PDF İndir
Transkript
PDF İndir
Sayı 63 Kasım-Aralık 2011 63 BİLİŞİM NEDEN STRATEJİK SEKTÖR OLMALI? “ŞEHİRLERİMİZİN GELECEĞİ, TEHDİTLER VE FIRSATLAR” SEMPOZYUMU SANAL TOPLUMA SANAL MÜHENDİSLİK Mİ? YAVAŞ KASABALAR: TARAKLI, GÖYNÜK, MUDURNU ‹mtiyaz Sahibi Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan Avni Çebi Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü Özkan Mustafa Küçükkural Yay›n Kurulu Mehmet İşci, Osman Arı, Yakup Güler, Mahmut Çelik, Yavuz Sarı, Mesut Uğur, Osman Şahbaz, Yılmaz Ada Bu Say›ya Katk›da Bulunanlar Mustafa Yanartaş, Mesut Uğur, Mehmet Önder Yay›n Dan›flma Kurulu Prof. Dr. İlhami Karayalçın, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Adnan Çelik, Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu, Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Ali Reyhan Esen, Fatih Dönmez ‹letiflim Adresi Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 212 217 51 00 Fax: 212 217 22 63 Web: www.mmg.org.tr E-posta: mmg@mmg.org.tr Yay›n Koordinatörü İsmail Şaşmaz ismail@ajanspiksel.com Editör A. Kadir Mermertaş Fatih Göksu Görsel Yönetmen Nevzat Albayrak Renk Ayr›m› Muhammet Dilsiz Reklam reklam@ajanspiksel.com Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 212 273 27 50 Fax: 212 273 27 51 Web: www.ajanspiksel.com E-posta: info@ajanspiksel.com Bas›m Milsan Basın San. A.Ş. 0212 471 71 50 Yay›n Türü İki ayda bir yayınlanır. Yerel Süreli Yayın Ücretsizdir Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. editörden Merhabalar… Mimar ve Mühendis Dergisi olarak “Bilişim” konumuz ile Kasım-Aralık sayımızda sizlerle tekrar birlikteyiz. 2010 yılında 27,3 milyar dolarlık pazar büyüklüğüne ulaşan ve bu rakamı 2011 itibariyle bir hayli geride bırakacağı öngörülen sektör, 2012 yılı içinse hiç olmadığı kadar umutlu. Gerek devlet yardım ve yatırımları gerekse de özel sektör temsilcilerinin konunun öneminin farkına varmış olmaları, ülkenin bu sektörde de stratejik bir konumda yer alabileceği fikrine kendini alıştırdı. Bu sayımızda dosya konusu olarak ele aldığımız “Bilişim” sektörünü yine uzmanlar aracılığıyla incelemeye çalıştık. Başta Türkiye Bilişim Sektörü Derneği Başkanı Sayın Erkin Fındık olmak üzere sektörün önde gelen isimleri ve akademisyenler konuyu dergimiz için değerlendirdi. Ayrıca bilindiği üzere geçtiğimiz aylarda ülkemiz ne yazık ki büyük bir felaket olarak akıllarımızda yer eden ‘Van Depremi’ni, yaşadı. Yanlış ve bilinçsiz yapılanma burada da karşımıza çıktı ve birçok vatandaşımızın ölümüne neden oldu. Bu konu ve halen görmezden gelinmekte ısrar edilen İstanbul’un siluetine yapılan saldırı da tekrardan 63. Sayımızda yer almaktadır. Mimar ve Mühendis Dergisi’nin her sayısında olduğu gibi makaleleri, gezi yazılarını, mimari değerlendirmeleri ve de bizden haberleri bu sayımızda da okuma fırsatı bulacaksınız. Gelecek sayılarda buluşmak dileğiyle… içindekiler 6 Bizden Haberler 30 Bildiri; MMG Van Depremi Raporu açıklandı 38 Mimarl›k; Mehmet ‹flci Silüet bir flehrin amentüsüdür 82 Gezi; Osman Arı Yavafl Kasabalar; TARAKLI, GÖYNÜK, MUDURNU 42 KAPAK; H›zl› bir büyüme ivmesiyle birçok alanda ata¤a kalkan ülkemiz, gelece¤in en büyük ve karl› sektörü olarak gösterilen biliflim alan›nda tam olarak konumunu belirleyemedi. Önemi yeni yeni fark edilen sektörde s›çrama yaflanmas› için belirtilen görüfllerin ortak yan› ise ayn›; biliflim stratejik bir sektör olarak ilan edilmeli. B‹L‹fi‹M NEDEN STRATEJ‹K SEKTÖR OLMALI? 32 Haber Analiz Sanal topluma sanal mühendislik mi? 86 Yaflam; A. Gülseren Ekfli: De¤iflen ‹stanbul’un esas de¤erleri... AH‹ TEfiK‹LATI, PEfiTEMAL KUfiATMA 94 Sinema ve Mühendislik ‹nsano¤lu befli¤inden, kara topra¤›ndan, dünyas›ndan 700 y›l uzak kal›nca insanl›ktan ç›km›fl, dokunlay› unutmufl, daha do¤rusu etraf›ndaki tufllara dokunmaktan ve yüzünün dibindeki ekranlar› seyretmekten birbirleriyle iliflki kurmaktan kopmufltur. WALL-E 4 M‹MAR VE MÜHEND‹S BAfiKANDAN Büyümenin Motoru, Yaz›l›m Sektörü KAYITLI insanlık tarihinin bize bildirdiğine göre insanların son yıllarda her sene ürettiği bilgi birikimi bir önceki senelerin toplamından daha çok olmaktadır. Bu büyük bilgi birikimin oluşmasında ve yaygın olarak kullanıma açılmasında matbaanın bulunmasından sonra en büyük değişim bilgi ve iletişim teknolojileriyle (BİT) olmaktadır. BİT bizleri her gün daha yaklaştırmakta, bilgiye erişimi adeta bir mouse’un tıklaması kadar bize yakınlaştırmaktadır. Bu bilgiye erişimdeki paradigma değişimi bilinen öğrenim metotlarını ve iş yapma şekillerini ve yöntemlerini radikal olarak değiştirmiştir. Yazılım uygulamaları, eğitimden organizasyonların yönetimine, otomasyondan süreç yönetimine kadar bir mal veya hizmetin ilk noktasından tüketiciye ulaşana kadar bütün süreçlerini değiştirmiştir. Bugün dünyada herhangi bir ürüne ulaşmak için kullandığımız en kolay ve yaygın ortamı internet oluşturmaktadır. Bugün web sitesi olmayan bir şirket veya e-mail’i olmayan bir kişi düşünmek adeta imkânsız olmuştur. Bütün bu değişimi ve dönüşümün temelinde donanımdan yazılıma, internetten sosyal ağlara kadar BİT bulunmaktadır. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini ölçmede kullanılan parametrelerden birisi de kişilerin bilgiye erişim hızları ve o ülkedeki erişim cihazlarının (PC, notebook, akıllı telefon gibi cihazlar) sayısı olmaktadır. Ülkemiz bu konularda genç bir nüfusa sahip olmasından dolayı hızla mesafe almaktadır. Ülkemiz hızla büyüyen ekonomisi ve genç nüfusunu istihdam etmek ve geciktiği sanayi toplumu olma hedeflerini BİT sektöründe yakalayabilir. Özellikle yazılım sektörünü motorstratejik sektör olarak belirleyerek kendisini sanayi ötesi bilgi toplumunda öncü noktaya getirebilir. Bilgi teknolojileri inovasyon yapmak ve yaygın olarak kullanıma açmak açısından çok verimli bir alan oluşturmaktadır. İstihdamın ucuz ve kolay olması ve nüfusumuzun genç, dinamik ve eğitimli olması bunun için önemli fırsatlar önümüze koymaktadır. Bir bilgi çalışanın istihdamı için gerekli olan maliyet 6000 $ civarında, bunu ağır sanayi, kimya gibi sektörlerle karşılaştırdığımızda bu rakam yerine göre 20’de birlere, 10’da birlere düşmektedir. Bugün, ülkemizdeki üniversitelerde açılan yazılım mühendislikleri alanları yeterli istihdam için gerekli insan gücünü sağlamaktadır. Bugün dünyada herhangi bir ürüne ulaflmak için kulland›¤›m›z en kolay ve yayg›n ortam› internet oluflturmaktad›r. Bugün web sitesi olmayan bir flirket veya e-mail’i olmayan bir kifli düflünmek adeta imkâns›z olmufltur. Geleceğimizi inşa ederken yazılım sektörüne çok dikkat etmeliyiz. Bugün yazılımlar adeta donanımların yerini almakta, cihazları ve organizasyonları sanallaştırmaktadır. Geleceğin gerçekliği sanallığın üzerine inşa edilmektedir. Sanallaşmanın merkezinde yazılımlar yer almaktadır. Yazılım sektöründe güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme için devletin AR-GE teşviklerinin küçük firmalara da sağlanması adına gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bilişim sektörünün yeri ve önemi devlet hiyerarşisi içinde güçlendirilmelidir. Bunun için Başbakanlığa bağlı müsteşar yardımcılarından birisi yalnız başına bilişim müsteşarlığı haline getirilerek, farklı bakanlıklar ve kurumlar altında oluşan BİT proje ve yatırımlarını koordine etmelidir. Bugün eğitimde fırsat eşitliği oluşturmak ve BİT ile öğrencilerimizi buluşturmak için başlatılan FATİH projesi çok önemli bir manivela görevi yüklenebilir. Burada kullanılacak teknolojilerin donanımdan yazılıma kadar hepsi yerli BİT firmalarıyla el ele verilerek sağlanmalıdır. Ülkemizin sanayileşmesinde kaybettiğimiz zamanı geri kazanmak ve katma değerli hizmetlerin üretilmesi için BİT’i fırsata çevirmeliyiz. Sektörün sağlıklı bir şekilde gelişmesi için bu sektörün her alanında hizmet eden teknisyeninden mühendisine kadar bütün çalışanlarının daha hassas olmaya ihtiyacı vardır. Bu sektörün sağlıklı ve doğru bir yolda gelişmesi için sektörde çalışan firma ve kişilerin haksız rekabeti kaldıracak kaliteyi ve sürekliliği sağlayacak iş görme disiplinlerini oluşturmaya ihtiyacı vardır. Henüz başlangıç aşamasında olan BİT sektörümüz için gerekli olan standart ve yeterlilik şartlarının gelişimi için sektör temsilcisi olan bütün STK’lar katkı yapmalıdır. Avni Çebi Genel Başkan KASIM-ARALIK 2011 5 B‹ZDENHABERLER Do¤a Sanatç›s› Cemal GÜLAS: “‹NSANLIK YAfiADI⁄I DÜNYAYI YOK ETMEYE ÇALIfiIYOR’’ Deprem Sismolojisi Uzman› Prof. Dr. Ömer Alptekin: VAN DEPREM‹ SÜRPR‹Z BÜYÜKLÜKTE B‹R DEPREM MİMAR ve Mühendisler Grubu (MMG) taraf›ndan her çarflamba akflam› düzenli olarak gerçeklefltirilen genel kültür-söylefli a¤›rl›kl› ‘’Bizbize Konuflmalar’’ program›n›n bu haftaki konu¤u Deprem Sismolojisi Uzman› Prof. Dr. Ömer Alptekin oldu. ‘’Van Depremi ve Deprem Gerçe¤i’’ konulu sohbette konuflan Prof. Dr. Ömer Alptekin yaflanan depremin Van Gölü ve çevresi için sürpriz büyüklükte bir deprem oldu¤unu ifade ederek yatay düflümlü bu depremin Türkiye gerçe¤inde az hasarla atlat›lm›fl oldu¤unu söyledi. MMG Genel Merkezi’nde düzenlenen oturuma ‹BB Zemin ve Deprem ‹nceleme Müdürü Mahmut Bafl, MMG Yönetim Kurulu Baflkan Vekili Osman Ar›, MMG Yönetim Kurulu Baflkan Yard›mc›s› Kadem Ekfli, MMG Yer Bilimleri Komisyonu Baflkan› fiehmus Y›ld›r›m ile davetliler kat›ld›. Konuflmas›nda Van Depremi’nin teknik olarak oldukça büyük bir deprem oldu¤unu söyleyen Prof. Dr. Ömer Alptekin; ‘’Yaflad›¤›m›z deprem Van Gölü çevresinde bugüne kadar kayda geçmifl en büyük depremdir. Millet olarak oluflu itibar› ile az hasarla atlatt›¤›m›z bu depremden ders ç›karmam›z gerekir. Deprem sonras›nda en k›sa zamanda bölgeye giden kurtarma ve yard›m ekipleri baflar›l› çal›flmalar yaparak önemli bir s›nav vermifllerdir. Ancak bu deprem bize deprem öncesi almam›z gereken tedbirler konusunda yeterli bilgiye sahip olmad›¤›m›z› göstermifltir’’ dedi. Sohbette söz alan MMG Yönetim Kurulu Baflkan Yard›mc›s› Kadem Ekfli ise yap›lan hatalar›n milletçe gözyafl› dökmemize sebep oldu¤unu belirterek; “Toplum olarak bizlere düflen daha bilinçli bir yap›laflman›n içinde yaflam alanlar› oluflturup güvenli yap›lar ortaya ç›karmakt›r. Bunun içinde daha özverili hareket etmeliyiz. Anadolu’dan büyükflehirlere göçler sürüyorken flehirlerin yaflam alanlar›n› s›k›flt›rmak ve yaflanmaz hale getirmek ak›l kar› de¤ildir. S›k›nt›l› bir süreçten geçiyor olsak ta gelecek için ümitli olup sa¤lam ad›mlar atmal›y›z’’ diyerek sözlerine son verdi. 6 M‹MAR VE MÜHEND‹S MİMAR ve Mühendisler Grubu (MMG) taraf›ndan düzenlenen ‘’Bizbize Konuflmalar’’ etkinli¤inin konu¤u Foto¤raf Sanatç›s› Cemal Gülas oldu. Sohbette konuflan Gülas, “Gezmek insanlar›n ufkunu aç›yor. Anadolu’daki birçok alan bizimle insan› tan›d›. Ben co¤rafyay› tan›may› insan hayat›n›n önemli bir gereksinimi olarak görürüm. ‹nsan üzerinde yaflad›¤› co¤rafyay› tan›d›kça kendi gerçeklili¤ini de keflfedebiliyor.” dedi. MMG Genel Merkezi’nde gerçeklefltirilen etkinli¤e MMG Genel Baflkan› Avni Çebi, Genel Baflkan Yard›mc›lar› Osman Ar› ve Kadem Ekfli, Yönetim Kurulu üyeleri Murat Özdemir ile Yavuz Sar›, Genel Sekreter Özkan Mustafa Küçükkural’›n yan› s›ra çok say›da davetli kat›ld›. Sohbete son bir y›l içinde gerçeklefltirdi¤i belgesel çekimlerinden oluflan kolaj gösterisi ile bafllayan Cemal Gülas, insanlar›n yaflad›¤› flehrin sosyo dinamik flartlar›ndan etkilenerek yaflamlar›n› flekillendirdi¤ini belirterek; “fiehrin da¤›n›k yaflam ortam› ve belirsizliklerinden etkilenen insanlar buna göre yaflamlar›n› flekillendiriyor. Bu sebeple de ancak birbirlerini trajedilerde görebiliyorlar’’ dedi. İstanbul`un Siluetini Bozuyorlar ‹stanbul siluetinin bozuldu¤unun da alt›n› çizen Gülas, “Kent dokusu duyarl›l›¤›n› kaybetmifliz. ‹stanbul gibi siluet bir flehirde ucube yaflam yerleri yapm›fl›z. Tarihten gelen o kadar güzel örnekler varken bu kadar ucube yap›lar yapma ›srar›n› anlayam›yorum” dedi. ‹nsanlar›n teknoloji ba¤›ml›l›¤› içersinde do¤adan uzaklaflmalar›n› da elefltiren Gülas, “Kutsal kitapta Allah bizlere diyor ki biz sizden önceki kavimlere de geliflmifl teknolojiler verdik, onlar azg›nl›klar›ndan dolay› helak oldular. Sizlerin bu teknolojiye ulaflman›z›n imkan› yok. Ne kadar u¤rafl›rsak u¤raflal›m teknolojimizi en üst düzeye ç›karamayacaksak do¤ay› tahrip ederek teknolojiye ba¤›ml› hale gelmek neden, bu soruyu sormak gerekir…’’ ‹nsan› kanser mikrobuna benzeterek yok edici oldu¤unu söyleyen Gülas, “‹nsanl›k kanser mikrobu gibi yaflad›¤› dünyay› yok etmeye çal›fl›yor. Bu yok olufl dünya ile birlikte insan› da yok edifle götürmektedir. Ben bu insanl›¤›n bir parças› olarak nas›l iyi huylu bir kanser mikrobu olabilirim diye çabalamaktay›m. Bilgi yüktür, insana bedeli ise çiledir demifl bir düflünür. Bizler bilgiden uzak bir yok edilifle sürüklüyoruz kendimizi. Hiçbir yar›fl›n birden fazla galibi yoktur” diyerek sözlerine son verdi. B‹ZDENHABERLER MMG, KENTLER ve KENT V‹ZYONUNU TARTIfiTI Her çarflamba akflam› düzenli olarak düzenlenen genel kültür-söylefli a¤›rl›kl› “Bizbize Konuflmalar” program› kapsam›nda GENAR Araflt›rma E¤itim ve Dan›flmanl›k Baflkan› Dr. ‹hsan Aktafl’› konuk eden MMG, Kentler ve Kent Vizyonu konusunu tart›flt›. KENTLEŞME ve kent vizyonu konusunda kurumsal yay›nc›l›k faaliyetleri de yürüten ‹hsan Aktafl, kentleflmede birincil öznenin toplum oldu¤unu söyleyerek bu alandaki toplumsal bilinci art›racak yay›nlara ve akademik çal›flmalara ihtiyaç duyuldu¤unu belirtti. ‹hsan Aktafl ayr›ca kentlerin bütün olarak bir “kültür” ürünü oldu¤unu, kentlilik kültürünü sosyal ve ekolojik çevreyle ba¤daflt›r›p tarihi bir zemin üzerine infla edebilen insanlar›n tam anlam›yla bir flehirli olabilece¤ini ifade etti. Bu ba¤lamda kontrol edilemeyen nüfus hareketlerinin özellikle ‹stanbul için dengeli bir flehir kültürü oluflumu aç›s›ndan büyük risk tafl›d›¤›n› da sözlerine ekleyen Aktafl bu alanda kamusal tedbirlerin faydal› olaca¤›n› savundu. MMG AVRASYA MARATONUNDA! Mimar ve Mühendisler Grubu bu y›l 33’üncüsü düzenlenen Avrasya Maratonu Halk Yürüyüflü’ne kat›ld›. MMG Bursa fiubesi Bizbize Konuflmalar: MAK‹NE MÜHEND‹S‹ HÜSEY‹N ERGÜN ile OTOMOT‹V SEKTÖRÜ ÜZER‹NE… MİMAR ve Mühendisler Grubu (MMG) Bursa fiubesi’nce düzenlenen Bizbize Konuflmalar’›na Makine Mühendisi Hüseyin Ergün konuk oldu. Dünyada ve Türkiye’de otomotiv üretiminin tarihçesini anlatan Ergün, ilk yerli otomobil Devrim otomobili ile ilgili de bir sunum yapt›. Dünyada benzinle çal›flan içten yanmal› motora sahip ilk otomobilin Alman mühendis Karl Benz taraf›ndan yap›ld›¤›n› belirten Ergün, ilk seri üretime ise ABD’li Henry Ford’un T modeli ile geçti¤ini ifade etti. ‹lk üretim band› fikrinin de babas› olan Ford’un 1913’te günde bin otomobil üretebildi¤ini dile getiren Ergün, 1929 y›l›nda Ford taraf›ndan Türkiye’de kurulmas› planlanan fabrikan›n baz› güçlerin engellemesi sonucu kurulamad›¤›n› ve hatta bugünde ayn› senaryolar›n yafland›¤›n› aç›klad›. 8 M‹MAR VE MÜHEND‹S 16 Ekim 2011 Pazar günü yap›lan yürüyüfle MMG Genel Baflkan Yard›mc›lar› Osman Ar›, Kadem Ekfli ve Y.Kurulu üyeleri Murat Özdemir, Serkan Cantürk, Turan Koçyi¤it, Komisyon Baflkanlar› Oktay Korkmaz, Hasan Omay, fiehmus Y›ld›r›m, Mustafa Yanartafl ve MMG Genel Sekreteri Özkan Mustafa Küçükkural; ayr›ca Mimar A.Reyhan Esen’le birlikte bir grup MMG üyesi kat›ld›. Halktan da gruba yürüyüfl esnas›nda kat›l›mlar oldu. ‹stanbul siluetinin resmi bulunan tiflörtlerin üzerine ‘’S‹LUET‹ME DOKUNMA’’ slogan› yazan grup ‹stanbul siluetini bozan yap›lara karfl› bir protesto gerçeklefltirdi. Halk yürüyüflüne kat›lanlar›n büyük destek verdi¤i ve bas›n mensuplar›n›n yo¤un ilgi gösterdi¤i protesto bas›n bildirisinin da¤›t›lmas›yla son buldu. NÜKLEER ARAfiTIRMA MERKEZ‹NE TEKN‹K GEZ‹ MİMAR ve Mühendisler Grubu (MMG) üyeleri 19 Ekim Sal› günü düzenledi¤i teknik gezi kapsam›nda Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK)’na ba¤l› faaliyet gösteren Çekmece Nükleer Araflt›rma ve E¤itim Merkezi’ni ziyaret ederek kurumun idari yap›s› ve yürütülen çal›flmalar hakk›nda bilgi ald›. MMG Yer Bilimleri Komisyonu Baflkan› fiehmus Y›ld›r›m öncülü¤ünde Türkiye Atom Enerjisi Çekmece Nükleer Araflt›rma ve E¤itim Merkezi’ni ziyaret eden MMG Elektrik-Enerji Komisyonu Baflkan› Doç. Dr. ‹brahim Günefl, MMG Genel Sekreteri Ö. Mustafa Küçükkural ve kat›l›mc›lar› kuruma gelifllerinde kurum müdürü Doç. Dr. A. Erdal Osmanl›o¤lu karfl›lad›. MMG heyetiyle ö¤le yeme¤i yiyen Doç. Dr. Osmanl›o¤lu, daha sonra konferans salonunda slayt görüntüleri eflli¤inde kurum hakk›nda bilgi verdi. AK Parti ‹stanbul Milletvekili Metin Külünk: “YEN‹ ANAYASA GELECEK 100 YILIN TÜRK‹YE’S‹NE YÖN VEREB‹LMEL‹D‹R’’ Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) taraf›ndan düzenlenen ‘’Yeni Anayasa Sohbetleri‘’ konulu programa kat›lan AK Parti ‹stanbul Milletvekili Metin Külünk, yeni anayasan›n dokunulmazlardan kurtar›larak özgürlükçü, ça¤dafl ve dinamik bir anayasa olmas› gerekti¤ini söyledi. TAKSİM Metro Sergi ve Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinlikte AK Parti fianl›urfa Milletvekili Dr. Abdülkerim Gök’ün yan› s›ra MMG Yönetim Kurulu Baflkan Vekili Osman Ar›, MMG Baflkan Yard›mc›s› Kadem Ekfli, Yönetim Kurulu Üyeleri Murat Özdemir, Serkan Cantürk, Yalç›n Boztoprak ve MMG Genel Sekreteri Özkan Mustafa Küçükkural ile davetliler kat›ld›. Konuflmas›nda 1961 ve 1980 Anayasalar›’n›n siparifl üzerine yaz›ld›¤›n› ve halk›n iradesini yans›tmaktan uzak oldu¤unu söyleyen Metin Külünk; “Atatürk sonras› yap›lan tüm anayasalar yasakç› bir zihniyetin yans›malar›d›r. Bu zihniyet darbeleri de 28 fiubat’› da anayasaya dayand›rarak gerçeklefltirmifltir. Avrupa ayd›nlanmas› ile birlikte ‘’Tanr› Yoktur’’ mant›¤›yla haz›rlanan anayasalardan referans al›nan anayasalarla kendi Türk kimli¤ini oluflturan bu zihniyet halka bask› yapm›fllard›r. Alevi’yi de Sünni’yi de yok sayan bu ak›l Kürt kimli¤ini de Türk milliyetçili¤ini de yok saym›flt›r. Bu akl›n uygulamalar› nedeniyle PKK terörü ortaya ç›km›flt›r. E¤er terör odaklar› gençleri da¤lara çekmeye devam edebiliyorlarsa bu akl›n geçmiflte uygulad›¤› ayr›mc› politikalar sayesindedir’’ dedi. MMG’de NÜKLEER ENERJ‹ ve VER‹ML‹L‹K KONUfiULDU HER çarflamba akflam› düzenli olarak gerçeklefltirilen genel kültür-söylefli a¤›rl›kl› “Bizbize Konuflmalar” program› kapsam›nda MMG’ye konuk olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Çekmece Nükleer Araflt›rma ve E¤itim Merkezi Müdürü Doç. Dr. A. Erdal Osmanl›o¤lu, kat›l›mc›lara Türkiye’nin Nükleer Gelece¤i hakk›nda bilgiler verdi. MMG Genel Merkezi’ne gelerek toplant›ya kat›lan üyelere slayt görüntüler eflli¤inde nükleer enerji konusunda bir sunum yapan Doç. Dr. A. Erdal Osmanl›o¤lu, nükleer enerji elde etmek için geçen aflamalar› anlatt›. Türkiye’nin artan enerji ihtiyac›n›n nükleer güç santralleri ile karfl›lanaca¤›n› belirten Doç. Dr. Osmanl›o¤lu, TAEK’in konuyla ilgili çal›flmalara h›z verdi¤ini ifade etti. KASIM-ARALIK 2011 9 B‹ZDENHABERLER MMG BAfiARILI GEÇEN SEMPOZYUMU DE⁄ERLEND‹RD‹ MİMAR ve Mühendisler Grubu (MMG) taraf›ndan 19 Kas›m’da gerçeklefltirilen ‘’fiehirlerimizin Gelece¤i Tehditler ve F›rsatlar’’ sempozyumunun ard›ndan MMG Yönetimi taraf›ndan de¤erlendirme toplant›s› gerçeklefltirildi. Üsküdar Sebaattin Zaim Kültür Merkezi’nde gerçeklefltirilen toplant›ya MMG Genel Baflkan› Avni Çebi, Baflkan Yard›mc›s› Osman Ar›, Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özdemir, Ankara fiube Baflkan› Y›lmaz Ada, Sakarya fiube Baflkan› Erol Demiralay, ‹zmir fiube Baflkan› Ünal Özturkut, Kayseri fiube Baflkan› O¤uz Memifl, Konya fiube Baflkan› Arif Kösem’in yan› s›ra flubelerin yönetim kurulu üyeleri kat›ld›. Konuflmalar›n ard›ndan birlikte ö¤le yeme¤i yiyen MMG yönetici ve üyeleri, de¤erlendirme toplant›s›ndan duyduklar› memnuniyeti dile getirerek önümüzdeki dönemde yap›lacak ‹stiflare Toplant›s›’nda buluflmak üzere ayr›ld›. ‹STANBUL BÜYÜKfiEH‹R BELED‹YES‹’N‹N KARARI OLUMLU ANCAK YETMEZ... MMG BURSA fiUBES‹ KAHVALTILI TOPLANTILARA DEVAM ETT‹ Mimar ve Mühendisler Grubu Bursa fiubesi taraf›ndan düzenlenen ayl›k kahvalt›l› toplant›lar›n ekim ay› konu¤u, TCI Kabin ‹çi Hizmetleri A.fi. Genel Müdürü Halil Tokel oldu. Tokel, Türkiye’de uçak üretiminin tarihçesini ve günümüzdeki uçak üretimi ile ilgili bir sunum yapt›. TCI Kabin ‹çi Hizmetleri olarak bir seneye kadar uça¤›n içerisindeki bütün parçalar› üretmek istediklerini ifade eden Tokel, 2 sene sonra 70 kiflilik içi bofl bir uça¤›n bize getirilmesiyle içerisindeki tüm parçalar› üretip monte etmek istediklerini dile getirdi. Türkiye`de üretilen “Anka”lar›n baflar›l› olaca¤›na inand›¤›n› söyleyen Tokel, bunun için sürecin h›zland›r›lmas› gerekti¤ini vurgulad›. Ülkemizde uçak üretimini baz› ülkelerin istemedi¤ini belirten Tokel, bizim biran önce uçak üretimine bafllamam›z gerekti¤inin alt›n› çizdi. 10 M‹MAR VE MÜHEND‹S İSTANBUL’UN tarihi siluetine bir hançer gibi saplanan gökdelenlerle ilgili yetkilileri göreve ça¤›ran bas›n bildirimiz yaz›l› ve görsel medyada genifl olarak yer alm›fl, meslektafllar›m›z ve ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi nezdinde konunun yo¤un olarak tart›fl›lmas›na vesile olmufltur. ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi, konunun vahametini ve kamuoyundan gelen tepkileri de dikkate alarak 13 Ekim’de ‹stanbul’un siluetini korumaya yönelik bir plan haz›rlanmas› karar›n› meclisten geçirmifltir. Çok gecikmifl bir karar olmas›na ra¤men; al›nan karar› ‹stanbul’un tarihi ve kültürel dokusunun korunmas› ad›na olumlu bir ad›m olarak de¤erlendiriyoruz. Plan›n haz›rlanmas› sürecinde, Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) olarak her türlü katk›y› vermeye haz›r›z. Ancak, al›nan karar metninde fiili durumla ilgili bir aç›klanman›n olmamas›; Zeytinburnu’ndan ‹stanbul’un siluetine giren gökdelenlerin yükselmesine müsaade mi edilecek sorusunu gündeme getirmektedir. Fiili durumun kabulü, kalbine hançer saplanm›fl bir ‹stanbul’un kabulü anlam›na gelmektedir. ‹stanbul’da yaflayan, ‹stanbul’u seven hiçbir ‹stanbullu’nun bu oldubittiyi kabul etmesi mümkün de¤ildir. ‹stanbul’un imzas› ve kimli¤i niteli¤inde olan tarihi siluete yap›lacak olan her türlü müdahalenin toplumsal haf›zam›zda ve kamu vicdan›nda onar›lmas› mümkün olamayacak tahribata sebebiyet verece¤inden, ‹stanbul’un tarihi siluetine tecavüz eden bu gökdelenlerin, siluete etki etmeyecek kota indirilmesi, ‹stanbul’un hakk›n›n teslim edilmesi ad›na tek çözüm yoludur. MMG olay›n takipçisidir. MMG bir sivil toplum kuruluflu olarak ‹stanbul’un tarihi siluetine yap›lan bu müdahalenin kald›r›lmas› için üzerine düflen her türlü sorumlulu¤u yerine getirmeye devam edecektir. Marmara ve Bursa Büyükflehir Belediyeler Birli¤i Baflkan› Recep Altepe: “TÜRK‹YE EKONOM‹S‹N‹N YÜZDE 70’‹ BÖLGEM‹ZDE DÖNÜYOR” B‹R TOPLUM MÜHEND‹S‹: CEVAT ÜLGER MİMAR ve Mühendisler Grubu (MMG) Mimar Cevat Ülger’in o¤lu Mehmet Ülger’i konuk ederek mimariye yeni bir soluk kazand›ran Cevat Ülger’in yaflam›n› ve mimari alandaki üslubunu konu alan bir seminer düzenledi. Mimar, Yazar, Tasarımcı ve Düşünür Mimar olarak tan›nmas›na ra¤men çok yönlü bir kiflili¤e sahip olan Cevat Ülger’in mimarl›k d›fl›nda görsel tasar›m, müzik ve edebiyatla da ilgili oldu¤unu belirten Mehmet Ülger, Cevat Ülger’in bir meslek adam›ndan çok toplumsal kayg›lar›n› estetik alanda ortaya koymaya çal›flan bir “toplum mühendisi” oldu¤unu ifade etti. Yay›n hayat›ndaki tecrübesine, bir kitap kapa¤›ndan ziyade nonfigüratif abstrakt tablo hüviyetindeki tasar›mlar›yla bafllayan Ülger, bu çal›flmalar›yla Said Çekmegil’in “Siyaset Anlay›fl›m›z, Ahlak Anlay›fl›m›z, ‹man Anlay›fl›m›z, Diyalektik Reçeteler, Gelenek ve Gelenekçilik, Ça¤ D›fl›, Vahye Göre Büyük Zulüm, ‹nsanl›k Anlay›fl›m›z, Dünya ‹slam Devleti, Kur’an’a Muhatap Olmak ve Engelleri, Nasih - Mensuh Masumiyet ve Recm, ‹slâm’›n Gerçe¤i, Düflünceler Düflledim “ gibi eserlerin kapaklar›n› süslemifltir. MMG BURSA fiUBES‹, BURSA ESK‹fiEH‹R B‹LEC‹K KALKINMA AJANSI`NA (BEBKA) Z‹YARET DÜZENLED‹ DEPREM konusunun, rutin gündemin önüne geçti¤i Marmara Belediyeler Birli¤i Meclis Toplant›s› Sapanca’da gerçeklefltirildi. Toplant›da Birlik Baflkan› Recep Altepe, Zeytinburnu Belediye Baflkan› Murat Ayd›n ve Büyükçekmece Belediye Baflkan› Hasan Akgün deprem konusunda birbirinden önemli aç›klamalarda bulundu. Marmara ve Bursa Büyükflehir Belediyeler Birli¤i Baflkan› Recep Altepe’nin konuflmas› ile bafllayan toplant›da deprem konusunda önemli konulara de¤inildi. Altepe konuflmas›nda flu hususlara de¤indi: “Van’da yaflanan elim deprem felâketi, özellikle planlama, imar ve yap› kontrol hususunda asla taviz verilmemesi gerekti¤ini bir kez daha ac› bir flekilde göstermifltir. Türkiye ekonomisinin yüzde 70’i bölgemizde dönüyor. Önceli¤imiz rant de¤il sa¤l›kl› kentle;me. Marmara çökerse Türkiye çöker” diye konufltu. Türkiye’deki flehirlerin birçok konuda dünyan›n önüne geçti¤ini, örnek projelere ve hizmetlere imza att›¤›n› dile getiren Baflkan Altepe, “Ancak, daha kat edecek uzun bir yolumuzun oldu¤unu da unutmam›z gerekmektedir. Van’da yaflanan elim deprem felâketi, özellikle planlama, imar ve yap› kontrol hususunda asla taviz verilmemesi gerekti¤ini, bir kez daha ac› bir flekilde göstermifltir. Birlik olarak, bu konuda bölgemizde bilinç düzeyinin ve fark›ndal›¤›n art›r›lmas› için yo¤un çaba harcamaktay›z. Baflbakan›m›z da dün yapt›¤› konuflmada flehirlerde yenilenmesi gereken dokunun biran evvel yenilenmesi gerekti¤ine dikkat çekti. Bizlerin de en önemli gayesi kentlerimizdeki elveriflsiz yap› stokunun biran evvel sa¤l›kl› hale getirilmesidir. K›s›r menfaatler ve k›sa vadeli amaçlar u¤runa, ülkemizin en de¤erli varl›¤› olan insan kayna¤›m›z›n, göz göre göre heba olmas›na asla müsaade edemeyiz” diye konufltu. MMG Bursa fiubesi Baflkan› Mustafa Bayraktar, MMG Bursa fiubesi Yönetim Kurulu Üyeleri Rasim Serim, Hasan Ayd›n ve Faik Eren BEBKA Genel Sekreteri Dr. Mehmet Sait Cülfik’i makam›nda ziyaret etti. ÇOK s›cak bir ortamda gerçekleflen ziyarette Dr. Mehmet Sait Cülfik BEBKA’n›n kurulma amac›n› ve destekleri hakk›nda bilgiler verdi. Her teklif ça¤r›s› için özel olarak belirlenecek kriterleri ve “Kalk›nma Ajanslar› Proje ve Faaliyet Destekleme Yönetmeli¤i”ndeki uygunluk flartlar›n› sa¤layan kamu kurum ve kurulufllar›, sivil toplum kurulufllar›, üniversiteler, yerel yönetimler, birlikler, kooperatifler ve kar amac› güden iflletmeler baflvuruda bulunabilice¤inin bilgisini verdi. Destek al›nabilecek konular hakk›nda fikir al›flveriflinde bulunuldu. KASIM-ARALIK 2011 11 B‹ZDENHABERLER KONYA fiUBES‹NDEN TEKN‹K GEZ‹: VEFA GROUP Z‹YARET‹ KONYA fiUBES‹ KONYA’NIN YERALTISUYU’NU KONUfiTU MİMAR ve Mühendisler Grubu Konya fiubesi, Vefa Prefabrik Yap›lar Firmas›’na teknik bir gezi düzenledi. Merkezi ‹stanbul`da bulunan ve Türkiye’de 1990 y›l›ndan bu yana prefabrik ve hafif çelik yap› sektörünün önde gelen gruplar›ndan biri olan Vefa Group, bünyesinde bulunan 5 markas› ile bireysel, kurumsal ve endüstriyel anlamda ürün ve hizmet üretmektedir. Üyelerinin, teknolojiyi takibini ve mesleki yeniliklerden haberdar etmeyi görev bilen Mimar ve Mühendisler Grubu Konya fiubesi düzenledi¤i gezi ile Van için üretilmeye bafllayan “hafif çelik konstrüksiyonlu kal›c› deprem konutu”nun da prototipini inceleme imkan› buldu. MİMAR ve Mühendisler Grubu Konya fiubesi taraf›ndan Keleflo¤lu Kültür Merkezi’nde düzenlenen Bizbize konuflmalar›na Batman Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Tahir Nalbantç›lar konuk oldu. Nalbantç›lar konuflmas›nda Konya merkez yeralt› sular›n›n kirlilik durumu hakk›nda bilgi verdi. Nalbantç›lar, “Konya’da tüketilen içme ve kullanma suyunun yüzde 90’› yeralt› sular› ile karfl›lan›yor. Konya yeralt› suyu ya¤›fllarla beslenen bir yeralt› suyudur. Yeralt› suyunun kirlenmesine sebep olan kirleticiler fabrikalar-sanayiler, kat› at›k sahalar›, mezarl›klar, tar›msal ve hayvansal aktivitelerdir” diyerek konunun ciddiyetle ele al›nmas› gerekti¤ini söyledi. Murat Kals›n: “KENTSEL DÖNÜfiÜM ‹STANBUL’A UYMALI” MİMAR ve Mühendisler Grubu (MMG) taraf›ndan düzenli olarak gerçeklefltirilen Bizbize Konuflmalar’›n bu haftaki konu¤u MÜS‹AD Genel Baflkan Yard›mc›s› ve MMG 3. Dönem Genel Baflkan› Murat Kals›n oldu. Sohbette konuflan Kals›n, ‹stanbul için düflünülen kentsel dönüflüm planlar›n›n bölgesel düflünülemeyece¤ini belirterek; ‘’Geleneksel Türk mimarisine uygun, yaflanabilir projeleri hayata geçirmek gerekir. Bu aflamada MMG olarak sizlere büyük görev düflmektedir’’ dedi. MMG Genel Merkezi’nde düzenlenen sohbete MMG Genel Baflkan Yard›mc›lar› Ömer Faruk Kültür ve Kadem Ekfli, MMG Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özdemir ve Yavuz Sar›, MMG Genel Sekreteri Özkan Mustafa Küçükkural ile çok say›da davetli kat›ld›. Konuflmas›na Türkiye Cumhuriyetinin kuruluflundan günümüze kadar geçen sürede toplum üzerinde uygulanan bask›c› rejimler yüzünden büyük tarvmalar yafland›¤›n› söyleyen Murat Kals›n, ‘’Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun da¤›lmas›n›n ard›ndan kurulan Türkiye Cumhuriyeti yap›s› ile yeni bir millet ortaya ç›k›yormuflças›na bir bilinç oluflturulmaya çal›fl›ld›. 12 M‹MAR VE MÜHEND‹S Millete yeni bir dil, yeni bir anlay›fl ve yeni bir felsefe kabul ettirilmeye çal›fl›ld›. Bu bask›c› uygulamalar›n bir k›sm› müspet olarak kalsa da o tarihten itibaren toplumda büyük bir travma yafland›. Her toplumda yönetim biçimi de¤iflebilir ancak bu de¤iflim toplumlara travma yaflatacak kadar büyük olmam›flt›r’’ dedi. Konuflmas›nda, ‹stanbul’da bafllat›lacak kentsel dönüflüm çal›flmalar›na da de¤inen Murat Kals›n, bölgesel bir kentsel dönüflüm uygulamas›n›n ‹stanbul için uygun olmayaca¤›n› belirterek; ‘’Kentsel dönüflüm diye insanlar› gecekondular›ndan ç›kar›p tünel kal›p binalar dikmek yerine, o bölgenin muhtar›ndan, STK’lar›ndan, bürokrasisine tüm birimlerini bir araya getirerek bölgeyi ada ada ele al›p uygulanabilecek en iyi projeyi hayata geçirmeliyiz. Bu aflamada MMG’ye de büyük görev düflmektedir. Öncelikle sizler bir araya gelerek projeler üretmelisiniz. Yollar› geniflletip otopark ve ›s›nma sorununu ortadan kald›racak o bölgeye uygun bina flekilleri oluflturman›z gerekir” diyerek konunun önemine vurgu yapt›. B‹ZDENHABERLER Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Sürmen: “OTOMOB‹LLER DÜNYANIN EN MÜKEMMEL ‹SRAF MAK‹NASI” MİMAR ve Mühendisler Grubu Bursa fiubesi taraf›ndan düzenlenen "Bizbize Toplant›lar" oturumunun konu¤u Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Sürmen oldu. Otomotiv teknolojileri ve kent içi ulafl›mda uzun vadeli çözümler ile ilgili bir sunum yapan Sürmen, icat edildi¤inden bu yana motorlar›n dünyay› de¤ifltiren makineler oldu¤unun alt›n› çizdi. Henry Ford`un et paketleme fabrikas›n› kapat›p makineleri araç üretimi için kullanarak seri üretime bafllad›¤›n› dile getiren Sürmen, ilk kez 1929 y›l›nda üretilen Common Rail sistem motorlar›n ancak 1996 y›l›ndan sonra piyasaya ç›kt›¤›na vurgu yapt›. Sürmen, otomobillerin dünyan›n en mükemmel israf makinesi oldu¤unu fakat otomobil üreticilerinin yat›r›m yapt›klar› eski teknolojilerin ömrünü tamamlamaks›z›n yeni bir teknolojiyi kullanmad›klar›na iflaret etti. BAfiKAN AVN‹ ÇEB‹: “KENTSEL DÖNÜfiÜM EL B‹RL‹⁄‹YLE OLUR” nuçlardan en önemlilerinden birinin flehir içi göç durumu olaca¤›n› belirten Çebi, kentsel dönüflümün flehir içi göçe mahal vermeden ada baz›nda gerçeklefltirilmesi gerekti¤ini belirterek, planlama sürecinin çok iyi düzenlenerek mahalle düzeyinde yaflam alanlar›n›n yer ald›¤› bir dönüflümün h›zl› bir flekilde gerçeklefltirilmesi gerekti¤ini ifade etti. Baflkan Çebi konuflmas›n› flu flekilde sürdürdü: “Bu konu herkesi ilgilendiren bir konu. Son Van depremi gösterdi ki binalar›n tekrar ele al›nmas› gerekir. Hastanelerin, okullar›n ve daha birçok kamu binas›n›n tatbiki yap›ld› ama vatandafl›n oturdu¤u binalar›n durumu incelenmedi. Bu binalar›n incelenmesi laz›m.” Kentsel dönüflüm hususunda yap›lacaklardan söz eden Baflkan Çebi, bu konuda herkesin fedakarl›k yapmas› gerekti¤i ve bu konunun el birli¤i ile gerçeklefltirece¤ini bahsetti. Programa Avni Çebi ile kat›lan Kadem Ekfli de kentsel dönüflümün gereklili¤inden ve bu dönüflümün nas›l yap›lmas› gerektiÇeAvni Baflkan› Genel (MMG) Grubu isler Mimar ve Mühend ¤inden bahsetti. Dönüflümün hiç vakit kaybetmeden, h›zl› bir günü e Perflemb Aral›k 01 Ekfli Kadem ›s› bi ve Baflkan Yard›mc flekilde yap›lmas› gerekti¤ini söyleyen Kadem Ekfli, bu h›z›n, Bu e ``Ülke`d sundu¤u Uykal`›n ‹lker ve an Ülke TV`de yay›nlan yap›larda güvenle nas›l birleflece¤inden bahsetti. oldu. konuk Gece`` program›na MMG Genel Baflkan› Avni Çebi ve Yönetim Kurulu Üyesi Murat hayata h›zla n taraf›nda t hüküme öncesi Olas› ‹stanbul depremi Özdemir birlikte daha önce de yine Ülke TV’de yay›nlanan “Ülgörüfla hakk›nd projeleri dönüflüm kentsel geçirilmeye çal›fl›lan ke’de Bu Sabah” program›na konuk olup “fiehircilik Bilinci ve ün dönüflüm kentsel fltirilecek gerçekle Çebi, lerini bildiren Avni ‹stanbul’daki çarp›k flehirleflme üzerine konuflmufltu. soBu belirtti. › olaca¤›n etkisi birçok da beraberinde ve sonucun 14 M‹MAR VE MÜHEND‹S B‹ZDENHABERLER Oral Avc›: PARA KAZANMAKTAN ÇOK DOST KAZANMAK ÖNEML‹ Mehmet Tayfur Do¤an: “DEVR‹M” TÜRKLER OTOMOB‹L YAPAMAZ F‹KR‹N‹ ÇÜRÜTMÜfiTÜR MİMAR ve Mühendisler Grubu (MMG) taraf›ndan gerçeklefltirilen ‘Bizbize Konuflmalar’›n konu¤u THY AO E¤itim, Koordinasyon ve Dokümantasyon Müdürü Mehmet Tayfur Do¤an oldu. Konuflmas›na Türkiye’de otomobil yapman›n tutku oldu¤unu ve gerçekleflemeyen bir maceraya dönüfltü¤ünü söyleyerek bafllayan Do¤an; “1929 y›l›nda bafllayan memlekette otomobil maceras› bir türlü hayata geçirilememifltir. Yol belgesi alamad›¤› için birçok proje asfalta ç›kamadan rafa kald›r›lm›flt›r” dedi. Türkiye’de otomobil yapman›n bir maceraya dönüfltü¤ünü ve bir tutku oldu¤unu söyleyerek konuflmas›na bafllayan Mehmet Tayfur Do¤an; ‘’Ülkemizde otomobil maceras› 2 fiubat 1929 tarihinde ç›kar›lan Ford Kanunu’yla bafllam›flt›r. Ancak ‹stanbul’da kurulan fabrika sadece 8 adet otomobil ürettikten sonra kapanm›flt›r.’’ 1961 y›l›na kadar kimsenin cesaret edemedi¤i otomobil üretme maceras›na tamamen Türk mühendislerinin çok k›sa sürede yap›m›n› tamamlad›klar› Devrim otomobiliyle devam edildi¤ini söyleyen Do¤an; ‘’Devrim otomobili Türkler otomobil yapamaz fikrini çürütse de çeflitli sebeplerden dolay› seri üretime geçirilememifltir” fleklinde konufltu. 16 M‹MAR VE MÜHEND‹S MİMAR ve Mühendisler Grubu’nun (MMG) her hafta düzenli olarak gerçeklefltirdi¤i ‘Bizbize Konuflmalar’›n konu¤u P‹OMAK fiirketler Grubu Yönetim Kurulu Baflkan› ve MMG 2. Dönem Genel Baflkan› Oral Avc› oldu. Önce Amerika’da bafllayan ve Avrupa’y› etkisi alt›na alan ekonomik krizin 2012 y›l›nda Türkiye’yi de etkisi alt›na alaca¤›n› söyleyen Avc›, “Bu kriz bizi etkilemez diye düflünmemek ve gerekli tedbirleri almak gerekir” diye konufltu. MMG Genel Merkezi’nde gerçekleflen sohbete MMG Genel Baflkan› Avni Çebi, MMG Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özdemir ile MMG Genel Sekreteri Özkan Mustafa Küçükkural yan› s›ra MMG üyeleri ve davetliler kat›ld›. Kerkük’lü çok varl›kl› bir ailede do¤du¤unu, 1980’li y›llara kadar Irak’ta her fley ucuz oldu¤u için paraya fazla ihtiyaç duymad›¤›n› söyleyen Oral Avc›; insanlar›n kendini paraya muhtaç etti¤ini, bu yüzden de dostlar›n› kaybetti¤ini ifade etti. Kendisinin para kazanmaktan çok dost kazanmay› tercih etti¤ini söyleyen Avc›; “Ne kadar para kazanaca¤›n›z›n, ne kadar dost kazanaca¤›n›z›n karar›n› siz verebilirsiniz” dedi. Ülkemizde ifladamlar›n›n kazan›lan paray› marka olmak için ifline veya Ar-Ge’ye yat›rmak yerine ranta ve lüks harcamalara yat›rd›¤›n› söyleyen Avc›; ‘’Sonra da oturup neden ekonomimiz büyümüyor da cari a盤›m›z büyüyor diye kara kara düflünüyoruz. E¤er ben çal›flan, üreten bir ifl adam›ysam elde edilen gayrimenkulün fazlaca bir önemi yoktur. Benim için flirketimin büyümesi, marka olmas› ve dünyada öncü olmas› önemlidir’’ diye konufltu. B‹ZDENHABERLER Türksat Genel Müdür Yard›mc›s› Dr. Ahmet Kaplan: “ANLAYIfiIMIZ VATANDAfi ODAKLI H‹ZMET” MİMAR ve Mühendisler Grubu Bursa fiubesi taraf›ndan düzenlenen ayl›k kahvalt›l› toplant›lar›n Kas›m Ay› konu¤u Türksat Genel Müdür Yard›mc›s› Dr. Ahmet Kaplan oldu. Kaplan, e-Devlet ve ülkemizin biliflim üzerine yapt›¤› projeler hakk›nda bir sunum yapt›. Türksat A.fi.’nin sunmakta oldu¤u co¤rafi bilgi teknolojileri hakk›nda da bilgi veren Kaplan, flirket olarak gerek kamu kurumlar›, gerekse özel sektör kurulufllar›n›n ihtiyaçlar›na cevap verebilecek hizmetler sunduklar›n› belirterek, “Bu alanda da iddial›y›z” dedi. e-Devlet Kap›s› kullan›m›na ait say›sal veriler sunan ve bu kap›n›n, bilgi ve iletiflim alan›nda Türkiye’nin geliflimine büyük katk› sa¤lad›¤›n› söyleyen Dr. Kaplan: “e-Devlet Kap›s›’n› hizmet çeflitlili¤i, içerik yenilemesi ve uygulama yo¤unlu¤u aç›s›ndan sürekli olarak gelifltiriyoruz. e-Devlet sadece Türksat’›n de¤il, tüm Türkiye’nin projesidir. Kamu kesimi yöneticilerinin verdi¤i deste¤in artarak devam etmesini diliyoruz” dedi. Yeni anlay›fllar›n›n vatandafl odakl› hizmet oldu¤unu belirten Kaplan ayr›ca, Türkiye’nin önemli meselelerinden biri haline gelen kay›p çocuklar›n aranmas›nda e-Devlet Kap›s›’n›n kullan›laca¤› müjdesini verdi. MMG BURSA fiUBES‹NDE ELEKTR‹KL‹ ARAÇLAR KONUfiULDU MİMAR ve Mühendisler Grubu Bursa fiubesi taraf›ndan düzenlenen Bizbize Konuflmalar’›n konu¤u, Uluda¤ Üniversitesi Otomotiv Mühendisli¤i Bölümü Ö¤retim Üyesi Doç. Dr. Mehmet ‹hsan Karamangil oldu. Karamangil elektrikli ve hibrit araçlar ile ilgili bir sunum yapt›. Elektrikli araçlar ilk olarak flarj edilemez olup 1830’lu y›llarda yap›ld›¤›n› söyleyen Karamangil, elektrikli araçlar›n yayg›nlaflmamas›n›n sebebi batarya maliyetlerinin fazla olmas› ve batarya ömürlerini az olmas› olarak belirtti. Elektrikli araçlar›n avantajlar›; çevreye zararl› egzoz gaz› emisyonlar› üretmemeleri, sessiz çal›flmalar›, geri kazan›ml› frenleme, yak›t masraflar›n›n az olmas›, kirlilik ve gürültünün olmad›¤› alanlarda kullan›lmak istenmesi oldu¤unu vurgulayan Karamangil, dezavantajlar›n›n ise s›n›rl› sürüfl menzili ve flarj istasyonu altyap›s›n›n bulunmamas› olarak ifade etti. Karamangil elektrikli araçlar›n akülerinin h›zl› flarjla 30-60 dakikada, evde flarj ile 6-8 saatte, batarya de¤ifltirme ile 3 dakikada yap›ld›¤›n› söyledi. Çin’i baz› flehirlerinde sadece elektrikli araç kullan›ld›¤›n› belirten Karamangil, batarya teknolojisinde Çin’in ilk s›rada yer ald›¤›n› söyledi. ‹YTE Rektörü Prof. Dr. Mustafa Güden: ARSA SA⁄LADI⁄IMIZ F‹RMALAR 18 YIL K‹RA ÖDEM‹YOR MİMAR ve Mühendisler Grubu ‹zmir fiubesi Yönetim Kurulu Baflkan› Ünal Özturkut ve 90 kiflilik üye grubu ile “‹zmir’in Teknoloji Üssü Sizi Bekliyor” konulu kahvalt›l› toplant› 4 Aral›k Pazar günü ‹zmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde gerçeklefltirildi. Kahvalt›l› toplant›da konuflan ‹YTE Rektörü Prof. Dr. Mustafa Güden; 1992 y›l›nda kurulan enstitünün a¤›rl›kl› olarak araflt›rma faaliyetleri yap›lan genç bir üniversite oldu¤unu söyledi. Merkezi Kafeterya VIP Salonu’ndaki program tan›flma, ‹YTE ve Mimar ve Mühendisler Grubu’nun tan›t›m filmi ile bafllad›. ‹zmir fiube Baflkan› Ünal Özturkut’un aç›l›fl konuflmas› ve Rektör Prof. Dr. Mustafa Güden taraf›ndan verilen “‹zmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve Teknoloji 18 M‹MAR VE MÜHEND‹S Gelifltirme Bölgesi” içerikli sunum ile devam etti. Kahvalt›l› toplant›da soru-cevap bölümü de yer ald›. Üniversite-Sanayi iflbirli¤i konular› hakk›nda fikir al›flveriflinde bulunuldu. Rektör Prof. Dr. Mustafa Güden ‹YTE nin 1992 y›l›nda kuruldu¤unu, 3 bin 500 hektar bir alana sahip enstitünün a¤›rl›kl› araflt›rma faaliyetleri yap›lan bir üniversite oldu¤unu, e¤itim dilinin ‹ngilizce oldu¤unu, 40 Profesör, 30 Doçent, 78 Yard›mc› Doçent ve 205 Araflt›rma görevlisinin görev yapt›¤›n›, yafl ortalamas›n›n 40 yafl olmakla beraber genç bir üniversite olduklar›n› ifade etti. Enstitü’nün çevresine olan faydas›na da de¤inen Güden, arsa sa¤lad›¤›m›z firmalar 18 y›l kira ödemiyor diye belirtti. B‹ZDENHABERLER ‹NSANI YALNIZLAfiTIRAN fiEH‹RLER Türkiye Yazarlar Birli¤i ‹stanbul fiubesi taraf›ndan gerçeklefltirilen ve bu sene üçüncüsü düzenlenen ‹stanbul Edebiyat Festivali etkinlikleri kapsam›nda tarihi K›zlara¤as› Medresesi’nde “fiehir Yazarlar› Paneli” gerçeklefltirildi. “ŞEHİR YAZARLARI PANELİ” kapsam›nda gerçeklefltirilen “fiehir ve Estetik” konulu oturuma Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Genel Baflkan› Avni Çebi’nin yan› s›ra Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Ö¤retim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Aynur Can ve ‹nsan Yerleflimleri Derne¤i Baflkan› Mimar Korhan Gümüfl konuflmac› olarak kat›ld›. Panelde bir konuflma yapan MMG Genel Baflkan› Avni Çebi zaman›n ve mekân›n dikey olarak kurguland›¤› modern mimarinin insanlar aras› iletiflimi zedeledi¤ini, modern binalarda yetiflen çocuklar›n zihin dünyas›n›n bu yüzden büyük bir eksiklik içinde olufltu¤unu ifade etti. Avni Çebi konuflmas›nda ‹stanbul’un siluetine giren gökdelenleri hat›rlatarak, bu gibi nesnelerin bu manzarayla tenakuz içinde oldu¤una ve bu bütünlük içinde varl›k kazanmalar›n›n imkâns›zl›¤›na de¤indi. Çebi, AVM’lerin, rezidanslar›n infla edildi¤i caddelerin, sürekli de¤iflen çehresinin insanlar›n iç dünyas›n› altüst edici etkileri oldu¤unu dile getirdi. Cumhuriyetin erken döneminde yaz›n›n de¤iflmesiyle yaflanan kültürel süreklili¤in sekteye u¤ramas›n›n bir benzerinin günümüzde yafland›¤›n›, haf›zam›z› diri tutmak için ihtiyaç durdu¤umuz mekânsal süreklili¤in ortadan kalkmas›na sebep olan metropol mant›¤›n›n düflünce dünyas›na vurdu¤u darbeye dikkat çekti. Nostalji mi Yapacağız, “Bugün İçin” Bir Estetik Önerisi mi? Ayn› zamanda oturumun yöneticili¤ini de yürüten Aynur Can “Esteti¤i Ararken Durup ‹stanbul’dan Bakmak” bafll›kl› konuflmas›na estetik hazz›n tan›m›n› ve Avrupa’da Kant gibi düflünürler 20 M‹MAR VE MÜHEND‹S taraf›ndan nas›l yap›land›r›ld›¤›n› anlatarak bafllad›. Can, Osmanl›’da kuramsal olarak olmasa da an›tsal yap›lardan izlenebilecek bir estetik anlay›fl› bulundu¤unu dile getirdi. Kendisinin sanat tarihinden, mimarl›ktan, flehircilikten faydalanarak flehirleri anlamaya çal›flt›¤›n›, Atina ile ilgili çal›fl›rken de Platon ve Aristotales dolay›s›yla idealizm ile materyalizm aras›ndaki çat›flmay› esas ald›¤›n› anlatt›. Hayatımızı Düzenlemeye Çalışan Bir Şiddet Rejimi Var Oturumun son konuflmac›s› Korhan Gümüfl’ün konuflmas›n›n bafll›¤› “fiehir Temsilleri ve Mimarl›k”t›. ‹stanbul gibi kentlerin daha ulus-devletler kurulmadan önce modernleflme süreçlerine maruz kald›¤›n›, endüstriyel ulafl›m›n 1850’lerden sonra metropolleflme sürecini bafllatt›¤›n› söyleyerek; “Bugün dünyada nas›l yaflayaca¤›m›za, nas›l giyinece¤imize, nas›l beslenece¤imize karar veren teknokratik bir fliddet rejimi var” diyen Korhan Gümüfl, Avni Çebi’nin de üzerinde durdu¤u farkl›l›klar›n insanlar›n bir araya gelme imkân›n› ortadan kald›ran güvenlikli yaflam alanlar›nda yaflayan seçkinlere ait bölgelere de¤inerek seçkinlik gruplar›n›n ço¤almas›yla bu teknokratik flehir hayat›nda eflitsizli¤in fragmantal olarak ço¤ullaflt›rd›¤›n› söyledi. Konuflmalar›n ard›ndan kat›l›mc›lar›n sorular›n› cevaplayan konuflmac›lar, geçmifline sahip ç›kmayan toplumlar›n gelece¤ini flekillendirmesinin imkans›zl›¤›na de¤inerek, merkezden yürütülen yanl›fl flehirleflme planlar› yüzünden ‹stanbul’un rant merkezli bir flehir haline dönüfltü¤ü fikrine sahip olduklar›n› ifade etti. B‹ZDENHABERLER MMG KIBRIS’A DESTEK AMAÇLI GEZ‹ DÜZENLED‹ YURT DIfiI GEZ‹LER‹NE DEVAM EDEN MMG KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHUR‹YET‹’NE B‹R TUR DÜZENLED‹. SON DERECE VER‹ML‹ GEÇEN GEZ‹DE; CUMHURBAfiKANI DR. DERV‹fi ERO⁄LU, BAfiBAKAN ‹RSEN KÜÇÜK, TÜRK‹YE BÜYÜKELÇ‹S‹ HAL‹L ‹BRAH‹M AKÇA VE D‹N ‹fiLER‹ BAfiKANI DOÇ. DR. TAL‹P ATALAY DA Z‹YARET ED‹LD‹. TÜRKİYE ve K›br›s aras›ndaki iflbirli¤i iliflkilerini gelifltirmek, iliflkilere katk› sa¤lamak ve somut ad›mlar atmak üzere Mimar Mühendisler Grubu (MMG) üyesi 30 mimar ve mühendis K›br›s`a 3 günlük ziyarette bulundu. 26 Kas›m Cumartesi Kuzey K›br›s’a inen heyet direk olarak Girne’de konaklayaca¤› otele yerleflti. ‹lk gün Hz. Ömer türbesi diye an›lan tabiinden 6 kiflinin metfun bulundu¤u türbe ziyaret edildi. Daha sonra ise k›sa bir Girne gezisi yap›ld›. MMG heyeti ikinci gün Girne`den liman flehri Gazima¤osa`daki 1974 y›l›nda ilk K›br›s Bar›fl Harekat›’n›n yap›ld›¤› ç›kartma plaj›, Karao¤lano¤lu fiehitli¤i, Lefkofla Barbarl›k Müzesi, Yeflil Hat S›n›r Bölgesi, Kapal› Marafl Bölgesi, Ledra Palas S›n›r Kap›s›, Bar›fl Harekat›’n›n yap›ld›¤› dönemin izlerini tafl›yan yerleflim alanlar›, Tarihi Girne Kap›s›, 1965 y›l›na kadar faal olan Mevlevi Tekkesi ve Müzesi, Selimiye Camisi, Osmanl›’n›n ilk yapt›¤› Büyük Han, Lokmac› s›n›r kap›s›, Sarayönü, 14 A¤ustos 1974’te 89 flehit verilen Murata¤a - Sandallar - Atl›lar fiehitli¤i, Katliam Çukuru, son halini 1756 y›l›nda Osmanl› döneminde alan Gazima¤osa`daki Lala Mustafa Pafla Camii, Saint Barnabas Manast›r› ve son olarak da Nam›k Kemal Zindan› ziyaret edildi. MMG üçüncü günü ise resmi ziyaretlere ay›rd›. ‹lk olarak Kuzey K›br›s Türk Cumhuriyeti Cumhurbaflkan› Dr. Dervifl Ero¤lu’nu 22 M‹MAR VE MÜHEND‹S makam›nda ziyaret etti. Cumhurbaflkanl›¤› Saray›’nda MMG heyetini kabul eden Dr. Dervifl Ero¤lu bu ziyaretten duydu¤u memnuniyeti dile getirdi. MMG Baflkan› Avni Çebi çal›flmalar›yla ilgili bilgi aktard› ve beraberindeki heyeti tan›tarak ‹stanbul`da her ay düzenlenen kahvalt›l› toplant›lara konuflmac› olarak davet etti. Cumhurbaflkan› Ero¤lu, Sakarya ve Van depremlerinden sonra mühendis ve mimarlar›n öneminin daha da artt›¤›n› söyledi. Bu felaketlerde mimarlar ve mühendisler do¤ru hesab› muhakkak yapm›fllard›r, ancak müteahhitlerin hatas›n›n olabilece¤ine vurgu yapt›. KKTC’de de mimar ve mühendislerin bir çat› alt›nda topland›klar›n›, STK`lar›n da önemli görevler üstlendiklerini vurgulad›. Öncelikle Türkiye ve hiçbir ülkenin böyle felaketlere maruz kalmamas›n› diledi, son yaflanan depremin hepimize ders oldu¤unu belirterek ``Geliflen Türkiye`de önemli görevleriniz var” dedi ve heyete baflar› diledi. MMG Genel Baflkan› Çebi ise petrolünün ve do¤algaz›n›n büyük bir miktar›n› ithal eden Türkiye`nin K›br›s Gazima¤osa`da iki ay içerisinde, ciddi tecrübe ve bilgi birikimi bulunan Türkiye Petrolleri Anonim Ortakl›¤›’n› (TPAO) do¤algaz ve petrol arayacak olmas›n›n hem Türkiye`ye hem de KKTC`ye ciddi katk›lar sa¤layaca¤›n› belirtti. Cumhurbaflkan› Ero¤lu’da, “Bulunacak petrol hem ekonomimizi hem de müzakerelerde elimizi güçlendirecektir” dedi. MMG heyeti ad›na Baflkan Avni Çebi toplant› sonras› beraberinde getirdikleri ‹smi Celil ve Peygamber Efendimizin (SAV) isminin yaz›l› oldu¤u hat levhay› Cumhurbaflkan› Ero¤lu`na takdim etti. Cumhurbaflkan› ziyaretine kat›lan heyette; Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Baflkan› Avni Çebi, Genel Baflkan Yard›mc›s› ve DE‹K - DT‹K Avrupa Bölge Baflkan Yard›mc›s› Osman fiahbaz, Yönetim Kurulu Üyeleri Murat Özmen, Turan Koçyi¤it, Serkan Cantürk ve Genel Sekreter Özkan Mustafa Küçükkural, Ayedafl Genel Müdürü Sami Kovanc›, Turcoto`dan Saffet Çakmak, Mimar Hasan Omay, Mühendis Hüseyin Kotil ve Mustafa Bekir fiahbaz haz›r bulundu. Daha sonra MMG heyeti Türkiye’nin Lefkofla Büyükelçisi Halil ‹brahim Akça’y› ziyaret etti. MMG Baflkan› Avni Çebi heyeti Büyükelçi Halil ‹brahim Akça’ya tan›t›p MMG hakk›nda bilgilendirdi. Büyükelçi Akçay’dan K›br›s’taki geliflmeler hakk›nda bilgi alan Heyet, K›br›s’ta gerçeklefltirdikleri ve gerçeklefltirecekleri temaslar konusunda bilgiler verdi. Görüflmenin kendileri için verimli geçti¤ini söyleyen MMG heyeti Büyükelçi Akçay’a Türkiye’den getirdikleri hediyeyi takdim ederek baflar›lar›n›n devam›n› temenni etti. Büyükelçilikten ayr›lan MMG heyeti ard›ndan Din ‹flleri Baflkan› Doç. Dr. Talip Atalay`› makam›nda ziyaret ettiler. Ziyarette MMG heyetini KKTC`de görmekten duydu¤u memnuniyeti dile getiren Atalay, K›br›s`taki görevinde henüz bir y›l› doldurmad›¤›n›, doktora tezini K›br›s üzerine yapt›¤›n›, bölgeyi ve bölge insan›n› çok iyi bildi¤ini K›br›s Türkleri aras›nda dini de¤erlerin düflük oldu¤u alg›s›n›n do¤ru olmad›¤›n›, do¤al yaflam içerisindeki Müslümanl›k Türkiye`den daha çok oldu¤una de¤inerek, “Dünyada Türkleri seven bir millet arayacak olursak K›b- r›s Türklerini buluruz” dedi. MMG Genel Baflkan› Çebi de bu ziyareti nisan ay›ndaki Türkiye Gönüllün Teflekküller Vakf› (TGTV)’n›n toplant›s›nda planlad›klar›n› söyleyerek; ‘’Uzaklar› hep yak›n yapmaya çal›fl›yoruz, ancak yak›nlar› da daha yak›n etmek zorunday›z. Bundan sonra da MMG olarak KKTC`ne daha s›k ziyaretlerde bulunaca¤›z.’’ dedi. Baflkan Atalay`a da Hat Yaz›s› Besmelei fierif tablosu hediye eden heyet hep birlikte hat›ra foto¤raf› çektirdi. MMG heyeti son olarak KKTC Baflbakan› ‹rsen Küçük’ü Baflbakanl›k makam›nda ziyaret etti. Baflbakan Küçük, kabulde yapt›¤› aç›klamada, KKTC olarak, enerji ve ulafl›m alan›nda çok geliflen Anavatan Türkiye’nin tecrübe ve deneyimlerinden yararland›klar›n› ve bu yönde çal›flmalar yapt›klar›n› söyledi. Küçük, hafta sonu KKTC’ye gelen Baflbakan Yard›mc›s› Beflir Atalay ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan› Taner Y›ld›z ve di¤er yetkililerle çok olumlu toplant›lar yap›ld›¤›n›, bugün de ‹slam ‹flbirli¤i Teflkilat› Genel Sekreteri ile di¤er yetkililerinin KKTC’de oldu¤unu belirterek, çal›flmalar› anlatt›. Rum taraf›n›n tek tarafl› enerji aramalar›na devam etti¤i sürece KKTC’nin de Türkiye ile birlikte aramalar yapaca¤›n› ifade eden Küçük, Enerji Bakan› Y›ld›z’›n aç›klad›¤› gibi 2 ay kadar sonra karada aramalar›n bafllayaca¤›n› kaydetti. MMG Genel Baflkan› Avni Çebi de grubun teknik toplant›lar› kapsam›nda KKTC’yi ziyaret ettiklerini ifade ederek, KKTC ile iliflkilerin her alanda geliflmesini temenni etti ve grup hakk›nda bilgi verdi. Konuflmalar›n ard›ndan taraflar günün an›s›na hediye teatisinde bulundu ve an› foto¤raf› çekti. Peygamber Efendimizin (SAV) süt halas› Ümmü Haram`›n Güney K›br›s`taki Hala Sultan Camii’nde camii ve türbesinin oldu¤unu ö¤renen heyet, Güney taraf›na da geçilemeyece¤ini ö¤renince çok üzüldü. Çok verimli ve faydal› geçen üç günlük çal›flma ziyaretinin ard›ndan heyet ‹stanbul`a döndü. KASIM-ARALIK 2011 23 B‹ZDENHABERLER 'fiEH‹RLER‹M‹Z‹N GELECE⁄‹, TEHD‹TLER VE FIRSATLAR' SEMPOZYUMU GERÇEKLEfiT‹R‹LD‹ MMG TARAFINDAN ÜSKÜDAR BELED‹YES‹’N‹N EV SAH‹PL‹⁄‹NDE DÜZENLENEN, 'fiEH‹RLER‹M‹Z‹N GELECE⁄‹, TEHD‹TLER VE FIRSATLAR' SEMPOZYUMUNDA fiEH‹R VE ‹NSAN ‹Ç‹N YAPILAN TESP‹TLER, SORUNLAR VE ÇÖZÜMLERLE ‹LG‹L‹ ÖNEML‹ DE⁄ERLEND‹RMELERDE BULUNULDU. ok say›da davetlinin kat›l›m›yla Ba¤larbafl› Kültür Merkezi'nde gerçeklefltirilen sempozyumun aç›l›fl›nda bir konuflma yapan Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Genel Baflkan› Avni Çebi, kentsel dönüflümden veya imar planlar›nda yap›lan de¤iflikliklerinden oluflan rant›n, kesinlikle kamuya aktar›laca¤› adil bir paylafl›m sisteminin gelifltirilmesi gerekti¤ini söyledi. Konuflmas›nda, flehirlerin, medeniyetlerin kuruldu¤u, insanlar›n kendilerini ifade etti¤i, toplumsal olarak yaflad›¤›, ihtiyaçlar›n› karfl›lad›¤› önemli merkezler oldu¤unu söyleyen Baflkan Çebi, Anadolu medeniyetinin, flehirlerini, insan ve Rabbani merkezli kurdu¤unu ve flehirlerin, camilerin, medreselerin, çarfl›lar›n etraf›nda olufltu¤unu dile getirerek, bunun en güzel örne¤inin Sultanahmet ve Süleymaniye çevresinde görülebilece¤ini belirtti. Anadolu flehirlerinin, insanlar› bölen de¤il, buluflturan mekanlar oldu¤unu anlatan Avni Çebi, yeni yap›lan flehirlerin insanlar› ay›ran mekanlara do¤ru gitti¤ini söyledi. Ç 24 M‹MAR VE MÜHEND‹S Bugün depremin konufluldu¤unu, fark etmeden önümüzdeki dönemlerde daha büyük sosyal depremler oluflturacak flehirlerin infla edilmemesi gerekti¤ini vurgulayan Avni Çebi, sözlerini flöyle sürdürdü: “‹stanbul gibi büyük flehirlerimizin, maalesef çok büyük riski bulunmaktad›r. Ayn› zamanda da modern flehrin ihtiyaçlar›n› karfl›layamamakta, gerekli sosyal donat› alanlar›na da sahip olamamaktad›r. Dolay›s›yla bu binalar›n büyük bir k›sm›n›n yenilenmesi gerekmektedir. ‹stanbul’da yaflanabilecek depremde meydana gelecek kay›plar, yüz milyarlarca dolarlarla ifade edilecek bir de¤erdir. ‹stanbul’da flehir merkezindeki kamuya ait sosyal donat› alan› olabilecek yerlerin, al›flverifl merkezi, rezidans yap›m› veya devlete, TOK‹’ye gelir artt›r›c› projeler mant›¤› içinde kullan›lmamas› laz›m. Buralar›n elde tutulmas› laz›m, buralar bizim için alt›n alanlar. Bu alanlar›n bir afet zaman›nda insanlar›m›z›n buluflabilece¤i, iskan edebilece¤i yerler olarak elde tutulmas› gerekir.” TBMM Bay›nd›rl›k, ‹mar, Ulaflt›rma ve Turizm Komisyonu Baflkan› ‹dris Güllüce ise sempozyumdaki konuflmas›nda hep kentsel dönüflümden söz edildi¤ini, ancak köysel dönüflümün de sorun olarak görülmesi gerekti¤ini ifade ederek; “Anadolu’nun ço¤u köyleri kendili¤inden y›k›lacak. Baz› bölgelerde depreme de lüzum yok. Orta Anadolu’dan yukar›daki bütün köylerdeki konutlar periflan” dedi. Güllüce konuflmas›nda, yer biliminin, özellikle Türkiye için çok önemli bir bilim dal› oldu¤unu medyada, yer bilimcilerine depremin nas›l oldu¤unun anlatt›r›ld›¤›n› ancak depremin, milletin bafl›na neler getirece¤inin ve nas›l çözülece¤inin uygulamac›lar ve yerel yöneticiler taraf›ndan tart›fl›lmas› gerekti¤ini söyledi. Deprem Komisyonu Baflkanl›¤› yapt›¤›n›, ama kendilerine sadece depremin nas›l olaca¤›n›n anlat›ld›¤›n› dile getiren Güllüce, “‹yi de bizim karfl›m›zda bir ‹stanbul, bir Türkiye var, 34 bin yerleflim köyü var” diye konufltu. Depremin kendi ilminin baflka bir konu, açaca¤› derdi çözmenin ise farkl› bir konu oldu¤unu belirten Güllüce; “Bir ideolojiye körü körüne ba¤lan›p ve kendi ideolojisinde olmayan insanlar›n bütün söylediklerini do¤ru bulmayan bir kesim var ülkemizde. Bunlar, teknikten çok siyasetle u¤rafl›rlar. Okyanus ötesinde bir gerillan›n ölüm y›l dönümünü kutlarlar da depremle ilgili çözümlere gelince 20 kelimeden fazla konuflacak fleyleri olmaz. Dün gece de benzer bir tart›flma olmufl; ’‹dris Güllüce, demokraside kentsel çözüm olmaz’ dedi denmifl. Bir kelime eksik söyledi¤iniz ya da ilave etti¤iniz zaman, çok çirkin fleyler ortaya ç›kar. Bu sözün bir kelimesi var. ’Demokrasi olan yerlerde zor çözülür bu ifl’ demifltim. Evet, Çin’de bu ifl, dünyan›n en kolay çözülen ülkesi. As›rlard›r mülkiyet hukukuna sayg›l› bir milletin idaresinde bu topraklar. Biz tarih boyunca milliyet hukukuna sayg›l› inançtan ve milletten geliyoruz. Ayr›ca uluslararas› evrensel hukukla idare edilen bir ülkeyiz. Yapaca¤›m›z her fley hukuka dayanmal›” diye konufltu. Sempozyumda bir konuflma yapan AK Parti Kayseri Milletvekili TBMM Bay›nd›rl›k, ‹mar, Ulaflt›rma ve Turizm Komisyonu üyesi Prof. Dr. Pelin Gündefl Bak›r da 1999 Kocaeli ve Düzce depremlerinin üzerinden geçen 12 y›lda, hükümetlerce önemli çal›flmalar›n yap›ld›¤›n›, ancak mevcut yap› stokunun rehabilitasyonu do¤rultusunda at›lmas› gereken cesur ve kararl› ad›mlar›n bulundu¤unu söyledi. Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de flehirlerin gelece¤ini tehdit eden en önemli hususlardan birinin çarp›k yap›laflma oldu¤unu belirten Bak›r, kentsel dönüflüm alan› olarak bir bölgeyi ilan edebilmek için, en çok miktarda hazine ve belediye mülki alan› olan bölgelerin tespit edilmesi suretiyle ifle bafllanmas›n›n temel prensip olmas› gerekti¤ini ifade etti. Bölgenin seçiminde azami gayret gösterilmesi gerekti¤ini anlatan Bak›r, “Mevcut durumun tespiti de çok önemlidir. ‹flgalci, tapu tahsisli vatandafllar›n say›s›n›n tespit edilmesi gerekmektedir. Tapu tahsisli, tapu sahibi ve tamam›yla belgesiz vatandafllar›m›za ayr› ayr› çözümler getirilmelidir. Kentsel dönüflüme ’Herkese tek beden gömlek uyar’ mant›¤›yla yaklaflmay› do¤ru bulmuyorum” diye konufltu. KASIM-ARALIK 2011 25 B‹ZDENHABERLER Üsküdar Belediye Baflkan› Kara: ‹nsanlar› mutlu edemeyen bir flehir için yeni standartlar oluflturulmas› gerekir. Düzenlenen sempozyumda gerek kamu idaresinden gerek üniversite ve meslek gruplar›ndan uzmanlar›n bir araya gelmesi “Afet, Deprem, Kentsel Dönüflüm Politikalar›, fiehir, ‹nsan ve Toplum” bafll›klar›n›n etrafl›ca tart›fl›lmas› imkan›n› sundu. ‹stanbul’un her ilçesinin kendine özgü oldu¤unu, her birinin farkl› problemleri bulundu¤unu, bu ilçelerde uygulanacak reçetelerin de farkl› olmas› gerekti¤ini belirten Bak›r, “Fatih, Eminönü ve Suriçi gibi tarihi semtlerde uygulanacak çözümler ile Ba¤dat Caddesi, Yeflilköy, Ulus gibi semtlerde uygulanacak çözümler birbirinden ayr›d›r. Ba¤dat Caddesi ve Yeflilköy gibi planl› bölgelerde fazla imar hakk› tan›nmas› suretiyle kentsel dönüflüm teflvik edilebilir” dedi. Bayrampafla, Esenler, Güngören, Ba¤c›lar, Fikirtepe gibi semtlerde parsel baz›nda de¤il, ada baz›nda kentsel dönüflüm projelerinin uygulanmas› gerekti¤ine dikkati çeken Bak›r, kentsel dönüflüm bölgesi ilan edilecek alanlarda transfer binalar›n›n yap›labilece¤i bofl hazine ve kamu arazisi olmas›n›n büyük önem tafl›d›¤›n› söyledi. Bak›r, kentsel dönüflüm kapsam›nda yap›lacak binalar›n, Türk-Osmanl› mimarisini yans›tmas›, estetik kayg›lar›n göz ard› edilmemesi gerekti¤ini ifade ederek, “Bir bölge, kentsel dönüflüm alan› ilan edildikten sonra, toplamda 10 sene tapu mülkiyet de¤iflikli¤ine müsaade edilmemelidir. Aksi takdirde, belediyelerimiz, orijinal yap› sahipleriyle de- 26 M‹MAR VE MÜHEND‹S ¤il, konutlar›n› onlardan ucuza sat›n alan profesyonel emlak simsarlar›yla pazarl›¤a oturmak zorunda kalmaktad›r” dedi. Yapılması gereken vatandaşları sağlam konutlara kavuşturmak ‹stanbul Teknik Üniversitesi (‹TÜ) Rektörü Prof. Dr. Muhammed fiahin de sempozyumda yapt›¤› konuflmas›nda kentsel dönüflümün bir an önce gerçekleflmesi gerekti¤ini ifade etti. 1999 depreminden sonra hem üniversitelerin hem de kamu kurumlar›n›n önemli çal›flmalar yapt›¤›n›, ‹TÜ olarak Amerika Acil Durum Yönetimi Kurumu ile 2000 y›l›nda ifl birli¤i yaparak, 31 ö¤retim eleman›n› 'afet e¤itmeni' olarak sertifikaland›rd›klar›n› anlatan fiahin, ‹çiflleri Bakanl›¤› Strateji Gelifltirme Dairesi deste¤iyle 10 binin üzerinde sivil toplum kuruluflu yöneticisinin ve kamu yöneticisinin e¤itildi¤ini söyledi. fiahin, “fiu andan sonra yap›lmas› gereken, vatandafllar›m›z› sa¤lam konutlara kavuflturmak. Burada en büyük sorumluluk bize göre sivil toplum kurulufllar›na düflüyor. Geçmiflte kentsel dönüflüm sözünü eden belediye baflkanlar› seçim kaybetmifltir. Onun için ad›m atam›yorlar. Devletin gerek merkezi yönetimi, gerekse yerel yönetimi bu dönüflümde farkl› bir rant beklememelidir. Devletin bu iflten en büyük rant›, vatandafllar›n›n ça¤dafl ve güvenli konutlarda yaflamas› olmal›d›r. Depremde yaflanan can kay›plar› asla kader de¤ildir” diye konufltu. Y›ld›z Teknik Üniversitesi (YTÜ) Rektör Yard›mc›s› Prof. Dr. Tamer Y›lmaz da flehirler bir yandan insan› ve toplumu, do¤rudan ve dolayl› olarak etkilerken, di¤er yandan da toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal de¤iflimlerden etkilendi¤ini dile getirdi. De¤iflimin yönü ve TBMM Bay›nd›rl›k, ‹mar, Ulaflt›rma ve Turizm Komisyonu Baflkan› ‹dris Güllüce: Bir tek kentsel dönüflüm de¤il, köysel bir dönüflüm de olmal›. gücünün, o toplumun karakteristik özelliklerinden ve ortam koflullar›na göre flekillendi¤ini, flehirlerdeki de¤iflimlerin de buna ba¤l› olarak zamana ve zemine göre farkl›l›klar gösterdi¤ini anlatan Y›lmaz, günümüzdeki küreselleflme döneminde flehirlerin alg›lanmas› ve yorumlanmas›n›n ciddi bir biçimde de¤iflime u¤rad›¤›n›, kentsel politikalar›n de¤iflimin tam oda¤›nda yer ald›¤›n› söyledi. Üsküdar Kaymakam› Süleyman Erdo¤an da Türkiye için yap›lmas› gereken en önemli konulardan birinin çarp›k ve depreme dayan›ks›z yap›lar›n y›k›lmas› oldu¤unu belirterek, “Binalar› bofl alanlarda kolay yap›yoruz, ama y›kam›yoruz. Bu konutlar bugün, yar›n evlatlar›m›z›n, torunlar›m›z›n üzerine y›k›lmadan biz y›kal›m, sonra a¤›tlar yakmayal›m diyorum. Hepimizin bu konuda topyekûn çal›flma yapmam›z gerekiyor. Aksi takdirde hepimiz a¤layaca¤›z” diye konufltu. Üsküdar Belediye Baflkan› Mustafa Kara da flehirlerin hayat› kuflatan ve kavrayan bir içeri¤e sahip oldu¤unu, insanlar›n bununla beraber sa¤lad›klar› uyumla flehirle bütünleflti¤ini ifade etti. Günümüzde flehirlerin metropollere dönüfltü¤ünü, küreselleflen ekonomiden, küreselleflen kültürden ve bireyselleflen insandan flehirlerin de nasibini ald›¤›n› anlatan Kara, insanlar› mutlu edemeyen bir flehir için yeni standartlar›n oluflturulmaya bafllan›ld›¤›n› belirtti. fiehirlerin moda haftalar›yla, küresel konular›n konufluldu¤u toplant›larla, protestolarla, savafllarla an›ld›¤›n› ifade eden Kara, bu de¤iflimin devam etti¤ini ve bu de¤iflimin önünde durman›n mümkün olmad›¤›n› söyledi. Sempozyumun ilk oturumu MMG Genel Baflkan Yard›mc›s› Kadem Ekfli’nin baflkanl›¤›nda yap›ld›. ‹lk oturumda, ‹BB Deprem ve Zemin ‹nceleme Müdürü Mahmut Bafl, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araflt›rma Enstitüsünden Prof. Dr. Mustafa Erdik, ‹stanbul ‹l Özel ‹daresinden Kaz›m Gökhan Elgin, ‹TÜ Afet Yönetim Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mikdat Kad›o¤lu ve ‹TÜ ‹nflaat Fakültesinden Prof. Dr. M. Hasan Boduru¤lu sunumlar yapt›. Baflkanl›¤›n› MMG Genel Baflkan Yard›mc› Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür yapt›¤› ikinci oturuma ise KUDEP kurumundan Mimar fiimflek Deniz, YTÜ’den fiehir Planlamac›s› Yrd. Doç. Dr. S›rma Turgut, ‹stanbul Metropolitan Uygulamalar›ndan Prof. Dr. ‹brahim Baz ve ‹BB Kentsel Dönüflüm Müdürü ‹dris Atabay ile devam edildi. Üçüncü ve son oturumun baflkanl›¤›n› ise MMG Yönetim Kurulu Üyesi Murat Özdemir yapt›. Bu oturumda Maltepe Üniversitesinden Prof. Dr. Nazif Gürdo¤an, YTÜ’nden Prof. Dr. Bedri Gencer, Mimar Mehmet ‹flçi, Araflt›rmac› ‹hsan Aktafl ve yine YTÜ’nden Prof. Dr. Nuran Kara Pilehvarian konuflmalar yapt›lar. Sempozyum alan›nda ayr›ca “Van Depremi” ve “fiehir ve ‹nsan” konulu iki farkl› foto¤raf sergisi düzenlendi. Düzenlenen sempozyumda gerek kamu idaresinden gerek üniversite ve meslek gruplar›ndan uzmanlar›n bir araya gelmesi “Afet, Deprem, Kentsel Dönüflüm Politikalar›, fiehir, ‹nsan ve Toplum” bafll›klar›n›n etrafl›ca tart›fl›lmas› imkan›n› sundu. Ayr›ca sempozyumun ard›ndan Mimar ve Mühendisler Grubu taraf›ndan Sempozyum Sonuç Bildirisi yaz›l› medya yoluyla kamuoyuna duyuruldu. KASIM-ARALIK 2011 27 B‹LD‹R‹ MMG VAN DEPREMİ RAPORUNU AÇIKLADI MMG YÖNETİCİLERİNDEN OLUŞAN TEKNİK HEYET 23 EKİM 2011 TARİHİNDE VAN VE ÇEVRESİNDE MEYDANA GELEN 7,2 BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ DEPREM SONRASI İNCELEMELER YAPMAK ÜZERE BÖLGEYE GİTTİ. JEOFİZİK MÜHENDİSLERİ ODASI VAN ŞUBE BAŞKANI BEDRETTİN ANARAN’IN DA KATILDIĞI GRUP, VAN, ERCİŞ VE DEPREMDE HASAR GÖREN KÖYLERİ KAPSAYAN BİR İNCELEME GEZİSİ YAPTI. İNCELEME SONUCUNDA OLUŞAN RAPOR ÖZETİNİ SİZLERLE PAYLAŞIYORUZ. Ü lkemiz, jeolojik açıdan genç bir kara parçası üzerinde yer almaktadır. Bu kara parçası henüz oluşumunu tamamlamadığı için yer kabuğundaki hareketler devam etmekte, fay hatları aktif bir şekilde faaliyetlerini sürdürmektedir. Dolayısıyla deprem, ülkemizin yadsınamaz bir gerçeğidir. Öyleyse, bu gerçeği bir an önce kabullenip, depremle yaşamaya alışmalı, şehirlerimizi bu doğrultuda inşa etmeli, insanlarımızı bilinçlendirmeli ve depremin vereceği zararları önleyici tedbirleri süratle almamız gerekmektedir. VAN BÖLGESİYLE İLGİLİ YAPTIĞIMIZ TESPİTLER ŞUNLARDIR: VAN’DA BİNALAR NEDEN YIKILDI? a) Yıkılan bir binadan aldığımız ve laboratuar ortamında kırılma testi uygulanan beton numune sınıfının C20 olması gerekirken C9 (90 kg/cm2) çıkması, donatı çap, adet, aralık ve cins tahkiki yaptığımızda ortaya çıkan düşey donatıların nervürsüz (S220) olması, etriye aralıklarının olması gerekenden fazla olup 30 cm’e yakın olması, kolon ve betonarme perdelerin kirişlerle birleştiği noktalarda etriye sıklaştırma yapılmaması bu tür binaların yıkılmasının kaçınılmaz olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. b) Ülkemizde uygulanan yapı denetim sisteminin bu bölgede yeni başlamış olması, bu zamandan önceki yapıların denetimi noktasında eksiklik ve boşluğun neticesi olarak yıkım ve hasar oranı artmıştı. c) Zemin ve jeolojik yapı dikkate alındığında Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın bir kolunun üzerinde bulunan Van ve Erciş’in depremsellik kriteri dikkate alınarak hassasiyetli yapılaşma ve depreme hazır bir kent oluşturma beklentisinden uzak deprem bölgesi olmayan diğer illerdeki gibi gelişigüzel denetimsiz ve deprem hesaba katılmadan yapılaşmanın ortaya çıkması sonucu yıkım ve hasar oranı artmıştır. Van ve Erciş’te toptan göçen binaların tamamının çok katlı (5-8 katlı) olması bu tespitimizi güçlendirmektedir. d) Günümüz mevzuatı açısından eksiklik olarak görünen yapı denetime tabi bir bölge olmamış olması veya yeni başlanılan bir sistem olması dışında bir mevzuat eksikliği yoktur. Fakat mevzuatın öngördüğü imar planı, mikro bölgeleme (microzonation), proje ve denetim kriterlerine ilgilileri uymamıştır. e) Mevzuat öngörse de mühendis, müteahhit, denetim firması, belediye arasında koordinasyonun eksik olması veya hiç olmaması sonucu kalfa veya usta marifetiyle ortaya çıkan inşaatlar, projede mühendislik hizmetini almış olsa bile uygulamada almamıştır. 30 M‹MAR VE MÜHEND‹S f) Köylerdeki binalar hiçbir mimarlık ve mühendislik hizmeti almadan kerpiç ve briket gibi bölgede kolay temin edilebilen yapı malzemeleri kullanılarak yığma yapı olarak, yatay ve düşey hatıl gibi herhangi bir bağlantı elemanı olmadan ve mukavemet hesapları dikkate alınmadan yapılmıştır. g) Deprem bölgesi olmasına rağmen yüksek katlı binalarda bahsi geçen eksiklikler ve hatalar sıklıkla tekrar edilmiştir. RICHTER ÖLÇEĞİ İLE 5.6 BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ 2. DEPREM NEDEN YIKIMA SEBEP OLDU? Eğer hasar taşıyıcı sistemde değil de tuğla ve pencere gibi mimari elemanlarda oluşmuş ise bu elemanlara aktarılan kuvvetin taşıyıcı sistemi örselediği ve bir şekilde sönümlediğini rahatça söyleyebiliriz. İşte hasar durumu bu şekilde olan ve taşıyıcı sistemde “sorun yok yapı sağlamdır” mantığı çok yanlıştır ve bir defa can kayıpsız atlatılan 7.2 büyüklüğündeki depremin ardından gelen 5.6 lık deprem kuvvetleri (ki normal zamanlarda bu büyüklükteki bir depremin bu kadar hasara sebep olmaması gerekir) artık yapı tarafından sönümlenememekte ve yapı taşıyıcı elemanları sınır değerlerine ulaşan taşıma gücünü bir kademe daha zorlamak zorunda kalarak kırılmaya başlamaktadır. Bu andan sonra donatıda akma gerçekleşecek veya bağıl kuvvet etkisinde betonarmede çatlamalar oluşacak ve bina performans kriterleri çerçevesinde taşıma gücünü kaybedip yıkılacaktır. 5.6 büyüklüğündeki 2. depremin Van Merkez’de sebep olduğu yıkımların ana sebebi yukarıda izaha çalıştığımız yorgun yapı elemanları olmuştur. SONUÇ VE ÖNERİLERİMİZ: İnsan öncelikli emniyetli şehirler kurmalıyız. a) 2007 Deprem Yönetmeliği’nin şartlarına, özellikle de beton dayanımı ve etriye, çiroz gibi donatı elemanlarına ait koşullara, tavizsiz uyularak gerekli kontroller yapılmalıdır. b) 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu kapsamında mevzuat ye-niden gözden geçirilmelidir. Van ve Erciş’te yıkılan binaların ruhsatlı olması yapı denetim mevzuatının boşlukları olduğunu göstermektedir. Yapı denetim kanunu için yeniden yapılması gereken düzenlemeler çerçevesinde belirlenebilecek UYGUN bir yöntemle müteahhit veya yapı sahibinin yapı denetim firması ile organik bağının kesilmiş olması ve tarafların işveren-çalışan pozisyonundan çıkarılması gerekmektedir. Şu anki mevzuat çerçevesinde yapı denetim firması denetim için kendisine ödenmesi gereken tutarı her ne kadar ilgili belediyeye müteahhit veya yapı sahibi tarafından ödenen miktar olarak belediyeden iş tamamlanma süreci ile paralel olmak üzere almakta olsa da proje aşamasında müteahhit veya yapı sahibi yapı denetim firmasını kendisi seçmekte ve bir sonraki işlerini yapabilmek adına yapı denetim firmaları müşterisi konumundaki yapı sahibi veya müteahhidin yanlış veya eksik uygulamalarını düzeltmekte zorlanmaktadır. c) Deprem sonrası öncelikle ayakta kalmasını istediğimiz hastane, okul, hükümet konağı gibi kamu yapılarının temel sistemine (maliyet düşünülmeden) deprem kuvvetini azaltan ve yapının depremde salınmasını engelleyen veya az salınım yapmasına olanak sağlayan deprem sönümleyiciler (izolatörler) konulmalıdır. İlk maliyet yerine deprem sonrası yapacağı hizmet göz önüne alınarak bu tekniğin fizibilitesi yapılmalıdır. d) Deprem konusu açıldığında öncelikle irdelenmesi gereken kriter olan zemin durumu konusunda Van ve Erciş olmak üzere bölgenin depremselliği ve diri fayları dikkate alındığında diğer illere nazaran özellikle Van Gölü ve çevresi başta olmak üzere mikro bölgeleme haritaları, fay haritaları, jeolojik etütler üzerinde yapılacak çalışmalar neticesinde 1/100.000’likten başlayıp büyüyen ölçekte planlar yapılmalıdır. e) Belediyelerce yapılan imar planlarında her ne kadar zemin ve statik açıdan proje uygunluk gösterse de çok katlı yapılaşma yerine daha az katlı ve bahçeli nizam yapıların ortaya çıkması plan aşamasında ön görülmeli ve teşvik edilmelidir. Bölgede yaptığımız incelemelerde yapıların ruhsat alma aşamasının çok geç sürdüğü ve bu zaman aralığında yapı sahibinin belediyenin denetimini beklemeksizin hızla binayı yapmaya devam ettiğini duyduk. Bu durumda yapılan yapının denetim adına hiçbir kriteri sağlamamasını anlamak zor olmasa gerek. Projeler uygun olsa dahi denetim mekanizmasının işlemediği bir bölgede kalfa ve ustanın teknik becerisine emanet edilen yapılarla karşılaşılmaktadır. Bu sorunun çözümü için, yapı sahibinden belediyeye kadar uzanan geniş bir sorumluluk paylaşımı sonucu herkes üstüne düşen görevi yerine getirmelidir. f) Köylülerin gerek kendi gerekse hayvanları için yapacağı yapılarla ilgili olarak yerel yönetimler köylere destek mahiyetli sistemi ve yapılış yöntemi tip projeler hususunda destek vermeli ve bu destek verilirken bölgenin şartları dikkate alınarak yöresel malzemelerin kullanılmasına ve geleneksel köy hayatına müdahale edilmemesine özen gösterilmelidir. g) Afet öncesi tedbirler kapsamında, her ilin ve ilçenin yerel yönetimleri, afet anında kullanılmak üzere stoklarında belli sayıda konteynır bulundurmalıdır. Böylece, Van Depremi’nde şahit olduğumuz gibi, olumsuz hava koşullarında vatandaşların yaşadığı barınma ve ısınma sorunların yaşanmasına meydan vermeden, çok hızlı bir şekilde bu ihtiyaç giderilmiş olur. h) Yapım sisteminde betonarme malzemenin yanı sıra, depremde mukavemeti daha yüksek olan çelik ve ahşap gibi alternatif sistemler de sistemler de kullanılmalıdır ŞEHİRCİLİK ANLAYIŞINDA YENİ YAKLAŞIMLAR. Van Depremi sonrası Sayın Başbakanımızın, “Bu tabloları defaatle yaşamaktansa iktidarı kaybetmek çok daha hayırlıdır” cümlesiyle başlayan kentsel dönüşüm hamlesi, doğru uygulandığında ülkemiz ve şehirlerimiz açısından çok önemli bir fırsattır. Son dönemlerde, sağlıksız yapıları dönüştürmek adına yapılan çalışmalarda, mevcut arsalara verilen emsal artışlarıyla, rant odaklı yüksek katlı yapılaşmaya olanak sağlanarak, insan ruhuna ve fıtratına aykırı beton bloklardan oluşan şehir siluetleri ortaya çıkmıştır. Kat sayısı ve bina yüksekliği arttıkça, kalitenin ve modernitenin arttığı gibi yanlış bir algıya düşülmektedir. Şehrin kültürüne, iklimine, doğal şartlarına bakılmaksızın, tüm şehirlerde aynı türden, aynı malzemelerden, aynı mimaride binalar inşa edilmiş, kentsel ve sosyal doku, hızlı bir şekilde dönüştürülmüş ve tahrip edilmiştir. Kentsel dönüşümü bu bağlamda düşünüp bir oldu bittiye getirmeden şehirlerimizi ve yaşadığımız mekanlarımızı güvenli, insani ölçeklerde, huzurlu, güzel ve estetik olarak yeniden inşa etmek için bir fırsat olarak görmemiz gerekir. KASIM-ARALIK 2011 31 HABERANAL‹Z SANAL TOPLUMA SANAL MÜHENDİSLİK Mİ? SOSYOLOJİ İÇİN KELİME CAMBAZI BİLİMİ DE DENEBİLİR. ÇÜNKÜ ADINI AÇIKÇA KOYMAK YERİNE LAFI DOLANDIRIP DURUYOR. GERÇEK ŞU TÜM ENDÜSTRİ SONRASI TOPLUM, ENFORMASYON TOPLUMU, RİSK TOPLUMU, POST-MODERN TOPLUM GİBİ SÖZ CAMBAZLIKLARININ İFADE ETMEK İSTEDİĞİ ŞEY, ASLINDA ŞİRKET EGEMENLİĞİ OLARAK PAN KAPİTALİZM VE ONUN TEKNOLOJİYİ KENDİ TEKELİNE ALARAK EGEMENLİĞİNİ TÜM YERKÜREYE DAYATMASIDIR. KÜRESELLEŞME ADI DA VERİLEN BU SÜREÇ ASLINDA POSTFORDİZM DE DENİLEN SOSYAL SÜRECİN BİR TEZAHÜRÜ. POST- FORDİZM İSE ÖZÜNDE, İKİ OLGUYA DAYANIYOR: ESNEK ÜRETİM VE TÜKETİM. DİLAVER DEMİRAĞ S ANAY‹LEfiMEN‹N başlangıcında kitle üretimi söz konusuydu. Bu sürece fordizm denme nedeni de ilk seri otomobil üreticisi Henry Ford’un bant sistemine dayanan üretim biçimiydi. Burada iş parçalara ayrılıyor, montaj hattı da denen süreç ile her işçi işin bir parçasını yapıyordu. Charlie Chaplin’nin Modern Zamanlarda karikatürize ettiği sürekli vida sıkan işçi, tam da bu iş bölümünün işin parçalanmasına varacak denli uç noktaya varmasının bir ürünüydü. İşçi gerçekten de vida sıkıcısı denecek denli zavallı bir hale girmişti, çünkü işin bütününden kopmasının bir sonucu olarak düşünmek yerine sadece yapmak durumundaydı. Montaj hattında önüne gelen iş parçasını yapıyordu ve bunu sürekli tekrar ederek yaptığından artık otomatikleşmekteydi. İşçinin bir emek sanatçısı olmaktan çıkıp zavallı bir proleter olması da bu anlama gelmekteydi. Sanayi toplumunun başlangıcında kırdan kopup gelen insanlar ile nitelikli işgücü olarak zanaatkarın fabrikaya dönük direnişi, çeşitli tarih çalışmalarında sıkça dillendirilmişti. Ludizm adı verilen ve makine kırıcılık olarak adlandırılan tepki ya da isyanın ardında da üzerinden henüz toprak kokusunu atmamış doğaya bugünkü kent- 32 M‹MAR VE MÜHEND‹S Gazeteci, yazar li insan kadar yabancılaşmamış insanların, fabrikanın dayattığı iş bölümü mantığına ve mekanik zaman ritmine dönük tepkisi yatıyordu. İşçiler adeta sanayi-sonrası toplum denen şeyi öngörmüş gibi, kendilerine dayatılan gayrı insani iş mantığına tepkilerini bunun somut görünümü olan makinelere yansıtmaktadır. Ancak bu süreçten zaferle çıkan fabrika sahibi olarak kapitalist oldu ve işçiler bir vida sıkıcısı uyumlu robota dönüştü. Ford’un üretim biçiminde oluşturduğu bu değişim sanayi toplumu dediğimiz süreci de içermekteydi. Sanayi toplumu işin doğadan ve doğaya dayalı zamandan koptuğu, katı disiplinci, örgütsel hiyerarşilerin egemen olduğu bir sosyal düzeni dayatıyordu. Hızlı kentleşme, endüstriyel üretim araçları, ekonomik verilere dayalı yönetim, işçi sınıfının doğuşu, geniş atölyeler, fabrikalar, kâğıt para hâkimiyeti, hızlı okullaşma, zorunlu eğitim sanayi toplumunun beraberinde getirdiği başlıca özellikler oldu. Sanayi toplumu standart mal ve hizmetlerin kitlesel üretimine ve kitlesel dağıtımına dayanırdı. Şirketlerin amacı aynı malı çok miktarda ve rakiplerinden ucuza üreterek ve dağıtarak birim maliyeti düşürmekti. Kitlesel üretim ve kitlesel dağıtım merkezileşmeye dayalı bir ekonomik mo- del; mekanistik, katı/hiyerarşik örgüt yapıları ve geleneksel eğitim bu yapılanmanın temel hatlarını oluşturmaktaydı. Şirketler “üret, depola, sat” mantığıyla hareket etmekteydi. İşte bugün bilgi/enformasyon toplumu, sanayi sonrası toplum, risk toplumu, postmodern toplum gibi farklı isimlerle anılan ve her biri aslında post-fordizm dediğimiz değişen üretim biçiminin oluşturduğu sosyal süreçlere gönderme yapan dönüşümde bu yapının bir noktadan sonra sürdürülemez hale gelmesinin sonucu olarak doğdu. SANAYİ TOPLUMUNUN KRİZİ ve POST-FORDİST TOPLUMSAL BİÇİMLER Kitle üretimine ve kitle tüketimine dayalı, standart biçimlerin üretimine imkan tanıyan fordist üretim biçimi, merkezileşmeyi ve büyük miktarda sabit sermaye yatırımlarını gerektirmektedir. 1930’lu yıllardan 1970’lerde yaşanan ekonomik buhrana kadar (postfordist üretime geçilmeye başlandığı döneme kadar) uygulanan Keynesyen politikalar ve refah devleti anlayışı fordist üretimin devamını sağlayabilmişti. Fordist üretim dönemi örgütlü emeğin güçlü olduğu bir dönemdi. Zira bu dönem kitlesel üretimin devamı için tam güne yayılan ve vardiyalarla sürdürülen çalışma saatlerini gerektirmekteydi. 1970’li yıllarda yaşanan iktisadi kriz, 1960’lı yıllardan itibaren zaten düşmekte olan kar hadlerini ve üretimi tükenme noktasına getirmişti. Bütün bu gelişmeler Fordist üretim biçiminin altını kazacak bir dizi süreci harekete geçirdi.1 Kapitalist sistemin bu krizden çıkış için bulduğu formül esnek üretim (birim) olarak da adlandırılan Post-Fordist üretimdir. Post-fordizm Fordizmin katılıklarıyla çatışma içinde olmasıyla belirlenir. Emek sü- reçleri, işgücü piyasaları, ürünler ve tüketim kalıplarıyla esnekliğe yaslanır. Esnekliğin oluşturduğu bir dizi belirisizlik ve öngörülmezlik ise risk faktörü olarak adlandırılan sosyal süreçlere yol açar. Sanayi toplumunun özelliği olarak kabul edilen modernleşmenin de sanayi sonrası bilgi toplumu olarak adlandırılan sosyo-ekonomik değişimin bir sonucu olarak yerini modernlik sonrası denilen sürece bırakması, modernleşmenin uçlaşması ya da geç modern yahut geç kapitalist olarak da adlandırlan bir sosyo-ekonomik ve düşünsel süreçlerin de önünü açtı. Bu sosyal süreç için KASIM-ARALIK 2011 33 HABERANAL‹Z Sanayi Toplumu standart mal ve hizmetlerin kitlesel üretimine ve kitlesel dağıtımına dayanırdı. Şirketlerin amacı aynı malı çok miktarda ve rakiplerinden ucuza üreterek ve dağıtarak birim maliyeti düşürmekti . kullanılan bir başka ifade de tüketim toplumudur ki burada da toplumun tüketime dayanan yaşayış biçimini ve ekonomik gelişmenin motorunun da tüketime dayanması ifade edilmiş olmaktadır. Bu, zevkin ve zevke dayalı bir insan tipinin, sürekli keyif verici eğlenceli etkinlikleri arayan, marka tüketimi ile sosyal saygınlık elde etmek isteyen bir birey biçimini oluşturdu. Yeni emek modelinin temelde ikili bir yapısı vardır: Çekirdek işgücü ve çevre işgücü. 'Çekirdek işgücü'; tam zamanlı çalışan, diğer çalışanlara kıyasla görece daha yüksek ücret alan, iş güvencesi ve yükselme şansı mevcut olan bir gruba verilen addır. 'Çekirdek işgücünün' işine son vermek çoğu zaman 'niteliksiz emeğe' oranla daha güçtür; ikamesi zor olduğu gibi işten çıkarıldığında daha fazla tazminat ödenmesi de gerekir. Bugün bu çekirdek iş gücü içinde yöneticiler, şirket profesyonelleri (muhasebe, finans, pazarlama, halkla ilişkiler vb) bu profesyoneller arasında mühendisler de yer almakta. Bu anlamda sanayi sonrası toplumun esneklik yaklaşımı mühendisler için de geçerlidir. Sosyologlar mühendisleri profesyonel-yönetici sınıf olarak tanımlamıştır. Buna göre söz konusu sınıf “geniş bir mesleki becerisi, yüksek 34 M‹MAR VE MÜHEND‹S gelir düzeyi, gücü ve itibarı (prestige) olan kişiler”den oluşmaktadır ve ancak bu sınıfı bir yanda yönetici sınıftan, öte yanda işçi sınıfından ayıran sınırlar bulanıktır. 'Çekirdek işgücü', şirketin geleceği için 'hayati önem' arz eden bir konumdadır. Fakat buna rağmen onun da katlanması gereken maliyetler vardır. Coğrafi mekan değişiklilerine hazır olması ve sürekli kendini geliştirmesi, esnek ve girişken olması, değişen koşullara çabuk uyum sağlyabilmesi, sosyal olması, yeni teknolojiyi yetkin kullanabilmesi, değişken çalışma zamanlarına uyumlu olması ve farklı işalanlarında da çalışabilmesi beklenir. Sonrasında ise sistem mühendisten işe girdiği anda işe adapte olup üretime başlayabilmesini ve gerekli değişikliklere göre kendini yenileyerek işleri yapabilmesini bekler. BİLGİYİ ÜRETEN ve İŞLEYEN TOPLUM Enformasyon toplumu olarak da adlandırılan sanayi sonrası toplum biçimine bu adın verilme nedeni, üretimin bilgisayarlaşması, robotlaşması sonucu otomasyon denilen ve üretimde insan unsurunun payının giderek düştüğü , bilginin işlenmesine dayanan bir üretim sürecine dayanma- sıdır. Özellikle bilgisayar teknolojisinin sağladığı hızlı iletişim olanakları bilginin çok kısa sürede ulaştırılabilmesini sağlamıştır. Bu durum berberinde baş döndürücü bir hızla sağlanan bilgi artışına yol açmıştır. Bilgi dalgası ile hemen her alanda hızla artan bilginin üretimi, pazarlanması, ulaştırılması, en uygun bilginin uygulamada kullanılması başlı başına bir iş alanı, bir sektör olarak öne çıkmış bulunuyor. Böylece sistemin ilgisi sanayiden bilgiye yönelmiştir. Bilgi temel sermaye, ana güç halini almıştır. Bilgisayarlaşma emeğin de üretimdeki yerini değiştirmiştir. Bilgisayar kullanımı zorunlu olarak üretimde beyaz yakalı dediğimiz eğitimli ve nitelikli işgücünün kullanımını getirir. Ancak bu esnek birikim adı verilen bir süreci de getirir, artık sistem hızlı değişime dayandığından işgücü de bu hızlı değişime ayak uydurur ve işletmeler çalışma biçimini de esnekleştirir. Bunun anlamı hızlı işe alıp hızlı bir biçimde işten atmadır. Sanayi toplumu çalışma ve çalışmaya dayalı gelirin istikrarlılığı üzerine dayalı bir refah toplumu haline dönüştüğünden, bu durum refahın ortadan kalkması ve istikrar. Geleceği öngörebilme gibi bir düzenlilikten düzensizliği geçiş anlamına geldiğinden bunun sonucu belirsizlik ve öngörülemezlik oldu. Toplumdaki bireylerin geleceklerini belirsiz görmekten doğan riskler ve bunun yanında gelişen teknolojiden doğan risklerin neden olduğu belirsizlikler ise sanayi sonrası bilgi toplumu- Sosyologlar mühendisleri profesyonel-yönetici sınıf olarak tanımlamıştır. Buna göre söz konusu sınıf “geniş bir mesleki becerisi, yüksek gelir düzeyi, gücü ve itibarı (prestige) olan kişiler” den oluşmaktadır nun bir özelliği olan risk toplumu dediğimiz sosyal süreci oluşturdu. Bütün bu kavramsal öbek, aslında temel olarak kapitalist toplumların temel belirleyeni olan ekonomideki değişim ve bunun neden olduğu sosyal etkilere dayandığından aslında tüm bunları tek bir sürecin çeşitli vecheleri olarak da görmek olanaklıdır. RİSK TOPLUMU ve RİSK MÜHENDİSLİĞİ “Risk toplumu” ifadesi, Ulrich Beck’in 1992 yılında yayımlanan “Risk Society: Towards a New Modernity” adlı kitabıyla terminolojideki yerini almıştır. Beck bu eserinde, 19. yüzyılda “ya, ya da” felsefesinin egemen olduğunu, oysa 20. yüzyılda “ve” felsefesinin geçerli olduğunu vurgulamaktadır. Buna göre; 19. yüzyılda birbirinden kopuk yapılar ya da birimler var olmuştur. “Kopukluk”, “tekdüzelik”, “uzmanlaşma”, “hareketsizlik” gibi ifadelerle kendini bulan bu yapı, taraflar arasında ikili çatışmayı açıklamaktadır. 20. yüzyılda ise “ve”nin egemenliği; “yan yana olma”, “çok boyutluluk”, “sentez”, “bulanıklık”, “belirsizlik” gibi kavramları ortaya çıkarmıştır. 21. yüzyılda da “ve” felsefesinin yansımaları söz konusudur ve bu yansımalar daha kaotik yapı ve işleyişlere işaret etmektedir. Risk toplumu bilgi toplumu olarak adlandırılan ve iletişim teknolojileri temelinde yapılanan toplumsal sürecin bir ürünü olmuştur. Buna göre; bilgiyle yoğrulmuş yapıların egemen olduğu toplumsal yapı, geleneklerin ya da doğanın sabitliğinden kaynaklanan “doğal-dışsal riskler” ile toplumsal yaşamın işleyişi içinde insan eliyle oluşturduğu “yapay riskler” temelinde yükselmektedir. Doğal riskler, deprem, sel, kasırga, salgın hastalıklar gibi dışsal risklerdir. Yapay riskler ise insanın bilimsel ve teknolojik faaliyetlerinin yön verdiği toplumsal dönüşümün ortaya çıkardığı risklerden oluşur. Küresel ısınma, nükleer atıklar, kitle imha silahları, medya ve internet yoluyla özel hayatın gizliliğinin zedelenmesi, teknolojik işsizlik, beyin göçü, kültürel çatışma, muhafazakârlık, terörizm ve daha birçoğu bu yeni toplumun ürettiği en önemli risklerdir. Bu toplumda yapay risklerin sayısı doğal risklerinkinden oldukça fazladır. Bu da risk toplumunun karakterinin bir sonucudur. Post-modern ya da sanayi sonrası toplum olarak adlandırılan geç kapitalist tüketim toplumlarının özelliklerinden biri de bireysellik ve yaşamın uzamasından kaynaklanan hazcı yaşam etiği olmuştur. Bunun sonucu insanlar kendilerine yatırım yaparak narsistik denecek bir kendi tapımı ile kendini çok değerli olarak görmüş, buna bağlı olarak yaşamın değeri artmıştır. Risk toplumunda temel tehditler bu değeri düşüren, yaşama zarar verme olasılığı bulunan risklerdir. Bilgi ve teknolojinin toplumsal alanda neden olduğu dönüşüm çeşitli riskler oluşturduğu gibi, riskin “fırsat” ve “yenilik” üretme fonksiyonlarına da zemin hazırlamaktadır. Dolayısıyla, yeni bilgi ve teknoloji, risklerin yıkımına engel olabilmeyi merkeze almıştır. Risk toplumu- nun bireylerinin, sorumluluklarının farkında olan ve inisiyatif kullanabilen bireyler olması, riski oluşturdukları gibi, bilgi ve teknoloji üretmelerini de sağlamaktadır. Bu da “bilgi” ve “risk” arasındaki karşılıklı etkileşimin varlığını açıklamaktadır. Her ikisi de birbirinin hem nedeni hem de sonucudur.2 Bilgi toplumunda risk, büyük bir sektör hâlini almıştır. Şirket yönetimi danışmanları, sigortacılar, siyasî danışmanlar, sosyologlar, psikologlar ve benzerleri, “risk analizi”, “risk yönetimi” ve “risk iletişimi” gibi pek çok başlık altında öneri ve strateji kurguları geliştirmektedir. Medyanın da konuya ilgisi giderek artmakta, içinde “risk”, “kaos” gibi kelimeler geçen manşetler, haberler, makaleler, programlar sıkça yayınlanmaktadır. Risk mühendisliği adıyla ortaya çıkan yeni bir mühendislik dalı da bu riskleri ölçmek, hesaplamak ve bu olası risklerin mali bedelleri saptamakta ve bu riski önlemek için alınacak tedbirleri içermektedir. Başta sigorta sektörü olmak üzere birçok sektör, bir işin neden olacağı riskleri hesaplayan ve bunları ortadan kaldıran bir bilgi biçimi üretmektedir. Mühendis bu risklere karşı alınacak tedbirleri hesaplayan ve bu riskleri azaltacak güvenlik tekniklerini oluşturacak kişidir. Bacon’un ünlü sözüne yaslanarak “bilmek egemen olmaksa” eğer, modern bilim ve tekniğin de asli rolü olası riskleri öngörmek ve bu risklere karşı önlem alabilmektir. Mühendis de bilim ve teknikle içiçe bir kişi olarak KASIM-ARALIK 2011 35 HABERANAL‹Z Bacon’un ünlü sözüne yaslanarak “bilmek egemen olmaksa” eğer, modern bilim ve tekniğin de asli rolü olası riskleri öngörmek ve bu risklere karşı önlem alabilmektir. Mühendis de bilim ve teknikle iç içe bir kişi olarak bu belirsizlikleri giderecek kişi konumundadır. bu belirsizlikleri giderecek kişi konumundadır. Risk toplumunda risk mühendisliği en revaçta mühendislik dalı haline gelmiştir. Bu da bir başka mühendislik dalını doğurmuştur, bilgisayar ve yazılım mühendisliği. Her ikisi de gelişmiş bilgisayarlar ve bu bilgisayarlar ile içiçe çalışan yazılımları geliştiren, simulasyon modellemesi yolu ile olası riskleri senaryolaştırarak sanki yaşanıyormuş gibi sanal olarak deneyimleyen tekniklerdir. Mesela Küresel İklim Değişimi ile ilgili bu teknolojinin varlığı çok merkezidir. Bilgi işleme ve istatistik yolu ile risk yönetimi önemli maddi avantajlar getirmektedir ki buna Noami Klein’nin ünlü kavramı ile “felaket kapitalizmi de denebilir” bu kapitalizm olası felaketleri ve bunun doğurduğu riskleri yenileşme fırsatı olarak gören bir kapitalizm. GERÇEĞİN İNFAZI ve SANAL DÜNYA Enformasyon toplumu ile kastedilen şeylerden birisi de medya ve iletişim teknolojisi olarak internettin oluşturduğu sosyal süreçler, değişimler anlamında da geliyordu. İşte Baudrillard ile ünlenen simulasyon ve simulasyon toplumu kavramı da bu gelişimin bir ürünü. Baudrillard modern toplumsal gerçeklik tezine meydan okuyan bir düşünürdü. Modern toplum gerçek kavramına yükle36 M‹MAR VE MÜHEND‹S diği aşırı anlam nedeni ile ters bir istikamete savrulmuştur ve aşırı gerçeklik hiper realite dediğimiz durumu ortaya çıkarmıştır. Bunun bir yansıması da gerçeğin yerini görüntülerin aldığı bir sanal evrendir ki son dönemin gözde sosyalbilimcilerinden Athur C. Kroker’in Sanal Gerçekliğin Politik Ekonomisi yazısında ifade ettiği gibi, sanal dünyanın giderek yaşamın maddi gerçekliği halini almasıdır. “Sanallığın yagınlaşması ve insanın medya düzlemi (mediascape) için temel bir kaynak haline gelmesiyle birlikte sanallığın maddi boyutları patlama yapar.”3 Medya üzerinden akan görüntülerin oluşturduğu bu dünyaya sanal dünya diyebiliriz. Sanal kavramı hiç olmayan demek değildir, sanal gerçeklik gerçeğin taklidi olarak yine de gerçektir. Ama gerçekten daha fazla gerçek olması onun gerçekliğini sorunlaştırır. Her halükarda bilgi toplumu fanatazmatik bir topluma doğru evrilmektedir. Fantazmatik görüntü gerçekle gerçe olmayan arasındaki sınırı imha etmektedir, simulasyon kavramı da bu gerçeklik biçimine ilişkin bir kavramlaştırmadır. Simulasyon gibi kavramındaki bir şeyi yaparmış gibi yapmaktır. Yani yapılan şeyi yapıyormuşça davranan ama onu yapmayandır. Simulasyonda gerçekmiş gibi davranan yapay gerçektir. Ancak hiper gerçeklik evresinde simulasyon gerçekten daha gerçektir. “Hastaymış gibi yapan bir kişi” der Baudrillard “yatağa uzanıp bizi hasta olduğuna inandırmaya çalışır. Bir hastalığı simüle eden bir kişi ise kendinde bu hastalığa ait semptomlar (belirtiler) görülen kişidir.” Hastaymış gibi yapan insana uygulanacak bir iki tahlil ile gerçek yerli yerine oturtulabilir ama konu hastalığın simülasyonu olunca bu kişiye ne hastasın ne de değilsin denilebilir. Burada gerçeklik ilkesi büyük bir yıkıma uğrar (hastalığı simüle eden kişiye simülakr denilebileceğini belirtelim.). Yani gerçeğin taklidi gerçekle ayırdedilemeyecek kadar gerçeklik duygusu oluşturan yanılsamadır simulasyon. Günümüzde bir başlık geçirerek kendinizi belli bir süre bir bilgisayar oyunu içinde görmeniz mümkün olabiliyor. Siz o oyunda gerçek bir kişi gibi oynayabiliyorsunuz. Ya da üç boyutlu sinema tekniği ile filmin içinde duygusunu yaşayabiliyorsunuz sinema perdesinden fırlayan dinazor sizi ısıracakmış gibi hissederek tedirgin oluyorsunuz. Bütün bunlar bizi tanık değil seyirci kılarak duygu ötesi dediğimiz bir tür duyarsızlık hissi oluşturmakta. Yemek yerken bir savaşı seyreden insan o savaşı yaşayan insanların acısını hissetmez. Afetler karşısında da benzer duygulara yaşayabiliyoruz, deprem üzerine yapılan tartışmalar bizi deprem konusunda tedbirli kılmak yerine ona karşı duyarsızlaştırmakta ve tedbir almamızı engellemektedir. Sanal evrenin egemen olduğu bir toplumda dünyayı güvenilir kılmaya çabalayan mühendislik de sanal bir gerçekliğe dönüşme riski taşımakta. Bilgisayarlar ile daha çok haşır neşir olan ve modellemeler ile işgören mühendis tekniker ya da eskinin zanaatkar olarak da tanımlanan yapan ve tasarlayan kişi olma rolünü giderek bilgisayarlara bıraktıkça, bilgisayarlar onun yerine tasarladıkça -ki aynı durum mimarlık için de geçerlidir- işin bütününe egemen olan yapım ve tasarım aşamalarının tümüne de hakim olan kişi olmaktan çıkıyor. En büyük risk de bu ne yazık ki. 1 Zeynep Akyüz, Postford›zm Ned›r?, http://www.businesstomorrow.net/iky/files/Postfordizm.pdf 2 Timuçin YALÇINKAYA-Esin ÖZSOY, “Risk Toplumu: Bilgi Toplumunun Evriminde Yeni Boyut”, II. Uluslararas› Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, Kocaeli Üniversitesi ‹‹BF, Kocaeli, 2003 3 Arthur C. Kroker, Michael A. Weinstein, The Political Economy Of Virtual Reality: Pan-Capitalism, http://www.ctheory.net/articles.aspx?id=49, Sanal Gerçeklik Politik Ekonomisi: Pan-Kapitalizm, Türkçesi: M. Cüneyd Özpilavc›, yay›nlanmam›fl çeviri M‹MARLIK SİLUET BİR ŞEHRİN AMENTÜSÜDÜR! "O mü'minler ki, e¤er kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namaz› k›lar, zekat› verirler. ‹yili¤i emreder ve kötülükten nehyederler..." (Hacc, 41) Leyla'n›n güzelli¤ine ancak Mecnun gözüyle bakmal›s›n ki onu seyretmenin s›rr› sana da görünsün. Sadi MEHMET İŞCİ / Mimar SİLÜET ÜZERİNE Şehrin siluetini oluşturan binalar, oraya ait kültürel kimlik kodlarını ele verirler. Silueti amentüsüdür şehrin.. Bir başka deyişle; şehrin silueti, o yerin üç boyutlu bir manifestosudur. Toplumun inanç ve değerler manzumesinin” ete kemiğe bürünmesi gibidir” siluet.. Bir şehrin geçmişinden bugüne taşıdığı kültür ve maneviyatına ilişkin değerler onun ruhunu oluşturur. Ruhu olmayan şehirler yaşamayan/yaşanmayan, kitlelerin istemeyerek yaşamak zorunda kaldıkları ve aidiyet hissetmedikleri binalar yığınından başka bir değer ifade etmezler. Şehri kendinden, kendini şehirden uzakta, ayrık ve yabancı hisseder orada insan .. Günümüzde dayatılan modernitenin etkisi ile şehre, geleneğe ve insana ait hatıraların 38 M‹MAR VE MÜHEND‹S topyekun hafızası yok edilmektedir. İnsan şehrin olanca kalabalıklığına rağmen adeta yalnız ve çaresizdir. Sehirler, medeniyetlerin yeryüzüne nakşedilmiş izleridir. Medeniyetlerin derinlikleri, felsefesi, gelişmişliği ve büyüklüğü inşaa ettikleri şehirlerden anlaşılır. Şehir siluetleri, orada yaşayanların kültürel kodlarını inanç dünyalarını ve dünya görüşlerini yansıtır. Bunun içindir ki insanoğlu gittiği her yere kendi değer ölçülerini götürmeye ve onları yaşayabileceği bir yapılanmayı ilk iş olarak gerçekleştirmeye çalışır. İslam medeniyetinin ürünü olan şehirlerde, kültürel geçmişi ifade eden farklı tarzlardaki binalardan, minare ve kubbelerin hakim olduğu ve ulu çınarlardan başka minare boyunu aşmayan siluetiyle tevhidi çağrıştırırdı. Yaklaştıkça, camileri, külliye- leri, hanları, kapalı çarşılarıyla ve alaturka kiremitli çatılarıyla tevhidi mimarinin tek bir ustanın elinden çıkmış gibi evleriyle nadide bir tablo gibiydiler. Ruhu yücelten bakışıyla yamaçlarda yer alan evleri manzara ve güneşi herkese sunardı. Efendimizin(SAV) "Kişinin ihtiyacı hâricinde yaptığı her bina sırtına bir vebaldir (...) Oturmayacağınız binayı yapmayın." uyarısı belirleyici olduğundan O devrilerde, içinde iki ay bile oturulmayan yazlıklar ve malikâneler yapılmazdı. MEDENİYET PROJESİNDE SİLUETİN YERİ VAR MI? Orta Doğu’da ve dünya genelinde çatışma yerine barışın, işbirliğinin ve dayanışmanın hakim olması için çalışanTürkiye bu söylemiyle Batı’da da giderek Türkiye ‘İslam medeniyetinin’ en önemli temsilcisi olarak görülmektedir. Bu bize yeni Türk dış politikasının bir anlamda ‘medeniyet perspektifine’ dayandığı düşüncesine yaklaştırmaktadır.Bu medeniyet perspektifinin şehirlerimize ne getireceği son ‘siluet’ tartışmasıyla tekrar gündeme gelen şehirler beton yığınları haline gelmesiyle daha da önem kazanmıştır. İnşaat sektörünün dışarıdan sıcak para girişinin ve yabancı sermaye yatırımlarını cezbetmenin en kestirme yolu olarak görülmesi ve bu amaçla büyük şehirlerde sürekli çok katlı binalar ve gökdelenlere yönelik uygulamalar bu perspektifin derinliği olup olmadığı hakkında referansa dayalı bir fikir vermektedir. Muhafazakar kadrolarcaTürkiye’de toplumun farklı gelir grupları arasındaki gerginlikleri azaltmanın yegane metodu olarak arazi rantının paylaşım stratejisi üzerine inşaa edilmiş olması , Cumhuriyet’in başlarında küçük bir seçkin azınlık tarafından ülkenin rantına el konularak uzun süre refahtan mahrum bırakılan kitlelere bir ölçüde refahı getirerek onları sisteme entegre etmenin en kolay yolu olarak seçilmiştir.. Esasen bu projeksiyon Türkiye’de devlet güdümlü burjuvazi üretme ve bu yolla adil paylaşım olmasa da ekono- mik büyüme sağlama şeklindeki genel stratejinin bir parçasıdır. Bu yaklaşım biçimiyle devlet eliyle bina üretilen binalarla de bir yandan –çeşitli siyasi hesaplarla yakın geçmişte gecekondu yapmalarına izin verilen alt gelir gruplarının durumlarının iyileştirilmesi, diğer yandan da kentsel dönüşüm projeleriyle üst ve üst-orta gelir gruplarının şehirlerin merkezi yerlerine yerleşmelerine imkan verilmesi gibi ikili bir fonksiyon icra etmektedir. Bütün bu ekonomik dönüşüm ve büyüme süreçlerinin insani, islami ve içtimai neticeleri , tabii çevreye etkisi üzerinde pek durulmamakta , burada oturan ailelerin yaşadıkları mekanları, mahalleleri ve sosyal ilişkileri kısa bir sürede terk ederek yeni ilişki ağlarına dahil olmalarının sosyal dokuyu nasıl etkileyeceği hesap edilmemektedir. Bu durum, asayişin bozulmasında, farklı gelir gruplarının tecrit edilmiş sitelerde yaşamasıyla oluşan komşuluk ilişkilerinin dönüşümünde, etnik ayrımcılığın etkinliğinin artışına ,şehir hayatının algılanması, bireyselleşme , kimlik dönüşümlerinde ve hatta siyasi tercihlere kadar bir çok alanda etkili olacağı açıktır. Kısacası devlet kurumları ve yerel yönetimler eliyle yapılan projelerde şehrin estetik ve toplumsal özellikleri dikkate alın- madan sadece bir mühendislik /müteahhitlik eylemi olarak algılanması ve üretim hızının en önemli parametreler olarak değerlendirilmesi, yakın gelecekte çok önemli toplumsal kırılmalar ve sorunların doğmasına zemin hazırlamaktadır. MEDENİYET ŞEHRİNDEN GÖKDELENLER ŞEHRİNE; İSTANBUL İstanbul, bağrında pek çok medeniyet ve kültür barındıran ve bu kültürlerden izler taşıyan bir dünya şehri olarak hala kurulduğu yerde yaşamaya devam etmektedir.İstanbul'un pek çok medeniyet ve kültürleri barındırmış ve bunlardan izler taşıyan bir dünya şehri olarak asırlardan süzülerek oluşmuş, İstanbul'un kimliğini oluşturan bugünkü siluet ortaya çıkmıştır İstanbul'un yüzlerce yılda oluşan ve şehrin kimliği haline gelen siluetinin sistemli bir şekilde ve fütursuzca yapılan ucube gökdelenlerle yok edilmektedir. Önce Boğaziçi’nde başlayan bozulma, şimdilerde tarihi yarımadayı da tehdit etmekte ve İstanbul silueti kaybedilmek üzeredir.Boğaz'dan tarihi yarımadaya doğru bakıldığında adeta zarif bir dantela gibi işlenmiş Topkapı Sarayı, Ayasofya Camii, Sultanahmet Camii, Beyazıt Kulesi ve Süleymaniye Camii siluetlerine aykırı bir şekilde şeddati bir KASIM-ARALIK 2011 39 M‹MARLIK tavırla gönlü ve göğü delercesine gökdelenler yükselmektedir. İstanbul'un kültürel kodlarını ve kimliğini temsil eden tarihi siluete bozacak her türlü müdahalenin toplumun hafızasında tamiri mümkün olamayacak, telafi edilemeyecek tahribata sebep olacağı aşikardır.Son dönemde gündeme gelen ve İstanbul’da tarihi yarımadaya saplanan bir hançer gibi duran gökdelenler meselesi de muhafazakar iktidarın ‘medeniyet perspektifi’ söylemi ve idealiyle tezat teşkil etmektedir. İstanbul’un özellikle Mecidiyeköy, Levent ve Maslak taraflarındaki gökdelenler bloğunun bir yandan toplumsal dokuyu tahrip etmekte olduğu, öte yandan İstanbul’un havasını temizleyen hayati önemdeki kuzey rüzgarlarını engellediği, siluette bir duvar oluşturduğu görülmektedir.. Tarihi yarımadanın’ dışındaki bu gökdelenler geleneksel büyük burjuvazinin pervasızlığının birer göstergesi olan yapıların İstanbul’un binlerce yıllık kalbi olan sur içine giremeyeceği beklenirken önce Haliç üzerine yapılacak ve sur içi siluetinin bir bölümünü kapatacak olan metro köprüsü ile gündeme gelen, daha sonrada tarihi surların hemen dışına inşa edilen ve “eski İstanbul tablosu”nu yok etmek üzere olan üç ‘ucube’ ile alevlenen 40 M‹MAR VE MÜHEND‹S ‘siluet’ tartışması doğrudan medeniyet perspektifiyle ilgilidir. Eğer bu ‘rantsal projeler’ gerçekleşirse, binlerce yıllık tarihiyle medeniyetlerin beşiği olmuş İstanbul’a büyük bir darbe vurulmuş olacaktır.. Elbette estetik ve insani kaygılardan oldukça uzak olan bu manzara bize muhafazakar iktidarın söylemlerine ve özellikle dış siyasette uyguladığı politikaların medeniyet temelli olmaktan çok, o makamların emanet edildiği kişilerin özel gayretleriyle ortaya konulduğunu göstermektedir. Bu faaliyetleri belki estetikten yoksun, göğü delmek için birbirleriyle yarışan gökdelenler, hücrelerine kadar öykündükleri Batı’yı taklit etmeye kararlı Kemalist elitlerin zihniyetiyle bire bir örtüşrebilirdi. Ne yazık ki İslam-Osmanlı geleneğini toptan reddeden bu zihniyete karşı kendi ‘medeniyet dinamiklerinden’ beslendiğini öne süren ve içlerinden Turgut Cansever gibi mimarlar çıkarmış insanların geldiği dindar-muhafazakarların eliyle şehrin kalbinden hançerlenmesi ayrı bir garabet timsalidir. Bu olay bize vatan-millet caddeleri açılırken onlarca nadide mimari eseri yerle bir eden eski muhafazakarların yaklaşımlarından bugüne değişen pek bir şey olmadığını göstermektedir. Bu estetik ve bedii zevklerden yoksun zihniyetin şe- hirlerimize saldırılarını 1930’larda ‘hainane’, 1950’lerde ‘gafilane’ yaşadıktan sonra şimdi de ‘cahilane’ tezahürleri yaşanmaktadır. Şehirler geçmişe olduğu kadar geleceğe de ait olduğu, hatta tarihten daha çok geleceğe dönük olduğu söylenebilir. Bu sebep ve saikle gelenekle gelecek arasında ‘yaşayan şehrin mevcut bina dokusu ve silueti şehrin idarecileriyle tüm şehir sakînlerine emanettir. Klasik dönemlerde insanlar kitleler halinde sadece savaşlarla yok edilirken , tahribatlar sadece kendileriyle sınırlıydı. Bir savaş sadece muhatap iki topluluktan birisini yok ederken sonraki nesilleri o derece etkilemiyordu. Modern dünyanın imha edici silahları ise hayal edilemeyecek kadar öyle korkunç ki; şehrin ‘betonlaşan silueti, toplu konutlar, kentsel dönüşüm adına yapılanlar, insanı ve toplumu sadece biyolojik yok edişle karşı karşıya bırakmıyor, kültürel geçmişini, hafızasını, ruhunu, dünyasını ve gelecek nesillerini de yok etmektedir.Modern dünyanın en etkin savaş araçları sadece nükleer ve biyolojik silahlar değil mücadele artık “şehir enstrumanları”yla devam etmekte, şehrin geçmiş ve geleceğine müdahale ölçeğinize göre gelişmiş ve başarılı addetilmektedir. NELER YAPILABİLİR? Merhum Turgut Cansever, Osmanlı şehrinin kuruluş ve standartlarını şöyle anlatıyor: "Osmanlı şehir oluşumunda, herkes evini komşusuyla mutabık kalarak yapıyor. Bu sosyal mutabakatın ve iradenin yansıması olarak şehri insanlar inşa ediyor. Tabii bu şehrin de, şehri yöneten odak noktaları var. Standartlar düzeni ve sosyal ilişkiler dışında, şehrin Cuma namazı kılınan camisi, mahalle mescitleri, mahallenin hizmetini, binaların tamir işlerini yapan marangoz, ayakkabı tamircisi, bakkal vs. dükkânlarının yanında kıraathane, yani okuma salonu, aynı zamanda bir sohbet yeri, ayrı bir toplantı alanı, muhtarın evi, bekçinin evi vs. var. Bunlar da mahallenin merkezini oluşturuyor. Ayrıca mahalle merkezinde, mescidin yanında hamam da yer alıyor, bir sosyal müessese olarak. Keza Cuma camiinin yanında ticaret yapıları, medrese, dershane vs. bir araya geliyor. Kural şöyle: Bir şehir kurmak için gelen işçiler evvelâ hamam inşa ediyorlar, şehri kuracak insanların temiz pak olabilmesi; çalışanların temizliğini sağlamak için. Ardından mescit ve medrese inşa ediliyor, bilgi ortamının kurulması için. Sonra camii, daha sonra etrafında evler ve mahalleler inşa ediliyor, yavaş yavaş. (...) Ticaret yalnız mahalle merkezlerinde yapılır. Mahalle merkezlerindeki dükkânların sahibi de vakıflardır, kişiler değil. Şehrin camileri, mescitleri, hamamları da vakıflara aittir. Bu toplumsal müesseselerin dışındaki şehir ise evlerdir, ikâmet alanlarından oluşur. İkamet alanlarında her aile kendi çoluk çocuğunu barındıracak, bir ev yapma hakkına sahiptir; köşe dönmek için apartman yapma hakkına sahip değildir. Tabii böyle olunca, şehirlinin aklının kenarından -evimi yıkayım da apartmana dönüştüreyim- diye bir şey geçmiyor." ÇÖZÜM ÖNERİLERİ Geçmişte var olan yapıların aynı biçimleri ile tekrar edilerek şehirlerin ihyâsı mümkün olmadığı gibi, bu doğru bir yaklaşım da değildir. Kültürel kodlarımızdan ilham alarak içtimaî hayatımızı yaşanılır kılacak, yeryüzünü mescid kılınması mesuliyetiyle temiz ve güzelleştirmeyi ibadet telakki edecek yeni şehir modellerine ihtiyaç vardır. Ananevî mimarisi bozulan ve gecekondulaşan şehirlerimizi dönüştürürken, merkezî ve mahallî idareler birlikte çalışarak, sadece mesken üretme düşüncesini İstanbul'un kültürel kodlarını ve kimliğini temsil eden tarihi silüeti bozacak her türlü müdahalenin toplumun hafızasında tamiri mümkün olamayacak, telafi edilemeyecek tahribata sebep olacağı aşikardır. Son dönemde gündeme gelen ve İstanbul’da tarihi yarımadaya saplanan bir hançer gibi duran gökdelenler meselesi de muhafazakar iktidarın ‘medeniyet perspektifi’ söylemi ve idealiyle tezat teşkil etmektedir. aşıp, bize ait hayatın bütününü kuşatacak şehir ve ev modelleri geliştirmelidir. İçinde yaşayanları topraktan, tabiatın sinesinden ve güneşten koparmayacak ,göğü delmekte yarışmayan yatay bir şehir modeli, millî ve içtimaî hayatımızı, ve geleceğimizi yeniden inşaa etmemizi sağlayacaktır. Bugünkü kendi ellerimizle kurduğumuz, kendimize yabancı ve ihtirasları körükleyen şehir anlayışının değişip gelişmesi, şehir medeniyetimizi bilen mimardan şehir bilimcilere, sosyologdan tarihçisine, ekonomistine, ilahiyatçısına kadar, çok disiplinli uygulama iradesine sahip idarecilere de bağlıdır. Bundan da daha önemlisi, mülkün emanetini taşıma liyakatine sahip bir şuura ihtiyaç vardır. Sadi ne güzel söylemiş;”Leyla'nın güzelliğine ancak Mecnun gözüyle bakmalısın ki onu seyretmenin sırrı sana da görünsün”. Son depremlerden elde edilen dersler, herkesin şehirlerin imar ve inşaasındaki hatalı ve eksik yanları bir daha düşünmesine ve en doğru çözümü oluşturmasına yönlendirmelidir. Hızlı inşaa edilen, çok katlı ve kimliksiz, büyük inşaat firmaları ve devlet kurumları eliyle yapılacak yapıları yapmayı terketme zamanı gelmiştir. Artık şehirleri bir bölgede yoğunlaşmayacak şekilde ülke sathına yayan, birbirleriyle fark- lılaşan yerel karakterlerini muhafaza edecek, devlet arazilerinin olanca fazlalığını değerlendirerek büyük şehirlere yarım saat- bir saat mesafede Osmanlı(galaksi) modelli yeni farklı ölçekli evleri 2-3 katı geçmeyen binalarıyla yeni şehirler kurmanın zamanı gelmiştir. Ev ve barınma ihtiyacı üzerinde kar sağlama dönemi kapanmalı, küçük ve orta ölçekli yapı gruplarının, hatta yerel inşaatçılar eliyle yapılacak düzeyde az katlı ve yerel malzeme ile inşaa edilecek bina ve ev modelleri geliştirilmelidir. Ülkemizi bizim bir şehrimiz büyüklüğündeki devletçiklerde bile arazi darlığından dolayı yapılmayan yeri-göğü delen çok katlı bina çöplüğüne dönüştürme çabalarına karşı mevcut muhafazakar iktidarı rant çevrelerinin tasallutundan kurtularak inanç ve kültürel değerlerine yönelmeye, cennet misali şehirlerimizi, evlerimizi bize iade etmeye çağırıyoruz. Bilmiyorlar mı ki bu devlet kimseye baki kalmayacaktır. Yüce kitabımızda Allah(c.c.) şöyle buyuruyor; Rasûlüm, şöyle de: “- Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen, dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini de zelil edersin; hayır, yalnız senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye kâdirsin”(Ali imran,26) KASIM-ARALIK 2011 41 DOSYA: BİLİŞİM 42 M‹MAR VE MÜHEND‹S BİLİŞİM NEDEN STRATEJİK SEKTÖR OLMALI? Hızlı bir büyüme ivmesiyle birçok alanda atağa kalkan ülkemiz, geleceğin en büyük ve karlı sektörü olarak gösterilen bilişim alanında tam olarak konumunu belirleyemedi. Önemi yeni yeni fark edilen sektörde sıçrama yaşanması için belirtilen görüşlerin ortak yanı ise aynı; bilişim stratejik bir sektör olarak ilan edilmeli. KASIM-ARALIK 2011 43 DOSYA: BİLİŞİM GİRİŞ BİLİŞİM: GELECEĞE GİDEN YOL TEKNİK, EKONOMİK ve TOPLUMSAL ALANLARDAKİ İLETİŞİMDE KULLANILAN ve ÖZELLİKLE ELEKTRONİK ALETLER ARACILIĞI İLE DÜZENLİ BİR BİÇİMDE İŞLENMEYİ ÖNGÖREN BİLİM DALI OLAN “BİLİŞİM” GEÇMİŞİ OLMAYAN AMA GELECEĞİN TA KENDİSİ OLAN BİR SEKTÖR OLARAK KARŞIMIZA ÇIKMAKTADIR. B ilişim sektöründe vurgulanması gereken ilk nokta, sektörün neden önemli olduğu ve bilişim sektörünün neden stratejik bir sektör olması gerektiği konusudur. Bunun için de yetişmiş insan kaynağına ihtiyaç vardır. Bilişimin stratejik bir konu haline gelmesinin ilk etkeni bu insan kaynağını sağlamaktır. Burada eğer insan kaynağından bahsedilecekse de üniversitelerin devreye girmesi gerekmektedir. Üniversitelerde müfredatta ne var? Neler yapılıyor ve neler yapılmalı? Bu başlıklar iyi bir şekilde anlatılıp açıklanmalıdır. Bilişimin öneminin farkına iyi varılması gereken konuların en başında gelmektedir çünkü savunma sanayinde dahi bilişime çok büyük bir ihtiyaç söz konusudur. İnsansız hava araçları konusunda İsrail ile düştüğümüz konum ortadadır. Yazılımlarını kendimiz yapar hale gelmemiz 44 M‹MAR VE MÜHEND‹S gerekmektedir. Savunma sanayi bilişim sektörüne muhtaç durumdadır. Diğer bir konu ise bilgi güvenliği alanıdır. Savunma sanayinden sonra bilişim sektöründe en fazla gelişecek alan bilgi güvenliği alanıdır. Devletin bu konuya el attığını görmekteyiz. Tabi özel sektörün de bu konuda devlete yardımcı olduğunu biliyoruz. Burada da öne çıkan ilk kurum TÜBİTAK olmuştur. Siber savaşlar bir hayal ürünü veya komplo konusu olan savaşlar değildir. Facebook gibi bir site bu konunun neresinde? Bilgi güvenliği konusunda incelenmesi gereken birçok nokta vardır. İncelenmesi gereken diğer bir nokta da ileriye yönelik olarak, Türkiye lehine esen rüzgârı da arkamıza alarak bilişim sektöründe en azından kendi bölgemizde stratejik bir noktaya gelebilir miyiz? Şu kadar ürün aldık, şu kadar ürün sattıktan ziyade, bu konuda büyük bir güç haline ge- lebilir miyiz? Mesela yazılım sektöründe potansiyelimiz nedir? Tüm bu konuların iyi bir şekilde açığa çıkarılması lazım. Ürünleştirmek, yönetmek ve pazarlamak. Bu üç noktada nelerin olduğu ortaya çıkmalıdır. Burada asıl olan sektörün kazanılmasıdır. Stratejiksek nasıl stratejik olduk? Özel sektörün ortaya çıkarılması lazım. Burada da teknoparkların çok önemli bir payı olması lazım. Dikkat edilmesi gerekenlerden biri de değişmesi gerekenlerin bilinmesi ama yerine ne konulması gerektiğinin bilinmemesi. Bilişim sektöründe çözümsüzlük büyük bir boşluk teşkil etmektedir. Bilişim sektöründe çözümsüzlük büyük bir boşluk teşkil etmektedir. Gerek yasal düzenlemeleri gerekse sorumluluk alacak insanların eksikliği bilişim sektörünü yavaşlatan önemli iki etken olarak ortaya çıkmaktadır. Gerek yasal düzenlemeleri gerekse sorumluluk alacak insanların eksikliği bilişim sektörünü yavaşlatan önemli iki etken olarak ortaya çıkmaktadır. Yakın bir zamanda bilişim alanında çığır açacak bir proje olan Fatih Projesi’nden bahsedildi. Her ilkokul öğrencisinde tablet bilgisayarlar hediye edilecek. Bu yapılabilir ama bunun yönetimi nasıl olacak? Üstünkörü olmaması lazım. Avrupa ve Amerika’da dahi böyle bir çalışma olmamış. Kullanılabilir ama yönetilebilir mi? Şimdi internet bütün köylere kolayca ulaştırılabilir ama neden yapılmıyor? Bu konularda büyük boşluklar söz ko- nusudur. Başka bir boşluk da tüm bunlar yapılırken sosyal olguların göz önüne alınmamasıdır. Altyapı ve araştırma çalışması yapılmadan tüm bu olaylara girmek milyarlarca doları boşa atmaktan başka bir şey değildir. Türk milletinin ne kadar veya nasıl internet, cep telefonu ya da v.b. elektronik ürünleri kullandığına dair araştırmalar var mı, varsa da incelenmiş mi? Kısacası birçok yeni sektörde olduğu gibi bilişim sektöründe de yapılması gereken birçok şey vardır, tabi ilk önce bu sektörün neresinde olduğumuzu saptadıktan sonra… KASIM-ARALIK 2011 45 DOSYA: BİLİŞİM SÖYLEŞİ ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM: “TÜRKİYE OLARAK ‘BİLGİ TOPLUMU’ OLMA YOLUNDA EMİN ADIMLAR İLE İLERLİYORUZ” BİLİŞİM ve HABERLEŞME SEKTÖRLERİNİN GÜNCEL KONULARINI BUNUN YANI SIRA ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK ve HABERLEŞME BAKANLIĞI’NIN YÜRÜTTÜĞÜ ÇALIŞMALARI BU KONUDAKİ EN YETKİLİ İSİM OLAN SAYIN BİNALİ YILDIRIM BEY ile MMG DERGİSİ OLARAK YAPTIĞIMIZ SÖYLEŞİDE ELE ALDIK. SÖYLEŞİ: YILMAZ ADA Bilgi toplumuna dönüşme yolunda şu anda hangi noktadayız? Bugün tam anlamıyla bilgi toplumuna geçmiş herhangi bir ülke yok. Ama bilgi toplumuna geçme çabasında olan ülkeler var. Özellikle AB ülkeleri, Ar-Ge faaliyetlerine önemli bütçeler ayırıyorlar. Evrensel teknolojide gelişim hızı son derece büyük. Dünyada sadece bilgi teknolojilerini ve inovasyona harcanan paranın 2014 yılında, 1 trilyon dolara çıkması bekleniyor. Bu gelişmeleri günlük hayatımızda da görmemiz mümkün. Mesela, dünyada 2003 yılında insan sayısı 6.3 milyar iken, internete bağlı cihaz sayısı 500 milyondu. 2011 yılı sonunda 7 milyarlık insana karşın yaklaşık 13 milyar cihaz internete bağlı. Bu sayının 2015’te 25 milyara, 2020’de ise 50 milyara çıkması bekleniyor. Yenilikçilik algılamasını; ‘inovasyon’ yapma kültürünü, normal seviyeye indirip; sıradan vatandaşların engel değil, katkı sağlayabilecekleri bir aşmaya getirdiğimizde, bilgi temelli yaşam için ‘Bilimsel Düşünce Dönüşümü’nü gerçekleştirmiş oluruz. Bu da bizi ‘Bilgi Toplumu’ hedefimize yaklaştırır. Çok sonra değil, yakında - 2015 yılında, internette 1 zetta bit veri dolaşıyor olacak. Bu 2003 yılında göre 540 000 kat daha fazla veri demektir. Bakanlık olarak bilgi toplumuna dönüşümü sağlamak amacına yönelik olarak; bilgi iletişim ve posta sektöründe yenilikçi ve sürdürülebilir hizmet anlayışına 46 M‹MAR VE MÜHEND‹S özel önem vermekteyiz. Bu amaçla 2023 bilgi toplumu hedeflerini ‘10. Ulaştırma ve Haberleşme Şurası’nda belirledik. 2011-2015, 2015-2019, 2019-2023 dönemlerini kapsayan eylem planına göre; Bilgi iletişim sektörünün büyüklüğü:160 milyar dolar’dır. Dünya artık bilgi toplumlarını tartışıyor, bilgi ekonomilerini işletiyor. Biz de Türkiye olarak ‘Bilgi Toplumu’ olma yolunda emin adımlar ile ilerliyoruz. Türkiye’nin en büyük zenginliği gençlerimiz. Nüfusumuzun yarıdan fazlası genç. 18–30 yaş aralığındaki 25 milyon gencimiz var. Ar-Ge faaliyetleri ile ilgili ne tür çalışmalar yaptınız? Nisan-2008’de; ülkemizin araştırmageliştirme faaliyetlerini artırmak ve teşvik etmek amacıyla tüm sektörlere yönelik genel bir Ar-Ge kanunu çıkardık. Kasım 2008’de yayımladığımız 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nda, bilgi ve iletişim sektörüne özgü araştırmageliştirme faaliyetlerini desteklemeye yönelik bir fon oluşturduk. Bu finansmanın nasıl kullanılacağı ve araştırma-geliştirme faaliyetlerinin nasıl destekleneceği konusunda usul-esasları belirleme çalışmaları devam ediyor. Nisan-2009’da BTK tarafından verilen 3G lisanslarında, araştırma-geliştirmeyi desteklemeye yönelik ve yerli katkı payını artırmaya yönelik hükümler koyduk. Bu uygulamanın meyvelerini almaya başladık. 3 Kasım 2011 tarihinde ise Bakanlığımızda yaptığımız bir organizasyon değişikliği ile Bakanlığımız görev ve sorumluluğu alanında bulunan ulaştırma, denizcilik ve haberleşme alanındaki araştırma-geliştirme faaliyetlerini daha da artırmak ve koordine etmek üzere Bakanlığımız bünyesinde, ‘’Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Araştırmaları Merkezi Başkanlığı” adıyla yeni bir birim oluşturduk. Her ne kadar Ar-Ge’nin önemini ülke olarak geç anladıysak da, son yıllarda önemli adımlar atarak açığımızı kapatmaya çalıştık. Bunun sonucunda da bugün, ArGe harcamalarında dünyada 22. sıraya yükseldik. Bu 2023 yılında dünyanın ilk 10 büyük ekonomisinde olmak isteyen bir ülke için yeterli değil. Kendi savaş gemisini yapan, tankını, uydusunu, uçağını, arabasını yapmayı hedefleyen bir ülke için yeterli değil. Ar-Ge için harcadığımız oranı en az dört kat daha arttırmalıyız. Küresel bilgi ve iletişim sektöründe söz sahibi en az bir ulusal şirkete, en az bir ulusal markaya, tasarım ve standardı ile kendine ait, en az bir ulusal ürüne sahip olmak için gerekli Ar-Ge faaliyetleri oluşturulacak ve desteklenecek. Ar-Ge harcamaları için ayrılan pay GSYİH’nın %3’ü seviyesine çıkarılacak. Ar-Ge fonundan burs verilecek, girişim sermayesi sağlanacak ve proje yarışmaları düzenlenecek. Ar-Ge projelerinde uluslararası boyutta işbirliği olanakları araştırılacak ve uluslararası bilişim şirketlerinin Ar-Ge merkezlerinin Türkiye’de kurulması için çalışmalar yapılacak. Türkiye’nin son yıllarda titizlikle üzerinde durduğu konulardan olan millileştirme projelerimizden bir tanesi de Türksat 5A uydusu. Bilindiği üzere 2015 itibariyle uzaya fırlatılması planlanan bu ilk yerli uydu konusunda çalışmalar ne durumda? Türksat A.Ş. Türkiye’nin uydu ve uzay teknolojileri alanında kabiliyetlerini artırma, Türkiye’de uydu tasarımı ve üretimi için gerekli insan kaynağını yetiştirme çalışmalarını sürdürüyor. Bu kapsamda, uydu ve uzay yol haritası hazırlanarak, Milli Haberleşme Uydumuz Türksat 5A’nın teknik bir sorun olmazsa 2015 yılı sonunda uzaya gönderilmesi hedefleniyor. Bu proje; SSM/TAİ ile ortak yürütülen bir proje olup, uydu entegrasyon ve test merkezi (UMET) yapımı çalışmaları halen TAİ tesislerinde devam etmektedir. 2013 yılında bu merkezin faaliyete geçmesi hedefleniyor. TÜRKSAT-5A uydusu ve bu uydunun üretiminde kullanılacak olan Ayyıldız (MoonStar) haberleşme uydusu platformu geliştirme çalışmaları tamamen TÜRKSAT mühendisleri tarafından yürütülüyor. TÜRKSAT-5A uydusu da bu alandaki en son teknolojik gelişmeleri dikkate alarak geliştirilmekte olan Ayyıldız platformunu kullanacağı için modern bir haberleşme uydusu olacak. Türkiye’nin en büyük zenginliği gençlerimiz. Nüfusumuzun yarıdan fazlası genç. 18–30 yaş aralığındaki 25 milyon gencimiz var. Uydu’nun 2012 yılında başlatılması planlanıyor. Mevcut küresel konjonktür ve ülkemizin yeni vizyonuna paralel olarak 2009-2019 TÜRKSAT Uydu Stratejik Planı hazırlandı. Bu planlama uyarınca 2019 yılına kadar iki yeni yörünge hakkı daha elde edilerek, “dünya nüfusunun %91’ine TÜRKSAT uyduları üzerinden erişme hedefi” belirlendi. Buna göre 2019 yılında, en az ikisi ülkemizde üretilmiş toplam 7 haberleşme uydusundan oluşan bir uydu filosuna sahip olmak için çalışmalar sürdürülüyor. Yerli haberleşme uydusu TÜRKSAT-5A ile TÜRKSAT4A ve TÜRKSAT-4B uyduları 2015 yılına kadar haberleşme uydu filomuza katılacak. Bütün bu çalışmalar sonucu 2023 hedefleri çerçevesinde TÜRKSAT A.Ş, 2019 yılında Dünyanın en büyük 10 uydu işletmecisi arasına girecek. Türkiye ve Avrupa Birliği için son derece önemli olan e-devlet konusu var. Burada şeffaflaşma, eşit hizmet ve gelecekte yapılması planlanan konular hakkında neler söylemek istersiniz? 2006 yılında Bakanlığımız e-Devlet kapısı kurma ve işletme görevini TÜRKSAT A.Ş’ye vermişti. e-Devlet kapısının hiz- mete açılması 18 Aralık 2008 tarihinde 22 temel hizmet ile başladı. Bugün itibariyle kayıtlı kullanıcı sayısı 10 milyonu aşmış olup 2011 yılının ilk 9 ayında ortalama aylık kullanım sayısı 5.341.290’dır. Ayrıca bugün e-Devlet Kapısı’ndan toplam 276 değişik hizmet verilmekte olup 28 ayrı kurum e-Devlet kapısından hizmet sunuyor. Toplamda 38 adet kurum ile de veri transferi ve hizmet sunumu gerçekleşiyor. Yapılan son araştırmalara göre; e-Devlete giren, e-Devlet kapısından hizmet alan 65 yaşın üzerindeki vatandaş sayısı 370 bine ulaşmış durumda. Özellikle PTT konusundaki özelleştirmelerden sonra posta hizmetlerinde dahası PTT’nin kendi bünyesinde olumlu anlamda gelişmeler yaşandı. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz? Banka şubesi olmayan; 33 ilçe, 1203 belde ve 201 köy olmak üzere toplam1437 işyerinde vatandaşlarımıza sadece PTT hizmet veriyor. 7 kurum ile olan işbirliği, 171’e çıktı. Artık su, elektrik, ev telefonu, cep telefonu faturaları gibi birçok iş ve işlemleri PTT’lerde yapılabilir hale getirdik. Banka ATM’lerinin olmadığı 90 yerleşim yerinde bir tek PTT Matik ile tüm bankaların işlemKASIM-ARALIK 2011 47 DOSYA: BİLİŞİM SÖYLEŞİ Her ne kadar Ar-Ge’nin önemini ülke olarak geç anladıysak da, son yıllarda önemli adımlar atarak açığımızı kapatmaya çalıştık. Bunun sonucunda da bugün, Ar- Ge harcamalarında dünyada 22. sıraya yükseldik. leri yapılıyor. PTT Matik sayısı 1000 adedi aştı. Karayolları Genel Müdürlüğü ile PTT Genel Müdürlüğü ile birlikte yürüttükleri Hızlı geçiş sisteminde deneme aşamasına gelindi. Otoyollarda duraklama devri bitiyor, hızlı geçiş devri başlıyor. Türkiye’de en çok şikayet edilen konulardan bir tanesi bilgi ve iletişim hizmetlerinin çok pahallı olması. Neden bu hizmetleri bu kadar pahallıya kullanıyoruz. Yakın bir zamanda bu konularla ilgili çalışmalar olacak mı? Bilgi ve iletişim sektöründe altyapının yaygınlaştırılması ne kadar önemli ise diğer bir önemli konuda kullanıcıların makul bir tarifeyle bu hizmetlere ulaşmasının sağlanması. Hizmet tarifelerinde son 10 yılda ülkemizde önemli düşüşler yaşanıyor. Örneğin, ara bağlantı ücretleri Avrupa ülkeleri seviyesindedir. Bu nedenledir ki, ülkemizde de işletmeciler abonelerine uygun tarife paketleri sunabiliyor48 M‹MAR VE MÜHEND‹S lar. Düzenleyici kurumumuz olan BTK’da tarifelerin makul seviyelerde sunulması için konuya özel bir hassasiyet gösteriyor. Ayrıca, sabit internette %15, mobil internette %25 olan özel iletişim vergisi oranı, 2009 yılında yayımlanan bir kanunla %5’e düşürüldü. Elbette ki, biz tarifelerin daha da aşağı çekilmesi konusunda hemfikiriz. Ancak, bunun nedenlerini incelediğimizde en önemli unsurlardan birisi olan vergiyi internet hizmetinde düşürerek önemli bir iyileştirme yaptık. Ayrıca, vergi konusu sadece Bakanlığımızı ilgilendiren bir konu da değildir. Tarife, önümüzdeki dönemde üzerinde duracağımız önemli konulardan birisidir. Yani, tarife konusu çok boyutlu bir konudur. Kullanıcıların makul tarife seviyelerinde hizmet almaları hem önemli hem de bizim de planlarımız içerisinde olan bir konu olmakla birlikte bir diğer boyut ise işletmecilerin şebekelerini geliştirebilmeleri, sürdürülebilir bir hizmet sun- maları ve etkin rekabet içerisinde yaşamalarıdır. Belirli bir denge sağlanmadığı takdirde bunun ne kullanıcılara ne de işletmecilere bir faydası vardır. Sonuç olarak tarifeler sizin de bahsettiğiniz kadar Avrupa’ya nazaran “çok pahalı” değildir. Ancak, daha da düşürülebilir mi bunun çözüm yolları üzerinde çalışıyoruz. Bilişim sektörünün bir sıçramaya ihtiyacının olduğunu düşünüyor musunuz? Türkiye bilişim sektöründe bir sıçrama zaten yaşıyor. Türkiye’de artık bilgisayar okuryazarı olmayan vatandaşımızın kalmaması en temel hedeflerimiz arasında. İnternet kullanımının nüfusa oranında dünya ortalamasına baktığımızda son on yılda % 400 artış görüyoruz. Türkiye’de ise son on yılda artış oranı %1650. Dünyada internet kullanım oranı %28,7. Türkiye ortalaması %45, Avrupa Birliği ortalaması %65. Bu gün dünyada yaklaşık 2 milyar insan internet kullanıyor. İnternet kullanımında nüfus yoğunluğu açısından internet kullanıcı sayısının %76’sına sahip olan ilk 20 ülke arasında 12. sırada bulunuyoruz. Bilişimdeki hızlı gelişmeler, internetin yaygın olarak kullanılmaya başlanmış olma- sıyla birlikte dünya küçük bir köy haline geldi. Odanızdan dünyanın öbür ucundaki biriyle sohbet edebilir, toplantı yapabilir, canlı görüntülerini alabilir, ticaret yapabilir hale gelindi. Bu durum 50 yıl önce yaşamış insanlar için belki bir mucize sayılabilirdi ama bugün bizler için vazgeçilemez bir ihtiyaç haline geldi. Dünyada yaşanan teknolojik yenilikleri Türkiye’de yakından takip ediyor ve kullanıyor. 2001 yılında bilişim sektöründe yüzde 30’a varan gerileme yaşanmışken, şu anda bilişim sektöründe hangi noktadayız? Hatırlanacağı üzere Türkiye 2001 yılında çok büyük bir ekonomik kriz etkisindeydi. Bu sadece bilişim sektörünü değil, bütün sektörleri etkilemişti. Ancak, 2002 yılından itibaren krizin olumsuz etkilerini silmek için bilişim sektörüne ayrı bir önem verip, çok yönlü çalışmalar başlattık. Bunların bazıları şöyle; • 2002 öncesinde 23 milyon GSM abonesi varken, bugün bu sayı 63 milyona ulaştırdık. • 4000 sabit geniş bant abonesi varken, bugün bu sayı 14 milyona dayandı. • 4,3 milyon internet kullanıcısı varken, bugün yaklaşık 50 milyon insanımız internet kullanıyor. O dönemlerde 3 milyon kişisel bilgisayar varken, bugün hemen hemen her evde bir bilgisayar mevcut. Bunu 15 milyon kişisel bilgisayarın varlığından anlıyoruz. Elbette bunları yeterli bulmuyoruz. Bilişim sektörünü Türkiye’nin geleceğin en önemli sektörü olarak görüyoruz. Bugün internet kullanıcı sayısı bakımından dünyada 14’üncü, Avrupa’da 5’inciyiz. Bütün bunların neticesinde sektör 2011 yılında yüzde 8 büyüdü. Türkiye’de bilişim ve telekom sektörlerinin yılda yüzde 10 büyüyerek, 30 milyar dolara yaklaşan büyüklüğe ulaşmış durumda. Neden Türkiye’de İsrail, Hindistan veya İrlanda’nın yaptığı gibi silikon vadisi olmuyor? Bu konu ile ilgili çalışmalar var mı? Araştırma ve geliştirme ülkelerin küresel pazarda ve küreselleşen dünyada yer bulabilmek için önem verdiği alanlardan birisi olmuştur. Araştırma-Geliştirme ve bu alandaki yerli işgücünün artması, ülkelerin gelecek planlarını gerçekleştirmeleri ve geleceğe güvenle bakmalarının önemli bir unsurudur. Ülkemizde Ar-Ge Yapılan son araştırmalara göre; e-Devlete giren, e-Devlet kapısından hizmet alan 65 yaşın üzerindeki vatandaş sayısı 370 bine ulaşmış durumda. faaliyetlerinin önemi geç fark edildi. Bu nedenle de silikon vadileri konusunu biraz gecikmeli takip ediyoruz. Ar-Ge faaliyetlerine ayrılan kaynakları her geçen gün artırıyoruz. Bunlar arttıkça gelişmeler hızlanacak ve istenilen noktaya doğru gelmeye başlayacak. Araştırma-geliştirme ve ‘Bilişim Vadisi’ projeleri, bizim hedeflerimiz arasına aldığımız önemli faaliyetlerdir. Silikon vadisi gibi projelerin oluşması ve gerçekleşmesi de Ar-Ge ve yerli katkı oranlarının artırılmasından geçiyor. Bununla birlikte bu alan, biraz sabır ve özveri gerektiren, aynı zamanda bıkmadan istikrarlı bir çaba gerektiren bir alandır. Bu nedenle de bugün yaptıklarımızın meyvesini uzun vadede de olsa alacağımızı biliyoruz ve bu faaliyetleri desteklemeye de her zaman önem vereceğiz. FATİH Projesi’nde hangi aşamaya gelindi? Öncelikle “Bilişim Okulda Başlar” düsturu ile bütün okullarımızın geniş bant internet altyapısın kurduk. 20.279 okulda ‘Bilgi Teknolojileri Sınıfı’ oluşturduk. FATİH Projesi’ni Milli Eğitim Bakanlığı ile ortaklaşa gerçekleştiriyoruz. FATiH Proje’si 5 bileşenden oluşuyor. Bu projenin donanım ve yazılım altyapısı Bakanlığımca sağlanacak. Bu kapsamda; yaklaşık 40.000 okulun 570.000 sınıfında birer adet LCD özelliğine sahip etkileşimli tahta kurulacak. Ayrıca her okula 1 er adet A3 veya A4 çok fonksiyonlu yazıcı ile doküman kamera alınacak. Birinci faz olarak 3.657 okul 84.921 adet sınıfa etkileşimli tahta ve 3.657 adet doküman kamera ve A3-A4 yazıcı alınması, ikinci faz olarak da 3.443 okul 68.347 adet sınıfa etkileşimli tahta ve 3.443 doküman kamera ve aynı sayıda A3-A4 yazıcı alınacak. Birinci faz için 23.11.2011 tarihinde ihaleye çıkıldı. İhale değerlendirme çalışmaları tamamlandı. Önümüzdeki günlerde kurulum çalışmaları başlayacak. İkinci fazın ihalesi ise 2012 yılının 1’inci çeyreğinde yapılacak. KASIM-ARALIK 2011 49 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE BİLGİ TOPLUMUNDA E-DEVLET ve YAZILIM SEKTÖRÜ SON DÖNEMDEKİ BİLGİ ve İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNDEKİ BÜYÜK ve HIZLI GELİŞİM SAYESİNDE, DÜNYAMIZDA DA BÜYÜK BİR DEĞİŞİM ve DÖNÜŞÜM YAŞANMAKTADIR. TARIM TOPLUMUNDAN SONRA GEÇERLİLİK KAZANAN SANAYİ TOPLUMUNDA, FİZİKİ ÜRÜN ÜRETİMİ ESAS ALINMIŞ ve ÜLKE EKONOMİLERİ BUNUN ÜZERİNE ODAKLANMIŞ İDİ. ANCAK ÖZELLİKLE 1990’LI YILLARDAN SONRA TEKNOLOJİ ALANINDAKİ GELİŞİMLERDE YAŞANAN İVMELENME, DÜNYADA ‘BİLGİ TOPLUMU’ SÜRECİ BAŞLAMIŞTIR. Mustafa AFYONLUOĞLU Başbakanlık e-Devlet Danışma Grubu - e-Devlet Uzmanı 50 M‹MAR VE MÜHEND‹S B u dönemde bilgi teknolojilerini kullanarak üretilen bilgi ön plana çıkmış ve ülkeler, ekonomilerinde bilgi ve teknolojiye geniş yer vermeye başlamışlardır. Bu değişim ile birlikte bilgiye dünyanın herhangi bir yerinden ulaşmak, değiştirmek ve kullanmak oldukça kolay hale gelmiştir. Bu kapsamda yaygınlık kazanan e-Devlet kavramı, farklı kaynaklarda dijital devlet, çevrimiçi devlet ya da bağlantılı devlet olarak da bilinir. e-Devlet, vatandaş ve iş dünyasına daha iyi bir kamu hizmeti sağlayabilmek için Bilgi ve İletişim Teknolojileri’ndeki (BİT) araç ve sistemlerin kullanımı olarak tanımlanabilir. Diğer bir tanım ‘daha iyi devlet hizmetleri verebilmek için BİT’i ve bu kapsamda interneti bir araç olarak kullanmaktır’ şeklinde OECD raporlarında yer almaktadır. Birleşmiş Milletler e-Devlet 2010 inceleme raporunda e-Devletin, kamu sektörünün dönüşümünde hem etkili yönetişim için hem de yerel ve ulusal bazda vatandaş katılımı için önemli bir araç olduğu vurgulanmaktadır. e-Devlet kapsamında hizmetler sağlanırken kamu kurumu ile vatandaş arasında (G2C), kamu kurumu ile iş dünyası arasında (G2B) ya da kamu kurumu ile diğer bir kamu kurumu arasında (G2G) elektronik ortamda bir veri alışverişi ve etkileşim gündeme gelmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, BİT’in kullanımındaki odak noktasının ‘vatandaş’ ve ‘iş dünyası’ olmasıdır. Başka bir deyişle, bir kamu kurumunun kendi içerisindeki iş ve işleyişi kolaylaştırmak, basitleştirmek veya hızlandırmak için BİT’i kullanımı bir e-Devlet uygulaması değil, bir ‘otomasyon sistemi’dir. e-DEVLETİN KAZANIMLARI e-Devlet çalışmalarında temel ilkeler etkinlik, verimlilik, vatandaş odaklılık, iş süreçlerinin iyileştirilmesi olarak ele alınabilir. Dolayısıyla etkin ve verimli bir e-Devlet çalışması, daha önceden sağlanan bir hizmetin geniş bir vatandaş kesimine daha hızlı, daha ekonomik, daha az adımda ve daha pratik olarak sağlanması anlamına gelecektir. Bu unsurlar sağlandığında ayrıca hedeflenen hizmet tüm paydaşlarca daha yoğun şekilde kullanılacağı için kayıt dışı ekonomi ile mücadeleye de etkin bir katkı sağlanacaktır. Ayrıca bu hizmetler vatandaşa elektronik ortamda sunulduğu için, kamu sektöründe ciddi bir personel ve ofis ortamı tasarrufu ortaya çıkmaktadır. Oluşan kırtasiye tasarrufu kapsamında daha az kağıt kullanımı sayesinde çevreye de önemli katkı sağlanmaktadır. e-DEVLET HEDEFLERİNDE BİLİŞİM SEKTÖRÜNÜN YERİ e-Devlet hizmetleri sağlanırken izlenen genel yapı, internet ve bilişim sistemleri vasıtası ile bilginin bir paydaştan diğerine aktarılması sayesinde, hizmeti alacak olan paydaşın ihtiyacını sağlayacak bilgilerin tamamının elektronik ortamda elde edilmesi, ödeme gibi süreçler dahil iş akışlarının elektronik ortamda oluşturulması ve hizmeti veren kamu birimi ile hizmeti alan paydaşın iki yönlü iletişime geçerek hedeflenen hizmetin yerine getirilmesi şeklindedir. Yaygın olarak bu yapı bir internet sayfası, bir portal ya da tüm e-Devlet hizmetlerinin topluca ve bir bütünlük içerisinde sunulduğu bir ulusal e-Devlet portalı (e-Devlet kapısı) olabilmektedir. Bununla birlikte, doğrudan sorumlu kamu kurumunun ofisine ilgili paydaşın bizzat gelmesi ve tüm sürecin burada tamamlanması şeklinde kurgulanan örnekler de bulunmaktadır. Bazı hizmetler ise yine iletişim ve etkileşim kolaylığı açısından alternatif teknolojileri kullanmaktadır. Örneğin cep telefonları üzerinden SMS gönderme ve alma yolu ile sağlanan e-Devlet hizmetleri, interaktif TV kanalları ile sağlanan hizmetler, akıllı kartlar ile sağlanan hizmetler bu kapsamda değerlendirilebilir. e-Devlet hizmetlerinin vatandaşa ve iş dünyasına sunulduğu kanallara bakıldığında internet, cep telefonu, interaktif TV kanalları gibi seçenekler karşımıza çıkmaktadır. Bu hizmet sağlanırken kullanılan iletişim yöntemleri ise kablolu (ADSL, fiber gibi) ya da kablosuz (GSM, uydu, Wifigbi) veri aktarım metotlarıdır. Kullanılan araçlar ise cep telefonu (SMS ve internet), kişisel ya da taşınabilir bilgisayar, tablet cihazlar, akıllı telefonlar (uygulamalar), internet bağlantılı diğer cihazlar (TV, oyun konsolu vb.) şeklinde örneklenebilir. Tüm bu kanallardan hizmetin sunuluş şekli ise bir yazılım vasıtası ile olmaktadır. e-Devlet projelerinde: - Hizmetin daha hızlı biçimde verilmesi, - Hizmetin tercihen tek bir noktadan verilmesi, - Hizmetin yerden bağımsız olarak (her yerden) verilebilmesi, - Hizmetin zamandan bağımsız olarak (7 gün 24 saat, her zaman) verilebilmesi, - Hizmetin daha ekonomik olarak verilmesi - Hizmetin daha pratik şekilde ve mümkün olduğunca kağıtsız ortamda verilmesi hedeflenmelidir. Bu kapsamda e-Devlet projelerinde başarıya ulaşmak için kritik olan temel faktörler şu şekilde özetlenebilir: • İş Süreçlerinin Yeniden Yapılandırılması: Bir e-Devlet projesi, sadece var olan iş akışlarının mevcut şekli ile elektronik ortama aktarılması olarak ele alınmamalıdır. Hedeflenen durumda hizmetin daha etkin ve verimli temini esas olduğundan, varolan hizmetin elektronik ortamda verilmesi esnasında olası sadeleştirmeler, süre kısaltımları, maliyet azaltıcı tedbirler ve paydaşlara katma değer sağlayacak diğer imkanlar değerlendirilerek, bu hizmetin Bilgi toplumuna geçiş sürecinde, globalleşen dünyada ülkelerin gerek ekonomik açıdan daha güçlü olmaları, gerekse sosyokültürel ve politik açıdan daha etkin olmaları, bilgi teknolojilerini en iyi ölçüde kullanmaları ile mümkün olabilmektedir. KASIM-ARALIK 2011 51 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE Yazılım sektörü, global ekonomik güç dengelerinde kritik değere sahip olan bir konum ile ülkelerin geleceklerine doğrudan etki yapacak sektörlerin başında gelmektedir. verilişi şekli yeniden yapılandırılmalıdır. Aksi takdirde mevcut hizmet verilirken geleneksel yöntemlerde yaşanan aksaklıklar olduğu şekli ile elektronik ortama da taşınmış olacaktır. • Değişim Yönetimi: Değişim yönetimi ile iş süreçlerindeki bu değişiklikler kapsamında, sunulmakta olan hizmetin teknoloji kullanılarak daha verimli ve etkin biçimde sunulmasına dair bir değişim gündeme gelecektir. Bu değişimi kurum çalışanlarının, yöneticilerinin, bu hizmetin oluşmasında katkı sağlayan ya da hizmeti kullanan tüm paydaşların benimsemeleri, sahiplenmeleri ve verimli şekilde kullanmaları sağlanmalıdır. Aksi takdirde hizmetin verilmesine ilişkin paydaşlardan herhangi birisinden gelecek iç direnç, hizmet kalitesinin düşmesine ya da hizmetin verilememesine sebep olabilecektir. • Yasal Altyapı: Yeniden şekillendirilen ve elektronik ortama taşınan hizmetin hukuki geçerlilik kazanabilmesi için mevzuat düzenlemeleri gerekebilir. Örneğin hizmete ilişkin mevcut mevzuatta, işleme başvuru için kağıt ortamında dilekçe verilmesi şart koşuluyor ise bu hizmetin elektronik ortama tamamen taşınabilmesi için başvuru koşullarının daha modern ve güvenli yöntemler ile yer değiştirmesine (örneğin elektronik imza ile internet sayfası üzerinden başvurma gibi) ilişkin mevzuat düzenlemeleri yapılmalıdır. Yine kişisel verilerin gizliliği, ticari sırlar, kurumsal bilgiler, hassas veriler gibi başlıklarda bilgi güvenliğine ilişkin tedbirlerin elektronik ortamda da sağlanmasına ilişkin düzenlemeler gündeme gelebilecektir. • Teknolojinin Kullanımı: Verilecek hizmetin oluşturulması ve hedef kitleye ulaştırılmasında temel yapı 52 M‹MAR VE MÜHEND‹S taşı bilgi ve iletişim teknolojileridir. e-Devlet hizmetlerinin en verimli biçimde, her yerden ve her zaman verilebilmesini sağlayabilmek için teknolojinin en etkin şekilde kullanımı elzemdir. Bilgi toplumuna geçiş sürecinde, globalleşen dünyada ülkelerin gerek ekonomik açıdan daha güçlü olmaları, gerekse sosyokültürel ve politik açıdan daha etkin olmaları, bilgi teknolojilerini en iyi ölçüde kullanmaları ile mümkün olabilmektedir. İş dünyasına ve vatandaşa verilen hizmetlerin ülkeler arası da sağlanabilmesi, bu etkinliğe ayrı bir güç katmaktadır. Keza Avrupa Birliği’nin 18 Kasım 2009 tarihinde yayınladığı Malmö Deklarasyonu’nda da sınır ötesi e-Devlet hizmetleri önemli bir yer tutmaktadır. Bu kapsamda, gerek e-Devlet hizmetlerinin sunuluş ortamları, gerekse iletişim yöntemleri, kullanılan araçlar ve hizmetin sunuluş biçimlerine bakıldığında, e-Devlet hizmetlerinin bilgi ve iletişim teknolojilerinden maksimum ölçüde faydalandığı görülmektedir. Dolayısıyla e-Devlete geçişte ve bilgi toplumu sürecinde bilişim sektörü oldukça önemli bir konumda bulunmaktadır. Ülkemizdeki başarılı e-Devlet projelerine baktığımızda, bilişim sektörünün stratejik konumunu daha iyi görmekteyiz. Her şeyden önce e-Devlet hizmetlerine her zaman ve her yerden erişebilmek için geniş bir ‘iletişim altyapısı’ gereklidir. Bugün evlerimizden fiber bağlantı ya da yüksek hızlı ADSL bağlantısı ile internet tabanlı birçok hizmete sorunsuzca erişebilmekteyiz. ‘Akıllı televizyonlar’ sayesinde her yaştan vatandaş, kolay bir biçimde internete televizyon üzerinden bağlanabilmekte, sosyal ağlara erişebilmekte, her türlü içeriğe erişebilmektedir. Son yıllarda adalet sistemin- de dünya birinciliğini koruyan Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP), 4060’a üye olmanız halinde hakkınızdaki tüm dava süreçlerini size ‘SMS (kısa mesaj)’ ile bildirerek adliyelere gitmeksizin her türlü adli işlemden bilgi alınabilmesi sağlanmıştır. ‘Cep telefonları’, ‘araç bilgisayarları’ ve ‘tablet bilgisayarlarımızdan’ artık yolda iken dahi e-Devlet servisleri dahil her türlü internet hizmetine erişebilmekteyiz. ‘Masaüstü ve taşınabilir bilgisayarlar’ ile gerek iş dünyasında, gerekse günlük hayatımızda her türlü işlemimizi (internet bankacılığı, toplantılar, sesli ve görüntülü görüşmeler, müzik ve videolar, elektronik alışveriş, sosyal ağlar üzerinden etkileşim vb.) rahatlıkla yapabiliyoruz. Artık birçok üniversite ‘Uzaktan Eğitim’ Altyapıları’ ile lisans ve yüksek lisans programı sunuyor. Aslında hızlıca saymaya kalktığımızda, bilişim sektörü sayesinde bilgi toplumu olma ve e-Devlet hizmetleri kullanma yolunda ne kadar zengin bir içeriğe sahip olduğumuzu daha iyi farkediyoruz. e-DEVLET ÇÖZÜMLERİNDE YAZILIMIN ÖNEMİ ve TÜRK YAZILIM SEKTÖRÜ Yazılım sektörü, global ekonomik güç dengelerinde kritik değere sahip olan bir konum ile ülkelerin geleceklerine doğrudan etki yapacak sektörlerin başında gelmektedir. Bugün her kamu kurumu, vatandaş ve iş dünyasına sağladığı hizmetleri elektronik ortamda da verebilmek için kapsamlı yazılım çözümlerine ihtiyaç duymaktadır. Bununla birlikte G2G çözümleri de dikkate alındığında, hazırlanmış bu yazılımların kurumlar arasında birbirleri ile uyumlu olması, haberleşebilmesi, belirli standartları taşıyor olması önem kazanmaktadır. Daha bütüncül bir bakış açısı ile ele alındığında, kamu kurumlarının ihtiyacı olan yazılım çözümlerinde bütünlük, standartlara uyumluluk, kalite, güvenlik, açık kaynak kod kullanımı ve ulusal çözümler ön plana çıkmaktadır. Bu hususlar dikkate alınarak hazırlanmış her bir e-Devlet projesi ülkemize büyük ekonomik kazanımlar sağlamaktadır. Örneğin Eylül 2010’da hizmete açılan Elektronik Kamu Alım Platformu’ndan (EKAP) beklenen tahmini tasarruf 4,7 milyar TL’dir. Yazılım sektöründe diğer sektörlere göre çok daha düşük bir yatırım ile daha hızlı geri dönüş sağlanmakta, nitelikli istihdam sağlanmakta, ayrıca başka sektörlerde de önemli ilerlemelerin önü açılmaktadır. Bu sebeple öncelikli sektörlerden birisi olması gereken yazılım sektörü daha az yatırım ile daha yüksek katma değer sağlanan niteliği ile bizlere sadece bilişimin kullanıcısı değil aynı zamanda üreticisi olma fırsatını sağlayan bir konumdadır. Türk yazılım sektörünün de son dönemde oldukça önemli ilerlemeler kaydettiği, global pazarda da söz sahibi bir konuma yükseldiği görülmektedir. Bu sebeple, kamunun yazılım ihtiyacının karşılanmasında bu birikimlerin ulusal bakış açısı ile değerlendirilmesi ülkemize önemli faydalar sağlayacaktır. Kaynaklar: 1) Wikipedia, [Çevrimiçi]. Erişim: http://en.wikipedia.org/wiki/Egovernment[Erişim Tarihi: 08.12.2011]. 2) Avrupa Birliği, Kamu Servisleri için BİT Kullanımı, [Çevrimiçi]. Erişim: http://ec.europa.eu/information_society/activities/egovernment/index_ en.htm[Erişim Tarihi: 08.12.2011]. 3) OECD, e-Devletin Şartları: Temel Bulgular, [Çevrimiçi]. Erişim: http:// www.oecd.org/dataoecd/60/60/2502539.pdf[Erişim Tarihi: 08.12.2011]. 4) Birleşmiş Milletler e-Devlet Raporu 2010 (sayfa: iii), [Çevrimiçi]. Erişim: http://www2.unpan.org/egovkb/global_reports/10report.htm[Erişim Tarihi: 08.12.2011]. 5) Avrupa Birliği Malmö Deklarasyonu, [Çevrimiçi]. Erişim: http://www. epractice.eu/en/library/299149[Erişim Tarihi: 08.12.2011]. 6) Adalet Bakanlığı, UYAP SMS bilgi Sistemi, [Çevrimiçi]. Erişim: http:// www.sms.uyap.gov.tr/vatandas.html[Erişim Tarihi: 11.12.2011]. 7) Kamu İhale Kurumu, Elektronik Kamu Alım Platformu, [Çevrimiçi]. Erişim: http://www.ekap.gov.tr [Erişim Tarihi: 11.12.2011]. KASIM-ARALIK 2011 53 DOSYA: BİLİŞİM SÖYLEŞİ TÜBİDER BİLİŞİM SEKTÖRÜ DERNEĞİ BAŞKANI ERKİN FINDIK: SEKTÖRDE STANDARDİZASYON ve BİRLİKTELİK ŞART MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ OLARAK BU SAYIMIZDA ‘BİLİŞİM SEKTÖRÜNÜ’ ELE ALMAKTAYIZ. BİLİŞİM SEKTÖRÜNDE FAALİYET GÖSTEREN FİRMALAR TARAFINDAN BİR MESLEK ÖRGÜTÜ OLARAK KURULMUŞ OLAN TÜBİDER KURUMUNUN BAŞKANI SAYIN ERKİN FINDIK İLE BİR SÖYLEŞİ GERÇEKLEŞTİRDİK. SÖYLEŞİ: MUSTAFA YANARTAŞ İlk olarak bize TÜBİDER’i tanıtır mısınız? TÜBİDER 1999 yılında bilişim sektöründe bir meslek örgütü olarak kuruldu. Temel kuruluş amacı bilişim sektörünün bayi sorunlarına çare bulmaktı. Ama zaman içinde sektörün tüm kanallarından üyelerimiz oldu. Şu anda 650 civarında üyemiz var. Bunlar içerisinde küçük çaplı firmalar, KOBİ’ler olduğu gibi, sektörün büyük oyuncuları olan Microsoft, TTNet, HP, Toshiba gibi firmalar da var. Merkezimiz İstanbul’da olmakla beraber bunun dışında 3 ilde şubemiz 4 ilde temsilciliklerimiz var. Ana faaliyetlerimizi ise şu şekilde sıralayabiliriz; • Bilişim sektöründe haksız rekabeti engellenmesi için yürütülen faaliyetler; yurtiçinde etiketlenen ürünlerin etiket değerlerinin gerçeğe uyup uymadığını sürekli olarak bir kontrol eden Piyasa Gözetim Komisyonu adlı bir komisyonumuz var. Bazı ürün gamlarında sektöre hakim ithalatçılar ile etiket değerlerinin nasıl olması gerektiği yönünde protokoller yapmış bulunmaktayız. Bu komisyonun dışında da rekabet kuruluna veya mahkemelere taşıdığımız uygulamalar zaman zaman bulunmakta, yasal mercilere taşıdığımız tüm şikayetlerimiz bugüne kadar olumlu olarak sonuçlandı. Ayrıca derneğimizin iktisadi işletmesi uluslararası geçerliliği olan, Ekonomi Bakanlığı’nca verilen Uluslararası Piyasa Gözetim Sertifikası’na sahip bulunmakta. • Mesleki standartların oluşturulması için yapılan faaliyetler; bilişim sektöründe faaliyet gösteren firmaların gerekli yeterliliğe sahip olmasını ve yeterliliğin ölçütü 54 M‹MAR VE MÜHEND‹S olarak işletmelerinde en az bir sertifikalı veya konusunda eğitim almış kişinin çalışmasını zorunlu kılan, ayrıca standart hizmetler için asgari ücret tarifesinin yasal olarak kullanılmasını sağlayacak “Sektör Birliği” adlı bir projemiz var. • Sektörün ihtiyacı olan mesleki eğitimler veriyoruz. • Farkındalık çalışmaları yapıyoruz. Pek çok ilde sektör-vizyon adı altında çalışmalar, toplantılar düzenliyoruz. Özellikle sektördeki bilişim şirketlerinin katma değer üretmesi için çalışıyoruz. Zincir mağazaların pazarda tuttuğu yerin farkındayız ve bilişim firmalarının hangi alanda öne çıkacaklarına dair toplantılar düzenliyoruz. Yani siz TÜBİDER olarak sektöre bir bütün olarak bakıyorsunuz, donanımcılar, üretimciler, yazılımcılar. Evet TÜBİDER olarak sektör içindeki tüm kanallarla ilgiliyiz. 650 üyemizin sadece 150 civarı yazılımcı olarak kayıtlı. Sektöre sadece yazılım çerçevesinden bakmıyoruz. Ortak bir dil oluşturmak için standartlarla ilgili bir çalışma yapıyorsunuz. Bunları hangi kanallarla yapıyorsunuz, örneğin BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) ile aranız nasıl? Öncelikle sektörün en önemli derdinin mesleki standartların olmayışının olduğunu düşünüyoruz. Her isteyen bilişim şirketi açabiliyor, tamamıyla kontrolsüz. Bir bakkalın camında bilgisayara format atılır yazısını görebilirsiniz, sonuçta bu işi hakkıyla yapmaya çalışanlar bu işten zarar görüyor. Bunu çözmek için mutlaka bir standardizasyon çalışması yapılmalı. BTK özellikle telekom sektöründe çok etkin denetimler yapıyor. Kamuda bizim sektörü regule eden kurum BTK fakat kurum bu konu da henüz yeni. Yeni adımlar atan yeni bir kurum. Gitmesi gereken çok fazla yol var. BTK’nın STK’lar ile yoğun bir iletişim içinde olması ise çok sevindirici. Artık kamu kurumlarından çok rahat randevular alıp derdimizi anlatabiliyoruz, onlar da bu dertlerimizi çözmeye çalışıyor. Dolayısıyla gidişatı çok olumlu görüyorum. 650 üye ile bir sektörel iş paylaşımı yapıyor musunuz? Komisyonlar kurulması iş paylaşımı açısından çok önemli bir konu, bu tür konulara ağırlık veriyor musunuz? Şu an da 650 üyemiz var ama yaklaşık 10 bin firma var bu sektörde. Bu firmaların hiçbirisi sektörel anlamda incelenmedi. Sağlıklı olarak envanter çalışması yapılması lazım. Evet, komisyonlarımız var ama bunlar medya ile ilişkiler, kamu ile ilgili ilişkiler ile ilgili komisyonlar. Henüz sektörle alakalı olarak gereken bir yapıya geçmiş değiliz. Bu konuda yurt içinde veya dışında belli bir noktaya gelmiş STK var mı? Eğer varsa iş birliği yapıyor musunuz? Zaman zaman görüşmelerimiz oluyor ama orda da farklı yapılanmalar mevcut. Türkiye’de yaklaşık bu sektörde 25 STK var ama herkes farklı farklı yerlerde iş yapmaya çalıştığı için bir birlik oluşmuyor. Bir birliktelik şart. Mesleki yeterlilik kurumu 2006’da kuruldu. 2010 itibariyle de bilişim sektörü ile ilgili de çalışmalar yapacaklar. TÜBİDER burada da etkin bir rol aldı. Bu konuda neler söylemek istersiniz. Biraz önce bahsettiğim sorunları çözebilmek için öncelikle bir mesleki standardizasyon olması lazım. Bizim sektörümüz tek bir meslek grubuna hitap etmiyor. 19 farklı mesleğe hitap ediyor. Bu konuda mesleki yeterlilik kurumu da çok ciddi çalışmalar yapmaya başladı. Bilişim sektöründe yapılması planlanan çalışmaların koordinasyonu da İTO’ya verildi. TÜBİDER olarak bu çalışmalarda çok etkin rol aldık. 30 olan meslek sayısı 19’a indi. Bu mesleklerin standartlarını oluşturma konusunda mesleki yeterlilik kurumunun öncülüğünde çalışmalar başladı ve biz de kurum olarak mesleki yeterlilik konusunda yetki aldık. TÜBİDER olarak bahsettiğimiz 19 meslekten 2’sinde test merkezi kurmak için çalışma başlattık. Mesleki yeterlilik açısından akredite olabilirsek, vereceğimiz sertifikalarla mesleğin icrası açısından büyük bir iş başarmış olacağız, hedefimiz bu. Mesleki Yeterlilik Kurumu onaylı sertifikalar kamu yönetimi tarafından teşvik ediliyor. Örneğin MYK’dan alınmış sertifikaya sahip birini işe başlattığınızda çalışanın SSK-işveren payını devlet ödüyor. Eğer kişiyi yeni işe almış- Şu an da 650 üyemiz var ama bu sektörde yaklaşık 10 bin firma var. Bu firmaların hiçbirisi sektörel anlamda incelenmedi. Sağlıklı olarak envanter çalışması yapılması lazım. sanız bu destek birkaç sene sürüyor. İki mesleğe ait 5 yeterlilik seviyesinde standardizasyon çalışması tamamlandı ve tahmin ediyorum çok yakında da resmi gazete de yayınlanıp yürürlüğe girecek. Diğer mesleklerle ilgili çalışmaları da 2012 senesi içerinde bitireceğiz. Şimdi bu işin bu tarafı. Diğer taraftan da standart hizmetler için asgari ücret tarifesinin yasal olarak kullanılmasını sağlayacak, sektörün yasal standartlarının tanımlandığı, her işletmenin asgari bir sertifikalı eleman çalıştırmasını zorunlu kılacak, bilişim sektöründe faaliyet gösteren tüm firmaların üye olacağı yasal bir meslek örgütüne kavuşmasını istiyoruz. Eskiden de bir sürü sertifikalar veriliyordu, bunun diğerlerinden farkı ne olacak? Üniversite mezunları var, diğer kurumlardan sertifika alanlar var. Buradaki geçişi nasıl sağlayacaksınız? Burada bir meslek kaça ayrılıyor bu sertifikalar hangi meslek grubuna gidecek, bunları da vurgulamakta fayda var. Okullarda verilen meslek eğitimlerini alanların bu sertifikaya ihtiyacı olmayacak, her meslek için 3 ile 8 arasında belirlenmiş seviye var. Mühendislik veya teknikerlik eğitimi de bir seviye ile tanımlanıyor. Örneğin 8. seviye doktora yapılmış olmasını gerektiriyor. Vereceğimiz sertifikalarda da mühendis veya tekniker gibi tanımlar olmayacak, Bilgisayar Donanım Elemanı, Ağ Teknolojileri Elemanı gibi ifadeler olacak. AB’ye uyum çerçevesinde belirlenmiş meslekler bunlar. MYK bizden şunu istiyor; sizin sektörde hangi seviyelerde hangi meslekler var? Bunun tanımının yapılması lazım. Sertifikaların gerekliliği konusuna gelirsek; bizim mesleği icra edebilmeleri için bu belge gerekli olacak. Örneğin yazılım şirketi kurmanız için bir yazılım mühendisi çalıştırıyor olmanız gerekecek yada şirkette sadece alaylı insanlar çalışıyorsa bir tane de ilgili meslek dalında sertifikalı bir çalışan olması gerekecek. MYK tarafından onaylı, akredite bir test merkezi olabilmeniz için eğitim vermemeniz gerekiyor, yürüttüğümüz projede test merkezi olmak yolunda ilerliyoruz. KASIM-ARALIK 2011 55 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE Peki, test merkezinde ne tür uygulamalar olacak, ne tür testlerden geçilecek? İnternet ortamında çalışan bulut bilişim temelli bir test sistemi çalışacak. Şu anda ülkemizde faaliyet gösteren tüm dünyada sınav merkezleri olan sistemler nasılsa bizimki de aynı olacak, hatta daha güvenli ve daha ileri seviyede teknoloji kullanımı olacak diyebiliriz. İlk olarak, her bir meslek grubu için 3 bin tane soru hazırlıyoruz. Her ilde test merkezi olacak, kamera önünde, öğrenci, karşısına çıkan soruları cevaplayacak. Aynı sektörde çalışan birden fazla test merkezi olacak ve birçok eleman bu testlerle yetişecek. Tüm bunlardan sonra sektör sağlıklı bir zemine oturacak mı? Bir sonraki aşamada kanuna dayalı bir sektör birliği oluşturmak istiyoruz, bundan sonrasında yazılım şirketleri ayrı, donanım şirketleri ayrı olarak ele alınacak. Eğer bu tür şirketler kurmak istiyorsanız, kendi sektör grubunuzdan en az bir kişi istihdam etmeniz istenecek. Dolayısıyla sektörün envanteri tutulmuş olacak. Üyelik de zaten zorunlu hale gelecek. En büyük dertlerimizden bir tanesi de hizmet tarifesi oluşmaması. Herkes kafasına göre fiyat veriyor. Bunu da gerçekleştirmek istiyoruz. Bu sektöre gelirlerin artması konusunda da bir istikrar getirecektir. Mesela sektörün gelir bakımından çok eksiği var, neden, çünkü hiçbir şekilde standardizasyon yapılmadığı için. MYK ile beraber mesleki yeterlilikler oluşturuluyor ama biliyoruz ki sektör birliği oluşturulması için TÜBİDER’in diğer STK’lar ile birlikte bir çalışması var. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Sektör birliği bir isim tabiî ki, çok fazla mesleğe hitap ettiğimiz için bir oda olamıyoruz doğal olarak. Biz şuna kesin olarak inanıyoruz, eğer kanuna dayalı ve üyeliğin de zorunlu olduğu bir yapı kurmazsak ne envanter takibi olur ne hizmet tarifesi olur. Buradan yola çıkarak diğer STK’lara davet sunup bir çalışma grubu oluşturduk. Bu çalışma grubu bir kanun taslağı oluşturdu. Bu taslak BTK ile paylaşıldı. Daha sonra TOBB’da bu konuya dahil oldu ve bu yapılanmanın TOBB çatısı altında olmasını önerdiler. Biz “icra yeteneği olan bir durumda olmak istiyoruz, TOBB’daki sektör meclislerinin icra imka56 M‹MAR VE MÜHEND‹S Sektörün stratejik bir sektör ilan edilmesi bizim için çok önemli olmasına rağmen henüz o şekilde bir karar alınmadı. Her geçen gün geride kalıyoruz. nı yok sadece istişare yapabiliyor” dedik. Daha sonra sigorta acentelerinin meclisinin icra yeteneği olan bir meclis olduğu söylendi ve bu şekilde çalıştığı belirtildi. Kendi aldığı kararları uygulayabiliyor bu sigorta meclisi. Aynısını TOBB’un altında bilişim sektörü içinde yapalım diye bir teklif geldi, diğer STK’lar ile değerlendirmeye aldık bu konuyu. Hem donanım hem de yazılım meclisi için düşünülüyor bu konu. Çok kısa süre içinde de bir sonuca oluşacağımızı düşünüyoruz. Rusya, Hindistan, Bulgaristan gibi ülkelerde bilişim sektörü stratejik bir sektör konumuna gelmiş durumda ve de ihracatlarını da bunu yansıtıyorlar. Genç nüfusumuza rağmen bir sıçrama yaşanmıyor. Tabi burada devlet desteği de şart. Öncelikle şöyle bir durum var, ülkemizde bütün STK’lar kendi üyelerinin istekle- ri doğrultusunda hareket ettikleri için ne yazık ki sesimiz pek gür çıkmıyor. Sektörün stratejik bir sektör ilan edilmesi bizim için çok önemli olmasına rağmen henüz o şekilde bir karar alınmadı. Her geçen gün geride kalıyoruz. Bir de Türkiye’de bölünerek çoğalma yöntemi var, birlikte büyüme örneği çok az sektörümüzde. Sektör birliği bu parçalanmaları engellemek açısından da çok önemli. Türkiye’de bilişim’in stratejik bir sektör olması için yapılması gereken önlemler ve önerileriniz nelerdir? Tabi ilk başta stratejik sektör olarak ilan edilmeli ve yazılım tarafındaki teşviklerin artması lazım. En azından yerli yazılımdaki KDV’nin azaltılması çok yardımcı olur. Bir diğer konu yerinde Ar-Ge belli sayıda, bu sayı 50 civarında, Ar-Ge mühendisi barındırdığınız takdirde birçok muafiyet- ten yararlanabiliyorsunuz. Ama bu yapı yazılım sektöründe uygun değil. Bir yazılım firmasının 50 tane Ar-Ge mühendisi çalıştırması, çalıştırdığı takdirde verim alabilmesi çok zor. Bu durum yazılım üreticilerinin Ar-Ge kapsamındaki teşvikler için teknoparklara yönelmesine yol açıyor, fakat teknoparkların kiraları çok yüksek ve lokasyon olarak şehir merkezine çok uzak noktalarda.Dolayısıyla yerinde AR-GE için gerekli tutulan mühendis sayısının gerçekçi bir sayıya çekilmesi yazılım üreticileri için çok önemli bir teşvik olacaktır. E-Devlet dediğimiz bir yapı bile, devletin içerisinde önemli bir yer işgal etmiyor. Sonuçta bütün kurumlar birer birer e-organizasyona dönüşüyor. Bu şu anda bir sürü noktada kullanılıyor ama kamu bu noktada büyük bir alıcı olduğu için ciddi projeler üretiyor. Bu tür işlerin klasik bir müsteşarlık değil önemli bir müsteşarlık altında toplanması ve direk olarak Başbakanlık’a bağlı olması gerektiği konusunda ne düşünüyorsunuz? Aslında e-Devlet tarafında ihale yasasına tabi olmayan ama Türksat tarafından yapılan çalışmalar var. Türksat e-Devlet’in kapısı durumunda. Kamu Kurumu olarak “Benim bir projem var” deyip giderse- Eğer bizim 650 üyemiz varsa Türksat’ın projelerinde en az 20 tanemizin imzası olması lazım. Yani daha şeffaf olmalı iş. Bu konudaki gelişmeler şu anda çok iyi değil. niz Türksat’a, onlar muaf oldukları kamu ihale yasası nedeniyle bu işlere el atabiliyor. İlk etapta doğru bir yapı gibi görünüyor ancak günün sonunda şu olması lazım; Türksat’ın yaptığı projelerin sektör tarafından şeffaf bir şekilde biliniyor olması gerekir. Eğer bizim 650 üyemiz varsa Türksat’ın projelerinde en az 20 tanemizin imzası olması gerektiğini düşünüyorum, Türksat’ın yürüttüğü projelerin daha şeffaf hale getirilmesi gerekiyor. Bu konudaki gelişmelerin çok iyi bir noktada olmadığını ve haksız rekabete açık bir süreç olduğunu söyleyebilirim. Girenlerden duyduğumuz kadarıyla da çağrı yöntemiyle ihaleler yapılıyor ve ihaleler çok cüzi rakamlarla sonuçlanıyor. Belki geçmişte kurumun ağzı çok yandığı için bu defa yoğurt üflenerek yeniyor. Ama ihaleyi alan şirket kendini geliştirecek parayı kazanamıyor burada. Firmaların karın tokluğuna iş yapması neticesinde firmalar fon biriktiremiyor. Yabancı örneklere bakarsak, bizim 1 liraya yaptığımız işi onlar 3 liradan aşağı yapmıyorlar. Devlet eğer sektörü kalkındırmazsa sektör diye bir şey olmayacak. Bu konu önemli, bir ikincisi Türksat bazı projeleri sır gibi algıladığı için çok şeffaf bir yapıya kavuşamıyor, bu konu üzerine neler söylemek istersiniz? Evet, bu söyledikleriniz, sektörü daha da kötü hale getirir çünkü sektöre rakip bir oluşum ortaya çıkmış olur. Bize göre sağlıklı bir yapı değil, önlem alınması lazım. Şunun hakikaten görülmesi lazım, bilişim sektörü, diğer bütün sektörlere altyapı sağlayan bir sektör. GSMH içinde yüzde 3’lük bir payı var dolayısıyla bu çok önemli bir sektör değildir diye bakılmamalıdır. Eğer bilişim sektörü stratejik bir sektör olarak ilan edilmezse ve bunun gereklilikleri yerine getirilmezse sektör her zaman dışa bağımlı olur ve istenilen seviye yakalanmaz. Bizim sektörde çok az bütçe ile istihdam sağlanabiliyor, yani sağlanan katma değerin tamamı ülke içinde kalıyor, bu gözle bakmak ve desteklemek gerekiyor. KASIM-ARALIK 2011 57 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE BİLİŞİM SEKTÖRÜNDE BÜYÜMENİN NERESİNDEYİZ? SON DÖNEMDE AVRUPA’DAKİ GELİŞMELERLE BİRLİKTE 2012-2013 OLDUKÇA ZORLU GEÇECEK GÖZÜKÜYOR. ÜLKEMİZİN EKONOMİK YILDIZI YÜKSELMEKTE OLMALI Kİ ÖNÜMÜZDEKİ YIL ORTA AVRUPA, RUSYA ve TÜRKİ CUMHURİYETLER BÖLGESİNDE, POLONYA VE RUSYA’DAN SONRA SIFIRIN ÜZERİNDE BÜYÜME ORANI OLABİLECEK POTANSİYEL ÜÇ ÜLKE ARASINDA GÖSTERİLİYORUZ. Nevin ÇİZMECİOĞULLARI IDC MEA & Turkey Ülke Müdürü 58 M‹MAR VE MÜHEND‹S T ürkiye demografik açıdan zorlayıcı bir resim sergilemekte. Yaklaşık dörtte biri 14 yaş altında çocukların oluşturduğu ortalama 74 milyonluk nüfusu ile Avrupa’da en büyük üçüncü ülke konumundayız. Bu durum bizlere gelecekte mal ve hizmetler için kayda değer potansiyel bir talebi işaret etmekte. Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) özellikle işsizlik seviyelerini azaltma konusunda, Türkiye ekonomisinde geleneksel olarak anahtar rol oynamaktadır. Türkiye İstatistik Enstitüsü verilerine göre, KOBİ’ler Türkiye girişimlerinin toplam sayısının yüzde 99.98’ine, çalışanların toplam sayısının yüzde 78.50’sine, toplam finansal cironun yüzde 67.21’ine ve toplam katma değerin yüzde 56.23’üne tekabül etmekte. Bu veriler Türk KOBİ’lerinin toplam işe alım açısından baskın olmalarına rağmen, finansal cironun ve ekonomiye eklenen değerin olası yüksek seviyelerini oluşturmak için halen daha karşılanmamış potansiyele sahip olduklarını gösteriyor. Türk KOBİ’leri halen Batılı emsallerinin gerisinde kalmakta ve büyük Türk teşebbüsleri yönetim ve üretim tekniklerinde, sermaye yatırım seviyelerinde ve bilgi ve iletişim teknolojilerinin (BT) benimsenmesinde geride kalmaktadır. Diğer birçok ülkede olduğu gibi finansman elde etmede zorlanmakta. Bu nedenle Türkiye daha açık ve liberal pazar ekonomisi olmaya doğru ilerledikçe, KOBİ’ler teknik anlayışlarını yükseltmek ve global rekabet ile başa çıkmak için ilgili teknik bilgiyi elde etmede artan bir direnç ile karşı karşıya kalmakta. Eskiden beri var olan koruyucu ticaret bariyerleri kaldırıldığından, KOBİ’ler masraf, tasarım, operasyonlar, kalite ve teknoloji gibi alanlarda yeni rekabetçi avantajlar aramak durumundadır. Adapte olmada başarısız olan bu tarz işletmeler, kendilerini aniden daha az rekabetçi bir konumda bulur, böylelikle gelişimlerini ve hatta hayatta kalmalarını tehlikeye atar. Yapıları ve esneklikleri nedeniyle, KOBİ’ler genellikle kendilerini geliştirebilir ve pazar koşullarına daha hızlı adapte olur. BT penetrasyonu Türkiye’deki KOBİ’ler arasında halen daha başlangıç döneminde iken, daha düşük maliyetli hammaddeler ve sermaye malları tedarik etmek, üretim süreçlerini daha iyi hale getirmek ve envanter yönetimi için, hem lokal olarak hem de yurt dışında etkili pazar sahibi olmak, ürünlerini ve hizmetlerini daha verimli satabilmek ve iş ile ilgili kararları daha hızlı modern ve kolay bir sekilde elde edebilmek için ülkedeki ileri görüşlü firmalar modern teknolojilerin uygulanmasına adapte olmaya başlamaktadır. Türk KOBİ’ler operasyonlarında verimlilik ve esneklik kavramlarını sahiplenmeye başladıkça, kendilerini rekabetten ayırmak ve değişen pazar koşullarına adapte olmak için BT’lere daha hızlı yatırım yapacak. İşi yaptırmak için birçok çalışan yerine teknolojiyi kullanmak gerekli; yeni teknoloji, çalışan üretkenliğini artırmak için kullanılır ve bu şekilde her çalışanın, etkili bir şekilde “çok ile daha da fazlasını yapmayı” becerdiği kişisel amaçlarına ulaşması sağlanmış olacaktır. Üretkenliği geliştirmek ve etkinliği artırmak, coğrafya, şirket hacmi ve sanayi kategorilerinde KOBİ’leri çağrıştıran amaçlardır. Büyük fakat kar getirmeyen yeni müşteriler eklemek ve verimsiz bir şekilde çalışmak, artık başarılı bir firmanın büyüme stratejisinin bir parçası olmayabilir. 2011 başında, dünya ve Türkiye bilişim pazarı harcamalarına baktığımızda genel olarak bir büyüme trendine girdiğimizi gözlemlemiş, kriz nedeni ile ertelenen yatırımların 2011-2012 içinde devreye alınacağı öngörmüştük. Türkiye’nin krizden sonra, diğer ülkelere kıyasla, istikrarlı büyüme oranı, özel kurumsal sektörlerde ozellikle telekom, finans, üretim ve devlet tarafında yatırımlarını arttırması ise gelişmeye devam etmekte olan bir ülke olduğunu göstermektedir. Değişen dünya ve yeni normallikte, artık firmalar zorlaşan ekonomik koşullar, artan rekabet ortamı ve son kullanıcıya sağlanan hizmet seviyelerindeki kalite artış gereksinimi gibi nedenlerden dolayı daha zor bir ortamda iş yapmak durumunda. Bu ortamda rekabetçi kalabilmenin ve maliyetleri düşürerek, karlılığı artırabilmenin temel taşlarından biri de bilişimin, yeni teknolojilerin getirdiği avantajlardan faydalanmak. Gelişmekte olan pazarlar içinde yer almaya devam eden Türkiye bilişim pazarı halen donanım ağırlıklı yapısını sürdürmeye devam ediyor. Türkiye donanım adet ve cirosu açısından PC, sunucu ve veri depolama tarafında Avrupa’ya kıyasla alması gereken çok yol var diyebileceğimiz bir ülke. Kriz döneminde (2009) bile donanım tarafında büyüyen Türkiye bundan sonraki yıllarda da belli bir penetrasyon oranına ulaşana kadar büyüme potansiyeli olan bir ülke. Bilişim sektörü donanım kategorisinde yer alan sunucu ve artan büyük veri miktarları nedeni ile, veri depolama tarafında konsolidasyon, sanallaştır- ma ve bulut gibi teknolojilerin, verimliliği artırmak ve maliyeti düşürme konusunda getirdiği faydalar tartışılmaz. IDC Türkiye olarak, PC pazarında, şu anki İtalya-Yunanistan vs global ekonomik durumlar nedeni ile 2011 4. çeyreği ve 2012 ilk çeyreğinde ortalama yüzde 5-10’luk bir düşüş öngörüyoruz. Türkiye bilişim sektörünü, diğer ülkelerle karşılaştıracak olursak, hem yazılım hem de hizmetler için henüz katetmemiz gereken çok yol olduğunu görüyoruz. Hizmetler tarafında önümüzdeki 5 yıl için öngörebildiğimiz büyüme oranı yüzde 11 seviyelerinde ve en büyük pay donanım kurulum ve desteğe harcanıyor. İlerleyen yıllarda dış kaynak kullanımının büyük bir hızla artacağını bekliyoruz ve hatta donanım, kurulum ve destek kalemini geçmesini ümit ediyoruz. Genel anlamda dünyada BT’cileri zorlayan 3 ana konu var. İlk konu: BT verimliliği ve optimizasyonu; konsolidasyon, sanallaştırma, otomasyon, veri merkezlerinin evrimi, yatırımların bulut bilişim adı verilen yöntemle dış kaynaklara aktarımı, bütçelerin kısılması, veri merkezleri verimliliği vs. İkincisi BT maliyetlerinin iş değeri üzerindeki kontrolu; bilgi patlaması, iş analitiğinin devreye alınıp alt yapı yönetimi yerine bilginin yönetimi, işe uyumlandırılması ve sosyal medya kullanımı. Üçüncüsü ise akıllı ve gerçek zamanlı bağlantı cihazlarının yayılmasının kontrolu; bağlı dünyada değer yakalama, senkronizasyon, güvenlik ve deneyim yani riskin yönetimi, felaket senaryolarına karşı yedekleme, güvenlik vs alınması gereken önlemlerle işin sürekliliğinin sağlanması ve regulasyonun getirdigi zorunluluklar, üstel olarak artan ve yeni formlarda Türk KOBİ’ler operasyonlarında verimlilik ve esneklik kavramlarını sahiplenmeye başladıkça, kendilerini rekabetten ayırmak ve değişen pazar koşullarına adapte olmak için BT’lere daha hızlı yatırım yapacaklar. KASIM-ARALIK 2011 59 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE IDC Türkiye olarak, PC pazarında, şu anki İtalyaYunanistan vs global ekonomik durumlar nedeni ile 2011 dördüncü çeyreği ve 2012 ilk çeyreğinde ortalama yüzde 5-10’luk bir düşüş öngörüyoruz. cihazların kurumsal ortamda da kullanımı (Media tablet, e-okuyucu, akıllı telefon ve geleceğin telefonu gibi). Krizlerle birlikte donanım tarafında, kullanım süreleri uzuyor, yenilemeler erteleniyor, bu kullanım ömrünün iyileştirilmesi demek, ilaveten zorunluluktan kullanılmış daha ekonomik cihazları tekrar kullanmak gibi çözümleri beraberinde getiriyor. Yazılım tarafında ise, daha seçici alımlar ve açık kod yazılımları devreye giriyor, Servislerde güvenilirlik, maksimum verimlilik ve daha fazla dış kaynak kullanımı devreye giriyor. Bir yanda daha kısıtlı kaynaklar, bütçeler, diğer tarafta ise yeni dönemde önceliklerin BT çalışmalarını yönlendirmesi söz konusu. Değişimler içinde, veri-ağ merkezi konsolidasyonu birinci sırada, sanallaştırma en önemli konulardan biri. Yeni alt yapılar, servis anlaşmaları ve servis edinme yöntemleri araştırıp bulma gerekliliği kaçınılmaz. Artan mobil cihazlar ve kullanımları yeni ağ-bağlantı - alt yapı ihtiyaçları ile birlikte devrede ve güvenlik, erişebilirlik vs derken yepyeni servisler gerekli. Web 2.0’la şirket BT alt yapısında yepyeni tanımlamalar yapılmak zorunda. Kullanıcının şirket notebookları üzerindeki şahsi verileri, artan veri miktarı ve yedekleme kapasitesi ihityacı ile birlikte, şirketin kurumsal verileri arasındaki yedekleme, güvenlik vs önlemleri yeni kuralları birlikte getiriyor. Yeni uygulamalarla, akıllı sayaçlar, artan geniş bant çözümleri vs yepyeni bir akıllı sektörler çalışma şekli getirirken, bu hizmetleri kullananların bakışları-beklentileri artıyor ve BT yöneticilerinin sorumlulukları değişiyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu ve Afrika Bölgesi harcamaları, dünya BT harcamalarının sadece yüzde 6’sını oluşturuyor, ancak bu harcamalar yeni harcamaların yüzde 17’sini oluşturmaya devam ettiği için önemli. Türkiye’deki kişi başı BT harcaması halen 100 dolar civarında, oysa aynı oran Afrika’da 2, Dubai’de 60 M‹MAR VE MÜHEND‹S 8 ve İngiltere’de 15 katı mertebesinde. Türkiye bilişim pazarında donanımın payı yüzde 81 iken, hizmetlerin payı yüzde 8, yazılımın payı ise yüzde 11. Genel olarak Avrupa gibi gelişmiş pazarlara baktığımızda donanım-yazılım hizmetler toplamının yüzde 50’ler mertebesinde olduğunu, ancak gelişmekte olan pazarlarda yüzde 60-70’lere ulaştığını, Arjantin-Mısır-Kore gibi ülkelerde yüzde 80’lerde olduğunu görüyoruz, Türkiye’de ise yüzde 90’dayız henüz. İngiltere, Kanada, Almanya, Fransa gibi gelişmiş bir pazarın oranı ise, donanım yüzde 32, yazılım yüzde 18, servisler yüzde 49. En çok yazılım geliştirilen alanlar ise üretim ve otomasyon, telekom, enerji, elektrik ve elektronik, finans, lojistik, tekstil, eğitim, medya, savunma, sağlık, turizm, inşaat ve kamu. Ana birkaç uluslararası tedarikçi dışında, sektör şirketlerinin çoğu KOBİ yapısında, sermaye yapıları yeterince güçlü değil, bu firmaların üçte biri teknoloji geliştirme merkezlerinde yer alıyor. Lisanssız yazılım kullanımında rekor düzeydeyiz. Bunlar da daha az istihdam, vergi ve iş olanağı demek. Öte yandan, bugünün bilişim direktörlerinin (CIO) başları, bulutlarda geziniyor olsa da öncelikle denizlerin altına, buzdağının gizli bölümlerine ve görünmeyen maliyetlerine de bakmaları gerekli. 2010’da küresel BT harcamalarında 2009’a göre yüzde 8 gibi makul bir toparlanma görülmesine rağmen, bölgesel değişkenler ve süregelen ekonomik belirsizlik BT yatırımlarıyla ilgili bir temkin havasına ve kriz öncesinin daha müsrif standartlarına geri dönmeme kararlılığına yol açıyor. Küresel krizin BT departmanlarının üstünde silinmez bir iz bıraktığı açıkça ortada. Artık sermaye maliyetleri ve işletme giderleri dengesi çok daha yakından incelenirken işletme giderlerinin daha az maliyet ve daha düşük riskle daha büyük esneklik sağladığı düşünülüyor. Sonuç olarak, işletme maliyetlerinin azal- tılması işletmeler için büyük bir öncelik arz ediyor. Şu anda birçok bilişim direktörünün zihninde bir numaralı sırayı işgal eden bulut bilişim bu önceliğe mükemmelen uyuyor ve çoğu zaman daha büyük maliyet indirimleri sağlayabilecek diğer daha basit, daha az riskli maliyet indirim çabalarını gizleyebiliyor. IDC, bulut bilişimin önümüzdeki 5 yıl içerisinde bilgi işlemin görünümünü yeniden şekillendireceğine inanmakta. Genel bulut hizmetlerine yapılan harcama, tüm dünya çapındaki bilgi işlem pazarının 4 katından daha fazla büyümekte. IDC’nin tahminlerine gore 2015 yılında paket yazılımlara, sunuculara ve veri depolamaya harcanan her 7 doların 1’i genel bulut modeli ile ilgili olacak. Bu yıl haziran ayında yayınlanan tahminlere göre genel bulut modeline yapılan harcama 2010 yılında yüzde 27.6’lık yıllık bileşik büyüme oranı ile 21.5 milyar dolardan , 2015 yılında 72.9 milyar dolara ulaşacak. Fakat unutulmamalıdır ki bulutun sektör üzerindeki asıl etkisi genel bulut hizmetlerinden elde edilen gelir ile sınırlı kalmayacak. Bulut hizmetleri çok daha büyük bir dönüşümün önemli bir bileşenidir ki IDC’nin tahminlerine göre bulut bilişim önümüzdeki 25 yıl içerisinde bilgi işlemin büyümesine yön verecek ve tüm alanlarında kendisini gösterecek. Türkiye’de ana uluslarası şirketler bulut bilişim fırsatlarını takip ederken, yerli telekom firmaları, yerli sistem entegratörleri ve altyapı tedarikçileri ile birçok bağımsız yazılım şirketleri ve servis sağlayıcılar da bulut bilişim firsatlarını çok yakından izlemekte ve umarız ki bu firmalar zaman içinde global olarak da hizmet verebilir seviyeye gelebilir. Türkiye’deki bulut bilişim hala gelişmekte olan bir pazar ve genel kabul görebilmesi için pazarın bir süre daha eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. IDC Türkiye olarak yakın bir zamanda 135 CIO, bilgi işlem yöneticisi ve diğer bilgi işlem uzmanları ile bulut bilişim firsatlarıyla ilgili bir anket gerçekleştirdik. Bu sonuçlara göre, bir tedarikçide aradıkları özellikler sorulduğunda beklendiği gibi, uygun fiyatlı olmasının en fazla istenen özelliklerden biri olduğu ortaya çıkarken, bulut hizmetlerini sağlarken veya uygularkenki deneyimlerinin ve kalifikasyonalarının ve servis seviyelerine olan bağlılıklarının da önemli kriterler arasında olduğu görülmekte. IDC Türkiye olarak BT sektörüne genel olarak baktığımızda, gözlemimiz, gerek teknoloji tedarikçileri, gerek hükümet, gerekse STK’ların bilişim ve teknolojilerinin kullanımının gelişmesi, sektörün büyümesi ve sorunların tartışılması anlamında, bu sektörün ülke kalkınması için önemli stratejik bir sektör olarak pozisyonlanması için epeyce çaba harcıyor ve şu andaki Ulaştırma Bakanlığı, Bilim-Sanayi Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığı gibi dağınık yapılardan daha organize ve sadece bu alanda odaklanmış ve gündemindeki tek konu bu olan bir oluşuma ihtiyaç var. Özellikle bilgisayar ve internet kullanımının artması, yaygınlaşması, kolay erişilebilir olması ve artan rekabet nedeni ile düşen fiyatlarla ve teknolojinin yaygınlaşması nedeni ile ülkemizde bilgi toplumu ve bilgi ekonomisinin oluşturulması anlamında birtakım teşvik programlarının oluşturulması, tüm sektörlerin günlük işleyişlerinde kendi konularına odaklanırken, teknolojinin sunduğu olanaklardan en iyi şekilde yararlanıp komplike teknolojileri işin uzman firmalarına bırakıp kendi sektörel işleri ve global rekabete odaklanmaları kaçınılmaz. Teknoloji konusunda uzman firmaların artırılması ve eleman istihdamında özellikle ülkemizin en büyük zenginliği olan genç-dinamik nüfusun doğru eğitimi ve teknolojiye yatkınlığı, akıllı telefon-tablet bilgisayarlar ve sosyal ağların öncülüğünü yaptığı modern iş yapış şekli Türkiye’deki bulut bilişim hala gelişmekte olan bir pazar ve genel kabul görebilmesi için pazarın bir süre daha eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. KASIM-ARALIK 2011 61 TOPLAM BT PAZARI BT Donanım Hizmetleri Birleşik Krallık Kanada Almanya Fransa İspanya Çek Cumhuriyeti İtalya Portekiz Güney Afrika Polonya Brezilya Malezya Yunanistan Birleşik Arap Emirlikleri Suudi Arabistan Kore Arjantin Mısır Türkiye Bilişim özel sektör kadar kamuda da tasarruf ve verimlilik sağlıyor. Bu konuda e-Devlet uygulamalarının yaygın kullanımı sektörü besleyecek ve mevcut yapılanmanın son derecek kıvrak ve yetkin olması Türkiye için büyük şans. 31.576 13.611 29.557 23.684 10.032 1.980 14.160 1.955 6.541 5.410 22.969 4.734 1.604 3.809 5.380 22.638 4.156 1.565 7.574 49.094 18.935 36.827 31.890 13.435 1.834 13.697 1.485 4.896 3.020 13.218 1.825 581 1.290 1.920 6.202 842 261 988 Paket Yazılım 18.579 8.510 21.775 13.304 3.844 1.129 6.772 679 1.941 1.449 5.615 948 335 693 855 2.826 674 203 784 Toplam BT 99.248 41.056 88.159 68.878 27.312 4.943 34.629 4.120 13.379 9.879 41.803 7.506 2.521 5.792 8.155 31.666 5.672 2.029 9.346 ile en verimli şekilde kullanılması için bir fırsat. Ülkemizde bilişim sektörünün kaldıracı olan ve cirosu nedeni ile sanki daha karlıymışta büyük kadrolar istihdam ediyormuş gibi gözüken telekom sektörü bile, artan rekabet ve karmaşık tarife yapılarına rağmen dünya çapında cirosal anlamda düşüşe geçmiş durumda, Batı Avrupa ülkelerinde yüzde 1-2’lik düşmeler varken şu an gelişmekte olan ülkeler kategorisindeki ülkemiz sanki yüzde 1 ciro artışı gösteriyor gibi, ancak çok ciddi orandaki vergi baskısı, operatörleri en zorlayan konulardan biri. Sürekli olarak katma değerli yeni ürünler-paket çözümler geliştirmeye çalışsalar da veri tarafından gelen gelirler, sesteki ciro düşüşünü kompanze edemiyor. Büyük bir kısmı vergiye giden cirolar ve yatırımların ortak kullanılamaması nedeni ile operatörlerin yakın bir gelecekte daha az yatırım yapacağını ve hatta bu konudaki bazı yatırımların devlet eli ile yapılması gerekebileceğini öngörüyoruz. Tüketicilerin taşınabilir cihazları yaygın olarak kullanması, tablet-akıllı telefonlar-elektronik okuyucular vs tarzı yeni, band genişliği gerektiren cihazlara yönelimi operatörleri ve farklı sektörlerde yer alan kurumları bu cihazlar üzerinden servis vermeye zorluyor. Eskiden servis sağlayıcıların yönlendirdiği bir pazar varken şu an son kullanıcılar taleplerini – beklentilerini bu yönde artırdıkları için, bu modern çağda, sadece eğlence olarak sosyal ağ kullanım oranının yüksek olması dışında, Türkiye’nin ön saflarda, daha başarılı bir ekonomi ve işgücü ile yer alabilmesi için devletin önceliğinin bu konuda uzun vadeli politikalar ve her aşaması düşünülmüş eğitim projeleri ile bilgi ekonomisinin oluşturulması ve teşvik edici programların olması gerekiyor. Özellikle Donanım 32% 33% 34% 34% 37% 40% 41% 47% 49% 55% 55% 63% 64% 66% 66% 71% 73% 77% 81% BT Paket Servisler Yazılım s 19% 21% 25% 19% 14% 23% 20% 16% 15% 15% 13% 13% 13% 12% 10% 9% 12% 10% 8% 49% 46% 42% 46% 49% 37% 40% 36% 37% 31% 32% 24% 23% 22% 24% 20% 15% 13% 11% eğitmenlerin yetiştirilmesi, araştırmaya önem verilmesi, vergi politikaları, alt yapı yatırımları, kobilerin teknoloji kullanımlarının desteklenmesi gerekli. Bilişim sektörünün dünya çapında derinlik kazanması için, bazı sübvansiyonlar, Dijital Hayat/Uygulamalar ile ilgili eğitim programlarının verilmesi, e-Devlet hizmetlerinin kullanımının zorunlu hale getirilmesi gibi insiyatifler hayata geçirilebilir. Bilişim özel sektör kadar kamuda da tasarruf ve verimlilik sağlıyor. Bu konuda e-Devlet uygulamalarının yaygın kullanımı sektörü besleyecek ve mevcut yapılanmanın son derecek kıvrak ve yetkin olması Türkiye için büyük şans, özellikle TIKA adı verilen 23 ülkeyi kapsayan bölge ile tecrübelerin paylaşılması Türkiye’nin bölgedeki stratejisi için faydalı olabilir. Eğer 2023 yılında ekonomik açıdan ilk 10 devlet içine girmeyi hedefliyorsak, devletin her kademesinde ve bürokrasisinde yazılım ve servislerin anlamı öneminin özünmesi sağlanmalı ve sektörün bu konuda tek bir sahibi olmalı ve bilişim sektöründe, teknoloji kullanımında öne çıkmış bütün ülkeleri inceleyerek Türkiye’ye özel bir model kurulması ve sektörün objektif bir gözle değerlendirilmesi, güçlü-zayıf yanlarının belirlenmesi ve konsolidasyon/ kümelenmeler için desteklenmelidir. Genç nüfus, nitelikli insan gücü, bilgi teknolojilerini kullanabilecek 1,5 milyonu aşkın KOBİ, jeopolitik konum, Gümrük Birliği üyeliği, Avrupa, Türk Cumhuriyetleri ve Ortadoğu pazarlarındaki dini, etnik ve ticari ilişkiler avantaj olarak kullanılabilir. Bu anlamda biz halen 50 ülkedeki ofisten 110 ülkedeki, binin üzerindeki analist ve 47 yıllık tecrübemizle ilgili kurumlarla birlikte daha yakın çalışma ve sektörün geliştirilmesi arzusundayız. DOSYA: BİLİŞİM MAKALE TÜRKİYE’DE YAZILIM SEKTÖRÜNE GENEL BAKIŞ BİLGİ ÇAĞINI YAŞADIĞIMIZ, BİLGİYE ERİŞİMİN HAYATİ ÖNEMDE OLDUĞU GÜNÜMÜZDE YAZILIM, 21. YÜZYIL DÜNYASININ EN VAZGEÇİLMEZ KAVRAMLARINDAN BİRİ OLMUŞTUR. DEVLET ÇARKLARININ, EKONOMİNİN, TİCARETİN, BİLİMSEL GELİŞMELERİN, İNOVASYONUN, SOSYAL YAŞAMIN ETKİN, VERİMLİ, KARŞILIKLI ETKİLEŞİM HALİNDE VE UYUM İÇİNDE ÇALIŞMASINI, VAR OLMASINI SAĞLAYAN BÜTÜN SİSTEMLERDE VE ARAÇLARDAKİ EN ÖNEMLİ BİLEŞEN YAZILIMDIR. Şerif Acar BEYKOZ YASAD Başkanı 64 M‹MAR VE MÜHEND‹S B ilgi ve iletişim teknolojilerinin son yıllardaki Moore kurallarını bile alt üst eden bir ivme ile gelişmesinde en önemli paya sahip olan yazılım faktörü artık tüm dünya ülkeleri tarafından gelişmenin stratejik ve ekonomik olarak en önemli unsuru konumuna yükselmiştir. Yazılımın yeni ekonomi ve bilgi toplumu ilişkileri içerisindeki bu konumunu gören ve algılayan ülkeler yazılım ekonomisinin oluşturulmasını ve bu ekonomiyi oluşturacak olan yazılım sektörünü destekleyerek çok değerli kazanımlar elde etmişlerdir. Yazılım, kullanıldığı birçok sektörde de verimliliğe ve rekabetçiliğe yoğun katkı sağlamaktadır. Avrupa Birliği içinde yazılım sektörü 22 sektör içinde Ar-Ge faaliyetlerine en çok harcama yapılan 5. sektör olarak belirlenmiştir. Yazılım sektörünü stratejik sektör ilan edip kalkınmalarının önemli bir parçası haline getirmeye çalışan diğer ülkeler gibi Türkiye de, yazılım pazarında dünya oyuncusu olma yolunda elindeki rekabet avantajlarını işe ve aksiyona dönüştürecek ortamı sağlamaktadır. Türk yazılım sektörü bu noktada sayısal eksikliklerini devletin atacağı stratejik adımlarla hızla kapatarak bir başarı hikâyesine dönüştürmektedir. Bu başarı hikâyesinin yakalanmasında önemli olan kritik başarı faktörleri siyasi liderlik, devletin gerekli olan destek ve teşvikleri sağlıyor olması, oluşturulan ekonominin ve üretimin denetimi, belirlenen standartların ve politikaların uygulanmasıdır. Yazılım sektörü ülke ekonomileri için pek çok alanda önemli katma değerler oluşturmaktadır. Yazılım sektörüne yapılan bilinçli ve planlı yatırımlar ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hâsılaları’nın ortalama olarak yüzde 0,5 ila yüzde 2,7 arasında yükselmesine neden olmaktadır. Bilişimin, yazılımın ülke ekonomisinde özellikle üretimde daha fazla kullanılması bütün sektörlerin daha verimli çalışmasına neden olur ki bu da ekonomi üstünde topyekin olumlu fayda sağlar. Avrupa Birliği’nde yapılan araştırmalara gore üretim veya hizmet sektörlerinde toplam yapılan yatırımın yüzde 28’i bilişime yapılmışsa bunun geri dönüşü yüzde 58’lik bir verimlilik artışı olmaktadır. Yazılımın istihdama da önemli bir etkisi bulunmakta, Avrupa Birliği içinde yapılan bir araştırmaya göre bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründeki iş gücünün yüzde 55’i yazılım sektöründe istihdam edilmektedir. Yazılım sektörü istihdam oluşturma açısından en verimli en ekonomik sektörlerden biridir. Ağır sanayi sektöründe bir kişilik istihdamın maliyeti yaklaşık 100 bin doları bulurken yazılım sektöründe bir kişilik istihdamın maliyeti 6 bin dolar civarında gerçekleşmektedir. Yazılım üretimi temel olarak yazılım değer zincirinde yer alan birtakım faaliyetlerin ve süreçlerin bütünü olarak görülebilir. Bu temel faaliyetler ve süreçler genel olarak; mimari (örn. danışmanlık, analiz, tasarım), kod geliştirme (örn. programlama), test faaliyetleri, uygulama, pazarlama ve dağıtım; bakım ve destek (örn. yazılım güncelleme yönetimi), yardım masası ve eğitim olarak sıralanabilir. Türkiye yazılım ve yazılıma bağlı hizmetler sektöründe yaklaşık bin 600 tane şirket faaliyet göstermektedir. Bu şirketler 2010 yılı itibarı ile 1,7 milyar dolarlık bir ciro sağladılar. Bu miktar sektörde yazılım değer zincirinin her halkasını oluşturan, hizmet sunan şirketler tarafından gerçekleştirildi. Bazı şirketler “paket program” olarak adlandırılan programları üreten ve satan yazılım şirketleri olup ürettikleri programları satış, lisans verme, kullandırma veya hizmet olarak yararlandırma başlıkları altında pazara sunuyor. Bu şirketlerin kazançları genel olarak satışı yaptıkları sırada (başlangıçta) aldıkları toplu para üzerinden veya paket programı kullanan kişinin kullandığı süreye bağlı olarak ödediği lisans ücreti üzerinden tahakkuk etmektedir. Bir başka grup ise müşterilerinin talepleri üzerine söz konusu taleplere uygun yazılım üreten, mevcut yazılımlarla ilgili servis sunan yazılım şirketleridir. Bu grupta yer alan yazılım şirketleri sektör bağımsız olarak her türlü sektörde kullanılacak; kullanıldıkları sektördeki şirketlerin iş verimliliğini artıracak ve operasyonlarını gerçekleştirebilecek nitelikte olan yazılım bileşenlerini üretmekte ve mevcut yazılımların bu sonuçları sağlayacak şekilde yönetilmesi noktasında servis hizmeti vermekte. Tam olarak değerini ayıramadığımız ve yukarıda bahsettiğimiz toplam yazılım cirosuna dahil olmayan bir diğer grup şirket ise gömülü yazılım denilen elektronik herhangi bir cihazın içerisinde bulunan ve bu cihazın işlevsel özelliklerini yerine getirmesi için gerekli olan yazılım bileşenleri üreten şirketlerdir. Bu alandaki üreticiler çok çeşitli sektörlerde kullanılan elektronik ürünler için yazılım geliştirmekte. Gömülü yazılımlar kullanıcı arayüzü olmadan çalışan yazılımlar olmaları nedeniyle tüketici tarafından önemi çok fazla bilinmeyen ama cihaza bir anlamda akıl sağlayan yazılımlardır. Bu yazılımların üretimi için önemli bir yatırım, Ar-Ge ve inovasyon yeteneği gerektiği için de bu alanda ancak bu nitelikleri karşılayabilecek olan yazılım şirketleri faaliyet gösterebilmektedir. Gömülü yazılım üretiminden elde edilen gelirler diğer yazılım faaliyetlerinden elde edilen gelirlere nispetle giderek önemini artırmaktadır. Yazılım sektörünün ülke ekonomisine ciddi katkılarda bulunabileceği diğer bir alan ise dış ticaretimizdir. 2011 yılı dış ticaret açığımızın yıl sonu itibarı ile 120 milyar dolar, cari açığımızın ise 80 milyar dolar olacağı öngörülmektedir. Cari açığın önemli bir kısmını petrole ve doğalgaza yapılan ödeme- ler oluşturmaktadır. Bu tablonun da kısa vadede değişmesi mümkün görünmemektedir. Cari açığı oluşturan diğer bir faktör ise aleyhimize gelişen dış ticaretimizdir. Turizm gelirleri ve doğrudan yabancı yatırımlar ise cari açığımıza olumlu katkı yapmaktadır. Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi ihracatımız yüzde 85 oranında ithalata dayalı olarak gerçekleşmekte ihracattan sağlanan katma değer çok sınırlı kalmaktadır. İhracat mekanizmamızda ciddi yapısal değişiklikler yapıp ithalata bağımlı olmaktan büyük ölçüde çıkarmak gerekir. Bununla ilgili de çeşitli bakanlıklarda çalışmalar sürdürülmektedir. İthalata bağlı olmadan ihracat gerçekleştirebilen sektörlerin başında yazılım sektörü gelir. Hatta bazı şartlar sağlandığında yazılım ihracatının katma değeri yüzde 100’lere kadar çıkabilir. Böyle olunca da yazılım ihracatı gibi katma değeri yüksek sektör ürünlerinin ihracatı cari açığın kapatılmasında çok önemli bir rol oynayabilir. Bilişim ve özellikle yazılım ihracatı, bunun önemini kavramış ve yazılım sektörlerinin gelişmesini öncelikli hedefleri arasına almış ülkelerin ekonomilerinde çok ciddi pay almaktadır. Türkiye bu konuda istenen seviyede değildir fakat başarmamak için de bir sebep yoktur. Türkiye’nin 2010 yılı yazılım ihracatı 200 milyon dolar civarında gerçekleşmiştir. Bu miktarın içinde gömülü yazılımların değeri dahil edilmemiştir. 2010 yılında 80’e yakın yazılım şirketi yazılım ürünleri ve servisleri ihracatı gerçekleştirmiştir. Türk firmaları yazılım sektöründe çok çeşitli ürünlere imza atarken, üretilen ürünler arasında akıllı kart okuyucular, GPS temelli araç izleme, navigasyon sistemleri, mobil pazarlama çözümleri, interaktif mesaj uygulamaları, doküman yönetim sistemleri, kamera sistemleri, ADSL yol izleyicileri, Türk yazılım sektörü bu noktada sayısal eksikliklerini devletin atacağı stratejik adımlarla hızla kapatarak bir başarı hikâyesine dönüştürmektedir. KASIM-ARALIK 2011 65 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE Avrupa Birliğinde yapılan araştırmalara göre üretim veya hizmet sektörlerinde toplam yapılan yatırımın %28’i bilişime yapılmışsa bunun geri dönüşünde %58’lik bir verimlilik artışı olmaktadır. 66 M‹MAR VE MÜHEND‹S modemler, hastane ve laboratuvar bilgi yönetim sistemleri, entegre kalite yönetim sistemleri, rapor sistemleri, ERP yazılımları, şehir bilgi sistemleri, lojistik sistemleri, veri yönetimi, güvenlik yazılımları bulunuyor. Türkiye’de üretilen bu yazılımlar önemli ihracat pazarları olarak Almanya, İngiltere, Kazakistan, ABD, Yunanistan, Azerbaycan-Nahçıvan başta olmak üzere CIS ülkeleri, Ukrayna, Romanya, Hollanda, İsviçre, Irak, Fransa İran ve hatta yazılım üretiminin kalbi sayılan Hindistan dahil dünyanın her yanında 50’den fazla ülkede başarı ile kullanılmaktadır. Türkiye’de yazılım sektörünün hızla gelişmesi için alınabilecek önlemlerden en önemlisi, vergi istisnaları yönünden ayrıcalıklı bölge uygulamasını tüm ülke sathına yayılması ve yerinde Ar-Ge kavramının gerçek anlamda uygulanmasıdır. Orijinal yazılım üreten şirketlere bulundukları yerden veya çalıştırdıkları insan sayısından bağımsız olarak vergi istisnalari uygulanmalıdır. Türkiye’de yazılım üretimi yapan şirketlerin yüzde 92’si küçük ve orta boy KOBİ niteliğinde ve Ar-Ge merkezlerine sağlanan avantajlardan faydalanamıyor. Devletin bu şirketlerden almayacağı vergi yerine bu miktarın yeni istihdam oluşturulmasında kullanılması sağlanabilir. Türkiye nitelikli insan kaynağı olarak da beklentileri karşılar durumdadır. 90’dan fazla üniversitenin ilgili bölümlerinden her yıl değişik seviyelerde 6 bin bilişim elemanı mezun olmaktadır. Şu anda bilişim sektöründe yaklaşık 170 bin yetişmiş eleman bulunmaktadır. Türkiye’de sektöre sağlanan değişik teşvikler sonucunda son zamanlarda büyük bilişim ve telekomünikasyon şirketleri birbiri ardına Ar-Ge merkezleri açmakta, yabancı yatırımcılar Türkiye’de yazılım sektörüne yatırım yapmaktadır. Yalnız ara eleman gereksinimi çok fazla olmasına rağmen ara eleman arzı ve kalitesi beklenenin altındadır. Yeteri kadar ve istenen seviyede ara eleman olmayınca da nispeten düşük seviyedeki işler yüksek nitelikli elemanlar, mühendisler tarafından yapılmak zorunda kalınıyor. Bu durumda da doğal olarak maliyet artıyor, rekabet edebilirlik azalıyor. Türkiye’nin ara eleman sorununa planlı, kararlı bir yaklaşım göstererek çözebilir. Son olarak değinmek istediğim bir diğer husus ise bugünlerde bütün siyasi partilerin 2012 yılı içinde Türkiye’ye yeni çağdaş bir anayasa kazandırma konusunda eğilim gösteriyor olması ve bilişim dünyası açısından bakıldığında da internet dünyasına veya bir başka deyişle bilgiye erişim hakkı bir temel hak olarak anayasa güvencesi altına alınmasının önerilmesidir. Bu hak bazı ülke anayasalarında detaylı olarak belirtiliyor veya anayasalarda temel hak ve özgürlükler olarak görülen kendini ifade edebilme ve bilgi alma hakkı altında değerlendiriliyor. Bazı ülkelerde bu konu ile ilgili ya var olan kanunlarına eklemeler yapıyorlar ya da yeni kanunlar çıkartıyorlar. Sonuç olarak biz de yeni anayasamızda bilgi toplumuna daha hızlı dönüşülebilmesi, coğrafi konumdan bağımsız olarak bilgiye ulaşım fırsatının herkese verilebilmesi ve ekonomik canlanmaya ve dış ticarete de katkıda bulunması için teknolojinin elverdiği ölçüde bir hızda, makul ve diğer ülkelerdekiler ile karşılaştırılabilir bir bedel ile internete erişim hakkının insanların kendilerini ifade özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bol bilişimli ve özellikle yazılımlı günler dilerim. KASIM-ARALIK 2011 67 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE MESLEKİ BECERİLER, BİLGİ, YETKİNLİK ve TÜBİDER MESLEKİ BİLGİ VE BECERİ, SINAV VE BELGELENDİRME MERKEZLERİ DÜNYANIN KARMAŞIKLIĞI ve EĞİTİMDE ÇOKLU DİSİPLİN YAKLAŞIMI ARTIK GENÇLERİN DAHA BAŞARILI OLABİLMEK İÇİN DAHA FAZLASINI BİLMEYE ve DAHA FAZLASINI YAPABİLMEYE OLAN İHTİYACINI GÖSTERİYOR. PEKİ, GENÇLERİN ALDIĞI ÖRGÜN EĞİTİM, GENÇLERİ GERÇEKTEN İHTİYAÇ DUYDUKLARI BU YETENEKLERLE Mİ HAZIRLIYOR? MESLEKİ BİLGİ, BECERİ ve YETKİNLİKLER GENÇLERİN EĞİTİM ve DAHA SONRAKİ HAYAT BOYU ÖĞRENME SÜREÇLERİNDE HANGİ STRATEJİLER İLE ARTTIRILABİLİR? Niyazi SARAL TÜBİDER Yönetim Kurulu Üyesi 68 M‹MAR VE MÜHEND‹S Ö rgün eğitim sisteminin, dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi endüstriyel çağ için iyi olan fakat bilgi çağı için pek de elverişli olmayan akademik nitelikleri artırma yönünde daha kuvvetli bir yapıda olduğu şüphesizdir. OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü)’ye göre şu anda okulların içinde bulunduğu ikilem, yeteneklerin mi yoksa bilginin mi daha kolay öğretilebileceği ve iş hayatında yetkinlik kazanma yerine o iş sürecini dış kaynak kullanarak çözmenin ne kadar efektif olduğu çelişkisidir. OECD’den Prof. Andres Schleicher’dan alıntı yapılan yandaki grafik, 1960’tan bu yana işgücünde hangi işlemlerin gelişip hangilerinin gerilediğini gösteriyor. (1) Otomasyon geliştikçe rutin öğelerle çalışan işgücü talebinde düşüş olmakta, karmaşık olmayan bilgileri kullanarak bilgisayarlar ve robotlar, bazı işleri insanlardan daha iyi bile yapabilmekte ve rutin bilişsel işlemlerin yoğun olduğu işgücünde de düşüş yaşanmaktadır. Küresel bir ekonomide, maliyet verimliliği açısından da tüm bu işlerin dijitalleştirilebilmesi, otomatikleştirilebilmesi ya da dış kaynaklı olabilmesi amaçlanmaktadır. Öyleyse kendimize sormamız gereken soru, gençlere başarılı olabilmeleri için, hangi anahtar eğitim stratejileri ile yetkinliklerini ihtiyaç duyduğumuz bu rutin olmayan etkileşimli ve çözümlemeli işi gücüne yönelik öğretimi sağlayabileceğimizdir. Küreselleştirilmiş bu yeni ekonomide revaçta olanlar, uzmanlaşmış fikirler ve karmaşık iletişimle uğraşanlardır. Kendi meslek dalında, konusuna ait özgün ve yoğun bilgiye sahip güçlü çalışanlar her zaman kayda değer bir öneme sahip olmakla beraber günümüzde bu yeterli değildir. Akademik çevre insan başarısında büyük rol oynar. Akademik eğitim, araştırma, disiplin ve zorluklar ile sağladığımız bilimsel, teknolojik, medikal ve sosyal devrimler, bizi bugün birçoğumuzun hoşlandığı refah düzeyine taşımaktadır. Birçok genç için üniversite eğitimi doğal bir tercihtir. Eğitimciler akademik öğretimin oynadığı bu güçlü rolün devamlı olacağını öne sürüyor ancak insanlar, yalnızca bir öğretim sisteminin varlığına odaklanılmaması gerektiğinin de farkına varıyor. Evet, elbette başarılı bir şekilde topluma katılım, dünya işlerine hazırlık ve kişisel oluşum için akademik ilkelere bağlı bilgi, yetenek ve anlayışın kritik bir yeri vardır. Ancak akademik ilkeler, bu yeterlilikleri oluşturabilecek tek ilke değildir. (1) Modern bir eğitim müfredatının mevcut akademik eğitimin ilerisine geçmesi gerektiği açıkça görülürken, aslında okulların çoğu geçen yılın final sınav performansları ya da onların akademik test sonuçlarına göre değerlendirilmektedir. Ancak daha ilerisine gidebilecek bir akademik müfredat, öğrencileri ileride ihtiyaç duyacakları gereksinimlere göre layıkıyla donatabilir. Yaklaşımlardan en geçerli olanı, akademik ve mesleki yeterlilikleri, 21. yüzyıl beceriliyle kombine etmektir. Dünyada ve Türkiye’de birçok yenilikçi eğitim kurumu kendi müfredatlarını 21. yüzyıl yeni eğitim yaklaşımına paralel ele almaktadır. Ancak günümüz yenidünya ekonomisinde aranan özgün yetenekleri, yenilikçi ve kritik düşünmeyi, problem çözme kabiliyetini ve karar verme yeteneğini, öğrenmenin kendisini öğrenmeyi, farkındalık oluşturabilmeyi, modern iletişim yeteneklerini, organizasyon kurabilme ve yönetebilmeyi bu müfredat ile sağlayabiliyor muyuz? Daha önemlisi gençlerin kendi meslek dallarında bu yeni ekonomi ihtiyaçlarının ne kadar farkında olduğudur. İşverenler akademik yeterliliklerin yanında mesleki yeterliliklerin de öneminin farkındadır: Rekabet düzeyi yüksek şirketler, çalışanlarının örgün eğitimle sahip oldukları yetkinliklerin yanında formel olmayan eğitimle kazandıkları yetkinliklerin kayda alınmasına ve geliştirilmesine önem vermektedir. Yapılan uluslararası çeşitli araştırmalar, kişinin kazandığı mesleki bilgi ve becerilerin yüzde 70-90’ının formel olmayan yollarla olduğunu gösteriyor. Formel olmayan öğrenmenin yolları, başkalarından öğrenme, iş başında öğrenme vb. olarak karşımıza çıkmaktadır. (2) Tüm bu amaçlar için PBL (Project Based Learning) Proje Tabanlı Eğitim yaklaşımı basit ama etkin bir eğitim metodudur. Yukarıdaki şekilde farklı eğitim yaklaşımları için eğitimin etkinliği irdelenmektedir. Yaparak, kendi başına gerçekleyerek eğitim ve bundan daha iyisi akran eğitiminde rol almak gençlerin yapabileceği en gerçekçi etkin yaklaşımdır. (3) Gençlerin kendi mesleki yeterliliklerini akademik eğitimleri sırasında geliştirebilmeleri için ne yap- maları gerektiğini, çalışma hayatında ise bunları geliştirerek daha üst pozisyonlarda kariyer sahibi olabilmeleri için hayat boyu öğrenme süreçlerini nasıl ele alacaklarını “Mezun Olunca Ne İş Yapacağım?” adlı makalemde bulabilirsiniz. (4) Bunun yanında bilgi ve iletişim araçlarını kullanma yetkinliği (e-Beceriler) günümüz iş dünyasında vazgeçilmez bir ön koşuldur. Hangi meslek dalında olursa olsun ICT (Information & Communication Technologies) Bilgi ve İletişim Teknolojileri çalışma araçlarını etkin bir şekilde kullanmak bugün ülkemizde “bilgisayar okuryazarlığı” olarak görünen temel bilgisayar kullanımı yetkinliklerinden çok daha ötedir. Ofis programlarını etkin kullanabilmek, web sitesi veya blog hazırlama ve yönetme araçlarını çok iyi bilmek, sosyal ağları etkin şekilde kullanmak, internet ortamında çok iyi içerik yöneticisi olmak ve görsel malzemeleri içeriklerde çok iyi kullanabilmek, Türkçe dilini güzel kullanmak ve yazım tekniklerine hakim olmak, bugünün bilgi çağında temel e-becerilerdir. (5) Bilişim teknolojileri alanında mesleki yeterlilikler hakkında daha gelişmiş bilgi alabilmek için Avrupa e-yetkinlikler çerçevesi internet sayfalarını tavsiye ederim. (6) ICT kullanımının içinde bulunduğumuz bilgi çağında ne kadar önemli olduğunu gösterecek bir resim çizmek gerekirse, örneğin bugün yayınlanan birkaç gazetenin geçtiğimiz haftaki sayılarının içerdiği Akademik çevre insan başarısında büyük rol oynar. Akademik eğitim, araştırma, disiplin ve zorluklar ile sağladığımız bilimsel, teknolojik, medikal ve sosyal devrimler, bizi bugün birçoğumuzun hoşlandığı refah düzeyine taşımaktadır. KASIM-ARALIK 2011 69 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE Gelişen bilgi teknolojileri, insanları yalnızca bulundukları şehirde ya da ülkede yaşamayı değil, tüm dünyada yaşamayı öğrenmeye zorunlu kılmaktadır. 70 M‹MAR VE MÜHEND‹S toplam bilgi, 18. yüzyıldaki bir insanın ömrü boyunca edinebileceği bilgiden daha fazladır. İnsanlığın sadece bu yıl ürettiği eşsiz bilgi, son 5 bin yılda üretilenden daha fazladır. Gençler bu yeni bilgilere verimli bir şekilde erişebilmek ve değerlendirebilmek için becerilerini geliştirmelidir. Tüm bu bilginin, kendi mesleki görev ve sorumluluklarını daha etkin ve verimli bir şekilde sürdürmelerini sağlamalıdır. Bu bilgi patlamasından istifade etmelerinin bir yolu ICT’yi doğru kullanım becerileridir. Gelişen bilgi teknolojileri, insanları yalnızca bulundukları şehirde ya da ülkede yaşamayı değil, tüm dünyada yaşamayı öğrenmeye zorunlu kılmaktadır. Gençler 21. yüzyılda daha çok insanın bireysel olarak bağlantıya geçebilmesi ve işbirliği yapabilmesi için, tüm vatandaşlık görünümlerini anlayabilmelidir. Kendi ülkenizde olup bitenleri göz önüne almak, dünya üzerinde nasıl olup biteceğini tahmin edebilmek için yeterli değildir. Gençlerin, talep edilen 21. yüzyıl becerilerine sahip olabilmeleri için, yenidünya ekonomisinde, bilgi içeriğini birleştirebildiğini, sentezleyebildiğini ve özgün bir şekilde uygulayabildiğini ispatlaması zorunludur. 21. yüzyıl becerilerinin değerlendirilmesine bağlı olarak öğrencilerden eğitimleri boyunca bilgi içeriğini kritik düşüncelere uyarlayabilmeleri, problem çözebilmeleri ve analitik görevler yapabilmeleri istenir. TÜBİDER MESLEKİ BILGI ve BECERİ, SINAV ve BELGELENDİRME MERKEZLERİ Bilişim sektöründe meslek standartlarının belirlenmesi ve sertifikasyon hizmetlerinin verilmesi konusunda Türkiye’de önemli bir adım atıldı. AB destekli “Mesleki Bilgi ve Beceri, Sınav ve Belgelendirme Merkezleri (VOC Test Merkezleri) Projesi” çerçevesinde Bilgisayar Donanım Elemanı ve Ağ Teknolojileri Elemanı meslek dallarında yasal mesleki standart ve sertifikasyonları TÜBİDER oluşturacak. İki yıl içinde tamamlanması planlanan bu proje 380 bin avro bütçeli olacak ve bunun 300 bin avrosu AB tarafından hibe edilecek. (7) Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK), meslek standartlarını temel alarak, teknik ve meslekî alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek; denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme ve sertifikalandırmaya ilişkin faaliyetleri yürütmek üzere 21 Eylül 2006 tarihli ve 5544 sayılı Kanun ile kurulmuştur. MYK ve İstanbul Ticaret Odası, 15 Mart 2011 tarihinde “Meslek Standardı Hazırlama İşbirliği Protokolü” imzalamışlardır. Protokol kapsamında taslak meslek standardı hazırlanacak mesleklerin belirlenmesi amacıyla İTO koordinatörlüğünde sektörün önemli kurum ve kuruluşları olan TÜBİDER Bilişim Sektörü Derneği, TÜBİSAD Bilişim Sanayicileri Derneği, Türkiye Bilişim Vakfı (TBV), Yazılım Sanayicileri Derneği (YASAD), TBGD Bilişim Güven- liği Derneği ve Test Derneği organize olmuşlardır. İTO koordinatörlüğünde bugüne kadar gerçekleştirilen mesleki standartların belirlenmesi çalışmaları sonucunda, bilişim sektörünün meslek haritası oluşturuldu ve standartların belirleneceği 19 meslek dalı belirlendi. TÜBİDER, bu meslek dallarının içerisinden, özellikle bilişim bayi kanalını ilgilendiren 6 meslek dalının standartlarının belirlenmesi konusunda görev aldı. Bu konuda Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun attığı bir sonraki adım, meslek standartlarının, yeterliklerinin belirlenmesi ve bu yeterliliklere göre sınav merkezlerinin açılması için AB destekli hibe projesi olan VOC – Test Merkezi Projesi oldu. TÜBİDER’in VOC – Test Merkezleri ile ilgili yaptığı başvuru, Mesleki Finans ve İhale Birimi tarafından kabul edildi ve sözleşme imzalandı. Bu sözleşme, TÜBİDER’in bu konuda belgelendirme kuruluşu olması yönünde önemli bir adım oldu. TÜBİDER, başvuruyu yaparken de proje ortağı olarak TÜBİFED (Bilişim Sektörü Dernekleri Federasyonu), iştirakçi olarak da Çizgi-Tagem’i belirledi. TÜBİDER VOC Test Merkezi ekibinin bugüne kadar yaptığı çalışmalar konusunda VOC Test Merkezi ofisinin tutulması ve alt yapısının hazırlanması, donanım ve yazılım ihtiyaçlarının belirlenmesi, web sitemizin kurulması gibi genel hazırlık çalışmalarını sayılabilir. Ayrıca ekip Bilgisayar Donanım Elemanı ve Ağ Teknolojileri Elemanı meslek dallarında meslek standartlarını taslak olarak hazırlayarak İTO ile koordineli bir şekilde MYK’ya göndermiştir. Günümüzün hızla değişen bilişim sektöründe bireylerin kendine bir kariyer sağlayabilmesi için bilgi, beceri ve deneyimlerini belgelemeleri istenmektedir. Sertifikasyonlar, tanımı belirlenmiş bir bilgi ve beceri düzeyi için gerekli birikimi ölçüp değerlendiren belgeleme standartlarıdır. Bilişim teknolojilerine yapılan yoğun yatırımlar ile şirketlerde bu yatırımlarını tecrübeye ve sertifikaya sahip bilişim teknolojileri profesyonellerine emanet etme arzusu çoğalmaktadır. İş başvurularınızda öne geçmenizi, sektörde yer edinmenizi sağlayabilecek olan bu sertifikalar uluslararası alanda da kabul görmenizi, dünyaya açılabilmenizi de sağlar. Sertifikasyon bilişim sektörü açısından bakıldığında uzmanlığınızın bir ispatı demektir. MYK’nın kurulmasıyla Türkiye’de mesleklerin ve meslek standartlarının tanımlanması, ulusal yeterliliklerin belirlenmesi, örgün ve yaygın eğitim ve öğretim kurumlarının bu yeterliliklere göre eğitim hazırlamalarının sağlanması ve yetkilendirilmiş belgelendirme kuruluşlarının akreditasyonu tekrardan düzenlenmiş ve gerekli hukuki alt yapı oluşturulmuştur. Bu anlamda bilişim bayi kanalının dernekleri TÜBİDER ve TÜBİFED, Mesleki Bilgi ve Beceri, Sınav ve Belgelendirme Merkezleri (VOC Test Merkezleri) Projesi’ni çok önemsiyor ve sektörün geleceğini belirlemesi açısından toplumun tüm kesimlerince desteklenmesini bekliyor. Kaynakça (1) Skills, Knowledge and Competencies – Mike Lloyd (2) Yetkinlikten Ne Anlıyoruz? – www.mess.org.tr/html/haberler/htm/3matrgorus.pdf (3) High Performance Schools – Mike Lloyd (4) Mezun Olunca Ne İş Yapacağım? – http://www.niyazisaral.net/?p=351 (5) Bilişim Çağında Asla Yapılmayacaklar ve Dikkatle Yapılması Gerekenler - http:// www.niyazisaral.net/?p=97 (6) European e-Competence Framework – http://www.ecompetences.eu/ (7) Tübider VOC Test Merkezi Projesi – http://www.voctest.org/ KASIM-ARALIK 2011 71 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE 500 MİLYAR DOLAR İHRACAT HEDEFİ NASIL OLUR? ÜLKEMİZİN 2023 İÇİN KOYDUĞU YILLIK HEDEF 500 MİLYAR DOLAR’DIR. PEKİ, 500 MİLYAR DOLAR İHRACAT HEDEFİNE NASIL ULAŞIRIZ? BU HEDEFİ TUTTURMAK İÇİN NE TÜR STRATEJİLERE İHTİYACIMIZ VAR? Salim ÇAM MBA 72 M‹MAR VE MÜHEND‹S H edefe ulaşılması için, markalaşma ve pazarlama stratejisinin oluşturulması gerekiyor. Türkiye’nin kaliteli ürünler üreten ülke imajı oluşturması, şirketlerinin markalaşmasıyla olacaktır. Zira günümüzde iz bırakan bir şirket haline gelebilmenin ana şartı, güçlü bir marka oluşturmada yatıyor. Tüm dünyada firmalar, alanında ‘marka’ olmayı istiyor. Marka olabilmenin ilk adımında; işletme (yönetim, sistem), üretim (mal, hizmet), pazarlama, satış, dağıtım, servis ve tanıtım gibi tüm süreçlerin başarılı bir şekilde yönetilmesi gerekiyor. Marka olmak demek, her konuda kalite, farklılık, verimlilik, ticari başarı, sosyal sorumluluk gibi birçok süreci kapsıyor. Aynı zamanda, marka ile müşterileri arasında ‘duygusal bağ’ da kuruluyor. Bu duygusal bağı oluşturmak ve sürdürülebilir kılmak için, markanın sürekli farklılık ortaya koyması gerekiyor. Bilgi teknolojileri, bir firmanın marka olabilmesi için tüm süreçlerinin birbiriyle entegre olarak, doğru ve anlık olarak yönetilmesini sağlıyor. Son 30 yıldır ciddi bir bilgi birikimi ve tecrübeye sahip olan Türk bilişim sektörü, ülkemizdeki firmaların yanı sıra, Türkî Cumhuriyetler ve Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere yakın komşumuz olan ülkelerden yazılım ve danışmanlık konularında yoğun iş teklifleri de alıyor. Bulunduğumuz coğrafyadaki ülkelerin, sahip olduğumuz bilgi birikimini transfer etmeyi istemesi de Türk bilişim sektörünün markalaşması ve satış konusunu gündeme getiriyor. Bilindiği üzere Türkiye’de yazılım mühendisliğinin geçmişi, 1980’li yıllara uzanıyor. O günden bugüne gelindiğinde, sektörde 100 binleri geçen kalifiye bir insan kaynağı oluşmuştur. Sektörün pazar büyüklüğü de 30 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu rakamlarda, ülkemiz bilişim sektörünün ciddi yol aldığını göstermektedir. İşte bu noktada, bölgesel bir güç olabilmesinin yolu da markalaşma ve satıştan geçmektedir. ‘Markalaşma ve satış’, sadece bilişim sektörünün değil, diğer sektörlerin de önündeki önemli konulardan birisidir. Nitekim ülkemizdeki işletmelere baktığımızda, firmalar 1970 ile 2000’li yıllar arasında üretmeyi öğrendiler ve üretimde çok ciddi başarılar elde etti. Bu yıllar arasında, binlerce fabrika, on binlerce işletme kurulurken, milyonlarca kalifiye insan kaynağı yetişmiş oldu. Günümüzün global rekabetinde ayakta kalmak için de son yıllarda ürettiklerini satmayı da öğrenmeye başladı. Zira üretimi bilmek kadar, ürettiğini satmak ve yeni pazarlar oluşturarak, bu pazarlardan pay almak da çok önemli bir konudur. Kısaca, birçok sektörde, üretim kalitesi ve standartlarda ciddi bir başarı kaydedildi. Bugün küçük bir işletme bile, 20 veya 30 ülkeye ihracat yapmaya başladı. Gelinen nokta büyük bir başarı olmasına rağmen, günümüzün global rekabet ortamı için yeterli değildir. İşletmeler tarafından; dünya ekonomisi, değişen trendler gibi birçok konu güncel olarak takip edilmesi gerekirken, aynı zamanda global pazarlarda sürdürülebilir olmak için ‘marka olunması’ da lazımdır. Marka olmanın bir avantajı da, yeniliklerin öncüsü olunması nedeniyle, alanında sektörüne yön verebilme kabiliyetidir. Bu kabiliyete, diğer bir deyişle Ar-Ge çalışmalarına önem veren firmaların, global pazarlarda başarıya ulaşması kaçınılmazdır. Zira, bir şirket veya sektör olarak global pazarlarda rekabetin öncesinde, ilk etapta nasıl bir satış ve pazarlama stratejisi uygulanacağı belirlenmelidir ve ona göre hareket edilmelidir. Çünkü dünya devi olan uluslararası şirketler; sahip oldukları teknoloji, bilgi sistemleri altyapısı, sermaye birikimi, insan kaynakları, Ar-Ge ve üretim gücüyle, girdikleri herhangi bir ülkedeki yerel pazardan kısa zamanda çok ciddi pazar payı alabilmektedir. Bu nedenle ülkemiz işletmelerinin de dünyadaki gelişim ve değişim paralelinde, stratejik planlarını hazırlayıp o yönde hareket etmeleri gerekmektedir. Ne yazık ki belli bir etkinliği ve gücü olmayan firmaların, ayakta kalması her geçen gün zorlaşmaktadır. Bu noktada, firmalar ve sektörler ana sektörlerine yoğunlaşarak, rekabet için yoğun mücadele vermelidir. Satış ve pazarlama konusunda da eldeki veriler doğrultusunda hareket edilmesi önemlidir. Özetle, işletmeler veya sektörler için, ayakta kalıp rekabet edebilmek için, üretim yapmak kadar, ürettiğini satmak ve satışın sürdürülebilir olması için markalaşmaya önem vermek üzerinde hassasiyetle durulması gereken konulardır. Bugün uluslararası bir dünya devi olan x firma; yüzlerce veya binlerce dağıtım noktasını, farklı ülkelerdeki fabrikalarını, 10 binlerce çalışanını ‘bilgi teknolojileri’ altyapısı ile anında yönetebilmektedir. Kurumsal Kaynak Planlama (ERP), iş zekası, B2B, B2C gibi bilgi teknolojilerindeki gelişmeleri anında işletmesine revize eden büyük ölçekli firmalar, rakipleriyle arasındaki uçurumu da hızla açmaktadır. Ülkemiz bilgi teknolojilerine baktığımızda ise yerli firmalar ciddi yazılımlar geliştirdiler ve geliştirilen yazılımları kamu-özel sektörde başarıyla hayata geçirdiler. Mesela, Türk yazılım sektörü için kod üretmek fırsat olmaktan çıkmıştır. Sektör, bilgi birikimi ile katma değerini yükseltmeye hazırdır. Elde edilen başarıyı gören yakın komşumuz olan ülkelerden de ciddi iş teklifleri almaya başlamıştır. İşte bu noktada, Türk bilişim sektörünün gelecek stratejisi oluşturularak, bu strateji paralelinde global pazarlarda etkin bir satış-pazarlama planı uygulaması ve küresel rekabette markalarıyla yer alması lazımdır. İşletmeler veya sektörler için, ayakta kalıp rekabet edebilmek için, üretim yapmak kadar, ürettiğini satmak ve satışın sürdürülebilir olması için markalaşmaya önem vermek üzerinde hassasiyetle durulması gereken konulardır. KASIM-ARALIK 2011 73 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE “TÜRK YAZILIM SEKTÖRÜNÜN, BÖLGESEL GÜÇ OLMAK İÇİN CİDDİ POTANSİYELİ BULUNUYOR” ÜLKEMİZDE YAZILIM MÜHENDİSLİĞİNİN GEÇMİŞİ, 1980’Lİ YILLARA DAYANIYOR. BUGÜN GELDİĞİMİZ NOKTADA, SEKTÖRÜMÜZDE 100 BİNLERİ AŞAN KALİFİYE İNSAN KAYNAĞI BULUNUYOR. BU DA POTANSİYEL BİR GÜÇ OLABİLECEĞİMİZİN KANITIDIR. Mehmet ÖNDER Matematik Mühendisi 74 M‹MAR VE MÜHEND‹S T ürkiye’de, yazılım ve danışmanlık sektörleri, son 30 yılda ciddi bir bilgi birikimi ve tecrübeye sahip oldu. 2011 yılı itibariyle, ülkemizin bilgi teknolojileri ve iletişim sektörü pazar büyüklüğü ortalama 30 milyar doları buldu. Bu rakamın içerisinde yazılım sektörünün payı, 1 milyar dolara yaklaştı. Zira bir ülkenin rekabet edebilmesindeki en önemli güç, ‘bilgi ve iletişim’ teknolojileridir. Son yıllarda kamu ve özel sektörde bu alanlarda atağa kalkan ülkemizin, sahip olduğu bilgi birikimi ve tecrübesi de sürekli artmaktadır. Bu durum da, özellikle yakın komşumuz olan ülkelerin, bu konulara ilişkin bilgi birikimi talep etmeye başlamasına neden oluşturmaktadır. Genel olarak baktığımızda, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Rusya, Irak, İran gibi yakın komşumuz olan ülkelerden; bilgi birikimi transferi, yazılım ve danışmanlığı konularında ciddi iş teklifleri almaya başladık. Yazılım ve danışmanlık sektörlerinde, bölgesel güç olmamız konusunda ciddi bir potansiyelimiz bulunuyor. Doğu Avrupa ülkeleri, Rusya, Türkî Cumhuriyetler, Ortadoğu ve Afrika ülkeleri, yazılım ihracatı ve danışmanlığı yapabileceğimiz coğrafyadır. Bu pazarların ihtiyaçlarına baktığımızda; örneğin, Türkî Cumhuriyetler ve Afrika’da, finans sektörü yazılımları, bankacılık, Kurumsal Kaynak Planlama (ERP), doküman yönetimi gibi çeşitli konularda ciddi bir talep bulunmaktadır. Bu ülkeler, yazılımın yanı sıra; iş disiplini, Ar-Ge gibi bilgi birikimini de satın almayı istemektedir. Aynı zamanda, son yıllarda ülkemizde eğitim gören Türkî Cumhuriyetler, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden gelen öğrenciler, Türk yazılım ve danışmanlık sektörleri hakkında bilgi edinmektedir ve bu durum da yakın gelecekte bu ülkeler ile olan işbirliğimizi daha da artıracaktır. Diğer taraf- tan çeşitli sektörlerden bu ülkelerde yatırım yapan Türk iş dünyası, beraberinde Türk yazılımını ve danışmanlığını da götürerek, sektörümüzün dünyaya açılmasına önemli katkı sağlamaktadır. Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın verdiği desteklerin, şube açmak ve bu ülkelerde tutunma konusunda büyük katkısı olmaktadır. Komşumuz olan ülkeler, kamuda elde ettiğimiz başarılara ilişkin, yazılım, danışmanlık ve bilgi birikimi transfer etmeyi de istemektedir. Türkiye, kamu sektöründe elde ettiği deneyimleri, bu bölgelere götürebilir. Özetle, Türk yazılım sektörü, sahip olduğu bilgi birikimi ve tecrübesiyle, ülkemizin bacasız sanayilerinden biri olarak, ekonomiye katma değer sağlamaya devam edecektir. Nitekim, şirketler, sektörler ve ülke olarak, global pazarlardaki rekabet gücümüzü belirleyecek sektörlerin başında ‘yazılım sektörü’ de gelmektedir. Çağımız, bilgi çağıdır. Teknolojik altyapısını kurmayan firmalar, üretim kapasitesi, satış ve pazarlama, müşteri istek ve talepleri gibi birçok konuda ‘doğru bilgiye’ sahip olamayacakları için hem etkin hem de zamanında karar alamayacaktır. Kısaca, işletme içerisindeki bilgiyi doğru yönetemeyen firmalar, ne yazık ki rekabetin gerisinde kalmaya mahkumdur. Çünkü bilgi sistemleri sayesinde, muhasebe, satın alma, satış, stok yönetim, üretim yönetimi, insan kaynakları, tesis yönetimi, dış ticaret yönetimi gibi tüm alanlar birbiriyle entegre olarak anlık takip edilip yönetilebilmektedir. Doğru ve hızlı bilgiye ulaşarak, tüm süreçlerini anlık olarak yöneten firmalar da farklılaşarak yoluna devam edeceklerdir. Değişim o denli hızlı yaşanmaktadır ki iş süreçlerinin değişimi de birçok alanda gerçekleşmektedir. Mesela, yakın gelecekte; bir şirket kredi almak istediğinde, x banka; o firmadan evrak istemek yerine, firmanın internet dünyasında dönen evraklarını, yaptığı havaleleri sanal ortamdan izleyerek kararını verebilecektir. Zaman, değişim zamanıdır. Neredeyse teknoloji de her geçen gün yeni bir gelişmeyle değişimi yaşamaktadır. Birkaç yıl sonra işlerimizi; sanal ticaret, sanal bayi, sanal tedarikçi boyutundan yürütebileceğiz. KOBİ’lerimizde, bu değişim rüzgarını yakalayarak, bugün olduğu gibi gelecekte de başarılı işlere imza atabilmesi noktasında, teknolojideki gelişmeleri takip ederek, anında iş süreçlerine uygulaması gerekmektedir. Aynı zamanda, teknolojiyle birlikte iş yapış şekilleri de değişmektedir ve günümüzde birçok işletme bunu fark etmiş durumdadır. Ancak, süreci nasıl yöneteceklerine ilişkin bilinmeyenleri de olabilir. İşte tam bu noktada, ‘Bilgi Teknolojileri’ ciddi anlamda yardımlarına koşmaktadır. Öncelikle, dünya çapında bir işletme olabilmek için işletmeler, teknolojinin gücüne, vazgeçilmezliğine inanmak ve işletme içinde bazı değişimleri kabul etmek ve aynı zamanda uygulamak zorundadır. Çünkü işletmeler, yaşayan organizmalar gibidir. Tüm iş akışları, zaman zaman gözden geçirilerek, gerekli değişim ve gelişim uyarlanmalıdır. İşletme sahipleri ve yöneticileri de bu değişime kayıtsız kalmayarak, teknolojiyle işletmesinde fark oluşturma dönemine başlamalıdır. Bu arada, firma çalışanları da teknoloji kullanımına teşvik edilmelidir. Çünkü teknoloji, bilgiye hızlı erişimi, entegrasyonu, sağlıklı bilgi toplamayı ve zamanında iş yapma yeteneğimizi arttırmaktadır. Tüm bunlar, doğru ekip ile doğru destek alınan partner ile yapıldığında; işletmeler için rekabet üstünlüğü ve rakiplerine göre farklı olması sağlanacaktır. Bunun farkında olan ve ihtiyaç duyan yakın komşumuz olan ülkeler, Türkiye’nin sahip olduğu bilgi birikimi ve tecrübeyi transfer etmek için, yazılım ve danışmanlığın da arasında bulunduğu birçok sektöre iş teklifinde bulunmaktadır. Birkaç yıl içerisinde ülkemiz yazılım ve danışmanlık sektörleri, bulunduğumuz coğrafyada etkin bir güç olabilecektir. Çünkü artık şirketler ve sektörler, bilgi teknolojileri ile global pazarlarda rekabet edebileceklerinin farkındadır. Örneğin, ‘İş zekası’ konusuna değinelim. İş zekası ile işletme içerisinde toplanan veriler, kendi içinde; ürün performansı, kurum performansı, sektör performansı, dünya rekabeti performansları gibi konularda kıyaslanabilmektedir. Bu kıyaslamalar; aylık, 6 aylık, yıllık olarak; piyasada dolaşan riskler ile kıyaslanarak, aynı zamanda ürüne, kuruma ve sektöre göre analiz edilmektedir. Bir başka deyişle ‘İş zekası’ uygulaması; günler ile değil trendler ile ilgilenir, müşteriler ile değil müşteri grupları ile ilgilenir, ürünler ile değil ürün grupları ile ilgilenmektedir. İşletmeye de ayıklanmış, yorumlanmış ve kıyaslamalar yapılmış, doğru bilgiler kalmaktadır. Böylece, ortaya çıkan stratejik kararlar da işletmelerin karar alma süreçlerinde yol gösterici olacaktır. İşte, bir şirketin dünya rekabetinde bilgi teknolojilerinden nasıl yararlandığına kısaca değindik. Şirketler sektörleri, sektörlerin de ülke ekonomisini oluşturduğunu düşünürsek, güçlü bir ekonomi için bilgi teknolojilerine yatırım yapması lazımdır. Ülke olarak sadece bilgi teknolojilerini satın alan değil, ar-ge sonucu geliştirilen yazılımlar ile bilgi teknolojilerini ihraç eden ve bunun danışmanlığını veren bir ülke olmak için çalışıyoruz. Konusunda uzman olan yetişmiş insan kaynağımıza, güvenimiz tamdır. Türk mühendisleri, atik ve kıvraktır. Bacasız sanayi olan bilgi teknolojileri, sektörlerin lokomotif gücü olarak, gelecekte ciddi bir yükseliş ivmesiyle yoluna devam edecektir. KOBİ’lerimizde, bu değişim rüzgarını yakalayarak, bugün olduğu gibi gelecekte de başarılı işlere imza atabilmesi noktasında, teknolojideki gelişmeleri takip ederek, anında iş süreçlerine uygulaması gerekmektedir. KASIM-ARALIK 2011 75 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE “GLOBAL PAZARLARDA REKABETİN GÜCÜNÜ, ‘TEKNOLOJİ, BİLİM VE AR-GE’ ÇALIŞMALARI BELİRLİYOR” BİLİŞİM SEKTÖRÜNDE, YETİŞMİŞ CİDDİ BİR İNSAN KAYNAĞIMIZ BULUNUYOR. BU İNSAN KAYNAĞININ ÖNÜNÜ AÇMAK İÇİN GEREKLİ ALTYAPIYI HAZIRLARSAK, İRLANDA, İSRAİL, HİNDİSTAN GİBİ YAZILIMDA DÜNYADA SÖZ SAHİBİ OLAN ÜLKELER ARASINA GİREBİLİRİZ. Mehmet TORUN Meteoroloji Mühendisi 76 M‹MAR VE MÜHEND‹S Ş u an, bilgi çağındayız ve toplumun vazgeçilmezi olan bilgisayarlar, cep telefonları ve dolayısıyla bunların üzerindeki yazılımlar ile mobil yaşam, hayatımızın her alanına yön vermeye başladı. Eğitimden eğlenceye, üretimden satış ve pazarlamaya kadar her alanda bilgi teknolojileri ve mobil süreçler kullanılıyor. Katma değeri yüksek olan yazılım sektöründe, sadece ülkemizden değil, yakın komşumuz olan ülkelerden de ciddi bir iş potansiyeli bulunmaktadır. Bacasız sanayi olan ‘Türk bilişim sektörünün’ dünyayla rekabet edebilme noktasında; Ar-Ge yapabilmesi için ‘Teknoparklar ve Devlet Teşvikleri’ büyük önem kazanmaktadır. Nitekim ülkemizde milli gelir içerisinde Ar-Ge’ye ayrılan pay, 2003 yılında yüzde 0,48 iken, hükümetimizin yaptığı başarılı çalışmalar ve teşvikler neticesinde bu oran 2011 yılında yüzde 0,85’e yükselmiştir. Yakın gelecekte, bu oranın yüzde 2’ye çıkarılması hedeflenmektedir. Çünkü günümüzde, ülkelerin uluslararası piyasalarda rekabet edebilme gücünü; teknoloji, bilim ve Ar-Ge yatırımları belirlemektedir. Dünyada söz sahibi olan firmalar, satış gelirlerinin yüzde 5 ile yüzde 15’ini Ar-Ge çalışmalarına ayırmaktadır. Diğer taraftan, gelişmiş ülkelerde Ar-Ge’nin milli gelir içindeki payına baktığımızda; Japonya’da yüzde 3,12; Amerika’da yüzde 2,67; AB ülkelerinde ise yüzde 1.83 olarak ifade edilmektedir. Özetle son yıllarda, ülkemizde de Ar-Ge yatırımları konusunda ciddi bir atak gerçekleşmektedir. Ar-Ge faaliyetlerini desteklemek için 2008 yılında kanun çıkarılmıştır. Bu kanun ile hem tekno-girişim sermayesi desteği verilmektedir hem de 50 ve üzerinde Ar-Ge personeli çalıştıran işletmeler Ar-Ge merkezi belgesi almakta ve bu işletmelere önemli teşvik-muafiyetler sağlanmaktadır. Mesela, Ar-Ge merkezi belgesi alan 87 şirkette çalışan yaklaşık 13 bin kişinin, geçtiğimiz 3 yıl içerisinde yaptığı Ar-Ge harcaması 4,8 milyar lirayı bulmuştur. Zira dünya rekabeti için Ar-Ge ve inovasyon yapılması için devlet teşviklerinin yanı sıra, teknoparklara büyük ihtiyaç vardır. Şu an, ülkemizdeki teknopark sayısı yaklaşık 40 civarında- dır. Yetişmiş insan kaynağı ve projeler ile iç ve dış pazarlardaki iş potansiyeli analiz edildiğinde, bu sayı yeterli değildir. TOKİ veya yerel yönetimler, çok da şehir dışında olmayan, ulaşımı merkezi bir noktada bulunan yerlerde, yeni teknoparklar inşa edebilir. Günümüzde yazılım yapan gençler veya yerli yazılım firmalarının büyük bir çoğunluğu, teknoparklarda yer bulamadığı veya kirası yüksek olması nedeniyle herhangi bir ofiste çalışmasını sürdürmektedir. Bu durumda da teşvik ve muafiyetlerden yeterince yararlanamadıkları için başlanan Ar-Ge çalışmaları kaynak yetersizliğinden tamamlanmamaktadır ve global pazarlarda rekabet edebilecek ürüne dönüşememektedir. Eğer, TOKİ veya yerel yönetimler, yazılım firmalarının bir arada kümeleneceği yeni teknoparklar oluştururlar ise bir yandan bu alanda daha fazla katma değer üretilirken, diğer yandan bir arada olan firmalar, birbirleriyle güç birliği yapma imkanı bularak, daha fazla Ar-Ge geliştirecektir. Bilindiği üzere, teknopark kavramının temelinde, ‘Bilgi, İşgücü ve Sermaye’ işbirliğinin sağlanması yatmaktadır. Üniversite-sanayi işbirliğinin kurumsallaşması, aynı veya değişik sektörde faaliyet gösteren yenilikçi işletmelerin bir araya gelmesinin yarattığı sinerji ile ülkemizde de Ar-Ge faaliyetlerinin artırılması sağlanabilecektir. Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı’nın Ar-Ge konusunda çok başarılı çalışmaları mevcuttur. Aynı zamanda, Kalkınma Ajansları, farklı alanlardaki birçok projeye destek vermektedir. Özetle, Türkiye olarak hedeflerimiz büyüktür. Bilgi ve teknolojide önce bölgesel bir güç, ardından dünyaya örnek teşkil eden bir ülke olmayı istiyoruz. Bunun yolu da, Ar-Ge, teknoloji ve taşarım gibi alanlardan geçiyor. Cumhuriyetimizin 100. yılı olan 2023 yılında, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefliyorsak, sadece daha fazla üreten değil, aynı zamanda daha kaliteli ve yüksek katma değerli üretim yapan işletmeler ve sektörler gerekmektedir. Türkiye, bilim ve teknoloji treninde, sıradan bir vagon değil, lokomotif olmaya adaydır. Türkiye, Ar-Ge çalışmalarıyla, geleceğine yön verecektir. FATİH PROJESİ NEDİR, NE DEĞİLDİR? HER ÖĞRENCİYE TABLET SLOGANI İLE YOLA ÇIKILAN VE FATİH PROJESİ İLE ADLANDIRILAN, TÜM DÜNYA DA DAHİ HENÜZ ÖRNEKLERİNE RASTLANMAMIŞ BİR ÇALIŞMA; GELECEĞİN EN BÜYÜK SEKTÖRÜNÜ ÖNÜMÜZE GETİRECEK Mİ? BAŞARI İÇİN DİKKAT EDİLMESİ Behçet ENVARLI GEREKEN NOKTALAR Türkiye Bilişim Vakfı Projenin temel hedefinin “bilgiye 7/24 erişmeyi Genel Sekreteri sağlayacak ortamı,” ülke çapında gerçekleştirmek olduğunu kabul ediyoruz. FATİH Projesi bu bakımdan, devletin, eğitimi çağdaş teknolojiyi kullanarak etkinleştirme gayretinde şimdiye kadarki en kapsamlı ve organize girişim olarak karşımıza çıkıyor. Gelecek kuşağın zihnini şekillendirme ve eğitme gibi çok yaşamsal önemde bir projenin, bundan önceki iyi niyetli ama organizasyonu yetersiz projelere benzememesi ve gerçekten “işe yaraması” için dikkat edilmesi gereken pek çok husus vardır. Fatih Projesi ile 2013 yılı sonuna kadar dersliklere BT araçlarının sağlanması ve BT destekli öğrenimin gerçekleşmesi hedeflenmiştir. Bu proje ile eğitimde fırsat eşitliğinin yanı sıra Türkiye’nin geleceğini yönetecek öğrencilerimizin bilgi çağının teknolojik araçları ile tanışması, öğrenme ve araştırma yeteneğinin gelişmesi sağlanacaktır. Fatih Projesi, orta ve yüksek teknoloji merkezi olmak, e-devlet yapısına biran evvel kavuşarak vatandaşların ihtiyaçlarına yeni teknolojiler ile cevap vermek gibi stratejik hedeflere sahip Türkiye için önemli bir fırsat yaratmaktadır. Dünyada bile eşine az rastlanan bu çapta bir eğitim hamlesi, kurulum ve daha önemlisi “kurgulanma” aşamalarında azami özen ve dikkati gerektirmektedir. Projenin ölçeğinden kaynaklı olarak barındırdığı risklerin daha tasarım aşamasında öngörülmesi ve önlemlerin planlanması kritik başarı unsurlarıdır. Fatih Projesi ana başlıkları olarak: İşletim sistemi ve yazılımının, • “Bilişim güvenliğini” sağlayan, • Sistemin yönetilmesinde “güvenilirlik” ögeleri dikkate alınmış, • Sistemin mevcut olan ve ileride mevcut olacak olan diğer yazılım ve donanım bileşenleri ile sorunsuz bir şekilde çalışabilmesini sağlayacak “birlikte çalışabilirlik” özelliğine sahip, • Sistemin uzun vadede başarısı için “yönetilebilirlik” unsurunu tüm Türkiye’ye yayılmış ve 7/24 hizmet verebilen bir sistem ile uzaktan kolay ve güvenli olarak idame eden, • “Sürdürülebilirlik” özelliklerini sağlayacak sistemi oluşturan alt bileşenlerin (ve özellikle işletim sisteminin) önünde geliştirme ile ilgili net bir yol haritası ve de bunu mümkün kılacak ticari ve pazar desteği ve gücüne sahip, bir yapıda olması elzemdir. Eğitim içeriğinin, • “Öğrenci merkezli” bir öğrenim özelliğini taşıması, • “Farklı içerik” sağlayıcılar tarafından geliştirilmiş müfredata uygun olması, • Dijital içeriklerin “online” olarak sunulması ve kullanılması, • Sınıflara temin edilecek akıllı tahtalarla “uyumlu” olarak çalışması • İçeriklere her an, her yerden “erişebilir” olması, gerekmektedir. Teknoloji destekli eğitim ve öğretimde, • İçeriklerin uygun eğitim yöntemi ile dijitalleştirilmesi, • Müfredat konularının ayrıntılı incelenerek nasıl bir yöntemle dijital ortama aktarılması konusunda çalışma yapılması • Çağdaş içerik oluşturma ve sunma teknik ve teknolojilerinin kullanılması, • İçeriklerin ve altyapının sınıf içerisinde etkileşimi de destekleyecek bir yapıda olması, • Öğrenci merkezli eğitim yaklaşımlarında sunulan eğitim müfredatının yanı sıra öğrencinin kendi istediği zamanda konuları pekiştirecek eğitim araçlara sahip olması, büyük önem taşımaktadır. Ağ altyapısı ve geniş bant Internet kullanımında, • Erişimin kesintisiz ve tüm Turkiye genelinde sağlanabilir olması • Karma erişim modelinin düşünülmesi • Ağın özel sanal bir ağ (VPN) olması ve Internet’ten doğrudan (kontrolsüz) erişime olanak vermemesi • Merkezi kontrollü bir ağ güvenliğinin tesis edilmiş olması • Merkezlerde Bulut Bilişim Mimarisi kullanılarak, pek çok eğitim ve öğretim uygulaması sunulması, önemle dikkate alınmalıdır. Özetle, Teknolojinin eğitime bu kadar yaklaştığı bir dünyada 3 önemli konu ön plana çıkmaktadır. Bunlar: • İçeriklere ulaşılacak cihazların sağlanması, • Cihazlar ve sistemler arasında kaliteli bir altyapının oluşturulması; • Eğitim içeriklerinin dijital dünyaya aktarılması ve yeni e-içeriklerin oluşturulmasıdır. KASIM-ARALIK 2011 77 GÖRÜŞ DOSYA: BİLİŞİM MAKALE FATİH PROJESİ: GEREKLİ Mİ, LÜZUMSUZ MU? FATİH PROJESİ GERÇEKTEN AMACI, HEDEFLERİ İNCELENDİĞİNDE ÜLKEMİZİN KALKINMASINDA ÖNEMLİ BİR KİLOMETRE TAŞI OLACAK BİR PROJEDİR. FATİH PROJESİ BİR EĞİTİM PROJESİ OLMANIN YANINDA BİLİŞİM SEKTÖRÜNÜ DE ÇOK YAKINDAN İLGİLENDİRMEKTEDİR. PEKİ, PROJENİN GEREKSİZ VEYA ANLAMSIZ YANLARI YOK MU? BU KONU HAKKINDA TÜRKİYE BİLİŞİM DERNEĞİ TÜBİDER’İN GÖRÜŞLERİNE BAŞVURDUK. Mustafa YANARTAŞ Fizikçi Niyazi SARAL TÜBİDER Yönetim Kurulu Üyesi 78 M‹MAR VE MÜHEND‹S Bilişim sektörünün önemli STK’larından TÜBİDER bu projeye nasıl bakıyor? TÜBİDER Bilişim Sektörü Derneği olarak “Fırsatları Arttırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi” F@tih Projesinin öncelikle ülkemizin Bilgi Toplumu Strateji Belgesinde yer alan “Bilgi ve iletişim teknolojilerinin eğitim sürecinin temel destek araçlarından biri olması, öğrencilerin ve öğretmenlerin bu teknolojileri etkin kullanabilmesi” ilkesine uygun olduğu görüşündeyiz. Türkiye’deki tüm sınıfları kapsayan bir internet alt yapısının kurulmasını ve eğitim ekosistemi içerisinde yer alan tüm unsurların (öğrenciler, öğretmenler, eğitim kurumu yöneticileri, veliler vb.) birbirine bu ağ üzerinden kolayca bağlanarak, bulut bilişim teknikleri ile etkileşimli bilgi paylaşımında bulunabilmesini destekliyoruz. Bu amaç doğrultusunda bilfiil derneğimizin gerektiğinde tüm kamu kurum ve kuruluşlarına karşılıksız danışmanlık hizmeti verebileceğini ve derneğimize üye kuruluşların hâlihazırda ellerinde bulunan 1,000 saati aşkın görsel bilişim eğitimlerini kamuya hibe ettiklerini de belirtmek isteriz. Derneğimiz, bu projenin ilk evresinde 620.000 sınıfa bilgisayar ve panel tipi akıllı tahta alınmasının uygun olduğunun ve okullar arası bir ağ alt yapısının oluşturulmasının gerekliliğine inandığının altını çizerek, bu projede Bilişim Teknolojileri Öğretmenlerinin yerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünmektedir. Fatih Projesinin “Fatihleri”, proje kapsamında tüm okullara dağıtılacak olan bilgisayar, akıllı tahta veya projeksiyon gibi cihazların etkili, verimli ve en doğru şekilde eğitimde kullanılmasını sağlayacak, gereğinde bu amaçla tüm öğretmenleri eğitecek olan Bilişim Teknolojileri Öğretmenleridir. Bilişim Teknolojileri Öğretmenleri BT derslerinin kaldırılmasından dolayı “Norm Kadro dışı kalmak” gibi uygulamalarla sıkıntıya düşmüştür. Derneğimiz, çıkartılacak kanun ve yönetmelikler ile Bilişim Teknolojileri Öğretmenlerinin gerçekten öğretmen, formatör veya teknolog kadrolarının yeniden biçimlendirilmesi ve buna paralel olarak BÖTE ve TEF fakültelerinin açılması veya kontenjanlarının uygun şekilde değiştirilmesi gerektiği görüşündedir. Tübider Bilişim Sektörü Derneği, Fatih Projesinin 2. evresinde tüm öğrencilere tablet PC verilmesinin bugün için hem teknolojik maliyet, hem de eğitim açısından çok doğru olmadığı kanısındadır. Milyonlarca tabletin kullanımında gizli bir maliyet ve içinden çıkılamayacak problemler oluşturacak bakım-onarım gider ve sorunlarının oluşacağını ve bu sebeple konunun, öncelikle deneyimli ve devletten maddi beklentisi olmayan bilişim STK’ları ile tartışılması gerektiğinin altını çiziyoruz. Mutlaka tüm öğrencilere bir eğitim aracı verilecekse öncelikle en azından tüm ilk ve orta öğretim derslerinin, kurulacak ağ ile tüm yurt sathında sunulmasının ardından, sadece bir e-okuyucu/e-kitap düşünülmesi gerektiğini açıkça görüyoruz. Bu e-okuyucu tüm chip, işlemci ve yazılım tasarımları da dahil bilimsel ve teknolojik anlamda Türkiye’de üretilebilir. Ancak bunun sanayi anlamda getirimli olup olmayacağının iyi değerlendirilerek yerli katkının nasıl arttırılacağı daha iyi planlanmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Elektromanyetik Güvenlik Komisyonu gibi birimlerce yapılan ve özellikle çocukların cep telefonu kullanımlarının kısıtlanması gerektiğini vurgulayan uyarılar bulunurken ve dünyanın birçok ülkesinde okullarda 3G veya Wifi cihazlarının kullanımı engellenirken, Türkiye’de 15 milyon öğrenciye Fatih projesinde nasıl bir altyapı sağlanacağı sadece teknik açıdan değil, öncelikle sağlık ve güvenlik açısından uzmanlarca incelenmeli ve çocuklarımızın sağlığını tehlikeye atmayacak bir çözüm oluşturulmalıdır. Bilişim Sektörü ilgi alanı çerçevesinde Fatih Projesinin başarılması için dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir? Öncelikle Fatih Projesinin 2. evresinin başladığını ve ihaleye çıkıldığını bildirmek isterim. İlk olarak 8.500 öğrenciye 3 farklı tip tablet PC verilerek pilot çalışma başlatılmasını gerçekten olumlu buluyoruz. Tübider’in yukarıda belirttiğimiz Fatih projesi resmi görüşündeki kaygılar giderilecek mi? Nasıl çözümler bulunacak bunların hepsi pilot uygulamada ortaya çıkacaktır. İhale şartnamesine bakıldığında Android işletim sistemi seçildiği ve doğal olarak ARM işlemcili teklifler geleceği görülmektedir. Ayrıca Flash seçeneği zorunlu tutularak Apple iPad (flash desteği yoktur) ihaleden elenmiştir. Bu z-içerik denilen animasyon ve çoklu ortam ile hazırlanacak içeriklerin kolay sağlanacağını göstermektedir. Tübider olarak ihale şartnamesini hazırlayan EĞİTEK’i tebrik ediyoruz. Gerçekten bir Pardus veya Apple’ın kendine özgü kapalı sistemleri projenin sürdürebilirliğini doğrudan tehlikeye atardı. Ayrıca 3G’yi bu ihalede şartmış gibi gösteren, adeta bunun aksini savunanları “cahil” olarak niteleyen kurum ve kuruluşlara da ihale şartnamesi “Aklın yolu birdir” öğretisinin geçerliliğini açık bir şekilde göstermiştir. Biz Tübider olarak ilk adımın doğru atıldığı, projenin ilk evresindeki 620.000 bilgisayarın ve akıllı tahtanın doğru seçildiği, tabletli eğitim için de doğru bir pilot çalışmaya başlanacağını gördüğümüzden dolayı mutluyuz. Projenin bilgi ve iletişim tek¬nolojilerinin (BİT) yeni nesillere eğitim açısından hem katkı sağlaması, hem de bu teknolojilerin kullanımıyla oluşacak teknoloji birikiminin Türki¬ye için gelecekte katma değer oluşturması planlanmakta ama nasıl? Fatih’leri olmayan Fatih Projesi bizce başarılı olamaz. Bu projede bilişim öğretmenlerinin yerinin göz ardı edilmesi ve projeye sadece donanım, yazılım ve içerik alt yapısı gözüyle bakılması bence devletin üst makamlarının algılayamadığı en büyük sorun. Bilgisayarlı eğitim, bilgisayar eğitimi değildir, o dersin bilgisayar yardımıyla anlatılmasıdır; peki bu 620.000 bilgisayar sizce gerçekten kullanılacak mı? Gerçekten bilgisayarlı eğitim yapılabilecek mi? Kaç öğretmen sizce bilgisayar okuryaza- rı? Aslında devletin yapması gereken elimizdeki tüm BÖTE (Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği) ve TEF (Teknik Eğitim Fakültesi) mezunu bilişim öğretmenlerine sıkıca sarılmaktır. Aksi durumda projenin başarıya ulaşacağına inanmıyoruz. Bilişim öğretmenleri okullardaki görünmez kahramanlardır. En ufak bir donanım sorununda onlara danışılır, işletim sistemi hataları, program yüklenmesi..vs. Gerçekten tüm sorunlar bilişim öğretmenleri sorumluluğundadır. Bu kahramanlar ise sadece öğretmen kalabilmek amacındadırlar. Bu görevleri de kuşkusuz yaparlar, ama bilişim öğretmenleri olmadan BİT destekli bir eğitim düşünülemez. Bugün ilköğretim birinci kademede bilişim teknolojileri dersi kaldırıldı, ikinci kademe de tek bir sınıfta seçilecek şekilde ve 1 saat seçmeli ders haline getirildi ve üstelik bu ders, notla dahi değerlendirilemiyor. Bilişim öğretmenlerinin sorunları artık ayyuka çıktı. Bu çırpınışları duymamız lazım. Kullanılması planlanan teknolojik araçları, kullanım kolaylığından, bakım ve destek maliyetlerine, öğrenci öğretmen sağlığından eğitimde sağlayacağı katma değere kadar sizin uzmanlık alanlarınız da olan konuları okurlarımız için değerlendirir misiniz? Fatih Projesinin verimli kullanma sorunu yanında tabi ki ciddi bir ayakta tutma sorunu da var. Şöyle düşünün bu sistemler en iyimser tahmin ile sadece 3-4 yıl çalışacaklar. Bugün bile MEB ve diğer kurumların ellerinde binlerce sistemde donanım problemi var ve devamlı bu problemler ile mücadele sorunu bulunmakta. Peki; bu yatırımı yapan devlet acaba bu sorunu nasıl çözecek. Bu tabletlerin Türkiye’de üretilmesinde ne gibi sorunlar var. Bu konuları şu şekilde değerlendirebiliriz: TÜRKİYE’DE TABLET PC ÜRETİMİ Türkiye’de tablet PC üretimi mümkündür. İlk olarak SKD üretim ile başlanması da doğaldır. SKD üretim yanında diğer taraftan da katma değerin nasıl arttırılacağı projelenmelidir. Öncelikle cihazın dış panelleri (kutusu), sonra chip üreticilerinin sağlayacağı referans devreler ile elektronik devreleri içeren baskılı devre kartı KASIM-ARALIK 2011 79 DOSYA: BİLİŞİM MAKALE (PCB) (Tıklayınız!), pilleri ve daha sonra da özgün tasarım ve özgün yazılım. Şimdi Türkiye’de Tablet PC üretiminde nelere dikkat edilmesi gerektiğini irdeleyelim. Maliyet: Üretim süreci, parça maliyeti, teknolojinin endüstri haline getirilmesi ve farklı üretim seviyeleri için irdelenmelidir. Bugün için SKD üretim bile yeterli olurken, yarın tüm chipleri ve devreleri Türkiye’de üretmek rantabl olabilir. Kullanım Kolaylığı: Üretilecek cihaz hem öğrenciler için hem de öğretmenler için kullanım kolaylığı sağlamalıdır. Dayanıklık: Cihazlar düşürmeye, çarpmaya karşı sert kabuklu (rugged) sınıfı olmalıdır. Teknik ve Lojistik Eko-Sistem: Cihazların temini, dağıtımı, yenilenmesi, bakım ve onarımı için bir eko-sistem tasarlanmalıdır. Güvenlik: Cihazlar ve işletim sistemi donanım ve yazılım korumalı olmalı, saldırılara, işletim sisteminin veya uygulama yazılımlarının bozulmasına karşı güvenlik içermelidir. Ayrıca cihazlar ısı güveliğine de sahip olmalılar. Bağlanabilirlik: 3G’ye oranla 7 kat daha az termal etki (thermal effect) veya iyonlaştırıcı olmayan radyasyon etkisi olan WLAN seçilmesi çok sevindirici, Bu iletişim tekniğinin gereğinde kısıtlanabileceğini de biliyoruz. İşletim Sistemi: Bu tür mobil cihazlar için Android işletim sisteminin vazgeçilmez olduğu aşikardır. Android işletim sisteminin açık bir platform olduğu NDA anlaşmaları ile tüm kaynak kodlarının temin edilerek özgün bir işletim sistemi oluşturulabileceği düşünüldüğünde ihaledeki seçimin ne kadar doğru olduğu ortaya çıkar. Batarya Ömrü: Fatih Projesinde ihtiyaç duyulan uzun batarya süresinin projedeki en ciddi sorunlardan birinin olacağı ve eğer ihale yapılırsa bunun net olarak ölçülmesi gerektiğini şimdiden bildirmeliyiz. Devletin bazı ihalelerinde batarya şarj süresinin çok ciddi ele alınmadığını ve kamu zararı oluştuğunu biliyoruz, bu sebeple şimdiden bu projede herhangi bir şekilde satın alınan veya üretilen cihazların piyasa gözetimi yapılacağını bildirmek isterim. Fatih Projesinde öğrencilere tablet PC verildiğinde 80 M‹MAR VE MÜHEND‹S teorik olarak en azından günde bir defa bu cihazların şarj edileceğini ve en fazla 1 yıl içinde istatiksel olarak bu bataryaların ömrünün dolacağını ve çöpe atılacaklarını da bilmeliyiz. Takip Edilebilirlik: Öğrencilere verilecek cihazlar çalınmaya veya farklı amaçlar için elden çıkarılmaya karşın teknik olarak takip edilebilir olmalıdır. Üretilecek Tablet PC’lerin Media Access Control (MAC) adresleri tekil olmalı ve sistemler üzerine konulacak GPS chipleri ile herhangi bir internet erişiminde koordinatları merkeze bildirilmelidir. Bu teknoloji çok basit olarak tasarlanacak sistemlere eklenebilir. Sistemler öğrencilere veya öğretmenlere teslim edilirken MAC adresleri ile kullanıcı kimliği eşleştirilmelidir. Dokunmalı Ekran: Touch-screen dokunmalı ekran teknolojisi özellikle birden fazla parmak ile dokunma prosesinin ayarlama zorluğunun burada altını çizmek isterim. Foxconn ve Pegatron’un bu konuda zaman zaman Apple ve diğer markalar ile ciddi problemleri olduğunu ve üretimin bu aşamasında çok fazla emek sarf ettiğini biliyoruz. Fatih projesinin özellikle ülkemiz için önemli olan yazılım ve hizmet sektörüne getireceği dinamikler neler olabilir? Bu noktada Fatih Projesi yürütücülerinin ülke yazılım ve hizmet sektörünün geliştirilmesi için hangi adımları atmalıdırlar? Yazılım ve hizmet sektörü Fatih projesinin başarılı olabilmesi için kendini nasıl konumlandırmalıdır? Fatih Projesinin yazılım ve içerik hazırlama hizmet alanlarında bilişim sektörüne ciddi katkıları olabilir. Proje yürütücülerinin bu anlamda Flash desteği istemesini çok anlamlı buluyorum. Bu gerçekten başlangıçta içerik geliştirmeyi kolaylaştıracaktır. Ancak ileri dönemlerde benzer mobil araçlar ile daha etkin içerik geliştirmeye ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Bilişim sektörünün bir an önce mobil yazılım üzerine çalışması gerektiğini düşünüyorum. Bu bir başlangıç ancak Bilişim Sektörünü stratejik sektör olarak görmeyen bir kamu, hatta bundan öte bu sektörü haberleşme alanı ile bir tutan bilgisayar alanını hiçe sayan anlayışın olmasından dolayı şahsi olarak çok da iyimser değilim. KASIM-ARALIK 2011 81 GEZ‹ YAVAŞ KASABALAR: TARAKLI, GÖYNÜK, MUDURNU... SERİN BİR SONBAHAR SABAHI SAAT 08.00’DE TEM ÇAMLICA GİŞELERİNDEN SONRAKİ TIR PARKINDAN MİHMANDARIMIZ MEHMET DEMİRÖZ ve AİLESİNİ DE ALDIKTAN SONRA OTOBÜSÜMÜZ SAKARYA İSTİKAMETİNE DOĞRU YOLA KOYULDU. SAAT 09.30’DA SABAH ÇAYIMIZI İÇMEK ÜZERE SAKARYA’NIN ŞİRİN İLÇESİ A. FUATPAŞA’DA ÇOKTAN MOLA VERMİŞTİK. OSMAN ARI / Makina Mühendisi T AR‹H‹ köprünün yanında, Sakarya Nehri’nin yanındaki çay bahçesinde çay içerek içimizi ısıtıyoruz. Yarım saatlik bir moladan sonra Taraklı’ya hareket ediyoruz. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra Taraklı’ya geliyoruz. Taraklı-Göynük hattı eski ipek yolu ve İstanbul-Ankara yoluymuş. Ancak İstanbul-Ankara güzergahı değişince burası gözlerden ırak yerler olmuş. İyi de olmuş çünkü Taraklı sakin huzurlu ve telaşsız bir Anadolu kasabası olarak kalmış. Taraklı’da bizi Belediye Başkanı Tacettin Özkaraman Bey karşıladı. Tarihi bir konakta çay ikram etti, Taraklı’yı anlattı. Bu arada güzel bir haber verdi; Taraklı Cittaslow yani yavaş, sakin şehir statüsünü almış. Tam da Taraklı’ya yakışan bir vasıf. Cittaslow olmanın 59 kriteri var ve Taraklı bu kriterleri tek tek yerine getirmeyi taahhüt etmiş. Bu kriterlerin gereği yerine getirildiğinde sanırım Taraklı çok daha huzurlu ve sakin bir yer olacak. Taraklı’daki huzuru tatmak için kimimiz geleneksel sivil mimarinin güzel örnekle- 82 M‹MAR VE MÜHEND‹S rinin olduğu dar ve dik yokuşlu sokaklarda kayboldu, kimimiz Taraklı pazarından ceviz, ayva, erişte, tarhana gibi yöresel ve doğal ürünler aldı, kimi arkadaşlar da tarihi Yunuspaşa Cami’nin yanındaki çay bahçesinde serin atkestanesi ağaçlarının altında sıcak çaylarını yudumladı. Taraklı’ya ilk defa gelmiyorum. Her gelişimde Taraklı ben de (tıpkı Safranbolu’da, Göynük’te yaşadığım) “sükunet ve huzur’’ duygusunu yaşatır. Büyükşehirlerin aksine burada hayat sakin, telaşsız kendi halinde akar. Bunun insanların hayatı algılayışlarının yanında geleneksel Osmanlı sivil mimarinin korunmasıyla da çok yakından alakalı olduğunu düşünüyorum. Tabiatla zıtlaşmayan, onunla uyumlu mimari, mahalle ve komşuluk ilişkilerini zedelemeyen bir şehircilik anlayışı hala canlı ve varlığını devam ettiriyor. Şehir deyince insanı adeta ezen gökdelenler, dev alışveriş merkezlerinden başka bir şey düşünemeyen mimar, yerel yöneticiler ve müteahhitlere bu şehirler çok şeyler söylüyor. Hızdan, koşuşturmacadan, sürekli bir yerlere yetişme telaşında olan “biz şehir ahalisi’’ için bu yavaş şehirler gerçekten bir terapi gibi geliyor. Umarım bu güzel mekanlar turizmin tuzağına düşüp turistik olmaz. Öğleyin toplanıp Göynük’e geçtik. Öğle yemeğini Göynük’te yiyeceğiz. Mihmandarımız Mehmet Demiröz menüde yöresel yemeklerin olduğunu özellikle eriştenin sıcak yendiğini ve kazasının olmadığını söyleyince işin ciddiyetini kavrıyoruz ve soluğu yemek yiyeceğimiz lokantada alıyoruz. Ne yediğimizi ve yemeklerin dolmaların, yoğurdun hele tatlının lezzeti konusunda ayrıntıya girmeyeceğim. Geziye katılamayan (hele rezervasyon yaptırıp da gelmeyen) arkadaşlara zulüm etmiş olu- rum maazallah. Yemekten sonra Fatih Sultan Mehmet Han’ın hocası Akşemseddin Hz. Türbesi’ni ziyaret edip öğle namazlarımızı kılıyoruz. Namazdan sonra herkes serbest olarak Göynük’ün tarihi köşkleri ve evlerinin önlerindeki dar ve dik sokaklarda Göynük’ü keşfe çıkıyor. Göynük’ü gezerken birden belediyenin bir afişi dikkatimi çekiyor. Afişte klasik Göynük görüntüsünün (siluet burada da karşımıza çıkıyor) arkasından biçimsiz Göynük mimarisiyle uyumsuz soğuk beton bloklar yükseliyor. Yanında da TOKİ’nin Göynük’te konut yapmaya başladığını müjdeliyor! Maalesef TOKİ burada da şehrin tarihi ve geleneksel dokusuyla taban tabana zıt beton bloklar yapıyor. On- Göynük’ü gezerken birden belediyenin bir afifli dikkatimi çekiyor. Afiflte klasik Göynük görüntüsünün (siluet burada da karfl›m›za ç›k›yor) arkas›ndan biçimsiz Göynük mimarisiyle uyumsuz so¤uk beton bloklar yükseliyor. KASIM-ARALIK 2011 83 GEZ‹ dan daha acı olanı da belediye başkanı bunun çok büyük bir hizmet olarak afişe etmesi! Mehmet Bey ikindi sonrası hepimizi ‘Mehmet Bey Konağı’nda çaya bekliyor. Yalnız konağa ulaşmak için zorlu bir yolu sabırla ve nefes nefese kalarak kat etmeniz gerekir. Biz de öyle yaptık. Zafer kulesine tırmanıp biraz fotoğraf çektikten sonra Mehmet Beyin davetine icabet ettik. Mehmet Bey otantik bir Göynük evini restore etmiş. Gerçekten de çok güzel bir mekan olmuş. O mekana yakışır lezzetteki çaylarımızı yudumlarken doğrusu bütün yorgunluğumuz gidiyor. Oradan hemen tekrar yolumuza devam ediyoruz, istikamet Çubuk Gölü. Akşam hava kararırken göle varıyoruz. Çubuk Gölü, küçük şirin bir heyelan gölü. Gölün kenarında rüzgar değirmenleri var. Bir film çekiminde yapılmış ve kullanılmış. Göle ilginç bir hava vermiş. Yol çok dar olduğu 84 M‹MAR VE MÜHEND‹S için geri dönmeden otobüsle gölün etrafından dolaşalım dedik. Ancak daracık yolda kaptan şoförümüz Ahmet Beyin mahareti olmasaydı otobüsü orada bırakmak zorunda kalabilirdik. Hava iyice kararmışken kalacağımız otele doğru tekrar yola çıktık. Otel Göynük’ün 8-10 km. dışında. Bu arada Mehmet Bey’e otelden sürekli nerede kaldınız, ne zaman geliyorsunuz, telefonları geliyor. Neyse otele geldiğimizde bizi bir sürprizin beklediğini gördük. Yöresel kıyafetli davul-zurna ekibiyle otel sahibi bize bir karşılama merasimi düzenlemiş. Önce hepimiz bir şaşkınlık yaşadık. Hani yabancı turistlere havaalanında folklorcular eşliğinde karşılama yaparlar ya biz de bir an kendimizi yabancı turist gibi hissettik. Davul-zurna oynak oyun havalarından girdi. Kendi düğününde bile oynamamış benim gibi arkadaşlar kızardık bozardık ne yapacağız diye. Allah’tan Mehmet Demiröz ve MMG’nin sevgili sekreteri Mustafa Bey çıktılar meydana ne var ne yok bütün kurtlarını döktüler. Meğer bilmediğimiz ne kabiliyetler varmış… Otele yerleştikten sonra akşam yemeklerimizi yedik. Yemekten sonra oyun faslı burada da devam etmiş. Etmiş diyorum çünkü ben aşağıya lobiye şöminenin başına indim. Bir müddet sonra Mustafa, Mehmet Bey ve Ümit Ünal kan ter içinde (abartmıyorum şahitlerim var) geldi. Meğer aşağıda hızlarını alamamışlar, Allah ne verdiyse bütün kurtlarını dökmüşler. Şöminede bir yandan çıtır çıtır ateş yanarken, bir yandan da kestaneler kızarmaya başlıyor. Bu arada çaylar eşliğinde sohbet de koyulaşıyor. Mehmet Bey zaten yolda otobüste gelirken fıkralarla başlamıştı. Ben geçen yıl Macaristan gezisinde kendisini dinlemiştim. Gerçekten orijinal fıkralar ve güzel üslubuyla hepimiz kırıp geçirmişti. Yol boyunca hem mihmandarlık yaptı hem de tatlı tatlı fıkralar anlattı. Ancak asıl bombaları akşam faslına bırakmış. Amerika maceraları… Hele Amerika’ya havaalanından sucuk sokma hikayesi var ki dinlerken gülmekten gözlerimiz yaşardı. Bu arada neyle biraz nefeslendik. Sabah güneşli bir güne uyanıyoruz. Kahvaltıdan sonra Sünnet Gölü’ne gidiyoruz. Sünnet Gölü de bir heyelan gölü. Dağdan kopan bir kütlenin derenin önünü kesmesiyle oluşmuş, çam ormanı içerisinde tam bir tabiat harikası. Buraya en son Oğuz ve Arif hocalarla birlikte gelip ailece 3-4 gün kalmıştık. Onların da kulaklarını çınlattık. Gölün etrafında güzel bir yürüyüş yaptıktan sonra çay ve kahvelerimizi içip tekrar yola koyulduk. Öğle yemeğini Mudurnu’da yiyip Mudurnu’yu gezmeye koyuluyoruz. Mudurnu da Göynük gibi sakin tarihi, dokunu korumuş bir ilçe. İkindi namazımızı tarihi Yıldırım Beyazıt Camii’nde kılıyoruz. Bu arada saatlerin kış saati uygulaması dolayısı ile geri alınması bize bir saat zaman kazandırmasını fırsat bilen arkadaşlar buradan Abant’ta gitmemizi istiyorlar ve istişare neticesinde Abant’a gitmeye karar veriyoruz. Zaten Mudurnu-Abant arası 17 km. Akşamüstü Abant’a varıyoruz. Hava buz gibi. Göynük ve Mudurnu’nun ılık sonbahar havasından sonra bizi üşütüyor. Gölün etrafında kısa bir gezintiden ve fotoğraf çekimlerinden sonra İstanbul’a dönmek üzere tekrar otobüsümüze biniyoruz. Bu gezi, Taraklı-Göynük-Mudurnu güzergahına daha önceden de çok gitmiş olmama rağmen benim için çok güzel hatıralar bırakan bir gezi oldu. YAfiAM DEĞİŞEN İSTANBUL’UN ESAS DEĞERLERİ: AHİ TEŞKİLATI, PEŞTEMAL KUŞATMA CADDELER, SOKAKLAR, ÇEŞMELER, YALILAR, KALDIRIM TAŞLARI, CUMBALAR, KAFESLER, KAPI TOKMAKLARI, AHŞAP KORKULUKLARI, MOZAİK YER DÖŞEMELERİ VS. ŞEHRE KİMLİK KAZANDIRAN HER ŞEY… BALIKÇININ TEKNESİ, GEMİNİN DÜMENİ, YIKIK AHŞAP EVİN DÖKÜLEN CUMBALARI, ÇEŞMELERİNDEN AKAMAYAN SULARI, ANLAMI BİLİNMEYEN KAPI TOKMAKLARI, EVİN ANA GİRİŞ KAPISININ RENGİ… A. GÜLESER EKŞİ / Mimar EĞERİ bilinip de korunmayan birçok değerli mimari unsur... Şehrin göbeğinde yok olmuş, kâh yerli turistlerin, kâh yabancı turistlerin fotoğrafına girmiş ama düzelememiş: sonra yok olup gitmiş. Ustası yıllarca emek vermiş, gel gör ki başka çırak-usta yetişemediği için sanatı kaybolmuş, yerine de yapabilecek ustası çıkmamış: onarılmak için yıllarca beklemiş fakat dönemler geçmiş kimse onarmamış. Bunca senedir sahip çıkılamayan İstanbul’un kimliğine kim sahip çıkacak demeden, tarihi eserleri onarmak ve eserlerin onarılması için herkesin kendi üzerine düşeni yapabilmesi. Yetişmiş ustalarca çok değerli mermerleri oyarak yapılmış çeşmelerimizin, tezyinatı yüzyıllar geçse de bozulmadan bugüne gelebilmiştir. Geçen senelerde, bazı boya firmalarınca başlatılan temizlik çalışmalarında; çeşitli büyüklükteki Üsküdar, Karaköy, Kabataş D 86 M‹MAR VE MÜHEND‹S ve Fındıklı’daki çeşmeler onarıldı, temizlendi ve varaklandı. Böylece gerçek güzellikleri ortaya çıkmış oldu. Bazı finansör firmalar bu çalışmaları destekleyebiliyor. Ne yazık şimdi bu çeşmeleri yapacak usta sayısı yok denecek kadar az! Gelelim ahşap evlerimize; yüzyıllarca aşı boyası dediğimiz özel boyalarla korunan ve içinde yaşanılan bu evler, şimdilerde terk edilmiş durumda. Beton evlerin bolluğu, yapım ve bakım kolaylığı için bu evler terk edilmiş durumda. Sahip çıkılmayan ahşap evlerimizin çoğu terkedilmiş ve çürümeye maruz bırakılmış durumdalar! Kanlıca, Zeyrek, Beyoğlu, Beylerbeyi, vs birçok tarihi ev çürümeye yüz tutuyor. İçerlerinde küçük bir kıvılcımla çıkan yangınla yok olan evlerin yerine yenisi yapılmıyor. Geriye kalan arsa alanları günümüzde otopark olarak amacı dışında kullanılıp kiraya veriliyor. Şehrin siluetinde önemli bir yer tutan bu evlere belediyeler- Bizden öncekilere sayg›l›y›z, bizden sonrakilerde bu eserleri restore ederek en az›ndan asl›na uygun olarak onar›lm›fl b›rakal›m. ce destek olup onarılsa, hiç olmazsa sahiplerine kredi verilerek bakımlı hale getirilse daha güzel bir görünüm sergileyecekler. Şimdilerde Fener, Balat, Beyoğlu, Kuzguncuk’ta yer alan tarihi dokuyu teşkil eden evler eski sahiplerindeki (bunların çoğu gayrimüslimler) tekrar geri alınıp ilerde oturmak üzere onarılıyor. Tabiî ki bu şekilde dahi olsa onarılması güzel. Fakat çoğunlukla oturulmayan ahşap evler çürümeye bırakılmış durumda. Güzelim kaldırım taşları bir sökülüyor, bir yapılıyor. Taşlar yerinde durmaktan eskimişçesine sökülüyor. Arnavut kaldırımı dediğimiz, Arnavut taşları, mozaik dökme taşlar şimdi yapılan kaldırımlarda lükse girer oldu. Bu eski kaldırımlardan korunabilenleri, biraz Galata’da, biraz Sultanahmet’te, biraz da Eyüp Camii, Fatih Camii civarında görebilmek mümkün. Bu taşların korunması kolay fakat yapan ustalarının az olması ve korunamamasından dolayı günümüze pek fazla kalamamış, kalanların çoğu da söküp atılmış. Oysa ki bu taşlar örülmesi zahmetli ve kolay aşınmayan taşlardır. Bazı yerlerde bu taş dokuların yeni versiyonları yapılıyor, güzel bir döşemeyle göze hitap ediyor. Eski köşklerin zemininde yer alan dökme yer mozaikleri, günümüzde kafelerde, restoranlarda, sergi salonlarının yer döşemelerinde eskiyi canlandırmak adına yeni dizaynlarda kullanılıyor. Gel gör ki eskinin verdiği sıcak dokuyu yeni döşenen taşlar vermiyor, çünkü yaşanmışlığı yok, üzerinden tanıdık simalar geçmemiş! Yine de eskiyi anımsatmak adına güzel… Şehrin ruhunu oluşturan ve şekillendiren eser ve motifler bunlar. Bu katmanlar olmadan şehrin bir manası olmaz. Yaşanmamış mazinin hayatı olmaz. Bizler çok şanslıyız ki, İstanbul gibi bir şehirde birçok sanat eseriyle iç içe yaşıyoruz. Bu eserlerin kıymetini bilip korumak ve gelecek kuşaklara yansıtmak bizler için çok önemli. Aksi halde değerlerini bilmeyen toplumlar yok olmaya mahkûmdur. Bizden öncekilere saygılıyız, bizden sonrakilerde bu eserleri restore ederek en azından aslına uygun olarak onarılmış bırakalım. Yeni yapacağımız binalarda, eserlerde binlerce yıllık geçmişimizdeki güzellikleri görüp inceleyip onlara uygun yapılar yapalım. Ahi Teşkilatı ve Peştemal Kuşatma İşte bu yok olan değerlerimizden biri de eski İstanbul’un yaşantısında yer tutmuş olan ahilik teşkilatıdır. Ahi teşkilatında ‘Reis’ diye hitap ettikleri kişinin her söylediğine uyulurdu. Reis bir yer inşa eder, lazım gelen eşyalarla bu yerin içini donatır, teşkilata mensup olanlar kazançlarından bir kısmını Reis’e götürür o da gerekli olanları alır, gelenleri bunlarla ağırlardı. Yüzyıllar içersinde kaybolmaya yüz tutmuş, fakat hala kendi birlikteliğinden çok fazla değer kaybetmemiş olan Ahilik, esnaf ve çırakları arasında yaşanan bazı usullerdir. Bunlardan birisi ‘peştemal kuşatma’dır. Ustalar yetiştirdikleri çıraklarına peştemal kuşatarak onu ‘usta’ ederlerdi. Bir mesire yerinde koyunlar, kuzular kebaplar edilir, saz söz ehli, musiki erbabı çalıp oynarlar, saz şairleri türküler destanlar okurlar ve aralarında bulunan sanatçılar, orta oyunları oynarlar, idman ve güreş yaparlardı. Çırağın yaptığı eserler Lonca heyeti huzurunda arz edilir: Lonca heyeti eserleri tetkik eder, bir atlas torba içine koyup usulca mühürlerdi. Peştemal kuşanacağı zaman, bu atlas torbanın mührünü kâhya açar. Bir gümüş tepsi içinde orada bulunanlara eserleri göstererek ‘Allah Allah bir Allah, Halikullayli vennihar huu. deyip pirimiz üstadımız İdris Nebi aşkına ve gelip geçen sanat erbabı adına aşk ile huu diyelim huu…’ diye haykırır. Çırağın ustası, çırağını kâhyanın önüne oturtur, diz çöker, kâhya çırağın sağ omzuna elini koyar, yüksek sesle; “Sabur ol, hamul ol, mütevekkil ol, haram yeme, haram içme, el ve eteğini temiz tut, koymadığın mala el uzatma, gördüğün iyiliği unutma, sana fenalık edeni affet, yürü Allah destgirin ola” der. Usta, Türk ananesini yerine getirmek için elindeki peştemali çırağın beline bağlar ve yavaşça kulağına sanatının esrarını söyler. Çırak, kâhyanın, ustalarının ellerini öper, teşekkür eder, davul üç kere vurur ve yiğitbaşı ‘İlk silah uğruna aşk ola…’ diye haykırır ve gümüş tepsiye konan eşyaları mezat eder, dağıtır. Herkes bir parça alıp karşılığında kıymetinden fazla para koyar, bu konulanlar usta çıkan delikanlının açacağı dükkânına ilk sermaye olur. İşte Ahilik budur; fedakârlık samimiyet, hak, fedakârlık, misafirperverlik… Bu olay Ahilik’in ne derece cömert ve birbirleri için mutlak çalışan insanlar olduğunu gösteriyor. Ahilik birlik, dirlik, çalışkan olmayı gerektiriyor. KAYNAKÇA Eski ‹stanbul’da Yaflay›fl 1958 KASIM-ARALIK 2011 87 MAKALE Gaz Şirketleri İçin Acil Eylem Uygulama Planı 17 Ağustos 1999 yılında Kuzey Anadolu fay hattında meydana gelen 7.4 şiddetindeki depremden sonra ülke genelinde depremin önemi ve tehlikesi gerçek anlamda anlaşılmıştır. Bu üzücü olaydan sonra depremin TÜRKİYE için kaçınılmaz bir gerçek olduğu anlaşılmış ve bu yönde hazırlıklar ciddi bir şekilde ele alınmıştır. MUSTAFA CEYHAN Makina Mühendisi Deprem Yandaki Türkiye haritası incelendikten sonra Türkiye’nin 3/4ünün depremle karşı karşıya olduğu açıkça görülmektedir. Bundan da önemlisi yüzyıllardır sürekli belli aralıklarla depremler olmaktadır.. Bu da gösteriyor ki depremler devam edecektir. Türkiye'de Yaşanan Bazı Büyük Depremler • 28 Nisan 1903 – Malazgirt: 2 bin 626 kişi yaşamını yitirdi. Depremin büyüklüğü 6,7 olarak belirlendi. • 9 Ağustos 1912 - Mürefte: Büyüklüğü 7,3 olan bu depremde 216 kişi yaşamını yitirdi, 466 kişi de yaralandı. • 6 Mayıs 1930 – Hakkâri: Hakkâri'nin sınır bölgesinde gerçekleşen bu depremde 2 bin 514 kişi öldü. Depremin büyüklüyüyse 7,2'ydi 88 M‹MAR VE MÜHEND‹S • 26 Aralık 1939 – Erzincan: Türkiye'nin bu yüzyılda yaşadığı en şiddetli deprem olan Erzincan depremi hâlâ hafızalarda. Kışın en şiddetli günlerinde Erzincan halkını vuran bu felakette açıklanan ölü sayısı 32 bin 962. • 20 Aralık 1942 - Niksar/Erbaa: Büyüklüğü 7,0 olan bu depremde 3 bine yakın insan ölmüş, yaklaşık 6 bin 300 kişi de yaralanmıştı. • 26 Aralık 1943 - Tosya/Ladik: 2 bin 824 kişinin yaşamına mal olan bu depremin büyüklüğü 7,2 olarak ölçülmüştü. • 1 Şubat 1944 – Bolu/Gerede: 7,2 büyüklüğündeki depremde 3 bin 959 kişi öldü, çok sayıda insan evsiz kaldı. • 31 Mayıs 1946 - Varto/Hınıs: Yazın başlangıcında yaşanan bu depremde 839 kişi yaşamını yitirdi, 349 kişi yaralandı. • 19 Ağustos 1966 - Varto: Varto'nun karşılaştığı bu en şiddetli depremde 2 bin 394 kişi öldü • 28 Mart 1970 - Gediz: Gediz'de meyda- Şekil 1 Türkiye Deprem Haritası D epremin meydana gelmesi durumunda neler yapılabileceği konusunda hazırlıklı olmak amacıyla çalışmalar yapılmalı. Bu çalışmalarda ön plana çıkan ise hazırlanacak olan senaryoların gerçeğe yakın olması ve uygulanabilir olmasıdır. Aslında olayın kapsamının ne olduğu bugün itibariyle tam anlamıyla belli değil, ancak olabilecek en kötü durum düşünülerek bu yönde önceden, personele alınacak önlemler bildirilecek ve planlara göre hareket sağlanacaktır. Bu eylem planı öncelikle senaryolara göre hazırlanacak daha sonra planlara göre malzeme ve ekipman stokları, personel hareketleri düzenlenecektir. Hareket tarzı; oluşacak hasara bağlı olarak belirlenecektir. na gelen 7,2 büyüklüğündeki depremin ortaya koyduğu felaket tablosu:: bin 86 ölü, bin 260 yaralı. • 6 Eylül 1975 - Lice: 2 bin 385 kişinin öldüğü 3 bin 339 kişinin yaralandığı depremin büyüklüğü Richter ölçeğine göre 6,9. • 24 Aralık 1976 - Çaldıran/Muradiye: Yaşanan en büyük depremlerden biri olan bu depremin büyüklüğü 7,2 olarak ölçüldü. • 30 Kasım 1983-Erzurum/Kars: 6,8 büyüklüğündeki depremde bin 155 kişi öldü. • 13 Mart 1992 - Erzincan: Erzincan’la birlikte Tunceli'yi de vuran bu deprem, 6,8 büyüklüğündeydi. Depremde 653 kişi öldü. • 1 Kasım 1995 - Dinar: 5,9 büyüklüğündeki depremde ölü sayısı 94. • 27 Haziran 1998 - Ceyhan: 6,3 büyüklüğündeki depremde 84 kişi öldü. • 17 Ağustos 1999 - İzmit: 7,2 büyüklüğünde yaklaşık 12 bin kişi öldü. Toplam ölü sayısı 73 bin 585 dir. Acil Eylem Uygulama Planının Hazırlanması İçin Sırasıyla “Yapılması Gerekenler” 1. Şehre ait zemin haritası temin edilir 2. Çelik hat ve önemli enstrümanlar (Br ,Mi ,Rms A Vb) zemin haritası üzerine yerleştirilir 3. Kritik noktalar belirlenir 4. Senaryolar hazırlanır 5. Hareket planları geliştirilir ve tatbikatlar yapılır. Yukarıda belirtilen “Yapılması Gerekenler” için sadece gaz şirketinin tek başına çalışma ve sonuca varma şansı yok. Belediye, valilik ve diğer devlet ve özel kurumlarla çok sıkı bir ilişki içinde olunması gerekmektedir. Zira gaz şirketi yöneticilerinin tüm verileri toplama durumu yok. Ayrıca bu tip bir afet meydana geldiğinde tüm kurumların tek çatı altında “İL KRİZ MERKEZİ”nde toplanması ve beraber hareket edilmesi şarttır. 1. ŞEHRE AİT ZEMİN HARİTASI TEMİN EDİLİR Gaz şirketinin bulunduğu alana ait olan zemin haritası temin edilir. Bu haritalar belediyelerden ve Deprem Araştırma Müdürlüğü’nden alınabilir. Özellikle gaz şirketlerinin yatırım projesi belli olmadan önce zemin haritalarının temin edilip buna göre yatırımın yönlendirilmesi önemli ve şarttır. Hem sıvılaşmanın hem de zeminin çok kötü durumda olduğu noktaların ayırt edilmesi ve buna göre hareket edilmesi gerekmektedir. Yukarıdaki illere göre haritalar incelendiğinde illerin zeminleri kötüden iyiye göre 5 dereceye ayrılmıştır. Bazı illerde bu durum tamamen farklılık göstermekte olup 3 derece bazı illerde ise 2. derece durumlar mevcuttur. 2. ÇELİK HAT, BR, Mİ ve RMS A ZEMİN HARİTASI ÜZERİNE YERLEŞTİRİLİR Bölgeye ait zemin haritası temin edildikten sonra, öncelikli olarak bölge regülatörü, çelik hat, kritik enstrümanlar (izolasyon contaları, dere geçişleri, yol geçişleri v.b) müşteri istasyonları ve RMS istasyonları işaretlenir. Tabii ki bu durum yatırım yapılma aşamasında deprem ve zemin haritası düşünülmediği durumlarda geçerlidir. Ancak esas olan yatırım yapılmadan önce zemin haritası ve fay hatları incelenip buna göre çelik ve PE hatların yerlerinin tespit edilmesi gereklidir. Özellikle patlama ve yanma ihtimali olan RMS istasyon yerinin önemi oldukça fazladır. Şekil 2 Türkiye Fay Haritası Yukarıdaki fay hattı haritasına da bakıldığında ülkemizde deprem ciddi bir risktir. Eylem plan› öncelikle senaryolara göre haz›rlanacak daha sonra planlara göre malzeme ve ekipman stoklar›, personel hareketleri düzenlenecektir. Hareket tarz›; oluflacak hasara ba¤l› olarak belirlenecektir. 3. KRİTİK NOKTALAR BELİRLENİR Kritik noktalar deprem olması durumunda ilk etkilenecek olan enstrümanlardan oluşur. Bunlar; izolasyon contaları, RMS A istasyonları, bölge regülatörleri ve müşteri istasyonları. 4. SENARYOLAR HAZIRLANIR Öngörülen hasarlar şunlardır: • İzolasyon Contaları İzolasyon contalarının eğilme, burulma özelliği yoktur, sert yapılı malzemelerdir bu yüzden depremde hasar görmesi ve bazılarında gaz çıkışının oluşması muhtemeldir. • RMS A istasyonlarında hasar oluşması Şehirlerin çoğunluğunda şimdilik genelde şehri besleyen 1 adet RMS A istasyonu vardır. Bu yüzden istasyonda meydana gelebilecek bir arıza tüm şehri etkileyecektir. Zira bu gibi acil durumda RMS A’nın kapatılması şehrin komple gazsız kalması demektir. Şehrin tekrar gazlanması çalışması, minimum 15 gün sürecektir. . • Özel Geçişler Özel geçiş noktalarının hasar görmesi ve gaz çıkışının oluşturulması gerekir. • Binaların BR Üzerine Yıkılması Olası bir deprem sonucu hatlarda hasar oluşmaması fakat bazı bölgelerdeki binaların Bölge Regülatörleri (BR) üzerine yıkılması bu senaryonun altyapısını hazırlamak amacıyla kritik BR ve müşteri istasyonu listeleri oluşturulması gerekmektedir. KASIM-ARALIK 2011 89 MAKALE Senaryoların Personele Anlatılması Eğitim Oluşabilecek bu tür bir depremin önemi, tehlikesi ve ciddiyetinin görsel araçlarla anlatılıp (mümkün olursa bu zamana kadar olan depremlerin görüntüleri temin edilip gösterilecek) her bir şebekede kendi bölgeleri için hazırlanan bu planlar ciddi bir şekilde anlatılacak. Tatbikat Hazırlanan senaryoları ve üretilen çözümleri içeren en az yılda birer defa haberli, habersiz tatbikat yapılacaktır. Böylece ekipler olay esnasında hangi problemlerle karşılaşacağını anlayacaktır. Bu yapılacak tatbikatların bir tanesi çalışma saatleri dışında, sadece vardiyalı personelin çalıştığı saatlerde yapılması (saat 17.00 - 18.00) muhtemel bir depremin çalışma saatleri dışında gerçekleşmesi halinde bir ön hazırlık olacaktır. Bu tatbikatlar en az yılda iki kez tekrarlanarak personelin bu işe karşı daha ciddi yaklaşması sağlanacak ve bu tür bir facianın olabileceği unutturulmayacaktır. Şekil 6 bina yıkılma yarı çapı • Hasarsız Deprem Oluşabilecek deprem şiddetinin hasarsız olması durumunda takip edilecek planlar. • Yedeklenecek Malzeme Depremden sonra gaz arzının hızlı bir şekilde sağlanması amacıyla malzeme yedeklenmesi yapılmalıdır. 5. HAREKET PLANLARI GELİŞTİRİLİR VE TATBİKATLAR YAPILIR. Personel Hareketleri Mevcut personel olaya müdahale edecektir. Müdahale şekli belirlenecek ve personel listesi adresleriyle birlikte sürekli güncel tutulacaktır. Devreye Alma Yeterli derece de önlemler alındıktan sonra hasarların giderilmesi için çalışmalara geçilecektir. Bunun için diğer birimlerle haberleşme sağlanarak olay en detaylı şekilde karşı tarafa aktarılıp onarımın başlaması sağlanacaktır. Malzeme Yedeklenmesi Eldeki mevcut kullanımda olan ve hasara uğraması senaryolarda belirtilen muhtemel malzemeler yedeklenecektir. (İZOLASYON CONTASI, BR, SKİT, BORU, FİTTİNG, VANA v.s.) 90 M‹MAR VE MÜHEND‹S Acil durumda tüm telefonlar›n kullan›m durumu mümkün olmad›¤› için sadece iletiflim telsiz vas›tas›yla sa¤lanacakt›r. Bu sebeple telsiz iletiflimini vardiya dönüflümlerinde sürekli cihaz kontrol yap›larak kontrol edilmesi gerekmektedir. İletişim Kontrolü Acil durumda tüm telefonların kullanım durumu mümkün olmadığı için sadece iletişim telsiz vasıtasıyla sağlanacaktır. Bu sebeple telsiz iletişimini vardiya dönüşümlerinde sürekli cihaz kontrol yapılarak kontrol edilmesi gerekmektedir. Sabah 8.00 de ve gece 24.00’te telsiz iletişim kontrolü yapılacaktır. Gerçekte, yukarıdaki resimlerde de görüldüğü gibi deprem sonrası binaların yıkılması ve çevreye verdiği zarar bina yüksekliğinin yarısı kadardır. Binalar yıkılma yarıçapı kadar göçerler . ÖNCELİKLİ DEVREYE ALINACAK YERLER Deprem olduktan sonra devreye alma aşamasına geçildiğinde hastaneler, okullar, askeri alanlar ve fırınlara öncelik verilecektir. Hastanelerin ve fırınların skitleri ve bağlı olduğu bölge regülatörleri devreye alınacaktır. SONUÇ Bu çalışmanın amacı ülkemiz için kaçınılmaz bir gerçek olan DEPREM GERÇEĞİ konusunda tüm gaz şirketlerinin hazırlıklı olmasına ışık tutmaktır. Zira yapılan tüm araştırmalar göstermiştir ki fay hatları belli aralıklarla harekete geçmekte ve ciddi problemler oluşturmaktadır. Doğalgaz artık Türkiye’de birincil ihtiyaç haline gelmiş önemli bir yakıttır. Tüm hazırlıklar bu yakıtın daha uygun kullanımı için olmalıdır. İstanbul’un Siluetini Değiştirmek Bir Avrupa Birliği Projesi Mi? “İstikâmet üzere olunuz ki, Allah da işlerinizi istikamet üzere devam ettirsin.” Hz. Muhammed (SAV) Prof. Dr. BURHANETTİN CAN Elektronik Mühendisi O smanlı, Yeditepe üzerinde kurulu olan İstanbul’un en görkemli ve görünüşlü bölgelerinde yaptığı eserlerle şehre yeni bir kimlik kazandırmıştır. Bizans’tan alınan şehir artık bir İslam şehri, beldesi, bölgesi olmuştur. Dolayısıyla da İslam Kültür Medeniyeti’nin önemli temsilcilerinden, sembollerinden biridir. İstanbul’un bu temsil özelliği İstanbul’un sembolüne de yansımıştır. İstanbul ana hatları ile cami ve minarelerin silueti ile temsil edilmektedir. 1970’li yıllarda Taksim ve çevresinde başlayıp sonraları Mecidiyeköy, Maslak, Dört Levent’e geçen, son yıllarda da İstanbul’un her tarafına yayılan gökdelenler, neyin habercisidirler? Zeytinburnu’ndaki iki gökdelenin Sultanahmet Cami’sini gölgelemesiyle ortaya çıkan siluet sorunu, Bir AB projesi mi yoksa medenileşmenin (Hz. Şuayb’ın kavmi) ortaya çıkardığı bir sonuç mudur? Değer Sistemleri ya da Kültür Medeniyetlerinin Semboller Üzerinden Mücadelesi Farklı değer sistemlerinin oluşturduğu kültür ve medeniyetler esas aldıkları amentülerinin gereği olarak hayatı şekillendirirler. Bireye, aileye, topluma, çevreye, sanat ve teknolojiye ayrı bir renk ve görüntü verirler. Farklılıklarını ortaya koyarlar. Görüntü, şekil bu farklılığın dışa yansımasıdır. Bir anlamıyla kendi farkındalığının dışa vurmasıdır. Görüntü bir yere ait olmayı ifade eder. Toplumlar, kendi kimliklerini temsil edecek şekilde bazı giysileri, yapıları, mimariyi sembolleştirmişlerdir. Camiler, minareler, medreseler, kervansaraylar, bahçeli evler ve onların mimarisi ve başörtüsü İslam kültür medeniyetini temsil ederler. Bunların var olduğu bir coğrafya, orada Müslüman’ın yaşadığının, farklı bir ruhun, farklı bir dünyanın var olduğunun, işareti olarak kabul edilir. Benzer şekilde kiliseler, havralar, sinagoglar ve onların sahip olduğu mimari de Hıristiyan ve Yahudi medeniyetinin birer sembolleridir. Kibrit kutusu gibi yükselen gökdelenler, seküler dünyanın, rantiyeci zihniyetin, ruhsuzluğunun, vicdansızlığının, aç gözlülüğünün, tamahkarlığının, her şeyi metalaştıramasının ve fıtratı ifsad etmesinin bir sembolüdür. Farklı kültür ve medeniyetler, farklı sınıf ve zümreler, farklı kabileler/aşiretler, tarih içinde birbirinden ayrı özelliklerdeki yaşam tarzları, giysileri, mimarileri, şehir yerleşim ve görüntüleri ile birbirleriyle mücadele etmiş, rekabet etmiş ve birbirlerine muhalefet etmişlerdir. Bu açıdan toplumlar, başka toplumun kimliğini temsil eden giysilerin giyilmesine, mimarilerinin, şehirciliklerinin taklit edilmesine bir kimlik sorunu olarak karşı çıkmış; başka toplumlara, kültür ve medeni- yetlere benzememek kavgası vermişlerdir. Hz. Peygamber (SAV) bu konudaki temel bakış açısını, teşebbüh (bir başka kavme, onun temel ayırıcı alametini benimseyecek şekilde benzemek) hadisi ile ifade etmektedir: “Ruhban elbisesi giymekten sakının. Zira kim Ruhban elbisesi giyer veya kendini onlara benzetirse, benden değildir.”(1) Nitekim Hz. Ömer, Azerbaycan’daki ordu komutanı Ukbe bin Ferkud’u, yazdığı mektupta şöyle uyarmaktadır: “Lükse, sefahata dalmaktan, müşrik elbisesi giymekten ve ipek kullanmaktan sakın!..”(1) Aliyyu’l-Karî, teşebbühü (benzemek), bir toplumun sembolü olanları taklit etme, benimseme olarak değerlendirmiştir. İnançları, örf ve adetleri gereği birbirlerine giyim, mimarı, yaşam tarzı, şehircilik konusunda muhalefet eden toplumlar ve onların yönetici kadroları, seri mağlubiyet ve başarısızlık durumlarında bu olgunun tersi bir davranış gösterebilir. Mağlupların galipleri taklidi diyebileceğimiz bu davranış, psikolojik ezikliğin, aşağılık kompleksinin bir sonucudur. İbni Haldun’a göre bu psikolojik eziklik şekli bir taklitle dışarı vurmaktadır: “Nefs ve kalb, daima kavimlerine galebe çalmış ve kendi kavmine boyun eğdirmiş olanların olgunluk ve üstünlüklerine KASIM-ARALIK 2011 91 MAKALE inanır. Yenilen kimse buna inandıktan sonra, bütün iş ve hareketlerinde kendisini yeneni örnek edinir ve ona benzemeye çalışır. Yahut kendisine üstün gelen kimsenin galebesinin adet, mezhep ve mesleğinden ileri geldiği vehmine kapılır, bunu galebenin sebepleri ile karıştırır. İşte bu yanılgılardan dolayı yenilgiye uğrayan kimse giyim ve kuşam, hayvana binmek, silahlanmak ve bütün diğer hal ve işlerinde kendisini yeneni örnek edinir. Oğulların babalarını örnek edinmek istemeleri, onların olgunluk ve üstünlüklerine inanmış olmalarından ileri gelir. Aynı şekilde komşu kavimlerden biri ötekine üstün ise mağlup olan, büyük ölçüde kendisine üstün olan komşu kavme benzemeye ve onu kendisine örnek almaya çalışır. O kavmin hali ve adeti bu yolla onlara sirayet eder.”(2) Osmanlı İmparatorluğu’nda ard arda gelen mağlubiyetlerin, başta padişahlar olmak üzere devletin ileri gelenleri ve aydınları üzerinde son derece olumsuz etkileri olmuştur. İbni Haldun’un ifade ettiği eziklik ve taklit etme duygusu tam anlamıyla ortaya çıkmıştır. Osmanlı tarihinde III. Selim, II. Mahmut ve Abdulmecid zamanında İbn-i Haldun’un ifade ettiği, dikkat çektiği icraatlar yapılmıştır. Topkapı Sarayı’nda Padişahların elbiselerinde meydana gelen değişimlere bakarak bunu rahatlıkla görebiliriz. III. Selim’e, yakınlarından birinin; “Padişahım, şapka giyip, Frenk olduk deyip, sokağa yürümekten gayrı çare yoktur” demesi böyle bir psikolojinin sonucudur (3). Almanya’ya bir heyetle ziyarete giden Seyit Bey’in; “Olmayacak bu iş. Bizim karının başına 92 M‹MAR VE MÜHEND‹S Görüntü ve flekil bu farkl›l›¤›n d›fla yans›mas›d›r. Bir anlam›yla kendi fark›ndal›¤›n›n d›fla vurmas›d›r. Görüntü bir yere ait olmay› ifade eder. şapkayı giydirip sokağa çıkarmalı. Başka çare yok!” tarzındaki çözüm arayışları, mağlubiyetlerin Osmanlı aydınlarının zihni üzerinde yaptığı tahribatın şekil olarak dışa yansımasının bir ölçüsüdür.(4) Bu arayışlarda unutulan nokta, kültür ve medeniyetler arası mücadelede, görüntünün özel bir anlamı olduğudur. Toplumlar veya sosyal gruplar birbirlerine mimarileri, şehircilikleri, giysileri ve yaşam tarzları ile muhalefet etmektedir. İki toplumsal yapı arasında mücadele varsa, çatışma varsa, bunun görüntüsü giyime, kuşama, mimariye, şehirciliğe, yaşam tarzına bir şekilde yansır ve bunlar mücadelenin sembolü haline gelir. ABD’de 11 Eylül sonrasında Başkan Bush’un yaptığı ilk açıklama, Müslümanları kast ederek, “Bunlar bizim yaşam tarzımıza karşılar.” demesi mücadelenin bu boyutuna dikkat çekmek içindi. Taksime cami yaparak İstanbul’un fethini tamamlamak isteyen bir belediye başkanından, gökdelenler yaparak İstanbul’u sekülarizme işgal ettiren bir belediye başkanına… İstanbul’un fethiyle birlikte Ayasofya gibi Hıristiyanlık’ın önemli sembolleri camiye çevrilmiş, İstanbul görüntü olarak, mimarı olarak “İslam Kültür Medeniyetine” dahil edilmiştir. Evler, sokaklar, caddeler İslam aile hayatının öngördüğü mahremiyet ve geniş aile yapısı esas alınarak tanzim edilmiştir. Yerleşim bölgeleri Müslüman bir aile yapısına uygun bir şekilde planlanmış ve düzenlenmiştir. Cumhuriyet dönemindeki Batılılaşma hareketinin bir sonucu olarak Osmanlı Devleti’nden kalan tarihi mekanların bir kısmı tahrip edilmiş, bir kısmı yıkılmaya terk edilmiş ve bir kısmının da görüntüsü farklı çevre düzenlemesiyle gölgelenmiştir. ANAP ikti- darında Dolmabahçe Sarayı Swiss Otelle, Yıldız Camisi Conrad Otelle, Taşkışla ve Dolmabahçe Camisi, Sheraton ve Gök kafesle gölgelenmiş, çevreye verdikleri kimlik karartılmıştır. Nurettin Sözen’in Büyükşehir Belediye başkanlığı zamanında Gümüşsuyu’ndaki Park Otel’in kaçak olan katları yıktırılmıştır. Tayyip Erdoğan’ın Belediye başkanlığı zamanında Dolmabahçe stadyumunun yanında yükselen Gökkafesin kaçak olan katları yıkılamamış, merkezi hükümet tarafından ilçelerin hudutları değiştirilerek binaya ruhsat verilmiştir. Taksim ve çevresinde camilerin azlığı ve küçüklüğü göz önüne alınarak zamanın Büyükşehir belediye başkanı Tayyip Erdoğan, Taksim’e büyük bir cami yapmayı çok önemli bir proje olarak ele almıştı. Üzerinde çok gürültünün koparıldığı bu projeyi, rahmetli Erbakan ‘İstanbul’un fethinin tamamlanması’ olarak nitelendirmişti. Taksim’deki kilisenin tam karşısına yerleştirilecek büyük bir cami, Taksim ve çevresine İslam Kültür Medeniyeti’nin mührünü basmak anlamına geleceği için İstanbul’un yarım kalmış fethinin tamamlanması olarak dile getirilmiş oluyordu. Böylelikle Taksim ve çevresinde kilise ve cami sembolleri üzerinden yürütülen bir mücadele dengelenmiş olacaktı. Medya ve siyaset üzerinden yürütülen bir kampanya ve 28 Şubat postmodern darbesi bu projenin hayata geçirilmesini engellemiştir. Apartmanlarda geniş aile yapısına, komşuluğa yer yoktur ve insanlar bireyselleşmektedir. Bu gerçek ortada iken gökdelenler inşa etmenin anlamı nedir? O gökdelenler gelecek nesillerin temiz havayı solumasına engel olacaktır. Gelecek nesillerin hakları gasp edilmektedir. Fay hattı üzerine bu kadar yüksek binalar yapmak ve yapılmasına göz yummak nasıl bir zihinsel tutulmadır? Her boş alana bir gökdelen inşa etmek, nesillere nefes alacakları boş bir alan bırakmamak dünyevileşme değilse nedir? Son yıllarda büyük şehirlerimiz özellikle cami ve minarelerle temsil edilen İstanbul şehri, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş zamanında, ruhsuz, şekilsiz gökdelenlerle kirletilerek İslam Kültür Medeniyeti’ne ait olmaktan çıkarılmaktadır. Şişli Camisi gökdelenlerin kuşatması ve karartması altındadır. İstanbul’da çevreden merkeze doğru ilerleyen bir kuşatma hareketi, söz konusudur. Yoksa bu, bir kültür medeniyetin görüntüsünü yok etme, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde tüm şehirlerimizin görüntülerini Batı kültür medeniyetinin ön gördüğü bir görünüme uydurma operasyonumudur? Eğer böyle bir durum varsa bir gün İs- Kibrit kutusu gibi yükselen gökdelenler, seküler dünyan›n, rantiyeci zihniyetin, ruhsuzlu¤unun, vicdans›zl›¤›n›n, aç gözlülü¤ünün, tamahkarl›¤›n›n, her fleyi metalaflt›ramas›n›n ve f›trat› ifsad etmesinin bir sembolüdür. tanbul’da Fatih, Süleymaniye, Sultanahmet, Eyüp Sultan, Yavuz Selim, Yeni Cami, Laleli, Beyazıt Camileri’nin yanı başında gökdelenlerin yükseldiğini göreceğiz. Bu gün susanlar, yarın hiç ama hiç konuşamayacaklardır. Vakit varken! Herkes sesini yükseltsin. Tüm gökdelenler durdurulsun ve Taksim’e cami yapılsın. KAYNAKLAR 1- Çakan, ‹. Sünnette Giyim-Kuflam ve Örtünme, ‹slam’da K›l›k-K›yafet ve Örtünme, ISAV, ‹stanbul, 1987 s.:43-63. 2- Haldun. ‹, Mukaddime, MEB. Ankara, c-I, s. 374 3- Atay, F.R., Çankaya, Ankara, s. 430-431. 4- Yalç›n, H.C., Tan›d›klar›m-Seyit Bey, Yedigün, No: 183, 9 Eylül 1936 (Aktaran Cündio¤lu, D. Baflörtüsü Risalesi, T›byan Yay., s. 28). KASIM-ARALIK 2011 93 S‹NEMAVEMÜHEND‹SL‹K KİRLİLİĞİ VE OBEZİTEYİ ANİMASYONLA ANLATMAK WALL-E ‹NSANO⁄LU BEfi‹⁄‹NDEN, KARA TOPRA⁄INDAN, DÜNYASINDAN 700 YIL UZAK KALINCA ‹NSANLIKTAN ÇIKMIfi, DOKUNMAYI UNUTMUfi, DAHA DO⁄RUSU ETRAFINDAK‹ TUfiLARA DOKUNMAKTAN VE YÜZÜNÜN D‹B‹NDEK‹ EKRANLARI SEYRETMEKTEN B‹RB‹RLER‹YLE ‹L‹fiK‹ KURMAKTAN KOPMUfiTUR. FATİH GÖKSU ost-Apokaliptik bir çizgide başlayan film oldukça başarılı dünya görüntüleri ile seyirciyi sarsarken çevre kirliliğinin ne noktalara gidebileceği ile ilgili korkuları gün yüzüne çıkarıyor. Aslında bir aşk hikayesi olan film bu karanlık yönü törpüleyerek iki robotun duygularına yoğunlaşsa da gemiye gidildikten sonra tüketim toplumunun ve Amerika’nın obezite sorununun da üzerine gidiyor. İnsanlar uçan koltuklarda bütün gü- P 94 M‹MAR VE MÜHEND‹S nünü yiyerek, içerek ve ekrana bakarak geçirirken hayatlarına devam ediyor. FİLMİN KONUSU İnsanlar, dünya çöple dolup yaşanmaz hale gelince, dünyanın dışına devasa bir uzaya gemisi yollar. Plana göre bu gemiler dünya temizlenene kadar 5 yıl uzayda dolanacaktır, ama dünyanın durumu daha da kötüye gider ve insanlar dünyayı toptan terk eder. Fakat giderlerken robotlar- dan bir tanesini kapamayı unuturlar. Bu robot, Wall-E, tam 700 yıl boyunca yapayalnız bir şekilde programlandığı işi yani çöp toplamayı yapar. Fakat zamanla Wall-E’de bilinç geliştirir. Bu arada insanlar düzenli olarak dünyaya robot göndermekte ve dünyanın yaşanır olup olmadığını araştırmaktadırlar. “Eve” isimli bir robot, bir gün insanların yüzyıllardır beklediği şeyi, bir yaşam kıpırtısını fark eder. F‹LM‹N KÜNYES‹ Yönetmen : Andrew Stanton Yapımcı : Jim Morris, John Lasseter Senarist : Andrew Stanton, Jim Reardon Oyuncular : Ben Burtt, Elissa Knight, Sgourney Weaver, Jeff Garlin, Fred Williard Müzik : Thomas Newman Kurgu : Stephen Schaffer Stüdyo : Pixar Animasyon Stüdyoları Dağıtıcı Firma : Walt Disney Türü : 3D, Animasyon,Bilimkurgu, Komedi, Macera Yapım Yılı : 2008 Süre : 98 Dakika Ülke : Amerika ÖDÜLLER Aday: En İyi Özgün Senaryo En İyi Şarkı En İyi Animasyon Akademi Ödülleri Los Angeles, Chicago ve Ohio Merkez Film Eleştirmenleri Derneklerinden çeşitli ödüller kazanmıştır. ANDREW STANTON 1965 yılında Rockport, Massachusetts’te doğan Amerikalı senarist, yapımcı ve yönetmen olan Andrew Stanton, Kaliforniya Sanat Enstitüsünde animasyon karakterleri üzerine eğitim gördü ve 1983 yılında bu kurumdan mezun oldu. İlk animasyon denemesini “Mighty Mouse” filmiyle yapan yönetmen daha sonra Pixar grubunda çalışmaya başlayarak buradaki ikinci animatör oldu. Asıl patlamayı aynı zamanda “En İyi Animasyon Film” ödülünü de kazandığı WALL-E filmiyle yapan yönetmen ayrıca “Kayıp Balık Nemo” filminin yönetmen koltuğunda ve senaryo ekibinde yer aldı. Filmografisi: Finding Nemo (2003) (Yönetmen ve Senaryo), Ratatouille (2007) (Yapımcı), WALL-E (2008) (Yönetmen ve Yazar), Up (2009) (Yapımcı), Toy Story 3 (2010) Yazar), John Carter (2012) (Yönetmen ve Yazar) KASIM-ARALIK 2011 95 Ç‹ZG‹YORUM 96 M‹MAR VE MÜHEND‹S Yakup Güler