Tekfen`den Bakü`ye Bir Yıldız Proje

Transkript

Tekfen`den Bakü`ye Bir Yıldız Proje
Genç Yöneticiler Grubu’nun
yeni dönem başkanı
Emrah Yaykıran oldu.
Genç Yöneticiler Grubu (İGY)’nun dördüncü Genel Kurul Toplantısı 11 Mart 2015 Çarşamba günü Ankara Swiss
Otel’de gerçekleştirildi. Genel Kurul’da Divanı Başkanlığına oy birliği ile İNTES Yönetim Kurulu Üyesi Barış Haşemoğlu
seçildi. Başkanlık görevini Emrah Yaykıran devir aldı.
Ey
yükselen nesil!
gelecek
sizindir...
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Gazetesi • Yıl 2015 Sayı: 40 / Yıl: 10 •
ISSN: 1304 - 7183
“…BU SEKTÖRDE ÇALIŞMAYI SEVDIN MI
ONDAN KOPMAK DA MÜMKÜN DEĞILDIR.”
Yıllar boyunca inşaat sektöründeki önemli projelere imza atmış
olan Deha Emral yeni sayımızın konuğu olarak bizlere kapılarını
açtı. Özdemir İnşaat Turizm Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin
Yönetim Kurulu Başkanı Deha Emral, hedeflerine ulaşmak için
emin adımlarla ilerlemiş ve başarıya ulaşmış bir isim. Sektörde
genç soluklara önem veren Deha Emral, genç inşaat mühendislerine önerilerini ise şu sözlerle açıkladı; “Klasik olsa da diyebilirim
ki çok çalışmak. Okumak; ama her alanda, her konuda okumak.
Dünyadaki farklı projeleri takip etmek. Teknolojik gelişmeler
hakkında bilgi sahibi olmak. Ayrıca, yurt dışında çalışabilme
fırsatlarını değerlendirmektir. Ancak, temel mesele mühendislerimizin yaptıkları işte mutlu olmalarıdır. Çünkü, inşaat zor
bir meslektir.“ Deha Emral ile gerçekleştirdiğimiz bu önemli
röportajı ilerleyen sayfalarımızda okuyabilirsiniz.
tamamı sayfa
8
Tekfen’den
Bakü’ye Bir Yıldız Proje
“Building the Future / Geleceği İnşa Ediyoruz” mottosuyla çok
sayıda projeye başarılı imzalar atan Tekfen Holding, Bakü Olimpiyat
Stadyumu Projesi ile yine iddiasını gösteriyor. Tekfen İnşaat A.Ş.
Genel Müdürü Levent Kafkaslı Azerbaycan’daki çalışma ortamı ile
ilgili ise şunları söyledi; “Yirmi yıla yakın süredir kendi geleceğimizi
inşa etmenin yanı sıra, bir ülkenin de geleceğini inşa etmekte pay
sahibi olmanın gururunu yaşıyoruz.” Levent Kafkaslı ile Tekfen
Holding’in hedefleri, yeni projeleri ve Bakü Olimpiyat Stadyumu
Projesi ile ilgili görüştük.
“İnşaat fotoğraflarında süreçlerin kritik
aşamalarında daha önceden ne çekeceğinizi
öngörerek etkileyici kareler yakalanabilir.”
Markanızı tanıtmak için neler yapıyorsunuz? Reklam ve tanıtıma ne kadar
önem veriyorsunuz? Pekala tanıtımda görselliğin kurumların imajları
için ne kadar önemli olduğunu biliyor musunuz? Kurumsal kimliğin
tartışmasız en önemli unsurlarından biri de imajdır. Fotoğraf sanatı da
bu alandaki en etkili çözümlerden biri. Bu sayımızda ise işin uzmanına
profesyonel fotoğrafçı Yunus Özkazanç’a fotoğrafçılık ve inşaat sektöründe
fotoğrafçılığın artı ve eksileri üzerine renkli bir söyleşi gerçekleştirdik.
tamamı sayfa
4
tamamı sayfa
12
2 İGY ’ DEN HABERLER
Genç Yöneticiler Grubu’nun yeni
dönem başkanı Emrah Yaykıran oldu
Genel kurulda yurt içi şantiyelere teknik geziler düzenlenmesi kararı alındı.
Genç Yöneticiler Grubu (İGY)’nun
dördüncü Genel Kurul Toplantısı 11
Mart 2015 Çarşamba günü Ankara
Swiss Otel’de gerçekleştirildi.
Genel Kurul’da Divan Başkanlığına oy
birliği ile İNTES Yönetim Kurulu Üyesi
Barış Haşemoğlu seçildi.
Genel Kurul İGY Onüçüncü Dönem
Başkanı Burak Çelik tarafından gerçekleştirilen açış konuşması ile başladı.
Çelik konuşmasında Başkan Yardımcıları Emrah Yaykıran ve Emre Güray’a
teşekkür ederek başladı, ardından başkanlık yapmış olduğu döneme ilişkin
gerçekleşen faaliyetleri aktardı.
İNTES’e de çalışmalarına verdikleri
destek için teşekkür eden Çelik sözlerine söyle devam etti:
“Sektörümüzün büyükleri ve duayenleri ile yakından tanışma imkanı buldum.
Bürokrasinin en üst düzeyi ile tanıştım.
Sadece grubumuza özel düzenlenen
ülke gezilerine katıldım. Bu gezilerde
gücümüzü Ekonomi Bakanlığı’ndan
aldık, bürokratlarını yakından tanıma
imkanı buldum. Ama daha önemlisi
sizleri tanıdım”
Yeni dönemde İGY’nin Emrah Yaykıran
başkanlığında çok daha etkin ve başarılı
işlere imza atacağına inandığını ifade
eden Çelik, İGY’nin yeni yönetimine
başarı dileklerini sundu.
İGY’de her dönemin birinci Başkan Yardımcısı Başkanlık görevini üstlenmekte
olup genel kurul tarafından ikinci başkan yardımcısı seçimi yapılıyor. Başkan
Burak Çelik döneminde birinci başkan
yardımcısı Emrah Yaykıran başkanlık
görevini üstlenmiş olup Yaykıran ile
birlikte başkan yardımcılığı görevini
üstlenen Emre Güray da birinci başkan
yardımcılığı görevine geldiler. İGY’nin
ikinci başkan yardımcılığına ise oy birliği ile Seda Öztürk seçildi.
İGY’de görev üstlenen yeni yönetimin
firmalarındaki görevleri Başkan Emrah Yaykıran Eko İnşaat A.Ş. Yönetim
Kurulu Üyesi, Başkan Yardımcısı Emre
Güray Özdemir İnşaat A.Ş. Yönetim
Kurulu Üyesi, başkan yardımcısı Seda
Öztürk Haselsan İnşaat A.Ş. Yönetim
Kurulu Başkanı.
Ondördüncü dönem yönetiminin belirlenmesinin ardından Başkan Emrah
Yaykıran yeni dönem çalışmalarına ilişkin planları aktardı.
Faaliyetlerin üyelerin katılımları ile gerçekleştirilebileceğini aktaran Yaykıran,
aralarına sektörün ikinci üçüncü kuşak
temsilcilerinin katılımlarını beklediklerini ifade etti.
Yeni dönemde Genç Yönetici
Gazetesi’nin seçkin bir içerikle çıkarılmaya devam edilmesi, Ekonomi Bakanlığı nezdinde hedef Pazar gezilerinin
sürdürülmesi, Şantiyeye Dönüyoruz
Etkinliği, yöneticilere ve profesyonel
kadrolara yönelik eğitim programları
gerçekleştirilmesi, aileler ile bir araya
gelecek akşam yemekleri düzenlenmesi
alınan kararlar arasında yer aldı.
Genel Kurul toplantısında yurt içi şantiyelere de teknik geziler düzenlenmesi
kararı da alındı. Bu kapsamda ilk olarak
Gebze-Orhangazi-İzmir otoyolu projesi
ve 3. Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara
Otoyolu şantiyelerine bir ziyaret düzenlenmesi planlandı.
Toplantı üyelerin yeni döneme ilişkin
beklentilerinin dinlenmesinin ardından
Emrah Yaykıran ve Emre Güray tara-
fından Burak Çelik’e sunulan teşekkür
plaketinin sunulmasının ardından sona
erdi.
Toplantıya İNTES Yönetim Kurulu
Üyesi Barış Haşemoğlu, Asude Öztürk
Camadan, Başak Türkseven, Burak Çelik, Çiğdem Kurt, Doruk Coşkunsu,
Emre Güray, Emrah Yaykıran , Kemal
Ceylan, Mert Yıldızhan, Murat Güleç, Nazlı Hürmeydan, Seda Öztürk
katılırken İNTES’ten Genel Sekreter
Necati Ersoy, Hukuk Müşaviri Pınar
Çolakoğlu, uzman Demet Somunoğlu
toplantıda bulundu.
Emrah Yaykıran Başkanlığında Ilk
Toplantı
İNTES Genç Yöneticiler Grubu Emrah
Yaykıran başkanlığındaki ilk toplantısını 7 Nisan 2015 tarihinde gerçekleştirdi. Toplantıda yeni dönem faaliyetlerine
ilişkin planlama yapıldı. Genel Kurul’da
alınan karar gereğince İGY Yurt içi gezisinin ilkinin Gebze-Orhangazi-İzmir
Otoyol’u Projesi ve İstanbul 3. Boğaz
Köprüsü şantiyelerine ziyaret düzenlenmek üzere istanbul’a bir seyahat
yapılmasına karar verildi.
Toplantıya İGY üyelerinden Başkan
Yaykıran’ın yanısıra başkan yardımcıları Emre Güray, Seda Öztürk İGY
üyeleri Çiğdem Kurt, Doruk Coşkunsu, Mehmet Göçen, Murat Güleç ve
misafir olarak AYGİPS A.Ş.’den Oğuz
Ayrancıoğlu, Bülbüloğlu A.Ş.’den Berker Bülbüloğlu katıldı.
BAŞKAN’ DAN
3
EMRAH YAYKIRAN
İGY Ondördüncü Dönem Başkanı
Yeni Dönem, Yeni Heyecan
Büyük bir heyecanla devam ettirdiğimiz
İNTES Genç Yöneticiler Gazetemizin
bu sayısında sizlere 14. Dönem Başkanı
olarak hitap etmenin gurur ve mutluluğunu bir arada yaşıyorum.
İNTES Genç Yöneticileri Grubu’nun 4.
Genel Kurulu’nu 11 Mart 2015 tarihinde tamamladık. 2014-2015 dönem başkanımız Burak Çelik’ten aldığım görevi
en iyi şekilde yerine getirmek için çaba
sarf edeceğim. Kendisine huzurlarınızda
katkı ve desteklerinden ötürü teşekkür
ediyorum. Aynı zamanda geçtiğimiz dönem başkan yardımcılığı görevini icra
eden Emre Güray ile beraber son genel
kurulumuzda ikinci başkan yardımcılığına oy birliği ile seçilen Seda Öztürk’ü
tebrik ediyor ve başarılar diliyorum.
Bildiğiniz gibi, INTES Genç
Yöneticiler’in kuruluş amacı sendikamıza üye firmaların ikinci ve üçüncü kuşak temsilcilerinin bir araya getirmekdi.
Daha sonra bir değişikliğe gidilerek, üye
firmaların yönetimleri tarafından imza
ve temsile yetkili profesyonel kadrolarından kişilerin de İGY grubunda yer
alabilmesi önemli bir adım oldu. Şu
anda İGY ailesini hem daha genişletmek
hem de üyelerin birbirleri ile daha kapsamlı entegrasyonunu sağlamak amacı
ile inşaat sektörünün alt dallarında faaliyet gösteren firmalar da grubumuza
üye olabilmektedir.
Bizler grubumuzun faaliyet alanlarını
arttırarak daha çok kişiye erişebilmeye
ve ailemizi genişletme önceliğini korumaya özen göstereceğiz.
Önceki dönemlerdeki gibi başkanlığım dönemimde de yurt içi ve yurt
dışı teknik gezilerimiz tüm hızıyla devam edecek. Türkiye’nin büyük ölçekli
projelerine ev sahipliği yapan şantiye-
lere ziyaretlerimizi, yerinde alacağımız
teknik bilgiler ve değerlendirmelerimizi
gazetemiz aracılığı ile sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.
Bu yıl içerisinde Ekonomi Bakanlığımızın değerli destekleri ve Serbest Bölgeler,
Yurt Dışı Yatırım ve Hizmetler Genel
Müdürlüğü’nün koordinasyonunda
geleneksel hale gelen ülke ziyaretimizi sonbaharda yapmayı arzu ediyoruz.
Böylelikle, yurt dışı müteahhitlik hizmetlerindeki potansiyel pazarlara dikkat
çekmeye devam edecek ve potansiyele
sahip ülke pazarlarını sizlere anlatmayı
sürdüreceğiz.
Saygıdeğer İNTES Başkanı ve yönetiminin İGY başkan ve yardımcılarını
İNTES periyodik toplantılarına kabul
ederek bizlere tecrübelerinde faydalanma fırsatı vermeleri bizim için eşsiz
bir motivasyon kaynağı olmaktdır. Bu
bağlamda sektörle ilgili sıkıntıların, çözüm gerektiren noktaların birebir içinde
bulunarak daha iyi özümseme şansımız
oluyor. Buradan yola çıkarak bu yılın
ilk çeyreğinde sektörümüzün üç değerli
kuruluşu INTES, TMB ve ASMÜD’ün
Kamu İhale Kurumu mevzuat değişikliği ile ilgili ortak çalışmalarına değinmek
istiyorum.
İnşaat sektörünün sorunlarına çözüm
üretmek amacıyla oluşturulan teknik
çalışma grubu Kamu İhale Kanunu ve
sözleşmeler kanunu ile ilgili değişiklik
önerileri hazırlamıştır. Mevzuat değişikliği çalışmasının önemli kapsamını
alt yüklenici ve belli istekliler arasında
ihale usulündeki puanlama ile ilgili
değişiklikler oluşturmaktadır. Daha
sonra ise Yap-İşlet-Devret veya benzeri
Kamu-Özel Sektör Ortaklığı modeli ve
Hasılat Paylaşımı usulü ile gerçekleştirilen yapım işleri bakımından iş deneyim
İNTES GENÇ YÖNETİCİ
GAZETESİ
belgesi düzenlenmesi hususunda yapılması gereken değişiklikler ele alınmıştır.
Bu tür özlenen çalışmaların teşvik edilmesi gerektiğinin ve bu çalışmaların
sektörün daha iyi işleyebilmesi için ne
kadar önemli olduğunun bilincindeyiz.
İGY grubu olarak bizler de bu çatı kuruluşların çalışmalarına katkı sağlamak
ve zenginleştirmek için gayret edeceğiz.
Gazetemizi yine sizler için özenle hazırladık. Sektör büyüklerimiz ile görüşmelerimiz devam ediyor. Bu sayımızın
konuğu Özdemir İnşaat A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve sektörün üç büyük sivil toplum kuruluşunun Yönetim
Kurulu Üyesi Sayın Deha Emral oldu.
Kendisi Genç yöneticilerimize önemli
tavsiyelerde bulundu.
Bu satırlar okunurken yeni dönem
çoktan başlamış olacak. Temennimiz
sektörümüzün hız kesmeyerek büyümeye devam etmesi, İnşaat Sektörü yeni
altyapı ve üst yapı yatırımlarının peşi
sıra kalkınmaya destek olmasıdır.
Sevgi ve Saygılarımla...
Türk inşaat sektörünü marka olmaya
taşıyan projelerimizi tanıtmaya devam
ediyoruz. Bir dünya markası olan Tekfen İnşaat A.Ş. Bakü Olimpiyat Stadyumu ile şehrin prestij projesini inşa
etti. Projenin teknik ayrıntıları Genç
Yönetici’de yer aldı.
Kurumsal kimliğin en önemli unsurlardan birisi görsel tanıtımlardır. Bir
eserin ihtişamı da ancak bir sanatçının
deklanşöründen yansıyabilir. İnşaat sektöründe büyük projelere fotoğraf kareleri ile tanıklık eden Yunus Özkazanç
bize inşaat fotoğrafçılığının inceliklerini
aktardı.
Seçkin bir doğa bilimi paleontolojiyi
anlattık. Tarihe ismini başarılar ile yazdırmış, farklı meslek gruplarından kadınlarımızı anlatmaya devam ediyoruz.
Hepimizi ilgilendiren Şirketlerde Siber
güvenlik konusunu anlattık
Gazetemizi okurken bir an için iş stresinden uzaklaşacağınızı umuyoruz.
Basım Tarihi: 08.06.2015
Sayı: 40 (Ocak-Nisan)
Yıl: 10
ISSN: 1304 - 7183
İNTES Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Adına Sahibi:
Celal Koloğlu
Sorumlu Müdür:
H. Necati Ersoy
YÖNETİM YERİ
YAYIN KURULU
ASUDE ÖZTÜRK CAMADAN
BAŞAR GÜVENSOY
BURAK ÇELİK
BURÇİN KARGIN
CAN ADİLOĞLU
CEM ADİLOĞLU
CENK KANAT
ÇİĞDEM KURT
DORUK COŞKUNSU
EBRU ÇELİK CEYLAN
ELİF GÜRAY
Zira, yine Türkiye gündemi yoğun.
Yılın ikinci yarısında siyasetin, ekonominin gündemi daha da yoğun olacak.
ELİF YAVUZ YAMAN
EMRAH YAYKIRAN
EMRE GÜRAY
ESRA ÖZTÜRK
IŞIL GÜVENSOY
İREM ŞEREFOĞLU
KEMAL CEYLAN
KORAY KARADUMAN
LEYLA NASIROĞLU
MERT YILDIZHAN
MERİÇ AYDENİZ
MEHMET GÖCEN
MURAT GÜLEÇ
NAZLI HÜRMEYDAN
ÖZGÜR HAŞEMOĞLU
SEDA ÖZTÜRK
SELAHATTİN ÖNEN
SELİM AKIN
TUVANA AYDINER
TOLGA KOLOĞLU
UĞUR KOÇOĞLU
4. Cadde 719. Sok. No: 3 Yıldız/Çankaya- Ankara
Tel: 0.312 441 43 50 • Faks: 0.312 441 36 53
www.intes.org.tr • intes@intes.org.tr
Editör: Aslı Kutlucan Kaptan
Yapım: Gergedan Tanıtım • 0.312 442 75 10 • www.gergedantanitim.com
Sanat Yönetmeni: Levent Kaptan • Grafik Tasarım: Erdem Sağbili
Baskı: Tiremat Matbaacılık • Kazım Karabekir Cad. Kültür Çarşısı No:7/7
Altındağ - ANKARA • Tel: 0312 472 39 46
Dört ayda bir yerel süreli yayın olarak yayımlanır ve abonelerine ücretsiz olarak gönderilir.
PARA İLE SATILMAZ
Gazetede yayımlanan yazılar, yazarların kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel
kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilmez.
4 SANAT
“Fotoğrafçılık alanında yaşanılan dijital devrim ile
daha önce mümkün olmayan birçok görüntüleme
yöntemi kullanılmaya başlandı.”
Etkili görsel iletişimin en önemli unsurlarından biri de fotoğrafçılıktır. Profesyonel Fotoğrafçı Yunus Özkazanç,
çektiği fotoğraflarla firmaların tanılırlığını sağlayan önemli bir isim. İnşaat, kurumsal, endüstri, mimari, turizm alanlarında müşterilerinin markalarına artılar sağlamakta. Yunus Özkazanç inşaat fotoğrafı çekmenin
zorluğunu ise şu sözlerle anlatıyor; “…çekeceğiniz konuyu ihtiyacınıza göre düzenlemeniz gerekebilir, bu iş ancak
sahada size verilen destek ile mümkündür ki, bazı istenilenlerin sizin için bir araya getirilmesi zor olabilir.”
Yunus Özkazanç ile gerçekleştirdiğimiz röportajı ilgiyle okuyacaksınız.
Inşaat sektöründe etkili, yaratıcı, zihinlerde kalıcı fotoğraf çekimlerinin
yapılması için nelere dikkat edilmesi
gerekmektedir?
YUNUS ÖZKAZANÇ - Fotoğrafın
temel kuralları burada da geçerli; her
günkü konulara daha önce görülmemiş
bir açıdan yaklaşmaya çalışmak. İnşaat
fotoğraflarında süreçlerin kritik aşamalarında daha önceden ne çekeceğinizi
öngörerek etkileyici kareler yakalanabilir. Ayrıca günün erken ve geç saatleri, sıra dışı havalar ışık olarak “farklı”
fotoğraflara olanak verecektir. Çekim
yapılan firmanın kurumsal kimliğinin
çalışanlardan araçlara kadar, her yerde
gösterilebilmesi de önemli bir konu.
Inşaat sektörünün en çok hangi dalının çekimini yapmaktan etkilendiğinizi anlatabilir misiniz?
Herkes gibi bende büyük mühendislik
yapılarını etkileyici buluyorum, özellikle
kemer köprü tipi barajları. Ayrıca dekonstrüktivist mimari yapıları görmeyi/
çekmeyi seviyorum.
Inşaat fotoğrafları çekmenin zorlukları bulunmakta mıdır?
İnşaat sahaları dışarıdan bakıldığında
hayli kaotik üretim sahaları gibi görünürler. Bir süre sonra işleyen düzeni
anlamaya ve ona göre pozisyon almaya
başlarsınız. Bazı fotoğraflar için ise yalnızca izlenimci bir yaklaşım ile
SANAT
sonuç almanız mümkün olmaz. Böyle
durumlarda çekeceğiniz konuyu ihtiyacınıza göre düzenlemeniz gerekebilir,
bu iş ancak sahada size verilen destek
ile mümkündür ki, bazı istenilenlerin
sizin için bir araya getirilmesi zor olabilir. Çoğu zaman fotoğraf mesainizin
bir vardiyadan uzun sürmesi ve özellikle
yurt dışı şantiyelerdeki hava koşulları da
hayli zorlayıcı olabiliyor.
5
Projelerinde amatör çekim yapan inşaat firmalarımıza çekimlerini en iyi
şekilde yansıtabilmeleri için neler tavsiye edersiniz?
Eğer sahada sizin için vakit ayırmış bir
fotoğraf profesyoneli çalıştırma imkanı
yok ise fotoğraf ile ilgilenen bir çalışan
bu iş için görevlendirilebilir. Fakat bu
kişinin fotoğraf çekimi için kendi işi
dışında bu konuya da vakit ayırması
gerekecektir ki genelde bu durumlarda
gördüğümüz kısa zamanda çekilmek zorunda kalmış fotoğraflar oluyor. Çekilen
fotoğraf sayısının arttırmak da ne yazık
ki iyi bir fotoğraf yaratabilme olanağını
arttırmıyor.
Her gün gelişen teknolojiler, inşaat
projelerinin objektifinizden yansıtılmasını nasıl etkilediğini anlatabilir
misiniz?
Fotoğrafçılık alanında yaşanılan dijital
devrim ile daha önce mümkün olmayan
birçok görüntüleme yöntemi kullanılmaya başlandı. Günümüzde sabit kameralar
ile uzun zaman aralığında gerçekleştirilen
“time-lapse” çekimler ve insansız hava
araçları ile yapılan hava çekimleri hayli
popüler.
6 SAĞLIK
“…vücuda balık vermek yerine,
balık tutmayı öğretiyoruz.”
Bu bu sayımızda sağlık dosyamızı ozon tedavisine ayırdık. Ozon tedavisi deyince konunun uzmanı olan Dr.
Coşkun Akay ile ozon tedavisi ve terapisi hakkında bilinmeyenleri konuştuk. Ozon tedavisinin sadece hastalara uygulanmadığını belirten Akay, konu ile ilgili şunları söyledi; “Ozon tedavisi uygulamak için kişinin illa ki
hasta olması gerekmez. Günümüz koşullarında özellikle de şehir hayatı koşullarında aldığımız oksidatif yükü
atmak, vücudu toksinlerden ve bunların zararlı etkilerinden korumak, hatta sigara ve alkolün zararlı etkilerini
azaltmak için ozon tedavisi yapılabilir. Ozon tedavisiyle kişi sabahları daha dinç uyanır, kendini daha zinde
hisseder ve daha az yorulur.” Ozon terapi ve ozon tedavisi hakkında merak ettiğiniz herşeyi aktardı.
Ozon tedavisi nedir?
Ozon 3 oksijen atomundan oluşmuş bir
gazdır. Havada soluduğumuz oksijen
gazı iki oksijen atomundan oluşurken
ozon 3 oksijen atomundan meydana
gelir ve biz ozonu saf oksijenden, ozon
jeneratörü vasıtasıyla elde ederiz. Ozon
esasen güçlü oksidan özelliği olan bir
gazdır. Bu yüzden de tıbbi kullanımından önce içme suyunun ve havuzların
dezenfeksiyonunda, soğuk hava depolarının temizlenmesinde kullanılmıştır.
Tıbbi alanda ilk kullanımı da açık yaraların temizlenmesi ve mikroplardan
arındırılması amaçlı 1. Dünya Savaşı’na
kadar uzanmaktadır. Günümüzde kullandığımız ozon tedavisi ilk olarak Avusturyalı bilim adamı Schönbein'ın kanı
ozonlaması şeklinde başlamıştır. Biz de
bugün, daha çok, hastanın kolundan
alınan bir miktar kanın ozonlanarak
tekrar hastaya geri verilmesi şeklinde
uyguluyoruz. Ozon terapi vücuda vitamin ya da ağrı kesici vermek gibi hazır
bir tedavi değildir. Ozon belki de aşı
tedavisine benzetilebilir. Nasıl ki aşıda
vücuda zarar vermeyecek düzeyde zayıflatılmış mikrobun kendisi veya bir
parçası verilerek bağışıklık sisteminin
bu mikroba karşı direnç kazanması bekleniyorsa, benzer şekilde vücuda zarar
vermeyecek düzeyde oksidan uyarı oluşturarak vücudun kendi anti-oksidan
sistemini güçlendirmeyi hedefleriz. Bu
şekilde vücudun kendi kendini tedavi
eden mekanizmalarını güçlendirmiş,
vücuttaki atık ve zararlı maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasını kolaylaştırmış
aynı zamanda bu şekilde vücuda antiaging etki sağlamış oluruz. Başka bir
şekilde söylemek gerekirse, dışardan
aldığımız onca anti-oksidan ve antiaging destekleri almadan sağlamış oluruz. Tabiri caizse vücuda balık vermek
yerine balık tutmayı öğretiyoruz. Ozon
tedavisi bir diğer yandan kanımızın organlara, dokulara ve hatta tüm hücrelerimize bıraktığı oksijen miktarını artırır.
Oksijen enerji demektir. Oksijenden
zenginleşen hücreler, dokular ve organlar çok daha iyi çalışmaya başlar. Söz
gelimi beynin oksijenlenmesi arttığından zihinsel işlevler iyileşir. Hafıza kayıpları ve dalgınlıklar azalır. Depresyon,
anksiyete ve panik atak hastaları dahi
ozon tedavisinden fayda görür. Cildin
oksijenlenmesi arttığından cilt canlanır
ve daha parlak ve genç bir görünüm
kazanır. Bizim hastalarımızın hemen
tamamının çevresinden aldıkları geri
bildirim şöyledir: ''Yüzüne birşey yaptırmışsın, parlıyorsun...'' Aynı şekilde
kasların oksijenlenmesi arttığından fiziksel efor kapasitesi artar, kişi çok daha
fazla iş yapabilirken daha az yorulur.
Bunu aslında vücuttaki tüm organ ve
sistemler için düşünmek mümkündür.
Bir diğer temel etki ise bağışıklık sisteminin dengelenmesidir. Sürekli duyarız,
bağışıklık sistemini güçlendirmek için
şunu ye, bunu iç vs. Bağışıklık sisteminin karaciğer gibi bir organ olduğu ve
çok çalışırsa bizim için daha iyi olacağı
düşünülür. Ama aslında öyle değidir.
Bağışıklık sistemini belki de dört veya
daha fazla ayaklı bir masa olarak düşünmek daha doğrudur. Bir ayağı kısa
kaldığında mikrobik hastalıklara karşı
direncimiz düşer ve sık hasta oluruz.
Bir ayağı uzun olduğunda allerjik hastalıklar, diğer bir ayağı uzadığında ise
otoimmün dediğimiz romatizmalar
hastalıklar ortaya çıkabilir. Kanser ise
bağışıklık sisteminin zayıflığı değil bu
masanın ayakları arasında çok daha
karmaşık bir ilişkinin sonucu diyebiliriz. Yani kanser bağışıklık sisteminin
zayıflığıyla ortaya çıkmaz, öyle olsaydı
sık enfeksiyon geçiren herkesin kanser
olması gerekirdi. Dolayısıyla bağışıklık
sisteminin bir denge içinde çalışması
şart. Ozon terapinin ise bağışıklık sistemi üzerinde dengeleyici bir etkiye sahip
olduğunu biliyoruz.
Ozon terapi nasıl uygulanır?
Ozon terapi en sık kanın ozonlanması
şeklinde uygulanır. Bunun için normal
serum takar gibi hastanın kolundan damar yolu açılır. Buradan 100 ml kadar
kan özel bir cam şişe içerisine alınarak,
burada ozon gazı ile karıştırılarak tekrar
aynı damar yolundan vücuda geri verilir. Bunun için tek kullanımlık setler
kullanılır. Tamamen sterildir. Hastanın
kanı bir dializ cihazı gibi bir makinenin
içinden geçmez. Basit bir işlemdir. 2025 dakika kadar sürer. Bu bir seansta
uygulama şeklidir. Seans sayısı hastaya
ya da hastalığa göre değişebilmekle bilrikte en az 12 seanslık kürler halinde
uygulanır. Seanslar arasında en az bir
gün en fazla bir hafta olacak şekilde
genellikle haftada iki seans sıklığında
uygularız.
Ozon terapi hangi hastalıklarda
kullanılır?
Ozon tedavisi uygulamak için kişinin
illaki hasta olması gerekmez. Günümüz
koşullarında özellikle de şehir hayatı
koşullarında aldığımız oksidatif yükü
atmak, vücudu toksinlerden ve bunların
zararlı etkilerinden korumak, hatta sigara ve alkolün zararlı etkilerini azaltmak
için ozon tedavisi yapılabilir. Ozon tedavisiyle kişi sabahları daha dinç uyanır,
kendini daha zinde hisseder ve daha az
yorulur. Bunun yanısıra kronik yorgunlukta, fibromiyaljide, alerjik ve romatizmal hastalıklarda, şeker hastalığı ve
komplikasyonlarında, damar tıkanıklığı
ve varis gibi dolaşım bozukluklarında,
KOAH (solunum yetmezliği) gibi akciğer hastalıklarında, ağrı tedavisinde
tamamlayıcı tedavi olarak kullanılabilir.
Hangi durumlarda ozon tedavisi
yapılmaz?
Pıhtılaşamama sorunu olan kanama bozukluklarında, yakın zamanda (son üç
ay içinde) kalp krizi veya bypass ameliyatı geçirenlerde, tiroid bezi fazla çalışıp
kontrol altına alınmayanlarda, vücutta
bir enzim eksikliğinden dolayı bakla
alerjisi olan favizm denilen hastalıkta,
gebelerde ozon tedavisi yapılmaz.
Ozon tedavisinin yan etkileri var
mıdır?
Ozon tedavisinin yapılmaması gerken
durumlar yoksa eğer ozon tedavisinin
ciddi bir yan etkisi yoktur. Sadece tedavinin ilk seanslarında, vücut tedaviye
alışana kadar hafif halsizlik, yorgunluk
ve baş ağrısı görülebilir ki aslında bu
semptomlar da oksijen çarpması dediğimiz durumda da görülebilir.
Ozon tedavisi yaptırırken nelere
dikkat etmeliyiz?
Ozon tedavisi, mutlaka sertifikalı eğitim
almış hekimlerin kontrolünde yapılmalıdır. Tedavinin uygulandığı merkezde
hijyen kurallarına mutlaka riayet edilmeli ve ozon tedavisi esnasında kan
cam şişe içerisine alınmalıdır. Bu yüzden ozon tedavisi alacağınız merkezde
mutlaka cam şişe kullanıldığından emin
olunuz.
Dr. Coşkun AKAY
BAKIŞ
7
Geçmişin Izi; Paleontoloji
Birebir çevirisiyle "eski varlık bilimi"
anlamına gelen paleontoloji, fosiller ile
ilgilenen bilim dalıdır. Fosil veya diğer
adıyla taşıl, organizmaların taşlaşmış
kalıntılarına verilen isimdir. Fosiller, bir
organizmanın bütünü veya parçası ile
temsil edilebilecekleri gibi, sadece izler
veya kalıplar şeklinde de kendilerini
gösterebilirler. Bir organizmanın kemik
veya kabuk gibi sert ve mineralli kısımları
fosilleşmeye yatkındır; yumuşak dokular
ise pek nadiren fosilleşirler. Fosilleşmenin
mümkün olabilmesi için temel etken;
dış etkilere karşı yalıtımdır. Doğada bu
çeşit bir yalıtım, ancak, bir çökel (veya
tortul) tabakası ile kaplanma veya onun
içine gömülme halinde gerçekleşebilir.
Dış dünya ile temasın kesilmesinden itibaren geçen yüzbinlerce hatta milyonlarca yıl zarfında, fosilin içinde bulunduğu
çökeller pekleşip kayaçlara dönüşürken,
içlerindeki organizma kalıntıları ise taşlaşarak fosil haline gelirler. Fosilleşme
süreci temel olarak kimyasaldır; fosilin
içindeki doğal boşluklara dolan veya fosilinin öz minerallerinin çözünmesi ile
onların yerlerini alan ikincil mineraller,
fosilin "taşlaşmış" dokusunu meydana
getirirler.
Çalışma alanı, geçmişte yaşamış olan
canlılar olduğundan, zaman kavramı
olmadan paleontoloji yapılamaz. Zaman kavramın elle tutulur tek kanıtları
olan kayaçlar ise sadece jeoloji bilimiyle
anlam kazanabilirler. Birbirleri üzerine
istiflenen tortul kayaç tabakaları ve içlerinde bulunan fosiller, bize, bağıl bir
zaman ölçeği sunarlar. Normal şartlarda,
tortul tabakalardan altta olanların üstteki tabakalardan önce çökelmiş olmaları
gerekmektedir; dolayısıyla alttaki kayalar üstte duran kayalardan daha yaşlıdır.
Bu durum içerdikleri fosillere de yansır;
daha alttaki kayaç tabakalarının içindeki
fosiller, daha üstte duranların içindeki
fosillere göre daha eski bir dönemde yaşamışlardır. Benzer şekilde, içlerinde aynı
fosilleri bulunduran farklı bölgelerdeki
kayaç katmanları da aynı zaman dilimine
ait demektir. Bu şekilde, fosillerin hem
yanal hem de düşey devamlılıklar dikkate
alınarak, pek çok fosil grubu için küresel
ölçekte bir zaman cetveli oluşturulmuştur. Dolayısıyla, artık hem fosil içeren
herhangi bir katmanın hangi döneme ait
olduğu kesinlikle söylenebilmekte, hem
de içerisinde aynı fosillerin bulunduğu
kayaç katmanları birbirleriye doğrudan
eşleştirilebilmektedir. Çökel kayaç tabakalarının bu şekilde fosillere göre betimlenmeleri yöntemine ise biyostratigrafi
adı verilir. Biyostratigrafik yöntemlerde
genellikle, hem birim başına çok fazla örnek bulundurduğu için küçük boyutlu,
hem de birbirlerinden çok uzakta bulunan kayaçları deneştirebilmek için büyük
coğrafyalara yayılmış fosiller tercih edilir;
bu sayede çok daha detaylı ve çözünürlüğü yüksek fosil zonları elde edilebilir.
Çeşitli planktonlar, küçük kabuklular
ve bitki polen ve sporları bu kapsamda
incelenen fosil gruplarından bazılarıdır.
Ancak kimi durumlarda kafadanbacaklılar (mesela ammonitler) ve omurgalılar
(mesela memeliler) gibi daha büyük boyutlu gruplar da biyostratigrafik araçlara dönüşebilmektedirler. Biyostratigrafi
kavramının ortaya çıktığı 19. yüzyılın
başları, aynı zamanda ilk modern jeoloji
haritalarının da ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Fosiller etkili bir jeolojik araç olmalarının
yanı sıra bir zamanlar yaşamış olan organizmaların kalıntılarıdırlar; dolayısıyla
bugün yaşayan yakın bir akrabaları olsun
veya olmasın, bütün fosillerin biyolojik
sınıflama içerisinde bir yerleri vardır. Bu
yeri tespit etmek için paleontologlar, bugün yaşayan organizmaların anatomilerini inceleyerek, elde ettikleri bilgileri
keşfedilen fosil yapılarla karşılaştırırlar.
Böyle bir mukayeseli anatomi çalışması,
o fosilin hangi organizma grubuna dahil
olduğunu tespit etmemizi sağlar. Jeolojik
zamanı temsil eden kayaç tabakalarına
dağılmış olan çeşitli fosillerin akrabalık
ilişkilerini, yani evrimlerini de anatomi
temelli çalışmalarla anlamak mümkündür. Fosiller aynı zamanda yaşadıkları
döneme ait çevre şartları hakkında ipuçları da sunduklarından, iklim ve ekoloji
de paleontolojinin çalışma kapsamına
girer. Dolayısıyla paleontoloji, jeolojinin yanısıra biyolojiyi de bünyesinde
barındıran seçkin bir doğa bilimi olarak
karşımıza çıkar.
Dünyanın pek çok köşesinde paleontoloji, hem tanınan hem de popüler
bir bilim dalıdır. Fosil toplamak ve incelemek sadece akademisyenlerin veya
uzmanların yaptığı bir iş değil, aynı
zamanda pek çok meraklıyı da kendine
çeken bir uğraştır. Bilimsel çalışmalar
dışında, dinozorlar başta olmak üzere
diğer eski zaman "canavarlarının" özellikle eğlence sektöründe kapladığı yeri
belirtmeme gerek bile yok sanırım. Anlaşılacağı üzere pek zahmetli bir bilim
dalı olan paleontoloji, Türkiye'de rağbet
eksikliği nedeniyle çok daha sade bir biçimde yapılmaktadır. Memleketimizde
paleontologlar genelde üniversitelerin jeoloji bölümlerinde, MTA ve TPAO gibi
devlet kurumlarında veya fosil yakıtlar
üzerinden para kazanan çeşitli özel şirketlerde çalışmaktadırlar. Bu insanların
hemen hepsi, iş tanımlarına sadık kalarak
tek taraflı ve sadece biyostratigrafiye ve
göreli yaş tayinlerine yönelik çalışmalar
yürütmektedirler. Bu nedenle Türkiye'de
küçük boyutlu fosiller veya mikropaleontoloji üzerine uzmanlaşmış pek çok
paleontolog mevcuttur. Öte yandan biyostratigrafi için daha az öneme sahip
olan daha büyük boyutlu fosiller yani
makropaleontoloji çalışan ancak birkaç
paleontolog mevcuttur.
Dr. Volkan SARIGÜL
İTÜ (BSc-MSc)
USA – TEXAS –TTU (PhD)
8 RÖPORTAJ
“Türk müteahhitlik sektörü
küresel bir markadır.”
Özdemir İnşaat Turizm Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı Deha Emral, bu
sayımız “Duayen” bölümü konuğumuz. Emral, aile mesleğini seçerek sektörde çalışmaya başlamış, başarılar içinde büyümüş ve nice başarılara da imza atmış. Türkiye’nin önemli projelerinin markası olan
Özdemir İnşaat, sektöre nice yeni projelerde katmayı hedeflemekte. Deha Emral, Türk müteahhitlerinin
son yıllardaki başarılarını ise şu sözlerle değerlendirdi; “1980’li yıllardan önce müteahhitler olarak
Türkiye’de kendi kabuğumuz içerisinde bir şeyler yapmaya çalışıyorduk. Türk müteahhitleri 1980 yılından sonra gerek yurt içinde gerek yurt dışında önemli işler yaparak bilgi ve birikim anlamında tecrübe
kazanmaya başladı. Artık, her yıl daha çok iş üstleniyoruz. Son yıllarda yapılan işlerin tutarları milyar
dolarlara ulaştı. Üstlendiğimiz işlerin ölçeğini büyütüyoruz. Türk müteahhitler son 43 yıllık sürede
dünyanın 104 ülkesinde toplam tutarı 300 milyar doları aşan, 7700'den fazla proje gerçekleştirdiler.”
Deha Emral’ın Özdemir İnşaat Turizm Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.’deki yolculuğu ve başarılı kariyer
öyküsü hakkındaki röportajımızı keyifle okuyacağınıza inanıyoruz.
Başkanı olarak çalışmaktayım.
Özdemir Inşaat’ın kuruluş öyküsünü
ve hedeflerini anlatabilir misiniz?
Şirketimiz “Özdemir İnşaat Kolektif
Şirketi – Özdemir Emral ve Ortakları” adı altında 1966 yılında Ertuğrul
Emral ve Özdemir Emral tarafından
Zonguldak’ta kurulmuştur. Şirketimiz
ilk yıllarında Zonguldak çevresinde konut, okul, resmi daire binaları, lojman
gibi üstyapı inşaatları işlerinde yoğunlaşmıştır. Özdemir, bölgede saygın bir
müteahhit olarak belirdikten sonra, faaliyet alanını yurt çapında genişletmiş
ve yurt dışında da çeşitli müteahhitlik
hizmetleri yapmıştır.
Öğrencilik yıllarından mesleğe giriş
öykünüzün nasıl başladığını anlatabilir misiniz?
çalıştıktan sonra Türkiye’ye döndüm.
İnşaatçı bir aileden gelmiş olmam nedeni ile ben de bu mesleği seçtim. Ailemin
beni teşvik etmesi ile yüksek tahsilimi
Amerika’da TRI-STATE ÜniversitesiIndiana/ABD Mühendislik Fakültesi
İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olarak tamamladım.
Kuruluşunun ilk yıllarında ağırlıklı
olarak üst yapı işleri üstlenen Özdemir
İnşaat A.Ş., yurt dışında Libya ve Suudi
Arabistan ile deneyim kazanmasının ardından enerji ve ulaştırma alanlarına da
yöneldi. Ben de 1988 – 1990 yıllarında
Özdemir İnşaat Turizm Enerji Sanayi
ve Ticaret A.Ş. Karayolları İnşaatları
Koordinatörü olarak görev yaptım.
Amerika’nın ardından sektörde ilk
deneyimlerimi yine ülkemden uzakta
kazanmaya başladım. Babam Ertuğrul
Emral tarafından kurulan Özdemir
İnşaat Turizm Enerji Sanayi ve Ticaret
A.Ş’nin Libya Şantiyesi Koordinatörü
olarak görev üstlendim. Üç yıl Libya’da
Beş yıl süresince çeşitli projelerde çalışmalarımı tamamlamamın ardından
1990 – 2007 yıllarında Özdemir İnşaat
Turizm Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Yönetim Kurulu Üyesi – Genel Müdür
unvanı ile görev yaptım, 2007 yılından
sonra da firmamızda Yönetim Kurulu
1981 yılında yönetim merkezini
Ankara’ya taşıyan şirketimiz, 1980’lerin
başında üstyapı işlerinin yanında altyapı işlerine de başlamıştır. Bu çerçevede
baraj, sulama, içme suyu, kanalizasyon,
karayolu ve köprü yapımı gibi çeşitli
altyapı alanlarında önemli projeleri başarıyla gerçekleştirmiştir. 1998 yılının
başında şirket, büyümenin getirdiği
ihtiyaç doğrultusunda isim ve statü
değiştirerek “Özdemir İnşaat Turizm
Enerji Sanayi ve Ticaret A.Ş.” olarak
yeniden yapılanmıştır.
Sahip olduğu zengin ve çeşitli makine parkı, tecrübeli, seçkin, dinamik
teknik kadrosu ve idari personeli sayesinde Özdemir, birçok önemli projeyi
başarıyla tamamlamıştır. Son yıllarda
kararlı büyümesi sayesinde, tek başına
üstlendiği projelerin yanı sıra gerek sektörün saygın yerli firmalarıyla gerekse
uluslararası yabancı firmalarla ortak
girişim olarak veya konsorsiyumlar ku-
rarak Türkiye’nin dev projelerine imza
atmaktadır.
Günümüzde firmalar farklı alanlara
da yönelmektedir. Özdemir’in gelecek
dönem hedefleri anlatabilir misiniz?
Şirketimiz senelerdir alt yapı ve üst yapı
projelerini başarıyla tamamlamıştır. Firmamız, her sene daha çok büyümeyi
hedeflemektedir. İnşaat, turizm, enerji
ve sanayi sektörlerindeki yatırım yelpazesini genişletmek ve bir dünya markası olmak en büyük hayalimdir. İnşaat
sektöründeki başarılarımızın büyüyerek
devam etmesini ve günümüzde de çok
önemli bir konu olan enerji sektöründe
daha fazla söz sahibi olmak istiyoruz.
Aynı zamanda yeni girdiğimiz turizm
sektöründe yeni yatırımlar yapmayı
planlıyoruz.
Emral: En büyük hayalim sektörlerindeki
yatırım yelpazesini genişletmek ve bir dünya
markası olmak.
Rahmetli Menderes’in ve rahmetli Özal’ın ayrıca Sayın Demirel’in
dönemlerine baktığımızda nasıl bir
değerlendirme yaparsınız? Size göre,
sektörde en belirgin ve hızlı sıçrama
ne zaman yaşandı?
Türk inşaat sektörünün Cumhuriyet’in
kuruluşundan bu yana her dönem başarı hikayeleri ile dolu olduğuna inanıyorum. Bugün dünyayı inşa eden
Türkler diyebiliyorsak bu başarıda
duayenlerimizin zorlukları aşarak, öğ-
RÖPORTAJ
renerek önümüzü açmasının etkisi vardır. Özal ve Demirel dönemlerinde de
alınan tedbirler, gerçekleştirilen işler her
iki dönemde inşaat sektörünün dönüm
noktası oldu diyebiliriz. Karayollarında, enerjide, sulamada gerçekleştirilen
büyük işlerin temelleri atıldı. Rahmetli
Cumhurbaşkanı Turgut Özal Bey döneminden başlayarak Türk işadamlarının
yurt dışında altından kalkamayacağı
iş olmayacağı anlaşılmıştır. Kendisi
o dönemde eleştirilse de iş adamaları
ile sıklıkla seyahatlere katılırdı. Ama,
kurulan bu politik ilişkiler sayesinde,
alınan tedbirler ile yurt dışında iş yapma
imkanları artırıldı, teknoloji transferleri
sağlandı.
Günümüze geldiğimizde Türk Inşaat
sektörünün kalkınmadaki yeri ve durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz
İnşaat sektörü ülke ekonomilerinin
ana gelişim eksenini oluşturur. İnşaat sektöründe gerçekleşen yatırımlar,
ekonominin dinamiklerini de harekete
geçirmektedir. Hemen tüm ülkelerde
olduğu gibi inşaat sektörü katma değer
ve istihdam sağlama aracıdır. Ekonomik
krizlerden çıkışın temel politikasıdır.
İnşaat Sektörü, Türk ekonomisinin, gerek istihdam yaratma ve gerekse yurt
dışı kaynaklı gelir kazancı açısından en
büyük lokomotif araçlarındandır. Ülkemizde doğrudan ve dolaylı olarak Gayri
Safi Milli hasıla içerisinde %30’a erişen
payı ile dev bir sanayidir.
Sektörümüzde sermaye yeterliliği, bilgi
düzeyi, deneyim, teknoloji seviyesi ve
işgücü ile ulusal ve uluslararası alanda
isminden söz ettiren firmalarımız faaliyet göstermektedir.
Sektörün her alanında deneyim kazanmış durumdayız. Enerjide, ulaştırmada, tarımsal alt yapı yatırımlarında,
endüstriyel tesislerin kurulmasında,
konut sektöründe örnek projeler gerçekleştiriyoruz. Üstlendiğimiz işler
dünya literatüründe anılıyorlar. Türk
Müteahhitlik sektörü dünyanın her
tarafında her türlü imalatı en mükemmel ve rekabetçi bir biçimde yapabilme
kabiliyetine sahiptir.
Sektörün içinde yaşayan birisi olarak
gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki
2000’li yıllardan itibaren sektör baş
döndürücü bir hızla gelişim göstermiştir. Gerek yurt içinde ve gerekse
yurt dışında üstlenilen işler ile sektör
ülkemizi kalkındıran temel sektörler
arasında yer almıştır.
İnşaat sektöründe gerçekleştirilecek
yatırımlar büyük önem arz etmektedir. Çünkü, sektör kendisi ile beraber
yüzlerce sektörü harekete geçirmekte,
istihdam olanaklarını arttırmaktadır.
Özellikle büyük alt yapı işlerine ağırlık verilmesi sektörün gelişimine büyük
ivme katmıştır.
Sektörün önde gelen üç sivil toplum
örgütünde yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmaktasınız. Sivil Toplum
Örgütlerinin bir parçası olmanın kişisel ve kurumsal olarak katkılarını da
anlatabilir misiniz?
Sivil toplum demek birliktelik demektir. Dayanışmayı temsil eder. Ayrıca sivil
toplum örgütü tamamen gönüllük esasına dayanır. Demokratik toplumların
en önemli göstergelerden birsi de ülkede
sivil toplum kuruluşlarının etkinliğidir.
Bu toplumlarda sorunlar daha çabuk
çözüme kavuşur. Kamu ve özel sektör
arasında sorunların çözümünde diyalog
kurmak, hoşgörü ve çözüme odaklanma
esas olur.
Birlik ve beraberliğin olduğu sektörlerde başarının da artacağına inanıyorum.
Zira, tek başınıza ifade edemediğiniz
sorunlarda söz ve talep etme hakkı elde
ederek bu sorunlara çözüm önerilerinizi en üst düzeyde elde edebileceğinize
inanıyorum.
Ben de sözüne ettiğiniz gibi üç sivil toplum kuruluşunda yönetici olarak görev
yapmaktayım. Bu üç sivil toplum örgütünde de amaç öncelikle toplumun yararını gözeterek sektörün kalkınmasını
sağlamak, sektörü ulusal ve uluslararası
platformlarda temsil etmek, sektörü ilgilendiren yasal mevzuatın ve yönetmeliklerin hazırlanmasında ve düzeltilmesinde söz sahibi olmaktır. Ayrıca, bu üç
sivil toplum örgütünün rekabet yerine
dayanışma içerisinde çalışması pek çok
sivil toplum örgütüne de örnek olacak
niteliktedir.
Bu üç sivil toplum örgütünde aktif
olarak görev yapmam elbette mesaimden önemli bir zaman almakta. Katılım gerçekleştirmemenin bir yaptırımı
yok, ama benim her şeyden önce ülkeme ve beraber aynı sektörün mensubu
olduğum çalışma arkadaşlarıma karşı
sorumluluklarım var. Hiçbir maddi
karşılık beklemeksizin yaptığım bu işler
mesleki kariyerime çok büyük katkılar sağlayarak deneyim kazandırmıştır.
Ayrıca, aynı sektör mensubu olduğum
arkadaşlarımla bir araya sıklıkla gelebilmenin verdiği mutluluk da ayrı bir artı
değer diyebilirim.
Türk müteahhitlerinin yurt dışına
açıldıkları günden bugüne çok şey
değişti. Siz başarılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
1980’li yıllardan önce müteahhitler
olarak Türkiye’de kendi kabuğumuz
9
içerisinde bir şeyler yapmaya çalışıyorduk. Türk müteahhitleri 1980 yılından
sonra gerek yurt içinde gerek yurt dışında önemli işler yaparak bilgi ve birikim
anlamında tecrübe kazanmaya başladı.
Artık, her yıl daha çok iş üstleniyoruz.
Son yıllarda yapılan işlerin tutarları
milyar dolarlara ulaştı. Üstlendiğimiz
işlerin ölçeğini büyütüyoruz. Türk müteahhitler son 43 yıllık sürede dünyanın
104 ülkesinde toplam tutarı 300 milyar
doları aşan, 7700'den fazla proje gerçekleştirdiler.
Emral’dan genç yöneticilere tavsiye: Dürüstlükten taviz vermemelisiniz. Dürüst olursanız
mutlaka kazanırsınız.
Türk müteahhitlerin üstlendiği işler
bulunduğu bölgenin prestij projeleri
oluyor. Türk müteahhitlik sektörü küresel bir markadır. Gittiğimiz her ülkede
müteahhitlerimizin bir eserini görmek
bizleri gururlandırmaktadır.
Son dönemde politik olaylardan dolayı
Libya, Suriye, Mısır gibi klasik pazarlarımızda projeler gerçekleştiremiyoruz.
Libya’da müteahhitlerimiz alacaklarını
temin edemiyorlar. Bu durum göreceli
olarak 2014 yılında üstlendiğimiz iş tutarını azalttı. Zira, 2013 yılında yurtdışında alınan yeni iş tutarımız 32.8
milyar ABD Doları seviyesine ulaşmış,
2014 yılı ise 22.5 milyar ABD Dolarlık
yeni iş ile tamamlanmıştır.
Sektör olarak şanslıyız. Çünkü, Ekonomi Bakanlığı’nın önemli desteğini
görüyoruz. Kendileri her fırsatta sivil
toplum örgütleri olarak bizlerin sorunları ile yakından ilgileniyor, önümüzü
açacak fırsatları bizlere aktarıyorlar.
Devletimizden aldığımız destek ve daha
önemlisi müteahhitlerimizin sahip olduğu tecrübe, bilgi birikimi ve teknoloji
kapasitesi sayesinde yeni pazarlara kolaylıkla girebileceğimizi düşünüyorum.
Türk müteahhitlik sektörünün bugün
için en temel sorunları sizce neler?
Müteahhitlik sektörünün en büyük temel sorunu Kamu İhale Mevzuatı’ndan
kaynaklanmaktadır.
Kanun çok sayıda değişikliğe uğradı.
Ama, geçen süre zarfı içerisinde sektörü
oluşturan bileşenlerin üzerinde ortak
mutabakata vardığı husus, 4734 ve
4735 sayılı ihale kanunlarının istenilen
düzeyde istikrar ve başarıyı sağlamadığı
olmuştur.
Sistemin, süre içerisinde gelişme ve iyi-
leşme gösterdiği ancak problemlerin geçici mevzuat düzenlemeleri ile çözülmeye çalışılması nedeniyle verimli, etkin
sonuçlar sağlanamadığı görülmektedir.
Kanundaki boşluklar nedeni ile büyük
tenzilatlarla işler alınabilmektedir. Yaklaşık 40 isteklinin teklif vermiş olduğu
bir yapım işinde en düşük teklif bedeli
ile en yüksek teklif bedeli arasında nerede ise 2 katı fark olduğu görülmektedir. Bu durumda da, kamu açısından kaynakların verimli kullanılması
sağlanamamaktadır. İşler zamanında ve
standartlara uygun tamamlanamamakta
ve yatırımlar gecikmektedir. Kalan işin
yeniden ihale edilmesi kayıp zaman, ek
maliyet ve daha tecrübesiz katılımları da
beraberinde getirmektedir.
Eskiden 2886 sayılı Yasayı eleştirirdik.
Şimdi onu arar hale geldik. Örneğin
iş deneyim belgeleri konusu. İhale
mevzuatında ehiller arasında şeffaf ve
adil rekabet oluşturmak hedefini sağlayacak düzenlemeler gerekmektedir.
İnşaat sektörüne girişlerin, standartlardan yoksun olması ve akredite olmayan
kişi ve kuruluşlar nedeniyle, kontrolsüz
büyüyen inşaat sektöründe sert rekabet
koşulları oluşmakta ve sektör çeşitli açılardan olumsuz yönde etkilemektedir.
Bir işten çok sayıda kişi deneyim belgesi
alıp, ihalelere girebiliyor. KİK tarafından hazırlanmış olan İkincil Mevzuat
Değişiklik taslağında yer alan “yaklaşık
maliyetin %25’inden az ve %75’inden
fazla olmamak üzere idarece belirlenecek tutardan az olmamasının yeterlik
kriteri olarak aranması” mevcut durumu daha da geriye götüreceği gibi iş
deneyim belgesi tutarının %25’e kadar
çekilmesi, deneyimi çok az olan firmalar
ile deneyimi çok olan firmaları eş değer
kabul etmek anlamına gelecektir.
Mevcut düzenlemeler ile iş yapabilecek
mali güce sahip yüklenici iş alamayacak duruma gelecektir. Ayrıca, sırf iş
alabilmek için düşük bedeller ile teklif
verilmesi, kalite ve teknolojiden ödün
vermeden iş üstlenen firmaları sistem
dışında bırakmaktadır.
ABD’de mühendislik eğitiminizi tamamlamış olmanızın mesleğinize katkıları olduğunu düşünüyor musunuz?
Elbette oldu. Yurt dışında okumak dünyaya
bakış açımı değiştirdi diyebilirim. Mühendislik, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en
yaygın mesleklerden biridir. Burada pratik
derslerin yanında uygulamalı olarak gördüğüm eğitimler sektörde çalışmaya başlamadan önce bana çok önemli deneyim
kazandırdı. İmkân bulabilen tüm mühendis
adaylarına da Amerika’da ya da yurt dışında
bir eğitim almalarını tavsiye ederim.
10 RÖPORTAJ
düzenlemelerin yapılması gerekiyor.
Dünyada, klasik inşaat mühendisliği
bakış açısı değişmiştir. Üretim ve yapım
teknolojilerindeki gelişmeleri izleyen,
tasarlayan analiz eden mühendislik anlayışı ön plana çıkmıştır.
Uzmanlaşmanın mesleğimizin birinci
önceliği olduğuna inanıyorum. İnşaat
mühendislerimizin kalite ve yetenek
açısından daha etkin ve güçlü hale gelebilmeleri için çok daha araştırıcı ve
dinamik olmaları gerektiği de ortadadır.
Inşaat sektörü teknolojik gelişmeleri yakından izliyor. Çevreye duyarlı
projelerin sayısı her geçen gün artıyor.
Bundan sonraki süreçte inşaat sektörünün birinci önceliği sizce ne olmalı?
Günümüz dünyasının en önemli tehdidi hızla tükenen doğal kaynaklardır.
İnşaat sektörü mensupları olarak da bu
alandaki sorumluluklarımız da yine büyüktür. Proje tasarımlarında çevre hassasiyetini ön planda tutmalıyız. Zaten
gerçekleştirilen prestijli projelerde de
bunun örneklerini görmek mümkündür.
Genç inşaat mühendislerine öğrencilik yıllarından başlayarak mesleki
gelişimlerini sağlayabilmeleri için kendilerine ne gibi önerileriniz olabilir?
bu sektörde çalışmayı sevdin mi ondan
kopmak da mümkün değildir. Bir projede her gün ortaya getirilen eser tüm
yorgunlukları alıp, götürüyor.
Klasik olsa da diyebilirim ki çok çalışmak. Okumak; ama her alanda, her
konuda okumak. Dünyadaki farklı projeleri takip etmek. Teknolojik gelişmeler
hakkında bilgi sahibi olmak. Ayrıca,
yurt dışında çalışabilme fırsatlarını değerlendirmektir. Ancak, temel mesele
mühendislerimizin yaptıkları işte mutlu
olmalarıdır. Çünkü, inşaat zor bir meslektir. Çalışma şartları, ortam, saatleri
ile fedakârlık isteyen bir iştir. Ancak,
Uzman mühendis kavramlarına ilişkin değerlendirmelerinizi öğrenebilir
miyiz?
İnşaat mühendisliği alanında uzmanlaşma eğitim bilgi birikimi ve donanıma
dayanır. Teknik bilgi, beceri ve yetkinlik
gerekir.
İnşaat mühendisliği lisans programları
dahil uzmanlık alanında dünyadaki gelişim ve değişimlere paralel olarak yeni
ayırmak oldu. Çünkü, hiçbir zaman birinde başarı ve huzuru yakalayamadan
diğerinde başarılı olamıyorsunuz.
Mesleğimle ilgili gelişmeleri yakından
takip ediyorum. Güvendiğim takım arkadaşlarımdan fikir alıyorum. Çalışma
arkadaşlarımdan isteğim işin heyecanını
birlikte yaşamaktır, çünkü ancak hep
birlikte bu işleri başaracağımıza inanırım.
Bizlere hangi konularda öğüt vermek
istersiniz?
Sizler şanslısınız. Şirketlerinizin üst yönetiminde birinci kuşak temsilcileriniz
sizleri belirli bir noktaya getirmiş. Ancak, bir o kadar da sorumluluklarınız
büyük. Çünkü, bu şirketleri geleceğe
taşımalısınız. Çünkü, şirketlerinizde çok
sayıda çalışan var bir kere bunun devamlılığını sağlamalısınız. Bu noktada
öncelikle tecrübe ve tecrübeden istifade
etmek çok önemli.
Bir diğer konu da dürüstlükten taviz
vermemelisiniz. Dürüst olursanız mutlaka kazanırsınız.
Ülkemizde mimar/mühendis altyapısı
ile çalışan kuruluşlar; enerjide tasarruf
ilkesinin önemini bilmekte, çevre olgusunun hayati değerine inanmakta ve
dünyanın gelecekten ödünç alındığı bilincine varmaktadırlar.
Ayrıca, bazen riskleri göze alacak cesareti göstererek de işlere girmek büyümenin kaçınılmaz şartı olabiliyor. Bu
noktada da güvendiğiniz çalışma arkadaşlarınız ile yola devam etmelisiniz.
Ortak fikirlerden bir sinerji doğacağını
unutmamalısınız.
Bu nedenle alt yapısı/üst yapısıyla kent
olgusu ve insan adına mühendislik ve
bilim bu sektöre hâkim olmalıdır. Zira,
bu sektör, sadece hizmet değil, eser üretmektedir.
Çok çalışmalısınız, ancak kendinize de
zaman ayırmalısınız. Farklı alanlara da
yönelmek sizlerin başarısını arttıracaktır. Bu, ilgi ve yeteneklerinize göre her
alanda olabilir.
Biz de Özdemir İnşaat A.Ş. olarak
gerçekleştirdiğimiz işlerde bu olgulara
büyük önem vermekteyiz.
Bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.
Hayatınızdaki temel ilkeleriniz nelerdir?
Hayattaki en önemli ilkem hem işlerime hem de özel yaşamıma dengeli vakit
EKONOMİ
11
Dalgalı kur rejimi ve
yatırımcının korunma pozisyonları
Hemen hemen tüm analistler 2014 yılı
sonlarına doğru doların 2015 yılında en
kral dönemini yaşayacağını belirtmişti.
2014 yılının aralık ayında ABD Doları,
Japon Yeni karşısında %12, Euro karşısında %11.85, TL karşısında %9 ve
2015 ilk çeyreğinde ise %12 oranında
yükseliş göstermişti. ABD Doları 10
önemli para birimi karşısında ortalama
%12.7 yükselerek, 2004 yılından bu
yana en yüksek yıllık kazancını sergilemişti.
Quijano-Evans normal şartlarda
Türkiye’nin 2015 yılının ilk çeyreğini 2.20 kur ile, 2015’i ise 2.15 ile tamamlayacağını, ABN AMRO Dolar/
TL beklentisini son raporunda 2.40,
Scotiabank ise 2.33 olacağı tahminin
de bulunmuştu. 2016 yılında ise Dolar
Euro paritesinin 1.00 veya 1.10 olacağını
belirtmişlerdi.
Ancak, 2015`e 2.34 ile başlayan dolar,
ilk çeyreği 2.62 ile tamamlamış, mayıs
ayı ortalarında ise 2.56`ya gerilemiştir.
Bu göstergeler ve tahminler ışığında, küresel bir dolar artışı olduğu bilinmekle
beraber, ekonomik veriler tahminlerin
çok üstünde kalmıştır.
Dolar artışının sebebi ABD’de para politikasının sıkılaşması, buna karşın Avrupa
ile Japonya`da genişlemeci politikaların
sürmesi olarak görülmüş, politika değişikliğine gidilmemesi sonucu doların
daha da güçlenmesi beklenmektedir.
Bilindiği gibi Türkiye’de döviz kuru
rejimlerinden dalgalı kur rejimi uygulanmaktadır, ancak bizim kullandığımız
yöntem serbest dalgalı kur rejimi değil,
kirli dalgalı döviz kur rejimidir. Yani
Merkez Bankası; döviz kurları yükseldiğinde rezervlerinden döviz satar, tam
tersi durumda ise döviz alarak döviz
kurlarının serbest dalgalanmasını engeller. Ama bütün bu farklı
uygulamalara rağmen
kur düzeyini etkileyen
en önemli değişken yine ülkenin döviz
rezervleridir.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın
2015/1 Genelgesi ile 13.02.2013 tarihli ve 2013/1 sayılı `yolcu beraberi nakit
kontrolleri` konulu genelge yürürlükten
kaldırılmış, yeni Genelgenin `Yurt İçine
Nakit Girişi` 3.madde ile mal ve hizmet
ihracat bedeli, transit ticaretine ilişkin
kazançlar, yabancı sermaye bedeli veya
diğer kaynaklardan temin edilen nakdin gümrük giriş noktalarından yurda
getirilmesi serbesttir. Bu nakdin beyan
edilmesi zorunlu değildir.
Hükümet söz konusu Genelge ile yurda
döviz girişini serbest kılmış, yurt dışına
döviz çıkarmayı ise 5.000 USD ile sınırlamıştır.
Her ne kadar ani dalgalanmalar sebebiyle
kriz tabloları gözönüne getirilmekte ise
de bahse konu Genelge ile kayıtsız döviz rezervleri bilinmemekte, sistem içine
alındığında döviz kurlarında ani düşüşler
beklenmektedir.
2014 yılın son aylarından itibaren dolar
artışının sinyalleri verilmekle beraber, yatırımcı bu dalgalardan nasıl korunabilir
ya da kazanç sağlayabilir;
Dövizdeki kur dalgalanmalarının riskini
azaltmanın en etkin yolu, türev araçlarını
kullanmaktır.
En basit anlamı ile; yatırımcı olarak
elinizde 100.000 TL olduğunu düşünelim, 2 Ocak kuru 2.32 ve o güne kadar
yüksek faiz oranlarından faydalandınız
Ancak piyasada gelecek günlerde dolar kurunun alternatif yatırım araçları
karsısında getirisinin yüksek olacağını
bekliyorsunuz.
Birincisi, sahip olduğunuz fon miktarı
kadar spot piyasadan dolar alarak kurların artmasını beklemek, hatta satın aldığınız dövizin getirisini arttırmak için
bir döviz
tevdiat hesabı
açtırarak, faiz geliri de elde edebilirsiniz. Spot piyasada kur 2.31 olsun. Bu
durumda alacağınız dolar:
70.000 TL, aylık faizden ise 2.000 TL ,
toplam 72.000 TL getiri sağlamış olacaksınız.
100.000/2.31 = 43.290 USD olacaktır.
Ancak vadeli işlem piyasalarında kârınızı
bu kadar artırabilmenize karşılık, fiyatların aleyhinize gelişmesi durumunda
riskinizde o derece yüksek olacaktır.
Bu tutarı yıllık %2 faiz oranı ile bir ay vadeli DTH hesabına yatırdığınızda, aylık
71,16 USD faiz geliri elde edeceksiniz.
Gerçekten de beklediğiniz gibi USD bir
ay sonra 2.41 olsun.
43.290+71.16*0.10 TL = 4.336 TL
Yönettiğiniz fon size 4.336 TL getiri,
yani aylık %4.33 getiri sağlamış oldu.
TL vadeliye yatırdığınızda mevcut durumda aylık %0.83 mevduat geliri yani
830 TL getiri sağlayacaktınız.
İkinci yol ise, aynı beklenti ile fonunuzu
vadeli döviz sözleşmesi alarak değerlendirmek. Vadeli piyasalarda teminatların kaldıraç etkisi ile çok daha yuksek
miktarda pozisyon kontrol edebilirsiniz.
Sözleşme büyüklüğü 1.000 dolar olan
vadeli işlem sözleşmesinden 70 adet aldığımızda, 70.000 dolarlık döviz pozisyonu alabiliriz. Bu tutar için yatırmamız
gereken ise 10.500 TL teminattır. (Teminat oranları kontratlara göre değişkenlik
göstermektedir.)
Geriye kalan 89.500 TL`sini ise yine 1 ay
TL mevduatta tutabiliriz. Teminat olarak
alınan 10.500 TL ise günlük repo piyasasında değerlendirilerek faiz getirisi sağlamaktadır. Çünkü borsadaki teminat size
ait bir fon olup sadece güvence karşılığı
alin mistir. Biz 100.000 TL`ye 700.000
dolarlık döviz pozisyonu aldığımızı varsayalım.
Va d e l i
piyasada kur 2.35
ve bir ay sonra
kur 2.45 olsun.
700.000* 0.10 TL kur artışı = 70.000 TL
Kur artışından
Döviz vadeli işlem sözleşmelerinin kullanım amacı ne olursa olsun bugünden
gelecekteki bir zaman için kurların belirli olmasını sağlamakta bu da, ihracatçı,
ithalatçı, banka, imalatçı kısaca dövizle
ilgili riski bulunan tüm kesimlere korunma imkân vermektedir.
Etkin risk yönetiminin sağlanması, işletmelere dünyadaki rakiplerinin kullandığı
bir aracı sunmak suretiyle rekabet avantajı sağlamaktadır.
Söz konusu yöntemlerin kullanılması
durumunda döviz arz ve talebinde ani
değişikliklerin etkileri daha azalacak,
riskten korunma nedeniyle dövize olan
talebin etkileri minimize edilmiş olacaktır.
Yatırımcı için küçük bir teminat ile riskten korunarak para biriminin değer kaybı sonucu doğrudan ve dolaylı etkilerini
bertaraf etmiş, hatta bazı durumlarda
kazanarak, yatırım maliyetlerinin düşmesine imkan sağlamıştır.
Canan CAN - Ekonomist
12 PROJE
“Yirmi yıla yakın süredir kendi geleceğimizi inşa
etmenin yanı sıra, bir ülkenin de geleceğini inşa
etmekte pay sahibi olmanın gururunu yaşıyoruz.”
Faaliyet gösterdiği her alanda mükemmelliği yakalamaya çalışan çok önemli bir şirketler topluluğu olan Tekfen
Holding, inşaat, tarım, endüstri, gayrimenkul ve dış ticaret alanlarında faaliyet gösteriyor. Gerçekleştirdiği her
proje ile markasının değerini artıran Tekfen, Bakü Olimpiyat Stadyumu Projesi ile yine iddiasını ortaya koyuyor.
Tekfen İnşaat A.Ş. Genel Müdürü Levent Kafkaslı ile Azerbaycan’ın başkentine yepyeni bir renk katacak olan
Bakü Olimpiyat Stadyumu Projesi hakkında konuştuk.
Projenin teknik detaylarını aktarabilir misiniz?
LEVENT KAFKASLI-Tekfen İnşaat ve
Tesisat A.Ş. olarak projelendirmesini ve
yapımını anahtar teslimi olarak üstlendiğimiz Bakü Olimpiyat Stadyumu projemiz, çevre düzenlemeleri ve olimpik
park ile birlikte, toplam 650,000 m2’lik
alana sahiptir. Proje 68,000 koltuk kapasiteli Ana Stadyum, 1,800 koltuk
kapasiteli olimpik standartlara sahip
Warm-Up (Antrenman) Stadyumu
ve yardımcı binalardan oluşmaktadır.
Daha önce petrol atıklarının depolandığı bir alan olan proje sahası, 7,000,000 m3’luk
kazı dolgu işi ve toplam uzunluğu Everest Dağı’nın 10 katını bulan 2,470
adet, 1.2 metre çapında kazık sistemi
ile ıslah edilmiştir. Projenin betonarme
işleri kapsamında 400,000 m3 beton,
55,000 ton inşaat demiri kullanılmıştır.
Çelik konstrüksiyon işleri için, atölyelerimizde gerçekleştirdiğimiz çelik imalatları 21,000 ton’u bulmaktadır. Bu
değer Eiffel Kulesi’nde kullanılan çelik
miktarının 3 katını oluşturmaktadır.
64.5 m yüksekliğindeki stadyum için,
çatı ve cephe kaplaması olarak 60,000
m2 ETFE malzemesi kullanılmıştır.
Elektrik-mekanik işleri kapsamında
proje dahilinde 2,000,000 m kablo
imalatı ve 190,000 m boru imalatı
gerçekleştirilmiştir. Tüm bu imalatlar
için Türkiye’den ve dünyanın bir çok
ülkesinden gelen malzemelerimiz 3.300
sevkiyat ile yaklaşık 9,000,000 km yol
katederek projedeki yerlerini almıştır.
Projede yenilikçi uygulamalar yapıldı ise örnekleri bizimle paylaşabilir
misiniz?
“Design and Build” anahtar teslimi olarak yaptığımız projemizde, cephe ve çatı
kaplaması olarak, son yıllarda estetik
açıdan iddialı yapılar oluşturabilmek
adına tercih edilen, ETFE (Ethylen
Tetrafluoroethylen) malzemesi kullanılmıştır. ETFE, hafifliği, ışık geçirgenliği,
dayanıklılığı ve akustik özellikleri sebebiyle, stadyum projeleri için ideal bir
malzemedir. Buna ek olarak, cephede
bulunan ETFE yastıklarımız ile birlikte kullanılan led aydınlatmalarla 360
derece stadyum cephesini media cephe
olarak kullanma imkanı sağlanmıştır.
Yani istediğiniz her hangi bir görüntüyü stadyum cephesinde izleyebilirsiniz.
Stadyumda VIP ve VVIP 127 adet loca
bulunmaktadır. Loca lobileri ve genel
mahalleri yüksek kalitede 5 yıldızlı otel
konforuna ve mekanik elektrik sistemleri akıllı bina özelliklerine sahiptir. Bu
özellikler ile birlikte stadyum ve etrafında bulunan olimpik park sadece müsabaka zamanlarında değil, yılın tüm
zamanlarında kullanılabilecek yaşayan
mahaller olarak projelendirilmiş ve yapımı tamamlanmıştır.
PROJE
Projede yerli ve yabancı çalışan personel ve mesleklere göre dağılımları
nasıl olmuştur?
24 aylık süreçte 5,000’den fazla kişiye istihdam sağlayan bu projede
çalışanlarımızın yaklaşık olarak yüzde 35’i Türkiye’den, yüzde 65’i ise
Azerbaycan`dan sağlanmıştır. Bununla
birlikte teknik danışmanlık ve süpervizörlük hizmetleri için başta Güney
Kore, ABD, İtalya, Almanya, Portekiz,
İngiltere ve Hollanda olmak üzere, birçok ülkeden destek alınmıştır.
Projenin dünyadaki benzer stadyum
projelerden farkı olduğunu düşünüyor musunuz?
13
Projeyi diğer stadyumlardan ayıran
en büyük özelliği, bu kaliteye ve özel
mahallere sahip, uluslararası standartlara uygun olarak projelendirilmesi
ile birlikte 24 ay gibi rekor bir sürede
tamamlanmış ilk stadyum olmasıdır.
İlave olarak media cephe uygulamasıyla da, projemiz dünyada yer alan diğer
stadyum projelerinden farklılık göstermektedir.
Projenin çevre duyarlılığı ile ilgili örnek çalışmalardan söz edebilir
misiniz?
Çevre duyarlılığı konusunda en büyük
örneğimiz mevcut inşaat sahamızdır.
2012 yılında projenin bulunduğu alan
petrol atıklarının depo edildiği bir sahaydı. 650,000 m2’lik bu saha, atıklardan tamamiyle temizlenerek, olması
gereken yeşil görüntüsüne kavuşturulmuştur. Atık sahası, doğal, yemyeşil bir
olimpik park haline getirilmiştir.
Projede iş sağlığı, güvenliği ile ilgili
uygulamaları aktarabilir misiniz?
28 Şubat 2015 tarihinde tamamladığımız projemizde, 24 ay gibi kısa bir
sürede, bir çalışanımızın dahi burnu kanamadan, 20,5 milyon adam-saat geride
kaldı. Tabi ki bu başarı, iş güvenliğine ve
çalışan insanlarımıza verdiğimiz önem
ile ortaya çıkıyor.
Son olarak Azerbaycan’da çalışma koşulları hakkında bir değerlendirme
yapabilir misiniz?
Azerbaycan’in Tekfen içindeki yeri ayrı.
Tekfen 1956’da kuruldu. 40 yıl sonra
1996 yılında, Tekfen Azerbaycan’a, ülkenin geleceğine inanan, kendi geleceğini de önemli ölçüde burada çalışarak,
üretmekte gören bir şirket olarak geldi.
Şirket mottomuz “Building the Future
/ Geleceği İnşa Ediyoruz” burada başka bir anlam daha kazandı. Yirmi yıla
yakın süredir kendi geleceğimizi inşa
etmenin yanı sıra, bir ülkenin de geleceğini inşa etmekte pay sahibi olmanın
gururunu yaşıyoruz.
1996’dan beri Azerbaycan’da olmanın
bize sağladığı en büyük avantaj, yıllardır devam eden projelerimiz sayesinde,
Azeri iş gücüne yaptığımız yatırım ve
bunun karşılığında sahip olduğumuz
eğitimli iş gücü sayesinde, Türk personel sayımızı minimuma indirmiş
olmamızdır. Ayrıca tüm şantiyelerimiz
gibi, Azerbaycan’daki şantiyelerimizde,
personelimize evlerinden uzakta, ev
konforlarına en yakın olanakları sunmaktadır.
14 YAŞAM
‘Modern Dünya’nın Kemiricileri
Bizler… ‘Modern dünya’nın insanları… Satın alıyoruz. Kalbinde ‘kâr motoru’ takılı olan şirket patronlarının
bitmek bilmeyen üretme hırsının ‘düşük indiriminden’ yararlanarak… Şirketin üretim fazlasının yeryüzünde
bir yük olduğunu görmeden, fazladan üretilen her şeyin daha çok kimyasal madde olduğunu, daha çok canlıyı
yok ettiğini umursamadan…
Sorsalar ‘hümanist’iz, çok uluslu şirketlerde çalışan…
İhtiyacımız olmayan şeyleri 'alışveriş
yapmak insanı rahatlatıyor' yalanı ile
satın alıyoruz. Çünkü televizyonlar,
dergiler, açık hava panoları, reklamlar
bize aralıksız olarak böyle söylüyor. Biz
ise ‘hür irademizle’ olduğunu zannedip,
'biraz rahatlamak için' harıl harıl satın
aldığımız bu çağda, her şeyi hızla yok
ediyoruz. Bizler, 'modern dünya'nın
kemiricileriyiz. Üretileni anında yok
ediyor ve ardımızda kalıntılarını bırakıyoruz. Gün gelecek o yığınlar da bizi
kemirecek! Görmüyoruz... Yaptığımız
işin tanımını İngilizce yazdığımızda
'havalı' oluyoruz, tatil için Venedik'i,
Paris'i veya Karayipler'de bir yeri seçtiğimizde 'elit'...
'Tek tip insan' hayaleti içinde nefes alan
robotlarız. Kendimizden başkasını görmüyor, duymuyor, dinlemiyoruz. 'Hümanist' olmak adına katilleri aklıyor,
mazlumla zalimi eşitliyor, sevmeyi bile
'satın' alabileceğimizi sanıyoruz. Kendi ülkemizdeki, yöremizdeki mazlumu
görmüyor, 'eşitlik' ve 'insan hakları' gibi
söylemler üzerinden 'tüm dünya bir
olsun' diye hümanistçilik oynuyoruz.
Bilgi ve belgeye böylesine kolaylıkla ulaşabildiğimiz bir çağda, okumuyor, araştırmıyor, merak etmiyoruz. Avrupa'ya
gittiğimizde 'dünyaya açıldığımızı'
zannedip, kendi tarihimizi, kültürümüzü araştırmayı 'gelenekselcilik' diye
öteliyoruz. Başkalarının söylemleri ile
'kadın hakları'nı, 'çocuk hakları'nı, 'insan hakları'nı aradığımızı zannediyoruz.
İçinden çıktığımız ortamın koşullarını
geliştirmek, kendi öz değerlerimizle harmanlayarak modernleştirmek yerine,
Batı'dan alıp kopyalamayı seçiyoruz.
Eğitim dernekleri, sivil toplum örgütleri, neoliberal solculuk, demokrasi,
özgürlük, ifade hürriyeti...
Peki, ya öz üretim? Öz eğitim? Kendi
şartlarında, bağımsız ve hür irade ile
gerçekleşecek bir gelişim? Yoksa ‘karşılıklı bağımlılık’ deyip ‘vicdanımızı
rahatlatarak’, bunlar için çalışmayı
‘gereksiz’ mi bulacağız?
İnternet günlüğü yazarı Liz Dwyer, takepart.com sitesi için bir haber hazırlamış. Haberinde giysilerin arkasındaki
görünmeyen minik elleri yazmış. Onlar dünyanın herhangi bir yerinde çile
çekerken; aracı tüccar, onların ürettiği
ürünleri bizim gibi ülkelere gönderiyor
ve bizler de bitmek tükenmek bilmeyen
tüketme hırsımızla satın alıyoruz. Çok
uluslu şirketlerin, siyasilerin zalimliği
ile sokağımıza açtığı AVM’lerde onlarla
karşılaşıyoruz. Sokağımızda küçük de
olsa bir çalışma atölyesi açmak yerine,
‘tüketim katedralleri’ açmayı tercih eden
siyasilere oy veriyoruz. Eskilerin söylediği 'yerli malı, yurdun malı, herkes bunu
kullanmalı' fikrini kulaklarımız duymaz
oluyor. Hatta buna bile ‘faşistlik’ deyip,
geçiştiriveriyoruz. Uygun koşullarda,
yetişkinlerin ürettiği, 'işleyen demir
ışıldar' düsturu ile kendi üretmeyi zûl
görüyoruz. Kopya ürünleri, kopya insan
haklarını, kopya özgürlüğü, kopyalama dünyayı tercih ediyoruz. O kopya
dünyanın arkasında neler olduğunu da
görmek, bilmek, duymak istemiyoruz.
Bakın Liz Dwyer, haberinde ne diyor:
Peki, ya satın aldığınız kıyafetin etiketi, o kıyafetin ardındaki tüm hikâyeyi
size dürüstçe anlatsaydı? Bangladeş’te,
Kamboçya’da veya Sierra Leone’de, işçilerin hangi şartlarda çalışarak o giysiyi
ortaya çıkardığını etiketine bakarak öğrenseydiniz? İşte bir giysinin etiketinde
yazanlar: “%100 pamuklu. 9 yaşındaki
Behnly tarafından Kamboçya’da üre-
tildi. Behnly her sabah saat 5’te kalkıp
çalıştığı hazır giyim fabrikasına doğru
yola çıkıyor. İşe vardığında da işten ayrıldığında hava karanlık oluyor. Üzerine
incecik şeyler giyiyor; çünkü çalıştığı
ortamda sıcaklık 30 dereceyi buluyor.
Odadaki toz, ağzına ve burnuna doluyor. Onu yavaş yavaş boğan bir günün
sonunda 1 dolardan az para kazanıyor.
Bir maske ise şirkete sadece 10 cent'e
mal olurdu, ama şirket maske almıyor.
Bu etiket hikâyenin tamamını anlatamaz.”
‘Çocuk hakları’ diyoruz ya… O giydiğimiz giysilerde çocukların hakkı var.
Ama sadece dünyanın öbür ucundaki
çocukların değil! Sokağımızdaki çocukların hakkı var. Önce sokağımızı kurtarırsak, sonrasında dünyaya
sıra gelebilir belki o
zaman…
Ömür KURT
omurkurt@gmail.com
TARİH
15
Kadınlara Yeni Bir Dünya Kuran;
Nuriye Ulviye Mevlan Civelek
Kadınlar… Yüzyıllardır varolma mücadelesine devam eden, yılmadan, durmadan varolma koşusuna devam
eden kadınlar… İnsanoğlunun değişmez en zor görevini sırtında taşıyan kadınlar… Erkeklerin dünyasında
varolmak için yeniden ve yeniden mücadeleye devam eden kadınlar…
Bu sayımızda size yine erkeklerin dünyasında bir ilke imza atan bir kadını sizlere anlatacağız. Osmanlı'daki
ilk kadın feminist Ulviye Nuriye Mevlan Civelek’i…
Kadın hareketi başlıyor!
Osmanlı'da ilk kadın hareketinin başlangıç tarihi 1839 Tanzimat'ın kurulduğu dönemlere kadar gidiyor. İkinci
Meşrutiyetin ilanının hayatın her alanında yaşattığı özgürlük ve eşitlikçilik
düşüncesinin bir yansıması da kadınların arasında oldu. Osmanlı’da kadınlar
bu özgürlük ortamından faydalanarak
örgütlenmeye dernekler ve dergilerden
başladı.
Dernekler kadınların örgütlendikleri
ve mücadele yürüttükleri yerler haline geldi. Dönemin siyasi partileri tarafından kurulan kadın dernekleri de
vardı. Bunlardan bir tanesi Enver paşa
tarafından kurulan Osmanlı Kadınları
Çalıştırma Cemiyeti'ydi ki cemiyette
hiç kadın üye olmaması Kadınlar Dünyası Dergisi’nde çokça eleştirilmişti.
Dernek aracılığıyla kadınlar askere
alınarak orduda geri hizmette çalıştırılmak amacıyla “kadın işçi taburları”
oluşturulmuştu. Ancak kadınlara evlilik
şartı da getirilerek aile hayatının çöküşü
önlenmeye çalışılmıştı. Bu dönemde
feminist olarak niteleyebileceğimiz tek
dernek Ulviye Mevlan tarafından kurulan ve Kadınlar Dünyası Dergisi’ni
çıkaran, Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-i
Nisvan Cemiyeti’dir.
“Kadın Dünyası”
Osmanlı’da yayınlanan 40’ın üzerinde
kadın dergisi vardır. Bu dergilerde kadının içinde bulunduğu durum eleştirilmiş, Avrupadaki feminist hareket
hakkında bilgi verilmiştir. Bu dergilerin
çoğunun kurucusu erkeklerdir. Kadın
imzasıyla yazı yazan erkekler de olmuştur. Sahibi kadın ve tüm yazarlarının
kadın olduğu ilk dergi Şukufezar'dır
ve Arife Hanım önderliğinde çıkmıştır. Hanımlara Mahsus Gazete kesintisiz 13 yıl yayımlanmıştır. Kadınların
siyasetle ilgili konularla karşılaştığı ilk
dergi Demet olmuş, dergide ilk kez
feminizmden bahsedilmiştir. Bu der-
giler içinde Kadınlar Dünyası farklı
konuma sahiptir, çünkü feminist olarak tanımlayabileceğimiz tek dergidir.
Dergi Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-i
Nisvan Cemiyeti’nin yayın organıdır
ve Kurucusu Ulviye Mevlan’dır. Bu dergi çıkarken Ulviye Hanım'ın eşi Rıfat
Mevlan’da Erkekler Dünyası adında
bir dergi çıkarır. Amacı erkeklere kadın
haklarını anlatmaktır.
Bir feminist, bir yazar…
Nuriye Ulviye Mevlan Civelek 1893
yılında doğdu. Çerkes bir aileden gelmekteydi. Ailesi Kafkasya'dan Ruslar
tarafından sürülmüş, deniz yoluyla önce
Trabzon'a, ardından da Çerkeslere yerleşebilecekleri yerlerden biri olarak gösterilen Gönen'e yerleşmişlerdi. Ulviye
Mevlan küçük yaşta saraya getirildi ve
saray terbiyesi aldı. Saray adetlerine uygun olarak yaşlı bir erkekle evlendirildi.
Fakat bu evliliğin gerçekleşmesinden
kısa bir süre sonra dul kaldı. İkinci evliliğini yapmadan dergicilikle uğraşmaya
başladı. Yirmi yaşındayken ‘Kadınlar
Dünyası’ isimli dergiyi çıkarmaya başladı. Ulviye Mevlan ikinci evliliğini
dönemin ünlü gazetecilerinden Rıfat
Mevlan ile yaptı. Atatürk’e muhalefet
ettiği için sürgüne gönderilen Rıfat
Mevlan’dan ayrıldıktan bir süre sonra
Ali Civelek’le tanıştı. Tanışmalarından
kısa bir süre sonra aileleri pek onaylamasa da evlendiler.
Ulviye Mevlan’ın yayına başlattığı ‘Kadınlar Dünyası’ isimli dergi 4 nisan
1913’ten 1921’e dek I. Dünya Savaşı
ve Kurtuluş Savaşı yüzünden kesintilere
uğrasada yayın hayatını sürdürdü. Dergi aynı zamanda 28 mayıs 1913’te açılan
Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-u Nisvan
Cemiyeti’nin resmi yayın organıydı.
Feminist olduğunu açıkca dile getiren
dergi ‘feminist’ sözcüğününü de kullanmaktan çekinmemiştir. Ulviye Mevlan
tüm olumsuz şartlara rağmen derginin
çıkması için maddi manevi uğraştı. Der-
ginin maddi sıkıntısı dolayısıyla mücevherlerini dahi bozdurduğu bilinmektedir. Toplumda kadının sadece dişi olma
özelliğiyle bulunmasına savaş açmıştı.
Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-i Nisvan
Cemiyeti (Osmanlı Kadının Hakkını
Savunma Derneği) din ve mezhep ayrımcılığına gitmeden her kadının hakkını savunan ve arayan, eşit hak mücadelesini savunan bir cemiyetti. Cemiyet
Türkçe bilmeyen kadınlara dahi açıktı.
Kadınlara yol göstermeyi ve onlara toplumda yeni roller biçmeyi amaçlıyordu.
Kurucusu daha önce de belirtiğimiz gibi
Ulviye Mevlan’dı. Yönetim kurulunun
her hafta toplanması gerektiği ilkeleri
arasındaydı. Kadınların çalışma hayatına girebilmeleri,eğitim alabilmeleri için
uğraştı. Aile içinde kadının durumunu
tartıştı. Kadınların çalışabilmeleri için
bir terzievi açıldı. Kamu kurumlarına
girebilme için mücadeleler verdi. Yaptığı çalışmalar sonunda bir eğitimci olan
Belkıs Şevket’in uçağa binmesini sağladı. Böylece Belkıs Şevket uçağa binen
ve fotoğrafı yayınlanan İslam dünyasındaki ilk kadın oldu. 18 kasım 1913’te
Teyyare Okulundan Fethi Bey’in kul-
landığı uçakla uçtu. Yine ilk kez telefon
idaresine cemiyetin cabalarıyla çalışmak
için kadınlar sokuldu.
Mücadele ile geçen bir hayat…
İlk feminist Türk kadınlarından olan
Ulviye Mevlan Civelek, 1964 yılında
hayata veda etti. Ailelerinin onaylamadığı bir evlilik yapan ancak eşi ölene
kadar mutlu bir evlilik sürdüren Ali Civelek, eşinin vefatının ardından onun
hatırasını yaşatmak için çeşitli çalışmalar yaptı. Memleketi olan Antakya’daki
bir sokağa Ulviye Hanım’ın yeni soyadını kullarak ‘Ulviye Civelek’ ismini
verdirdi. Yine bu sokakta bulunan bir
kiliseyi restore ettirerek kütüphane haline getirip belediyeye bağışladı.
Hayallerinin ve inançlarının peşinden
koşan kadınlara en güzel örneklerden
biridir Ulviye Mevlan Civelek… Saray
hayatını yaşamasına rağmen, başka ve
aslında imkansız bir hayatı isteyen Civelek, yaşadığı dönemde düşünceleri ve
gerçekleştirdikleri ile önemli bir figürdür. Ve Ulviye Mevlan Civelek’te erkek
dünyasında kendini varetmeyi başarmış
sadece bir isim değil, bir dünyadır…
16 TEKNOLOJİ
Şirketlerde Siber Güvenlik
Şirketlerdeki bilgi akışına zemin oluşturan bilgi sistemleri altyapısı, teknolojinin
iş süreçlerinde yaygınlaşmasıyla birlikte
kolay yoldan vurgun yapmak isteyenlerin
yeni gözdesi olmaya başladı. Çok değil
bundan 10 sene öncesinde şirketler belli
başlı güvenlik önlemlerini aldıkları zaman göğüslerini gererek güvenli olduklarını söyleyebiliyorlardı, peki günümüzde
bunu söylemek o kadar kolay mı?
Günümüzde mobil teknolojinin gelişmesi, şirketlerin bilgi akışı ihtiyacı ve globalleşen bir dünyada yaşıyor oluşumuz
eski tarz güvenlik önlemlerinin maalesef
artık bir işe yaramadığını gösteriyor bize.
İşlerin hızlı ve verimli işleyebilmesi için
yapılan yatırımlar sırasında güvenlik genelde ikinci plana bırakılıyor veya tamamen göz ardı ediliyor. Bu da şirketlerdeki
en önemli varlığın yani bilginin dışarı
sızmasına sebep olabiliyor. Şirketlerde
mobilite arttıkça bu tip konularda farkındalığın da düştüğü gözlemlenmekte, farkında olunmasa da kullanıcıların
hem sosyal medya, alışveriş gibi gündelik
ihtiyaçlarını hem de işlerini aynı cihazlardan yapması bu tip riskleri daha da
yükseltiyor.
Şöyle bir senaryo düşünelim, örneğin
A kişisi mobil cihazından hem şirket
e-postalarına ulaşıyor, hem de cihazını
oyun oynamak için kullanıyor. Kullanıcının cihazına yüklediği oyun arka planda
art niyetli başka işler de yapıyor olsun,
mesela kullanıcının cihazına gelen ve/
veya giden her e-postayı kendi istediği
bir yerede gönderiyor olsun. Kullanıcı
bunun farkına varana kadar şirket için
çok önemli kritik verileri istemeden de
olsa dış dünyaya çıkartmış olabilir. Sadece mobil cihazlardan örnek vermek
de olmaz tabii, ikinci senaryo olarak da
şunu düşünebiliriz; Şirketiniz son derece
güvenli, güvenlik duvarları, kayıt tutma cihazları, saldırı tespit cihazları vb.
Hepsi mükemmel çalışıyor ve art niyetli
bir saldırgan için şirketiniz bir kaleden
farksız. Ama kullanıcılarınızın bazıları
uzaktan şirketinize bağlantı kurarak işlerini yapıyorlar. Şirket ağınız son derece
güvenli fakat kullanıcının sizin ağınıza
bağlandığı yer ne kadar güvenli. Örneğin
kullanıcı bir kafeden bağlanıyor olabilir,
ya da evindeki kablosuz ağı şirketinizdeki
kadar güvenli mi? Art niyetli bir saldırgan kullanıcının diz üstü bilgisayarını bu
ağlarda ele geçirse ve sonrasında kullanıcı
şirket ağına bağlandığında onunla beraber ağa girse?
Burada artık firmaların kendi güvenlik
önlemlerini almalarından çok kullanıcıların sahibi oldukları cihazlarında güvenliğini düşünmeleri ön plana çıkıyor.
Tabii burada çok kolay ve kısa bir çözüm
de yok değil, o da şirketlerin kullanıcılara kendi cihazlarını kullanmasını yasaklaması. Bu iki tip sorun getirmekte,
birincisi kullanıcılar artık rahat ettikleri,
kolay kullanabileceği cihazları kullanmak
istiyorlar, dolayısıyla bu tip durumlar iş
yavaşlamasına veya iş kaybına yol açabilmekte, ikinci ve belki de en önemli durum da hiç mobil cihaz kullanılmaması
durumunda kullanıcılar yeteri kadar hızlı
bilgiye ulaşamayacaklardır, bu da gene iş
kaybına yol açabilecektir.
Aslında bu kadar karamsar bir tablo gibi
gözüken bu durumlar için ne yapılabilir?
Durum gerçekten bu kadar kötü mü?
Daktiloyla hatta belki de kağıt kalemle
devam etmek işlere daha mı iyi? Tabii ki
hayır... Hızın en önemli kriter olduğu
çağımızda bunlar düşünülemez bile. O
zaman ne yapmalıyız? Her zamanki gibi
en önemli etken kullanıcıları bilinçlendirerek bu gibi güvenlik durumları için
farkındalıklarının olmasını sağlamak.
Kısaca cihazlardan önce kullanıcıları
güvenli hale getirmeliyiz. Sonrasında
gerekli önlemleri alarak sistemlerimizi
daha güvenli bir hale getirebiliriz. Burada maalesef her şirkete uyacak sabit bir
reçete olmadığını da özellikle belirtmek
zorundayım. Her sistem, her ağın kendi
özellikleri, her şirketin kendi ihtiyaçları
var. İşte bu noktada profesyonel yardım
alarak geriye kalan ufak tefek açıklarında kapatılması sağlanabilir. Yalnız şu da
unutulmamalıdır ki günümüzde kimse
%100 güvenlikten bahsedemez.
Korhan GÜRLER
Comodo Dragon Labs Pentest
Takım Lideri