1. sosyal hizmetler nedir?
Transkript
1. sosyal hizmetler nedir?
KADIKÖY KENT KONSEYİ SOSYAL HİZMETLER VE KENT YOKSULLUĞU 2010 DÖNEMİ ÇALIŞMA RAPORU Grup Sözcüsü: Asuman ERMURAT Raportör: Melek BOZDOĞAN 1 SOSYAL HİZMETLER VE KENT YOKSULLUĞU ÇALIŞMA GRUBU ÇALIŞMA İÇERİĞİ 1. Sosyal Hizmetler Nedir? 2. Kentsel Yoksulluk Nedir? 3. Çalışma Konularının ve Çalışma Gruplarının Tespiti 4. Sosyal Hizmet Uygulamaları ve Olması Gereken Donanımlar 5. Çalışma Alanları İle İlgili Bilgi Toplama ve Mevcut Durum Tespiteri • Çocuklar-Sokak Çocukları • Gençler • Yaşlılar • Engelliler • Kadınlar • Eğitim • Göç • Azınlıklar 5.1. Belediyenin Sosyal Hizmetler Alanında Yaptığı Çalışmalar 5.2. Kadıköy Kaymakamlığı’ nın Sosyal Hizmetler ve Kent Yoksulluğu Konularında Yaptığı Çalışmalar 5.3. İstanbul İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ nün Sosyal Hizmetler Konusundaki Faaliyetleri 6. Sonuçlar 7. Önerilen-Geliştirilen Projeler 1. SOSYAL HİZMETLER NEDİR? Hizmet kelimesi, Arapça'dan Türk diline geçmiş ve başkalarına verilen maddî-manevî destek, yardım ve iş görme anlamlarına gelmektedir. Sosyal Hizmetler, herhangi bir sebeple sosyal veya ekonomik muhtaçlıklarla karşılaşan kişilere ve ailelere fayda sağlamak, destek olmak, insan haysiyetine uygun yaşayış düzeyinin gerçekleşmesine katkıda bulunmak hedefine yönelmiş hizmetlerdir. Modern sosyal hayatta sosyal hizmetler, kişi, grup ve toplulukların yapı ve şartlarından doğan ya da kendi denetimleri dışında meydana gelen bedenî, zihnî ve ruhî eksikliği, fakirlik ve eşitsizliği gidermek veya azaltmak, toplumun değişen şartlarından doğan sosyal sorunları çözümlemek, insan kaynaklarını geliştirmek, hayat standartları 2 iyileştirmek ve yükseltmek, fertlerin birbirleriyle ve sosyal çevresi ile uyum sağlamasını kolaylaştırmak maksadıyla insan şeref ve haysiyetine yaraşır eğitim, danışmanlık, bakım, tıbbî ve psiko-sosyal rehabilitasyon alanlarında devlet veya gönüllü-özel kuruluşlar tarafından sistemli bir şekilde ifa edilen hizmet programlarının bütünüdür (Kaynak: Ali Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; Beta Yay.; İstanbul; 2002). Sosyal Hizmetler, “Kişi ve ailelerin kendi bünye ve çevre şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler bütünü”dür (1983 tarih ve 2828 sayılı Kanun; m. 3). Kamusal sosyal hizmetler, “kamusal sosyal yardım”, “devletçe bakılma” ve “sosyal çalışma” gibi sosyal güvenlik politikalarda olduğu gibi, devlet bütçesinden finanse edilmektedir. Diğer sosyal güvenlik yöntemlerinden farklı olarak, sosyal hizmetlerin niteliği maddî olmaktan ziyâde hizmet sunmaya ve toplum kalkınmasına yöneliktir. Bu perspektiften bakıldığında sosyal pedagoji hizmetleri ile paralellik arz etmektedir. Ülkemizde hem merkezî yönetim, hem de mahallî idareler, sosyal hizmetler sunmaktadır. Merkezî yönetim bazında Başbakanlığa bağlı kuruluşların (Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı ve buna bağlı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu; Vakıflar Genel Müdürlüğü) yanında bazı Bakanlıklar (Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Milli Eğitim, Sağlık ve İçişleri Bakanlıkları) sosyal hizmetler alanında faaliyet göstermektedir. Mahallî idarelerde Belediyelerin, İl Özel İdarelerinin ve Köy İdarelerinin sosyal hizmet faaliyetleri bulunmaktadır. Hedef kitle, korunmaya, yardıma, bakıma ya da desteğe herkesten daha fazla ihtiyaç duyan, psiko-sosyal problemleri ile yalnız bırakılmaması gereken nüfus gruplarıdır. Sosyal Hizmetlerin Kapsamı ve İlgi Alanları a) Hizmet Türleri: • • • • 3 Psiko-sosyal danışmanlık hizmetleri. Kurumsal ıslah-rehabilitasyon hizmetleri. Tıbbî sosyal hizmetler. Kurumsal bakım hizmetleri. Çocuk koruma ve kurumsal yetiştirme hizmetleri. Sosyal Pedagoji çerçevesinde eğitsel destek hizmetleri. Evlilik öncesi ve sonrasına yönelik aile danışmanlık hizmetleri. • • • b) Sosyal Gruplar Açısından Hizmet Türleri: Yaşlılara bakım ve psiko-sosyal destek hizmetleri. • Tabiî afetlerde mağdurlara psiko-sosyal ve ekonomik destek hizmetleri. • İç sorunları olan ailelere mânevî destek hizmetleri. • Özürlülere yönelik meslekî programlar. • Bakıma muhtaç insanlara yönelik kurumsal bakım hizmetleri. • Şiddetten dolayı geçici olarak haricî barınma ihtiyacı duyan kadınlara yönelik kurumsal bakım hizmetleri. • Şidetten dolayı aile ortamında yaşama imkânı olmayan çocuklara yönelik kurumsal bakım hizmetleri. • Alkol ve uyuşturucu madde bağımlısı olanlara tıbbî ve psiko-sosyal rehabilitasyon hizmetleri. • Özel psiko-sosyal niteliği olan hastalıklara yakalananlara rehabilitasyon hizmetleri. • Tutukevi ya da cezaevinde bulunanlar ve bunların dışarıda, işsiz ve ortada kalan ailelerine psiko-sosyal hizmetler. • Sığınmacılar, göçmenler, göçerler vb. gruplara sosyal uyum programları. • İşyeri, meslek, aile, toplum ilişkisini kurmakta güçlük çeken, stres altında olana sorunlu insanlara psiko-sosyal danışmanlık hizmetleri. • Derslerinde başarısız, toplumda kendisine istediği yeri bulamayan, boş zamanlarını değerlendirmek isteyen gençlere yönelik kurumsal eğitim desteği. • Soskak çocuklarının ıslahına yönelik kurumsal rehabilitasyon hizmetleri. • 2. KENTSEL YOKSULLUK NEDİR? Türkiye’deki binlerce yıllık tarımsal uygarlığın ekonomik faaliyet tarzından, 1970'li yıllardan itibaren etkileri hissedilmeye başlanan endüstriyel toplum ve endüstriyel uygarlığın değerlerine göre hızlı bir değişim yaşanmaya başlanmıştır. 1970'li yıllarda başlayan sanayi 4 yolunda ilerleme ve sanayi toplumu haline gelme hedefi ve 1980 sonrası uygulamaya konulan liberal politikalar, liberalizm ve piyasa ekonomisine geçiş dönemi olarak kendini göstermektedir. Özellikle 1980’li yıllarda uygulanan, günümüzde de değişik boyutlarıyla sürdürülmeye çalışılan ekonomik ve sosyal politikalar, var olan olumsuzlukları ve yoksulluğu daha da derinleştirmiştir. Kişi başına gelir düzeyinin düşük olduğu istikrarsız bir ekonomik yapıda, gelir dağılımının da bozuk olması yoksulluğun yaygınlaşması ve gereksinimlerini karşılayamayan ailelerin sayısındaki artışın yanında, geçim zorluğu sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Ülkemizde son 30 yıllık dönemde teknolojik gelişmelerden temellenen ve insanlar arası ilişkilerin, üretim, tüketim kalıpları, mülkiyet ilişkilerinin, değerlerin ve kuralların yeni anlamlar kazandığı, kültürel öğeleri de içine alan, geniş bir toplumsal yapı değişimi anlamında toplumsal değişme ve gelişmeler meydana gelmiştir. İnsanın gelişmesi için eşitlikçi sosyal refah yapılarını yaygınlaştırmayı görev edinmiş sosyal hizmet mesleği kent yoksulluğunu azaltmaya, önlemeye çalışan bir meslektir. Yirmi birinci yüzyıla girdiğimiz ve insanlığın bilgi toplumu sürecini yaşadığı bir dönemde, insanların ekonomik ve sosyal politikalar vasıtasıyla refah ve mutluluk içinde yaşamaları önem taşımaktadır. Yoksulluk, yalın kelime haliyle bile bir insanlık gerçeğini yansıtmaktadır. Dünyada yaklaşık olarak her beş kişiden birisi yoksuldur. Buna ilave olarak bölgesel sorunlar, iç savaşlar ve ekonomik ambargolar gibi dolaylı sebeplerden dolayı da insanlar istemeseler dahi yoksulluğa mahkum olabilmektedirler. Yoksulluk özellikle kadın ve çocukları son derece olumsuz biçimde etkilemektedir. Hayat standartlarında ortaya çıkan dengesiz gelişmeler, gelir dağılımı bozuklukları ve ilave olarak pek çok dışsal etkenler yoksulluğu artırıcı etkiye sahiptir. Gelişme, çağdaşlaşma ve refah toplumu olma amacına uygun olarak, yoksullukla mücadele politikalarının geliştirilmesi ve süratle uygulanması önem kazanmaktadır (Eş, 2000: 4). Kentsel yoksulluk (urban poverty) kavramı, kentsel mekandaki yoksulluğun, küreselleşme süreçlerinin etkisiyle, belli bölgelerde yoğunlaşma eğilimini anlatmaktadır. Buna göre, kırsal yoksulluğun basitçe karşısına konacak bir kentli yoksulluğundan daha fazla bir anlam içeriğine sahiptir. Literatürde, 'yeni yoksullar', 'sınıf-altı yoksulluğu' biçiminde de kullanımlara sahip olan kavram, bilindik genel yoksulluk anlayışından farklı bir yoksulluk tipini tarif etmektedir ( Bıçkı, 2005:1). Kentsel yoksulluğun ayırıcı tarafı, küresel ekonomilerde meydana gelen 5 dönüşümlerle yoksulluk sorunu belirgin olmayan nüfus gruplarının yoksullaşması ve bu durumun kalıcı hale gelmesiyle bu nüfus gruplarının toplumsal açıdan dışlanmasıdır. Bıçkı (2005)’ya göre; “kentsel yoksulluk, kimi durumlarda bir sınıf-altı (underclass) yoksulluğu biçiminde ele alınmaktadır. Sınıf-altı kitleden kastedilen, düzenli bir işi olmayan veya hiçbir işi olmayan, devlet yardımlarına bağımlı, suç işleme potansiyeli yüksek, herhangi bir barınağı olmayan veya çok kötü barınma koşullarına sahip bir kitledir. Sınıf-altı biçiminde tanımlanan kitleye daha çok Birleşik Devletler'in metropollerinde ve 'dünya kenti' biçiminde tanımlanan Batılı ülkelerinin metropollerinde rastlanmaktadır. Türkiye'de sokak çocukları, baliciler vb. olarak nitelenenler dışında, sınıf-altı ile benzerlik kurulabilecek yaygın bir kitle gözlenmemektedir”. Yoksulluğun en belirgin sonucu, bireylerin dışlanmasıdır; çünkü yoksulluk kavramının özünde bir dışlanma söz konusudur. Bu açıdan, yoksulluk geçmişte daha çok insanın belli nesne ya da araçlardan yoksun olması anlamına gelirken, günümüzde; insan olma niteliklerinden yoksunluk, onur duygusuna dayalı öz saygı, kendine güven gibi temel gereksinimlerinden de yoksunluk anlamına gelmektedir. “Sosyal dışlanma” deyimi, ilk kez yetmişli yıllarda Fransa’da kullanılmaya başlanmıştır. Sapancalı (2003: 23)’ya göre; “Avrupa Birliği, sosyal dışlanma sürecini oluşturan önemli noktaları şu şekilde özetlemiştir: Gelir, vergileme ve sosyal koruma, tüketim ve borçlanma, eğitime erişim, istihdam, işsizlik ve eğitim, çalışma koşulları, barınma ve evsizlik, sağlık, sosyal hizmetlerden yararlanabilirlik ve komşuluk desteği”. Sosyal dışlanmanın dinamik bir süreci ifade etmesinin bir başka yönü de bireyin umut ve beklentileriyle ilişkili olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda insanlar, sadece fiili olarak işsiz veya gelirsiz olmalarından dolayı dışlanmış değillerdir, aynı zamanda gelecek için de çok az beklentilere sahip olmalarından dolayı dışlanmışlardır. Beklentilerle ifade edilen, bireyin sadece kendisinin değil, aynı zamanda çocuklarının da beklentileri olarak anlaşılmalıdır. Bu durumda sosyal dışlanma, nesiller boyu devam edebilmektedir (Atkinson, 1998). Ülkemizde gelir dağılımdaki bozukluklar, eşitsizlikler ve ekonomi politikalarındaki istikrarsızlıklar nedeniyle özellikle 1980’lerden sonra yoksulluğun arttığı bilinmektedir. Işık ve Pınarcıoğlu (2001: 32-33)’na göre, ülkemizde yoksulluğu arttıran bazı sebepler şunlardır: “Ekonomi politikalarındaki anlayış ve uygulamalar, 1985 sonrasındaki göç nedenlerindeki değişiklikler, kente yeni göç edenlerin daha az şansa sahip olmaları, büyük kentlerde ücretlerin düşmesi ve gelir dağılımında ortaya çıkan adaletsizlik, yeni kent yoksullarının oluşması, orta sınıfın 6 giderek güç kaybetmesi ve benzeri durumlar”. Bu makalede ‘yoksullar’ yoksulluğun hem kurbanı hem de nedeni olarak görülmemekte olup; Wilson (1996: 413; akt. Şenses, 2001: 146)’ın yaklaşımı benimsenmektedir. Buna göre; “yoksulluk; yoksul bireylerin dışında, başta ekonomi politikaları olmak üzere, düşük ücretler, yetersiz eğitim ve istihdam olanakları gibi yoksulların kendi denetimleri dışındaki ‘yapısal etmenlerle’ ve bütünüyle sosyoekonomik sistemle ilişkilendirilmelidir”. Bu yaklaşıma paralel bir çözümlemeyle; kırsal kesimden İstanbul’a göç eden aileler, kronik işsizlik ve sosyal destek sağlayamama sonucu, kentsel yoksulluk sorunu ile yüz yüze gelmekte ve gereksinimleri, beklentileri karşılanamayınca çok ciddi risklerle karşı karşıya kalabilmektedirler. Bıçkı (2005)’ya göre, “yoksulluğa bir birey ya da aile düzeyinde yaklaşıldığında da bir bütün olarak yaşandığı görülmektedir. Yoksullar kendi yaşam deneylerinde, yeterli genişlik ve kalitede konut mekânlarına sahip değillerdir, toplumsal ilişki ağlarını geliştirecek fazla zamana sahip bulunmamaktadırlar, yeterli bilgi ve hünerlerle donatılmamışlardır, kendileri için uygun bilgilere, finansman kaynaklarına ulaşamamaktadır, bu koşullar birbirini desteklemekte, yoksulu içinden çıkamadığı bir yaşam biçimine hapsetmektedir”. Her toplumda zayıf ve incinebilir (vulnerable) özürlüler, korunmaya muhtaç çocuklar, yaşlılar vb. çok değişik nedenlerle dezavantajlı durumda kalmış nüfus grupları vardır. Bu durum onları yoksulluğa itmekte olup, yaşamlarını sürdürebilmelerine olanak sağlayacak düzeyde kamu yardımına gereksinim duymaktadırlar. 3. ÇALIŞMA KONULARININ VE ÇALIŞMA GRUPLARININ TESPİTİ Sosyal Hizmetler ve Kent Yoksulluğu kapsamında yer alan dezavantajlı gruplar, bunlar çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler, kadınlar, azınlıklar ile eğitim ve göç konularında çalışma grupları oluşturulması karalaştırılmıştır. Çalışma gruplarının Kadıköy’ de bugüne kadar nelerin yapıldığı, eksiklikleri olan konuların neler olduğunun saptanabilmesi için mevcut durum raporlarının hazırlanması amacıyla oluşturulan çalışma grupları aşağıdaki gibidir; ÇALIŞMA ALANLARI ÇALIŞMA GRUPLARI Sokak Çocukları-(Çalıştırılan Cemal İmre, Kibar Özçelik 7 ve İstismar Edilen) Yaşlılar Asuman Ermurat, Mehmet Gülçiek, Ömer Boz Çocuklar Güray Cüneyt Öztan, Mahmut Karababa, Mehmet Gülçiçek Engelliler Melek Bozdoğan, Fikri Yılmaz, Nur Evrim Erol, Besi Oturan Kadınlar Ayfer Tiftik, Gülsen Özdemir, Ömer Boz, Hacer Önenç Eğitim Hacer Mertler, Saim İkiş, Nesil Özen,Ufuk Zeybekoğlu, Turgay Türel, Oya Terzi, Sabire Dilber Göç Asuman Ermurat, Mahmut Karababa Azınlıklar Melek Bozdoğan, Atakan Erülken Kent yaşamında; çevre ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve sürekliliğinin gerçekleştirilmesi için Kent Konseyi kurulmuştur. Kent Konseyleri, kent gelişmesinin birlikte planlanması, kent sorunlarına birlikte çözüm aranması platformlarıdır. Gerek problemlere çözüm aranması, gerekse Kent Eylem Planının hazırlanması, sistematik, organize, kapsamlı ve derinlemesine bir çalışma gerektirmektedir. Kent Konseyi Genel Kurullarında ayrıntılı çalışma yürütülmesi pratikte mümkün değildir. Konu ile ilgili detaylı çalışıp değerlendirmeye hazır hale getirmek, derinlemesine bilgi ile doğru karar verilmesine yardımcı olmak için çalışma grupları oluşturulur. Çalışma Grubu Nedir? Çalışma Grupları, düşüncelerin geliştirildiği, ortak noktalarda buluşulduğu, çözüme yönelik eylemlerin ve bunların önceliklerinin belirlendiği bir üretim platformudur. Çalışma grubu üyeleri belirli bir konu, alan ya da sorunda derinlemesine ve kapsamlı çalışma yapan bir ekiptir. Çalışma Grubu Ne Yapar? 8 Çalışma Grupları; kuruldukları konu, alan ya da sorun ile ilgili eylem planı yapar. Buna göre projeler hazırlayabilirler. Nasıl yapar? Çalışma grupları kuruldukları alan, konu yada sorun ile ilgili eylem planları yaparlar. Bunu, eylem planına girdi oluşturulacak bilgilerin toplanması, hedeflerin belirlenmesi, somut politika ve uygulama stratejilerine dönüştürülmesi yoluyla yaparlar. Hedeflerin gerçekleşmesine yönelik projeler geliştirirler. Çalışma gruplarının ilgili alanda eylem planı hazırlama aşamaları şöyledir; Çalışma Gruplarının Eylem Planı Hazırlama Aşamaları; Çalışma konularının tespiti Yapıldı Çalışma takviminin hazırlanması Yapıldı Çalışma alanları ile ilgili mevcut durumların tespit edilmesi Yapıldı Sorunların tespiti önceliklendirilmesi Vizyon belirleme ve __ __ Hedefleri belirleme __ Eylem planının hazırlanması __ Somut politikalar belirleme __ Uygulama stratejilerini belirleme __ Projeleri oluşturma __ 4. SOSYAL HİZMET UYGULAMALARI VE OLMASI GEREKLİ DONANIMLAR Bilim olarak Sosyal Hizmet, davranış ve sosyal bilimleri temel alan bir uygulamalı bilim dalıdır. Bu temele dayalı olarak profesyonel sosyal hizmet birey, grup, toplum düzeyinde tüm insanlara psikososyal işlevlerini yeterli hale getirmelerinde yardımcı olur. Ayrıca insan refahına 9 yönelik toplumsal değişme ve gelişmenin gerçekleşmesinde etkili rol oynar. Sosyal Hizmet bu işlevini, sahip olduğu bilgi ve değerler çerçevesinde kendine özgü yöntem ve tekniklerle gerçekleştirir. Sosyal hizmetin temel amacı, bireyin ya da toplumun kendi kendine yardım etme gücünü artırarak sosyal işlevselliğin ve toplumsal refahın gerçekleşmesinde etkili olmaktır. Sosyal hizmet uygulamaları ile toplumda dezavantajlı grupların, yaşam koşullarının iyileştirilmesi için çalışmalar yapılarak, bu grupların yaşam standardı ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi hedeflenmektedir. Sosyal hizmetler kapsamına giren konular aşağıdaki gibi sıralanabilir; -Yoksulara Yönelik Sosyal Hizmetler -Çocuklara Yönelik Sosyal Hizmetler -Engellilere Yönelik Sosyal Hizmetler -Yaşlılara Yönelik Sosyal Hizmetler -Kadınlara Yönelik Sosyal Hizmetler a. Yoksulara Yönelik Sosyal Hizmetler Dar gelirlilere yönelik gıda, yakacak, barınak, giyim, sağlık, çocuklara eğitim yardımı gibi faaliyetler ile dar gelirlilere iş imkanı, meslek edindirme kursları gibi alanlarda destek hizmeti sunulması, yoksullukla mücadele programlarının oluşturulması bu kapsamdadır. b. Çocuklara Yönelik Sosyal Hizmetler Oyun ve açık yeşil alanların olması, ulaşımın güvenli olması, istismar ve ihmale uğramış çocuklar için rehabilitasyon merkezleri açılması, sokak çocuklarının topum ve ailelerine kazandırılması için çalışmalar yapar. c. Engellilere Yönelik Sosyal Hizmetler Engellilerin sosyal, ekonomik, bedensel ve psikolojik sorunlarının tespiti ve rehabilitasyonu ile yerleştirme, toplumsal yaşama katılım ve örgütlenmelerine yönelik çalışmalar yapar. Engellilere yönelik fiziki düzenlemelerin, yerleşim alanlarının kullanımında kolaylık sağlayıcı bir plan ve sosyal konutlar, konutların asansör, merdiven ve iç dizaynlarının engellilere göre düzenlenmesini sağlar. Engellilerin çalışabileceği ortamlar, alanlar, mesleki eğitimlerini sağlayıcı programlar düzenleyerek istihdam edilmesini sağlar. 10 d. Yaşlılara Yönelik Sosyal Hizmetler Fiziksel erişilebilirliğin sağlanması, evde bakım servisleri, sağlık servisleri, gündelik yaşama katılım organizasyonu ve huzurevleri açmak, işletmek bakıma muhtaç yaşlıları tespit edip, evde bakım hizmetleri sunulmasıdır. e. Kadınlara Yönelik Sosyal Hizmetler Kadın haklarının geliştirilmesi, korunması ve sorunlarının çözümü konusunda merkezi yönetimlerin yanında yerel yönetimlere de iş düşmektedir. Çalışan kadınlara yönelik kreş ve anaokulu açmak, evde olan kadınlara de meslek edindirme kursları açmak. Evde bakım hizmetleri, annelere süt yardımı; doğum öncesi ve sonrası kadınlara verilen hizmet türü, sağlık ocaklarıyla işbirliği yapılarak sağlık kontrollerinin düzenli yapılması faaliyetleridir. Yerel Sosyal Hizmet Kuruluşları ve Faaliyetleri • Aile Danışma Merkezleri Aile ilişkileri zedelenmiş ve kopma noktasına gemli çiftlere, ailelere psikolojik ve hukuki destekte bulunur. Töre, namus cinayetlerine yönelik çalışmalar yapar. Aile içi şiddet ve geçimsizliklere yönelik çalışmalar yapar. • Kadın Konukevleri Fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik istismara uğrayan kadınların psiko-sosyal ve ekonomik sorunlarını çözme, kadınların çocuklarıyla beraber ihtiyaçlarını karşılayarak geçici bir süre kalabilecekleri yatılı sosyal hizmeti sağlar. • Rehabilitasyon Merkezleri • Gençlik Merkezleri • Meslek Edindirme Kursları • Sosyal Danışmanlık Merkezleri • Sosyal Yardım Mağazaları • Barınma Evleri 11 5. ÇALIŞMA ALANLARI İLE İLGİLİ BİLGİ TOPLAMA VE MEVCUT DURUM TESPİTLERİ ÇOCUKLAR -SOKAK ÇOCUKLARI ÇOCUK İHMAL ve İSTİSMARININ ÖNLENMESİ “ÇOCUK” kavramı tarihte toplumun yapılarına, kültürlerine, inançlarına, ekonomilerine göre değişen bir kavramdır. 1 Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre ise “Ulusal yasalarca daha genç bir yaşta reşit sayılma hariç, 18 yaşın altındaki her insan çocuk sayılır”. Çocuk doğduğu andan itibaren büyüme süreci içinde ailesiyle özellikle babası ile kurduğu etkileşimden çıkardığı sonuçları özümseyerek kişiliğinin ve ruhsal yapısının temellerini oluşturmaktadır. Toplumların geleceği olan çocuk ve gençlerin her yönden sağlıklı yetiştirilmeleri, kişilik gelişimleri için de çok önemlidir. 2 Çocuğun ihmal ve istismarı ise, çocuğun duygusal yaşantısını ve kişiliğini direkt olarak etkilemekte, çocuğun ilerideki yaşantısında sağlıksız bir kişilik geliştirmesine neden olabilmektedir. SORUN: ÇOCUK İHMAL ve İSTİSMARI Çocuğun sağlığını, fizik ve psikolojik gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan hareket ya da davranışlara “Çocuk İstismarı” denmektedir. Çocuğun sağlığı, fiziksel veya psikolojik gelişimi için gerekli ihtiyaçların karşılanmaması ise “Çocuk İhmali” olarak tanımlanmaktadır. Çocuk ihmal ve istismarı kapsamlı bir olgu olmasına karşın çocuğa yönelik istismar kapsamında fiziksel istismar ön plana çıkmaktadır. Aral (1997) yaptığı çalışmada çocukların % 65.72’sinin anne ya da babası tarafından fiziksel istismara uğradıklarını belirlemiştir.3 Çocuk ihmali genelde ailenin, ilgili kurumların ya da devletin çocuğa karşı en temel sorumluluklarını yerine getirmemesi şeklinde tanımlanabilir. Bir bütün olarak toplum, kurumlar ve bireyler tarafından geliştirilen ihmal davranışı, çocukların eşit hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılması sonucunda onların en üst düzeyde gelişimlerini engelleyici davranışlar olarak ortaya çıkmaktadır. Çocuğun bakım ve beslenme gereksinimlerinin yeterince karşılanmaması gerekli tıbbi müdahalelerin yapılmaması, anne baba olarak çocuğa karşı danışmanlık görevinin yeterince yerine getirilmemesi ve çocuğun tek başına bırakılması ihmal davranışına örnek olarak verilebilir. Aktif bir olgu olarak nitelendirilen istismar ise anne, baba ya da bakıcının çocuğa zarar vermesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Çocuk istismarı istem dahilinde 1 2 3 Prof. Dr. NAİM, Ali İnan; 1968:3 BAYHAN, Pınar; Sosyal Hizmet Dergisi, Sayı 8, 1998:24 ARAL, Neriman, Ankara, 1997. 12 fiziksel zarar verme, çocuğun kötü beslenmesine yol açma, cinsel istismar, çıkar için kullanma, bundan da öte çocuğun normal fiziksel ve zihinsel gelişimini kısıtlayıcı her türlü faaliyette bulunmayı içermektedir. İhmal ve istismarı birbirinden ayıran en temel nokta istismarın aktif, ihmalin ise pasif bir olgu olmasıdır. Çocuk ihmal ve istismarı, çocuğun normal fiziksel ve zihinsel gelişimini kısıtlayıcı olan fiziksel, duygusal ve cinsel ihmal ve istismarı içermektedir. Ancak bunları birbirinden ayırmak oldukça zordur. Yakın kişilerin çocuğun gelişimine sürekli zarar veren hareketleri sonucu çocuğa sosyal olarak mevcut kaynakların sağlanmaması, bunlardan yoksun bırakılması fiziksel ihmal olarak tanımlanabilir. İstismar türleri içinde tanımlanması ve belirlenmesi en kolay olan fiziksel istismar ise çocuğun kaza dışı hasar görmesi ya da fiziksel olarak cezalandırılması olarak tanımlanabilir. 4 Çocukların cinsel sömürüye karşı korunmaması ve ilgisiz kalınması, cinsel gelişime gereken önemin verilmemesi cinsel ihmal olarak ifade edilmektedir. 5 Cinsel istismar, cinsel doyum için çocuğu kullanmak ya da bir başkasının çocuğu bu amaçla kullanmasına izin vermektir. Bir yetişkinin cinsel haz duymak amacıyla çocuğun cinsel organlarını okşaması, tecavüz etmesi, teşhircilik yapması, çocuğu pornografi aracı olarak kullanması şeklinde tanımlanabilen cinsel istismar, cinsel doyumu çocuklarla ilişkide arayan cinsel açıdan yetersiz kişilerce başvurulan bir suç çeşidi sayılmaktadır.6 Toplumca kabul edilmeyen ve duygusal açıdan en yoğun yaşanan cinsel istismar türünün, aile içinde ya da çocukla kan bağı olan kişiler arasında olduğu da bilinen bir gerçektir. Ancak bu tür vakaların belirlenmesi oldukça güçtür. Yapılan araştırmalar cinsel tacizin en çok üç-beş yaşlar arasında yaygın olduğunu ortaya koymuştur.7 Çocuğun sevilmemesi, ihtiyacı olan duygusal ilgi ve yakınlığın ona gösterilmemesi duygusal ihmal olarak kabul edilmektedir. Duygusal istismar ise tek başına görülebildiği gibi fiziksel ve cinsel istismarla birlikte de görülmektedir. Ebeveynlerin ya da çevredeki diğer yetişkinlerin çocuğun yeteneklerinin üzerinde istek ve beklentiler içinde olmaları ve saldırganca davranmaları anlamına gelen duygusal istismarın izleri yaşam boyunca kendini gösterebilmektedir. Anne-babası tarafından sürekli eleştirilen, aşağılanan, sevgi ve ilgi ihtiyacı yeterince karşılanamayan çocuklar, pasif kişilik özelliklerine sahip, kendine güveni olmayan ve antisosyal davranışlar gösteren kişiler olarak tanımlanmaktadır. Bunların yanı sıra duygusal istismar, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimlerini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu çocuklarda normal zihinsel kapasite olmasına rağmen, öğrenme güçlüğü ve dikkat dağınıklığı gibi sorunlar görülmektedir. Dolayısıyla duygusal istismar çocuğun hem kişiliği hem de başarısını olumsuz yönde etkilemektedir.8 Çocuk ihmal ve istismarı ailenin yaşam stresiyle ilgili olup ailedeki ekonomik ve sosyal stresler, ihmal ve istismara yol açabilir. Çocuğun ihmal ve istismar 4 KOŞAR, Nesrin, Ankara 1989. BİLİR, Şule, ARI, Meziyet, DÖNMEZ, Necati, GÜNEYSU, Sibel, Ankara, 1991: 45-53 6 ATAUZ, Sevil, Ankara, , 1991: 233-243 5 7 KOZCU, Şeyda Ankara, 1990:.379-390 8 ERKMEN, Fatoş, Ankara, 1991: 163-170 13 edilmesine neden olan faktörleri iç ve dış stres faktörleri olarak gruplamak mümkündür.9 Dış stres faktörleri; bazı ekonomik, sosyal, çevresel ve kültürel özellikler ailede sıkıntı yaratarak çocuğun ihmal ve istismarına yol açabilir. Ekonomik yetersizlik aile için en önemli stres kaynaklarından biri olup yoksulluk, işsizlik, borçlanma şeklinde kendini gösterebilir. Aynı zamanda iyi beslenememe, yetersiz ev koşulları, sağlıksızlık gibi sorunları da beraberinde getirebilir. İç stres faktörleri ise annebabanın kişilik yapısı, çocuğun özellikleri ve çevreye bağlı olarak çocuktan gereğinden fazla istekte bulunulması şeklinde gruplandırılabilir. 10 Anne-baba yoksunluğu ise ayrı bir iç stres faktörü olarak ele alınabilir. Ölüm, boşanma veya ayrı bir yerde çalışma nedeniyle parçalanmış aileler, çocuk istismarında önemli bir risk grubunu oluşturmaktadır. Anne-baba tarafından ihmal ve istismar edilme, anne-baba arasındaki şiddete tanık olma, parçalanmış aileden gelme veya çeşitli aile sorunlarının çocukta yarattığı duygular çocuğun yaşam biçimini ve ilişkilerini önemli ölçüde etkileyerek çocuğun bunları öğrenerek taklit etmesine, dolayısıyla istismarcı bir kişilik kazanmasına neden olabilir. 11 Bir eylem, o eylemi gerçekleştirenin niyetine göre değil, çocuk üzerinde yarattığı etkiye göre istismar teşkil eder. Çocukların bedensel, zihinsel ya da ruhsal sağlıklarına zarar veren, gelişimlerini engelleyen tutum ve davranışlar çocukları 5 şekilde örseleyebilmektedir. 1. Fiziksel: Bir erişkinin itaati sağlama, cezalandırma ya da öfke boşaltma amacı ile elle ve/veya aletle çocuğun vücudunun herhangi bir yerine iz bırakacak şekilde şiddet uygulayarak çocuğa bir zarar verilmesidir. Bu dövülme, yanma, ısırılma vb. yollarla olabilir. Sadece dayak değil, çocuğu yaralayan, vücudunda iz bırakan, kaza dışındaki her türlü eylem “Fiziksel İstismardır”. 2. Cinsel: Çocuğun kendisinden en az 4 yaş büyük bir kişi tarafından cinsel haz amacı ile zorla ya da ikna edilerek cinsel etkileşime maruz bırakılmasıdır. Çocuğun rızası olsun olmasın ırzına geçilmesi, cinsel organlarının ellenmesi, müstehcen sözlere maruz bırakılması, yetişkinin cinsel organlarını okşamaya yöneltilmesi veya zorlanması, çocuğun pornografide ya da fuhuşta kullanılması, çocuğa pornografik materyal izlettirilmesi, teşhircilik vb. gibi davranışlara maruz bırakılması “Cinsel İstismardır”. 3. Duygusal: Çocuğun içgörüsünü ya da duygusal bütünlüğünü bozan her türlü eylem ya da eylemsizliktir. Reddetme, yalnız bırakma, aşırı koruma, aşırı hoşgörü, baskı, sevgiden ve uyarandan yoksun bırakma, sürekli eleştiri, aşağılama, tehdit, korkutma, yıldırma, suça yöneltme, suçlama, yok sayma, çocuğun yaşına ve özelliklerine uygun olmayan beklentiler içinde olma, çocuğu aile içi uyuşmazlıklarda taraf tutmaya zorlama, aile içi şiddete tanık etme vb. davranışlar “Duygusal İstismardır”. 4. Ekonomik: Çocuğun gelişimini engelleyici, haklarını ihlal edici işlerde ya da düşük ücretli iş gücü olarak çalışması veya çalıştırılması “Ekonomik İstismardır”. 5. Çocuk İhmali: Çocuğun beslenme, barınma, giyim, hijyen, oyun, eğitim, güvenlik ve sağlık hizmetini sağlama görevinin reddedilmesi ya da yerine getirilmemesidir. Fiziksel ya da duygusal sağlığa bilinçli ve isteyerek zarar 9 CÜCELOĞLU, Doğan. İstanbul, 1991 10 BULUT, Işıl, Ankara, 1996 BULUT, Işıl a.g.e. 11 14 verildiği taktirde “AKTİF” (buluntu bebeklerde olduğu gibi); bilgisizlik, olanaksızlık, umursamazlık gibi nedenlerle oluşursa “PASİF” çocuk ihmalinden söz edilir. Fiziksel İstismar (Şiddet) Şiddet olgusu günümüz toplumlarının temel sorun alanlarından birisini oluşturmaktadır. Yine buna paralel olarak şiddet sosyal bilimcilerin ve ruhbilimcilerin de temel araştırma konularından biri haline gelmiştir. Ancak yapılan tüm çalışmalara rağmen henüz şiddet olgusu üzerinde ortak bir tanımlamaya varılamamıştır. Kimi zaman şiddet olgusundan belli amaçları gerçekleştirmek amacı ile yararlanılırken, kimi zaman de toplumsal yapı içerisinden bu olgu sökülüp atılmaya çalışılmıştır. Sözcük anlamlarına bakıldığında Türkçe’de “Şiddet”; sert ve katı davranış, kaba kuvvet kullanma, karşıt tutumda olanlara karşı kaba kuvvet kullanma, sertlik anlamına gelmektedir. Şiddet; bir kişiye güç ya da baskı uygulayarak isteği dışında bir şey yapmak ya da yaptırmak, şiddet uygulama eylemi ise zorlama, saldırı, kaba kuvvet, bedensel ya da psikolojik acı çektirme ya da işkence, vurma, yaralama olarak da tanımlanabilir. Dar anlamıyla ele alındığında şiddet, insanın bedensel bütünlüğüne karşı dışarıdan yöneltilen sert ve acı verici bir edim olarak tanımlanır. İnsanın kendine yönelik yıkıcılığını temsil eden intihar (özkıyım) da bu grupta değerlendirilmektedir.12 Ancak tüm ülkelerde baskın bir eğilim ve davranış olan savaş, şiddet ve kötü muamele, dünyada milyonlarca çocuğu bir “Şiddet Kültürü” ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bugün dünyanın her yerinde çocuklar; okulda, evde, sokakta, bakım kurumlarında ya da toplumun farklı kesimlerinde şiddetin çeşitli şekilleri ile karşı karşıya kalmaktadır. Şiddet; fiziksel, duygusal, cinsel ya da ekonomik yönleri ile toplumun hemen her kesiminde çocukların karşısına çıkmakta ve çocukları, bazen şiddetin tanığı, bazen de şiddetin mağduru ya da şiddeti uygulayan kişiler olarak karşımıza çıkarmaktadır. Yapılan araştırmalar ortaya koymuştur ki, şiddet kültürü ile yetişen çocuklar ileride bu şiddeti uygulayan kişiler olarak karşımıza çıkmakta başka bir deyişle “... şiddetin normalleşmesi sonucu, iletişim aracı veya çatışma çözümüne cevap olarak bu davranış modelini benimsemektedir.” 13 Çocuğa yönelik şiddet, günümüzde en yaygın olan ve meşru görülen şiddet biçimidir. Çocuğa karşı şiddetin yıkıcı etkileri yüzeysel yaralamalardan sürekli fiziksel, bilişsel ve duygusal bozukluğa ve hatta ölümlere yol açabilmektedir. Kinard’a göre çocuklar, olumsuz olayların sonuçlarının kendi kontrolleri dışında olduğu inancını taşırlar. Sosyal roller karmaşıklaştıkça bu rollere daha zor adapte olurlar, daha az anlayış geliştirirler. Duygusal olarak ise, şiddete maruz kalan çocukların çevrelerine daha az güven duydukları ve özellikle başarısız sonuçlar söz konusuysa daha gerçekçi oldukları görülmektedir.14 Ayrıca saldırıya maruz kalan çocukların büyük ölçüde kendilerine zarar verici davranış eğilimleri göstermektedir. Bu çerçevede modern toplumların üzerinde durması gereken şey, motive edici unsurların kontrol altına alınmaması durumunda, kendileri için şiddetin daima potansiyel bir tehdit unsuru olacağıdır.15 Çocuğa karşı şiddeti açıklamak için bir takım temel yaklaşımlar geliştirilmişse de bu yaklaşımların hiç birisi tek başına çocuğa yönelik şiddetin nedenlerini 12 ÜNSAL, 1996:29 ONURSAL, Betül – SAYITA, Sevgi Usta; 2002:7 14 Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet; 1998:27 15 Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet; 1998:1 13 15 açıklayamamaktadır. Ancak çocuğuna karşı fiziksel şiddet kullanan anne – babanın, çocukluğunda aynı davranışla karşılaştığı görülmektedir. Ayrıca çalışmalar şiddet eğiliminin nesiller boyunca değişmeden devam ettiğini göstermektedir. Yapılan bazı araştırma sonuçlarına göre; • Çocuğa karşı şiddetin yaşandığı ailelerde karı – koca çatışması, tatminsiz evlilik gibi özellikler bulunmuş ve aile içinde genellikle sözlü denebilecek bir şiddetin yaşandığı görülmüştür. • Ebeveynlerden birinin üvey olması durumunda çocuğun şiddetle karşılaşma olasılığı fazladır. • Çocuk bakımı ve karar alma konusunda eşit dağılımın yaşanmadığı ailelerde çocuğa karşı şiddet oranı yüksektir. • Ayrıca, büyük ölçüde ailenin yaşadığı sıkıntılar ve ani değişmelerle çocuğa karşı şiddet arasında bir ilişki kurulmaktadır. • Sağlık, ekonomik ve sosyal olanakların elde edilebilirliği ile şiddet arasındaki ilişkiye göre ise, şiddetin yaşandığı ailelerin daha az oranda toplumsal organizasyonlara katıldığı görülmüştür.16 Türkiye’de yapılan çalışmalar ise “özellikle geleneksel aile yapılarında, konuşarak ikna etme yerine fiziksel cezalandırma yöntemlerinin sıklıkla kullanıldığını göstermektedir”17 Çocuğa Karşı Şiddeti Uygulayan Kimlerdir? Çocuğa karşı şiddeti uygulayan genellikle tanıdığı, evi, okulu, işyeri gibi yakın çevresinde bulunan erişkinlerdir. Aile içi şiddet çocuğa anne, baba ya da evdeki diğer büyükler tarafından, okulda şiddet ise öğretmenler ve diğer görevliler ya da diğer öğrenciler tarafından uygulanmaktadır. Bunlara ek olarak zihinsel ya da bedensel özürlü, hiperaktif ya da uyum güçlüğü çeken çocuklar şiddete daha sık maruz kalmaktadır.18 • Aile içinde; anne babanın yaşının çok genç olması, işsizlik, eğitim düzeyinin düşük olması, ekonomik düzeyin düşük olması, ailede uyuşturucu kullanımı ya da alkolizm, aile içi geçimsizlik, çok çocuklu aile ortamı, istenmeyen çocuk olma, anne ya da babada ruhsal bozukluk olması gibi etmenler çocuğa yönelik şiddetin artmasına neden olmaktadır. • Okulda ise; çok kalabalık sınıflar, sosyal baskılar, disiplin yöntemi olarak dayağın kabul görülmesi ya da öğretmenin kişilik yapısına bağlı olarak şiddet artabilmektedir. • Bunun yanı sıra çocuklar; kreşler, yuvalar, bakım evleri gibi kurumlarda da şiddete maruz kalabilmektedir. Buralarda uygulanan şiddet diğer yerlerde olduğu gibi fiziksel, duygusal ya da cinsel istismar şeklinde olabilir. • Fiziksel İstismarın (Şiddet) Çocuk Üzerindeki Etkileri • Aile içi şiddetin önemli bir boyutunu oluşturan çocuğa karşı fiziksel ceza toplumuzda oldukça yaygın görülen bir disiplin yöntemidir. Ancak disiplin amacı ile uygulanan fiziksel ceza genellikle fiziksel istismar boyutlarında olmaktadır. Fiziksel şiddet bir kuşaktan diğerine aktarılmaktadır. Sosyal öğrenme teorisine göre çocuklar şiddet kullanmayı ve bunun normal bir davranış olduğunu anne-babalarının davranışlarını gözlemleyerek öğrenir. • Fiziksel (cezanın) çocuk ve ergenler üzerindeki etkileri bir çok sosyal bilimcinin ilgi odağı olmuş ve bu konuda çok detaylı araştırmalar yapılmıştır. Yapılan 16 Daly ve Wilson, 1980:277-288; Gelles, 1982:59 Kağıçıbaşı, 1990:39-41 18 ŞAHİN – BEYAZOVA 2000:90 17 16 • • • • • • • • • • • • bazı araştırma sonuçlarına göre; Fiziksel ceza gören çocuk kaygı yaşamakta ve içine kapanmaktadır. Bu çocukların benlik kavramlarının da olumsuz etkilediği belirlenmiştir. Fiziksel ceza ile öz saygının azalması ve psikolojik sorunlar arasında olumlu bir ilişki bulunmuştur. Fiziksel ceza çocukta saldırganlık ve şiddet davranışlarına yol açmaktadır. Şiddetli bir fiziksel ceza ile karşı karşıya kalan çocuk korkmakta ve kendisini çaresiz ve değersiz hissetmektedir. Çocukluklarında fiziksel ceza görmüş üniversite öğrencilerinin yoğun kaygı ve depresyon yaşadıkları, sosyal ilişkilerinin olumsuz olduğu belirlenmiştir. Şiddetli fiziksel cezaya maruz kalan çocuk bunu ebeveynliğin normal bir parçası olduğunu öğrenmekte ve bir yetişkin olarak aynı davranış kalıplarını kendi çocukları üzerinde uygulamaktadır. Şiddetli cezaya maruz kalanların kendi çocuklarını istismar etme olasılığı, bu tür davranış görmemiş çocuklardan 5 kat daha fazladır. Aile içi şiddet araştırmaları, çocuk ve ergen yaşta dayağa maruz kalmanın yaşamın sonraki devirlerinde eşe yönelik şiddet olgusunun hazırlanmasında etken olduğunu göstermektedir. Çocuklukta şiddete maruz kalan çocuk ileriki yaşantısında bunu sadece kendi çocuğuna yönelik olarak değil başkalarına yönelik olarak da kullanmaktadır. Babanın anneye saldırgan davranışını gören çocuklar, şiddet kendilerine yönelmese bile kurban durumundadır. Davranış sorunu olan çocuğun, saldırgan davranışları ile ebeveynlerin tutarsız bir disiplin yaklaşımı ve çocuğa ilgi ve desteğin bulunmayışı arasına pozitif bir ilişki vardır. Çocuklukta karşılaşıla fiziksel ceza sonucunda ilerideki yaşlarda ortaya çıkan saldırganlık davranışları erkeklerde kızlara oranla daha fazladır. 19 Cinsel İstismar Cinsel tacizin tanımı konusunda tartışmalar sürmektedir, ancak çok özetle daha yaşlı ya da otorite konumundaki, ya da güvenilen birisinin gerçekleştirmesi ve bundan doyum sağlaması ile karakterizedir. Cinsel taciz direkt ya da in direkt olabilir. Çocuk cinsel tacizi bir çok kişi tarafından yapılabilir; anne, baba, üvey anne, üvey baba, kardeş, akraba, öğretmen, komşu veya herhangi bir yabancı kişi. Bir çocuk cinsel tacize uğradığında çocukta çoğu zaman rahatsız edici duygular, düşünceler veya davranışlar gelişebilir. Hiç bir çocuk cinsel tacizle başa çıkabilmek üzere psikolojik açıdan hazır olamaz. İki üç yaşındaki çocuk bile, her ne kadar böyle bir olayın yanlış olduğunu bilmese bile, ilerideki yaşlarında yaşadığı bu olaydan dolayı olumsuz bir şekilde etkilenecektir. Beş yaş ve beş yaşın üstündeki çocuklarda, taciz uygulayan kişiyi tanıyorlarsa bir karmaşa yaşamaları normaldir; bu tarz cinselliğin yanlış olduğunu bilmelerine rağmen, cinsel tacizi uygulayan kişiye olan sevgi ve bağımlılıklarından dolayı cinsel tacizi kimseye anlatmazlar. Çocuk cinsellikten kaçmaya çalıştığında, tacizci genelde çocuğu ya şiddet ya da artık onu sevmeyeceği gibi yaklaşımla tehdit eder. Tacizci aile içinden birisi ise çocuk diğer aile fertlerinin kızacağını, onunla utanç duyacağını düşünür ve hatta bu olayın duyulması durumda ailenin parçalanacağını bile düşünür. Bu tarz düşünceler ve duygular da çocuğun cinsel tacize katlanmasına neden olur. Cinsel tacize uğrayan 19 İZMİRLİ-POLAT; 2001:90 17 çocuklarda genelde bazı ortak karakteristikler oluşur; özsaygıları düşük, hiç bir işe yaramama duygusu, seks konusunda tuhaf düşüncelerin oluşması, içine kapanık ve yetişkin insanlara fazla güvenmemek gibi. Hatta bazı çocuklarda intihara teşebbüs bile olabilir. Cinsel tacizi uğrayan bazı çocukların yeni ilişkilerini cinsellik üzerine kurdukları görülmektedir. Bu tarz çocuklar, yetişkin olduklarında genelde ya çocuklara cinsel taciz uyguluyorlar ya da para kazanmak için cinselliklerini kullanıyorlar. Çoğu zaman cinsel tacizin fiziksel belirtileri yoktur.Ancak bazı durumlarda doktorlar tarafından muayenede bir takım belirtiler bulunabilir. Cinsel tacize uğramış çocuklarda aşağıdaki belirtiler ortaya çıkabilir: • Cinsellik veya seks konularına anormal ilgi gösterme veya tamamen ilgisiz kalma. • Uyku sorunları veya kabus görme. • Depresyon veya aile fertlerinden/arkadaşlarından uzaklaşma. • Vücutlarının kirli olduğu veya cinsel organları bölgesinde bir sorun olduğu gibi düşüncelere sahip olma. • Okula gitmeyi istememe. • Normalin dışında yaramazlık yapma / söz dinlememe. • Yaptığı çizimlerde, oynadığı oyunlarda cinsel tacizi andıran resimler/oyunlar. • Anormal bir şekilde agresif olma. Duygusal İstismar ve Çocuk İhmali Çocuk istismarının sıklıkla görülen bir başka tipi de ihmalidir. Çocuğun içgörüsünü ya da duygusal bütünlüğünü bozan her tür kronik eylem ya da eylemsizlik olarak tanımlanan Çocuk İhmali; çocuğa bakmakla yükümlü olan kişilerin bu yükümlülüğü yerine getirmemesi, çocuğu fiziksel ya da duygusal olarak ihmal etmesidir. Çocuk İhmali kavramı son yıllarda ayrı bir kategori olarak ele alınmaya ve değerlendirilmeye başlanmıştır. Çocukla sürekli alay etme, aşağılama, çocuktan kapasitesinin ötesinde aşırı beklenti içinde olma, aşırı koruma, bağımlı kılma, aşırı otorite, çocuğun davranışlarıyla uyumsuz ağır cezalandırma ve iz bırakmasa da yüze şiddet uygulama, beslenme, giyim, tıbbi gereksinimler, duygusal ihtiyaçlar, veya optimal yaşam koşulları için gerekli ilgiyi göstermeme gibi eylemler Çocuk İhmali kapsamında değerlendirilmektedir. Bunun yanı sıra, çocuğu terk etme, gereksinimleriyle ilgilenmeme, yok sayma, çocuğun iletişim çabasına tepkisiz kalma da “eylemsizlik biçiminde” Duygusal Çocuk İhmal ve İstismarı olarak da tanımlanmakta ve bu tür ihmal davranışları çocuklar üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. Cinsel Çocuk İhmal ve İstismarı ve kronik fiziksel Çocuk İhmal ve İstismarı kaçınılmaz olarak duygusal zararlara yol açar, ancak şu anki pratikte bu zararlar duygusal Çocuk İhmal ve İstismarı olarak sınıflandırılmamaktadır. Çocuk İhmali olarak görülen davranışların çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri son yıllarda yapılan araştırmalarla ortaya çıkmaya başlamıştır. Örneğin; Çocuk Suçluluğu üzerine yapılan araştırmalar sonucunda da ailesi tarafından ihmal edilen çocukların suça yönelme olasılıklarının yüksek olduğu belirlenmiştir. Bulgulara göre; çocuklarına karşı ilgisiz, sevgi ve şefkatten yoksun ya da onları açık bir şekilde reddeden 42 annenin %33,3’ü, 68 babanın %30,9’unun çocukları suça itilirken; bu biçimde davranmayan 339 annenin %17,4’ü, 286 babanın %16,1’inin çocuklarının suça itildiği ortaya çıkmıştır. Smith ve Walters tarafından babalar ve ailedeki işlevleri 18 konusunda derlenen araştırma sonuçlarına göre erkek çocukların suçluluğuna, anneden çok babaların katkıda bulunduğunu göstermektedir. 20 Yine araştırma sonuçlarına göre “evden kaçma”, çocuğun yetersiz toplumsallaşmasına yol açan ana baba davranışlarına karşı antisosyal olarak nitelendirilebilecek bir davranıştır. Reddeden, ihmal eden, aşırı kısıtlayan, ilgisiz ana baba davranışları arasında ilişki vardır. 21 Ayrıca çocuk ihmali sonucunda açlık, hipotermi ya da donma nekrozlarının görüldüğü tıbbi araştırmalar sonucunda belirlenmiştir. KAYABEYOĞLU, bu tür vakaların ölümle sonuçlanabildiğini belirlemiştir. 22 Ekonomik İstismar ve Çalışan Çocuklar Günümüz toplumlarının en önemli sorunlarından birisi de çocuk emeğinin istismar edilmesi ya da diğer bir deyişle çalışan çocuklar sorunudur. DİE 1994 yılı Çocuk Anketi sonuçlarına göre, ülkemizde 6 – 14 yaş grubunda ekonomik işlerde 1 milyon 8 bin çocuk çalıştırılmaktadır. Çalışan çocukların sayısı, kendi yaş gruplarındaki çocukların %8,5’unu oluşturmakta ve bu çocukların asgari çalıştırılma yaşı olan “15 Yaş”ın altında çalışmaya başladığını göstermektedir. Yapılan araştırma çalışan çocukların %41’inin okula devam etmediğini ve %59’unun da okula devam ettiğini göstermiştir.23 Yine aynı araştırmada, çalışan çocukların %77’sinin tarım, %10,7’si sanayi, %5,1’i Ticaret ve %7,2’si hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Çalışan çocukların eğitim durumları ise; %85,8’i ilkokulu bitirmiş ve %4, 6’sı ilkokulu terk etmiş ya da hiç okumamıştır. Bu çocukların %97,9’u zorunlu ilköğretimden sonra üretime katılmış %24,7’si çalışmaya başladıktan sonra Çıraklık Okulu’na gönderilmiştir. Çocukların %22,9’kız ve %77,1’i erkek çocuklardır. Yapılan bu araştırma, çocukların %48,4’ünün okumak istediğini başka bir deyişle okumaya özlem duyduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu özlem toplumsal ve ekonomik gerçeklerle sınırlanmakta yerini çalışma yaşamı ile ilgili başka özlemlere bırakmaktadır. Çocukların yalnızca %3,2’si gelecekte okula yeniden dönebileceğini düşünmektedir. Çocukların büyük çoğunluğu ise (%84,2) yaşamını hiç ara vermeksizin çalışarak sürdürebileceğini söylemektedir. 24 Çocukların çalışma nedenleri, Türkiye’nin sosyal, ekonomik kültürel sorunları ile yakından ilgilidir. Gelir dağılımındaki giderek artan adaletsizlik, yaygınlaşan yoksulluk, köyden kente hızlı bir şekilde göç ve bunun sonucunda ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik sorunlar, kaçak işçiliğin artması, çocuk emeğinin ucuz olması ve işverenin de ucuz iş gücünü tercih etmesi sonucunda çalışan ya da çalışma hayatına itilen çocuk sorunu ortaya çıkmaktadır. Çalışan çocuk, yaşadığı bölgede yoksullaşan, o bölgede yaşama olanağı kalmadığı için göç eden; ama göç ettiği bölgede de aradığını bulamayan ailelerin çocuklarıdır. Çalışan çocuk ailesi yoksul olduğu için okuldan ayrılmış, yoksulluk koşullarında yaşamını sürdürebilmek ve yoksullukla savaşımında ailesini destekleyebilmek için üretime katılmak zorunda kalmış çocuktur. Çalışan çocukların ailesinin eğitim düzeyi düşüktür. Aileler genellikle çok çocukludur. Ailede genellikle birden fazla çocuk üretim sürecine katılmıştır. 25 Çocuklar, çalıştıkları sektörler ve çalışma şekilleri ne olursa olsun, çalışma hayatının ortak risk ve tehlikeleri ile karşı karşıya kalmaktadır. Çalışılan ortam ve yapılan işler genellikle çocuklara uygun değildir ve çocukların fiziksel ve ruhsal 20 ULUĞTEKİN, Sevda. Ankara – 1991 ULUĞTEKİN, a.g.e. 22 KAYABEYOĞLU, İlker. İstanbul – 2001 23 Çalışan Çocuklar Projesi Raporu. Ankara – 2000 24 Çalışan Çocuklar Projesi Raporu. Ankara – 2000 25 Çalışan Çocuklar Projesi Raporu. Ankara – 2000 21 19 sağlığını tehdit eder niteliktedir. Çocuklar; çocukluklarını yaşayacakları, eğitim görecekleri yaşlarda bu haklardan yoksun kalmakta ve ekonomik istismar ve sağlıksız koşullarda çalıştırılmaları nedeni ile sağlık sorunları yaşayabilmektedir. ÇOCUK İHMAL ve İSTİSMARI ALANINDA SOSYAL HİZMET: 1800’lü yılların sonlarında gönüllü çalışmalarla başlayan ve daha sonra profesyonel bir hizmet modeli haline gelen Sosyal Hizmetler, Sosyal Refah kavramının ortaya atılmasından sonra büyük bir gelişme göstermiştir. Sosyal Hizmetin mesleki etkinliğinin odağı, bireyin toplumsal işlevselliği ve çevresi ile olan etkileşimidir.26 Sosyal hizmet mesleğinin diğer meslekler gibi sorun çözme fonksiyonu vardır. Sosyal hizmet değerlerini içinde bulunduğu toplumun kabul ettiği değerlerden almaktadır. Bununla beraber sosyal hizmet değerlerinin toplumun genel ve egemen olarak kabul edilen veya uyarlanan değerlerle benzer ya da aynı olması gerekli değildir. Diğer meslekler gibi sorun çözme fonksiyonu olan sosyal hizmetin “Çocuk İhmal ve İstismarı” sorununa ilgisiz kalması düşünülemez. Kaldı ki konu sosyal hizmetin temel alanlarından “Aile ve Çocuk Refahı” içerisinde ele alınmaktadır. Aile sorunlarının çözülmesi, ailenin düzenli bir şekilde gelişmesi ve devam etmesi amacını güden çalışmalar sosyal hizmetin “Aile Refahı” alanını oluşturur.aile refahı ile birlikte düşünülen “Çocuk Refahı” alanı da önemli hizmetleri içerir. Çocukların refahına etki eden her husus aynı zamanda çocuğun üyesi bulunduğu bütün grupların, ailenin ve toplumun refahı ile ilgilidir. Çocuk refahı alanı bu bakımdan yalnız çocuk için değil tüm grubun refahı için toplum kaynaklarının düzenlenmesinin bir bölümünü oluşturur.27 Ancak, Çocuk ihmal ve İstismarı olgusu sadece sosyal hizmetin aile ve çocuk refahı alanına girmemektedir. Çocuk ihmal ve İstismarı olgusunun çocuk üzerinde yarattığı tahribat nedeni ile başta psikosomatik rahatsızlıklar olmak üzere tıbbi ve psikiyatrik rahatsızlıklar da ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde çocuklarını ihmal yada istismar eden ailelerde ya da İstismarcılarda da benzer rahatsızlıklar görülebilmektedir. Nitekim psikiyatristlerin yaptığı bir araştırmada istismarcılarda çeşitli düzeylerde psikiyatrik bozukluklar saptanmıştır. 28 Bu da Çocuk İhmal ve İstismarının aynı zamanda psikiyatrik ve tıbbi açılardan da ele alınmasını ve yapılacak çalışmaların multidisipliner olmasını gerektirmektedir. Yukarıda açıklanan nedenler; “Çocuk İhmal ve İstismarının Önlenmesi” için gerekli olan koruyucu ve önleyici çalışmaların planlanması, organize edilmesi ve uygulanması; özellikle cinsel, fiziksel veya ağır ihmal sonucu travmaya maruz kalan çocuklar ile bu çocukların ailelerine yönelik, 1. derecede çocuğun ve 2. derecede ailenin örselenmesini önleyecek tedbirlerin alınmasının sağlanması; çocuktaki ve ailedeki olası travma ve örselenmeyi tedavi ve rehabilite etmek amaçlı çalışmaların yürütülebileceği, yataklı ve ayakta rehabilitasyon hizmeti verebilecek, çocuk, aile ve topluma yönelik çalışmaların uygulamaya konacağı tam donanımlı ve gerektiğinde uzun süreli rehabilitasyon çalışmalarının yapılabileceği ve “ÇOCUK İHMAL ve İSTİSMARI ACİL MÜDAHALE ve REHABİLİTASYON MERKEZİ” olarak tanımlayabileceğimiz bir “ÇOCUK KORUMA MERKEZİ”nin kurulmasını bir zorunluluk ortaya çıkarmış ve Aydın’da Türkiye’deki ilk ve tek “Çocuk Koruma Merkezi” SHÇEK Bünyesinde açılarak hizmete girmiştir. 26 KARS, Özcan. 1996:34 KOŞAR, Nesrin G. 1989:35 28 DİRİK, Musa 2003:43 27 20 SHÇEK dışında Milli Eğitim, Sağlık, Emniyet Müdürlükleri ile Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın Barosu, Jandarma Bölge Komutanlığı tarafından desteklenen bu merkezde destek veren kurumların temsilcileri valilik onayı ile görev yapmaktadır. Derya KURTAY Sosyal Hizmet Uzmanı SOKAK ÇOCUKLARI SORUNUNUN SOSYO-DEMOGRAFİK NEDENLERİ * Mahmut AKKIN Ülkemiz ikinci dünya savaşından bu yana hızlı bir kentleşme hareketi yaşıyor. Kentleşme hareketi, hem bir nüfus ve göç olgusu olarak hem de sosyal, ekonomik ve ailesel yapıdaki değişim süreci olarak bugün de önemini sürdürmektedir. Kentlerin sadece sayıları, büyüklükleri değil nüfus içindeki dinamiklerde son 50 yılda baş döndürücü bir değişimi yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Kentsel nüfusun toplam nüfus içindeki oranı 1950’lerde % 20’lerde iken bu oran günümüzde % 80’lerle ifade edilmektedir. Çalışma yaşamında aktif işgücü içinde tarım sektörünün payı hızla azaldı. Günümüzde ulusal gelirin sadece % 20 si tarımdan geriye kalanları ise hizmet ve sanayi sektöründen elde edilmektedir. Ülkemizde kentleşme deviniminin, sanayileşme ile paralel bir şekilde gelişim ve kalkınmayı olumlu etkilediğini ifade etmek mümkün değildir. Diğer bir ifade ile kentleşme hareketinde sanayinin payı son derece sınırlı iken hizmet sektörünün payı ve daha iyi bir yaşam umudunun-beklentisinin payı yüksektir. Kentlere yığılan nüfusun kentle bütünleşmesini sağlayacak bilgi, beceri ve mesleklere sahip olmamaları onların işsiz kalmasına, veya marjinal sektörler olarak ifade edilen ve ekonomiye katkısı tartışmalı olan alanlarda çalışmalarına neden olmuştur. Kentsel değişim süreci, bireylerin ekonomik ilişkileri yanında ailelerin rol, işlev ve yapılarında da önemli değişiklere neden olmuştur. Yapısal değişimde geleneksel geniş aile modellerinin yerini daha küçük ve az bireyli çekirdek aileler almıştır. Aile üyelerinin rol ve işlevlerinde de ( özellikle babanın yanında diğer aile bireylerinin de çalışmasını gerekli kılan, çocuklar üzerindeki kontrol ve denetimin zayıflaması gibi) değişimler görülmüştür. Ailenin bir kısım işlevi topluma ve toplumsal kurumlara aktarılmıştır. Bu değişim ve farklılıklar toplumsal ve ailesel sorunlarla birleşince (anne babanın işsizliği, ekonomik ve sosyal yoksunluk, göç, kültürel değerlerdeki farklılıklar, aile içi anlaşmazlıklar, aile içi şiddet, ebeveyn kaybı gibi) eğitim sürecinde de sorunları bulunan çocukların sokakla tanışmasına ve sokakta kalmasına neden olmuştur. Ancak bu demek değildir ki tüm bu koşullardaki çocuklar benzer süreçlerle sokaklarla tanışır ve sokakta yaşamaya başlar. Kentlerimizin (her ne kadar benzer süreçlermiş gibi görünen ancak kendine özgü nitelikleri olan) bu değişim sürecini ve bu sürecin oluşuma neden olan sosyodemografik etkenleri belirlemeden sokak çocukları sorununu irdelemek, sadece sonuçlarla uğraşmayla sınırlı kalan ve başarı şansı düşük olabilecek çabalardan öteye geçemeyecektir. 21 Ülkemiz ulusal gelirinin kişi başına 3000 dolar civarında olduğu kabul edilmekle beraber bu gelirden nüfus gruplarının almış olduğu paylarda önemli farklılıklar bulunmaktadır. Nüfusun % 2.4’ü (yaklaşık 2 milyon kişi) aşırı yoksulluk diye tanımlanan ve geliri günlük 1 doların altında kalan gruba dahildir. Nüfusun % 18’i (yaklaşık 12 milyon kişi) uluslar arası yoksulluk sınırı olarak kabul edilen günlük 2 dolarlık gelir seviyesinin altında yaşamını sürdürmektedir. En alt dilimde yer alan % 20’lik nüfus grubunun,gelirin sadece % 5’ini alabildiği bilinmektedir. Nüfus artış hızı; son yıllardaki düşme eğilimlerine rağmen hala yüksek bir oranda gözlenmektedir. Nüfus artış hızı ülke genelinde % 1.83, İzmir ilinde 2.24 ve İzmir metropolünde ise % 2.83 düzeyindedir. Bu durum başta eğitim ve sağlık olmak üzere bir çok alanda yeni yatırımları ve üretimleri gerekli kılmaktadır. İzmir için önem taşıyan bir diğer gösterge ise işgücüne katılım oranıdır. 2000 yılı nüfus sayım sonuçlarına göre çalışabilir nüfusun ülke genelinde % 9 ‘u işsiz konumda iken bu oran İzmir genelinde %11, İzmir metropolünde ise % 15.7 dir.İzmir ili ülke işsizlik oranının yaklaşık iki katı bir işsizlik olgusu ile karşı karşıyadır. İzmir İlindeki çalışan nüfusun ekonomik faaliyetlere göre dağılımına bakıldığında; % 28.5’i tarım, % 20.6 sı sanayi, % 5.3 inşaat ve % 45.5‘i hizmet sektöründe istihdam edilmektedir. Bu oranlar ülke genelindeki oranlara paralellik taşımaktadır. Dikkate alınması gereken bir diğer gösterge ise kent nüfusunda önemli bir yere sahip olan göç olgusudur.Yine aynı sayım sonuçlarına göre kent nüfusunun % 48’nin doğum yeri İzmir dışı kentlerdir. Kent nüfusunun oluşumunda başta Manisa doğumlular olmak üzere; Konya, Erzurum ve Mardin doğumlular önemli bir orana sahiptir. İzmir Büyükşehir İmar Daire Başkanlığından edinilen bilgiye göre metropol kentin % 49’u ise imarsız ve plansız yapılaşma olarak ifade edilen gecekondu tipi yapılardan oluşmaktadır. Kentin yarıya yakınının bu tip yapılardan oluşması, özellikle belediyelerin sunması gereken temel alt yapı hizmetlerinin götürülmesini zorlaştırmaktadır. Demografik, sosyal ve ekonomik göstergelerden çıkarılabileceği gibi, kente göçle gelmiş, ancak kentsel bütünleşmesini sağlayamamış, eğitim, sağlık gibi haklardan yeterince yararlanamayan, geçerli bir mesleği ve kentsel yaşamın gereklerini karşılayabilecek becerileri olmayan, kültürel değerleri farklı bu grupların kentlere yığılması, beraberinde bir çok sorunu da gündeme getirmektedir. Tüm bu süreç geleneksel yapıdaki ailenin yapı ve özelliklerini de değiştirmektedir. Ailelerin çocuklar üzerindeki kontrollerini azaltmakta ve çocukların sokakla tanışmalarına daha sonra da sokakta yaşamalarına zemin hazırlamaktadırlar. Sokak çocukları olgusu, görüldüğü gibi beraberinde bir çok etkeni içeren bir sorundur. Çözümünde de pek çok kurumun, disiplinin ortak girişimi ve çabasını gerektirmektedir. Son yıllarda daha yakıcı hale gelen sokakta yaşayan ve sokakta çalışan çocuklar sorununun karakteristik özellikleri gereği, kategorileştirmek ve genellemelerde bulunmak son derece zordur. Her çocuk kendine özgüdür ve her çocuğun sokak ve yaşam deneyimi farklılıklar taşımaktadır. Sokak çocukları konusunda net ve sınırları kesin tanımlar bulunmamaktadır. Ancak üzerinde genel hatları ile uzlaşılmış tanımlama sokak çocukları; ailesi veya 22 aile yerine geçen kurumlarla ilişkisini kısmen veya tamamen kesmiş, günün önemlice bir kısmını sokaklarda geçiren, madde ile ilişkisi yaygın ve suçla ilişkisi yoğun olan 18 yaşından küçük bireylerdir. Sokakta yaşayan çocukların genel özellikleri, Sokakta yaşayan veya sokakta çalışan çocuklar başta BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme olmak üzere uluslar arası düzenlemeler ile ulusal düzenlemelerden en az yararlanan veya hiç yararlanamayan gruplardır. Başta yaşama, gelişime, sağlık ve eğitim hakkı olmak üzere tanımlanmış hiçbir haktan yararlanamamaktadır. Aile veya aile yerine geçebilecek kurumlarla ilişkileri sınırlı veya tamamen kopmuş konumdadır. Ailenin sunması gereken güvenlik, psikolojik doyum, yardımlaşma gibi bazı gereksinimlerini çevreden veya akran gruplarından sağlamaktadır. Eğitim sürecine girmemiş veya eğitim sürecinden erken ayrılmış çocuklardır.(Okul terkleri çok yaygın olan bu çocukların yoğunlukla ilköğretim 4. sınıfta okulu terk ediyor olmaları başka bir araştırmanın konusu olabilir). Sokakta bulunmaları nedeniyle fiziksel, duygusal, sosyal ve bilişsel gelişimleri risk ve tehlike altındadır. Uçucu ve uyarıcı madde kullanım alışkanlığı yüksektir. Madde kullanımı; fiziksel, psikolojik ve sosyal bir bağımlılık sağlamaktadır. Madde kullanımı çocuklar açısından sosyal ve grupsal kabul için gerekli görülebilmektedir Sokakta örnek aldıkları ve özdeşim kurdukları kişilerin suçla ilişkilerinin yoğunluğu nedeni ile bu çocukların da suç işleme olasılıkları veya suça maruz kalma olasılıkları yüksektir. Niteliksel özelikler yanında niceliksel olarak ta bu sorun daha çok gelişmesini tamamlayamamış ve temel sosyal sorunlarını çözümleyememiş ülkelerin sorunudur. Latin Amerika ülkeleri, gelişmekte olan Afrika ülkeleri, Uzakdoğu Asya ülkeleri gibi ülkelerde yoğunlukla görülmektedir. Ülkemizde ise son 15 yıldır, başta metropol kentlerimiz olmak üzere yoğun göç alan kentlerimizde varlığını sürdürmektedir. Bu konuda kamu,yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşlarınca önemli cabalar yürütülmesine rağmen bu çabaların çözümü için yeterli olduğunu düşünmek olası değildir. Sokak çocuklarının karşılaştıkları riskler ve bu risklere ilişkin geliştirdikleri ve dayanıklılıklarını sağlayan unsurlara kısaca değinmek gerekli görülmektedir. Donalt ve Swart-Kruge’e göre sokak çocukları dört gelişim alanında risk taşımakta ve bu alanlara ilişkin dayanıklılık ve başa çıkma becerileri geliştirmektedirler: 1) Fiziksel gelişimleri risk altındadır: Karşılaştıkları temel fiziksel gelişim riskleri; barınma (soğukta kalma,yeterli şekilde korumayan giysiler), güvenlik (çeteler, suç işleyenler, yetişkin evsizler tarafından fiziksel şiddete maruz kalma) ve beslenmeye (yeterli ve dengeli beslenememe) ilişkin riskler ile hastalıklar, uçucu ve uyarıcı madde kullanma gibi riskler taşımaktadırlar. Bu risklere karşı beslenme ve barınmaya karşı 23 becerililiği ve grup içinde kaynakların paylaşılmasını, güvenlik konusunda da grup üyelerinin yardımlaşması ve dayanışmasını geliştirmişlerdir. 2) Duygusal gelişimleri risk altındadır: Sokak çocukları için en büyük duygusal risk;sağlıklı bir yetişkinle olumlu bir ilişkinin yitirilmesi veya hiç olmamasıdır. Sokak çocuklarının sokaklarda yaşamaya başlamadan önceki hayat tarzlarında da bu tür bir ilişkinin olmaması da çocuğu sokağa iten faktörlerden birisidir.Sokak çocukları bu yitimlerin üstesinden akran gruplarıyla kurdukları dostluk bağlarıyla gelebilmektedir.Duygusal alanda bir diğer risk, duygusal tutarlılığın az oluşu,kaygı ve depresyonun sıklıkla görülmesidir. Bu riskle başa çıkmada daha çok özgürlük duyumuna vurgu yapmaktadır. 3) Sosyal gelişimleri risk altındadır: Sosyal kimlik gelişiminde bu çocuklar daha çok, fırsatçılık,dolandırıcılık, hırsızlık, gibi olumsuz örneklerle karşılaşmakta ve toplumun bir çok kesimince reddedilmekte veya ahlaksız ve suca eğilimli olarak görülmektedir. Bu riske ilişkin ise akran grupları ile yardımlaşma, destek ve paylaşma ile savunu oluşturmuşlardır. 4) Bilişsel gelişimleri risk altındadır: Bilişsel gelişimleriyle doğrudan bağlantılı olan dikkat, konsantrasyon, bellek ve görsel-uzamsal alanlarda güçlükler doğuran ana etken çocukların bali ve tiner gibi uçucu, uyarıcı ve uyuşturucu maddeler koklamalarıdır. Eğitim öğretime devam etmemekte bir diğer bilişsel yeti kaybı riskiyle ilişkili durumdur. Sokak çocukları bu riskler karşısında problem çözme,beceriklilik ve informal hesap yetenekleri gibi alanlarda başa çıkma geliştirmektedir. Riskler ve bu risklere karşı geliştirilen dayanıklılık durumu, sokakta yaşayan gençlerin yaşamda nasıl olumlu değişiklikler yapabileceklerini ve sosyal hizmetlerin onlara nasıl yardım edebileceğini anlamada önemlidir. Ancak dayanıklılık olgusu başka bir çalışmanın konusu olacağından daha fazla bilgi aktarılmayacaktır. Sorunun çözümü için neler yapılıyor? Sokak çocukları sorunu; niteliği gereği bir çok kuruluşun ve disiplinin birlikte çalışmasını gerektirmektedir. Bu alanda başta Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı Çocuk ve Gençlik Merkezleri ile Emniyet Müdürlüğüne bağlı Çocuk Şubelerinde hizmete yönelik ve bu çocukların rehabilitasyonunu sağlayarak aile yanına dönmelerini destekleyici çalışmalar yürütülmektedir. Elde edilen bilgi birikimi ve sivil toplum kuruluşlarının destekleri ile başarılar elde edilmektedir. Ancak sorunun çözümüne ilişkin, önleyici ve insan yaşamının niteliğini yükseltici politikalar ve uygulamalar gerekmektedir. Bu da eğitim ve sağlığın yaygınlaştırılması ve ulaşılabilirliğinin sağlanması ile yakından ilintilidir. Gelir dağılımının, yoksulluğu ortadan kaldırıcı ve asgari koşullarda dahi olsa birey ve ailelerin kendi kendine yeter hale getirici olarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bunun için dünya uluslarının yaratmış olduğu kaynaklar yeterlidir.Yine BM Örgütünün bir raporunda ifade edildiği gibi dünyada bir yıl içinde savaşlara ve silahlanmaya ayrılan bütçelerdeki % 10 sınırlama, başta sağlık ve eğitim olmak üzere tüm yaşamsal ve gelişimsel donanım için yeterli olacaktır. 24 · Mahmut AKKIN Sosyal Hizmet Uzmanı SOKAKTAKİ ÇOCUKLAR İÇİN ÇÖZÜMLER Prof. Dr Oğuz POLAT Devletin suça itilen çocuklar için ara kurumları açmamış olması, rehabilitasyon için hiçbir şey yapmaması pratikte suç işleyen çocukların polis tarafından sokağa salıverilmesi gibi bir sonucu getirdi. Çözüm için devlet mutlaka işin içinde yer almalı. Sokakta çalışan ve yaşayan çocuklar için çözüm önerilerini tartışırken konuya güç koşullardaki çocuklar olarak yaklaşmanın doğru olacağını da vurgulamak gerekiyor. Çünkü bu konumdaki çocukların tümünde istismar öyküsü bulunmakta, çoğu da suça itilen çocuklar kategorisine geçiş yapabiliyor. Bu konuda yapılacaklar içinde kısa-ortauzun dönem olarak 3 boyutta yaklaşımların kalıcı çözümleri sağlayacağını da belirtmek gerekiyor. Bu konudaki kısa dönem çalışmalar için devletin mutlaka işin içinde yer alması mecburi. Çünkü hizmet üretebilmek devletin birinci sorumluluğunda. Ancak şu andaki modelle yapılan çalışmaların kalitesi ve sayısal açıdan uzman desteğinin arttırılması bile yeterli sonuçlar yaratamayabilir. Çünkü tüm çocukların birlikte yaşadığı, koğuş sistemlerinin artık uygulamadan kalktığını gözden kaçırmamak gerekiyor. İstismara maruz kalan çocuklar için cinsel istismar, fiziksel istismar yaşayan çocuklara özel 4-8 kişilik ev uygulamaları yapmak gerekiyor. Bu suça itilen, sokakta yaşayan ve madde kullanan çocuklar için de geçerli. Bu ev uygulamaların 3 aşamalı olarak ilk istasyon -ara istasyon ve kalıcı ortamlar olarak yapılması gerekmektedir. Ancak tüm bu modelin ana model olmadığını çözümün aile yanında çocuğun büyütülmesi olduğunu da eklemek gerekiyor. Burada çocuğun kendi gerçek ailesi olmuyorsa koruyucu aile sisteminin birinci alternatif olması gerekiyor. Bugünkü sistemde yapılanlara baktığımızda geçmişe göre hizmet verilen çocukların sayısının düşmesi olayı daha da dramatik ve üzücü sonuçlara gebe duruma getiriyor. Son verilere göre Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu; 2002'de çocuklarına daha iyi bakabilmeleri için 24 bin 257 aileye para yardımı yaptı. Bu miktar 2004'te sadece 11 bin 900 aileye yardım şeklinde. 2001'de yuvalarda bakılan ve 18 yaşını doldurmuş 2 bin 265 çocuk işe yerleştirilmiş. Bu sayı, 2005'te 800'e inmiş. Kurumun personel sayısı 2002'de 10 binken, bugün 8 bin 500'lere gerilemiş. Siyasal amaçlı atamalarla liyakatın göz ardı edildiği ve deneyimli meslek elemanlarının pasifize edildiği bugünkü ortamı tartışmaya açmadan bile durumun ne kadar kötü olduğu gözler önünde. Her 6-8 çocuğa bir bakıcı gerekirken, yurtlarda 20-25 çocuğa bir bakıcı düştüğü de gözden kaçırılmamalı. Öncelikli öneme sahip olan hukuksal mevzuatın uygunluğu açısından olaya baktığımızda bu konuda da önemli problemler bulunuyor. Yeni Türk Ceza Kanunu'nda var olan 31. maddenin değişikliğinden başlayarak çocuklarla ilgili yasal 25 mevzuatın, "Çocuk Koruma ve Ceza Yasası" adı altında tek bir yasada toplanması hukuksal açıdan çocuklar için en doğru yaklaşım olacak. Devletin özellikle suça itilen çocuklar için ara kurumları açmamış olması, rehabilitasyon için hiçbir şey yapmaması pratikte suç işleyen çocukların polis tarafından sokağa salıverilmesi gibi bir sonucu getirdi. Bunun yansıması da suç makinesi haline getirilen ve kullanılan çocuklar profilinin ortaya çıkartılması. Konudan sorumlu olan Adalet Bakanlığının bu konuda hiçbir şey yapmaması, konuya sahip çıkmaması bugünkü ortamı yarattı. Bu durum çocuk polisinin çalışamaması gibi bir sonucu da beraber getiriyor. Toplum eğitimi orta dönemde mutlaka uygulanması gereken konuların başında geliyor. Toplumun büyük oranda çocuk haklarını daha duymamış olması en önemli problemlerden birisi. Aile planlaması, dayağın yasaklanması, şiddetin alternatiflerinin öğretilmesi gibi konuların tartışmaya açılması gerekiyor. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarına da önemli görevler düşüyor. Hedef gruplara ki buna konuda çalışan profesyoneller, anne-babalar, öğretmenler ve bizzat çocuklar da giriyor. Uzun dönemde eğitim sorununun kız çocuklardan başlayarak çözülmesi gerekiyor. Eğitim probleminin çözülememesi bu gibi olayların sürekli yaşanmasını beraber getirecek. İlköğretimden başlayarak yaygınlaşma, kalitenin yükseltilmesi ve ana çerçevede ezbercilikten karar verici olmaya, analitik yaklaşımı verebilen eğitim modeline geçilebilmesi çok önemli. KAYNAK:http://www.bianet.org/ SOKAKTA ÇALIŞAN ÇOCUK SORUNUNA BİR BAKIŞ* Çocuk emeğinin kullanımı ve çocuğun erken yaşta çalışma yaşamında yer alması tüm dünyada ciddi bir sorundur. Çocukların erken yaşta çalışmaya başlamasında birtakım kültürel değerler etkili olmakla birlikte asıl neden sosyo-ekonomiktir. Sokakta çalışan çocuklar, çocuk emeğinin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Zorunlu göç ve artan yoksulluğa paralel bir şekilde hızla artan "sokakta çalışan çocuk sorunu", bugün var olan yöntemlerle çözümü zor bir sorundur. Her şeyden önce sorunun nedenleri doğru bir şekilde tespit edilmediğinden, sonuçlar da doğru bir perspektifte değerlendirilemiyor. Örneğin var olan mevzuatta, yaş açısından çocuk, farklı yasalarda farklı şekillerde tanımlanmakta ya da fiili durumlar kafa karışıklığının doğmasına neden olmaktadır. Çocuk kavramı, ceza kanunlarında farklı şekillerde, eğitimde farklı, medeni kanunda farklı, Çocuk Koruma Kanununda farklı, SHÇEK Kanununda farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Çalışma Bakanlığı çocuğu yaşa göre tanımlarken çocuğun çalışma yaşamında yer almasına destek olmaktadır. İş yasalarında 18 yaşından küçüklerin sanayi, tekstil ve benzeri işkollarında legal bir şekilde, üstelik de ucuz işgücü olarak çalıştırıldığı görülüyor. Çocuğun küçük yaşta iş yaşamına katılmasına engel olmak için öncelikle tanımlamanın doğru yapılması gerekir. Sokakta mendil, su vb satan çocuklar, daha çok metropollerde özellikle de İstanbul özelinde görüntü kirliliği yarattıkları ve kentlileri rahatsız ettikleri gerekçesiyle kamu otoritelerinin gündemine girmektedir. Yani geliştirilen çeşitli müdahale yöntemlerinin sebebi çocuk refahı olmadığı açıktır. Sorun daha tanımlanırken aile ve çocukları 26 suçlayıcı ve öteleyen bir terminoloji kullanılmakta mesleki bakış açısı ve sosyal hizmet yaklaşımından uzak bir anlayış sergilenmektedir. Şöyle ki, "çalışan çocuk" yerine "çalıştırılan çocuk" şeklinde bir adlandırma yapılması ilk bakışta doğru bir tanımlama gibi gelebilir. Fakat burada çocuğun çalışmasının nedeni olarak sosyo- ekonomik koşullar veya kültürel alışkanlıklara değil aileye işaret edilmekte, ailelerin çocuğu çalıştırarak istismar ettiği vurgulanmaktadır. Oysa durum incelendiğinde hiç de böyle olmadığı rahatlıkla görülebilir. Söz konusu ailelerin büyük çoğunluğunun zorunlu göçle metropollere yerleştiği, ebeveynlerin iş hayatına katılımını sağlayacak eğitim ve becerilerden yoksun olduğu, kalabalık nüfusa sahip oldukları, konut niteliğinden uzak derme çatma mekanlarda açlık sınırında yaşadıkları, çok zor koşullarda yaşam mücadelesi verdikleri biliniyor. Dolayısıyla ailenin geçimini sağlama işi kaçınılmaz bir sonuç olarak çocuklara düşüyor. Burada bu ailelerle hiçbir şekilde temas kurmayan ve onları görmezden gelen bir sistem ve ortaya çıkan sorunları yine bu ailelere yıkan bir anlayış söz konusudur. Sosyal devlet felsefesinden uzak bu sistem, kendi sorumluluğunu aileye atmakta ve onları suçlamaktadır. Böylece çocuğu çalışma yaşamına erken yaşlarda katılmasına neden olan sorunlar görmezden gelinmektedir. Çalışan çocuklara yönelik uygulamalara göz atıldığında, sosyal hizmetlere bağlı gezici ekipler çocukları sokaktan toplayarak bir merkeze götürmekte, burada aileler çağrılıp çocuklar teslim edilmekte, aile uyarılmakta, tekrarlanması durumunda para cezası kesilmektedir. Sorun sosyal hizmet felsefesi ve sorun çözme anlayışıyla değil cezalandırma yöntemine başvurularak çözülmeye çalışılmaktadır. Çıraklık eğitim merkezleri ve sanayide çocuklar legal bir şekilde çalıştırılırken, sokakta çalışan çocuklara yönelik yasal dayanağı tartışmalı bir takım cezalandırma yöntemleri icat edilmesi büyük bir çelişkidir. Mülki idare amirleri, kabahatler kanununa dayanarak ailelere yüksek para cezaları kesmek gibi caydırıcı yöntemlere başvurmakta, bazen de çocuğu ihmal ve istismar davalarına konu etmektedir. Diğer yandan gezici ekipler vasıtasıyla uygulanmaya çalışılan “sokak sosyal hizmeti”, olması gerekenden çok uzaktır. İstanbul’da hizmette olan ekiplerde çoğunlukla meslek elemanı olarak sosyologlar görev almaktadır. Psikolog, çocuk gelişimci gibi meslek grupları yanında, bu ekiplerde sosyal hizmet uzmanlarının yer alması büyük önem taşıyor. Sokak sosyal hizmeti ve aileyle çalışma konusunda eğitim alan tek meslek grubu olan sosyal hizmet uzmanlarının mutlaka sahaya çıkması gerekmektedir. Bunun için de sosyal hizmet uzmanı istihdamına gidilmelidir. Fakat alanda çalışan meslek gruplarının istihdamı var olan şekliyle yani taşeronlaştırma ile değil memur kadrosuna alınarak yapılması gerekir. Çünkü iş güvencesi ve özlük hakları açısından mağdur edilen meslek elemanları ciddi bir yabancılaşma ve tükenmişlik durumuyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu da yaptığı işin niteliğini doğrudan etkilemektedir. Sokakta çalışan çocuklara yönelik saha çalışmalarında mobil ekiplerin görev ve yetkileri ‘Sokakta Yaşayan ve Çalıştırılan Çocuklara Yönelik Hizmet Modeli’nde’ bugün uygulanan şekliyle tanımlanmamıştır. Mesleki müdahale yönteminden uzak bu uygulamalarda çocuklar zorla araçlara bindirilerek bir nevi şiddete maruz kalmakta ve çocukların devlet eliyle istismarına neden olmaktadır. Söz konusu hizmet modeline ilişkin olarak şu öneriler getirilebilir: Mobil ekipler, sokakta, kendi rızası olmadan çocukları almamalıdır. Mobil ekipte bulunan meslek elemanlarının aynı zamanda rehabilitasyon sürecinde de bulunmaları 27 süreci başarısız kılmaktadır, çünkü var olan mobil ekip uygulamaları mesleki müdahale yöntemlerinden çok kolluk kuvveti gibi çalışma yürütmektedir. Çocuğun rehabilitasyon sürecinde de aynı kişi ile karşılaşması güvensizlik duygusunu pekiştirmekte, kendisini kapatmasına yol açmaktadır. Fakat mobil ekiplerin işleyiş şekli ve görev tanımları değiştirilirse mobil ekipte yer alan meslek elemanları aynı zamanda rehabilitasyon sürecinin de aktif çalışanları olabilirler. Sokakta çocuğun çalışmaması için öncelikle aile ikna edilmelidir. Bunun için de ailenin durumunu ayrıntılı bir şekilde açıklayan sosyal inceleme raporu düzenlenerek –ailenin özgün koşulları göz ardı edilmeden- uygun mesleki müdahale yöntemi geliştirilmelidir. Karar verilen tüm mesleki müdahale süreçlerine aile ve çocuk ortak edilmelidir. Var olan problemler aile ve çocukla birlikte çözülmelidir. Ailenin sadece çocuğunu sokakta çalıştırmasından kaynaklanan sorunları değil, kente uyum konusunda yaşadıkları diğer problemler -eğitim, sağlık, aile planlaması, hukuki yardım, vb.- konusunda da bilinçlendirilmeli ya da uygun hizmetten yararlanmaları için danışma hizmetleri verilmeli ve var olan toplum kaynaklarından yararlandırmanın yolları aranmalıdır. Aile incelemeleri yapılarak düzenlenecek Sosyal İnceleme Raporu sonucunda bireysel ve toplumla çalışma yöntemleri kullanılarak mesleki müdahale gerçekleştirilmelidir. Elde edilecek istatistiklerden sonra, uygun görülen yerlere, toplum merkezleri veya benzer çalışmaları yürütebilecek merkezler açılması için, Başbakanlık Genelgesi (2005/5) ile kendilerine verilen görevlere dayanarak yerel yönetimlerle işbirliğine gidilmelidir. Var olan uygulamalardan elde edilen deneyimlerden yola çıkılarak, göç, ‘sokakta çalıştırılan ve yaşayan çocuklarla ilgili akademik araştırmalar yapan üniversiteler, kurum ve kuruluşlarla işbirliğine gidilmeli ve sorunla ilgili yeni bir sosyal politika oluşturulmalıdır. Aileler ayni-nakdi yardımla desteklenerek meslek elemanlarınca takibine devam edilmelidir. Bu süre içerisinde çocuğun okulla bağı güçlendirilmeli, Okulla bağı kopmuş çocukların tespit edilerek örgün veya yaygın eğitimden yararlanmaları sağlanmalıdır. Aileler, çocukların sokakta çalışması ve karşılaşılan riskler ile ilgili bilinçlendirilmeli ve kentsel yaşama uyum konusunda desteklenmelidir. Ayni nakdi yardım aldığı halde çocuğunu çalıştırmaya devam ettiği tespit edilen ailelerin aldığı ayni nakdi yardım kesilerek hakkında yasal işlem başlatılmalıdır. Çocuk okula devam ederken parayla kurduğu ilişki sonucu, eğitimini bırakıp zamanının tümünü sokakta geçirmeye başlayarak risklere açık hale gelmektedir (madde kullanımı, hırsızlık, fiziksel ve duygusal şiddet vb.). Toplum merkezleri ve okullarla işbirliği yapılarak, risk gurubunda yer alan ailelerin çocuklarına yönelik koruyucu ve önleyici çalışmalar yapılmalıdır. Okul çağındaki çocukların boş zamanlarını değerlendirebilecekleri çocuk kulüpleri ve etüt sınıfları açılmalıdır. Böylece hem çocukların sokakta geçirdikleri zamanı verimli bir şekilde değerlendirmeleri sağlanacak, hem de okuldaki başarısını etkileyebilecek ders çalışma ortamı sağlanacaktır. (* 24.01.2010 tarihinde evrensel gazetesinde yayınlanmıştır) KADIKÖY BELEDİYESİ ÇOCUK MERKEZİ Bu merkezin en temel hedeflerinden bir tanesi, yoksul mahallelerde yaşayan, kıt şartlarla geçinen çocukların, daha uygun ekonomik duruma sahip çocuklarla ortak 28 çalışmalar yapması, birbirlerini tanımaları, ve dolayısıyla kente uyum süreçlerine katkıda bulunulmasıdır. Kadıköy Belediyesi´nin Kalamış´da bulunan Gençlik Merkezinde faaliyet göstermeye başlamıştır. 6 -15 yaş arasındaki çocuklara hizmet vermeyi amaçlamaktadır. GENÇLER GENÇLERİN GELİŞİMİN DE VE MADDE KULLANIMLARINI ÖNLEMEDE GENÇLİK MERKEZLERİNİN ROLÜ Doç. Dr. Ibrahim CILGA / H. Ü. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Öğretim Üyesi NOT: Bu çalisma; T.C. Basbakanlik Gençlik ve Spor Genel Müdürlügünce 22-25 Haziran 2001 tarihleri arasinda Elazig’da düzenlenen “Gençlerde Madde Bagimliligini Önlemek Için Gençlik Merkezi Müdürlerinin Egitimi” için hazirlanmistir. ÖZET Bu yazida gençlerin madde bagimliligindan korunmasinda gençlik merkezlerinin rolü ele alinmistir. Gençlerin madde kullanimini önlemek için ortak amaç ve hedefler belirlenmelidir. Ulusal eylem plani kapsaminda, gençleri odak olacak aktiviteler ayni anlayis ve ölçütlerle gelistirilmelidir. Gençlik Merkezleri örneginde gerçeklestirilecek çalismalar katilimci, gelismeye dönük ve basarili bir anlayisi temel almalidir. Gençlere; katkida bulunma, açik iletisim ve diyalog, ortak çalismalar yapma, genç, aile ve toplum arasinda etkili baglar kurma, gençlerle beraber merkezden kente yayilan aktivite programlar gelistirme, nitelikli insan olarak gençleri yetistirme, sorun çözme becerisini gelistirme ve madde bagimliligi alaninda koruyucu önleyici bilimsel çalismalar yapmak temel ilkeler olmalidir. Gençlerin madde kullanimini önlemek için yapilacak etkinliklerin organizasyonunda ortak amaçlar sunlar olmalidir : 1. Gençlerin, gençlik merkezi yasami içinde etkililigini saglamak, aile arkadas ve sosyal çevredeki yasami üzerinde gencin belirleyici olmasina yardimci olmak, 2. Gençlerin kendi yasam ve yasam kaynaklari üzerinde denetim sahibi olmasina olanak saglayarak üretkenligini ve yaraticiligini harekete geçirmek, 3. Gençlerin gençlik merkezinde ve sosyal yasamda kendi gücünü ve egemenligini kullanmasina olanak saglayarak üretkenligini ve yaraticiligini harekete geçirmek, 4. Gençlerin; çogulcu, katilimci demokratik gençlik merkezi yapisi içinde insanca yasam ve gelisme kosullarini gelistirmek, 29 5. Gençlerin ve gençlik merkezinin gelisme düzeyini yükseltmek için duyulan gereksinimleri karsilama kosullarini olusturmak, 6. Çogulcu ve açik iletisim dinamigi içinde gençlerin, gençlik liderlerinin ve yöneticilerin sorun çözme yetenegini gelistirerek gençlerin ve gençlik merkezlerinin yasam kalitesini yükseltmek, özgür mutlu ve basarili yasam sürmesine yardimci olmak. ANLAYIS VE ÖLÇÜTLER Gençlik merkezi ortaminda, aktivite içinde ve aktivite disinda gençlerle yapilacak çalismalarda ve kurulacak iliskilerde demokratik degerlere ve ilkelere göre yaklasimlar gelistirilmelidir. Genç merkezli bakmak, sorun odakli yaklasmak ve gencin gelisme perspektifini öne çikarmak gerekir. Merkezde baslayan aile ortamina yansiyan, arkadas ortamini etkileyen ve kent ortamina yayilan aktiviteler ile gençlerin çagdas insanlar olarak yetistirilmesi bilinçli kentiler olarak kent yasamina katilimlari ve nitelikle vatandaslar olarak gelismeleri saglanabilir. Bunun için merkezlerde gerçeklestirilecek programlar bir yönüyle sosyal egitim olarak islevsel olmalidir. Gençlerle iletisim kurmada ve onlarin sosyo-kültürel yasama katilimlarinin saglamada temel alinmasi gereken kriterler ve önlemler sunlardir: 1. Gencin merkez yasamina katkida bulunmasina olanak saglamak, 2. Merkez ortaminda gençlerle açik iletisimi ve diyalogu gelistirmek, 3. Tüm gençler liderler ve tüm personel için sosyal, kültürel, sportif ve sanatsal aktivitelerle ilgili açik amaç ve hedefleri belirlemek bu amaç ve hedefleri paylasmak, 4. Aile ve toplum arasinda etkili, yapici, yararli üretken ve gelisen güçlü baglar kurmak, 5. Gençlik Merkezinin fiziksel kosullarini, alt yapisini ve çevresini gelistirmek, gençlerin yasadigi sokak, mahalle ve kent ortaminda yasam biçimini gelistirecek olanaklari hazirlamak, 6. Gençlerin ilgi, istek ve katilimlariyla; Merkez ortaminda aktivite içinde ve aktivite disinda uygulanmak üzere, içinde yasanilan çevreye ve kente açilan bilimsel sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif alanlarda kapsamli bir aktivite program hazirlamak, 7. Gençler ve tüm personel için insan ve toplum sagligini gelistirme çalismalarini organize etmek, bu çalismalara gençlerin aktif katilimina saglamak, çalismalari merkez odagindan yakin çevreye yayginlastirmak, 8. Gençlere her alanda ve konuda model olmak, olumlu örnekler sergilemek ve paylasmak, 9. Gençlerin, merkezin, ailenin ve kentin gençlik çagina özgü konularda sorun çözme becerisini gelistirmek, rehberlik yapmak, 30 10. Madde bagimliligi alaninda koruyucu, önleyici gerçekçi ve geçerli olabilecek bilimsel yaklasim, politika, etik degerlere dayali islevsel çalismalar yapmak, Birey olarak gençlerin, merkezdeki küçük toplulugun, ve merkezin sosyal çevresinin bagimlilik sorunundan uzak bir yasam alanina kavusturulmasi için yeni yaklasimlarla islevsel çalismalara yönelmek gerekir. Gençlik politikalarinin temel ilkeleri ve çalismalarin bütünlügü çerçevesinde insan merkezli, insanca yasama ve gelisme firsatlarinin oldugu organizasyonlar öncelik olmalidir. Merkezin öncü rolünü üstlenerek, insanin ve toplumun yasam kalitesinin yükseltilmesini temel alan sosyal, kültürel, sportif ve sanatsal aktivitelere yönelmek gerekir. Madde Bagimliligi ile mücadele için hazirlanan ulusal politika ve strateji belgesi ile ulusal eylem plani çerçevesinde programlar gelistirilmelidir. Proje gelistirme ve uygulama anlayisi ile gençlerin katilimci bir biçimde sorumluluk alacagi proje çalismalarina öncelik verilmelidir. Proje gelistirme ve uygulamada gençler aktif biçimde rol almalidir. Merkezden sosyal çevreye yayilan projeler yoluyla, yenilikçi yaklasim ve anlayislarin denenmesine zemin yaratilmalidir. Gençlik merkezinin destekleyici rolü genci kendi gelismesinde etkili olacagi ortami olusturmaya yöneltmelidir. Gençler; merkezde ve çevrede arastirici, yapici ve gelistirici bir vizyonu ve misyonu üstlenebilmelidir YAŞLILAR 2000 tarihli son nüfus sayımı itibarı ile Türkiye nüfusunun 60 yaş ve yukarısı toplam nüfusun % 6’sına tekabül etmektedir. Sayısal olarak 2006 yılını içeren tahminler 60 yaş ve üzeri nüfusun 5 milyon’un üzerinde olduğu yönündedir. Nüfusumuzun önemli bir kesimini oluşturan 65 Yaş ve üzeri olarak tanımlayabileceğimiz yaşlıların üretken kılınması, rehabilitasyonu ve karşılaştıkları sosyal dışlanmanın önlenmesine yönelik faaliyetleri bu kapsamdadır. Türkiye'de daha önce sadece yaşlılara yönelik oluşturulmuş bir veri tabanı çalışması bulunmamaktadır. Verilecek hizmetlerin belirlenmesi için yaşlı profilinin çıkarılmasının gerekliliği şarttır. Yaşlılık: Bireysel ve Toplumsal Bir Sorun Yaşlanma yaşam sürecinin önemli ve nihai bir aşaması. Ortalama yaşam ömrünün pek çok değişkenin etkisiyle her geçen gün uzadığı günümüzde; yaşlanma sürecine giren kişilerin bilinç düzeyinin artması, yaşlılık alanına ilişkin çok yönlü araştırmalar yapılması, uluslar arası ve ulusal düzeyde planlamalara gidilmesi, yeni yasal düzenlemeler yapılması ve çeşitli önlemler alınması sevindiricidir. Tüm dünyada yaşlılara yönelik en yaygın hizmet türü dışarıdan ve profesyonellerle desteklenen evde bakım modeli iken ülkemizde kurumsal bakıma ağırlık verilmiştir. 31 Her yaştaki insan yeni ortam ve mekanlara uyum sağlamada güçlük çeker. Yaşlılar ise alıştıkları mekan ve çevreye bağımlılık geliştirdiklerinden kısa süreli ayrılıklarda bile bir an önce o ortama geri dönmek isterler. Yapılan çalışmalar yaşlanma sürecine giren bireylerin alıştıkları ortamda sevdikleriyle birlikte toplum içinde yaşlanması durumunda çok yönlü iyilik halini sürdürebilmelerine katkı sağladığını göstermektedir. Son yıllarda yaşlılık alanında sıkça kullanılmağa başlanan “toplum temelli bakım” ve “yerinde yaşlanma” terimlerinin ortak yönlerinin kısaca yaşlı insanın çevresi ile olan ilişkisini güçlendirmek, yaşamını alıştığı ortamda sürdürmesini sağlamak, bu bağlamda oluşan gereksinimlerini karşılamak, toplumsal taşama dahil olması için çaba harcamak, tıbbi bakımını desteklemek olduğu söylenebilir. İnsanların kendilerine en yakın çevrenin olanaklarıyla bakımının desteklendiği bu hizmetin sınırları çok geniş olduğundan her ülkede değişik şekilde çeşitlendirilmiştir. Ülkemizde bu tür hizmetlere uzun yıllar gereksinim duyulmuş ise de konuya ilişkin yasal düzenlemeler çok kısa bir süre önce yapılmıştır. Evde bakım hizmeti nedir? Akıl ve ruh sağlığı yerinde olan, tıbbi bakıma ihtiyacı olmayan ve herhangi bir özrü bulunmayan yaşlının bakımı ile ilgili olarak hane halkının tek başına veya komşu akraba gibi diğer destek unsurlarına rağmen yetersiz kaldığı durumlarda yaşlılara evde yaşamlarını devam ettirebilmeleri için yaşam ortamlarının iyileştirilmesi, günlük yaşam faaliyetlerine yardımcı olunması amacıyla sunulan sosyal, fiziksel, psikolojik destek hizmetleridir. Gündüzlü bakım hizmeti nedir? Yaşamını evde sürdüren sağlıklı ya da demans, alzheimer gibi hastalığı olan yaşlıların yaşam ortamlarını iyileştirmek, boş zamanlarını değerlendirmek, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olmak, rehberlik ve mesleki danışmanlık yapmak, kendi imkanlarıyla karşılamakta güçlük çektikleri konular ile günlük yaşam faaliyetlerinde destek hizmetleri vermek, ilgilerine göre faaliyet grupları kurarak sosyal faaliyetler düzenleyerek aktivitelerini ve sosyal ilişkilerini arttırmak, aileleri ile dayanışma ve paylaşım sağlanarak yaşlının yaşam kalitesinin artırılması amaçlı hizmetlerdir. Yaşlılara gündüzlü bakım hizmeti Temmuz’2008’de yürürlüğe giren “Özel Huzurevleri İle Huzurevi Yaşlı Bakım Merkezleri Yönetmeliği ile “Yaşlı Hizmet Merkezlerinde Sunulacak Gündüzlü Bakım İle Evde Bakım Hizmetleri Hakkında Yönetmelik”le getirilen düzenlemeler yaşlılara özel huzurevleri ya da Yaşlı Hizmet Merkezleri bünyesindeki birimlerde verilecek gündüzlü bakım hizmetini içeriyor. Özel huzurevleri gündüzlü bakım hizmeti verebilecek Gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri tarafından açılacak huzurevi ile huzurevi yaşlı bakım merkezlerinde 55 yaşını bitirmiş yaşlılığa bağlı demans, Alzheimer 32 hastası, ağır felçli, yatağa bağımlı veya özel bakımı gerektiren diğer hallerde, başkasının desteğine ihtiyaç duyan yaşlılara 24 saat yatılı hizmet verilebilecek. Bu merkezlerden yararlanacak yaşlılar için hazırlanacak olan bakım planında yaşlının bireysel özellikleri ve ihtiyaçları göz önüne alınarak verilecek hizmetin içerik ve sıklığı yer alacak ve hizmet sosyal çalışmacı, doktor, psikiyatri fizyoterapist, diyetisyen, sağlık memuru, hemşire ve yaşlı bakım elemanından oluşan bir ekip tarafından sunulacaktır. Kapasite dahilinde geçici süre ile yatılı / gündüzlü yaşlı kabul edilebilecek olan bu merkezlerin alacağı aylık bakım ücreti Valilikte oluşturulan komisyonca saptanacak. Yaşlı hizmet merkezleri gündüzlü bakım hizmeti verecek. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) bünyesinde açılacak Yaşlı Hizmet Merkezleri(YHM); yaşlılara merkez binasında ya da evinde sosyal-psikolojik destek hizmeti verilebileceği gibi, hasta olan yaşlılara da gündüzlü bakım hizmeti verilebilecek. YHM’nde evinde yaşam sürdüren yaşlılara boş zamanlarını çeşitli aktivitelerle değerlendirme, sosyal ilişkilerini arttırma ve günlük yaşam aktivitelerini geliştirmeleri desteklenerek yaşam kalitelerinin yükseltilmesine yardımcı olunabileceği gibi, alzheimer gibi hastalığı olan yaşlılara da ev ortamlarının iyileştirilmesi, boş zamanlarını değerlendirilmesi, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanması, günlük yaşam etkinliklerine destek hizmeti verilmesi mümkün olabilecektir. Yönetmelikte evde bakım hizmetinin yaşlı/yakınlarının talebi ve hizmet gereklerine göre gece/gündüz, hafta sonu ve tatil günleri gerektiğinde 24 saat kesintisiz ya da saptanan saatlerde verilebileceği, yaşlı yakınlarını bilgilendirici eğitim programları düzenlenebileceği, yaşlıların özel, resmi ve hukuki sorunlarının çözümünde rehberlik ve danışmanlık yapılabileceği gibi hükümler de içermektedir. Herkes sevdikleriyle alıştığı ortamda yaşlanasın. Yaşlıların bakımının evinde sağlanmasına ilişkin düzenlemelerin yaşama geçmesi zaman alacaksa da bu adımın atılmasını önemsiyoruz. Yaşlının yerinde, alıştığı ortamda sevdikleriyle yaşlanması için; uzun süreli bakım gündüzlü bakım - evde bakım, kurum bakımı ve diğer sosyal hizmetler ile diğer toplum hizmetlerinin koordinasyonunun sağlanması ve iyileştirilmesine ilişkin politikaların oluşturulması ve kurumlar arası işbirliğinin sağlanması, yaşlılara güvenli bir yaşam sunmayı amaçlayan devlet politikalarını içeren “Yaşlanma: Ulusal Eylem Planı”nda yer alan eylemlerin uygulamaya dönüştürülebilmesini sağlayacak olan ‘Uygulama Programı’nın ivedilikle yaşama geçirilmesini diliyoruz. (ŞD/EZÖ) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) bünyesinde açılacak Yaşlı Hizmet Merkezleri ile yaşlılara merkezlerde ve evinde sosyal-psikolojik destek hizmeti verilebileceği gibi, alzheimer gibi hastalığı olan yaşlılara da gündüzlü bakım hizmeti 33 verilebilecek. SHÇEK Genel Müdürlüğü ve diğer kamu kurum-kuruluşları ile gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişilerince huzurevi bakımını tercih etmeyen yaşlılara verilecek gündüzlü bakım ile evde bakım hizmetlerinin nitelik ve işleyişini düzenleyen Yaşlı Hizmet Merkezlerinde Sunulacak Gündüzlü Bakım İle Evde Bakım Hizmetleri Hakkında Yönetmelik 07.08.2008/26960 sayılı RG. de yayımlandı. Yaşlı Hizmet Merkezlerinde YHM’nde evinde yaşam sürdüren yaşlılara boş zamanlarını çeşitli aktivitelerle değerlendirme, sosyal ilişkilerini arttırma ve günlük yaşam aktivitelerini geliştirmelerini destekleyerek, yaşam kalitelerinin yükseltilmesi sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olunacaktır. Yönetmelik ile yaşamını evinde yalnız /ailesi/akrabalarıyla sürdüren Alzheimer gibi hastalığı olan yaşlılara da ev ortamlarının iyileştirilmesi, boş zamanlarını değerlendirilmesi, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olunması, günlük yaşam etkinliklerine destek hizmeti verilmesi mümkün olabilecektir. Fizik, akıl ve ruh sağlığı yerinde olan yaşlının bakımında aynı evde yaşayan aile üyeleri ile diğer yakınlarının yetersiz kalınması durumunda ev ortamının iyileştirilerek yaşlının yaşam kalitesinin yükseltilmesi de Yönetmelik ile mümkün olabilecektir. Yaşlı Hizmet Merkezleri Yönetmeliği -Evde bakım hizmeti nedir? Akıl ve ruh sağlığı yerinde olan, tıbbi bakıma ihtiyacı olmayan ve herhangi bir özrü bulunmayan yaşlının bakımı ile ilgili olarak hane halkının tek başına veya komşu akraba gibi diğer destek unsurlarına rağmen yetersiz kaldığı durumlarda yaşlılara evde yaşamlarını devam ettirebilmeleri için yaşam ortamlarının iyileştirilmesi, günlük yaşam faaliyetlerine yardımcı olunması amacıyla sunulan sosyal, fiziksel, psikolojik destek hizmetleridir. -Gündüzlü bakım hizmeti nedir? Yaşamını evde ailesi, akrabalarıyla veya yalnız sürdüren sağlıklı yaşlılar ile demans, alzheimer gibi hastalığı olan yaşlıların yaşam ortamlarını iyileştirmek, boş zamanlarını değerlendirmek, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olmak, rehberlik ve mesleki danışmanlık yapmak, kendi imkanlarıyla karşılamakta güçlük çektikleri konular ile günlük yaşam faaliyetlerinde destek hizmetleri vermek, ilgilerine göre faaliyet grupları kurarak sosyal faaliyetler düzenlemek suretiyle sosyal ilişkilerini zenginleştirmek, aktivitelerini artırmak ve gerekli olduğu zamanlarda aileleri ile dayanışma ve paylaşma sağlanarak yaşlının yaşam kalitesinin artırılması amacıyla sunulan hizmetlerdir. -Yaşlı Hizmet Merkezi(YHM) nedir? 34 Yaşlı bireylerin yaşam kalitesinin artırılması amacıyla gündüzlü bakım ve evde bakım hizmeti sunmak üzere açılan ve faaliyet gösteren merkezlerdir. -YHM’nde hangi meslek elemanları görev yapar? Merkezde Sosyal Çalışmacı, Psikolog, Doktor, Hemşire, Yaşlı Bakım Elemanı, kısmi / tam zamanlı Fizyoterapist, Diyetisyen, Uğraşı Terapisti görev yapar. Yönetmeliğin 1617-18-19-20-21. maddelerinde bu konuda ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir(bkz). -Merkez binasının özellikleri nelerdir? Bina; şehrin merkezinde/ yakınında, bahçe içinde, sakin bir konumda, bağımsız bir binada veya apartman zemin katında olmalı, Yangından korunma ve ısıtma için gerekli önlemler alınmalı, Bina girişinde danışma, telefon kabini, alarm panosu bulunmalı, Belirlenen hizmete ve kapasiteye cevap verebilecek büyüklükte olmalı, Ev ortamına ve gereksinimlere uygun olarak yaşlılar için oturma/dinlenme, TV izleme, oyun ve faaliyet odaları, özel bakım odaları, mutfak, yemek salonu, ıslak zeminler, egzersiz salonu, idari ve meslek elemanı odaları, sağlık ve teknik birim olmalı. -Merkezde Gündüzlü Bakım Hizmeti Birimi tarafından verilecek gündüzlü hizmetin özellikleri nelerdir? Evinde yaşayan yaşlıların boş zamanlarını değerlendirip, sosyal ilişkilerini ve aktivitelerini artırarak yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olmak, Yaşamını evde sürdüren demans, alzheimer gibi hastalığı olan yaşlıların yaşam ortamlarını iyileştirmek, boş zamanlarını değerlendirmek, sosyal, psikolojik ve sağlık ihtiyaçlarının karşılayarak yaşam kalitelerini arttırmak. Hane halkının tek başına veya komşu/akrabalarının desteğine rağmen yaşlının bakımında yetersiz kaldığı durumlarda yaşlılara evlerinde sosyal, psikolojik destek hizmetleri sunmak, -Evde bakım hizmetinin özellikleri nelerdir? Yaşlının /yakınlarının talebi ve hizmet gereklerine göre gece / gündüz, hafta sonu ve tatil günleri dahil olmak üzere gerektiğinde 24 saat kesintisiz ya da saptanan saatlerde verilir. YHM Evde Bakım Birimi uygun sayıda kişi/ kuruluş ile merkezde görevli meslek elemanları tarafından hizmet verilecek şekilde Bakım Sözleşmesi yapabilir. Merkez bir veya birden fazlaca çeşitte hizmet verebilir. Kamu kurum ve kuruluşları, özel hukuk tüzel kişilerince açılan YHM’nde kapasitenin %5’i oranında her hangi bir geliri ve bakacak kimsesi bulunmayan yaşlılara ücretsiz hizmet verir. Ücretsiz hizmet verilecek yaşlılar İl/İlçe Sosyal Hizmetler Müdürlüğünce belirlenir. -Bakım / hizmet planı nedir? YHM Hizmet Planlama Servisi’nce her yaşlı için, yaşlının özellikleri ve ihtiyaçları göz önüne alınarak ayrı ayrı hazırlanarak sorumlu müdür tarafından onaylanan, yaşlıya verilecek hizmetin içerik ve sıklığını belirleyen yazılı plandır. 35 -YHM Hizmet Planlama Servisi’nin görevleri nelerdir? Merkezdeki mesleki çalışmaları koordine etmek üzere kurulan sosyal çalışmacı, psikolog, doktor ve hemşireden oluşan bu servisin başkanı sorumlu müdürdür. Başvuran yaşlı/yakınlarının ilk değerlendirmesini yapmak, ihtiyaç duyulan hizmeti saptayıp, bakım hizmet planını hazırlamak, onay sonrası uygulamak ve değerlendirmek, Merkezdeki gündüz hizmetlerinden yararlanacak yaşlılar için psiko-sosyal programlar hazırlamak, onay sonrası uygulamak ve değerlendirmek, Sosyal faaliyetler programlayarak, yürütülmesini sağlamak, Gönüllü kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak, Yaşlıların ilgilerine uygun faaliyetler düzenlemek, Yaşlıların özel, resmi ve hukuki sorunlarının çözümünde rehberlik ve danışmanlık yapmak, Yaşlı yakınlarını bilgilendirici eğitim programları düzenlemek, Yaşlılara ve hizmete ilişkin kayıtları tutmak. -Merkeze başvuru esnasında istenen belgeler nelerdir? Dilekçe, Nüfus cüzdan örneği, Sağlık Kurulu Raporu, Alzheimer ve demans hastası olan yaşlılar için Epikriz Raporu. Bakım/hizmet planının hazırlanmasına esas teşkil edecek Sosyal İnceleme Raporu. Merkeze kabul edilecek yaşlılarda, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, tabiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ayrımı yapılmaz ve geçmiş mahkumiyetleri de göz önüne alınmaz. -Yaşlı YHM’den ayrılabilir mi? Yaşamını başka yerde sürdürmek isteyen, huzurevine yerleşen, vefat eden, , merkeze uyum sağlayamadığını beyan eden, uyarılara rağmen bakım ücretini ödemeyen yaşlıların merkezle ilişkisi kesilir. -YHM’nde verilen hizmetler ücretli midir? Merkeze üye olup gündüzlü hizmetten yararlanacak yaşlıdan yıllık merkez aidatı, katıldığı etkinlik (sosyal faaliyetler, gezi, koro vb.) ücreti, yiyorsa günlük yemek ücreti alınır. Gündüzlü bakım hizmeti alacak yaşlılardan merkeze geldiği gün sayısı (yararlanıyorsa öğle yemeği ve servis hizmeti de dahil edilerek) hesabıyla aylık ücret alınır. Evde bakım hizmetinden yararlanacaklardan günlük/aylık ücret alınır. Ücretler makbuz karşılığı peşin olarak ödenir. Zamanında ödemeyenlere yasal faiz tahakkuk ettirilir. Bakım ücretini yaşlı yakınlarının ödemesi halinde yüklenme senedi alınır. -YHM’nde verilen hizmetleri nasıl ücretlendirilir? SHÇEK’e bağlı olanların Genel Müdürlük, Kamu kurum ve kuruluşlarınca açılanların ilgili kurum, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişilerince açılan merkezlerin ücreti de 36 Valilikçe oluşturulan komisyon tarafından belirlenir. -Huzurevleri YHM olarak da hizmet verebilir mi? Evet. Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce İl Müdürlüklerinden açılış izin belgesi alarak huzurevi hizmeti veren kamu kurum ve kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri, YHM açılmasına ilişkin koşulları Yönetmelik yürürlüğe girdikten sonraki iki yıl içinde yerine getirdiğini bir raporla İl/İlçe Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne bildirmesi ve yapılacak inceleme sonucunda açılış izin belgesi düzenlenmesi durumunda YHM olarak faaliyette bulunabilir. ENGELLİLER Özürlü/engelli kimdir? 24.05.1983 Tarih ve 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu 3. madde, C bendine göre “özürlü” doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle normal yaşamın gereklerine uyamama durumunda olup; koruma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyacı olan kişiyi ifade eder. Ülkemizdeki engelli nüfusu ne kadardır? 2002 yılında Başbakanlık Özürlüler Daire Başkanlığı tarafından yapılan araştırmalara göre özürlü olan nüfusun toplam nüfus içindeki oranı %12.29’dur. Ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel özürlülerin oranı %2.58 iken (yaklaşık 1.8 milyon) süreğen hastalığı olanların oranı ise % 9.70’dir (yaklaşık 6.6 milyon). Ülkelerin ekonomik, kültürel ve sosyal gelişmişliğiyle orantılı olarak “engelli sorunları” ülkemizde maalesef en üst seviyededir. Engellileri; - Bedensel Engelliler - Zihinsel Engelliler - Görme Engelliler - İşitme Engelliler -Süreğen Hastalıkları olanlar şeklinde sınıflandırabiliriz. Günümüz Türkiye'sinde engellilerin toplumla bütünleşme yönünde yoğun sorunlar içinde yaşadıkları bilinmektedir. Sorunu adlandırmadan başlayan ve yaşamın pek çok alanına yayılan bu sorunlar, engelli bireylerin içinde yaşadıkları toplumla işlevsel bir bütünlük içinde yaşamalarını güçleştirmektedir. Sürekli sorunlarla boğuşan, onlara anlamlı çözümler üretemeyen bireyler, kendilerini mutsuz hissedeceklerdir. Bu da temel bir insan hakkı olan bireyin kendisini gerçekleştirme hakkını ortadan kaldıran 37 düşük yaşam kalitesi demektir. Engellilere yönelik hizmetler nelerdir? a )Bilgilendirme ve Bilinçlendirme b) Tıbbi bakım c) Rehabilitasyon d) Sosyal güvenlik ve gelirin korunması e) Ulaşılabilirlik f) Eğitim g) İstihdam Engellilik Yalnız bizim dilimizde değil diğer birçok dilde de engelli ve engellilik anlamına gelen birden fazla sözcük bulunmaktadır. Örneğin Türkçe'de genel düzeyde engelli, özürlü, sakat sözcükleri aslında aralarında anlam fakları olduğu halde aynı anlama gelmek üzere kullanılmaktadır. Genelde tüm engelliler için yaşanan bu karmaşa belirli engelli kümeleri için de geçerlidir. Örneğin kör, âma, görme engelli, görme özürlü, az gören, vb. Bu sözcükler değişik anlamlar taşıdıkları gibi yer yer aynı anlama gelmek üzere de kullanılabilmektedirler. Bu da bir zihin karışıklığı yaratabilmektedir. Adlandırmadaki bu farklar, zaman zaman öyle çok tartışmaya neden olmaktadır ki, bu tartışmalar, gerçek sorunların önüne bile geçebilmektedir. Engellinin kim, engelliliğin de ne olduğu açık bir biçimde ortaya konmayınca, engellilere yönelik geliştirilecek politikaların, yasaların ve hizmetlerin kapsamı da belirsizleşmektedir. Bu belirsizlik de uygulamada pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Adlandırmadaki karmaşa ve tanım güçlüğü engellinin kendisini anlatmasını ve diğerlerinin de onları kolayca anlamasını zorlaştırmaktadır. Engellilerin yaşadığı bir başka sorun da, kendileri ile ilgili sağlıklı istatistiklerin olmayışıdır. İlk defa son İki nüfus sayımında engellilerin belirlenmesine yönelik bir soru sorulmuş, bunlardan ilkinden sağlıklı bir sonuç elde edilememiştir. Son nüfus sayımında engellilere ilişkin kimi durumlar daha ayrıntılı sorularla soruşturulmasına karşın kamuoyuna henüz bir sonuç açıklanmamıştır. Sayım sonucunda ortaya çıkacak çok önemli bilgilere dayanarak birçok şeyi konuşabilmek ve pek çok hizmeti planlayıp, programlayabilmek çok daha kolay olacaktır. Engelliliğin her zaman her yerde geçerli ölçülerle tanımını yapmak bir hayli güçtür. Bu yüzden olsa gerek alanyazında (literatürde) çok değişik tanımları vardır. Birleşmiş Milletler Sakat Haklan Bildirgesinde "Kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri (bedensel ya da sonradan olma) her hangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar" (3) sakat olarak tanımlanmaktadır. Engelli sözcüğü genelde hareket yeteneği sınırlanmış bireyi çağrıştırmaktadır. Hareket yeteneğini sınırlayan nedenler ise doğuştan getirilen, doğum sırasında karşılaşılan ya da sonradan yaşanan bir hastalık veya kaza sonucu ortaya çıkan bir işlev bozukluğundan kaynaklanıyor olabilir. Bir toplumda engellilerin varlığı onların toplumla bütünleşme gereksinimini ve sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bu ise oldukça zor ve karmaşık bir süreçtir. Oysa 38 engellilik önlenebilirse, en azından sayıları çok daha aza indirilebilirse, engellilerin topluma kazandırılması konusu, günümüzdeki boyutlarda bir sorun olmaktan çıkacaktır. Engelliliğin nedenleri dikkatle incelenirse, bunların çok önemli bir bölümünün kaçınılabilir, önlenebilir nedenler olduğu görülecektir. Engellilik genelde kaynağına ve sebeplerine göre değişik şekillerde sınıflandırılmaktadır. Kaynağına göre sınıflandırıldığında, doğuştan gelen engellilik nedenleri arasında bir takım genetik nedenler, akraba evliliği, gebelik sırasında annenin karşılaştığı travmalar, hastalıklar, ilaç kullanımı, ışına maruz kalmak, annenin alkol ve madde bağımlısı olması, kötü beslenmesi gibi nedenler görülmektedir. Sayılan tüm bu nedenler kaçınılmaz, önlenemez durumlar değildir. Tıp bilimince gerçekleştirilen araştırmalarla genetik nedenlerin bile en azından bir kısmı önceden bilinebilmektedir. Doğum sırasında ve sonrasında 'kazanılan" engelliliğe gelince kötü ve yetersiz koşullarda gerçekleştirilen doğumlar, travmalar, yanlış uygulamalar vb. akla gelmektedir. Doğum sonrasında karşılaşılan olaylar arasında ise iş kazaları, ev kazaları, trafik kazaları, savaşlar, terör olayları, endüstriyel kazalar, deprem ve benzeri yıkım olayları, büyük sanayi kazaları v.b, temel engellilik nedenleri arasındadır. Bunların büyük çoğunluğunun da önlenebilir nitelikte nedenler olduğu anlaşılmaktadır. O halde "engellilik bir kader değildir". Gerekli önlemler alındığında, bilinçli bir toplum yaratıldığında, engellilik büyük oranda önlenebilir. Bunun için insana her şeyin üstünde değer veren bir anlayışın toplumda benimsenip yerleştirilmesi gerekir. Bu nedenle engelli sorunlarına eğilirken, ısrarla üzerinde durulması gereken konu engelliliğin oluşmasını önlemek olmalıdır. Engellilerin Toplumla Bütünleşmelerinin Önündeki Engeller Nelerdir? a. Yoksulluk Engellilerin genel olarak toplumla bütünleşmesinin önündeki engellerden birisi ve belki de en önemlisi yoksulluktur. Yapılan araştırmalar, dünyanın her yerinde engellilerin çok büyük çoğunluğunun toplumun yoksul kesimlerinden geldiğini ve yoksulluk içinde yaşadıklarını göstermektedir. Bu belirleme gelişmiş/endüstrileşmiş ülkeler için de geçerlidir. Kuşkusuz bu gerçek bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde çok daha çarpıcı ve dramatik yönleriyle yaşanmaktadır. Yukarda sayılan engellilik nedenleri çoğunlukla yoksul kesimler arasında geçerlilik kazanmaktadır. Ayrıca engellilik işsizliğin de başlıca nedenleri arasında sayıldığı için bu iki olgu arasında bir neden sonuç bağlantısı bulunduğu söylenebilir. Demek ki engellilerin topluma kazandırılmalarının önündeki en ciddi sorunlardan birisi, içinden geldikleri sosyoekonomik kesimin bir bütün olarak yaşadığı yoksulluk sorunu/gelir dağılımı sorunudur. Doğaldır ki yoksul kesimler arasından gelen engelliler, yoksulluğu üreten başka sebeplerle de bir arada yaşadıkları için, onlar için yoksulluk adeta bir kısır döngüye dönüşmektedir. Bu, onların toplumla bütünleşmelerinin önündeki en ciddi engeldir. Standart Kurallar (Kural 8) engellilerin sosyal güvenlik kapsamında korunmalarını ve onlara yeterli düzeyde gelir desteği sağlanmasını öngörmektedir. Bu konuda engellilere yönelik ayrımcı uygulamalar önlenecektir. Engellilerin koruyucu aile uygulaması içinde bakılması için bakıcı ailelerin sosyal güvenlik kapsamına alınarak desteklenmesi ön görülmektedir. Engellilerin kendi kendilerine yeterli 39 olabilmesi için meslek edindirilmeleri ve işe yerleştirilmeleri önemle vurgulanmaktadır. Asıl olan engelli de olsa her bireyin topluma çalışarak üretken bir birey olarak katılmasıdır. b. Eğitim Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki bir diğer engel de eğitim konusunda karşılaştıkları sorunlardır. Tüm ülkelerde eğitim sistemi, öncelikle, nüfusun engelli olmayan kesimi için planlanıp uygulanmaktadır. Böylece daha en baştan eğitim sistemi, engellileri dışlayan bir anlayışa sahip olmakta; daha sonra da engellileri eğitim sistemiyle bütünleştirecek çeşitli programlar geliştirilmeye çalışılmaktadır. Aslında bilinçli ya da bilinçsiz gelişen bu dışlayıcı tavır, diğer konular için de söylenebilir. Bir yandan çeşitli konularda engellileri dışlayan süreç devam ederken, bir yandan da onları toplumla bütünleştirme çabası, ne yazık ki birbiriyle çelişen iki süreç olduğu için, çok da başarılı olamamaktadır. Engellilerin eğitimi ile ilgili programların farklı oluşu bu ayrımın nedeni olarak gösterilebilmektedir. Oysa bu yalnızca engelliler için değil her insanın eğitiminde geçerli bir durumdur. Çağdaş eğitim anlayışında, eğitimin odağında, engelli olsun olmasın, insan, insanın özellikleri ve gereksinimleri yer alır. Standart Kurallara göre (kural 6) engelliler de diğer bireyler gibi ilk, orta ve yükseköğrenim olanaklarından yararlanacaklardır. Zorunlu eğitim herkes gibi engellileri de kapsayacaktır. En çok ihmal edilen konulardan biri de engelli çocukların okul öncesi eğitimidir. Ayrıca yetişkin engelliler için örgün ve yaygın eğitim olanakları da son derece sınırlıdır. Bu nedenle öncelikle eğitim alt yapısının nitelik ve nicelik olarak geliştirilmesi ve engellilerin gereksinimlerini karşılayacak bir düzeye eriştirilmesi gerekir. Engellilerin eğitiminde sorumluluk alacak meslek elemanlarının (özel eğitimci, rehber danışman, sosyal hizmet uzmanı) yeterli sayıda ve donanımda yetiştirilmeleri gerekir, öte yandan eğitim kurumlarının engellilerin de varlığını hesaba katacak fiziksel düzenlemelere sahip olması, bu kurumlara kolay ulaşım için gerekli önlemlerin alınması, engellilerin özel eğitimi için gerekli ders araç-gereçlerinin hazırlanması gibi konular engellilerin toplumla bütünleşmeleri önündeki ciddi engeller olarak yaşanmaktadır. Engellilerin engel durumlarını hesaba katacak özel ölçme değerlendirme yöntemlerinin geliştirilmesi gereklidir. Müfredat programları, engel türleri ve dereceleri ile engellilerin kişisel özellikleri ve gereksinimleri de dikkate alınacak şekilde esnek hazırlanmalıdır. Engellilerin eğitiminde görevli meslek elemanlarının meslek/hizmet içi eğitimlerine de gereken önem verilmelidir. Engellilerin eğitiminde çağdaş bir yaklaşım olarak kabul edilen "kaynaştırılmış eğitim" gerekli alt yapı eksiklikleri giderilerek yaygın bir şekilde uygulanmalıdır. Üniversitelerin engellilerle ilgili eğitim veren bölümlerinde Öncü araştırma ve uygulamalar desteklenmeli, engellilerle ilgili "uygulama araştırma merkezleri" kurulması teşvik edilmelidir. İlgili kurumlar arasında bilgi ve deneyim paylaşımı amacıyla işbirliği ve eşgüdüm sağlayıcı çalışmalara ağırlık verilmelidir. Engelliler eğitim sisteminin dışında kalıp eğitilemeyince, bu durum pek çok başka sorunu da beraberinde getirmektedir. İnsan yaşamında bazı sorunlar, bazı konular vardır ki gerek pek çok sorunun üretilmesinde, gerekse pek çok sorunun çözümünde adeta bir anahtar rolü oynamaktadır. Eğitim de onlardan birisidir. O nedenle 40 engellilerin eğitim sorunlarına gerekli önem ve ağırlık verilmelidir. Ülkemizde engellilerin % 97'sinin eğitim olanaklarından yoksun kaldığı ileri sürülmektedir. Bu da sorunun bizdeki boyutu hakkında yeterince fikir vermektedir. Bu eğitim oranıyla engellilerin sorunlarını çözmek, onları topluma kazandırmak, toplumla bütünleştirmek olanaklı değildir. c. Ulaşım, Fiziksel Çevre ve Konut Engellilerin topluma katılmalarının önündeki en büyük engellerden biri de ulaşım, fiziksel çevre ve konut sorunudur. Engellilerin içinde yaşadıkları fiziksel çevre, sahip oldukları fiziksel işlev bozuklukları/yetersizlikleri ve bunun yol açtığı sınırlamalar yüzünden büyük önem taşımaktadır. Eğitim konusunda belirttiğimiz gibi, toplumu tasarlarken, bir toplum modeli ortaya koyarken, içinde yaşanılan fiziksel çevreyi de o toplumun içinde yaşayan herkesi düşünerek tasarlamak gerekir. Yaşanılan konuttan tüm kamusal yaşam alanlarına, ve ulaşım araçlarına kadar tüm çevresel unsurların engellilerin özellikleri ve gereksinimleri dikkate alınarak tasarlanmadığı bir gerçektir. Yollar, kaldırımlar, kamu binaları, parklar ve bahçeler, okullar, içinde yaşanılan konutlar, ulaşım araçları ve bunun gibi daha bir çok fiziksel çevre unsuru, engellilerin topluma katılmasının önünde ciddi birer engel oluşturmaktadır. Böylece sahip olduğu engeli nedeniyle hareket yeteneği sınırlanmış insanların bu ve benzeri sebeplerle yaşadıkları sınırlama daha da pekişmektedir. Bunun anlamı Hareket yeteneği sınırlanan bireyin toplumsal yaşamdan dışlanmasıdır. Oysa bütün bunlar, engellilerin topluma katılmasını, toplumla bütünleşmesini kolaylaştıracak bir biçimde tasarlanabilir ve geliştirilebilir . Standart Kuralların eşit katılım için hedef seçtiği alanlardan ilki "ulaşılabilme" (kural 5) konusudur. Bu anlamda fiziksel çevre koşullarının engellilerin yaşamını kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi, eşit katılım açısından yaşamsal değerde kabul edilmektedir. Fiziksel çevrenin yapılandırılmasında sorumlu kişi ve kuruluşların engelli kişiler konusunda bilgili, bilinçli ve duyarlı davranmaları sağlanmalıdır. Bu amaçla fiziksel çevrenin tasarlanması ve yapılandırılması süreçlerinde engellilerin, ailelerinin ve örgütlerinin katılımı konusu büyük önem taşımaktadır. d. Rehabilitasyon Rehabilitasyon ve araç-gereç gereksiniminin yeterince karşılanamaması da engellilerin toplumla bütünleştirilmesinin önündeki en büyük engellerden birisidir. Bilindiği gibi rehabilitasyon çok genel olarak, yitirilen bir yeteneğin yeniden kazandırılması, yerine başka bir yeteneğin 'ikame edilmesi" (1; 7) demektir. Her hangi bir sebeple engelli hale gelen birey önceden var olan işini artık yapamıyorsa ya o işi yapabilmek için "yeniden yeteneklendirilmesi = rehabilite edilmesi" gerekmektedir ya da bu İşi yapmak artık olanaklı değilse, yapabileceği yeni bir iş için beceri kazanması (eğitilmesi) gerekmektedir. Böyle bir rehabilitasyon sürecinden geçmemiş olan birey, topluma ve içinde yaşadığı aileye yük olmaktan kurtulamayacaktır. Engellilerin engelleriyle bağlantılı bir eğitim ve rehabilitasyon olanağından yararlanması, onları toplumsal yaşamla bütünleştiren en önemli etkendir. Oysa bu gün, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre az çok fark etse de, engellilerin ezici bir çoğunluğu bu olanaklardan yararlanamamaktadır. Standart kurallara göre (Kural 3) engelliler için geliştirilecek rehabilitasyon programlarına katılım konusunda da eşitlik ilkesi en önemli rehber durumundadır. 41 Programlar engellilerin, ailelerinin ve örgütlenmelerinin katılımı ile geliştirilmeli; nitelik ve nicelik yönden engellilerin gereksinimlerini karşılayacak yeterlikte olmasına özen gösterilmelidir. Eşitlik ilkesi gereği, birden çok özürü bulunanlar ihmal edilmemelidir. Rehabilitasyon programının kapsamında eğitim, danışmanlık, bireysel kapasitenin arttırılması, değerlendirme, rehberlik gibi konular yer almaktadır. Hedef kitlesi ise engellilerin yanı sıra aileleri, ilgili kuruluşların çalışanları, toplum, ilgili meslek elemanları ve medya yer almaktadır. Uygulanan rehabilitasyon programlarının değerlendirilmesinde engellilerin, ailelerinin ve örgütlerinin görüşlerine Önem verilmelidir. Ayrıca her engel kümesinde yer alan bireylerin gereksinim duydukları kimi araç gereçler vardır ki bunlar engelliler için son derece önemlidir, yaşamlarının adeta bir parçası gibidir. Bu araç gereçler engellinin hareket yeteneğini artırıcı özelliklere sahiptir. Bu da toplumla daha çok bütünleşme demektir. Yoksulluk ve işsizliğin en yaygın olduğu toplumsal kesimin engelliler olduğu düşünülürse, özellikle sosyal güvenlik ve sosyal refah hizmetlerinin yetersiz olduğu ülkelerde engellinin bu tip araç gereçlere kolaylıkla ulaşması beklenemez. Az Önce verilen örnekte olduğu gibi belirli oranda görme engeli olan bir insanın bir gözlük desteği ile bu sorununu çözülecekse ya da yürüme güçlüğü çeken bir insana sağladığınız bir araçla (bir koltuk değneği veya tekerlekli sandalye ile) onun hayatı önemli ölçüde kolaylaşacaksa, böylece engelli karşı karşıya olduğu sınırlanmanın, kısıtlılığın dışına çıkabilecekse, bu onun İçin vazgeçilmez bir şeydir. Bu sağlanamadığında engellinin topluma katılmasının önünde ciddi bir engel oluşmuş demektir. Engellilerin onurlu bir yaşam sürebilmeleri için kendi kendilerine yeten bireyler olmalarının önemine değinilmişti. Bu bağlamda kamusal yardımlardan yararlanmak konusunda tam bir eşitlik olmalıdır. Engellilere gereksinim duydukları araçlar, ücretsiz ya da çok ucuza verilmelidir. Engellilerin gereksinim duydukları özel araçların geliştirilmesi konusunda AR-GE araştırmalarının desteklenmesi, araçların üretimi ve ithalinde kolaylıklar sağlanması gerekir. En önemlisi engellilerin bu araçlara kolaylıkla, ulaşabilir olması sağlanmalıdır. Bu araçların üretimi ve dağıtımında tüm engel kümelerinin ve her engelli bireyin gereksinimleri özel olarak dikkate alınmalıdır. Engellilerin yaşamlarını kolaylaştırmak üzere tasarlanmış bu araçlar, onların toplumsal yaşama katılmalarını maksimize edecektir. e. Engellinin Aile Yaşamı / Özel Yaşamı Topluma katılma, toplumla bütünleşme konusunda bir başka güçlük de, engellinin aile yaşamı / öze! yaşamıyla ilgili olarak ortaya çıkmaktadır. Fiziksel işlevlerindeki bozulma ya da bazı eksiklikler nedeniyle engellinin hareket yeteneği sınırlanınca, bu, onun özel yaşamına da bazı kısıtlamalar getirmektedir. Hatta sosyal hizmet kurumlarda sürekli bakım ve koruma altında olan engelliler için adeta özel yaşam yok denebilecek kadar azdır. Engelliye ait bir mekanın yokluğu ve kimi etkinliklerin (cinsel yaşam gibi) yasaklanması gibi pek çok sınırlama özel yaşamı ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca engellilerin evlenmeleri ve aile kurmaları da diğer insanlara oranla daha güçtür; bu da onların toplumla bütünleşmelerini önemli ölçüde engellemektedir. Gerek aile ortamında gerekse kurum yaşamında olsun, engelliler, özel bakım ve gereksinim kümesi oldukları için ya da başka zorlayıcı sebeplerle daha çok ihmal istismar kurbanı olmaktadırlar. 42 Standart Kurallara göre devletler (Kural 9) engellilerin aile yaşamına tam olarak katılmalarını desteklemek durumundadır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da ayrımcı uygulamalar olmaması için çaba harcanması gerekmektedir. Evlilik, aile yaşamı ve cinsellik gibi konularda engellilere yönelik olumsuz önyargıların değiştirilmesi gerekmektedir. f. İstihdam Sorunu Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki en önemli engel ise istihdam sorunudur. Çalışmanın gerek bireysel gerekse toplumsal refahın sağlanmasındaki önemi tartışmasız benimsenmektedir. Çalışmayı Özendirmenin hem bireysel hem de toplumsal açıdan sayısız; yararı olduğu söylenebilir. Öte yandan çağdaş anlayışın bir gereği olarak "çalışmak ve işsizlikten korunmak" bir insan hakkı olarak da değerlendirilmektedir. İşsizlik ve çalışma yaşamından kaynaklanan sorunlar, engellileri kuşatan sorunlar arasında, adeta diğer sorunların da temeli konumunda olan, bir diğer söyleyişle doğrudan doğruya diğer sorunları doğuran ya da bu sorunların daha şiddetle yaşanmasına neden olacak etkilerde bulunan bir özelliğe sahiptir. Her insanın yapabileceği bir iş vardır ve engelliler de fiziksel ve ruhsal işlevlerinde bir bozulma ya da eksiklik olsa bile, onların bu niteliklerini dikkate alan uygun bir eğitim ve rehabilitasyondan geçirildikleri zaman çalışabilirler, üretime katılabilirler. Çalışmanın, kültürün önemli bir parçası sayıldığı toplumlarda, herkes gibi engelliler de çalışmaya/üretmeye isteklidirler. İşsizlik, çok yönlü neden ve sonuçlara sahip bir olgudur. Bu sorunu, yalnız engellilerin değil tüm insanların gündeminde bir sorun olmaktan çıkarmak kuşkusuz en büyük amaç olmalıdır. Genel olarak engellilerin istihdamı ile bağlantılı yaşanan sorunları beş noktada ele almak olanaklıdır ; 1- Bunlardan ilki ülkemizde, henüz engellileri de gözeten sistemli bir iş analizi ve meslek tanımlaması çalışmasının yapılmamış olmasıdır. Bu gün engellilerin, sahip oldukları engelden kaynaklanan özellikleri ve nitelikleri de dikkate alınarak, hangi işlerde çalışabilecekleri konusunda, elde ciddi bir araştırma, bir çalışma bulunmamaktadır. Engelliler çok sayıda işte, kendi kendilerine yaptıkları girişimlerle çalışma deneyimleri yaratmaktadırlar. Oysa gelişmiş ülkelerde iş analizleri, meslek tanımları son derece önemlidir. Engelliler hangi işleri yapabilir? Bu iş, bu meslek hangi eğitim sürecinden geçildikten sonra yapılabilir? Bu eğitim sürecinin özellikleri ve aşamaları nelerdir?... Bütün bunların ayrıntılarının belirlenmesi gerekir. İş piyasası, eğer belirli niteliklerle donatılmış bir iş gücüne gereksinme duymuyorsa, iş gücünü, bu niteliklerle donatmayı sürdürmek, bir yandan boşa giden emek ve para, diğer yandan da bu niteliklere sahip işgücünün işsizliğine kapı aralamaktır. Yani, her insanı olduğu gibi, engellileri de iş piyasasının özellikleri ve gereksinimleri doğrultusunda eğitmek, özellik kazandırmak ve iş piyasasına hazırlamak gerekir. 2- Engellilerin istihdamını güçleştiren sayısız neden arasında eğitim ve rehabilitasyon konusundaki yetersizlikler büyük yer tutmaktadır Bu gün ülkemizde ne yazık ki 43 engelliler için yeterli eğitim ve rehabilitasyon (mesleki eğitim ve rehabilitasyon dahil) merkezi bulunmamaktadır. 3- İçinde bulunduğumuz iktisadi yapının, engellileri de içerecek bir şekilde düzenlenmemiş olması, işverenlerin engellileri çalıştırmak konusundaki çekingenlikleri ve önyargıları da istihdamın önündeki engeller arasındadır. Bazı işler vardır ki engelliler bunları gerçekten diğer insanlardan daha iyi yapabilmektedir, bunlar kanıtlanmıştır. Toplum bu konuda bilinçli değildir. Bu bilinç olmadığı için de özellikle, işveren kesimi, "acaba yapabilirler mi" kaygısı içerisinde hareket etmektedirler. İşe alınan engellinin o iş ortamında başarılı olabilmesi, üretken olabilmesi için de işyerinde bazı düzenlemeler yapılmalı, önlemler alınmalıdır. Bunlar yapılmadığı zaman da çalışan engellinin işe yaramadığı, üretken olamadığı gibi bir kanaatin oluşmasına kapı aralanmakta; bu da henüz istihdam edilemeyen insanların önüne yeni engeller çıkarmaktadır. 4- Bir başka güçlük de engelli istihdamını kolaylaştırmada kullanılan araçların yeterince geliştirilmemiş olması ve uygulanmamasıdır. Dünyanın her yerinde engellilerin, istihdamı ile ilgili bazı kolaylaştırıcı yollar aranmakta ve uygulanmaktadır. Örneğin, kota rejimi başka koşullarda istihdamında güçlük bulunan nüfus kesimleri için kullanılır. Ülkemizde işyerlerinde 1475 sayılı İş Kanunu gereğince %3 oranında engelli istihdamını zorunlu kılan yasal düzenleme vardır. Ayrıca bu uygulama (istihdamda pozitif ayrımcılık) eski hükümlüler, korunmaya muhtaç gençler ve terörle mücadele sırasında yitirilen kamu görevlilerinin yakınları için de uygulanmaktadır. Bunun dışında korunmalı iş yerleri uygulaması vardır. Zaman zaman bu uygulama eleştiri alsa da, halen bazı engelli kümeleri (örneğin ağır zihinsel engelliler) için özellikle önerilmekte ve kullanılmaktadır. Seçilmiş iş yöntemi, bazı işlerin yalnızca engelliler tarafından yapılması (örneğin santral işletmenliğini yalnız görme engelliler tarafından yapılması gibi) için onlara tahsis edilmesidir. Değişik esnek çalışma biçimlerinin (evde çalışma, evde üretim, yarım zamanlı çalışma v.s.) engelliler için özellikle kullanılması da olanaklıdır. 5- Engellilerin istihdamla bağlantılı sorunları istihdam gerçekleştikten sonra da ortaya çıkmakta ve iş yaşamı içinde de sürmektedir. Bu aşamada engelliler sahip oldukları kişisel özellikleri ve nitelikleri ile bağlantılı pek çok sorunla karşılaşmaktadırlar. Bunlar, olumsuz iş ve işyeri koşullarından tutun da, çalıştığı işte karşılaştığı sosyal güvenlik sorunları, yetersiz ücret, işinde ilerleyememe, erken emeklilik gibi sayısız sorunları içeren geniş bir alana yayılmaktadır (10). Standart Kurallar (Kural 7), istihdam konusunda engelliler aleyhine var olan düzenleme ve uygulamaların kaldırılarak engellilerin istihdamını kolaylaştırmayı öngörmektedir. Engellilerin çalışacağı ortamların onların gereksinimlerini karşılayacak şekilde tasarlanıp yapılması, engellilerin istihdamını kolaylaştıracak teknolojik gelişmenin desteklenmesi, istihdama uygun eğitim verilmesi Standart Kurallarda altı çizilen diğer konular arasındadır. Ayrıca, engellilerin çalışması yönünde, toplumdaki önyargıları giderici çalışmalar ve engellilerin istihdamı konusunda kamu ve özel sektör sorumluluğu özellikle vurgulanmaktadır. Bu gün gelinen noktada, engelli istihdamının görünümü genel olarak şudur: Sorun bir yanıyla çok uzun süredir yaşanan, müzminleşerek yapısal bir özellik kazanan, genel işsizlik sorununun bir parçasıdır. Bir yanı ile kendine Özgü özellikler taşımaktadır. 44 Genel işsizlik sorununun bir parçası olarak getirilecek çözüm arayışları bu gerçeği de gözetmek zorundadır. Kendine özgü yanları da özgün çözüm arayışlarını zorunlu kılmaktadır. Bu gün ülkemizde engelli iş gücü arasında işsizlik oranının tam olarak ne olduğu bilinmemektedir. Buna karşın bu oranın %99'lar dolayında olduğu ifade edilmektedir. Bu oran gerçeği yaklaşık ifade ediyor bile olsa, sorunun boyutlarını sergilemeye yeterli görünmektedir. Bu nedenle, kendine özgü yanlarıyla engelli sorunlarının en önemli boyutlarından birini oluşturan engellilerin istihdamı sorunu, sosyal politikanın odağında yer alarak en kısa sürede çözüme kavuşturulmayı beklemektedir. Engellilerin çalışması ve işsizlikten korunması konusu bir yandan uluslararası belgelerde bir yandan da başta Anayasa olmak üzere ulusal mevzuatımızda gereğince işlenmiştir. Bu yönde, ortaya çıkacak hukuksal düzenleme gereksinimini karşılayacak yeni çalışmalar elbette ihmal edilmemelidir. Ancak bu alandaki asıl sorun toplumsal anlayıştan, uygulamadaki tutarsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Bu gün ülkemizde engelliler işsiz kalmanın ezikliği içindedirler. Üretken ve yaratıcı çalışma, insanca ve onurlu bir yaşam sürdürebilmenin ön koşuludur. Bu yüzden engelli bireyin de topluma uyumunda, toplumla bütünleşmesinde bir işe sahip olması büyük önem taşır. Engelli birey işsiz kaldığı ve yaşadığı topluma üreterek katkıda bulunamadığı için kendini gerçekleştirmemekte, ailesine ve topluma yük olmaktadır. Engelliler için neler yapabiliriz? 1. Özürlülüğe sebep olan nedenler analiz edilmeli, bunlardan özürlülüğü önlemede en etkili olanlar özürlülüğü önleme programında en başa alınmalıdır. 2. Anne adaylarının temel sağlık hizmetlerinden çok iyi bir biçimde ve çok erken dönemde yararlanması sağlanmalı 3. Anne adaylarının özürlülük nedeniyle özürlü çocuğa neden olabilecek çevre faktörleri konularında eğitilmesi sağlanmalı. 4. Özürlülüğün erken tanınması için tarama programları geliştirilmeli, üniversiteler yeni doğan ünitelerinde özrün doğru değerlendirilmesi için disiplinler arası bir ekip kurmalı, tanı ve yönlendirilme birimleri açılmalı, 5. Bu birimlerde tanılanan özürlülerin kaydının tutularak gerçek rakamların ve hizmet götürülecek grubun saptanması. 6. Özürlülük konusunda ihtiyaç duyulan mesleki insan gücünün nitelik ve nicelik yönünden yeterli düzeyde yetiştirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı 7. Özre özgü eğitim ortamının fiziki yönden, araç – gereç ve donanım açısından düzenlenmeli 8. Mesleki eğitim modelleri oluşturularak özürlülerin üretme, aktif katılımları sağlanmalı. 9. Özürlü çocuklara verilecek eğitim hizmetlerinin de tanılamadan hemen sonra başlayıp iş eğitimine kadar sistemli, sürekli bir şekilde ele alınıp programlanması, yaygınlaştırılması ve hizmetin iyileştirilmesi gerekmektedir. Bu aynı zamanda her özürlü çocuğa en az sınırlayıcı ortamda eğitim olanakları verilmesini de gerekli kılmaktadır. 10. Özürlü çocukların diğer çocuklar kadar gözetilmesi ve hizmet sınırlılıklarının aşılmasında önemle vurgulanan gönüllü kuruluşlarla ilgili öneriler; 11. Kurulan gönüllü kuruluşların özürlü çocuk ya da özürlüler ve ailelerine hizmet vermeleri yönünde yönlendirilmeleri yapılmalıdır. 45 12. Devlet gözetiminde özürlü çocuğa doğrudan eğitim, sağlık ve mesleki eğitim sağlayan gönüllü kuruluşların çabaları desteklenmelidir. 13. Boş zaman değerlendirme ve spor tesislerinde düzenleme ve değişikliklere gidilmelidir. 14. Özürlü çocukların yaşam ve eğitimini sürdürmeleri için gerekli olan araçların temininde kolaylıklar sağlanmalıdır. 15. Özürlülere karşı toplumun duyarlılığının artırılması yönünde çalışmalar hızla sürdürülmelidir. KADIKÖY BELEDİYESİNİN ENGELLİLERE YÖNELİK YAPTIĞI ÇALIŞMALAR KADIKÖY BELEDİYESİ ENGELLİ DANIŞMA VE DAYANIŞMA MERKEZİ AMAÇ: Merkez 26.02.05 tarihinde faaliyetlerine başlamıştır. Merkezin kuruluş amacı; engellilere ve ailelerine sağlık, eğitim ve istihdam hizmetlerinde danışmanlık ve sosyal destek vermek, engellilerin yaşam kalitelerini arttırmak ve sosyal hayata daha aktif katılmalarını sağlamaktır. Kadıköy Belediyesi Engelli Danışma Ve Dayanışma Merkezi Kayıt altına alınarak veritabanına eklenen engelli sayısı: 3223 (Mayıs 2010 verileri) Zihinsel Engelliler: 1104 Bedensel Engelliler: 1149 Görme Engelliler: 174 Bedensel Zihinsel Engelliler: 493 İşitme Engelliler: 258 Epilepsi: 45 Beyaz Kart ve refakatçi kartı çıkartılan üyelerin sayısı: 1021 Başbakanlık Kartı çıkartılan üyelerin sayısı: 107 Haydarpaşa Numune Hastanesinden çıkarılan engelli raporlarının sayısı: 1610 Sağlık kurulu raporu: 1234 46 Özel eğitim raporu: 124 Özürlü maaşı için rapor: 244 Vergi indirimi için rapor: 8 Engelli taksi ve minibüs hizmetimizden faydalanan üyelerin sayısı: 4462 Merkezden verilen tekerlekli sandalye ve ortopedi malzemesi sayısı: 1730 Tekerlekli sandalye: 260 Ortopedi malzemesi: 68 Hasta bezi: 634 Yatak koruyucu: 768 Ücretsiz danışmanlık hizmetlerimizden yararlanan üyelerin sayısı: 3366 Psikolojik destek: 319 Bireysel özel eğitim danışmanlığı: 458 Grup terapisi:1614 Hukuk Danışmanlığı: 729 Yaşam Üzerine Söyleşiler: 246 Merkezin Amaçları: Kadıköy Belediyesi Engelliler Dayanışma Merkezi engellilere ve ailelerine yerel yönetim olarak sağlık ve eğitim hizmetlerinde danışmanlık ve sosyal destek vermeyi hedeflemektedir. Merkez; • Engellilerin rehabilitasyonu ve eğitimleri, • Meslek edinmeleri için eğitim çalışmaları, • Sağlık koşullarının iyileştirilmesi için sağlık hizmeti desteği, • İstihdam edilmeleri hedeflemektedir. Ayrıca; 47 için çeşitli iş projeleri faaliyetlerini yürütmeyi • • • • Engellilerin gündelik yaşamlarını kolaylaştıracak, sosyal yaşama uyumlarını sağlayacak, üretimsürecine dahil olmalarının önünü açacak çeşitli destek faaliyetlerini organize etmek Sakatlanmalar, Sakat doğumların nedenleri, Engellilerin yaşadıkları sorunların kaynağının ve çözümünün neler olduğu, konuları başta olmak üzere, toplumun duyarlılığını ve bilgisini artırıcı çalışmalar yapmak, Engellilerin yasal hakları konusunda bilgilendirme faaliyetleri yürütmek amaçları arasında yer alır. Engellilerin toplumun diğer kesimleri ile ve birbirleri ile kaynaşarak hayatın pek çok alanında faaliyet yürütmelerinin desteklenmesine katkıda bulunur. Merkezin çalışma yöntemi Merkez 4 ana birimden oluşmaktadır: • Araştırma ve Koordinasyon Birimi • Eğitim ve istihdam Birimi • Sağlık Hizmetleri Destek Birimi • Sosyal Yaşama Uyum Engelliler Danışma ve Dayanışma Merkezi (EDDM) 2009 yılında da gerçekleştirdiği çalışmalarıyla faaliyetlerine devam etmektedir. Engellilere danışmanlık vermek amacıyla kurulan merkezimiz, engelli ve ailelerinden gelen talepler doğrultusunda, aileleri bilgilendirmek ve bilinçlendirmek için danışmanlık hizmeti vermektedir. Uzman doktor, psikolog, özel eğitimci ve avukatların katılımıyla engellilere ücretsiz söyleşi programları ve haftada 1 gün, 15 kişilik zihinsel engellilerden oluşan gruba yönelik faaliyetler düzenlenmektedir. Üç haftada bir engelli ailelere psikolojik destek vermek için, grup toplantısı (bir nevi grup terapisi) çalışması yapılmaktadır. Ayrıca ihtiyacı olan engelliler çeşitli sosyal destek hizmetlerine yönlendirilmektedir.(ayni yardımlar, tekerlekli sandalye, hasta bezi, çeşitli araç-gereç vs.) Engelli taksiden randevu isteyen kayıtlı üyelere ücretsiz olarak hizmet verilmektedir. MERKEZ; 48 • Kadıköy İlçesinde oturan tüm Engellilere ulaşmak için veri tabanı oluşturur. • Engellileri kanuni haklarından nasıl faydalanmaları gerektiği konusunda bilgilendirir • Engellilere eğitim, danışmanlık yapar • Engelli ailelerine bilgi ve sosyal yönlendirme desteği sağlar, bu amaçla aylık eğitim ve bilgilendirme toplantıları düzenler sağlık, psikolojik, hukuk ve istihdam konularında • Engellilere mesleki eğitim ve istihdam konularında destek olur, meslek edindirme kursları ve atölye çalışmaları (Bilgisayar, galoş, elişi, vs)düzenler ve istihdam edilmelerine yardımcı olur • Engelli kooperatiflerine danışmanlık yapar ve eğitim hizmeti sunması yönünde destekler • Engellilere yönelik sosyal organizasyon ve grup faaliyetleri yürütür ve kent hayatına entegrasyonları için destek olur, bu amaçla sinema veya tiyatro, her yaz piknik gibi etkinlikler düzenler. • Engellilere çeşitli sosyal destek hizmetleri verir (ayni yardımlar, tekerlekli sandalye, hasta bezi, çeşitli araç-gereç vs.) • Engelsiz taksi hizmeti vermektedir. KADIKÖY BELEDİYESİ ENGELLİ ARAŞTIRMASI 1 DR. HASAN GÜVENTÜRK OCAK 2006 ARAŞTIRMANIN AMACI Engellilerin insan haklarının korunmasına ve demokrasinin geliştirilmesine yönelik pilot projeler/uygulamalar geliştirilirken engellilerin temel ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bir veri tabanı oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda engellilere yönelik projeler hazırlanırken engelli veya aileleriyle yüz yüze görüşmek ve yönlendirmesiz kendilerinin ifade ettiği ihtiyaçları belirlemek son derece yararlıdır. Toplumun ayırımcılığa uğrayan kesimleri arasında engelliler ilk sırada yer alıyor ve bu insanlar insan hakları ihlallerine sürekli maruz kalıyor. Engelli bireylere uygulanan ayrımcılık okul öncesi dönemde başlıyor. Bu dönemden başlayarak aileler engelli çocuklarını kaydedecek okul bulmakta zorlanıyor. Engelli çocuğu olmayan aileler okullara baskı yaparak engellilerin anaokullarına kayıt olmalarını engelliyor. İlkokul döneminde gerek kaynaştırmaya gerekse özel alt sınıflara devam eden engelli çocuklar akranları tarafından dışlanıyor ve damgalanıyor. Deneyimsiz öğretmenler ve uygunsuz koşullar ve bilinçsiz aileler bu çocukları son derece olumsuz etkiliyor ve okuldan uzaklaştırıyor. Çukurova bölgesinde ilköğretim çağındaki engelli çocukların iç dünyasını incelemeye yönelik yapılan bir araştırmada çocukların % 79´unda depresyon ve anksiete belirtileri mevcut ve % 24´ü yaşamak istemediğini belirtiyor. Engellilere yönelik mesleki eğitim uygulamaları son derece yetersiz. Bu programlara katılan engelliler de okul bitiminden sonra bu birikimlerini kullanacak istihdam olanağı bulamıyor ve sonuçta yine evlerine kapanıyor. Bu hem kendilerini hem de aileleri olumsuz etkiliyor. Yine Çukurova Bölgesinde engelli ailelerinin ruhsal durumlarını ölçmeye yönelik yapılan bir araştırmada engelli ailelerinin % 71´inde depresyon ve anksiete belirtileri mevcut ve yine bu ailelerin %25´i yaşamdan hiç keyif almadığını 49 ifade ediyor ve intiharı düşünüyor.Erişkin yaşa gelen ve anne-babası yaşlanan engellilerde ise bakım sorunu ortaya çıkıyor nitekim kimsesiz engellilerin bakımını yapacak kuruluş hemen hemen hiç yok. Engellilerin uğradığı bu ayırımcılığı en aza indirmek, onları sosyal hayata ve üretim sürecine kazandırmak için çözüm önerileri geliştirirken, engellilerin yaş, engel durumu, öğrenim durumu, özel eğitim ve mesleki eğitimden faydalanma oranı, işsizlik oranı, gelir durumu ve temel ihtiyaçları gibi bilgilere ulaşıldığında uygulanacak proje ve çalışmalar daha akılcı planlanacaktır. YÖNTEM Verilere ulaşmak için öncelikle Kadıköy Belediyesi Engelli Danışma ve Dayanışma Merkezi, Engelsiz - İş Projesi, Kadıköy Kaymakamlığı, muhtarlıklar ve Aile Danışma Merkezlerindeki kayıtlı engelli listeleri elde edilmiş ve bu listelerden tesadüfi 250 engelli seçilmiştir. Bir ay boyunca 250 engelli ve/veya ailesi ile evde veya Kadıköy Belediyesi Engelli Danışma ve Dayanışma Merkezinde yüz yüze görüşülmüş ve hazırlanan anket formu doldurulmuş ve ihtiyaçları sorulmuştur. Çalışma boyunca 4 engelli birey istihdam edilmiştir. SONUÇ VE ÖNERİLER 1. Ankete katılan engellilerin 2/3´ünü erkekler oluşturmaktadır. Aileler erkek engelli çocuklarının sorunları için daha çok müracaat etmektedir. Bu durumda engelli kız çocukları engelliliklerinin yanında 2. bir ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar. Engelli kız çocuklarının tespiti için ev bazlı çalışmalar yapılması gerekmektedir. 2. Ankete katılan engellilerin %70´i 18 yaşın üzerindedir.Bu da en sorunlu grubun erişkin engelliler olduğunu göstermektedir. 18 yaşına kadar çeşitli kurumlarda özel eğitim ve rehabilitasyon alan engelliler, mesleki eğitim ve uygulama okullarının yetersizliği ve azlığı, korumalı iş atölyelerinin yokluğu ve uygunsuz kentsel yapılanma nedeniyle evlerine kapanmakta ve öğrenmiş oldukları becerilerini de kaybetmektedir. Erişkin engellilerin aileleri yaşlanmaya başladığından çocukları için daha çok kaygı duymaya başlamakta ve çocuklarının geleceği için kamu kurumlarına müracaat etmektedirler. Erişkin engellilerin sosyal katılımlarının sağlanması için, onlara uygun iş ve istihdam olanaklarının geliştirilmesi ve aileleri yaşlanan engellilerin bakımının sağlandığı merkezlerin inşa edilmesi gerekmektedir. Engellilerin çalıştığı işyerlerinde çalışma kapasitelerinden ötürü maliyet yüksektir. Bu nedenle üretilen ürünlerin pazarlanmasında sorunlar yaşanmaktadır. Dolayısıyla mevcut istihdam çalışmalarının yanı sıra korumalı iş atölyeleri inşa edilmelidir ve bu işyerlerine devlet desteği şarttır. 3. Ankete katılan engellilerin çoğunluğunu bedensel ve zihinsel engelliler oluşturmaktadır. Görme engellilerin katılım azlığı etkin sivil toplum kuruluşları ile açıklanabilir. Ancak işitme engellilerin katılım azlığı dikkat çekicidir. İşitme 50 engellilere ulaşmak ve sorunlarını tespit etmek için ek çalışmalara ihtiyaç vardır. 4. Ankete katılan engellilerin %60.8´inin hiçbir gelirinin olmadığı ve %25.2´sinin özürlü maaşı aldığı göz önünde bulundurulursa engellilerin büyük çoğunluğunun engelliliklerinin yanı sıra iş ve parasal sorunlarla karşı karşıya oldukları görülmektedir. Bir kez daha korumalı iş atölyelerinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. 5. Engellilerin okuma yazma oranı genel popülasyondan oldukça düşüktür. o Engellilerin okullara ulaşım sorunları o Okulların fiziki şartlarının yetersizliği o o Engelsiz öğrencilerin ve ailelerinin engelli çocuklara ve ailelerine uyguladıkları ayırımcılık Öğretmenlerin bilgi eksiklikleri o Engelli ailelerinin çocuklarını gizlemeleri… gibi nedenler engellilerin okullara devam etmelerini güçleştirmektedir. Bu bağlamda okulların engellilerin de eğitim alabileceği şekilde yeniden organizasyonu ve fırsat eşitliğinin sağlanması gerekmektedir. Ayrıca öğretmenlerin ve velilerin bilinçlenmeleri için eğitim programları düzenlenmelidir. 6. Ankete katılan engellilerin sadece %15.6´sı bir mesleki eğitim kursuna katılmıştır. Bu da engellilerin istihdam çalışmalarında var olan sorunları arttırıcı bir etmendir. Engellilere kendi kapasiteleri doğrultusunda bir meslek öğretmek ve onlara uygun iş imkanları sağlamak toplumsal görevimizdir. Aksi takdirde engelliler kendilerini toplumda yararsız ve değersiz hissedeceklerdir. Bu mesleki kursların düzenlenmesinde kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler işbirliğinde hareket etmelidir. 7. Karma eğitim sisteminin yeterli olmadığı bazı durumlarda engelliler özel eğitime ihtiyaç duymaktadır. Türkiye Engelli Hakları Bildirgesine imza atmış bir ülkedir ve bu bağlamda engellilerin özel eğitimden faydalanmalarını sağlamayı taahhüt etmiştir. Ülkemizde özel eğitim devlet okullarındaki özel alt sınıflarda ve özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde verilmektedir. Devlet okullarındaki özel alt sınıf sayısı yetersizdir. Özel kurumlardan da sadece SSK ve Emekli Sandığına bağlı ailelerin çocukları yararlanabilmektedir. Sosyal güvencesi olmayanlar ve Bağ Kur´lular bu imkanlardan faydalanamamaktadır. Bu anayasanın eşitlik prensibine aykırı bir durumdur. Her çocuğun eğitilmeye hakkı vardır. Ayrıca SSK ve Emekli Sandığı da engelliler için sadece ayda 8 saat özel eğitim masraflarını karşılamaktadır. Bu ise çok yetersizdir. Ankete katılan engellilere baktığımızda eğitime en çok ihtiyacı olan zihinsel engelliler ve cerebral palsililerde bile özel eğitimden faydalanma oranları %26.43 ve %17.64´tür. Bu da çok düşük bir orandır.Bu oranın düşüklüğünde devlet ve özel kurumlarının yetersizliğinin yanı sıra ailelerin bilgi eksiklikleri ve ekonomik yetersizliklerinin de rolü vardır. Engellilerin özel eğitim imkanlarından faydalanabilmeleri için özel eğitim uygulayan okul sayısının arttırılmasının yanı sıra ailelerin de bu konuda bilinçlendirilmesi ve sosyal güvencesi olmayan çocuklara devlet desteği şarttır. 51 8. Engellilere verilecek hizmetler planlanırken onların belirttikleri acil ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar yapılması gerekmektedir. Ankete katılan engellilere acil ihtiyaçları yönlendirmesiz sorulduğunda en çok maddi yardım ve iş ihtiyaçları olduğu ortaya çıkmaktadır. İstihdam çalışmaları yapılırken onların acil maddi yardım talepleri yerine getirilmelidir. Bu konuda kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve gönüllü yardım kuruluşları devreye sokulmalıdır. Eğitim ihtiyaçlarına yukarıda değinilmişti. Sağlık muayene ve tedavi ihtiyaçları için öncelikle hastanelere ulaşım sorunları çözülmeli ve hastanelerde engelliler için özel birimler açılmalıdır. Nitekim engelliler hastanelerdeki kuyruklarda uzun süre bekleyememekte ve ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Son olarak engellilerin cihaz ve protez ihtiyaçlarının temini için kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve gönüllü yardım kuruluşları işbirliği yapmalıdır. KADINLAR Kadıköy Belediyesi Kadın Araştırması 1 Demokrasinin geliştirilmesi ve insan haklarının korunmasında, işsiz – eğitimsiz kadınların problemlerinin belirlenerek, çözüm stratejilerinin oluşturulması, eğitim ve istihdam projelerin geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu tarz kadınların ihtiyaçlarınını karşılamaya yönelik projelerin hayata geçirilmesi hedef kitle ile yapılacak yüzyüze görüşmeler ve odak toplantıları yoluyla alınacak bilgiler doğrultusunda amacına ulaşabilecektir. Proje geliştirme sürecinde yerel bilgilerin aydınlatıcı olacağı geçeğinden yola çıkılarak, Kadıköy ilçesi´ndeki işsiz ve eğitimsiz kadın kitlesine yönelik detaylı bir çalışmanın sonuçlarının ne kadar yönlendirici ve bilgi verici olacağı açıktır. D.İ.E. tarafından yapılan Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçlarından da görüleceği üzere kadınların işgücüne katılım oranı 1950´li yılların ortalarından bu yana sürekli bir düşüş göstermektedir. 2002 yılında kadın işgücüne katılım oranı % 27.9 iken, 2003 yılında %26.6 ve 2004 yılında %25.4´ dür. Kadın nüfusta 2004 yılı işsizlik oranı %9.7´ dir. Okuma–yazma bilmeyen kadın oranı %19.36´ dır. Kadın nüfusun %64.50´si şehirde %35.50´i köyde yaşamaktadır. Türkiye´de ev kadını sayısı 2004 yılı için 13.301(bin) olarak belirlenmiştir. Özellikle göç sonrası genellikle kadınlar ücretsiz aile işçisi olmaktan çıkmakta, kent ortamında ev ve aile içine hapsedilmektedir. Yaklaşık %20´si okur–yazar olmayan kadınların işsizlik oranı erkek oranından daha fazladır ve evli kadınların işgücüne katılım oranı %27.2´ dir. Bu istatistikler sonucunda, gelişmiş ülkelerin değerlerinden çok uzak olunduğu açıktır. Bu araştırmanın, yerel bazda kadın ihtiyaçlarını ve sorunlarını belirlemesi, kadınların üretime katılmasını sağlamak amacıyla eğitilmesi, meslek sahibi yapılması gibi temel sorunlara alternatifler çözümler getirmesi, şehirde yaşayan “taban kadın” profilini açık biçimde her yönüyle analiz etmesi önemli bir bilgi kanalını yaratacaktır. Özellikle kadın haklarının tabandaki kadınlar cephesindeki durumu ortaya konularak, bu kapsamda ağırlıklı olarak, tabandaki kadınların hangi haklarının daha çok ihlale uğradığı, hakları konusunda bildikleri ve bilmediklerinin ölçülmesi noktasında olacaktır. Sağlık hakkı, aile içi ve dışı uğradıkları şiddet, eğitim, çalışma, aile içi ve mahalli düzeyde liderlik ve kararlara katılım hakları, boşanma, vekalet, nafaka 52 hakları, v.b. gibi konularda uygulama ve gerçek yaşam pratikleri bilgileri elde edilecektir. SONUÇ VE ÖNERİLER Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, toplumsal kalkınma sürecinin en önemli göstergelerinden biri olan demokrasinin geliştirilmesi ve insan haklarının korunması bağlamında, eğitim düzeyi düşük, mesleği olmayan, dolayısı ile işsiz olan, yaşanan parasal sorunlarla bağlantılı olarak aile içi şiddete maruz kalan, insan hakları, kadın hakları ve vatandaşlık bilgisi konusunda yeteri kadar bilinçli olmayan kadınlara yönelik saha araştırmalarının önemi büyüktür. Kadıköy Belediyesi Aile Danışma Merkezleri´nde yürütülen “İnsanca Yaşam Projesi” nin kadın saha araştırması da söz konusu toplumsal kalkınma sürecinde durum tespiti açısından önemli bir örnektir. Bu bağlamda araştırmanın hedefi olan söz konusu “taban kadın” tanımına uygun bireylerin, içinde bulunduğu olumsuz koşulların, beklentilerinin ve çözüm önerilerinin neler olabileceği, 100 kişilik örneklem grubun analizi sonucunda belirlenmeye çalışılmıştır. Buna göre öncelikle anketten çıkartılan bulgular, analizler ve odak grup toplantılarından edinilen bilgiler ile Türkiye´deki genel istatistiklerden hareketle, mesleki eğiitm ve istihdam sorunları, parasal sorunlar, sağlık sorunları, aile içi şiddet sorunları, gelecekten beklentileri başlıkları altında bir durum değerlendirmesi yapılmış, ilgili sorunlara yönelik çözüm önerileri sunulmuştur. Durum Analizi Mesleki Eğitim ve İstihdam Sorunları: Görüşülen kadınların %40´ı hiç okula gitmemiş ve %39´u ilk okul mezunu durumdadır. Yeterli eğitimi alamamış bu kadınların %83´ü evlidir ve %86´sı iki ve üzeri çocuk sahibidir ve okul çağında çocukları vardır. Görüşülen 100 kadın hiç bir şekilde çalışmamaktadır; bunun nedeni olarak, %35´i eğitim eksikliğini, %21´i çocuklara bakacak güvenilir birinin olmadığını öne sürmüştür. Yapılan ki–kare analizlerinden de eğitim düzeyi ve çocuk sayısının işsiz kalma nedenlerini oluşturduğu anlaşılmıştır. Buradan anlaşılmaktadır ki, taban kadın olarak adlandırılan bu kadınlar, genel olarak eğitim düzeyi son derece düşük, herhangi bir mesleği olmayan, ev yönetimi ve çocuk bakımı şeklindeki üretimleri işgücü istatistiklerine dahil edilmeyen ev kadını olarak nitelendirilen kadınlardan oluşmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye´de kadınların %65´i ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Özellikle göç, kadınları ücretsiz aile işçisi statüsünden çıkarıp ev kadınlığı statüsüne itmiştir. İşgücüne katılım oranı evlilik sonrası ev işleri ve çocuk doğurma gibi nedenlerle düşmektedir. Dolayısıyla bu kadınlar, ekonominin taleplerine uygun olmayan, mesleki beceri ve eğitimden yoksun, düşük ücretli işlere ve informal sektörde çalışmaya mecbur bırakılan işgücü özelliklerine sahiptirler. 1989 dan bu yana da okur–yazar olmayan, ilkokul terk veya mezun kadınların kadın işgücü içindeki oranları düşmüştür. Parasal Sorunlar: Bu kadınların %90´ı ciddi anlamda parasal sorun yaşamaktadır. Zaten %99´unun memleketi ile ekonomik bağı yoktur, %49´unun eşi çalışmamakta veya düzensiz iş hayatı olmakta, geri kalan çalışan ise inşaat işçisi gibi vasıfsız ve süreklilik göstermeyen iş gücüne dayalı işlerde, düşük ücretle çalışmaktadır. Ayrıca 53 yaşanan parasal sorunlara bağlı olarak %76 oranında yetersiz beslenme söz konusudur. Sağlık Sorunları: Bu kadınların %93 gibi ciddi bir oranının çeşitli sağlık sorunları vardır. Bu kadınlardan %17´si zaten parasal yetersizliklerden dolayı herhangi bir sağlık kurumuna gidememektedir. Özellikle kadın hastalıkları ve depresyon oranlarının yüksekliği, doğum oranlarının yüksekliği ve aile içi sorunların varlığı ile ilgili gözükmektedir. Aile İçi Şiddet Sorunları: Kadınların %72´si eşinin işsiz kaldığı dönemlerde evde huzursuzluk olduğunu belirtmiştir. %69´u ise aile içi şiddet görmektedir. Bu kadınların %65´i hiçbir şekilde kanuni haklarını bilmediğini, bilse dahi yuvasının yıkılmaması için sessiz kalacağını beyan etmiştir. Aile içi şiddetin nedeni sorulduğunda %47´si parasal sorun demiştir. Bu kadınların %68´i aile içi kararlarda söz sahibi değildir. %75 ´i gelecekten umutlu değildir. Gelecekten Beklentiler: En önemli sorunlarının parasal ve sağlık sorunları olduğunu belirten kadınlar, bu durumun sorumlusu olarak siyasetçileri görmekte ve devletin bu durumu düzeltebileceğine inandıklarını dile getirmektedirler. Yapılan ki–kare analizleri sonucunda; eşi çalışmayan, parasal sorun yaşayan, eğitim durumu yetersiz olan, aile içi şiddet gören kadınların gelecekten umutsuz olduğu anlaşılmaktadır. Daha detaylı ilişki analiz için uygulanan lojistik regresyon sonucunda, gelecekten umutlu olmayı, yaş, eğitim düzeyi, sağlık, para ve aile içi şiddet görme etkilemektedir. Bunlar içinde en yüksek etkileyicilik oranı, eğitim ve sağlık olarak belirlenmiştir. Aile içi şiddeti etkileyen faktörlerden yaş, çocuk sayısı, eş işsizliği sıralamada ilk üç olarak elde edilmiştir. Çözüm Önerileri Mesleki Eğitim ve İstihdam Sorunları: Gerek kadınlara yönelik yapılan anket çalışmasından edinilen bulgulardan gerekse yapılan odak görüşmelerde kadınların beklentilerinden anlaşılmıştır ki; kadınların mesleki eğitim almaları halinde iş fırsatlarını arttırmak ve ücretleri olumlu yönde etkilemek mümkün gözükmektedir. Bu konuda öncelikle kadınlar, bir iş yapabilecek düzeyde eğitilebilir ya da mesleki eğitimleri için beceri kursları verilebilir. Zira odak grup toplantılarında da kadınlar iş imkanı sağlayacak takı tasarımı, tahta boyama gibi el becerilerine yönelik kurslar ile çocuk ve hasta bakımı, terzilik, aşçılık gibi alanlarda kurslar verilmesini istemişlerdir. Bu bağlamda, kadınların evden çıkarak çalışmalarını sağlayacak şekilde, ADM´ ler bünyesinde açılacak kurslar ile çalışan kadınların en çok ihtiyaç duydukları çocuk ve yaşlı bakımı, ev bakımı, yemek pişirme gibi hizmetler yine kadınların istihdamı ile sağlanabilir. Bu konuda ilgili beldede yeralan, faaliyeti itibariyle iş imkanı yaratabilecek temizlik, çocuk ve hasta bakımı firmalarından ve Türkiye İş Kurumu ´nun ilgili biriminden de yardım istenebilir. Böylece hem çocukları veya ev işleri dolayısıyla çalışamayan kadınlar istihdam edilebilir hem de mesleki becerisi olmadığı için iş bulamayan kadınlara istihdam alanları yaratılabilir. Ayrıca ekonominin talep ettiği alanlarda verilecek kursların önemi de ortadadır. Kadınların üretecekleri takılar, el işleri, giysi gibi malların, ADM´ ler bünyesinde açılacak mini butikler, halk pazarlarında açılacak tezgahlar ya da dernek–vakıf, okul aile birlikleri vasıtasıyla kurulacak ortamlarda pazarlanması sağlanabilir. Böylece mesleki becerisi olan kadınların, bir yandan yedek işgücü görülmelerine engel olacak şekilde istihdam güvencesi sağlanmış olurken, öte yandan da vasıfsız olmalarının önüne geçilerek 54 görece daha yüksek ücret elde etmelerine yardım edilmiş olunacaktır. Okuma–yazma bilmeyenlerin oranı düşünüldüğünde ve ADM´ler bünyesindeki okuma–yazma kurslarına katılan kadınların memnuniyetleri göz önüne alındığında bu kursların devamlılığının önemi anlaşılmaktadır. Kadınlar bu sayede en temel hak olan okuma– yazma hakkını elde edebilmekte, buna bağlı diğer “insanca yaşam” haklarından da haberdar olma şansları söz konusu olmaktadır. Parasal Sorunlar: Gerek kadınlarla gerekse ADM personeli ile yapılan görüşmelerden de anlaşılmıştır ki; en acil sorunların başında, yaşanan parasal sorunlara bağlı olarak maddi yardım talebinin fazlalığı gelmektedir. Bu talepler, özellikle kömür–yiyecek–para yardımı, çocuklara burs, kırtasiye yardımı gibi maddi taleplerdir. Bu konuda belediyenin imkanları, beldedeki özel sektör ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarından sağlanacak yardımlar kullanılabilir. Belediyenin imkanlarının sınırlı olduğu gerçeği göz önüne alındığında, özellikle çocuklara burs ve kırtasiye yardımında çeşitli dernekler harekete geçirilebilir. Daha önce ADM´ler bünyesinde, kız çocuklarının okutulmasını da teşvik etmek üzere başlatılan okul bursu uygulaması medya ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla düzenlenecek yeni kampanyalarla çoğaltılabilir. Ayrıca yine ADM´ lerde özellikle üniversiteli genç gönüllülerden oluşturulacak bir grup tarafından yaz okulları düzenlenerek çocukların okul derslerine yardımcı olunabilir. Yaşanan parasal sorunlar önemli ölçüde kadınların eşlerinin çalışmaması ya da düzenli bir işte çalışıyor olmamalarından da kaynaklanmaktadır. Ancak hedef kitlenin kadınlardan oluşması ve işsizliğin Türkiye genelinde tartışılması gereken makroekonomik bir sorun olması dolayısı ile ADM´ler özelinde eşlerin istihdamı sorununun çözülemeyeceği açıktır. Ayrıca parasal sorunlar göçün en önemli etkeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Göçün engellenmesi ise bir kalkınma sorundur ve ancak belediyelerin de katkıda bulunacağı devlet politikası ile çözülebilir. Sağlık Sorunları: Kadınların neredeyse hepsi psikolojik sorunların yanısıra fiziksel olarak birden fazla hastalıkla mücadele etmektedir. ADM´leri öğrendikleri süreden bu yana ise özellikle psikolojik destek için bu merkezleri tercih etmektedirler. Kadınlar ADM´lerin sağlık hizmeti kolunun gelişmesini ve doktor sayısının arttırılmasını talep etmektedirler. Yöneticiler de yeni binalar açılması, sağlık hizmetlerinin daha genişletilerek uzman doktorlardan sağlık hizmeti verilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Bu bağlamda, ADM´ ler bünyesinde açılacak ya da genişletilecek sağlık birimlerinde uzman gönüllü doktorlar ile kadınların sağlık şikayetleri büyük oranda çözülebilecektir. Ayrıca özellikle evden çıkma şansı düşük olan, sosyalleşememiş, her şeyden önce şiddete maruz kalan bu kadınların yaşadıkları şikayetlerin başında gelen depresyondan kurtulmaları, ADM´ lerde açılacak bu birimlerde düzenli olarak çalışacak gönüllü psikologların sayılarının artmasına bağlıdır. Bunu dışında kadınlar depresyonla mücadele etmenin önemi ve psikolojik destek almanın gereği konusunda bilgilendirilebilirler. Aile İçi Şiddet Sorunları: Yapılan çalışmada kadınların, aile içi şiddetin eş işsizliğine bağlı parasal sorunlardan kaynaklandığını dile getirmiş olmalarına karşın, odak toplantılarında kadınların, ADM´ler sayesinde aile içi şiddet durumunda ne yapacaklarını öğrendikleri, kendilerine olan güvenlerinin arttığı, haklarını nasıl arayacaklarını öğrendikleri anlaşılmıştır. Ev içinde eşlerine karşı kendilerini savundukları öğrenilmiştir. Buradan da anlaşılmaktadır ki ADM´ lerin asli fonksiyonlarının başında, aile içi şiddete karşı kadınların haklarının öğretilmesi noktasında bilgilendirilmesine yönelik seminerlerin yaygınlaşarak devam etmesi gerekmektedir. Ayrıca erkeklerin de bu konuda eğitilmeleri ve kadın hakları 55 konusunda bilinçlendirilmelerine yönelik seminerler verilmesi doğru olacaktır. Çünkü şiddet karşısında kadının ne yapması gerektiği konusunda bilgilendirilmesinden daha çok, erkeğin şiddete başvurmasını engelleyecek şekilde bilinçlendirmesi önemlidir. Bu konuda ADM´ ler, aile içi şiddete karşı seslerini duyurma anlamında, söz konusu kadınların da katılımıyla yazılı ve görsel medyadan, ilgili sivil toplum kuruluşlarından yardım alabilirler. Gelecekten Beklentiler: Kadınların gelecekten umutsuz olmalarının en büyük nedeni olarak gösterdikleri, parasal sorunlar ve aile içi şiddet sorunlarının ortadan kaldırılması için yapılacak mesleki eğitim kursları ve yaratılacak istidam alanları ile kadın hakları konusunda erkeklerin de dahil olduğu seminerler ve yapılacak duyurular, söz konusu umutsuzluğun azalmasına katkıda bulunacaktır. Bu noktada ADM´ lerin yaratacakları sosyal alanların önemi büyüktür. Sık sık ADM´ler bünyesinde yapılacak gönüllü toplantılar ile olumlu örnekleri yaşamaya başlayan kadınların deneyimleri ile sorunları devam eden kadınlar bir araya getirilebilir, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma ortamları yaratılarak kadınların kendilerine güvenmelerine yardımcı olunabilir, böylece geleceğe daha umutla bakmaları sağlanabilir. Yerel ve Türkiye genelinde yazılı ve görsel medyada olumlu örneklerin deneyimlerine geniş yer verilebilir, bu konuda neler yapabilecekleri birincil ağızlardan gösterilerek, söz konusu kadınlara yalnız olmadıkları hissettirilebilir. 21. yüzyıl, insan onurunu hiçe sayan şiddet olaylarıyla geldi. Bir yandan baş döndüren toplumsal gelişmeyi yaşayan zenginlerin dünyası, diğer yandan toplumsal eşitsizlikleri birçok yönüyle yaşayan yoksulların dünyası. Kadınlar sözü edilen bu dünyada; konumları, toplumsaldaki rolleri gereği insan hakları ihlallerine maruz kalan toplumsal kesimlerin başında geliyor. Şiddet görünür yüzüyle en çok kadınların yaşamlarını etkiliyor. Kadına yönelik şiddet, istismar, ayrımcılığı tetikleyen davranışlardan dolayı en yoğun sosyal sorunları kadınlar yaşıyor. Yaşayan da insan yaşatan da insan olunca şiddeti önleyici önlemler alınması gündeme geliyor. Çarpıcı, gerçekçi ve somut önlemler de alınıyor. Ne var ki, sonuç pek değişmiyor. Çünkü kadınlar pratikte temel haklar ve sosyal-ekonomik haklardan refah odaklı yararlanmada eşitsizlik duvarına çarpıyorlar. Bu nedenle eşitsiz ve dengesiz değişen dünyada kadınların, ekonomik-sosyal hayatta bir özne olarak yer alabilmesinin koşullarının oluşturulması aslında sorunun kaynağıyla bizleri yüz yüze getirebilir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Türkiye’de devlet adına sosyal hizmetleri yürüten bir kurum olarak ilk defa 1990 yılında kadına yönelik şiddete ilişkin kadın misafirhaneleri kurmuştur. Süreç içerisinde sayıları artırılan bu misafirhaneler çeşitli nedenlerden dolayı korunmaya gereksinim duyan kadınlara yönelik hizmet vermektedir. Genelde eşler tarafından zarar gören kadınlar hizmet almaktadırlar. Bu alanda önemli olan, hizmetlerin bütünselliğidir. Her kurum üzerine düşeni yaparsa yeterlilik sorununun kalmayacağına inanıyorum. Çalışmadan elde edilen bulgular, kadının toplum içindeki rolü ve konumuna bağlı olarak ölümle sonuçlanan şiddet eylemleri ile karşılaşma riskinin arttığını düşündürmektedir. Toplumda yaralamadan ölüme kadar giden bu tür olgularla en sık karşılaşma olasılığı bulunan sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının bu konuda daha hassas davranmak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz. Şiddeti tanımama ve şiddete yönelik girişim yapmamanın sonuçta ölüme kadar gidebildiğinin farkında olmalıyız. 56 KADIKÖY BELEDİYESİNİN KADINA YÖNELİK YAPTIĞI ÇALIŞMALAR • Kadıköy´de Yeni Umutlar Projesi Liderliğini Kadıköy Belediyesi'nin yaptığı ve Marmara Üniversitesi Kadın İstihdamı Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi ortaklığıyla, Avrupa Komisyonu ve İŞKUR desteğiyle gerçekleştirilen bu proje, İstanbul Kadıköy ilçesi sınırları dahilinde, istihdam açısından dezavantajlı grupların istihdam olanaklarını arttırmak amacıyla, meslek eğitimi olanağı bulunamayan 18-30 yaş arasındaki vasıfsız gençler, 18-45 yaş arasındaki eğitim düzeyi düşük ve vasıfsız kadınların, işveren/işletmelerin talep ettiği mesleklere yönelmesi ve bu konuda bilgi ve becerilerinin arttırılmasını hedefleyen hızlandırılmış meslek seminerlerinin (Tezgahtarlık, Ev Hizmetleri Personeli, ve Hasta Bakıcılık) ve bunlara ek olarak verilecek bireysel danışmanlık ve iş arama yöntemleri seminerlerinin düzenlenmesini hedeflemiştir. Bu seminerlere katılan kişilerin istihdam olanaklarına daha kolay ulaşmalarına destek olmak amacıyla, proje dahilinde, perakendecilik, ve danışmanlık firmaları başta olmak üzere, ev işleri personeli ve hasta bakıcı personeli arayan bireylere tanıtım toplantıları, basın ve broşürler yoluyla ulaşılmıştır. Seminerlere katılan kişiler arasından kendi işini kurmak isteyen girişimci adayları için de ek olarak, girişimcilik seminerleri düzenlenmiştir. Toplam 808 kişinin katıldığı bu hızlandırılmış meslek kursları çok başarılı olmuş ve Kadıköy Belediyesi bu projeyi, proje süresi bittikten sonra da sürdürmek kararı almıştır. Projenin toplam bütçesi 197.445 avro'dur ve % 80'i Avrupa Birliği, % 20'si Kadıköy Belediyesi kaynaklarından desteklenmiştir. • Kadın Kooperatifi Kadın çalıştaylarında belirlenen kadınların ekonomik güçsüzlüğüne çare aramak üzere Aralık 2005 tarihinde Kadıköy Belediyesi İçerenköy Aile Danışma Merkezi´nde “Sınırlı Sorumlu İnsanca Yaşam Kadın, Çevre, Kültür ve İşletme Kooperatifi” kurulması çalışmalarına başlandı. Kooperatifin amacı ortaklarının ve onların yakınlarının sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetleri ile ilgili ihtiyaçlarını karşılamak, sağlıklı güvenilir bir çevrede yaşamalarını sağlamaktır. İçerenköy Aile Danışma Merkezinde faaliyet göstermeye başlayan İnsanca Yaşam Kadın Kooperatifi daha çok kadının üretime katılmasını sağlamıştır. • Kadın Konuk Evi Projesi 2002 yılından beri hizmet vermekte olan Kadıköy Kadın Konuk Evinin; gerek şiddet mağduru kadınların başvurusuna kapasite olarak yetişememesi, gerekse İnsanca Yaşam Projesi süresince Kadına Yönelik Şiddet konusunda artan farkındalık sebebiyle, kapasite geliştirmek üzere, Kadıköy Belediyesi Ve Kadıköy Kaymakamlığı Sosyal Dayanışma Vakfı ortaklığıyla, Başbakanlığa bağlı Sosyal Riski Azaltma Programı´na bir proje ile başvurulmuş ve kabul edilmiştir. Yeni Kadıköy Kadın Konuk Evi, eş zamanlı yaklaşık 60 kadın ve 20 çocuğa hizmet verebilecek kapasitede, modern donanımlı, bahçeli ve çocuk oyun alanına sahip bir tesise kavuşmuştur. Kadın Konuk Evinin kirası, tadilatı ve tefrişatı Kadıköy Belediyesi tarafından yapılmış, 57 geri kalan masraflar 2 yıl boyunca projeden karşılanmak üzere çalışmalar 2006 yılında başlamış • Evlilik Öncesi Üreme Sağlığı Danışmanlığı Projesi Kadıköy Sağlık ve Sosyal Dayanışma Vakfı (KASDAV) liderliğiyle ve Kadıköy Belediyesi Sağlık Polikliniği, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı ve Moda Soroptimist Kulübü ortaklığıyla Ocak 2006´da Avrupa Komisyonu´nun finansal desteğiyle başlamıştır. Evlilik başvurusunda bulunan çiftler için zorunlu olan evlilik teşhislerinin, üreme sağlığı danışmanlığı için bir fırsat olarak kullanılmalıdır temel varsayımı ile hareket eden projenin temel hedefleri, Türkiye´deki her 50 evlilikten birinin gerçekleştiği Kadıköy´de evlilik başvurusunda bulunan 3000 çifte üreme sağlığı danışmanlığı hizmeti sunulması, ve bu amaçla çeşitli bilgilendirici broşür ve kılavuz hazırlanmasıdır. Projenin bir başka amacı, Aile Danışma Merkezleri aracılığıyla, dezavantajlı bölgelerde yaşayan 7200 kişiye, üreme sağlığı eğitimleri sunulmasıdır. Toplam proje bütçesi, 268.340 avro´dur ve %90´ı Avrupa Komisyonu ve %10´u KASDAV tarafından karşılanmıştır. EĞİTİM İLÇEMİZDEKİ ÜNİVERSİTELER: MARMARA ÜNİVERSİTESİ Marmara Üniversitesi, Türkiye’nin bilimsel birikimine 125 yıllık şerefli mazisi, 2900 civarında seçkin öğretim elemanı ve 51.000’e yaklaşan öğrenci sayısıyla ülkemizin, en büyük kenti olan İstanbul’dan katkıda bulunmaya çalışan önemli, Türkiye’nin önde gelen yükseköğretim kurumlarından biridir. Dört dilde eğitim veren İktisadi ve İdari Bilimler, Mühendislik, Tıp, Eczacılık ve Diş Hekimliği Fakülteleri’ni bünyesinde toplayan Marmara Üniversitesi, bu özelliği ile Türkiye’nin tek polyglod (çok dilli) Üniversitesi’dir Bazı fakülteleri ilçemiz dışında faaliyet göstermektedir. YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ Bağdat caddesi Göztepe Diş Hekimliği kampüsü, Üniversitenin İlçemiz dışında kalmasıyla çalışmalarına ilçemizde devam etmektedir. DOĞUŞ ÜNİVERSİTESİ Acıbademde kurulu bu üniversitemiz faaliyetine devam etmektedir. OKAN ÜNİVERSİTESİ Bu Üniversitemizin bir kampüsü Hasanpaşa semtimizde bulunmaktadır. İLÇEMİZDEKİ DİĞER EĞİTİM KURUMLARI Türk Milli Eğitim Temel yasası ve Milli Eğitim sistemi gereği eğitim aşağıdaki bölümlere ayrılmıştır: 1 – Örgün Eğitim; A- Okul Öncesi B- İlk Öğretim 58 0-3-6 yaş arası 06-14 yaş arası C- Orta Öğretim 14-18 yaş arası D- Yüksek Öğretim 18 ve üstü a- Ön lisans b- Yüksek Lisans (Master) c- Doktora d- Sanatta yeterlilik e- Tus 2-Yaygın Eğitim A- Halk Eğitimi B- Halka yönelik Eğitim Yukarıda bahsedilen Türk Milli Eğitim yasası ve sistemine göre il ve ilçelerde aynı sistem takip edilmek zorundadır. Kadıköy İlçesi Milli Eğitim Durumu Örgün Eğitim Kurumları 2009-2010 ÖĞRETİM YILI RESMİ-ÖZEL OKULLARI KADIKÖY İLÇE M.E.MDR. GENEL DURUMU Öğrenci Sayısı Eğitim Kademesi Okul Sayısı Toplam Erkek Kız Öğretmen Derslik Sayısı Sayısı Derslik Şube Başına Başına Şube Düşen Düşen Sayısı Öğrenci Öğrenci Öğretmen Başına Öğrenci Sayısı RESMİ OKUL ÖNCESİ TOPLAMI 3 2.834 1.429 1.405 150 116 152 24 19 19 ÖZEL OKUL ÖNCESİ TOPLAMI 54 2.168 1.052 1.116 148 217 217 10 10 15 57 5.002 2.481 2.521 298 333 369 15 14 17 57 37.600 19.463 18.137 1.892 1.170 1.357 32 28 20 14 4.303 2.225 460 286 231 15 19 9 İLKÖĞRETİM OKULU GENEL TOPLAMI 71 41.903 21.688 20.215 2.352 1.456 1.588 29 26 18 RESMİ ORTAÖĞRETİM TOPLAMI 25 19.863 9.186 10.677 1.113 658 667 30 30 18 ÖZEL ORTAÖĞRETİM TOPLAMI 18 4.060 2.298 1.762 460 242 243 17 17 9 ORTAÖĞRETİM GENEL TOPLAMI 43 23.923 11.484 12.439 1.573 900 910 27 26 15 171 70.828 35.653 35.175 4.223 2.689 2.867 26 25 17 OKUL ÖNCESİ GENEL TOPLAMI RESMİ İLKÖĞRETİM OKULU TOPLAMI ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU TOPLAMI ÖRGÜN EĞİTİM GENEL TOPLAMI 59 2.078 Yukarıdaki tablo incelendiğinde rakamların son derece ideal olduğu görülmektedir. Gerçeklerin bu şekilde olmadığını yaptığımız gözlem ve okullardaki incelemelerimizle tespit ettik. Öğretmen eksikliği, öğretmen yetersizliği, sınıflarda öğrenci yoğunluğu, rehber öğretmen eksikliği, özellikle merkezden uzaklaştıkça ciddi bir sorun olarak görülmektedir. Öğretmenlerde yeterli pedagojik formasyon bilgisi azlığı nedeniyle; öğretmen öğrenci ilişkileri, öğrencilerin öğretmenlere, öğretmenlerin öğrencilere karşı davranış ve tutumlarının istenilen şekilde olmadıkları gözlemlenmiştir. Öğretmenlere pedagojik formasyon alanında meslek içi eğitimin sık sık verilmesi gerektiği, öğretmen ve aile ilişkilerinin sağlıklı olmadığı, velilerin öğrenci davranışları sebebiyle suçlanarak okuldan uzaklaştığı görülmektedir. Bazı okul giderlerinin öğrencilerden aile birlikleri tarafından toplanması, öğrenciler arasında farklılıklar yaratmakta ayrıca bu para toplamalar değişik şekilde suistimale zemin hazırlamaktadır. Yerel yönetimin görevi olan eğitimin daha dikkatli bütçelendirilerek, her öğretim kademesindeki yurttaşa yönelik daha nitelikli ve uzmanlarca yapılması gerekir. Yukarıda yazdığımız nedenlerle eğitimin herkes için çok önemli olmasından dolayı, bizler Sosyal Hizmetler ve Kent Yoksulluğu gurubu içinde bir komite olarak değil, müstakil bir çalışma gurubu olarak çalışmayı önermekteyiz. Yaygın Eğitim Kurumları 102 15.314 4.339 10.975 1.157 820 Özel Muhtelif Kurslar Özel Motorlu Tasıt Sürücüleri Kursu 121 39.216 20.991 18.225 1338 475 46 27.725 20.819 6.906 412 115 Özel Etüt Eğitim Merkezi Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 9 134 61 73 19 20 10 1.209 676 533 80 106 Özel Yurtlar 17 1.032 258 774 Mesleki Eğitim (Çıraklık)Merkezi 1 690 564 126 22 8 Halk Eğitim Merkezi 2 12.806 3.901 8.905 46 55 2 2.439 53 2.386 54 31 *(1) 18 0 18 Özel Eğitim Uygulama Okulu (Eğitilebilir-Otistik) 4 353 248 105 71 55 Rehberlik Eğitim Merkezi 1 Öğretmen Evi 1 Kredi Yurtlar Kurumu Yurdu 1 Özel Dersaneler Bağımsız Pratik Kız Sanat Okulu Kız Meslek Lisesi Büny.Pratik Kız San.Ok. YAYGIN EĞİTİM TOPLAMI 14 317 100.936 51.910 49.026 3.213 1.685 0 GÖÇ . Türkiye’de ve İstanbul’da Göç, Kentleşme ve Nüfus Yapısında Değişmelerin Etkileri 60 Göç, ülkemizde kırdan kente doğru coğrafi mekân değiştirme sonucu sosyal, ekonomik, kültürel açılardan toplumsal yapıyı değiştiren ve aileleri derinden etkileyen, ülke sınırları içindeki belirli alanlar (il, bölge vb.) arasındaki nüfus hareketliliğidir (DİE, 2004). Türkiye gibi gelişmekte olan toplumlarda yaşanan içgöçlerin, sanayileşmiş toplumlarla olan ekonomik ve toplumsal farklılıkları nedeniyle, farklı süreçlerde gerçekleştiği ve farklı nedenlerden kaynaklandığı açıktır. Ülkemizde yaşanan içgöç olayının açıklanmasında, sanayi toplumlarının gelişme süreçlerinde yaşadıkları göç deneyimlerinden ve onlara dayalı olarak geliştirilen kuramlardan yararlanmak gereklidir. Bugün gelişmiş ya da sanayileşmiş olarak nitelendirilen ülkeler, yaklaşık üç ya da dört yüzyıllık bir sanayileşme süreci sonrasında bu noktalara gelmişlerdir. Her şeyden önce, Türkiye ulus-devlet olma ve sanayileşme süreçlerini çok kısa bir zaman aralığında yaşamak zorunda kalmıştır. Bu nedenle de hızlı toplumsal değişmenin getirdiği sancılar ve yaşanan sosyal sorunlar daha kapsamlı ve derin olmaktadır. Yukarıdaki açıdan değerlendirildiğinde, kırsal kesimden gelen insanların kentte iş bulmak, yaşam niteliğini yükseltmek gibi olumlu beklentiler ve umutlar taşıdığı bir gerçektir. Göç yoluyla kente gelen bu kitleler kentteki yoksulluğun temel kaynağını oluşturan unsurlardır. Kırsal kesimlerden gelen bu grupların, kent ekonomisinin gerektirdiği bilgi ve becerilere sahip olmayışı, dolayısıyla düşük gelirli işlerde çalışmak ve gecekondu mahallerinde düşük yaşam standartlarında yaşamak zorunda kalmalarına yol açmaktadır. Her toplumda zayıf ve incinebilir (vulnerable) özürlüler, korunmaya muhtaç çocuklar, yaşlılar vb. çok değişik nedenlerle dezavantajlı durumda kalmış nüfus grupları vardır. Bu durum onları yoksulluğa itmekte olup, yaşamlarını sürdürebilmelerine olanak sağlayacak düzeyde kamu yardımına gereksinim duymaktadırlar. Bıçkı (2005)’ya göre, “yoksulluğa bir birey ya da aile düzeyinde yaklaşıldığında da bir bütün olarak yaşandığı görülmektedir. Yoksullar kendi yaşam deneylerinde, yeterli genişlik ve kalitede konut mekânlarına sahip değillerdir, toplumsal ilişki ağlarını geliştirecek fazla zamana sahip bulunmamaktadırlar, yeterli bilgi ve hünerlerle donatılmamışlardır, kendileri için uygun bilgilere, finansman kaynaklarına ulaşamamaktadır, bu koşullar birbirini desteklemekte, yoksulu içinden çıkamadığı bir yaşam biçimine hapsetmektedir”. 1)GENEL OLARAK GÖÇ OLGUSU Göç olgusu toplumların sosyokültürel, ekonomik, politik gibi tüm yapısı ile doğrudan ilişkisi olan ve etkileyici bir olaydır. Dinamik bir süreç olarak göç, belli bir yerleşmede yaşayan nüfusun belli bir kesiminin çeşitli ve farklı nedenlerle, bulunduğu yerden kalkıp başka bir yere yerleşmek üzere yada nispeten sürekli olarak gitmesi anlamına gelir. “Göç olgusu toplumsal açıdan değerlendirildiğinde, toplumun yeniden bir yapılanma süreci içine girdiği sermaye, emek ve mekanda yeni bir denge kurulduğu ve bunun da evrimsel bir boyut kazandığı görülmektedir. Bu evrimde belirli öğeler ayırt edilebilmektedir. Evrensel çizgi göçün nereden nereye yöneleceğini belirlemekte. İnsan kitleleri birbirini çekerek toplumda hareket doğmasına neden olmakta. Mekan değişiklikleri. 61 Siyasal değişiklikler. Sos yo-ekonomik yapıda değişmeler gözlenmektedir. Göçün getirdiği ekonomik sorunlar arasında pazarın yerinin değişmesi, kapalı köy ekonomilerinin yeni pazarlara açılması sayılabilir. Ancak, göç sonunda terk edilen bölgelerde toplumsal bir erozyon bırakılmaktadır. Sanayileşme, kentleşme gibi iki sosyo-ekonomik gelişmenin sonucu olarak toplumsal erozyona uğrayan kırsal alanların başlaması ayrıca da yeni kent merkezlerinin dolması gündeme gelmektedir. 2) EKONOMİK ve TOPLUMSAL EROZYON Kentleşme, Türkiye’ye özgü bir olay değildir. Yeryüzünün her yanında, kentlerin çekme ve köylerin itme güçleri altında bu devinim gözlemlenir. Kentlerin çekici ve köylerin itici özellikleri arasında her yerde ayrımlar vardır. Bu güçlerin etkileşimi altında, köylerden kentlere doğru nüfus akımları olur. Bu akımları ters yöne çevirmek, ne istenilir bir durumdur, ne de olanaklıdır. Ne var ki, bu devingenliğin başıboş bırakılması, planlı bir düzenlemeye konu yapılmaması bu akımlara “erozyon” niteliği kazandırır. Bu erozyonları kırsal alanlar üzerindeki etkisi; geçim olanakları daralmış bu yerleşmelerde yaşayanların büyük düşlerle kentlere göçmesi, köylerin atılgan, genç, becerikli ve girişimci öğelerini yitirmesi biçiminde kendini gösterir. Büyük kentlere gelenlerin çoğu, baba ocaklarından, alışagelmiş oldukları çevrelerinden uzaklaştıklarından, gereksindikleri özdeksel ve tinsel destekten yoksun kalırlar. Parlak iş hayalleriyle geldikleri büyük kentlerde, çoğu kez bunları gerçekleştiremediklerini görür; “işsiz” ya da “gizli işsiz” durumuna gelirler. Küçük köy topluluğunun oynadığı denetim işlevinin etkisi azaldığından, toplum için yararlı olmayan, hatta zararlı yolara kapılmaları olasılığı da artar. Toplumsal erozyon, büyük özeklere gelenlerin çalışma durumlarıyla ilgilidir. Marjinal hizmetlerdeki yığılmalar, erken saatlerde köşe başlarında oluşan işçi pazarları, otobüs sıkıntıları, kanalizasyon yetersizliği, okul, kitaplık, yeşil alan eksikliği, toplumsal erozyonun büyük kentlerdeki belirtileridir. Öte yandan, ülkemizde kentleşme bir ekonomik “erozyon” niteliği de taşımaktadır. Köylerden kentlere yalnız beden güçü ile çalışarak yaşamlarını kazanmak isteyenler gelmez; türlü yollardan ellerine önemli miktarda para geçen kimseler arasında da, kentlere giderek iş yapmak ve parasını yatırmak isteyenler bulunur. Kimileri de, çocuk okutmak, hasta tedavi ettirmek, eğlence yerlerine yakın olmak için iş yerlerini büyük kentlere taşır yada büyük kentlerde mal ve mülk sahibi olmaya çalışır. Ülkemizde İstanbul ve Ankara’nın belli başlı iki çekici yerleşim özelliği oluşu, gelir, servet ve ana mal akımını bu kentlere yöneltmekte; geri kalmış yörelerle köylerde biriktirilen ana malın yatırıldığı yerler bu kentler olmaktadır. Geri kalmış yörelerle köylerde biriktirilen paranın o yerlerin kalkınmasına hizmet edeceği yerde, büyük kentlere akması, hatta oralardan da türlü yollarla yurt dışına aktarılması, Türkiye’de kentleşmesinin köyler ve gerice yöreler bakımından da ekonomik erozyona yol açtığını gösterir. 3)KIRSAL KESİMDEN KENTE GÖÇÜN BOZUCU ETKİLERİ Göç olgusuyla ortaya çıkan kentleşme harekatı, kente akın edip, orada yığılan insanların barınma sorunuyla karşı karşıya kalmalarına yol açmıştır. Bu sorunun çözümü söz konusu olunca da gecekondu olgusu ortaya çıkmıştır. 62 a-) İçgöç ve Gecekonduların Oluşumu: “Gecekondu, kırsal alanlardan kentlere göç eden nüfusun kentlerdeki konut arzının eksikliği karşısında, barınma gereksinimlerini düşük gelir nedeniyle en ucuz yoldan giderebilmek için buldukları çözüm yoludur.” Gecekondulaşmanın temelinde göç ve ona bağlı olarak da kentleşme olguları yer almaktadır. Bireyler göçle birlikte başka yeni sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Kentlileşmeme ve bulunduğu çevreyi bir anlamda köylüleştirme gibi sorunlar gecekondulaşma bağlamında ele alınabilir. Göçler hep geri kalmış bölgelerden gelişmiş bölgelere doğru olmaktadır. Göçlerin yöneldiği kent ve büyük kentlerde, sağlıksız sanayileşme ve kentleşme sorunu ortaya çıkan gecekondulaşma, yoksulluk kültürü, çevre kirlenmesi gibi sosyo-patolojik sorunlarla karşılaşır. Türkiye’nin batısında bulunan büyük kentlere göç edilmektedir. Köyden kente göç edenler, kent toplumuna ilk etapta kültürel ve ekonomik açıdan uyum sağlayamadıklarından gecekondular oluşturmaktadırlar. Gecekondu mahallelerinin oluşma için genelde iki neden bulunmaktadır. Birinci neden, kent merkezinde kiraların kırsal kesimden gelenler için çok yüksek olmasıdır. İkinci neden ise,Batı mimarisine göre yapılan beton binalar kırsal kesimdeki yaşam alışkanlıklarına cevap verememektedir. Göç, kentleşme ve gecekondulaşma olguları birbirine bağlı olarak gelişen ve karşılıklı olarak birbirlerini etkileyen süreçlerdir. Örneğin; göçle birlikte başlamış olan gecekondulaşmanın bugün artık göçü körükler duruma geldiği söylenebilmektedir. Çünkü, gecekondulaşma günümüzde göçü özendiren bir yatırım aracına dönüşmüş durumdadır. Özellikle son yıllarda yaygınlaşan kaçak yapılaşma ve kent yağması hızla bir rant terörü biçimini almaktadır. Gecekondu 1960-1980’li yıllarda gecekonduların ve buralarda oturanların sayısında önemli artış meydana gelmiştir. 1960’lı yıllardaki artışın nedeni, 1950’lerden başlayarak kentlerdeki sanayileşme alanında hızlı bir gelişmenin görülmesi ve artarak sürmesi, dolayısıyla da kırsal kesimden sanayi kentlerine nüfus akması biçiminde yorumlanabilir. 1980’lerdeki gecekondulaşmanın artış nedeni ise bir yandan yine sanayileşmedeki hızlanmaya bağlanabilirken, diğer yandan da askerin müdahale sonrasına rastlayan çalkantılı dönemlerden dinginliğe çıkış dönemiyle ilgili olabilir. 1980 sonrasında PKK terörünün ortaya çıkmasıyla artan oranlarda Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’dan kapan kırsal kökenli nüfusun kentlerde gecekondulaşmayı hızlandırdığı bilinmektedir. Gecekondu bir zorunluluğun, bir umutsuzluğun bazen de bir umudun yerleşme düzenine yansımasıdır. Gecekondu yerleşmesi, kent çevresinde boş duran bir alana aynı köyden yada ayrı mahalleden birkaç ailenin gelip yerleşerek konut kondurmasıyla ortaya çıkar. Sonra hemşehri, tanıdık, kısım, akraba onlara katılır ve gecekondularını yaparken çoluk çocuk çalışıp, konu-komşu yardımıyla desteklenirler. Böylelikle aynı yerden gelmiş insanlar bir arada olurlar. Kent çevresindeki yoksulluk semti görünümündeki gecekondu mahalleleri oluşur. Zamanla konutlar daha da yetkinleştirilerek, daha yaşanacak duruma getirilerek, gecekondu mahalleleri geçici konutlar olmaktan çıkıp sürekli bir yerleşme haline dönüşürler. “Giderek, gecekondu yapımı spekülatörlerinde işin içine karışmasıyla ticari kar sağlayan bir etkinlik niteliği de kazanıp rant aracına 63 dönüşür.” İçgöç nedeniyle, bu süreçte Türkiye’de yeni bir aile tipi oluşmuştur. Bu aile tipi, ne kırsal kesimdeki nede kentlerdeki aile tipine benzetmektedir. Gecekondu aile tipi bir taraftan kırsal kesimlerdeki diğer taratanda kentlerdeki aile tipinin kültürel öğelerini içinde barınmaktadır. b-) İstanbul İle İlgili Gecekondulaşma: Gecekondulaşmanın son derece yoğun olarak yaşandığı İstanbul, nüfus bakımından da kozmopolit ve heterojen bir yapı sergilemektedir. Ülkemizin değişik yörelerinden göçüp gelen insanlarla İstanbul “Anadolu’nun mozaiği” durumuna gelmiştir.” Kentleşme ve gecekondulaşma bağlamında, İstanbul’un diğer büyük kentler arasında ayrıcalıklı bir yeri olduğu görülmektedir. Küçük bir gecekondu yapım başını sokmak biçiminde başlayan gecekondulaşma olgusu, bugün artık Alibeyköy’ün Gazi mahallesi, Sultanbeyli örneklerinde olduğu gibi gecekondu yağması hatta talanı biçimine bürünmüştür. Boğazın en güzel yerleri, ormanlık arazileri, hazine arazileri, kooperatiflere ayrılmış bölgeler, su hafızaları, baraj çevreleri, yeşil alan için ayrılmış yerler hep mantar gibi bitip yükseliveren kocaman kaçak yapılarla dolup taşmıştır. Bu çirkinlik abidesi gibi yükselen kaçak yapılar, çevre kirlenmesi, susuzluk ve benzeri türden daha bir çok soruna ve hatta felakete yol açarak İstanbul’u korkunç bir batağa itmektedir. c-) Kentleşememe ve İkili Yapı Sorunu: Sosyo-ekonomik ve kültürel ilişkiler ağı içindeki çeşitli etkiler ve bağlar yalın gibi görünen köy gerçeği ne karmaşık bir duruma getirmektedir. Kır ve kent birlikte toplumsal bütünü oluşturmaktadır. İnsanlar iş güç arayışı ve geçim derdi ile bulundukları kırsal kesimden kentlere hatta büyük kentlere göç etmeye başlarlar. Ancak doğaldır ki umulan bulunamaz. İnsanlar, iş bulma sorunu, konut sorunu, eğitim sorunu, sağlık sorunu ve daha pek çok sorun ile karşı karşıya kalırlar. Kimisi bir yakınının yanına yerleşip otururken bazıları da gecekondularını mesken tutar. Zor koşullar altında bile pek çoğunun durumu köydekinden iyidir. İşte, bu bağlamda ikili bir yapı ortaya çıkmaktadır. Aslında Türkiye çapında genel bir olgu olan ikili yapı sorunu kentlerimizde özellikle de büyük kentlerimizde belirginleşmektedir. İkili yapı sorununun hem göçe neden olan hem de onun sonucu olan bir olgudur. Türkiye’de köy ve kent yerleşimleri arasında bazı yönlerden ayırım bulunmadığı yada varsa bile ortadan kalktığı konusunda bir takım görüşler vardır. Burada dayanak noktası kentlerimizin kırlaştığı yolundadır. Gecekondu gerçeği buna gayet güzel örneklemedir. Kırsal kesimden göç edenler kentsel özellik kazanırken diğer yandan da kent kültürünü etkilemekte, kırsal ve kentsel yapıların bütünleşmesi konusunda pay sahibi olmaktadır. Gecekondularda yaşayanlar, kentte eskiyseler, köylü olmaktan uzaklaşmış ancak tam anlamıyla da şehirli olamamış insanlardır. Köydeki yaşantılarını alışkanlıklarını kentlerde de kısmen sürmekte, bu yüzden geçiş süreci yaşamaktadırlar. d-) Göçün Kentlerdeki Hizmetlerin Gelişimine Etkisi: Barınma sorununu, gecekondu ile çözümleyip kente yerleştirdikten sonra gecekondu insanının önünde, gerçekleştirmeyi planladığı daha başka beklentileri vardır; İyi bir iş, iyi bir gelir, çocukların eğitimini sağlayıp, geleceklerini garanti altına almak gibi hedeflerdir. Çoğunluğu ekmek kapısı olarak hizmet kesimi görülmektedir. Müstahdemlik, hademelik, odacılık ve benzeri küçük kaplı devlet memurluğu, kapıcılık, çöpçülük, belediye işçiliği, garsonluk, bekçilik, hizmetçilik gibi işler bu türdendir. 64 İkinci olarak sanayi işçiliğine giren bu kesimin insanları, gecekondu halkının “sanayileşmiş-kentleşmiş” kısmını oluşturmaktadır. Seyyar satıcılık, arabacılık, pazarcılık, simitçilik, işportacılık, ayakkabı boyacılığı, küçük tüccarlık, küçük esnaflık gibi marjinal işler üçüncü gruba giren işlerdir. Köylerden kentlere göç edenler genellikle tarım işçisi yada topraksız yoksul köylülerdir. Kente niteliksiz işçi olarak gelmektedirler. Bunlar kentte düzenli bir iş bulamayıp, ne iş bulurlarsa onu yaparlar. Genellikle inşaat işçiliği, hamallık gibi işlerde çalışırlar. Gecekondu kadınlarının çalışması pek hoş karşılanmamakla birlikte onlarda evlere gündelikçi olarak yada örneğin kapıcılık yapan kocalarına yardım ederek çalışırlar. Fabrikaya gidenleri de vardır. Görüldüğü gibi üretici olmayan, küçük çaplı hizmet işlerinde çalışan veya çok az gelir elde edilen bu kesime mensup insanların gelecek güvenceleri yoktur. Büyük çoğunluğu sigortasız olarak çalışmaktadır. Bu yüzden de güçlü bir güvensizlik duygusu içinde yaşamaktadırlar. 4) DIŞ GÜÇÜN EĞİTSEL ETKİLERİ Göç sürecinde en çok çocuklar etkilenmektedir. En az iki dil ve iki kültürün belirlediği şartlar altında yaşamak ister istemez birçok avantajın yanında bir dizi sorunda beraberinde getirir. Türkçe ve Almanca’yı yeterli düzeyde öğrenemediklerinden ve her iki kültür öğeleri yakından tanımadıklarında üyesi oldukları her iki grup ile belli bir düzeyde iletişim kuramamaktadırlar. Bu da her iki toplumda gerekli eğitimi almalarını, meslek öğrenmelerini zorlaştırmaktadır. Türkiye kırk yıldan beri dış göç verdiği halde yurt dışı eğitimi alanında alınması gereken önlemlere yeterince katkıda bulunamamıştır. Göç sürecinde eğitim alanında alınması gereken önlemler, bireyin içinde yaşadığı topluma ve üyesi olduğu etnik gruba uyumunu kolaylaştırmalıdır. Bu uyum süreci çok kültürlü bir benliğin geliştirilmesiyle olanaklıdır. Türklerin en yoğun yaşadıkları Almanya’da Türk öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları için değişik olanaklar yaratılmaya çalışılmaktadır. Türk öğrencilerine bir taraftan alman eğitim kurumlarına ve diğer taraftan Türkçe ve Türk kültürü derslerine katılma olanakları sağlanmaktadır. Türk öğrencileri halen Alman öğrencileri ile aynı oranda ileride düzeyde eğitim-öğretim hizmeti veren eğitim kurumlarına devam edememektedirler. Türkiye ile ilgili bilgileri ve Türkçe kullanımları da yeterli düzeyde değildir. Dış göçlerde Almanya ve Avrupa’ya 1960’lı yıllarda ilk gidenler arasından yurda kesin dönüş yapan Türk işçilerinin sosyo-ekonomik yapı değişiminde önemli rolleri olduğu görülmektedir. Bunlar dönerken para ve mal getirerek, ülkenin toplumsal ve kültürel yaşamında yenilikçi davranışların gelişmesi yolunda ortalık biraz daha hazırlamaktadırlar. Olumsuz bir noktada ikinci kuşak olarak nitelendirilen işçi çocuklarının uyum sorunu ile ilgilidir. Bu durum giderek bir kültürel değişme sorununa dönüşmektedir. KÖYDEN KENTE GÖÇÜN SONUÇLARI Nüfus dağılışında dengesizlik olmaktadır. ¬ Yatırımların dağılışında dengesizlik olmaktadır. İşsizlik ortaya çıkmaktadır. Konut sıkıntısı olur. Sonuçta gecekondulaşma oluşmaktadır. Sanayi tesisleri kent içinde kalmaktadır. Çevre sorunları artmaktadır. Trafik, eğitim, sağlık problemleri oluşmaktadır. 65 Alt yapı hizmetlerinin götürülmesi zorlaşmaktadır. Kültür çatışması meydana gelmektedir. Kırsal kesimdeki yatırımlarda verimsizlik olmaktadır. KÖYDEN KENTE GÖÇÜ ÖNLEMEK İÇİN ALINMASI GEREKLİ YÖNTEMLER Sulamalı tarım yaygınlaştırılmalıdır. ¬ Modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalıdır. Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmelidir. Eğitim-sağlık hizmetleri geliştirilmelidir. Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalıdır. Alt-yapı hizmetleri geliştirilmelidir.(yol,su,elektrik,haberleşme) AZINLIKLAR -Azınlıkların hukuksal durumu azınlık temsilcilerinin katılımı ile İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde dile getirildi. Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Avrupa Birliği Enstitüsü ve Berlin Avrupalı Türkler İnsiyatifi (BATI) 3-4 eylül tarihlerinde Türk-Alman Hukuk Sistemlerinde Avrupa Hukukuna Uyum Kolokyumu düzenledi. İlk olarak Almanya’dan davetli Dr. Arndt Künnecke Avrupa Birliği ile Türkiye’de azınlık kavramının farkları ile ilgili sunumda bulundu. Türkiye’de azınlık tanımının 24 temmuz 1923'te imzalanan Lozan antlaşmasına göre belirlendiği ve bunun dinsel farklılık temeline dayandığını belirti. Gayrımüslim Türk vatandaşların azınlık olarak ifade edildiğini ve bunun Osmanlı imparatorluğundaki millet sistemi geleneği ile bağıntılı olduğunu dile getirdi. Avrupa Birliğinde ise azınlık kavramının dinsel, dilsel ve etnik farklılık temeline dayadığını ve bu bakımdan Türkiye ile AB arasında azınlık kavramında farklılıkların olduğunu belirtti. T.C anayasasında azınlıklardan bahsedilmediği ve azınlıklar ile ilgili uluslararası antlaşmalara Türkiye’nin birtakım çekincelerle imza koyduğunu açıkladı. AB giriş sürecindeki Türkiye’nin azınlıklar konusunda düzenlemeler yapması gerektiğini çünkü Avrupa Birliğinin azınlık kavramı konusunda değişmesinin mümkün olmadığını vurguladı. Bununla birlikte Avrupa Birliğine üye ülkelerde’de azınlık kavramı konusunda bir hemfikirlik olmadığı vurgulandı ve buna Fransa ve Yunanistan örneği gösterildi. Bu ülkelerde azınlık bakışının Avrupa Birliğinden geri olduğu belirtildi. Bu bağlamda bu ülkelerdeki azınlık bakışı ya AB seviyesine getirilmeli ya da Türkiye’nin azınlık bakışının bu ülkelerdeki yaklaşıma getirilmesinin yeterli olması gerektiğini açıkladı. -Azınlık hakları ve vatandaşlık konulu çalışmalarıyla tanınan yerli ve yabancı uzmanlar ile azınlık hakları sorununu yaşamsal deneyimleriyle birebir tecrübe etmiş katılımcıların yer alacağı konferasın, Türkiye’nin azınlık hakları sorununa vatandaşlık ve demokrasi eksenli bir açılım getirmesi amaçlanmaktadır. TESEV’in bu amaç doğrultusunda düzenlediği konferansta, azınlık hakları sorunu demokratik bir rejimde vatandaşlık deneyimi olarak ele alınacaktır. Diğer bir deyişle, devletin azınlıklara yönelik kategorik yaklaşımı ve ayrımcılık unsurunu barındıran politikaları, söz konusu politikalardan yoğun bir biçimde etkilenen azınlık gruplarına mensup vatandaşlar ve vatandaşlık kavramı bakımından irdelenecektir. 66 Bu amaç doğrultusunda TESEV, “Türkiye’de Azınlık Hakları Sorunu: Vatandaşlık ve Demokrasi Eksenli Bir Yaklaşım” başlıklı uluslararası konferansı ilgili bütün aktörleri hedefleyecek, geniş katılımlı bir konferans olarak tasarlamıştır. Konferans akışı; Türkiye’nin azınlık sorununun tarihi, siyasi ve yasal boyutları ile konunun uzmanları tarafından derinlemesine incelenmesi, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde son yıllarda yapılan reformların sorunu birebir yaşayan farklı aktörler tarafından değerlendirilmesi ve Türkiye’nin kendine has özellikler taşıyan azınlık sorununun uluslararası insan hakları, demokrasi ve vatandaşlık normları çerçevesinde tartışılarak kalıcı, etkili ve adilane çözüm önerilerini içerecek şekilde oluşturulmuştur. -Ermeni Katolik, Keldani, Latin Katolik, Süryani Ortadoks, Rum Ortadoks, Ermeni, Süryani Kadim ve Musevi azınlıkların temsilcilerinin İstanbul'da bir araya geldiği Valilik'teki toplantıda 1936 Beyannamesi nedeniyle azınlıkların uğradığı zararlar tartışıldı. Toplantıda, "1936 Beyannamesi" yüzünden cemaatlerin uğradıkları zararlar, Latin Katolik Cemaati'nin sahip olamadığı hükmi şahsiyet nedeniyle Hazine'ye geçen kiliseler sorunu dile getirildi. Ayrıca, tapuda malik hanesi açık bırakılan taşınmazların da azınlıkların elinden çıktığı, din adamı yetiştirilemediği, Rum Patrikliği'nin Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun yüksek eğitim veren bölümünün açılması gerektiği anlatıldı. Hükümet nezdinde çözüm Ermeni Patrikliği adına konuşan Av. Diran Bakar ve Av. Setrak Davuthan ise, Ermeni Patrikliği'nin ve çeşitli vakıfların bugüne kadar çeşitli hükümetlere sorunlarıyla ilgili raporlar sunduğunu ancak sonuç alamadıklarını belirtti. Azınlık sorunlarının hükümet nezdinde çözüme kavuşturulmasını isteyen Bakar ve Davuthan, azınlıkların karşılaştığı sorunları şöyle özetlediler: 1. Gayrımenkul hukukundan kaynaklanan sorunlar * Mal edinememe (vasiyetle veya sağlar arası muamelelerle) * Edinilen malların elden çıkışı * Tapuda vakfı adına tescilli olmayan taşınmazlara vaziyet ve mahluliyet kararlarıyla el konulması 2. Seçim hukukundan kaynaklanan sorunlar * Mahalli vakıf yönetim kurullarına başka semtte oturanların seçilmelerinin engellenmesi 3. Eğitim sisteminden kaynaklanan sorunlar * Cemaat okullarına kayıt zorlukları * Cemaat okulları yabancı addedilip, "Türk Müdür Başyardimcisi" adı altında bir görevliyle ayırım yapılması 4. Din adamı yetiştirme sorunu * Bu sorun, YÖK tarafından her dinin kendi mensubu öğretmenlere tedris edilecek özel üniversite bölümleri kurularak giderilebilir. Türkiye ve Yunanistan'ın uygulaması yanlış Bakar ve Davuthan ayrıca, "mukabele-i bilmisil" yani "karşılıklılık" ilkesinin vatandaşlara değil, ancak yabancılara uygulanabileceğini belirterek, Türkiye ve Yunanistan'ın bu konudaki uygulamalarının yanlışlığına değindiler. Siyasal iktidarın, 1936 Beyannamesi'ne Yargı erkinin verdiği anlamı genişlettiğini belirten avukatlar, "Beyannamede olmadığı için şunun veya bunun yapılamayacağının benimsenmesi hukuk devleti ilkelerine aykırıdır. Anayasal teminat altında bulunan mülkiyet hakkına, 67 kanuna dayanmadan sınırlama getirmek anlamına gelir" dediler. Sadece dinsel azınlığız Musevi Hahambaşılığı temsilcileri ise, sadece dinsel azınlık sayılmaları gerektiğini vurguladılar, bunun dışındaki her türlü ayrımcılıktan üzüntü duyduklarını belirttiler ve Türkiye'nin varolan sorunlarla Avrupa Birliği'ne giremeyeceğini dile getirdiler. 5.1.BELEDİYENİN SOSYAL HİZMETLER ALANINDA YAPTIĞI ÇALIŞMALAR Kadıköy Belediyesinin sosyal hizmetler alanında yaptığı çalışmalar çocuklar, gençler, engelliler, kadınlar alt başlıklarının hemen sonunda veridiğinden yeniden tekrarlanmamıştır. KADIKÖY KAYMAKALIĞININ SOSYAL HİZMETLER VE KENT YOKSULLUĞU KONULARINDA YAPTIĞI ÇALIŞMALAR 5.2. KADIKÖY KAYMAKAMLIĞI- KADIKÖY SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA VAKFI AMAÇ 3294 sayılı kanun gereği fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaş ile gerektiğinde her ne surette olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, Sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir. KAPSAM Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan, kanunla kurulu sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olmayan ve bu kuruluşlardan aylık ve gelir almayan vatandaşlar ile geçici olarak küçük bir yardım veya eğitim ve öğretim imkanı sağlanması halinde topluma faydalı hale getirilecek, üretken duruma geçirilebilecek kişiler bu Kanun kapsamı içindedir. UYGULAMA Başvuru Faaliyetleri Vakfı Fakru zaruret içinde olan vatandaşların başvuruları dilekçe karşılığında veya şahsen müracaatı halinde Vakfın Formatlı Başvuru Formu kendisine verilerek 68 Muhtarlıktan onaylatılıp İlçe Emniyet ve Belediye Emlak ve Zabıtası araştırma formları ,Tapu Dairelerindeki kayıtları ,Vukaatlı Nufus Kayıt örneği ile birlikte onaylı formlar geri alınır. Sosyal Güvencelerinin kayıtları internet ortamında araştırılır. Durumları 3294 sayılı Kanuna uygun olanlara vakfımızda dosya açılır. Araştırma Faaliyetleri Yardım talebinde bulunan vatandaşın Nüfus Kütüğüne bağlı İl ve İlçede adına kayıtlı herhangi bir İşyeri ,Araç , Menkul ve Gayrı menkulünün olup olmadığı Resmi yazı ile ilgili kurumlardan araştırılır. Belgelerini hazırlayıp getiren vatandaşın ikamet ettiği adrese araştırmacı memur gönderilir. İkamet ettiği adresinde araştırma memuru tarafından ev ziyareti yapılmak sureti ile vatandaşın gelir durumu tespiti yapılır. İnternet ortamında herhangi bir Sosyal Güvencesi ( SSK-Bağ-kur,Emekli Sandığı) olup olmadığı araştırılır. Yardım Faaliyetleri Vakfıda dosyası olan vatandaşların dilekçe ile başvurmaları halinde Vakıf Mütevelli Heyetinin haftanın her Çarşamba günü saat 15.00 ‘ de yapılan toplantısında karara bağlanmak sureti ile kabul ya da red olunur. Kabul olunan dosya sahiplerine Banka kanalı ile ödemesi yapılır. Bu yardımlar barınma,ayni-yiyecek,ayniyakacak,ayni-giyecek ,ayni-ilaç ,tıbbi cihaz ,eğitim ve bir defaya mahsus nakdi yardımlardan teşekkül eder. Yapılan yardımlar her ay düzenli bir şekilde muhasebe usulüne uygun Yevmiye Defterlerinde tutularak yapılan yardımlar ve Giderler ,Mali Durum Tabloları ve Aylık faaliyet raporu Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğüne posta ile her ay gönderilir. Vakıf Mütevelli Heyeti Mülki idare amirleri vakfın tabii başkanı olup,İlçe Belediye Başkanı ,Mal müdürü , İlçe Milli Eğitim Müdürü,Sağlık Grup Başkanı, İlçe Müftüsü vakfın mütevelli heyetini oluşturur. Ayrıca her faaliyet dönemi için ilçe dahilinde mahalle muhtarlarının Kaymakamın çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile kendi aralarından seçecekleri birer üye ile ilçede kurulu ve 5263 sayılı kanun kapsamında belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin kendi aralarında seçecekleri bir temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından İl genel meclisinin seçeceği iki kişi mütevelli heyetinde görev alırlar. Vakfda Dosyası olup Yardım almada öncelikli Kriterler 12369 Özürlü vatandaşlar. Yaşlı ve kimsesizler ( Yaşı 70 üzeri olup bakacak kimsesi olmayanlar) Eşinden Boşanmış veya Eşi vefat etmiş Çocuklu dul bayanlar. 456- Annesi ve Babası vefat etmiş çocuklar ve bu çocuklara bakan aileler Heyet raporu bulunan Kanser hastaları ve Yatalak hastalar. Çocuk sayısı beş ve yukarı olup 18 yaşından küçük öğrenci çocuğu olan aileler. 75 yaşından küçük ve 3 çocuğu öğrenci olanlar. 82 çocuğu aynı anda askerde olanlar ile eşi askerde ve ceza evinde olanlar. 93 çocuğu aynı anda okulda okuyanlar. 10- Oturacak evi olmayanlar. 11- Vakfımızda dosyası olup aynı yardım talebinde bulunan kişilerin bir sonraki talepleri 3 ay sonra değerlendirilir. Sosyal Hizmet Polisi ve Vakıf Çalışmaları İstanbul Valiliğinin 13.12.2004 tarih ve B054VLK4345901/Öz.Klm.10/2378 sayılı yazısına istinaden İlçemizde Sokakta kalmış alil,aciz ve yaşlı sahipsiz şahıslar ile madde bağımlısı olan çocuklarımızın sokaktan kurtarılmaları ve rehabilitasyon merkezlerine alınmaları,Ailelerine teslim edilmeleri Eğitimleri ve barınmaları ile ilgili Sosyal Hizmet polisi ile Vakıf çalışma başlatmış olup bu çalışma ile ilgili prensipler belirlenmiştir. Kimsesiz ve sokakta kalmış olanların rehabilite edilmesinde yapılacak işlemler; 1- Alınan şahısların kimlik ve ikametgâh tespitlerinin yapılması. 2- GBT Sorgularının yapılması 3- Alınan şahısların hastane raporlarının alınması (şahsın vucudunda darp ve benzeri fiziki bulgularının olup olmadığına dair Dr.Raporu) 4- Alınan şahısların rapor sonuçlarına göre: a19 yaş altı madde bağımlısı olmayan, b19 yaş altı madde bağımlısı olanlar, c19 yaş üzeri madde bağımlısı olmayan d19 yaş üzeri madde bağımlısı olanlar, e19 yaş üzeri ve 60 yaş altındaki akıl hastalığı olanlar, 5- Alınan şahısların temizliklerinin yapılması ( Berber ve Hamamlarda) 6- Alınan şahısların üzerlerinde ki elbiselerin temiz ve iyi olmadığında giyindirilmeleri: aGiyimleri Kadıköy Belediyesinin giyim reyonlarından, bSevgi Mağazası reyonundan, ( a ve b) deki belirtilen yerlerden temin edilemiyorsa Kadıköy Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı imkanları ile piyasadan temin edilmemesi, 7-Alınan alil ve aciz yaşlı sahipsiz şahısların Kadıköy Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı imkanları ile piyasadan temin edilmesi. 8-Alınan tüm şahısların kimlik ve ikamet tespitlerinin yapılıp, Aile yakınlarına ulaşıldığı takdirde ailelerin refakatinde teslim edilmeleri. 70 9-Madde 4 deki Rapor sonuçlarına göre olan (a) daki grubuna girenlerin 14-19 yaşları arasındakilerin (Madde bağımlısı olmayanların) Tarım ve Köy işleri Bakanlığına bağlı, Kooperatifçilik ve El sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüğü, Uzunmustafa Mah.Tekniker Sok. 18 81010 / Düzce adresindeki parasız ve yatılı ve gündüzlü Eğitim merkezine yönlendirilmesi. (İrtibat Tel.0380 524 82 63 – 523 47 23 – 524 82 63) 10-Madde 4 de ki rapor sonuçlarına göre olan (a) da ki grubuna giren ve rehabilitasyon hizmeti kabul edenlere Vakıf tarafından her ay harçlık verilmek üzere, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Tuzladaki İSMEM çıraklık okuluna yönlendirilmesi. 11-Madde 4 de ki rapor sonuçlarına göre olan (b) de ki gruba giren madde bağımlılarının Küçükbakkalköy’de bulunan İlk adım istasyonuna teslimi, 12-Madde 4 de ki rapor sonuçlarına göre olan (c) deki gruba giren madde bağımlısı olmayanların huzurevi veya darülacezeye yerleştirilmeleri yerleştirilinceye kadar geçecek sürede barınmalarının vakıf tarafından sağlanmasına ( Huzurevi ve Darülaceze yerleştirmede yaşlı ve hastalıklı kişilerin yerleştirilmesinde sorunların olması nedeniyle İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğünden yazılı görüş ,cevap alınması) 13-Madde 4 de ki rapor sonuçlarına göre (d) deki gruba giren Madde bağımlısı olanların AMATEM’e yerleştirilmesi, 14-Madde 4 de ki rapor sonuçlarına göre ( e) deki gruba giren şahısların Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırılması (İlçe Sağlık Grubu Başkanlığınca yapılması, acil durumlarda Vakıf Müdürü tarafından sevk işlemlerinin yapılması, 15-Sokaktan alınan 18 ve üstündeki şahısların sağlık problemleri ile sakatlıkları olmayan ve çalışmak istemeyenlerin memleketlerindeki aileleri veya aile yakınları ile irtibata geçilerek memleketlerine dönmelerini sağlanması, 16-Sokakta sakat ve dilencilik yapanların ikamet adreslerinin tespiti yapılarak ikametlerindeki aile veya yakınları refakatinde teslim edilmeleri, 17-Alınan 18 ile 60 yaş arası hastalıklı ve bir başkası tarafından bakıma muhtaç olan şahısların acilen ulaşılması ve ailelerine teslim edilmeleri. 18-Alınan şahısların kimlik tespiti yapılamayan ve hasta olanların kimlik tespiti için resimlerinin çekilip ulusal basına haber verilerek ve kayıp ilanlarına bakılmak sureti ile kimlik tespiti yönteminin izlenmektedir. Küçükbakkalköy Umut Çocukları İlk adım İstasyonu: İlk adım istasyonu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü İstanbul Valiliği, Kadıköy Belediyesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Sokak Çocukları Gönüllüleri Derneği, Çocukları İstismardan Koruma ve Rehabilitasyon Derneği ve İstanbul Barosu Çocuk Hakları Komisyonu işbirliği sonucunda yapılan bir 71 protokolle 27.02.1998 tarihinde Yel değirmeni Çocuk ve Gençlik Merkezi Müdürlüğü bünyesinde hizmete açılmıştır. İstasyonun amacı 7-18 yaş arası ebeveyni tarafında ihmal ve istismar edilerek her türlü tehlikeye karşı korumasız kalan sokak çocuklarının tekrar topluma uyumlu hale getirilmesidir. İlk adım kabulü yapılan tüm çocuklar beslenme, sağlık, eğitim, hijyen ve özbakım hizmetlerden yararlanmaktadır. Kabulü yapılan her çocuk görevli pratisyen hekim ve hemşire tarafından genel sağlık taramasından geçirilmektedir. Ayrıca davranış bozukluğu ve madde bağımlılığı olan çocukların tıbbı ve psikolojik tedaviye yönlendirilmeleri de sağlanmaktadır. İstasyonda görevli sosyal hizmet uzmanları kabulü yapılan çocukların ailesi yakınları ve çevresi ile ilk temasları kurmak sureti ile mesleki çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda aileler ekonomik yönden desteklenmesine çalışılmaktadır. Çocuk kabulü genel anlamda 3 şekilde olmaktadır. En önemlisi saha çalışması sonucunda olmaktadır. Görevli sosyal çalışmacı ve akran çocuk ile çocukların yaşadığı mekanlara gidilmekte, onlarla bağlantı kurulmakta, ikna edilen sokakta kalmak istemeyen çocuklar alınıp İstasyona getirilmektedir. Bir diğer kabul şekli çocukların kendi istekleri sonucunda gerçekleşmektedir. Taksim’den, Bakırköy’den Kadıköy’den kendi imkanları ile İstasyona gelen çocuklar yapılan görüşmeler sonucunda kabul edilmektedir. Bir diğer kabul şekli ise Çocuk şubesi müdürlüğü tarafından getirilen çocuklar ile olmaktadır. Bununla birlikte İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ,diğer polis karakolları ve gönüllüler tarafından da zaman zaman çocuklar getirilmekte ve kabulleri yapılmaktadır. Sokak çocuklarının korunması ve rehabilitasyonu amacı ile tahsis edilmiş olup ; binanın tefrişatı, bakımı,sabit giderlerinin karşılanması ve eleman desteği Kadıköy Belediyesi tarafından karşılanmaktadır. Sokak çocuklarının muayene ve tedavileri Kadıköy Belediyesi Sağlık Polikliniği tarafından yapılmaktadır. Olağan üstü kış koşulları döneminde, Belediye ekiplerince sokaklar sürekli olarak taranarak sokakta bulunan çocuklar ikna edilerek alınır Belediye Başkanlığınca yemek ve ısınma ihtiyaçları karşılanır ve İlk adım İstasyonuna teslim edilmeleri sağlanır. Yeldeğirmeni Çocuk ve Gençlik Merkezi: Sosyal yardım ve devlet korumasına ihtiyaç duyan toplum kesimlerinin başında yer alan sokak çocuklarını yeniden topluma kazandırmak amacı ile Sosyal hizmetler ve Çocuk Esirgeme kurumu, İstanbul Valiliği, Kadıköy Belediyesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çocukları İstismardan koruma ve Rehabilitasyon Derneği,İstanbul Barosu Çocuk Hakları Komisyonu ve Sokak Çocukları Gönüllüleri Derneği arasında bir Protokol yapılarak,kuruluşumuz Kadıköy Sokak Çocukları Rehabilitasyon Merkezi 27.02.1998 tarihinde Devlet Bakanı Hasan Gemici tarafından hizmete açılmıştır. Kuruluşumuza bağlı olarak Küçükbakkalköy ilk adım ünitemize sokak çalışmalarından polis, İl müdürlüğü ve Sokak Çocukları Gönüllüleri Derneğinden ve kendi isteği ile gelen çocukların kabulü yapılmaktadır. Gelen çocuklar merkezde giyim ,sağlık,temizlik ve barınma ihtiyaçları karşılanmaktadır. Merkezde sokak çocukları ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar iki sosyal hizmet uzmanı,bir akran çocuk,küçükleri koruma şube müdürlüğüne bağlı bir polis memuru görevlendirilmiştir. Her hafta Pazartesi ve Perşembe günleri kuruluş aracı ile saat 12.00 de çalışmaya çıkılmakta ve çocukların bulundukları ortamlara gidilip çocuklarla sosyal hizmet uzmanları görüşme yapmaktadır. Kuruma gelmek isteyen 72 çocuklar araç ile ilk adım istasyonuna götürülmektedir. Kuruma gelmek istemeyen çocuklarla bulundukları yerlerde yaşadıkları mekanları daha iyi koşullara getirme, sokağın risklerini en aza indirme, giyecek ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılama, hasta olan çocukların tedavilerini yaptırma, bunların aracılığı ile sorunun temelini bulmaya ve çözmeye yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Merkeze kabulü yapılan çocuklar öncelikle sağlık kontrolleri yapılmakta, madde bağımlısı ve ruh sağlığı sorunu olan çocuklarla tedavi ünitesinde özel olarak ilgilenilmektedir. Zeynep Kamil Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi Çocuk Psikiyatrisi uzmanı bir doktor ve Psikolog olarak çocukların tedavileri ve hastane işlemlerinin sürdürülmesinde yardımcı olmaktadır. Nüfus cüzdanı olmayan çocukların nufüs cüzdanlarının çıkarılması için ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Kuruluşa gelen her çocuğun İlk adım istasyonunda Tam idrar, Gaitada parazit PPD,PA AC Grafiği vs tüm tahlilleri yapılmaktadır.Bu konuda İlk adım ünitesinde görevli doktor görevlendirilmiş ve sağlık kuruluşlarıyla ilişkiye geçirilerek tüm testleri ve tedavileri yapılır.Yaz döneminde çocuklarımız personel refakatinde sosyal, kültürel ve spor faaliyetlerinden faydalandırılmaktadırlar. Bostancı Halk Eğitim Merkezinden gelen El Sanatları odası Ev ekonomisi Öğretmeninin sorumluluğunda uygulama mutfağı çocukların kullanımına sunulmuştur. Kuruluşta sosyal serviste görev yapan Sosyal Hizmet Uzmanları her çocukla ilgili kişisel çalışma yapmakta çocuğun psiko-sosyal ,eğitim ve aile durumu ile ilgili rapor düzenleyerek her çocuk için ayrı bir dosya oluşturulmaktadır. Çocukların eğitim durumları Bostancı Halk Eğitim Merkezi gönüllü eğitmenler ve merkezimiz elemanları tarafından yürütülen faaliyetlerle sürdürülmektedir. Çocukların gönüllülere dağılımı yapılmış her çocuğun sorumlu Sosyal Hizmet Uzmanı ile birlikte gönüllü eğitmenleri tarafından kurum içi ve kurum dışı durumunun takibi yapılmakta, etüt çalışmaları değerlendirilmektedir. Bu çalışmalarda her çocuğun ruhsal, fiziksel ve sosyal özelliklerine uygun eğitim programlarından faydalandırılması hedeflendirilmektedir. Öğretmenler nezaretinde çocukların derslerine yardımcı olmak amacıyla etüt çalışmaları yapılmaktadır. Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Sağlık Giderlerinin Karşılanması: Bilindiği üzere 5222 sayılı “ Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi giderlerinin Yeşil Kart verilerek Devlet tarafından karşılanması hakkındaki kanunda değişiklik yapılmasına dair” kanunla “yeşil kart” uygulamasının kapsamı genişletilerek tek elden yürütülmesi sağlanmıştır. Böylece yeşil kartlıların sağlık hizmetlerine ilişkin SYDT fonu ile SYD vakıflarının yükümlülükleri ortadan kaldırılmıştır. Ancak yeşil kart uygulamasıyla sosyal güvenceden yoksun vatandaşlarımızın sağlık güvencesi sağlanamadığından, genel sağlık sigortasına veya farklı bir uygulamaya geçilinceye kadar, yeşil kart uygulamasından yararlanamayan vatandaşlarımızın ödeme gücünü aşan sağlık hizmetleri için zorunlu olarak SYD vakıflarına başvuruda bulunacakları göz önünde bulundurularak, vakıfların sağlık alanındaki yardım kapsamları yeniden belirlenmiştir. 73 İSTANBUL İL SOSYAL HİZMETLER 5.3. MÜDÜRLÜĞÜNÜN SOSYAL HİZMETLER KONUSUNDAKİ FAALİYETLERİ • Göztepe Semiha Şakir Çocuk Yuvası (0-6 Yaş)-Merdivenköy’de, • Yeldeğirmeni ÇOGEM, • Küçükbakkalköy Umut Çocukları ve İlk Adım İstasyonu, • Göztepe Semiha Şakir Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi, • Prof. Dr. Fahrettin Kerim-Nilüfer Gökay Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi şeklinde çalışmaları mevcuttur. • Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) SHÇEK; 24.05.1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı olarak kurulan ve 02.04.1989 tarih ve 356 sayılı KHK ile Başbakanlığa bağlanan bir kamu kurumudur. Görevleri, kurumsal bazda sosyal hizmet faaliyetlerini hayata geçirmektir. Yani, yardıma ve(ya) bakıma muhtaç, bir diğer ifadeyle korunmaya muhtaç aile, çocuk, genç, özürlü, yaşlı, kadın ve diğer muhtaç insanlara sosyal hizmetler götürmektir. Kuruma bağlı Genel Müdürlük ve İllerdeki kolları (Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri), kanunla belirlenen görevler çerçevesinde çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarında, korunmaya muhtaç çocuk hizmetleri, huzur evlerinde yaşlı hizmetleri, kreş ve gündüzlü bakım evlerinde, gündüzlü çocuk bakım hizmetleri, rehabilitasyon merkezlerinde sakat ve felçlilerin rehabilitasyon hizmetleri ile muhtaç durumdaki kişilere götürülecek olan (kamusal) sosyal yardım hizmetleri alanlarında faaliyet göstermektedir. Ülkemizde; SHÇEK sosyal refah alanında devletin görevlendirdiği önemli kurumlarından biridir. Fakat tüm çabalara rağmen ihtiyaca tam cevap verememektedir. Çünkü Aile parçalanmaları hızla artmakta ekonomik sorunların oluşturduğu sosyal sorunlar çoğalmakta, KMÇ (Korunmaya Muhtaç Çocuklar), Sokak Çocukları, Özürlü Eğitimi ve Rehabilitasyonu, Yaşlılık vs. üretilen projeler başarısız olmaktadır. Örneğin Koruyucu aile Projesi tüm olumlu çabalara rağmen hedeflenen yere gelmemiştir. Merkezi hükümetin her geçen gün gelişen ve çeşitlenen toplumsal ihtiyaçları, özellikle yerel mahiyetteki ihtiyaçları etkin bir şekilde karşılaması mümkün değildir. Böyle bir çaba sadece devletin daha da hantallaşmasıyla sonuçlanacaktır. 74 Tek çözüm bu görevleri ve görevlerin gerektirdiği kaynakları yerel yönetimlere aktarmaktır. Avrupa konseyi çalışmaları kapsamında Nisan 2000 tarihinde İstanbul'da toplanan yerel yönetimlerden sorumlu bakanlar konferansında sosyal hizmetlerin sunulmasında yerel yönetimleri aktif rol oynamalarının kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir. SONUÇLAR: • • • • • • • • • • 75 Kadıköy’ de sokak çocukları sorunu ve bunun bir sonucu olarak çocuk ve gençlerde uçucu ve uyuşturcu madde kullanımı sorunu vardır. Bu konuda Kaymakamlığın ve İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’ nün çalışmaları olmakla birlikte sorun tam olarak çözümlenememiştir. Özellikle Eğitim Mahallesi ve Fikirtepe’ de çocuk ve gençlerde, uyarıcı -uyuşturucu madde kullanımının önlenmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır. Çocuklar için yeşil alan ve çocuk oyun alanları yetersizdir. Arttırılması yönünde çalışmalar yapılmalıdır. Kadın istihdamına yönelik Kadıköy Belediyesi’nin başlattığı başarılı çalışmalar vardır. Yeni Umutlar 2 projesi kapsamında, eğitim seviyesi düşük ve vasıfsız kadınlara mesleki eğitim seminerleri verilmiş, kadın kooperatifleri ile de kadınların istihdamında güçbirliği oluşturulması sağlanmıştır. Bu oluşuma destek gönüllü evleriyle arttırılmalıdır. Buna rağmen Kadıköy’ de kadının istihdamı istenilen seviyede değildir. Göç sonucu ilçemize gelen ailelerin, kadınların kentsel yaşama adaptasyonu ve toplumla bütünleştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır. İlçemizde yoksullara yönelik hizmet sunumu yetersizdir. Yoksulluğu önleyici yada azaltıcı yönde çalışmalar yapılmalıdır. Yoksul öğrencilere, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için, gönüllü birimlerce kurslar vb. ile eğitim desteği yada meslek edinme yönünde eğitimler verilmelidir. Kadınların iş hayatına atılabilmesi için, annelerin çocuklarının hem eğitim aldığı, hem de bakımının üstlenildiği okul öncesi eğitim veren eğitim birimleri, kreşlerin sayısı arttırılmalı ve bunların düşük ücretle hizmet vermeleri sağlanmalıdır. Bu kadın istihdamının sağlanabilmesi için de önemlidir. İlçemizde kadınlar doğum öncesi ve sonrası yeterli sağlık ve bakım hizmeti alamamaktadırlar. Bu konuda çalışmalar yapılmalıdır. Kadına-çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi konusunda kadın ve erkeklere, şiddeti önleyecek-engelleyecek gerekli eğitimler aile danışma merkezlerinde verilmelidir. Yaşlı nüfusunun fazla olduğu Kadıköy’ de yaşlılara yönelik hizmet sunumu yetersizdir. Yaşlılara yönelik evde bakım hizmetleri verilebilir, onların mesleki bilgi ve tecrübelerinden faydalanarak oluşturulacak danışmanlık merkezleriyle hem onların işgücüne katılımı sağlanabilir, hem de yalnızlık ve sosyal dışlanmışlık sorunları çözümlenebilir. • Kadıköy Belediyesi’nin engellilere yönelik faaliyetleri oldukça başarılıdır. Engelli Danışma ve Dayanışma Merkez’inde engellilere yönelik verdikleri hizmetler ve Kadıköy Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’nce hazırlanan “Engelsiz Erişim” projeleriyle bu yönde büyük adımlar atılmıştır. Atılan adımlar sevindiricidir. Ancak engellilerle ilgili sorunların hemen çözümlenmesi beklenilmemelidir. Bu uzun soluklu bir iştir. Bu arada engellilere yönelik toplumsal duyarlılık ve farkındalık çalışmaları da hızla arttırılmalıdır. • Bunun yanında, bina girişlerinin engellilerin erişimine uygun hale getirilmesi, yeni yapılacak yapılara inşaat ruhsatı verilirken, projelerde engellilerle ilgili düzenlemelerin yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesi, yapılmadıysa binaya ruhsat verilmemesi gerekmektedir. Tüm bu uygulamaların belediye denetiminin yanında, sivil toplum örgütleriözellikle engelli kuruluşlarınca da denetlenmesi gerekmektedir. Uygulama hükümlerine uymayanlara cezai müeyyide uygulanmalıdır. • Göç sonucu oluşan Konut sorununu çözücü yönde tedbirler alınmalı, gecekondu oluşumları engellenmelidir. • Azınlıkların toplumla bütünleştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmalı, toplumda azınlıkların hak, özgürlük ve inançlarına saygı duyulduğunu gösteren yönde çalışmalar yapılmalı, azınlık haklarını koruyucu yasal düzenlemeler de yapılmalıdır. ÖNERİLEN-GELİŞTİRİLEN PROJELER PROJE TALEP FORMU( Ön Çalışma) Kısım 1: Projenin Tanımı ve Talebi Talep Sahibi (Adı-Soyadı) : Melek Bozdoğan, Fikri Yılmaz Talep Tarihi: 15 Mart 2010 Projenin Konusu ve Açıklaması: Engellilerin fiziksel ve mimari çevrede ulaşılabilirlik sorunlarının çözümlenmesi Proje Sloganları: “Engel-siz Hayatlar” Projesi, “Gören Gözler-Gülen Yüzler” Projesi “Engelleri Kaldırdık” kullanılabilir 76 Projenin Hedefi: Proje, mevcut yol, kaldırım, yaya geçidi, yeşil alanlar, spor, sosyal ve kültürel altyapı alanları ile halka açık hizmet veren her türlü yapının, bedensel, zihinsel yada görme engelliler ile yaşlılar ve bebekli ailelerin erişilebilirliğine uygun hale getirilmesi ve bunun için yapılması gereken düzenlemeleri kapsamaktadır. Konu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun kabul ettiği ve Türkiye'nin de imzaladığı Sakat Hakları Bildirgesi, (WHO) Dünya Sağlık Örgütü Sağlıklı Kentler Programı, ILO Sözleşmesi ve Engelliler İçin Standart Kurallar yaklaşımı çerçevesinde ele alınmalı; yerleşimler, tüm engellilerin gereksinim duydukları her yere rahatça ve kolayca erişebilecekleri biçimde düzenlenmelidir. Engelsiz fiziksel çevre düzenlemeleri, yalnızca “engelliler için” değil, toplumun diğer bireyleri için de gereklidir. Engelliler için yapılacak olan uygulamalar aynı zamanda farklı gereksinmeleri olan kullanıcılar (yaşlılar, hamileler, çocuklar, aşırı kilolular, geçici engelleri olanlar, bebek arabası taşıyanlar … vb.) açısından da kullanımı kolay bir çevre sağlayacaktır 25868 sayılı, 07.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren, “Özürlüler Ve Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” gereğince, kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 7 yıl içinde belediyelere düşen, mevcut yol, kaldırım, yaya geçidi, yeşil alanlar, spor, sosyal ve kültürel altyapı alanları ile halka açık hizmet veren her türlü yapının engellilerin erişebilirliğine uygun hale getirilmesi yasal zorunluluktur. Ve bu süre 07.07.2012 de sona erecektir. Bu sebeple bu projenin ivedilikle hayata geçirilmesi önem taşımaktadır. Projede Hedef Kitle: Bedensel, zihinsel yada görme engelliler ile yaşlılar ve bebekli aileler Projeden Beklenen Sonuç-Fayda: Yapılacak düzenlemeler ile engelliler , yaşlı ve çocuklu ailelelerin kent içi ulaşımı ve bina içindeki erişilebilirlikleri kolaylaşacaktır. Kaynak Tanımı: (İnsan, yer, meteryal, araç/gereç) Birlikte Çalışılacak Kurum ve Kuruluşlar; • • • • • • • 77 Kadıköy Belediyesi Fen İşleri, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Altı Nokta Körler Deneği, Spastik Çocuklar Derneği, Ortopedik Özürlüler Derneği Üniversiteler Zaman Planı: 07.07.2012 tarihinde tüm düzenlemelerin tamamlanmış olması gerekmektedir. Kısım 2: Proje Değerlendirme ve Onayı: Değerlendirmeyi Yapan: Değerlendirme: Uygulanabilir: Evet Hayır Açıklama: “ENGEL-SİZ HAYATLAR” PROJESİ Hazırlayan: Melek Bozdoğan (Y. Mimar) PROJENİN KONUSU; “Engellilerin Fiziksel ve Mimari Çevrede Ulaşılabilirlik Sorunlarının Çözümlenmesi” Engelli Kavramı; Dünyanın en büyük “azınlığı” olarak tanımlayabileceğimiz “engelliler”, henüz taslak aşamasında olan Engelli Yasası’nda şu şekilde tanımlanmaktadır: “Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık, destek hizmetleri ve yapılarda, açık alanlarda özel fiziki düzenlemelere ihtiyaç duyan kişiye Engelli denir.” Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, en gelişmiş ülkelerde engellilerin toplam nüfusa oranı %8’dir. Bu oran gelişmişlikle ters orantılı olarak artar. Buna göre ülkemizdeki engellilerin toplam nüfusa oranı %12’dir, yani 10 milyonun üzerindedir. Ülkelerin ekonomik, kültürel ve sosyal gelişmişliğiyle orantılı olarak “engelli sorunları” ülkemizde maalesef en üst seviyededir. . Engellileri; - Bedensel Engelliler - Zihinsel Engelliler - Görme Engelliler - İşitme Engelliler - Süreğen Hastalıkları olanlar şekilde sınıflayabiliriz. 78 A-Engellilerin Karşılaştığı Sorunlar: 1- Fiziksel Sorunlar a- Altyapı ve Üstyapı sorunları(Engellilerin yaşam alanlarının fiziki düzenlemesinde karşılaştıkları sorunlar) b- Ulaşım sorunları 2- Sosyal Sorunlar a- Negatif Ayrımcılık b- Sosyal Red, Acıma ve Eksik Görme sorunları 3- Ekonomik Sorunlar a- Aile desteği açısından ekonomik sorunlar b- Devlet desteği açısından ekonomik sorunlar 4- Diğer Sorunlar a-Engellilerin mesleki eğitim sorunları, b-Engellilerin istihdamı ve toplumsal hayata katılmalarında karşılaştıkları problemler şeklinde sıralanabilir. ENGELLİLERİN ULAŞIM “ERİŞİLEBİLİRLİK” SORUNLARI İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ; Ulaşabilirlik yapısal çevrenin temel bir özelliği olup, engellilerin günlük yaşamlarının sürdürebilmelerinde, öncelikle evlerinden çıkabilmeleri ve başkalarına muhtaç olmadan bütün ticari ve idari kamu binalarındaki işlerine gidip gelebilmeleri, sosyal-kültürel, spor, sağlık, dini faaliyetler gibi aktivitelere ulaşabilirliğinin sağlanması için gerekli olan düzenlemelerdir. Tüm insanlar gibi, engellilerin de ulaşım hizmetlerinden eşit fırsatlarda yararlanması, engeli olmayan insanların kullandığı yollarla ve taşıtlarla gidebilmesi gerekmektedir. Herkes, tüm yaşamsal alanlara ulaşma hakkına sahiptir. Bu, çağdaş toplum olmanın önemli bir gereğidir ve yerel yönetimlerle bu konuda çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Yerel yönetimler, yaptıkları sosyal ve teknik alt yapı yatırımlarıyla kent mekanının şekillenmesinde önemli bir role sahiptirler. Kentsel ulaşım hizmetlerinin, kentteki her türlü açık alan ve yapının engelliler için ulaşılabilirliğinin yerel yönetimlerce sağlanıyor olması, engellilerin sosyal yaşama katılmasında, fırsat eşitliğini sağlayan en önemli unsurdur. Bu eşitliğin sağlanması için; • • 79 Engellilerin hareketini, kolaylaştırmak için yollar engellerden arındırılmalıdır. Dik, yüksek, keskin, kavisli veya köşeli olan yollar, özürlülerin hareketini kısıtlayıcı olduğundan, yaya kaldırım yüzeyi aynı yükseklikte, düz ve rahat kavisli olarak yapılmalıdır. Kapalı ve açık tüm alanlarda ulaşabilirliği güçleştiren nedenler olarak tanımlanan fiziksel engellerin kaldırılarak, fiziksel çevre engelliler için yaşanabilir ve ulaşılabilir tasarlanmalıdır. • • Uzun yürüme yolları, rahat ve kullanışlı olmayan geçitler, uzun bekleme süreleri, engellilerin ulaşabilirliklerini zorlaştıran/caydıran bir unsur olduğundan, çevre, herkesin işlerini mümkün olduğunca en özgür ve eşit şekilde yapmasını sağlayacak biçimde düzenlenmelidir. Engellilerin serbestçe ve engellenmeden hareket edebilmeleri için yaya yolunda; -Yeterli genişlik, -Yeterli hareket alanı, -Düz satıh ve kaygan olmayan yüzey, -Yönlendirme, uyarma araçları olmalıdır. • Görme engeliler için de ses veya dokunma yolu ve iri puntolu sembol ve harfler ile hareket etme olanağı sağlanmalıdır. Nisan 1999'da Türk Standartları Enstitüsü'nce hazırlanan TS 12576 “Şehir İçi Yollar – Özürlü ve Yaşlılar İçin Sokak, Cadde, Meydan ve Yollarda Yapısal Önlemler ve İşaretlemelerin Tasarım Kuralları” standardı proje yapımcıları ve uygulayıcılar için önemli bir yol gösterici doküman niteliğindedir. Bu standarttan yararlanılarak; • Halen kullanılan meydan, park, yaya yolu, kaldırım, geçitler, rampalar, merdivenler, duraklar, istasyonlar, otoparklar, telefon kabinleri, sinyalizasyon ve işaretlemeler gibi bütün kentsel altyapı engellilerin erişimine uygun hale getirilmelidir. • Bu hizmetlere ilişkin yeni projeler engelli vatandaşların erişimine uygun olarak yapılmalıdır. • Kaldırımın başladığı ve bittiği yerlerde tekerlekli sandalyenin rahatlıkla inip çıkabileceği rampaların olması, kaldırımların üzerinde bulunan direkler, çöp kutuları, trafik panoları, çiçeklikler, zincirler, demir kazıklar, sarkan ağaç dallarının kaldırılması ve taşıtların park etmesinin önlenmesi, ticari işyerlerinin önlerine tezgah açılmasının kısıtlanması ve yaya geçitlerindeki trafik ışıklarının sesli hale getirilmesi gibi tedbirlerle, görme engelli ve ortopedik engelli vatandaşların şehir içinde erişebilirliği sağlanmalıdır. 80 Görme engellilerin güvenli erişimini sağlamak üzere kaldırımda, hissedilebilir yönlendiriciler, kontrast ve fosforlu renk düzenlemeleri yapılmalıdır. Zihinsel engelilerin ulaşabilirliğinin sağlanmasında basit işaretlemeler ve yönlendiricibilgilendirici donanımlar gereklidir. Özellikle ulaşım sistemlerini kullanırken, tek başına bir yerden bir yere gitmek istediklerinde, kentsel hizmetlerin düzenli olması (örneğin; otobüs saatlerinin, durak yerlerinin sürekliliği ve aynı olması) gerekmektedir. Ayrıca yazılı bilgilendirmenin büyük puntolar ile ve yalın olması da zihinsel özürlülerin bulundukları yeri algılaması ve gidecekleri yeri planlamasında kolaylık sağlayacaktır. • Bugüne dek ülkemiz de çeşitli belediyeler tarafından engellilerin ulaşımına yönelik olarak mevcut otobüslerin uyarlanması veya özürlülere uygun tasarlanmış yeni otobüslerin alınarak sefere konulması seçenekleri denenmiştir. Ancak gerek duraklara erişimde yaşanan sorunlar, verilen servislerin yeterince duyurulamaması, engellilerin farklı coğrafi bölgelerinde ikamet etmesi gibi nedenlerle kullanım sıklığı istenilen düzeyde olamamıştır. Bu durum karşısında belediyeler ya bu seferleri kaldırmak ya da azaltmak yolunu seçmişlerdir. • Engellilerin ulaşımı normal insanlarla aynı toplu taşım aracı kullanma esasına dayanmalıdır. Ancak yalnız otobüs değil, gerektiğinde özürlülere yönelik tasarlanmış daha küçük ulaşım araçları seçilerek, düzenli ya da talebe bağlı seferler konulması düşünülebilir. Yerel yönetimlerin denetimindeki tüm toplu taşım araçları ve şehir içi servis araçları engellilere yardımcı araç ve gereçleriyle rahatlıkla erişebilecekleri biçimde donatılması ve araç ile durak ve kaldırım yüzeyleri arasındaki kot farklılıklarının giderilmesi gerekmektedir. Yerel yönetimler, ayrıca özel durumdaki engellilerin taşınması için özel donanımlı araçlar hazırlamalı ve bunları hizmete sunmalıdır. Erişebilirlik bir bütün olarak görülmelidir, arada bir parçası koparsa erişebilirlik sağlanamaz. Bundan dolayı yapılacak uygulamaların sürekliliğinin sağlanmasına özen gösterilmelidir. Örneğin, bilgilendirme sistemi, konuttan durağa, istasyona, iskeleye vb. erişim, otobüsler, vagonlar, vapurlar vb ile kaldırımlar bu bütünün birer parçası olarak görülmelidir. • • • 81 • Trafik güvenliği yaya ve taşıt trafiği açısından birlikte düşünülmelidir. Kent merkezlerinde öncelik yayaya verilmelidir. Trafik ve yol güvenliği konusunun, yol kaplaması, yer döşemesi, yol üzerindeki elemanlar ve alt yapı ile birlikte düşünülmesi gerekir. Yayanın, yaya yolunda, geçidinde ve kaldırımdaki tüm hareketleri trafik güvenliği kapsamında ele alınmalıdır. Yaya ve taşıt trafiğinin kesiştiği noktalarda, yayanın yolu hemzemin olarak geçmesi sağlanmalıdır. • Yayalar açısından kent içinde trafik güvenlikli alanlar oluşturulmalıdır. Yaya alanları artırılmalı ve genişletilmelidir. Taşıt hızının yavaşlatıldığı trafik durultma alanları oluşturulmalıdır. Kavşak noktalarında güvenli ve konforlu geçişi sağlayacak sinyalizasyon ve şerit düzenlemeleri yapılmalıdır. Işıklı yaya geçitlerinde özürlü, yaşlı ve çocuk hızı düşünülerek geçiş süresi belirlenmelidir. Düzenli kent içi kaza istatistikleri toplanmalı, bu doğrultuda tehlikeli kavşaklar güvenlikli hale getirilerek trafik kazaları nedeniyle oluşabilecek özürlülük durumlarını önleyici tedbirler alınmalıdır. • • • • • • • • • Görme engelliler için üretilen, konum ve trafik işaretlerine ilişkin bilgi veren sesli kumanda cihazı ve benzeri yardımcı araçların kullanımı yaygınlaştırılmalı, görme engellilerin bu tür sesli yada titreşimli uyarı aletleri sosyal güvenlik kapsamına dahil edilmelidir. Engellilerin kullandığı motorlu taşıtlara uygun park yeri düzenlemeleri kent genelinde yaygınlaştırılmalıdır. Araçların kaldırıma çıkmasını önlemek üzere yapılan mantar türü taşıt engelleyicileri, görme ve ortopedik engelliler açısından ciddi tehlikeler taşımaktadır. Bu tür cadde mobilyaları kaldırılmalıdır. Sinyalizasyon standartlarının ve özürlülere yönelik uyarı işaretlerinin tüm belediyelerce kullanımı sağlanmalıdır. Toplu ulaşım araçlarında araç kapılarının engellilerin tekerlekli sandalye ile girebileceği genişlikte ve araçlardaki koltuk düzenlemesinin de engelli arabasının durabileceği şekilde düzenlenmiş olması gereklidir. Bina girişlerinin engellilerin erişimine uygun hale getirilmesi, Yeni yapılacak yapılara inşaat ruhsatı verilirken, projelerde engellilerle ilgili düzenlemelerin yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesi, yapılmadıysa binaya ruhsat verilmemesi, TS 9111’ e göre yeni yapılacak tüm konutlarda engellilerin binaya girişine ve katlara ulaşımına uygun asansör ve rampanın bulunması gerekmektedir. Tüm bu uygulamaların belediye denetiminin yanında, sivil toplum örgütleri-özellikle engelli kuruluşlarınca da denetlenmesi gerekmektedir. Uygulama hükümlerine uymayanlara cezai müeyyide uygulanmalıdır. PROJE TALEP FORMU(Ön Çalışma) Kısım 1:Projenin Tanımı ve Talebi: Talep Sahibi:Asuman Ermurat, Melek Bozdoğan, Atakan Erülgen, Ayfer Tiftik Talep Tarihi: 22.03.2010 Proje Sloganları: “Yaşasın Hayat” Proje Konusu: “Kadıköy Belediye sınırları içinde yaşayan kimsesiz bakıma muhtaç yaşlıların, gönüllü kişilerce günlük ihtiyaçlarının karşılanması, evde sağlık ve bakım hizmetlerinin verilmesi, ile sağlık problemi olmayan yaşlıların karşılaştıkları sosyal dışlanmanın önlenmesine yönelik faaliyetleri ile onların üretken kılınmasını kapsamaktadır”. Projenin Hedefleri: 82 Bu proje ile amaç, nüfusumuzun önemli bir kesimini oluşturan 65 yaş ve üzeri olarak tanımlayabileceğimiz yalnız yaşayan yaşlıların günlük bakım ve ihtiyaçlarının karşılanması, sağlık problemlerinin çözümü, yalnızlık ve sosyal dışlanmışlıklarının önlenmesi hedeflenmektedir. Hedef Kitle: Bakıma muhtaç evde yalnız yaşayan yaşlılar ile, sağlıklı yaşlılar Projeden Beklenen Fayda: • • • • Bakıma muhtaç yalnız yaşayan yaşlıların tespiti, Bu kişilere evde bakım ve sağlık hizmetleri konularında destek verilmesi, Sağlık güvencesi olmayanların özel hastanlerle görüşülerek düzenli sağlık taramalarından geçirilmesi, Sosyal dışlanmışlıklarının önlenmesi için çeşitli aktiviteler düzenlenerek yaşlılarla gençlerin kaynaşmasının sağlanması ve onların bilgi, tecrübe ve deneyimlerinden yararlanılacak etkinliklerin düzenlenmesini kapsamaktadır. Kaynak Tanımı:(İnsan, yer, meteryal, araç/ gereç) Birlikte Çalışılacak Kurum ve Kuruluşlar: Kadıköy Belediyesi, Özel Sağlık kuruluşları, Sivil Toplum Örgütleri, Üniversiteler. Zaman Planı: Eylül 2010’ a kadar proje hazırlıkları yapılmalı, Eylül 2010’ dan sonra da uygulamaya geçilmelidir. Her yıl bakıma muhtaç yaşlılar muhtarlıklarca tespit edilerek kişi listeleri yenilenmelidir. PROJE TALEP FORMU(Ön Çalışma) Kısım 1:Projenin Tanımı ve Talebi: Talep Sahibi: Melek Bozdoğan, Atakan Erülken Talep Tarihi: 29.03.2010 Projenin Adı : “ “Farklı Renkler-Farklı Kültürler” Farkındalık Projesi 83 Proje Konusu: Türkiye’de demokratikleşme ve AB üyeliği süreçleri açısından kritik bir önem taşıyan “azınlık hakları sorunu”, AB ile uyum yasaları çerçevesinde son yıllarda bu konuda bazı adımlar atılmış olmasına rağmen, bu soruna, etnik, dilsel, dinsel öğelerden arındırılmış, eşitlikçi, demokratik ve insan haklarına dayalı, anayasal vatandaşlık çerçevesinde bir çözüm maalesef üretilememiştir. Bu çalışma ile azınlıkların sorunları tespit edilip, sosyal ve hukuki ayırımcığın önlenmesi yönünde adımlar atılarak Kadıköy’ de yüzyıllardır birada yaşayan müslüman halk ile gayrimüslim Türk vatandaşların kaynaşması yönünde çalışmalar yapılarak bu konuda farkındalık yaratılması amaçlanmaktadır. *ERMENİLER:* Sayılarının 60 bin olduğu tahmin edilmektedir. 45 bini İstanbul'da Yerleşiktir. Ermeni toplumunun İstanbul'daki Ermeni Patrikhanesi'nin yanı sıra, ibadete açık toplam 55 adet kilisesi (Gregorya, Katolik, Protestan) bulunmaktadır. Ermenilere ait bir anaokulu, 17 ilköğretim okulu ve beş lisede 2 bin 906 öğrenci Ermenice eğitim görmekte, bu kurumlarda 488 öğretmen görev yapmaktadır. 52 Ermeni vakfı serbestçe çalışmalarını yürütmektedir. Beş gazete bir dergi yayımlayan Ermeni toplumunun iki hastanesi bulunmaktadır. *MUSEVİLER:* Toplam nüfusları 25 bin civarında olup takriben 22 bini İstanbul'da yaşamaktadır. İbadete açık 36 sinagogu bulunan Musevi vatandaşlar, bir anaokulu, bir ilköğretim okulu, bir liseye sahip. Bu üç okulda toplam 522 öğrenci, 76 öğretmen eşliğinde eğitim görmekte. İstanbul'da bir anaokulu daha açmaya karar veren Musevilerin 18 vakfı ve iki hastanesi bulunuyor. Musevi toplumu İbranice-Türkçe yayımlanan bir gazete çıkarıyor. *RUMLAR:* Sayıları 3-4 bin olarak tahmin edilen Rum vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu İstanbul'da yaşamaktadır. Tamamı İstanbul'da bulunan 15 ilköğretim okulu ve altı lisesi mevcuttur. Bu okullarda 217 öğrenci eğitim görmekte, 103 öğretmen görev yapmaktadır. Rumca yayımlanan iki gazete çıkaran Rum azınlığın 75 adet vakfı, 90'ı ibadete açık olmak üzere toplam 108 ibadethanesi ve bir adet hastanesi bulunmaktadır. Projenin Hedefleri: Kadıköy’ de yaşayan gayrimüslim Türk vatandaşlarımızın eğitim, sağlık, inanç, güvenlik vb. alanlardaki sorunları ile hukuki ayırımcılığın önlenmesi yönünde çalışmalar yapılarak, müslüman ve gayrimüslim vatandaşlarımızın kaynaşmasının sağlanması ve halkımızda azınlık hakları konusunda farkındalık yaratılması hedeflenmektedir. 84 Hedef Kitle: Kadıköy İlçesinde yaşayan azınlık nüfusu. Projeden Beklenen Fayda: • • • • • Kadıköy’ de yaşayan azınlık nüfusunun tespit edilmesi, Azınlıkların yaşadığı sorunların tespiti, Süryani gibi gayrimüslim olan, fakat azınlık haklarından yararlanamayan vatandaşlarımızın da bu haklardan yararlanabilmesi yönünde çalışmaların yapılması, Müslüman-gayrimüslim ayırımının yarattığı gerginliklerin önlenerek toplumumuzda kaynaşmanın sağlanması, Azınlıkların gayrimenkul ve seçim hukukundan kaynaklanan sorunları ile bunların tespiti ve çözümü yönünde çalışmalar yapılarak, azınlık hakları sorununa vatandaşlık ve demokrasi eksenli bir açılım getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu sayade de, Türkiye’ nin AB’ ye girmesi yönünde de önemli bir adım daha atılmış olunacaktır. Kaynak Tanımı:(İnsan, yer, meteryal, araç/ gereç) Birlikte Çalışılacak Kurum ve Kuruluşlar: Kadıköy Belediyesi, Azınlık Dini Liderleri, Azınlıkların Kurduğu Cemaatler, Sivil Toplum Örgütleri, Üniversiteler. Zaman Planı: Eylül 2010’ a kadar proje hazırlıkları yapılmalı, Eylül 2010’ dan sonra da uygulamaya geçilmelidir. PROJE TALEP FORMU(Ön Çalışma) Kısım 1:Projenin Tanımı ve Talebi: Talep Sahibi: Melek Bozdoğan, Kemal İhtiyaroğlu Talep Tarihi: 22.03.2010 Proje Sloganları: “Depreme Hazırız”, “Yıkılmadık Ayaktayız” Proje Konusu: “Kadıköy Belediye Sınırları İçinde Bulunan Binaların Olası Bir Depreme Karşı Deprem Güvenilirliklerinin Tespiti, Riskli Olan Yapıların 85 Güçlendirilerek (Sağlamlaştırılarak) yada Yenilenerek Depreme Karşı Dayanımlarının Arttırılması” Projesi Projenin Hedefleri: 17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 10 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen gerek hükümet gerekse yerel yönetimler tarafından somut adımlar atılamamıştır. Çeşitli araştırmalar, tespitler gerek üniversitelerce gerek kamu kuruluşları tarafından yapıldıysa da, bu çalışmalar uygulamaya, gerçek hayata maalesef geçirilememiştir. Geliyorum diyen bir felakete karşı kayıtsız kalmak ve halkımızı bu felaketten koruyamamak çok üzüntü vericidir. Geçen bu 10 yıl zarfında bile eğer küçük küçük adımlar atılsaydı, bu küçük adımlardan büyük sonuçlar elde edilebilirdi. Böyle bir proje ile pek çok konuda önderlik yapmış Kadıköy Belediyesinde, çeşitli etaplar halinde, gerek konutlar, gerekse eğitim, sağlık, sosyal-kültürel tesisler ile, ticari binaların deprem güvenliğinin tespit edilmesi, olası senaryo ve hesaplamalara göre ayakta kalamayacak binaların sağlamlaştırılması yada yıkılarak yenilenmesi gerekmektedir. Bu bir sosyal sorumluluk projesi olmalı, bu konuda bilgi ve donanıma sahip kişiler gönüllülük anlayışı içinde (mimar,inşaat müh,jeofizik müh vb) yaşadıkları çevrelerde gerekli katkıları sağlamalı ve bu konu için gereken finansal destekler araştırılarak uygulamalar başlatılmalıdır. Hedef Kitle: Tüm Kadıköy Halkı Projeden Beklenen Fayda: Kadıköy’de 2000 yılı verilerine göre, 38.615 bina bulunuyor. 7,5 büyüklüğünde üretilen bir deprem senaryosuna göre, bu binaların 13.569 u hasarlı olacak, 2312 side kullanılmaz hale gelecektir. Yani Kadıköy’ de 15.000 hasarlı yapı olacaktır. Bu da Kadıköy’deki yaklaşık olarak tüm yapı stoğunun %40 ının yenilenmesini gerekli kılmaktadır. Bu senaryoya göre 21 hasteneden 6’ sı yıkılacak, 4040 kişi ölecek, Fenerbahçe stadı, sahil yolu evler, Kalamış ve çevresi, Bağdat Caddesindeki eski binalar ve bu bölgedeki tüm alışveriş merkezleri de kullanılamaz hale gelecektir. Bu pencereden bakıldığında dayanım gücü düşük olan binalarımızın bir ana önce sağlamlaştırılması, yada yenilenmesi gerekmektedir. Bu konulardaki yasal düzenlemeler örneğin kat mülkiyeti kanunu değiştirilerek, çoğunluğun isteğiyle binalarda onarım ve yenilemelerin yapılabilmesinin önü açılmalıdır. Belediyelerce ücretsiz yada çok cüzi fiyatlarla bina sağlamlık testleri yapılabilmeli, binalarımızda sağlamlaştırma yapmak için de yabancı kaynaklardan finansal destekler aranmalıdır. Kaynak Tanımı:(İnsan, yer, meteryal, araç/ gereç) Birlikte Çalışılacak Kurum ve Kuruluşlar: Kadıköy Belediyesi, Mimarlar Odası, İnşaat Müh Odası, 86 Jeofizik Müh Odası, İTÜ, Yıldız Teknik Üniversitesi, ODTÜ, Sivil Toplum Örgütleri Zaman Planı: 2010 yazından başlayarak etaplar halinde, 3-5 yıllık bir süreçte tamamlanabilir. Projenin Adı : Gençlere Yönelik Proje Projeye İştirak Edenler: Gönüllüler ve üniversite gençleri. Projeyi Hazırlayan ve Uygulayıcılar: Hacer Mertler, Saim İkiş,Asuman Ermurat, Oya Terzi, Nesil Özen,Ufuk Zeybekoğlu Projeye İştiraki Düşünülen Üniversiteler: Marmara Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi Amaç Uygulama Planı : : abcdefg- hij- 87 Gençlerimizi gönüllüğün sağladığı katkılar ve önüllülük bilinci hakkında bilgilendirerek projelerimize ve onların geliştirdiği projelere karşılıklı iştiraki gerçekleştirerek, gönüllülüğe katılımını sağlamak. Üniversiteler işbirliği ile kampüslerde gençleri; Gönüllülük bilinci hakkında, STK lar hakkında, kentlilik bilinci hakkında, mahalli idareler hakkında bilgilendirme, Ortaklaşa sosyal projeler üretme, Bu konular hakkında seminerler düzenlemek Üniversiteleri ziyaret etmek ve ortaklaşa yapılabilecekleri tartışmak. Projelerimize etkin katılımlarını sağlamak, Başka illerden, Kadıköy de herhangi bir fakülteyi kazanan yeni öğrencilere barınma ihtiyacını karşılamada öğrenci koordinasyon merkezleri kurma, Kadıköy de var olan yurtları tespit edip onları yönlendirme, yardımcı olma, öğrencileri kazanma, Orta Öğretim son sınıf öğrencilerine üniversiteler hakkında bilgi verme, onları yönlendirme, Üniversitelilere gönüllülük kulübünün oluşması için ön çalışmalar yapma, Üniversite öğrencilerini belediye meclisi, kent konseyi, çalışma guruplarına davet ederek gönüllülüğün esasları ve projelerinin ne kadar önemli olduğu bilincini verme, Projenin Adı k- Üniversitelere giderek öğrencileri (kişilik- ilgi- beğeni testi-üniversite öğrenimine yönelik rehberlik) konularında yönlendirme. : Eğitim, Rehberlik Ve Psikolojik Danışmanlık Hizmetlerini İçeren Etüd Ve Koordinasyon Merkezlerinin Kurulması Projenin Amacı ve Hedefleri: Ekonomik ve sosyal yetersizlikleri nedeniyle eğitimde fırsat eşitliğinden gerektiği kadar yararlanamayan çocuklara, gençlere, yetişkinlere yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin gönüllü olarak yapılması. Proje süresi: Bir devre (Ekim-Mayıs ) ayları arası. Proje Uygulama Yeri: Örnek uygulama projesi için Fenerbahçe ve Merdivenköy Mahalleleri seçildi. Projeyi Hazırlayan ve Örnek Uygulamayı Yapacak Olanlar: Hacer Mertler, Saim İkiş Projede Görev Alanlar: Hacer Mertler, Saim İkiş, Oya Terzi, Nesil Özen, Ufuk Zeybekoğlu Uygulama Yeri: Mahalelerdeki gönüllü evleri Uygulama Planı : Aşağıda belirtilen hizmetleri gönüllüler yapacaktır a- Mahallelerdeki ekonomik ve sosyal yetersizliği olan ilk öğretim öğrencilerine gönüllü olarak Sosyal bilgiler, Matematik, Fen bilgisi, İngilizce derslerinin etüdler de takviye olarak verilmesi. Her ders haftada iki ders saati olacaktır. b- Öğrencilere SBS (Seviye Belirleme Sınavları) ye hazırlama dersleri ve test çalışmaları yapılacaktır. Türkçe, Matematik, Fen Bilgisi, Sosyal Bilgiler ve İngilizce Derslerinde öğrencilerle birlikte derste uygulamalı SBS testlerini çözmek. c- Etüd Merkezlerine katılan öğrencilere yönelik haftada bir gün uzmanlar tarafından gönüllü psikolojik danışmanlık ve rehberlik alanında hizmet verilerek öğrencilerin günlük hayatta karşılaştığı psikolojik sorunlara yönelik hizmetler sunmak: - Sınav stresiyle baş edebilmenin yolları ve yöntemleri - Okul ve yaşam başarısının önemi 88 - Öğrencilere, özgüvenli bireyler olma vs. gibi pek çok konularda onlara rehberlik etme, yönlendirme, bilgilendirmeye yönelik hizmetlerin sunulması. d- Öğrencilerin anlayacağı dilde, seviyelerine uygun basit olarak kişisel gelişimine uygun genel konularda onları bilgilendirici sohbetler yapma; - Kentimizi tanıma ve anlama, - Kentlilik ve kentli davranış ve tutumları, kentli kimliği, - Kentteki sosyal davranışlar ve İstanbul a uyum vs gibi konularla, - İlişki-İletişim –Davranış sorunları, - Duygularımız, düşüncelerimiz, davranışlarımız, ilişki ve iletişim yolları, - Ortak alanlarda bireysel ve toplu davranış ve tutumlarımız, - Kendimize ve başkalarına saygı ve sevgi, gibi konularda psiko eğitim ve davranış eğitimi seminerlerini interaktif yapma. e- Etütlere katılan Öğrencilere yönelik ödüllü genel kültür bilgi yarışması ve SBS ye yönelik “en başarılı kim olacak “ yarışmaları düzenleyip öğrencileri daha çok çalışmaya güdülemek. f- Ders Dışı Etkinlikler düzenlemek; - Öğrencilere Kadıköy ü ve çevresini gezdirmek-tarihi yerleri gezdirmek - Psiko drama vs gibi faaliyetler düzenlemek. g- Ailelere ve mahalle gönüllülerine yönelik davranış ve diğer konularda aile danışmanlığı ve eğitim programları yapma. h- Bu projenin pilot uygulamasında yer alacak öğretmen ve psikologlar üniversitelerin ilgili bölümlerindeki gönüllülerden oluşacaktır. 13.04.2010 89