Sempozyum Türkçe Bildiri Konuları İçin Tıklayınız.
Transkript
Sempozyum Türkçe Bildiri Konuları İçin Tıklayınız.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN KURULUŞUNUN 70.YILI ULUSLARARASI SEMPOZYUMU BİLDİRİ KONULARI ANKARA-2015 Uyuşmazlık Mahkemesi Yayınları İÇİNDEKİLER HÜKÜM UYUŞMAZLIĞINDA UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNCE ESAS HAKKINDA YENİ BİR KARAR VERİLMESİ Prof. Dr. Erdal TERCAN...............................................................................................................1 OLUŞUMU, GÖREV ALANI VE BAŞVURU YOLLARI MAHKEMESİ’NİN TEMEL YAPISINA GENEL BİR BAKIŞ İLE UYUŞMAZLIK Birgül YİĞİT...............................................................................................................................51 CEZAYİR UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN YAPISI, İŞLEYİŞİ VE GÖREVLERİ Kourghlı MOKDAD..................................................................................................................109 FRANSIZ UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ 2015 REFORMU: DEĞİŞİKLİKLER VE GEREKÇELERİ Dr. Musa SAĞLAM...................................................................................................................125 HÜKÜM UYUŞMAZLIĞINDA UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNCE ESAS HAKKINDA YENİ BİR KARAR VERİLMESİ Prof. Dr. Erdal TERCAN Anayasa Mahkemesi Üyesi Ankara Haziran 2015 HÜKÜM UYUŞMAZLIĞINDA UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNCE ESAS HAKKINDA YENİ BİR KARAR VERİLMESİ A - GİRİŞ Hüküm uyuşmazlığı, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un (UMK) 24 ve 25. maddelerinde düzenlenmiş, hukukumuzda çok bilinmeyen, fazla incelenmemiş ama hukuk devleti ilkesi ve hak arama özgürlüğü açısından da bir o kadar, önemli bir konudur. Ülkemizde farklı yargı kollarında faaliyet gösteren mahkemeler bulunmaktadır1. Bu mahkemeler arasında zaman zaman görev uyuşmazlığı çıkabildiği gibi, konusu, sebebi ve taraflarından da en az birisi aynı olan farklı yönde kararlar verilebilmekte ve kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesi mümkün olamamaktadır. İşte bu gibi durumlarda Uyuşmazlık Mahkemesi devreye girmekte ve farklı yargı kollarına mensup mahkemeler arasındaki gerek görev, gerekse çelişkili kararlar arasındaki uyuşmazlığı karara bağlayarak, tabiri caizse, tıkanan hukuki yolu tekrar açmakta, hak arama özgürlüğünün önündeki engeli kaldırmakta ve hak sahibinin hakkına ulaşmasını sağlayarak, hukuk devleti ilkesine hizmet etmektedir. Ülkemizde farklı yargı kollarına mensup mahkemelerin faaliyette bulunması nedeniyle, her yargı koluna mensup mahkemenin görev alanı gerek Anayasa, gerekse kanunlarla belirlenmiştir. Bu görev paylaşımının doğal bir sonucu olarak, her mahkeme kendi yargı yolu açısından görev alanına giren dava ve işlere bakmalıdır. Ancak uygulamada, bazen farklı yargı kollarına mensup mahkemeler arasında görev veya hüküm uyuşmazlığı çıkabilmektedir. İşte farklı yargı kollarına mensup mahkemeler arasında doğan görev ve hüküm uyuşmazlıkları, bunların dışında ve üstünde bağımsız bir mahkemenin varlığını gerektirmektedir. Uyuşmazlık yargısı ve Uyuşmazlık Mahkemesi bu zorunluluktan doğmuştur2. 1961 Anayasasının 142. maddesinde Uyuşmazlık Mahkemesine anayasal bir organ olarak 1 2 Bu mahkemelere ve yargı kollarına aşağıda ayrıca değinilecektir, bkz. aşa. B. Anıl, Ayten: Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi: AÜSBFD, 1992/1, C.47, s. 45; Büyükeren, Gülten Fatma / Kaynak, Selim Şamil: Türk Hukuk Sisteminde Uyuşmazlık Mahkemesi: Ulusal ve Uluslararası Boyutlarıyla Görev Uyuşmazlıkları ve Uyuşmazlık Mahkemesi Konulu Bilimsel Toplantı Bildiri Konuları, Ankara 19 Eylül 2013, s.3; Dinç, M. İlhan: Olumsuz Görev Uyuşmazlığının Çözümü İçin Uyuşmazlık Mahkemesine Başvuru: DD, 1986/60-61, s.37. 2 yer verilmiştir. Bu hükme uygun olarak 12.06.1979 tarihinde 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’la Uyuşmazlık Mahkemesinin teşkilatı ve görev alanı düzenlenmiştir. 1982 Anayasasının 158. maddesinde de Uyuşmazlık Mahkemesine yer verilmiş ve şu şekilde düzenlenmiştir. “Uyuşmazlık Mahkemesi, adlî, idarî ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkilidir. Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşu, üyelerinin nitelikleri ve seçimleri ile işleyişi kanunla düzenlenir. Bu mahkemenin Başkanlığını Anayasa Mahkemesince, kendi üyeleri arasından görevlendirilen üye yapar. Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.” Görüldüğü gibi, “hüküm uyuşmazlığı” nı çözümlemek Anayasanın söz konusu maddesinde de ayrıca zikredilerek, Uyuşmazlık Mahkemesinin görev alanına dahil edilmiştir. B – YARGI KOLLARI (ÇEŞİTLERİ), YARGI YOLU UYUŞMAZLIĞI VE UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ I - GENEL OLARAK Anayasanın 9. maddesine göre “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır”. Anayasamızın 138 -165. maddelerinde “Yargı” başlığı altında üçüncü kuvvet olarak yargı, ayrıntılı olarak düzenlenmiş ayrıca, farklı yargı kollarında faaliyet gösteren yüksek yargı organları da sayılmıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi’ne (m. 146-153), Yargıtay’a (m.154), Danıştay’a (m.155), Askeri Yargıtay’a (m.156), Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’ne (m.157) ve Uyuşmazlık Mahkemesi’ne (m.158) yer verilmiştir3. Ülkemizde farklı alanlarda faaliyette bulunan mahkemelere paralel olarak, anayasa yargısı, adli yargı, idari yargı, askeri ceza yargısı, askeri idari yargı ve uyuşmazlık yargısı faaliyette bulunmaktadır4. Farklı yargı kolları arasındaki ilişki de, yargı yolu ilişkisi olarak adlandırılmak3 4 Aynı başlık altında (3.Bölümde) Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (m.159) ile Sayıştay’a da (m. 160) yer verilmiştir. Ancak bu iki kurumun, yüksek yargı organı olarak değerlendirilmediği için ayrıca düzenlendikleri yönünde görüşler vardır. Anayasa Mahkemesi, 27.12.2012 tarihli ve E.2012/102, K.2012/2017 sayılı kararı ile Sayıştay’ın kesin hesap yargısı açısından bir yargı organı olduğunu kabul etmiştir (RG, 02.04.2013, S. 28606 mük.). Bunların dışında, Yüksek Seçim Kurulu tarafından gerçekleştirilen seçim yargısı ile Sayıştay tarafından gerçekleştirilen hesap yargısı da bulunmaktadır. Ancak bunlar ile diğer mahkemeler arasında hüküm uyuşmazlığı çıkması kabul 3 tadır. Ancak buna uygulamada görev de denilmektedir. - Anayasa yargısı alanında ilk ve tek yargı organı olarak Anayasa Mahkemesi faaliyette bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin görev alanı Anayasa m. 148’de ve 6216 s.K. m.3’de belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi ile diğer yargı kollarında görev yapan mahkemeler arasında hüküm uyuşmazlığı (veya görev uyuşmazlığı) çıkma ihtimali zayıftır. Buna rağmen, diğer mahkemeler ile Anayasa Mahkemesi arasında görev veya hüküm uyuşmazlığı çıkarsa bu duruma ilişkin olarak Anayasa’ da (m.158,3) ve UMK’da (m.36) özel hüküm öngörülmüştür. Buna göre, Anayasa Mahkemesi ile diğer mahkemeler arasında görev veya hüküm uyuşmazlığı çıkarsa Anayasa Mahkemesi kararı esas alınır. -İdari Yargı, idarenin kamu hukuku alanındaki faaliyetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü ile uğraşır. İdari yargı alanında görev yapan mahkemeler şunlardır: İlk derece mahkemeleri; idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleridir (2576 s.K. m.2); İkinci derece mahkemeler, bölge idare mahkemeleri (2576 s.K.m.2), en üst mahkeme ise, Danıştay’dır (AY m. 155). -Askerî idari yargı, askerî veya sivil idarenin askerî hizmete ilişkin olup, asker veya asker sayılan kişilere yönelik idari işlem veya eylemlerinden doğan uyuşmazlıkların çözümünü konu alan yargı koludur5. Askerî idari yargı alanında bir tek mahkeme görev yapmaktadır; o da Askeri Yüksek İdare Mahkemesidir (AYm.157). -Adlî yargı, idari yargının görev alanı dışında kalan ve genel olarak hukuk mahkemelerinin özel hukuk alanındaki yargısal faaliyetleri ile ceza kanunlarına göre suç sayılan fiiller hakkında Devletin cezalandırma yetkisini kullanmasını konu alan yargı koludur6. Adli yargı, kendi içinde medeni yargı ve ceza yargısı olarak iki ana bölüme ayrılır. Adli yargı alanında görev yapan en üst Mahkemesi Yargıtay’dır (AY m.154). - Askerî ceza yargısı, esas olarak asker (veya asker sayılan) kişilerin Askerî Ceza Kanunu’nda suç olarak kabul edilen fiillerinin yargılanmasını konu alan yargı koludur. Askeri ceza yargısı da kendi içinde, genel askerî ceza yargısı ve askerî disiplin ceza yargısı olmak üzere ikiye edilmediğinden, bu kurumlara değinilmemiştir. 5 Tanım için bkz. ayrıca Arslan Ramazan/ Tanrıver, Süha: Yargı Örgütü Hukuku, Ders Kitabı, 2. B., Ankara 2001, s.155. 6 Arslan/Tanrıver s.53. 4 ayrılmaktadır. Askeri ceza yargısı alanında görev yapan en üst mahkeme de Askeri Yargıtay’dır (AY m. 156). II – YARGI YOLU UYUŞMAZLIĞI VE UYUŞMAZLIK YARGISI Yukarıda belirtildiği üzere, anayasa yargısının, idari yargının, askerî idari yargının, adli yargının ve askerî ceza yargısının görev alanına giren dava ve işler kanunlarla belirlenmiştir. Her mahkeme, kanunlarla kendi yargı alanına dahil edilen dava ve işlere bakabilir, bir diğer yargı koluna dahil mahkemenin yargı alanına giren dava ve işlere bakamaz. Bu açıdan farklı yargı kollarına mensup mahkemeler arasında yargı yolu ilişkisi vardır. Mahkemeler, yargı yolu ilişkisine re’sen dikkat etmek zorundadırlar; bu husus dava şartı olduğundan davanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Taraflar da, mahkemeye yargı yolu ilişkisine uymadığı konusunda her zaman itirazda, daha doğrusu hatırlatmada bulunabilirler. Keza, bu husus kamu düzenine ilişkin olduğundan, taraflar kendi aralarında anlaşarak, yargı yolu ilişkisi açısından görevli mahkemeyi değiştiremezler. Bir dava, dahil olduğu yargı koluna mensup mahkemede, yani yargı yolu ilişkisi açısından görevli mahkemede değil de, diğer bir yargı koluna mensup mahkemede, yani yargı yolu ilişkisi açısından görevli olmayan mahkemede açılırsa, davalı taraf bu duruma itiraz edebilir. Davalı tarafça yapılan bu itiraza yargı yolu itirazı denilmektedir. Farklı yargı kollarına dahil olan mahkemelerin görev alanları, yukarıda belirtildiği üzere kanunlarla tespit edilmiş olmasına rağmen, bazen uygulamada bir davanın hangi yargı koluna dahil mahkeme tarafından görülebileceği konusunda, olumlu yahut olumsuz görev uyuşmazlığı çıkabilmektedir. Keza, bazı hallerde de farklı yargı kollarına mensup iki mahkeme, konusu, sebebi ve taraflarından da en az biri aynı olan iki davada farklı yönde karar verdikleri için kararların icra edilmesinde tereddüt ortaya çıkmakta, hakkın yerine getirilmesi mümkün olamamaktadır. Bu gibi hallerde de iki mahkeme arasında hüküm uyuşmazlığı çıkmış olmaktadır. İşte farklı yargı kollarına mensup mahkemeler arasında ortaya çıkan olumlu veya olumsuz görev uyuşmazlığına yahut hüküm uyuşmazlığına yargı yolu uyuşmazlığı denilmektedir. UMK’un 1. maddesi de dikkate alınarak, uyuşmazlık yargısını şu şekilde tanımlamak mümkündür: Adlî, idarî veya askerî mahkemeler arasında ortaya çıkan görev veya hüküm uyuş5 mazlığını gidermeye ilişkin yargı koluna uyuşmazlık yargısı denir7. Şu halde, uyuşmazlık yargısının söz konusu olabilmesi için adlî, idari veya askerî mahkemeler arasında yani farklı yargı kollarına mensup iki mahkeme arasında bir uyuşmazlık olmalıdır. Aynı yargı koluna mensup iki mahkeme arasında yargı yolu uyuşmazlığı söz konusu olamaz. Aynı yargı koluna dahil mahkemeler arasında göreve veya hükme ilişkin uyuşmazlık çıkarsa, bu uyuşmazlıklar, kural olarak o yargı kolundaki yüksek mahkeme tarafından hükümlerin temyizi üzerine çözümlenir. C – UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN YAPISI VE GÖREVLERİ Uyuşmazlık Mahkemesi Anayasa’nın 158. maddesinde düzenlenmiştir. Ayrıca 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu kabul edilmiştir. Bu Kanun’un 1. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adlî, idarî ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir8. Uyuşmazlık Mahkemesi bir Başkan ile oniki asıl, oniki yedek üyeden kurulur; Hukuk ve Ceza Bölümlerine ayrılır. Hukuk uyuşmazlıkları Hukuk Bölümünde, ceza uyuşmazlıkları Ceza Bölümünde karara bağlanır. Her bölüm, bir başkan ile altı asıl üyeden kurulur. Birlikte toplanan Hukuk ve Ceza Bölümleri, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunu teşkil ederler. Uyuşmazlık Mahkemesinin görevlerine ilişkin olarak Anayasa m. 158,1’de “Uyuşmazlık Mahkemesi, adlî, idarî ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkilidir” denilmiştir (ayrıca bkz. UMK m.1,1). 1. Görev uyuşmazlığı UMK’nun 10. – 23. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kanunda görev uyuşmazlığının iki şekilde çıkabileceği kabul edilmiştir9. 1 – Olumlu görev uyuşmazlığı (m. 10-13, 17), 2 – Olumsuz görev uyuşmazlığı (m.14-16)10. Olumlu görev uyuşmazlığının da kendi içinde tekrar iki şekilde çıkması mümkündür11: 7 8 Tanım için bkz. ayrıca Arslan/Tanrıver s. 131. Uyuşmazlık Mahkemesinin yapısı ve görevleri hakkında bkz. Bilgin, Hüseyin:5791 sayılı Kanunla Getirilen Yenilikler ve Uyuşmazlık Mahkemesi Üzerine Bir İnceleme: TerHD, Ekim 2008/26, s.1-11; Büyükeren/ Kaynak s.5 vd. 9 Görev uyuşmazlığının türleri ve tasnifi açısından ayrıca bkz. Dinç – Olumsuz Görev Uyuşmazlığı s.37 vd. 10Bkz. Duran, Lütfi: Uyuşmazlık Mahkemesi İçtihatlarına Göre Selbi Vazife İhtilâfı : İUHFD,1950/3-4, C.16, s.688-717. 11 Dinç, M. İlhan: Olumlu Görev Uyuşmazlığı Çıkarılması Üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi’nce Görevli Yargı 6 Olumlu Görev Uyuşmazlığı Çıkarma (Başsavcılıklar Aracılığıyla Çıkartılan Görev Uyuşmazlığı) (m. 10-13) - Olumlu Görev Uyuşmazlığı (m.17)12. 2. Hüküm Uyuşmazlığı (UMK m. 24-25) Usul hukuku kurallarına uyulsa, farklı yargı kollarına mensup mahkemeler arasında görev veya hüküm uyuşmazlığının da ortaya çıkmaması gerekir. Gerçekten, farklı yargı kollarına mensup mahkemeler arasındaki yargı yolu açısından göreve ilişkin kurallara, derdestliğe13 yahut kesin hükme14 ilişkin kurallara uyulsa, farklı yargı kollarına mensup iki mahkeme arasında hüküm uyuşmazlığı çıkamaz. Söz konusu usul kurallarına riayet edilmediğinde istisnaen, konusu, sebebi ve taraflarından da en az biri aynı olan davaya farklı mahkemelerde bakılabilmekte ve her iki mahkeme de esasa ilişkin kararlarını verebilmektedir. Bu kararlar arasında da hakkın yerine getirilmesini engelleyecek şekilde çelişki varsa, işte bu durumda farklı yargı kollarına mensup iki mahkeme arasında hüküm uyuşmazlığı çıkmış olmaktadır15. D - HÜKÜM UYUŞMAZLIĞI I – HÜKÜM UYUŞMAZLIĞININ AMACI VE TANIMI UMK m. 24 gereğince, konusu, sebebi ve taraflarından da en az birisi aynı olan bir davanın, adlî, idarî veya askerî yargı mercilerinden en az ikisinde açılması ve bunların aynı davanın esası hakkında çelişkili kararlar vermeleri ve bu kararların kesinleşmeleri mümkündür. Kesinleşmiş bu kararlar arasındaki çelişki nedeniyle, kimin hak sahibi olduğunun veya hakkının kapsamının belirlenmesi mümkün olamayabilir ve bu duruma bağlı olarak kararların icrası da sağlanamayabilir. Uyuşmazlık Mahkemesi, aralarında çelişki olduğu için icrası mümkün olmayan kesin hükümlerden birini veya ikisini kaldırıp gerektiğinde esas hakkında yeniden karar vermek sureYerinin Belirlenmesi; DD, 1986/62-63 , s.52, (Dinç- Görev Uyuşmazlığı Çıkarma); Dinç, M. İlhan: Olumlu Görev Uyuşmazlığı ve Uyuşmazlık Mahkemesi’nce Bu Uyuşmazlığın Çözümü; DD, 1987/64-65, s.15, (Dinç- Olumlu Görev Uyuşmazlığı). 12 Konumuz açısından bir özellik arz etmediği için UMK m. 19 ve 20’de düzenlenen yargı mercilerinin Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmalarına ayrıca değinmeyeceğiz; bu konuda bkz. Dinç, M. İlhan: Görevli Yargı Yerinin Belirlenmesi Amacı İle Uyuşmazlık Mahkemesine Başvuru: DD, 1985/58-59, s. 37-42. 13 Bkz. Tanrıver, Süha: Medenî Usul Hukukunda Derdestlik İtirazı, 2.B., Ankara 2007. 14Bkz. Gürdoğan, Burhan: Medenî Usul Hukukunda Kesin Hüküm İtiraz, Ankara 1960. 15 Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.1, 6.B., İstanbul 2001, s. 768. 7 tiyle hakkın yerine getirilmesine ilişkin imkânsızlığı ortadan kaldırmakta, böylece kişisel hak ve menfaatler korunmakta, hukuk aleminde istikrar ve güven sağlanmaktadır16. Görüldüğü gibi, hüküm uyuşmazlığının amacı, farklı yargı kollarına mensup mahkemelerin aynı dava hakkında esasa ilişkin olarak vermiş oldukları kararlar arasındaki çelişki nedeniyle ortaya çıkan ifa imkânsızlığını ortadan kaldırmak, hakkın yerine getirilmesini sağlamaktır. Böylece, Ülkemizde farklı yargı kollarının mevcut olması nedeniyle ortaya çıkan sakıncaların bir kısmı bu yolla bertaraf edilmiş olmaktadır. Hüküm uyuşmazlığının tanımı, UMK ‘da yapılmamıştır. Sadece m. 24,1ve 2’de hüküm uyuşmazlığının çıkması için gerekli şartlar düzenlenmiştir. Doktrinde hüküm uyuşmazlığına ilişkin çeşitli tanımlar yapılmıştır; yapılan bu tanımlarda, UMK m. 24,1’e paralel olarak hüküm uyuşmazlığının çıkması için gerekli şartlar belirtilmiş, ancak bu kurumun asıl belirleyici özelliği dikkate alınmamıştır. Hüküm uyuşmazlığının tüm unsurlarını da içine alacak şekilde tanımını yapabilmek için öncelikle hüküm uyuşmazlığı kurumunun unsurlarını belirlemek gereklidir. Buna göre bir bütün olarak hüküm uyuşmazlığı kurumunun unsurlarını şu şekilde tespit etmek mümkündür. 1 – Adlî, idarî veya askerî yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmiş kesin kararlar olmalıdır. 2 – Bu kararlar, konusu, sebebi ve taraflarından da en az biri aynı olan davanın, esasına ilişkin olmalıdır. 3- Bu kararlar arasında, uyuşmazlığın esası açısından çelişki olmalıdır. 4 – Kararlar arasındaki bu çelişki nedeniyle, hakkın yerine getirilmesi, kararların icrası mümkün olmamalıdır. 5 – Hakkı, kararlar arasındaki çelişki nedeniyle zarara uğrayan yahut yerine getirilemeyen ilgilinin, bu çelişkinin giderilmesi ve hakkın yerine getirilmesini mümkün kılacak bir karar verilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurması gerekir. 16 Dinç, İlhan: Hüküm Uyuşmazlıkları ve Çözümü: DD, 1988, S.70-71, s. 6. 8 6 – Uyuşmazlık Mahkemesinin, kesinleşmiş kararlardan birini kaldırıp diğerini kabul ederek veya ikisini de kaldırıp yeni bir karar vererek, kararlar arasındaki çelişkiyi giderip, hakkın yerine getirilmesini mümkün kılacak bir karar vermesi gerekir. Hüküm uyuşmazlığı denildiğinde kanaatimce tüm bu unsurlar birlikte anlaşılmalıdır. Yoksa hüküm uyuşmazlığının çıkması için gerekli şartların sayılması (ilk dört unsur) ile hüküm uyuşmazlığı tanımlanmış olmamaktadır. Buna göre hüküm uyuşmazlığını şu şekilde tanımlamak mümkündür: Adlî, idarî veya askerî yargı mercilerinden en az ikisinin; konusu, sebebi ve taraflarından da en az biri aynı olan davanın esası hakkında birbiriyle çelişik kararlar vermeleri ve bu çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin mümkün olmaması halinde, ilgililerin Uyuşmazlık Mahkemesine başvurarak çelişkinin giderilip, hakkın yerine getirilmesini mümkün kılacak bir karar verilmesini istemeleri üzerine, Mahkemenin çelişik kararlardan birini kaldırıp diğerini kabul ederek veya her ikisini de kaldırıp yeni bir karar vererek hakkın yerine getirilmesine ilişkin imkânsızlığı ortadan kaldıran olağan üstü bir hukuki yoldur17. Hüküm uyuşmazlığı kurumu, hukuk devleti ve hak arama özgürlüğü ile de sıkı bir ilişki içinde olup, her ikisine de hizmet eden bir hukuki yoldur. II- HÜKÜM UYUŞMAZLIĞININ ORTAYA ÇIKTIĞI ALANLAR Hüküm uyuşmazlığı yukarıda ifade edildiği üzere, farklı yargı kollarına mensup mahkemelerin konusu, sebebi ve taraflarından da en az biri aynı olan bir davanın esası hakkında çelişik kararlar vermeleri halinde hakkın yerine getirilmemesi nedeniyle ortaya çıkmaktadır18. Bu açıdan bakıldığında, hüküm uyuşmazlığının türlerinden söz edilmemesi gerekir19. Zira, ortada bir tek hüküm uyuşmazlığı vardır. Hüküm uyuşmazlığını düzenleyen UMK m. 24 ve 25’e baktığımızda “hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlıkları” ve “ceza alanındaki hüküm uyuşmazlıkları” ndan söz edildiğini görüyoruz. Şu halde, hüküm uyuşmazlığının, hukuk alanında ve ceza alanında olmak üzere iki alanda ortaya çıkabildiği kabul edilmelidir. Aslında bu iki alandaki hüküm 17 Farklı tanımlar için bkz. Dinç s.6; Kuru, Baki /Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, 24.B., Ankara 2013, s.189; Resuloğlu, Mustafa: Uyuşmazlık Mahkemesi ve Görev İle Hüküm Uyuşmazlıkları, TODAİ Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1988, s.144 vd. 18 Bkz. yuk D,I. 19 Örneğin bkz. Dinç s.6-7. 9 uyuşmazlığı, karakteristik özellikleri itibariyle birbiriyle paralellik gösterse de, bazı yönlerden aralarında farklılıklar vardır. Bu farklılıklar, hukuk ve ceza yargılamalarının amacından ve yapısından kaynaklanmaktadır. Hukuk alanında doğan hüküm uyuşmazlıkları ifadesi ile ceza alanında doğan hüküm uyuşmazlıklarının dışında kalan diğer alanları kastediyoruz. Bir diğer ifade ile ceza alanında doğan hüküm uyuşmazlıklarının dışındaki diğer alanlar, hüküm uyuşmazlığı açısından hukuk alanı olarak kabul edilmelidir. Hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlıkları, adli yargı alanındaki medeni yargıya dahil mahkemelerde görülen özel hukuk ilişkilerinden doğan uyuşmazlıklar, idarenin eylem ve işlemleri nedeniyle idari yargı mercilerinde açılan idari davalar, askeri idarenin eylem ve işlemleri nedeniyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılan idari davalar arasında çıkabilir. Ayrıca, UMK m. 1,2 gereğince, “Özel kanun uyarınca hakeme başvurulmasının zorunlu olduğu hallerde, eğer hakemlik görevi hakim tarafından yerine getirilmiş ise bu merci, davanın konusuna göre, yukarıdaki fıkrada yazılı adli veya idari yargı mercilerinden sayılır”20. Hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlıklarında UMK m. 24,1 gereğince hukuk alanına dahil olan yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından da en az biri aynı olan bir karar verilmiş olması gerekir21. Ceza alanındaki hüküm uyuşmazlıkları ise, (adli) sivil ceza mahkemeleri ile askeri ceza mahkemelerinde görülen davalar arasında çıkabilir. Ceza alanındaki hüküm uyuşmazlıklarında, hukuk uyuşmazlığından farklı olarak, sanığın, fiilin ve maddi olayların aynı olması gerekmektedir. Ceza alanındaki hüküm uyuşmazlığında da yine iki farklı yargı koluna mensup mahkemenin, uyuşmazlığın esasına ilişkin farklı kararlar vermesi gereklidir22. 20 Bu hüküm özellikle 3533 sayılı Mecburi Tahkim Kanunu’na göre bakılan uyuşmazlıklara ilişkin bulunmaktadır; bkz. Nomer, Mehmet: Adalet Bakanlığı Tarafından Hazırlanan Uyuşmazlık Mahkemesi Kanun Tasarısı Hakkında Rapor: ABD, 1975/2, s.219. 21 Hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlığı aşağıda ayrıntılı olarak ayrıca incelenecektir, bkz. aşa. D,III vd. 22 Ceza alanındaki hüküm uyuşmazlığına, inceleme konumuz açısından gerekli olmadığı için ayrıca değinilmeyecektir. 10 Hukuk ve ceza uyuşmazlıklarını ayırdetmek için, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunca alınmış bir ilke kararı vardır. Bu ilke kararında ceza ve hukuk uyuşmazlıklarının ayırımına ilişkin olarak şu şekilde bir kriter getirilmiştir: “ ‘Ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebiyle başlayan yargılanması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının “hukuk uyuşmazlığı” sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır”23. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki, asıl inceleme konumuz olan, Uyuşmazlık Mahkemesinin hüküm uyuşmazlığını incelerken, her iki kararı da kaldırıp, esas hakkında yeni bir karar vermesi sadece hukuk alanında doğan hüküm uyuşmazlıklarında söz konusu olabilmektedir. Zira, UMK 25,2’ye göre “Ceza alanındaki hüküm uyuşmazlıklarında Uyuşmazlık Mahkemesi, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bu kanuna aykırı olmayan hükümlerini uygular ve esasa ilişkin bir karar vermeksizin sadece o davayı hangi ceza mahkemesinin görüp karara bağlaması gerektiğini belirtmek suretiyle anlaşmazlığı çözer”. Görüldüğü gibi, Kanun koyucu, ceza alanındaki hüküm uyuşmazlığında Uyuşmazlık Mahkemesinin, uyuşmazlığın esası hakkında bir karar vermesini uygun görmemiş, sadece görev uyuşmazlıklarına benzer bir şekilde, uyuşmazlığı hangi ceza mahkemesinin karara bağlaması gerektiğini belirleme yetkisi vermiştir. O nedenle de, ceza alanındaki hüküm uyuşmazlığında, Uyuşmazlık Mahkemesinin hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden her iki kararı da kaldırıp, uyuşmazlığın esası hakkında yeni bir karar verme yetkisi yoktur. Buna göre, Uyuşmazlık Mahkemesinin, hüküm uyuşmazlığının esası hakkında yeni bir karar verme yetkisi, sadece hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlığında mümkündür. O nedenle, bundan sonraki açıklamalarımızda, hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlığını esas alarak, konuyu açıklayacağız. Aşağıdaki şemada Türk Hukukundaki yargı kolları ve görev yapan mahkemeler genel olarak belirtilmiştir. Bu şemada sol tarafta yeşil renk ile gösterilen mahkemeler arasında hukuk uyuşmazlığı, sağ tarafta kırmızı renk ile gösterilen mahkemeler arasında da ceza uyuşmazlığı çıkabilir 23 UM Genel Kurul İlke Kararı, 11.7.1988, E.1988/1, K1988/1 (RG 13 Ekim 1988, S.19958). 11 TÜRK HUKUKU’NDA YARGI KOLLARI VE GÖREVLİ MAHKEMELER ANAYASA YARGISI ANAYASA MAHKEMESİ İDARİ YARGI -İLK DERECE MAHKEMELER Vergi Mahkemesi İdare Mahkemesi -İKİNCİ DERECE MAHKEMELER Bölge İdare Mahkemesi -TEMYİZ MAHKEMESİ Danıştay ASKERİ İDARE YARGISI ASKERİ YARGI -İLK DERECE ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ ADLİ YARGI MEDENİ YARGI -İLK DERECE MAHKEMELER Sulh Hukuk Mahkemesi Asliye Hukuk Mahkemesi Özel yetkili Mahkemeler -İKİNCİ DERECE MAHKEMELER Bölge Adliye Mahkemesi -TEMYİZ MAHKEMESİ Yargıtay MAHKEMELER Askeri Ceza Mahkemesi -TEMYİZ MAHKEMESİ Askeri Yargıtay UYUŞMAZLIK YARGISI UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ CEZA YARGISI -İLK DERECE MAHKEMELERİ Asliye Ceza Mahkemesi Sulh Ceza Mahkemesi Ağır Ceza Mahk. Özel yetkili Mahkemeler -İKİNCİ DERECE MAHKEMELER Bölge Adliye Mahkemesi -TEMYİZ MAHKEMESİ Yargıtay III – HUKUK ALANINDA HÜKÜM UYUŞMAZLIĞI DOĞABİLMESİ İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR UMK m.24,1’de “1 nci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir.” denilerek, hukuk alanında hüküm uyuşmazlığının doğabilmesi için gerekli şartlar esas itibariyle sayılmıştır. UMK m. 24,1 hükmü ve yukarıda yapmış olduğumuz tanım24 çerçevesinde, söz konusu alanda hüküm uyuşmazlığının doğabilmesi için gerekli şartları şu şekilde belirlemek mümkündür25: 1 – Adlî, idarî veya askerî yargı mercilerinden en az ikisinde açılmış iki dava bulunmalıdır. 24 Bkz. yuk . D,I. 25 Bu şartlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Tercan, Erdal: Farklı Yargı Kollarına Mensup Mahkemeler Arasındaki Hüküm Uyuşmazlığı, Ankara 2014, s. 102 vd. 4788 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde de hüküm uyuşmazlığının mevcudiyeti için aranan şartlar, UMK’da düzenlenen şartlarla benzerlik gösteriyordu. Bkz. Balkar, Kemal Galip: Uyuşmazlık Mahkemesi: AÜSBFD, 1948/3,C.3, s.339. 12 2 – Her iki yargı merciinde açılan davalarda verilen kararlar uyuşmazlığın esasına ilişkin olmalıdır. 3 - Her iki yargı merci tarafından verilen kararlar kesinleşmiş olmalıdır. 4 - Her iki yargı merci tarafından verilen kararların konularının, sebeplerinin ve taraflarından da en az biri aynı olmalıdır. 5 - Her iki yargı merci tarafından verilen kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi mümkün olmamalıdır. 6 – Hukuki yarar bulunmalıdır. 7 – Hüküm uyuşmazlığı yoluna bir kez başvurulabilir. Bu şartlar kümülatif olup, hüküm uyuşmazlığının doğabilmesi için tümünün gerçekleşmesi gerekir. IV – HÜKÜM UYUŞMAZLIĞINA BAŞVURU Hüküm uyuşmazlığı yoluna kimin başvurabileceği konusu ile ilgili olarak UMK m.24,3’te “İlgili kişi veya makam Uyuşmazlık Mahkemesine başvurarak hüküm uyuşmazlığının giderilmesini istiyebilir. Bu halde olumsuz görev uyuşmazlığının çıkarılması ile ilgili 15 ve 16 ncı maddelerdeki usul kuralları uygulanır” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, öncelikle hukuk alanında çıkan hüküm uyuşmazlığının giderilmesi için mahkemeler re’sen başvuramazlar. İlgililerin talepte bulunması gereklidir26; talep olmadan hüküm uyuşmazlığına bakılamaz. Nitekim, uygulanacak usul konusunda atıf yapılan UMK m. 15’de, başvuru konusunda ceza dışındaki diğer davalarda, yani hukuk alanındaki uyuşmazlıklarda taraflardan birinin istemi üzerine başvurunun yapılabileceği açıkça belirtilmiştir. Şu halde hukuk alanında çıkan hüküm uyuşmazlıklarının giderilmesi için talepte bulunulması gereklidir. Uyuşmazlık Mahkemesi de bir hüküm uyuşmazlığına re’sen el koyup çözümleyemez. UMK m.24,3’deki “ilgili kişi veya makam” ifadesindeki, “kişi” ibaresi gerçek ve tüzel kişileri ifade ederken, “makam” ibaresi de resmi kurum ve kuruluşları, hukuk davaları açısından 26 Dinç s.19. 13 kamu düzenini ilgilendiren konularda Cumhuriyet başsavcılığını da ifade etmelidir. İlk karardan veya ikinci karardan hakkı etkilenen ve o nedenle hakkının yerine getirilmesi mümkün olmayan taraf, hüküm uyuşmazlığı yoluna başvurabilir. Hüküm uyuşmazlığına temel teşkil edecek kararların çelişkili olması nedeniyle hakkı yerine getirilemeyen kimselerin yanında, davalardan birinin tarafı olup ta, hakkı yerine getirmekle yükümlü kişinin de hüküm uyuşmazlığı yoluna başvurmakta hukuki yararı bulunabilir. UMK’da, hüküm uyuşmazlığı yoluna ne zaman ve hangi süre içinde başvurulacağı konusunda açık bir hüküm yoktur. UMK m.24,3’de olumsuz görev uyuşmazlığına ilişkin 15. ve 16. maddelere atıf yapılmıştır. UMK m. 15’de de, olumsuz görev uyuşmazlığına, son görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra başvurulabileceği belirtilmiştir. Atıf yapılan bu hükümden hareketle hüküm uyuşmazlığı yoluna en erken, ikinci kararın kesinleşmesinden sonra başvurulabileceğini söylemek mümkündür27. Hüküm uyuşmazlığı yoluna ne zamana kadar yahut hangi süre içinde başvurulabileceği konusu da UMK’da düzenlenmemiştir. Hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden alacak veya hak için on yıllık zamanaşımı süresini, hüküm uyuşmazlığı talebini ileri sürmek için azami bir süre olarak kabul etmek mümkündür. Bu süre, hüküm uyuşmazlığında bulunan tarafın dayandığı hak hangi karara dayanıyorsa, o kararın kesinleşmesinden itibaren başlatılmalıdır. Bunun dışında ayrıca daha kısa bir hak düşürücü süre öngörmek isabetli olur. Çelişkili kararlar nedeniyle hakkı yerine getirilemeyen ilgili kişi veya makam, hüküm uyuşmazlığı yoluna başvurmak istiyorsa bu başvurusunu yazılı olarak, dilekçe ile yapmalıdır28; Uyuşmazlık Mahkemesindeki inceleme kural olarak dosya üzerinden yapıldığından, sözlü başvuru yapılamaz. Başvurucu dilekçesinde, karşı tarafın kim olduğunu, çelişkili kararların nereden verildiğini, tarihini, numarasını, hangi konularda aralarında çelişki bulunduğunu ve hangi hakkının bu çelişki nedeniyle yerine getirilemediğini belirtmelidir ve Uyuşmazlık Mahkemesinden hüküm uyuşmazlığı yolu ile bu çelişkinin giderilmesini istemelidir. Ayrıca, dilekçeye dava dosyasında bulunmayan başka bilgi ve belgeler varsa onları da eklemelidir. 27 Kuru s.776. 28 Dinç s.19. 14 Başvurucu, ikinci kararın kesinleşmesinden sonra, bu kararı veren mahkemeye Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmek üzere dilekçesini vermelidir. Uyuşmazlık Mahkemesine başvuru herhangi bir vergi veya harca tabi değildir (UMK m.34). Hüküm uyuşmazlığı başvurusunu alan mahkeme, ilk karara ilişkin dava dosyasını da getirtmelidir (UMK m.15 kıyasen). Daha sonra başvuru dilekçesini, davaya ilişkin kendi elindeki dosyayı, ilk karara ilişkin dosyayı dizi pusulasına bağlayıp, bir müzekkere ile Uyuşmazlık Mahkemesine göndermelidir. V – BAŞVURUNUN UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNCE İNCELENMESİ Hüküm uyuşmazlığına ilişkin başvurunun Uyuşmazlık Mahkemesine gelmesinden sonra, Uyuşmazlık Mahkemesi, dosyayı ilk incelemeden geçirir. Dosyada eksiklik varsa tamamlatılır. Hüküm uyuşmazlığı talebi karşı tarafa bildirilerek, Uyuşmazlık Mahkemesince belirlenecek süre içinde cevap vermesi bildirilir. Karşı taraf uygun görürse belirlenen süre içinde cevap verebilir. UMK m. 33 gereğince, yapılacak tebligat işlerinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uygulanır. Dosyada eksiklik olmadığı, tekemmül ettiği anlaşılırsa, başvurunun ilk incelemesi yapılır. İlk inceleme aşamasında yahut daha sonra gerekli görülen hallerde ilgili başsavcılıklardan görüş alınır29. İddia edildiği şekilde olayda hüküm uyuşmazlığının şartlarının mevcut olup olmadığı araştırılır. Eğer mevcut olmadığı sonucuna varılırsa, uyuşmazlığın esası hakkında inceleme yapılmadan talebin reddine karar verilir. Hüküm uyuşmazlığı için yukarıda belirtilen şartların tümünün mevcut olduğu tespit edilirse, hüküm uyuşmazlığının bulunduğuna ve uyuşmazlığın esası hakkında inceleme yapılmasına karar verilerek, hüküm uyuşmazlığı talebi esastan incelenmeye başlanır. Uyuşmazlık Mahkemesinde talep incelenirken uyulacak usul kuralları 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’dur30 (İYUK). İYUK m.17,18’e göre, yazılı yargılama usulü tatbik edilir, yargılama kural olarak dosya üzerinden yapılır; ancak gerek görülürse duruşma yapılmasına karar verilir. Bununla birlikte duruşma medeni yargıda olduğu gibi, yeni delilerin ileri sürülmesi için yapılmamaktadır; o ne29 Dinç s.19. 30 UMK m.25,1’de her ne kadar 521 sayılı Danıştay Kanunu’na atıf yapılmış ise de, bu Kanun 2575 s.K. m.96 ile yürürlükten kaldırıldığından, yapılan bu atfı 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’na yapılmış saymak gereklidir. 15 denle duruşmada sözlü olarak tanık dinlenmesi mümkün değildir31. İdari yargıda re’sen araştırma ilkesi tatbik edilir (İYUK m. 20), mahkeme tarafların getirdiği delillerle bağlı olmayıp, gerekli gördüğü başka bilgi ve belgeleri de toplayabilir; keşif yapabilir, bilirkişi dinleyebilir; bu işlemler için istinabe yoluna da başvurabilir. UMK m. 35’e göre “Uyuşmazlık Mahkemesi; incelediği işlerde, bütün organ, makam veya kuruluşlarla doğrudan doğruya yazışmaya girebilir ve onlardan her türlü bilgi veya belgeyi ya da belgelerin onanmış örneklerini isteyebilir. Bilgi veya belgenin verilmesinden, ancak 521 sayılı Danıştay Kanununda gösterilen şartlar altında kaçınılabilir.” Uyuşmazlık Mahkemesi, belirtildiği şekilde hareket ederek hüküm uyuşmazlığını inceler. Dosya bir raportör tarafından incelenerek, rapor hazırlanır. Hazırlanan bu rapor bağlayıcı olmayıp, Heyete yardımcı olmaya yöneliktir. Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü dosyayı, Başkanın belirleyeceği bir günde görüşüp karara bağlar. Başkanla birlikte yedi kişiden oluşan Hukuk Bölümü, salt çoğunlukla karar verebilir. UMK m. 29 gereğince Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun verdiği ilke kararları ile Başkanın uygun göreceği Bölümlerin kararları Resmi Gazetede yayımlanır. VI – TALEBİN KARARA BAĞLANMASI Uyuşmazlık Mahkemesi, yaptığı inceleme sonunda 1- Hüküm uyuşmazlığı talebinin reddine yahut 2 – Hüküm uyuşmazlığı talebinin kabulüne karar verebilir. 1 – Hüküm Uyuşmazlığı Talebinin Reddi Uyuşmazlık Mahkemesi, yapmış olduğu inceleme sonunda, yukarıda incelemiş olduğumuz hüküm uyuşmazlığının doğabilmesi için gerekli şartlardan biri veya birkaçının eksik olduğunu tespit ederse, bu takdirde talebin reddine karar verir. Uyuşmazlık Mahkemesince verilen ret kararının, diğer mahkemelerce verilen ve aralarında hüküm uyuşmazlığı olduğu iddia edilen kararlara herhangi bir etkisi yoktur. Her iki karar da kesinleşmiş olduğundan, kararlar doğrultusunda hareket edilir ve gereği yerine getirilir. Talebin reddi halinde, Uyuşmazlık Mahkemesince talebi reddedilen tarafa ayrıca herhangi 31 Gözler, Kemal: İdare Hukuku Dersleri, 10.B., Bursa 2010, s.844. 16 bir harç ve gider yükletilmediği gibi, karşı taraf kendisini avukatla temsil ettirmiş olsa dahi, karşı taraf lehine vekalet ücretine de hükmedilmemektedir. Ancak, karşı taraf kendisini avukatla temsil ettirmişse, karşı taraf lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince maktu vekalet ücreti takdir edilmesi uygun olur. 2 – Hüküm Uyuşmazlığı Talebinin Kabulü Uyuşmazlık Mahkemesi yapmış olduğu inceleme sonunda, hüküm uyuşmazlığı için gerekli olan şartların tümünün mevcut olduğunu tespit ederse, kararlar arasında hüküm uyuşmazlığının mevcut olduğuna karar verir. Bundan sonra, hüküm uyuşmazlığının ne şekilde giderileceği konusu incelenir. Burada Uyuşmazlık Mahkemesi iki şekilde hareket edebilir: a – Hüküm Uyuşmazlığına Temel Teşkil Eden Kararlardan Birinin Kabulü, Diğerinin Kaldırılması Uyuşmazlık Mahkemesi, hüküm uyuşmazlığının esası kapsamında her iki mahkeme kararını da inceledikten sonra, bu kararlardan birini doğru bulup, orada getirilen gerekçeleri, varılan sonucu benimseyebilir ve hüküm uyuşmazlığının bu karar doğrultusunda çözümlenmesine karar verir. Bu şekilde, kararlardan biri tümüyle kabul edilip, hüküm uyuşmazlığı o yönde çözümlendiğinde, diğer kararın kaldırılmasına karar verilmektedir. İlk derece mahkemesi kararının Uyuşmazlık Mahkemesince kaldırılması ile birlikte, o karar artık yok sayılacağından, kararın daha önce doğurmuş olduğu hüküm ve sonuçların da ortadan kalması gereklidir. Bu bağlamda kararın gerek şekli anlamda kesinleşmesi ile doğan sonuçlar, gerekse bu duruma bağlı olarak maddi anlamda kesinliğe bağlanan sonuçlar da ortadan kalkmalıdır. b - Hüküm Uyuşmazlığına Temel Teşkil Eden Kararların Her İkisinin de Kaldırılıp Yeni Bir Karar Verilmesi Yapılan araştırma ve delillerin değerlendirilmesi sonucunda, aralarında hüküm uyuşmazlığı bulunan her iki kararda da getirilen çözüm Uyuşmazlık Mahkemesince doğru bulunmazsa, her iki kararın da kaldırılması ve tümüyle yeni bir karar verilmesi mümkündür. Şimdi bu durumu biraz daha yakından incelemek istiyoruz. 17 E – HÜKÜM UYUŞMAZLIĞINA TEMEL TEŞKİL EDEN HER İKİ KARARIN DA KALDIRILIP, ESAS HAKKINDA YENİ BİR KARAR VERİLMESİ I – GENEL OLARAK Uyuşmazlık Mahkemesi, yukarıda belirtildiği gibi, hüküm uyuşmazlığını çözümlerken tıpkı ilk derece mahkemesi gibi uyuşmazlığın esasına girmekte, gerekirse yeni delillere başvurabilmekte, dosyada mevcut toplanan delilleri değerlendirebilmekte ve hüküm uyuşmazlığını o şekilde çözümlemektedir. İşte yapılan araştırma ve delillerin değerlendirilmesi sonucunda, aralarında hüküm uyuşmazlığı bulunan her iki kararda da getirilen çözüm, Uyuşmazlık Mahkemesince doğru bulunmazsa, her iki kararın da kaldırılması ve tümüyle yeni bir karar verilmesi mümkündür. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Yüksek Mahkeme, hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden kararların ne şekilde verildiğini, mahkemenin delilleri yeterince araştırıp araştırmadığını, nasıl o kanaate vardığı hususlarını da değerlendirmektedir32. Uyuşmazlık Mahkemesi ilk derece mahkemelerinin verdiği kararlarla bağlı değildir. O nedenle de, onların dışında farklı gerekçelerle farklı bir karar da verebilir. Kanaatimce, UMK 25,1’in sonundaki “anlaşmazlığın esasını da karara bağlar” ifadesi bu duruma işaret etmektedir. Yüksek Mahkeme, hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden her iki kararın da kaldırılmasından sonra, ilk derece yargılamasına benzer şekilde, uyuşmazlığın esası hakkında karar vermek için gerektiğinde tahkikat yapabilir, yeni bilgi ve belgelere başvurabilir; eğer dosyada toplanan mevcut deliller uyuşmazlığın esası hakkında karar vermek için yeterli bulunursa, bunlar değerlendirerek bir sonuca da varılabilir. Uyuşmazlık Mahkemesi, hüküm uyuşmazlığını çözümlerken vardığı kanaate göre, belirtildiği şekilde, her iki mahkeme kararını da tümüyle kaldırıp yeni bir karar verebileceği gibi, her iki kararın da belirli kısımlarını kabul edip, diğer kısımlarını kaldırarak o şekilde bir karar da verebilir. Uygulamada, hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden her iki kararın da kaldırılıp yeni bir karar verilmesi yoluna çok sık ihtiyaç duyulmadığı; daha çok, kararlardan birinin kaldırılıp, 32 Tercan s.184. 18 diğerinin kabul edilmesi ve kabul edilen karar doğrultusunda hüküm uyuşmazlığının çözümlenmesi yoluna gidildiği görülmektedir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla, her iki kararın da kaldırılıp, yeni bir karar verilmesi yoluna bu güne kadar üç kez başvurulmuş ve üç adet karar verilmiştir. II – ORTAYA ÇIKIŞ NEDENİNE GÖRE KARŞILAŞILAN DURUMLAR Yüksek Mahkeme tarafından verilen üç adet kararın incelemesinden, ortaya çıkış nedenine göre üç farklı durum gözlenmektedir. : 1-Kararlardan birinin görevsiz mahkeme tarafından verilmiş olması, 2 -Her iki kararın da doğru bulunmayarak kaldırılması, 3- Kararlardan biri hukuka uygun bulunmakla birlikte, uyuşmazlığı tam olarak çözümlemek için yeterli olmaması. Şimdi bu üç durumu ayrı ayrı biraz daha yakından incelemek yararlı olacaktır. 1 - Kararlardan Birinin Görevsiz Mahkeme Tarafından Verilmiş Olması Hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden kararları veren adlî, idarî veya askerî yargı mercileri uyuşmazlığın esası hakkında kanuna göre görevli olmalıdır. Kararlardan bir tanesi görevsiz bir mahkeme tarafından verilmişse, bu takdirde Yüksek Mahkeme, bu kararı, esas açısından hukuka uygun olsa dahi, sırf görevsiz mahkeme tarafından verildiği için kaldırmaktadır33. Uyuşmazlığın, konusu, sebebi ve taraflarından da en az biri aynı olduğundan, yüksek bir ihtimalle, kararlardan birini veren mahkeme görevsiz olmasına rağmen, uyuşmazlığın esası hakkında karar vermiş durumdadır. İşte böyle bir durumda, bu mahkemenin kararı, uyuşmazlığın esası açısından hukuka uygun olup olmadığına bakılmaksızın kaldırılmaktadır. Görevsiz mahkeme tarafından verilen karar sırf bu nedenle kaldırıldıktan sonra, diğer karara bakmak gerekmektedir. Eğer diğer karar, görevli mahkeme tarafından verilmişse ve uyuşmazlığın esası açısından da hukuka uygun bulunursa, bu takdirde o karar kabul edilerek, hüküm uyuşmazlığı, o karar doğrultusunda sona erdirilir. Buna karşılık görevli olduğu kabul edilen mahkeme tarafından verilen karar, uyuşmazlığın esası açısından hukuka uygun bulunmazsa, bu takdirde onun da, hukuka uygun olmadığı için kaldırılmasına karar verilmektedir. Böyle bir durumda, görüldüğü gibi hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden her iki karar da Uyuşmazlık Mahkemesince kaldırılmış olmaktadır. 33 Tercan s.117; UM HB 16.06.2003, E. 1993/46, K.1993/43 (RG 15.12.1993, S.21789); UM HB 01.04.2014, E.2013/1148, K.2014/314. 19 Uyuşmazlık Mahkemesi, belirtildiği şekilde her iki kararı da kaldırdığında, yukarıda belirtildiği üzere, bu kez kendisi tıpkı bir ilk derece mahkemesi gibi, yeniden yargılama yaparak uyuşmazlığın esası hakkında yeni bir karar vermektedir. Bu yönde Yüksek Mahkeme tarafından verilmiş bir adet karar bulunmaktadır. Kararın ilgili kısımlar şu şekildedir: “Somut olayda, dosyanın incelenmesinden, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Sektörel Rekabet ve Tüketici Hakları Daire Başkanlığı’nın 22.7.2011 gün ve B.62.0.TDK.0.10.00.00 sayılı yazısı ile, kurumdan satış belgesi alarak Trabzon İlinde tütün ve alkol piyasası sektöründe perakende ve/veya toptan tütün mamulü ve/veya alkollü içki ile açık alkollü içki satıcısı olarak faaliyet göstermekte iken, 2011 yılı süre uzatım işlemi yapmadıkları gerekçesiyle satış belgesi “iptal” durumda olan gerçek ve tüzel kişilere ait listenin yer aldığı CD’nin ekte gönderildiği, bu çerçevede, yazının ekindeki listede bilgilerine yer verilen gerçek ve tüzel kişilerin işyerlerinde denetim yapılması, yapılacak denetim sonucunda satış belgeleri iptal olmasına rağmen yetkisiz olarak tütün mamulü ve/veya alkollü içki satışı ile açık alkollü içki satış/sunumu yapıldığının tespit edilmesi halinde, işletme yetkilileri hakkında 4733 sayılı Kanun’un 8.maddesinin beşinci fıkrası hükümleri uyarınca işlem yapılmasının gerektiği, ilçe mülki amirliklerine de listenin birer örneği gönderilerek ilçelerinde denetim yaptırılmasının sağlanması için Trabzon Valiliğine gönderilen yazı ekinde bulunan “Trabzon İli sınırları içerisinde 2011 yılı süre uzatım işlemi yapmadığından dolayı fiili durumu iptal olan satıcılara ilişkin liste” başlıklı listenin 251. sırasında, 61010516P kurum sicil no ile Ömer Soğuksulu isimli kişi tarafından işletildiği yazılı olan “Abant Büfe” unvanlı işyerinin bulunması nedeniyle, 21.9.2011 günü, “Abant Büfe” unvanlı işyerine gidilerek yapılan denetimde, işletme sahibinin S.Y. isimli kişi olduğu, 2010 yılına ait Tabdk satış belgesinin bulunduğu, ancak yenilenmediğinin tutulan tutanak ile tespit edildiği anlaşılmıştır. Dosya içinde mevcut T.C. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından düzenlenen, “Tütün mamulü alkol ve alkollü içki perakende satış belgesi”nin incelenmesinde, belge sahibinin S.Y. olduğu ve belge uyarınca S.Y.’un “Abant Tekel Büfesi” unvanlı, Trabzon/Merkez Sanayi Mah. Çarşı İçi Sok. No:20 satış yeri adresinde, 10.3.2010 tarih 61012537P kurum sicil numarası ile, tütün mamulü, alkol ve alkollü içki satın almaya ve satmaya yetkili kılındığına 20 ilişkin satış belgesi olduğu görülmüştür. Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri birlikte incelendiğinde; 4733 sayılı Kanun’un 8. maddesinin beşinci fıkrası (j) bendi uyarınca; yetkisiz olduğu halde satışa sunulan tütün mamulleri arz ambalajlarını bozmak veya bunları bölmek suretiyle satanlara idari para cezası verileceği, maddenin yedinci fıkrasına göre; idari para cezasının, fiillerin tekrarı halinde bir önceki cezanın iki katı olarak verileceği, beşinci fıkranın (j) bendinde sayılan fiilin, ilk fiilin işlenmesinden sonraki beş yıl içinde üçüncü defa işlenmesi halinde ise belgelerin iptaline karar verileceği, maddenin dokuzuncu fıkrası uyarınca; bu Kanun hükümlerine göre verilen idari yaptırım kararlarına karşı idari yargı yerine başvuruda bulunulacağı, Kanun’da hüküm bulunmayan hallerde Kabahatler Kanunu hükümlerinin uygulanacağı, 9. maddesinde ise, ……bu Kanun’un uygulanmasıyla ilgili diğer usul ve esasların kurum tarafından çıkarılacak yönetmeliklerle düzenleneceğinin belirtildiği anlaşılmıştır. Davacı S.Y.’un satış belgesini aldığı tarihte yürürlükte bulunan 31.12.2002 gün ve 24980 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Tütün Mamulleri, Alkol ve Alkollü İçkilerin Toptan ve Perakende Satışı İle Satış Belgelerine İlişkin Yönetmelik’in, 7. maddesinde, satış belgelerinin alındığı yıl için geçerli olduğu, 8. maddesinde de, satış belgeleri sürelerinin uzatma işleminin usul ve esasları belirtilmiştir. Dosya içinde bulunan, adli yargı yerine hitaben yazılmış, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Sektörel Rekabet ve Tüketici Hakları Daire Başkanlığının 8.3.2012 tarih ve 4728 sayılı yazısı ile, Sanayi Mah. Çarşı İçi Sok. No:20 Trabzon adresinde “Abant Tekel Büfesi” unvanlı işyeri için S.Y. isimli şahıs adına 10.3.2010 tarihinde 61012537P kurum sicil numaralı, tütün mamulü ve alkollü içki perakende satış belgesinin düzenlendiği ve söz konusu belgenin geçerliliğini koruduğunun bildirildiği görülmüştür. 7.1.2011 gün ve 27808 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve 31.12.2002 günlü yönetmeliği yürürlükten kaldıran “Tütün Mamulleri Ve Alkollü İçkilerin Satışına Ve Sunumuna İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”in 19.12.2012 gün ve 28502 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan değişiklikten önceki “Süre uzatım işlemi ve satış belgelerinin geçerliliği” başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrasında, “Satış belgelerinin alındığı veya süre uzatım işle21 minin yapıldığı tarihe bakılmaksızın, faaliyetine devam etmek isteyen satıcılar takip eden yılın Ocak ayı başından Mart ayı sonuna kadar süre uzatım işlemini yaptırmak zorundadır. Süre uzatım işlemi; işlemin yapıldığı tarihte geçerli olan süre uzatım işlem bedelinin, Kurumun ilan ettiği banka hesabına Kurum sicil numarası beyan edilerek yatırılması suretiyle yapılır. Süre uzatım işlemi belge üzerinde gösterilir” denilmiş; “Satış belgesi bedelleri” başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Yönetmelik kapsamında düzenlenecek olan satış belgesi bedelleri ile süre uzatım işlem bedelleri; faaliyetin niteliğine göre her yıl bir önceki yılın bedelleri esas alınmak ve cari takvim yılı için geçerli olmak üzere Kurul tarafından belirlenir ve belirlenen tutarlar Resmi Gazete’de yayımlanır” hükmü yer almıştır. Yine aynı Yönetmeliğin Geçici 2 nci maddesi ile “Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce verilmiş olan ve geçerliliği bulunan satış belgelerinin geçerlilik süreleri ile 2011 yılı süre uzatım işlemlerine ilişkin usul ve esaslar Yönetmeliğin yayımlandığı tarihten sonra Kurul kararı ile belirlenir.” düzenlemesi getirilmiştir. Yapılan araştırmada, 2011 yılına ait süre uzatım bedelinin yukarıda bahsedildiği gibi Resmi Gazete’de yayınlanmadığı, ancak Yönetmeliğin geçici 2 nci maddesi uyarınca Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’nca “2011 yılı satış belgesi süre uzatım işlemlerine ilişkin duyuru” adı altında duyurulduğu ve odalara gönderildiği, 2011 yılı için satış belgesi süre uzatım bedelinin, İl merkezlerinde ve Büyükşehir belediyesine dahil ilçelerde, perakende satıcılar için 159 TL olarak ilan edildiği anlaşılmıştır. Dosya içinde bulunan ve S.Y.’un dava dilekçesine ekli olarak mahkemelere sunduğu T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’ye ait banka dekontundan, kurum hesabına 26.1.2011 işlem tarihi ile, TAPDK süre uzatım işlemi/sicil no 61012537 S.Y. Abant Tekel Büfesi adıyla 159 TL yatırıldığı, yine dosya içinde mevcut kurumun online satış belgesi sistemi ayrıntılı satıcı bilgi sorgulama ekranında 61012537P S.Y. Abant Tekel Büfesi adı altında halen faal olduğu, Trabzon Bakkallar A.Ş. adına düzenlenmiş 3.10.2011 tarihli faturadan da davacının bahsedilen toptancıdan halen satmak üzere mal alabildiği anlaşılmıştır. Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesince, S.Y. adına verilen satış belgesinin halen geçerliliğini koruduğu gerekçesiyle, S.Y. adına kesilen para cezasının iptali ile kaldırılmasına karar verildiği, 22 ancak 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin onuncu fıkrası uyarınca bu Kanuna göre verilen idari para cezalarına karşı açılacak davalar yönünden idare mahkemeleri görevli kılındığından, anılan mahkemenin görevli mahkeme olmadığı; Trabzon İdare Mahkemesince, S.Y.’un tütün mamulü ve alkollü içki satışı için 2011 yılına ilişkin olarak süre uzatım talebinde bulunmadığı, dolayısıyla 2011 yılı için tütün mamulü ve alkollü içki satış yetkisinin bulunmadığı ve yapılan denetimde tütün mamulünü satışa arz ettiğinin tespiti üzerine idari para cezası verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Yukarıda izah edilen tüm mevzuat ve dosyada bulunan belgeler birlikte incelendiğinde, S.Y.’un yürürlükte bulunan mevzuat uyarınca kendisinden beklenen mali yükümlülüğü süresinde yerine getirdiği, Kurumca kendisine mal satılmaması konusunda satmak üzere kendisine mal veren kurumun dahi uyarılmadığı, kendisine herhangi bir uyarı yapılmadığı, bu durumda mali yükümlülüğü yerine getirmiş ve halen mal alabildiği gözetildiğinde S.Y. adına verilen idari para cezasının kaldırılmasının hakkaniyete uygun olacağı sonucuna varılmıştır. Bu durumda, adli yargı yerince verilen kararın sonucu (hüküm kısmı) hukuka uygunluk arzetse de, 4733 sayılı Kanunun 8 nci maddesinin 10 uncu fıkrası uyarınca, bu Kanundan doğan idari para cezalarına karşı yapılacak itirazlarda açıkça idari yargı yerinin görevli kılınması karşısında; görevsiz mahkemece verilmiş bir kararın varlığı gözetildiğinde, Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararın kaldırılması gerektiği izahtan varestedir. Trabzon İdare Mahkemesi sözkonusu idari para cezasına yapılan itirazda görevli mahkeme ise de; yukarıda izah edilen nedenlerle, bu mahkemece verilen kararda hukuki isabet bulunmadığından, bu kararın da kaldırılması gerekmektedir. Bu saptama uyarınca, her iki kararın da kaldırılması zorunluluğu gözetilerek, “hakkın yerine getirilmesi” fiilen mümkün olamayacağından; 2247 sayılı Kanunun 25 nci maddesindeki “Hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlıklarında Uyuşmazlık Mahkemesi, Danıştay Yargılama Usulünün bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerini uygulamak suretiyle anlaşmazlığın esasını da karara bağlar.” şeklindeki amir hüküm uyarınca, uyuşmazlığın esası hakkında hüküm tesisi yoluna gidilmesi ve hukuka aykırı bulunan idari para cezasının iptaline karar verilmesi gerekmiştir. 23 SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; 1. Trabzon 3. Sulh Ceza Mahkemesinin tarihsiz ve D.İş:2011/136 sayılı kesinleşen kararı ile Trabzon İdare Mahkemesinin 22.10.2012 gün ve E:2011/1994, K:2012/1184 sayılı kesinleşen kararının KALDIRILMASINA, 2. Sebep unsuru yönünden hukuka aykırı bulunan S.Y. adına verilen 29.11.2011 gün ve 11/1584 sayılı 1232 TL. idari para cezasının İPTALİNE, 2577 sayılı Kanunun 31 inci md. uyarınca yargılama giderlerinin davalı Trabzon Valiliği üzerinde bırakılmasına, 3. Mevcut hüküm uyuşmazlığının bu suretle giderilmesine, 01.04.2014 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi”34. Görüldüğü gibi karara konu olan olayda, sulh ceza mahkemesinin kararı hukuka uygun bulunmakla birlikte, görevsiz olduğu için kaldırılmış, görevli olan idare mahkemesinin kararı ise, uyuşmazlığın esası açısından hukuka uygun olmadığı için kaldırılmış ve idari para cezasının kaldırılması hakkında Uyuşmazlık Mahkemesince yeni bir karar verilmiştir. 2 -Her İki Kararın da Doğru Bulunmayarak Kaldırılması Hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden kararları veren her iki mahkeme de, uyuşmazlığın farklı yönleri hakkında karar verdikleri için görevli olabilirler. Gerçekten, hüküm uyuşmazlığı için her iki kararın konusunun, sebebinin ve taraflarından da en az birinin aynı olması yeterlidir. Uyuşmazlık Mahkemesi de, bu unsurların gerçekleşip gerçekleşmediğini incelerken, medeni usul hukukundaki derdestlik veya kesin hüküm itirazında olduğu gibi, çok sıkı davranmamakta, hüküm uyuşmazlığının amacını dikkate alarak daha esnek davranmaktadır. O nedenle, her iki karar, uyuşmazlığın esası açısından çelişkili ise bu çelişki birbirlerinin icra edilmesine engel oluyorsa, kararların konularının ve sebeplerinin aynı olduğunu kabul etmektedir. Bu nedenle, her iki kararı veren mahkemenin de kendi verdikleri kararlar açısından görevli olmaları mümkündür. Böyle bir durumda Yüksek Mahkeme, bu kez hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden kararların, uyuşmazlığın esası açısından hukuka uygun olup olmadığına bakmaktadır. Bu kararlardan bir tanesi hukuka uygun bulunur, diğeri bulunmazsa, hukuka uygun olan karar kabul 34 UM HB 01.04.2014, E.2013/1148, K.2014/314. 24 edilip diğeri kaldırılarak hüküm uyuşmazlığı çözüme kavuşturulmaktadır. Buna karşılık, her iki karar da uyuşmazlığın esası açısından hukuka uygun bulunmazsa, bu takdirde Uyuşmazlık Mahkemesi her iki kararı da kaldırmakta ve yukarıda belirtildiği şekilde uyuşmazlığın esası hakkında yeni bir karar vermektedir. Bu yönde de verilmiş eski tarihli bir adet karar bulunmaktadır. Karar şu şekildir: “OLAY: 4753 sayılı Çiftçiye topraklandırma Kanunu uyarınca 1954 yılında A. Ü.’a temliki yapılan Beyoğlu Tapu sicil muhafızlığında Kağıthane köyü telsiz mevkiinde Cilt 251 sayfa 33, sıra 49 numarada kayıtlı 2 pafta 13 ada 23 parsel sayıda 1600 m2 yerin adı geçen tarafından üst üste üç yıl özürsüz olarak işlenmediği ilgili kuruluşlarca saptanarak anılan Yasanın 57 nci maddesi uyarınca tapu kaydının Hazine adına çevrilmesi için İstanbul Beşinci Asliye Hukuk Mahkemesine dava açılmıştır. Adlî Yargı Kararı: 4753 Sayılı Çiftçiyi topraklandırma Yasası uyarınca kendisine toprak verilen davalı A. Ü.’ın bu toprağı yasaca benimsenen bir özrü bulunmaksızın üst üste 3 yıl işlenmemiş olması nedeniyle tapu kaydının Hazine adına düzeltilmesini isteyen idarenin bu konuda İstanbul Beşinci Asliye Hukuk Mahkemesine açtığı dava sonunda; bu mahkemenin 17.4.1961 gün E:959/731, Karar 961/285 sayılı kararıyla sonuç olarak (4753 Sayılı Yasanın 7 nci maddesine göre durumun ilk önce ilgili Bakanlıkça incelenip belli edilmesi ve muhtaç çiftçiye karşı verilecek geri alma kararının ön koşul olduğu yolundaki gerekçeye dayanılarak davanın reddine karar verilmiştir. Bu karar davacı tarafça temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.) İdari Yargı Kararı: A. Ü. tarafından İstanbul Valiliğince onalı 34 nolu toprak Tevzi Komisyonunun 18.10.1962 gün ve 58 sayılı geri alma kararının iptali istemiyle Danıştay’da açılan dava sonunda Dokuzuncu Dairenin 7.12.1964 gün ve E:964/516 Karar 964/2098 sayılı kararıyla verilen arazinin sahibi tarafından işletilmeyerek terk edilmesi veya ortaklıkça veyahut özürsüz olarak kira ile işletilmesi halinde 4753 Sayılı Yasanın 57 nci maddesine göre işlem yapılması gerekirken toprak Komisyonunca dağıtıma ait kararın iptali yolunda karar verilmesinde Kanuna uyarlık görülmediği gerekçesiyle) işlem iptali edilmiş ve bu kararın idarece düzeltilmesi isteği üzerine Danıştay Sekizinci Dairesinin 4.11.1965 gün ve E:965/54 Karar 965-3055 Sayılı karariyle (4753 Sayılı Yasanın 57 nci maddesinin uygulanması yönünden, verilen toprağın iş25 lenmediğinin belli edilmesi yetkisinin idareye tanınmadığı, Yasanın 7 nci maddesi ile tanınan dağıtmadan önceye ait yetkinin dağıtım sonraki evrelerde kullanılmayacağı ve toplanan deliller toprağın geri alınmasını mahkemeden istemeyi haklı gösteriyorsa dava yoluna başvurulması gerekmekte olup belirtilen şekilde işin idarece karara bağlanmasında Yasa hükümlerine aykırılığın açık bulunduğu gerekçesiyle) düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir. İnceleme: Yukarıda açıklanan durum karşısında idarenin 4753 Sayılı Yasanın 7 nci maddesine göre gereken karar verilmeksizin tapu iptali davası açamayacağı yolundaki adlî yargı kararı ile toplanan delillerin, toprağın geri alınmasını haklı göstermesi halinde bunun idarece Mahkemeden istenmesi gerektiği yolunda Danıştay’ca verilen karar arasında bir hüküm uyuşmazlığı ortaya çıktığı ileri sürülerek Köy İşleri Bakanlığı ile Maliye Bakanlığına izafeten İstanbul Muhkemat Müdürlüğünce Hazinenin 4753 Sayılı Yasanın 57 nci maddesinde kabul edilen dava hakkının kullanılmasının mümkün olmadığı) gerekçesiyle bu hüküm uyuşmazlığının giderilmesi için mahkememize başvurulmuştur. Mahkememize verilen dava dilekçesinin davalıya tebliği üzerine davalı tarafından karşılık verilmiştir. Mahkememizin 8.12.1973 günlü oturumunda, ortada bir hüküm uyuşmazlığı bulunduğuna oybirliğiyle karar verilmiştir. Gerçekten Adlî Yargı kararında davacı idarenin toprağı geri alma davası açabilmesi için önce bir idarî geri alma kararı verilmesi ve bu kararın toprak sahibine bildirilmesi ve toprak sahibinin idarî dava yoluna gitmesi süresini beklemesi ve idarî kararın kesinleşmesi gerektiği ilkesi benimsenmiştir. Ancak Adlî Mahkemenin görüşüne uyularak idarece adlî kararda belirtilen ön koşulun gerçekleştirilmesi yolunda verilen idarî karar, bu yolda bir idarî kararın verilmesi gerekmediğinden ve Yasa idarenin her hangi bir kuruluşuna böyle bir karar verme yetkisi tanımış olmadığından dolayı Danıştay’ca iptal edilmiş ve böylece davacı için geri alma davasında Adlî yargının aradığı koşulu gerçekleştirme olanağı kalmamıştır. Başka bir deyimle Adlî Yargıda dava açılarak hakkın yerine getirilmesi yolu bu davada kapanmıştır. 8.12.1973 günlü oturumda ………gereği görüşülüp düşünüldü: 26 EYLEMLİ Durum: A. Ü.’a 1954 yılında temliki yapılan 2 pafta 13 ada 23 parsel sayıda 1600 metre karelik yerin üst üste üç yıl işlenmediği 8.7.1958 günlü tutanaktan anlaşılmış ve davalı bunu yalanlayabilecek nitelikte yasaca geçerli bir belge ortaya koyamamıştır. Gerekçe1- 4753 Sayılı Yasanın 57.Maddesinde Bu Kanunla verilen arazi sahibi, tarafından işletilmeyerek terk edilip veya ortaklıkça veyahut özürsüz olarak kira ile işletilirse Tarım Bakanlığının bu kanun gereğince ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere gayrimenkullerin geri verilmesini ve tapu kaydının silinerek Hazine adına değiştirilmesini mahkemeden istemeğe hakkı vardır. Bu işlemde basit muhakeme usulü uygulanır. Hükmü yer almış bulunmaktadır. Bu madde dava açmadan önce idarenin durumu inceleyerek toprağın geri alınmasına karar verilmesini öngörmüş bulunmadığına göre Bakanlığın bu konuda karar vermesine ve onu davalıya bildirmesine gerek bulunmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar yasanın 7.nci maddesinde (Bu Kanunda arazi işletilmesinden maksat, türlü kültür arazinin boş bırakılmayıp tabii ve mahalli şartlara göre ekim, dikim, bakım, yetiştirme yolları ile nebat, havyan veya hayvan mahsülleri istihsali suretiyle değerlendirilmesidir. Dinlendirme, nadas, askerlik ve belgelendirilmiş uzun hastalık gibi makul bir özür olmaksızın üst üste 3 yıl birinci fıkra hükmüne göre değerlendirilmeyen arazi işlenmiyor sayılır. Arazinin işlenip işlenmediğini Tarım Bakanlığı belli eder. Bu karara karşı arazi sahibinin Bakanlığa itiraz veya idarî kaza mercilerine dava hakkı mahfuzdur. )hükmü yazılı ve bu hüküm Yasanın genel hükümleri bölümünde yer almış bulunmakta ise de, 57.maddedeki özel hüküm karşısında bu genel nitelikteki hükmün uygulanması düşünülemez. Bir yandan 57.maddenin kesin yazılışı geri alma hakkının doğması için gerçekleşmesi aranan şartın yani toprağı bırakıp gitme, işlenmekten kaçınma koşulunun gerçekleşmiş olduğunun, Adlî Mahkemesinin arayacağını, göstermektedir. Buna göre bu yasa hükmünce bir kimseye verilmiş bulunan toprağın işletilmemekte olduğunu karara bağlamak yetkisini Yasa Bakanlığa tanımış değildir, öte yandan bir an için bunun tersi düşünülse Bakanlığın kararına karşı idarî yargıya gidilebileceğinden idarî yargının idarî kararı hukuka uygun görmesi halinde idarenin açacağı geri alma davasında Adlîye Mahkemesinin tapu kaydının idare adına değişilmesine karar vermekten başka bir işi olmayacak demektir ki yasa koyucunun böyle anlamsız bir yol benimseyeceği ileri sürülemez. (Çünkü sözü edilen 57. maddeye dayanan hakkın temeli ve tek doğum koşulu toprağın işletilmemesidir. Adlîye Mahkemesi bunu da incelemeyecek ise onun önünde dava açılmasının bir 27 anlamı olamaz. Şu yönde belirtilmelidir ki Yasanın 57. maddesinde öngörülen toprağın işletilmediğinin Bakanlıkça saptanması kararı işletilmeyen toprakların kamulaştırılmasını Yasanın 14. maddesinin (D) bendi uyarınca sağlamak için gereklidir. Yukarıda eylemle mahkeme dosyasında bulunan deliller A. Ü.’ın kendisi tarafından 3 yıl üst üste ve Yasaca tanınan özrü bulunmaksızın işlenmediği 4753 sayılı Yasanın 57 maddesindeki toprağını geri alınması için gerekli koşulların yerine geldiği kanısını vermektedir. O halde dava konusu yerin davalı adına olan tapu kaydının silinerek davacı adına düzeltilmesine karar verilmelidir. 2- Davacı taraf yargılama ve Avukatlık parasının davalıya yükletilmesini istemiştir. 4788 sayılı Yasanın 20 nci maddesi uyarınca mahkememizce hüküm uyuşmazlıklarında Danıştay’da uygulanan yargılama yönetimi uygulanacağına ve 521 sayılı Danıştay Yasasının 103 ncü maddesi hükmünce dava giderlerinin ancak istek üzerine hüküm altına alınabileceğine göre yargılama giderleri ile avukatlık parasının hüküm altına alınması gerekir. 3- 4788 sayılı Yasanın 26. maddesinde görev uyuşmazlıklarına ilişkin kararlarından harç alınamayacağı yazılıdır. Ancak buna dayanılarak hüküm uyuşmazlıklarından harç alınabileceği sonucu çıkarılamaz. Çünkü Anayasanın 61. maddesinin ikinci fıkrası gereğince vergi harç ve resimlerle benzeri mali yükümleri yalnız kanunla başka bir değimle kanunun açık hükmü ile konulabilir. Oysa 492 sayılı ve 2.7.1964 gün ve Harçlar Kanunu hükümleri arasında ve yargı işlemlerinden alınacak harçları gösteren bir sayılı tarifede Mahkememizce hüküm uyuşmazlıklarından alınacak harcı gösteren bir hüküm yoktur. Buna göre bu karardan harç alınmayacaktır. Kaldı ki bu karar, 4753 Sayılı Çiftçiyi topraklandırma Yasası gereğince Resmi bir yer olan mahkememizce yapılan bir işlemdir. Sözü edilen Yasanın 61 nci maddesi gereğince bundan hiçbir harç resim veya vergi alınamaz. SONUÇ: Dava konusu olan ve bu kararın (Olay) bölümünde gösterilmiş bulunan taşınmaz mal’ın davalı adına olan tapu kaydının silinerek Hazine adına çevrilmesine harç alınmasına yer olmadığına, (4,50) lira yargılama gideri ile davacı vekiline Ankara Barosu asgari ücret tarifesine göre takdir edilen 1000 lira vekalet ücretinin davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine 8.12.1973 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi”35. 35 UM HB 08.12.1973, E. 1969/509, K.1973/62, (RG 06.03.1974, S.14819). 28 3 – Hüküm Uyuşmazlığına Temel Teşkil Eden Kararlardan Birinin Hukuka Uygun Olmadığı, Diğerinin de Hukuku Uygun Bulunmakla Birlikte, Hüküm Uyuşmazlığını Çözmek İçin Yeterli Olmaması Nedeniyle Kaldırılması Hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden kararlardan biri hukuka uygun bulunursa, kural olarak o kararın kabul edilip, hukuka uygun bulunmayan diğer kararın da kaldırılarak hüküm uyuşmazlığının o şekilde çözümlenmesi mümkündür. Genellikle karşılaşılan durum da budur. Ancak, hukuka aykırı bulunan karar kaldırıldığında, hukuka uygun bulunan diğer karar, olduğu gibi kabul edildiğinde, hüküm uyuşmazlığı tam olarak çözümlenemiyor, başvurucunun hakkı tam olarak yerine getirilemiyorsa, bu takdirde, her iki kararın da kaldırılıp, uyuşmazlığı tüm yönleriyle çözümleyecek, başvurucunun hakkının tam olarak yerine getirilmesini sağlayacak yeni bir karar verilmesi gerekebilir. Bu durum, özellikle hüküm uyuşmazlığına konu olan olayın farklı yönlerinin bulunması ve kararların da uyuşmazlığın belirli bir yönünü karara bağlaması nedeniyle ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda, bir karar uyuşmazlığın bir yönünü, diğer karar bağlantılı bir başka yönünü karara bağladığından, kararlar ayrı ayrı uyuşmazlığı tüm yönleri ile çözüme kavuşturamamaktadır. O nedenle de, bir karar hukuka aykırı olduğu için kaldırılsa bile, diğer karar hukuka uygun bulunmasına rağmen, uyuşmazlığı tüm yönleri ile çözmeye yeterli olmamakta, özellikle kaldırılan karara konu olan kısım açıkta kalmakta, karara bağlanmamış olmaktadır. Bu eksikliği gidermek için bu kez her iki kararın da kaldırılıp, uyuşmazlığın tüm yönlerini dikkate alarak Uyuşmazlık Mahkemesince yeni bir karar verilmesi gerekmektedir. Uyuşmazlık Mahkemesi, her iki kararı da kaldırıp, uyuşmazlığın farklı yönleri, farklı yargı kollarına mensup mahkemelerin görev alanına girmesine rağmen, uyuşmazlığı tüm yönleri ile bir tek kararla çözümlemektedir. Bu yönde de verilmiş bir tane karar bulunmaktadır. Kararın ilgili kısımları şu şekildedir: “H-SONUÇ: Yukarıdaki açıklamalar ışığında tüm dosya kapsamının değerlendirilmesinde; hüküm uyuşmazlığına konu uyuşmazlığın temelinde davacı şirket tarafından alınan ihale kapsamında üstlenilen işin yürütülmesine esas ihale sözleşmesinin eki niteliğindeki idari şartnamenin 7.3.2. maddesinde belirtilenin 550 adet işçinin işe giriş bildirgesinin yapılması ve primlerinin öden29 mesi gerekirken, idari şartnamenin aksine 2006 yılının 8. Ayında 19 işçi, 2007 yılının 7. Ayında 10 işçi, 2008’in 1. Ayında 3 işçi,2. Ayında 2 işçi ve 3. Ayında 6 işçi olmak üzere toplam 40 adet işçinin, eksik bildirilmesi nedeni ile 506 sayılı Kanun’un 9 ve 140/ b maddeleri gereğince idari para cezası uygulandığı, aynı Kanun ‘un 79. maddesi gereğince ek prim tahakkuku yapıldığı ve gecikme zammı uygulandığı iddiasının yer aldığı; Davalı kurumun davaya konu 20.08.2009 tarih ve 10.835.327 sayılı idari para cezası kararı ve bu karara yapılan itirazın reddine ilişkin 18.11.2009 gün ve 93 sayılı kararı ile 01.09.2009 tarih ve 11.363.649 sayılı ek prim ve gecikme zammı tahakkuk ettirilmesine ilişkin karar ile bu karara kaşı yapılan itirazın reddine ilişkin 18.11.2009 gün ve 2 sayılı kararının dayanağını teşkil eden 31.03.2009 tarih 20102/ÎNC/15 sayılı SGK Başmüfettişince düzenlenen raporda eksik işçi bildirimine ilişkin açık bir tespite yer verilmediği, bu görevin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na bırakıldığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı İstanbul Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Bağcılar Sosyal Güvenlik Merkezi’nin ise açık olmayan müfettiş raporuna istinaden, taraflar arasındaki ihale sözleşmesi ve eki niteliğindeki şartnamelere dayalı olarak inceleme yaptığı ve idari şartnamede belirtilen sayı ve vasıfları, ihale kurumundan temin ettiği listelerdeki işçi vasfı ve sayısı ile karşılaştırmak sureti ile eksik işe giriş bildirgesi bulunduğu ve ek prim tahakkuku yapılması gerektiği sonucuna vardığı anlaşılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, işlemlerine dayanak olarak, taraflar arasında imzalanan ihale sözleşmesini, bunun eki niteliğindeki idari şartnamenin 7.3.2. maddesini, 31.03.2009 tarih ve 20102/İNC/15 sayılı SGK Müfettiş raporunu, 2009/123 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı genelgesini ve eksik bildirim tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanun’un 9,79,140. maddeleri ile Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 38. maddesini göstermektedir. Oysa; yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere taraflar arasında imzalanan ihale sözleşmesinin eki niteliğindeki idari şartnamenin 7.3.2. maddesinde belirtilen işçi sayısı ve vasıfları taraflar açısından mutlak bağlayıcı nitelikte olmayıp, durum yine aynı ihale sözleşmesinin eki niteliğindeki teknik şartnamede ortaya konulmuştur. Ayrıca ihale eden kurum olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’nın davacı şirkete hitaben yazılmış ve mevcut personel sayısının azaltılması istemini ihtiva eden 28.02.2011 tarihli ve 433/35241 sayılı, 18.05.2007 gün ve1327 30 sayılı yazıları ile de konu açıklığa kavuşmuştur. Yine işlemlere dayanak teşkil eden 31.03.2009 tarih ve 20102/İNC/15 sayılı SGK Müfettiş raporunun sonuna ‘Not’ şeklinde el yazısı ile belirtilen kısımda; “İhale Makamının 23.07.2009 tarih 823459-1476 sayılı yazısında belirtilen işin ifası için çalıştırılan personelin nitelikleri dikkate alınarak Kuruma bildirilen ile karşılaştırılması, bildirilmeyen sigortalılar ile ilgili ek tahakkuk yapılırken, bildirilmeyen sigortalılar ile ilgili işe giriş bildirgesi verilmemesi ile ilgili ceza uygulanması yerinde olacaktır” denilmek sureti ile, ihale eden kuruma bildirilen listede ismi verilen kişiler ile kuruma bildirilen işçilerin nitelikleri yönünden yapılan inceleme neticesinde eksik bildirildiği tespit edilen işçilerle ilgili hem ek tahakkuk yapılması hem de idari para cezası verilmesi gerektiği bildirilmiş, bunun dışında açık ve net bir belirleme yapılmamıştır. Müfettiş raporundaki belirsizlik nedeni ile Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı İstanbul Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü Bağcılar Sosyal Güvenlik Merkezi’nce ihale eden kurumdan ihale konusu işte çalıştırılan personelin hangi vasıfta çalıştırıldığına dair listeler istenmiş ve bu listeler ile idari şartnamede belirtilen personel sayısı ve vasfı karşılaştırılmış, neticede fazla işçi çalıştırılmış olsa dahi, vasfı belirtilen kategoride idari şartnamedekinden az işçi çalıştırılması hali, eksik işçi çalıştırılması ve bildirilmesi olarak nitelendirilmiştir. Dolayısıyla Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı müfettişi ve buna bağlı olarak Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı İstanbul İl Müdürlüğü tarafından yapılan tespitler ve varılan sonuçlar fiili gerçeği yansıtmadığı gibi, davacı şirketten çalıştırmadığı işçilerin işe giriş bildirgelerinin yapılması, gerçekte farazi olan bu işçilerin ödenmeyen prim borçlarının gecikme zammı ile davacı şirket tarafından ödenmesi sonucunu doğurmuştur. Bu sonuç gerek 2009/123 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı genelgesine ve gerek sayılı Yasa’nın 9, 79 ve 140/b maddelerine, gerekse de taraflar arasında 4734 sayılı Kanun çerçevesinde imzalanan ihale sözleşmesine, bu sözleşmenin eki niteliğindeki idari şartname ile teknik şartnameye aykırıdır. Adli yargı kararında tüm bu hususlar göz ardı edilmiş; davacı tarafın lehine olan ve tüm bu konuları kapsayan detaylı bilirkişi raporuna itibar edilmemiş; yeni bir bilirkişi raporu alınması cihetine de gidilmemiş; hukuken doğru sonuçlar içermeyen ve yukarıda açıklanan İhale Makamı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının fiili uygulaması ve özellikle 18.5.2007 tarihli yazılı 31 talimatını da dikkate almayan SGK Başmüfettiş raporuna itibarla davanın reddi yoluna gidilmiş, böylelikle hukuki gerçeğe aykırı biçimde tesis edilen karar onanmak suretiyle kesinleşmiştir. İdari yargı yeri ise Mahkememizce tespit edilen hususlara uygun biçimde tesis ettiği kesinleşen kararıyla hukuki gerçeği saptamıştır. Dolayısiyle, ilk nazarda, idari yargı yerinin, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu’nca (SGK’ca) tesis edilen idari para cezasının iptaline dair kesinleşen hükmüne itibar edilerek; aksi yöndeki kabule dayalı, yine davalı SGK’ca tesis edilen ek sigorta primi, gecikme zammı ve faiz tutarı tahakkuk ettirilmesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair kesinleşen adli yargı kararının kaldırılması gerektiği ve bu suretle hüküm uyuşmazlığının giderilmesi gerektiği düşünülebilirse de; aşağıda açıklanan nedenlerle her iki yargı kararının kaldırılması ve Mahkememizce işin esası hakkında bir karar verilmek suretiyle hüküm uyuşmazlığının çözümlenmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır: 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 101. ve 102.maddeleri, davalı SGK’nın tesis edeceği tasarruf türüne göre farklı yargı kollarını görevli kılmakta, bu meyanda davanın somutunda, ihale sözleşmesinde çalıştırılması öngörülen asgari personel sayısının noksan olduğu varsayımıyla, bu noksan personelin beyan edilmediği gerekçesiyle, asgari işçilik hesaplaması yapılmak suretiyle bu farazi noksan personel sayısı esas alınarak davalı SGK’ca tahakkuk ettirilen “ek sigorta primi, gecikme zammı ve faiz tutarı” nın hukuka aykırılığı iddiasiyle açılan davada, 5510 sayılı Kanunun 88. ve 101.maddeleri uyarınca İş Mahkemesi görevli olup; davalı SGK’ca aynı hukuki nedene dayalı olarak tesis edilen “idari para cezası” tasarrufunun hukuka aykırılığı iddiasiyle açılan davada ise 5510 sayılı Kanunun 102.maddesi gereğince İdare Mahkemesi görevli bulunmaktadır. Mahkememizce salt adli yargı kararının kaldırılması suretiyle hüküm uyuşmazlığının giderilmesi yoluna gidildiği takdirde, “ek sigorta primi, gecikme zammı ve faiz tutarı” ile ilgili ihtilaf çözüme kavuşturulmayacak ve bu konuda verilen kesinleşmiş adli yargı kararını telif eden bir karar verilmiş olmayacak; aynı hukuki vakıaya (farazi olarak saptanan noksan işçi çalıştırıldığı iddiası) dayalı davalı SGK tasarruflarından sadece “idari para cezası” na dair olan ihtilafla ilgili verilen ve kesinleşen idari yargı kararının hukuka uygunluğunun tespiti ile yetinilmiş olacaktır. Ayrıca, davacının talebine rağmen, ihtirazi kayıtla davacı tarafından ödenen idari para cezasının faiziyle birlikte iadesi talebinin idari yargı kararında karşılanmadığı ve sadece idari yaptırımın (idari para cezasının) 32 iptali ile yetinildiği görülmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu konudaki düşüncesinde isabetle vurgulandığı üzere, bu saptama uyarınca “hakkın yerine getirilmesi” fiilen mümkün olamayacağından, 2247 sayılı Kanunun 25.maddesindeki “Hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlıklarında Uyuşmazlık Mahkemesi Danıştay Yargılama Usulünün bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerini uygulamak suretiyle uyuşmazlığın esasını da karara bağlar. “ şeklindeki amir hüküm uyarınca, her iki yargı kararının kaldırılarak, hakkın yerine getirilmesini imkansız kılan hukuki karmaşaya son verilmesi ve her iki hukuki ihtilafa nihayet veren bir karar verilmesi suretiyle hüküm uyuşmazlığının çözümlenmesi lüzumlu ve gerekli bulunmaktadır. Bu durumda, 5510 sayılı Kanunun 101. ve 102. maddelerinin farklı yargı kollarını görevli kılan düzenlemesinden kaynaklanan ve gerçekte ortak paydası “aynı” olan bir hukuki sebebe (farazi noksan işçi çalıştırıldığı varsayımı ve buna dayalı “idari para cezası” tayini ve “ek sigorta primi, gecikme zammı ve faiz” tahakkuk ettirilmesi işlemleri) dayalı her iki SGK tasarrufunun birlikte ele alınması ve doğan ihtilafların bu şekilde telif edilmesi suretiyle hüküm uyuşmazlığının çözümü gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle; 1. İstanbul 4.İdare Mahkemesi’nin 20.01.2011 gün ve 2010/45 Esas, 2011/52 Karar sayılı kesinleşen kararı ile Bakırköy 4.İş Mahkemesi’nin 11.04.2012 gün ve 2010/52 Esas, 2012/207 Karar sayılı kesinleşen karanının KALDIRILMASINA, 2. Belirtilen iki yargı yeri arasındaki hüküm uyuşmazlığının giderilmesini teminen; a) Davalı SGK’ca, 2006/8, 2007/7, 2008/1,2,3 üncü aylarında eksik sigortalı bildiriminde bulunulduğu gerekçesiyle 5510 sayılı Kanunun 102 inci maddesi uyarınca davacı şirket adına düzenlenen 22.631 TL (Yirmi iki bin altı yüz otuz bir lira) idari para cezasında hukuka uyarlık görülmediğinden, anılan idari para cezasının İPTALİNE, Bu konuda vaki talep nedeniyle, davacının ihtirazi kayıtla ödediği anlaşılan söz konusu idari para cezasının davacıya İADESİNE, Söz konusu tutara, idareye yatırılma tarihi olan 15.9.2009 tarihinden ödeme tarihine kadar YASAL FAİZ İŞLETİLMESİNE, 33 b) Davalı SGK’ca, 2006/8, 2007/5-12, 2008/1-7, 9-12 inci aylarında eksik sigortalı bildiriminde bulunulduğu gerekçesiyle 5510 sayılı Kanunun 88. ve 101. maddeleri uyarınca davacı şirket adına tahakkuk ettirilen 221.718,29 TL (İki yüz yirmi bir bin yedi yüz on sekiz lira yirmi dokuz kuruş) ek sigorta primi, 85.925,15 TL (seksenbeş bin dokuzyüz yirmi beş bin lira on beş kuruş) gecikme zammı ve 1.983,97 TL (bin dokuz yüz seksen üç lira doksan yedi kuruş) faiz olmak üzere toplam 306.627,44 TL (üç yüz altı bin altı yüz yirmi yedi lira kırk dört kuruş) tutarındaki kurum tasarrufunda hukuka uyarlık görülmediğinden, anılan tahakkuk ve tasarrufun İPTALİNE, Bu konuda vaki talep nedeniyle, davacının ihtirazi kayıtla ödediği anlaşılan toplam 306.627,44 TL nın ( üç yüz altı bin altı yüz yirmi yedi bin lira kırk dört kuruş) davacıya İADESİNE, söz konusu tutara, idareye yatırılma tarihi olan 14.9.2009 tarihinden ödeme tarihine kadar YASAL FAİZ İŞLETİLMESİNE, Davada haksız çıktığı gerekçesiyle önceki adli yargılamada davacı aleyhine hükmedilen 22.847,64 TL (yirmi iki bin sekiz yüz kırk yedi lira altmış dört kuruş) nispi vekalet ücretinin davalı kurumca davacıya İADESİNE, c) Avukatlık Asgari Ücret tarifesinin 2.Bölümünün 20.fıkrası uyarınca saptanan 1100 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Yargılama giderlerinin 2577 sayılı Kanunun 31.maddesi gereğince davalı kurum üzerinde bırakılmasına….. karar verildi”36. Görüldüğü gibi Uyuşmazlık Mahkemesi, her iki kararın kaldırılmasına karar verdikten sonra, ilk derece mahkemesi gibi, uyuşmazlığın esasını değerlendirmekte, uyuşmazlığın farklı yönlerini bir bütün olarak değerlendirip, uyuşmazlığın esası hakkında yeni bir karar vermektedir. Aslında yukarıdaki karara konu olayda, adlî ve idarî yargı mercilerinden verilen kararların, konu, sebep ve taraflarından da en az birinin aynı olması unsurları incelendiğinde, tarafların aynı olduğunu görüyoruz. Ancak kararların sebeplerinin ve özellikle konularının da aynı ol36 UM HB 13.10.2014, E.2014/18, K.2014/888. 34 duğunu söylemek zordur. Öncelikle, belirtmek gerekir ki, hüküm uyuşmazlığının amacı, yukarıda da açıklandığı üzere, hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden kararlar arasındaki çelişki nedeniyle, hakkın yerine getirilmesinin mümkün olmadığı hallerde, bu çelişkiyi gidererek hakkın yerine getirilmesini sağlamaktadır. Bir uyuşmazlığın farklı yönleri varsa, ona bir bütün olarak hukuka uygun bir çözüm getirmek değildir. Gerçi uyuşmazlığın farklı yönlerine, bir bütün olarak hukuka uygun bir çözüm getirmek kabul edilebilir bir durumdur. Ancak hüküm uyuşmazlığının asıl amacı bu kadar geniş değerlendirilmemelidir. Söz konusu karar bu açıdan irdelendiğinde, hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden kararlar aynı vakıaya yani şirketin ihalede belirtilen sayıda işçi çalıştırmaması vakıasına dayanmakla birlikte, konuları ve sebepleri farklıdır. Gerçekten idari yargı kararının konusu para cezası, adli yargı kararının konusu eksik yatırılan primlerin gecikme zammı ve faiziyle birlikte tahsilidir ve bu konular, idarenin farklı işlemlerine dayanmaktadır. Bu noktada, her iki kararın, SGK müfettişinin düzenlemiş olduğu rapordan kaynaklanması, kararların konularının ve sebeplerinin aynı olması için yeterli değildir. SGK, müfettiş raporunda belirtilen hususlara dayanarak, iki farklı işlem yapmıştır. İşlemlerden biri idari para cezası, diğeri de eksik primlerin gecikme zammı ve faiziyle birlikte tahsilidir. Her iki işlem, farklı yargı kollarına mensup mahkemeler tarafından görülmüş ve farklı karar verilmiştir. Farklı yargı kollarına mensup mahkemeler tarafından verilen kararlar çelişkili de olsa, bu çelişki, kararların icrasını engelleyecek nitelikte değildir. Çünkü kararların konusu farklıdır. O nedenle de, idari yargı kararı hukuka uygun olduğu için kabul edilse de, farklı bir konu olan eksik primlere ilişkin olarak yatırılan paranın iadesinin sağlaması mümkün olamamaktadır. İşte bu eksikliği gidermek için Uyuşmazlık Mahkemesi, hukuka uygun olan idari yargı kararını da kaldırmak zorunda kalmıştır. Oysa, kararların konuları ve sebepleri farklı olduğu için hüküm uyuşmazlığının bulunmadığı kabul edilebilirdi. Bu takdirde, hukuka uygun olduğu kabul edilen idari yargı kararının da kaldırılması gerekmeyebilirdi. F - KARARLARIN KALDIRILMASI NEDENİYLE DOĞAN SONUÇLAR Hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden her iki kararın da Uyuşmazlık Mahkemesince kaldırılmasına karar verilmesi halinde, o kararlar artık ortadan kalkmış olmaktadır. Kaldırılan kararların, temyiz edilerek veya edilemeyerek kesinleşmesinin bu açıdan bir önemi yoktur. Kaldırılan 35 karar, temyiz sonucu kesinleşmiş ise, onu onayan temyiz mercii kararı da bu bağlamda kaldırılmış olmaktadır. Bu noktada, Uyuşmazlık Mahkemesince verilen kaldırma kararı, Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.375,1/ı’da belirtilen, konusu, sebebi ve tarafları aynı olan bir dava hakkında birbirine aykırı kesinleşmiş iki hüküm bulunması nedenine dayanılarak yapılan yargılamanın yenilenmesi sonunda, bir kararın iptaline (HMK m. 380) benzetilebilir. İlk derece mahkemesi kararının, Uyuşmazlık Mahkemesince kaldırılması ile birlikte, o karar artık yok sayılacağından, kararın daha önce doğurmuş olduğu hüküm ve sonuçların da ortadan kalkması gereklidir. Bu bağlamda kararın gerek şekli anlamda kesinleşmesi ile doğan sonuçlar, gerekse bu duruma bağlı olarak maddi anlamda kesinliğe bağlanan sonuçlar da ortadan kalkmalıdır. O nedenle, kaldırılan kararın bir başka davada kesin hüküm veya kesin delil olarak kullanılması halinde, o karara dayanarak verilen diğer karara karşı da HMK m.375,1/ğ bendi uyarınca yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilmelidir37. Her iki karar da kaldırılıp yeni bir karar verildiğinden, Uyuşmazlık Mahkemesince verilen karar her iki kararın yerine hüküm ve sonuç doğuracaktır. O nedenle, bu kararlara bağlanan sonuçlar ortadan kalkacağından, maddi hukuk ve usul hukuku açısından artık sonuç doğurmayacaklardır. Bunun bir sonucu olarak, örneğin kaldırılan kararlardan birinde, karar tarihinden itibaren faiz ödenmesini gerektiren bir durum varsa, bu durum da sona ereceğinden, artık faiz, kaldırılan karar tarihinden itibaren hesap edilemez. Uyuşmazlık Mahkemesince verilen yeni karar tarihi veya yeni kararda ayrıca buna ilişkin hüküm varsa o esas alınmalıdır. Uyuşmazlık Mahkemesince verilen bu karar, kesinleşmekle birlikte, diğer mahkemelerce verilen kararlar gibi, maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder ve kesin hükmün doğurduğu sonuçları doğurur. Her iki kararın da kaldırılıp yeni bir karar verilmesi halinde de bu durum, ilgili mahkemelere bildirilmeli ve mahkemelerin karar kartonlarına şerh düşmesi sağlanmalıdır. Her iki kararın da kaldırılıp uyuşmazlığın esası hakkında Uyuşmazlık Mahkemesince yeni bir karar verilmesi halinde, Uyuşmazlık Mahkemesince davayı kaybeden tarafa yargılama gider37 Tercan s.186. 36 lerinin yükletilmesi gereklidir. Zira, böyle bir durumda Uyuşmazlık Mahkemesi, tıpkı ilk derece mahkemesi gibi yargılama yapıp esas hakkında karar verdiğinden, yargılama giderleri hakkında da karar verilmesi zorunluluğu doğmaktadır. Nitekim 4788 sayılı Kanunun gerekçesinde de şu ifadelere yer verilmişti: “Nihayet, hüküm ihtilâfının hallinde, ihtilâf mahkemesi esasa hükmeden bir mahkeme vazifesi gördüğünden gerek evvelki muhakeme masraflarını, gerek kendi önünde cereyan eden muhakeme masraflarının haksız taraftan alınmasına da hükmeder”38. Uyuşmazlık Mahkemesi, kendi önünde davayı kaybeden tarafı yargılama giderlerine mahkûm ederken, hem kendi önünde oluşan giderleri, hem de kaldırılan kararlar nedeniyle daha önce yapılan yargılamalarda doğan giderleri de dikkate almalıdır. G – KARARA KARŞI BAŞVURULACAK YOL VAR MIDIR ? UMK m. 29’a göre, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun ve bölümlerin kararları kesindir. Söz konusu maddede kararların kesinliği açısından görev uyuşmazlığı ve hüküm uyuşmazlığı ayırımı yapılmamıştır. O nedenle, gerek Genel Kurulun gerekse bölümlerin her iki konuya ilişkin kararlarının da kesin olduğunu kabul etmek gereklidir39. Hukuk alanında çıkan hüküm uyuşmazlığına, yukarıda incelendiği üzere Hukuk Bölümü bakmaktadır. Bu kapsamda UMK m.29 gereğince Hukuk Bölümünün hüküm uyuşmazlığına ilişkin kararlarının da kesin olduğu kabul edilmelidir. Fransız Hukukunda da Uyuşmazlık Mahkemesinin verdiği kararlara karşı hiçbir başvuru yolunun bulunmadığı kabul edilmiştir (20 Nisan 1932 Tarihli Kanun m.4). Şu halde, Hukuk Bölümünün, hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden her iki kararı da kaldırıp, uyuşmazlığın esası hakkında vermiş olduğu yeni karar da kesindir. Bu kesinlik, hem kararların kaldırılması açısından, hem de uyuşmazlığın esası hakkında verilen yeni karar açısından geçerlidir. Burada amaçlanan kesinliğin ne olduğunun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Öncelikle burada kararın kesin olduğu kabul edilerek, tarafların kararın doğru olmadığını yahut 38 4788 s. K. nun hükümet gerekçesi (S. 151). 4788 sayılı Kanun’un, 1961 Anayasası kabul edildikten sonra ortaya çıkardığı bir takım tereddütler için bkz. Özkol, Adil:Yeni Bir Uyuşmazlık Mahkemesi Kanununun Gerekliliği: AÜHFD, 1971/1, C.28, s.77-90. 39 Özgüldür, s.7; Çelik, Taşkın: Uyuşmazlık Mahkemesine Başvurulmasında ve Uyuşmazlık Mahkemesi Kararlarının Uygulanmasında Karşılaşılan Sorunlar; Ulusal ve Uluslararası Boyutlarıyla Görev Uyuşmazlıkları ve Uyuşmazlık Mahkemesi Konulu Bilimsel Toplantı Bildiri Konuları, Ankara 19 Eylül 2013, s.5 . 37 hukuka aykırı olduğunu düşünmeleri halinde, başvurabilecekleri itiraz, temyiz yahut karar düzeltme gibi olağan bir kanun yolu tanınmak istenmemiştir. Buna göre hüküm uyuşmazlığına ilişkin yargılama sonunda verilen karar, verildiği anda kesindir; bu karara karşı başvurulabilecek olağan bir kanun yolu kabul edilmemiştir40. Nitekim diğer mahkemelerin de itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yolu açık olmayan kararları vardır ve bu kararların da verildiği anda kesin olduğu kabul edilmektedir. Benzer bir durum burada da geçerlidir. Şu halde, burada Kanun koyucunun, kararın kesinliğini vurgulaması ile amaçladığı kesinlik, öncelikle şekli anlamda kesinliktir. Buna göre, hüküm uyuşmazlığı yargılamasının sonunda Hukuk Bölümünce uyuşmazlığın esasına ilişkin olarak verilen karara karşı, itiraz, temyiz veya karar düzeltme gibi, kararın bir kez daha gözden geçirilmesini sağlayacak olağan bir kanun yolu kabul edilmemiştir. Keza bu karara karşı kanun yararına temyiz yoluna da (HMK m.363) başvurulamaz. Hukuk Bölümünün, uyuşmazlığın esasına ilişkin olarak verdiği kararın şekli anlamda kesinleşme ile birlikte maddi anlamda kesin hüküm teşkil edip etmeyeceğinin de açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Buradan çıkacak sonuca göre de, verilen karara karşı olağanüstü kanun yollarına başvurulup başvurulamayacağı tespit edilmelidir. Bir görüş, “Uyuşmazlık Mahkemesi hüküm uyuşmazlığında taraflar arasındaki uyuşmazlığın (davanın) esası hakkında karar verdiğinden (UMK m. 25,I), bu kararın maddî anlamda kesin hüküm kuvvetine sahip olduğu”nu kabul etmektedir41. Kanaatimce, Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından hüküm uyuşmazlığının esasına ilişkin olarak verilen kararın maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olup olmadığı konusunda bir ayırım yapılmalıdır. Uyuşmazlık Mahkemesi, eğer hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden kararlardan birini kaldırıp, diğerini kabul etmişse, bu karar şekli açıdan kesinleşse dahi, maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olmamalıdır. Zira bu durumda, kesin hüküm gücünden kabul edilen yahut Uyuşmazlık Mahkemesince benimsenen ilk derece mahkemesi kararı istifade etmektedir. Esasen böyle bir durumda, Uyuşmazlık Mahkemesi kararını, kabul edilen ilk derece mahkemesi kararından ayrı düşünmek de doğru olmaz. 40 Dinç s.21; Özgüldür s.7. 41 Kuru s.777. 38 Buna karşılık, Uyuşmazlık Mahkemesi hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden her iki kararı da kaldırıp, yukarıda belirtildiği üzere uyuşmazlığın esası hakkında yeni bir karar vermişse, bu takdirde Uyuşmazlık Mahkemesince verilen bu karar şekli açıdan kesinleşmekle birlikte, uyuşmazlığın esası hakkında maddi anlamda kesin hüküm de teşkil etmelidir. Zira burada, ilk derece mahkemelerince verilmiş her iki karar da kaldırıldığından, uyuşmazlığın esası hakkında daha önce verilmiş bir karar kalmamıştır. Uyuşmazlık Mahkemesince de tümüyle yeni bir karar verildiğinden, bu karar, maddi anlamda kesin hüküm gücünden istifade etmelidir. Uyuşmazlık Mahkemesinin hüküm uyuşmazlığı sonunda verdiği karara karşı acaba olağanüstü kanun yollarına bu bağlamda yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilir mi? Bilindiği gibi, olağanüstü bir kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi yoluna, maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden kararlara karşı başvurulabilmektedir42. Şekli anlamda kesinleşmeye müsait olsa dahi, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyen kararlara karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulamamaktadır43. Bu çerçevede, Uyuşmazlık Mahkemesince hüküm uyuşmazlığı yargılaması sonunda verilen kararlar değerlendirildiğinde, hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden ilk derece mahkemesi kararlarından birinin kabul edilip diğerinin kaldırılmasına ilişkin karar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden, bu karara karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulamamalıdır. Buna karşılık Uyuşmazlık Mahkemesi, hüküm uyuşmazlığına temel teşkil eden her iki kararı da kaldırıp yeni bir karar vermişse, bu karar maddi anlamda kesin hüküm teşkil ettiğinden, Uyuşmazlık Mahkemesinde yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilmelidir44. UMK m. 29 gereğince hüküm uyuşmazlığı sonunda verilen kararın kesin olduğunun kabul edilmesi, olağan kanun yollarının öngörülmediğine ilişkin olup, bu kesinlik kanaatimce olağanüstü kanun yollarına da teşmil edilememelidir. Nitekim bir görüş, Uyuşmazlık Mahkemesinin 42 Tercan, Erdal: Medenî Usul Hukukunda (Kesin Sürelerin Kaçırılması Halinde) Eski Hale Getirme, Ankara 2006, s.67. 43 Arslan s. 60 vd.; Kuru /Arslan/Yılmaz s.678; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 12. B.; Ankara 2011, s.636; Surlu, Mehmet Handan: Hukuk ve Cezada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı Nedeniyle Yargılamanın Yenilenmesi (İadei Muhakeme), Ankara 2003;Umar, Bilge: Türk Medeni Usul Hukukunda İadei Muhakeme: İÜHFM 1963/1-2, C.XXIX, s.260-298. 44 Kuru (s.777), hüküm uyuşmazlığı sonunda verilen karara karşı genel olarak yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabileceğini kabul etmektedir. 39 hüküm uyuşmazlığının çözümüne ilişkin kararlarının kesin olduğunu, olağan veya olağanüstü hiçbir kanun yoluna gitme imkânının bulunmadığını kabul etmektedir45. Yukarıda belirttiğim gerekçe ile bu görüşe katılmıyorum, Uyuşmazlık Mahkemesinin maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden belirtilen kararlarına karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilmelidir. Zira, Kanun koyucu Uyuşmazlık Mahkemesinin hüküm uyuşmazlığını incelerken gerekli hassasiyeti göstereceğini, verilen kararın tekrar gözden geçirilmesini gerektirecek bir durumun bulunmadığını, Uyuşmazlık Mahkemesinin iş yükünü vb. nedenleri dikkate alarak, bu karara karşı olağan kanun yollarına ihtiyaç bulunmadığını kabul edebilir. Ancak aynı şeyi yargılamanın yenilenmesi nedenleri açısından söylemek mümkün değildir. Zira, yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden büyük bir kısmı sonradan, tarafların iradesi ve tasarrufu dışında ortaya çıkmaktadır. Örneğin ifadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması (HMK m. 375,1/e). Bu şekilde, tarafların iradesi ve tasarrufu dışında gerçekleşen nedenlerden ve sonuçlarından tarafları sorumlu tutmak hukuka uygun olmadığı gibi, adil de değildir. Ayrıca, kararın kesinliği ifadesini, olağan kanun yollarının ötesinde olağanüstü kanun yollarına ve bu bağlamda yargılamanın yenilenmesine de teşmil etmeye ihtiyaç yoktur. Hüküm uyuşmazlığının çözümlenmesi konusunda m. 25,1 ile İYUK’a atıf yapıldığından ve İYUK m. 53’de (ve 55’de) yargılamanın yenilenmesi düzenlendiğinden, hüküm uyuşmazlığında yargılamanın yenilenmesine başvurulabilmesi gerekir. Yüksek Mahkeme, bir kararında yargılamanın yenilenmesi ve tavzih yoluna başvurulabileceğini, kural olarak kabul etmiş, ama somut olayda şartları bulunmadığından talebi reddetmiştir: “Davada, “Tavzihi”, “Tashihi” ve “Yeniden incelenmesi” istenilen Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 28.6.1993 gün ve 27-27 sayılı kararında dava, 2247 sayılı Yasa’nın 24. maddesinde öngörülen koşulları kapsamadığından başvurunun usul yönünden reddine ilişkin olup, sebepleri ayrıntıları ile gerekçede açıklanmıştır. Bu kararda tavzihi gerektirecek herhangi bir durum bulunmadığı gibi, ileri sürülen tavzih nedenleri esasa ilişkin olduğundan usul hükümlerine dayanılarak reddedilen kararda bu iddiaların incelenmesi mümkün değildir. 45 Dinç s.21. 40 Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Hukuk Bölümünde incelenerek karara bağlanmış ve idarî yargıyı ilgilendiren anlaşmazlığın ceza bölümünde incelenme olanağı yoktur. Kararda: Dilekçe tarih ve numarası belirtilmediğinden söz edilen Anayasa Mahkemesi kararı ile Askerî Yargıtay kararları davacının şahsıyla ilgili bulunmadığından yeniden incelemeyi gerektirecek nitelik taşımadığı gibi bu iddia da esasa ilişkindir. Bu nedenle inceleme olanağı yoktur. Davacı tarafından ileri sürülen Anayasa’ya aykırılık iddiası Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 27-27 sayılı kararında incelenerek davada, davacı hakkında verilmiş çelişkili kararlar bulunmadığından, hakkın yerine getirilmesinin imkansızlığından, dolaysıyla Anayasaya aykırılık iddiasından söz edilemeyeceği belirtildiğinden bu konudaki iddianın yeniden incelenmesine gerek görülmemiştir. Bu itibarla davacının ileri sürdüğü; tavzih, yanlışlıkların düzeltilmesi ve yargılamanın yenilenmesi istemlerinin yasal dayanağı bulunmadığından başvurunun reddi gerekmektedir. SONUÇ: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 28.6.1993 gün ve 27-27 sayılı kararında tavzihi, düzeltmeyi ve yargılamanın yenilenmesini gerektirir bir yön bulunmadığından başvurunun reddine, 7.7.1994 gününde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi”46. Ancak Uyuşmazlık Mahkemesi vermiş olduğu eski tarihli bir kararında ise yargılamanın yenilenmesi talebini, kararın kesin olduğu gerekçesi ile kabul etmemiştir. Karar şu şekildedir47: “Olay: N. A’ın davası sonunda 203 ada, 5 parsel numaralı yer üzerindeki kurma evin mülkiyetiyle ilgili olarak Asliye Hukuk Mahkemesince verilen karar ile Danıştay Sekizinci Dairesinin 3/3/1965 günlü 1965/1088 sayılı kararı arasında ortaya çıkan hüküm 46 UM HB, 07.07.1994, E.1993/27 (2), K.1993/27 (2); buna karşılık bazı üyeler, verilen kararın kesin olduğu, başvurulabilecek bir kanun yolu bulunmadığı gerekçesiyle çoğunluk kararına muhalif kalmışlardır: “2247 sayılı Kanunun 29. maddesinde Bölümlerin ve genel kurulun kararlarının kesin olduğu hükme bağlanmış, Yasada bu kararlara karşı kanun yolları öngörülmemiştir. - 25. maddenin “Hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlıklarında, Danıştay Yargılama Usulünün bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmak suretiyle anlaşmazlığın esasının karara bağlanacağı” hükmü, Danıştay Yargılama Usulünün, karar verilinceye kadarki safhada uygulanacağı yolunda olup, Kanun yollarının da açık olduğu biçiminde yorumlanmaya müsait değildir. - Bu nedenle, davacının “tashih” ve “yargılanmanın yenilenmesi” istemlerinin bu gerekçe ile incelenmeksizin reddi gerekeceği düşüncesiyle karara gerekçe yönünden karşıyız” 47 UM, 20.1.1968, E.1967/477, K.1968/164 (RG 1.6.1968, S. 12913). 41 uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin olarak Uyuşmazlık Mahkemesince verilen 26/11/1966 günlü ve esas 1966/37 - 1966/44 sayılı kararda basılı yüklenme belgesinin tek kişi deyimi biçiminde düzenlenmiş olmasına bakılarak belgenin yalnız bir kişi tarafından verildiği gerekçesine dayanılmış olmasına karşılık, sözü edilen yüklenme belgesinin altında iki imzanın bulunmuş olmasına göre anılan kararın dayanaktan yoksun kaldığı belirtilerek yargılamanın yenilenmesi yoluyla davanın yeniden görülmesi Uyuşmazlık Mahkemesinden istenilmiştir. Gerekçe: … 4788 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi Kurulması Hakkında Kanun’un 20 nci maddesi «Hüküm uyuşmazlıkları hakkındaki incelemelerde Danıştay Muhakeme usulü uygulanır», 21 inci maddesinde de «Uyuşmazlık Mahkemesi kararları kesin olup Resmî Gazete ile yayınlanır» denilmektedir. Maddedeki «incelemelerde» deyimiyle hükme varılması için izlenmesi gereken yollar, amaç tutulmuştur. Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluş amaçlarından biri ve en önemlisi işlerin çeşitli yargı yerleri arasında sürüncemede kalmasını önlemek ve uyuşmazlıkların bir an önce giderilmesini sağlamaktır. Yasa hükümlerinin hem sözü ile hem de özü ile, konuluş amaçlarıyla yorumlanması, hukukî bir zorunluktur. Bu nedenlerle 20 nci maddedeki göndermeyi, Danıştay Yasasının kanun yollarına ilişkin bölümünü kapsar nitelikte “görmeğe imkân yoktur ve bundan dolayı da istem reddolunmalıdır.” Görüldüğü gibi, 4788 sayılı Kanunda da, verilen kararın kesinliğine ilişkin olarak 2247 s. UMK m. 29’dakine benzer bir hüküm bulunmaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesi, Danıştay’ın yargılama usulüne ilişkin atfın, kanun yollarına ilişkin hükümleri de kapsamayacağı gerekçesi ile yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere, olağan kanun yolları açısından, yapılan atfı kabul etmemek ve olağan kanun yollarına başvurulamayacağı sonucunu çıkarmak makul olsa bile, aynı sonuca olağanüstü kanun yolları içinde varmak uygun değildir. Uyuşmazlık Mahkemesi, görev uyuşmazlığı nedeniyle daha önce verdiği bir karara karşı yargılamanın yenilenmesinin talep edilmesi üzerine aldığı yeni tarihli bir kararında da Bölümlerin ve 42 Genel Kurul kararlarının kesin olduğunu, yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin incelenme yeteneğinin bulunmadığını belirterek talebi reddetmiştir48. Kanaatimce varılan bu sonuç, UMK m. 25 ile İYUK’un 2247 sayılı Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanması gerektiği şeklinde yapılan atfa ve kanunun kabul ettiği sisteme uygun değildir. UMK m. 29’da Genel Kurulun ve bölümlerin verdiği kararların kesin olduğunun kabul edilmesi, yargılamanın yenilenmesine ilişkin İYUK m. 53 vd hükümlerini, 2247 sayılı Kanun’a aykırı hale getirmez. Tam tersine İYUK’da öngörülen sistemin, hukuk uyuşmazlıklarında mantıki ve tutarlı olarak uygulanmasına yardımcı olur. Uyuşmazlık Mahkemesinin, hüküm uyuşmazlığı yargılaması sonunda verdiği karara karşı, İYUK m 29 gereğince açıklama ve yanlışlıkların düzeltilmesi yoluna da başvurulabilmelidir49. Bu durum, belki görev uyuşmazlığına ilişkin kararlar için gerekmeyebilir. Zira, bu hallerde esasa ilişkin bir karar verilmemektedir. Ancak, hüküm uyuşmazlığında esasa ilişkin karar verildiğinden, kararın açıklanmasına yahut düzeltilmesine ihtiyaç duyulabilir. Duran bu konuda şu görüşlere yer vermiştir: “ Her mahkeme kararı gibi, Uyuşmazlık Mahkemesi kararları da tavzih talebine mevzu teşkil edebilir. Nitekim, Yüksek Mahkememiz bir selbî vazife ihtilâflarını halleden bir kararını tavzih fırsatını bulmuştur. ….. Esasen tayini mercii kararlarında tavzihe muhtaç bir cihet bulunmasa gerek; zira vazifeli merci olarak ya adlîye mahkemesi veya idarî mahkeme gösterilir; bu bakımdan, ne gibi bir açıklama yapılabilir ? Olsa olsa, hükmün mucip sebepleri tafsil ve tasrih edilir; …… Bu bakımdan tavzih kararları pek fazla bir şey ifade etmemekle be48 “Yargılamanın yenilenmesi talebine gelince; 2247 sayılı Yasa’nın 29. maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesi Bölümlerinin ve Genel Kurulun kararlarının kesin olduğu hükme bağlanmış; Yasa’da bu kararlara karşı kanun yolları öngörülmemiştir. Hukukumuzda yargılamanın yenilenmesi; maddi anlamda kesin hükmün ortadan kaldırılmasını ve daha önce esası kesin hükme bağlanmış olan bir dava hakkındaki yeniden yargılama ve inceleme yapılmasını sağlayan olağanüstü bir kanun yoludur. Yargılamanın yenilenmesi, davanın esasını hükme bağlayan mahkemeden istenilebilmekte ve bir dava olarak kabul edilmektedir. 2247 sayılı Yasa’da kanun yolları öngörülmediği gibi, görev uyuşmazlıkları bir dava olmadığına göre yargılamanın yenilenmesi müessesinin olayımızda yorum yoluyla kıyasen uygulanmasına da hukuki olanak bulunmamaktadır. Nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 1.3.2004 tarih ve E: 2003/78-2, K: 2003/74-2 sayılı kararında da bu hususa işaret edilerek, ilgililerince yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin incelenme yeteneğinin bulunmadığı gerekçesiyle reddi yoluna gidilmiştir. Açıklanan nedenlerle, incelenme yeteneği bulunmayan başvurunun reddi gerekmektedir”. UM HB, 30.12.2013, E.2013/1861, K.2013/2047. 49 Özgüldür (s.7); Büyükeren/Kaynak (s.13), görev ve hüküm uyuşmazlığı açısından ayırım yapmaksızın düzeltme istenemeyeceği görüşünde. 43 raber, hüküm uyuşmazlıkları mevzuunda bazan lüzümlu ve faydalı olabilirler”50. Hüküm uyuşmazlığı yargılaması sonunda verilen kararın UMK m. 29 gereğince kesin olduğunun kabul edilmesi, verilen karara karşı açıklama ve yanlışlıkların düzeltilmesi yoluna başvurmaya da engel olmamalıdır. Buna göre, İYUK m. 29 gereğince, Uyuşmazlık Mahkemesince verilen karar yeterince açık değilse yahut birbirine aykırı hüküm fıkraları taşıyorsa, taraflardan her biri, özellikle hüküm uyuşmazlığını isteyen taraf, kararın açıklanmasını veya aykırılığın giderilmesini isteyebilir51. Gerekli görülürse karşı tarafın görüşü alınır. Açıklama veya aykırılığın kaldırılması, kararın yerine getirilmesine kadar istenebilir. Yüksek Mahkeme vermiş olduğu yeni tarihli bir kararında, hüküm uyuşmazlığına ilişkin kararları için ‘kararın açıklanması’ yoluna gidilebileceğini açıkça kabul etmiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir: “Davacı vekili Mahkememize hitaben yazdığı 03.02.2015 havale tarihli dilekçisinde özetle; ….. Mahkemenin 13.10.2014 tarihli kararının hüküm fıkrasında yer alan alacaklarının iadesinde uygulanacak yasal faizin 3095 sayılı yasadan kaynaklanan ve ticari işlerde kullanılan “avans faizi mi yoksa, Amme Alacaklarının Tahsili Hakkındaki Kanun’undan kaynaklanan “amme alacaklarına uygulanan yasal faiz mi olduğunun açıklanması istemi ile Uyuşmazlık Mahkemesi’ne müracaat etmiştir. USULE İLİŞKİN İNCELEME 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 25. Maddesinde; Hukuk alanındaki hüküm uyuşmazlıklarında Danıştay Yargılama usulünün 2247 sayılı Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanması gerektiği belirtilmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanun 1. Maddesinde; “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usullere tabidir./ Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.” denilmek sureti ile Danıştay’ın yargılama usulü yönünden 2577 sayılı Kanunla belirlenen dü50 Duran s.717. 51 Uyuşmazlık Mahkemesi de, bir kararında verdiği kararlara karşı kural olarak tavzih yoluna başvurulabileceğini kabul etmiş, ancak somut olayda başvuru şartları bulunmadığından talebi reddetmiştir; bkz. UM HB, 07.07.1994, E.1993/27 (2), K.1993/27 (2) sayılı karar. 44 zenlemeler çerçevesinde hareket edeceği ortaya konulmuştur. 2577 sayılı Kanun’un Açıklama başlıklı 29. Maddesinde; “ 1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar yeterince açık değilse, yahut birbirine aykırı hüküm fıkralarını taşıyorsa, taraflardan her biri kararın açıklanmasını veya aykırılığın giderilmesini isteyebilir. 2. Açıklama dilekçeleri karşı taraf sayısından bir nüsha fazla verilir. 3. Kararı vermiş olan daire veya mahkeme işi inceler ve gerek görürse dilekçenin bir örneğini, belirleyeceği süre içinde cevap vermek üzere, karşı tarafa tebliğ eder, cevap iki nüsha olarak verilir. Bunlardan biri, açıklama veya aykırılığın kaldırılmasını isteyen tarafa gönderilir. 4. Görevli daire veya mahkemenin bu husustaki kararı, taraflara tebliğ olunur. 5.Açıklama veya aykırılığın kaldırılması, kararın yerine getirilmesine kadar istenebilir.” şeklindeki düzenleme ile de, Danıştay kararının yeterince açık olmaması veya birbirine aykırı hüküm fıkraları taşıması halinde, ilgilisince kararın açıklanmasının istenebileceği belirtilmiştir. Davacının talebi de, 2577 sayılı Kanun’un 29. Maddesi kapsamında bir açıklama istemi olarak nitelenmiş ve 2247 sayılı Kanun’un 25. Maddesi ile yapılan atıf nedeni ile Mahkememiz yargılamasında da, hüküm uyuşmazlıkları ile sınırlı olarak uygulanabileceği sonucuna varılmıştır”52. Görüldüğü gibi Yüksek Mahkeme, son kararında tereddüde meydan bırakmaksızın, hüküm uyuşmazlıklarına ilişkin kararlarına karşı kararın açıklanması yoluna gidilebileceğini kabul etmiştir. Bu sonuca varırken de zorunlu olarak 2247 sayılı Kanun’un 25. maddesi ile İYUK’a yapılan atfı kullanmış ve bu bağlamda İYUK m. 29 ile kabul edilen kararın açıklanması yolunun hüküm uyuşmazlığında da geçerli olduğunu belirtmiştir. UMK m. 29’da Genel Kurulun ve bölümlerin kararlarının kesin olduğuna ilişkin hüküm, Yüksek Mahkeme tarafından kararın açıklanması yolunun kabul edilmesine engel olarak görülmemiştir. Aynı durum, yukarıda belirtildiği üzere, yargılamanın yenilenmesi açısından da geçerlidir. UMK m. 25 ile İYUK’a yapılan atıf kapsamına İYUK m. 53 vd. düzenlenen yargılamanın ye52 UM HB 02.03.2015, E.2015/127, K.2015/144. 45 nilenmesi yolu da dahildir. UMK m. 29’da kararların kesin olduğuna ilişkin kural, hüküm uyuşmazlıklarında yargılamanın yenilenmesinin kabul edilmesine engel olarak değerlendirilmemelidir. Yine İYUK m. 30’a göre, iki tarafın adı ve soyadı ile sıfat ve iddiaları sonucuna ilişkin yanlışlıklar ile hüküm fıkrasındaki hesap yanlışlıklarının düzeltilmesi de istenebilir. G – KARARIN İCRASI Öncelikle belirtmek gerekir ki, Uyuşmazlık Mahkemesince uyuşmazlığın esası hakkında verilen karar da, kural olarak taraflar arasında geçerlidir, üçüncü kişilere karşı etkili olması, onları da bağlaması söz konusu değildir53. Ancak hüküm uyuşmazlığı sonunda verilen karar inşaî bir karar ise, bu takdirde üçüncü kişilere karşı da geçerli olur. Uyuşmazlık Mahkemesinin verdiği bu karar, diğer mahkeme ilâmları gibi bir ilâmdır ve İİK’nun ilâmların icrasına ilişkin m.24 vd. hükümlerine göre icra edilebilmelidir. Bu şekilde verilen karara karşı yukarıda belirtildiği üzere gidilebilecek olağan bir kanun yolu kabul edilmediğinden, karar verildiği anda şekli açıdan kesindir. O nedenle, burada da kesinleştikten sonra icra edilebilen kararlar açısından tekrar hükmün kesinleşmesinin beklenmesi gibi bir sürece ihtiyaç yoktur. Uyuşmazlık Mahkemesince hüküm uyuşmazlığı sonunda verilen karar bir tespit hükmü ise, bu takdirde bunun ayrıca icra edilmesine gerek yoktur. 53 UM HB 07.07.2008, E.2007/62, K.2008/179. 46 KAYNAKLAR Anıl, Ayten: Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi: AÜSBFD, 1992/1, C.47, s. 4550. Arslan, Ramazan: Medeni Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi (İade-i Muhakeme) Ankara 1977. Arslan Ramazan/ Tanrıver, Süha: Yargı Örgütü Hukuku, Ders Kitabı, 2. B., Ankara 2001. Balkar, Kemal Galip: Uyuşmazlık Mahkemesi: AÜSBFD, 1948/3, C.3, s.338-349. Bilgin, Hüseyin:5791 sayılı Kanunla Getirilen Yenilikler ve Uyuşmazlık Mahkemesi Üzerine Bir İnceleme: TerHD, Ekim 2008/26, s.1-11. Büyükeren, Gülten Fatma / Kaynak, Selim Şamil: Türk Hukuk Sisteminde Uyuşmazlık Mahkemesi: Ulusal ve Uluslararası Boyutlarıyla Görev Uyuşmazlıkları ve Uyuşmazlık Mahkemesi Konulu Bilimsel Toplantı Bildiri Konuları, Ankara 19 Eylül 2013,s.1-16. Çelik, Taşkın: Uyuşmazlık Mahkemesine Başvurulmasında ve Uyuşmazlık Mahkemesi Kararlarının Uygulanmasında Karşılaşılan Sorunlar; Ulusal ve Uluslararası Boyutlarıyla Görev Uyuşmazlıkları ve Uyuşmazlık Mahkemesi Konulu Bilimsel Toplantı Bildiri Konuları, Ankara 19 Eylül 2013, s.1-17. Dinç, M. İlhan: Hüküm Uyuşmazlıkları ve Çözümü: DD, 1988 /70-71, s.5-32 (Dinç). Dinç, M. İlhan: Olumsuz Görev Uyuşmazlığının Çözümü İçin Uyuşmazlık Mahkemesine Başvuru: DD, 1986/60-61, s.36-47, (Dinç- Olumsuz Görev Uyuşmazlığı). Dinç, M. İlhan: Görevli Yargı Yerinin Belirlenmesi Amacı İle Uyuşmazlık Mahkemesine Başvuru: DD, 1985/58-59, s. 37-42, (Dinç- Başvuru). Dinç, M. İlhan: Olumlu Görev Uyuşmazlığı Çıkarılması Üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi’nce Görevli Yargı Yerinin Belirlenmesi; DD, 1986/62-63 , s.51-58, (Dinç- Görev Uyuşmazlığı Çıkarılması). Dinç, M. İlhan: Olumlu Görev Uyuşmazlığı ve Uyuşmazlık Mahkemesi’nce Bu Uyuşmazlı47 ğın Çözümü; DD, 1987/64-65, s.14-26, (Dinç- Olumlu Görev Uyuşmazlığı) Duran, Lütfi: Uyuşmazlık Mahkemesi İçtihatlarına Göre Selbi Vazife İhtilâfı : İUHFD, 1950/3-4, C.16, s.688-717. Gözler, Kemal: İdare Hukuku Dersleri, 10.B., Bursa 2010. Gürdoğan, Burhan: Medenî Usul Hukukunda Kesin Hüküm İtiraz, Ankara 1960. http://emsal.uyusmazlik.uyap.gov.tr/VeribankasilstemciWeb/DokGosterMainServlet?...54. Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.1, 6.B., İstanbul 2001. Kuru, Baki /Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medenî Usul Hukuku Ders Kitabı, 24.B., Ankara 2013. Nomer, Mehmet: Adalet Bakanlığı Tarafından Hazırlanan Uyuşmazlık Mahkemesi Kanun Tasarısı Hakkında Rapor: ABD, 1975/2, s.210-232. Özkol, Adil:Yeni Bir Uyuşmazlık Mahkemesi Kanununun Gerekliliği: AÜHFD, 1971/1, C.28, s.77-90. Özgüldür, Serdar: Türk Adalet Sisteminde Uyuşmazlık Mahkemesinin Fonksiyonu; Iğdır Barosu ve Iğdır Cumhuriyet Başsavcılığınca 7 Temmuz 2013’de Düzenlenen “Yeni Ceza Adaleti Sisteminin Uygulanması” konulu Sempozyumda Sunulan Tebliğ, s.7 . Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes,Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 12. B.; Ankara 2011. Resuloğlu, Mustafa: Uyuşmazlık Mahkemesi ve Görev İle Hüküm Uyuşmazlıkları, TODAİ Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1988. Surlu, Mehmet Handan: Hukuk ve Cezada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı Nedeniyle Yargılamanın Yenilenmesi (İadei Muhakeme), Ankara 2003. Tanrıver, Süha: Medeni Usul Hukukunda Derdestlik İtirazı, 2.B., Ankara 2007. 54 Atıf yapılan Uyuşmazlık Mahkemesi kararları, Uyuşmazlık Mahkemesinin resmi internet sitesinden alınmıştır. O nedenle her bir karar için ayrıca aynı siteye her defasında atıf yapılmamıştır. Resmi Gazetede yayınlanan kararların, yayınlandığı Resmi Gazetenin tarihi ve numarası verilmiştir; verilmemiş olanlar Resmi Gazetede yayınlanmamıştır. 48 Tercan, Erdal: Medenî Usul Hukukunda (Kesin Sürelerin Kaçırılması Halinde) Eski Hale Getirme, Ankara 2006. Tercan, Erdal: Farklı Yargı Kollarına Mensup Mahkemeler Arasındaki Hüküm Uyuşmazlığı, Ankara 2014. Umar, Bilge: Türk Medeni Usul Hukukunda İadei Muhakeme: İÜHFM 1963/1-2, C.XXIX,, s.260-298. www.tribunal –conflits.fr/… . 49 OLUŞUMU, GÖREV ALANI VE BAŞVURU YOLLARI İLE UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN TEMEL YAPISINA GENEL BİR BAKIŞ Birgül YİĞİT Uyuşmazlık Mahkemesi Raportörü Ankara Haziran 2015 Giriş Türk Yargı Örgütü, 6 yargı kolundan oluşmaktadır. Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti’nde yargı ayrılığı prensibinin geçerli olmasının doğal bir sonucudur. Ülkemizde yargı ayrılığı sisteminin temelleri, Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanmakta olup, 6 Mart 1868 tarihinde “Divan-ıAhkâm-ıAdliye” adıyla kurulan Yargıtay’ın kurulması , Şurayı Devlet adıyla 1868 yılında Danıştay’ın kurulması ile adli yargı idari yargı ayrımı oluşmuştur. Devam eden süreçte, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte revize edilen kurumların yargı alanları ile ilgili kesişme noktaları meydana gelmiş, bu kesişme noktalarında hangi yargı yerinin görevli olacağı ya da hangi mahkeme kararının geçerli olacağına karar vermek üzere Uyuşmazlık Mahkemesi’ne ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyaçların karşılanması için de 1945 yılında 4788 sayılı Kanun ile Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur. Yasama çalışmalarının incelenmesinde, bu kanunun Fransa Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu sistematiği esas alınarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Tarihsel gelişimine bakıldığında, 4788 sayılı Kanun ile kurulduğu dönemde gerek gelen dosya sayısı ve gerekse de idari teşkilat yapısı nedeni ile son derece kısıtlı imkanlara sahip olan Uyuşmazlık Mahkemesi, zamanla yargı kollarının artması, yargı kolları arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarının hem sayı hem de nitelik olarak çoğalması nedenleri ile önem kazanmıştır. Nihayet 1961 Anayasası’nın 142. Maddesi ile bir Anayasal Kurum haline geldikten sonra 1979 yılında 2247 sayılı Kanun ile kapsamı ve teşkilatı genişletilmiştir. 2003 yılından itibaren de, kamu yönetiminde yeniden yapılanma çalışmaları ve bu çalışmalar kapsamında yargısal faaliyetlerin hızlandırılması ve verimliliğin artırılması kapsamında gerçekleştirilen revizyon çalışmaları neticesinde, 2008 yılında 5791 sayılı Kanun ile 2247 sayılı Kanun’da değişiklikler yapılmıştır. Ancak bugün gelinen noktada, mevcut düzenleme üzerinde yapılan değişiklik ve revizyon çalışmalarından ziyade, günün ihtiyaçlarına karşılık verecek yeni bir kanuna ihtiyaç olduğu ortadadır. Zira Uyuşmazlık Mahkemesi, adli, idari ve askeri yargı (askeri ceza yargısı ve askeri idari yargı) olmak üzere üç yargı kolunun tabi olduğu usulle ve bunlara ek olarak hukuk ve ceza ayrımına bağlı olarak uyguladığı usulle çok girift bir görev alanına sahiptir. Görev alanının bu niteliği gereğince de gerek maddi hukuka gerekse usul hukukuna ilişkin pek çok kararın birlikte 52 uygulanması gerekmektedir. Ancak 2247 sayılı Kanun mevcut hali ile bu ihtiyaca cevap vermekten uzaktır. Bu nedenle Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Kuruluş ve İşleyişi’ne Dair Kanun en baştan ele alınmış ve yasa tasarısı olarak TBMM’ne sunulmuş, ancak seçim nedeniyle TBMM yasama faaliyetine son verdiğinden, bu yasama dönemi içinde yasalaşması imkanı kalmamıştır. Bu sunum kapsamında, ilk olarak Uyuşmazlık Mahkemesi’nin tarihsel gelişimi üzerinde kısaca durulacak ve sonrasında Mahkemenin idari ve adli yapısı, görev alanı, işleyiş usullerine değinilecek,TBMM gündeminde olmadıkça beraber yasalaşma imkanı kalmayan kanun tasarısının kimi önemli maddeleri üzerinde durulduktan sonra Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararındaki yeri üzerinde kısaca durulacak, bu şekilde Mahkemenin genel bir çerçevesi hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır. 1.UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN TARİHSEL GELİŞİMİ 1.1. 4788 SAYILI KANUN VE UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN KURULUŞU Uyuşmazlık Mahkemesi, 09.07.1945 tarih ve 4788 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Kurulması Hakkında Kanun ile kurulmuştur.4788 sayılı Kanun’un gerekçesinde; ülkede var olan yargı ayrılığı (adli idari ve askeri yargı kolları) nedeni ile, bu yargı kollarının görev çevrelerinin belirlenmesi yönünden görevli bir yargı yerinin mevcudiyetine olan ihtiyaç, Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluş sebebi olarak ortaya konulmuştur. Kanun 5 bölümden ve 28 Maddeden oluşmaktadır. Mahkeme’nin kuruluşunu düzenleyen 1. Bölüm içinde; Mahkemenin oluşum yapısı, toplantı usulü, Mahkeme Başkanlığı ve Başkan vekilliği konuları düzenlenmiştir. Buna göre, 4788 sayılı Kanun ile kurulun Mahkeme ilk halinde, bir başkan ve altı üyeden müteşekkil tek daireden oluşmakta olup, 3 üyesi Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu üyeleri arasından ve üç üyesi de Yargıtay Hukuk Daireleri başkan ve üyeleri arasında seçilerek göreve gelmektedir. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Başkanlığını ise Yargıtay ve Danıştay birinci başkanları birer yıl sıra ile üstlenmektedirler. 4788 sayılı Kanun döneminde, Mahkemenin oluşum şeklini bir şema ile ortaya koymak mümkündür. 53 Yargıtay Birinci Başkanı & Danıştay Birinci Başkanı (Birer yıl ara ve sırasıyla başkanlık ederler) Üç Adet Yargıtay Üyesi (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca kendi üyeleri arasından seçilir) Üç Adet Danıştay Üyesi (Danıştay Dâva Daireleri Genel Kurulu üyeleri arasından seçilir ) Uyuşmazlık askerî işleri ilgilendiriyorsa bu mahkeme, Yargıtay ve Danıştay en az kıdemli birer üyesi yerine Askerî Yargıtay’dan seçilecek iki adlî üye alınmak suretiyle kurulur. Şemada da görüldüğü üzere; Mahkemede Askeri Yargıtay üyesi bulunmamakta, görüşülecek dosyanın niteliğine göre, gerekli görülmesi durumunda Askeri Yargıtay’dan seçilecek iki üyenin en kıdemli bir Yargıtay üyesi ve bir Danıştay üyesi yerine toplantıya katılması öngörülmüş bulunmaktadır. Kanun’un 2. Bölümünde ise; Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvuru yolları düzenlenmiştir. Kanun’a göre bir görev uyuşmazlığı iki şekilde Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne getirilebilmektedir. Bunlardan ilki; Kanun’un 8. Maddesinde düzenlenen ve vali veya ilgili Bakanın istemi üzerine sadece Danıştay Savcısı’na, idari yargı yararına uyuşmazlık çıkarma hakkı tanıyan ‘olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması’ usulüdür. Başvuru usulü aşağıda gösterildiği şekilde işletilmektedir. 54 1 Bunlardan ilki; Kanun’un 8. Maddesinde düzenlenen ve vali veya ilgili Bakanın istemi üzerine sadece Danıştay Savcısı’na, idari yargı yararına uyuşmazlık çıkarma hakkı tanıyan ‘olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması’ usulüdür. Başvuru usulü aşağıda gösterildiği şekilde işletilmektedir. Davacı 1. Dava dilekçesi 2.İlk oturuma kadar görev itirazı Adli Yargı Mahkemesi Valilik & ilgili Bakanlık 7. 7 gün içinde cevap verir,vermezse vermiş sayılır 6. Muhtıranın Davacıya tebliği 4. Görev itirazının reddine ilişkin kararın öğrenilmesinden itibaren 15 gün içinde müracaat 3.Görev İtirazının Reddi 8. Verilen cevabı, cevap verilmemiş ise cevap verilmediğini Danıştay Savcısına 3 gün içinde bildirir 5 Muhtıra Gönderilmesi Danıştay Savcısı 9. Genel Yargının görevli olmadığı kanaatinde ise 7 gün içinde görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderir Uyuşmazlık Mahkemesi Görüldüğü üzere, 4788 sayılı Kanun uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı, Fransa’da olduğu gibi ancak dosyanın ilgilisi olan Bakan ya da vali tarafından çıkarılabilmektedir. Ayrıca, Danıştay Başsavcılığının yapılan başvurunun yerinde olmadığına kanaat getirmesi durumunda, başvuru hakkında nasıl bir karar vereceği hususu düzenlenmemiştir. Buna ek olarak, 4788 sayılı Kanun’da, sadece idari yargı lehine görev uyuşmazlığı çıkartılması hali düzenlenmiş, idari yargı merciinin, adli yargının görev alanına giren bir konuda yargılama yapması halinde nasıl bir usul benimsenmesi gerektiği belirtilmemiştir. Tüm bu açıklamalardan hareketle 4788 sayılı Kanun ile öngörülen Olumlu Görev Uyuşmazlığı usulünün, ileride üzerinde durulacak 2247 sayılı Kanun ile öngörülen Olumlu Görev Uyuşmazlığı usulüne göre, sorunlara cevap vermede yetersiz kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. 4788 sayılı Kanun ile düzenlenen, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvuru usullerinden ikincisi 2 ise; ‘Olumsuz Görev Uyuşmazlığı’ çıkarılmasıdır. Bu usulde Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvu55 ru; askeri, adli veya idari yargı kollarına mensup mahkemelerden ikisinin aynı konu ve taraflara ilişkin iki ayrı dosyada görevsizlik kararı vermesi durumunda, görevli yargı yerinin belirlenmesini isteyen dava tarafınca yapılır. 4788 sayılı Kanun’un bu başvuru usulü için öngördüğü prosedür aşağıdaki gibidir. 1/a-Dava dilekçesi A.Yerel Mahkeme 2/a Görevsizlik kararı verdi Kararın Kesinleşmesi Davacı Davalı 1/b-Dava dilekçesi 3/a. İki Mahkeme arasındaki olumsuz görev uyuşmazlığı nın giderilmesi istemi 4-Uyuşmazlık Mahkemesi B.Yerel Mahkeme 2/b- Görevsizlik kararı verdi 3/b. Davalının görev uyuşmazlı ğının giderilmes i istemi ile müracaatı Kararın Kesinleşmesi 4788 sayılı Kanun uyarınca, açtığı dava hakkında iki farklı yargı kolu arasında olumsuz görev uyuşmazlığı oluşan her bir dava tarafı, istediği yargı merciine müracaat ederek, dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesini isteyebileceği gibi, doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne de müracaat edebilir. Her üç halde de, olumsuz görev uyuşmazlığının çözülmesi istemini içeren dilekçe, 5 gün içinde dosyanın karşı tarafına tebliğ edilir ve 7 gün içinde cevap vermesi beklenir. 4788 sayılı Kanun ile öngörülen olumsuz görev uyuşmazlığı usulünde, davaya Danıştay Başsavcısı ya da Yargıtay Başsavcısı müdahil olamamakta, kendilerinden, konu ile ilgili görüş istenememektedir. 4788 sayılı Kanun 3. Bölümünde ; Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Yargılama Usulü ve Kararlarının niteliği konusu üzerinde durulmuştur. Buna göre Uyuşmazlık Mahkemesi; 56 -Bütün üyeleri bir arada olmadıkça karar veremez. - İncelemeler dosya üzerinden yapılır - Salt çoklukla karar verir. -İnceleme ilk etapta usul, sonra esas hakkına yapılır -Mahkemeler, Uyuşmazlık Mahkemesi kararına uymakla ödevlidir. Kanun’un Hüküm Uyuşmazlığı Başlığı’nı taşıyan 4. Bölümünde; adli, idari veya askeri yargı yerleri tarafından veya 3533 sayılı Kanun uyarınca görevli hakem heyetleri tarafından, aynı konuya ilişkin olarak birbirinden farklı şekilde verilip kesinleşen kararlar nedeni ile hakkının yerine getirilmesi imkansız hale gelen tarafça, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurularak, hüküm uyuşmazlığının giderilmesinin talep edilebileceği düzenlenmiştir. Bu halde, Kanun’un olumsuz görev uyuşmazlığına ilişkin benimsediği başvuru usulüne ilişkin kurallar, hüküm uyuşmazlığına da uygulanacaktır. Uyuşmazlık Mahkemesi, hüküm uyuşmazlıklarına ilişkin incelemelerinde, Danıştay muhakeme usulünü uygulayacak ve isterse tarafları dinleyebilecektir. Bu şekilde gerçekleştirilen yargılama neticesinde, dosyanın esası hakkında karar verilecektir ve bu kararlar kesin nitelikte olacaklardır. Maddenin en dikkat çekici özelliği, hakem heyeti kararlarına karşı da hüküm uyuşmazlığı yoluna başvurulabilmesidir. Söz konusu husus, 2247 sayılı Kanun ile kaldırılmış ve Uyuşmazlık Mahkemesi’nin hüküm uyuşmazlığına ilişkin inceleme alanı; adli, idari ve askeri yargı mercilerince esastan verilen ve kesinleşen kararlarla sınırlandırılmıştır. Kanun’un Türlü Hükümler Başlığını taşıyan 5. Bölümünde, Mahkemenin işleyişine yardımcı olacak kişi ve esaslar üzerinde durulmuştur. Buna göre; -Dosyalar Yargıtay raportörleri ya da Danıştay muavinleri arasından, 2’si Yargıtay Birinci Başkanı tarafından Yargıtay Raportörleri arasından ve 2’si Danıştay muavinleri arasından Danıştay Birinci Başkanları tarafından seçilecek 4 raportör eli ile incelenecek ve Uyuşmazlık Mahkemesi Heyeti’ne sunulacaktır. 57 -Başkan gerekli gördüğünde, Mahkeme üyelerinden birine de dosya tevdi edebilecektir. -Mahkeme yazı işleri, Askeri Yargıtay, Yargıtay, Danıştay ve Milli Savunma Bakanlığı kadrosundan seçilen 4 katip eli ile yerine getirilecektir. -Görev Uyuşmazlığı doğduğu ve incelendiği müddet içinde, kanunlarda yazılı sair süreler duracaktır. -Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvuru ve belge istemi harç ve resimden muaftır 1.2. 1961 ANAYASASI SONRASI, 2247 SAYILI UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA KANUN’A KADAR GEÇEN SÜREÇ ( 1961-1979) Uyuşmazlık Mahkemesi, 09.07.1961 ve 334 sayılı TC Anayasası’nın 142. Maddesinde; “ Uyuşmazlık Mahkemesi, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkilidir./ Uyuşmazlık Mahkemesinin kuruluşu ve işleyişi kanunla düzenlenir. Bu Mahkemenin Başkanlığını, Anayasa Mahkemesince kendi asıl veya yedek üyeleri arasından görevlendirilen bir üye yapar.” şeklindeki düzenleme ile, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne bir yüksek yargı yeri ve Anayasal bir kurum olarak yer verilmiş; kuruluşu ve işleyişinin kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Anayasa Geçici 7. Maddesi ile, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluş ve işleyişi hakkında kanunu hazırlaması için TBMM’ne iki yıllık süre verilmiş ancak, bu süre zarfında ve hatta 1979 yılına kadar 4788 sayılı Kanun uygulanmaya devam edilmiştir. 1964 yılında Adalet Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu tarafından, Hukuk işlerinden doğan ihtilâfların halli için Uyuşmazlık Mahkemesi Kurulması hakkındaki 4788 sayılı kanunun, Anayasa’nın 142 nci maddesine aykırılığı iddiasına dayalı olarak ve 4788 sayılı Kanun’un Uyuşmazlık Mahkemesinin görevi ile bu Mahkemeye Başkan seçilmesi konularına ilişkin hükümlerinin iptali istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu başvuruya ilişkin değerlendirmesi neticesinde; “4788 sayılı kanunun l inci maddesinin, ceza mahkemeleri arasındaki uyuşmazlıkları kapsamamasının bir eksiklikten ibaret olduğuna ve bu bakımdan da maddenin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına oyçokluğu ile; 58 2 nci maddenin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Yargıtay ve Danıştay Birinci Başkanları birer yıl sıra ile Mahkemeye Başkanlık eder”. 4 üncü maddenin birinci cümlesinde yer alan “Başkanın bulunmadığı toplantılara Başkanlık görevini sıra kendisine gelecek olan diğer Başkan görür”, ve 5 inci maddenin ikinci fıkrasında yer alan “yukarıda yazılı sebeplerle Başkanın ayrılması halinde yerine yenisi gelinceye kadar Başkanlık görevini sıra kendisine gelecek olan diğer Başkan görür”, şeklindeki hükümler 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı kanunun 20 nci maddesinin 8 numaralı bendi ile dâvanın açılmasından önce yürürlükten kalkmış olduğundan konusu bulunmayan işbu hükümlere ilişkin dâvanın reddine oybirliği ile; 4 üncü maddenin ikinci cümlesinde yer alan “onun da özrü olursa mahkemeye üyelerin en yüksek derecelisi ve aynı dereceden birden fazla üye varsa kıdemlisi ve kıdemde eşitlik halinde yaşlısı Başkanlık eder” şeklindeki hükmün Anayasa’nın 142 nci maddesinin Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığını, Anayasa Mahkemesince kendi asıl veya yedek üyeleri arasından görevlendireceği bir üyenin yapmasını öngören hükmüne aykırı bulunduğundan iptaline oyçokluğu ile; 19 uncu madde hükmünün, Anayasa’ya aykırı bulunmadığına ve bu maddeye ilişkin dâvanın reddine oyçokluğu ile; 20 nci maddenin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına ve bu madde hakkındaki dâvanın reddine oyçokluğu ile”şeklindeki kararı ile yapılan başvurunun, kanunun 4. Maddesinin 2. Cümlesi yönünden kabul, sair yönlerden ise reddine karar verilmiştir. (Anayasa Mahkemesi’nin 05.05.1964 tarih ve 1963/89 Esas,1964/36 Karar sayılı kararı) Anayasa Mahkemesi’nin kararından da anlaşılacağı üzere, 4788 sayılı Kanun’un 1. Maddesinde göreve ilişkin kapsam belirlenirken, ceza davalarının kapsama alınmamış olması ve yine 1961 Anayasası’nın 142. Maddesinde Uyuşmazlık Mahkemesi başkanının Anayasa Mahkemesi asıl ve yedek üyeleri arasından seçilmesi öngörülmüş olmasına rağmen 4788 sayılı Kanun’un 2., 4. ve 5. Maddelerinde bu duruma aykırı şekilde başkanlık görevinin kıdem sırasıyla göreve gelecek Yargıtay ve Danıştay Başkanlarına verilmiş olması, iptal gerekçesi olarak ileri sürülmüş; Anayasa Mahkemesi ileri sürülen gerekçeleri yerinde görmüş ancak, kanunda düzenlenmesi sırasında yapılan bir eksikliğin Anayasaya aykırılık şeklinde nitelenmesinin mümkün olmaması, Başkanlık seçimine ilişkin 4788 sayılı Kanun’un 2,4 ve 5. maddelerinin ise 22/4/1962 günlü ve 59 44 sayılı kanunun 20 nci maddesinin 8 numaralı bendi ile yürürlükten kaldırılmış olması gerekçeleri ile davanın reddine karar vermiştir. Sadece 4788 sayılı Kanun’un, Başkan’ın özrü halini düzenleyen 4 üncü maddenin ikinci cümlesinde yer alan “onun da özrü olursa mahkemeye üyelerin en yüksek derecelisi ve aynı dereceden birden fazla üye varsa kıdemlisi ve kıdemde eşitlik halinde yaşlısı Başkanlık eder” şeklindeki ifadenin Anayasa’nın 142 nci maddesinin Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığını, Anayasa Mahkemesince kendi asıl veya yedek üyeleri arasından görevlendireceği bir üyenin yapmasını öngören düzenlemesine aykırı olduğuna karar vermiş ve bu maddeyi iptal etmiştir. 22.04.1962 gün ve 44 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri hakkında Kanun’un 20. Maddesinin 8. Fıkrasında; “ Anayasanın 142 nci maddesi gereğince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından Uyuşmazlık Mahkemesine Başkanlık edecek üyeyi seçmek.”görevi Anayasa Mahkemesi’nin görevleri arasında sayılmış ve bu şekilde 1961 Anayasası’nın 142. Maddesine uygun şekilde düzenleme yapılmıştır. Sonrasında 1972 yılında, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı l numaralı Askerî Mahkemesi tarafından, 4788 sayılı Kanun’un Anayasa’nın 1., 2., 7., 8., 136 ve 142. maddelerine aykırı olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yolu ile başvurulmuş, Anayasa Mahkemesi 13.05.1972 tarih , 1972/10 Esas, 1972/14 Karar sayılı kararı ile; “İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı l numaralı Askerî Mahkemesinin Anayasa’ya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesine getirdiği Kanun 9/7/1945 günlü, 4788 sayılı “Uyuşmazlık Mahkemesi Kurulması Hakkında Kanun” dur. Gerek yukarıda “Olay” bölümünde açıklanan dava evrelerine, gerekse 4788 sayılı Kanunun konusu ve kapsamına göre bu kanunu itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulamasına olanak yoktur. Böylece Anayasa’nın değişik 151. maddesinde mahkemelerin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmeleri için varlığı zorunlu görülen ikinci koşul gerçekleşmemiştir. İtirazın itirazda bulunan mahkemenin yetkisizliği yüzünden reddi gerekir.” şeklindeki gerekçesi ile başvuruyu reddetmiştir. Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesi, yapılan başvuruyu esas yönünden incelememiş, sadece başvuruya konu olaya 4788 sayılı Kanun’un uygulanma olanağı bulunmadığı gerekçesi ile Anayasaya aykırılık başvurusunu reddetmiştir. Bu anlatımlardan hareketle, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Kuruluşu ve İşleyişi 60 Hakkında Kanun yürürlüğe girinceye kadar, 4788 sayılı Kanun’un, 1961 Anayasası’na uygunluğu sorunu yaşanagelmiştir. Bu tartışmalar nihayet 12.06.1979 gün ve 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Kuruluşu ve İşleyişi Hakkında Kanun’un kabulü ile kısmen sonra etmiştir. 2247 sayılı Kanun ve bu kanun ile Mahkeme’nin oluşumu, yapısı ve görevleri ile başvuru usullerinde yapılan değişikliklere ilişkin açıklamalar, sunumun bundan sonraki bölümlerinde ayrı başlıklar halinde ayrıntılı şekilde yapılacağından, 2247 sayılı Kanun bu bölüm altında ayrı bir başlık olarak ortaya konulmayacaktır. Ancak gerek 4788 sayılı Kanun, gerek 2247 sayılı Kanun ve gerekse 2247 sayılı Kanun’da 2591 sayılı ve 5791 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler, sunumun eki niteliğindeki Kanun dizininde karşılaştırmalı bir tablo olarak düzenlenmiştir. 2. 2247 SAYILI KANUN KAPSAMINDA UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ 2.1. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN OLUŞUMU 2.1.1. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN YARGISAL TEŞKİLAT YAPISI 2247 sayılı Kanun ile, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı’nın ve Başkan vekilinin Anayasa Mahkemesi’nin kendi üyeleri arasından seçileceği düzenlenmiş ve Anayasa’nın 142. Maddesinde öngörüldüğü şekilde düzenleme yapılarak, bu konudaki sorunlar doğrudan ve ilk elden çözümlenmiştir. 2247 sayılı Kanun, 4788 sayılı Kanun’dan farklı olarak, Mahkemenin oluşumu yönünden daha kapsamlı ve ayrıntılı bir teşkilat yapısı öngörmüş, Mahkemenin Hukuk ve Ceza olmak üzere iki bölümden oluşacağını, her bölümün Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı başkanlığında 6 üyeden meydana geleceğini, Hukuk Bölümünün Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca kendi başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye; Danıştay Genel Kurulunca dava daireleri başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye; Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunca askeri hâkim sınıfından olan daire başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye seçilmek sureti ile; Ceza Bölümünün ise, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca kendi başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye; Askeri Yargıtay Genel Kurulunca daire başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye; Danıştay Genel Kurulunca dava dairelerinde görev alan veya görev alma niteliği olan daire başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye seçilmek sureti ile oluşturulacağı 61 kaleme alınmıştır. Ayrıca Kanun, hukuk ve ceza bölümlerinin birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nu oluşturacağını, Bölümler arasındaki uyuşmazlıkların bu kurul tarafından alınacak ilke kararları ile sonlandırılacağını düzenlemiştir. Buna göre 2247 sayılı Kanunun ilk düzenlemesinde Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yargısal teşkilat yapısı aşağıdaki gibidir: Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından seçilen Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Başkanlığı’nda toplanır HUKUK BÖLÜMÜ CEZA BÖLÜMÜ Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca kendi başkan ve üyeleri arasından seçilen 2 asil ve 2 yedek üye Danıştay Genel Kurulunca dava daireleri başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunca askeri hâkim sınıfından olan daire başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından seçilen Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Başkanlığı’nda toplanır Yargıtay Ceza Genel Kurulunca kendi başkan ve üyeleri arasından seçilen iki asıl, iki yedek üye Askeri Yargıtay Genel Kurulunca daire başkan ve üyeleri arasından seçilen iki asıl, iki yedek üye Danıştay Genel Kurulunca dava dairelerinde görev alan veya görev alma niteliği olan daire başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye Ancak 2247 sayılı Kanun’un yargısal teşkilat yapısında, 21/01/1982 tarihinde, 2592 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış; Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümüne seçilecek üyelerin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Danıştay Genel Kurulunca kendi Başkan ve üyeleri arasından gösterecekleri iki kat aday arasından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunca askeri hâkim sınıfından olan daire başkan ve üyeleri arasından gösterilecek iki kat aday arasından iki asıl, iki yedek üyenin ise Devlet Başkanınca seçilmesi öngörülmüştür. Ceza Bölümünün ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunca kendi başkan ve üyeleri arasından gösterilecek iki kat aday arasından üç asıl, üç yedek üyenin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca seçilmesi; Askeri Yargıtay Genel Kurulunca daire başkan ve üyeleri arasından gösterilecek iki kat aday arasından üç asıl, üç yedek üyenin Devlet Başkanınca seçilmesi sureti ile oluşturulması öngörülmüştür. Görüldüğü üzere 1982 yılında yapılan değişiklikle, üyelerin sayısında ve niteliklerinde bir değişiklik olmamakla birlikte, seçilme usullerinde ciddi değişiklikler yapılmıştır. Ayrıca Ceza 62 4 Bölümü’nden Danıştay kökenli üyeler çıkartılmış, Yargıtay Genel Kurulu ile Askeri Yargıtay Genel Kurulu’ndan seçilecek asıl ve yedek üyelerin sayısı 3’e çıkarılmıştır. Bu noktada ortaya çıkan, Ceza Bölümünde görevli Danıştay üyelerinin durumunun ne olacağı sorunu da 2592 sayılı Kanun’un Geçici 1. Maddesi ile çözülmüş ve bu üyelerin üyelik sıfatlarlarının sona ereceği ancak kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 ay içinde yeni seçimler yapılıncaya kadar görevlerine devam edecekleri belirtilmiştir.2592 sayılı Kanun değişikliğinden sonra Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Yargısal Şeması aşağıdaki hali almıştır: Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından seçilen Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Başkanlığı’nda toplanır HUKUK BÖLÜMÜ Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca kendi Başkan ve üyeleri arasından gösterecekleri iki kat aday arasından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca seçilen iki asıl, iki yedek üye Danıştay Genel Kurulunca kendi Başkan ve üyeleri arasından gösterecekleri iki kat aday arasından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca seçilen iki asıl iki yedek üye CEZA BÖLÜMÜ Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunca askeri hâkim sınıfından olan daire başkan ve üyeleri arasından gösterilecek iki kat aday arasından Devlet Başkanınca seçilecek iki asıl, iki yedek üye. Yargıtay Ceza Genel Kurulunca kendi başkan ve üyeleri arasından gösterilecek iki kat aday arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca seçilecek üç asıl, üç yedek üye Askeri Yargıtay Genel Kurulunca daire başkan ve üyeleri arasından gösterilecek iki kat aday arasından Devlet Başkanınca seçilecek üç asıl, üç yedek üye Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte. Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümünde görevli Danıştay üyelerinin bu sıfatları sona erer. Ancak yeni seçimler yapılıncaya kadar görevlerine devam ederler. Ceza bölümünde görevleri sona eren Danıştay üyeleri yerine ve diğer nedenlerle boşalmış olan üyeliklere, Kanunun yürürlük tarihini izleyen bir ay içinde seçim yapılır. Bu suretle seçilenler, yerine seçildikleri üyenin süresini tamamlar. Kanun değişikliğinin gerekçesine bakıldığında; “2461 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun dördüncü maddesinde, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne üye seçimi anılan Kurulun görevleri arasında sayılmış bulunduğundan, bu yöne ilişkin olarak 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun «Mahkememin Kuruluşu» başlığı altında düzenlenen maddesinde değişiklik yapılması zorunluluğu doğmuş, bunun yanı sıra söz konusu kanunun uygulanmasında aksayan maddelerin değiştirilmesi ve amaca uygun bir düzenlemeye gidilmesi öngörülmüş ve tasarı bu gayeyle hazırlanmış bulunmaktadır.” denilmek sureti ile, Mahkemenin oluşum yapısına ilişkin değişikliğin, 2461 sayılı Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’ndaki düzenleme olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Danıştay kökenli üyelerin, Ceza Bölümü içindeki görevine son verilmesine gerekçe olarak; “görevdeki ihtisas da göz önünde tutularak” 63 şeklindeki ifade ile, ceza bölümündeki uyuşmazlıkların ceza kökenli üyeler tarafından ele alınması gereği ortaya konulmuştur. Ancak neden Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nden ve Askeri Yargıtay’dan seçilecek üyelerin Devlet Başkanı’nca seçileceği konusunda açık bir gerekçe ortaya konulmamıştır. Kanaatimce bu soruların yanıtını, 1980 Askeri Müdahalesi sonrası hazırlanan Anayasa’nın menşeinde aramak gerekir. 2008 yılına gelindiğinde, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Yargısal Teşkilat Yapısı’nın 5791 sayılı Kanun ile yeniden revize edildiğini görmekteyiz. Anılan Kanunun gerekçesinde “13/5/1981 tarihli ve 2461 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun kabulü ile Danıştay ve Yargıtay’dan seçilen iki kat aday arasından Uyuşmazlık Mahkemesine üye seçme görevi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna verilmiş; 2247 sayılı Kanunun bazı maddelerini değiştiren 21/1/1982 tarihli ve 2592 sayılı Kanun ile de, 2461 sayılı Kanunun getirdiği değişikliğin yanı sıra Askeri Yargıtay ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinden seçilen iki kat aday arasından Devlet Başkanınca (Cumhurbaşkanınca) üye seçileceği yolunda düzenlemeye gidilmiştir. Halbuki, ilgili yüksek mahkemelerin üyelerince yargısal faaliyete ilişkin ek bir görev olarak yürütülen Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliğine seçilme, Yargıtay ve Danıştay üyeliklerine seçilmekten farklıdır. Bu itibarla, Uyuşmazlık Mahkemesinin karma nitelikli kurullarına, ilgili yüksek mahkemelerin görüşünü yansıtacak ve uyuşmazlıkların çözümüne katkıda bulunabilecek üyelerin seçiminin en iyi yolu, bu kişilerin asıl görev yaptıkları yüksek mahkeme tarafından seçilmesidir. Anayasanın 104 üncü maddesinde, Cumhurbaşkanının üye seçeceği yüksek yargı organları sayma yoluyla belirtilmiş olmasına karşılık Uyuşmazlık Mahkemesi bunlar arasında yer almadığından, 2247 sayılı Kanunda bu yönde değişiklik yapılması için Anayasa değişikliği yapılmasına da gerek bulunmamaktadır.”şeklindeki düzenleme ile 1982 Anayasası’nın Devlet Başkanı (Cumhurbaşkanı)’nın görevlerini düzenleyen 104. maddesinde, Cumhurbaşkanı’nca seçilecek yüksek yargı üyelerinin sayma yolu ile belirlendiği ve bunlar arasında Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin bulunmadığı, bu nedenle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askeri Yargıtay’dan seçilecek üyelerin Cumhurbaşkanınca görevlendirilmesinin Anayasa aykırı olduğu, ayrıca Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasından seçilecek Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin seçildikleri Yüksek Mahkemenin görüşünü yansıtacak ve uyuşmazlıkların çözümüne katkıda bu64 lunabilecek kişiler arasından seçilmesinde en iyi yolun, bu kişilerin asıl görev yaptıkları yüksek mahkeme tarafından seçilmesi olduğu belirtilerek, 2247 sayılı Kanun’un 2. Maddesinde neden değişikliğe gidildiği açıkça ortaya konulmuştur. Bu değişiklikle birlikte Uyuşmazlık Mahkemesi’nin oluşum yapısı aşağıdaki son halini almıştır: Anayasa Mahkemesince kendi asıl ve yedek üyeleri arasından seçilen Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Başkanlığı’nda toplanır HUKUK BÖLÜMÜ Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca kendi başkan ve üyeleri arasından seçilen 2 asil ve 2 yedek üye Danıştay Genel Kurulunca dava daireleri başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye CEZA BÖLÜMÜ Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulunca askeri hâkim sınıfından olan daire başkan ve üyeleri arasından iki asıl, iki yedek üye Yargıtay Ceza Genel Kurulunca kendi başkan ve üyeleri arasından seçilen 3 asıl, 3 yedek üye Askeri Yargıtay Genel Kurulunca daire başkan ve üyeleri arasından seçilen 3 asıl, 3 yedek üye 2.1.2. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN İDARİ TEŞKİLAT YAPISI Daha önce, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluşuna ilişkin 4788 sayılı Kanun kapsamında yapılan açıklamalar sırasında, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yazı işlerinin, Askeri Yargıtay, Yargıtay, Danıştay ve Milli Savunma Bakanlığı kadrosundan seçilen 4 katip eli ile yerine getirileceği ve içlerinden seçilecek bir katibin yazı işleri müdür olarak görev yapacağı belirtilmişti. Mahkeme için ayrıca bir yer verilmediği, 4788 sayılı Kanun’un 6. Maddesinde, Mahkemenin iki ayda bir Adalet Bakanlığı’nda toplanacağının belirtildiği hususları üzerinde de durulmuştu. Esasen 4788 sayılı Kanun ile kurulan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin idari teşkilatı ile ilgili bu düzenlemelerden başka bir açıklamaya yer verilmiş değildi. 2247 sayılı Kanun’un 31. ve 32. maddeleriyle Mahkeme, kendisine idari yönden de nispeten kurumsal kimlik sağlayacak idari teşkilat yapısına kavuşmuştur ve halen aşağıda gösterilen idari teşkilat yapısını devam ettirmektedir: 65 6 UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ BAŞKANI UYUŞMAZLIK UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ BAŞKAN VEKİLİ MAHKEMESİ ÜYELERİ ÖZEL KALEM MÜDÜRLÜĞÜ UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ GENEL SEKRETERİ UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ RAPORTÖRLERİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ DİĞER MALİ VE İDARİ PERSONEL HUKUK VE CEZA BÖLÜMLERİ KALEM TEŞKİLATI Bugün Uyuşmazlık Mahkemesi nezdinde, Başkentte, Anayasa Mahkemesi içinde mahkeme için ayrılan yerde; bu teşkilat yapısı içinde çalışmakta olan bir genel sekreter, 7 raportör hakim, 2 müdür, 1 şef, 5 veri hazırlama kontrol işletmeni, 8 zabıt katibi ile 15 civarında mali ve idari personel görev yapmaktadır. Ayrıca zabıt katipleri 4788 sayılı Kanun’dan farklı olarak, sadece Adalet Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı Kadrosundan değil, Başkanın isteği ve inhası üzerine Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Adalet Bakanlığı kadrosundan da atanabilmektedir. Bu düzenlemelere ek olarak, 4788 sayılı Kanun’da düzenlemeyen Mahkemenin mübaşirlik, dağıtım ve temizlik işleri ile bu mahkemeye ait araçların şoförlük hizmetlerinin, Adalet Bakanlığınca atanacak görevliler tarafından yürütüleceği hükme bağlanmıştır. Görüldüğü üzere, 4788 sayılı Kanun döneminde, idari yönden bir Mahkeme teşkilatı bulun66 7 mayan Uyuşmazlık Mahkemesi, 2247 sayılı Kanun ile mürettep bir görünüm sergilese de ayrı bir idari teşkilat yapısına kavuşmuştur ve ileride ayrı başlık altında üzerinde durulacak olan, TBMM gündeminde olmakla beraber yasama çalışmalarının sona ermesi nedeniyle yasalaşamayan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yeni kanun tasarısında, bu teşkilat yapısının müstakil kadroya dönüştürülmesi ve güçlendirilmesi öngörülmektedir. 2.2. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN GÖREVİ 2.2.1. TÜRK YARGI SİSTEMİ VE YARGI AYRILIĞI PRENSİBİ Uyuşmazlık Mahkemesi’nin görev alanına giren, yargı kolu (görev) uyuşmazlıklarına geçmeden önce, Türkiye Cumhuriyeti Yargı Örgütü ve Yargı Ayrılığı Prensibi konuları üzerinde kısaca durulması, ileride yargı kolu uyuşmazlığı ve hüküm uyuşmazlığı konularında yapılacak açıklamalara temel oluşturması bakımından faydalı olacaktır. Yargı ayrılığı kavramı, hukuk devleti ilkesinin bir ürünüdür. Hukuk Devleti, yönetme gücünü elinde bulunduran erkin, işlem ve eylemlerinde kanun ve kurallarla bağlı olması, bu kanun ve kurallara aykırı işlem ve eylemlerinin yargı denetimi altına alınabilmesidir. Yargı Birliği ve Yargı Ayrılığı kavramları da, idarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun denetiminin, hangi mahkeme tarafından yapılacağı sorusuna verilen yanıtın bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Eğer bu soruya, ‘adli yargı tarafından yapılır.’ yanıtı verilmekte ise, yargı birliği; ‘idari yargı tarafından yapılır.’ yanıtı verilmekte ise, yargı ayrılığı prensibinin uygulandığı bir yargı teşkilatı söz konusudur. Yargı Birliği’nin uygulandığı ülkelerde, adli teşkilat içinde tek bir yüksek yargı organı mevcuttur ve teşkilat bu yargı organının altında teşekkül etmektedir. Yargı Ayrılığında ise, mahkemeler kanunlarla kurulmakta, kanunlarla kendilerine verilen görev alanlarında faaliyet göstermekte ve bu görev alanının tabi olduğu yüksek yargı organın altında yapılanmaktadırlar. Türkiye Cumhuriyet Yargı Örgütü içinde 6 yargı kolu bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla Anayasa Yargısı, Adli Yargı, İdari Yargı, Askeri Yargı, Askeri İdare Yargısı ve Uyuşmazlık Yargısı olarak belirlenmiştir. Her bir yargı kolunda bir yüksek yargı yeri bulunmakta ve yargı teşkilatı bu yüksek yargı altında teşkilatlanan mahkemelerden oluşmaktadır. (İlk ve son derece mahkemesi olan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hariç) Uyuşmazlık Mahkemesi önüne, görev uyuşmazlığının giderilmesi istemi ile gelen başvuru67 larda; görev uyuşmazlığının adli, idari ya da askeri yargı yerleri arasında çıktığı görülmektedir. Nitekim 2247 sayılı Kanun’un 1. Maddesinde de bu dört ( Askeri İdari Yargı, Adli Yargı, İdari Yargı ve Askeri Yargı) yargı koluna atıf yapılmıştır. Bu yargı kolları arasında yer verilmeyen ancak uzun zamandır bir yargı kolu olarak nitelenebilip nitelenemeyeceği konusunda sorunlar yaşanan Sayıştay, Anayasa Mahkemesi’nin 06.03.2014 tarih ve 2011/21 Esas, 2013/36 Karar sayılı kararında; “Öte yandan, Anayasa›nın 160. maddesinin ikinci fıkrasında, “Vergi, benzeri mali yükümlülükler ve ödevler hakkında Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır.” denilmektedir. Bir yargı mercii olan Danıştay ile Sayıştay kararları arasında uyuşmazlığın söz konusu olabilmesi için Sayıştay’ın bir yargı mercii olması gerekir. Anayasa koyucunun Sayıştay ile Danıştay kararları arasında bu şekilde bir kıyaslama yapması, ikisini de yargı organı olarak görmesinin bir sonucudur. “ şeklindeki gerekçe ile bir yüksek yargı organı olarak nitelenmiştir. Ancak, 2247 sayılı Kanun’un 1. Maddesindeki açık düzenleme gereğince bir Mahkeme olarak kabul edilmiş olsa dahi, Hesap Yargısı ile diğer yargı kolları arasında doğacak bir görev uyuşmazlığına Uyuşmazlık Mahkemesi’nde bakılması olanağı bulunmamaktadır. Yine Uyuşmazlık Mahkemesi; 14.10.1991 tarih ve 1991/35 Esas, 1991/33 Karar sayılı bir kararında, “Yukarda açıklanan olayda da idare mahkemesince görevle ilgili olmaksızın esasa ilişkin bir karar verilmiş ve kesinleşmiştir. Ancak İl Seçim Kurulunca kesin olarak verilen karar Anayasa’nın 158. ve 2247 sayılı Kanunun 1. maddesinde sayılan adli, idari ve askeri yargı mercii kapsamına girmemektedir. Kaldı ki daha önce de Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 13.10.1986 gün ve 48-47 sayılı kararında İl Seçim Kurulunun (başkanı adli yargıya mensup bir hakim olmakla birlikte) Anayasa’da öngörülen yargı mercilerinden olmadığı görüşü benimsenmiştir. Bu durumda, idare mahkemesi ile il seçim kurulu kararları arasında meydana gelen hüküm uyuşmazlığı, adli, idari ve askeri yargı kararları arasında oluşmadığından konunun incelenmesi Uyuşmazlık Mahkemesi’nin görevi dışında kalmaktadır.” şeklindeki gerekçesi ile, Yüksek Seçim Kurulu kararının, 2247 sayılı Kanun’un 24. Maddesinde sayılan yargı kolları arasında bulunmadığını belirterek, davanın usulden reddine karar verilmiştir. 68 Türkiye Cumhuriyeti Yargı Örgütü, aşağıda verilen şemada genel hatları ile ortaya konulmuştur: Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu’nun 11. Maddesinde; Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar ile Anayasa Mahkemesine açılan siyasi partilerin kapatılması davalarında uyuşmazlık çıkarılamayacağı ( görev ya da hüküm) açıkça düzenlenmiş; 36. Maddesinde de, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan olarak verdiği görev konusundaki kararlar dolayısıyla Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulamayacağı; bütün yargı mercilerinin, Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan olarak görev konusunda verdiği kararlara, kendilerinin Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile çatışan kesin veya kesinleşmiş bir kararı bulunsa bile, uymak zorunda oldukları ve hüküm uyuşmazlığı durumunda yalnızca Anayasa Mahkemesi kararının dikkate alınacağı açıkça düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler dikkate alındığında, Anayasa yargısı ile diğer yargı kolları arasında uyuşmazlık çıkartılmasının mümkün olmadığı, bu usulle başvurulmuş olsa dahi Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının esas olduğu açıkça belirtilmiştir. 2247 sayılı Kanunun kabulünden sonra kabul edilen 1982 Anayasasının Uyuşmazlık Mahkemesini düzenleyen 158. maddesinin son fıkrasında ise kapsam daha da genişletilerek “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.” şeklinde amir hüküm getirilmiştir. 69 2.2.2.FARKLI YARGI KOLLARI ARASINDA OLUŞAN GÖREV UYUŞMAZLIKLARININ ÇÖZÜMÜ Türkiye Cumhuriyeti Yargı Örgütü içinde yer alan birden çok yargı kolunun mevcudiyeti ve kanun koyucu tarafından, kanunların hazırlanması sırasında, kanunun uygulanması nedeni ile çıkacak ihtilaflarda görevli olacak yargı kolunu her zaman net bir şekilde ortaya konulmaması nedenleri ile, Mahkemeler arasında yargı kolu (görev) uyuşmazlıkları çıkmaktadır. Bu noktada görev uyuşmazlığı ile yargı kolu uyuşmazlığı arasındaki farkı ortaya koymak, konunun sınırlarını belirlemek açısından faydalı olacaktır. Her ne kadar uygulamada çoğu zaman birbirinin yerine kullanılmakta ise de esasen yargı kolu ve görev farklı kavramlardır ve doğurdukları sonuçlar itibari ile farklı usullere tabidirler. Görev; bir davaya o yerdeki aynı yargı kolu içinde yer alan ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılacağını ortaya koyan bir kavramdır. Yargı yolu ise; bir davaya, o yargı sistemindeki hangi yargı kolu içindeki mahkemelerin bakacağını ortaya koyan bir kavramdır. 2247 sayılı Kanun’un ‘Mahkemenin Görevi’ başlıklı 1. maddesinde; “Uyuşmazlık Mahkemesi; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili ve bu kanunla kurulup görev yapan bağımsız bir yüksek mahkemedir./ Özel kanun uyarınca hakeme başvurulmasının zorunlu olduğu hallerde, eğer hakemlik görevi hakim tarafından yerine getirilmiş ise bu merci, davanın konusuna göre, yukarıdaki fıkrada yazılı adli veya idari yargı mercilerinden sayılır.” denilmek sureti ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak karara bağlamak ile görevli olduğu ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere Kanun Koyucu da ‘görev uyuşmazlığı’ ifadesini kullanmıştır. Ancak cümlenin başında, ‘adli, idari ve askeri yargı kolları arasındaki’ şeklindeki ifade, burada görev uyuşmazlığı kavramı ile kastedilenin esasen yargı yolu uyuşmazlığı olduğunu ortaya koymaktadır. Buradan hareketle Uyuşmazlık Mahkemesi’nin görevlerinden birinin; adli, idari ve askeri yargı kolları arasında oluşan yargı yolu uyuşmazlıklarını sonuca kavuşturmak olduğu söylenebilir. Sunumun bundan sonraki kısımlarında, görev uyuşmazlığı kavramı, yargı yolu uyuşmazlığı anlamında kullanılacaktır. 70 Görev uyuşmazlığı iki şekilde ortaya çıkabilmektedir: Bunlar; olumlu görev uyuşmazlığı ve olumsuz görev uyuşmazlığıdır. Bu bölümün alt başlıklarında, Uyuşmazlık Mahkemesi’nde olumlu ve olumsuz görev uyuşmazlığının ne şekilde çıktığı ve karara bağlandığı üzerinde durulacak, başvuru usulleri ise; ‘Uyuşmazlık Mahkemesi’ne Başvuru Usulleri’ başlığı altında ayrıca ele alınacaktır. 2.2.2.1.Olumlu Görev Uyuşmazlığı Olumlu Görev Uyuşmazlığı, aynı taraflar arasında, aynı konu ve sebebe dayalı olarak açılan bir davada, ayrı yargı kollarına tabi her iki mahkemenin de kendisini görevli kabul etmesi halidir. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kurulduğu 1945 yılından bu yana, olumlu görev uyuşmazlığının çözümlenmesi istemi ile hukuk bölümüne hiç başvuru yapılmamış; ceza bölümüne ise yalnız bir kez başvuru yapılmış ve yapılan başvuru Mahkemenin 27.01.1986 gün, 1985/142 Esas, 1986/7 Karar sayılı kararı ile esastan çözüme kavuşturulmuştur. Uyuşmazlık Mahkemesi 1945 yılında kurulmuş olmasına rağmen, 4788 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluşuna esas ilk kanunda, burada tanımlanan anlamı ile olumlu görev uyuşmazlığına yer verilmemiş olduğundan; böyle bir uyuşmazlığın ancak 2247 sayılı Kanunun kabul tarihi olan 1979’dan itibaren yapılabildiğine işaret etmek isteriz. İleride, ‘Uyuşmazlık Mahkemesi’ne Başvuru Usulleri’ başlığı altında ayrıntılı şekilde belirtileceği üzere, 4788 sayılı Kanun’da, Danıştay Savcılığı’nın olumlu görev uyuşmazlığı çıkartması denilen usuli başvuru yoluna yer verilmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi kararına konu dosyada, sanıklar hakkında 765 sayılı TCK’nın 421. Maddesi gereğince, sarkıntılık suçundan cezalandırılmaları istemi ile hem Fatih Sulh Ceza Mahkemesi’nde hem de 66. Mekanize Tümen Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde dava açılmış, durumun farkına varan sanıklar vekilinin görev itirazında bulunması üzerine dosya, olumlu görev uyuşmazlığının çözümlenmesi istemi ile Fatih 2. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından önce bir ara kararıyla askeri mahkemeden görüş istenmiş; bu mahkemenin kendisini görevli görmesi üzerine de Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi, dava dosyasının incelenmesi neticesinde; “Dava konusu olayda, ayrı yargı düzenleri içinde yer alan Fatih 2. Sulh Ceza Mahkemesi ile 66. Mekanize Tümen Komutanlığı Askerî Mahkemesi’ne açılan tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davalarda her iki yargı merciinin de kendilerini görevli sayan kararlar vermiş olmaları 71 nedeniyle 2247 sayılı Kanunun 17. maddesinde öngörülen olumlu görev uyuşmazlığı doğmuştur.” şeklindeki gerekçesi ile Mahkemeler arasında, olumlu görev uyuşmazlığı doğduğu tespitinde bulunduktan sonra dosyanın esas yönünden incelemesine geçmiş ve neticede; “Askerî Ceza Kanununun 152. maddesi “ırz ve iffete tecavüz edenler” başlığı, altında “ırz ve iffete tecavüz eden askerî şahıslar hakkında TCK.nunun 8. babında yazılı cezalar tatbik olunur.” hükmünü taşımakta ve bu babın 1. faslında ise kadınlara ve genç erkeklere söz atanlar ve sarkıntılık edenlere ilişkin 421. madde yer almaktadır./Askerî Ceza Kanununun 152. maddesi ile ırz ve iffete tecavüz edenler hakkında Türk Ceza Kanununa göndermede bulunması nedeniyle atılı suçun bu nitelikte olup olmadığının saptanması gerekir. Irz ve iffete tecavüz; genelde bir kimsenin başkaları tarafından dokunulmaması ve saygı gösterilmesi gereken namusuna yönelik saldırı, el uzatma ve sataşmadır. Bu nedenle TCK.nunun 421. maddesinde yer alan kadınlara söz atma ve sarkıntılık etme suçunun ırz ve iffete tecavüz niteliğinde olduğu ve asker kişi tarafından işlenen bu suçun askerlik şeref ve haysiyetine dokunan ve Askerî Ceza Kanunun 152. maddesi kapsamına giren askerî suçlardan bulunduğu kuşkusuzdur./Bu durumda, davanın Askerî Yargı yerinde görülmesi gerektiğinden, Fatih 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nce dava dosyasının görevsizlik karan ile askerî yargı merciine gönderilmesi icap ettiği cihetle, aksine kendisini davaya bakmakla görevli sayan iş bu mahkemenin 25.9.1985 günlü, 1984/1399 esas sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmelidir.” şeklindeki gerekçesi ile davanın askeri yargı yerinde görülmesi gerektiğine hükmetmiş ve Fatih 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin görevlilik kararı kaldırılarak, anılan mahkemenin görevsizlik kararı vererek dosyayı Askeri Mahkemeye göndermesi gerektiği yolunda hüküm verilmiştir. Dava konusu olayda da görüldüğü üzere, Kanun Koyucu çoğu zaman kanunların uygulanmasından kaynaklanan sorunların hangi mahkemede çözüme kavuşturulacağı ile ilgili açık düzenleme yapmamakta;, söz konusu durum uygulamada görülen olaylar üzerinden yargılama sırasında çözüme kavuşturulmaktadır. Dava konusu olayda da, asker kişi olan sanıklar, askerlik görevi süresi içinde, Askeri Ceza Kanunu’nun 152. Maddesi ve 765 sayılı Kanun’un da 421. Maddesinde düzenlenen sarkıntılık suçunu işlemişler ve bu nedenle haklarında hem Askeri Ceza Kanunu’nun 152. Maddesi hem de 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 421. Maddesi gereğince farklı yargı kollarına mensup mahkemelerde kamu davası açılmıştır. Yargılama sırasında, her iki mahkeme de kendisini görevli kabul etmiş ve bu nedenle Sulh Ceza Mahkemesi tarafından dos72 ya, olumlu görev uyuşmazlığının çözülmesi istemi ile Uyulmazlık Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi de yukarıda bahsi geçen kararı ile, suçun Askeri Ceza Kanunu’nda düzenlenmesi ve suçu işleyenin asker kişi olması nedenleri ile, yargılamanın Askeri Mahkemede yapılması gerektiğine hükmetmiştir. 2.2.2.2 Olumsuz Görev Uyuşmazlığı Olumsuz Görev Uyuşmazlığı, aynı taraflar arasında, aynı konu ve sebebe dayalı olarak açılan bir davada, ayrı yargı kollarına tabi her iki mahkemenin de kendisini görevsiz kabul etmesi halidir. Olumsuz Görev Uyuşmazlığı, Mahkemenin kuruluşundan bu yana en çok çözümlenmesi istemi ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne getirilen görev uyuşmazlığı türüdür. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne kimi zaman Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu’nun 14. Maddesi kimi zaman da 19. Maddesi yolu ile gelmekte ise de, esas itibari ile bu tür uyuşmazlıklarda, başvuru yolu ne olursa olsun iki mahkeme de uyuşmazlığı çözme konusunda kendisini görevsiz görmektedir. Olumsuz görev uyuşmazlığı ile en çok karşılaşılan konulardan bir tanesi, Türk Telekom A.Ş.’de çalışmakta iken, kurumun 14.11.2005 tarihinde tamamen özelleştirilmesinden sonra başka bir kamu kurumuna nakledilen kişilerin, maaş nakil bildiriminin ilgili mevzuata uygun düzenlenmemesi nedeniyle uğradıkları parasal kaybın giderilmesi istemiyle açtıkları tazminat davalarıdır. Söz konusu uyuşmazlıklarda, adli yargı mercileri, davaya konu işlemin idarenin tek taraflı kamu gücüne dayalı idari bir tasarrufu olduğunu ve bu işlem nedeni ile açılacak davaların idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini belirtirlerken, idari yargı mercileri 14.11.2005 tarihinden sonra kamu kurumu niteliği kalmayan davalı Türk Telekom A.Ş. aleyhine açılan davaların 2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesi kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesi ile adli yargı yerinin görevli olduğuna karar vermektedir. Uyuşmazlık Mahkemesi, söz konusu ihtilafla ilgili olarak önüne gelen uyuşmazlıklarda; 2577 sayılı Kanun’un 2.maddesi gereğince, İdare Mahkemelerinin, idarenin, tek taraflı, kamu gücüne dayalı tasarrufi işlemleri nedeni ile açılacak davalara bakmakla görevli olduğunu, dava konusu olayda dava tarihi itibari ile davalı tarafta kamu kurumu niteliği taşımayan özel hukuk tüzel kişisinin bulunduğunu belirterek, davalarda adli yargının görevli olduğuna hükmetmektedir. 73 Hemen işaret etmek gerekir ki olumsuz görev uyuşmazlıkları sadece örneklenen bu ihtilaflara özgü bulunmamakta, neredeyse sayılamayacak kadar çok konu, giderek artan bir tempoda Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne gelmeye devam etmektedir. 2.2.3. HÜKÜM UYUŞMAZLIKLARININ ÇÖZÜMÜ 2247 sayılı Kanun’un ‘Hüküm Uyuşmazlığı’ başlığını taşıyan 24. Maddesinde; “(Değişik fıkra: 21/01/1982 - 2592/7 md.) 1 inci maddede gösterilen yargı mercilerinden en az ikisi tarafından, görevle ilgili olmaksızın kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş, aynı konuya ve sebebe ilişkin, taraflarından en az biri aynı olan ve kararlar arasındaki çelişki yüzünden hakkın yerine getirilmesi olanaksız bulunan hallerde hüküm uyuşmazlığının varlığı kabul edilir./ Ceza kararlarında; sanığın, fiilin ve maddi olayların aynı olması halinde hüküm uyuşmazlığı var sayılır./ İlgili kişi veya makam Uyuşmazlık Mahkemesine başvurarak hüküm uyuşmazlığının giderilmesini isteyebilir. Bu halde olumsuz görev uyuşmazlığının çıkarılması ile ilgili 15 ve 16 ncı maddelerdeki usul kuralları uygulanır.” denilmek sureti ile, farklı yargı kollarına tabi mahkemeler tarafından, konusu ve sebebi ve taraflarından en az biri aynı olan davalar hakkında, hakkın yerine getirilmesini engelleyecek nitelikte birbirleri ile çelişkili kararlar verilmesi ve kararların kesinleşmesi halinde hüküm uyuşmazlığının oluşacağı düzenlenmiştir. Şu halde bir hüküm uyuşmazlığının giderilmesine ilişki talebin, Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından esastan incelenebilmesi için anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için: a-Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi, b-Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması, c-Her iki kararın da kesinleşmiş olması, d-Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması, e-Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması, koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır. 74 2.2.3.1.Uyuşmazlık Yaratan Hükümlerin, Adli, İdari veya Askeri Yargı Mercilerinden En Az İkisi Tarafından Verilmesi Aralarında çelişki bulunduğu iddia edilen iki karar arasında, hüküm uyuşmazlığının bulunduğu iddiasının dinlenebilmesinin ilk şartı, bu iki kararın farklı yargı kollarına tabi mahkemeler tarafından verilmiş olmasıdır. Bu yargı kolları maddede açıkça ‘adli, idari veya askeri’ şeklinde belirtilmiştir. Aralarında çelişki bulunan kararları veren mahkemelerin, aynı yargı kolu içinde yer almaları, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin hüküm uyuşmazlığına değil, ilgili yargı kolu yüksek mahkemesinin temyiz incelemesine tabidir ve bu nedenle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne yapılacak bu tür bir başvurunun esastan incelenmesi mümkün değildir. Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi, 05.03.2012 tarih ve 2012/65 Esas, 2012/60 Karar sayılı kararında, davalı idarenin 2981 sayılı Yasa hükmüne aykırı olarak tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, dava konusu işlemin iptali yolundaki İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 24.3.1999 günlü E:1996/390, K:1998/287 sayılı kararı ile davalı idare işleminin hukuka uygun olduğuna hükmeden İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nin 7.2.2007 gün ve E:2003/1227, K:2007/305 sayılı kararı arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğu iddiası ile açılan davada, davacının hüküm uyuşmazlığının giderilmesine yönelik talebini incelemiş ve; “Anılan hükme göre, hüküm uyuşmazlığının varlığı için: a) Uyuşmazlık yaratan hükümlerin, adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilmesi, b) Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması, c) Her iki kararın da kesinleşmiş olması, d) Kararlarda davanın esasının hükme bağlanması, e) Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır. Bağcılar Belediye Başkanlığı vekili, 30.1.2012 günlü dilekçesi ile, İstanbul 1. İdare Mahkemesi ile, İstanbul 2. İdare Mahkemesince verilen iki ayrı karardan doğan hüküm uyuşmazlığının giderilmesini istemiş ise de; sözü edilen kararların aynı yargı düzeninde (idari yargı) 75 yer alan mahkemelerce verilmiş olması karşısında, 2247 sayılı Kanun’un yukarıda sözü edilen maddelerine göre olayda hüküm uyuşmazlığının gerçekleştiğinden söz etmek mümkün değildir./Açıklanan nedenlerle, hüküm uyuşmazlığının varlığı için 2247 sayılı Yasa’nın 24. maddesinde öngörülen koşullar birlikte gerçekleşmediğinden, başvurunun reddi gerekmiştir.” şeklindeki gerekçesi ile başvurunun reddine karar vermiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi, 01.11.2010 tarih ve 2010/270 Esas, 2010/239 Karar sayılı benzer bir kararında da; “.M.Y. 19.7.2010 günlü dilekçesi ile, Gelibolu Sulh Hukuk Mahkemesi ile Gelibolu Asliye Hukuk Mahkemesi kararlarından doğan hüküm uyuşmazlığının giderilmesini istemiş ise de; sözü edilen kararların aynı yargı düzeninde(adli yargı) yer alan mahkemelerce verilmiş olması karşısında, 2247 sayılı Kanun’un yukarıda sözü edilen maddelerine göre olayda hüküm uyuşmazlığının gerçekleştiğinden söz etmek mümkün değildir. şeklindeki gerekçesi ile, adli yargı kolu içinde yer alan iki farklı mahkeme arasında oluştuğu iddia edilen hüküm uyuşmazlığının giderilmesi talebini, 2247 sayılı Kanun’un 24. maddesi koşullarını taşımadığını belirterek, usulden reddetmiştir. 2.2.3.2- Konu, dava sebebi ve taraflardan en az birinin aynı olması 2247 sayılı Kanun’un 24. Maddesi gereğince, hüküm uyuşmazlığının giderilmesi talebinin esastan incelenebilmesinin ikinci şartı, aralarında hüküm uyuşmazlığı bulunduğu iddia edilen davaların, aynı konu ve sebebe ilişkin olması ve taraflarından en az birinin aynı olmasıdır. Bu noktada, davanın konusu ve sebebi kavramlarından kastın ne olduğu hususunu, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin bir emsal kararı üzerinden açıklamak, konunun net bir şekilde ortaya konulması açısından faydalı olacaktır. Uyuşmazlık Mahkemesi; 03.03.2014 tarih ve 2012 / 164 Esas, 2014 / 143 Karar sayılı kararında; davanın sebebi ve konusu kavramlarının incelenmesi sırasında öğretiye de atıf yapmış ve; “2247 sayılı Yasa’nın 24. maddesinin b bendi açısından ise dava sebebi ve konusu kavramlarının tespiti gerekmektedir. Dava konusu, açılan dava ile ne istendiğini ifade eder. Örneğin; sözleşme gereklerinin yerine getirilmemesi nedeni ile açılan bir alacak davasında, dava konusu 10.000 TL alacaktır.(Yılmaz, Ejder/Kuru, Baki/ Aslan, Ramazan; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı,Yetkin Yayınevi, Ankara,2010, sy.307) Dava sebebi ise; davacının iddiasının dayandı76 ğı vakaları ifade eder.(Yılmaz, Ejder;/ Kuru, Baki/ Aslan, Ramazan; a.g.e. sy.308) Bu noktada dava sebebi ile hukuki sebebin karıştırılmaması gerekir. Hukuki sebep; davacının dava dilekçesinde bildirdiği olayların hukuki niteliğidir. Haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya sözleşme hükümlerine riayetsizlik gibi.( Yılmaz, Ejder;/ Kuru, Baki/ Aslan, Ramazan; a.g.e.sy.310)” şeklindeki ifadelerle; davanın konusundan kastın açılan dava ile beklenen menfaat, dava sebebinden kastın ise davacının iddiasının dayandığı vakıalar olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi bahsi geçen kararında; davacı tarafından, davalı idarenin işyerini kullanmasını engellemeye yönelik işlemleri ile dava konusu taşınmaza haksız müdahale edildiği ve bu müdahalenin men’ine karar verilmesi gerektiği iddiasına dayalı olarak Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan dava ile; aynı davacı tarafından, davalı idarenin işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının iptali işleminin hukuka aykırı olduğu iddiası ile İdare Mahkemesi’nde açılan davanın, konularının ve sebebinin aynı olduğuna karar vermiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi gerekçesinde; “Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasında, dava konusu; davacının sürekli iptal edilen ruhsatları nedeni ile işyerini kullanmasına engel olunması şeklindeki müdahalenin men’i talebidir. Dava sebebi ise; davalının işyerine ait ruhsatları her defasında haksız gerekçelerle iptal etmesi, hukuki sebep ise; idarenin bu eyleminin idari işlem olmaktan çıktığı ve haksız fiile dönüştüğü iddiasıdır. Ankara 1. İdare Mahkemesi dosyasında ise dava konusu; davacının, dava konusu taşınmazı kullanmasını engelleyici nitelikteki işlemin iptali talebidir. Dava sebebi; davalı idarenin 17.08.2006 gün ve C/ 2006/4023.22 sayılı işlemi, hukuki sebebi ise; davalının ruhsat iptali işleminin hukuka aykırı olduğu iddiasıdır. Görüldüğü üzere; her iki davada da dava konusu, davacının dava konusu taşınmazı kullanmasını engelleyici nitelikteki işlemlere son verilmesi istemidir. Her iki davada da davacı, davacının tesis ettiği işlemler nedeni ile taşınmazı kullanamadığı sebebine dayanmış ve yine her iki davada da davalının işlemlerinin haksız fiil olduğu hukuki sebebini ileri sürmüştür. Bu itibarla her iki davanın konusu, sebebi ve hukuki sebebinin aynı olduğu anlaşılmıştır.” şeklindeki açıklamaları ile, davanın konusu ve sebebinin aynı olmasına ilişkin şartın, olayın özelliğine göre geniş bir şekilde yorumlanması gerektiğini ortaya koymuştur. Uyuşmazlık Mahkemesi 02.03.2009 tarih ve 2008/217 Esas, 2009/42 Karar sayılı başka bir 77 kararında ise, davacının hüküm uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin başvurusunu, aralarında hüküm uyuşmazlığı bulunduğu iddia edilen kararlara ilişkin davaların, aynı konu ve sebebe ilişkin olmamasını gerekçe göstererek reddetmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi bahse konu kararının gerekçesinde; “Asliye Hukuk Mahkemesindeki dava; Datça İlçesi, Emecik Köyü, Çiftlik mevkiinde bulunan A. Turizm İşletmecilik ve Ticaret A.Ş.’ne ait 859, 860, 861 ve 862 sayılı parsellerin kumsal niteliğinde, kıyı kenar çizgisi içinde kalan ve özel mülkiyete konu olamayacak taşınmazlardan olduğu ileri sürülerek söz konusu taşınmazların tapularının iptaline karar verilmesi istemiyle açılmış ve Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmek suretiyle dava konusu taşınmazların kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısımlarının tapularının iptaline karar verilmiştir./İdare Mahkemesindeki dava; Valilikçe tespit edilen ve 28.4.1975 tarihinde onaylanan kıyı kenar çizgilerinin, Datça İlçesi, Emecik Köyü, Çiftlik mevkiinde bulunan A. Turizm İşletmecilik ve Ticaret A.Ş.’ne ait 859, 860, 861 ve 862 sayılı parsellerden özellikle birkaçını böldüğü ileri sürülerek bu parsellere ilişkin kıyı kenar çizgisinin 28.4.1975 onay tarihli tespitinin iptaline karar verilmesi istemiyle açılmış ve Mahkemece belli edilen süre içinde keşif ve bilirkişi için masraf yatırılmadığından davanın reddine karar verilmiştir./Bu duruma göre, Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın, tapu iptaline, İdare Mahkemesindeki davanın, kıyı kenar çizgisinin tespitinin iptaline ilişkin olması karşısında, Asliye Hukuk Mahkemesi ile İdare Mahkemesi kararları arasında hüküm uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü için gerekli olan koşullardan, “konu ve dava sebebinin aynı olması” koşulunun gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.” şeklindeki kabulü ile dava konusu olayda 2247 sayılı Kanun’un 24. Maddesi uyarınca öngörülen ‘davaların aynı konu ve sebebe ilişkin olması’ koşulunun gerçekleşmediğini belirtmiştir. 2.2.3.3- Her iki kararın da kesinleşmiş olması Uyuşmazlık Mahkemesi’ne hüküm uyuşmazlığının giderilmesi talebi ile müracaat edilebilmesinin diğer bir ön koşulu, aleyhine hüküm uyuşmazlığının giderilmesi talebinde bulunulan kararın, tabi olduğu hukuk düzeni içinde mümkün olan kanun yollarının tüketilmiş( ya da süresinin geçmiş) olması yani kararların kesinleşmiş olmasıdır. Bu noktada, idari, adli ve askeri yargı kollarında kararların kesinleşmesi sürecini ortaya koymak, hangi kararlar aleyhine Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulabileceğinin tespiti açısından faydalı olacaktır. 78 Adli Yargı Sistemi içinde, fiilen iki aşamalı bir yargı örgütlenmesi bulunmaktadır. ( Her ne kadar 26.09.2004 gün ve 5235 Adlîiçinde, Yargı İlkfiilen Derece İle Bölge Adliye MahAdli Yargısayılı Sistemi iki Mahkemeleri aşamalı bir yargı örgütlenmesi kemelerinin Kuruluş, (Görev Vekadar Yetkileri Hakkında ile, sayılı adli yargı örgütü bulunmaktadır. Her ne 26.09.2004 günKanun ve 5235 Adlîsisteminde Yargı İlk yargı Derece Mahkemeleri İle Kuruluş, Görevbir Vesistem Yetkileri Hakkında yapısı değiştirilmiş ve Bölge BölgeAdliye AdliyeMahkemelerinin Mahkemeleri ile üç aşamalı halinde getirilmiş Kanun ile, adli yargı sisteminde yargı örgütü yapısı değiştirilmiş ve Bölge Adliye ise de; bu mahkemeler henüz fiilen faaliyete geçirilmediğinden, bu başlık altında yapılacak açıkMahkemeleri ile üç aşamalı bir sistem halinde getirilmiş ise de; bu mahkemeler henüz fiilen lamalarda, fiili durum dikkate alınacaktır.) Sistem içinde kararın kesinleşmesi süreci aşağıdaki faaliyete geçirilmediğinden, bu başlık altında yapılacak açıklamalarda, fiili durum dikkate şemadaalınacaktır.) gösterildiği gibi içinde işlemektedir. Sistem kararın kesinleşmesi süreci aşağıdaki şemada gösterildiği gibi işlemektedir. 1. Dava dilekçesi Davacı 5/aKararın temyizi 4/a-kararın Tebliği& tefhimi Adli Yargı Mahkemesi 2. Cevap dilekçesi 3.Karar 4/b-Kararın Tebliği& tefhimi Davalı 5/b- Kararın temyizi Yargıtay 6. Karar 8. Karar düzeltme talebi 6/a-Onama 7/a-Karar Düzeltme Yolu Kapalı 6/b-Bozma 7/b-Karar Düzeltme Yolu Açık 9/a-Ret 9/b-Kabul-Bozma Kesinleşti Kesinleşti Yukarıda verilen adli yargı kolu içinde bir kararın kesinleşme süreci, konuyu genel hatları ile ortaya koymaktadır.Yukarıda belirtilen şema haricinde, adli yargı içinde, verildiğinde kesin kimi yargı kararları ya da kanunla tanınan kanun yollarına başvuru sürelerinin dolması nedeni ile kesinleşen yargı kararları da bulunmaktadır. Bu tür kararlar aleyhine de , kararın kesinleştiği gerekçesi ile hüküm uyuşmazlığı yoluna başvurulabilir. İdari Yargı Sistemi içinde, üç aşamalı bir yargılama süreci benimsenmiştir. Sistem içinde, 79 9 ilk derece Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri ve yüksek yargı organı olarak Danıştay yer almaktadır. Ancak İdari yargı sistemi içinde, göreve ilişkin ilk Derece Mahkemesi kararları, itirazen Bölge İdare Mahkemelerine gitmekte ve Danıştay denetiminden geçmeden kesinleşmektedir. Esasa ilişkin kararlar ise, niteliğine göre Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz yolu ile ya da Danıştay’a temiz yolu ile gitmektedir. Hangi kararların Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz yolu ile, hangi kararların Danıştay’a temyiz yolu ile gideceği 2577 sayılı Kanun’un ‘Kararlara Karşı Başvuru Yolları’ başlıklı 3. Bölümünde düzenlenmiştir. Genel hatları ile sistem aşağıdaki şemada gösterildiği gibi işlemektedir. İdari Yargı Mahkemesi 1. Dava dilekçesi Davacı 4/a-Kararın Tebliği 7/a- Karar düzeltme İstemi ile başvuru Davalı 4/b-Kararın Tebliği 3.Karar 5/a-Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz yolu ile başvuru 3/a- İtiraza Tabi 3/b- Temyize Tabi Bölge İdare Mahkemesi 5/b- Danıştay’a temiyiz istemi ile başvuru 7/a- Karar düzeltme İstemi ile başvuru Danıştay 6/a-Karar-Onama 8/a-Ret 2. Cevap dilekçesi 6/b-Karar-Onama Kabul 8/b-Ret Kesinleşti Kabul Kesinleşti Yukarıda verilen ve idari yargı süreci içinde kanun yollarına ilişkin genel durumu gösteren şemada, Bölge İdare Mahkemesi veya Danıştay’ın, ilk derece Mahkemesi’nin kararlarını onamasına ilişkin durum ortaya konulmuştur. Zira, Bölge İdare Mahkemesi’nin veya Danıştay’ın, ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına ilişkin hükümleri, dosyada yargılamanın yeniden 80 başlaması anlamına geleceğinden, bu kararların kesinleşmesi aynı sürecin tekrar işlemesine bağlı olup, kesinleşmeleri ancak yukarıdaki şemada gösterilen sürecin, gösterildiği şekilde neticelenmesi ile mümkün olacaktır. Askeri İdari Yargı Sistemi içinde, tek dereceli bir yapılanma söz konusudur. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, ilk ve son derece yargı yeri olarak, önüne gelen uyuşmazlıkları karara bağlamaktadır. 1602 sayılı Kanun’un 21. Maddesinde; “20 nci maddede belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden dolayı; yetki, sebep, şekil, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından bahisle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları, aynı idari işlem ve eylemlerin haklarını ihlal etmesi halinde açılacak tam yargı davaları, doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde çözümlenir ve karara bağlanır.” denilmek sureti ile Mahkemenin tek dereceli örgütlenme yapısı ortaya konulmuştur. Aynı Kanun’un 14. Maddesinde; “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, iki daireden oluşur. İş hacmine göre, Genel Kurulun teklifi ve Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi üzerine Milli Savunma Bakanlığınca daire sayısı üçe yükseltilebileceği gibi, aynı usulle ikiye de indirilebilir./ Her daire, bir başkan ile altı üyeden kurulur. Üyelerden dördü askeri hakim, ikisi kurmay subaydır./ Dairelerde çoğunluk askeri hakim sınıfından olmak üzere görüşme sayısı beştir. Kararlar oyçokluğu ile verilir.” şeklindeki düzenleme ile, Mahkemenin üç daireden teşekkül edeceği düzenlenmiş ise de, söz konusu düzenleme, dairelerin görevlerine ilişkin olup, ararlarında birbiri yönünden üst mahkeme nitelemesi yapılabilecek bir durum söz konusu değildir. Nitekim Aynı Kanun’un ‘Kanun Yollarında Yargılama Usulü’ başlığını taşıyan 67. Maddesinde; “ Yargılamanın iadesi ve kararın düzeltilmesi istekleri dilekçe ile yapılır. Bu istekler esas kararı vermiş olan dairede veya Daireler Kurulunda karara bağlanır.” şeklindeki düzenleme ile, dairenin kendi verdiği karara karşı karar düzeltme incelemesini de yapmakla görevli olduğunun belirtildiği; bu şekilde daireler arasında, temyiz ya da itiraz olarak nitelenebilecek bir kanun yolunun bulunmadığı açıkça ortaya konulmuştur. Ayrıca, aynı kanunun ‘Kararların Düzeltilmesi’ başlığını taşıyan 66. Maddesinde ”Daireler 81 ile Daireler Kurulundan verilen kararlar hakkında bir defaya mahsus olmak üzere, ilamın tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde aşağıda yazılı sebepler dolayısıyla kararın düzeltilmesi istenebilir. a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması; b) Bir ilamda birbirine aykırı hükümler bulunması; c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması;” halleri ile sınırlı olarak karar düzeltme yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir.Aynı maddenin 2. Fıkrasında “Kanunun 45 inci maddesine göre verilen kararların düzeltilmesi işlemi kabul edilerek davaya yeniden bakılması ve esas hakkında karar verilmesi halinde de karar düzeltilmesi isteminde bulunulabilir.” denilmek sureti ile de ilk inceleme sonucu verilecek kararlara karşı da karar düzeltme yoluna başvurulabileceği düzenlenmiş, hatta bu kararlar aleyhine esas yönünden tekrar karar düzeltme yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Genel hatları ile sistem aşağıdaki şemada gösterildiği gibi işlemektedir. Davacı 1. Dava dilekçesi Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 4/a-Kararın Tebliği 2. Cevap dilekçesi Davalı 4/b-Kararın Tebliği 3.Karar 5/a -Karar düzeltme istemi 3/b-1602 sayılı Kanun’un 66. Maddesi kapsamında olmayan karar 3/a -1602 sayılı Kanun’un 66. Maaddesi kapsamında karar 6/a-Ret Kesinleşti 6/b-Kabul Kesinleşti 82 5/b-- Karar düzeltme İstemi ile başvuru 2247 sayılı Kanun’un 24. Maddesinde bahsi geçen yargı kolları içinde, kararın kesinleşme süreci genel hatları ile belirlendikten sonra; Uyuşmazlık Mahkemesi’nin emsal kararı üzerinden, konunun nasıl ele alındığı ve değerlendirildiğini ortaya koymak, sürece ilişkin açıklamaların netleştirilmesi açısından faydalı olacaktır. Uyuşmazlık Mahkemesi, 28.04.2003 tarih ve 2002/88 Esas , 2003/20 Karar sayılı Kararında; “Adli yargı yerlerince verilen kararlar ile Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin kararı da derecattan geçerek kesinleşmiş ise de; Ankara 9. İdare Mahkemesi’nin kararı, Danıştay’ca onanmış olmasına karşılık, davalı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın karar düzeltme başvurusu Danıştay incelemesine sunulmadan dava dosyası Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmiş olduğundan, henüz kesinleşmemiştir. Olayda, yapılan ihalenin onaylanmamasına ilişkin işlemlerin 2886 sayılı Yasa’ya aykırılığı sebebiyle iptali istemiyle açılan davalarda, İdare Mahkemeleri’nce işlemlerin yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptallerine karar verildiği; idarece, ihale konusu işyerinin eski kiracısı aleyhine, kira sözleşmesinde öngörülen haklar öne sürülerek açılan tahliye davalarında, Sulh Hukuk Mahkemeleri’nce, kira sözleşmesi ve dayanağı özel hukuk hükümlerine göre tahliye sebeplerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.” 1şeklindeki gerekçesi ile İdare Mahkemesi kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulmuş ve halen incelemesinin devam ediyor olması nedeni ile kesinleşmeyen karar yönünden, 2247 sayılı Kanun’un 24. Maddesi’nde belirtilen usuli şartların gerçekleşmediğini belirterek, hüküm uyuşmazlığının giderilmesi talebinin usul yönünden reddine karar vermiştir. 2.2.3.4.Kararlarda Davanın Esasının Hükme Bağlanması 2247 sayılı Kanun’un 24. Maddesi uyarınca, hüküm uyuşmazlığı talebinin incelemesinin diğer bir ön şartı, aralarında hüküm uyuşmazlığı olduğu iddia edilen kararların, davanın esasına ilişkin olarak verilmiş olması gereğidir. Bu noktada hangi kararların usule ilişkin hangi kararların ise esasa ilişkin olduğuna kısaca değinmekte fayda olacaktır. Usule ilişkin kararlar; taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözmeyen, davacının talep sonucu hakkında karar verilmeyen ancak yargılamaya kanunda yazılı usul kuralları gereğince son veren kararlardır.Davanın kanun yolu nedeni ile yargı yolu bakımından 1 Karar metni için bkz. www.uyuşmazlık.gov.tr ( ET. 24.04.2015) 83 reddine ilişkin karar, mahkemenin görevine ilişkin usuli bir karardır. Esasa ilişkin kararlar ise, davacının talebine ilişkin olarak, taraflar arasındaki çekişmeyi sonra erdiren kararlardır.2 Usule ilişkin kararlar, genellikle Mahkeme’nin yargılama aşamasına geçmeden önce, ilk inceleme ile tespit ettiği ve verdiği kararlardır. Bu kararların hangi hallerde verileceği, gerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, gerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve gerekse 1602 sayılı Askeri İdare Mahkemesi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Genel hatları ile bu düzenlemeleri, karşılaştırmalı şekilde ortaya koymak gerekirse; 2577 sayılı Kanun’un 14. maddesi Dilekçeler, Danıştay’da daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından: a) Görev ve yetki, b) İdari merci tecavüzü, c) Ehliyet, d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, e) Süre aşımı, f) Husumet, g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla incelenir. 1602 sayılı Kanun’un 44. maddesi 6100 sayılı Kanun’un ,114,115,138. maddeleri Kaydı yapılan dilekçeler, Genel Sekreterlikçe; a) Görev, b) İdari veya yargı mercii tecavüzü, c) Ehliyet, d) Husumet, e) 36 ve 38 inci maddelere uygun olup olmaması, f) Süre aşımı, noktalarından sırası ile incelenir. Bu noktalardan kanuna aykırı görülmeyenlerin tebligat işleri yapılır. Kanuna aykırı görülen dilekçeler, karar verilmek üzere görevli Daire veya Daireler Kuruluna havale olunur. Daire veya Daireler Kurulunca kanuna aykırı görülmeyen dilekçelerin, tebligat işlemi için Genel Sekreterliğe iadesine karar verilir. 114. madde: Dava şartları şunlardır: a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması. b) Yargı yolunun caiz olması. c) Mahkemenin görevli olması. ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması. d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması. e) Dava takip yetkisine sahip olunması. f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması. g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması. ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi. h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması. ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması. i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması. (2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır. 116. Madde:(1) İlk itirazlar aşağıdakilerden ibarettir: a) Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı. b) Uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı. c) İş bölümü itirazı. 138. madde:Mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir. Görüldüğü üzere, hangi yargı düzeni içinde olursa olsun, görev, yetki, ehliyet, husumet, süre aşımı, kesin hükmün varlığı gibi nedenlerle verilecek kararlar, davanın esasını neticelendirmeyen ve bu nedenle 2247 sayılı Kanun’un 24. Maddesi kapsamında, haklarında hüküm uyuşmazlığına konu oldukları gerekçesi ile Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulamayan kararlardır. Uyuşmazlık Mahkemesi; 30.09.2013 tarih ve 2012/329 Esas , 2013/1262 Karar sayılı Kararında; “A.Y. Mirasçılarından A.H., R.Y. ve O.Y.’in vekillerinin, 28.10.2004 tarih ve 5566 Sayılı 2 Kuru, Aslan, Yılmaz; a.g.e. s.476-477. 84 Encümen Kararı ile bu karar uyarınca 949 Ada, 1,2,3,4,5 parsel sayılı taşınmazlar yönünden yapılan parselasyon işleminin iptali istemiyle Ümraniye Belediye Başkanlığı’na karşı açtığı davada; İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin 16.02.2012 gün ve E:2011/2208, K:2012/295 sayı ile; iptali istenilen 28.10.2004 tarih ve 5566 sayılı Encümen Kararının İstanbul 3. İdare Mahkemesinde dava konusu edilmiş olduğu, Mahkemenin 03.07.2007 tarih ve E:2005/1496, K:2007/1878 sayılı kararı ile iptal edildiği ve anılan Mahkeme kararının Danıştay 6. Dairesinin 14.05.2008 gün ve E:2008/1455, K:2008/3027 sayılı kararı ile onandığı anlaşıldığından, davacılar tarafından yargı kararı ile iptal edilen encümen kararına karşı açılan bu davada, iptali istenilen işlemin esastan incelenme imkanının bulunmadığı gerekçesiyle; davanın incelenmeksizin reddine karar verdiği, bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır./İdare Mahkemesince verilen kararın, işin esasına yönelik bir karar niteliğinde olmadığı, daha önce dava konusu edilmiş olan işlemin iptal edildiğinden bahisle yeniden esas inceleme yapılamayacağı nedeniyle; davanın incelenmeksizin reddine karar verildiği görülmüştür.” şeklindeki gerekçesi ile, davanın kesin hüküm nedeni ile reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararının, davanın esasına ilişkin olmadığını belirterek, hüküm uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin talebin, 2247 sayılı Kanun’un 24. Maddesi koşullarının gerçekleşmediği gerekçesi ile reddine karar vermiştir. 2.2.3.5. Kararlar Arasındaki Çelişki Nedeniyle Hakkın Yerine Getirilmesinin Olanaksız Bulunması Kararlar arasındaki çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması koşulu, 2247 sayılı Kanun uyarınca yapılacak başvurularda her başvurunun özelliği ve dosyanın kapsamı dikkate alınarak, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce belirlenen ve değerlendirilen bir kriterdir. Zira bu koşulun varlığının saptanabilmesi için dosyanın şekli yönden de öte, esasına ilişkin ciddi bir inceleme yapılması ve aralarında hüküm uyuşmazlığı bulunduğu iddia edilen kararların içeriklerinin, delilleri ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Uyuşmazlık Mahkemesi, 04.02.2013 tarih ve 2012/176 Esas, 2013/172 Karar sayılı kararında; “Adli ve idari yargı yerlerinde açılan davada, verilen kararların sadece binanın ön cephesindeki terasta yapılan değişiklikler ve eklentilere ilişkin kısmı yönünden çelişki yarattığı; idari para cezası, merdiven boşluğu ve arka cephedeki terasla ilgili kısımlar hakkında mahke85 melerce verilen kararların hüküm uyuşmazlığına konu olamayacağının açık olduğu ön kabulü ile; dosyanın incelenmesinden, Adli Yargı yerinde açılan davada, taşınmaz üzerinde yapılan ilave ve değişikliklerin 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda tanımlanan ortak yerlerde yapılıp yapılmadığı; ortak kullanım alanına müdahalenin bulunup bulunulmadığı iddia ve sebeplerine dayanıldığı ve bu hususların irdelendiği; İdari Yargı yerinde açılan davada ise, ilave ve değişikliklerin 3194 sayılı İmar Kanununda tanımlanan “yapı” tanımı kapsamında olup olmadığı, dolayısıyla, yapılan eklentilerin ruhsat alınmasını gerektirip gerektirmediği iddia ve sebeplerine dayanıldığı ve mahkemece bu hususların irdelendiği anlaşılmaktadır./Olayda, binanın ön cephesinde bulunan terasa yapılan eklenti ve değişikliklerin İmar Kanununa aykırı olmadığı ve yıkımının hukuka uygun bulunmadığı yönünde verilen idari yargı kararı ile, yıkılmasının kat mülkiyeti Kanununa uygun olduğu yolunda verilen adli yargı kararı arasında bir çelişkinin varlığından söz edilebilecek ise de, binanın ön cephesindeki terasta yapılan eklentiler imar mevzuatına uygun bulunmakla birlikte aynı eklentilerin yapımı Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca maliklerin oybirliği ile karar almasına bağlı olacaktır, dolayısıyla imar mevzuatına uygun olmakla birlikte, maliklerin oylarını dikkate almadan yapılan eklentilerin hukuka aykırılığı nedeniyle “eski hale iade” kararı ile sonuçlanması herhangi bir hukuki çelişkiyi doğurmayacaktır./Bu durumda, Adli Yargı merciince müdahalenin men’i ve eski hale iadesi yolunda verilen karar, idari yargı merciince verilen iptal kararını etkilememekte, diğer bir değişle hakkın yerine getirilmesini olanaksız kılmamaktadır” şeklindeki gerekçesi ile, hüküm uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin talebin, 2247 sayılı Kanun’un 24. Maddesi koşullarını taşımadığını belirterek, davanın usul yönünden reddine karar vermiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi 13.10.2014 tarih ve E:2014/18, K:2014/888 sayılı hüküm uyuşmazlığının esastan çözümlenmesine ilişkin kararında ise “kararlar arasında çelişki nedeniyle hakkın yerine getirilmesinin olanaksız bulunması” kavramına verdiği anlamı şu şekilde ifade etmiştir: “….burada üzerinde durulması gereken önemli bir nokta, 2247 sayılı Yasa’nın 24.maddesinde belirtilen ‘kararlar arasındaki çelişki nedeni ile hakkın yerine getirilmesinin olanaksız olmasından’ kastın, kararın infazı yönünden değil, davacının hakkı yönünden yapılacak bir değerlendirmeyi gerektirdiği hususudur. Nitekim dava konusu olayda; gerek idare mahkemesi kararı 86 gerekse iş mahkemesi kararı başlı başına ve müstakilen infaz edilebilir nitelikte kararlardır ve birinin infazı diğerini engellememektedir. Ancak, idare mahkemesi kararı ile ortaya konulan, davaya konu iş yerinde çalışan işçilere ilişkin eksik işe giriş bildirgesi yapılmadığı yönündeki tespitle; iş mahkemesi kararıyla ortaya konulan, işyerinde çalışan işçilere ilişkin eksik bildirim yapıldığı, bu nedenle ek prim tahakkuk edilmesi gerektiği yönündeki tespit nedeniyle, davacının işyerinde çalışan işçilerin davalı kuruma eksik bildirilip bildirilmediği yönünden çelişki ortaya çıkmakta ve bu çelişki nedeniyle iş sahibi davacının çalışma hakkının ve ihale eden kurumun talimatlarına uyma yükümlülüğünün yerine getirilmesi olanaksız hale gelmektedir… Bu durumda, 5510 sayılı Kanunun 101. ve 102. Maddelerinin farklı yargı kollarını görevli kılan düzenlemesinden kaynaklanan ve gerçekte ortak paydası aynı olan bir hukuki sebebe ( farazi noksan işçi çalıştırıldığı varsayımı ve buna dayalı, idari para cezası tayini ve ek sigorta primi, gecikme zammı ve faiz tahakkuk ettirilmesi işlemleri) dayalı her iki SGK tasarrufunun birlikte ele alınması ve doğan ihtilafların bu şekilde telif edilmesi suretiyle hüküm uyuşmazlığının çözümü gerekmektedir…” Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluşundan bu güne kadar vermiş olduğu hukuk ve ceza bölümlerine ilişkin tüm hüküm uyuşmazlığı kararları bir liste halinde bildiri ekinde bulunmaktadır. (Ek- A) 2.3. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NE BAŞVURU YOLLARI 2247 sayılı Kanun, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulması konusunda altı başvuru yoluna yer vermiştir. Bunlardan biri, bir önceki başlık altında üzerinde ayrıntısı ile durulan 2247 sayılı Kanun ‘un 24. Maddesi ile belirlenen, hüküm uyuşmazlığının giderilmesi istemi ile yapılan başvurudur. Bu başvuru usulüne yukarıda ayrıntılı olarak değinildiğinden, bu başlık altında sadece, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne görev uyuşmazlığının giderilmesi istemi ile yapılacak başvurularda izlenecek usul yolları üzerinde durulacaktır. 87 UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NE BAŞVURU YOLLARI 2247 Sayılı Kanun ‘un 10. maddesi 2247 Sayılı Kanun ‘un 14. maddesi Olumlu Görev Uyuşmazlığı Çıkarma 2247 Sayılı Kanun ‘un 17. maddesi Olumsuz Görev Uyuşmazlığı Yargı Mercilerinin Başvurması 2247 Sayılı Kanun ‘un 20. maddesi , , 2247 Sayılı Kanun ‘un 19. maddesi Olumlu Görev Uyuşmazlığı Temyiz İncelemesi Yapan Merciinin Başvurusu 2.3.1. Olumlu Görev Uyuşmazlığı Çıkarma 2247 sayılı Kanun!un 10. Maddesinde; “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir.” denilmek sureti, Başsavcı (Yargıtay veya Askeri Yargıtay Başsavcıları) ve Başkanunsözcülerine ( Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcıları), kendi yargı çevrelerini koruyucu bir tedbir niteliğinde olmak üzere, davalının talebi üzerine Uyuşmazlık çıkartma hakkı tanınmıştır. Söz konusu düzenlemenin gerekçesinde; “Bu yetki, yargı merciince görev itirazının reddi üzerine, kanun yararına olarak, uyuşmazlığın konusuna göre ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından kullanılacaktır. Bu suretle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının kabul ettiği adli, idari ve askeri yargı mercilerinin ayrılığı prensibinin ihlali ve ayrı tanzimlere tabi tutulan adli, idari ve askeri yargı mercilerinin yekdiğerinin görev hudutlarına tecavüzleri önlenmiş olacaktır.” denilmek sureti ile, bu yetkinin başsavcılara tanınmasının temelinde, yargı ayrılığı nedeni ile belirlenen görev alanlarının ihlal edilmesinin önlenmesi amacının yer aldığı ve bu amacın gerçekleştirilmesi görevinin de Başsavcılara verildiği belirtilmiştir. 88 13 Söz konusu düzenleme, 4788 sayılı Kanun döneminde, sadece Danıştay Başsavcısı’na, idari yargının görev alanının korunması amacına yönelik olarak verilmişti. Nitekim, 4788 sayılı Kanun, idari yargı aleyhine, adli yargının görev alanının genişletilmesini engellemeye yönelik düzenlemeleri içermekteydi. Bu nedenle yargı ayrılığı prensibinin korunması adına tek yönlü bir koruma sağlıyordu. Ayrıca, ceza yargılamasına ilişkin hususların düzenlenmemiş olması da, korunan alanın kapsamını daha da daraltmaktaydı. 2247 sayılı Kanun ile söz konusu eksiklikler giderilmiş ve yargı ayrılığı prensibi tüm yargı kollarına bakan boyutu ile koruma altına alınmış bulunmaktadır. 2247 sayılı Kanun ile eski 4788 sayılı Kanun arasında, yine temel başka bir farklılık, 4788 sayılı Kanun’da olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması istemi ile Danıştay Başsavcılığı’na sadece ilgili Bakan veya vali tarafından müracaat edilebilir iken, 2247 sayılı Kanun ile bu hakkın, davanın niteliği dikkate alınmaksızın, davada davalı sıfatını taşıyan, gerçek ya da tüzel, kamu ya da özel her türlü kişiye tanınmasıdır. Bu düzenleme sayesinde de, yargı ayrılığı prensibinin ve kamu düzeninden olan yargı kolu uyuşmazlığı meselesinin sadece kamu eli ile değil, vatandaş eli ile de korunması sağlanmıştır. 2247 sayılı Kanun’un 12. Maddesinde, olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılmasında izlenecek usul ayrıntılı şekilde düzenlenmiş olup, söz konusu usulün, uygulamada nasıl işlediğini göstermek adına aşağıdaki tablo hazırlanmıştır. 89 Davacı 1. Dava dilekçesi Yerel Mahkeme 5. Olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması talebinin tebliği 6.7 gün içinde cevaplarının sunulması 2.Dava Davalı dilekçesin in 3.Cevap dilekçesi veya en davalıya geç ilk oturumda görev tebliği itirazı 4.Görev İtirazının Reddi & Görevlilik Kararı 5.Red kararını öğrenmesinden itibaren 15 gün içinde olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması talebi 7.Dosyanın niteliğine göre İlgili Başsavcılığa Gönderilmesi 8/a –Başsavcılıkça Olumlu görev uyuşmazlığı Çıkartılması talebinin reddi Dosyanın niteliğine göre, Yargıtay Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı ya da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’ndan 8/b- Başsavcılıkça Olumlu Görev Uyuşmazlığı Çıkartılması talebinin kabulü ile Dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesi Uyuşmazlık Mahkemesi’nin insiyatifen görüş Talebi 9-UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ 9/a- Davanın usulden reddi 9/b- Görevli Mahkemenin belirlenmesi Tabloda belirtildiği şekilde, davalı tarafça ileri sürülen görev itirazının, Mahkeme tarafından reddi üzerine, davalı tarafın 15 gün içinde Yerel Mahkeme’ye olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılmasını içerir dilekçesini vermesi gereklidir. Söz konusu süre davalı için bağlayıcı olup, hak düşürücü süre niteliğindedir. Ancak bu durum, sürenin geçmesinden sonra, dava dosyasında görevsizlik kararı verilemeyeceği, Yerel Mahkemenin verdiği görevsizlik kararından dönemeyeceği şeklinde anlaşılmamalıdır. Yerel Mahkeme, görev konusunun kamu düzeninden ve bir dava şartı olmasının doğal sonucu olarak, yargılamanın her aşamasından görevsizlik karar verebilir. 90 14 2.3.2. Olumsuz Görev Uyuşmazlığı 2247 sayılı Kanun’un 14. Maddesinde; “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir./Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” şeklindeki düzenleme ile olumsuz görev uyuşmazlığının tanımı ile birlikte bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ile Uyuşmazlık Mahkemesi’ne yapılacak başvuru şartları düzenlenmiştir. Bu düzenleme, 4788 sayılı Kanunda da mevcuttu. 4788 sayılı Kanunda ayrıca 3533 sayılı Daireler ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete Veya Belediye Veya Hususi İdarelere Aid Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim Yolu ile Halli Hakkında Kanunun yetkili kıldığı işlerde, hakemler tarafından verilen görevsizlik kararları nedeni ile de olumsuz görev uyuşmazlığı çıkartılabileceği düzenlenmekteydi. 3533 sayılı Kanun’un 2. Maddesinde; “Umumi bütçeye dahil daireler arasında tahaddüs edecek ihtilaflar İcra Vekilleri Heyetince seçilecek İcra Vekilleri azasından bir hakem vasıtası sile hallolunur.” denilmek sureti ile kanunun uygulanmasından kaynaklanan ihtilafların hakem eli ile çözüme kavuşturulması hali düzenlenmiştir. Söz konusu Kanun halen yürürlükte olmakla birlik, 2247 sayılı Kanun ile, Başvurunun Görev yönünden reddine dair verilen hakem kararları, olumsuz görev uyuşmazlığı isteminin dışında tutulmuştur. 2247 sayılı Kanun’un 14. Maddesi uyarınca yapılacak başvurularda, izlenecek usul aynı Kanun’un 15 ve 16. Maddelerinde ele alınmıştır. Söz konusu maddeler 2592 ve 5791 sayılı Kanunlar ile değişikliğe uğramıştır. 2247 sayılı Kanun’un 2592 ve 5791 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki halinde, görev uyuşmazlığının giderilmesi talebi hakkında taraflara tebligat usulü ve Başsavcılıklardan görüş alma usulü düzenlenmişti. Söz konusu usuller 2592 sayılı Kanun ve 5791 sayılı Kanun ile kaldırıldı. 2592 sayılı Kanun gerekçesinde; “Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 15 nci maddesinde değişiklik yapılarak, madde metninde mevcut olan dilekçe ile başvurma, tebligat gibi pratikte hiçbir faydası olmayan hususlar madde metninden çıkarılmış, olumsuz görev uyuşmazlıklarında, ceza dava91 ları ile diğer davalar ayrı fıkralar halinde ve amacı sağlayacak şekilde madde düzenlenmiş bulunmaktadır. 2247 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinde, 15 nci maddedeki düzenlemenin zorunlu bir sonucu olarak değişikliğe gidilmiş, Başsavcılardan görüş alınması hususu Mahkemenin gerek görmesi hailine bağlanmıştır.”şeklindeki belirleme ile usul ekonomisi yönünden bu prosedürlerin kaldırılması gerektiğine vurgu yapılmış, 5791 sayılı Kanun’un gerekçesinde ise; “2247 sayılı Kanun’un 15. Maddesinde yer verilen ‘dava dosyası’ ibaresi, hukuk alanında doğan uyuşmazlıklarda son görevsizlik kararını veren yargı merciine ait dava dosyası olarak algılandığından, taraflardan birinin istemesi üzerine bu yargı merciince yalnızca kendisine ait dava dosyası gönderilmektedir. Son görevsizlik kararını veren yargı merciince, birinci savunma alınmadan ve dava ile ilgili bilgi ve belgeler istenilmeden karar verilmesi durumunda, ilk görevsizlik kararı veren yargı merciine ait dava dosyasının incelenmesine ihtiyaç ya da ilk görevsizlik kararının kesinleşme durumunu da gösteren örneğinin gönderilmemesi nedeni ile, anılan madde hükmü bu aksaklıkları ortadan kaldıracak şekilde yeniden düzenlenmiştir.” denilmek sureti ile, usul ekonomisi ve sorunun hızlı bir şekilde çözülmesi yönünden uygulamada görülen problemlerin giderilmesi amacı ile 2247 sayılı Kanun’un 15. Maddesinde değişikliğe gidildiği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, gerek 2592 sayılı Kanun ile 2247 sayılı Kanun’un 15 ve 16. Maddesinde ve gerekse 5791 sayılı Kanun ile 2247 sayılı Kanun’un 15. Maddesinde yapılan değişiklikler neticesinde; usuli bir problem olan görev sorununun, işin esasına bir an önce geçilebilmesi adına en hızlı ve ekonomik şekilde çözülmesi amacına yönelik olarak yapıldıkları anlaşılmaktadır. Maddenin son şekli itibari ile, olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi talebinde bulunan dava tarafının dilekçesi, karşı tarafa tebliğ edilmeyecek, en son kararı veren mahkemece talep üzerine, diğer mahkeme dosyası da temin edilmek sureti ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilecektir. Uyuşmazlık Mahkemesi de, önüne gelen olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesine ilişkin talebi, ilgili Başsavcının görüşüne başvurmadan da karara bağlayabilecektir. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin dosyanın niteliğine göre, Başsavcıların görüşünü alabilmesi mümkün olmakla birlikte, bu husus Uyuşmazlık Mahkemesi’nin ihtiyarına bırakılmış durumdadır. 92 Olumsuz görev uyuşmazlığı çıkartılmasında izlenecek usule ilişkin 2247 sayılı Kanun’un 15 ve 16. maddelerinin en son şeklini ve uygulamada nasıl işlediğini göstermek adına aşağıdaki tablo hazırlanmıştır: 1/a-Dava dilekçesi Davacı 1/b-Dava dilekçesi A.Yerel Mahkeme Davalı B.Yerel Mahkeme 3/a. İki Mahkeme arasındaki olumsuz görev uyuşmazlığı nın giderilmesi istemi 2/a- B görevli dedi, bu nedenle görevsizlik kararı verdi Kesinleşti Dosyanın niteliğine göre, Yargıtay Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı ya da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’ndan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin insiyatifen görüş Talebi 5/a- Davanın usulden reddi 2/b- A görevli dedi, bu nedenle görevsizlik kararı verdi 3/b- Görev uyuşmazlığının giderilmesi istemi ile başvuru Kesinleşti 4-Uyuşmazlık Mahkemesi 5/b- Görevli Mahkemenin belirlenmesi Bu noktada üzerinde durulması gereken bir başka konu, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yerel mahkemelerce verilen kararlarla bağlı olmaksızın görevli yargı yerini belirleyebilmesidir. Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi, 29.12.2014 tarih ve 2014 / 1149 Esas, 2014 / 1189 Karar sayılı kararında, İdare Mahkemesi’nce Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nce de adli yargı mercilerinin görevli olduğu gerekçesi ile verilen görevsizlik kararları üzerine yaptığı inceleme neticesinde, “Davada, davacının bir askeri hizmetin ifası sırasında yaralandığı, bu yaralanma neticesinde meydana gelen maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmakla, olayda eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması” ve “asker kişiyi ilgilendirmesi” koşullarının birlikte gerçekleştiği anlaşılmıştır”3 şeklindeki gerekçesi ile, davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde görülmesi gerektiğine hükmetmiş, 3 Karar metni için bkz. www.uyuşmazlık.gov.tr ( ET. 25.04.2015) 93 15 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin adli yargının görevli olduğu yönündeki gerekçesine itibar etmemiştir. Buradan hareketle, olumsuz görev uyuşmazlığına ilişkin yerel mahkeme kararlarının karşılıklı olmasının aranmadığı, farklı yargı kollarına tabi mahkemelerce aynı konuya ilişkin olarak verilen görevsizlik kararlarının, dava konusu olayda çözümlenmesi gereken bir görev sorununun varlığına karine teşkil ettiği anlaşılmaktadır. 2.3.3. Yargı Merciilerinin Başvurması 2247 sayılı Kanun’un 19. Maddesinde, ilk derece mahkemelerinin, önlerine gelen bir uyuşmazlıkta görevli olmadıkları kanaatine ulaşmaları ve fakat görevli gördükleri yargı koluna ilişkin mahkemenin daha önce aynı dosyada görevsizlik karar vermiş olması durumunda, görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne müracaat etmeleri durumu düzenlenmiş ve bu maddeye ‘Yargı Merciilerinin Başvurması’ başlığı verilmiştir. Söz konusu madde, 2592 sayılı Kanun’un 6. Maddesi ve 5791 sayılı Kanun’un 9. Maddesi ile değişikliğe uğramıştır. Aşağıdaki tabloda, 2247 sayılı Kanun’un 19. Maddesinin 1979 yılındaki ilk halinden bu yana geçirdiği değişiklik süreci gösterilmiştir: 2247 Sayılı Kanun MADDE 19. Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik karan üzerine kendisine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik karan veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler. Mahkemenin gerekçeli kararı ile gerekli görülecek belgeler, onanmış ikişer örnekleriyle, kararın verildiği tarihten başlayarak yedi gün içinde Uyuşmazlık Mahkemesine yollanır. Bu mahkeme, görevsizlik ve başvurma kararlarım veren iki yargı merciine göre ilgili bulunan Başsavcı ve başkanunsözcüsüne, düşüncelerini yedi gün içinde bildirmek üzere, başvurma kararı ile eklerinin onanmış örneklerini yollar; şu kadar ki, uyuşmazlığın nedeni olan davada görev konusundaki düşüncesini, daha önce (Temyiz incelemesi dolayısıyla da olsa) bildirmiş bulunan Başsavcı veya başkanunsözcüsünden düşünce istenmez. 2592 Sayılı Kanun MADDE 6. Uyuşmazlık Mahkemesin in Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 19 ncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir: Mahkemeni n gerekçeli kararı, dava dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesin e gönderilir. 5791 sayılı Kanun MADDE 9 2247 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir: Yargı merciince, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası da temin edilerek, gerekçeli başvuru kararı ile birlikte dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir. 2247 Sayılı Kanun( son hali) Madde 19 Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler. (Değişik fıkra: 21/01/1982 - 2592/6 md.;Değişik fıkra: 23/07/2008-5791 S.K./9.mad) Yargı merciince, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası da temin edilerek, gerekçeli başvuru kararı ile birlikte dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir. 2592 sayılı Kanun’un 6. Maddesinin gerekçesine bakıldığında; “yargı mercilerinin Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmaları halinde bu husustaki gerekçeli karar ile dava dosyasının 94 birlikte Mahkemeye gönderilmesi esası kabul edilmiştir.” denildiği başkaca da bir açıklama yapılmadığı görülmektedir. Her ne kadar kanun koyucu gerekçesinde net bir şekilde ortaya koymamış ise de, diğer mahkemenin görevsizlik kararının gerekçeli örneği ile birlikte dava dosyasının gönderilmesi usulü getirilmek sureti ile, sürecin hızlandırılması sağlanmaya çalışılmıştır. Ayrıca yine aynı amaca yönelik olarak, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin ilgili Başsavcı’dan dosyalarla ilgili görüş alması usulü, bir zorunluluk olmaktan çıkarılarak, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin inisiyatifine bırakılmıştır. 5791 sayılı Kanun’un 9. Maddesinin gerekçesine bakıldığında ise; “2247 sayılı Kanunun 15. Maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak, maddeyle, aynı Kanunun 19. Maddesin ikinci fıkrasındaki, Uyuşmazlık Mahkemesine başvuran merciince yapılacak işlemlere ilişkin hükmü, uygulamada doğan aksaklıkları giderecek şekilde yeniden düzenlenmiştir.” denildiği ve bu şekilde, sadece gerekçeli kararın değil, her iki dosyanın da birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi ile uygulamada görülebilecek aksaklıkların önüne geçilmesinin amaçlandığı görülmektedir. Yine 5791 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik de, başvuru ve karar safahatının hızlandırılması ile usul ekonomisinin sağlanması amaçlarına yöneliktir. En son hali ile 2247 sayılı Kanun’un 19. Maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi’ne yapılacak başvurularda izlenecek usul aşağıdaki gibidir: 1.Dava dilekçesi Davacı A.Yerel Mahkeme B.Yerel Mahkeme 2.Görevsizlik Kararı verdi 3.Kesinleşti Dosyanın niteliğine göre, Yargıtay Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı ya da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’ndan 4.Dava dilekçesi 5. Kendisini görevli görmedi ve A Yargı yerinin görevsizlik kararını temin ederek Görevli Yargı Yerinin Belirlenmesi 7dilekçesi Dava dosyasının için dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderdi gönderilmesi 6 Dava dosyasının istenmesi dilekçesi Uyuşmazlık Mahkemesi’nin insiyatifen görüş Talebi 8-Uyuşmazlık Mahkemesi 8/a- Davanın usulden reddi 95 8/b- Görevli Mahkemenin belirlenmesi 2.3.4. Olumlu Görev Uyuşmazlığı Olumlu görev uyuşmazlığı daha önce, Mahkemenin görev alanına ilişkin açıklamalar kısmında da belirtildiği üzere, farklı yargı kollarına tabi iki mahkemenin, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan konuda, kendilerini görevli kabul etmeleri ile ortaya çıkan görev uyuşmazlığı türüdür.4 2247 sayılı Kanun’un 17. Maddesinde de bu tanıma yer verildikten sonra adli, idari ve askeri yargı yerleri arasında doğmuş olmak kaydı ile Uyuşmazlık Mahkemesi’ne hangi usuller çerçevesinde müracaat edileceği düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluşuna ilişkin 4788 sayılı ilk Kanun’da olmayan ve ilk kez 2247 sayılı Kanun ile düzenlenen bir başvuru usulüdür. Söz konusu madde, 2592 sayılı Kanun’un 9 Maddesi ve 5791 sayılı Kanun’un 7. Maddesi ile değişikliğe uğramıştır. Aşağıdaki tabloda, 2247 sayılı Kanun’un 17. Maddesinin 1979 yılındaki ilk halinden bu yana geçirdiği değişiklik süreci gösterilmiştir. 2247 Sayılı Kanun MADDE 17. Olumlu görev uyuşmazlığı; adli, idari ve askeri yargıya bağlı ayrı iki yargı merciine açılan ve tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davalarda bu yargı mercilerinin her ikisinin kendilerini görevli sayan kararlar vermiş olmaları, görev kararlarına karşı itiraz yolunun açık olduğu ceza davalarında bu kararların kesinleşmiş bulunması durumunda meydana gelir. Olumlu görev uyuşmazlığının çözülmesinde olumsuz görev uyuşmazlıklarına ilişkin usul kuralları uygulanır. Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma istemini kapsayan dilekçe veya yazı ile eklerini alan ilgili başsavcı veya başkanunsözcüsü Uyuşmazlık Mahkemesine başvurunca, durumu her iki yargı merciine hemen bildirir. 2592 Sayılı Kanun MADDE 9. Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü fıkrası ile 20 nci maddesinin ikinci fıkrası hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. 5791 sayılı Kanun MADDE 7 2247 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir. "Olumlu görev uyuşmazlığının giderilmesini isteyen taraflardan birinin, ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamların, taraf sayısından iki fazla düzenleyeceği dilekçe ile başvurduğu yargı mercii; a) Dilekçelerden birini ve varsa eklerini yazı ile diğer yargı merciine derhal iletir ve dava dosyasının kendisine gönderilmesini ister. b) Diğer dilekçeler ve varsa eklerini, yedi gün içinde cevabını bildirmesi için karşı tarafa ve ilgili makamlara tebliğ eder. Tebligat yapılan taraf veya ilgili makam, süresi içinde bu yargı merciine cevabını bildirmezse, cevap vermekten vazgeçmiş sayılır. c) Dilekçeyi, alınan cevapları ve varsa ekleri ile dava dosyalarını, Uyuşmazlık Mahkemesine gönderir ve görevli yargı merciinin belirlenmesini ister." "Bu takdirde her iki yargı mercii de, 18 inci maddede öngörüldüğü şekilde davanın görülmesini geri bırakır." 2247 Sayılı Kanun( son hali) Madde 17 Olumlu görev uyuşmazlığı; adli, idari ve askeri yargıya bağlı ayrı iki yargı merciine açılan ve tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davalarda bu yargı mercilerinin her ikisinin kendilerini görevli sayan kararlar vermiş olmaları, görev kararlarına karşı itiraz yolunun açık olduğu ceza davalarında bu kararların kesinleşmiş bulunması durumunda meydana gelir. (Değişik fıkra: 23/07/2008-5791 S.K./7mad) Olumlu görev uyuşmazlığının giderilmesini isteyen taraflardan birinin, ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamların, taraf sayısından iki fazla düzenleyeceği dilekçe ile başvurduğu yargı mercii; a) Dilekçelerden birini ve varsa eklerini yazı ile diğer yargı merciine derhal iletir ve dava dosyasının kendisine gönderilmesini ister. b) Diğer dilekçeler ve varsa eklerini, yedi gün içinde cevabını bildirmesi için karşı tarafa ve ilgili makamlara tebliğ eder. Tebligat yapılan taraf veya ilgili makam, süresi içinde bu yargı merciine cevabını bildirmezse, cevap vermekten vazgeçmiş sayılır. c) Dilekçeyi, alınan cevapları ve varsa ekleri ile dava dosyalarını, Uyuşmazlık Mahkemesine gönderir ve görevli yargı merciinin belirlenmesini ister. (Üçüncü fıkra Mülga: 21/01/1982 - 2592/9 md.) (Ek fıkra: 23/07/2008-5791 S.K./7.mad) Bu takdirde her iki yargı mercii de, 18 inci maddede öngörüldüğü şekilde davanın görülmesini geri bırakır. 2592 sayılı Kanun’un 9. Maddesinin gerekçesine bakıldığında; “Tasarının dokuzuncu 4 Kuru, Aslan, Yılmaz; a.g.e. s.192 96 maddesi ile Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü fıkrası (15 ve 16 ncı maddelerde yapılan değişikliklerin zorunlu sonucu olarak) 20 nci maddenin ikinci fıkrası (ise 19 ncu maddenin ikinci fıkrasında yapılan değişikliğe uygun şekilde) yürürlükten kaldırılmaktadır.” denildiği başkaca da bir açıklama yapılmadığı görülmektedir. Her ne kadar kanun koyucu gerekçesinde net bir şekilde ortaya koymamış ise de, söz konusu değişiklik ile, dosyaya ilişkin olarak ilgili Başsavcılıklardan görüş alınmasına ilişkin usul, 2592 sayılı Kanun’un 2247 sayılı Kanun’un 15,16 ve 19. Maddelerinde yapılan benzer değişikliklere paralel olarak bir zorunluluk olmaktan çıkarılmış ve bu konudaki inisiyatif Uyuşmazlık Mahkemesi’ne bırakılmıştır.Nitekim 2247 sayılı Kanun’un 21. Maddesinde; “Yukarıdaki maddeler uyarınca mahkemelerin gönderdikleri işlerin incelenmesinde Uyuşmazlık Mahkemesince, olumsuz görev uyuşmazlıkları ile ilgili usul kuralları uygulanır.” şeklindeki açık düzenleme ile, bu insiyatifi düzenleyen 2247 sayılı Kanun’un 16. Maddesine atıf yapılmıştır. Ancak 2592 sayılı Kanun ile 2247 sayılı Kanun’un 17. Maddesinde yapılan değişiklikle, olumlu görev uyuşmazlığının doğması halinde Uyuşmazlık Mahkemesi’ne ne şekilde başvurulacağı konusunda boşluk oluşmuştur. Söz konusu eksiklik 5791 sayılı Kanun’un 7. Maddesi ile düzeltilmiş ve maddenin gerekçesinde;“Maddeyle, olumlu görev uyuşmazlığı doğması halinde, ilgili yargı merciilerince yapılacak işlemler ile uyulması gereken usul kuralları açıkça belirtilmek suretiyle bu husustaki eksik düzenleme giderilmektedir./2247 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde sadece uyuşmazlık türünün tanımı yapılmakla yetinilmiştir. Uygulamada, ilgililer ve yargı mercilerince ne yapılacağı hususunun düzenlenmesi gereği ortaya çıkmış bulunduğundan, maddeye eklenen yeni iki fıkra ile, konuya ilişkin tereddütlerin giderilmesi amaçlanmıştır.” denilmek sureti ile 2247 sayılı Kanun’un 17. Maddesine bugün uygulanan en son şekli verilmiştir. Yukarıdaki tabloda açık metni verilen 5791 sayılı Kanun değişikliği ile birlikte, kendisine olumlu görev uyuşmazlığının giderilmesi isteminde bulunulan Mahkemece gerek başvuru üzerine ve gerekse de Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilinceye kadar yapılacak işlemler ve izlenecek usul açıklığa kavuşturulmuştur. En son hali ile 2247 sayılı Kanun’un 17. Maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi’ne ya97 pılacak başvurularda izlenecek usul aşağıdaki gibidir: 7. yedi gün içinde cevap verilmesi Davacı 1/a-Dava Dilekçesi 1/b-Dava dilekçesi A.Yerel Mahkeme 6 Başvurunun tebliği B.Yerel Mahkeme Davalı 3-Olumlu görev Uyuşmazlığı çıkarılması talebi 2/a- Görevliyim dedi, davanın esasına girdi 4. Dava dosyasının istenmesi dilekçesi 5. Dava dosyasının gönderilmesi Dosyanın niteliğine göre, Yargıtay Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı ya da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’ndan 2/b- Görevliyim dedi, davanın esasına girdi 8- Dosyanın , A mahkemesi dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi dilekçesi 9-Uyuşmazlık Mahkemesi Uyuşmazlık Mahkemesi’nin insiyatifen görüş Talebi 9/b- Görevli Mahkemenin belirlenmesi 9/a- Davanın usulden reddi 2.3.5. Temyiz İncelemesi Yapan Merciinin Başvurusu 2247 sayılı Kanun’un 20. Maddesi ile, temyiz incelemesi yapan mercii de, inceleme sırasında görevli yargı yeri konusunda tereddüt edilmesi halinde, Uyuşmazlık Mahkemesi’nden, görevli yargı yerinin belirlenmesi talebinde bulunabilme imkanı getirilmiştir. Söz konusu düzenleme 4788 sayılı Kanun’da mevcut olmayıp, 2247 sayılı Kanun ile getirilen bir düzenlemedir. Söz konusu maddede, aynı kanunun 15,16,17 ve 19. Maddelerine paralel olarak, 2592 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklik sürecini karşılaştırmalı olarak ortaya koymak adına aşağıdaki tablo hazırlanmıştır: 98 19 2247 Sayılı Kanun MADDE 20. Daha önce Uyuşmazlık Mahkemesince yargı mercii belirtilmemiş olan bir davada temyiz incelemesi yapan yüksek mahkeme, davanın, davaya bakan mahkemenin görevi dışında olduğu kanısına varırsa, incelediği kararı bozacak yerde, incelemeyi erteleyerek yargı merciinin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmaya karar verebilir. Bu karar üzerine yukarıdaki maddenin ikinci fıkrasında gösterilen işlemler yapılır. 2592 Sayılı Kanun MADDE 9. Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü fıkrası ile 20 nci maddesinin ikinci fıkrası hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. 2247 Sayılı Kanun( son hali) Madde 20 Daha önce Uyuşmazlık Mahkemesince yargı mercii belirtilmemiş olan bir davada temyiz incelemesi yapan yüksek mahkeme, davanın, davaya bakan mahkemenin görevi dışında olduğu kanısına varırsa, incelediği kararı bozacak yerde, incelemeyi erteleyerek yargı merciinin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmaya karar verebilir. (İkinci fıkra Mülga: 21/01/1982 - 2592/9 md.) 2592 sayılı Kanun’un 9. Maddesi gerekçesine bakıldığında; Tasarının dokuzuncu maddesi ile Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 17 nci maddesinin üçüncü fıkrası (15 ve 16 ncı maddelerde yapılan değişikliklerin zorunlu sonucu olarak) 20 nci maddenin ikinci fıkrası (ise 19 ncu maddenin ikinci fıkrasında yapılan değişikliğe uygun şekilde) yürürlükten kaldırılmaktadır.” denilmek sureti ile, başvuru süreci ile ilgili 19. Maddenin 2. Fıkrasına atıf yapan fıkra, kanun metninden çıkartılmıştır. Bu şekilde, Temyiz İncelemesi yapan mercii tarafından, görev uyuşmazlığının giderilmesi istemi ile Uyuşmazlık Mahkemesi’ne yapılacak durumlarda, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce ilgili Başsavcı’nın görüşüne başvurulması bir zorunluluk olmaktan çıkarılmış, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin inisiyatifine bırakılmıştır. Bu maddede, 5791 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmadığı ve görev konusunda tereddüte düşen temyiz merciinin, varsa aynı konuya ilişkin olarak farklı yargı koluna tabi yerel mahkemece verilen kararı ya da dosyayı, mahkemesinden temin etmesine dair bir hususa yer verilmediği görülmektedir. Ancak söz konusu durum bir eksiklik olarak nitelenmemelidir. Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi, 2247 sayılı Kanun’un 35. Maddesindeki; “Uyuşmazlık Mahkemesi; incelediği işlerde, bütün organ, makam veya kuruluşlarla doğrudan doğruya yazışmaya girebilir ve onlardan her türlü bilgi veya belgeyi yada belgelerin onanmış örneklerini isteyebilir. Bilgi veya belgenin verilmesinden, ancak 521 sayılı Danıştay Kanununda gösterilen şartlar altında kaçınılabilir./ Uyuşmazlık Mahkemesiyle ilgili işlem yapan başsavcılar veya başkanın sözcüleri de yukarıdaki fıkrada yazılı yetkileri kullanırlar.” şeklindeki düzenleme gereğince, söz konusu eksikliği kendisi de ikmal edebilmektedir. Temyiz Mercii ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, ilgili dosyaya ulaşma konusundaki prosedürü benzer olduğundan, kanun koyucunun bu tutumu, kanaatimce eksiklik olarak nitelenmemelidir. 99 20 Uygulamada bu yönteme çok nadiren başvurulduğu, Danıştay dışındaki temyiz mercilerinin bu güne kadar bu yola başvurmadığı görülmektedir. (Danıştay’ın da bu konudaki son başvurusu için bkz. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 11.11.2013 tarih ve E:2013/1539 K:2013/1711 sayılı kararı) En son hali ile 2247 sayılı Kanun’un 20. Maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi’ne yapılacak başvurularda izlenecek usul aşağıdaki gibidir: 1/a-Dava dilekçesi Davacı A.Yerel Mahkeme 1/b-Dava dilekçesi B.Yerel Mahkeme 2/a- B görevli dedi, bu nedenle görevsizlik kararı verdi 2/b- A görevli dedi, bu nedenle görevsizlik kararı verdi ya da dava esastan karar verdi 3.Taraflardan birinin temyizi Kesinleşti Temyiz Mercii Dosyanın niteliğine göre, Yargıtay Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı ya da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı’ndan 4 dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi 5-Uyuşmazlık Mahkemesi Uyuşmazlık Mahkemesi’nin insiyatifen görüş Talebi 5/a- Davanın usulden reddi 100 5/b- Görevli Mahkemenin belirlenmesi 3.UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ YENİ KANUN TASARISI 2247 Sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun,22.08.1979 tarihinde yürürlüğe girmiş ve 1982 ile 2008 yıllarında yapılan değişikliklerle, artan iş yükü ve yargısal alanda yaşanan yeniden yapılanma çalışmaları kapsamında revize edilmiştir. Nitekim 2008 yılında 5791 sayılı Kanun ile 2247 sayılı Kanun’da yapılan düzenlemeler, 2004 yılından bu yana kamu kurumlarında yeniden yapılanma süreci kapsamında benimsenen verimlilik, tasarrufluluk ve usul ekonomisi gibi ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.5Ancak yargı alanında artan iş yükü Uyuşmazlık Mahkemesi önüne gelen dava dosyası sayısında da kendisini göstermiş, 1945 yılında yıllık gelen dosya sayısı 45, 1982 yılında 685, 2008 yılında 488 iken, 2012 yılında bu sayı 699’a, 2013 yılında ise 2087’ye çıkmış ve tarihinin rekorunu kırmıştır.6 Uyuşmazlık Mahkemesi’nin göreve ilişkin kararlarının, yargılamanın esasına bir an önce geçilebilmesi için büyük önem taşıması, hüküm uyuşmazlığına ilişkin kararlarının ise, hakkın tecellisi için ilgilinin başvurduğu son çare olması nedenleri ile usul ekonomisi ilkesi, Mahkemenin işleyişi açısından büyük önem taşımaktadır. İşte bu amaçla, Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma çalışmalarına paralel şekilde hazırlanan Uyuşmazlık Mahkemesi Kanun Tasarısı TBMM’nin gündemine alınmakla beraber, yukarıda işaret edildiği üzere bu yasama döneminde yasalaşma imkanı bulamamıştır. Anılan tasarıya bir bütün olarak göz atıldığında; Mahkemenin idari personeli için müstakil kadroların ihdas edildiği, böylelikle idari bağımsızlığın sağlandığı, keza kendi özerk bütçesinin ihdas edildiği, bu şekilde mali bağımsızlığın da gerçekleştirilmek istendiği, ayrıca mahkeme raportörleri ve idari teşkilatlanmayla ilgili çok önemli düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin diğer yüksek mahkemeler gibi yargısal, idari ve mali bağımsızlığının tam anlamıyla hayata geçirilmesi sağlanmış olacaktır. 5 Ömer Dinçer, Cevdet Yılmaz; Kamu yönetiminde Yeniden Yapılanma, Değişimin yönetimi içim Yönetimde Değişim, Ankara, Ekim 2003, s.116, www.igb.gov.tr. (E.T: 23.04.2015) 6 Ayrıntılı Bilgi için bkz. Turkish Court of Jurissictional Dispute (Uyuşmazlık Mahkemesi Tanıtım Kitapçığı) Ankara,2013,s.43 . 101 4. İNSAN HAKLARI STANDARTLARI AÇISINDAN UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ 4.1. AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ DEĞERLENDİRMESİ Uyuşmazlık Mahkemesi kararları, Mahkemenin kurulduğu 1945 yılından bu yana bir kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde değerlendirme konusu yapılmıştır. Değerlendirmeye konu davada davacılar, bir terörle mücadele operasyonundan dönen ve asker taşıyan uçakta yardımcı pilot olarak görev yapan oğullarının, uçağın düşmesi sonucu ölmesi nedeni ile 3713 Sayılı Yasa’nın 21. maddesi kapsamında kendilerine aylık bağlanmasına ilişkin talebin reddine dair Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin kararı ile, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesinde düzenlenen ‘Adil Yargılanma Hakkı’nın ihlal edildiğini ileri sürerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine ihlal davası açmışlardır. Dava konusu olayda davacılar, ilk olarak kendilerine 3713 sayılı Kanun’un 21. Maddesi gereğince aylık bağlanması istemi ile İdare Mahkemesi’nde dava açmışlar, idare mahkemesi tarafından, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin emsal kararları dikkate alınarak dava konusu olayda Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevli olduğuna karar verilmesi üzerine, bu kez Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde dava açmışlar; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nce de davacıların talebinin, 3713 sayılı Kanun’da öngörülen şartların dava konusu olayda oluşmaması nedeni ile reddedilmesi ve yapılan karar düzeltme isteminin de aynı gerekçelerle reddedilmesi üzerine, bu kez adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapmışlardır. Davacıların başvurularının temelinde, aynı uçak kazasında ölen sivil kişiler ile ilgili olarak idare mahkemesinde görülen davalarda verilen kabul kararları karşısında, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde verilen ‘ret’ kararı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası bulunmaktadır. Hükümet ise; sivil kişiler hakkında sivil mahkemelerce verilen kararların bir içtihat farklılığı değil bir yorum farklılığı olduğunu ve dava konusu olayın bir terör eylemi sırasında meydana gelmediğini, bu nedenle davalı 3713 sayılı Kanun’un 21. Maddesi gereğince aylık bağlanmasının mümkün olmadığını ileri sürmüştür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu kapsamda yaptığı değerlendirme neticesinde verdiği 102 27.05.2010 gün ve 13279/057 sayılı kararı ile; “Şüphesiz, mevcut davaya bakıldığında, başvuranların şikâyet ettikleri farklılığın, değişik ulusal mahkemeler tarafından incelenen davaların koşullarının farklı olmasından değil, bu mahkemelerce yapılan esasa ilişkin incelemede hakkın uygulanmasının ve bu uygulamaların doğurduğu sonuçların farklı olmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda AİHM, mevcut davada ortaya çıkan içtihat farklılığının, idari yargı sisteminin yapısından ve bünyesinde aynı yetkiye sahip iki ayrı türde mahkeme barındırmasından kaynaklandığını gözlemlemektedir. Aynı yetki alanında paralel olarak faaliyette bulunan bu mahkemeler, iç hukuk gereğince ilke olarak uymaları gereken kendi yetki sınırlarına riayet etmemişlerdir. Başvuranların şikâyet ettikleri hukuki yorum farklılıklarının kaynağında mahkemelerin yetki sınırlarına riayet etmemeleri yattığından, AİHM, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, 3713 Sayılı Yasa uyarınca aylık ödenmesi hususunda ortaya çıkan anlaşmazlıklarda, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin yetkili olduğunu açıkça belirleyerek (Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 11 Aralık 2006 tarih ve E. 2006/246, K. 2006/236 sayılı kararı), bu konudaki hukuki yorum farklılıklarının kaynağını ortadan kaldırdığı kanaatindedir. Gerçekten de, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin davaya bakması, sivil idare mahkemeleri ile askeri idare mahkemeleri arasında yetki alanları konusundaki uyuşmazlıkla ilgili bir karar verilmesine imkân sağlamış ve sivil idare mahkemelerinin askeri idare mahkemelerinin yetkisinde olan davalara bakmasına ilke olarak son vermiştir. Bu itibarla, başvuranların ulusal mahkemelere başvurduğu tarihte, iki ayrı ve özerk mahkemenin aynı hukuki metin hakkında birbirinden farklı iki yorum yapmış olması tek basına hukuki güvenlik ilkesine aykırılık oluşturmamakla birlikte, iç hukuktaki bu uyumsuzluğun kaynağını ortadan kaldırılabilecekken bunun yapılmamış olması üzücü bir durumdur. Bu bağlamda AİHM, iç hukuktaki farklı kararları, her ne kadar ilk bakışta benzer ihtilaflarla ilgili gibi görünseler dahi, bağımsız mahkemeler tarafından verilmiş olmaları nedeniyle karşılaştıramayacağını hatırlatmaktadır Durum böyle olmakla birlikte, AİHM Uyuşmazlık Mahkemesi’nin askeri idare mahkemelerinin yetkisini pekiştiren tutumu göz önüne alındığında, mevcut 7 Karar metni için bkz. http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/Pages/search (E.T. 01.05.2015) 103 davada, başvuranların, anlaşmazlığın bu mahkemeler tarafından incelenmesi ya da çözüme bağlanması nedeniyle görevli mahkemenin davaya bakmaktan imtina ettiğini ve bu nedenle haksızlığa uğradıklarını iddia edemeyecekleri görüsündedir.” şeklindeki gerekçesi ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yerleşik içtihatları itibari ile dava konusu olaya bakmakla görevli olduğunu ve hakimin yorumundan kaynaklanan netice nedeni ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesinin ihlal edildiğinden bahsedilmeyeceğini belirtmiştir. 4.2. ANAYASA MAHKEMESİ BİREYSEL BAŞVURU DEĞERLENDİRMESİ Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı, 7/5/2010 tarih ve 5982 sayılı Kanun’un 18. Maddesi ile Anayasa’nın 148. Maddesi’ne eklenen 3,4 ve 5. Fıkraları ile ulusal hukuk sistemimize girmiş bir başvuru yoludur. Söz konusu usul, Anayasa’nın 148. Maddesinin 5. Fıkrası gereğince çıkartılan 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Kanunu’nun 45-61. Maddeleri arasında ele alınmıştır. Buna göre, Anaysa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu ile gidilebilmesi için en başta gelen şartlardan biri; Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasına dayanılmış olmasıdır.8 Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru usulünün açıldığı 2010 yılından bu tarihe kadar, Uyuşmazlık Mahkemesi yargılamasını da konu alır şekilde yapılan başvurularda iki başvurunun karara bağlandığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1586 başvuru sırasına kayıtlı davada davacı, taşınmazının imar planında spor alanı olarak ayrılması nedeniyle Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Yenimahalle Belediye Başkanlığı aleyhine Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında, Danıştay Başsavcılığı tarafından çıkarılan olumlu görev uyuşmazlığı üzerine, Uyuşmazlık Mahkemesince verilen, Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev itirazının reddine dair kararının kaldırılmasına ilişkin hüküm ile anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 8 Mevzuat metni için bkz. http://www.mevzuat.gov.tr/Mevzuat (E.T. 01.05.2015) 104 Anayasa Mahkemesi 2. Bölümü 18.09.2013 gün ve 2013/1586 başvuru numaralı kararında9 yapılan başvuruyu, adil yargılanma hakkı ve kanuni hakim güvencesinin ihlal edildiği iddiası kapsamında ele almış ve adil yargılanma hakkı kapsamında yaptığı değerlendirme neticesinde; yargılamanın Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından usul şartlarına ve hukuka uygun olarak gerçekleştirildiğini; nitekim benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri arasındaki içtihat farklılıklarının tek başına adil yargılanma hakkının ihlali anlamı taşımayacağını, aynı kabulün uyuşmazlıklar hakkında temyiz mercileri tarafından farklı delil ve iddialara istinaden yapılan yorum farklılıkları açısından da geçerli olduğunu ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararının bariz bir şekilde keyfilik de içermediğini belirterek; davacının talebinin ‘açıkça dayanaktan yoksun olması’ nedeniyle kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesi, aynı davada davacının kanuni hakim güvencesinin ihlal edildiği yönündeki iddiası yönünden ise; Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Anayasa ile kurulmuş bir yüksek mahkeme olarak, taraflar arasındaki uyuşmazlığa hangi mahkeme tarafından bakılması gerektiğini belirlemekle görevli kılındığını; bu nevi incelemeler sırasında uyuşmazlığın esasına dair karar veremeyeceğini; Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından davanın çözümünde görevli olduğuna hükmedilen mahkemenin ihtilafın doğmasından sonra kurulan bir mahkeme olmadığını belirterek; kanuni hakim güvencesinin de ihlal edilmediğine hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 2013/5718 başvuru sırasına kayıtlı diğer bir başka davada ise davacı, bir tren kazası neticesinde eşini kaybetmesi nedeni ile açtığı maddi ve manevi tazminat davasının yargılaması sırasında Anayasa’nın 36. Maddesinde düzenlenen ‘Hak Arama Hürriyeti’ ile 40. Maddesinde düzenlenen ‘Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması’na ilişkin haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Dava konusu olayda, davacılar vekili, meydana gelen olay nedeni ile davacıların uğradıkları zararın tazmini istemi ile TCDD Genel Müdürlüğüne karşı Ankara 30. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açmış; davalı idare cevap dilekçesi ile davanın idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini belirterek görev itirazında bulunmuş, Asliye Hukuk Mahkemesi görev itirazını reddederek görevlilik kararı vermiş; bunun üzerine davalı vekili tarafından yukarıda Uyuşmazlık Mahkeme9 Karar metni için bkz. www.anayasa.gov.tr/Kararlar ( E.T. 01.05.2015) 105 si’ne başvuru usulleri başlığı altında üzerinde ayrıntılı şekilde durulduğu üzere 2247 sayılı Kanun’un 10. Maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması talebinde bulunmuş; davalı idarenin başvurusunu yerinde gören Danıştay Başsavcılığı, uyuşmazlığa konu olayda idari yargı yerinin görevli olduğu düşüncesiyle Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmuş; Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından dava dosyası, düşüncesini sunması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiş; Başsavcılık tarafından Danıştay Başsavcılığının başvurusunun kabul edilmesi gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ve Uyuşmazlık Mahkemesi de 28/4/2003 tarih ve E.2003/14, K.2003/21 sayılı kararı ile davanın çözümünde idari yargının görevli olduğuna karar vererek Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararını kaldırmıştır. Ancak bu safahat esnasında Asliye Hukuk Mahkemesi’nce görev uyuşmazlığının sonuçlanması beklenmeden, dava hakkında işlemden kaldırma kararı alınmış, daha sonra Uyuşmazlık Mahkemesi kararının dosyaya ibraz edilmesine rağmen 2/7/2003 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Verilen bu karar 17/6/2004 tarihinde kesinleşmiştir. Davacılar bu kez 19/6/2003 tarihinde davalı idareye başvurmuşlar ve olay nedeni ile uğradıkları zararın giderilmesini istemişler, ancak davalı idare tarafından bu talebe bir cevap verilmemiş ve talep bu şekilde zımnen reddedilmiştir. Davalı idare zımni ret kararından yaklaşık 6 ay sonra açıkça başvurunun reddine karar vermiş, bu kararın davacılara 5/2/2004 tarihinde tebliğ edilmesinden itibaren 60 gün içinde 1/4/2004 tarihinde Eskişehir İdare Mahkemesinde dava açılmıştır. İdare yargıda görülen dava neticesinde verilen Eskişehir 1. İdare Mahkemesi’nin, 8/10/2010 tarih ve E.2009/157, K.2010/707 sayılı kararı ile, maddi tazminat isteminin tamamen, manevi tazminat isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar Danıştay Onuncu Dairesi’nin 29/4/2013 tarih ve E.2011/3900, K.2013/3780 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir. Yargılama davacılar lehine sonuçlanmış olmakla birlikte, 22.07.2002 tarihinden 29.04.2013 tarihine kadar süren yargılama nedeni ile, hak arama özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesi ile davacılar vekili tarafından Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edilmiştir. Anayasa Mahkemesi 2. Bölümü 20.03.2014 gün ve 2013/5718 başvuru numaralı kararında;10 görevli yargı yerinin belirlenmesinde ve ilk derece Mahkemesinin ilk kararında davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiş olması nedenleri ile davanın esastan görüşülmeye ge10 Karar metni için bkz. www.anayasa.gov.tr/Kararlar ( E.T. 01.05.2015) 106 çilmesinde ve farklı tarihlerde verilen ara kararları nedeniyle de davanın neticelendirilmesinde gecikmelerin yaşandığını, söz konusu gecikmelerin yaşanmasında yargı sisteminin yapısından kaynaklanan iş yükünün ve organizasyon eksikliğinin baskın bir etkiye sahip olduğunu, Anayasa’nın 36. Maddesi gereğince makul sürede yargılanma hakkının, adil yargılanma hakkının bir gereği olduğunu ve hukuk sisteminde var olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksikliklerin yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmemesine mazeret sayılamayacağını belirterek; görevli yargı yerinin belirlenmesi sırasında geçirilen süre de dahil olmak üzere davanın açıldığı tarihten itibaren kararın verildiği tarihe kadar geçen 10 yılı aşkın süre nedeni ile davacının hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiş ve davacılar lehine 15.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi, davacının, Anayasa’nın 40. Maddesinde düzenlenen ‘Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması’na ilişkin haklarının ihlal edildiği’ne yönelik iddiasına ilişkin olarak ise; açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. SONUÇ Bu sunum kapsamında ele alınan konular bir bütün halinde değerlendirildiğinde, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, yargı ayrılığına tabi Türk hukuk Sistemi’nin olmazsa olmazlarından olduğu ve yargı teşkilatı içindeki koordinasyon ve işbirliğinin sağlanması açısından görevinin büyük önem taşıdığı anlaşılmaktadır. Özellikle görev uyuşmazlıklarında Uyuşmazlık Mahkemesi’ne müracaat hakkının, yargılama sürecinin başından sonuna kadar pek çok aktöre bu imkanın tanınmış olması, yargılamanın hızlı bir şekilde neticelendirilmesi adına gerek mevcut kanun ve gerekse yeni kanun önerisinde pek çok düzenlemeye yer verilmiş olması nedenleri ile usul ekonomisi açısından da, Türk Yargı Sistemi’ne büyük katkı sağladığı ortadadır. Hüküm Uyuşmazlıklarında ise, Mahkemenin, özellikle son 3 yıl içinde, dosyaların esasına yönelik verdiği nitelikli kararlarla ortaya koyduğu hukuk çizgisi, kararların tatmin ediciliği yönünden sağlanan fayda ve hakkın yerine getirilmesi bakımından korunan hakkaniyet düşüncesi ile ortaya koyduğu yüksek standardın, Türk Hukuk Teşkilatı açısından büyük öneme sahip olduğu yadsınamaz bir gerçektir. 107 Tüm bu tespitler ışığında, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kurulduğu 1945 yılından bu yana gerek idari ve gerekse adli yapısı ve işlevi ile büyük yol kat ettiği, alınan mesafe içinde verilen kararlar ile pek çok yargısal problemin, ileriye dönük şekilde de sona erdirildiği ve Mahkemelerin artan iş yükü içinde ayrıca usul hükümleri ile boğuşmalarının önüne geçilmesinin sağlandığı söylenebilir. Ayrıca Mahkemelerin birbirleri ile çelişen kararları arasındaki hüküm uyuşmazlıklarının da nitelikli bir şekilde çözüme kavuşturulması ile, yargıya olan güvenin pekiştirildiği de bir gerçektir. Bu şekilde yargı ayrılığı sisteminin dezavantajı ortadan kaldırılmış ve sistemin olumlu yönleri desteklenerek, yargı sistemi içinde mahkemelerce verilen esasa ilişkin kararlar arasında da koordinasyon sağlanmıştır. Sonuç olarak, yargı teşkilatı içinde son yıllara kadar pek adından bahsettirmese de Uyuşmazlık Mahkemesi aslında sistemin stabil ve iyi bir şekilde işlemesi adına önemli bir sac ayağı niteliğindedir ve Yargı Ayrılığı sistemi devam ettiği müddetçe de, sistemin işlerliğinin sağlanması adına mevcudiyeti zorunlu bir Mahkemedir. 108 CEZAYİR UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ Kourghlı MOKDAD Cezayir Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Ankara Haziran 2015 CEZAYİR UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN YAPISI, İŞLEYİŞİ VE GÖREVLERİ I. TARİHÇE Bağımsızlığına kavuşmadan önce Cezayir, birden fazla ilin bir araya geldiği bir Fransız bölgesi konumundaydı ve Fransız yargısının yetkisi altındaydı (farklı özelliklere sahip olmakla birlikte, örneğin şahsi hal açısından farklılıklar mevcuttu.) Bu yargı yapılanması yargı ayrılığı ilkesine dayalı bir sisteme tabi idi yani bir tarafta adli yargı mercileri diğer tarafta idari yargı mercileri mevcuttu. Ayrıca Cezayir’de alınan yargı kararlarına Fransa’nın yüksek yargı organları olan Yargıtay ve Danıştay önünde itiraz etmek mümkündü. Görev uyuşmazlığı durumlarında ise Uyuşmazlık Mahkemesi hangi mahkemenin ilgili dava konusunda yetki sahibi olduğuna karar veriyordu. Bağımsızlığına tekrar kavuştuktan sonra Cezayir egemenliğin doğal bir özelliği olan yargılama hakkını da yeniden elde etmiş oldu. Bu durumun müstacel bir sonucu olarak da Yargıtay ve Danıştay nezdinden görülmekte olan dosyaları Cezayir yargı organlarının devralması gerekti. Cezayirli kanun koyucu hızlı bir şekilde Fransız yargı kurumlarının görevlerini devralmak için Cezayir kurumları oluşturmak durumundaydı. Bu sürecin en başından itibaren idari yargının yeri bir tartışma konusu olarak ortaya çıktı: Bağımsızlıktan önceki durumda olduğu gibi yargı ayrılığı ilkesine dayanan bir sistem mi kurulmalıydı yoksa yargı birliği ilkesine dayanan bir sistem mi tercih edilmeliydi ( ve böylece uzun bir süredir var olan sisteme son verilmesi mi söz konusu olacaktı) Yüksek mahkemenin kurulması ile ilgili 18/06/1963 tarihli kanun: ”… Bu mahkeme (yüksek) Yargıtay ve Danıştay’ın yetkilerine sahiptir …” der. Cezayirli kanun koyucu böylece daha önce Cezayir’de uygulanmakta olan yargı ayrılığı ilkesine dayalı sistemi açık bir şekilde terk etmiştir. Ancak, 18/06/1963 tarihli kanun, 31/12/1962 tarihli kanunun bir sonucu olarak muhafaza edilmiş olan, Cezayir, Oran ve Konstantiniye’de bulunan idare mahkemelerinin varlığını etki110 lemedi. 1965 yılının Kasım ayında gerçekleştirilen yargı reformu ile alt mahkemeler yeniden düzenlendi ve idare mahkemeleri kaldırıldı. 17/11/1965 tarihli ordonans1 ile ülkenin 15 vilayet merkezinin her birinde 15 mahkeme kuruldu ve idare mahkemelerinin yetkilerinin bu mahkemelere devredildiği açıklandı. Böylece alt mahkemeler seviyesinde yargı ayrılığı ilkesine dayanan sisteme son verildi. Aynı tarihli bir kararnamede ise mahkemelerin farklı dairelere ayrılabilecekleri ve bu dairelerden birinin idare dairesi olabileceği belirtiliyor. Ayrıca, bu yeni yargı mercilerinin idare dosyaları ile ilgili karar verirken eski idare mahkemelerinin uyguladığı kuralları uygulamaları öngörülüyor. Bu durum karşısında profesör MAHIOU yargı ayrılığından bahsederdi ki bu değerlendirme doğru bir değerlendirmedir. İdari yargının usul ve esasları adli yargıdan farklıdır. Bu yargı yapısı yargının birliği prensibi üzerine inşa edilmişti ancak, 28/11/1996 Anayasası’ndan önce yapılan bazı düzenlemelerle yargının ayrılması söz konusu oldu. Bu dönem boyunca, Usul Muhakemeleri Kanunu’nun 205. maddesi ve devamı ve 300. maddesine göre mahkemelerin idare daireleri ve diğer mahkemeler arasında ortaya çıkan görev uyuşmazlıklarına yüksek mahkeme bakmaktaydı. 28/11/1996 Anayasası idari yargı mercilerinin birliğini düzenlemek üzere Danıştay’ı kurdu ve böylece, Yüksek Mahkeme ile Danıştay arasındaki uyuşmazlıklar konusunda yetkili bir Uyuşmazlık Mahkemesi kurarak (Anayasa’nın 152. maddesinin 3. bendi) yargı ayrılığı ilkesi üzerine kurulu sistemi (Anayasa’nın 152. maddesi) Cezayir yargı sistemine dahil etmiş oldu. Anayasa’nın 3. maddesinde : « Yüksek Mahkeme, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yapısı, işleyişi ve yetkileri organik yasa ile belirlenir… » ibaresi yer alır. Uyuşmazlık Mahkemesinin yapısı, işleyişi ve yetkilerini n°98/03 sayı ve 3/06/98 tarihli organik yasa belirler. 1 Tercümanın notu : Fransız hukuk sisteminde Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan, genelde kanun ile düzenlenmesi gereken bir alan ile ilgili düzenlemedir. 111 II. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN YAPISI VE İŞLEYİŞİ A. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN YAPISI Yukarıda belirtilmiş olan n°98-03 sayı ve 3/06/98 tarihli organik yasanın 5. maddesi uyarınca « Uyuşmazlık Mahkemesi, başkanı da dahil olmak üzere 7 hakim ve savcıdan oluşur… ». Bu maddenin 2. bendinde mahkemeyi oluşturan hakim ve savcıların yüksek savcı ve hakim statüsünde olması gerektiği belirtilir (bu açıklama önemlidir zira Uyuşmazlık Mahkemesinde yalnızca hakim ve savcıların yer alabileceği anlamına gelmektedir. Bu durum Adalet Bakanı’nın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başkanlık ettiği Fransa’daki durumdan farklıdır). Uyuşmazlık Mahkemesi başkanı cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 3 yıl için atanır. Başkan, Yüksek Mahkeme veya Danıştay’ın hakim ve savcıları arasından Adalet Bakanı’nın önerisi üzerine ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun onayı ile seçilir. (98-03 sayılı kanunun 7. maddesi) Uyuşmazlık Mahkemesi’nin hakim ve savcıları Başkan (98-03 sayılı kanunun 8. maddesi) ile aynı şekilde atanır. Üyelerin yarısı Yüksek Mahkeme’den yarısı Danıştay’dan seçilir. Ayrıca Uyuşmazlık Mahkemesi’nde, Adalet Bakanı’nın önerisi üzerine ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun onayı ile yine Cumhurbaşkanı tarafından 3 yıllık bir süre için bir savcı görev alır. Savcının görevi mütalaa vermektir (98-03 sayılı kanunun 9. maddesi). Aynı koşullarda ve aynı süre için bir Savcı yardımcısı da atanır (9. maddesinin 2. bendi) Fransa’da Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 9 üyeden oluştuğunu belirtmekte fayda var: - 1 Başkan, ki kendisi Adalet Bakanı’dır. - 3 Danıştay üyesi, bu üyeler Danıştay’da görevlerine devam eden üyelerdir ve diğer Danıştay üyeleri tarafından seçilirler. - Diğer Yargıtay üyeleri tarafından atanmış 3 Yargıtay üyesi. - Hakim ve savcıların çoğunluğu tarafından seçilmiş 2 üye ve 2 yedek üye Uyuşmazlık Mahkemesi üyeleri her üç yılda bir yeniden seçilir. Birden fazla dönemde görev 112 alabilirler. Bu hususta herhangi bir sınırlama yoktur. Gizli oy kullanılarak ve mutlak çoğunluk kuralına göre kendi aralarında bir başkan yardımcısı seçerler. Başkan yardımcısının görevi Mahkeme’nin fiilen başkanlığını yapmaktır (zira Adalet Bakanı yalnızca Yargıtay ve Danıştay üyelerinin oyları arasında bir eşitlik söz konusu olduğunda başkanlık görevini fiilen ifa etmektedir). Cezayir’de Uyuşmazlık Mahkemesi üyeleri ikinci bir dönem için seçilebilirler ancak Başkan ve Savcılık görevini her dönem farklı bir kişi üstlenmelidir. Zira Mahkeme içerisinde idari yargı ve adli yargının temsili açısından dengenin sağlanması ve dönüşümlü olarak görev alınması istenmektedir. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı bir Danıştay üyesi ise Savcı Yüksek Mahkeme üyesi olacaktır, aksine Başkan Yüksek Mahkeme üyesi ise Savcı Danıştay üyesi olmalıdır. Uyuşmazlık Mahkemesi üyeleri, mahkemenin önemi ve değerlendirmesi gereken görev uyuşmazlığı sorunu göz önüne alınarak, genelde en kıdemli hakim ve savcılar arasından seçilir (genelde daire başkanları bu görevi üstlenir ancak bu bir kaide oluşturmaz, diğer üyeler arasından da seçilebilir). Ayrıca, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kendine ait bir kaleminin olduğunu ve bu mahkeme kaleminin Adalet Bakanı tarafından atanmış (98-03 sayılı yasanın 10. maddesi) zabıt katipleri tarafından yönetildiğini de belirtelim. Yasada Uyuşmazlık Mahkemesinin işleyişi için gerekli personel ve imkanların Adalet Bakanlığı tarafından Mahkeme başkanının hizmetine sunulacağı belirtilmektedir (98-03 sayılı yasanın 10. maddesi). B. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN İŞLEYİŞİ Uyuşmazlık Mahkemesi, ikisi Yüksek Mahkeme’den ikisi Danıştay’dan üyeler olmak kaydıyla 5 üye ile karar çıkarabilir (98-03 sayılı yasanın 12. maddesi). Başkan’ın mazeretli olduğu durumlarda Mahkeme’ye mahkemenin en eski üyesi başkanlık eder ancak bu durumda da mahkemenin ikili yapısına dikkat etmek gerekir. (Yalnızca görev uyuşmazlığı konusunda karar alan bu özel mahkeme önünde reddi hakim talep edilmesi mümkün değildir) Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kararları itiraza açık değildir (98-03 sayılı yasanın 32. maddesi) ve hem hukuk mahkemeleri hem de idare mahkemelerinin yargıçları bu kararları uygulamak 113 zorundadır. Kararında Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı kendisi de dahil olmak üzere mahkeme üyeleri arasından bir raportör-üye tayin eder (Bu üye Fransa’da titizlikle Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasından tayin edilir. Cezayir’de, benzer bir hüküm söz konusu değildir ancak pratikteki uygulama Fransa’daki gibidir). Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerinin görevi üyesi oldukları mahkemeyi temsil etmek değildir. Her üye hür bir şekilde kendi fikirleri, vicdanı doğrultusunda oy kullanabilir. Raportör-üye dava dosyasını ve tarafların dava dilekçelerini inceler ve raporunu hazırladıktan sonra Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kalemine bırakır. Bu rapor daha sonra Savcıya ulaştırılacaktır. Kanun Savcı’nın mütalaasını yazılı olarak sunması için hiçbir süre kısıtlaması getirmemektedir (tıpkı Usul Muhakemeleri Kanunu’nun 248. ve 249. maddeleri uyarınca Danıştay ve Yüksek Mahkeme nezdinde olduğu gibi) ancak şimdiye kadar görülen o dur ki savcılar yazılı mütalaalarını makul süreler içerisinde teslim etmişlerdir. Tebliğ yapılan taraf, eğer Cezayir’de ikamet ediyor ise tebliğ tarihinden itibaren 1 ay içerisinde, yurtdışında ikamet ediyor ise 2 ay içerisinde savunmasını sunmalıdır (98-03 sayılı yasanın 33. maddesi). Raportör-üye, kendisine tanınan süre zarfında karşı talepte bulunmamış olan tarafa bir ihtarname ile bir ay süresi olduğunu (98-03 sayılı yasanın 24. maddesi) ve bu süre zarfında karşı talepte bulunması gerektiğini bildirir. Uyuşmazlık Mahkemesi, başkanın kendisinin dikkatine getirilen dosya sayısına göre yaptığı çağrı üzerine toplanır. Rapor açık celsede okunur ve ardından taraf veya taraflar sözlü beyanda bulunabilir. Ardından Savcı’nın mütalaası dinlenir. Uyuşmazlık Mahkemesi’nde, Yüksek Mahkeme ve Danıştay’da da olduğu gibi genel usul yazılıdır ve yalnızca avukatlar sözlü beyanda bulunabilir ancak sözlü savunma yapamazlar. Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarını mutlak çoğunlukla alır, oy eşitliği söz konusu olduğunda başkanın oyu belirleyicidir. Uyuşmazlık Mahkemesi başvuruları, başvurunun ardından en fazla 6 ay içerisinde değer114 lendirmeli ve karara bağlanmalıdır. (98-03 sayılı yasanın 29. maddesi). Bu durum kanun koyucunun davanın en kısa sürede sonuçlanması ve davacı ve davalının en kısa sürede davalarında görevli olan mahkemeyi öğrenmesine verdiği önemi göstermektedir (ayrıca belirtmeliyiz ki bu süre görev hususunda bir karar vermek için yeterlidir, yalnızca bazı çetrefilli davalarda bu süre yeterli olmayabilir). Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kararları gerekçelidir ve karar örnekleri taraflara Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kalemi tarafından iletilir (98-03 sayılı yasanın 31. maddesi). İlgili masraflar ve başvurma harcı Yüksek Mahkeme nezdinde uygulanan kurallar çerçevesinde karşılanır (33. madde). Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına karşı itiraz yolu açık değildir (32. madde). Böylece kısaca Uyuşmazlık Mahkemesi’nin işleyişi ve yapısını belirleyen kuralları sunmuş olduk. Şimdi ise Uyuşmazlık Mahkemesi’nin usul kurallarını inceleyeceğiz. III. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NİN GÖREVLERİ VE UYGULANACAK USUL KURALLARI 03/06/98 tarihli ve 98-03 sayılı yasanın 3. ve 15. maddeleri uyarınca, Uyuşmazlık Mahkemesi adli yargı mercileri ve idari yargı mercileri arasındaki görev uyuşmazlıkları hususunda yetkilidir. Aynı yargı teşkilatına ait iki mahkeme arasındaki görev uyuşmazlığı konusunda yetkili değildir (bkz. Uyuşmazlık Mahkemesi Esas no : 55, Société Saharienne de Construction COSATRAB Laghouat İline karşı). (COSATRAB şirketi Uyuşmazlık Mahkemesi’ne idare mahkemelerinin aldığı bir dizi karardaki görev itirazı başvurusunda bulunmuştur) 98-03 sayılı yasanın 15. maddesi, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne yalnızca görev hususunda başvurulabileceğini belirtir ve 16. maddenin 1. bendinde ise biri idari yargı diğeri adli yargı mercii olmak üzere iki ayrı mahkemenin aynı dava ile ilgili kendilerini görevli kabul etmesi veya her iki mahkemenin de söz konusu davada görevsizlik kararı alması durumunda ortaya çıktığı belirtilir. 16. maddenin 2. bendi ayrıca tarafları, sebebi ve konusu aynı olan davayı aynı dava olarak tanımlar. Dolayısıyla görev uyuşmazlığının ortaya çıkması için davaların aynı olması gerekmektedir (bkz. Dava esas n°29, Zouadine Konsorsiyumu Cezayir Vilayeti’ne karşı, Dava esas n°36 115 Chouder Mohamed Sétif Eyaleti Kamu Malları Müdürlüğü ve Daiffalah Rabah’ya karşı, Dava esas n°41 Hamzaoui Mahi Tlemcen Vilayeti’ne karşı). Belirtilen davalarda da görüleceği üzere Uyuşmazlık Mahkemesi yasa hükümlerini harfiyen uygulamaktadır. Görev uyuşmazlığının 98-03 sayılı kanun uyarınca tanımını yaptıktan sonra görev uyuşmazlığının nasıl çözüldüğünü inceleyeceğiz. A. TARAFLARIN GÖREV İTİRAZI BAŞVURUSU ÜZERİNE GÖREV UYUŞMAZLIĞININ KARARA BAĞLANMASI: 1. Uyuşmazlık Mahkemesi’ne Başvuru Nasıl Yapılır? 98-03 sayılı ve 3/06/98 tarihli kanunun 19. maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi’ne görev itirazı başvurusu, ilgili taraflarca yazılı olarak yapılır ve mahkeme kalemine bırakılır. Aynı kanunun 20. maddesine göre başvuru dilekçelerinin Yüksek Mahkeme veya Danıştay’ın akreditasyonuna sahip bir avukat tarafından imzalanmış olması zorunludur. Dilekçe, mevcut tarafların sayısına göre düzenlenir ve dilekçenin birer nüshası diğer taraflara ulaştırılır. Bu kurala riayet edilmemesi durumunda başvuru kabul edilemez. Aynı kanunun 2. maddesi ise kamu tarafından yapılan görev itirazı başvuruları veya savunmalar (örneğin dava doğrudan kamu kurumlarını ilgilendirdiğinde) Adalet Bakanı tarafından veya bakanlığın yetkilendirdiği bir memur tarafından imzalanmalıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarının Uyuşmazlık Mahkemeleri nezdinde temsil edilmesi mevcut mevzuata göre gerçekleştirilir (98-03 sayılı kanunun 20. maddesinin 3. bendi) Başvuru dilekçeleri ve talepler birden fazla nüsha halinde hazırlanmalı ve bu nüshalar da yetkili avukatlar tarafından imzalanmalıdır (21. madde). Bu nüshaların temin edilmemesi durumunda, Uyuşmazlık Mahkemesi katibi taraflar ve avukatlarına 1 aylık bir süre içerisinde bu kopyaları sunmaları için bildirimde bulunur. Kopyaların bu süre zarfında sunulmaması durumunda başvuru dilekçeleri ve talepler kabul edilemez. Görülüyor ki, olumlu veya olumsuz uyuşmazlık durum oluştuğunda yalnızca taraflar Uyuş116 mazlık Mahkemesi’ne başvurabilirler. 2. Görev Uyuşmazlığının Oluşma Koşulları a. Biri Adli Yargı Mercii Diğer İdari Yargı Mercii Tarafında Alınan İki Karar 98-03 sayılı kanunun 16. maddesinin 1. bendine göre görev uyuşmazlığı, biri adli yargı mercii diğeri idari yargı mercii olan iki mahkemenin aynı dava ile ilgili görevsizlik kararı vermesi veya her iki mahkemenin de aynı davada görevli olduğuna karar vermesi durumudur. Cezayir hukukunda olumlu ve olumsuz görev uyuşmazlığı ayrımı bulunmamaktadır. Her iki durum da aynı usule tabidir (Fransa’da olumlu görev uyuşmazlığı özel bir usule tabidir. Bu usul uyarınca Devlet ve İdare, Vali aracılığıyla önemli bir rol oynar. Vali her tür mahkemeye, idare mahkemesi lehine yetkisinden vazgeçmesi talebiyle başvurabilir. Eğer bu talebi olumsuz karşılanır ise bir görev uyuşmazlığı kararı çıkarır. Bu kararı doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine ileterek mahkemenin uyuşmazlık hususunu çözmesini ve görevli mahkemeyi tayin etmesini talep eder) b. Her İki Mahkemenin De Görev Kararı Alması veya Karşılıklı Görevsizlik Kararı Alması Görev uyuşmazlığı oluşması için biri adli yargı mercii diğeri idari yargı mercii olan iki mahkemenin her ikisinin de aynı davada görev veya görevsizlik kararı almış olması gerekir. 98-03 sayılı kanunun 15. maddesi Uyuşmazlık Mahkemesi’ne yalnızca görev sorunları ile ilgili başvuruda bulunulabilineceğini ancak hangi mahkemenin yetkili olduğuna karar verebilmek için Uyuşmazlık Mahkemesi’nin karar gerekçelerini incelemesi gerekeceğini zira bu gerekçelerin Mahkeme’nin alacağı kararın temelini oluşturduğunu belirtmektedir. Ayrıca mahkemelerden birinin görevsiz olduğunu beyan etmesi durumda olumlu ya da olumsuz görev uyuşmazlığı oluşmadığını, bu durumun ancak biri idari yargı mercii diğeri adli yargı mercii olan iki mahkeme söz konusu olduğunda ortaya çıkacağını belirtmekte fayda var. 98-03 sayılı kanunun 3. maddesinin 2. bendi Uyuşmazlık Mahkemesi’nin ancak biri adli yargı diğeri idari yargı merciine ait iki mahkeme söz konusu olduğunda yetkili olacağını belirtmektedir (bkz. Bu hususta Uyuşmazlık Mahkemesi’nin aldığı çeşitli kararlar) 117 c. Başvuruya Konu Olan Kararların Özellikleri 98-03 sayılı kanunun 17. maddesi hükümleri uyarınca, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne, alınan iki karardan en geç hangisinin adli yargı mercileri veya idari yargı mercileri nezdinde itiraz yolları tamamen kapanıyorsa, o tarihi takip eden iki (2) ay içerisinde başvuruda bulunabilir. Bu hükümler çok önemlidir ve Uyuşmazlık Mahkemesi aldığı çeşitli kararlarda, ya itiraz hakkının ortadan kalktığını gösterir belge eksikliğinden, ya da itiraz sürelerinin dolduğunu gösterir tutanak eksikliğinden dolayı görev uyuşmazlığı ile ilgili başvuruyu kabul edilemez saymıştır. (Burada amaçlanan Uyuşmazlık Mahkemesi’nin karar çıkarmasının ardından Yüksek Mahkeme’nin veya Danıştay’ın Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kararı ile, eğer bu karar kesin hüküm gücüne sahip ise, hüküm uyuşmazlığı ortaya çıkaracak bir karar almalarının önüne geçmektir.) d. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Aldığı Kararın Etkisi Eğer bir görev uyuşmazlığı olduğuna kanaat getirildi ise, Uyuşmazlık Mahkemesi bu durumunda kararı alan mahkemenin kararını yok sayar ve kanuna uygun bir şekilde davanın yeniden görülmesi için tarafları yetkili mahkemeye sevk eder. Burada Uyuşmazlık Mahkemesi’nin tam olarak hangi mahkemenin yetkili olduğunu belirtme yükümlülüğü olmadığını belirtmekte fayda var. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin görevi yalnızca dava için yetkili olan adli yargı merciini veya idari yargı merciini işaret etmektir. Uyuşmazlık Mahkemesi, görev uyuşmazlığı konusunda aldığı karar tüm adli ve idari yargı mercilerince uygulanmak zorundadır. (bkz. 98-03 sayılı kanunun 32. maddesinin 2. bendi) ve bu karara karşı itiraz yolları kapalıdır (32. maddenin 1. bendi). B. GÖREVLİ MAHKEMENİN UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NE DAVAYI GÖNDERMESİNİ MÜTEAKİP GÖREV UYUŞMAZLIĞININ KARARA BAĞLANMASI 98-03 sayılı kanunun 18. maddesi görev uyuşmazlığı hususunda özel bir usul öngörmektedir. Bu maddeye göre görevli mahkemenin hakimi, ilgili dava konusunda başka bir mahkemenin görevlilik veya görevsizlik kararı aldığını öğrendiğinde ve kendi kararının adli yargı mercileri ve idari yargı mercileri arasında bir hüküm uyuşmazlığına yol açacağını fark ettiğinde, gerekçeli bir karar ile davayı Uyuşmazlık Mahkemesi’nin dikkatine getirir. Mahkemenin bu kararına karşı 118 itiraz yolu açık değildir. Söz konusu görev uyuşmazlığı konusunda Uyuşmazlık Mahkemesi karar alır. (bkz. Uyuşmazlık Mahkemesi Esas no 45, 09/12/2007, Boukahla Adda/ Zemoura İlçesi). Bu durumda Uyuşmazlık Mahkemesi karara varana dek davanın görülmesi geri bırakılır. Bu prosedür Mahkemeye adli veya idari yargı mercilerinin başvurusu üzerine söz konusu görev uyuşmazlığı konusunda karar verme imkanı tanır ve böylece adli ve idari yargı mercileri arasında çıkabilecek muhtemel bir uyuşmazlık önlenir. Görev uyuşmazlıklarını önlemeyi sağlayan bu tedbir usulü yalnızca yargı mercilerine açıktır, kişilere açık değildir. Peki bu prosedürün koşulları nelerdir ve Uyuşmazlık Mahkemesine nasıl başvurulur? 1. Görev Uyuşmazlığını Önleme Amaçlı Başvurma Koşulları Öncelikle adli yargı merciinin veya idari yargı merciinin kesinleşmiş bir karar vermesi gerekir. Bu karara karşı tüm itiraz yolları tüketilmiş olmalıdır. Pratikte, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilen dava dosyasına bakarak itiraz yollarının tüketilip tüketilmediğini anlamak mümkün değildir. Bu nedenle Uyuşmazlık Mahkemesi kalemi ya bir bildirim tutanağının sunulmasını talep eder ya da adaletin iyi idaresi için, görev uyuşmazlığı sorunun çözümünü geciktirmemek için karar alır. Bu kararın söz konusu mahkemeyi görevli veya görevsiz tayin etmesi gerekmektedir. Davanın aynı olması ile ilgili koşula riayet edilmeli ve özellikle de görev veya görevsizlik beyanı aynı dava konusu ile ilgili olmalıdır. 98-03 sayılı kanunun 18. maddesine göre hakimin yukarıdaki koşullar oluşur oluşmaz davayı gönderme yükümlülüğü vardır. Gönderme kararı gerekçeli olmalıdır ve görev uyuşmazlığının çözümünde her tür gecikmeyi önlemek için bu karara karşı itiraz yolları kapalıdır. 2. Uyuşmazlık Mahkemesine Yapılan Başvurunun Şekli Ve Etkileri 98-03 sayılı kanunun 18. maddesi hükümlerine göre Uyuşmazlık Mahkemesi’ne ancak ikinci olarak başvurulan mahkeme başvurabilir( ve taraflar böyle bir başvuru yapamaz). Uyuşmazlık Mahkemesine başvuru aşağıdaki şekilde yapılır: Görevli mahkemenin kalemi tarafından gönderme kararı Uyuşmazlık Mahkemesi’ne ilgili 119 diğer dava dosyası ile birlikte bu kararın alınmasını takip eden 1 ay içerisinde (18. maddenin 1. bendi) gönderilir (bu kural davanın kısa bir sürede karara bağlanması için önemlidir) (Ayrıca Fransa’da tarafların bu gönderim ile ilgili bilgilendirildiklerini ancak Cezayir hukukunda bu tür bir işlemin yapılmadığını, yalnızca kanunun 19. maddesinin 2. bendinde Usul Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre hareket edileceğinin belirtildiğini, iadeli taahhütlü bir bildirim yapılma yükümlülüğünden bahsedilmediğini belirtmekte fayda var). Gönderme kararının alınması, aynı zamanda mahkemenin Uyuşmazlık Mahkemesi görev uyuşmazlığı ile ilgili bir karara varana kadar bekletme kararı alması anlamına gelmektedir. Eğer göndermenin ardından Uyuşmazlık Mahkemesi göndermeye karar veren mahkemenin bu göndermeye sebebiyet veren dava konusunda görevli olmadığına karar verir ise, söz konusu başvuru ile ilgili hem başvuru yapılan mahkemenin kararlarını tüm yargı mercileri nezdinde yok hükmünde sayar. Ayrıca, diğer yargı merciine mensup mahkemenin kesinleşmiş kararları da yok hükmünde kabul edilir ve taraflar ve dava konusu bu mahkemeye gönderilir. Fakat, eğer Uyuşmazlık Mahkemesi, gönderme kararını alan mahkemenin bu göndermeye sebebiyet veren dava konusunda görevli mahkeme olduğuna kanaat getirir ise, idari yargı mercii veya adli yargı mercilerinden hangisinin söz konusu davada görevli olduğunu ilan ettikten sonra, kendisine başvuruda bulunulan kararı yok hükmünde sayar ve taraflar ve davayı bu mahkemeye gönderir. Uyuşmazlık Mahkemesi yalnızca davayı mahkemelerden birine atamak ile yükümlüdür, çünkü Uyuşmazlık Mahkemesi’nin rolü yalnızca görev uyuşmazlıkları hususunda karar almaktır. (98-03 sayılı kanunun 3. ve 15. maddeleri) Gönderme işleminin ardından Uyuşmazlık Mahkemesi’nin aldığı kararlar hem adli hem de idari yargı mercilerince uygulanmalıdır (32. maddenin 2. bendi) Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kararı zabıt katibi tarafından ilgili mahkemeye, kararın çıkmasını takip eden bir ay içerisinde ve yine Uyuşmazlık Mahkemesi’nin sorumluluğunda iletilir (31. maddenin 2. bendi). Bu tedbir davanın en kısa süre içerisinde tekrar başlatılmasını sağlamayı amaçlamaktadır. 120 C. HÜKÜM UYUŞMAZLIĞINA NEDEN OLAN KESİNLEŞMİŞ KARARLARIN UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ’NCE KARARA BAĞLANMASI (17. MADDENİN 2. BENDİ) 1. 98/03 Sayı ve 03/06/98 Tarihli Kanunun 17. Maddesinin 2. Bendi Hükümlerinin Amacı Bu maddeye göre ... “1. bent hükümlerine rağmen, Uyuşmazlık Mahkemesi’ne götürülen kesin kararlar arasında hüküm uyuşmazlığı söz konusu olduğunda, Uyuşmazlık Mahkemesi aposteriori olarak görev ile ilgili karar alır … “. Burada söz konusu olan nedir ? Bu hüküm Fransa’da ihkak-ı haktan imtina olarak adlandırılan duruma neden olan, Uyuşmazlık Mahkemesi önüne getirilmiş hüküm uyuşmazlıklarının karara bağlanması ile ilgilidir. (Burada söz konusu olan 20/04/1932 tarihli kanunun 1. maddesi hükümlerinin kullanılmasıdır. Bu hükümlerin benimsenmesi hukukçularla yapılan teatiler sonucunda gerçekleşmiştir. Hukukçular, biri idari yargı merciin diğer adli yargı merciin aynı davada esastan birbiriyle çelişen iki karar çıkarmış olması ve bu şekilde davalı ve davacıların mağdur etmesi karşısında şaşakalmışlardır). Cezayirli kanun koyucunun amacı davalı ve davacılara son derece net ve sınırlayıcı usul kuralları dahilinde bir “nihai itiraz” imkanı tanımaktır. 98-03 sayılı, 03/06/98 tarihli kanunun 17. maddesinin 2. bendinin de belirtilen istisnai uygulama ilgililerin Uyuşmazlık Mahkemesi’ne hüküm uyuşmazlığı yaratan kesinleşmiş kararlar söz konusu olduğunda; hiçbir süre koşulu olmadan başvurabilmelerini sağlamaktadır. Ancak bu başvurunun kabul edilebilir olması için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne belli koşullara uygun bir şekilde başvuru yapılmalıdır. 2. 98-03 Sayılı Kanunun 17. Maddesinin 2. Bendinin Uygulanma Koşulları Öncelikle, biri idari yargı mercii diğeri adli yargı mercii tarafından verilmiş olan her iki kararın da kesinleşmiş olması gerekmektedir. Başvurucunun her iki yargı mercii nezdinde mevcut tüm itiraz yollarını tüketmiş olması gerekmemektedir. Bu açıklama son derece önemlidir ve kanunun 17. maddesinin 1. bendi hükümleriyle ciddi farklılıklar göstermektedir. 17. maddenin 1. bendi 121 ”Uyuşmazlık Mahkemesi’ne, en son çıkan karara karşı itiraz yollarının kapanmasını takip eden iki ay içerisinde ilgili taraflarca başvuruda bulunulabilir... ” ibaresi yer alır. Aynı zamanda her iki kararın da esastan kararlar olması gerekmektedir. Kanunun 17. maddesinin 2. bendine göre : ” Kesinleşmiş kararlar hüküm uyuşmazlığı ortaya çıkardığında başvuruda bulunulan Uyuşmazlık Mahkemesi görev sorunu ile ilgili a posteriori bir karar alır …. ”. Bu durumda, Mahkeme’ye sadece kabul edilebilirlik veya görevlilik hususunda çıkan kararlar ile ilgili başvuruda bulunulamaz. Bu maddenin amacı, iki farklı yargı merciinin kesinleşmiş kararlarının hüküm uyuşmazlığı ve ihak-ı haktan imtina yarattığı durumlarda Uyuşmazlık Mahkemesi’ne koşulsuz ve süresiz olarak başvurulabilmesini sağlamaktır. (örnek: bir doktorun mesleki hatası nedeniyle ortaya çıkan zararın tazmini için hukuk mahkemesi nezdinde açılan davanın reddine karar verilmiş olması, ardından idare mahkemesinde açılan davada mesleki hata olmadığına kanaat getirilmesi. Burada söz konusu olan ihak-ı haktan imtinadır zira doktorun ediminin mağduru bir zarar görmüştür ancak ne hukuk mahkemesi ne de idare mahkemesi kendisine tazminat hakkı tanımamıştır) Her iki kararın aynı konuya sahip dava ile ilgili olması gerekmektedir. Ancak şu soruyu da sormalıyız: Kanun koyucu “aynı konu” derken tam olarak neyi kastetmektedir? Cezayir içtihattı bu soruya net bir cevap vermeyi henüz sağlamamaktadır ancak Fransa içtihadına göre her iki yargı mercii önünde sunulan dilekçelerin aynı amaca yönelmiş olması gerekmektedir. Ancak, yargı ayrılığı ilkesinin sonucu olarak davanın her iki yargı mercii önünde farklı şekillerde sunuluyor olması nedeniyle Uyuşmazlık Mahkemesi tarafların aynı olmasını ve dava dilekçesindeki gerekçelendirmenin aynı olmasını şart koşmamaktadır. (Uyuşmazlık Mahkemesi, Esas no: 08/05/1933.ROSAY.DH.1933.336./1933.3.11.Rec.CE.s.1236 : Bu davada bir araçta yolcu konumundayken, bu aracın bir askeri araç ile çarpışması sonucu yaralanan bir kişinin tazminat talebi söz konusuydu. Uyuşmazlık Mahkemesi, her iki yargı merciinin aldığı kararın aynı dava ile ilgili olduğuna karar vermişti, oysa ki tazminat talebi idare mahkemesinde Devlet’ten, hukuk mahkemesinde ise sivil aracın şoföründen talep edilmişti) 122 a. İki Karar Arasında Hüküm Uyuşmazlığı Olmalıdır İki karar arasından açık bir şekilde hüküm uyuşmazlığı ortaya çıkmış olmalıdır ve yalnızca gerekçeler arasında ortaya çıkan bir uyuşmazlık yeterli değildir. (bkz. Fransız Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 06/02/1956 tarihli kararı) Fransa’da, kanun koyucu hüküm uyuşmazlığının bir ihak-ı haktan imtina durumu yaratması gerektiğini belirtir ancak Cezayir kanunlarında böyle bir gereklilikten bahsedilmemektedir. 98-03 sayılı, 03/06/98 tarihli kanunun 17. maddesinin 2. bendine göre Uyuşmazlık Mahkemesi görev sorununu konusunda a posteriori olarak karara bağlar yani davada görevli olacak ve dava hakkında nihai kararı verecek mahkemeyi belirtir. Fransa’da, Uyuşmazlık Mahkemesi hüküm uyuşmazlığı içeren bazı yargı kararlarının ihkak-ı haktan imtina yarattığı durumlarda kararı iptal eder ve kendisi esastan karar verir (bunu Cezayir Uyuşmazlık Mahkemesi yapamaz). 3. SONUÇ Uyuşmazlık Mahkemesinin yapısı, işleyişi ve usul kurallarını kısaca sunduk. Söz konusu mahkemenin henüz yeni bir mahkeme olduğunu, başvuruların sayısı nedeniyle işlevini yerine getiremeyecek durumda olmaması nedeniyle (aynı Fransa’da olduğu gibi) ve özel yetki alanına rağmen, 28/11/1996 Anayasası’nın öngördüğü, yargı ayrılığı ilkesine dayalı sistemi oturtmakta önemli bir rol oynayacağını belirtmek de gerekir. Kararlarının usul ve başvurulabilir yargı yolları üzerinde ciddi etkileri var. Hemen ünlü BLANCO kararını (08/02/1978 tarihinde Fransız Uyuşmazlık Mahkemesi’nin verdiği bir karar) ve idare mahkemelerinin yetkileri üzerindeki etkisini hatırlayalım. Bu karar idare mahkemelerine kamu kurumlarının sorumluluğu ile ilgili yapılan başvurularda görev vermiş ve böylece özerk bir içtihattın ortaya çıkmasının önünü açmıştır. Bu sunuş ve Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yayımları umuyoruz ki bu mahkemenin daha iyi tanınmasını, bazı şüphelerin ortadan kalkmasını ve bazı kavramların netleştirilmesini sağlayacaktır. 123 FRANSIZ UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ 2015 REFORMU: DEĞİŞİKLİKLER VE GEREKÇELERİ Dr. Musa SAĞLAM Anayasa Mahkemesi Raportörü Ankara Haziran 2015 GİRİŞ Fransa’da 1789 Devrimi sürecinde adli ve idari otoritelerin ayrılığı ilkesinin benimsenmesi, iki farklı yargı düzeninin zaman için şekillenmesine ve oluşan bu yargı düzenleri arasındaki görev uyuşmazlıklarının çözümü için de bir mekanizmanın kurulmasına yol açmıştır. Bu tür uyuşmazlıkları çözme görevi başlangıçta Danıştaya verilmiş ve Danıştay 1 Haziran 1828 ve 12 Mart 1831 tarihli Kanun Hükmünde kararnamelerde (KHK) belirlenen usul kurallarını uygulayarak kararlarını almıştır. Anılan görevin Uyuşmazlık Mahkemesine (Mahkeme, UM) verilmesi ise iki aşamada olmuştur. 4 Kasım 1848 Anayasası’nın (II. Cumhuriyet Anayasası’nın) 89. maddesi ile idari otoriteler ve yargısal makamlar arasında görev uyuşmazlıklarını çözmek üzere Danıştay ve Yargıtaydan gelen eşit sayıda üyeden oluşan Adalet Bakanının başkanlığında bir Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur. O dönemde 4 Şubat 1950 tarihli Kanun ve 26 Ekim 1849 tarihli KHK ile Mahkemenin oluşumu ve yargılama usulleri düzenlenmiştir. Ancak 2 Aralık 1851 tarihli hükümet darbesi ile II. Cumhuriyet Dönemi sona ermiş, önceki düzene geri dönülmüş ve Mahkeme de kaldırılmıştır. Ancak III. Cumhuriyetin hazırlık sürecinde 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun ile Danıştay yeniden kurulmuş, onunla birlikte yeniden ve sürekli olarak II. Cumhuriyet Dönemi düzenlemeleri esas alınarak UM de kurulmuştur. Fransa’da Uyuşmazlık Mahkemesinin misyonu ve yargı teşkilatı içindeki yeri uzun tarihi tecrübeler neticesinde kökleşmiş ve artık varlığı kaçınılmaz olarak değerlendirilmektedir. Aslında 1872 yılından beri de Mahkemenin yapısı, görevleri ve işleyişinde fazla bir değişiklik olmamıştır. Tarihçesi Mahkemenin varlık nedeni aslında 16-24 Ağustos 1790 tarihli Kanun’a ve daha sonra kabul edilen benzer içerikteki bir kararnameye dayanmaktadır. Çünkü bu metinler idari ve adli makamların ayrılığı ilkesini kabul etmiş ve zamanla yargı sistemi içinde adli ve idari yargının 126 ayrılığı (yargı ayrılığı sistemi) ortaya çıkmıştır1. Aslında 1789 Fransız Devrimi ile İkinci İmparatorluk arasındaki dönemde idare hukuku yavaş yavaş ortaya çıkmış, idari rejimin temel nitelikleri şekillenmiştir: idari yargıya özgü merciler ve idarenin özel hukuktan farklı kurallara tabi kılınması. Ancak idari yargının asıl ortaya çıkışı 19. yüzyılın son çeyreğine dayanır, genç bir hukuk dalı olarak idare bu yüzyılda hızlı bir gelişme gösterir. Eski rejim döneminde, yargı mercileri idareyi modernize etme ve toplumsal reform çabalarına karşı etkili bir direnç göstermiş ve bu direnç de XV. ve XVI. Louis dönemlerinde en üst noktaya ulaşmıştır. Bu nedenledir ki 1789 Devriminin ardından Kurucu İktidarın ilk tepkisi, 16-24 Ağustos 1790 tarihli Kanunlarla mahkemelerin devlet otoritesinin işlerine karışması engellemeye çalışmak olmuştur: “Yargı faaliyeti idari faaliyetlerden ayrıdır ve her zaman ayrı kalacaktır. Hâkimler ne şekilde olursa olsun idare organının işlemlerini engelleyemez, idari görevlileri, görevleri sebebiyle mahkemeler önüne getiremezler. Aksi durum hâkimler açısından görev suçunu oluşturur.” Bu hüküm yeterli görülmemiş olacaktır 5 yıl sonra bir kararname ile daha da güçlü bir şekilde ilan edilmiştir: “Mahkemelere hangi türde olursa olsun idarenin işlemlerine bakma yasağı cezai yaptırımı da öngörülerek getirildi”. Bu metinlerin hedefi açıktır: idari ve yargısal otoritelerin ayrılığı ilkesini kabul ederek mahkemelerin idareyi sıkıntıya sokmasını durdurmak ve onların idarenin taraf olduğu uyuşmazlıklara bakmasını önlemektir. Hâkimin idare örgütünün işlemlerini aksatması korkusu, daha sonra idari yargı hâkimlerinin idareye ne yapması gerektiği konusunda emir vermesi (injonction) imkânını kendinde görmesini de engellemiştir. Bu şekilde genel mahkemelerin denetiminden kurtulan idare, her türlü yargısal denetimin dışında kalmıştır. İdare edilenlerin idareden şikâyetleri, talepleri ise bu dönemde bizzat idare tarafından incelenmiş ve bir sonuca bağlanmıştır. Böylece idare önüne gelen bir uyuşmazlıkta hem taraf hem de hakem konumunda bulunmuştur (bakan-yargıç). Napolyon Bonaparte ile birlikte idarenin denetlenmesinde yeni bir süreç ortaya çıkmıştır. İdare örgütü içinde idare ile vatandaşlar arasındaki uyuşmazlıkları çözmekle görevli bazı birim1 Bu konudaki bilgiler için bakınız; Pierre DELVOLVE, Le droit admnistratif, Dalloz, Coll. Connaissance du droit, Paris, 1994, s. 1-3; http://www.vie-publique.fr/decouverte-institutions/institutions/administration/controle/justiceadministrative/pourquoi-justice-administrative.html (25/5/2015 127 ler oluşturulmuştur. Valinin başkanlığında kurulan Valilik Konseyi (İl idare kurulu) görev sınırları kesin bir şekilde belirtilmiş kimi uyuşmazlıkları çözmekle görevlendirilmiştir. Asıl önemli gelişme ise 1799 yılındaki Anayasa ile daha sonra büyük değişimlere uğrayacak Danıştayın (Conseil d’Etat) kurulması olmuştur. Hükümetin istişare organı olarak tasarlanan Danıştay, Birinci Konsül tarafından, idarenin taraf olduğu uyuşmazlıkların çözümüne dair karar taslaklarını hazırlamakla görevlendirilmiştir. Bu görevi daha sonraki devlet başkanları için de devam etmiştir. Böylece idareyle uyuşmazlıklarda nihai kararı hükümet vermekle birlikte bu karar uzman bir organ tarafından hazırlanmış oluyordu. İdari yargının gelişim sürecinde Uyuşmazlık Mahkemesi ilk önce geçici nitelikte olmak üzere 1848 Anayasası ile kurulmuş2, fakat II. İmparatorluk döneminde kaldırılmıştır. Daha sonra onun sürekli bir biçimde yargı düzeni içinde yer alması 1872 yılına rastlamaktadır. 24 Mayıs 1872 tarihli Danıştayın yeniden yapılandırılmasına ilişkin Kanun’da yeniden Uyuşmazlık Mahkemesine yer verilmiştir. Bu Kanun, idari yargı rejimi açısından son derece önemlidir. Çünkü ilk defa anılan Kanun ile Danıştaya yargı yetkisi verilmiştir. İdare, artık doğrudan “Fransız Halkı” adına karar veren gerçek bir yargı yerinin denetimine tabidir. Aynı kanun ile zaten yargı ayrılığı konusundaki belirsizlik nedeniyle iki ayrı yargı düzeni arasındaki görev uyuşmazlıklarını çözmekle görevli Uyuşmazlık Mahkemesinin kurulmuştur. Bu köklü değişimin tarihi tamamen tesadüf değildir. Çünkü bu dönemde, cumhuriyet rejimi artık geri dönülmez bir şekilde ilan edilmiş (III. Cumhuriyet), ekonomik ve siyasi anlamda liberalizm konusunda önemli mesafe alınmış, temel hak ve hürriyetler kanuni bir temele kavuşturulmuş (basın ve dernek özgürlüğü), yasama ve yürütme ilişkileri yeniden tanımlanmıştır. Danıştay vermiş olduğu ilke kararları ile yeni disiplinin temel ilkelerini belirlemiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi de verdiği kararlarla idari ve adli yargı otoriteleri arasındaki ayrılığın temellerini atmıştır. Mahkeme 1873 yılında aldığı Blanco kararı ile idarenin sorumluluğu ilkesini kabul etmiş ve bu sorumluluğun genel sorumluluktan farklı olduğunu kendine özgü kurallarının bulunduğunu ve sadece idari yargı hâkimi tarafından işletilebileceğini belirtmiştir. 2 Anayasa’nın 89. maddesi şöyledir: “İdari otoriteler ve yargısal makamlar arasında görev uyuşmazlıkları Yargıtay ve Danıştay üyelerinden oluşan özel bir mahkeme tarafından çözümlenir. Üyeler her bir Yüksek Mahkeme tarafından üç yıllık bir süre için ve eşit sayıda seçilir. Bu Mahkemeye Adalet Bakanı başkanlık eder”. 128 Başlangıçta idarenin adli yargının denetimi dışında tutulmasının garantisi olan Uyuşmazlık Mahkemesi zamanla idari faaliyetinin denetiminin iki ayrı yargı düzeni arasında bölüşümü düzenleyen bir mekanizmaya dönüşmüştür 2015 Reformunun Nedenleri Fransız yargı sistemi içinde artık kökleşmiş olan Uyuşmazlık Mahkemesinin yeniden ele alınması, yargıya ilişkin kapsayıcı bir reform çalışması bağlamında gündeme gelmiştir. Yargısal kurumların modernizasyonu, dolayısıyla Uyuşmazlık Mahkemesi reformunun iki temel eksenini Adalet Bakanı, hem reform önerisini hazırlamakla görevlendirilen Uyuşmazlık Mahkemesi Reformu Çalışma Grubunu (Çalışma Grubu) görevlendirme yazısında3 hem de reform taslağının 27 Kasım 2013 tarihinde Bakanlar Kuruluna sunumunda4 açıkça ifade etmiştir. İlki, yargının bağımsızlığının güçlendirilmesi ve diğeri ise mahkemelerin vatandaşa daha yakın, daha etkin, hızlı ve daha erişilebilir kılınmasıdır. Bu çerçevede Mahkeme Çalışma Grubu Raporunun reform gerekçelerini şu şekilde ifade ettiği görülmektedir: 1872 yılından beri Mahkemenin görevlerinde fazla bir değişiklik olmadığı söylenebilir. Ancak zaman içinde ortaya çıkan yeni kurum ve ilkeler ve gelişen olaylar, Mahkemenin yapısı ve usullerini günümüz koşullarında yeniden ele alınmasını gerektirmiştir. Kaldı ki Mahkemeyi düzenleyen metinlerin büyük kısmı 19. yüzyıla dayanmaktaydı ve hatta bir kısmı onun sürekli bir şekilde kuruluşu öncesine de aitti. Mahkemenin yapısı, işleyişi ve yargılama usulüne ilişkin hü3 4 Dönemin Adalet Bakanı, Christiane Taubira, 2013 Haziran ayında Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanvekili Jean-Louis Gallet’e, Mahkemenin reform çalışmasına esas olmak üzere Başkanlığında toplanacak heyet tarafından bir rapor hazırlanması talebini iletmiş ve bu rapor da 10 Ekim 2013 tarihinde Bakana sunulmuştur. Bu heyette Mahkeme Başkanvekili yanında Yargıtay ve Danıştay kökenli ikişer üye, Yargıtay ve Danıştayda avukatlık yapma salahiyetini haiz iki avukat ile iki tane de kamu hukuk profesörü yer almıştır. Raporun sunulduğuna dair Bakanlık açıklaması için bakınız; http://www.justice.gouv.fr/la-garde-des-sceaux-10016/reforme-du-tribunal-des-conflits-26111.html (25/5/2015). Çalışma Grubu Raporu 4 ayrı bölümden oluşmaktadır ve 5 tane de ek içermektedir. Raporun ana kısmı girişin ardından reform önerilerinin ve gerekçelerinin açıklandığı şu başlıkları içermektedir: Mahkemenin Oluşumu, Mahkemeyi Düzenleyen Kuralların Güncellenmesi, Mahkemenin Yetkilerinin Genişletilmesi ve Kaldırılan Hükümler ile Geçici Hükümler. Ekler kısmında ise Adalet Bakanının Görevlendirme Yazısı, Reform Çalışma Grubunun Oluşumu, Önerilen Kanun ve KHK Metni, Mahkemeye İlişkin O Dönemde Yürürlükteki Düzenlemeler Ve Mahkemenin Yıllık Faaliyet Raporu yer almaktadır. Uyuşmazlık Mahkemesi Reformu Çalışma Grubu Raporu için bkz., http://www.justice.gouv.fr/art_pix/rapp_ref_ trib_conflits.pdf (25/5/2015). Bu raporun ekinde 15 ve 16. sayfalarda Adalet Bakanının görevlendirme yazısı yer almaktadır. Bkz., http://discours.vie-publique.fr/notices/136002744.html (25/5/2015). 129 kümler başlangıcından itibaren çok az değişime uğramış, gerekli uyarlamalar da yapılmamıştı. Öte yandan 1872 yılından bu yana adli ve idari yargı düzeninde esaslı değişikliklerin meydana geldiği bir gerçektir. Bu süreçte vatandaş ile mahkemeler arasındaki ilişkiler yeni bir boyut kazanmış, anayasal ve uluslararası gelişmelerin özellikle AB hukukundaki değişmelerin dikkate alınması gereği yargı düzenlerini etkilemiştir. Yargılama usullerine ilişkin yeni kanunlar yapılmış (idari yargılama usulü, ceza yargılaması) ve yargı teşkilatına ilişkin yeni bir kanun kabul edilmiş ve bu metinlerin içine bir açıdan Uyuşmazlık Mahkemesi ile ilgili düzenlemeler eklemlenmiştir. Mahkeme hakkında en yeni metinler 20 Nisan 1932 tarihli kanun ile 25 Temmuz 1960 tarihli KHK metni idi ve bunlardan ilki Mahkemenin yetkileri arasına hüküm uyuşmazlıkları ilave etmiş, ikincisi ise Yargıtay veya Danıştaya doğrudan görev sorunu için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma imkânı getirilmiştir5. Mahkemeye ilişkin düzenlemelerin dağınık bir şekilde farklı kanunlar içinde yer alması bunları tek bir kanun ve Mahkemeye özgü bir KHK’da düzenlenme ihtiyacını da belirginleştirmiştir. Bu şekilde ayrıca uygulanma kabiliyetini kaybetmiş kuralların da hukuk sisteminden ayıklanması sağlanmış olacaktır. Reform ihtiyacı, sadece Mahkemeye ilişkin kuralların 19. yüzyıldan kalması, dağınık olmasından değil belki daha da önemlisi kişilerin modern dönemde hukukun, uluslararası sözleşmelerin tanıdığı temel güvencelerle uyumlu bir haklar düzenine kavuşmaları fikrinden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan Mahkemenin yapısı ve yargılama usulünün, örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme, AİHS) özellikle 6. maddesinde adil yargılanma ilkesi bağlamında gözden geçirilmesi gerekmekteydi. Öte yandan bir hukuk metninin ilgilileri tarafından erişilebilir, bir hukukçunun yardımıyla dahi olsa öngörülebilir olması ve keyfiliğe karşı yeterli güvenceleri içermesi önemlidir. Dolayısıyla dağınık bir şekilde farklı zamanlarda çıkan ama farklı metinlerde bulunan bu düzenlemelerin vatandaşlar ve hukukçular açısından erişilebilir ve öngörülebilir olma niteliğini taşıdığını söylemek zordur. Kaldı ki Adalet Bakanı da reformun amacını ifade ederken daha kolay erişile5 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 3 130 bilir bir yargı tasavvurundan söz etmektedir. Mahkemeye ilişkin hükümlerin gözden geçirilmesi aynı zamanda Mahkeme önünde diğer yargı organları için geçerli olan veya Sözleşme kaynaklı usule ilişkin temel ilkelerin de uygulanmasını sağlamalıdır. Duruşmanın aleniliği, hükmün açık duruşmada açıklanması, dosyanın tekemmülünde çelişmeli yargılama ilkesine uygun hareket edilmesi, heyetin müzakerelerinin gizli olması, hükmün şekli ve gerekçesi konularındaki düzenlemeler bu açıdan gözden geçirilmelidir6. Mahkemenin usule dair kuralları, yargının kronik problemi olan davaların makul sürede bitirilmesi açısından yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Çünkü bir davada göreve ilişkin her tartışma, davanın uzamasının bir nedeni olarak görülür. Bu çerçevede Uyuşmazlık Mahkemesine meselelerin daha hızlı bir şekilde sevk edilmesi, Mahkemenin önündeki usulde işlemlerin sürelerini açıkça belirten düzenlemelerin yapılması gerekir7. Neticede Bakanın görevlendirme yazısında8 belirtildiği üzere günümüzde yargının daha güçlü bir şekilde meşruiyetinin ancak onun bağımsızlığının güçlendirilmesi ve hukukun modern gerekleriyle uyumlu bir işleyişe sahip olmasıyla mümkün olduğu düşüncesi reformun temel parametrelerini oluşturmaktadır. Bu açıklamalar kapsamında 2015 yılında Uyuşmazlık Mahkemesi hakkında yapılan reform çalışmasını dört başlık altında toplamak mümkündür: Mahkemenin oluşumuna, kuruluşuna ilişkin yapılan değişiklikler (I), usul hükümlerinin yeniden gözden geçirilerek genel usul ilkeleriyle uyumun sağlanmasına dönük düzenlemeler (II) ve Mahkemenin yetkilerinin tek bir metinde açıkça yazılması ve genişletilmesi (III). Nihayet reform sürecinde tartışılan ve Mahkemeyle tamamen de ilişkisiz olmayan bazı konularda 1872 sayılı Kanun’da getirilen düzenlemeler ve tartışılan fakat metne yansımayan hususlardan da söz edilmelidir (IV). Elbette her bir başlık altında Mahkemenin önceki mevzuatına değinilecek ve getirilen değişiklikler mümkün olduğu ölçüde gerekçeleri ile açıklanacaktır. 6 7 8 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 9 http://www.presentation.lexbase.fr/sites/default/files/actualites/fichiers/quel_role_pour_le_tribunal_des_conflits_ au_xxieme_siecle.pdf (25/5/2015) Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 15-16 131 I. MAHKEMENİN KURULUŞU VE MAHKEMEDE GÖREVLİ HUKUKÇULAR 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’un ilk halinin 25. maddesine göre Uyuşmazlık Mahkemesi, Danıştaydan gelen üç üye, Yargıtaydan gelen üç üye ile bunların seçtiği iki asıl üye ve iki yedek üyeden oluşmaktaydı. Adalet Bakanı ise Mahkemenin doğal üyesi ve aynı zamanda başkanı idi. Ayrıca üyeler kendi aralarından gizli oyla bir Başkanvekili seçerdi ve bu seçim Danıştay ve Yargıtay üyeleri arasında dönüşümlü şekilde başkanvekilliği yürütülecek şekilde yapılırdı. A. Üyelerin Seçimi 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’un 16 Şubat 2015 tarihli Kanun ile değiştirilen ve 1 Nisan 2015 tarihinde yürürlüğe giren maddelerinde9 de Mahkemenin her iki yargı düzeninin eşit temsili esasına dayalı oluşumu devam ettirilmiş, ancak üyelerin seçim usulünde kısmi bazı değişiklikler yapılmıştır. Şöyle ki yeni sistemde dört üye idari yargıdan, dört üye ise adli yargıdan gelmektedir. İdari yargıdan gelen üyeler Danıştay Genel Kurulu tarafından daimi nitelikte görev yapan kendi üyeleri arasından seçilir. Adli yargıdan gelen üyeler ise Yargıtay hiyerarşisi dışında bulunan hâkimlerin yine Yargıtayın hiyerarşisi dışından seçtikleri hâkimlerdir. İki yedek üyeden biri Danıştay Genel Kurulu tarafından biraz daha genişletilmiş bir aday kümesi arasından diğeri ise Yargıtaydan görev yapan hâkimlerin oluşturduğu kurul tarafından yine genişletilmiş bir aday kümesi arasından seçilir (md. 1)10. Kanun’un önceki ve şimdiki metnini karşılaştırdığımızda şu hususlar dikkati çekmektedir: her iki düzenlemede de Mahkemenin tamamen eşitlikçi bir şekilde oluşturulduğu görülmektedir. Ancak önceki düzenlemeye göre bir farklılık olarak, Danıştay ve Yargıtaydan gelen üyelerin (her birinden üçer üye) oluşturduğu Kurulun diğer iki asıl üyeyi seçme esasından vazgeçilmiştir. Aslında önceki düzenleme bir kimsenin adli veya idari yargı düzeninde yer almaksızın da seçilebileceği izlenimimi doğurmaktaydı. Oysa yeni sistemde tercih ele alınan uyuşmazlıkların niteliği gözetilerek Mahkemenin tamamen meslekten hâkimlerden oluşması yönünde olmuştur. Zaten önceki dönemde uygulamada iki üyenin her bir Yüksek Mahkemeyi temsilen birer kişi ge9 Kanuna uygulanmasını göstermek üzere hazırlanan 27 Şubat 2015 tarihli ve 2015-233 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi ve bekletici meselelere ilişkin KHK’nın 50. maddesinde Kanun’un hükümlerinin, küçük bir istisna haricinde, 1 Nisan 2015 tarihinde yürürlüğe gireceği ifade edilmiştir. 10 Kanun metnine atıflarda sadece 24 Mayıs 1872 tarihli Kanunun 16 Şubat 2015 tarihli Kanun ile değiştirilmiş maddesi belirtilerek geçilmesi uygun görülmüştür. Eğer anılan Kanun dışında başka kanunlara atıf söz konusu ise ve KHK maddelerine atıflar varsa bunun ayrıca belirtilmiştir. 132 lecek şekilde seçilmekteydi11. Böylece mevcut yöntemde asıl üyelerin tamamı aralarında seçim yönünden bir farklılık gözetilmeksizin aynı usulle göreve gelmektedir. Öte yandan yedek üyelerin seçimi konusunda da bir değişiklik yapılmış, eski sistemde ilk seçilen altı üyenin yedek üyeleri seçmesi usulünden vazgeçilerek bunların da bizzat Yargıtay ve Danıştay üyeleri tarafından seçilmesi esası benimsenmiştir. Ancak seçilebilecek üyeler, biraz daha genişletilmiş bir üye kümesinden gelmektedir. Ayrıca Mahkeme üyeleri arasında artık tabi üye bulunmamaktadır ve bütün üyeler seçimle iş başına gelmektedir. Adalet Bakanı Mahkeme heyetinden tamamen çıkarılmıştır. Yeni düzenlemeyle, üyelerin her üç yılda bir yenilenmesi konusunda bir değişiklik yapılmamış, ancak her üyenin sadece iki dönem görev yapabilmesi kurala bağlanmıştır (md. 2). B. Başkanın Seçimi Uyuşmazlık Mahkemesinin asıl üyeleri (8 üye) kendi aralarından üç yıllık bir süre için oy çokluğu ve gizli oyla bir başkan seçerler. Başkan Yargıtay ve Danıştaydan alternatifli olarak seçilir (md. 3). Burada dikkati çeken ilk değişiklik Başkanın belirlenmesi usulündedir. Adalet Bakanının kurulun tabi üyesi ve başkanı olması ilkesi terk edilmiştir. Mahkeme Başkanının, Adalet Bakanı olması kökenini, adli ve idari yargı düzenlerinin ayrılması sonucunu doğuran tarihsel süreçte bulmaktadır. Fransız İhtilali sonrasında adli yargının müdahalelerine karşı İdarenin korunması fikri bunda esaslı bir rol oynamıştır. Başlangıçta idarenin denetiminin bir yargı organı tarafından yapılması dahi kabul edilmiyor, Danıştay bir istişare organı olarak salt görüş bildiriyor ve görüşleri de idarenin onayı ile ancak bağlayıcılık kazanıyordu. Dolayısıyla Adalet Bakanının Mahkemede başkan olarak yer alması bu anlamda erklerin birbirine karışmasını ve yargısal faaliyetlere yürütmenin müdahalesini ifade etmekteydi. Şimdiye kadar Adalet Bakanı özellikle oyların dağılımında eşitlik olduğu hallerde on bir defa toplantıya katılmıştır. Bakanın katıldığı, Jean Dufaure, ilk toplantıda da Mahkeme “Blanco”12 11 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 5 12 Uyuşmazlık Mahkemesi 8 Şubat 1873 tarihli Blanco kararı ile kamu hizmeti nedeniyle verilen zararlardan devletin sorumluluğunu kabul etmiş ve bu konudaki davaların idari yargıda görüleceğini belirtmiştir. Bkz., http://www. tribunal-conflits.fr/decisions-quelques-grands-arrets.html (25/5/2015) 133 kararı vermiş ve bu karar idarenin sorumluluğunun temelini oluşturmuştur13. Ayrıca Adalet Bakanı, çalışma grubunun faaliyet alanı ve ona yön verecek ilkeleri belirttiği görevlendirme yazısında bu hususa açık bir şekilde vurgu yapmış, günümüzde yargının daha güçlü bir şekilde meşruiyetinin ancak yargı kurumları yönünden kuvvetler ayrılığı ilkesinin modern anlayışının hayata geçirilmesi ile mümkün olduğunu belirtmiştir: “Bu açıdan özellikle yargısal fonksiyonun yerine getirilmesine yürütme organının müdahale etmemesi” gerekir. Anayasa, mahkemelerin bağımsızlığını garanti etmektedir, “fakat 24-31 Mayıs 1872 tarihli Kanun’un 25. maddesi Adalet Bakanını onun başkanı olarak öngörmektedir”. Oysa bu “durum günümüzde Avrupa ve Fransa’da geçerli olan hukuk devletinin modern gereklilikleri ile uyumsuz görünmektedir”14. Bu değişikliğin Bakanın Mahkeme toplantılarına katılmadığı ve kararlar üzerinde etkili olduğuna dair keskin tartışmaların olmadığı bir dönemde yapıldığı ifade edilebilir15. Çalışma Grubu Raporunda16 bu konuda iki argüman ileriye sürülmüştür17. İlk olarak uygulamada Bakanın toplantıya katılması sadece müzakereler neticesinde yapılan oylamada eşitlik olması halinde söz konusuydu. Bununla birlikte bu durum dahi yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinin Sözleşme ve Anayasa’dan kaynaklanan gerekliliklerine aykırılığı ortadan kaldırmamaktaydı: “Bu açıdan (Bakanın toplantılara katılımı) sadece geçmişten miras kalan ama sürdürülemeyecek bir anormallik olarak görülebilir.” Özellikle bu durumun Sözleşme’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı açısından sorunlu olduğu ifade edilmektedir. İkinci olarak özellikle bakanın katılması ve başkanlık etmesi hükümetin bir üyesi ile ilgili bir uyuşmazlıkta görevli yargı organını belirlemek için ya da Avrupa Birliği veya uluslar arası bir sözleşme ile hükümet kaynaklı bir metnin uyumu hususunda bir karar almak zorunda kaldığında alınan kararın siyasi olarak yorumlanması riskini taşımaktaydı. Nitekim 1997 yılında 13Bkz., http://www.presentation.lexbase.fr/sites/default/files/actualites/fichiers/quel_role_pour_le_tribunal_des_ conflits_au_xxieme_siecle.pdf (25/5/2015) 14 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 15-16 15 Yasama Meclisleri önündeki tartışmalarda ve kamuoyunda bu konuda bir uzlaşma olduğu ifade edilmektedir. Özellikle 1997 yılında yaşanan olayların bunda etkisi olduğu da belirtilmektedir. Bkz., http://www.lepetitjuriste.fr/ droit-administratif/la-paisible-reforme-du-tribunal-des-conflits (25/5/2015) 16Bkz., http://www.presentation.lexbase.fr/sites/default/files/actualites/fichiers/quel_role_pour_le_tribunal_des_ conflits_au_xxieme_siecle.pdf (25/5/2015) 17 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 4 134 dönemin Adalet Bakanının yabancılarla alakalı bir dosyada Uyuşmazlık Mahkemesi toplantısına katılması kurumsal bir krize neden olmuş ve yargısal müzakerelere politik müdahale, Mahkeme üyelerinden birinin, dosyanın raportörü üyenin18, istifasına yol açmıştır. Kaldı ki bu olayın ardından Mahkeme üyeleri, Bakanın katılımını gerektirmeyecek şekilde davaları görmeye çalışmışlardır19. Başkanın seçimine yedek üyelerin katılmadığını da ayrıca belirtmek gerekir. Öte yandan uygulamada bakanın Mahkemeye başkanlık etmesi sembolik nitelikte olduğundan kurumda başkana ait görevler önceki dönemde başkan yardımcısı tarafından yerine getirilmekteydi. Yeni düzenlemeyle getirilen aslında daha önceki başkan yardımcısının başkan olarak seçilmesidir. O dönemde başkan yardımcısının seçilmesindeki usul, yeni dönemde aynı şekilde başkanın seçimi için öngörülmüştür. Dolayısıyla yeni sistemde üyeler kendi aralarından gizli oyla bir başkan seçmektedir ve başkanlığın Danıştay ve Yargıtay üyeleri arasında dönüşümlü şekilde yerine getirilmesi sağlanmalıdır. Son olarak yeni düzenleme, başkanın görevinin başında olmaması ya da görevinden sağlık, ölüm vb. nedenlerle erken ayrılmak durumunda kalması halinde başkanlık görevinin nasıl ve ne şekilde yürütüleceğini de düzenlemektedir. Başkanın herhangi bir nedenle geçici olarak görevinin başında olamaması halinde Mahkemeye başkan ile aynı yargı kolundan gelen üyelerden en kıdemlisi başkanlık eder. Eğer başkanın görevinin süresinden önce tamamıyla sona ermesi söz konusu ise ilk önce Mahkemeye yeni üye seçimi yapılır ve ayrılan başkanın geldiği yargı düzeninden gelen üyelerden biri olacak olağan seçim usulü izlenerek kalan görev süresini tamamlamak üzere yeni başkan seçilir (md. 3). 18 Anılan raportör-üye, Yargıtay üyeleri arasından Mahkemeye gelmiş, istifasının ardından Yargıtay Başkanına bir mektup yazmış ve bu mektup da günlük bir gazetede yayınlanmıştır. Üye, burada özellikle görevdeki bir bakanın -ki bunun uyuşmazlığın temelinde olan kanunu kabul eden parlamenterlerden biri olabileceği- yargısal bir organın başkanlığını yapmasının tutuk adalet sisteminin bir kalıntısı olduğunu, oyların eşitliği halinde çözüm için başka bir yolun bulunması gerektiğini belirtilmiş ve öneri olarak da Anayasa Konseyi Başkanının oyların eşitliği halinde toplantıya başkanlık etmesini dile getirmiştir. Bkz.; http://www.droitpublic.net/spip.php?article4942 (25/5/2015) 19Bkz., http://www.presentation.lexbase.fr/sites/default/files/actualites/fichiers/quel_role_pour_le_tribunal_des_ conflits_au_xxieme_siecle.pdf (25/5/2015) 135 C. Oyların Eşitliği Halinde Sorunun Çözümü20 Mahkemenin her iki yargı kolundan gelen eşit sayıda üyeden oluşması (dörder üye) ve Adalet Bakanının da Mahkeme oluşumundan çıkarılması, oyların eşitliği halinde21 nasıl hareket edileceği hususunu tartışmaya açmıştır. Çalışma Grubu Raporunda, bu durumun Mahkemenin 140 yıllık uygulamasında sadece on bir defa meydana geldiği ve sorunun Adalet Bakanının katılımı ile çözümlendiğini belirtmiş ve çözüm üzerinde durulmuştur22. Çalışma Grubu, bu hususa ilişkin birçok alternatifi tartıştıktan sonra (kura usulü, başkanın oyunun belirleyici olması, heyete sadece bir yeni üyenin dâhil olması vb.) mevcut Kanun’un 6. maddesinde öngörülen düzenlemede karar kılmıştır. Buna göre, oyların eşitliği halinde ikinci bir müzakere daha yapılır. Bu husus, KHK’nın 13. maddesinde açıkça düzenlenmiştir: “Oyların eşit dağılımı halinde, Başkan Uyuşmazlık Mahkemesini aynı heyetle bir sonraki gündemde konuyu yeniden müzakere etmek üzere toplar”. Bu müzakerenin ardından da bir netice alınamamışsa genişletilmiş heyetin toplanmasının yolu açılmış olur. Genişletilmiş heyetten kasıt yedek üyelerin toplantıya dâhil olması değildir. Yedek üyelerin işlevi her halükarda müzakere katılamayan üyenin boşluğunu doldurmaktır. Genişletilmiş heyet, olağan üyelerin seçimi esnasında Kanun’un 2. maddesinde belirtilen seçim usulü izlenerek seçilen her iki yargı düzeninden iki olmak üzere dört üyenin daha heyete katılması ile oluşur. Bu üyelerden ikisi Danıştayda daimi nitelikte görev yapan üyeler arasından diğer ikisi ise Yargıtay hiyerarşisi dışındaki hâkimlerden seçilir. Yedek üyelerin katılımına ilişkin belirtilen ilkeler, genişletilmiş Mahkeme Heyeti için de geçerlidir. Mahkeme ancak bütün asıl üyeleri mevcut ise toplanır, eğer asıl üyeler hazır bulunamıyorsa bu eksiklik yedek üyelerden tamamlanarak toplanılır. Genişletilmiş heyet toplantısının yapılması usulü, KHK ile düzenlenmiştir. Başkan olağan heyetle yapılan ikinci toplantının ardından da oyların eşitliği halinde, müzakerelerin yeniden 20 Bkz., http://www.droitpublic.net/spip.php?article4942 (25/5/2015) 21 Mevcut düzenlemeye göre Mahkeme bütün üyelerinin katılımı (md. 6) ile toplanmakta ve beş üyenin aynı yönde oy kullanması ile de karar alabilmektedir (md. 5). 22 Ayrıca bkz., http://www.droitpublic.net/spip.php?article4942 (25/5/2015) 136 yapılması kararını alır ve dosyayı bir sonraki gündeme erteler. Bu gündem, Kanun’un 6. maddesinde öngörülen genişletilmiş heyetin toplantısıdır. Mahkeme sekretaryası da davanın taraflarını ve ilgili bakanlığı durumdan haberdar eder ve isterler ise yeniden görüşlerini Mahkemeye sunabileceklerini belirtir (KHK, md. 16). Çalışma Grubu Raporunda23, Uyuşmazlık Mahkemesinin her iki Yüksek Mahkemeden gelen eşit sayıda üyeden oluşması ilkesinden ayrılmamak gerektiği değerlendirilmiştir. Çünkü Rapora göre Mahkemenin işlevi ve niteliği bunu gerektirmektedir. İncelenen konunun mahiyeti de heyete katılacak kişilerin kurul halinde çalışma kültürünün olmasını, kamu hukuku ve özel hukuk alanında uzman olmalarını gerektirir. Ayrıca Çalışma Grubu, heyetin eşitlikçi yapısının dönemsel olarak bozulmasının Mahkemenin işleyişini sekteye uğratacağı inancını ifade etmektedir. Çalışma Grubu üyeleri, genişletilmiş heyette de eşitlikçi yapı nedeniyle sorunlar çıkacağı görüşünü kabul edilebilir bir itiraz olarak görmemektedir24. Çünkü genişletilmiş heyet, ilk heyetin aynısı değildir ve dört yeni üyenin katılımı esaslı bir değişiklik olarak kabul edilmelidir. Karar, yeni bir müzakere neticesinde alınacaktır. Raportör ve hükümet komiseri (kanun sözcüsü veya savcı) heyet için önceki müzakerelerden hareketle daha zenginleştirilmiş bir rapor ve görüş hazırlayacaklardır. Taraf avukatlarının yeni dava sürecinde alacakları tutumlarda farklı olacaktır. Davanın mahkemesiz bırakılamayacağı gerçeği de yeni heyeti bir karar vermeye zorlayacaktır. Yargılamada bir sonuca varılamamasının meslek etik ilkeleriyle bağdaşmazlığı da heyeti, bu tıkanmanın aşılması yönünde oy kullanmaya itecektir25. D. Raportör-Üyeler26 ile Savcılar ya da Kanun Sözcüleri Fransız sisteminde yüksek yargı organları önünde raportörlük görevi bizzat üyeler tarafından yerine getirilir. Dava dosyasının Mahkeme sekretaryası tarafından tekemmül ettirilmesinin ardından Başkan tarafından dosya bir raportöre verilir (KHK, md. 8). Raportör kendi görüşünü 23 24 25 26 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 7 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 8 Bu değerlendirmelerin eleştirisi için bkz., http://www.droitpublic.net/spip.php?article4942 Raportör kavramı, dosyanın incelenmesinden sorumlu hâkimi ifade etmektedir. ilke olarak raportör, bir karar veya hüküm taslağı ve açıklayıcı bir not kaleme alır. Ayrıca o raporunu yazdığı dosyaların karara bağlandığı toplantılara katılır ve orada oy hakkı bulunmaktadır. Bkz., http://www.conseil-etat.fr/Les-Services/Glossaire (21/5/2015) 137 katmaksızın davaya ilişkin olay ve olguları, tarafların görüşlerini müzakere öncesinde Heyete sunmakla görevlidir (KHK, md. 10). Ayrıca Uyuşmazlık Mahkemesine çalışmalarında hukuki destek vermek amacıyla savcı ya da kanun sözcüsü (rapporteur public) olarak adlandırabileceğimiz hukukçular istihdam edilmektedir. Savcı ya da kanun sözcüsü, Mahkeme önündeki dosyaların içerdiği sorunlar hakkında tam bir bağımsızlık içinde görüşünü sunmakla görevlendirilmiştir ve bu görüş kamuya açıklanır (md. 4). Savcı ya da kanun sözcüleri, dört tanedir ve bunların dağılımında yine yargı kolları arasında eşitlik ilkesi gözetilmiştir: İki kanun sözcüsü Danıştay Genel Kurulu tarafından Danıştay savcıları (rapporteur public) arasından, iki kanun sözcüsü ise Yargıtay Başsavcılığı hiyerarşisi içinde yer almayan savcıların oluşturduğu genel kurul tarafından Yargıtay Başsavcılığı mensupları arasından seçilmektedir. Savcı ya da kanun sözcülerinin görev süresinin de üyeler gibi üç yıl olması ilkesi benimsenmiştir (md. 4). Çalışma Grubu Raporunda bu konuda önerilen hususlardan ikisinin Kanun tarafından benimsendiği görülmektedir: savcıların seçim usulü ve görev süreleri. Ancak Çalışma Grubu üyelerin adlandırılması hususunda eski kavramın kullanılması yönünde görüş bildirmiştir27: hükümet komiseri (commissaire du gouvernement)28. Bu ifadenin aslında Uyuşmazlık Mahkemesinin kendine özgü durumunu ortaya koyduğunu, çünkü benzer işlevi yerine getiren kişilerin Danıştayda artık hükümet komiseri olarak değil de savcı (rapporteur public) olarak adlandırıldığı belirtilmiştir. Yargıtay da ise bu işlevi yerine getirenlere savcı (avocat général) adı verilmektedir. Raporda hükümet komiseri ifadesinin ortaya çıkarabileceği anlam karışıklığı da görevinin ne olduğunu tam olarak Kanun’da belirterek gidermeye çalışılmıştır: tam bir bağımsızlık içinde görüşünü sunmak. E. Mahkemenin Sekretaryası Uyuşmazlık Mahkemesinin bağımsız bir sekretaryası bulunmamaktadır. Çünkü KHK’nın 2. maddesine göre sekretarya hizmetleri Danıştay dava daireleri sekretaryası tarafından yürütül27 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 5-6 28 Bu konuda Yasama Meclislerinde yaşanan tartışmalar için bkz., http://www.droitpublic.net/spip.php?article4942 (25/5/2015) 138 mektedir. Gündemlere ilişkin sekretarya hizmetleri ise dava daireleri sekretaryası ya da Başkanın onayı ile onun görevlendirdiği Danıştay dava dairelerinden birinin sekretaryası tarafından yerine getirilir. Sekretaryanın birincil görevi Mahkemeye yapılan başvurularda dosyalarının tekemmül ettirilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasını temin etmektir. Dosyaların kaydının yapılması, dosyalar hakkında tarafların görüşlerinin alınması ve duruşmalarla ilgili tarafların bilgilendirilmesi bunlar arasında yer alır (KHK, md. 4). Ayrıca kararın ilgililere tebliği hususu da sekretaryaya aittir (KHK, md. 13). Sekretaryanın yargısal faaliyetleri yanında Mahkemenin idari işlerini de takip etmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Neticede Mahkemenin oluşumuna ilişkin yapılan değişikliklerde temel kaygının yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı temelinde düzenlemeler yapılması ve her iki yargı düzeninin eşit bir şekilde Mahkeme kompozisyonunda yer alması olduğu söylenebilir. II. YARGILAMA USULÜ VE KARARLARI Reform çalışmasının vatandaşa daha yakın, daha etkili, hızlı ve erişilebilir bir yargı organı temin etmek ve “usule ilişkin hükümlerin modernizasyonunu” konusunda ilerlemeler sağlamak olduğu Adalet Bakanı tarafından ifade edilmişti29. Çalışma Grubu Raporunda ise Mahkemenin, kişileri haklarının daha etkin korunması için yönlendirdiğini, dolayısıyla kuruluş, işleyiş ve yargılama usulünün muğlâk ifadelere, karmaşık ve arkaik düzenlemelere konu olmaması gerektiği ifade edilmiştir30. Mahkemenin yargılama usulüne ilişkin kuralların Kanun ve daha çok ise KHK’da bulunduğunu belirtmek gerekir. Bu nedenle konu hakkında her iki metni birlikte ele alarak değerlendirme yapılması gerekmektedir. A. Yargılama Usulü Mahkeme önünde, yazılı yargılama usulünün uygulandığı KHK’nın 3. maddesinde belirtilmiştir. 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’un değişiklik sonrası 7. maddesi yargılama usulüne ilişkin 29 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 15-16 30 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 13 139 temel ilkeleri belirtmiştir: “Mahkemenin görüşmeleri, çelişmeli usule göre yürütülen bir incelemenin ardından dosyanın tekemmülü sonrasında aleni olarak yapılır”. Böylece Kanun, Mahkemenin dosyanın tekemmül ettirilmesi ve incelenmesi aşamalarında özellikle dikkat edilmesi gereken ve KHK’nın da esas alması gereken ilkeler belirtmiştir. Çelişmeli yargılama ilkesi ve yargılamanın aleniyeti ilkesi. Bir de bunlara getirilen hükümlere sinmiş olan yargılamanın makul sürede bitirilmesini eklemek gerekir. Zaten KHK ile bu hususlar ayrıntılı bir şekilde kurala bağlanmıştır. 1. Dosyanın Tekemmül Ettirilmesi Dosyanın Mahkeme sekretaryası tarafından kaydının yapılmasının ardından, sekretarya tarafından davanın tarafları ve ilgili bakanlık bir aylık süre içinde görüşünü bildirmeye davet edilir. Öte yandan esasa ilişkin kararlar arasındaki çelişki nedeniyle yapılan (hüküm uyuşmazlığına ilişkin) başvurularda ve yargılama süresinin uzunluğu nedeniyle açılan tazminat davalarında bu süre iki ay olarak uygulanır. İşin ehemmiyeti ve aciliyeti gerektirdiğinde Mahkeme Başkanı tarafından yukarıda belirtilen sürelerin daha da kısaltılması mümkün olabilmektedir (KHK, md. 4). Ayrıca Başkan tarafından, başvuru hakkında düşme kararı, karar verilmesine yer olmadığı kararı, açıkça kabul edilemezlikten ret kararı, maddi hataların düzeltilmesi kararı verildiği hallerde ve başvurunun çözümünün açık olduğunun tespiti halinde dosya hakkında bu süre ve usul işlemleri gerekmeksizin karar verilmektedir (KHK, md. 4). Mahkemeye sekretaryasına bizzat teslim edilen ya da gönderilen görüşler, sekretarya tarafından ilgili taraflara ve bakanlıklara bildirilir. Ayrıca Mahkeme sekretaryasında bulunan dava dosyasındaki bilgi ve belgelere taraflar, avukatları aracılığıyla; ilgili bakanlık veya bu amaçla yetkilendirilmiş kamu görevlisine şahsen erişim imkânı tanınmıştır (KHK, md. 7) Dosyanın belirtilen işlemlerinin tamamlanmasının ardından Başkan dosyanın görüşüleceği gündemi ve dosyanın raportörünü belirler. Dosya gündeme yazıldığında taraflar ve ilgili bakanlıklar, toplantıdan en az beş gün önce bundan haberdar edilir (KHK, md. 8). Raportörün incelemesinin ardından dosya Başkan tarafından belirlenen savcıya (kanun sözcüsüne) iletilir. Her dosyanın savcısı belirlenirken savcının dosyanın raportörünün geldiği yargı kolundan olmamasına dikkat edilir. Başka bir anlatımla, raportör ve savcının her ikisinin de adli yargıdan veya 140 idari yargıdan olması kabul edilemez (KHK, md. 9). KHK’nın 5. maddesinde ayrıca daha önce içtihatla gelişen bir husus da kurala bağlanmıştır: Dosyanın karara bağlanmasında menfaati olan kişiler -ki bunu ispat etmek durumundadırlarMahkeme önündeki davaya müdahil olabilirler. 2. Tarafların Temsili Taraflar Mahkeme önünde ancak Yargıtay ve Danıştayda davalara bakma yetkisine sahip bir avukat tarafından temsil edilebilirler. Devlet ise Mahkeme önünde bir avukatla temsil edilme (ministère d’avocat)31 yükümlülüğünden muaf tutulmuştur. Eğer devlet tüzel kişiliği Yargıtay ve Danıştayda temsile yetkili bir avukat ile temsil edinilmiyorsa onun adına sunulan görüşlerin ilgili bakan veya bu amaçla yetkilendirilmiş bir kamu görevlisi tarafından imzalanmış olması aranır. Devlet tüzel kişiliği, ilgili kamu idaresinin bağlı olduğu bakanlık tarafından Mahkeme önünde temsil edilir (KHK, md. 5). 3. Dosyanın Görüşülmesi KHK’nın 1. maddesine göre ise Mahkemenin toplantılarını belirleme yetkisi Başkana verilmiştir ve başkan her adli yıl için Mahkemenin toplantı günlerini ve gündemini belirler. Her dosyanın hangi gündemde görüşüleceğinin belirlenmesi de başkana aittir. Ayrıca Mahkeme sekretaryası tarafından duruşma gününün ilgililere bildirilmesi de sağlanır. Duruşmada ilk olarak raportör dosyaya ilişkin olgu ve olayları, ilgili bakanlıkların ve tarafların görüşlerini kendi değerlendirmelerini katmaksızın sunar. Raporun sunumunun ardından tarafların avukatları sözlü olarak görüşlerini iletirler. Daha sonra ise kanun sözcüsü ya da savcının dosyaya ilişkin değerlendirmeleri dinlenir. Savcının müdahalesinin ardından eğer isterlerse taraflar çok kısa sözlü açıklamalarda bulunabilirler (KHK, md. 10). Duruşmanın düzeninden başkan sorumludur ve onun bu konudaki isteklerinin hemen yerine getirilmesi gerekir (KHK, md. 11). Kanun, 8. maddesinde “Hâkimlerin dosya hakkında alınacak karara ilişkin müzakereleri gizli olarak yapılır” hükmünü getirmiştir. 31 Bu kavram yargı makamları önünde ilgililerin bir avukatla temsil edilmelerini ifade etmektedir. 141 B. Kararlar Genişletilmiş heyet toplantısına ilişkin özel hükümler saklı kalmak üzere, UM, ancak üyelerin tamamı hazır olduğunda toplanabilir. Üyelerden, mazeretli ve izinli olan veya başka bir sebeple bulunmayanların yerine yedek üyeler toplantıya katılır ve toplantı nisabına bu şekilde ulaşılır (md. 6). UM, en az beş üyesi aynı yönde görüş bildirdiğinde karar alabilir (md. 5). Mahkeme kararını “Fransız Halkı” adına alır, kararlar gerekçeli olarak verilir ve müzakereye katılan üyelerin adları karara yazılır (md. 9). Karar metninde bulunması gerekenler KHK’nın 12. maddesinde daha ayrıntılı olarak ifade edilmiştir. Kararların başında “Fransız Halkı Adına, Uyuşmazlık Mahkemesi” ifadesi yer alır. Karar, ayrıca tarafların ve ilgili bakanlığın adlarını, onların görüşlerinin analizini, Mahkemenin kararını verirken dayandığı kurallar (visa)32 ile dosyanın incelemesinde uyguladığı hükümleri içerir. Kararda aynı zamanda raportör, savcı ve eğer taraflar avukatla temsil edilmişse onların dinlendiği de belirtilir. Kararın orijinal, asıl metni ise (minute)33 başkan, raportör ve sekreter tarafından imzalanır. Kararın açıklanması ise açık duruşmada yapılır (md. 9). Kararlar Mahkeme sekretaryası tarafından taraflara, ilgili bakanlığa, ilgili yargı makamlarına ve eğer davanın niteliği gerektiriyorsa uyuşmazlığı çıkaran devlet temsilcisine iletilir (KHK, md. 13). Mahkemenin kararları idari ve yargı kolları içinde yer alan bütün mahkemeler için bağlayıcıdır (md. 11). Mahkeme kararlarına karşı itiraz yolu öngörülmemiştir. Ancak bu kararlar tavzih veya yorum başvurusuna konu olabilirler. Bu husus aslında daha önceleri Mahkeme içtihadı yerleşmiş ve bu yönde yapılan talepler Mahkeme tarafından karşılanmıştır. Dolayısıyla yeni düzenlemelerle, tavzih ve yorum başvuruları bir kurala bağlanmış olmaktadır. Öte yandan daha önce var olan bir diğer kural ise KHK’nın 14. maddesinde aynen korunmuştur: Kararlara karşı üçüncü kişiler 32“Visa” bir yargı kararının bir bölümünü ifade eder ki orada hâkim, kararını verirken atıfta bulunduğu referans kanun metinlerini veya düzenleyici işlemleri ifade eder. “Visa” genellikle referans kuralların belirtilmesinden önce kullanılan “Vu…” kelimesinden anlaşılır. Bkz., http://www.dictionnaire-juridique.com/definition/visa.php (21/5/2015) 33 “Minute” bir yargı makamından çıkan belgenin orijinaline verilen isimdir. İlke olarak sadece bu asıl belge, hakim ve yazı işleri müdürü tarafından imzalanır. Bkz., http://www.dictionnaire-juridique.com/definition/minute.php (21/5/2015) 142 tarafından (une tierce opposition)34 başvuru yapılamaz. Bunun tek istisnası ise Mahkemenin önüne gelen işin esası hakkında karar verdiği durumlardır. C. Karar Sürecinin Hızlandırılması Eğer Mahkemeye getirilen davanın çözümü çok açık ise, başkan, kendisinin geldiği yargı kolundan olmayan, başka bir anlatımla diğer yargı kolunu temsilen Mahkemede görev yapan, en kıdemli üye ile birlikte Danıştayın incelemesinden geçen KHK’da (décret) belirtilen hallerde bir kararname (ordonnance) ile uyuşmazlığı karara bağlayabilir (md. 10). Böylece Mahkemenin önceki içtihadının görevli yargı düzenini net bir şekilde tayin ettiği ve sorunun çözümünde anılan içtihadın uygulanmasının açık olduğu durumlarda Mahkemede olağan karar usulünün işletilmesine gerek bulunmadığı ifade edilmiştir35. Öte yandan KHK’nın 17. maddesi de Başkana bazı dosyaları; heyete sunmadan diğer yargı kolundan gelen en kıdemli üye ile birlikte kararname ile karara bağlama imkânı vermektedir. Kararname ile bu şekilde; düşme, bir dosya hakkında karar verilmesine yer olmadığının tespiti, açıkça kabul edilemez nitelikteki başvuruların reddi ve verilen kararı etkileyen salt maddi hataların düzeltilmesi kararları alınabilmektedir. Bu kararlar için tarafların görüşlerinin de alınmasına da gerek duyulmamaktadır. Kanun’un 10. maddesinde Mahkemeye görev sorununun çözümünün açık olduğu hallerde benzer usulle yine kararname yoluyla karar alabilme imkânı verilmişti. Ancak bu durumda kararın alınmasından önce mutlaka tarafların görüşlerinin alınması esası kabul edilmiştir (KHK, md. 17). 34 Kendi haklarını savunmak açısından bir çıkarı olmasına rağmen davanın tarafı olmayan ya da o davada temsil edilmeyen kişiler, karara ilişkin sonucun yeniden görüşülmesini “tierce opposition” adı verilen usulü işleterek sağlayabilirler. Davada temsil edilmiş olanların ve bir başvuru veya istinaf talebi kabul edilebilir olanların bu nitelikteki başvuruları incelenmez. Aslında bu yol bir tür, olağanüstü bir yargılama usulüdür ve dosyanın hem hukuk hem de olay ve olgular açısından kararın eleştirdiği yönleri açısından yeniden görülmesinde çıkarı olan üçüncü bir kişiye tanınan bir haktır. Bkz., http://www.dictionnaire-juridique.com/definition/tierce-opposition.php (21/5/2015) 35Bkz.,http://actu.dalloz-etudiant.fr/a-la-une/article/point-sur-la-reforme-du-tribunal-des-conflits/h/ e6d1bfc5054b638aa92fe0231c0a2c54.html (25/5/2015) 143 III. MAHKEMENİN GÖREVLERİ36 Uyuşmazlık Mahkemesi 1848 Fransız Anayasası’nın 89. maddesi ile adli yargı ve idari otoriteler arasındaki görev uyuşmazlıklarını çözmek için kurulmuş, ancak Mahkemenin görevlerinde zaman içinde bir genişleme olmuştur. Mahkemenin görev uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde ilk kaygısı adli yargının idari otoritelerin alanına olası müdahalelerini önlemek olmakla beraber 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’un 26. maddesi ile birlikte Mahkeme idari yargının, adli yargının alanına müdahalelerine karşı da bir güvence haline de getirilmiştir37. Bu çerçevede 20 Nisan 1932 tarihli Kanun ile 25 Temmuz 1960 tarihli KHK önemlidir. Bahsedilen Kanun ile Mahkemenin yetkileri arasına esasa ilişkin kararlar arasındaki çelişkileri gidermek, hüküm uyuşmazlıklarını çözmek, yetkisi ilave edilmiştir. KHK ise usule ilişkin kurallarda bazı değişiklikler getirmiştir: Başvuru usulü olarak önleyici nitelikteki olumsuz (görev) uyuşmazlığını kabul etmiş, böylece ciddi zorluklar içeren görev uyuşmazlığı sorununu tespit ettiğinde Yargıtaya veya Danıştaya Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma imkânı getirilmiştir. Mahkeme 2015 yılında ciddi bir reforma tabi tutulmuştur. Bu anlamda 16 Şubat 2015 tarihli ve 2015-177 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle değiştirilen 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’a Mahkemeye yeni görevler veren, yargılama usulünü modern ilkelerle uyumlu kılan hükümler ilave edilmiştir. Reform sürecinde bazı yeni görevlerin de verilmesi tartışılmış fakat bundan vazgeçilmiştir. Mahkemenin görevlerini beş başlık altında toplamak mümkündür. Uyuşmazlık Mahkemesi olumlu (görev) uyuşmazlıklarını çözmekle görevlidir: Bu kamu idaresinin, illerde valilerin, adli yargıdaki bir mahkemenin baktığı davadaki yetkisine itiraz edebilmesidir (A). Mahkeme ayrıca yargısal makamlardan tarafından yapılan başvuru üzerine (görev) uyuşmazlıklarını çözmektedir. Bu başvuru da iki farklı şekilde yapılabilmektedir. İlki bir mahkeme açılan davada yargı düzeni sorunu nedeniyle görevsizlik kararı verdiğinde, başvurulan diğer yargı düzenindeki mahkeme de kendisinin görevsiz olduğu kanaatinde ise görev sorununun çözümü için dosyayı gerekçeli 36 Mahkemenin görev ve yetkileri anlatılırken mümkün olduğu Fransız hukukunda yapılan kavramlaştırmalar üzerinden gidilmiştir. Kavramlar her ne kadar bazen yakın anlamlar içerse de her ülkenin hukuk geçmişi kavramların içeriğinin farklı şekilde doldurulması sonucunu doğurabilmektedir. Dolayısıyla burada kullanılan kavramın Türk Uyuşmazlık Mahkemesi önünde kullanılan kavram ile tam örtüşmediği göz önünde bulundurulmalıdır. 37Bkz., http://www.presentation.lexbase.fr/sites/default/files/actualites/fichiers/quel_role_pour_le_tribunal_des_ conflits_au_xxieme_siecle.pdf (25/5/2015) 144 ve itirazı mümkün olmayan bir kararla Uyuşmazlık Mahkemesi önüne gönderir ve davadan Uyuşmazlık Mahkemesi kararına kadar el çeker. Diğeri ise bir davaya bakan mahkemenin, gerek doğrudan davaya bakması gerekse itirazen bakması halinde, davanın yetkiye ilişkin önemli bir zorluk içerdiğini ve bu dava dolayısıyla yargı kollarının ayrılığı meselesinin tartışılması gerektiğini değerlendirirse gerekçeli bir kararla görev meselesini Uyuşmazlık Mahkemesi önüne taşıyabilir (B). Olumsuz (görev) uyuşmazlığı ise tarafların yaptığı bir başvurudur ve her iki yargı düzenindeki mahkemeler kesin nitelikteki kararlarıyla aynı konu hakkında kendilerini yetkisiz görmüş fakat görev sorununu Uyuşmazlık Mahkemesi önüne taşımamışlardır. Bu halde ilgili taraflar görevli yargı yerinin belirlenmesi amacıyla Uyuşmazlık Mahkemesine başvurabilirler (C). Uyuşmazlık Mahkemesi, aynı konuda adli ve idari yargı düzenindeki mahkemeler önünde görülen davalarda kesinleşen kararlar arasındaki çelişki var ve bu adaletin tesisini engelliyorsa tarafların başvurusu üzerine hüküm uyuşmazlıklarını çözer (D). Uyuşmazlık Mahkemesine yeni verilen bir yetki ile de görev sorunu bağlamında makul sürede yargılanma hakkı şikâyetleri nedeniyle açılan tazminat davalarına bakma yolu açılmıştır (E). A. Olumlu (Görev) Uyuşmazlığı38 Başlangıçta Mahkemenin temel görevi, adli ve idari otoritelerin ayrılığı ilkesini kabul eden 16-24 Ağustos 1790 tarihli Kanun’un uygulanmasını gözetmek olarak ortaya çıkmıştır. Bu görev, yapılacak başvuru türlerinin de belirlenmesinde de etkili olmuştur. İlk olarak adli yargının (yargı otoritesinin) idari makamların alanına müdahalesini önlemek amacıyla öngörülen 1828 tarihli KHK ile düzenlenen bu usul, daha sonra adli yargının idari yargının alanına olası müdahalelerine karşı bir güvence olmuştur. Başlangıçtaki misyonuna bağlı olarak Mahkeme halen valiler tarafından idari makamların ve idari yargının görev alanını korumak amacıyla çıkarılan olumlu görev uyuşmazlıklarına bakmaktadır.39 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’un yeni halinin 12. maddesinde Mahkeme, illerde ve deniz aşırı birimlerde devleti temsile yetkili makamın Kanun’un 13. maddesinde belirtilen usule uygun olarak çıkardığı görev uyuşmazlıklarını çözmekle görevlendirilmiştir. Anılan maddede, illerde 38 Başvurunun Fransızca adlandırılmasında kullanılan ifadelerin daha iyi anlaşılması açısından her bir başlık altında parantez içinde açıklayıcı notlar eklenmiştir. 39Bkz., http://www.presentation.lexbase.fr/sites/default/files/actualites/fichiers/quel_role_pour_le_tribunal_des_ conflits_au_xxieme_siecle.pdf (25/5/2015) 145 ve deniz aşırı birimlerde devleti temsile yetkili makama, adli yargı mercileri önüne taşınan bir davanın veya bir bekletici meselenin çözümünün idari yargının görev alanına girdiğini düşünüyorsa, davaya bakan mahkemeden, idareye ait bir mesele olmasa dahi, kendisinin görev yönünden yetkisizliğine karar vermesini talep edebilme imkânı verilmiştir. Kanun ayrıca bu hususa ilişkin ayrıntıların KHK ile düzenleneceğini belirtmiş ve KHK’da bu konu 18 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmıştır. KHK’nın bu hususu düzenlerken yargılamanın çelişmeli yargılama ilkesine uygun şekilde ve sürecin, farklı aşamalarına ilişkin süreler belirleyerek, makul sürede sonlandırılması kaygısından hareket ettiği gözlemlenmektedir. KHK, uyuşmazlıkları çıkarmaya yetkili makamın illerde valiler, sınır aşırı topraklarda ve Yeni Kaledonya’da ise merkezi devletin oradaki temsilcileri olduğunu belirtmiştir (KHK, md. 31). Ayrıca talebin, adli yargı mahkemesince görev hususunun kesin hüküm oluşturan bir kararla sonuca bağlanmadığı müddetçe iletilebileceği hükmü de hukuki güvenlik ilkesinin korunmasına yöneliktir (KHK, md. 18). KHK diğer maddelerinde bu yolun işleyişini oldukça ayrıntılı şekilde düzenlemiştir: Yetkili makam, şartları oluştuğunda davaya bakmakta olan mahkeme kalemine gerekçeli şekilde yetkisizlik itirazını (déclinatoire de compétence) iletir. Başvurunun gerekçesizliği bir kabul edilemezlik sebebi olarak değerlendirilmektedir. Mahkeme kalemi, tarafları bu durum hakkında derhal haberdar eder ve talebin kendilerine tebliği tarihinden itibaren 15 (on beş) gün içinde görüşlerini bildirmeye davet eder. Mahkeme kalemi ayrıca durumu savcılık makamına (ministere public) da bildirir ve onu da belirtilen süre içinde görüşünü bildirmeye davet eder. Bu son görüşün kaleme ulaşmasının ardından kalem onu yetkili makama (valiye) ve taraflara iadeli taahhütlü bir mektupla bildirir. Aciliyet arz eden durumlarda bu paragrafta belirtilen süreler dava mahkemesi başkanı tarafından kısaltılabilir (KHK, md. 19). Mahkemenin, görüşlerin alınmasından sonra görevsizlik itirazı hakkında kendi yargılama usulüne göre en kısa sürede karar vermesi beklenir (KHK, md. 20). Mahkeme verdiği kararın bir örneğini, iadeli taahhütlü mektupla valiye ve taraflara gönderir, savcılık makamını bundan haberdar eder (KHK, md. 21). Şayet dava mahkemesi, görevsizlik talebini reddetmişse, vali kararın tebliğini izleyen on beş 146 gün içinde bir kararla olumlu (görev) uyuşmazlığı çıkarabilir. Şayet dava mahkemesi görevsizlik talebini kabul eder ve taraflardan biri buna karşı itirazda bulunursa, vali itiraz mahkemesi önünde yeni bir görevsizlik talebinde bulunabilir. Bu son talebin reddi halinde de ilk derece mahkemesi önündeki usul çerçevesinde uyuşmazlık çıkarabilir (KHK, md. 22). Valinin uyuşmazlık çıkarma kararı ya ilk derece mahkemesinin ya da itiraz mahkemesinin kararına yöneliktir ve valinin bu karar gerekçeli olmalıdır. Aksi durum anılan kararın kabul edilemezliğine yol açar (KHK, md. 23). Bu karara gerekli belgelerin de eklenmesi gerekir, bu şekilde hazırlanan karar ve ekleri imza karşılığında mahkeme kalemine teslim edilir (KHK, md. 24). Eğer uyuşmazlık çıkarma kararı 15 günlük süre içinde mahkeme kalemine verilmemişse, dava mahkemesi önünde uyuşmazlık çıkarılması mümkün değildir (KHK, md. 25). Belirtilen süre içinde valilik kararı mahkemeye ulaşırsa, mahkeme davaya bakmayı derhal durdurmalıdır (KHK, md. 26). Öte yandan dava mahkemesi, başvuru üzerine valilik kararı ve ona ilgi tutulan belgeleri, 15 gün boyunca kalemde tutar ve davanın tarafları veya avukatlarını başvurudan haberdar eder. Bu kişilere aynı süre içinde dosyayı inceleyebileceklerini ve görev sorununa ilişkin gözlemlerini destekleyici belgelerle birlikte dosyaya konulmak üzere sunabilecekleri bildirilir. Eğer sunulursa, bu görüş ve belgeler de dosyaya eklenir (KHK, md. 27). Bu şekilde tekemmülü ile birlikte dosya, Uyuşmazlık Mahkemesi sekretaryasına iletilmeye hazır hale gelmiştir. Önünde uyuşmazlık çıkarılan mahkeme; valiliğin uyuşmazlık çıkarılması talebini, valilikçe alınan uyuşmazlık çıkarılması kararını, savcılık görüşünü, talebin reddine dair mahkeme kararını, cumhuriyet savcılığının görüşünü ve tarafların görüşleri ile ilgili gördüğü belgeleri Uyuşmazlık Mahkemesi sekretaryasına iletir (KHK, md. 28). KHK’da Uyuşmazlık Mahkemesinin dosya hakkında ne kadar süre içinde karar vereceği de düzenlenmiştir. Mahkeme, dosyanın kendisine gelişinden itibaren en geç üç ay içinde kararını vermek durumundadır. Ancak başkan tarafından gerekli görülen hallerde ve oyların eşitliği nedeniyle müzakerelerin uzaması hallerinde bu süre en fazla iki aya kadar uzatılabilir (KHK, md. 29). 147 Eğer önündeki davayla alakalı uyuşmazlık çıkarılan mahkeme yukarıda belirtilen normalde üç aylık ve eğer gerekiyorsa ilave edilen iki aya kadar olan sürenin sonundan itibaren bir ay daha Uyuşmazlık Mahkemesinin kararını bekler, dolayısıyla önündeki uyuşmazlığa bakmaya devam edemez. Ancak bu sürelerin bitiminde de karar verilmemiş ise dava mahkemesi elindeki davanın yargılamasına kaldığı yerden devam eder (KHK, md. 30). Kanun ve KHK, uygulama ile gelişen ilkeleri de dikkate alınarak olumlu uyuşmazlığa ilişkin hükümleri daha özlü ve net bir şekilde ifade etmiştir. Bu açıdan yeni düzenlemelerin mevcut uygulama açısından bir farklılık getirmediği söylenebilir. Son olarak görev uyuşmazlığının cezai uyuşmazlıklar konusunda çıkarılamayacağı da yeni metinlerde ayrıca belirtilmiştir. Bunun dışındaki bütün konularda, hukuk yargılaması ile idari yargıdaki davalarda, uyuşmazlık çıkarmak mümkündür. Bunun tek istisnası ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 136. maddesinde öngörülen şahsi dava, medeni dava usulüdür40. B. Uyuşmazlığın Önlenmesi Usulleri Ya Da (Mahkemelerin) Başvuru(su) Üzerine (Görev) Uyuşmazlığı41 Kanun’un yürürlükteki halinin 12. maddesinde görev uyuşmazlığının iki farklı versiyonu daha düzenlenmiştir. İlki, adli ve idari yargı düzenindeki mahkemelerin aynı konuya ilişkin bir uyuşmazlığa bakmada karşılıklı olarak birbirilerini yetkili görmelerinden dolayı görevsizlik kararı vermeleri halinde ortaya çıkmaktadır (1). Diğeri ise adli veya idari yargı düzenindeki mahkemelerden birinin önündeki bir uyuşmazlıkta ortaya çıkan yetki sorununu doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesine göndermesi ile ortaya çıkmaktadır (2). Bu hususa ilişkin ayrıntılı hükümlerin tespiti görevi ise Bakanlar Kurulu tarafından Danıştayın görüşü alındıktan sonra çıkarılan KHK’ya bırakılmıştır. KHK ile de bu usuller 32 ila 36. maddeler arasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 40 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 10 41 Uyuşmazlık Mahkemesine ilişkin KHK’da bu başlık altında incelenen başvuru usulleri “Uyuşmazlığın Önlenmesi” usulleri olarak adlandırılmıştır. KHK’da Üçüncü Bölüm 32 ila 36. maddeler arasına bakılabilir. Ancak Uyuşmazlık Mahkemesinin resmi internet sitesinde aynı usuller “Başvuru Üzerine Uyuşmazlık” çıkarılan haller olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla her iki adın birlikte kullanılmasının ya da belirtilmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir. 148 1. Mahkemelerin Karşılıklı Olarak Kendisini Görevsiz Diğerini Görevli Görmesi Uyuşmazlığın önlenmesi usullerinden ilkinin şartlarını şu şekilde sıralanabilir: İlk olarak, bir mahkeme -ki onun adli veya idari yargı düzeni içinde yer almasının bir önemi yoktur- önündeki uyuşmazlığa bakmanın içinde bulunduğu yargı düzeninin görevinde olmadığını tespit etmelidir. İkinci olarak, bu tespite ilişkin karara karşı anılan yargı düzeninde hiçbir başvuru yolu kalmamış olmalıdır. Diğer bir ifadeyle göreve ilişkin husus artık kesinlik arz etmelidir. Üçüncü olarak, aynı uyuşmazlık hakkında önünde dava açılan diğer yargı kolundaki mahkemenin, uyuşmazlığa bakmanın ilk dava açılan, diğer yargı kolundaki, mahkemenin görev alanında olduğunu değerlendirmesi gerekir. Dördüncü olarak, uyuşmazlığın götürüldüğü ikinci mahkemenin bu şekilde ortaya çıkan görev sorunu hakkında karar vermek üzere dosyayı Uyuşmazlık Mahkemesine sevk etmesi gerekir. Dava mahkemesi, Uyuşmazlık Mahkemesine başvuru üzerine önündeki dosya hakkında karar vermeyi erteler (KHK, md. 32). Ayrıca mahkeme; kendi kararını, tarafların görüşlerini aynı zamanda gerekirse savcılığın görüşlerini Uyuşmazlık Mahkemesi sekretaryasına iletir (KHK, md. 33). Uyuşmazlık Mahkemesi yaptığı incelemede, dosyayı sevk kararını veren mahkemenin sevke konu dava veya soruna bakmakta görevli olmadığı sonucuna varırsa, bu dava ve soruna ilişkin olarak, dosyayı sevk eden mahkemenin ve aynı yargı kolundaki diğer mahkemelerin, yaptıkları usul işlemleri ve kararların tamamının geçersiz ve hiç doğmamış olduğunu ilan eder. Şayet dosyayı sev eden değil de diğer yargı düzenindeki mahkemenin aynı taraflar arasında, aynı uyuşmazlık ve soruna ilişkin haksız bir görevsizlik kararı verdiğine hükmederse, görev konusunu haksız olarak reddeden mahkemenin anılan kararını geçersiz ve hiç doğmamış ilan eder ve uyuşmazlığın veya sorunun çözümü için dosyayı bu mahkemeye gönderir (KHK, md. 34). Çalışma Grubu Raporunda uygulamada daha sıklıkla karşılaşılan bu usulde olumsuz görev uyuşmazlığının önlenmesi amacıyla Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma yükümlülüğü ikinci aşamada kendisine başvurulan mahkemeye düşmektedir. Bu uyuşmazlık türü açısından da bir değişiklik yapılmasının gerekmediği kanaatine varılmıştır. Ancak bu usul her ne kadar yararlı 149 olsa da uyuşmazlığın ancak ilk başvurulan yargı düzenindeki mahkeme önündeki başvuru yollarının tamamının kullanılmasından ve diğer yargı düzenindeki mahkemeye başvuru yapıldıktan sonra çıkarılabilmesinin uyuşmazlık çıkarma usulünü uzattığı değerlendirilmiştir. Bu nedenle, uyuşmazlığın önlenmesi usulünde yeni bir mekanizmanın devreye girmesi önerisinde bulunulmuştur42. 2. Mahkemelerin Görev Sorununu Doğrudan Göndermesi Uyuşmazlığın önlenmesi usulünde ancak görevsizlik kararının ardından diğer yargı koluna dava açıldığında görev sorununun Uyuşmazlık Mahkemesi önüne taşınabilmesinin süreci uzattığı değerlendirildiğinden daha kısa sürede sorunun Mahkeme önüne getirilebilmesi için yeni bir usul ihdas edilmiştir. Aslında bu usul sınırlı da olsa 25 Temmuz 1960 tarihli KHK’dan itibaren Uyuşmazlık Mahkemesi önünde uygulanma imkânı bulmuştu. Çünkü Danıştay ve Yargıtay, baktıkları davada göreve ilişkin ciddi ve zor bir sorunun olduğunu tespit ettiklerinde bunu Uyuşmazlık Mahkemesi önüne taşıyabilmekteydiler. Burada amaç, henüz görev uyuşmazlığı ortaya çıkmadan Yüksek Mahkemelere sorunu önceden UM önüne taşıyabilme ve kısa sürede görev sorununu çözme imkânı verilmesiydi43. Bu yetki, ilgili mahkemeler tarafından sıklıkla kullanılmış, özel hukuk ve kamu hukukunun iç içe geçtiği ve karmaşık bir bağlamda karşımıza çıktığı günümüzde oldukça yerinde bir uygulama olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle, reform önerisinde bahsedilen yetkinin esas mahkemelerindeki44 bütün davalarda uygulanabilmesinin yolunun açılması gerektiği ifade edilmiştir45. Bu yeni usulün şartlarını şu şekilde ortaya koyabilmek mümkündür: Adli ya da idari yargı düzenindeki bir mahkeme önünde açılan bir davanın veya mahkemenin başka şekilde bakmakta olduğu bir dosyanın bulunması gerekir. Anılan mahkeme tarafından önündeki somut davada görev sorununa ilişkin ciddi zorluklar 42 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 10 43Bkz.,http://actu.dalloz-etudiant.fr/a-la-une/article/point-sur-la-reforme-du-tribunal-des-conflits/h/ e6d1bfc5054b638aa92fe0231c0a2c54.html (25/5/2015) 44 Belirtmek gerekir ki her ne kadar reform önerisinde bu yetkinin her derecedeki esas mahkemelerine verilmesi gerektiği belirtilse de KHK’nın 35. maddesinde buna ilişkin bir belirleme yapılmamıştır. Üstelik anılan maddede bir mahkeme önünde açılan bir dava veya mahkemenin başka şekilde bakmakta olduğu bir dosyanın bulunması yeterli görülmüştür. 45 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 10 150 içeren ve yargı kolları ayrılığının tartışılmasını gerektiren bir hususun tespit edilmiş olması gerekir. Bunun üzerine dava mahkemesi herhangi bir itiraza tabi olmayan gerekçeli bir kararla görev konusunda karar vermek üzere dosyayı UM’ye gönderebilir. Ayrıca dava mahkemesi sevk kararına tarafların görüş veya değerlendirmelerini de eklemelidir. Bu mahkeme, sevk üzerine önündeki dosya hakkında karar vermeyi de erteler (KHK, md. 34). Bu usulle görev sorununun daha başlangıçta tespiti ve davanın esasının incelenmesinde yaşanabilecek gecikmeler engellemek istenmiştir. Bu usulde verilen UM kararlarını istişarî nitelikte bir karar olarak değerlendirmemek gerekir, çünkü bu karar da diğer UM kararları gibi yargı makamları açısından bağlayıcıdır. Öte yandan başvuru makamlarını, bu şekilde genişleten bir usulün UM önündeki dosyaların sayısını artırma riski olduğunu da gözden uzak tutmamak gerekir. Nitekim bu projeyi ilk defa 1 Ekim 2008 tarihli bir mülakatta dile getiren Danıştay Başkanvekili, Mahkemenin eğer bir başvuru akını ile karşılaşırsa bununla mücadele edebilecek kapasitesi bulunmadığını belirterek bir filtraj mekanizmasının kurulması gerektiğini ifade etmiştir. Buna örnek olarak da Anayasa Konseyi önünde itiraz yolu için düzenlenen filtraj usulünü vermiştir46. Ancak Reform Çalışma Grubu47, bu hususu değerlendirmiş, bir filtre mekanizması oluşturmanın, özellikle bu konuda son kararı Yüksek Mahkemelere vermenin, sürenin kısaltılması amacını taşıyan bu önerinin amacıyla ters düştüğünü değerlendirmiştir. Ayrıca yeni düzenlemede Başkana verilen, diğer yargı kolundan gelen en kıdemli üyeyle beraber, kararname ile olağan heyete sunulmadan karar alabilme imkânının iş yükünü yönetmede yardımcı olacağı belirtilmiştir (Kanun, md. 10; KHK, md. 17)48. Uyuşmazlığın önlenmesi usulleri başlığı altında düzenlenen hallerde dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine varmasından itibaren en geç üç aylık sürede karar alınması gerektiği hükmüne yer verilmiştir. Ancak başkanın bu süreyi en fazla iki aya kadar uzatılabilme yetkisi vardır. Bunun sebepleri de gerekli görülen haller ve oyların eşitliği nedeniyle müzakerelerin uzaması olarak KHK’nın 36. maddesinde belirtilmiştir. 46 Bkz., http://www.droitpublic.net/spip.php?article4942 (25/5/2015) 47 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 11 48 Bkz., http://www.lepetitjuriste.fr/droit-administratif/la-paisible-reforme-du-tribunal-des-conflits (25/5/2015) 151 C. Olumsuz (Görev) Uyuşmazlığı Olumsuz (görev) uyuşmazlığı, farklı yargı düzenlerinde yer alan iki mahkemenin de kendisini aynı konuda görevsiz görmesi nedeniyle mahkemesiz kalan davadaki görev sorununun çözümü için dosyanın davanın taraflarınca Uyuşmazlık Mahkemesi önüne taşınmasıdır. Reform çalışmaları esnasında çok istisnai nitelikte karşılaşılan bu uyuşmazlık türüne ilişkin bir değişiklik yapılması ihtiyacının duyulmadığı belirtilmiştir49. Zaten bu hususa, 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’un değişiklik sonrası şeklinde ayrıca yer verilmemiş, konu sadece KHKde 37 ve 38. maddelerde düzenlenmiştir. Olumsuz görev uyuşmazlığının şartları şöyledir: Her iki yargı düzenindeki mahkemelerin aynı konuda kesin nitelikteki bir görevsizlik kararıyla kendilerinin yetkisiz olduklarını açıklamış olmaları gerekir. Aynı konudaki dosyaya en son bakan mahkemenin dosyayı görev sorununu çözmek amacıyla Uyuşmazlık Mahkemesi önüne taşımamış olması gerekir. Bu durumda, davanın mahkemesiz kalmaması için uyuşmazlık çıkarma yetkisi ilgili taraflara verilmiştir ve taraflar görevli mahkemenin tayini amacıyla Uyuşmazlık Mahkemesine başvuruda bulunabilmektedirler. Taraflar başvuru dilekçesinde, hukuk ve olgulara ilişkin bilgiler ile uyuşmazlığın konusunu belirtmeli ve önceki mahkeme kararlarının bir örneğini de dilekçeye eklemelidir. Ayrıca başvurunun en son mahkemede göreve ilişkin kararın kesinleştiği günden itibaren iki ay içinde yapılması gerekir. D. (Tarafların Başvurusu Üzerine) Hüküm Uyuşmazlığı Adli ve idari yargı düzenindeki mahkemeler tarafından verilen ve kesinleşen aynı konudaki davalarda iki farklı yargı kolundaki mahkemelerce verilen hükümlerin çelişkiler içermesi nedeniyle taraflarca çıkarılması mümkün bir uyuşmazlık türüdür. Hüküm uyuşmazlıklarını çözme yetkisi ilk defa 20 Nisan 1932 tarihli Kanun ile UM’ye verilmişti ve orada bu hususa ilişkin ay49 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 10 152 rıntılı düzenlemeler yer almaktaydı50. O dönemde bu yetkinin verilmesinin altında yatan somut olayı kısaca hatırlatmakta yarar vardır: özel kişiye ait bir arabada yolcu olan bir kişi bu arabanın kamuya ait bir araçla yaptığı kazada yaralanmıştır. Adli yargıda bulunduğu aracın sahibine karşı açtığı dava, mahkeme tarafından olayda kusurun idareye ait araçta olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Devlete karşı açtığı davada ise idare mahkemeleri olayın kaynağında özel aracın olduğu belirterek tazminat talebini kabul etmemiştir. Davacı böylece her iki mahkemenin de verdiği ret kararı üzerine hakkını elde edememişti. Bu ve benzeri durumlara bir çözüm bulmak isteyen kanun koyucu, 20 Nisan 1932 tarihli Kanun ile hüküm uyuşmazlıklarını çözme yetkisini Uyuşmazlık Mahkemesine vermiştir. Reform Çalışma Grubu da hüküm uyuşmazlığına dair başvuruların oldukça sınırlı sayıda olduğunu51 ve mevcut uygulamanın değiştirilmesini gerektiren bir husus olmadığını vurgulamıştır52. Öte yandan hüküm uyuşmazlıklarının sadece adli yargıdaki hukuk davaları ile idari yargıda görülen davalar açısından söz konusu olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Hüküm uyuşmazlığına ilişkin düzenlemeler 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’un 15. maddesinde, ayrıntıları ise KHK’nın 39 ila 42. maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun, hüküm uyuşmazlığının çıkarılmasının şartlarını ortaya koymuştur: Aynı konuya ilişkin bir uyuşmazlıkta her iki yargı düzeni, adli ve idari yargı mahkemeleri, önünde açılmış davalar olmalıdır. Bu davalar her iki yargı düzeni önündeki mahkemelerde sonuçlandırılmış olmalı ve kendi yargılama usulleri bağlamında kesin hüküm niteliğini kazanmalıdır. Farklı yargı düzenindeki mahkemelerce verilen hükümlerin de çelişkiler içermesi ve bunun da yargının adaletin yerini bulmasını engellemiş olması gerekir (md. 15). Bu durumda Uyuşmazlık Mahkemesine ancak bu başvurudan bir menfaati olduğunu ispat 50 http://www.legifrance.gouv.fr/affichTexte.do?cidTexte=LEGITEXT000006071034 (25/5/2015) 51 Aslında Mahkemenin çok az sayıda bu tip başvurularla karşı karşıya kaldığını belirtmek mümkündür. Dolayısıyla bu düzenleme onun temel misyonuna, görev uyuşmazlıklarının çözümüne, ciddi bir etkisi yoktur. Örneğin bu konuda 2010 yılında 2 başvuru yapılmış, 2011 yılında ise hiçbir başvuru yapılmamıştır. Bkz., http://www.presentation. lexbase.fr/sites/default/files/actualites/fichiers/quel_role_pour_le_tribunal_des_conflits_au_xxieme_siecle.pdf (25/5/2015) 52 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 11 153 eden taraf başvurabilir (KHK, md. 39) ve başvurunun, esasa ilişkin son tarihli kararın kesinleştiği günden itibaren iki ay içinde yapılması gerekir (KHK, md. 40). Mahkemeye, dosyanın incelenmesi sürecinde gerekli gördüğü inceleme ve araştırma tedbirlerine başvurma salahiyeti verilmiştir (KHK, md. 41). Bu husus, önceki düzenlemelerde açıkça yazılmamakla birlikte uygulamada zaten yapıla gelmekteydi. Ayrıca burada Mahkemenin uygulayabileceği tedbirlerin işin niteliğine uygun düştüğü ölçüde idari yargılama usulü kanununda ve hukuk muhakemeleri kanunundaki tedbirler olduğu da belirtilmelidir. Kanun’un 15. maddesinde, diğer uyuşmazlık türlerinden farklı olarak hüküm uyuşmazlıklarında Uyuşmazlık Mahkemesinin dosyayı başka mahkemeye göndermek yerine işin esası hakkında karar vereceği ve bu kararın davanın bütün tarafları bağlayacağı nitelik taşıyacağı belirtilmiştir. Ayrıca bu karara karşı itirazda bulunma imkânı da tanınmamıştır. Mahkeme, söz konusu tüm taraflar açısından işin esası hakkında karar verir ve onun kararlarına karşı bir başvuru yolu söz konusu değildir. Öte yandan KHK’nın 42. maddesine göre, Mahkeme, kendi önündeki ve diğer iki yargı düzenindeki yargılama süreçlerine ilişkin de yargılama giderleriyle alakalı karar alabilmektedir. E. Görev Kurallarının Uygulanması Kaynaklı Makul Süre Davaları 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’da 2015 yılında yapılan değişiklikle Mahkemeye yeni bir görev daha verilmiştir: görev uyuşmazlığı bağlamındaki kuralların uygulanmasından doğan makul sürede yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin karara bağlanması. Uygulamada bir görev sorununda makul süre ihlali ile karşılaşan kişilerin hangi yargı düzenindeki mahkemelerde ve hangi usulle dava açabileceklerine dair yasal düzenlemelerin olmaması birtakım sorunlara yol açmış ve konunun hukuki çerçevesinin açıkça belirlenmesi gerektiğine karar verilmiştir53. Ayrıca bu nitelikteki davaların hukuk mahkemelerinde açılması ile idare mahkemeleri önünde açılması uygulanan ilkeler açısından bazı farklıklar içermekteydi. Çünkü her iki yargı düzeninde devletin sorumluluğuna ilişkin ilkeleri belirleyen kurallar aynı değildir. Şöyle ki içtihat ile belirlendiği şekliyle adli yargıdaki bu tür tazminat davaları, makul olmayan 53 Bkz., http://www.droitpublic.net/spip.php?article4942 (25/5/2015) 154 sürenin ağır kusur oluşturduğunun ispatına bağlıdır54 ve bu süreç de olağan ve olağanüstü kanun yollarına tabidir. Oysa davanın idari yargıda açılması halinde tazminat talebinin kabulü, sadece makul olmayan sürenin ispatına bağlıdır ve bu tür davalar doğrudan Danıştayın görev alanına girmektedir55. Reform Çalışma Grubu, yukarıda belirtilen sakıncaları göz önünde bulundurmuş, UM’nin 20 Nisan 1932 tarihli Kanun bağlamında hüküm uyuşmazlıklarında işin esasına girerek karar verebilme imkânı da bulunduğunun altını çizmiş56 ve Mahkemenin makul süreden kaynaklanan şikâyetlerle ilgili tazminat davalarına bakabilmesinin yolunun açılması gerektiğini değerlendirmiştir57. Makul süreye bağlı tazminat davaları, Kanun’un 16. maddesinde genel hatlarıyla düzenlenmiş, konunun ayrıntılarının kurala bağlanması ise KHK’ya bırakılmıştır. KHK, 43 ve 44. maddelerinde usule ilişkin hususları daha da netleştirerek konuyu ele almıştır. Kanun’a göre Mahkemenin yetkisi; göreve ilişkin kuralların, hem her iki yargı düzenindeki mahkemeler hem de kendi önünde uygulanmasından kaynaklı makul süre şikâyetlerine ilişkindir. Dolayısıyla hüküm uyuşmazlıklarının bu kapsamda olmadığı sonucu buradan çıkarılabilir. Süre hesabı yapılırken aynı konuya ilişkin ve aynı taraflar arasında meydana gelen bir davanın olması aranır ve bu dava çerçevesinde görev uyuşmazlığının çözümüne ilişkin sürelerin toplamı dikkate alınır. Dolayısıyla taraflarının farklı olduğu yargı kolları önündeki davalardaki süreler dikkate alınmaz. Uyuşmazlık Mahkemesinin buradaki yetkisi sadece makul süreye ilişkin şikâyeti inceleyerek eğer makul süre açısından bir sorun görürse tazminata hükmetmektir. Dolayısıyla dosya zaten kendi önünde ise Mahkeme kısa süre içinde dosyayı sonuçlandırmalıdır. Ancak KHK’nın 43. maddesinde bu çerçevede zararının tazmini talep eden tarafın talebini öncelikle Adalet Bakanlığına bildirmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık talep hakkında 12 Nisan 2000 tarihli Kanun’un 21. maddesinin (I) numaralı fıkrasının (3) numaralı bendini58 dikkate 54 55 56 57 58 Bkz., http://www.lepetitjuriste.fr/droit-administratif/la-paisible-reforme-du-tribunal-des-conflits (25/5/2015) Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 12 Bu hususa ilişkin olarak yukarıdaki açıklamalara bakınız. Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 12 Kanunun ilgili maddesinde kural olarak idari makamların iki ay içinde cevap vermemelerinin talebin kabulü 155 alarak bir sonuca varacaktır. Bu hükme göre iki ayı aşkın bir süre Bakanlığın cevap vermemesi halinde bu durum talebim zımni olarak reddedildiği neticesini ortaya çıkarır. İlgili bu sürenin bitiminden itibaren Uyuşmazlık Mahkemesine başvuruda bulunabilecektir. Eğer başvurucunun tazminat talebi Bakanlığın bir kararı ile reddedilmişse Mahkemeye anılan kararın bildirimi gününden itibaren iki aylık sürede başvuru yapılmalıdır. Uyuşmazlık Mahkemesi, tazminat talebi hakkında gerekli inceleme ve araştırmayı yaptıktan sonra kararını verir (KHK, md. 44). IV. DİĞER YENİLİKLER VE TARTIŞILAN DİĞER HUSUSLAR 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’un gözden geçirilmesi sürecinde Mahkeme ile dolaylı yoldan ilgili görülen iki husus daha görüşülmüş ve bunlara yeni düzenlemelerde yer verilmiştir. Bunlar bir davanın çözümünün diğer yargı kolundaki mahkemenin yetkisinde olan bir hususun karara bağlanmasına bağlı olması nedeniyle yapılan bekletici mesele (A) ile idare ve yargı mercileri arasındaki uyuşmazlıkların çözümüdür (B). Ayrıca reform sürecinde tartışılan ama somut düzenlemelere yansımayan bir hususu da aktarmakta yarar vardır: görev meselesine ilişkin aynı kuralın farklı yargı kollarındaki mahkemeler tarafından farklı yorumlanması ve bu yorumların istikrar kazanmış olması (C). A. Bekletici Mesele 2015-233 sayılı ve 27 Şubat 2015 tarihli KHK’nın 47 ve 48. maddeleri, adli veya idari yargı mahkemelerinin baktıkları davada sorunun çözümünün diğer yargı kolundaki bir mahkemenin kararına bağlı olması halinde devreye giren bekletici mesele usulünü düzenlemektedir. Her iki yargı kolunun yargılama usullerine ilişkin kanunlarda öngörülen bekletici mesele usulünün daha basit ve hızlı bir şekilde işlemesi için Çalışma Grubu Raporunda bazı önerilerde bulunulmuştur. anlamına geldiği, bu çerçevede değerlendirilen usullerin listesinin de Başbakanlık resmi internet sayfasında yayınlanacağı belirtilmiştir. Aynı maddede ayrıca bazı hallerde ise idarenin suskun kalmasının zımni ret anlamına geldiği belirtilmiş ve bunlardan biri olarak da idareye başvurunun mali nitelikte bir talebi içermesi olduğu belirtilmiştir. http:// www.legifrance.gouv.fr/ affichTexte.do?cidTexte= JORFTEXT000028183023&fastPos= 1&fastReqId= 384349886&categorieLien= id&oldAction= rechTexte (25/5/2015). 156 1. İdari Yargı Kolunda Bekletici Mesele KHK’nın 47. maddesiyle İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun VII. Kitabının VII. Başlığının I. Bölümüne (1) numaralı Alt Başlıktan sonra gelmek üzere “Bekletici Mesele” adını taşıyan ve üç maddeden oluşan (2) numaralı Alt-Başlık eklenmiştir59. Buna göre; idari yargıdaki bir davanın çözümü adli yargının yetkisinde olan ve ciddi zorluklar içeren bir meseleye bağlı ise, davaya bakan idari yargı mercii, dosyayı yetkili adli yargı mahkemesine iletir. Bekletici mesele hakkında karar verilene kadar da davaya bakmayı erteler. Öte yandan yetkili idari yargı yeri, adli yargı mahkemelerince iletilen bir bekletici mesele ile karşı karşıya kalırsa, dosya aciliyet arz eden bir dava olarak tekemmül ettirilir ve karara bağlanır. Dosyanın taraflarına görüşlerini sunmak için Kanun’da öngörülen en kısa süre verilir. Belirtilen sürelerde görüşler iletilmediğinde ise yeniden bilgilendirme yapılmaksızın bu görüşlerin alınmasından vazgeçilir. İdari yargı yeri tarafından verilen karara karşı istinaf başvurusunun mümkün olmadığı da belirtilmelidir. Bekletici mesele hakkında verilen kararlara karşı temyiz başvuruları da, tebligattan itibaren on beş gün içinde yapılır. 2. Adli Yargı Kolunda Bekletici Mesele KHK’nın 48. maddesi ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 49. maddesine yeni bir fıkra ilave etmiş ve Kanun’un I. Kitab’ına, “İdari yargı mercilerince bekletici mesele yapılan konularda usul” adlı iki maddeden oluşan “V. Ter” Başlığını eklemiştir60. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 49. maddesine yapılan ilaveye göre; bir davanın çözümü idari yargının yetkisinde olan ve ciddi zorluklar içeren bir meseleye bağlı ise, davaya bakan adli yargı mercii, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun III. Kitabının I. Başlığı çerçevesinde dosyayı yetkili idari yargı merciine iletir. Bekletici mesele hakkında idari yargı mercii tarafından karar verilene kadar da davaya bakamaz. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “V. Ter” Başlığında ise adli yargı mahkemelerinin kendilerine idari yargı mercii tarafından iletilen bir bekletici mesele hakkında karar vermeye 59 Bu düzenlemenin önceki haline ve düzenlemede belirtilen diğer kurallara erişmek için bkz., http://legifrance.gouv. fr/eli/decret/2015/2/27/JUSC1428131D/jo/article_47 (25/5/2015) 60 Bu düzenlemenin önceki ve mevcut hali için bkz., http://legifrance.gouv.fr/eli/decret/2015/2/27/JUSC1428131D/jo/ article_48 (25/5/2015) 157 davet edildiğinde, yazı işleri müdürlüğü idari yargı mercii önündeki davada taraf olanları en az bir ay önceden ve iadeli taahhütlü olarak duruşmaya çağırır ve tarafları eğer isterlerse bu süre içinde avukat tutmaya davet eder. Bu çağrı kağıdına tarafların gelmediği takdirde gıyaplarında bir kararın verileceği de eklenir. Dosyaya bakan hukuk mahkemesi en kısa sürede kararı vermek durumundadır. Mahkeme kararını, ilk ve son derece mahkemesi sıfatıyla verir. Başka bir anlatımla bu karara karşı istinaf başvurusu mümkün değildir. Anılan kararın temyizi için ise kararın tebliğinden itibaren on beş gün süre verilir. Bekletici mesele konusunda yapılan değişiklikler, sorunun daha kısa sürede çözümlenmesi amacına dönüktür. Çünkü metnin değişiklikten önceki halinde, mahkemenin bir davada esasa ilişkin karar alabilmesi, bekletici mesele yoluyla diğer yargı kolundaki mahkemeye gönderilen hususa bağlı ise bu konuda diğer yargı koluna başvuru yapmak sorumluluğu ilgili taraflara düşmekteydi. Bu başvurunun tarafların inisiyatifine bırakılması ise yargısal süreçlerin iyi yönetimi açısından, özellikle süreler açısından, olumlu neticeler vermemekteydi. Bir de bekletici mesele üzerine verilen kararların olası temyiz incelemesi dışında, istinaf başvurusuna da konu olması süreci daha da uzatmakta idi61. Tespit edilen bu sorunlar bağlamında Raporda62 önerilen iki husus olmuştur: Biri, davanın esasını incelemekle görevli mahkemenin bekletici mesele yaptığı hususu, tarafları beklemeksizin doğrudan diğer yargı kolundaki yetkili mahkemeye göndermesidir. Diğeri ise bekletici mesele üzerine verilen kararlara karşı istinaf başvurusunun kaldırılması, bunların sadece temyiz başvurusuna konu olmasıdır. Yukarıdaki paragraflardan anlaşılacağı üzere bu iki öneri de 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’un mevcut halinde yer almaktadır. B. İdare İle Yargı Mercileri Arasındaki Uyuşmazlıklar 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun 25. maddesinde, idari otoriteler ile yargısal makamlar arasında ortaya çıkan görev uyuşmazlıklarının çözümü için özel bir mahkeme kurmuştur. Maddede bahsedilen Mahkemenin oluşumu aşağıdaki şekildedir: Adalet Bakanı Mahkemenin tabi üyesi ve başkanıdır. Bakan dışında Mahkeme, Yargıtay 61 Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 11 62 İdem 158 ve Danıştaydan gelen üyelerden oluşmaktadır. Üç üye Danıştayda daimi statüde olarak görev yapan üyelerce kendi aralarından ve üç üye Yargıtay üyelerince kendi aralarından seçilmektedir. Geri kalan iki asıl ve iki yedek üye ise yukarıda belirtilen altı üye ve Bakanın bulunduğu kurul tarafından seçilmektedir. Mahkeme üyeleri üç yıl için görev yaparlar ve herhangi bir sınırlama olmaksızın yeniden aynı göreve seçilebilirler. Üyeler kendi aralarından gizli oyla ve üyelerin salt çoğunluğunun oyu ile bir başkanvekili seçerler. Mahkeme ancak beş üyenin hazır bulunması halinde müzakereye başlayabilir, toplanabilir. C. İçtihat Farklılıkların Çözümlenmesi Reform Çalışma Grubunun üzerinde tartıştığı ama sonuç metninde bir öneride bulunmaktan kaçındığı bir konunun da belirtilmesi yararlı olacaktır: Aynı hukuk metnini uygulayan her iki yargı düzenindeki mahkemeler arasında ortaya çıkan içtihat farklılıklarının çözümü. Bu husus, zaman zaman hukukçular tarafından dile getirilmiş, tartışılmış ve bu yöndeki bir önerinin hayata geçirilmesinin olumlu olacağı belirtilmiştir. Özellikle “Perruche davası” olarak bilinen davada Yargıtay63, hamilelik döneminde doktorlar tarafından bir rahatsızlığının olmadığı belirtilmesine rağmen sakat olarak doğan bir çocuk nedeniyle açılan davada, tazminata hükmetmiştir64. Ancak Danıştayın bu konudaki içtihatlarının farklılık arz ettiği bilinmektedir65. Gerçekten de aynı hukuk metnini uygulayan mahkemelerin (farklı yargı düzenlerinde yer alsalar dahi) onu farklı şekilde yorumlamaları kişiler açısından haksız addedilen durumlara ve yargıya güven konusunda tereddütlere neden olabilecektir. Çalışma Grubu, aynı hukuk kuralın uygulanmasından doğan ve aynı konuya ilişkin davalarda kişilere farklı haklar veya yükümlülükler tanınmasına yol açan, iki yargı kolunun istikrar kazanmış kararlarına göre de süreklilik arz eden bir içtihat farklılığı içeren hallerde sorunun çözümü amacıyla yeni bir usulün oluşturulması hususu görüşmüştür. Bu usulde Yüksek Mahkemelerin ihtiyari olarak Uyuşmazlık Mahkemesine başvurabilecekleri ve onun genişletilmiş bir kurulla sorunu karara bağlayabileceği tartışılmıştır. 63 http://www.lepetitjuriste.fr/droit-administratif/la-paisible-reforme-du-tribunal-des-conflits (25/5/2015) 64 http://www.larousse.fr/archives/journaux_annee/2003/93/l_arret_perruche: (25/5/2015) 65 Cédric RAUX, “Les positions théoriques de la doctrine : retour sur l’affaire Perruche” s. 3, dipnot 14, http://www. droitconstitutionnel.org/congresmtp/textes4/RAUX.pdf (25/5/2015) 159 Raporda sorunun ciddi boyuta ulaşmamış olduğu, böyle bir usulün uygulanmasında ortaya çıkabilecek sakıncalar dikkate alınarak önerinin kabul edilmediği ifade edilmiştir. Ayrıca pratikte Danıştay ve Yargıtay üyelerinin katılımıyla belli bir konu etrafında yapılan toplantıların, “Hakimler Diyalogu”nun, ortak bir görüş oluşmasını sağlayabildiği ve hatta konunun çözümü için zaman zaman fiili komisyonlar kurulduğu da hatırlatılmıştır66. SONUÇ 1848 Anayasası ile kurulduğu dönemden bu yana kuvvetler ayrılığının ilkesinin anlamının değiştiği, demokratik gerekliliklerin sürekli geliştiği ve kişilerin yargı organları önünde daha güvenceli konuma getirildiği bir dönemde Uyuşmazlık Mahkemesine ilişkin düzenlemelerin gözden geçirilmesi adeta bir gereklilik olarak ortaya çıkmıştır. 24 Mayıs 1872 tarihli Kanun’da yapılan değişiklikler ve KHK’nın, 1 Nisan 2015 tarihinde yürürlüğe girmesi ile birlikte Mahkemenin yapısı ve işleyişinde elbette radikal bir reform yapılmıştır. Ancak yeni düzenlemelerin Mahkemenin hem kuvvetler ayrılığı ilkesi hem de yargılama usulünün etkililiği açısından günümüz demokratik değerleriyle uyumu sağlamada son derece önemli olduğu unutulmamalıdır. Nitekim Reform Çalışma Grubunun başkanlığını yürüten Jean-Louis Gallet67, reformun “sembolik anlamda” önemli olduğunu “ve yargı kollarının ayrılığının adaletin iyi yönetimi için bir engel ve yargılama süresini gereksiz yere uzatan bir faktör düşüncesini silecek mahiyette” olduğunu ifade etmiştir. 66 Bkz., Çalışma Grubu Raporu, a.g.r., s. 13 67 Jean-Louis GALLET, “La parité et le paritarisme au sein du Tribunal des conflits sont ‘absolument essentiels’” AJDA 2013, p. 2116. http://www.dalloz-actualite.fr/interview/parite-et-paritarisme-au-sein-du-tribunal-des-conflits-sontabsolument-essentiels#.VWghYNLtmkp (25/5/2015) 160 KAYNAKÇA Kitap ve Makaleler Cédric RAUX, “Les positions théoriques de la doctrine : retour sur l’affaire Perruche” s. 3, dipnot 14, http://www.droitconstitutionnel.org/congresmtp/textes4/RAUX.pdf (25/5/2015) Jean-Louis GALLET, “La parité et le paritarisme au sein du Tribunal des conflits sont ‘absolument essentiels’” AJDA 2013, p. 2116. http://www.dalloz-actualite.fr/interview/pariteet-paritarisme-au-sein-du-tribunal-des-conflits-sont-absolument-essentiels#.VWghYNLtmkp (25/5/2015) Groupe de Travail Reforme du Tribunal des Conflits, Rapport, http://www.justice.gouv.fr/ art_pix/rapp_ref_trib_conflits.pdf (25/5/2015). Pierre DELVOLVE, Le droit admnistratif, Dalloz, Coll. Connaissance du droit, Paris, 1994. İnternet Adresleri http://actu.dalloz-etudiant.fr/a-la-une/article/point-sur-la-reforme-du-tribunal-desconflits/h/e6d1bfc5054b638aa92fe0231c0a2c54.html (25/5/2015) http://www.conseil-etat.fr/Les-Services/Glossaire (21/5/2015) http://www.dictionnaire-juridique.com/definition/visa.php (21/5/2015) http://www.dictionnaire-juridique.com/definition/minute.php (21/5/2015) http://www.dictionnaire-juridique.com/definition/tierce-opposition.php (21/5/2015) http://discours.vie-publique.fr/notices/136002744.html (25/5/2015). http://www.droitpublic.net/spip.php?article4942 (25/5/2015) http://www.justice.gouv.fr/la-garde-des-sceaux-10016/reforme-du-tribunal-desconflits-26111.html (25/5/2015). http://www.larousse.fr/archives/journaux_annee/2003/93/l_arret_perruche: (25/5/2015) http://www.legifrance.gouv.fr/affichTexte. 161 do?cidTexte=JORFTEXT000028183023&fastPos= 1&fastReqId=384349886&categorieLien= id&oldAction=rechTexte (25/5/2015). http://legifrance.gouv.fr/eli/decret/2015/2/27/JUSC1428131D/jo/article_47 (25/5/2015) http://legifrance.gouv.fr/eli/decret/2015/2/27/JUSC1428131D/jo/article_48 (25/5/2015) http://www.legifrance.gouv.fr/affichTexte.do?cidTexte=LEGITEXT000006071034 (25/5/2015) http://www.lepetitjuriste.fr/droit-administratif/la-paisible-reforme-du-tribunal-des-conflits (25/5/2015) http://www.presentation.lexbase.fr/sites/default/files/actualites/fichiers/quel_role_pour_le_ tribunal_des_conflits_au_xxieme_siecle.pdf (25/5/2015) http://www.tribunal-conflits.fr/decisions-quelques-grands-arrets.html (25/5/2015) http://www.vie-publique.fr/decouverte-institutions/institutions/administration/controle/ justice-administrative/pourquoi-justice-administrative.html (25/5/2015) 162 Notlar: Notlar: