TM DERGI SAYI 31.indd
Transkript
TM DERGI SAYI 31.indd
‹Ç‹NDEK‹LER EDİTÖRDEN 2. Barajlar Kongresi ve Devlet Su İşleri’nin 60. Kuruluş Yılı .............................2 ISSN 1303 – 2585 İmtiyaz Sahibi Türk Müflavir Mühendisler ve Mimarlar Birli€i ad›na Yönetim Kurulu Baflkan› Demir İNÖZÜ Yazı İşleri Müdürü Salih Bilgin AKMAN Yayın Kurulu Salih Bilgin AKMAN Munis ÖZER Oktay AKAT Mehmet DÖNMEZ Metin DALGIÇ Pelin ERDOĞAN Yalçın KALAÇ Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği Ahmet Rasim Sokak No:35/2 Çankaya – 06550 Ankara Tel: (312) 440 89 70 Faks: (0312) 440 89 72 e-posta: tmmmb@tmmmb.org.tr url: www.tmmmb.org.tr Grafik-Tasarım Yusuf MEfiE (Ajans-Türk) BAŞKANDAN Nasıl bir Mühendislik Eğitimi ?....................................3 TEMA Sayılarla Türkiye’de İnşaat Mühendisliği Eğitimi Gerçeği ............................4 Mimarlık ve Mühendislik Uygulamaları Nasıl Bir Eğitim ? ........................................................10 2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN Yüksek Sismisiteli Bölgede SSB Baraj Gövde Tasarımı ...........................................14 Basımevi Dinamik Benzeri Deney Yöntemiyle Ajans-Türk Gazetecilik Matbaacılık İnşaat Sanayii A.Ş. İstanbul Yolu 7. Km. İnönü Mahallesi Necdet Evliyagil Sk. No: 24 Batıkent / ANKARA Tel: 0312 278 08 24 - Fax: 0312 278 18 95 www.ajansturk.com.tr - info@ajansturk.com.tr Basım Tarihi 26.03.2014 Beton Performansının İncelenmesi .............................18 Köprübaşı Barajı Gömülü HES Yapısı Tasarımı ..........24 ÜYELERİMİZDEN Basım Yeri ANKARA Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu ................................28 Yayım Türü Yerel Süreli 3 ayda bir yayımlanır Mavi Tünel Projesi ......................................................32 “Yazıların ve reklamların içeriğinden sahibi sorumludur; TürkMMMB veya Yayın Kurulu sorumlu tutulamaz.” “Yayımlanan yazıların, her hakkı saklıdır. Kaynak belirtmek koşuluyla, yazılarından, toplamda çeyrek sayfayı geçmeyen alıntı yapılabilir. Bunun dışında, seri olarak çoğaltılması, çeyrek sayfadan fazla alıntı veya kopya yapılması, Yayın Kurulu’nun yazılı iznine bağlıdır” Dergimiz, 2000 adet basılıp dağıtılmaktadır. KÜLTÜR - SANAT 90. Yılında Cumhuriyet Getirilerine Özet Bakış .........36 BİRLİĞİMİZDEN HABERLER ..........................40 Salih Bilgin AKMAN 2. Barajlar Kongresi ve Devlet Su İşleri’nin 60. Kuruluş Yılı EDİTÖRDEN... kendi bünyesindeki mühendislerle veya Müşavirlik sektöründen hizmet satın alarak yapmaktadır. Müşavirlik Sektörümüzün gelişmesi ve sürdürülebilir bir potansiyel olmasındaki katkılarından dolayı bu güzide kamu kuruluşumuzun 60. Yılını Teknik Müşavir Dergisi olarak kutluyor ve nice 60 yıllar diliyoruz. B irincisini Ankara’da Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ile birlikte yaptığımız Barajlar Kongersi’nin ikincisini İstanbul’da “Türkiye’deki Barajlar ve HES Projelerinde Uygulama Örnekleri” konulu olarak 13-15 Şubat 2014 tarihlerinde başarıyla tamamlamış bulunmaktayız. Bu sayımızın teması “ÜLKEMİZDE MÜHENDİSLİK VE MİMARLIK EĞİTİMİ” olarak belirlenmiştir. Eğitimin önemini vurgulayarak tema konumuzla ilgili “Sayılarla Türkiye’de İnşaat Mühendisliği Eğitimi Gerçeği” konulu yazımızda göreceğimiz gibi bizlerin daha çok çalışması ve eğitim için her türlü katkıyı yapmamız gerektiğini sizlerle paylaşırım. Kongre faaliyetlerinin yürütülmesinin yanında, bu yıl DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN kuruluşunun 60. Yılı olması Kongre’ye ayrı bir önem kazandırmıştır. Ülkemizde SU SEKTÖRÜ’NÜN gelişmesinde öncü rol üstlenen Devlet Su İşleri 18 Aralık 1953 tarihinde 6200 sayılı kanunla kurulmuş ve 1954 yılında teşkilatlanmıştır. Bir kamu kuruluşu olarak kendine verilen; taşkın koruma, sulu tarımı yaygınlaştırma, hidroelektrik enerji üretme ve içme suyu temini gayelerini etkin bir şekilde yerine getirebilmesi bakımından, söz konusu dört amacın ortak noktası olan baraj çalışmaları konusunda öncelikli faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu sebeple DSİ Genel Müdürlüğü ülkemizde barajlar yapan bir kuruluş olarak bilinmektedir. Ülkemizin kamu kuruluşlarının en önemlilerinden biri olan DSİ kurulduğu günden bu güne önemli hizmetler yapmış olup bu hizmetlerin en önemlisi SU MÜHENDİSLİĞİ’NİN gelişmesine ve teknik konuklarda mesleki eğitime yaptığı katkı olarak görülmektedir. Kuruluş yıllarında Ülkemizin önemli bir sağlık sorunu olan sıtma hastalığının yok edilmesi için bataklıkların kurutulmasında önemli görevler icra etmiştir. Yer altı ve yer üstü su kaynaklarının etkin kullanımı için gerekli tüm planlama çalışmalarını DSİ 2 SAYI31 Türk Teknik Müşavirlik sektörünün temsilcileri olarak bizler, Mühendislik ve Müşavirlik hizmetleri konusunda hem ülkemizde, hem de uluslararası pazarda yaptığımız başarılı çalışmalarla gücünü kanıtlamış, geçmişini ve geleceğini bilerek gelecek nesillere daha yaşanabilir bir çevre bırakmak amacıyla çalışmalarımıza duraksamadan devam edeceğiz. Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin koruyucusu ve gelişmesini sağlayan bireyler olarak hukukun üstünlüğü, laik bir devlet yapısı, çağdaş insanlık değerlerine sahip bir ülkede yaşamak ve ulusumuzun tüm bireylerini kucaklayarak, Atatürk’ün gösterdiği “Muasır medeniyetler seviyesine ulaşma” hedefimize doğru inançla çalışmak hepimizin hedefidir. Türk Müşavirleri, Mühendisleri ve Mimarları olarak uluslararası platformda ulaştığımız seviyenin önemsenecek değerde olduğunun bilinci içinde sizlere TM-31 dergisini sunmaktayız. 2. Barajlar Kongresi’nde sunulan 80 adet bildiriden sadece üç tanesini sizlere sunarak dergimizin bu sayısının yayınlanmasındaki mutluluğu sizlerle paylaşmaktayız. “Yüksek Sismisiteli Bir Bölgede SSB Baraj Gövde Tasarımı”, “Dinamik Benzeri Deney Yöntemiyle Beton Baraj Performansı’nın İncelenmesi”, “Köprübaşı Barajı Gömülü HES Yapısı Tasarımı” adlı bildirileri dergimiz sayfalarında bulacaksınız. Ülkemizdeki Mühendislik eğitiminin bugünü ve geleceği konusunda Sayın Prof. Dr. Güney Özcebe “Sayılarla Türkiye’de İnşaat Mühendisliği Eğitimi Gerçeği” başlıklı akademik yazısında, uluslararası mühendislik eğitiminin durumunu açıklayarak ülkemizdeki özellikle inşaat mühendisliği eğitiminin nasıl daha kaliteli ve daha etkin olması gerektiğini, kantitenin değil kalitenin önemini belirtmektedir. Dergimizde “Mimarlık ve Mühendislik Uygulamaları-Nasıl Bir Eğitim”, “Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu”, “Mavi Tünel Projesi” konularını anlatan üyelerimizin yazılarını bulacaksınız. Kültür-Sanat köşemizde ise “90. Yılında Cumhuriyet Getirilerine Özet Bakış” konulu yazı dizisinin ikincisini sizlerle paylaşacağız. Sayın Prof. Dr. Güney Özcebe “Sayılarla Türkiye’de İnşaat Mühendisliği Eğitimi Gerçeği” konulu yazısının son bölümünde “Diğer ülkelerdeki başarılı örnekler, bu yazının önceki bölümlerinde değinilen olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi için yararlı dersler ve ipuçları vermektedir. Önemli olan bu dersleri alabilmek, akılcı bir plan ve programla ülkemizdeki inşaat mühendisliği eğitiminde niteliği öne çıkartacak önlemleri hayata geçirmek ve meslek içi denetimi sağlayabilmektir. Aksi halde ne yapılırsa yapılsın boşa kürek çekilmiş olacaktır.” diyerek mühendislik eğitiminin önemini gözler önüne sermekte, sayıların değil kalitenin önemini vurgulamaktadır. Kültür ve sanat köşemizde Sayın Erhan Karaesmen’in hazırladığı “90. Yılında Cumhuriyet Getirilerine Özet Bakış” adlı yazı dizisinin ikinci bölümünde “Cumhuriyet’in Mühendislik ve Teknoloji Alanlarındaki İzleri” başlığı altında Cumhuriyetimizin kurucularının çağdaşlaşma arayışlarının geliştirdiği “Cumhuriyet Aklı” ilerleme oluşumu çizgisinin 1920’lerden beri habercisi olduğunu belirterek “Ulusal Teknolojik Gelişme Çizgisinin Aşamaları” konularını dört dönemde değerlendirmekte ve 1920’lerden başlayarak 1990’lardan bu yana ülkemizin gelişiminin bir özetini vermektedir. Yazılarıyla Dergimize katkıda bulunan Sayın Dr. Ersan Yıldız’a, Sayın Prof. Dr. Barış Binici’ye, Sayın Doç. Dr. Yalın Arıcı’ya, Sayın Altuğ Akman’a, Sayın Alper Aldemir’e, Sayın Prof. Dr. Güney Özcebe’ye, Sayın A. Erkan Şahmalı’ya, Sayın İsmail Kartal’a, Sayın Faik Tokgözoğlu’na, Sayın Dursun Tekiner’e ve Sayın Prof. Dr. Erhan Karaesmen’e teşekkürlerimizi sunarız. Dergimizin yayına hazırlanmasında emeği geçenlere, yayın kurulu üyelerimize, reklam vererek dergimizin yayınlanmasına sponsorluk yapan üyelerimize ve özel sektörümüze teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunarız. Yayın kurulu olarak, tüm üyelerimizin daha başarılı ve daha kazançlı işler yaparak, müşavirlik sektörünün önemini göstererek birliğimizin etkinliğinin artması en büyük arzumuzdur. Dergimizin yayınlanması sizlerin katkıları ile mümkündür. Teknik Müşavirlik Hizmetleri’nin geliştirilmesi için, tüm karar vericilerin ve hizmet sunucuların birlikte sağlıklı ve güçlü bir endüstri kurmalarını dileriz. Teknik Müşavirlik Hizmetleri’nin yaşam kalitenizi yükseltmesini dilerken Barajlar Kongreleri’nin sürdürülmesi dileklerimizle, DSİ’nin kuruluşunun 60. yılını kutlarız. Demir İNÖZÜ Nasıl bir Mühendislik Eğitimi ? Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TürkMMMB), müşavir mühendislik ve mimarlık kavramının önemini ilgili kurumlara ve topluma anlatmak, müşavirlik hizmetlerinin ilerlemesine ve gelişmesine çalışmak, uluslararası uygulamaları ülkemize taşımada öncülük ederek, bu konuda en yüksek uluslararası teknolojik ve örgütsel seviyeye erişmek amacıyla, 25 Nisan 1980 tarihinde kurulmuştur. Birlik, bağımsız müşavirlik hizmeti veren mühendis ve mimarları temsil eden dernek statüsünde bir sivil toplum kuruluşudur. TürkMMMB, 1987 yılında Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu – FIDIC’e ve 2001 yılında Avrupa Müşavir Birlikleri Federasyonu - EFCA’ya üye olmuştur. Her iki federasyonun Türkiye’deki tek temsilcisidir. TürkMMMB, amaçları doğrultusunda; gelişmiş ülkelerde yaygın ve kurumsallaşmış olarak kabul gören, ancak ülkemizde henüz eksiklikleri olan bağımsız teknik müşavirlik sektörünün geliştirilmesi ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamaların Türkiye’ye kazandırılması için gerek üyelerine, gerekse toplumun tüm kesimlerine yönelik yoğun çalışmalar yapmaktadır. Uluslararas› kabul görmüfl tan›m›yla FIDIC standartlar›yla ba€›ms›z müflavir mühendislik yapan firmalar›n bir araya geldi€i çat› kuruluflu olan TürkMMMB’nin, inflaat sektörünün farkl› alanlar›nda deneyimli 200’e yak›n üyesi bulunmaktad›r. 2012 – 2014 Dönemi Yönetim Kurulu Demir İNÖZÜ, Başkan Hamdi AYDIN, Başkan Yrd. Salih Bilgin AKMAN, Başkan Yrd. Sedef ODABAŞI ERDOĞAN, Başkan Yrd. M. Sinan AKER, Başkan Yrd. Munis ÖZER, Sekreter Üye İsmail Hakkı BAYDUR, Sayman Üye A.Süreyya URAL, Üye Orhan ULUDAĞ, Üye Mühendis, en yalın anlamıyla “hesap yapmayı bilen” demektir. Mühendis, eğitim yoluyla elde ettiği bilimsel bilgileri; hesap yapma becerisi, yaratıcılık ve deneyimle birleştirerek insanların gereksinimlerini karşılamaya yönelik olarak güvenli ve ekonomik bir şekilde uygulamaya dönüştürmeyi meslek edinmiş kişidir. Teknolojinin hızla gelişmekte olduğu çağımızda teknolojiyi insanların yararına kullanan mühendislerden beklentiler de artmakta, bu beklentilere uygun davranabilecek mühendislerin yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Çağımızın mühendisleri doğal kaynakların çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda değerlendirilmesini ve kullanılmasını sağlamalı; matematik, fen ve mühendislik bilgilerini uygulayabilmeli, bilgisayar ve yazılım olanaklarını kullanabilmeli; yaşam boyu öğrenmeye ve araştırmaya açık, yaratıcı, girişimci ve katılımcı olmalı, en az bir yabancı dili iyi düzeyde bilmeli ve meslek yaşamında kullanabilmeli, disiplinler arası ekip çalışmasına yatkın, problem çözme ve yönetim becerilerine sahip olmalı; zamanı iyi kullanmalı; çevresiyle iyi iletişim kurabilmelidir. İyi bir mühendis sadece öğrenmeyi değil bildiklerini öğretmeyi de hedeflemeli, konuları bütüncül ve sistematik olarak değerlendirebilmeli, mesleki sorumluluk sahibi olmalı, ülke ve meslek sorunlarına duyarlı davranmalı, topluma ve yaşadığı çevreye karşı taşıdığı sorumlulukların bilincinde olmalıdır. Türkiye’de yeterli sayıda ve kalitede öğretim üyesi olmadan, yetersiz bir altyapı ve mali kaynaklarla üniversiteler açılması, yeterli donanıma sahip olmayan çok sayıda niteliksiz mühendis yetişmesine yol açmaktadır. Türkiye’nin eğitim politikaları ile istihdam politikaları, sosyal ve ekonomik politikalar arasında uyumun sağlanması, mühendislik eğitiminin kalitesi ve mezuniyet sonrası istihdam açısından çok önemlidir. Ezberciliğe dayalı bir eğitim sistemi yerine, okuyan, araştıran, yaptığı araştırmayı ve çalışmayı düzgün bir şekilde raporlayabilen öğrenciler yetiştiren bir sistem getirilme- BAŞKANDAN... Değerli Okurlarımız, lidir. Mühendislerimiz yabancı ülkelerde üretilmiş, onlardan satın alınan teknolojileri kullanmanın yanı sıra, benzer teknolojileri ülkemizde de üretebilmelidir. Bu amaçla üniversitelere araştırma-geliştirme konularında daha fazla kaynak ayrılmalı, kamu ve özel sektörün üniversitelerle birlikte ortak araştırma-geliştirme çalışmaları yapması ve projeler geliştirmesi sağlanmalı, mühendislik programları hazırlanırken endüstrinin gereksinimleri dikkate alınmalıdır. Üniversite eğitimi sırasında pratik uygulamalara daha fazla yer verilmeli, derslerde anlatılan konuların mezuniyet sonrası karşılaşılacak projelerdeki uygulamaları anlatılmalı, teknik geziler ve stajlarla öğrenciler mesleki yaşamlarına en iyi şekilde hazırlanmalıdır. Mühendislerimizin büyük bir bölümünde gördüğümüz önemli bir eksiklik de yabancı dil bilmemelerinin yanı sıra Türkçe konuşma ve yazma becerilerindeki yetersizliktir. Bu nedenle özellikle rapor yazma konusunda büyük sıkıntı çektiklerini görmekteyiz. Üniversitelerimizde yeterli sayıda ve nitelikte öğretim üyesi bulmak konusunda da sıkıntı yaşanmaktadır. Daha fazla sayıda öğretim üyesi yetiştirilmesi için özel çaba sarfedilmeli, ücretlerinin yeterli düzeye getirilmesi gerekmektedir. Türkiye’de daha çağdaş bir mühendislik eğitimi verilebilmesi için üniversitelerimizdeki mühendislik eğitim programlarının içeriği ve ders programları, yukarıda belirtilen niteliklerde mühendisler yetiştirme hedefine yönelik olarak, teknolojik gelişmeler de dikkate alınarak akademisyenler, eğitim uzmanları ve meslek kuruluşlarının katkılarıyla uluslararası standartlarda yeniden düzenlenmelidir. OCAK-NİSAN2014 3 Prof. Dr. Güney ÖZCEBE SAYILARLA TÜRKİYE’DE İNŞAAT GİRİŞ “İnşaat Mühendisliği” mesleği için İngilizler “Civil Engineering,” Fransızlar “Le Génie Civil,” İtalyanlar “Ingegneria Civile,” İspanyollar ise “Ingeniería Civil” der. Aynı Türkçede olduğu çoğu batı dilinde de iki kelime ile adlandırılan bu mesleğin Türkçe adı ne yazık ki batı dillerindeki adının taşıdığı zenginliği içermemektedir. Yukarıdaki lisanlarda kullanılan kelimelerin ortak köklerden türediğini görebilmek için dil bilimci olmaya gerek yoktur. Bunlardan “Civil” ya da “Civile” olarak bilineni askeri olmayan, ya da Türkçemizdeki sivil, anlamına gelen bir kelimedir. “Engineering, génie, ingegneria ve ingeniería” kelimelerinin ortak kökü ise Latince bir kelime olan genius’tur. Genius “dâhi” anlamına gelmekle beraber, oluşturmak, yaratmak ve üretmek anlamlarını da içerir. Görüldüğü üzere batı lisanlarındaki inşaat mühendisliği tanımı yapımcı, üretici, oluşturucu bir dehayı ifade etmektedir. İnşaat mühendisliği mesleğinin tarihi Haziran 1724 – 28 Ekim 1792 yaşamış olan John Smeaton ile şekillenmeye başlamıştır. “İnşaat mühendisliği mesleğinin babası” olarak bilinen John Smeaton, Londra’da matematik araç ve gereçlerinin yapımı konusunda eğitim almıştır. Bu sırada edindiği mekanik, matematik ve fizik bilgilerine ek olarak Les Pays-Bas (ya da Low Countries) olarak bilinen ve büyük bir kısmı Belçika ve Hollanda sınırları içinde olan Kuzey Batı Avrupa kıyılarında yapmış olduğu gözlem ve çalışmalarla kanal, liman, su değirmeni ve deniz feneri yapımı konusunda yetkinlik kazanmıştır. 1756-1759 yılları arasında yaptığı 3. Eddystone Deniz Fenerinin inşaatında kullandığı geçmeli (kilitli) taş blok tekniği dalga etkisindeki yapıların yapımında yeni bir çığır açmıştır. Fenerin tasarımı sırasında su yapılarında kullanılabilecek en iyi harç karışımının öğütülmüş kireç taşının yüksek oranda kil ile karıştırılması ile elde edilebildiğini keşfeden Smeaton böylelikle çimentonun ilk türevi olan hidrolik kireci (hydraulic Lime) inşaat uygulamalarında ilk kullanan “mühendis” olmuştur1. “Civil Engineering” ifadesi ilk kez, John Smeaton tarafından 1768 yılında, kendisi gibi sivil mühendislik uygulamaları yapan “çıraktan yetişme mühendisleri” Woolwich Kraliyet Askeri Akademisi’nden mezun olan askeri mühendislerden ayırt etmek için kullanıldı. O zamanlarda resmi mühendislik hizmetleri yaygın olarak askeri mühendisler tarafından üstlenilmişti ve bu meslek grubu üyeleri “Corps of Royal Engineers” adını taşıyan bir meslek örgütüne üyeydiler. Kendini ilk sivil mühendis (civil engineer) olarak ilan eden Smeaton, 1771 yılında kendisi gibi meslek icra eden küçük bir grup arkadaşıyla birlikte tarihteki ilk sivil mesleki örgüt olan “Society of Civil Engineers” adlı birliği kurdu. Ölümünden sonra “Smeatonian Society” olarak anılan bu örgütle, günümüz İngiltere’sinin “Institution of Civil Engineers” olarak bilinen İngiliz İnşaat Mühendisleri Cemiyeti’nin temelleri atılmıştır.2,3 4 SAYI31 1768 yılından bu yana inşaat mühendisliği mesleği uygulamalarında çok büyük değişimler yaşanmıştır. Bu hızlı değişim, mesleğin yöneticilerine ve eğitimcilerine mesleğin geçirmiş olduğu gelişim evrelerine dayanarak gelecekteki işgücü ihtiyacı planlarını yapabilmeleri açısından önemli ipuçları verecektir. 1768’de olduğu gibi inşaat mühendisliği mesleği 2768’de de ”Civil Engineering” olarak adlandırılacaktır ancak gerek bilgi birikimi, gerek uygulama alanları ve gerekse demografik yapısı ile günümüzden çok farklı bir yapıda olacaktır. Amerika Birleşik Devletleri inşaat mühendisliği işgücü hem tasarım, hem de müteahhitlik sektörlerinde dünyanın en büyük işgücü konumundadır. ABD’nin hızlı gelişim süreci olan 1930-1970 yılları arasında inşaat mühendisliği hizmetlerinin sayıları 100-150 bin dolaylarındaki mühendis marifetiyle sağlanmış olması dikkat çekicidir. ABD’de bu süre içerisinde inşaat mühendisi talebi 1000 kişilik nüfus için 1 inşaat mühendisi dolaylarındaydı. Bu sayının gelişmekte olan ülkelerin inşaat mühendisi taleplerinin belirlenmesinde yol gösterici bir sayı olmasını beklemek çok yanlış bir beklenti olmayacaktır. ABD’DE İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ İŞGÜCÜNÜN DEMOGRAFİK GELİŞİMİ 1990’lı yılların sonralarına doğru yapılan bazı tahminler de, milenyumun ilk çeyreğinde ABD’deki inşaat mühendisi sayısında benzer bir artışın gündeme gelebileceğini işaret etmekteydi.4,5 2013 yılında yayınlanan bir Kongre Araştırma Raporundan6 Tablo 2’de gösterilen verilere ulaşılabilir. Bu veriler önceki kestirimleri doğrular mahiyette olup 2011’e gelindiğinde ABD’deki inşaat mühendisliği sayısının 250,000’e ulaştığına işaret etmektedir. Aynı yıllarda ABD nüfusunun 310,000,000 dolaylarında olduğu hatırlanırsa ortalama olarak 1,400 kişilik bir nüfus başına 1 inşaat mühendisi istihdam edilerek ABD’deki inşaat mühendisliği hizmetlerini sürdürebilmenin mümkün olduğu görülecektir. Gelişmiş ülkeler yelpazesinin üst dilimlerinde yer alan bu ülkede inşaat mühendislerinin görevi mevcut altyapıyı işler durumda tutmak ve topluma sürdürülebilir bir yapılanmış çevre sağlamakla sınırlıdır. Bu bölümde inşaat mühendisliği uygulamalarında dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisi olan Amerika Birleşik Devletleri’nde inşaat mühendisliğinin gelişimine hızlıca bir göz atılacak, tarihten ve doğru uygulamalardan küçük de olsa bir ders almaya çalışılacaktır. İşgücü istatistikleri gelişmiş ülkelerde dahi erişilmesi güç verilerdir. Genellikle birden fazla kurumun dâhil olduğu bu süreçlerde çoğu zaman tek kaynaktan kesin bir bilgiye ulaşabilmek mümkün olmamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde sanayi devrimini takiben mühendislik mesleğinde hızlı bir gelişme kaydedilmiş ve bugün itibarı ile ABD’de mühendislik işgücü meslekler yelpazesinde ilk ve orta öğretim kurumları öğretmenliğinden sonra en yoğun istihdamın olduğu işkolu durumuna gelmiştir, (Grigg, 2000). Grigg’in değişik kaynaklardan topladığı Tablo 1: Amerika Birleşik Devletlerinde Mühendislik İşgücü – Bütünleştirilmiş Kayıtlar (Grigg, 2000) YIL Kimya İnşaat 1850 -* 512 Elektrik-Elektronik 1900 - 20,000 - - - - - 1910 - 52,033 15,278 14,514 6,930 81,825 88,755 1920 - 64,660 27,077 37,689 6,695 129,426 136,121 1930 - 102,086 57,837 54,356 11,970 214,279 226,249 1950 - - - - - - - 1960 - 159,809 183,151 160,069 366,687 503,029 869,716 - Makine Diğer İnş.+EE+Mak. Toplam - - - - 1970 - - - - - - - 1983 50,071 183,823 374,657 219,685 - 778,165 828,236 1990 48,125 197,191 424,401 232,061 - 853,653 901,778 1996 49,213 195,656 368,155 228,061 590,586 791,872 1,431,671 * “-“ işareti ilgili meslek dalına dair karşılık gelen yılda veri bulunamadığı ifade edilmektedir. verilere göre ABD’de 1850-1995 yılları arasında inşaat, makine, elektrik ve diğer mühendislik disiplinlerinin demografik değişimi Tablo 1’de verilmektedir. Tablo 1 detaylı olarak incelendiğinde 20’inci yüzyıl boyunca inşaat ve makine mühendisliği alanlarındaki işgücü sabit ve bir o denli kararlı artış kaydederken, elektrik mühendisliği alanında özellikle 1960’lerden sonra hızlı, ancak dalgalı bir artış gözlenmektedir. 1 Britannica Ansiklopedisi, http://global.britannica.com/ EBchecked/topic/549458/John-Smeaton 2 http://en.wikipedia.org/wiki/Institution_of_Civil_Engineers 3 http://www.ice.org.uk/About-ICE/Our-history 4 Grigg, NS, “demographics and industry employment of civil engineering workforce,” Journal of Professional Issues in Engineering Education Practice, v(126), 116-124, July 2000. 5 U.S. Department of Labor. (1996). ‘‘Occupational employment statistics, 1994.’’ Bull. 2468, Bur. of Labor Statistics, Washington, D.C. 6 Sargent JF Jr., “The U.S. Science and Engineering Workforce: Recent, Current, and Projected Employment, Wages, and Unemployment,” Congressional Research Service 7-5700 - R43061, May 2013. Tablo 2: ABD’de 2008-2011 Yılları Arasında İnşaat, Makine ve Elektrik-Elektronik Mühendisi İstihdamı, (Sargent, 2013) Mühendislik Dalı İnşaat Elektrik-Elektronik (Bilgisayar hariç) Makine 2008 2011 Fark Değişim Yüzdesi 261,360 254,130 7,230 -0.90% 294,600 290,560 -4,040 -1.37% 233,610 238,260 4,650 0.70% Amerikan İnşaat Mühendisleri Cemiyeti (American Society of Civil Engineers) tarafından yayınlanan bir istatistikte7 2002-2011 yılları arasında ABD’deki mühendislik okullarından mezun olan lisans mezunu sayıları yayınlanmıştır. Bu duruma göre inşaat mühendisliği okullarından 2011 yılında, 2002 yılına kıyasla yaklaşık %50’lik bir artışla 12,154 mezun verilmiş bulunmaktadır. ABD’de imza yetkisi kullanabilen inşaat mühendisi olabilmenin birinci ön şartı, kısa adı ABET olan Accreditation Board of Engineering and Technology adlı kuruluş tarafından akredite edilmiş bir üniversiteden lisans diploması almaktır. Mart 2014 tarihi itibarı ile ABD’de ABET tarafından akredite edilmiş inşaat mühendisliği programı sayısı 233’tür,8 yapılan internet araştırmalarında 2010 yılı itibarı ile ABD’deki inşaat mühendisliği okullarının toplam sayısının 265 olduğu9 bilgisine rastlanılmıştır. Bu verilerden hareketle, ABD’de sayıları 12,000’e ulaşmış olan inşaat mühendisliği lisans mezunlarının büyük bir çoğunluğunun ABET akreditasyonuna sahip 233 bölümden mezun olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Aynı raporda 2011 yılı itibarı ile ABD’deki İnşaat Mühendisliği okullarındaki toplam kayıtlı öğrenci sayısı 53,215 olarak verilmektedir. Bu durumda, ABD’deki inşaat mühendisliği okullarının, 2015 yılına kadar yılda ortalama olarak 13,000 mezun vermeye devam edecekleri beklenilmelidir. da, kamuda çalışan inşaat mühendislerinin odaya kayıt yaptırma zorunluluklarının olmaması nedeniyle oda kayıtları ülkemizdeki inşaat mühendisi işgücünü sağlıklı bir şekilde verebilmekten uzaktır. Diğer taraftan yazarın yapmış olduğu kişisel girişimler, bakanlıklara bağlı teşkilatlarda çalışan inşaat mühendisi sayısına ulaşmanın da mümkün olamadığını göstermiştir. Dolayısı ile günümüz itibarı ile ülkemizdeki inşaat mühendisi sayısı bilinmemektedir. Bu bilgi eksikliğine rağmen TMMOB-İMO’nun mevcut üye sayısı ve üniversitelerimizin inşaat mühendisliği bölümlerinin verdikleri yıllık inşaat mühendisi mezunu sayılarından hareketle ülkemizde 100,000 dolaylarında inşaat mühendisi olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Bu yaklaşık bilgi ileriye yönelik inşaat mühendisi ihtiyacımızın planlanması için pek sağlıklı bir başlangıç noktası oluşturmasa da, 77 milyonluk bir nüfusa sahip olan Türkiye’de ortalama 750 ila 1,000 kişiye bir inşaat mühendisi düştüğünü söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Bu noktadan hareketle yapılabilecek en sağlıklı analiz üniversitelerimizdeki inşaat mühendisliği bölümlerinde gözlenen kontenjan hareketleri ile mümkün olacaktır. Mezun bilgilerinden hareketle ülkedeki inşaat mühendisi sayısını belirlemek mümkün olsa da, tüm mezunların mesleklerini icra etmeyecek olması nedeniyle sektörde aktif olarak çalışan inşaat mühendisi sayısını bilmek hala mümkün olamamaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi, TÜİK’in işkolu istatistikleri içeri- TEMA MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ GERÇEĞİ giriş sınavından sonra açıkladığı sınav sonuç raporlarından bu bilgileri elde etmek mümkündür. Bir örneğine http://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2013/OSYS/Tablo4.pdf bağlantısından ulaşılabilen tablodan görüleceği gibi ÖSYM her sene tüm devlet ve vakıf üniversitelerindeki diploma programlarının puan türlerini, genel kontenjanlarını, bu kontenjanlara yerleşen öğrenci sayılarını ve bu bölümlere giren öğrencilerin en düşük ve en yüksek giriş puanlarını açıklamaktadır. Bu yıl itibarı ile üniversitelerimizden 2009 ve 2010 yıllarında üniversitelere giren öğrencilerin mezun olacakları göz önüne alınırsa önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde ülkemizdeki inşaat mühendisi işgücüne ne kadar bir katılım olacağını belirlemek mümkün olabilecektir. ÖSYM’nin 2009 yılından bu yana yayınladığı raporlardan derlenen inşaat mühendisliği diploma programları ile ilgili sonuçların özeti Tablo 4’de verilmektedir. Bu tablonun oluşturulmasında kullanılan yöntemin burada kısaca açıklanmasında büyük fayda vardır. Üniversiteye giriş sınavları ağırlıklı olarak mezuniyetlerinden sonra ülkemizdeki işgücüne katılacak olan öğrencilerin girdiği sınavlardır. ÖSYM bu sınav aracılığı ile, ülkemizdeki devlet ve vakıf üniversitelerinin yanı sıra Azerbaycan’da 1, KKTC’de ise 6 üniversiteye öğrenci yerleştirmektedirler. Yurt dışındaki bu eğitim kurumlarının tümü vakıf üniversitesi statüsünde olup buradan mezun olan öğrencilerin tamamına yakını Türkiye’de iş imkânı aramaktadırlar. Bu nedenle ÖSYM kılavuzunda yer alan üniversiteler, Türkiye’de ya da yabancı bir ülkede olup olmadıklarına bakılmaksızın devlet ve vakıf üniversitesi olarak sınıflandırılmışlardır. Hatırlanacağı üzere 2009 yılında kabul edilen bir kanunla Türk üniversitelerindeki Teknik Eğitim Fakülteleri Teknoloji Fakültelerine dönüştürülmüş ve bu fakülteler altında da mühendislik eğitimi verilmeye başlanmıştır. Teknoloji Fakülteleri bünyesindeki mühendislik bölümlerine iki ayrı kanaldan kontenjan alınmaktadır. Bunlardan birincisi genel kontenjan diğeri ise Mesleki Teknik Ortaöğretim Kurumlarına ayrılan kontenjandır. Tabloda Mesleki Teknik Ortaöğretim Kurumları kontenjanları Tablo 3: Amerika Birleşik Devletlerinde 2002-2011 Yılları Arasında İnşaat Mühendisliği Dalında Verilen Lisans Mezunu Sayıları (Yoder, 2011) İnşaat Elektrik-Elektronik Makine 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 8,066 8,192 8,142 8,247 8,935 9,402 10,132 10,508 11,027 12,154 2,597 2,782 15,200 15,383 14,740 13,892 13,006 12,053 11,809 12,095 13,247 13,801 14,182 14,947 16,063 16,701 17,324 17,375 18,391 19,241 Benzer analizleri Avrupa Birliğine bağlı üye devletler için de yapmak mümkün olmakla birlikte, yer kısıtı olması nedeniyle bu analizlere yazıda girilmeyecektir. TÜRKİYE’DE MEVCUT DURUM Türkiye İstatistik Kurumu ülkemizde inşaat mühendisliği işgücü hakkında herhangi bir kayıt tutmamaktadır. Bu konuda bilgi alınabilecek diğer bir kaynak ise TMMOB İnşaat Mühendisleri Odasıdır (TMMOB-İMO). Özel sektörde çalışan inşaat mühendislerinin oda kaydı zorunlu olsa sinde “inşaat mühendisliği” yer almadığından, ülkemizdeki inşaat mühendislerinin demografik yapısını tahmin edebilmek için geriye kalan tek yol, üniversitelerin mezun sayılarından hareketle bir kestirim yapmaktır. Üniversitelerimiz mezun sayılarını yıllık faaliyet raporlarında belirtmelerine rağmen, herhangi bir bütünleşik mezun veri tabanı henüz araştırmacıların ya da planlamacıların kullanımına açılmamıştır. Bu yüzden bu yönde atılacak en sağlıklı adım üniversitelerin inşaat mühendisliği bölümlerinin kontenjanları üzerinden olabilir. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin (ÖSYM) her sene yapılan üniversite M.T.O.K. olarak gösterilmektedir. “İkinci Öğretim” olarak da, inşaat mühendisliği bölümlerinin normal diploma programı dışında yürüttükleri ikinci öğretim programları ifade edilmektedir. Bu açıklamalardan sonra Tablo 4’ün yorumlanması bir seri grafik ile yapılacaktır. 7 Yoder B, « Engineering by the Numbers,“ http://www. asee.org/papers-and-publications/publications/collegeprofiles/2011-profile-engineering-statistics.pdf 8 http://main.abet.org/aps/Accreditedprogramsearch.aspx, 9 http://www.educationnews.org/career-index/civil-engineering-schools/ OCAK-NİSAN2014 5 Prof. Dr. Güney ÖZCEBE Tablo 4: 2009-2013 Yılları Arasında Öğrenci Alan Devlet ve Vakıf Üniversiteleri İnşaat Mühendisliği Programları ile ilgili Özet Bilgiler 2009 2010 2011 2012 2013 49 56 72 91 105 Veren Toplam Bölüm Sayısı Toplam Kontenjan 5,582 6,815 7,979 10,250 10,861 Boş Kontenjan 0 325 390 952 856 39 44 51 59 68 Toplam Bölüm Sayısı Toplam Kontenjan 5,077 5,932 6,497 7,842 8,132 Boş Kontenjan 0 0 16a 155b 68c Vakıf Üniversitelerindeki Toplam Bölüm Sayısı Toplam Kontenjan 10 12 21 32 37 505 883 1,482 2,408 2,729 Boş Kontenjan 0 325d 374e 797f 788 26 29 36 40h 39i Toplam Kontenjan 2,021 2,307 2,586 3,142 2,951 Boş Kontenjan 0 0 0 97 48 0 2j 3k 4l 5m 0 46 71 112 372 İnşaat Mühendisliği Eğitimi Devlet Üniversitelerindeki İkinci Öğretim Veren Üniversite Şekil 1: 2009-2013 yılları arasında inşaat mühendisliği bölümlerinin sayısındaki artış g Sayısı Teknoloji Fakültesi Toplam Kontenjan Boş Kontenjan 0 0 0 0 0 6 6 7 9 12n Devlet Üniversiteleri Toplam Kontenjan 509 571 612 705 808 Boş Kontenjan 0 0 0 0 0 İngilizce Eğitim Veren Vakıf Üniversiteleri Toplam Kontenjan 5 10 12 21 24 314 817 842 1,488 1,574 Boş Kontenjan 0 325 288 633o 547 2 3 5p 6r Toplam Kontenjan 68 105 310 167 Boş Kontenjan 68 16 155s 48t İngilizce Eğitim Veren M.T.O.K. a b c d e f g h i j k l m KTÜ ve SAKÜ M.T.O.K. programlarında DÜZÜ, FIRÜ ve SAKÜ M.T.O.K. programlarında FIRÜ Mühendislik Fakültesine bağlı İnşaat Mühendisliği Bölümünün 27 kontenjanının 20’si boştur. DÜZÜ, FIRÜ ve SDÜ’nün Teknoloji Fakültelerine bağlı bölümlerde ise toplam 48 kontenjan boş bulunmaktadır. Tümü KKTC Üniversitelerinde KKTC Üniversiteleri, 3 TR Vakıf Üniversitesi 2012 yılında KKTC üniversitelerinin tümünün içinde yer aldığı kontenjanları dolmayan Vakıf Üniversitelerinin toplam kontenjanı 1,559 olup bu üniversitelerin ortalama doluluk oranı %49’dur. İnşaat Mühendisliği İkinci Öğretim Programı olan bölümlerin tümü devlet üniversitelerinde yer almaktadır. 40 devlet üniversitesinin mühendislik ve teknoloji fakültelerine bağlı 45 ayrı diploma programda mevcuttur. Sakarya Üniversitesinin TF-MTOK programında da ikinci öğretim verilmektedir. KTÜ ve YTÜ ikinci öğretim programlarını sonlandırırken Atatürk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünde, Süleyman Demirel Üniversitesi ise Teknoloji Fakültesi altında yer alan tüm İnşaat Mühendisliği programlarında ikinci öğretime başladı. Gazi Üniversitesi ve Sakarya Üniversitesi Teknoloji Fakülteleri altında İnşaat Mühendisliği ve M.T.O.K. GAZÜ, KTÜ, SAKÜ FIRÜ, GAZÜ, KTÜ, SAKÜ Bu kategoride FIRÜ, GAZÜ, KTÜ, SAKÜ, n o p r s t SDÜ üniversitelerinde yer almaktadır. FIRÜ, SAKÜ ve SDÜ’de ayrıca ikinci öğretim programı da mevcuttur. 12 devlet üniversitesinde 14 ayrı İngilizce program yürütülmektedir. Bu programlardan ikisi GÜ ve İTÜ ABD üniversiteleri ile ortak yürüttükleri diploma programıdır ve bu iki programın toplam kontenjanı 50’dir. Ayrıca Gaziantep Üniversitesinde birisi “İkinci Öğretim” olmak üzere iki İngilizce lisans programı bulunmaktadır. 378 boş kontenjanla KKTC üniversiteleri başı çekmektedir. DÜZÜ, FIRÜ, GAZÜ, KTÜ, SAKÜ üniversitelerinde İnşaat Mühendisliği M.T.O.K. kontenjanı mevcuttur. Bu üniversitelerden DÜZÜ, FIRÜ ve SAKÜ’de M.T.O.K. ikinci öğretim programı da mevcuttur. SDÜ’nin de kalıtılımı ile İnşaat Mühendisliği M.T.O.K. kontenjanı mevcut olan üniversite sayısı 6’ya çıkmıştır. Bu üniversitelerden DÜZÜ, FIRÜ, SAKÜ ve SDÜ’de M.T.O.K. ikinci öğretim programı da mevcuttur. 155 boş kontenjanın 97’si M.T.O.K. ikinci öğretim programlarına aittir. DÜZÜ, FIRÜ ve SAKÜ’nün toplam 115 olan İnşaat Mühendisliği M.T.O.K. ikinci öğretim kontenjanının yalnızca 18’i dolmuştur. DÜZÜ ve FIRÜ M.T.O.K ikinci öğretim programlarına yalnızca 1’er kişi kayıt hakkı kazanmıştır. DÜZÜ, FIRÜ, SAKÜ ve SDÜ İnşaat Mühendisliği M.T.O.K. ikinci öğretim programlarının toplam kontenjanı 58 olup bu kontenjanların 48’i boş kalmıştır. FIRÜ M.T.O.K ikinci öğretim programına baş vuran olmamıştır. Şekil 1 2009-2013 yılları arasında ÖSYM aracılığı ile inşaat mühendisliği bölümlerine öğrenci yerleştirilen devlet ve vakıf üniversitelerinin sayılarındaki değişimi göstermektedir. Bu süre içerisinde hem devlet, hem de vakıf üniversitelerindeki inşaat mühendisliği diploma programları sayılarında doğrusal artış gözlenmiştir. Dört senelik bir süreçte devlet üniversitelerindeki inşaat mühendisliği bölümlerinin sayısı %75’lik bir artışla 6 SAYI31 Şekil 2: 2009-2013 yılları arasında inşaat mühendisliği bölümlerinin kontenjanlarındaki artış 39’dan 68’e, vakıf üniversitelerindeki bölümlerin sayısı ise %270’lik bir artışla 10’dan 39’a çıkmıştır. Toplamda gerçekleşen artış oranı ise %115 olmuştur. Beş sene içerisinde üniversitelerimizdeki inşaat mühendisliği bölüm sayısının iki katına çıkması çok dikkat çeken bir gelişme olup, bu makalenin yazarı yaşanan bu artışın tamamen talebe yönelik olarak şekillenen, plansız ve programsız bir büyümenin işareti olmasından endişe duymaktadır. Şekil 2’de üniversitelerimizdeki inşaat mühendisliği programlarının kontenjanlarının 2009-2013 yılları arasındaki değişimi verilmektedir. Bu süre içerisinde devlet üniversitelerinin birinci ve ikinci öğretim programları olan inşaat mühendisliği programlarının toplam kontenjanı %60’lık bir artış ile 5,077’den 8,132 ye çıkmıştır. Aynı dönemde vakıf üniversitelerindeki inşaat mühendisliği programlarının sayısındaki yaşanan %270 oranındaki artış, bu bölümlerin kontenjanlarına daha da büyük oranda bir oranda yansımıştır. 2009-2013 döneminde vakıf üniversitelerindeki inşaat mühendisliği bölümlerinde gözlemlenen kontenjan artış oranı %440 olarak tecelli ederek 505’ten 2,729’a çıkmıştır. Bu artışlarla 2012 ve 2013 senelerinde üniversitelerimizin inşaat mühendisliği programlarına kabul edilen öğrencilerin sayılarının 10,000’in üzerine çıktığı belirlenmiştir. 2014 yılında ise bu sayının 11,000’i aşması beklenilmektedir. Bu aşamada bir genel değerlendirme yapmakta fayda görülmektedir. Türkiye’de sayıları 105 olan inşaat mühendisliği bölümüne 10,861 öğrenci alınmaktadır. İki ila üç sene içerisinde bu okullarımız her yıl 10,000’in üzerinde mezun vermeye başlayacaktır. Sayıları bugünkü büyüklüklerle sabitleyecek olursak, Türkiye’deki 105 inşaat mühendisliği bölümünün önümüzdeki yıllarda yılda takriben 10,000-11,000 mezun vermesi beklenmelidir. Diğer taraftan, bir önceki bölümde, ABD’de 233 inşaat mühendisliği bölümünün yılda 12-13 bin dolayında mezun vermekte olduğu belirtilmişti. Bu iki durumdaki mezun sayıları benzer büyüklüklerde olmasına karşın ABD’de bu üretimi yapan üniversite sayısının Türkiye’dekinin iki katı olması ülkemizdeki üretimin nitelikten çok niceliğe yönelik olduğunu göstermektedir. Türkiye’deki okullarda okuyan inşaat mühendisliği lisans öğrencileri, Amerika’daki akranlarına göre ortalama olarak iki katı kalabalık sınıflarda ders almak zorundadırlar. Bu acı gerçeğin üniversitelerimizde yaşanan alt yapı sorunları ile birleştiği düşünülürse, ülkemizdeki inşaat mühendisliği eğitiminin ortalama kalitesinin evrensel standartların TEMA çok altında kaldığını tahmin etmek pek de güç olmayacaktır. Aynı karşılaştırmaları devlet ve vakıf üniversiteleri için ayrı ayrı yapacak olursak ortaya devlet okulları açısından daha da karamsar bir tablo çıkmaktadır. Toplam 68 devlet kurumuna 8,132 inşaat mühendisliği lisans öğrencisi alınıyor olması, ülke genelinde bölüm başına ortalama olarak 120 kontenjan düşmesi anlamına gelmektedir. Bu sayı vakıf üniversitelerinde daha düşük olmakla beraber, ileriki bölümlerde tartışılacağı üzere vakıf üniversitelerinde tam zamanlı öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı devlet üniversitelerinden daha yüksek olduğu da akılda tutulmalıdır. Son yıllarda ülkemizde İngilizce eğitime yönelik talep gittikçe artmaktadır. Bu talebin ağırlıklı olarak vakıf üniversitelerince karşılandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Şekil 3’te ülkemizde İngilizce eğitim veren devlet ve vakıf inşaat mühendisliği bölüm sayılarının grafiksel değişimi verilirken, Şekil 4’te bu bölümlerde aynı zaman diliminde gözlemlenen kontenjan artışları verilmektedir. Şekil 3: 2009-2013 yılları arasında eğitim dili İngilizce olan inşaat mühendisliği bölüm sayıları Şekil 4. 2009-2013 yılları arasında eğitim dili İngilizce olan inşaat mühendisliği bölümlerinin kontenjanları Bu şekiller hem devlet hem de vakıf üniversitelerinde İngilizce inşaat mühendisliği eğitimi veren bölümlerin sayılarında son 5 yıl içerisinde sürekli bir artış olduğunu göstermektedir. Doğrusal sayılabilecek bu artış ile 2013 yılına gelindiğinde ülkemizde İngilizce inşaat mühendisliği eğitimi veren her 3 bölümden yalnızca birisinin devlet üniversitelerinde olduğu görülmektedir. İngilizce eğitim veren bölümlerin kontenjanlarına bakıldığındaysa, vakıf üniversitelerinin toplam kontenjandaki payının 2/3 devlet üniversitelerinin payının ise 1/3 oranında olduğu görülmektedir. Müteahhitlik sektörü dünyanın önde gelen sektörlerinden birisi olan ülkemizin İngilizce bilen ve mesleğini yurt dışında icra edebilecek inşaat mühendislerine talep duyması gayet doğaldır. Vakıf üniversitelerinin sektördeki yerlerini ağırlıklı olarak bu talebi karşılamaya yönelik olarak aldıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Devlet üniversitelerinin toplam kontenjanı içerisinde İngilizce eğitim kontenjanının oranı %10’un altında kalırken vakıf üniversitelerinde İngilizce eğitim alan öğrenci sayısı vakıf üniversitelerinin toplam kontenjanın yaklaşık olarak %60’ına karşılık gelmektedir. Türkiye’de inşaat mühendisliği eğitiminin değerlendirildiği bir makalede 2010 yılından bu yana devlet üniversitelerimizde kurulmakta olan tekno- loji fakültelerine ve bu fakülteler altında oluşturulan inşaat mühendisliği bölümlerinde verilmekte olan eğitime değinmemek büyük bir eksiklik olacaktır. 13.11.2009 tarih ve 27405 sayılı Kanunla 22 üniversite bünyesinde kurulması kararlaştırılan Teknoloji Fakültelerinden altyapı olarak öğrenci almaya uygun olanlarına 2010-2011 yılından itibaren öğrenci alınmaya başlanılmıştır. Teknoloji fakültelerinin kuruluş ve öğrenci kabul sürecinde, bu fakültelerin açılacağı ilgili üniversiteler dışındaki diğer üniversitelerin ve meslek odalarının tüm uyarı ve önerileri göz ardı edilmiş ve teknoloji fakültelerinin açılması süreci oldu bittiye getirilerek tamamlanmıştır. Günümüze gelindiğinde, 6 devlet üniversitesindeki teknoloji fakültelerine bağlı inşaat mühendisliği bölümlerine 2010 yılından başlanarak öğrenci alınmaya başlandığı görülmektedir. Bu bölümler 2014-2015 eğitim ve öğretim yılı sonunda ilk mezunlarını vereceklerdir. Şekil 5’te teknoloji fakültelerinin inşaat mühendisliği programlarındaki kontenjanın hızlı artışı gösterilmektedir. İlk açıldıkları yıl itibarı ile toplam kontenjanları 114 olan bu bölümlerin 2013 yılına geldiğinde toplam kontenjanlarının 539’a çıkmış olması son derece düşündürücüdür. Şekil 5. Teknoloji fakülteleri altında eğitim veren inşaat mühendisliği bölümlerinin kontenjanları Teknoloji fakülteleri altındaki ihtisas alanlarına iki ayrı kontenjan tahsis edilmektedir. Birincisi genel kontenjan olup tüm liselerin mezunlarına açık olan kontenjan, diğeri ise yalnızca Mesleki Teknik Ortaöğretim Kurumlarına açılan özel kontenjandır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa göre bir fakülte altında aynı amaçla iki ayrı bölüm kurulmasına izin verilmezken, 13 Kasım 2009 yılında çıkartılan bir kanunla aynı üniversitede benzer adı taşıyan diploma programları olan iki ayrı fakülte kurulmasına izin verilmiştir. Üniversiteye giriş sınavlarında öğrencilerin ilk tercihleri mühendislik fakültesi altındaki inşaat mühendisliği bölümlerine olmaktadırlar. Teknoloji fakülteleri altında kurulan inşaat mühendisliği bölümleri ancak diğer bölümlere girilemezse tercih edilmektedir. Her iki fakülte altındaki inşaat mühendisliği bölümlerinin de inşaat mühendisi unvan ve diploması vermesi nedeniyle teknoloji fakültelerine bağlı bölümlerde okuyarak inşaat mühendisi olabilmek fikri lise mezunlarımıza alternatif bir kapı açmaktadır. 2013 yılı LGS sınav sonuçlarına bakıldığında bazı üniversitelerimizin mühendislik fakültesine bağlı inşaat mühendisliği programlarına en düşük 402.73 puanla girilirken, bu üniversitelerin teknoloji fakültelerine bağlı inşaat mühendisliği programlarına 251.79 puanla girildiği görülmektedir. İki ayrı fakülteye bağlı bölümlere birbirlerinden çok farklı puanlarla giren öğrencilerinin doğal olarak üniversitede alacakları eğitimin kalitesinde büyük farklılıklar olacaktır. Bu bölümlerden mezun olanların mühendislik fakültelerinden mezun olanlarla aynı düzeyde mühendis olmalarını beklemek hayalperestlikten öteye gitmeyecektir. Esasen bu bölümlerin müfredatları yakından incelendiğinde yapılarının mühendislik fakülteleri altındaki adaş bölümlerinin müfredatlarından oldukça farklı olduğu göze çarpmaktadır. Burada değinilmesi gereken diğer bir husus da teknoloji fakültelerinde görev yapan öğretim elemanlarının mesleki ve pedagojik formasyonlarının, mühendislik fakültelerinde görev yapan öğretim üyelerinden oldukça farklı olduğudur. Tüm bu göstergeler, teknoloji fakültelerinden mezun olacak öğrencilerin inşaat mühendisliği yetkilerini kullanmaya başlamaları durumunda Türkiye’deki mühendislik hizmetlerinin niteliğinin ciddi yaralar alacağını göstermektedir. OCAK-NİSAN2014 7 Prof. Dr. Güney ÖZCEBE Bu yazıda Türkiye’deki inşaat mühendisliği bölümlerinin akademik kadroları üzerinde yapılan bir çalışmanın sonuçlarına da yer verilecektir. Bu amaçla 68 devlet üniversitesinin genelini temsil ettiğine inanılan 42 üniversite, 37 vakıf üniversitesini oldukça sağlıklı temsil ettiğine inanılan 20 üniversite seçilerek bir örneklem oluşturulmuş ve bu üniversitelerin inşaat mühendisliği bölümlerinin akademik kadroları üzerinde bir çalışma yapılmıştır. Çalışma, örneklemdeki devlet üniversitelerin toplam öğretim üyesi sayısının 2 ila 93 arasında değiştiğini göstermektedir. Bu üniversitelerin 11’inin kadrosunda profesör, 7’sinin kadrosunda ise doçent unvanına sahip öğretim üyesi bulunmamaktadır. Örnekleme seçilen üniversitelerin 5 tanesinin kadrosunda ise ne profesör, ne doçent ünvanlı öğretim üyesi bulunmaktadır. 48 üniversitedeki ortalama öğretim üyesi sayısı 19 olarak belirlenmiştir. Vakıf üniversitelerinde ise farklı bir durumla karşılaşılmaktadır. Örnekleme seçilen 20 vakıf üniversitesinin inşaat mühendisliği bölümlerinin 4’ünde profesör, 7’sinde ise doçent unvanında öğretim üyesi bulunmamaktadır. Bu üniversitelerin yalnızca 2’sinde ne profesör, ne doçent ünvanlı öğretim üyesi bulunmaktadır. Örneklemdeki vakıf üniversitelerinde en az 3, en fazla 9 öğretim üyesi bulunmaktadır. Örneklemde yer alan 20 vakıf üniversitesinin inşaat mühendisliği bölümlerinin ortalama öğretim üyesi sayısı ise 5’tir. Daha evvelce belirtildiği gibi, bu verilerden hareketle vakıf üniversitelerindeki tam zamanlı öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayılarının devlet üniversitelerindeki öğretim üyelerine göre daha yüksek olduğunu söylemek mümkündür. Ortalama sayılardan hareketle, vakıf üniversitelerinde tam zamanlı öğretim üyesi başına 40 öğrenci düştüğünü göstermektedir. Bu sayıya ulaşabilmek için her sene ÖSYM tarafından yapılan ikinci yerleştirme sonucunda vakıf üniversitelerinin %85-90 gibi doluluk oranlarına ulaştığı varsayılmıştır. Gene ortalama veriler kullanarak devlet üniversitelerinde tam zamanlı öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının 30-35 dolaylarında olduğunu söylemek mümkün olabilmektedir. Bu sayılar evrensel normların üzerinde olan sayılardır ve özellikle usta-çırak ilişkisinin çok önem kazandığı inşaat mühendisliği eğitimi açısından eğitim kalitesini düşürücü nitelik taşımaktadırlar. Yazar özellikle bu paragrafta verilen sayılara çok sayıda varsayım yaparak ulaşmıştır. Bu nedenle bu sayıların doğruluklarında %25’lik bir yanılgı payının göz önüne alınmasında fayda vardır. Bu makalede verilen sayısal göstergeler Türkiye’deki inşaat mühendisliği eğitiminin nitelikten ziyade niceliğe yönelik olduğunu göstermektedir. Son 5 sene içerisinde yaşanan hızlı kontenjan artışlarının planlı bir gelişme olduğunu söylemek mümkün değildir. “Amerika Birleşik Devletleri’nde” inşaat yatı- 8 SAYI31 rımlarının en yüksek olduğu dönemde 1,000 kişilik nüfusa 1 inşaat mühendisi servis vermekte iken bu sayı günümüz Türkiye’sinde daha şimdiden 700-1,000 kişilik bir nüfus dilimine 1 inşaat mühendisi düştüğü yönündedir. Son iki yılda ülkemizdeki inşaat mühendisliği bölümlerine 11,000’lere varan sayılarda öğrenci kabul edildiğine göz önüne alınacak olur ve bu durumda bir iyiye gidiş gündeme gelmezse önümüzdeki 10-15 sene içerisinde ülkemizdeki inşaat mühendisi sayısı iki katına yükselecektir. Aynı dönemde ülke nüfusundaki artış bu denli yüksek olamayacağı düşünülecek olursa, 15 sene sonra Türkiye’de 500 kişilik nüfus dilimine 1 inşaat mühendisi düşeceğini bugünden görmek kâhinlik olmayacaktır. Bu durumun doğal sonucu olarak, önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde ülkemizdeki diplomalı işsizlerin sayısındaki artışın devam etmesi beklenilmektedir. Bunların yanı sıra, ülkemizde inşaat mühendisliği eğitiminin çağdaş normlara taşınabilmesi için gerekli ortamın bulunmadığını söylemek de yanlış olmayacaktır. Üniversitelerimiz tüm olumsuzluklara rağmen bir şeyleri düzeltmek üzere girişimlerde bulunsalar da, bu girişimlerin sonucunu alabilmek mümkün olamamaktadır. Son 4 yılda yürürlüğe giren kanunlar ve YÖK’ün akademik mevzuatta sık sık yaptığı değişiklikler, akademik işlerliği derinden etkiler duruma gelmiştir. 2009 yılında çıkartılan teknoloji fakülteleri kurulmasına yönelik kanuna yukarıda değinilmişti Benzer şekilde 2011 yılının Şubat ayında yürürlüğe giren 6111 sayılı torba yasa ile üniversitelerden başarısızlık nedeni ile öğrenci uzaklaştırmanın önü kesilmiştir. Bu kanunla, üniversiteye bir defa kayıt yaptırmış olmakla diploma sahibi olmanın taahhüdü verilmektedir. Başarıyı teşvik etmeyen bu sistemin üniversitelerdeki öğrenci sayılarını şişireceği açıktır. Bu sürekli artışın uzun vadede akademik işleyişi tıkayacağı ve tamiri mümkün olmayan sonuçlar doğuracağı anlamına gelmektedir. Bu acı gerçeğin görülmesinin zamanı çoktan gelmiş geçmektedir. Bunun yanı sıra popülist politikalardan hareketle yapılan uygulamalar, üniversitelerimizin araştırma görevlisi alma konusundaki özerkliklerini yitirmelerine de neden olmuştur. Mevzuatta yapılan değişikliklerle artık ülkenin bir şehrinde inşaat mühendisliği yüksek lisans eğitimi alan bir öğrencinin bir başka şehirdeki üniversitenin inşaat mühendisliği bölümünde asistanlık yapmasının yolu açılmıştır. Asistanlık mekanizmasının mantığına aykırı olan bu uygulama 2008’den bu yana yürürlükte olup, üniversitemiz aradığı vasıflara uygun asistan istihdam edemez duruma gelmiştir. Akademik hayatın başlangıcı olan araştırma görevliliği kurumunun içine düşmüş olduğu bu durum akademi açısından ileriye güvenle bakabilme yetisinin yitirilmesi anlamına gelmektedir. Benzer bir uygulama ile 2013 yılında yatay geçiş yönetmeliğinde yapılan değişik, yıllardır başarıyla uygulanan yatay geçişleri üniversitelerin korkulu rüyası durumuna getirmiştir. Yeni yönetmeliğe göre artık aynı puan türü ile öğrenci alan bölümler arasında son sınıfta bile yatay geçiş yapmak mümkün olabilmektedir. “Ne kadar güzel, bunda şikâyet edecek ne var” dedirtecek türden bir içeriğe sahip olan bu uygulama yatay geçiş müessesesinin mantığına temelde zıttır. Bugüne kadar uygulanan şekliyle başarılı öğrencilerin kendi ilgi alanlarına göre bir diploma programından diğer bir diploma programına “sene kaybetmeden” geçişini teşvik eden sistem yeni uygulama ile tamamen ortadan kaldırılmıştır. Özetle toparlayacak olursak, akademik sisteme yapılan politik müdahaleler, plansız ve programsız büyüme süreçleri, ve popülist politikalar bugün itibarı ile akademinin önünü tıkamış durumdadır ve bu durumdan inşaat mühendisliği mesleğinin öğretildiği inşaat mühendisliği bölümlerimiz de nasibini almıştır. SON SÖZ İnşaat mühendisliği eğitimindeki küresel eğilim, nicelikten ziyade niteliğin artırılması, hayat boyu öğrenme alışkanlıklarının kazandırılması ve kademeli yetkinlik kazanılmasına yöneliktir. Amerikan İnşaat Mühendisleri Cemiyeti’ni 2000’li yılların başlarında hazırladığı vizyon raporunda10 inşaat mühendisinin toplum açısından önemi vurgulanmış, önümüzdeki milenyumun ilk çeyrek yüzyılı içerisinde üstleneceği olası roller tanımlanmış ve bu rolleri üstlenebilecek inşaat mühendislerinin yetiştirilmesi için kazandırılması gereken bilgi ve becerilerin öğrenme düzeyleri ile ilişkileri kurulmuştur. Buna göre inşaat mühendisi adaylarının kazanması gereken bilgi ve beceriler ve bunların değişik öğretim kademelerinde nasıl kazandırılacağı Tablo 5’de verilmektedir. Tablodan görüleceği üzere değişik bilgi ve becerilerin edinileceği öğrenim seviyeleri mesleki yaşam boyuna yayılmış vaziyettedir. Lisans düzeyindeki öğretimi “çıraklık öğretimi” olarak algılayan rapor, yetkinliğin lisans öğrenimi sonrasında takip edilecek süreçlerle edinileceğini vurgulamaktadır. Yetkinliğin edinilmesi kadar korunmasının da gerektiği ve bunun hayat boyu öğrenme alışkanlığı kazanılmasıyla mümkün olacağı belirtilmektedir. Bu yazının giriş bölümünde de değinildiği gibi inşaat mühendisliği mesleği devinimi yüksek olan bir meslektir. Bilim ve teknolojideki hızlı değişimler inşaat mühendisliği uygulamalarında hızlı değişimlere yol açmaktadır. Bundan 30 sene önce 150 MPa dayanımındaki betondan bahsetmek bir hayal iken, günümüzde bu malzemenin yüksek bina tasarımı ve üretiminde çığır açtığını görmekteyiz. 10 http://content.asce.org/vision2025/ TEMA Tablo 5 – İnşaat Mühendisliği ile öğrenme seviyeleri arasındaki ilişki 11 Prof. Dr. Güney ÖZCEBE Lisans ve yüksek lisans çalışmalarını ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde tamamladı.1980 yılında aynı bölümde araştırma asistanı oldu. 1982 yılında doktora çalışmaları için Toronto Üniversitesi’ne gitti. Toronto Üniversitesi’nde betonarme yapıların deprem davranışı üzerine doktora tezi hazırladı. 1987 yılında ODTÜ’ye geri döndü ve öğretim görevliliğine yükseltildi. Daha sonra, 1988’de yardımcı doçent, 1991’de doçent ve 1998’de profesör oldu. 1 Eylül 2013 tarihine kadar ODTÜ’deki çalışmalarına devam etti * Parantez içindeki Romen sayıları Bölüm 2.3.1’de verilen inşaat mühendisliği öğrenim programı için MÜDEK tarafından tanımlanan program çıktılarını ifade etmektedir. Bu tablo [14]’ten uyarlanmıştır. L: Lisans eğitiminde kazanılacak edinimler. LÜ/30: Lisansüstü eğitimde ya da meslek içi eğitim faaliyetleri kapsamında 30 krediye eşdeğer uzmanlık dersi ve/veya inşaat mühendisliği uygulamaları ile kazanılacak edinimler. D: Mesleki deneyimler ile kazanılacak edinimler. Teknolojide yaşanan diğer paralel gelişmeler sayesinde günümüzde yüksekliği 1 km’yi aşacak binaların inşaatı artık mümkündür. Kıtalar su altından birbirine demiryolu ağları ile bağlanabilmekte, uzunlukları 10 km’yi aşan köprüler inşa edilebilmektedir. Bütün bu örnekler inşaat mühendisinin mesleki bilgilerini yenilememesi durumunda meslekle bağının çok kısa bir sürede kopabileceğinin hiç de zor olmayacağının kanıtlarıdır. Bu yazıda, gelişen teknolojilerin ülkemiz inşaat mühendisliği mesleki eğitiminde ne tür değişimleri gerektirdiğinden bahsedebilmeyi çok isterdim. Ancak içinde bulunduğumuz durum bu tartışmaları başka bir boyuta taşımış bulunmaktadır. İleri ülkelerin inşaat mühendisliği eğitiminde yapmış oldukları devrimleri ülkemize taşımadan önce yapmamız gereken başka öncelikli işler bulunmaktadır. Meslek örgütlerini 1800’lü yılların başında kurmuş olan İngiltere, ABD gibi ülkelerin inşaat mühendisliği okulları dünyanın en iyi inşaat mühendisliği okullarıdır. Bu ülkelerin inşaat mühendisliği uygulamaları dünyanın beğeni ile izlemekte olduğu uygulamalardır. Bu ülkelerin mesleki örgütleri olan Institution of Civil Engineers ve American Society of Civil Engineers adlı kuruluşları bugün artık yalnızca kendi ülkelerinin inşaat mühendisliği sektörüne değil, tüm dünyanın inşaat mühendisliği sektörüne yol gösterir yeterliliklere ulaşmıştır. Bu kuruluşların bünyelerinde akademiden, kamudan ve özel sektörden çok kıymetli insanlar bir araya gelmekte ve küresel inşaat mühendisliği vizyonunun planlamasını yapmaktadırlar. İşin bir o kadar önemli boyutu da bu sivil toplum örgütlerinin ortaya koyduğu planlar ve programlar ilgili ülkelerin politikacıları tarafında da benimsenmekte ve uygulamaya geçirilmektedir. Diğer ülkelerdeki başarılı örnekler, bu yazının önceki bölümlerinde değinilen olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi için yararlı dersler ve ipuçları vermektedir. Önemli olan bu dersleri alabilmek, akılcı bir plan ve programla ile ülkemizdeki inşaat mühendisliği eğitiminde niteliği öne çıkartacak önlemleri hayata geçirmek ve meslek içi denetimi sağlayabilmektir. Aksi halde ne yapılırsa yapılsın boşa kürek çekilmiş olacaktır. 11 “İnşaat Mühendisliği Eğitimi Vizyon Raporu,” TMMOB - İnşaat Mühendisleri Odası, Şubat 2014 ODTÜ’de, mühendislik mekaniği, mukavemet, ileri mukavemet, betonarmeye giriş, ileri betonarme ve betonarme tasarım dersleri verdi. 6 tanesi doktora olmak üzere toplam 30 lisansüstü çalışma yönetti. Prof. Özcebe’nin araştırmaları betonarme yapılar ve deprem mühendisliği üzerinedir. Yürüttüğü projeler arasında “Seismic Assessment and Rehabilitation of Existing Buildings” başlıklı uluslararası proje en dikkat çekenidir. Bu proje ile bilime yaptığı katkılardan dolayı 2004 yılında “NATO Summit Science Prize” ödülüne lâyık bulunmuştur. Biri İngilizce olmak üzere iki betonarme kitabının eş yazarıdır. Bunlardan başka, 36 adedi SCI indeksine giren 100’ün üzerinde makale ve bildirisi vardır. “TS 500: Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kuralları, 2000” ve “Riskli Yapıların Tespit Edilmesine İlişkin Esaslar, 2013” başlıklı yönetmeliklerin hazırlanmasında üst komisyon üyesi olarak görev aldı. ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümünün 6 yıl başkanlığı yapan Prof. Güney Özcebe 1 Eylül 2013 tarihinden bu yana TED Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dekanlığı görevini icra etmektedir. OCAK-NİSAN2014 9 A.Erkan ŞAHMALI Mimarlık ve Mühendislik Uygulamaları – Nasıl Bir Eğitim? Giriş En eski mesleklerden biri olarak sunulan mimarlık, tarih içinde ilginç bir seyir izler. Çoğu kez ön yargılarımızla meslekleri farklı değerlendiririz. Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği üyesi, bilgi ve deneyimlerini üniversitelerde öğrencilerle paylaşan birisi olarak mimarlık ve mühendislik mesleğinin tarih içindeki seyrini hızlı şekilde sunup ardından “geleceğimiz için nasıl bir eğitim?” sorusunu tartışacağım. Hiçbir alanda olmadığı gibi ülkemizde sağlıklı bir eğitim politikası da yoktur. “Nasıl bir gelişim için nasıl bir eğitim?” diye sorma gereği duymadan üniversiteler açılır, öğretim üyeleri olmayan bölümlerde öğrenciler mezun edilir. Mezun edilen genç nesli nasıl bir gelecek beklemektedir? Öğrenciye profesyonel yaşamın beklediği her tür bilgi ve beceriyi verme sorumluluğunu sadece üniversitelere bırakmak ne kadar doğrudur? Deneyim sahibi profesyoneller bilgi birikimlerini yeni nesillere nasıl aktarmalıdır? Bu yazıda bu soruların tümüne yanıt bulmayabilirsiniz. Amaç okuyucuyu da düşünmeye sevk etmek. Gelişimi çok yavaş seyreden yapım endüstrisinin II. Endüstri devriminden sonra, diğer endüstrilerdeki gibi hızlı bir gelişim içine girmesi, daha çok bilgi, beceri ve deneyime gereksinim duyulması bu alandaki eğitim ihtiyacını artırdığı gibi, eğitimin şeklini de sorgulanır hale getirmiştir. Mimar kimdir? Ne yapar? Mimarın tarihçesi? Mimarlık (Architecture), Latince Architectura, Yunanca Arkhitekton’dan gelir (“Arkhi” “baş, usta” ve “tekton” “yapı yapan, marangoz, taşçı”). Binaların ve fiziksel yapıların planlanması, tasarlanması ve yapımı süreci ve ürünlerini tarif eder. Mimar ise, bu binaların ve fiziksel yapıların kullanıcı isteklerini göz önünde bulundurarak estetik ilkeler doğrultusunda tasarlayan, genellikle yapım sürecini de kontrol eden, denetleyen uzman kişi olarak tanımlanmaktadır. “Mimarlık” için yukarıdaki tanımlamayı genişlettiğimizde binaları ve diğer fiziki yapıları ve tarzlarını; bina ve bina olmayan tüm fiziki yapıların tasarlanması, yapımı, tasarım ve yapım metotlarını; binaların ve fiziki çevrelerin tasarımı ve yapımı için gerekli profesyonel hizmetlere ait çizim ve denetim hizmetlerini sağlayan mimarın rolünü; kentsel tasarımdan peyzaja, yapım detayından mobilya tasarımına kadarki mimarın çalışma alanını tarif etmek için kullanılır. Çalışma alanının bu kadar geniş olması doğaldır ki çoğu kez kavramların karıştırılmasına da neden olabilir. MÖ 1. Yüzyılda yaşamış Romalı yazar, mimar, mühendis Marcus Vitruvius Pollio, günümüze kadar gelmiş ve mimarlık alanında yazılmış ilk eser olan ve “Mimarlık Hakkında On Kitap” olarak tanınan “De Architectura”da iyi bir binanın “Utilitas, Firmitas, Venustas” olarak tanımladığı ve kullanışlılık, sağlamlık ve güzellik olarak 10 SAYI31 çevirdiğimiz 3 prensibi olabildiğince karşılaması gerektiğini söyler. İnsanoğlunun varlığı ile birlikte barınma ihtiyacı ile başlayan yapı yapma işi hep deneme-yanılma ile yürütülmüş ancak edinilen bilgilerin tekrar tekrar kullanılması ile tutucu bir şekilde yavaş yavaş gelişmiştir. Bu deneme-yanılmalarda büyük adımlar ve atılımlar bazı uygarlıkların dışında yakın çağlara kadar pek atılamamıştır. Antik Mısır, Antik Yunan ve Antik Roma dönemlerinde, uygarlıkların ve zenginliklerin bir yansıması olarak bugün bile hayranlıkla izlememize neden olan yapı alanındaki gelişmeler, Batı Roma İmparatorluğunun çöküşü ile bir duraklama, hatta 9. Yüzyıla kadar neredeyse bir gerileme dönemi yaşamıştır. Bina yapma çalışmaları, 11.yüzyıldan sonra “Romanesque” (Roma Tarzı) dönemde eskiyi keşfederek yeni bir atılım dönemine girmiştir. 15. yüzyıla kadar yapımcılar binaların aynı zamanda tasarımcıları olarak çalışmaktaydı. Tasarımcısı ve yapımcısının ayrıldığı ilk yapı İtalya’nın Floransa kentindeki “Cathedral of Florance”dır. İlk yapımcı mimarı Arnolfo di Cambio’dur ve katedral taş ustasıdır. Floransa şehri, önce Gotik tarzda inşa edilmeye başlanan bu katedralin, kentteki sanatçı ve ressamların artık bu tarzın geçerli olmayacağı ve Roma kurallarının uygulanması gerektiği tavsiyelerine uyarak, Romanesk tarzla tamamlanması isteniyor. Bu şekilde ana gövdesi tamamlanan katedral yaklaşık 100 yıl kubbesiz kalıyor. 15. Yüzyılda heykeltraş Filipplo Brunelleschi’nin kubbeyi kalıp kullanmadan yapma önerisi geliştiriyor ve bu öneri benimsenerek, 1420-1436 yılları arasında onun kontrolünde inşa ediliyor. Brunelleschi bugünkü anlamıyla “tasarlama-ikna etme-uygulama” yöntemini kullanan ilk mimar olarak kabul edilebilir. Böylelikle mimar, hem formu hem de yapım metodolojisini belirleyen kişi olmuştur. İşin ilginç yanı, Brunelleschi iki katmandan oluşan kubbenin performansını da garanti etmiştir. 1675-1710 yılları arasında yapılmış Londra’daki St. Pauls katedralinin mimarı Sir Christopher Wren’dir. Wren, matematikçi ve fizikçiliğinin yanısıra Oxford Üniversitesi’nde astronomi profesörlüğü yapmıştır ama bu dönemden sonra hayatının sonuna kadar mimarlık alanında çalışmıştır. Wren, St. Pauls kilisesinin kubbesi için iki fiziki model, daha sonra detaylı çizimler yapmış, kubbe çözümlemesinde matematiksel modeller ve hesaplamalar kullanmıştır. Tasarımın hesaplamalar sonucu yapılması ile binaların giderek daha hafif yapılabileceğini, böylelikle ekonomi sağlayacağını ve buna estetiği katarak tasarımın ve yapımın tamamlanabileceğini göstermiştir. Nitekim zincir eğrisinin dairesel kesite göre çok daha etkin bir form olduğunu hesaplamalarla gösterebilmiştir. Sir Christopher Wren ile de Mimarlık ve Mühendisliğin gerçek anlamları ile bir araya geldiğini görüyoruz. Bütün bu gelişmeler sonucu mimarlık, Antik Roma döneminden sonra ama Roma dönemi kurallarını kullanarak ikinci bir hamle dönemine girmiştir: Rönesans. Vitruvius’un “Utilitas, Firmitas, Venustas” yani kullanışlılık, sağlamlık ve güzellik olarak yaptığı tanımlama Rönesans döneminde “Comodita, perpetuita, bellezza”, yani uygunluk, süreklilik-kalıcılık, güzellik) olarak benimsenmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında kok kömürünün endüstride kullanılmasıyla demir önemli bir rol üstlenmiştir. I. Endüstri Dönemi denen bu dönemde makineleşmenin sonucu toplumda üretimin artması ve ekonominin gelişmesi süreci yapı endüstrisine de yansımış ve yeni bir atılım dönemine daha girilmiştir. Bu dönemde mimarın rolü de değişmeye başlamıştır. Rönesans döneminin artist (sanatçı) mimarların kilise ve devlet olmak üzere 2 patronu vardı ve onların isteklerine uyarlardı. Endüstri devrimi ile mimarlara biçilen rol daha farklı olmaya başladı. Artık kendilerinden daha farklı, ekonomik, fonksiyonel yapılar beklenmeye başlamıştı ve işverenleri sanayiciler ve yatırımcılardı. Bu dönemde mimarlık tıpkı hukukçular ve doktorlar gibi lisanslı bir meslek haline gelmeye başladı. İngiltere’de İnşaat mühendisliği mimarlıktan ayrılarak yeni bir meslek haline geldi. 1818’de İnşaat mühendisliği enstitüsü kuruldu. Mimarların örgütlenmesi ise daha sonra oldu; 1834’de İngiliz Kraliyet Enstitüsü (RIBA) kuruldu. I. Endüstri devri DEMİR ve BUHAR dönemi idi. II. Endüstri devri ise 1880’lerde başladı ve ÇELİK ve ELEKTRİK dönemi oldu. Çeliğin ve elektriğin üretiminin hızla artması ve bunun endüstriye yansıması dönemin en önemli girdileri olmuştu. Bunlar yapı endüstrisinde de hızla kullanılmaya başlandı. Daha dayanıklı, daha ekonomik ve daha büyük, daha yüksek yapılar yapılabiliyordu; üstelik çok daha hızlı. Kireç harcı (Kireç, kum ve su) Antik çağlardan beri bilinen bir bağlayıcıydı. MÖ 2. yüzyılda bir başka bağlayıcı geliştiriliyor. PULVİS PUTEOLİ denen ve bugün POZZOLANA olarak bilinen yerde volkanik kül ve kireç karıştırılarak doğal bir bağlayıcı elde ediliyor. Hem daha dayanıklı hem suda bile donmaya devam eden, iklimsel etkenlere karşı daha dayanıklı bu bağlayıcı ilkel beton yapımında kullanılan bir çimentodur. II. Endüstri devrimine kadar bu bağlayıcı neredeyse unutuluyor. Bu dönemde yeniden keşfediliyor ve geliştiriliyor. Bu sefer betonun çelikle birlikte kullanılmaya başlaması yeni bir tekniğin gelişmesine neden oluyor. 18.yy’da İngiliz Mühendis John Smeaton kireç, su ve kum karışımına öğütülmüş tuğla tozu ekleyerek modern bir bağlayıcı geliştiriyor. Bu harcı ana malzeme agregası olarak çakıl taşları ile birleştirip modern betonu geliştiriyor. 1870’lerde ise Francois Hennebique, kendi ismiyle anılan sistem için patent alır. Hannebique, Fransız bahçıvan Joseph Monierin, çelik hasırla TEMA güçlendirilmiş beton çiçek saksıları fikrinden hareket etmiş ve demir çubuklarla güçlendirilmiş beton yapılar yapmıştı. Geliştirdiği sistemde negatif momentleri almak için mesnetlerde demir çubukların döşemelerin üst tarafa konması gerektiğini bulmuştu. 1892’de inşaat şirketini kapatıp müşavir mühendislik yapmaya başlamış ve kolon kiriş döşeme sisteminin gelişiminde önemli bir rol üstlenmişti. 1900-1910 yılları arasında strüktürlerin elastik teorisi betonarme yapılarda da geliştirilmiş oldu, deneysel testler yapılmaya başlandı. Artık, daha yüksek, daha geniş açıklıklı, daha ekonomik yapılar için hesaba dayalı tasarım ön plana geçmişti. Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminde Mimarlık Osmanlı döneminde özel mülkiyet kavramının olmamasından ötürü sivil mimari örneklerinden çok dinî yapılar ve kamu yapılarını görürüz. Osmanlı İmparatorluğu’nun klasik mimari dönemi olarak tanımlanabilecek 16-18. Yüzyıllar arasındaki genel yaklaşım yüksek ve görkemli yapılar inşa etmekti. Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde erken beton ve pişmiş tuğla ile yapı yapma giderek yok olmuş, ama Doğu Roma’da bu inşaat şekli kullanılmaya devam etmişti. Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde 32.6 metrelik kubbe çapıyla Ayasofya (532-537) bu inşaat şeklinin zirvesine ulaşmıştı. Mimarlar Tralles’li Anthemius ve Miletus’lu Isidorus’tur. Dönemi’nin çok ötesinde teknik özelliklere sahip bu yapı Osmanlı mimarisini önemli derecede etkilemiş, mimarlar hem büyüklük hem de form olarak bu yapıyla yarış içinde olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş ilk mimarlık örgütlenmesi Hassa Mimarlar Ocağı idi. Bu örgütün temel görevi Osmanlı İmparatorluğu’na ait yeni yapıları tasarlamak, keşif çalışmalarını yapmak ve inşaatları gerçekleştirmekti. Bununla beraber inşa edilmiş eski yapıların bakımından ve onarımından da sorumluydular. İstanbul’un dışında ise bu sorumluluklar örgüte bağlı eyalet mimarlarına verilmişti. Hassa Mimarlar Ocağı’ndaki eğitim ve öğretim usta-çırak ilişkisine dayalıydı. Bu kurumda yetişen mimarlar inşaatların uygulamalarında da yer alırlardı. Deneyimlerine göre bir inşaatta bir baş mimar, yardımcı mimarlar, ustalar, kalfalar ve diğer uzmanlar bir ekip halinde çalışırlardı. Halkın ihtiyaç duyduğu konutları ise “İnşaat Esnafı”, “Yapı Ustaları” veya “Esnaf Mimar” denen gruplar yapıyordu. Bu gruplar mimar olarak kabul edilmiyorlardı ve mimarlardan ruhsat almaları gerekiyordu. Ruhsat sahibi bu gruplar şehir mimarlarının denetimi altındaydı. Hassa Mimarlar Ocağı’nın kurulmasıyla düzenli bir yapı eyleminin ortaya çıktığı, böylelikle yapım kontrolünün önem kazandığı bu nedenle de çok sayıda mimara gereksinim duyulduğu söylenebilir. Bu durumda usta-çırak ilişkisi ile az sayıda yetiştirilebilen mimar yerine teorik eğitimle daha çok mimar yetiştirilmesine çalışılmıştır. Tüm mimarların Acemi Oğlanlar Okulu’ndan geçtiğini biliyoruz. Ancak Acemi Oğlanlar Okulu’nun bir mimarlık bölümü yoktur. Mimarlık pratik eğitimle kazanılan bir sanattır. Bu nedenle mimarlar ancak Acemi Oğlanlar Okulu’nda naccarlık, sedefkârlık gibi eğitimlerden sonra mimarlığı pratik yaparak elde etmekteydiler. İnşaat Esnafında ise eğitim sadece usta-çırak ilişkisi ile verilmekteydi. Osmanlı Devleti’nde düzenli mühendislik eğitimi 1773’de Mühendishane-i Bahri-i Hümayun ve 1795’de Mühendishane-i Berri-i Hümayun’un kurulmasıyla gerçekleşmiştir. O devirde mühendislik, henüz askerlik sanatının bir bölümü olarak kabul edilmekte ve Mühendishaneler de daha çok bir askeri okul karakteri göstermekteydi. 1882’de açılan Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi düzenli sivil mimarlık eğitimi veren ilk kuruluştur. Osmanlı Devleti’nde mimarlık eğitiminin yalnızca Mühendishane’deki “fenn-i mimari” dersinden ibaret kalması ve Tanzimat Dönemi’nde mimarlık eğitimi alanında girişimde bulunulmaması, mimarlık hizmetlerinin yabancı mimarlar ve yabancı ülkelerde eğitim görmüş gayrimüslim mimarlar tarafından üstlenilmesine neden olmuştur. Bu da Osmanlı Devleti’nde bir Türk mimar zümresinin yetişmesi ve örgütlenmesinin gecikme nedeni olarak gösterilebilir. 1926 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi, İstanbul’un Fındıklı semtinde yer alan Cemile Sultan Sarayı’na taşınmış ve Güzel Sanatlar Akademisi olarak eğitim vermeye başlamıştır. Rönesans ve Osmanlı mimarisi alanlarında eğitim veren bu okulda bu tarihten sonra artık çağdaş mimari temelli eğitim verilmeye başlandı. 1924 ile 1942 yılları arasında Türkiye’ye Almanya, Avusturya, Fransa ve İsviçre’den gelen toplam 40 mimar ve şehir plancısı birçok projeye imza atmış, aynı zamanda birçoğu da Türkiye’deki mimarlık eğitiminin gelişmesine mimari tarzların oluşmasına katkıda bulunmuştur. 1956 yılı Türkiye’de mimarlık eğitiminde önemli dönüm noktasıdır. Bu tarihte Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) bünyesinde bir mimarlık fakültesi kurulmuş, böylelikle ilk defa İstanbul dışında mimarlık eğitimi veren bir fakülte ortaya çıkmıştır. 1990 yılında 11 eğitim kurumunda mimarlık eğitimi verilirken, 2013 yılında Mimarlık Fakültesi sayısı 75’e yükselmiştir. Örgütlenmelere gelince, Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk modern mimarlık örgütlenmesi 1908 yılında Mimar Kemalettin Bey’in öncülüğünde kurulmuş olan Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti’ydi. II. Meşrutiyetle kabul edilen anayasanın sağladığı dernek kurma özgürlüğü ile kurulan diğer bir mimarlık örgütlenmesi de Güzel Sanatlar Birliği idi. 1909 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi mezunları tarafından kurulan bu örgütlenme Türkiye Cumhuriyeti›nin kurulmasından sonra, 9 Mart 1927 tarihinden itibaren Güzel Sanatlar Birliği ismiyle yeniden örgütlendi. Bu Birlik, 1934 yılında Türk Mimarlar Cemiyeti’nin İstanbul şubesi oldu. Günümüzde mimar ve mühendislerin kayıtlı olduğu Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) 1954 yılında yasayla kamu kurumu niteliğinde kurulmuştur. TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendisleri ve mimarları temsil etmektedir. Mimar ve Mühendislerin hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek, mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmak üzere faaliyet göstermektedir. Mimarlık ve mühendislik alanında kurulmuş birçok sivil toplum örgütünden birisi de Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TürkMMMB)’dir. TürkMMMB, müşavir mühendislik ve mimarlık kavramının önemini ilgili kurumlara ve topluma anlatmak, müşavirlik hizmetlerinin ilerlemesine ve gelişmesine çalışmak, uluslararası uygulamaları ülkemize taşımada öncülük ederek, bu konuda en yüksek uluslararası teknolojik ve örgütsel seviyeye erişmek amacıyla, 25 Nisan 1980 tarihinde kurulmuştur. Bağımsız müşavirlik hizmeti veren mühendis ve mimarları temsil eden dernek statüsünde bir sivil toplum örgütüdür. İnsanoğlu kendini bilmeye ve belli konularda uzmanlaşmaya başladığı zamandan beri örgütlü olmaya çalışmıştır. Bu örgütlenmeler bir taraftan bilgi ve becerilerin ortak akılla geliştirilmesine neden olurken örgütler bu bilgilerin konularını bilmeyenlerin eline geçerek yanlış ve kötü kullanılmamasına çalışmışlardır. Örgütün güçlü olması ve toplumda kabul görebilmesi bu örgütlerin etik kurallarının ve mesleki ahlakının tanımlanmış olmasına bağlı olmuştur. Yani örgütler kurallar koyarak, üyelerinin bu kurallar çerçevesinde ve işlerini mesleki kurallara uygun yapmalarını sağlamaya çalışmışlardır. Örgütler aynı zamanda üyelerinin örgüt kurallarına uygun şekilde mesleki ve ahlaki anlamda gelişmelerine de katkıda bulunmuşlardır. Dolayısı ile bir anlamda eğitim kurumu gibi görev yapmışlardır. Bu durum giderek değişmiş, mesleki anlamda daha hızlı ve daha çok uzman kişi yetiştirmek için usta-çırak ilişkisinden uzaklaşılmış ve yerini eğitim kurumları almıştır. Bu gelişme sonucu mimar ve mühendisin ama özellikle mimarın eğitimi sorgulanır olmaya başlamıştır. Mimar ve Mühendisin Eşgüdümü - Nasıl Bir Eğitim? Nasıl Bir Örgütlenme? Barınma ihtiyacının ortaya çıktığı ilk günden günümüze kadar, barınakların giderek çağdaşlaşan yapılara dönüşmesini sağlayan kişiler bunların sadece kendi bilgi ve becerilerine dayalı yapılamayacağının bilincinde olarak ortaklaşa çalışmışlardır. Tarihsel gelişim içinde sadece mimarların sorumluluğunda yürüyen bina yapım işleri günümüzde inşaat, makine, elektrik, elektronik, altyapı, ekonomi, malzeme, güvenlik, yangın ve daha birçok uzmanlık ve mühendislik gerektiren ve ancak disiplinler arası bir çalışma ile üretilebilecek bir hale gelmiştir. Bu durumda farklı dilleri olan farklı uzmanlıkların ortak bir dil ve iletişim ortamına sahip olmaları gerekmektedir ki hatalar en aza indirgensin. Günümüzde mimar ve mühendislerin sayısal ortak platformlarda tasarım yapmaları mümkündür. Birçok yazılım şirketi bu etkileşimli iletişimi mimar ve mühendislerce daha kolay ve hızlı kullanılabilmesi için çalışmaktadır. Yakın zamana kadar klasik anlamda elle çizim yapılarak üretilen tasarım paftaları bilgisayar ortamında artık son derece hızlı ve geri dönüşlere açık şekilde yapılmaktadır. Bu durumda tasarımcı zamanının büyük kısmını çizime değil tasarıma ve eşgüdüme ayırabilmektedir ki, bu daha karmaşık problemlerin çözülebilmesine olanak sağlamaktadır. Endüstrilerdeki baş döndürücü gelişmeler yapıların da giderek daha yüksek konfor seviyesine sahip olmasına neden olmaktadır. Doğaldır ki bu da tasarımcıların daha karmaşık problemlerle karşı karşıya olduklarını göstermektedir. Bu da mimar ve mühendisin bu problemleri çözebilmek için daha donanımlı ve bilgi sahibi olmasını gerektirmektedir. Bu gelişmelerin de bir sonucu olarak mimarlık eğitimi alan kişiler sadece tasarımcı ve uygulayıcı değil bina yapım sürecindeki her noktada görev almaya başlamışlardır. Bu durumda “Mimar veya Mühendis” statüsü taşıyacak üniversite öğrencilerine nasıl bir eğitim verilmelidir? OCAK-NİSAN2014 11 A.Erkan ŞAHMALI Üniversite programlarına bakıldığında neredeyse tekdüze bir eğitim verildiğini görmekteyiz. 4 yıllık eğitimde ancak temel bilgiler verilebilmekte, mimarlık eğitiminde vakit kaldığı kadar tasarım eksenli bir model uygulanmaktadır. Öte yandan, 2010 yılına kadar Avrupa Yükseköğretim Alanı yaratmayı hedefleyen bir reform süreci başlatılmıştı. Bologna süreci denen bu süreç pek çok uluslararası kuruluşun işbirliği ile 47 üye ülke tarafından oluşturulan ve sürdürülen, alışılmışın dışında bir süreçtir. Her ülkenin özgür iradesi ile katıldıkları bir oluşumdur ve ülkeler Bologna Süreci’nin öngördüğü hedefleri kabul edip etmeme hakkına sahiptirler. Bologna Süreci’nin oluşturmayı hedeflediği Avrupa Yükseköğretim Alanı içerisinde yer alan ülke vatandaşları, yükseköğrenim görmek ya da çalışma amacıyla Avrupa’da kolayca dolaşabileceklerdir. Avrupa, gerek yükseköğretim ve gerekse iş imkânları açısından dünyanın diğer bölgelerinden kişiler tarafından tercih edilir hale getirilecektir. Avrupa Yükseköğretim Alanı’nda üye ülkelerin eğitim sistemlerinin tek tip yükseköğretim sistemi haline getirilmesi beklenmemektedir. Avrupa Yükseköğretim Alanı’nda asıl hedeflenen, çeşitlilik ile birlik arasında bir denge kurulmasıdır. Amaç, yükseköğretim sistemlerinin kendilerine özgü farklılıkları korunarak birbirleriyle karşılaştırılabilir olması ve uyumlu hale getirilmesinden ibarettir. Bu şekilde, bir ülkeden ya da yükseköğretim sisteminden bir diğerine geçişin kolaylaşması ve böylece öğrenciler ve öğretim görevlilerin hareketliliği ve istihdamının artırılması planlanmaktadır. Bu süreçle arzulanan şeyin eğitim kapsamının ve mezunların hemen hemen birbirlerine eş düzeyde olmalarının sağlanmasıdır. Bunun bir nedeni de GATS (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) ile serbest dolaşım hakkı kazanan mesleklerden biri olan mimarlıkta, serbest dolaşım hakkına sahip profesyonel hizmet sağlayıcıların eşdeğer eğitime ve becerilere sahip olmaları ile ülkelerin bu hizmet alanındaki çıkarlarının korunacağı düşüncesidir. Tabi bu alanlarda ülkelerin karşılıklılık ilkesine uymaları söz konusudur. Ancak birçok ülkenin bu karşılıklılık ilkesine uygun davranmadığı da bir gerçektir. İnsanların yaşam alanlarını belirleyen, estetik, güvenli, sağlıklı ve konforlu çevreler oluşturabilmek için çalışan mimarlar, yaptıklarıyla toplum üzerinde önemli etkiler yaratmaktadır. Bu nedenle de mesleki eğitimleri çok önemlidir. “Üniversite eğitimi” tanımı içinde kısıtlı zaman ve konulardaki çeşitlilik sonucu, mezun olan öğrencide beklenen bilgi ve beceri seviyesi sağlanamamaktadır. Bunun sağlanabilmesi için de eğitim süresinin uzatılması gerekecektir. Bu iki kavram bir çelişki olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle olunca da yeni mezun mimar ve mühendislerin daha iyi yetişebilmesi ve yeterli bilgi ve beceriyle donatılması için “hayat boyu mesleki eğitim” kavramı gündeme gelmektedir. Mimarlık eğitiminde her şeyden önemli olan şey öğrenciye tasarım ve problem çözme yetenekleri ile yaratıcılığı artırıcı bilgi ve becerilerin verilmesidir. Bunun dışındaki konular hakkında ise bilgiye erişebilme ve bunları kullanabilme becerilerinin öğrenciye verilmesi yeterli olacaktır. Çünkü inanılmaz hızla değişen ve gelişen yapım endüstrisinde yeni mezun bir mimarın başarılı olabilmesi için mesleki yaşantısı boyunca araştırma ve öğrenmeden uzak kalması, sadece üniversitede edindiği bilgilerle yetinmesi beklenemez. 12 SAYI31 Meslek insanları üniversiteden mezun olan genç mimar ve mühendislerin tam donanımlı olmasını beklemektedir. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Öğrenci, mezuniyet sonrası kendi yetenekleri, ilgisi ve becerileri ile kendi mesleki yolunu çizecektir. Bunun için de kendisine fırsat verilmelidir. Bu nedenledir ki artık eğitim şekli ve modeli değişmek, temel üniversite eğitimi sonrası interaktif, kişisel çabaya dönük, kişisel merak, beceriye dayalı ancak ölçülebilir ve değerlendirilebilir hayat boyu eğitim haline gelmek zorundadır. Üniversiteler bu anlamda öğrenciyi olması gereken zorunlu ama asgari bilgi seviyesine en iyi şekilde getirmek ama bununla birlikte araştırma ve kişisel gelişim için gerekli alt yapıyı kurmak durumunda olmalıdır. Bu görev sadece üniversitelerin olamaz. Sivil toplum örgütleri ve özellikle de mesleki örgütler bu konuda çok çalışmalıdır. Çünkü örgüt üyesi kişi ve kuruluşlar kendilerinin hangi ve nasıl bir bilgi ve beceriye sahip kişi aradıklarını çok iyi bilirler. Bir taraftan işverenler genç meslek insanlarının gelişmesi için kendilerini desteklemeli, diğer taraftan da hem üniversiteler, hem meslek örgütleri yaşam boyu eğitim için gerekli çalışmaları yapmalıdır. Her meslek insanı bir sosyal sorumluluk gereği genç meslek insanlarına rehberlik ve koçluk yapmalıdır. Aksi takdirde nitelikli eleman bulamamaktan şikâyet etme hakkı olamaz. Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği, ülkemizdeki seçkin ve etkili müşavirlik firmalarının kişisel veya kurumsal olarak temsil edildiği bir meslek örgütüdür. Üniversitelerde bir “müşavir mühendislik veya mimarlık” bölümü yoktur ve özellikle bu alanda bir eğitim verilmemektedir. Bu durumda üye firmanın ülkemizdeki nitelikli müşavirlik hizmetlerinin sürdürülebilmesini sağlamak için nasıl bir istihdam politikası izlemelidir? Birlik üyeleri bu konu üzerinde önemle durmalıdır. TürkMMMB, bu sorumluluk bilinciyle 2009 yılında GEM-Genç Mühendis ve Mimarlar Platformu’nu kurmuş, özellikle üyeleri arasında bir etkileşim ve iletişim ağı oluşturarak gerek duyacakları bilgi ve becerileri kazanabilecek programlar yapılması amaçlanmıştır. Müşavirliğin ülkemizde tanınabilirliğinin artırılması ve geliştirilmesi amacını taşıyan bir Avrupa Birliği Projesi kapsamında kurulan bu platformun daha iyi ve hızlı gelişmesi, güçlü ve sürdürülebilir bir konuma gelmesi TürkMMMB’nin temel görevlerinden biri olmalı, üyelerinin GEM üyelerine rehberlik ve koçluk yapması, deneyimli üyelerinin kendi bilgi ve becerilerini genç nesillerle paylaşması sağlanmalıdır. Mimarlık ve mühendislik alanında etkinliklerini sürdüren diğer sivil toplum örgütleri ile işbirliği içinde olmalıdır. KAYNAKÇA http://en.wikipedia.org/wiki/Architecture http://en.wikipedia.org/wiki/Architectural_theory http://tr.wikipedia.org/wiki/Mimarlık_teorisi http://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanlı_mimarisi h t t p : / / w w w. s a n a t t e o r i s i . c o m / M a k a l e l e r. asp?Sayfa=Oku&id=370 Prof.Dr. Feza Günergin, Son Osmanlı Döneminde Mimar ve Mühendis Meslek örgütleri, Mimarlık, 2001, 300, ss 26-28 (http://dergi.mo.org.tr/ dergiler/4/549/8205.pdf) http://www.tmmmb.org.tr/e.php?e=11_hakkimizda http://www.parlakbirgelecek.com/tr/programlar/ page/13?m=160&q=t https://bologna.yok.gov.tr/?page=yazi&c=1&i=3 A. Erkan ŞAHMALI Erkan Şahmalı Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü’nden 1979 yılında birincilikle mezun olmuş, aynı bölümde yüksek lisans tezini tamamlayarak 1981 yılında Yüksek Mimar olmuştur. Kariyerine 1979 yılında ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde Öğretim Görevlisi olarak başlamıştır, 1983 yılında GÜNARDA Enerji ve Yapı-Araştırma ve Danışma AŞ’ne ortak olarak katılmıştır. 1988 yılından beri ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde yarı zamanlı Öğretim Görevlisi olarak inşaat yönetimi konularında dersler yürütmektedir. 1988 yılında GÜNARDA AŞ’nin Genel Müdürü olmuştur. İnşaat yönetimi konusunda tüm projelerde kullanılmak üzere planlama, izleme ve denetim amaçlı bilgisayar yazılımları geliştirmiştir. Altyapı, baraj, sulama tünelleri, ulaşım projeleri, otel, alış veriş merkezleri, toplu konutlar gibi birçok inşaatta danışmanlık hizmetlerini vermiştir. Yurt içinde ve yurt dışında verdiği danışmanlık işlerinin yanı sıra mimari tasarım işleri de yürütmektedir. Bu kapsamda Ankara, İstanbul, Dalaman havalimanları Master Planlarını hazırlamış, Esenboğa havalimanı proje yarışmasında Mansiyon kazanmıştır. Spor merkezleri, AR-GE yapıları, laboratuarlar, yüksek güvenlikli elektronik ve kriptoloji araştırma binaları ve Türkiye’nin ilk ve tek TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi’ni tasarlamıştır. Hastane yapıları tasarımı ve renovasyonu konularında çalışan Şahmalı, TED okullarına ait akreditasyon çalışmaları bünyesinde okul standartları ve fiziki çevre el kitabını hazırlayarak, standartların uygulanması konusunda da danışmanlık yapmaktadır. Şahmalı, Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği’nin 2008-2010 yılları arasında Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapmıştır. Şahmalı evlidir ve ekonomist bir oğlu vardır. Dr. Ersan YILDIZ YÜKSEK SİSMİSİTELİ BİR BÖLGEDE SSB BARAJ GÖVDE TASARIMI 1. GİRİŞ Elazığ İli Palu İlçesi sınırları içinde Murat Çayı üzerinde inşa edilen Beyhan 1 Barajı Silindirle Sıkıştırılmış Beton (SSB) tipindedir. Beyhan - 1 Barajı ve HES Projesine ilişkin genel bilgiler Tablo 1’de özetlenmektedir. Tablo 1. Proje Bilgileri Baraj Tipi SSB Amacı Enerji Temelden Maksimum Yükseklik 97 m Baraj Kret Genişliği 10 m Baraj Kret Uzunluğu 360 m Dolusavak Kapak Sayısı / Genişliği 6 x 11.5 m Kurulu Güç 550 MW Toplam Yıllık Enerji 1 253 GWh 2012 yılının Mayıs ayında başlayan SSB baraj gövdesi inşaatının 2014 yılının Nisan sonunda tamamlanması planlanmaktadır. Şekil 1’de Ocak 2014’de baraj akışaşağısından çekilen ve baraj gövdesini genel olarak gösteren fotoğraf sunulmaktadır. alınarak incelenebilmesi amacı ile geleneksel yöntemler ile birlikte daha gelişmiş dinamik analizler de kullanılmıştır. Simetrik bir baraj gövdesi geometrisi tercih edilerek gövde beton dayanımının makul sınırlar içinde kalması amaçlanmıştır. 2. BARAJ YERİ DEPREMSELLİĞİ Baraj yeri doğu anadolu fay zonunda ana aktif faylara yakın mesafede yer almaktadır. Bu durum dikkate alınarak, sahanın sismik tehlike değerlendirmesine özel önem gösterilmiştir. Mevcut deprem ve fay haritalarının dikkatli bir şekilde değerlendirilmesinin yanısıra, baraj yeri ve yakın çevresinde detaylı bir fay araştırmasının yapılmasının uygun olacağı düşünülmüştür. Bu amaçla görevlendirilen uzmanlar tarafından, detaylı saha araştırmaları gerçekleştirilerek baraj yerini etkileyebilecek aktif fayların yerleri ve üretebilecekleri maksimum deprem büyüklükleri belirlenmiştir. Yukarıda özetlenen bu çalışmalar ışığında, baraj yerini etkileyecek belirleyici sismik kaynak doğu anadolu fay zonu üzerinde yer alan Gökdere - Kırkbulak fayı sismik tehlike değerlendirmelerinde ise baraj çevresinde belli bir alanda yer alan tüm sismik kaynaklar dikkate alınmıştır. ICOLD (Bülten - 72, 2010 revizyonu) barajların deprem tasarımında kullanılmak üzere iki farklı deprem seviyesi önermektedir. Bunlar OBE (Operating Basis Earthquake) ve SEE (Safety Evalution Earthquake) olarak ifade edilmektedir. 2012 yılında DSİ tarafından 1. Barajlar Kongresinde yayınlanan “Baraj Tasarımında Sismik Parametre Seçimi Rehberi” OBE ve SEE için sırasıyla İED (İşletme Esaslı Deprem) ve EED (Emniyet Esaslı Deprem) tanımlamalarını yapmaktadır. Yazının bundan sonraki bölümünde bu tabirler kullanılacaktır. İED seviyesinde bir depremde baraj, yardımcı yapılar ve donanımın işlevlerini sürdürebilir olması ve hasarın kolaylıkla giderilecek seviyede kalması istenmektedir. EED seviyesindeki bir depremde ise baraj ve yardımcı yapılarda önemli hasarlara izin verilebilmekte, ancak rezervuar suyunun kontrolsüz boşalması veya can kaybına neden olacak katastrofik bir göçmenin önlenmesi istenmektedir. Sismik tehlike değerlendirmesine ilişkin detaylar bu yazının kapsamı dışında bırakılarak, sadece elde edilen sonuçlar verilecektir. Buna göre maksimum yatay yer ivmesi değeri İED için 0,40 g, EED için ise 0,88 g olarak elde edilmiştir. Baraj yerinin yüksek sismisitesine bağlı olarak her iki değerin de ilgili deprem seviyeleri için alışılagelmiş değerlerin üzerinde olması baraj gövdesi tasarımını özellikle deprem emniyeti açısından özel ve önemli hale getirmiştir. 3. TASARIM Şekil 1. Baraj Gövde İnşaatından Bir Görünüm Aktif ana faylara yakın olan baraj yerinin alışılagelmişin dışında yüksek sismisiteye sahip olması nedeniyle sismik tasarımda dikkate alınacak deprem parametrelerinin belirlenebilmesi amacı ile yoğun arazi çalışmalarını da içeren detaylı incelemelerin yapılması gerekli görülmüştür. Belirlenen deprem parametrelerine göre barajın deprem davranışının, farklı deprem seviyeleri ve performans kriterleri dikkate 14 SAYI31 olarak belirlenmiştir. Yanal atımlı (strike slip) olarak tanımlanan söz konusu fayın baraj yerine en yakın mesafesi 1.7 km, üretebileceği maksimum deprem moment büyüklüğü ise Mw = 6.8 olarak belirlenmiştir. Bu fay ile birlikte aynı çalışma dahilinde farklı fay segmentleri de incelenmiştir. Baraj yeri için deterministik olarak yapılan sismik tehlike değerlendirmesinde kritik olan Gökdere - Kırkbulak fayı, olasılıksal 3.1 Baraj Geometrisi Seçimi Tipik bir silindirle sıkıştırılmış beton (SSB) baraj kesiti Şekil 2’de gösterilmektedir. SSB barajlarda genelde kullanılan geometrilerde, akışaşağı şevi 1 (Düşey): 0,6 - 0,8 (Yatay) eğimde teşkil edilmekte, akışyukarı şevi ise göreceli olarak daha dik bir eğimde, tamamen dik veya kretten belli bir derinliğe kadar dik ve daha sonra eğimli olarak seçilmektedir. 2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN Tablo 2. Stabilite Analizleri Güvenlik Sayıları Şekil 2. Tipik SSB Baraj Geometrisi İlk olarak 1970’de J. Raphael tarafından ortaya koyulan simetrik yüzlü ağırlık baraj geometrisi 1992’de Londe ve Lino tarafından sunulan “Simetrik Yüzlü Katı Dolgu Baraj, SSB İçin Yeni Bir Konsept” isimli yayında detaylı şekilde incelenmiştir. Genel SSB baraj geometrilerine göre önyüzün daha yatık seçildiği bu gövde geometrisi, rezervuar suyunun ağırlığının stabiliteye olumlu etkisinin artırılması, daha geniş taban alanı nedeniyle taban basınçlarının ve oturmaların azaltılması, özellikle yüksek depremsellik durumunda kayma stabilitesinin artırılması ve gövdede meydana gelecek çekme gerilmelerinin azaltılması amacı ile tercih edilmektedir. Beyhan - 1 Barajı için de baraj gövde geometrisi baraj yerinin yüksek depremselliğine bağlı olarak, akışaşağı ve akışyukarı yüzleri için 1(Düşey) : 0,7(Yatay) şev eğimi dikkate alınarak, Yükleme Durumu Kayma Güvenlik Sayısı Tabandaki Basınç Bölgesi Zemin Taşıma Gücü Güvenlik Sayısı İzin Verilen Basınç Gerilmesi İzin Verilen Çekme Gerilmesi Olağan 3,0 %100 3,0 0,33 σc Çekme Yok Olağandışı 2,0 %75 2,0 0,5 σc 1,35 σt Aşırı 1,00** Bileşke Tabanda 1,0 0,9 σc * * Çekme gerilmelerinin aşılması durumunda doğrusal olmayan dinamik analiz yapılacaktır. ** Dinamik analiz ile tahkik yapılması halinde 1’in altına izin verilebilir. simetrik olarak tasarlanmıştır. Kret genişliğinin 10 m olarak alındığı baraj gövdesinde maksimum yükseklik için kesit Şekil 3’te gösterilmektedir. 3.2 Gövde Stabilite Hesapları Baraj gövdesinin ön boyutlandırması, geleneksel stabilite analizleri ile gerçekleştirilmiştir. Analizlerde farklı yükleme koşulları ve bunlara karşılık gelen farklı güvenlik sayıları dikkate alınmıştır. Yükleme koşulları ve sağlanması gerekli güvenlik sayıları için, 2012 yılında DSİ tarafından 1. Barajlar Kongresi’nde yayınlanan “Beton Barajlar Tasarım Rehberi” baz alınmıştır. Buna göre aşağıda özetlenen yükleme koşulları için olağan (usual), olağandışı (unusual) ve aşırı (extreme) olmak üzere üç farklı kategori kullanılmıştır. 1- Yapım Sonu Durumu (Olağandışı) 2 - İşletme (Olağan) 3- Yapım Sonu Durumu + Deprem [İED] (Akışyukarı Yönde) (Aşırı) 4- İşletme + Deprem [İED] (Akışaşağı Yönde) (Olağandışı) 5- İşletme + Deprem [EED] (Akışaşağı Yönde) (Aşırı) 6- Olası En Büyük Taşkın (Olağandışı) 7 - Deprem Sonrası Statik Durum (Olağan-Rezidüel) 8 - Deprem Sonrası + Artçı Deprem (Aşırı-Rezidüel) Söz konusu yükleme koşulları kategorilerine karşılık gelen güvenlik sayıları ise Tablo 2’de verilmektedir. Yapılan hesaplamalar sonucunda, baraj gövde betonu için hedef tasarım dayanımı σc = 15 MPa olarak belirlenmiştir. Gövde için, genelde daha zayıf dayanımlı katı dolgu (hardfill) barajlar için kullanılan simetrik yüzlü bir geometri tercih edilmiş olmasına rağmen, yüksek deprem yükleri nedeniyle göreceli olarak yüksek bir beton dayanım sınıfı gereksinimi doğmuştur. Boyutları ve geometrisi stabilite analizleri ile kontrol edilen baraj gövdesinin deprem davranışının, kritik olan dinamik çekme gerilmelerinin daha gerçekçi ve güvenilir bir şekilde belirlenebilmesi amacı ile ileri yöntemler ile de incelenmesi gerekli görülmüştür. 3.3 Dinamik Analizler Uluslararası standartlar, barajların sismik tasarımlarında izlenecek yöntemlerin ve yapılacak deprem hesabı kapsamının, barajın tipi, yüksekliği, yeri ve sismisitesi gibi özelliklerine bağlı olarak değerlendirilmesini önermektedir. Şekil 3. Baraj Gövdesi Maksimum Enkesiti OCAK-NİSAN2014 15 Dr. Ersan YILDIZ Özellikle son yıllarda bilgisayar programlarındaki gelişmelere paralel olarak, araştırmacılar ve mühendisler barajların deprem davranışlarının belirlenmesinde ileri analiz yöntemleri kullanmaktadırlar. Bu tür ağırlık barajlarının deprem güvenliğinin değerlendirilmesinde belirleyici iki öğe; bir veya birden çok bloğun derzler veya temel üzerindeki kayma hareketinin tetiklenmemesi veya barajda deprem sırasında meydana gelen gerilme veya deformasyonların kabul edilebilir sınırlar içinde kalması olarak özetlenebilir (Bureau,2003). USACE (1995), İED durumunda beton ağırlık barajlardaki gerilme seviyelerinin elastik sınırlar içinde kalmasını gerekli görmektedir. EED seviyesindeki bir depremde ise can kaybına neden olacak katastrofik bir göçme meydana gelmediği sürece elastik sınırların aşılması ve buna bağlı hasarlar “izin verilebilir” olarak değerlendirilmektedir. EED seviyesindeki bir depremden sonra meydana gelecek hasarlar vs. nedeni ile, baraj ve yardımcı yapıların deprem sonrası duraylılığı, söz konusu hasarlar nedeniyle yükleme durumları ve malzeme parametrelerinde meydana gelebilecek değişiklikler de dikkate alınarak değerlendirilmeli, deprem sonrası servis yükleri ve olası artçı şoklar için gerekli kayma, devrilme vs. kontrolleri yapılmalıdır. Bölüm 3.3’de özetlenen yükleme koşullarında 7. ve 8. sırada belirtilen ve rezidüel dayanım (sıfır kohezyon) ve tam kaldırma basıncı (full uplift pressure) kullanılarak yapılan deprem sonrası kontroller bu amaca yöneliktir. Şekil 4. Baraj Gövdesi Nümerik Modeli gelmektedir. Yüksek seviyeli bir yer hareketi sırasında, yatay döküm derzleri, beton-kaya kontağı veya gerilme yığılmalarının oluştuğu köşelerde çekmeye bağlı çatlakların olması muhtemeldir (USACE, 2007). Bu bağlamda, deformasyonların büyük çoğunluğu bu çatlaklar üzerinde meydana gelecektir. Dolayısıyla büyük bir deprem durumunda, beton barajlarda birkaç ana çatlak yüzeyinin oluşması beklenmelidir (Wieland, 2008). Hareket denklemlerinin küçük zaman adımlarında çözümlendiği zaman tanım alanında analizlerde, tüm bir deprem kaydı süresince hesap yapılmakta, böylece gerilme ve deformasyonların zamana bağlı değişimi izlenebilmektedir. Söz konusu yöntem gerek doğrusal, gerekse doğrusal olmayan sistemlerin çözümüne, bu bağlamda İED ve EED performans kriterlerinin tam olarak kontrol edilmesine olanak vermektedir. Barajın doğrusal olmayan deprem davranışının incelendiği ayrık çatlak yaklaşımında, doğrusal elastik analiz sonuçlarına göre aşırı zorlanan ve çatlamanın beklendiği bölgelerde, kayma ve ayrılma hareketinin modellenebildiği eklemler tanımlanarak, bu eklemler ile birbirine bağlanan blokların içinde doğrusal elastik davranış kabul edilmekte, doğrusal olmayan davranış sadece eklem parametreleri ile sağlanabilmektedir. Deprem sırasında, doğrusal elastik analiz sonuçları ve benzer barajlardaki tecrübeye dayanarak belirlenen çatlaklar nedeniyle oluşan blokların, çatlak yüzeyi boyunca yapacağı deplasmanlar belirlenmeli, ayrıca deprem sonrası duraylılık çatlak yüzeyi için rezidüel dayanım parametreleri ve olası su basınçlarının çatlak içindeki olumsuz dağılımı göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Silindirle sıkıştırılmış beton barajlarda gövde imalatı sırasında çekme ve kesme dayanımı gövde betonuna göre daha düşük olan yatay döküm derzleri meydana Baraj gövdesinin zaman tanım alanında dinamik analizleri için sonlu farklar metodunun kullanıldığı FLAC programı kullanılmıştır. Analizler için oluşturulan ve baraj 16 SAYI31 gövdesinin, temel kayasının ve rezervuar suyunun sürekli ortam elemanları ile temsil edildiği nümerik model Şekil 4’de gösterilmektedir. Analizlerde deprem yüklemesi modele uygulanan ivme-zaman kayıtları ile gerçekleştirilmiştir. Uygun yer hareketlerinin belirlenmesi amacı ile 2. bölümde sunulan İED ve EED için tasarım ivme spektrumları oluşturulmuştur. Deprem büyüklüğü ve faya mesafeleri açısından baraj yerine benzer orijinal deprem kayıtları seçilmiş ve tasarım ivme spektrumları ile uyumlu hale getirilerek analizlerde kullanılmıştır. İED için yapılan analizlerde doğrusal elastik malzeme modelleri kullanılmış, deprem esnasında meydana gelecek maksimum çekme gerilmeleri düşey (döküm derzleri için) ve asal yönde (ana SSB için) belirlenmiştir. Düşey çekme gerilmelerinin gövdenin küçük bir bölümünde, döküm derzlerinin dayanımının altında oluştuğu görülmüştür. Asal yöndeki çekme gerilmelerinin ise gövdenin büyük bölümünde oluştuğu, ancak beton çekme dayanımının altında kaldığı görülmüştür. Bu bilgiler ışığında barajın İED senaryosu için deprem performansı yeterli bulunmuştur. EED durumunda barajın dinamik davranışı için öncelikle doğrusal elastik malzeme modelleri kullanılarak analizler yapılmış olup, elde edilen düşey ve asal yöndeki maksimum çekme gerilmeleri Şekil 5’de gösterilmiştir. 2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN KAYNAKLAR - Bureau, G.J. (2003).”Dams and Appurtenant Facilities”. Earthquake Engineering Handbook, Chapter 26, Chen W. And Scawthorn C. ed., CRC Press. - ICOLD (1989). Bulletin 72. “Selecting Seismic Parameters for Large Dams”. - ICOLD (2010). Revision of Bulletin 72. “Selecting Seismic Parameters for Large Dams”. - Londe, P. & Lino, M. (1992) “The faced symmetrical hardfill dam : a new concept for RCC” Water Power and Dam Construction, February 1992 - pp. 19 - 24. Şekil 5. EED İçin Maksimum Asal ve Düşey Yöndeki Çekme Gerilmeleri Beton ve döküm derzlerindeki çekme dayanımının özellikle akışaşağı ve akışyukarı taban köşelerinde büyük ölçüde aşıldığı, söz konusu bölgelerde çatlakların kaçınılmaz olduğu görülmüştür. Gerilme dağılımları, potansiyel bir kırılma yüzeyinin baraj tabanındaki bir yatay eklem olarak göz önüne alınabileceğini göstermektedir. Benzer şekilde, daha üst kotlarda da aşırı gerilme oluşan yerlerde çatlakların oluşması olasıdır. Çatlakların oluşması halinde barajın dinamik davranışını incelemek amacı ile mevcut nümerik modele tabanda, tabandan itibaren 25 m ve 50 m yukarıda olmak üzere 3 yatay arayüz tanımlanarak eklemli bir model oluşturulmuştur. Söz konusu arayüzlerde kohezyon ve çekme dayanımının olmadığı kabul edilmiştir. Eklemli model ile yapılan analizde deprem esnasında ve sonrasında meydana gelen kalıcı deplasmanlar incelenmiştir. Şekil 6’da deprem sonundaki kalıcı yatay deplasmanlar gösterilmektedir. Elde edilen sonuçlar, baraj tabanında ve üst kotlarda tüm deprem boyunca kohezyon ve çekme dayanımı değeri sıfır olan çatlak yüzeylerinin kabul edilmesi halinde dahi baraj kreti ve taban kayası arasında yaklaşık 50 cm’lik bir göreceli kaymanın olacağını göstermektedir. SSB baraj gövdesinin deprem sonrası kayma stabilitesi, kabul edilen eklem yüzeyleri üzerinde kalan bloklara tam su basıncı uygulanması ve sıfır kohezyon kabulü yapılarak da tahkik edilmiş ve yeterli güvenlik sayıları sağlanmıştır. Bu sonuçlar ışığında barajın deprem emniyeti EED için de yeterli olarak değerlendirilmiştir. - Raphael, J. M. (1970). “The Optimum Gravity Dam,” Proceedings, Conf. on Rapid Construction of Concrete Dams, New York, ASCE - USACE (1995). “Gravity Dam Design”, EM 1110-22200. - USACE (2000). “Roller Compacted Concrete”, EM-1110-2-2006. - Wieland, M. (2008). “Analysis Aspects of Dams Subjected to Strong Ground Shaking”. International Water Power and Dam Construction, March 2008, 28-31. 4. SONUÇLAR SSB olarak inşa edilen Beyhan - 1 Barajı için, yüksek depremselliğe bağlı olarak genellikle düşük dayanıma sahip katı dolgu barajlar için tercih edilen simetrik yüzlü bir baraj geometrisi tercih edilmiştir. Şekil 6. EED Sonrası Kalıcı Yatay Deplasmanlar (Eklemli Model) Yapılan stabilite hesapları ve zaman-tanım alanında analizler ile barajın farklı yükleme koşullarındaki kayma güvenliği, gerilme seviyeleri ve deprem sonu hasarları incelenmiştir. Sonuçlar, seçilen baraj gövdesi geometrisi ve beton dayanımına bağlı olarak yapılan gövde tasarımının yeterli emniyette olduğunu göstermiştir Dr. Ersan YILDIZ Dr Ersan YILDIZ, 2001 yılında Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü bitirdikten sonra 2003 ve 2007 yıllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden aynı bölümde yüksek lisans ve doktora derecelerini almıştır. 2008 yılından bu yana TEMELSU Uluslararası Mühendislik Hizmetleri A.Ş.’de çeşitli yurt içi ve yurt dışı baraj ve yol projelerinde çalışmaktadır. Özellikle geoteknik deprem mühendisliği, dolgu ve beton barajların deprem davranışı ve sismik tehlike konularında uzmanlığı bulunan Ersan Yıldız’ın çeşitli yurt içi ve yurt dışı dergi ve konferanslarda yayınları bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri Baraj Güvenliği Derneği (ASDSO) ve Uluslararası Büyük Barajlar Komitesi (ICOLD) Çimento Bağlayıcılı Barajlar (Cemented Material Dams) alt komitesi üyesi olan Ersan Yıldız halen aynı şirkette Proje Müdürlüğü görevini yürütmektedir. OCAK-NİSAN2014 17 Alper ALDEMİR, Prof. Dr. Barış BİNİCİ, Altuğ AKMAN Dinamik Benzeri Deney Yöntemiyle Beton Performansının İncelenmesi B u çalışmada, silindirle sıkıştırılmış beton ağırlık baraj olarak tasarlanmış Melen Barajı’nın en derin kesitinin ölçekli modeli üzerinde gerçekleştirilmiş deneylerin sonuçları sunulmaktadır. Fenves ve Chopra’nın 1985 yılında geliştirdiği basitleştirilmiş eş değer tek serbestlik dereceli baraj analizi yönteminden esinlenilerek Melen Barajı’nın en derin kesitinin 1/75 ölçekli modeli test edilmiştir. Deneyler, barajın tasarımında kullanılan 144, 475 ve 2475 yıllık tekerrür periyoduna sahip sentetik deprem kayıtlarının ardışık olarak yapıya uygulanması ile yavaşlatılmış olarak gerçekleştirilmiştir. Konvansiyonel beton ve silindirle sıkıştırılmış beton kullanılarak üretilen iki deney numunesi üzerinde, çatlak boyu ve genişliği, taban kesme kuvveti, devrilme momenti ve taban kayması olmak üzere detaylı olarak ölçülmüştür. Her iki deney numunesi de 2475 yıllık deprem sonrası taban çatlaması hariç ciddi bir hasar almamıştır. Ayrıca, deprem deneyleri esnasında ciddi bir kayma deplasmanı olmadığı da tespit edilmiştir. Deprem deneyleri sonrası baraj deney elemanında rezerv kalan yatay kapasiteyi belirlemek üzere statik itme deneyleri gerçekleştirilmiştir. İtme deney sonuçları, deney numunelerinin göçmeye kadar ciddi bir rezerv kapasiteye sahip olduğunu ve baraj deney eleman göçmesinin taban çatlağının oluşmasına müteakip gövde üzerinde oluşan eğik çatlak üzerinden gerçekleştiğini ortaya koymuştur. 1. AMAÇ Ülkemiz hemen her yanı deprem kuşağında olan ve çok iyi bilindiği üzere yapı stoğu ciddi deprem riski altındadır. Beton barajların büyük yer ivmeleri etkisinde oldukça fazla hasar alabildikleri gözlemlenmiştir (Nuss v.d., 2012). Bu nedenle hasar aldıklarında felaketlere yol açabilecek bu önemli yapıların tasarım aşamasında çok dikkatli olunmalı ve deprem etkisi altındaki gerçek davranışları mümkün olduğunca iyi bir şekilde çalışılmalıdır. 1980’li yıllara kadar dünyada oldukça popüler olan beton barajlar, dolgu barajlara nazaran oldukça pahalı yapılardır. Bu yıllarda ortaya çıkan silindirle sıkıştırılmış beton teknolojisi beton barajların yapımına yeni bir ivme kazandırmıştır. Silindirle sıkıştırılmış beton yüksek su-çimento oranı, akışkan olmayan yapısı ve yüksek agrega boyutu ile oldukça ekonomik, kolay ve hızlı yerleştirilebilen bir malzemedir. Geniş vadilerin bulunduğu, kil tipi çekirdek dolgunun sahada mevcut bulunmadığı ve inşa süresinin kritik olduğu durumlarda katmanlar halinde dökülerek sıkıştırılabilmesi ile tercih edilen en önemli baraj tipidir. Deprem mühendisliğindeki son gelişmeler ışığında sismik etkiler altında istem parametre- 18 SAYI31 leri ile hasar ilişkisi, deprem sonrası beklenen onarım maliyeti ve olası kayıplar tasarım aşamasında belirlenebilmektedir. Ayrıca, barajlar için havza bazında gerçekleştirilen baraj kırılma analizleri için deprem felaketi anında barajda oluşabilecek çatlamaya bağlı su sızma miktarı girdi olarak kullanılmaktadır. Tüm bu yenilikçi yaklaşımlar detaylı ve gerçekçi performans tahmin çalışmalarını gerektirmektedir. Deprem-hasar ilişkisinin ortaya konmasında sismik etkilerin mümkün olduğunca gerçeğe yakın tahmin edilmesi, gerçekçi sayısal simülasyon modellerinin oluşturulması, modellerin fiziksel deneylerle doğrulanması ve performans değerlendirme kriterlerinin oluşturulması gerekmektedir. Tüm bu adımların sağlıklı olarak gerçekleştirilebilmesi için deprem sonrası baraj performanslarının dikkatle incelenmesi ve laboratuvar deneyleri ile baraj deprem davranışının ortaya konması gerekmektedir. çevesinde deprem ivme serisi süresinin ölçek oranının karekökü ile sıkıştırılması gerekliliğidir. Diğer bir deyişle gerçekleştirilecek yaklaşık 1/50 ölçeklendirme durumunda 30 saniyelik bir deprem hareketinin yaklaşık 4 saniyede sarsma tablası üzerinde denenmesi icap eder. Bu kadar kısa süre ve yüksek frekans içeriği ile gerçekleştirilecek gerçekçi bir sarsma tablası deneyi, hem tabla özelikleri hem de ölçüm sistemleri açısından ciddi zorlukları barındırmaktadır. İşte bu zorlukların üstesinden gelebilecek alternatif bir sistem aşağıda sunulmaktadır. Bu çalışmada, bir adet konvansiyonel beton ve bir adet SSB baraj modeli üzerinde literatürde ilk defa dinamik benzeri deneyler gerçekleştirilmiş, çeşitli seviye depremler ile gövde ve taban çatlaması şeklinde gözlemlenen hasar miktarı arasındaki ilişkinin ortaya konması hedeflenmiştir. Deney elemanı olarak İstanbul su temini projesinin önemli halkalarından olan Melen Barajı’nın en derin kesitinin 1/75 ölçekli modeli inşa edilmiştir. Modelde 25 MPa’lık bir basınç dayanımına sahip konvansiyonel beton ve 15 MPa’lık basınç dayanımına sahip SSB kullanılmıştır. Sahaya özel hazırlanan sismik tehlike sonuçlarına uyumlu üretilmiş üç seviye deprem baraj modellerine dinamik benzeri deney yöntemi ile etki ettirilmiş ve gözlemlenen fiziksel baraj hasarı incelenmiştir. 1) Frekans tanım alanında zemin ve rezervuar etkileşimini ve sonsuz dalga ışımalarını dikkate alan kompleks analiz metodu (EAGD programı) 2. DİNAMİK BENZERİ DENEY VE DENEY NUMUNESİ 2.1 Motivasyon Ölçekli baraj deneylerinde sarsma tablasına ek olarak düşey etkileri doğru yansıtabilmek için (ölçekli model üzerinde aynı taban gerilmesine ulaşılabilmesi) ya kullanılan malzeme yoğunluğu ölçek oranında artırılmalı veyahut da yerçekimi ivmesi ölçek oranında arttırılmalıdır. Malzeme özelliklerinin değiştirilmesi, göçme modlarını etkileyebileceğinden gereken en doğru deneysel yaklaşım santirfüj kullanarak yerçekimi ivmesini artırmaktadır. Japon-Amerika ortaklığı ile 2005 yılında gerçekleştirilen deneysel çalışma oldukça önemlidir. Bu çalışma, santirfüj üzerine yerleştirilen bir sarsma tablası vesayeti ile hem düşey hem de deprem yüklerinin gerçekçi uygulanmasını sağlamıştır (Uchita vd. 2005). Ölçekli deneylerin santirfüj üzerinde sarsma deneylerine tabi tutulmasında karşılaşılan diğer bir zorluk ise similitüd kuralları çer- 2.2 Baraj Dinamik Benzeri Deneyi Dinamik benzeri sistemin yığılı kütle varsayımın geçerli olmadığı sistemlere, barajlar, yığma binalar gibi uygulaması oldukça karmaşıktır. Fenves ve Chopra (1985) 2 Boyutlu barajrezervuar-zemin sistemlerini deprem etkileri altında incelemek için iki farklı yöntem önermiştir: 2) Tek dereceli sistem varsayımıyla sismik talepleri elde eden basitleştirilmiş analiz metodu Tek dereceli sistem basitleştirmesiyle baraj tabanında oluşacak taban kesmesi ve devrilme momenti etkilerinin gerçeğe çok yakın bir şekilde elde edilebildiği Basili ve Nuti’nin (2011) çalışmasında gösterilmektedir. Bu metot özellikle ön tasarımda kullanılmaktadır. Bu fikirden esinlenerek bu çalışmada tek dereceli sistem yaklaşımı kullanılarak baraj gövdesi deney düzeneği ve metodu geliştirilmiştir. Bu amaçla, baraj kesiti kritik bir yüksekliğe (hp) kadar inşa edilecek ve bu yükseklikte yığılı bir kütle varsayımıyla (m) tüm dinamik etkilerin baraja yansıtılması sağlanacaktır (Şekil 1). Böylece deney düzeneğinin oluşturulması için hp ve m’in belirlenmesi gerekmektedir. Bunun için tek dereceli sistemin tabanında oluşan gerilmelerin “doğru” çözümle uyumu sağlayan en iyi m ve hp ikilisi seçilmiştir. Bu aşamada “doğru” çözüm olarak Fenves ve Chopra’nın (1984) yukarıda tanımlanan bir numaralı metodunu kullanan EAGD (Fenves ve Chopra 1984) programından faydalanılmış ve tek dereceli sistem çözümü ise ANSYS (2011) programında gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmada, İstanbul su temini için inşa edilecek 125m yüksekliğinde Melen Barajının 1/75 ölçekli hali kullanılmaktadır. Melen Barajının geometrik özellikleri Şekil 1’de gösterilmektedir. Farklı malzeme ile inşa edilmiş iki adet deney numunesi Melen Barajı’nın tasarımı sırasında kullanılmış 144, 475 ve 2475 yıllık tekerrür periyoduna sahip üç farklı tehlike 2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN Şekil 1. Dinamik Benzeri Deney Düzeneği : (a) Melen Barajı Kesiti (Model 1) ve (b) Ölçekli Deney Numunesi (Model 2) seviyesine ard arda tabi test edilmiştir: İşletme Esaslı Deprem (OBE), Azami Tasarım Depremi (MDE) ve Azami Karakteristik Deprem (MCE) Deneylerde Melen Barajı’nın tasarımında da kullanılan sahaya özel tasarım spektrumuyla (Şekil 2.a) uyumlu olarak üretilmiş zemin hareketleri (Şekil 2.b) kullanılmıştır (Akkar, 2010). Deney düzeneği oluşturulurken aşağıdaki varsayımlar yapılmıştır. Şekil 2. Depremler : (a) Sahaya Özel Üretilmiş Sentetik Yer Hareketleri (ölçekli) ve (b) Sahaya Özel Üretilmiş OBE, MDE ve MCE için Tasarım Spektrumları (ölçeksiz) Şekil 3. Analitik Çalışmalar: (a) Statik Etkilerden Kaynaklı Azami Asal Gerilme Karşılaştırması ve (b) Kritik Yüksekliğin Belirlenmesi Şekil 4. Analiz Sonuçlarının Karşılaştırması: Moment ve Kesme Kuvveti 1) Yerçekiminden kaynaklı baraj tabanında oluşan düşey gerilmeler ölçekli barajın üst noktasından uygulanan bir eksenel kuvvetle taklit edilmektedir. 2) Hidrostatik ve atalet kuvvetleri baraj tabanından hp kadar yükseklikte tek bir noktadan uygulanmakta ve dinamik kuvvetlerin büyüklüğü tanımlı ek kütle (m) tarafından dikte edilmektedir. 3) Ek kütle (m) ve kritik yükseklik (hp) depremden kaynaklı hasarla değişmemektedir. İlk varsayımın doğruluğunu sınamak için iki farklı sonlu eleman simülasyonu karşılaştırılmıştır. İlk simülasyonda, Model 1, ölçeksiz baraj kesiti sadece kendi ağırlığı ve hidrostatik etkiler altında incelenmiştir (Şekil 1.a). Daha sonra ölçekli analitik modele, Model 2, yatayda Fh=170kN ve Fv=400 kN’luk kuvvetler uygulanmıştır (Şekil 1.b). Bu iki simülasyondan elde edilen azami asal gerilmelerin baraj tabanı boyunca değişimi incelenmiştir. Bu karşılaştırma sonucunda tekil kuvvet uygulamasının oldukça yeterli bir şekilde gerçek durumu yansıtabildiğini ispatlamaktadır (Şekil 3). Statik etkiler altında deney düzeneğinin gerçeklemesi yapıldıktan sonra dinamik etkilerin de doğru bir şekilde tahmin edilebildiğinin ispatlanması gerekmektedir. Bunun için Model 1 EAGD programında beliritilen tüm tehlike seviyeleri için analiz edilmiştir. Böylece karşılaştırmada kullanılmak üzere “doğru” taban kesmesi, devrilme momentleri ve taban gerilmeleri elde edilmiştir. Elde edilen momenttaban kesmesi grafiğinn eğiminden kritik yükseklik (hp) Model 1 için 60m ve Model 2 içinse 1m olarak bulunmuştur. Daha sonra Model 2 aynı deprem senaryoları altında farklı ek kütle miktarlarıyla (m) incelenmiştir. Her bir tehlike seviyesi için içsel kuvvetleri minimize eden ek kütle miktarları ise mOBE=37,5 ton, mMDE=40,0 ton ve mMCE=55,0 ton olarak bulunmuştur. Bu ek kütle miktarları için taban kesmesi, devrilme momentleri ve taban gerilmeleri karşılaştırmaları Şekil 4 ve 5’te sunulmaktadır. Bu grafiklerden açıkça anlaşılabildiği gibi Model 2 taban gerilmelerini %20’den daha düşük bir hata payıyla tahmin edebilmektedir. 2.3 Deney Numuneleri Şekil 5. Analiz Sonuçlarının Karşılaştırması: Asal Gerilmeler Çalışma kapsamında iki adet deney numunesi test edilmiştir. Birinci numune konvansiyonel olarak yerleştirilmiş betondan, ikinci numune ise silindirle sıkıştırılmış betondan imal edilmiştir. OCAK-NİSAN2014 19 Alper ALDEMİR, Prof. Dr. Barış BİNİCİ, Altuğ AKMAN Numunelerin karışım tasarımı bir dizi denemeden sonra maksimum agrega çapının da ölçeklenmesi ile gerçekleştirilmiştir. Konvansiyonel betonun hedef basınç dayanımı 25MPa, SSB olan numunenin ise dayanımı 15 MPa’dır. SSB numune saha koşullarını benzeterek katmanlar halinde döküm ile gerçekleştirilmiş ve silindirin vereceği enerjiyi ölçekleyerek numuneye uygulayabilecek bir sıkıştırma aygıtı ile sıkıştırılmıştır. Barajın tepe yatay deplasmanlarını okumak için dört farklı LVDT yerleştirilmiştir. Bunlardan ilki 20 mm’lik bir LVDT olup barajın üstüne yerleştirilen çelik plakanın barajın tabanına göre yatay deplasmanını ölçmek için kullanılmıştır (Şekil 6). Yine yükleme plakasının hemen altına betonun yaptığı yatay deplasmanı ölçmek için 20 mm’lik bir LVDT daha koyulmuştur. Böylece bu iki LVDT ölçümleri arasındaki farktan yükleme plakasının kayma miktarı ölçülmüştür (Şekil 6). Ayrıca, dinamik benzeri deneyde kontrol deplasmanını dinamik benzeri deney ünitesine geri bildirmek amacıyla bir adet mekanik yüksek hassasiyetli deplasman ölçer (heidenhain) bağlanmıştır (Şekil 6). Heidenhain deplasman ölçümlerini kontrol edebilmek amacıyla heidenhain’ın hemen yanına bir adet 100 mm’lik LVDT daha bağlanmıştır (Şekil 6). Bu iki deplasman ölçümü temel üstünden baraj tabanına göre yapıldığından temel deformasyonlarını içermemektedir. Şekil 7. Deplasman ve Kuvvet Talepleri Şekil 8. Yatay Kuvvet – Tepe Deplasmanı Eğrileri Talepleri : (a) OBE; (b) MDE ve (c) MCE Şekil 6. Deney Düzeneği ve Ölçüm Aletleri: (a) Memba Yüzündeki LVDT’ler, (b) Mansap Yüzündeki LVDT’ler, (c) Heidenhain, (d) Baraja Tepe Noktasındaki LVDT’ler ve (e) Eksenel Yük Uygulama Düzeneği 3. DENEY SONUÇLARI 3.1 Konvansiyonel Beton Baraj Dinamik Benzeri Deneyleri İlk deney elemanı için taban kesmesi, tepe deplasmanı ve taban kaymasının zamana göre değişim grafikleri Şekil 7’de verilmektedir. Ayrıca, taban kesmesi-tepe deplasmanı değişim grafiği ise Şekil 8’de sunulmaktadır. OBE, MDE ve MCE hareketleri için sistemde önemli hasar yerleri Şekil 9’da sunulmaktadır. Hidrostatik yükleme yapıldığında memba yüzünde genişliği 0.1mm’in altında kalan çatlaklar gözlemlenmiştir (Şekil 9). Şekil 8 incelendiğinde numuneni lineer elastik sınırlar içinde 20 SAYI31 Şekil 9. Deney Esnasında Oluşan Çatlaklar (Geleneksel Beton Numune) 3.2 SSB Baraj Dinamik Benzeri Deneyleri Şekil 10. Dinamik Parametrelerin Deney Boyunca Değişimi kaldığı gözlemlenmiştir. Hidrostatik yüklemden sonra OBE yer ivmesi uygulanmıştır. Bu tehlike seviyesinde hidrostatik yüklemenin etkisiyle oluşan çatlak genişliği biraz artmıştır (Şekil 9). OBE depremi sonunda çatlak uzunluğu 200mm’yi bulmuş ve maksimum çatlak genişliği 0.3mm’yi bulmuştur (Şekil 9). Maksimum taban kesmesi ve baraj tepe deplasmanı talepleri sırasıyla 55 kN ve 0.27 mm olarak ölçülmüştür (Şekil 8). Ayrıca, baraj tabanında oluşan deformasyon deney boyunca 0.05 mm’nin altında ölçülmüştür (Şekil 8). Daha sonra, aynı numune ikinci tehlike seviyesi, MDE, etkisi altında test edilmiştir. Bu aşamada, maksimum tepe yer değiştirmesi 0.31 mm olarak tespit edilmiştir. Bu yer değiştirmeye tekabül eden maksimum taban kesme talebi ise 69 kN’dur (Şekil 8). Bu senaryoda, OBE seviyesine göre deplasman ve kuvvet taleplerindeki artış, sırasıyla %14,8 ve %25,5 olarak hesaplanmıştır (Şekil 8). Sonuç olarak, MDE depremi etkisi altında çatlak uzunlukları ve genişliklerinde artış olmuştur. Maksimum çatlak genişliği ve uzunluğu sırasıyla 0.4mm ve 550mm ulaşmıştır (Şekil 9). Baraj tabanındaki çatlaklara ek olarak, baraj gövdesinde de başka bir çatlak daha gözlemlenmiştir (Şekil 9). Bu tehlike seviyesinde de, baraj tabanında oluşan deformasyon deney boyunca 0.05 mm’nin altında ölçülmüştür (Şekil 8). MCE tehlike seviyesi etkisi altında, baraj tepe deplasman talebi 1.37 mm’ye ulaşmıştır. Bu değer MDE depremi esnasında (Şekil 9) gözlenen değerden yaklaşık 5 kat (%370 artış) daha fazladır. Taban kesme talebi de 270 kN olarak tespit edilmiştir. Benzer şekilde, bu değer MDE tehlike seviyesinde ölçülen maksimum talebin yaklaşık 3 katıdır (%290 artış). Önceki aşamada baraj gövdesinin üzerinde oluşan çatlağın uzunluğu 200 mm’lik bir artış göstermiştir (Şekil 9). Ayrıca, gövde çatlağı memba yüzünde de ortaya çıkmıştır. Bu deprem hareketi sırasında, baraj tabanının mansap yüzünde de çatlama gözlenmiştir (Şekil 9). Fakat, baraj tabanındaki memba ve mansap yüzünde zuhur eden bu çatlaklar MCE depremi boyunca birleşmemiştir (Baraj tabanının %15’i çatlamamıştır). Baraj numunesinin doğal periyodunun ve viskoz sönümlemesinin deprem etkileri altındaki değişimi Molina ve arkadaşları (1999) tarafından önerilen prosedüre göre yapılmıştır. Tüm deneylerde ilk 0.5 saniyelik veriler çok küçük yer değiştirme artışlarına sahip olduğu (MCE depreminde 0.01 mm’den az) için barajın dinamik parametreleri belirlenirken bu değerler göz ardı edilmiştir. Bu bilgiler ışığı altında barajın doğal periyodunun ilk iki deprem senaryosunda neredeyse değişmeden 0.07sn olarak kaldığı görülmüştür (Şekil 10). Ancak, MCE depreminde oluşan hasar sebebiyle doğal periyot 0.12sn’ye kadar çıkmıştır. Ayrıca, barajın viskoz sönümlemesi ardışık deprem etkilerinden bağımsız olarak %5’in altında kaldığı da gözlemlenmiştir. Tespit edilen sönümleme oranları USACE (2003) tarafından tavsiye edilen değerlerle karşılaştırıldığında OBE ve MDE deprem seviyeleri için oldukça tutarlı oldukları görülmektedir. Fakat, MCE depreminde ölçülen sönüm oranının USACE (2003) tararfından önerilen değerden oldukça az olduğu da belirlenmiştir. İkinci numune olan silindirle sıkıştırılmış beton kullanılarak inşa edilmiş eleman için taban kesmesi, tepe deplasmanı ve taban kaymasının zamana göre değişim grafikleri Şekil 11’de verilmektedir. Ayrıca, taban kesmesi-tepe deplasmanı değişim grafiği ise Şekil 12’de sunulmaktadır. OBE, MDE ve MCE hareketleri için sistemde önemli hasar yerleri Şekil 13’de sunulmaktadır. Şekil 12 incelendiğinde numunenin MDE depremine kadar lineer elastik sınırlar içinde kaldığı gözlemlenmiştir. OBE depremi sonunda çatlak uzunluğu 200mm’yi bulmuş ve maksimum çatlak genişliği 0.2mm’ye ulaşmıştır (Şekil 13). Maksimum taban kesmesi ve baraj tepe deplasmanı talepleri sırasıyla 48.5 kN ve 0.33 mm olarak ölçülmüştür (Şekil 12). Ayrıca, baraj tabanında oluşan deformasyon deney boyunca 0.05 mm’nin altında kalmaktadır (Şekil 12). Daha sonra, aynı numune ikinci tehlike seviyesi, MDE, etkisi altında test edilmiştir. Bu aşamada, maksimum tepe yer değiştirmesi 0.66 mm olarak tespit edilmiştir. Bu yer değiştirmeye tekabül eden maksimum taban kesme talebi ise 132.5 kN’dur (Şekil 12). Bu senaryoda, OBE seviyesine göre deplasman ve kuvvet taleplerindeki artış, sırasıyla %100 ve %173.1 olarak hesaplanmıştır (Şekil 12). Sonuç olarak, MDE depremi etkisi altında çatlak uzunlukları ve genişliklerinde artış olmuştur. Maksimum çatlak genişliği ve uzunluğu sırasıyla 0.5mm ve 700mm’ye ulaşmıştır (Şekil 13). Bir önceki Şekil 11. Deplasman ve Kuvvet Talepleri Şekil 12. Yatay Kuvvet – Tepe Deplasmanı Eğrileri Talepleri : (a) OBE; (b) MDE ve (c) MCE OCAK-NİSAN2014 21 Alper ALDEMİR, Prof. Dr. Barış BİNİCİ, Altuğ AKMAN Bu çatlakların boyu yaklaşık olarak 300 mm’ye kadar ulaşmıştır. Bir önceki numunenden farklı olarak bu deprem hareketi sırasında baraj tabanının mansap yüzünde çatlama gözlenmemiştir (Şekil 13). 3.3 İtme Deneyleri Hiçbir deprem senaryosunda, numunelerde hem gözlemlenen hasarlar neticesinde hem de yük-deplasman eğrileri incelendiğinde göçme gerçekleşmemiştir (Şekil 8 ve 9). Bu nedenle itme deneyi vasıtasıyla numunenin hem kuvvet hem de deplasman kapasitesi elde edilmeye çalışılmıştır. Bu deney neticesinde barajın yatay yük taşıma kapasitesine yaklaşık olarak 400 kN’luk bir kuvvette ulaşıldığı ve bu yük için tepe deplasmanının ise 3 mm olduğu gözlemlenmiştir. Bu noktadan sonra akma davranışına benzer bir şekilde rijitliğinin sıfıra düştüğü gözlemlenmiştir (Şekil 14 a). Deneye, 7 mm’lik bir tepe deplasmanına ulaşılıncaya kadar devam edilmiştir (Şekil 14 a). Baraj hasarı gözlemleri ise önceki deprem senaryolarında meydana gelen tüm çatlaklarda genişleme olarak özetlenebilir (Şekil 15 a). SSB baraj deney elemanında, geleneksel beton baraj numunesinde gözlemlenenin tersine daha önceki deprem etkileriyle oluşan taban çatlaklarının boyları ve genişlikleri çok fazla artmamıştır (Şekil 15 b). Bunun yerine çatlaklar baraj gövdesinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Öncelikle membadan mansapa doğru yatay olarak devam eden hasar, sonra eğik kesme çatlağına benzeyen bir hal almıştır (Şekil 15 b). Nihai olarak, bu çatlak mansapla birleşip barajın tamamen kapasitesinin kaybolmasına neden olmuştur. Hatta, mansap tarafında bir blok halinde kopma dahi gözlemlenmiştir (Şekil 15 b). 4. SONUÇLAR Şekil 13. Deney Esnasında Oluşan Çatlaklar numuneden farklı olarak baraj gövdesin bir çatlak gözlemlenmemiştir. Bu tehlike seviyesinde, baraj tabanında oluşan deformasyon deney boyunca 0.10 mm’nin altında ölçülmüştür (Şekil 13). MCE tehlike seviyesi etkisi altında, baraj tepe deplasman talebi 1.65 mm’ye ulaşmıştır. Bu değer MDE depremi esnasında (Şekil 13) gözlenen değerden yaklaşık 1.5 kat (%150 artış) daha fazladır. Taban kesme talebi de 222.5 kN olarak tespit edilmiştir. Benzer şekilde, bu değer MDE tehlike seviyesinde ölçülen maksimum talebin yaklaşık 1.7 katıdır (%68 artış). Bu aşamada baraj gövdesinde iki farklı adet çatlak tespit edilmiştir (Şekil 13). Bu çalışmada yayılı kütle sistemine sahip iki adet baraj numunesi, Fenves ve Chopra’nın (1984 ve 1985) çalışmalarından esinlenilerek tek dereceli sistem yaklaşımıyla dinamik benzeri deneye tabi tutulmuştur. Numunelerden ilki 25 MPa’lık basınç dayanımına sahip konvansiyonl beton kullanılarak inşa edilmiştir. İkinci numune ise 15 MPa’lık basınç dayanımına sahip silindirle sıkıştırılmış betondn yapılmıştır. Her iki numune de üç farklı tehlike seviyesine tekabül eden depremlere maruz bırakılmışlar ve deplasman ve kuvvet talepleriyle beraber baraj tabanı ve gövdesindeki hasar oluşumları da gözlemlenmiştir. Testler boyunca Şekil 14. İtme Deneyi Sonuçları : (a) Geleneksel Beton ve (b) Silindirle Sıkıştırılmış Beton 22 SAYI31 Prof. of Dr. Dr Barış BİNİCİ BİNİC ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde 2011 yılından itibaren Profesör olarak görev yapmaktadır. 2008 yılında Japonya Devleti’nin desteği ile University of Fukui’de Ziyaretçi Profesör unvanı ile çalıştı. Uluslararası dergilerde Yapı ve Deprem Mühendisliği alanında 30 makalesi olup bu makalelere 200’ün üzerinde atıf yapılmıştır. 6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası için hazırlanan Riskli Bina Tespit Yönetmeliği’nin hazırlanması için çalışan beş akademik üyeden biridir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Beton Barajlar Tasarım İlkeleri Rehberi için Deprem Analizleri Bölümü’nü kaleme almıştır. Şekil 15. İtme Deneyleri Esnasında Oluşan Çatlaklar : (a) Geleneksel Beton ve (b) Silindirle Sıkıştırılmış Beton yapılan gözlemler sonucunda; ilk çatlağın baraj tabanının memba yüzünde oluştuğu belirlenmiştir. Her bir tehlike seviyesi bir önceki deneyde oluşan çatlak genişliklerinin ve uzunluklarının artmasına neden olmuştur. Ayrıca, baraj tabanındaki çatlak uzunluğu ve genişliği belli bir seviyeye ulaştığında baraj tabanındaki sınır koşullarının değişmesiyle artık baraj gövdesinde de çatlaklar görülmeye başlamıştır. Her iki numunede de tüm deprem senaryoları uygulandıktan sonra ne kayma ne de baraj gövde stabilitesini bozacak bir hasar gözlemlenmiştir. Bu yüzden numuneler itme deneyiyle incelenmeye devam edilmiş ve denenen kesitlerin kuvvet-deplasman zarf eğrileri elde edilmeye çalışılmıştır. Bu deneylerde ilk numuneye göre daha düşük bir dayanıma sahip olan ikinci baraj numunesinin göçme şekli elde edilebilmiştir. İlk numunenin ise sadece rijitlik kaybı yaşadığı noktaya kadar deneye devam edilebilmiştir. Bu itme deneyleri sonucunda denenen numunelerin göçme şekli baraj tabanında kayma olmaksızın baraj gövdesi üzerinde basınç - kayma gerilmelerinin neticesinde eğik çatlak oluşumu ile olduğu gözlemlenmiştir. TEŞEKKÜR Bu çalışma TUBİTAK 111M712 no’lu proje kapsamında gerçekleştirilmiştir. KAYNAKLAR Akkar, S. (2010), “Melen Barajı için Tasarım Spektrumunun Olasılık Hesaplarına Dayalı Sismik Tehlike Analizi”, Rapor No. 2010-03-03-1-01-04, ODTÜ. ANSYS Inc. (2007), “Basic analysis guide for ANSYS 11”, SAS IP Inc. Basili, M., Nuti, C. A simplified procedure for base sliding evaluation of concrete gravity dams under seismic action. ISRN Civil Engineering 2011,14 pages. Donlon, W.P. and Hall, P. (1991), “Shaking Table Study of Concrete Gravity Dam Monoliths”, Earthquake Engineering and Structural Dynamics, 20:8, 769–786. Fenves, G. and Chopra, A.K. (1984), “EAGD-84: A Computer Program for Earthquake Response Analysis of Concrete Gravity Dams”, Report No: UCB/EERC734, Earthquake Engineering Research Center, University of California, Berkeley, California. Fenves, G. and Chopra, A. K. (1985), “Simplified Earthquake Analysis of Concrete Gravity Dams: Separate Hydrodynamic and Foundation Interaction Effects”, Journal of Engineering Mechanics. 111, 715735. Ghobarah A. and Ghaemian, M. (1998), “Experimental Study of Small Scale Dam Models”, Journal of Engineering Mechanics, 124:11, 1241-1248. Harris, D.W., Snorteland, N., Dolen, T. and Travers, F. (2000), “Shaking Table 2D Models of a Concrete Gravity Dam”, Earthquake Engineering and Structural Dynamics, 29:6, 769–787. Molina, F.J., Pegon, P., Verzeletti, G. Time-domain identification from seismic pseudo dynamic test results on civil engineering specimens. 2nd International Conference on Identification in Engineering Systems, 29–31 March 1999, University of Wales, Swansea. Nuss, L.K., Matsumoto, N. And Hansen, K.D. (2012), “Shaken but not Stirred – Earthquake Performance of Concrete Dams, Innovative Dam and Levee Design and Construction for Sustainable Water Management”, 32nd Annual USSD Conference New Orleans, Louisiana, 1511-1530. Uchita, Y., Shimpo and Saouma, V. (2005), “Dynamic Centrifuge Tests of Concrete Dam”, Earthquake Engineering and Structural Dynamics, 34:12, 1467– 1487. United States Army Corps of Engineers, Time history dynamic analysis of concrete hydraulic structures, EP 1110-2-6051, 2003. Alper ALDEMİR Alper Aldemir, 1984 yılında Ankara’da dünyaya geldi. 2007 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İnşaat mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra yine aynı üniversiteden 2010 yılında yüksek lisans derecesini aldı. Halen O.D.T.Ü. İnşaat Mühendisliği Bölümünde doktora çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca, bugüne kadar yığma binaların performansa dayalı değerlendirilmesi ve konvansiyonel ve silindirle sıkıştırılmış beton barajların deneysel ve analitik incelenmesi hakkında araştırmalar yapmıştır. Altuğ Alt ğ AKMAN Altuğ Akman 1977 yılında Ankara’da doğdu. 1998 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. 2002 yılında Duke University’de yüksek lisans çalışmalarını tamamladı. 2002 yılından bu yana ESPROJE Mühendislik Müşavirlik Ltd.Şti.’de Genel Müdür Yardımcısı olarak görev almaktadır. ESPROJE’de çalıştığı süre içerisinde çeşitli köprü, baraj gövdeleri, enerji üretim tesisleri, çimento üretim tesisleri, uydu deney tesisleri, uçak hangarları, içme suyu isale hatları, arıtma tesisleri tasarımları üzerinde çalışmıştır. Sonlu elemanlar metodu ile yapısal analiz, topoloji, sonlu elemanların ağlarının oluşturulması, hidrolik modelleme, hidroloji, ve nümerik metodlar ile ilgilenmektedir. OCAK-NİSAN2014 23 Doç. Dr. Yalın ARICI, Prof. Dr. Barış BİNİCİ, Altuğ AKMAN ve Salih Bilgin AKMAN KÖPRÜBAŞI BARAJI GÖMÜLÜ B u çalışmada Köprübaşı Barajı ve Hidroelektrik Santral kompleksi içerisinde yer alan yeraltı enerji santrali kavern yapısının tasarımına ilişkin bilgiler sunulmuştur. Tasarımda kavern yapısının şekli belirlenmiş, çelik bulon ve öngermeli tendonlardan oluşan destek sistemi tasarım amaçlarına uygun olarak optimize edilmiştir. Sahada ve laboratuvarda yapılan deneyler yanında gerçekleştirilen parametrik sonlu eleman analizleri ile yapının davranış sınırları belirlenmiştir. 1. AMAÇ Köprübaşı Barajı ve Hidroelektrik Santral kompleksi, Bolu Köprübaşı mevkiinde yapılmış 108m yüksekliğinde bir kaya dolgu baraj ve yamaç içinde tünellerle erişilecek gömülü santral yapısından oluşmaktadır. Gömülü yapılar iki farklı galeriden oluşmakta olup, birinci ve daha büyük olanı santral binası, ikincisi ise basınç dengeleme odası olarak hizmet vererecektir. Su alma tünelleri ve ulaşım tünelleri bu yapılara çeşitli noktalardan bağlanmaktadır. Dengeleme odası yapısı (Şekil 1) yüzey seviyesinin yaklaşık 160m derinde projelendirilmiş olup granodiorit olarak belirlenen jeolojik kaya kütlesi içinde çok aşamalı kazılarla inşaa edilecektir. Bu çalışmanın amacı, dengeleme odası ve ankraj destek sisteminin fiyat/yarar açısından en uygun tasarımını elde etmektir. Tasarımın ana amacı dengeleme odası etrafındaki yakınsama deplasmanlarının ve plastik kaya bölgelerinin sınırlanmasıdır. En uygun güvenli çözüme ulaşabilmek için kaya malzemesindeki olağan değişkenlik yanında değişik modelleme yaklaşımları da kullanılmıştır. Köprübaşı hidroelektrik santrali kavern yapısının inşaatında aşamalı kazı yapımı ve bu kazının takviyesinde kaya bulon ve öngermeli tendonların kullanılması planlanmıştır. Tasarımın ana amaçları aşağıda sunulmaktadır. 1) Kaya yapısında dengeleme odası galerisinin aşamalı olarak açılmasıyla oluşacak plastik bölgelerin ankraj alanı içine sınırlanması, 2) Tonoz yapısının üzerinde ve galeride oluşacak tünel daralmalarının (tunnel convergence displacements) belirlenmesi, 3) Ankraj sisteminin taşıyacağı yüklerin mal- zeme dayanımına göre güvenli değerlerde kaldığının onaylanması, 4) Sistemin kinematik açıdan stabil olması, kaya parçalarının kayma ve düşmesinin hem lokal hem global anlamda engellenmesi, Dengeleme odası galerisinin analizi ve ankraj sisteminin seçimi, sürekli ortam mekaniği prensipleri esasına dayalı sonlu eleman tekniklerinin kullanılması ile birlikte kaya mekaniğine özel düzensizliklerin ve devamsızlıkların potansiyel kayma blokları üzerindeki etkilerinin belirlenmesini gerektirir. Bu çalışmada sonlu elemanlar metodu kullanılarak doğrusal olmayan analizler gerçekleştirilmiş olup kaya içindeki gerilmeler ve deplasmanlar bulunmuştur. Potansiyel kayma bloklarının sahada belirlenen süreksizlik düzlemlerinde kayma ve kamalama güvenlikleri de blok kayma ve stabilite analizleri ile tespit edilmiştir. Elastoplastik analizlerde kaya davranışının belirlenmesi için diğer bir önemli parametre de dilatasyon katsayısıdır. Dilatasyon katsayısı de modellerde birim uzama ve yumuşama bağlı olarak değiştirlebilir. Dilatasyon katsayısının modeller için kalibrasyonu deney eksikliği yüzünden zor bir konu olmakla birlikte (Alejano ve Alonso, 2005), Hoek ve Brown (1997) tarafından sırasıyla iyi, ortalama ve kötü kaliteli kaya,ve kullanılması lar için önerilmektedir. 2. DOĞRUSAL OLMAYAN KAYA DAVRANIŞININ MATEMATİKSEL MODELLENMESİ 2.1 Malzeme Modelleri Kaya katmanlarının doğrusal olmayan davranışının modellenmesinde Mohr-Coulomb ve Hoek-Brown göçme kriterleri sıklıkla kullanılır. Kayanın inelastik deformasyon aşamasına geçtiği gerilme durumu Mohr-Coulomb göçme kriteri ile aşağıdaki gibi belirlenir (Hu, 2006). Şekil 2. Kaya Davranışı, Sünek ve Gevrek 2.2 Laboratuvar ve Saha Deneyleri (1) Bu denklemde σ1, σ3 asal gerilmeleri, (φ) kayma açısını ve (c)´de malzemenin kohezyon sınırını göstermektedir. Genel HB göme kriteri de aşağıdaki gibi yansıtılabilir (Hoek & Brown 1997). (2) Bu denklemde σci kayanın sargılanmamış basınç dayanımını mb, s, ve a ise HB modeline özel GSI parametresi tarafından tanımlanan malzeme katsayılarını oluşturmaktadır. Bu parametrelerin artan birim uzamalara göre değişmesi de modellemeye dahil edilirse elastikplastik davranıştan aşağıda görüldüğü üzere elastik-kırılgan davranışa kadar değişik kaya davranışı modellenebilir. Bilindiği gibi kötü kaliteli kayalar elastik-sünek davranış, çok iyi kaliteli Şekil 1. Köprübaşı Gömülü Santral Binası kaya malzemeleri 24 SAYI31 ise gevrek davranış göstermektedir. Orta kalitedeki kayaların davranışı bu iki sınır davranışın arasında gerçekleşmektedir (Şekil 2). Tasarım çalışmaları sırasında gerilme koşulları, kaya özellikleri ve kayadaki çatlak durumu detaylı saha ve laboratuvar çalışmaları ile belirlenmiştir. Kayanın doğal durumdaki 3 boyutlu gerilme durumunu belirlemek için üç değişik sondaj kuyusunda ´borehole slotter´yöntemi ile deney yapılmıştır (GIF, 2009). Bu teknikle sondaj kuyusu içerisinde karot alınarak gerilme boşaltılmakta ve bu bölgenin etrafındaki birim uzamaların artmasından gerilme durumu çözülmektedir. Yatay gerilme durumun belirleyen K0 faktörü bu çalışmalarda 1.8 olarak belirlenmiştir. BH-3 kuyusunda elde edilen K0 rakamları ise bu rakamın oldukça üzerindedir (2.75). Kayanın malzeme özelliklerini belirlemek için laboratuvarda 16 değişik karot üzerinde tek eksenli deneyler yapılmıştır. Bu çalışmalarda elastisite modülü, Poisson oranı ve tek eksenli dayanım elde edilmesi amaçlanmıştır. Granodiorit tipi kayanın tek eksenli dayanımının deneylerle belirlenmesi kayanın çatlaklı durumu yüzünden kolaylıkla gerçekleştirilememektedir (Hack ve Huisman, 2002). Bu deneyde de özellikle karotların hasarlı olanlarının erken kırıldığı, hatta deney aşamasına girmeden bozulan karotların olduğu görülmüştür. Dolayısı ile 2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN HES YAPISI TASARIMI olarak daha az elde edilmiştir. Bu şekil kavern yapısının yapım şekli olarak seçilmiştir. Şekil 3. Tek Eksenli Laboratuvar Testi Tablo 1. Deneysel ve Gözlemsel Kaya Özellikleri sargılanmamış basınç dayanımı (UCS) belirlenmesinde UCS ve elastisite modülü arasında Hoek ve Diedrichs (2006) tarafından önerilen Granodiorit yapısının durumunu belirlemek için gerçekleştirilen saha ve laboratuvar deneylerinin sonuçları özet olarak Tablo 1´de sunulmaktadır. bağıntı kullanılmıştır. Örnek bir tek eksenli ba- 3. KAVERN VE DESTEK TASARIMI sınç testi Şekil 3´de sunulmaktadır. 3.1 Ön Tasarım Saha çalışmalarının diğer bir önemli bir aşaması da sahada doğal durumunda kaya içerisinde bulunan çatlama düzeninin belirlenmesidir. Saha belirlenen 1-2m aralıklı üç ana çatlak grubu belirlenmiştir. Bu çatlakların dar açıklıklı, erozyona uğramamış ve kaba yüzeylere sahip olduğu belirlenmiştir. Bu çatlaklarla birlikte galeri mevkini doğu-batı yönünde kesen ve kalsit dolgu ile kaplı bir düzensizlik yüzeyi sahada jeologlar tarafından incelenerek sahadaki malzemenin GSI oranı 50 olarak seçilmiştir. Kavern yapısı için üç değişik geometrik alternatif gözönüne alınmıştır. Bunlar sırası ile ülkemizde daha önce de uygulanmış olan mantar şeklinde betonarma kemer tavanlı, dairesel betonarme kemer tavanlı ve eliptik tavanlı yapılardır (Şekil 4). Betonarme kemer de dahil edilerek yapılan sonlu eleman analizlerinde betonarme kemerin üzerinde mümkün olan eleman boyutları ile karşılanamayacak çok yüksek istem değerleri elde edilmiştir. Kayada oluşturulacak boşluğun çevresinde oluşan plastik bölgeler eliptik kemerli alternatif için marjinal Şekil 4. Kavern Yapısı Örnek Şekiller Kavern yapısının destek sistemi blok teorisi (Goodman ve Shi, 1985) ile süreksizlik analizi yapılarak belirlenmiştir. Kavern yapısı çevresinde oluşabilecek olası kaya kamaları çatlak gruplarının birlikte değerlendirilmesi ile elde edilmiştir. Bu kamaların kayması veya düşmesinin engellenmesi için 12cm kalınlığında shotkrit, ve 2m´ye 2m aralıklarda kullanılan bir iksa sistemi kurulmuştur Bu iksa sistemi sığ kamaların oluşmasını engellemektedir. Oluşması mümkün olan daha büyük kamaların durdurulması için ise aktif olarak öngerilme kullanılan ve derin tendonlardan oluşan bir destek sistemi planlanmıştır. Bu tendonların kök ve destek bölgeleri ayrı olarak tasarlanmıştır. Süreksizlik düzlemlerinin birleştirilmesi ile oluşturulan ve kavern yapısı ile kesişen iki örnek kama ve bunların desteklerle elde edilen güvenlik faktörleri Şekil 5´de sunulmaktadır. (a) Kemer Kaması, FS=2.02 (b) Üst Sol Kama, FS=2.56 Şekil 5. Çeşitli Kama ve Destek Sistemi Bu analizlerin ardından sonlu eleman analizleri ile kaya yaklaşım deplasmanları belirlenmiştir. Aşamalı olarak yapılan bu analizlerde kazı aşamaları modele yansıtılarak iksa gerekliliği ve her aşamadaki yakınsama deplasmanlari belirlenmektedir. Örnek analiz sonuçları Şekil 6´da sunulmaktadır. Görüldüğü üzere tünel yaklaşım deplasmanı yaklaşık 6 cm olup literatürde sınır değer olarak belirtilen %1 (deplasman genişlik oranı) değerinin oldukça altındadır. Kazı sebebi ile elastik ötesi davranış göstermesi beklenen bölge genişliğinin yan duvarlarda bir miktar artış göstererek 8 m civarına yaklaştığı belirlenmiştir. Ankraj çubuklarındaki gerilme seviyelerinin servis yük taşıma değerinin (kopma yükünün %65’i) altında kaldığı da analizlerden elde edilen önemli bir sonuçtur. Şekil 6. Son Ankraj Tasarımı OCAK-NİSAN2014 25 Doç. Dr. Yalın ARICI, Prof. Dr. Barış BİNİCİ, Altuğ AKMAN ve Salih Bilgin AKMAN Bu çalışmada kullanılan ortalama değerler ile standart sapmalar Tablo 2’de sunulmaktadır. Standart sapmalar yapılmış olan testler, mevki gözlemleri ve mühendislik literatürüne göre belirlenmiştir. Salınım analiz sonuçları ise Şekil 8’de verilmektedir. Şekil 8’de sunulan sonuçlar, gömülü yapı performans parametrelerinin en fazla kaya basınç dayanımı (UCS), Coğrafi Kaya Indeksi (GSI) ve yanal basınç katsayısı ile salınım gösterebileceğini göstermektedir. Salınım kaya deplasmanları, kayanın yüksek rijitlikte oluşu sebebiyle, menfi durumlarda dahi limit değer olan %1 tünel yaklaşım deplasmanına ulaşamamaktadır. Ancak plastik bölge mesafesinin, yüksek yanal basınç, çok çatlaklı kaya (düşük GSI) ve düşük kaya dayanımı durumlarında sınır değerlerinin ötesine geçebileceği tespit edilmiştir. Yerinde yapılan incelemeler ve deney sonuçları, Şekil 7. Salınım Analizi Özet olarak, sonlu eleman analizleri, bu ankraj tasarımı için ankraj kuvveti, deplasman ve plastik bölgelerin sınır değerler içinde kaldığına işaret etmektedir. 3.2 Parametrik Analizler Analizlerde kullanılan parametrelerin yapı performansı üzerindeki etkilerini belirlemek maksadıyla “Salınım” Analizleri gerçekleştirilmiştir. Salınım Analizleri, herhangi model için kullanılan parametrelerin yapı performansını etkileme sırasını belirlemekte kullanılan bir yöntemdir. Yöntemin akışı özetle Şekil 7’de sunulmaktadır. Model parametreleri (X1…Xn) için deneysel veya mühendislik kabulleri kullanılarak ortalama ve standart sapma değerleri tespit edilir. Kabuller neticesinde her bir parametrenin sonuca hassasiyetini gözlemlemek amacıyla iki analiz gerçekleştirilir (toplamda parametre sayısı çarpı iki analiz). Analizlerde inceleme altındaki parametre ortalama±standart sapma değerinde alınırken, diğer tüm parametrelerin ortalama değerlerinde olduğu düşünülür. Her bir parametre için gerçekleştirilen analizlerin mühendislik performans istemlerine (bu çalışmada plastik bölge ve tünel yaklaşım deplasmanı) etkisi sıralanarak salınım diyagramı olarak sunulur. Şekil 8. Salınım Analiz Sonuçları Ortalama Standart Sapma 87.5 MPa (Çatlaksız) 0.5 (Log., Çatlaksız) mevcut kaya kalitesi ve ortam gerilmelerinin bu negatif durumu yaratma eğiliminde olmayacağını göstermektedir. 5.3 MPa (Çatlaklı) 1.3 MPa (Çatlaklı) 3.3 Gevrek Davranış Etkisi için İleri Analizler Cografi Kaya Indeksi 50 5 K0 Yanal Basınç Katsayısı 2 0.5 Di Kaya tahribat katsayısı 0.5 0.25 ν Poisson Oranı 0.2 0.1 mi Kaya Parametresi 29 4.35 ϕ Dilatasyon katsayı 20 10 Kaya mekaniği analizlerinde kullanılan modeller Hoek-Brown tarafından önerilen yöntemlerin içeriği ve analizlerin hesaplama açısından kolay olması nedeni ile genelde elasto-plastik olarak seçilmektedir. Bununla birlikte özellikle iyi kaliteli kayaların çok gevrek davranış gösterdiği ve göçmelerinin ani olduğu bilinmektedir: bu tip kayalar elastoplastik davranış göstermemektedir. Orta kaliteli kayaların davranışı da sünek değildir: kuvvette oluşan platonun ardından hızlı bir direnç azalması beklenebilir. Dolayısı ile gerçek yumuşama eğrisi ile oluşan davranış aslında elastik-plastik (sünek) ve Özellik Açıklama UCS Kaya Basınç Dayanımı GSI Tablo 2. Deneysel ve Gözlemsel Kaya Özellikleri 26 SAYI31 2. BARAJLAR KONGRESİ’NDEN Prof. of. Dr. Barış BİN BİNİCİ ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde 2011 yılından itibaren Profesör olarak görev yapmaktadır. 2008 yılında Japonya Devleti’nin desteği ile University of Fukui’de Ziyaretçi Profesör unvanı ile çalıştı. Uluslararası dergilerde Yapı ve Deprem Mühendisliği alanında 30 makalesi olup bu makalelere 200’ün üzerinde atıf yapılmıştır. 6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Yasası için hazırlanan Riskli Bina Tespit Yönetmeliği’nin hazırlanması için çalışan beş akademik üyeden biridir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Beton Barajlar Tasarım İlkeleri Rehberi için Deprem Analizleri Bölümü’nü kaleme almıştır. Şekil 9. Salınım Analiz Sonuçları gevrek davranış arasındadır. Bu öngörülerle elde edilecek olan deplasman değerleri performans sınırlarını oluşturmaktadır. Dayanımın göçme sonrası değişimi göçme platosunun ve plato sonrası dayanımın değişik GSI değerleri ile belirlenmesi ile elde edilmiştir. Göçme sonrasında kullanılan artık GSI değeri göçme sonrası davranışı belirlemektedir; örnek olarak tam gevrek malzeme için bu değer (artık GSI) sıfırlanabilir. Ara çözümlerle de malzemenin gevrek-sünek arası davranışı modele yansıtılabilir. Şekil 9´da çeşitli artık GSI değerleri için Mohr-Coulomb ve Hoek-Brown göçme kriteri kullanılarak yapılan analizler sunulmaktadır. Görüldüğü üzere HB modeli kullanılırken residual GSI değerinin 20´den az olarak olması ciddi yakınsama deplasmanları ortaya çıkarabilmektedir. Bu değerin üstünde artık GSI değerleri ile malzeme kabul edilebilir davranmaktadır. Artık GSI değerinini küçülmesi yani malzemenin gevrekleşmesi ile kavern çevresinde oluşan plastik bölge de hızla artmaktadır. 4. SONUÇ Köprübaşı Barajı Gömülü Hidroelektrik Santral kompleksi kavern ve iksa tasarımı için gerçekleştirilen bu çalışma aşağıdaki başlıklarda özetlenmektedir: 1) Ankraj ve kavern yapısının tasarımından önce geniş kapsamlı bir saha ve laboratuvar çalışması gerçekleştirilmiştir. Malzeme özellikleri, sahadaki çatlak ve fay karakteri ve sahada mevcut gerilme durumu deneysel çalışmalarla belirlenmiştir. 2) Ankraj ve kavern tasarımı, deplasmanlar ve plastik bölge yayılımları gözönüne alınarak yapılmıştır. Kama analizleri ile belirlenen iksa sistemi, parametrik sonlu eleman analizleri ile optimum hale getirilmiştir. Ankrajlarda detay, kök bölgesi tasarımı ve öngerme değerleri optimal olarak tasarlanmıştır. 3) Elde edilen kaya mekaniği parametrelerinin olasılıksal değişimine göre yapının davranışının değişimi parametrik analizlerle belirlenmiştir. Bu sayede yapının davranışına en çok etkisi olan deney parametrelerinin belirlenmesi dışında tasarım optimizasyonu da sağlanmıştır. Salınım analizleri kaya kalitesinin sonuçları en çok etkileyebilecek parametre olduğunu teyit etmiştir. 4) Gevrek davranışın gözönüne alınması davranışı önemli ölçüde değiştirmektedir. Bu çalışmada bu sınırın göçme dayanımının %40´ı civarında olduğu belirlenmiştir. KAYNAKLAR 1- Alejano, L.R., Alonso, E. 2005. Considerations of the dilatancy angle in rocks and rock masses. Int. J. of Rock Mech. and Min. Sci. 42, 481-507. 2- GIF, Geotechnisches Ingenierburo 2009. Report on Borehole Slotter Stress Measurements for Koprubasi Underground Powerhouse, Ettingen, Germany. Doç. Dr. Yalın ARICI ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde 2012 yılından itibaren doçent olarak görev yapmaktadır. University of California, Berkeley de master ve doktora çalışmalarını yürüttükten sonra Bechtel şirketinde nükleer enerji ve tünel yapıları üzerinde proje mühendisi olarak çalışmıştır. Silindirle sıkıştırılmış beton ve ön yüzü beton kaplı kaya dolgu barajlar üzerinde çalışmalar yapmakta olup bu konularda iki TÜBİTAK projesinin yöneticisidir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Beton Barajlar ve Ön Yüzü Beton Barajlar Tasarım İlkeleri Rehberlerini kaleme alan komisyonların üyesidir. 3- Goodman, R.E., Shi, G.H. 1985. Block Theory and its Application to Rock Engineering. Prentice-Hall, Englewood Cliffs, NJ, USA. 4- Hack, R., Huisman, M., 2002. Estimating the intact rock strength of a rock mass by simple means. In Proceedings, 9th Congress of the International Association for Engineering Geology and the Environment - Engineering Geology for Developing Countries, pp. 1971-1977, Location. 5- Hoek, E., Brown, E.T. 1997. Practical estimates of rock mass strength. Int. J. Rock Mech. Sci. and Geo. Abs. 34(8), 1165–1187. 6- Hoek, E., Diedrichs, M.S. 2006. Empirical estimation of rock mass modulus. Int. J. Rock Mech. and Min. Sci. 43, 203–215. 7- Hu, H-S. 2006. Plasticity and Geotechnics. Springer, New York, NY, USA. Altuğ AKMAN Altuğ Akman 1977 yılında Ankara’da doğdu. 1998 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. 2002 yılında Duke University’de yüksek lisans çalışmalarını tamamladı. 2002 yılından bu yana ESPROJE Mühendislik Müşavirlik Ltd.Şti.’de Genel Müdür Yardımcısı olarak görev almaktadır. ESPROJE’de çalıştığı süre içerisinde çeşitli köprü, baraj gövdeleri, enerji üretim tesisleri, çimento üretim tesisleri, uydu deney tesisleri, uçak hangarları, içme suyu isale hatları, arıtma tesisleri tasarımları üzerinde çalışmıştır. Sonlu elemanlar metodu ile yapısal analiz, topoloji, sonlu elemanların ağlarının oluşturulması, hidrolik modelleme, hidroloji, ve nümerik metodlar ile ilgilenmektedir. OCAK-NİSAN2014 27 İsmail KARTAL, Faik TOKGÖZOĞLU GEBZE – ORHANGAZİ – İZMİR (İZMİT KÖRFEZ GEÇİŞİ VE BAĞLANTI Sözleşme Bilgileri: 09 Nisan 2009 tarihinde, 3996 sayılı Kanun, 94/5907 sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında 3996 sayılı Kanun’un Uygulama Usul ve Esaslarına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı” ile belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde Yap-İşlet-Devret Modeli ile ihale edilen Proje’nin tarafları, Otoyol Yatırım ve İşletme A.Ş. (Görevli Şirket), Karayolları Genel Müdürlüğü (İdare) ve Yüksel Proje – Emay – Chodai İş Ortaklığı (Müşavir) olarak belirlenmiştir. Sözleşme süresi, sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarih olan 15 Mart 2013 tarihinden itibaren ilk 7 yılı yapım süresi olmak üzere toplam 22 yıl 4 ay’dır. Toplam yatırım tutarı 10 Milyar TL (6.3 milyar USD)’dir. olacaktır. Otoyol, yapımı tamamlanmış ve hizmete sunulmuş olan Bursa çevre yolundan Km: 104+535’de ayrılarak, Susurluk’un kuzeyinden geçip Balıkesir’e ulaşmaktadır. Balıkesir’in batısından güneye yönelerek Savaştepe, Soma, Kırkağaç ilçelerinin yakınlarından geçerek Turgutlu yakınlarında batıya yönelmekte, İzmir-Uşak devlet yoluna paralel olarak ilerlemekte ve İzmir Çevreyolu üzerindeki Anadolu Lisesi Kavşağına bağlanmaktadır. Gebze-Orhangazi-İzmir (İzmit Körfez Geçişi Köprüsü ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu Yap-İşlet-Devret Projesi, 384 Km otoyol ve 49 Km bağlantı yolu olmak üzere toplam 433 Km uzunluğundadır. Otoyol boyunca köprü viyadükler, tüneller ve çeşitli sanat yapıları yer almasına rağmen Proje’nin en heyecan verici kesimi İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsüdür. Otoyolun, mevcut devlet yoluna göre mesafeyi 140 km. kısaltacak olmasının sağlayacağı avantajlar fizibilite çalışmalarında hesaplanmış, bunun sonucunda 8-10 saatlik mevcut ulaşım süresinin 3,5-4 saate ineceği ve karşılığında yılda 870 milyon TL tasarruf sağlanacağı öngörülmüştür. Ulaşım alternatiflerine göre körfezi geçiş süreleri değerlendirildiğinde; Körfezi otomobil ile mevcut yolu kullanarak geçmek 1 saat 20 dakika, Feribot ile geçiş 45~60 dakika iken; planlanan körfez geçişi (12 km) ile 6 dk’ya düşecektir. İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü: Gebze-Orhangazi-İzmir (İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı Yolları Dahil) Otoyolu projesi kapsamında yapılacak olan İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü, 1550 m. orta açıklık uzunluğu ile dünyanın en büyük orta açıklıklı asma köprüleri arasında yer almaktadır. Proje Bilgileri: Proje, Gebze-Orhangazi-İzmir (İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı Yolları dahil) Otoyolu işinin, Sözleşmesi’ne uygun olarak finansmanının temini, projelendirilmesi, yapımı, işletilmesi, İşletme Süresi boyunca her türlü bakımı, onarımı ve Sözleşme Süresi sonunda Otoyol’un her türlü borç ve taahhütlerden ari, bakımlı, çalışır, kullanılabilir durumda ve bedelsiz olarak İdare’ye devredilmesi işlerinden oluşmaktadır. Projenin başlangıç noktası Gebze olup; Dilovası ile Hersek Burnu arasında yer alan İzmit Körfezi’ni, uzunluğu yaklaşık 3 Km olan Asma Köprü ve her iki taraftaki viyadükler ile geçen Otoyol, Orhangazi ve Gemlik yakınlarından geçerek Ovaakça kavşağı ile Bursa Çevre yoluna bağlanmaktadır. Proje tamamlandığında, Proje bünyesindeki İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü, dünyanın sayılı büyüklükteki asma köprülerinden biri 28 SAYI31 ÜYELERİMİZİDEN YOLLARI DAHİL) OTOYOLU Asma Köprü’nün tasarım çalışmaları büyük oranda tamamlanmış olup, kuzey ankraj, güney ankraj, deniz içi kule temelleri yapım çalışmaları, çeşitli fabrikasyon çalışmaları ve ıslak havuzdaki keson imalatları devam etmektedir. Sıra No Köprü Adı Ülke 1 Akashi Kaikyhô Köprüsü Japonya Orta Açıklık (m) 1991 2 Xihoumen Köprüsü Çin 1650 3 Great Belt Köprüsü Danimarka 1624 4 İzmit Körfez Geçişi Köprüsü Türkiye 1550 IHI/ITOCHU Konsorsiyumunun yüklenicisi olduğu Asma Köprü’nün tasarımı Cowi firmasınca yapılmış ve bağımsız tasarım denetimi ise Halcrow ve Ty-Lin firmalarınca yapılmaktadır. Toplam uzunluğu yaklaşık 3000 metre olan asma köprü 1550 metre orta açıklığa ve her biri 566 metre uzunluğunda iki adet yan açıklığa sahiptir. Kuzey geçiş açıklığı 120 metre, güney geçiş açıklığı ise 105 metre olup kulelerin deniz seviyesinden yüksekliği +252 metredir. Her biri 3,65 metre genişliğe sahip 2 X 3 şeritli köprünün tabliye genişliği 35,93 metredir. Gemiler için güvenli navigasyon kanalı ise (HXW): 64,30 m X 1000 m’dir. Yap-İşlet-Devret Modeli ile ihale edilen Gebze-Orhangazi-İzmir İkinci aşama çalışmaların yapılacağı ıslak havuzdaki (Kaytazdere mevkiinde kıyıdan yaklaşık 300m açıkta ve 19m su derinliğinde inşa edilen geçici platform) çalışmalarda Kule Keson Temelleri iç bölme duvarları 14.40m kotuna kadar yükseltilmiş ve prefabrik betonarme elemanların yerleştirilmesinden sonra üst tabliye betonunun dökülmesi ile keson temelleri 15m yüksekliğe erişmiştir. 27m yüksekliğinde, 16 m dış çapında ve et kalınlığı 1,20 m olan çelik şaftların montajı ile toplam kule keson temeli yüksekliği 42 m’ye ulaşmıştır. (İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı Yolları Dâhil) Otoyolu İşi kapsamında yapım çalışmaları devam eden, yaklaşım viyadükleri ile birlikte toplam 4.540 m uzunluğundaki İzmit Körfez Geçişinin en önemli yapısını oluşturan; 1.550 m orta açıklığı ve 2.682 m toplam uzunluğu ile dünyanın 4. Büyük Asma Köprüsü’nün en önemli yapı elemanlarından birini oluşturan Kule Keson Temelleri (Kuzey Kule, Güney Kule) 1. Aşama çalışmaları imalatı Hersek Şantiyesi’nde bulunan kuru havuzda tamamlanmıştır. Birinci aşama çalışmaların yapıldığı kuru havuzdaki çalışmada Asma Köprü Kule Keson temelleri 67m x 54m x 14.40m boyutlarında ve 54 hücreden oluşan yapılar olarak tamamlanmıştır. Bu çalışmada her bir keson için 9.000m3 beton kullanılmıştır. Kule Keson Temellerin kuru havuzda yüzdürme ağırlığı 25.000 ton olup, yüzdürme derinliği 6,70m’dir. Kule Keson Temeller, 2. Aşama çalışmaların yapılacağı 5 km uzaklıktaki Kaytazdere’deki Islak Havuza 27.09.2013 tarihinde yüzdürülerek götürülmüştür. Bu çalışma esnasında yüzdürme hızı ortalama 2 km/saat olarak planlanmış olup, toplam yüzdürme çalışması (kuru havuzdan çıkış, yüzdürme, ıslak havuza yanaşma) yaklaşık 8 saat sürmüştür. OCAK-NİSAN2014 29 İsmail KARTAL, Faik TOKGÖZOĞLU Islak havuzdaki çalışmaların tamamlanması sonrasında kule keson temelleri nihai konumları olan İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü kule noktalarına yüzdürülerek getirilmiş ve burada yapılan çok hassas batırma çalışmaları sonucunda kule keson temeller daha önce çelik kazıklar ile iyileştirilen zemim tabakası üzerine (-40m kotuna) batırılarak yerleştirilmiştir. Kule keson temelleri şaftı deniz seviyesinin 2 m üzerinde kalmıştır. Kule Keson temellerin ıslak havuzdan nihai konumuna yüzdürülmesi esnasında yüzdürme ağırlığı yaklaşık 38.000 ton olup yüzdürme derinliği 10,70 m olmuştur. Kuzey kule kesonu 15 Mart 2014 tarihinde sayın Başbakan’ın katılımıyla, güney kule kesonu ise 25 Mart 2014 tarihinde yerine batırılmıştır. Tasarım Felsefesi: Tasarım ömrü 100 yıl olarak alınan Asma Köprü’nün temel tasarım hedefleri; yüksek kalite, güvenilir ve emniyetli yapı, kalıcı ve bakımı kolay yapı, estetik yapı, hızlı inşa edilebilir yapı ve ekonomik maliyetli yapı olarak belirlenmiştir. Projeye özel tasarım kriterleri KGM, Görevli Şirket ve Eurocode şartnamelerine uygun olarak tespit edilmiştir. En olumsuz yük kombinasyonları (kalıcı, trafik, rüzgar,sismik, gemi çarpması gibi..) dikkate alınmıştır. Rüzgar Tüneli Deneyleri: • İki boyutlu tabliye modeli : FORCE Danimarka’da • Üç boyutlu elastik kule modeli : BLWTL Kanada’da • Tam köprü modeli : politecnico di Milano İtalya’da gerçekleştirilmiş ve yüksek rüzgar hızlarında köprü güvenliği teyit edilmiştir. Belirlenmiş hedeflere süresinde ulaşabilmek için tüm kesimlerde aralıksız çalışmalar sürdürülmektedir. Bu önemli projenin Müşavirlik hizmetleri, gerek Karayolları Genel Müdürlüğü gerekse Kamu Özel Sektör Ortaklığı Bölge Müdürlüğü’nün değerli katkılarıyla ve belirlenmiş bir Kalite Temin ve Kontrol planı çerçevesinde “Yüksel Proje – Emay – Chodai İş Ortaklığı” tarafından yürütülmektedir. İsmail KARTAL 1964 Yılında SİVAS’ta doğan İsmail KARTAL, 1988 yılında Selçuk Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Çalışma hayatına 19.09.1988 tarihinde Karayolları Diyarbakır 9.Bölge Müdürlüğünde Etüt Ekip Mühendisi olarak başlayan KARTAL, askerlik hizmetini tamamladıktan sonra sırasıyla, Siverek 96.Şube Şefi, Karaman 33.Şube Şefi, Denizli 27.Şube Şefi olarak çalıştı. 19.10.1999 tarihinde Karayolları İzmir 2.Bölge Müdürlüğüne Bakım Başmühendisi, 23.09.2002 tarihinde ise Bölge Müdür Yardımcısı olarak atanan KARTAL, bu görevi sürdürmekte iken 14.1.2004 tarihinde Kastamonu 15.Bölge Müdürü olarak görevlendirildi. 16.04.2004 tarihinde Karayolları Kastamonu 15.Bölge Müdürlüğüne Bölge Müdür Yardımcısı olarak asaleten atanan KARTAL, Bölge Müdür Yardımcılığı görevini sürdürürken 13.08.2004 tarihinde Bölge Müdürü görevine asaleten atandı. 04.01.2006 tarihinde Karayolları İstanbul 1.Bölge Müdürü olarak görevlendirilen KARTAL, 30.03.2006 tarihinde bu göreve asaleten atandı. 30.06.2009’da görevlendirildiği Genel Müdür Yardımcılığı görevini 16.02.2011 tarihine dek sürdüren KARTAL, 16.02.2011 tarihinde görevlendirildiği Karayolları 14.Bölge Müdürü görevine 08.03.2011 tarihinde asaleten atandı. Bu görevi yürütürken 23.06.2011 tarihinde Teftiş Kurulu Başkanlığında Başmüfettiş olarak atandı. 05.08.2011 tarihinde Kamu Özel Sektör Ortaklığı Bölge Müdürlüğüne asaleten atanmış, bu görevini sürdürürken 23.08.2011-12.06.2012 tarihleri arasında Karayolları 14.Bölge Müdürlüğü görevini de yürütmüştür. Halen Kamu Özel Sektör Ortaklığı Bölge Müdürlüğü görevini sürdürmekte iken 11.10.2013 tarihinden itibaren Karayolları 1. Bölge Müdürlüğüne(İstanbul) de vekaleten görevlendirilen İnşaat Mühendisi İsmail KARTAL Almanca ve İngilizce bilmekte olup, evli ve 2 çocuk babasıdır. Gemi çarpması yükleri için tasarım gemisi: • • • • • Gemi tonajı Gemi boyu Gemi genişliği Seyir hızı Seyir genişliği : : : : : 160 000 DWT 300 metre 50 – 60 metre 8 – 10 knot 100 metre Sismik Olay Sismik Performans Kriteri: Yer Hareketi Dönüşüm Süresi Servis Performans Seviyesi Hasar Performans Seviyesi Fonksiyonel Değerlendirme Depremi (FEE) 150 yıllık (50% 100 yılda) Anlık Erişim Hasar Yok Emniyet Değerlendirme Depremi (SEE) 1000 yıllık (10% 100 yılda) Kısıtlı Erişim Onarılabilir Hasar Göçme Olmayan Deprem (NCE) 2475 yıllık (4% 100 yılda) - Göçme yok 30 SAYI31 Faik TOKGÖZOĞLU 1956 Yılında Sivas’ta doğan Faik Tokgözoğlu, 1981 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuştur. Çalışma hayatına 1981 yılında “Tuna A.Ş” de Proje Mühendisi olarak başlamış ve Nato Enf. Dairesinde tamamladığı askerlik görevinin ardından yine aynı şirketin proje gurubuna Proje Müdürü olarak katılmıştır. 1991 yılında “Yüksel Proje Uluslararası A.Ş” ye katılmış ve Gümüşova – Gerede Otoyolu Projesi’nin çeşitli kademelerinde görev yapmıştır. 2002 senesinde Bolu Dağı Geçişi inşasının kontrolluk hizmetlerini yürütmek üzere Kontrol Teşkilatı Başkanı olarak atanmıştır. İşin bitiminin ardından 2011 senesinde Yüksel Proje Ankara merkez ofise Ulaşım Yapıları Kontrolluk işlerinden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak dönmüştür. Gebze – Orhangazi – İzmir Otoyolu ve İzmit Körfez Geçiş Köprüsü İşinin müşavirlik hizmetlerinin ihale edilmesinin ardından, bu işi yürütecek “Yüksel Proje – Emay – Chodai İş Ortaklığı” adına Kontrol Teşkilatı Başkanı olarak atanmış ve 2013 Haziran ayından itibaren bu görevi yürütmektedir. İyi derecede İngilizce bilen Faik Tokgözoğlu evli ve iki çocuk babasıdır. GEÇMİŞ DÖNEM BAŞKANLARIMIZDAN SN. FATMA ÇÖLAŞAN DÜNYA MÜŞAVİR MÜHENDİSLİK FEDERASYONU FIDIC’İN ‘PRANGEY AWARD’ ÖDÜLÜNÜ ALDI. SN. ÇÖLAŞAN FIDIC’İN 1913 YILINDAKİ KURULUŞUNDAN BU YANA 100 YILLIK TARİHİNDE YÖNETİM KURULU ÜYELİĞİNE SEÇİLEN TEK TÜRK ve TEK KADIN YÖNETİM KURULU ÜYESİDİR. M erkezi İsviçre’de bulunan ve 1913 yılında kurulmuş olan FIDIC – Müşavir Mühendisler Uluslararası Federasyonu (International Federation of Consulting Engineers), 15-18 Eylül 2013 tarihlerinde Barcelona’da 100. Kuruluş Yılı Konferansı ve Kongresi’ni gerçekleştirdi. Halen 94 ülkeden birer üye Müşavir Mühendisler Birliği ile temsil edilen ve başta Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası olmak üzere uluslararası finans kuruluşlarının projelerinde zorunlu olarak kullanılan inşaat şartnamelerini üreten FIDIC, Müşavir Mühendislik endüstrisinin dünyadaki en önemli temsilcisidir. Bu yıl FIDIC tarafından geçmiş dönem Başkanlarımızdan Fatma Çölaşan’a, FIDIC’in kurucusunun adıyla anılan en büyük ödülü olan “Prangey Award” ödülü verildi. Kurulduğu 1913 yılından bu yana, 100 yıl içinde sadece 11 kişiye verilmiş olan bu ödül Fatma Çölaşan’a, FIDIC’e ve dünya Müşavir Mühendislik endüstrisinin gelişmesine yaptığı katkılar ve FIDIC bünyesinde 21 yıl boyunca kesintisiz olarak verdiği gönüllü hizmetler nedeniyle sunuldu. Müşavir Mühendis Arasındaki Tip Sözleşme Rehberi’nin ve diğer birçok FIDIC politikalarının hazırlanması(1993-1996). • FIDIC Yönetim Kurulu’nun dokuz üyesinden biri olarak dört yıl Federasyon yönetiminde yapılan çalışmalar (1996-2000). • FIDIC Erdemlilik Yönetimi Komitesi (Integrity Management Committee) üyesi olarak FIDIC İş Hayatı Erdemlilik Yönetimi Sistemi’nin kurulmasında ve ilgili Eğitim Kataloğu’nun hazırlanmasında verdiği hizmetler (1999-2004). • Özellikle gelişmekte olan ülkelerin Müşavir Mühendislerinin kapasitelerini geliştirmek için kurulan FIDIC Kapasite Geliştirme Komitesi (Capacity liş Building Committee) üyesi B olarak, ‘FIDIC Capacity Builol ding’ adlı kitabın hazırlanmadi sı çalışmaları (1998-2002). • FIDIC Genç Mühendisler Forumu’nda (Young ProfesFo sionals) iki yıl boyunca “akıl si hocalığı” (mentor) görevi ho üstlenmiş olması (2007-2009). üs • 2000 yılında kurulan ve gölge yönetim kurulu olarak gö anılan FIDIC İş Uygulamalaan rı Komitesi (Business Practices Committee) üyesi ve tic buna bağlı bazı alt çalışma bu gruplarının lideri olarak olarak gr “FIDIC Guidelines For The “F Selection of Consultants” Se kitabı (2003), QBS-Quality Based kit b birinci bi i i baskısı b k (2003) “FIDIC “ Consultant Selection” kitabı (2011), FIDIC QBS Marketing Strategy Paper (2013) ve FIDIC Guidelines For The Selection of Consultants kitabı ikinci baskısının (2013) ana yazarı olması Halen Birliğimiz üyesi, TOBB Teknik Müşavirlik Meclisi Başkanı, FIDIC BPC Daimi Komitesi üyesi, EFCA (Avrupa Müşavir Mühendisler Federasyonu) AB İhale Mevzuatı Daimi Komitesi üyesi ve Ankara’da GEN-TES Mühendislik Ltd. Şti.’nin sahibi olan, 1996-2000 yılları arasında FIDIC’in Türkiye temsilciliği konumundaki Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği’mizin başkanlığını da yapmış bulunan Fatma Çölaşan’a, Barcelona’da 1200 kişinin katıldığı kapanış gecesinde verilen ödülün nedenleri arasında aşağıdakiler bildirildi: • Acapulco, Davos, Seul, Delhi, Dakka, Tahran ve Barcelona’da yukarıdaki konularda ve müşavir mühendislik sektörünün gelişmesi için birçok önemli sunum yapmış olması • FIDIC İşveren-Müşavir İlişkileri Komitesi (Client-Consultant Relationships Committee) çalışmaları kapsamında söz konusu komitenin üyesi ve daha sonra başkanı olarak ‘İşveren- • Kuruluşundan bu yana, 100 yıl içinde, FIDIC Yönetim Kurulu’na seçilen tek Türk ve tek kadın üye olmasıdır (19962000). OCAK-NİSAN2014 31 Dursun TEKİNER MAVİ TÜNEL PROJESİ M avi Tünel projesi, DSİ Genel Müdürlüğü’nün Konya Ovası projesinin kapsamındaki Göksu Nehri’nden denize dökülen suların baraj ve tünellerle ovaya aktarılması ve sulu tarıma geçilmesi için hazırlanmış bir projenin parçasıdır. Bu proje ile Yukarı Göksu Havzasının Akdeniz’e boşalan sularının inşa edilecek olan Bağbaşı, Bozkır ve Afşar barajları ve Mavi Tünel vasıtasıyla Konya kapalı havzasına aktarılması sağlanacaktır Mavi Tünel birçok ilklere de sahip olan son derece önemli bir projedir. 2007 yılında temeli atılan Mavi Tünel 17 034 m. uzunluğu ile Türkiye’nin Şanlıurfa Tünelinden sonra ikinci büyük sulama tünelidir. Mavi Tünel ayrıca çift kalkanlı delgi makinesi ile delinen segmentleri (kaplaması) balpeteği şeklinde olan (Hekzanol) Türkiye’nin prefabrik ilk tünelidir. Tünelin çapı 4,2 metre olup Göksu Nehri’nin sularının Mavi Tünel ile Bağbaşı Barajına derive eden projenin kilit ünitesidir. Mavi Tünel’e Ait Karakteristikler Su Alma Yeri : Bağbaşı Barajı Yıllık Çevrilen su : 414,13 hm3 İletim Tipi : Basınçlı Tünel İç Çapı : 4,20 m Tünel Kapasitesi : 36,00 m3/s Tünel Uzunluğu : 17 034 m Tünel Giriş Kotu : 1115,00 m Tünel Çıkış Kotu : 1063,95 m Tünel Eğimi : 0,001189 Yaklaşım Tünel Uz. : 1086,00 m Kaplama Tipi ve Kal. : Donatılı segment, 0,25m Segman Tipi : Bal Peteği ve benzeri Segman Betonu : C45, DIN 1045 Klasik Açılacak Kısım Uz. : 995 m Kapak Odası Ulaşım Galerisi : L=440m, d=4,00m Su Alma Kapak Şaftı : h=80m Denge Bacası : h=117m, d=13,00m HavalandırmaBacası : h=350m, d=1,50 m 32 SAYI31 ÇALIŞMA ALANIN JEOLOJİK ANAHATLARI Mavi Tünel inşaatının yapılacağı alan Güney Anadolu’da Orta Toroslarda Konya ilinin yaklaşık 80 km güneyinde bulunmaktadır. Mavi Tünelle ilgili mevcut ve geliştirilmiş jeolojik çalışmalara göre çalışma alanının jeolojik değerleri üç farklı yapısal birimden oluşmaktadır; • Geyikdağı Birimi • Bolkar Dağı Birimi • Bozkır Birimi TÜNEL GÜZERGAHI BOYUNCA ÖNGÖRÜLEN JEOLOJİK ve HİDROJEOLOJİK ŞARTLAR Mavi Tünel için yapılmış olan jeolojik çalışmalar ışığında, yaklaşık 1100 kotlarında bulunan ve Güney-Güneydoğu / ÜYELERİMİZİDEN Kuzey-Kuzeybatı ekseninde uzanan tünel güzergâhı çalışılan alanda bulunan ve önceki kısımlarda açıklanan bütün yapısal birimlerden geçmektedir. Bozkir çökellerinin, farklı jenerasyon ve büyüklüklerde yaygın çökme ve kırıklardan oluşan daha karmaşık bir içsel yapıya sahip olduğu kanısına varılmıştır. Avdan Formasyonu çalışılan bölgedeki en üst otokton formasyonu göstermekte ve filiş yüzeylerdeki kumlu artık ve silt tabakalarından oluşmaktadır. Tünel kazısı sırasında, kumtaşı tabakalarındaki düşük geçirimlilik sayesinde su, sadece sızıntı şeklinde var olacaktır. Yapısal Tasarım: Yapısal açıdan bakıldığında, arazide daha önceden tamamlanmış çalışmaların da açıkladığı gibi ana yapısal birimleri birbirinden ayıran düşük açılı güneye batan kırıklar, alanın genel yapısal karakteristiğini ortaya koymaktadır. Ancak, yine aynı çalışmaların daha detaylı kesimlerinde, Geyikdağı otokton birimlerinin jeolojik formasyonunun düzenli tabakalar gösterdiği ve düşük tektonik sarsılmalara maruz kalmış izlenimi verdiği belirtilmiştir. Diğer yandan, üzerinde uzanan ve allokton formasyonlardan oluşan Bolkar ve Genel olarak TBM (TAM = Tünel açma makineleri) hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse TBM’ler çalıştıkları formasyona göre sınıflandırılırlar. Sert formasyondan yumuşak formasyona gidildikçe TBM’ler yapısal özelliklere göre önemli ölçüde değişim gösterirler. • Tünel kazısı sırasında tahkimat sistemlerine ihtiyaç duyulabilir. • Şehir içi gibi yaşam alanlarının bulunduğu yerlerde tünel açma kolaylığı sağlar. • Her türlü zemin şartlarında çalışma özelliğine sahiptirler. Genel Olarak TBM’lerin sert zeminlerde kullanılanları: • Kalkansız TBM’ler (Grippes) • Tek Kalkanlı TBM’ler (Single shield) • Çift kalkanlı TBM’ler(Double shield) Yumuşak zeminlerde ise: • EPB (Earth Pressure Balance) makineler • Salurry makine (Çamur makineleri) Avantajları: • Diğer tünel açma tekniklerine göre yaklaşım 6 kat hızlıdır. Dezavantajları: • Yüksek maliyet gerektirir. • Tünel uzunluğunun 5000 mt’den fazla olması durumunda ekonomiktir. • İşletme maliyeti yüksektir. OCAK-NİSAN2014 33 Dursun TEKİNER TBM’nin bir operasyonu şu aşamalardan oluşur: Segman Donatısı • Kazı • Segmentlerin yerleştirilmesi • Segmentlerle kazı yüzeyi arasına yastık dolgu yapılması • Enjeksiyon yapılması Segman Yapısı (Beton Plaklar) Mavi Tünel-Konya Delme çapı: 4,88 m İç çap: 4,20 m Segment kalınlığı: 25 cm Segment boyu:1,30 m Segment tipi: Bal peteği (Hexagonal) Dört segmentin birleşimi ile tam bir çember oluşur. Tünel kaplaması, 0.25 m kalınlığında ve 1.30 m uzunluğunda prekast altıgen segmanlarla yapılmıştır. Kaplama halkasındaki konumlarına göre segmanlar ikiye ayrılmaktadır. - Tepe Segmanı (tepede ve kenarlarda kullanılmıştır) - Taban Segmanı (Tünel tabanında kullanılmıştır) Mavi tünelde uygulanan her iki segman tipinin de kalınlığı aynıdır. Taban segmanının kesitinde ise hacmi ve ağırlığı arttıran bir miktar farklılık ve genişleme vardır. Segman Genel Görünümü Mavi Tünel projesi günde ortalama 16 m ilerleyerek, İdarenin ve müteahhit firmanın planladığı şekilde tamamlanmıştır. Bu süreçler içerisinde ilerleme hızları max 26 m.’ye ulaşmıştır. İşin sonunda bir bütün olarak görevini tamamlayabilen TBM makinası, revizyona alınarak yeni açılacak tünellere hazır hale getirilebilmiştir. Sonuç olarak; TBM ile Mavi Tünelin açılması sırasında tünelin basınçlı çalışacak olması, tünel kaplamasının segment halkaları ile yapılacak olması, tünel tasarımında balpeteği segment halkalarının seçimini gerekli kılmıştır. Balpeteği segment halkalarının birbiri ile olan yük transferleri diğer tip segment halkalarına göre tünel içerisinde monolitik bir yapı oluşturmaktadır. Bu da basınç etkisi altında (İç ve Dış Basınçlar) çalışacak tünellerde bir avantaj olarak karşımıza çıkmıştır. Kurbun olmadığı ve sağlam kaya koşullarında açılan özellikle su tünellerinde balpeteği segment tipi yaygın olarak dünyada kullanılmıştır. 44 km’ye kadar yapılan örnekleri mevcuttur. Mavi Tünel de bu tip segment uygulamalarına iyi bir örnek teşkil etmiştir. Yararlanılan Şartnameler ve Yayınlar Mavi Tünel tasarımında kullanılan yapısal tahkikler, aşağıdaki şartnameler temel alınarak yapılmıştır. 1- Nick Barton, TBM TUNNELING IN JOINED AND FAULTED ROCK 2- Prof. Daniele Peila and Dr. Harald Wagner, Tunneling and Tunel Boring Machines 3- Willy Ritz, Martin Herrenknecht, Hardrock Tunnel In co-operation with Gerhard Wehrmeyer and Marcus Derbort. 4- Gary B. Hemphill PhD, PE, PRACTICAL TUNNEL CONSTRUCTION 5- David Chapman, Nicole Metje and Alfred Stark,Introduction to Tunnel Construction. 6- UNI ENV 1992-1-1 1993 EUROCODE 2 : “Design of Concrete Structures” Part 1-1 : “General Rules and Rules for Buildings” 7- UNI ENV 1997-1 1997 EUROCODE 7: “Geotechnical Design” Part 1: General Rules 8- www.mavitunel.com Dursun TEKİNER Dursun TEKİNER, 1960 yılında Bafra’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Samsun’da tamamladıktan sonra, 1982 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl İTÜ İnşaat Fakültesi Su Ana Bilim Dalında yüksek lisans eğitimine başladı ve 1984 yılında yüksek lisans diploması aldı. 1985-1992 yılları arasında Doğuş İnşaat ve Ticaret A.Ş.‘de, 1992-1997 yılları arasında da Teknik Mühendislik Müşavirlik A.Ş.’de birçok altyapı projesinde Uzman Proje Mühendisi olarak görev yaptı. 1997 yılında kurduğu PETEK Proje Mühendislik Müşavirlik Anonim Şirketi bünyesinde halen mühendislik çalışmalarına devam etmektedir. Mimar Zuhal Tekiner ile evli ve İnşaat Yüksek Mühendisi Alican TEKİNER’in babasıdır. 34 SAYI31 Erhan KARAESMEN Yılında Cumhuriyet Getirilerine Özet Bakış II. CUMHURİYET’İN MÜHENDİSLİK VE TEKNOLOJİ ALANLARINDAKİ İZLERİ 1. Konuya Genel Bakış G ünümüz Türkiyesi, gelişmişlik çizgisinde henüz eksikleri bulunmakla birlikte mühendislik ve teknoloji alanlarında belli mesafeler almış bir ülke görüntüsüne sahiptir. Memnuniyet verici bu durumun, çeşitli dönemlerin siyasal iktidarları tarafından kendi başarıları gibi gösterilmek istendiği gözlenmiştir. Oysa, bu dinamik süreklilik sergileyen bir gelişme çizgisini göstermektedir. Tüm dünyada bir teknolojik ilerleme yarışı yaşanırken, iyi adam yetiştirme geleneksel özelliğine öteden beri sahip bir Türkiye’nin bu oyunun dışında kalması söz konusu olamazdı. Kaldı ki, 90 yıl öncenin çağdaşlaşma arayışlarının geliştirdiği “Cumhuriyet Aklı” bu tür bir ilerleme oluşumu çizgisinin 1920’lerden beri habercisiydi. mücadelesi yıllar sürmüş bir ülkenin tarihi hatırlandığında çok büyük çabalara ve gayretlere tanıklık edilmiş olduğu ortaya çıkmaktadır. Fiziksel toparlanma ihtiyacı açıkça ortadayken ileri batı ülkelerini askeri ve politik planda dize getirmiş bu yeni Türkiye teknolojik alandaki altyapı eksikliğini giderme yolunda eğitim gayretlerine de giriyordu. Bu metnin yazarının babasının da dahil olduğu, Cumhuriyet dönüşümleri coşkusuyla beslenmiş genç teknik insan grupları Batı Avrupa ülkelerine uzmanlık çalışmaları yapmak üzere gönderiliyordu. Son teknik yenilikleri oralarda öğrenip, onları dönüşte ülkelerinde uygulamaya koymaları bekleniyordu. Bu hem akıl yüklü, hem de heyecan verici bir girişimdi. Oralardan itibaren bir süreç haline dönüşecek olan teknolojik gelişmenin temelleri atılıyordu. Bir ülke ve toplum sosyo-ekonomik ve politik dönüşümlerle ilerleme hamleleri gösterirken, bunun bir teknolojik gelişme dayanağı ile de desteklenmesi sağlanmış olmalıydı ve bunun arayışları sergileniyordu. 2. Ulusal Teknolojik Gelişme Çizgisinin Aşamaları Bu satırların yazarı, kendi ailevi anıları çerçevesinde bu gelişmeci aklı, içinden yaşayarak tanımıştır. Osmanlı’nın son dönemlerindeki sahipsizlik ve bakımsızlığa ek olarak, yokluk içinde bağımsızlık 36 SAYI31 Mühendislikte ve teknolojideki gelişmenin çeşitli dönemlerde kendini gösteren oluşumlar dizisinin farklılığı içinde birkaç aşama döneminden geçerek günümüze kadar ulaştığı hatırlanmalıdır. Bu aşama dönemleri aşağıda kısaca gruplaştırılarak verilmektedir: i. 1920’ler ve 30’lar ii. 1940 – 1970 dönemi iii. 1970 – 1990 dönemi iv. 1990’lardan bu yana Bu dönemlerin hepsi kendi içinde belli değişiklik aşamalarını gerçekleştirmiştir. Yaklaşık yirmişer yıllık zaman dilimlerini göstermektedirler. II. Dünya Savaşı’nın evrensel ölçekli duraklamaları ve bunun etkisinin giderilmesinin uzun yıllar alışı dolayısıyla buradaki 2. aşama grubu, dönem olarak (1940 - 1970) biraz daha uzunca bir zaman akışını göstermiştir. Metnin sonraki bölümlerinde tüm bu aşama dönemleri ayrıntısına inilerek incelenecektir. KÜLTÜR - SANAT 3. 1920’ler ve 30’lar Yukarıda sözü edilen “Cumhuriyet Türkiyesi” coşkusu, bu dönemdeki sosyo-politik ve teknik her türlü gelişme hedeflerinin mayasını oluşturmuştur. Günümüzden bakıldığında, düşük profil gösterseler bile, o yılların koşullarının zorlanmasıyla ve alabildiğine fedakar gayretlerle ulaşılmış bazı teknik hedeflerin altı çizilmelidir. Teknikliğin yanı sıra idari ve yönetsel ilerleyici arayışlar ve yaklaşımlar da Cumhuriyet hedeflerinin kapsamı içinde yer almaktaydı. Bu oluşumlar kısaca aşağıdaki gibi özetlenebilir. i. Döneminin diliyle “Nafia” yatırımları olarak adlandırılan yatırımlar ve gerçekleştirmeler kısaca hatırlandığında bunların başında demiryolları yatırımlarının geldiği bilinir. Ülkenin daha geri kalmış Doğu kesimlerini, nispeten daha gelişmiş Batı yörelerine bağlayacak demiryolu kuşaklarının inşaatı işi o günlerin zorluk dolu koşulları içinde büyük başarı olarak nitelendirilebilecek atılımlardı. Batı ülkelerinin teknik güç olanaklarından bazı destekler alınmış olmakla birlikte ulusal teknik potansiyelinin alabildiğine seferber edildiği inşaat etkinliklerinden söz edilmektedir. Büyük bölümü hala kullanılan tünelleri, köprüleri ve hat düzenlemeleriyle demiryolu inşaat programı Cumhuriyet döneminin ilk aşamalarına damgasını basmış gelişme izleriydi. İnşaat işini gerçekleştirmenin yanı sıra demiryolu işletmeciliği bakımından da, bu alanda deneyimli bir Fransa’dan esinlenerek oluşturulan TCDD idaresinin ve Nafia Vekaleti’nin ortaklaşa gayretleri tarihsel bir başarı olgusu olarak hala hatırlanmaktadır. Bu arada, Ankara – Zonguldak / Karaelmas demiryolu hattı üzerindeki bazı özel köprüler için İsveç ve Alman firmalarla işbirliği yapıldığı ve bunun sonraları çok yaygınlaşmış olan uluslararası ortak girişimciliğinin ilk örneğini oluşturduğu ayrıca hatırlanmalıdır. ii. Günümüzden bakışta bazen küçümseyici ve hatta alaycı bir dille haksız değerlendirmelere konu oluşturan ilk sanayi kurumlaşması programlarının da altı ayrıca çizilmelidir. Madencilikte “Eti Bank” tekstil sanayinde “Sümer Bank” kurumlarının gayretleriyle yürütülen üretim etkinlikleri o dönemlerin koşullarında çağdaşlaşma arayışlarının anlamlı örneklerini oluşturuyordu. Ancak bu alanlardaki etkinliklere damgasını vuran ilginç ve günün koşullarına göre ilerici ve cesur bir girişimin Karabük Demir Çelik İşletmesi’nin kuruluşu olduğu hatırlanmalıdır. Sonraları İskenderun ve Ereğli üretim tesislerinin kuruluşu ve onları izleyen yıllarda da çeşitli özel sektör yatırımlarıyla ortaya çıkan demir çelik üretim fabrikalarının gelişmesi 1930’lardaki Karabük girişiminin oluşturduğu bir çıkış noktasının devamında ortaya çıkmışlardır. iii. Sanayi üretiminde hedeflenen gelişmeleri destekleyici unsurların eğitim platformuna yansımasıyla orta teknik eleman ve teknisyen yetiştirme amacıyla klasik liselere paralel olarak sanat liselerinin kurulması yoluna gidildiği gözlenmiştir. Bunun yanı sıra o dönemde çok önem verilen tarımsal alandaki makineleşmenin dayanaklarından birini oluşturmak üzere ziraat liseleri kurulmuş bulunduğu da hatırlanmalıdır. 4.1940 – 1970 Dönemi Dünya Savaşı’nın kaçınılmaz durağanlığından sonra çok partili demokrasiye geçilişinin ve arkasından devletçi sosyoekonomik yaklaşımların liberal özel girişimcilik anlayışının gerisinde kalmaya başlayışının dönemi yaşanıyordu. Tarım sektöründe kendini gösteren makineli teknikleşme arayışının diğer teknik alanlara da sıçramaya başladığı yıllara varılıyordu. Kore Savaşı’nın ardından Türkiye’nin Birleşmiş Milletler camiasında yeni bir uluslararası ağa dahil oluşuna tanıklık ediliyordu. Klasik geleneksel Batı Avrupa ilişkilerine ek olarak ve hatta hafifçe onların önünde yer alarak uzaklardaki bir ABD ülkesiyle sosyo-ekonomik-politik yaşamda güçlü bir bağlantı merkezi olarak ortaya çıkıyordu. Bu olgunun sosyo-politik bileşenleri çok tartışılan konular niteliği taşımıştır. Bu metnin konularının belirlediği ilgi alanı dolayısıyla, burada teknolojik ilişkilerden öncelikle söz edilecektir. Devlet Su İşleri (DSİ) ve Türkiye Cumhuriyeti Karayolları (TCK) OCAK-NİSAN2014 37 Erhan KARAESMEN kuruluşlarının ABD’deki benzeri idareler örnek alınarak oluşturulması bu yeni bağlantı çizgisinin sonuçları olarak nitelendirilebilir. Yatırımcı güçlü kuruluş özellikleri dolayısıyla politik iktidarlar DSİ ve TCK’nın her ikisine de yakın ilgi gösterip bazı durumlarda ve dönemlerde de oralarda politik yandaşlığı önde tutan bir eleman yerleştirme sistemi içinde olabilmişlerdir. Bu yüzden söz konusu idareler iş verimi bakımından inişler çıkışlar sergilemişlerdir. Ancak, bu olumsuzluk ve edilgenliklerle birlikte yine de ülkemiz teknik gelişmesinin ağırlıklı merkezlerini oluşturdukları bilinmektedir. Şimdilerde üzerinde çeşitli tartışmalar yapılıyor olsa da bir üçüncüsünün inşaatına girişilen boğaz köprüleri, belli bir uzunluğa ulaşmış otoyollar, bunların üzerinde yer alan uzun tüneller ve büyük açıklıklı köprüler ulaşım sektöründe Türkiye’nin ilerleme alanlarındaki örneklerini oluşturmuştur. Öte yandan DSİ kuruluşu da hem tarımsal sulama ihtiyacına hem de hidroelektrik enerji ihtiyacına cevap verecek yatırımların güçlü adresini oluşturmuştur. Bu dönemin teknolojik alanda mesafe alındığını gösteren diğer ilginç yatırımlar da maden varlıklarına dayalı metalürjik işleme tesislerinin kuruluşu olmuştur. Politik olarak mesafeli kalınan bir ülke olmakla birlikte Sovyetler Birliği’nin teknolojik yardımlarıyla Seydişehir’de kurulan alüminyum tesisleri ve bunun yanı sıra çinko ve bakır ile ilgili metalürjik işlemleri yürüten Çin-Kur idaresinin etkinlikleri bu dönemin sonlarına doğru kendini kuvvetle gösteren izler bırakmıştır. İskenderun demir çelik tesislerindeki çeşitli büyük yatırımlarda gelişme yoluna girmiş olan özel inşaat firmalarının görev alışı anlamlı bir diğer oluşum dizisini ortaya çıkarmıştır. Sonraki 30 - 40 yılın ulusal inşaat sektörü gelişmelerinde ağırlıklı yük taşıyacak pek çok firmanın bu büyük yatırımlar dizisinden yola çıkarak mesafe aldıkları bilinmektedir. Yine aynı dönemin sonuna doğru güçlü bir ulusal çimento sanayi oluşturma yolunda yapılan yatırımlar da dikkat çekici anlamlar taşımıştır. 5. 1970 – 1990 Dönemi Bu dönemin en belirgin özelliği ülkemiz inşaat sektörünün uluslararası pazarlara açılma yolunda gösterdiği gayretler ve başarılardır. Önce Libya’daki bazı girişimlerle kendini göstermeye başlayan uluslararası oluşum evresi petrol fiyatlarında dünya ölçeğinde ortaya çıkan artışların varlıklı kıldığı Arap Yarımada’sının petro-dolar ülkeleri başta olmak üzere değişik yerlerde yeni büyük inşaat yatırımlarının yapılması yolunu açmıştır. Ülkemiz inşaat sektörü bu yeni uluslararası pazarlarda etkinlik gösterme yolunda cesur adımlar atarak dünyanın çeşitli yörelerinde hem iş gücü yaratmış hem de ulusal gelire katkı sağlamıştır. Buna paralel olarak kısmen montajcılık biçiminde de olsa ulusal otomotiv sanayinde gözlenen yayılma ve büyüme bu dönemin dikkat 38 SAYI31 çekici bir diğer unsurudur. Ülke içinde karayolları ağlarının büyümesinin yanı sıra kent içi ulaşımda etkin hizmet verecek raylı taşımacılık (metro) sistemlerinin gelişme yoluna girmesi dikkat çekmiştir. Bu alandaki girişimler ve yatırımlar epeyce bir zaman gecikmesiyle uygulanmaya başlanabilmiştir. 1980’lerden sonraki dönemlerde hızlanma yoluna yaklaşmıştır. Günümüzde de belli bir yaygınlık içinde devam eder olmuştur. Büyük enerji yatırımları yönünden bu dönem verimli ve başarılı girişimlerin kendini gösterdiği bir aşamaya işaret etmektedir. Devlet Su İşleri ile yürütülen kamu yatırımlarının yanı sıra özel sektör eliyle enerji barajları yapım işleri kendini göstermeye başlamıştır. Geleneksel olarak ülkemiz mühendisliğinin güçlü bir bacağını oluşturan hidrolik mühendisliği dalının kuvvetli bir dönemi yaşanmış ve bu alanda uzmanlık kazanmış firma sayısı artmıştır. Buna paralel olarak hidrolik mühendisliği projelerinde bazen uluslararası girişim biçiminde bazen de tek başlarına görev alan ulusal tasarımcı firmalarımızın sayısı artmış ve kaliteleri gelişmiştir. 6. 1990’lardan Bu Yana Ulaşım ve enerji yapılarında ülke içinde ve uluslararası pazarlarda edinilmiş olan KÜLTÜR - SANAT Erhan KARAESMEN birikimin verimli şekilde kullanılmaya devam ettiği gözlenmektedir. Ardgermeli beton tekniklerinin uygulanmasında maalesef gecikmeler yaşanmış olsa bile bu tür yapılarla ilgili gelişme çizgisinin devam edeceği umulmaktadır. Ulusal savaş sanayinin elektronikle bağlantılı kesimlerinde Orta Doğu Teknik Üniversitesi araştırma potansiyelinin de belli desteğiyle mesafeler alındığı memnuniyetle izlenmektedir. Bunlara ek olarak kentsel nüfun artışının da zorlamasıyla bina inşaatı alanında yeni yerli pazarlar açıldığı görülmektedir. Tasarım projelendirilmesinde bazı deneyimli uluslararası grupların desteğini de almak kaydıyla ülkemiz mimarlık ve mühendislik proje gruplarına bu alanda gittikçe daha fazla iş düşer olmuştur. Bunun yanı sıra uluslararası petrol fiyatlarındaki dizginlenemeyen artışların geliştirdiği yeni bazı ekonomik odak merkezlerinde kendi bünyelerindeki sosyo-politik değişikliklerin de desteğiyle birlikte yoğun bina inşaatı işlerinin yürütüldüğü ve ülkemizdeki bina inşaatı birikiminin oralara da aktarıldığı gözlenmektedir. Buna karşılık Türkiye içinde aşırı uluslararası liberallik sergilemesiyle eleştirilen bazı projelendirme ve inşaat alanlarında etkinlik gösteren yabancı firma sayısı epeyce artma yolundadır. Ülkemiz inşaat sektörü bu alanda beklenmedik bir iş pazar rekabeti ve paylaşımı içinde de olsa varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Büyük kentlerdeki bina yatırımlarının belli bir planlama fikrine dayandırılmaksızın modaya uygun biçimde gereğinden daha büyük adetlerde ve boyutlarda yer alamaya başlamış oluşu sektör içinde yeni tartışmalara yol açmaktadır. Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği kurumumuzun sözü edilen ve duyarlılıkla izlenmesi gereken bu son gelişmelere karşı gerekli yakın dikkatli gözlemcilikte aktif rol oynayacağı umulmaktadır. 1959’da İTÜ’den mezuniyetinden bu yana, İnşaat Mühendisliği mesleğini icra etmekte olup, ilk dönemlerinde uzun yıllar İsviçre, Fransa ve ABD’de araştırma ve proje mühendisi olarak çalışmıştır. Paris Sorbonne Üniversitesi Fen Fakültesinde yürüttüğü bilim doktorası, kendisine yabancı ülkelerdeki akademik ortamlarda çalışma olanağı vermiştir. Türkiye’ye dönüşünde ODTÜ ağırlıklı olmak üzere çeşitli eğitim kurumlarında tam ve yarı zamanlı hocalık yapma şansı bulmuştur. ODTÜ’de küçük bazı kesintiler dışında 45 seneyi dolduran bir hocalık kariyeri sürdürmüştür. Bir dönem kamu yöneticiliği yapmış olup, Yerel Yönetim Bakanlığı Müsteşarlığı görevini yürütmüştür. Deprem mühendisliği, köprü mühendisliği ve uygulamasındaki ileri yapım teknolojileri, prefabrikasyon, uluslararası inşaat sektörü ilişkileri, yapıda kalite kontrolü, tarihi kültür mirasının korunmasında inşaat mühendisliğinin yeri, metro projelendirme ve yapım teknikleri gibi farklı konularda çalışmaları olmuştur. 16’sı kitap boyutunda olmak üzere teknik ve bilimsel alanlarda pek çok yayının müellifidir. Ayrıca sanat ve kültür alanları ile sosyo-politik konuların incelenmesi doğrultusunda sürekli yan faaliyetlerde bulunmuş ve buralarda da değişik yayına imza atmıştır. Halen eğiticiliğini yarı zamanlı olarak ODTÜ’nün yanı sıra Boğaziçi Üniversitesi’nde de sürdürmektedir. OCAK-NİSAN2014 39 B İ RLİĞİMİZ D E N H ABE R L E R ♦ “Birleşmiş İnşaatçılar” ve “Birleşmiş Proje Tasarımcıları” SRO’larının Türkiye Ziyareti Rusya St. Petersburg merkezli “Birleşmiş İnşaatçılar” ve “Birleşmiş Proje Tasarımcıları” SRO’larının (Self Regulatory Organization) Türkiye Ziyareti kapsamında; söz konusu kuruluşların Yönetim Kurulu Başkanı S. ZAYTSEV başkanlığında, Rusya’nın farklı bölgelerinden Türk firmaları ile işbirliği yapmak isteyen yaklaşık 10 firmanın oluşturduğu heyet ile TürkMMMB Yönetim Kurulu ve üyelerinin katılımıyla 4 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da başarılı bir toplantı gerçekleştirilmiştir. ♦ TürkMMMB Yeni Yıl Yemeği TürkMMMB üyeleri ve davetlilerin katıldığı yeni yıl yemeği 17 Ocak 2014 Cuma akşamı Ankara ‘da gerçekleştirilmiştir. Kokteyl ile başlayan ve canlı müzik eşliğinde yenilen yemek ile devam eden gecede konuklar keyifli bir akşam geçirmişlerdir. ♦ EFCA Yönetim Kurulu Ziyareti ve Toplantıları Birliğimizin Türkiye temsilcisi olduğu EFCA-Avrupa Müşavir Mühendislik Birlikleri Federasyonu’nun Yönetim Kurulu Üyeleri ve Genel Sekreteri Birliğimizi Ankara’da ziyaret etmişlerdir. Ziyaret kapsamında, 20 Şubat 2014 tarihinde TürkMMMB Yönetim Kurulu Üyeleri ile ve ardından da bazı üye firmalarımızın temsilcileri ile bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıda TürkMMMB’nin ve EFCA’nın faaliyetleri hakkında görüş alışverişinde bulunulmasının yanı sıra, özellikle AB projelerinde firmalarımızın yaşadıkları sıkıntılar ve çözüm önerileri ile diğer ülkelerdeki uygulamalar üzerine görüşmeler yapılmıştır. ♦ 2. Barajlar Kongresi “1. Barajlar Kongresi” 11-12 Ekim 2012 tarihlerinde Ankara’da, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, DSİ ve TürkMMMB organizasyonunda gerçekleştirilmiş ve Kongre bünyesinde oluşturulan komitelerce baraj tasarım kriterleri üzerine taslak kitapçıklar oluşturulmuştu. “2. Barajlar Kongresi” ise 13-15 Şubat 2014 tarihlerinde “Baraj ve HES Teknolojileri Fuarı” ile eş zamanlı olarak İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenmiş ve ülkemizdeki baraj uygulama örneklerine ilişkin sunumlar gerçekleştirilmiştir. ♦ FIDIC Sözleşmeleri Eğitim Semineri Yeni dönem “FIDIC Sözleşmeleri ve Şartnameleri Eğitim Semineri” 24-25 Ocak 2014 tarihlerinde, Ankara’da gerçekleştirilmiştir. İki tam gün süren seminerde, inşaat sektöründe yoğunlukla kullanılan “Kırmızı ve Sarı Kitaplar” detaylı olarak incelenmiş, seminerde hukuk ve sigorta bölümleri de yer almıştır. ♦ TürkMMMB 9. Teknik Müşavirlik Kongresi: Yenilikçilik ve Araştırma-Geliştirme TürkMMMB-Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği tarafından 26-27 Mart 2014 tarihlerinde Ankara’da 9. Teknik Müşavirlik Kongresi “Yenilikçilik ve Araştırma-Geliştirme” teması ile gerçekleştirilecektir. Kongremizin temel amaçları, mühendislik ve mimarlık alanlarında uygulanmakta olan yenilikçi teknik ve yöntemlerin irdelenmesi bakımından bir fırsat yaratmak, bu doğrultuda örnek projeler eşliğinde gerçekleştirilecek sunumlar ile “Yenilikçilik ve Araştırma-Geliştirme” temasını en iyi şekilde tanımlamaktır. Katılımı ücretsiz olan Kongremizde sektörün tüm paydaşlarının bir araya gelmesini diliyoruz. Yeni Üyelerimiz Birliğimize Işın ERGENEMAN ve Cemal KARAOĞLU bireysel üye olarak, GENKON Mühendislik Müşavirlik A. Ş. firması tüzel üye olarak katılmışlardır. 40 SAYI31 Dünyada doğa harikaları, WILO’da mühendislik harikaları… Cebelitarık Boğazı Cebelitarık Boğazı’nda tuz yoğunluğundan dolayı iki denizin birbirine karışmaması gerçek bir doğa harikası. %90’a varan enerji tasarrufuyla, verimlilik anlamında dünyada benzeri olmayan WILO ürünleri ise mühendislik harikası. Binanızda, teknik performans ve verimlilik anlamında yeni standartlar belirleyen WILO ürünlerini kullanın, tasarruf edin. www.wilo.com.tr APPLIES TO EUROPEAN DIRECTIVE FOR ENERGY RELATED PRODUCTS APPLIES TO EUROPEAN DIRECTIVE FOR ENERGY RELATED PRODUCTS