İndir - Diyarbakır Kitapları
Transkript
İndir - Diyarbakır Kitapları
TÜM YÖNLERİYLE HANİ İLÇESİ VE TURİZM Ankaris Şifa Suyu HANİ KAYMAKAMLIĞI - DİCLE ÜNİVERSİTESİ TÜM YÖNLERİYLE HANİ İLÇESİ VE TURİZM EDİTÖR PROF. DR. YUSUF KENAN HASPOLAT TÜM YÖNLERİYLE HANİ İLÇESİ VE TURİZM HANİ KAYMAKAMLIĞI - DİCLE ÜNİVERSİTESİ Editör Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat* *Prof. Dr. Yusuf Kenan Haspolat Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi Sur / DİYARBAKIR 1 HANİ KAYMAKAMLIĞI - DİCLE ÜNİVERSİTESİ TÜM YÖNLERİYLE HANİ İLÇESİ VE TURİZM Editör Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT ISBN: 978-975-7635-43-7 TEMMUZ 2013 1. BASKI Grafik & Tasarım Eda Esra ÇELİK Seda ÇELİK Kapak Tasarım Edip ÇELİK Baskı UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME Davutpaşa Cad. Güven Sanayi sitesi B / Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL Tel: (O212) 565 23 00 Gsm: 0555 616 17 21 Yayıncının izni olmaksızın kısmen ya da tamamen yayınlanamaz 2 Mustafa Cahit KIRAÇ Diyarbakır Valisi 3 Hani ilçesi Bereketli Hilal olarak adlandırılan Dicle–Fırat havzasındaki kadim kent Diyarbakır'ın tarihi zenginlikleriyle süslü önemli bir ilçesidir. Asurlular'dan Artuklulara, Emevilerden Osmanlı'ya kadar bir çok medeniyeti bağrında saklamış olan Hani'de bu medeniyetlerin izlerini görmek mümkündür. Artuklular dönemine ait ulu cami ihtişamı ile gelenleri selamlarken sahabe mezarları ziyaretçileri farklı iklimlere götürür. Tarihi ve doğal güzellikleri ile dikkate değer olan Hani'nin gözlerden uzak kalmış olmasını bir kayıp olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu kaybı gören başta ilçe yöneticileri ve akademisyenler olmak üzere değerli bir ekip bu çalışmanın ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır. Bu çalışmanın gayesi bu Hani'nin sosyal, kültürel ve tarihi yönlerinin keşfedilip yazılı hale getirilmesini sağlayarak gelecek nesillere aktarmak ve bu suretle gerek ilçenin tarihi geçmişine gerekse burada yaşamış veya medfun mümtaz kişiliklere vefa borcunu yerine getirmektir. Nesiller arası bağın kopmaması ve kültür birikiminin kuşaktan kuşağa aktarılması adına bu tür çalışmalar büyük önem arz etmektedir. Böyle kalıcı ve değerli bir eserin hazırlanmış olmasının Hani için bir şans olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu eserin vücuda gelmesinde kültür şehri Diyarbakır'ı tanımak ve tanıtmak için kendini adamış ve bu uğurda sayısız eserler ortaya koymuş, bilim insanı Prof Dr. Kenan HASPOLAT'ın katkıları çok büyük olmuştur. Ayrıca Dicle Üniversitesi'nin değerli akademisyenlerinin de kaleme aldıkları çalışmalar ile ilçe hakkındaki bilgi ve belgelerin bir araya getirilmesini sağlamışlardır. Böylece Hani ile ilgili kaynak eser niteliğindeki bu kitap telif edilmiştir. Çalışmanın ortaya çıkmasında gayretlerini esirgemeyen, ilçemizin değerli kaymakamı İsmail Şanlı'ya, başta Prof. Dr. Kenan HASPOLAT olmak üzere Dicle Üniversitesinin akademik camiasına teşekkür ediyor, böyle nice çalışmalar ortaya çıkarmalarını temenni ediyorum. Mustafa Cahit KIRAÇ Diyarbakır Valisi 4 4 İsmail ŞANLI Hani Kaymakamı 5 Yolu Diyarbakır'a düşenlere “Diyarbakır nasıldır?” diye sorulduğunda hemen herkesin cevabı: “Kesinlikle bildiğiniz gibi değil.” ya da “Televizyonlarda gözüktüğü gibi değildir.” şeklinde olmaktadır. Bu sorunun cevabında kentin insanların zihninde olumsuz bir imajının yanlış bir şekilde yer aldığını görmekteyiz. Bu kitap ise Diyarbakır'ımızın özelde ise ilçemizin başta zihinlerde hakkettiği yere ulaşmasını sağlamada bir nebze katkı sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Tarihi, insanlık tarihi kadar eski; kültürü, onlarca medeniyetten imbik imbik süzülerek oluşmuş kentimizin, kentimizle aynı geçmişe sahip ilçemizin tarihini, kültürünü bilmek ve ona yaraşır bir şekilde temsil etmek hepimizin başlıca görevidir. Bırkleyn Mağaralarından, Ashab-ı Kehf'e, peygamber kabirlerinden surlarına, camilerinden kiliselerine kadar, Diyarbakır'ın güzelliklerini görmemek ise başta vatandaşlarımız olmak üzere tüm insanların bu dünyadan göçüp giderken gözlerini arkada bırakacak bir husustur. Diyarbakır'ı marka kent yapma vizyonu ortaya koyan ve kitabın hazırlanmasında desteklerini esirgemeyen Diyarbakır Valimiz Sayın Mustafa Cahit KIRAÇ'a şükranlarımızı arz ederken, Diyarbakır'da dünyayla rekabet edecek bir üniversiteyi sessiz ama kararlı adımlarla inşa etmeyi sürdüren Prof. Dr. Ayşegül Jale SARAÇ Hanımefendiye, Diyarbakır'ın tanıtımı için onlarca çalışmaya öncülük etmiş ve çok sayıda kitabın ortaya çıkmasının sağlayan Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT Hocamıza değerli makaleleriyle İlçemizin tanıtımında bizlere destek olan saygıdeğer hocalarımıza ve sekretarya işlemlerini yürüten Ganim ÖLMEZ Hocamıza şahsım ve ilçem adına teşekkür ederim. İsmail ŞANLI Hani Kaymakamı 6 Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale SARAÇ 7 ÖNSÖZ Diyarbakır, tarihi ve kültürel altyapısı, havası, suyu, insanı, surları; peygamberleri, sahabileri, azizleri; yazarları, şairleri, ozanları ile sadece ülkemizde değil tüm dünyada eşine az rastlanan nadide ve kadim bir şehir. Ne yazık ki bu kadim şehrin kadrine, kıymetine yakışır şekilde anlatılamıyor olması tüm Diyarbakırlıları üzmekte. Bu nedenle biz, Dicle Üniversitesi olarak; şehrimizin var olan değerlerine sahip çıkmayı, kaybolmaya yüz tutmuş değerlerini de gün yüzüne çıkarmayı kendimize düstur edindik. Bu düstur doğrultusunda çıktığımız yolda başta Diyarbakır Valiliğimiz olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarla ortaklı sayısız bilimsel, kültürel ve sanatsal etkinlik düzenledik. Şehrimizin sahip olduğu bu değerleri tanıtma amacıyla, yapılan bilimsel çalışmalar kitaplar haline dönüştürüldü. Şu an elinizdeki bu çalışma da böyle bir çabanın sonucu olarak ortaya çıkmış bir eserdir. Dicle Üniversitesi olarak böyle birçalışmanın içinde olmak bizleri mutlu ediyor. Hani 33 medeniyete ev sahipliği yapmış Diyarbakır'ın tarihle yoğrulmuş ilçelerinden sadece birisi. Yazılı tarihte ilk olarak Asur kaynaklarında M.Ö.VIII. yüzyıldan itibaren gördüğümüz Hani, Urartular'dan sonra İskitler,Medler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emevi ve Abbasi devletlerinin hakimiyeti altına girmiş. Malazgirt Zaferi (1071) ile birlikte Türkler'in idaresi altına girmeye başlayan bölge, bu tarihten sonra da Selçuklu, Artuklu, Akkoyunlu ve Safevi egemenliğinde kalmış. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasındaki 23 Ağustos 1514 Çaldıran Savaşı'ndan sonra da Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Hani öylesine tarihle iç içedir ki sanki her köşe başından bir başka yaşanmışlık, bir başka güzel geçmiş serilir önünüze. Hatuniye Medresesi, Ulu Camii, Aynkeris Şifalı Suyu, Koki Çayı Mesiresi, Aynkebir Havuzu, Şeyh Bedrettin Türbesi ve Ashab-ı Keyf Hani'nin tarih tiyatrosunun sadece birkaç sahnesidir. Coğrafi olarak geçiş güzergâhından bulunması ve sulak arazisi, geçmişte önemli bir ticaret merkezi olma sebeplerinden birini teşkil ediyor. Böylesine çok boyutlu değerlere sahip olan Hani ile ilgili bir kitabın hazırlanmasında emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimi sunuyor, “Tüm Yönleri ile Hani İlçesi ve Turizm” kitabının hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale SARAÇ 8 8 Katkılarından Dolayı Hani Köylere Hizmet Götürme Birliği'ne Teşekkür Ederiz. Arka sıra soldan sağa: Ekrem DEMİR (Kırım Köyü Muhtarı), Necat YILDIZ (İlçe Özel İdare Müdürü), Ganim ÖLMEZ (Hani Lisesi Müdürü), Faruk GÜNDÜZ (Soylu Köyü Muhtarı) Ön sıra soldan sağa: İbrahim KAÇMAZ (İl Genel Meclisi Üyesi), İsmail ŞANLI (Hani Kaymakamı), Recep ADSIZ (İl Genel Meclisi Üyesi), 9 İÇİNDEKİLER 1. Aygül Doru Kısa Hani İlçe Tarihi ( Sayfa 11-38 ) 2. M. Ali Abakay Hani Tarihi Üzerine Notlar - Yıllıklarda Hani İlçesi ( Sayfa 39-48 ) 3. Arkeololog. Dr. Enver Akın Arkeolojik Veriler Işığında Hani ( Sayfa 49-53 ) 4. Yahya Kamçı. Hani ilçesi Coğrafyası ( Sayfa 54-57 ) 5. Yrd. Doç. Dr. Orhan Kavak Diyarbakır İli Hani İlçesi'nin Jeolojik Özellikleri. ( Sayfa 58-92 ) 6. Prof. Dr. Kenan Haspolat Hani'de Doğal Güzellikler. ( Sayfa 93-130 ) 7. Prof. Dr. Kenan Haspolat, Azat Ak, Abdülganim Tarkan Hani İlçesinde Tarihi Güzellikler. ( Sayfa 131-187 ) 8. M. Ali Abakay. Kaynaklarda Tarihi Eserlerle İlgili Yorumlar. ( Sayfa 188-194 ) 9. Prof. Dr. Kenan Haspolat Hani'ye Mücavir Bir Alanda Kutsal Bir Mekan Eshab-ı Kehf Maağarası ( Sayfa 195-213 ) 10. Yrd. Doç. Dr. Murat Özaydın Hani'li Mutasavvıflar Ve Mümtaz Şahsiyetler. ( Sayfa 214-223 ) 11. Arş Görv. Mehmet Yanmış, Ahmet Aktaş Hani'de Dini ve Sosyal Hayat. ( Sayfa 224-228 ) 12. Mahmut Balık Hani İlçesinde Yaşam, Gelenek Ve Görenek. ( Sayfa 229242 ) 13. Arkeolog. Dr. Enver AKIN Eski Çağlarda Hani Ekonomisi ve Bugün. ( Sayfa 243-248 ) 14. Yrd. Doç. Dr. M. Halis Özer, Öğr. Gör. Ahmet Akaydın Geçmişten Günümüze Hani ve Çevresinde Ekonomik Yapı. ( Sayfa 249-253 ) 15. Doç. Dr. İsmail Gül, Müh. Sait Kılıç Hani İlçesinde Tarım Ve Hayvancılık. ( Sayfa 254-278 ) 16. Aygül Doru. Tarihten Günümüze Hani Çarşısı. ( Sayfa 279-288 ) 10 KISA HANİ İLÇE TARİHİ Aygül Doru Tarihin başlangıcı için yazının icat edildiği M.Ö. 3500 yılı esas alınmıştır. Yazının icadından önceki döneme Tarih Öncesi, yazının icadından sonraki dönemede Tarih Çağları denmiştir. Taş Devri 1- Kaba Taş (paleolotik) 2- Yontma Taş (mezolotik) 3- Cilalı Taş (neolitik) Tarih Tarih Öncesi Devirler Taş Bakır Devri Maden Devri Taş- Bakır Devri (Kalkolitik Çağ) 1. Bakır 2. Tunç 3. Demir Tarih Devirleri 1. İlkçağ 2. Ortaçağ 3. Yeniçağ 4. Yakınçağ 2 milyon yıl öncesiyle paleolitik dönem başlar, M.Ö. 15.000'lere kadar uzanır . M.Ö. 15.000-10.000 arası mezolitik, M.Ö. 10.000 sonrası neolitik dönemdir. Tarihin devirlere bölünmesinin temel nedeni tarihi olayları incelemede, araştırmada ve öğrenmede kolaylık sağlamaktır. Özünde tarih bir bütündür, çağlara ayırarak incelemek pratik bir yaklaşımdır. Gerek Çayönü ve gerekse Körtiktepe kazılarında bulunan obsidyenin Muş veya Bingöl'den geldiği düşünülürdü.Ambar vadisinde zengin obsidyen kaynakları arkeolojinin seyrini değiştirecek özelliktedir. Hani ilçesinin bugünkü adının nereden geldiği ile ilgili bilgilerin tümü bir takım efsanelere dayanmaktadır. Bu efsanelerden en mantıklı olanı, ilçenin, bu adı bölgede bulunan ve yerel dilde “yenı” olarak tabir edilen “Ayn-ı Kebir” su kaynağından aldığıdır. Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen Hani'nin tarihteki ilk yerleşimcilerinin Subaru ahalisinden olan Hurri ve Nirbiler olduğu kabul edilmiştir. Uzunca bir dönem Hurri egemenliğinde kalan bölge, yine aynı soydan gelen Mitanniler'in egemenliğinde kaldıktan sonra Asurlar ve Urartular'ın egemenliğine girmiştir. Hani ile ilgili ilk yazılı bilgiler M.Ö. VIII. yüzyıldan kalma Asur kaynaklarında geçmektedir. Bu kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Amidi gayesi ile Urartular ve Asurlar arasındaki savaşların bir bölümü Hani bölgesinde cereyan etmiştir. O tarihten bu yana Diyarbakır şehrine egemen olan devletler Hani'ye de egemen olmuştur. Urartular'dan sonra ilçenin idaresi altına girdiği devletler sırasıyla İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emevi ve Abbasi devletleridir. Malazgirt Zaferi (1071) ile birlikte Türkler'in idaresi altına girmeye başlayan bölge, bu tarihten sonra da Selçuklu, Artuklu, Akkoyunlu ve Safevi 11 egemenliğinde kalmıştır. Bölge, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında 23 Ağustos 1514'te yapılan Çaldıran Savaşı'ndan sonra da Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Ancak bazı kaynaklarda şehrin 23 Ağustos 1514'te değil, 19 Eylül 1515'te alındığı belirtilmiştir. 1875'te Palu'ya bağlı bir bucak olan Hini, daha sonra Lice'ye bağlanmıştır. Hini'de belediye 1878'de kurulmuştur, Cumhuriyet döneminde Lice'ye bağlı bir ilçe idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu (1). Diyarbakır Tarihi Kronolojisi LAR DEVRİ 226- 639 BİZANS DEVRİ 395- 639 HURİLER M. Ö. 3000-1260 MİTANNİLER M. Ö 3000-1260 ASURLULAR M. Ö. 1260-653 URARTULAR M. Ö. 1260-653 İSKİTLER M. Ö. 653-625 MEDLER M. Ö. 625-550 PERSLERM. Ö. 550-331 MEKEDONYALILAR (İskender Devri) M. Ö 331-323 SELÖKİDLER (Selevkos Hanedanı) M. Ö. 323-140 PARTLAR M. Ö. 140-85 BÜYÜK TİGRAN DEVRİM. Ö. 85-69 ROMALILAR M. Ö. 69 - M. S. 53 PARTLAR VE ROMALILAR DÖNEMİ 53- 226 SASANİLER VE ROMALI DEVRİ 226- 639 BİZANS DEVRİ 395- 639 MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN FETHİ VE ÜÇ HALİFE DEVRi 639 –750 EMEVİLER 661-750 ABBASİLER 750- 869 ŞEYHOĞULLAR I869- 899 ABBASİLER 899-930 HAMDANİLARI 930- 978 BÜVEYHOĞULLARI 978- 984 MERVANİLER 984-1085 BÜYÜK SELÇUKLULAR 1085-1093 SURİYE SELÇUKLULAR 1093-1097 İNALOĞULLARI 1097-1142 NİSANOĞULLARI 142-1183 HASANKEYF ARTUKOĞ. 1183-1232 EYYUBİLER 1232-1240 TÜRKİYE SELÇUKLULAR 1240-1302 MARDİN SELÇUKLULAR 1302-1394 12 TİMUR HAKİMİYETİ 1394-1401 AKKOYUNLULAR 1401-1507 ŞAH İSMAİL İDARESİ 1507-1515 OSMANLI DEVRİ 1515-1923 Akadlar Mezopotamya tarihinde kurulmuş ilk devlet olan Akkad Krallığı (M.Ö. 23502150), gittikçe güçlenerek Kuzey Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Kilikya bölgelerini bir dönem hâkimiyeti altında tutmuştur. Akkad Kralı I. Sargon (saltanatı M.Ö. 2340- 2284), Amanos ve Toroslara doğru bir sefer düzenlerken bölgemizin de içinde bulunduğu Kuzey Suriyeyi ele geçirerek, Akkad Krallığının hâkimiyetine katmıştır. Sargondan bir süre sonra, tahta geçen torunu Naram-Sin'in (saltanatı M.Ö. 2260- 2220) Kuzey Mezopotamyadaki Subartu (Irmaklararası; Fırat ile Dicle arası olup daha çok Kuzey Suriyeyi ifade eder). ülkesini çeşitli düşman unsurlara karşı savunduğu görülür. Ona ait kitabeli bir bazalt zafer steli’ de Diyarbakır'ın Pir Hüseyin köyünde bulunmuştur. Kocaköy Ali bardak (Pir Hüseyin) köyündeki stel Hani ilçesi bölgesinin Akad hakimiyetini yansıtır. Pir Hüseyin'de Bulunan Stel (İstanbul'da müzede 1027 no'da kayıtlı) Lice yolu üzerinde Pir Hüseyin (Ali bardak) köyünde bulunan Naram- Sin kitabeli stel Akkad hükümdarına ait stel İstanbul Şark eserleri müzesinde No. 1027'de dir. Stelde kralın kabartmalı şekli vardır. Kral, Sami ırklara has bir tipte, uzun sakallı ve saçlıdır, sağ elinde bir balta t u t m a k t a d ı r. B u n u n l a y e r e yuvarlanmış mağlup bir kralın başına vuruyor. Kırık kitabede naram-Sin'in bir bina inşa ettiğinden bahseder. Tarih M.Ö. 2635 yıllarına uyar. M.Ö. 2600'da Akad kralı 'Sargon özellikle Ergani'nin bakırıyla ilgilendiği için burayı ele geçirmiştir' (2). İngiliz Arkeolog Sir Leonard Wooley'in bilim dünyasına tanıttığı Mezopotamya kil tabletlerinde yazıldığına göre M.Ö 2684-2630 yılları arasında Asur kralı I. Sargon gülfidanlarını kendi ülkesine Diyarbakır civarından götürmüş. Bu belgede Kral I. Sargon'un Dicle nehrinin üst kısımlarına askeri keşif gezisi yaptığını bu geziden “Asma, incir ve gülfidanları” ile geri döndüğü yazılıyor (3). Naramsin'in Kocaköy Pir Hüseyin köyünde steli olmasının önemli bir bulgu olmasının yanısıra, Mezopotamya'da Wooley isimli arkeoloğun bulduğu bir stelde Hz. İbrahim'in çağdaşı Kral I. Sargon'un 'Gül, üzüm ve inciri Dicle'nin çıkış kaynağın13 dan Mezopotamya'ya götürdüğünün yazılması I. Sargon'un Bırkleyn'e geldiğini gösteriyor. I. Sargon'un Ergani bakır madenlerini işletmiş olması, Hani'den Ergani'ye gittiğini gösteriyor. Bu bilgiler Akadların Diyarbakır-Hani ilçe ikametini gösteriyor. Subarular - Hurriler Döneminde Diyarbakır ve Hani Ta r i h y a z ı y l a b a s l a r. Mezopotamya'da yazı, M.Ö. 4. bin yılın sonlarında (M.Ö. 3200'lerde) kullanılmaya başlamıştır. Yazıyı bulan Sümerlerdir. Sonraları çivi yazısı seklini alan Sümer yazısı, komsuları olan Elam ve Akadlar'a geçmis, böylece Mezopotamya'da tarih öncesi çağ kapanarak “tarih çagı”açılmıstır Yazının Pir Hüseyinde Bulıunan bulunmasıyla meydana getirilen SümerBir Kemer Tokası Akad metinlerinden elde edilen bilgilere göre M. Ö. 3. binde bugün Dicle ve Fırat ırmakları arasındaki bölgede birçok savasçı oymak oturmaktaydı. Bu oymakların oturdukları bölgeye Subartu, kendilerine de Subarular denilmekteydi. M.Ö. 2000'lerde ise Subaru yerine, Hurriler adı kullanıl - maya basladı. Uzun zaman Hurri adı altında yasayan boylar, ikinci binin ilk yarısında birisi Hurri, digeri Mitanni adında iki konfederasyona ayrılmıslardır. İlk zamanlarda, bu iki krallıktan merkezi Urfa olan Hurri krallıgı, daha büyük ve daha önemlidir. Fakat bu krallığın o zamanlardaki sınırları hakkında kesin bilgi yoktur. Hiksoslar istilasının olduğu karışık devirde, Hurriler içinden Mitanni imparatorlugu adıyla ortaya çıkan bu devlet11, M. Ö. 1500 yıllarına doğru da bütün eski Hurri devletine varis olmuştur (4). Hurriler Hurriler, M.Ö. 2000 yıllarından itibaren, kuzeyde Kafkaslardan, güneyde Suriye ve Yukarı Mezopotamya’ya, batıda Toroslardan, doğuda İrandaki Zagros Dağlarının ötesindeki Urmiye Gölüne kadar uzanan, oldukça geniş bir coğrafik alana yerleşmişlerdi. Çınar, Huri ve Mitanni yurdudur. Çınar ilçemize bağlı Hur-hurik (Sırımkesen ) köyü ile bu köyün batısına düşen ve Keldiz (Beneklitaş) köyüne doğru geçit veren Besta Huriyan (Huriler deresi) Hurilerin mekanı olduğunu düşündürür. Hani Hurri'lerin merkezidir: Hani ilçemize bağlı Huri (Gömeç) ve Hurrik (Aka) köyleri o zamandan kalmadır. Mitanniler Uzun süre Hurri adı altında yaşayan boylar, nihayet M.Ö. 2. bin yılın ortalarında, biri Hurri, diğeri Mitanni adında iki konfederasyona ayrıldılar. İlk 14 zamanlarda bu iki krallıktan birincisi olan Hurri Krallığı daha büyük ve kuvvetliydi. Fakat sonraları küçük bir birlik olan Mitanni Krallığı yavaş yavaş Hurri Krallığı aleyhine genişlemiş ve sonunda onu ortadan kaldırmıştır Karacadağ’ın güney tarafı Mahal Mitanan (Mitanlar yurdu) adını taşır. Halk buna Mahal Metinan demektedir.. Mazıdağı- Derik ile Çınar arasında Karataş, Arısu, Gümüşyuva, Derinsu köyleri metini'dir (5). Eğil ile Hani arasında da Mitani köyleri bulunmaktadır. Halk kendisine Metini demektedir. Asur Medeniyeti Asur İmparatorluğu, Aslen Kuzey Irak'ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur / Asur (Qalat Şarqat) şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle M. Ö. 2000 sonrası doğu - batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı. Başkentleri Ninova'dır. Mutlak monarşi ile yönetilmişlerdir. İlkçağda, Ortadoğu'nun en büyük imparatorluklarından biri olmuştur. M.Ö. 2. binyıl'ın başından itibaren özellikle Anadolu'da koloniler kurmuş, Anadolu'ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil'e, M.Ö. 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da M.Ö. 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat'a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya'da, Anadolu'nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye'nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır. Fakat I. Tukulti-Ninurta'nın ölümünden (M.Ö. 1208) sonra gerileme dönemine girdi. M.Ö. 11. yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla yıprandı. M.Ö. 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar. Asurlular Yönetiminde Amed (Diyarbakır ve Hani) Amed ve çevresi Asur hükümdarı 1. Salmanasar zamanında ve M.Ö. 1260 yıllarında tamamıyla Asur hakimiyetine girdi. Bu ilk Asur egemenliği yetmiş yıl kadar sürdü. Lice İlçesi (Bırkleyn mağarası) M.Ö. 1169-1069'a it I. Tiglatpileser'e ait stelle iki kitabe var. Asur Kitabeleri 15 Hani Lice'ye bağlı bir yerleşim yeriydi, haliyle Asurlular'ın hakimiyeti altındaydılar. Amed'de Bit - Zamanı Krallığı (900-825): Asurların zayıflamasıyla Bölgeye Arami göçü olmuş, Aramilerden BitZamani kabilesi Diyarbakır'a yerleşmiştir. M.Ö. 9.yüzyılda Diyarbakır Aramilerden Bit-Zamani kabilesinin başkentidir. (266) Amidi'yi kendilerine merkez edinen Bit- Zamanı Krallığı şehrin Hurilerden kalma tahkimatını kuvvetlendirdiler. Bu kuvvetli tahkimat sayesinde Asur saldırılarına uzun bir süre karşı koyabildiler. 76 yıl süren Bit Zamanı Krallığı döneminde Diyarbakır çok gelişmiş, bayındır, zengin bir belde durumuna gelmiştir (4). Yeni Asur Krallığı'nın Bölgeye Yerleşmesi Orta Asur döneminde, I. Tiglat Pileser ile başlayan yavaş yavaş gerileme ve krallığın Kuzey Suriye ve Yukarı Dicle bölgesinden merkez topraklarına çekilme süreci, Aramilerin bölgeye yerleşmesi ile sonuçlanmıştır. 2. binyılın sonlarına doğru Orta Asur Krallığı'nda yaşanan bu çalkantılı dönemin ardından Arami lehine el değiştiren siyasi üstünlük, II. Asur-dan dönemine kadar devam etmiştir. Ancak bölge, yapılan seferler ile 1. binyıl başlarında tekrar Asur egemenliğine geçmiştir. Mezopotamya tarihinde bu yeni dönem “Yeni Asur” dönemi (1000–612) olarak adlandırılmaktadır. Yazılı kaynaklar, Yeni Asur döneminin ilk yıllarında kralların, ekonomik potansiyelini bildikleri ve eskiden sahip oldukları toprakları geri almak için Yukarı Dicle bölgesine seferlere başladığını gösterir. Dönemin ilk kralı II. Asur-Dan (934– 912)'a ait çok fazla yazılı kaynak bulunmamakla beraber bulunan örneklerden anlaşıldığı üzere Aramiler tarafından ele geçirilen, eskiden Orta Asur Krallığı'na ait olan toprakların geri alındığı ve bu toprakları bırakmak zorunda olan Asurluların lı bir şekilde geri döndükleri dönemdir. Oğlu II. Adad Nirari (911–891) döneminde ise ilk askeri seferler düzenlenmeye başlamıştır. Seferlerinin yönü öncelikle, batıda bulunan topraklarını ele geçiren Aramiler ve Nairi ülkelerini kapsayan kuzey bölgelerdi. Nairi ülkelerine karşı yaptığı seferlerle bölgeye dört kez gelerek Alzu'yu (Alzi-Elazığ) yağmalamıştır. Aynı zamanda Kaşiyari Dağları'nın (Tur AbdinMazıdağ) kuzeyinde bulunan kaynak bakımından zengin dağlık araziye ulaşma çabası ve Yukarı Dicle bölgesinin ekonomik getirilerinin korunması gibi sebeplerle o dönem önemli bir rakipleri olan Hanigalbat (Kuzey Suriye) üzerine seferler düzenlemiş, onları vergiye bağlamıştır. II. Tukulti Ninurta (890–884) ise Yukarı Dicle bölgesinde Amedi (Diyarbakır) merkezli Bit Zamani Devleti üzerine seferler düzenlemiştir. Bölgede hakimiyetini korumak için 886 yılından itibaren düzenli olarak seferler yapan kral sonunda Bit Zamani Krallığı'nı kendine bağlamayı başarmıştır. Böylece Asur'un etki alanı Diyarbakır'a kadar ulaşmıştır. Şubriya, Asur ile Urartu arasında uzun yıllar tampon bir bölge olmuştur. Şubriya'nın Esarhaddon döneminde ele geçirilmesi ve Uppumu ile Kullimeri kentlerinin kurulması ile bu doğal sınır yerini daha kuzeydeki bu kentlere bırakmıştır. Uppumu, Şubriya ülkesinin başkenti olmakla beraber Kullimeri ile birlikte ele geçiril16 melerinden sonra isimleri değiştirilerek Asur eyalet sistemine katılmışlardır. Bu merkezlerden Uppumu'nun lokalizasyonu için, kentin Doğu Toroslar'ın güney kesimi boyunca uzanan doğu-batı yolunu kontrol altında tutan bir noktada olması gerektiği dolayısıyla Lice ve çevresinde yapılması gerektiğini savunan Kessler, kenti Lice'nin 5 kilometre yakınındaki bir köy olan Fum ile eşleştirmiştir. Kullumeri için yapılan lokalizasyon için asıl sorun aynı bölgede 2 ayrı kuzey vilayeti kurulmasıydı. Şubriya'nın Batman Nehri ile ikiye bölündüğü düşünülürse doğuda kalan kısmıyla yani Gre Migro ile eşleşmesi uygun görünmektedir (6). Nirbiler Kuruluş tarihi çok eski olan Hini ilçesi ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. yüzyılda başlar. Urartu devleti ve Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir. Daha sonra Nirbi'lerin yerleşim merkezi olan Hini'nin tarihçesi Diyarbakır merkezinin tarihçesiyle paraleldir. Hani ilçesi Hurilerin yanı sıra Nirbilerin merkezi bölgelerindendir. Nirbilerin başkentliğini yapmış Hani'de bu gün Nirbi adını taşıyan köyler halen bulunmaktadır (7)Hani'nin kuzey ve kuzeybatısında Nirib dağları ve Nirib düzü vardır.Bu bölgede o dönemin izlerini taşıyan Nirin-Melikan, Nirib-Agan, Nirib Çülegan, Nirib-Aliyan, Nirib-Yusuf'an, Nirib-Cimsat, Nirib-Topalan köyleri vardır.Bu köylerde tarihte sarışın ,mavi gözlü insanlar yaşıyordu. I. Tiglatpleser Nirbi'lerle savaşarak onları yenilgiye uğrattı (8). Hani İlçesinin Yerlileri Nirbolar (Neripler) Bırklin Mağaralarının yukarısında kalan kayalıkların üzerinde “KORHA” denen bir köy yer almaktadır. Bu köyün kitabelerde geçen “KİRHİ” memleketi olduğu tahmin edilmektedir. Bölgenin batısı boyunca, Hani ilçesi ve ardındaki Nerip köyleri (yedi tane nerip köyü bulunmaktadır), alan olarak Hazar Gölüne dek uzanmaktadır(9). Asurlular ve Nirbolar II: Asurnasirpal Kalhu yazıtında 866'da Bit Zamanili adam ilaninin kenti Damdamusaya (Amidin güneyinde Kazıktepe) yaklaştım. Kenti kuşatıım. Amedi kentinden ayrılarak Kaşiyari (Karacadağ) dağının geçidine girdim der (10). Bir Karacadağ halkı Nerbiler Nêrıbîler, M.Ö. 1100-650 yılları arasında zaman zaman Amed (Diyarbakır), Farqîn (Silvan) Telia ve Hani taraflarına hükmetmiş bir prenslik- beylik ve halk idi. Tarihteki isimleri Nêrıb, Nirib, Nribu, Nirbo olarak geçen Nêrıbîler'in ilk merkezi Karacadağ'ın güney etekleri ile Viranşehir (o zamanki ismiyle Telia) olduğu Asur kaynaklarından anlaşılıyor. Üç sıra duvarla çevrili, pek kuvvetli bir şehir olan Telia/ = Til-H/ = Telâ, Nirbolar'ın en büyük şehri ve merkezi idi. Nirbolar'ın akrabaları veya bir kolu olduğu zannedilen Neberdunlar/ Nirdonlar ise Karacadağ doğusunda Ortaviran'a doğru yerlerde otururlardı. Büyük devletler olan Asur ve Hitiler de bölgeye hakim olmaya çalışıyorlardı. sonradan bunlara Urartular da eklendi. M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanassar öncülüğünde Asurluları'ın bölgeye seferler düzenlemesi üzerine Nirbo, Kummuh ve 17 Kirhi prenslikleri birleşip müttefik bir güç oluşturarak karşı koydular. Asur ordusu Kinabu civarında müttefik kuvvetler tarafından karşılandı. Yapılan büyük bir çarpışma müttefikler aleyhinde neticelendi. Parçalanan müttefiklerin bir kısmı Kinabu kalesine kapandığı esnada Nirbular da güneye doğru çekilmeye mecbur oldular. Asuriler, önce şiddetli bir hücumla Kinabu kalesini düşürdüler. Kalenin üç bin beş yüz savunucusundan altiyüzü öldürüldü. Geri kalanlar da esir edildi; imparatorun emriyle diri diri yakıldılar. Nariru (yeri belli değildir. Kinabu'nun oldukça yakınında, güneydoğuya doğru bulunabileceği sanılıyor) ahalisi bu sırada üçyüzelli silahla Kinabu'nun imdadına koşmuşlardı. Bunlar da Asur kuvvetlerine çatıp bozuldular, dağıldılar. Yalnız ellisi kurtuldu. Ötekiler diri diri yakılmaya mahkûm edildiler. Şehirleri de düşman eline düşmüştü. Güneye doğru çekilen Nirbular'ın yansı el-Cezîre çöllerine kaçmış, yarısı da Ohira (= Karacadağ) eteğine, kendi beylik merkezleri olan ve kuvvetli üç sur ile çevrili bulunan Tella'ya (Viranşehir) girebilmişti. Bu dönemden sonra Nirbular'ın ve Kirhilerin çeşitli isyanları olduysa da başarılı olamadılar. Zaman zaman Asurluların elinden alınan Karacadağ (Masiyus, Kashiari) bölgesi ve Kuzey el-Cezire'deki Arami şehirleri Kral Salmanasar tarafından M.Ö. 835 yılında tekrar alındı (11). M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanassar ile yaptıkları savaşta yenilerek dağılan Nirbi'lerin yerleşim merkezi Hini oldu. Nerbi'lerin daha sonra Hani (Hini) bölgesine yerleştiği görülüyor. Şimdi Hani kasabasının yukarısında Nirip dağı ve Nirip düzü denilen yerlerde Nirip adını taşıyan yedi köy vardır. Niripmelikan, Niripagan, Nirip çülekan, Niripaliyan, Niripyusufan, Niriptopalan. Bu halkın bu bozgundan sonra buralara yerleştirilen Nirbolara olduğu sanılır. İçlerinde sarışın ve gök gözlü olanlar çoktur (12). Halis Ataksoy, konuyla ilgili şu saptamayı yapar: "Hani kasabasının hemen kuzeyinde Nêrıb dağı ve Nêrıb düzü denilen yerlerde, Nêrıb adını taşıyan yedi kadar köy vardır ki ahalisinin bu felâketten sonra Asuriye'ye uyruk olan ve buralarda yerleştirilen bazı Nirbular'dan ibaret oldukları sanılır" (11). Bugün Diyarbakır'a bağlı Hani (HÊNI) ilçesini kuzeyinde bulunan Nêrıb dağı, Nêrıb düzü, Nêrı toprağı ve birçok köy adını Nirbiler'den (Nirbolar'dan) almıştır. İsmi Nêrib olan köyler şunlardır: Nêrıbê Ağon (Nêribê Axan = Kuyular). Nêrıbê Çulagon (Nêribê Çulagan = Abacılar). Nêrıbê Topalon (Nêribê Topalan = Topalan). Nêrıbê Yusufon (Nêribê Yusufan = Çukur). Nêrıbê 'Elîyon (Nêribê 'Elîyan = Atıcı). Nêrıbê Melîkon (Nêribê Melîkan = Bozok Mezrası). Nêrıbê Şeynon (Nêribê Şeynan = Nêribê 'Elîyan + Nêribê Yusufan'dan oluşmuştur). 18 Asurlulara karşı eski egemenliklerini sürdürmek isteyen I. Argistis, kendisine isyan eden Nirbiler ve Hititlileri uslandırmak, Asur Kralı IV. Salmanassar'ı yenmek için Hani'ye kadar gelmiştir. Asurlularla Hani'de savaşan I. Argistis,Nirbi lerin teslimi sonrası Hititlileri yenilgiye uğratmıştır. IV. Salmanasar'ın beş defa yaptığı seferler etkisiz kalmıştır. Urartu Yönetiminde (M.Ö. 775-736) M.Ö. IX. yüzyılda Van Gölü civarında kurulmuş olan Urartu Krallığı, sınırlarını kuzeyde Kafkas ötesine, doğuda kuzeybatı iran içlerine, batıda Malatya çevresine, güneyde de Urfa-Halfeti yakınlarına kadar genişletmişti. Urartu Krallığı ömrü olan 300 yıl boyunca Assur Devletinin en büyük rakibi olmuştur. Urartu krallarından i.şarduri (saltanatı M.Ö. 840-830) ve işpuini (saltanatı M.Ö. 830-810) bir müddet Yukarı Mezopotamyayı hâkimiyetleri altında tutmuşlardır. Kaynaklara göre 3. Salmanassar, işarduriye karşı yedi kez sefer düzenlemiştir. 3. Salmanasar 'ın ölümüyle Asur devletinin zayıflamasından faydalanan Urartu Kralı İspuinis (M.Ö. 825-810) memleketinin sınırlarını batıya ve güneye doğru genişletti. Birçok yeri kendi topraklarına dahil eden Urartular birçok krallığı da kendilerine bağladılar. Bunlar arasında Diyarbakır da vardı. M.Ö. 775'de üçüncü defa Asur hakimiyeti sona erdi ve Diyarbakır Urartu'ya bağlanmış oldu. Urartuları daha çok Silvan, Lice, Hani, Kocaköy bölgesinde görüyoruz. Bismil Asur- Urartu sınırındadır ve Asur'a aittir. Silvan bir Urartu kentidir. Hani ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. Yüzyılda başlar. Urartu devleti ve Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir. Bu medeniyetten kaldığı düşünülen Hatun Köşkündeki kale, kaya mezarı, tüp geçit ve ören yeri kalıntıları, Ambar vadisinin yukarı mecralarında, Hani ilçemize bağlı Yayvan Köyünün 5 km kadar batısında bulunmaktadır. Hatun Köşkü Tarihi Teleferiğinin Temsili Görünüşü 19 Yöre halkının anlattığına göre, bu resmin sağ tarafında görülen tepedeki (ve muhtemelen Urartulara ait olan) kalede vaktiyle bir kral vardı, karşı taraftaki şehirde (burası da herhalde bir Asur şehriydi)de bir hatun... Her iki taraftaki kale, mazgal ve tüp geçitlerden, iki düşman ülkenin yöneticilerinden oldukları anlaşılan bu iki insan birbirine âşıktı. Maşukasının hasretine dayanamayan kral, iki yerleşim birimi arasında bir teleferik kurar. Teleferik haratının üzerinde hareket eden kabin ise bir kazandır. Kral, ne zaman hatunu özlese, onu bu teleferik ile yanına getirir, iki âşık böylece hasret giderirlerdi. Haratların bağlandığı yerler halen bellidir (13). Kocaköyde Urartulardan kalma pişmiş kilden yapılan su boruları şehre su dağıtmaktadır. Kocaköy merkezi ile,Harem panayır ve Ambar köyünde bulunan yer altı su isale hatları Urartular zamanında yapılmıştır Ayrıca Doşırme(Döşeme) yolu ismiyle Urartularca yapıldığı sanılan şehirler arası bir yol da mevcuttur.Bu yol, döşenip sıkıştırılmış, taş ve molozlarla sağlamlaştırılmış eski bir yoldur.. (14). Makedonlar-Selevkoslar M.Ö. 323-140 M.Ö. 331 yilinda Mezopotamyadaki fetihlerini sürdüren Iskender Urfa, Siverek ve Diyarbakir çevresindeki yerlesim birimlerinin tümünü Makedonya imparatorluguna kattı. Büyük Iskenderin genç yasta ölmesiyle ülkesi, ailesi ve komu tanları arasında çıkan taht kavgaları neticesinde beş bölgeye ayrılarak paylaşıldı. Diyarbakır ve Urfa General Selevkos'un idaresinde kaldı (15 ). Dakyanus şehri kalıntıları: Şehir Amed-Lice yolu üzerinde Lice'nin 18 km batısında Fis Ovası (Efsus) yanında bir tepenin üzeride kurulmuştur. Selevkoslar ve Romalılar döneminden kalma olduğu söylenmektedir. Eshab-ı kehfle ilgili olan ve Lice'de Eshab-ı kehf mağarasına 11 km ötede olan bir mekândır. İskitler M.Ö. 653-625 İskit dili İrani diller içinde ele alınır(19) W. M. Mc. Govern, T. Sulimirski ve I.M. Diakonof gibi araştırmacılar İskitler'in İran kökenli yani Hind-Avrupa'lı bir toplum olduklarını ileri sürmektedirler. V. J. Murzin İran kökenli bir dil konuştuğunu iddia ettiği İskitler'in, Karadeniz'in kuzeyindeki steplerde farklı soylar ve ulusları birleştirerek güçlü bir birlik oluşturmuş olduklarını düşünmektedir. Diyarbakır'ın doğusuna lokalize edilen Supria bölgesi, Assur ve Urartu arasında tampon bir bölgeydi. Buna karşılık olarak Asur Kralı Asarhaddon da aynı bölgeye İÖ 673'de İskitler'le beraber bir sefer düzenlemiş ve büyük bir zafer kazanarak burayı bir Assur eyaleti haline getirmiştir. Urartuları İskitler yok etmiştir. İskitler ve Medler'e Babil kralı Nabopolassar da katılmış, birleşen bu kuvvetler İÖ 612 yılında Assur başkenti Ninive'yi yakıp yıkmışlar ve Önasya'nın en büyük devletlerinden biri olan Assur İmparatorluğu'nu ortadan kaldırmışlardır. M.Ö. 653-625'de İskitler Diyarbakır'ı hakimiyetlerine almıştır (4). Ermeni Kralları (Tigran krallığı) M. Ö. 85-69 MÖ 1. yüzyıl başında Suriye'de Selevkoslar Krallığının çöküşü üzerine Ermenistan Kralı II. Tigran (M.Ö. 95-55) Yukarı Mezopotamya ve Suriye'ye doğru 20 yayılma siyaseti izleyerek egemenliğini bugünkü Lübnan'ın güneyine dek genişletmeyi başarmıştır. Tigran, başkentini de Diyarbakır (Amida) yakınlarında kurduğu Tigranakert (Tigranocerta) kentine taşımıştır. M.Ö. 85-65 yılları arasında Armenya tahtına çıkan Büyük Tigran Silvan'ın bulunduğu yerde Tigranokorte (Dikranagerd) isimli bir şehir inşa ettirerek ecdadının tacını burada giydi. Bu yeni başkente Kilikya ve Kapadokya'dan 300.000 kişi getirdi. Ancak 20 yıl sonra Romalılar bu hakimiyete son verdi. Tigranocore Ermenilerin rüyasıdır. Büyük Ermenistan hayalinin önemli parçasıdır (16) (17). Medler. M. Ö. 625-550 Hind-Ari ırkındandırlar (30). M.Ö. Bin yıllarında İran'ın kuzeybatı ve batı bölgesinde yerleşmiş bir kavim. Başlangıçta dağınık bir durumda yaşayan ve Asurlular, iskitler, Kimmerlerle devamlı savaşlarda bulunan Medler, hükümdarları Keyaksar zamanında işkillere karşı başarı kazanmışlar. Babillilerle anlaşarak Asur Devletini tarih sahnesinden silmişler, Kuzey Mezopotamyayı egemenliklerine almışlardır. Yine hükümdarları Keyaksar zamanında. Anadolu'nun içerlerine kadar ilerlemişlerdir. (M.Ö. 550) (30)Med kralı Astiyag"ın yeğeni Kiros"un saray darbesiyle, siyasal otorite ilk defa Güneybatı İran'da yoğunlaşan Pers aristokrasisinin eline geçer ve kısa bir süre sonra M.Ö. 550'li yıllarda güçlü ve merkezi bir Pers imparatorluğunun kuruluşuyla Medler yıkılır. Medler, isimlerini Medya'dan almış olan, günümüz İran'ında hüküm sürmüş bir halktır. Tarihçiler tarafından, TorosZagros dağ sistemi içinde ve Fırat-Dicle arasında yaşadıkları için, verimli ve üretken bir medeniyetin toplumu olarak adlandırılmışlardır. M.Ö. 612'de Keyaksar, Babil hükümdarı ile birleşip Ninova'ya saldırdı, Asur devletini yıktı, Dicle başından Kızılırmak'a kadar olan bölgeyi Med imparatorluğuna katmıştır. M.Ö. 625-550 yılları arası Diyarbakır Medlerin etki alanına girmiştir (4). İran Kralları (Partlar- Persler- Sasaniler) Asurlular devrinde bölge vâlilik merkeziydi. Daha sonra bölgeye Medler ve peşinden de Persler hâkim oldular. M.Ö. 4. asırda İskender, bu bölgeyi ve İran'ı Makedonya Krallığına kattı. İskender'in ölümünden sonra kısa bir müddet Selevkoslar İmparatorluğunun hâkimiyetinde kaldı. Tekrar târih sahnesine çıkan Partlar, bölgeyi ele geçirdiler. Mîlâttan sonra bir ve ikinci asırlarda bu bölge için Romalılar ve Partlar arasında çok kanlı savaşlar oldu. Romalılar bölgeye hâkim oldular. M.S. 395 senesinde Roma İmparatorluğu parçalanınca, Anadolu gibi bu bölge de Doğru Roma (Bizans) payına düştü. Partların halefi olan Sâsânîler, bölgede, hâkimiyet mücâdelesini devâm ettirdiler. Persler .M.Ö. 539 yılında Babil'i zapt ederek bütün Mezopotamya'ya egemen oldular. Sınırları oldukça genişleyen Pers İmparatorluğunda II. Kambis'in ölümüyle yerine İmparator olan Darius, ülkede çıkan karışıklıkları düzeltmiş ve tekrar DicleFırat havzalarını kontrol altına almıştır.. Anadolu tamamen bu imparatorluğun parçası olmuştu ve ikiyüz yıl kadar böyle sürmüştür. Uzun süre yunanlılarla mücadele veren Persler Avrupaya kadar yayılmışlardır. Böylece bölgede İran egemenliği başlamış oldu. Pers kralı III. Darius Makedonya Kralı İskender tarafından mağlûp edilmesiyle 21 Pers İmparatorluğu tarihe gömüldü (15). Part - Pers Eserleri Pers hükümdarı Kuroş (Zülkarneyn) Zülkarneyn kalesi Hani ilçemize yakın bir handır. Zülkarneyn Kalesi (Çeper Kalesi) (Lice) Diyarbakır, Lice ilçesinin Çeper Köyü yakınlarında bulunan bu kale dağların ovalara açıldığı dar bir geçidin ortasındadır. Ovaya hakim bir konumdadır. Halk arasında bu kaleye Çeper, Şeter kalesi gibi isimler de verilmiştir. İskender-i Zülkarneyn'in buradan geçtiği ve bu kalede misafir edildiği, bundan ötürü de bu kaleye Zülkarneyn Kalesi isminin verildiği yöre halkı tarafından söylenmektedir. Bununla birlikte kalenin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Büyük olasılıkla M.Ö. VI. yüzyılda bölgeye hakim olan Persler tarafından kurulduğu sanılmaktadır (18). Çeper kalesi de Hani ilçe komşuluğunda bir mekandır.Perslilerin o dönemde Hani'ye de egemen olduğu anlaşılıyor. Roma Dönemi Roma İmparatoru Markus Crasus bölgedeki önemli rakibi olan Partları ortadan kaldırmak amacıyla M.Ö. 55 yılında Suriye'ye gelerek Urfa'daki Abgar Krallığı bölgesine girdi. Crasus 50.000 kişilik kuvvetiyle Harran'a geldi. Ancak Part Krali I. Orod'un Ordusunun Süvari kuvvetleri komutanı Suren tarafından kuşatılarak bozguna uğratıldı. Böylece Suriye Abğar Kralığı ve Diyarbakır bölgeside dahil olmak üzere 15 yıl Part işgali altında kaldı. daha sonra M.Ö. 9 Haziran 38'de Antakya'nın doğusunda yapılan savaşta Romalı'lar Partları yenerek Part ordusu komutanı Parkor'u öldürünce Diyarbakır dahil olmak üzere bölge tekrar Romalılara kaldı. İran ve Romalılar, Diyarbakır'ı ele geçirmek için yıllarca uğraştılar. 230'da Roma hâkimiyetine geçer. M.S. 253 yılında Mezopotamya bölgesine giren Sasaniler önemli kale ve şehirleri almışlardır. Bölgeyi tekrar Sasanilerden almak amacıyla harekete geçen Romalılar, Sasaniler tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Bu savaşların sonucunda Roma İmparatoru Valeianus Urfa taraflarında yapılan savaşta yenilmiş ve sürgün edildiği Babil'de ölmüştür. M.S 349 yılında bölgenin önemli şehirlerinden olan Diyarbakır'a II. Konstantin surları inşa etmiştir (17). Burayı Fars kralı II. Şapur büyük bir kuşatma 22 bir kuşatma ile ele geçirir. Tekrar Rumların eline geçer. Levon Kayser'in krallığının X. yılında (457 474) İranlılar tekrar şehri alır ve harabeye çevirirler. Rumlar tekrar şehri geri alır. Rumların hükmü fazla sürmeden imparator 1. Anastasyos (491-518) zamanında, İranlılar üçüncü kez buraları istila eder. 502 yılında Kral Kubat kenti ele geçirir. Diyarbakır'da Roma eserleri: Dakyanus şehri kalıntıları: Şehir Amed-Lice yolu üzerinde Lice'nin 18 km batısında Fis Ovası yanında bir tepenin üzeride kurulmuştur. Romalılar döneminden kalma olduğu söylenmektedir. Dakyanus Eshab-ı Kehf olayının Hristiyanlar da dahil olayın Roma imparatoru Decius (Decianus) zamanında, yani M.S. 250 civarında olduğunu belirtir. Muhatap ise zulüm gören İsevilerdir. Tanınmış Kur'an alimi Fahreddin Razi de eserinde bu yere Efsus demektedir. Fis ovası Efes kelimesinden bozmadır. Hani'ye Mücavir Mekan Eshab-ı Kehf İmparator Decius'un adı antik eserlerimiz hakkındaki kitaplarda ve seyahatnamelerde sık sık geçmektedir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi eski yapıların bir çoğunu “Takyanus eseridir” diye ona maletmektedir. Ortada Takyanus diye bir Roma İmparatoru bulunmadığına göre bu ad Ebulfareç'in temas ettiği Decius'ten gelmektedir. Lice'de Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus'tan bozmadır. Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur. Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse %100'e yakın bir oranda ispatlanmıştır. Hani'den, Lice'ye giden yolun tam ortasında bulunan Dakyanus Antik Kenti'nin etrafı surlarla çevrili olan, ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma Çağı sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma Çağı'na ait olduğu söylenmektedir (19). Olay Roma hükümdarları ile ilgilidir Hani'ye mücavir mekan Dakyanus da Roma eseridir (20). 23 Dakyanus Kalesi Dakyanus Harabesi ( Dr. Adil tekin) Dakyanus Sütunu Hem Hıristiyan hem de İslam kaynaklarında övülen Ashâb-ı Kehf'in genel kabule göre Roma İmparatoru Decius zamanında yaşadıkları düşünülmektedir. Hasan Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında (S. 359) Licenin on sekiz kilometre cenubu garbisinde bulunan Fis köyü eski bir şehir harabesi üzerine kurulmuştur. Esasen bu sahaya Fis adı verilmektedir. Diyarbekır’deki mağaranın adı da Fistir. Dakyanos harabeleri de denilen bu mevki çok eski bir medeniyetin bazı eserlerini muhtevidir. Fis aceba bir (Efes) midir. Bizans - II. Konstantin 'Büyük Konstantinos'un oğlu İmparator Konstantinos Amid'i zaptettikten sonra buradan ülkesinin bütün şehirlerinden daha çok hoşlandı. Diyarbakır Roma döneminde “Konstansiye” diye isimlendirilmiştir. 349 yılında şehri ve surlarını inşa eden kralKonstans'ın adıyla anılmıştır. Diyarbakır surları 5 km uzunluğunda, 10-12 m yüksekliğinde, 3-5 m. genişliğindedir. Kalkan balığı şeklindedir. balığın başı iç kale,kuyruğu yedi kardeş ve evli beden burçlarının olduğu yere uyar İçkale kısmı M.Ö. 3000'de yapılmıştır. Dış surlar MS. 346'da II. Constantinus zamanında yapıldı. Ancak dış kısım Gazi caddesinden geçiyordu. İslamiyet'ten sonra Diyarbakır ve Hani İran (Sasanlı) ve Bizans'ın sürekli müacedelesi her iki devleti de çok yıpratmıştı. Bu sırada İslam orduları Kuzey Mezopotamya'nın fethine başlamış bulunuyordu. Hazreti Ömer'in halifeliğine (634-644) rastlayan bu dönemde, Bizans, İmparator Heraklius'un (610-641) yönetiminde bulunuyordu. İslam orduları h.15/m.636 yılında yapılan Yarmuk Savaşı'nda, Heraklius ordusunu yenerek Suriye'yi istila etti. Sıra, Kuzey Mezopotamya'nın alınmasına gelmişti. Hazreti Ömer bu görevi, İyaz b. Ganem'e verdi. İslam ordusu, yol boyunca bulunan kaleleri fethederek ve bazılarını da barışla alarak Amid (Diyarbakır) Kalesi önüngeldi. Beş aya kadar süren kuşatmadan sonra, h. 18m/639 tarihinde kenti fethetti (21). “Diyarbakır tarihte stratejik bir vilayetti: Diyarbakır'ı MS. 639 'da fethe gelen sahabe ordusunun başkumandanı İyaz bin Ganem 'Bilinizki bu şehir çok iyi korumaya sahiptir Burası Diyar-ı Bekir'in gözüdür. Allah buranın fethini bize nasip ettiğinde Müslümanlar bütün Diyar-ı Bekir bölgesine hakim olurlar'demiştir. İdrisi-i 24 Bitlisi'nin Yavuz Sultan Selim'e yazdığı mektupta 'Özellikle Hamid ahvali (Diyarbakır merkezi) fethedilirse etrafında bulunan bütün şehir ve kasabalar elimize geçmiş olur. Böylelikle bölgemizde hiçbir düşman da kalmazdı' demektedir. Amid'in sarılışı sırasında çadırını su kapısı civarında (bu günkü Kıtırbil ve Yeni köyde karargah yeri olmuş) kurmuş olan Halid b. Velid her gün yanındaki askerlerle şehrin o yanlarında gözcülük yapıyordu. Human adında bir kölesi vardı. Bu köle her gün arpa unundan yapılma olan birkaç ekmeği iftar için Halid b. Velid'in çadırına bırakırdı. İki üç gün ekmek bulamayan Halid b. Velid 'azık mı tükendi nedir üç akşamdır ekmek yok' diye sordu. Köleside her akşam ekmeği bıraktığını söyledi ve çadırı gözetlemeye koyuldu. Kale duvarının dibinde bir köpek gelerek çadırına girip ekmeği kaçırdığını gördü. Köpeği takip etti, köpeğin kale duvarı dibindeki bir sel çukuru yolundan içeri girdiğini tespit etti. Koşup Halid b. Velid'e haber verdi. Halid b. Velid gidip baktı ve sevindi. 'Mahiyetimde su yolundan şehre girmek için Allah uğruna kendimi kodum. Benimle içeri girmek için sizden yüz kişi isterim.'dedi. Çıkan yüz kişiyle doğruca Iyaz b. Ganem'in yanına gidip keyfiyeti bildirdi. 0 da ordusuna kale içinden tekbir sedaları işitir işitmez hemen harekete geçmelerini teklif etti. Halid b. Velid gece yarısı yüz kişiyi alıp su yoluna gitti. İlkin Halid b. Velid, ikinci Amr b. Avsah, üçüncü Huzeyfe b. Sabit, dördüncü Amr b. Beşir ve diğerleri içeri girdiler. Doğru şehrin orta yerine vardılar ve orada yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Uykuda olanlar uyandı uyanık olanlar da korkudan titremeye başladılar. Halid b. Velid, icab eden yerleri tutturdu ve on çeri gönderip surun kapısını açtırdı. Meryem, İslam askerlerinin şehre girdiğini anlayınca kıymetli eşyaları ve maiyeti ile birlikte kendi sarayında bulunan azim ve gizli yolla Ermen kapısından taşraya çıkıp Bilad-ı Ruma gitti (22) (23). Diyarbakır'da 27'si bir arada 13,dağınık 40 sahabe de mevcuttur. Ancak Tebliğ için sahabe Sultan Sa'sa ve 500 nefer fukaha-i kiram Diyarbakır'da kalmış ve ecelleriyle vefat etmişler. Hani'nin Sahabelerce Alınışı İyaz bin Ganem Diyarbakır'ın fethinden sonra Haniye sonra Meyyafarakin'e (Silvan'a) gitti İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı Kaleyi ve sahabe tarih ve mezarlarını bulmada tarihçi Erdal Akat çok yardım ettil. Burada 3 şehit sahabe ve 13 eceliyle ölmüş sahabe mezarı bulunmaktadır. Bunları bize gösterdi. Tarihçi Erdal Akat Seyid Bedrettin ve yanındakilerin şehit sahabeler olduğunu ifade etti. Daha başka şehit sahabe olup olmadığını şu anki şartlarda bilmiyoruz. Şehirde 25 tebliğ için bırakılan sahabe mezarlarını Dereli mahalle mezarlığında bulduk. Ölüm tarihleri H. 39, H. 40. H. 41'dir. Diyarbakır'ın fethi ise H. 17'dir. Dereli Mezarlığında Girişte Sahabe Mezarları Ayrıca Anıl Köyünde de 2 Sahabe Kabri Vardır Anıl Köyünde 2 Sahabe Kabri (24) Hazreti Osman'ın halifeliği döneminde (644- 656) Arap kabileleri, bölgedeki şehir, kasaba ve kalelere daha çok yerleşmeye ve yayılmaya başladılar. Bir süre sonra, Elcezire kıtası, kabile adlarına göre, Diyar-ı Bekr, Diyar-ı Bekr'in (Bekr İbni Vail kabilesinden ötürü); Rakka, Diyar-ı Mudar'ın ve Musul da Diyar-ı Rabia'nın merkezi oldu. Yukarı-Dicle bölgesine verilen Diyar-ı Bekr adı, daha sonra ilin adı oldu, şehre yine "Amid" ya da "Kara-Amid" denmeye devam edildi. Zamanla şehrin "Amid" adı yavaş yavaş unutularak, yerini XX. yüzyıl başlarından itibaren "Diyarbakır"a bıraktı. Hazreti Ali'nin Halifeliğinden (656-661) sonra, kısa bir süre Hazreti Hasan'a bağlı kalan Diyarbakır, sırasıyla Emeviler'in (661-750) Abbasiler'in (750-869), Şeyhoğulları'nın (869-899), Halife Mutezid, Muktefi ve Muktedir'in (899-930), Hamdaneler'in (930-980), Büveyhoğulları'nın (980-984) egemenliğine girdi.984 tarihinden itibaren Diyarbakır'ın geniş çevresiyle birlikte Kürtlerin Humeydiye Kabilesi'nin bir kolu olan Harbuhti oymağı reislerinden Ebru Şuca künyesiyle anılan Bad'ın kurduğu Mervaniler'in yönetimine girdi. Kah, Diyarbakır kentini, kah Meyyafarikin'i (Silvan) başkent olarak kulanan Mervaniler'in egemenliği, 1085 yılına kadar sürdü. Bu dönemde bölge, başta Amid ve Meyyafarıkin olmak üzere, bayındırlık ve kalkınma hareketlerine sahne olmuş; halk bolluk ve düzen içerisinde rahat bir hayat sürmüş; bir çok bilim ve sanat adamı bölgede toplanmıştır. 26 Bizans ordusu 990 yılında bölgeye girdi. Diyarbakır önlerine kadar ilerledi. Bad'ın yeğeni Mürmehhidü'devle, İmparator II. Basileois'le anlaşarak tehlikeyi önledi (21). Emeviler Döneminde Diyarbakır Hazret-i Osman'ın 17 Haziran 656 Cuma günü evinde öldürülmesinden sonra 24 Haziran 656'da Hazret-i Ali halife oldu. Suriye valisi olan Ebusüfyan oğlu Muaviye, Ali'nin hilafetini tanımadı. 657 tarihindeki Sıffin Savaşı'ndan sonra Muaviye Şam'a çekilerek halifeliğe başladı. Irak ahalisi Muaviye'nin halifeliğini tanımayarak Hazret-i Ali'ye bağlı kaldılar. Diyarbakır bölgesi de Ali'ye bağlılığını bildirmişti. Hazret-i Ali'nin 24 Ocak 661 tarihinde Abdurrahman bin Mülcem tarafından hançerlenip üç gün sonra ölmesi üzerine hilafet ve iktidar Emevilere geçti (258). 258- Vedat Güldoğan Diyarbakır Tarihi. Kripto yay. 2011. Emevi Eserleri Emevi halifesi Hişam 741 yılında ongözlü köprüyü yaptırdı. 974 yılında Diyarbakırı alamayan Bizanslı Juannes hınçla ongözlü köprüyü yıktırdı. Hani'de Yasin minaresinin Emevi eseri olduğunu ifade edenler de vardır. Abbasiler Döneminde Diyarbakır. 750 tarihinde Emevilerin saltanatı yıkılınca hilafet ve iktidar Abbasilere geçti. Halife olan Ebu'l Abbas'ın iktidarını Elcezire bölgesi halkı tanımadı ve biat etmediler. Birçok olaylardan sonra Ebu'l Abbas kardeşi Mansur'u Cezire ve Diyarbakır vâliliğine tayin etti. Uzun bir müddet Diyarbakır'a hakim olan Abbasiler tarafından bu zaman içerisinde daha önce yıktırılan Diyarbakır surlarının yeniden onarıldığı ve yaptırıldığı üzerindeki kitabelerden anlaşılmaktadır (25). Abbasi Eserleri Halife Muktedir zamanında Bizans tehlikesine karşı Diyarbakır surları onarılmıştır. Dağkapı sağ ve sol burcu ve Mardin kapıda Abbasi kitabeleri vardır. M.909 yılına indekslidir. Hamdaniler (Hz. İbrahim neslinden Taglib kabîlesi mensubu ). Musul ve Haleb civârında hüküm sürmüş olan bir hânedân. Taglib kabîlesi mensubu Hamdân bin Hamdûnun 885te Hâricîlerle birlik olup, Mardini ele geçirmesi ile târih sahnesine çıktılar. Hâricî ve Karmatîlerle yaptıkları savaşlarda başarı gösterdiler. Abbâsî halîfelerinin hilâfet mücâdelelerine karıştılar. Zaman zaman Bağdata hâkim oldular Halifenin desteğiyle kısa sürede egemenlik alanları gelişti ve sırasıyla Halep, Mardin, Cizre, Diyarbekir ve Kerkük'e sahip oldular. Seyf El Dewle tarafından 945 yılında Halep'teki merkezînden yönetilmeye başlayan devlet aynı yıl Bizans Kralı Romanas'la Ruha'da (Urfa) yaptığı savaşı kazanınca Suriye ve Yukarı Mezopotamya'nın büyük bir bölümüne egemen oldu. Kısa 27 sürede sınırları genişlemesine rağmen Büveyhilerle sürekli olarak çatışma halinde bulunan devlet ilerleyen zamanlarda Arapların da saldırısına uğramaya başladı. Mervanîlerin tarih sahnesine çıkmasıyla bölgedeki etkinliği giderek zayıfladı. Hamdaniler Döneminde Diyarbakır 899 yılında Diyarbakır'ı teslim alan Halife Mu'tezid, oğlu Müktefi'yi Diyarbakır vâliliğine atadı. Bir müddet sonra babası ölen Müktefi halife oldu. Müktefi de 908 yılında ölünce yerine Muktedir geçti. 919 yılında Beni Tağlip oymağının ileri gelen ailelerinden Hamdan oğullarından Ebu'l–Heyca Musul'a, kardeşi İbrahim de Cezire'ye vâli oldular. İbrahim bir yıl sonra öldü yerine kardeşi Davud tâyin oldu. 926 tarihinde Tikrid taraflarında ayaklanan Kürd ve Arap asilerinin tenkilinde başarılar göstermesi üzerine bu hizmetine karşılık Diyar-ı Rabia, Diyar-ı Bekr, Diyar-ı Mudar havalileri tamamıyla kendisine verildi. Ebu'l - Heyca 929 tarihinde öldü. Muktedir, Ebu'l–Heyca'nın oğlu Hasan'a aynı bölgeyi vererek kendisine “Nâsırüddevle” ünvanını da bahşeyledi. Böylece Diyarbakır bölgesinde Hemdaniler hâkimiyeti başlamış oldu. Nâsırüddevle bölgeye sık sık akınlar yapan Bizanslılarla mücadeleye girişti, Bizanslılardan Şamşat'ı geri aldı. Kendisi Musul ve Diyar-ı Rabia'nın yönetimini üstlenerek, kardeşi Seyfüddevle'yi de Diyar-ı Bekr ve Diyar-ı Mudar bölgelerini yönetmekle görevlendirdi. Sık sık bölgeye saldıran Bizanslılar 965 yılının bahar ayında Amid etrafını talan ettikten sonra Meyyâfârikin'e (Silvan) saldırdılar. Seyfüddevle burada Bizanslılarla yaptığı savaşta galip geldi ve Bizans ordusu topladığı ganimet ve esirleri bırakıp kaçmak zorunda kaldı. Meyâfârikinli ünlü bilgin ve hatip İbn Nübâta cihat ve gazaya dâir ünlü hutbelerini bu sırada yazdı. Seyfüddevle 25 Ocak 967 tarihinde ölünce yerine oğlu Ebu'l–Meali geçmiştir. Ebu'l-Meali'nin Temmuz 967 tarihinde Haleb'e gitmesi üzerine yönetimi annesi Umm-H'asan ela almıştır. Bu yiğit kadınla ilgili Şevket Beysanoğlu şu bilgileri vermektedir: “Bu kadın erkekçe kararlar almasını bilen yiğit bir kadındı. Seyfüddevle'nin kızı Cemilenin de halk üzerinde oldukça önemli bir saygınlığı vardı. 969 (h. 358) yılı başlarında Haleb'i terk eden Ebu'l Meâli Meyyâfârikin'e geldi. Umm-H'asan bu gelişten kuşkulandı. Şehrin kapılarını kapatarak girmesini yasakladı. Kötü bir niyeti olmadığını anlayınca üç gün sonra şehre girmesine izin verdi. Kendisine para yardımında bulundu. Ebu'l Meâli bu paralarla yeni silah ve asker alıp ordusunu güçlendirdi. Fethetmek üzere Suriye taraflarına hareket etti. Umm-H'asan ile Cemile yaşantılarını Meyyâfârikin'de sürdürmeğe devam etmişler, şehrin savunmasında aktif roller oynamışlardır. İbnü'l- Ezrak'ın ifadesine göre vaktiyle Babü'l-Huvva (Huvva Kapısı) önündeki bir çukura gömülmüş bulunan çok miktarda para bir rençper tarafından bulunarak Seyfüddevle'nin karısı ile kızına götürülmüş, bu para ile surların onarımı yapılmış ve dış mahallelerin etrafının surlarla çevrilmesine harcanmıştır. 28 973 tarihinde Bizans İmparatorluğu'nun Doğu Domestiği Meleh ordusuyla gelerek Diyarbakır şehrini kuşattı. Zor duruma düşen Hazarmerd, Ebû Tağlip'ten yardım istedi. O da kardeşi Ebu'l–Kasım Hibetullah'ı yardıma gönderdi. İki ordu arasında 4 Temmuz 973 günü yapılan çetin savaşta Bizans ordusu yenildi. Meleh ve ordusunun büyük bir kısmı esir alındı. Bu ağır yenilginin öcünü almak üzere, ertesi yıl imparator Juannes Tzimisces büyük bir ordu ile gelip yeniden şehri kuşattı. Bu defa Seyfüddevle'nin hemşiresi Cemile ile vâli Hazarmerd Diyarbakır'ı savundular. Bütün saldırılara rağmen şehri alamayacağını anlayan imparator kuşatmayı bırakarak çekilmek zorunda kaldı. Ancak çekilirken hırsından şehrin yakınındaki Dicle Köprüsünü yıktırdı. Diyarbakır'ın vâlisi ve muhafızı olan Hazarmerd bir süre sonra ölünce, Musul hükümdarı Ebû Taglib Münis'i onun yerine atadı. 978 yılında Irak hükümdarı bulunan Büveyhoğullarından Adududdevle Fena Hüsrev, Musul'u Ebu Taglib'den aldı. Bir müddet sonra Diyarbakır bölgesi de Büveyhoğulları'nın egemenliğine girdi (25). Büveyhoğulları Güney İran ve Irak'ta 932 - 1055 yılları arasında hüküm sürmüş olan bir soy. Büveyhoğulları, önceleri İran'ın kuzeyindeki dağlık bölgelerde yaşarlarken, bunların lideri Ebu Suça Büveyh, Samani Devletinin yıkılmasından sonra Araplarla savaşa girişti. Büveyhoğulları, bu savaşları sonradan devam ettirdiler. Sonunda, Güney İran egemenliklerine geçti. Abbasî halifelerinin kuvvetlerini kaybetmelerinden yararlanarak, X. yüzyılda, Bağdat'a kadar ilerlediler ve Bağdat'ı işgal ettiler. Halifelere de dediklerini yaptırdılar. Fakat, Büveyhoğularının bu zalimce hareketlerinden bıkan halktan kuvvet alan Abbasî halifesi El-Kaim, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'den, kendilerini kurtarması dileğinde bulundu. Tuğrul Bey büyük bir ordu ile Bağdat'a kadar ilerledi, Büveyhoğulları'nın ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı. Büveyhogulunu da esir ederek, saltanatlarına son verdi. Adüddevle 977 yılında tahta geçti. Veziri Ebul Vefa ile Silvan ve Amid'i fethettirdi (980). Ancak 4 yıl sonra Diyarbakır bölgesi Merrvaniler'e geçti (22). Mervanoğulları Mervaniler On ve on birinci yüzyılda Diyarbakır´da hüküm süren devlet. Mervanilerin kurucusu Ebu Abdullah el-Hüseyn bin Düstek el-Baz, onuncu asrın ortasından itibaren Doğu Anadolu´da fetihlere girişti. Ilk önce Erciş´i ve çevresindeki müstahkem (sağlam) mevkileri aldı. Baz, nüfüzunu kuvvetlendirerek, Büveyhilerin hakimiyetindeki Diyarbakır ve Silvan ve Nusaybin´i ele geçirdi. Büveyhi nüfuzunun azalmasından istifade ederek, 984 senesinde Şii-Büveyhi sultanı Samsamüddevle Merzubani´yi mağlub edip Musul´u ele geçirdi. Bağdad´ı almak istediyse de başaramadı ve Musul´u boşaltmak zorunda kaldı. 991 senesinde tekrar Musul´u ele geçirmek için harekete geçen Baz, şehrin hakimi olan Hamdaniler karşısında mağlub oldu ve bu savaşda öldü. Bunun üzerine kız kardeşinin oğlu Hasen bin Mervan, Baz´ın dul eşiyle evlenerek tahta geçti. Hamdaniler ile mücadeleye devam ederek onları iki defa mağlup etti. Hasen bin Mervan, 997 senesinde Diyarbakır´da öldürülünce, yerine kardeşi Mumehhüdüddevle Saíd bin Mervan geçti. Said ile Ebu Nasr bin Mervan arasında mücadele başladı. Ebu Nasr, 1011 senesinde Saidi zehirleterek ortadan kal29 dırdı ve Mervani tahtına geçti.1011´de hükümdar olan Ebu Nasr, elli seneden fazla hüküm sürdü. Mervanilerin bölgedeki hakimiyetini kuvvetlendirip refahını yükseltti. Abbasi halifeliğin yüksek hakimiyetini tanıdı. Devrin kuvvetli komşu devletlerinden Bizanslılar ve Fatımililere karşı istiklalini korumak için maharetle iyi münasebete bulundu. Ebu Nasr bin Mervan devrinde Diyarbakır, Silvan ve çevresindeki şehirlerin hayat seviyesi yükseldi. Kültür ve sanat eserleri meydana getirildi. Ibn-i Mervan´ın elli senelik saltanati sırasında hakim olduğu topraklarda bir sulh ve asayiş devri yaşandı. Alimler ve şairler himaye gördüler. Mervanilerin hakim olduğu bölgede Şafii mezhebi yayıldı. Ebu Nasr bin Mervan´ın ölümünden sonra ülke toprakları Nasır ve Said adlı oğullari arasında bölüşüldü. Böylece Mervanilerin gücü zayıflamaya başladı. Diyarbakır´ı elinde bulunduran Nasır, 1071 senesinde Selçuklu Sultanı Alp Arslan´a tabi oldu. Nasır´ın ölümünden sonra yerine oğlu Mensur gecti. Selçuklu veziri Fahrüddevle bin Cehir Mervani topraklarını ele gecirmek için Sultan Melikşah´dan izin aldı. 1085 senesinde Selçuklu ordusu şiddetli bir çarpısmadan sonra bölgeyi ele geçirdi. Son Mervani hükümdarı Mensur, 1096 senesinde ölünceye kadar Ceziret-i Ibni Ömer´de (Cizre) yasadi" (26). Sultanların tahta geçiş yılları ve hükümdarlar: Baz :, Hasan bin Mervan: 990, Mümehhidüddevle: 997 Ebu Nasr Nin Mervan: 1011 Said (Amidde): 1061-1063 Nizamüddevle Nasr (Silvanda): 1061 Mensur: 1079 dir. 1085'de ise Selçuklu fethi olmuştur 990 senesinde bölgeye hâkim olan Mervânîler, 1096 senesine kadar saltanat sürdü. Alparslan 1071 Malazgirt Zaferinden bir sene önce Diyarbakır'a geldi. Mervânîler, Selçuklulara tâbi oldu. Selçuklular Dönemi Mervaniler'in eski veziri Fahrüddevle, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'ın görevlendirmesi ve desteğiyle Amid'i kuşattı ve 4 Mayıs 1085 tarihinde aldı. Meyyafarikın ise, 30 Ağustos 1085 günü zaptedildi. Melikşah, bölgenin yönetimini Fahrüddevle'ye verdi. Bir süre sonra, bazı davranışları ve tutumu sebebiyle onu görevden alarak yerine tanınmış fakihlerden Belh'li Amidülmülk Kıvamüddin Ebu Ali'yi atadı (1089). Melikşah tarafından Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun idaresi şehzadeler arasında bölüşüldüğünde Alpaslan oğlu Tacüddevle Tutuş'a, Suriye verilmişti. Melikşah, 20 Kasım 1092'de öldü. Tutuş da hükümdarlığını ilan ederek hutbeyi kendi adına okutmaya başladı. Böylece Diyarbakır bölgesi de Suriye Selçukluları'nın egemenliğine girdi. Gerek Tutuş devrinde, gerekse onun 1095'te ölümünden sonra, Güneydoğu Anadolu bölgesinde birçok Türk beylikleri kuruldu. Bu beyliklerden Amid'de İnal veya Yınaloğulları sözkonusuydu. 30 1097 yılında başlayan İnaloğulları egemenliği 1142 tarihine kadar sürdü bu tarihten sonra yönetimde etkin olarak Nisanoğulları dönemi başladı. 1183 tarihinde Selahaddin Eyyubi'nin Diyarbakır'ı fethederek Hasankeyf Emiri Artuklu KaraArslanoğlu Nereddin Mehmed'e vermesiyle Diyarbakır'da da, Artukoğulları egemenliği başladı. Artukoğulları yönetimi 1232'de son bulmuştur. Artukoğulları yönetiminde Diyarbakır'ın kültür, sanat ve uşgarlık bakımından en üst düzeye yükseldiği görülür. 1232'de başlayan Eyyubiler dönemi, 1240'ta sona ermiştir. Bu tarihten sonra Diyarbakır ve bölge, Anadolu Selçukluları'nın eline geçmiştir. Anadolu Selçukluları'nın bölgedeki egemenliği 62 yıl sürmüş, 1302 tarihinden itibaren Mardin Artukluları şehre ve bölgeye egemen olmuşlardır. Bu egemenlik 92 yıl sürmüş, 1394'de bu defa Timur hakimiyeti başlamıştır (21). Artuklu Hükümdarları Artuklular, 1102 yılında, Güney ve Doğu Anadolu'da kurulmuş bir beyliktir. İsmini Türkmenbeyi olan 'seyyid' Artuk Bey 'den almıştır. 1091 yılında Kudüs'ü alan Artuk Bey aynı yıl burada öldü. Daha sonrasında Artuklular Hısnıkeyfa, Mardin ve Harput olmak üzere üç ana koldan idare edildiler. Hısnıkeyfa kolu, Artuk Bey'in oğlu Sökmen Bey tarafından kurulmuştur. Başkenti Hısnıkeyfa, daha sonra da Diyarbakır olarak belirlenmiştir. 1231 yılında Eyyubiler tarafından yıkılmışlardır. Artuk oğlu İlgazi: 1118'de Artukoğlu İlgazi ve yeğeni Belek emrinde Diyarbakır emirleri Haçlı seferlerine katıldı (90). Haçlılara karşı devamlı zafer kazanması üzerine Sultan Mahmud 1120 yılında İlgazi'ye Silvan'ı verdi.1122 yılında ölen İlgazi ,Silvan'da Kubbetüssultan yakınına gömüldü (22). Artuklu Melik Süleyman Ayn-ızülal veya Balıklı suyu denilen yerin yanına gömüldü. Mesudiye medresesi: Ulu Cami'nin kuzeyinde camiye bitişiktir. Medresedeki yazıtlara göre yapımına 1198-1199 miladi yılında, Artuklu hükümdarı Ebu Muzaffer Sökmen II zamanında inşaasına başlanmıştır. Mesudiye medresesinde gördüğünüz bu iki sütun geçmişte sürekli dönüyor olup medreseyi depreme karşı koruyordu. Hamamlarda yakılan çöpler, şehrin temizliğini sağladığı gibi sıcak sular Ulucamiye ve medreseye ısıtmak üzere geliyordu ve bu iki sütunu da çeviriyordu. Zinciriye Medresesi, XII. yüzyılın sonlarına tarihlendirilmektedir. Medresenin mimarı Melik Salih Necmeddin'dir. Artuklular döneminde Diyarbakır'da bakır ve demir maden işlemeciliğinde önemli hamleler yapılmıştır. Abbasi halifesi el-Mustekfi Billah, Dicle nehri üzerinde yaptırdığı köprü için gerekli zinciri Hani ilçesinde yaptırmıştır (27). Ulu Cami (Hani) İlk yapı muhtemelen Artuklu devrinde inşa edilmiş Üzerindeki yazıtlarından 1657 ve 1682 yıllarında onarıldığı anlaşılmaktadır. 31 Zeynebiye (Hatuniye) Medresesi, Artuklu Döneminde yapılmış bir yapıdır. E Eyyubiler Miladi 1183 yılının Mayıs sonunda Selahaddin, şiddetli bir muharebeden sonra Amid'i zaptetmiştir. Bu sırada Amid'in emiri, Nisan Rişana'dır. Bu emir, şehri muhasara edenlere karşı cesaretle harp etmiş, ancak, şehir halkı ondan yüz çevirmesiyle Sultan Selahaddin'in adamlarından bir kısmı, Amid'in iki suru arasına sıkışmış ve Amidliler bunların hepsini öldürmüşlerdir. Bunun üzerine Sultan Selahaddin, şehrin Emirine şiddetli tehditler yazarak ağır antlar içmiştir. Nisanoğlu, bu vaziyet karşısında korkmuş, kendi hayatı, ailesinin selameti ve mallarının emniyeti namına söz aldıktan sonra, sultanın müsaadesi ile üç gün içinde sarayının içinde ne varsa hepsini çıkarmış ve böylece şehri terk etmiştir. Belirtildiğine göre, kendisi bu üç gün içinde servetinin ancak, onda birini taşıyabilmişti. Çünkü onun Amid içinde topladığı servet, çok büyüktü. Selahaddin, Amid'i aldıktan sonra onun içindeki her şeyi Kara Aslan oğlu Nureddin'e vermiştir. Anlatıldığına göre kulelerin birinde yüz bin mum ve kütüphanede bir milyon kırk bin cilt kitap bulunmuştu. Selahaddin, Amid'den yalnız bu kitapları almış ve bunları veziri olan Kadı El-Fadıl'a vermiştir. (53)1183 tarihinde Selahaddin Eyyubi'nin Diyarbakır'ı fethederek Hasankeyf Emiri Artuklu Kara-Arslanoğlu Nereddin Mehmed'e vermesiyle Diyarbakır'da da, Artukoğulları egemenliği başladı. Artukoğulları yönetimi 1232'de son bulmuştur. Artukoğulları yönetiminde Diyarbakır'ın kültür, sanat ve uşgarlık bakımından en üst düzeye yükseldiği görülür. 1232'de Eyyûbî Sultânı Melik Kâmil Diyarbakır'ı ele geçirerek Artukoğullarına son verdi. 1240'ta Anadolu Selçukluları Diyarbakır'ı aldılar. Eyyûbî Emiri Melik Kâmil, 1258'de Diyarbakır'ı Selçuklulardan geri aldı. 1259'da şehir, İlhanlılara geçti. İlhanlılar, bölgeyi Artukoğullarına bıraktılar 1232'de başlayan Eyyubiler dönemi, 1240'ta sona ermiştir. Bu tarihten sonra Diyarbakır ve bölge, Anadolu Selçukluları'nın eline geçmiştir. Anadolu Selçukluları'32 nın bölgedeki egemenliği 62 yıl sürmüş, 1302 tarihinden itibaren Mardin Artukluları şehre ve bölgeye egemen olmuşlardır. Bu egemenlik 92 yıl sürmüş, 1394'de bu defa Timur hakimiyeti başlamıştır (21). Eyyubi eserleri Melik Adil ve Eshab-ı Kehf 1183'de Diyarbakır Selahaddin Eyyubice alındı. Kardeşi Melik Adil 1218 yılına kadar bölge sorumlusu oldu. Şimdi Diyarbakır Lice'ye gidiyoruz. Selahaddin Eyyubi döneminde mağaranın yarısının yıkılıp aşağıya Derkam köyüne düştüğünü,mağara unutulmasın diye S. Eyyubinin kardeşi Melik Adil'in Kehf mağarasını tamir ettiğini bu yazıda görüyoruz Lice'deki belge MS.1200 yılına aittir. Kitabe Eshab-ı Kehf Akkoyunlular Dönemi Timur, Irak ve Suriye seferlerinde öncü güç olarak yer alan Karayülük Osman beg'e bu hizmetlerinin karşılığı olarak 1401 yılı Nisan ayında Diyarbakır şehrini ve havalisini verir. Akkoyunlu Devleti'nin kurucusu, Kara Yülük Osman Bey'dir. 1398'de Kadı Burhaneddin'i yenerek öldüren Kara Yülük Osman Bey, daha sonra Memlûk sultanının hizmetine girdi. 1400'de Timur'un Anadolu'ya girişine destek verdi ve bu hizmetine karşılık Malatya'yı, 1402'de Ankara Savaşı'ndaki desteğine karşılık da Diyarbakır bölgesini aldı. 1403'te de Diyarbakır'da hükümdarlığını ilan etti. Osman Bey 1435'te Karakoyunlular'a karşı savaşırken öldü. Kara Yülük Osman Bey'in ölümünden sonra, oğulları arasında iktidar kavgası başladı ve Akkoyunlu Devleti eski gücünü yitirdi. Kara Yülük Osman Bey'in torunu Uzun Hasan, 1453'te Diyarbakır'ı ele geçirerek iktidar kavgalarına son verdi. Akkoyunlular bu tarihten itibaren Diyarbakır'ı başkent yaparak bir Devlet kurarlar. Akkoyunlular kendilerini Oğuz Han'ın torunu olarak bilinen Bayındır Han'ın soyundan gelme kabul ediyorlardı. Akkoyunluların Bayraklarında koyun simgesi bulunur, mezarlarına koyun heykelleri dikerlerdi, koyun totemine olan bağlılıkları islamiyeti kabul etmelerinden sonra bile uzun yıllar devam eder. Akkoyunluların resmi tarih kitabı olan ve aynı zamanda Diyarbakır'da yaşanan tarihi gelişmelerin anlatıldığı önemli tarihi yapıtının ismi "Kitâb-i Diyarbekriyye" dir ve 33 yazarı da Ebû Bekr-i Tihrani'dir. Amid'i (Diyarbakır'ı) başkent yapan Akkoyunlu devletinin (1401-1507) ilk kurucusu olan Karayülük Osman Fahreddin'in babasının Akkoyunlu emiri Fahreddin kutlu beg, annesinin ise Trabzon Rum imparatoru Alexis'in kız kardeşi Prenses Maria Despina’dır. Karayülük Osman Fahreddin 1435 yılında vefat eder. Ölümünden sonra oğlu Ali beg'i veliaht tayin eder ve yerine o geçer. Ali beg'i, Şah-Ruhdan ve Mısır sultanı kabul ettiklerini beyan etmelerine rağmen, kardeşleri ve amca çocukları arasında yıllarca süren iç çekişmeler başlar, "Kitâb-i Diyarbekriyye" nin yazarı Ebû Bekr-i Tihrani'ye göre. Bu iç çekişmeler sırasında Amid'i ele geçiren Uzun Hasan, 1458 yılında Trabzon İmparatoru İoannes'in kızı Katerine ile evlenir. Bu evlilikten doğan çocuklarından birisi Şah İsmail'in annesi olur ilerde. Uzun Hasan'ın kızkardeşi Hatice Begümle evlenen Şeyh Cüneyt'in bu evlilikten doğan oğlu Haydar da Şah İsmail’in babası olacaktı ilerde. Amid'in hile ile büyük çatışma yaşanmadan ele geçirilişi de ilk defa Uzun hasan tarafından gerçekleştirilir. Walter Hinz'in "Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd" isimli kitabında anlattığına göre, Bir kürt Aşiretiyle savaş halindeyken kardeşinin (Cihangirin) şehirden ayrıldığını öğrenen Uzun Hasan şehre kömür ve saman satıcısı kıyafetiyle girerek şehri içten ele geçirirler ve sonrasında da Akkoyunlu devletine egemen olurlar (4). Amid, 1469 yılına kadar Akkoyunlular'ın başkenti oldu. Uzun Hasan, bu tarihte devlet merkezini Tebriz'e nakletti. Diyarbakır ve yöresi 1507 tarihine kadar Akkoyunlular yönetiminde kaldı. Bu tarihten sonra bölgeye Şah İsmail egemen oldu. Amid, Safaviler'in eline geçerken kentteki Akkoyunlular'dan ve sünni halktan binlercesi öldürüldü. Şah İsmail, cesur ve yetenekli komutanlarından biri olan Ustacılı Muhammed Han'ı, Diyarbakır valiliğine atadı. Safaviler'in yönetimi 8 yıl sürdü. Bölge 1515 Eylül'ünde Osmanlı birliğine katıldı (21). Akkoyunlular döneminde (1401-1507), Akkoyunlular'a başkent olan şehrimiz Amid(Diyarbekir)'in, dönemin çok çalkantılı ve hesaplaşmalarla dolu olmasına rağmen yinede önemli ilim sanat ve kültür faaliyetlerine mekan teşkil etti. Akkoyunlu devletinin bütün yaşantısı hemen hemen iç ve dış savaşlar, taht kavgaları arasında geçtiği için, ülkede düzen ve sükun sürekli bir şekilde sağlanamamıştır. Buna rağmen, bilhassa Uzun Hasan ve oğullarından Sultan Yakub zamanında bilim ve sanat adamlarının korunduğu, bilim kültür ve sanatın gelişmesine önem verildiği görülmektedir. "Kitâb-i Diyarbekriyye" yazarı Ebû Bekr-i Tihrani, yüksek matematikçi Mahmut Can, bilgin ve edb Kadı Mesihüddin İsa Sâvci, Celaleddin Devvani, Ali Kuşçu, İdris-i Bitlisi, Uzun Hasanın Diyarbakır'daki sarayının devamli müdavimleri arasındaydılar. Uzun Hasan döneminde şehrimizde bulunan kütüphanede, çalışan personel 34 sayısının o zamanlarda 58 olduğunu, Musikiye karşı özel ilgisi olduğu bilinen Uzun Hasan'ın seferlerinde bile beraberinde götürdüğü "Ehl-i tarab" denilen saz heyetinin 98 kişiden oluşmaktaydı. Diyarbakır'da kurduğu "Gülşeniye" tarikatıyla şiiliğin önünü keserek sünni islamın gelişmesini sağlayan ünlü din alimi İbrahim Gülşeni'de bu dönemin yetiştirdiklerindendir. Bu dönemin ünlü şairleri Şair Mevlana Hurremi, Emir-i Hümayun, Mevlâna Enisi, Habibi şarki, şair Halil'i, Albardaklı Şeyh Ahmed, şair Cemili ve Derviş Dihki'dir (28). Şehrimiz Diyarbakır'ın 1507-1515 yılları arasında idaresinin Şah İsmail'e geçti ve onun atadığı Vali Muhammed Han tarafından yönetildi. Şah İsmai l 1506 yılında Harput'u (Elazığ'ı) alınca, Şehrimizin Akkoyunlu valisi Musul'lu Emir Beg'i safında yer almaya davet etti. Emir Beg'de şehrin idaresinin yine kendisine verileceği ümidiyle Şah İsmail'in teklifini, huzuruna çıkarak, kabul etti ve bütün Diyar-i Bekr'i Şah İsmail'e sundu. Bunun üzerine Şah İsmail de Bölge Valiliğine Ustacalu Muhammed Han'ı atadı. Şii olan Muhammed Han'a karşı sünni olan Kürt aşiret reisleri direndiler. Bu direniş yıllarca sürdü. Bu mücadele Kürdistan'daki diğer Kürt aşiretleriyle birlikte, gönüllü olarak Osmanlıya katılacakları 1515 yılına kadar sürdü. Bölgenin sunni olan Kürt halkı, bu dönemde, şiilerle uyumlu bir yaşam içinde olmadılar. Bu süreçte bazı beğlikler de gizlice Osmanlıyla ilişkiye geçmişti, şiilere karşı. Bu dönemde Diyar-i Bekr'de, bugünkü sınırları içinde bulunan ve Osmanlıya katılmada önemli rol oynayan beylikler şunlardı: 1) Eğil Beğliği 2) Çermik Beğliği 3) Atak Beğliği 4) Tercil Beğliği 5) Kulp Beğliği 6) Meyyâfârikin Beğliği. Bu dönem hakkında detaylı bilgilere ulaşmak isteyen arkadaşlar Şeref Han'ın "Şerefname" isimli eserinden (M Emin Bozarslan çevirisi) yararlanabilirler . Şah İsmail Amid'in (Diyarbakır'ın) ele geçirilmesi anısına ikisi de altından olan iki sikke kestirir (28). Şah İsmail İdaresi 1507-1515 Şah İsmail, Uzun Hasan'ın yeğeninin oğludur. Safa (Sefi) camii Akkoyunlular döneminde, Uzun Hasan tarafından Şeyh Sefi (Şah İsmail'in babası) adına yaptırılmıştır. . Safevi kelimesinin orijini Sefi'den gelir.Şah İsmail'in ismi Şah İsmail Sefevi'dir (29). Şah İsmail'in dedesi Şeyh İbrahim Safi'nin oğlu Şeyh Cüneyt'in isteği üzerine Uzun Hasan tarafından XV.yüzyılın ortasında yaptırıldığı sanılmaktadır (4). Safevi adı, bu soyun atası Şeyh Safiyüddin Erdebili'ye (Ölm. 1335) dayanmaktaydı. Şeyh Safi'nin Erdebildeki tekkesi daha XIV. yüzyılda oldukça ün kazanmış bir dinsel merkez durumundaydı. Erdebil Tekkesi'ne Anadolu'da dahil her 35 yandan ziyaretçiler akın etmekteydi. Bu tekkenin saygınlığından dolayı, ilk Osmanlı Padişahlarınca da buraya her yıl çerağ akçesi adı verilen armağanlar gönderilirdi. İşte Safevi Devleti'ni kuranlar bu Şeyh Safi'nin soyundan gelenlerdir.. Şeyh Safi'nin soyundan gelenler, torunu Hoca Ali'den başlamak üzere Alevi eğilimli idiler. Hoca Ali'den sonra Şeyh Cüneyd, Şeyh Haydar ve Şah İsmail de siyasal etkenlerle olsa gerek Alevilik davasını sürdürdüler, hatta zaman zaman hüküm sürdükleri yerlerdeki sünnilere şiddet uygulayarak, aşırıya kaçtılar. Şeyh Cüneyd Uzun Hasan'ın kızkardeşi Hatice Begüm'le evlenmiş, Haydar isimli bir çocuk doğurmuştur. Şah İsmail, Haydar'ın oğludur. Şah İsmail Sünni ve Türkmen Akkoyunlu oymağından kırk, elli bin kişiyi kılıçtan geçirmiş ve zulmünden dolayı kendisini kınayan anasına kızıp onu da öldürtmüştür (4). Şah İsmail 1507'de Diyarbakır'ı almıştır.Sünni Diyarbakır halkı zulüm görmüş,rahatsız olmuş, Yavuz'dan yardım istemiştir. 1515'te Yavuz'un komutanı Bıyıklı Mehmet Paşa da Diyarbakır'ı alarak bu egemenliğe son verdi. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında 23 Ağustos 1514'te yapılan Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail'in ordusu büyük bir yenilgiye uğradı. Bu savaşa Diyarbakır Valisi Ustacılı Muhammed Han da katılmıştı. Ordusu perişan olmuş, kendisi de öldürülmüştü. Bunu fırsat bilen Diyarbakır halkı ayaklandı. Safaviler'in şehirde kalan yöneticileri yok edildi. Kadın ve çocuklar, kale dışına atıldılar. İsyanı yönetenler, Mevlana Bitlisli İdris'e haber göndererek, Sultan Selim'e bağlanmak ve Osmanlı birliğine katılmak istediklerini, bu konuda yardımcı olmasını dilediler. Yavuz Sultan Selim de Diyarbakır bölgesini ve Doğu Anadolu'yu ülkesine katmayı düşünmekteydi. Tebriz'in 6 Eylül 1514'te fethiyle sona eren seferinden Amasya'ya dönüldüğü zaman, kendisine durumu aktaran Bitlisli İdris'i bu işle görevlendirdi. Padişahtan Kürt beylerine hitaben yazılmış emirnameler alan İdris, bölgeyi dolaşmaya başladı. Kürt beylerinin de aynı arzuyu taşıdıkları anlaşıldı. Amid halkının isyanını, Kürt beylerinin tutumunu ve İdris'in faaliyetlerini haber alan Şah İsmail de birtakım önlemler aldı. İlk iş olarak, Ustacılı Muhammed Han'ın kardeşi Karahan'ı Urfa hakimi Durmuş Bey ile birlikte Amid'i kuşatıp geri almakla görevlendirdi. Mardin, Hasankeyf ve Ergani'de bulunan Safavi kuvvetlerine de Karahan'a katılma buyruğu verildi. Çapakçur yoluyla Amid'e hareket eden Karahan'ın ordusu, bu kuvvetlerle birlikte beş bine ulaşmış bulunuyordu. Amid bir yıl kadar kuşatma altına tutuldu. Birçok saldırı yapıldı. Şehir halkı büyük bir cesaretle savaşıyor, saldırıları püskürtüyor, direniyordu. Sonunda Diyarbakır kökenli olan Bıyıklı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Amid'in imdadına yetişti. Karahan, kuşatmayı bırakarak Safaviler'in elinde bulunan Mardin'e doğru çekilmek zorunda kaldı (21). Osmanlı Dönemi Hani Bölge, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında 23Ağustos 1514'te yapılan Çaldıran Savaşı'ndan sonra da Osmanlı hakimiyetinegirmiştir. Ancak bazı kaynaklarda şehrin 23 Ağustos 1514'te değil, 19 Eylül 1515'tealındığı belirtilmiştir (1). 36 Bölge Osmanlı paşalarınca yönetildi. Hani'ye yakın dikkat çekici eser IV. Murat'ın yaptırdığı Çeper hanıdır. Hani'de Osmanlı dönemi Uzun Hasan'ın kanunları uygulandı. 1875'te Palu'ya bağlı bir bucak olan Hini, daha sonra Lice'ye bağlanmıştır. Hini'de belediye 1878'de kurulmuştur, Cumhuriyet döneminde Lice'ye bağlı bir ilçe idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu (1). KAYNAKLAR 1. Mehmet Latif Demir, Yrd. Doç. Dr. Ali Boran Ortaçağ'dan Günümüze Eğil Ve Hani'deki -Mimari Eserler yüksek Lisans Tezi. T.C. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Van-2007 2. Sever. E. Asur tarihi. Kaynak yay. 3.Baskı. İst. 2008. s. 42 3.Prof. Dr. Ayten Altıntaş islam tasavvufunda gül, peygamberimiz ve Diyarbakır. 2.nebiler sahabiler Azizler krallar kenti Diyarbakır sempozyumu. 2010. 4. Prof. Dr. Kenan Haspolat. Kısa Diyarbakır tarihi. Diyarbakır Ekonomi Tarihi. uzman matb. İst. 2013 5. Esra Ekin. Mitanni Kürt Devleti. mizgin dergisi. sayı. 49 6. Tuğba Türksoy. Prof. Dr. Kemalettin Köroğlu Demir Çağı'nda Diyarbakır Bölgesi. T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi İstanbul, 2007 37 7. Mehmet Ali ABAKAY Borsa 21 Dergisi Sayı : 6 8. Şevket. Beysanoğlu. Diyarbakır tarihi. Büyükşehir belediye yay. 2003/63 9. Ahmet Çimen. Bilinmeyen Bir Miras Üzerine; Bırklin Mağaraları Tarım Çevre ve Doğa Sempoyumu. 2011.C.3 10. Serdar Özbilen, Prof. Vecihi Özkaya.Tavşantepe I.D.Ü. Arkeoloji bölümü yüksek lisans tezi, Diyarbakır. 2005. s. 1 11. Halis Ataksoy Diyarbakır Tarihinde Komuk Eli, Çeltüt Matbaacılık, İstanbul, 1988. s. 4,22,33 12. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı. Ulus Basımevi.1936. c:1. s. 54 13. Naci Akdemir http://www.panoramio.com/photo/2265814 14. Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy kaymakamlık yayını.. 2. www.siverek.eu 16. Yrdç. Dr. M. Sarıbıyık ,Ö. Yılmaz. Siyasi Tarihiyle İlkçağda Diyarbakır. Bitirme tezi.D.Ü.Edebiyat Fak. 2005.Faks.51. 17. Keğam Kerovpyan. Mitolojik Ermeni tarihi. 2. Baskı Aras yayİst. 2003.s.56 18. Şevket. Beysanoğlu. Diyarbakır tarihi. 2003. 1/149 19. Hamza Aksal. Amed'in Büyüleyici Mağaraları Mizgin derg. sayı.18 20. Şevket Beysanoğlu Diyarbakır Tarihi.1/146 21. Şevket Beysanoğlu Diyar-ı Bekr'den Diyarbakır'a. 22. Şevket Beysanoğlu, Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır”, Cilt-1 s: 155156,178,261 23. Resul Çoban Hz. Süleyman Camii (Lisans Tezi) D. Ünv. İlahiyat Fak. Diyarbakır / 2004 24. Prof. Dr. Y. Kenan Haspolat. Peygamberler Sahabeler Evliyalar Kenti Diyarbakır. Uzman matb. İst. 2013 25. Vedat Güldoğan Diyarbakır Tarihi. Kripto yay. 2011 26. http://tr.wikipedia.org/wiki/Mervaniler" 27. Murat Pıçak. Artuklular döneminde Diyarbakırın sosyoekeonomik durumu. Artuklular. 2008 Mardin valiliği yay 2/508 28. Ergun Eşsizoğlu. Diyarbekir. mailgroup 29. Zübeyde Kırmızı. Amid-i Nur. 2009 Diyarbakır Büyükşehir belediye yay..s.1 38 HANİ TARİHİ ÜZERİNE NOTLAR-YILLIKLARDA HANİ İLÇESİ M. Ali Abakay Hani isminin Kaynağı üzerinde Düşünceler. "Héné-Hénî" olarak daha çok kullanılan ilçe ismi, resmî kaynaklarda "Hani" olarak geçer. Söyleniş biçimi farklı olsa da, "Hinî","Heynî", " Hînî" daha çok Zazaca'da manasını, "Su Kaynağı " şeklinde bulur. Bu şekildeki isimlendirmenin Aynkârîb- Ayn-Kebîr- su kaynağından geldiğini tahmin ediyoruz. Suyun olduğu yerde medeniyetlerin teşekkül ettiği göz önünde bulunduurlursa Hani'nin kurulmasının merkezi noktası Ulu camiî ve çevresidir. İslam Egemenliği'ne giren ilçenin ismi, aynı biçimde Osmanlı dönemi'nde çevreye has olarak kabule dilen ve sonradan ıslâh edildiği bilinen Kanûnnâme ile Hinî olarak görülür. 1518 Tarihli Amid Sancağı Tahrir'inde Nahiye-i Hini ifadesi geçer. Khanigalbat/Hanigalbat isminin Hani ile irtibatı sağlandığında Hani'nin çok geniş merkezli bir devlet merkezi ölçüsü düşünülmeldir. Tarihte Hani'!nin bu statüyü kazandığı tespit edilirse, daha çok Kerkük-Mardin coğrafyası için Hurri isimledirilmesi, Hani için düşünülebilir. Fakat çevrede Hinî ile biten yer adları düşünüldüğü zaman Hnai'nin bu noktada merkezi bir yterleşim yeri olduğuna dair iddialar öne sürülebilir: Darahini, Çiméhini, Sıphéni, Weşhini, Serdhini, Wişkhini, Heşhini,.. Bunun Zazaca Telaffuzda mekân bildren bir özellik mi yoksa belirttiğimiz şekilde Hanigalbat ile mi irtibatlıdır? Şimdilik bunu belgelere dayandırmadan öne süremeyiz. Hani Tarihi Üzerine Notlar. İlçe tarihlerini kaleme almak, tarihte yer alan kaynaklardan süzülen bilgilerle mümkündür. Bu sebeple ilçelerin tarihini ortaya çıkartmak, günümüzdeki ilçe sınırları içinde tarihi şekillendirmek, güçtür. Daha önce Diyarbakır Tarihi İçinde Hani başlıklı incelememizde Hani'ye dair kimi bilgileri Diyarbakır Tarihi'ni ele alırken sunmuştuk. İlçe tarihlerinde en önemli kaynaklar, o dönemden günümüze gelen tarihi eserler ve bu tarihi eserlerin etrafında hüküm süren devletlere ilişkin verilerdir. İçiçe girmiş tarihi bilgiler, o ilin tarihinde böylelikle önem arz eder. Lice ve Hani, bu yönüyle aynı tarihe sahiptir, tarihi bilgiler ele alınırken, Birkleyn Mağaraları- Ashab-ı Kehf Merkezi her iki ilçenin tarihinin ortaya konması açısından önem arz eder. Hani'nin kuruluş tarihine dair kesin bilgiye sahip olmamakla birlikte Hurrilerin döneminde yerleşimin olduğu, Hurriler tarafından bu alanın kurulmuş bulunduğu, kimi yerleşim alanlarının isimlerinden çıkarılabilir. Hani, bulunduğu stratejik konum itibariyle önemlidir. Bu gün Lice sınırları içinde yer alan Birkleyn ve Çeper Kalesi, Hani yolu üzerinde geçişi sağlayan önemli noktalardır. Hani'de bulunan, günümüzde yıkılmış durumda yerini tespit ettiğimiz 39 kale, çevrenin hakim alanındadır. Birkleyn'deki Asur Stelleri ve kitabeleri, bir kitabe yarı tahrip olmak üzere orijinalliğini korumaktadır. Hani olmak üzere egemenlik kuran Asurluların bölgemizdeki tarihî eserleri ve durumları gereği gibi incelenmemiştir. Lice ve Hani'de Niriblileri yenilgiye uğratmaları, bazı prenslikleri ortadan kaldırırken zorlanmamalarına karşın Niriblilerin onları oldukça uğraştırmış olmaları, bölgenin sarp ve müstahkem olduğuna işarettir. Birkleyn'de yer alan yapılaşmada mağaralardaki yerleşim biçimi, bu günde çözülememiştir. Büyük mağara'nın askerlerin barınma alanı olduğu, Su kaynağı üzerindeki mağara ve yerleşimin Asurluların yönetim yeri olduğu, en üst kısımda bulunan, Büyük Mağara ile irtibatlı olan yan yana bir çok oda ile geniş bağlantıların olduğu alanın da daima kullanılan mekan olduğu bilinmektedir. Cezaevi ve diğer amaçla kullanılan merkezi yönetimin olduğu alana yakın taş basamakların bitiminin sağındaki kaya içi oluşumların da dikkati çeken önemli yapı birimi olduğunu belirtelim. Asurluların hakimiyet alanının geniş olması, Hani ve çevresinde fazla bir etkinlik göstermediklerine işaret etmektedir.Niriblilerin toparlanmaları bunu gösterir. Dönemin anlayışı, insanın daima savaş içinde büyümesi ve kendi yaşamını sürdürebilmek için karşı koyuşu sağlayabilecek oluşumlar içinde bulunmasının gerekliliği sebebiyle Niribliler, gerektiği zamanlarda çevrelerinde olan Prensliklerle güç birliğine de girmiştir. Çevrede Hüküm Süren Kimi Devletler. Daha önce "Hani ve taşlar tanıktır" ismiyle yayınlanan eserde Hani'de hüküm süren egemenlikleri Diyarbakır Tarihi içinde belirtmiş ve Diyarbakır Tarihi'ni anlatırken Hani ile ilişkilere değinmiştik. Bu sebeple aynı bilgilerin tekrarına girmeden önemli gördüğümüz Subarru-Huri-Mitanni, Asur-bît Zamanî, Medİskender- Pers egemenliklerini kısa başlıklar altında veriyoruz. Subarru-Huri-Mitanni: Subarrular, yukarı Mezopotamya'nın kadim milletlerindendir. Sümer Akad belgelerinde yer alan bilgiler, Subarruların varlığını doğrulamaktadır. Daha çok " Fırat ve Dicle nehri arası" anlamına gelen Subarru, bu bölgede yaşayanlara verilen coğrafi bir Hurrilerin egemen olduğu alan, Urfa'dan Diyarbekir'e kadar olan bölgedir. Huriler, Sümerlerce "Khurri-Kurri" Mısırlılarca "kharru" Yahudilerce "HorHorit" olarak isimlendirilmiştir, terimdir. Subarru'da yaşayanlar Hurri ve Mitanni olmak üzere iki ayrı devlet halinde bölünmüştür. (M.Ö. 2000) "Khanigalbet" biçiminde tek adla anılmasının Hurri-Mitanni halklarının birbirleri ile yakın Hunilerden günümüze kalan yer adları, daha çok Diyarbakır çevre ilçelerinde görülmektedir; Çınar'da Besta Huriyan(Huriler Deresi), Hani'de Huri (Gömeç) ve Hurik (Aka) köyü. Huriler, Diyarbakır bölgesinde gelişmelerini sürdürerek Hititleri iki asır egemenliklerinde bulundurmuş, bölünme sonrası zamanla Mitanni egemenliğinde kalarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir. 40 Hititleri egemenlikleri altına aldıkları zaman Hitit kültüründen etkilenen Huriler, Diyarbakır ve çevresinde etkinliklerini kendilerinden sonra egemen olan milletlerin inanışında, sosyal yaşantısında devam ettirmiş bu kültürün kadim milletidir. Huri'nin Babil dilinde "mağara" anlamına geldiğini belirtir, kaynaklar. Hurilerin isim olarak çevre ilçe ve köylerde halen yaşaması, bazı yerel kelimelerde de kendisini gösterir. Bunun doğruluk derecesini elbette dil-bilimciler bilir: Khur(derin), Hurik (küçük,ufak), hur (Küçük,tıfıl) Hurilere dair araştırmalar, belirtilen köylerde yapılmış mıdır? Konu hakkında kesin bilgilere sahip olmamakla araştırmaların bu güne kadar yapıldığını sanmıyoruz. Sadece Cumhuriyetin ilk yıllarında bu çalışmaların Diyarbekir Halkevi tarafından yüzeysel yapıldığı, "Karacadağ" adlı yayın organındaki yer alan araştırma yazılarından anlaşılmaktadır. Mittaniler: Mitanniler, M.Ö. 1500'lü yıllarda, aynldıklan kardeş millet olan Huriler'den güçsüzdür. Bulunduklan topraklar da verimsizdir. Buna rağmen dağlık alanlarda tutunmuş Mitanniler, gittikçe azalan Huriler'in egemenlik alanlannı daraltarak zamanla Filistin'e, Suriye'ye, Irak'a uzayan Anadolu'nun Doğu ve Güneydoğusunu içine alan çerçevede devlet olarak Asur kaynaklarında yerini alır. Urfa'da daha egemen olan Mitanniler, M.Ö. 1600 sonlarında Huriler'i ortadan kaldırırken Mısırlılarla, Hititlerle, Asurlularla oldukça gelişken ilişkilerde bulunmuştur. Mitanni devletine son veren 1. Salmanassar'ın oğlu ve takipçisi, ard geleni 1. Tukulti Ninurta Şupiluliuma'dan sonra bozulan Mittani devletini, Asur toprağı olarak görmüş, Mitannileri de kendi halkı arasında zamanla eritip Samileştirmiştir. Diyarbakır ve çevresinde Mittannilere ait yer adları, Dicle'de Kal'a Mitanan (Mitannan Kalesi), Karacadağ'ın güneyi ile Çınar ilçesi tarafındaki bölümde Mahal Metinan (Mitan Bölgesi) isimlerinde yaşamaktadır. Aynca Eğil ve Hani arasında Metina- Medina köyleri bulunmaktadır. Mitannilere bağlı oldukları bilinen aşiretler, halen kendilerini "Metinî" olarak tanıtılmaktadır. Resulayn'da olduğu söylenilen Vaşuganidenti'nin Mitannilerin merkez şehri kabul edildiği bunun beraberinde Mitanniler'in önemli, şehirleri arasında Karğanmış, Hanan, Halep, Tunip, Urfa, Kadeş, Antakya ve Diyarbakır olmak üzere Mezopotamya'nın kuzey kısmından Kenan'a kadar birçok yerleşim alanı yer almaktadır. Hani'de "Huri" ismini çağnştıran köy isimleri Huni (Gömeç) ve Hurık (Aka) köylerinin isminde yaşamaktadır. "Hani" isminin bazı kaynaklarda "Hanigalbat" adlı bu bölgede kurulmuş şehirden aldığı yer alır. Bismil'de 2005 Höyük kazılannda ilk kez Mitanniler hakkında eserlere rastlanmıştır. Yapılacak olan kazılarda da Mitannilere ilişkin elde edilecek belgeler, genelde bölge tarihine dair bilgileri artıracağı gibi Hani olmak üzere civar ilçelere ait hususları da içerebilir. Asur Bit Zamani: Mitannilerin topraklarını alan Asurlulann M.Ö 2100 yıllarında bağımsız oldukları bilinmektedir. İlisuma'nın kurucusu olduğu Asur devleti 41 halk olarak Mitanniler içinde Samilerin bir araya gelerek tarih sahnesine çıkışıdır. Şamsi Adad 1, Mari topraklarına Asur'u da katmış, Hammurabi de Asur'u hakimiyetine almıştır. Asurların 1400' lerdeki Amarna çağında Büyük Kral AsurUbalit, Asur'u Babil-Mitanni etkisinden kurtararak Hititlerle ortaklaşa Mitanni ülkesini paylaşmıştır. Asurlular, Enlil Adad-Nirari, Birinci Salmanassar, Tukulti Ninurta döneminde oldukça gelişmeler göstermiştir. Muşkilerin akınlarıyla gücünü kaybeden Asur topraklarındaki oluşumlar içinde Diyarbakır da Nirbi, Kerhi, Malatya da Kummuh Emirliğini kurmuştur. Asur'un başına geçen I. Tiglatpileser, Kummuh Kralını esir alıp, Kummuhları dağıtmış , Çınar-Bismil arasındaki Kerh-Kirhileri de yenerek Nirbilere yönelmiştir. Asur egemenliğine böylece Diyarbakır bölgesi tekrar girer. Amida'ya Arami göçleri zamanında gelen Bit-Zamani aşireti, zamanla Amida'yı kendisine şehir edinerek Asurlulann karşı koyuşlarına direnerek kaleyi Hani'de mevcut Asurlulara ait eserler, mermer ocaklarının yoğunlaştığı alanda halkın "Koşka Hatune" (Hatun Köşkü) yanında "Kral Köşkü" olarak adlandırdığı ambar çayının geçtiği mevkidedir. Karşılıklı iki yüksek kaya kütlesinin su aşındırması ile bölündüğü ve her kütlenin ulaşılması güç noktasında odacıkların yer aldığını görmekteyiz. Halen bakir, incelenmemiş alanda arkeolojik kazılar yapıldığı zaman Asurlulara ait buluntuların olacağı yönünde tahminlerimiz kuvvetlidir. Doğal kale biçimindeki yerleşim alanının Asur egemenliği beraberinde Bırkleyn'de mevcut dönemle yaşıt olduğunu söylemek mümkündür. Birkleyn o dönem Hani'ye bağlı ise Mağaraları Hani kapsamı içinde değerlendirmek gerekir. Çünkü Hani'nin yerli halkı Niriplerin Birkleyn'de mağaralara kapatıldığı, bir çoğunun öldürüldüğünü bilmekteyiz. Asur Krallığının Muşki / Frik saldırıları karşısında zayıflaması, Kumuh'u / Malatya'yı sağlamlaştırmıştır. Diyarbakırda Asurlulara ait bilinen Birkleyn mağaralarındaki stell ve kitabe örnekleri dışında Eğil'deki kaya mezarlar, Eğil Kalesindeki kitabeli stell, Kerh köyündeki son dönem kazılarındaki buluntular belli başlı izlerdendir. Kirhi ve Nirbi/Hani egemenliğinin yeniden kurulmasına zemin hazırlamıştır. I. Tiglatpleser'in krallığı başladığı zaman Asurlulann eski gücüne dönme arzusu kamçılanmıştır. Kumuh Kralı Killi - Teşub esir edilince bir takım kuvvetleri Şirişa (Lice ve çevresi) civarına sığınmıştır. Kirhileri de yenen I. Tiglatpleser, Hani'ye yönelerek Niribleri yenilgiye uğratmış ve bu zaferini Birkleyn Kalesi'ndeki kitabelere yazdırtmıştır. "Nirib" ismini taşıyan günümüz köylerinin isim varlığı, 3000 yıl öncesine dayanan Niriblere bağlanmaktadır. Bu köylerin günümüzde de kullanılan isimleri: Nirib Topalan, Nirib-Yusufan, Nirib-Cimsat, Nirib-Ağan, Nirib-Çülegan, Nirib-Melikan, Nirib-Aliyan. Medler: M.Ö. 625'te İskit topraklarını ele geçiren Keyaksar, İskitleri bertaraf ettikten sonra Babil hükümdarı Nabupalasar'la birleşmiştir. Ninova'nm kuşatılmasında çıkış yolu bulamayan hükümdar Sargon ve ailesi, sarayda yaktıkları ateşe kendilerini atıp, Asur devletinin sonunu hazırlamıştır. Amida'yı almış olan Keyaksar'ın ölümüyle sarsılan Med Devleti Astiyag döneminde fazla varlık gösterememiştir. Pers hükümdarı II. Kuruş, M.Ö. 550 yılında Medler'in hakimiyetini 42 ortadan kaldırmış, böylece Amida da Pers egemenliğine geçmiştir. Hani, Medler zamanında alınmıştır. Medlerle Hani yerlisi Niribler arasında göz renginin yeşil olması benzerlik mi yoksa Medlerle Niribler arasında akrabalık bağının olduğunu mu gösterir? Bu hususta kesin bir sonuca ulaşılmamıştır. Konyar, Niribler'in Türk olduğunu vurgular. Niriblilerin Türk olmadıkları, kendi başlarına bir kavim oldukları, devlet şeklinde satrablığa sahip bulundukları, kimi zaman çok geniş topraklara sahip oldukları bilinmektedir. Bu sebeple Basri Konyar'ın belirttiği iddia, dönemin çevre tarih araştırmalarının bir aksi olduğu, yansıması olduğu ortadadır. İskender: Makedonyalı İskender, Perslerin I egemenliğine son verdikten sonra Amida'yı Alır. Birkleyn mağaralarında konaklar, M.Ö. 331'de alınan Amida üzerinden Babil'e geçer. Perslerin Yunanistan'da yaptıkları şehir tahribatlarına misillemede bulunur, Persepolis saraylarını yıktırır. İskender, I.Dara'nın siyaseti doğrultusunda Perslere bağlı olan Hindistan'a da giderek "Asya'daki Ülkelerin Fatihi" ünvanını alır, Babil'e döner. Arabistan seferi hazırlıklarını yaparken aniden ölür. İskender'in Amida'daki egemenliği M.Ö. 331-323 yılları arasındadır. Lice'deki Şeper (Çeper) kalesi, Birkleyn mağaraları, günümüzde ismiyle anılan mekanlardır. Her ne kadar İskender, Hani-Lice çevresine uğramış ise de bazı kaynaklarda İskender'den kast edilen hükümdarın Kuroş olduğu yer alır. Birkleyn Mağaralarında hapsedilerek, ölümle cezalandırılan Nirib Halkından kurtulanların daha sarp alanlara çekilmesi söz konusudur. Persler II. Kurus'un Mesagetlerle yapılan savaşta ölümüyle başa geçen II. Kambis, isyanlarla karşılaşmış, isyanlar sonrası Anadolu'ya ve Mısır'a hakim olmuştur. Dara'nın hükümdar ilan edilen "Bardia" olarak tanıtılan Gomata'yı ortadan kaldırmasıyla Mezopotamya'da etkinlik sağlanmıştır. Hindistan'da Ganj bölgesini de topraklarına katan Dara'nın amacı, Grekleri de egemenliğine almaktı. Orduları yenilince Dara'nın ölümüyle yerine Serhas geçmiştir. Yunanistan'da bozguna uğrayan Persler, Serhas'ın öldürülmesiyle Erdişir'i başa geçirtmişlerdir. Perslerin iç kapışmaları M.Ö. 425 yılından 330 yılına kadar yüzyıl sürmüştür. Makedonyalı İskender tarafından yıkılan devlet, yerini İskender'in hakimiyetine bırakmıştır. Persler döneminde Amida'ya ilişkin bilgiler sadece egemenlikle sınırlıdır. Said Paşa, Diyarbekir Tarihi'nde Rumların Sasanî devletinin kurucusu Erdeşir'in İskender'e mağlubiyetiyle Diyarbekir ve çevresini aldığını belirtir. Said Paşa, İskender'e yenilen Erdeşir'in ölümüyle oğlu Şabur'un acısını çıkarttığını yazar. Diğer bölgelerde olduğu gibi Hani-Lice ve çevredeki egemenlikler de bu durumda el değiştirmiştir. 43 HANİ NAHİYESİ KANUNNAMESİ Hani Nâhiyesi Kanunnâmesi Uzun Hasan zamanındaki kanun hükümlerine göre tanzim edildiği belirtilen kanunnâmede, Osmanlı kanunundan farklı bir hüküm mevcut değildir: Nâhiye-i Hani Tabi'î âmid-Tımar-ı Bâli Beğ Kethüdâ-i Diyarbekir Tafsîl-i Kanunnâme-i Nâhiye-i Hani BerMûceb-i Kanun-ı Hasan Padişah Evvel nâhiye-i mezkûrede vâki' olan re'yâdan resm-i çift deyü her çifti olandan dokuzar tenge alınur imiş ki, on sekiz Osman akçesi olur. Ve bundan gayrı gerü her çifti olan re'ayâdan tütüncek deyü gerü on iki tenge dahi alınur imiş ki, yirmi dört Osman akçesi olur. Ammâ çifti olmayandan nesne alınmaz imiş, gerü evvel üzere mukarrer kılındı. 1. Ve ırgadiye içün nâhiye-i mezbûrede vâki' olan çeltük arklarına ve zirâ'atine üçer gün hizmet ederler imiş, gerü kemâ kân mukarrer kılındı. 2. Ve zirâ'atlerinden eğer Müslüman ve ger keferedir hums üzre alınur imiş, gerü eylece mukarrer kılındı. 3.Ve resm-i bağ her yüz devekte bir buçuk tenge alınur imiş ki, üç Osman akçesi olur. 4. Bağ resminin alınmasının mevsimi üzüm vaktindedir ve resm-i çift ve tütüncek alınmasının mevsimi nevrûzdadır, ol vakit alına. 5.Ve resm-i mevâş-î, her yondan ve sağılur inekten birer tenge alınur imiş ki, iki osmânîdir, ol dahi nevrûzda koyundan ve keçiden ki, süt vere, anun dahi üçüne bir tenge ki, her başa üç rubu' düşer. 6. Ve resm-i kışlak, her süriden bir koyun. Bunun dahi mevsimi nevrûzdur. 7. Ve resm-i arûsiye, her arûsiyeden bir koyun. Bu zikrolunan husûslar külliyen ber-karar-ı s'abık mukarrer kılındı. 8. Ve resm-i âsiyab ve resm-i bostân, alınmaz imiş. 9. Ve resm-i îddiye, her karyeden bir davar alınur imiş, ol dahi refoldu. 10. Ve harîr yükü geçüp gitse bâc deyü her yükten on iki tenge alınur imişl ki, yirmi dört akçe olur. Ve penbe ve sabun ve hınnaâ ve buna nisbet olan yüklerden, eğer satılsa, her yükden ikişer tenge alınur imiş ki, dört Osmanî olur. Ammâ geçüp gitse, nesne alınmaz imiş. Ve tabbâkhâneye gön ve post ileten kimesneler, her posttan bir tenge verürlerimiş ki, iki Osmân akçesi olur. 11. Ve bundan mâ'ad'â ne kim vardır ki, an kadîm verilegelüpdür, külliyen kemâkân mukarrerdir. CUMHURİYET DÖNEMİ İL YILLIKLARINDA HANİ Cumhuriyet Dönemi'nin ilk resmi il yıllığında Hani için belirtilen bilgiler: “Diyarbekir'den çıkılarak (Telalo) köyü altından sola sapılırsa (Baybuni) ve (Ağviran) köylerine uğranır. Ağviran'ın bir az ilerilerine kadar, çorak bir yükseklikte dümdüz uzanan ham bir yol takip edilerek birden Bodur meşelerle bezenmiş bir sırta çıkılır. Soldaki tepeler yemyeşildir. Bu ağaçların arasında kırmızı çamurdan yapılmış birkaç ev görünür. Az aşağısında bir pınar vardır. Fakat adı üç pınardır. Suyu derinden 44 gelir ve toprak kokar. (Seypin) den soma ağaçlıklar biter. Karşıyı saran sıra dağlar iki büyük ve güzel köyü yamaçlarında saklarlar. Yol üzerinde yıkılmış taşlıklar burada bir vak'a geçtiğine ve birinin öldürüldüğüne işarettir. Bu muhitte bir vak'ayı hatırlatmak için böyle basit ve amelî abideler yığılması yayğın bir adettir. Buradan sonra güzle bir şose, tekerleklerin altına serilmiş bulunur. İki taraf ağaçlıklıdır. Ve artık Hani görünmeye başlar. Hani Kasabası Diyarbekir'e 60, Lice'ye 25 kilometredir, denizden 1200 metre irtifaında, şarktan garba uzanan iki silsilenin ortasında beş kilometre arzında gayet mümbit ve mahsuldar bir ova üzerindedir. Sulan güzel, havası sağlamdır. Hani'de 327 ev ve 46 dükkân mevcut bulunması iktisadi vaziyetini gösterir. Oldukça muntazam bir hükümet konağına maliktir. Bu konak önünde meşhur ve eski bir kaynak olan (Aynı Kebir) bulunmaktadır. Bu su, Hani dağının eteklerinden kaynar ve dokuz kemerli bentlerden çıkarak büyük bir havuz teşkil eder. Bu gözlerin yedisi havuz içine alınmıştır." Yazar, " Hani'nin bazı evleri taş yapı ve sıhhî şeraite muvaffaktır. Yalnız sokakları dardır". Şeklinde genel bilgileri sıralar. Konyar'ın Hani hakkında verdiği diğer bilgiler: "1291 de Palo kasabasına merbut olan Hani bu gün Lice kasabasına bağlı otuz beş köylü ve on bin yüz elli üç nüfuslu büyük bir nahiyedir. Buğday, arpa, pamuk, darı mahallî mahsulatın başlıcalannı teşkil eder. Ziraat usulü iptidaidir. Civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını temin etmektedir. Üzüm ve meyva bahçeleri çoktur. Güneşe mütevvecih cebhelerde hemen hüdayinabit denecek kadar az bir emekle mükemmel başlar vücuda getirilmiştir. Üzüm mühim bir varidat temin eder. Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır. Dağlık ve meşelikli olan arazide en çok beslenen keçidir. Koyun, at, öküz, eşek dahi beslenmekte ve mahsulâtı hayvaniyeden istifade edilmektedir. Bu gün belli başlı bir san'atı olmayan nahiyenin ihracatı hububat, pamuk, yaş ve kuru meyvalarla kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır. Çiftçilik ve çobanlıkla meşgul olan halk iptidaî bir saffet içindedir. Ev işlerini görmek, ekin ve harman işlerine yardım etmek bilhassa kasabalarda kurulan pazar yerlerine gitmek kadınların esas meşguliyetlerini teşkil eder”. YILLIKLARDA HANİ Hani hakkında tespit ettiğimiz bilgileri, Osmanlı Salnamelerinden ve Cumhuriyet Dönemi il yıllıklarından verirken, tekrar bilgiler, bilgiler arasında birbirini tekzip eden açıklamalar bulunabilir. Bu konunun araştıranı olarak, objektif kalma adına yazılanları vermek zorunda olduğumuzu belirtelim. 1967 Yıllığı: "Diyarbakır'a 94 km uzaklıktadır. İlçenin yüzölçümü 415 km karedir.Toplam nüfusu 13.231 olup bunun 3.573 ü ilçe merkezinde, 9.658 i köylerdedir. Nüfus yoğunluğu 32 dir. 1965 nüfus sayımı geçici neticelerine göre ise ilçenin toplam nüfusu 15.831 dir. Bu nüfusun 4.766 sı ilçe merkezinde, 11.065 iköylerde oturmaktadır. İlçenin 17 köyü, bu köylere bağlı 12 mezrası ve merkezde 4 mahallesi vardır". Yıllıkta geçen köylerle mezraların eski ve yeni isimleriyle nüfusları 45 tablo olarak verilmiştir. 1973 Yıllığı: "Hani kasabası, Diyarbakır havzasının kuzey kenarında, yükseltisi 900 m. ye yaklaşan bir alanda kurulmuştur. 15 km.lik bir şoseyle Diyarbakır-Genç-Bingöl yoluna bağlıdır. İl merkezine uzaklığı 80 km.dir. Çok eski bir yerleşme merkezi olan Hani'de belediye teşkilâtı 1887 tarihinde kurulmuştur. Kasabanın nüfusu, 1970 genel nüfus sayımına göre 5.500 dür. Bunun 2.806 sı erkek, 2.694 ü kadındır. Çarşı, Dereğan, Hamşik ve Zirve isminde 4 mahallesi ve 900 hanesi vardır. Daha önceleri Lice'ye bağlı bir bucak merkezi iken 1958 de ilçe olmuştur. Hani ilçesinin yüz ölçümü 415 kilometrekaredir. Toplam nüfusu 18.192 olup bunun 12.692 si köylerde yaşar". Yıllığın ilçeye ayrılan bilgileri, ilçeye bağlı köylerle meraların eski-yeni isimleri ve kadın-erkek nüfuslarını gösteren tablo ile sınırlıdır. 1995 İl Yıllığı: "Tarihçesi: Kuruluş tarihi çok eski olan Hani ilçesinin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hani ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. yüzyılda başlar. Urartu Devleti ve Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir. Daha sonra Nirbi'lerin yerleşme merkezi olan Hani'nin tarihçesi Diyarbakır merkezinin tarihçesiyle koşul gitmiştir. 1875'te Palo'ya bağlı bir bucak olan Hani, daha sonra Lice'ye bağlanmıştır. Hani'de belediye 1878'de kurulmuştur. Genel Durum: M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanasar ile yaptıkları savaşta yenilerek dağılan Nirbi'lerin yerleşme merkezi olan Hani, Cumhuriyet döneminde Lice'ye bağlı bir ilçe idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu. Denizden 1200 metre yüksekte, dağlık bir bölgede olan Hani, Artuklulardan kalan Hatuniye Medresesi, Ayn-Kebir Su Kaynağı, Yasin Minaresi ve Cafer-i Tayyar Yatırı ile tarihi bir zenginliğe sahiptir. Hani, dağlık bir bölgede kurulmuş olup, ilin küçük bir ilçesidir. Ancak Silvan'dan sonra nüfus yoğunluğu en çok olan bir ilçedir. Kilometrekareye 63 kişi düşer. Ayrıca 100 kilometrekareye ortalama 4 köy düşer. Köyler ilçenin kuzeyindeki küçük ova çevresinde toplanmıştır. Hani'de geçim tamamen tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Buğday, arpa, pamuk ve darı önemli gelir kaynaklarındandır.Üzüm ve meyve bahçeleri de önemli bir gelir kaynağı olmuştur. Güneşe bakan yerlerde bağlıklar oluşturulmuştur. Sağlık kısmındaki meşelikler odun ihtiyacını karşılar. Bir de önemli ölçüde söğüt ağaçları vardır. Dışarıya sattığı en önemli ürünler tahıl, pamuk, yaş ve kuru meyvalar ile birlikte ayrıca ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır. Dicle Nehri Hani'ye 18 km. uzaklıktadır. İlçenin kum ihtiyacı buradan karşılanır". Yıllıkta "Turistik Yerleri" başlığı altında verilen bilgiler: "Hatuniye Medresesi: Sancar Şah'ın Validesi Zeynep Hanım tarafından 13. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Ulu Camii: Kesin olarak tarihi bilinmemekle beraber bir Selçuklu eseri olup, 15. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Aynkeris Şifalı Suyu: İlçe merkezinden 2 km. mesafededir, sarılık hastalığına iyi geldiği sanılmaktadır. Pek çok kişi ziyarete gel,ip yıkanmaktadır. Yıllık ziyaretçi sayısı 10.000 kişi dolayındadır. Mesire Alanı Koki Çayı Koki Çayı Mesiresi: İlçe merkezin46 den 8 km. mesafededir. Burada kaynayan suda bol miktarda alabalık bulunur. Saniyede 6 metreküp su akmaktadır. Aynkebir Havuzu: Aynkebir su havuzu Ulu Camii ile Hatuniye Medresesi arasında bulunan büyük bir havuzdur. Bu su, Hani Dağı'nın eteklerinde kaynar ve 9 kemerli bentlerden çıkarak bir havuz oluşturur. Havuza 7 gözden su akmaktadır. Akan su ile ilçenin tüm arazileri sulandırılmaktadır. Ayrıca su ile 8 adet su değirmeni çalıştırılmaktadır. M.Ö. 2000 yılında Huriler tarafından yaptırılmıştır". Hani'nin hakkında bu bilgiler verildikten sonra nüfusa ilişkin rakamlar, bazı istatistikler bulunmaktadır. Yıllıkta verilen bilgiler dönemin güncelliği ile bağdaşmamaktadır. 2000'e Beş Kala Diyarbakır'da yer alan diğer bilgiler: "Hani ilçesinin bağlı bulunduğu Diyarbakır merkez ilçeye olan uzaklığı 97km. dir. Merkez, Çarşı, Dereli, Zirve Mahallesi olmak üzere ilçe merkezi 4 mahalleden ibarettir.Hani ilçesinin 1990 yılı genel nüfus sayımına göre toplam nüfusu 37.818 dir. Bu nüfusun 10.302 si ilçe merkezinde geri kalan 27.516'sı köylerde yaşamaktadır.İlçe merkezinde yaşayan nüfusun 5.298'i erkek, 5,004'ü kadınlardan oluşmaktadır". Tespitler Yaptığımız araştırmalar neticesinde Hani'deki Camii için yaşlıların "Acem Camii" dedikleri Ulu Camii, ilk yapanı belli olmamakla birlikte İranlılara mal edilmektedir. "Acem", yabancı anlamını taşır ki, bu da camii banisinin Diyarbakırlı olmadığını gösterir. Aynı durum, Hazro'daki camii için de geçerlidir. Artuklu ya da Selçuklu yapısı Camii için kesin ifadeler kullanmamız zordur. Hani'deki Yasin Minaresi'nin mutlaka Camii olmalıdır. Bu minare, Silvan'daki minareye özenilerek yapılmış olabilir. Silvan'daki minarenin camii de bilinmeyen bir dönemde yıkılmış -yıktırılmıştır. Minarenin gözetleme kulesi olabileceği ihtimali düşünülse bile, yüksek bir noktada yapılmış olması gerekirdi. Konyar'ın minare yakınında kalıntılardan bahsetmesi, camii varlığını doğrulatmaktadır. İlçenin rakımı (Denizden yüksekliği) hususunda çelişkili bilgiler vardır. Cumhuriyet döneminin ölçümleri, eksiktir. İlçenin nüfusunun aşağı-yukarı aynı sayılarda seyri, ilçenin daima göç verdiğini gösterir. Diyarbakır Merkezde tahminen 8000 civarında Hani nüfusuna kayıtlı göç eden bulunmakla beraber, İstanbul, İzmit, Manisa, İzmir, Antalya ve Adana merkez ve ilçelerindeki Hani nüfusuna kayıtlı çoğu çalışan 20.000 civarında göç eden nüfus vardır. Hani'nin gelişiminin önünü tıkayan en büyük sebeplerden biri olan ulaşım zorluğu, yeni karayolunun faaliyete geçişi ile son bulacaktır. Artan mermer ocaklarının işlerliği ile çalışan kesimin artması dolaylı olarak işsizliği azaltmakta olup, ekonomik olarak ilçedeki daralmayı da önleyecektir. Pazarlamanın, dışa açılı47 mın olmadığı ilçede son yıllarda belirgin biçimde tarım ve hayvancılık ile eğitim alanında hareketlilik görülmektedir. Yurt Ansiklopedisi - Diyarbakır Maddesi: "Mimarlık tarihinde önemli yeri olan, Hatuniye Medresesi'yle ünlüdür. Ulu Cami: Belediye ve kaymakamlık yapılarının yer aldığı küçük alandadır. Yapım tarihi ve yapımcısı bilinmemektedir. Yazıtlarından 1657 ve 1682'de onarıldığı anlaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı, birbirinden farklı yükseklikte, iki bölümden oluşan bir yapıdır. Eğimli bir alana kurulduğundan, güney yüzüne dükkânlar yapılmıştır. Batı yüzündeki taçkapıdan, iki sütunla bölünmüş avluya geçilmektedir. Ana mekân mihrap duvarına koşut üç netlidir. Hatuniye Medresesi: Ulu Cami'nin güneybatısındadır. Çok yıkıktır. Yalnızca mihrap duvarı, bunun yanındaki iki kubbeli mekân ve eyvan duvarları ayaktadır. Yapım tarihiyle ilgili çeşitli görüşler vardır. Bitkisel süslemesi ve yazılarıyla XIII. yy'da yapıldığı sanılmaktadır. Mihrap duvarı tonoza dek taş süslemelidir. Mihrap nişi halat kıvrımlı silmeyle çevrelenmiştir. Bunun dışında geometrik süslemeli çerçeve ve en dışta üç dizi mukarnas bezeme bulunmaktadır. İki yanda kubbeli mekânların bulunduğu, kapalı avlulu medreseler planında olduğu sanılmaktadır". Kaynaklar 1. Hani ve taşlar tanıktır. Mehmet Ali ABAKAY- Tarih Bölümü Hani Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği 2005 . 2. Hani... Mehmet Ali ABAKAY Diyarbakır Tarım Doğa ve Çevre Sempozyumu 01-03/ Haziran 2010 Cilt II Sayfa 315-327. 3. İlçe İlçe Diyarbakır Gezgin Notları Mehmet Ali ABAKAY Diyarlife Dergisi Diyarbakır. 48 ARKEOLOJİK VERİLER IŞIĞINDA HANİ Enver AKIN ÖZET Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinin Güneydoğu Anadolu'da geliştiği biliniyor. Neolitik'le birlikte Diyarbakır ve çevresinde Çayönü, Söğüt Tarlası Til Huzur gibi önemli yerleşim yerleri ortaya çıkmıştır. Ancak bölgede yeterli düzeyde araştırmalar yapılamadığı için Hani ve çevresinin kültürel derinliği henüz ayrıntılı olarak ortaya konulamamaktadır. Bu nedenle Hani ve çevresinin tarihsel ve kültürel geçmişi Diyarbakır ile birlikte ele alınma zorunluluğu vardır (Resim 1). Diyarbakır bölgesi ile ele alındığında Hani tarihinin Neolitik Çağa inebileceğini söylemek mümkündür. Ancak, M.Ö. 2. bine gelindiğinde Hani'ye özgü bir tarihsel sürecin başladığına tanık oluyoruz. Hani merkezinde ve çevresinde Nirbi olarak adlandırılan bir bölgesel krallığın, özellikle maden alanlarını kontrol eden gücüyle varlığını sürdürdüğünü arkeolojik verilerden ve yazılı kayıtlardan öğrenebilmekteyiz. Nirbi krallığının M.Ö. 1.binde özellikle Urartu ve dönemin Mezopotamya güçleri arasında var olma mücadelesi verdiğini anlayabilmekteyiz. Kuşkusuz M.Ö. 1. binin ortalarına doğru ve ikinci yarısında Pers, Helenistik ve Roma dönemlerinde M.Ö. 2. binin ikinci yarısı ve erken birinci bin kadar olmasa da konumundan dolayı önemini sürdürdüğünü söylemek mümkündür. GİRİŞ Dünyanın en eski ve en önemli coğrafyalarının başında gelenlerinden biridir Anadolu. Bugünkü Asya ve Avrupa arasında geçiş sağladığı için Avrasya ve Küçük Asya (Asya Minor) gibi isimlerle anılmaktadır. Bunu öyle önemli kılan özelliği ise coğrafik konumu ve iklimsel yapısıdır. Üç tarafının denizlerle kaplı, dağlık ve ormanlık alanları, geniş ovaları, kısmen yağışlı ve sert geçen kışa sahip alanlarının olması ve aynı zamanda ılıman iklime bölgelerinin bulunması onu üstün kılan özelliklerindendir. Bütün bunlar Paleolitik çağla birlikte Anadolu'nun insanlar için bir cazibe merkezi olduğunu gösteren verilerdir. Paleolitik dönemin geçlerine doğru dünyanın ısınması ve buzulların erimesi sonucu eski insanın daha kolay bir yaşam sürdürmesine olanak sağlamış olmalıdır ki dünyanın en eski yerleşme yerlerinin bu coğrafyalarda şekillendiğine tanık oluyoruz. Neolitiğin erken dönemlerinden itibaren Hallançemi, Demirköy, Çayönü, Kortik Tepe, Söğüt Tarlası ve Nevara Çori gibi önemli yerleşim yerleri (Resim 2) bu bölgede ortaya çıkmıştır (Akın, 2007). Bu erken yerleşmelerin ortak özellikleri su kaynaklarına yakın ve tarım alanlarına hakim noktalarda bulunmuş olmalarıdır. Süreç içerisinde yine bölge insanının hayvanları evcilleştirdikleri (başta yabani domuz ve köpek olmak üzere sonrasında koyun ve keçi) görülüyor. Yine Neolitik çağın erken dönemlerinde burada yaşayanların Emmer 49 ( Tritucum aestivum) ve Einkorn (Triticum monococcum subsp. boeoticum) olarak bilinen iki doğal buğdayı kültürlerine aldıkları anlaşılıyor. Ardından mercimek, bakla, nohut ve diğer baklagilleri de kültüre almışlardır. Tarımın yapılmaya başlanması ile birlikte fazla ürünlerin depolanması insanoğluna üretim ve yaşam alanı çevresinde kalabilme, yani bir yerde sürekli konaklama köyleşme- kentleşme şansını yaratmıştır. İlkin basit kulübeler inşa ederek içinde yaşamını sürdürmeye çalışan insanlar besinlerdeki çeşitlilik ve bolluğun artması üzerine diğer bir deyimle refah düzeylerinin yükselmesiyle daha kolay ve rahat yaşam koşullarına ulaşmış, buda beraberinde nüfus artışını getirince doğal olarak mimaride de bir gelişim hız kazanmıştır. Bütün bu gelişmeleri yansıtan ve diğerlerinden farklı kılan Diyarbakır'ın yakın çevresindeki Çayönü'dür. Burada basit kulübelerden aşamalı olarak tek odalı evlere, ardından çok odalı evlere ve nihayet içinde çok sayıda oda ve depoların yer aldığı ızgara planlı konut sistemine geçtikleri anlaşılıyor. Fakat Çayönü'nün bu ününün yanında Anadolu'da bilinen en erken madeni kullanan site olması da çok önemlidir. M.Ö. 7.binde doğada saf olarak bulunan bakırı (malakit) dövme yöntemiyle biçimlendirerek bundan süs eşyası (boncuk) yapmayı başardıkları anlaşılıyor (Braidwood, 1995). Sonraki süreçlerde madenin ısıtılarak biçimlendirilmesi ve ardından yüksek ısıda eritilmesi ile maden çağları başlatılmış olacak ve bunun sayesinde insanların doğaya karşı üstünlük kurmayı başardığı ve madenden alet edevatlar yapımının yanı sıra hemen her alanda kullandığı görülüyor. Madenin kullanımı ve yaygınlaşması büyük bir maden pazarının oluşmasına neden olmuş ve aynı zamanda her coğrafyada bulunmadığı için yoksun coğrafyalardaki kültürlerin bu bölgelere göz dikmelerine, yağmalamalarına ve hatta ele geçirip kolonileştirilmelerine neden olmuştur. Bölgedeki Arkeolojik kazı ve araştırmaların yetersizliğinden dolayı net olarak ortaya konulamıyorsa da madenin ön plana çıkmaya başladığı bu süreçle birlikte maden kaynaklarına yakın Hani ve çevresinin ilk yerleşmelere sahne olabileceğini söylemek mümkündür. Çünkü bu dönemle birlikte bölgede Hani kadar maden yataklarına yakın olmamalarına karşın araştırıldıklarından dolayı bilinen çok sayıda irili-ufaklı tarım ve hayvancılığın yanında madencilikle uğraşan sitelerin kurulduğunu anlayabilmekteyiz. Özellikle maden konusunda sıkıntı çeken Mezopotamya kent devletlerinin bölgeye aşırı ilgi gösterdiklerini bilinmektedir. Örneğin Obeyd ve Uruk gibi kentlerin Diyarbakır (Til Huzur-Yayvantepe, Griki Haciyan), Elazığ, Malatya ve Adıyaman (Samsat-Samosata) bölgelerinde çok sayıda açık maden pazarları için uydu kentler kurmuş oldukları biliniyor. M.Ö. 3. binle birlikte Diyarbakır ve Hani bölgesine Huri'lerin ve sonrasında Huri-Mitanni konfederasyonunun birlikte egemenlik sürdürdükleri görülüyor. Bu dönem ve sonrasında ele geçen bazı yazılı kayıtlarda madenleriyle ünlü bir bölge veya kent olarak Hanigalbat ismiyle sık karşılaşılmaktadır ki bu isim bazı araştırmacılarca Hani ile özdeşleştirme yoluna gidilmiştir. M.Ö. 2.binin ikinci yarısında Hitit'lerin Şuppiluliuma önderliğinde Hanigalbat (o dönemin yazılı kaynaklarında demir madenlerine giden ticaret yolu üzerinde kurulmuş bir kent olduğundan söz ediliyor) olarak niteledikleri Huri-Mittani bölgesine seferler düzenledikleri anlaşılıyor (Çilingiroğlu, 1984). Yine benzer gerekçelerle Asur kralları 1.Adad-Nirari (M.Ö. 91150 891) döneminde de Hanigalbat bölgesine seferlerin düzenlendiğinden söz edilmektedir (Maxwell-Hyslop, 1974). Aynı şekilde Asur kralı 2.Asurnasirpal döneminden kalma belgelerde ise Hanigalbat için Habur ırmağı çevresi işaret ediliyor (Kınal, 1998). Belgelerden de anlaşılacağı üzere Hanigalbat ismi değişik bölgeler veya kentler için söylenmiş olabilir. Bu nedenlerden dolayı bazı araştırmacılarca Hanigalbat ismi Hani ile bir tutma yoluna gidilmişse de bu henüz bilimsel verilerle ortaya konulamadığından olasılıkla bir isim benzerliğinden kaynaklanıyor şeklinde yorumlanmalıdır. M.Ö. 2. binin ikinci yarısına gelindiğinde Asur kralı 1.Salmanassar'ın döneminde (M.Ö. 1280-1256) kalma belgelerden, Diyarbakır bölgesinin doğu bölümünden, Kurh, Tuşhana, Pir Hüseyin ve Hani bölgesindeki Nirbi topraklarını ülkesine kattığından söz edilmektedir (Beysanoğlu, 1996). Böylelikle ilk defa Hani ve çevresinde egemen olan Nirbi krallığı'nın adı kaynaklarda geçmeye başlanmıştır. Öyle anlaşılıyor ki Nirbi krallığı çok zengin bir coğrafyaya sahip olduğundan nispeten daha yoksul olan Hitit ve Asur devletlerinin çekişme alanı olmuştur. Nirbi krallığının önemini M.Ö. 1. binde de devam ettirdiği anlaşılıyor. Özellikle maden ve maden ticareti yollarını kontrolünde tutan krallığın batısında egemen olan Meliti-Melidi (Malatya) krallığı ile mücadele ve rekabet halinde olduğu da görülüyor. M.Ö. 1.binde Doğu Anadolu'da bir madenci devlet olarak ortaya çıkan Urartu'nun maden ihtiyaçlarını karşılamak veya maden ticaret yollarının kontrolünü eline geçirmek ya da elinde tutmak amacıyla Asur ile büyük bir çekişme içerisinde olduğu görülüyor (Belli, 2007). Dönemin yazılı kayıtlarında, Urartu kralı 1.Argişti'nin (M.Ö. 785-763) Asur ittifakındaki Nirbi'leri Asur'a karşı kışkırtarak ayaklanmalarını desteklemiş ve bu yolla bölgenin Urartu'ya bağlanmasını sağladığı anlaşılıyor (Çilingiroğlu, 1984). M.Ö. 1. bin Asur ve Urartu kaynaklarında bölge için küçük bazı farklılıklar ile aynı ismin kullanılmış olduğuna tanık oluyoruz. Nirbi ülkesinin, Asur kralı 2.Asurbanipal yazıtlarında birçok kez sözü edilen Nirib ile aynı ülke olduğu çıkarılabiliyor, çünkü Asurbanipal Nirib'in Kaşiyari dağlarının (Karacadağ) ortasında yer aldığına işaret etmektedir (Çilingiroğlu, 1984). Argişti'nin yazıtında ise Niriba ülkesi vadisi olarak sözü edilen yerin Diyarbakır'ın kuzeyindeki yukarı Dicle vadisi olduğu kesinlik kazanıyor. Yazıtlardan da anlaşılacağı üzere Nirbi, Nirib ve Niriba ülkelerinin hepsi aynı bölge için kullanıldığı ve Diyarbakır'ın kuzeyinde yer alan Hani'ye lokalizasyonuna işaret etmektedir. Gerçektende bugünkü Hani çevresinde aynı ve benzer isimlerle anılan çok sayıda köy isimleri mevcuttur. Asur ve Urartu egemenliği sonrasında Diyarbakır çevresi ile birlikte Hani'de İskit egemenliğine girmiştir ( M.Ö. 653-625 ). M.Ö. 625-550 yılları arasında Medler egemenlik sürmüş, ardından Perslerin idaresinde uzun bir süre kalmıştır ( M.Ö. 550331 ). M.Ö. 331-323 yılları arasında Büyük İskender bölgeyi ele geçirmiş, İskender'in ölümünden sonra Seleukos'lar M.Ö. 323-140 yılları arasında Diyarbakır ve çevresinde egemenlik sürdürmüştür. M.Ö. 140-85 yılları arasında Parth egemenliğinde, M.Ö. 85-69 yılları arasında ise Diyarbakır Büyük Tigran idaresine girmiştir. M.Ö. 69 yılından başlamak üzere M.S. 639 yılına kadar Diyarbakır bölgesi 51 Roma İmparatorluğu ve devamında Bizans egemenliğinde uzun süre kalmıştır. Yukarıdaki egemenlik dönemleri ile ilgili Diyarbakır ve çevresinde çok sayıda yerleşme yeri tespit edilmiştir. Ancak, ayrıntılar bilinmediği için Hani'nin çevresindeki yakın yerleşme yerler üzerinden yönetilmiş olabileceğini söylemek mümkündür. SONUÇ Diyarbakır Bölgesi ile birlikte ele alındığında Hani tarihi Neolitik çağa kadar inebilmektedir. Ancak arkeolojik verilerin yetersizliğinden bunu ortaya koymak bugün için güçtür. Bu nedenlerden dolayı Tunç Çağı'na kadarki tarihini Güneydoğu Anadolu ve Diyarbakır tarihi ile değerlendirme zorunluluğu vardır. Ancak Tunç Çağı ve Demir çağlarında Hani'nin durumunu daha çok yazılı kaynaklardan öğrenebilmekteyiz. M.Ö. 2. binde Hani ve çevresinde egemen olan Nirbi krallığının varlığı kesinlik kazanıyor ve bu krallığın M.Ö. 1. binde de varlığını sürdürdüğünü anlayabilmekteyiz. İlginçtir ki Roma egemenliği döneminde de araştırmaların yetersizliğinden olasılıklar üzerinden hareket etmek durumundayız. Ümit ediyoruz ki önümüzdeki dönemlerde bu bölgede arkeolojik araştırmalar ve kazılar yapılarak bölgenin geçmişi araştırılsın. Şayet bu yerleşim yerleri araştırılıp bilim dünyasına sunulabilse hem bölgenin geçmiş tarihi aydınlatılmış olur hem de Anadolu ve dünya kültürü açısından da çok önemli boşluklar doldurulmuş olacaktır. KAYNAKÇA Akın E., Güneydoğu Anadolu Neolitiğinde Atılımcı Bir Site “Demirköy”, Doğudan Yükselen Işık, Arkeoloji Yazıları, 2007. Belli O., Aşağı Fırat Yüzey Araştırması, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi, 2000. Beysanoğlu Ş., Anıtları ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi, Başlangıçtan Akkoyunlulara Kadar, 1996. Robert J., Braidwood, Tarih Öncesi İnsan, 1995. Çilingiroğlu A., Urartu ve Kuzey Suriye Siyasal ve Kültürel İlişkileri, 1984. K.R., Maxwell - Hyslop, Assyrian Sources of Iron, 1974. Kınal F., Eski Anadolu Tarihi, 1998. 52 Resim: 1 Hani İlçe Haritası. Resim: 2 Yakındoğu Erken Dönem Yerleşme Yerleri Haritası. 53 HANİ İLÇESİ VE COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Yahya KAMÇI* Hani İlçesi Güneydoğu Anadolu Bölgesi`nde, Diyarbakır İli`ne bağlı bir ilçe olan Hani`nin batısında Dicle, kuzeydoğu, doğu ve güneydoğusunda Lice, güneyinde Merkez İlçe, kuzeyinde de Elazığ ile Bingöl illeri bulunmaktadır. Diyarbakır`ın dağlık kuzey kesiminde yer alan Hani`nin kuzeyini Güneydoğu Toroslarının uzantılarından İnceburun Dağları engebelendirir. Dicle`nin kollarından Ambar Çayı ilçenin küçük bir ovasını sular. İl Merkezine 97 km. uzaklıktadır. Diyarbakır`ın en küçük ilçesi olup, denizden 1200 m. Yükseklikteki Hani`nin, toplam nüfusu ise 37.818`dir. Yüzölçümü: 480 km².dir. İlçe halkının tarım sektörü dışında diğer sektörlerde her hangi bir geliri olmaması ve nüfus artış oranının yüksek olması nedeni ile genç nüfus başka yerlere göç etmektedir. Özellikle 1990 yılından itibaren başta Diyarbakır merkez olmak üzere ülkenin diğer illerine göç artmıştır. İlçenin Geçim Kaynağı Hani ilçesinde geçim tamamen tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Buğday, arpa, pamuk ve darı önemli gelir kaynaklarındandır. Üzüm ve meyve bahçeleri de önemli bir gelir kaynağı olmuştur. 1990 yılından itibaren sebzecilikte ve tünel seracılıkta önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. Kuru tarım alanlarında badem bahçeleri mevcut olup bu bahçelerde ara tarım olarak buğday yetiştirilmektedir. Bağcılık çok eski tarihlere dayanmakta ve özellikle güneşe bakan yerler tercih edilmektedir. Bu yüzden bu bağlardan güzel pekmez elde edilmektedir. İlçenin etrafında fazla yüksek olmayan dağlar mevcut olup, meşe ormanları ile kaplıdır. İlçenin ve Diyarbakır ilinin büyük bir kısmı, odun ihtiyacını bu meşeliklerden sağlamaktadır. Ayrıca bu dağların arasında kalan vadilerde geniş alanlarda söğüt ağaçları vardır. Dışarıya sattığı ürünler; 2000 yılında önce, badem, üzüm ve mamulleri, hayvansal ürünler gelirken, 2000 yılından sonra badem bahçelerinin yok olması ile örtü altı yetiştiriciliği ağırlık kazanmış ve sebze üretimi her geçen gün daha da artmaktadır. Coğrafi Konumu ve Özellikleri o o İlçe , 40 -41' doğu boylamları ile 38 -39' kuzey enlemleri arasında bulunmaktadır. İlçenin kuzeyinde Genç ve Bingöl, kuzeybatısında Elazığ, batısında Dicle,doğusunda Lice, güneyinde Diyarbakır, güneydoğusunda ise Kocaköy ilçesi bulunmaktadır. *Araştırmacı Eğitimci Yazar 54 Denizden 1200 m. yüksekliğindeki dağlık bir bölgede kurulmuştur İlçe merkezinin kuzeyinde Nem ve Babiğ dağları, güneyinde ise Çimen ve Dibri dağları yer almaktadır. Bu dağların arasında yer alan Hani Ovası'nın kuzeyindeki dağlar Babiğ Boğazı , güneyindeki sıradağlar ise Gabon Boğazı ile aşılmıştır. Güneydoğu Anadolu'yu etkisi altına alan sıcak ve kuru hava, güneydeki Gabon Boğazı yoluyla ilçeyi etkisi altına almaktadır.3 İlk dönemlerde daha çok Hani Ovası'nda kurulmuş olan yerleşmeler zamanla bölgede meydan gelen doğal afetler sonucu yıkılınca, yeni yerleşmeler kuzeye kaydırılarak dağ eteklerine kadar 2 ulaşmıştır. İskan alanı 2096 m olan ilçenin mevcut imar faaliyetleri gelişi güzel bir şekilde yapılmıştır. Dar ve düzensiz sokaklardan oluşan şehir toplam 4 mahalleden oluşmaktadır. Daha evvel mezarlık olarak faaliyet gösteren “Merkez Mahallesi” ilçenin ticaret merkezi kimliğine bürünmüştür. Kagir ve betonarme evlerden müteşekkil olan “Çarşı Mahallesi” Ulu Camii, Ayn-ı Kebir Su Kaynağı ve Yeşil Parkı ile ünlü olmasına rağmen, eski ticaret merkezi olma fonksiyonunu tamamen yitirmiştir. İlçenin diğer iki mahallesi de “Zirve ve Deregan” mahalleleridir. Tümüyle kagir yapılarla dolu olan bu mahalleler bölgenin en eski yerleşim alanlarıdır. Ancak zamanla yeni yerleşmelerin kurulmasıyla bu mahalleler eski cazibelerini kaybetmiştir. Hani'de km.'ye 63 kişi düşmektedir. Meydana gelen son değişikliklerle şu anda merkez nüfusu 10.302; köy nüfusu 27.516 kişi olan İlçenin toplam nüfusu 37.818 kişi olup İlçeye bağlı 20 köy, 23 de mezra bulunmaktadır. Köyleri Abacılar- AkçayurtAnıl- Belen- ÇardaklıÇukurköy- GömeçKalaba- KaledibiKırım- OkurköySerenköy- SergenSüslü- TopçularSoylu- UzunlarYayvan- Yukarıtural Hani Haritası 55 İklim: Meteorolojik Elemanlar 1 2 3 4 5 6 7 8 Yıllık Ortalama Sıcaklık Ortalama En Yüksek Sıcaklık Ortaklama En Düşük Sıcaklık Nispi Nem Ortalaması Yıllık Yağış Toplamı En Yüksek Yağış Miktarı ve Yılı En Düşük Yağış Miktarı ve Yılı Rüzgar Hızı Ortalaması Diyarbakır 15.8 C° 22.5 C° 8.8 C °%54 491.4 mm. 730.5 mm. (1967) 206.2 mm. (1932) 2.4 m/sec. Hani'de Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin iklim özellikleri hüküm sürmektedir. Ancak; Kışın Doğu Anadolu kadar soğuk geçmezken, yazın da Güneydoğu Anadolu kadar sıcak geçmez. Subtropikal yayla iklim tipi görülür. Subtropikal yayla iklim tipi ise Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışları olan bir özelliğe sahiptir. İdari bakımdan Güneydoğu Anadolu Bölgesi içerisinde yer alan İlçe, fiziki özellikleri bakımından Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgeleri arasında bir geçiş karakteri göstermektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları kar yağışlı ve uzun geçmektedir. Özellikle kış aylarında Doğu Anadolu'yu etkisi altına alan soğuk ve karlı hava kuzeydeki Babiğ Boğazı yoluyla ilçeyi etkisi altına almaktadır. Kalker bir taban üzerinde oluşan Hani ovalarının toprakları kahverengi orman toprakları grubuna girer. Hidrografya Hani ilçesinde büyük göl veya nehir bulunmamaktadır. Sadece birkaç çay, dere ve kaynak mevcut olup artezyen kuyuların suyundan başka su kütlesine rastlanamaz. İlçe merkezinde yedi gözden akan Aynı Kebir suyu hem tarım alanların sulanmasında hem de ilçenin içme suyunun büyük bir kısmını karşılanmasında kullanılır. İlçe yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından zengin değildir. Yeraltı su kaynaklan: Genel olarak yer altı suları meteforik suların yüzeyden sızıp geçirimsiz tabaka üzerindeki kum, çakıl aralarında veya gözenekli ve çatlaklı kayalar arasında birikmesi sonucu oluşurlar. Yer altı kaynakların var olmasına karşılık bulardan istenildiği gibi yararlanılmıyor. Bu sulardan kuyular kazılarak yararlanma yoluna gidilmektedir. Çıkarılan sular bağ ve bahçe sulama işlerinde kullanılmaktadır. 2-3 m çapında 10 -15 m derinliğindeki bu kuyular daha çok ilçenin güneyinde batı ve doğusunda bulunmaktadır. Kuzey kesimde su kaynakları daha fazladır. İlçede kaynak sularının en yaygın türü karstik kaynaklı olandır. Karstik kaynaklardan en dikkati çeken Ayn-ı Kebir suyudur. Bunun yanında termo mineral bir kaynak olan Ayn-ı Keris şifalı suyudur. Eksüıjans tipi karstik bir kaynak olan Ayn-ı Kebir suyunun kaynağının nereden aldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak; bilinen tek şey Ayn-ı Kebir suyu. 56 kuzeydeki dağların eteklerinde gelmektedir. Dokuz kemerli bentlerden çıkarak büyük havuz oluşturmaktadır. Havuzdan akan sular, yedi gözden çıkar. Bu gözlerden akan sular, temiz ve berraktır. Gözlerden çıkan suların toplam akımları saatte 700 ltd dır. Aynı zamanda ilçedeki tarımsal faaliyetlerin can damarıdır. İlçenin güneyindeki tüm tarlaların ve bahçelerin büyük çoğunluğu bu kaynaktan sulanmaktadır. Bu suyun altındaki eski evlere yeraltından ark tipi kanallar ile evlere bu sudan götürülmüştür. Yerüstü Kaynakları: Kaynaklarını ilçenin kuzeyindeki dağlardan alarak doğubatı, kuzey- güney ve güneydoğudan akan akarsuların rejimleri düzensizdir. Çünkü ilçede hüküm süren iklim faktörleri akarsu rejimlerinin düzenli olmalarına imkan tanımamaktadır. Debileri (akımları) zayıf olan bu akarsuları, rejim itibarıyla kar ve yağmur rejimli akarsular kategorisinde ele almak mümkündür. Kış aylarında yağan karların bahar aylarında sıcaklıkların artmasına bağlı olarak karların erimesi, yağışların yağmur şeklinde yağması ile akarsuların su taşıma kapasiteleri maksimum düzeye çıkar. Ancak yazın sıcaklıkların artması, buharlaşmaların aşırı derecede olması yağışların olmaması, akarsuların su taşıma seviyelerinin minimum düzeye iner. Hatta bu akarsuların bazıları yaz ortasında tamamen kurur. Hani ilçe merkezinin can daman olan Ayn-ı Kebir havuzu hem yaz hem de kış mevsiminde devamlı bol miktarda su akmaktadır. Sahamızda başlıca dereler Seren köyü, Dubürü Deresi, Kabe çayı, Kuru çay, Turalı Çayı, Ambar Çayıdır.İlçenin kuzeyindeki çay Hani sınırları içerisinde doğup Dicle'ye akar.Kaynağı Bırkleyn mağarasından gelen Yukarıturalı Çayı (Kumlu Çay) Alık, Serbogan, Gort Şih, Horsel, Dirno, Şeleheydo, Doşabari, Akrag, Tırmal'dan Dicle sınırlarına dökülmektedir. İlçenin diğer iki suyu iki koldan Koke çayında birleşip Ambar çayına gider. Lice sınırlarından doğan kolu, Dirğeyd, Celık, Pirlik, Kadışten, Koke Çayı'na dökülür. İkinci koldan gelen su ise Anıl, Veziri'den Ankaris suyuyla birleşerek Koke Çayı'na dökülür. Ambar Çayı, Hani ilçesi yakınında bulunan Ayn-ı Kebir kaynağından doğar. Güneye doğru akarak Koke köyü civarında aynı adı taşıyan su ile birleşir. Akımına devamla sağdan soldan bir çok dere sularını alır ve daha güneyde Kuru Çay denilen başka bir su ile Kavşanda'da karışarak buradan itibaren Ambar Çayı adını alır. Güney, güneydoğu istikametinde devam ederek Köşeli köyü karşısından Dicle Nehrine dökülür. 45km. olan bu çayda ekonomik bir değer taşımayan bazı balık türleri bulunmaktadır.Bu akarsular, derin yataklar içinde ve dağların eteklerini izleyerek aktıkları için tam anlamıyla bunlardan yararlandığını söylemek mümkün değildir. Kaynaklar: İbrahim Sarı, Şehrimiz Diyarbakır, İstanbul, 1996, 66-67. Adil Tekin, Diyarbakır, İstanbul, 1971, 62. Enver Kendal Mehmet Salih Sayar Hani İlçesinde Teknolojinin Ekolojiye Olumsuz Etkileri Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi 6 (1): 92-94, 2013 Hani kaymakamlığı. Hani ve Taşlar Tanıktır. 2005 57 DİYARBAKIR İLİ HANİ İLÇESİ'NİN JEOLOJİK ÖZELLİKLERİ Orhan KAVAK * ÖZET Diyarbakır İli Hani ve çevresinde Jeolojik anlamda 3 farklı formasyon ayırt edilebilmektedir. En altta Silvan Grubuna ait Alt Miyosen yaşlı Fırat formasyonu üstte, Fırat formasyonunu uyumlu olarak örten yine Silvan Grubuna ait Lice formasyonu ve en üstte ise Lice formasyonunu uyumsuz olarak örten Üst Miyosen Alt Oligosen yaşlı Şelmo formasyonu bulunmaktadır. Hani İlçesi'inde ve çevresinde gün geçtikte artan 10'dan fazla mermer işletmesi bulunmaktadır. Yıllık toplam olarak 300000 m³'ten fazla üretim yapılan bu bölgede, Alt Miyosen yaşlı Fırat Formasyonuna ait Resifal Kireçtaşı üretilmektedir. Fırat Formasyonu dış görünüşü kirli beyaz, açık gri ve krem renklidir. Taze yüzeyleri beyaz-krem, bej renk almaktadır. Sert ve kırılgan bir yapıya sahip olup, tabaka kalınlığı inceden çok kalına kadar değişkendir. Birim konglomeratik bir seviye ile başlar üste doğru killi-tebeşirli (yumuşak) kireçtaşı, plaketli kireçtaşı en üstte sert, sıkı dokulu masif görünüşlü kireçtaşlarıyla son bulur. Mermer üretimi masif görünüşlü bol fosilli üst seviyeden yapılmaktadır. Fırat Formasyonu'ndan alınan numunelerin, polarizen mikroskop altında yapılan petrografik inceleme sonucu, mikrit, sparit ve fosil içerdiği belirlenmiştir. Bunların oranına göre Dunham sınıflaması ile numunelerin istiftaşı olduğu saptanmıştır (Yıldırım, 2006). Yörede K-G doğrultulu süreksizlikler, üretimi olumsuz etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Süreksizlikler kendi içerisinde son bulan, pürüzlü ve daha çok düzlemsel, doğal eklemlerdir. Eklemlerin dolgu kalınlığı değişmekle birlikte, dolgu malzemesi kilden ibarettir. Duvar dayanımı çok yüksektir. Dolgularda herhangi bir su akışı gözlemlenmediğinden sızma derecesi saptanmıştır (Yıldırım, 2006). Yöre mermerlerinin teknolojik özellikleri araştırılmış fiziksel, kimyasal ve mekanik özellikleri TS 699'a göre yapılan deneylerle ortaya konulmuştur. Buna göre: Diyarbakır– Hani mermer ocaklarının, ortalama don sonrası ağırlık kaybı %1.0, birim 3 3 hacim ağırlığı 24.64 kN/m veya 2.51 gr/cm , ağırlıkça su emme oranı, %1.36 ve porozitesi, % 3.40 olarak Yıldırım (2006) tarafından bulunmuştur. *Yrd. Doç. Dr. (Jeoloji Yüksek Mühendisi) Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji Anabilim Dalı 21280-Diyarbakır; kavakorhan@gmail.com; orkavak@dicle.edu.tr * 58 Diyarbakır-Hani mermer ocaklarının ortalama, tek eksenli basınç direnci 601.92 kgf/cm2, böhme yüzeysel aşınma direnci 6.8 cm3 / 50 cm2, darbe dayanımı 3 2 12.4 kg.cm/cm , eğilme direnci 41.09 kg/cm olarak saptanmıştır. Bu mermerlerin kimyasal bileşimlerinin ortalama, % 90.5 CaCO3, % 3.44 SiO2, % 2.43 Al2O3 - % 1.83 Fe2O3 ve % 2.44 Mg CO3'ten oluştuğu belirlenmiştir (Yıldırım, 2006). 1. GİRİŞ Diyarbakır'ın bir ilçesi olan Hani'nin eski ismi Hénı'dir. Zazaların eski yerşeşim yeri olan Hani Zazaca' da Çeşme anlamına gelmektedir. İnanç bakımından da Zerdüştlük, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyetin izleri belirgin bir şekilde görülür. Hani'nin en büyük ziyaretleri olan, Salıkaf, Cafer-i Tayyar Yatırı ve Seyyid Bedrettin ve Dımıştad yatırı´nin Sünni İslamın bölgeye gelmeden öncesi olduğu bilinmektedir. Psikolojik tedavi için kulanılan Çaleycino vb. Kuruluş tarihi çok eski olan Hani ilçesi ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 8. yüzyılda başlar. Urartu devleti ve Asurlular arasında önemli çatışmalara sahne olduğu bilinmektedir. Daha sonra Nirbi'lerin yerleşim merkezi olan Hani'nin tarihçesi Diyarbakır merkezinin tarihçesiyle paraleldir. 1875'te Palu'ya bağlı bir bucak olan Hani, daha sonra Lice'ye bağlanmıştır. Hani'de belediye 1878'de kurulmuştur. M.Ö. 1280 yılında Asur Hükümdarı I. Salmanassar ile yaptıkları savaşta yenilerek dağılan Nirbi'lerin yerleşim merkezi olan Hani, Cumhuriyet döneminde Lice'ye bağlı bir ilçe idi. Daha sonra gelişerek ilçe oldu. Denizden 1200 metre yüksekte, dağlık bir bölge olan Hani, Artuklulardan kalma Hatuniye Medresesi, AynıKebir Su Kaynağı, Yasin Minaresi ve Cafer-i Tayyar Yatırı ile tarihi bir zenginliğe sahiptir. Silvan'dan sonra nüfus yoğunluğu en çok olan ilçedir. Kilometrekareye 63 kişi düşer. Ayrıca 100 km'ye ortalama 4 köy düşer. Köyler ilçenin kuzeyindeki küçük ova çevresinde toplanmıştır. Dışarıya sattığı en önemli ürünler tahıl, pamuk, yaş ve kuru meyveler ile birlikte ayrıca ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır. Dicle Nehri Hani'ye 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca alabalık yetiştirilmektedir. Hani ilçesi belde ve köyleri: Abacılar, Akçayurt, Anıl, Belen, Çardaklı, Çukurköy, Gömeç, Gürbüz, Kalaba, Kaledibi, Kırım, Kuyular, Okur köy, Serenköy, Sergen, Soylu, Süslü, Topçular, Uzunlar, Yayvan, Yukarıturalı'dır. İlçe Güneyde Diyarbakır merkez ve Kocaköy ilçesi, Batıda Dicle İlçesi, Doğu da Lice ilçesi , Kuzey de ise Bingöl ile sınırlanmıştır (Şekil-1; 2; 3). 59 Ş ekil –1. Diyarbakır İli Mevki Haritası Şekil – 2. Diyarbakır İli İlçe Sınırları Haritası 60 Şekil - 3. Hani İlçesi Sınır Haritası (google. map) Hani'de karasal iklim hakimdir. Yazları, sıcak ve kurak; kışları, soğuk ve az yağışlıdır. Düşen yağışlar soğuk kış aylarında az miktarda kar, daha ılıman bahar aylarında sağanak yağmur şeklindedir. Yaz aylarında yağış yoktur. Çöl iklimini andıran günler yaşanır. Gündüz sıcaklığı gölgede 40-45ºC ye ulaşır. Kış aylarında -5 ile +25ºC arasında değişir. Gündüz ile gece arasındaki sıcaklık farkları çok belirgindir. Çalışılan alan içinde doğal bitki örtüsü, olarak bodur ancak sık meşelikler gelişmiştir. Yüksek kesimlerde pek seyrek olarak makilik ve çalılık alanlar gözlenebilmektedir. Tarım ve hayvancılık bölgenin başlıca geçim kaynağını oluşturur. Akar çay ve derelere yakın alanlarda sulu tarım yapılabilmektedir. Özellikle pamuk, tütün ve sebze üretimi yaygındır. Susuz kesimlerde ise hububat ekilmektedir. Diyarbakır'ın 96 km. Kuzeyinde oldukça arızalı derelerin eteklerinde kurulmuş olan Hani Kuzeyden ve batıdan büyük tepelerle ve güneyden de Ambar Çayı ile çevrilmiş durumdadır. İlçe Miosen'e ait kireçtaşları ve marnlar ile genç alüvyonlardan ibaret bir seri üzerinde bulunur. Kireçtaşları ilçenin doğu ve batısındaki yüksek yerleri, kısmen de meskun yerlerin zemini oluşturur. Sıkı dokulu gri ve pembe renkli tabakalı bir yapı gösterirler. Kireçtaşlarıyla ardışıklı durumda gri yeşilimsi renkte şisti yapı gösteren marnla daha ziyade kuzeyde yer alırlar. Bunların üstünde ilçe içinde ve güneyindeki Anbar Çayı düzlüğünü teşkil eden ince taneli kum-çakıl silt ve kilden oluşan alüvyon sahalar yer alır. 61 İlçe içinde kireçtaşlarından çıkan debisi bol, bir kaynak vardır. Yer altı suyu genellikle 5-10 km. Derinliktedir. Bina temellerine etkisi yoktur. Hani 1. Derecede tehlikeli deprem bölgesindedir. İlçe, Muş–Van bölgesinde meydana gelen depremlerden etkilenmiş, zarar görmüştür. İlçedeki hasar dağılımında alüvyon sahalara nazaran kireçtaşı ve marnlı sahalar üzerinde daha az hasar olmuştur. Halkın ifadesine göre 1937–38 yılında meydana gelen depremde alüvyon sahalardaki binalarda çatlamalar olmuştur. Kulp–Lice–Hani deprem hattı üzerindedir. Alüvyon sahalar, deprem yönünden diğer zeminlere nazaran daha tehlikelidir (Şekil-4). Şekil - 4. Diyarbakır İli Deprem Risk Haritası (Deprem.gov.tr) Hani İlçesinde bulunan mermer ocakların yanı sıra krom madeni de yaygın olarak bulunmaktadır (Şekil-5). Mermerler bej renkli kireçtaşı kökenli olup açık işletme yöntemleriyle üretilmektedir. Yörede 300.000 m³/yıl üretim yapılmaktadır. Üretim yapılan mermerlerin tamamı önceki çalışmalarda Alt Miyosen yaşı verilen Fırat formasyonu olarak adlandırılan birime ait kireçtaşlarında bulunmaktadır. Bu işletmelerin bazılarında mevcut süreksizliklerin yoğunluğundan dolayı büyük problemler yaşanmasına rağmen genel olarak geniş ve çok geniş bloklar alınabildiği gözlenmiştir (Şekil-6 a;b;c). Farklı eklem takımlarına sahip kil dolgulu süreksizlikler mevcuttur. Yanal ve düşey devamlılığa sahip bej renkli Hani mermerleri Diyarbakır'da bulunan birçok mermer fabrikasında kesilip iç ve dış piyasaya sunulmakta ve birçok yabancı ülkeye özellikle de Uzakdoğu ülkelerine blok olarak ihraç edilmektedir (Toncer, 2005; Yıldırım, 2006). 62 Şekil - 5. Hani İlçe Sınırları içerisinde yer alan Krom Tesisleri Şekil - 6. a. Muhtelif Mermer Ocakları 63 . Şekil – 6.b. Muhtelif Mermer Ocakları Şekil – 6.c. Muhtelif Mermer Ocakları 64 2. JEOLOJİK KONUM 2.1. Jeolojik Evrim Bölge Güneydoğu Anadolu Bindirme Kuşağı'nın güneyindeki Kenar Kıvrımları Kuşağı'nda yer alır. Miyosen, tektonik olayların oldukça etkin olduğu bir dönem olup Midyat grubuna ait birimler regresif olarak çökelimlerini tamamlamış, ardından Miyosen başında bölgenin kuzeyi alçalmaya, deniz seviyesi yükselmeye başlamıştır. Bunun sonucunda transgresif olarak Silvan grubuna ait Fırat Formasyonu çökelmeye başlamıştır. Orta Miyosen başlarında sıkışma tektoniğinin etkinlik kazanmasıyla birlikte Lice Formasyonu çökelmiş ve Alt Miyosen çanağı kapanmıştır. Güneydoğu Anadolu'nun hemen tamamında yayılım sunan Miyosen çökelme çanak/çanaklarının evrimi, Neotetis'in güney kolunun kapanmaya başlamasıyla yakından ilişkilidir (Şengör, 1980). Eosen'de okyanus tabanının dalıp batarak tüketilmesi sonucunda farklı tektonik birlikler birbirlerine yakınlaştırılmıştır. Okyanusal levhanın tüketilmesine rağmen Güneydoğu Anadolu genelinde denizel ortam varlığını sürdürmüştür. Bunu giderek sığlaşmasına rağmen denizel çökelimin sürekliliğinden anlaşılmaktadır (Yılmaz, 1983). Kuzey güney yönlü sıkıştırma hareketine bağlı olarak gelişen sıkışma ve kısalma, önce bölgeyi topluca yükseltmeye başlamış yükselme, denizel ortamın giderek sığlaşmasına yol açmıştır. Denizel ortamın çekilmesiyle karaya çıkan otokton birimler, bu dönemde aşındırılmaya başlamış olu bu esnada da kuzey kesimlerde ise denizel ortam, sığlaşmakla birlikte varlığını sürdürmüştür. Denizel olan bu kesimlerin karasal hale gelmesi Orta Miyosen'e denk gelmektedir. Rejiyonal ölçekte sığlaşan denizel ortamda Fırat Formasyonunun çökelmesine sebep olmuştur. Daha sonra Allokton kütlelerin otokton üzerine ilerlemeleri, otokton karbonat birimleri üzerine kırıntılardan oluşan fliş benzeri bir birim olan Lice Formasyonu'nun çökelmesine neden olmuştur (Şekil-7). Allokton kütlelerin güney sınırı ile otokton arasındaki ortamda gelişen bu türbiditik birim, sıkışma sistemi nedeniyle giderek sığlaşan bir ortamın varlığını göstermektedir. Allokton kütlelerde bu sıkışma sistemine bağlı olarak, kendi içlerinde şariyajlanıp kuzeyden güneye doğru yükselmeye başlamışlardır. Bu gelişmenin sonucunda, Lice türbiditik istifine, daha yaşlı ve altta olup da itilerek üste doğru yükselen nap dilimlerinden, malzeme gelimine neden olmuştur. Lice Formasyonu bu dönemde olasılıkla, ilerleyen allokton ile otokton şevi arasında gelişen bir çizgisel fliş havzası çökelleriyle, buna kuzeyden kanallarla katılan kaba klastiklerin dil ve yelpazelerinden oluştuğu var sayılmaktadır. Aynı sürede otokton en güney denizel sınırında ise regresif istifler ve resifler gelişmiştir. Lice Formasyonu denizin kapanma döneminde ve sıkışma rejimi içinde gelişmiş bir birimdir. Bu özelliği nedeniyle de oluşumu jenetik olarak bir molas çökelimi gibi değerlendirilebilmektedir. Sıkışma tektoniğinin Orta Miyosen döneminde etkinlik kazanması Alt Miyosen döneminde oluşan çökelim çanaklarının genelde kapanması65 na neden olmuş, böylece, Güneydoğu Anadolu'nun günümüzdeki tektonik konumunu belirleyen sürüklenimler gelişmeye başlamıştır. Bölgede sıkışma kuvvetlerinin etkisinin artmasıyla Üst Miyosen döneminde K-G yönlü açılma çatlakları gelişmiş ve bunun sonucunda Karacadağ volkanitleri bölgedeki daha yaşlı birimleri örtmüştür (Şaroğlu ve Emre 1987). Şekil - 7. Diyarbakır İli Jeoloji Haritası (mta.gov.tr) 2.2. Stratigrafi Hani ve çevresinde genel anlamda 3 farklı formasyon ayırt edilebilmektedir. En altta Silvan Grubuna ait Alt Miyosen yaşlı Fırat formasyonu üstte, Fırat formasyonunu uyumlu olarak örten yine Silvan Grubuna ait Lice formasyonu ve en üstte ise Lice formasyonunu uyumsuz olarak örten Üst Miyosen Alt Oligosen yaşlı Şelmo formasyonu bulunmaktadır (Şekil-8; 9). DERE DOĞRULTU EĞİM ANTİKLİNAL EKSENİ SENKLİNAL EKSENİ ŞELMO FORMASYONU MİYOSEN PLİYOSEN LİCE FORMASYONU ORTA MİYOSEN FIRAT FORMASYONU ALT MİYOSEN Şekil - 8. Hani ve Çevresinin Jeoloji Haritası (Yıldırım, 2006). 66 Şekil-9. Hani ve Çevresinin Jeolojik Sütun Kesiti (Yıldırım, 2006) Stratigrafiye genel anlamda bakıldığında sırasıyla Silvan Grubu ve Şelmo Formasyonu yer almaktadır. Bu çalışmada Hani ve Civarında yer alan Silvan Grubuna ait Fırat Formasyonu ve Lice Formasyonunun haricinde, Şelmo Formasyonu detaylı bir şekil de anlatılmıştır. Silvan Grubu: Diyarbakır ili Silvan ilçesi kuzey ve kuzeydoğusu, Silvan Grubu alttan üste doğru Kapıkâya, Fırat, ve Lice Formasyonları olmak üzere üç birime ayrılır. Kapıkâya Formasyonu konglomera, evaporit ara tabakalı şeyl, silttaşı ve kumtaşından; Fırat Formasyonu karbonat çakıllı kireçtaşı ve resifal kireçtaşından ve Lice Formasyonu da fliş karakterli kumtaşı, marn, silttaşı, kireçtaşı ardalanmasından oluşmaktadır. " Silvan" adı ilk kez Tolun (1960) tarafından, Diyarbakır sahasında bugünkü Fırat Formasyonu'na karşılık gelecek şekilde formasyon aşamasında kullanılmıştır. Duran ve diğ. (1988) ise, Güneydoğu Anadolu bölgesi genelinde yapmış oldukları çalışmada Kapıkâya, Fırat ve Lice Formasyonlarını grup aşamasında birleştirerek " Silvan Grubu" adını vermişler ve gruba bugünkü konumunu kazandırmışlardır. Silvan Grubu'nun karbonat kesimi, Güneydoğu Anadolu'da tipik adlama öncesinde " Midyat kalkeri", " Midyat limestone", " Midyat formasyonu", Midyat formation"gibi tanımlamalarda en üst seviyelere karşılık gelecek şekilde ve daha sonraları " Silvan formasyonu", " Silvan formation", " Silvan kalkeri", " Silvan limestone" olarak tanımlanmıştır. Silvan Grubu birimleri, Güneydoğu Anadolu'da mostra verdiği yerlerde, bir aşınma ve çökelmezlik fazından sonra uyumsuz olarak Midyat Grubu birimleri üzerine gelir. Grup, Diyarbakır ili Korudağ-Çermik-Çüngüş dolaylarında, Hani ilçesinin kuzeyindeki asimetrik yapıların kuzey kanatlarında, Hazro antiklinalinin güney kanadında, Diyarbakır ili kuzeyinde, Silvan-Siirt ve Mardin-Cizre dolaylarında Hoya Formasyonu; Siirt ili Pervari ilçesi Narlı nahiyesi batısındaki Selat köyü dolayındaGercüş ve Germav Formasyonları; Hakkari dolayında da Havillati Formasyonu üzerinde diskordanslıdır. (Perinçek, 1979f, 1989 ve 1990; Açıkbaş ve 67 diğ., 1981; Yılmaz, 1982; Görür ve Akkök, 1984; Duran ve diğ., 1988 ve 1989). Diyarbakır ili Hazro ilçesi civarında ve Siirt ili kuzeyindeki Tom köyü civarında söz konusu diskordansı görmek mümkündür. Bütün alanlarda, Şelmo Formasyonu tarafından da uyumsuz olarak örtülür. Kavalköy dağı dolayında ise, Hakkari Karmaşığı tektonik olarak Silvan Grubu'nun üzerinde yer almaktadır (Görür ve Akkök, 1984) (Şekil-10). Grubun Güneydoğu Anadolu bölgesindeki kalınlıkları batıdan doğuya şu şekildedir: Kahramanmaraş ili kuzeyinde 250 m; Diyarbakır ili Korudağ-ÇermikÇüngüş dolaylarında 500 m; Ergani ilçesi dolayında 494-1250 m; Dicle ilçesisinin yakın kuzeydoğusunda mostra veren kısmı 331 m, Lice ilçesinin kuzeyin mostra veren kısmı 819 m; Hazro ilçesi dolayında 113-481 m; Kulp ilçesinin güneydoğusunda mostra veren kısmı 373 m; Batman ili Sason ilçesi civarında mostra veren kısmı 1118 m; Siirt ilinin batısında mostra veren kısmı 472 m, Kurtalan ilçesinin kuzeybatısında 143-628 m; Şırnak ili Cizre ilçesinin kuzeyinde mostra veren kısmı 108 m, Hakkari ili dolaylarında mostra veren kısmı 135-159 m dir. Silvan Grubu birimleri, yer altında, Diyarbakır ilinin kuzey ve kuzeydoğusunda açılan kuyularda 0–630 metreler arasında değişen kalınlıklarda kesilmiştir (Yılmaz ve Duran, 1997). Şekil – 10. Silvan Grubu'nun genelleştirilmiş Stratigrafi kesiti (Yılmaz ve Duran,1997). Silvan Grubu birimleri; Adıyaman ilinin kuzeydoğusu ile Batman-Siirt hattının kuzeyinde, şaryaj öneyinde ve Hakkari-Şımak illeri arasındaki alanlarda mostra vermektedir. Grubu oluşturan Kapıkaya Formasyonu çakıltaşı, kumtaşı, silttaşı, şeyi, yer yer evaporit ve gölsel kireçtaşı; Fırat Formasyonu resif/bank tipi kireçtaşı; Lice Formasyonu ise, fosilli, kumlu kireçtaşı ve killi kireçtaşı ara katkıları 68 içeren kumtaşı, silttaşı, şeyi, mam gibi fıliş tipi litolojilerden oluşmaktadır. Yaşı Miyosen ve ortamı ise Taşkın ovası-kıyı çizgisi-bank/resifal-yamaç-havza olarak belirlenmiştir (Yılmaz ve Duran, 1997). 2.2.1. Fırat Formasyonu Tipik olarak Diyarbakır ili Hazro-Silvan ilçeleri dolayında yüzeylenmektedir. Silvan Grubu'nun alttan ikinci formasyonudur. "Fırat"adı, ilk kez Peksü (1969) tarafından hazırlanan bölgesel korelasyon çizelgesinde, Miyosen yaşlı karbonatlar için " Fırat limestone formation" olarak isim bazında kullanılmış, herhangi bir litolojik tanımlama yapılmamış ve stratotipinden bahsedilmemiştir. Daha sonraları, îlker (1972) Adıyaman ili Palanlı köyünün kuzey-kuzeydoğusunda bulunan Serigaze tepelerinde, Alt Miyosen yaşlı kireçtaşları için "Fırat formasyonu"adını kullanmıştır. Tuna (1973) Şanlıurfa ili Birecik ilçesi yakınında, Fırat nehri boyunca görülen kireçtaşı istifi için "Midyat formasyonu Fırat üyesi" adını kullanmış, ancak, Duran ve diğ. (1988) burada bulunan karbonatların Alt Miyosen yaşında olmadığını tesbit ederek, Gaziantep Formasyonu'nun regresif dönemine karşılık gelen ve morfolojik olarak Miyosen yaşlı Fırat Formasyonu'nu andıran bir istif olduğunu ve Üst EosenOligosen yaşlı olduklarını belirtmişlerdir. Formasyon günümüzdeki stratigrafık konumunu Duran ve diğ. (1988)'in tarifleri ile kazanmıştır. Fırat Formasyonu krem, bej renkli, bol orta-çok kaba kırmızı alg, bryozoa ve mercanlı, ekinid ve mollusk kavkılı, bentik foramlı, yer yer dolomit kristalli, neomorfık, kötü poroziteli, taban seviyelerinde karbonat çakıllı istiftaşı/bağlamtaşı, yer yer vaketası karakterindeki sığ denizel/resifal bank tipi yığınak kireçtaşlarından oluşmaktadır (Yılmaz ve Duran,1997). Fırat Formasyonu, yer altında, Şanlıurfa ili Siverek ilçesi kuzeyinde açılan kuyularda (Davut-1, Ağaçhan-1, Devük-1, Migo-1 kuyuları gibi) 200-600 m, Diyarbakır ilinin kuzeyinde yer alan sahalardaki kuyularda 25-130 m, Diyarbakır ili Silvan ilçesi kuzey ve kuzeydoğusundaki kuyularda ise, 90-200 m arasında değişen kalınlıklarda kesilmiştir (Yılmaz ve Duran,1997). Fırat Formasyonu; Adıyaman ilinin kuzeyinde, Halof yapısında, Artan önünde, Adıyaman-Hozik strüktürleri arasında, Nemrut dağından Çüngüş ve Çermik ilçelerine kadar olan alanda, Diyarbakır ili Çüngüş-Korudağ civarında, Hoya köyü dolayında, Dicle ilçesi civarında, Dicle nehrinin sağ sahili boyunca, Ergani ilçesi civarındaki Abdülaziz dağında, Hani ilçesi civarında, Kulp ilçesinin güneydoğusundaki Zori çayı vadisinde, Hazro ilçesi dolayında, Baıbuş köyü civarında, Batman ili Sason ilçesi Miraciyan ve Pirebiyan mahalleri arasında, Bakük antiklinalinin güney kanadında, Siirt ili civarındaki Kavikadağ yükselimi kuzey kanadında, Salus mahallesi ve Torato dere yatağında, Şirvan ilçesinin kuzey-kuzeydoğusundaki Her zaman ve Kırmızıtaş tepe dolayında, Reşan yapısı güneyinde, Kevrihamo (Kapıkaya) ve Zokayıt köyleri dolayında, Basur çayı vadisinde, Gölap ve Belaşa antiklinallerinin doğu uzanımında, Tanzi ve Herent köyleri dolayında, Aydınlar ilçesinin kuzeydoğusundaki Salus köyü civarında, Pervari ilçesi ve Körkandil dağı dolayların69 da, Şırnak ili Cizre ilçesi, Siirt ili Pervari ilçesi ve Hakkari ili Şemdinli ilçesi arasında kalan alanda, Cizre ilçesinin kuzeyinde, Kızılsu nahiyesinin güneyinde, Kasrık boğazında, Hakkari ili civarında, Kavalköy köyü dolayında mostra vermektedir (Yılmaz ve Duran, 1997). Fırat Formasyonu, Güneydoğu Anadolu'da mostra verdiği yerlerde, krem, bej, beyaz, pembemsi gri renkli, kırılgan, ince-çok kalın yer yer som tabakalı, kırmızı alg, bryozoa, mercan, iri bentik ile ekinid plaka ve mollusk kavkılı resif/bank tipi kireçtaşlarından oluşur. Dicle-Lice-Hazro trendindeki mostralarda, alacalı renkli, kötü boylanmış, genellikle Midyat Grubu kireçtaşı çakıllarını ve bloklarını içeren bir taban konglomerası ile başlamaktadır. Kulp ilçesinin güneydoğusundaki Zori çayı vadisinde ise, formasyonun tabanında 13 m kalnlıkta beyaz, açık kahve renkli, çok ince kristalli dolomitler yer almaktadır (Şekil-11;12). Formasyonun yaşı Akitaniyen-Burdigaliyen (Alt Miyosen) Ortamı ise Şelf kenarı-bank/resif olarak belirlenmiştir (Yılmaz ve Duran,1997). Şekil–11. Fırat Formasyonu'nun Neostratotipi (Uzunargıt ÖSK; Yılmaz ve Duran, 1997'dan alınmıştır). 70 Şekil-12. Fırat Formasyonu'nun Hipostratotipi (Kayıntara tepe ÖSK; Yılmaz ve Duran,1997'dan alınmıştır). Birim bol fosilli, bej-beyaz renkli kireçtaşlarından oluşmaktadır. Birecik (Urfa) yöresinde, Fırat Nehri boyunca tipik olarak gözlendiğinden "Fırat formasyonu" adı verilmiştir. Bu adlamayı ilk olarak Perinçek (1979) kullanmıştır (Bağırsakçı ve diğ. 1995). Fırat formasyonu Birecik (Şanlıurfa) İlçesinden geçen Fırat Nehri boyunca dik yarlar oluşturur ve tip kesit sunar. Fırat formasyonu dış görünüşü kirli beyaz, açık gri ve krem renklidir. Taze yüzeyi beyaz-krem, bej renklidir. Sert, kırılgan, tabaka kalınlığı inceden-çok kalına kadar değişkendir. En üstteki kireçtaşları masif görünüşlüdür. Birim konglomeratik bir seviye ile başlar üste doğru killi-tebeşirli (yumuşak) kireçtaşı, plaketli kireçtaşı en üste gelen sert kireçtaşları masif görünüşlüdür. Bu seviyeler çalışma alanında dış rengi gri-kirli gri olup, üzerinde yağmur sularının asit etkisi yapması sebebiyle karen, rillenkarren ve oluk şekilli çözünme şekilleri gelişmiştir (Yılmaz ve Duran, 1997). Bölgede Lice formasyonu, Fırat formasyonu üzerine dereceli geçişli ve uyumlu olarak gelmektedir. Lice formasyonunun bulunmadığı alanlarda Şelmo formasyonu birimi uyumsuz olarak örtmektedir. Birimin kalınlığı, yapılan su sondaj71 larının, kırıntılı numuneleri incelenmesi ile 130 m olarak tahmin edilmiştir. Birimin tipik mostralarının gözlendiği Hazro-Silvan dolayı ile Lice-Dicle-Ergani hattında kalınlığı 0–200 m arasında değişmektedir (Yılmaz ve Duran, 1997). Birimden derlenen numuneler incelenerek aşağıdaki fauna tesbit edilmiştir. Miyogypsina sp., Amphistegina sp., Miogypsinoides sp., Elphidium sp., Rotaliidae Textulariidae, Miliolidae, Rotalia sp., Sphaerogypsina sp., Peneroplidae, Heterostegina sp., Neoalvepolina sp., Alveolinidae Globigerina sp., Cymbaloporidae Operculina sp., Borelis cf. curdica REICHEL, Austrotrillina sp., Archaias sp., Peneroplis sp., Borelis sp., Miolepidocyclina burdigalensis (Gümbel) Globigerinidae, Homotramatidae, Cycloclypeus sp., Acervulinidae, Alg Ekinid dihens, Ostracoda, Bryozoa, Gastropoda Pelecypod. kav.par. Mercan Amphisteginasp, Lepidocyclina sp., Nephrolepidina sp., Ostracoda, Bryozoa, Gastropoda, Alg, Mercan, Ekinid dikeni, Pelecypod kavkı parçası. Bu fauna içeriğine dayanılarak birimin yaşı MTA paleontologlarından İnal ve Küçümen tarafından, Burdigaliyen (Alt Miyosen) olarak belirlenmiştir (Yılmaz ve Duran, 1997). Sığ şelf ürünü olan birim, karbonat platformunun alabildiğince sığ kesiminde çökelmiştir. Fırat formasyonu, kuzeyden güney-güneydoğuya transgresif ilerleyen denizin şelf kenarı ve gerisindeki sığlıklarda bank/resif tipi yığınak karbonatlarından oluşur. Fırat formasyonu, Karadağ, Pirin ve Çağlayancecit formasyonlarıyla deneştirilebilir litoloji ve jeolojik konum sunmaktadır (Bağırsakçı ve diğ, 1995). 2.2.2. Lice Formasyonu Formasyon Diyarbakır ili Lice ilçesi dolayında tipik olarak yüzeylenmiştir. Silvan Grubu'nun en üst formasyonudur. Tuna (1973) ve Perinçek (1978b)'e göre ilk kez Schmidt (1958) tarafından tarif edilmiştir. Ancak, ölçülü stratigrafi kesit ve litolojik tanımına literatürde rastlanmamıştır. Koaster (1963) ile Stratum (1963) tarafından hazırlanan bölgesel korelasyon çizelgelerinde, Diyarbakır ilinin kuzeyindeki alanlarda Orta-Üst Miyosen/Pliosen yaşlı klastikler için "Lice formation" adının kullanıldığı görülmüştür. Günümüzdeki stratigrafık konumunu ise, Duran ve diğ. (1988) ile kazanmıştır. Lice Formasyonu'nun taban kesimi mostra vermez. Mostra veren 819 m kalınlıktaki kısmın tabanında ince kumtaşı ara bantları içeren koyu gri renkli, sertçe, ince tabakalı marnlar yer alır. Marnların üzerinde sarımsı boz renkli sutaşı, gri renkli, polijenik elemanlı, sert, karbonat çimentolu kumtaşı, koyu gri renkli, serçe marn ardalanması ile devam eden istif, aynı özellikteki marn-kumtaşı ardalanması ile son bulur (Yılmaz ve Duran, 1997). Lice Formasyonu'nun üst kesimleri aşınma nedeniyle eksiktir. Kayıntaratepe'de kesitin alttan itibaren 40 metresi sarımsı gri renkli, ince tabakalı, çok bol planktik foramlı, orta-iri ekinid plakalı, orta-iri kırmızı algli, az bentik fosilli, üste doğru bolca iri bentik foramlı, polijenik karbonat çakıllı, sıkışma özellikli, killi, siltli, çok ince kumlu ve istiftaşı nitelikli kireçtaşı; 28 metresi yeşilimsi gri renkli marn; 3 metresi sarımsı gri renkli, bol planktik foramlı, ekinid plakalı, kırmızı algli, istiftaşı nitelikli kireçtaşı; 36 metresi yeşilimsi gri renkli marn-şeyl ardalanması; 134 72 metresi planktik foramlı kireçtaşı-şeyl-marn-kumtaşı ardalanması; 23 metresi bol planktik foramlı, ince-orta ekinid kırıntılı, az küçük bentik fosilli, siltli ve çok ince kumlu, istiftaşı nitelikli kireçtaşı; 9 metresi karbonat çakıllı, bol kırmızı algli, iri bentik foramlı, ekinid plakalı, debris flow türü fasiyes özellikli, sparitik kireçtaşı; 35 metresi bol planktik foramlı, az kırmızı alg ve ekinid parçalı, fosilleri zayıfça korunmalı, ince tabakalı, çok ince kumlu ve killi mikritik kireçtaşı; son 23 metresi şeyl-marn-kumtaşı ardalanmasından oluşmuştur. Birimin alt seviyeleri mostra vermediğinden alt dokanak ilişkisi bilinmemektedir. Üzerinde Maden Karmaşığı tektonik olarak bulunur. Lice Formasyonu'nun üst kesimleri aşınma nedeniyle eksiktir. Fırat Formasyonu üzerinde uyumlu olarak yer alır. Lice Formasyonu, mostra verdiği alanlarda, tabanda Fırat Formasyonu ile düşey, yer yer de yanal geçişlidir. Üst dokanağı ise, Miyosen'de bölgeye yerleşen allokton birimlerle (Çüngüş Formasyonu, Maden Karmaşığı, Guleman Grubu) tektoniktir. Kahramanmaraş ili kuzeyinde, Çağlayancerit batısında, Karadut mevkiinde, Yılanlıdere, Akdere ve Kaleköy güneybatısında, Kırkgözdere civarında Çağlayancerit Formasyonu üzerinde konkordan, üzerine gelen Beşenli Grubu ile normal geçişlidir. Adıyaman ili Çelikhan-Sincik-Koçali dolaylarında Fırat Formasyonu üzerinde paralel diskordanslıdır. Midyat Grubu'nun bulunmadığı alanlarda ise, doğrudan Koçali Karmaşığı (Konak Formasyonu) üzerinde açısal diskordanslı olarak bulunur. Kalınlığı 819 m olan Lice Formasyonu'nun diğer kalınlıkları batıdan doğuya şu şekildedir: Kahramanmaraş ili kuzey ve kuzeydoğusundaki alanlarda 215-339 m Adıyaman ili Gölbaşı ilçesi dolayında 300-400 m; Çelikhan-Koçali dolaylarında 50250 m; Kahta ilçesi Sincik köyü civarında 422-460 m; Diyarbakır ili Çüngüş ve Çermik ilçeleri dolaylarında, Ergani-Çermik karayolu kuzeyinde 300 m; Ergani ve Gerger kuzeyindeki geniş alanlarda 460 m; Ergani ilçesi dolayında 1250 m; Elazığ ili Maden-Guleman dolaylarında 1000 m; Diyarbakır ili Hazro yapısının kuzeyinde 100200 m dir (Yılmaz ve Duran, 1997). Lice Formasyonu, Güneydoğu Anadolu'nun kuzey alanlarında, Tersiyer sürüklenim örtüleri ön cephesinde ince bir şerit halinde gözlenmektedir. Batıda, Adıyaman ili Çelikhan ilçesi doğusundan başlayarak Batman ili Sason ilçesine kadar olan bölgelerde mostraları görülür. Doğu-batı yönünde uzanan Lice Formasyonu, diğer alanlarda Baykan napı birimleri altında her iki yönde devam etmektedir (Yılmaz ve Duran, 1997). Lice Formasyonu, tabanındaki Fırat Formasyonu ile geçişli olduğu yerlerde (Gerger-Çüngüş-Ergani-Lice ilçelerinin kuzeyindeki geniş alanlarda), tabanda krem, bej, sarımsı gri renkli, ince-orta tabakalı, yer yer plaketli, bol algli ve bentik foramlı kireçtaşı ve kumlu kireçtaşları ile başlar. Bunların üzerinde gri, yeşilimsi gri, bej, boz renkli, silttaşı, marn, şeyi ardalanması ile bunlar arasında ince bantlar oluşturan açık gri renkli, ince tabakalı, kumlu, fosilli kireçtaşları bulunur. Tümüyle kırıntılı litolojilerin egemen olduğu alanlarda (Çelikhan, Sincik, Koçali, Gerger, Cacas ve 73 Sason dolaylarında), kumtaşı (sarımsı boz, boz, gri, koyu gri, yeşil, sarı renkli, inceorta taneli, polijenik elemanlı, orta-kötü boylanmalı, ince-orta tabakalı, paralel laminalı, çapraz tabakalanmalı, derecelenmeli, sert-kırılgan, konkresyonlu), silttaşı (gri, yeşil renkli), marn (yeşilimsi boz, gri, yeşil renkli, ince tabakalı, yumuşak-sertçe, yer yer kumlu) ve şeyi (yeşilimsi boz, yeşilimsi gri, gri, yeşil renkli, karbonatlı, laminalı, dağılgan) litolojilerinin ardalandığı fıliş tipli çökellerle temsil edilir. Gerger ilçesi kuzeydoğusu ile Kulp ilçesi güney ve güneybatısındaki alanlarda, Lice Formasyonu'nun üst seviyeleri koyu gri, kırmızı renkli, kalın-çok kalın tabakalı, ortairi kum boyutu ile ince-çok iri çakıl boyutu polijenik elemanlı, kötü boylanmalı, kil çimentolu çakıltaşlarından, yer yer kumtaşı ve şeyllerden meydana gelir. Lice Formasyonu, farklı litolojik özellikleri sebebiyle, gayri resmi olarak 3 üyeye ayrılır. Bunlar; "Şeyhhamza","Tilköyü"ve "Firki"üyeleridir. "Şeyhhamza üyesi" Lice havzası sedimanter istifinin tabanını oluşturur. İstif grimsi bej, krem, yer yer kahve renkli, ince-orta tabakalı, mil boyu kuvars taneli, bol algli, bentik ve planktik foramlı, lamellibranş kavkı parçalı, piritli, ince kalsit çatlaklı, killi mikritik kireçtaşı ve grimsi yeşil, mavi renkli, kumlu marn ardalanması ile temsil olunur ve ayrıca, istif gri, yeşil renkli, küçük kavkı parçalı, kireçli şeyi ara tabakaları içerir. Killi mikritik kireçtaşı ve marnlar havzanın dış kenarı boyunca çökelmişlerdir." Tilköyü üyesi"ni oluşturan sedimanter kayalar havza ekseninde çökelmişlerdir. İstif esas olarak istif türbidit kökenli derin denizel kumtaşları ve killi çökellerden oluşmuştur. Bunlar ortofiliş olarak isimlendirilirler. Üye şeyi, silttaşı, kumtaşı, marn ve kireçtaşlarının ritmik ardalanması ile temsil olunur. İnce-kaba kumtaşı ara tabakaları yer yer olağandır. Şeyller; yeşilimsi gri renkli olup, çoğunlukla mikali ve karbonludurlar. Bol miktarda mikro ve makro fosil ile kuvars kumu içerirler. İstif içinde yer alan kumtaşı seviyeleri kornişler meydana getirirler. Gri renkli, orta-kalın tabakalı, polijenik elemanlı (kuvars, kireçtaşı, çört, metamorfık kaya, mika), az düz-az köşeli, orta-iyi boylanmalı, kil matriks ve karbonat çimentolu bu kumtaşları cüzi oranda zirkon ve opak mineraller içerirler. İstif içinde grovak tipinde kötü boylanmış kumtaşı, ince silttaşı ve çakıltaşı ara tabakaları da görülür. Filiş kumtaşı içinde türbiditik akıntıların ürünlerinin karakteristik örneklerini görmek olanağı vardır. " Firki üyesi "ni oluşturan kaba klastikler Lice çukurluğunun kapanış evresinde çökelmişlerdir. Koyu gri, yer yer kızıl renkli, kalın tabakalı, iri taneli (kaba çakıl-blok), polijenik elemanlı (kuvars, kireçtaşı, diyabaz, metamorfık kaya, çört), kötü boylanmalı, az köşeli, zayıf kil çimentolu çakıltaşı ve gri renkli, iri taneli, polijenik elemanlı, az köşeli, zayıf boylanmalı, mika pullu, kısmen dereceli tabakalanmalı, kaba kumtaşı ardalanmasından meydana gelmiştir (Yılmaz ve Duran,1997) (Şekil-13;14). Formasyonun yaşı Akitaniyen-Burdigaliyen (Alt Miyosen). Ortamı ise Açık şelf-yamaç-yamaç ötesi-havza-deniz altı yelpazesi (inner fan) olarak belirlenmiştir (Yılmaz ve Duran, 1997). 74 . Şekil-13. Lice Formasyonu'nun Neostratotipi (Bayırlı ÖSK; Yılmaz ve Duran,1997'dan alınmıştır). Şekil-14. Lice Formasyonu'nun Hipostratotipi (Kayıntara tepe ÖSK; Yılmaz ve Duran,1997'dan alınmıştır). 75 Birim, çalışma alanında, alttan itibaren kumlu kireçtaşı ile başlar. İnce tabakalı olan bu kısım dereceli olarak kiltaşı-kumtaşı ardalanmasına geçer. Bu ardalanmayı çakıllı-kumlu kireçtaşı bandı izler. İlk kez Schmidt (1965), tarafından tanımlanmıştır (Perinçek, 1979). Yaygın ve tipik mostralarını Lice-Hani-Dicle-Ergani hattının yakın kuzeyleri ile Kahramanmaraş'ın kuzey alanlarında izlemek mümkündür (Duran, 1988). Lice ilçesi (Diyarbakır) yakınlarında tip kesit göstermektedir (Bağırsakçı ve diğ, 1995). Bölgede Fırat formasyonu ile dereceli geçişlidir ve çoğunlukla krem-bej ve sarımsı renkli, ince-orta tabakalı, bol kırmızı alg ve bentik foraminifer içeren ince tabakalı kireçtaşı ve kumlu kireçtaşlarından meydana gelir. Bunların üzerine gri, yeşilimsi gri ve bej renkli, çok ince-ince tabakalı kumtaşı, silttaşı, şeyl ve marn ardalanması gözlenir. Kumtaşlarının taneleri kireçtaşı–kalsit parçalarından meydana gelmektedir. Bu birimlerin arasında ince bantlar oluşturan fosilli-kumlu kireçtaşları bulunur. Tümüyle kırıntılı birimlerin yayılım gösterdiği alanlarda gri-koyu gri renkli, paralel laminalı, çapraz katmanlı, derecelenmeli, kumtaşları ile benzer nitelikli silttaşı, marn ve şeyller yaygın olup, istifin içerisinde ardalanmalı olarak devam ederler (Yılmaz ve Duran,1997). Kırıntılı olan bu seviyeler içerisinde yer yer fosilli killi kireçtaşı bantlarına rastlanmıştır. Fliş fasiyesinde olan kiltaşı-kumtaşı ardalanması türbiditik akıntı özelliklerini gösterir. Formasyon içinde konglomera mercekleri mevcuttur. Bu merceklerin tabanlarında metre boyutuna varan kanal-kaval yapıları gözlenir. Konglomera merceğinin taban kısmında taneler iri boyutta olup (10-15 cm.) üste doğru taneler incelerek kum boyutuna varır. Taneleri yer yer kum matriks yer yer ise kum-kil karışımı bir matriks sunar. Bu kısımlarda konglomera merceği kiltaşıkumtaşı ardalanması üzerine keskin bir dokanakla gelir ve kiltaşı tabakalarında mikro kıvrımlar oluşmuştur (Yılmaz ve Duran,1997). Birim Fırat formasyonu üzerine uyumlu olarak gelir. Üzerinde ise, Şelmo formasyonu uyumsuz olarak bulunur. Birimin kalınlığı çalışma alanında yaklaşık 30 m ölçülmüştür. Yanal olarak türbiditik fasiyes değişimleri gözlenmektedir. Çalışma alanından derlenen örneklerde yaş verecek nitelikte fauna tesbit edilememiştir. Ancak, çalışma alanının dışında Lice (Diyarbakır) yakınlarında çalışan Duran (1988) aşağıda tesbit edilen; Globigerinoides trilobus (REUSS), Globigerinoides immaturus LEROY, Globigerinoides primordius Blow ve BANNER, Globigerina ciperoensis BOLLİ, Globigerina praebulloides BLOW gibi planktonik fosillere dayanarak birimin yaşını Alt Miyosen (Burdigaliyen-Akitaniyan) olarak belirtmişlerdir (Yılmaz ve Duran,1997). Lice formasyonu, açık şelf ortamından, yamaç/yamaç ötesi ve bindirme kuşağının önünde havzaya değin uzanan, değişik ortamsal koşullarda çökelmiştir. Kuzeye doğru giderek derinleşen karakterdeki birim silisiklastik niteliğindeki türbiditik kumtaşısilt76 taşı-şeyl ardalanmalı fasiyeslerden oluşur. İstifin üst seviyelerinde gözlenmiş olan çakıltaşlarının ilerleyen (progradational) denizaltı yelpaze sisteminin üst yelpaze (iner fan) fasiyeslerini temsil ettiği saptanmıştır (Yılmaz ve Duran,1997). Lice formasyonu başlangıçta fazla derin olmayan daha sonra giderek derinleşen bir havzada çökelmiştir. Lice formasyonunun çökeldiği havzanın kuzey kısımları güney kısımlarından daha derindir. Bu ise havzanın kuzeyden güneye doğru ilerlediğini gösterir (Bağırsakçı ve diğ, 1995). Lice formasyonu Güneydoğu Anadolu bindirme kuşağının güney kesiminde ve yaygın olarak gözlenebilen bir birimdir. Kahramanmaraş dolayında Kuzgun formasyonunun alt düzeyleri ile Fırat formasyonunun en üst düzeyleri ile korele edilebilir (Yılmaz ve Duran,1997). 2.2.3. Şelmo Formasyonu Formasyon Batman ili Sason ilçesinin güneybatısındaki Şelmo köyü dolayında tipik olarak yzüeylenmiştir. "Şelmo formasyonu"ismi, ilk kez Bolgi (1961) tarafından Siirt ve Batman illeri dolayında kullanılmıştır. Toplam 455.53 m olarak ölçülen Şelmo Formasyonu, grimsi yeşil, pembe, yer yer kahvemsi mor renkli kumtaşı, şeyi, kumlu silttaşı, yer yer jips ara tabakalı, karbonat çimentolu, yumuşakça, kötü boylanmak, kaba dokulu, poröz, altta ince tabakalı, dağınık kireçtaşı çakıllı, üstte kalın ve çapraz tabakalanmalı, sertçe kumtaşı halindedir. Tarno köyünün yakın batısında başlanan ve daha sonra kaydırılarak Bihavs köyünün yakın doğusunda bitirilen Tamo-Bihavs arası Miyosen normal seksiyonunda, 967 m kalınlıkta ölçülen Şelmo Formasyonu alttan üste doğru şu litoloji tiplerinden oluşmuştur. 2 m kalınlıkta çakıltaşı (alacalı renkli, orta-iri taneli, genelde kireçtaşı çakıllı, karbonat çimentolu); 151 m kalınlıkta şeyi (gri, morumsu kahve, alacalı, yeşilimsi, kırmızımsı renkli, laminalı-ince tabakalanmalı, iyi tabakalaşmış, sert, sıkı dokulu, yer yer gevrek, az-bol mikali, ince jips, silttaşı ve kumtaşı ara bantlı); 240 m kalınlıkta kumtaşı (açık kahve, grimsi kahve, yeşilimsi gri, alacalı renkli, ince yuvarlak taneli, yer yer iyi tabakalanmalı, gevşek, yer yer sık dokulu, az killi, az mikali) ve şeyi (morumsu gri, kahve renkli, sert, yer yer yumuşak, seyrek mikali) ardalanması; 110 m kalınlıkta kumtaşı (morumsu, sarımsı, yeşilimsi gri, yeşilimsi sarı renkli, çok ince-ince, yer yer orta yuvarlak taneli, gevşek-sık dokulu, yer yer sert, mikali, kahve renkli, yumuşak şeyi ara bantlı) ve silttaşı (açık kahve, yeşilimsi gri renkli, sert-yumuşak, az mikali, yer yer şeyl dönüşümlü) ardalanması; 184 m kalınlıkta kumtaşı (gri, mavimsi, yeşilimsi, sarımsı gri. sarı renkli, çok ince-ince yuvarlak taneli, sık dokulu, sert, yer yer gevşek, kalın tabakalanmalı, az mikali, yer yer konglomeratik) ve şeyi (açık kahve, sarımsı gri renkli, killi) ardalanması altında yer alan Kapıkaya Formasyonu ile olan dokanak ilişkisi normal gösterilmiştir. Lahti Formasyonu tarafından da uyumsuz olarak örtülmektedir. Şelmo Formasyonu'nun üst dokanağı gözlenmez. Alt dokanak Fırat Formasyonu ile uyumlu olarak gösterilmiştir (Yılmaz ve Duran,1997). Şelmo Formasyonu; Adıyaman ovasında, Palanlı, Artan, Halof yapılarının arasında 77 ve güneyinde Midyat Grubu; Diyarbakır ili Korudağ-Çermik-Çüngüş dolaylarında, Hazro antiklinali güney kanadında, Sillvan, Gölap-Belaşa ve Sason-Kozluk-Baykan yörelerinde, Hakkari ili dolaylarında Silvan Grubu'nun Fırat Formasyonu üzerinde açılı diskordandır. Üst dokanağı ise şaryajlı olup, Miyosen sonu sürüklenim kütleleri Şelmo Formasyonu üzerine itilmiştir. Diyarbakır sahasında Karacadağ Bazaltı; Adıyaman-Fırat nehri ile Dicle nehri-Batman-Siirt arasında Pliyokuvaterner yaşlı kaba çakıltaşları diskordan olarak Şelmo Formasyonu'nun üzerine gelmektedir (Yılmaz ve Duran,1997). Ortalama olarak 455.53 m kalınlıkta olan Şelmo Formasyonu'nun diğer kalınlıkları batıdan doğuya doğru şu şekildedir: Adıyaman ovasında tahminen 300350 m; Adıyaman ili civarındaki Alidağ-Çemberlitaş arasında 900 m; Diyarbakır ili Korudağ-Çermik-Çüngüş dolaylarında ve Hazro antiklinali güneyinde 500 m; CacasSason-Kozluk dolaylarında 400-800 m; Batman ili Softek antiklinali kuzeyinde, Dicle nehri yakınında 100-200 m; Raman-Garzan arasındaki sahada mostra veren kısmı 290 m; Şırnak ili Cizre-Silopi ilçeleri dolayında, Sorbutum-Zadikan köyleri arasında 1100 m; Hakkari-Beytüşşebap-Narlı-Pervari yakınından geçen Miyosen şariyaj hattı boyunca allokton birimlerin altında 0-85 m; Hakkari-Çukurca ve Körkandil dağı dolaylarında 20 m. Yer altında, Bismil-Batman hatmin hemen güneyinde, Dicle vadisinden itibaren sıfır kalınlıkta başlayan Şelmo Formasyonu, kuzeye doğru kalınlaşmakta ve şariyaj altında gözlenebildiği kadarıyla 900 metreye ulaşmaktadır. Çelikli sahasının güneyindeki Atabağ-1 kuyusunda 1403 m ile en fazla kalınlık değerine erişir. Güney sahalarda ise, 73-692 m arasında değişen kalınlıklardadır (Yılmaz ve Duran,1997). Şelmo Formasyonu, Adıyaman ovasında, Palanlı, Artan, Halof yapılarının arasında ve güneyinde, Büyük Pirin köyünün doğusunda, Değirmen sırtı, Uzun sırt. Öküz tepe, Barsak tepe ve Cebeli köyünün 1 km doğusundan akan Değirmen çayının yamaçlarında, Akgevirmahallesi ve Girik köyleri güneyinde, Adıyaman-Malatya yolunun Değirmenderesini kestiği köprünün civarında, Çemberlitaş antiklinalinin çevresinde ve Adıyaman antiklinalinin kuzey yamacında, Zey köyünün güneydoğusundaki Zey deresi civarında, Halilan mahallesinin kuzeybatısındaki yamaçta ve Alidağının kuzeydoğusundaki tepelerde, Diyarbakır ili Çermik-Ergani ilçeleri karayolu ve Korudağ'ın güneyinde, Hazro antiklinali güney kanadında, doğubatı istikametinde uzanan geniş alanlarda, Diyarbakır-Silvan düzlükleri, GölapBelaşa antiklinallerinin güneyindeki sahalarda, Hani-Cacas-Sason-Kozluk dolaylarında, Batman ili Kozluk ilçesi güneyinde, Mergi-Nevruvan arasındaki dere boyunca, Pisyar vadisi kuzeyinde, Softek antiklinali kuzeyinde, Dicle nehri yakınında, Siirt ili Baykan-Şirvan-Pervari ilçeleri dolaylarında, batıda Pisyar çayı ve Melefan köyü dolayından başlayarak doğuda Siirt il merkezine kadar olan geniş alanda, Dodan antiklinalinin doğu-batı devamında ve yükselimin kanatlarında, Tavan yükseliminin kanatlarında, Şirvan ilçesi yakın yöresinde ve Şirvan yükseliminin kanatlarında, Kavikadağ yükselimi kuzey kanadında, Kavikadağ ve Sadak yükselim78 leri arasında yer alan senklinalde, Sadak yükselimi güney kanadındaki Çırpılı, Üzümlü köyleri ile Eruh ilçesi yakın yöresinde, Herakol dağı kuzeyindeki Çobantepe güneyinde, Pervari ilçesi güneydoğusundaki Kaşımağa tepe dolayında ve bu tepenin doğusunda, Eruh ilçesi ile Şırnak ili arasındaki sahada, Tanzi ve Girdara köyleri arasındaki alanda, Divik köyü civarında, Erenkaya köyü doğusunda ve Eruh vadisi boyunca, Şırnak ili Cudi dağının güneyindeki Cizre-Silopi ilçeleri arasında, Beytüşşebap ilçesi, Siirt ili Pervari ilçesi ve Van ili Narlı nahiyesi yakınından geçen Miyosen şariyaj hattı boyunca, Hakkari ili dolaylarında mostra vermektedir (Yılmaz ve Duran,1997). Şelmo Formasyonu; çakıltaşı (kirli sarı, pembe, şarabi, sarımsı gri, alacalı, kırmızı, kahve renkli, iri taneli, belirsiz kalın tabakalı, polijenik elemanlı, köşeli çakıllı, zayıf-orta karbonat çimentolu, kötü boylanmak, orta sert-sert-yumuşak, jips mercek ve ara katkılı), kumtaşı (açık gri, beyaz, kirli sarı, sarımsı gri, yeşilimsi gri, kahve, şarabi renkli, ince-orta-iri taneli, ince-orta-kalın, yer yer belirsiz tabakalanmalı, zayıf-orta çimentolu, yumuşak-orta sert, yer yer çapraz tabakalı ve laminah, kötü boylanmak, polijenik elemanlı), silttaşı (kirli sarı, şarabi renkli), şeyi (açık gri, beyaz renkli) ve marn (sarımsı gri, açık gri, kahve renkli) ardalanmasından oluşmaktadır. Siirt ili Baykan-Şirvan-Pervari ilçeleri dolaylarında, Şelmo Formasyonu'nu "evaporit Şelmo üyesi"ve "üst Şelmo üyesi"olmak üzere gayri resmi olarak iki üye ayırarak incelemişlerdir. Formasyonun tabanını oluşturan "evaporit Şelmo üyesi "піп tabanını jips ve tuz tabakalı kumtaşı ve çamurtaşı ardalanması oluşturur. Grovak tipli kumtaşlarının renkleri koyu kahve ile boz arasında değişir. Tabana yakın seviyelerde mercekler halinde evaporit ve kalın tuz tabakaları gözlenmiştir. Basur çayı vadisinde ise, "evaporit Şelmo üyesi"beyaz renkli jips tabakalı, alacalı boz renkli, polijenik elemanlı, ince taneli, taneler arası zayıf-düşük gözenekli, dağılgan, az köşeli, orta boylanmalı, çakıllı, mika pullu, kireç çimentolu kumtaşı, kırmızı, yeşilimsi boz renkli, kompakt, sertçe, yarılgan, dilingen, ince kumlu ve sikli, beyaz renkli mika pullu, az kireçli şeyi ve alacalı renkli silttaşı ardalanmasmdan oluşur, "üst Şelmo üyesi"kırmızı, alacalı, boz renkli, kalın tabakalı, polijenik elemanlı, kötü boylanmalı, zayıf çimentolu çakıltaşı; yeşilimsi boz, bozca kırmızı renkli, inceiri taneli, polijenik elemanlı, kalın tabakalı, az köşeli, kötü boylanmalı, gevşek dokulu, mika pullu, karbonat çimentolu kumtaşı; pembe, bozumsu renkli, yumuşak, siltli, kireçli, mika pullu silttaşı ve çamurtaşı ardalanmasmdan oluşur (Yılmaz ve Duran,1997) (Şekil-15;16). Formasyonun Yaşı Üst Miyosen-Alt Pliyosen. Ortamı ise Plaj kumları-geçişgel-git düzlüğü-playa-karasal (akarsu) olarak belirlenmiştir (Yılmaz ve Duran,1997). 79 Şekil-15. Şelmo Formasyonu'nun Holostratotipi (Basur çayı vadisi Miyosen tip seksiyonu; Yılmaz ve Duran,1997'dan alınmıştır). Şekil-16. Şelmo Formasyonu'nun Hipostratotipi (Tamo-Bihavs arası Miyosen normal seksiyonu; Yılmaz ve Duran,1997'dan alınmıştır). 80 Egemen litolojisi çakıltaşı olan ve karasal kırıntılılardan oluşan birime, Riggi ve Cortesini (1964), tarafından "Adıyaman formasyonu" denmişse de bugün "Şelmo formasyonu" adıyla yaygın bir kullanımda incelenmektedir (Bağırsakçı ve diğ,1995). Birim çalışma alanının KB'sında mostra vermektedir. Lice formasyonunun üzerine uyumsuz olarak gelmiştir. Çalışma alanında tamamen kumtaşlarıyla temsil olunmaktadır. Tip mevkii Sason (Siirt) yakınındaki Şelmo Köyü civarındadır (Bağırsakçı ve diğ, 1995). Birim çalışma alanında ise konglomera seviyesinin üzerinde kaba kumtaşları ile temsil edilir. Kumtaşları içerisinde merceksel konglomeratik seviyeler gözlenir. Bu kumtaşları çapraz tabakalanma sunar. Bunların üzerine ince taneli plaj kumunu andıran kumtaşı seviyeleri gelir. Birim bu haliyle karasal kırıntılardan ibarettir. Genel rengi grinin tonları şeklindedir. Birim çalışma alanında altındaki Lice formasyonu üzerine uyumsuz olarak gelir. Çalışma alanında birimin kalınlığı 20 m. kadardır. İnceleme alanında birimden yaş verebilecek fauna tesbit edilememiştir. Çalışma alanı dışında Lice ilçesi (Diyarbakır) Perinçek (1979) tarafından Üst Miyosen'in tatlı su ortamına ait; Candona, Ilyocypris tribullata, Ostracoda gibi fosiller tesbit edilmiştir. Bölgede birimin altındaki Alt Miyosen yaşlı Lice formasyonu üzerine gelmesi ve çalışma alanı dışında, Çınar, Ergani (Diyarbakır) yörelerinde üzerine Pliyosen yaşlı çökel volkaniklerin gelmesi değerlendirilerek, ayrıca eski çalışmacılara da dayanılarak birime Üst Miyosen-Alt Pliyosen yaşı düşünülmüştür. Birim genelde karasal olarak bilinir. Çoğu en üst kesimde flüvyal çökelimlerin izlerini taşır. Kumtaşları geçiş ortamı, çakıltaşları da akarsu çökeli olarak düşünülebilir. Şelmo formasyonu tümüyle ele alındığında yelpaze çökelleri olarak yorumlanabilir. Birim, Irak'taki Üst Fers formasyonları ve ayrıca V. Petrol bölgesindeki, Adıyaman formasyonu ile korele edilebilir (Bağırsakçı ve diğ, 1995). 3. MERMERLERİN JEOLOJİSİ VE ÖZELLİKLERİ Mermer ocakları, masif yapılı, renk ve doku özelliklerinin homojenlik gösterdiği, standart ebatlarda blok almaya uygun olan resifal kireçtaşlarının bulunduğu alanlarda açılmış durumdadır ve bunların çoğunda halen üretim devam etmektedir. Üretim yapılmayan mermer ocaklarındaki problem; genel olarak fosil içeriğinin az olduğu, çoğunlukla kireç çamuru özelliği gösteren ve üretim veya işleme sırasında zayıf zonları boyunca ayrılan, dağılan, ufalanan kısımların artmasıdır. Bazı bölgelerde ise blokların zayıflığı dışında renk açısından homojen olmaması bu ocaklarda üretimden vazgeçilmesine sebep olmuştur. Yörede hemen hemen 10 km²'lik alanda bile birçok firmaya ait mermer ocağından üretim yapılmaktadır. Bu firmaların toplam üretimleri yıllık olarak 100,000 m³'ü geçmektedir ve üretimin yaklaşık yarısı blok olarak ihraç edilmektedir. Diğer yarısı da fabrikalarda işlenip yurt içi ve yurt dışı pazarlara sürülmektedir (Yıldırım, 2006). 81 Genel olarak küçüklü büyüklü resif tepelerinden oluşan yörede hemen her ocaktan farklı renk, doku ve fiziksel özellikler arz eden mermerler üretilmektedir. Mermer ocaklarındaki bu farklılıklar, mermerlere olan farklı talep ve fiyatları da belirgin şekilde etkilemektedir. Yöreden yapılan ihracatın % 95'i Uzak Doğu'ya özellikle de Çin Halk Cumhuriyeti ve Tayvan'a yapılmaktadır. Ancak sertliği ve işleme proseslerine olan dayanıklılığı fazla olan mermerler kendisine Avrupa piyasalarında yer bulabilmektedir. Bu da özellikle fosil içeriğinin fazla olmasına ve bu fosillerin blok içerisinde homojen dağılmasına bağlıdır. Çünkü yöredeki mermerlerin fosil içeriği arttıkça hem sertliği hem de işleme proseslerine olan dayanımı artmaktadır. Çalışma alanında, üretim yapılan ocakların üretim aynalarının blok verimi, elde edilen mermerlerin fosil içeriği ve renkleri göz önüne alınarak çalışma alanı iki bölüm altında incelenmiştir. Buna göre: 3.1. Güney Kesimi Mermerleri Birçok mermer ocağının bulunduğu güney kısım genel olarak resif tepeciklerinden oluşmuş bölgelerdir. Bu bölgede açılmış olan ocak aynalarında üç farklı renk arz eden bir istif bulunmaktadır, üstten alta doğru koyu, orta ve açık bej renkli üç farklı seleksiyon elde edilmektedir. Üretim aynalarının boyları 5–6 m civarında olup, yukarıdan aşağıya doğru yaklaşık 1 m'lik derinlikte hali hazırda bulunan bütün ocak sahalarında yatay bir süreksizlik bulunmaktadır. Bu da aynalardan üstte bulunan ve daha koyu renkli olan bölümden blok alınmasını engellemektedir. Bu kısım fabrikalarda ST adı verilen blok kesicilerinde, kesilip değerlendirilmektedir. Süreksizliğin üstünde kalan kısım bol miktarda makro ve mikro fosiller içermektedir. Bu sebeple oldukça serttir (Yıldırım, 2006). Koyu bej renkli ve sertliğinin fazla olması sebebiyle oldukça iyi cila almakta ve cila kendini göstermektedir. Süreksizliğin altında kalan kısım ise üst kısıma göre daha az fosilli ve rengi daha açıktır. Fosil miktarının az olmasından dolayı sertliği üst kısma göre daha azdır. Bu orta kısmın altında bulunan ve makro fosil içeriği son derece az olan açık bej renkli kısım ise üst kısımlara göre daha da yumuşaktır. Bunun altında kalan kısım ise kireç niteliğinde olup, poroziteli bir yapı göstermektedir. Sertliği taşın fabrikadaki işleme prosesleri açısından oldukça düşüktür. Bu veriler ışığında bölgenin jeolojik yapısı şu şekilde özetlenebilir. Neotetis'in kıyı zonlarında oluşan resifal fasiyesteki bu kireçtaşları gerek makro gerekse mikro canlıların kavkıları ve içerdikleri CaCO3'lardan oluşmuştur. İstif: 1-Üstte resifin duvarını oluşturan bol fosilli nispeten koyu renkli ve 5-30 m²'lik kafalar arz eden, 2-Bu birimin altında daha az fosilli olan ve derine gittikçe fosil içeriği azalan, aynı zamanda renk olarak açılan, 3-Daha altta tamamen kireç çamurundan oluşmuş kuş gözü denilen porozlu yapı arzeden, birimlerden oluşmuştur (Yıldırım, 2006). Üstteki bol fosilli kayaç haricinde bölgedeki kireçtaşlarında, ayrıca basınç akma yapıları ve stilolitler karakteristiktir. Çalışma alanının güneyinde genel olarak 82 yukarıdaki özellikler gözlenmektedir. Küçük resif tepeciklerinden oluşmuş bu karbonat istifleri yanal ve düşey olarak 10 m'lik mesafeler içerisinde bile belirgin yapısal ve dokusal farklılıklar göstermektedir. Sertlik, renk, basınç akma yapıları, çatlak sistemleri ve istifin mermer olarak değerlendirilebileceği kalınlıkların bu kadar küçük mesafelerde değişiyor olması bölgedeki mermer işletmeciliğinde yaşanan olumsuzlukların birer parçasıdır. Foliasyonlu ve yapraklanmalı seviyelerin kalınlığı mermer ocaklarındaki pasa ve maliyet oranlarıyla doğrudan ilişkilidir. Hani mermerleri fabrikalarda vein cut (damarına kesim) şeklinde değerlendirilmektedir. Bunun sebebi damarların büyük bölümünün kil dolgulu olması; ve hem ocakta hem de fabrikalardaki işleme proseslerinde bu dolguların boşalması ve böylece kayacın dağılmasıdır. Basınç akma yapılarının gözlenmediği tavan kayaçlarda bu damarlar ve dolgular pek bulunmadığından bu bölümden elde edilen mermerler Cross cut (suyuna kesim) için elverişlidir. Çalışma alanının güney kesiminde üretilen bloklardaki en büyük problemler renk seleksiyonuna karışan pembe renkler ile sedimantasyon esnasında çökeller içinde kalmış olan yerli bitki kalıntılarının bloklara verdiği siyah renklerdir. İhracat kalitesindeki bloklarda istenmeyen bu özellikler üretilen blokların önemli bir bölümünün iç piyasada değerlendirilmesine yol açmaktadır (Yıldırım, 2006). 3.2. Kuzey Kesimi Mermerleri Birkaç mermer ocağının bulunduğu kısım genel olarak kıyıdan uzak ve şelfin eğiminin iyice azaldığı şelf düzlüğü denilebilecek ortamda oluşmuştur. Aynaların daha doğrusu istifin yapısı güney kesimle hemen hemen aynı karakterleri arz eder. Sınırları güney kesim kadar keskin olmasa da yine tavanda bol fosilli ve koyu renkli tabana doğru fosil içeriği azalan ve renk olarak açılan bir görünüm arz etmektedir. Ancak bu bölgedeki fosiller daha derin ortam fosilleridir. Çalışma alanının kuzeyi, güney kısımdaki gibi istenmeyen bantlar şeklindeki pembe zonlar içermektedir. Ancak buradaki pembe zonlar güney kısımdaki kadar keskin dokanaklara sahip olmayıp daha gelişi güzel geometrik şekiller sunar. Kıyı çizgisinden daha uzakta oluşmasından dolayı bu kesimde güneydeki gibi siyah renkler 22 arz eden bitki kalıntılarına pek rastlanmaz. Ancak mercan kalıntılarının oldukça boşluklu yapısı ve hemen hemen blokları boydan boya kat eder vaziyette olması yine blok kalitesini düşüren etkenlerden bir tanesidir. Kuzey bölüm, güneydeki bölüme göre daha fazla süreksizlik arz eder. Kuzey–güney yönlü çatlak sistemleri bu kısımda blok almayı zorlaştırmış ve blok verimini azaltmıştır. Bu nedenle güney kısımdaki blok boyutları ve blok verimleri kuzeydeki bölüme göre oldukça büyüktür. Çalışma alanının kuzey kesimi ile güney kesimi arasındaki belki de en belirgin farklardan birisi de kuzey kesiminin rakım olarak daha düşük kotlarda olmasıdır. Bu kesimdeki düşük kotlardaki mermer ocaklarında süreksizlikler daha yoğun ve çatlak aralıkları daha geniştir. Ancak bu kesimde kot olarak güney kesimden de daha yüksekte olan bir mermer ocağındaki yapı neredeyse güney kesimle aynıdır ve süreksizliklerin son derece az, blok veriminin oldukça yüksek olması yöredeki mermer üretiminin verimliliğiyle rakım arasında bir ilişkinin var olduğunun da kanıtıdır. Mermer ocakla83 rında yapılan rakım ölçümler, 820 metrenin altında kalan kesimlerin süreksizlikler sebebi ile blok verimlerinin oldukça düşük olduğunu göstermiştir (Yıldırım, 2006). Bu veriler ışığında çalışma alanında yapılan incelemeler sonucu, yörede kuzey kesim ile güney kesim arasındaki kot farkını yaratan etkenin eğim atımlı normal bir fay olduğunu ortaya koymuştur. Takip edilen fay hattı üzerinde kırık sebebiyle oluşmuş bir pınar belirlenmiştir (Şekil-17.a;b;c,d;e). Şekil - 17.a. Muhtelif Mermer Ocakları Şekil - 17.b. Muhtelif Mermer Ocakları 84 Şekil-17.c. Muhtelif Mermer Ocakları Şekil-17.d. Muhtelif Mermer Ocakları 85 Şekil-17.e. Muhtelif Mermer Ocakları 3.3. Hani (Diyarbakır) Mermerlerin Teknolojik ve Fiziksel Özellikleri Doğal yapı taşlarının fiziksel ve mekanik özellikleri, bu kayaçların kullanım alanlarının belirlenmesi dışında, ocak ve fabrikalardaki üretim verimliliği üzerinden de oldukça önemli rol oynamaktadır. Doğal yapı taşlarının fiziksel ve mekanik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla Türk Standartları'nda belirtilen bir seri laboratuar deneyi yapılmalıdır. Mermer ocakları içerisinde yatay ve düşey yönlerde renk, desen ve dokusal özellikler açısından farklılıklar gözlenmesi sebebiyle, aynı ocaktan mermer sektöründe, farklı isimlerle bilinen mermerler üretilebilmektedir. Bu bakımdan laboratuar deneyleri, aynı ocak içerisinde, renk ve desen açısından farklılıklar sunan, değişik mermer seviyeleri üzerinde de tekrarlanmaktadır. Aşağıda Çizelgelerde TS 2513, TS 1910, TS 10449 ve ASTM (C97, C170, C99, C241)'ye göre mermerlerin sahip olmaları gereken fiziksel ve mekanik özelliklerin sınır değerleri verilmiştir (Yıldırım, 2006). Çizelge-1. Kayaçların doğal yapı taşı olarak kullanılabilmesi için sahip olmaları gereken fiziksel ve mekanik özellikleri sınır değerleri (T.S. 2513) (Yıldırım, 2006) Fiziksel Özellikler Sınır Değeri Birim Hacim Ağırlık (gr/cm3) Ağırlıkça Su Emme (%) Don Sonrası Ağırlık Kaybı Direnci (cm3/50 cm2) >2.55 Mekanik Özellikler Tek Eksenli Basınç Direnci (kg/cm2) >500 < 1.80 Eğilme Direnci (kg/cm2) >500 <5 Böhme Yüzeysel Aşınma Darbe Direnci (kgf.cm/cm3) 86 Sınır Değer > 15 >6 Çizelge –2. Kaplama olarak kullanılan doğal kayaçların sahip olmaları gereken fiziksel ve mekanik özelliklerinin sınır değerleri (T.S. 1910) (Yıldırım, 2006) Fiziksel Özellikler Sınır Değeri Birim Hacim Ağırlık (gr/cm3) Ağırlıkça Su Emme (%) >2.55 < 1.80 Porozite (%) <5 Don Sonrası Ağırlık Kaybı <5 Mekanik Özellikler Tek Eksenli Basınç Direnci (kg/cm2) Eğilme Direnci (kg/cm2) Böhme Yüzeysel Aşınma Direnci (cm3/50 cm2) Sınır Değer >500 >500 > 15 Don tesirine dayanıklılık, inşaatlarda dış kısımlarda kullanılacak mermerler için önemli bir değerdir. Diyarbakır-Hani mermerlerinin don sonrası ağırlık kaybı deney sonucu Çizelge 7'de verilmektedir. Tablo 8'de ise Hani (Diyarbakır mermerlerinin ocaklara göre fiziksel özelliklerinin deney sonuçları gösterilmiştir Çizelge-3. Mermer ve Kalsiyum karbonat bileşimli kayaçların doğal yapı taşı olarak kullanılabilmesi için sahip olmaları gereken fiziksel ve mekanik özelliklerinin sınır değerleri (T.S. 10449) (Yıldırım, 2006) Fiziksel Özellikler Sınır Değeri Ağırlıkça Su Emme (%) Doluluk Oranı (%) Don Sonrası Ağırlık Kaybı(%) < 0.4 >98 <1 <5 Mekanik Özellikler Tek Eksenli Basınç Direnci (kg/cm2) (Döşeme) Tek Eksenli Basınç Direnci (kg/cm2) (Kaplama) Eğilme Direnci (kg/cm2) Don Sonrası Başınç Direnci(kg/cm2) Böhme Yüzeysel Aşınma Direnci (cm3/50 cm2) (Döşeme) Böhme Yüzeysel Aşınma Direnci (cm3/50 cm2) (Kaplama Darbe Dayanımı(kgf.cm/cm3) (Döşeme) Darbe Dayanımı(kgf.cm/cm3) (Kaplama) Sınır Değer >500 >300 >300 <15 <15 >6 >4 87 Bu veriler ışığında, Tigre Ocağı'ndan alınan mermer numunelerinin TS 2513'e ve TS 1910'a göre don sonrası ağırlık kaybı (< % 5) sınır değerini taşıdığı, TS 10449'a göre don sonrası ağırlık kaybı (<% 1) sınır değerini taşımadığı belirlenmiştir. Toprak Mermer Ocağı'ndan alınan numunelerin TS 2513'e ve TS 1910'a göre don sonrası ağırlık kaybı (< % 5) sınır değerini taşıdığı, TS 10449'a göre don sonrası ağırlık kaybı (<% 1) sınır değerini taşımadığı belirlenmiştir. Beden Mermer Ocağından alınan numunelerin: TS 2513'e ve TS 1910'a göre don sonrası ağırlık kaybı (< % 5) sınır değerini taşıdığı, TS 10449'a göre don sonrası ağırlık kaybı (<% 1) sınır değerini taşıdığı belirlenmiştir. Hani mermerler ocaklarından Tigre Ocağı mermerlerinin, don sonrası ağırlık kaybı % 1.0, birim hacim ağırlığı 24.64 kN/m3 veya 2.51 gr/cm3, ağırlıkça su emme oranı % 1.36 ve porozitesi % 3.40 olarak bulunmuştur. Buna göre Tigre Ocağı mermerlerinin TS 1910'a göre ağırlıkça su emme oranı, birim hacim ağırlığının ve porozitesinin belirtilen sınır değerine uymadığı saptanmıştır. Dolayısıyla Tigre Mermer Ocağı mermerleri, kaplama olarak kullanılan doğal kayaçların sahip olmaları gereken fiziksel özelliklere sahip değildirler. TS 2513'e göre ağırlıkça su emme oranı sınır değerlerine uyduğu halde, birim hacim ağırlığının standartlara uymadığı belirlendiği için Tigre Ocağı mermerleri, kayaçların doğal yapı taşı olarak kullanılabilmesi için sadece birim hacim ağırlığı bakımından uygun olmadığı anlaşılmıştır. TS 10449'a göre ağırlıkça su emme oranı standart sınır değerlerinin dışında, doluluk oranının ise minimum sınır değerinin üzerinde olduğundan Tigre Ocağı mermerlerinin doğal yapı taşı olarak kullanılabilmesi için sahip olmaları gereken fiziksel özelliklerden sadece ağırlıkça su emme oranı bakımından uygun olmadığı görülmüştür. ASTM (C97, C170, C99, C241) standartlarına göre ağırlıkça su emme oranı maksimum sınır değerinin üzerinde, birim hacim ağırlığının maksimum sınır değerinin üzerinde olduğu görülmektedir. Bu verilere göre Tigre Ocağı mermerlerinin doğal yapı taşı olarak kullanılabilmesi için sahip olmaları gereken fiziksel özelliklere sahip olmadığı söylenebilir. Toprak Ocağı mermerlerinin, don sonrası ağırlık kaybı % 0.91, birim hacim ağırlığı 24.40 kN/m3 veya 2.47 gr/cm3, ağırlıkça su emme oranı % 1.80 ve porozitesinin % 4.44 olarak bulunmuştur. Buna göre Toprak Ocağı'ndan elde edilen malzemenin; TS 1910'a göre gerek ağırlıkça su emme oranı, gerek birim hacim ağırlığı, gerekse porozitesi bakımından kaplama olarak kullanılan doğal kayaçların sahip olmaları gereken fiziksel özelliklere sahip olmadığı görülmüştür. TS 2513'e göre ağırlıkça su emme oranı ve don sonrası ağırlık kaybı bakımından uygun olduğu halde, birim hacim ağırlığı bakımından standart sınır değerine uymadığı belirlenmiştir. TS 10449'a göre ağırlıkça su emme oranı fazla yüksek çıkarken, doluluk oranı ve don sonrası ağırlık kaybı bakımından aranan vasıflara uyduğu belirlenmiştir. ASTM (C97, C170, C99, C421)'ye göre gerek ağırlıkça su emme oranı, gerekse birim hacim ağırlığı bakımından olması gereken sınır değerine uymadığı belirlenmiştir. 88 36 Beden Ocağı mermerlerinin, don sonrası ağırlık kaybı % 1.01, birim hacim ağırlığı 24.08 kN/m3 veya 2.46 gr/cm3, ağırlıkça su emme oranı % 1.68 ve porozitesinin % 4.13 olarak bulunmuştur. Bu veriler ışığında Beden Ocağı mermerlerinin TS 1910'a göre ağırlıkça su emme oranı, birim hacim ağırlığı ve porozitesi bakımından standartlara uygun olmadığı belirlenmiştir. Dolayısıyla Beden Ocağı mermerlerinin, kaplama olarak kullanılan doğal kayaçların sahip olmaları gereken fiziksel özelliklere sahip olmadığı söylenebilir. TS 2513'e göre ağırlıkça su emme oranı ve don sonrası ağırlık kaybı sınır değerlerine uyduğu, ancak minimum birim hacim ağırlığı sınır değerinden daha küçük çıktığı görülmektedir. TS 10449'a göre maksimum ağırlıkça su emme oranı sınır değerinden küçük çıkmasına rağmen doluluk oranı ve don ağırlık kaybı bakımından doğal yapı taşı olarak kullanılması için iyi vasıfta olduğu anlaşılmaktadır. ASTM (C97, C170, C99, C421)'ye göre ise ağırlıkça su emme oranı maksimum değerinden büyük çıkmakta, birim hacim ağırlığı minimum değerinden küçük çıktığı belirlenmiştir. Diğer taraftan, kayaç içindeki minerallerin sertliği ve bunların yüzde oranları göz önüne alınarak kayacın yaklaşık sertliği hakkında fikir edinilebilmektedir. Mohs sertlik cetvelinde verilen mineral sertlik değerleri, sertlik için birer ipucu niteliğinde olup sayı aralıklarındaki sertlik farkları birbirine eşit değildir (Kun, 2000). Sertlik, ocak ve fabrika işletmelerinde önemli bir parametre olarak ortaya çıkmaktadır. Ocakta kaya sertliklerine göre kesim makineleri seçilmektedir. Fabrikalarda ise disk ve aşındırıcılar kaya sertliklerine göre belirlenmektedir. Cila hattındaki aşındırıcı taşıyan polisaj kafalarına uygun silimler konulur. Yaya trafiğinin çok yoğun olduğu alanlara sert ve aşınmaya dayanıklı mermer türleri renkleri baz alınarak döşenir (Önenç, 2003). Schmidt sertlik endeksi değerlerine göre inceleme alanındaki üç ocaktan her birine ait mermerlerden derlenen numuneler üzerinde 20'şer tane ölçüm yapılmıştır. Ölçülen değerlerden en küçük 10 tanesi atıldıktan sonra en büyük 10 tanenin ortalaması alınmış ve Schmidt sertlik endeksi 48.5 olarak bulunmuştur. *Bu Çalışma okuyucuların faydalanması için Derleme olup, ağrılıklı olarak Yıldırım, M.A. (2006): “Diyarbakır İli Hani İlçesi Mermerlerinin Jeolojisi Ve Teknolojik Özellikleri”, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Jeoloji Mühendisliği Bölümü Yüksek Lisans Tezi'nden faydalanılmıştır. 89 KAYNAKLAR ASTM, (1993): “Standart Terminology Relating to Dimension Stone(Exterior)”, C503-89 ASTM, (1993): “Standart Terminology Relating to Dimension Stone”, C11992a Bağırsakçı, S., Ekber, A., Polat, C., Kum, M. (1995): “Diyarbakır-ErganiÇınar alanının jeolojisi”; Maden Tetkik ve Arama, Jeoloji Etütleri Dairesi Raporu, 82 s. Duran, O. (1988): “Güneydoğu Anadolu'da Midyat ve Silvan gruplarının stratigrafisi, sedimantolojisi ve petrol potansiyeli”; Türkiye Petrol Jeol., Dern., Bült., 1-2, 99-126. Erdoğan, B. (1977): “Geology, Geochemistry and Genesis of the Sulfite Deposits of the Ergani-Maden Region”, SE. Turkey, Ph.D. Thesis, Univ. New Brunswick, Canada, 288 p. Erdoğan B. (1982): “Bitlis Masifi'nin Avnik (Bingöl) Yöresinde Jeolojisi ve Yapısal Özellikleri”, E.Ü. Yerbilimleri Fakültesi, Doçentlik Tezi, 106 s. Erdoğan, B., Yavuz, B., A. (2002): “Güneydoğu Anadolu'nun Miyosen Paleocoğrafyası İle Mermer Yataklarının İlişkisi” DEÜ Mühendislik Fakültesi Fen Ve Mühendislik Dergisi Cilt: 4 Sayı: 2 sh. 53-64 Görür, N. (1998): “Türkiye'nin Triyas-Miyosen Paleocoğrafya Atlası”, İTÜMTA Ank, 55 s. Hall, R. (1976): “Ophiolite Emplacement and Evolution of the Tarsus Suture Zone”, Southeast Turkey. Geology. Soc. America. Bulltein, v. 87, p. 1078-1088. Karakuş, A. (1999): “Diyarbakır Yöresinde İşletilebilir Nitelikteki Mermerlerin Kesilebilirlik Parametrelerinin İncelenmesi”. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Maden Mühendisliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Adana. Kılıç, A., M., Karakuş, A., Keskin, M., Ö. (2003): Diyarbakır Yöresi Mermerlerinin Fiziko-mekanik Özellikleri-Özgül Enerji İlişkisi. Türkiye IV. Mermer Sempozyumu Bildiriler Kitabı, s. 159-171, 18-19 Aralık, Afyon. Önenç, D.İ. (2003): “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kayalarının Mermer Olabilme Potansiyelleri”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Ekonomik Maden Potansiyeli Sempozyumu, 22-23 Mayıs 2003, Diyarbakır, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yayınları : 80, s.28-40. Perinçek, D. (1979): The geology of Hazro-Elazığ-Malatya area; Guide book, TJK yayını, s. 33 Sürekli Eğitim Merkezi, s. 33-50 90 Perinçek, D. (1980): “Arabistan kıtası kuzeyindeki tektonik evrimin kıta üzerinde çökelen istifteki etkileri”; Türkiye 5. Petrol Kongresi, Ankara, Bildiriler, 7793. Perinçek, D., Özkaya, İ. (1981): “Arabistan Levhası Kuzey Kenarı Tektonik Evrimi”, Yerbilimleri Bülteni Haccettepe Üniversitesi, c. 8, p. 91–101. Perincek D., Kozlu H. (1984): “Stratigraphy and Structure Relations of the Units in the Afşin–Elbistan–Doğanşehir Region (Eastern Taury)”, Geology of the Taurus Belt. International Semposium Proceedings, Ankara Turkey, Maden Teknik ve Arama Enstitüsü Bülteni, p 181-198. Perinçek, D. (1990): “Hakkari ili ve dolayının stratigrafisi; Güneydoğu Anadolu-Türkiye”; TPJD 2/1, 21-68. Righi, M. R. and Cortesini, A. (1964): “Gravity tectonics in foothills structure belt of Southeast Turkey”; American Assoc. Petrol Geologists Bull., 48, 22-24 bülteni, cilt: 2-1. Schmidt, G. (1965): “Proposed rock unit nomenclature.Petroleum District V, Southeast – Turkey”.Turkish Association of Petroleum Geologists, Ankara. Şaroğlu, F. ve Emre, Ö. (1987): “Karacadağ volkanitlerinin genel özellikleri ve GD. Anadolu otoktonundaki yeri”; Türkiye 7. Petrol Kongresi, s.384-391 Şengör, A. (1980): “Türkiye'nin Neotektoniğinin Esasları”: TJK Yayını, 40 s Tardu, T., Akçay, Y. (1990): “Güneydoğu Anadolu'da seçilmiş bazı stratigrafi birim ve birliklerin sismik-stratigrafik analizi”; Türkiye 8. Petrol Kongresi, Ankara. Bildiriler, 36-49 Tonçer, M. (2005): “Diyarbakır Hani Yöresindeki Mermer Ocaklarının Blok Alma Olanakları, Fiziksel, Kimyasal Ve Mekanik Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi”, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi Maden Mühendisliği Anabilim Dalı Adana, 2005 T.S.E., TS 2513 / Şubat 1977. Doğal Yapı Taşları, Ankara. T.S.E., TS 699 /1987, Tabii Yapı Taşları Muayene ve Deney Metotları, Ankara. T.S.E., TS 1910 /1987, Tabii Yapı Taşları Muayene ve Deney Metotları, Ankara. Tuna D. (1973): “V1 Bölge Litostratigragisi Adlamasının Açıklayıcı Raporu”, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Raporu, No 813, 131 s. Yılmaz, Y. (1983): “Türkiye'de Tetis'in Evrimi: Levha Tektoniği Açısından Bir Yaklaşım:” TJK Yerbilimleri Özel Dizisi. 1.75 s Yavuz, B.A. (2003): “Doğal Yapı Taşları Standartları. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kayalarının Mermer Olabilme Potansiyelleri”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Ekonomik Maden Potansiyeli Sempozyomu, 22-23 Mayıs 2003, Diyarbakır, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yayınları : 80, s. 68-76. 91 Yavuz, B.A. (2003): “Mermer Ocaklarında Blok Mermer Üretimini Etkileyen Jeolojik Parametreler”, Mermer Meslekiçi Eğitim Semineri, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yayınları : 74, s.52-64., 13-19 Ocak 2003. Yıldırım, M.A. (2006): “Diyarbakır İli Hani İlçesi Mermerlerinin Jeolojisi Ve Teknolojik Özellikleri”, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Jeoloji Mühendisliği Bölümü Yüksek Lisans Tezi 2006 Yılmaz, E., Duran., O. (1997): “Güneydoğu Anadolu Bölgesi Otokton Ve Allokton Birimler Stratigrafi Adlama Sözlüğü (Lexıcon)” TPAO Araştırma Merkezi Grubu Başkanlığı Eğitim Yayınları No. 31, 460 s. Şubat, 1997 Ankara Yılmaz, Y. (1993): “New evidence and model on the evolution of the southest Anatolian region”, Geol. Soc. America Bulltein, v. 105, p. 251–271. 92 HANİ'DE DOĞAL GÜZELLİKLER Kenan HASPOLAT* Aynkebir Aynkebir doğal güzelliklere bir örnektir. Aynkebir Havuzu: Aynkebir su havuzu Ulu Camii ile Hatuniye Medresesi arasında bulunan büyük bir havuzdur. Bu su, Hani Dağı'nın eteklerinde kaynar ve 9 kemerli bentlerden çıkarak bir havuz oluşturur. Havuza 7 gözden su akmaktadır. 1869 Diyarbakır salnamesinde Anbar nehri ile ilgili bilgi verilmektedir.: 'Nehr-i mezkur Diyarbekir sancağında Lice kazasına tabi Hani nahiyesinde müdür makarrı olan Hani kasabası derunundaki Ayn-ı Kebir namıyla çıkan su olup oradan cereyan ile Pir Hüseyin (Ali bardak) karyesinden ve Karakoç'dan bi'l mürur Türkmen nahiyesinde Bismil karyesinden beride Köseli karyesi önünde Dicle nehrine munsab olur' denmektedir (13). Aynkebir 1900'lü yılların başı (15) Şimdiki Aynkebir *Prof. Dr. Kenan HASPOLAT 93 Aynkebir Gözeleri Havuzdan Akan Su Ayn-I Kebir Suyu Efsanesi Eski zamanlarda çobanın biri bir yaylada sürüyü otlatıyormuş. Hayvanları otlattığı yerde de hiç su yokmuş. Her gün sürüde bulunan bir keçi beli bir süre kaybolup daha sonra geldiğinde keçinin sakalları ıslak oluyormuş. Çoban da bulunduğu yerde su kaynağı olmadığı için keçinin nereye gittiğini merak etmiş. Çoban keçiyi takip etmiş Keçi beli bir süre gittikten sonra bir mağaraya girmiş, oradan da aşağıya doğru inmiş suyu içip dışarı çıkmış. Çoban, keçinin su içtiği yere gidince su 94 kaynağını görür. Suyun nereye doğru aktığını bulmak için kavalını suya bırakmıştır. Kaval Hani"de çıkar.Kral, kavalı alıp suyun kenarında bir ağaca asar. Çoban bir gün Hani"ye gelmiş ve kavalını görmüştür. Çoban, kavalını almak için suyun kenarına gider.Kavalını alırken orada nöbet tutan askerler çobanı yakalayıp Kral"a götürürler. Çoban, krala kavalın kendisine ait olduğunu söyler. Kral,suyun kaynağını öğrenmek için iki askerle beraber çobanı gönderir. Askerler, suyun bulunduğu yerde çobanı öldürürler. Kral" da iki askeri öldürür. Bu bir sır olarak kalır.Bunları kimse duymasın diye yapmıştır. Hata o,kaynağın iki kola ayrıldığını söylenmektedir.Bir kolu Hani"ye diğer kolu da Seren köyüne gider.(kaynak.mola gani) (14). Ankabir Çeşmesi Efsanesi Bir çoban, dağda koyunlarını otlatırken, büyük bir taş görmüş. Taşı kaldırmış,altında bir su kaynağı çıkmış. Çoban, eğilip bu sudan içmek istemiş. Kavalını suya düşürmüş. Üç gün kavalını çıkarmak için uğraşmış. Üçüncü günün sonunda, kaval suyun yüzünde görülmüş,su da bir çağlayan olup, Hani"ye doğru akmaya başlamış.Şaşıran Hanili"ler,nereden geldiğini bilmedikleri bu suyu bir mucize olarak kabul etmişler. Çoban, "Ben bu suyun kaynağını biliyorum" demiş. Mucizeye saygısızlık ettiği sonucuna vararak, çobanı hemen öldürmüşler (Hani Osman Akdemir) (14). Seren Köyü Aynkebiri Aynkebir suyunun devamıdır. Piknik alanıdır. 95 Aynkeris Aynkeris Şifalı Suyu: İlçe merkezinden 2 km. mesafededir, sarılık hastalığına iyi geldiği sanılmaktadır. Pek çok kişi ziyarete gelip yıkanmaktadır. Yıllık ziyaretçi sayısı 10.000 kişi dolayındadır.İki çeşme ve 2 havuz vardır. 96 Diyarbakır'daki Şifalı Suya 10 Bin Ziyaretçi Diyarbakır'da Hani ilçesinde bulunan "Ankaris" suyunun sarılık, karaciğer hastalıklarına iyi geldiği ve böbrek taşlarının düşürülmesinde etkili olduğu gerekçesiyle her yıl 10 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Hani İlçesi'nden yaklaşık 2 km uzakta bulunan “Ankaris” şifalı suyu, ziyaretçilerin akımına uğruyor. Kaynağının nerden geldiği bilinmeyen suyun, sarılık, karaciğer hastalıklarına iyi geldiği ve böbrek taşlarının düşürülmesinde etkili olduğu biliniyor. Yapı yerinin küçük olması ve üzerinde bir tesisin olmamasından dolayı yaz aylarında uzun kuyruklar oluşurken, yöreye akın eden yerli ve yabancı turistler, şifalı olduğu inanılan suda yıkanıp içiyorlar. Her yıl yaklaşık 10 bin ziyaretçi ilçeye giderek içmeleri ziyaret ettiği öğrenilirken, şifalı su üzerinde kurulacak tesislerin ziyaretçi sayısında artış yaşatacağı ifade ediliyor (11). Ankaris Çeşmesi Efsanesi Ha n i " d e bir adam,saralık hastalığına yakalanmış. Uzunca bir süre iyileşememiş. Çok sıcak bir gün, Ankaris Çeşmesinin önünde geçerken,kana kana su içmiş. Serinlemek amacıyla da soyunup yıkanmış. <Kısa bir süre sonrada hastalığının yileştiğini görülmüş. O günden beri, saralık hastalığına yakalananlar, Cuma günleri güneşin doğuş ve batış saatlerinde iyileşmek amacıyla bu çeşmede yıkanırlar. (Hani Vehbi Yavuz) (14). Koki Çayı Mesiresi: İlçe merkezinden 8 km. mesafededir. Yayvan köyüne bağlı Ovalı mezrasında bulunmaktadır. Burada kaynayan suda bol miktarda alabalık bulunur. Saniyede 6 metreküp su akmaktadır.İlçenin içme suyu buradan sağlanmaktadır. 97 Dımıştat'ta Su Kaynağı Hamra Şifali Suyu Halk inancına göre Hz. İsa'nın Kral Abgar'a, havarisi Thomasla gönderdiği mendilin bu kuyuya düştüğü bu nedenle şifalı olduğuna inanılır. 98 Sergen'de Doğal Güzellikler Sergen köyünde peri masaları Hani Sergen Köyü Doğal Güzellikler 99 Çardaklı'da Doğal Güzellikler Hani Çardaklı Köyü Doğal Güzellikler 100 Hatun Köşkü Hani İlçesi Turizmden Pay İstiyor Sosyal, Ekonomik ve Kültürel alanlarda geri kalmış ilçelerden biri olan Diyarbakır'ın Hani ilçesinde tarihi yapılar kederine terk edilmiş. İlçe merkezi ve civarında bulunan tarihi mağaralar ve eserlerin restorasyondan geçirilerek turizme kazandırılması isteniyor. Hani ilçesinde tarih kokan mağaralar dıştan bakıldığında bir birinden güzel şekilleriyle halkın ilgisini çekiyor. Doğa harikası olarak bilinen mağaraların, eski dönemlerde yerleşim birimi evler olarak ta kullanıldığı biliniyor. İlçeye bağlı Yayvan ve Soylu köylerine yakın mesafede olan Kocaköy mevkiinde bulunan bu mağaralardan biri de timsaha benziyor. Bu mağara halk arasında Timsah Başlı Mağara olarak adlandırılıyor. Yayvan ve Soylu köylerine 2 Km uzaklıkta olan bu mağaraların diğer bölümleri ise Kümbet evleri andırıyor. Değerler Turizme Kazandırılsın Çok eski dönemlerde yerleşim birimleri olarak ta kullanıldığı bilinen bu mağaraların hemen yanında ise Ambar Çayı su yatakları bulunuyor. Yıllardır ilçenin içme suyunu karşılayan Koki Çayı ile birleşen bu alanlardaki çaylarda alabalıkların bulunması, vatandaşların ilgisini çekiyor. İlçe sakinleri, bu zenginliklerin turizme kazandırılarak ilçeye ekonomik girdi sağlanmasını istiyor. Yetkililere seslenen ilçe sakinleri, bu alanların turizme kazandırılmasını, tarihi eserlerin ve yatırların ilçe ekonomisine katkı sağlayacak çalışmaların bir an önce başlatılmasını istiyor (12) Timsah Mağarası Yayvan ve soylu köylerine yakındır.Timsah başını andıran görünümü vardır. Mağaranın diğer bölümlerinde kümbet ev görünümü vardır.Mağaranın yanında Anbar çayı akmaktadır. Hatun Köşkü Anbar vadisinin yukarı mecralarında,Yayvan köyünün 5 km. batısındadır. Kale, kaya mezarı, tüp geçit ve ören yeri kalıntıları vardır. Urartu medeniyetinden kaldığı düşünülmektedir. 101 Timsah Mağarası Hani Doğal Güzellikler Topçular Köyü (Foto. N. Yıldız) 102 Topçular Köyü (Foto. N. Yıldız) Gömeç Köyü Çağıl Mezrası Baver Dağı Kalesi 103 Hani'ye Genel Bakış ( Foto.N.Yıldız) HANİ İLÇESİ’NDE EKOTURİZM Kırsal yaşam Ekoturizm yönünden önemlidir. Ekoturizm çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı bir seyahattir. Turizm pazarında, doğaya dayalı turizm olarak tarif edilen ekoturizm, sürdürülebilir kalkınma aracı olarak görülmektedir. Uluslararası Ekoturizm Topluluğu TIES (The International Ecotourism Society) ekoturizmi şöyle tarif etmektedir: "Ekoturizm genellikle küçük gruplar halinde yapılır. Konaklama ve yeme içme türü hizmetler çoğunlukla yerel düzeydeki küçük ve orta ölçekli firmalar tarafından verilir." Uluslar arası Doğa Koruma Birliği'nin tanımına göre ekoturizm, doğayı ve kültürel kaynakları anlayarak korumayı destekleyen, düşük ziyaretçi etkisi olan ve yerel halka sosyo-ekonomik fayda sağlayan, bozulmamış doğal alanlara çevresel açıdan sorumlu seyahat ve ziyarettir. Uluslar arası Ekoturizm Topluluğu TIES (The International Ecotourism Society); “ekoturizm, çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı seyahattir” olarak tanımlamıştır. Ekoturizm kavramında, yeşil turizm, alternatif turizm, doğa turizm, yabanıl turizm, macera turizmi, kültürel turizm gibi terimler kullanılmaktadır. Ekoturizm, genellikle küçük gruplar halinde, ailelerin işlettiği küçük tesislerde, geleneksel mimarinin ve yerel kaynakların kullanımını hedef almaktadır. Ekoturizm amacına uygun gerçekleştirildiği takdirde, hassas ekosistemlerin korunması ve bu bölgelerin içersinde ve çevresinde yaşayan nüfusun sosyo-ekonomik gelişmesi için kaynak yaratabilen bir araçtır. Önemli ekoturizm potansiyeli olan dağlık ve ormanlık bölgelerdeki köylerde yaşayan halkın yoksulluğu göz önüne alındığında, ekoturizmin sosyal sınıflar arasındaki dengesizliği azaltabilecek bir etken olduğu anlaşılabilir (1). Ekoturizm: Sürdürülebilir Kalkınmanın Anahtarı" Dünya Turizm Örgütü (WTO) bu yıl, 27 Eylül 2002'de Kosta Rika'da düzenlenecek resmi tören ve etkinliklerle kutlanacak olan geleneksel "Dünya Turizm Günü" için "Ekoturizm: Sürdürülebilir Kalkınmanın Anahtarı" temasını seçti. Bu 104 seçim aynı zamanda B.M. Genel Kurulu'nun 2002 yılını "Uluslararası Ekoturizm Yılı" ilan eden bildirgesini desteklemek amacıyla yapıldı. Sürdürülebilir kalkınma ve ekoturizm, son yıllarda uluslararası çevrelerin gündeminde baş sıralardan eksik olmuyor. Son 50 yılda dünyada pek çok alanda kaydedilen baş döndürücü ilerlemelere, son derece başarılı gelişmelere karşın; kaynakların plansız ve tahripkâr biçimde kullanımı eko sistemin birçok yerde, kendi kendini yenileme özelliğini yitirmesi çevrede ve yaşamın çeşitli alanlarında güçlenen olumsuz etkiler ve giderek artan dengesizlikler, ciddi kaygılara neden oldu. Bütün bu gelişmeler "sürdürülebilir kalkınma" kavramını, uluslararası topluluğun gündeminde baş sıralara getirdi. Ekoturizm ise, temelinde sürdürülebilir kalkınma kavramı ve ilkeleri bulunan en önemli turizm türlerinden birisidir. Öte yandan ekoturizm, Dünya Turizm Örgütü'nün "Tourism 2002 Visions" isimli araştırmasında da belirtildiği üzere en hızlı gelişme gösterecek turizm türleri arasında yer alıyor. Ekoturizm, kültür turizmi ile birlikte ülkemizde en büyük gelişim potansiyeline sahip turizm türleridir. Ekoturizmde kısa ve ön vadeli başarının ön koşulu, gelişimin sürdürülebilir turizm kavram ve ilkeleri ile tutarlı olmasıdır. Böyle bir gelişim, kuşkusuz sürdürülebilir kalkınma açısından da önemli katkılar sağlayacaktır. Ekoturizm ilkeleri Zirve aynı zamanda Ekoturizmin, turizm sektörünün genel anlamda sürdürülebilirliğine, yerel halkların ekonomik ve sosyal seviyesinin yükseltilmesi, doğal kaynakların ve yerel halkların kültürel bütünlüklerinin korunması ve tüm seyahatçilerin doğal ve kültürel mirasın korunmasına yönelik bilincinin artırılmasının gerekliliğine dikkat çekti. Yapılan toplantılar, kültürel zenginliğin ve bio çeşitliliğin olduğu bölgelerin korunması ve yönetimine ilişkin finansman kaynaklarının, dünya çapında açıkça görülen yetersizliğini bir kez daha vurguladı. Dünya Ekoturizm Zirvesi'nde ele alınan diğer başlıklar ise, "Ekoturizmin uygun biçimde planlanıp programlanmadığı, doğru biçimde yönetilmediği ve geliştirilmediği zaman doğanın zarar görmesi, yaban hayatının ve bio çeşitliliğin tehdit altına girmesi, deniz ve kıyı kirlenmesi, su kalitesinin düşmesi, bölge topluluklarının ve yerel halkların göçü ve kültürel geleneklerin erozyonuna yol açması" oldu (2). Köy Turizminde Damda Yıldız Seyri Kentlileri köyle buluşturmayı hedefleyen 'köy turizmi', kuzuyu koyuna katma, damda yıldız seyretme ve köy evinde konaklama sunuyor... Bir söğüt gölgesi olsa da otursam, otursam da ayaklarımı serin sulara salsam, gözelerden su içip, yün döşeklerde uykuya dalsam, dalsam da sabaha katmer kokusuyla uyansam, uyansam da… Tatilde gidecek bir köyü yok besbelli bu hayalcinin. Belki vaktiyle vardı da, tarlayı tapanı satıp savan bir babanın kurbanı oldu. İhtimal ki, deniz kıyısından, kumdan ve güneşten sıkılmış olsun, dağ evlerinde aradığını bulamamış, hamaklarda salınan yazlıkçılarla anlaşamamış… Şimdi bir köy nereden bulmalı Allah'ım (3). 105 . Köy Evi Damı ve Loğ Ekolojik Çiftliklere Ağırlık Verilmeli Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Bulut, turizmde yeni boyutun "Organik Tarım Turizmi" olduğunu savundu. "Tarım, Turizm ve Takası" anlamına gelen "Ta - Tu - Ta"nın 106 Türkiye'de fazla bilinmediğini belirten Bulut, özellikle yabancı turistler tarafından tercih edilen bu sektörün, turizme büyük katkı sağlayacağını söyledi. Bulut, “Gelişmeye başlayan organik tarım turizmi, hem bir kültürel etkileşim hem de önemli bir kalkınma unsurudur. Ta- Tu-Ta sayesinde turizm gelirimiz ikiye katlanır” dedi. Türkiye'nin bu iş için adeta biçilmiş kaftan olduğunu belirten Bulut, ekolojik çiftliklerin özellikle Ege ve Akdeniz'de yoğunlaştığını kaydetti. Bulut İç, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi'nde henüz bu anlamda turizm yerleri bulunmamasını ise büyük bir eksiklik olarak değerlendirdi. Ta-Tu-Ta, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından "TarımTurizm-Takas" başlığı altında yürütülen ekolojik çiftlik ziyaretleri programının kısa adı. Program, Türkiye'de kimyasal katkı maddeleri kullanılmadan organik tarım yöntemleri ile sağlıklı üretim yapılan çiftliklerin tanıtımını ve yaygınlaştırılmasını amaçlıyor (4). Dünyada artık keşfetmek amaçlı olarak yapılan eko turizm, son yıllarda ülkemizde de sık sık gündeme gelmekte, fakat sadece yayla turizmi olarak düşünülmektedir. Oysa bir bütün olarak ele alınması gereken eko turizm, sosyal ve kültürel faaliyetleri de içine alan, geniş alanlarda bir çok aktiviteyi kapsayan bir etkinliktir. Turizm Bakanlığı ekoturizmi; yayla turizmi, ornitoloji (kuş gözleme) turizmi, foto safari, akarsu sporları (kano-rafting) çiftlik turizmi, botanik (bitki inceleme) turizmi, bisiklet turları, atlı doğa yürüyüşü, kamp-karavan turizmi, mağara turizmi, dağ turizmi ve doğa yürüyüşü, botanik (bitki inceleme) gibi başlıklar altında değerlendirmektedir. Ülkemiz çeşitli uygarlıklardan kalan zengin tarihi ve kültürel mirasın yanı sıra iklimsel çeşitliliği nedeniyle olağan üstü bir bio çeşitliliğe sahiptir ve tek başına bütün bir Avrupa kıtası ile karşılaştırılabilir. Örneğin, tüm Avrupa'da 500 kuş türü bulunmasına karşılık, Türkiye'de 420 civarında kuş türü tespit edilmiştir. Ayrıca Avrupa'da tespit edilen yaklaşık 12.000 bitki türünden yaklaşık 9.000'i ülkemizdedir. Türkiye, gerek dağları, ormanları, yaylaları, kıyıları, gölleri, akarsuları gibi doğal varlıkları; gerek flora ve faunası ve gerekse mağaraları ve kanyonları gibi ilginç jeolojik oluşumları açısından diğer ülkelerle kıyaslanamayacak düzeyde bir zenginliğe sahiptir ve bu zenginlikler ülkemizi gündemde olan eko turizm için oldukça ilgi çekici bir ülke konumuna getirmektedir. Bilindiği üzere, her türlü doğal zenginliğin kullanımındaki temel ilke, koruma kullanma dengesinin sağlanmasıdır. Bu dengenin sağlanması, turizm sektörü için de büyük önem taşımaktadır. Turizm sektörü, doğal varlıkların sergilendiği güzellikler, dinlenme, sağlık, spor, bilim ve eğlence faaliyetlerine uygun ortamlardır. Günümüzde turist profili giderek değişmekte, turizm geleneksel destinasyonlardan uzaklaşmaktadır. Eko turistlerin 35-54 yaş grubunda, yüksek eğitimli, ortanın üzerinde geliri olan ve doğa, kültür ve gastronomi ye ilgi duyan kişiler oldukları dünyada yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır (5). 107 HANİ'DE ORMAN Hani'de Tarihin derinliklerindenberi orman varlığı söz konusudur. 1936 yılı yıllığı Konyar 'Hani için 1936'larda civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını temin etmektedir. Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır. Nahiyenin ihracatı kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır ifadesini kullanır (9). 1995 yılı yıllığı Hani'de dağlık kısımlarda meşelikler odun ihtiyacını karşılar. Bir de önemli ölçüde söğüt ağaçları vardır, ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır (10). Hani İlçesi Ormanları 108 Hani İlçesi Ormanları Hani'de Doğa 109 110 111 BUĞDAY VE EKMEK Buğdayın Elenmesi Ögütme Taşı Hani İlçesi Bir Köyünde Tandır. 112 Tandır Ekmeği Sac Ekmeği Hani Patlıcanı Hani Bademi Hani'de Kabak Tarlası Hani İlçesinde Büyük Baş Hayvancılık 113 . Hani Bölgesi Büyük Baş Hayvancılık Kovanlar Süt Kuzuları 114 Küçükbaş Hayvanlar 115 Küçükbaş Hayvanlar (Keçiler) Hanide Köylerde Kışa Hazırlık İçin Tezek Yapılmaktadır 116 . Atlar Eşek Hani'de Bir Köy Manzarası 117 . Ördekler 118 . Tavuklar Bir Horoz Zirai Araçlar 119 Tezek Köy Manzarası 120 ( Fotograf: Muhammed Çelik) HANİ'DE BULGUR KÜLTÜRÜ Bulgur Pilavı Deng (7) Deng: Bulgur ve dövme aygıtıdır. Aygıt, bir taş silendir olan dibek, mıcır denen bir ağaç bağlantılı ve bir eksenden kuruludur. Ağacın öbür ucuna bir at koşulur. At mıceri çekerek döner. Taş silendir de platform üzerinde dönmüş ve bunun altındaki çanak şeklinde olan platforma yayılan bulgur dövülmüş olur. Köy Peyniri Kavurma Çeşitleri 121 . Doğal Yoğurt Organik Sebzeler Köy Tavuğu Hani'nin bir köyünde bağ 122 Hanide Bağ Bozumu Diyarbakır'ın Hani ilçesinde her yıl geleneksel olarak yapılan ve ilçede yaygın olan üzüm bağlarının hasat ve bağ bozumu yapılmaktadır. Kışa hazırlanan köylüler bağlardan topladıkları üzümleri pekmez, sucuk ve pestil yapıyor. Köylüler kışın vazgeçilmez besin kaynağı olan pestil, sucuk ve pekmezi hazırlamak için kendilerine ait üzüm bağlarında çalışıyor. Bağ sahipleri her yıl eylül ve ekim ayı sonlarında üzüm salkımlarını bağ bıçağı ve bağ makaslarıyla kestikten sonra sepet ve tenekelere dolduruyor. İşlenen üzümler daha sonra pekmez ve pestil yapılacağı alana getirilerek torbalarda eziliyor. Üzümün suyu ateşte kazanlarda kaynatılarak şire haline getiriliyor. Bir defa kaynatıldıktan sonra ayrı kazanlara konulup tekrar kaynatılan şire daha sonra pekmez halini alıyor. Şirenin bir kısmına ise bazı mayalar katılarak pestil ve sucuk haline getiriliyor. Bezlere serilen şire güneşte kurutularak pestil elde edilirken, ipe dizilen ceviz içleri şire kazanlarına batırılmak suretiyle cevizlerin üzeri kaplanarak sucuk elde ediliyor (8). Cevizli Sucuk 123 Cevizli Sucuk Badem Ağaçları Pestil 124 . Kuş Yuvaları ve Leylekler 125 KÖY YAŞAMINDAN ESİNTİLER Bir Köy Sofrası 126 . Köyden Bir Görünüm Tandır Tandır İçinden Görünüm Hani Köy Arazisinden Görüntü 127 . Bulgur Öğütme Taşı (foto. N. Yıldız) Bakır Sini 128 Ahşap Sini Altlığı . Av Tüfekleri Heybeler Deriden Av Çantası 129 KAYNAKLAR 1. Http://Tr.Wikipedia.Org/Wiki/Ekoturizm 2. Quebec City, Kanada, 22 Mayıs 2002 Tursab 3. Ülkü Özel Akagündüz. Köy Turizminde Damda Yıldız Seyri - Sayı: 603 26.06.2006 4.07.09.2006 / 5. Yard. Doç. Dr. Esin Özkan Yürik. Turizmin Geleceği: Ekoturizm. Http://Www.Gizemlikapi.Com/Turizm/19750-Ekoturizm-Ekolojik-Turizm-NedirEkoturizm-Hakkinda.Html 6. http://www.gizemlikapi.com/turizm/19750-ekoturizm-ekolojik-turizmnedir-ekoturizm-hakkinda.html 7. Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy Kaymakamlığı. 2008 8. 03 Ekim 2012.www.diyarinsesi.org 9. H. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı.1936. s. 363 10. 2000'e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği. 1995. s. 388 11. Nihat Akyıldırım – İLKHA. 23 Ekim 2010 12. 30 Ocak 2012. Diyarbakır Olay gazetesi. İlhami ÜNAL. Hani ilçesi turizmden pay istiyor 13. Ömer Tellioğlu (ed). Diyarbakır Salnameleri. Diyarbkır Büyükşehir Belediye yay. Acar mat. İst. 1999. 3/97 14. Muhlise Helimoğlu Yavuz. Diyarbakır Efsanelesi. Cumhuriyet kitapları.. 2007. s.208 15. Raymond H. Kevorkıan, Paul B. Paboudjıan. 1915 Öncesi Osmanlı İmparatorluğunda Ermeniler. Aras yay. İt. 2012. s. 413 130 HANİ İLÇESİNDE TARİHİ GÜZELLİKLER Kenan Haspolat* Hani İlçesi-1967 Hani İlçesi-1970 (18) Hani –1973 (1973 Diyarbakır il Yıllığı) *Prof. Dr. Kenan Haspolat 131 Tarihi zenginlikler içinde Hani camileri, medreseleri türbelerini ve köprülerini ele alacağız. 1869 yılında Hani'de 1 medrese, 2 camii şerif, 2 makam-ı mübarek, ayrıca Hani'de 1 boyahane,1 debbağhane, 2 mektep, 8 değirmen de bulunmaktaydı (1). 1937 yılına ait bir kitapta Yeşil bahçeleri olan Hani, görülmeğe değer denmektedir (Usman Eti. Diyarbekir. Diyarbekir matb.1937. s. 49) 1869 yılı Diyarbakır salnamesinde 106 bahçe, 682 bağ, 23 kavaklık,6 yoncalık, 1 dutluğun olduğu ifade edilir (1). Hani, Artuklulardan kalma Hatuniye Medresesi, Yasin Minaresi ve Cafer-i Tayyar Yatırı ile tarihi bir zenginliğe sahiptir. Ulu Camii:Kesin olarak tarihi bilinmemekle beraber bir Selçuklu eseri olup,15. yy. da yapıldığı sanılmaktadır.. Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Mimari üslubundan XIII.-XIV. yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Üzerindeki yazıtlarından 1657 ve 1682 yıllarında onarıldığı anlaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı cami iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bu yüzden eğimli bir alanda bulunan güney tarafına dükkanlar eklenmiştir. Caminin girişi batı cephesindedir. İbadet mekanı üç neflidir. Caminin önünde mermer sütunlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanarak bir avlu meydana getirmiştir. Avlunun çevresindeki revaklar içten tonoz, üstten de çatı ile örtülmüştür. Caminin yanında Diyarbakır yöresine özgü bir minare yerleştirilmiştir. kesme taştan olan minare, dikdörtgen planlı olup, üzerinde herhangi bir bezemeye yer verilmemiştir. Dikdörtgen minarenin bitiminde bir balkon ve bunun üzerinde de şerefe ve yuvarlak petek kısmı yerleştirilmiştir. Konik bir külahla da üzeri örtülmüştür (22). İLÇE MERKEZİNDE BULUNAN CAMİLER HANİ ULU CAMİ 132 . Hani Ulu Cami Kemer Süsleri 133 Cami Ayn-ı Kebir su kaynağının kenarındadır. Bu su Hani dağının eteklerinden kaynar ve dokuz kemerli bentlerden gelerek büyük havuzu oluşturur. Havuza akan su yedi gözelidir. Caminin batı cephesine yerleştirilmiş taçkapıdan, günümüzde avlu olarak kullanılan bir mekâna girilir. Ortada, iki dikdörtgen paye, yanlarda, duvarlara kemer gözü, avluyu ikiye böler. Kuzeydeki bölmenin üstü açıktır. Güneydekinin üstü düz beton bir çatı ile örtülü olup, silindirik sütunlar üzerine oturan üç kemer gözü ile cepheye açılır Kırık kemerlerin güneye bakan yüzleri, bir dizi silme ile belirgin bir hale sokulmuştur. Avlunun kuzeybatı köşesinde, ilki batı, ikincisi kuzey duvarına yerleştirilmiş kapılar mevcuttur. Bu kapılar, cami hariminin iki ayrı bölümüne açılmaktadır. Batı kapı, üç dilimli bir kemer içine açılmaktadır. Kapıda üç adet yıldız şekilli gülbezek ve bir onarım kitabesi vardır. Cami harimi iki bölümden oluşuyor. Bu iki bölüm birbirine bağlantılıdır ve toprak damla örtülüdür. Batıdaki bölüm kıble duvarına paralel üç neften meydana gelmiştir. Bu nefler, ikişer dikdörtgen paye ve yan duvarlara oturtulmuş üç kemer gözü ile birbirinden ayrılmaktadır. Kemerlerin üst kısmında bir dizi dikdörtgen pencere göze çarpar. Bu pencerelerin sonradan yapılan onarımlardan birinde inşa edildiği sanılmaktadır. Çatı yenilenirken duvarların da yükseltilmesi ve kemerler üzerine dolgu duvar yerine, arası boş destekler inşası uygun görülmüştür. Kıble duvarına açılan dört pencere, içten sade, dıştan ise biri kırık, diğeri basık içice iki kemerle örtülü bulunmaktadır. Mihrabı altıgen porfillidir. Hiçbir özelliği bulunmayan bir mihraptır. Minaresi, kare prizma şekilli olup girişi çatıdadır. Doğu harimi iki neften oluşmaktadır. Bu nefler kıble duvarına paraleldir. Nefleri, silindirik gövdeli basık iki sütun ile yan duvarlar üzerine oturtulmuş olan üç kemer gözü birbirinden ayırır. Kuzeydeki nefin içine ahşap bir maksure inşa edilmiştir. Caminin bu kısmı da geniş çapta tadilata uğramış görünüyor. Kuzey duvarının dışında mevcut kemerler, harimin bu istikamette devam ettiğini belirlemektedir. Kıble duvarındaki beş pencere ile bu kapı yuvarlak kemerlerle örtülüdür. Bu duvarın üst kısmında bulunan basık kemerli iki pencere ise, petek biçimi birer alçı şebeke ile kapatılmış bulunmaktadır. Kıble duvarında da içleri örülmüş üç kemer dikkati çekmektedir. Cami muhtelif dönemlerde köklü onarımlara, değişikliklere maruz kalmış olduğundan, ilk şekli hakkında kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. Caminin Artuklulardan kalma olduğu kabul edilmekle beraber, bunu kesinleştiren bir belge yada kitabe yoktur. Caminin h. 1067 (m. 1656 — 57) ve 1093 (m. 1682) tarihlerinde onarım gördüğü mevcut kitabelerden anlaşılmaktadır (2). 134 Hani Ulu Cami : Camiye doğu yönünde bulunan derin tutulmamış bir eyvanın içine alınmış bir kapıdan girilmektedir.Kapının hemen üstünde yer alan Arapça kitabede 1091h yılında onarıldığı belirtilmektedir. Caminin üstü yakın bir dönemde kiremit çatıyla örtülmüştür. L plan şemasında inşa edilmiş cami “fevkani” tipli camiler gurubuna girer. Camii’nin güneye bakan cephesinde yola bakan dükkanlar bulunmaktadır. Caminin hemen güneyinde yer alan iç avlunun güney kısmı üç bölümlü bir revak düzenlemesine sahiptir. Revak düzenlemesinin güney bölümü ahşap kirişli düz dam örtülüdür. Yapının genelinde düzgün kesme kalker taşı kullanılmış olup , avlunun döşemesinde bazalt taş kullanılmıştır. Ana harim kısmına geçişi sağlayan üç dilimli kemer formuna sahip kapının alın kısmında sekizgen forumlu üç adet gül bezek kabartmaya yer verilmiştir. Orta kısmında ise bir onarım kitabesi mevcuttur. Üç dilimli kemerin orta kısmında bulunan kandil askılığı günümüzde de mevcuttur. Ana harim kısmına doğu ve güneydoğuda yer alan iki adet basık kemerli kapıdan girilmektedir. Caminin ana ibadet kısmı “L” plan şemasına sahip olup üst örtüsü düz damdır ve içten ahşap kirişleme sistemine sahiptir. Caminin harim kısmının birinci bölümü mihraba paralel olup payelerle bölümlenmiştir. Caminin ikinci bölümü kuzeydoğuda yer almakta olup kıble duvarına paralel üç bölümden oluşmaktadır. Taşıyıcı sütunlarla üç bölüme ayrılmıştır. Caminin kuzeybatı kısmı ile güneybatı kısmı arasında beş basamaklık bir kot farkı bulunmaktadır. Caminin bu bölümünde ana ibadet alanını birbirinden ayıran revakların üst kısımlarında sık aralıklarla pencere şeklinde boşluklara yer verilmiştir. Bu düzenleme taşıyıcı payelerin yükünü hafifletmek amacıyla yapılmıştır. Caminin dış duvarlarında korniş bölümünde cepheyi çepeçevre kuşatan mimarlıkta “baba” ismi verilen taş çıkmalarla dış cephe hareketlendirilmiştir. Yapı genel olarak günümüzde mevcut yapısını korumakla beraber bazı kısımları yapılan onarımlarla değiştirilmiştir. Kapı ve pencere kanatları orijinal olmayıp yakın tarihte modern ahşap doğramayla değiştirilmiştir. Günümüzde harim kısmının kuzey bölümünde betonarme teknikle kadınlar mahfili oluşturulmuştur. 135 Caminin doğu dış duvarında kaba yonu taş malzeme kullanılmıştır. Doğu duvarında geometrik bezemeli devşirme malzemeler yer yer kullanılmıştır. Minare; kare gövdeye sahip olan minarenin petek bölümü silindirik külah kısmı ise konik biçimlidir. Minarenin kuzey ve batı cephesinde iki adet bezemeli devşirme malzeme kullanılmıştır. Ulu Cami Minaresi 136 . Ulu Cami İçinden Görüntüler Cami İçinin Ön Kısmı 137 Ulu Cami Ana Giriş Harim Giriş Kapısı 138 Ulu Cami Revak Ulu Cami Eyvan Revakı 139 Hani Ulu Cami (1970) Adil Tekin Yapım Kitabesi 140 Ulucamide Kullanılan Devşirme Malzeme Ulu Cami Korniş Süslemesi 141 Cafer-i Tayyar Cami : Camii ve türbe kısımlarından oluşan yapı gurubu Hani’nin Zirve mahallesinde bulunmaktadır. Yapıya ait herhangi bir kitabe yer almamaktadır. Ana ibadet mekanına geçişi sağlayan eyvan şeklinde bir son cemaat yeri yer almaktadır. Eyvan bölümünden ibadet mekanına girişi sağlayan basık kemerli kapı , bir eyvan içerisine alınmış olup kapıda herhangi bir kitabeye yer verilmemiştir. Harim kısmı mihraba paralel iki bölümden oluşmaktadır. Bu bölümü ikiye ayıran kemerli kısım; ikisi duvarda biri bağımsız toplam üç adet paye üzerine oturmaktadır. Yapının üst örtüsü ahşap hatıllı düz damdır. Malzeme olarak düzgün kesme kalker taşı kullanılmıştır. Mihrabın doğusunda ve batısında dışarıya açıklığı olan iki adet dıştan sivri kemer içerisine alınmış pencereler mevcut olup bu iki pencere arasında mihrap yer almaktadır. Mihrab dış cepheye taşıntılı olarak yapılmıştır. Günümüzde yenilenen minber ahşap malzemeden yapılmış olup geometrik desenlerle süslenmiştir. Minare; Ulu Cami minaresiyle aynı formda inşa edilmiştir. Minarenin kare gövdesi silmelerle üç bölüme ayrılmıştır. Minarenin orta kısmında üç dilimli sağır kemerli bir pano oluşturulmuştur. Petek kısmı silindirik olan minarenin külahı ise konik formludur. Minarenin üçüncü bölümünde kuzeyde ve güneyde mazgal pencere açıklığına yer verilmiştir. Cami avlusundan bağımsız olan doğu kısmında bir mezarlık alanı yer almaktadır. Seyyid Cafer-i Tayyar Cami 142 Caferi Tayyar Türbesi Caferi Tayar Cami Önündeki Çeşme 143 YASİN MİNARESİ Yasin Minaresi 1936 yılında Hasan Basri Konyar Yasin minaresi ile ilgili şu bilgileri verir. Hatuniye medresesinin biraz ilerisinde kasaba haricinde kalmış bir minare ile harab bir cami görülür. Diyarbekir minareleri gibi dört köşeli olan bu minarenin üç katlı olduğu anlaşılıyorsa da üst kısmı yıkılmıştır. Birinci kısım 15-18 metre irtifadadır.İkinci kat 12, üçüncü katda 10 metre yükseklikte vardır. Birinci kemerin altında çepeçevre (Ayetelkürsi) yazılmıştır.İkinci kemerin altında ve şimale müteveccih cebhesinde diğer bir yazı mevcud ise de tesiratı havaiye ile okunamaz bir hale gelmiştir. İnşa tarzı ve yazıların fark edilebilen karekterine göre bu eser Artukoğullarına aid olmalıdır (5). Yasin minaresi'nin üzerinde yapının inşa tarihini verecek herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Yapı üzerinde 1935 yılında incelemelerde bulunmuş olan Konyar78 ile 2001 yılında yapıda bir tez araştırması yapan Kılavuz; kaidenin üst bölümündeki yazı kuşağı ve inşâ tarzından hareketle, yapıyı XII. yüzyılın sonu ile XIII. yüzyılın başına tarihlemişlerdir. Kaynaklardan üç katlı olduğu anlaşılan minarenin bugün sadece kaide kısmı ayakta kalabilmiştir. Bu bölümün üzeri 1964 yılındaki onarımlar sırasında V.G.M. tarafından betonarme ile kapatılmıştır. Kitabeleri Yapı üzerindeki ilk kitabe kuşağı kaidenin üst bölümünde yer alan ve yapıyı dört cepheden çevreleyen kornişin alt kısmında bulunmaktadır. Çiçekli kûfi hatlı bu kitabe kuşağı taş zemin üzerine kabartma tekniği ile işlenmiştir. Arapça olarak ele 144 alınan kitabede Ayete'l - Kürsi yazılıdır. Metin - ﻋﻨﺪه ﯾﺸﻔﻊ وﻣﺎﻓ ﺎﻻرﺿﻤﻨﺬااﻟﺬى اﻟﺴﻤﻮات ﻟﮭﻤﺎﻓﻰ وﻻﻧﻮم ﺳﻨﮫ ﻻﺗﺎﺧﺬه اﻟﮭﺎﻻھﻮاﺣ ﺎﻟﻘﯿﻮم اﻟﻠﮭﻼ وﺳﻌﺂرﺳﯿﮭﺎﻟﺴﻤﻮات ﻣﻨﻌﻠﻤﮭﺎﻻﺑﻤﺎﺷﺎء ﺑﺸﻰ وﻣﺎﺧﻠﻔﮭﻤﻮﻻﯾﮭﻄﻮن ﻣﺎﺑﯿﻨﺎﯾﺪﯾﮭﻢ ﯾﻌﻠﻢ ﻧﮫ اﻻﺑﺎن ﻟﻌﻠ ﺎﻟﻌﻈﯿﻢ ﺣﻔﻈﮭﻤﺎوھﻮا وﻻﯾﻮده واﻻرض Okunuşu -Allahu lâ ilahe illa huvvel- hayyul-kayyûmu, la te'huzuhu sinetun vela -vm, lehu ma fissemavati ve ma fil erdi. Men zellezi yeşfe'u indehû illa bi'iznihi, ya'lemu ma beyne eydîhim vema halfehum, vela yuhîtûne bişey'in min ilmihi illa bima şâe vesia kursiyyuhussemavati vel'arde vela yeûduhu hifzuhuma ve huvel- aliyyul azîym. Anlamı -Allah'tan başka İlah Yoktur; O haydır, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nu kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O yücedir, büyüktür. Yapı üzerinde bundan başka iki kitabe kuşağı daha bulunmaktadır. Biri ikinci katın, diğeri üçüncü katın kornişi altında olduğu eski fotoğraflardan anlaşılan kitabeler okunamamıştır. 145 Seyyid Bedrettin Minaresi (Yasin Minaresi) : Minarenin hemen yanındaki boş alanda geçmişte yer alan camiden günümüze minaresi dışında hiçbir kalıntı ulaşmamıştır. Hani ulu camisinde bulunan devşirme malzemelerin bu yapıdan alınmış olabileceği düşünülmektedir. Minarenin üst kısmında minarenin dört bir tarafını kuşatan kufi kitabe kuşağında Ayet-el Kürsi'ye yer verilmiştir. Minarenin üst kısmı günümüzde yıkık vaziyettedir. Kufi karakterli kitabe bu yapının XII. Yüzyıl sonlarında inşa edilmiş olabileceğini göstermektedir. Tamamen kesme kalker taşından inşa edilmiş olan minare 15 m yüksekliğe sahiptir. Seyyid Bedrettin Minaresi ( Yasin Minaresi ) Seyid Bedreddin Cami 146 . Seyid Bedreddin Cami Kubbesi Minber ve Mihrap Seyid Bedreddin Cami İçi Deregan Cami (1976) 147 . Merkez Cami (H.1297) Şeyh Abdullah Hatipoğlu 148 . Kitabe Kırım Köyü Tarihi Camisi (Foto. Nejat Yıldız) 149 Hani’de Kiliseler Şu an ayakta olan bir kilise söz konusu değildir. Ulu caminin arka ve sol tarafında olduğu yaşlılarca ifade edilmektedir 1869 yılında Hani'de, 1 kilise bulunmaktaydı (1). Bir Ermeni kaynağa göre ise iki kilise mevcuttu: 1878 yılında. Ermeniler genellikle zanaatlar (özellikle dokumacılık ve kunduracılık), bağcılık ve ticaretle uğraşmaktaydı. (Apostolik ve Protestan) birer kilisesi (Apostoliklerin, Surb Astvadsadsin) vardı, şu anda yok olmuş durumdadır (6). Hani kalesi Ankabirin biraz üstünde başlıyor. Önünde de bir kilise var. Ancak bunlar şimdi yok. Mekân tespitini Tarihçi Erdal Akat gösterdi. Ayrıca kaynak olarak 1993 yılında vefat eden 107 yaşındaki Emine Narine ninenin kale lokalizasyon bilgilerini aktardı. ZEYNEBİYE (HATUNİYE )MEDRESESİ Daha çok Hatuniye Medresesi olarak bilinen Zeynebiye Medresesi, Hani îlçesi'nde, Ulu Camii'nin birkaç yüz metre güneybatısmdadır. Medresenin büyük bir bölümü harap olmuştur. Medresenin inşa tarihini gösteren bir kitabe yoktur. Medrese hakkında en ayrıntılı bilgileri veren Rahmi Hüseyin Ünal'a göre, "Nebati süslemelerdeki özeliklere dayanarak medreseyi en geç XIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlememiz mümkün olmaktadır". Metin Sözen medresenin inşa tarihini XIII. yüzyılın sonu olarak kabul etmektedir. Ara Altun şu görüştedir: "Yapının Artuklu Mimari Üslubu hakimiyetindeki bölgede daha geç devirde XIII. yüzyılın sonlarında yapılmış olabileceğini düşünmek mümkündür" (13). 1936 yılında Hasan Basri Konyar Hatuniye medresesi ile ilgili şu bilgileri verir. Hatuniye medresesi Hanide en şayanı dikkat bir eser olan bu medrese görülmeğe değer bir san'at mahsülüdür. Beyaz bir taştan kubbeli yapılmış ve bazı eksamı yıkılmış olmasına rağmen mimarı henüz içinden çıkmışa benzemektedir. Eyvan, tavana kadar münakkaştır. Arka tarafta küçük fakat müsanna dört kapı açılmıştır. Büyük avlunun etrafında çok güzel sülüs hattile çepeçevre (innafetehna) yazılıdır. Asıl kapısı örtülüştür. İç havuza su giden kısmın etrafına da boydan boya (Yasin) yazılmıştır. Medresenin en mühim kısmı dört kemer üzerine oturtulmuş olan ve şimdi kubbesi yıkılan parçasıdır. Burada da büyük ve okunaklı çok güzel bir sülüs ile çepeçevre (Ayetelkürsi) yazılıdır. Halk, Zeyneb adında bir kadın tarafından yaptırıldığını beyan etmektedir. 1292 tarihli bir kayıtta Hani kasabasının Hatuniye medresesile merbutaından olup Mardin Sancağına tabi Hasankeyfte bulunan Zeynebiye zaviyesinden bahsedilmektedir (5). 150 Hatuniye Medresesi (Ön Cephe). Hatuniye Medresesi (Arka Cephe). Hatuniye Medresesi İçinden Görünüm 151 . Hatuniye'de Taş İşçiliği 152 Hatuniye'de Taş İşçiliği 153 . Hatuniye'de Taş İşçiligi Hatuniye Medresesi (Hani). Doğudaki hücrenin güney penceresinin dış yüzünü çerçeve leyen şerit ile mihrabın üst kenarındaki geniş panonun şeması. 154 Hatuniye Medresesi (Hani). Mihrabı Çeıçeveleyen Geometrik Hatuniye Medresesi (Hani). Mihrabın üst kısmında yer alan panolardan birinin şeması. Hatuniye Medresesi (Hani). Kıble Duvarının Dış Yüzündeki Nebati Süsleme Şeridinin Şeması (16). 155 Hatuniye Süslemeleri 156 Hatuniye Süslemeleri 157 . Hani- Hatuniye Medresesinde Suların Raksı Hatuniye'de Havuz ve Çeşme 158 Hatuniye medresesinin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Selçuklu tarzının kıymetli eserlerinden biridir. Sancar Şah'ın validesi tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir Mardin'e bağlı Kızıltepe'deki Hatuniye kalesiyle aynı dönemde inşa edildiği tahmin edilmektedir (14). Malzeme ve Teknik Süslemeler kalker üzerine oyma tekniğindeki yüzey bezemeleri olarak karsımıza çıkmaktadır. Dıs Mimari Yapının en hareketli cephesi güney cephedir. Yoğun bir süsleme programına tabi tutulan bu cephenin süslemelerinden çok az bir bölümü orijinal olarak günümüze ulaşmıştır. Büyük çoğunluğu son restorasyonlar sırasında orijinal kullanım şekillerine ve kompozisyonlarına uydurularak yenilenen süslemeler, kompozisyonun ana karakterini yansıtması bakımından başarısız uygulamalar olarak kalmıştır. Güney cephenin ortasında güney eyvandaki mihrap dış mimariye, çokgen gövdeli ve piramidal külahlı bir çıkıntı seklinde yansıtılmıştır. Külah hilal ve yıldızdan meydana gelen tas bir alemle sonuçlandırılmıştır. Mihrap çıkıntısının iki yanında ikişer pencereye yer verilmiştir. Bu pencereler ve süsleme düzenleri güney cepheye simetrik bir süsleme programı kazandırmıştır. Pencereler farklı kompozisyon semaları gösteren bordürlerle çevrelenmiştir. Bu bordürlerden dışta yer alanlar yatay olarak devam ettirilmiş ve böylece pencere süslemeleri arasında bir bağlantı ve birlik oluşturulmaya çalışılmıştır. Mihrap çıkıntısının hemen iki yanındaki dikdörtgen pencereler aynı süsleme düzenini yansıtmaktadır. İki farklı bordürle üç yönden kuşatılan pencerede dıştaki bordür zencerek dizileri ile sınırlandırılmıştır. Zencerek dizileri bordürün alt kesiminde yer alan düğüm motiflerinden gelişmektedir. Bir palmetten gelişen silindirik şeritler ikili düğüm yaparak kenarlarda zencerekleri oluşturmaya başlarlar. Düğümlerin zeminlerine daha ince isçilikte küçük boyutta dörtlü düğüm motifleri işlenmiştir. Bu motifleri dört kollu yıldız olarak nitelendirmek de mümkündür. Silindirik iki şeridin belli aralıklarda örülmesiyle oluşan zencereklerin sınırladığı alana bitkisel karakterli bir düzenleme işlenmistir. Düzenlemede orta eksende belli aralıklarla yerleştirilen aynı boyut ve formdaki palmet motifleri iki yandan birbiri ile örülerek devam eden iki rumi sırası ile çevrelenmektedir. Rumilerin yüzeyi ince yivlerle hareketlendirilmiştir. Bu uygulama rumi motiflerine yaprağa yaklaşan görüntüler kazandırmaktadır. Bordür üst kesimde 0.15 m'lik seviyede diğer pencerenin dış bordürüne doğru devam etmektedir. İçte yer alan ikinci bordür geometrik bezemelidir. Yanlarda daha dar tutulan bordür üst kesimde geniş tutulmuştur. Kompozisyon tam büyük ve yarım küçük sekizgenlerin geçme yapmasına dayanan bir sistemden oluşmaktadır. Zeminde meydana gelen sekiz köseli yıldızların içleri birer gülbezekle dolgulanmıştır. Doğu taraftaki pencere açıklığının üstündeki düz lentonun yüzeyine tek satırlık bir kitabe yerleştirilmiştir. Sülüs hatlı kitabe deforme olmuş durumdadır. Kitabenin mevcut 159 bölümlerinden harflerin bazılarının rumilerle sonlandırıldığı ve harflerin arasında kalan boslukların da bitkisel motiflerle dolgulanarak hareketlendirildiği gözlenmektedir. Lentonun üst kesimindeki basık kemer orta kesimde içbükey ve dışbükey yarım daire şekillenen taslarla geçmeli tarzda olusturulmuştur. Kemer ile lento arasına kabartma çarkıfelek motifi işlenmistir.. Batıdaki pencere deforme olduğu için bu bölümlerin süsleme düzenleri hakkında bilgi edinmek mümkün olmamaktadır. Güney cephedeki dıs pencerelerden doğu tarafta yer alanı iki bordürle çevrelenmiştir. Bordürler düzenleme olarak içteki pencere bordürlerinde kullanılan kompozisyonları tekrar etmektedir. İçte sekizgen geçme, dışta palmet-rumi düzenlemesi yer almaktadır. Batı taraftaki dış pencerede üç bordür kullanılmıştır. İçte ve dışta aynı kompozisyonun islendiği bordürler ortada bir mukarnas şeritle ayrılmıştır. Bitkisel kompozisyon belli aralıklarda dizilen palmetleri çevreleyerek örülen iki rumi sırasından meydana gelmektedir. İkinci bordür niteliğindeki mukarnas serit iki sıralıdır. İlk sıra sepet kulpu kemer formunda küçük yuvacıklardan oluşmaktadır. İkinci sıra sivri kemer formlu yuvacıklardan oluşmaktadır. Dıştaki bordür, yine ikili zencerek dizileri ile sınırlandırılmıştır. Zencereklerin altta düğüm motiflerinden gelişen düzeni tekrar edilmiştir . Yapının diğer cepheleri sade bir tas isçiliği sergilemekte ve süsleme unsuru taşımamaktadır. Doğu cephenin ortasındaki sivri kemerli eyvanın iki tarafına son dönem restorasyonları sırasında kabartma iki yıldız madalyon işlenmiştir. On iki köseli yıldız motiflerinin yüzeyi sade bırakılmıştır. İç Mekân İç mekânda süsleme güney eyvan basta olmak üzere odaların duvarlarında ve avlu cephelerinde karsımıza çıkmaktadır. Dış mimarideki süslemeler gibi iç mekân süslemelerinde de son dönemlerde orijinaline uydurularak yenilenen bölümler mevcuttur. Bu anlamda orijinal süslemelerin en fazla korunduğu kısım güney eyvandır. Yuvarlak bir kemerle avluya açılan güney eyvanın iç duvarları yoğun olarak süslenmiştir. Mescit olarak kullanıldığı düşünülen bu bölümün özellikle kıble duvarı içerdiği süsleme programı ile dikkat çekmektedir. Duvarın ortasındaki mihrabın iki yanında birer pencere yer almaktadır. Mihrap, güney duvardan çıkıntı teşkil etmeyen dörtgen bir yüzey olarak tasarlanmıştır. Bu yüzeyin ortasına yarım yuvarlak planlı mihrap nişi yerleştirilmiştir. Nis yarım kubbe ile örtülmüştür. Nisin dıs köseliklerindeki gömme sütunçeler silindirik formdadır. Gövdeler burmalı yivlerle hareketlendirilmiştir. Sütunçeler üst kesimde de devam ettirilerek sivri kemerin formuna uygun olarak devam ettirilmiştir . Nisin iç yüzeyinde zeminden yaklaşık 0.15 m yükseklikte başlayan ve 1.00 m yüksekliğine sahip bir süsleme düzenine yer verilmiştir. Süslemede silindirik seritler kenarlarda ikili zencerekler halinde yüzeyi sınırlandırmaktadır. Zencereklerin kolları 160 üst kesimde birer düğüm yapmakta ve asağıya doğru sivri kemer formunda devam ederek yüzeyde dikey beş bölüm meydana getirmektedir. Bölümlere birbirini tekrar eden bitkisel kompozisyonlar islenmistir. Bu bölümün yüzeyi çok tahrip olduğu için kompozisyonun ana karakterini tespit etmek bazı kısımlarda mümkün olmamaktadır. Bölümlerin tam ortasına ağız kısmı belirgin dairesel gövdeye sahip birer kandil motifi yerleştirilmiştir. Kandilin altında ve üstünde aynı boyutta ikiser palmet motifi bulunmaktadır. Dikey ekseni belirleyen bu düzende kandil motifi ve palmetler yanlardan iki rumi ile oval formda çevrilmiştir. Üst kesimde dügüm motifleri ile sivri kemerlerin arasında kalan üçgen alanlara da bitkisel karakterli kompozisyonlar işlenmiştir. Kompozisyonda merkezde odaklanan üç palmet motifini yanlardan çeviren rumiler boş alanları dolgulamaktadır. Mihrap nisini üç yönden kuşatan içteki bordür yanlarda 0.20 m,genişlikte üst kesimde ise 0.42. m kalınlığındadır. Bordürün yüzeyine islenen geometrik kompozisyon iki yarım altıgenin birleşmesinden meydana gelen kapalı geometrik seklin farklı dogrultularda dörtlü gruplar halinde geçme yapmasına dayanmaktadır. Düz yüzeyli çift yivli seritlerin meydana getirdiği bu şekiller yüzeyde birbirine bağlı dört kollu yıldızlar ile aralarında yatay ve dikey kelebek motifleri meydana getirmektedir. Kelebek motiflerinin arasında zeminde es boyutlu altıgenler meydana gelmektedir . Nisi çevreleyen ikinci bordür bir mukarnas şerittir. Bu nedenle dışa doğru yüzeyde hafif bir kademelenme meydana getirmektedir. Bordür üç sıra mukarnastan meydana gelmektedir. Sıralar arasındaki ayrım çift yivli şeritlerle sağlanmıştır. Alt sıra sivri kemer formlu yüzeysel bölmeciklerin yan yana dizilmesinden meydana gelmektedir. İkinci sıra üç dilimli kemer formundaki yuvacıkların kaydırmalı eksenlere uygun olarak dizilmesinden oluşmaktadır. Üstte yine kaydırmalı eksene göre sıralanan sivri kemer formlu hücrelerden oluşan sıra bulunmaktadır. Mihrabın iki yanındaki pencerelerin içinde yer aldığı sivri kemerli nislerde tek süsleme unsuru nisi kenarlardan ve üst kesimden belirleyen iri kaval silmelerdir. Silmelerin yüzeyi yatay zikzak yivlerle hareketlendirilmiştir. Eyvanın güney duvarında mihrap nisinin üst kesimine iki satırlık celi sülüs hatlı bir kitabe işlenmiştir. Üst satır daha dar tutulurken, alt satır güney duvar boyunca devam etmektedir. Kitabede harflerin arasındaki boşluklar rumilerle zenginlestirilmiş hareketli kıvrık dallarla dolgulanmıştır. Zeminde sarmal hareketlerle yüzeyi dolgulayan bitkisel süslemeler kitabenin plastik etkisini zenginleştirmektedir. İlk satırın üst kesimine satır ile aynı uzunlukta ve 0.65 m genislikte dikdörtgen bir pano yerleştirilmiştir. Panonun yüzeyi girift geometrik bir sistemle dolgulanmıştır. Sistem kapalı çokgenlerle kırık çizgilerin kesişmesinden meydana gelmektedir. Tek yivli seritlerle oluşturulan düzenlemede zeminde farklı kenar sayısına sahip çokgenler belirmektedir. Bu pano ile altındaki kitabe üst ve yanlardan olmak üzere üç yönden mukarnas bir kusakla çevrilmiştir. Şerit iki sıra mukarnastan meydana gelmektedir. Alt sırada sivri kemer ormlu yuvacıklar yan yana dizilmektedir. Yuvaların yüzeyinin ısınsal yivlerle hareketlendirilmesi yuvalara yaprak görünümü kazandırmaktadır. 161 İkinci sıra kaydırmalı eksenlere göre dizilen üç dilimli kemer formunda hücrelerden oluşmaktadır. Bu sırada yuvalar bademlerle zenginleştirilmiştir. Geometrik bezemeli panonun iki yanına dikdörtgen birer pano dikey olarak yerleştirilmiştir. Panoların alt kesimde bir palmet motifinden gelisen silindirik yüzeyli kalın şeritler ikili dügüm yaparak kenarlarda ikili zencerek sıraları halinde devam etmektedir. Bu zencerekler üst kesimde de bir düğüm yaparak sivri kemer formlu bir bölüm meydana getirmektedir. Böylece oluşan sivri kemer formlu yüzeye geometrik bir kompozisyon işlenmiştir. Kompozisyon tam büyük yarım küçük sekizgenlerin geçme yapmasına dayanan sistemden alınan bir kesittir. Zeminde olusan sekiz köseli yıldızlardan bazılarının içi küçük yıldız motifleriyle dolgulanmıştır. Eyvanın doğu ve batı duvarında sivri kemerli nisler içinde dikdörtgen pencereler yer almaktadır. Aynı süsleme düzenini yansıtan pencerelerin süslemeleri büyük ölçüde yenilenmiştir. Orijinal kalan tek kesit geometrik kompozisyondan bazı detaylardır. Bununla birlikte mevcut halinde nisler zikzak yivli kalın silindirik silmelerle belirlenmiştir. Sivri kemer alınlıklarda basit nitelikli mukarnaslara yer verilmiştir. Kemer köseliklerinde palmet ve rumilerden oluşan bitkisel süslemeler mevcuttur. Pencereleri üç yönden çevreleyen bordür geometrik süslemelidir. Süsleme sekizgen geçmesine dayanmaktadır. Büyük tam sekizgenlere geçme yapan yarım küçük sekizgenler zeminde sekiz köseli yıldızlar meydana getirmektedir. Yıldızların içi birer gülbezekle dolgulanmıştır. Süsleme kuşağını en dışta eğimli bir düz silme takip etmektedir. Eyvanın duvarları zeminden yaklaşık 2.70 m yükseklikte bir yazı kuşağı ile çevrilmektedir. Celi sülüs hatla kaleme alınan kitabe harflerin arasındaki boşluklar rumi, palmet ve yapraklarla zenginleştirilmiş kıvrık dallarla dolgulanmıştır. Sarmal hareketler yaparak zemindeki boşlukları dolduran bitkisel motifler kitabenin plastik etkisini arttırmaktadır. Kitabenin güney duvara denk gelen bölümünde üst kesiminde basık altıgenlerden oluşan ikili bir zencerek dizisine yer verilmiştir. Yan duvarlarda bu zencerek dizisinin yerini bir silme grubu almaktadır. Silmeler kaval, oluk ve düz olmak üzere üç silmeden meydana gelmektedir . Eyvanın doğusundaki bölümün batısındaki ve güneyindeki pencerelerde süsleme unsuru kullanılmıştır. Batıdaki dikdörtgen pencere sepet kulpu kemer formunda bir alınlığa sahiptir. Alınlıkta dairesel bir madalyon yer almaktadır. 0.27 m çaplı madalyonun yüzeyinde sekizgen geçmesinden alınan bir kesit yer almaktadır. Ortadaki tam ve büyük sekizgenden yarım sekiz sekizgen geçmektedir. Merkezde meydana gelen sekiz köseli yıldıza bir gülbezek yerleştirilmiştir. Güneydeki pencerede güney cephedeki dıs pencerelerde kullanılan düzen tekrar edilmektedir. Pencereyi çevreleyen tek bordürün alt kesimlerinde bir palmetten gelişen kalın silindirik şeritler ikili düğüm motifi meydana getirmektedir. Bunun ardından kenarlarda ikili zencerek meydana getirerek bordürü kenarlardan sınırlandıran düzenlemenin meydana getirdiği alanın yüzeyi bos bırakılmıştır. Süslemeler alt kesim dışında yenilenmiştir. 162 Diğer odalarda duvarları belli bir yükseklikte dolasan mukarnası anımsatan basit nitelikli tek dizi dışında süsleme unsuruna yer verilmemiştir. Avlunun batı cephesinin ortasında üst kata çıkısı sağlayan merdivenlere geçit veren kapı üç yönden bitkisel karakterli bir süslemeye sahip bordürle çevrelenmiştir. Doğu yüzde de aynı süslemeyi tekrarlayan bordürle çevrili bir pencere açıklığı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bazı pencerelerin üzerinde geometrik süslemeli dairesel madalyonlar işlenmistir (3). Gabon Köprüsü Hani ilçesinini güneyinde bulunan adını üzerinde bulunan Gabon boğazından alan köprü kim tarafından ve nezaman yaptırıldığı bilinmemektedir. Günümüzde köprü tamamıyla yıkılmış durumdadır. Tek gözlü kemerli köprü gurubuna girmektedir. Yapımında kesme taş ile kullanılmıştır. Gabon Köprüsü 163 Koki Köprüsü Hani'nin 7 km. güney-doğusundaki Koki köyünde, Koki Çayı üzerinde yer almaktadır. Koki Çayı üzerinde yer alan köprünün herhangiyapım kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak kim tarafından ve nezaman yapıldığı bilinmemektedir. Yapım tekniği ve malzemesi göz önünde alındığında Artuklu döneminde yaptırılmış olabileceği düşündürmektedir. Köprü Kuzey-Güney doğrultuda yer alan iki ana kaya kütlesi üzerine oturmaktadır. Tek gözlü, sivri kemerli bir plana sahiptir. Malzeme olarak düzgün ve moloz sarı kalker taşı kullanılmıştır.Köprü ayaklarında bulunan beton kirişleri ve betonarme tabliyesinde yola cıkılarak yakın bir dönemde onarıldığı anlaşılmaktadır.Yapının korkuluğu bulunmamaktadır muhtemelen bu onarımdan öncede yıkılmış vaziyetteydi. Hani- Koki Köprüsü 164 KÖYLERDEKİ TARİHİ ESERLER ANIL KÖYÜ Eski adıyla Mukruyan, yeni adıyla Anıl Köyü, İlçe merkezinin güney batısına düşmektedir. Kuzeyinde Belen güneyinde Okur, Batısında Pılışkiryan köyüdür. Dicle'yle Hani sınırını belirleyen köy, İlçeden uzaklığı 8 km 'dır.Köy bahçelerinde ve güneyindeki Duburu dağı eteklerinde insan eliyle yontulmuş kayalar ve kaya mezarlıkları bulunmaktadır. Bu kaya mezarlıkları içinde Kılıç ve kalkan resimleri vardır. KALABA Eski ismiyle Babiğ, yeni ismiyle Kalaba Köyü, ilçemerkezinin kuzeyinde ilçeden uzaklığı 7 km dir. Kalaba Köyü, yöredeki yerleşim birimlerinden en eskilerindendir. Bunun en büyük kanıtı 'Babiğ Kalesidir' dir. Kalede bulunan sütun parçalar, insan eliyle yontulmuş kayalıklar, kalenin eski bir yerleşim yeri olduğu akla getirmektedir. ÇARDAKLI Köyün eski ismi Çeman Yeni ismi ise Çardaklıdır. Köy, ilçenin güneyinde olup İlçe merkezinden uzaklığı 12 km dir. Çardaklı köyüne bağlı üçtane mezra bulunmaktadır. Bunlar; Kanikevan, Gaybiyan, Hevdiyan, Köy, yöredeki eski yerleşim birimlerinden biridir. Köyün ilk kuruluş tarihine ilişkin henüz elde bir belge bulunmamaktadır. Kaynak şahıslardan ve söylencelerden Yörenin Asurlular kadar gittiğini yörede bulunan Hatun Köşkü (Koşka Hatun) o dönemde kalma olduğu tahmin ediliyor. GÖMEÇ KÖYÜ Köy ismini Hürrilerden almaktadır. Köyün zazaca ismi hur'dur. Doğusunda ve güneyinde kaleler vardır. Doğusunda yer alan Dakyanus Antik Kalesidir. Yerleşim, ormanlık arazi üzerinde kurulmuştur. Gömeç'te 25 hane - 4 kabile bulunmaktadır. Köyün güneyindeki kalede ziyaret bulunmaktadır. Bu ziyarette, halkın inancına göre yatan kişinin Ashab-ı Kehf’in kardeşlerinden Mekselina olduğuna inanılıyor. SEREN İlçenin en önemli eski yerleşim yerlerinden biri olan Seren Köyü, ilçenin doğusundan Lice'ye" sınır olan köydür.Köyün ilk ismi Nu zerk (yeni Filizlene) dir. Bu ismi günümüzde de kullanılır. İlk yerleşim yeri olan nuzerk Aynı kebir su kaynağının kenarındadır. Aynı kebir su kaynağının yanında bulunan havşa kevır yanında otuz metre derinliğinde bir mağara bulunmaktadır Mağara bir insanın hareket edebileceği tünel şeklindedir. Mağaranın dibinde yuvarlak havalandırma pencereleri bulunmaktadır. Bu gün halk arasında bu mağaraya kula (rumi deniliyor) .Nuzerg Dağında 5000 yıl önce inşa edilen bir kale mevcuttur. Dağın doğusunda kayalıktan büyük bir su kütlesi fışkırtmaktadır. Kaya Mısır heykellerini andırıyor. O zamandan beri bu kayanın kutsal olduğuna inanılır. Heykele benzeyen kaya ve çeşme Huriler 165 döneminde kalma olduğu tahnin ediliyor. ÇAĞIL MEZRASI Eski bir yerleşim yeridir. Köyün altı yerinde eski mezarlıklar mevcuttur. Köyün mezarlıklarında Osmanlıİran savaşlarına denk gelen tarihler mevcuttur. Köyün zazaca ismi Bateyt'dır.. Köyde şimdilik 25 aile bulunmaktadır. Köyün güneydoğusunda kale bulunmaktadır. Kalenin içinde taştan yontulmuş oturma yerleri mevcuttur. UZUNLAR KÖYÜ Uzunlar Köyü, Duburü dağının eteğinde kurulmuş olup tipik toplu bir köydür. İlçenin doğusuna düşmektedir. Köy, coğrafi konumu itibarıyla doğusunda seren, kuzeyinde Gürbulak mezrası batısında Hani ilçesi güneyinde Kırım köyü bulunmaktadır. Köy Diyarbakır İline 90 km Hani ilçesine 7 km uzaklıktadır. Köyün eski adı tevildir. Yeni ismi uzunlardır. Tevil, Arapçada uzun anlamına gelmektedir. Köyün kuruluş tarihiyle ilgili olarak kesin bir bilgi bulunmamaktadır Yaşlılardan edinilen bilgiye göre 300 yıllık bir geçmişe sahiptir. Köyün etrafında bulunan tepenin alt kısımlarında üst üste kayalar, taşlar, taşların üstüne bindirilmiş insan figürlerine sandıklarla bir düğün havası verilmiş düzenlemelere rastlanır. Düğün heykelini andıran heykelcikler var. Bunlar tanrının gazabına uğramış bir düğün alayı olduğu rivayet edilir. Hikayeye göre düğün alayı buradan geçerken Tanrının hoşlanmadığı küfürler edilmiş, Tanrıda bunları taşlaştırmış Bu yüzdendir ki, halk arasında Keviren Dilana (Düğün taşları) deniliyor. KALEDİBİ (SEYAR) İlçe merkezinin kuzeyinde Hani, Bingöl, Genç, Palo Sınırında yer almaktadır. İlçeden uzaklığı 25 km olup, toplam nüfus sayısı 573 kişidir. En eski yerleşim birimlerindedir Köyün ilk kuruluş tarihine ilişkin elde kesin bir belge bulunmamaktadır. Kaynak kişiler ve söylencelerden hareket ederek Burada Seyar Kalesi Asurlulardan kalma olduğu tahmin ediliyor. Kalenin güneyinde eski mezarlıklar mevcuttur. Bu mezar taşlarının üzerinde kılıç kalkan resimleri çizilmiş. GÜRBULAK MEZRASI SERGEN İlçe merkezinin kuzeydoğusunda olup ilçe merkezinden uzaklığı 8 km. dir. Köyün geçmişi hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak köy mezarlığında bulunan mezar taşlarından anlaşıldığı üzere 1869 yıllarına ait İsa ailesine mensup kişilerin yaşadığı sanılmaktadır. Bu tarih Osmanlı İran savaşlarına denk gelmektedir. Lahitlerin üzerinde bulunan kılıç ve kalkan resimleri o döneme ait olduğunu da kanıtlamaktadır (7). GÜRBÜZ BELDESİ Mezar taşlarındaki resimler çok dikkat çekicidir. 166 . Gürbüz Beldesi Mezar Taşlarındaki Resimler 167 HANİ'DE ÖTÜRME Diyarbakır'da kabaltı, Mardin'de ise Abbara ismini alan bir mimari Diyarbakır'da tarihi kabaltılar (Mardin dilinde abbara) bir statik güzellik örneğidir. Diyarbakır sokak dokusunun biçimlenmesinde iklimsel koşulların da büyük etken olduğunu söyleyebiliriz, sokak genişliklerinin yer yer 2- 3 m. ye kadar düşmesinde; yazın yüksek sıcaklardan korunma amacı bulunmaktadır. Sokakları çevreleyen evlerin avlu duvarları bitişik ve yüksek tutulmuştur. Birbirinin üzerine yaslanmış,bu yüksek duvarlarla sınırlanan sokaklar sıcağa karşı korunmuş ve böylelikle günün her saatinde küçelerin (sokakların) gölge olması sağlanmıştır. Bu sokaklarda bir başka gölge alanları ise örtmelerdir (Kabaltı). Düz ahşap kirişli olan örtmeler sokak genişliğince ve derinlemesine oluşturulmuş, zengin ailelerin bir oda daha kazanma ihtiyacından doğmuş ancak iklimsel verilerle birleşince bu tasarım, sokak dokusuna çeşitlilik, müthiş zenginlik bir o kadarda ekolojik verimlilik kazandırmıştır. Böylece günün her saatinde gölgelik alanlar oluşturulmuştur. Güney Anadolu'da sokağın 3. boyutundan konutların yararlandığı bu uygulama, gerçekte Anadolu'yu aşan sıcak kara iklimi çözümüdür. Dar ve düz bir alana sıkışan kentlerde görülür. Yamaca kurulu Mardin'de uygulanmaması (veya oldukça az) topografyasındandır. Buna karşılık Diyarbakır'la aynı konumda olan Urfa'da da vardır. Kuşkusuz hangi eve ait ise onun sahipliğindeyse de, karşısındaki parsele oturan ahşap kirişlemelilerde o parselin bunun yük ve giderlerine katkısı olamaz. Çok az örnek tonoz üstüne kuruludur. Dar, dönemeçli ve gölgeye gerek duyulan Diyarbakır sokaklarında konutların buraya yansıyan, yaklaşık 1,5- 2 kat yüksekliğindeki duvarları, soluk almaya yetmiyormuşçasına, kab altlarının serinlemede arandığı, çocukların gölgede kümelendiği, diğer yönüyle buralara evlerin açıldığı, görünümlerine zenginlik kattığını bir ayrıntıdır. Burada artık evin değil, sanki sokağın bir parçası, onu renklendiren, görsel açıdan zenginleştirilen bir elemanıdır. Cumbanın dar pencerelerinden bunlarınkinin daha keyifli olduğuna kuşku 168 yoktur. Sayıları da fazla olunca ve sokağın iki yönüne bakabiliyorsa ki çoğunlukla böyledir aydınlık ve tül perdelerin sardığı bir kompartımandaymış gibi duygularla dolar insan. Bu yönden gelip, öbürüne geçen kişileri meraklı gözler buradan daha iyi izleyebilirler. Avlu ve odalarla sınırlı yaşam psikolojisi, merak, konuşma, söyleme açılma duygusunu, eve kapalı halkı önlenemez boyutlara getirirse bu odaların bir başka işlevi de üstlendiği görülür. Gününü dışarıda geçiren hareketli bir yaşamın, çevresel, çabanın içinden gelen erkeğin, diğerlerinin tersine sakin, hareketsiz oda köşelerini seçeceği açıktır. Gece, zaten dışarıya gözetlemeye de elverişli değildir. Çatkı olarak ahşap kirişler varsa, yükü azaltmak için sokağa bakan yan 2 duvar, ahşap karkas ve bağdadî sıvalıdır. Pencere sayısının artması, aynı endişeyle yeğlenir. Diğer 2 duvar 2 alta oturduğundan kâgir olabilir. Böylece odanın tabanı ile tavanında ahşap kirişler aynı doğrultuda olurlar (21). TÜRBELER Hani ilçesinde rivayetler ve kısmen de tarihi bilgiler esas alınarak Sahabe mezarlarının olduğunu anlıyoruz. Diyarbakır salnamelerinde de aşağıda belirtilen uluların yattığı ifade edilir. Bunun dışında çok sayıda evliya medfundur. Aşağıda bu yüce kişilerin türbeleri ele alınacaktır. 1869 Diyarbakır Salnamelerinde Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin kudise sirihu hazretleri han, kasabasında medfundur. Eizze-i Kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi hazretleri Hani kasabasında medfundur (1). denmektedir. 1936 Yılında Hasan Basri Konyar Yatırları şu şekilde anlatır. Bu minarenin bir az ilerisinde Seyit Bedreddin yatırı vardır. Kasabanın şimal tarafında bulunan küçük bir mescide (Caferi Tayyar) medfundur. Torunları merkadin etrafındaki evlerde oturmaktadırlar. Yakın zamanlara kadar bir iki köyle kasabadaki bazı evlerin zemini iş bu yatırın evkafından idi. Kasabanın iki saat garbi cenubisinde (Piri Leşkeriyan) köyünde peygamber oğullarından Mehmed Askerinin kabri vardır (5). Seyyid Cafer-i Tayyar Türbesi: Türbe Diyarbakır ili Hani ilçesi, Zirve mahallesindedir. Türbede bulunan zat ile ilgili olarak iki rivayet anlatılmaktadır. Bunlardan birisi türbede Cafer-i Tayyar'in torunu olan bir zatın yattığı şeklindedir. Diğeri ise, türbede Cafer-i Tayyar'ın bir uzvunun bulunduğu şeklindedir. Türbe bazı ifadelere göre Emevi eseridir. Bir diğer rivayete göre de Kurt İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kubbeli taş duvarlı bir bina olan türbenin müştemilatında H. 372, M. 982 tarihli bir sancak vardır. Halk türbeyi türbede yatan zatın Sahabi ve Peygamber soyundan geldiği için ziyaret etmekte Kur'an-ı Kerim okuyup dua etmektedir. 169 Özellikle Cuma geceleri türbenin üzerinde de ışık yandığı inancı yaygındır. Bakımını Vakıflar Bölge Müdürlüğünün yaptığı türbenin temizliğini mescid görevlileri yapmakta olup türbenin yıllık ziyaretçi sayısı 4-5000 civarındadır. Halkın türbe ile ilgili inançları arasında ulu zatın yattığı yer gibi konaklama türünden uğrak yerleri de "makam" olarak kutlu kabul edilir. Bazende bir organı kutlu kabul edilir. Ayrıca bedeni ile ilgili olmasa da cüppesi sakalı, arası, tespihi, kavuğu da kutsal kabul edilir (19). Hani ilçesinde Sahabe Caferi Tayyarın 7. Göbek Torunu Cafer-i Tayyar Kitabeleri Cafer-i Tayyar Türbesi üzerinde herhangi bir inşâ veya tamir kitabesi bulunmamak-tadır. Ancak yapı içerisinde bulunan ve üzerinde H.372 / M.982 tarihinin yazılı olduğu sancak, türbenin inşâ dönemine ait kesin bilgiler vermese de, yapının ehemmiyeti bakımından önemli bilgiler vermektedir. 170 Seyyid Bedrettin Türbesi : Minarenin güneydoğusundan yaklaşık olarak 200 m uzaklıkta olan yapı 1974 Lice depreminden iki yıl sonra onarılmıştır. Yapı iki bölümlü olup düz dam ahşap hatıllı bir örtü sitemine sahiptir. Türbenin ana kısmı bir kemerle iki kısma ayrılmaktadır. Kuzeydeki bölümde üç adet mezar yapısı bulunmaktadır. Mezarlar kuzeyden güneye doğru sıralandığında; türbenin dışında kalan mezar Seyyid Mustafa , türbenin içindeki mezar Seyyid Bedrettin, ikinci mezar kız kardeşleri Seyyid Fatma üçüncü mezar ise küçük kardeşleri Seyyid Muhammed'e aittir. Mekanın batı kısmında ve güneyinde birer adet mazgal pencere bulunmaktadır. Yapının giriş kısmı olan bölümün doğuya bakan iki sıralı revak kısmının orta bölümünde üç sıralı kitabede 1292h tarihi yer almaktadır. Caferi Tayyar Türbesi Efsanesi Caferi Tayyar, Hz. Ali’nin kardeşiymiş. Beraberdin uğruna savaşa girmişler. En öndeki sancağı taşıyan şehit olunca, sancağı arkasındaki alırmış. Böylece sıra, Caferi tayyar"a gelmiş. Cafer"in elleri, ayaklan, gövdesi sırasıyla parçalanmış yalnız başına kalmış, fakat o, sancağı dişleriyle yakalayıp, uçararak Hani"ye gelmiş. Meğer gövdesinin diğer parçalar da uçarak buraya gelmişler. Orada bütünleşerek dirilmiş, sonra yeniden ölmüş ve oraya gömülmüş. Şimdi türbesinde, sancağı ile ibriği var. dua edilip, dilek dilerler (15). Seyit Ali türbesi Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'nde bulunmaktadır. Seyit Ali Türbesi, Kârazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretleri 108 tarafından H.1297/M.1879 yılında inşâ ettirilmiştir. Giriş kapısı üzerindeki inşâ kitabesinde de söz konusu inşâ tarihi doğrulanan yapının üzeri vaktiyle beşik tonoz örtülüydü. Ancak 1975 yılındaki Lice Depremi sırasında tonoz yapısı ve batı duvarı büyük bir hasara uğrayınca yapı, 1977 yılından sonra halk tarafından onarılarak üzeri düz betonla örtülmüştür. Beyaz kesme taş malzeme ile yeniden inşâ edilmiş olan yapının kesme taş malzemeleri, Hani ilçesinin Çardak Köyü ile Dicle ilçesinin Dede Köyü'nden getirtilmiştir. Kitabeleri Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'ndeki Seyit Ali Türbesi üzerinde iki kitabe bulunmaktadır. Yapıdaki ilk kitabe giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır. Taş üzerine kazıma tekniği ile hak edilmiş olan kitabe metni üç satır halinde ele alınmıştır. Günümüze harap bir vaziyette ulaşmış olan kitabe okunamamıştır. Yapının incelenmesi Genel Seyit Ali Türbesi, Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'ndeki Hatuniye Medresesi'nin kuzey-batı tarafında yer almaktadır . 171 Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir alan üzerine inşâ edilmiş olan yapı, 7.60x10.40m. ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. İçten toprak bir dam ile örtülü olan yapı, dış taraftan betonla kapatılmıştır. Yapının güney cephesi kesme taş malzemeden inşâ edilmişken, diğer cepheleri düzgün sıralar oluşturmayan kırma taş malzemeden inşâ edilmiştir. Dış Cepheler Seyit Ali Türbesi'nin güney cephesi beyaz kesme taş malzemeden inşâ ediliştir. Bu cephenin en hareketli kısmı, güney-batı köşeye yakın bir yerde açılmış olan giriş kapısı açıklığıdır . 1.00 m. genişliğindeki basık kemerli bu açıklık, yaklaşık 0.30m. derinliğindeki sivri kemerli bir niş içerisine alınmıştır. Söz konusu kemerin hemen üzerinde üç satır halinde düzenlenmiş bir de inşâ kitabesi bulunmaktadır. Dışa taşmış bir saçak silmesiyle sonlanan bu cephedeki bir başka mimari öğe de içten dikdörtgen, dıştan basık kemerli bir çerçeve ile sonlanmış olan mazgal pencere açıklığıdır. Burası günümüzde demirden bir şebeke ile kapatılmış durumdadır. Batı cephesi kırma taş malzeme ile inşâ edilmiş olup, bu bölüm düz bir duvar şeklinde ele alınmıştır. Kuzey cephesi de kırma taş malzemeden inşâ edilmiş olan yapının bu cephesindeki tek hareketlilik, dikdörtgen bir pencere açıklığı ile sağlanmıştır. Doğu cephe masif ve sağır bir duvar şeklinde inşâ edilmiş olup, buradaki tek ayrıntı, dışa doğru hafifçe taşmış durumdaki saçak silmedir. İç Mekân Seyit Ali Türbesi'nin iç kısmına, güney cephenin batı köşesine yakın bir yerinde açılmış olan basık kemerli bir kapı açıklığı ile girilmektedir. Üzeri düz bir örtü ile kapatılmış olan yapının iç mekanı doğu-batı yönlü dikdörtgen bir plan şeması göstermektedir. İç duvarlarında herhangi bir süsleme unsuru bulunmayan yapının güney duvarında bir mihrap nişi, bir de mazgal pencere açıklığına yer verilmiştir. Yarım daire profilli mihrap nişi 0.68 m, dikdörtgen profilli pencere açıklığı ise 0.85m. genişliğindedir. Ancak söz konusu pencere açıklığı dışa doğru daralarak 0.26m.'ye kadar düşmektedir. Yaklaşık 1.50 m. derinliğindeki mazgal pencerenin iç kısmında “Kelime-i Tevhid” yazılı bir de kitabe bulunmaktadır. Batı duvarı masif bir şekilde ele alınmış olan yapının kuzey duvarında ise 0.82m. genişliğinde sağır bir niş bulunmaktadır. Muhtemelen türbede bulunan kutsal kitapların muhafaza edilmesi maksadıyla yaptırılmış olan niş yapısı sade tutuluştur. Yapının doğu duvarı da, tıpkı batıdaki gibi, düz ve masif bir şekilde ele alınmıştır. Örtü Sistemi Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir plan şemasına sahip olan Seyit Âli Türbesi'nin üzeri düz dam şeklinde beton bir örtü ile kapatılmıştır (4). 172 . Hani- Seyyid Ali türbesi (Hatuniye Medresesi Müderrisi) 173 Seyyid Ali Türbesi Efsanesi Seyyid Ali, Kaben" nin emiriymiş. Hz. Muhammed"in emriyle gelip Haniye yerleşmiş ve Hatuniye Medresesi"ne hoca olmuş.Fakat halk kendisine hiç yüz vermemiş. Bir gün Timurlenk Hani"ye gelmiş. Seyid Ali onu ziyaret etmiş, durumundan yakınarak şöyle bir ricada bulunmuş."Sen atına bin, benim evime gel, kapıda sen attan in, ben senin atına bineyim, sen de atı yularından çekerek Seyid Bedrettin Camii"ne götür, orada beraber namaz kılalım, ben yine ata bineyim, sen de çekerek eve Bu olaydan sonra, tüm Hani halkı, Timurlenk gibi bir hükümdar buna, bu kadar saygı gösterdiğine göre, elbette bir bildiği vardır demişler ve o günden sonra çok saygılı davranmışlar. Bu türbeye gidenler mum diker, dua eder, dileklerde bulunurlar. (Kazım Tahran). Şeyh Ahmed Karazi 1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi'nde, Diyarbakır'da kabri bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya'ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i Kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretlerinin, Hani'de medfun olduğu belirtilmektedir (2). Şeyh Ahmed Karazi ve Yanında Yatan Medfun Şeyhler 174 Şeyh Ahmed Karazi ve Yanında Yatan Metfun Şeyhler On dokuzuncu yüzyılda Anadolu'da yetişen evliyadan. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin halîfelerinden Şeyh Muhammed Hânî'nin talebesidir. Babası da Nakşi şeyhi olan molla Ömer efendinin oğludur. İlk tarikat iznini Halidi Bağdadinin hocası ve halifesi olan Molla Yahya-yi Muzirin oğlu Şeyh Abdullahtan almıştır. Daha sonra Bağdatta h. 1266 yılında Ğavsi Geylaninin postinişin olan Şeyh Ali el-Nakipten Kadiri iznini alır. Yine Bağdat ziyaretinde Mevlana Halidin halifeleri olan Şeyh Abdülfettan efendiden, Şeyh Osmani Taviliden, Şeyh Salih-i Basret Şeyh Hamid-i Mardiniden ve Mevlana Halidin oğlu Şeyh Necmeddin Efendiden Nakşi iznini alır. Son olarak h. 1284/m. 1844 yılında Hacca giderhen Şamda Mevlana Halidin büyük halifelerinden Muhammed Hani efendiden tam bir hilafet ve icazet alır (12). Seceresi: Adı: Ahmed Babası: Molla Ömer Dedesi: İsa ağa Büyük dedesi: Şeyh Hıdır Şeyh Hıdır'ın nesebi Hz. Hasan'a ulaşıyor. Babası da büyük bir alim olan aynı zamanda Nakşibendi meşayihinden olan Şeyh Ahmed efendi, babasının izinden ayrılmamak için derhal o küçük yaşında tahsile başlıyor, Bağdad'a gidip orada meşhur eski Bağdad müftüsü ve aynı zamanda Mevlana Halid'in hem hocası, hem de halifesi olan Molla Yahya-i Müziri'nin oğlu 175 Şeyh Abdullah'ın yanında tahsiline devam edip orada icazet alıyor. Aynı zamanda ilk nakşi tarikat iznini de o zatdan alıyor.Bundan sonra Bağdat da hicri 1266 yılında Gavsi Geylani Tekkesinin postnişini olan Şeyh Ali El nakip'ten Kadiri iznini alır (8). Ahmed Kârazî Şam'a giderek Muhammed Hani'ye talebe oldu. Onun bereketli sohbetlerinde bulunarak ilim ve feyzinden istifâde etti. Hocasının iltifât ve ihsânlarına kavuştu. Kısa zaman içinde tasavvuf yolunda ilerleyip kemâle, olgunluğa ulaştı. Muhammed Hânî hazretleri ona hilafet verdi. Daha önce ayrılmış olduğu vatanına yani Diyarbakır taraflarına, insanlara İslâmiyet'in emir ve yasaklarını anlatmak ve onların dünya ve ahirette kurtuluşlarına vesile olmakla vazifeli olarak gönderdi. Memleketine dönen Şeyh Ahmed Kârazî Nakşibendiyye yolunun Hâlidiyye kolunun yayılması için gayret sarf etti. Sohbetlerine uzaktan yakından gelen insanlar onun ilim ve feyzinden istifâde ettiler. Pek çok kimse onun vasıtasıyla saadet yoluna kavuştu.İlmiyle amel eden fazilet sahibi bir velî olan Ahmed Kârazî'nin birçok kerâmetleri görüldü (9). Bağdat'tan geri dönünce son şeyhi Muhammed Hani'den aldığı emirle köyünden ayrılıp önce Diyarbekir'e,sonra da Karaz (Kocaköy)' e geliyor. Karazda 7 yıl kaldıktan sonra Hani kasabasına yerleşiyor. Hani kasabası artık onun mekanıdır,bundan sonra asıl onun şöhreti geliyorHicri 1301'de 63 yaşında vefat ediyor. Kabri Hani kazasının batısındaki mezarlıktadır. Mezar taşının üzerinde şunlar yazar: 'Eş Şeyh Ahmed-ül Ferik en Nakşibendi el Haseni El hanevi' (8). Meşhur halifeleri. Oğlu şeyh Ma'ruf, Şeyh Hasani İshakan, Hanili Molla Yusuf oğlu şeyh Muhammed, Çermikli hacı Mustafa efendi, Botanlı Molla Arif efendi, kamışlı köyünden şeyh Ali Bokari (12). Seyit Bedrettin Türbesi Hani ilçe merkezinin güneyindeki Dereli Mahallesi'nde bulunmaktadır. Seyit Bedreddin Türbesi 176 Doğudaki revaklı alan ile batısındaki asıl mekanın üzeri, ahşap hatıllar üzerine düz toprak bir örtü ile kapatılmıştır. Söz konusu toprak örtü üstten düz betonla örtülmüştür. Tamamen beyaz kesme taş malzeme ile inşâ edilmiş olan yapı, yılda 3-4 bin kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Dış Cepheler Düzgün kesme taş malzeme ile inşâ edilmiş olan yapının cepheleri son derece sade tutulmuştur. Güney cephede, revaklı bölüme açılmış olan düz lentolu dikdörtgen formlu bir giriş kapısı ve sandukaların bulunduğu mekanı aydınlatan basık kemerli mazgal bir pencere açıklığı bulunmaktadır. Batı cephedeki tek hareketlilik, sandukaların bulunduğu kısmı aydınlatan mazgal bir pencere açıklığı ile sağlanmıştır. Basık kemerli bu pencere açıklığı ızgara şeklinde demirden bir şebeke ile kapatılmış olup, söz konusu şebeke ahşap bir çerçeve ile çevrelenmiştir, Kuzey cephesi sağır düz bir duvar şeklinde inşâ edilmiş olan yapının doğu cephesi, yuvarlak kemerli çift gözlü revağıyla türbenin en hareketli cephesini oluşturmaktadır. Kemer açıklıkları ahşap çerçeveli bir camekanla kapatılmış olan yapının bu cephesindeki başka bir unsur da, ortadaki kemer ayağının üst kısmında yer alan kitabeliktir . İç Mekân Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir plan şemasına sahip olan yapının giriş mahiyetindeki ilk bölümüne, bu bölümün güney-batı köşesinde açılmış olan bir kapı açıklığı ile girilmektedir . Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen bir plan şemasına sahip olan giriş bölümü, revaklı bir eyvan şeklinde düzenlenmiştir. Üst kısımdan ahşap hatıllar üzerine düz bir damla örtülen giriş bölümünün kuzey cephesinde sağır bir niş yapısından başka herhangi bir unsura yer verilmemiştir. Bu bölümün doğu cephesi yanlardan duvarlara, ortadan kare bir payeye oturan yuvarlak kemerli bir açıklık şeklinde düzenlenmiştir. Güney duvarına da bir adet sağır niş yerleştirilmiş olan giriş bölümünün batı cephesinde ise düz lentolu dikdörtgen formlu bir giriş kapısı ile bir adet pencere açıklığına yer verilmiştir. Yapıya sonradan ilave edildiği kolaylıkla anlaşılabilen bu bölüm, ziyaretçilerin yoğun olduğu günlerde hatırı sayılır bir hizmet kolaylığı sağlamaktadır. Öyle ki dağıtılmak üzere türbeye getirilen yiyecek, içecek vb. malzemeler bu bölümde halka ikram edilmektedir. Türbenin asıl mekânına, giriş bölümünün güney-batı köşesinde açılmış olan düz lentolu dikdörtgen formlu bir kapı açıklığı ile girilmektedir. Üzeri ahşap hatıllar 177 Seyit Bedreddin Türbesi 1316 (1801–1802) tarihli Diyarbakır Diyarbakır Salnamesi'nde, Diyarbakır'da kabri bulunan Peygamber, Sahabe ve Evliya'ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin Kuddise Sirruhû Hazretlerinin, Hani'de medfun olduğu belirtilmektedir. Türbe, Diyarbakır ili, Hani ilçesi Develi mahallesindedir. Türbede Seyyid Bedrettin ile birlikte ikisi kız birisi erkek üç kardeşinin yattıkları ifade edilmektedir. Üzeri beton taş duvarlı türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Türbe havlu türünden eşyalar ve müştemilatında bahçesi ile bir mezarlık vardır. Seyyid Bedrettin'in veli bir kimse olduğu inancı vardır. Bakımını çevre halkı tarafından yapılmaktadır (2). Türbede Seyid Bedreddin, Seyyid Ali ve Seyide Fatma, bahçede seyid Hasan yatmaktadır. Peygamber soyunsan olup Suriye tarafından Hani ilçesine tebliğ için gelmişlerdir. Kitabeleri Yapıdaki tek kitabe, doğu cephedeki kemer ayağının üst kısmında yer almaktadır. Taş zemin üzerine hak edilmiş olan kitabe metni üç sıra halinde düzenlenmiştir. Silik vaziyetteki kitabe metni okunamaz bir vaziyette olsa da, sağ tarafındaki H.1292 tarihi rahatlıkla seçilebilmektedir. Yapının incelenmesi Genel Seyit Bedrettin Türbesi, Hani ilçe merkezinin güneyindeki Dereli Mahallesi'nde bulunmaktadır. Yapı, doğu-batı doğrultusunda kareye yakın dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. Yaklaşık 9.00m.x 11.00m. ölçülerindeki türbe bir revak, bir de asıl mekan olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. 178 Doğudaki revaklı alan ile batısındaki asıl mekanın üzeri, ahşap hatıllar üzerine düz toprak bir örtü ile kapatılmıştır. Söz konusu toprak örtü üstten düzüstüne düz bir toprak dam ile örtülü olan bu bölümün, iki yanda birer duvar payesine oturan sivri bir kemer ile iki kısma ayrılmıştır. Kuzeyde kalan kısım, batı duvarında açılmış basık kemerli bir pencere açıklığı ile aydınlatılmaktadır. Kuzey-batı köşede bir de duvar nişinin yer aldığı bu bölümde üç adet de sanduka bulunmaktadır. Güneydeki ikinci bölüm, güney duvarına açılmış mazgal bir pencere açıklığı ile aydınlatılmaktadır. Basık kemerli bu pencere açılığı demirden bir parmaklık ile kapatılmıştır. Duvarlar alttan yaklaşık 1.00m. yüksekliğe kadar kahverengi bir boya ile boyanmış olup, bundan sonraki kısımlar ise kireç ile badana edilmiştir. Örtü Sistemi Hani ilçesinin Dereli Mahallesi'de bulunan yapı, doğu-batı doğrultusunda, kareye yakın dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. İki bölümden oluşan yapının doğusundaki revaklı bölüm ile batısındaki asıl mekanın üzeri ahşap hatıllar üzerine düz toprak bir dam ile örtülmüş olup, bunun da üzeri dıştan beton bir örtü ile kapatılmıştır. Doğudaki bölümün ahşap hatılları kuzey ve güneyden beden duvarlarına oturtulmuşken, batıdaki asıl mekanın ahşap hatılları ise bir uçtan ortadaki sivri kemere, diğer uçlardan ise kuzey ve güney duvarlarına oturtulmuştur (4). Seyyit Bedrettin Türbesi Efsanesi Seyyid Bedri, Hz. Hasan"ınoğluymuş. Hani"yegelip yerleşmiş. Herkesi gece gündüz ibadete çağırmış. Öldükten sonra buraya gömülmüş. Ziyaretçisi çok fazlaymış. Sözü geçen birisi türbesinin kapısını kapatıp,ziyareti yasaklamak istemiş. Fakat; türbesinin kapısının örülmesi işinde çalışacak,bir tek işçi bulamamış. Bu işi kendisi yapmaya kalkınca da türbenin duvarına, şiddetle çarparak, hemen oracıkta ölmüş. Bu türbeyi hastalar ve dileği olanlar ziyaret ederler (Hani Zülfıye Aslan) (15). Şeyh Maksut Ziyareti: İlçenin Güneydoğusunda yeralmaktadır. Halk arasında buraya "Dımıştad" deniliyor. Halk, bu zatın veli bir kişi olduğunu, darlığa düşenlerin imdadına koştuğuna inanır. Şeyh Maksut Mezarı, şehrin dışında açık alanda olduğu için piknik amaçlıda gidiliyor. Kurban adayanlar burada kesip ziyarete gelen insanlara dağıtıp yerler. Yılda binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir. Bu zatla ilgili herhangi bir yazılı metin yoktur. 179 Şeyh Maksut ziyareti 180 Şeyh Maksut Ziyareti Yanında Medfun 2 Çanakkale Gazisi Pir Aziz Ziyareti Nerip- Ağan köyü' nün kuzey istikametinde birsaat yayan uzaklıktadır. Ulaşım olmadığı için köyler bir araya gelerek yol yapmışlar. Burada yatan zatla ilgili söylenenler, İslam fethî sırasında şehit düşen birisidir. Perşembeyi cumaya bağlayan gecede üzerinde ışıkların yandığı söyleniliyor. Çocuğu olmayanlar, hastalar durumlarda vatandaşlar tarafından sıkça ziyaret edilir. Halk nezdinde yüce ulvi bir kişidir. Pir Aziz Dağı, ismini bu şahıstan almıştır. Nerip'te "Abdülaziz" ismini çocuklarına koymada bu veli kişinin etkisi vardır. Şeyh Muhammed Mehdi Askerî'nin Leşkeriyan Köyü'nün karşısındaki tepede yer alan türbesi, Hani ve Dicle ilçe sınırındadır (7). Molla Mustafa Şeyh Muhammed Mehdi Askerî'nin abisidir. Anıl köyünde medfundur. Anıl köyü muhtarı 900 yıl önce 2 kardeşin tebliğ için geldiğini, Molla Mustafa'nın burada düşmanla çatışma sonucu şehit düştüğünü ifade etti Anıl Köyü Muhtarı 900 Yıl Önce 2 kardeşin tebliğ için geldiğini, Molla Mustafa'nın burada düşmanla çatışma sonucu şehit düştüğünü ifade etti 181 Molla Mustafa Hacı Mahni Ziyareti Nerip ağan köyünün batı tarafına düşmektedir. Deyduban Ziyareti Nerip Ağan köyünün Güneytarafına düşmektedir. Mezele Gura Ziyareti: Çardaklı Köyünde, Mayıs auyında halk tarfından ziyaret edilip, geleneksel oyun olan "KAMÇI" oyunu oynanır. Şeyh Mahmut Ziyareti: Bu ziyaret Turalı köyü içerisinde yüksek bir tepeni üzerindedir. Bu ziyaretin üzerinden gece ışıkların yandığını bu zatın köyü manevi alemde felaket ve belalardan korunduğuna inanılıyor (7). Şeyh Maksud Ziyareti Efsanesi. Anıl Köyü (mukruyan) köyünden birisi hacca g i t m i ş. Orada parasız kalmış , geri dönememiş. haline acıyan bir adam,"Burada Anıl köyünden maksud adlı bir hemşerin var, git onu gör, belki sana yardım eder." Demiş. Buna çok sevinen adam, gidip şeyh maksudu bulmuş. Halini anlatıp kendisini köyüne göndermesini istemiş. Şeyh,adama "Gözlerini kapat demiş". Adam kapatmış. Biraz sonra da "Gözlerini aç"demiş. Adam gözlerini açınca kendisinin şeyhle beraber Haninin girişindeki, Gabon çayırlığında bulmuş.. Şeyh ona "Hadi şimdi köyüne git ama bunu kimseye söyleme"demiş.Fakat adam herkese anlatmış. Sırrı duyulan şeyh maksut da ölmüş. Bu ziyarete ilkbaharda gidilir. Dilek dilenilir,adak adanır (hasan Arak Anıl Köyünden) (15). Şehir merkezinde medfun Şeyh Ali, Şeyh Muhammed, Şeyh Ispat türbeleri Şeyh Ali 182 Şeyh Muhammed Şeyh İspat Şeyh Abdullah Hatipoğlu 183 Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi, Hani ilçe mezarlığında bulunmaktadır. Hani ilçesinde 1907 yılında doğan Şeyh Abdullah Hatipoğlu, Hani kadılığı yapmış olan Sadullah Efendi'nin torunudur. Rifai tarikatına mensup Abdullah Hatipoğlu 1948 yılında Şeyh İzzeddin'den hilafet alarak irşad faaliyetlerini yürütmüştür. Aynı zamanda alim ve iyi bir hatip olan Şeyh Abdullah, Hani'de 27 yıl imam hatiplik görevini yürütmüş, 14 şubat 1987 tarihinde vefat etmiştir (2). Zülküf'ül Makamı Prof. Dr. Cihat Güzel'den bir rivayet: Zülküf Peygamberin makami Erganidedir.. Bir rivayete göre mezarı Eğil ilçesindedir. Bir rivayete göre de Zülküf Peygamber Hani’lidir. Hani'de yaşamıştır "Vefat ettiği zaman, çocukları mezarını bir tepede kazmışlar. Akşam olmuş, kazmaküreklerini orada bırakıp eve gelmişler. Sabah tekrar kazmağa gittiklerinde hiçbir şey bulamamışlar. Dağ silsilesini takip edip Zülküf Dağına gelmişler. Bakmışlar kazma kürekleri ve kazılmış hazır bir mekan. Artık babalarını buraya gömüp üstüne kubbe yapmışlar" (20). HANİ SAHABELERİ İyaz bin Ganem Diyarbakır'ın fethinden sonra Haniye sonra Meyyafarakin'e (Silvan'a) gitti (10). İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı (11). Kaleyi ve sahabe tarih ve mezarlarını bulmada Tarihçi Erdal Akat çok yardım ettiler. Burada 3 şehit sahabe ve 13 eceliyle ölmüş sahabe mezarı bulunmaktadır. Bunları bize gösterdi. Tarihçi Erdal Akat Seyid Bedrettin ve yanındakilerin şehit sahabeler olduğunu ifade etti. Daha başka şehit sahabe olup olmadığını şu anki şartlarda bilmiyoruz. Şehirde tebliğ için bırakılan sahabe mezarlarını Dereli mahalle mezarlığında bulduk. Ölüm tarihleri H. 40. Diyarbakır'ın fethi de H. 17'dir. 184 Dereli Mezarlığında Girişte Sahabe Mezarları Bu mezarlığın arkasında ise çeşitli, döneme ait şehitler yatmaktadır. Tarihçi Erdal Akat'ın gösterimiyle Mezar taşlarında ölüm H. 40 ifade edilmektedir (Diyarbakır H. 17'de fetholdu). Ayrıca Anıl köyünde de 2 sahabe kabri vardır Anıl Köyünde 2 Sahabe Kabri 185 Gülaştin Oğuz Hanı : Aile bireylerinin verdiği bilgilere göre Han 1871 yılında ailenin büyüğü olan Fahri Oğuz Hanili tarafından inşa edilmiştir. Han olarak kullanılan yapı 1927-28 yılında Mekteb olarak uzun yıllar kullanılmıştır.” L “plan şemasına sahip iki katlı han yapısında yapım malzemesi olarak moloz taş ve taş aralarında yer yer ahşap hatıllar kullanılmıştır. Düz toprak damlı olan yapının üst örtüsünde ahşap kirişleme sistemi kullanılmıştır. İki katlı olan yapının üst katında 4 adet oda bir adet depo mevcuttur. Alt katta ise bir hela , havuzlu geniş bir avlu bir mutfak ve iki adet han müştemilatına ait oda bulunmaktadır. Avluda yer alan suyun kaynağı Ulu Cami'nin güneyindeki Ayn-ı Kebir su kaynağından gelmektedir. 186 KAYNAKLAR 1. Ömer Tellioğlu (ed). Diyarbakır Salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Acar mat. İst. 1999. 2/187, 4/209 2. Ali Melek Abdullah Demir Dinî Ve Tarihî Değerleriyle Diyarbakır Diyarbakır, 2009 3. Gülsen Baş. Diyarbakır'daki İslam Dönemi Mimarisinde Süsleme. T.C. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilimdalı Doktora Tezi Van- 2006 4. Mehmet Latif Demir, Yrd. Doç. Dr. Ali Boran Ortaçağ'dan Günümüze Eğil Ve Hani'deki- Mimari Eserler yüksek Lisans Tezi. T.C. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Van- 2007 5. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı. Ulus Basımevi. 1936. c: 3, S. 363-366 6. Küçük Ermeni Ansiklopedisi, III. cilt, Yerevan, 1999. http://akunq.net/tr/?attachment_id=7505 . 7. Abdülhamid Alkan, M.Ali Abakay Hani Kaymakamlığı.Hani-Taşlar Tanıktır.2005 8. Şefik Korkusuz. Tezkire-i Meşayih-i Amid.Kent yay. İst. 2004. s. 71. 9. Hadâik-ul-Verdiye; s.273.http://kitap.mollacami.com/evliyalar/konu-3222.htm 10. Sait Paşa: Miratül İber. Basım .H. 1305.6/92 11. Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır. 2002 s. 36.Kazım Baykal. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi. 20 Haziran 1939. cilt ıı, sayfa 17 12. Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır'ında Nakşibendîlik. 2.Nebiler Sahabiler, Azizler, Krallar Kenti Sempozyumu. 2011 13. Mustafa Diğler- Seçkin AydınMardinde Artuklu dönemine ait taişişçiliği. Artuklu yapıları. Artuklular. Mardin valiliği yay. 2008. s 364 14. www.kenthaber.com 15. Muhlise Helimoğlu Yavuz. Diyarbakır Efsanelesi. Cumhuriyet kitapları.. 2007. s. 74,75,266 16. Rahmi Hüseyin Ünal: Diyarbakır İlindeki Bazı Türk-İslam Anıtları Üzerine Bir İnceleme. Erzurum 17. Mehmet Ali Abakay. Hani ilçesi Tarım Çevre ve Doğa Sempozyumu. Diyarbakır. 2011. c. 2 18. Adil Tekin. Diyarbakır. D.Ü. mat. Diyarbakır. 1997 19. Dr. Yaşar Kalafat Diyarbakır'da Ulu Kabirler: Diyanet İşleri Başkanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre /Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004 20. Prof. Dr. Cihat Güzel. Ergani Tarihi ve Doğal Güzellikleri Tarım Çevre ve Doğa Sempozyumu. Diyarbakır. 2011. C. 2 21. http://ekitap.kultur.gov.tr/ 22. www.kenthaber.com 187 KAYNAKLARDA TARİHİ ESERLERLE İLGİLİ YORUMLAR M. Ali Abakay Bu bölümde yaptığımız araştırmalardan elde edilen kaynaklardan İlçemize ait tarihî eserlere ilişkin verilen bilgiler aynen sunulacaktır. Kaynaklar arasında benzer yönler, tekrarın olmaması için gerekmedikçe alınmamıştır. Her bölüm sonunda kısa, eleştiri başlıklı düzeltmelerimiz olacaktır. Ya-Sin Minaresi Basri Konyar: "Hatuniye Medresesinin bir az ilerisinde kasaba haricinde kalmış bir minare ile harab bir cami görülür. Diyarbakır minareleri gibi dört köşeli olan bu minarenin üç katlı olduğu anlaşılıyorsa da üst kısmı yıkılmıştır. Birinci kısım 15-18 metre irtifadadır. İkinci kısım 12, üçüncü kat da 10 metre yükseklikte vardır. Birinci kemerin altında çepeçevre (Ayetülkürsi) yazılmıştır. İkinci kemerin altında ve şimale müteveccih cebhesinde diğer bir yazı mevcud ise de tesiratı havaiye ile okunamaz bir hale gelmiştir. İnşa tarzı ve yazıların fark edilebilen karakterine göre bu eser Artukoğullarına aid olmalıdır". Düzeltme: Ya-Sin Minaresi'nin günümüzde sadece birinci katı ayaktadır. Yazarın belirttiği iki kat, ne zaman yıkılmıştır? Bu, bilinmemektedir. İlçe yaşlıları, Zeynebiye ve Ya-Sin Minaresi'nin taşları ile bazı yapıların onarımlarının yapıldığını belirtmiştir. Ya-Sin Minaresi'nin günümüzde sadece tek katının kaldığını belgeleyen karelerde diğer katların ne zaman, niçin yıkıldığına dair bilgilere araştırmalarda rastlanmamıştır. Çalışmalarımızda halkın naklettiği sözlü bilgiler için yorum yapmak zordur. Bu tarz minarelerin ilki Silvan'da ikincisi Lice'de bulunmaktadır. aynı mimarî tarzda yapılan minarelerin yüksekliklerinin olmasının önemli bir yönü, savunma amaçlı gözetleme kulesi olarak kullanılmasıdır. Yatırlar Basri Konyar: "Bu minarenin (Yasin) az ilerisinde Seyit Bedreddin yatırı vardır. Vaktile çocuğu olmayan kadınların, hastalığa tutulanların, müşkül vaziyette kalanların şifa ve necat umdukları bir makam imiş. Sık sık vaki olan ziyaretlerde kurbanlar kesilir, hep gelenlere helva ve ekmek dağıtılırdı.Kasabanın şimal tarafında bulunan küçük bir mescide (Caferi Tayyar) medfıındur. Torunları merkadin etrafındaki evlerde oturmaktadırlar. Yakın zamanlara kadar bir iki köyle kasabadaki bazı evlerin zemini iş bu yatırın evkafından idi. Kasabanın iki saat garbı cenubisinde (Piri Leşkeriyan ) köyünde peygamber oğullarından Mehmed Askeri'nin kabri vardır. Bu da vaktile çok ziyaret edilen bir makam imiş. Kazım Baykal'ın 1939 Yılındaki Tespitleri: "Hani'de Şeyh Bedrettin Türbesinin yanında tepesi yıkılmış eski büyük bir dört köşe minare var. Okunması güç iki kitabesinden üstte dört yüzü kuşatan bir ayetel-kürsü ile altında yalnız (hams) kelimesi okunabilen ve diğer kelimeleri okuna188 mayan evvelki kitabenin bir parçası var. Yazı Artık oğullarının Nesih yazısıdır. İsim ve tarih olmadığı için kime ait olduğu anlaşılamadı. Yine Kasabanın üstünde (Cafer Tayyar) dedikleri bir türbe ve minare var. Yanında metrûk bir mescit görülüyor. Türbede isim ve kitabe yoktu. Yalnız duvarlarında Artık-Beysan oğullarına ait süslü kûfı yazılı kitabe kırıntıları görülüyor. Minare dört köşe üstünde ve yan yüzlerinde küçük mihraplar var. Asıl makberin sandukasının baş ucunda mevcut lafzayı celâl diğerinde Allah, Muhammet yazılı. Bu madeni alem alevilik arzediyor. Halk asıl Cafer Tayyar'dır diyor fakat değildir. Çünkü o zat bu civarda ölmemiştir. Olsa, olsa Ali'nin ahfadından biridir. Hani'de bize bir kupa gösterdiler, on beş santim kutrunda sadeftir. İçinde oyma ve çok kıymetli sanat eseri olan ince yazılar var. Bu kupanın bir muhabbet tılısım tası olduğu zannedilir. Yazılar birkaç ayet, on iki imamın ve eshabı kehfın adlarını ihtiva ediyor. Kupanın bir köşesi kırılmış, bu çok kıymetli sanat eserinin iyi muhafaza edilmesi gerekiyor." Eleştiri: Baykal'ın Cafer-i Tayyar hakkındaki tespitlerine katılmak mümkün değildir. Cafer-i Tayyar'ın medfun olmadığı bu türbede yatan zat, mutlaka şehid düşmüş biridir. Yazarın alemler için yürüttüğü mantık, kendi görüşüdür. Genelde bu tür âlemler, halkın kıymet verdiği, saydığı, âlim, değerlere sahip şahısların türbesinin baş kısmına İslam'ın simgesi olarak dikilir. Bu alemleri yerinde görüp inceledik. Her iki alemin direği, ince, uzun hurma dalından oluşur. Yapılan boya işlemleri sebebiyle alemlerin temizlenerek, artıklardan arındırılması gerekir. Baykal'ın belki de yörede Seyyid olan kimi yerleşimcilerin tarihteki konumunu değerlendirerek, "Alevîlik" yakıştırmasında bulunduğu düşünülebilir. Bu tarz yaklaşımları olumlu kabul etmek düşünülemez. Küçük bir mescid ile kabir alanı bu gün bahçelik alanı, dinlenme yeri, camii ve diğer müştemilatı ile halkın bakımını yaptığı saygın bir yerdir Deprem sonrası, mezarlık alanın ortadan kaldırılarak çevre düzeltilmesine girişildiği, camiinin sol yönündeki mezarlığın halen düzeltilmemiş olduğu, bu alandaki mezar kitabelerinin çözümü ile Hani'de görev yapmış devlet adamları ile Zeynebiye Medresesinin geçmişine yönelik bilgiler gün ışığına çıkarılabilir. Araştırma Sonuçları: Seyyid Bedreddin hakkında kaynaklarda açık-net bilgilere ulaşmak mümkün olmamıştır. Türbede üç kabir bulunmaktadır. Kimisi, iki kabri kız ve erkek olarak yorumlamaktadır. Türbenin yakın zamanda onarım gördüğü bilinmektedir. Cafer-i Tayyar'a ilişkin açıklamalarda bulunan emekli imam Hüseyin Yıldız, kabirde yatan şahsın hakkında bilgi sahibi olamadıklarını, maneviyatta "Cafer-i Tayyar" olarak bildikleri makama dair açıklamalarda bulunmuştur: "İhtilaflıdır, bazıları Cesedi buraya gelmiş der. Bazıları yok demiş. Amman yakınında defnedildiğine kaynaklar yer verir". Hani hakkında yaptığımız araştırmalarda Caferî Tayyar hususunda vardığımız sonuç, burada medfûn bulunan kişinin daha çok Hazreti Ali'nin hilafeti sonrası baskı gören taraftarlarından Anadolu'ya büyük oranda göçen ve zaman içinde bölgede yerleşen kesimden biri olduğudur. 189 Mûte'de 629 senesinde yapılan bir savaşta şehid düşen Cafer-i Tayyar, Mûte'de defnedilmiştir. Hazreti Ali'den on yaş büyük olan Cafer için sahîh hadisler mevcuttur. Hicret sırasında Necaşî'ye sığınan müslümanların iadesi söz konusu iken Habeşistan Kralı Necaşî'ye tek bir varlığa inandıklarını söyleyen, Kureyş'in, Mekke'nin cahiliye dönemini anlatan, Meryem oğlu İsa'nın Allah'ın oğlu olmadığını, Meryem Sûresini okuyarak belirten ve İslam'ı Necaşî'ye anlatan, böylelikle Necaşî'nin müslüman olmasına sebep olan Cafer, hicret eden müslümanların Müşrik Mekkelilere iadesine engel olmuştur. Savaşta her iki kolu kesildiği halde sancağı tutan Cafer için Hz. Muhammed, kesilen iki koluna karşın Allah'ın kendisine iki kanat ihsan ettiğini belirtmiş ve "Tayyar" sıfatı bu sebebple kendisine verilmiştir. Bölge halkından Ahmet Yıldız, Hz. Muhammed (a) ile Cafer-i Tayyar'ın arasındaki akrabalık bağını belirterek, "Rasûlullâh, Cafer-İ Tayyar'ın şehadetinde ağlamış, sonra tebessüm etmiş. Kendisine sorulduğunda şehid olan Tayyar'ın kaybından duyduğu üzüntüden ağladığını belirtmiş, tebessümü de Tayyar'ın Cennet'te makam sahibi olduğuna yorumlamış. Molla Ahmed, el yazması defterde bu makamın Cafer-i Tayyar'a ait olduğunu belirtir. 1975 Lice Depremi'nde zarar gören türbenin onarımına ön ayak olan fahri İmam Ahmet Yıldız, " 1977 senesinde dönemin hükümetine gittim. 22 gün Ankara'da kaldım. Minarenin yansı ve türbenin bir kısmı yıkılmıştı. Yetkililere durumu anlattım. Beklenmedik şekilde 1979 senesinde onarım başladı, 1980 senesinde bitti. Camii kısmı sonradan eklendi." derken Yemlihan Aybal, mezarlık alanın depremle beraber ortadan kaldırıldığını belirterek, "Tarihî ve dinî değerler taşıyan mezarlığın kaldırıldı. Mevcut alan bakımsız." biçiminde görüş belirtmiştir. Ulu Cami Basri Konyar: "Kasabada iki cami bulunur. Büyük cami, sade ve metin bir tarzda işa edilmiştir. Minaresindeki mahkûkât üç asır evvel yapıldığını gösteriyor. Kapısı üstündeki kitâbe 1091 de tamir edildiğini bildirmektedir". Kazım Baykal: "Hani'nin Ulu Camii de eski fakat kitabesi yok, tip Osmanlı tipidir. Sonradan tamir görmüş yanındaki ikinci parça yıkılmak üzeredir". Ara Altun'un Tespitleri: "Dikdörtgen bir alanı kaplayan ve kuzeyinde bir minaresi olan yapı, çeşitli onarımlara işaret etmektedir. Doğuda ve batıda birbirinden yükseklik farkları bulunan iki bölümden meydana gelmektedir. Özellikle doğuda fevkâni bir durumu vardır. Bir su kaynağının kenarında olması yüzünden yüksekçe bir setin üzerine yapılmıştır. Doğu kısmının altında bir sıra dükkân seçilir. Bunların basık kemerli dört kapısı sete açılır. Setin istinat duvarını meydana getiren taşlardan bazılarının işlenmiş oldukları görülür. Minare bu gün yapıdan dışanda kalmış, kuzeyde, evler arasına sıkışmıştır. Kare plânlı minarenin kesme taş yapısı ortada bir silmeyle ikiye aynlmıştır. Şerefe 190 bölümünde de konsolları çok aşınmış bir silme seçilirse de bundan yukarı kısmı yuvarlak ve geç devir eklidir. Birinci kısmın üst silmesinde kitabe bozuğu birkaç işli taş seçilebilir". Altun, incelemesinin sonunda "Artuklu devrine konması şüpheli bir yapı olmakla birlikte bazı kısımları ve minaresi hakkında genellikle Artuklu yargısı bulunduğundan" dolayı eseri çalışmasına aldığını belirtir. Ulu Camii hakkında vardığımız tespitler, bölüm sonunda yer almaktadır. Rahmi Hüseyin Ünal'ın Tespitleri: Ulu Cami: Hani ilçesi içinde, belediye ve kaymakamlık binalarının yer aldığı küçük meydanda, Ayn-i Kebir adı ile anılan su kaynağının kenarındadır. Muhtelif devirlerde geçirdiği onarım ve değişikliklerle ilk şekli bozulmuştur. Yapının batı yüzüne yerleştirilmiş taç kapıdan, bu gün avlu olarak kullanılan bir mekana girilmektedir. Caminin üzerinde yer aldığı arazi kuzey-güney yönünde eğimli olduğundan, güneyde, su kaynağına bakan cephenin zemin katına küçük dükkanlar inşa edilmiştir. Ortada iki dikdörtgen paye, yanlannda ise duvarlar üzerine dayanan üç kemer gözü avluyu ikiye bölmektedir. Bu bölmelerden kuzeydekinin üzeri açıktır. Güneyde kalan ve üzeri düz beton bir çatı ile örtülmüş olan kısım, silindirik sütunlar üzerine oturan üç kemer gözü ile cepheye açılmaktadır. Kırık kemerlerin güneye bakan yüzleri, bir dizi silme ile belirlenmiştir. Avlunun kuzeybatı köşesinde, biri batı, diğeri de kuzey duvarına yerleştirilmiş iki kapı görülmektedir. Cami hariminin iki ayrı bölümüne açılan bu kapılardan batıdaki alışılmamış formdan üç dilimli bir kemer içine açılmaktadır (...). Muhtelif tarihlerde yapılan köklü onanm ve değişiklikler, yapının ilk şekli hakkında kesin önerilerde bulunmamızı engellemektedir". Ünal'ın, batı harimi taç kapısı üzerinde yer alan kitabe çözümlemesi: 1093/1682 yılında yenilenmiştir. Sene 1093/1682Minarenin çatıdaki kapısı üzerindeki kitabeyi de "1067/1656-57 yılında yenilenmiştir." olarak kayda geçmiştir. Yazar, "Bu iki kitabeye göre 1657 ve 1682 yıllarında iki defa onarım görmüş olan yapının ilk inşa tarihi, (...) bilinmemektedir. İlk yapı muhtemelen Artuklu devrinde inşa edilmiş, tarihi bilinen ve bilinmeyen onarımlarla asli hüviyetini kaybederek bu günkü şeklini almıştır." der.. Medrese Tespitleri Konyar, 1932 senesinde araştırmalarda bulunduğu Hani Medresesi için "Diyarbekir Yıllığı'nda şu bilgileri verir: "Hani'de en şayanı dikkat bir eser olan bu medrese görülmeğe değer bir san'at mahsûlüdür. Beyaz bir taştan kubbeli yapılmış ve biraz eksamı yıkılmış olmasına rağmen mimarı henüz içinden çıkmışa benzemektedir. Alınan fotoğraflar iç kısmın büyük eyvanını ve diğer aksamı göstermektedir. Eyvan, tavana kadar münakkaştır. Arka tarafa küçük fakat müsenna dört kapı açılmıştır. Büyük avlunun etrafında çok güzel hatt ile çepeçevre (İnnafetahna) yazılıdır. Asıl kapısı örtülüştür. İç havuza su giden kısmın etrafına da boydan boya (Yasin) yazılmıştır. Bu yazı ezıcık bozuktur. 191 Medresenin en mühim kısmı dört kemer üzerine oturtulmuş olan ve şimdi kubbesi yıkılan parçasıdır. Burada da büyük ve okunaklı çok güzel bir sülüs ile çepeçevre (Ayetülkürsi) yazılıdır. Halk (Zeynep) adında bir kadın tarafından yaptırıldığını beyan etmektedir. 1292 Tarihli bir kayıtta Hani kasabasının Hatuniye medresesile merbutatından olup Mardin sancağına tabi Hasankeyfte bulunan Zeynebiye zaviyesinden bahsedilmektedir. Mardin'e bağlı Kızıltepe'den ileride Hatuniye Kalesi vardır ki Sancar Şahın validesi tarafından bina edilmiştir. Buna (Suri Hatuniye) denilmektedir. Şu halde Hani'deki bu emsalsiz eser de kıymetli nümunelerindendir". Kazım Baykal: "Hani'de Zeynebiye medresesinin yalnız kitabelerini ihtiva eden mihrabı var. Selçuk-Artık devri sanatının ilk enmüzecidir. Mihrabın üstünde müstatil bir şekil süs, iki tarafında sekiz köşeli ikişer yıldız görülüyor. Bunların içinde isim ve tarih yazılı fakat okunamıyor". Aslı bozulmamış Zeynebiye medresesi süslemeleri, zamana direnmeye, olumsuz etkilere karşı halen eskisi gibi ayakta duruyor. Fakat, bu şaheser süslemelerin bölgemizde benzeri olmamasına karşın ilgisizlik, insanı üzen diğer bir husus. 1971 yılında yaptığı incelemede, Metin Sözen'in ve Z. Yalazkan'ın incelemelerinden yararlanarak Ara Altun, şu açıklamalarda bulunur: "Bu gün sadece mihrap duvarı ile bunun iki yanındaki iki kubbeli mekan ile avlunun bir kısmına ait duvarlar ayaktadır. Bir eyvanın iki yanındaki kubbeli odalar düzeninin kuzeyinde muhakkak ki bir avlu vardı. Basri Konyar'ın kaydından avlunun kubbeli olabileceği bir anlam çıkmaktaysa da bu gün için bunu kesinlikle anlayabilmek mümkün değildir". Ara Altun, incelemesinin sonucunda karşılaştırmalar yaparak, medresenin Artuklu yapısı olarak kabul edilmesinin şüpheli olduğunu belirtir: "B. Konyar'ın 'Üslûp Selçuk tarzının kıymetli numunelerindendir' dediği ve Mardin/Kızıltepe Hatuniye Kalesi, Hasankeyf Zeynebiye Zaviyesi ile bağlantılar kurmağa çalıştığı yapı için M. Sözen, XIII. Yy. ortası ve sonunu ileri sürer. A. Gabrıel, yapıyı süsleme ve dinî kitabeler uslubundan XIV.- XV. yy. a koymak ister. Artuklu devri yapısı olup, Çermik / Haburman köprüsünü yaptıran Necmeddin Alpi'nin kızı Zübeyde Hatun tarafından inşa ettirilmiş olduğu görüşüne katılacak verilere sahip değiliz. Yapının Artuklu Mimarı Üslubu hakimiyetindeki bölgede daha geç devirde XIII.yy.ın sonlarında yapılmış olabileceğini düşünmek mümkündür. Bu bakımdan şimdilik Artuklu devrine konması şüpheli bir yapı olarak görülmelidir". Metin Sözen'in Tespitleri: "XIII. Yüzyılın başlarından kalmış olması muhtemel ve bezemelerinin zenginliği ile beliren bir medrese örneği de Hani'de bulunmaktadır. Hatuniye Medresesi adıyla tanınan bu medresenin bir Artukoğul arı Devri yapısı olması muhtemeldir. Aynı devirden kalma daha erken, 1211 / 1212 tarihli Harzem Medresesi gibi, Hani Hatuniye Medresesi de yıkılmış, çok az kısmı ayaktadır". Medresenin günümüzdeki durumunu gösteren bu kareler, geçmişteki ihtişamlı günlerin zeval kabullenmez ahvalinin tam tersi bir manzara içindedir. 192 R. Hüseyin Ünal'ın Tespitleri Zeynebiye (Hatuniye) Medresesi: İlçe merkezinde, Ulu Cami'nin birkaç yüz metre güney-batısında, mahalle içindedir. Büyük bir kısmı harap olmuş, yalnız kıble eyvanı ile eyvanın iki yanındaki kubbeli hücrelerin temelleri ayakta kalabilmiştir. Kuzey kesimi tamamen yıkılmış, taş ve toprak yığını haline gelmiştir. 1940 yıllarında , kesme taşlardan bir kısmı sökülerek bir ilkokul inşaatında kullanılmıştır. Birkaç yıl önce, eyvanın ve yanlarındaki hücrelerin içindeki molozlar temizlenmiş, eyvanın ağzı kırma taştan bir duvarla kapatılmıştır. Temellerin büyük bir kısmı moloz yığını altında kaldığından, mekanların dağılışı tesbit edilmemekte ve yapının tamamının plânı çıkarılamamaktadır. Medreseyi nispeten sağlamken görmüş olan B. Konyar'ın verdiği bilgiler açık değildir. Tahminlere göre yapı avlulu medreseler grubundandı. Ortadaki avlu tamamen muhtemelen bir kubbe ile örtülüydü". Ünal'ın Medrese'ye ilişkin diğer tespitleri: "Medresenin halen görülebilen kesiminde duvarlar içten ve dıştan düzgün kesme taşlarla kaplıdır. Güneybatı köşesindeki dikdörtgen plânlı hücreye (B) (5 m 10x6m 20 ), kuzeydoğu köşesindeki küçük bir kapıdan girilmekteydi. Bu hücrenin pandantifler üzerine oturan kubbesinin bir kısmı, 40 yıl kadar önce ayaktaydı. Küçük Bursa kemerlerinden oluşan bir kemerleme şeridinin üst kısmında, ikişer burmalı kaytan arasına alınmış bir ayet şeridi kubbe eteğini dolanmaktaydı. Ayet şeridinin üst kısmında da, ince bir mukarnas şeridi mevcuttu. B. Konyar'ın yayınladığı resimde, kubbe içinde nebati örnekli şeritlerin de yer aldığı görülüyor. Bu gün, yazı ve süsleme şeritlerin tamamı yok olmuştur. Ünal, detaylı incelediği medrese ile ilgili bilgileri verirken mimari özelliklere değinir. Yazar, medresenin süsleme çizimlerinin önemli bölümünü çizmiş, çalışmalarını bir arada yayınladığı eserinin kapağına da mihrabın üst kısmında yer alan panolardan birine yer vermiştir. Diğer çizim örneklerini alıntıladığımız Ünal'ın medrese için belirttiği son tespitlerinden: "Yapının plânı tam çıkarılmadığından, plân yönünden benzer karşılaştırma yapmak mümkün olmamaktadır (...). Yapının nisbeten ayakta kalabilmiş güney kesiminde, kırık kemer tonozlu bir eyvan ile eyvanın iki yanında kubbe ile örtülü birer hücre mevcuttur. Aynı zamanda mescit görevi gören eyvanlarının iki yanında kubbeli birer mekana sahip kapalı avlulu medreselerden tespit edebildiğimiz örnekler şunlardır: 621/1224 tarihli Mübarizeddin Ertokuş Medresesi (Atabey, İsparta), 649/1251-52 tarihli Karatay Medresesi (Konya) 1260-65 tarihli İnce Minareli Medrese (Konya) 677/1279 tarihli Çay Medresesi, 714/1314-15 tarihli Vacidiye Medresesi (Kütahya), 757/1356 tarihli Emir Musa Medresesi (Karaman) ve 836/1432-33 tarihli İbrahim Bey İmareti (Karaman) 849). Büyük bir kısmı Konya ve yakınlarında bulunan bu medreseler 15. yüzyıl başlarına kadar uzanan bir tarih dilimi içinde sıralanmaktadırHatuniye Medresesinin inşa tarihini gösteren herhangi bir kitabe mevcut değildir. Ayakta kalabilen kısımlarda taşçı markasına da Hatuniye Kalesi'ni Sancar Şah'ın annesinin inşa ettirdiğinden söz etmekte ve hiçbir delile dayanmaksızın Hatuniye Medresesi'ni de aynı hatunun inşa ettirdiğini öne sürmekte193 dir. M. Sözen ise B. Konyar'ın verdiği tarihin müphemliğine işaret etmekte ve geçiş unsuru olarak pandantiflerin kullanılmış olması süslemelerdeki istifçilik ve örneklerin şekline dayanarak yapıyı 13. yy. sonlan ile 15. yy. başlanna tarihlemektedir. A.. Gabriel XIV-XV yüzyıl karakterine uygun olduğunu söylemektedir. (...) Söylediklerimizi özetleyecek olursak nebati süslemedeki özelliklere dayanarak medreseyi en geç 13. Yüzyılın ilk yansına tarihlememiz mümkündür. Güney eyvanındaki tarih şeridi ile benzerlik arz eden diğer kitabelerin tarihleri, yapının tarihini biraz daha öne almamıza imkan vermektedir.Bu durumda medreseyi 12. yüzyılın sonu ile 13. yüzyıl başlarına tarihliyoruz." Kesin bir tarihleme olmasa bile Zeynebiye Medresesi, Artuklu Döneminde yapılmış bir yapıdır. Hani'deki bu medrese şehre uzak çevrenin ihtiyacına binaen yapılmıştır. Tespitlerimiz Bir çok defa incelemeler için gidilen çevredeki eserlerin onarımının yarıda bırakıldığını, koruma tedbirlerinin alınmadığını, yapılan onarımların yapıların aslî özelliklerine uygun olmayan biçiminin sanat açısından tedirginlik oluşturduğunu belirtebiliriz. Zeynebiye Medresesi'nin onarımının tamamlanmamış olması, yapılan onarımın yer yer şeklen oluşu, genel temizliğinin olmayışı, Ankerib'ten gelen suyun zamanla sızma yapmasının oluşturduğu tahribatın eserin onarımına gölge düşürdüğünü belirtebiliriz. Zeynebiye Medresesinin bir tabeladan bile yoksun bulunuşu, verilen tabloyla bütünleşen manzaranın tamamlayıcısıdır. Günümüzde medresede eğitim ağırlııklı sosyal faaliyetlerin gerçekleştiği ortamda kimi zaman kursların da düzenlendiği görülmektedir. Avlulu medreseler içinde olan Zeynebiye Medresesi Vakıflara aidiyeti tescil olunmuşl, 21/08/. 01/03 envanter kaydı ile Türkiye Kültür Mirasları arasında yerini almıştır. Güneydoğu Medreseleri içinde gerek kuşak gerekse süslemeler yönüyle eşsiz olan yapının hakkında tespitlerde uzman isimlerin görüşlerini verdiğimiz için ayrıntılara girmeye gerek kalmadığını sanırız. 194 HANİ'YE MÜCAVİR BİR ALANDA KUTSAL BİR MEKAN ESHAB-I KEHF MAĞARASI Yusuf Kenan HASPOLAT* ASHAB-I KEHF KISSASININ GENEL ÇERÇEVESİ Kehf, sözlükte dağdaki mağara anlamına gelir. Arapçada mağara, geniş ise 'kehf', dar ve küçük ise 'ğâr' diye adlandırılır. Mağara figürü tarih boyunca insanların hayatında çok önemli bir yer tutmuş; bu figür, pek çok düşünce sistemi ve din tarafından kullanılmıştır. Kur'a-ı Kerim ise mağara figürünü hakkın tecelli ettiği bir merkez, vahyin yol bulduğu bir menfez olarak kullanmıştır. Mağara sevgili Peygamberimizin hayatında da çok önemli bir yer tutar. Hıra mağarası, hicret esnasında sığınılan Sevr mağarası, mağara arkadaşlığı ve Allah Resulü'nün bazı hadislerinde ifadesini bulan, söz gelimi üç gencin sığındıkları mağarada sıkışıp kalmaları ve buradan kurtulmak için geçmişte yaptıkları iyilikleri anlatmaları ve mağaranın kapısındaki kayanın açılıvermesi ile ilgili anlatı, hep bu figürün hakikat arayışını temsil eden alegorik (içindeki karakter ve olayların gerçek hayattan bir takım karakterleri ve olayları temsil ettiği) bir unsur olduğunu gösterir. Öte yandan Kehf Sûresinin sonunda Zülkarneyn tarafından, kötülük ve fesatları sebebiyle hapsedilen Ye'cüc ve Me'cüc kavminin zikredilmesi; (Kehf, 18/93-97) iyilik ve imanın bir mağarayı kurtuluşa açılan bir menfez yaparken, kötülük ve inançsızlığın da insanı haktan uzaklaştırarak taş duvarlar arasına onu hapseden adeta bir hapishane olduğu mütekabiliyet örgüsü içinde ele alınmıştır. Bu anlatım ise olay ve olguları zıtlarıyla anlamaya eğilimli zihinlerin, anlatıyı daha iyi kavramasına zemin hazırlayan icazın bir parçasıdır. İşte mağara halkı, mağara sahipleri anlamına gelen Ashâb-ı Kehf'in iyilik ve imanı da, mağarayı onlar için kurtuluşa açılan bir menfez, hayata hazırlayan bir sığınak ve hakkın tecelli ettiği bir merkez yapmıştır. Ashâb-ı Kehf'in anlatıldığı Kur'ân-ı Kerîmin on sekizinci sûresine de, bu kıssanın önemi dolayısıyla “Kehf” adı verilmiştir. Kehf” mağara ve dağların içindeki dehliz demektir. “Rakîm” ise ayette sözkonusu edilen mağaraya konulan kitabedir. Bazı bilginlere göre rakîm, mağaraya sığınan gençlerin mensup olduğu- köyün veya kentin adıdır. Rakîm, yüksek dağ ve tepe anlamına da gelmektedir. Bu ayette; Allah'ın, hayret uyandıran delillerinin “Ashab-ı Kehf”ten ibaret olmadığına, sürekli olarak gerçekleştikleri için, sıradan işlenmiş gibi algılanan sayısız olayların da birer ilahi kudret göstergesi olduklarına dikkat çekilmektedir (Diyanet Kur'an-ı Kerim Meâli Dip Notu). Ashâb-ı Kehf, inkârcı ve zalim bir toplumdan kaçıp dağda bir mağaraya sığınan bir grup mümin gençtir. Sûrenin 9-26. âyetlerinde bildirildiğine göre, putperest bir *Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT 195 kavmin içinde Allah'ın varlığına ve birliğine inanan, "Ashâbu'l-Kehf ve'r-Rakim" yani "mağara ve kitabe halkı" diye de bilinen bir grup genç, bu inançlarını açıkça dile getirip içinde yaşadıkları toplumun şirke bulaşmış inançlarına ve putperestliğe karşı çıkmış, haksız ve adaletsiz uygulamalarını reddetmiş, bundan dolayı da her türlü baskı ve işkenceye maruz kalmış, dinlerini değiştirmek ya da taşlanarak öldürülerek cezalandırılmak tercihleriyle baş başa bırakılmışlardır. Böyle bir cezaya çarptırılmak ve baskılara boyun eğerek inançlarını terk etmek istemeyen bu gençler, sonunda bulundukları şehri terk ederek, şehrin yakınlarında bulunan bir mağaraya sığınmışlardı. Yılar sonra uyanmış ve aralarında mağarada ne kadar kaldıklarını tartışmışlardır. Sonunda mağarada “Bir gün, ya da bir günden az” uyuduklarını sanmışlar, içlerinden birini gümüş bir para vererek yiyecek almak üzere şehre göndermişlerdir. Böylece onların durumuna vakıf olanlar Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini anlamış ve mağaranın bulunduğu yere bir mescid yapmışlardır. Konu Kehf Sûresinin ilgili âyetlerinde şöyle anlatılıyor: “Yoksa sen, bizim ayetlerimiz içinde (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm'in mi ibrete şayan olduklarını sandın?” (Kehf, 18/9). “Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır”, demişlerdi.” (Kehf, 18/10). “Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyayı) kapattık. (Onları uyuttuk)” (Kehf, 18/11). “Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri gayeyi daha iyi hesap ettiğini bilelim” (Kehf, 18/12). “Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.(Kehf, 18/13). “Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, ondan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik. (Kehf, 18/14-15). “(İçlerinden biri şöyle dedi): “Madem ki onlardan ve Allah'tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın” (Kehf, 18/16). (Ashab-ı Kehf, bu konuşmadan sonra uykuya dalmışlardır. Bundan sonraki âyetler onların uykudaki hallerini tasvir etmektedir). 196 “(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onları keserek sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın” ( Kehf, 18/17). “Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi). Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve (gördüklerin yüzünden) onlardan için korku ile dolardı” (Kehf, 18/18). “Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiç bir kimseye sakın sezdirmesin” (Kehf, 18/19). “Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz” (Kehf, 18/20). “Böylece biz, (insanları) onların halinden haberdar ettik ki, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevi tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların halini daha iyi bilir”, dediler. Duruma hakim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler. (Kehf, 18/21). “(Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: “Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir”, diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir”, diyecekler. Şöyle de diyecekler: “Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir”. De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O halde onlar hakkında (Kur'an'daki) apaçık tartışma (yı aktarmak) dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiç birine bir şey sorma”. (Kehf, 18/22). “Hiçbir şey hakkında sakın yarın şunu yapacağım deme!” Ancak, “Allah dilerse yapacağım”, de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır”, de. (Kehf, 18/23-24). “Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler”. (Kehf, 18/25). “De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek ona aittir. O ne güzel görür, o ne güzel işitir! Onların, ondan başka hiç bir dostu da yoktur. O hükmüne hiç bir kimseyi ortak etmez”. (Kehf, 18/26). 197 ASHAB-I KEHF KISSASININ ANALİZİ Kur'an ekseninde Ashab-ı Kehf hadisesine baktığımızda, değerlendirilmesi gereken başlıca hususlar şunlardır: a) Ashab-ı Kehf'in Sayısı Kur'ân-ı Kerîm'in Kehf Sûresinde, Ashâb-ı Kehf'in sayısı hakkındaki tartışmalara yer verilmekte (Kehf, 18/22); köpekleriyle (Kıtmir) beraber dört veya altı olduklarına dair yapılan tahminler, “Karanlığa taş atma” olarak nitelendirilmektedir. “Yedi kişiydiler, sekizincisi köpekleri idi” diyenler hakkında ise aynı ifade kullanılmadığı için, bu görüşün gerçeğe daha yakın olduğu düşünülmüşse de, âyet-i kerîmedeki, “De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir…”, ifadesi bu konuda fikir yürütmenin de doğru bir sonuç vermeyeceğini ortaya koymaktadır. Diğer bir âyette de, “Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti.” (Kehf, 18/13) buyrulması ise, kıssada asıl vurgulanmak istenen husûsun, onların isimleri, sayıları ve memleketleri değil, bilhassa o sâlih kulların sâhip oldukları nitelikleri, imanları, ihsan duygusu, hakka olan bağlılığı ve Allâh katında kıymetlerini artıran gönül dünyaları olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan bunlara "Yedi uyurlar” denmesi de doğru olmaz. Çünkü sayılarının yedi olduğu konusunda kesin bir delil yoktur. Önemli olan bu kıssanın verdiği derslerdir. b) Ashab-ı Kehf'in Bulunduğu Mekan Kur'an-ı Kerim'de Ashab-ı Kehf kıssasında adı geçen mağaranın ve ülkenin nerede olduğu açıkça bildirilmemiş, sadece özellikleri anlatılmıştır. Eğer bu konuda dinî bir yarar ya da maslahat söz konusu olsaydı şüphesiz Yüce Allah ve Sevgili Peygamberimiz onu bildirirdi. Bu nedenle sadece âyette mağarayla ilgili verilen özelliklere bakarak, Ashab-ı Kehf'in zamanını ve bulunduğu mekanı kesin olarak akılla bilebilmek mümkün değildir. Ayrıca bunu bilmek dini bir gereklilik de değildir. Buna rağmen, Kur'an'da; “(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onları keserek sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler….” (Kehf, 18/17) şeklinde mağarayla ilgili verilen özelliklerden yola çıkarak yorumlar yapan ve tahminler yürütenler de olmuştur. Birçok müfessir, Ashab-ı Kehf'in yeri ile ilgili görüş bildirmiştir. Şüphesiz yer tespiti konusunda müfessirlerin yaşadıkları yerlerin ve sahip oldukları birikimlerin etkisi olmuş, her müfessir kendine ulaşan bilgileri aktardıktan sonra kendi yaşadığı yerleri öne çıkarmaya çalışmıştır. Bir. çoğu önceki bilgileri tekrarlarken, bazıları, âyetlerdeki bilgiler ışığında muhtemel yerleri tespit etmeye ve iddiaları değerlendirmeye çalışmıştır. Bildirilen yerler arasında; İspanya, Kurtuba, Cezayir, Mısır, Ürdün, Suriye, Afganistan Filistin, Azerbaycan ve Doğu Türkistan'da Ashâb-ı Kehf'e ait olduğu ileri sürülen değişik mağaralar vardır. Anadolu'da ise Efes, Tarsus ve Efsûs (Afşin), Lice başta olmak üzere çeşitli yerler zikredilmektedir. Bu tür farklı değerlendirmelerin ise, çeşitli nedenleri. 198 olabilir; muhtemeldir ki, tarihi süreç içerisinde her sahih dinin böyle bir fütüvvet /gençlik hareketi, dayanılmaz baskılar ve hicret olmuştur. Ya da böyle bir olayın kahramanlarını herkes sahiplenmek istediğinden Yunus'un kabri gibi birden çok yerde Ashabı Kehf makamları oluşturulmuştur. Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi Ashâb-ı Kehf'in yaşadığı zaman ve mekân hakkında açık bir nas bulunmadığına göre bunu kesin olarak bilebilmek mümkün değildir. Kur'ân-ı Kerim'in takip ettiği metodu gereği, bu ve benzeri kıssalarda, verilmek istenen mesajı ikinci plana itecek ve kıssanın asıl gayesini gölgeleyecek ayrıntı türünden bilgilere yer verilmemiştir. Kur'an'da, mağaradakilerin kaç kişi oldukları, ne zaman ve nerede yaşadıkları ve kaç yıl uykuda kaldıkları gibi bilgilerden ziyade, üzerinde düşünülmesi, ibret alınması gereken hususlar ön plana çıkarılmıştır. O halde bu olayın nerede meydana geldiği önemli değildir. Önemli olan bu Kur'anî kıssanın Allah ve ahiret inancını kuvvetlendirmesi ve insanları buna davetidir. Olayın muhtemelen M.S. 250 civarlarında, Romalıların Hz. İsa'ya inanan Müslümanlara karşı dayanılmaz işkenceler uyguladıkları bir zamanda gerçekleştiğini iddia edenler olmuştur. Ashab-I Kehfin Mağarada Kalış Süresi Ashab-ı Kehf'in mağarada kaldıkları süre, Kur'ân-ı Kerîm'de, “Onlar mağaralarında 300 yıl kaldılar, dokuz da ilâve ettiler” (Kehf, 18/25) şeklinde belirtilmektedir. 300 yıla 9 ilâvesi, şemsî takvimle belirtilen sürenin kamerî takvime göre ifadesi olmalıdır (6). DİYARBAKIR VE ESHAB-I KEHF Ashab-ı Kehf Mağarası (Foto. A. Yatkın) 199 Diyarbakır’da Eshab-ı Kehfle ilgili rivayetler Kur'andaki "Kehif Suresi"nde sözü geçen mağaraların Diyarbakır'ın Dérkam Köyü çevresindeki Rakim Dağı'nda olduğu öne sürülür. Buna ilişkin söylence yöre halkınca şöyle anlatılır: Dakyanus, Kakanus adlı birinin oğludur. Acem hükümdarları Kakanus'u, hükümdar gömütlerini korumakla görevlendirir. Kakanus ölünce, yerini oğlu alır. Babasından öğrendiği hükümdar gömütlerinden birini açar ve içindeki değerli eşyayı alır. Acemistan'dan ayrılarak Fis Ovası'nda bir tepeye kent kurar, surlarla çevirir. Adamlarıyla köyleri yağmalamaya başlar. Kısa sürede çevreye egemen olur. Kendisi de halkı da putperesttir. Savaşçı ve zalim bir kişidir. Putlara tapmayanlara zulmeder ve öldürür. Günün birinde, beyzadelerinden Yemliha, Mekselina, Misilina, Mernus, Sazenuş, Debernuş ve Keşeftetayuş adlı yedi kardeşin puta tapmanın yanlış olduğunu, tek olan Tanrı'dan başkasına tapılamayacağını söylediklerini duyar. Hemen, yakalanıp getirilmelerini buyurur. Bunu duyan kardeşler kaçıp, Rakim Dağı'ndaki mağaralardan birine saklanır. Dakyanus'un askerleri bunların saklandıkları yeri öğrenir. Mağarayı kuşatır. Bir bölümü de içeriyi arar. Yedi kardeş ve köpekleri "Kıtmir", mağaradaki oyuğa saklanmıştır. Kendilerini koruması için Tanrıya yakarırlar. Derken derin bir uykuya dalarlar. Mağarayı arayanlar bunları göremez. O zaman Dakyanus açlıktan ölmeleri için mağaranın ağzına duvar ördürtür. Günün birinde sürü sahiplerinden biri duvarı ve mağarayı görür. Ağıl yapmak için duvarı yıkar. Uyuyanları görmez. Uyuyanlar bir süre sonra uyanır. Acıkmışlardır, en büyük kardeş Yemliha'yı kente ekmek almaya gönderirler. Fırıncı, Yemliha'nın, Dakyanus zamanından kalma parasını almaz. Aradan 309 yıl geçmiştir. Yemliha ve kardeşleri başlarından geçenleri dönemin hükümdarına anlatır ve mağaraya dönüp yeniden uykuya dalarlar: Yurt Ansiklopedisi, Sayfa 2321 Bu mağara Rakim Dağ'ındadır. Acem hükümdarı, Kakanus adlı birisini hükümdar mezarlarına bekçi yapmış. Kakanus ölünce bu göreve, oğlu Dakyanus gelmiş. Bekçi Dakyanus bir gün, hükümdar mezarlarından birini açarak, içindeki değerli eşyaları almış ve oradan kaçmış. Fis ovasında bir kent kurup, etrafını da surlarla çevirmiş. Zalim ve Putperest bir hükümdar olmuş. 200 Bir gün yakınındaki beylerinden Yemliha, Mekselina, Misilina, Mernuş, Sazenuş, Debernuş ve Keşeftetayuş'un kendisinden gizli olarak tek Tanrı inancını yaydıklarını öğrenmiş. Onları yakalatmak için emir vermiş. Bu yedi dost oradan kaçıp, Rakim Dağ'ındaki bu mağaraya sığınmışlar. Köpekleri Kıtmir ile beraber orada uzun bir uykuya dalmışlar. Arkalarından onları yakalamak için gelenler, bu mağaraya bakmışlar ama, onları görememişler. Dakyanus bu mağaranın ağzına duvar ördürmüş. Yıllar sonra, bir sürü sahibi ağıl yaptırmak için, bu mağaranın ağzındaki duvarı yıktırmış fakat, içeride uyuyanları o da görememiş. Üç yüz dokuz yıl uyuduktan sonra, bu yedi dost uyanmışlar. Acıktıklarını anlayınca, içlerinden Yemliha'yı şehre ekmek almaya göndermişler. Yemliha'nın Dakyanus döneminden kalma parasını fırıncı almamış. Bunun üzerine, Yemliha başlarından geçenleri zamanın hükümdarına anlatmış ve mağaralarına dönmüş. Yedi dost yeniden uykuya dalmışlar. Eshab-ı Kehf mağarası, her yıl Mayıs ayında ziyaret edilir. Çünkü uyuyanların diğer aylarda uyudukları, yalnız bir ay, Mayıs ayında uyanık kaldıkları sanılır. Bu nedenle, başka zamanlarda rahatsız edilmezler. Mağarada Kıtmir'in ayak izleri vardır. Ayrıca mağaranın bir duvarı da hep nemlidir. Bununda uyuyanların terleri olduğu söylenir. Ziyaret sırasında dilek dilenir, adak adanır (7). Ashab-ı Kehfin Lice'de olduğuna dair deliller 1. Mağaranın durumunun Kur'andaki ifadelere (ipuçlarına uyuyor olması) Mağaranın durumu, Kur'an-ı Kerim'de Kehf süresi 17. ayette geçen: Resulüm orada bulunsaydın güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi (böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı)' şeklindeki ifadelere tamamen uymaktadır. 2. Mağaranın hemen yanında bir kilise kalıntısının bulunması Yöre halkı tarafından 'Deri Rakim' (Rakim kilisesi) olarak adlandırılan çok eski bir kilisenin kalıntıları mağaranın hemen yakınında bulunmaktadır. Şevket Beysanoğlu Bey bu kilise kalıntılarının fotoğraflarını da yayınlamıştır. 3. Mağaranın ağzındaki duvar kalıntısı Mağaranın ağzında Dakyanus'un ördürdüğü söylenen bir duvar kalıntısı vardır. 4. Birçok müfessir tarafından Dakyanus'un hem şehir hem de kral olarak alınması. Dakyanus birçok araştırmacı ve müfessirve kabul gördüğü gibi hem Eshabı Kahf olayının yaşadığı şehrin, hem de bu Allah dostlarına zulmeden Kralın ismidir. Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur. Lice'deki Dakyanus Antik kenti gibi, Kralının adının da Dakyanus olması sadece bir tesadüf olabilir mi? 5. Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus'tan bozmadır. Şevket Beysanoğlu Bey Fis adının aslında Efsus'tan bozma olduğunu belirtmektedir. 6. Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf veya Rakim adını taşı201 ması 1977 yılına kadar resmi kayıtlarda Eshabül Kehf Dağı olarak geçen Dağın adı, bu tarihte Harita Genel müdürlüğünce yanındaki dağlarla birlikte değiştirilmiş ve İnceburun Dağları adını almıştır. 1976 yılında 1. Uluslararası Türk Folklor kongresine bildiri olarak sunulan ve daha sonra Kongreye sunulan diğer eserlerle birlikte kitap haline getirilen “Eshab-ı Kehf'in yeri” konulu çalışmasını kaleme alan Şevket Beysanoğlu Bey bu dağdan RAKİM dağı olarak bahsetmiş, parantez içinde de Eshabı Kehf dağı olduğunu belirtmiştir. 7. Mağaranın bulunduğu dağın tepesinin bazı haritalarda 'Rakim'tepesi olarak geçmesi yakın tarihlere kadar birçok haritada mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab_ül kehf, tepesinin ise Rakim tepesi olarak geçtiği bilinmektedir. 8. Olayın geçtiği dönem bölgenin Doğu Roma imparatorluğu hâkimiyetinde bulunması olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma imparatorluğu genel kabul görmüştür. Hristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa'dan sonra 201 ile 254 yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyanus= Dakyanus) döneminde yaşanmıştır. Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse %100'e yakın bir oranda ispatlanmıştır. Selevkoslar dönemine ait olabileceğini iddia edenler varsa da Dakyanus kentinin Roma mimari yapılarını barındırması bu iddiamızı güçlendirmektedir (1). Mağarada1200 yıllarına ait Melik Adil'e ait kitabe Kitabeyle ilgili yorum Bu hususta Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Tanrıverdi şu yorumda bulunur. Kur'an-ı Kerimde bahsedilen mağaranın 7 kişiyi rahatlıkla içine alacak şekilde olduğunu ifade buyurulur. Ancak bu mağara neden küçük denecek olunursa Selahaddin Eyyubi döneminde mağaranın yarısının yıkılıp aşağıya Derkam köyüne düştüğünü, mağara unutulmasın diye S. Eyyubinin kardeşi Melik Adil'in Kehf mağarasını tamir ettiğini bu yazıda görüyoruz. Melik Adil'in, yani Eyyubilerin Lice, Antak hakimi olduklarını, Antaktaki minaredeki 202 yazıdan da anlıyoruz. Melik Adil Kehf mağarasını da tamir ederek buraya yazısını bırakmıştır. Bu yazı Ashab-ı Kehfin Diyarbakır Lice'de oluşunun en önemli belgesidir. 1183'de Diyarbakır Selahaddin Eyyubice alındı Kardeşi Melik Adil 12001218 yılında bölge sorumlusu oldu. 1200 yılına ait maziye karşın ülkemizdeki diğer bölgelerde eshabı kehf belgeleri daha yenidir. Ünlü tarihçi Abdulrezzak Semerkandi'nin 530 yıl önce bir eserinde (Matlaun Saadeyn) çok ilginç bir cümle: "Eserinde diyor ki; (Sultan Üveys, Lice'deki Ashab-ı Kehf'e Bingöl üzerinden sefer düzenledi ve Muş Ovası'na vardı). Yani 1500 yıllarına ait bir belgeye de tarih kitaplarında rastlıyoruz. Lice'de Dakyanus harabelerinin olduğu Dakyanus kalesi– Dakyanus harabesi 1973 il yıllığı Dakyanus harabeleri Etrafı surlarla çevrili olan ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma çağı sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma çağına ait olduğu söylenmektedir. Surları, Kent'e giriş kapısı, 3-4 metre yükseklikte sütunlar, sütun başlıkları, kaideler, kentin doğusundaki tapınağın kemerli kapısı ve mihrabı, Dakyanus'un sarayı olduğu söylenen büyükçe bir yapının duvar ve kemer kalıntısı, su sarnıçları ve havuzları tespit edilebilen önemli mimari yapılardır. Bazı cadde ve sokaklarının döşeme taşlarıyla düzenlenmiş olmasından da, kentin düzgün planlı olduğu anlaşılmaktadır. 203 1939 yılında Diyarbakır Halkevi adına Dil-Edebiyat Komitesi olarak Lice ve Hani'deki tarihi eserleri ve mağaraları inceleyen ekipten Kazım BAYKAL, Dakyanus şehir kalıntılarını da gezmiş ve bu Kent ile ilgili gözlemlerini kaleme almış: "Hani'den Lice'ye giden yolun tam ortasına doğru on beş km cenupta büyük bir mıntıkaya hakim bir dağ var. Üstünde Dakyanus Kalesi ve Şehri mevcuttur. Bir Roma veya Selüsit (Selökid yada Selevkos olsa gerek). Kasabası olduğu çok muntazam sütun ve başlıkların planları sahrançlarından (su sarnıcı kastediliyor olmalı). anlaşılıyor. Heyeti umumiyesi bir harabedir. Sütunları 3-4 metre uzunluğunda yarım metre kutrundadır. Bu sütunlara göre Roma sitilli başlıklar ve kaideler var. Şark kenarında Mabet kısmının kapısı cesim taşlarla yapılmış muntazam kemerli, mihrabı şarka müteveccih, arkasında üzüm sıkıp şıra çıkarmaya mahhus (mahsus olmalı . .) oluklu taş şaphane oyuntuları sıra ile dizilmiş yanlarında da muhtelif büyüklükte sarhıçlar (sarnıçlar) var. Dağın üzerinde çevresinde büyük bir kale enkazı mevcuttur. Temelleri sağlam kasaba muntazam planlı sokaklara ayrılmıştır. Evlerin dıvar (Duvar) yerleri de muntazamdır (14). Yencülüs Dağı Yencülüs Dağı İbn Esîr ise Ashab-ı Kehf hakkında şu malumatı vermektedir: Hıristiyanlık bozulur. Krallar sefahate dalar. Hatta içlerinden Dakyanus isminde bir kral putperest olur. Bu çok cebbar ve zalim bir insandır. Allah'ın birliğine inanan insanlara karşı imha planını uygulamak ister. Bu düşünce ile ne kadar inanmış insan varsa istisnasız hepsine işkence uygular. Saraya mensup yedi genç de iman edenlerdendir. Dakyanus onları da öldürmek ister. Ancak saraya mensup oldukları için öldürmekten çekinir. Onlar da Bencülüs (Anchilus) adıyla bilinen bir dağın mağaralarından birine sığınırlar.(8). 204 Kuran tefsircilerinin en ünlülerinden biri olan Taberi, Tarih-ül Ümem isimli kitabında Eshab-ı Kehf'in mağarasının bulunduğu dağın 'Bencilüs' olarak belirtmiş. Yine tanınmış tefsircilerden Muhammed Emin bu dağın isminin Pencilüs olduğunu belirtmiş (9). Lice'de Eshab-ı Kehfin bulunduğu dağa halk arasında bu dağa Engul" denir. "Engul", "Encülüs" isminin değişmiş halidir. Farazullah Silahshur'un 14 CD tutan Ashab-ı Kehf belgeselini izleyenler bilirler. Burada da dağın ismi "Encülüs" olarak adlandırılmıştır (10). Meşhur tarihçi Abdüssettar Hayati Avşar'ın naklettikleri: Bingöl'e giderken 20 km ötede ise Yencülüs dağında Ashab-ı Kehf mağarası vardır ve kapısı Kur'anda bahsedildiği üzere kuzeye bakar. Abdüllatif Uçaman'ın isimli araştırıcı Yencülüs dağının orijinalinin Encülüs olduğunu, Yencülüs kelimesinin Araplarca telaffuzdan dolayı kaynaklandığını ifade eder. Kelimenin orijinalinin Angle=encıl yani melek kelimesinden kökenlendiğini ifade eder. Dağın ismi de bu durumda melek dağıdır.. Halk arasında da buna yakın terminoloji olup orada Engul çayı geçmektedir. Kanaatim: Yencülüs dağının bulunduğu yere gittim. Bingö-Diyarbakır yolu üzerinde Çeper kalesinin yanındadır. Eshab-ı kehf mağarası burasıdır. Derkam (Der-i rakim=Rakim kilisesi)'daki mağara ise Ashab-ı rakimdir veya Eshab-ı Kehf'in yaşadığı bölgedir. Dakyanus Eshab-ı Kehf olayının Hristiyanlar da dahil olayın Roma imparatoru Decius (Decianus) zamanında, yani MS. 250 civarında olduğunu belirtir. Muhatap ise zulüm gören İsevilerdir. Tanınmış Kur'an alimi Fahreddin Razi de eserinde bu yere Efsus demektedir. Müslüman tefsirciler bu yete Aphesus veya Apheos derken, ünlü tarihçi Gibbon'a göre Ephesosdur (8) (9). İmparator Decius'un adı antik eserlerimiz hakkındaki kitaplarda ve seyahatnamelerde sık sık geçmektedir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi eski yapıların bir çoğunu “Takyanus eseridir” diye ona maletmektedir. Ortada Takyanus diye bir Roma İmparatoru bulunmadığına göre bu ad Ebulfareç'in temas ettiği Decius'ten gelmektedir. Lice'de Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus'tan bozmadır. Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur. Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise RomaSasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse %100'e yakın bir oranda ispatlanmıştır. Hani'den, Lice'ye giden yolun tam ortasında bulunan Dakyanus Antik Kenti'nin etrafı surlarla çevrili olan, ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma Çağı sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma Çağı'na ait olduğu söylenmektedir (10). 205 Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde'Yine Lice kazasında ve Hani kasabası ile arasında Fis nam karye civarında taştan oyulmuş pek cesim bir mağara olup iş bu mağara Daklyanos mağarası denmekle maruftur. Derununda taştan yontma oda ve ahırlar vardır (2/110). Eshab-ı Kehf olayında Dakyanus isimli hükümdar baş rolde olduğundan Eshab-ı Kehf mağarası olan yerde Dakyanus harabeleri de olmalıdır. Dakyanus'a ait Kocaköy camiinde sütunlar Diyarbakır-Lice ilçesinde 1952 yılı haritalarına göre Eshab-ı kehf mağaraları ve Angül ifadesini görüyorsunuz Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma İmparatorluğu genel kabul görmüştür. Hıristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa'dan sonra 201 ile 254 yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyus=Dakyanus) döneminde yaşanmıştır. Lice bölgesi, M.S 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik Kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse % 100'e yakın bir oranda ispatlanmıştır (1). 206 Lice MS.191-208 arası Romalılarda, MS. 208-226 arası Partlarda ve MS. 226 sonrası Romalılarda kalmıştır (11). Bu durumda İbnül Esir 'in İslam tarihi (1/310 ) 'nde Hz. İsa sonrası Roma hükümdarlarına göz atalım ve Diyarbakır ilişkisine bakalım. Bu tarih kitabında Antonius-Alexander-Dakyus (Decius)— Konstantin isimlerini görüyoruz. Bu hükümdarların spesifik olarak Diyarbakır ilişkisini gözlüyoruz (12). Eshabı Kekfin kendi bölgesinde olduğunu söyleyenler için a) Efsus(Fis) ovasını bünyesinde bulundurması ve burada tarihi bir şehir göstermesi. b) Dakyanus'la ilgili mekansal verileri göstermesi. c) Olayın olduğu Rakim tepesi gibi bir mekanı göstermesi. d) İlgili hükümdarın kendi şehirleriyle ilişkisini göstermesi zaruridir. Olay Roma hükümdarları ile ilgilidir Lice'deki Dakyanus da Roma eseridir.(12). Hem Hıristiyan hem de İslam kaynaklarında övülen Ashâb-ı Kehf'in genel kabule göre Roma İmparatoru Decius zamanında yaşadıkları düşünülmektedir. Decius (Decianus), Neron'la birlikte Hıristiyanlara en çok zulmeden Roma imparatoru olarak bilinir. İktidarda bulunduğu kısa dönemde, hakimiyeti altında yaşayan herkesin Roma tanrılarına kurban adamalarını zorunlu kılan bir kanun çıkarmıştır. Herkes bu putlara kurban adamakla, dahası bunu yaptıklarını gösteren bir onay belgesi almak ve devlet görevlilerine göstermekle yükümlü tutulmuştu. Karara uymayanlar için de idam cezası uygulanmıştı. Hıristiyan kaynakları, bu dönemde Hıristiyanların önemli bir bölümünün “şehirden şehire” kaçarak ya da gizli sığınaklara giderek bu putperest ibadetinden kaçındıklarını yazarlar. Ashâb-ı Kehf, büyük olasılıkla bu İsevilerin içinden bir gruptur. Kuzeybatı Anadolu'da bulunan Roma Valisi Piliniyus' un (MS. 69-113) İmparator Trayanus'a yazdığı mektupta “İmparatorun heykeline tapınmadıkları için cezalandırılan “Mesihçiler” den (Hıristiyanlardan) bahsedilir. Bu mektup, o dönemde İsevilere yapılan baskıları anlatan önemli belgelerden birisidir. İmparator Decius'un adı antik eserlerimiz hakkındaki kitaplarda ve seyahatnamelerde sık sık geçmektedir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi eski yapıların bir çoğunu “Takyanus eseridir” diye ona maletmektedir. Ortada Takyanus diye bir Roma İmparatoru bulunmadığına göre bu ad Ebulfareç'in temas ettiği Decius'ten gelmektedir. Ünlü tarihçi Gibbon da yedi Hıristiyan gence işkence yaparak mağaraya sığınmaya zorlayan kişinin İmparator Decius olduğunu söyler. Gençlerin uzun uykularından uyandıkları dönemin imparatorunun adı ise Müslüman araştırmacılara göre Tezusius, Gibbon'a göreyse II. Theodosius'tur. Bu imparator, Roma İmparatorluğu Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra MS. 408-450 yıllarında tahtta bulunuyordu (7). 207 Fis=Efsus ovası Batı kaynaklarında şehrin ismi hep Ephesus olarak geçer. 1926' da Avusturya Arkeoloji Enstitüsü tarafından bölgede yapılan kazılardan sonra Panayırdağı' nın doğu yamacında bulunan kalıntıların V. yüzyılın ortalarında (II. Theodosius dönemi) onlar adına yapılan bazilikaya ait olduğu ileri sürülmüştür. Ancak Hıristiyanlık'ta yedi uyurlara nisbet edilen başka yerler de vardır. Doğu kaynaklarının bir kısmında ise şehrin ismi Efsus olarak geçer (8). Efes: Hristiyanların en çok üzerinde durduğu yerlerin başında gelir. Onlara göre Efes, Ashab-ı Kehf'in yaşadığı varsayılan "Efsus" kelimesinden gelmekte ve bu şehrin kalıntıları ise bugünkü "Efes Antik Kenti" olarak bilinmektedir. Müslümanlar buna pek itibar etmezler. Nitekim Kehf Suresi'nin 17. ayetinden çıkan sonuca göre; mağaranın girişinin kuzeye bakması gerekirken, buradaki mağaranın girişi doğuya bakar (10). Yukarıda belirtilen kaynakları Diyarbakır Lice açısından ele alalım.Efsus denilen bölgeden behsedilmektedir. Lice 'de buna karşılık Fis ovası vardır. Fis, Efsus'dan bozmadır. Burada tarhi şehir olarak Yine ilgili hükümdarı da çağrıştıran Dakyanus harabesi mevcuttur. Ayrıca ilgili mağaranın mekanı olarak o mekanda Rakim tepesi de Lice'de bulunmaktadır (13). Fis harabesi Hasan Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında (s. 359) Licenin on sekiz kilometre cenubu garbisinde bulunan Fis köyü eski bir şehir harabesi üzerine kurulmuştur. Esasen bu sahaya Fis adı verilmektedir. Diyarbekirdeki mağaranın adı da Fistir. Fis (Efsus) ovasına bakış 208 Dakyanos harabeleri de denilen bu mevki çok eski bir medeniyetin bazı eserlerini muhtevidir. Fis aceba bir (Efes) midir?. Sert taşlarla kurulmuş olan eski Fis şehrinin hala bir çok enkazı kalmıştır. Yalnız dört muazzam taştan vücuda getirilmiş büyük kapılar, sütunlar, sütun başlıkları, kemer meydandadır. Bu harabenin şimalinde bulunan Mele köyü harab bir kale üserine kurulmuştur. Fis harabelerine pek yakın bir yerde bulunan mağaranın ashabıkehfe ait olduğu rivayet edilir. Olayın bir de mantıki boyutuna bakalım Dakyanus'un sağ ve sol tarafında oturan vezirlerin çocukları olan gençler, putperestliğe ve Kral'ın yaptıklarına karşı çıktılar. Bundan haber alan Kral, gençleri huzuruna getirterek kendisine ve putlara secde etmelerini istedi ve bunu kabul etmeyince onlara, kendisinin Ninova'dan (Musul) dönünceye kadar bir süre verdi. Şayet seferden döndükten sonra gençler, putlara secde etmezlerse onları katlettireceğini söyledi. Dakyanus ashab-ı kehf gençlerine düşünmeleri ve söylediklerine uymaları için kısa mühlet vererek Ninova (Musul) şehrine birkaç gün içinde gidip geldi. Efsus şehri Eskişehir veya Mersin civarında olsaydı Dakyanus'un birkaç günde Ninova'ya gidip gelmesi mümkün değildi (2). Bu ancak Diyarbakır olabilir Diyarbakır'la Musul (Ninova) sürekli alışveriş içindedir. Buraya iptidai bir sal olan keleklerle yolculuk ve taşımacılık yapılmaktadır. Bu basit salla Diyarbakır –Musul arası yolculuk süresi 3 gündür. Keleklerle saatte 5 km yol alınmaktadır. Diyarbakır-Musul yolu 400 km.dir (3). Karayolu ile ise tarihçilere göre (İstahri ve Ebu'l Fida) Diyarbakır-Musul arası 4 gündür (4). Olayın bir de halk tarafından benimsenme yönü vardır. Eshabı kehf sakinlerinin isimlerini dünyada 34'de yerde olduğu ifade edilen yerlerde görüyoruz. Eshabı kehfin köpeğinin ismi olan Kıtmir'i sadece Diyarbakır'da görmekteyiz. Ülkemizde Efes, Tarsus, Afşin ve Diyarbakır Lice'de Ashab-ı Kehf mağaraları vardır. Dünyada 34 yerde Ashab-ı Kehf'e sahip çıkılmaktadır. Ancak Dünyada Lice ve Kocaköy dışında hiçbir yer bu kadar saygı gösterip çocuklarına bir köpek ismi olan Kıtmiri çocuklarına koymamaktadır. Eshab-ı Kehfin Diyarbakır'da olduğuna dair önemli bir delil Hani ve Lice 'de Yemlihan ismini sık oluşudur. Bunu Şazenüs ismi takip etmektedir. Diyarbakır'da önemli kişiliklerin bu isimleri taşıdığını gözlemekteyiz. Kıtmir bir köpek ismi olduğu halde çocuğuna bu ismi koyanlar da görülmektedir. Ocak 2006 itibariyle 5000 nüfuslu Lice'de nüfus md kayıtlarına göre Yemlihan 168, köpek ismi olmasına rağmen saygı alameti olarak 11 Kıtmir ismini görüyoruz. Bu durum Eshab-ı Kehf anlayışının bölgede ne kadar hakim olduğunu yansıtır. Fis (Efsus) ovasının başında bir yerleşim yeri olan 5000 nüfuslu Kocaköy'de telefon rehberinde 2 Kıtmir ismin görüyoruz (Diyarbakır 2001 yılı telefon rehberi. s: 239). 209 Lice ilçesinde Eshabı Kehf'le ilgili 1863 yılına ait bir belge. 1861-63 İngiltere'nin Diyarbakır konsolosu J.G. Taylor, Diyarbakır Lice ilçesini ziyaret eder. Anıları şu şekildedir.: Hani'nin güneydoğusunda Lice'yi Diyarbakır ovasından ayıran dağ silsilesinin tepesindeki(İnceburun dağları) Köşk-ü Kak ve Afisos (Efes kelimesinin bozulmuş şekli) Daknaos (Dakyanus) kalıntılarına gelir. Kalıntılar, eski Fes şehrine yani Procopious'un bahsettiği Phison'a (Roma Bizans dönemi Dakyanus kenti) aittir. Bunların yanında yer alan küçük köyün ismi ise Fes, Afis, Affision'dur (Lice'ye bağlı Ziyaret köyü). Köy halkı arasındaki inanışa göre,bu kalıntılar ile bunların hemen yanında yer alan küçük mağara 7 uyurlar ile onların koruyucusu olan Kelb-i Kehf'e aittir (5). Resmi devlet kayıtları ve Diyarbakır eshab-ı Kehf Diyarbakır valilik resmi kayıtları da Eshab-ı Kehf'in Lice'de olduğunu ifade eder: Resmi valilik kaynakları da Eshab-ı Kehf'in Lice'de olduğunu ifade eder. 1967 yılı valilik yıllığında bunu görürüz.Eski devlet kayıtlarında da bu husus vurgulanmaktadır. (1967 yılı Diyarbakır valiliği Diyarbakır il yıllığında (s: 33). 1973 yılı İl yıllığına göz atalım: Rakim dağ eteklerinde Derkam köyünde Eshab-ı Kehf mağarası vardır. Dakyanus'a 20 km. ötededir.Mağaranın ağzı kuzeye bakmaktadır. Kur'an-ı Kerimde zikredildiği gibi güneş doğarken ve batarken ancak kapısını sıyırıp geçmektedir.Mağaranın civarında bir kilise kalıntısı var. Sonraları buraya köy kurulmuş. Der-i Rakim (Rakim kilisesi) ismini buradan alıyor. Zamanla kilisenin tümü yıktırılmış,yerine cami yapılmış. (50. yılında Diyarbakır. 1973 İl Yıllığı. s: 297). Benzeri ifadeleri 1936 yılında basılmış Basri Konyar'ın Diyarbekir yıllığında da (s: 359) görebiliriz. Resmi devlet belgesi olan tarihi (1869) Diyarbakır salnamelerinde'Yine Lice kazasında ve Hani kasabası ile arasında Fis nam karye civarında taştan oyulmuş pek cesim bir mağara olup iş bu mağara Dakyanos mağarası denmekle maruftur. Derununda taştan yontma oda ve ahırlar vardır. (2/110)Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi. İstanbul Acar matb. 1999. 9. Dicle ilçesi sınırları içinde kalan dağlara Piran dağları denir.Hani ve Lice yörelerinden güneye doğru Sarım çayına değin, Koz, Cirbir, Lis ve Adem dağları uzanır. Kuç, Sagur ve Mızak dağları ikinci sırayı; Bebek, Eshabı kehf, Zırıht ve Cun dağları üçüncü sırayı oluşturur.Dördüncü sıra ise Piraziz, Nerip, Dakyanus ve Derhazan dağlarıdır (14). 1967-1973 Diyarbakır il yıllığında Diyarbakır dağları şöyle tanımlanır: Üçüncü sıradağında ise Bebeğ (1500 m), Eshab-ı Kehf (1566 m) dağları kay210 da değer Dördüncü grup sıradağı ise Piraziz (1550 m), Dakyanus (1110 m) dağlarını ihtiva eder, denmektedir. Derkam köyü kuzeyindeki 1516 rakımlı dağ Harita genel müdürlüğü paftalarında Eshab-ı Kehf dağı olarak gözükmektedir (13). 1952 yılına ait Harita genel müdürlüğüne ait haritada aşağıda Eshab-ı Kehf Dağları ve Eshab-ı kehf mağaraları ismi geçmektedir. Yeni haritalarda buna İnce burun dağları denmektedir. Derkam (Deyr-i rakim=Rakim kilisesi) ismi ise Duru olarak değiştirilmiştir. Buradaki rakim kelimesi de Kehf süresinde geçen kelimedir. 211 Eshab-ı kehf ziyaretçileri Diyarbakır- Lice'de Eshab-ı Kehfi Ziyarete Gidenler Eshab-ı Kehf (Resim Ş.Diken) 212 KAYNAKLAR 1. Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır. 2002.. s.176 2. Ahmet Eyicil. Afsin Ashab-ı Kehf s. 272 3. Orhan Avcı. Irak'ta Türk Ordusu. Vadi yay. İst. 2004. s. 84-85 4.Doç. Dr. Cem Zorlu. İlk İslam coğrafyacılarına göre Diyarbakır1. Uluslararası. Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 20–22 Mayıs 2004. Diyarbakır. 2004. s. 854 5. Zekai Erdal. Taylor'a göre Lice ve çevresi Dünden Bugüne Lice Sempozumu Bildirileri. Mardin Artuklu ün-Şarkiyat derneği yay.2012.s.117 6. Dr. Muhlis Akar. Kur'an'da Ashab-I Kehf.1. Nebiler, Sahabiler, Azizler, Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.2010 7. Muhsine Helimoğlu YAVUZ; Diyarbakır Efsaneleri, Syf 189-190 8. Yrd. Doç. Dr. Refiye şenesen. Pagandan Hıristiyanlık ve Müslümanlığa Bir İnanç Merkezi: Çukurova Ün. Türkoloji araştırma merkezi 9. Harun Yahya Kavimlerin Helaki. 8. Baskı. İst. 2006.s.138,. 10. Hamza aksal Ashab-ı Kehf nerede?. Mizgin derg.sayt.15 11. Abdülkerim Balta:Lice Tarihi. Zeki Dilek(ed) Lice. s: 34 12. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakır Tarihi.1/103,104,110,146 13. Şevket Beysanoğlu: Eshab-ı Kehf'in yeri.23-30 Haziran.1975.I.Uluslararası Türk Folklor kongresi.İstanbul). c. 4. s.41-45 14. İbrahim Sarı: Şehrimiz Diyarbakır.Büyükşehir belediye yay. 1999. s. 44 15. http:Liceliler.sitemynet.com 16. Eshabı kehf ve Lice 213 HANİ'Lİ MUTASAVVIFLAR VE MÜMTAZ ŞAHSİYETLER Murat ÖZAYDIN* Bir milletin geleceğinden emin olabilmesi, ilmî ve fikrî yönden gelişmesi, geçmişteki kültür mirasını çok iyi bilmesine ve benimsemesine bağlıdır. Bu kültür mirasının temel taşları da yetiştirdiği büyük şahsiyetlerdir. Biz bu tarihe mal olmuş büyük insanları takdir etmeyip, yeni kuşaklara aktarmadığımız takdirde, onlar kendilerine başka kültürlerin ürünü olan şahsiyetleri örnek alacak, dolayısıyla bir kültürel yozlaşma ortaya çıkacaktır. Bu sebeple İslâm âlemi, yetiştirdiği bu büyük şahsiyetleri iyi tanımak ve onların kristalleşmiş fikir ve davranışlarını örnek almak durumundadır. Unutulmamalıdır ki büyük insanlar, çevresindeki manevî atmosferi aydınlatan billurlaşmış avizeler gibidirler. Onların manevî gücünün ışıkları, sonradan gelen nesilleri aydınlatmaya devam eder. Mensubu oldukları milleti sonsuzlaştıran bu şahsiyetler, yalnızca kendi asırlarındaki insanları değil, sonradan gelecek olan kuşakları da etkileyerek yüceltirler. Onların yüksek fikirleri, yaptıkları işler ve ilmî çalışmaları insanlığa ve ümmete bırakılan mirasların en şereflisi ve en ihtişamlısıdır. Onlar geçmişle bugünü birbirine bağlamakta, geleceğin daha iyi olmasına yardım etmektedirler. Bazen bir mutasavvıfın veya ilim adamının bir tek fikri bile insanlığın hafızasında yüzyıllarca kalır ve sonunda da o milletin günlük hayatlarına girer. Çağlar boyu yaşayacak olan bu şahsiyetler ve fikirler, hatiften gelen bir ses gibi yüzyıllarca devam ederler. Birer lider olan bölgedeki bu nâdide şahsiyetler, her bakımdan halkın seviyesine inmiş, halkın içinde halktan bir fert olarak onlara önderlik etmiş, yol göstermiş, toplum fertlerini kaynaştırmış, gerçek anlamda denge unsuru olup, nazım rol oynamışlardır. Günümüze gelindiğinde bugün, yerleri kolay kolay doldurulamayan böylesine seçkin, güzîde insanların bırakmış oldukları boşluk, kendini açık bir şekilde hissettirmektedir. Günümüzde bölgede azda olsa bu seçkin insanların soyları devam etmektedir. Ancak, bunların eskisi gibi, tesir sahaları fazla olmayıp, bazı nedenlerle sınırlıdır. Bu yüzden, ecdadları gibi nazım rol oynama ve denge unsuru olup, asayişi sağlama ve toplumu yönlendirme konusunda başarılı olamamaktadırlar. Sosyal kurumların en önemlilerinde biride dindir. Toplum hayatının düzenlenmesinde, fertlerin ahlak anlayışında dünya ve ahİret sorunlarının aydınlatılmasında din önemli bir nedendir. Din, doğru ile yanlış arasında ayırım yapan ve hayatın nihai meselelerine cevap hazırlayan kuvvete olan inançtır. Camiî, ortaklaşa bir iman ve inanç etrafında müminlerin toplandığı ve ibadet ettiği yerdir. Sosyolojik açıdan din, kültürün bir kısmı olup genellikle aile, eğitim, ekonomi vb. gibi belli başlı *Yrd. Doç. Dr. 214 kurumlar içinde yer almaktadır. Dolayısıyla ekonomik davranış, aile düzeni, dinî törenler ve siyasi hedefler iç içe girmiş sayılır. Dinî inançlar, büyük ölçüde "iyilikkötülük" "sevap-günah" sembolleriyle ilgili oldukları için birey davranışının nedenlerini araştırmada önemli aydınlatıcı görevler taşır. Diyarbakır ve ilçelerinin toplumsal ve kültürel yapısında dinin etkisi hala mevcuttur. Toplumdaki manevi kültür, maddi kültüre oranla daha yavaş değişmektedir. Geleneksel toplumun kurumları olan türbeler ve ziyaretgahlar varlıklarını günümüzde de korumaktadırlar. İl ve ilçelerde çok miktarda türbe ve ziyaretgah bulunmaktadır. Sayısız gönül ehli yetiştiren Diyarbakır, tarihten günümüze büyük tasavvuf merkezlerinden biri olarak gelmiştir. Diyarbakır'da zühd ve takva hayatı, diğer bir deyimle tasavvufi hayat İslam tarihinin ilk dönemlerinde başlar. Çünkü Diyarbakır, sahabe Hz. Ömer devrinde h. 639 yılında fethedilerek İslam'la şereflenen ender şehirlerden biridir. Diyarbakır'a manevi havayı solutan, öncelikle burada yatan ashaptır. Diyarbakır'daki bu manevi envanterin bir yansıması olarak Diyarbakır merkez ve ilçeleri birer ilim ve kültür merkezi konumundadırlar. Biz, burada sırasıyla Diyarbakır'ın Hani ilçesinde yer alan Türbeler, ziyaretgahlar ve tasavvufi şahsiyetleri zikrederek bir katkıda bulunmayı ilke edindik. Diyarbakır ve çevresi, evliyâ ve ârifler yatağı, bilgin ve ulemâ otağıdır. Diyarbakır ve çevresinde yetişmiş olan Allah dostlarını, şöhrete ulaşan güzîdeleri, Tasavvuf, Edebiyat ve ilim hayranları için, ilmî bir araştırma konusu yapmak, bu nadide şahsiyetleri ilim dünyasına ve toplumun istifadesine kazandırmak, özellikle de ilgilenenlerin dikkatine sunmaktır. Seyyid Caferi Tayyar Türbesi Türbe, Zirve mahallesindedir. Türbede bulunan zatla ilgili olarak iki rivayet anlatılmaktadır. Bunlardan birisi türbede Cafer-i Tayyar'ın torunu olan bir zatın yattığı şeklindedir. Diğeri ise, Cafer-i Tayyar'ın bir uzvunun bulunduğu şeklindedir. Türbe bazı ifadelere göre Emevî eseridir. Bir diğer rivayete göre de Kurt İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kubbeli taş Kubbeli taş duvarlı bir bina olan türbenin müştemilatında H. 372/M. 982 tarihli bir sancak vardır. Halk, türbeyi türbede yatanzatı Sahâbî ve Peygamber soyundan geldiği için ziyaret etmekte, Kur'an-ı Kerim okuyup dua etmektedir. Özellikle Cuma geceleri türbenin üzerinde de ışık yandığı inancı yaygındır. Bakımını Vakıflar Bölge Müdürlüğü!nün yaptığı türbenin temizliğini mescit görevlileri yapmakta olup türbenin yıllık ziyaretçi sayısı 5000 civarındadır. Halkın türbe ile ilgili inançları arasında ulu zatın yattığı yer gibi konaklama türünden uğrak yerleri de “makam” olarak önem taşımaktadır. Seyyid Bedrettin Türbesi Türbe, Dereli Mahallesindedir. Türbede Seyyid Bedrettin ile birlikte ikisi kız birisi erkek üç kardeşinin yattığını ifade edilmektedir. Üzeri beton taş duvarlı türbenin kimin zamanında ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Türbe havlu türünde eşyalar ve müştemilatında bahçesi ile bir mezarlık vardır. Seyyid Bedrettin "in veli bir kimse olduğu inancı vardır. Ziyaretçiler Kuran-ı Kerim okur dualar yaparlar. Halk arasında 215 Seyyid Bedrettin'in çok heybetli olduğu söylenir. Bakımını çevre halkının yaptığı türbenin yıllık ziyaretçi sayısı 3- 4 bin civarındadır. Yaşlılarla yaptığımız görüşmede bazıları dışarıda olan mezarın Seyyid Bedrettin'e ait olduğunu söylemektedirler. Halk, Buraya ziyaret için sabah erken saatlerde güneş doğmadan önce yedi gün üst üste gidip, Dileklerinin kabul olması için dua eder. Halk arasında bu türbenin üzerinde ışık yandığını söylenilir. Seyyid Ali Türbesi Türbe, Dereli Mahallesinde bulunmaktadır. Türbede bulunan zatla ilgili olarak anlatılan rivayete göre Bu zatın orta doğudan geldiğini burada halkı irşada davet ettiğini veli bir kişi olduğuna inanılır. Bu türbe, Şeyh Ahmet tarafından yapıldığını rivayet edilir. Türbenin kapısında 1297 hicri tarih 1871 Miladi tarihi denk gelmektedir. Bu tarihin doğum tarihi mi? Ölüm tarihi mi? olduğu bilinmiyor. Perşembe günleri halk, türbeyi ziyaret edip dua edip dileklerde bulunur. Şeyh Ahmet Türbesi Dereli Mahallesinde bulunan türbe, mezarlığın içindedir. Halk tarafından buraya buraya "KÜBA" denmektedir. Bayramlarda ve Perşembe öğleden sonra üzerine gidip Yâsin okuyup dua ederler. Halk arasında sevilen sayılan veli bir kişi olduğuna inanılır. Seyit Ali türbesini yapan da Şeyh Ahmet'tir. Bu türbede Şeyh Ahmet'le beraber 4 kişinin mezarı bulunmaktadır. Bunlar oğulları ve torunlarıdır. Halk, Şeyh Ahmed'in keramet sahibi veli bir zat olduğunu anlatır. Şeyhin bir kerametini şöyle anlatılır; Hani' de büyük bir yangın çıkar, kimse yangını söndüremez şeyhe müracaat edilir ve şeyhin dua okuyarak ateşi söndürerek Hani'yi büyük bir yangından kurtarır. Bu menkıbeye paralel olarak hastalar, çocukları olmayanlar, vb. durumlarda insanlar bu ziyarete gelip dualar ederek dileklerde bulunurlar. Şeyh Maksut Ziyaretİ İlçenin Güneydoğusunda yer almaktadır. Halk arasında buraya "Dımıştad" denmektedir. Halk, bu zatın veli bir kişi olduğunu, darlığa düşenlerin imdadına koştuğuna inanır. Şeyh Maksut Mezarı, şehrin dışında açık alanda olduğu için piknik amaçlı da gidilmektedir. Kurban adayanlar burada kurbanlarını keserek ziyarete gelen insanlara dağıtıp bitlikte yerler. Yılda binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir. Bu zatla ilgili herhangi bir yazılı metin yoktur. Pir Aziz Ziyareti Nerip-Ağan köyü' nün kuzey istikametinde bir saat yayan uzaklıktadır. Ulaşım olmadığı için köyler bir araya gelerek yol yapmışlar. Burada yatan zatla ilgili söylenenler şunlardır; İslam fethî sırasında şehit düşen birisidir. Perşembeyi cumaya bağlayan gecede üzerinde ışıkların yandığı söylenilmektedir. Çocuğu olmayanlar, hastaları olan vatandaşlar tarafından sıkça ziyaret edilir. Halk nezdinde yüce ulvî bir kişidir. Pir Aziz Dağı, ismini bu şahıstan almıştır. Nerip'te "Abdülaziz" ismini çocuklarına koymada bu velî kişinin etkisi vardır. 216 Şeyh Muhammed Mehdi Askerî Şeyh Muhammed Mehdi Askerî'nin Leşkeriyan Köyü'nün karşısındaki tepede yer alan türbesi, Hani ve Dicle ilçe sınırındadır. Hani'ye daha yakındır.türbe'de bir sancak vardır, ancak yıpranmış ve harab olmuştur. Hacı Mahni Ziyareti: Nerip ağan köyünün batı tarafına düşmekte olan bir ziyarettir. Halk arasında meşhur bir zattır. Mübarek günlerde ziyaret edilir. Deyduban Ziyareti: Nerip Ağan köyünün Güney tarafına düşmekte olan bir ziyarettir. Halk arasında meşhur bir zattır. Mübarek günlerde ziyaret edilir. Mezele Gura Ziyareti: Çardaklı Köyünde olan bu ziyaret, özellikle Mayıs ayında halk tarafından ziyaret edilir ve geleneksel oyun olan "KAMÇI" oyunu oynanır. Şeyh Mahmut Ziyareti: Bu ziyaret Turalı köyü içerisinde yüksek bir tepenin üzerindedir. Bu ziyaretin üzerinden gece ışıkların yandığını bu zatın köyü manevi alemde felaket ve belalardan koruduğuna inanılmaktadır. Eshâb-ı Kehf Eshab-ı Kehf olayı kısaca Yüce Allah'a iman etmiş gençlerin zalim ve put peres krala baş kaldırışı olduğundan hıristiyan ve müslüman müminlerinin büyük ilgisiyle karşılanmıştır. Bir çok bölgede insanlar Eshab-ı Kehf olayının kendi bölgelerinde yaşadığını söylemişler ve bu konuda çeşitli görüşler ortaya atarak iddialarını ispat etmeye çalışmışlardır. Lice ilçesinin 15 km. güneybatısında bulunan Derkam (Durum) köyünün kuzeyindeki Rakım dağında (İnce Burun dağında) bulunmaktadır. Bununla birlikte yöre halkı her yıl Mayıs ayının 1-15. günlerinde buradaki mağaraya ziyarete gelip kurban keserler. Eshâb-ı Kehf Mağarası Kuran-ı Kerim'de bir sureye adını veren bu mağara, Müslüman ve Hıristiyanlarca kutsal sayılır. Eshab-ı Kehf Mağarası'nın öyküsü oldukça etkileyicidir; Çok tanrılı dönemde, tek tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hıristiyan dinine mensup yedi genç (Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Debrenuş ve Kefeştetayuş), köpekleri Kıtmir ile birlikte bu mağaraya saklanmışlar. Mucizevi bir şekilde taş kesilip 309 yıl uykuya dalan bu dindar kişiler, uyandıklarında her şeyin çok farklı olduğunu görmüşler. İçlerinden birisi yiyecek almak için kente gider ve yakalanır. Yakalayan onunla birlikte mağaraya geldiğinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey görmemiştir. Bu nedenle burası "yedi uyurlar mağarası" olarak da adlandırılır. Hani'li Şeyh Salih Bey Osmanlı döneminde ilmi, akademik çalışmalarla meşgul olmuş, uzun yıllar bölgede müftülük yapmıştır. 217 Peygamberimiz (s.a.v.)'in amcası Hz. Abbas'ın soyundan gelen asilzade bir aileye mensup olan Salih Bey'e Hanii'nin 1868-69 yıllarında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Salih Bey'in babası Said Bey'dir. Said Bey, M. Salih Bey 6-7 yaşlarındayken vefat etmiş, anne tarafından dedesi olan Şeyh Ahmet onun yetişmesi ve eğitimiyle ilgilenmiştir. Henüz çocuk olan Salih Bey, babasının naaşı üzerinde gözyaşı dökerken dedesi Şeyh Ahmet yanına gelerek “Ağlama Salih'im ağlama, eğer Allah dilerse nasıl ki Mısır kılıçları kılıçlar arasında meşhurdur, benim Salih'im de mahşer gününde mirler arasında meşhur olacaktır.” der. Şeyh Ahmet, torunu Salih Bey'in eğitimi için oğlu Şeyh Maruf'a “oğlum Salih için bir elifba hazırla” der. Bu şekilde Salih Bey İslami eğitiminin tümünü dayısı Şeyh Maruf'un yanında tamamlayıp, saygın bir âlim olur. Salih Bey'in Müftülük Yılları Molla Salih Bey, Osmanlı döneminde yıllarca bölgede müftülük (kadılık) görevinde bulunmuştur. Ergani'de uzun yıllar müftülük yapmış, daha sonra Maden'de bu vazifeye devam etmiş, bu sırada Cumhuriyet ilan edilince görevinden istifa etmiştir. Eizze-i kiramdan Muhammed el-Askeri (salname 4/211) 218 Eizze-i kiramdan Muhammed el-Askeri (salname 4/211) Seyid Caferi Tayyar Cami ve Türbesi 219 Seyid Caferi Tayyar Cami ve Türbesi Hani'li Şeyh Abdullah Hatipoğlu Şeyh Abdullah h. 1325 yılında Diyarbakır'ın Hani ilçesinde dünya'ya gelmiştir. Alim, hatib bir zat olan Ali Efendi'nin oğludur. Dedesi alim ve veli bir zat olan, aynı zamanda da Hani kadılığı yapmış olan Sa'dullah Efendi'dir. Sa'dullah Efendi'nin babası Molla Ömer Efendi onun babası da Molla Ahmet Efendi'dir. Şeceresini kısaca zikrettiğimiz bu aile hakkında bu bilgileri ulaşmaktayız. Yezid b. Muaviye döneminde üç kardeşten müteşekkil olan bu aile zülüm ve işkenceden kaçarak, biri Suriye'de kalmış, ikincisi Mardin'in Avera ilçesine gelmiş, 220 üçüncüsü de Diyarbakır'ın Hani ilçesine bağlı eski adıyla Neribi Ağan, yeni adıyla Kurucular Köyüne yerleşmiştir. Bu zatın torunlarından olan ve aynı zamanda salih, alim ve veli bir zat olan Molla Bayram Efendi'nin türbesi bu beldede'dir. Şeyh Abdullah Efendi, tasavvufi amelini Mardin'e bağlı İdo Köyünde bir Rufâi şeyhi İzzettin Efendi'nin yanında yapmış ve başarılı bir eğitim sürecinden sonra 1948 yılında bu zattan hilafet almıştır. Şeyh Abdullah Efendi, iyi bir molla olduğundan aynı zamanda Hani'de imamlık mesleğini de icra etmekteydi, 18 yıl boyunca meccalen yürüttüğü bu mukaddes imamlık vazifesini sonradan meydana gelen birtakım siyasi durumlar sebebiyle resmi kadroya geçerek 27 yıl boyunca bu mukaddes vazifeyi başarıyla icra etmiştir. Bu vaziyeyi ifa ettiği süre boyunca yedi defa Hacc'a gitmiştir. Şeyh Abdullah Efendi'nin Hac ziyareti esnasında sergilemiş olduğu şu hassasiyetleri oldukça dikkat çekicidir: Şeyh Abdullah, şafak sökmeden abdest alır, Mescid'i Haram'a gider, süreki ibadet ve zikirle meşgul olur ve yatsı namazından sonra kalığı yere dönerdi. Günde defa yemek yer, bir dilim ekmek, bir domates veya salatalık yer, bir bardakta çay içerdi. Şeyh Abdullah Efendi, devamlı talebeleriyle uğraşır, onların her türlü sorunlarıyla birebir ilgilenir, boş bir zamanı olduğunda da onu sürekli ibadetle geçirerek “ya ilim ya ibadet” derdi. Şeyh Abdullah Efendi, oldukça münzevi bir hayat yaşamıştır. Haftada iki gün olmak üzere Salı ve Cuma akşamları iki defa hatme düzenlerdi. Ancak hastalığı sebebiyle ömrünün son demlerinde bu uygulamayı terk etmiştir. Şeyh Abdullah Efendi, yapmış olduğu evlilikten 4'ü erkek, 2'si kız olmak üzere 6 evlat sahibi olmuştur. Şeyh Abdullah Efendi'in vefatı sırasında anlatılan şu menkıbe çok ibret verici ve dikkat çekicidir: Abdullah Efendi'nin son hastalığında doktor çağırılır, doktor gelip muayene ederek ilaç yazar, ilaçlar hemen temin edilip getirilerek şeyhin hemen kullanması istenir, ancak Şeyh Abdullah Efendi: “Kullanmam” der. Kendisine kullanması için çok ısrar edilir. Bu ısrarlar karşısında şeyh, şu ibretlik soruyu sorar: “Ölüme karşı bir gücünüz var mı?” der. Odadakiler “Hâşâ” şeyhim derler, bunun üzerine şeyh Abdullah “O zaman benden vazgeçin” der. . Bu olaydan çok kısa bir süre sonra Şeyh Abdullah Efendi 14 Şubat 1987 yılında yatsı namazından sonra Diyarbakır Fiskayasındaki evinde vefat eder ve ertesi gün büyük bir cemaatle, Mardinkapı Asri mezarlığına defnedilir. . Şeyh Ahmet Hilmi Efendi Aslen Seyyid olan Ahmet Efendi 1915 yılında Diyarbakır'a bağlı Hani ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Reşat'tır. Şeyh Ahmet ilim tahsilini, Silvanlı Seyda Molla Yahya Ferhandi'nin yanında yaparak, tahsil sonunda ilim icâzesini de yine bu zattan almıştır. 221 Şeyh Ahmet tasavvufi terbiyesini, Mardin'in İdo köyünden Şeyh İzzettin Efendi'nin yanında tamamlayarak hilafet makamına ulaşmıştır. Meşreb itibariyle Rufâi'dir. Şeyh Ahmet Efendi, üç evlilik yapmış, birinci evliliğinden iki kızı ve üçüncü evliliğinden üç oğlu olmuştur. İkinci evliliğinden çocuğu olmamıştır. Şeyh Ahmet Efendi, kitap okumayı sevdiğinden, sıklıkla Risâle-i Nûr okur ve buradan etrafındakilere malumat verirmiş. Aynı zamanda Üstad hazretleriyle de tanışma şerefine nail olmuş ve onun sohbet halkasından istifade etmiştir. Şeyh Ahmet Efendi, tasavvufi yaşantısının bir nişanesi olarak, yaşamı boyunca tesbihini elinden hiç eksik etmemiş, daima murâkebe halinde ve sürekli zikirle meşgul olmuştur. Şeyh Ahmet Efendi, şeyh Said hareketinin ardından yasaklanan medrese eğitiminden sonra, tarihi seyir içerisinde medrese eğitimini tekrar hayata geçirerek Hani'de ilk medreseyi kendisi kurmuştur. Rufâi mensubu olan Şeyh Ahmet Efendi tarikatını yaymak için büyük çaba göstermiş, müridlerine sevdirmiş, çevre köylere ve yakın beldelere ulaşan müritleriyle icraatlarını sergilemiş ve 1979 yılında Hakk'a yürümüştür. Şeyh Sa'dullah el-Hâtibî Efendi Hani'li olan Sa'dullah Efendi hakkında fazla malumat olmadğından kısaca şubilgilere ulaşmış bulunmaktayız: . Şeyh Sa'dullah Efendi, Mardin'in İdo Köyünden Şeyh İzzettin Efendi'nin babası Şeyh Ramazan Efendi'den hem ilim, hem de tarikat icazesi almıştır. Meşhur bir Rufâi şeyhidir. Şeyh Sa'dullah Efendi, kendini her alanda ikmal etmiş ve yetiştirmiş mükemmel bir alimdi, bu sebeple müridlerinin çoğu, kendisinden her alanda istifade temek isteyen alimlerden oluşmaktaydı. Şeyh Sa'dullah Efendi, bir defa evlenmiş ve bu evlilikten ikir kız ve bir erkek çocuğu dünyaya gelmiş, ancak erkek evladı küçük yaşta vefat etmiştir. Şeyh Sa'dullah Efendi ile ilgili şu kısa menkıbe zikredilir: birgün yaşadıkları yerde büyük bir olay meydana gelir, herkes büyük sıkıntı yaşamaktadır, can güvenlikleri tehlikeye girmiştir bu durumda şeyh'e müraccat edilir, durumdan muhafaza için şeyh Sa'dullah Efendi büyük bir küme ateş yakar ve müritleriyle birlikte bu ateşin içine girerler ve hepsi bir zarar görmeden musibetten kurtulur. Şeyh Sa'dullah Efendi'nin bıraktığı bir halifesi ve yazılı bir eseri bulunmamaktadır. Şeyh Sa'dullah Efendi, 1914 yılında meydana gelen Rus harbine tüm müridleriyle birlikte iştirak etmiş, canla başla savaşarak düşmana karşı onurlu bir mücadele vermiş ve bu savaşta girmiş olduğu mücadele sonucunda genç yaşta şehadet mertebesine ulaşmıştır. 222 KAYNAKÇA Beysanoğlu, Şevket Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, I, s. 245, İstanbul 1957. Dava dergisi, Özel Şeyh Said sayısı. Eviyalar Ansiklopedisi, IV, İstanbul, 1990. Hatipoğlu Ali kendilerinden sözlü olarak istifade edilmiştir. Hatipoğlu Hafız Yakup kendilerinden sözlü olarak istifade edilmiştir. Hatipoğlu Molla Sa'dullah kendilerinden sözlü olarak istifade edilmiştir. Karaman Ahmet Kürt İsyanları. Korkusuz Şefik Tezkire-i Meşâyihi Âmid, s. 29-61-205, İstanbul, 1997. Örgeevren A. Süreyya Şeyh Said ve Şark mahkemeleri. Sediyani İ. Haksöz Dergisi, Şeyh Said Kıyamı. Turan Abdülkadir İnzar dergisi 70. Sayı. 223 Hani'de Dini ve Sosyal Hayat Mehmet YANMIŞ* Ahmet AKTAŞ** Hani'de Sosyo-Kültürel Hayat-Genel Durum Hani'de sosyo-kültürel hayatın, öncelikle 1990'larda, sonrasında ise 2007'lerin devamında değişime uğradığı ve dönüşümün devam ettiği gözlenmektedir. Genel itibariyle muhafazakâr bir ilçe olan Hani'de bu özeliğin son 20 yıl içerisinde büyük bir darbe aldığı görülmektedir. Bu değişimin birbiriyle bağlantılı birçok nedeninin olduğu, yapılan mülakatlar ve gözlemler neticesinde anlaşılmıştır. Bölgede terör olaylarının 1990'lı yılların başında artması, öte yandan Hizbullah'ın etkisini göstermesi ve köy boşaltmaları, ilçede kanaat önderi diyebileceğimiz esnaf, âlim, seyda ve mellelerin kimisinin değişik sebeplerle şehir dışına çıkması/çıkarılması ya da başka yerlere göç etmesi, kimisinin de öldürülmesiyle toplumsal bir çözülme yaşanmaya başlanmıştır. İlçede daha önceleri çıkan her hangi bir olayda, polise veya adli yollardan önce, bahsi geçen kanaat önderlerine başvurulurken bugün büyük oranda geniş kesimlerin saygısını kazanmış ve kanaatleri yönlendirme konumundaki liderlere başvurulduğu görülmemektedir. Toplumdaki karizmatik-dini-geleneksel önderlerin bu süreç içerisinde devre dışı kalmasıyla, insanlar arasındaki olası bir problemde arabuluculuk yapabilecek ve sorunun büyümesini engelleyebilecek kişilerin bulunmasında zorluklar yaşanmaktadır. Bunun neticesinde başlangıçta çok küçük gibi görülen sorunların zamanla çözülmesinin güç bir probleme dönüştüğünü görmekteyiz. Aynı şekilde toplumda lider konumdaki insanların etkisinin azalması, ailelerin küçülmesi ve gençlerde bireyleşmenin artması ile ortaya çıkan bir kısım sosyal sorunların çözümü son çare olarak polisten ve adli makamlardan beklenir olmuştur. 1992'de PKK'nın devlet kurumlarına saldırması ve bazı kamu binalarını tahrip etmesi ilçede gerginliği had safhaya yükseltmiş ve bunun sonucunda birçok aile daha güvenli bir şekilde yaşayabilecekleri yerlere göç etmiştir. Göç edenlerin daha çok ekonomik durumu iyi ve esnaf aileler olması ilçede önemli bir ekonomik-kültürel boşluk bırakmıştır. Öte yandan köyden ilçe merkezine göç edenler de olmuştur. Köyde daha kapalı bir toplum içinde yaşayan kişilerin ilçe merkezine gelmelerinden sonra adaptasyon sorunu yaşadıkları görülmüştür. Köyden merkeze göç sonucunda, daha önce kendi tarlasında çalışan insanlar, ilçeye geldiğinde bir boşluğa düşmüş ve vasıfsız birey konumuna itilmiştir. Ancak yeni yeni bu aileler hayata tutunmaya başlamışlardır. Bu ailelerin çocukları ise madde bağımlılığı konusunda en riskli grubu oluşturmaktadırlar. Bölgedeki ekonomik sorunlardan dolayı aile reislerinin başka yerlerde çalışmak zorunda kalması, geleneksel toplumlardaki baba profilini değiştirmiştir. Bu * Dicle Üniversitesi, Din Sosyolojisi ** Gazi Orta Okulu, Diyarbakır 224 değişim sonucunda aile fertlerinin otorite boşluğundan dolayı olumsuz davranışlarda bulunmaları daha çok görülür olmuştur. Aile bağlarının zayıflamasıyla, özellikle gençler arasında madde kullanımının yaygınlaştığı görülmektedir. Ancak tek sebep aile bağlarının zayıflaması değildir. Bununla beraber, gençlerin gurbete çıkmaları ve döndüklerinde orada alıştıkları rahatlığı ilçede de yaşamak istemeleri de etkili olmuştur. Yapılan mülakatlarda esrar kullanımının ilçe dışında bir müddet bulunan gençler arasında daha yaygın olduğu görülmüştür. Orta ve lise okullarının farklı köylerden öğrencileri bir araya getirmesi de madde bağımlılığının yayılmasında kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir. Bölgede eğitim veren medrese ve hafızlık kurumlarının zayıflaması, hatta ortadan kalkması, ilçede imam hatip lisesinin olmayışı(2012 yılında ortaokul düzeyinde eğitime başladı), gençlerin dini duygularında bir zayıflama meydana getirmiş, bu da beraberinde birçok sorunu doğurmuştur. Bu durum Şerif Mardin, Nur Vergin ve birçok İnsan-Toplum Bilimcinin çalışmalarında değindiği bir konudur. Geleneksel otoriteler, ilişki ağları ve örf-adetler yıkılırken yerine yeni bağlar, değerler ve otoriteler koyamazsanız toplumda yozlaşma ve buna tepki olarak radikal ya da geleneksel dindarlıklar yeniden yükselişe geçer. Bölgede hızla artan yasa dışı ekimler ve madde kullanımı ile farklı dini grupların 90 ve 2000'lerin aksine canlanma eğiliminde olması bu bağlamda anlaşılabilir bir durumdur. İlçede ticari hayat canlıdır. Daha önceleri Cuma günü, 2000'den sonra da pazartesi günleri kurulan pazara, çoğunlukla civar il ve ilçelerden esnaflar gelmekle beraber 2000'den önce Türkiye'nin batısından da bu pazara gelenlerin olduğu belirtilmektedir. Pazarın, Cuma günü kurulduğu dönemlerde ilçede bugün yerli esnaflar arasında haftalık tatil kabul edilirdi. O gün kimse işyerini açmazdı. İlçeye kurulan pazarın pazartesi gününe alınmasıyla beraber artık bu gelenek terk edilmiştir. Özellikle yaşlı kimseler Pazar gününün değişmesinin ve Dicle ile olan bağın zayıflamasının ilçe ekonomisine önemli bir darbe vurduğu kanaatindedir. Toplumların günlük yaşamlarında ekonomi belirleyici bir etkiye sahiptir. Ancak bu etkinin Marx'ın iddia ettiği kadar güçlü olmadığı da belirtilmelidir. Hani ilçesinde hususiylede kamu destekli projelerle insanların ekonomik yönden güçlenmeleri amacıyla çalışmalar yapılmaktadır. Halk eğitim merkezlerinde yürütülmekte olan kurslar sayesinde gençler (özellikle kızlar) hem belirli oranda ekonomik kazanç elde etmekte hem de geleceğe dönük şekilde meslek edinmektedirler. Ekonomik etkilerinin yanında kurslar, gençler arasında iletişimi arttırmış ve bu sayede birbirileriyle kaynaşma sansı bulmuştur. Öte yandan gençler bu kurslar vasıtasıyla özgüven kazanmakta ve bir parçada olsa ailelerine destek olabilmektedirler. Modernleşmenin toplumları eğitim, basın-yayın, iletişim, haberleşme gibi birçok yolla değiştirdiği bilinmektedir. Bu değişimin neticesinde de küreselleşme olgusu bizleri bir Dünya vatandaşına dönüştürdüğü açıktır. Artık Dünyayı gezen bir gezgin İngilizce ile iletişim problemini büyük ölçüde çözerken, McDonald's, Burger King ile yemek ihtiyacını gidermekte, Star Bucks'ta kahvesini içmekte, sayıları 225 yüzlerce olan zincir otellerden birisinde konaklamakta, bir birinin kopyası AVM'lerde alış-verişini yapabilmektedir. Bu durum yerel kültürleri şiddetle tehdit etmektedir. Halkların kendi örf, adet, gelenek ve yaşam tarzları hızla yerini daha batılı tarzlara bırakmaktadır. Hani ilçesi de hâkim muhafazakâr kimliğine karşın modernleşmenin “tektipleştirme” etkisinden kaçamamaktadır. Bu noktada şu da bilinmelidir ki sosyologlar her değer değişimini bir bozulma şeklinde görmemektedirler. Yaşam tarzının değişmesine paralel ilçede yemek kültüründen, evlilik, cenaze, doğuma yine akrabalık ilişkilerinden komşuluk ilişkilerine değişimin yaşanması doğal kabul edilmelidir. Modern insanın zaman ve mekân anlayışına bağlı olarak hayatı hızlı yaşaması, anlamdan ziyade hazları öne çıkarıp, zahmete tahammül edememesi ve gelenek-din-aile baskısı dâhil hiçbir otoriteyi kabul etmeme meyli topyekûn kültürü etkilemektedir. Ancak bu değişimde yukarıda da geçtiği şekilde değişim hayata birçok artılarda katmaktadır. İlçede son yıllarda artan taziye/yas evi uygulaması bunlardan birisidir. Modern mesai anlayışının ve aile yapısının kaldıramayacağı taziye geleneğini bir çatı altında icra etme imkânının oluşması elbette bir bozulma şeklinde okunamaz. Kanaat önderi geleneğinin son büyük temsilcisi olarak tanınmış, Liceli Sait Özşanlı'nın il merkezinde başlattığı söylenen bu uygulama kısa sürede bölgede olduğu gibi Hani'de de yayılmıştır. Bugün ilçede üç taziye evi bulunmaktadır. Köylerde de yaygınlaşmaktadır. Ayrıca akrabalık ilişkilerinin zayıflamasına karşın kirvelik geleneğinin yaşaması modern toplum mantığına bağlanabilir. Bu açıdan geleneğin parçası olan kirvelik, sağdıçlık ve mevlid okutma gibi uygulamaların yaşatılması da birçok geleneğe göre daha kolay ve zamanın ruhuna da aykırı değildir. Değişime bağlı olarak kan davalarının azalması, bazı batıl inançların yok olmaya başlaması da modernleşmenin olumlu bir etkisidir. Hani'de Dini Hayat Hani, yaşadığı değişime rağmen genel manada dindar ve muhafazakâr bir şehir. Dinin inanç, ibadet, ahlak ve dini bağlılık boyutlarına bağlılık üst düzeydedir. İlçede sol-ateist grupların zayıflığı inanç noktasında halkın geleneksel tutumunu devam ettirmesini kolaylaştırmıştır. İbadetlerde de modernleşmeye ve din eğitimi imkânlarının azlığına bağlı bir azalma olsa da Cuma namazları ve Bayram Namazlarının kılındığı saatlerde sokaklarda erkek görmek neredeyse olanaksızdır. Yine Oruç ibadeti büyük orada yapılmaktadır. Hacca gitme artmakta ve gidenlerin yaş ortalamaları düşmektedir. Kurban kesme ise çok az sayıda insan tarafından yapılan bir ibadettir. Şafii mezhebinin kurban kesmeyi farz kabul etmemesi bölgede genellikle “kurban sünnettir, zenginler kesmeli” şeklinde dini açıdan yanlış bir kanaate dönüşmüştür. Son dönemde bir cemaatin ilçede ve bölgede çokça kurban kestirmesi ve bazı din adamlarının kurban kesmenin dini öneminin üzerinde durması bu ibadeti yaygınlaştırmaya başlamıştır. Ahlakında halen dini kaynaklı olma özelliğini sürdürdüğü söylenebilir. Dini hayatı araştırmak için oluşturulan tipolojilerde sıkılıkla dini bağlılık 226 konusu ele alınır. Dini bağlılık, kişilerin dini hayatlarını devam ettirmek için resmi cami, imam hatip gibi kurumlar dışında bağlandıkları sivil yapıları ifade etmektedir. Türkiye'de büyük oranda dini gruplar devletin sunduğu din hizmetlerinden faydalanmaktadırlar. “Laik devletin verdiği hizmeti istemem” diyen grupların çok çok marjinal kaldığı bilinmektedir. Bölgede son yıllarda artma eğiliminde olan El Kaide gibi selefi hareketler ve Şiiler bu düşünceyi yaymak istemektedirler. Yakın zamana kadar devlet ile aralarında kalın duvarlar olan klasik medreseler ise selefi hareketlerin aksine AKP'nin iktidarıyla beraber devlete yakınlaşmaya başlamıştır. Medreseler bölgede olduğu gibi Hani'de de Kur'an Kursu statüsüne kavuşmaktadır. Bu birleşme ile hem medrese kendini değişime açmakta hem de devlet bölge halkına doğru bir adım daha atmaktadır. Yakın zamana kadar imam hatip ve ilahiyatları kendilerine rakip görüp karalama ya da en hafif şekliyle küçük görme (bugünde büyük oranda devam etmektedir) tavırları hükümetin adımları ve medrese mezunlarının iş imkânı bulamaması sebebiyle terk edilemeye başlanmıştır. Özellikle açıköğretim lisesi ve ilahiyat fakülteleri medrese öğrencilerinin rağbet ettiği programlardır. Hani'de Kur'an Kursu statüsünde bir medrese bulunmaktadır. Burası yaklaşık 20 öğrencisi ile dışarıdan gelen bir seyda (şimdi kadrolu din görevlisi) klasik din eğitimi vermektedir. Önemli sayıda öğrencide başka yerlerdeki imam hatip ve medreselerde eğitim almaktadır. Özellikle Gürbüz beldesi yetiştirdiği din adamları ile dindar bir yer şeklinde bilinmektedir. İlçede değişik dini gruplar faaliyetlerini sürdürmektedir. Gülen cemaati, Süleymancılar, Meşveret grubu, Menzil Nakşileri ve Hizbullah yörede aktif olarak bulunmaktadır. Bunların bir kısmı daha çok öğrencilere yönelik çalışma yürütürken bazıları ilçe merkezinde her kesime ulaşmayı kendilerine hedef seçmiştir. Gürbüz'de de faaliyet yürüten gruplar vardır. Yerel seyda gibi şeyhlerin olmaması da ilçenin son 20 yılda yaşadığı hadiseler bağlamında ele alınabilir. Marjinal dini grupların ilçedeki varlığı bilinmektedir. Suriye'ye gidip orada vefat edenlerin olması konuyu önemli kılmaktadır. El Kaide'nin Hizbullah'ın tabanını kullanıp etkin olmaya çalıştığı düşünülmektedir. Bu hareketlerin Şeyh Sait hadisesinden faydalandığı düşünülebilir. Bilindiği gibi Şeyh Sait olayı Şeyh'in burada yaptığı bir konuşma neticesinde başlamış ve çevreye buralardan yayılmıştır. Halk arasında halen olayın canlı şahitlerinin olması birçok kişinin yakın akrabasının bu olaylarda ölmesi, idam edilmesi, yaralanması ve sürgün edilmesi acıyı unutmayı zorlaştırmaktadır. Bu hadise resmi tarihimizde “İsyan” şeklinde geçmesine karşın ilçe halkı buna “Kıyam” demektedir. Halk hadiselerde ölen yakınları için şehit, yaralılar için gazi demesine karşın son yıllarda hızla artan Kürt milliyetçiliğine sıcak bakmamaktadır. Bazı dini grupların bunu kullanıp eleman devşirmeside anlaşılır bir hadisedir. Ancak ilçede bu olayla ilgili dikkat çekici bir nokta, PKK'nın Diyarbakır merkez ve Kürt halkına yönelik propagandalarında Şeyh Sait'i söylemlerinin önemli bir parçası yaparken Hani'de bunun hüsnü kabul görmemesidir. Gözlemlerimize göre, halkın çok iyi bildiği hadisenin dini yönünü ön plana çıkarması PKK'nın ilçede bu 227 söylemini dışlamıştır. Etnik grupların yeni bir tarih inşa etme zorunluluğuna uyan örgütün bu hadiseyi çarpıtarak sadece bir Kürt isyanı şeklinde sunma çalışması dindarlığı ile bilinen Hani'de karşılık bulmamıştır. Sonuç ve Değerlendirme Hani'de 1920'lerde yaşanan Şeyh Sait hadisesi ve son 20 yılda yaşanan terörşiddetin izlerini hemen her alanda gözlemlemek mümkündür. Son yıllarda artan modernleşmenin etkisi de ilçede büyük bir değişime neden olmaktadır. Özellikle 90'lardan sonra yaşanan olayların bazı sosyal sonuçlarını modernleşmenin etkisiyle günümüzde gözlemek mümkündür. Diyarbakır şehir merkezindeki son 20–30 yılda yaşanan değişimin daha net anlaşılması için Hani bir numune olarak ele alınabilir. İlçe, yaşadığı hadiseler ile Diyarbakır'ın mini bir kopyası gibi durmaktadır. Buralarda gayri Müslimlerin ve 7090'larda yerli ileri gelen ailelerin gidişi, terör ve şiddet olayları hem ekonomik hem de sosyal değişimin önemli faktörleri olmuştur. Bu iki merkezde göçle gelenler ve gidenlerin nitelikleri büyük oranda birbirine benzemektedir. Aldıkları-verdikleri göçlerle sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı konuma düşmüşlerdir. Hem il hem de ilçe merkezlerinin kısa sayılabilecek bir sürede bu kadar hızlı nüfus değişimi yaşaması neticesinde geleneksel kent kimliklerinde arabeskleşme, bir melezleşme ve bir parçada yozlaşma göze çarpmaktadır. Ancak değişim bir neticeye varmamıştır. Gelecekte nasıl bir Hani'nin ortaya çıkacağı özellikle halkın yasak ekimlere ve madde bağımlılığına karşı vereceği cevaba bağlıdır. Yine radikal dini ve etnik grupların yörede hüsnü kabul görüp görmeyeceği de merak konusudur. Bütün bu konularda halk kadar devletin de son yıllardaki pozitif tavrını devam ettirmesi hayati öneme sahiptir. 228 HANİ İLÇESİNDE YAŞAM, GELENEK VE GÖRENEK Mahmut BALIK* Hani'ye bağlı Kalaba (Babiğ) köyünde mahserede (bağbozumu zamanı) bir asma ağacının altında dünyaya gelmişim. Göbeğim annem tarafından kesilmiş. Çocukluğum annemin çalışmasını izleyerek geçti. Annem, gece-gündüz demeden sürekli çalışırdı. Gündüz tarlada, gece evde. Hanililerin deyimiyle “Biz köylüler tarla, bağ, bahçe ve hayvancılık işlerinden güzel giyinmeye fırsat bulamazdık. Biz köylülere göre ise; Hanililer işin kolayına kaçan, çerçilik yapan, kaçak kumaşlardan üretilen parlak giysiler giyinen, güzel kokular sürünen, ayakkabı (ıskarpin) giyen, okuma yazma bilen (medrese eğitimi almış) kibar insanlardı. Kalaba köyünün tepelerinden çocukluğumda, bana muazzam bir medeniyet diyarı olarak görünen, şirin, ürkek, farklı Haniyi tanımak ister misiniz ? Hani'de geçim çoğunlukla Çerçilik (at sırtında köylere köylülerin daha çok küçük ihtiyaçlarını karşılamak için eşya götüren kişiye Çerçi, bu işe de Çerçilik denmektedir) ve Ticaretten ibarettir. Eskiden önemli bir geçim kaynağı da kaçakçılıktı. Tarım alanlarında ise Buğday, pamuk, mercimek, nohut, arpa vs. ekiliyor. Bağ ve bahçeleri de meşhurdur. Ayrıca Hani'de eskiden her evin bir ineği vardı. Rahvan atlar vardı. Son zamanlarda bunlar azaldı. Daha çok köylerde hayvan beslenmektedir. Köylüler sıra ile yaymaktadırlar. Daha çok küçük baş hayvan beslenir, eti ve yağı son derece lezzetlidir. Yoğurt da aynı şekildedir. Genelde keçi eti tüketilmekte, sığır eti pek makbul görülmemektedir. Demirci ve bakırcı esnafı Hani'de yaşayan Ermeniler'di. Bunlar, Anto, Bedris gibi bilinen ailelerdi. Müslüman olmadılar. Daha sonra Diyarbakır'a göç ettiler ve Arbadaş mahallesinde ev satın almak suretiyle Diyarbakır'a yerleştiler. Ayrıca eskiden Cuma günleri Hani'de Pazar kurulurdu. Şimdi Pazartesi günleri kuruluyor. Haniye komşu bütün ilçelerden ve köylerden bu pazara çeşitli bitkisel ve hayvansal ürünler getirilir ve burada pazarlanırdı. Halen bu gelenek devam etmektedir. Bu yönüyle de Hani'nin hem ticaret hem de güzergah olarak tarihi ve stratejik bir öneme sahip olduğu anlaşılmaktadır. İdari yönden Hani esas itibariyle 4 mahalleden müteşekkildir. Bunlar, Zirve, Deregan, Çarşı ve Merkez mahalleleridir. Zirve ve Deregan bütünüyle kagir yapılardan meydana gelmiş olup, ilçenin en eski yerleşim alanlarıdır. Çarşı ve Merkez mahallelerinin gelişmesi ile birlikte bu mahalleler eski cazibelerini kaybetmiştir. Önceleri mezarlıkları içinde barındıran Merkez mahallesi ilçenin Pazar yeri olarak ticari açıdan en gelişmiş mahallesidir. Çarşı Mahallesi ise Kagir ve betonarme evleri ve Ulu Camii, Ayn-ı Kebir Su Kaynağı ve Yeşil Parkı ile ilçenin önemli bir mahallesi olarak yer almaktadır *İç Denetçi Dicle Üniversitesi İç Denetim Birim Yöneticisi 229 Önemli Özellikler: Hani'de ilim geleneğinden gelen üç önemli aile bulunmaktadır. Bunlar, Hatipoğlu, Şeyh Ahmet ve Şeyh Yusuf Aileleridir. Hatipoğlu ailesinden emekli vaiz 1934 doğumlu Sadullah HATİPOĞLU Hoca Efendi'den aldığım bilgilere göre, Hani'nin Çermik ve Silvan ilçesiyle birlikte diğer ilçelerde bulunmayan tarihi medreselere sahip olduğu, bu yönüyle önemli ve tarihi bir ilim ve irfan merkezi olduğunu göstermektedir. Hani'nin bir diğer önemli özelliği de Çermik ilçesi ile birlikte şifalı su kaynağına sahip olmasıdır. Diyarbakır'ın başka bir bölgesinde şifalı su kaynağı bulunmamaktadır. Sarılığa iyi geldiği belirtilen Aynkaris adındaki şifalı suya Türkiye'nin her yerinden ziyaretçiler akın etmektedir. Bu nedenle Hani esnafına önemli katkısı bulunmaktadır Gelenek ve Görenekler: Hani'nin en önemli geleneği; taziyeler (başsağlığı merasimleri) dir. Sadullah HATİPOĞLU Hoca Efendinin anlattıklarına göre, Hani'de iki adet (Hamşing ve Aynkebir) taziye evi bulunmaktadır. Önceleri evlerde taziyeye gidilirken, artık yakın zamanlarda yapılan taziye evlerinde taziyelere gidilmektedir. Köylerde genel olarak taziyelere eli boş gidilmemekte, genellikle çay, şeker, un, ekmek ve küçükbaş hayvan götürülmektedir. Hem ziyaretçilere ikram hem de ev sahibine yardım amacı güdülmektedir. Eskiden Hani'de de olan bu gelenek taziye evlerinin yapılması ile birlikte hemen hemen tamamen kalkmış bulunmaktadır. Cenaze olduğunda en az bir hatim okunmaktadır ki buna yer hatmi denmektedir. Cenaze defnedilmeden evvel ölünün Iskat'ı verilir ve Tehlil hatmi çekilir. Taziyeler genellikle 3 (üç) gün sürer. 3.gün mezarlığa gidilir ve helva dağıtılır. Diğer ilçelerden farklı olarak bazen 40 güne kadar 40 tane Yasin-i Şerif okunur. Bazı aileler 40 gün süreyle ölenin akşam yemeğini dağıtırlar. Ölünün kırk'ı çıkınca Mevlit okutulur ve yemek verilir. Bazen şeker, çörek vb. dağıtılır. Ayrıca her Perşembe akşamı mezarlık ziyaret edilir. Hani'nin düğünleri (evlilik merasimleri) ise; davul-Zurna eşliğinde yapılırdı. Mutaasıp aileler Mevlit ile iktifa ederlerdi. Damat adaylarının korkulu rüyası, filmlere konu olan 'başlık parası' geleneği hemen hemen kalkmıştır. Bazı köylerde devam etmekle birlikte eskisi gibi yaygın değildir. Düğün hazırlıkları kız isteme ile başlar. Damat adayının annesi ve müstakbel görümce şekerleme (hani kurabiyesi) ile gelin evine gider ve hayırlı bir iş için gelindiği, evin kızına oğullarının talip olduğu bildirilir. Gelin adayının onayı ve gelin babasının iznini almak için gelinin annesi ile bir takvim belirlenir. Durum gelin babasına gelin annesi tarafından uygun bir dille bildirilir. Baba, aileler tanışıyorsa anneden takvimi sorar uygun görür ya da erteler, aileler tanışmıyorsa tanışmak için ek süre belirtilir. Şerbet denilen resmi kız isteme merasimine ailenin büyükleri ve sınırlı sayıda misafir eşlik eder, dini nikah kıyılarak mehir belirlenir. Gelin alışverişi ve gelin damat bohçası için çarşıya çıkılır. Gelin bohçasında kıyafet, ayakkabı, çanta, çamaşır ile birlikte damadın annesinin oğlu için hazırladığı özel çeyiz de bulunur. Damat bohçasına takım elbise, ayakkabı, cüzdan pijama, çamaşır ile birlikte Hani geleneğinde eskiden bir miktar para, çakı, çakmak da 230 konulurmuş. Çeyiz serme; Hanide hala çok önemsenen düğün merasimleri arasındadır. Kız evinde kızın tüm çeyizi çok titiz şekilde sergilenir. Çeyiz görmeye gelenler çeşitli hediyeler getirirler. Çeyiz yazılarak zılgıtlar eşliğinde toplanarak götürülür. Kız kınası kızın ailesi tarafından kız evinde, erkek kınası erkeğin evinde yapılırdı. Görümceler (damadın kız kardeşleri) ve gelinin arkadaşları kına törenini organize ederlerdi. Gelinin eline kına yakılırken gelin elini açmaz, nazlanır, ancak avucunun içine tam altın bırakıldıktan sonra kına yakılmasına izin verir. Berburiler denilen (düğün merasimine katılan kadın grubu) yaya veya atlı olarak maniler ve zılgıtlar eşliğinde gelini almaya giderlerdi. Zazaca'da Peyber (kapı arkası) dediğimiz bir gelenek var. Gelinin kardeşleri hediye almadan gelin baba evinden çıkmaz. Eskiden gelinler at sırtında götürülüyordu. Atlar da günümüz gelin arabaları gibi özel süsler ve çiceklerle süslenirdi. Gelin damadın evinin önüne geldiğinde kayınpederinden hediyesini almadan attan inmez. Gelin eve girerken kayınvalidesi tarafından eline bir çömlek verilir. Gelin bunu yere çarparak kırar ve daha sonra damda bulunan damat, gelin halayının üzerine metal paralar ile karıştırılmış şeker ve çerez atar, çocuklar gelin halayının üzerine atılan para, şeker ve çerezi toplarlar. Düğünler yemekli olur. Genellikle büyük baş hayvan kesilir ve zazaca'da tırşık dediğimiz Güveç ve pilavdan oluşan düğün yemeği yapılır. Ahali yemeği yedikten sonra gelin götürülür ve düğün bu şekilde sona erer. Gelin görme denilen gelenek düğünden üç gün sonra yapılır(şimdi de devam eden gelenek daha çok onuncu günde yapılmakta). Yeni gelin bütün maharetlerini kullanarak yemekler, pastalar hazırlar. Kız ve erkek tarafından büyüklerin de bulunduğu misafirler gelin evine çeşitli hediyeler götürürler. Mevlit okutulur, yemekler yenir, böylece yeni gelin ilk misafirleriyle kapı açık geleneği( her zaman misafir kabul etmeye) alıştırılır. Hani'nin diğer gelenekleri; çocuk görme( yeni doğmuş çocukların ilk günlerinde anneye çeşitli yiyecekler ve kırkı çıkınca da bebek giysileri ve gereçlerinden oluşan hediyeler verilir), çocukların diş çıkarma töreni, erkek çocuklarının sünnet törenleri, hasta ziyaretleri, ev görme, komşu ziyaretleridir. Ayrıca eskiden kış eriştesi, kışlık dolma, sebze kurutmaları, turşular, reçeller hep beraber imece usulü yapılırdı. Hani'nin yemek kültürü son derece zengindir. Daha çok etli yemekler yapılır. Hani'de en çok yapılan ve sevilen yemekler; Tırşık (yerel güveç, düğünlerin, özel davetlerin ikram yemeği), Meftune (patlıcanla yapılan sumak ekşisi ile hazırlanan etli yemek), İçli köfte (Hani içli köftesi, simedi- çok ince kıyılmış buğday ve kısırlık- ince kıyılmış buğday ikiye bir oranında karıştırılarak sade hazırlanan dış hamuru ve özel midye şekliyle lezzetli yerel etli yemek), Kibe-mumbar (koyun keçi işkembesi ve barsağının özel bir iç pilavla doldurulmasıyla yapılan yemek), 231 Hedig (salçalı bol baharatlı nohut- dövme buğday yemeği, çocuklar diş cıkardığında gözü aydınlığa gelen misafirlere ikram edilir), Askeriye (sade nohut yemeği), Zerebet (sirun de denilir, yoğurt ve tereyağı ile sıcak servis edilen saçta pişirilen özel mayalı ekmek), Zngıl (mayalı cıvık hamurdan kızgın yağda kızartılarak hazırlanan tercihe göre pekmezle servis edilen yemek), Katkat (farklı şekilde hazırlanan yuvarlak özel şekilli Hani gözlemesi), Sac Böreği (üçgen şeklinde hazırlanan börek), Hani su böreği (özel olarak bir kaç kadının birlikte çok ince açtığı, köz üzerinde pişirilerek hazırlanan, sade tereyağlı ve özel etli börek), Şekerleme (Hani kurabiyesi kümbet evleri andıran özel şekilleriyle kız isteme törenlerinin özel tatlısı), Avkin (pekmez ve tereyağı kullanılarak yapılan özel tatlı), Herir (kaynayan üzüm şırası ve un kullanılarak yapılan Hani muhallebisi), özellikle kışın tüketilen ve yine üzüm şırasından mamül, pekmez, pestil, sucuk ve kesme yoğun olarak yapılır. Hani Yemek tarifleri Düzenleyen. Prof. Dr. Kenan Haspolat Kibe Mumbar (Foto. K. Haspolat) 232 İçli Köfte Malzemeler; 1 kg orta yağlı kıyma 250 gr yağsız kıyma 150 gr yağ 4 kuru soğan 1 demet maydonoz 100 gr ceviz içi 3 su bardağı içli köftelik bulgur 2 su bardağı ince yarma veya irmik 1 çorba kaşığı kişniş Tuz , karabiber, pul biber Hazırlanışı ; Bulgur, yarma(irmik) tuz ilave edilerek ıslatılır. Şişen karışıma 250 gr yağsız kıyma katılarak iyice yoğrulur ve 1 saat dinlendirilir. Soğan yağda kavrulduktan sonra kıyma ile beraber tuz , karabiber, pul biber ilave edilerek kavrulur. En son ceviz içi, maydonoz ve kişniş eklenir. Hamur ceviz büyüklüğünde alınır ortası açılır, kıyma konur ve kapatılarak yuvarlanır. Kaynayan tuzlu suya atılır. Pişen köfteler üste çıkarlar. Haşlama veya yumurtaya bulanıp kızartılmasıda yapılabilir. (İrfan RızaYazıcıoğlu) İçli Köfte Çeşitleri (Foto.K.Haspolat) Haşlanmış-Yuvarlak 233 İçli Köfte Yapılışı 234 İçli Köfte Hedik Hedik (Foto. K. Haspolat) 235 Patlıcan Meftüne (Foto.K.Haspolat) Malzemeler: -1 kg patlıcan -5-6 domates -5-6 yeşil biber -5-6 diş sarımsak -yarım bardak sumak -1 kg kuzu eti -2 kaşık yağ ve salça Yapılışı: Etler yıkanıp suyu çekince yağ ve salça ilave edilir. Küp küp doğranmış domatesler ve biberler tuzlu suda bekletilmiş doğranmış patlıcanlar ilave edilir. Üzerine çıkacak kadar sumak suyu verilir. Et ve sebzeler pişince ateşten alınır. Sıcak servis yapılır. İsteğe bağlı olarak sarımsakla yenir. (Aysel Kardaş) 236 Zingil -2 su bardağı un -1 tatlı kaşığı maya -çok az tuz -2 yemek kaşığı erimiş yağ -2 su bardağı su -2 su bardağı şeker -1/2 limon suyu -kızartmak için zeytinyağı Hazırlanışı: Maya ılık suda eritilir. Un, tuz yağ ilave edilip kaşıkla dövülecek kıvamda bir hamur elde edilir. Bir kenarda mayalanmaya bırakılır. Derin bir tavada zeytinyağı kızdırılır, kaşıkla birer lokma kızgın yağa dökülür iyice kızarınca yağdan çıkarılır. İyice süzüldükten sonra sıcakken soğuk şuruba atılır. Bir kaç defa çevrildikten sonra servis tabağına alınır. (Aysel Kardaş) Zingil (Foto.K.Haspolat) Su Böreği (Foto. K. Haspolat) 237 Sac Böreği (Foto.K.Haspolat) malzemeler Ø 1 kg un Ø 1 kg yağsız kıyma Ø 2-3 adet kuru soğan Ø 1 kaşık yağ Ø Tereyağı, tuz, su, karabiber maydanoz Yapılışı Un, tuz kafi miktarda su ile yumuşak bir hamur yapılır. Dinlenmeye bırakılır. Diğer tarafta kıyma suyunu salıp çekene kadar pişirilir. İnce kıyılmış soğan ve yağ ilave edilerek kavrulur. Tuz , karabiber, maydanoz eklenerek soğumaya bırakılır. Hamur birer yufkalı pazılara ayrılarak un ile açılır. Karşılıklı iki ucu ortaya gelecek şekilde katlanır. Ortasına hazırlanmış kıyma yayılır. Diğer iki ucu katlanarak kenarları bastırılır. Sacın üzerinde iki tarafı pembeleşinceye kadar pişirilip, tabağa alınır. Erimiş tereyağı ile temiz bir bez yardımı ile yağlanır. Üst üste dizilir. NOT : İstenirse toprakla da yapılır..(DİTAV) Sac Böreği (foto.K.Haspolat) 238 Lebeni Malzemeler ; 1 su bardağı dövme 1 çay bardağu nohut 1 kg koyun yoğurdu 1 kaşık un 1 yumurta Yarpuz Tuz Hazırlanışı ; Nohut ve dövme suda ıslanır ve süzülür yoğurda 3 su bardağısu, un,tuz ve yumurta karıştırılarak iyice çırpılır.Dövme nohut katılarak kaynara çıkana kadar kartıştırılır.Dövmelere ve nohut yumuşayana kadar kaynatılır. Taze yarpuz yaprağı katılarak servis yapılır.Gerekirse soğuk tüketilir sıcak servis yapılacaksa tereyağında kızartılmış nane konur. (İrfan Yazıcıoğlu) Lebeni Foto:K.Kaspolat 239 Hılorik Aşı Yeteri kadar bulgur ve yarma (dövmenin makinede çekilerek ufaltılan kısmı) bir kapta karıştırılır. Üzerine sıcak su serpilerek bekletilir. Bir müddet sonra tuz ilave edilerek hamur şeklinde yoğrulur ve ufak bilyeler şeklinde yuvarlanır. Bir başka kapta löbüyez (börülce) pişirilir. Üzerine sumak suyu dökülür ve kaynatılır. Kaynama işlemi bittikten sonra bilye büyüklüğünde ve yuvarlak şekilde hazırlanan malzeme livinçin piştiği kaba konur. Pişme işlemi devam ederken üzerindeki kefi (köpüğü) alınır. Önceden doğranan kuru soğan bir tavanın içerisinde yağda hafif kızartılır ve buna bir kaşık domates salçası, biber salçası katılarak pişmekte olan yemeğin içerisine dökülür, et suyu ilave edilerek kaynatılır. Pişme işlemi bittikten sonra servis yapılır. (Vedat Gündoğan) Hıllorik (Foto.K.Haspolat) 240 Etli Eşkene ( Kızartma ) Malzemeler ; 1 kg kuşbaşı kuzu eti 1 baş soğan 1 yemek kaşığı domates salçası 1 yemek kaşığı biber saçlası 2 kaşık yağ Tuz, karabiber, pulbiber Hazırlanışı ; Et,tuz, baharatlar ve salça ile 5 dk yağda kavrulur 3 su bardağı su ilave edilir. Soğan bütün olarak içine atılarak pişirilir. Diyarbakır'da bayramların baş yemeğidir. (İrfan Yazıcıoğlu) Et Kızartması 241 Dolma Malzemeler ; 1 kg Karacadağ pirinci 500 gr yağlı kıyma Bir çay bardağı sumak 2 kaşık domates salçası 2 kaşık biber salçası 1 kuru soğan 1 maydonoz 1 paket beş türlü baharat Tuz, karabiber, pulbiber 3 kaşık yağ Kurutulmuş biber veya patlican veya teze patlican, biber, kabak, domates Hazırlanışı ; Taze sebzeden yapılacaksa sebzeler oyulur.Kurutulmuş sebzeden yapılacaksa kuru dolmalıklıar haşlanır. Soğan ve maydonoz doğranır pirinç, kıyma, baharat, salça,yağ karıştırılır. 1 su bardağı suda ıslanmış süzülmüş sumak suyunun yarısı harca katılır sebzeler doldurulur tencereye dizilir sumak suyunun geri kalanı ve 2 bardak su ile dolma taşı konarak pişirilir. (İrfan Yazıcıoğlu) Dolma 242 ESKİ ÇAĞLARDA HANİ EKONOMİSİ VE BUGÜN Enver AKIN ÖZET Diyarbakır iline bağlı Hani ilçesinin geçmişi, Diyarbakır bölgesi ile tarihin derinliklerine kadar inen bir yerleşme sürecine sahip olduğu anlaşılıyor. Hani bölgesinin Neolitik dönemi, bugün için karanlık gibi görülse de asıl nedeni bölgede yeterli araştırmaların yapılmamış olmasına bağlanmalıdır. Çünkü Diyarbakır'ın bazı bölgesinde yapılan sınırlı araştırmalardan Neolitik dönemle birlikte hareketlendiği ve çok sayıda yerleşim yerlerinin ortaya çıktığı kayıt altına alınmıştır. Özellikle Ergani bakır madenlerinin işletilmesi ile Neolitik dönemden itibaren yakınlığından dolayı Hani ve çevresinin önem kazanmış olduğunu M.Ö. 2. binin ikinci yarısında ortaya çıkan ve adı Hani ile özdeşleşen Nirbi Krallığı'ndan anlamak mümkündür. Yazılı kayıtlardan anlaşıldığına göre Nirbi Krallığı maden yatakları ve maden ticaretinin yapıldığı ticaret yollarının kavşaklarını kontrol etmesinden dolayı sürekli olarak Anadolu ve Mezopotamya'nın büyük devletleri arasında paylaşılamamıştır. M.Ö. 1. binde maden devleti olarak bilinen Urartu'nun Nirbi Krallığı ile yaptığı ittifakların temelinde maden üretimi ve ticaretinin kontrolünü elinde tutma çabası olduğu anlaşılıyor. Bütün bu veriler Nirbi bölgesi ekonomisinin birinci derecede maden üretimi ve pazarlanması ile ilişkili olabileceğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz Nirbi ekonomisi büyük oranda maden ile anılsa da yazılı kayıtlardan tarım ve hayvancılık açısından da önemli olduğu anlaşılabilmektedir. Ekonomik açıdan ve buna bağlı stratejik anlamda neredeyse Neolitik çağdan Ortaçağın sonlarına kadar hemen hiç önemini kaybetmeyen Hani'nin büyük bir talihsizliktir ki yanlış ekonomik ve sosyal politkalar nedeniyle bugün hak ettiğinin çok gerisindedir. Maalesef Anadolu'da eskiden çok önemli bir konumda iken günümüzde eski niteliklerini kaybetmiş veya kaybetmeye mahkum edilmiş benzeri birçok Anadolu kasabası gibi geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Bu çalışmadaki temel amaç rakamsal ifadelerle ekonomik yapıyı ortaya koymaktan ziyade, temelde Hani ekonomisinin dünü ve bugününü kıyaslayarak gözlemlemek olmuştur. GİRİŞ Paleolitik Çağın sonlarına doğru dünyanın ısınma sürecine girmesi ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi, eriyen buzulların suları altında kalarak, İskenderun körfezi ile Akdeniz'e bağlı bir açık deniz durumuna geldiği bilinmektedir. Dünyadaki ısının giderek artması suların günümüzden yaklaşık 18.000-20.000 yıl önce çekilmesini sağlamıştır. Yeniden şekillenen coğrafya, sürekli besin peşinde yer değiştiren insanlar için bir toplanma alanı haline gelmiştir. Çeşitli coğrafyalardan buraya akın eden insan toplulukları, daha kolay ve bol çeşitliliği olan besinleri elde edebilme şansına sahip olmuşlardır ki buda yerleşik hayata geçmek için uygun bir 243 zemin oluşturmuştur (Resim 1). Kuşkusuz erken yerleşmelerin buralarda ortaya çıkmasının başka nedenleri de vardır. Bunlardan biri belki de en önemlisi yabani buğdayın keşfidir. Yakındoğu'nun Güneydoğu Torosları, Zagros Dağları ve Levant bölgelerinde doğal yollarla yetişen Einkorn ve Emmer türü yabani buğdaylar önemli besin olarak göçebe veya kısmen göçebe yaşamını sürdüren insanların dikkatini çekmiştir. Yılın beli dönemlerinde bunların doğal olarak yetiştiği alanlar çevresinde geçici konaklayan eski insanın olasılıkla tesadüfen bunu su ile buluşturması sonucu evcilleştirerek kültüre alması, çok önemli bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Artık yağmur suyuna bağlı kalmaksızın akarsuların kenarındaki sulanabilen küçük arazi parçalarında tarım yapmaya başladıklarına tanık oluyoruz. Besin bulma üzerine kurulu bir yaşam-ekonomi sisteminden besin üretme sistemine (Braidwood, 1995) geçen bu insan topluluklarında, buna bağlı olarak çok önemli sosyal ve kültürel değişimlerde kaçınılmaz olmuştur. Ektiği ürüne ve tarlaya sahip çıkma zorunluluğu ve sorumluluğu, bunları başkalarına karşı koruma düşüncesi, olasılıkla o güne kadarki aile yapılanması üzerinde de etkilerini göstermiş ve muhtemelen günümüz çekirdek aile sisteminin temeli de onlar tarafından atılmıştır. Artı ürün sayesinde ilerleyen bu süreç, gelecekte toplum yapılanmasında etkin rol üstlenecek olan yönetsel ve dinsel statüye sahip yeni kabile reisleri olan '”Şef”leri ve “Şeflik” sistemini de beraberinde getirmiştir (Akın, 2007). Küçük köyler şeklinde örgütlenen bu topluluklarda, ekonominin yanında inanç ve toplum idaresi de bu şeflerin kontrolünde gelişecek, aynı zamanda artı malın pazarlanması yani ticaret de bu şeflerin önderliğinde gerçekleştirilecektir (Çevik, 2008). Erken Neolitikle birlikte Güneydoğu Anadolu'nun coğrafyasında yaşanan bu döngü Anadolu'nun en erken yerleşmelerinin buralarda yoğunlaşmasına zemin hazırlamıştır ( Özdoğan, 2000 ). Bir taraftan tarım ve hayvancılıktaki gelişmeler diğer taraftan Ergani-Maden bakırlarının (Sevin, 1991) keşfedilerek işletime açılması bugünkü Elazığ-Malatya-Diyarbakır bölgesini dönemin en cazip ve en önemli coğrafyası haline getirmiştir (Resim 2). Kalkolitik çağda önemli bir gelişme de üretimin dini kurallara bağlı olarak gelişmesidir. Neolitik çağda ilk defa Güneydoğu Anadolu Bölgesinde görülen “Tapınak Modeli” ekonomi sistemi, Kalkolitik Çağda kurumsallaşır ve ekonomi tamamen inanç sisteminin bir parçası haline gelir. İnsan nüfusunun artması üretim çeşitlenmesini zorunlu kılmış, çok değişik alanlarda üretimler gerçekleşmiş ve maden üretimi bir zanaat haline dönmüştür. Onun içindir ki Kalkolitik Çağla birlikte dönemin Mezopotamya kültürlerinin, başta maden olmak üzere, tarım ve hayvan ihtiyacını karşılamak için özellikle Diyarbakır'ın kuzey bölgelerine göz diktikleri ve bu bölgelerde koloni kentleri kurmaya başladıklarına tanık olunur. Bu süreçlerle birlikte Hani'nin de kuzey-güney ve doğu batı-ticaret yolları arasında önem kazandığını belirtmek mümkündür. Tunç çağında da Mezopotamya kent devletlerinin ekonomik olarak gelişmesi sonucu giderek artan maden ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bölgeyi önceki dönemlerden daha da yoğun kolonileştirdikleri görülüyor. Antik kaynaklardan başta bakır olmak üzere, kurşun çinko ve demir gibi birçok madenin bu bölgeden elde edildiğini anlayabilmekteyiz. Söz konusu madenleri pazarlayan tüccarların yerli beylere yüzde beş ve y üzde on arasında değişen oranlarda pay ödedikleri anlaşılıyor. 244 (Uçankuş, 2000). Hatta yazılı kayıtlardan demir (amutum) ve altının belli dönemlerde çıkarılmasına izin verilmemesi gerektiğinden söz ettikleri okunabiliyor. M.Ö. 2. binin ikinci yarısında Asur kaynaklarında ilk defa Hani bölgesi için Nirbi isminin kullanıldığı görülüyor. Erken Demir Çağı ile birlikte Urartu devletinin bu bölgeyi kontrol altına aldığı ve yaptıkları “Kral Yolu” ile bu bölgelerden elde ettikleri ham madenleri kendi merkezlerine aktardıkları anlaşılmaktadır (Belli, 2000). Bölge ekonomisinin özellikle başta maden olmak üzere büyümesi, adı Hani ile özdeşleştirilen Nirbi Krallığının (Beysanoğlu, 1996) varlığını sürdürmek için bölgesel krallıklarla mücadele ve ittifak halinde olduğu hakkında antik kaynaklarda önemli bilgiler mevcuttur. Antik kaynakların yanı sıra ve Eski Ahit'te de bu bölgede yapılan tunç kazanların Tyr kenti pazarlarında satıldığından söz edilmektedir (Akın, 2010). M.Ö. 1. binde bu tunç kazanların ünü batıda Yunanistan ve hatta İtalya'ya kadar yayılmıştı. Üçayaklı kaideler üzerinde duran büyük kazanlar, Frigler'in yanında Yakındoğu'nun Asur, Urartu, Geç Hitit ve Kıbrıs soyluları arasında da sevilerek kullanılmaktaydı. Antik kaynaklarda bölgenin maden ekonomisi ile ilgili yoğun bilgiler aktarılmakla birlikte (Loon, 1977), canlı hayvan veya hayvan derisi ile buğday, arpa gibi hububatlar, üzüm, badem, ceviz ve hatta orman ürünlerinin de dönemin ekonomisinde önemli katkılar sağladığını düşünmek gerekir. Ortaçağ Döneminde de süre gelen ekonomik önemini sürdüren Hani'nin, çevresindeki birçok eski kilise, cami, köprü, çeşme türbe ve medreselerden anlamak mümkündür. Yakın dönem Hani ilçesi ekonomisinin ilginçtir ki neredeyse Ortaçağ ile bile paralellik gösteremediğini görülüyor. 415 kilometre karelik yüz ölçümüne sahip ilçeye bağlı 18 köy vardır ( Resim 2, il ilçe haritası). Köylerde oturanların nüfusu ilçe merkezinden daha yoğundur. İlçe merkezinde kamu kurumları dışında istihdam sağlayan hemen hiçbir sanayi kuruluşu yoktur. Halen ilçedeki beli başlı geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Başlıca tarım ürünleri buğday, arpa, baklagiller, pamuk, üzüm, ceviz ve bademdir. İlçede yıllık ortalama 6.500 küçükbaş hayvan, 8.400 sığır, 12000 koyun, 9500 adet keçi, 20.000 adet kanatlı hayvan üretilmektedir. Son yıllarda Hani çevresinde mermerciliğin gelişmesi ümit verici olmuştur. Hani ilçesinin 8 km.güneyinde Koki ve Şaklak köylerinde 10'dan fazla mermer ocakları bulunmaktadır. Yanal ve düşey devamlılığa sahip bej renkli Hani mermerleri Diyarbakır'da bulunan birçok mermer fabrikasında kesilerek iç ve dış piyasaya özellikle de Uzakdoğu ülkelerine blok olarak ihraç edilmektedir (Yıldırım, 2006). Son yıllarda gerek T.P.A.O. ve gerekse yabancı petrol şirketlerinin Hani ve çevresinde araştırmalar yaptıkları ve ümit verici bazı sonuçlara ulaştıkları bilinmektedir. Hani ve çevresinin sağlık turizmi ve dini turizm açısından da çok önemli bir potansiyele sahip olduğunu unutmamak gerekir. Ulu Cami (15. yy.), Salikaf, Cafer-i Tayyar Yatırı, Seyyid Bedrettin Yatırı, Dimıştad Yatırı Hatuniye Medresesi (13.yy.) ve Çalecino gibi ziyaretgah ve dini mekanları ile dini turizm açısından önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen yeterli derecede tanıtımı ve düzenlemeler yapılamadığı için tatmin edici değildir. Hani ve çevresinde Aynkeris olarak adlandırı- 245 lan suyun sarılık hastalığına iyi geldiği düşünülmektedir. Bölge ve çevre turizmi açısından oldukça hareketli bir alan olan bu şifalı suyun aslında sağlık kurullarınca tescil edilmesi ve çevresinde günlük ihtiyaçları ve konaklama imkanlarını sağlayabilecek mekanların oluşturulması ile ilçe ekonomisi açısından çok önemli katkılar sağlayacaktır. Koki Çayı mesire alanları gibi turizm açısından ekonomik kaynak potansiyeli bulunmasına rağmen henüz mahalli düzeyde ziyaretçi çekmektedir. Son yıllarda modern tarımının gelişmesinin sonucu olarak badem ağaçları sökülerek bunların alanlarında kuru tarım için yer açılmaktadır. Tarımda kullanılan suni gübre ve kimyasal ilaçlar çevredeki ekolojik dengenin bozulmasını hızlandırmıştır. Her geçen gün nüfus artışı ve verimsizleştirilen araziler, kırsal kesimden kentlere doğru göçü kaçınılmaz hale getirmiştir. Geçimin büyük bir kısmı tarıma dayalı olan nüfusun, ekolojik dengenin bozulması ile göçe zorlanması sosyal dengenin bozulmasını da beraberinde getirmiş, ekolojik dengenin bozulması sonucu sosyal dengenin de etkilenmesi bölgede birçok yeni sorunun ortaya çıkmasına ve artarak devam etmesine öncülük etmiştir. SONUÇ Bölge itibari ile ekonomik anlamda antik döneme oranla geride olduğu anlaşılan Hani ilçesinde, iş imkanların sınırlı olması nedeniyle nüfusun önemli bir bölümünün Diyarbakır merkez ve batı illerine göç ettiği anlaşılmaktadır. Tarım ve hayvancılığa elverişli olan bölge özel destek ve projelerle geliştirilebilir. Çevredeki orman ürünleri, mermercilik gibi sanayi alanında çevreye zarar vermeyecek şekilde projeler hazırlanarak istihdam alanları yaratılabilir ve ayrıca şifalı su kaynakları, dini turizm ve eski yerleşim yerleri için çeşitli düzenlemeler yapılarak ve tanıtımlarla yerli ve yabancı ziyaretçilerin hizmetine sunum ile bölge ekonomisine katkı sağlanabilir. 246 KAYNAKÇA Özdoğan M. Aşağı Fırat Yüzey Araştırması, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi, 2000. Çevik, Ö. Tarihte Kentler ve Kentleşme, 2008. Arkeo Atlas sayı 1, 2002. Yıldırım M. A. Diyarbakır İli Hani İlçesi Mermerlerinin Jeolojik ve Teknolojik Özellikleri, Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, 2006. Akın E. Güneydoğu Anadolu Neolitiğinde Atılımcı Bir Site 'Demirköy', Doğudan Yükselen Işık, Arkeoloji Yazıları, 2007. Akın E. Diyarbakır ve Çevresinde Neolitik Dönemden (M.Ö. 10.000) Günümüze Maden, Diyarbakır Tarım, Doğa ve Çevre Sempozyumu, 2010. Belli O. Aşağı Fırat Yüzey Araştırması, Türkiye Arkeolojisi ve İstanbul Üniversitesi, 2000. Loon M.N. V. 1977, The Place of Urartu in the First Millenium B.C. Trade. Beysanoğlu Ş. Anıtları ve Kitabeleri İle Diyarbakır Tarihi, Başlangıçtan Akkoyunlulara Kadar, 1996. Sevin V. Yeni Asur Sanatı 1 Mimarlık, 1991,Ankara. Robert J. Braidwood, Tarih Öncesi İnsan, 1995. Uçankuş H.T. Bir İnsan ve Uygarlık Bilimi, Arkeoloj, 2000. Resim: 1 Neolitik Çağda Güneydoğu Anadolu Bölgesi. 247 Resim: 2 Diyarbakır Bölgesi Maden Haritası. 248 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE HANİ VE ÇEVRESİNDE EKONOMİK YAPI M.Halis Özer* Ahmet Akaydın** GİRİŞ Kuruluşu çok eski tarihlere dayanan Hani, 19. Yüzyıl sonlarında Palu'ya bağlı bir nahiye iken1 Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Lice'ye nahiye olarak bağlanmış2... daha sonra yapılan idari düzenlemeyle 1958 yılında Diyarbakır'ın bir ilçesi olmuştur. Yukarı Mezopotamya'nın kuzey ucunda bulunan Hani ve çevresi ilk yerleşik tarımın yapıldığı bölgelerden biridir. Nitekim Hani bölgesinde tarım ve hayvancılık çok eskilerden günümüze gelen temel bir iktisadi faaliyettir. Ticaret, üretilen tarıma dayalı ürünlerin pazarlanmasına dayanmakta ve daha çok kaza merkezinde gerçekleşmektedir. Hani 19.Yüzyılın ikinci yarısından itibaren canlı bir ticaret merkezi olma özelliği göstermekteydi. 1876 Diyarbakır Salnamesine göre 671 hanenin bulunduğu Hani kazasında 112 dükkân, 10 değirmen bulunmaktaydı.3 Ticaret kaza merkezinde yaygın olmakla beraber çevre yerleşim yerleriyle de yapılmaktaydı. Özellikle yapılan pekmez, pestil ve sucuklar başta Diyarbakır olmak üzere bağcılıkta geri kalmış ilçe ve köylere sevk edilirdi. Katırlarla bu ticareti yürüten Hanililere Kervancı adı verilirdi. Bunlar kendi memleketlerinde çıkan meyveleri, pekmezi veya Güneyden aldıkları kıymetli eşyaları en zor hava şartlarında bile Erzurum'a kadar götürürler, yazında meyve satmak yağ toplamak için Bingöl yaylalarından ötelere kadar giderler hatta Varto gibi kasabalarda yerleşik ticaret yaparlardı.4 Bu çalışmada Hani ve çevresindeki temel iktisadi faaliyetlere değinilmekte ayrıca üretim ile ilgili istatistiksel veriler ortaya konulmaya çalışılmaktadır. 1. Tarım ve Hayvancılık Hani'nin yüzölçümü 413 km olup5 tarımsal kullanım alanlarını gösteren tablo şu şekildedir; * Yrd.Doç.Dr. Dicle Üniversitesi, İ.İ.B.F. ** Öğr.Gör.Dicle Üniversitesi, DMYO. 1. Diyarbakır Salnameleri. 2. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 31.01.1936 Tarih 11949 Sayılı Belge. 3. Diyarbakır Salnameleri. 4. Şevket Beysanoğlu, Diyarbakır Çoğrafyası, Şehir Matbaası, İstanbul, 1962, s.99. 5. TÜİK, Karşılaştırmalı Bölgesel İstatistikler. 249 Tablo 1 Hani İlçesinde Yıllara Göre Tarımsal Arazi Kullanım Miktarları Toplam Yıl Alan(dekar) Tahıllar ve diğer Sebze Meyveler, içecek ve bitkisel ürünlerin bahçeleri baharat bitkilerinin Nadas ekilen alanı (dekar) alanı(dekar) alanı (dekar) alanı (dekar) 1995 71.720,00 2000 70.000,00 2005 155.040,00 2010 130.707,00 2012 127.687,00 37.110,00 40.060,00 144.510,00 102.947,00 98.147,00 21.940,00 19.000,00 0 6.500,00 6.000,00 1.420,00 3.160,00 3.020,00 4.860,00 5.799,00 11.250,00 7.780,00 7.510,00 16.400,00 17.741,00 Kaynak: TÜİK. Tabloya bakıldığında 1995 yılındaki toplam ekili alan 71.720 dekar iken 2012 yılında bu alan 127.687 dekara çıktığı görülmektedir. Buna göre Hani ilçesinde yıllara göre ekilen tarım arazilerinin arttığı görülmektedir. Fakat 2005 yılında ekilen tarım arazi 155.040 dekar iken son yıllarda ekilen arazi miktarında düşme görülmektedir. Ekilen tarım arazilerinin büyük bir kısmını tahıl ve diğer bitkisel ürünler oluşturmaktadır. En çok ekilen tahıl ürünlerinin buğday ve arpa olduğu görülmektedir. Bunun yanında ciddi miktarlarda meyve ve sebze ekim alanları da bulunmaktadır. Hani ilçesinde üretimi yapılan başlıca tahıl ürünleri ve üretim miktarlarını gösteren tablo şöyledir; Tablo 2 Hani İlçesinde Yıllara Göre Üretilen Başlıca Tahıl Miktarları Ürün adı Buğday Mısır (Dane) Arpa Darı Buğday Mısır (Dane) Arpa Darı Buğday Arpa Buğday(Diğer) Mısır (Dane) Arpa (Diğer) Buğday (Durum) Buğday (Diğer) Arpa (Diğer) Buğday (Durum) Buğday (Diğer) Arpa (Diğer) Kaynak: TÜİK. 250 Yıl 1991 1991 1991 1991 1995 1995 1995 1995 2000 2000 2005 2005 2005 2010 2010 2010 2012 2012 2012 Ekilen alan (dekar) Hasat edilen alan(dekar) Üretim (ton) Verim(kg/da) 26.390 100 7.760 110 20.890 130 5.980 130 21.910 8.000 97.130 40 39.470 48.289 11.703 17.000 44.237 11.375 18.500 26.260 100 7.760 110 20.890 130 5.980 130 21.910 8.000 97.130 40 39.470 48.289 11.703 17.000 44.237 11.375 18.500 4.574 40 1.144 16 3.019 23 898 18 4.944 1.744 15.127 8 7.667 10.709 2.588 3.764 12.513 3.424 6.073 174 400 147 145 145 177 150 138 226 218 156 200 194 222 221 221 283 301 328 Hani ilçesinde tahıl ürünü olarak yaygın bir şekilde buğday, arpa ve darı ekilmektedir. Gerek iklim şartları gerekse de toprak özellikleri farklı tarım ürünlerinin üretilmesini kısıtlamaktadır. Tarımsal üretim ailelerin kendi ihtiyaçlarını ve pazar ihtiyacını görme amacıyla gerçekleştirilmektedir. Tabloya göre 1991 yılında 4.574 ton buğday üretimi gerçekleştirilirken 2005 yılında 15.127 ton ve 2012 yılında 12.513 ton buğday elde edildiği görülmektedir. Üretimde bir dalgalanma söz konusu ise de buğday üretiminin yıllara göre arttığı söylenebilir. Yıllara göre buğday üretimindeki artış, darı ve arpa içinde geçerlidir. Buğday üretimindeki artış tablodan görüldüğü üzere ekili alanların artmış olmasından kaynaklanmaktadır. Tablodaki verilerden anlaşılacağı gibi tüm tahıl ürünlerinde dekar başına elde edilen tahıl miktarı artmaktadır. Yıllara göre verimlilik artışı söz konusudur. Bu durum gerek kullanılan modern tarım aletlerinin artışından gerekse de gübre, sulama, ithal tohum kullanımındaki artış gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Hani meyve ve sebzeciliğin gelişmiş olduğu ilçelerden biridir. Badem, ceviz, elma, dut gibi ürünler yetişmektedir. Hani ilçesinde zirai faaliyetlerde kullanılan yıllara göre traktör sayısını gösteren tablo şöyledir; Tablo 3 Hani İlçesinde Yıllara Göre Tarımda Kullanılan Tarımsal Alet ve Makineler Tarımsal Alet ve Makineler İl Adı İlçe Adı Grup Adı Ürün adı Yıl Diyarbakır Hani Traktörler Traktör – Dört Teker (35-50 Bg) 1995 Traktör – Dört Teker (50 Bg'Den Fazla) 1995 2000 Traktörler Traktör – Dört Teker (35-50 Bg) Diyarbakır Hani Traktör – Dört Teker (50 Bg'Den Fazla) 2000 Diyarbakır Hani 2005 Traktörler Traktör – İki Akslı (35-50 Bg) 2005 Traktör – İki Akslı (51-70 Bg) Diyarbakır Hani 2010 Traktörler Traktör – İki Akslı (35-50 Bg) 2010 Traktör – İki Akslı (51-70 Bg) Diyarbakır Hani 2012 Traktörler Traktör – İki Akslı (35-50 Bg) 2012 Traktör – İki Akslı (51-70 Bg) Adet 8 197 250 10 260 63 271 70 275 72 Kaynak: TÜİK. Zirai alanlarda kullanılan traktör sayısı tarımın modernizasyonu açısından önemli bir göstergedir. Tabloya bakıldığında Hani ilçesinde tarım alanlarında kullanılan traktör sayısının yıllara göre arttığı görülmektedir. Hayvancılık Hani ilçesinde temel iktisadi faaliyetlerden biridir. Hayvansal üretim hem temel tüketimin karşılanmasına hem de ticarete yöneliktir. Yıllara göre hayvansal üretim miktarlarını gösteren tablo şöyledir; 251 Tablo 4 Hani İlçesinde Yıllara Göre Yetiştirilen Başlıca Hayvan Sayısı Yıl Yetişkin Genç-Yavru Toplam Sağılan hayvan sayısı (baş) Süt (Ton) 1991 6.400 1995 2.650 2000 4.189 2005 10.400 2011 4.925 1.100 3.000 2.130 1.050 970 7.500 5.650 6.319 11.450 5.895 5.394 1.740 3.524 6.960 2.610 4.876,18 1.572,96 3.185,24 8.741,76 3.278,16 1991 13.950 1995 14.120 2000 3.920 2005 14.700 2011 2.560 5.750 6.000 2.610 3.000 1.950 19.700 20.120 6.530 17.700 4.510 11.660 11.704 2.790 8.008 986 827,86 830,984 198,062 656,656 80,819 1991 10.150 1995 15.760 2000 4.5241 2005 5.000 2011 5.150 7.800 9.500 3.016 3.900 3.450 17.950 25.260 7.540 18.900 8.600 5.250 10.920 3.167 7.560 2.310 425,25 884,52 256,511 793,8 242,55 SIĞIR KOYUN KeÇİ Kaynak: TÜİK Hanide başlıca yetiştirilen hayvanlar koyun, keçi ve sığırdır. 1991 yılında 7.500 olan sığır sayısı 2005 yılında 11.450'e çıkmış fakat 2011 yılında ise 5.895'e düşmüştür. Yetiştirilen koyun sayısı ise 1991 yılında 19.700 iken 2005 yılında 17.700'e ulaşmış fakat 2011 yılında bu sayı 4.510'a düşmüştür. Yetiştirilen keçi sayısı ise 1991 yılında 17.950 iken 1995 yılında 25.260'a çıkmış fakat 2011 yılında ise 8.600'e düşmüştür. Buna göre son yıllarda yetiştirilen sığır, keçi ve koyun sayısında ciddi düşüşler görülmektedir. Verilerden de anlaşılacağı üzere son yıllarda Hani'de hayvan yetiştiriciliği gerilemektedir. 2. Ticaret Hani ve çevresindeki ticaret genellikle tarımsal ürünlere dayanmaktadır. İlçede üretilen tarımsal ürünler çevre ilçe ve illere satılmaktadır. Fakat sanayileşme olmadığı için temel tüketim maddelerinin birçoğu dâhil olmak üzere ticari malların çoğu ilçe dışından tedarik edilmektedir. Madencilik Hani ilçesinde son yıllarda önemli bir sektör haline gelmiştir. Çardaklı, Zara, Koki ve Kırım mevkilerinde çıkarılan ve bej mermer olarak adlandırılan mermerler hem iç piyasada hem de uluslar arası piyasalarda oldukça talep görmektedir. İlçede kurulan mermer işletmeleri %90 kapasite ile çalışmaktadır. 252 Yüksek miktarda mermer üretimin gerçekleştiği ocaklardan hem ihracat yapılmakta hem de istihdam artışına katkı sunulmaktadır. Son yıllarda Hani'nin sahip olduğu doğal kaynakların ekonomiye kazandırılması ilçe ekonomisine önemli katkılar yapmakta ve ticaret potansiyelini artırmaktadır. SONUÇ Hani'de iktisadi hayat tamamen tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Fakat coğrafi koşullar uygun olmasına rağmen son yıllarda hayvan yetiştiriciliği ciddi anlamda gerilemiştir. Ticaret miktarı sınırlı olmakla beraber tüketim mallarının çoğu dışarıdan tedarik edilmektedir. Çevre il ve ilçelere gönderilen yani ticarete konu olan mallar genellikle zirai ürünlerdir. Hani değerli doğal kaynaklara sahiptir. Özellikle son yıllarda katma değeri yüksek mermer gibi ihracat mallarının varlığı yatırımcıları Hani'ye yönlendirmektedir. İlçe ekonomisine yapacağı muhtemel katkılardan dolayı madencilik, Hani'nin yerel sürdürülebilir kalkınmasında temel sektörlerinden biri olacaktır. KAYNAKLAR Beysanoğlu, Şevket, Diyarbakır Coğrafyası, Şehir Matbaası, İstanbul, 1962. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, 31.01.1936 Tarih 11949 Sayılı Belge. Diyarbakır Salnameleri Türkiye İstatistik Kurumu 253 HANİ İLÇESİNDE TARIM VE HAYVANCILIK İsmail GÜL¹, Sait KILIDz Özet Güneydoğu Anadolu Bölgemizde bulunan Diyarbakır İlimizin 17 ilçesinden birisi olan Hani İlçesine ait konumu, tarihi, coğrafi bilgileri, iklim, Tarım ve hayvancılık ile ilgili bilgiler bu çalışmada sunulmuştur. Abstract In our region, our province of Diyarbakır in southeastern Anatolia Hani District is one of 17 districts of the location, date, geographic information, climate, agriculture and animal husbandry and related information presented in this study. İlçenin Konumu Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, Diyarbakır İli'ne bağlı bir ilçe olan Hani'nin batısında Dicle, kuzeydoğu, doğu ve güneydoğusunda Lice, güneyinde Kocaköy İlçesi ile Sur İlçesi, kuzeyinde Genç ve Bingöl, kuzeybatısında Elazığ illeri bulunmaktadır (1). Tarihi İlçenin eski tarihi ile ilgili bilgiler oldukça yetersiz olmasına rağmen, yerleşimin çok eski yıllara indiği sanılmaktadır. Diyarbakır'ı ele geçirmek isteyen Urartular ile Asurlular MÖ.VIII. yüzyılda burada savaşmışlardır. MÖ. 1280'de Asur Hükümdarı I. Salmanasar ile yaptıkları savaşta yenilerek dağılan Nirbi'lerin yerleşme merkezi olmuştur. Tarih boyunca Diyarbakır'ı elinde tutmak isteyen devletlerin yönetiminde kalmıştır. Selçuklular buraya hakim olmuş, Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran Seferi sırasında Osmanlı topraklarına katılmıştır(2). 1875'te Palu'ya bağlı bir bucak olan Hani, sonraları Lice'ye bağlanmıştır. 1958 yılında ise Diyarbakır İline bağlanan Hani, bu tarihten sonra ilçe statüsünü kazanmıştır(3). İlçede günümüze gelebilen eserler, Ulu Cami, Şeyh Caferi Tayyar Mescidi ve Türbesi, Hatuniye Medresesi, Şeyh Bedrettin Türbesi ve Anakaris Suyu'dur. Dar ve düzensiz sokaklardan oluşan şehir toplam 4 mahalleden oluşmaktadır. Yüzey Biçimleri İl Merkezine 97 km. uzaklıktadır. Yükseltisi 900 m 'ye yaklaşan bir alanda olup denizden 1200 m. uzaklıktaki Hani'nin yüzölçümü 415 km² dir. İlçe , 40º-41' doğu boylamları ile 38º -39' kuzey enlemleri arasında bulunmaktadır. Toplam nüfusu ise 32.571'dir (4). 1. Doç. Dr. Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, 21280, Diyarbakır. 2. Zir. Yük. Müh. Dicle Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarla Bitkileri Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi, 21280, Diyarbakır. 254 İklim İdari bakımdan Güneydoğu Anadolu Bölgesi içerisinde yer alan İlçe, fiziki özellikleri bakımından Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgeleri arasında bir geçiş karakteri göstermektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları kar yağışlı ve uzun geçmektedir. Özellikle kış aylarında Doğu Anadolu'yu etkisi altına alan soğuk ve karlı hava kuzeydeki Babiğ Boğazı yoluyla ilçeyi etkisi altına almaktadır (5). Nüfus 2000 yılı nüfus verilerine göre çizelge 1'de Hani ilçesinin nüfusu ilçe merkezi 13.282 kişi ve köy ve beldeler 23.064 kişi olup toplam 36.346 kişiden oluşmakta İl toplam nüfusu 1.382.732'dir. 2013 yılı nüfus verilerine göre çizelge 2-3 te Hani İlçesi merkez nüfusu 8.824 kişi olup 13 yıl boyunca artmamış büyük bir oranda azalmıştır. Köy ve beldelerin nüfusu 23.747 kişiden oluşmakta ve artmış bulunmaktadır. İlçe toplamında 32.571 kişi yaşamaktadır. İl genel toplamı 13 yıl boyunca Hani ilçemizin tersine ilçelerden ve diğer illerden göç alarak 1.592 167 kişiden oluşmaktadır. Çizelge 1: 2000 Yılı Nüfus Sayımı Sonuçlarına Göre İlçe ve Köylerin Nüfusu ( DİE, 2001) İLÇE KÖY TOPLAM BİSMİL 65.555 43.534 112.089 ÇERMİK 16.056 29.514 45.570 ÇINAR 13.059 48.617 61.676 ÇÜNGÜŞ 48.079 10.117 14.996 DİCLE 10.097 30.456 40.553 EĞİL 4.730 16.994 21.724 ERGANİ 49.152 39.241 88.393 HANİ 13.282 23.064 36.346 HAZRO 6.394 12.514 18.908 KOCAKÖY 6.759 7.402 14.161 KULP 17.675 25.755 43.430 LİCE 14.596 13.030 27.626 SİLVAN 65.001 53.447 118.448 TOPLAM 290.235 353.685 643.920 GENEL TOPLAM 1.382.732 255 Çizelge 2: 2013 Yılı Nüfus Sayımı Sonuçlarına Göre Hani İlçe merkezi ve Köylerin Nüfusu (TÜİK, 2013) HANİ 8.824 23.747 32.571 İL GENEL TOPLAMI 1.155.258 436.909 1.592.167 Çizelge 3: 2013 Yılı Nüfus Sayımı Sonuçlarına Göre Hani İlçesine bağlı Belde ve Köylerin Nüfusu (TÜİK, 2013) KÖY İSMİ ESKİ İSİM TOPLAM ERKEK KADIN Abacılar Neribiçulagan 928 484 444 Akçayurt Akçayurt 78 33 45 Anıl Mükriyan 1822 896 926 Bilen Dilbi 1667 841 826 Çardaklı Çeman 1696 831 865 Çukurköy Neribiyufan 1250 652 598 Gömeç Huri 170 82 88 Gürbüz (B) Cevsi 4975 2503 2472 Kalaba Balığ 359 173 186 Kaledibi Kaledibi 757 358 399 Kırım Kadişt 1194 566 628 Kuyular (B) Neribiağan 3300 1631 1669 Okurköy Çomayık 151 67 84 Serenköy Serdi 196 105 91 Sergen Sipri 1372 693 679 Soylu Zengilan 325 144 181 Süslü Risni 507 265 242 Topçular Neribitopalan 904 435 469 Uzunlar Tavil 696 358 338 Yayvan Telatin 553 247 306 Yukarı Turalı Şelli 847 405 442 Belde ve K. 8.824 4.858 3.966 İlçe Mer. 23.747 11.769 11.978 GENEL TOPLAM 256 32.571 İlçe halkının tarım sektörü dışında diğer sektörlerde her hangi bir geliri olmaması ve nüfus artış oranının yüksek olması nedeni ile genç nüfus başka yerlere göç etmektedir. Özellikle 1990 yılından itibaren başta Diyarbakır merkez olmak üzere ülkenin diğer illerine göç artmıştır. Agro-Ekolojik Alt Bölgeler Agro-ekolojik bölgelendirme, arazinin çevresel özellikleri, potansiyel verim ve arazi uygunluğu benzer olan özelliklere sahip alt alanlara bölünmesini ifade eder. Agro-Ekolojik bölge, iklim, Arazi formu, toprak yapısı ve yetiştirilen ürün guruplarına göre yani arazi örtüsüne göre belirlenir. Bu nedenle Diyarbakır ili 4 alt Agro-Ekolojik bölgeye ayrılmış ve haritalandırılmıştır. Çizelge 4'de görüldüğü üzere, Tarımsal ürünlerin yetiştirildiği arazilerin toprak yapılarına ve bunun yanı sıra tarım alanlarının arazi kabiliyet sınıflarına göre ayrıldığında 1-4. sınıf arazilerin bulunduğu, yetiştirme periyodu baz alındığında ise tarımsal açıdan en iyi koşula sahip olan bölgenin I.Alt bölge olduğu anlaşılmaktadır. II. , III. ve IV. alt bölgelerin ise arazi yapılarının engebeli, dağlık alanların daha çok olduğu ve önem sırasına göre tarımsal açıdan düşük sınıf arazilere sahip oldukları görülmektedir. 5 ve 8. sınıf arazi kabiliyet sınıfı bakımından ise I. ve II. Alt bölge ile III. ve IV. Alt bölgeler arasında değerlere sahipler. Hani ilçemiz III. Alt bölge değerlerine sahiptir. Çizelge 4: Diyarbakır İlinin Agro-Ekolojik Alt Bölgeleri (TİM, 2005) I.ALT BÖLGE 1. 2. 3. 4. 5. Merkez Bismil Çınar Silvan Ergani II.ALT BÖLGE 1. Hazro 2. Kulp 3. Lice III. ALT BÖLGE 1. 2. 3. 4. Dicle Eğil Hani Kocaköy IV. ALT BÖLGE 1. Çüngüş 2. Çermik İlçenin Geçim Kaynağı Hani ilçesinde geçim tamamen tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Buğday, arpa, pamuk ve darı önemli gelir kaynaklarındandır. Üzüm ve meyve bahçeleri de önemli bir gelir kaynağı olmuştur. 1990 yılından itibaren sebzecilikte ve tünel seracılıkta önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. Kuru tarım alanlarında badem bahçeleri mevcut olup bu bahçelerde ara tarım olarak buğday yetiştirilmektedir. Bağcılık çok eski tarihlere dayanmakta ve özellikle güneşe bakan yerler tercih edilmektedir. Bu yüzden bu bağlardan güzel pekmez elde edilmektedir. İlçenin etrafında fazla yüksek olmayan dağlar mevcut olup, meşe ormanları ile kaplıdır. İlçenin ve Diyarbakır ilinin büyük bir kısmı, odun ihtiyacını bu meşeliklerden sağlamaktadır. Ayrıca bu dağların 257 arasında kalan vadilerde geniş alanlarda söğüt ağaçları vardır. Dışarıya sattığı ürünler; 2000 yılında önce, badem, üzüm ve mamulleri, hayvansal ürünler gelirken, 2000 yılından sonra badem bahçelerinin yok olması ile örtü altı yetiştiriciliği ağırlık kazanmış ve sebze üretimi her geçen gün daha da artmaktadır(6). Tarım Tarım, ilçenin en önemli gelir kaynağıdır. İlçe merkezinde Ayn-ı Kebir suyu ilçenin can damarıdır. İlçede yetiştirilen tarım ürünleri; buğday, arpa, mercimek, pamuk vb. dir. Pamuk ilçe merkezinde, Gürbüz Beldesinde yapılmaktadır. Son yıllarda seracılık Uzunlar, Kırım, Seren köylerinde yapılmaktadır. Yine son yıllarda sondajlarla susuz olan arazilerde sulu tarıma geçilmiştir. Çizelge 5: Hani İlçesine ait Arazi Dağılımı ( TİM (a), 2013) Arazi Dağılımı Tarım Arazisi Orman Mera Tarıma Elverişsiz Alan Alan(Dekar) 177.413 da 224.650 da 8.500 da 97.500 da Hani'de tarım arazisinin dağılımı: İlçemizdeki nadas alanlarının daraltılmasını sağlamak amacıyla çiftçiye eğitim çalışması yapılmakta olup, buğday ve arpa üretimini takip eden yılda münavebeli olarak nohut, mercimek ve yem bitkilerinin ekilmesi sağlanmaktadır. Çizelge 6: Hani İlçesine ait Bitkisel Üretimde Arazi Dağılımı ( TİM (a), 2013) Ürün Çeşiti Buğday Arpa Pamuk Mısır MeyveÜretimi Yem Bitkileri Bağ Sebze 258 Alan (Dekar) 110.000 da 13.680 da 100 da 800 da 4.500 da 10.324 da 15.000 da 2.250 da Diyarbakır İlinde Buğday Üretimi Beslenmede taşıdığı büyük önem nedeniyle dünyanın en stratejik ürün grubunu oluşturan hububat, dış ticarette ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. 1980'li yıllara gelinceye kadar tüm hububat ürünlerinde net ihracatçı olan ülkemiz artık buğdayında ithalatçısı bir ülkedir. Türkiye uzun yıllardır kaliteli buğday açığını kapatmak için gerçekleştirdiği ithalatı artık stok açığını kapatmak için de gerçekleştirmektedir. Diyarbakır ilinde tarım alanlarının büyük çoğunluğunu tahıllar oluşturmaktadır özellikle sulama imkanı bulamayan ve Dicle havzası dışında kalan alanların çoğunluğunda tahıl ekilişi mevcuttur Bazen sulama alanlarında da sulu tahıl üretimleri yapılamaktadır. İlimizde kurulan sanayi tesislerinin çoğunluğu tahıl ürünlerini işlemeye yönelik kurulmuşlardır. İlçemizde de en çok ekimi yapılan 110.000 da ve en çok üretimi yapılan ürünü buğday oluşturmaktadır. İl Genelinde tahıl ekili alanların %67,3'ünü buğday, %26'sını arpa, %3,7'sini mısır, %3'ünü de yulaf, çavdar, kaplıca, darı, pirinç, kuşyemi ve nohut almaktadır. Çizelge 7: Diyarbakır İlinde önde gelen ürünlerde üretim miktarları (TİM, 2005) BUĞDAY 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 Hasat Edilen 281.320 286.800 281.650 289.000 308.195 313.900 321.654,4 Alan (ha.) Üretim Miktarı (ton) 454.833 604.570 897.020 912.435 941.213 902.084 941.760 Diyarbakır İlinde Buğday Pazarlama Kanalları BUĞDAY PAZARLAMA KANALLARI Üretici TMO Tüccar İşleme Sanayi Toptancı ve Perakendeciler Diğer İşleme Sanayi Tüketici 259 Buğday Üretiminin Fırsatları 1. Sertifikalı tohumluk kullanımına verilen desteğe devam edilmelidir. 2. Kaliteli ürün için üreticiler gerek devlet gerek sanayici tarafından daha etkin bir şekilde teşvik edilmelidir. Buğday Üretiminin Kısıtları 1 . Sertifikalı tohumluk kullanımının sınırlı olması, 2 . Girdilerin buğday fiyatına nazaran fazlaca artan maliyetleri, 3 . Kaliteli ürün bilincinin yeterince oluşmamış olması. Diyarbakır İlinde Arpa Üretimi Hayvan beslenmesinde taşıdığı büyük önem nedeniyle dünyanın en önemli ürün gruplarından birini oluşturmaktadır. Diyarbakır ilinde tarım alanlarının büyük çoğunluğunu tahıllar oluşturmaktadır özellikle sulama imkanı bulamayan ve Dicle havzası dışında kalan alanların çoğunluğunda tahıl ekilişi mevcuttur. Arpa üretimi ilimizde ve ilçemizde buğday üretiminden hemen sonra gelmektedir. Genellikle kullanım alanı yem hammaddesidir. İlimizde kurulan yem sanayi tesislerinin çoğunluğunun arpa ihtiyacı bölge içerisinden karşılanmaktadır. Diyarbakır ilinde Tahıl ekili alanların %26'sı gibi önemli bir kısmını arpa oluşturmaktadır. İlçemizde 13.680 da üretimi yapılmaktadır. Çizelge 8: Arpa Üretimi (Ton), (TİM, 2005). ÜRÜNLER 2000 2001 2002 Arpa 214.699 507.225 14.880 2003 ARPA PAZARLAMA KANALLARI Üretici Tüccar İşleme Sanayi Besici 260 2005 414.632 417.634 400.725 Diyarbakır İlinde Arpa Pazarlama Kanalları TMO 2004 Arpa Üretiminin Fırsatları 1. Sertifikalı tohumluk kullanımına verilen desteğe devam edilmelidir. 2. Kaliteli ürün için üreticiler gerek devlet gerek sanayici tarafından daha etkin bir şekilde teşvik edilmelidir. 3. İlde hayvancılık için önemli bir fırsat Arpa Üretiminin Kısıtları: 1 . Sertifikalı tohumluk kullanımının sınırlı olması, 2 . Girdilerin yüksek olması, 3 . Kaliteli tohumluk azlığı 4. Fiyatların düşük olması Hani İlçesine ait Makine Alet Ekipman Varlığı İlçemizde modern tarım makine ve donanımları tam anlamıyla tarımda kullanılmaya başlamamıştır. Bunda en büyük etken bölgenin oldukça dağlık olmasıdır. İlçemizde tarıma elverişli toplam 165.280 dekar arazinin ancak 23.000 dekarı sulana bilir arazi üzerinde genel olarak pamuk ve sebze üretimi yapılmaktadır. Halkımızın kendi imkânları dâhilinde arazilerine kuyu açarak tarlalarını sulama yoluna gitmektedirler. Sulanabilir arazinin artırılabilmesi için gerek İl Özel İdare'sine gerekse Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü'ne büyük görevler düşmektedir. Çizelge 9: Hani İlçesine ait Makine Alet Ekipman Varlığı ( TİM (a), 2013) Makine Alet Ekipman Çeşidi Traktör Karabasan Kulaklı Pulluk Kültüvatör Hububat Ekim Makinası Orak Makinası Batöz Sırt Pülvarizatörü Römork Su Tankı Adet 450 130 450 450 330 270 430 60 440 70 261 Tarımsal Desteklemeler Çizelge 10: Hani İlçesi Tarım Destekleme Değerleri (TİM (a), 2013) İŞLETME DESTEKLEME DESTEKLEME TÜRÜ ALAN (Dekar) SAYISI (Adet) MİKTARI (TL) MAZOT, GÜBRE VE TOPRAK ANALİZİ DESTEKLEMESİ YEM BİTKİSİ DESTEĞİ SERTİFİKALI TOHUM DESTEĞİ 97.536 1.925 - 5.770 - 320.757,89 1965.971 16 - Tarım İlçe Müdürlüğünce 2013 yılı itibariyle tarımsal desteklemelerde; Çizelge 11' de görüldüğü gibi Mazot, Gübre ve Toprak analizi desteklemelerinde 97.536 da alanda 1.925 işletmeye destek sunulmuştur. Yine ilçe için önemli olan yem bitkileri desteği kapsamında 5.770 da alanda üreticilerimize 320.757,89 TL destek sunulmuştur. Yine sertifikalı tohum desteği kapsamında 1965.971 da alanda 16 işletmeci desteklenmiştir. Diyarbakır Siirt Batman Kalkınma Projesi kapsamında Hani ilçemizde yapılan desteklenmelerde örnek bahçe faaliyeti, Tarımsal alet ve ekipmanlar, %50 hibe katkılı tarımsal üretim ve sulama projeleri ile kırsal altyapı inşaat işleri başlıklarında üreticilerimiz desteklenmiştir (8). Demonstrasyon (Örnek Bahçe) Faaliyeti Hani-Merkez 10 dekarlık Erik Bahçesi Toplam maliyet:17.350 TL 2012 yılında gerçekleşmiştir. Ayrıca, yem bitkisi yetiştiriciliğini desteklemek amacıyla 3 arazi sahibine 70 kg silajlık mısır ve 100 kg yonca tohumu ve gübre dağıtımı yapılmıştır. Tarımsal Alet ve Ekipman Hani ilçesine çiftçilerin kullanımına sunulmak üzere 1 adet fidan çukuru açma burgusu ve 1 adet üzüm sıkma makinesi verilmiştir. % 50 Hibe Katkılı Tarımsal Üretim ve Sulama Projeleri Hibe Programları 2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 kişiye Çapa ve İlaçlama Makinesi verilmiştir. Proje tutarı: 11.760 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 5.880 TL Ödeme yılı: 2010. 2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 20 dekarlık Telli Terbiye sistemli Bağ Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 26.140 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 13.070 TL Ödeme yılı: 2010 262 2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 30 dekarlık Yarı-bodur Elma Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 26.208 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 13.104 TL Ödeme yılı: 2010 2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 17 dekarlık Yarı-bodur Elma Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 34.556 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 17.278 TL Ödeme yılı: 2010 2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 12 dekarlık Yarı-bodur Elma Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 25.200 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 12.600 TL Ödeme yılı: 2010 2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 35 dekarlık Yarı-bodur Elma Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 52.448 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 26.224 TL Ödeme yılı: 2010 2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 16 dekarlık Yarı-bodur Elma Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 29.078 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 14.539 TL Ödeme yılı: 2010 2009 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi büyükbaş hayvan barınağı kurmuş ve gerekli makine-ekipmanları almıştır. Proje tutarı: 54.250 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 27.125 TL Ödeme yılı: 2010 2011 yılında çıkılan hibe programı sonucunda 1 çiftçi 12 dekarlık Telli Terbiye sistemli Bağ Bahçesi kurmuştur. Proje tutarı: 60.350 TL, Ödenen Hibe Tutarı: 30.175 TL Ödeme yılı: 2012. Kırsal Altyapı İnşaat İşleri Çizelge 11: Hani İlçesinde Uygulanan Kırsal Altyapı İnşaat işleri (DSBKP, 2013) Kapalı Sistem Sulama Kanalları No 1 İl İlçe Köy Hane Nüfus Sayısı Diyarbakır Hani Merkez 3.480 250 Sulama sahası genişliği (da) Sulama kanalı uzunluğu (m.) 4.760 20.853 Gıda Tarım ve hayvancılık Bakanlığına İl Müdürlüğünce sunulan Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Programı 7. Etap başvuruları değerlendirilerek kabul edilen projelerin listesi 2013 Şubat ayında açıklandı. Ekonomik yatırımlar kapsamında Hani ilçesinde 600.000,00 TL yatırımın 300.000,00 TL'si hibe alınarak ilçede bu yatırım gerçekleşecektir. 263 Tarımsal Sanayi Tarımsal sanayi olarak ilçemiz sınırlarında Kırsal Kalkınma Projesi kapsamında bir adet Mandıra kurulmuş olup üretime geçmiştir ancak ileriki dönemlerde faaliyet göstermeyecektir (9). Ayrıca İlçemizde Kırsal Kalkınma Projesi kapsamında bir adet Un fabrikası projesi kabul edilmiş olup çalışmalara başlanmıştır ve faaliyetine devam etmektedir.(9). Ayrıca İlçemizde Kırsal Kalkınma Projesi kapsamında bir adet Salça fabrikası kurulmuş olup tamamlanma aşamasındadır (9). Tarımsal Hizmetler Tarımsal üretimi destekleme hizmetleri (Tarımsal Teknoloji, Hayvan Sağlığı, Tohum ve Damızlık gibi Girdi dağıtımı ve Pazarlama) büyük ölçüde Devlet Kuruluşları, Kooperatifler, Sivil Toplum Örgütleri, Özel Sektör Kuruluşları tarafından sağlanmaktadır. Diyarbakır İlinde çok sayıda ve dağınık yerleşim yerinin olması sadece ekonomik hizmetlerin değil aynı zamanda sosyal hizmetlerin sağlanmasında da aksaklıklar yaşanmaktadır. Diyarbakır İlinde tarıma destek veren kuruluşlar ve sağladığı hizmetler tabloda gösterilmiştir. Gıda Tarım ve Hayvancılık ilçe müdürlüğü tarafından Çiftçilerimize yönelik zirai konulardaki yayın çalışmaları sürdürülmektedir. Yıl içinde meyve ağaçlarında kışlık budama, bağda budama, toprak işleme, gübreleme, bitki hastalık ve zararlıları konularında köylerimizde yayın çalışması yapılmıştır. Çizelge 12: Tarımsal Organizasyonların Fonksiyonları ve Sorumlulukları ( TİM, 2005 ) Verilen Hizmetler Yayım- Eğitim Araştırma Sulama Orman Köylerini Kalkındırma Veteriner Hizmetleri İlgili Kurum Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü T.K.B. Araştırma Enstitüleri DSİ (Büyük ölçekli), İl Özel İdare (Küçük ölçekli) Orman Bakanlığı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü ve Özel Veteriner Hekimler Sun’i Tohumlama Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü Damızlık Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü ve diğer çiftçiler Tarımsal Girdiler (tohum, gübre, Özel Şirketler, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl zirai mücadele ilaçları) Müdürlüğü, diğer çiftçiler Tarımsal Kredi T.C. Ziraat Bankası,TKK Ürün Pazarı TMO, Tüccarlar Canlı Hayvan Ticareti Tüccarlar Bal Pazarlama Tüccarlar Süt Pazarlama Küçük Aile İşletmeleri Et İşleme Et-Balık Kurumu(Özelleştirildi),Özel Et Entegre Tesisi Para Kaynakları KOBİ, TEMA Vakfı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, K.H.G.B, İl Özel İdaresi, S.Y.D.V. Hibe Projeleri Karacadağ Kalkınma Ajansı, TKDK, BSDKP, 264 Organik Tarım Tarımsal kapasite ve kirlilik parametreleri açısından organik tarım sistemine en uygun alanların tespit edildiği çalışmada; Diyarbakır ilinin % 74.35'sı organik tarıma 1. derecede uygun alanlardır. Ağırlıklı olarak ilin kuzey kesiminde Kulp, Lice, Hani, Dicle, Ergani, kuzeybatı da Çüngüş, batıda Çermik ilçeleri ve güneyde Karacadağın Çınar ilçesi sınırlarında kalan kısımları ile Silvan ilçesinin kuzeyinde yer alan ve Kulp ilçesine sınır olan alanlar ile, Silvan ilçesinin güneyinde yer alan ve Batman Çayı ile sulanmayan alanları ile birlikte Bismil ilçesinin kuzey kesimi ve Hazro ilçesinin büyük bir kısmından oluşmaktadır. Karacadağ bölgesi dışında kalan bölgeler arazi kullanım kabiliyeti düşük, küçük parçalı, dağınık, ağırlıkla ekstansif tarımın yapıldığı, kimyasal girdi kullanımının az olduğu alanlardır. Diyarbakır ilinde organik tarıma uygun alanların belirlendiği ve haritalama çalışmaları ile söz konusu alanlarda uygun organik ürün deseni ve planlamasının yapıldığı bu çalışmada Hani ilçesinde Anason, Arpa, Ayçiçeği, Ekmeklik Buğday, Makarnalık Buğday, Pamuk (Erkenci çeşit), Kolza, Mısır, Sorgum, Soya, Çok az alanda Çeltik ile Patates tarımına uygun olduğu tespit edilmiştir. Yine Elma, Kayısı, Kiraz ve Üzüm meyveciliğine uygun olduğu belirtilmiştir (7). Bağcılık Hani ilçesinde yaklaşık olarak 15.000 dekarlık alanda bağcılık yapılmaktadır. İlçe, bağcılık için son derece verimli topraklara sahip olması, iklimi, uzun süre güneşlenmesi, kırsal kesimlerde modern tarıma geçilmemesi bağcılığa olan yönelmeyi oldukça artırmıştır. Kuyular, Çukur, Abacılar, Bozuk köyünde, ticari amaçlı üzümler yetiştirilir. İlçede birçok üzüm çeşidi yetiştirilmektedir (9). Bağ asmaları yüksek olmayıp, yerden 1 veya 1,5 metre yüksekliktedir. Asmanın kökü yerden 30 veya 40 cm yüksek olup, üç-dört ana kola ayrılır. 40 veya 50 cm'lik bu kollardan ise üzüm çubukları uzanır. Mart ayının başlarında budanan daha önce dayanıklı ağaçlardan (meşe, kavak) yapılan adına 'serbıne' denilen çatallı, boyu 1 metre ile 140 cm arasında değişen 3-4 cm kalınlığında ince, düz çubuklara sarılan üzüm çubukları sabitleştirilir. Üzüm çubukları dört-sekiz kol arasında değişir (9). İlçemiz üzüm çeşidi bakımından çok zengindir. Bu üzümlerden bazıları: Şire (şıra), Ağbanki, Kırmızı ( suri ), Taannebi (cisoni), Hasenî, Şamî, Zeynebî, Şarabî, Zergonek, Haranî (9). Şire Üzümü : Bu üzüm çeşidi beyaz ve yuvarlaktır.Olgunlaşmış bir üzümün çapı bir-iki cm dır. Don olmamak kaydıyla soğuğa karşı dayanıklı bir üzüm çeşididir. Bazen uygun ve bakımlı bağlarda bu üzümler kesilmeyip güzün son aylarına kadar bekletilir. Kış bağı olarak da değerlendirilir. Bu üzüm çeşidi ilçe merkezinde ve Diyarbakır, Bingöl şehir merkezlerine satılmaktadır. Yılın en son üzümü olduğu için en itibar edilen üzüm çeşididir. Bu üzümden pekmez, pestil, sucuk, kesme vb. kışlık yiyecekler yapılır. 265 Hatun Parmağı Üzümü : İlk çıktığında hafif mayhoştur. Sonradan sulu ve tatlı bir hal alır. Uzun olduğundan dolayı hatun parmağı denilmiştir. Zeynebî (Avdarî) Üzümü : Beyaz renkte olup çok dayanıksızdır. Çıktığında hemen toplanması gerekir, aksi taktirde hemen ezilir. Bağlarda çeşit olarak yetiştirilir. Şamî Üzümü : Yuvarlak, beyaz ve üzerine yağ sürülmüş gibi parlar. Kalın kabuklu olup, bağlarda çeşit olarak yetiştirilir. Kırmızı ( Suri ) Üzümü : Tam yuvarlak ve kırmızıdır. Taneleri orta büyüklükte, kalın kabuklu ve serttir. Dayanıklı bir çeşit olduğundan dolayı mevsim sonuna kadar kalabilmektedir. Taannebi ( Cisoni ) Üzümü : Beyaz ve orta uzunluktadır. Temmuz ayının on beşinde çıkar. İlk çıkan üzümlerden biridir. Halk arasında çok beğenilir. Arıcılık Yöremiz bitki örtüsü arıcılığa elverişli olduğu halde yapılan arıcılık aile işletmeciliği şeklindedir. Yapılan arıcılık, dağ köylerinde ise 'kara kovan' şeklinde yapılmaktadır. Dağ köylerinde yaylarda bulunan bitki örtüsünün yaz aylarında da yeşil ve çeşitli olması arıcılık için coğrafi koşulları elverişli hale getirmiştir (9). Hani'deki modern arıcılığı yaygınlaştırmak için yetiştiricilerin gerekli olan fenni kovana geçişini sağlamak, hastalıklara karşı yetiştiricileri bilinçlendirmek, yöreye uygun arı ırklarını tespit edip yetiştirmek gerekir. Bu koşullar yerine getirildiği taktirde yörede arıcılık gelişecek ve birçok aile geçimini bu alandan sağlamış olacaktır. Böylelikle yöre ekonomisine büyük bir katkı sağlanmış olacağı su götürmez bir gerçektir. Kovan Varlığı 2004 yılı verilerine göre Diyarbakır ilinde 3.185 adet ilkel kovan, 23.120 adet fenni kovan olmak üzere toplam 26.305 adet kovan bulunmaktadır. Hem kovan sayısı hem de bal üretimi miktarı bakımından Diyarbakır ilinin Türkiye içerisindeki payı çok düşüktür. Grafik 1'de görüldüğü üzere kovan sayısı I.Alt bölge olan Merkez-Silvan Alt bölgesinde en yüksektir. 266 Grafik 1: Diyarbakır İlinin Alt Bölgeler Bazında Arı Kovanı Dağılımı ( Adet). (TİM, 2005). 14000 12000 10000 8000 6000 4000 2000 0 İlkel Kovan Fenni Kovan I. Alt Bölge II. Alt Bölge III. Alt Bölge IV. Alt Bölge 1167 13883 970 4020 880 3370 395 6300 İlkel Kovan Fenni Kovan Diyarbakır ili zengin nektar kaynaklarına sahip olmadığından göçer arıcılar için de cazip değildir. Ancak çok az miktarda göçer arıcı bulunmakla birlikte üretilen bal ikinci ek gelir ve öz tüketime dayalıdır. Çizelge 13-Diyarbakır İli Hayvansal Üretim Değerleri, (TİM,2005). Ürün Bal Bal mumu Et (B.Baş) Et (K.Baş) I.Alt Bölge 131.1 9.1 7.267 7.483 Üretim (ton) II.Alt Bölge III.Alt Bölge IV.Alt Bölge 27.6 25.2 90.8 3.2 2.4 1.6 43 0 9 69 0 21.2 Toplam 274.7 16.3 7.319 7.573 Çizelge 13'ten de görüldüğü üzere Diyarbakır ili bal üretimi 274.7 ton ve bal mumu üretimi 16.3 ton dur. Alt bölgeler bazında karşılaştırma yapıldığında I.Alt bölgenin ilin toplam bal üretiminin % 48' ini ve bal mumunun % 56'sını gerçekleştirmekte olduğu görülmektedir. II.Alt Bölge İl genelinin Bal üretiminin %10 unu ve bal mumunun % 20'sini üretmektedir. III. Alt bölge bal üretiminin % 10'unu ve mal mumu üretiminin ise % 15'ini karşılamaktadır. IV.Alt bölgede ise toplam balın %33 'ünü ve balmumunun %10'unu üretmektedir. 267 Sebzecilik ve Meyvecilik İlçede 2.250 dekar alanda sebzecilik yapılmaktadır. İlçede karasal iklimden dolayı yaz sebzeciliği yaygındır. Yetiştirilen sebzelerin bir kısmı tüketim için yapılmakta ya da kurutulup kışın yenilmektedir. Yetiştirilen sebzeler, domates, biber, patlıcan, soğan, salatalık fasulyedir. Yetiştirilen sebzelerin bir kısmı ilçe içinde, bir kısmı da Diyarbakır'da satılmaktadır. Son zamanlarda kuyu açma ve sondajla su çıkarma ile sebzecilik daha da yaygınlaşmıştır. Özellikle Yukarı Turalı köyü ile Seren köylerinin sebzeleri meşhur olup çevre ilçelerden ve Diyarbakır merkezden yoğun talep almaktadır. İlçemizin bazı köylerinden seracılık yapılmaktadır. Yapılan seracılık daha çok salatalık yetiştiriciliğine yöneliktir. İlçedeki seracılık; Uzunlar, Kırım, Seren köyünde yapılmaktadır. İlçede, bol miktarda soğan yetiştirilir faka bu, soğan fiyatlarının düşük olması sebebiyle ekonomik bir değer taşımamaktadır. İlçede 4500 dekar alan üzerinde meyvecilik yapılmaktadır. İlçenin güneyindeki bahçelerde ve suyun bol olduğu köylerde sebze yetiştiriciliği yapılmaktadır. Yetiştirilen ürünlerden ceviz, elma, nar, badem, şeftali, kayısı, erik daha çok tüketime yöneliktir. Çizelge 14: Diyarbakır İli Alt Bölgeler Bazında Yoğun Üretimi Yapılan Sebze Üretim Alanları, (TİM, 2005). Ürün B.Lahana Hıyar Patlıcan Domates Biber (dolma) Biber (sivri) Taze Soğan Kavun Karpuz Üretim Alanı (ha) I.Alt Bölge II.Alt Bölge III.Alt Bölge IV.Alt Bölge 0 600 935 2275 335 470 45 2.750 5.700 0 56 40 133 113 59 1 31 71 1 39 55 95 20 26 0 480 420 1 220 420 162 118 58 2 255 70 Toplam (ha) 2 915 1450 2665 586 613 48 3.516 6.261 Türkiye genelinde tarım alanlarının %3'ünde sebze üretimi yapılmaktadır. Diyarbakır ilinde sebze üretimi Çizelge 14 'de görüldüğü gibi Kavun, Karpuz, Domates ve Patlıcan ağırlıklı yapılmaktadır. Bu sebzelerin üretimi özellikle I. Alt Bölgede yoğunlaşmaktadır. Diyarbakır ilinde yetiştirilen tüm sebzelerin üretim alan toplamları 18.149 ha. dır. Sebze üretimi de meyve üretimi de daha fazla ek gelir getirici ve öz tüketim amacıyla yapılmaktadır. 268 Grafik 2: Diyarbakır İli Meyve Ağacı Sayılarının Alt Bölgelere Göre Dağılımı (TİM,2005). Adet 6000 5000 Elma 4000 Erik 3000 İncir 2000 Dut 1000 Ceviz I. Alt Bölge II. Alt Bölge III. Alt Bölge IV. Alt Bölge Alt Bölgeler Türkiye genelinde meyve üretimi yapılan alanlar tarım alanlarının %5'ini oluşturmaktadır. İl de genel olarak elma, erik, kaysı, kiraz, dut, incir, üzüm üretimi yapılmaktadır. Kiraz, üzüm, incir, ceviz ve badem yetiştiriciliğinin geliştirilmesi için uygun potansiyel vardır. Ancak I. ve IV. Alt bölgeler dışında meyve üretimi daha çok öz tüketime yönelik yapılmaktadır. 2004 yılı verilerine göre il genelinde meyve veren ağaç sayısı 831.321 adettir. Meyvecilik II. ve III. Alt bölgelerde daha çok tahıl üretimi ve hayvan yetiştiriciliğinin yanında aile ihtiyacını karşılamaya yönelik bir uğraş olarak yapılmaktadır. Yem Bitkileri Hayvansal üretimin gelişmiş olduğu ülkelerde yem bitkileri, ekili alanların % 25- 30'unu teşkil ederken, bu oran ülkemizde ancak % 3,25 dolayındadır. Bu durum yem bitkileri yetiştiriciliğinin yetersizliğinin açık bir ifadesidir. Yem bitkileri ekiliş alanları itibariyle alt bölgeler bazında karşılaştırılacak olursa; Fiğ üretim alanlarının büyük kısmı I.Alt bölgede olup, II. ve VI. Alt bölgede ise daha düşüktür. III. Alt bölgede ise ekiliş alanı bulunmamaktadır. Korunga üretim alanları I. ve II ve III..Alt bölgede yapılmakta olup en fazla III. Alt Bölgede gerçekleşmiştir. IV. Alt Bölgede ise ekilişi yoktur. Yonca üretim alanları ise IV. Alt bölgede yoğunlaşmış olup, sırasıyla IV, I, III ve II. Alt bölgede ekimi yapılmaktadır. Hani İlçesinde toplam 10.324 da alanda yem bitkileri yetiştirilmektedir. 269 Grafik 3: Diyarbakır İli Yem Bitkileri Ekim Alanlarının Alt Bölgelere Göre Alan (ha.) Dağılımı, (TİM, 2005). 280 260 240 220 200 180 160 140 120 100 80 60 40 20 0 Korunga Fiğ Burçak Yonca II.Alt Bölge I.Alt Bölge III.Alt Bölge IV.Alt Bölge Çizelge 15: Diyarbakır İli Yem Bitkileri üretiminin Alt Bölgelere Göre Dağılımı, (TİM, 2004). Ürün Korunga Fiğ (ot) Burçak (ot) Yonca Üretim (ton) I. Alt Bölge 7 977 100 1.000 II.Alt Bölge III.Alt Bölge IV.Alt Bölge Toplam (ton) 0 570 0 577 0 180 64 1.221 76 200 0 376 240 450 2.780 4.470 Yem bitkileri üretim miktarları alt bölgeler bazında karşılaştırıldığında yonca üretimi il genelinde toplam 4.470 ton olup, bunun 2.780 ton' u IV. Alt bölgede, 1.000 ton'u I.Alt bölgede, 450 ton' u III. Alt bölgede ve en az 240 ton ile II. Alt bölgede gerçekleşmiştir. Korunga üretimi İl genelinde 577 ton olup bu üretimin 570 ton'u III. Alt bölgede, 977 ton'u ise I.Alt bölgede gerçekleşmiştir. Burçak üretimi 100 ton ile I.Alt bölgede, 200 ton ile III. Alt bölgede 76 ton olarak gerçekleşmiştir. Fiğ üretimi özellikle I.Alt bölgede yoğunlaşmış olup 977 ton üretim gerçekleştirilmiştir. Bu bölgeyi 64 ton ile IV. Alt bölge ve 180 ton ile II. Alt bölge takip etmektedir. 270 Hayvancılık İlçemizin geçim kaynaklarından biri de hayvancılıktır. Şu anda ilçemizin mevcut hayvan varlığında sığır 8.508, koyun 10.521, keçi 12.091, tek tırnaklı 1.000, kanatlılar 1.000 adettir. Ayrıca fenni kovan 384 adettir (9). İlçemizde 2012 yılı içerisinde, 750 Büyükbaş hayvana şap aşısı, 2304 Küçükbaş hayvana Burucella Melitensis aşısı yapılmıştır. İlçemize bağlı belde, köy ve mezralarda hayvan hastalıkları taramalarına devam edilmektedir (9). İlçedeki yeryüzü şekilleri-iklim, hayvancılık için çok elverişlidir. İlçedeki hayvancılığın kışın artmakta yazın azalmaktadır. Bunun nedeni, halkın besi hayvancılığı yapmasıdır. Engebeli olduğu yerlerde daha çok küçükbaş kıl keçisi yetiştirilmektedir. Düzlük alanlarda ise, büyükbaş ve koyunculuk yetiştirilir. Hayvan yetiştiriciliği geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Hayvanlardan elde edilen verim çok düşüktür. Yazın yapılan mera hayvancılığı, kışın ahır hayvancılığı şekline dönüşmektedir. Hayvancılığı geliştirmek için soyların ıslahı, kredi verilmesi, hayvansal ürünleri değerlendirecek kurumların olması gerekir. Süt ve süt ürünlerini değerlendirecek ve ekonomik değerini yükseltecek fabrikaya ihtiyaç vardır. Bu etkenler gerçekleştiğinde hayvancılık gelişecek, ilçe ekonomisi büyük bir canlılık kazanacak, iş imkanları sağlanacaktır. Böylece ilçede yoğun olan göç de önlenmiş olacaktır. Hayvancılıkta elde edilen gelirin düşük olmasının bir nedeni de yem fiyatlarının yüksek olmasıdır. Koşullar iyileştirildiği taktirde ilçe ekonomi ve halkın refah düzeyi yükselecektir. Büyükbaş Hayvan Varlığı Diyarbakır ilinde 2004 yılı itibariyle Büyükbaş hayvan varlığı 251.046 adettir. Türkiye genelinde mevcut büyükbaş hayvan sayısı 11.031.000 adet olup, bu rakamın % 3' ü Diyarbakır ilinde bulunmaktadır. Diyarbakır ili sahip olduğu büyükbaş hayvan varlığı açısından Türkiye'de sıralamaya girmekte olup, hayvancılık önemli bir tarım sektörü halini almıştır. 271 Grafik 4: Yıllara Göre Diyarbakır İli Hayvan Varlığı Karşılaştırması, (TİM, 2005). 900.000 800.000 700.000 Yerli 600.000 Melez K.Irkı 500.000 Düve-Dana 400.000 Boğa Koyun 300.000 Kıl Keçisi 200.000 100.000 0 2000 2001 2002 2003 2004 Grafik 5: Diyarbakır İlinde Alt Bölgeler Bazında Büyükbaş Hayvan Varlığı (Adet- % ), (TİM, 2005). 25.514 10.2% 40.457 16.1% I.Alt Bölge II.Alt Bölge 149.323 59.4 % III.Alt Bölge IV. Alt Bölge 35.752 14.3% 272 Grafik 5'den de anlaşılacağı üzere Diyarbakır'ın I.Alt bölgesinde hayvan yetiştiriciliği yüksek oranda yapılmaktadır. Bu bölge Diyarbakır ilinin en büyük yüzölçümüne (896.226 ha.) sahip alt bölgesidir. Büyükbaş hayvan varlığı bakımından I. Alt bölgeyi sırasıyla III. Alt bölge, II. Alt bölge IV. Alt bölge izlemektedir. Grafik 6: Alt Bölgelerde Irklara Göre Büyükbaş Hayvan Varlığını (2003 Yılı), (TİM, 2004). 120.000 110.000 100.000 90.000 Adet 80.000 70.000 60.000 Yerli 50.000 Melez 40.000 Kültür 30.000 Manda 20.000 10.000 0 I.Alt Bölge II.Alt Bölge III.Alt Bölge IV.Alt Bölge Grafikten de görüleceği gibi yerli ve melez hayvan sayısının en yüksek olduğu Alt bölge I.Alt bölge olan Merkez-Silvan Alt bölgesidir. Diyarbakır ilinde Manda sayısı 2003 yılı verilerine göre 3.512 adet iken 2004 yılında toplam 3.670 adet olmuştur. Diyarbakır ili sığır populasyonunun genetik kalitesinin yükseltilmesi amacıyla Tarım ver Köyişleri Bakanlığı, Tarım İl Müdürlüğü personelince bedelsiz yürütülen suni tohumlama çalışmaları 1995 yılında yapılan yasal değişiklik sonucunda bedelli hale dönüştürülmüş, böylece özel sektör kuruluşları için de çekici hale getirilmiştir. 273 Diyarbakır ilinde yürütülen hayvan ıslahı çalışmalarının % 7.3' ü tabii tohumlama, % 98.7' si ise suni tohumlama yöntemi kullanılmıştır. Yıllar itibariyle yapılan hayvan ıslah çalışmaları doğrultusunda Diyarbakır'ın B.Baş hayvan populasyonunda genotip değişiminin sağlanmasında Grafik 6'da görüldüğü üzere kültür melezi ve kültür ırklarında artış olduğu eldeki verilere göre tespit edilmiştir. Küçük Baş Hayvan Varlığı 2004 yılı Tarım İl Müdürlüğü verilerine göre Diyarbakır' da Küçükbaş hayvan varlığı 717.156 adet tir. Grafik 7: Diyarbakır İlinde Alt Bölgeler Bazında Küçükbaş Hayvan Varlığı, (TİM, 2005). 422.556 58.9 % I.Alt Bölge II.Alt Bölge III.Alt Bölge IV.Alt Bölge 274 Grafik 7'de I.Alt bölgede Küçükbaş hayvan varlığının diğer Alt bölgelere oranla yüksek olduğu görülmektedir. İl de yetiştirilen koyunların çoğunu yerli koyun ırkı olan Ak karaman, bir kısmını da Merinos ırkı olan koyunlar, keçilerin ise tamamına yakınını yerli ırk olan kıl keçisi oluşturmaktadır. Grafik 7'de görüldüğü üzere Tarım İl Müdürlüğü verileri; son 10 yıllık dönemde Türkiye geneli küçükbaş hayvan varlığında önemli ölçüde azaldığını göstermektedir. Son yıllarda Küçükbaş hayvan populasyonunda meydana gelen hızlı azalma mer'a ya olan baskının azalması nedeniyle mevcut populasyon için mera olanaklarının belli ölçüde de olsa iyileşmesi sonucunu doğurmuştur. Bu durum sektörden pazara yönelik hayvansal üretimin artacağı beklentisini doğurmaktadır. Artış gerçekleştiğinde ise ıslah çalışmalarına olan talebin artması beklenebilir. Diyarbakır ilinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu ve Tarım İl Müdürlüğü kaynaklı projelerle damızlık koyun ve koç dağıtımı yapılarak, eldeki mevcut koyun ırkının daha yüksek verimli ırklara dönüşümü teşvik edilmektedir. Kanatlı Hayvan Varlığı Ülkemizde diğer sektörlerle karşılaştırıldığında, gelişmiş ülkelerdeki standartlara en yakın hayvancılık dalı tavukçuluktur. Kurulu kapasite itibarıyla, iç tüketim karşılandıktan sonra ihracat imkanlarımız da mevcuttur. Ancak, tam kapasite ile üretim yaparak tavukçuluk ürünleri ihracatını sektörde yer alan sorunlar nedeniyle yeterince gerçekleştirilmemektedir. Sektördeki gerek damızlık materyal ve gerekse kanatlı kümes hayvanlarının beslenmelerinde kullanılan karma yem hammaddelerinin önemli bir kısmı dövize endeksli olarak ithal edilmektedir. Bu hammaddelerin önemli oranda ülkemizde sulu tarım alanlarında yetiştirilmeleri mümkündür. Bölgenin yaz aylarında çok sıcak olması nedeniyle yumurta tavukçuluğu yeterince geliştirilememiştir. Broyler (et tavuğu) yetiştiriciliği ise sıcak yaz ayları dışında yapılmakta fakat gereksinimi karşılamaktan yoksun bir üretim söz konusudur. Diyarbakır ilinde, özellikle entansif hindi eti üretiminin artırılabilmesi için entansif hindi yetiştiriciliğine önem verilmesi ve ayrıca ilimiz koşullarının bıldırcın ve deve kuşu yetiştiriciliğine uygun olması bakımından bu tür hayvanların yetiştiriciliğinin de arttırılması için çalışmaların yapılması gerekmektedir. 275 Grafik 8: Türkiye ve Diyarbakır İlinin Kanatlı Hayvan Varlığı (Adet), (TİM, 2005). 250000000 200000000 150000000 100000000 50000000 0 Türkiye Diyarbakır Tavuk 245776000 Hindi 3762000 Ördek 1294000 Kaz 1670000 721800 154740 23650 33600 Türkiye Diyarbakır Diyarbakır'da rakımın yüksek olduğu yerlerde tavukçuluk geliştirilebilir. İlimizde hindi etine karşı talep diğer illerle karşılaştırıldığında yüksektir. Ancak üretim yeterince geliştirilmemiştir. Kanatlı hayvan üretimi artırılarak, tavuk, hindi, bıldırcın ve ördek başta olmak üzere kanatlı kümes hayvanları üretimi, tüketimi ve ihracatı özendirilmelidir. Grafik 9: Diyarbakır İlinin Alt Bölgeler Bazında Kanatlı Hayvan Varlığı, (TİM, 2005). 350000 300000 250000 200000 150000 Broiler Yumurtacı 100000 Diğer 50000 0 I.Alt Bölge Broiler Yumurtacı Diğer 276 220000 316850 159850 II.Alt Bölge 750 42700 27040 III.Alt Bölge 3000 57500 18500 IV.Alt Bölge 0 84000 6600 Diyarbakır ilinde ticari olarak et ve yumurta üretimi yapan işletmelerin sayısı ve kapasiteleri düşük olup, I.Alt bölgede yumurtacı, broiler ve diğer kanatlı sayısında artış olup üretim bu bölgede diğer Alt bölgelere göre fazladır. İlçenin Tarımsal Sorunları Tarım İlçe Müdürlüğünde yaptığımız bütün çalışmalarda üreticilerle organizasyon sıkıntısı, çiftçi eğitim ve yayım çalışmalarında kullanılacak alet ve ekipmanların yetersiz olması. Üreticilerin çağın gerektirdiği tarımsal mekanizasyonu ve teknolojiyi kullanmamaları. Tarım arazilerinin sulama çalışmalarının tamamlanamamasından dolayı kullanılamaması. İlçemizde ürün işleme ve pazarlamaya dönük tesislerin bulunmaması. Birlik, Kooperatif gibi çiftçi örgütlenmelerinin olmayışı. Çiftçilerimiz daha çok küçük ölçeklerde tarımsal faaliyetler yürüttüklerinden pazara yönelik kaliteli ve yeter ölçüde üretimin olmaması. Sonuç Tarımsal açıdan desteklenen Hani ilçemizde, özellikle Bağcılık, Sebzecilik, Arıcılık ve Hayvancılığın yapılması üreticilerimizin gelirlerinin artmasında büyük katkı sağlayacaktır. 277 KAYNAKLAR 1. İbrahim Sarı Şehrimiz Diyarbakır, İstanbul, 1996, 66-67. 2. www.bilinmeyendiyarbekir.com 3. www.www.hani.bel.tr 4. TUİK, 2013. 5. www.hani.gov.tr 6. Kendali E. ve Sayar M. S., 2013. Hani İlçesinde Teknolojinin Ekolojiye Olumsuz Etkileri. Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi 6 (1): 92-94, 2013. 7. KKA., 2010. Diyarbakır İlinde Organik Tarıma Uygun Alanların Belirlenmesi ve Haritalanması Projesi 2011. 2010 Yılı Doğrudan Faaliyet Mali Destek Programı Karacadağ Kalkınma Ajansı , TRC2-10-DFD/30, 2010. 8. Diyarbakır, Siirt, batman kalkınma Projesi (UNDP), Diyarbakır, 2013. 9. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı Hani İlçe Müdürlüğü verileri 2013. 10. DİE, 2001. Devlet istatistik enstitüsü verileri 2001. 11. TİM, 2004. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü verileri, 2004. 12. TİM, 2005. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı İl Müdürlüğü verileri, 2005 Yılı master planı, 2005. 13. TİM (a), 2013. Tarım Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı Hani İlçe Müdürlüğü verileri 2013. 14. DSBKP, 2013. Diyarbakır, Siirt, batman kalkınma Projesi (UNDP), Diyarbakır, 2013. 278 . Hani Çarşısı Hani'de Pazar 279 TARİHTEN GÜNÜMÜZE HANİ ÇARŞISI Aygül Doru İlçemiz Çarşı, Dereli, Merkez, Zirve ve Veziri olmak üzere 5 mahalle; Gürbüz ve Kuyular olmak üzere 2 belde; Abacılar, Akçayurt, Anıl, Belen Köyüne bağlı Burak Mezrası, Çardaklı Köyüne bağlı Gaybiyan, Havdiyan ve Kanikevan Mezrası, Çukur Köyüne bağlı Aşağı Atıcı, Atıcı ve Bozok Mezrası, Gömeç Köyüne bağlı Çağıl, Gedük ve Pınar Mezrası, Kalaba Köyüne bağlı Gürbulak Mezrası, Kaledibi Köyüne bağlı Başaklı, Diktaş, Güzelce, Sarıevler, Sıraevler ve Taşburnu Mezrası, Kırım Köyüne bağlı Aka, İbrahim Evlerii Ovalı ve Özkaya Mezrası, Okur Köyüne bağlı Bafeys Mezrası, Seren Köyüne bağlı Hasanbey, Işıktan, Mazılı ve Tahirbey Mezrası, Sergen Köyüne bağlı Baziyan, Goma Salih, Goman, Karabulut, Korti, Süleymanan, Şeyhuyan ve Tilan Mezrası, Soylu, Süslü, Topçular Köyüne bağlı Damlatepe ve Uysal Mezrası, Uzunlar Köyüne bağlı Aşağı, Aşağı Mevki ve Gültepe Mezrası, Yayvan ve Yukarıturalı Köyüne bağlı Aşağıturalı, Ceviz, Çay ve Ovacık Mezrası olmak üzere 19 Köy ve 41 Mezradan oluşmaktadır. İlçe, beş mahalleden meydana gelmektedir. Merkez Mahallesi: Bu mahalle ilçenin hemen girişinde olup, Çarşı Mahallesine kadar uzanmaktadır. Bu mahallede yer alan prefabrik evler 1975 yılındakiLice depreminden sonra dört küme halinde sıralanmıştır. Kentteki tüm kamu kuruluş binaları bu mahallede sıralanmıştır. Özellikle belediye tarafından yapılan iş yerleri, buğday pazarı ve yeşil park sayesinde ilçenin ticaret merkezi olmuştur. Zirve ve Deregan mahallesi: Burası tümüyle kargir evlerle kaplıdır. En eski yerleşim yeridir. İlçede genellikle aynı aileye mensup insanlar aynı mahalleye yerleşmişler. Burada eski kale yani burçlar mevcuttur. Yerel ismi Burç Mahallesi olarak biliniyor. Veziri mahallesi: Bu mahalle Hani"nin güneyindedir.Eskiden Haniye bağlı bir köy iken daha sora Haniye bağlı mahalle durumuna getirilmiş. Burada kagir tipi evler ve betonarme tipi evler mevcuttur. Ayn-ı Karis şifalı suyu bu mahallededir. Çarşı Mahallesi: Başlangıçta ticaret odağı durumunda olan Çarşı Mahallesi kentin güneydoğuya doğru genişlemesi sonucu eski fonksiyonu kaybetmek üzeredir. Çarşı Mahallesi kargir ve betonarme evler bulunur.Ulu Camii, Ayn-ı Kebir suyu ve yeşil park bu mahalde bulunmaktadır (1). 280 Eskiden pazaryeri Cuma günleri kurulurdu, pazarın cuma günlerinde hanide kurulmasından dolayı köylüler alış verişlerini yapmak için haniye geldiklerinden cuma namazlarını da ilçede kılıyorlardı. Böyle olunca da köydeki camilerde cuma namazı kılacak insan sayısı yok denecek kadar azalıyordu. halkın ve isteginide dönemin kaymakamı tarafından değerlendirerek bu gelenek pazartesi gününe kaydırıldı. Çevre ilçe ve köylerden pazaryerine gelen mallar burada satılır. Şimdi bu ticarete alt yapı olan tarihi mirasa göz atalım. 1873-1876 yılında Hani'de 2 han, 101 dükkan, 7 fırın, 1 boyahane, 1 dabakhane vardı (2). Kısa Ermeni Ansiklopedisine göre.. 1878 yılında Hayni'de (Hani) Ermeniler genellikle zanaatlar (özellikle dokumacılık ve kunduracılık), bağcılık ve ticaretle uğraşmaktaydı. Çevrede çok sayıda işletmeye açılmamış cermuk (Çermik, Kaplıca), tuz, taş ve kireçtaşı yatakları vardı. Hayni (Hani) yakınlarındaki Nerib sıradağlarının, bir zamanlar ünlü sık meşe ormanları, acımasız kesimler sonucunda XX. yüzyılın başında hemen-hemen yok olmuşlardı (3). Haninin geçmişten günümüze dışarıya sattığı en önemli ürünler tahıl, pamuk, yaş ve kuru meyveler ile birlikte ayrıca ilçeden her yıl kereste satışıydı. Dicle Nehri Hini'ye (Hani) 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca alabalık yetiştirilmektedir ( 4). 281 Hani'de güneşe bakan yerlerde bağlıklar oluşturulmuştur. Dağlık kısımlarda meşelikler odun ihtiyacını karşılar. Bir de önemli ölçüde söğüt ağaçları vardır (5). 1936 yılında Hani ekonomisi. Hasan Basri Konyar 1936 il yıllığında şu bilgileri verir. Buğday, arpa, pamuk,darı mahalli mahsulatın başlıcalarını teşkil eder. Ziraat usulü iptidaidir. Civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını temin etmektedir. Üzüm ve meyva bahçeleri çoktur. Güneşe müteveccih cebhelerde hemen hüdayinabit denecek kadar az bir emekle mükemmel bağlar vücuda getirilmiştir. Üzüm mühim bir varidat temin eder. Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır. Dağlık ve meşelikli olan arazide en çok beslenen keçidir. Koyun at, öküz,eşek dahi beslenmekte ve mahsulatı hayvaniyeden istifade edilmektedir. Bugün belli başlı bir sanatı olmayan nahiyenin ihracatı hububat, pamuk, yaş ve kuru meyvalarla kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır. Çiftçilik ve çobanlıkla meşgul olan halk iptidai bir saffet içindedir.Ev işlerini görmek,ekin ve harman işlerine yardım etmek bilhassa kasabalarda kurulan pazar yerlerine gitmek kadınların esas meşguliyetlerini teşkil eder (6). 1967 İl Yıllığı'nda. arazi dağılımı. İlçesi Hani Yüzölçümü (Dönüm) Kültüre Elverişli Arazi Kültüre Elverişsiz Arazi 242.000 166.600 75.400 “ Buğday ekimi ve üretimi istatistiği, tablo olarak verilmiştir. Ekilen arazi hektar, üretilen ürün de ton olarak verilmiştir: İlçesi Ekilen 1965 İstihsal 1965 İstihsal 1966 Hani 4.000 1.500 3.000 Tarihi kaynaklar Hanililerin el sanatına meyilli olduğunu gösteriyor: 1869-1905 Diyarbakır salnamelerinde 'Hani namıyla bir kasaba vardır ki ahalisi Lice ahalisinden daha ziyade maarif ve sanayiperverdirler .Burada neccarlık sanatı pek müterakkidir' denmektedir (7). Bugünde kızlarımız el sanatında söz sahibi olmuşlardır. 282 Tarihi kaynaklar Hanililerin el sanatına meyilli olduğunu gösteriyor: 1869-1905 Diyarbakır salnamelerinde 'Hani namıyla bir kasaba vardır ki ahalisi Lice ahalisinden daha ziyade maarif ve sanayi perverdirler. Burada neccarlık sanatı pek müterakkidir' denmektedir (7). Bugünde kızlarımız el sanatında söz sahibi olmuşlardır. Hanide kızların gelir kaynağı halı (8) . Hani'de üretilen halılar yabancılara satılırken genç kızlar, halıların insanların ruh halini anlattığını söylüyorlar. dokunan İlçede insanların kalkınması ve tüketim toplumundan çıkıp vatandaşların üretim ekonomisine yöneltilmesi alanında istihdama yönelik projelerin geliştirilmesi, yöre ekonomisin canlanıp, kalkınma da önemli rol oynayan halıcılık yöre kızlarının tek ekmek kapısı haline geldi. Kızlar dokuma tezgâhlarının başında ilmek ilmek dokudukları bir birinden güzel ipek halıları Avrupa'ya ihraç ediliyor. 2, 3, 4, 6 metrekarelik halıların birim fiyatı ise 20 bin Liradan başlıyor. Hani İlçe Kaymakamlığı'na bağlı Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü'nün gözetiminde İlçe merkezi ve köylerde açılan halı tezgâhları ve "El dokuması halıcılık" ilçe merkezi birçok köyde açılan, açılması planlanan halı tezgâhlarında toplam 50 kursiyer çalıştırılıyor. El dokuması halıcılık yapan ailelerin yılda ortalama 7 bin TL gelir elde ettikleri belirtilirken, çoğu ailenin birden fazla tezgâh kurulması talebi var. İlçenin Tarih kokan, turistik dokusuyla ve en önemlisi de çalışkan insanlarıyla ekonomik kalkınmada tüm bölgede ülke genelinde örnek model olmasına çalıştıklarını belirten genç kızlar, bir Hereke halısını 6 ay ile 12 ay gibi zamanda bitirdiklerini söylediler. İlçe merkezi ve Gürbüz beldesinde dokunan el halıları ihracatçı şirketler tarafından yurtdışına satıldığını belirten genç kızlar, bu işi meslek haline getirdiklerini söylediler. Şirketlerde dünyanın ünlü tasarımcılarına çizdirdiği modeller Hani ilçesi ve ilçe ye bağlı gürbüz beldesinde 6 ay ve 12 ay da dokunarak, Avrupa'ya kadar gönderiliyor. Günümüzde el halılarının birer sanat eseri muamelesi gördüğünü belirten genç kızlar, müşterilerine sadece geleneksel desenleri taşıyan halıları değil, 283 modern çizgilere sahip halıları da sunduklarını, memnuniyetinin yükseleceğini ifade ettiler. halı çeşidi arttıkça müşteri Buradaki her dokuma farklı farklı şekilde yansıyor insanlara. Gelir olarak bir ay yüksek oluyor, bir ay düşük oluyor. Halıların dokunması o insanın ruh halini anlatıyor. O anki durumu anlatıyor. Ona göre vuruşlar yapılıyor. Mesela o gün bir arkadaşımız sinirli ise, yüksek olan vuruş yerlerini ona yaptırıyoruz" diye konuştu (8). 1878 yıllarında dokumacılığın Hani'de ileri olduğunu öğreniyoruz (3). Dokumacılık: Geçmişte tezgahlardan üretilen kıl ve pamuktan palas, çul, heybe gibi eşyalar dokunur. Tezgaha geçirmeden önce ip yapmak için teşi dediğimiz ince bir çubuk ve ucunda yuvarlak bir tahta parçası olan aletten yararlanır.Teknolojinin gelişmesiyle beraber yerini makinelere bırakmıştır.İlçemizde yirmi yıldır açılan halı kursu hereke halıları üretip Türkiye Kalkınma Vakfıyla iş birliği yaparak satmaktadır. Bu halı kursunda bir çok öğretmen yetişmiş ve bir çok insana iş imkanı sağlanmıştır. Özellikle ilçenin feodal ve dini kültürün egemen olmasından dolayı genç kızların iş sahibi olması, kendilerini bu alanda yetiştirmeleri ekonomik özgürlüklerine kavuşması aynı zamanda aile ekonomisine de büyük katkı sunmuşlar. Gürbüz beldesinde 1988" den Sümer Halı ve Halk eğitim işbirliği sonucu açılan halı kursu 2003"e kadar devam etmiştir. Şimdilik Fırat Halıcılıkla işbirliği yapılarak devam etmektedir.Haren, ipek ve top kapı halı çeşitleri üretilmektedir (1). Semercilik:İlçemizde 4-5 tane semereci bulunmaktadır.İlçemizde dağlık alanların çok olmasından dolayı binek hayvanların; eşek, at, katır, gibi binek hayvanları hala mevcut olup her köylünün mutlaka birbineği vardır. Semercilik eskisi gibi olmasa da hala yaygındır (1). Ancak bu noktada şikayetler artmaya başlamıştır. 284 Hani'de Semercilik Cahit Topal Hani'de 26 Yıldır Semercilik Yapıyor Hani ilçesinde yaklaşık 26 yıldır semer yaparak geçimini sağlayan Cahit Topal (45) semercilik mesleğinin giderek unutulmaya yüz tuttuğunu söyledi. Baba mesleği semerciliğe çocuk yaşlarda başladığını ve 26 yıldır bu işi yaptığını belirterek, teknolojinin gelişmesiyle insanların at, eşek yerine motorlu araçları tercih etmeye başladığını kaydetti. Bunun da mesleğini çok olumsuz yönde etkilediğini ifade eden Topal, şunları söyledi: ''Eskiden semer yapmaya yetişemezdik, şimdi ise ayda ancak bir semer satabiliyoruz. Mesleği yapan da kalmadı. Böyle giderse yakında dükkânıma kilit vurmak zorunda kalacağım. Semercilik el sanatı olarak görülmediğinden dolayı korumaya alınmamaktadır. Şimdi bırakın bir başkasına, kendi çocuğuma bile bu mesleği öğretemiyorum. Böyle olunca mesleğin geleceği de olmuyor. Hani ilçesinde bu işi yapan birkaç kişi var. Devlet onlara destek verirse bu sanat yaşamış olacak. Ayda en fazla 2 tane semer satabiliyorum. Daha önce günde onlarca semer satıyorduk. Eskiden Kaçakçılar buradan Şam'a, Halep'e, Suriye'ye at sırtında tütün götürür biz de onlar için gün boyu semer yapmak için çalışırdık. Şimdi ise semer satacak kimse bulamıyoruz'' (10). 285 Semer Kumaşlar 286 Hani'de el sanatlarına değinmeden önce buradaki alt yapıya bakmak gerekir. Hani'de de Ortaçağda bol miktarda bakır madeninin bulunduğunu ortaya konmuştur (9). Ancak bu noktada el sanatlarının pik yapmadığını görüyoruz. Hani çevresinde meşe ve söğüt ağaçlarının varlığı geçmişte bu ilçeyi söz sahibi yapmıştır. Bu sektör devlet için önemli bir vergi kaynağı olmuştu. Tarihte ağaç sektörü önemli bir gelir kaynağıydı. 1670 yılında Ömer paşa'nın en önemli gelir kaleminin orman ürünlerinden olduğunu anlıyoruz. Gelirler: Mihrani'den odun akçesi, Hani'den odun akçesi, Ergani'den odun akçesi. Tercil kazasından odun akçesi (11). Günümüzde bu sektöre göz attğımızda. Marangoz: İlçede 7-8 tane marangoz atölyesi bulunmaktadır. Mobilya üretimi ve plastik pencere çelik kapı imalatının gelişmesinden dolayı bu meslekler de eski önemini yitirmiştir (1). Demir: Artuklular döneminde Diyarbakır Hani demir yatakları ile ünlüydü.(12). Özellikle Mervaniler döneminde Hani ilçesi önemli bir demir üretim merkeziydi. Diyarbekir'den çıkarılan demir tüm ülkelere ihraç ediliyordu. Örneğin Artukluların hizmetindeki İbnül Erzak Diyarbekir'in demirin satmak üzere 1149 yılında Musul'a gitmiştir (13). Günümüzde demircilik. : Demir doğramacılığın yaygınlaşmasından dolayı demir dövme zanaatı da giderek yok olmaktadır. İlçemizde iki kişi bu işi yapmaktadır.(1). 287 KAYNAKLAR 1. Hani Kaymakamlığı. Hani ve Taşlar Tanıktır. 2005 2. Diyarbakır İl Yıllığı-1967. s. XIX. 3. Küçük Ermeni Ansiklopedisi, III. cilt, Yerevan, 1999. 4. www.vikipedi.org 5. 2000'e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği. 1995. s. 388 6. Hasan Basri Konyar. 1936 Diyarbakır İl Yıllığı 7. Ömer Tellioğlu (ed). Diyarbakır Salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Acar mat. İst.1999. 5. cilt 8. 25 Şubat 2011. www.diyarinsesi.Org 9. Başak O. Diyarbakır'da Maden Sanatının Gelişimi, Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi / Journal Of Instıtute Of Fıne Arts, Sayı 15 (2005) 10. www.diyarinsesi.org 26 yıldır semercilik yapıyor 31 Ağustos 2012 11. Metin Kunt. Bir Osmanlı valisinin gelir-gideri. Diyarbekir. 1670-71. Boğaziçi Ün yay. No.162 s .64 12. Kaya L. Anadolu maden sanatı içinde Arukluların yeri Artuklular. Mardin valiliği kültür yay. Editör. Dr. İbrahim Özcoşar. Mardin. 2008. c. 2/121 13. Ripper Thomas. Diyarbekir Merwanileri. Avesta yay. İst. 2012, s. 423. 288