06 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
Transkript
06 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI T.C. MALİYE BAKANLIĞI SAYI 5 BÜLTEN HAZİRAN 2007 BU SAYIDA: AVRUPA BİRLİĞİNDE DEVLET YARDIMLARI KAPSAMI VE İSTİSNALARI AB'NİN KOBİ'LERE YÖNELİK OLARAK YÜRÜTTÜĞÜ PROGRAMLAR VE SAĞLADIĞI MALİ DESTEKLER 2 4 AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ENERJİ GÜVENLİĞİ VE TÜRKİYE 7 TERÖRÜN FİNANSMANI VE MÜCADELE YOLLARI 9 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÜZERİNE GENEL BİR BAKIŞ 11 BULGAR AŞÇILAR AB YOLLARINDA 13 ROMA ANLAŞMASININ 50. YILINDA AB - ABD EKONOMİK İLİŞKİLERİNE KISA BİR BAKIŞ GÜNEYDOĞU ASYA ÜLKELERİ BİRLİĞİ BÖLGESEL HAREKETİ VE AB ÇİN: DEVLİĞİNİ FARKETMEYE BAŞLAYAN DEV AVRUPA BİRLİĞİ 7. ÇERÇEVE PROGRAMI 15 18 21 25 Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan, 27-29 Mayıs 2007 tarihlerinde Kuala Lumpur’da düzenlenen Üçüncü Dünya İslami Ekonomik Forumu’na katılım sağlamıştır. Forum’da İslam Konferansı Örgütüne Üye Ülkelerin devlet adamları ile önde gelen iş adamları bir araya gelmiştir. Amacı İslam Dünyası ile diğer kültürler arasında dialog ve işbirliğini artırmak olan Forum’un bu seneki ana konusu “Global Engeller – Yenilikçi Ortaklıklar”dır. Ele alınacak konular da yenilikçilik ve yaratıcılık için işbirliği stratejileri, gelecek için iş yaratmada hükümet, iş dünyası ve eğitimin rolü ve yarının yenilikçi şirketini kurmaktır. Sayın Bakanımız Forumun ilk gününde “Müslüman Ülkeleri Arasında ve Bu Ülkeler Dışında Ticaret ve Yatırım İmkanlarının Artırılması: Önümüzdeki Yol” konulu oturumda bir konuşma yapmıştır. Sayın Bakanımız 29-30 Mayıs tarihlerinde de Singapur’da resmi ziyaretlerde bulunmuştur. AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AVRUPA BİRLİĞİNDE DEVLET YARDIMLARI KAPSAMI VE İSTİSNALARI YONCA SAKA TUTULMAZ Devlet yardımlarının kontrolü, Avrupa Birliği’nin rekabet politikasının bir parçası olarak, rekabetçi piyasaların varlığını sürdürmesine yardımcı olmak amacındadır. Devlet yardımları, bazı şirketlerin veya bazı ürünlerin yararına olacak faaliyetleri destekleyerek rekabeti bozucu bir etki yapabilmekte, piyasaya bu anlamda bir müdahalede bulunması rekabet politikalarına ters düşebilmektedir. Devlet yardımlarının kontrolü ise üye ülke pazarlarında veya AB pazarındaki mevcut tüm firmalara rekabet çerçevesinde faaliyet gösterebilecekleri bir oyun alanı sağlamaya yardımcı olmaktadır. Devlet yardımlarının engellenmesi fikrinin ardında, rekabetçi piyasa koşullarına dayanamayacak olan şirketlerin herhangi bir destekle ayakta tutulmaya çalışılması yerine, söz konusu şirketlerin piyasadan silinmeleri veya başka bir iş kolunda faaliyetlerine devam etmelerinin piyasalar için daha olumlu sonuçlar ortaya koyacağına inanılması yatar. Devlet yardımlarının genel çerçevesini ve yasal hükümlerini; • • AB Anlaşması’nın 87, 88 ve 89. maddeleri Bu konudaki ikincil mevzuat ve diğer kurallar çizmektedir. AB Anlaşması AB anlaşmasının anılan maddeleri başından beri anlaşmalarda yer almasına rağmen, bu konudaki hassasiyet, tek pazarın ve güçlü AB şirketi fikrinin önem kazanmaya başlamasıyla, AB piyasasının rekabete açılmasıyla artmıştır. Avrupa Birliğinde devlet yardımlarının genel çerçevesini çizen 87.Maddenin birinci fıkrası (EC); “İşbu anlaşmada aksine hüküm bulunmadıkça bir üye devlet tarafından veya devlet kaynakları vasıtasıyla herhangi bir şekilde yapılan ve belirli teşebbüsleri veya belirli malların üretimini kayırarak rekabeti bozan veya bozmakla tehdit eden her türlü yardım, üye devletler arasındaki ticareti etkilediği ölçüde ortak pazarla bağdaşmaz” demektedir. Bu hükümden çıkarılabilecek ve bir desteğin devlet yardımı olarak sayılıp sayılamayacağının belirlenmesine esas teşkil edecek olan dört ana soru mevcuttur: Söz konusu yardım: • • • • Devlet kaynaklarının bir transferi midir? Seçilerek mi verilmektedir? (Belirli teşebbüsleri ve/veya ekonomik faaliyetleri kayırmakta mıdır?) Alıcıya rekabeti bozacak şekilde bir avantaj sağlamakta mıdır? Üye devletler arasındaki ticareti etkilemekte midir? Bu dört sorunun tamamına verilecek evet cevabı, söz konusu yardımın bir devlet yardımı olduğunu göstermektedir. Ancak aynı Anlaşma, söz konusu yardımın Birlik üzerinde olumlu bir etki yaratabileceği durumlarda bazı istisnalar tanımaktadır. Devlet yardımları ortak çıkarların belirlediği amaçlara ulaşılmasının söz konusu olduğu bazı durumlarda (sosyal ve bölgesel uyum, istihdam, araştırma ve geliştirme, sürdürülebilir kalkınma, kültürel farklılıkların geliştirilmesi) ve “piyasa başarısızlıkları”nın giderilmesi konusunda etkili bir araç olabilmektedir. Ancak söz konusu yardımların bu istisnai durumlarda da ortak çıkarlar ile uyumlu olmaları ve rekabeti bozucu etki yaratmamaları önkoşulları aranmaktadır. AB anlaşması ile bazı istisnaların tanınması, bizi, ikinci aşamada bu istisnaların çerçevesini tanımlama noktasına götürmektedir. Anlaşmanın 87. maddesinin 2. fıkrası, söz konusu yardımların ortak pazarla uyumlu olması şartını getirmekte, ortak pazarla uyumlu olduğu belirlenen yardımlar sıralanmaktadır. Bu yardımlar: • • • • Anlaşmaya göre ortak pazara uyumlu olduğu belirtilen yardımlar, Bireysel tüketicilere yapılan sosyal nitelikli destekler, Doğal afetler veya olağanüstü olayların neden olduğu zararları karşılamak için yapılan destekler, Almanya’nın bölünmesinden etkilenen belirli bölgelerin ekonomilerine, bölünmenin yarattığı ekonomik zararların giderilmesi için yapılan yardımlar olarak sıralanmaktadır. Söz konusu istisna maddeleri, “otomatik istisnalar” olarak belirtilmekte ve bu kapsamdaki istisnaların herhangi başka bir 2 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN koşul aranmaksızın devlet sayılmayacağı ifade edilmektedir. yardımı Yine Anlaşmanın 87. maddesinin 3.fıkrasında sayılan bazı maddeler de bizi devlet yardımlarından istisna durumlara götürmekte, fakat bu hallerde ortak pazara uyumluluk hali ilk dört maddedeki gibi otomatik istisna kapsamında olmayıp, “ortak pazar ile uyumlu olabilecek haller” olarak değerlendirilmektedir. Aşağıdaki maddelerde belirtilen haller ortak pazar ile uyumlu olabilir ve bu uyumluluk halinin her bir fiili durum için AB Konseyince onaylanması gerekmektedir. • • • • • Yaşam standardının çok düşük olduğu bölgelerin ekonomik kalkınmasını teşvik eden destekler, Önemli bir ortak Avrupa projesinin ifasını teşvik eden destekler, Belirli ekonomik faaliyetlerin veya belirli alanların gelişmesini kolaylaştırmak için verilen destekler, Kültür mirasını korumak için verilen destekler, Komisyonun nitelikli çoğunluğuyla yapılan teklifler üzerine Konsey kararıyla belirlenen diğer destek kategorileri. İkincil Mevzuat ve Diğer Kurallar Son yıllarda Komisyon, devlet yardımları prosedürünün modernleştirilmesi ve basitleştirilmesi amacıyla yeni bir süreç başlatmıştır. Bu süreçte Komisyonun devlet yardımlarında blok muafiyet düzenlemelerine imkan veren 7 Mayıs 1998 tarihli ve 994/98 numaralı Konsey tüzüğü kabul edilmiştir. Bu düzenleme ile Komisyon, bazı belirli koşulları yerine getirmiş olmak kaydıyla devlet yardımlarının Anlaşma ile uyumlu olduğu ve Komisyon onayına ihtiyaç duyulmayan bazı kategoriler belirlemiştir. Blok muafiyet kategorileri: • • • • • KOBİ’ler (belli miktara kadar olan yatırım, eğitim, ar-ge yardımları), De minimis (3 yıl içinde toplam tutarı 200.000 Avroyu geçmeyen yardımlar), Bölgesel yatırım desteği, Eğitim desteği, İstihdam desteği olarak sıralanmaktadır. Komisyon ek olarak, 87. Maddenin 3. fıkrasının (a) ve (b) bentlerine dayanarak, yatay kuralların geçerli olacağı, herhangi bir endüstride ve ülkede ortaya çıkabilecek problemleri çözmeye yönelik kategoriler belirlenmiştir. Bu kategoriler: • • • • • Bölgesel destek, Ar&Ge, Çevre, Risk sermayesi, Kurtarma ve yenileme olarak sıralanabilir. Bunların dışında Komisyon tebliğleri ile devlet garantileri, kamu arazisi satışları, ihracat kredi sigortası, mali yardım gibi belirli yardım ve araçlarla ilgili kurallar ve görsel işitsel üretim, yayıncılık, elektrik, kömür, posta hizmetleri, gemi inşaatı, çelik, sentetik fiber ve motorlu araçlar sektörleri için geçerli olacak düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Komisyon, 2005-2009 yılları için geçerli olacak olan “Devlet Yardımı Eylem Planı” ile üye devletlere plan dahilinde ve Lizbon stratejisi hedefleri doğrultusunda devlet yardımında bulunabilmelerini sağlayan açık ve net bir çerçeve çizmeyi amaçlamaktadır. Devlet yardımları alanında ilerisi için atılması planlanan adımlar; yeni “de minimis” kurallarının ve 2007-2013 dönemi için bölgesel destek kılavuzunun, ar&ge ve inovasyon için destek önlemlerinin, yeni risk sermayesi önlemlerinin uygulamaya konması ve blok muafiyet kurallarının basitleştirilmesi olarak sıralanabilir. 3 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB'NİN KOBİ'LERE YÖNELİK OLARAK YÜRÜTTÜĞÜ PROGRAMLAR VE SAĞLADIĞI MALİ DESTEKLER DUYGU YÜCESOY Önceki sayıda genel özellikleriyle ele alınan AB KOBİ Politikası, bu sayıda AB’nin KOBİ’lere yönelik olarak yürüttüğü programlar ve mali yardımlar ile zenginleştirilmeye çalışılacaktır. AB, 1980’li yıllarda şekillendirmeye başladığı KOBİ’lere yönelik işletme politikalarını daha çok Çok Yıllı Program (MultiAnnual Programme) ve Bütünleştirilmiş Program (Integrated Programme) çerçevesinde uygulamıştır. Bütünleştirilmiş Program, AB’de KOBİ’lere yönelik tüm faaliyetlerin eşgüdümlü ve uyumlu olmasını kolaylaştırmak amacıyla genel bir çerçeve oluşturmaktadır. Birlik düzeyinde veya ulusal ya da bölgesel düzeyde KOBİ’lerin gelişimiyle ilgili tüm taraflarca yürütülecek iyi uygulamaların karşılıklı değişimi, Çok Yıllı Program ve diğer Topluluk politikaları kapsamında girişilen faaliyetler olmak üzere üç eylem grubunu içermektedir. Bütünleştirilmiş Program’ın bir parçasını oluşturan Çok Yıllı Programlar ise AB’nin diğer birlik politikalarının kapsamadığı KOBİ’lere özgü eylemleri için yasal ve mali çerçeveyi oluşturmaktadır. Diğer Topluluk politikaları kapsamında girişilen faaliyetler ise, İç Pazar’ın basitleştirilmesi (SLIM) ve Euroya ilişkin faaliyetlerin yanı sıra yapısal fonlardan sağlanan destek, Avrupa Yatırım Bankası kredileri, Avrupa Yatırım Fonu kredi garantileri; Topluluk Araştırma ve Teknolojik Gelişme Programları, bilgi toplumu ve eğitime erişim gibi alanları kapsamaktadır. Şimdi ise KOBİ’lere desteğini doğrudan veya ulusal ya da bölgesel düzeyde yürütülen programlar aracılığıyla önceki Çok Yıllı Programlardan daha uzun vadeli ve daha kapsamlı bir şekilde sunan AB’nin, önceki yıllarda yürüttüğü başlıca programlara kısaca göz atmakta fayda vardır: • 3. Çok Yıllı Program (1997- 2000) (Yasal Dayanak: 95/ 17/ EC Komisyon Kararı) *İdari ve yasal düzenlemeler açısından iş ortamının ve mali ortamın basitleştirilmesi ve iyileştirilmesi, *KOBİ'lerin Avrupalılaşmalarına ve stratejilerini ulusallaştırmalarına yardımcı olunması, *KOBİ'lerin rekabet edebilirliğinin güçlendirilmesi ve araştırma, eğitim ve yenilikçilik faaliyetlerine erişiminin iyileştirilmesi temel amaçlardandır. *Program, her alanda basitleştirme (simplification) üzerine kurulmuştur. • 4. (İşletmeler ve Girişimciler İçin) Çok Yıllı Program (2001- 2005) (2000/ 819/ EC) *Girişimciliğin geliştirilmesi, E- ekonomide yeni iş modellerinin, yenilikçi iş ortamının teşvik edilmesi *Tek Pazar'dan daha fazla yarar sağlanması, finans ve kredi kaynaklarının geliştirilmesi *İstihdam geliştirme önlemlerinin alınması *AR- GE çalışmalarının desteklenmesi, bürokrasinin azaltılması temel amaçlardandır. * Bu program Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve EFTA ülkelerinin katılımına da açıktır. • E- Europe Eylem Planı (2002- 2005) (Yasal Dayanak: 2002/ 263/ COM) *Genel anlamda bilgi teknolojilerinin kullanımına dayalı bir toplum yaratılması *KOBİ'lerin interneti daha yaygın kullanmaya ve elektronik ticaret yapmaya teşvik edilmesi *KOBİ'lerin devletin yürüttüğü politikalardan ve programlardan internet aracılığıyla daha rahat haberdar olması temel amaçlardır. *Bu program, ardından gelen e- Europe 2005 Eylem Planı ile daha da pekiştirilmiş ve KOBİ’lerin daha çok Bilgi İletişim Teknolojilerini etkin olarak kullanmaları üzerine odaklanılmıştır. Çok uluslu araştırma ve teknoloji geliştirme projelerinin desteklendiği ve yönlendirildiği başlıca topluluk programları olan Çerçeve Programları da (Ayrıntılar için bakınız “AB’de 7. Çerçeve Programı” yazısı) KOBİ’lere rehberlik etmektedir. • 6. Çerçeve Programı (2002- 2006) *Avrupa'daki bilimsel araştırmalara ve KOBİ'lerin AR- GE çalışmalarına mali destek sağlanması *Bilgiye dayanan ekonomi ve toplum düzeninin geliştirilmesi *KOBİler için ileri teknoloji geliştirilmesi *KOBİ'lerin uluslararası şirketlerle işbirliği yapma ve yeni pazarlara ulaşma olanağının artırılması temel amaçlardandır. *Bütçenin %51’i KOBİ’ler için ayrılmıştır. *Türkiye de hazırladığı projelerle bu programda yer almıştır. Önceki yıllarda yürütülmüş başlıca programlara göz attıktan sonra AB’nin, daha uzun bir 4 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN dönemi (özellikle de 2007-2013 yıllarını) kapsayacak şekilde planladığı destek programları ve mali yardım paketine bakıldığında 4 kalem göze çarpmaktadır. Bunlar, “Tematik fonlar, yapısal fonlar, mali araçlar ve KOBİ’lerin uluslararasılaşmaları için öngörülen destekler”dir. Şimdi sırasıyla bu mali araçlar ve mali araçların desteklediği bazı önemli programlar ele alınacaktır. TEMATİK (DOĞRUDAN ERİŞİLEBİLEN) FONLAR Daha çok çevre, araştırma ve eğitim alanları için oluşturulmuş ve Komisyon bünyesindeki çeşitli bölümler tarafından yürütülen fonlardır. KOBİ’ler, projeleri sürdürülebilir ve katma değer yaratan nitelikte olduğu sürece yürütülen programlara doğrudan başvurabilmektedirler. Birlikte fon sağlama genel kuraldır. AB mali desteği, daha çok projenin maliyetlerinin bir kısmının sübvanse edilmesi şeklindedir. Rekabetçilik ve Yenilikçilik Programı (2007- 2013) Çerçeve *Teknoloji ve bilgi transferi ile iş ortamı geliştirme ve yenilikçilik hizmeti sunulması *Yenilenmiş Lizbon Stratejisi hedeflerine ulaşmak için Avrupa'da iş gücü ve büyümenin artırılması *KOBİ'lerin bilgi iletişim ve çevre teknolojilerinden, yenilenebilir enerji kaynaklarından faydalanmasının sağlanması temel amaçlardır. *Program bütçesi yaklaşık 3.6 milyar € olarak belirlenmiştir. *Girişimcilik ve Yenilikçilik Programı Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) Politikası Destek Programı ve Avrupa İçin Akıllı Enerji Programı olmak üzere 3 programdan oluşmaktadır. AB 7. Çerçeve Programı (2007- 2013) *İşbirliği, Kapasiteler, Kişiler ve Fikirler Özel Programları dahilinde KOBİ’lerin tüm araştırma eylemlerinde yer almasının, üniversiteakademi işbirliğine katılmasının AR- GE yatırımlarına daha çok yönelmesinin teşvik edilmesi *KOBİ’lerin kendi teknolojilerini geliştirebilecek duruma getirilmesi *KOBİ’lerin dünyadaki öncü şirketlerle aynı platforma yer alması temel amaçlardandır. *Program bütçesi yaklaşık olarak 53.2 milyar €’dur. EUREKA, MEDIA 2007, Marco Polo II (20072013), CULTURE 2007, LIFE+ (2007- 2013), bu fonların desteklediği diğer programlardır. YAPISAL FONLAR Bölgeler arasındaki kalkınma farklılıklarını ortadan kaldırmak ve AB içinde sosyal ve ekonomik uyumu sağlamak amacıyla üye ülkelerdeki bölgesel projelere üye ülkelerle beraber Komisyon tarafından sağlanan fonlardır. KOBİ’lere Komisyon’la beraber doğrudan fon sağlanacak bölgelerin ekonomik açıdan az gelişmiş olması gerekmektedir. Genel hatlarıyla, *Bölgesel rekabeti ve istihdamı arttırma *İnsan kaynağına yatırım yapma *Sınırlar ötesi ve bölgeler arası işbirliğini güçlendirme *KOBİ’ler için rekabet edebilirliği, yenilikçiliği ve girişimciliği yaygınlaştırma *Kırsal ekonomiyi kalkındırma amacı güden ve 2007- 2013 yılları için sunulması öngörülen “Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, Avrupa Sosyal Fonu ve Kırsal Kalkınma Fonu” bu gruptadır. MALİ ARAÇLAR KOBİ’lere doğrudan değil de bankalar, kredi kurumları veya yatırım fonları gibi finansal aracılar eliyle destek sağlarlar. Mali araçların amacı KOBİ’lerin yararlanabileceği kredi hacmini ve bu finansal aracıların KOBİ’lere kredi verme kapasitelerini arttırmaktır. Rekabetçilik ve Yenilikçilik Çerçeve Programı altındaki 1130 milyon €’luk fonlar, Avrupa Yatırım Fonu dahilindeki risk sermayesi araçları ve garanti araçları; girişimciler, yatırımcılar ve hizmet sağlayıcılar arasında ağ yaratmak amacıyla Komisyon tarafından desteklenen bir portal olan Gate2Growth İnisiyatifi bu grupta yer almaktadır. KOBİ’LERİN ULUSLARARSILAŞTIRILMASINA YÖNELİK DESTEKLER Bu destek programları da KOBİ’lere doğrudan değil aracı kurumlar veya kamu kuruluşları eliyle ulaştırılmaktadır. 5 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN PRO€INVEST (2002- 2008) *Asya, Karayip ve Pasifik ülkelerindeki önemli sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler için yatırım ve teknoloji transferini kolaylaştırma, işletmeler arasında kuzey- güney ve güneygüney ortaklığını geliştirme amacındadır. Bu sayıda AB’nin KOBİ’lere yönelik yürüttüğü ve sağladığı mali destekler ele alınmaya çalışılmıştır.♦ Bir sonraki sayıda Türkiye’deki yansımaların ele alınmasıyla AB’nin KOBİ’lere yönelik işletme politikası sonlandırılacaktır. GÜNCEL ETKİNLİKLER KOBİ’lerin, ülkemizdeki çok sayıda kurum ve kuruluş tarafından kendilerine sunulmakta olan destekler hakkında bilgilendirilmeleri ve bu kurum ve kuruluşlarla biraraya gelip bilgi alışverişinde bulunmaları amacıyla, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından Ankara’da “2. KOBİ Bilgi ve Eğitim Fuarı” düzenlendi. Şimdiye kadar Antalya, Adana, İzmir, Bursa, İstanbul, Gaziantep, Kayseri ve Trabzon illerinde de düzenlenen fuarların Ankara ayağının ilki 26- 27 Ocak 2007 tarihlerinde Atatürk Kültür Merkezi’nde, ikincisi ise 26- 27 Mayıs 2007 tarihlerinde TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. 2007 yılının sonunda toplam 20 ilde yapılmış olması planlanan bu fuarlarla KOBİ’lerin, kurum ve kuruluşlar tarafından sağlanan desteklerden daha fazla ve daha verimli bir şekilde yararlanmaları öngörülmektedir. 18 Nisan 2007 tarihinde Ankara Ticaret Odası (ATO) ve İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi (İGEME) işbirliği ile katılımcılara AB Mesleki Eğitim Programları (Leonardo, Socrates), EUREKA Sanayi ARGE Ağı Desteği, 7. Çerçeve Programı, Mali Araçlar - TSKB Tarafından KOBİ'lere Kullandırılan AB Kredileri, Mali Araçlar- Orta Ölçekli İşletmeler için Finansman Olanakları, AB İhaleleri hakkında bilgi verildiği “Türkiye'de Kobi'lerin Yararlanabileceği AB Destek Programları, 7.Çerçeve Programı, Mali Araçlar ve İhaleler Semineri” düzenlendi. ♦ Kaynaklar: 2006, November. European Union Support Programmes for SME’s http://www.ikv.org.tr http://europa.eu/index_en.htm 6 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ENERJİ GÜVENLİĞİ VE TÜRKİYE AYŞENUR ONUR Avrupa Birliği, dünyada enerji tüketiminin en fazla olduğu bölgelerden birisi olmakla beraber enerji kaynakları açısından yeterli imkanlara sahip değildir. Son genişlemesiyle birlikte üye sayısı 27 olan AB’nin enerji açısından dışa bağımlılığında artış yaşanmaktadır. Şubat 2006’da, Avrupa Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso’nun Georgetown Üniversitesi’nde yaptığı konuşmasında da belirttiği gibi, AB’nin petrol ve gaz ihtiyacının 2005 yılında %50’si dış kaynaklardan sağlanmıştır, ve bu eğilim devam ettiği taktirde de 2030 yılına gelindiğinde AB’nin ithal gaz ve petrole olan bağımlılığının %70’lere varması i beklenmektedir. Bugün AB, petrolünün %90’ını ve doğal gazının da %40’ını ithal etmektedir. İthal edilen bu enerji kaynaklarının çoğu Rusya’dan, Ortadoğu’dan, Kuzey Afrika’dan ve Norveç’ten sağlanırken bunlar arasında ithal gazın %40’ını sağlayan Rusya ile ithal edilen petrolün %45’ini sağlayan OPEC ülkeleri, AB’nin dış enerji bağımlılığının yüksek ii olduğu ülkelerdir. Bu durum ise enerji arzı güvenliği sorununu ortaya çıkarmış ve AB’yi yeni açılımlar yapmaya yöneltmiştir. AB’nin politika seçenekleri arasında çoklu boru hatları yoluyla enerji ithalatında kaynak çeşitliliği yaratması öne çıkmaktadır. Avrupa Birliği’nin enerji güvenliği politikalarında Türkiye’nin önemini incelemeye başlamadan önce, enerji güvenliği kavramını açıklamak gerekmektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın tanımına göre enerji güvenliği; değişik şekillerde ve türlerdeki enerjinin yeterli miktarlarda ve makul fiyatlarla veya maliyetlerle her zaman elde edilebilir iii olmasıdır. Bu tanım, AB enerji politikasının temel unsurlarından birinin enerji arz güvenliği ve sürdürülebilirliğinin sağlanması olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu durumda Türkiye, doğal gaz ve petrolde, dünyanın önemli rezervlerine olan yakınlığı ve AB’ye sağladığı alternatif boru hatları nedeniyle enerji konusunda kilit bir rol oynamaktadır. Jeopolitik konumu nedeniyle Orta Asya, Kafkaslar ve Orta Doğu’yu Avrupa’ya bağlayan bir köprü niteliğinde olan Türkiye, enerji geçiş yolları üzerinde önemli bir transit ülke konumundadır. Özellikle de AB’nin enerji güvenliği açısından Türkiye’nin önemi doğalgaz ekseninde yadsınamaz derecede büyüktür. Çünkü, bir enerji türü olarak doğalgazın petrole oranla taşınması daha güç ve maliyetlidir ve arz güvenliğinin sağlanması da daha zordur. Özellikle John Roberts’ın da belirttiği gibi, Türkiye’nin AB için önemi, “doğal bir koridor” olarak gazın Hazar bölgesinden gelerek ve Ortadoğu’dan geçerek Körfez’den Mısır’a ve oradan da Avrupa pazarına iv ulaşmasında ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar bu yazıda Türkiye’nin içinde bulunduğu tüm önemli gaz ve petrol boru hatlarına değinmek mümkün olmasa da birkaç somut örnek vermekte fayda vardır. Mesela; gazın Türkiye üzerinden AB’ye taşınmasında önemli rol oynayan alternatif boru hatlarından biri Türkiye-Yunanistan-İtalya Doğalgaz Hattı’dır. Türkiye ile Yunanistan arasında yapımı öngörülen bu boru hattı sayesinde Türkmenistan ve Azeri doğalgazı Avrupa pazarına ulaştırılabilecektir. Türkiye’nin de içinde yer aldığı bir diğer önemli proje, Türkiye ve Avusturya’yı birbirine bağlayan TürkiyeBulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya (NABUCCO) doğalgaz projesidir. Bu hat sayesinde, Hazar bölgesi, Rusya ve Orta Doğu doğalgazı AB’ye bağlanabilecektir. Gerçekleştirilmesi planlanan Bakü-TiflisErzurum arasındaki Şahdeniz Doğalgaz Boru Hattı ile de, Türkiye, AB’ye, Rusya’ya alternatif olarak doğalgaz kaynağı sunmaktadır. Bu da gösteriyor ki, Türkiye üzerinden AB’ye doğalgazı taşıyacak bu projeler sayesinde AB’nin Rusya’ya olan bağımlılığı azaltılarak ve özellikle de Gazprom’un doğalgaz pazarı üzerindeki tekeli kırılarak, enerji güvenliğine v katkıda bulunulacaktır. Petrol arz güvenliğinin sağlanması açısından bakıldığında ise, 7 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Azerbaycan petrolünü Gürcistan üzerinden Türkiye’nin Akdeniz kıyılarına taşımayı amaçlayan bir proje olan Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ile Türkiye’nin önemi daha da artmıştır. ASAM Genel Koordinatörü Necdet Pamir’in de belirttiği üzere; Hazar petrolünün ve BTC hattına paralel gaz hatları ile bölge gazının, eskiden olduğu gibi yalnızca Rusya üzerinden geçmek zorunda kalmadan uluslararası pazara çıkabilmesi, dünya petrol ve gaz piyasaları açısından da, enerji arz güvenliği anlamında, çok önemli bir açılım vi potansiyeli oluşturacaktır . Bu da, yine bir transit ülke olması nedeniyle Türkiye’nin AB için önemini daha da arttıracaktır. Sonuç olarak, 2030 yılında Avrupa için öngörülen %70 oranında enerji dışa bağımlılığının getireceği tehlike ve riskler göz önüne alındığında, Türkiye, AB’nin enerji arz güvenliğinin sağlanmasında ve AB’nin artan dışa bağımlılığının azaltılmasında, boru hatları ve doğal kaynak geçiş güzergâhları sayesinde bir Doğu-Batı enerji koridoru olarak stratejik bir öneme sahip olmaya devam edecektir. Özellikle de, AB, artan gaz ithalat gereksiniminde, en önemli tedarikçisi olan Rusya’ya daha fazla bağımlı olmamak için, Türkiye’yi kaynak çeşitliliği açısından yeni bir “ana yol” olarak kullanabilecektir. Bütün bu açıklamaların ortaya koyduğu gibi; Türkiye’nin AB pazarına güvenli bir şekilde enerji ulaştırması açısından oynayacağı rol son derece önemlidir. * AB'NİN 2008 BÜTÇESİNİN HAZIRLIK SÜRECİ BAŞLADI... Avrupa Komisyonu'nun Mayıs ayı başında sunmuş olduğu ön bütçe taslağına göre, AB bütçesinin 2008 yılında bir önceki yıla göre %2 oranında artarak 129,2 milyar avro (taahhüt ödenekleri) olması öngörülüyor. Bütçenin harcama kalemleri Büyüme ve İstihdam, Doğal Kaynakların Korunması ve Yönetimi, Özgürlük, Güvenlik ve Adalet, Vatandaşlık, Dış İlişkiler ve İdari Masraflar başlıklarından oluşuyor. Bu yıl geçtiğimiz yıla kıyasla en fazla pay %44,2 oranı ile büyüme ve isthdam politikalarına ayrılmış durumda. Komisyon'un bütçe önerisinin, nihai olarak Avrupa Parlamentosu ve Konsey tarafından onaylanması gerekmekte. * http://ec.europa.eu/budget/index_en.htm i “Speaking with a Common Voice: Energy Policy for the 21st Century”, Jose Manuel Barroso, Georgetown University, February 9,2006. ii Institute for International Relations ‘Clingendael’ (2004). ‘Study on Energy Supply Security and Geopolitics, Final Report, January 2004, number DGTREN TREN/C1-06-2002’. Clingendael International Energy Programme (CIEP). The Hague http://europa.eu.int/comm/energy/_transport/doc/2004_IV_ciep_report_en.pdf iii UNDP, United Nations Development Programme 2000, “World Energy Assessment”, New York: UNDP, erişim:www.undp.org iv John Roberts, “The Turkish Gate: Energy Transit and Security Issues”, Centre For European Studies, EU-Turkey Working Papers, No 11, October, 2004 v Roberts, note 4. vi Necdet Pamir, “Bakü-Tiflis-Ceyhan Boruhattı’nda Son Durum”, Panorama Dergisi, Nisan 2004, Sayı 3. 8 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN TERÖRÜN FİNANSMANI VE MÜCADELE YOLLARI ÖZGÜR ÜTÜK Günümüzde terör, ülkelerin bütünlüğüne, ekonomik gelişimine, vatandaşlarının güvenliği ve huzuruna yönelik tehditlerin en başında gelmektedir. Ancak terörün ortak tanımının yapılamaması, bir devletin terör örgütü olarak adlandırdığı silahlı grubu başka bir devletin özgürlük savaşçısı olarak nitelendirmesi, teröre karşı uluslararası işbirliğini baltalamakta ve terörle mücadeleyi güçleştirmektedir. Terörün sadece siyasi ve askeri bir mesele olarak ele alınması da terörle mücadeleyi olumsuz yönde etkileyen diğer bir faktördür. Siyasi ve askeri alanda mücadelenin yürütülmesinin yanı sıra, terör örgütlerinin finans kaynaklarının belirlenmesi ve bunlara karşı etkin önlemler alınması gerekmektedir. Terör örgütlerinin başlıca finansman kaynakları şöyle i sıralanabilir : • • • • • • • • • • Gasp, hırsızlık Dolandırıcılık (kredi kartları veya yardım kuruluşları yoluyla) Haraç toplama Üyelerden ve sempatizanlardan toplanan aidat ve bağışlar Sahte para basımı Örgütsel yayınlardan elde edilen gelirler Kurulan paravan şirketlerden elde edilen gelirler İnsan kaçakçılığı Uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığı Yandaş ülke yardımları Terör örgütleri, elde ettikleri gelir kaynakları ile örgüt arasındaki bağın gizlenmesi amacıyla organize suç örgütlerinin başvurduğu karapara aklama yöntemlerini kullanmaktadırlar. Ancak, yasal ve yasa dışı yollardan elde edilen gelirler arasındaki fark, karapara aklama ile mücadele tedbirlerinin terörün finansmanına uygulanması sırasında önemli bir yasal engel teşkil eder. Karapara aklama genel olarak, suç faaliyetinden elde edilen veya suçtan kaynaklanan fonların, suç ile elde edilen fonlar arasındaki bağlantıyı örtmek için, harekete tabi tutulması veya gizlenmesi süreci olarak tanımlanmaktadır. Diğer taraftan teröristin nihai amacı yardım toplama mekanizmasından gelir elde etmek değil, faaliyetleri için kaynak elde etmektir. Bu nedenle birkaç ülkede terörün finansmanı karapara aklamanın öncül suçları arasına ilave edilmemiştir ve bu durum terör faaliyetini hedef alan önleyici ve bastırıcı tedbirlerin uygulanmasını ii getirmektedir. olanaksız hale Ülkemizde son yıllarda Mali Eylem Çalışma Grubu’nun(FATF) tavsiyeleri doğrultusunda terörün finansmanının önlenmesine yönelik önemli adımlar atılmıştır. Bu bağlamda, 2006 yılında kabul edilen 5532 sayılı “Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile terörün finansmanı suçu ihdas edilmiş ve tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlayan ve toplayanların cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Ayrıca 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunun 19 (e) maddesi ile MASAK Başkanlığına suç gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanının önlenmesi kapsamında veri toplamak, şüpheli işlem bildirimleri almak, analiz etmek ve değerlendirmek, anılan Kanun maddesinin (ı) bendi ile de aklama ve terörün finansmanı suçunun işlendiğine dair ciddi şüphelerin mevcut olması durumunda konuyu ilgili Cumhuriyet savcılığına intikal ettirmek görev ve yetkisi verilmiştir. Terörle mücadele kapsamında BM bünyesinde de çeşitli protokol ve sözleşmeler hazırlanıp üye ülkelerin imzasına sunulmuştur. Ancak yapılan bu çalışmalardan yeterli verim alınamamasından dolayı 9 Aralık 1999 tarihinde “Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme” hazırlanmış ve aralarında ülkemizin de bulunduğu birçok ülkenin imzasıyla sözleşme yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme ile terör faaliyetlerini finanse etmeye yönelik fiiller ayrı bir suç olarak öngörülmüş, terörün finansmanında kullanıldığından şüphe edilen malvarlığı üzerine tedbir konması hükmü getirilmiştir. Ayrıca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi terörizm konusunda aldığı 1267, 1269, 1333 ve 1373 sayılı Kararları ile terörle mücadele ve terörün finansmanının önlenmesi konularında uluslararası işbirliğini geliştirmeye yönelik adımlar atmıştır. Terörün finansmanının önlenmesi konusunda uluslararası platformda yapılan diğer bir çalışma ise FATF tarafından yayınlanan terörün finansmanına ilişkin 9 Özel iii Tavsiyesi’dir. Bunlar şu şekilde sıralanabilir : 9 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 1- BM Belgelerinin Onaylanması ve Yürürlüğe Konması 2- Terörizmin, Terörist Eylemlerin ve Terör Örgütlerinin Finansmanının Suç Haline Getirilmesi 3- Terörist Malvarlıklarının Dondurulması ve Müsaderesi 4- Terörizmle İlgili Şüpheli İşlemlerin Bildirimi 5- Uluslararası İşbirliği 6- Alternatif Havale Yöntemleri 7- Elektronik Transfer 8- Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlar 9- Kuryeler Aracılığıyla Para Nakli Terörün finansmanının önlenmesine yönelik olarak yetkili kurumlar arasında rekabete değil işbirliğine ihtiyaç vardır. Yetkili devlet kurumlarının birbirleri ile bilgi paylaşımı ve koordineli çalışmaları sonucu terör örgütlerine ekonomik yönden büyük bir darbe indirilebilir ve finansman kaynakları bir noktaya kadar İSPANYOL BAKAN:''TÜRKİYE AB'YE AİT'' kurutulabilir. Elbette ulusal düzeyde yapılacak olan bu mücadele çok önemlidir. Ancak terör örgütlerinin aldıkları dış destekler ve uluslararası bağlantıları göz önünde bulundurulursa terörün finansmanının önlenmesine yönelik uluslararası işbirliğinin şart olduğu aşikârdır. Bu bağlamda terörün ortak tanımının yapılması, BM nezdinde hazırlanan Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin ve BM Güvenlik Konseyinin bu konuda aldığı 1267, 1269, 1333 ve 1373 sayılı Kararların etkin bir biçimde uygulanması gerekmektedir. Ancak terörün finansmanına vurulacak en büyük darbe terör örgütlerine verilen dış desteğin kesilmesidir. Bunun için ise en başta ülkelerin terörle mücadele konusunda samimi olmaları, terör örgütlerini kendi çıkarları doğrultusunda desteklemekten ve dış politika aracı olarak kullanmaktan vazgeçmeleri gerekmektedir. * İspanya’nın Avrupa İşleri’nden Sorumlu Devlet Bakanı Alberto Navarro, “İspanya, Türkiye’nin Avrupa’ya ait olduğuna her zaman inandı” dedi. Alberto Navarro, Türkiye’nin AB üyeliği karşıtı Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Perşembe günü Madrid’de İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero ile yaptığı görüşmelerden önce Financial Times gazetesi ile yaptığı söyleşide Sarkozy’nin Türkiye konusunu şimdilik bir kenara bırakmayı kabul etmesinden duydukları ferahlamayı yansıtırken “İspanya, Türkiye’nin Avrupa’ya ait olduğunu her zaman inandı” ifadesini kullandı. Navarro, Fransız halkının reddettiği Avrupa Anayasası’nı ilk onaylayan AB devleti olan İspanya’nın sorunun çözümlenmesi için Sarkozy ile birlikte çalışmaya hazır olduklarını belirtirken “Önemli olan antlaşma değil, Avrupa için istediğimiz model ve bu konuda İspanya ve Fransa, aynı görüşte” diye konuştu. * http://www.abhaber.com/haber_sayfasi.asp?id=17516 i http://www.masak.gov.tr/ , http://www.polis.gov.tr/temuh/terorizm10_makale5.htm, http:// www.masak.gov.tr/ iii http://www.fatf-gafi.org/ ii 10 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÜZERİNE GENEL BİR BAKIŞ İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN Son yıllarda yoğun bir şekilde tartışılan iklim değişikliği veya diğer bir deyişle küresel ısınma dünya gündeminin başlıca konularından biri haline gelmiştir. Özellikle son zamanlarda olağandışı hava şartları sonucu oluşan kuraklık, çölleşme, sel ve taşkınlar ile fırtınalar, bu konunun daha da çok gündeme gelmesine neden olmuştur. Konunun ayrıntılarına geçmeden önce bir noktanın belirtilmesinde fayda vardır. Genel olarak çevre ile ilgili konuların ve sorunların, ülkeler arasında sınır tanımaması ve ayrım yapmaksızın tüm canlı hayatını etkilemesi açısından diğer konulardan ayrıldığı söylenebilir. Aynı zamanda, bu durum çevre ile ilgili konularda uluslararası işbirliğinin ne kadar gerekli olduğunun da altını çizmektedir. Bu kısımda ilk olarak küresel ısınmanın tanımı ve nasıl meydana geldiği üzerinde durulacak, daha sonra çeşitli rakamlarla konunun önemi vurgulanacak ve son olarak da küresel ısınmanın etkileri ve bunlara karşı alınacak tedbirler hakkında genel bir bilgi verilecektir. İklim sistemi 4,5 milyar yıllık jeoloji tarihi boyunca değişiklik göstermiştir. Ancak 19.yy.ın ortalarından, özellikle sanayi devriminden beri, iklimdeki bu doğal değişim sürecine ilk kez insan faktörü dahil olmuştur. Şubat 2007’de açıklanan BM İklim Değişikliği Raporu’na göre iklim değişikliğine %90 oranında insanların neden olduğu belirtilmiştir. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında dünya nüfusunun 2 kat, buna karşılık enerji kullanımının 4 kat artması insan faktörünü daha da ön plana çıkarmıştır. Fosil yakıtların tüketimi, değişen arazi kullanımı, ormanların yok olması, sanayi gibi insan etkileri atmosferde sera etkisi yaratan gazları arttırmakta ve böylece küresel ısınma meydana gelmektedir. Dünyada sera etkisi yaratan çevre sorunlarının kaynaklarına bakarsak; bunların %46’sının enerji tüketiminden, %24’ünün sanayi faaliyetlerinden, %18’inin ormanların yok olmasından, %9’unun tarımdan ve %3’ünün diğer kaynaklardan dolayı ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Küresel ısınmanın daha iyi anlaşılması için konunun bazı rakamsal verilerle desteklenmesinde yarar vardır. Böylelikle küresel ısınmanın, insanlık için ne kadar önemli olduğu daha da belirgin hale gelecektir. 20.yy boyunca ortalama yüzey sıcaklığı 0,8 ºC artış göstermiştir. Aynı zamanda 1860 yılından beri elde edilen ölçümlere göre son 12 yıl kaydedilen en sıcak yıllar olmuştur. 1998 yılı şimdiye kadar ölçülen en sıcak yıl olmakla birlikte, yapılan tahminlere göre 2007 yılı en sıcak yıl olmaya daha şimdiden adaydır. Bilim adamlarının tahminlerine göre, 1990-2100 döneminde küresel ortalama yüzey sıcaklığı 1,4 ile 5,8 ºC artış gösterecektir. Yine 20. yy boyunca değişen iklim koşulları sonucu kutupsal kara ve deniz buzları ile dağlardaki kar örtüsü önemli ölçüde erimiş ve deniz suyu seviyesi 10-20 cm kadar artış göstermiştir. Tahminler 21.yy’da deniz suyu seviyesinin 1859 cm kadar yükselebileceğini ortaya koymaktadır. Deniz suyu seviyesindeki bu yükselme sonucu Hollanda, Bangladeş, Bahama Adaları, Karayipler gibi birçok kıyı ve ada ülkelerinin sular altında kalacağı tahmin edilmektedir. Tüm bu artışlar sera gazlarında da gözlemlenmektedir; örneğin 1750-2005 yılları arasında karbondioksit miktarı %35 i oranında artmıştır. Sera gazlarındaki bu artış dikkate alınırsa 2050 yılına kadar Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklıklarında 1-3ºC arası artış gözlemlenecektir. BM’nin açıkladığı İklim Değişikliği Raporuna göre, Türkiye 1990-2004 yılları arasında %72,6 ile karbondioksit salınımında en fazla artış kaydeden ülkelerden bir tanesidir. Türkiye yıllık 294 milyon tonluk karbondioksit salınımı ile; ABD’nin 5,5 milyar ton, Rusya’nın 2,8 milyar ton ve Japonya’nın 11 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN 1,3 milyar ton ile ilk 3 sırayı paylaştığı ii sıralamada 13. sırada yer almaktadır. Hava sıcaklıkları ile deniz suyu seviyesinin yükselmesinin yanı sıra küresel ısınmanın daha birçok etkisi bulunmaktadır. İklim sisteminde oluşan dengesizlikten dolayı, fırtına, sel ve taşkınlar, kuraklık ve çölleşme gibi olağandışı durumlar meydana gelebilmektedir. Özellikle su sıkıntısının yaşandığı ve Türkiye’nin de bulunduğu Akdeniz havzası gibi çeşitli bölgelerde, su kıtlığının ortaya çıkması, tarımsal üretkenliğin düşmesi, yüksek sıcaklıklar ve su kıtlığı yüzünden ölüm oranlarının artması ve salgın hastalıkların yayılması, bazı hassas canlı türlerinin yok olması ve biyoçeşitliliğin azalması gibi geniş kapsamlı birçok etki gözlemlenmektedir. Tüm bunlar, iklim değişikliğinin önlenmesine yönelik tedbirlerin derhal alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Özellikle su kaynaklarının daha verimli kullanılması, enerji tasarrufu sağlanıp yenilebilir ve temiz enerjiye geçilmesi, ormanlaştırma ve halkın iklim değişikliği hakkında bilinçlendirilmesi gibi çeşitli önlemlerin alınması ve tüm ülkelerce uygulanması gerekmektedir. Ancak daha önce de belirtildiği üzere, uluslararası işbirliğinin çevre sorunları ile mücadeledeki yeri düşünüldüğünde, bireysel bazda alınan tedbirlerin tek başına yeterli olmayacağı aşikardır. Bunun önemini kavrayan ülkeler, iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası işbirliğini arttırmak amacıyla çeşitli girişimlerde bulunmuşlar ve bu girişimlerin sonuçları olarak BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü imzalanmıştır. Bültenimizin gelecek sayısında iklim değişikliği ile ilgili uluslararası düzenlemeler (BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile Kyoto Protokolü) ve Türkiye’nin bu kapsamdaki yeri ve politikaları Avrupa Birliği ile ilişkiler çerçevesinde incelenecektir. Kaynakça: Baumert, Kevin A. Building on the Kyoto Protocol:Options for Protecting the Climate, World Resource Institute, 2002. Krech S., Mcneill J.R., Merchent C. Encyclopedia of World Environmental History, Volume II, Routledge, New York, 2004. Türkeş, Murat. Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi Ulusal Hazırlıkları: İklim Değişikliği ve Sürüdürülebilir Kalkınma Ulusal Değerlendirme Raporu, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, Ağustos 2002. IPCC, Climate Change 2007: The Physical Science Basis, Summary for Policymakers, Paris, February 2007. İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu, İklim Değişikliğinin Etkilerinin Araştırılması Çalışma Grubu Raporu, Ankara, Ekim 2004. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, 2000. i Sera gazlarındaki bu artışın hassasiyeti bir örnek ile daha iyi anlaşılabilir. Bir yıl boyunca bir arabanın neden olduğu salınımlar ancak 140 adet ağacın dikilmesi ile telafi edilebilmektedir. ii Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye’nin karbondioksit salınımı 2010’da 348 milyon ton, 2020 yılında ise 615 milyon tona çıkacaktır. 12 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN BULGAR AŞÇILAR AB YOLLARINDA NİHAL SAMSUN KARABACAK Daha önce Türkiye ile aynı anda AB müzakerelerine başlayan Hırvatistan ile başladığımız ülke tanıtımlarına, bu sayıda Avrupa Birliği’ne 2007 yılının başında katılan iki ülkeden biri olan Bulgaristan ile devam ediyoruz. Yaklaşık 8 milyon nüfusa sahip bir Balkan ülkesi olan Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Romanya, Sırbistan ve Türkiye ile çevrelenmiş olup, Başkenti Sofya, para birimi ise Leva’dır. Ekonomik verilere bakıldığında, 2005 yılı sonu rakamlarına göre, Bulgaristan’da büyüme oranı %5,5 oranında gerçekleşmiş olup, 2007 tahminleri %,5,7’dir. Büyümeye katkıda bulunan başlıca faktörler, yatırımlardaki önemli artış ve iç taleptir. Bulgaristan’da kişi başına düşen milli gelir 7500 Avro olup, AB ortalamasının altında kalmaktadır. Yine 2005 sonunda, enflasyon oranı %5 oranında gerçekleşirken, işsizlik oranı %10,1 olarak kaydedilmiştir. Bulgaristan’a 2005 yılında rekor miktarda, toplam 2,4 milyar Avro doğrudan i yabancı yatırım akışı gerçekleşmiştir. Bulgaristan’ın dış ticaretinde başlıca ülkeler ihracatta sırasıyla İtalya, Almanya, Türkiye ve Yunanistan iken, ithalatta ise sırasıyla Almanya, İtalya, Rusya, Yunanistan ve Türkiye’dir. Bulgaristan’ın başlıca ihraç ürünleri giyim ve ayakkabı, kimyasallar, demir-çelik ve diğer metallerdir. İthalatta ise ham petrol ve doğalgaz, tekstil, makina ve ekipman ve ii kimyasallar ilk sıralardadır. Bulgaristan Cumhuriyeti, uzun yıllar komünist rejim ile yönetildikten sonra, 10 Kasım 1989 tarihi itibariyle demokrasiye geçiş yapmıştır. 90lı yıllar Bulgaristan için ekonomik ve siyasi çalkantı içerisinde geçmiştir. 1993 yılında başlatılan büyük çaplı özelleştirme programı ise, serbest piyasa ekonomisine geçişin başlangıcına işaret etmektedir. Çok partili parlamenter sisteme sahip Bulgaristan’da 2005 yılında yapılan son seçimlerde kurulan koalisyon hükümetinde iki de Türk asıllı bakan yer almaktadır. Nitekim, Bulgaristan halkının yaklaşık %9’unu Türkler oluşturmaktadır ve Bulgaristan’ın tam üyeliği ile birlikte, 780 bin Türk daha Avrupa Birliği vatandaşı olmuştur. Bulgaristan’ın AB macerasına kısaca göz atarsak, Bulgaristan ile AB arasında diplomatik ilişkiler 1988 yılında başlamıştır. Mayıs 1990’da Bulgaristan ve AET arasında Ticaretve İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır. Mart 1993’te ise bunun yerini alan Avrupa Anlaşması imzalanmış ve bu anlaşma 1 Şubat 1995’te yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşma, iki taraf arasında serbest ticaret, siyasi diyalog, yasal uyumlaşma ve sanayi, çevre, ulaşım ve gümrükler alanlarında işbirliği öngörmektedir. Anlaşma ile, AB ve Bulgaristan arasında aşamalı bir serbest ticaret alanı kurulması amaçlanmıştır. Bulgaristan Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusunu Aralık 1995’ye yapmıştır. 1997 yılında Komisyon başvuru hakkındaki görüşünü yayınlamış, 1999 Aralık ayında gerçekleşen Helsinki Zirvesi’nde alınan kararla, Şubat 2000’de üyelik müzakereleri resmen başlatılmıştır. Üyelik müzakereleri tüm fasıllarda 15 Haziran 2004 tarihinde tamamlanırken, Aralık 2004 Brüksel Zirvesi’nde Bulgaristan’ın 1 Ocak 2007’de AB’ye tam üye olması kararlaştırılmıştır. Bulgaristan’ın Katılım Anlaşması da 25 Nisan 2005’te imzalanmıştır. Bulgaristan, adaylık süresi boyunca AB’nin PHARE, ISPA ve SAPARD araçlarından mali yardım almıştır. Bunun yanı sıra, 2000-2005 yılları arasında Avrupa Yatırım Bankası’ndan toplam 507 milyon Avro kredi almıştır. Bulgaristan’a Romanya ile birlikte üyelikten sonra da geçiş kolaylığı adı altında yardım iii sağlanmaktadır. Bulgaristan’ın bu yılın başında tam üye olması, aslında AB müktesebatını eksiksiz uygulamakta olduğu anlamına gelmemektedir. Bulgaristan’ın üyeliğinden önceki yıl, Mayıs 2006’da yayımlanan son İzleme Raporu’nda, aşağıdaki hususlar vurgulanmıştır: İlk olarak, Bulgaristan’ın siyasi kriterlerleri yerine getirmekte olduğu belirtilmekte ve 2006 yılında özellikle yargı, yolsuzlukla mücadele ve kamu yönetimi alanlarında önemli ilerlemeler kaydedildiğine yer verilmektedir. Bununla birlikte, halen güçlendirilmesi gereken belirli 13 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN alanlar bulunmaktadır. Bu çerçevede, adalet sisteminde şeffaflık, hesap verebilirlik ve verimliliğinin artırılması, organize suçlar ve yolsuzlukla mücadelenin güçlendirilmesi ve ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadelede mevzuatın tam olarak uygulanması gerektiği vurgulanmaktadır. İkinci olarak, ekonomik kriterler açısından Bulgaristan’ın işleyen bir piyasa ekonomisi olduğu ve son yılda özellikle dış açıkların azaltılması ve özelleştirme sürecinde ilerleme kaydedildiği belirtilmektedir. Diğer yandan, cari açıkların artması ve istihdam piyasasının düzenleyici çerçevesinin yeterince esnek olmaması eleştiri konusu olmuştur. Bulgaristan’ın yapısal reformları sürdürmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Son olarak, AB müktesebatına uyum konusunda, büyük ölçüde uyum sağlanmış olduğu ancak bazı alanlarda halen bir takım çabalar gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu alanlar; mesleki yeterliliklerin karşılıklı tanınması, mali hizmetler, bilgi toplumu hizmetleri, kişisel verilerin korunması, karapara aklama ile mücadele, tarım ticareti mekanizmaları, deniz taşımacılığı, vergilendirme, iş hukuku, sosyal diyalog, sosyal dışlanma, ayrımcılığa karşı politika, kamu sağlığı, enerji piyasasının liberalizasyonu, balıkçılık, nükleer enerji ve nükleer güvenlik, çelik sanayinin yeniden yapılandırılması, elektronik haberleşme, bölgesel politika, çevre politikası, su kalitesi, atık yönetimi, tüketicinin korunması, göç, adli işbirliği, uyuşturucu ile mücadele, AB mali çıkarlarının korunması ve AB müktesebatının Bulgarca’ya tercümesidir. Bunun yanı sıra, 6 alanda çok acil adım atılması gerektiği belirtilmiştir. Bunlar; - tarımda uygun bir entegre idare ve kontrol sistemi (IACS) kurulması, - hayvan yan ürünlerinde müktesebat ile uyumlu toplama ve muamele merkezi kurulması, - organize suç ağlarının soruşturulması ve kovuşturulmasına ilişkin sonuçlarda daha açık kanıtlar, - dolandırıcılık ve yolsuzlukla mücadele mevzuatının daha etkin ve etkili şekilde uygulanması, - karapara aklama ile ilgili hükümlerin etkin ve daha yoğun biçimde uygulanması ve - yapısal fonlar ve uyum fonu için mali kontrol iv mekanizmasının güçlendirilmesidir. 2006 yılı sonunda, Bulgaristan’ın bu alanlarda yeterli adımı attığına inanan AB, bu ülkeyi 1 Ocak 2007’den itibaren tam üyeliğe kabul etmiştir. Ancak, Bulgaristan’ın AB üyeliğinin hemen ardından medyada ilginç haberler yer almaya başlamıştır. Örneğin, İngiltere İçişleri Bakanlığı’na göre beş ay önce AB üyesi olan Romanya ve Bulgaristan’dan her gün ortalama 120 kişi gelmekte olup, göçmenlerin toplam sayısı 10.535’i bulmuş. Yıl sonu itibariyle eski Doğu Bloku ülkelerinden 40 bin kişinin daha geleceği tahmin ediliyor. Romanya’dan gelenlerde meslek hanesinde "sirk cambazı" yazanlar başı çekiyor. Bulgarlarda ise aşçı, cambaz, müzisyen, araştırmacı ve otel v çalışanlarına daha çok rastlanıyor. Diğer bir haber ise, Bulgaristan’ın AB yardımlarını rüşvete harcadığı iddiaları ile ilgili. Habere göre, ülkede geçen yıl 1 milyar Avroluk rüşvet verilmiş ve bu Sofya'nın bu yıl AB'den almayı vi umduğu fonlara eşit miktarda. Bulgaristan AB’nin hurdalığı haline gelmeye başlaması da ayrı bir haber konusu. Avrupa Birliği’ne üyelikle birlikte bütün ithalat vergilerinin kalkması üzerine, Bulgaristan Batı Avrupa ülkelerinden ithal edilen ve çevreyi kirleten ucuz ikinci el vii otomobillerle dolmuş. Nitekim yolsuzluk skandallarına batmış politikacıları, sokak ortasında yaşanan faili meçhul cinayetler ve mafyasıyla özdeşleşen Bulgaristan hala AB'nin kişi başına düşen gelir seviyesi en düşük viii ülkesi. Görüldüğü üzere, Bulgaristan Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda hem siyasi hem de ekonomik anlamda hızla çok önemli ilerlemeler kaydetmiş durumda. Ancak Bulgaristan AB müktesebatına kağıt üzerinde ne kadar uyum sağlasa da, AB ruhunu tam olarak içine sindirip gerçek bir AB ülkesi olmak için atması gereken daha çok adım olduğu da bir gerçek. i http://ec.europa.eu/enlargement/archives/bulgaria/index_en.htm http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/ANL/AvrupaDb/Bulgaristan.pdf - http://ec.europa.eu/enlargement/archives/bulgaria/index_en.htm - http://www.evropa.bg/en/del/eu-and-bulgaria.html iv http://ec.europa.eu/enlargement/pdf/key_documents/2006/monitoring_report_bg_en.pdf v www.hurriyet.com.tr <24.05.2007> vi www.radikal.com.tr <20.05.2007> vii www.abhaber.com <19.03.2007> viii Sıla Özçelik’in haberi, www.referans.com <11.11.2006> ii iii 14 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN ROMA ANLAŞMASININ 50. YILINDA AB - ABD EKONOMİK İLİŞKİLERİNE KISA BİR BAKIŞ PELİN KUZEY Transatlantik İşbirliği Amerika Birleşik Devletleri’nin temelleri bundan yaklaşık 500 yıl önce Avrupa’dan gelen göç akımları ile atılmıştır. Öte yandan, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, Jean Monnet tarafından önderlik edilen Avrupa bütünleşme projesi ise ABD’den büyük destek görmüştür. İki dünya devinin ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal anlamda Batı olarak adlandırılan değerler bütünü etrafında birleşmiş olmaları yapılacak olan analizlerde mutlak surette göz önünde bulundurulması gereken bir husustur. AB ve ABD arasındaki ilişkilerin dinamiklerini anlamak için tarihte kısa bir gezinti yapmak yerinde olacaktır. Jean Monnet tarafından Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu (AKÇT) kuran Paris Anlaşmasına ilişkin çalışmalar yürütülürken, o dönemin Amerikan Başkanı Harry Truman’ın anlaşma taslağı’nın hazırlanmasına katkıda bulunmak amacıyla görüşmelerin sürdürüldüğü Hükümetler Arası Konferans’ta gözlemcilik yapmak üzere bir Amerikan heyet görevlendirdiği bilinmektedir. 1957 yılında Roma Anlaşması ile bugünkü Avrupa Birliği’nin temelleri atılmış ve bu yeni Anlaşma ABD’ye, Avrupalı müttefikleri ile tek bir platformda buluşarak işbirliği yapabilme olanağını tanımıştır. 1957 yılında, henüz Roma Anlaşması yeni yürürlüğe girmişken GATT çerçevesinde yapılan görüşmelerde; ABD, Ortak Tarım Politikasının GATT hükümlerine aykırı olduğunu savunmuş ancak bu platformdaki tartışmaları uzatmayarak, AET ile ticaret hacmini artırma yolunu seçmiş ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) kuruluşuna liderlik etmiştir. Dünya ekonomisinin ve siyasetinin bu iki önemli aktörü arasındaki ilişkilerin kurumsallaşması ise 1990’larda gerçekleşmiştir. 1990 yılında kabul edilen Transatlantik Deklarasyonu ile Başkanlar düzeyinde gerçekleşen zirve toplantılarının yanı sıra bakanlar seviyesinde düzenlenen toplantılar vesilesi ile taraflar arasında siyasi ve ekonomik diyalogun geliştirilmesi hedeflenmiştir. Deklarasyon çerçevesinde, serbestleşme, OECD, rekabet politikası da dahil olmak üzere ekonomi, eğitim, bilim ve kültür alanlarında işbirliği mekanizmaları yaratılmıştır. Transatlantik Deklarasyonu’nu takip eden süreçte, 3 Aralık 1995 tarihinde Madrid’de gerçekleştirilen AB-ABD zirvesinde Avrupa Komisyonu Başkanı Santer, Avrupa Konseyi Dönem Başkanı İspanyol Başbakanı Gonzales ve ABD Başkanı Clinton arasında Yeni Transatlantik Gündemi (New Transatlantic Agenda-NTA) imzalanmıştır. Yeni Transatlantik Gündemi dört temel alan üzerinde odaklanmıştır: ABD Avrupa Toplulukları nezdinde Brüksel’deki ilk Daimi Temsilciliğini 1961 yılında Başkan John F. Kennedy döneminde açmıştır. Avrupa Komisyonu’nun ABD Temsilciliği ise 1954 yılından bu yana Washington’da faaliyetlerini sürdürmektedir. - Avrupa Topluluklarının ve Avrupa Ortak Pazarının temellerinin atılması, bir yandan ABD’nin Avrupa ile daha sıkı stratejik ortaklıklar kurabilmesinin yolunu açarken, bir yandan da yeni çatışma/çekişme alanları yaratmıştır. - Bu çekişme alanlarının başında Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası gelmektedir. - - dünyada barış, istikrar, demokrasi ve kalkınmanın teşvik edilmesi terörizmle mücadele, uluslararası suçlar, uyuşturucu ticareti gibi küresel sorunların çözümünün sağlanması dünya ticaretinin genişlemesi ve ikili ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi Atlantik’in iki yakasında işadamları, bilim adamları ve diğer profesyonel meslek grupları arasında işbirliğinin arttırılması. Yeni Transatlantik Gündemi ekinde yer alan AB-ABD Karma Eylem Planı ise taraflar arasında yapılacak 150 spesifik anlaşmayı kapsamaktadır. 15 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Yeni Transatlantik Gündemi çerçevesinde 18 Mayıs 1998 tarihinde Londra’da yapılan ABABD Zirvesinde ise Transatlantik Ekonomik İşbirliği (Transatlantic Economic Partnership-TEP) karma deklarasyonu kabul edilmiştir. TEP yabancı yatırımlara ya da ticarete engel olan uygulamaların ortadan kaldırılması ya da azaltılmasını hedeflemiştir. TEP ile bir Yönlendirme Grubu ve ABD ile AB arasındaki ekonomik krizleri önlemek amacıyla bir Erken Uyarı Mekanizması kurmuştur. Yeni Transatlantik Gündeminin ekinde yer alan ABABD Karma Eylem Planı ise TEP’e dâhil edilmiştir. Bu çerçevede, sermaye akışı üzerindeki engellerin azaltılması, ticaretin önündeki teknik engellerin kaldırılması, Amerikalı ve Avrupalı iş adamların AB ve ABD pazarlarına erişimin kolaylaştırılması, telif ve fikri mülkiyet haklarının korunması alanında işbirliği yapılması konuları öncelikler arasına girmiştir. İkili düzeyde ilişkiler zirve toplantıları ve Bakanlar düzeyinde süren toplantılar vasıtasıyla sürdürülürken, 1995 yılında GATT’ın yerini alarak kurulan Dünya Ticaret Örgütü o tarihten itibaren AB ve ABD arasındaki ekonomik ve ticari tartışmaların ana platformu haline gelmiştir. Dünya çapında ticaretin serbestleştirilmesi, ticaret anlaşmazlıklarının çözümü ile telif ve fikri mülkiyet haklarının korunması konularında faaliyet gösteren Dünya Ticaret Örgütü’nde ABD ve AB sanayi malları üzerindeki tarifelerin azaltılması hususunda işbirliği içerisinde çalışmışlardır. Aynı şekilde nakit akımlarının ve yabancı doğrudan yatırımların önündeki engellerin kaldırılması konusunda da hem fikir olmuşlardır. Yukarıda sayılan alanlarda kolaylıkla işbirliği yapılabilmesine karşın, tarım ürünlerinin ticareti konusunda 1957’de başlayan uyuşmazlıkların yanı sıra çelik sanayine ilişkin anlaşmazlıklar DTÖ’nün 1999 Seattle, 2001 Doha, 2003 Cancun ve 2005 Hong Kong Round’larında da devam etmiştir. Dünya ekonomisinin bu iki önemli ekonomik aktörü arasındaki ilişkiler işbirliği ve uyuşmazlıkların bir arada yoğrulduğu bir pota niteliğini taşırken, bu iki gücün dünya ve birbirleri için ne anlam ifade ettiklerini göstermek açısından kimi rakamlara göz atmak yerinde olacaktır: • • • • • AB ve ABD’nin toplam nüfusu dünya nüfusunun yaklaşık %10’unu oluşturmaktadır. AB ve ABD toplam dünya ticaretinin yaklaşık %40’ını gerçekleştirmektedirler. AB ve ABD’nin toplam GSYİH’si dünya GSYİH’sının yaklaşık %60’ını oluşturmaktadır. AB ve ABD birbirlerinin en büyük ticaret ortağı konumundadırlar. Günlük transatlantik ticaretin boyutu ortalama 2 milyar dolar seviyesindedir. Almanya ve İngiltere ABD’nin AB’deki en büyük ticaret ortaklarıdır. 2004 yılı rakamları uyarınca AB’nin ABD’de 702.9 milyar euroluk yabancı doğrudan yatırım stoku bulunurken, ABD’nin AB’de 802 milyar euro yabancı doğrudan yatırım stoku bulunmaktadır. Bu rakamlar, Avrupalı ve Amerikalı firmaların 2/3’ünün Atlantik Okyanusu’nun diğer yakasında yatırım yaptığını göstermektedir. Transatlantik ekonomik işbirliğinin geldiği noktaya, siyasi ilişkiler alanında, özellikle 2003 yılında Amerika’nın Irak müdahalesinin ardından Avrupa’da beliren Amerikan karşıtı tutum nedeniyle erişilmesine pek mümkün olmadığı çeşitli platformlarda ifade edilmektedir. Aynı şekilde, ABD’nin Kyoto Protokolü ve AntiPersonel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Ottawa Sözleşmesi’ni İmzalamayı reddetmesi ayrıca 15 Haziran-17 Temmuz 1998 tarihlerinde Roma’da Birleşmiş Milletler’in girişimiyle, saldırı suçları, soykırım suçu, savaş suçları ve insanlığa karşı suçları yargılayacak kalıcı ve sürekli bir mahkeme olarak tasarlanan Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran anlaşmanın Başkan Clinton döneminde imzalanmış olmasına karşın, Başkan Bush döneminde söz konusu imzanın geri çekilmesi gibi hususlar AB ile ilişkilerde pürüz yaratmaya devam etmektedir. Ancak, yazımızın başında da değindiğimiz gibi ABD ve AB Batı olarak adlandırılan aynı değerler bütünü etrafında birleşmişlerdir. Bu nedenle, gerek siyasi ilişkiler alanında ortaya çıkabilecek bu tarz çatışmaların ekonomik ilişkilerin soğuması ya da duraklaması ile sonuçlanacağını savunmak uluslararası 16 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN politika analizlerinin fazla basite indirgenmesi ile sonuçlanacaktır. Çin ve Hindistan gibi yeni dünya devlerinin ortaya çıktığı bir ortamda, ekonomik ilişkilerin ağırlık noktasının doğuya kayma riski göz önünde tutulduğunda, aynı değerler üzerine kurulu olan ABD-AB arasındaki işbirliği çabalarının zayıflamak bir yana derinleşmesini beklemek akılcı olacaktır. Ekonomik ve askeri açıdan 21. yüzyılın yeni dünya gücü olmaya aday 1.3 milyar Çinli ile 490 milyonluk AB ve 300 milyon nufusa sahip ABD’nin aralarında işbirliği yapmadan başa çıkabilmesi pek mümkün görünmemektedir. Nitekim, 30 Nisan 2007 tarihinde Washington’da gerçekleştirilen son AB-ABD Zirvesinde Başkan Bush, AB Dönem Başkanlığı görevini yürüten Angela Merkel ve Komisyon Başkanı Barosso tarafından transatlantik ekonomik entegrasyonun güçlendirilmesine ilişkin kabul edilen yeni çerçeve bu savın doğruluğunu ortaya koymaktadır. Kaynakça: 1) European Union Delegation of the European Commission to the United States, The European Union and the United States, Global Partners, Global Responsibilities, 2005. 2) Marta Cichomska, USA-EU: Good Cop-Bad Cop?, European Courier, 6 December 2006. 3) Masiej Jarecki, USA-EU: Future of Transatlantic Economic Relations, European Courier, 3 September 2006. 4) Aleksandra Korycka, U.S.-EU: Rivalry or cooperation? (The European View), European Courier, 14 October 2006. 5) Eurostat News Release, Facts and Figures, EU-USA Summit, 27 April 2007. 6) Frank Selvaggi, An Ever Closer Transatlantic Union: The Treaty of Rome at Fifty, Indiana University, European Union Center of Excellence, 2007 17 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN GÜNEYDOĞU ASYA ÜLKELERİ BİRLİĞİ BÖLGESEL HAREKETİ VE AB HÜLYA SOYLU ASEAN üye ülkelerinin makroekonomik göstergelerine bakıldığında, 90’larda katılan Vietnam, Kamboçya, Laos ve Burma/Myanmar’dan sonra en zengin ve en fakir üyeler arasında farkın yüksek olduğu görülmektedir. 2002 yılı itibariyle Güneydoğu Asya’da ortalama kişi başına gelir 1218 Euro iken, ülke bazında bakıldığında Burma/Myanmar’da 187 Euro, Malezya’da 4137 Euro ve Singapur’da 23137 Euro seviyesindedir. Bu durum, ekonomik ve sosyal entegrasyonun sağlanması yolunda büyük bir engel niteliğindedir. Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN), 1967 Bangkok Deklarasyonu ile 5 üye ülke arasında kurulmuştur. Söz konusu ülkeler, Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur, Tayland’dır. Birliğe 1984 yılında Brunei Darussalam, 1995 yılında Vietnam, 1997 yılında Laos Halkı Demokratik Cumhuriyeti, Burma/Myanmar ve 1999 yılında ise Kamboçya katılmıştır. Hali hazırdaki üye sayısı i 10’dur. Bangkok Deklarasyonu pek çok sektörde işbirliğini öngörmekte ve Birliğin amacını şu şekilde sıralamaktadır: 1) Ekonomik büyümeyi hızlandırmak, Birliğin sosyal ve kültürel gelişimini sağlamak, 2) Bölgesel barış ve tutarlılığı sağlamak, 3) Ekonomik, sosyal, kültürel, teknik, bilimsel alanlarda karşılıklı yardımlaşmayı artırmak, 4) Eğitim, teknik ve yönetim konularında araştırma olanaklarını desteklemek, 5) Ülkelerin tarım ve endüstride daha etkin olmalarını sağlamak, ticareti geliştirmek, uluslararası mal ticaretini artırmak, ulaşım ve iletişim olanaklarını geliştirmek ve hayat standardını yükseltmek, 6) Güneydoğu Asya çalışmalarını ilerletmek, 7) Uluslararası ve bölgesel organizasyonlarla yakın ve faydalı ii işbirliği kurmak. 1992 ASEAN Zirvesinde ise, 2010 yılına kadar ASEAN Serbest Ticaret Alanı'nın (STA) kurulması kararlaştırılmıştır. Söz konusu STA için Ortak Efektif Tercihli Tarife Anlaşması çerçevesinde mallar üzerindeki tarifelerin aşamalı olarak indirilmesi (2008 tarihinin daha sonra 2003’e çekilmesi) öngörülmüştür. Serbest Ticaret Antlaşması’nın imza tarihinde sadece 6 üye bulunduğu için, Birliğe daha sonra katılan üyeler için süreler uzatılmıştır. Buna göre, Vietnam için söz konusu tarih 2006, Laos ve Myanmar için 2008 ve Kamboçya için 2010 öngörülmüştür. Bu çerçevede, tarifelerin aşamalı olarak kaldırılması amacında ne kadar ilerleme kaydedildiğine ilişkin çalışmalarda durum iii aşağıdaki şekilde ortaya konmaktadır: 1993’te uygulanan ortalama tarife: %12.76 2003’te uygulanan ortalama tarife: %2.39’dur. Diğer taraftan, ASEAN hareketi içerisinde olan ülkelerin aralarındaki ticaret düzeyinin yüksek olmadığı ve bazı refah düzeyi yüksek Birlik ülkelerinin, Birlik dışındaki ülkelerle ikili ekonomik işbirliğine girdikleri görülmektedir iv (Bakınız Şekil 1). Diğer taraftan, Güneydoğu Asya’nın siyasi gündemi, bölgesel ve uluslararası düzeydeki endişeler tarafından şekillenmiştir. Ekim 2002’de Bali’ye yapılan terörist saldırı, Güneydoğu Asya Bölgesi’nde terörizm tehlikesine dikkat çekmiştir. Bu da güvenlik alanında hem bölgesel hem de uluslar arası düzeyde daha fazla işbirliği girişimlerine neden olmuştur. 18 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AB’nin ASEAN’la ilişkileri, 7 Mart 1980 tarihinde Kuala Lumpur’daki ikinci Bakanlar Toplantısında AT-ASEAN İşbirliği Anlaşması’nın imzalanmasıyla kurumsallaşmıştır. Diğer taraftan, iki Birlik arasında istişari nitelikli toplantılar (ASEAN Bölgesel Forumu, ASEAN AB Bakanlar Toplantısı, ASEAN Ekonomi Bakanları Toplantısı, ASEAN-AB Üst Düzey Görevlileri Toplantısı, Bakanlar Konferansları Sonrası 9+1 ve 9+10’lar, Ortak İşbirliği Komitesi Toplantısı) gerçekleştirilmeye devam etmektedir. Buna ilaveten, ASEAN-Brüksel Komitesi, ASEANBonn Komitesi, ASEAN-Londra Komitesi ve ASEAN-Paris Komitesi de, AB ile diyalogun sağlanması ve sürdürülmesinde yardımcı v olmaktadır. İki Birlik arasındaki ticaret durumuna bakıldığında ise 2001 yılı itibariyle AB’nin, ASEAN’ın ihracatında ikinci büyük pazar ve Japonya ve ABD’den sonra üçüncü büyük ticaret ortağı olduğu görülmektedir. AB’nin ASEAN’a ihracatı, 42.7 milyar Euro olarak tahmin edilirken, AB’in ASEAN’dan ithalatı, 66.2 milyar Euro olarak hesaplanmıştır. Bu da, AB’nin 1997 Asya Finansal Krizi’nden sonra da ASEAN bölgesine pazarını açık tutmaya vi devam ettiğini göstermektedir. AB-15 içerisinde toplam ithalatın %60’ı, diğer AB-15 ülkelerinden gelmektedir. AB-15 dışındaki ülkelerin ithalat payı, 1992-2002 döneminde %1.4 artış göstermiş olup; bu artışın %0.5’i, ASEAN ülkelerinin ithalat payındaki artıştan kaynaklanmıştır. 1997 Asya Krizi’nden sonra AB, ASEAN bölgesiyle devamlı bir ticaret açığına tanık olmuş ve bu da AB’nin ASEAN ülkelerine ihracatında düşüş ve çoğu ASEAN ülkesi para birimlerinin değer kaybetmesi sonucu ASEAN’dan yapılan ithalattaki artıştan kaynaklanmıştır. Otomatik veri işleme makineleri, transistörler, yarı iletken aletler ve ofis makinesi ve otomatik veri işleme makineleri için subap, parçalar ve aksesuarlar, ASEAN ülkelerinin AB ülkelerine sattığı en önemli ihraç malları olup; toplam ihracatlarında %45’lik payı almaktadır. Bölge olarak ASEAN, AB’nin Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’nden (GTS) büyük ölçüde yararlanmıştır. Tayland ve Endonezya gibi ASEAN ülkeleri, yakın zamanda birkaç sektörde rekabet edebilir duruma gelerek sistemden çıkmıştır. Ayrıca, önemli mallarda özellikle Tayland için balıkçılık ürünlerisistemden artık yararlanamamaları söz konusudur. Singapur, kalkınma düzeyi yüksek bulunmasından dolayı sistem dışında tutulmuştur. Avrupa’dan bölgeye yatırım, krizden önce yüksek bir düzeyde seyrederken; krizden sonra hala devam etmesine rağmen vii kriz öncesi seviyeye henüz ulaşamamıştır. 1980’de, AB, İşbirliği Anlaşmasını ASEAN üyesi 5 ülkeyle (Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur ve Tayland) imzalamış ve bu ülkelere “En Fazla Müsaadeye Mahzar Ülke” statüsünü vermişlerdir. Ortak İşbirliği Komitesi, AB ile ASEAN arasında işbirliğini koordine etmek için oluşturulmuştur. ASEAN ülkeleri, AB tarafından geliştirilen ve gelişmekte olan ülkelere tercihli tarifeler verme yoluyla ülkelerin ithalatlarını arttırmalarına yardımcı olmak amacıyla ortaya konulan GTS’den yararlanmaktadır. Singapur, ekonomik gelişme seviyesi dikkate alındığında 1998 yılında sistemden çıkmış ve Endonezya ve Tayland da, bazı ürün kategorilerinde sistemden yararlanamamıştır. 2001 yılında, Avrupa Komisyonu ASEAN’ı Avrupa ve Asya arasında bütün alandaki ilişkiler için önemli olan bir ekonomik ve siyasi ortak olarak tanımlamaktadır. 2003 yılında, Bölgesellik Ötesi AB-ASEAN Ticaret Girişimi (TREATI), iki bölge arasında ekonomik işbirliğini geliştirmek için önerilmiş ve işlemeye başlamıştır. 19 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN TABLO 1: ASEAN Ülkeleri Makroekonomik Göstergeleri (2002) Brunei Kamboçya Endonezya Laos, PDR Malezya Burma/Myanmar Filipinler Singapur Tayland Vietnam ASEAN Toplam Nüfus (Milyon) 0.3 13 218 6 25 52 80 4 64 80 539 GSYİH (Euro) 4 Milyar (1998) 4 Milyar 185 milyar 2 milyar 101 milyar 10 milyar 82 milyar 96 milyar 135 milyar 36 milyar 656 milyar viii GSYİH Büyüme (%) 3.21 4.5 3.7 5.7 4.2 5.5 4.6 2.2 5.2 5.8 Kişi Başına Gelir 11753 290 857 343 4137 187 1033 23137 2120 456 1217 Enflasyon (%) 3.3 11.9 10.6 1.8 46.9 3.1 -0.4 0.6 4.0 ŞEKİL 1: Bölgede İkili Ekonomik İşbirliği Yapan Ülkeler Uzun Dönem Perspektif: ASEAN STA’sından ASEAN Topluluğuna SAPTA Nepal Bhutan Maldivler Pakistan Srilanka Hindistan Bangladeş ASEAN-10 ASEAN-6 Brunei Malezya Filipinler Singapur Tayland APEC Rusya Federasyonu Tayvan Japonya Kore Çin NAFTA Kanada ABD Meksika Peru Vietnam HongKong Avustralya Yeni Zelanda CER Şili TPSEPA Papua YG Kamboçya, Laos, Myanmar i ASEAN web sitesi, http://www.aseansec.org Cooperation Agreement between Member Countries of ASEAN and European Community, Kuala Lumpur, 7 March 1980 ( http://www.aseansec.org/1501.htm) iii ASEAN web sitesi sunumları, slayt. 16. (www.aseansec.org/presentasi.ppt) iv Third CEPII -- IDB Conference: IDB Conference: “The New Regionalism: Progress, The New Regionalism: Progress, Setbacks and Challenges Setbacks and Challenges”, February 9 - 10, 2006, Washington D. C, s. 18 (http://www.cepii.fr/anglaisgraph/communications/pdf/2006/09100206/fouquinpre.pdf) ii v ASEAN web sitesi, ASEAN- European Union Dialogue, (http://www.aseansec.org/5612.htm) AB web sitesi (http://ec.europa.eu/comm/external_relations/asean/intro/index.htm) Cuyvers, Ludo, Verherstraeten, Stijn, “The EU’s Generalized System of Preferences and its ASEAN beneficiaries: a success story?”, CAS Discussion Paper No: 47, Centre for ASEAN Studies, December 2005, s.9 (http://143.129.203.3/cas/PDF/CAS%2047.pdf) viii EU, Regional Indicative Programme 2005-2006 ASEAN, s.3 (http://ec.europa.eu/external_relations/asean/csp/rip_0506_en.pdf ) vi vii 20 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN ÇİN: DEVLİĞİNİ FARKETMEYE BAŞLAYAN DEV ORHAN ELÇİ ÇİN’E GENEL BİR BAKIŞ Çin doğal kaynaklar bakımından zengin bir ülke olmakla birlikte yetersiz sermaye oluşumuna sahiptir. Gelişmiş bir sosyal sisteme sahip olan Çin’de nispeten gelişmiş teknoloji kullanılmaktadır ancak dünya genelinde düşük bir rekabet edebilirlik söz konusudur. Daha ziyade doğu ve güney kesimlerde ekonomi gelişmiştir. Rusya ve Kanada’dan sonra Dünyanın 3. büyük ülkesi olan Çin 5000’den fazla adaya sahiptir ve bunlardan en büyüğü Tayvan’dır. Komşu ülkeler ile sınırı 20.000 km.dir. Denize kıyısı 8000 km.dir. Dünyanın 8000 metreden yüksek 12 dağından 7’si Çin’de yer almaktadır. En önemli projeler arasında Batı-Doğu doğal gaz hattı, Batı-Doğu elektrik hattı, GüneyKuzey su hattı ve Three Gorge barajı yer almaktadır. Nüfusun %44’ü kırsal alanda yaşamaktadır ve işsizlik %4.1’dir. Aile planlaması çerçevesinde her aileye sadece bir çocuk sahibi olma sınırlaması getirilmiştir. Nüfusun 2033 yılında 1,5 milyar olması ve bu seviyede kalması planlanmaktadır. Sayısı 56 olan etnik gruplarda çocuk sınırlaması yoktur. 700-800’lü yıllar, Çin’in en zirvede olduğu yıllardır. Bu dönemde Çin, Dünya GSMH’nın 1/3’üne sahiptir. Nüfusu 1.5 milyondan fazla olan şehirlerin 1/3’ü Çin’dedir. 1921-1949 yılları arasında komünist Çin kurulmuş, 1949 yılında ise Cumhuriyet ilan edilmiştir. 1949-1978 yılları arasında planlı ekonomi sistemi uygulanmış, verimlilikten uzak kalınmıştır. 1978 yılı Çin ekonomisinin gelişiminde dönüm noktasıdır. Bu yıldan itibaren Çin ekonomisini dışarıya açacak reformlar başlatılmıştır. Birinci aşama (1978-1984) reformların benimsenme dönemidir. Bu dönemde kırsal kesimin kalkınmasına öncelik verilmiş ve verimlilik artışı teşvik edilmiştir. İşletmelere kendi kararlarını verebilmelerine yönelik daha fazla hak tanınmıştır. İkinci aşama (1984-1992) reformların daha geniş çaplı olarak ele alındığı dönemdir. Bu dönemde ise ilgi şehirlere çevrilmiştir. 1992’de sosyalist piyasa ekonomisi kurulmuştur. Nehir deltaları ve Çin’in güneydoğusu açık ekonomi bölgeleri olarak seçilmiş ve özellikle Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan eyaletler özel ekonomik alan olarak belirlenmiştir. Bilim ve teknoloji alanında eğitimlere ağırlık verilmiştir. Üçüncü aşama (1992-2003) eski evin yıkılıp yeni evin inşa edildiği aşama olarak adlandırılabilir. Sosyalist piyasa ekonomisinin kurulması ile birlikte ekonomide finansal fonksiyon ile ticari fonksiyon birbirinden ayrılmıştır. Dalgalı döviz kuru sistemine geçilmiş, mal piyasası geliştirilmiştir. Bu dönemde emeklilik sistemi ve sosyal güvenlik sistemi oluşturulmuştur. Dördüncü aşamada (2003 yılından bu yana) sosyalist piyasa ekonomisi geliştirilmiştir. Artık inşa edilen evin dekorasyonuna başlanmıştır. 2020 yılına kadar nispeten mükemmel bir sosyalist ekonomi oluşturulacaktır. 1978-2005 yılları arasında büyüme oranı yıllık ortalama %9,4’tür. 2005 yılı GSYİH 2,23 trilyon Dolar, kişi başına GSYİH ise 1703 Dolardır. GSYİH’nın 1/3’ünü özel sektör oluşturmaktadır. Reform öncesinde yasak olan ve reform döneminde sınırlı olan özel sektörün gelişimi teşvik edilmiştir. Fiyat piyasada belirlenmektedir. 1991-1992’de ilk borsa kurulmuştur. Şimdi Çin’de birkaç borsa mevcuttur. Sosyal güvenlik sistemine önem verilmiştir. Reformlardan elde edilen tecrübeler ile halka öncelik verilmesi gerektiği, reformlar ile kalkınma arasında bağlantı kurulması gerektiği, devletin pazara dayalı ekonomi kurallarına göre görevlerini yerine getirmesi gerektiği, teorik yeniliklerin uygulamaya çevrilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Önümüzdeki beş yıl için tüketim yapısının iyileştirilmesi, sanayileşme ve kentleşmenin hızlandırılması, bilim ve teknolojik gelişmelerin hızlandırılması, piyasa ekonomisine geçişin 21 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN derinleştirilmesi ve küreselleşmenin ilerletilmesi hedeflenmektedir. Çin’in karşı karşıya olduğu aşağıdaki gibi sıralanabilir: • • • • • problemler Verimlilik tam anlamıyla sağlanamamıştır, Kırsal ve kentsel kesimlerin kalkınma düzeyleri arasında dengesizlikler vardır, Tarım sektörüne ilişkin problemleri çözmedeki güçlükler devam etmektedir, Gelir dağılımındaki dengesizliklerden kaynaklanan baskı devam etmektedir. Sistematik ve kurumsal problemler, sosyal çıkarların hepsini dengelemeyi güçleştirmektedir. Reformlar ile 2020’de tamamlanması beklenen sosyalist piyasa ekonomisinin kuruluşu için her türlü çaba sarf edilecek, kamu hizmetlerinin dönüşümü hızlandırılacak, kurumsal reformlar yapılacak, karar alma mekanizmaları geliştirilecek, piyasa ekonomisinin etkin bir şekilde işleyebilmesi için mikro iktisadi koşullar ve makro kontrol sistemleri oluşturulacak, istihdam, gelir dağılımı ve sosyal güvenlik sistemi iyileştirilecek ve dışa açılım sürdürülecektir. MALİ SİSTEM 1949 yılında mali sistem eski Sovyetler Birliği sisteminden uyarlanmıştır: 1. Yüksek düzeyde merkezi yapı (sadece merkezi hükümetin bütçesi vardır) 2. Tek elden yönetim (tüm iktisadi faaliyetler devlet eliyle yürütülür ve tüm işletmeler Devlet mülkiyetindedir) 1979-2002 yılları arasında Çin’in mali sistemi iki ana reform yaşamıştır: 1. 1979-1993 Mali Sözleşme Sistemi Bu sistem ile • • Merkezi ve yerel hükümetlerin gelirleri ve harcamalarının kapsamı belirlenmiştir. Merkezi ve yerel hükümetler arasında gelir dağılımı ilişkileri daha açık hale getirilmiştir: Gelirler merkezi hükümetin sabit gelirleri, yerel hükümetlerin sabit gelirleri ve işletmeler ve vergi kalemleri ile ilişkiler bakımından paylaşılan gelirler olarak sınıflandırılmıştır. Harcamalar son birkaç yılda yapılan harcamalara göre • • belirlenmiştir. Yerel hükümetlerin gelir kaynakları gözden geçirilmiştir. Belirlenen gelir kapsamı çerçevesinde yerel hükümetlere mali gelir ve harcamalarını ayarlama hakkı verilmiştir. Daha fazla gelir daha fazla harcama demektir ve Devlet gelirleri aşan harcamaları finanse etmemiştir. Mali sözleşme dönemi genel olarak 5 yıldır. Bu dönemde yıllık ortalama GSYİH büyüme oranı %9,8’e ulaşmıştır. Yıllık mali gelir artışı da %10 olmuştur. 2. 1994 ve sonrası Vergi Paylaşımı Sistemi Bu sistemde ilk olarak harcamaların kapsamı merkezi ve yerel hükümetler arasında mevcut güç dağılımına göre yeniden düzenlenmiştir. Buna göre Maliye Bakanlığı ulusal güvenlik, diplomatik ve idari harçlar, ulusal ekonominin yeniden ayarlanması, bölgesel ekonomik ve sosyal kalkınma ve makroekonomik düzenlemelerin uygulanmasına ilişkin harcamaları yapmaktadır. Bunun yanında altyapı, jeolojik araştırmalar ve tarımsal destekleme gibi merkezi yönetimin yetkisinde olan sosyal kalkınmaya ilişkin harcamaları ve kamu güvenliği, eğitim, kültür ve sağlık harcamalarını da takip etmektedir. İkinci olarak vergi kalemleri bakımından merkezi ve yerel hükümetlerin gelir kapsamları belirlenmiştir. Üçüncü olarak transfer ödemeleri sistemi uygulanmaya başlamıştır. Bu kapsamda genel transfer ödemeleri, etnik bölgelere transfer ödemeleri, ilçe düzeyinde prim ödemeleri ve sübvansiyonlar, ücret ayarlaması transfer ödemesi, kırsal alanlara vergilendirme reformu transfer ödemeleri ve yıllık bütçe dengesi transfer ödemesi vb ödemeler yer almaktadır. Son olarak vergi yetkilileri merkezi ve yerel hükümet için ayrı ayrı atanmıştır. Uygulanan reformlar göstermiştir ki reform, kalkınma ve istikrar arasındaki ilişki çok iyi kurulmalıdır. Tarım ve kırsal ekonominin geliştirilmesi mali reformların öncelikli unsuru olmalıdır. Çalışmalar esnasında merkezi ve yerel hükümetin çıkarları birlikte ele alınmalıdır. Maliye politikası ile para politikası arasındaki ilişki dikkatli bir şekilde ele alınmalıdır. Mali işlevlerin entegrasyonu sağlanmalıdır. 22 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN Geleceğe yönelik olarak vergi paylaşım sisteminin standartlaştırılması ve bilimsel gelişim ve sosyal uyumu ilerletme amacındaki maliye politikalarının uygulanması hedeflenmektedir. 2006 yılı Genel Mali Durum Toplam Gelir 460 milyar Dolar Toplam Harcamalar 500 milyar Dolar Bütçe Açığı 80 milyar Dolar Toplam Borç 430 milyar Dolar PARASAL SİSTEM Parasal reformlara 1985 yılında başlanmıştır. Öncesinde Çin’deki tüm bankalar hazinenin kasası gibi çalışırken reformlar ile birlikte piyasa esaslı anlayış benimsenmiştir. Bankacılık sistemi reformları kapsamında 1993 yılında Çin Halk Bankası piyasa ekonomisinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere Merkez Bankası olarak belirlenmiştir. Banka hükümete bağlı olarak çalışmaktadır. Çin’de Devlet mülkiyetindeki 4 ticari bankanın yanında birçok kentsel ticari banka ve kırsal kooperatifler bulunmaktadır. Devlet Kalkınma Bankası, Kırsal Kalkınma Bankası ve İthalat – İhracat Bankası bankacılık sektörünü tamamlamaktadır. 1995 yılında merkez bankası, ticari bankalar ve banknot kanunları çıkarılmıştır. Sermaye piyasaları bu kanunlar doğrultusunda açılmaktadır. 1990 yılı öncesinde Çin’in herhangi bir sermaye piyasası yoktur. Şimdi ise Şangay ve Shenzhen borsası olmak üzere iki borsa mevcuttur. Bu borsalarda 1381 kayıtlı firma bulunmaktadır. 2005 yılı sonunda toplam sermaye yaklaşık 402 milyar Dolardır. Bu tutar GSYİH’nın %18’i kadardır. Son 7 yılda Çin hükümeti çok sayıda hazine bonosu çıkarmıştır. 2005 yılı sonunda toplam tutar 895 milyar Dolardır. 1995 yılı ile birlikte daha kısa vadeli bonolar da çıkarılmıştır. Çin’de kişiler, işletmeler, bankalar, vakıflar ve diğer kuruluşlar tahvil çıkarabilmektedir. Çin para piyasası üçe bölünmüştür: interbank borçlanma piyasası, interbank tahvil piyasası ve döviz piyasası. Çin’deki döviz arzı fazlası nedeniyle RMB geçen yıl %2,6 değer kazanmıştır. Faiz oranları Merkez Bankası tarafından belirlenmektedir. 2006 yılı için yıllık mevduat faizi oranı %2.52 olarak belirlenmiştir. Yabancı para üzerinden faiz uygulamasına 2000 yılında başlanmıştır. Döviz reformları, 1988-1990 döneminde ticari ve ticari olmayan döviz kurlarının birleştirilmesi ile başlatılmıştır. Kişilere döviz mevduat hesabı açma hakkı verilmiştir. 1991-1993 döneminde yönetilen dalgalı kur sistemi uygulanmıştır. 1994-2004 yılları arasında swap ve resmi döviz kurları birleştirilmiş, kur piyasada belirlenmiş ve RMB konvertibl hale gelmiştir. 1998-2001 yılları arasında reformlar Mali Çalışma Komitesinin kurulması (bankacılık, borsa ve sigortacılık sektörlerinin liderleri birleştirilmiştir), mali reformların hızlandırılması, geri dönmeyen kredilerin azaltılması, mali işlemlerin kanuni hükümlere bağlanması, varlık yönetim şirketlerinin kurulması ve piyasa düzeninin geliştirilmesi ile devam etmiştir. Bu önlemler ile Çin parasal krizleri önlemiştir. 11 Aralık 2001 tarihinde Çin Dünya Ticaret Örgütüne üye olmuştur. Merkez Bankası ılımlı para politikası uygulamaya, fiyat istikrarını sağlamaya, faiz oranının belirlenmesi reformlarına, modern bir ticari bankacılık sisteminin kurulmasını sağlamaya devam edecektir. DIŞ TİCARET Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olması ile birlikte mal ithalatı ve ihracatına ilişkin yasal düzenlemeler kaldırılmış, değiştirilmiş ve yenileri çıkarılmıştır, kapsamlı bir yasal sistem oluşturulmuştur. Bu amaçlarla çıkarılan yasalardan Çin Dış Ticaret Yasası en üst seviyede yer almaktadır. Ardından Mal İthalatı ve İhracatı İdari Tüzüğü gelmektedir. Dış ticarete ilişkin daha fazla belge kamuya açık hale getirilmiştir. DTÖ kuralları ve sosyalist piyasa ekonomisinin ihtiyaçlarını karşılayan belgelere kamuoyunun erişimi sağlanmıştır. Daha fazla kişiye ve gruba dış ticaret yapabilme izni verilmiştir. Odalar ve sanayi kuruluşları Devlet ile işletmeler arasında köprü görevini üstlenmişlerdir. İthalatı ve ihracatı yasak olan, sınırlı olan ve serbest olan mallara ilişkin listeler hazırlanmıştır. 23 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN İthalatta İlk On İhracatta İlk On Diğer Bölgeler 24.8% Brezilya 1.6% Suudi Arabistan 1.9% Hindistan Kanada 1.5% Rusya 1.6% Japonya 14.6% AB 11.4% Rusya 2.2% Avustralya Amerika 2.4% 7.5% Tayvan 11.0% ASEAN 11.3% Diğer Bölgeler 15.9% Amerika 21.0% 1.6% Tayvan 2.1% Kore 11.3% Kore 4.6% ASEAN 7.4% AB 18.8% Japonya 9.5% Hongkong 16.0% İlk On Ticaret Partneri (milyar Dolar) Ülke/Bölge Ticaret Hacmi Büyüme(%) Oran% 1 AB 2,7 25,3 15,5 2 ABD 2,6 24,2 14,9 3 Japonya 2,1 12,5 11,8 4 Hongkong 1,7 21,6 9,4 5 ASEAN 1,6 23,4 9,1 6 Güney Kore 1,3 20,0 7,6 7 Tayvan 1,1 18,2 6,1 8 Rusya 0,3 14,7 1,9 9 Avustralya 0,3 20,9 1,9 10 Hindistan 0,2 32,9 1,4 Kaynakça: Asya Ülkeleri İçin Ekonomik ve İdari Konulara İlişkin Seminerler, Çin Halk Cumhuriyeti, 22 Mart – 10 Nisan 2007 http://english.mofcom.gov.cn/ http://en.ndrc.gov.cn/ http://www.mof.gov.cn/english/english.htm 24 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN AVRUPA BİRLİĞİ 7. ÇERÇEVE PROGRAMI AYŞENUR ONUR, İBRAHİM BARIŞ ŞAYLAN, DUYGU YÜCESOY AB Çerçeve Programları, Avrupa Birliği'nde çok uluslu araştırma ve teknoloji geliştirme projelerinin desteklendiği ve yönlendirildiği başlıca Topluluk Programı'dır. İlki 1984 yılında başlayan Çerçeve Programları (ÇP) çok yıllı programlar olup kapsamı ve programa ayrılan bütçe miktarı her programda artış i göstermektedir. 2013 yılından sonraki programlar da, 7. ÇP gibi, 4 veya 5 yıldan fazla bir süreyi kapsayacaktır. Çerçeve Programı, Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanmakta Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi tarafından birlikteonaylanmaktadır. Çerçeve Programları'nın başlıca amaçları arasında Avrupa'nın bilimsel ve teknolojik temelinin güçlendirilmesi, endüstriyel rekabetin desteklenmesi ve ülkeler arası işbirliğinin teşvik edilmesi yer almaktadır. Bu amaçla, AB'nin Mart 2000'de yapılan Zirve Toplantısı'nda belirtilen ve Lizbon Stratejisi olarak adlandırılan strateji kapsamında, AB'nin 2010 yılında ''dünyanın en dinamik, rekabetçi, bilgi temelli ekonomisi'' olması hedeflenmiştir. 2 Şubat 2005 tarihinde de Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso tarafından Lizbon stratejisini yeniden canlandırmayı hedefleyen öneriler paketi Avrupa Parlamentosu’nda açıklanmıştır. Bu öneriler paketinde yeni olarak “istihdam ve büyümeye odaklanmış yeni bir eylem planı” ve “üye ülkelerin daha iyi uyum sağlayabilmeleri için yeni aktarım mekanizmaları” yer almış, AB’nin yaptığı yatırımların ve araştırma-geliştirmeye ayırdığı payın arttırılması gerektiğine özellikle vurgu yapılmıştır. AB Çerçeve Programları ülkelere tahsis edilen maddi bir yardım değildir. Çerçeve Programları, AB'nin Lizbon hedeflerinin hayata geçirilmesine katkıda bulunarak Avrupa'da ekonomik ve toplumsal katma değer yaratacak ''projelere'' mali destek sağlamaktadır. AB Çerçeve Programları'na katılan ülkelere herhangi bir kota ayrılmamıştır. Mali destek, proje teklif çağrılarında belirtilen şartlara sahip projelerin, hakemler (Avrupa Komisyonu’nun seçtiği bağımsız uzmanlar) tarafından objektif bir şekilde değerlendirilmesi sonucunda verilmektedir. Bu havuzdan pay almak isteyen tüzel kişiler, milliyetleri ve aday ya da ortak (asosye) ülkelerde (Norveç, Lihtenştayn, İsrail, İsviçre ve İzlanda) yerleşik olmaları dikkate alınmaksızın yalnızca projelerinin başarıları temelinde desteklenmektedirler. AB Çerçeve Programları ile ilgili genel bilgi verildikten sonra, bu kısımda AB’nin belirlediği hedefler doğrultusunda 2007-2013 dönemini kapsayacak şekilde oluşturulmuş 7. ÇP hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır. 20072013 yıllarında yürürlükte olacak 7. ÇP, önceki çerçeve programlarında elde edilen başarıları temel alarak bir Avrupa Araştırma Alanı kurmayı hedeflemektedir. Bununla beraber, 7. ÇP’ yi, önceki çerçeve programlarından ayıran bazı temel unsurlar vardır. Bunlar arasında; programın dört yıl yerine yedi yıllık bir dönemi kapsaması, araçlardan ziyade araştırma temalarına değinmesi, faaliyetlerin ve uygulama araçlarının basitleştirilmesi, araştırma – geliştirmeye (AR-GE’ye) odaklanması, bilimsel faaliyetlere destek sağlayan Avrupa Araştırma Konseyi’nin kurulması, uluslararası işbirliğinin 4 özel programda bütünleştirilmesi gibi yeni unsurlar yer almaktadır. 7. ÇP kapsamındaki 4 program, İşbirliği Özel Programı, Fikirler Özel Programı, Kişiyi Destekleme Özel Programı ve Kapasiteler Özel Programı’dır. Bunlardan İşbirliği Özel Programı içerisinde sağlık, gıda, tarım, balıkçılık ve biyoteknoloji, bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT), enerji, çevre, ulaştırma, sosyo-ekonomik ve beşeri bilimler, güvenlik ve uzay gibi alt konu başlıkları yer almaktadır. Avrupa Araştırma Konseyi tarafından yürütülen Fikirler Özel Programı çerçevesinde ise Başlangıç Düzeyinde Bağımsız Araştırmacı Desteği ile İleri Düzey Araştırma Desteği olmak üzere iki temel destek programı sunulmaktadır. Bir diğer özel program olan Kişiyi Destekleme Özel Programı, başlangıç düzeyindeki eğitimleri, yaşam boyu eğitim ve kariyer gelişimini, sanayi-üniversite ortaklıklarını ve bu konuların uluslararası boyutlarını ve özel etkinlikleri kapsamaktadır. Son olarak Kapasiteler Özel Programı ise araştırma altyapıları, KOBİ yararına araştırmalar, bilgi bölgeleri, araştırma potansiyeli, toplumda bilim ve araştırma politikalarının gelişimi ve uluslararası işbirliği gibi alt başlıklardan oluşmaktadır. 53.2 milyar Avro’luk bütçeye sahip olan 7. ÇP, ii ilgi alanı Çalışma Programı’nda açıkça belirtilmiş olan ve uluslararası ortaklıklara dayanan araştırma ve teknoloji geliştirme 25 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN projelerine destek sağlamaktadır. Bu anlamda 7. ÇP, katılımcılara Avrupa çapında konsorsiyumlara katılma fırsatı sunarak katılımcıların bilgilerini, yeteneklerini ve uzmanlıklarını arttırarak yeni pazarlara girebilmelerine zemin hazırlamaktadır. Ancak 7. ÇP, mali destekten yararlanmak isteyen katılımcılar için bazı şartlar öne sürmektedir. Çerçeve Programlarına genel olarak ulusal/uluslararası yasal düzenlemeler ve AB mevzuatına göre kurulmuş tüzel ve gerçek kişiler başvurabilmektedir. Projelere katılmak için de proje türüne göre değişebilen bazı ön kriterler belirlenebilmektedir. Bu kriterlerden en temeli işbirliğidir. Diğer bir kriter ise projelerde en az 3 farklı AB üyesi veya ortak ülkeden en az 3 bağımsız kuruluşun yer almasıdır. Bununla birlikte, katılımcılardan Çalışma Programı’nda yer alan bazı özel koşulları da taşımaları istenebilmektedir. Sonuç olarak, çağrılarda ve Çalışma Programları’nda belirtilen şartları taşıyan tüzel veya gerçek kişiler, 7. ÇP bütçesinden mali destek alabilmek amacıyla projelerini Avrupa Komisyonu’na sunabilmektedir. 7. ÇP hakkında bilgi verildikten sonra, bu kısımda Türkiye’nin AB Çerçeve Programları dahilindeki çalışmaları ele alınacaktır. Özellikle son yıllarda hızla gelişen teknoloji ve küreselleşmenin getirdiği artan rekabet sayesinde AR-GE’nin bir ülkenin kalkınmasında ve gelişmesindeki önemi daha da belirgin hale gelmiştir. Bu konuyla ilgili olarak TÜBİTAK Başkan Vekili Prof. Dr. Nüket YETİŞ bazı çarpıcı noktalara dikkat çekmiştir. YETİŞ, son 50 yılda bilim ve teknolojinin ABD’nin ekonomik büyümesine %50, Almanya’nınkine % 78, Japonya’nınkine % 55 oranında katkı sağlamış olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda, Türkiye de TÜBİTAK ve özel sektör kuruluşları aracılığıyla AR-GE çalışmalarına büyük önem vermiş ve bu alana büyük kaynaklar aktarmıştır. Örneğin, 19642003 yılları arasında TÜBİTAK AR-GE destekleri 183 milyon YTL iken, son 4 yılda bu destekler 312 milyon YTL’ ye çıkmıştır. Aynı zamanda, TÜBİTAK eskiden sadece müspet bilimler alanındaki faaliyetleri desteklerken, şimdi sosyal bilimler alanındaki faaliyetleri de desteklemektedir. Bununla birlikte AR-GE ve inovasyon tanımında uluslararası standartlar kabul edilmiş ve AB ile uyum çalışmalarına devam edilmiştir. Türkiye AB 6. Çerçeve Programı’na etkin bir şekilde katılmıştır; aynı doğrultuda AB 7. Çerçeve Programı’na da katılmayı planlamaktadır. Bakanlığımız adına katıldığımız, 24-25 Nisan 2007 tarihlerinde İstanbul’da TÜBİTAK tarafından gerçekleştirilen “7. Çerçeve Programı’nda Başarıya Giden Yol” adlı konferansta konuyla ilgili gelişmeler yakından takip edilmiştir. Konferans genel itibariyle AB 7. Çerçeve Programı’nı, AB 6. Çerçeve Programı dahilinde geliştirilmiş başarılı projeler ışığında Türk tüzel kişilerine ayrıntılı bir biçimde tanıtmayı; tüzel kişileri, proje geliştirmeleri ve özellikle de programın sağladığı mali destekten yaralanabilmeleri için nelere dikkat etmeleri hususunda bilinçlendirmeyi amaçlamıştır. Bu çerçevede TÜBİTAK Başkan Vekili YETİŞ başta olmak üzere çeşitli konuşmacılar hem 6. hem de 7. Çerçeve programları hakkında şu noktaların altını çizmişlerdir: • • • • • Bilim ve Araştırma alanı, müzakereleri tamamlanan ve geçici olarak kapanan ilk fasıl olmuştur. 6. Çerçeve Programı’nda en çok başarı sağlanan alanlar Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Çevre, Enerji ve Taşımacılık olmuştur. Çerçeve Programları sadece fon sağlayan bir program olarak algılanmamalıdır. Programlar, yarına ait teknolojik vizyonu olan ve bu şekilde katma değer yaratıp dünya şirketleri arasında yer almak isteyenler için iyi bir platformdur. 17 tanesi AB fonlarıyla, 10 tanesi de TÜBİTAK fonlarıyla olmak üzere 27 tane iii Teknik Mükemmeliyet Merkezi kurulmuştur. 6. Çerçeve Programı'nda ülkemizden yaklaşık 3 bin ortaklık başvurusu yapılmış; bunların 500'e yakınına fon sağlanmıştır. 6. Çerçeve Programı, birinci dönemi 20022004 yıllarını; ikinci dönemi ise 2004-2006 yıllarını kapsayacak şekilde 4 yıl sürmüştür. 2002-2004 döneminde Türkiye’den konsorsiyum ortağı olarak 1214 başvuru; 2004-2006 döneminde ise 1768 başvuru yapılmıştır. Bunun 331’i kabul edilmiştir. Sonuç olarak, Avrupa Birliği Çerçeve Programları, ülke bazında teknik destek ve danışmanlık hizmeti sunmakla yetkilendirilmiş kurum ve kuruluşlar aracılığıyla ilgili kişi ve mercilere mali destek sağlayarak AR-GE işbirliğini teşvik etme; rekabeti, teknolojik gelişmeyi ve yenilikçiliği güçlendirme amacına hizmet etmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Çerçeve Programları için ayrılan bütçenin her dönem gittikçe artması, AR-GE’nin ne kadar 26 AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI BÜLTEN önem arz ettiğini bir kez daha vurgulamaktadır. Türkiye de en üst düzeyde katma değer yaratmak, Türkiye Araştırma Alanı’nı Avrupa Araştırma Alanı ile bütünleştirmek, dünyada AR-GE alanında öncü olan aktörlerle işbirliği yapmak; BİT, gıda ve sağlık, çevre, enerji ve ulaştırma alanlarındaki teknolojik yetkinliklerini geliştirmek düşüncesiyle ilk olarak 2002-2006 yıllarını kapsayan Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı’na (231 Milyar Avro katılım payı ile) katılmış ve 2007-2013 dönemini kapsayacak Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı’na (katılım payımız 2013 yılında kesinleşecektir) katılmak için de gerekli çalışmaları yapmaktadır. Kaynakça: 24- 25 Nisan 2007 TÜBİTAK “7. Çerçeve Programı’nda Başarıya Giden Yol” Konferansı Notları http://www.fp7.org.tr i Çerçeve Programlarının yıllara göre dağılımları ve programlara ayrılan bütçeler: • • • • • • • I. Çerçeve Programı II. Çerçeve Programı III. Çerçeve Programı IV. Çerçeve Programı V. Çerçeve Programı VI. Çerçeve Programı VII.Çerçeve Programı (1984- 1987) - 3.3 Milyar € (1987- 1991) - 5.3 Milyar € (1991- 1994) - 6.6 Milyar € (1994- 1998) - 13.2 Milyar € (1998- 2002) - 14.9 Milyar € (2002- 2006) - 19.1 Milyar € (2007- 2013) - 53.2 Milyar € ii Çalışma Programı, Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan Çerçeve Programları’nın amaçlarını ve proje sahiplerinin proje hazırlarken dikkat etmeleri gereken noktaları belirten rehber niteliğinde bir belgedir. iii Teknik Mükemmeliyet Merkezi (Technical Center of Excellence), ileri düzeyde teknoloji araştırmaları yapacak bireyleri yetiştirmek ve endüstrinin AR- GE gücünü arttırmak amacıyla kurulan merkezdir. 27 T.C. MALİYE BAKANLIĞI AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA Telefon: (312) 415 23 38 Faks: (312) 417 11 72 e-posta: ab@maliye.gov.tr http://www.maliye-abdid.gov.tr/ Bu Bülten T.C. Maliye Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı AB Uzman ve Uzman Yardımcıları Tarafından Hazırlanmıştır. © 2007 T.C. Maliye Bakanlığı Tüm hakları saklıdır.