. Sayfa 5 Bayka n Sezer v e hayatı üzerine .. Öğrenciliği sırasında Galatasaray Lisesi Sinema Kolu'nun kurucularından olan Baykan Sezer, Türk sosyolojisinde çok farklı ve özgün bir yere sahip oımuştur. · 19 71 yılında sosyoloji doktorasını tamam lamış, 1976'da doçent, 1989 yılında da profesörlük unvanı almıştır. Ziya Gökalp'ln ülkemizde kurduğu ilk sosyoloji kürsüsünde otuz yı la yakın ders veren ve bilimsel çalışmalar yapan Baykan Sezer, emekli olduktan sonra da üretkenliğini sürdürmüş, bir çok toplantıya katılmış ve pek çok yeni çalışma hazırlamıştır. Sayf a 4 Tambur Ta mbur Erdoğan Teziç ile Söyleşi ve Milli Eliitim Bakanlığı yaptığı işblrli!ilyle okulumuza gelen Fransız 6!iretmenler sayesinde e§itlm seviyesi arttı. Ben ~rencilerin olabildiğince çok dil bilmesınden yanayın. Bu nedenle Latince'yı ders programına koyduk, lngillzce e!iitlm seviyesini yükselttik. Ama İtalyanca derslerini yerteştirmede çok zorlandık, çOnkO ister istemez ÖSS'ye çalışmaktan başka dOşOncesi kalmayan ~rendler İtalyanca'yı bir külfet olarak görmOştO. Neyse ki, bugün ltalyanca'nın diğer derslerle aynı statOde işlenmesi salilanmış durumda, bu da bizim için bir başan. GSL'nin sizlere sunduğu sonsuz olanaklann de!jerini bilmeniz, size Oniversitede ve sonraki hayatınıza pek çok kapı açacak. Çünkü mutluluk insanın yaratablldlOI OlçOde sahip oldu!ju bir başarıdır ve hayata iyi bir donanımla başlayacak olan sizlerin, karşılaşaca!iınız tom zorluklara g~Os germede en önemli silahınız birikiminiz olacaktır. Galatasaray esi, yetiştirdiği öğrecllerin yOksek mevkilere gelmesiyle tanınır. ône çıkan Galatasaraylılar arasında ilk akla gelen isimlerden b ri de bu yıl YÔK BaşkanlıOına getirilen Prof. Dr. Erdolian Tezlç' lr. ıg36 yılında olian Teziç, 19SS'te Galatasaray Usesl'nden mezun olduktan s nra, 1959'da lstanbul Onıversltesl Hukuk Fakültesl'nl bitirm , akademik çalışmalarına devam ederek Anayasa Hukuku ~fesörO olmuştur. GSÜ Hukuk F kOltesı Anayasa Hukuku Anabillm Dalı Başkanlığı, GSO R ktör YardımcılıOı, GSL mOdürtoğO ve ardından GSO RektörlOğO g revinde bullunmuş ve Parls l ve Rennes l Üniversitelerinde rıılsafir öğretim Oyeliğl yapmıştır. TOm bunlann yanısıra, Avrupa V'c leybol Konfederasyonu Hukuk Komisyonu Üyeliği, Galatasara Spor KulübO'nde ve Milli Voleybol Takımı'nda kaptanlık, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi lsuınbul Olimpiyat Oyunları ve DOzen eme Komitesi Üyellğl gibi görevleri olmuştur. YÖK Başkanlı ı gibi yoğun çalışma gerektiren bir konumda bulunan Tezle;, Ta bur'a zaman ayırdı ve böylece onunla hayatı ve Gatatasaraylılı Ozerlne bu keyifti söyleşiyi yaptık. Eski bir sporcu o larak b izimle sporla ilgi li d Oşüncel erinizi paylaşır mısınz7 Hayatım boyunca şiddete dayanan, rakibinle vücut vücuda çarpışmayı gerektiren sporlardan uzak durdum. Bu sebeple barışçı , gerginlikten uza k fakat azim ve bol çalışma gerektiren voleybolda karar ka l d ı m . Lisede voleybol oynamaya başladım, ıı. sın ıfta milli takıma girdim. G'alatasaray'ın bana sunduğu en büyük şanslardan biri de spordur. Katıldığım voleybol müsabakaları sayesinde başanyı da başarısızlığı da tattım. Başarısızlıklar, insanlar ders alabilsin diye vardır. Ben de bu sayede başarının bir tercih meseıest olduğunu, mücadele eden, çabalayan insanın her zaman hedefine ulaşacağını öğrendim. Bu yıllarda spor bana pek çok dost kazandırdı. Paylaşmacı takım ruhuna sahip oldum. Hırçın değil fakat kararlı olmak gerektiğini anladım. Sadece spor değil, diğer sanatsal raıtyctler de tOm hayatım boyunca insanlardan bir adım önde ol mamı sağladı. İlk ve orta öğretim bir gencin klşillğlnln oluşması için üniversiteye göre çok daha önemli bir süreç. Bu Clöneml kendinizi en çok zenginleştlrebileceğiniz şekilde çalışarak, okuyarak, paylaşarak geçirirseniz ileride pişmanlıklarınız az, deneyimlertnlz razla olur. GSL' de öğre Y atı lı lı k hakk ın ci otdu!ju nu z yılla rda yatılı a n e d Oş O nOyo rsunu z? Görevi ni ze nasıl g eld in iz? Siz ce YÖK Tü rkiye' y c ne i fade ediyor'? kaldınız. Onıversitede kalmak ve akademik kariyer yapmak benim tercihimdi. Bu sırada özel bir isteğim olmamasına re§men yöneticilikte de yol atmış oldum. 2000 yılında GS Oniversltesl'nde Rektörlük görevini üstlendim. Bir süre sonra Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer YÖK başkanı olmamı istediğini bellrttl. Ama GS Üniversitesindeki yeni başladıOım rektörlük görevini bırakıp gitmem uygun olmazdı, bu nedenle kabul edemezdim. 2003 yılının Aralık ayında, Sayın Cumhurbaşkanı YÖK başkanlığı makamının boşalmasıyla beni tekrar buraya davet etti. Ben de kabul ettim ve çalışmalara başladım. Yüksek Öğretlm Kurumları Kanunu 1981 yılında, kargaşanın hakim olduğu bir dönemde üniversitelere bir dOzen getirmek, ortalı!iı sakinleştirmek için yOrOrlOğe girdi. Amaç Onlversltelerl dlslpllne etmek olduğundan, haliyle YOK pek sıcak karşılanmadı. ı 982 Anayasası'nda yer alarak •anayasal kurum• olma sıfatını kazanan YÖK'On sahip olduğu sevimsiz On, başı na geçerken beni de düşündürdü . Ancak son iki buçuk yıldır eski baskıcı özetılğl giderilmeye çalışılıyor. Ben de bu göreve geldiğimden bert gözlemleyici ve öğrencilerle birebir ileti şim içinde olarak sıkıntıla rın kaynağına inmeye çalıştım. ÇOnkO yapılacak yasal düzenlemelerin yanlış adım atmadan gerçekleştlrilmesı; nesnel, güvenilir bir yapılanma sürecine yol açıcı niteliklere sahip olması gerektl!jl kanaatindeyim. Bu sebeple de rektörlerin, öğretmenlerin ve ö!irencilerin görüşlerinin alındığı bir platformda istek ve ihtiyaçlar do!jrultusunda gelişen kararlar verebllmek için çalışmalara devam etmekteyiz . GSL'de öğren görmenin sızı dl§erler1nden ayıran özelliklerinden bl yatılı okumaktır. Böylece GSL öğrencisi kendi başına ayakta du ayı, arkadaşlarıyla dayanışma halinde olmayı öğrenir. Bencillikte uzak, paylaşımcı bir bakış açısına sahip olur. Benim öljrenci old §um yıllarda yatılılık çok yaygındı; fakat bugünkO devre b ındaki kardeşlik olgusu o zaman aynı sınıfta okuyan ö§rencller arasındaydı. Ama bugOn sizlere baktığımda, gereken dayanış ayı, birlik olabilme yetisini görüyorum; bu gerçekten çok gü et bir şey. Ben mOdOr ol nca kızlann yatakhanelerinin de Beyolilu'ndaki binaya getlrilmesı i n çalışmaya başladım. Tabi ki pek çok tepkiyle karşılaştık ama ö encller kısa sürede uyum saOladılar. özellikle ıgg9-2000 mezu larında kız-erkek dayanışması gözle görülür bir hal aldı, bu da ok gurur verici bir şey. GSL öljrenclsi değişen koşu llara uyum s lamada sahip olduğu beceri ile diğerlerinden bir adı m önde yer al ıyor. Hep erkek okulu olarak algılanan bu kurumun za man ı inde karma hale gelişi de bunun bir simgesi. ptığınız d ön emde v e son ras ı nda göztemled iğlnlz ö ne mli şeyler n ele rdl r7 Müd Orl Ok y GSL' de içinde yaşadı ın ız ortamdaki de!llşlmlert gözlemlemek hep çok zordur. üstelik en, müdür olduğum dönemde, 8 sene boyunca tatile bile çıkmadı , tOm zamanımı okulda geçirdim. Ama genel bir yorum yapars m başarının giderek yOkseldli!inln açıkça fark edildiğini söyleyeb tirim. MOdOrlOğOm sırasında Fransız HOkOmeti 2 oturttu. Bir siyahi, bana a!!aç tas içinde biraz kısrak sOtO ile biraz da kızarmış kuzu eti getirdi. DördOncO ay lllel şehrine gittim orada bir ay kaldım, gökte ay kOçOlmeye başlayınca sıkıldım. Çıkıp şehrin sokaklannda dolaşmaya koyuldum ve derken şehrin tannsının bahçesine geldim. Rahıplerden birisi bana doOru gelip arkamda durdu. Rahibe "Tann nerede?" diye sordum. O da şu cevabı verdi: •şu gördü!iün aynadan başka Tann yoktur çOnkO bu bir bilgelik aynasıdır. içine bakan bilgelik kazansın diye kendi yüzü dışında gökte ve yerde ne varsa hepsini yansıtır. Bu aynaya sahip olanlar her şeyi bilirler, onlara hiçbir şey gizli kalmaz işte bunun için o ayna Tanrıdır ve biz ona taparız.• Bunun Ozerlne ben de aynaya baktım, tıpkı bana söyledı!ii gibiydi. Buradan bir gOnlOk yoldaki bir vadide bilgelik aynasın ı sakladım. Yalnız izin ver de ben yine içine girip senin kulun olayım sende tOm bılgeliklerlnden daha bilge olasın. Ne var ki gene; balıkçı gülerek, "AŞk bilgelikten iyidir, küçük deniz kızı da beni seviyor• diye bağırdı. ikinci yılın sonunda ruh, deniz kıyısına inip genç balıkçıyı çağırdı. Balıkçı da cıerin suıarc!an çıkıp • seni niçin c;aOırıyorsun• diye sordu. Ruh ona şöy l e dedi: ·senden ayrılınca yüzümO Güney'e çevirip yola çıktım . Değerli olan herşey Güney'den gelir. A l tı gü n Ashter şehri n e giden ana yollarda yürüdüm. Hacıların geçtlı!I tozlu, kızıl kır yollanndan geçtim. Yedinci günün sabahında gözlerimi kaldı rı p ba ktı m ki bir de ne göreylml Şehir a y akl arım ı n a l tınd a uza n ıyord u, çünkü bir vadiye k u rul muş tu. Şe h rin imparatoruyla tanıştı m. Bana attıöı her okun bedenimin içinden geçip gittiğini ve beni öldOremedlğl nl görünce, tahtına sahip çıkabileceğimden korkarak: "işte hazine dairem burası, içindekilerin yarısı senin, bOtOn hazineleri istediğin yere götOr. Bu iş bu gece hallolacak. Babam Güneş'in, benim şehrimde, benim öldüremeyeceğim bir adamın bulunduğunu görmesini istemem.• Fakat Genç Balıkçı gülerek "Aşk zenginlikten daha iyidir, küçük cıenizkızı da beni seviyor." dedi. Üçüncü yıl da geçtikten sonra ruh, deniz kıyısına gelip genç balıkçıya seslendi. Balıkçı da derinlerden çıkıp, "Niçin beni çağırıyorsun?" diye sordu. Ruhu ona şöyle dedi: •ranıdığım bir şehirde ırmak kıyısına kurulmuş bir kervansaray vardı. Orada yüzü peçeli bir kız koşa koşa içeriye girip dans etmeye başlamıştı . Yüzü bOrümcekten bir peçeyle örtülü ama ayaklan çıplaktı. Çıplak ayaklan seccadenin üzerinde küÇOk beyaz güvercinler gibi oynaşıyordu. Hiç bu kadar harika bir şey görmemiştim. Dans etti!ji şehir bordan topu topu bir günlOk yolda. Şimdi genç Balıkçı, ruhunun bu sözlerlnl duyunca, küçük deniz kızının ayaklannın oımadı!jını ve dans edemedl§lnl hatırladı. içini büyük bir arzu kapladı ve kendi kendine ·şunun şurası bir günlük yol, hem sonra yine sevgilime dönebillrlm.• dedi. Gülerek sığ sahilde ayağa kalkıp, kıyıya doğru yOrOdü. Böylece bir şehre girip sokaklardan geçtiler. Kuyumcular soka§ından geçerlerken genç balıkçı bir vitrinde teşhir edilen gOzel bir gOmOş fincan gördü. Ruhu ona •şu gümüş fincanı al, sakla" dedi. O da aldı. Şehirden bir fersah uzaklaştıktan sonra Genç Balıkçı, kaşlarını çattı ve fincanı fırlatarak ruhuna, •Niçin bu fincanı alıp saklamamı söyledin, çok fena bir şey oldu bul" dedi. ikinci günün akşamında bir şehre geldiler. Genç balıkçı ruhuna, •bana anlattı!iın kızın dansettiği şehir bu mu?" diye sordu. Ruhu da, •su delili, o başka bir şehir. Yine de biz girelim." dedi. Böylece şehre girip sokaklarından geçtiler. Çarıkçılar sokağı ndan geçerken genç balıkçı bir su küpünün yanında duran bir çocuk gördü. Ruhu "Şu çoculiu patakla!" dedi. Balıkçı da onu ağlayıncaya kadar patakladı. Sonra hemen şeh irden ayrıldılar. Şeh i rde n bir fersah uzak l aştıkta n sonra genç Balıkç ı kızd ı ve öfkeyle ruhuna niçin bana o çocuğu pataklattırdın, bu çok fenaydı." dedi. Ama ruhu, "Rahat ol!" diye karşılık verdi . Genç balıkçı •Hayır• diye haykırdı. BütOn bana yaptırdıklarından IOrenlyorum. Hadi söyle ne diye beni bu işlere bulaştırdın? O zaman ruhu cevap verdi: "Kendinden uzaklaştırdı§ın sırada bana kalp vermedin, ben de bu şeyleri severek yapmayı ö§rendlm. "Balıkçı ruhunu tekrar defetmeye çalı ştı, ama olmadı. Ruhu ona "insan hayatı boyunca ruhunu ancak bir kere kovabilir ama ruhunu geri alan sonsuza dek muhafaza etmeye mecburdur. Bu onun hem cezası hem de ödülOdOr.• dedi. GOn boyunca genç Balıkçı, kalkıp ruhuna şöyle dedi: ·senin buyruklarını yapmamak için ellerim! bağlayacağım, senin sözlerini konuşmamak için ağzımı kapatacağım, sonra sevgilimin yaşadığı yere dönece!ilm." Nihayet deniz kıyısına varınca ellerinden ipin düğümünü, dudaklarından sesslzll§ln mOhrOnü çözdO. KOçOk deniz kızına seslendi. Ne var ki bOtOn gün ona yalvanp seslenmesine rağmen denizkızı c;alinsına cevap vermedi. Bir kayanın ovuğunda kendine balçıktan bir ev yaparak bir yıl boyunca orda yaşadı. Mağaralarda, gelgit göllerinde ve englnlerdekl derin kuyularda onu aradı ama denizin hiçbir yerinde bulamadı. Aşkının gücü o kadar büyüktü ki, her sabah denizkızına seslendi, her ~le vakti yine çağırdı, geceleri adını söyledi. Bir gOn denizden bir yas çığlığı yükseldi. Bu, deniz halkından birisinin öldO§O zaman duyulan türden bir çı§lıktı. Genç balıkçı yerinden fırlayıp balçı k kulübesinden çıkarak deniz kıyısına koştu. Simsiyah dalgalar gümüşten daha beyaz bir yük taşıyarak hızla sahile do!jru geliyorlardı. Köpükler kadar beyaz bir yük dalgaların OstOnde bir çiçek gibi sallanıyordu. Onu mavi dalgalardan beyaz dalgalar, beyaz dalgalardan köpükler köpüklerden sahil aldı. Genç balıkçı küçük denizkızı nı n gövdesini aya klarının dibinde uzan mış buldu. Ayaklarının dibinde sevgilisi ölO olarak yatıyordu. Yüreğine hançer saplanmış gibi acıdan yanıbaşına yı!jıldı, buz kesmiş kırmızı d udaklarını öptO, onları acı bir lezzetle tattı. Kapalı gözlerini öptü. O küçük ellerlnl kendi boynuna doladı. Parmaklarıyla o saz gibi narin boynuna dokundu. Acı bir neşe duydu. Acısı, tuhaf bir mutlulukla doluydu. KOçük Denızkızı'na seslenerek şöyle dedi: •Aşk bilgelikten daha iyi hazinelerden daha değerli, havva kızlarının ayaklarından daha güzeldir. Onu ateşler yakamaz, sular söndüremez. Seni seher vakti çağırdım ama çağrıma gelmedin. Ay adını duydu ama sen bana aldırış etmedin. ÇOnkO kötülük edip seni terketmlştlm. Senden uzaklaşmanın cezas ı nı kendim çektim. Ama aşkın dalma benimleydi, hep gOçtO kaldı, hiçbir şey onu sarsmadı. Halbuki şu gözlerim lylll!ii de gördü, kötülüğü de; ve şimdi madem ki sen öldün, ben de seninle beraber öleceğim. ·ve deniz, genç Balıkçı'yı dalgalanyla yuttu. Ertesi sabah Rahip denizi kutsamaya gltt.i ; çOnkO deniz çok rahatsızdı. KeşiŞterte çalgıcılar, şamdancılarta buhurdancılar büyük bir kalabalık halinde Rahip1e bir11kte geldi. Sahile vardıklarında, sı!i sularda yatan genç Balıkçı"yı gOrdüler. Kollanyla küçük Denlzkızı'nın vücudunu sımsıkı sarmıştı. Ahali, Rahlp'in emrini yerine getirdi. üzerinde ot bitmeyen Çırpıcılar Tartası'nın bir köşesinde derin bir çukur kazıp içine ölOlerl koydular. OçüncO yıl da geçtikten sonra Rahip, kutsal bir günde Kurtancı'nın yararlarını göst.e rmek ve Tanrı'nın gazabından bahsetmek için kiliseye gitti. Suna§ın o ana kadar hiç görülmemiş garip çtçelderle örtOIO olduğunu gördO. Görünüşleri tuhaftı, ilginç bir güzellikleri vardı. Güzellikleri Rahip'I tedirgin etti. Burnuna çiçeklerin tatlı kokusu geldi. İçini bir sevinç kapladı, ama niçin sevindiğini anlamadı. Dudaklarına bambaşka bir sözcük geldi ve Rahip, Tanrı'nın gazabından değil de adı Sevgi olan Tanrı'dan sözetmeye başladı. Niçin böyle konuştuğunu kendisi de bilmiyordu. SözOnO bitirince insanlar ağladı. Hücresine döndüğünde Rahlb'tn gözleri de yaşlarla doluydu. Çiçeklerin ot bitmeyen Çırpıcılar Tarlası'ndan geldlğlnl öğrendi. Sonraki sabah henüz gün doğarken, keşişler, çalg ı cı l ar, şa m da n c ı ıar, bu h urda n c ı l a r ve büyük bir ka l aba lı k ile birlikte deniz k ı y ı s ı na geldiler. Denizi ve içindeki tüm varl ı k l arı kutsad ı lar. Hayvanları da, ormanlarda cıans eden kOçOk şeyleri, yapra kların arasından etrafı gözetleyen bütün parlak gözlO şeyleri de kutsadılar. rom çiçekler kuruduktan sonra, hiç solmayan iki gül kalmıştı mezarın üzerinde ... 11 Oscar W//de'ın lSykOsOnden kısaltan: AbdO/kad/r Kalkan Tambur Balıkçı ile Ruhu Tek deni kızıma; küçüğüme, Her akşam g nç Balıkçı denize açılır, ağlarını sulara atardı. Rilzgar karadan e !yorsa ya hiçbir şey yakalayamaz ya da pek az şey tutabilirdi; ira bu, kara kanatlı acı bir rüzgardı. Derken bir akşam allı öyle !!ırlaşmıştı ki kayığına onu güçlükle çekeblldi. Gülerek kend i ken ine, "Galiba denizdeki bütün balıkları tuttum yahut i nsan l arı m raka düşürecek hantal bir canavar yaka l amış olmalıyım." dedi. ncak içinde ne balık vardı ne canavar ne de korkunç bir şey. Y lnızca derin uykuya dalmış küçük bir deniz kızı uzanmış yatıy rdu. Saçları, ıslak altın tüyleri andırıyordu; saçının her tefi, sı ·a bir kasede duran incecik altın sırma tellerine benziyordu. VOcu u beyaz fildişi gibiydi. Kuyrulju da gümüş ve incidendi; bu gOm ş ve inciden kuyruğun etrafına denizin yeşll yosunlan dolanmış ı. Deniz kabuklan gibi kulakları, deniz mercanı gibi dudakları var ı. Soğuk dalgalar buz gibi gllğsOne çarpıyor, göz kapaklarında ~ z ışıldıyordu. Öylesine güzeldi ki genç Balıkçı onu görünce şaşa aldı. Balıkçı'nın dokunmasıyla kız OrkmOş bir martı gibi çı!!lık ko ararak uyandı. O mor yakut gözleriyle dehşet içinde genç adam bakt ı ve kaçmak için çabalamaya başladı . Fakat Balıkçı onu ı msıkı tutuyor, kurtulmasına izin vermiyordu. ' Denizkızı ondan k çış yolunun olmadığını görünce, a!!lamaya başlayarak "Yalva ı rı m sana bırak beni gideyim; çünkü ben bir kralın tek kızıy ı m, babam da yaşlı ve yapayalnız" dedi. Fakat genç Balıkçı, şöyl karşılık verdi: "Seni ne zaman çağırırsam çağırayım, gelip ba a şarkı söylemeye söz verirsen seni bırakırım; zira balıklar, deniz halkının şarkısını dinlemeye bayılırlar, böylece benim de ağlarım olar." Denizkızı, ~şayet bu sllzO sana verirsem sahiden beni bıra r mısın?" diye bağırdı. Genç Balıkçı, "Sahiden bırakınm." dedi. k her aksam denize açılıp denizkızını çağırıyor, kız da sudan çıkıp gelerek ona şarkı sllylüyordu. Çevresinde yunus balıklan yüz yor, başının üzerinde vahşi martılar dönüyordu. Denizkızı şarkı sö lerken bütün ton balıkları derinliklerden onu dinlemeye çıkar g nç Balıkçı da ağlarını üzerlerine atıp onları tutar, diğer balıkla ı ise zıpkınlardı . Kayığı iyice dolunca denizkızı ona gülümseyere denizin içine çekilirdi. Asla Balıkçı'nı n dokunabllecel)i ka~ar yakınına gelmiyordu. Genç adam çoğu zaman ona sesle erek yalvarırdı, ama boşuna. Onu yakalamaya kal kışsa kız aynı lr fok balığı gibi suyun içine dalar, o gü n bir daha ortaya çıkm zdı. Sesinin ahengi, Balıkçı'nın kuial)ına her giln daha tatlı gel yordu. Sesi öylesine tatlıyd ı ki, Balıkçı ağını da kurnazlıl)ını da unuttu, işini umursamaz oldu. Bir akşam Denizkızı'na sesle erek "Küçük denizkızı, küçük denizkızı, seni seviyorum! Beni al senin güveyin olayım, çünkü seni seviyorum!" dedi. Denizkızı ba ını iki yana sallayarak, "Sen bir insan ruhuna sahipsin, ancak ru unu atarsan seni sevebilirim." dedi. O zaman genç Balıkçı "Ruh mu atacağım, denizin derinliklerinde beraber yaşayacal)ız. Şar larında terennüm ettiğin her şeyi bana göstereceksin, ben de senin her istediğini yapaca!jım, yaşamlarımız asla birbirinden a nlmayacak," dedi. Ertesi sabah erkenden, daha güneş da!jın OstOnde bir karış yükselmeden genç Balıkçı Papaz'ın evine gi ip kapıyı Oç defa çaldı. içeri girdikten sonra yerdeki güzel kok lu hasırın üstünde diz çöktü. Kutsal kitabı okumakta olan pa aza seslenerek, "Peder, ben deniz halkından birisine aşıl) ım a a r uhum mu radı ma ermeme engel oluyor. Söyleyin bana, ru umu kendimden nasıl uzaklaştırablllrlm? Zaten ona muhtaç değili • Ruhumun benim icin ne önemi varkl? Öyle ya onu göremiyor m, tanımıyorum, ona dokunamıyorum• dedi. Papaz göğsOnO dö erek cevap verdi: "Yazık, yazık! Sen çıldırmışsın veya zehirli bir ot filan yemişsin; çünkü ruh, insanın en yüce parçasıdır. Deniz alkına gelince onlar lanetlenmiş ve kötü kavimlerdir". Gen Balıkçı, "Peder, sen ne söylediğini bilmiyorsun• dedi. Bir gün ağıma bir kralın kızı takıldı. Sabah yıldızından daha güzel, aydan daha beyaz. Onun bedeni için ruhumu veririm, onun aşkı için cennetten vazgeçerim. Sen benim soruma cevap ver de huzura kavuşay ı m." Bunun üzerine papaz adamı evinden kovdu. Öğle üzeri deniz rezenesi toplamakla geçinen bir arkadaşının, ona körfezin al)zındakl bir mağarada yaşayan çok yetenekli genç bir Büyücü Kadından söz ettiğini hatırladı. Genç balıkçı sarp yokuşu soluk solul)a çıkıp cadının önünde başını öne eğdiği zaman, Büyücü Kadın "Neyin eksik? Neyin eksik?" diye bağırdı. "Ruhumu kendimden uzaklaştırmak istiyorum• diye yanıtladı genç. " Güzel oğlan, güzel oğlan, korkunç bir şey olur bunu yapmak!" diye mırıldandı büyücü. "Bana ne verirsin bunun bedeli olarak?" diye de sordu. O da •ae.ş altınla beraber ağlarımı, içinde oturduğum çiti, bir de içinde denize çıktığım boyalı kayığımı• dedi. Büyücü kadın, alaylı alaylı gülerek elindeki baldıran dalıyla Balıkçı'ya vurdu.• Güz yapraklarını altına çevirebilirim ben. Canım isterse solgun ay ışığını da gOmOşe dönüştürebilirim" diye karşılık verdi. Bunun üzerine genç balıkçı, "peki öyleyse sana ne vereyim? istediğin bedel ne altın ne de gümüş madem• diye inledi. Büyücü kadın " Benimle dans etmelisin güzel oğlan• diye ona gülümsedi. Genç balıkçı "Peki ama ruhumu kendimden nasıl uzaklaştıracağımı bana söyleyeceğine yemin ediyor musun?" diye sordu. Büyücü güneş ışığına çıktı. Rüzgar, o kızıl saçlarını dalgala ndırıyordu "Keçinin tırnak l arı üzerine yemin ediyorum.• dedi. Geceyarısı olunca cadılar havadan yarasalar gibi uça uça geldiler. Büyücü kadın Balıkçı'yı elinden tutup ay ışı!jına çıkardı ve dans etmeye başladı. Döndükçe döndüler. Genç BOyOcO öyle bir sıçrıyordu ki o1)1an ayakkabılarının kırmızı tabanlarını görebiliyordu. Daha sonra Büyücü Kadın "Hadi tapına1ım• diye fısıldıyarak Balıkc;ı'nın elinden tuttu ve onu ileri çekti. Ama ona yaklaşınca ne yaptığını bilemeden istavroz çıkardı ve kutsal ismi andı. O bunu yaptı!jı anda cadılar bir atmaca g ibi çığlık atıp uçup gittiler. Kızıl saçlı Büyücü de uçup g itmeye kalktı ama Balıkçı onu bileklerinden yakalayıp sımsıkı tuttu. • sana verdiğin sözü tutmazsan seni sahte bir büyücü diye öldürürüm" dedi. Büyücü Ka d ın y ı lan derisiyle kaplı küçük bir bıçak çıkararak Balıkçı 'ya verdi. Sonra saçla rını alnından arkaya atıp tuhaf bir gülüşle, "İnsanların, bedenin gölgesi dedikleri şey, aslında bedenin gölgesi değil, ruhun bedenidir. Deniz kenarında sırtını aya dönüp ayaklarının çevresinden gölgeni kes, ruhunun bedenidir o; ruhuna seni bırakıp gitmesini söyle, bırakıp gider• dedi. O esnada içinden ruha seslenip dedi ki: •yazı k ! Bunca yıldır senin içinde yaşadım, hem sana ne kötülük yaptım ki? Beni gerçekten uzaklaştıracaksan bari kalpsiz gönderme. Dünya zalimdir, kalbini bana ver de onunla gideyim.• Genç adam, "Kalbim aşkımındır, onun için hiç bekleme, git" diye karşılık verdi. Ruhu "Yılda bir kez buraya gelir, seni çağırırım, bakarsın bana ihtiyacın olur" dedi. Genç adam •istedil)in gibi olsun• diyerek suya daldı. Denlzerleri borularını öttürdüler, küçük deniz kızı onu karşılamaya geldi, kollarını boynuna sararak dudaklarından öptü. Ruh ise tenha sahllde durup on l arı seyrediyordu. Onlar denize dalı nca ağlaya ağlaya bataklıkların üzerinden çekilip gitti. Aradan bir yıl geçtikten sonra ruh, deniz kıyı sı na gelerek, genç balıkçıyı çağırdı. Balıkçı da derin sulardan çıkıp gelerek, "Beni niçin çağırdı n?" diye seslendi. Ruh da ona şöyle söyledi. •senden ayrıldığ ım zaman yüzümü doğuya çevirip yola çıktım. Tüm bilgelikler Doğu'dan gelir. Altı gün yol gittim, yedinci günün sabahında Tatarlar diyarındaki bir dağa geldim.Bir tacirler kafilesi ile karşılaştım ve kabile reisi bana tanrının peygamberinin kim olduğunu sordu, bende "Muhammed" dedim. O da peygamberin adını duyunca elimden tutarak beni yanına 10 Tambur Hü k ümetin tavrı YÖK'Un yapısını ve aldığı kararları etkiliyor. Lise Binamızdaki Tadilatlar nasıl YÖK de, tüm kurumlar gibi hOkOmetıe iletişim içinde çalışmalarını sürdürüyor. Yalnız hOkOmet son 2 yıldır üniversitelerle ilgili yasal düzenlemelerde bir anda kendi terciğini ortaya koydu. Oysa ki değişik talepleri Onlversitelerıe karşılıklı göreüşmeler sonucu ortaya çıkmalıydı. Böyle bir emirvakinin o luşu üniversiteleri zorladı. Bu yolun baş ı nda o lu şan gerginlik bugün de i zlerini koruyor. Geliştirilmesi gereken konular, öneriler halinde üniversitelerden gelseydi iktidarla daha kolkola, barış içinde bir ortamda yol alınablllrdl. Bu tip ilişkilerin yürümesi için güven ortamı o l uşması şarttır. Hem hükümet hem de üniversite çevreleri, hem de YÖK kamuoyunu daha açık bilgilerle daha sık bilgilendirerek; orta ve yOkseköğretlm bütünlüğü içinde, partiler üstü bir politikayla sorunlar çözOlebllir. Bu çalışma bir devlet politikası olarak ele alınmalı. Geleceği llgllendlreceği için geniş bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekiyor. Hükümet, Oniversiteler ve YÖK gllrOş alışverişini ve tartışarak çözümlere ulaşmayı başarana dek çalışmaktan başka yol göremiyorum. Karşılıklı güven ortamının oluşturulması ancak zaman içinde hareketler gözlenerek sağlanabllecek. Dayatmalarla de!jil, nesnel yaklaşımlarla masaya oturulup çalışmaya başlandığı zaman sorunlar çözülecektir. Burada gözden kaç ı rı l mamas ı gerek bir nokta da, yasal düzenlemelerin inandı rıcı olduğu oranda uygulanabilir olm asıdır. Çünkü öğretim görevlileri t atmin olur, inanır ve heyecan duyarsa yenilikler hayata geçlrlllr, yoksa kağıt üzerinde kalı r. Bir daha dünyaya gelseni z hangi istersiniz? mesleği 1868 yılından beri Beyoğlu'nun en görkemli binalarından biri oıma özelliğine sahip olan okulumuzu korumak, ayakta kalmasını sağla mak için sürekli yenileme çalışmaları yapılıyor. özellikle son iki yıld ır okulu mu z büyük bir değişim süreci için e girdi. Gal atasaraylıların bağış larıyla biyoloji laboratuarı ve biyoloji anflsl sıfırdan inşa edildi. Kimya laboratuarı, kimya anfisi ve bllglsayarlı fen laboratuarı kuruldu. Yeni bir bllglsayar laboratuarı oluşturuldu. Eski dördüncü yemekhane tamamen değişti, Dokümantasyon Merkezi oldu. İşte son dönemde yapılan yenilikle hakkında size daha ayrıntılı bilgi verebilmek için okulumuz Dahiliye Şfi Altan Altul)'un yardımıyla kısa bir liste hazırladık: Arşiv odası yapıldı. Şu anda, Galatasaray arşivinin kataloglanması için profesyonel bir çalışma yapılıyor. Tüm okul tuvalet ve banyoları yeniden yapıldı . Tribün yeniden kol faaliyetleri için kullanılır hale getlrlldl. Okulda bütün tarihi mobilyalar ve eşyalar restore edlldl. Beden sel engellller için asansör yapıldı. Aynı zamanda bedensel engellil ere yöneli k tuva let ve banya a l tyapısı hazırlandı. Güvenlik kamera sistem i kuruldu. Bina, sınıf ve koridorla r boyandı. Koridor ve sın ıfların aydınlatma sistemi yenllendl. yapmak Son derece eminim ki yine aynı mesle!jl yapmak isterdim. TOm zorluklarına, aCllarına rağmen, bana sonsuz tecOrbe, in anılmaz bir iç zenginlik kazandırdı. Hayatımdaki yöneticilik yaptığım yılları da asla bir kayıp olarak görmüyorum. GSL'deki mOdOrlOğOm en büyük zorlukları yaşadığım yıllardı ama geri dönsem ama hepsini yaşamak isterim. Üniversite sürecinde de farklı zorlukla karşılaştım. Sistem farklılıkları ile olu şan sorunları çllzmek gerekli bir süreç ve bu hem yönetime hem öğrenciye büyük bir deneyim kazandırıyor. YÖK'teki görevinizden sonra ne yapmayı planlıyorsunuz? öncelikle kalıcı olmasını istediğim "Anayasa Hukuku•nu tamamlamayı planlıyorum. Projelerim arasında kitap yazmak da var. Bunlardan sonra sağlığım el verirse gezmek en büyük arzum. Esasında proje yapmaktan korkuyorum çünkü şu ana dek hiçbir şey benim kişisel tercihlerime kalmad ı. MOdOrlOk, rektörlük, YÖK başkanlığı; hepsi talepler sonucu bir yerlere sürüklenmem şeklinde oldu. O nedenler tek temennim sa!jlığımı koruyabilmek. Haya tını zda sizi mutlu eden gu r urlandıran Rehberlik Servisi Rehberlik servisinin kullandığı oda yeniden yapıldı. Balkonda bulunan yazı İlhamı Tuğ tarafından restore edildi. Yangın söndürme, güvenlik ve acil tahliye sistemleri kuruldu. Şehitlik yeniden düzenlend i. Şu sı ralarda, bütün istinat duva rla rı tamir ediliyor. Ayrıca Abdulrahman Şeref Efendi Sa lonu, Tevfik Fikret Sa lonu'nun fuayesi haline getirildi. olaylar nelerdir? Spor Dünya ve Avrupa Şamplyonl u kları , Akdeniz Oyunları ve turnuvalarda kazandıl)ım dostluklar benim içi n çok şey i fade eder. Meslek hayatım da ıse her ilerleyi şim ayrı bir mutluktur. Yakın zamanda ise, Parls Sorbonne 1 Ünlversitesi'nin verdl!jl Fahri Doktora ünvanı beni çok gururlandırdı. Çünkü ilk kez bir Türk bu mükafatla gururlandırılmış oldu. haya tı m da Sevil Altınöz Ezgi Yıldız Burçin ErgOI Merve Mert Ruşen Yaşar 3 Tambur Tambur ürk Sosyolojisinde Bir Dönüm Baykan Sezer Baykan Sez4r, 7 ağ ustos 1939 Malatya doğumlu olup //semizin 1959 mezpnlarındandır. ô{Jrenclll{jl sırasında Galatasaray Lisesi Sinema Koıu·nun kurucularından biri olmuştur. 1939·2002 yılları arasında ya amış, oldukça erken yaşta vefat etmiştir. Baykan Sezer'ln r, fklye'de mensubu olduğu bilim dalının doru{junda bir şah iyet oldu{ju sosyoloji çevrelerinde sıklıkla dile getirilen bir glküştür. Baykan Sezer'in mesleki yaşamı açısı n dan dikkat çekilmesi gereken en önemli nokta; Olkemlzdeki sosyoloji çevreleri arasında az sayıda kişi tarafından tanınma sına rağmen çalışmalarına özel önem verilmesi ve adından saygıyla söz edilmesidir. Ülkemizde Ziya GOkalp tarafından İstanbul Üniversitesi'nde kurulan ilk sosyoloji kürsüsünde ö!)renim gören, orada otuz yı l a yak ı n Baykan Sez r'in lise ders veren ve bilimsel çalışmalar yıllarından bi fotoğrafı yapan ağabeyimiz Bay kan Sezer, gOnOm!izün en etkili ve en önemli sosyologu sayılmaktadır. 1968 yılında lstan ul Üniversitesi Edebiyat Fak ültesi Sosyoloji BölOmOnden mez n olan Baykan Sezer, 1971 yılında sosyoloji doktorasını tama ~amıştır. 1976'da doçent, 1989'da da profesör olmuştur. 1999 yıl nda emekliye ayrılan Baykan Sezer, 7 Eylül 2002 tarihinde de kalp k rizi geçirmiş ve vefat etmiştir. Baykan Sez r, yazı hayatına yirmili yaşla rda başlamıştır. Bu yazılarının bir Rısmı 1960 yılından önce Pazar Postası 'nda, altmışlı yıllarda d~ Yön dergisinde yayınlan mıştır. Galatasaray Lisesi Sinema Kol 'nun kurucu üyeler inden olan Baykan Sezer, l stanbul Onıverslt si Edebiyat FakOltesi'nden mezun olup 1960'1ı yılların başında Fr~sa•ya gitmiş ve uzun süre de orada kalmıştır. Aynı zamanda Ke al Tahir'in öğrencisi olan Baykan Sezer onun düşOncelerlne yoğ n ilgi duymuş ve onları içten benimsemiştir. Kemal Tahir'in no arının yayınlanmasına yardımcı olmuş ve bunlara Cengiz Ya oğlu ile birlikte önsöz yazmıştır. Bu önsOzde bildiği herşeyl Ke 1Tahir'den öğrendiğini söylemesi onun Kemal Tahir'den ne kada etkilendiği n! açıkça göstermektedir. Fransa'da bulunduğu dönem e ortaya atılan ATÜT(Asya Tipi ü retim Tarzı ) konusunda, Türkiy 'deki yaklaşımlarla karşılaştırıldığında Baykan Sezer'ln yaklaşım t rzının bellrgln bir şekilde farklı olduğu görOIOr. Türklye'ye döndü •ten sonra Edebiyat Fakültesi Sosyoloji BölOmO'nde öğreti üyesi olarak göreve başlayan Baykan Sezer'ln kendi döneminde sosyologlardan belli farkları vardır. Ona bu farklılı!jı kazandıran; Türk tarihçlferlnl kendi yorumlarını destekleyen, hamj malzeme toplayan kişiler olarak gören di!jer sosyologların tersıne, onların metinlerini, yargılarını, tespit ve yorumlarını kabul~nilebilir ve tartışılabilir olarak ele almasıdır. Sonuç olarak bu y klaşımla dönemin sosyal bilimcilerinden farklı bir yere ulaşmıştır. endi dönemindeki TOrk sosyologları Türklye'nin farklılığ ından ve o~· günlüğünden hiç bir zam an söz etmezken Baykan Sezer; dO üncelerini bu alanda yoğunlaştırmıştır. Bu nedenle Türk sos loj isinde çok farklı ve özgün bir yere sahip olmuştur. Tarih m rakı, Türk sosyolojisini Türk tarihi üzerine kendi soyutlamala ıyla oturtma amacı onun farklı yanını daha da b<!llrginleştirm kle beraber Baykan Sezer'in metinlerini OstOnkOrO okuyanı1r ve yüzeysel bir şeklide de!jerlendirme yolunu seçenler o metini rde Türkiye'nln düşünce dünyasının temel J 4 Noktası: yıllara baktığında öğrencilerin oldukça şımarıklaştığını belirtiyor ve artan sigara tüketimine dik kat çekiyor. 1952 senesinde okulu muza gelen Hasan Zengin ise ömrünün neredeyse tama mı nı Galatasaray'da geçirmiş. Okula bir yarım asır veren Hasan Çavuş, Musllm Çavuş gibi 1986'dan beri Galatasaray Eğitim Vakfı tarafından çalıştırılıyor. Şu anda voleybol salonunda görevli. Okulda eski disipli nin o lm adı!jından ve öğrencilerin i şlerine eskisi kadar tartışmalarına gönderm e yapıldığının fa rkı nda olmıımışlard ır. Bayka n Sezer'ln kit ap ve makaleleri yoğ un ve teorik metinlerdir. Bu yüzden onu anlayabilen kişiler s a yıca çok az ol muştur. Baykan Sezer ders verdiği müddetçe bir çok bllimsel kitap ve metnin de yazarı olmuştur. Halen üniversitelerde ders veren onlarca sosyoloji öğretim üyesinin yetişmesine rehberlik etmiştir. Ayrıca üniversitelerde otuz yıl boyunca yüzlerce Oğrend yetiştirmiştir. Ülkemizin sosyoloji çevrelerince insan olarak Baykan Sezer ile ilgili söylenen yal nız ve çalışkan bir insan olduğudur. Emek li olduktan sonra bilimsel çalışmalarını sürdürmüş, bir çok topla n tıya katılm ış, bllimseı bildiriler sunmu ş ve yeni bir çok ça lışmasını yayımlamıştır. Günümüzde de İstan bul Üniversitesi Edebiyat Fak ültesi Sosyoloji Bölümü'nün koridorunda Baykan Sezer anısına kendi eserlerinden ve fotoğranarından ol uşan bir köşe bulunmaktadır. Bu, onun fakülte içinde ne kadar önemli ve değer verilen bir blllm adamı olduğunun göstergesidir. Baykan Sezer TOrk sosyolojisine yeni bir biçim, yeni bir yön ve yeni bir nitelik kazandırmayı başarmıştır. Kendisi Türk sosyolojisinde oldu!ju gibi TOrk düşüncesinde de bir dönüm noktasını ifade etmektedir. Yaşadığımız yüzyı lın adı ndan en çok bahsedilen sosyologu olaca?)ı n a i nan dığımız ağabeyimiz Baykan Sezer'i saygıyla an ıyoruz. N ecatı Erbil Ertürk Galatasaray Lisesi 19. Kültür ve Sanat Festivali 7-10 Haziran 2004 Galatasaray Lisesi 19. Kültür ve Sanat Festivali, 7- lü Haziran 2ü04 tarihleri arasında gerçekleşecek. Festival kapsamında halk oyunları ve dans gösterileri, sergiler, paneller, film gösterimleri, sahaflar sergisi, futbol ve basketbol tumuvaları ve konserter düzenlenecek. Aynı zamanda aralarında okulumuz tiyatro topluluğunun da bulunduğu gruplar oyunlannı sergileyecekler. Festivale katılacak olan konuşmacılar arasında Erkan Cem, Nebil özgentOrk, Metin Uca, Selçuk Erdem, Yiğit Özgür, Erbii Yaşaroğlu , Doç. Dr. Gün Kut, Mehmet Al i Blrand ve Cemal Ünlü yer alıyor. Sa hne alacak müzik grupları ise ~ Kolpa, Versus, Mat, Gripln, Mor ve ötesi, Laço Tayfa ve Baba Zula . Bunların yanında Bülent Ortaçgif'in de bir konser vereceği festivalin kapanışı nı Erkin Koray yapacak . Ayrıca festival boyunca Sergi Satonu'nda Süha Derbent'in •vahşi Yaşam•, Ami Vitale'nln "Keşmir, Sorunlu Cennet• ve Coşkun Aral'ın •çerçevelenmiş Ressamlar" adlı fotoğraf sergiler! görOlebilecek. . sayg ı göste rmediğind e n yakın ıyor. Galatasaray'a olan sevgisini şu sözlerle ifade ediyor : "Ben bu okulu kalbimin içinden seviyorum. Bu kadar sevmeseydim bu okula 50 MOslfm Kerim Ökten yılımı verir miydim? Okulumuz kantininde 18 yıldır bulunan Hüseyin Şeker de uzun süredir Ga latasaray'la iç içe yaşıyor. 126 devresi mezun ları tarafında n I Bu y ıl Rehberlfk Servisi ta rafından ilk kez düzenlenen " Üniversitelerle Tanışıyoruz" etklnliklerl kapsamında İstanbul Bilgi Üniversitesi, Boğaziçi Üni versitesi, lstanbul Kültür Üniversitesi ve Galatasaray Üniversitesi öğretim üyelerinin katılımıyla okulumuza gelerek üniversitelerin! ve bölümlerini tanıttılar. İlk konuğumuz 26 Nisan Pazartesi gOnO lstanbul Bilgi Üniversitesi oldu. Toplantıya konuşmacı olarak Hukuk Fakültesi öğretim Oyesi Prof. Dr. Niyazi Öktem, iktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Ooç. Or. Remzi Sanver ve İletişim Fakültesi öğreti m üyesi Serha n Ada katıl dı. ikinci konuğumuz Boğaziçi Üniversitesi idi. Toplantı Ö?jretim Üyesi Prof. Dr. Zeynep Atay v e Araştırma Görevlisi Sinan Geylani'nin katı lımıyla 4 Mayıs Salı günü gerçekleşti. Üçüncü topla ntıda Doç. Or. Nilüfer Sarı itanbul Kültür Oniversltesi'nl tanıttı. 6 Mayıs Perşembe günü ise Galatasaray Üntversitesi'ni Genel Sekreter Dilek Karagülle, Araştırma Görevlileri Ihsan Batur (Felsefe BölOmO), Savaş Biçer (Uluslararası lllşkller BOiümü) ve Gülsün GOvenli (iletişim Fakültesi) ile tanıdık. Öğrenci değişi m programı gerçekleşti kendllerlnden biri b sayılan Hüsey in Şeker İ " ' 1 ay nı zamanda devre •·• yüzüğüne de sahip. ı;" Galatasaray hayatında -F--r---4 o kadar önemli bir yer kaplıyor ki "Galatasaray benim bütün dünyam• diyor. Kendisine okulda kal dığı bu kadar süre içinde ne gözlemlediğini Hüseyin Şeker sord ul!umuzda 5 yıllık lise sistemine geçişin okulu çok etkilediğini söylüyor. Ayrıca son birkaç yılda okuldaki disiplinde biraz yükselme olduğuna dikkat çekiyor. Son olarak ise dokuz yılı Kurs Bürosu, yedi yılı muhasebe memurluğunda olmak Ozere onalıı yıldır okul umuzda görev yapan Recep A kyı l dız' a Galatasaray ile ilgili fikirlerini sordu k. Şamata, havuza atma gibi geleneklerin ilk başta kendisine çok farklı ve sıradışı geldiğini söyleyen Akyıldız, görev yaptığı sOre boyunca öğrenciler Uzun süredir yapılmayan ö ğrenci değişim programı 16· 22 Mayıs tarihler! arasında gerçekleşti. Yeni ve eski 9. sınıflardan toplam 22 ö!lrenci, okulumuz Franszıca öğretmeni Asuman Ergüner ve eşi milli güvenlik öğretmeni Hulki ErgOner 16 Mayıs Pazar gOnO Fransa 'ya gitti. Paris şehrinin prestijli okullarından Victor Ouruy Lisesi'yle gerçekleştirilen programın ilk bölümünde okulumuz öğrencileri fransız öğrencilerin evlerinde kon akladılar. Pazartesi ve Cuma günleri derslere giren öğrenciler çarşamba günü Paris Galatasaraylılar Derneği'nln d üzenlediği akşa m yemeğ i ne katıldıl ar. Hafta boyu nca gezdikten sonra cumart esi günü Türklye'ye döndüler. Programın ikinci bölümünde ekim ayında Frans ız öğrenciler Türkiye'ye gelecekler. PST' nin 2003-2004 Çalı şma la rı Plastik Sanatlar Topluluğu her sene olduğu gibi 2003-04 eğitim öğretim yılında da çalışmala rına aralıksız devam etti. Yoğun ders programları na rağmen çalışmalarını sürdüren topluluk üyeleri, Milli Ei!itim Bakanl ığı'nın düzenlediği "Okulda Avrupa " konulu resim yarışmasına katıldıl ar. Avrupa çapında gerçekleşen yarışmanın 14·16 yaş grubunda yarışmaya katılan, hazırlık sını fı öğrencisi Burcu Uğur, İstanbul birincisi oldu. 17· 19 yaş grubunda, Lise 2. sınıf öğrencilerinden, Uğur özer İstanbul birinciliği, Gözde Cangazi ise Türki ye ikinciliği dereceleri ile döndüler. Bunların yanı sıra Hava Kuvvetleri'nin dOzenledi!li resim yarışmasında, kış pilavı kapsamında kişisel sergisi gerçekleşen hazırlık sınıfı öğrencisi Yunus Taylan, Jüri özel Ödülü'nü aldı. 5· 6 Haziran 2004 tarihlerinde ilk kez düzenlenen Tebeşir Festlvali'ne GSL Plastik Sanatlar Toplul uğu üyeleri de katıldılar. Katılı mcıların mal zeme olarak te beşir kulland ığı festi val, Beşiktaş'ta yer alan Barbaros Hayrettin Paşa Parkı'nda ge rçek leşti. Yurt içi ve yurt dışında eğiti m almak isteyenlere bilgi vermek amacıyla kurulmuş olan Tebeşir.Com adlı lnternet sitesinin organize ettiği festival kapsamında bazı TOrk ressamlar ve yabancı konuk sanatçılardan Julle Kirk, Melanie Stimmel, Mark S.Cummlngs de atölye çalışmaları düzenlendi. arasındaki ilişkilerin saygıya dayandığın ı da gözlemlediğini belirtiyor. ; Ayrıca yı ll a r Recep Bey'in Recep Akyıldız n u mara sını söyleyen her öğrencinin adı ve soyadım ezbere bilmesini saljlamış. Nihan Ünivers itelerle Tanışıyoruz ! Toprakkıran Defne Mete Ruşen Yaşar 9 Ta mbur başlamıştı. Çeşitliliıi oluşturan kaçıyordu Lisemizden Ta n ıctık Simala r milletler, soylu aileler Istanbu l'dan. ~Katdlik/Levanten, Ermeni, Rum, Arap, Fransız, . Iranh, Kürt, Yahudit.' .. pek çok ırk ve dinin mıknatıs gibi bağrına çekildiği bu şehird~n uzaklaşmakta bu luyorlardı çareyi. Eski dünya başkenti dağ lıyor, boşa lı yor, çözOIOyordu. Mavrokardatoıar, Testalar, Hidi v Aile 1, en sonda Osmanlı H anedanı terkedecektl ista nbul 'u. •ourma~dan gidiyor, gidiyor, gidiyorlar., .• diyordu bi r lstanbul Ermenisi " i ye yazar Mustafa Armağan •ıstanbul Mavi Kırpar Gözlerini• kit bında. Bir de güzeller güzelinin maruz kaldığı 'urbanizasyon• plarııan vardı. 1933 yılında. İstanbul ve Boğaziçi'ni planlamas ı için getjrilen Fransız şehir pla n cıs ı Tam bur Bugün ve daha da i leri götürmek içi n çaba l adığımız bir değer olan Gala tasaraylıl ı k'a birçok açıdan yaklaşı l abilir. Biz bu yaklaşım l ara bir farkl ıl ı k getirmek amacıyla uzun yıllardır aynı çatı altında bulund uğumuz okulu muz çalışan l arının Galatasaray'a ve Ga l atasaraylılı k 'a ilişki n düşüncelerini öğrenmek istedik. İlk olarak onikl yıldır lisemizde kütüphane memuru olarak ça l ışan ve görevini dört ayrı müdür dönem inde sürdürm üş olan İbrahim Cinbek ile Henri Prost ile, lstanbul' u Paris gi~· t asavvur ederek, el değmemiş, özellikle korun muş doyums z şehir içi tabiat doku la rı, bulvarlar açı la ra k traş edildi. 1940 so ras ı ndan başlaya ra k sanayi alan ı olarak inşa edilen Boğaziç i ve allç çevresi medeniyetin a ı amet-i fari kas ı olan fabrikalar ve ~ u nla rı n çevresinde oluşmaya başlayan gecekondularla doı;ııuştu. Hüseyi n Cahi t, Boğaziçi dergisinde .. Burası barbar bir f.Odernliği n pürüzsüz soğuk bu lvarlarından uzak, kendi mazis i fıi n haya tın ı de ko r ları ve a nnaneleri için bir şiir ve hayal ülkesiı_°larak yaşama lı ."der. yaşa t mak görüştük. Ahiret (Jy/e yakın K( seyredl/en manzarada, O kadar komşu ki qünyaya, duvar yok arada, Geçer insan bir ad'f' atsa birinden birine, Kavuşur karşıda kaybettiği bir sevdiğine. 3 Galatasaray'dakl öğrencileri n· ça lıştığı d iğer oku llardakilere nazaran çok daha fazla hak ve i mkana sahip olduğunu d ü şünen Cinbek, ' Tekrar öğrenci olmak isterdimN diyor. brahim Clnbek Bu nun yanısı ra İbrahim Bey'e göre ilk senelerinde özelli kle yatılıl ık konusunda bazı sorunlar yaşayan öğrenciler oluyor ancak bu öğrencil er ileriki yı llarında okula tam ol arak a lışıyorlar. Öyle ki okula geldiğ ind e öğrencilik y ı llarındaki o rtamı arad ı ğını ve onun değeri n i gittikçe da ha iyi anladığı n ı ifade eden mezun say ı sı oldukça fazla. Ça l ışma hayatı boyunca çok sayı d a şa m ata ve pilava tanıklık eden Cinbek, 1995·1996 mezunları şamatası nd akl kütüphane canla nd ı rmas ın ı hala hat ı rlıyor. Pilavlarda mezunlar a rası ndaki sevgi ve saygı bağın ın aradan yılllar geçmesine rağmen korunduğunu görmek onun için oldukça ilgi nç ve hoş . Ayrıca llsemlzln 29 Ekim ve 19 Mayıs gibi bayram kutlamalarına iştira k etmemesi de İbrahim Bey'i şaşırtıyor. Bu gö rüş med e n sonra bir de Galatasaray bünyesindeki görevine 1973 y ı l ı nda Ortaköy b i nasında başl am ış olan Ayşe Çapraz ile kon u şmaya karar verdi k. Ayşe Çapraz, Ortaköy'de yatakhane temlzll\ii ve öğretme n l ere yemek veri lmesinden soru m l uymuş . Kızlar yatakhanesini n bugOnkO binaya taşın ma sından sonra ise 1994 y ı l ı nda yeni yatakhanelerde yatakhane bekçisi olarak göreve getirilmiş. Öğrenciler açısından ve idari açı dan birçok del)işik li ğe ta n ık olmuş olan Ayşe Çapraz, öğrenciler arası ndaki sevgi ve saygı bağı nın ona da yansıd ığını ve bu durumdan oldukça hoşnut olduğunu söylüyor. Ayşe Teyze olarak tan ı nan Çapraz, Galatasaray'daki otuz yılı aşkın görevi süresince yaşa m ı n ı kendi i m kan l arı yla sürd ü rm üş ve ona göre hayatta önemli olan da kimseye muhtaç olmamak. Ayşe H anım, bu yıl sonunda Konya'ya geri dönmeyi p lanlıyor. Ayşe Hanı m' ı n ardından okulumuzda yılla rd ı r emek veren çavuş lardan bazılarıyla ko nuştuk. 1966'dan bu yana okulumuzda bulunan çavuş Müsli m Kerim Ökten (Muzo) son S yıldır Galatasaray Eğitim Vakfı tarafından çalıştırılıyor. Okulun hemen her yeri nde görev alan Ökten, son yıllarında Grand Cour'un sorumlusu. Galatasaray'a olan sevgisini 'Bu okulun bir çivisine bi le zarar gel mesi ni istemem· sözleriyle ifade ediyor. Geçm iş Faruk Nafız qamlıbel, 'Boğazlçi'nde gezmek biraz da şiiri n içi nde seyahat gib\dir.• diyor. Boğaziçi el değmemiş tabiatı, çayırları, selvi liklef~ı dereleri, korulan, meyve ağaçları, günün her saatinde renk ~eğiştiren denizin oynadığı oyunla kend isini herkese sevdirmişlbir cennet köşesidir. 1719 yılında i stanbul 'a gelip kalan bir Ma~ar seyyah ı o günlerin Boğaz' ı n ı ve ba lıkların ı bakı n n asıl anıatıy r : 'Size Asya'dan yazıyorum . .. Ya nı mızdaki kasa ban ın eski adı da ş i md iki de Beykoz'dur, meşhu r Bltlnye'de bulunmaktadır... A lacığım, bulunduğum yer gerçekten güzeldir. Çadırlarımız deniz ıyısına sıralanmış, güzel Bo§az'ı boydan boya görüyoruz, Karade iz'in iniltisini mükemmel işitiyo ru z . O dehş e tli koca tekneler önü üzden geçerek Karadeniz'e gidiyorlar. Bu Boğaz'ın benzeri bFlki bOt On dünyada yoktur. Bunun ge n i şliği her yerinde bir tOP. atımı kadard ır; uzunluğu bir fersah, her i ki ucunda bir büyük ~eniz; böyle bir boğaz başka nerde bulunu r? Sevgili ablam, bu poğazdaki kadar çok balığı daha başka bir yerde blrarada görr,ek imkansızdır. Balıkçılar her vakit bunlardan binlercesini tutuyorlar. Bunun kaç bin tanesi Ista nbul'da satı lır ve sadece Yeniköytde kaç bi n tane kurutul ur? Ya o hesapsız yunus b a l ığ ı kim b/ lir ne ka da rdır? Bir kere belki bin tanesini blrarada suyun yOr Onde geçerken gördüm." Istanbul'u dinlly01ym gözlerim kapalı Bir kadtntn suya o'rğiyor ayakları .. Abdül kadir Kal kan '2 Yahya Kemal - Az.il İstanbul Abdulhak Hamit T: 'rhan ı Yahya Kemal - Koc Mustafa Paşa 8 Çetin Altan ile 1927 yılında istanbul'da doğan Çetin Altan, Galatasaray Lisesi'ni ve Ankara Hukuk Fakültesi'ni b i t i rm i ştir. Yazı l arı lise yıllarından itibaren çeşitli dergilerde yayınlanmıştır. i lk kitabı Üçüncü Mevki'dir (1946). Aynı yıl Ul us gazetesinde muhabi r olarak başladığı gazetecilik mesleği ne Mi lliyet gazetesi nde köşe yazarı olarak devam etmektedi r. Başlıca pek bi r değeri yok; ama ben önceleri bunu bilmiyordum, fark ettiğimde ise artı k yazı yaz ma y ı seviyordum. Yazarl ı k Eserleri yazmaya ne zaman, nas ı l başlad ı nız? İlk şiirimi yazdığımda 7-S yaşlarındaydım ve Galatasaray'ın i l kokul unda yatılı okuyordum. özelli kle haftasonla rı arkadaşlarımın ailel eri onları okuldan a ld ığı zaman çok yalnız kal ıyo rd u m. Şöyle bi r gerçek var ki ta n ı d ı kları tarafından sevildiğin! hissetmeyen çocuk başkaları tarafından be\jeni lmek ister. Tabi i ki herkesin doğuştan bazı eğllimlerı vardır ama ben bugün düşündüğüm zaman belki de o ilk şiirimi yazmamda bu beğenilme isteğini n de etkisi olmuştur diyorum. Aileniz yazar olmanız ı istiyor muydu? Hay ı r, babam benim büyükelçi ol mam ı isterdi ve sevdiğimi görünce serseri o l duğ umu düşünerek bana çok Onunla ancak ölüm döşeğinde barıştık. sizin için bir meslek mi? ayakta ka l mamızı sağ la yacak, tökezlediğim izde bizi tekrar yürütecek kol değneğimizdir. Bir insanın mesleğini doğ ru seçmesi çok önemlidir çünkü en büyük tembellik sevdiğin işi yapmaktı r ve ancak yaptığın işten aldı\iın zevk kazandığın paradan büyükse yaşam oş sayılırsın. Ayrıca meslek dediğin evrensel olmalı ve somut bir çaba gerektirmelidir. Doktorluk, eczacılık, kuyumculuk, marangozluk, terzil ik; bunlar gerçek mesl eklerdir. Yazarlığa gelince; insan yazar olmak istemez, kendiliğinden yazar olunur. Na sıl Mozart beste yapmayı sonradan öğ renmed i yse, o beş yaşınızda içi nizdedir. Meslek, Üçüncü Mevki, Suçlana n Yazılar, Zurnada Peşrev Olmaz, Ben Milletvekili İken, Bir Yumak insan, BOyük Gözaltı, Bi r Avuç Gökyüzü, Viski, Küçük Bahçe, Enseyi Karartm ay ı n, Dünyada Bırak ı l m ış Mektuplar, Kavak Yelleri ve Kasırgalar. Yazı Söyleşi yaşamda yazmay ı kızmı ştı. Kend i yaşantınızı anlattığınız kitabın önsözünde " 'Kavak Yelleri ve Kasırgalar' küçük bir adamın hayallerindeki umutlu kulaçlarla yaşlı bir adamın hayallerindeki kulaçların ortak şıpırtılarıdır" diyorsunuz. Çocukluğunuzda kurduğunuz hayellerle bugün ulaşmış Günümüzde yazarlığa ve edebiyata verilen önemi nasıl görüyorsunuz? Edebiyata önem vermek bir bi ri kim meselesid ir. Gerekl i birikimin o l uşmasında önemli olan merak etmek, gözlemlemek ve ilgilenmektir. Bu konuda i n sanı en çok etkileyen ise ailesinde içinde olduğu ortamdır. Çünkü her çocuk ister istemez anne· babasını model alı r. olduğunuz noktayı karşılaştırır mısınız? insan hayatı boyunca mutl uluğu ve başarıyı hayal eder. Bana göre mutluluk zaman ı unutmak, onun nası l geçtiğini anlamamak; başa rı ise yalan söylemek zorunda kal mayacağın bir konuma gelmektir. Bun ları n ikisinin aynı anda o l mas ı neredeyse im kansızdır. A slında genellikle hayatta hiç akla gelmeyen şeyle r olur. Mesela benim yazdıklarımdan dolayı yargı la naca {iım, hapis yatacağım; kitaplarımın toplatılacağı; bir hafta sonra ayrılacağım diye evlenip 43 yıl evli kalacağım veya babamla ölüm döşeğinde ba rı şac.ağımız h iç aklıma gelmezdi. Yazdıklarınız için Sizce iki kuşak arasında önemli farklar olması kaçınılmaz mıdır? Bana göre kuşak fark ı diye bir kavramdan söz etmek pek doğru d eğil çünkO insana dair doğal gerçekler ve insan ömrü hep ayn ı d ı r. Sadece bu ömrün nası l yaşanacağı teknolojideki gelişime paralel olarak bazı farklı lı kla r gösteri r. Başka bir deyiş l e de\jişen yalnızca koşullanma lard ır, insan değişmez. Mesela 60 yıl sonra belki dünya üzerinde üç saatte gidilemeyen yer kal mayacak, ülkeler semtler gi bi olacaktır ama i nsan aynı kalır. Bir de değişmeyen bi r gerçek vard ır ki her kuşak kendi za man ı n ı n sonrakilerden daha iyi oldu~una inanır. Ama a sl ı nd a her ku şa kt an vazgeçi lmezler ç ı kar. yargılanmanızı, kitaplarınızın toplat ı lmasını, kısacası anlaşılmak problemleri bugün nasıl hiç vazgeçme noktasına ' yazan Yazı için yaşadığınız yorumluyorsunuz? Bunlar sizi getirdi mi? i n san ı n karşısına iki seçenek çıkar: Ya gerçek düşünceleri ni yazarsın ya da bi rtakım kalıplaşmış fikirleri tekrarlars ı n . E\ier gerçe\ji yans ı tmaya çal ı ş ı yorsan tepki çekmen ve anlaşılmaman doğaldır çünkü ıskalamış adamlar ıskalamamış ola n la rı kötüleyerek veya yeri ge l diğinde yok sayarak kendi kendilerini raha tla tı r lar. Yazmak yerine yazan la rı ve yazı l an l arı eleştirmek her zaman daha kolaydır. Kısacası Türkiye'de yazın ı n Vazgeçilmezler derken, sizce vazgeçilmez ölçüsü nedir? olmanın Vazgeçil mez insanlar, insa n l ığın ortak mirasına bi limde olsun, güzel sanatlarda olsun bir fz bırakmış i nsanlard ı r. Su 5 Ta mbur sahtekarlığa başvuran noktada Onemlf ol n insanın kendi döneminden 100-200 sene sonra bile ligi topl~· abilmesidir. Ben Moliere'i, Nietsche'yl bugün lstanbul'da okuyo'lam, bu onların vazgeçilmez oldu!Junu gösterir çünkü eserleri za ana, mekana ve mesafeye dayanmıştır. Biraz önce me ak ve ilgiden bahsediyordum; işte lnsanlı!lın ortak mirası ve b mirasa katkıda bulunmuş insanlar merak edilecek ve araştı ılacak önemli konulardır. Sizce Türk t pl u mu nda bu merak ve va r Tambur insan sayısı • çok fazla. Size göre Türkiye bu sorunun üstesinden nasıl gelebilir? 21 . yüzyılı yaşadı!lımız şu günlerde teknolojinin ilerlemesine ve enerji kaynaklarının delJlşmeslne bağlı olarak ulus-devlet m odeli hızla aşılıyor. DOnya'da kOreselleşme rüzgarl arı esiyor ve bizim de bakış açım ı zı bir an önce evrensele kaydırmamız gerekiyor. Bu noktada toplumumuzdaki sorunlan tekrar tekrar tartışmak işe yaramaz çünkü hiçbir zaman kuyunun içinden kuyu gözükmez. Her ne kadar Türkiye evrensel boyutları sevmese ve bunları farketmek isteyenler bazı engellerle karşılaşsa da ben, dünyayı saran küreselleşme ve saydamlaşma hareketlerinin bir gün Türkiye'yi de etkileyecel)lne inanıyorum. İşte bu saydamlaşma hareketinin etkisiyle tüm araştırma isteği mı? Bence Türk toplumunda genel olarak bir ligi çekmeye çalışma e!llllml va . Ama bu eğilim merak ederek, araştırarak, kültürel yollarla d ğll maddi şekilde ilgi çekmeye yönelik maalesef. Bunun ebebi olarak ise ben enerji ekslklll)lnl görüyorum çOnkD izim beslenme olanakları ve alışkanlıklan konusunda da tığ ı işten önemli problemlerim iz k azandığın var, dolayısıyla çoğumuzun ''Anca k ya p n a 1d ı ğ ı n zevk paradan büyükse ya ş a m 1ş sahtekarlıklar yararsız hale s a y ı l ı r s ı n . '' gelecektir. Bu kültürel bir çabay ayıracak gücü yok. Aslında çevref;izde merak edilmemiş, kurcalanmamış o kadar çok konu b lmak mü mkün ki bunları n bizi araştırmaya ve kültürel konu la da çaba göstermeye yönlendirmesi gerek. Mesela lstanbul gl ı bir şehirde yaşadığımız halde onun tarihiyle ve sahip olduğu g zelliklerle llgllenen insan yok denilecek kadar az. Neredeyse hiç kimse İstanbul'da paşalı semt isimlerinin neden fazla oldu§ nu veye Fatih Camii'ni kimin ne zaman yaptırdığını mera etmiyor. Oysa önemli olan yaşadı§ın yeri ve hayatı hak etmek, na layık olmaktır. Ama bugün toplumumuzda yaygın olan istek aalesef hiçbir bedel ödemeden, arkasında bir iz bırakmadan u dünyadan geçip gitme istel)i. Ayrıca bence erakın yanısıra Türk toplumundaki en önemli eksiklerden biri d saydamlık. Bir türlü gerekli saydamlaşmayı sağlayamıyoruz v çeşitli sahtekarlıklarla dolu bir ortamda yaşamaktan kurtu amıyoruz. özellikle para kazanmak için süreçte ve uyum problemlerinin ama bunlar zamanla aşılı r. çeşitli zorlukların kaçınılmazdır ISTANBUL bir yazısında lstanbul'un semtlerinin, kendilerine mahsus renkleri, ışıkları, sesleri, kokuları olduğundan bahseder. "Daha elli sene evveline kadar lstanbul, Eyüp, Üsküdar ve Boğaziçi semtleri, yeryüzünde görülmüş semtlerin en güzelleriydi. Her biri diğerinden başka, kendine benzer, şekl i ve havası biribirinden çok farklı semtlerdi. Bir semtten diğerine geçerken bir yıldı zdan bir yıldıza geçmiş kadar başkalık duyulurdu." Ruhu şadolsun üstadın. Bir de dillere destan yalıları vardır istanbul'un. Refi Cevat Ulunay bu güzelim yalılardan biri olan Said Halim paşa Yalısı hakkında şöyle yazmıştır: "Burası TOrkiye'nin ve Türk musikisinin bir akademisi idi. l stanbul'un en büyük üstadları buraya toplanır, muazzam salonda avizelerden süzülen ziyalar nur şela lerl gibi denize dökOIOr, yalının önü hanım iğnesi kayıklar, piyadeler, kiklerle dolar; Nedim, Üsküdarlı Fuat Beyler, Hacı Kerameler, Hafız Omailler arkadaki koruda bülbülleri çatlatırlar, setreli a§alar bOyOk gOmOş tepsilerde nhtıma yanaşan yüzlerce kayılja dondurmalar, şerbetler ikram ederlerdi.· Ne hazindir ki Osmanlı Oevleti'nin ölOm fermanı olan 1914 Alman İttifakı bu yalıda Phillp Mansel "Dünyanın arzuladılJı şehir" der İstanbul için. Byzantium, Byzantion, Antoniopolls, Yeni Roma, Konstantlnopolis, lstlnpolin, Çarigrad, Oersaadet, Derallyye, Asitane, İstanbul ... ismi ne olursa olsun yaşamış olan herkes veya yaşayacak olanlann gönlünde aynı özlemi, aynı aşkı karşılar o. Megara kolonisi olarak kuruldulJu tarihten bu yana geçen 2700 yıl , Büyük Konstantin tarafından kuruluşundan bu yana geçen 1678 yıl ve Fatih sult an Mehmet'ln fethinden sonraki sso yıl suyun taçlandığı bu güzelliği ölümsüz yapar tarih sahnesinde. Üzerine kuruldu!Ju yedi tepe, Hal iç, Boğaziçi'yle, kubbe ve minarelerin benzersiz siluetiyle yeryüzünün en gönül çelen yerlerinden biridir. Binlerce yılın katmer katmer eşyaya sinmiş sesleridir söz konusu olan. Sakalar, saraçlar, bakırcı ustalan, kellelerini cellata teslim etmiş olan yeniçeriler, çocuklannı "ince hastalığa• kaptırmış olan ebeveynler, padişahı güzelliğiyle büyüledilli için rakipleri tarafından denize atılan talihsiz cariyeler... Selvllerin boyunun yelken direğiyle ölçOldüğü devirde, kahramanlar çol)alır, del)işir ama o hep güzeldir. imzalanmış. Seherdir, bahardır, kühsardır, fasl-ı Rebi'Clir. Bu yerlerde doğan bir şair olmak pek tabiidir.. 2 yaşanması lstanbul benlllJini rahat bırakmaz insanın. Etkiler, değiştirir, harmanlar, lstanbulluluk alt kimliğini çıkarır ortaya. "Asıl lstanbul, yani surlardan beride olan minare ve camilerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, ÜskOdar, Erenköy tarafları, Çekmeceler, Bentler, Adalar bir şehrin içinde adeta başka coğrafyalar gibi kendi güzellikleriyle bizde ayrı ayrı duygular uyandıran, hayalimize başka tOrlO yaşama şekilleri ilham eden peyzajlardır.. . Beyoğ lu hamlesi yarı yolda kalmış Parls taklidiyle hayatımızın yoksulluğunu hatırlatırken; İstanbul, Üsküdar semtleri kendisine yetebilen bir değerler dünyasının son miraslarıyla, biz farkında olmadan içimizde bir ruh bOtOnlO§O kurar, hülyalarımız, isteklerimiz delJlşlr. Boğaziçi'nde, OskOdar'da, İstanbul'da, Süleymaniye veya hisarların karşısında Vanlköy iskelesinde veya Emirgan Kahvesl'nde sık sık bakan insanlar oluruz. Hangi İstanbullu, Beykoz korusunda ve Bebek sırtlarında dolaşırken kendisini dış alemin o kavurucu zaruretlerine karşı mOdafaa edecek zengin ve çalışkan bir uzleti özlememiş, kısa bir an için olsa bile onun çelik zırhlarını giyinmemiştir." der Ahmet Hamdi Tanpınar. sürecinde dünyada neler değişiyor? Öncelikle teknolojinin ilerlemesine bağlı olarak iletişim olanakları genişliyor. Mesela lnternet bu konuda bize çok önemli imkanlar sunuyor. Ülkeler arası ulaşımın kolaylaşıp hızlanmasıyla sınırlar gittikçe ortadan kalkıyor, dünya vatandaşlığı fikri ağır basmaya başlıyor ve insanlar yavaş yavaş yaşamlarının evrensel boyutunu fark ediyorlar. Küreselleşme Bu değişimler süresince neler insanı korkutabilir? Bu değişimler süresince insanı korkutabilecek iki şey var: yalnızlık ve parasızlık. Nihan Toprakkıran Buse Günerl •• • --- • , Sodexho'ya tüm teşekkür ·-···••ıı•• katkıları ederiz. ··· • • ıçın Edmundo de Amicis, Constantlnople (1874) adlı kitabında bize şehirlerin kraliçesine layık bir tablo sunar: "Asya yakası yine yaldızlı, çırpıntılı sularda şimşekler çakıyormuş gibi, istanbul'dan gelen kocalar, sevgililerle dolu bir sürü ufak sandal, ya lıl ardan gelen h a n ım larla, çocuklarla dolu başka sandallara rastlayarak, durdurularak, etrafı çevrilerek Avrupa sahiline doğru koşuyorlar. Büyükdere kahvelerinden kula!Jımıza kopuk kopuk musiki ve şarkı sesleri geliyor; kartallar Yuşa tepesinin etrafı nda uçuyor, martılar suları sıyınyor, yunus balıklan geminin etrafında yüzüyor, Karadenlz'den gelen serin hava yüzümOze çarpıyor. Nerdeyiz? Nereye gidiyoruz? Bu hülya ve sarhoşluk anında, boğaz sahilleri Ozerinde iki saattir gördüğümüz her şeyin bıraktığı hatıralar, zihnimizde İstanbul'dan on defa bOyOk, dünyanın dört bir tarafından gelmiş insanların oturduğu, Tanrının bütün nimetlerinden nasibini almış ve daimi bir bayramı yaşayan tek mucizevi şehir tasvirinde birbirine karışıyor. Ve bu tasvir bizi hüzün ve imrenme duygusuyla dolduruyor.• -~-:- ·J~ ~ --· ~~ •',,,,_ . - •'\." • ~·~ •1 ~ .'!:,; ~~ ......_. ~.: -ı'J'WC,t ·. 'il:.. . - ~ . -~ - ; . }!';;. ~-.'i ~: Sana dün bir tepeden baktım aziz lstanbul! Gl:irmedlğlm gezmediğim sevmediğim hiçbir yer. ÔmrOm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul. Saele bir semtini sevmek bile bir l:imre Cleğer. Hem kara yolları, hem de kuzey-güney deniz yollarının dOlJOm noktası nda bulunan Eski İstanbul, kozmopolitliğini biraz da ekonomik gOcOne borçludur. 12. yüzyılda şehri ziyaret eden, Yahudi tüccar Tudelalı Benjamin, "Buraya Babll'den, lran'dan, Hlndlstan'dan, Mısır'dan, Kenan ülkesinden, Rusya'dan, Macarlstan'dan, Peçenek ve Hazar ülkelerinden, Lombardlya ve İspanya'dan her ırktan tOccar geliyor.• diyerek şehrin haiz oldulju bOyOk ticari potansiyeli gözler önüne sermek istemiştir. Fakat Cihan Harbl'nin ve Cumhuriyetin hemen öncesi ve sonrasında Osmanlı başkenti dağılıyordu. Her türlü ekonomik gOcOnO yitirmeye Nice revnaklı şehirler görülür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratıtn Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada, Sende çok yıl yaşayan, sende ôlen, sende yatan 1 !stanbul'un güzelliklerini şiirleriyle zikreden şairler deyince aklımıza İstanbul şairi Yahya Kemal geliyor doğal olarak. Şair 6 doğu -batı - 7