konut projesi değil
Transkript
konut projesi değil
KONUT PROJESİ DEĞİL BİR YASAM HİKAYESİ Bahçeşehir’in en değerli arazisi üzerinde hayata geçirilen Vaditepe Bahçeşehir, özlem duyulan o sımsıcak mahalle kültürünü, modern yaşam çizgileriyle birleştiriyor ve sizlere, alışılagelmiş konut projesi yerine, bir yaşam hikayesi sunuyor. Size de dairenizi seçip hikayede yerinizi almak kalıyor. Bekleriz... 212 428 88 00 Hangi bölgelerde, nasıl bir etki için uygulanır? Yüz germe, kaş kaldırma, gıdı toparlama, mimik kırışıklıkları tedavisi, dekolte deformasyonları ve ellerde kullanılabilir. Sonuç ne zaman alınır? 30 dakikalık tek seanslık uygulamadan sonra hemen sonuç alınır. İdeal görünüme ise 3 ay sonra ulaşılır. Dr. BURCU ZABUN Medikal Estetik burcuzabun@esteworld.com.tr K ötü beslenme alışkanlıkları, alkol, sigara tüketimi, stres, genetik ve çevresel faktörler yıllar içerisinde yüzümüzde derin izler bırakır. Ultherapy ile ameliyata gerek kalmadan sadece 30 dakikada yüzünüzden dekolte ve gıdınızdan yılların izlerini silebilirsiniz. Ultherapy nedir ve nasıl etki gösterir? Cilt gerdirmede FDA tarafından onaylanmış, cerrahi olmayan tek tedavi yöntemidir. Ultherapy cihazının odaklı ultrason enerjisi sayesinde cildin derin tabakalarında yer alan bağ dokusunda ısı hasarı noktaları oluşturulur. Bu noktalardan başlayarak cilt kendini onarmaya ve kolajen üretmeye başlar. Zaman içinde ciltte sıkılaşma ve doğal bir yüz, dekolte germe etkisi oluşur. Kalıcılığı ne kadardır? Tek bir uygulamanın ardından elde edilen sonuç 2 yıla yakın bir süre muhafaza edilir. Yan etkileri var mıdır? Uygulama sonrasında ciltte birkaç saat içinde kendiliğinden kaybolan hafif kızarıklıklar ve hassasiyet görülebilir. Uygulama sırasında ağrı hissedilir mi? Uygulama sırasında hissedilenler kişiye farklılık göstermekle birlikte hastalar hissettiklerini anlık bir ‘’ karıncalanma hissi’’ ya da “elektriklenme” olarak tanımlamaktadırlar. Uygulama öncesi verilen hafif bir ağrı kesici ya da hastaların tercihine bağlı olarak yapılan sedasyon ile uygulamanın konforunu artırabilir. Güvenli bir uygulama mıdır? Tıpta 50 yılı aşkın süredir kullanılan ultrason enerjisinin herhangi bir yan etkisinin olmadığı klinik çalışmalarla ispatlanmıştır. www.esteworld.com.tr Adres : Birlik Sokak Akyıldız Sitesi D Blok No:28 D:16 Levent / İstanbul Gsm: 0533 965 71 13 Tel.: 0212 324 90 47 Faks: 0212 325 91 71 BÜLTEN Didem Soydan Hakan Öztürk Ebru Şallı Gül Gölge Saygı Özge Ulusoy Sinem Kapar Murat Küçükoğlu KOZMETİKTE KRİSTAL DEVRİM T ürkiye’nin en önemli Stil ve Moda Danışmanı Hakan Öztürk’ün geliştirdiği “CLC EYE BAG REMOVAL CREAM” in Nişantaşı Sofa Hotel’de gerçekleşen lansmanına ünlüler akın etti. Markanın kurucusu COSMOPLUS Yön Kurulu Başkanı Murat Küçükoğlu , Marka İçerik Yaratıcısı ECZ.SİNEM KAPAR ve Kreatif Direktör Hakan ÖZTÜRK evsahipliğinde gerçekleşen davete cemiyet ve sanat hayatının renkli isimleri konuk oldu. Ünlü Stil danışmanı ve markanın kreatif direktörü Hakan Öztürk’ün sunumu ile Sofa Otel’de gerçekleşen ürün lansmanında, davetlillere, CLC kremin 90 saniye gibi kısa bir sürede gözaltı torbaları, halkaları ve buna bağlı yorgun ifadeyi mucizevi bir şekilde yok ettiği anlatılarak, sahnede yapılan demo uygulamalarla da ürün deneyimi yaşatıldı. Birce Akalay, Ebru Şallı, Özge Ulusoy, Pınar Altuğ, Başak Dizer, Gül Gölge Saygı,Aynur Aydın, Deniz Berdan,Ayşe Kucuroğlu,Banu Zorlu, Pelin Öztekin, Didem Soydan gibi birçok ünlünün katıldığı lansmanda kozmetik sektörüne bomba gibi düşen ürün büyük ilgi gördü. MURAT KÜÇÜKOĞLU “CLC eye bag removal cream” için iddialı konuşurken yakın zamanda Cosmoplus bünyesinde bu tip intensive etkili bir çok ürün daha çıkacağını belirtti. Özellikle yoğun çalışma saatlerinden dolayı yorgun göz ifadelerinden şikayet eden oyuncular ürünün 90 sn de etki etmesi ve 24 saat kalıcı etki göstermesine adeta hayran kaldılar. BU KIŞ FRESH’N SOFT MENTOLLÜ İLE RAHAT BİR NEFES ALIN Havaların soğumasıyla grip, anjin, bronşit, nezle gibi hastalıklar beden ve ruh sağlığımızı olumsuz etkilemeye başladı. Fresh’n Soft Mentollü Islak Cep Mendili, mevsim geçişlerinin etkilerini hafifletmek için, istediğiniz anda ve ihtiyacınız olan her yerde rahatlıkla kullanabileceğiniz bir ürün. Mentol içeriğiyle daha ferah nefes almanıza yardımcı olan Fresh’n Soft, içeriğinde bulunan Aloe Vera özü ile de kuru mendille silmekten kaynaklanan tahrişi engelliyor. www.freshnsoft.com.tr 8 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com BÜLTEN İDER MOBİLYA’DA BordoNUN Şıklığı Evlere Yansıyor M odern ve konforlu mobilya tasarımları ile kullanıcılarına zengin seçenekler sunan İder, Lissa koltuk takımı ile salonların ambiyansını değiştiriyor. Bordo rengin şık dokusu ile krem renginin sadeliği Lissa koltuklar ile aynı koleksiyonda buluşuyor. Country etkisi evlerde romantik bir görünüm sergiliyor Yastıklarında bulunan çiçek desenleri ile country tarzını sevenlere hitap eden İder Lissa koltuk takımı, hem klasik hem de estetik görünümüyle evlerde romantik bir etki yaratıyor. Salonlarda daha geniş oturma alanı sunan Lissa koltuklar, iki adet 3’lü koltuk ve tekli berjer seçenekleri ile evlerin vazgeçilmezi oluyor. Açıldığında yatak olabilen ergonomik üçlü koltuklar yatılı misafir ağırladığınızda da en büyük yardımcınız oluyor. Sağlam yapısı uzun yıllar konfor sağlıyor Gürgen ağaçtan yapılan sağlam gövdesi uzun yıllar boyunca kullanım kolaylığı sağlarken, Lissa koltukların ahşap görünümlü ayak kısmı ise sert darbelere ve çizilmelere karşı dayanıklı plastik malzemeden üretiliyor... RI KIŞIN EN KONFORLU ADIMLA GABOR BOTLARLA ATILIYOR topuklu ayağı yormuyor ve r’un bo Ga sı ka ar m or hatlık sağlıyor. nf Alman ko modellerde dahi ra silek ko ış -K ar ah nb ilmez rengi So 2015-2016 Her dönemin vazgeç zo se r, tla bo n ala ak kullanıldığı yonunda yer siyahın ağırlıklı olar e er ell od m i in ler tonları da nun trend renk koleksiyonda toprak ak ay n ke lar am m aksimum taşıyor. Şıklığı ta geniş yer tutuyor. M e iyl er ell od m n şlikte kalıp sağlığını da koruya nfor için 3 farklı geni ko or nf ko ın bor’da, Gabor, soğuk havalar seçenekleri sunan Ga eli ve lit Ka . or banlar ve uy ol ta iç ısı , rıc er lu kurta uşacık deril m yu r bo Ga n etile ernatifleri dıyumuşak deriden ür buçuklu numara alt eri ell od m z dü ve numaraya klu 44 botlar, topu şında, kadınlar için er tifl na er alt lı rk fa iliyor. ile kadınlara kadar çeşit bulanab de sin ye sa sı pı ya sunuyor. Hafif 10 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com BÜLTEN O DEMODE, BU MODA… Y eni moda alışveriş trendi fashion&cafe shopların en kapsamlı olanı O’DEMODE Bağdat Caddesinde alışveriş tutkunları için ilk mekanını açtı. Türkiye’nin en popüler tasarımcılarının ürünlerinin yer aldığı fashion tarzı cafede, alışveriş tutkunları her sezon en yeni tasarımlara ulaşma imkanı bulurken diğer taraftan da cafe havası ile de rahat ve sakin bir bir alışverişin tadını çıkarıyor. O’DEMODE bünyesindeki tasarımcılardan bazıları ise şöyle ; Ayşe Deniz Yeğin, EZRA-TUBA ,Özlem Erkan, Simay Bülbül, Önder Özkan, İpek Arnas. ODEMODE ‘’de bu kış muhtelif vakitlerde ünlü tasarımcılar kendi workshopları ile eventler de gerçekleştirecekler. Harem’İn saklı kalan hİkayelerİ Altı asrı aşkın süre boyunca Anadolu topraklarına sahip olan Osmanlı İmparatorluğu’nun en mahrem ve gizli alanı; Harem. Harem ağaları, cariyeler, gözdeler, sultanlar ve bu sultanların tarihte iz bırakanlarından bir tanesi; Haseki Kösem Sultan. Kösem Sultan’ın anısına hazırlanan Haseki Koleksiyonu ve Osmanlı İmparatorluğu boyunca saraydan gelmiş geçmiş tüm kadınlara ithaf edilen Harem’in bilinmeyen eşya replikaları Müze Mağazaları’nda tarih tutkunlarını bekliyor. Hayat daha kolay Tavus kuşu zarİflİğİ Her şeyin gereğinden fazla karmaşık göründüğü modern hayat, bazen bunaltıcı olabiliyor. Neyse ki Eliros Chronographe zamanı sade ve yorumlanması kolay biçimde göstererek kullanıcının asıl işlerine odaklanmasına olanak tanıyor. Eliros Chronographe’ın net ve sade çizgileri, zamana meydan okuyan bir şıklık sunuyor. 12 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 M uazzam güzellikte tüylere sahip olan tavus kuşunu büyük bir ustalıkla takıya dönüştüren Favori, tasarladığı kolyeyi zengin ve gösterişli renkleri üzerinde taşımayı seven kadınların beğenisine sunuyor. Tavus kuşu, alımlı kadınların zarafetlerini şık ve zarif kolyeler ile tamamlıyor. Tavus kuşunun işlendiği kolye, her takışınızda size bir öncekinden daha çok yakışacak. turuncudergi.com halkbank.com.tr | 444 0 400 Halkbank Dialog BÜLTEN Summit’le dağlara dönüyor ADVERTORIAL D ünyanın outdoor ekipmanları, giyim ve ayakkabı ürünlerinde lider markası The North Face, bu sezon sade, zarif ama bir o kadar da dayanıklı Summit Serisi ile sezona damgasını vuruyor. Bu koleksiyonla köklerine ve orijinal konseptine geri dönen The North Face, dağcıların arzularını harekete geçirecek. İster buz, ister kamp, isterseniz de yüksek dağ tırmanışı yapın, profesyonel dağcıların tüm ihtiyaçlarına cevap veren Summit Series, 2015 yılının Şubat ayında Hiimalaya’nın Langtang bölgesinde saha testine tutuldu, Montana’daki Hyalite Kanyon’da test edildi. Gerçek dağcılar için üretilen ürünlerin tamamı işlevsellik üzerine kurulu. PURSAKLAR BELEDİYESİ’NDEN KÜLTÜR YAYINI Yeniyıl seçenekleri H MÜCEVHERDE KARADENİZ ESİNTİSİ Yüzlerce uygarlığa can veren kültürlerin buluşma noktası Anadolu’nun, tarihte saklı öykülerini dünya trendleriyle birleştiren Atasay Myras, geçmişle gelecek arasında bağ kuran ikonik mücevherler tasarlamaya devam ediyor. Karadeniz evlerinin eşsiz mimarisi ve kültürünün mücevherde hayat bulduğu Atasay Myras Karadeniz koleksiyonuna ait yüzükler, tasarımındaki benzersizlikle tüm dikkatleri üzerine çekiyor. 14 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 omend’in bu yılbaşında da hediye seçmenizi kolaylaştıran önerileri, çok özel fiyat avantajıyla sunuluyor. 14 Aralık 2015 – 3 Ocak 2016 tarihleri arasında Homend.com.tr üzerinden yapılacak alışverişlerde yüzde 30 indirimle sunulan hediye önerileri şöyle: 2201, 2203 ve 2204 Wineup elektrikli şarap açacakları, 1713 Royaltea konuşan çay makinesi, 1804 Pottoman elektrikli cezve ve 1311 Toastbuster tost makinesi. “Medenİyet Beşİğİ Kadİm Şehİrlerİmİz” Pursaklar Beledİyesİ, tarİhe İz bırakmış Müslüman şehİrlerİnİ konu edİnen 3 cİltlİk “Medenİyet Beşİğİ Kadİm Şehİrlerİmİz” kİtabı yayınladı Kadife Etkisi Vovi’den V ovi göz kamaştıran özel koleksiyonunu sunuyor. Gold zincir detaylı Akua modeli kadife asilliği, çekiciliği ve şıklığını bir arada yansıtıyor. Geçmişten günümüze modayı yansıtan vintage tarzıyla stilimizin tamamlayıcısı oluyor. turuncudergi.com P ursaklar Belediyesi yayınlarına bir yenisini daha ekledi. Daha önceleri çocuk hikâyeleri, sınavlara hazırlık setler, okuma kitapları yayınlayan Pursaklar Belediyesi şimdi de İslam dünyasında medeniyet beşiği olarak bilinen Mekke, Medine, Kudüs, Bağdat, İstanbul, Buhara, Gırnata gibi birçok şehrin yönetimi, ticareti, ilim, sanat ve kültür yapısı, şehircilik serüveni gibi konuları içeren önemli bir esere imza attı. İslam Ansiklopedisindeki ilgili maddelerden yararlanılarak hazırlanan üç ciltlik kitap büyük ilgi gördü. Gerek Ankara gerekse Ankara dışından siparişlerle okurlara ulaştırılan Medeniyet Beşiği Kadim Şehirlerimiz kitabının önsözünü kaleme alan Pursaklar Belediye Başkanı Selçuk Çetin, “Müslümanlar, içinde yaşadıkları şehirlerde yönetim, ticaret, ilim, sanat ve kültürde büyük bir ilerlemeyi gerçekleştirdi. Buna dünya tarihi şahittir. Bizler bu kitapta tarihe iz bırakmış Müslüman şehirlerin bazılarını toplamak suretiyle yeni nesillere geçmişimizi hatırlatmak istedik” ifadelerine yer verdi. Kitaptaki şehirlerin bir kısmının İslam öncesi kurulduğuna da dikkat çeken Başkan Çetin, üç cilt olarak yayınlanan Medeniyet Beşiğimiz Kadim Şehirlerimiz kitabının belediyeciliğe ve şehre ilgi duyanların fikir dünyasına katkı sunacağını kaydetti. YAPIM EKİBİ PRODÜKSİYON ADINA İMTİYAZ SAHİBİ VE GENEL YAYIN YÖNETMENİ Zahide CEYLAN SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Zahide Ceylan KURUCULAR KURULU Halise ÇİFTÇİ, Zahide CEYLAN, Güzin CANAN, Taciser İÇYER, Nilgün KARABULUT, Ayşenur GÜN, Sema KARABULUT YAYIN KURULU BAŞKANI Ayşe KEŞİR REDAKTÖR Rabia Nur DUMAN YAYIN KURULU Ayşe KEŞİR, Ayşe ERTEM, Hatice BİLİCİ, Latife Özbek, Esra Yerebakan, Gaye Ergezen, Ümmügülsüm Tat, Gülfem KELEŞ GÖRSEL YÖNETMEN Şerife AKYOL KURT MARKA İLETİŞİMİ YÖNETİCİSİ Şenay BUYURMAN REKLAM KOORDİNATÖRÜ Beyhan Ertuğ BASIN DANIŞMANI Mürvet UÇ İSTANBUL KOORDİNATÖRÜ Gülay KURT 0507 485 55 95 ANKARA KOORDİNATÖRÜ Betül TAT 0538 624 54 72 TURUNCU DERGİSİ ADRES 1470 Sk. Gökteşehir Blokları B Blok No: 30 Çukurambar / Ankara TELEFON: 0545 316 21 55 WEB: www.turuncudergi.com e-mail: info@turuncudergi.com editor@turuncudergi.com BASKI TURKUVAZ MATBAACILIK Akpınar Mah. Hasan Basri Cad. No: 4 P.K. 34885 Sancaktepe / Kartal / İstanbul TEL: 0216 585 90 00 FAKS: 0216 585 9130 info@turkuvazmatbaacilik.com.tr ‘TURUNCU’ Dergisi, yerel süreli aylık yayındır. Basın yayın ilkelerine uymayı kabul eder. Basılan ilanların tüm sorumluluğu ilan sahibine, yazılan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Kurum ve kuruluşlar için kargo dahil fiyatı 20 TL’dir. TURKUVAZ DAĞITIM PAZARLAMA A.Ş. tarafından dağıtılmaktadır. zahideceylan@turuncudergi.com Sevgili Turuncu okurları, Ö ncelikle son ayını geçirmekte olduğumuz 2015 yılında dünyada ve Türkiye’de meydana gelen önemli gelişmeleri bir hatırlayalım istedik. Hem dünyada hem Türkiye’de üzücü pek çok gelişmenin yanında ileriye umutla bakmamıza sebep olan gelişmeler de yaşandı. Sizler de okuyunca bizim gibi kah üzülecek kah sevineceksiniz. Bütün dünya ve ülkemiz için hep güzelliklerle dolu, savaş ve ölümlerin olmadığı, kardeşce yaşayabileceğimiz uzun yıllar diliyorum. Kadınlar bizim için önceliğe ve ayrıcalığa sahip. Dergimiz kadınlar hakkındaki her gelişmeye hassas duyarlılıkla yaklaşıyor. Sebebi her ne olursa olsun bütün kadın cinayetlerinin, kadına yönelik her türlü şiddetin tüm kalbimizle karşısındayız. Dergimizin sayfalarında da bu konuları sıkça ele alıp, farkındalık çalışmalarına katkı sunmaya çalışıyoruz. Bu nedenle ; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, BM Kadın Birimi (UN WOMEN) Avrupa ve Orta Asya Bölge Direktörü ve Türkiye Temsilcisi Ingibjorg Gisladottir ile birlikte, New York’ta başlayıp İstanbul’da tamamlanacak “Kadına Karşı Şiddetle Mücadele İçin 16 Günlük Aktivizm Kampanyası”na siz okurlarımızın da sessiz kalmamasını tavsiye ediyoruz. Üstelik kampanyanın renginin turuncu olması bizim için güzel bir tesadüf. Kampanya 25 Kasım ile 10 Aralık tarihleri arasında olacak ve 70’i aşkın ülkede, Niagara Şelalesi, Avrupa Konseyi Binası, Hin Kapısı ve Ürdün’deki antik Pertra kentinin ışıklandırılmasını da içeren 450’ye yakın “Turuncu Etkinlik” yapılacak. Türkiye’de ise içlerinde İstanbul, Ankara, İzmir, Gaziantep, Eskişehir ve Urfa’nın da bulunduğu birçok şehir turuncuya bürünecek. İstanbul’da Boğaz köprüleri, Haliç Metro Geçiş Köprüsü, Galata Kulesi ve Kız Kulesi gibi birçok sembol yapıtın yanı sıra bazı AVM ve kuleler de, 16 gün boyunca turuncu renkle “Kadına Şiddet’e Dur!” diyecek. Türkiyenin uluslararası alanda da yüz akı olan kadınlardan biri olan Burcu Çetinkaya, bu ay röportaj konuğumuz. Bu anlamda Burcu hanım, kadın konusunda durduğumuz yer bakımından da bizler için örnek teşkil eden kimlikli, ayakları üzerinde durabilen kadın sembollerinden biri. Kendisine hem ülkemize kazandırdığı başarılar için hem de siz okuyucularımıza kalbini açtığı için teşekkür ediyoruz. Burcu Çetinkaya gibi kadınların varlığı şüphesiz ülkemiz için bir şans olarak görüyor ve bu şansın çoğalmasını temenni ediyoruz. Gelecek yıla üzüntüleri, kederleri, savaşları geride bırakarak gireriz inşallah. Biz temenni etmeye ve böyle olması için çaba sarfetmeye dergi sayfalarımızda devam edeceğiz.Umarım bizi yalnız bırakmazsanız. Selametle kalın. Zahide Ceylan Kişi ile Allah arasında herkesin kendine bir 40 46 58 54 BURCU ÇETİNKAYA: özel 62 54 Hayat mektebİnden İftİharla mezun: Recep Tayyİp Erdoğan Sabırla edeple çıktığı basamaklar hırsla ihtirasla değil, aldığı duaların da bereketiyle onu dünyada en güzel makama getirdi İlhamdülillah Elbİselerİmİzden kendİlerİne kİbİr elbİsesİ bİçenler ŞEB-İ ARUS NE DEMEKTİR Rukiye Karaköse, Mevlana ve Şeb-i Arus’u Turuncu okurları için değerlendirdi. Mevlana ölümü ‘âşık ile mâşuğun kavuşması’, olarak nitelemiştir SİNAN CANAN: PAYLAŞ VE RAHATLA Beynimizde kararlarımızı etkileyen iki önemli ve temel bölge var. Bunlardan birisi akkumbens çekirdeği denen, beynin derinliklerinde gizli minik bir bölge. SAĞLIK: D VİTAMİNİ KADINLAR İÇİN ÇOK ÖNEMLİ D Vitaminini arttırmanın en kolay ve zahmetsiz yolu, vüc udumuzd a hali hazırda bulunan ve aktif olmayan D Vitaminini akti f hale getirmektir. SANAT SOKAĞI: KAĞIT OYMACILIĞI Ötesi berisiyle kağıttan bir dünya. Kağıttan kadınlarerkekler, çiçeklerböcekler, dağlar dereler. Kağıttan denizler, gemiler. Kağıttan sekiz cennet. HACER AYDIN: Müslüman için erdemlilik elbisesi daha hayırlı ise gözleriniz niçin dindarane kibirlerinizle bedenlerimizde dolaşmakta? Sevgİ’nİn Bİzce Dİlİ GÜLDALI ÇOŞKUN: Dün akşam mutluluğun resmine baktım; bir tebessüm yayıldı yüzüme ve müthiş de bir huzur… İşte bu dedim, bu olmalı mutluluk… ŞEHİRLERİN ŞAİRLERİ Bilge Girgin: Turgut Cansever, Allah, kainatı her an yeniden oluşan biçimde yaratmıştır, varlık her an yeniden oluşmaktadır, der. 2015 yılının ardından Türkİye ve dünya Dünyada ve Türkiye’de 2015 yılının en önemli olaylarının kronolojik listesi DÜNYA 58 64 66 32 30 26 24 18 yolculuğu var 32 Artık hayatımızda yeni bir dünya var...sanal dünya... Biz de sizin için bundan sonra her ay bir derleme ile bu ortamın takipcisi olacağız. BAŞARI ÖYKÜSÜ: MİNE TOZLU Girişimci ruhuyla sıfırdan bir başarı inşa eden Mine Tozlu; geçmişteki emek ve tecrübeleri, bu gün sektöre taşıdığı başarı öyküsünü, projelerini bizimle paylaştı 68 26 92 22 Vera Nur Aydınbaş sayfa22 30 92 68 46 40 İPEKYOLU’NUN TARİHİ TANIĞI: Şekİ Kırmızı kiremitli damları, tuğladan yapılmış eski evleri ve daracık sokaklarıyla çok sevimli bir kent olan Şeki, Safranbolu’yu andırıyor görüntü olarak. SANAL SAVAŞLAR VE HOLLYWOOD GÜLAY KURT: Sinema, kitleleri etkilemede nasıl bir araç olduğu kavranıldığından bu yana, egemen güçlerin elindedir Dünya savaşları tarihi, sinemanın propaganda SANAL tarihiyle neredeyse eş zamanlıdır YAZAR YAZAR Hayat mektebinden iftiharla mezun: Recep Tayyip Erdoğan NURAN SÖZEN H ayat mektebinden iftiharla mezun: Recep Tayyip Erdoğan. Böyle bir mektep vardı da biz mi bilmiyorduk? Bilmiyoruz diyenleriniz olacaktır. Ama ne olur bir büyüğünüz olarak beni dinlerseniz, aklıseliminiz, kalbi seliminizin gösterdiği, işaret ettiği iki esasa takdirle, hayranlıkla, sarılır ve mektebin yolunu bulursunuz artık. Evet, o çocuk anaokulundayken bile, küçücük yaşından itibaren bir kediciği bile doyururken, susuzluğuna çare bulmaya çalışırken Allah’ım senin rızanı diliyorum, beni seveceksin bu yüzden, sevilmeyi öne alırken güzel yüzüne bu sebeple gülücükler yayılırdı. 20 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 Ondan sonra da bu imani şuurun, adımlarına bile hâkimiyetiyle, edep ya hu düsturuyla, önce çocukluğu, sonra delikanlılığında, daha sonra genç adamlığına rağmen kendi doğrusunu değil hakkın doğrusunu yaşamak, yaşatmak için var oldu. Onu altın adam yapan Erbakan Hocamızın (rabbim ona rahmet eylesin) ekibi diyemeyeceğim bir takım arkadaşlarımız, muhtar bile olamaz diyerek zavallılıklarını tarihe geçirenlerle bir olma seviyesizliğini göstermişler. Ötekilerle aynı hizaya gelmişlerdi. Buna rağmen onlara bile saygıda kusur etmeyen yüce bir şahsiyet sergiledi dostuna da düşmanına da. turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 21 YAZAR Kendi doğrusunu değil hakkın doğrusunu yaşamak, yaşatmak için var oldu. Sabırla edeple çıktığı basamaklar hırsla, ihtirasla değil, aldığı duaların da bereketiyle onu dünyada en güzel makama getirdi 22 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 Sabırla edeple çıktığı basamaklar hırsla ihtirasla değil, aldığı duaların da bereketiyle onu dünyada en güzel makama getirdi elhamdülillah. Pekiyi ile, iftiharla mezun oldu hayat mektebinden. Her biri bir değer olan seviyeli aile hayatıyla da ebedi hayatta güzel makamlarda olacaklardır inşallah. Bu tahsili hayatını örnek alacak kişilik sahiplerinin artık bir rüyası daha var, duaları şu; İslam’ın tevhit sancağının bayraktarı olarak perişan İslam dünyasını o bayrağın, o sancağın altına toplamak Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde. Dünya üzerinde artık en gür, en kabul edilir sesi çıkarmak, yıllardır insanlığı sahte sulh barış sloganlarıyla oyalayıp zulmü yayan batı dünyası, birleşmiş milletler, o elişi duruşa kurban olacaklardır. Bugünlerin karalama kampanyasında saray hikayesi var. O saray devletin itibarının sarayıdır. Devleti ebet milletin sarayıdır o. Kendinden sonra gelecekleri daha çok memnun edecektir o saray. Keşke hainliğe nankörlüğe soyunmasalardı o güruh şimdi orada kendileri oturacaklardı. Hani inkar etiğiniz kaçıp kurtulmayı da beceremeyeceğiniz o günde, o çağrışma gününde, Recep Tayyip Erdoğan’ı VİP yolcusu olarak gördüğünüzde kendi dertlerinizi telaşlarınızı unutacak, çekememezliklerinizi iyice kusacaksınız, ona sataşacaksınız yine ama o, bir VİP yolcusu olarak yüküyle transit geçişe geçmişken o, zavallılar bir de onun vebaliyle esfele safilinde yerlerini bulacaklardır. İyi yazmalar, iyi yazmalar. Kolay gelsin kolay gelsin. turuncudergi.com YAZAR HikÂye Gerçekten hayatta neye ihtiyacım olduğunu anlayacağım sıkıntı dolu bir serüvenin başındaydım… Deli Kızın Bohçası VERA NUR AYDINBAŞ veranur@turuncudergi.com O ’nu ilk gördüğümde “Tanrım…” dedim, “Tanrım ne kadar da çirkin bir erkek!”. Yeni bir kursa başlamıştım, yeni küçük bir sosyal gruba dahil olmuştum. Tabii ki bekarlığımın verdiği yetkiye dayanarak hemen ortamdan ekmek çıkar mı diye bir analiz yaptım. Yüzde sekseni kadın olan bir gruptu maalesef, kısıtlı sayıdaki erkeklerin ise (5 erkek var) yüzde kırkı gey, yüzde altmışı ise çirkindi. Ama yemin ederim, bu en çirkiniydi. Bereket ki, son yıllarda gürül gürül sakal bırakma modası vardı ve bu çirkin erkeklerin de flört edebilmesini sağlamıştı, e yüzün yarısı görünmeyince şansları otomatik olarak yüzde 50 artıyor. Ayrıca sakalın eskiden sağladığı tarikatçı izleniminin aksine artık trend ve hipster imajı vermesi, biraz da üst-başa dikkat edildiği takdirde, değil 24 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com şansı artırmak çirkin erkeklerin bayağı bayağı revaçta olmasını bile sağlamıştı ya hu. Bu arkadaş da belli ki yese yese anca bunun ekmeğini yerdi. Ama Allah için, giyinmekten hiçbir şey anlamayan çoğu erkeğe göre bir stili var gibiydi. Renkler uyumluydu ve giyim-kuşamdan anladığı da belli oluyordu. Bir saniye, tuzağa mı düşüyordum yoksa? Sakaldı, iyi giyimdi derken, oh, yoooooo!!!… Bana gelince, son birkaç yıldır genel duygusal durumumu özetlersek sürekli bir sevgi ve aşk ihtiyacı içindeydim. Bir sevgilim olsun diye çıldırıyordum, yalnızlık ve mutsuzluk canıma tak etmişti. Günübirlik ilişkilerden çok yıpranmıştım, yıllardır hayatıma pek çok erkek girmişti ama gerçekten hiçbiriyle düzgün bir duygusal bağ olduramamıştım. Dışarıdan acayip havalı ve hovarda görünüyordum ama içimden tek istediğim çok sıkıldığım ve yalnızlık hissettiğim anlarda haydi beraber bir kahve içelim diyebileceğim özel birisine sahip olmaktı. Biraz olsun yakınlaştığım her erkeğe aşık oluyordum ve sevgilim olmasının yollarını arıyordum, tabii ki ona hissettirmeden. Ve kimseyle ama kimseyle mutlu olamıyordum, yıllar geçmişti ve tanıdıklarımın gözünde ben hala “çapkın kız” idim. Hayır, artık “bir sevgili buldu ve şimdilerde onu tanıyamıyoruz” insanı olmak istiyordum, evet, buna çok hazırdım. İçimdeki derin sevgisizlik uçurumunda son hız aşağı düşüyordum ama bir türlü yere çakılamıyordum da, bitmek bilmiyordu. İlişkim diyebileceğim son şey tamı tamına iki ay sürmüştü ve onun da son bir ayında hiç görüşmemiştik. Yine de tecrübelerimle küllerimden ayda bir yeniden doğmayı öğrendiğim için, kuyruğu dik tutuyor ve hemen yaralı kadını maskeleyip pistlere geri dönüş yapıyordum. Hayatıma ilk girecek erkekle sevgili olmaya çok niyetliydim. Herhangi saçma bir macera yaşamaktansa, bu sefer ya sevgilim olacaktı tanıştığım erkek, ya da hayatıma bile sokmayacaktım. Resmen hırs yapmıştım, gözümü densizlik bürümüştü ve bunu kendim için bir savaş haline getirmiştim, bir sevgilim olacaktı, ne olursa olsun… O’nunla tanıştığımda işte bu ruh halindeydim. Halbuki ne büyük bir hatanın eşiğinde olduğumu bilmiyordum. Tam anlamıyla gaflet içindeydim. Bunların yanında çok konuşmayan erkeği havalı sanmak gibi eğilimim var ki, deneyimlerim bana konuşmayan insandan uzak durmam gerektiğini öğretti, zira bu tip insanlar konuşabilecek donanıma sahip değil. Sakaldı, giyimdi, sessiz havalı tavırlardı derken ben bu adama kapılıp gittim, ki esasında kapılıp gittiğim gürül gürül çağlayan kendi yalnızlık selimdi. Bir oduna sarılınca karaya çıktım sandım. Yanıldım. Gerçekten hayatta neye ihtiyacım olduğunu anlayacağım sıkıntı dolu bir serüvenin başındaydım… Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 25 YAZAR n e d z İ m İ r e l e s İ Elb e n İ r e l İ kend İ s e s İ b l e r İ kİb r e l n e ç İ b Ya moda, modernite adına yerersiniz ya da dindarlık adına… Gerçek manada dindar, daima kendi nefsi ve şeytanıyla meşgul olur. O meşguliyet kendisine tevazu, samimiyet; insanoğlunun trajedisinden haberdarlık, başka insanların acılarını hissetme, cömertlik, cesaret gibi erdemler getirir. İrfan sahibi yapar. Aksi, korkaklık, cimrilik, riyakârlık, duyarsızlık ve kibir… En tehlikelisi ise kibir; şeytanın meziyetidir. Başkalarının elbiselerini yerdiğimizde ancak bize kibir elbisesini giymek düşer. Allah’ın buyurduğu gibi bizler için en iyisi olan erdem elbisesi, kendi süsümüze, bedenlerimize, elbiselerimize bakmakla ortaya çıkar. Kendi elbisesine, bedenine, şeytanına bakmaya cesaret eden ise gerçek dindardır... Psikolojik açıdan ise bu durum egosantriklikle açıklanır herhalde: Başkaları hep kötü ve eksik ben mükemmel… YAZAR HACER AYDIN A dem oğulları, size, bedenimizi örtecek ve süsleyecek elbiseler hazırladık. Erdemlilik elbisesi ise daha hayırlıdır. Bunlar, ALLAH’ın işaretleridir, olur ki öğüt alırsınız.” Araf/26 Elbiselerimiz süslerimizse; niçin elbiselerimizin süsünden dolayı mülkiyet potanızda yumruklarınıza maruz kalıyoruz? Müslüman için erdemlilik elbisesi daha hayırlı ise gözleriniz niçin dindarane kibirlerinizle bedenlerimizde dolaşmakta? Kendi dindarlığınızdan çoktan vazgeçmişsiniz… Yoksa başkalarının elbiselerini din adına böyle yermeniz mümkün olamazdı. Nicedir kendi bedenlerinize ve elbiselerinize bakmıyorsunuz… Baksanız acaba kral çıplak mı diyeceksiniz? Başkalarının elbiselerinden kendinize süslü bir kibir elbisesi biçtiğinizin farkında değil misiniz? Kibir nedir biliyor musunuz? 26 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 Başkalarının elbiselerini yermektir. Hele bunu dindarlık adına yapıyorsanız Allah’a vereceğiniz hesap hepten zordur. Sosyal medyada ve bazı yazarlarca inanılmaz derecede, başı örtülü, tarz sahibi Müslüman kadına karşı saldırılar, giyim tercihinden dolayı aşağılamalar, hakaret etmeler… Aşağılayıcı karikatürler ve vaaz videoları… Ve bunlarla da kalmayıp içlerindeki nefreti kusanlar. Rezil ettiniz diyenler… Başkalarının elbiselerini yermek için meşrulaştırılmış bir kibre ihtiyacınız vardır. Başkaları hep kötü ve eksik ben mükemmel... Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 27 YAZAR YAZAR Sevgi’nin Bizce Dili GÜLDALI COŞKUN 28 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 D ün akşam mutluluğun resmine baktım; bir tebessüm yayıldı yüzüme ve müthiş de bir huzur… İşte bu dedim, bu olmalı mutluluk… Özneldir aslında tarifi, mutluluğun… Kişilerin beklentilerine göre şekillense de büyük sanatçı DIANNA DENGEL, çok güzel yakalamış ve yansıtmış bizlere…Hepimizin bildiği mutluluğu resmeden Dengel’in’ eserinde, eksik ayaklarının yerine tuğla konulmuş eski bir karyola ve yatak, yatağın baş tarafında anne baba, yanlarında üç çocuk ve ayak uçlarında da üç çocuk daha, üstlerini yarım yamalak örtmüş bir yorgancık, uzun kulaklı köpekleri ve bir de kedileri insanı kıskandıracak bir huzurla hep birlikte uyuyorlar… Evden çok harabeye benzeyen, eski bir sobadan başka da bir eşyanın olmadığı, gazete kâğıdıyla kapatılmış penceresi ve muhtemelen çatısı da akan (yatağın başına açılarak konmuş bir şemsiye var) bir kulübecik… Hele o küçük çocuğun açık kalmış minik ayağı yüreğime değdi adeta… Onları uyurken izleyen cam kenarındaki kuşları ve tavuğu da unutmamak lazım… Öyle bir resim ki; fırçanın tuvale olan aşkı “Tanrı’nın” elinde mutluluğa dönüşmüş… Bir ressam olsaydım, hüznün resmini nasıl yapardım diye düşündüm; düşündüm de yetenek olmayınca Usta’dan kopya çekmeye karar verdim… Her şeye sahip bir adam çizdim. Mutluluğun resmindekinin tam tersine saray gibi bir ev, son derece lüks içinde görünen bir mekân, şık giysileriyle koltuğunda oturan bir adam. İnce ince akan gözyaşları… Ağzını kapamış hıçkırıkları duyulmasın diye; damlalar, kucağına dökülüyor… Her şeyi olan adamın hüznü ile hiç bir şeyi olmayan ailenin mutluluğu arasındaki görünen fark, her şey ya da hiçbir şeyken gerçek fark sevgi değil mi? Koşulsuz, çıkarsız, nedensiz, çünküsüz huzur ve güven veren sevgi… Öyle bir sihir ki sevgi değdiği yeri mavileştiriyor, eksikliği ise kapkara… Paylaştıkça artan bir hazineyken, bazılarımız şelâleler gibi sevgi sevgi aktığı halde; bazılarımız da inadına nekes, inadına kurak topraklar gibi verimsizdir… Gerçekte, her insanın doğasına sevgi, nefret, öfke, iyilik ve kötülük gibi bir çok duygu kodlanmış. İçinde bulunulan ortam, yetiştiriliş biçimi, eğitim ve zamanla edinilen kişisel tecrübeler kimi duyguları daha öne çıkarırken, kimileri de yer ve olaylara göre belli belirsiz kalmaya devam eder… Sevgiyi ilk anne karnında hisseder ve onun şefkatli dokunuşlarıyla keşfe başlarız. Sevgiyle büyüyen çocuk, özgüveni yerinde ve kendiyle barışık olur. Sürekli eleştirilen, şöyle yaparsan seni daha çok severim denilerek büyütülen çocuklar ise şartlı sevgiyi öğrenirler. Şartlı sevgiler, şartlı ve çıkar kokan ilişkileri doğururken; böyle yetişmiş kişiler asla kimseyle gerçekten yakın olamazlar. Sürekli tedirgin ve şüpheci kişilikleriyle, gerek arkadaşlık gerekse kadın –erkek ilişkisinde hayatı çekilmez kılarlar… Her şeyi olan adamın hüznü ile hiç bir şeyi olmayan ailenin mutluluğu arasındaki görünen fark, her şey ya da hiçbir şeyken gerçek fark sevgi değil mi? Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 29 YAZAR İkili ilişkide sevgiye akan yol, çoğunlukla aşkla başlar… Eşsiz ve coşku dolu bir duygu olan aşk, ilk baştaki yoğunluğuyla sürdürülebilmesi neredeyse imkânsız olduğundan yerini daha durağan ve huzurlu olan sevgiye bırakır… Sevgi, tıpkı mutluluğun resmindeki gibi yoklukları vara dönüştüren, tomurcuklara çiçek açtıran ve ilişkilerde oksijen olan bir duygu… Peki gerçekten sevgiyi biliyor ve bu oksijeni ciğerlerimize doldururken, suni teneffüs mü yoksa doğamıza uygun olan yöntemi mi seçiyoruz, yani bize ait olan sevgi dilini biliyor muyuz? En basit anlamıyla bu duygu, İnsanlara duyulan yakınlık, bağlılık ve bir arada olma isteği olarak ifade edilse de her insanın kendine özgü bir sevgi tanımı vardır… Evrenseldir sevgi, evrensel olmasına ama her evrensel gibi aynı zamanda yerel ve özgündür… İfade tarzı ve sevme biçimi kültürden kültüre değişir… Birçok konuda olduğu gibi kitle iletişim araçlarının da etkisiyle kültürlerarası etkileşim, sevgiyi ifade ediş biçimlerimizde de görülmekte… Yabancı filmlerdeki diyaloglar ve iletişim tarzı farkına varmadan bize aitmiş gibi ikili ilişkilerimizde de yerini aldı… Hatta zaman içinde o kadar kanıksandı ki, bize ait olan unutulur bir hal aldı… Fakat yine de kültürler genlere de nüfuz etmiş olmalı diye düşünürüm. Her ne kadar gençler bize özgü olan sevgi dilimizi unutmuş olsa da; üç kuşakta da “Selvi Boylum Al Yazmalım” filmindeki sevgiyi izlerken 30 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 YAZAR aynı duygularla izlenip, aynı etkiyi bırakması, sadece filmin niteliğinden midir. Yine özellikle yirmili yaş grubundaki neslin bu filmi en az iki kez seyretmeleri de bir tesadüf müdür? Oradaki sevgiyi bize hissettiren filmin dilindeki özgünlük ve bize sunulan kendi dilimizdeki sevginin takdimi olabilir mi? Filmdeki “Yüreğim kaydıysa günah mı” cümlesi, sizce içeriği boşaltılmış, sakız olmuş dillerde kaç “seni seviyorum” eder… “Al yazmalım, Asyam” kaç tane “aşkım” a bedeldir… Yaşasa yüz yaşında olacak olan büyükanneme, köyden kasabaya inen dedemin “alma olsan da seni cebimde taşısam Zeynebim” sözleri kaç adet dublaj kokan ‘’ sevgilim’’ e denk gelir ki… Bunu bana anlatırken gözleri parlayan büyükanneme karşılık ilginç olan şey, artık birçok kadının da hafızasına yerleşen bize ait olmayan sevgi dilini beklentiye dönüştürerek eşlerini zor duruma düşürmeleri oluyor… Bu tür gelişmeleri daha zor takip eden erkeklerimiz, ne bu yeni dili başarıyla uygulayabiliyor ne de kendi kültürlerindeki güzel dillerini hatırlayabiliyorlar… Mumlar, tokuşturulan kadehler ve süslü sözlerle dilde ve tende olan ama çoğunlukla yüreklere değmeyen film sahnesi gibi yüzeysel aşklar mı, Mihriban’daki gibi saf ve temiz bir aşkı, gaz lambasının ışığında yazmaya çalışan Abdürrahim Karakoç’a titreyen alevin bile üşüdüğünü hissettiren gerçek aşkı mı? Aslında sözcüklerin salt anlamından öte, onlara ruh ve mana katan onları ifade ederken kattığımız gerçekliktir… Artık her yerde sıkça duyduğumuz “aşkım, aşkım” lar “seni seviyorum” lar ve “sevgilim” ler, nedense bende taklit edilmiş ürünler gibi, aslını aratan ithal malları hatırlatır oldu... Kendi kültürümüzdeki yaşanmış aşkların dile gelişlerindeki her sözcük gönlümüze değerken, aynı duyguyu veremeyen bu manası ithal sözcükler dilimde buruk bir tat bırakır… Oysa; “Bahçenin kapısını açtı, sanırsın cennete düştüm” (Âşık Emrah) “Her sabah her sabah suya giderken, yar yolunda toprak olsam, toz olsam” (Âşık Veysel) “ Gözünün değdiği yere gül düşer” (Necip Fazıl) “Bilmiyorum nerdeyim, ne haldeyim ben kimim, ayrılırken kimliğim, adresim sende kalmış” (Cemal Safi) “Adımla nasıl berabersem, öylece beraberiz” (Atilla İlhan) “Ekmek gibi mübarek, su gibi aziz bir şeysin” (Cahit Sıtkı) “Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme, kırk yılın hatrına “sen” kalayım.” (Cemal Süreya) “Kalbimin kızıl saçlı bacısı” (Nazım Hikmet) gibi daha saymakla bitmeyecek kadar çok değerli ozan ve şairlerimiz varken; buram buram sevda yüklü şiirleri, türküleri ve şarkılarıyla zengin olan bir toplumun kendi ürettiği sevgi dilini yitirip böyle özenti, manasız, gizemsiz üç beş sözcüğe sığınması hüzünlü değil mi? Kim bilir belki de bu yüzden aşklar, dilden inip gönül fırınında yanmayınca sevgiye dönüşemiyor; iktisadi bir ürün gibi kolayca tüketilen bir metaya dönüşüyor… “Sana gelen bana gelsin” ve “Kirpiğin kaşına değdiği zaman, vur beni” Popüler kültürün yıldızlarından Tarkan da bir şarkısında halk edebiyatında çokça kullanılan bize özgü dilimizden bir örnekle; “belindeki kemer olayım” derken yüreğimize dokunmuyor mu? Hangi dil hoştur? “seni istiyorum” gibi metaryalist ve şehvet kokan bir cümle ve “ölürüm senin için” ler mi yoksa bizim ruhumuzdan esintiler taşıyan ifadelere sahip cümleler mi? Yârim, olmuş sevgilim; can/canım/ ömrüm, olmuş aşkım… Elbette ki sevgiyi anlatan her sözcük güzeldir; güzeldir de ruhunuzu eklerseniz… Ancak ruhun eklenmesi için öncelikle cananın, canda olması daha sonra da film dublajları gibi konuşmak yerine kendi sevgi dilimizi kullanmamız daha içten ve sıcak değil mi, ne dersiniz? Son zamanlarda ömür biçilmesi moda olan, sadece dilde ve tende değil, yürekte de yeşillenen, ne yazılsa yazılanı az gelen, özgün sevdaları yaşamanız dileğiyle… Sevgilerimle… Aslında sözcüklerin salt anlamından öte, onlara ruh ve mana katan onları ifade ederken kattığımız gerçekliktir… Özneldir aslında tarifi, mutluluğun... Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 31 Şehirlerin ŞAİRLERİ YAZAR YAZAR Dolmabahçe Sarayı’ndan daha yakındır. Turgut Cansever, Allah, kainatı her an yeniden oluşan biçimde yaratmıştır, varlık her an yeniden oluşmaktadır, der. (ki, bu noktada Deleuze ile Mevlana buluşur) Bizim yaptığımız yapılar ise, donuk biçimlerdir ve Allah’ın yarattığı kainatın asli yapısına aykırıdırlar. Şehirler ve evler ise bu aykırılığın en fazla ortaya çıktığı insan ürünleridir. Cansever, vazifemizin bu aykırılığı en aza indirmek olduğunun altını çizer. Batı dünyası eko-mimari, dönüştürülebilir mimari ile adım adım bu noktaya yönelmektedir. Bizi kolayca bir adım öne geçirecek hamle, Türkiye’de şehirlerin şairleri olan mimarların etkinlik alanlarının genişletilmesidir. Bir hafta önce Los Angeles’a yaptığım gezi sırasında, şehrin şairi iki mimar, Önder Orhan Ayyüce ve Bora Barut ile tanışma fırsatım oldu. Bora Barut, varlıklı Los Angeles’lıların evleri, Hawaii ‘Halk Eğitim Merkezi (vakıf benzeri), geri dönüşüm malzemelerinden otobüs durağı tasarımı, Şili’de yoksullar için tasarlanmış bir yerleşke, yani Şili’nin Toki’si ve ilginç bir cami tasarımı gibi değişik projelere imza atmış bir mimar. Orhan Ayyüce ise, California State Polytechnic Üniversitesi, Pomona, Woodbury Ünivesitesi, East Los Angeles üniversitesi gibi pek çok okulda ders veren bir entelektüel, düşünce adamı, yazar ve mimar. New York’ta cami tartışmaları alıp başını gittiği sırada, Müslüman için yeryüzü bir ibadethanedir ve Hippodamus’un mazgal planına sahip New York’ta saf tutarak, şehrin bizzat kendisinin bir seccadeye dönüştürülmesi bir Müslüman için işten bile değildir mealindeki ‘Islam’s pray anywhere genius’ isimli dahiyane makalenin ve perspektifin sahibi. Öğleden sonra güneşi, Hollywood’da, zambaklar ve muz ağaçları ile hasbihal eden pencereden masanın üzerine düşerken,onlar, Efes Antik Kenti’nde yapılması planlanan kompleks üzerinde çalışıyordu. Nasıl bir proje yapmak istediklerini sorduğumda, projenin maketi üzerinde çalışan Orhan Bey, gözlüklerinin üzerinden bakarak bana ‘yapının kendisi ile diyalog halinde bulunduklarını, bunun yaşayan bir süreç olduğu’ cevabını verdi. Necip Fazıl’ın tabiri ile bu, ‘cins kafa’ iki mimar ile Michel Foucault’tan Kehf Suresi’ne uzanan yürek titreten, zihin parlatan bir sohbet yaptık. Los Angeles’tan ayrılırken, kalbim, hürmet ve sevginin yanında şu cümle ile attı: ‘Şehirleri, şehirlerin şairleri olan mimarların parmakları emzirmelidir.’ Mİmarİ bİr toplumun dünyaya söyledİğİ şİİrdİr. Mİmarİ, sİyasİ düşünce tarİhİnİn galerİsİ gİbİdİr. ‘Şehİrlerİ, şehİrlerİn şaİrlerİ olan mİmarların parmakları emzİrmelİdİr.’ M imari bir toplumun dünyaya söylediği şiirdir. Cumhuriyet dönemi, bizim şiirsizliğimizin, eklemlenme sancılarımızın da tarihidir. Cumhuriyetle beraber ortaya çıkan ‘moderne eklemlenme başarısızlığı’, son dönemlerin mimari sorunuymuşçasına konuşuluyor. Dahası, apartmanları modern yaşamın markası olarak görüp, Şişli’de bir apartman türküsünü tutturan, avlulu evlerdekileri gerici olmakla, yüce bilime uzak olmakla itham edenler, bu defa koştura koştura taşındıkları apartmanlardan, apartmanlara küfrediyorlar. Ancak düştükleri yalancı çoban durumu, seslerini yankısız kılmış durumda. Daha dün, batının şatolarına, saraylarına iç geçirenlerin, neden saraylarımız var diyecek duruma gelmesi Allah’ın sopası yok dedirtiyor insana. Adım adım çok fonksiyonlu, çabuk dönüştürülebilir bir mimariye doğru ilerliyor batı medeniyeti. Mimari, siyasi düşünce tarihinin galerisi gibidir. Deleuze’ ün ‘Göçebe düşünce’ diye tarif ettiği durum daha fazla zihinde yer buldukça, göçer/dönüştürülebilir tarz da, mimaride yavaş yavaş yer açıyor kendine. Dönüştürülebilir, çok fonksiyonlu tasarımlar, ağır, hantal şatoların kambur ve kibrini sırtında taşıyan batıdan daha çok denk düşüyor bizim göçer ruhumuza ve tarihsel arka planımıza. Bu tarz, hem bu dünyadan göçecek ve onun faniliğini kabullenmiş müslüman birey, hem de Asyalı göçerler olarak bizle iki kez daha kolay buluşma imkanına sahip. Nitekim bunun idrakinin sembolü olan Topkapı Sarayı, Turgut Cansever’in oldukça rafine bir biçimde ifade ettiği anlayışa, 32 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 BİLGE GİRGİN turuncudergi.com turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 33 5 1 0 2Yılının ARAŞTIRMA n a d n ı d Ar Türkiye ve DÜNYA 34 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 35 TÜRKİYE TÜRKİYE 6 Ocak Sultanahmet Mey- danı’nda bulunan Turizm Şube Müdürlüğü’ne Rusya vatandaşı Diana Ramazova tarafından bombalı saldırı düzenlendi. Saldırı sonucunda, 1 polis memuru hayatını kaybederken 1 polis memuru ise yaralandı. 14 Şubat - Mersin’de te- cavüz edildikten sonra cinayete kurban giden Özgecan Aslan defnedildi. Ülkenin birçok yerinde protesto gösterileri düzenlendi. 22 Şubat - Türk Silahlı Kuvvetleri, “Şah Fırat” operasyonu ile Suriye’ye girdi. Süleyman Şah Türbesi’nde bulunan 40 Türk askeri, Süleyman Şah’ın naaşı ve diğer manevi değeri bulunan eşyalar çıkarıldı ve türbe ile yakınındaki karakol patlayıcı ile imha edildi. 18 Mart - Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. yıldönümünde Çanakkale şehitleri anıldı. 27 Mart - Kamuoyunda İç Güvenlik Paketi olarak bilinen bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. 31 Mart - Ülke genelinde elektrik sisteminde yaşanan aksaklıklar sebebiyle 79 ilde 10 saate kadar uzayan kesintiler yaşandı. -İstanbul Adalet Sarayı’nda yasadışı DHKP-C örgütü üyeleri 36 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com tarafından Savcı Mehmet Selim Kiraz öğlen saatlerinde rehin alındı. İlerleyen saatlerde polisin düzenlediği operasyonda savcı Kiraz ve iki eylemci hayatını kaybetti. 5 Nisan - Eczacıbaşı Bayan Voleybol Takımı Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonlar Ligi final maçında İtalya temsilcisi Volley Busto’yı 3-0 mağlup ederek ilk kez kupanın sahibi oldu. Siirt’teki İsmail Fakirullah Türbesi, Bolu’daki Mudurnu Ahi Kenti, Amasya’daki Harşena Dağı ve Pontus Kral Kaya Mezarları ve Kahramanmaraş’taki Ashab-ı Kehf külliyesi UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alındığı açıklandı. 7 Mayıs - Türkiye, Avrupa Nükleer Araştırma Merkezinde (CERN) gözlemci statüden ‘ortak üye’ statüsüne geçti. Teknik Üniversitesi Güneş Enerjisi Araştırma Merkezi ve MAN ortaklığında yerli imkanlarla geliştirilen “Türkiye’nin ilk güneş paneli destekli otobüsü” düzenlenen törenle tanıtıldı. 8 Mayıs - 7 Haziran’da gerçekleşecek genel seçimler öncesinde yurtdışında ikamet eden Türk vatandaşlarının oy kullanma işlemleri gümrük kapılarında ve dış temsilciliklerde başladı. İlk oy saat farkı nedeniyle Avustralya’daki sandıklarda kullanıldı. 24 Nisan - Çanakkale 7 Haziran - Türkiye Büyük 19 Nisan - Orta Doğu Savaşları’nın 100. yıldönümü törenleri 17 yabancı devlet başkanı ve 5 başbakan’ında katıldığı törenle anıldı. -1915’te gerçekleşen olayların 100. yıldönümü nedeniyle Meryem Ana Kilisesinde ayin düzenlendi. Bu ayine ilk kez bir Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır’da katıldı. - Türkiye’den Van gölündeki Akdamar kilisesi, Antalya’daki Aspendos Antik Kenti, İstanbul’daki Yıldız Sarayı, Muğla’daki Stratonikeia Antik Kenti, Kütahya, Eskişehir ve Afyon’u kapsayan dağlık Frigya bölgesi, Edirne’deki Uzun Köprü, Millet Meclisinin 550 milletvekilinin belirleneceği 2015 genel seçimi yapıldı. Seçimler sonucunda Ahmet Davutoğluliderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi geçerli oyların %40,87’sini alarak birinci parti olurken, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi %24,95 oy oranı ile ikinci oldu. 2002 genel seçimlerinden beri mecliste tek başına iktidarı sürdüren Adalet ve Kalkınma Partisi ilk kez çoğunluğu kaybetmiş oldu. 20 Temmuz - Şanlıur- fa’nın Suruç ilçesinde bombalı intihar saldırısı düzenlendi. Patlama sonucunda 32 kişi öldü, 100’den fazla kişi yaralandı. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 37 TÜRKİYE TÜRKİYE 13 Ağustos - Ak Parti ile CHP arasında gerçekleştirilen koalisyon görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı. 17 Ağustos - Ak Parti ile MHP arasında gerçekleştirilen koalisyon görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı. - 2012 Londra Olimpiyatları’nda 1500 metre ve 2012 Avrupa Atletizm Şampiyonası 1500 metrede şampiyon olan Aslı Çakır Alptekin’in altın madalyaları doping yaptığı gerekçesiyle geri alındı. Madalyalar aynı yarışlarda ikinci olan Gamze Bulut’a verildi. 25 Ağustos - 7 Haziran seçimlerinden sonra Anayasa’da belirtilen hükümeti kurmak için tanınan 45 günün dolması üzerine cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı İsmet Yılmaz’la görüşerek Türkiye’de ilk kez seçimlerin yenilenmesine karar verdi. 29 Ağustos - Türkiye Görme Engelliler Milli Futbol Takımı İngiltere’de düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nın finalinde Rusya’yı 1-0 mağlup ederek şampiyon oldu. 4 Eylül- Üç yaşındaki Aylan Kurdi ‘nin cansız bedeninin Bodrum kıyılarındaki fotoğrafıyla tüm dünyada bir anda mülteci krizi ile ilgili tartışmalar tetiklendi. 12 Eylül- Türkiye Ampute Millî Futbol Takımı Avrupa Şampiyonası final maçında Polonya’yı 2-1 yenerek şampiyon oldu. 15-16 Kasım - 2015 G-20 zirvesi Antalya’da düzenlendi. Aramızdan ayrılanlar 16 Ocak 8 Şubat 28 Şubat 12 Mart 31 Mart 3 Nisan 8 Mayıs 9 Mayıs 31 Mayıs 5 Haziran 8 Haziran 12 Haziran 17 Haziran 9 Temmuz 9 Ağustos 12 Ekim 16 Ekim 18 Ekim 22 Ekim 22 Ekim 30 Ekim 4 Kasım 38 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Afet Ilgaz, yazar (d. 1937). Müzeyyen Senar, klasik Türk müziği sanatçısı. (d. 1918). Yaşar Kemal, roman, senaryo ve öykü yazarı (d. 1923). Erol Büyükburç, pop müzik sanatçısı (d. 1936). Mehmet Selim Kiraz, savcı (d. 1969). Kayahan, pop müzik sanatçısı, besteci ve söz yazarı (d. 1949). Zeki Alasya, oyuncu, yönetmen, yazar (d. 1943). Kenan Evren, asker ve devlet adamı, eski genelkurmay başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı (d. 1917). Behiye Aksoy, Türk halk müziği sanatçısı (d. 1933). Sadun Boro, denizci ve gemi kaptanı (d. 1928). Erol Simavi, gazeteci (d. 1930). Sümer Tilmaç, sinema ve dizi oyuncusu (d. 1948). Süleyman Demirel, siyasetçi ve devlet adamı, eski başbakan ve 9. Cumhurbaşkanı (d. 1924). Tahsin Şahinkaya, asker, eski orgeneral ve Türk Hava Kuvvetleri komutanı (d. 1925). Fikret Otyam, Türk ressam gazeteci ve yazar (d. 1926). Levent Kırca, Türk tiyatro ve sinema oyuncusu (d. 1948) Memduh Ün, Türk sinema oyuncusu yönetmen yapımcı ve senarist (d. 1920) Ankaralı Namık, ses sanatçısı (d. 1976) Çetin Altan, Türk yazar, gazeteci, köşe yazarı, oyun yazarı ve XIII. dönem milletvekili (d. 1927) Yılmaz Köksal, Türk sinema ve dizi oyuncusu (d. 1939) Sinan Şamil Sam, Türk Ünlü Boksör ve Dünya Ağırsiklet şampiyonu (d. 1974). Gülten Akın, Türk Ünlü Şair ve yazar (d. 1933). Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 39 DÜNYA DÜNYA 13 Temmuz P5+1 ülkeleri ile İran arasında yapılan nükleer program müzakerelerde anlaşma sağlandı. 14 Temmuz İsviçre’deki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezinde Higgs Bozonu’ndan sonra “pentakuark” adı verilen yeni bir parçacık keşfedildiğini açıkladı. 18 Temmuz Etiyopyalı atlet 2015 yılı Mons, Plzeň ve Riga Avrupa Kültür Başkenti oldu. 2 Ocak İsrail’in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören tasarı BM Güvenlik Konseyi tarafından reddedildi. 7 Ocak Lovejoy isimli kuyruklu yıldız Dünya’ya en yakın noktaya geldi. -Paris’te yayınlanan ve İslam peygamberi Muhammed’i konu alan karikatürü ile tepki çeken Charlie Hebdo dergisine saldırı düzenlendi. Saldırıda 2’si polis 12 kişi öldü. 5 Şubat İsviçre’nin Basel kentinde düzenlenen bir müzayedede Paul Gauguin’in 1892 yılında yapmış olduğu Nafea faa ipoipo (Benimle Ne Zaman Evleneceksin?) isimli tablosu 300 milyon ABD dolarına Katar Müzesi tarafından satın alındı. Tablo bu tarihe kadar satılmış en pahalı tablo oldu. Daha önceki en pahalı tablo 2011 yılında satılan Paul Cézanne’nın The Card Players (Kart Oyuncuları) isimli eseri idi. 40 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 25 Şubat Avusturya’da İslam Yasa Tasarısı olarak bilinen kanun kabul edildi. 9 Mart Sadece güneş enerjisi kullanarak dünya turu yapacak olan Solar Impulse 2 uçuşuna UTC 03.12’de Abu Dabi’den başladı. Uçak, 13 saat sonra Umman’ın başkenti Maskat’a indi. 12 Mart ABD ile Küba arasında 15 yıl aradan sonra ilk kez doğrudan telefon hattı kuruldu. 20 Mart Tam güneş tutulması gerçekleşti. Tam tutulma Kuzey Atlantik, Faroe Adaları, Svalbard ve Kuzey Kutbundan gözlemlendi. En uzun süreli tutulma 2 dakika 47 saniye ile Faroe Adaları sahillerinde izlenebildi. 2 Nisan 23 Ocak tarihinde Güney Kaliforniya’dan denize açıldıktan sonra haber alınamayan Amerikalı yelkenci Louis Jordan 66 gün sonra ters dönmüş teknesi üzerinde sağ olarak kurtarıldı. Bu tarihe kadar, bu kadar uzun süre sonunda hayatta kalan ilk kişi oldu. 15 Nisan Avrupa Parlamentosu 1915’te yaşanan Ermeni kırımı olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren karar tasarısını oy çokluğuyla kabul etti. 6 Mayıs Mısır Hava Yolları’nda çalışan 250 pilot yeni ekonomik yönetmelikteki adaletsizlikten dolayı toplu olarak istifa etti. Genzebe Dibaba Monaco Elmas Lig yarışlarında elde ettiği 3.50.07’lik derecesi ile 22 yıldır kırılamayan kadınlar 1500 metre dünya rekorunun yeni sahibi oldu. Eski rekor 11 Eylül 1993 tarihinde Pekin’de gerçekleşen ulusal şampiyonada 3.50.46 lık derecesi ile Çinli Qu Yunxia’nın idi. -Çin’de üç yaşındaki kız çocuğuna üç boyutlu yazıcıda üretilen titanyum kafatası nakletti. 29 Temmuz Uluslararası Af Örgütü 2014 yılının yaz aylarında İsrail’in Gazze’de yapmış olduğu operasyonlarla ilgili hazırladığı raporda savaş suçu işlediğini belirtti. 13 Ağustos Hindistan’ın Amerika Birleşik Devletleri’nin Teksas eyaletinde James Boysen isimli hastaya dünyada ilk kez tam kafatası ve kafa derisi nakli yapıldı. Kerala eyaletinde bulunan Cochin Uluslararası Havalimanı ihtiyacı olan enerjiyi güneş panellerinden sağlamaya başladı. Böylelikle Dünya’da enerjisini güneşten sağlayan ilk havalimanı oldu. 4 Haziran Gana’nın Akra 15 Ağustos 3 Haziran kentinde sel sularından kaçanların sığındığı benzin istasyonunda meydana gelen patlamada 175 kişi hayatını kaybetti. 12 Haziran 2015 Avrupa Oyunları Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bulunan Ulusal Stadyumu’nda yapılan törenle başladı. 29 Haziran Yunanistan’daki bankalar bir hafta kapalı kalacağını açıkladı. Daha sonradan bu tarih 20 Temmuz’a kadar uzatıldı. turuncudergi.com Kuzey Kore, saatleri standart saat diliminin 30 dakika gerisine alarak kendi zaman dilimine geçti. 28 Eylül NASA Mars’ta akan su bulunduğunu açıkladı. 30 Eylül New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ilk defa Filistin bayrağı göndere çekildi. Rusya Federasyonu Hava Kuvvetleri’na ait uçaklar ilk kez Suriye’de IŞİD’e ait hedefleri bombaladı. turuncudergi.com 7 Ekim Nobel Kimya Ödülü’ne Aziz Sancar, Thomas Lindahl ve Paul Modrich DNA onarımı alanındaki çalışmaları nedeniyle ödüle layık görüldüler 10 Ekim Ankara’da düzenlenen “emek, barış, demokrasi” mitinginde 2 ayrı patlama meydana geldi. Patlamalarda, ilk belirlemelere göre, 102 kişi hayatını yitirdi; 246 kişi yaralandı. 1 Kasım - Türkiye’de genel seçimler tekrar yapıldı. AK Parti %49’luk oy oranı ile tekrar tek başına iktidar oldu 13 Kasım Paris’te 7 ayrı saldırı: 129 kişi hayatını kaybetti. Paris Başsavcılığı, Fransayı kana bulayan saldırılarda 129 kişinin hayatını kaybettiğini, 99’u ağır olmak üzere 352 kişinin de yaralı olduğunu açıkladı Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 41 DOSYA DOSYA NE RUKİYE KARAKÖSE Marmara Üniv. Öğretim Görevlisi Uzman Klinik Psikolog DEMEKTİR? Ş eb-i Arûs (veya Şeb-i Urs) “gelin gecesi”, “düğün gecesi”, “gerdek gecesi” anlamlarına gelen; Hz. Mevlânâ’nın vefat gecesini ve bu gecenin yıl dönümlerinde yapılan töreni ifade eden bir Mevlevi terimidir. Bu gece, âşık sevgilisine, dost dostuna kavuştuğu için gerdek gecesine benzetilmiştir. Mevleviler, Hz. Mevlânâ’nın (ks) eserlerinde, özellikle de gazel ve rubailerinde açıkladığı ölüm anlayışına istinaden, onun vefât gecesini, dünyadan ayrılık gecesi olarak değil, Cenab-ı Hakk’a kavuşma gecesi olarak nitelendirdiler. Bunun için de o geceyi Şeb-i Arûs olarak adlandırdılar ve törenler düzenlediler. Hz. Mevlânâ’nın vefatının kendisinden 42 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 sonra Şeb-i Arûs terimiyle adlandırılmasında, Hz. Mevlânâ’nın “Bizim ölümümüz, ebedî bir düğündür” sözü ile, oğlu Sultan Veled’in, “Aşıklara ölüm, düğündür” sözünün açık etkisinin olduğu düşünülebilir. Hz. Mevlânâ’nın Ölüm Anlayışı Hz. Mevlânâ, ölümü; ten kafesine mahkûm edilmiş, Allah’a ait özellikler taşıyan, bir nefha-i ilâhî olan ruhun [ tekrar aslına dönmesi’, ‘dünyadan ukbâya göç’, ‘âşık ile mâşuğun kavuşması’, ‘ikinci doğum’ olarak nitelemiştir: “Şu dünya yüzündeki hayat, aslında bir ölümden ibarettir. Bizi korkutan ölüm de hakikatte, hayattır! Bunu ters düşünmek, yani ölümü, bir başka âleme doğmak değil de yok olup gitmek gibi sanmak imansızlıktır! Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 43 DOSYA Hz. Mevlânâ, 5 Cemâziyelâhir 672 (17 Aralık 1273)’de, Pazar günü, güneş batarken vefât etti. Ertesi sabah cenazesini Mevlevi imamı Mevlânâ İhtiyareddin yıkadı. Cenaze törenine her dinden, mezhepten, milletten, yaştan, statüden insan katıldı. 44 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 DOSYA Eğer Hak, ten hanesini yıkarsa, sakın inleme, şikâyet etme! Şunu iyi bil ki aslında sen, ten zindanında mahpussun; ölüm gelip de orası yıkılınca kurtulacaksın!” “Ölümde insaf ehline ve din ehline bir başka hayat vardır. Ölümden temiz ruhlara huzur ve sükûn gelir. Ölüm Hakk’a kavuşmadır; cefa etmek, kin gütmek değildir. Fakat adam olmayan, ölmeyeceğim diye boyuna ölür durur; işte dert buradadır.” “Bizim ölümümüz her ne kadar sana matem olursa da, aslında, Hak’la buluşma vakti olduğu için bizim en neşeli, en mutlu zamanımızdır. Çünkü bu dünya bizim zindanımızdır. Zindanın harap oluşu, yıkılışı, zindandakileri sevindirir. Yani bizim bedenimiz, ruhumuz için bir zindan kesilmiştir. Ölüm, bedeni yıkınca, toprağa düşürünce, ruh zindandan kurtulacak, Hakk’a kavuşacaktır.” “Kuşa, kafesi bırakıp uçmak nasıl hoş, tatlı gelirse, bana da ölmek ve bu yurttan göçmek öyle hoş, öyle tatlı geliyor.”“Ben ölürsem, sakın bana “Öldü!” demeyin. Aslında ben ölü idim, dirildim; dost aldı, götürdü beni.” “Bizim ölümümüz, ebedî bir düğündür. Onun sırrı nedir? “O tek bir Allah’tır.” Aslında ölüm, Allah’ın nuru ile diri olan kişinin ruhuna, beden zindanından kurtuluş yardımıdır.” Âşığın bedeni bir define gibi yere indi mi, âşıklar göğünde yüzlerce pencere açılır.” (Divan-ı Kebir, İstanbul 2007, IV, 46, beyit: 330-331) “Ey ruh âleminden bu dünyaya doğup gelenler! Ölüm gelince ürkmeyin, korkmayın! Bu, ölüm değil, bu ikinci bir doğumdur; doğun, doğun!” Mevlânâ, Mesnevi’sinde Bilal-i Habeşi’nin ölüm anlayışını örnek vermiş, ruhun dünya gurbetinden vatanına dönmesini, Allah’a kavuşmayı sağlayan ölümün neşe ile karşılanması gerektiğini belirtmiştir: Hz. Mevlânâ, vefatına yakın günlerde yakınlarına şu gazeli söylemiş; ölüm anlayışını ve ölümünün sevenlerince nasıl karşılanması gerektiğini ifade etmiştir: “Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi, gamı var, dünyadan ayrıldığına üzülüyorum sanma. Sakın, benim için ağlama, “Yazık oldu! Yazık oldu!” deme. Eğer nefse uyup şeytanın tuzağına düşersen, işte o zaman hayıflanmanın sırasıdır. Cenazemi görünce “Âh ayrılık! Âh ayrılık!” deme. O vakit benim ayrılık değil, visal ve mülakat (kavuşma ve görüşme) vaktimdir. Beni kabre indirdikleri zaman sakın “Elveda! Elveda!” deme. Çünkü kabir, öteki âlemin, can topluluğunun perdesidir. Batmayı, gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör (düşün). Güneş ve aya gurub etmekten (batmaktan) hiç ziyan gelir mi? Bu hal sana batmak, kaybolmak gibi görünse de, aslında bu hal doğmaktır, yeniden hayata kavuşmaktır. Mezar insana hapishane/zindan gibi görünse de, orası ruhun kurtulduğu yerdir. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Niçin insan tohumu bitmeyecek diye şüpheleniyorsun? Hz. Mevlânâ’nın Vefatı ve Cenaze Töreni Hz. Mevlânâ, 5 Cemâziyelâhir 672 (17 Aralık 1273)’de, Pazar günü, güneş batarken vefât etti. Ertesi sabah cenazesini Mevlevi imamı Mevlânâ İhtiyareddin yıkadı. Cenaze törenine her dinden, mezhepten, milletten, yaştan, statüden insan katıldı. Mevlânâ’nın daima üstünde taşıdığı ferâcesine sarılı olan tabutu dışarıya çıkartıldığı zaman, tabutu taşımak için halk o derece hücum ediyordu ki memurlar kılıçlarla, sopalarla halkı men etmek zorunda kalıyordu. Herkes tabutun önünde ardında ağlaya ağlaya dönüp duruyordu. turuncudergi.com Ana cadde adam almıyordu. Bilginler, sufiler, ahiler, fütüvvet erleri, rindler, hükümet ricali ve Hıristiyanlar, Hıristiyan papazları, Yahudiler ve hahamlar, bütün insanlık Mevlânâ’yı baş üstünde taşıyordu. Sadece Müslümanlar değil, Hıristiyanlar ve Musevîler de bu vefattan son derece üzüntü içindeydiler. Nefirler, neyler, rebablar çalınıyor, mazharlar (zilsiz defler) dövülüyor, zillerin, kudümlerin sesleri, çalgıların nağmeleri, hıçkırıklarla boğuluyordu. Naralar atıp sema edenler, feryatlar edip bayılanlar vardı. Tabut ilerleyemiyordu. Evden sabahleyin çıkan tabut, pek yakın olan musallaya akşama yakın varabildi. Hz. Mevlânâ’nın nâşı Konya’da, babasının ve Selâhaddîn-i Zerkûbî’nin de defnedildiği yere defnedildi. Konya’da kırk gün yas tutuldu. Kırk gün onun kabrinden ziyaretçi eksik olmadı. “Yeşil Türbe” denilen türbe, Sultan Veled ile III. Gıyaseddin Keyhusrev’in emirlerinden Alameddin Kayser’in gayreti ve Emir Pervane’nin eşi (Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kızı) Gürcü Hatun’un yardımıyla Çelebi Hüsameddin zamanında yapıldı. Türbenin mimarı Tebrizli Bedreddin’dir. turuncudergi.com Hz. Mevlânâ’nın Sevenlerine Mesajları Hz. Mevlânâ, vefatından sonra kendisini ziyaret etmek isteyenlere şöyle seslenmiştir: “Kardeşim! Benim mezarıma sakın defsiz gelme! Çünkü Allah’ı sevenlere, O’nun huzurunda olanlara dertli olmak, kederli olmak yaraşmaz.” Mevlânâ’ya atfedilen bir beyitte ise o şöyle demektedir: “Vefâtımızdan sonra mezarımızı yeryüzünde arama Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindendir.” Yukarıdaki sözlerine göre; Konya’daki türbesini ziyaret edecek olan kişinin Hz. Mevlana’nın ölüme yaklaşımını hatırlaması ve vefatı sonrası kavuştuğu manevi nimetleri düşünmesi, böylece üzüntülü değil, neşeli bir halet-i ruhiyede olması gerekir. Ancak yine Mevlânâ’ya göre, türbesini ziyaretten daha da önemli olan, onu sevip tam manasıyla örnek almış ârifleri arayıp bulmak, onları ziyaret edip sohbetlerinden istifade etmektir. Asıl yapılması gereken, kişiye asıl faydası dokunacak olan da budur. Hz. Mevlânâ’nın nâşı Konya’da, babasının ve Selâhaddîn-i Zerkûbî’nin de defnedildiği yere defnedildi. Konya’da kırk gün yas tutuldu. Kırk gün onun kabrinden ziyaretçi eksik olmadı Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 45 iYiER DOSYA KADIN GİRİŞİMCİ HATTI K adın girişimcilerin iş fikirlerine veya var olan işletmelerini geliştirmek ve desteklemek amacıyla “Alo Kadın Girişimcilik Destek Hattı” Ankara’da açıldı. TOBB Ankara Kadın Girişimciler Kurulu ve Ankara Sanayi Odası (ASO) tarafından hazırlanan bu projeyle, iş fikrini gerçeğe dönüştürmek ve var olan işletmelerini geliştirmek adına, kadınlara doğru bilgiler, çözüm odaklı yönlendirmeler sağlanacak. iŞL DE YEŞERİR. LER LP A K İ İY CE N Ö K İL , r le İy İ İş N YAYINLAYALIM. ŞI A AYL P LE İM İZ B İ İZ İN SİZ DE İYİ İŞLER gmail.com turuncudergi@ 8 33 Tel: 0312 472 9 AŞHANE “KOMŞUM AÇ YATMAYACAK” Sakarya Üniversitesinde sosyoloji bölümü hocalarından Yrd. Doç. Dr. Mahmut Karaman, toplumsal dayanışma adına seyyar çorbacıya dönüştürdüğü aracıyla, İstanbul’da bulunan evsizlere her gece çorba dağıtıyor A şhane “Komşum Aç Yatmayacak” projesiyle evsizlere her gece çorba dağıtmayı hedefleyen bu sosyal sosyal sorumluluk projesi, devlet imkanlarından bağımsız bireysel olarak da topluma nasıl katkı yapılacağını gösteren harika bir çalışma… Yrd. Doç. Dr. Mahmut Karaman, kendi imkanlarıyla oluşturduğu “aşhane” aracıyla, 46 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 günde yaklaşık 500 evsiz kişiye çorba ve ekmek dağıtıyor. Aracın üzerine de “Komşum aç yatmayacak” yazdıran Yrd. Doç. Dr. Mahmut Karaman, 3 aydır İstanbul’da bulunan evsizlere ve Suriye’li mülteci evsizlerin karnını doyuruyor. Yrd. Doç. Dr. Mahmut Karaman: “Olan biten her şeyden hepimiz sorumluyuz. Sokakta üşüyenin de, karnı aç olanın da vebali hepimizin üzerinde. Mensubu olduğumuz n toplum, içinde binlerce güzellik barındıran bir toplumdur. Yiğit düştüğü yerden kalkacak ve yürüyecek! Haydi sizler de bu yürüyüşe katılın. Bir evsiz elinizden bir bardak çorba içsin ve içtiği çorba içimizi ısıtsın.” Böyle bir projeden dolayı kendisini ve bu konuda çalışan gönüllüleri tebrik ediyoruz… Bu konuda bilgi almak ve gönüllü olmak için: https://www.facebook.com/ ashanecorba turuncudergi.com Danışma hattıyla, kadın girişimcilerin hibe ve fon desteklerinin yanında yeni kurulacak olan işletmelerinin prosedürleri konusunda da yardımcı olunacak. İlk olarak Ankara ilini kapsayan “Alo Kadın Girişimcilik Destek Hattı” başarılı olması durumunda, Türkiye genelinde de uygulamaya geçilecek. Bu konuda girişim olacak kadın girişimcilerin 0 312 906 06 66 numaralı telefon hattından başvuru yapmaları isteniyor… SELÇUK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİLERİNDEN ANLAMLI PROJE Selçuk Üniversitesi (SÜ) Beyşehir Ali Akkanat Turizm Fakültesi Konaklama İşletmeciliği Bölümü’nde öğrenim gören öğrenciler, yeni bir sosyal sorumluluk projesine daha imza attı. Proje kapsamında merkez ilçe ve ilçeye bağlı taşra mahallelerinde bulunan ilk ve ortaokullarda ihtiyaç sahibi öğrencileri belirlemek için tarama çalışmaları yapan üniversite öğrencileri, ardından yardımda bulunabilmek için çalışmaları başlattı. Üniversite öğrencileri bu çerçevede, kitap, kalem, defter, silgi ve kırtasiye malzemelerinden oluşan paketleri ihtiyaç sahibi öğrencilere ulaştırdı. turuncudergi.com KİTAP AĞACI.ORG N Okuduğunuz bir kitabı atıl bir durumda bekletmektense ihtiyacı olan insanların da okuması ve faydalanması gerektiğini düşünüyorsanız, KitapAğacı.org bu konuda önemli bir işlevi yerine getiriyor. Kitap bağışlamak isteyenlerle, kitaba ihtiyacı olanları buluşturan KitapAğacı.org, 2009 yılında kurulmuş, kar amacı gütmeyen, gönüllülerin yürüttüğü bir sosyal sorumluluk projesi. KitapAğacı.org, bir nevi ihtiyaç sahipleriyle bağışçılar arasında köprü görevi görüyor. İlan yoluyla yapılan başvurular, tarafların kuracağı doğrudan bağlantılar ile kitapların gönderilmesi veya alınması gerçekleştiriliyor. Buna ek olarak, verilen ilanların görünürlüğünü artırmak amacıyla Twitter ve Facebook gibi sosyal paylaşım medyasında da etkinlik gösteriliyor. Bu küçük projeyi herkes evinde uygulayabilir, sadece yapmanız gereken ekmek kırıntılarını, ekmek parçalarını pencere kenarlarına, bahçelere, çatılara ve boş alanlara koymak. Eğer bahçeniz veya balkonunuz varsa küçük bir kap içinde de bunu uygulayabilirsiniz. Üstelik sadece kış aylarında değil tüm yıl boyunca bunu yapabilirsiniz. O kadar basit ki, işte size yapabileceğiniz küçük bir sosyal sorumluluk projesi örneği… Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 47 KAPAK KAPAK KENDİ KİMLİĞİ VE TERCİHLERİ İLE AYAKLARI ÜZERİNDE DURMAYI BAŞARMIŞ GENÇ KADINLARINDAN BİRİ: BURCU ÇETİNKAYA Kişi ile Allah arasında herkesin kendine bir özel yolculuğu var Röportaj ve FOTOĞRAFLAR: ZAHİDE CEYLAN 48 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 49 SNAPS SNAPS SİNAN CANAN sinancanan@turuncudergi.com D 56 Paylaş ve rahatla! Turuncu Dergİ / Aralık 2015 ünyayı değiştirmek istiyorsan, elinden gelen işle başla… (Alev Alatlı) İnternette karşımıza çıkan rahatsız edici görüntüleri paylaşmadan edemiyoruz. Özellikle birilerinin zulüm gördüğü, incitildiği, öldürüldüğüne dair haberler, hele ki görüntülü ve detaylı olarak karşımıza geldiğinde, bundan hızlıca herkesin haberdar olmasını istiyor ve tek tuşla yapabileceğimiz en kolay işlem olan “paylaşma” seçeneğini, genellikle düşünmeden ve istemsiz olarak tercih ediyoruz. Bu yaptığımız işin, söz konusu durumla ilgili “bilinçlenmeye” katkı sağlayacağını da düşünerek biraz da rahatlıyoruz. Fakat beynimizin temel çalışma devrelerine bakınca, konunun pek de öyle olmadığı açık olarak gözüküyor. Beynimizde kararlarımızı etkileyen iki önemli ve temel bölge var. Bunlardan birisi akkumbens çekirdeği denen, beynin derinliklerinde gizli minik bir bölge. Burası, beynimizin “ödül tespit” merkezi olarak görev yapıyor. Hoşumuza giden, bizde tatmin hissi oluşturan bir şey yaptığımızda; mesela, güzel bir yemek yediğimizde, şeker tadı aldığımızda, sigara içtiğimizde, yahut sosyal olarak beğeni gördüğümüzde, bu bölge faaliyete geçiyor. Buranın faaliyeti dopamin adlı bir hormonun beynimizde salgılanmasına neden olarak, geçici de olsa bir tatmin ve rahatlık hissinin oluşmasına neden turuncudergi.com turuncudergi.com oluyor. Bu sistemi uyaran her şeyi en kısa zamanda bir kez daha yapmak istiyoruz; çünkü dopamin salgılanması, çok özetle, bize kendimizi iyi hissettiriyor. İkinci bölge ise, beynimizin şakak loblarının derinliklerinde bulunan insula adlı bir beyin kabuğu bölgesinin özellikle ön kısımları. Anterior insula da denen bu bölge, olumsuz duygular deneyimlediğimizde faaliyete geçiyor ve mesela, kötü kokulu bir yerden geçerken, itici ve rahatsız edici bir şeyler gördüğümüzde yahut duyduğumuzda, bu bölgenin faaliyeti sonucunda “olumsuz hislere” kapılıyoruz. Yapılan bir araştırmada, insanların doğa katliamına dair fotoğraflara baktıklarında, normal doğa fotoğraflarına bakanlardan daha fazla bağış yapma eğilimi gösterdikleri saptanmış. Söz gelimi, ormanların yok edildiği, toz-toprak içindeki bir taş ocağının görüntüsü, insanların çoğunda nahoş bir his oluşturmak üzere anterior insula bölgesini uyarıyor ve bu insanlar, bu hoşnutsuzluk veren histen kurtulabilmek için daha fazla bağışta bulunmaya meyilli hale geliyorlar. İnsula bölgesinin tetiklediği bu refleks, beyin kabuğumuzun en eski bölümlerini ilgilendiriyor ve yaşamsal olarak bizim için çok önemli. En basitinden, çürümüş bir besinden kaçınma ve taze besin kaynaklarına, yahut uygun yaşam ortamlarına yönelme açısından, bu refleksin yardımı tartışılmaz derecede önemli. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 57 SNAPS Masum bir “tık”la aklına her düşeni hemen paylaşmakla yetinebilen sanal vatandaşlara, veya daha modern tabiriyle “klavye aktivistleri”ne rahatlıkla dönüşebiliyoruz. SNAPS Bundan dolayı da insulanın uyarılması, bizi üzerinde hiç düşünmeden hemen harekete geçmeye zorlayan, kuvvetli ve hayati bir uyaran olarak ortaya çıkıyor. Gelelim internette paylaştığımız şok edici resim ve haberlere. Bunlar da ilk gördüğümüzde, öncelikle tabii ki anterior insula bölgemizi uyararak bizde olumsuz duygular oluşturuyor ve bizi harekete geçmeye zorluyor. Zira bu görüntüleri ortadan kaldırmak için yapabileceğimiz herhangi bir şey, ödül sistemimizin harekete geçmesini sağlayacak ve bu kötü hislerden bizi kurtaracaktır. Fakat tam bu noktada, sosyal ağların sağladığı çok da doğal olmayan bazı kolaylıklar imdadımıza yetişiyor. Tek bir tuşla bu görüntüyü bütün dünyayla paylaşma imkanına artık sahibiz. Elimizdeki en hızlı tepki verme yolu da bu. Bu yüzden çoğumuz dayanamıyor ve bu tip “uyaranları” hemen tek bir tıklamayla diğer insanlarla paylaşma yoluna gidiyoruz. Bunu da çoğu zaman pek düşünmeden yapıyoruz. “Klavye aktivisti”nin beyni Esas sorun ise paylaştıktan sonra başlıyor. Hem bu rahatsız edici 58 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 görüntüyü tanıdığımız herkese, hatta tüm dünyaya ulaştırmış olmanın verdiği tatmin, hem de bizim paylaşımımızdan sonra insanların bu uyarana verdikleri tepkiler ve yeni paylaşım dalgaları, beynimizdeki ödül sisteminin aktive olmasına neden oluyor. Akkumbens çekirdeğini faaliyete geçiren bu kısa yol, daha ekran başından kalkmadan, az önceki rahatsız edici histen kurtulmamıza ve geçici bir tatmin hissi yaşamımıza neden oluyor. Bunun gibi günde yüzlerce paylaşımın bizde yarattığı duyarsızlaşma bir yana, paylaşabilmenin getirdiği minik tatmin dalgaları, gerçekten bir şeyler yapmak için gereken içsel “ödül arayışı” dürtümüzü de büyük oranda söndürüyor. Dolayısıyla bir çoğumuz, internet üzerinden ekranına yahut aklına her düşeni hemen paylaşmakla yetinebilen sanal vatandaşlara, veya daha modern tabiriyle “klavye aktivistleri”ne rahatlıkla dönüşebiliyoruz. Peki ne yapmak lazım? İnternette insanlara “önünüze her geleni paylaşmayın” dendiği zaman bir çok kişinin buna tepki gösterdiğini turuncudergi.com ve meseleyi bir özgürlük meselesi haline getirdiğine şahit olabilirsiniz. Sigara veya bir başka bağımlılığını bırakanlara da ilk zamanlar benzer bir duygu hakim olur: Etraftaki herkes özgürce “bağımlı” kalmaya devam ederken, siz “mecburen” bağımlılığınızdan uzak kalmak zorundasınızdır. Bu durum beynin ödül sistemini size oynadığı bir oyundur aslında. İşin gerçeğine bakarsanız sizi tutsak eden ve ödül sisteminizi kötüye kullanan bir alışkanlıktan, bir bağımlılıktan kurtulmaktasınızdır; fakat ödül sisteminiz o uyaran olmadan yeterli dopamini salgılayamadığı için, benliğinize bir hoşnutsuzluk duygusu hakim olmaya başlar ve kendinizi bir şekilde kısıtlanmış; diğer insanlara göre “daha az özgür” hissedersiniz. Bu duruma “yoksunluk belirtileri” de diyoruz. İşte bu yüzden bağımlılıkları bırakmak oldukça zor bir iş haline gelir. İnternetteki o basit paylaşımlar da yine aynı hormon ve beyin sistemleri üzerinden çalıştığı için ciddi oranda bağımlılık yapma potansiyeli taşırlar. Tek bir “tık” ile turuncudergi.com kendinizi rahatlatıvermek, çoğu insan için kolayca terk edilebilecek bir lüks değildir. Bundan dolayı bu otomatik davranıştan vaz geçmek kimi zaman oldukça zor hale gelir. Bu durumun bir fikir, ifade yahut haberleşme sorunu değil de bir bağımlılık sorunu olduğunu fark edebildiğinizde, mücadele etmeniz de kolaylaşır. Yapılacak şey basittir aslında. Duyduğunuz, gördüğünüz ve aklınıza düşen her şeyi internette hemen paylaşıverme güdünüzü bastırmaya çalışın. Hemen ardından da dikkatinizi, gerçek hayattaki, özellikle de sizi birinci planda ilgilendirmesi gereken yakın çevrenizdeki sorunlara nasıl çözümler bulabileceğinize yöneltmeye çalışın. Gerçek hayata dair çözümler üretmeye başladıkça, oradan alacağınız zihinsel ödülün, internetteki o geçici tatmine göre ne kadar büyük olduğunu kısa zamanda fark edeceksiniz ve gayet masum itkilerle yaptığımız o “paylaşıverme” davranışının bizi gerçekten nelerden mahrum bıraktığını daha iyi fark edeceksiniz. Kişisel tecrübeme dayanarak söylüyorum ki, bu taktik, denemeye değer… Yüzlerce paylaşımın bizde yarattığı duyarsızlaşma bir yana, paylaşabilmenin getirdiği minik tatmin dalgaları, gerçekten bir şeyler yapmak için gereken içsel “ödül arayışı” dürtümüzü de büyük oranda söndürüyor. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 59 D Vitaminini arttırmanın en kolay ve zahmetsiz yolu, vücudumuzda hali hazırda bulunan ve aktif olmayan D Vitaminini aktif hale getirmektir. Bunu başarmanın yolu ise doğru saat ve teknikte güneşlenmekten geçer. Güneş ışınları, derimizde mevcut aktif olmayan D Vitamini aktif hale getirir. SAĞLIK VİTAMİNİ, KADINLAR İÇİN ÇOK ÖNEMLİ HALİT YEREBAKAN h.yerebakan@turuncudergi.com 60 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 61 SAĞLIK Yaygın kemik ağrıları yaşıyorsanız ilk aklınıza gelen D Vitamini eksikliği olmalıdır. Mart ve Ekim aylarında Güneş ışınlarının dik geldiği 11.00-15.00 saatleri arası yaklaşık 15 dakika güneşlenmek D Vitamini aktif hale getirir. 62 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 O steoporoz, tarifini isminde barındıran bir hastalıktır. Os-, kemik, porosis- ise gözenek anlamına gelir. Tarifinden de anlaşılabileceği gibi osteoporoz, kemik yapısında meydana gelen boşlukların (gözeneklerin) zamanla kemiği incelterek zayıf hale getirmesi durumudur. Osteoporoz, toplumumuzda Kemik Erimesi olarak da bilinir. Kemik Erimesi, modern yaşamın getirdiği alışkanlıklarla beraber insanoğlunun en sık karşılaştığı hastalıklardan biri olmaya başladı. Daha çok kadınların başına geldiği düşünülse de erkeklerde görüldüğü de biliniyor. Kemik erimesi, son derece sinsi ilerleyen bir hastalık. Düzenli kontrollerini ihmal eden, vücudundan gelen mesajları doğru okuyup değerlendirmeyen kişilerde ancak kemiklerin kırılmasıyla ortaya çıkıyor. Doğrudan ölüme sebebiyet vermese de hastaların genelde ileri yaşta olmaları sebebiyle dolaylı yoldan öldürebiliyor! D VİTAMİNİ D Vitamini, böbrek ve bağırsaklardan kalsiyum ve fosfor emilimini düzenleyerek kemiklerimizi güçlü hale getirmede en önemli rolü üstlenir. Bu sebeple eksikliği, osteoporoz gelişmesine sebep olur. D Vitaminini arttırmanın en kolay ve zahmetsiz yolu, vücudumuzda hali hazırda bulunan ve aktif olmayan D Vitaminini aktif hale getirmektir. Bunu başarmanın yolu ise doğru saat ve teknikte güneşlenmekten geçer. Güneş ışınları, derimizde mevcut aktif olmayan D Vitamini aktif hale getirir. Güneşlenmek için en doğru zaman, Mart ve Ekim aylarıdır. Güneş ışınlarının dik geldiği 11.00-15.00 saatleri arası yaklaşık 15 dakika ve turuncudergi.com koruma faktörlü kremler kullanmadan güneşlenmek, D Vitamini aktivasyonu için son derece yeterlidir. Belirtilen bu saatler, aynı zamanda cilt kanseri riskini arttırdığından kesinlikle güneşe çıkılmaması gereken zamanlar olarak da bilinir. Ancak yapılması gerekeni doğru anlamak, maksimum fayda sağlamanın birinci kuralıdır. Diz ve dirseklerden aşağısını açık bırakarak güneşlendirmek ve 15 dakikayı geçmemek şart ve yeterlidir. Esmer ve sarışın tenler arasında da ufak bir fark vardır. Esmer tenler, D Vitamini sentezini daha yavaş yaparlar bu sebeple sarışınlara göre birkaç dakika fazla güneşlenmeleri gerekebilir. Vücudumuz, ihtiyaç duyduğu D Vitaminin % 20’sini besin yoluyla elde eder. Güneş ışınlarından mahrum kaldığımız kış aylarında beslenme şeklimiz çok daha önemli bir hal alır. Kış aylarında kolayca bulabileceğiniz, turuncudergi.com somon, uskumru gibi yağlı balıklar, yumurta, balık yağı ve mantar tüketilmesi gereklidir. Yaygın kemik ağrıları yaşıyorsanız ilk aklınıza gelen D Vitamini eksikliği olmalıdır. Gerekli takviye yapılmazsa, kas kuvvetsizlikleri ve yürüyüş bozuklukları yaşanabilir. Kuvvetli kas ve kemik yapınızın olması D Vitamini yönünden zayıf beslenebileceğiniz anlamına gelmez çünkü bu vitaminin tek faydası kemiklerimiz üzerinde değildir. Yapılan yeni araştırmalar D Vitamini eksikliğinin, kalp hastalıkları, diyabet, depresyon ve bazı kanser türlerinin gelişmesinde rol oynadığını gösterdi. D Vitamini eksikliği, basit bir kan tahlili ile tespit edilebilir. Eğer bu vitamin yönünden eksik olduğunuz tespit edildiyse mutlaka doktorunuzun tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmeniz gerekir. Vücudumuz, ihtiyaç duyduğu D Vitaminin % 20’sini besin yoluyla elde eder. Güneş ışınlarından mahrum kaldığımız kış aylarında beslenme şeklimiz çok daha önemli bir hal alır. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 63 K Oymacılığı SANAT SOKAĞI ağıt AYFER BALABAN ayferbalaban@turuncudergi.com Ö tesi berisiyle kağıttan bir dünya. Kağıttan kadınlarerkekler, çiçeklerböcekler, dağlar dereler. Kağıttan denizler, gemiler. Kağıttan sekiz cennet. Kağıt kanatlı melekler. Kağıttan savaşlar, kağıttan seferler ve zaferler...Onaltıncı yüzyılın başlarından beri sanatımıza tahtını kurmuş kaatı. Rengarenk kağıtlar sanatkarın masasında. Cerrah titizliği ile kesilir kağıtlar narince. Oyulacaksa aynı narinlikle dişili- erkekli oyulur. Ayet olur, hadis olur. Bir kitabın sayfalarında açan kızıl gonca olur ve hem pembe yanaklı gül olur dokunmaya, koklamaya kıyamadığımız. Çalılıkların ardına gizlenmiş bir ahu olur, kaçamak bakışlarına zebun olduğumuz. Eski İstanbul sokaklarının birinde yalnız bir çeşme olur, içimizi serinleten. Şehrin kalbinde zamana ayarlanmış saat kulesi olur Asr 64 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com suresini hatırlatan. Atının üzerinde müjdelenmiş vakur bir komutan olur, zaferini müjdeleyen Efendimiz’e salavat getirten. Hepsi kağıttan, demesi kolay... Ölçü, denge, uyum işi bu, sabır talimidir kaatı. Fırça inceliğe, kalem kaviliğe, makas mikyasa aylar süren bu talimle ulaşır zaten. Ruh da bu talimden rikkat payını alır. İnsanın insaniyeti gelişir meşk eylerken. Velhasıl hayat sanatı, sanat hayatı besler latifçe. Katta ( kaatı sanatkarı) bu beslenmelerle ipeksi, meleksi dokunur hayata. Ve ahsenu’l Hâlıkın’a halife olur. Hat, tezhib, minyatür, ebru, çini, kaatı ve diğer gelenekli sanatlar, bazen sekinet üflerbazen inşirah. Bazen ‘ cahedu fi sebilillah’. Ve her dem ‘ezkuruni vezkurkum’. Aylarca sürer bazen bir kağıdın oyulması. Ve sonra her parça muhteşem kompozisyonda kendi yerini bulur. Nerede mi? Kanuni’nin hazırlattığı 40 Hadis Mecmuası, Mehmet bin Gazanfer’in eseri, talik hat ile hazırlanmış Guy ve Çevgan, Fahri el- Bursavî’nin talik oyma kıtaları Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde oyma çiçekleriyle, vazoları, kuşları ve bahçeleriyle göz kamaştıran Mehmet Selim Divanı, Onsekizinci yüzyıla ait Türk Şiir Antolojisi. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan Gazneli Mahmut Albümü Mevlevî Derviş Hasan Eyyubî’nin Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan kağıt oymalı çekmecesi. Ve dahasında... Kitap kıymetli ve bu kıymetini kaynağı Ummu’l Kitab’ın oku emri. Sanatımız da kitap sanatları olarak bayraklaşmış bu âlemde. Fakat kendi değerlerini görmezden gelme ve dahası değer inkarcılığı,‘matbaa geç girdi de bu memleket ondan geriledi’ diye yazar- okutur. Biz de böyle okuduk. Arşivlerde, müzelerde,özel turuncudergi.com kütüphanelerdeki el yazmalarını gördükçe ‘ el insaf’ demekten kendini alamıyor insan. El-insaf... Onyedinci yüzyılda seyyahlar eliyle eserler Osmanlı’dan Avrupa’ya geçer. Gitiği yerde önem kazanırken bir zaman gelir bizde kaybolur diğer kitap sanatları gibi. Hafiz olan Allah ziyan olmasına izin vermez bunca güzelliğin. Mevlevî dedelerinin gayret, himmet ve duaları kaybolmaz semada, yol olur kaatıa ve kaatı döner yittiği yerden. Yeniden neş vü nema bulur katta’ın elinde. Ona dokunmak, hissetmek ve bediiyata hayat vermek için hoş geldin demeye var mısınız? Ölçü, denge, uyum işi bu, sabır talimidir kaatı. Kağıttan denizler, gemiler. Kağıttan sekiz cennet. Kağıt kanatlı melekler. Kağıttan savaşlar, kağıttan seferler ve zaferler... Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 65 BAŞARI ÖYKÜSÜ BAŞARI ÖYKÜSÜ Gİrİşİmcİ ruhuyla sıfırdan bİr başarı İnşa eden İŞKADINI mİne tozlu KADINLARA SESLENDİ; “TEK SiLAHINIZ AKLINIZ OLSUN” SEDA ŞİŞMAN sedasisman@turuncudergi.com G Mine Tozlu 66 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 irişimci ruhuyla sıfırdan bir başarı inşa eden Mine Tozlu; geçmişteki emek ve tecrübeleri, bu gün sektöre taşıdığı başarı öyküsünü, projelerini bizimle paylaştı “Ben sıfırdan bir başarı hikayesi yazdım. Umarım bu tek başına mücadele eden bütün kadınlara örnek olur. Asla pes etmeyin, bildiğiniz doğrulardan asla vazgeçmeyin. Gururunuzdan ve karakterinizden asla ödün vermeyin. Kullanacağınız tek silah aklınız olsun. Ve sadece çok çalışın…” Kariyerine Çanakkale’de bankacılıkla başlayan mine tozlu, asıl hayatına İstanbul’a geldikten sonra başladığını söylüyor. İstanbul’da Capitol Avm’de halkla ilişkiler yardımcısı olarak başlayan Tozlu, markalarla iletişimini kuvvetlendirdikten sonra, marka danışmanlığı yapmaya başlamış aynı zamanda üst düzey holdinglerde hizmet vermiştir. Türkiye’de ki ilklerden biri olan Tobaccoshop kurucusu olan Mine Tozlu, bir süre sonra kendi şirketi olan MT proje marka danışmanlığı kurup, modayı, perakendeyi ve televizyonu birleştiren projeler oluşturdu. Bugün ise, bir çok markanın danışmanlığını ve Türkiye distribtörlüğüne devam etmekte. Tüm bunların yanında, ilk olarak Show Tv’de yayınlanmaya başlayan “ Bugun ne giysem” adlı moda programını avm’lerde uygulayan, ilk defa bu kadar çok ünlü ismi bir avm’de tüketici ile buluşturan Mine Tozlu, “en iyi progturuncudergi.com ram” ödülü aldı. Diğer yandan son projelerinden biri olan, Türkiye’de bambaşka bir outlet algısı sunan, alanında ödül alan, Style fashion outlet departman store projesini hayata geçirmiştir. Tozlu, güçlü ortaklık yapısı ve luxury markaların outlet ürünlerinin satıldığı mağaza zinciri ile perakende sektöründe yer almanın gururunu duyuyor. Sektör içinde başarıdan başarıya koşan Mine Tozlu, yaşadığı onca şeye baktığı zaman önemli olan şeylerin hedefleri olduğunu görüyor. Amacına ulaşırken kullandığı araçlar, geçtiği yollar, verdiği emekler, hayatına eklediği ve sildiği insanlar. Tecrübeleri, yaşanmışlıkları, insanlardan aldıkları ve verdikleri. Geriye dönüp baktığı zaman hayatında ki artıları görürken, eksileri de gördüğü zaman üzülüyor fakat pişman olmadığını çünkü; insanları umutsuzluğa götüren şeylerin keşkelerle yaşamak olduğunu belirtiyor. Kendini kaybetmediği sürece, kaybettiği her şeyin, yeniden kazanılabileceğinin farkında olduğunu söylüyor. Sektördeki bilgi ve tecrübesiyle emin adımlarla başarılı bir şekilde yürüyen Mine Tozlu’nun aldığı Ödüller • 21 Ocak 2015 tarihinde Liderlik Akedemisi tarafından “Department Store” projesiyle “ 2014 Lider Proje” ödülü. • 7 Kasım 2013 tarihinde “Bugün Ne Giysem” programı ile PerAModa ödül töreninde “En Başarılı Proje” ödülü. • 15 Mart 2013 tarihinde, World Quality Summit tarafından “Department Store” projesiyle 2013 Tüketici Ödülü. • 13 Aralık 2012 tarihinde, World Consumer Academy tarafından “2012 Avrupa Kalite” ödülü. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 67 SOSYAL MEDYA DÜNYA Artık hayatımızda yeni bir dünya var...sanal dünya... o kadar ki milyonlarca insan özelini, önemli gördüklerini, duygularını, şaşkınlıklarını, kısaca tüm duygu durumlarını bu ortamda ifade ediyor... insanı anlamaya dair gözardı edilemeyecek bir mecra sosyal medya... biz de sizin için bundan sonra her ay bir derleme ile bu ortamın takipcisi olacağız. 68 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 69 SEYAHAT SEYAHAT İPEK YOLU’NUN TARİHİ TANIĞI kırmızı kİremİtlİ damları, tuğladan yapılmış eskİ evlerİ ve daracık sokaklarıyla çok sevİmlİ bİr kent olan Şekİ, safranbolu’yu andırıyor görüntü olarak. 70 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 71 SEYAHAT SEYAHAT ve içimi kolalaştırmak için şeker kullanılıyor. Orta çağlardaki bir inanışa göre çayda kullanılan şeker zehirlenmeyi önlermiş. Azerbaycan halkı düşmanlarına karşı uyanık olmayı çaylarına borçlu. kekik ve naneyi çaya aroma katmak için kullanıyorlar. “GELERSEN, GÖRERSEN” Şeki Han Sarayı olağanüstü cam ve vitray işçiliği ile dünyada eşsiz. İki katlı olan sarayın cephesi çiçek resimleri ve geometrik desenlerle süslenmiş. 72 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 Ş eki şehri Kafkaslar’ın eteğinde, deniz seviyesinden 700 m yükseklikte kurulmuş, etrafı dağlarla ve ormanlarla çevrili şirin bir kent. Tarihi ipek yolu üzerinde yüzyıllardır ziyaretçilerini ağırlıyor. Tüccar ve gezginlerin önemli durak noktalarından olan şehir, coğrafyalar arasında köprü olma görevini üstlenmiş. İPEK DOKUMACILIĞI Şeki’nin her alandaki ipek dokumaları dünyaca ünlü. Eski Sovyetler Birliği’nin en büyük ipek fabrikası burada kurulmuştur.İpek dokuyan bir işçi günde sadece iki santimetre dokuyabilirken, yün halıda aynı işçi dört santimetre dokuyabiliyor. İpliklerin renkleri hala doğal yöntemler ile sağlanıyor. Bu iplikler kırmızı renk soğan ile boyanıyor. Yaklaşık 8 aylık “Gelersen-Görersen” adını taşıyan bir kalenin kalıntıları şehrin en tepe noktasında bulunuyor. Kale ilk Şeki hanı oaln Hacı Çelebi hanın (1743-1755) hakimiyeti devrinde inşa edilmiştir. Kale kumandanının kendisini tehdit eden düşmana “Gelirsen, - gününü- görürsün” diye haber yollaması üzerine böyle adlandırılan kale şehri en güzel görebileceğiniz yer aynı zamanda. bir çabanın ürünü olan halılar tam anlamıyla bir sanat eseri. ŞEKİ HAN SARAYI Şeki Han Sarayı olağanüstü cam ve vitray işçiliği ile dünyada eşsiz. İtalyan tüccarlarının ipek ticareti için getirdiği renkli camlarla yapılmış. İki katlı olan sarayın cephesi çiçek resimleri ve geometrik desenlerle süslenmiş. Binanın iç duvarları ise 18. yüzyıl freskleri ile kaplı.Rivayete göre hiç çivi kullanılmadan inşa edilen saray, şair olarak da bilinen Hüseyin Han tarafından 1762 yılında inşa ettirildi. Saraydaki her alandaki işçilik azerbaycanın tüm tarihi kişiliğini ve birikimini yansıtır. ÇAY BAHÇELERİ Çay bahçeleri Azerbaycan insanın hayatında önemli bir yer ediniyor. Buranın halkı çayı demli olarak içiyor turuncudergi.com turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 73 RÖPORTAJ RÖPORTAJ 2012 yılından beri bölgede yürütülen strateji geliştirme çalışmaları 2013 sonrasında bölgede kurulan Teknoloji Transfer Ofisiyle farklı bir kimliğe kavuşmuştur. Bu kimlik ile firmaların Ar-Ge alt yapılarını geliştirmek için firmaların kamu desteklerin ücretsiz yararlandırılması, fikri mülkiyet hakları konusunda destekler verilmesi ve üniversite sanayi işbirliği konusunda somut adımlar atılması sağlanmıştır. Bölgede öncelikle Medikal Kümelenmesi daha sonra Makine ve Plastik Kauçuk Elektronik kümelenmeleri kurulmuştur. ÜLKEMiZiN DEĞiL BU COĞRAFYANIN TEKNOLOJiK BAŞKENTi A nkara İvedik Organize Sanayi Bölgesi Ankara’nın ulusal ve uluslararası platformda rekabet gücünü geliştirmesi, ülke ekonomisinin gelişmesine öncülük etmek ve tüm bu çalışmalarını; teknolojik, ekonomik ve ticari hayatın her yönüyle gelişmesini desteklemek misyonuyla hareket etmektedir. Sürekli büyümekte olan sanayi yapısı ile birlikte ülke ekonomisinin vazgeçilmez bir sanayi kompleksi haline gelmiştir. İvedik 74 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 Osb Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Gültekin ile konuştuk. Yönetim olarak Türkiye’nin lk uygulamalı teknoparkını gündeme getirdiniz. Uygulamalı teknopark projenizden bahsedebilir misiniz? Teknoloji Geliştirme Bölgeleri daha etkin bir üniversite-sanayi işbirliği, araştırma sonuçlarının ekonomik değere dönüştürülmesi, üniversitelerin sahip olduğu gelişmiş insan gücünün ve altyapı olanaklarının ekonomik değer yaratılmasında kullanılması ve akademik bilginin ti- carileştirilmesi, yenilikçi ileri teknoloji ürünlerinin yurtdışına pazarlanması ve bu alanda yabancı sermayenin ülkemize çekilmesi olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda İvedik OSB olarak dünyada faaliyet gösteren teknoparkları 2012-2013 yılları arasında yerinde ziyaretler yaparak teknopark sistemleri hakkında çeşitli çalışmalar yürütülmüştür. Yapılan bu yerinde incelemeler Teknopark Ankara’nın bölgesel ulusal ve uluslararası düzeyde araştırmalar sonucu alt yapısı oluşturulmuştur. turuncudergi.com 1. İsrail Teknokent İnceleme Raporu 2. 20-27 Mayıs 2012-Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Teknokentler İncelemesi, Suny - Stony Brook Üniversitesi İnkübatorü (Kuluçka Merkezi) ziyaret edildi. Endüstri ile İlişkileri Yeniden Başlatma Programı [Strategic Partnership for Industrial Resurgence Program (SPIR)]. Küçük İş Geliştirme Merkezi (Small Business Development Center) 3. 10 Aralık 2012-Almanya Teknokent İncelemesi. Yapılan ön çalışmalar, yurt dışı ön heyet raporları, ulusal düzeyde yapılan görüşmeler, kalkınma planlarının incelenmesi ve teknolojik üretime verilen desteklerin artması, teknopark fikrinin gelişmesi için yeterli alt yapıyı oluşturmuştur. Bölgede kurulacak olan teknopark, diğer teknoparklardan farklı olarak «İleri Teknoloji, Uygulamalı Üretim Üssü» düşüncesiyle tasarlanmıştır. turuncudergi.com Bu alt yapılarının tamamlanmasının ardından, İvedik Organize Sanayi Bölgesi ve Yıldırım Beyazıt Üniversitesinin ortaklığında İvedik Organize Sanayi bölgesi sınırları içerisinde kurulan Teknopark Ankara130.000m2 kapalı alan inşaat alanı ve 2 etaptan oluşmaktadır. Bu alan içerisinde ArGe ofisleri, üretilebilir alanlar, sosyal alanlar, eğitim ve kuluçka merkezi, araştırma merkezleri, test laboratuvar merkezleri, ticari alanlar ve sosyal alanlar bulunmaktadır. Bölgenin, Sanayi bölgesi içerisinde yer alması Üniversite sanayi işbirliğini sanayi alt yapısıyla desteklemesi Bölgede farklı kümelenmelerin bulunması Bölgenin sosyal alanlar ve test laboratuvar araştırma merkezleriyle ekosistemi oluşturması Bölgede teknoloji yoğun ürünlerin üretilmesi Bölge içerisinde üretilebilir alanlara yer verilmesi Nanoteknoloji ve medikal teknolojileri anlamında tüm sektörlere hitap edecek test laboratuvar merkezinin kurulacak olması Bölge içerisinde Fen Bilimleri Enstitüsünün kurulacak olması Teknopark Ankara’nın diğer teknoparklardan farklı bir misyon ve vizyonla hareket ettiğini göstermektedir. Teknopark Ankara ile İvedik OSB’de faaliyet gösteren firmaların Ar-Ge yapan // Ankara İvedik Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü “Endüstriyel Tasarım ve Prototip Merkezine” kavuşuyor. Bu çalışmanın önemi nedir? Hazırlıklarınız ne aşamada ve faaliyete ne zaman geçecek? Küresel rekabetin giderek arttığı günümüz pazarlarında, ülkelerin endüstriyel tasarım, inovasyon, Ar-Ge ve teknolojideki gelişmişlikleri önemli bir aktördür. Teknolojinin vazgeçilmezi olan inovasyon ve endüstriyel tasarım bugün ileri teknolojinin en temel parçası olarak nitelendirilmektedir. Tasarım, hedef pazarın beklentilerine uyum sağlayan, bu beklentileri geliştiren, bir yandan da ürünü pazardaki diğer ürünler arasında seçilebilen niteliklerle donatan bir etkinliğe sahip olmakla birlikte, ürünün pazarda, toplumda ve kültürel ortamlarda benimsenmesini, kabul görmesini sağlayan bir kimliklendirme aracı olarak en önemli rekabet faktörüdür. Ülkemiz dış borçlarını azaltmak amacıyla endüstriyel ürünlerinin ihraç değerlerini ve katma değerlerini artırmaya çalışmakta, uluslararası pazarda yer edinmeye ve küresel ölçekte rekabetçi ürünler geliştirmeye çalışmaktadır. Günümüz endüstrisinin önemli etkeni olan endüstriyel tasarım; bilgi, bilim, teknoloji ile direk ilişki içerisindedir. Tasarım maliyetlerinin gerek prototiplendirme ürün haline dönüştürme maliyetlerinin yüksek olması sebebiyle ürün tasarımı süreci zorlu geçmektedir. Bu sürecin daha güvenli ve maliyetsiz bir şekilde geçebilmesi için bilgisayar destekli tasarım teknolojileri bu sürecin desteklenmesi ve ardından montaj, doğrulama ve test etme süreçlerine hakim olmak kaçınılmaz bir gerekliliktir. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 75 RÖPORTAJ RÖPORTAJ İvedik Osb Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Gültekin Teknoloji Transfer Ofisi’nin faaliyetlerini ve üyelerinin proje geliştirme çabalarını desteklemek üzere verilen yatırım ve sanayi desteklerini tanıtmak üzere Ar-Ge Destek Programları Kılavuzu hazırlanmış ve tüm bölge firmalarına dağıtılmıştır. 76 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 Bu anlamda sektörel ya da bölgesel ortak uygulama merkezlerinin kullanılması hem uluslararası rekabetin artırılması hem de maliyetler azaltılması açısından önem arz etmektedir. Teknoloji gelişmiş ülkeler, dış borçlarını azaltmak amacıyla endüstriyel ürünlerinin ihraç değerlerini artırmaya çalışmakta ve küresel ölçekte rekabetçi ürünler geliştirmeye zorlanmaktadırlar. Endüstriyel Tasarım ve Prototip Merkezi ile, Ankara’nın ileri teknoloji sektörleri arasında önemli bir yeri olan plastik, elektronik, tıbbi ve medikal cihazlar sektörlerinin Ar-Ge ve Ür-Ge ile yenilikçilik kapasitesinin yükseltilmesi, yüksek katma değer ve teknoloji odaklı ekonomik yapısının güçlendirilmesi, Ankara’nın bu alanda uluslararası standartlarda katma değeri yüksek ürün tasarımlarıyla kalite ve marka haline gelmesi, yapılan ürün tasarımlarının inovasyonun ve ticari faaliyetlerinin korunabilmesi için fikri ve sınai mülkiyet hakları danışmanlıklarının verilmesi amaçlanmaktadır. Merkezimiz de endüstriyel tasarım ve prototip hizmetinin yanı sıra tersine mühendislik hizmeti de verilecektir. Bölgede yapılan ihtiyaç analizi çalışmaları sonucunda firmaların ihtiyaçları ve sorunları arasında ilk sıralarda gösterilen bu ihtiyaç kurulacak olan bu merkezle karşılanmış olacaktır. 2014 yılın Teknoloji Transfer Ofisinin içerisinde yer alan Endüstriyel Tasarım Birimi tarafından 30 firmaya tasarım hizmeti verilmiştir. Bu talebine artması ve farkındalık oluşması sebebiyle merkez kurulması kararı verilmiştir. Ankara Kalkınma Ajansı Mali Destek programı ile kurulan merkezimiz 15 Aralık 2015 itibariyle faaliyete geçecek olup bu tarihe kadar her türlü alt yapı işlemleri tamamlanmış olacaktır. bölgenin ve Ankara’nın ihtiyacına göre tasarlanmış olan merkez tüm tasarım-prototiptersine mühendislik kavramlarını tek merkezden sağlaması nedeniyle ilk olma özelliğini taşımaktadır. // KOBİ’ler fikirlerini destekleyen AR-GE projelerini nasıl geliştirmelidir? İvedik OSB olarak firmaların Ar-Ge projelerine destek olmak ve fikirlerini geliştirmek amacıyla 2012 yılından beri çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmalar kapsamında firmaların sanayi, teknoloji geliştirmede öncü; ihracat ve istihdamda sürekli büyüyen bir yapıya sahip, kalkınmada öncelikli sorunlara etkin çözüm üreten ve bu hedefle eğitim danışmanlık faaliyetleriyle turuncudergi.com sanayicimize destek olarak Teknoloji Transfer Ofisi’nin faaliyetlerini ve üyelerinin proje geliştirme çabalarını desteklemek üzere verilen yatırım ve sanayi desteklerini tanıtmak üzere Ar-Ge Destek Programları Kılavuzu hazırlanmış ve tüm bölge firmalarına dağıtılmıştır. Yeni fikir geliştirme çalışmalarında üreten, geliştiren ve yeni fikirlerle sürekli iletişim halinde olunmalıdır. Bunun için fikrin temel amaçlarının çok iyi bir şekilde anlaşılması gerekmektedir. Oluşturulacak olan fikirlerin ana amaçları basit şekilde basit ve net şekilde ortaya konulmalıdır. Fikrin proje dönüştürülmesi ve gerçekleştirilmesi için Ar-Ge, inovasyon, iş geliştirme ve yenilik mantık çerçevesinde tutarlı bir şekilde fikrin geliştirmesi sürecinde oturtulması gerekmektedir. Proje çalışması yapıldıktan sonra gerçekleştirilecek faaliyetler ile elde edilecek çıktılar, Ar-Ge çıktıları olacaktır. Proje fikrinin ortaya çıkmasından sonra projenin amacı hedefleri çıktıları ve uygulama adımları tanımlanmalıdır. Bunu geliştirmek için teknik Pazar, ihtiyaç ve üretim ön araştırması yapmak gerekmektedir. Projenin tanımlanması sonucunda proje ile iliği tüm detayların ortaya çıkarılarak fon kaynağı sağlayan kurumların tarafından değerlendirmeye alınması için proje metninin ve bütçesinin destek alınacak kurumun talepleri neticesinde bilimsel nitelikte eksiksiz biçimde hazır hale getirilmesidir. Proje hedefleri amaçları ve projenin bütçesi bu hazırlık ve yazım aşamasında değerlendirilir. //Yönetim olarak 2023 perspektifinde bölgesel stratejileriniz nelerdir? turuncudergi.com İvedik OSB Yönetim Kurulu olarak büyümeye ve üretkenlik hedeflerine uluşmak için ülkemizin 2023 yılı hedefine bağlı kalarak bölgesel güçlü ekonomisi ile sağlam adımlarla ilerlemeye devam etmektedir. Yönetim olarak bölgesel ekonomik performansın rekabetçi üstünlüğünü belirleyen ana etkenlerden en önemlisinin iş geliştirme ve dolayısıyla teknolojik ve inovatif gelişme olduğunun bilincindeyiz. Bu bağlamda üyelerimizin bölgemizde yeni teknolojiler edinmesi ve geliştirmesini sağlamak için teknolojiye bağlı olarak yapılacak yatırımların her açıdan desteklenmesini sağlayacak biçimde teknoloji geliştirme stratejileri oluşturmaktayız. Bu stratejimizin bir parçası olarak Türkiye’nin ilk uygulamalı teknopark projesi Teknopark Ankara’yı hayata geçirdik. Sadece ülkemizin değil bu coğrafyanın teknolojik başkenti olacak Teknopark Ankara bir alanda ilkleri bünyesinde bulundurduğunu belirtmiştik. Teknopark Ankara’nın faaliyetine başlamasının ardından bölgede ihtiyacı ortaya çıkacak olan akademik alt yapı için bölgede Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler Enstitüsü kurulacaktır. Büyümenin ve gelişimin ruhunu oluşturacak olan toplumdaki üretken ve üreticiler öğrenciler inovasyona katkı sağlayan bilim insanları girişimciler yatırımcılar araştırmacılar doktora öğrencileri teknisyenler ile birlikte kurulan Teknopark Ankara’dan sonra orta vadeli hedef tüm bölgenin yani 3milyon metrekare üretim yapılabilir inşaat alanlı İvedik OSB Ar-Ge Vadisi’ni hayata geçirmektir. Teknopark Ankara’nın faaliyetine başlamasının ardından bölgede ihtiyacı ortaya çıkacak olan akademik alt yapı için bölgede Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler Enstitüsü kurulacaktır. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 77 PSİKOLOJİ PSİKOLOJİ DERT BENDE DERMAN NERDE “Gönüllerimizde bulunan ve bizi rahatsız eden gamlar, kederler hep bizdeki sahip olma hırs ve tamahının fırtınasının kaldırdığı tozdan meydana gelir. Bu kökümüzü söken kederler, ömrümüzü biçen orağa benzerler. RUKİYE KARAKÖSE Marmara Üniv. Öğretim Görevlisi D Klinik Psikoloji Uzmanı ert bende derman sende, aşk bende ferman sende…” Çok sevilen/sevdiğim bir şarkıdır. Şarkılar da zaten genelde dertten, ayrılıktan, sıkıntılardan bahseder. Malum, hepimizin dertleri var. Dertsiz kimse yok gibi… Buddha diyor ki; “Yaşamak, acı çekmektir. Doğum, yaşlılık, hastalık, ölüm; sevdiğine, dileğine kavuşamama ya da sevmediğinle birleşme hep acı çekmektir. Kısacası, kişiliğin ilk temeli, acı çekmektir.’’ Bu gerçek ortaya konduktan sonra acının nedenleri araştırılır. Buddha’ya göre acı çekmenin nedeni, istekler ve tutku 78 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com dolu bekleyişlerdir. Dertlere bakış açısı değiştirilmeli. Onlarla iyi geçinilmeli ki yaşamak bir ceza haline gelmesin. Mevlana ise bunu şöyle izah eder: “Gönüllerimizde bulunan ve bizi rahatsız eden gamlar, kederler hep bizdeki sahip olma hırs ve tamahının fırtınasının kaldırdığı tozdan meydana gelir. Bu kökümüzü söken kederler, ömrümüzü biçen orağa benzerler. “Böyle mi olacak, şöyle mi olacak” gibi düşünceler de şeytanın gönlümüze düşürdüğü vesveselerdir. Bil ki her sıkıntı ve hastalık ölümden bir parçadır. Eğer çaresi varsa, ölümün bir parçasını kendinden kov! Madem ki ölümün bir parçasından bile kaçamıyorsun; Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 79 PSİKOLOJİ Aylık Kadın ve Yaşam Dergisi Turuncu Dergi 2015 Yılı Abonelik ”Gamlar, kederler hep bizdeki sahip olma hırs ve tamahının fırtınasının kaldırdığı tozdan meydana gelir.” Mesnevî, c. I, b. 2296-2303 80 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 heva ve hevesi bırakamıyor, bir takım vesveselerle adeta hasta oluyorsun, bil ki onun hepsini, yani ölümü bir gün başından aşağıya dökecekler! Eğer ölümün bir parçası sana tatlı geliyorsa; ölünce Allah’a kavuşacak olma düşüncesi seni sevindiriyorsa, bil ki Allah ölümü de sana tatlılaştırır. Dertler ölümün elçisi olarak gelirler. Ey kendini beğenmiş kişi, ölümün elçilerinden yüz çevirme, onlarla iyi geçin ki ölüme de alışmış olasın. Tatlı bir hayat süren, refah içinde yaşayan kimse sonunda acı ölür. (Çünkü alışılmış şeylerden ayrılması güç olur). Bedenine tapan, yani nefsinin her arzusunu yerine getiren, canını kurtaramaz. Nasıl ki koyunları kırdan sürer getirirler; hangisi daha besili ise onu keserler.” Dünyanın dertsiz, tasasız bir yer olabileceği varsayımından hareketle, insan başına gelen sıkıntılara aşırı tepki verir. Bir yere kadar üzülmek, sıkıntı hissetmek normaldir evet… Ancak bizler, sanki hal-i hazırdakinin aksi mümkünmüş gibi, sanki dertsiz sıkıntısız bir dünya hayatı olabilirmiş gibi başımıza gelen sıkıntılara, yolumuzu kesen eşkıya muamelesi yapıp fazlaca bozuluyoruz. Üzüldüğümüze üzülüyor, kaygılandığımız için yine kaygılanıyor, sıkıldığımızdan dolayı yine sıkılıyoruz. “Her şey beni bulur, benim yüzüm gülmeyecek mi, bir gün görmeyecek miyim?” diyerek içimizde sitemler büyütüyoruz. Halbuki bu dertler, dünya hayatının geçiciliğine ve tat vermeyen, kişiyi öte aleme hazırlayan doğasına dikkat çekmektedirler. Bu sıkıntı ve kederler, hayatı ve ölüm gerçeğini ve ikisi arasındaki akışı daha net kavramamız için konmuş trafik işaretleri, yön levhaları gibi okunabilir. İşaretleri iyi okuyup, kaybolmadan menzile varabilmek dileğiyle… turuncudergi.com Her ay güncel konularda en yetkili isimlerle yaptığımız röportajlar, alanında uzman yazarlarımızın ele aldığı dosya konularının yanı sıra kitap, film, mutfak kültürü sayfalarımızla evlerinize konuk oluyoruz. Yıllık Sadece 85¨ Bizi Sosyal Medyada Takip Etmeyi Unutmayın! turuncudergisi.blogspot.com facebook.com/turuncukadindergisi twitter.com/turuncudergisi instagram.com/turuncudergisi www.turuncudergi.com e-mail: info@turuncudergi.com MUTFAK KÜLTÜRÜ Kış Aylarının Vazgeçilmezi: BALKABAĞI CHEF AYŞENUR E aysenur@turuncudergi.com kim ayından itibaren tezgahlarda yerini alan balkabağı, kış aylarının vazgeçilmezi olup, sağlıklı ve lezzetli meyvelerden birisidir. Muhteşem sarı rengi, sevimli şekli ve harika tadı ile kış boyunca sofralarımıza her anlamda renk katar. Bal kabağını hem tatlı olarak hem de diğer yemeklere katarak kullanabilirsiniz. Böylece lezzetli, besleyici ve sağlıklı bu besinden daha fazla yararlanabiliriz. Baharatlı Balkabağı Çorbası malzemeler H 1 adet büyük boy kuru soğan (portakal büyüklüğünde) H 1 adet orta boy havuç H 2 diş sarımsak H 2 dilim soyulmuş balkabağı (kavun dilimi boyutlarında) H 2 adet kuru defne yaprağı H 4 yemek kaşığı zeytinyağı H 1 çay kaşığı tuz, karabiber H ½ çay kaşığı kimyon H 5 su bardağı tavuk suyu H 2 su bardağı ılık su Balkabaklı Köfte Yahnisi malzemeler H 4 dilim tatlı balkabağı H 2 adet kuru soğan H 100 gr tereyağı H 2 yemek kaşığı toz şeker H 2 çay kaşığı tuz H 4 yemek kaşığı kuru reyhan H 5 su bardağı sıcak su Köfte İçin; H 500 gr az yağlı dana kıyma H 1 su bardağı iri pilavlık bulgur H 2 çay kaşığı tuz, karabiber, kimyon H 1 adet büyük boy kuru soğan H 3 yemek kaşığı un HEM TATLILARDA HEM YEMEKTE MUHTEŞEM SARI 82 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com l Köfteyi yapmak için; kıyma ve yıkanıp süzülmüş bulguru erin bir kaba koyun. Tuz, karabiber, kimyon ve rendelenmiş soğanı ilave edip sıkıca yoğurun. l Yoğurduğunuz harçtan kiraz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın. Bu şekilde hazırladığınız misket köfteleri un serpilmiş bir tepside biriktirin. Diğer taraftan balkabağı dilimlerini kuşbaşı et formunda küp küp doğrayın. l Soğanları incecik yemeklik doğrayın. Yağı ve soğanları geniş bir tencereye koyup orta ısılı ateşte, karıştırarak 5 dakika kavurun. l Soğanların üzerine bir sıra kabak, bir sıra köfte koyun. Aralara tuz, şeker ve reyhanı paylaştırarak malzemeler bitinceye kadar aynı sırayı takip edin. Üzerine sıcak suyu gezdirip tencerenin kapağını kapatın ve orta ısılı ateşte kaynatın. Kaynamaya başlayınca ocağın altını kısın ve kısık ateşte kabaklar yumuşayıncaya kadar pişirip ocaktan alın. Sıcak sıcak servise sunun. l Öncelikle, kuru soğanı soyup yemeklik doğrayın. Havucu soyup, iri kuşbaşı et formunda dilimleyin. Diğer taraftan, kabukları soyulup, çekirdekleri ayıklanmış iki dilim ince balkabağını da iri kuşbaşı et formunda doğrayın. l Sarımsakları dövüp, bir kenarda bekletin. Şimdi geniş bir tencereye, zeytinyağıyla beraber kuru soğan, havuç ve dövülmüş sarımsakları aktarın. Orta ısıdaki ateşin üzerinde sürekli karıştırarak 5 dakika kadar kavurun. l Üzerine, doğranmış balkabakları ve defne yaprağını hemen ekleyerek, 7-8 dakika, ara sıra karıştırarak, sebzeler hafifçe yumuşayıncaya kadar pişirin. Son olarak, tavuk suyu, ılık su, tuz, karabiber ve kimyonu tencereye ekleyin. l Eğer tavuk suyunuz yoksa 7 bardak sıcak suyla beraber 1 veya 2 adet tavuk suyu tableti kullanabilirsiniz. Orta ısılı ateşte, ara sıra karıştırarak 30-35 dakika pişirin. l Ocaktan alınca içindeki defne yapraklarını çıkarın. Çorba henüz sıcakken el blendırıyla ya da mutfak robotuyla ezerek püre haline getirin. l Servise sunmadan önce içine hazır süt kremasını ekleyip ısıtarak sıcak hale getirin. İsterseniz üzerine kırmızı pul biber gezdirip. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 83 MODA MODA BUGÜN NE GiYMESENiZ Kadınların en büyük yanılgılarından biri de ‘ben bunu beğendim, alıyorum’ dur. Her beğendiğiniz gömlek ya da pantolon acaba size yakışacak , sizi ifade edecek mi? Hatırlayın, slim fit giyinmek moda oldu olalı zayıfı kilolusu tüm kadınların üzerinde bedeni boğarcasına saran o biçimsiz pantolonlardan var. Alışveriş yapmadan önce biraz düşünün; ben kimim, hangi coğrafyada yaşıyorum, nasıl görünmeliyim, kırmızı çizgilerim neler ve bu konuda muhataplarım kimler? .. Lafı daha da uzatmadan konu ile yakından ilgili, bu işe fazlaca kafa yormuş biri olarak naçizane şunları önereceğim; n Lütfen spor yapın. Kostümünüzden önce bedeninizi güzelleştirin. Ve asla vakit yok demeyin. Bu , işi tembellikle açıklayamadığımız için kendimize söylediğimiz gerçekçi bir yalan yalnızca. Fit bir vücut FİLİZ YETİM G (Başkasına değil Kendine Bak ) iyinmek, örtünmek, güzel olmak, şık olmak, kaliteli olmak , kendin olmak, doğal olmak … Giyinmek ile ilgili günümüz kadınlarının ilk ve son muhatapları yine hemcinsleri yani kadınlar. Beğenme ve beğendirme eylemlerinin rekabete dönüştüğü şu günlerde kadınlar giyinme konusunda yörüngeden oldukça uzakta. Sokaklarda aynısının tıpkısı, biraz farklılaştırılmışı, çok benzeri giyimli milyonlarca kadın dolaşıyor. Caddede bir banka oturup gelen geçeni izlediğinizde, özgün, doğal kendisi gibi giyinmiş pek az kadın görürsünüz. Açık bir şekilde bir ‘ giyinme kirliliği’ söz konusu. 84 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com iyi bir askı demektir. n Cilt bakımına ve temizliğine önem verin. Bakımsız ölü görünen, yorgun bir cilde istediğiniz makyajı yapın finalde kazanç başarısızlık olacaktır. n Ağız bakımına önem verin ve yapılması gerekenleri asla ötelemeyin. Öncelikle fiziksel sağlığınız ardından da ruhsal sağlığınız için temiz dişler iyi gülüşler demektir. n Giyinirken kim olduğunuzu hatırlayın ve doğallıktan uzaklaşmayın. İyi giyinen birini yalnızca giyindikleri için beğenmezsiniz! Onda sizi çeken aslında başka hususlar vardır? Kendidir örneğin. Kendi üslubuyla kendini ifade etmiştir ve giydiklerini kendisine yakıştırmıştır. n Yine giyinirken hangi gün olduğuna, günün hangi saati olduğuna dikkat edin. Yani sabah işe giderken akşam davete gidiyormuşçasına giyinmeyin. Ya da yine sabah işe giderken hafta sonu çayırda çimende yürüyüşe çıkmışçasına giyinmeyin. Gün ve saat hangi duyguyu, hangi durumu ifade ediyorsa ona göre giyinin. Duygu durum kargaşası yaşatmayın kendinize ve bizlere. n Son olarak taklitten kaçının! Burada kastımız başkasından beğenip kendinize bir şeyler katmak değil. Birebir aynısı olmamaktır. Siz o değilsiniz ve o da siz. Ayrı bünyeler ayrı kişilersiniz. Asla kimsenin taklidi olmayın. GÜZELLİK,güzel görmek ve güzel hissetmekle mümkündür.Çevremize ve kendimize güzel bakmayı başarabildiğimizde ‘’BEN’’ olabilmeyide başaracağız.. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 85 Ted Baker TERZİDEN TERZİDEN MARSALA ASALETİ HERYERDE Eugenia Kim M AİDA ÜSTÜN arsala rengi birçok tasarımcı tarafından 2015 sezonunda kullanıldı. “Marsala aklımıza, bedenimize ve ruhumuza işleyerek bizde güven ve istikrarı yaşatıyor. 2015 sonbahar ve kış aylarında hem kadınlar hem de erkekler tarafından kullanılabilecek. Rengin güzelliği her cilt rengine uygun ve güzel görünüyor. Zenginlik ve dolgunluk getiren bu renk kırmızı-kahverengi karışımı ile her parça ile uyum sağlıyor. Nasıl bir parça olursa olsun bu renk lüks getirir. Marsala ve siyahın kullanılması ikiside koyu renkler olsa da kontrast oluşturarak ilginçlik sağlıyor. Thomas Mayer Stella Mccartney Burberry Mr&µrs İtaly Red Valentino Proenza Fendi Mavi Etkisi taylar Adrienne Landau Balegencia Kürk de Sonhabar- Kış sezonunun olmazsa olmazı kürk birçok parçada kendine yer buluyor. Yani kürk, kışın tek kelimeyle hakimi. Kürk manto ve kabanların yanı sıra, kürk yakalar, kürk kollar, kürklü şapkalar, kürk detaylı çantalar ve ayakkabılar öne çıkıyor. Kış mevsiminde üşümek istemiyorsanız tercihleriniz kürklerden yana olmalıdır. Gyvenchy Marni Thompson Gucci Chole Rochas 86 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 Dsquared turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 87 Alexander Mcqueen Talitha TERZİDEN Junya Watanabe Dolce&Gabbana Gyvenchy Philip Lim Mavi Etkisi rin Chole Pele Michael Kors Burberry Anna Sui Pelerinin yazın ve kışın da rahatlıkla kullanılabilen bir model olması, bu kadar yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bu kış montlar atılarak pelerinler kullanılmaya başlanmıştır. Pelerin rahatlığı ile klasik ve günlük kullanım için de kullanılabilmektedir. Doğru pelerin tercihi yapıldıktan sonra her türlü kıyafet ile rahatça kombinlenebilir. Dolce&Gabbana Dolce&Gabbana Alexander Mcqueen Burberry 88 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 Missioni turuncudergi.com Mavi Etkisi rian Victo Roberto Cavalli Kraliçe Victoria döneminden esinlenen modacılar lüks, gösteriş ve ihtişamı geri getirdiler. 1900′lerden, 1910′lu yıllara kadar süren Victorian ve Edwardian modası geri dönüyor. Direk tüm tarzıyla olmasada kullanılan gömlek yakalarında yada kumaşlarla kendini hissetirecek. Yüksek boyunlu fırfır detaylı bluzlara bu sezon gardrobunuzda yer verebilirsiniz. Alaia Dolce&Gabbana Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 89 BEDESTEN BEDESTEN EMİNE BÜYÜKKAYMAZ emine@turuncudergi.com E skiye olan özlemi dekorasyona en iyi şekilde uyarlayan akımlardan biri de retrodur. “Geçmişe yönelik, geçmişe ait, geçmişi de kapsayan” anlamlarına gelen kültürel olarak eskimiş ya da modası geçmiş bir akımın yeniden popüler hale gelmesini ifade eder. Günümüzün bize geçmişten kesitler sunan retro akımı, modadan dekorasyona pek çok alanda etkisini hızla arttırıyor. Siz de geçmişten referans alan bu dekorasyon trendini yaşam alanlarınıza taşıyabilirsiniz. RETRO iLE GEÇMiŞi EViNiZDE YAŞAYIN! 90 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 91 BEDESTEN S on yıllarda çok fazla kullanılan bu stil sayesinde evlerde rengarenk bir etki yaratılıyor. Özellikle retro tarz döşenmiş pek çok eve rastlamak mümkün. Canlı renkler ile eski zamanların mobilya, aksesuarlarının bir araya gelmesine retro tarz denilmektedir. Fakat bu tarzı uygularken dikkatli olmak lazımdır. Fazlası abartılı ve rahatsız edici bir etkiye sahip olabilir. Eskilerden kalma metal bir masa, sandalyeler ve kilimler ile yaratılan etki dikkat çekicidir. Yukarıdaki resimde görüldüğü gibi bu tarz çok sade bir uygulamadır. Koyu mavi, pembe ve bordo renklerin hakimiyetinde bir kontrastlık yaratılmış ve bakınca ahşap etkisini de fark ediyorsunuz. 92 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 93 ARAŞTIRMA ARAŞTIRMA Sİnema, kİtlelerİ etkİlemede nasıl bİr araç olduğu kavranıldığından bu yana, egemen güçlerİn elİndedİr Dünya savaşları tarİhİ, sİnemanın propaganda tarİhİyle neredeyse eş zamanlıdır SANAL S inemanın kitleleri etkilemede nasıl bir araç olduğu kavrandığından bu yana, egemen güçlerin elindedir. Özellikle emperyalist güçlerin siyasetlerini kitlelere ulaştırmada, halkı kendi istedikleri doğrultuda eğitme ve yönlendirmede en önemli araçlarından biri olmuştur. Piyasada olan filmlere baktığımızda, aslında egemen sınıfların SAVAŞLAR VE 94 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com kitleleri uyutmak ve ne yönde etkilemek istediklerini kolaylıkla görebiliriz. Sinema, (şimdi burada yalnızca sinemadan değil, televizyon filmlerinden de söz etmek gerek. Zaten aradaki fark giderek siliniyor. Birçok sinema filminin yapımcılığını TV kuruluşları üstleniyor; hemen her sinema filmi sinemalarda gösteriminin hemen ertesinde televizyonlarda da gösterime giriyor!). Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 95 ARAŞTIRMA ARAŞTIRMA S loganı bol açık propaganda filmleri dışarda tutulduğunda bu etkileme işi dolaylı yollardan hissettirilmeden yapılmakta; beyinler “iki saat hoş vakit geçirme” adı altında yıkanmaktadır. Popüler ve yapımı hayli yüksek bütçelere mal olmuş filmler de kendi mevut düzenlerini mümkün olan en iyi, en adil, en güzel düzen olarak göstermekte; o düzene yönelen ve yönelebilecek tehditleri de mümkün olduğunca “kara, kötü” göstermeye çalışmaktadır. Toplumun o anda egemen olan (ve aslında egemen sınıfın görüşleri/yargıları olan) görüş ve yargıları, filmlerde bir ayna gibi yansıtılmakta, yeniden üretilmektedir. Sinema ve TV üzerinden seyirciye ulaşmak, gerçekte bu araçların mülkiyetini elinde tutan tekellerin kontrolündedir. Onların kontrolünden geçmeyen ve zararsız görülmeyen bir filmin geniş kitlelere ulaşma şansı neredeyse hiç yoktur. Arada bir seyirciye sunulan ve toplumdaki kimi yanlışları teşhir eden, insanlar arası sevgiyi, hoşgörüyü vb. anlatan filmlerin de temel işlevi sonuç olarak, topluma eleştirici yaklaşan kesimlerin taleplerine cevap vermektir ve bu toplumda çok sesliliğin olduğunu, demokrasinin olduğunu, “sanatsal özgürlüğe ve yaratıcılığa 96 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 sınır konmadığını” vb. göstermektir. Yani bir anlamda şişen bir toplumun gazını almaktır. Sinema ve film denince akla öncelikle Amerikan sineması/Hollywood gelir. Bu gayet anlaşılır bir şeydir de... Çünkü en büyük stüdyolar, en zengin film şirketleri, en büyük dağıtım şirketleri ABD’dedir. Dünya sinema pazarının şu andaki kesin egemeni ABD’dir. ABD sinemasının savaş konusunda değişik dönemlerde piyasaya sunduğu filmler, gerçekte her dönemde ABD’nin o andaki siyasetinin bir yansımasıdır. Örneğin İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD’de çekilen savaş filmleri, Nazileri insanlık düşmanı, kaba saba, çoğu aptal olarak gösterir; buna karşın ABD’li ler, Fransızlar, İngilizler ve hatta yer yer Ruslar, (1942 den sonra kurulan Anti-Hitler Koalisyonu’nda Ruslar da ‘iyi insan’ katına yükselmişti!) haklı bir davanın savunucusu olarak, her davranışları soylu olarak gösterilir. Tabiî ki Nazilerin yaptıkları insanlık suçudur ama savaş ve diktatör denince sadece Hitler mi akla gelecektir. Savaş döneminde, Nazizm baş düşmandır. Filmlerde komünizm ve komünistler henüz öcü olarak gösterilmemektedir. ABD’nin bu dönemdeki savaş filmleri, yığınları Nazizm’e karşı savaşın haklılığı konusunda eğitmenin aracıdır. turuncudergi.com Savaşın hemen ertesinde bilindiği gibi Anti-Hitler Koalisyonu dağılır. Soğuk savaş dönemi başlar. Komünizm “batının değerlerini tehdit eden, özgürlük ve demokrasiyi tehdit eden baş düşman” haline gelir. ABD’de ve bütün kapitalist dünyada komünist öcü tarafından işgal edilme histerisi başlar. Bu histeri sinemaya önce dolaylı bir biçimde çoğu başka dünyalardan gelen böcek tipi yaratıkların dünyayı işgal etmeye çalıştığı ve kahraman dünyalıların (tabii işgal edilen ülke hep ABD, dünyayı kurtaran da yine hep ABD’lilerdir) sonunda böceklerin işgalini kahramanca direnişle kırdığı “bilim kurgu” filmleri biçiminde yansır. Bu histerinin 50’li yılların başlarında ABD’deki uç noktası McCarthy dönemi diye adlandırılan dönemdir. Bu dönemde Hollywood’da da bütün toplumdaki “cadı kazanı” kaynatılır. Onlarca Hollywood emekçisi, yetenekli oyuncular, rejisörler, senaryo yazarları vb. “Antiamerikan Faaliyetleri İnceleme Komisyonu”nda sorgulanır; birçoğu komünist oldukları gerekçesiyle veya yalnızca “susma hakkını kullanarak komisyona yardımcı olmama” gerekçesiyle yasaklı hale getirilir. (Bu konuda bkz. “Üye misin, Üye miydin?”, H.Keil, İnter Yayınları, Temmuz 1990, İstanbul). Daha sonra doğrudan komünistleturuncudergi.com rin astığı astık, kestiği kestik, suratları hiç gülmeyen, insanlıkla alakaları olmayan tipler olarak gösterildiği “casusluk” filmleri girer devreye. Bu bağlamda en popüler olan James Bond ve diğer casusluk filmlerinde, dünya egemenliği kurmak isteyen bir “caniler örgütü”nün arkasında hep Rusya karşı casusluk teşkilatı KGB’nin şahsında, Hollywood’un kafalara yerleştirdiği komünist öcüler vardır. 60’lı yılların ikinci yarısına kadar piyasaya sürülen savaş filmlerinde de esasta hep ABD’nin yürüttüğü tek haklı savaş olan İkinci Dünya Savaşı’nın çeşitli cephelerinde ABD askerlerinin kahramanlıkları hikâye edilir. ABD hep iyinin, doğrunun savunucusudur! İkinci Dünya Savaşı’nda 20 milyon insanını kaybeden Sovyetler Birliği sanki yoktur; savaşı ABD yalnız başına (birazcık İngiliz ve Fransız yardımıyla) kazanmıştır. ABD’nin başını çektiği Kore’ye saldırı savaşı da sinemada yansımasını, kötü komünistlerin ABD askerlerince perişan edildiği, demokrasinin kurtarıldığı hikâyelerin anlatıldığı ikinci sınıf Hollywood ürünlerinde bulur. Bu arada yetenekli ve ünlü rejisörlerin (Örneğin J. Frankenheimer) çektiği, ünlü oyuncularla (Frank Sinatra, L. Olivier vb.) çevrilmiş usta işi filmlerle de, “komünistlerin beyin yıkama yöntemleriyle” insanları nasıl kandırdıkları, buna karşı dikkatli olmak gerektiğini anlatan filmlerle de ideolojik savaş yürütülür. Bütün bu filmler; ABD’nin başını çektiği dünya iyisi ilan edilen! “özgürlük ve demokrasi” cephesinin, kötü ilan edilen! komünizm tarafından tehdit edilmesi halinde yürütülecek olan savaşların haklı olduğu bilincini kitlelere taşımanın aracı, bu anlamda savaşların ideolojik hazırlığının en önemli parçalarıdır. Yani anlayacağımız bu iş öylesine başlamış değildir. Dünya savaşları tarihi, sinemanın propaganda tarihiyle neredeyse eş zamanlı olarak başlamıştır desek abartmış olmayız. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 97 ARAŞTIRMA ARAŞTIRMA B ütün dünya için kötü olsa da, savaş yıllan Hollywood için iyi! zamanlardı. Amerika’nın bir anda dünya savaşının içine girmesiyle, Hollywood’un sosyal, ekonomik ve endüstriyel anlamda kaderi bir gecede değişti. Devlet, “ulusal sinema”yı halk ve askerlere propaganda yapan, oyalayan, bilgi sağlayan ve ahlak dersi veren ideal bir kaynak olarak görüyordu. Bu nedenle Pearl Harbor bombardımanından sonraki bir yıl içerisinde yapılan tüm filmler savaşla ilgilidir. Stüdyolar ülke endüstrisi üzerindeki etkilerini yeniden ilan ederek, rekor seviyedeki gelirlerin keyfini çıkarırlarken savaş için gösterilen çabalarda çok önemli rol oynuyorlardı. Avrupa’da film yapımı, düşmanlardan dolayı zor durumdayken, 1940’ların Amerikan film endüstrisi inanılmaz derecede üretken, zengin ve güçlü konumdaydı. Filme ilginin Büyük Ekonomik Buhran’dan önceki artışa ulaşmasıyla, Hollywood film yapımı 1943-46 arasında zirvedeydi. Beş büyük stüdyo, yıl içerisin- 98 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 deki film sayılarını 50’den 30’a indirerek, gösterimleri daha uzun süreli, daha büyük üzerinde yoğunlaşmaya başladılar. Sinema; kitlelere, uzun çalışma saatleri sonrasında, dünyadan aldıkları olumsuz haberlerden, hayatın zorluklarından uzak, kolay, ucuz ve ulaşılabilir bir kaçış yolu sunuyordu. Western’ler, renkli müzikaller ve sofistike komediler en iyi sakinleştiricilerdendi. Güncel filmlere bir yanıt olarak, ganster ve gerilim gibi benimsenmiş olan türlerde Naziler veya işbirlikçiler, karanlık karakterlerin yerini alıyordu. Fakat savaş dönemindeki sinema izleyicisi, Casablanca (1942) ve Bayan Miniver (1942) gibi oldukça popüler filmlerle de yüceltilmek istiyordu. 60’lı yılların başlarında Küba Krizi sonrasında tepe noktasına çıkan soğuk savaş, Hollywood’da yansımasını savaş filmleri ve casusluk filmlerinin artması, ABD ordusuna övgü dizen filmler. Ardından ABD’nin Uzakdoğu’ya çıkarması, Vietnam Savaşı gelir. Hollywood önceden üzerine düşen görevi yerine getirmiş, eğer öcü komünistler önlenmezse, bütün “hür dünya”nın domino taşları gibi birbiri ardından düşerek komünistlerin eline geçeceğini kafalara kazımıştır. (Kuşkusuz yalnızca sinema değil, tüm yazılı, sözlü, görsel medya da bu konuda görevini yerine getirmiştir.) turuncudergi.com Vietnam Savaşı, ABD için tam bir bozgun olur. Hollywood’un John Wayne’li “Yeşil Bereliler” filmi de, Vietnam Savaşı’na karşı ABD’de ve bütün dünyada gelişen tepkilerin önünü alamaz. Benim aklımda en çok kalan görüntülerden biri olan ünlü boksör Muhammed Ali’nin Vietnam Savaşına gitmeyi reddetmesi ve bu yüzden yargılanmasıdır. Çünkü o yıllarda savaşa çağrılan herkes silah altına girmek zorundaydı. Muhammed Ali “Ben suçsuz insanları neden öldüreyim” diyerek o dönemde vatan hainliği ile suçlanmasına rağmen tarihe geçmiştir. Vietnam’da yürütülen savaşta ABD’nin haksızlığını bizzat yaşayan, bir çoğu sakat olarak ülkesine geri dönen çok tanık vardır. Bütün dünyada ABD emperyalizmine karşı, özellikle de Vietnam Savaşı’na karşı hareketler gelişir. Hollywood’un ve onunla birlikte ABD toplumunun buna karşı cevabı, birkaç yıllık suskunluktan sonra genel olarak savaşın çılgınlık olduğunu anlatan “ ” (Francis F. Coppola), “Deer Hunter” ( Geyik Avcısı / Michael Cimino), “Günaydın Vietnam” gibi kimi “eleştirel” filmler olur. Yani Hollywood toplumda genel hale gelen, “Acaba biz yanlış mı yaptık?” sorusuna, savaşın kendisinin turuncudergi.com bir çılgınlık olduğunu, onun içinde My Lai Katliamı gibi katliamların da olabileceğini anlatan bir tavırla cevap verir. Aslında egemen olan düşünce yansımasını bulur. Savaş olacaksa, mümkün olduğunca “temiz” olmalıdır bundan böyle! Askeri hedefler vurulmalı, sivil halka fazla zarar verilmemelidir. Zaten ABD de bunu hiç yapmamıştır! Ama arada kazalar olmaktadır! Bundan sonra daha dikkatli olunacaktır. 80’li yıllar yumuşama yıllarıdır. Baş düşman komünistlerle ticari ve kültürel ilişkilerin sıklaştırılması ve “komünizmi” barış içinde satın alma yoluyla yıkma yıllarıdır. Savaş alanları Rocky filmlerinde olduğu gibi ringler; Rambo filmlerinde olduğu gibi Vietnam Savaşı’nın her yerde sürdürülmesi, Afganistan’da “iyi”lere yardım ve benzeridir. İnsanlığın genel çıkarları için komünist rejimlerle de belli işbirliği yapılabileceği vb. de işlenmeye başlanır. Gorbaçov iktidara geldikten sonra çekilen James Bond filmlerinden birinde KGB-CIA ve İngiliz Gizli Servisi ajanlarının, tüm dünyayı tehdit eden ve savaş çıkarmak isteyen bir caniler şebekesine karşı birlikte çalışması bunun tipik bir örneğidir. Sinema; kitlelere, uzun çalışma saatleri sonrasında, dünyadan aldıkları olumsuz haberlerden, hayatın zorluklarından uzak, kolay, ucuz ve ulaşılabilir bir kaçış yolu sunuyordu. Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 99 ARAŞTIRMA 1 980’li yılların sonunda, içten çoktan revizyonistleşerek çökmüş olan doğu blokunun yıkılması, 1991’de eski Sovyetler Birliği’nin resmen de kendi kendini lağvetmesi ile, artık yeni bir dönem başlıyordu: Bütün insanlığın kabul ettiği “insan hakları, demokrasi, özgürlük” gibi değerleri savunanlar ve bunlara karşı çıkma cüretini gösteren “terörist”ler! Bu ikincilerin, birinciler tarafından cezalandırılması (tabii bu cezalandırma işinde başı çeken dünya jandarması ABD olacaktı!) doğru idi! Ardından Irak’a karşı “uluslararası güç”ün ABD önderliğindeki savaşı geldi gündeme. Savaş, tarihin ilk “canlı yayın yapılan” savaşı oldu! Bütün dünya bu savaşı bir sinema filmi izler gibi izledi ekranlardan. Dünya kamuoyu savaşı tek merkezden servise sokulan, temizlenmiş resimler üzerinden güya canlı olarak yaşadı! Görülen neydi? Bağdat semalarında Irak uçaksavarlarının havai fişek görünümlü bombalamalarıydı aslında. Bugünün canlı savaş yayının hazırlıklarıydı bunlar. Saldırıya katılan uçakların havalanışı; pilotların başlıklarındaki kameralarla çekilen ve “akıllı” bombaların nasıl hedeflerini 100 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 ARAŞTIRMA bulduğunu gösteren ve yeni dönem çocuklarının video oyunlarından tanıdığı resimler! İnsan mı? Yok canım! Bu savaş “temiz savaş!”. Vietnam Savaşı’ndaki gibi yanan çocukların, beynine kurşun sıkılan Vietkong gerillasının resimleri gibi resimlerle insanları meşgul etmeye gerek yok! Bu savaşta “haklılar” zaten komando merkezlerinde düğmelere basıyor, “akıllı” bombalar da gidip önceden belirlenmiş hedefleri buluyor! Biz bunu daha önce bir yerlerde görmüştük! Evet, evet Hollywood’un “Yıldız Savaşları”nda! Tekniğin her şeyi belirlediği savaşlar dönemi! Tüm insanlığın, insanlık değerleri adına, insanlık dışında olanlara karşı savaştığı dönem! Sanki o oynayan çocuklar şimdi o uçağın pilotları oluyorlar ve düşmanı temizliyorlardı. Irak savaşı ertesinde, “uluslarası topluluk” - başını ABD’nin çektiği emperyalist batılı güçler anlayışı yeni düşman olarak “uluslararası cürüm şebekeleri”ni seçti. Hollywood’un bu döneme cevabı, insanlık adına ABD’nin yiğit(!) anti uyuşturucu polisinin uyuşturucu şeflerine karşı yürüttüğü savaşı hikaye eden “Kartel” ya da Arap köktencilere karşı bir Amerikalı kahramanın(!) yalnızca tek başına savaş kazandığı “Gerçek Yalanlar” gibi filmler oldu. Şimdi son dönemin en masraflı ve en popüler filmlerinden bazılarına ve bunların, örneğin Yugoslavya’da “kötüye”, “insanlık değerlerini çiğneyene” (Miloseviç) karşı, insanlık adına ABD’nin başını çektiği savaşla bağına bakalım: Bir savaş filmi: İndependence Day (“Bağımsızlık Günü”; 1997). Savaşılan düşman İkinci Dünya Savaşı ertesindeki “bilim kurgu” filmlerinde olduğu gibi “dünya dışı” yüksek teknolojili, ama ruhsuz ve çirkin mi çirkin, karabasan yaratığı olabilecek böcekler! Dünya’ya egemen olmak istiyorlar. Ve bütün insanlık -hangi ırktan, ulustan, dinden olursa olsun- tabii ki! ABD’nin önderliğinde birleşip bu insanlık düşmanlarını yok ediyor! ABD’nin Bağımsızlık Günü olan 4 Temmuz, “Dünya Kurtuluş Savaşı”nın günü oluyor! Bir başka savaş filmi: Starship Troopers (“Uzay Gemisi Askerleri”; 1997). Zaman oldukça uzak bir gelecek. Dünya ABD’nin globalleşmesi olmuş! Bir dünya devleti var. Dünyayı dış düşmanlara karşı korumak için askerlik en önemli ve en saygın meslek! Gençler askere gidebilmek için birbiriyle yarışıyor. Ama öyle herkes askere alınmıyor. Askere alınanlar toplumun en iyi eğitim almış, en yakışıklı, en güçlü, elit kesimi! turuncudergi.com Toplumda seçme hakkını elde edebilmek için en az 10 yıl askerlik yapmak gerekiyor! Düşman yine demir böcekler! Ruhsuz, öldürmek için öldüren -ne de olsa ABD’nin şimdi bütün insanlığın değerleri olmuş değerlerini tanımıyorlar- makinalar! Sonunda tabii yine kahraman Amerikan askerlerinin içinde en kahramanlarının kahramanlıklarıyla dünya kurtuluyor! Bir macera filmi: Air Force One (“Hava Kuvvetleri 1” -ABD başkanının uçağına verilen ad-; 1997). Şimdi Rusya’nın en ünlü mafya şefi olan ve elinde atom silahları bulunan bir “eski komünist” terörist, CIA-Rusya Gizli Servisi işbirliği ile tutuklanıyor. Onun “yoldaşları”, içinde başkanla birlikte başkanın uçağını kaçırıp rehine değiş tokuşu istiyorlar. Kahraman başkan bizzat kendi eliyle teröristleri hallederek “özgürlük ve demokrasinin” şantaj altına alınamayacağını gösteriyor! Bir savaş filmi: “Er Ryan’ı kurtarmak”. 1998 de çekilen bu film ABD nin yürüttüğü tek haklı savaştan bir episodla, ABD ordusuna, ve onun yürüttüğü savaşların haklı olduğuna olacağına övgü düzen bir film! Hepsi, ve daha sayılabilecek bir turuncudergi.com çok film, insani değerler adına ABD nin yürüteceği savaşların haklılığının propagandasını yapan filmler. Savaş için kitleleri hazırlayan filmler. “Bağımsızlık Günü”nde filmdeki başkan Thomas J. Whitmore askeri uçağına binip düşmana karşı kahramanca çatışmaya gitmeden, bütün insanlığa ve tabii en başta kahraman Amerikan askerlerine şu konuşmayı yapıyor: “Günaydın! Bir saatten kısa bir süre içinde bizim uçaklarımız bütün dünyanın diğer uçakları ile birleşecek ve insanlık tarihinin en büyük hava savaşını yürütecek! İnsanlık! Bu sözcük bizim için bugünden itibaren yeni bir anlam kazanmalıdır. Bizim aramızdaki ufak tefek sorunların bizi yiyip bitirmesine izin vermemeliyiz. Ortak çıkarlarımız bizim hepimizi bütünleştiriyor! Belki bugünün 4 Temmuz olması ve bugün bir kez daha özgürlüğümüz için savaşmamız kaderin bir cilvesidir! Bugün yalnızca zulme, baskıya, takibata karşı değil, yok olma tehlikesine karşı savaşıyoruz! Biz yaşama hakkımız için mücadele ediyoruz. Bugünden sonra -eğer yaşarsak- 4 Temmuz yalnızca ABD için bir kurtuluş ve bayram günü değil, bütün dünyanın bayramı olacaktır.” Film başkanı Whitmore’nin yerine, ABD’nin andaki başkanı Clinton’u; dünyayı yok etmek isteyen dünya dışı canavarların yerine, “insani değerleri çiğneyen” Sırp kasabı Miloseviç’i; yok edilmek tehlikesi ile karşı karşıya olan ve ABD önderliğinde kurtarılmayı bekleyen dünya yerine; Kosova Arnavut halkını koyun ve konuşmayı öyle okuyun! Ve yine Başkan Clinton’un Yugoslavya’ya karşı yürütülen savaşı gerekçelendirdiği konuşmaları bu konuşmayla karşılaştırın. O zaman söz konusu filmlerin gerçek hayatla bağını ve neye yaradığını görürsünüz! Kısacası normal hayatta söylenemeyen ya da satır aralarında gizlenen her şey sinema yoluyla aslında önceden tüm dünyaya arz ediliyor. Bunun için bir uzman olmaya da gerek yok. Sadece sinemayı bu gözle izlemek yeterli... KAYNAK: Yukarıdaki metin aşağıdaki kaynaklardan özetlenmiştir. Güney Kültür Sanat Dergisi- NİLÜFER YÜKSEL http://www.enternasyonalforum.net/makaleler/832-hollywoodsinemasinin-savas-hazirliginda-rolu-uzerine-notlar.html http://politikaakademisi.org/2015/04/21/hollywood-ve-soguk-savas/ http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/moduller_pdf/Amerikan%20Sinemas%C4%B1.pdf http://www.reitix.com/Makaleler/Hollywood-un-Savasa-Katkisi/ID=3506 Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 101 STEVE JOBS SİNEMA MACBETH Vizyon Tarihi: 11 Aralık 2015 Yapımı: 2015 - ABD Tür: Biyografi Süre: 122 Dak. Yönetmen: Danny Boyle Oyuncular: Kate Winslet, Michael Fassbender, Seth Rogen, Jeff Daniels, Sarah Snook Senaryo: Aaron Sorkin Yapımcı: Mark Gordon, Scott Rudin Vizyon Tarihi: 04 Aralık 2015 Yapımı : 2015 - İngiltere, Fransa, ABD Tür: Dram , Tarih Süre: 113 Dak. Yönetmen: Justin Kurzel Oyuncular: Marion Cotillard, Michael Fassbender David Thewlis, Paddy Considine, Jack Reynor Senaryo: Todd Louiso , Jacob Koskoff Yapımcı: Iain Canning, Emile Sherman 11. yüzyıl İskoçya’sında Kral Duncan’ın ordusunda general olarak görev yapan Macbeth, asilere karşı çok önemli bir savaş kazanmıştır. Savaştan hemen sonra karşılaştığı üç kahin kendisine kral olacağını söyler. Bu kehaneti aklından çıkaramayan Macbeth, hırslı eşinin de yönlendirmesiyle Kral Duncan’ı öldürür ve tahta geçer. Fakat Macbeth bununla yetinmeyecektir. Eline geçen güçle gitgide yalnızlaşan ve en yakın dostlarından bile şüphelenecek kadar paranoyaklaşan yeni Kral, kendisine engel gördüğü herkesi ortadan kaldırmaya kararlıdır. Shakespeare’in İskoçya kökenli General Macbeth’in hikayesini temel alan, dünya klasikleri arasına girmiş tiyatro oyunu Macbeth’in yeni bir uyarlaması olan film, iktidar için oynanan entrikaları, ihanetleri ve taht kavgalarını konu alıyor. Filmin yönetmenliğini Justin Kurzel üstlenirken başrollerinde Michael Fassbender ve Marion Cotillard yer alıyor. GÜLAY KURT ERTUĞRUL 1890 gulaykurt@turuncudergi.com SARMAŞIK Vizyon Tarihi: 04 Aralık 2015 Yapımı: 2015 - Türkiye Tür: Dram Süre: 104 Dak. Yönetmen: Tolga Karaçelik Oyuncular: Nadir Sarıbacak, Çağdaş Onur Öztürk, Osman Alkaş, Kadir Çermik, Hakan Karsak Senaryo: Tolga Karaçelik Yapımcı: Tolga Karaçelik 102 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 Bir armatör iflas eder ve o sırada seferde olan gemisindek mürettebat gemide mahsur kalır. Zira deniz hukuku gereği gemide kalmak zorundadırlar ve hiçbir yere kıpırdayamazlar. 5 gemici ve bir de kaptandan oluşan mürettebat bu huzursuz bekleyişte hiyerarşik güç mücadelesine girecektir. Gişe Memuru filmiyle dikkatleri çeken Tolga Karaçelik’in ikinci bağımsız projesinde senaryo da kendisine ait. turuncudergi.com Teknoloji devi Apple şirketinin kurucusu ve 20. yüzyılın dahi isimlerinden Steve Jobs’ın yaşam öyküsünü yeni bir perspektif ile beyazperdeye aktaran filmin yönetmenliğini Oscar’lı yönetmen Danny Boyle üstlenirken senaryo Oscar Ödüllü Aaron Sorkin’e ait. Filmde Apple’ın kurucusu Steve Jobs’a Michael Fassbender; Macintosh’un eski pazarlama müdürü Joanna Hoffman’a ise Kate Winslet hayat veriyor. Vizyon Tarihi: 25 Aralık 2015 Yönetmen: Mitsutoshi Tanaka Oyuncular: Masaaki Uchino, Kenan Ece, Shiori Kutsuna Tür Tarihi , Dram Ülke Japonya , Türkiye Film, iki ülkenin, Japonya-Türkiye, dostluğunu pekiştiren iki tarihi olayı anlatır. 1887 yılında Japon heyetinin İstanbul’u ziyaret etmesinin ardından Osmanlı firkateyni olan Ertuğrul Japonya’ya gider. Ertuğrul Japonya’dan geri dönmek için yola çıktığında ise kayalıklara çarpar ve 681 kişiyle sulara gömülür. Firkateynden yalnızca 69 kişi sağ kalır, yaralılar sahile ulaştığında Japon köylüler tarafından misafir edilirler. turuncudergi.com 103 KÜLTÜR SANAT SERGİ TİYATRO Gör/Bak/Deniz Plastik Sanatla Sergi Pera Mü r zesi Tarihi semt Beyo ğlu, Tepebaşı’nda 19 . yüzyılın sonlarında Yuna nlı mimar Achille as Manussos tarafından Bristol Otel olarak tasa rlanan etkileyici bina, 2005 yılında müze olarak hizm et vermek üzere renove edilmişti. 10. yılı için Pera M üzesi’nin tarihi cephesine yerleşt irilmek üzere tasa rlanan gör/bak/ deniz, izleyicileri tanıdık bir mekân ı yeni bir mercekle tekrar incelem eye davet ediyor . Sanatçıların mercekleri oyunba zca kullanımı, Pe ra Müzesi’nin İstanbul’un kültü rel manzarasına katkısını geleceğe odaklanmış bir gö zle kutlarken, za man ve mekan algısını da değişt iriyor. gör/bak/de niz, on bin gözlük merceğinden oluş an hareketli bir ye rleştirme. Statik bir yapı olan müz e binasına rüzgâr ın çekimiyle hareket getiren es er, Haliç’in dinam ik ve pırıltılı yüzeyini yansıtıyo r. 10 metre çapınd a bir daire yaratmak üzere bir araya gelen, ku llanılmış gözlük camlarından inşa edilen gör/bak/de niz, izleyenleri anlık bir perspekt if kayması yaşam aya davet ediyor Eğer gözler ruhu . n penceresiyse m ercekler etrafımızdaki dü nyaya dair görüşü müzü nasıl değiştirir? Eski ak sesuarlar, kullana nl arın soluk hayaletlerini taşır mı? Yerleştirmen in maddeselliği ortaya çıktıkça, iz leyici izlenen oluy or ve görüntüler in, yani gözlükle rin bu görüntüsü bir başka alt met öneriyor; gör/ba in k/deniz, kolektif görüntü ve perspe tif bağlamında gö krmenin gücüne da ir bir ikon. 26 Aralık 2015, Cumartesi 09:00 - 18:00 Ücretsiz Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı İstanbul / Şişli / HARBİYE Gümüş Cad. No:4 Bilim, İcatlar, Yenilikler, Teknoloji, Eğitim konulu fuar 26 Aralık 2015 tarihinde Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayında gerçekleşecek. Turuncu Dergİ / Aralık 2015 EĞİTİM Atölye Çalışması 20 Aralık 2015, Pazar 13:30 - 15:00 Ücretsiz Asia Chai Art İstanbul / Kadıköy 19 mayıs mahallesi şemsettin günaltay caddesi no.121/A Kadıköy / İSTANBUL BİLİM FUARI 104 Ben Orhan Veli Usta oyuncu Ke mal Kocatürk‘te nb unutulmaz por tre Ben Orhan Ve ir li, 6 Aralık’ta Afife Ja le Sahnesi‘nde. Oyun Hakkında Ben Orhan Veli; Orh Veli Kanık’ın kısı tlı yaşamına sığd an ırdığı unutulmaz şiirl ere, dünya görü şüne, yazılarına, öykü lerine, aşklarına, dostluklarına ve çile dolu hayatına b ir ağıt niteliğinde. Oyu nda, Orhan Veli’ nin bilinmeyen yanl arını ortaya çıka hiç rır fikirlerinin bug ünü nasıl kucakl ken adığına şaşkınlıkla şahit olacaksınız. Yazılarını adeta bugün kaleme alınmışçasına sı cak ve hararetli bulduğunuzda, aslında onun ne kadar ileri görüşlü biri olduğunu anla yı p, geçen zamanın ülkemiz değerle rinden, kültüründ en ve insanınd an neler çaldığına hep b irlikte üzülürke n, geleceğin reçetesi nin de aslında nerede gizli olduğunu keşfedeceksiniz. Oyunun Künyes i Çay Kültürü Çayın 5000 yıllık tarihini, çeşitlerini ve demleme tekniklerini öğreneceğiniz bu atölyede çay türlerini ve üretim aşamalarını öğrenirken aynı zamanda 10 çeşit çayın tadımı yapılacaktır. Farklı ülkelerin çay kültürleri, Çay ekolleri, akımları ve sanatçıları hakkında sıkı bir sohbete ne dersiniz? turuncudergi.com turuncudergi.com Aralık 2015 / Turuncu Dergİ 105 KİTAP KIZIM OLSAN BİLİRDİN Kitabın Yazarı: Cihan Aktaş YAYINEVİ: İz Yayıncılık KİTAP TÜRÜ: Öykü YAYINLANDIĞI YIL: 2015 SAYFA SAYISI: 144 HESAP GÜNÜ Kızım Olsan Bilirdin, Cihan Aktaş’ın, aileler, dağılmalar, kaybetmeler, geçmiş güzellikler, hatırlamalar, geri gelmeyecek olana yapılan hüzünlü yolculuklar ve elbette hatırlayamamak hakkında incelikle kurduğu öykülerinden oluşan bir kitap. Öykülerde aile büyüklerinin Alzheimer’a düşmüş akıllarının hatırlayamadıkları, evlatların görmezden gelmelerinin karşısına çıkan duvara dönüşüyor. Kaybolanın, yitirilenin ardından okura düşen ağır bir hüzün oluyor. Unutmanın yaşamamış olmak anlamı taşıyıp taşımayacağını sorgulayan yazar, akıl ile kalp arasındaki bağa dikkat çekiyor. Kitabın Yazarı: Mustafa Kutlu YAYINEVİ: Dergah Yayınları KİTAP TÜRÜ: Öykü YAYINLANDIĞI YIL: 2015 SAYFA SAYISI: 158 Usta hikayeci Mustafa Kutlu’dan yepyeni bir eser. “Musallada bir tabut, yeşil örtü üstünde, yapayalnız… İkindi okunmuş, namaz kılanlar camiye girmiş, kılmayan kalabalık cami duvarına yanaşıp saçak altına sığınmış. Alafranga bir muhit; ama gelin durumu izah edin. Erkekler cami duvarında, kadınlar şadırvan altında. Haliyle haremlik selâmlık olmuş. Böyledir… Önce bir büyücek naylon top, pat-pat zıplayarak müezzinin bahçesine kadar gitti, mısırların arasında kayboldu. ASİYE Kitabın Yazarı: Halenur Gürbüz YAYINEVİ: Profil Çocuk Yayınları KİTAP TÜRÜ: Hikaye YAYINLANDIĞI YIL: 2015 SAYFA SAYISI: 144 “Bir yatılı okul macerası” Asiye, Sevgi Pıtırcığı İlköğretim Okulu’nda altıncı sınıf öğrencisi. Üstelik burası bir yatılı okul ve Asiye yatılı olmaktan pek memnun değil! Okulun bezgin müdürü Fikri Tutuk, disiplinli yurt müdiresi Selma hoca, aksi biyoloji öğretmeni... Kurallardan ve sorumluluklardan nefret eden Asiye akla hayale gelmez şakalarla Serap hocaya varıncaya kadar herkesi korkutup eğlense de, bu okuldan kurtulma isteğini yenemiyor. 106 Turuncu Dergİ / Aralık 2015 turuncudergi.com DIŞARIDA iÇERiDE AVEA TTNET TÜRK TELEKOM GRUBU’NUN AVANTAJLI TEKLiFLERiYLE iNTERNET HER YERDE SiZiNLE.