5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNA GÖRE İFADE
Transkript
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNA GÖRE İFADE
5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNA GÖRE İFADE ALINMASI SIRASINDA AVUKAT BULUNDURULMASI Erkan KARAARSLAN Maliye Bakanlığı Muhasebat Kontrolörü ekaraaslan@muhasebat.gov.tr A- GİRİŞ Ülkemizde Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde ceza hukuku alanında bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeleri; - 5232 sayılı 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, - 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkında Kanun, - 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, - 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun, - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu, - 5275 sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, şeklinde sıralayabiliriz. Genel olarak bu düzenlemelerin, 1 Nisan 2005 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği söylenebilir. Bu çalışmada, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa göre ifade alınması sırasında avukat bulundurulması hususu, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu ile karşılıklı olarak incelenecektir. B- İFADE ALINMASI Hakim dışında savcı ya da ön inceleme görevi verilen kişinin önünde yapılan açıklamalara “ifade verme” denilmektedir. Sorgu, ifadesi alınan kişinin hakim tarafından dinlenmesidir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Tanımlar” Başlıklı 2. maddesinde “... g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini, h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,” şeklinde tanımlanarak konu netleştirilmiştir. Kişinin ifadesine kimlik tespiti ile başlanılmalıdır. Ceza Muhakemesi Kanununun 147. maddesinin “a” bendinde kişinin kimliğinin tespiti yasal bir zorunluluk haline getirilmiştir. Kişinin isnat edilen fiille ilgili “susma hakkı” bulunduğu halde kimlik bilgilerine ait sorularda “susma hakkı” bulunmamaktadır. İfade alınmasından maksat kişinin olayla ilgili bilgisine başvurmaktır. Kimlikle ilgili sorulara doğru cevap vermek yasal zorunluluk haline getirildiği için, ifadesine başvurulan kişinin kimliğine ilişkin sorulara doğru cevap vermemesi durumunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 206. maddesinde düzenlenen “Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan” suçu oluşmaktadır. Kimlikle ilgili sorulardan sonra kişisel sorular sorulur. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunundan önce bu soruların neler olduğu belirlenmemişti. Uygulamada ifade verene medeni durumu ve çocuk sayısı ile ilgili sorular sorulmaktaydı. Şahsi hallere ilişkin bu soruların sorulması kişinin daha iyi tanınmasını sağlayacak bilgiler niteliğinde olması açısından faydalı olmaktaydı. Ceza Muhakemesi Kanununun 147. maddesinin g bendinde “İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.” hükmü yer almaktadır. İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılacağı ve yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığının derhâl bildirileceği de hüküm altına alınmıştır. Kimlik tespitinden sonra, ifadesi alınan kişiye hakkındaki tüm iddialar açıkça bildirilecektir. Ceza Muhakemesi Kanunundaki düzenleniş sırasına göre suçlamaları bildirme zamanı kimlik tespitinden sonra, fakat ifadesi alınan kişinin haklarının hatırlatılmasında ve esasa ilişkin ifade alınmasından öncedir. Kişiye açıkça hangi nedenlerle ifadesinin alındığı anlatılmalıdır. Öyle ki ifadesi alınan kişi itham edildiği konuyu kendini savunabilecek kadar öğrenmiş olmalıdır. İfadesi alınan kişiye her bir suç tek tek açıklanmalı ve o kişi de her bir suç için tek tek ifade vermelidir. Suçların toptan belirtilip bunlar için toptan ifade alınması doğru değildir. C- İFADE ALINMASI SIRASINDA AVUKATTAN YARARLANILMASI İfadesi alınan kişiye isnat edilen suçun anlatılmasından sonra avukattan (müdafiden) yararlanma hakkının bulunduğunun söylenmesi gereklidir. Ceza Muhakemesi Kanununun 147. maddesinin c bendinde “Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.” hükmü yer almaktadır. Ceza Muhakemesi Kanununun “Müdafiin görevlendirilmesi” başlıklı 150. maddesinde “Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi hâlinde bir müdafi görevlendirilir. Şüpheli veya sanık onsekiz yaşını doldurmamış ya da sağır veya dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olur ve bir müdafii de bulunmazsa istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. Üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmektedir. Buna göre; 1- İfade veren, ifade vermesi sırasında, avukat yardımından yararlanmak isterse ve kendisi avukat tutacak durumdaysa, ifadesini tuttuğu avukat yardımıyla verecektir. 2- İfade veren, ifade vermesi sırasında avukat yardımından yararlanmak istemesine rağmen avukat tutacak durumda değilse, kendisine baro tarafından bir avukat görevlendirilecek ve ifadesini bu avukat yardımıyla verecektir. 3- İfade veren; - Onsekiz yaşını doldurmamışsa - Sağır veya dilsizse - Kendisini savunamayacak derecede malûlse ve avukat tutacak durumda değillerse, istemleri aranmaksızın baro tarafından bir avukat görevlendirilecek ve ifadelerini bu avukat yardımıyla vereceklerdir. 4- Üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma, kovuşturma ve ön incelemelerde, ifade veren, avukat tutacak durumda değilse, istemi aranmaksızın baro tarafından bir avukat görevlendirilecek ve ifade bu avukat yardımıyla verilecektir. İfadesi alınan kişinin istediği avukatı seçme hakkı vardır. Fakat avukatı yoksa veya avukat seçebilecek maddi güçten yoksunsa bu durumda baro tarafından tayin edilecek bir avukatı talep edebilecektir. Avukatı tayin edecek olan baro, hazırlık soruşturması veya ön incelemenin yapıldığı yerdeki barodur. İfade alan tarafından (savcı veya ön inceleme yapmakla görevlendirilen kişi) avukat talep etme hakkının olduğu kişiye bildirildiğinde kişi bu hakkını kullanacağını beyan ederse bu beyan tutanağa geçirilecektir. Kanunda ifade verenin ne kadar süre içerisinde avukat getireceği belirtilmemiştir. Ancak avukat yardımdan yararlanma hakkı kişiye “soruşturmayı geciktirmemek kaydıyla” tanınmıştır. Bu itibarla sürenin bu tanımlamaya uygun düşecek “makul bir süre” olması gerekeceği tabiidir. Özellikle ön inceleme nedeniyle ifade almada, ön inceleme safhasının 30 veya azami 45 gün içerisinde tamamlanması gerektiği göz önünde bulundurularak bu sürenin tanınması gereklidir. İçişleri Bakanlığının 4483 sayılı Kanuna ilişkin yönergesinde de bu duruma net bir şekilde değinilmiş ve süre kısıtlaması hususu belirtilmiştir. Avukat, Kanunun deyimi ile “hukuki yardımda” bulunacaktır. Hukuki yardım, pasif durumda kalma, gözlemci gibi durma şeklinde bir tavrı değil, aksine etkili bir katılmayı içermektedir. Avukat, ifade verenin ve ifade alanın bir arada bulunduğu mekanda hukuki yardımdan yararlanmanın içeriği iyice bilinmezse ifade alma imkansız hale gelebilir. İfade almanın sıhhati ve ifadesi alınan kişinin haklarının bir noktada dengelenmesi için ifade veren kişi ile avukatının yalnız görüşmesine imkan tanındıktan sonra ifade almaya başlanılması uygun düşecektir. Avukatın kendisine soru sorulmadan konuşması, ifade alınırken veya tutanak tutulurken müdahalelerde bulunması kabul edilemez. Avukatın, ifade verene nasıl cevap vereceğini söylemesi, bu yönde birtakım imalarda veya müdahalelerde bulunması yerinde değildir. Avukat ifade alma sırasında değişen durumlar karşısında yalnız olarak ifade veren ile görüşüp hukuki yardımda bulunacak, “adil bir şekilde ifade alınmasına ve tutanak tutulmasına” dikkat edecektir. Avukattan vekaletname istenmeyecektir. Vekaletname tanzimi zaman alacağından ve soruşturma bu nedenle gecikmeye uğrayacağından sadece avukattan kimliği istenmekle yetinilecektir. İfade almalarda üç avukat hazır bulunabilecektir. Üçten fazla avukat bulunamayacaktır. Ancak avukat baro tarafından gönderilmiş ise sayısı biri geçemeyecektir. Kural olarak avukat, hazırlık soruşturması sırasında evrakı serbestçe inceleyebilmekte, böylece hazırlık soruşturmasının gizli olduğu ve evrakın incelenemeyeceği yasağı kaldırılmış bulunmaktadır. Bu konuda getirilen sınırlama hazırlık soruşturmasını yürüten savcının avukatın dosyayı incelemesini soruşturmanın amacı yönünden sakıncalı bulması durumunda sulh hakimine başvurması ve onun bir yasaklama kararı vermesini istemesi durumunda ortaya çıkabilmektedir. 4483 sayılı Kanuna göre yürütülen ön incelemelerde de ön inceleme görevi verilen kişinin, incelemede kullanılan evrakların avukata gösterilmemesi için sulh hakiminden izin alması gerekecektir. Ancak sulh hakiminden yasaklama alınsa dahi avukat ifadesi alınan kişinin ifade tutanağını, bilirkişi tutanakları ile yakalanan kişi veya sanığın hazır bulunmaya yetkili olduğu diğer adli işlemlere ilişkin tutanakları incelemesine ve bunların birer suretini almasına mani olunmayacaktır. D- SUSMA HAKKI: Susma hakkı, sanığın hakları içerisinde yer alan önemli haklardan biri olarak kabul edilmektedir. Kişiye, suçlandığı fiili anlatıldıktan sonra bu konuda açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenmesi gerekmektedir. Böylece savcı ya da ön inceleme görevi verilen kişi, üçüncü bir kişiyi vasıta yapmaksızın bizzat kişiye olay hakkında sorulara cevap vermek isteyip istemediğini soracaktır. İfade verene, Yüklenen suç hakkında açıklamalarda bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenecektir. (Ceza Muhakemesi Kanunu. madde147/e) Susma hakkı kişiye “olayla sınırlı” olarak tanınmıştır. Kimlikle ilgili susma hakkı tanınmamıştır. Bilakis bu konuda doğru beyanda bulunma yükümlülüğü getirilmiştir. İfade veren, kendisine yönetilen sorulara cevap vermek istemeyeceğini, susma hakkını kullanacağını beyan ederse ifade alan bu hususu tutanağa geçirmekle yetinecek ve bu tutanağı bu şekilde kapatacaktır. İfade verenin konuşmasını temin için kendisini zorlamak hukuka aykırıdır. İfadesi alınanın kendisine, susma hakkı olduğu söylendiğinde, ifade veren bu hakkını kullanacağını söyledikten sonra ileride konuşmak isterse bu isteği olumlu karşılanmalıdır. Çünkü ifadesi alınan kişinin susma hakkı kadar konuşma hakkı da vardır. İfade verene kendisini aklaması için konuşma hakkının bulunduğunun başlangıçta söylenmesi ve böylece kişiye özgür iradesiyle haklarını kullanmada seçme yapabilme imkanı verilmesi uygun düşecektir. E- İFADENİN TUTANAKLA TESPİTİ: İfade tutanağında yer alması gerekenler aşağıdaki gibi sıralanabilir: 1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih. 2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği. 3. İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri. 4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı. 5. İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri. Yukarıdaki bütün hususların yerine getirilmesi suretiyle tutanak tanzimi zorunlu hale gelmiştir. Herhangi bir noktanın unutulmuş olması ifadeyi “hukuka aykırı bir delil kategorisine” sokacaktır. Bu nedenle savcı ya da ön inceleme görevi verilen kişinin ifade almaya başlamadan önce konuyu esas ve şekil yönlerinden tüm ayrıntılarıyla bilmesi gerekmektedir. Tutanağa ifadeler yazılırken ifade verenin üslubuna uyulmalı, düzgün cümleler ile ifade verenin beyanında değişiklik yapılmamalıdır. Sorular ve hatırlatmalar varsa tutanağa aynen yazılmalı ve beyanlar arasındaki mevcut çelişkiler olduğu gibi bırakılmalıdır. İkrar mevcutsa olayın ayrıntıları ile ve ifade verenin üslubuna uygun olarak yazılması için ayrıca özen gösterilmelidir. Tutanak hatalarına meydan verilmemesi için önemli noktalarda sorulan soruların ve cevapların aynen yazılması, ifade alanın sık sık kendilerine doğru görünmeyen hususları hatırlatmalarını söylemesi, tutanak bitince ifade alınan tutanağı bizzat okuması yerine ifade veren ve avukat tarafından okunması ve gerektiğinde ifade veren tarafından el yazısı ile düzeltmeler yapılması uygun düşecektir. İfadelerin okunması ve imzalanmasında yanlış yorumlara neden olunmaması için aceleci davranılmamalıdır.