ıı. ulusal öğrenci sempozyumu 27 – 28 nisan 2012 itü
Transkript
ıı. ulusal öğrenci sempozyumu 27 – 28 nisan 2012 itü
II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 1 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA PEYZAJ MİMARLIĞI 2. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU - 2012 "Yeni Yüzyılda Peyzaj Mimarlığının Gelişimi, Değişimi, Dönüşümü" ÇAĞRI`MIZDIR "PMOGenç geçmiş Peyzaj Mimarlığı öğrenci örgütlenmelerinin bugüne devrettiği mirası oldukça anlamlı bulmakta ve kurulduğu günden bu yana mesleki ve toplumsal mücadeleye katkı veren bütün etkinlik ve organizasyonları kendi tarihi olarak görmektedir. Kuruluşundan itibaren I. Öğrenci Kurultayını başarıyla atlatan PMOGenç, 30 Eylül 2006 tarihinde meslektaşları ile mesleki haklarının korunumu için sokağa çıkarak gençliğin dinamizmini alanlara taşıdı. 2006 yılının sonlarından itibaren örgütlenme çalışmalarına hız veren PMOGenç aktivistleri meslektaş büyüklerinin de katkılarıyla çok kısa süre içerisinde o dönemde 16 üniversitede temsilciliklerini kurarak müthiş bir atak yapmış şuan ise bu sayı yeni üniversitelerin kuruması ile 20`ye çıkmıştır. 2007 yılında birçok etkinlikle beraber ulusal ölçekte örgütlenen PMOGenç II. Öğrenci kurultayını 500 kişilik katılımı ile son derece başarılı bir kurultay geçirmiştir. II. Kurultayın ardından Peyzaj Mimarlığı III. Kongresinde "Öğrenci Forumu" ile kongreye renk ve zenginlik katmasının yanında kazandığı ivmeyle sonraki yıllarda yapacağı işlerinde adeta habercisi olmuştur. 2009 yılında I. Ulusal Öğrenci Sempozyumu Çukurova Üniversitesinde 600 kişinin katılımıyla başarıyla düzenlenmiştir. 2011 yılında III. Öğrenci Kurultayına ise 855 kişi gibi olağanüstü katılımla tüm TMMOB çevrelerinde adından gurur ve övgüyle söz ettirmeye devam ettirmiştir. Yine ilki 2007 yılı içerisinde olmak ve daha sonra gelenekselleşen PMOGenç Yaz Okullarına Kayseri ilinin Ağırnas kasabasında başlanmıştır. Bu kamplar yerelde ve ulusalda çok ses getirmiş aynı zamanda TMMOB camiasındaki odaların öğrenci örgütlenmesinde çok olumlu tepkiler almış, daha sonraki süreçte örnek teşkil edecek kadar çıtasını yükseltmiştir hatta diğer odaların öğrenci kollarıyla ortak yaz kampları düzenlemeye gidecek kadar ispatlar bir konumda kendine önemli ve güzel bir yer edinmiştir. Ağırnas (2007) yaz okulunu, Erzurum(2008), Mardin(2009), Artvin(2010) ve son olarak Erzincan(2011) İllerinde düzenlenen yaz okulları takip etmiştir. Aynı zamanda Hasanoğlan(2010) ve Tunceli(2011) yaz okullarında diğer meslek odalarının öğrenci üye komisyonlarıyla ortak olarak yürütülmüştür. Kısa zamanda alınan mesafe PMOGenç üzerindeki sorumlulukları da arttırdı. Mesleğe, meslektaşlara, örgütlü mücadeleye ve ülkeye olan sorumluluk duygusu daha fazla üreten, iş yapan bir düzleme taşıdı PMOGenç‘ i... Bu bağlamda 2012 PMOGenç için çıtanın daha fazla yükseldiği, hedeflerin büyüdüğü, üretimlerin arttığı bir yıl olmalıdır ki; zaten hâlihazırda PMOGenç‘ in üzerinde çalıştığı, hazırlığını yaptığı çalışmalar, altından kalkılabildiği ölçüde bu süreci karşılamaya yetecektir. PMOGenç bu çalışmaların altından da başarıyla çıkacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Sorunlarının farkında, ancak sürekli sorunlara takılıp kalmayan, çözüm arayan, yaratıcı, cesur, inisiyatif alan, yeterince cüretkar ve aynı oranda alçak gönüllü, mesleği, insanı ve ülkesi için değiştirip dönüştürebilen, bunu yapabildiği oranda yenilikçi olabilen bir tarz 2012 ‘ da PMOGenç tarafından daha fazla zorlanacaktır. 2005 yılından bu güne söyleşiler, paneller, sempozyumlar, kurultaylar, yaz okulları ve basın açıklamaları gerçekleştirdik. Merak edip sorarak, öğrenerek, konuşarak, tartışarak gelişen, gerek mesleki sorunları, gerekse de toplumsal sorunları dert eden ve bu uğurda mücadele eden bir örgütlenme haline geldik. Mesleğinin toplumsal yararını gözeterek yeniden üretilmesi ve ortaya çıkan sorunların kolektif bir şekilde çözümünde inisiyatif alan, PMOGenç kazandığı bu perspektif ve birikimle 2. Sempozyumda sizlere sesleniyor! "Yeni Yüzyılda Peyzaj Mimarlığının Gelişimi, Değişimi, Dönüşümü" ana temasıyla yola çıkıyoruz. 2 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA "Bilginin İktidar" olacağı bir geleceği yazmak üzere yola çıkan PMOGenç, 3. Öğrenci Sempozyumunda bilimi ver tekniği insanlık adına, halkın çıkarları adına "mesleğimiz kimliğimizdir" sloganı ile 6 Oturumda, ülkemiz ve mesleğimizin geleceğini tartışmaya açıyorlar. 2. Ulusal Öğrenci Sempozyumu DÜZENLEME KURULU AMAÇ "Yeni Yüzyılda Peyzaj Mimarlığının Gelişimi, Değişimi, Dönüşümü" ana temasıyla, "Bilginin İktidar" olacağı bir geleceği yazmak üzere yola çıkan PMOGenç, 2. Öğrenci Sempozyumunun amacı, bilimi ve tekniği insanlık adına, halkın çıkarları adına "mesleğimiz kimliğimizdir" sloganı ile ülkemiz ve mesleğimizin geleceğini tartışmaya açmaktır. Peyzaj mimarlığı meslek disiplini 19. yüzyılın 2. yarısında ne zaman ki meslek disiplini olmuştur, kamusal alan planlamaları ve kentsel tasarım olgusunun varlığı konuşulmaya başlanmıştır. Bu olguyu bir kez daha değerlendirmek ve geleceği doğru kullanmak adına peyzaj mimarlığı ve iktisat, kalkınma politikaları, sosyoloji ve felsefe gibi bilimsel kavram ve kuramların öğrencilik sıralarından tartışılmasını önemsemekteyiz. KAPSAM 2. Dünya Savaşı sonrasında dünya ölçeğinde genişleyen ulusal kalkınma arayışları ve kalkınmacı yöntemlere artan ilgi, gelişmişlik/azgelişmişlik tartışmasının eksenini belirlemiştir. Bu tartışmalar içerisinde bir kalkınma yöntemi olarak planlamanın belirmesiyle "kalkınma" ve "planlama" kavramları sıklıkla beraber anıla gelmiştir. Planlama, devletin ekonomik hayatı düzenlemesinde temel bir araç olarak "kamu hukuku" çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir sorun alanını oluşturmaktadır. Kalkınma bir toplumun, ülkenin ve/veya ulus-devletin toplumsal, iktisadi ve kültürel vb. gelişmesinin tümünü kapsayan geniş bir tanım ve süreçtir. Planlama süreçlerinde ülke kalkınma modelleri olan enerjinin, sanayi politikalarının, sektörel hedefleme ve yönlendirmenin, kaynakları verimlilik ölçütüne göre yaratma ve kullandırmanın ulusal ekonomi stratejisinin kurgulandığı alanlar peyzaj alanları ise, ülke kalkınma planları peyzaj mimarlığı ilişkisi tartışılmalıdır. Kalkınma modellerinin hayata geçirildiği fiziki yapılanmalar imar mevzuatı ile çerçeveleniyor ve imar planları ile vücut buluyor ise eğer peyzaj mimarlığı imar hukuk ve planları içerisinde bir kez daha vurgulanmak durumundadır. Geçmişte daha çok insan ihtiyacına bağlı olarak ortaya çıkan mekân örgütlenmesi kentin gelişme süreci en azından 30-40 yıl önceden başlayarak farklı bir sürece doğru çevirmiştir. Artık insanların ihtiyaçlarından ortaya çıkan bir kent gelişim modeli, bir mekansal örgütlenme değil, bunun yerine küreselleşmenin mali krizini çözmek üzere bir takım girişim stratejilerinin oluşturulması ya da kimi rant çevrelerinin ihtiyacına bağlı olarak yatırım kararlarının verilmesi sürecinin değerlendirileceği bir süreçtir. Böyle bir süreç, ülkemizdeki kentlerimizin etkileniş biçimlerini, tarihi doku, doğal varlıklar ve pek çok değerin tahrip olduğu ve artarak hızla devam eden süreçte ranta dayalı bir kentleşme anlayışının kentlerimizin ihtiyacı olan çağdaş, bilimsel, insani ve toplum odaklı bir kentleşme anlayışından uzaklaştığını gören peyzaj mimarlığı öğrencilerinin gündemindedir. 2. Öğrenci Sempozyumu, rant eksenindeki kentlerin geleceğini belirleyen bir başka değişle karartan uygulamalar kentsel dönüşüm adı altında gündeme gelmekte, bu kapsamda yüzyıllardır varlığını sürdüren 3 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA tarihi mahalleler ortadan kaldırılmasını, arkeolojik sitler üzerinde bir takım yapılaşmalar kentsel yenileme adı altında yapılması gerçeklerini tartıştırmaktadır. Peyzaj, gerçekliğin (doğanın) işleyiş süreçleri ise, sadece felsefeye değil, insani olan her şeye zemin oluşturmaktadır. Peyzaj kavramı, yaşamsal alanların var oluş-öz, biçim-töz, gerçeklik-yanılsama, nesnellikhakikat, nedensellik-olasılık, zorunluluk-özgürlük vb. bağlamında bu güne kadar farklı kavramlar ve kuramlar ve hatta uygulamalar bağlamında ele alınmış olmakla birlikte peyzaj ve felsefe ilişkisi üzerine bugün bir kez daha düşünmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Birtakım olguları ve olgusal ilişkileri açıklayan kavramsal bir sistem olan Kuram veya teori‘lerin tartışılacağı, bir "açıklama" aracı olan, kapsamlı ve köklü açıklayıcı şemalar olan kuramların geliştirileceği, kavramlarla örülmüş bir bütün üzerine kurulmuş kuram gerçeği üzerinden, kavramların kuramın temel araçları olduğunu bilen bir genç nesil olarak; meslek politikalarının yeniden sorgulandığı günümüz yüzyılında Peyzaj kavram ve kuramları, peyzajın var oluş, değişim ve gelişim süreçlerini inceleyen-irdeleyen ve peyzaj mimarlığı için fiziki ve toplumsal dünyayı açıklama, aydınlanmacı bir nesil yaratmanın düşünmeden geçtiğinin farkında olmanın önemini tartışmaya açmak ve evren döndükçe en önemli konu başlığı olan eğitimin dününü tartışmış olan peyzaj mimarlığı öğrencilerinin bugünkü beklenti ve önerilerini almak üzere eğitimi yeni konu başlıkları ve içeriklerinde ele alıyoruz. 4 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 1.OTURUM PEYZAJ FELSEFESİ Oturum Başkanı: Didem KİNGİR 5 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 1.OTURUM BAŞLIKLARI PEYZAJ FELSEFESİ • Peyzaj ve Sen • Felsefi kategorileri ve kavramları • Aydınlanma çağındaki felsefi düşünceler • Gerçekliğin (doğanın) işleyiş süreçleri • Düşünceyi maddenin, bilgiyi gerçekliğin bir yansıması olarak alması dolayısıyla Yansıma Teorisi • Yaşamsal alanların var oluş-öz, biçim-töz, gerçeklik-yanılsama, nesnellik-hakikat, nedensellik-olasılık, zorunluluk-özgürlük kavramları ve kuramları • Felsefe ile yaşam alanları ilişkisi • Felsefenin dil ve kültür ilişkisi • Felsefe ve şehirler ilişkisi • Peyzaj mimarlığına felsefi bakıştan ne gibi katkılar gelebilir? • Yerleşme ve yapılaşmalarda politik yaşam nasıl ele alınabilir? • Bir kentin politikasından söz edilebilir mi? • Kent/kır ve sanat ilişkisi nasıl olacak? • Kent üyelerinin birbirleriyle ilişkileri üzerine ne söylenebilir? • Şehrin tarihinden ne anlamamız gerekir? 6 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA AYDINLANMA ÇAĞINDAKİ FELSEFİ DÜŞÜNCELER ÖZET Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan tarihsel dönem, Aydınlanma felsefesinin 18. yüzyılda doğup benimsenmeye başladığı dönemdir. Batı toplumunda 17. ve 18. yüzyıllarda gelişen ve akılcı düşünceyi eski, geleneksel, değişmez kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan ve ideolojilerden özgürleştirmeyi ve yeni bilgiye yönelik kabulü geliştirmeyi amaçlayan düşünsel gelişimi kapsayan dönemi tanımlar. Aydınlanmaya yol açan başlıca düşünsel gelişmeler Rönesans ve Reform hareketleridir. Aydınlanmanın ilk temsilcileri olarak genellikle Rene Descartes ve Gottfried Wilhelm Leibniz kabul edilir. Almanya'da Johann Gottfried Herder, Immanuel Kant, Christian Wolff; Fransa'da Denis Diderot, Claude Adrien Helvétius, Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau, Voltaire; Büyük Britanya'da David Hume, John Locke ve Thomas Paine Aydınlanma çağının en önemli temsilcileridir. 1789 Fransız ihtilalinin temelinde, Fransız aydınlanmacılığının belirleyici bir etkisi vardır. Aydınlanma çağı ile birlikte dinin oteritesi sendelemiş ve dinin sorgulanması ve tartışılması yenilikleri beraberinde getirmiştir. Aydınlama çağının önde gelen filozoflarında Rene Descartes ve Immanuel Kant 20. Yüzyılın felsefi alt yapılarını olurturmuştur. Aydınlanma çağı ile birlekte, 20. yüzyıl için var olan ideolojiler 3 başlık altında gelişecektir. İdealizm, diyalektik Materyalizm, Agnostisizm İdealizm, tarih boyunca, dinin yanında yer almış ve din tarafından desteklenmiştir. ‘’İdealizm dinin inceltilmiş halinden başka bir şey değildir.( Vladimir İliç Lenin)’’ Diyalektik metaryalizm, aslında var olan metaryaliamin geliştirilmesiyle ortaya çıkar. Descartes, Denis Diderot, Ludwig Feuerbach gibi filozoflar metaryalizm irdelenmiş, Karl Marks ve Friedrich Engels , Charles Darwin’nin evrim teorisi ile birlikte diyalektik materyalizmi oluşturmuşlardır. Bu süreçte bizleri sosyalizmin temellerine götürecektir. İdealizm ile materyalizm arasındaki karşıtlık din ve maddeden geçer. Şöyle ki: İdealist: İnsan düşünür çünkü ruhu vardır. Materyalist: İnsan düşünür çünkü beyni vardır. Aydınlanma döneminde ve sonrasında yaşanan bu süreçler bizleri günümüz 21. Yüzyılda felsefi olarak ruhun ve maddenin oluşumu, politik olarak Kapitalizm ve sosyalizm gibi ideolojik yaşam şekillerinin sorgulanmasına itmiştir. 7 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA GİRİŞ Aydınlanma çağındaki felsefi düşünceler Aydınlanma insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır bu ergin olmamış durumu ise insanın aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. Doğa, insanları yabancı bir yönlendirilmeye bağlı kalmaktan çoktan kurtarmış olmasına karşın tembellik ve korkaklık nedeniyledir ki insanları çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla erginleşmemiş olarak kalırlar. Oysa aydınlanma için özgürlükten başka bir şey gerekmez ve bunun için seçilen özgürlük en zararsız olanı olmalıdır. Aklı kullanma özgürlüğü aydınlanmanın birinci adımıdır. Burdan yola çıkarak aydınlanma çağı üzerine notlar düşmek isterim; aydınlanma felsefesi ya da 18. yüzyıl felsefeleri genel olarak insanın kendisini, hayatını ve toplumsal yaşamın düzenlenmesini yeniden gündeme almış, hem düşüncenin hem de toplumsal yaşamın köklü değişimlere uğrayacağı bir sürecin fikirsel/felsefi başlatıcısı olmuştur. Bu yüzyılın sonlarına doğru meydana gelen Fransız devrimi (1789), ve ardında gerçekleşen modernleşme süreçleri, düşünsel anlamda etkilerini ve kaynaklarını aydınlanma felsefesinde bulmaktadır. Din ya da Tanrı merkezli toplumsal yapının ve düzenlemelerin yerini bu süreçte akıl merkezli toplumsal düzenlemeler arayışı alır. Geniş ve genel anlamıyla aydınlanma, ortaçağda hüküm süren dünya görüşüne karşı yeni bir dünya görüşünün ortaya çıkması ve temellendirilmesi olarak belirtilir. Bu yüzyıl yeni bir ideal ile tarih sahnesinde yer alır; bu ideale göre, aklın aydınlattığı kesin doğrulara ve bilginin ilerlemesine dayanan entelektüel bir kültür egemen olmalıdır ve bu kültür sonsuz bir şekilde ilerlemelidir. Böylece ilerleme ideali, insanın geleneğin köleliğinden kurtularak sürekli mutluluk ve özgürlük yolunda gelişeceği düşüncesine dayandırılır. Aydınlanma felsefesinin kaynağı Rönesans felsefesi ve özellikle de 17. yüzyıl felsefesinin ortaya koyduğu ilkelerdir. Rönesans’tan itibaren düşüncenin tarihsel otoritelerden kurtulması, bilgi ve yaşam hakkında akla ve deneyime dayanmaya başlaması söz konusudur. 17. yüzyıl da bu gelişmeler sistemleştirilip temel ilkelere dönüştürülmeye başlanmış, rasyonalizmin belirginleştiği bu yüzyılda aydınlanma felsefesinin düşünsel temelleri bir anlamda hazırlanmıştır. Sekülerleşme ise aydınlanma felsefesinin ve genel anlamda aydınlanmacılığın her tür girişiminde temel olmuş olan bir yönelimdir. Dinde meydana gelen yenileşme hareketleri de, dinsel düşüncenin giderek geriletilmesi ve Aydınlanmacılıkla birlikte kuruculuk ve egemenlik gücünü kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Rönesans ve reformlarla başlayan bu gelişmeler, aydınlanmacılıkla doruğuna varmış ve buradan itibaren Modernite denilen sürecin oluşumunu hazırlamıştır. Bu süreç aydınlamacılıkta ifadesini bulan köklü bir zihin değişikliği anlamına gelmektedir. Newton ve Kopernik ile tüm bir evren-dünya kavrayışı değişime uğramış, Dekart ve Kant gibi isimlerle bu değişen zihniyetin felsefi düşüncesi geliştirilmiştir. Avrupa da ki endüstri devrimlerin de bu sürecin maddi temelini oluşturmaktadır. Yeni ve bambaşka toplumsal ve ekonomik ilişkiler içerisinde yaşamaya başlayan insanlar, ortaya çıkan yeni düşünce biçimleriyle dünyaya bambaşka gözlerle bakmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda modern yaşamın temelleri atılmıştır. 1789 Fransız ihtilalinin temelinde, Fransız aydınlanmacılığının da belirleyici bir etkisi vardır. Bunun yanı sıra, Türkiye'nin de, 20. Yüzyılı içine alacak biçimde, son 200 yıllık tarihini belirleyen gelişmelere, Kimi uygar ülkelerde, bu arada Fransa' da olduğu gibi bizde de, yaşam doğaya, tarihe, topluma ve insana ilerici ve - günün koşullarına göre - devrimci bir bakışla yoğrulur gitgide. Akla, bilime ve ilerlemeye inanmak; despotluğa, bilgisizliğe ve bağnazlığa karşı çıkmak; çürüyüp dökülenin yerine, çağın dayattığı özgürlükçü yeni fikir ve kurumları geçirmek, böylesi bir bakışın eseridir. Gitgide mevzi kazanan bir ''demokrasileşme ve laikleşme'', 1923 Devrimi'yle de asıl ivmesini kazanır. Bu gelişmeye, topluca ''Aydınlanma'' diyoruz. Kısaca geçmek isterim Çağdaş tarihimiz, bir Aydınlanmanın tarihidir. 8 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA AYDINLANMA ÇAĞINDA AVRUPA 1.Aydınlanma Çağının Genel Özellikleri ve Aydınlanma Felsefesinin Avrupa Uluslarındaki Gelişimi 17. yüzyılda sıklıkla atıfta bulunulan akla ve bilime bu yüzyıldan farklı olarak aklın ve bilimin artık sağlam temeller üzerine kurulduğunu ve toplumu yönlendirmesi gerektiğine inanılan bir çağdır. Aydınlanma çağından önce Avrupa toplumunun yaşam biçimi, dinsel kurumların egemenliğindeydi. Buna bağlı olarak siyasal güç ve ekonomik yaşam da belirli kişilerin elinde bulunmaktaydı. Dolayısıyla Aydınlanma çağının ayrıntılarına girmeden önce, Batı Ortaçağının genel görünümünden ve Batı dünyasının düşünce yapısından kısaca bahsetmek, gelişen süreci ele almak gerekir. Batı toprakların, üzerinde yaşayan halkını doyurmaktan aciz bir durumdaydı ve Batı Ortaçağında halk arasında açlık, hastalık ve sefalet kol gezmekteydi. Batı ekonomisi sürekli açık veren ve bir türlü iki yakasını bir araya getiremeyen bir durumdaydı. Sosyo-kültürel bakımdan Doğu-İslam dünyasının Ortaçağı ile karşılaştırıldığında Batı Ortaçağı son derece geri kalmış ve bu durum aslında bütün sorunlara kaynaklık etmekteydi. Doğu-İslam dünyası ile girdiği ilişkiler sonucunda Batı dünyası kültürel, düşünsel, sanayi ve ticari alanda gelişme kat ederek toplumsal ve siyasal yapı itibariyle de büyük değişimler yaşamıştır. Aydınlanma Çağı veya Aydınlanma yüzyılı, Avrupa’da 17. yüzyılın ikinci yarısıyla 19. yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan ve önde gelen birtakım filozofların aklı insan yaşamındaki mutlak yönetici ve yol gösterici yapma ve bireyin bilincini, bilginin ışığıyla aydınlatma yönündeki çabalarıyla seçkinleşen kültürel dönem, bilimsel keşif ve felsefi eleştiri çağı, felsefi ve toplumsal hareket olarak anlaşılmaktadır.Eleştirilerin hedefi olan Batı Ortaçağda ise bilgi, akıl, ahlak ve tarih anlayışından vazgeçme ve ondan tümüyle kopma sürecini başlatmış ve bu dönüşüm Aydınlanma çağında zirveye ulaşmıştır.Bunların yanı sıra Ticaretin gelişmesi, şehirlerin büyümesi, matbaanın icadıyla kitap basımının kolaylaşması Batı dünyasının bütün alanlarda ilerlemeye geçmesinde çok önemli etkiler doğurmuştur. Aydınlanmanın Avrupa ülkelerinde sırasıyla İngiltere, Fransa ve Almanya’da kendine özgü süreçler izleyerek ulusal gelişmeler gösterdiği görülmektedir Bu ülkelerin Toplumsal ve siyasal durumların Avrupa Aydınlanmasının gelişimini belirlemesi açısından da önemli bir yeri vardır. Dolayısıyla Aydınlanma kültürünün gelişimi tüm Avrupa ülkelerinde aynı düzeyde olmayıp farklı tarz ve çeşitliliktedir. Bu vesileyle Aydınlanma tutumu ve düşüncesinin Avrupa ülkelerinde ekonomik, toplumsal, ulusal, dilsel ve tarihsel koşullar göz önünde bulundurulduğunda farklılık göstermesi kaçınılmazdır. Bu farklılığın sosyal ve siyasi birçok nedeni bulunmaktadır. Aydınlanmanın uluslar bağlamında çeşitlilik arz etmesinin bir başka boyutu ise dine farklı yaklaşımların olmasının önemli bir etkisi bulunduğunu ifade edebiliriz. Dinsel evren anlayışına sahip geleneksel düşünceye karşı kindar ve inatçı bir mücadele veren Fransız Aydınlanmacılara nazaran İngiltere ve Almanya’da dinsel anlayışların daha ılımlı olduğu, dolayısıyla çatışmaların düşük seviyede yaşandığı söylenebilir. Şüphesiz felsefenin içerik itibarıyla dinin de işaret ettiği konularla bağlantılarını iyi işleyen Alman ve İngiliz filozofların felsefi teorilerinde önemli ölçüde zenginlik ve yoğunluk gözlendiği belirtilebilir.. Sadece uluslar bağlamında değerlendirildiğinde ortaya çıkan farklılıklar çok açıktır… a) İngiltere ve İskoçya da Aydınlanma Felsefesi İngiliz felsefesinin metafizik problemlerden uzak bir bilgi teorisi ve devlet Felsefesi’ne ilgi duymaları açısından Kıta Avrupa’sı felsefesinden ayrıldığı belirtilebilir. 16.ve 18. yüzyıllarda İngilizlerin duyumculuk, bilme yeteneklerinin eleştirisi, şüphecilik ve tolerans düşünceleri, serbestlik ilkeleri, aydınlanma ruhu, deizm ve faydacılık gibi sorunları ele almaları bakımından Avrupa’nın değişmesinde önemli rol oynamışlardır.29 İngilizlerin zenginliği, gücü ve kendine olan güveni en yüksek noktasına vardığında ilerleme kültü de doruğuna ulaşmıştır. Avrupa’da İngiliz yazarları ve tarihçileri kendilerini bu külte adamış en coşkulu ve aydınlanmayı en ileri düzeyde benimsemiş bir görünüm içinde olmuşlardır. Felsefi, iktisadi ve bilimsel açıdan Aydınlanmanın temellerini büyük ölçüde İngiliz filozoflar atmış ve onların bu çalışmaları Aydınlanmacı düşünme sistemine temel kaynak olarak görülmüştür. Sanayi devriminin gerçekleştirilmesi, keşiflerin çoğalması İngiltere’ye güçlü bir endüstri kurma fırsatını sağlamıştır.30 Tarihte adına coğrafi keşifler denilen ve önceleri Avrupa için sonrasında tüm dünyada etkileri görülmüş olaylarda ilk başlarda hâkimiyeti elinde bulunduran Portekiz ve İspanyol güçleri keşfettikleri yeni yerlere sömürgeci bir tutum içinde girmemişlerdir. Çünkü öyle bir düşüncenin felsefesine sahip değildirler. İşte İngiltere bu zihniyetin felsefesine sahip olduğu 9 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA için Portekiz ve İspanyollardan aldıkları yerleri sömürge haline getirmiştir. Şüphesiz daha önce de insanlık tarihinde bu tarz bir anlayış31 yerleşmiş olabilir. Ama modernleşmenin zirvesi olarak görülen Aydınlanmacı planlarla birlikte ulusal bilincin ülküsü haline getirilen ilerlemeci ve yayılmacı zihniyet yapısı, planlı bir yönelim içinde olmuştur. Batı kültürünün gelişiminde öncü bir rol oynayan İngiltere’de Aydınlanma düşüncesi eğilimlerinin ilkin Francis Bacon (1561- 1626) ile başladığını belirtmemiz gerekir. Tarihin ilerleyen bir süreç olduğu anlayışı başlangıçta Francis Bacon, tarafından kesin bir biçimde ifade edilmiştir. Doğaya egemen olmanın yolunun onun yasalarını bütünüyle kavramaktan geçtiğini belirten Francis Bacon, doğadan elde ettiğimiz yasaları da toplum alanında uygulayarak ilerlemeyi gerçekleştirmek için kullanabileceğimizi ileri sürmüştür. b) Fransa’da Aydınlanma Felsefesi Fransız Aydınlanması sadece belli bir çevrede değil de geniş halk kitlelerine ulaşmayı çabalayan bir tavır sergilemesiyle diğer Avrupa ülkelerindeki Aydınlanma denilince Fransız Aydınlanması akla gelir. Fransa ülkesindeki aydınlanmayı ve bilgilenmeyi geniş halk kitlelerine ulaştırmaya çabalayan düşünürler genelde halktan kopuk bir biçimde yaşamlarını sürdürmüştür. Fransa’da 18. yüzyılın son yarısından bu yana kilisenin sosyal hayat üzerinde herhangi bir etkisinin kalmadığı söylenebilir. Aydınlanma ve özgürlük düşüncesinin filozoflar arasında giderek yaygınlık kazanan bir yaşam biçimi olduğu ve buradan hareketle deist ve materyalist görüşlerin bu dönemde kabul gördüğü belirtilebilir.39 Fransız Aydınlanmacılarının kiliseye ve geleneğe ait her şeyden kendilerini kurtarmaları gerektiğini kararlılıkla savunmaları onların belirgin özellikleridir Fransa’da Descartes’le (1596- 1650) başlayan modern düşünce, hem felsefe alanında hem de bilimsel alanda Avrupa kültürünün dönüştürülmesinde önemli bir dinamizm unsuru olmuştur. Bugün bile Fransa’da Descartes’ten gelen akılcılık Fransız medeniyeti ve kültürü üzerinde canlı bir etken olarak varlığını sürdürmektedir Descartes’in felsefesi, Skolâstik düşünceye yönelik karşıt argümanlara sahiptir. Skolâstik düşünme kuralları yerine Rasyonalist düşünme kurallarının yerleşmesinde öncü rol alan Descartes’in Yeniçağ Avrupa felsefesinin kurucusu olduğu kabul edilir. Diğer yandan modern düşünce sisteminin de temeli sayılan Descartes’in felsefesi Aydınlanmanın dayandığı akılcı tutumun da kaynağı olmuştur. Bu bağlamda Descartes’in Aydınlanma felsefesinin gelişmesinde önemli bir role sahip olduğu belirtilebilir. Fakat Fransız Aydınlanmacılarının çoğu Descartes’in Rasyonalist felsefesindeki düşünme yöntemini sonuna kadar takip etmeyi gereksiz görmüştür. Fransız Aydınlanmacıları metafizik olan her türlü söylem ve düşünme tarzlarından uzak kalıp bu türden düşüncelerin gereksiz olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu eksende Fransa’daki Aydınlanma hareketinin öncüleri sayılan Fransız Ansiklopedistleri düşüncelerini ve söylemlerini bir sistem dâhilinde ortaya koymaktan kaçınarak 17.yüzyıl Rasyonalizminin belli bir sistem çerçevesinde metafiziksel argümanlar ortaya koyan ve felsefe tarihinde önemli bir yeri olan Descartes, Leibniz ve Spinoza gibi filozoflardan uzak kalmayı tercih etmişlerdir. c) Almanya’da Aydınlanma Felsefesi Almanya’da Aydınlanma hareketinin ekonomik ve siyasi nedenlerden ötürü Fransa’ya ve İngiltere’ye göre biraz daha geç başladığı söylenebilir. Özellikle Reformasyonun oluşturduğu karışıklıklar Almanlar için olumsuz bir sonuç doğurmuştur. Dolayısıyla Almanların felsefede ilkin dağınık ve bağlantısız düşünceler ortaya koydukları söylenebilir. Buna rağmen Almanya’da Aydınlanma felsefesinin sonradan Fransız ve İngiliz felsefesinin deneyim ve bilgilerinden yararlanarak daha da ileriye götürülüp geliştirildiğini ifade etmek yanlış olmaz. Özellikle tarih çalışmaları ve tarih felsefesinde Alman filozoflarının geliştirdikleri fikirlerin Aydınlanmanın dinamiğini oluşturan ilerleme düşüncesinin yaygınlık kazanmasında önemli katkıları olmuştur. Almanya’da düşüncenin yönünü, metafizik kurgulardan olgucu ve belirlenmiş bir bilgi ve varlık alanına çevirmesi ile Alman felsefesi, Aydınlanmacı bir karakter sergilemeye başlamıştır. Aydınlanmanın genel karakteristik özelliği etkin bir akıl yerine işlevden yoksun algı düzeyine indirilen bir akıl ile düşünmesidir. İşte de bu karakteristik özellikleri kendisinde çok iyi barındıran bir Aydınlanma filozofu olan Thomasius (1655– 1728), ilerleme düşüncesinin en iyi savunucularından biri olup felsefeyi ilerleme düşüncesine bir katkı sağlama aracı olarak görmektedir. Almanya’da Aydınlanmanın gerek dil açısından ve gerek felsefi düşünüş açısından gelişmesine olanak hazırlayan bir filozof olan Christian Wolff (1679- 1754) Fransız Rasyonalizminden etkilenmiştir. Wollf’un Almanya’da felsefi düşünmeyi skolâstik teolojinin etkisinden kurtararak üniversitelerde bunu yayma çabası Aydınlanmacı bir karakterin sonucudur. Wollf’un düşünceleri ve çalışmaları Almanya’da bir hayli etkili 10 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA olmuş ve Aydınlanmacı felsefi düşünme Almanya’ya hâkim olmuştur. Fransa’daki oluşan siyasal devrimin Avrupa’nın siyaset ve toplum anlayışı üzerinde büyük bir etki bıraktığından sıklıkla bahsedilmektedir. Fransa’daki siyasal devrimin etkisini gölgede bırakabilecek en önemli gelişme ise Almanların felsefi alandaki başarılarıdır. Bu başarıyı ilk başlatanlardan biri kuşkusuz Leibniz ( 1646–1716) olmuştur. “Almanya’da Alman felsefesini sistemli bir şekilde toparlamaya çalışan Leibniz, Alman Aydınlanmasının karakterini kesin olarak belirlemiş bir filozoftur.54 Bu felsefi devrimin en sessiz ve en sistemli öncülerinden biri de üniversitelerdeki Leibnizci metafiziğin etkisini azaltarak bunun yerine bilime dayalı bir felsefi teori ortaya koyma çabası içinde olan Immanuel Kant (1724–1801) olmuştur. Immanuel Kant, Aydınlanmanın ideallerini tutarlı ve kararlı bir şekilde ortaya koyan bir Alman filozofudur. Kant’ın Aydınlanma felsefesi çizgisinde olmasını sağlayan nedenlerin Başın da varlık sorunu tartışmalarına fenomenal varlık (görünen varlık) anlayışıyla yaklaşarak bilim temelli bir felsefe geliştirmesi ve metafizik kurgulardan kaçınmasıdır. Ayrıca Kant, 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'da Aydınlanma adında başlayan abidevî projenin tarafındaydı. Kant, Aydınlanmanın tarafında olmakla kalmayıp, aydınlığı temsil eden düşüncelerin eleştirel kabulü tarafını da tutuyordu. 17. yüzyıl Rasyonalizmin eleştirisini yapan Immanuel Kant, aklın ve bilginin sınırlarını da belirleyen sistemiyle Aydınlanmacı bilgi ve akıl anlayışı doğrultusunda felsefesinin temellerini atmıştır. Kant’ın, insanın aklına güvenerek ve cesurca hareket etmesini istemesi ile insanın, sıkı kuralların olduğu yükümlülük altında olduğunu belirtmesi Aydınlanma sürecinin bir parçasıdır II. AYDINLANMANIN FELSEFİ TEMELLERİ 1.Aydınlanma Felsefesinin Varlık ve Din Anlayışı İlkçağ ve Ortaçağ felsefesinde varlık organik bir bütün olarak düşünülmekte insan evrenin ayrılmaz bir gerçeği gibi algılanmaktadır. Tanrı’nın evrenle olan ilişkisi de hâkim olan anlayış tarafından amaçlılık ilkesi ekseninde kurgulanmıştır. Aydınlanma felsefesinin varlık anlayışında bilinçten hareket eden filozoflar insana rasyonel olarak yeryüzünün hâkimi olma misyonu yüklemiş ve bu bağlamda evreni de mekanik bir yapı olarak nitelemişlerdir. Burada Tanrı’nın konumu da bu mekanik kavrayış içinde varlığı düzene koyan ve insana müdahale etmeyi bırakıp kenara çekilen bir Tanrı olarak görüldüğünden artık varlıkla Tanrı arasında herhangi bir bağ kurulması imkânı bırakılmamıştır. Materyalizmde ilkin varlık konusunda önce Tanrı ile maddi varlıklar ilişkisinin koparılması ve kadim felsefelerde varolan amaçlılık ilkesini de dışlayan mekanik bir madde tasarımıyla düşünce sistemi oluşturulmuştur. Bu sistemin oluşmasını kolaylaştıran ise Descartes’in düalizmi ve bu düalizmin sonucu olan mekanik materyalizmin Tanrı ile maddi varlık ayırımını keskin bir biçimde ortaya koymalarıdır. Tanrı ile maddi varlık ayırımını kararlı ve kesin bir biçimde ortaya koyan La Mettrie, dini yalnızca ahlaktan bütünüyle ayırmakla kalmaz, üstelik dinin ahlaka en büyük düşman olduğunu ifade eder Aydınlanma döneminde varlık duyulur ve görülür bir tarzda ele alınmıştır ve duyulur ötesi bir varlık tanımından tümüyle kaçış görülmüştür. Aydınlanma felsefesi kendi ‘şimdi’sinde mahkûm olmuş bir şekilde geçmişteki varlık ve bilgi anlayışlarını önemsemeyen bir yapı içinde olduğu görülmektedir. Böylelikle Aydınlanma felsefesinin varlık anlayışı fizik dünyayla sınırlandırılmış ve bu da tek-yanlı bir varlık anlayışı olarak kalmıştır. Dolayısıyla Aydınlanma felsefesi varlığın birlik ve bütünlük içinde kavranması gerektiğini belirten görüşlere karşı birliği ve bütünlüğü olup bitmiş olarak görmüştür. 2. Aydınlanma Felsefesinin Akıl ve Bilgi Anlayışı Belli bir dönemde karanlığı yaşayan her şeyin aydınlatılması gerektiği fikri bu çabaların özünü ortaya koymaktadır. Aydınlanma düşüncesi öncelikle akıl kavramının da aydınlatılması gerektiği düşüncesi bu çabanın sonucu olup akıl kavramının neye karşılık gelmesi gerektiği konusunda birçok görüş ortaya atılmıştır. Aklı aydınlatmak başka bir akıl tarafından gerçekleştirilecekse ortaya konulan akıl başka bir şeye bağımlı olma zorunluluğunu ortaya koyacaktır. Bu da akıl kavramıyla çelişen bir durum arz etmekte olup kavramın içeriğini dışsallaştırmaktan öteye gitmez. Dolayısıyla diğer kavramlar gibi akıl kavramı da 11 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA üstünkörü bir biçimde tartışılmış ve kavramın kökenine inme çabası boş ve gereksiz bir uğraşı olarak görülmüştür. Öte yandan bilim ve bilimcilik nasıl farklı alanlar olarak bilinmesi gerekiyorsa deney ile deneycilik ayırımını da belirtmemiz gerekir diye düşünüyorum. Çünkü bilimsel bilgiler belirlenmiş ve dar bir alanda ortaya çıkar. Bilimin bu dar alanı dışında kalan her şeyin bilim dışı olarak bilinmesi gerekir. Bilim - dışı varlıkların bilgilerini bilimin dar alanında ortaya koyulan yöntemlerle ifade etmeye çalışmak bilimin dışında olan bir çalışmayla sonuçlanacaktır.. Batı felsefe tarihinde akıl ve düşünce, kutsalla olan bağını kopardıktan sonra iki eksen üzerinden hareket ettiği söylenebilir. Deneysel ve olgusal eksende geliştirilen bilgi sistemi genelde Francis Bacon, John Locke, David Hume gibi İngiliz filozoflarının başını çektiği Empirist felsefedir. Diğer eksen ise akıl temelli olup Descartes, Spinoza, Leibniz, Kant, gibi kalburüstü filozofların şekillendirdiği Rasyonel felsefedir. Empiristler bilgiyi dış-dünyaya bağlayıp onu daha çok nesne dünyasından çıkarmaya çalışmıştır. Görünen dünyanın bilgisinin gerçek bilgi olabileceğini ifade eden Empiristlerin bilgi anlayışı görünen dünyanın dışında olanları bilginin kaynağı olarak görmezler. Dolayısıyla bilgiyi tanımlamada ortaya çıkan bu durum varlığın bütünlüğünün parçalanmasını da beraberinde getirmiştir… “Aydınlanma akılcılığı, insanın özgürlüğünün aklın utkusunda ve inançların yıkımında olduğunu söyler; bu da insanı doğaya hapseder ve insanın birliğine ilişkin her tür ilkeyi zorunlu olarak yok ederek Ben’i, tabii ki belli bir nedene bağlı olarak, salt bir yanılsama ve bir sahte bilince indirger’’… III. AYDINLANMA FELSEFESİNDE İLERLEME DÜŞÜNCESİNİN YERİ VE ÖNEMİ 1. Aydınlanma Felsefesinde İlerleme Düşüncesinin Gelişimi Aydınlanma felsefesinin temel dinamiğinin değişim olduğu söylenebilir.Değişimin de sürekli olarak ileriye doğru olduğu şeklindeki ontolojik anlayış bütün modern felsefe kuramlarında ilerlemeci bir çözümleme çabasına yol açmıştır. Bunu en belirgin biçimiyle tarih felsefesi kuramlarında görebiliriz. Tarih kuramlarının hepsinde bir ilerleme düşüncesi ve mutlu son öngörüsünün bulunması bazı tespitler yapmamızı gerektirmektedir. Bu tarih kuramları birbirlerine karşıt gibi dursalar da temel noktada yani ilerleme düşüncesine olan inanç ve güven bakımından birleşmektedir. Öncelikle Aydınlanma felsefesindeki ilerleme düşüncesinin nasıl geliştiğini daha açık kılmak için tarihte ilerleme düşüncesi üzerine yapılan çalışmalardan bahsetmek gerekmektedir. Öncelikle Grek felsefesinin tartıştığı en önemli problemlerden birisi de ‘değişme’dir. Bu soruna değerler sorunu da eklenmesiyle, tartışma fiziksel dünyanın değişiminden kültürel dünyanın değişimi olarak genişlemiştir. Yunanlılara göre geçmişte neler olduğunu anlamak veya bozulmanın nedenlerini çözmek önemlidir. İnsan dünyasındaki değişme iki açıdan ele alınmıştır: İlki Hesieodos’un geleneğine bağlı olarak kötüye gidiş veya bozulma, ikincisi ise değişmeyi ‘gelişme’ veya ‘ilerleme’ olarak görenler şeklindedir. Yunan felsefesinin en önemli iki filozofu olan Platon ve Aristoteles de ilerlemenin genel olarak teorisini ortaya koymaya çalışmışlardır. İlerleme düşüncesi özellikle Aristoteles’in yazılarında en iyi şekilde tartışılmıştır. Aristoteles, teleolojik bir ilerlemeden bahseder ve daha ‘Metafizik’in hemen başında doğanın boşuna bir şey yaratmadığını ifade etmiştir. Aristoteles, icatları göz önünde bulundurarak teknik ilerlemeye dikkat çeker ve bu teknik ilerlemenin de entelektüel, ahlaki ve siyasi ilerlemeye kaynaklık edeceğini belirtmiştir. Augustinus’a göre ise tarih Âdem ile başlayan ve kötülüğün sınavlarından da geçerek kurtarıcının ortaya çıkışıyla sonuçlanması gereken bir ilerlemedir. Hâlbuki Aydınlanmacı ilerleme düşüncesinin hedeflediği Augustinus’un düşündüklerinin tam karşıtıdır. Bunun nedeni Rönesans ile başlayan modern ilerleme anlayışının öngördüğü ve başarmak istediği bilimsel, teknik ve sosyal vb. gibi hedeflerdir. Yeniçağla beraber Avrupa’da din, felsefe, bilim ve kültür açısından büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Gelenekçi ve durağan zihniyet karşısında yeni olan ve durağan olmayan bir zihniyet ortaya çıkmıştır. Bu zihniyetin bir unsuru olan ilerleme düşüncesi, Batı Dünyası tarihinde ilkin Rönesans döneminde görülmüş ve Aydınlanma çağında yoğun olarak işlenmiştir. Rönesans döneminde ilerleme düşüncesi daha çok doğa bilimleri bağlamında tartışılırken Aydınlama döneminde ise kültür bağlamında tartışılmıştır. Artık kültür ve uygarlığın, giderek bir ilerleme ve gelişme içinde olduğu inancı hâkim olmuştur. “Hâlbuki uygarlık ve kültür bağlamında ise ilerleme ve gerileme birbirinin yerini tutacak terimlerdir.” Sosyal değişmenin mutlak anlamda uygarlaşma ve ilerleme olacağını ifade etmek yanlış bir çıkarımdır. Çünkü uygarlaşmanın getirdiği olumlu etkilerin yanında olumsuz birçok etkisi olacağını belirtmek gerekir. Uygarlaşmak demek diğer toplumlardan veya tarih kitaplarının sayfaları arasında kalan geçmişteki kültürlerden daha fazla sanata ve kültüre sahip olmak anlamına gelmez. Tam tersine bunu savunmak görecelilik ile açıklanabilir ve öznellik yönü fazla ağır basmaktadır. Bu vesileyle uygarlığın nasıl olacağının belirli ölçütlerini ve ilkelerini ortaya koymaya çalışmak belirli bir kültürü öne çıkarmak anlamına gelecektir. 12 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 18. yüzyıl ve sonraki yüzyılda ise ilerleme düşüncesinin yaygınlık kazanmasının temel nedeni tarihsel araştırmaların bağlı olarak insanlığın sürekli olarak yeni bilgiler ve buluşlar ekseninde ilerlediği görüşünün güçlenmesidir. 18. yüzyıldaki tarih gelişimi 17. yüzyıldaki fizik biliminin gelişmesi kadar etkilidir. Artık tarihsel araştırmaların sonuçları görülmeye başlanmış ve bu durum devlet adamlarının da dikkatini çekmiştir. Tarih anlaşılabilirdi ve tarihin bir planından bahsedilebilirdi Yeniçağla beraber Avrupa’da din, felsefe, bilim ve kültür açısından büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Gelenekçi ve durağan zihniyet karşısında yeni olan ve durağan olmayan bir zihniyet ortaya çıkmıştır. Bu zihniyetin bir unsuru olan ilerleme düşüncesi, Batı Dünyası tarihinde ilkin Rönesans döneminde görülmüş ve Aydınlanma çağında yoğun olarak işlenmiştir. Rönesans döneminde ilerleme düşüncesi daha çok doğa bilimleri bağlamında tartışılırken Aydınlama döneminde ise kültür bağlamında tartışılmıştır. Artık kültür ve uygarlığın, giderek bir ilerleme ve gelişme içinde olduğu inancı hâkim olmuştur. “Hâlbuki uygarlık ve kültür bağlamında ise ilerleme ve gerileme birbirinin yerini tutacak terimlerdir.” Sosyal değişmenin mutlak anlamda uygarlaşma ve ilerleme olacağını ifade etmek yanlış bir çıkarımdır. Çünkü uygarlaşmanın getirdiği olumlu etkilerin yanında olumsuz birçok etkisi olacağını belirtmek gerekir. Uygarlaşmak demek diğer toplumlardan veya tarih kitaplarının sayfaları arasında kalan geçmişteki kültürlerden daha fazla sanata ve kültüre sahip olmak anlamına gelmez. Tam tersine bunu savunmak görecelilik ile açıklanabilir ve öznellik yönü fazla ağır basmaktadır. Bu vesileyle uygarlığın nasıl olacağının belirli ölçütlerini ve ilkelerini ortaya koymaya çalışmak belirli bir kültürü öne çıkarmak anlamına gelecektir. ‘Tarihte bir ilerleme vardır’ ifadesi ile anlatılmak istenen şey, tarihsel her olayın bir kezlik oluşu ve bu olaylar sürekliliğin birbiri ardı sıra çizgisel olarak geleceğe doğru akıyor olmasıdır. Bu akış, nihai bir amacı gerçekleştirmek üzere belirli hedefe doğru olabileceği gibi, böyle bir hedeften bağımsız da olabilir. Burada ilerleme belli bir süreç içinde o sürecin kendisini gösterdiği evreler içinde ortaya çıkan gelişmeye karşılık gelir. Ancak gelişmeyle birlikte o sürecin sonundan değerlendirilebilecek bir kazanç elde etme de söz konusudur. Kısacası ilerlemeden kasıt bilim ve teknik ilerlemelerin ne derece olacağı ve bu durumun insanlığı nasıl etkileyeceği şeklinde olmuştur. IV. İLERLEME DÜŞÜNCESİNİN ETKİLERİ Aydınlanma felsefesinden doğan ilerleme düşüncesi, insanlığın sürekli olarakgelişeceği inancının modern yaşam tarzına kabul ettiren bir zihniyet ortaya çıkarmıştır. Batı kültürünün değişimini ifade eden moderniteyi veya modernizmi, Aydınlanma ile kazanılan kültürel değerlerin, teknik ve bilimsel gelişmelerin sosyal ilişkileri belirlediğinin iyice benimsendiği bir dünya görüşü olarak görebiliriz. Bu durumda modernizmin doğurduğu sorunlarda Aydınlanma felsefesinin ilerleme düşüncesinin de payının olduğu sonucu çıkmaktadır. Aydınlanma felsefenin ilerleme düşüncesi ile modernitenin sahip olduğu aklın içerik ve biçim itibariyle Yeni Avrupa Medeniyeti sürecinin bir parçası olduğunu ifade etmemiz gerekir. Aklın kendi içeriğinin dışında başka bir içerik taşıması aklı kendi doğasından uzaklaştırmasına neden olmuştur. Adalet, eşitlik, mutluluk, hoşgörü geçmiş zamanlarda aklın doğasında varolduklarını ya da güçlerini akıldan aldıklarını ifade eden Horkheimer, bu kavramların eski amaçlarını koruduğunu ama onları değerlendirecek bir aklın artık olmadığını söylemektedir. İlerleme düşüncesinin çağımızın üzerinde bıraktığı etkileri sınıflandırılması şöyle; 1. Ekonomik Etkiler 18. yüzyılın ortalarında Aydınlanmanın iktisadi görüşünün beslendiği kaynak olan İngiliz sermayeciliğinin en önemli sanayisi yün üzerineydi. Bu sanayi ülkenin her tarafına yayılmış olup küçük çapta bir işletme halindeydi. Bu küçük işletmelerin daha fazla büyüme düşünceleri teknik anlamda bir gelişmeyi doğurmuştur. Bu gelişme öyle büyük oldu ki genişleyen ticaret ve zenginleşen tüccarlar, sanayi alanında atölyeler açtılar ve bu sayede sanayide büyük ilerlemeler kaydedildi aydınlanmacı ilerleme düşüncesinden itibaren Avrupa’nın ekonomik yapısının ilkelerini belirleyen kapitalist ekonominin dünya ekonomisini de etkilediğini belirtebiliriz. Artık her koşulda kapitalist ekonominin zaferi temel olgu olarak görülmüş ve bu başarısının teorik ve pratik kazanımları göz ardı edilerek herhangi bir ekonomik analiz yapılamayacağı anlaşılmıştır. Bütün bunlara rağmen kapitalist ekonominin sonradan etkin olduğu yerlerde bile kapitalist ekonomi geçmişteki ekonomik ürünlerden bağımsız olmamış ve tarihteki ekonomik ürünleri değiştirmiş veya kendi ekonomik teorilerine göre uyarlamıştır. Aydınlanma içinde mayalanmaya başlayan kapitalist zihniyetin doğanın cömertliğine inanmayarak doğayı daha fazla üretim amacıyla yeni iktisadi sistemi oluşturduğuna dikkat çekmiştir.Bu sistemin özünü veren ise Adam Smith olmuştur. Smith’e göre mal ve hizmet üretimini 13 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA çoğaltmak için etkin bir iş bölümüne, bol kapitale ve geniş bir piyasaya ihtiyaç vardır. Bütün bunların ilk koşulu ise ekonomik özgürlüktür. Bütün bunlar ise kapitalin serbest dolaşımını gerektirir. . 2. Sosyal Etkiler Aydınlanma ve Aydınlanma sonrası döneme bakıldığında oluşan tablonun insana köklü bir değişim içerisinde olması gerektiği düşüncesini telkin ettiği görülebilir. Aydınlanmacı ilerleme düşüncesinin etkilerinin en belirgin ve en önemli işlevinin sosyal ilişkilerde görüldüğünü ifade etmek gerekir. “Aydınlanma, gelişen düşünmenin en geniş anlamda, başlangıçtan bu yana insanlardan korkuyu kaldırmak ve onları kendilerinin efendisi durumuna getirmek amacını gütmüştür. Ne var ki, tamamen aydınlatılmış yeryüzü bugün muzaffer bir felaketin belirtilerini taşıyor.”Aydınlanmacı düşünceyle birlikte ilkin bu amaç insanlara özgürlüklerini vermek ve Avrupa’daki geleneksel ve dinsel temaları taşıyan insan profilini243 yok etmek için yapılan bir çalışmadır. Aydınlanma felsefesinin topluma bakışı pozitivist temeller üzerine kuruludur ve Aydınlanma felsefesi bu pozitivist temeller üzerinde kurulu düzeni asla yok olmayacak gibi görür. Başlangıçta sadece salt nesneler dünyasına uygulanan araçsal mantık sonraları insanları da kapsayacak ve bu araçsal mantık insanı ‘eşya’ statüsüne dönüştürerek insanlar arasındaki ilişkileri yoksullaştıracaktır. Aydınlanmanın sahip olduğu anlayışın sunduğu tablo insanlar arasındaki ayrılık ve devleti aşan evrensel haklar sorununu çözebilme vurgusunu toplumun tümüne yayma amacını taşımakta olup hümanistliği harekete geçirmek istemektedir. Buradaki hümanist hareket Aydınlanmanın insanın daha da yetkinleşmesi ve daha da güçlenmesi ve bu güç sayesinde de oluşabilecek insan hakları ihlallerini en aza indirme amacını taşımaktadır. Fakat Aydınlanma hümanistliğin sınırı belirlenmiş olup Batı toplumunun dışındaki toplumlar bu hümanistliğin dışında kalmaktadır. 3. Siyasal Etkiler Modernliğin siyasal biçiminin uluslaşma olduğunu belirten Tourain’e göre ulus olma, geleneklerden, göreneklerden ve ayrıcalıklı durumlardan ayrı aklın ilkelerine göre belirlenmiş yasalar çerçevesinde bir tür yapılaşma olarak anlaşılmalıdır.265 Uluslaşma aklın ilkelerine göre devlet görüşlerinin içine sızmış ve uluslaşmanın ölçütü ise her alanda sürekli ilerleme olarak anlaşılmıştır. Aydınlanmacı ilerleme düşüncesinin yarattığı modern ulus devletin üç temel dayanağı olduğu söylenebilir. Bunlar siyaset yapısında cumhuriyetçi demokrasi, ekonomide kapitalizm ve gene ekonomi kaynaklı marksizm ve kültürel alanda ise sekülerliktir. Aydınlanma felsefesinin projesi, sürekli ve doğrusal bir ilerleme anlayışı üzerinden hareket eder. Bu ilerlemenin, Aydınlanma felsefesinin siyaset anlayışına göre belli bir amacı vardır; söz konusu amaç, ideal toplum düzeni olarak ifade edilmektedir. Bir ideal toplum düzenini varsaymak aynı zamanda bir mutlak gerçek kavramını düşünce sistemine sokmak demektir. Bilindiği gibi Aydınlanma felsefesinin başlangıcı sayılabilecek doğal toplum ve doğal hukuk kavramları bir tür laikleştirilmiş mutlak gerçek düşüncesinin yansıması olarak kabul edilmektedir. Modernleşme projesinin 18. yüzyılda pratiğe geçmesiyle artık hukuk, bireyi Tanrı’nın istediği varsayılan düzen içinde kalmaya zorlamamakta, bireyin toplumun hür ve eşit üyesi olarak kendi ilişkilerini düzenlemesi imkânını vermiştir. Dolayısıyla hukuk alanında, statü hukukundan sözleşme hukukuna geçiş görülmekte, bireyi, korporatif sistemin ve belirli statülerin hiyerarşik bağlarından çözen ve bireye ilişkilerini serbestçe düzenleme imkânı veren bir ortam doğmuştur. Fransız Devrimiyle birlikte hareketlilik kazanan Batı Aydınlanması her alanda kendini göstermiştir. Kendi içinde toplumsal ve siyasi değişime uğrarken diğer toplumları da etkilemiştir. Bunun sonucunda özellikle bünyesinde değişik ırkları barındıran imparatorlukları daha çok etkilemiştir. Olumsuz bir biçimde etkilenen imparatorluklar bunu bertaraf etmeye çalışmıştır. İşte bu çaba da adeta imparatorlukları kendi içinden bitirmiştir. Batıdan alınan ideolojiler bu içinden bitirmeyi en hızlı gerçekleştiren güç olmuştur. Dolayısıyla ulus temelli devlet ve siyaset anlayışı Aydınlanma ile birlikte Avrupa’da daha çok vurgulanmıştır. Fransız devrimiyle birlikte hemen hemen tüm dünya toplumlarının siyasi açıdan egemenlik kavramının nasıl olacağı ve kimlerin devlet yönetiminde egemen olması gerektiği sorunu derinleşerek büyük çatışmaları doğurmuştur. 4. Ekolojik Etkiler İlk ve Ortaçağın doğayı organik bir bütün olarak görme eğiliminden koparak gelişen Aydınlanma düşüncesinde doğanın üretim imkânını artan sınırsız bir hammadde kaynağı olarak gösterilmesinin neden olduğu ekolojik felaketlere dikkat çekilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda Aydınlanmacı ilerleme düşüncesinin dünyaya ve insanlığa sunduğu bir başka sorun da çevresel sorunlardır. Doğanın insanın 14 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA emrine verilmiş olduğu ve onun sınırsızca kullanabileceği fikri ilerleme düşüncesinin taşıdığı bir fikirdir. Modernleşmenin ilerlemeyi hızlandırması için insanın ve çevresinin bilimsel ve olgusal temellerde meşruluğunu kanıtlama çabalarının sonucunda teknolojik objeler dünyası, tarımsal dünyanın yerini almıştır. Bu durum tarihte önceleri görülmemiş ve dolayısıyla öncekilerle bağdaştırılamaz yeni bir dünya görüşünün ortaya çıkmasını belirlemiştir. Aydınlanma felsefesinin ilerleme düşüncesinin projeleri önce insanı, daha sonra insanın dünyasını etkileme amacında olmuştur. Çevre sorunları, Modern dünya görüşünün Tanrı evren, insan – Tanrı ve insanevren ilişkisini tanımlanması sonucunda ortaya çıkmıştır. Modern dünyanın görüşünün her türlü fronik,,sophia’yı ve noetik,kavrayışı bir kenara atarak modern bilimsel bilgiyi ve işlevsel aklı tek değer olarak görmesi çevre sorunlarının derinleşmesinde önemli bir etken olmuştur.Şüphesiz bu durum Modern dünya görüşünün doğa hakkında katışıksız bir düşünceye sahip olmadığını göstermektedir. Dünya hakkındaki düşünme ve öğrenme tarzından kaynaklanan bu durum dünyanın birbirinden ayrı parçalar halinde olduğu yönündeki bilgilerin insanlar üzerindeki etkisidir. “Modern bilimde dünya kendi içinde farklı elemanların farklı yoğunluğa sahip olduğu bir kütleden ibarettir. Dolayısıyla bilimsel yönteme göre bu elemanları ayrı ayrı incelenmek zorunluluğu doğmaktadır. Hâlbuki modern bilimsel araştırmalar bu elemanlar arasındaki ilişkileri ve dengeleri incelemeyi ve kavramayı gerekli görmemektedir… AYDINLANMA ÇAĞININ PEYZAJA ETKİSİ Aydınlanma çağı düşünürlerinin yarattığı akımlar bir çok alanda olduğu gibi estetik ve peyzaj sanatını da etkilemiştir. 17. Yüzyıl İngiliz düşünürü Locke, insanın bilgiye temel olan malzemeyi sonradan deneyim yoluyla kazandığını söyleyerek, güzelliğin hem öznel hem de nesnel niteliklere sahip olduğu görüşünde bulunan ilk kişi olmuştur. Kant ise güzelliğin bir fiziksel nitelik olduğunu düşünen eski düşünce ile, güzelliğin bakan kişide bittiğini savunan yeni düşünce arasındaki ayrıma dikkat çekmiştir. Kant’ın estetik felsefesi evrimsel perspektife dayanan çağdaş peyzaj estetik teorileri ile yakın paralelliğe sahiptir 15. Yüzyıl ve 18. Yüzyılları arasında Fransız bahçeleri için En belirgin örnekleri için Rönasans bahçeleri, Barok akımı oluşturmaktadır. 18. yüzyılın ilk yarısında, barok bahçe stilinin Le Notre dönemindeki ihtişamını sürdürememesi ve bu sırada Avrupa’ da yayılmaya başlayan İngiliz natüralistik akımının, Fransa bahçelerinde de etkisini göstermeye başlaması, Fransa’da ki peyzaj mimarlığı sanatının, bir geçiş dönemi yaşamına neden olmuştur. Bu dönem, doğal İngiliz bahçesi ve geometrik Fransız bahçesinin birbirinden etkilendiği ve 19. Yüzyılda ortaya çıkan kombine stile doğru yapılan bir hazırlık ve geçiş süreci olarak tanımlanabilir. Fransa’da 1715-1730 yılları arasında, XIV. Louis’nin saltanatının son yıllarında ortaya çıkan Rokoko akımının planlama özellikleri, Barok mimarinin devamı niteliğinde olup ondan daha kıvrımlı ve ince bir dekorasyon akımı olarak ortaya çıkmaktadır. Bahçe mimarisi tarihinde, orta çağ sonrasında İtalyan rönesans stilinin hakimiyeti 17. yüzyıl da Fransız “Büyük Stiline“ devredilmiş ve 18. yüzyılda ise, Natüralistik peyzaj stiliyle hakimiyet İngiltere’ye geçmiştir. Bu akımlar bize göstermektedir ki aydınlanma çağı sadece düşünceden ibaret değil, aynı zamanda ilerlemenin pratikleştiği eyleme geçtiği bir dönemdir. Kaynakça; CEVİZCİ Ahmet –aydınlanma Felsefesi,Ezgi Kitabevi-2002 KILIÇASLAN Eyüb Ali-Fichte GÖKBERK Macit –Felsefe Tarihi,Remzi Kitabevi-1994 KILIÇBAY M.Ali – Doğu-Batı Dergisi sayı/14 Ankara-2001 ERDÖNMEZ M.özgüç / KAPTANOĞLU Yeşim –Peyzaj Estetiği ve Görsel Kalite Değerlendirmesi ÖZOL Elvan - Fransa’da peyzaj mimarlığının gelişimi ve çağdaş akımlara etkileri üzerine araştırmalar- 2005 Mesut COŞKUN mmesutcoskun@gmail.com 05414696012 Mustafa Kemal Üniversitesi 15 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA YAŞAM ALANLARININ FELSEFEYLE OLAN İLİŞKİSİ GELİŞİMİ VE DEĞİŞİMİ Gül AKKAYA* Ankara Üniversitesi* gulakkaya@windowslive.com* 05079361551* ÖZET Felsefe kişinin kendisini ve çevresini anlama, yorumlama, açıklama ve gerçeği arama çabasıdır. İnsanı ve evreni bir bütün halinde kavramaya çalışıp, bilinçlenmeyi ve görüş açımızın gelişmesini sağlar.Ayrıca felsefe insana hemen her konuda akıl yürütebilmesi için yardımcı olur. Felsefe tüm bunların yanında yaşamı bir şekilde anlamlandırabilme çabasıdır.Kişide uyandırdığı merak ve kuşku, peyzaj mimarlarının da yaşam alanları için alınan planlama ve tasarım kararlarında neden-niçin ilişkisi kurmasıyla benzerlik göstermektedir. Peyzaj mimarı, pratik yarara dayanan ve insan yaşamını kolaylaştırma amacına yönelik olan felsefenin teknik bilgisinden yararlanarak, çevre için neyin iyi olacağını göz önüne alıp çoğu zaman korumaya, bazen de onarmaya çalışarak, görsel niteliğe sahip, ilgi çekici ve anlamı olan, aynı zamanda da insan sağlığını, güvenliğini ve refahını sağlayan tasarımlar oluşturmaktadır. Bilgi birikimi, yetenek ve hayal gücü gerektiren tasarım meslekleri arasında en çok çeşitlilik gösteren meslek disiplini olan peyzaj mimarlığı peşinden koşma anlamına gelen felsefe ile bir bütün oluşturmuş, bu noktada peyzajın tüm konularla yakından bir ilişkisi olduğunu göstermiştir. Yıllar boyunca değişen görüşler ve toplumsal yapı nedeniyle ortaya çıkan ve toplumları etkileyen felsefi akımlar tarih boyunca medeniyetleri etkisi altına almış ve peyzaj mimarisini de etkilemiş, geliştirmiş ve değiştirmiştir.Tarihi süreç incelendiğinde toplumların felsefi görüş farklılıklarının yaşam alanlarında etkisini gösterdiğini ve bu değişim sürecinin katlanarak günümüze kadar ulaştığını söyleyebiliriz. Anahtar kelimeler: peyzaj mimarlığı, felsefe, yaşam alanları, gelişim, değişim, 16 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA FELSEFE VE YAŞAM ALANLARI İLİŞKİSİNİN GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DEĞİŞİMİ, GELİŞİMİ VE PEYZAJ MİMARLIĞIYLA OLAN BAĞI Yunanca "philo" sevgi ve "sophia" bilgelik anlamına gelen bu iki kelimenin yan yana gelmesiyle oluşan felsefe; kişinin kendisini ve çevresini anlama, yorumlama, açıklama ve gerçeği arama çabasıdır.İnsanı ve evreni bir bütün halinde kavramaya çalışıp, bilinçlenmeyi ve görüş açımızın gelişmesini sağlar.Ayrıca felsefe insana hemen her konuda akıl yürütebilmesi için yardımcı olur.Bunu yaparken felsefenin çeşitli bilgi türlerinden yararlanılabilir. Bu bilgi türleri; Duyulara, tecrübeye dayanan, rastlantısal bir neden-sonuç ilişkisine sahip deneme yanılma yoluyla elde edilen gündelik bilgi, Kesin ve değişmez olan, inanca dayanan ve tartışılmaz dini bilgi, Sistemli, eleştirisel, kuşkucu, nesnel ve evrensel olan bilimsel bilgi, Öznel, yaratma ve güzellik kaygısı olan sanat bilgisi, Yaşamı kolaylaştırmaya yönelik olan teknik bilgi, Sistemli , eleştirici, evrensel olan, mantık ve akıl yürütme ilkelerine dayanan felsefi bilgi şeklindedir. İnsan var olduğu günden günümüze kadar geçen süreçte tabiat içinde yaşamını devam ettirmiş ve yaşamının her döneminde çevresiyle ilişki içerisinde olmuştur.Bu ilişki zaman içerisinde çeşitli etkenlerle değişime uğramıştır. İnsanoğlu yaşamını başlarda kendisini dış koşullardan korumak amacıyla mağaralarda, ilerleyen zamanlarda göçebe olarak sürdürmüş ve daha sonra ise ihtiyaçları doğrultusunda su kenarlarında yerleşik hayata geçmişlerdir. Yerleşik hayata geçtikten sonra insan, kendisi ve meydana getirdiği sosyal çevreyle ilişki kurmuş, yaşadığı çevreyi güzelleştirme yoluna gitmiş ve çevresine şekil vermeye başlamıştır. Yerleşik hayata geçişle çeşitli medeniyetler ortaya çıkmış ve farklı kültürler oluşturmuştur.Tarih boyunca bu kültürler birbirlerinden ve çeşitli felsefi akımlardan etkilenmişler ve kendilerine ait bahçe sanatları oluşturmuş, yeni yaklaşımlar getirmişlerdir.İnsanoğlu çevresine, akımlar doğrultusunda şekil vermiş, hem felsefi akımlar, hem de toplumların özgün kültürel özellikleriyle ayrı bir önem ve öncelik kazandırmıştır. Peyzaj kavramı ise 15. yüzyıl başlarında Avrupa resim sanatında, daha çok dinsel konulu temalarla ortaya çıkmıştır.Ancak peyzaj , doğanın işleyiş sürecinde sadece felsefeye değil, insani olan her şeye zemin oluşturmaktadır. Meslek disiplini olarak Peyzaj Mimarlığı ise 19. yüzyılın ikinci yarısında gündeme gelmiştir.Doğal ve kültürel kaynakları ve fiziksel çevreyi insan yararı, mutluluğu, güvenliği, sağlığı ve konforu için estetik ve bilimsel ilkeler çerçevesinde ele alan, arazi planlaması, tasarımı, yönetimi, korunması ve onarılması konularını kapsayan bir planlama ve tasarım bilim ve sanatıdır (http://www.altaycinibulak.com/?page_id=227) . Tüm bunlar ele alındığında, yaşamı bir şekilde anlamlandırabilme çabası olan felsefenin kişide uyandırdığı merak ve kuşku, peyzaj mimarlarının da yaşam alanları için alınan planlama ve tasarım kararlarında nedenniçin ilişkisi kurmasıyla benzerlik göstermektedir. Peyzaj mimarı, pratik yarara dayanan ve insan yaşamını kolaylaştırma amacına yönelik olan felsefenin teknik bilgisinden yararlanarak, çevre için neyin iyi olacağını göz önüne alarak çoğu zaman korumaya, bazen de onarmaya çalışıp görsel niteliğe sahip, ilgi çekici ve anlamı olan, aynı zamanda da insan sağlığını, güvenliğini ve refahını sağlayan tasarımlar oluşturmaktadır. 17 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Yıllar boyunca değişen görüşler, kültürler ve toplumsal yapı nedeniyle ortaya çıkan ve toplumları etkileyen felsefi akımlar tarih boyunca medeniyetleri etkisi altına almış ve peyzaj mimarisini de etkilemiş, geliştirmiş ve değiştirmiştir. Toplumsal, iktisadi, bilimsel, kültürel ve sosyal alandaki gelişmelerin tamamı, gelişme süreci boyunca insanların yer aldıkları doğal çevreyle olan ilişkilerini de sürekli olarak değişim göstermesini sağlamıştır. Değişim-dönüşümler ise varlıklar arasında karşılıklı etkileşimler sonucu oluşmaktadır.İnsanoğlunun şu ana kadar doğadaki oluşumların ve gelişimlerin varlıklar dışında veya üstünde olduğunu düşündüğü bir güç sistemiyle yönlendirildiğini varsaymaktadır. Bu değişim İlkçağ, Ortaçağ, İslam, İtalyan Rönesans, Fransız Barok, Uzak Doğu Bahçe Sanatları gibi akımlar oluşturup, pek çok kültürün özelliğini barındıran çeşitli bahçe türleri ve bahçelere has özellikler meydana gelmesine neden olmuştur.Bu bahçe sanatlarının oluşmasında, medeniyetlerin kendi kültürel özellikleri, çevreleriyle olan ilişkileri, kendi kültürlerinin yanı sıra bir de diğer bahçe sanatlarının da etkileşim halinde olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin; İlkçağ Bahçe Sanatını incelediğimizde Mısır'da, Eski İran'da, Mezopotamya'da, Ege ve Yunan kentlerinde ve Roma'da var olan medeniyetlerin kültür ve yaşam özelliklerini yansıttıkları ve etkilendikleri çeşitli akımların izlerinin yer aldığı bahçelerin kendilerine has ve belirgin özellikleri olduğunu görebilmekteyiz. Antik dönemde kent merkezleri için topoğrafik yapının etkisiyle bir yer seçimi yapılmış olup, sosyal ve idari eylemlerin gerçekleştirilebileceği, yayaların kullanımın dikkate alındığı bu mekanların tasarımında o alanın güneşlenme süresi, rüzgar faktörü gibi iklimsel bilgiler dikkate alınmış ve yapılaşmalar tiyatro, agora, tapınaklar çevresinde oluşmuştur. Ortaçağ dönemine baktığımızda ise kent merkezinde bulunan katedraller baskın bir karaktere sahip olup, mesleki yaşamlarını sürdüren esnaf ve zanaatkarların, ilerleyen dönemlerde kilise ve çevresinde yer aldığını görmekteyiz.Dini olgu Ortaçağ dönemi yaşam alanlarının şekillenmesinde etkili olmuş ve dini felsefe kendini göstermiştir. Rönesans dönemine baktığımızda kentin önemli bölümünü kilisenin değil, piazzanın oluşturduğunu görmekteyiz.Geniş bir meydan olarak nitelendirilen bu alan sosyal ve ekonomik hayatın merkezi olup hizmetlerin ve malların ticaretinin yapıldığı yerdir. Barok döneminde yapılan tüm düzenlemelerde ki esas amaç kişiye beklenmeyen, fazla harekete sahip düzenlemeler yaparak görsel açıdan mekansal bütünlüğü sağlamaktır.Tüm bu özelliklere baktığımızda Barok bahçe sanatının şekillenmesinde sanat felsefesinin etkili olduğunu görebiliriz. Sanayileşme dönemine bakıldığında kentler büyük bir önem kazanmaya başlamış olup, sanayi devriminin etkisiyle ulaşım olanaklarının gelişmesiyle farklı mekanlarla bağlantılar kolaylaşmıştır. Kent merkezleri tüm işlevlerin yoğunlaştığı beyin konumuna gelmiştir. Yaşam alanlarının tarihi sürecini incelediğimizde toplumların felsefi görüş farklılıklarının yaşam alanlarında etkisini gösterdiğini ve bu değişim sürecinin katlanarak günümüze kadar ulaştığını söyleyebiliriz. Bilgi birikimi, yetenek ve hayal gücü gerektiren tasarım meslekleri arasında en çok çeşitlilik gösteren meslek disiplini olan peyzaj mimarlığı peşinden koşma anlamına felsefeyle bir bütün oluşturmuş, bu noktada peyzajın tüm konularla yakından ilişkisi olduğunu göstermiştir. 18 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. KAYNAKÇA: http://www.altaycinibulak.com/?page_id=227 BELLEYİCİ KÖSE,N. vd.2007, "KASTAMONU TAŞKÖPRÜ TARİH KENT DOKUSUNUN PEYZAJ MİMARLIĞI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ",Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Yüksek Lisans Tezi, Yayınlayan: ANKARA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ PEYZAJ MİMARLIĞI ANABİLİM DALI Yayın Yeri: Ankara http://www.bahcesel.com/zhaber/kose_yazilari/ziraat_y_muhendisi_caglar_aydin/1558peyzaj_tasariminda_kullanilan_bitkilerin_insan_uzerine_etkileri.html http://www.exitmedia.net/prueba/eng/articulo.php?id=301 http://www.historicalsense.com/Archive/Fener15_1.htm http://nazimcankaya.net/dogaveinsan.html#peyzaj http://www.ashgate.com/isbn/9780754660903http://samiyesilyurt.com/forum/27-lys-felsefe/72-felsefe-dersnotlari.html http://www.maxicep.com/ilkogretim-ve-liseler/felsefe-ders-notlari-felsefenin-butun-konulari-336923.html 19 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA PEYZAJ FELSEFESİ (KENT VE SANAT İLİŞKİSİ) MERVE ELBİ SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ 4. SINIF ÖĞRENCİSİ tel: 0544 283 43 76 e-posta : merveelbi@hotmail.com GİRİŞ KENT NEDİR? Kent, genel anlamda kentsel yerleşmelerin yaygın adıdır. “Kent, sosyo -ekonomik ve kültürel özellikleri, yönetim durumu ve nüfus bakımından kırsal alanlardan ayırt edilen, genellikle tarımsal olmayan üretimin yapıldığı, daha önemlisi hem tarımsal hem de tarım dışı üretim, dağıtım ve denetim işlevlerinin toplandığı, teknolojik gelişme derecelerine göre belirli bir büyüklük, heterojenlik ve bütünleşme düzeyine varmış, ikincil toplumsal ilişkilerin, toplumsal farklılaşma, uzmanlaşma ve hareketliliğin yaygın olduğu yerleşim alanıdır”. Peki ya SANAT nedir? Sanat, insanlık tarihinin her döneminde var olan bir olgudur. İnsanlığın geçirdiği evrimler yaşama biçimlerini, yaşama bakışlarını, sanat biçimlerini ve sanata bakışlarını değiştirmiş, her dönemde ve her toplumda, sanat farklı görünümlerde ortaya çıkmıştır. Sanat İçin Ne Dediler Kant'a göre; sanatın kendi dışında, hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel Sanatı ancak deha yaratabilir. Hegel'e göre; sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat, insan aklının ürünüdür. Kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır. Marks'a göre; yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir. Fransızca esthétique kelimesinden dilimize geçmiş estetik, Türk Dil Kurumu’na göre; “Sanatsal yaratının genel yasalarıyla sanatta ve hayatta güzelliğin kuramsal bilimi, güzel duyu” ya da “Güzellik duygusu ile ilgili olan veya güzellik duygusuna uygun olan” diye tarif ediliyor. Özgür ansiklopedi Estetik için; “Değer teorisi ya da aksiyoloji adı verilen felsefenin bir dalıdır” diyor ve ekliyor; “Sanat felsefesi ile yakından ilgilidir. Duygu ve beğeninin yargılanmasıdır.” görüyoruz ki felsefe, sanat, duygu, özgür düşünebilmek, özgürce değerlendirebilmek, estetik anlayışının gelişmesi için temel kavramlar. Şehrin kimliğini yansıtacak sanatsal yapıtlar; bir kentin yaşanılırlığı, estetiği ve kentliye kazandırdığı değer yargıları ile yadsınamaz bir bütündür: Yaşanmışlık ve anılar, kentli insan kültürünün yegane birikimleridir. Tolstoy’un, “Sanat nedir?” sorusuna verdiği yanıt: ”Sanat, bir duyguyu yaşayan insanın, o duyguyu bilerek ve isteyerek başkalarına aktarma olayıdır.” demiştir. Yani her an sokaklarında, meydanlarında, parklarında 20 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA dolaştığımız “kentimiz” bizi birbirimize bağlayan, yaşamı paylaşabileceğimiz mekanlar örgüsü ile bizi yaşama bağlamaktadır. Sanat insanları günlük hayatın kalıplarından kurtarabilecek, bizleri “arka bahçemiz” e, günlük yaşamın koşturmacısından ertelenen hayallerimizin mutlu dünyasına kavuşturabilecek bir olgudur. Aksi takdirde; kimliğinden, kültüründen, sanattan, yaşanmışlıklarından uzaklaştırılan bir kent olur ve bu da üzerinde yaşayanların anılarının yok edilmesi anlamına gelir. Kentlilik bilinci ve kentliye hizmet edilmesi kentin yerel ve uluslararası kültür ve sanat eylemliliklerinin arttırılması, kentin sanat ile ilişkileri bağlamında mühimdir. Kentlerin kültür aktörlerinin, yöneticilerinin, eğitim birimlerinin, biz peyzaj mimarlarının; kamusal alanda sanat ve sanatın kamusal alana dahil edile bilmesi için; “Kentte sanat nerededir?”, “Kentin ta kendisi başlı başına bir sanat formu değil midir?”, “Yaşadığımız mekânlarda ‘estetik’ kavramı, basmakalıp anlamlarından çıkarak, yepyeni bir boyut kazanmaz mı?” sorularını yakın mercekten inceleyip, kente bunları kazandırabilmesi gerekmektedir. Yoksa, Friedrich’in “Bir ülkede akıl ve sanattan çok, servete değer verilirse, bilinmelidir ki, orada keseler şişmiş ama kafalar boşalmıştır.” sözüne hayıflanmaktan başka bir durumda olmayacağız. Kentlerin sanatsal ve geleneksel değerler bütününün oluşturulması ancak güzel sanatların varlığının algılanarak, kentle buluşturulması ile mümkün olacaktır. “Kent Kimliği”, “Kent Kültürü”, “Kentlilik Bilinci” ve “Kent Belleği” aynı zamanda sanat ve kültürel etkinliklerle beslenen olgulardır. Sanatın bireyler açısından anlamını, özgürlük, yaratıcılık ve bireyin iradesini özgürce ortaya koyma çabası oluşturmaktadır. Yalnızca bireysel olarak bir ifade ve yaratım süreci olmanın ötesinde sanatın toplumsal olarak da bir anlamı vardır. Çünkü sanattaki konuların evrimi, toplumsal koşulları ve toplumsal duyarlılığı yansıtır. Örneğin, kutsal konulardan kutsal olmayan konulara geçilmesi, kralların ve soyluların dünyasına halkın girmesi, kent ve köylerdeki günlük yaşayışın anlatılmasıyla çalışan insanın sanata konu olabileceğinin anlaşılması, “soylu sınıf dramının” yerini “burjuva tragedyasının” alması sanatın toplumsal olarak da bir anlama ve içeriğe sahip olduğunu gösterir Modern Meksika resim sanatı, “duvar resmi” demektir. Halka dönük sanat yaklaşımı daha birçok ülkede görüldüyse de, Meksikalı sanatçılar, devrimcilerle birlikte hareket etmişlerdir. Ülkelerini ve halklarını tanımış ve yaşadıkları her şeyi sanat yoluyla anlatmışlardır.1921’de imzaladıkları bir bildiriyle sanatçılar: “Yapıtlarımızı müzelere kapatmak istemiyoruz. Çünkü oralara ancak zamanı olanlar gidebilir, çalışan kişilerse gidip göremezler. Halk, müzeleri, sergileri görmeye gidemezse o zaman biz sokaklara, işçilerin toplandıkları yerlere sergi açarız. Sokakları ve toplantı yerlerini müzeye çeviririz. Caddelerin, kamu yapılarının, sendika binalarının, çalışanların toplandığı her yerin duvarlarını boyarız.” düşüncesinden hareketle duvar resimlerini yaşanan alanlarda oluşturmuşlardı Albert Camus şöyle demişitir “Dünya aydınlık olsaydı sanat olmazdı.” Yani; karanlık düşünceler var olmasaydı bunlardan kurtulmak için yaratılan bir “aydınlatıcı sanata” da gereksinim olmazdı. Kentler, bağlı oldukları ekonomik ve toplumsal dizgelerin birer parçası, minyatürü, aynasıdırlar. Genel yapının tüm özellikleri, güzellikleri ve hastalıklarıyla birlikte onlara da yansır. Kamusal sanat, insanı şaşırtan ve mekânla insanın ilişkisini farklılaştıran bir özelliğe sahip olmalı. Kamusal sanatın çok sevilmesi ya da sevilmemesi değil, kente yeni bir şey katması ve insanları bu katkı üzerine düşündürmesi önemli. Kentsel yaşamı sorgulayan, sorgulatan, o yaşama yeni bir katkı sunan kamusal sanat, galeri sanatçılığından her zaman çok daha farklı ve çok daha zor olmuştur. Çünkü sanat aynı zamanda toplumsal olanın devamlılığını sağlayan bir iletişim aracıdır. 21 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA “Arka bahçesi cehalet olanların, kentin dokusunu estetik kaygılarla korumaları mümkün değildir.” ”Bizim kuramayacağımız, ama onu düşleme, her şeyiyle düşünme yetimizde kendisini parça parça kurarak, kendisinde yaşamamızı değil, bizde yaşamayı talep ederek bizi ütopyadan farklı, iyi ya da kötü, bugün yaşanabilir bütün kentlerin ötesinde, yeni içsel ve dışsal koşullanmaların karşılaşmasından doğan” üçüncü bir kentin olası sakinleri yapacak bir kent bu.” Düşlere sığmayan kentlerde yaşamak, yaşatmak dileğiyle… Kaynakça: GÖRŞEN, Nurşen, Tarihsel Süreçte Toplumsal Yapı ve Sanat Etkileşimi – 2, http://www.netyorum.com/sayi/161/20050321-16. htm, (erişim tarihi: 10.05.2008). BİNGÖL, Yüksel, “Duvar Resminde Rönesans”, ArtistModern, Yıl: 1986, Sayı: 3, (s. 30-31), s. 31. GÖRŞEN, Nurşen, Tarihsel Süreçte Toplumsal Yapı ve Sanat Etkileşimi – 2, http://www.netyorum.com/sayi/161/20050321-16. htm, (erişim tarihi: 10.05.2008). Görünmez Kentler / Italo Calvino KELEŞ, Ruşen, Kent ve Kültür Üzerine, Mülkiye Cilt: XXIX Sayı:246 BİNGÖL, Bilge, Sanat Özgürlüğü, Hacettepe Hukuk Fak. Derg, 1(2) 2011 Tolstoy, Sanat Nedir http://www.tayproject.org/texts/SanatveKent.html http://www.angorasanat.com/kategoriler/sandik.html 22 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA AYDINLANMA ÇAĞINDAKİ FELSEFİ DÜŞÜNCELER Tutku Başak Metin Düzce Üniversitesi, 0505 700 45 07 , tutkumetin@hotmail.com 18.yüzyıl da her konuda aklın ön plana çıktığı bir düşünce sisteminin yaygınlaştığı döneme Aydınlanma Çağı denir. Aydınlanma çağında pek çok alanda büyük gelişmeler sağlanmıştır. Bu alanlardan biri de doğa bilimleridir. Her türlü etkiden kurtulmuş aklın, tüm kültür alanlarında büyük aşamalar kat edeceğine inanmışlardır. Onlar için önemli olan insandır ve insan her şeyin ölçüsüdür. Bu noktada aydınlanma çağını peyzaj ve peyzaj mimarlığı ile ilişkilendirirsek, peyzaj bir bakış açısı içerisine giren tüm doğal ve kültürel çevrenin bir bütünü olduğunu görürüz. Peyzaj mimarlığı ise insanlar için estetik, fonksiyonel bir çevre düzenleme sanatıdır. Kısaca peyzaj mimarının işi insan ve akıldır. Bir peyzaj mimarı aklı kendine ışık tutarak insanı çok iyi tanımalı ve insanlığa faydalı işler yapabilmelidir. Aydınlanma çağı düşünürleri gerçek olanın doğada olduğuna inanmışlardır. Peyzaj mimarları çalışma konularına baktığımızda ise doğal ve kültürel güçler, çevrenin korunması ve geliştirilmesi gibi maddelerin olduğunu görürüz yani peyzaj mimarları da gerçek olanın daha estetik ve fonksiyonel olması için çaba gösterirler. Aydınlanma felsefesine baktığımız zaman genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlemesini esas almıştır ve mutluluk, hazcılık, yararcılık gibi ilkelere dayandırılmıştır. Bu ilkeler genel olarak insanların mutlu olduklarında, yaşamdan zevk aldıklarında yararlı olduklarını savunur. Peyzaj mimarlığının amacına baktığımızda, sürekli olarak verimli, sağlıklı ve insan için en uygun koşullara sahip ortamı sağlamak olduğunu görürüz. Bu ortam sağlandığında insanın mutlu olabileceği, rahat ve iyi vakit geçirebileceği zevk alabileceği alanlar ortaya çıkmış olacaktır. Sonuç olarak peyzaj mimarlığı ve aydınlanma çağı felsefesi arasında büyük bir bağ vardır ve bu bağı daha da kuvvetlendirecek olanda biz peyzaj mimarlarıdır. Anahtar Kelimeler: akıl, mutluluk, insan, peyzaj PEYZAJ MİMARLIĞI VE AYDINLANMA ÇAĞI 18. yüzyıl da her konuda aklın ön plana çıktığı bir düşünce sisteminin yaygınlaştığı döneme Aydınlanma Çağı denir. Aydınlanma çağının ana fikri, akıl aracılığıyla doğru bilgilere ulaşılabileceği ve bu doğru bilgi ile de toplumsal yaşamın düzenlenebileceğidir. Immanuel Kant(1724-1804) aydınlanmayı "Sapere Aude", aklını kullanma cesaretine sahip ol diye tanımlıyordu. Bu aydınlanmanın temel felsefesidir. Yani akılı kurucu ilke olarak benimseyerek, tüm toplumsal yaşamın ve düşünüşün buna göre şekillendirilmesine yönelik dönemdir. Aydınlanma çağının ortaçağ düşüncesine ve yaşam anlayışına karşıt bir dünya görüşü olarak ortaya çıktığı savunulmaktadır. Aydınlanma hareketi içerisinde yer alan düşünürler, düşünce ve ifade özgürlüğü, dini eleştiri, bilimin değeri gibi birçok ilerici fikri geliştirmişlerdir. Bunlardan bir tanesi de doğa bilimleridir. Aydınlanma çağı düşünürleri doğa ile akıl arasında bir uygunluk olduğunu ve akılsal yapıda olan bu doğayı aklın rahatlıkla kavrayabileceğini savunmuşlardır. Her türlü etkiden kurtulmuş aklın tüm kültür alanlarında büyük aşamalar kat edeceğine inanmışlardır. Onlar için önemli olan insandır ve insan her şeyin ölçüsüdür. ‘İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir’ sözü, aydınlanmanın en önde gelen sloganlarından biridir. Aydınlanma çağı düşünürlerinden olan Immanuel Kant(1724-1804) ‘a göre, aydınlanma insanın kendi kusurları sonucu düşmüş olduğu olumsuz durumdan, yine kendi aklını kullanmak suretiyle çıkma çabasıdır. İnsan içinde bulunduğu olumsuz duruma aklın kendisi yüzünden değil, ama onu gerektirdiği gibi kullanmayı bilmemesi yüzünden düşmüştür. Bu noktada aydınlanma çağını peyzaj ve peyzaj mimarlığı ile ilişkilendirirsek, peyzaj bir bakış açısı içerisine giren tüm doğal ve kültürel çevrenin bir bütün halinde görünümüdür. Peyzaj mimarlığı ise peyzajı oluşturan doğal ve kültürel bileşenlerin ve çevrelerin koruma – kullanım dengesi gözetilerek; ekolojik, ekonomik, estetik ve işlevsel ölçütlere uygun olarak planlaması, tasarımı, onarımı, korunması ve yönetim konularında bilim ve sanat temelinde proje üreten kişidir.Kısaca peyzaj mimarının işi insan ve akıldır.İnsan yaşadığı doğal çevreye farkında olarak veya olmayarak zarar verir.Daha sonra ise çevreyi kurtarmak için çaba gösterir.Yani insan kendi kusuru sonucu düşmüş olduğu olumsuz durumdan aklını kullanarak çıkmaya çabalar.Bu durumu Immanuel Kant(1724-1804) ‘ın düşüncesiyle özdeşleştiğini görürüz.Bir peyzaj mimarı aklı kendine ışık tutarak insanı çok iyi tanımalı ve insanlığa faydalı işler yapabilmelidir.Akıl insana, iyi planlanmış gözlem ve deneylere dayanarak, doğayla ilgili sorular sorup yanıtlama olanağı sağlar.Aydınlanmanın akılcı düşüncesi doğaüstü ve doğa dışı her şeye karşıdır.Bu nedenle aydınlanma çağı düşünürleri gerçek olanın doğada olduğuna inanmışlardır.Peyzaj mimarlığının çalışma konularına baktığımızda ise doğal ve kültürel güçler, çevrenin korunması ve geliştirilmesi gibi maddelerin olduğunu görürüz.Peyzaj mimarları da gerçek olanın daha estetik ve fonksiyonel olması için 23 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA uğraşırlar.Aydınlanma felsefesi genel olarak insanın kendi yaşamını düzenlemesini esas alarak bazı ilkelere dayandırılmıştır.Bu ilkeler;akılcılık,deneycilik, mutluluk,hazcılık,bilim ve doğadır.Bunları peyzaj ve peyzaj mimarlığını göz önünde bulundurarak açıklayacak olursak;akılcılığı savunan aydınlanmacılara göre akıl her şey demektir.İnsanı diğer canlılardan ayıran,üstün yapan ve tüm insanlığın ilerlemesi için gerekli olan akıldır.Peyzaj mimarlarının işinin akıl ve insan olduğunu daha önce belirtmiştik.Nitekim aydınlanmacı bir düşünür olan Immanuel Kant(1724-1804) “Aydınlanma nedir?”sorusuna “insanın kendi aklını kullanmasıdır” şeklinde cevap vermiştir.Deneycilik ilkesine baktığımızda aydınlanmacıların bir kısmının akılcılığın yanında deneyciliğinde önemli olduğunu savunduklarını görürüz.Deney aklın kullandığı bir metottur.İnsan zihninde doğuştan gelen bilgilerin olmadığını söyleyen, 18. yüzyılın en önemli düşünürlerinden olan John Locke (1632-1704)bilgilerimizi gözlemlerimize, duyularımıza yani deneye dayandırır.Doğru ve yanlışı anlayabilmek için deney yapmak,deneylerin sonuçlarını da akılcı bir düşünüşle değerlendirmek gerekir.Peyzaj tasarımının temel ilkeler(teknik,sitüanyon,renk ve renk uygulama) deneyciliğe en güzel örneklerdir.Aslında tasarım başlı başına bir deneyciliktir.Bir diğer ilke mutluluktur.İnsanın rahat kendisine layık bir mutluluk içerisinde yaşamasını sağlayan yine insanın kendisi olarak açıklamışlardır.İnsanlar var olduklarından itibaren doğaya kendilerini uydurdukları gibi,doğaya egemen olmaya çalışarak yaşam standartlarını sürekli yükseltmişlerdir.Peyzaj mimarlığı ise, doğal ve kültürel kaynakları ve fiziksel çevreyi insan yararı, mutluluğu, güvenliği, sağlığı ve konforu için estetik mekan ve yaşam ortamı ,kültürel ve doğal değerlerin korunması ve sürdürülebilirlik adına ekolojik öncelikli projeler üretilmesini sağlayan bir planlama ve tasarım dalıdır.Aydınlanma çağındaki diğer bir ilke hazcılıktır.Bu ilkeye göre insan iyi yaşamalı ve yaşamdan zevk almalıdır.Bu düşünce yararcı görüşü de beraberinde getirir.Çünkü kendisiyle barışık olan insan başka insanlarla da barışık olacağından kendisini düşündüğü gibi onları da düşünüp yararlı olacaktır.Peyzaj mimarlığının amacına baktığımızda,sürekli olarak verimli,sağlıklı ve insan için sosyal ve ekonomik bakımdan en uygun koşullara sahip ortamı sağlamaktır.Bu ortam sağlandığında insanın mutlu olabileceği,rahat ve iyi vakit geçirebileceği rekreasyonel alanlar tasarlanmış olacaktır.Son olarak bilim ve doğa ilkesi,aydınlanmacıların çok önem verdiği bir ilkedir.Bilim akılcılığın bir ürünüdür.Doğadaki yaşam,flora,fauna ,doğa dengeleri hem ayrı hem birlikte bir ilginin alanlarıdır.Bir canlı olarak doğal bir çevrede yaşarız ve çoğunlukla kentlerde toplanmışızdır.Ancak sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamamız gerekirken,kentlerimizin doğadan koptuğunu ve bu koşulların gitgide kaybolduğunu görüyoruz.Bizler peyzaj mimarları olarak doğal mirasımıza sahip çıkalım,ağaçların bitkilerinde bir ruhu olduğunu unutmayalım.Mutluluğu üretmeden tüketmeye hakkımızın olmadığını düşünerek mutluluğun mimarları olalım ve kalbimizde yeşil bir ağaç bulunduralım belki şarkı söyleyen bir kuş gelir konar. Kaynakça; Bekir S. Gür, (2006Kant Ve Matematik Üzerine Matematik Dünyası, no: 1, s. 93-98. Server Tanilli,(2006),Yaratıcı Aklın Sentezi, Felsefeye Giriş, İstanbul: Alkım Kitapevi Fehmi Baykan,(2000),Aydınlanma Üzerine Bir Derkenar, İstanbul: Bilge su Yayınevi Sevgi İyi,(2006),Aydınlanma Sempozyumu, Osmanlı Bankası Arşivi Araştırma Merkezi, Toroslu Kitaplığı Aydınlanma Çağı, Vikipedi 24 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER İÇİN PERMAKÜLTÜR FELSEFESİ 1 Ezgi Zehra TOKSARI ÖZET Hızla artan nüfusu barındırmak için kontrolsüzce büyüyen şehirlerimizde, çirkin yapılaşmaya karşı doğa, satın alınabilecek, görsellikten ibaret bir ürün olarak görülebiliyor. Tüketime odaklı toplumsal davranışlar kentin sosyal ve kültürel yapısını hızla değiştirmekte ve kentlerde bu değişime kayıtsız kalmayarak özellikle ekolojik açıdan kendine yetemeyen,kendini ve çevresini tüketen birer merkeze dönüşmektedir. Şehirler ancak, temiz enerji kullanımı, ekolojik tabanlı kentsel - mekansal ve mimari yapıların planlama ve tasarımı, ekoloji ve çevre koruma konusunda eğitim faaliyetleri, ekolojik ulaşım çözümleri, çevre dostu ve yenilenebilir kaynakların,malzemelerin kullanımı gibi özellikleri yaşam biçimi haline getirerek çevreci şehirler haline gelebilir. Günümüzde mevcut kentsel alanlar da sürdürülebilirlik ve ekolojik yaklaşımının kentin tüm bileşenlerine entegre edilebilmesi için bütüncül ekolojik çözümlemeler hedeflenmeli ve eyleme dönüştürülmelidir. Tüm bunların hayata geçirilmesi ise insan - doğa ilişkilerinin yeniden düzenlemesine bağlıdır. Permakültür, en kısa tanımıyla:“etik temelli, sürdürülebilir insan yerleşimleri tasarımı” olarak tanımlanmakta ve insan – doğa ilişkilerinin yeniden organize edilmesinde alternatif bir çözüm olarak görülmektedir. Her geçen gün daha da yaygınlaşan bir yaşam felsefesi haline gelen permakültür, doğanın temel ilkelerine dayalı bir yaşam düzenini savunmaktadır. Bu çerçevede çalışma, bozulan insan – doğa ilişkilerini kısaca açıklayarak permakültür felsefesini örnekler üzerinden tartışmaktadır. ANAHTAR KELİMELER: Sürdürülebilirlik, Permakültür, ekolojik yaşam biçimi,çevreci şehir GİRİŞ Bir yaşam alanı olarak kentler,doğal ve kültürel bir çok unsurun birarada karşılıklı etkileşim içinde bulunduğu insan ekosistemleridir.Kent, aynı zamanda farklı etnik,toplumsal ve kültürel alışkanlıklara,yaşam tarzına ve sosyal profile sahip,çevresel algıları değişkenlik gösteren insanların birlikte yaşamak durumunda kaldığı mekanlardır.Daha küçük yerleşmelerde yasayanların gözüyle çoğu zaman “fırsatlar mekanı”olarak algılanan kentler,göçe bağlı aşırı nüfuslanma ve beraberinde gelen kent arazilerinin yanlış ve çevresel sorunlar nedeniyle,hızla içinde yaşayanlar açısından yorucu ve çalışılan,ancak yaşayanların gelecek planları içinde yer almayan alanlara dönüşmektedir.İşte özellikle gelişmekte olan ülke kentlerinde tam da bunlar yaşanırken,dünya ve kentlerin geleceği üzerine kafa yoranlar,”kent ekolojisi”,”kentlerin yaşanabilirliği” dahası“sürdürülebilirlik”kavramlarını tartışmaya-sorgulamaya başlamışlardır.(KARADAĞ,2009) Sürdürülebilirlik kavramı Sürdürülebilirlik kavramı;şimdiki kuşağın gereksinimlerini,gelecek kuşakların kendi gereksinimlerini karşılayabilme yeteneklerini tehlikeye düşürmeden,gelecek kuşakların kaynaklarını yok etmeden karşılayabilme olarak tanımlanmaktadır.Kentlerin yaşanabilir kılınması ve sürdürülebilir kentlere giden yol ise şüphesiz doğal çevre bileşenleri ile uyumlu,doğa ile barışık kentler kurgusundan geçmektedir ve bu kurgular; insan-insan etkileşimi,dolayısıyla bir kültür eseri olarak kent yapısının ortaya çıkışı,ekolojik bir ortam olarak kentsel yapının insan davranışı ve toplumsal süreçler üzerindeki etkisi,kentsel yapının bir mekan ve süreç olarak doğal çevre ile ilişkisi-etkileşimi şeklindedir ve görülmektedir ki ;kentsel mekanlarda doğal çevre süreçleri ile toplumsal süreçlerin iç içe geçmişliği ve etkileşimi çok güçlü ilişkiler sistemini oluşturmaktadır.Sürdürülebilir kentsel çevre ve eşit bir gelecek ancak çevre sorunlarına duyarlı ve bilinçli bir toplumla olanaklıdır.Tüm bunların hayata geçirilmesi ise insan-doğa ilişkilerinin yeniden düzenlenmesine bağlıdır.Bu bağlamda her geçen gün daha da yaygınlaşan insan – doğa ilişkilerinin yeniden organize edilmesinde alternatif bir çözüm olarak görülen,bir yaşam felsefesi haline gelen permakültür,etik 1 İstanbul Üniversitesi Orman Fak.,05313178980,ezgitoksari@gmail.com 25 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA temelli,sürdürülebilir insan yerleşimleri tasarımı olarak tanımlanmakta ve çözüm olarak görülmektedir.(KARADAĞ,2009) Permakültür nedir? 1970’lerde Avustralya da Bill Mollison ve David Holmgren tarafından geliştirilen perma(kalıcı)culture(kültür);insanların ihtiyaçlarını karşılayan,verimli ekosistemler geliştirerek kendi kendine gelişebilen gıda zinciri kurulmasını sağlar; böylece çok daha az emekle daha fazla verim elde edilebilmektedir.Yeryüzünü korumak,insanların ihtiyaçlarını karşılamak,tüketimi ve nüfusu sınırlandırmak,fazlalığı paylaşmak ya da yeniden yatırım yapmak permakültür’ün prensipleri arasındadır.Şu anda varolan yaşam sistemlerinin gelecekte hayatta kalışı rekabet değil işbirliği temeline bağlıdır. Permakültür’ün ilk önceliği kendi yaşamlarımız ve çocuklarımızın yaşamları için sorumluluk almaktır. (LIVINGSTON,2009) Permakültür’ün etik değerleri Dünyanın sunduğu kaynakların sınırları vardır.Nüfus ve tüketim artışına sınırlama gelmezse dünyanın kaynakları nihayetinde tükenecektir. Kendimizin ve çocuklarımızın sorumluluğunu üstlenerek, doğaya verdiğimiz zararı mümkün olabildiğince azaltmalıyız. Fosil yakıt tüketimi iklim değişikliğine neden oluyor.Temiz enerji kaynaklarını kullanmaya başlayarak,bireysel fosil yakıt tüketimimizi azaltabiliriz. Henüz bozulmamış doğayı koruyabilmeli,bozulmuş doğayı iyileştirmeliyiz. Zengin yaşayan bir toprak elde etmek yaşamamız için gerekli doğal gıdayı sağlayacak gıda sistemlerini kurmalıyız. İnsanların temel gıda ihtiyaçları doğayı kirletmeden, yoketmeden de karşılanabilir. Ekosistemler nasıl kendi başına gelişip, zengin canlı çeşitliliğine sahip olabiliyorlarsa ,biz de ekosistemlerin benzerini kendi gıda ihtiyaçlarımızı karşılayabilecek şekilde kurabilirz.(LIVINGSTON,2009) “Dünyamız artık modern ziraatın, monokültürel ormancılığın ve düşüncesiz yerleşim tasarımının verdiği zararı kaldıramayacak duruma geldi ve yakın gelecekte enerji israfının ya da insan kaynaklı kirlilik ve iklim değişiklikleri nedeniyle bildiğimiz şekliyle uygarlığın sonunu göreceğiz.”şeklindeki görüşüyle Bill Mollison’ın prensipleri ise: Gözlem; iyi planlanmamış gereksiz iş gücü yerine, doğal sistemleri uzun uzun gözlemleyin. Kaynak ;ürün alımına destek olan enerjinin biriktirilmesi. Permakültür tasarımcısının işi ev, yaşam alanı, şehir ya da kırsal alandaki herhangi bir sistemde yararlı enerji birikimini maksimuma çıkarmaktır. Problem çözümdür :Problem biziz, çözüm de biziz. Permakültürde odak, sınırlamaları kaynağa dönüştürmektir. Kirlilik kullanılmamış kaynaktır ; Kaynaklar, sistemin bu kaynakları verimli olarak kullanma kapasitesinin üzerinde sisteme eklenirse, sistemin düzeni bozulur ve kaos oluşur. Sonuç olarak dengesizlikler ortaya çıkar. Mesela çok fazla gri su ya da çok fazla gübre toprakta fazla besin birikimine yol açabilir; bu da bitkilerin besinlere erişimini engeller. Sistemin faydalı çıktıları ;Tasarım sonucu üretilen, biriktirilen, korunan, tekrar kullanılan ve dönüştürülen enerji fazlasının toplamı. Sistem, büyümek, çoğalmak ve bakımı için gereken enerjiyi sağladıktan sonra enerji fazlası oluşur. Biyolojik kaynaklar ; Yaşayan sistemlerde kompleksite zamanla artar ve canlılar arasındaki ilişki gittikçe daha birbirini destekler hale gelir. Biyolojik zekayı kullanın ve koruyun.Mesela doğal hayatı, arıları, kuşları, solucanları, bakterileri, ördekleri, tavukları, domuzları, inekleri, örümcekleri, kurbağaları dahil edeceğiniz bütüncül böcek kontrolü. Toprağınızın verimine ve bakımına bu varlıkların doğal yollardan yardımcı olacakları bir plan yapın, böylece insan ve teknolojik iş yükünü azaltmış olursunuz. Elinizdeki/yaşam alanınızdaki kaynakları kullanın .Tasarım yapacağınız alanda hangi kaynakların olduğunu ve hangi 26 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA kaynakların sisteme doğal alarak girdiğini farkedin ve bunları maksimumda kullanın. Mesela, göletlerle, gri su sistemiyle, çatılardan ve yüzeylerden yağmur suyu hasadı yaparak suyu alanda tutmak ve tekrar tekrar kullanmak. Güneş, rüzgar, insan, biyolojik kaynakların kullanımını maksimuma çıkarın.(MOLLISON) Permakültür anlayışı: 1. Çok işlevsellik- birden fazla fayda,birbirine destek, 2. Pratik çözümler-az emekle çok verim, 3. Zengin çeşitlilik, 4. Hastalık,kuraklık,sel vb.sorunlara karşı dirençli sistemler, 5. Problem çözümdür. Örnek: Problem:Budanan ağaç dalları sorun oluyor,çöplüklere atılıyor veya yakılıyor. Çözüm:Dalların öğütülüp malç yapılması öngörülür. BM tarafından desteklenen ve dünya çapında yaygınlaşan ,ülkemizdeki permakültür projelerinden bazıları:Bayramiç-Kazdağı,Fethiye,Marmariç gibi ekolojik çiftlik çalıştaylarıdır.Çalıştaya katılanlar permakültürle ilgili bilgilerini, tecrübelerini uygulamaya geçerek derinleştirmek ve en önemlisi çevreleriyle paylaşmak, kendi yaşamlarını, topraklarını ve yaşadıkları toplumu nasıl daha sağlıklı ve dirençli kılacaklarını öğrenmek isteyenlerdir.Bu projelerdeki amaç ve aktiviteler; Permakültür aktiviteleri Doğada su yönetimi: Dünyanın ve vücudumuzun %70’ i sudan oluşmaktadır. Bu sebeple yerküremize “su gezegeni” demek yanlış olmaz. Mevcut suların %3’ ü tatlı sudur ancak ulaşılabilir su miktarı %0,0025’ dir, geri kalan tatlı sular buzullarda, toprak altındadır. Su yönetimi: Suyu arazide tutmak ve optimum seviyede kullanmak için arazi düzenleme, Atık,kirli suların azaltılması,arındırılması. Çukurdaki kütükler,yağmurlu mevsimde suyu sünger gibi çeker,kurak mevsimde bitki köklerini besler.Kutükler zamanla çürüyüp gübre olur ve bitkileri besler.Tümseğin üzerini kaplayan malç, kışın dona karşı korur,yazın toprağın su kaybını ve yabani otu önler. Toprak işleri: Bitkileri biz değil, toprak büyütür. Bitkilerin yaşamı için çok değerli olan üst toprak tabakası hızla yok olmakta. 2.5 cm kalınlığında bir toprak tabakasının oluşumu 600-900 yıl almaktadır. Toprak doğal yöntemlerle ormanlarda, durgun sularda, göllerde, mera ve çayırlarda oluşmaktadır. Toprak sert rüzgar ve hızlı yağmurlar ile taşınmaktadır. İnsanların sorumluluklarından biri de toprağın tasınmasının önlenmesi ve toprak oluşumuna katkıda bulunmasıdır. İnsanlar toprakta organik madde (OM) oluşumuna katkı sağlarlar. 1.Toprak yapısını anlama, bozulmuş toprağı iyileştirme, arazi düzenleme 2.Zengin toprak olusturma: compost, gübre, malç (doğranmış ağaç dalları) MALÇ:Bitki yatağında toprak örtüsü olan malç,suyu tutar,yazın topraktan su buharlaşmasını azaltır,güneşten dolayı toprağın aşırı ısınmasını önler,yabani otları engeller,zamanla gübreye dönüşür. Arazideki yabani otlardan kurtulmak ve bunları besine dönüştürmek için kullanılır. Karton ağacın etrafına 10 cm boşluk 27 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA bırakılarak otların üzerine serilir. Karton üzerine kuru otlardan malç yayılarak kapatılır. Şifalı bitkiler, kartona delik açılıp ekilebilir. Domates ve patates gibi sebzeleri dikmek için malç sıyrılıp toprak, çatal ile yumuşatıldıktan sonra dikilmelidir. (LIVINGSTON,2009) SONUÇ Tüm bunların hayata geçirilmesi ise insan-doğa ilişkilerinin yeniden düzenlenmesine bağlıdır.Dünya,hızlı büyüme ve gelişme ile bağlantılı olarak doğal kaynakların tükenmesi,çevre koruma konusunda kötüye gidiş ve bununla ilgili ivedi sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır.İnsanoğlu, doğanın bir parçası olmasına rağmen, doğaya egemen olma ve daha fazla tüketme eğilimleri nedeniyle doğayı düzensiz ve aşırı bir şekilde sömürmekte, değiştirmekte ve geriye dönüşü olamayacak şekilde yok etmektedir.Özellikle son 30 yıl içinde insan-doğa ilişkisi, doğal kaynakların aleyhine gelişecek şekilde büyük boyutlara ulaşmıştır.Bu bağlamda her geçen gün daha da yaygınlaşan insan – doğa ilişkilerinin yeniden organize edilmesinde alternatif bir çözüm olarak görülen,bir yaşam felsefesi haline gelen permakültür,etik temelli,sürdürülebilir insan yerleşimleri tasarımı olarak tanımlanmakta ve çözüm olarak görülmektedir.Permakültür’ün tarım tarzında, endüstriyel tarım tarzında olduğu gibi çiftçiye tohum pakette ,ilaç kutuda ve gübre çuvalda para karşılığı sunulmaz.Çiftçi ne kadar parası varsa o oranda üretim girdisi kullanmak zorunda bırakılmaz.Nihai olarak da tüketici,permakültür üretim tarzı sonucunda üretilmiş olan besinin sağlıklı olduğunu bilir.Çiftçi tohumunu kendi ürününden ayırır,gübresini kendi yetiştirdiği hayvanından sağlar.Bu girdiler için de kimseye ödeme yapmasına gerek kalmaz. (AYSU) Permakültür’ün sağlıklı ekolojik, ekonomik ve sosyal sistemlerine olumlu ve gerçekçi yollarla yaratabilmemiz için pratik çözümlerini hayata gecirmeye vakit kaybetmeden baslamaliyiz. Kaynaklar; P. LIVINGSTON STARK, F.TELEK ve A. ZIONTS ,2009 Permakültür ve Dirençli Toplumlar Çalıstayı Istanbul A.KARADAĞ,2009 Urban Ecology: Geographical Approach to Urban Environment Analysis A.AYSU Toplumsal hareket B.MOLLISON Marmariç Permakültüre Giriş Kursu,F.BAKIR,2010 28 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 2.OTURUM YENİ KURAMLAR, YENİ KAVRAMLAR Oturum Başkanı; Elif Nazlı MALKOÇ 29 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 2.OTURUM BAŞLIKLARI YENİ KURAMLAR, YENİ KAVRAMLAR • Nesne ve varlıklara ait özellikler bütünü olan "kavram" • Kavramların sözle ifadesine verilen ad olan "terim" • Kuram veya teorilerin tartışılacağı, bir "açıklama" aracı olan, kapsamlı ve köklü açıklayıcı şemalar olan kuramların geliştirileceği, kavramlarla örülmüş bir bütün üzerine kurulmuş "kuram" • Kavram, kuram, teori ilişkileri • Peyzaj kavram ve kuramları • Peyzajın var oluş, değişim ve gelişim süreçlerinin incelenmesi-irdelenmesi ve peyzaj mimarlığı için fiziki ve toplumsal dünyanın açıklanması • Kişi-yaşam alanları (çevre) ilişkisi • Yeşil alt yapı sistemleri • Karbon-azot döngüsü • İklim değişikliği ve küresel ısınmada peyzaj mimarlarının rolü • Peyzaj şehirciliği • Leed ve Breeam 30 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA BİR ÇÖZÜM ORTAĞI: LEED ve BREEM Sercan YILMAZ*Ömer DİŞLİ**Ali KIROĞLU*** Duygu ÇEBİ****Hilal ER***** *Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Peyzaj Mimarlığı, ERZURUM 0532 2651791, sercan0302@gmail.com **Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Peyzaj Mimarlığı, ERZURUM 0538 4945717, disli61@gmail.com ***Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Peyzaj Mimarlığı, ERZURUM 0537 3168787, ali_kiroglu@hotmail.com ****Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Peyzaj Mimarlığı, ERZURUM 0530 4344504, duygucebi@gmail.com *****Atatürk Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Peyzaj Mimarlığı, ERZURUM 0533 7318349, erhilal@yahoo.com BİLDİRİ ÖZETİ: Giderek kaynakları tükenmekte olan dünyamızın ana sorunlarından yaklaşık %35 ‘ini inşaat sektörü oluşturmaktadır.Yapılan araştırmalara göre binalar dünyada ki karbon salınımının %40’ından sorumludur.Binaların karbon salımlarını ve çevreye olumsuz etlilerini en aza indirmek için yeşil bina sistemleri geliştirilmiştir.Bu sistemler içerisinde ABD çıkışlı LEED ve İngiltere çıkılı BREEM en yaygın yeşil bina sertifikalandırma sistemleridir. Bu çalışma da; LEED ve BREEM yeşil bina sertfikalandırma sistemlerinin tanımı yapılarak bu sistemlerin Türkiye’deki örnekleri değerlendirilecektir. ANAHTAR KELİMELER: Leed,Breem,Türkiye LEED Nedir? Günümüzde kullandığımız motorlu araçlardan, ev aletlerine, tüketilen enerji kaynaklarına kadar birçok konuda çevreye duyarlı alternatifler yaratılmaya ve kullanılmaya başlanmıştır.Bu kapsamda oluşturulan alternatiflerden biri de "Yeşil Mimari" adıyla yola çıkarak temelleri 1851 yılında Londra'da inşa edilen Crystal Palace ile atılan ve 1970 yılındaki enerji krizi ile kendini öne çıkaran ve yeşil mimarinin önemini daha da arttırarak 1990'lı yılların başında adı konan "yeşil binalar" akımı oldu. Gün ışığından faydalanma, ısı verimliliği, güneş enerjisi uygulamaları, su tasarrufu sağlayan tesisat kullanımı, yağmur suyunu tutan ve bakım ihtiyaçlarını azaltan peyzaj düzenleme gibi yöntemlerle enerji ve su kullanımında verimlilik sağlanmıştır. Enerji tasarrufuna gitme ihtiyacı göz önünde bulundurularak ' Yeşil Binalar' inşa etme konusunda atılan hızlı adımlar, başta camlı ve çelik binaları ısıtmada enerji kaynaklarının yarattığı sıkıntıyı ortadan kaldırmaya yönelik çözümlere dönüşmüştür.1990 yılında İngiltere'de BREEAM (Bina Araştırma Kurumu Çevre Değerlendirme Yöntemi), 2000 yılında Amerika'da Yeşil Bina LEED Sertifikaları düzenlenmiştir. 31 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA LEED (Enerji ve Çevre Tasarımında Liderlik) standartlarını oluşturan uzmanlar, çevreci binaların yapılması için belli kriterler getirdi. Bu noktadan hareketle, LEED'i bina bazındaki projelerin çevre üzerindeki etkilerini ve doğal kaynakları korumadaki duyarlılıklarını ortaya çıkarmada ölçülebilir bir referansın olmasına olanak sağlayan bir tür sertifikasyon sürecini içeren derecelendirme sistemi olarak tanımlamak mümkün. Son bir kaç yıl içerisinde tüm yapılı çevreye daha iyi hizmet etmek üzere sınırları genişletilen, türleri çeşitlendirilen LEED özetle, ABD'deki Çevre Dostu Binalar Konseyi tarafından geliştirilen bir dizi kriterler listesi. Bütün binanın tasarımında çevre dostu olmayı amaçlayan LEED, bina endüstrisinde çevre dostu olmak konusunda liderlik etmeyi, çevre dostu olma rekabetini artırmayı, çevre dostu tüketimde tüketiciyi bilinçlendirmeyi, bina endüstrisini transfer etmeyi varoluş sebepleri arasına alan bir sistemdir ve bina endüstrisinin her sektöründen gelen Çevre Dostu Bina Derneği üyeleri kullanılacak sistemi sürekli olarak geliştirerek daha etkin bir prensipler dizisi oluşturmaya çalışır. LEED ÇEŞİTLERİ Kullanıldığı ülkelerde hükümetlerce verilen vergi ve kredi inisiyatifleri gibi teşvikler ile desteklenen LEED önceleri yalnızca başvuruları takiben uzmanlarca yapılan değerlendirmeler sonucu yeni binalara sertifika veren bir sistem olarak gelişen LEED, daha sonra var olan binaların renovasyonu, endüstriyel iç mimari, semtlerin planlaması ve hastaneler gibi özellikli alanlarda çeşitlenerek her alan için farklı kriterlerden oluşan sertifikalar oluşturdu. Farklı projeler için geliştirilen ve ikisi henüz yeni gelişme aşamasında olan 6 farklı LEED çeşidini şöyle sıralamak mümkün: 1- LEED-NC (New Construction and Major Renovations): Yeni inşaat ve renovasyon alanına yönelik olarak geliştirilen LEED-NC'de yeni geliştirilen ticari ve endüstriyel projelerden en yüksek performansın sağlanması amaçlanıyor. 2- LEED-EB (Existing Buildings): Varolan binalara yönelik LEED-EB'de bina sahibi ve bina üzerindeki bakım, güçlendirme, geliştirme çalışmalarının nasıl sistematize edileceğine ilişkin kriterleri içerir. 3- LEED-CI (Commercial Interiors): Binada yaşayanlar için iç mekan tasarım kriterleri sunar. (ofis, yönetim merkezi vb.). 4- LEED-CS (Core and Shell Projects): Bina merkezi ve kabuğu denen iskelete yönelik bu türde tasarımcılara, bina yapıcılara, geliştiricilere ve yeni binanın sahibi olacak kişilere sürdürülebilir bir tasarımın sağlanacağı iskelet inşası kriterleri sunulur. Yeni geliştirilen diğer iki LEED türü de konutlara yönelik LEED ve mahalle gelişimine yönelik LEED'dir. 5-LEED-H (Houses): Evler yüksek performanslı yeşil binaların oluşturulmasına yönelik bir dizi kriter barındırır. 6- LEED-ND (Neighboor hood): Mahalle gelişimine yönelik LEED-ND şehircilik, smart growth, yeşil binalara yönelik kriterleri içeriyor olması ile komşuluk ünitelerinin tasarımına dair bir ilk olma özelliğini taşır. LEED programları ise genel olarak, yeni inşaat ve renovasyon projeleri, var olan binaların operasyonu ve tamiri, iç dekorasyon projeleri, evler, bölgesel gelişme, siteler ve okul binaları, okullar, sağlık tesisleri ve alışveriş merkezlerini kapsar. LEED SERTİFİKASI Leed, Binalarda çevre dostu ve enerji tasarrufu yapan uygulamaların artması ile yeşil binalar ile ilgili standartlaşma ve sertifika verilmesi gündeme gelmiştir. Standartlaşma ve sertifika çalışmaları yapan kurumların ortaya çıkması ile sertifika çalışmaları başlamış ve bu kurumlar yeşil bina standartlarına uyan yapılara sertifikalar vermeye başlamıştır. Sertifika alan binalar yeşil bina unvanı ile itibar kazanmakta ve satış ve kira değerleri artmaktadır. 32 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA LEED Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik (LEED) ABD'deki Çevre Dostu Binalar Konseyi tarafından geliştirilen bir dizi kriterler listesidir. Var olma Nedeni LEED aşağıdakileri desteklemek için oluşturulmuştur: • Bütün binanın tasarımında çevre dostu olmayı desteklemek • Bina endüstrisinde çevre dostu olmak konusunda liderlik yapma • Çevre Dostu Olma rekabetini artırma • Çevre Dostu Tüketimde tüketiciyi bilinçlendirme • Bina endüstrisini transfer etmek Çevre Dostu Bina Derneği üyeleri bina endüstrisinin her sektöründen gelmektedir. Bu üyeler kullanılacak sertifika sistemini sürekli olarak geliştirirler. Bu sistem 6 alanda puan almaktadır : • Sürdürülebilir Araziler (14 puan) • Su kullanımında etkinlik (5) • Enerji ve Atmosfer (17) • Malzeme ve Kaynaklar (13) • İç Hava Kalitesi (15) • İnovasyon ve Tasarım (4 artı 1 de tasarımda LEED sertifikalı profesyonel kullanmak) Sertifika Sistemi Binalar dört ayrı alanda sertifika alabilirler: • Sertifika - 26 - 32 puan • Gümüş - 33 - 38 puan • Altın - 39 - 51 puan • Platin - 52 - 69 puan LEED sertifikası ABD'de USGBC ye yapılan başvuru üzerine sadece USGBC tarafından verilir. LEED Çeşitleri Farklı projeler için farklı LEED sertifika sistemleri geliştirilmiştir: • LEED-NC: Yeni inşaat ve renovasyon • LEED-EB: Var olan Binalar • LEED-CI: Binada yaşayanlar için iç tasarım • LEED-CS: Core-and-shell projects • LEED-H: Evler • LEED-ND: Mahalle Gelişimi LEED Sertifikasyon Sistemi ve Sertifika Türleri Sürdürülebilir arazi geliştirme, su korunumu, enerji kullanımı, malzeme seçimi, iç hava kalitesi ve enerjinin korunumu, konusunda yaratıcılık gösteren bir tasarım elemanı olmak üzere farklı altı alan üzerinden puanlanarak LEED sertifikası verilir.Leed sertifikası binanın ömrünü tamamlayana dek sürdürülebilirliğine katkıda bulunmak amacıyla, çevre dostu inşaat malzemeleri kullanarak, binalarda enerji verimliliğinin artması ve inşaat, yıkım atıkları yönetimi kullanımına yönelik teşvikler sunuyor. Alanlar ve alanlara göre verilebilecek en yüksek puanlar şöyle: - Enerji ve Atmosfer - 17 puan - İç Hava Kalitesi - 15 puan - Sürdürülebilir Araziler - 14 puan - Malzeme ve Kaynaklar - 13 puan - Su Kullanımında Etkinlik - 5 puan - İnovasyon ve Tasarım (4 puan ve LEED sertifikalı profesyonel kullanmaya da artı 1 puan) 33 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA LEED sertifikası en az 26-32 arası puan aralığında alınarak edinilebildiği gibi, 33-38 puan alan gümüş, 39-51 puan alan altın ve 52-69 puan alan da platin sertifika alıyor. Binanın daha enerji tüketiminin ve ekolojik özellikleri ne derece göz önünde bulundurarak tasarım ve inşaat aşamalarında ilerlediğinin bir karnesi niteliğinde olan LEED sertifikası, ABD'de USGBC ye yapılan başvuru üzerine sadece USGBC tarafından veriliyor. Amacın ise herkesin tek başına ve koordinesiz olarak eko bina yapması yerine yol gösterici ve gönüllü bir sertifika uygulamasına geçilmesinin sağlanması böylelikle ekolojik sürdürülebilirliğe ve enerji verimliliğine daha koordine, bir sisteme bağlı olarak dahil olunmasının sağlanması olduğunu söylemek mümkün. Kafalarda en çok soru işareti yaratan böyle bir sertifikasyon sürecinin maliyeti konusuna gelindiğinde LEED prensipleri kullanılarak yapılan binalarda mimarlık ve inşaata yapılan yatırım bu prensipler izlenmeden yapılan binalardan biraz daha fazla olsa da binanın operasyonel masrafları normal binalardan çok düşük olduğu için, uzun vadede LEED prensipleriyle yapılmış binaların daha az masraflı olacağını söylemek mümkün. Dünya' da projelerine LEED sertifikası almak müracaat eden veya etmekte olan şirketler süratle artmaktadır. Amerika, İngiltere, özellikle 2008 pekin Olimpiyatları'nda Çin, New York inşaat, tadilat, renovasyon çalışmalarını belli bir yeşil mevzuata oturtma gayretinde olduklarını gösteren ülkeler arasında. LEED DIŞINDAKİ SERTİFİKASYON SİSTEMLERİ Başlayan yeşil bina hareketlerini, binaların çevresel etkilerini ölçmek ve tutarlı bir şekilde değerlendirmek amacıyla LEED dışında dünyanın pek çok ülkesinde birçok kurum tarafından BREEAM, Green Star, CASBEE, BCA, HQE vb. çeşitli sertifikasyon sistemleri de bulunuyor. BREEAM NEDİR? BREEAM ilk 1990 yılında başlatılan bu yana değerlendirmesi için kayıtlı sertifikalı BREEAM değerlendirmesi derecelendirme ve bir milyondan fazla 200.000 binalar, binalar için dünyanın önde gelen çevresel değerlendirme yöntem ve değerlendirme sistemidir. BREEAM sürdürülebilir bina tasarımı, inşası ve işletimi en iyi uygulama için standart ayarlar ve bir binanın çevresel performansını en kapsamlı ve yaygın olarak kabul edilen önlemlerden biri haline gelmiştir. Bir BREEAM değerlendirmesi bir binanın özellikleri, tasarım, yapım ve kullanım değerlendirmek için kurulan kriterler karşı ayarlanır performans ölçümü, tanınan kullanır. Kullanılan önlemler kategorileri ve enerji ekoloji kriterler geniş bir temsil eder. Onlar enerji ve su kullanımı, iç ortam (sağlık ve esenlik), kirlilik, ulaşım, malzeme, atık, ekoloji ve yönetim süreçleri ile ilgili hususlar yer alıyor. A sertifikalı BREEAM değerlendirmesi binaların yaşam döngüsü çeşitli aşamalarında, bir UKAS tarafından akredite edilmiş yetkili kişi plan çerçevesinde eğitim değerlendiricilerin kullanarak, lisanslı bir kuruluş tarafından teslim edilir. Bu müşterilere, geliştiriciler, tasarımcılar ve diğerleri sağlar:Düşük çevresel etki binalar için pazar tanıma,denenmiş ve çevresel uygulamada test güven, binada kurulmuştur.Çevresel etkileri en aza indirmek yenilikçi çözümler bulmak için ilham,düzenleme daha yüksek bir kriter,yardımcı olmak için bir sistem, çalışma ve yaşam ortamları geliştirmek, işletme maliyetlerini azaltmak kurumsal ve örgütsel çevre hedeflerine doğru ilerleme gösteren bir standart. BREEAM ne yapar? BREEAM geniş kapsamlı çevre ve sürdürülebilirlik sorunları giderir ve müşterileri, plancılar ve başlangıçtaki diğer partiler, onların binaların çevresel kimlik bilgilerini göstermek için geliştiriciler, tasarımcılar ve bina yöneticileri sağlar. BREEAM :Şeffaf, esnek, kolay anlaşılır ve kanıta dayalı bilim ve araştırma tarafından desteklenen bir basit skorlama sistemi kullanır binaların tasarımı, yapımı ve yönetimi üzerinde olumlu etkisi vardır. 34 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KİMLER BREEAM KULLANIR? Müşteriler, planlamacılar kalkınma ajansları, fon ve geliştiriciler pazarda yüksek görünür, kapsamlı, hızlı ve düzgün bir oyun alanı sağlar bir şekilde kendi bina sürdürülebilirlik performansını belirtmek için BREEAM kullanın. Emlak ajanlar potansiyel alıcı ve kiracılar için bir binanın çevre dostu ve faydalarını tanıtmak için kullanabilirsiniz. Tasarım ekipleri , binalarının ve kendi deneyim ve sürdürülebilirliğin çevresel yönleri hakkındaki bilginin performansını artırmak için bir yöntem olarak kullanabilirsiniz. Yöneticiler , çalışan maliyetleri azaltmak ölçmek ve binaların performansını artırmak, personel güçlendirme, tek bina ve portföy düzeyinde hem de eylem planlarını ve monitör ve rapor performansını geliştirmek için kullanabilirsiniz. BREEAM sürdürülebilirlik konularında on ana başlık altında tüm binayı incelemektedir; + Yönetim + Sağlık ve Kullanıcı Rahatı + Enerji + Ulaşım + Su + Malzeme + Atık + Arsa Kullanımı ve Ekoloji + Kirlilik + Yenilik Binalar performanslarına göre beş ayrı sınıf mevcuttur: 1-Pass- Geçer 2-Good - İyi 3-Very Good – Çok iyi 4-Excellent – Oldukça iyi 5-Outstanding – Seçkin, En iyisi BREEAM Sertifikası Nedir? BREEAM Sertifikasının Amaçları + Tasarımcıları çevresel konulara karşı daha duyarlı hale getirmek, + Ürün geliştiricilerin, tasarımcıların ve kullanıcıların çevreyle dost binaları tercih ve talep etmeleri, bu yönde bir piyasa oluşmasını sağlamak, + Toplum genelinde binaların, küresel ısınma, asit yağmurları ve ozon tabakasındaki incelme üzerindeki büyük etkisi konusunda farkındalığı yükseltmek, + Bağımsız olarak değerlendirilen hedefler ve standartlar belirlemek bu sayede yanlış talep ve uygulamaları en aza indirmek, + Binaların çevreye olan uzun vadeli etkilerini azaltmak, + Gün geçtikçe azalan su ve fosil yakıtlar gibi kaynakların kullanımını azaltmak, + Bina içi ortam kalitesini ve bu sayede kullanıcıların esenliğini ve konforunu arttırmak. BREEAM Sertifikası BREEAM (Bina Araştırma Kuruluşu Çevresel Değerlendirme Metodu) Temmuz 1990'da başlatıldığından beri yaygın bir şekilde, yeni ve var olan binalar için yapılan değerlendirmelerde kullanılmaktadır. ECD (Enerji ve Çevre) gibi büyük kuruluşların sponsorluğuyla, binaların çevresel performansları için doğru kriterleri belirlemek amacıyla hazırlanmış olan bu metot, bağımsız olarak uygulandığından dolayı piyasada da tanınmakta ve onay görmektedir. Önce İngiltere'de yaygınlaşan metot zamanla Avrupa'nın diğer ülkelerinde de kabul görmeye başlamıştır. 35 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA BREEAM Çevresel Değerlendirme Metodu Belirli kriterler ışığında bir binanın çevresel performansına değer biçme yoludur. Metodun Amacı Binaların çevresel performansları için doğru kriterleri belirlemek Kriterlerin Ana Hedefi + Tasarımcıları çevresel konulara karşı daha duyarlı hale getirmek, + Ürün geliştiricilerin, tasarımcıların ve kullanıcıların çevreyle dost binaları tercih ve talep etmelerini ve bu yönde bir piyasa oluşmasını sağlamak, + Toplum genelinde, binaların, küresel ısınma, asit yağmurları ve ozon tabakasındaki incelme üzerindeki büyük etkisi konusunda farkındalığı yükseltmek, + Bağımsız olarak değerlendirilen hedefler ve standartlar belirlemek bu sayede yanlış talep ve uygulamaları en aza indirmek, + Binaların çevreye olan uzun vadeli etkilerini azaltmak, + Gün geçtikçe azalan su ve fosil yakıtlar gibi kaynakların kullanımını azaltmak, + Bina içi ortam kalitesini ve bu sayede kullanıcıların esenliğini ve konforunu artırmak BREEAM Tarafından Dikkate Alınan Sorunlar 1. Küresel Atmosfer ve Kaynakların Kullanımı 2. Yerel sorunlar 3. İç Ortam ve Sağlık 4. Çevrenin Binalara Etkisi Çevresel Değerlendirme 1. Küresel Sorunlar ve Kaynak Kullanımı 1.1. Enerji Tüketimine Bağlı CO2 üretimi 1.2. Asit Yağmurları 1.3. CFC, HCFC ve Halonlara Bağlı Ozon Tabakası İncelmesi 1.4. Doğal Kaynaklar ve Geri Kazanılmış Malzemeler 1.5. Geri Dönüştürülebilir Malzemelerin Depolanması 2. Yerel Sorunlar 2.1. Soğutma Kuleleri Kaynaklı Lejyoner Hastalığı Vakaları 2.2. Yerel Rüzgâr Etkiler 2.3. Gürültü 2.4. Diğer Binaların ve Arazinin Gölgelenmesi 2.5. Su Tasarrufu 2.6. Arazinin Ekolojik Değeri 2.7. Bisiklet Kullanımı 3. Yapı İçi Sorunlar 3.1. Bina Su Tesisatından Kaynaklı Lejyoner Hastalığı Vakaları 3.2. Havalandırma, Pasif Sigara İçiciliği ve Nem 3.3. Zararlı Maddeler 3.4. Aydınlatma 3.5. Isıl Konfor ve Aşırı Isınma 3.6. Yapı İçi Gürültü Türkiye'deki Leed and Breeam Sertifikası Durumu ÇEDBİK(Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği) Başkan Yardımcısı Duygu Erten, yeşil binalara olan ilginin hızlı biçimde arttığını ifade ederek, Türkiye'nin dört bir köşesinden derneği arayıp Yeşil bina yapmak istiyoruz. Sertifika programlarına nasıl başvururuz diye soruyorlar? dedi.Yeşil bina sertifikalarından LEED ve BREEAM için şu anda Türkiye'den 10'ar başvuru yapıldığını kaydeden Erten, Bir yıl içinde bu rakamın 36 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 100'e çıkmasını ön görüyoruz. Mardin'den Midas'a kadar pek çok yerde yeşil bina inşa yapmak isteyenler var. Bu iş patlayacak diye konuştu. Erten özellikle İstanbul'da hızlı bir ilerleme beklediklerinin altını çizerek, şöyle devam etti; Bu güne kadar 3 LEED, 2 BREEAM sertifikası alındı. Yani toplam yeşil bina sayısı henüz beş. Amerika'daki binaların ise yedide biri alıyor bu sertifikaları. Türkiye'de yapılan yapıların en az 10'da biri yeşil bina özelliğinde olmalı. Bizde bu konuyu ilerletecek olan en önemli unsur rekabet. Uluslararası gayrimenkul yatırımcıları bu işi sevdi. Birbirleriyle rekabet ediyorlar. Yatırımcıda bakıyor. Erzurum'da bile bu gün yeşil bina var. Bu tür guruplar kafayı takınca bu iş uçar dedi. Duygu Erten, Türkiye'de dünyanın en çok bilinen yeşil bina sertifikaları LEED ve BREEAM'in kullanıldığını hatırlatarak, ÇEDBİK'in Türkiye'ye özel bir sertifika programı geliştirmek için çalıştığını belirtti. Erten, şunları söyledi: Buna kalkışmamızın en önemli iki nedeni Türkçe bir program üretebilmek ve sertifikalara harcanan paraların Türkiye'de kalmasını sağlamak. Belki LEED veya BREEAM'i dünya normlarına göre tamamen kopyalayacağız; ancak sertifikanın adı ve denetimleri için gereken 3 bin-10 bin sterlin arası ücretler ülkemizde kalacaktır. Türkiye'deki çevreciler Türkiye'de ise, henüz çok az da olsa, çevreci bina inşa eden ve sertifika almak için resmen aday olan binalar var. 2 Nisan'da hizmete girecek Siemens Türkiye'nin Gebze yerleşkesi de bunlardan biri. Yerleşke, LEED başvurusunu yaklaşık bir yıl önce yaptı ve açılışı takiben 2 ay içinde sertifikayı alacak. Yerleşke dünyadaki Siemens işletmeleri arasında "Gold" sertifikasına sahip ilk fabrika olacak. Çevreci yerleşke, suda yüzde 50, enerjide yüzde 25 civarında tüketim tasarrufu sağlıyor. Benzer biçimde Redevco adlı inşaat firması da, Ankara ve Erzurum'da açmayı planladığı alışveriş merkezlerinde İngiliz BREEAM sertifikası kriterlerini uyguluyor ve bu sertifikalar almak için başvurmuş ve almıştır. Tekfen Grubu ise, İstanbul Levent'teki ofis binası için LEED sertifikasına başvurma hazırlıklarını sürdürüyor. Ayrıca, İstanbul Levent'teki Sapphire projesi ile Kocaeli Gebze'de Kurulu RMI Türkiye binası da sertifikasız olmakla birlikte çevreci nitelikler taşıyor. Benzer şekilde İstanbul Ümraniye'de açılan ve AB Çevre Ödülleri Türkiye Programı "Süreç" kategorisinde birincilik ödülünü kazanan Meydan Alışveriş Merkezi'nin de çevreci özelliği var. Merkez, doğal bir kaynak olan jeotermi enerji sistemiyle ısıtılıp soğutuluyor ve jeotermal enerji kullanan Avrupa'daki en büyük ikinci tesis olma özelliğini taşıyor. LEED ve BREEM ÖRNEKLERİ NİDA KULE GÖZTEPE ABD'deki Çevre Dostu Binalar Konseyi (USGBC) tarafından geliştirilen LEED sertifikasyon sisteminin, en üst düzey binalara verdiği LEED GOLD’un kriterleri bu projede yerine getirilmektedir. Bu yapıdaki LEED kriterleri şu şekildedir: + Daha düşük karbon salınımı + % 50’ye varan enerji tasarrufu + % 40'a varan su tasarrufu + Daha yüksek iç yaşam kalitesi + Pozitif enerji ile daha verimli çalışan ofisler GÜNEŞEV VE EKOLOJİK EĞİTİM MERKEZİ (Antalya) Projenin Amacı: Fosil yakıtların hızla tükendiği dünyamızda, enerjinin elde edilme yöntemleri olarak yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmasının bilincinin arttırılması, karbon salınım oranlarının azaltılabilmesi için gerekli uygulamaların görsel boyuta geçirilmesi, güneş enerjisinden azami düzeyde yararlanmanın araştırılması ve uygulamaların arttırılmasıdır. Projenin Hedefi: Antalya’yı Türkiye’nin ilk ‘Güneşkent’i haline getirmektir. TOYOTA Dünyanın çevreci yapılarına onay verildiğini gösteren "BREEAM" sertifikasını almaya hak kazanan Türkiye'nin ilk yeşil binaya sahip otomotiv firmasıdır. 2 2 Etkin Çözümlerle Su Tasarrufu:7.600 m 'si kapalı alan olmak üzere 40 bin m alan üzerine kurulu olan plazada doğal yaşamı korumak adına çevre düzenlemesinde bolca bitki ve fidana yer verildi. Toyota Onatça 37 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Plazanın yeni tesisinde bin 700'ü meyve fidanı olmak üzere toplam bin 900 fidan dikilmiş durumda. Çevre düzenlemesinde kullanılan bitkiler az bakım ve su gerektiren türlerden seçilerek peyzajda su tasarrufuna gidildi. Sulamada damla sulama tekniği kullanılırken, çatıdan gelen yağmur suları depolarda biriktirilerek peyzaj sulamasında kullanılıyor. İzolasyon ve Teknoloji Çalışanlara Sağlık ve Konfor: İnşaat esnasında kullanılan boya, astar, macun vs gibi yapı kimyasallarındaki insan sağlığına zararlı VOC (Uçucu Organik Zararlı Bileşik) oranı en az olanlardan tercih edilirken, binanın geniş cam alanlardan oluşan mimari tasarımı sayesinde çalışanlar oturdukları yerden dışarıyı rahatlıkla görebiliyor. Plaza Bünyesinde Sosyal Bir Çevre: Dışında Dinlenme ve Spor Aktivite Alanları, bisiklet parkı, 400 metrelik 2 bir test sürüşü parkuru ve 560 m 'lik bir sanat galerisi bulunmaktadır REDEVCO - Erzurum Breem Sertifikası almış olan alış veriş merkezidir.Bina Breem Sertifikası koşullarına göre yapılmıştır. ESER YEŞİL BİNA Amerikan Yeşil Bina Konseyi tarafından geliştirilen ve bütün dünyada uygulanan LEED Sertifikaları arasında en yüksek kademeli olan LEED Platin Sertifikasını Türkiye’de ilk kez Eser Yeşil Binası aldı. + Yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kapsamında yeşil enerji kullanım alanları oluşturulmuştur. + Su ve enerji yönetimi sistemleri + Tasarruflu su armatörleri sistemleri + Yağmur suyu toplama ve bahçe sulama sistemleri + Peyzaj ,bitki ve yapı malzemeleriyle Eser Yeşil Binası daha az su ve enerji kullanılarak çevreye, insan sağlığına ve ekonomiye büyük katkıda bulunmuştur. PHİLİPS YEŞİL BİNA OFİSİ Philips Türkiye Ofisi, Amerikan Yeşil Binalar Konseyi (USGBC) tarafından geliştirilmiş çevre dostu bina sertifikasyon sistemi olan LEED tarafından LEED Silver Türkiye’nin ikinci yeşil ofisi sertifikası ile ödüllendirilmiştir. LEED sertifikası ile Philips ofisinin; su, enerji ve karbon emisyonunu azalttığı, akıllı aydınlatma sistemlerinin kullanımı sayesinde enerji tasarrufu sağladığı ve ofis çalışanlarının sağlık ve iyi yaşam kalitesini artırdığı kanıtlandı. Philips Türkiye yeşil ofisinde, + Enerji verimli aydınlatma armatürleri ve ampuller kullanılarak, uluslar arası standartlara göre (ASHRAE-IESNA) yüzde 30 oranında aydınlatma enerjisinden tasarruf ediliyor. + Akıllı aydınlatma sistemleri ve günışığı sensorleri kullanılarak, günışığından azami derecede faydalanılıyor. + Enerji tasarruflu florasan lambalar ve armatürler genel ofis ve koridor aydınlatması için kullanılıyor, diğer alanlar için ise dekoratif LED aydınlatma armatürleri kullanılıyor. + Binada yağmur suyu toplanıp sulamada yeniden değerlendiriliyor, ofis katlarındaki tuvaletlerde susuz pisuarlar ve su verimli armatürler bulunmaktadır. + Çalışanların oturdukları yerden dışarıyı rahatça görebilmeleri ve gün ışından en üst düzeyde faydalanabilmeleri için uygun bir tasarım yapılmış, bu sayede çalışan memnuniyetinin arttırılması hedeflenmiştir. + Ofisinde kullanılan boya ve astarların uçucu zararlı organik madde (VOC) içeriği düşük olan tipleri tercih edilmiştir. + Ofiste kullanılacak bilgisayar vb. ekipmanların büyük çoğunluğunun ENERGYSTAR belgeli olmasına önem verilip, daha az enerji harcayan modeller tercih ediliyor. 38 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA BAYLOSUİTES GALATA Türkiye’nin ilk LEED sertifikalı tarihi eseri renovasyon projesi: Baylosuites. 2 Galata semtinin merkezinde bulunan Baylosuites,330 m ’lik, altı katlı bir rezidans projesidir. Baylosuites’in her biri değişik dekore edilmiş, ev rahatlığında ve modern dört dairesi bulunmaktadır. Dairelerde binanın eski mimarisinden kalan taş duvarlar veya volta tavanlar tasarım mobilyalarla birleşmektedir. Baylosuites’in en büyük özelliklerinden biri hem Galata bölgesinin kültür ve tarihine saygı duyan tarihi bir bina olması hem de çevreye saygı duyan yeşil bir bina olmasıdır. 19. Yüzyılın sonunda inşa edilmiş ikinci derecede tarihi eser olan Baylosuites binası bölgenin tarihi dokusuna sadık kalınarak yapılmış özenli bir renovasyon projesinin sonucudur. Renovasyonda ve dekorasyonda binanın tarihi ve orijinal mimari özellikleri korunduğu gibi, aynı zamanda çevrenin koruması da dikkate alınmıştır. İnşaatın çevreye verdiği olumsuz etkileri en aza indirerek, standart binalara göre yüksek oranlarda enerji, su ve hammadde tasarrufu sağladığı belgelerle kanıtlamıştır. Leed sertifikasının alınabilmesi için Baylosuites binasında uygulanan önemli yeşil konular aşağıdaki gibidir: Bina arazisinde, inşaat esnasında ve sonrasında doğal yaşamın ve su kaynaklarının korunmasına azami ölçüde dikkat edilmiştir. Yağmursuyu şebekesinin korunduğuna ve toz korumasına ilişkin fotoğraflar çekilmiştir. Erozyon ve Sedimantasyon Kontrol (ESC) Planı hazırlanmıştır. Teras-çatının yarısından fazlası bitkilendirilmiştir. Ayrıca bitkilendirme çalışmaları esnasında, yerel ve adapte olmuş bitkiler seçilerek, su tüketiminin ve kimyasal gübre kullanımının en aza indirgenmesine dikkat edilmiştir. Teras-çatının bitkilendirilmesinde yağmur suyu miktarlarını kontrol altında tutarak yeraltı su seviyesinin korunması sağlanmış ve yağmur suyu şebeke yükü renovasyon önceki duruma göre üçte bir oranında azaltılmıştır. Teras bahçesinde kullanılan yerel ve adapte olmuş bitkiler peyzaj sulama gerekliliğini azalttığı için şebeke yükünden projede peyzaj sulaması için kullanılacak su miktarında yüzde 65 oranında azalma sağlanmıştır. Yine bitkilendirilmiş teras-çatı sayesinde ısı adası oluşumu azaltılmış ve doğal yaşama olan olumsuz etkileri engellenmiştir. Bina kapsamında kullanılan su tasarruflu armatür ve vitrifiyeler sayesinde doğal su kaynaklarının korunması sağlanmış ve projede kullanılan su miktarında verimli su kullanan başka binalara oranla yüzme 28 oranında azalma sağlanmıştır. Armatür seçimlerinde EPA (Environmental Protection Agency) standartları göz önünde bulundurulmuştur. METRO AVM ÜMRANİYE Metro Properties’ın Ağustos 2007 yılında İstanbul’da açtığı Meydan Alışveriş Merkezi (AVM) Ümraniye, teknolojiyle bir araya gelen alışılmışın dışında bir mimari sunuyor. Alternatif Enerji Seçeneği: Jeotermal enerji, Merter’deki merkezde ise güneş enerjisi kullanılarak toplam 1 milyon 700 bin kwh ihtiyaç karşılanıyor. İki merkez bu sayede yılda 650 ton karbondioksit salınımını engellemiş oluyor. Kalorifer kazansız sistemde ise toprak kaynaklı ısı pompası ve toprakta depolanan ısı ve soğuk hava kullanılıyor. Çevreci Meydan: Binanın çatıları ise yeşil alan/çimenler ile yeşillendirilmiş durumda ve bir bölümü ziyaretçilerin kullanımına açık. Çatı alanı yaklaşık 55 bin metrekare ve bunun 30 bin metrekaresi yeşil alan. Ekolojik yeşil çatılar, görünüm dışında güvenli su yalıtım sistemi ve uygun bir projelendirme ile yapıldığı taktirde ekonomik ve ekolojik yararlar da sağlıyor. Su yalıtımı, UV ışınlarından daha iyi koruyor, yüksek ve düşük sıcaklıklara daha dayanıklı oluyor. Ayrıca bitki toprağı, ısı yalıtımına katkıda bulunduğu için enerji maliyetlerine de kayda değer katkılar sağlıyor. Tüm bunların yanında bahçe çatılar şehir havasındaki toz ve zararlı maddeleri filtre ediyor MASDAR CİTY 39 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 22 milyar dolarlık yatırım ile yapımına 2008 yılında başlanılan ve halen devam eden projede Abu Dabi yakınlarında bir çölde inşasına başlanmış olan, temiz enerji şehri Masdar City, 21. Yüzyıla yakışan yüzde 75 elektrik ve yüzde 80 su tasarrufu sağlanırken, sıfır karbon salınımlı yenilikçi ürünler de geliştirilecek. Sadece güneş enerjisi kullanılacak olan şehir, 25 yılda 2 milyar dolarlık petrol eşdeğerinde enerji tasarrufu sağlayacak. Otomobillerin sokulmayacağı kentte ulaşım, güneş enerjisiyle çalışan araçlarla sağlanacak. 50 bin kişinin yerleşik olarak yaşayacağı, “sıfır karbon, sıfır atık şehri” olan Masdar City, kendi kendine yetebilecek enerji üretimi ve çevreye karbon ayak izi bırakmama hayali ile başlamıştır. İlk aşamada kişi başına düşen günlük su ihtiyacının 180 litreye, sonraki aşamada ise 105 litreye düşürülmesi hedefleniyor. Bu, Abu Dabi’de şu andaki ortalama, 550 litrenin altında. Su verimliliği; verimli armatürler, beyaz eşyalar, akıllı sayaçlar, su tarifeleri ve şehir boyunca bitki örtüsünü sulamak için yüksek verimli mikro sulama ile sağlanacak. Atıklar dört kısma ayrılacak Bunlar; kuru geri dönüştürülebilen atıklar (şişe, kâğıt, teneke), ıslak geri dönüştürülebilen atıklar (yiyecek, organik atıklar) ve diğer artıklar (ik iki kategoriye girmeyen herhangi bütün atıklar). Bu atıklar, şehrin bütün evlerinde var olan bütünleşmiş sistemle birbirine bağlanacak. Dördüncü kısım ise pil ve tıbbi atıkların toplandığı tehlikeli geri dönüştürülebilen atıklar olacak. Atıklar toplanıp geri dönüşüm tesislerine gönderilecek, ıslak atıklar peyzaj ve tarım için gübre olacak. UNILEVER YEŞİL OFİS Türkiye’nin ilk sertifikalı Yeşil Ofis’i Unilever,çevre dostu yeşil ofisiyle LEED sertifikası almıştır. Unilever Türkiye, küresel ısınmanın etkilerini azaltmak için marka gündemini sürdürülebilirlik stratejilerine taşıdı. Bu strateji dahilinde hayata geçirilen yeşil ofis, sürdürülebilirlik gündeminin en önemli noktalarından birini oluşturuyor. Sosyal sorumluluk vizyonunu her geçen gün geliştiren Unilever Türkiye, sürdürülebilir ve gelişmeye açık bir gelecek için, her türlü faaliyeti sırasında küresel ısınmanın ve tükenen enerji kaynaklarının olumsuz etkilerini en aza indirmeyi ve gerekli önlemleri almayı işinin ayrılmaz bir parçası olarak görüyor. Unilever Türkiye’nin yeşil ofisi, düşük enerji kullanımlı ekipmanlarla donatıldı, tasarım aşamasında yüksek yalıtım değerleri kullanıldı. Kağıtsız bir konsepte sahip ofiste, yıllık ortalama yüzde 30 oranında daha az elektrik harcanacak. Yeşil ofis projesi kapsamında verimli su armatürleri seçilmesi, çatıya düşen yağmur suyunun toplanıp yeniden değerlendirilmesi gibi su tasarrufu sağlayan uygulamalar sayesinde de standart bir ofise oranla yüzde 40 daha az su israfı olacak. Ofis içerisinde ısı ve ışık konforunu sensorler sayesinde sürekli kontrol altında tutacak olan Unilever Türkiye, yerleşim planını çalışanların dışarıyı görebileceği ve günışığından maksimum seviyede faydalanabileceği şekilde tasarladı. 40 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KENTLEŞME SÜRECİNDE PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİNİN VARLIĞI İrfan Nas*, Semih Söpceler**, Esat Furkan Engin*** *Bartın Üniversitesi, 0546 724 09 30, naspeyzaj@gmail.com ** Bartın Üniversitesi, 0538 776 24 62, semihsopceler@gmail.com *** Bartın Üniversitesi, 0542 220 36 14, esatfurkan0@gmail.com GİRİŞ Sürekli gelişen, değişen ve dönüşen dünyamızda kentlerin gelişimi, endüstrinin, sanayinin ve yapılaşmanın hızla gelişmesiyle birlikte şehircilik alanında da birçok öneriler, teoriler, tezler ortaya atılmıştır. Endüstrinin şehirleri hızla postfordist yaklaşımla makineleşmiş şehirler haline getirmesi, beraberinde birçok sorunu getirmiştir. Bunlar nüfus artışı ve buna bağlı olarak çarpık kentleşme, yoğunluk ve ulaşım sorunlarına sebep olmuştur. Bu sorunlara alternatif bir çözüm olan kentsel dönüşüm projeleri kente yeni soluklar katmayı hedefler. NEDİR PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİ? İlk olarak 90'ların başında Amerika'da mimarlık ve peyzaj ilişkisine eğilen teorisyenler "kentleşme olarak peyzaj" (landscape as urbanism) söylemini ortaya atmışlardır. Endüstri sonrası kentlere çare arayışında olan her yeni fikir gibi, daha iyi bir kentsel çevre arayışında olan bu söylem peyzaja öncelik veriyordu. O dönemde henüz olgunlaşmamış model giderek daha çok telaffuz edilir oldu. Bir manifesto olarak ortaya çıkışı ise, 1997'de Şikago'da düzenlenen bir konferans ve proje sergisiyle gerçekleşti.(Karaçizmeli, 2010) Teorinin kurucularından olan Waldheim, peyzaj şehirciliğini önce yakın geçmişle ilişkilendiriyor ve 1980'lerde Amerika'da izlenen yeni şehircilik akımına atıfta bulunuyor. Peyzaj şehirciliğinin de Amerikan kentlerinin var olan koşullarını tasvir etmenin yanı sıra, yeni şehirciliğe ve tüm geleneksel kent biçimlerine karşı polemik bir yanıt, eleştiri olarak ortaya çıktığını vurguluyor. (WALDHEİM, 2009) Yeni bir şehircilik akımı olarak peyzaj şehirciliğinin gelişimine bakacak olursak endüstrisi yoğun kentlerin daralması, nüfus kayıpları, iş gücünün düşmesi, kentlerdeki yoğunluk, mevcut olan şehircilik anlayışına eleştirel bir bakış açısı getirme ihtiyacı duymuştur. Şehirler tek tip ve düzensiz bir şekilde işleyen makineler gibi peyzajdan yoksun merkezsiz bir sistem içinde tıkanarak işleyişine devam etmekteydi. Bu bağlamda peyzaj şehirciliği, bir ara bulucu iddiasında ve diyor ki: Kentte doğal peyzajı yeniden canlandıralım, doğaya sınır çizerek daha sağlıklı yapılı çevrelere erişemedik, şimdi onunla barışalım ve tüm bunlarla birlikte kaybola gelen kent olgusunu peyzaj üzerinden yeniden oluşturalım.(Karaçizmeli, 2010) KENTLEŞME SÜRECİNDE KENTLEŞME İLE PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİ KAVRAMLARININ İRDELENMESİ Kentleşme olgusunun başlangıcı, insanlığın ‘’avcılık ve çobanlık’’ evresinden ‘’yerleşik hayata’’ geçiş dönemine kadar uzanmaktadır. Bu bağlamda da kentlerin ortaya çıkışı uygarlıkların doğuşu ile özdeşleşmektedir. Nitekim uygarlık, organize edilmiş bir toplumsal yaşam olarak tanımlandığında bu yaşam biçimini yoğun olarak kentlerde görmek olasıdır. Kentleşme, günümüz toplumlarının başlıca özelliklerinden birini oluşturmaktadır. Nitekim günümüzde toplumların kentleşme oranları gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesi olarak kullanılmaktadır. Çünkü sanayi devrimi sonrası kentleşme, sanayileşmenin bir yan ürünü olarak gerçekleşmektedir. Bu bağlamda da kentleşme ve sanayileşme birbiriyle yakından ilişkili iki olgu olarak kabul edilmektedir. Hiçbir uygarlıkta, kent yaşamı, ticaret ve sanayiden bağımsız olarak gelişmemiştir. Ne antik çağda ne de modern zamanlarda bu kuralın dışında kalan bir durum olmamıştır.(URL-1) 41 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Kentleşme sürecinde peyzaj şehirciliği ise artık sanayileşmenin, yerleşmenin içinde insan yaşamının sekteye uğradığı andan itibaren yepyeni bir şehirleşme ve kentleşme olgusu, anlayışı teorisini sunar. Peyzaj şehirciliği kentlerde yaşamın kolaylaşması, kentlinin kent içerisindeki her türlü ihtiyaçlarına kolay cevap verebilecek bir teoriyi destekler. Kentin olgunluk ve refah seviyesininde yükselmesini, gelişimini ve kolaylaştırılmasını amaçlar. KENTSEL DÖNÜŞÜM VE PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİ İLİŞKİSİNİN İRDELENMESİ Kentsel dönüşüm, bozulma ve çökme olan kentsel alanın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarının kapsamlı ve bütünsellik yaklaşımlarla iyileştirilmesine yönelik olarak uygulanan strateji ve eylemlerin bütününü ifade etmektedir. Bu yöntem ve stratejilerin faaliyet alanı ve doğası gereği, mevcut şehrin yapısına ve burada yaşayan insanların fiziksel, sosyal ve ekonomik geleceği üzerine ve buna bağlı olarak da kentin bütün geleneklerine etki etmektedir. Bu nedenle bütün planlama çalışmalarında sosyologlar, ekonomistler, mühendisler, mimarlar, şehir plancılar ve peyzaj mimarları gibi farklı disiplinlerin birlikte çalışması gerekmektedir. Geçmişten günümüze kentin sosyal ve ekonomik yapısının değişimine paralel olarak pek çok dönüşüm yöntemi ve stratejisi geliştirilmiştir. Kentsel dönüşümün bağlı olduğu kriterlerin çok fazla olması, geliştirilebilecek olan stratejilerin zamana ve mekana uyması açısından pek çok bilim dalından beslenmesi gerekmektedir. Kentsel dönüşüm perspektifinden baktığımız da söz sahibi olan belediyeler, halkın istekleri doğrultusunda disiplinlerarası bir çalışmayı gerçekleştirememektedirler. Kentsel dönüşüm deneyimlerinden yararlanılarak ortaya çıkan teorilere bakıldığında, önceleri yalnızca fiziksel iyileştirmeye öncelik veren uygulamaların yerini fiziksel bozulma ile toplumsal bozulma arasındaki doğrudan bağlantıyı artık kabul eden ve projelerde daha toplumsal bir strateji izleyen uygulamalara bıraktığı görülüyor. Buna bağlı olarak, yerel halkın katılımı ve bilginin paylaşılıp tartışılması da önemli bir hale geliyor.(KARADAĞ, 2007) Kentsel dönüşüm ve peyzaj şehirciliği kavramlarını birlikte irdeleyecek olursak disiplinlerarası bir çalışmanın sonucu olarak şehircilik içinde peyzaj kavramı yerini almaktadır. Yaşanabilir, erişilebilir, ulaşılabilir kentlerin oluşumunda, mevcut olan yapılaşmanın yeniden düzenlenmesi ya da yıkılıp yeniden inşa edilmesi sürecinde peyzaj şehirciliği çağımızda artık adından sürekli bahsedilir bir konu haline gelmiştir. Bu teoriyi ortaya atanlar, peyzaj çalışmalarının olmadığı bir dönüşüm, oluşum ve gelişimin kentleri yaşanabilir kavramından, ulaşılamaz kavramına taşıdığını ifade etmektedirler. Bir bölgede yapılacak olan kentsel dönüşümde o bölgenin; sosyo kültürel yapısını, doğal yapısını ve kentli yaşamını ne derece değiştireceğini yapılan analizler sonucu elde etmek mümkündür. Yapılacak analizler doğrultusunda gerçekleştirilecek dönüşümler, kentli yaşamına daha uygun bir yaşama alanı sunacaktır. Değişim, dönüşüm, gelişim sürecinde peyzaj şehirciliği, kentsel dönüşümün kentleşmenin yeniden yapılandırıldığı her noktada yepyeni bir kavram olarak karşımıza çıkacaktır. Endüstrileşmenin kentlerde doğurduğu ihtiyaçlara değinecek olursak bunların en başında peyzajdan yoksun çarpık kentleşmenin yoğun olduğu, çevre sorunlarının arttığı kentler öne çıkmaktadır. Bu kentlerde ve endüstri alanlarının yeniden peyzaja kazandırılmasında biz peyzaj mimarlarının da elbette ki söyleyecek sözü vardır. Diğer yandan tasarım yaklaşımını peyzaj şehirciliği ile kurgulayan ya da teoriye referans olarak kullanılan bir dizi proje söz konusudur. Waldheim bu referans projeler dahilinde sıklıkla 1982'deki Parc de La Villette yarışmasından bahsediyor. Bernard Tschumi'nin kazanan projesini ve Rem Koolhaas'ın ikinci seçilen projesini peyzaj şehirciliğinin de miladı olarak kabul ediyor. Buna sebepse yarışmadaki ilk iki projenin o dönemde düşüncelerde bir "kaymaya" sebep olduğu. Bu iki projenin iddiasının peyzajın öneminin, program değişikliğine olanak tanıması olduğunu söylüyor. (WALDHEİM, 2009) Parc de la Villette projesi yarışması katılımcılara göre kentin dışında daha güzel bir alan oluşturulmak istenmesiydi ancak yarışmanın şartnamesi çok bürokratik ve detaylı gözükmekteydi. Yalnızca iki proje peyzajın önemli olmasının sebebinin program değişikliğine izin vermesi olduğunu iddia etti ve verilen programa karşı çıktı; “Bugün, 1982′de ne biliyorsak bilelim, 2009′da yanlış olacak çünkü bu kentlerin işleyiş biçimi değil, programlar sürekli değişir” dedi. Hem Tschumi hem de Koolhaas farklı şekillerde, peyzajın güzel olduğu, yeşil olduğu ya da havayı ve suyu temizlediği için değil, kent programının değişimine bir model 42 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA oluşturduğu için önemli olduğunu savundu. Bu durum peyzaj şehirciliğinin kaynaklarından biri. Çünkü bu fikri savunanlar, peyzajda program değişikliğini keşfeden mimarlardı. Bugün Adrian Geuze, James Corner gibi peyzaj şehircileri de çok benzer şeyler söylüyorlar. (WALDHEİM, 2009) Aslen peyzaj mimarlığı eğitimi almış Adrian Geuze ve dört ortağı tarafından kurulan West 8 grubu yenilikçi çalışmalarıyla dikkat çekmişlerdir. En dikkat çekici ve peyzaj şehirciliğine vurgu yapan çalışması ise Hollanda da gerçekleştirdikleri Borneo-Sporenburg konut yerleşkesi projesidir. Eski bir liman bölgesi olan bu alanı tasarlayacak olan West 8 grubu bu iki yarımadanın master planlarının hazırlamasından sonra, daha küçük ölçekte çalışacak diğer mimarlarla sonuna kadar koordineli bir çalışma götürmüş ve dış mekan elemanlarına dek tasarıma imzasını atmıştır. Ortak bir alanda farklı disiplinlerin bir arada gerçekleştirdiği bu çalışma, peyzaj şehirciliği teorisini yansıtacak çalışmalardan biri olmuştur. GELİŞEN, DEĞİŞEN, DÖNÜŞEN DÜNYA KARŞISINDA PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİ VE ALTYAPI İLİŞKİSİ Peyzaj şehirciliği bakışı sadece yapay olan ile ilgilenmek değildir. Var olan doğayı korumak en başlı vazifesidir. Bu noktadan bakıldığında varolan yeşil altyapıyı korumak, bozulmuş veya yetersiz kalan alanları ise sürdürülebilir bir altyapı sistemi ile yeniden düzenlemek gerekmektedir. Bu istem karşısında peyzaj şehirciliği doğaya çeşitli alternatif çözümler sunmaktadır. Örnek verecek olursak; sel ve yağmur sularının kullanımı, atık suların kullanımı, altyapıya zarar verecek olan zararlı maddelerin dönüştürülmesi, biyolojik iyileştirme gibi çalışmalar altyapının korunması ve canlandırılmasını sağlayacaktır. Geniş yeşil yol sistemleri veya ağları, genelde temelini vadiler ve sırtlar gibi doğal arazi formlarından alarak, oluşturulan yeşil yolların ve çok çeşitli açık alanların birleşmesiyle belediyeye ait veya bölgesel alternatif yeşil altyapı oluştururlar. (URL-2) Daha verimli enerji kullanımı, yağmur suyu ve sel suyu kontrolü, atık su geri kazanımı, biyolojik iyileştirme, yeşil çatılar, tüm altyapı sistemlerinin yapı ve yerleşim ölçeğinde çevre etkilerini en aza indirgemek için yeniden ele alınmasını ve kavramsallaştırılmasını sağlamıştır.(URL-3) Doğayla barışık, geri dönüşüme katkı sağlayan, israfın önüne geçen ve birçok konuda imdada yetişen alt yapı projeleri gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Gün geçtikçe azalan kaynaklarımızı korumak peyzaj mimarlarının asli vazifelerinden biridir. Bir şehrin oluşumu için öncelikle alt yapısı sağlamlaştırılmalıdır. Günümüzde aşırı yağan yağışlar sonucu oluşan karmaşayı hepimiz görmekteyiz. Doğanın doğal alt yapısını bozabilecek bir yapılaşma süreci doğal dengeyi bozacaktır. Bozulmayan bir doğal dengeyi sağlamayı amaçlayan bu teori, kent yaşamını doğa ile bütünleştirerek ekolojik bir yaşam hedeflemektedir. Christopher Gray, bu çerçevede gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmemiş çalışmaları inceleyerek anahtar kelimeleri; belirsizlik, açık uçluluk, esneklik, kompleks sistemler olarak tanımlıyor. Ona göre su, depolama ve filtreleme; atık su ve zemin suyu; yardımcı servisler ve ulaşım sistemleri peyzaj şehirciliğinin en önemli konusu olan kentsel altyapının büyük bir kısmını oluşturuyor. Eğitim, eğlence, hukuk ve düzen, kamu idareleri de buna dahil ediliyor. Kullanılır bir açık alan dahilinde bu işlevlerin birbirine entegre edilmesi ise ana amaç. EKOLOJİ BİLİMİNİN, PEYZAJ VE PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİ KAVRAMLARIYLA İLİŞKİLENDİRİLMESİ Ekoloji dünyada ki yaşam biçimlerinin birbirleriyle olan olağanüstü karmaşık ilişkilerini inceleyen bir bilimdir. Artan nüfus zamanla yapılaşma ve kullanımı artırmaktadır. Bununla beraber doğanın kendi kendini işleyebileceği ve sürdürebileceği alanlar kısıtlanmaktadır. Doğada her şey birbirleriyle bağıntılı ve inanılmaz bir karmaşık yapıya sahiptir. En küçük canlı/cansız varlıktan en büyük canlı/cansız varlığa kadar bu döngüye katkı yapan başka bir sistem yoktur. Ekoloji bir sistemler biçimidir. Ekoloji dönen çarkların birbirini tamamlama biçimidir. Eğer bir çark zarar görürse bütün sistemin etkilenmesine yani doğa ve insanın zarar görmesine sebebiyet verebilmektedir. Sürdürülebilir bir doğa, sürdürülebilir bir peyzaj için ekolojinin korunması gerekmektedir. Peyzaj şehirciliğinin ekolojiye bakış açısı ise; Ekolojiyi, karmaşayı büyütmesi, gelecek koşullara bir şekilde yanıt verebilmesi için serbest bırakmaktadır. Yani hem program hem de ekoloji yönünden esas konsept 43 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA belirsizlik. Bu fikir peyzaj şehirciliğini, kurallar koyan, binaların nasıl görüneceğini belirleyen postmodern şehircilikten ayırmaktadır. Kentlerin çok hızlı büyüdüğü bu dönemde çevresel ve ekolojik sistemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Salt yapının baş gösterdiği kentlerde doğal dengeyi sağlamak için gereken yeşil alanların olmaması o alanın ekolojik dengesini olumsuz etkilemektedir. Ekolojiyi bir kentin ekonomi, kültürel, sosyal yapısı da etkilemektedir. Charles Waldheim’ a göre ‘Batı’da yeni bir Central Park yapmaya yetecek kadar bütçe yok artık. Peyzaj şehirciliğini temel alan projelere baktığınızda, esas iddialarının ekolojinin, maliyetini karşılayabileceğimizden daha karmaşık bir park yaratmasına olanak tanımak olduğunu görürsünüz. Bunun için doğal sistemlerin daha açık olmasına, müdahale etmeden, kendi kendine karar vermesine izin verilir.’(WALDHEİM, 2009) “Her şey birbiriyle bağlantılıdır. Her şey bir yere gider. Hiçbir şey sonsuz değildir. Son sözü doğa söyler.” (CALLENBACH, 2008) ŞEHİR PLANLAMA ÇALIŞMALARINDA PEYZAJ ŞEHİRCİLİĞİNİN VARLIĞI Peyzaj şehirciliği büyük ve küçük ölçekli planlamalarda her zaman kentin varolan oluşumu üzerinden hareket etmeyi amaçlamıştır. Şehir planlaması yapılırken o kentin yapı ve çevre uyumu, yaşayan her canlıya uygun olarak tasarlanması gerekmektedir. Şehir plancılarının bugün bir çoğu ekolojik kent planlaması yaptığını düşünmektedir. Ama yapılan planlamalar sonucu gün geçtikçe ortaya çıkan ekolojik, ekonomik, sosyal vb. sorunları peşinden getirmektedir. Şehir plancıları bir kentin planlamasını yaparken ağırlıklı olarak ekonomiyi düşünürken, peyzaj şehirciliği ise o kentin dokusunu bozmadan her türlü habitatın uygun ortamlarında yaşamasını sağlayacak geniş alanlar sağlamak amacındadır. Endüstri, eğitim, sağlık gibi kamusal alanlar insanlar için kolay ulaşılabilir olması gereken alanların ekolojik bütünlük çerçevesinde belli bir merkezden dağılarak uygulanması, bir kentin sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Yerel ölçekte baktığımızda çarpık kentleşmenin varlığı söz konusudur. İnsanların ulaşım ve kullanılabilirlik açısından zorluk yaşandığı kentlere sahibiz. Doğal ekolojinin gün geçtikçe zarar gördüğü kentlerimiz de şehir planlamalarının ne derece doğru yapıldığı akıllar da soru işareti bırakmaktadır. Devlet yönetimine bağlı olan yerel yönetimlerin kent planlamada ki yetkileri bir kentin ihtiyacını ne derece karşılayabilmektedir? Ülkemizde yapılan kentsel dönüşüm çalışmalarında alansal değişimler yapılırken, kent ölçeğinde değişimler genelde düşünülmemektedir. Büyük ölçekli dönüşümlerin olmaması nedeniyle çarpık alan kullanımları oluşmaktadır. Bu da yaşanılabilir kent düşüncesine aykırıdır. Artan nüfus sonucu bunun paralelinde artan araç sayısı, kullanılan kaynaklar ve kullanım alanlarında ki artış karşısında gelecek için planlamaların yeterliliği ise tartışmaya açık bir konudur. Bu konuda her peyzaj mimarının mutlaka söyleyeceği bir şeyler olmalıdır. SONUÇ Peyzaj şehirciliği her ne kadar kentlerin oluşumu için önemli bir teori olsa da, her kent için uygunluğu tartışılması gereken bir konudur. Yerleşim yapısı itibariyle geçmişten günümüze dağınık bir alana sahip olan bazı kentlerde peyzaj şehirciliği anlayışını uygulamaya koymak, kentin fiziksel yapısının yanında sosyo kültürel yapısını da bozabilecektir. Bir kentin öncelikle değişime uygun olup olmadığı araştırılmalıdır. Bu aşamadan sonra disiplinlerarası çalışmalarla alana en uygun çözümler sunularak, peyzaj ile yenilenmiş bir kent düşünülmelidir. Sonuç olarak peyzaj şehirciliği teorisi gün geçtikçe yayılmaktadır fakat henüz sağlam referanslara sahip değildir. Değişen ve dönüşen ülkemizde nüfusu azalan alanlar için değil de zamanla işlevini yitiren endüstri alanları için örnek alınabilecek bir teoridir. Teori, günümüzde disiplinlerarası söylemiyle ortaya çıkan akımlar arasında parlayıp sönecek mi yoksa olgunlaşıp hakim bir kentsel tasarım modeli olabilecek mi bunu zaman gösterecektir. Her ne kadar ‘peyzaj mimarlarına samanlık peyzajı bile yaptırmam’ diyen yönetimler olsa da peyzajın küçük ve büyük ölçekli her alanda ihtiyaç olduğunu bilen birileri olduğu sürece, peyzaj mimarlığı gittikçe büyüyecektir. 44 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Kaynaklar; Karaçizmeli,E.B.,2010. Peyzaj şehirciliği: genç bir kentleşme teorisi, http://www.yenimimar.com/index.php?action=displayArticle&ID=989 Waldheim, C., 2009: Açık Uçlu Kentleşme, XXI Mimarlık Tasarım Mekan. Vol. 76, pp. 12-14. Karadağ, D.,2007. Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Tanımı Nedir?, http://v3.arkitera.com/h23053-turkiye-dekentsel-donusumun-tanimi-nedir.html Callenbach, E.,2008.Ekoloji Cep Rehberi,Sinek Sekiz Yayınevi,İstanbul URL-1 http://www.ekodialog.com/kent-ekonomileri/bilincsiz-kentlesme-nedir.html URL-2 http://tr.wikipedia.org/wiki/Ye%C5%9Fil_yollar URL-3 http://ekoyapidergisi.org/index.asp?action=kentdetay&id=111 45 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA PEYZAJ MİMARLIĞI VE KARBON DÖNGÜSÜ Anıl Paçal KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİYESİ 05315587804anil29_iverson@hotmail.com ÖZET Peyzaj mimarlığının en önemli çalışma alanlarından birisi yeşil alanlardır. Bitkisel materyalin peyzaj mimarlığında kullanımının önemi sadece tasarım kriterlerince görsel olarak bir değer ifade etmesi değildir. Hızla kentleşen ve doğal kaynaklarında ciddi sorunlar yaşayan dünyamızda, modern dönemin en önemli konularından olan Karbon döngüsü de bitkisel materyalin çok önemli rol oynadığı ve meslek sorumluluğu içinde peyzaj mimarlarının hakkında mutlak suretle çok şey bilmek zorunda oldukları bir kavramdır. Özellikle kentsel alanlar gibi ekolojik olarak “sorun kaynağı” olan yerlerde yapılan çalışmalarda, bir peyzaj mimarının ortaya koyacağı ürünün Karbon döngüsüne katkısıyla ilgili bir kaygı taşıması hem meslek disiplinini güçlü kılacak, hem de meslek etiği açısından son derece doğru sonuçlar ortaya koyacaktır. Atmosferde bulunan karbondioksit, modern çağın en önemli sorunlarından birini oluşturan “karbon salınımı”nın temelini teşkil eder. En çok bilinen karbon hareketini atmosferden bitkilere geçen karbon oluşturmaktadır ve bunun temel nedeni fotosentezdir. Her bitkinin fotosentez kabiliyeti farklı olduğundan bir alandaki karbon döngüsüde farklı olacaktır. Peyzaj mimarlığı meslek disiplini dahilinde gerçekleştirilecek uygulamaların, gerçekleştirileceği alanlarda ne kadar karbon döndürüleceğinin bilinmesi mesleğin yararına olacaktır. Bu araştırmada geçmişte ve günümüzde karbon döngüsünde yaşanan temel farklılıklar, bu farklılıkların temel nedenleri ele alınmış, peyzaj mimarlığı mesleğinin karbon döngüsü ile ilişkisi ortaya konulmaya çalışılarak çözüm önerileri getirilmiştir. Anahtar Kelimeler:Karbon döngüsü, Kentsel alanlar, Karbon salınımı, Peyzaj mimarlığı, GİRİŞ Karbon, dünyada okyanuslardan kayalara, topraktan havaya ve tüm yaşayan organizmalara kadar bol miktarda bulunan bir elementtir. Evrende bolluk bakımından altıncı sırada yeralan karbon, kızgın yıldızlarda hidrojenin termonükleer yanmasında temel rol oynar. Dünyada hem doğal halde, hem de başka elementlerle bileşik halinde bulunan karbon, ağırlık olarak yerkabuğunun yaklaşık % 0,2'sini oluşturur. En arı (katışıksız) biçimleri elmas ve grafittir; daha düşük arılık derecelerinde madenkömürünün, kokkömürünün ve odunkömürünün bileşeni olarak bulunur. Atmosferin yaklaşık % 0,05'ini oluşturan ve bütün doğal sularda erimiş olarak bulunan karbon dioksit, kireçtaşı ve mermer gibi karbonat mineralleri, kömürün, petrolün ve doğal gazın başlıca yapıtaşları olan hidrokarbonlar, en bol bulunan bileşikleridir. Karbon, bilinen elementlerin en çok yönlü olanıdır. Bileşiklerin %94'ü (4 milyondan çoğu) karbon içerir. Yaşamın dayandığı temel işlevleri yerine getirmek için yeterli çeşitlilikte ve karmaşıklıkta düzenlemeler oluşturarak başka elementlerle birleşme yeteneği, yalnızca karbonda vardır. Belirli karbon bileşikleri, canlılardaki maddenin yaklaşık %18'ini oluşturur. Bu bileşikler, canlı hücrelerin planı olarak, hücre yapımında kullanılan yapıtaşları olarak işlev görürler.(Liu ve ark. 2010) Yakıt işlevi gören başka karbon bileşikleri de, yeşil bitkilerde ışıl bireşimle sürekli olarak yenilenir. Organizma öldüğü zaman, çevreyle karbon alışverişi durur ve geriye kalan radyoaktif karbon miktarı, biyolojik kökenli maddelerin yaşını belirlemekte kullanılabilir. ( WEB1 ) 46 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Görüldüğü gibi bulunduğu ortamlardan farklı fonksiyonları takip ederek ve farklı formlarda bulunarak sürekli diğer ortamlara geçme eğilimindedir. Bu yüzden sürekli bir döngü içinde olduğundan bahsedilebilir; ki “Karbon Döngüsü” denilen biyokimyasal döngünün temelini de bu hareketlilik oluşturmaktadır. Atmosferde bulunan karbondioksit, modern çağın en önemli sorunlarından birini oluşturan “karbon salınımı” nın temelini teşkil eder. En çok bilinen karbon hareketini atmosferden bitkilere geçen karbon oluşturmaktadır ve bunun temel nedeni fotosentezdir. Her bitkinin fotosentez kabiliyeti farklı olduğundan bir alandaki karbon döngüsüde farklı olacaktır. Peyzaj mimarlığı meslek disiplini dahilinde gerçekleştirilecek uygulamaların, gerçekleştirileceği alanlarda ne kadar karbon döndürüleceğinin bilinmesi mesleğin yararına olacaktır. Hızla kentleşen ve doğal kaynaklarında ciddi sorunlar yaşayan dünyamızda, modern dönemin en önemli konularından olan Karbon döngüleri de bitkisel materyalin çok önemli rol oynadıkları ve meslek sorumluluğu içinde peyzaj mimarlarının hakkında mutlak suretle çok şey bilmek zorunda olduğu kavramdır. Özellikle kent ölçeğinde karbondioksit başta olmak üzere sera gazısalımlarının azaltılması için; enerji, belediye binaları, ulaşım, konut, arazi planlaması ve atık yönetimi sektörlerinde alınacak önlemler düşük karbonlu bir kent için önemli fırsatlar ortaya koyuyor. Kentin hava kalitesinin iyileştirilmesi ve küresel ısınmaya olan katkısının azaltılmasının yanında, enerji verimliliğinin arttırılmasıyla yakıt ve hammadde tasarrufu, işletme giderlerinin azaltılmasıyla ekonomik tasarruf, ulaşım hizmetlerinin geliştirilmesiyle kentlerde trafik sorununun çözülmesi, yerel kaynakların değerlendirilerek ekonomik kalkınmanın desteklenmesi ve yerel istihdamın arttırılması gibi olumlu sonuçlar doğuruyor. İklim dostu bir kent için yapılacak planlama çalışmalarının sürdürülebilirliğinin sağlanması ve bu planlar kapsamında belirlenen adımlarım desteklenmesi için de üst ölçekte yapılan planlamalar ile ilişkilendirilmesi gerekir.Bu planlamalarda, bir peyzaj mimarının ortaya koyacağı ürünün Karbon döngüsüne katkısıyla ilgili bir kaygı taşıması hem meslek disiplinini güçlü kılacak, hem de meslek etiği açısından son derece doğru sonuçlar ortaya koyacaktır. (Poudyal ve ark.2010 ) Karbonun bir diğer önemli hareketi de canlıların bünyesinden yeryüzüne geçmesidir. Canlı artıkları zaman zaman büyük ve küçük yataklar oluşturarak yerin metrelerce derinliklerine ulaşır, yüksek basınç altında başkalaşarak karbonlu fosilleri ve fosil yakıtlarını oluştururlar. Böylece karbon döngüsünün enerji kaynağı olarak “ekonomik” değeri de ortaya çıkar. Meslek disiplini ile ilişkilendirildiğinde, özellikle kullanılan bitkisel materyalin yaprak dökme durumu, sıklığı, meyve, dal ve gövde parçalarının toprak yüzeyine ulaşıp ulaşmayacağı, buralardan toprağa karışmadan uzaklaştırılıp uzaklaştırılamayacağı, toprak yüzeyinin sıkıştırılarak bu karışımın engellenip engellenemeyeceği gibi çok boyutlu sorular gündeme gelecektir. Bununla birlikte, yukarda sözü edilen fosil kaynaklı enerji kaynaklarının tüketimi yeniden fazla karbonun atmosfere salınımı demek olacağından, yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi de vurgulanmış olur. Her yıl 5,5 milyar tonluk bir karbonun fosil yakıtlarının yanması sonucu açığa çıktığı ve bunun 3,3 milyar tonunun da atmosfere karıştığı tahmin edilmektedir.(Yalçınalp 2011) Kalkınmış ülkelerin ekonomilerinin büyük bir bölümü, karbon içeren yakıtların, plastiklerin, kimyasal maddelerin, dokumaların ve ilaçların işlenmesine ve üretimine dayanır. Karbon temelli sentetik bileşiklerin üretilmesi ve kullanılması, birçok ülkede yaşama düzeyini derinlemesine etkilemiştir. Karbon salınımın bu kadar yoğun salınması ve insanoğlunu tehlikeli yaşam ortamlarına sürüklemesi karşısında uluslar arası bazı önlemler alınmaya çalışılmıştır. Bunlardan biriside Kyoto Protokolü’ dür.Kyoto Protokolü olarak anılan III. Taraflar Konferansı, 1997’de Japonya’nın Kyoto şehrinde düzenlenmiş ve daha detaylı bir şekilde iklim değişikliğine yol açan sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik yükümlülükler ve uygulanabilecek mekanizmalar belirtilmiştir. Kyoto Protokolü’ nün bilimsel danışmanları işlevini üstlenen hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’ ndeki uzmanlar Kyoto Protokolü’nün dünyaya en fazla 10 yıl zaman kazandırabileceğini söylemekte ve küresel ısınmayı durdurabilmek için çok daha radikal önlemlere ihtiyaç olduğuna dikkat çekmektedirler. Bu da, daha önce belirttiğimiz gibi üst ölçekteki yeşil alan planlamasının çok iyi yapılması gerekir. (Yalçınalp 2011) SONUÇ Sonuç olarak peyzaj mimarlığı açısından karbon döngüsünün anlaşılması, meslek disiplininin entelektüel seviyesini yükseltecek önemli bir aşama olduğu kadar, meslek etiği bakımından bir zorunluluktur. Bu durumda başta üniversitelerimiz olmak üzere tüm eğitim kurumlarımız konunun önemine atfen eğitim programlarının içine karbon döngüsünü almalı, hangi özellikteki bitkilerin hangi şartlarda ne kadar karbon 47 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA çevirdiğinin tespiti konusunda yol gösterici çalışmalar yapmalıdır. Özellikle kent merkezleri gibi doğallığı yok edilmiş alanlarda yapılacak çalışmalarda bu hassasiyetin gösterilmesiyle daha sorumlu ve çevreci ürünler ortaya koymak mümkün olabilecektir. Bütün bunların yanı sıra, bir peyzaj mimarının bir “karbon kaynağı” olarak sorumlu davranmasını sağlamak bile dünyanın varlığını devam ettirmesi açısından çok önemli bir adım olacaktır. KAYNAKLAR: PoudyalC.Neelam …SiryP.Jacek..J.BowkerM...2010.Quality of urban forestcarboncredits LiuChangfu …LiXiaoma …2011.Carbonstorageandsequestrationby urban forests in Shenyang, China Yalçınalp Emrah…2011.Karbon Döndüsü ve Peyzaj Mimarlığı Makalesi WEB-1 http://tr.wikipedia.org/wiki/Karbon 48 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA TOPLUM YAŞAMI İÇERİSİNDEKİ BİREY - MEKÂN İLİŞKİSİNİN SINIFSAL BAĞLAMDA KAMUSAL MEKÂN TASARIMI BAKIMINDAN İRDELENMESİ Kişi-yaşam alanları (çevre) ilişkisi Pınar Alan* Çağdaş Çağla** *Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü *Telefon:05342909266, 05376864358 *E-mail: pyzjpnr@hotmail.com, cagdas.cagla@hotmail.com Özet: Toplumlar, farklı sınıflara mensup bireylerin aralarında sosyal, kültürel, ekonomik ilişkilerle birbirine bağlanmasıyla oluşmuştur. Bugün çağdaş toplumlarda “Sınıf” üzerine kurulu yaygın bir toplumsal tabakalaşmanın var olduğu kabul edilmektedir. Toplumsal sınıflar ‘‘de facto’’ gruplardır. Hukuksal ya da dinsel olarak ifade edilmemiş ve yaptırımlanmamışlardır. Kapalı olmayıp açık gruplardır. Alt toplumsal sınıflar üst toplumsal sınıflara geçebilme imkânına sahiptirler. Genel olarak her toplumda üç toplumsal sınıf görmekteyiz. Bunlar; Üst sınıf (Toplumdaki ekonomik kaynakların büyük bir kısmının sahibi olanlar), Orta sınıf (Nitelikli işçi ve serbest meslek sahipleri), Alt sınıf (Ücretli sanayi işçileri, köylüler) oluşmaktadır. Toplumsal sınıfların; hem gelire göre belirlenmiş hem de sınıf üyelerinin hayat biçimleri, sınıf bilincine sahip olmalarını da içeren toplumsal bir olgu olduğu görülmektedir. Sınıfların birbirleriyle karşılaştıkları karşılıklı maddi manevi temasta bulundukları alanlar ise kamusal alan olarak tanımlanmaktadır. Toplumsal sınıflar ile peyzaj mimarlığının ilişkisi sanılanın aksine çok kuvvetlidir. Çünkü ülkemizde yeni yeni oluşmaya başlayan kentsel dönüşüm, genel olarak kamusal mekân tasarımı altında bulunanmeydan ve çevre tasarımı gibi etkinliklerin birincil aktörü peyzaj mimarlarıdır. Peyzaj Mimarları, Şehir ve Bölge Plancıları ile beraber diğer tasarım disiplinlerine göre kamunun daha geniş bir kesimine hitap eden plan proje ve tasarım işlerinde çalışmaktadırlar. Yaptıkları işler yapı mimarları veya iç mimarların aksine kamunun önemli bir kısmını ilgilendirmektedir. Bu çalışmada da kamusal mekân tasarımının birincil aktörü olan peyzaj mimarlarının görev sorumlulukları üzerinden mevcut durumdaki eksikler ve yapılması gerekenler toplumsal sınıflar bağlamında tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Toplum, Toplumsal Sınıflar, Kamu, Kamusal Mekân Tasarımı, Peyzaj Mimarlığı, 49 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 1. Giriş Çevre ile insan sürekli bir etkileşim halindedir. İnsan çevrenin bir parçası iken aynı zamanda çevreye şekil verebilen en önemli aktör durumundadır. Çevre sadece fiziksel anlamda değil sosyal kültürel ve zamansal olarak da algılanabilen çoklu bir katmanlaşmayı içermektedir. Bu bakımdan fiziksel çevreyi anlayabilmek için sosyal çevreleri, bu çevrelerin yapısı ve oluşumunu anlamak önem arz etmektedir. Toplumları oluşturan bireylerin yaşamlarını sürdürmeleri için gereksinimlerini karşılayacak fiziksel çevre, o toplumun yapısına uygun olarak ortaya çıkmış ve yine o toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik durumuna uygun olarak gelişmegöstermiştir. Fiziksel çevre; fiziksel, davranışsal ve kültürel faktörlerle birlikte şekillenmektedir. Ayrıca o bölgenin doğal yapısı ve orada yasayan insanların toplumsal yapısı da fiziksel çevrenin belirleyicilerindendir. (Yürekli, 1980) Fiziksel çevrenin oluşturduğu fonda ise bir takım örüntüleri barındıran sosyal çevre ilişkileri devam etmektedir. Bu bağlamda gelişen ilişkiler bütünü toplumun karakteristiğini de ortaya koyabilmektedir. Fiziksel çevre ile pisko-sosyal çevrenin karşılıklı etkileşimi hayatın her alanında gözlenebilmektedir. Bazı mekanlar, belirli grupların kendilerini ifade ettikleri ve kimliklerini belirleyen bir karaktere sahiptir. Kentsel planlamada da uzmanlaşmaya bağlı olarak yapılan ayrımlar bir anlamda bu ifadelerin uzantısıdır. Bundan dolayıdır ki ticari kullanımlarla, yerleşim kullanımları bir araya gelmemektedir. Ancak bu ayrımlar belirgin sınırlarda oluşturabilmektedir. Bu ayrımlar günümüz dünyasının çözmeye çalıştığı en önemli sorunların başında gelmektedir. Çevre ve insan etkileşimi ile toplum, mekân ve davranışilişkileri, bireylerin ve toplumun kendi yasam koşullarını belirlemesine imkân verir. Bir kentte ya da bir yerleşim bölgesinde diğer insanları duyma ya da görme fırsatı birey için önem arz eden bir konudur. Bu durum birey için, genel olarak çevredeki sosyal ortam,özel olarak orada yasayan ve çalışan insanlarla ilgili önemli bilgiler edinme imkânı yaratmaktadır. Bu durum kentlinin kent kültürü ile gelişimi açısından çok önemlidir (Erdönmez, 2006).Kent kültürünün yanında sağlıklı bir sosyal çevrenin oluşumu, suçun azalması, toplumsal farkındalık gibi olumsal olgular da kent kültürünün özümsenmesi ölçüsünde ortaya çıkar. Bu bakımdan kent kültürü bir kent topluluğu için en önemli etik sözleşmedir. Sağlıklı birey büyük oranda sağlıklı bir çevrenin sonucudur. Bu bakımdan mekânların kurgulanması ve bu kurguların sağlıklı şekilde yürütülmesi arz etmektedir. Belirli sosyal sınıflara sunulan mekânlar, o sınıf dışında bir sınıfa mensup olan bireylerin her daim ilgisini çekmektedir. Mekânların kurgulanışında bu ayrımlar belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır. Gelir düzeyinin yüksek olduğu kent birimlerindeki kullanımlar daha üst standartlara sahipken, gelir düzeyi düşük alanlarda daha alt seviyede bulunmakta veya bazı kullanımlar hiç yer almamaktadır. Bu da kentin karmaşasını ve sorunlarını arttıran bir durumdur. Peyzaj mimarlığı gözünden bakılacak olursa tasarıma sahip mekânlar yalnızca kentin üste gelir seviyesindeki bireylerin kullanımındadır. İnsanlar gereksinimleri ve beklentileri doğrultusunda çevrelerine uyum sağlamaktadırlar. İnsan-çevre ilişkisi kültürel, fiziksel ve algısal değişkenlerin karşılıklı etkileşimlerinin bir sonucudur. İnsanın dünya 50 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA yüzünde varlığını sürdürebilmesi çevre ile uygun bir etkileşim içinde olmasına bağlıdır (Önal,1997). Çünkü unutulmaması gereken konu insanın çevrenin bir alt birimi olduğudur. İnsan her ne kadar çevreyi dönüştürme gücüne sahip en önemli aktör olsa da çevreden bağımsız bir yaşam ortaya koyamaz. Bu durum bireylerin karakterini oluşturmasında da kendisini göstermektedir. Düşük standartlara sahip kentsel birimlerde yaşayan birey doğal olarak oradaki koşullara adapte olmaktadır. Bu durumda da benliğini oluştururken o koşulların izlerini karakterine yansıtmaktadır. Bu durumda bireyin farklı sınıflara karşı tepki duymasına neden olabilmektedir. Bundan dolayıdır ki zengin için ne yapılıyorsa, gelir seviyesi düşük olan içinde aynısının yapılması önem taşımaktadır. Bu konuya ilk parmak basan GarretEckbo olmuştur. Bu anlamda dünyada ilk defa peyzaj mimarlığını burjuva bahçıvanlığından çıkartarak kamusal mekân tasarımı boyutuna getiren ilk peyzaj mimarıdır. Bu anlamda peyzaj mimarlığı disiplinini modernizme taşıyan önemli bir öncü olmuştur. Kentsel fiziksel çevre ve buna bağlı olarak da dış mekânlar, insanın toplumsallaşmasının gereği olan sosyal yaşantısının büyük bölümünü geçirdikleri çevreler olup içinde farklı aktiviteler barındırırlar. (Önal,1997) Kamusal mekânlar kentte yasayanların bir araya gelmelerini, iletişim ve etkileşim de bulunmalarına olanak sağlar. Ortak değerlerin bütünleştiği, toplumsal bilinç ve eylemlerin ortaya konduğu alanlardır. Bireyin kentli olma bilincini ve aidiyetini geliştirdiği, kent kültürünü oluşturduğu mekânlardır. Aynı zamanda bireyin ekolojik, tarihi kültürel anlamda öğrenme, sosyal iletişim ve ruhsal gelişimine de katkıda bulunur.” (Satır, 2005). Tüm dünyada 1980 sonrası dönemde değişen ekonomik ve sosyal yapılanma, kentlerin mekânsal yapısını da dönüştürmektedir. İstihdamdaki değişimler, kentlilerin sosyal kompozisyonunu değiştirirken, mekânsal talep ve tercihler de değişmekte, sosyal ve ekonomik gruplar arasındaki fark açıldıkça mekânda parçalanmaktadır (Enlil 2000). 2. Materyal Yöntem Bu çalışma kapsamındatoplum yaşamı içerisindeki birey - mekân ilişkisinin sınıfsal bağlamda incelenebilmesi için toplumsal sınıflar, sosyal çevre ve fiziksel çevre hakkında tanımlamalar yapılarak kamusal mekân tasarımı bakımından tartışılmıştır.Bu amaçla konu ile ilgili litaratür taramaları yapılmış ve Antalya kenti içerisindeki farklı mekânlarda gözlemler yapılmıştır. 3. Bulgular Kentleri insan nüfusunun yoğun olarak yaşadığı mekânlar olarak tanımlamak mümkündür. Kentler tarihin farklı aşamalarında yaşadıkları değişimlerle günümüzdeki durumlarına gelmişlerdir. Tarihsel aşamaların hassasiyetlerine göre kentler farklı kullanım ve yerleşim planlarına sahip olmuşlardır. Örneğin, ortaçağ döneminde savunma ihtiyaçları nedeniyle dışa kapalı, askeri gerekliliklerin önde olduğu, duvarların ardında ve hendeklerle çevrili bir karakterdeyken; barutun bulunmasıyla kent duvarları ve kaleler koruma 51 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA işlevini yitirmiş, kent siluetinden kaybolmuş ve yerlerini açık alanlara bırakmışlardır. Bu bakımdan kent ve açık alanlar arasında değişen bir ilişkinin olduğu savunulabilir. Güneş (2010),Hatt ve Reiss’a dayanarak; tarihsel olarak kentlerin ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı ve geliştiğini kesin bir biçimde ortaya koymanın güç olduğundan bahseder. Bu güçlüğün birinci nedenini antik kentler hakkında arkeolojik çalışmalara dayanan bilgilerin büyük oranda eksik olmasına bağlamaktadır. Bütün tarihsel dönemlerdeki ve farklı coğrafyalardaki kentlerin eşit bir şekilde incelenmediğini söyleyen araştırmacı, doğu toplumlarında yer alan kentler hakkında bilinenlerinbatı uygarlığındaki antik kentler hakkında bilinenlerden daha az olduğundan yakınmıştır (Güneş 2010). Ancak kentlerde günümüzdeki kullanımlar dahi, geçmişteki kullanımlara dair ipuçları vermektedir. Ayrıca eski çağlarda kent öncesine ve kentsel yaşama ait yazılı belgenin bulunmamasınınsonraki dönemdeki kentler ile karşılaştırma yapılmasını zorlaştırdığı ancak, bu sınırlılıklara rağmen arkeolojik bulguların tarihte ilk kentlerin MÖ. 6000 yıllarında belirmeye ve MÖ. 4000 dolaylarında ortaya çıktığını gösterdiği belirtilmektedir (Güneş 2010). Bu kadar eski bir tarihe sahip olan kentler, tarih içerisinde işlev ve anlam bakımından birçok değişikliğe uğrasa da, insanoğlu için en temel işlevini yani barınma işlevini, halen daha sürdürmektedir. İnsanoğlunun ilk çağlardan beri kendini koruma, güvende hissetme, barınma yani yaşama gereklerini rahat bir şekilde yerine getirebilmek için barınaklar yaptığı bir gerçektir. Zamanla bu barınaklar gelişerek günümüze kadar yaşam şartlarına uygun birçok değişiklikle, yaşadığımız mekânlar halini almıştır (Kapancı 2008). İnsanın mağara ve ağaç kavuklarında, yani doğanın sunduğu korunaklarda başlayan barınma olgusu, yapabilme kabiliyetinin gelişimi ile farklı bir hal almış ve yine doğanın sunduğu imkânlarla ilk barakalardan günümüzdeki yaşam birimlerine doğru gelişen bir seyir izlemiştir. Bu değişken seyir yine kent topografyasında ve örgütlenmesinde kalıcı izler bırakmıştır. 1980'lerden sonra değişen birikim, yatırım ve üretim biçimleri ve sanayisizleşme, kentlerde sosyal ve mekânsal açıdan önemli değişimlere yol açmıştır. Bu yenidünya düzeni içindeki planlamanın kavramsal yapısındaki değişimin yanı sıra operasyon alanları ve araçları da değişmek durumunda kalmıştır. Üretim biçimlerinin değişimi ve makineleşme toplumsal yapıyı dolayısı ile fiziksel çevreyi de etkilemiştir. Toplumlar ilkel komünal dönemden sonraki her dönemde farklı sınıf yapıları biçiminde yaşamışlardır. Sınıflar fiziksel olmasa da sosyal ve psikolojik olarak bireyler arasında katı sınıfsal farklılıkların hissedilmesine neden olmuştur. Bu da bireyler arasında özne nesne ilişkisinin doğmasına neden olmuştur. Bunun fiziksel çevreye yansımaları da mekânların içinde yaşayan bireylerin sosyo-ekonomik koşulları ölçüsünde farklılaşması şeklinde vücut bulmuştur. Bunun bir yansıması da kentsel soylulaştırma ve kentsel çöküntü alanlarıdır. Kentsel soylulaştırma (urban gentrification), genel olarak orta ve üst-orta sınıfların kent içinde dar gelirli ve yoksul kesimlerin yaşamakta olduğu köhneleşmeye yüz tutmuş tarihi konut alanlarına yerleşmelerini ve bunları yenileyerek kendi yaşam standartlarına uygun hale getirilmelerini içeren bir süreç olarak 52 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA görülmektedir (Kocamemi 2006). Ancak burada unutulan nokta tasarımların kamusal alan tasarımı adı altında yapılmasına rağmen yalnızca belli zümrelerin istekleri ve iradesi doğrultusunda yapılmasıdır. Bu durum tasarım yapılmamasına neden olmaktadır. Çünkü bilindiği gibi planlama ve tasarım süreçleri belli bir sorunu çözmeye yönelik olarak gelişmektedir. Ancak belli zümrelerin iradesi ise sorunu yanlış tanımlamakta ve bu durumda tasarımları makyaj yapmanın ötesine taşıyamamaktadır. Kentlerin veya mahallelerin fiziksel görünümünü ve çevresel kalitesi, buradaki refah düzeyinin ve topluluğunun yaşam kalitesinin güçlü bir göstergesidir.“Soylulaşma” (gentrification) kavramı, kentsel alanların bir üst gelir grubunca ele geçirilmesi süreci olarak tanımlanırsa, bu süreci iki başlık altında toplanabilir: Talep merkezli ve arz merkezli. Talep merkezli tartışmasının çıkış noktası yeni bir orta sınıf oluşumu ve bu sınıfın kent merkezi alanı talebidir. Arz merkezli tartışmalar sınıf varlığını reddetmezken soylulaştırmada gerçek etkenin talep değil hükümetlerin arz mekanizmaları olduğunu vurgulamaktadır. Soylulaştırmanın kaynağı kentlerde değişen sanayi yapısı ve bunun getirdiği beyaz yakalı profesyonel yönetici ve teknikişçilerden oluşan yeni bir kentsel sınıf oluşumudur. Soylulaştırmanın esas çıkış noktasının kent merkezlerinde artan arazi değerleri ile azalan mülk değerleri arasındaki rant aralığı olduğudur (Kocamemi 2006). Ancak bu durum her zaman olduğu gibi toplumsal tabakalaşmada en altta yer alan sınıfları etkilemektedir. Bu soylulaşma süreci bu sınıfların söz konusu alanları terk etmesi ile sonuçlanmaktadır. Diğer yandan bu süreç yaşanırken gecekondu nüfusunun söz konusu alanları terk etmesinin nedenleri, oluşum süreci değerlendirilmesinde gönüllü terk ve gönülsüz terk başlıkları altında incelenebilir. Tüm araştırmalar göstermektedir ki bir üst gelir/statü grubunun dönüşümü tamamlanmış alanlara talebi yüksek olmakla birlikte, Türkiye'de soylulaştırma sürecinde asıl etken arz mekanizmalarıdır (Kocamemi 2006). Ancak yine de ülkemizde birçokyukarıdan aşağı planlama eylemi sonrasında bu soylulaşma eylemlerinin gerçekleştirilmeye çalışıldığı gözlemlenmektedir. Bu durumun en açık ifadesi apartman balkonlarından sarkan kilimler, apartman önünde dövülen yünler şeklinde günlük hayatın ve geleneklerin yaşatılmaya devam edilmesidir. Meslek sahibi, üst orta sınıftan konut sahiplerinin, kentin belli semtlerine yerleşmesini ifade eden soylulaşma eylemi fiziksel çevrenin iyileştirilmesinde yerel yönetimlerin kullandığı yöntemlerden biridir. Aynı zamanda kentsel kurumlar içinde de giderek yaygınlaşan bir kentsel strateji olarak, özellikle kentsel mekânların yenileşmesi için geliştirilen bir kentsel strateji olarak ele alınmalıdır. Gentrification politikası ile yenileşme; kent merkezlerinde binaların ve çevrenin iyileştirilmesi sonucu orta ve üst sınıfın bu alana yerleşmesi ve alanın eski kullanıcılarının buradan çıkarılmaları ilkesine dayanmaktadır. Bu politika, kent merkezlerinde, tarihsel kimliği olan alanlara yerleşen üst-orta sınıfın, mekânın fiziksel olarak iyileşmesini ve yeni bir kimlik kazanmasını sağlayacağı ilkesine dayanmaktadır. 4. Tartışma ve Sonuç 53 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Soylulaştırma (Gentrification) kavramının ortaya çıkışı 1980'lerden çok daha öncelere dayanmaktadır. Hackwoth kentsel yeniden yapılanma süreçleri içinde “gentrification” üç dalga halinde yayıldığını savunmaktadır. İlk dalga 1950'lerdeki dağınık gentirification olarak tanımladığı, henüz yayılmamış olduğu dönemdir. Bu dönemle ilgili olarak sosyolog RuthGlass1960'ların Londra'sı için şu saptamayı yapmıştır. Gentrification önce küçük bir alanda başlayarak ve sonra hızla yayılarak tüm işçi sınıfını yerlerinden çıkarıp, mahallelerin sosyal karakterini değiştirecektir. İkinci dalga, 1970 – 1980'lerde kentsel ve ekonomik yapıların birbiri içine geçmesi sürecinde ortaya çıkmıştır (Kocamemi 2006). Hackworth, bu dönemi “gentrificationın” ağırlık kazandığı dönem olarak tanımlamaktadır. Üçüncü dalga ise, 1990'larda yaygınlaştığı dönemdir. 1970'lerde gentrification politikaları tamamı ile devlet tarafından yönetilirken, 1980'lerde devlet destekli, özel yatırımcılar ve yerel yönetim odaklıklarına dönüşmüş, 1990'larda ise devletin çekilmesi ve yerini özel yatırımcılar işe yerel yönetimlerin ortaklıklarına bırakması sonucuna dönüşmüştür (Kocamemi 2006). Kentsel dönüşüm süreçleri özellikle 19 yy. ve 20 yy. başı Avrupa'sında sanayi devrimine paralel olarak kentlerin büyüme hareketine bağlı olarak gelişmiştir. Sanayi devriminin hızına ayak uyduramayan fiziksel ve sosyal yapı sonucunda özellikle işçi sınıfının düşük yaşam kalitesi, düşünürleri ve tasarımcıları kentsel yaşam biçimini yeniden sorgular hale getirmiştir. Bu dönemde düşünürler ve tasarımcılar önerdikleri fiziksel modellerle kentlinin sosyal ve ekonomik seviyesini de arttırmayı hedeflemiştir. Howard'ın "Bahçe Şehri", fikri Le Corbusier'in "Radiant City", TonyGarnier'in "İndustrial City " önerisi bu bağlamda geliştirilmiş düşüncelerdir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında devletçi yapının ağırlık kazanması, merkezi planlama kararlarını getirmiştir.İşçi sınıfı ve alt gelir gruplarının konut ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmış, eskiyen ve yıkılan kent merkezleri yenilenmeye çalışılmıştır. Rehabilitasyon Yenileme, Yeniden Canlandırma gibi kavramlar bu süreçte oluşmuştur(Kocamemi 2006).Bunun yanında gelişmenin yanlış ekonomik yatırımlarda ve kaynak yönetiminde arandığı bir dönemin içerisinde bulunulmaktadır. Günümüz gelişmekte olan ekonomilerine bakıldığında; bu ülkelerin bir çoğunun büyümenin anahtarını gayrimenkul ve konut sektörü olarak gördükleri göze çarpmaktadır. Bu durum kentsel mekanlarda doğal kaynakalrın üzerinde en büyük baskıyı oluşturan temel ekonomik altlıktır. Yine son dönemde yaşan büyük ekonomik çalkantıların yine bu ülkelerde görülmesi bir tesadüf değildir. Çünkü bu ekonomik bunalımların tetikleyici unsuruna bakıldığında konut kredilerinin geri ödemelerinde yaşanan sorunları göze çarptığı görülmektedir. Bu gibi krizlerin üzerinden gelmenin birincil yolu çevre ve insan arasında yeni bir üretim ilişkisinin kurulmasından geçmektedir. Buradaki esas unsur insanlık tarihinde geride bırakılmış bir önceki döneme dönmek yerine yeni oluşmakta olan insan çevre ekolojisine yeni bir biçim vererek insan çevre arasındaki ilişkiyi yeni oluşan zemin üzerinde iki taraf içinde sağlıklı bir noktaya çekmekten geçmektedir. 54 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Burada bir çok ekolojik teorisyenin kullandığı “resilience” terimi yerine yeni bir terimin üretilmesi ve sürdürülebilirlik kavramının bu yeni terim üzerinden yeniden inşaa edilmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çünkü görülmektedir ki eski verili bir noktaya hem antropolojik hem de ekolojik açıdan geçilmiştir. Bu yeni durumun yeni seyrinin analiz edilmesi önemlidir. Çünkü geçmişe duyulan romantik bir özlem insanları doğaya karşı kayıtsız hale getirmektedir. İnsanlar doğa ve çevre için geri dönüşümlü poşet kullanmaktan, ekonomik açıdan daha külfetli olan ekolojik ürünleri kullanmaya devam ederlerken, daoğaya karşı daha zararlı olan araç kullanımı, yüksek enerji harcamalarına devam etmektedirler. Bu durum insanlarda ikili bir ahlak sisteminin oluşmasına neden olmaktadır. İnsanlar bazı davranışlarını genel ekoloji ilkeleri çerçevesinde kurallar bağlamında gerçekleştirirken bazı davranışlarını ise eski usuldeki tüketim toplumu usulleri doğrultusunda sorgulamadan devam etmektedirler. Bu bir anlamda toplumsal hastalığa dönüşmektedir ve kuralsızlığı pragmatik bir kural anlayışına dönüştürmektedir. Bu durum genel ahlak normlarını değiştirmekte ve dönüştürmektedir. En basitinden internet üzerinden alışverişlerin sanallaşmış doğası, insana tüketim yapamadan tüketim yapma algısı yaratmaktadır. Bu durumda insanın üretmeden tüketimin tehlikeli sonuçlarını görmesine engel olmaktadır. Eleştirilmesi ve yeniden inşaa edilmesi gereken nokta ise tam olarak bu noktadır. Yeni bir ahlakın üretici gücü her zaman toplumları ve toplulukları dönüştürme gücüne nail olmuştur. Bu yüzden ekolojik değerleri ve insan değerlerini sorgulayarak yeni bir ekolojik durum oluşturmak önemlidir. Bu ekolojik durum doğal türlerin hayatlarını sürdürmesine izin verirken insanın ulaştığı tarihsel konuma uygun üretim faaliyetlerine devam etmesine imkan tanıyan nitelikte olmalıdır. Kaynakça Erdönmez, M. Ebru; (2006), “Açık Kamusal Mekânlar,” mimar. ist 2006/4 Güneş, F. 2010. Kentleşme, N. Suğur (Editör) Sosyolojiye Giriş, Anadolu Üniversitesi Yayını, No: 1951, s.244-267, Eskişehir Kapancı, M. 2008. Alanya Kaleiçi Evleri, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Anabilim Dalı, 148 sayfa, Konya. Kocamemi, G. N.; 2006. Kentsel Dönüşüm Süreci Kazlıçeşme Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Şehir Ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, 120 sayfa, İstanbul. Özden P., (2002). Gelişmiş Ülkelerde Kentsel Dönüşüm İhtiyacının Ortaya Çıkışı, http://www.spoist.org/pinorozdenbildiri-asp Satır, S., Korkmaz, E., 2005. “Kamusal Mekânlarda Kimlik Olgusu”, Yapı 281 Nisan Yürekli, H.; 1980. “İnsan Davranısları ve Çevre liskilerineBaglı Olarak Çevrenin Korunması ve Gelistirilmesi için Bir Metod Önerisi”,Doktora Tezi, İTÜ. Mimarlık Fakültesi, İstanbul 55 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA GELENEKSELDEN MODERNE : EKOLOJİK DUVARLARIN EVRİMİ Sara Dadras İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi. Tel: 0538 82 67 122. E-posta: sara.dadras.1360@gmail.com Özet Çağdaş insanın önemli kaygılarından biri, aşırı yüklenmeler ve yanlış yöntemler sonucu ortaya çıkan doğal çevre tahribatı ve ona bağlı ekolojik sorunlardır. Günümüzdeki çevre sorunları, tarih boyunca doğal şartlara uyum sağlayan ve sürdürülebilir bir kurama sahip olan geleneksel düzenlerin tekrardan ele alınmasına sebep teşkiletmiştir. Peyzaj, ekosistem kümelerinin, jeomorfolojinin ve bozulma rejimlerinin ölçülebilir bir mekan birimidir. Çevrenin kontrol ve gözetim altına alınması çevre oluşumunu etkileyen peyzaj elemanlarının incelenmesinide gerektirir. İnsanın çevre ile ilişkilerinin kontrolüne fiziksel, teknik, güvenlik, mahremiyet ve koruma yönünden ihtiyaç duyulmaktadır. Duvar mekan hissi uyandıran, peyzaj düzenlemesinin üçüncü boyuttaki en etkili düşey elemanlardır. Görsel veya fonksiyonel amaçlar için yapılan duvarlar, ihtiyaçlar doğrultusunda gelişmişler. İlkesel taş duvarlar, sadece çevreleme amacı ile yapılsalar bile, yarattıkları uygun yaşam koşulları ile küşük ekosistemlere ev sahipliği yaptıkları anlaşılmıştır. Çevreyle ilişkinin bir yapay öğeye değilde küçük ölçekli bir yaşam ünitesine bağlı olma mantığı, bilimin gelişmesi ile farklı boyutlar ulaşmıştır. Teknolojik gelişmelerin kentsel düzenleme ve peyzaj tasarımındaki etkisi, yapı elemanlarının modern anlayışla günümüzün şartlarına uymasında yankı bulmuştur. Bu araştırmada ekolojik açıdan duvarların strüktür ve fonksiyonelliği ele alınarak, insanın kurmaya çalıştığı doğa ile dengeli etkileşim önemsenmiştir. Kuru taş duvarların yeşil ve yaşayan duvarlara dönüşüm süreci ve bu evrımde ortaya çıkan farklı ekolojik duvar tipleri,sürdürülebilir bir yaşam ufku oluşturmak için incelenmiştir. ANAHTAR KELİMELER : Ekolojik Duvarlar, Teknolojik gelişme, Sürdürülebilirlik 1.Giriş Çevrenin daha çok insanla ilgili olduğunun düşünmesi ve insanın sağlık durumu çevrenin değerlendirilmesinde bir ölçek olarak kullanılması, çok yaygın bir düşünce alışkanlığı haline gelmiştir. Bu nedenle çevre koruma, insan sağlığı, ekolojik, tıbbi ve dolayısıyla hijyenik sorunlar birbirinin içine girmektedir. Fakat insanın ‘çevresi’ denildiğinde bu çevreye cok sayıda diğer canlılar özellikle bitkiler ve hayvanlar dahidir. İnsan bir çok bitki ve hayvan türünü kendi çevresinin bir parçası olarak görür ve bunlarla yakın ilişki içinde bulunarakbir ‘ekosistem’ oluşturur. Ayrıca her canlının çevresiyle özel ilişkiler oluşturduğu bilinmektedir.Aslında çevre gerçek olmayan sadece arzulanan bir durum ile ifade edilmektedir[1]. Çağdaş insanın önemli kaygılarından biri, aşırı yüklenmeler ve yanlış yöntemler sonucu ortaya çıkan doğal çevre tahribatı ve ona bağlı ekolojik sorunlardır. Günümüzdeki çevre sorunları, tarih boyunca doğal şartlara uyum sağlayan ve sürdürülebilir bir kurama sahip olan geleneksel düzenlerin tekrardan ele alınmasına sebep teşkiletmiştir. Peyzaj, ekosistem kümelerinin, jeomorfolojinin ve bozulma rejimlerinin ölçülebilir bir mekan birimidir. İnsan çevresinin gelişim esnasında peyzaj mimarları yani açık mekanların tasarımına yönelik çalışmalar yapanlar, genellikle tek yönlü olarak görsel özellikleri ön planda tutmaktalar. Aslında bir peyzaj planlama, tasarım ve uygulaması esnasında yaşam ortamlarının kaybolabileceğini düşünmek, farklı bakış açılarına bağlı olarak, farklı hassasiyet ve ağırlıklara sahip olabilir [1]. Çevrenin kontrol ve gözetim altına alınması, çevre oluşumunu etkileyen peyzaj elemanlarının incelenmesinide gerektirir.Bunun için bu araştırmada başlıca çevre dostu ekolojik yaplar ve bu yapıların tasarm kriterleri göz önünde bulundurularak, peyzaj tasarımında en fazla dikka çeken öğe olarak duvarların farklı tipleri incelenerek bu yapı elemanlarının ekolojik açıdan 56 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA strüktür ve fonksiyonelliği ele alınmıştır ve tarih boyunca, insanın kurmaya çalıştığı doğa ile dengeli etkileşim önemsenerek yaşayan ekolojik duvarların evrimi fonksiyonel ve görsel açıdan irdelenmiştir. Bu çalışmada ekolojik açıdan duvarların strüktür ve fonksiyonelliği ele alınarak, insanın kurmaya çalıştığı doğa ile dengeli etkileşim önemsenmiştir. Kuru taş duvarların yeşil ve yaşayan duvarlara dönüşüm süreci ve bu evrımde ortaya çıkan farklı ekolojik duvar tipleri, sürdürülebilir bir yaşam ufku oluşturmak için incelenmiştir. 2. Çevre dostu ekolojik yapların tasarımkriterleri Ekolojik özelikler artıkça çevresel etki de azalmakta ve yapılar çevreye daha az zarar vermeye başlamaktadır. Çevre dostu olarak anılan bu yaplar için tasarım aşaması sırasında birçok çevresel ve ekonomik yararları da beraberinde getiren kararların alınmas gerekmektedir. Ekolojik, cevre dostu, yeşil ve sürdürülebilir yapılaşma kriterleri olarak adlandırılan yöntemler, sınırlı doğal kaynak kullanımının azaltılması, yenilenebilir ya da sınırsız kaynakların mümkün olduğu kadar çok kullanılması, enerjinin düşük fakat verimli şekilde kullanılması, emisyon ve diğer kirleticilerin üretimlerinin azaltılması, aynı zamanda iç ortamda insan sağlığının korunması gibi konuları kapsamaktadır. Yapılar, yapı malzeme hammaddesinin kaynağından elde edildiğinden başlayıp yapı ömrünün sona ermesine kadar geçen yaşam döngüsü boyunca, çevresel sorunların oluşumuna katkıda bulunurlar. Bunun başlıca nedeni, bütün bu süreç boyunca doğal kaynak ve enerjinin kullanılması sonucu, zararlı emisyonlarn ve diğer atıkların üretilmesi ve çevreye bırakılmasıdır.Yaşam döngüsü boyunca çevresel etkileri az olan yaplara“çevre dostu, ekolojik, yeşilve sürdürülebilir gibi “ adlarverilmektedir. Çevre dostu yapıların incelenmesi önemli bir yapı elemanı olan duvarların’da ekolojik açıdan irdelenmesine yönlendirici olacaktır. Yapların bu özelliklere sahip olmas için,daha tasarımın başında ve süresince baz kararlarınalınmas ve daha sonra da bunların uygulanmasıgerekmektedir. Aşağıda yapılara çevre dostuve ekolojik özellik kazandıran yöntemleri kapsayan ekolojikkriterler sıralanmaktadır[2] 2.1. Yapıların basit plan tipli, küçük ölçekli, kompaktbiçimde tasarlanmaları : Yapılar enerji korunumu açısından sıcak günlerde en az kazancı, soğuk günlerde ise en fazla kazancı sağlayacak şekilde biçimlendirilmelidir. 2.2. Uygun hacim organizasyonu : Tasarımlarda hacim organizasyonlarının doğru şekildeyapılması o yapıya önemli ekolojik özellikler katmaktadır.Alman Araştırma ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yapılanbir araştırmada, mekânların plan organizasyonundakiyerinin enerji tüketimi açısından yönlendirilmesinden dahaetkili olduğu açıklanmaktadır [3]. 2.3. Isıl performansı yüksek yapı kabuğu tasarımı : Duvar, döşeme, pencere, kapı gibi elemanlardan oluşanyapı kabuğu, binayı dış ortamdan ayıran ve enerjisiningeçişine izin veren bileşenlerdir. Bu nedenle yapı kabuğunun ısısal özellikleri ve diğer bazı özellikleri enerji tüketimini önemli ölçüde etkilemektedir [4]. 2.4. Yapının en uygun şekilde yönlendirilmesi : Yapılar en uygun şekilde yönlendirilerek güneşten ısıtma,hâkim rüzgârdan da soğutma ve havalandırma amaçlıyararlanmak vebu şekilde konfor koşullarınıbüyük oranda doğal yollarla sağlayarak ek enerjikullanımını azaltmak mümkün olacaktır. 2.5. Uygun arazi parçası eğimi ve yönünün seçilmesi : Yapının bulunduğu yer; güneş ısınımı, hava sıcaklığı, havahareketi ve nem gibi iklim elemanlarının özelliklerini vebuna bağlı olarak oluşan yapı içi mikro-klima koşullarınında belirleyicisidir [5]. Bu nedenle yapı içi konforkoşullarının mümkün olduğu kadar doğal yöntemlerlekarşılanarak, enerji tüketiminin azaltılması için iklimkuşağına uygun bir yer seçimi yapılmalıdır. 2.6. Enerji etkin arazi kullanımı : Yapının inşa edileceği arazide bulunan doğal malzemelerinve önceden var olan yapıların kullanılması kaynak veenerji korunumu bakımından büyük yararlar sağlamaktadır ve dikkate alınması gerekiyor. 2.7. Enerji etkin peyzaj tasarımı:Doğru ve bilinçli peyzaj tasarımı ile yaz ve kış mevsimleri süresince ısıtma ve soğutma enerji yükünü %30 oranında azaltmak mümkün olmaktadır. Bunun içinözellikle ağaçların doğru kullanımı ile önemli katkılarsağlanabilmektedir [6]. 2.8. Enerji etkin malzeme seçilmesi : Yapılarda dayanıklılık ve diğer performanslarından ödünvermemek koşulu ile düşük enerjili malzemelerin tercihedilmesi çevresel bir yaklaşım olmaktadır. Yapı malzemesinin enerji etkin olabilmesi için kendi yaşamdöngüsünü oluşturan her aşamada enerjiyi az ve verimlikullanması gerekmektedir. Hammaddesinin doğadan eldeedildiğinden başlayıp, üretilmesi, taşınması , kullanımı veyok 57 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA edildikleri aşamaya kadar süren bütün aşamalarda,enerjiyi etkin kullanan yapı malzemelerinin tercih edilmesi,yapılara enerji etkinliği sağlamaktadır [7]. 2.9. Yerel malzeme kullanılması : Hammaddenin üretim yerine, malzemelerin de yapıalanına taşınması sırasında ortaya çıkan çevresorunlarının önlenmesi, taşıma enerjisinin azaltılması,ürünün kayıp vermeden taşınması, kirletici atıklarınoluşumunun engellenmesi için yerel ürünlerin kullanımı taşıma mesafesinin kısalttığı için çevresel bir davranış olmaktadır [8]. 2.10.Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması : Yenilenebilir enerji kaynakları dünya üzerindeki bütüncanlılarca kullanılabilen ve sürekli yenilenmesi sayesindetükenmediği kabul edilen enerji kaynaklarıdır. Yapılarda yenilenebilir enerjikullanımı, pasif ve aktif yöntemlerle güneş ve rüzgârenerjisi kullanımı, toprak ve sıcak su kaynaklı jeotermalenerji kullanımı, hidrojen ve biokütle enerjisi kullanımı şeklinde olmaktadır. 2.11.Hızla yenilenebilir kaynaklardan elde edilenmalzemelerin kullanılması : Doğal ve yenilenebilir kaynaklardan elde edilmiş olanmalzemeler, üretim sürecinde yapay malzemelere kıyaslaçok daha az işlem gerektirdiklerinden enerji etkinliğisağlamaktadırlar. Yapı ve Yapı elemanlarında kullanılan ahşap, bambu, saz,saman, çavdar sapı, ayçiçeği sapı, mantar gibi bitkiselkaynaklı malzemeler hızla yenilenebilir kaynaklardan eldeedilen doğal malzemelerdir. Bu malzemeler hem daha azenerji ve işçilikle işlenebilirler hem de yerel olarak teminedilme olanakları fazladır. Yenilenebilir kaynak kullanımı, sınırl doğal kaynak kullanımını azalttığı için kaynakkorunumu gibi önemli bir ekolojik uygulamasaylmaktadır. 2.12.Geri kazanılabilir malzemelerin kullanılması : Kullanım ömürleri sonunda geri dönüştürülebilen veyayeniden kullanlabilen malzemelerin yapılarıda kullanılması ile yeni malzeme üretimi için gerekli hammaddedentasarruf sağlanmaktadır. Yapı malzemeleri veelemanlarının çeitli nedenlerle kullanımları sona erdiklerinde, geri dönüştürülebilmeleri için sökülme, toplama,gruplama ve yeni bir ürün elde edilmesi gibi yeni işlemlergerekse de, bunların tekrar kullanılması çok fazla çevreselyarar sağlayacaktır [9]. Çünkü bir yapının gerikazanılabilir malzemelerden oluşması ona, kaynaketkinliği, enerji etkinlii, kirlilikleri azaltması gibi çok önemliçevresel özellikler katmaktadır. 2.13. Dayanıklı yapı ürünlerinin ve malzemelerininkullanılması : Dayanıklı ve uzun ömürlü yapıların toplam çevresel etkilerigeniş zaman dilimine yayılacağı için diğer yapılarınçevresel etkilerine göre daha azdır. Yapılarda dayanıklı malzemelerin kullanılması, onu çeitli etkenlere karşı dahadirençli ve uzun ömürlü hale getirmektedir. Bu ise,bozulma ve eskimeden dolayı malzeme yenilemegereksinimini geciktireceği veya ortadan kaldıracağı için oyapıya kaynak etkinliği sağlamaktadır. 2.14. Geri kazanılmış yapı malzemelerinin vebileşenlerinin yeniden kullanılması : Yapının ömrünü tamamlaması veya işlev değiştirmesi sırasında kullanım ömrünü tamamlamış yapı malzemelerive elemanlarının fazla zarar vermeden kullanıldkları yerden sökülüp çok az bir işlem uygulayarak tekrar başkabir yapıda kullanılmasyla doğal kaynaklar korunmuş vearazi doldurma üzerindeki baskıları azaltılmış olur. 2.15. Su etkin tasarım : Yapı tekniklerinde suyun tasarruflu ve etkin yöntemlerin uygulanmasıyla, özellikle bazı bölgelerde öncelikli sorunlardan olan su tüketimi azalmaktave yap daha ekolojik hale gelmektedir. Ayrıca su etkin peyzaj tasarımında suyu verimli kullanan bir çevredüzenli yapının su etkinliini önemli ekilde etkilemektedir.Çünkü bazı konut alanlarndaki bitkilerin bakımı içinkullanılan su miktarı, yapıda kullanılan toplam suyunyaklaşık % 50’ni kapsamaktadır [10]. Az su ve bakimisteyen bitkilerle düzenlenen bir çevre tasarımı ve verimlibir sulama sistemiyle su tüketimi etkili bir şekildeazaltılabilmektedir. Çevre düzeninde kullanılacak kaplamamalzemelerinin, yağmur sularının yer altı suyuna akışını engellemeyecek şekilde geçirimli malzemelerdenseçilmesi, suyun doğal dolaşımını engellemeyerek suseviyelerinin korunmasına katkıda bulunmaktadır. 2.16. Doğal konturların korunması : Bazı yapı malzemelerinin hammaddesinin doğadan eldeedilişi ve yapının araziye yerletirilmesi sırasında doğalkonturlar bozulmakta ve yaşam alanları yok olmaktadır. Bunedenle hammaddenin çevresel değerlere zarar vermeyenyöntemlerle elde edilmesi önemli olmaktadır. 2.17. Flora ve faunanın korunması : Yapı çevresinde yer alan doğal peyzaj, o alanın sahipolduğu eğime, yöne, hâkim rüzgâra ve bölgenin ikliminebağlı olarak oluşmuştur. Bunlara müdahale edildiğindedoğal denge bozulma sürecine girer. Bu durum zamanlatoprak kaybına, iklimsel bozulmalara ve bitki ve hayvantürlerinin kaybına neden olabilir. Bu sebeple tasarımbölgesindeki mevcut bitki örtüsünü mümkün olduğuncakorumak 58 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA ve bunlardan yapı içi iklimlendirmedeyararlanmak çevresel bir uygulama olmaktadır. Küme veyabitişik nizam şeklinde tasarlanan yapılar tek yapılara göreaçık alanları ve yaban hayatı daha fazla korumaktadır. 2.18. Yap içi konfor koşullarının sağlanması : Kullanıcıların fiziksel-zihinsel sağlıklarının veperformanslarının istenilen düzeyde olabilmesi için,yaşamlarının büyük bölümünü geçirdikleri yapılarda yeterlikonfor koşulların sağlanması gerekir. Ekolojik yapılarda, yapı içinde insan sağlığı için uygun ortama ve konforkoşullarına sahip yapılardır. Yukardaki bölümlerde özetlenen ekolojik yapılaşma kriterleri çok fazladır ve bunların hepsinin / çoğunun birlikte bir yapıda uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle yapının gerçekleşeceği bölgeyle ilgili öncelikler belirlenerek uygun ekolojik tasarım kararları alınmalıdır. 3. Duvarlar Önemli bir yapı elemanı olarak bilinen duvarlar binalarda kabuk ve bölme işlevlerini üstlenir ve bir dış mekan tasarımının omurgasını oluştururlar. Böylece yeterli incelemeler ve araştırmalar yapılarak ekolojik tasarımlarda kriterlere uygun olarak tasarlanıp uygulanmaları gerekiyor. Bu çalışmada direk dış mekanda bulunan ve bir peyzaj öğesi olan duvarların yanısıra bina cephelerınde örtme ve kabuk görevi yapan duvarların ekolojik tasarımlardaki önemide baz alınmalıdır. İnsanın çevre ile ilişkilerinin kontrolüne fiziksel, teknik, güvenlik, mahremiyet ve koruma yönünden ihtiyaç duyulmaktadır. Duvar mekan hissi uyandıran, peyzaj düzenlemesinin üçüncü boyuttaki en etkili düşey elemanlardır. Görsel veya fonksiyonel amaçlar için yapılan duvarlar, ihtiyaçlar doğrultusunda gelişmiştir. Çevreleme ve düzenlemelerde yapılan çalışmalar kalıcı ve uzun ömürlü, kısmen de değişmez sayılabilir [11]. Bu nedenle peyzajda çevreleme ve düzenleme elemanlar olarak bilinen duvarların konum, tip, materyal ve uygulamalarına dikkatki ve özen göstererek yaklaşılmalıdır. Dış mekan duvarlarının çevre dostu tasarımlardaki rölünü daha iyi kavrayabilmek için başta genel olarak duvarlar farklı açılardan tanımlanmaları gerekiyor. Peyzajda çevreleme elemanı olarak nitelendirilen duvarlar görsel çevreleme ve fiziksel çevreleme elemanları olarak ikiye ayrılmaktalar. Görsel çevreleme, belirli fonksiyonlar için mekanı çevreleyerek, mekan belirleyici ve koruyucu fonksiyonları içerebilir. Genelde görsel çevrelemede hafif yapılı, dinamik materyallerin kullanılması önerilir. Önemli olan materyalin özellilerine paralel olarak ortaya konabilen fonksiyonlar ve estetik görünümlerin yeterliliğidir. Konstrüksiyonel çalışmalarda fiziki çevrelemenin ana amacı belirli bir fonksiyonun sağlanmasıdır[11]. Başka bir sınıflandırılmada duvarların cansız veya canlı materyallerden oluşumu incelenebilir. İster görsel ister fiziki amaçlar için planlanan çevrelemelerde kısa sürede kesin sonuşlar ve istenen fonksiyonların elde edilebilmesi için, genellikle cansız yapı materyali akla gelmektedir. [11]. Ama baştada belirttiğimiz gibi ekolojik özelliklere sahip yapı mateyalleri her zaman sürdürülebilir bir tasarım için öncelik teşkil etmekteler. Bunu için seçilen gereçlerin cansız olmasının yanısıra enerji etkin peyzaj tasarımı ilkelerine uygun olarak, enerji etkin malzeme seçimi, yerel malzeme kullanımı ve geri kazanlabilir malzemelerin kullanılmasına dikkat ederek yapım aşamalarında doğal konturların korunmasınada özen gösterilmelidir. Diger bir bakış açısından peyzaj tasarımında yer alan dvarlar, bahçe (çevre, süs)duvarları ve istinat duvarları olmak üzere iki gurub altında toplanır. Bahçe duvarları zemin üzerinde serbestce oturan duvarlar (freestanding wall) olup, bu duvarlar kendi ağırlığını taşır, rüzgar yüküne karşı dirençlidir; süs, çevreleme, perdeleme amaçlı olarak kullanılır. İstinat duvarları ise kendi ağırlığı ile birlikte diğer yapısal yükleri de taşır[12]. 3.1. Bahçe duvarı tipleri Bu duvarların en uygun kullanılan tipleri şunlardır: Masif duvarlar : Genelde yerinde dökme beton, tuğla ve harçlı taş duvarlar olarak yapılır. Sandviç duvarlar : Bir tip drenaj duvarı olarak rutubetin yüksek olduğu yerlerde yapılır. Kaplama duvarlar : Sağlam ve çarpıcı duvarların en ekonomik seçeneğini oluşturur. Serpantin duvarlar : Kolon ve diğer donatılara ihtiyaç göstermeden gerekli lateral dengeyi sağlayan, eğirisel geometrik duvarlar. 59 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Delikli dekoratif duvarlar : Beton veya tuğla duvarlarda yüzeyin %25’inden fazlası delik boşluklardan oluşur; yoğunluk, model, tekstür ve renk açısından sınırsız çeşitleri var. Prefabrik duvarlar : Genelde fabrikada veya beton dökme atölyelerinde üretilen prefabrike beton panellerle yapılır ve stabilitesi yapısal bir iskeletle sağlanır. 3.2. İstinat duvar tipleri Arazinin topoğrafik durumuna bağlı olarak ortaya çıkan eğim sorunu genelde planlama çalışmalarını etkiler. Arazi eğimi artarak toprak cinsine bağlı belirli bir değeri aştığında toprağın stabilitesinin korunması mümkün olmaz. Değişik eğimlere sahip arazilerde toprağın stabil tutulması için istinat duvarları kullanılır. En yaygın istinat duvar tipleri şöyle sıralarır: Ağırlık duvarları o Yekpare beton duvarlar : o Harçlı taş duvarlar o Kuru taş duvarlar o Ahşap konstrüksiyonlu duvarlar o Gabyon duvarlar o Moduler duvarlar Konsol duvarlar Kontırfor duvarlar Araştırma amacına uygun olarak peyzajda kullanılan duvar tiplerini genel olarak sıraladıktan sonra ekolojik açıdan duvarların ele alınması gerekiyor. Her duvar tipi işlevsel özelliklerini kaybetmezsizin, çevre dostu ekolojik yapların tasarım kriterlerine uygun olarak, yapısal açıdan çevresiyle uyumlu bir düzen içinde tasatlanıp uygulanabilir. 4. Duvarların Ekolojik Yapı Özellikleri Genel bir yaklaşımın çerçevesinde ekolojik duvarlar ele alınırsa, yeşil Cepheler ve yaşayan duvarların yüklenmesi son derece maliyetli olduğu kanaatine varılır. Ancak, bu yenilik diğer eko-gelişmeler karşısında bir avantaja sahiptir; güneş panelleri veya rüzgar türbinlerinin aksine, yeşil duvarlar inkar edilemez bir güzellik, estetik ve doğa uyumuna sahipler. Geçmişte bir yapının görünümünü geliştirmek için çevresel faydalar, maalesef en son kaygılardan biri olmuştur. Bir binanın yüzey etkisi yukarı çıkmaya çalışan muhteşem bir dikey bahçe olarak iki şekilde oluşturulabilir. Yeşil bir cephe olarak bilinen yeşil duvarın ilk türü, özel olarak inşa edilmiş karelaj düzeni ile desteklenen kökleri zeminde yeralan, sarılıcı ve tırmanıcı bitkilerinbir kompozisyonudur. İkinci kategori yaşayan duvarlar olarak tanımlanan, ortak bir dikey panelde yaşayan, büyüyen ve gelişen bitkiden oluşan bir hidroponik sistem kurumudur. İkinci çeşit , hem daha estetik hem de büyük çevresel ekosistem potansiyeline sahip bir kugudur. Karelaj düzenli yeşil duvar ve yaşayan ekolojik yeşil duvar kurguları. 4.1. Yaşayan Duvarların Çevresel Faydaları 60 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Canlı duvarlar estetik kurgu ve benzersizliklerinin yanısıra şüphesiz birçok çevresel faydayada sahipler. Bu faydaların önde gelenleri başlıklar halinde böyle sıralanır : Yapıların termal yüklenmelerinin azaltılması : Isıtma ve soğutma maliyetlerini düşürür ve küresel ısınma karşısında karbon emisyonlarını azalır. Isı adası etkisinin azaltılması : Bitki yüzeyi sayesinde ısı az yansır. Yağmursuyu emilimi : Paneller yağmur suyunu m² başına 30 kg üzerinde emebilir. Havalanmanın arıtması : İç ve dış mekanlarda kirli hava filtreleridir. Gürültü azaltma : Sessiz binalar, bahçeler ve sokaklarda etkileri meşhuttur. Artan kentsel biyokütle : ekolojik yaşamda yerli olmayan bitki türleri bile artar[13]. İlk çağlardan itibaren geleneksel taş duvarlar, sadece çevreleme amacı ile yapılsalar bile, yarattıkları uygun yaşam koşulları ile küşük ekosistemlere ev sahipliği yaptıkları anlaşılmıştır. İlkesel kuru taş duvarlar başlarda tarlalardan toplanan doğal taşların arazi düzenleme amacıyla, taşıma ve uzaklaştırılmasının enerji ve zaman kaybı yaratarak değerlendirilmesi amacı ile birlikte mülkiyet tanımlama gereği, tarla sınırı oluşumu mantığı ile yapılmışlar.Giderek doğaya ve arazi koşullarına uyum sağlayan bu sert yapı elemanları çevredeki bitkile, böcekler ve küçük hayvanlara ev sahipliği yaparak tarla ekosisteminin bir parçası haline gelmişler. Acık alana göre daha uygun nem, sıcaklık, bazen beslenme olanaklarının yanısıra güneş, yagış ve rüzgardan korunma, saklanma, uyuma, çoğalma ve diğer hayat olanakları sağlayarak başta bilinçsizde olsa çevre dostu yapıların temelini oluşturmakta önemli bir yer kazanmışlar. Kuru taş duvarların oluşturdukları doğal görünüm ve düzen. Kuru taş duvarların yarattıkları yaşam ortamları. 61 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Kilin tanınması ile şimdiki sürdürülebilir mimari mantığının geliştirdiği, sıkıştırlmış topraktan oluşan duvarlar kil duvarlara dönüştü. Aslında ısıl performansı yüksek yapı kabuğu tasarımı, enerji etkin malzeme seçilmesi, yerel ve geri kazanlabilir malzemelerin kullanılması ve su etkin tasarım ilkeleri, bilinçsiz olarak algılansada mantıklı bir yaklaşımla çevreye uyumlu bir tutumla yaygın kullanılmaya başlanmıştır.Yaklaşık 9 bin yıldan beri inşaat malzemesi olarak kullanıldığı tahmin edilen kil, işçiliği kolay ve çöl iklimi için çok uygun bir yapıya sahip olduğundan dolayı yaygın olarak kullanılıyor. Kil duvarların stabilizesini arttırmak için gelişen saman karışımlı kil malzemesiyle oluşan kagir duvarlar, kerpiçduvarların kaplama materyali ve ayrıca taş duvarların doğal karışımlı harcı olarak kırsal kesimlerde sıkca kullanılmıştır. Günümüzde bile dünya üzerinde 2 milyar insan kilden yapılma evlerde oturuyor. Sıkıştırılmış toprak ve kil ile farklı tekstür yaratarak tasarlanan çevreleme elemenları. Kagir duvarlar ve kerpiç duvarlarsınır elemanı olarak kullanımı yaygındır. 62 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Nebati dallar ile dayanıklılığı arttırılan geleneksel ve modern kil duvar örnekleri. Nüfus artışı ve teknoloji gelişmeler, yapı materyalleri ve yapma metodlarını da etkilemiş oldu. Bununla birlikte daha hızlı sonuçlanan ve kullanıma hazır ürünler tasarruflu ve karlı görünmeye başlandılar. Ayrıca doğal gereçlerin sağlanması, taşınma ve kullanıma uygun hale getirilmesi çok masraflı ve zaman alıcıydı. Bu yüzden doğal olmayan, geri kazanılması zor ve kullanıma hazır ana materyaller gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, belkide o bölgenin doğal koşullarına uygunluğu incelenmeden işleme alındılar. Aslında insan oğlu ihtiyaçlarının hiç bekletmeden, en hızlı şekilde karşılanmasının sonucunda kendi çevresinin bilinçsiz olarak tahrip etmek suretiyle, tehlike unsuruna dönşümünde büyük röle sahip olmuştur.Buna rağmen her zaman duyarlı peyzaj düzenlemelerinde kaldırılması çok zoe olan sert yüzeyli öğeleride iyimsel yaklaşımlarla ekolojik yaşam amacına uygun olarak, daha yumuşak ve yaşayan dokulara dönüştürmek mümkün olmuştur. Masıf duvarların doğa tarafından veya insan eliyle yaşamalarını sağlamak. Sert beton yüzeyli duvarlara daha yumuşak ve yaşanılır dokular kazandırma. 63 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Delikli dekoratif duvarların geleneksel ve doğal yapılarla yaşanır hali. Prefabrik bahçe duvarlarının bitkisel materyallerle bir arada kullanımı. Ağırlık ve konsol istinat duvarlarının ekolojik yaşama yugun hale getirilmeleri. Modüler dişli ve kilitli ağırlık istinat duvarları. 64 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Günümüzdeki çevre krizinin negatif etkilerini azaltmak, doğru çevre düzenlemeleri kapsamında en üst ölçekten başlayarak detaylara kadar bilimsel araştırmalar ışığında ve doğaya uyumlu yapılar oluşturarak mimkündür. Peyzaj çerçevesinde ele alınan duvar tiplerinin çevresel etkilerini en aza indirmeyi hedefleyerek farklı yapı teknikleri, yapı materyalleri ve uygulama yöntemleri gelişmiştir.Kuru taş duvarlarının çevreyle ilişkinin bir yapay öğeye değilde küçük ölçekli bir yaşam ünitesine bağlı olma mantığı, bilimin gelişmesi ile farklı boyutlar ulaşmıştır. Teknolojik gelişmelerin kentsel düzenleme ve peyzaj tasarımındaki etkisi, yapı elemanlarının modern anlayışla günümüzün şartlarına uymasında yankı bulmuştur. Aslında gelişmiş bir yapı olarak bilinen ‘Yaşayan Duvarlar’ veya ‘Yeşil Duvarlar’ın özünde doğal yapıyı barındıran ve yeni ekosistemler yaratma kabiliyeti taşıyan, geliştirilmeye uygun ekosistemler kavramı saklıdır. Cephelerde restorasyon ve konservasyon amaçlı yeşil duvar kurgusu. Gelenekselden moderne enerji etkin peyzajda cephe çalışmaları. 65 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Süs amaçlı kullanılan bitkisel materyallerle doku ve tekstür yaratma çalışmaları. Yeşil duvar olarak yapılan pano va tablo örnekleri. Mekan bölmelerinde canlı duvar uygulamaları. 66 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA İç mekanda görsel ve işlevsel bitki duvarları. Kentlerde yoğun yapısal dokuyu yumuşatarak canlılık yaratan yeşil duvarlar. Bireysel peyzajda yararlanılan yaşayan duvar kurguları. 67 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA İç mekanda modernize yollarla doğa özlenimini giderme yolları. Isıl performansı yüksek yapı kabuğu tasarımı. Detaylı ve çok hassasiyetli yeşil cephe bitki yetiştiriliciği. 68 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Son teknoloji ve bulgu olarak yaşayan duvarlar için bitki tuğlaları. 69 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Geri dönüçümlü malzemeler ve basıt yollarla çevrenin dengeli yaşamına katkıda bulunmak. 5.Sonuç Çevre sorunlarının olumsuz sonuçları günümüzde gittikçe daha fazla hissedilmekte, yapılar da çeitli aşamalarda bu duruma katkda bulunmaktalar. Bu sorunu azaltacak yaklamşılar, mimaritasarımları sürdürülebilir, çevre dostu ekolojik yapılar ve geleneksel mimariye doğru yönlendirmektedir. Bu nedenleçevre bilinci gelişmiş ülkelerde çevresel etkisi az olan yap tasarmlarına öncelik verilmektedir. Ekolojik tasarım 70 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA yöntemlerinin uygulandığı çevre dostu tasarımlar ilk uygulama aşamasında az veya hiç ek maliyet getirmemektedir. Buna karşık daha sonraki yaşam döngüsü boyunca birçok çevresel ve ekonomik kazançlar sağlanmaktadır. Günümüzde böyle bir konutun yapı maliyeti, geleneksel binanın en fazla % 10’u oranında daha fazladır. Bu konuda yeterli gelişmelerin olmas için tasarımcılardan kullanıcılara kadar yapsal faaliyetlerle ilgiliher kesimin bilinçlenmesi, aynı zamanda çeitli teşviklerinve düzenlemelerin olmas gerekmektedir. Konuya çevre merkezli bir bakış açısıyla da bakmak gerekir. Sürdürülebilir bir yaşam içindevlet politikalar gelitirilmeli, bilinçlenme için çevre dostuyaklaşımlar ilköretimden itibaren eğitim sürecinegirmelidir. Ekolojik yaplama çeitli kolaylıklar sağlanarak(Yenilenebilir enerji kaynakların üretilmesinde kullanılanekipmanların vergilerinin indirilmesi, ekolojik özellikleresahip yapılardan daha düşük ruhsat, emlak ve çöp vergisialınması, ekolojik yapı malzemesi üreticilerine teşviklersağlanması gibi) desteklenmelidir. Bu doğrultuda ekolojikyapılaşma konusunda belli seviyeye gelmi ülkelerdekistandart, yasa, yönetmelik uygulamaları incelenmelidir. Kaynaklar [1] Ayaşgil,Y., Peyzaj Ekolojisi Ders notları, Sayfa: 39-40, İstanbul Üniversitesi, Orman Fakültesi, 2008. [2] Esin, T. ve Yüksek,İ., Çevre Dostu Ekolojik Yapılar, 5. Uluslararasleri TeknolojilerSempozyumu (IATS’09), Karabük, Türkiye, 2009. [3] Nikolic V., Bau und energie, Bauliche Maßnahmen zur verstärkten Sonnenenergienutzung im Wohnungsbau, Herausgeber: Der Bundesminister für Forschung und Technologie, Verlag TÜV. Rheinland, Köln, Deutschland, 1983. [4] Lechner, N., Heating, Cooling, Lighting Design Methods for Architects, John Wiley & Sons, Canada, 1991. [5] Yılmaz, Z., Akllı Binalar ve Yenilenebilir Enerji, Tasarm Dergisi, 157. Say, Sayfa: 100-104, stanbul, 2005. [6] Esin, T., Yapılarda Etkin Enerji Kullanımı – Sürdürülebilir Yapılaşma için Öneriler, Teknolojiler Sempozyumu, Bildiri Kitab, Sayfa: 393-404, 2001. [7] Esin, T., Sürdürülebilir Yaplama çin Uygun Malzeme Seçimi, Yap Dergisi, Say: 291, Sayfa: 3 – 86, stanbul, 2006. [8] Yalçnkaya, A., Yap Malzemesi ve Çevre Etkileimi, TÜ, FBE, YL Tezi, Danman: Doç. Dr. Mustafa Karagüler, stanbul, 1995. [9] Gao, W., Ariyama, T., Ojiyama, T., Meier, A., Energy Impacts of Recycling Disassembly Material in Residential Building, Energy and Building,33, pp. 553562, 2001. [10] http://sustainable.state.fl.us/fdi/edesign/news/9607 [11] Uzun, G.,2007. Peyzaj Konstrüksiyonu, Ç. Ü. Genel Yayın No: 125, Ders Kitabı Yayın No:A-37 [12] Seçkin, Ö.B., 2004. Peyzaj Konstrüksiyonu, Cilt 1, İ. Ü. Rektörlük Yayın No: 4508 [13] http://architecture.suite101.com/article.cfm/the-future-of-green-walls [14] http://www.yesilplatform.com/category/ekolojiktasarim/ [15]http://v3.arkitera.com/s165-yapida-ekoloji-kavrami-butunsel-olarak-ele-alinmiyor.html [16]http://www.rondonigroup.it/eng/index.php [17]http://www.ahsapeval.com/ [18]http://www.thedailygreen.com/living-green/vertical-gardens-50040609 [19]http://matsysdesign.com/studios/compositebodies/tag/rael-san-fratello/ [20]http://inhabitat.com/north-americas-largest-living-wall-installation-by-pnc/ 71 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 3.OTURUM ÜLKE KALKINMA PLANLARI, POLİTİKALARI VE PEYZAJ MİMARLIĞI Oturum Başkanı: Bora BAYRAKÇI 72 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 3.OTURUM BAŞLIKLARI ÜLKE KALKINMA PLANLARI, POLİTİKALARI ve PEYZAJ MİMARLIĞI • Planlama ve kalkınma kavramları • Kalkınma politikalarının karşılaştırılması • DPT‘nin dünü-bugünü • Kalkınma ve yatırım politikaları ve peyzaj alanları • Enerji-sanayi-kentleşme-sektörel planlama ve peyzaj mimarlığı ilişkisi • Kaynakları verimlilik ölçütüne göre yaratma ve kullandırma ve peyzaj mimarlığı • Son yıllardaki yatırım politikaları ve peyzaj alanları 73 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KURAK VE YARI KURAK ALANLARDA PEYZAJ MİMARLIĞI UYGULAMALARI CEMİL HAMDİ OKUMUŞ KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ, ORMAN FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ,TRABZON 0554 807 49 48cml.okumus@gmail.com ÖZET Son yıllarda küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı olarak suyun etkin kullanımı ve kuraklığa bağlı olarak bitkisel uygulamalar ve öne çıkan konular olmaktadır. Kurak ve yarı kurak alanların park ve bahçelerinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biriside su temininde ortaya çıkan zorluklardır.(Özellikle çok geniş yüzey kaplayan çim alanların bulunduğu yeşil alanlarda su tüketiminin büyük boyutlara ulaşması insanlara yeni arayışlara sokmuştur). Küresel ölçek de su kaynaklarının giderek azalması, yeşil alan düzenlemelerinde ister istemez daha az suya gereksinim duyan bitki türlerinin seçimini gündeme getirmiştir. Peyzaj mimarlığı uygulamalarında açık yeşil alan sistemlerinin planlanmasından uygulanmasına ve yönetimine kadar kıt kaynaklı olan suyun daha etkin kullanılmasını gerektiğini bize hissettirerek önceden önlem alınması konusunda bizi çözüm arayışlarına itmektedir. Bu doğrultuda peyzaj alanında suyun etkili kullanımına yönelik çalışmalar son yıllarda sıkça gündeme gelmiştir. Bu amaçla bilinen klasik peyzaj düzenleme çalışmaları dışında doğal peyzaj düzenlemeleri önem kazanmış ve suyun akılcı kullanımı gibi bu ve buna benzer kavramlar peyzaj mimarlığı literatüregirmiştir. Bu çalışmada suya daha az gereksinim duyan yarı kurak ve kurak alanlara dayanıklı , bu alanlarda yetişmeye uygun türlerin kullanıldığı ve uygulamalar yapıldığı çevre düzenlemeleri ve peyzaj çalışmaları örneklerle anlatılacaktır. Kurakçıl peyzaj olarak bilinen ve daha çok güney yarım küreden coğrafik bölgedeki örnekler tanıtılacaktır. Anahtar Kelimeler: Kurakçıl Peyzaj, Suyun Etkin Kullanımı, Su Tüketimi GİRİŞ Küresel ısınma beraberinde getirdiği kuraklık ve kuraklığın doğal sonucu susuzluk yeşil alanlardada etkisini yoğun biçimde hissettiriyor. Su temini konusunda yaşanılan güçlüklerin giderek artması insanları suyun etkin kullanımı yönünde yeni çözüm arayışlarına yöneltmiştir. Kurak ve yarı kurak alanların park ve bahçelerinde (özellikle çok geniş yüzey kaplayan çim alanların bulunduğu yeşil alanlarda)su tüketimi büyük boyutlara ulaşması, park ve bahçe düzenlemelerinin hemen hemen tamamı egzotik (yabancı) bitkiler kullanılarak , mevcut ortam koşulları yeterince dikkate alınmadan ve büyük ölçüde su kullanılması; peyzaj düzenlemelerin de suyun olabildiğince az kullanıldığı yeni peyzaj düzenleme biçimlerinin geliştirilmesini gerektirmiştir. Bu doğrultuda "Su-Etkin Peyzaj Düzenlemesi" (Water-EfficientLandscaping) genel başlığı altında "Suyun Akılcı Kullanımı" (Water-Wise, Water-Smart), "Az Su Kullanımı" (Low-Water) ve "Doğal Peyzaj Düzenleme" (Natural Landscaping) gibi klasik peyzaj düzenleme anlayışlarından farklı yeni peyzaj düzenleme kavramları geliştirilmiştir. Bu kavramların her biri felsefeleri ve konuya yaklaşım biçimleri açısından bazı farklılıklar göstermekle birlikte, hepsi de aynı temel ilkelere dayanmakta ve genellikle aynı anlamı taşıyacak biçimde birbirinin yerine kullanılmaktadır. Bu temel ilkelerin formüle edilmesiyle geliştirilen ilk kavramsal yaklaşımlardan birisi "Kurakçıl Peyzaj Düzenleme" (Xeriscape) dir. "Kurakçıl Peyzaj Düzenleme" ya da tüm Dünyada bilinen ismiyle "Xeriscape" genel olarak suyun en az düzeyde kullanılmasıyla su kaynaklarının ve çevrenin korunmasını ilke edilen özellikli peyzaj düzenleme olarak tanımlanabilir.(Barış, 2012) Bu kavram ilk olarak 1978 yılında ABD’nin Colarado eyaletinde kullanılmaya başlanan Xeriscape kelimesi, Yunanca kurukurak anlamına gelen xeros kelimesinden türetilmiştir.Xericape su ve enerjiyi etkili kullanan yaratıcı peyzaj çalışmaları şeklinde tarif edilebilir.Daha detaylı bir tarifte ise Xeriscape çevreyi koruyan ve su tüketimini minumuma indiren kaliteli peyzaj yaratma tekniği olarak tanımlanmıştır.Bu teknik özellikle su kullanımını minimuma indirecek şekilde peyzaj projelerinin dizayn edilmesi temel ilkesine dayanır.Xeriscape kurak iklimli ve su kaynaklarının sınırlı olduğu alanlarda doğa ile uyumlu peyzaj tekniklerine dayanır. Suyun insan hayatı için önemi dikkate alındığında Xeriscape yaklaşımı çevreyi koruyan ve suyu etkin kullanan peyzaj uygulamalarını içermektedir. Burada amaç su kullanımını en aza indirgemektir. (Çorbacı, 2010) Kurakçıl Peyzaj’ın (Xeriscape) Temel İlkeleri 74 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 1)Planlama ve Tasarım: Bir peyzaj planının oluşturulması su-etkin peyzaj düzenlemesi için ilk ve en önemli aşamadır. Hazırlanacak peyzaj planında düzenlemenin yapılacağı alana ilişkin bölgesel ve mikroklimatik koşullar, mevcut vejetasyon, topoğrafya, alanının kullanım biçimi ve en önemlisi bitkilerin su isteklerine göre gruplandırılması gibi konuların dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca bitkilerin ışık ve toprak istekleri de göz önünde bulundurulmalıdır. İyi düşünülerek ve dikkatli bir biçimde hazırlanan peyzaj planı fonksiyonel, estetik ve su-etkin bir peyzajın yaratılmasında ve oluşturulan peyzajın sürekliliğinin sağlanmasında yol gösterici olması açısından önem taşımaktadır. 2)Toprak Hazırlığı: Her alanın kendine özgü toprak koşullarına sahip olması nedeniyle öncelikle peyzaj düzenlemesinin yapılacağı alandaki toprağın analiz edilmesi ve bu analiz doğrultusunda gerekli iyileştirme çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Bu analizlerde toprağın PH değeri (toprak asitlilik değeri), bitki besin elementlerinin düzeyi (örneğin azot, fosfor, potasyum v.b.) ve kum, mil, kil ve organik madde içerikleri gibi özellikleri belirlenmekte ve bu değerlere bağlı olarak yapılması gerekli iyileştirme çalışmaları belirlenmektedir. Bu analiz sonuçları aynı zamanda toprakta bitkinin gereksinim duyduğu nem oranını uzun süre muhafaza etmeye yönelik önlemlerin alınması konusunda da yardımcı olacaktır. 3)Uygun Bitki Türü Seçimi: Peyzaj tasarımında toprak koşullarıyla birlikte yerel iklim özelliklerinin de dikkate alınması gerekmektedir. Belirli bir gelişme düzeyine ulaşan alandaki mevcut bitkiler sulama ve bakım çalışmaları gerektirmeyeceğinden bitkisel tasarıma başlamadan önce bunların olabildiğince korunmasına özen gösterilmelidir.Tasarımda doğal bitki türlerinin kullanılmasına özellikle dikkat edilmelidir. Çünkü doğal bitkiler bitkisel düzenleme çalışması tamamlandıktan sonra ya çok az sulamaya gereksinim duyarlar ya da doğal yağışlar dışında ek bir sulama yapılmasını gerektirmezler. Bunun yanı sıra zaten yerel toprak ve iklim koşullarına adapte olduklarından doğal bitki türleri genellikle ek bir gübrelemeye gerek duymadıkları gibi hastalık ve zararlılara karşı da daha dayanıklıdırlar. Doğal bitkiler dışındaki bitki türlerinin seçiminde zor gelişen, hastalıklara duyarlı ya da ek bir özen gösterilmesini gerektiren hassas bitkilerin seçilmemesine dikkat edilmelidir. Çünkü bu tür bitkiler genellikle büyük oranda ek sulama, gübreleme ve ilaçlamaya gereksinim duymaktadır. Yabancı yurtlu bitkilerin kullanımında aynı zamanda seçilen bitkilerin "işgalci" bitki karakterinde olmamasına da dikkat edilmelidir. Çünkü bu tür bitkiler kısa sürede alanda hakim duruma geçerek hem diğer bitkilerin gelişmesini olumsuz yönde etkileyecektir hem de bölgedeki bitki çeşitliliğine yönelik ciddi tehditler oluşturacaktır. Bu nedenle özellikle yabancı yurtlu bitkiler seçiminde bitkilerin işgalci karakterde olup olmadığı konusunda uzmanların görüşü alınmalıdır. 4)Çim Alanların Oluşturulması: Çim alanların boyutu ve konumu bu alanların bakımı için gerekli olan sulama suyu miktarını önemli ölçüde etkilemektedir. Çim alanlar diğer vejetasyon örtüsüne oranla çok daha fazla miktarda sulamaya gereksinme duyarlar ve genellikle daha çok bakımı gerektirirler. Bu nedenle çim alanların en fazla göz önünde bulunan yerlerde sadece estetik amaçlarla ya da oyun alanları ya da diğer rekreasyon alanları gibi fonksiyonel kullanımı gerektiren yerlerde kullanmak gerekmektedir. Çim alanların ayrı parçalar halinde değil de birbirleriyle bağlantılı ve grup oluşturacak biçimde tesis edilmesi sulamanın etkinliğini arttırmakta ve suyun buharlaşmayla veya yüzey akışıyla oluşan kayıpları büyük ölçüde azaltmaktadır. Çim türlerini seçerken kuraklığa dayanıklı ve sıcak ve kurak geçen mevsimlerde büyümesini durduran türlerin seçilmesine özen göstermelidir. 5)Etkili Sulama: Etkin sulama yöntemlerinin kullanılması suyun dış mekanda etkin biçimde kullanımı açısından son derece önemlidir ve bu yöntemler klasik peyzaj ya da kurakçıl peyzaj gibi her tür peyzaj düzenleme için kullanılabilirler. Bu nedenle alanın boyutu, kullanım amacı ve uygulanacak peyzaj düzenleme anlayışına bağlı olarak en uygun sulama sisteminin oluşturulması amacıyla konuya yönelik bir ön etüdün titizlikle yapılması ve uzmanların denetiminde alana yönelik bir sulama projesinin oluşturulması oldukça önemlidir. 6)Malç Kullanımı: Malçlamanın temel amacı buharlaşmayı en aza indirerek daha fazla miktarda suyun toprakta tutulması, toprak sıcaklığının kontrol edilmesi ve erozyonun önlenmesi biçiminde özetlenebilir. Organik malçlar aynı zamanda çürümeleri esnasında toprak koşullarının iyileştirilmesine katkıda bulunurlar. Malçlamada kullanılan malzemelerden en fazla bilinenleri ağaç kabuğu yongaları, odun talaşı, çam ibreleri, fındık ya da ceviz gibi meyvelerin kabukları, küçük boyutlu çakıl ve ince kıyılmış budama artıklarıdır. Güneşli alanlarda ya da kurakçıl bitkilerin kullanılmadığı yerlerde büyük miktarda ısıyı yansıtması ve bitkilerde kavrulmaya yol açacak boyutta su kaybına neden olması nedeniyle küçük taş parçalarıyla (mıcır) ya da benzeri malzemelerle yapılacak malçlamadan kaçınmak gerekmektedir. Malç tabakasının çok kalın biçimde oluşturulması suyun bitki köklerine ulaşmasını engelleyeceği için bu konuda dikkatli olmak gerekmektedir. 7)Uygun Bakım: Sulama ve gübreleme bitkilerin yaşamlarını sağlıklı olarak sürdürebilmeleri için en temel bakım çalışmalarıdır. Suyun çok fazla verilmesi bitkideki büyümenin zayıf olmasına ve budama ve biçim gereksiniminin artmasına neden olmaktadır. Herhangi bir peyzaj düzenlemesinde olduğu gibi su-etkin peyzaj 75 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA düzenlemesi de budama, yabancı ot mücadelesi, zararlıların kontrolü ve sulama gibi periyodik bakım çalışmalarını gerektirmektedir. Ancak su-etkin peyzaj düzenlenmesinde bitkiler geliştikten sonra daha az bakım ve sulama gerekecektir. Bitkilerin gelişme için daha fazla suya gereksinim duyacakları için kurak mevsim süresince bitkilere fazla miktarda azotlu gübre vermekten kaçınılmalıdır.(Barış, 2012) Xeriscape’ in Peyzajda Kullanım Avantajları Xeriscape planlarının oluşturulmasındaki her bir aşama iyi bir bahçe oluşturmak için oldukça önemlidir.Xeriscapebahçenizin kalite ve güzelliğinden ödün vermeksizin su kullanımını en asgariye düşürmenizi sağlar. Aynı zamanda sağlıklı ve çevreye uyumlu, az gübre ve kimyasalların kullanılmasını gerektiren peyzajlar yaratmanızı sağlar.Xeriscape tipindeki bahçeler çok az bakım ister; para zaman ve insan gücünü azaltır.Xeriscape uygulaması için bahçenizi tamamıyla tekrar dizayn etmenize gerek yoktur.Önemli olan suyun etkin kullanımı için neler yapılması gerektiğidir.Yani mevcut bahçenizde yapılacak değişikliklerle suyun etkin kullanımını gerçekleştirebilirsiniz.Doğru planlama teknikleriyle çevreye faydalı, su tasarrufu sağlayan güzel manzaralar oluşturulabilir.Xeriscape planlaması birçok ekonomik ve çevresel faydalar sunar.(Çorbacı ,2010) SONUÇ VE ÖNERİLER Yeşil alanların oluşturulmasında öncelikle doğal bitki türlerine yer verilmelidir. Çünkü doğal bitkiler yabancı yurtlu bitkilere oranla daha dayanıklıdırlar ve uygun biçimde yerleştirildiklerinde ve dikildiklerinde bölgesel iklim ekstremlerinden daha az etkilenirler. Bunun yanı sıra doğal bitkiler yerel çevre koşullarına en iyi şekilde uyum sağlarlar, toprak verimliliğine katkıda bulunurlar, erozyonu azaltırlar ve genellikle diğer bitki türlerine oranla daha az su, gübre ve ilaca gereksinim duyarlar.(Barış, 2012) Kırsal ve kentsel alanlarda yapılacak kurakçıl peyzaj düzenleme çalışmalarında, bitki ve ortam koşulları arasındaki ekolojik ilişkilerin iyi bilinmesi ve ekolojik ortamın oluşturduğu iklim şartlarına uygun bitki türlerinin seçilmesi gerekmektedir.(Çorbacı, 2010) Hangi ölçekte olursa olsun mevcut yeşil alanlarda su tüketimini en aza indirecek önlemlerin alınmasına en kısa sürede başlanmalı, bu amaçla mevcut sulama sistemleri suyun daha az tüketildiği etkin sulama sistemleriyle değiştirilmeli, kuraklık nedeniyle zarar gören bitkilerin yerine öncelikle doğal bitkilerin kullanılmasıyla kuraklığa dayanıklı bitki türleri dikilmelidir.(Barış, 2012) Yapısal unsurlardan olabildiğince kaçınılması, doğal ve yerel malzemelerin kullanılması bina dışındaki alanların ve özellikle de mevcut bitki örtüsünün korunması, bitkisel tasarımda yerel bitkilerin ve kuraklıga , susuzluğa dayanıklı türlerin kullanılmasına, geniş çim yüzeyler ve mevsimlik çiçekler yerine çok yıllık yer örtücülerin seçimine özen gösterilmelidir.(Atik , Karagüzel,2007) Dış mekan sulamasında şehir şebekesinin kullanımı olabildiğince azaltılarak alternatif su kaynakları oluşturulmalıdır. Bu konuda özellikle konutlarda bir çok ülkede örneğine rastlayabileceğimiz yağmur ve kar sularının depolanabileceği sistemler oluşturulmalıdır. Bu sistemler kuraklığın yoğun olduğu dönemlerde yer altı su kaynaklarının aşırı kullanımını da azaltabilecektir.(Barış, 2012 KAYNAKLAR 1)Atik M. , Karagüzel O. T. 2007, Peyzaj Mimarlığı Uygulamalarında Su Tasarrufu Olanakları ve Süs Bitkisi Olarak Doğal Türlerin Kullanım Önceliği, Antalya 2)Barış M.E.2012, Sarıya Bezenen Kentlerimizi Kimler Ve Nasıl Yeniden Yeşertebilir, http://www.peyzajmimoda.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=1173&tipi=2&sube=0 3)City of Aurora Parksand Open SpacesDepartment, 2003. RecommendedXeriscapePlantList. Colorado, ABD. 4)Çorbacı L.Ç, T 2010. Peyzaj Mimarlığında Suyun Akıllı Kullanımı: Su Kaynakları Yönetimi Sempozyumu, Karaman 5)Karahan F., Angın İ., T. 2008. Yeşil Alan Uygulamalarında Su Tüketiminin Asgariye İndirilmesi İçin Sukkulent Bitki Türlerinden Yararlanma TMMOB 2.Su Politikaları Kongresi , Ankara 6)Öztürk T, T. 2008. Peyzaj Alanlarında Suyun Ekonomik Kullanımı: Damlama Sulama Sistemleri . Sulama ve Tuzlanma Konferansı, Şanlıurfa 7)Wade G. L. andMidcap J. T., 2007. A Guide ToDeveloping a Water-Wise Landscape. TheUniversity of Georgia CooperativeExtension. 76 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA PEYZAJ MİMARLARININ KALKINMA PLANLARINDAKİ ÖNEMİ M.Kemal HATİPOĞLU ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 05557306314, kemal1104@gmail.com ÖZET Son yıllarda, insanların tarih boyunca doğal kaynakları sınırsızca kullanabileceği düşüncesinin yanında gelişen ekonomi politikalarının, yaşam alanları üzerine yaptığı tahribat gözlenmiş ve gelecek nesillere aktarılacak olan imkânların azaldığı dikkate alınmaya başlanmıştır. En geniş tanımıyla kalkınma toplumu iyileştirmek demektir.(Clark, J., 1996) Kalkınma, toplumların daha iyi yaşam standartlarına ulaştırılması için doğal ve kültürel kaynakların kullanılması, değerlendirilmesi ve geliştirilmesi olarak tanımlanabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana uygulanan farklı ekonomi politikaları ve 1963’de başlayan 5 yıllık kalkınma planlarında, yaşam alanlarının geniş bir şekilde ele alınmasını ilk olarak 3. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1973-1977) görmekteyiz. Doğal kaynakların etkin kullanımı ve gelecek kuşaklara aktarılmasının öneminin anlaşılmasını 5. Beş Yıllık Kalkınma Planında, sürdürülebilirlik kavramının 6. Planda benimsendiğini görmekteyiz. 1998 yılında Ulusal Çevre Eylem Planının yapılması çevre politikalarının önemsendiğinin en büyük göstergesidir. Kalkınma planlarıyla paralel geliştirilen Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Avrupa Komisyonun finansal desteğiyle hazırlanan projeler ve ulusal kalkınma ajanslarının çalışmaları, yaşam alanlarının sürdürülebilirliğine önem vermektedir. Fakat her ne kadar bütün bu çalışmaların ve projelerin içeriği yaşam alanlarının sürdürülebilirliği temeline dayansa da, genele bakıldığında kalkınma politikalarında izlenilen yanlış yolun, geri dönülmez çevre sorunlarına neden olması, Peyzaj Mimarlarının bütün bu çalışmalardaki rolünün ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. ANAHTAR KELİMELER: Kalkınma Politikaları, Planlama, Yaşam Alanları, Peyzaj Mimarlığı Kalkınmanın genel olarak tanımını yapacak olursak; az gelişmiş ülkeler için sosyal, kültürel ve ekonomik yapılarını düzenlemeleri ve bir sisteme oturtmaya çalışmak olurken, gelişmiş ülkeler için mevcut sistemini ve toplum refahını korumak ve geliştirmek şeklinde olmaktadır. 19. yy’ın ortalarında başlayan sanayi devrimi, buhar gücü ile başlayan ağır sanayi stratejilerinin gelişiminin ve küresel ekonominin adım taşlarını oluşturmuştur. 20. yy’ın ortalarında bilgisayarın icadıyla sanayi toplumu yerini bilgi toplumuna bırakmıştır ancak fosil kaynakların tüketimi ve doğa tahribatı artarak devam etmiştir. Özellikle sanayi devriminden bu yana hızla artan doğal kaynakların tüketimi sorunu günümüzde devam etse de, bilgi teknolojilerinin gelişmesiyle bilginin kent-kır ayrımı olmaksızın her yere kolaylıkla ulaşması, 20. yy. son çeyreğinde kamuoyunun daha fazla bilinçlenmesini, ülkelerin ulusal ve küresel önlemler almasını ve anlaşmalar yapmasını sağlamıştır. Tüm bu gelişmelerle günümüzde kalkınma politikaları, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sürdürülebilir kalkınma planlarıyla yapılmaya başlanmıştır. 1970’li yıllarda ortaya çıkan sürdürülebilir kalkınma kavramı, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerin yanında yaşam alanlarını koruma ve gelecek nesillere aktarmayı temel almıştır. Kavram ilk olarak 1987 de, Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği Brundtland Raporu’nda “Bugünün ihtiyaçlarını gelecek nesillerin de kendi ihtiyaçlarını karşılamalarında ödün vermeden karşılamak” şeklinde tanımlanmıştır. Birleşmiş Milletlerin raporu kabul etmesiyle Türkiye’nin çevre politikalarına da girmiştir. Türkiye’nin çevre politikalarını inceleyecek olursak Birleşmiş Milletlerin yaptığı çağrı ile 1972 yılında başlanmıştır ve kalkınma planlarında da yerini almaya başlamıştır. Bu zamana kadar çevre, diğer politikaların altına yer alırken, Birleşmiş Milletlerin çevre politikalarının etkisi ile artık tek başına ele alınmaya başlanmış ve gelecek nesillerin hakları ve sınır ötesi etkileşim gözetilmeye başlanmıştır. Dünya üzerindeki yaşamı bekleyen tehlikelerin ciddi boyutları 1972 yılında Stockholm’de toplanan “ İnsan ve Çevre Konferansı’na” kadar pek ciddiye alınmamış, ancak bu konferans, konuya dünya çapında ekonomik açıdan gelişmiş ülkelerle, gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler açısından bakmanın önemini bir kez daha ortaya koymuştur. (Karadeniz, N., 1996) Konferans gelişmekte olan ülkelerde “kalkınmaya ayırdığımız kaynaklarımızı kısmen çevre konularına tahsis edersek, kalkınmamız yavaşlar…” 77 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA tezini savunmuştur. Fakat daha sonraki dönem Kalkınma Planlarında da bu tezin yanlış olduğu görülmektedir. Birleşmiş Milletler yaptığı çalışmalar ile etkileşim içinde olan Türkiye, 1973 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde ardından 1975-78 yıllarında İmar ve İskan Bakanlığı bünyesinde sorumlu koordinasyon birimleri oluşturulmuştur. 1978 yılında Başbakanlık Çevre Örgütü kurulmuştur. Çevre olgusunun geniş bir şekilde ele alınıp, ayrı bir bölüm olarak yer aldığı ilk kalkınma planı 1973-1977 yıllarını kapsayan 3. Beş Yıllık Planı olmuştur. (Algan, N., 2000) Bu kalkınma planında çevre politikalarının sanayileşmeyi ve kalkınmayı engellemeyecek şekilde olması vurgulanmıştır. Böylece çevre ile ilgili önlem ve çalışmalar kalkınma planları içerisinde yer almaya başlamış, çevreye karşı olan duyarlılık Kalkınma Planları aracılığıyla artırılmıştır. 1982 Anayasası, çevre ile ilgili düzenlemeler yaparak, vatandaşlara ve devlete yeni hak ve ödevler getirmiştir. Böylece ilk kez Anayasamızda, çevre haklarından doğrudan söz edilmiş ve çevre koruması, devletin sorumluluğu, bireylerin sorumluluğu ve bireylerin hakkı olarak üç yönden ele alınmıştır.(Egeli, G., 2001) 1983’de Çevre Kanunu, Gayrisıhhi Müesseseler yönetmeliği, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununu yürürlüğe girdi. Çevre Kanunu 30. Maddesinde çevrenin korunması için idari makamlara başvuru hükmü getirilmiştir.(Egeli, G., 2001) 1984’de Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü, 1986 da Özel Çevre Koruma Bölgeleri Başkanlığı kurulmuştur. 1991 de Çevre Bakanlığı kurulmuştur. 1987 yılında Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği Brundtland Raporu’nda Sürdürülebilir Kalkınma kavramı tüm dünyayla birlikte Avrupa birliği ve Türkiye’nin de çevre politikalarında yerini almıştır. Sürdürülebilir Kalkınma kavramı “çoğunlukla ekonomik anlamda algılanmaktadır. Ekoloji bu bakış içinde bir aksesuar niteliğindedir. Bu bakış açısı sürdürülebilir kalkınmayı, sürdürülebilir büyüme olarak algılamamıza neden olmaktadır. Oysa amaç, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasıdır. Bunun sağlanması ise, ekolojiyi genel ekonomik çerçeve içinde bir bileşen olarak görmek yerine, konuya tam ters yönden yaklaşarak, ekonomiyi ekolojik çerçeveler içine yerleştirmekle mümkün olacaktır” (Orhan,U., 1997) Stockholm den 20 sene sonra 1992’de Birleşmiş Milletler Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı düzenlenmiştir. Bunca süreç içerisinde kaynakların ve hızlı tüketim sonucu ortaya sorunların sadece kendilerine ait olmadığı veya sadece kendilerinden kaynaklanmadığı ve küresel nitelik taşıdığı, ülkelerce benimsenmiş ve zirvede endüstri toplumları, iklim değişikliği, ormanlar, koruma ve tehlike altındaki türlerle ilgili sorunlar konuşulmak üzere toplanılmıştır. 1992 de Türkiye’nin önderliğini yaptığı Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi imzalanmıştır. Fakat Karadeniz sahil yolunun yapımı ve doğal yaşam alanlarına verdiği tahribat bu sözleşmenin ne kadar göz önünde tutulduğu konusunda düşündürmektedir. Türkiye’de 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na kadar çevreye ilişkin düzenlemelerde ağırlık verilen husus, çevre kirliliğinin azaltılması olmuştur. Beşinci Plan’dan itibaren ise, “doğal kaynakların etkin kullanımının ve gelecek kuşaklara sağlıklı bir biçimde aktarımının da en az çevre kirliliğin engellenmesi ya da ortadan kaldırılması kadar önem taşıdığı” görüşü benimsenmeye başlamıştır. 1992 yılında gerçekleştirilen Rio Zirvesi’nde ağırlıklı biçimde ele alınan sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir yaklaşım ise, ilk kez 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile benimsenmeye başlamış, böylece 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı, sürdürülebilir kalkınma kavramını kabul etmiştir. (Egeli, G., 2001) Türkiye 1993 de AB Masstrich antlaşması ile Avrupa Birliği uyum çalışmaları adına Çevre Hukuku Topluluk Hukuku içine girmiştir. Yine aynı sene içerisinde Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir. Ancak özellikle son yıllarda sıkça görülen “fotokopi HES raporları” idari mekanizmalarca ne kadar dikkate alındığını tartışılır bir hale getirmektedir. 2002 tarihinde Johannesburg’da BM tarafından Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi düzenlenmiştir. Türkiye’nin de katıldığı zirvede yoksullukla savaş ve çevreyi korumakla ilgili ayrıntılı eylem planları vermeyi amaçlamıştır. Ayrıca, zirvede hükümetler; su, enerji, sağlık, çölleşmeyle mücadele, biyoçeşitliliği korumak ve ekosistem yönetimini iyileştirme konuları üzerinde taahhütlerde bulunmuşlardır. 78 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 2003 yılında kabul ettiğimiz Avrupa Peyzaj Sözleşmesinde; “Peyzaj korunması”, bir peyzajın önemli ve tipik hatlarının korunması ve devamı için yapılan, peyzajın doğal biçiminden ve/veya insan faaliyetinden kaynaklanan miras değerinin haklı kıldığı eylemler anlamına gelir; “Peyzaj yönetimi”, sürdürülebilir kalkınma perspektifinden, bir peyzajın düzenli bakımını sosyal, ekonomik ve çevreyle ilgili süreçlerin yol açtığı değişiklikleri yönlendirecek ve uyumlaştıracak biçimde temin etmeye yönelik eylem anlamına gelir” şeklinde ifade edilmektedir. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planında “Sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanabilmesi için nüfus dinamikleri ile doğal kaynakları ekonomik faaliyetler, teknolojik gelişme, sosyal ve kültürel yapı arasındaki dengenin her seviyedeki planlama ve politika geliştirme süreçlerinde göz önünde bulundurulması ihtiyacı devam etmektedir.” denmektedir. Devamında ise “ Çevre sorunlarını çözmek amacıyla mevzuatta ve kurumsal yapının oluşturulmasında ilerlemeler kaydedilmiş, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP) hazırlanmıştır. Temiz bir çevreye yönelik toplumsal duyarlılık artmaktadır. Bu olumlu gelişmelere rağmen, çevre yönetim sistemleri istenilen etkinlik düzeyine getirilememiştir. Hızlı kentleşme, başta kıyı alanları ve denizler olmak üzere doğal kaynaklar üzerindeki baskıları, atıkların miktarını ve diğer çevre sorunlarını artırmıştır. Eğitim, kararlara katılım süreçleri ve yerelleşme konularındaki eksiklikler, doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi ve çevre sorunlarının çözümünde önemli engeller oluşturmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı doğrultusunda, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak ekonomik kalkınmaya imkan verecek, doğal kaynakların yönetimini sağlayacak, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakacak yönde arzulanan nitelikte bir gelişme kaydedilememiştir. Ayrıca, çevre politikalarının ekonomik ve sosyal politikalarla entegrasyonu sağlanamamış, bu konuda ekonomik araçlardan yeterince faydalanılamamıştır.” denmektedir. Bu yönüyle 8. Kalkınma Planı çevre politikaları adına itiraf niteliği taşımakta ve bu yöndeki başarısızlığını kabul etmektedir. Hükümet 2012 yılında bakanlıklar adına değişikliğe gitmiş, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığını birleştirip; Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı altında tek bir bakanlıkta toplanacağını söylemiş ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlıklarını kurmuştur. Ayrıca 1960 yılında başbakanlığa bağlı kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Bakanlığı olarak hizmet vermeye başlamıştır. 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı Avrupa Birliği uyum standartlarına bağlı bir şekilde hazırlandığı açıkça ve sıklıkla değinilmiştir. Kalkınma birliği vizyonu ise “Bugünkü ve gelecek kuşakların temel gereksinimlerinin sağlandığı, yaşam kalitesinin artırıldığı, biyolojik çeşitliliğin korunduğu, doğal kaynakların sürdürülebilir kalkınma yaklaşımıyla akılcı yönetildiği, sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkını gözeten politik-yönetsel anlayışın egemen olduğu bir Türkiye.” olarak açıklanmaktadır. Ancak devamında “Üretilen elektrikte, doğal gaz %41, hidrolik %30, kömür %23 ve jeotermal ve rüzgar enerjisi %0,1 pay almıştır. 2020 yılında ise üretilen elektriğin 483 240 GWh olması öngörülmektedir. Hidrolik enerji dahil olmak üzere yenilenebilir kaynaklardan elektrik enerjisi üretim miktarının 2020 yılı itibarıyla yaklaşık 3 kat artmasına karşın toplam üretimdeki paylarının düşeceği beklenmektedir.” açıklaması yapılmıştır. Halen uygulanmakta olan kalkınma planında sürdürülebilir kalkınmadan ve yenilenebilir enerji ilkelerinden bahsederken, vurguyla “Hidrolik enerji dahil” açıklaması, bugünkü HES’lerin doğa tahribatını akıllara getirmekte ve doğal kaynakların sürdürülebilir kalkınma yaklaşımına akılcı yönetimi ilkesini havada bırakmaktadır. “Ayrıca Sanayi, enerji ve madencilikte yatırımları hızlandırmak için ÇED yönetmeliğine getirilen değişiklik ve istisnalar yeniden gözden geçirilmeli, ekonomik gelişme çabalarının çevresel ve tarihi değerleri olumsuz etkilemesine olanak tanımayacak, koruma-kullanma dengesini gözetecek bir yapılanmaya gidilmelidir” açıklaması mevcut ÇED raporlarındaki başarısızlığı ve yenilenmeye gidilmesini kabul etmektedir, fakat “yatırımları hızlandırmak” ibaresi yaşam alanlarının mı yoksa ekonominin mi yanında tartışılır bir durumdur. Raporun devamında 9. Kalkınma planında KYOTO Protokolüne taraf olmayan Türkiye için hazırlık çalışmaları önerisi vermektedir. Rapora genel olarak bakıldığında Çevre Yönetimine önem verilmesi gerektiğini, bölgesel, ulusal ve sınır ötesi çalışmaların yapılması gerektiğini değinmektedir. Çevre kavramı ve bilincinin Türkiye’de nasıl geliştiğini ve Kalkınma Planlarında yerini nasıl aldığını bu şekilde sıralayabiliriz. Türkiye’nin çevre politikalarının Birleşmiş Milletler çağrısıyla başlatıldığını ve Avrupa Birliği uyum çalışmalarınca şekillendiğini söyleyebiliriz. Fakat bugüne kadar yaşam alanlarının korunması, 79 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA onarılması ve yönetilmesinin maliyet hesapları, ekonomik kalkınmayı kısıtlaması endişesiyle geri planda kalmış veya politikacıların çıkarları doğrultusunda gelişmiş ve çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Devlet çevre ve yaşam alanlarını gelecek nesillere aktarmanın önemini kağıt üzerinde kabul etmiş olsa da, uygulama aşamasında yeterince başarılı olamamıştır. İzlenilen politika her ne kadar sürdürülebilir kalkınma politikası olsa da tüketici toplum anlayışı yerleşmiş, üretim zayıf kalmıştır. Bilginin ve bilimin kıymetinin tartışılamayacağı günümüzde, yaşam alanlarını yıllardır vizyonunda tutan kalkınma plan ve politikalarının uygun ve gerekli bölümlerinde Peyzaj Mimarlığı meslek disiplininin yer aldığını neden görmüyoruz? Dört yıllık lisans eğitimi alarak Peyzaj Mimarlığı Bölümlerinden mezun olan Peyzaj Mimarlarının iş hayatına atıldıklarında daha gerçekçi çalışmalar yapabilmesi adına, kalkınmanın ve kalkınma planlarının derslerde değinilmesi gerekmektedir. Yaşam alanlarının korunması bu kadar göz önündeyken; ekolojik, ekonomik, sosyolojik ve kültürel temellere dayalı Peyzaj Yönetimi Planlamasına acilen ihtiyaç vardır ve plan yönetiminde peyzaj mimarlarının görev ve rolleri yadsınamayacak derecede önemlidir. Sürdürülebilir kalkınmanın doğrudan ekonomiyi çağrıştırması yanlışı giderilmeli, nüfus, çevre ve ekonomi arasındaki ilişki sürdürülebilir yaşam temeline oturtulmalıdır. Son yıllarda özellikle büyükşehirlerin popülist yaklaşımı olan “Çılgın Projeler” ekonomik kalkınma ve rant için ortaya atılmakta, doğanın yıpranması bütünüyle göz ardı edilmektedir. Doğa tahribatının yüksek olacağı projelerde, bölgesel ve yerel planlama çalışmalarında bölgenin mevcut peyzaj yapısı göz önünde bulundurulmalı, gelecek nesillere bırakılması düşünülen değerlerin korunmasına özen gösterilmelidir. ÇED raporları sıkı bir şekilde denetlenmelidir. Bu denetlemelerin baskısıyla, ekonomik kaygılardan önce doğa tahribatının önemini gözeten, amacına uygun raporlar üretilmelidir. Doğa bilimiyle doğrudan ilişkisi olan Peyzaj Mimarlığı mesleğinin bu alandaki sorumluluğu oldukça önemlidir. Sonuç olarak sürdürülebilir kalkınmayı benimseyen fakat uygulamada başarısızlıkla sonuçlanan kalkınma planlarının, planlama, uygulama ve yönetimi aşamalarında Peyzaj Mimarlarının önemi ortadır. Yaşam alanlarının korunması isteniyorsa; ülke ölçeğinden yerel ölçeğe kadar tüm doğal kaynaklara yönelik ekonomi politikaları çizilmeli, üretim-tüketim ilişkisi kamuoyuna net bir şekilde aktarılmalı, peyzaj mimarları sürdürülebilir yaşam alanlarında ciddi sorumluluklar almalıdır. KAYNAKLAR EGELİ, G., Avrupa Birliği ve Türkiye’de Çevre Politikaları, TÇV Yayınları, Ankara, s: 103. Yıl belirtilmeli. (Egeli, G., 2001) John CLARK, çev: Serpil URAL, Kalkınmanın Demokratikleşmesi, T.Ç.V. Yayınları, Ankara, 1996, s:34 (Clark, J., 1996) Karadeniz N. 1996-Ankara Çevre Planlama ve tasarımına bütüncül yaklaşım sempozyumu (Karadeniz, N., 1996.) Nesrin ALGAN, “Devlet Politikaları Bağlamında Çevre ve Çevre Korumanın Tarihine Kısa Bir Bakış”, Türkiye’de Çevrenini ve Çevre Korumanın Tarihi Sempozyumu 7-8 Nisan 2000, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, 2000, s: :227) (Algan, N., 2000) Orhan, U., (1997); “Ekonomik ve Ekolojik Uygulamalarda Sürdürülebilir kalkınmanın Yeri”, Sürdürülebilir Kalkınmanın Uygulaması, T.Ç.V., Aralık. (Orhan,U., 1997) 80 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA ENERJİ VE PEYZAJ MİMARLIĞI Orbay GÜMÜŞ NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ TEL: 0 505 341 17 44 E-POSTA: orbaygumus@gmail.com Dünyanın 21. yüzyılda karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan biri enerji tedariğidir. Günümüzde ülkelerin enerjiyi üretme ve kullanma biçimleri büyük ölçüde sürdürülebilir değildir. Bunun en açık göstergesi insan kaynaklı küresel iklim değişikliğidir. Enerji tüketiminin %40 arttığı 1990-2008 yılları arasında dünya genelinde üretilen enerjinin %80’i fosil kaynaklardan elde edilmiştir. Fosil yakıtlara bağımlılık ekonomiye yük oluşturmanın yanı sıra iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının atmosferde birikmesine de yol açmaktadır. İklim değişikliğinin geri dönülemez sonuçlara yol açmasının önlenmesi için küresel ısınmanın 1,5 derecenin altında tutulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, atmosferdeki sera gazı seviyesinin 350 ppm civarında sabitlenmesi bir zorunluluktur. Bunun tek yolu fosil yakıtların enerji üretimindeki payını azaltmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmektir. Türkiye’de kalkınma hedefleri artan nüfus ve yükselen refah seviyesine bağlı olarak elektrik talebi 2019 yılına kadar yıllık yaklaşık %7’lik bir oranda artış göstermesi beklenmektedir. ( TEİAŞ, 2010). Petrol ve doğalgazdaki dışa bağımlılık, ülke ekonomisini baskı altında tutmaktadır. Oysa Türkiye, yenilenebilir enerji kaynaklarının çeşitliliği açısından elverişli bir coğrafyada bulunmaktadır. Başlıca yenilenebilir enerji kaynakları arasında hidrolik enerji, biyokütle, rüzgar, jeotermik ve güneş enerjisinin bulunduğu Türkiye’de 2009 yılı itibariyle elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payı %19’dur ( TEİAŞ 2009 ). Petrol, doğalgaz ve kömür gibi enerji hammaddelerinde dışa bağımlı olan Türkiye 2008 yılında birincil enerji arzının %73’ünü ithal etmiş, 2009 yılında elektriğin %81’ini fosil yakıtlardan elde etmiştir. Diğer taraftan, Türkiye’de yenilenebilir enerjinin payının artırılması genel olarak, hidroelektrik enerji yatırımları olarak anlaşılmaktadır. Günümüzde yenilenebilir enerjinin zaten sınırlı olan payının yaklaşık %98’i hidroelektrikten karşılanmaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2010-2014 Stratejik Planı’na göre 2023 yılında elektrik üretiminin %30’unun yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi hedeflenmektedir. İklim değişikliği eylem planında, ülkedeki teknik ve ekonomik bakımdan elverişli bütün hidroelektrik potansiyelin değerlendirilerek, enerji arzında yenilenebilir enerjinin payının arttırılması gerektiğine işaret edilmektedir. 2010 yılında hazırlanan Stratejik Plan, toplam 5000 MW ek kurulu güce sahip hidroelektrik santrallerin ( HES ) 2013 yılına kadar tamamlanmasını öngörmektedir. Aynı stratejide 2009 yılı itibariyle yaklaşık 800 MW düzeyinde olan rüzgar enerjisi kurulu gücünün 2014 yılında 10000 MW’a, 2009 yılında 77,2 MW kurulu güce sahip jeotermal enerjinin ise 2014’de 300 MW düzeyine ulaştırılması hedeflenmektedir. Bunun yanı sıra nükleer enerji üretimi için gerekli ilk santralin ( Akkuyu ) yapımıyla ilgili süreç başlatılmış durumdadır. Ayrıca temiz kömür teknolojilerinin geliştirilmesini de içeren Stratejik Plan’da inşaatına başlanmış olan toplam 3500 MW kapasiteli yaklaşık 50 termik santralin 2013 yılı sonuna kadar tamamlanması öngörülmektedir. Enerji politikalarının geneline bakıldığında artan talebi karşılamak için mevcut tüm potansiyellerin değerlendirilmesi ana amaç olarak görülmektedir. Oysa ülkemizin ve insanlarımızın enerjiye ihtiyaçları olduğu gibi sağlıklı çevrede yaşamaya da ihtiyaçları vardır. Bu açıdan bakıldığında enerji politikaları yalnızca enerji açısından değerlendirilemez, planlanamaz ve uygulaması yapılamaz. Doğal hayat, ekolojik yaşam dengesi, türlerin yaşam hakkının korunması, ekonomik maliyet, kar-zarar ilişkisi, çevre halkının rızası gibi kriterler göz önünde bulundurulmalıdır. Enerji politikalarının günümüzde bitmesi kaçınılmaz olan ve ülkemizin dışa bağımlı olduğu fosil yakıtlar üzerinden birincil olarak planlanması, ayrıca düşünülmesi gereken başka bir konudur. Fosil yakıtlar kullanılarak elde edilen elektrik enerjisi sonucu atmosfere yüksek miktarda sera gazı salınımı yapılmakta ve küresel iklim değişikliğini hızlandırmaktadır. Ekonomik açıdan bakıldığında ise maliyeti yüksek hammadde ile üretilen elektriğin fiyatı da yüksek olmaktadır. Termik santrallerin çıkarmış olduğu duman ve toz sonucunda santrallerin bulunduğu yerlerdeki insanlar kanser hastalığına büyük sıklıkla yakalanmakta, tarımsal üretim potansiyeli yok olmakta, su kaynakları kirlenmekte ve yaşam alanları yok olmaktadır. Termik santraller hem çıkardıkları duman ve 81 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA tozlarla hemde hammadde olarak kullanılan kömürün çıkartılması sırasında doğal hayat ve ekolojik yaşama büyük zararlar vermektedir. Halen bir nükleer enerji santralinin bulunmadığı Türkiye’de önümüzdeki yıllarda 3 adet santralin yapımı planlanmaktadır. Mersin yakınlarında Akkuyu’da kurulacak 4800 MW kapasitesinde ilk nükleer santral anlaşması 2010 yılında Türkiye ve Rusya hükümetleri arasında yapılmıştır. Nükleer enerji; ekonomik, sosyal ve ekolojik maliyeti olağanüstü yüksek, etik anlamda tartışmalı bir seçenektir. Düşük karbon emisyonları nedeniyle enerji krizinin çözümünde bir seçenek olarak gösterilen nükleer enerjinin, yalnızca atık sorunu düşünüldüğünde bile, girilmemesi gereken bir yol olduğu açıktır. Olası bir felaket durumunda ise etkisi binlerce yıl sürecek olan etkileri nükleer santrallerin yapılmaması için yeterli bir sebeptir. Yenilenebilir ve temiz enerji kaynağı olan hidroelektrik santraller ise yapılan planlama ve uygulamalarla bu sıfatını kaybetmek üzeredir. Son dönemde yapılan hidroelektrik santral uygulamaları doğal hayat üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Uzun yıllardır uygulanan baraj tipi hidroelektrik santrallarine, son dönemlerde nehir tipi hidroelektrik santralleri eklenmiştir.. 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu’ndayapılan 29.12.2010 tarihli değişiklik, milli park, tabiat parkı, tabiatı koruma alanı, yaban hayatı geliştirme sahası, özel çevre koruma bölgeleri ve doğal sit alanları gibi yasal koruma statüsüne sahip alanlarda yenilenebilir enerji santrallerinin, özellikle HES’lerin kurulmasını kolaylaştırmaktadır. Bu durum, doğa koruma ve sulakalanlarla ilgili mevzuatta yapılan değişikliklerle de desteklenmektedir. EPDK,Şubat 2011 itibariyle 761 HES üretim lisansını onaylamıştır. Bu lisansların tamamının hayata geçirilmesi durumunda, tatlı su ekosistemlerininve biyolojik çeşitliliğin ülke genelinde önemli ölçüde zarara uğraması kaçınılmazdır. Ayrıca 50 MW gücün altındaki santrallerin ÇED muafiyetinde olması bu santrallerin sayısını arttırmaktadır Mevcut akarsuların sularını depolamadan kendi boruları içine hapseden ve yatağından alan bu yeni yöntem özellikle akarsudaki doğal hayata zarar vermektedir. Bunun yanı sıra akarsu etrafındaki tüm doğal yaşam bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Santral kurulumu sırasında ise inşaat faaliyetleri sonucu kirlilik yaşanmakta ve doğal yaşamın şartları değiştirilmektedir. Mevcut rüzgar potansiyeli ülkemizde henüz tam anlamıyla değerlendirilememektedir. Rüzgar enerjisi çevreye karşı en duyarlı yenilenebilir enerji kaynaklarından biridir. Tarımsal bir alana kurulduğunda,rüzgar tarlası bütün enerji kaynakları arasında en düşük çevresel etkiye sahip olanlardan biridir. İnşasında sera gazı salınımı ve hava kirliliği çok azdır. İşletiminde emisyon ya da kirlilik yoktur. Ancak tüm bu olumlu özelliklerine karşın özellikle kuşlar için potansiyel risk oluşturmakta ve planlamasında bu durum dikkate alınmalıdır. Avrupa’daki kuşların ve rüzgar tarlalarının araştırılmasıyla kuşların çarpmasının çok nadir olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca düşük bir rotasyon gibi rüzgar türbini dizaynlarındaki yenilemeler dünya çapındaki kuş ölümlerinin azaltılmasına yardımcı olmuştur. Jeotermal enerji hem dünyanın bazı yerlerinde yerkabuğunun kilometrelerce altından hem de dünyanın her yerinde jeotermal ısı pompalarıyla yerkabuğunun birkaç metre altından dünyanın kendi ısısından elde edilen enerjidir. Bir enerji tesisi kurmak oldukça masraflıdır; ancak işletme masrafları düşüktür ve uygun yerlerde için düşün enerji masrafları sağlamaktadır. Sonuç olarak bu enerji Dünya’nın çekirdeğindeki ısıdan elde edilmektedir. Jeotermal enerjiden güç sağlamak için üç çeşit enerji tesisi kullanılmaktadır: kuru buhar, flash, ve ikili tesisler. Kuru buhar tesisleri tabandaki çatlaklardan buhar alarak bunu doğrudan bir jeneratörü çalıştıran bir türbini çalıştırmak kullanır. Flash tesisleri genellikle 200°C üzerinde ısılarda olan sıcak suyu tabandan alır ve bunun kaynamasına izin verir, böylece su yüzeye yükselir ve suyu buhar aşamasında daha sonra buhar/su ayırıcılarında ayırır ve daha sonra buharı bir türbine geçirir. İkili tesislerde, sıcak su ısı değiştiricilerinden akar, ve türbini döndüren bir organik sıvıyı ısıtır. Sıkıştırılmış buhar ve üç çeşit tesislerin her birindeki kalan jeotermal sıvı daha fazla ısı alabilmek için geri sıcak tabana enjekte edilir. Tüm dünya ülkeri ve ülkemiz artık fosil yakıtlarla enerji üretiminden vazgeçmeli ve doğaya zarar vermekten geri dönmelidir. Artan enerji talebi göz ardı edilemez ancak yeni enerji arzı politikaları, yenilenebilir enerji politikaları ile karşılanmalıdır. Bunun için yenilenebilir enerji önündeki engeller ve olumsuzluklar kaldırılmalıdır. 82 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Türkiye’de yenilenebilir enerjinin önündeki zorluklar; 1) Yetersiz Alım Teminatları 2) Elektrik Şebekesi Bağlantı Kriterleri 3) Jeotermal Kaynak Arama Çalışmalarının Yüksek Maliyeti 4) Trafoların Konumu ve Kaynaktan Trafoya Aktarım Güçlüğü 5) Araştırma ve Geliştirme Fonlarının Yetersizliği 6) Tüketicinin Elektrik Kaynağını Seçmesindeki Zorluklar olarak önümüze çıkmaktadır. Yenilenebilir teknolojilerin etkin, ekonomik teşviklerle desteklenmesi halinde geleneksel yöntemlerden daha ucuza elektrik üretilmesi mümkündür. Elektrik üretiminin çevre ve doğa üzerinde pek çok etkisi bulunmaktadır.Enerji politikalarına yön verenler; fosil yakıtların neden olduğu çevresel tahribatı ve iklim değişikliğine olan etkileri dikkate almanın yanı sıra, hidroelektrik santrallerin biyolojik çeşitliliğe olan etkisini de göz önünde bulundurmalıdır. Bununla birlikte, taşıdığı felaket boyutundaki riskler, radyoaktif atık sorunu, projelerin yüksek maliyetleri vb sorunlar nedeniyle, nükleer enerji bir çözüm olarak ele alınamaz. Günümüzde enerji üretiminin kaçınılmaz bir gereksinim olduğu düşünüldüğünde, yapılması gerekenin bu üretimin doğaya en az zarar verecek şekilde planlanması ve uygulanmasıdır. Artık fosil yakıtlardan elektrik üretimi bırakılmalı ve yenilenebilir temiz enerji kaynaklarına geçilmelidir. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarıda yanlış uygulandığında doğal hayat üzerinde olumsuz etki oluşturmaktadır. Türkiye; ulusal stratejisinde elektrik üretiminde yenilenebilir enerji için belirlediği payı %30’un üzerine çıkarmalı, küresel vizyonla uyumlu adımlar atmalı, fosil yakıtlara bağımlılığını azaltmalı ve sera gazı emisyonunu düşürmelidir. Türkiye’de hidroelektrik enerji dışındaki yenilenebilir enerji kaynaklarının etkin kullanımını daha güçlü bir şekilde destekleyen yasal düzenlemeler gerekmektedir. Rüzgar, güneş ve jeotermal enerji kaynaklarının kullanımı, ilgili devlet kurumları tarafında makro düzeyde planlanmalı ve lisans başvuruları bu plan çerçevesinde yapılmalıdır. Yenilenebilir enerji yatırımcılarının planlama, lisanslama gibi devletle olan ilişkilerinde başvurabileceği tek bir resmi kurumun olması ve bu sayede bürokratik engellerin hafifletilmesi süreci kolaylaştıracaktır. Güneş enerjisi gibi ilk yatırım maliyetleri yüksek olan teknolojiler için ekonomik teşvikler daha cazip hale getirilmeli ve alım garantileri artırılmalıdır. Trafo merkezlerinin yapımıyla ilgili maliyetin yatırımcı üzerindeki yükü azaltılmalıdır. Çevresel Etki Değerlendirmesi ( ÇED ) Yönetmeliği yeniden gözden geçirilmeli; özellikle birden çok hidroelektrik santralin yapılacağı bölgelerde havza bazında Stratejik Çevresel Değerlendirme yapılması zorunlu olmalıdır. Nükleer enerji tüm ulusal stratejilerden çıkarılmalı, 2023 yılı için belirlenen 5000 MW’lık hedef kaldırılmalı ve bu yatırımlar için ayrılan mali kaynaklar yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi için kullanılmalıdır. Jeotermal potansiyelin ortaya konması için arama çalışmaları teşvik edilmelidir. Karbon vergisi uygulaması ile elde edilecek gelirler yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesinde kullanılmalıdır. Türkiye yenilenebilir enerjiyle ilgili olarak küresel oluşumların yanı sıra, bölgesel girişimlerin oluşturulmasında etkin rol oynamalı ve bu işbirliği süreçlerine etkin katılım sağlanmalıdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının çeşitliliği açısından elverişli bir coğrafi konuma sahip olan Türkiye’de; petrol, doğalgaz ve kömür gibi enerji kaynaklarında dışa bağımlılığı azaltmak ve düşük karbonlu kalkınma hamlelerini hayata geçirmek için acilen harekete geçilmesi zorunludur. 83 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KAYNAKLAR: http://www.limitsizenerji.com/component/content/article/87-temel-bilgiler/363-yenilenebilir-enerjikaynaklari?directory=950 WWF ( Doğal Hayatı Koruma Vakfı ) Enerji Raporu WWF ( Doğal Hayatı Koruma Vakfı ) Yenilenebilir Enerji Geleceği ve Türkiye 84 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA ÜLKE KALKINMA PLANLARI POLİTİKALARI VE PEYZAJ MİMARLIĞI Yekta Alpaslan İstanbul Teknik Üniversitesi , 05385483728 , yekta1990@hotmail.com BÖLGE PLANLARI, ÜLKE KALKINMA PLANLARI, KALKINMA POLİTİKALARI VE PEYZAJ MİMARLIĞI Konu ele alınırken, öncelikle ülke kalkınma ve bölge planlarının sisteminden, hiyerarşisinden ve içeriklerinden bahsedilmelidir. Daha sonra örneklerle planların önemi açıklanacaktır. Ülke kalkınma planları, bir sosyo-ekonomik plan türüdür, 6 yıllık bir dönem için hazırlanmaktadırlar ve harita halinde değil, rapor halinde yazılmaktadırlar. Ülkenin en temel sektörleri hakkında ihtisas komisyonu raporları hazırlanmaktadır. İçerdikleri konulardan bazıları şunlardır: Sosyal kalkınma Kırsal kalkınma Çevre Kültür ve turizm Altyapı ARGE, bilim ve teknoloji Eğitim, gençlik ve istihdam İktisadi kalkınma Kalkınma planları, herkes için bağlayıcı olabilmesi için, TBMM tarafından onaylanmakta ve yürürlüğe konmaktadır. Ülke kalkınma planları içerik açısından Hollanda ile benzerlik taşımaktadır. Ülkemizde bu planlar mekâna ilişkin kararlar vermemektedir. Kararlar tüm ülke sınırları için alınmaktadır. Mekân kararlarını içeren plan türü Bölge Planları’dır. Bölge planları ülkemizde 1985’te yürürlüğe girmiştir. İşlevsel olarak benzerlik gösteren bölgeleri ifade etmekte, stratejik amaçlı planlar olmakla birlikte “Nerede?” sorusuna cevap vermektedirler.Bununla birlikte gerekli görüldüğünde devlet planlama teşkilatı tarafından yapılmakta, yaptırılmaktadır. Fakat henüz bir bölge planı bulunmamaktadır. Bir bölge planı yapılmamasının sonuçlarından biri olarak İstanbul, ülke nüfusunun 1/5’ini taşımaktadır. Ülkemizde ekonomik büyüme merkezleri genel olarak batıda yer almaktadır. Sanayi %65, yabancı sermaye %70 İstanbul’dadır. Planlama kapsamında ülke genelindeki şehirlere düzenli dağılım sağlanabilmiş olsaydı, İstanbul’un mevcut nüfusu hem ülke hem de kentliler açısından daha kabul edilebilir bir seviyede tutulmuş olabilirdi. İtalya’nın planlanması ülkemiz açısından da iyi bir örnek olarak değerlendirilebilir. 1960’ların sonuna kadar, İtalya’nın güneyi kuzeyine göre daha fakir kalmıştır. Bölge planlamaları sonucunda, ülkenin Güney kesiminde doğal ve kültürel kaynak değerlere uygun olarak “turizm” öncelikli etkinlik olarak seçilmiş, bunun sonucunda da zaman içerisinde Kuzey ve Güney arasında süregelen ekonomik farklılık dengelenebilmiştir. Atatürk’ün politikaları ülke kalkınmasında dağılımı içermektedir. Bu politikalarda gelişim bölgesi sadece İstanbul veya Ankara olarak ön görülmemiştir. Söz konusu politikalara göre, ülkenin doğu ve batısı arasında düzenli gelişimin olması esastır. Fakat gün geçtikçe bu strateji unutulmuştur. Bölge planları olmadığı için ülke kalkınma planlarının uygulanması da doğru olamamaktadır. Sosyo-ekonomik açıdan, yerleşim ve mekansal gelişme düzenli gelişememektedir ve İstanbul başlı başına bir bölge gibi öne çıkmaktadır. Bu durumun temel bazı sakıncaları konusunda örnek vermek gerekirse; 1999 depreminde Marmara Bölgesi’nin ciddi biçimde zarar görmesi ekonomiyi de çok büyük oranda sarsmıştır. Çünkü yanlış politikalar sonucu ekonomiyi kalkındıran sanayi odakları bu bölgede konumlandırılmıştır. Parça parça planlarla yanlış kararlar alınmış, zehirli fabrikalar ile konutlar yan yana konumlanmıştır. Çok büyük yatırımlar bir arada olunca sadece bu bölgenin tahrip olması çok büyük zararlar için yeterli olmuştur. Yalova’da zehirli atıkları olan fabrikaların zarar görmesiyle, yakın çevrelerinde bulunan konutlar boşatılmak zorunda kalmıştır. Bu planların önemi ancak bu felaketten sonra anlaşılmaya başlanmıştır. Noktasal ölçekte olmayıp, üst ölçekte, en azından il ölçeğinde yatırım kararları alınmasına karar verilmiştir. Bölge planlarına yeni bir yaklaşım Kalkınma Ajansları’dır. Bölgelere danışmanlık yapmakta ve planların hazırlanması ve uygulanması aşamasında görev almaktadırlar. 85 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA İhtisas komisyonu raporlarının hazırlanması bölge planlarına temel oluşturması açısından çok önemlidir. Bu planların hazırlanmasında geleceğin Peyzaj Mimarlarına düşen görev büyüktür. Peyzaj mimarlarına düşen görev bölgesel analizler ile birlikte, bölgeler arası sosyal, fiziksel ve ekonomik ilişkileri doğru saptayarak mevcut durum ve sorun tespitlerinin yanı sıra, alınması gereken önlemlerle birlikte bölge planlarının yapımına girdi oluşturarak yapımında etkin şekilde yer almaktır. 86 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA DPT’NİN DÜNÜ BUGÜNÜ Ebru Dehmen*, Gül Akkaya**, Hale Kule*** *Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05077518566, ebru.dehmen@hotmail.com **Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05079361551, gulakkaya@windowslive.com ***Ankara Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05462395573, kulehale@gmail.com ÖZET Devlet Planlama Teşkilatı ilk defa 30 Eylül 1960 yılında 91 sayılı kanunla kuruldu. Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın bir plana bağlanacağı 1961 Anayasası’nın 129. maddesinde yer aldı. 8 Haziran 1984 tarih ve 223. Sayılı kanun hükmünde kararname ile yeniden düzenlenen DPT, Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ile Yüksek Planlama Kurulundan meydana gelir. DPT ülke kaynaklarının verimli bir şekilde kullanılmasını ve kalkınmanın hızlandırılmasını sağlamak, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı planlı bir şekilde yürütmek, uzun süreli kalkınma planları ile yıllık programları hazırlamak ve bunların uygulanmasını takip etmek gayesiyle kurulmuştur. Başbakanlığa bağlı bir kuruluş olan DPT 2011 yılında hükümet kabinin yeni oluşumu doğrultusunda Kalkınma Bakanlığı bünyesinde çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca 1978 yılında DPT’ de müsteşarlık görevini yürütmüş olan Sayın Prof. Dr. Bilsay KURUÇ ile yapacağımız röportaj da DPT’nin dünü ve bugünü hakkında detaylı bilgiler sunacağız. ANAHTAR KELİMELER: DPT, Kalkınma, Prof.Dr.Bilsay Kuruç GİRİŞ Planlama; şimdiki veriler ve gelecekteki muhtemel gelişmelerin ışığı altında belli bir amaca ulaşmada izlenecek yolu gösteren bir süreçtir. Başarılı bir planlama her şeyden önce planı hazırlayan kişilerin bilgi, tecrübe, zeka düzeylerine ve özellikle de geleceği şimdiden tahmin edebilme gücüne bağlıdır. DPT, devletin ekonomik, sosyal ve kültürel amaçlarının belirlenmesinde hükümete danışmanlık yapmıştır. Hükümetçe belirlenen amaçları gerçekleştirmek için kalkınma planları ve yıllık planlar hazırlanmıştır. Prof. Dr.Bilsay Kuruç ile Röportajımız ─ Bizim merak ettiğimiz şeyler; Devlet Planlama Teşkilatı(DPT) nedir? Ne yapar? Planlamaları nerelerde yapar? Peyzaj mimarları bu teşkilatın neresinde olmalıydı? Bunları öğrenmek istiyoruz. Bildiğimiz bir konu değil, sizden bunları hem öğrenmekhem de farkındalık yaratmak istiyoruz. ─ 30 Eylül 1960’ta kurulan bir teşkilattır. 3 koldan oluşmuştur: 1. 1930’lu yıllarda (Atatürk döneminde) programları vardı, 1940’lardan sonra sona erdi fakat kadroları hala ayaktaydı. 2. 1950’li yıllarda (Adnan Menderes döneminde) alt yapı yatırımcı kuruluşları yani Devlet Su İşleri (DSİ), Maden Tetkik Arama (MTA), Karayolları vardı. Bunların hepsininde yatırımcı elemanları vardı. Mesela Süleyman Demirel o zamanlar DSİ müdürlüğü yapıyordu. Kurucuları; Dolayısıyla bir yatırım nasıl yapılır? Hangi ihtiyaçtan doğar? Nereye yapılır? Hangi kapasitede yapılır? Ne kadar harcama yapılır ve kendini amorti edecek mi? , bunların üzerine düşünen insanlardı. 1950’lerde yatırımlar oraya da yapılsın buraya da yapılsın denince, aralarında eşgüdüm olmayan yatırımlar ortaya çıkacaktı. Sürekli yatırım yapılsın deniyor ama nereye yapılsın? Yani yatırımın kriteri olur. Bunun üzerine yatırımcılar kafa yormaya başlıyor. Bir yatırım yapacağımız zaman kriteri olmalı. Nasıl bir yatırım olmalı? Niçin yatırım yapılmalı? Neleri gözeterek yapılmalı? Nereye katkı sağlayacak? 3. Türkiye ekonomisi dalgalı gidiyordu, açıklar veriyordu, dış yardıma muhtaç hale gelmişti, dış dünyanın yardımına bakıyordu. Dış dünyada o zamanlar yardım edebilecek olan batı klüpleri vardı. O zamanlar devlet yardımları söz konusuydu. Dolayısıyla bu devletlere platform verildi. Dış ülkeler ‘’Biz size yardım edelim ama bir çizginiz olsun, koordinasyon yapın. Koordinasyon olmadığında 87 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA başı bozukluk oluyor ve hatta planlama olsun.’’ dedi. Bu üç çizgi 30 Eylül 1960’tabirleşti. Bir kurul doğdu yani DPT. 27 mayısı yapan askerler şöyle düşünüyordu; işler başı bozuk gidiyor, bütün politikaların bir plana göre değerlendirilmesi lazım. Yani ortak bir akıl lazım. Bu ortak akla göre düzenlenmesi lazım. Onun için tek tek tüm politikaların üstünde planlama mekanizması lazım. Bu zamanlarda devletin yatırımcı kuruluşları vardı(DSİ, Karayolları, MTA, TKİ, vs.). Bu yatırımcı kuruluşlar olsun, aynı zamanda özel sektörede yol gösterici olsun, özendirici planlama olsun denildi. Böylece DPT kuruldu. Demek ki bu anlayışa göre önce plan yapacağız ve planın vadesi de 5 yıl olacak. 5 yılı kapsayan planlar yapacağız. 5’er yıl 5’er yıl gideceğiz. Bu 5 yılın yıllık planları olacak. Yani bu 5 yıl için tahmin yapacağız ve olabildiği kadar gerçekçi hedefler koyacağız. Bunu meclis grup planlama teşkilatı yapacak. Hükümet siyasal kararları benimseyecek meclise gönderecek. Bu kararları hükümette mecliste değiştirebilir. Sonunda kabul edilecek. Meclis kabul ettikten sonra artık bu devletin tüm dökümanları için ana belge olacak. Her yıl yıllık bütçe buna göre yapılacaktır. Yıllık bütçe nedir? Yıllık bütçe bir sipariş listesidir. Yıllık bütçe devletin sipariş listesinin bir yıl içinde ne yapacağını belirler, siyasi karar ortaya çıkarır. Bu sipariş listesinden sonra artık bütçe planlamaya göre yapılacak. Demek ki yıllık bütçe hazırlanmadan yıllık programın yapılması lazım. Yıllık programda plana göre yapılacak. 5 yıl 5 yıl gideceğiz. Bunun için teorik çalışma yapılacak. Birinci mesele; ne kadar hızla gelişecek? İkinci mesele; büyüme modelinin olması lazım. Ne kadar hızla büyüyeceğiz? Büyüme dediğimizde hızı ifade ediyoruz. Sermaye Hasıla Katsayısı: mesela 150km demir yolu yapılacak ve 100.000 TL paramız var. Bu demir yolu Ankara-Konya arasına mı Van-Hakkari arasına mı yapılmalıdır. Araziden dolayı Ankara-Konya arasına yapılmalıdır. Elde edeceğimiz hasıla 150km demir yoludur fakat 100.000 TL Van-Hakkari için yetmez. Başka bir gerekçe ile buraya yapılmasına karar verebiliriz. O gerekçe sosyal gerekçedir. Demek ki ekonomik değil sosyal gerekçe de olabilir. Dolayısıyla sermaye hasıla kat sayısı, bizim yatırım projelerini seçerken mutlaka göz önünde bulundurulması gereken az sermaye ile olabildiğince çok hasıla etmemiz lazım. Şöyle bir şey söyleyebilirim 5 yıl için yaklaşık tüm yatırımların ortalaması olarak düşünelim. 5 yılda nerden toplu tasarruf edilir? Niye böyle düşünüyoruz? Çünkü bu yatırımları yapınca gelir artacak, yatırım yaptığımızda insanların gelirleri artacak ve gelirden tasarruf edecek. Dolayısıyla diğer toplumun marjinal tasarruf oranı 21 ise geliri 100 arttığında 21’ini tasarruf ediyorsa ve sermaye hasıla katsayısı da 3 ise o zaman büyüme hızı %7 çıkar. Eğer yaptığımız hesaplarla tasarılar tutarsa, 5 yılda ortalama %7 hızla büyüyebiliriz. ─ Neden 5 yıl? ─ Ülkeyi yerinden oynatabilecek yatırımın tasarlanması, projelenmesi, karar verilmesi, yerinin seçilmesi, temel atılması, kurban kesilmesi, kurdele kesilmesi, tesisin ortaya çıkması, tesis ortaya çıktıktan sonra işletmeye geçmeden önce yine kurdele kesilmesi, kurban kesilmesi süreci için 5 yıl gereklidir. Burada yatırımcı kavrama ön plandadır. Hasıla dediğimiz gelir, gelirden de ne kadar tasarruf edeceğiz? Daima tasarruf edelim ki yeni yatırımlar yapabilelim. Ama yeni yatırımlar yapmak için önceden hazır tasarruflar değil de yapılan yatırımlardan elde edilen gelir ve ondan elde edilen tasarruf lazım. Böyle bir büyüme modeli lazım bize. Bu şunu gösteriyor; planlama meselesi aslında, yapılacak işlerin alt alta sıralanması değil, yeni işlerin tasarlanmasıdır. Sahip olduğu potansiyel nedir ki onu daha iyi büyütecek ve gerçekleştirebilecek bir hayal gücüne sahip olur. Planlamanın piyasa mekanizmasından üstün tarafı da bu. İnsan aklına dayanması. Aynı zamanda insan hayal gücüne dayanması. Yani 5 yıl dediğim zaman, 5 yıl, ufku görebildiğim zaman. Ufku 5 yıllık bir yatırımla görebiliyoruz. Daha ötesini göremiyorum, kestiremem, spekülasyon olur. Görebileceğim yere kadar düşünerek zorlarım. Demek ki planlamanın esasında mutlaka bir yapılabilecek işlerin zorlanarak yapılması var. Benim potansiyelim daha hızlısını yapmaya elverişlidir. Potansiyelimi zenginleştireyim düşüncesi var. Onun için makul süre 5 yıldır. Bu 5 yılın ötesini de görmek isterim fakat gerçekçi olmaz. 88 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Plancının mutlaka hayal gücü olması lazım. Ana damar nerden geçiyor? Piyasa mekanizması izin veriyor mu? Hangi yatırımlar beni daha hızlı götürür? Her yatırımın geri bağlantısı – ileri bağlantısı vardır. Örneğin; demir – çelik tesisi yapılacaksa, inşaat çıkar, gemi inşaatı çıkar, güzel peyzaj malzemesi de çıkar;geri bağlantısında kömür ocaklarını besler, cevherleri besler, taşımacılığı besler. Bir kere su kenarında kurmamız lazım. O zaman su taşımacılığı önem kazanır. Bu işi benimsediğimiz zaman bu işi yapacak teşkilat lazım. Devlet Planlama Teşkilatı, o da bu söylediğimiz işleri gerçekleştirecek. Organizasyon olarak gerçekleştirecek. O zaman planlarla ilgili şöyle bir tablo çıkıyor ortaya. 3 katlı bir planlama yapıyorum. En alt katında yapacağım projeler. Bunun üstünde sektör katı vardır. Çünkü projeler bin bir sektör içi yapılabilir (Sanayi, tarım, hizmetler vs.)her biri çeşitli projelerle düşünülebilecek olan alanlar olarak düşünülebilir. Bunlar içinde bizi süratle hızlandıracak olan teknolojik yatırım mallarıdır. Yatırımları nereye yönlendireceğimizi etkileri bakımından, sonuçları bakımından plancının düşünmesi gereken en önemli konudur. O halde sektörler dediğimiz zaman çok geniş bir yelpazeyi kapsar. Tüm bu sektörlere göre proje yapmak lazım. En üst kat var birde. Bu katın tutarlı olması lazım. Bunlara en sonunda ne kadar harcama lazım? Ne kadar tüketim yapacağım? Ne kadar yatırım yapacağım? Gelirin tasarruf edilmeyen kısmı tüketimdir. Ne kadar tüketim, ne kadar yatırım yapacağım? O halde bu plan 5 yıllık programlara bağlıdır. Bu büyük bir paketse her yıl ne kadarını gerçekleştireceğim yıllara göre değişebilir. Bir yatırım başladığında başka bir yatırımı da ondan sonra başlatmak gerekebilir, hatta başka bir yatırımı da ondan sonra başlatmak gerekebilir. Yani bunun planlanması lazım. Harcamanın ortaya çıkarılması, bunların birbiriyle tutarlı olması gerekir. Böyle bir tabloya göre hareket edeceğimiz için bir teşkilat kuruluyor. Kendi içinde dökümü var. Başbakanlığa bağlı müsteşarlık olarak kurulmuştur. İçinde üç dairesi vardır. -İktisadi Planlama İnsan boyutunun ekonomik toplamı -Sosyal Planlama Sadece ekonomik değil, sosyal boyutu da vardır -Koordinasyon Yapılacak yatırımların koordinasyonunu sağlar ve rapor tutar. Bunun sonunda hem 5 yıllık plan hem de yıllık programlar için kurul oluşturulmuştur (Yüksek Planlama Kurulu). Dört bakan, müsteşar, üç daire başkanı karşılıklı oturur ve masa başında başbakan vardır. Yatırımları görüşüyorlar, oy veriyorlar oylar eşit ise başbakan karar veriyor. Yapılan plan taslağı önce bu kurula geliyor. Buradan sonra hükümete gidiyor. Siyasi olarak görüşülüyor. Oradan meclise götürülüyor. Bütçe ve plan komisyonundan genel kurula gidiyor burada görüşülüyor. Planlar meclis kararıyla çıkıyor, sonra 5 yıl boyu yıllık planlarla yatırım gerçekleşiyor. 1980’lere kadar böyle devam etti. 80’lerden sonra hükümetin ağırlığı ile değişti. DPT’nin rolü gitgide önemsizleşti ve geçen yıl (2011’de) kaldırıldı. ─ Yatırım yapılacak alanlar seçilirken öncelik hangi etmene dayanır? ─ İki şey vardır. - Maliyet - Sosyal Fayda ─ Yatırım alanlarını seçerken o alanda peyzaj mimarının bulunması gerekmez miydi? Çünkü o alanlar peyzaj mimarlarının çalışma alanı. ─ Çevre korumayla ilgili bir şey. Elbette peyzaj mimarı olmalıydı. O zamanlar daha basit düzeyde çalışmalar yapılıyordu. Türkiye henüz kırsallığı ağır basan bir ülkeydi. Daha çok kent planlaması düşünülüyordu birde yatırım yerleri seçiminde, sanayi ön plana çıkınca, kentleşmeyi sanayileşme şekillendirir düşüncesi ön plana çıkmıştır. Yani nereye sanayi kuracağız? Bunun iyi ve kötü örnekleri vardır. Kötülere örnek olarak; kömürün yarattığı radyasyon, HES’ler, vs. Aslında bütün alanların önden tasarlanması lazım. Zamanı gelince, yatırım yapacağımız zaman bir peyzaj mimarı çağıralım da soralım değil daha önceden planlanması lazımdı. Fakat o tarihte Türkiye’nin tapu kadastrosu bile çok eksikti. Planlama 1980’lerde İmar ve İskan Bakanlığından alınıp belediyelere verildi. Son geldiği noktada T.O.K.İ kentsel dönüşüm başlattı. Rant bakanlığı başladı. Peyzaj falan düşünülmüyor. 89 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Planlamayı yeniden kurmak lazım. İleriyi gören, rantı düşünmeyen, uygar bir akıl lazım. Buda sizler sayesinde olacak. SONUÇ: Prof. Dr. BilsayKURUÇ’un da belirttiği gibi “Yatırımları nereye yönlendireceğimizi etkileri bakımından, sonuçları bakımından plancının düşünmesi gereken en önemli konudur. O halde sektörler dediğimiz zaman çok geniş bir yelpazeyi kapsar. Tüm bu sektörlere göre proje yapmak lazım.” Bu sektörlerden ve bizce en önemlisi olan peyzaj mimarlığı ne kadar dikkate alınıyor, ne kadar bu planlamanın içinde ya da içinde olmalı işte tartışmak öğrenmek istediğimizde bu. Planlama dediğimiz şey insan aklına ve hayal gücüne dayanan bir olgu olduğundan, peyzaj mimarlığının da aynı özelliklere sahip olması ve DPT’nin yaptığı planlamaların peyzaj alanlarında yapılıyor olması aslında bize peyzaj mimarlığı meslek disiplininin DPT ile ne kadar yakından bir ilişkisi olduğunu açıkça gösteriyor. Ancak kurulduğu dönemde peyzaj mimarlığının planlama kararı alan meslek disiplinleri arasında yer almaması, o dönemde peyzaj mimarlığının bilinmiyor olması ancak ilerleyen dönemlerde özellikle de son yıllarda kendini tanıtmasıyla planlama kararlarının alınması sürecinde yavaş yavaş yer almaya başladığını görebiliyoruz. Sonuç olarak; peyzaj mimarlığı meslek disiplininin yalnızca park-bahçe ve bitkiden ibaret olmadığını, aslında temelinde planlama ve mühendisliğe dayandığını, hayatımızın her anında var olduğunu görüyoruz. TEŞEKKÜR: Bu bildirinin ortaya çıkmasını sağlayan 2. Ulusal Sempozyumunu düzenleyenlere ve Sn. Prof. Dr. Bilsay Kuruç’a teşekkür ediyoruz. KAYNAKLAR Sayın Prof. Dr. Bilsay KURUÇ, 7 Mart 2012 http://www.ekodialog.com/Konular/planlama-nedir-planlama-sureci.html http://tr.wikipedia.org/wiki/T.C._Ba%C5%9Fbakanl%C4%B1k_Devlet_Planlama_Te%C5%9Fkilat%C4%B1 90 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 4.OTURUM PEYZAJ VE HUKUK Oturum Başkanı;Ege KASKA 91 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 4.OTURUM BAŞLIKLARI PEYZAJ ve HUKUK • İmar kanunu ve uygulamaları • İmar planlar, koruma amaçlı nazım imar planları ve peyzaj mimarlığı ilişkisi • İmar mevzuatının değerlendirilmesi • Kamu yönetimi ve peyzaj mimarlığı ilişkisi • Kamusal alan planlaması nedir? • Normlar hiyerarşisi ve mevzuat (Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelikler ve yönergeler) ve peyzaj mimarlığı ilişkisi • Kamu kime yarar/kime zarar? • Avrupa Peyzaj Sözleşmesi/Uluslar arası Peyzaj Sözleşmesi 92 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA İMAR KANUNLARI VE UYGULAMARI 1 1 1 1 Esranur Kübra KARA , Nigar KIRCI , Gamze ŞENTÜRK , Nazlı Gizem DÖNMEZ Ceren ÇAVUŞOĞLU , 1 Gizem ARI 1 Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, BORNOVA ÖZET İmar; bir yerleşim yerinin belirli kurallara göre düzenlenmesi ve yapılandırılmasına denir. Kentlerin uygulama ve nazım imar planları yapılırken, doğal ve tarihi dokusunun korunması ve yolların, parkların, yeşil alanlarının bilimsel olarak planlanabilmesi gerekir. Bunun içinde o işin ehli olan yani lisans eğitimi almış olan bir Peyzaj Mimarı’na projesini çizdirmek gereklidir. Ayrıca İmar Yönetmelikleri’nde Peyzaj Mimarı’nın yetkili olması da gerekmektedir. Bu yetki için PMO büyük bir çalışma içerisindedir. Peyzaj Mimarları ve peyzaj projeleri, yapı ve ruhsat aşamasının her parselinde var olmalıdır. Özetle, bu bildiride imar kanunun önemi, nerelerde hangi amaçla kullanıldığı, uygulamalarında Peyzaj Mimarları’na düşen görevler ve bu görevlerin önemi, peyzaj mimarlarının neden yetki sahibi olması gerektiği ve bunun için yapılan çalışmalar açıklanacaktır. 1 Anahtar Kelimeler: İmar, İmar Kanunu, İmar Uygulamaları, Peyzaj Mimarlığı’nın imardaki önemi GİRİŞ Genel tanımıyla imar; bir yerin belirli kurallarla gelişip güzelleşmesi, hayat şartlarının uygun duruma getirilmesi için üzerinde çalışılan bakımlı yerdir. İmar Kanunu, yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla düzenlenmiştir. İmar Kanunu kapsamında, belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu kanun hükümlerine tabidir. İmar Kanunu’nun genel esasları; herhangi bir çalışma sahasına, her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamaz. İMAR KANUNLARI VE PEYZAJ MİMARLIĞININ ETKİSİ Bir yerleşim yerinde nüfus artışı ve buna bağlı olarak ihtiyaçlarında artmasıyla belirli konutlaşma sıkıntıları yaşanmıştır. Bu durum gün geçtikçe artmaktadır. Ülke genelinde hızla artan nüfus ve buna paralel gelişen sanayileşmeyle birlikte meydana gelen göçler, plansız, çarpık kentleşmeye ve kaçak yapıların oluşumuna neden olmuş ve bu durumda kentlerin fiziki yapısında ciddi sorunlara yol açmıştır. Bu gelişmelerin sonucu olarak 3194 sayılı İmar Kanunu 09.05.1985 tarih ve 18749 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İmar Kanunları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planı olmak üzere ikiye ayrılır. Nazım İmar Planı; varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak hâlihazır haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme, yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plandır. İmar planlarının yapımı yasal olarak bir zorunluluktur. Bunun neticesinde bu planların hayata geçirilmesi yani imar planlarının araziye yansıtılması da bir yasal zorunluluktur. Uygulama İmar Planı; tasdikli hâlihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır. Yukarıdaki tanımlardan da anlaşılacağı üzere, imar Peyzaj Mimarlığı ile yakından ilişkilidir. Algılanabilir ve tanımlanabilir fiziksel çevreyi ele alan Peyzaj Mimarlığı, projelerini İmar Kanunları çerçevesinde rahatlıkla hayata geçirir. Bir mesleğin lisans eğitimi varsa, yapacağınız ya da uygulayacağınız projelerde o işin ehli olan kişilerle çalışılması gerekir. Her ne kadar müteahhitlik mesleğinin lisans eğitimi olmasa bile bir yapı için öncelikli olarak bir mimara yapının mimari projesini çizdirmek gerekir. Bunun yanı sıra İnşaat Mühendisi’ne 93 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA yapının statiği, Elektrik ve Makine Mühendisleri’ne tesisat vs. çizdirilir. Her mimarın veya mühendisin çizdiği projeler üyesi olduğu kendi meslek örgütünce onaylanır ve müteahhitte bu projeler ışığında ve şantiye şefinin gözetiminde inşaatını yapar. Ancak, bir yapının ya da bir sitenin mutlaka peyzaj projesi de olmalıdır. Aynı şekilde kentin Uygulama ve Nazım İmar Planları yapılırken de kentin doğal ve tarihi dokusunun korunması ve yeşil yolların, parkların, yeşil alanlarının sosyal, kültürel, ekolojik, topoğrafik şekilde değerlendirilmesi ve her yönüyle ele alınarak planlanması gerekir. Bunun içinde tüm bu konularda gerekli lisans eğitimini almış olan bir Peyzaj Mimarı’na gereksinim vardır ve bu gereksinimin yasalarca hükümlerde yer alması gereklidir. İşte bunun için İmar Yönetmelikleri’nde ilgili diğer meslek dallarıyla birlikte Peyzaj Mimarlarının da yetkili olması konusunda fikir birliğine varılması gerekir. Ülkemizde 1973 yılından itibaren varlığını sürdüren ve ülkenin fiziki planlarında ekolojik veri tabanına göre planlama ilkeleri üretebilen tek meslek disiplini olan Peyzaj Mimarlığı disiplini maalesef kent planları içinde bu güne kadar yer verilmemiş olması bugün “çarpık kentleşmenin” , kırsal planlamadaki yer verilmeyişi ile de ekonomik ve sosyal yapılaşmanın, kalkınma modellerindeki alternatif çözümlerin önünü kapatmış, kent-kır ilişkisindeki olumsuzlukları yaratmış ve bugün en büyük sorun olarak değerlendirdiğimiz, kentlerin olağanüstü bir hızla kalabalıklaşmasını kontrolsüz yerleşimlerden dolayı altyapı sorunlarını beraberinde getiren göçlerin oluşumunu sağlamıştır. Sorun büyüdü, çözümsüzlük artmaya, çözebilseniz bile çok yüksek maliyetlerle karşı karşıya kalmamıza neden oldu .Biz Peyzaj Mimarlığı meslek disiplininin temsilcileri olarak ülkemizin merkezi planlama disiplininde planlanarak bölgesel ve yerel ölçeklere indirilmesi gerekliliğini savunan ve mutlak suretle yerleşim dokularımızdaki biyosfer alan rezervlerinin planlamanın birincil ilkesi olduğunu savunuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez olmak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından ülkemizde gerçekleştirilen bir “Kentleşme Şurası” yapılmıştır. 2008 yılında başlayan ve 10 komisyon şeklinde çalışan Şura, ön hazırlıkları 2009 Nisan ayında bitirmiştir. Şura Genel Kurul Sonuç Bildirgesi’nde; “Planlama, mimarlık ve peyzaj mimarlığı bütünleşerek, kentsel tasarımlar yapılacak ve ülke planlarına aktarılacaktır.” ifadesi yer almıştır. Bunun üzerine Türkiye 2000 yılında imza attığı 2003, yılında yasalaştırdığı “Avrupa Peyzaj Sözleşmesi” gerekleri ile ilgili ilk adımı 2009’da atarak bir girişimde bulunmuştur. Konuyla ilgili olarak Peyzaj Mimarları Odası da;“Arkadaş İmar yönetmelikleri kentleri şekillendiren yönetmeliklerdir. Peyzaj Mimarları olarak biz de kentin doğal ve tarihi dokusunun korunması ve yeşil yolların, parkların, yeşil alanların, yapıların çevre düzenlenmesinin bilimsel olarak planlanabilmesi için bu yönetmelikte olmak zorundayız” şeklinde bir açıklamayla, ilgili meslek dalları içindeki yerimizi vurgulamıştır. ÜLKEMİZDE YAPILAN ÇALIŞMALAR Peyzaj Mimarlığı’nda İmar Kanunu Uygulamalarına örnek olarak; Karşıyaka Belediyesi başkanlığınca konutların ve işyerlerinin inşaat ve ruhsatı aşamalarında peyzaj projeleri onay aşamasında bahçe düzenlemesi zorunluluğu getirilerek Karşıyaka’da ilk kez, ‘‘Sağlıklı Kentleşme ve Nitelikli Yapılaşma için Ortak Mesleki Denetim Protokolü’’ imzalanmıştır. Bu protokolle birlikte İnşaat ruhsatı aşamasında apartman bahçe alanı 200 metrekareden büyükse inşaatı yapacak olan sorumlulardan bahçe için de proje istenecek. Bahçe alanı 200 metrekare den daha küçük ise proje yerine bahçe düzenlemesi istenecek. Küçük bahçeleri düzenleyecek olanlara Karşıyaka Park ve Bahçeler Müdürlüğü ile Peyzaj Mimarları Odası gönüllü danışmanlık hizmeti verecek. Bahçe düzenlemesi yapmayana oturma raporu verilmeyecektir. İzmir’de ve Antalya’da çeşitli belediyelerle bu örnekte olduğu gibi başka protokoller de yapılmıştır. Yapılan bu protokollerin sayısı artmalı ve ülke çapında geçerli bir hale gelmelidir. Ancak bu da yeterli değildir. Bu bağlamda imar mevzuatı kapsamında belediyelerinin sorumluluğu altında bulunan, karar verme, plan üretme ve uygulama aşamalarında Peyzaj Mimarlarının aktif görev alması gerekmektedir. SONUÇ Şehirlerin ve yerleşim alanlarının planlı ve düzenli olması, şehirlerin bir plan dâhilinde gelişmesi bu gelişmenin önünde sorunların çözümlenmiş olması, daha sağlıklı ve yaşanabilir şehirlerin oluşması, bu gelişmelerin önceden planlanıp, plan doğrultusunda gelişmelere yön verilmesi ile mümkündür. Hepimiz yeşil alanlar istiyoruz. Beton yığınlarından kurtulmak istiyoruz. Kentte herkesin kafasında bu olgu varken, yeşil alanların da planlanması, projelendirilmesi, uygulaması artık Mimarlar Odası’nda değil. Bunu artık peyzaj 94 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA mimarları yapıyor. Peyzaj mimarlığı bir meslek grubu ve ayrı bir odası var. Mimar, bir bitkinin nerede kullanılacağını bilemez; ama peyzaj mimarları bilir. Mimarların, peyzaj mimarlarını tanımıyoruz deme hakkı yok. Yeşili düşünüyorsak peyzaj mimarlarının olması gerekiyor. KAYNAKLAR: Bursa Büyükşehir Belediyesi, 1997. İmar Yönetmeliği ODYAKMAZ, A. N; 2001, İmar Kanunu ve İlgili Mevzuat, Alfa Ders Kitapları Yayınevi www.peyzajmimoda.org.tr YAYLA, O; 2001, İmar Kanunu-Planlama-Uygulama MÜFTÜOĞLU, V; “Kentsel Açık Yeşil Alan Karar ve Uygulamalarının İmar Mevzuatı Kapsamında Ankara Kenti Örneğinde İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2008 95 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA TÜRKİYE PLANLAMA SİSTEMATİĞİNDE ve KORUNAN ALANLARIN YÖNETİMİNDE PEYZAJ MİMARININ ROLÜ, KAZANIMLAR ve KAYIPLAR Hanife Şafak ÖZKAN , Tuba AKMAN İstanbul Üniversitesi , 0554 657 66 87, hsafakozkan@gmail.com İstanbul Üniversitesi , 0534 506 14 50, tbAkmn_88@hotmail.com ÖZET Anayasamızın 56. maddesine göre '' Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. '' Dengeli ve sağlıklı bir çevre için var olanı, yani doğayı öncelikle korumak ve bize sunduklarından ona zarar vermeden faydalanabilmek gerekir. Koruma ve kullanma dengesinin sağlanabilmesi bir toplumda ancak en küçük birimden en büyük birime kadar sistemli bir çalışma ile sürdürülebilir. Bu sistemi oluşturan en önemli parçalardan biri de planlama sistemidir. Ülkemizde planlama sistemlerinde doğa koruma ya da korunan alanlar hakkında çalışmalar yapılmasının yanı sıra bu çalışmalarda görev hakkına sahip meslek grupları da etkili olmaktadır. Bu meslek grupları içerisinde mutlaka bir Peyzaj Mimarı yer almalıdır. Peyzaj; tamamen bir çevre olmakla birlikte, Peyzaj Mimarının görevi de; öncelikle çevreyi korumak ve gerekirse olabilecek olumsuz etkilerin tahmininde bulunup, bunların ortaya çıkarabileceği olumsuzlukları en asgari seviyeye indirebilmek için önceden önlem almak olmalıdır. Bu çalışmada Türkiye Planlama Sistematiği içerisinde ve Korunan Alanların Yönetiminde Peyzaj Mimarının rolü, kazanımlar ve kayıplar incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Planlama, Koruma, Yönetim GİRİŞ Anayasamızın 2872 sayılı Çevre Kanununun 56. maddesi gereğince ‘Herkes dengeli ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir’. Aynı kanunun yine 1. maddesinde ‘Bu kanunun amacı bütün canlıların ortak varlığı olan çevrenin sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamaktır’ ibaresi bulunmaktadır. Bu kapsamda; Sürdürülebilir Kalkınma: İnsan ve doğa arasında denge kurarak doğal kaynakları tüketmeden, gelecek nesillerin de ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına olanak sağlamak ve bugünkü neslin ihtiyaçlarını da bu doğrultuda karşılayabilmeyi esas almaktadır. Sürdürülebilir kalkınmanın temelinde öncelikle insana yarar sağlama amacı bulunmaktadır. Buna göre değerlendirildiğinde sürdürülebilir kalkınmaya, insan merkezli koruma-kullanma yaklaşımı da denilebilir. Bu nedenle, gerek dengeli ve sağlıklı bir çevre sağlamak için, gerekse doğal mirasın gelecek nesillere aktarılması için benimsenmesi gereken tek unsur Doğa Koruma kavramıdır. Doğa Koruma kavramının içeriğine bakılacak olursa, insanın doğal kaynakları yanlış kullanımı ve bu doğrultuda yol açtığı çevre sorunlarının geri döndürülemez boyutlara ulaşması durumunun gün geçtikçe daha da aşılmaz bir sorun olması, gerek ekonomik kaygılar gerekse yasal boşluklar nedeniyle şekillenmektedir. Doğa koruma kavramını incelediğimizde, içinde bulunduğumuz ekosistem bütünlüğü içerisinde hangi parçaların mutlak surette korunması gerektiğini, kaynakların sürdürülebilir kullanımının nasıl sağlanacağını ve bunun yanı sıra korunan alan kavramını açıklayabildiğini görmekteyiz. TÜRKİYE’DE KORUNAN ALAN ve KORUNMASI GEREKEN ALAN TİPLERİ Korunan Alanlar: Korunan alan denildiğinde, koruma öncelikli kullanımların öngörüldüğü çeşitli statülerden oluşabilen, biyolojik çeşitliliğin doğal ve kültürel kaynakların sürekliliğini ve korunmasını sağlamak amacıyla kurulan, yasalar ve diğer etkili araçlarla yönetilen kara ve deniz parçaları anlaşılmaktadır. Korunan alanların planlaması ve yönetimi ülkemizde Bakanlıklarca sürdürülmektedir. 1- Çevre ve Su İşleri Bakanlığı; 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu:Anayasamızın 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu'nda 4 adet koruma statüsü bulunmaktadır. Bunlar; Milli Park 96 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Tabiat Parkı Tabiat Anıtı Tabiat Koruma alanları' dır. Milli Park Milli Parklar Kanununa göre Milli Park: Bilimsel ve estetik bakımından, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarıdır.(2). Milli Park kavramı ve uygulaması dünyada ilk kez 899 100 ha alan olan ‘Yellowstone National Park’ tır. Yellowstone National Park Ülkemizde ise 6831 sayılı Orman Kanununun 25. Maddesinde: ‘Orman Genel Müdürlüğü; mevkii ve özelliği dolayısıyla lüzum göreceği ormanları ve orman rejimine giren sahaları; bilim ve fennin istifadesine tahsis etmek, tabiatı muhafaza etmek, yurdun güzelliğini sağlamak, toplumun çeşitli spor ve dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak, turistik hareketlere imkân vermek maksadıyla, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma sahaları ve orman mesire yerleri olarak ayırır, düzenler, yönetir ve gerektiğinde işletir veya işlettirir.’ denilerek Milli Park kavramı ilk kez yasal olarak yer almıştır. (6). 6831 sayılı Orman Kanununun 25. maddesinin ilk uygulaması ise, 1958 yılında ilan edilen Yozgat Çamlığı Millî Parkı'nın ilanıdır. Yozgat Çamlığı Milli Parkı 97 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Tabiat Parkı Bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarıdır.(2). Gölcük Tabiat Parkı Trabzon-Uzungöl Tabiat Parkı Tabiat Koruma Alanı Bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlikeye maruz ve kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabii olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlak korunması gerekli olup sadece bilim ve eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarıdır.(2). Zonguldak-Çitdere Tabiat Koruma Alanı Bolu-Sülüklügöl Tabiat Koruma Alanı Tabiat Anıtı Tabii ve tabiat olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve bilimsel değerlere sahip milli park esasları dahilinde korunan tabiat parçalarıdır.(2). Bu objeler ağaçlar olabildiği gibi bazen de bir kaya, bir şelale de olabilir. Örneğin; Ankara ilimizde 2 adet anıt ağaç bulunmaktadır. 98 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Kaba ardıç Tabiat AnıtıKaba ardıç Tabiat Anıtı Ankara-Nallıhan ilçesinde bulunan, ortalama 750 yaşında olan Ardıç ağacı. 2872 sayılı Çevre Kanunu: Özel Çevre Koruma Bölgeleri (383 sayılı kanun hükmünde kararname) ; Tarihi, doğal, kültürel vb. değerler açısından bütünlük gösteren ve gerek ülke gerek dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan alanlardır. (1). Bu alanlar; özelliklerinin geleceğe ve gelecek nesillere ulaştırılmasını ve doğal kaynakların kullanılmasını temin ederek 2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesine ve ülkemizin taraf olduğu ‘Akdeniz’de Özel Koruma Alanlarına İlişkin’ protokol gereğince Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilir. Bu protokol kapsamındaki ülkemizdeki ilk Özel Çevre Koruma Bölgesi 1989 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile ilan edilmiştir.(1). Fethiye Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi 2- Kültür Bakanlığı; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu: 2863 sayılı bu kanuna göre korunan alanlar 3 statüdedir; Kültür Varlıkları Tabiat Varlıkları Sit Alanları Kültür Varlıkları 99 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Kültür varlıkları; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.(3). Diyarbakır-Eruh Adana-Nemrut Dağı Tabiat Varlıkları Tabiat varlıkları; Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerlerdir.(3). Nevşehir-Göreme ve Kapadokya Antalya-Damlataş Mağarası Sit Alanları Sit alanları; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alandır.(3). Rize-İkizdere Doğal Sit Alanı Korunması Gereken Alan Tipleri: Korunması gereken alan tipleri içerisinde en önemli yere sahip olanlar Sulak Alanlardır. Sulak alanlar 100 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular olarak tanımlanmaktadır. (4). Sahip olduğu biyolojik çeşitlilik nedeniyle dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilen sulak alanlar; doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleridir. Başta balıklar ve su kuşları olmak üzere gerek ekolojik değeri gerekse ticaret değeri yüksek, zengin bitki ve hayvan çeşitliliği ile bir çok türün yaşamasına olanak sağlarlar. (4). Sulak alanların uluslararası düzeyde korunması ilk olarak 1971 yılında Ramsar Sözleşmesi ‘Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması’ ile ortaya çıkmıştır. (4). Türkiye Sulak Alanlar potansiyeli bakımından büyük önem taşımaktadır. Toplam 457 kuş türünün bulunduğu ülkemizdeki sulak alanlar özellikle göçmen türler için yaşamsal öneme sahiptir. Ülkemizdeki sulak alanların uluslararası düzeyde önem taşımasının asıl nedeni; Batı Palearktik Bölgedeki kuş göç yollarından en önemli ikisinin Türkiye üzerinden geçmesidir.Kuşların göçleri sırasındaki bu uzun yolculuklarını güven içerisinde yapabilmeleri için, Türkiye'deki sulak alanların varlığı herhangi bir ülkedekinden daha fazla önem taşımaktadır. (4). Ülkemiz sulak alanlar açısından Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine göre zengin sayılabilecek bir konumdadır. Bu nedenle ülkemiz, sulak alanların korunması ve akılcı kullanımını sağlamak üzere geliştirilen ve 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzaya açılan Ramsar Sözleşmesine 30 Aralık 1993 tarihinde taraf olmuştur. (5). Sözleşme listesinde yer alan sulak alanlardan bazıları: Balıkesir-Manyas Kuş Cenneti Samsun-Kızılırmak Deltası İzmir-Gediz Deltası Ülkemizin de bu konuda hazırladığı Yönetmelikte; Yönetim Planı hazırlanan ve hazırlanma sürecinde olan Uluslararası öneme sahip sulak alanların bulunduğu illerde ‘Yerel Sulak Alan Komisyonu’ kurulur. Bu komisyonda, İl valisi veya valinin görevlendireceği vali yardımcısı başkanlığında, Ulusal Sulak Alan Komisyonunun üyesi kurumların üst düzey idarecileri, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri, sulak alanın bulunduğu ilçenin kaymakamı, belediye mücavir alan içerisinde ise ilgili belediye başkanı, il ziraat odası başkanı varsa su ürünleri kooperatiflerinden bir, avcılık ve atçılık derneklerinden bir, mahalli üniversitelerin ilgili bilim 101 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA dallarından, aynı daldan olmamak şartıyla iki, sulak alanlar konusunda faaliyet gösteren mahalli sivil toplum kuruluşlarından bir temsilcinin katılımı ile oluşur. (5). TÜRKİYE PLANLAMA SİSTEMLERİ 1- Bölge ve Üst Ölçekli Planlama Bölge Planları; Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın (BİB) sorumluluğunda bulunan planlardır. Anılan Bakanlığın genel ilgi alanını; ülkenin altyapı gereksinimleri doğrultusunda karayolu, konut, imar planlaması, kamu yapıları, yer altı ve üstü suları, yapı gereçleri ve afet işleriyle ilgili konular oluşturmaktadır.(9). Bölge Planı uzun vadeli hedeflere ulaşmak için atılacak adımları tasarlarken, bir yönüyle de alt ölçekli planlar için planlama, programlama ve uygulama açısından hazırlık mahiyeti taşımaktadır.(9). Çevre Düzeni Planları; Kalkınma planları ve bölge planları temel alınarak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uygun ekonomik kararlar ile ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkan veren doğal kaynakların rasyonel kullanımını sağlamak üzere hazırlanan ve alt ölçekli planlara esas olan üst ölçekli planlardır. Çevre Düzeni Planları 3194 sayılı İmar Kanununun 5. maddesinde de tanımlanmaktadırlar. (10). 2- Makro /Nazım Ölçeklerde Planlama: İmar Yasası'nda ‘İmar Planları’ başlığı altında; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Nazım İmar Planı: Onaylı halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan, varsa bölge ve çevre düzeni planlarına uygun olarak hazırlanan ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere 1/2000 veya 1/5000 ölçekte düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporu ile bir bütün olan plandır.(7). Uygulama İmar Planı: Onaylı halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan ve nazım imar planına uygun olarak hazırlanan ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas olacak uygulama etaplarını ve esaslarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren ve 1/1000 ölçekte düzenlenen raporuyla bir bütün olan plandır.(7). 3- Uygulama Ölçeklerinde Planlama: Yürürlükte bulunan Nazım Plan (varsa) doğrultusunda İlçe/Belde Belediyeleri tarafından hazırlanan 1/1000 ölçekli uygulama imar planları, klasik imar planı sisteminde hazırlanmaktadır. Bu planların eleştiri alan bir özelliği; statik, dinamik olmayan günün gerçeklerine göre esnekliği az, yapı ve çevre tasarımcılarını sınırlayan, ada ve parsel sistemine hapsolmuş bir düzenek (araç) olmasıdır.Uygulama imar planlarının bir başka eleştirilen özelliği ise, kentsel ve çevresel tasarıma hemen hiç yer vermemesi, hemen her yörede aynı tarzda yasal belirli rakamsal gerekleri (sosyal donatı, yeşil alan vb.) gerçekleştirmeye çalışmasıdır. Bu da; yaşamı ve çevreyi tasarlayan bir sistemin ‘Tasarım’ boyutunu dışlaması gibi anlamsız bir sonuç doğurmuştur.(7). 4- Kentsel Tasarım: Kentsel tasarım son yıllarda yaygınlaşmakla birlikte, genel olarak kentin bir yöresinde (meydan, yaya yolu, kıyı vb.), Belediyenin ağırlıklı olarak politik kararına bağlı olarak ya bir çevre düzenleme (ve de peyzaj) projesi olarak oluşmaktadır. Ya da yıllarca çözülemeyen bazı sorunların kısa vadeli çözümüne yönelik olarak yarışma veya ısmarlama yöntemleriyle elde edilen, uygulama boyutu katılan plan ve projelerden oluşmaktadır. PEYZAJ MİMARININ KORUNAN ALAN YÖNETİMİNDE ve PLANLAMA SİSTEMLERİNDEKİ YERİ Peyzaj Mimarlığı; doğa, planlama ve tasarım kavramlarını sistematik bir yapı içinde inceleyen sanat, bilim, mühendislik ve teknolojiyi biraraya getirerek alan tasarımı, planlaması ve yönetimi ile uğraşan bir meslek disiplinidir. Dünyada yaklaşık bir yüzyıldan daha uzun süredir Peyzaj Mimarları çevreyi şekillendirmektedir. Tanımında da yer aldığı gibi Peyzaj Mimarının görevlerinden biri de içinde bulunduğu çevrenin bir bütünü olan doğayı korumaktır. Doğa koruma kavramının benimsenmesi sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilirlik ilkesinin devamlılığı için gerekmektedir. Bu ise, sadece ciddi bir planlama ve bu planların yönetimi sonucunda gerçekleşebilir. 102 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Planlama kavramı yönetim sürecinin ilk aşamasını oluşturan en önemli yönetim fonksiyonudur ve diğer yönetim süreçlerinin başarısı öncelikle iyi bir planlamaya bağlıdır. Korunan Alanların Planlanması ve Türkiye’de ki Gelişimi: Türkiye’de korunan alanların yönetim planları sürecinde, alanların koruma bölgelerinin belirlenmesi yaklaşımı yaygın bir şekilde benimsenmeye başlamıştır. Örneğin; Biyosfer rezervi alanı olmamasına karşın Posof Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, Küre Dağları Milli Parkı ve Kızılırmak Deltası bu alanlardan birkaçıdır. Bu çalışmalar etkin bir şekilde uygulamaya geçtiğinde, hem alanları korumak hem de korunan alanların içinde veya çevresinde yaşayan halkın bu alanlarla ilişkisini düzenleyerek sürdürülebilir bir geleceğin nasıl daha iyi inşa edilebileceği konusunda yol almak mümkün olacaktır. Peyzaj Mimarlarının da doğa koruma hedefi doğrultusunda bu planlarda mutlaka yer almaları gerekmektedir. Bu kapsamda Peyzaj Mimarlığı adına doğa koruma ve planlama sistematiğindeki kazanımlar şöyle sıralanabilmektedir: Daha önce pek çok tartışmaya konu olan, Koruma Amaçlı İmar Planları yapılırken Peyzaj Mimarının bu konuda söz sahibi olmamasının çok yakın bir zamanda açıklığa kavuşturulmasıdır. Bu konuda Korunan Alanlara Dair Yapılacak Planlara ait Yönetmelik 23 Mart 2012 de resmi gazete de yayımlanmıştır. Bu Yönetmelik, 29/6/2011 tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununa dayanılarak hazırlanmıştır. Yönetmeliğin 11. maddesine göre; ‘İlk kez yapılacak koruma amaçlı imar planları ile revizyon ve ilave koruma amaçlı imar planlarının müellifi şehir plancısı veya şehir ve bölge plancısı olup, planlama ekibinde alanın konumu, sit statüsü ve özellikleri göz önünde bulundurularak şehir plancısı ve Peyzaj Mimarıile birlikte orman mühendisi, ziraat mühendisi, çevre mühendisi, mimar, harita-kadastro mühendisi, hidrolog, biyolog, zoolog, ekolog veya gerekli görülen diğer meslek gruplarından yeterli sayıda uzman görev alır.’ ibaresi bulunmaktadır. Ekolojik tabanlı olan, Çevre Düzeni Planlarında Peyzaj Mimarının da bulunması, Sulak alanların korunmasında ve geliştirilmesinde, Peyzaj Mimarının da söz sahibi olması, bunlardan bazılarıdır. Peyzaj Mimarlığı adına yaşanan kayıplardan bazıları ise; Kentlerimizin günden güne ‘kentsel dönüşüm’ adı altında tahribe uğratılması, Sulak Alanların Korunması adına yürütülen çalışmalara ters düşmekte olan HES projeleri, Kıyı Kanunundaki değişiklikle kıyı alanlarımızın imara açılması, Korunan orman alanlarımızın imara (özel sektöre) açılması, Sit alanlarına yapı yapılmasını hafife alan, cezai boyutları en aza indirgeyen hukuksal yaklaşımlar, bunlardan bazılarıdır. SONUÇ Peyzaj mimarlığının koruma ve planlama esaslı bir meslek disiplini olduğunu daha öncede belirtmiş bulunmaktayız.Günümüz insanının doğa ile olan ilişkisindeki zayıflıktan kaynaklanan çevre sorunları gün geçtikçe artmaktadır. Gerek izinsiz yapılaşma, gerek ekonomik kaygılar gerekse bilgi eksikliğinden kaynaklanan bu sorunlar ciddi bir çalışma ile kontrol altına alınmalıdır. Bu doğrultuda ülkemizin sahip olduğu doğal kaynaklar, doğal ve kültürel güzelliklerin gerektiği önemi görmemesi, hukuksal boşluklar ve bundan ötürü yaşanan kayıplar oldukça üzücüdür. Peyzaj Mimarları olarak mesleğimizin gereklerini yerine getirirken güncel olan bu üzücü durumlarda da kararımızı bildirmeli ve arkasında durmalıyız. Korunan alanlara karşı yapılan tahribatın önlenmesinde, orman arazilerimizin göz göre göre yok edilmesini engellemede, biyolojik çeşitliliğin korunmasında ve bunlarla ilgili hukuksal süreçlerde söz sahibi olmamız ülkemizin doğal ve kültürel varlıklarının tahrip edilmesini önlememiz gerekmektedir. 103 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Nitekim, Peyzaj Mimarı için; doğa ve bize sundukları sadece bir tasarım aracı ya da maddi bir kaynak olmak dışında çok daha büyük öneme sahip olmalıdır. Aynı zamanda bu bilincin gerek meslektaşlarımız arasında gerekse halka kazandırılması hedeflerimiz arasında yer almalıdır. KAYNAKÇA 1- http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/631.html 2- http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/632.html 3- www.kulturvarliklari.gov.tr/.../kultur-varliklarini-koruma-bolge-kuru... 4- www.kad.org.tr/files/makale/sulakalanlar.pdf 5- www.milliparklar.gov.tr/DKMP/Files/SulakAlanYonetmelik.doc 6- www.milliparklar.gov.tr/ 7- www.idarehukuku.net/baslik/Imar-Hukuku/Imar-Plani.html 8- www.undp.org.tr/Gozlem3.aspx?WebSayfaNo=325 9-www.kentli.org/sss/soru4.htm 10- www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/20589.html 11-www.belgeler.com/.../doga-koruma-alanlarinda-planlama-calismalari.. 104 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KENT KAVRAMI VE RANT POLİTİKALARI Ece Yirmibeş Ankara Üniversitesi, 05366912010, eceyirmibes@gmail.com ÖZET “Kent kavramı” ilkçağlarda “medeniyet” ile eşdeğer görülürken ortaçağlarda daha askeri tanım almış ve surlar, kaleler ve korunma gereksinimi, kenti tanımlamada belirleyici olmuştur. Ekonomik gelişmelere paralel olarak değişen ve gelişen kentler, kapitalizme doğru geldikçe yeni şekillerde tanımlanmıştır. Günümüzde ise Kent, kavramsal olarak kapitalizmin zaman ve mekan düzlemindeki ideolojik aracıdır. Emperyalizmin, tek mekan kurgusu olarak dayattığı kentler alternatif ideolojilere de açıktır. Dolayısıyla kenti ve kentle ilgili diğer kavramları doğru tanımlayabilmek için tarihsel olarak incelemek ve iktisadi açıdan ele almak gerekir. Kentsel dönüşüm kavramının ortaya çıkışı ve uygulamaları İngiltere, Fransa ülkelerde 1980'li yıllara uzanmakta, Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra gündeme girmiştir. 2004 yılına gelindiğinde ise, iktidarın büyük reklam kampanyalarıyla-mitinglerle “AB’ye giriyoruz”, “Kopenhag Kriterlerini uygulayacağız”, “AB Uyum Yasalarını çıkarıyoruz” diyerek ilan ettikleri “Avrupai yaşam standartları”nı uygulayacaklarını söyledikleri “Kentsel Dönüşüm” ile ilgili yasaların çıkarılmasıyla; dünyadaki benzer örneklerinden yola çıkılarak, büyüyen kentin merkezlerinde yer alan eski gecekondu mahallelerinin tasfiye edilmesi ile ortaya çıkacak arazilerin tekellerin karına kullanıma açılmak istenmesi sonucu uygulanmak istenen bir “kentsel dönüşüm” projeleri anlayışı geliştirilmiştir. Yani, kentsel dönüşüm adı altında şehir merkezlerinde kalan gecekondu arazilerinin tekrardan kar edebilir kaynaklar haline dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Bu bildiride planlaması yapılmayan, arazi tarım değeri incelenmeyen projeler, orman arazilerinin vasfını yitirmiş ilan edilerek kapsamda talanı, bir rant aracı olarak TOKİ’nin tarihçesi ve afet politikaları ile meşrulaştırılmaya çalışılan ve arazi rantını artırmak amaçlı yapılan “Kentsel Dönüşüm” projeleri ve bu projeler ile halkın evlerinin yıkılması, yoksul halkın mahallelerinin alışveriş merkezleri için boşaltılmak istenmesi anlatılacak ve yapılan araştırmalar sonucunda mahallelerde halkla ilişki kurularak oluşturulan gözlemler paylaşılacaktır. ANAHTAR KELİMELER : Kent, Kentsel Dönüşüm, Halk, Rant, Doğa 105 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA PEYZAJ HUKUKU Yekta Alpaslan İstanbul Teknik Üniversitesi , 05385483728 , yekta1990@hotmail.com İMAR PLANLARI, KORUMA AMAÇLI NAZIM İMAR PLANLARI VE PEYZAJ MİMARLIĞI İLİŞKİSİ Nüfus artışına, sosyal ve ekonomik yapıya, ulaşıma, alan yoğunluklarına yönelik değerlendirme ve çözümler içeren teknik ve akademik alt yapı ile hazırlanan kent planları, ülkenin gelişimi için önemlidir. İmar planı, onaylı halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan, varsa hiyerarşik olarak bölge ve çevre düzeni planlarına uygun olarak hazırlanan ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını, gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere 1/2000 veya 1/5000 ölçekte düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporu ile bir bütün olan plandır. Örneğin, 1980’de İstanbul için yapılan metropoliten alan nazım imar planı yetersiz kalmıştır. Bu plan o anki fiziki sınırları ile tanımlanmıştır.1980’lerden bu yana çeperlerde kurulan ilçeler, yüksek oranda artan nüfus, İstanbul’un gelişiminin hızla artmış olması plan dahilinde değildir. Kent arazisi planlamasıyla ulaşım birlikte çözümlenmelidir.İstanbul’daki ulaşım sorununun ve çözüm olarak gösterilen 3. köprünün direk etkilediği bölgeler İstanbul Kuzey Kesimi Karadeniz Kuşağı mevkiidir. Bu mevkide 15.11.1995 tarih ve 7755 sayılı karar ile tescil edilen 18 adet, 6810 hektar alanı kapsayan doğal sit alanı bulunmaktadır. İstanbul’un kuzey kesiminin tehlikede olduğunu hepimiz biliyoruz. Başta Sarıyer olmak üzere İstanbul’un doğal ve kentsel sit alanları giderek artan ölçekte yok edilme tehdidi altındadır.Bu alanlar Sarıyer yüzölçümünün %73’ünü oluşturmaktadır. Bu gibi tehlikelere karşı bulunacak çözümler 1/5000 nazım imar planlarında temel kararlar ile birlikte önceden düşünülmelidir.Fakat bunlarla birlikte şöyle bir durum da vardır. İstanbul 1/100.000 çevre düzeni planı yapılmıştır. Birçok kurum itiraz etmiş ve2006’da iptal edilmiştir. Revizyon plan yapılmıştır ve mecliste oylamaya sunulmuştur. Sonrasında Danıştay1. planıtekrar geçerli saymıştır ve İstanbul 2 plana sahip olmuştur. 2009’da bu iki plan birleştirilmiştir. Fakat bu iki planda da 3. köprü projesi bulunmamaktadır. Bu gelişmelerle birlikte, unutulmamalıdır ki ulaşımın götürüldüğü yerlerde yapılaşma olacaktır. Koruma amaçlı imar planları önceleri sadece binaları korumak şeklindeydi, ancak 2863 sayılı kanunla beraber sit alanlarını koruma kavramı ortaya çıkmıştır. Kültür ve tabiat varlıkları genel müdürlüğü ve yüksek kurulu korumaya ilişkin ilke kararlarını alır bu yüksek kurul her bölgede bölge kurulları kurar ve bu kurullar, o bölgedeki kültür ve turizm bakanlığı tarafından belirlenen, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının tescilini yapar. 2004 yılından bu yana, meclisten çıkan kanunla koruma imar planlarının hazırlanma ve onaylanma sürecinde değişiklikler olmuştur. Planlama mantığı salt koruma yerinde koruma-kullanma dengesini sağlamaya yönelmiştir. Yerel yönetimlerin yetkisi arttırılmıştır. 106 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Bu bilgiler çevresinde bir yeri tanıtmak istiyorum: Garipçe Köyü. Garipçe, Rumeli Kavağı ile Rumeli Feneri'nin arasında küçük bir köydür. Geçim kaynağı balıkçılık olmakla beraber hayvancılık da yapılır. Sarıyer'e 10km uzaklıktadır. Üçüncü Boğaz Köprüsü'nün Avrupa ayağının, köyün güneyindeki Garipçe Burnu’nda yapılması planlanmaktadır. Garipçe Köyü, boğazın Karadeniz girişinde yer alan Rumeli Fenerinden sonra ikinci köyüdür. Küçük bir koyun yamacına ayrı ayrı kurulmuş 60-70 haneli bir yerleşimdir. Koyun iki başındaki yüksek tepeler köyün tamamını görme imkanı sağlamaktadır. Kule adıyla anılan biri tepede, Kale olarak anılan bir de sahilde iki kalesi vardır. Üç lokanta, bir kahve, bir de bakkalı bulunmaktadır. En önemli noktalardan biri ise nüfusunu 50 yıldır sabit kalmasıdır. Sarıyer merkezden başlayıp Garipçe Köyüne ulaşan yolun her iki yanı ve yamaçları ağaçlar ile kaplıdır ve temiz hava hemen hissedilmektedir. Marmaris'ten Datça yolunu kullananların müthiş benzerlikler bulacakları güzergah sırasında ağaçların imkan verdiği ölçüde, iki kıtayı ayıran boğaza ve Anadolu yakası sahiline bakınca, Garipçe Köyünün tam karşısına isabet eden Poyrazköy kıyılarında bir çok tekne ve yatın bağlandığını görebiliyorsunuz.Sit alanı olarak ayrılmış bölgede henüz konaklama tesisi olmadığı gibi imar izni de bulunmuyor. Yıkılması gereken kaçak binalar öylece bırakılmış.Köy Azası Ayhan Aslan, Garipçe’nin üçüncü köprünün yapılacağı yer olarak açıklanmasından sonra özellikle hafta sonu yoğun bir ziyaretçi akını olduğunu söylemiştir. Bu durum, balıkçılıkla geçinen köylüleri rahatsız etmektedir. Köy tarihinde ilk defa bir hırsızlık vakası yaşandığını anlatan Aslan, yeni köprünün Garipçe’ye bir faydası olmayacağı görüşündedir. Aslan, sit alanı olan köyde evlerine müdahale edemediklerini, fakat evin içinden yer altına doğru alan kazanmaya çalışan köylülerin olduğunu dile getirmiştir. Ayrıca köyde arsaların metrekare fiyatı 500 liradan başlamaktadır. 107 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Fotoğraf-1: Alpaslan, 31.03.2012 Fotoğraf-3:Alpaslan, 31.03.2012 Fotoğraf-2:Alpaslan, 31.03.2012 Fotoğraf-4: http://sezgihan.blogspot.com/ Bütün bu açıklamalarla birlikte, bazı öngörülerden bahsedilmesi gereklidir: Üçüncü köprü ve çevre yolları, güneyi neredeyse tamamen şehirleşen İstanbul’un böyle bakir köylerinin yanı sıra, orman ve su havzalarının yakınından geçerek risk oluşturacaktır. Bir başka endişe ise 3. köprü, çevre yolları ve yeni bir şehirleşmenin İstanbul’un kuzeyindeki doğal değerlerle birlikte Garipçe Köyü gibi köylerin ve kıyı yerleşimlerinin özgün yapısından uzaklaşarak nüfus ve yapılaşma baskısı altında bozulacağıdır. Yeni açılacak istidam alanları, yönetim zaafları ve denetim eksikliği eklendiğinde 2023’e kadar en düşük yoğunluk kıstasıyla şehre 7,3 milyon nüfus katılacak. Yani Cumhuriyet’in 100. yılında en az 25 milyonluk bir İstanbul’umuz olacak. Köprü ve bağlantı yollarından doğrudan etkilenecek bölgede 680 hektar doğal SİT alanı, 931 hektar tarım alanı ve 2,5 milyondan fazla ağaç barındıran 1453 hektar orman alanı tamamen yok olacak. Güzergâhın her iki yönündeki 5 km’lik etki alanında, İstanbul’un kanunen imara açılabilecek özel ormanlarının yüzde 34’ü, orman alanlarının yüzde 46’sı, 2B alanlarının yüzde 38’i, tarım alanlarının yüzde 43’ü yer alıyor. Su havzalarının yapılaşmanın yasak olduğu mutlak koruma alanlarının yüzde 18’i, aynı zamanda 29 bin hektarlık doğal SİT alanı (tüm SİT alanlarının yüzde 45’i) tahrip olma riski altına giriyor. 3. köprü Projesi Değerlendirme Raporu’na göre, “yeni köprü trafiğe de çözüm olmayacak. İstanbul’da, Paris ve Londra gibi şehirlere göre daha az seyahat edilmesine rağmen trafik kördüğüm oluyor. Bunun sebebi, toplu taşıma ve denizyolu alternatiflerinin yeterince geliştirilememiş olmasıdır. Yapılan hesaplamalara göre, köprü ile yakalar arası geçişin tercih edilmesi hâlinde 2050’de 70 boğaz köprüsü inşa etmek gerekecektir.” denmektedir. Bu ve bunun gibi riskleri düşündüğümüzde peyzaj mimarının rolü çok önemlidir. Ulaşım, arazi planlaması, arazi kullanımı, yeşil sistem, korunması gerekli alanlar, kıyı ve köy yerleşimleri, orman ve su havzaları gibi verilerin kente doğru entegre edilmesi ile kördüğüm çözümlenecektir.Ayrıca amacı korumak ve doğru şekilde 108 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA gelişimi sağlamak olan koruma amaçlı imar planları ve nazım planlar; ilgili belediye tarafından halkın, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak yapılmalıdır. 109 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA ÇEVRE POLİTİKALARI VE PEYZAJ MİMARLIĞI ESMA CENGİZ EGE ÜNİVERSİTESİ 5448868773 mimesis_3@hotmail.com ÖZET Büyüyen, gelişen, küreselleşen dünyada ülkemiz bu oluşumların neresinde? Gelecek nesillere hak ettikleri çevreyi sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda bırakacaksak yeterli önlemleri alıyor muyuz? Değişmez bir gerçek var. İnsanoğlu herhangi bir şeyi koruyacaksa olayın içine dâhil edilip önemini anlaması sağlanmalı ve herkes tarafından uyulması gereken kurallarla desteklemelidir. Ülkemizde çevre ile ilgili yasalar olmasına rağmen yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü gün geçtikçe fiziksel ve kültürel değerlerimizi kaybetmekteyiz. Şu ana kadar yaptığımız bazı çalışmalar (Çevre Kanunu, Avrupa Peyzaj Sözleşmesi) ne yazık ki ülke genelini kapsayan planlamalara yetmemektedir. Teoriyi uygulamaya geçirmek gerekir. 1970’li yıllarda sanayileşmenin ardından gelişmekte olan sektörlerin hızla büyümesi sonucu çevre sorunları artmıştır. Hala AB’ ye girmeye uğraşan ülkemizin, bu konuda kalıcı çözümler üretmesi gereği bilinen bir gerçektir. Çevre Kanunu, yönetmelikler, genelgeler, uluslar arası sözleşmelerle önlemler alınmaya çalışılmıştır. Ancak Çevre Politikası yapılırken peyzaj mimarlığı bunun dışında kalmış, tanınmamıştır. PMO’nun, tanımlamanın değiştirilmesine yönelik önerisi Bayındırlık Bakanlığı’nca kabul edilmemiştir. Mesleğimizin İmar Kanunu ile ilgili uygulama yönetmeliğinde yer almayışından dolayı sorunlar yaşamaktayız. Mesleğimizin kapsamı mimari proje eki altında olduğu sürece aktif olarak çalışmamız gereken alanlarda ne kadar söz sahibi olabiliriz ki? Odamızın önerdiği Peyzaj Planlama çalışmalarının; planlarla, yasalarla desteklenip uygulanması ve bu çalışmalarda peyzaj mimarlığının hak ettiği alanlarda katılımının gerçekleşmesi sağlanmalıdır. 1.GİRİŞ M.Ö 5000 li yıllarda insanlığın tarımsal toplum düzenine geçmesiyle çevre sorunları ortaya çıkmaya başlamıştır.20.yy da endüstri alanındaki gelişmeler, tarıma dayalı toplumsal düzenden sanayiye dayalı düzene geçişi, dolayısıyla hızlı nüfus artışı ve çevre sorunlarının endişe verici boyutlara ulaşmasına neden olmuştur. 1970 li yıllardan başlayarak çevre sorunlarına karşı artan duyarlılık kalkınma ve çevre arasındaki sıkı ilişkiyi de gündeme getirmiştir. Dünya genelinde artan kaygılar nedeniyle çeşitli politik arayışlar ortaya konulmuştur. Tepki ve tedavi, tahmin ve önleme gibi stratejiler geliştiren uzmanlar ortak bir paydada buluşmuştur. Buda Sürdürülebilir Kalkınmadır. Sürdürülebilir kalkınma; bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşaklarında kendi gereksinimlerini karşılama olanaklarından ödün vermeksizin karşılamaktır (Brundlant Raporu, Ortak Geleceğimiz, 1987). Kalkınmanın gereği olan çalışmalar gerçekleştirilirken çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin önceden belirlenmesi, önlemler alınması ve sürdürülebilir olması amacı güdülerek ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi’ gündeme getirilmiştir. 110 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA ÇED; çevreyi doğrudan veya dolaylı olarak, olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen bir faaliyetin bu etkilerinin, bu faaliyetle ilgili yatırıma başlamadan önce, henüz karar verme aşamasındayken irdelenmesi ve bu faaliyetlerin yaratabileceği olumsuz etkilerinin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alternatif çözümlerin belirlenmesinde kullanılan bir yöntemdir (Ekinci, 2006). İlk olarak 1970 yılında Amerika Birleşik Devletleri, ardından 1973 yılında Avrupa Birliği’ne üye olan ülkeler ÇED ile ilgili çalışmalara başlamıştır. Türkiye bu sürece 1983 yılında dahil olmuştur. 2.TÜRKİYE’DE ÇEVRE POLİTİKASININ GELİŞİMİ Çevre politikasına değinilecek olursa; bir ülkenin çevre sorunlarının çözümü yönündeki ve bu alandaki, tercih ve hedeflerinin belirlenmesi olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda çevre politikası kavramı ile bir ülkenin çevre konusundaki ve çevre sorunları alanındaki çözüm arayışlarına yönelik tercih ve hedeflerinin belirlenmesi anlaşılır. Çevre politikası; en genel anlamı ile toplumların sağlıklı bir çevrede yaşamlarının sağlanması ve doğal varlıkların korunmasını hedef alır (Ekinci, 2006). Türkiye ‘de çevrenin korunmasına ve çevre politikalarına ilgi duyulması 1970 li yılların ortalarına denk gelmektedir. Bu ilgi 1980 lerden itibaren artarak sürmüştür. Gelişmekte olan ülke konumundaki Türkiye’nin yüksek nüfus artışı, kırsaldan kentlere göç, bölgeler arası kalkınmışlık farkları, endüstri, enerji, turizm, ulaşım gibi sektörlerdeki hızlı büyüme nedeniyle çevre sorunlarının katlanarak artması kaçınılmaz olmuştur. Gelişmelerin yol açtığı çevre sorunları, çevre kirliliğiyle mücadele ve ekonomik –sosyal kalkınmanın birlikte çözümlenmesi gereğini ortaya koymuştur. Ekonomik kaynakların kısıtlılığı, hukuki ve kuramsal düzenlemelerin eksikliği ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve katılımının sağlanmasında yaşanan sıkıntılar ülkemizde çevre sorunlarının gerekli ölçüde hızlı ve etkin çözülememesine neden olmuştur (Nurlu, 2001). Dünyada çevre sorunlarının ilk defa ele alındığı ilk büyük toplantı, Birleşmiş Milletler tarafından 16 Haziran 1972 tarihinde aralarında Türkiye ‘nin de bulunduğu 113 ülkenin katıldığı Stockholm Çevre Konferansı’dır. Stockholm Çevre Konferansı’nın sonunda 26 madde içeren bildirgede çevre sorunlarının çözümlenmesine yönelik olarak devletlerin ulusal egemenlik hakkına ters düşmeksizin uluslar arası düzeyde yeni hukuki düzenlemelerin ve yeni kurumsal araçların ortaya konması gerekli görülmüştür (Ekinci, 2006). 1973 yılında hazırlanan 3. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çevre sorunları ilk kez ele alınmış ve ekonomik kalkınmayı engellemeksizin çevrenin korunmasına ilişkin düzenlemelerin mevzuatta yer alması gerektiği vurgulanmıştır. Türkiye’de “3. Beş Yıllık Kalkınma Planı” ile birlikte (1973-1977), çevre sorunlarına yönelik politika belirleme yönünde ilk adımlar atılırken, çevre örgütlenmesi yönünde de tartışmalar başlamıştır. Bu noktada, çevre yönetimi kavramı gündeme gelmiş, kamu ve özel sektör arasında etkileşimi kuracak, doğal varlıkların korunmasını temel alacak, sorunlara merkez ve yerel düzeyde çözümler getirebilecek, eşgüdüm ve denetimi sağlayacak bir sistemin arayışları başlamıştır. Ancak geride kalan yıllar içerisinde kurumsal anlamda güçlü ve etkin bir çevre kurumunun oluştuğundan söz etmek mümkün değildir. Bu noktada, çevre örgütlenmesinde bir dizi geçiş ve sorun yaşanmış, kurumsal karmaşa bir türlü giderilememiş, beraberinde yasa, yönetmelik ve uygulamalardan kaynaklı yetki ve görev karmaşasının öne çıktığı bir süreç yaşanmıştır. Türkiye’de 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na kadar çevreye ilişkin düzenlemelerde ağırlık verilen husus çevre kirliliğinin azaltılmasıdır. 5.Beş Yıllık Kalkınma Planı’ndan itibaren ise, doğal kaynakların etkin kullanımının ve 111 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarımının da en az çevre kirliliğinin engellenmesi ya da ortadan kaldırılması kadar önem taşıdığı görüşü benimsenmeye başlanmıştır (Ekinci, 2006). 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile de, sürdürülebilir kalkınma hedefli bir yaklaşım benimsenmiştir. Bununla beraber gönüllü çevre kuruluşlarının sayısında belirgin bir artış gözlenmiştir. 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı kendinden önceki altı beş yıllık kalkınma planlarının bir özeleştirisi olmuş ve o güne kadar yapılan çalışmaların uygulanabilirliği tartışılmış çevrenin korunması, çevre mevzuatının içeriği ve uygulayıcı kurumların yetkileri arasındaki karışıklıklar ve bunların çözümleri ele alınmıştır. 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çevre mevzuatı ile ilgili sorunlar dışında üç farklı kategoride çalışmalar yapılması gerekliliğine dikkat çekilmiştir.8. Beş Yıllık Kalkınma Planına kadar çevre sorunlarını çözmek amacıyla mevzuatta ve kurumsal yapının oluşturulmasında ilerlemeler kaydedilmiş, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP) hazırlanmıştır. Bu olumlu gelişmelere rağmen, çevre yönetim sistemleri istenilen etkinlik düzeyine getirilememiştir. Hızlı kentleşme, başta kıyı alanları ve denizler olmak üzere doğal kaynaklar üzerindeki baskıları, atıkların miktarını ve diğer çevre sorunlarını artırmıştır. Ayrıca, çevre politikalarının ekonomik ve sosyal politikalarla entegrasyonu sağlanamamış, bu konuda ekonomik araçlardan yeterince faydalanılamamıştır. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliğinin uygulama sürecinde istenen başarı elde edilememiştir. Çevre sorunlarının çözümü için uygulanan politikalar ve alınan kararların, Avrupa Birliği normları ve uluslararası standartlarla uyumlu hale getirilmesi çalışmalarına devam edilmektedir (Yılmaz ve Yalçın, 2007). 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda; uzun dönemde çevre sorunlarının çözümü için uygulanan politikalar ve stratejilerin ülke gerçekleri de dikkate alınarak Avrupa Birliği normları ve uluslar arası standartlara paralel olması sağlanması, çevre ve kalkınma ile ilgili veri ve bilgi erişim sistemleri oluşturulması, çevre izleme ve ölçüm altyapısının geliştirilmesi, çevre envanterleri, istatistikler ve standartlara yönelik ihtiyaç duyulan düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, ÇED sürecinin daha etkin kılınmasını sağlayacak çalışmaların yapılması hedeflenmiştir (Yılmaz ve Yalçın, 2007). 9. Beş Yıllık Kalkınma Planı; “İstikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen, AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye” Vizyonu ve Uzun Vadeli Strateji (2001-2023) çerçevesinde hazırlanmıştır.9. Kalkınma Planı ile her alanı detaylı düzenlemeye dayanan bir plan hazırlama anlayışından, belirlenen kalkınma vizyonu çerçevesinde makro dengeleri gözeterek, öngörülebilirliği artıran, piyasaların daha etkin işleyişine imkân verecek kurumsal ve yapısal düzenlemeleri öne çıkaran, sorunları öncelikli kılan, temel amaç ve önceliklere yoğunlaşan bir stratejik yaklaşıma geçilmektedir. Etkili bir izleme ve değerlendirme mekanizmasına yer veren 9. Kalkınma Planı, AB’ye üyelik sürecinin gerektirdiği Katılım Öncesi Ekonomik Program ve Uyum İçin Stratejik Çerçeve gibi dokümanların yanında, başta Orta Vadeli Program olmak üzere diğer ulusal ve bölgesel plan ve programlar ile sektörel ve kurumsal strateji belgelerinin dayanağını oluşturmaktadır (Yılmaz ve Yalçın, 2007). 9. Kalkınma Planı’nı oluşturan temel ilkeler arasında çevreye ilişkin “Doğal ve kültürel varlıklar ile çevrenin gelecek nesilleri de dikkate alan bir anlayış içinde korunması esastır” maddesi yer almaktadır. Ancak görülmektedir ki yasalar kaynakların korunmasını güvence altına alacak kadar kapsamlı değildir. 112 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Türk Çevre Kanunu ise, 11.08.1983 tarihli ve 18132 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Çevre Kanunu’nun amacı çevrenin korunması, hava, su ve toprak kirliliğinin önlenmesi arazi ve doğal kaynakların uygun kullanımı; ülkenin bitki, hayvan varlığı ve tarihsel zenginliklerinin korunması; bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık, medeniyet ve yaşam kalitesi düzeylerini geliştirip güvence altına almak amacıyla alınacak önlemlerin ekonomik ve kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak düzenlenmesini sağlamaktır. Çevre politikalarındaki sorunların tamamının mevzuattaki eksikliklerden değil, uygulamadaki aksaklıklardan kaynaklandığını söylemek mümkündür. 3.PEYZAJ MİMARLIĞININ ÜLKE PLAN KADEMESİNDEKİ YERİ Gelişen çağdaş teknoloji diğer yandan uluslararası gelişmelerin ve değişen-çeşitlenen yaklaşımların dayatmaları sonucu, uygulamaların ülkemizde daha da etkinleştirilmesi amacı ile yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu kuşkusuzdur. Planlamanın eylem alanı tüm ülke mekânıdır. Fiziksel planlama ise(Ekinci, 2006); doğal ve sosyo-ekonomik bilimlerin yöntem ve araştırma sonuçlarını etkileyen ve bunların koordinasyonunu sağlayan geniş kapsamlı araştırma ve teknik bir sistemdir. Bruton (1974) tarafından yapılan fiziksel planlamanın diğer bir tanımlaması ise; çok bilinmeyenli denklemin çözümünü mekânda arayan bir planlama türüdür, gelişim ve değişimle ilgilidir” şeklindedir (Ekinci, 2006). 1950 öncesi Türkiye’deki kent planlama döneminde, kentin inşası “yeniden yapılanma” ve “dışa açılma” olarak nitelendirilebilecek süreçleri kapsamaktadır. Bu kapsamda, kentlerde sağlıklı bir ortamın yaratılmasına dönük her türlü teknik ve sosyal altyapı çalışmaları yapılırken kentlerin genel hatları ile planlanması ise yurtdışından gelen mimarların kent planları ile yön bulmuştur. Örneğin; Fransız Danger Kardeşler İzmir için “Güzel Kent” akımının etkisine yönelik bugün de etkisini sürdüren birbirini simetrik olarak kesen caddeler ve simetrik tasarımlı meydanlar planlamış ve Kültür Parkı’na da mevcut planda yer vermişlerdir. Corbusier’in 1948’de İzmir için hazırladığı plan “Peyzaj Mimarlığı” ilkelerini taşımaktadır. 1950 sonrasında ise kent planlamaya damgasını vuran iki önemli olgu vardır. Birincisi, 1956’da çıkarılan 6875 sayılı İmar Yasası ile modern plancılığın temelinin atılması, diğeri ise yapılaşmanın plan sınırlarına taşması ve gelişmenin plan dışı yürümesidir. 1958 yılında İmar ve İskân Bakanlığı’nın kurulması çok disiplinli kent planlama çalışmalarına hız katmıştır. 1970’lerde Batı’da var olan Yeni Belediyecilik/Demokrat Yerel Yönetim Yaklaşımı, kent planlamaya fikir düzeyinde hareket getirmiştir (Demirel, 2009). 1980 sonrasında, genelde bütüncül planlamanın gerekliliği görüşü terk edilmiş, “işbaşında bulunan yönetimlerin plan ve program hazırlama niyet ve çabalarının yeterli olacağı”na inanılmış ve birbirinden kopuk ve bağımsız yapılmaya başlanmıştır. Belki buradaki kırılma noktasının temelinde, toplumumuzun tarihsel alışkanlıklarını (sınır tanımama gibi) daha tümüyle terk edememiş ve siyasi iradenin çağdaş planlama araçlarını içselleştirememiş olmasının rolü büyüktür. Özellikle 1980’li yıllarda çıkarılan Çevre Kanunu (2872 sayılı), Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (2863 sayılı), Milli Parklar Kanunu (2873 sayılı) gibi yasal düzenlemeler, her ne kadar çevre ile doğal ve kültürel değerlerin korunmasına, ekolojik planlama kurum ve araçlarının oluşturulması yönünde bir adım olarak görülse de, gerçekte, uluslararası ilişkilerin gereği olarak yapılan düzenlemelerdir. Çünkü ne siyasi irade de ne de kenti inşa eden diğer aktörlerde, içten ve tutarlı bir 113 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA çevre duyarlılığı yoktur. Sanayiyi Teşvik Politikası doğrultusunda verimli tarım topraklarının ve havzaların kullanıma açılması, kıyıların ve orman arazilerinin 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası (1982) kapsamında yapılaşmaya açılması bunların göstergeleridir (Demirel, 2009). 1990’lı yıllardan itibaren özellikle kentlerde yerel demokrasi ve katılım konusunda yaşanan olumlu gelişmeler, 1992 yılındaki Rio Konferansı’nda şekillenen Biyolojik Zenginliklerin Korunması ve Sürdürülebilirlik ile Yerel Gündem 21, İstanbul-Habitat II.Kent Zirvesi gibi uluslararası organizasyonlarla şekillenen gelişmeler önemli kilometre taşları olarak kent ve kırsal alanlardaki tüm plan uygulamalarına ve projelendirme çalışmalarına yön vermiştir. Tüm yaşanan bu gelişmeler ülkemizde ciddi anlamda yasal ve örgütsel anlamda dönüşümü başlatmaya yönelik atılımlar sayılabilir (Demirel, 2009). Ülkemizde imarı yönlendiren çok sayıda yasa, tüzük, yönetmelik ve genelge bulunmakla birlikte, en belirleyici olanı 3194 sayılı İmar Yasası ve ona bağlı olan yönetmeliklerdir ve daha çok yerleşme düzeyinde yapılaşmayı yönlendirecek içeriktedir. Türkiye’de plan türleri kademeli olarak; Bölge Planı ve İmar Planları olarak kademelenir.İmar Planları ise, Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planı olarak gösterilmektedir (T.C.Bayındırlık ve İskân Bak., 2012). İmar Kanunu’nun 5. maddesi’nde üst ölçekli plan olarak “Ülke Planı”ndan söz edilmekte olup hedef ve politikalar dizisi biçiminde DPT tarafından hazırlanan Kuramsal Kalkınma Planları metinleridir. Plan yapma yetkisinde son durum şu şekildedir; 1/100.000 ölçekli planların yapım yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı’nda, 1/50.000 ölçekli planların yapım yetkisi Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nda, Büyükşehir olan illerde 1/25.000 ve daha alt ölçekli planların yapım yetkisi ise Büyükşehir Belediyelerindedir. Bu son cümle bile ülkemizde üst ölçekli planların yapımı konusunda yaşanan ve yaşanması ne yazık ki devam edecek kaosun net bir göstergesidir. Yasal süreçte yaşanan bu kargaşanın yanı sıra asıl kargaşa, bu planların tamamlanmasından sonraki süreçte yaşanmaktadır. Ağırlıklı olarak doğal ve kültürel kaynakların korunarak kullanılması hedefine dönük olarak hazırlanan bu projelerde doğa bilimcilerinin hazırlayan ekipte yer almaması bu planları hedefine ulaştıramamıştır. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Çevre Düzeni Planı yoluyla imarcılığı ele alması ile Bakanlığın çevre koruma kararları yerine kalkınma kararlarına odaklanma eğiliminde olduğu görülmektedir. Çevre; bölge ve havza gibi mekânları tanımladığı gibi, bütün canlıları ve doğal alanı kapsayan biyolojik temelli bir anlamı da içerir. Birinci anlam insan merkezli fiziksel planlamayı, ikinci anlam ise insanı da içeren biyolojik ve ekolojik merkezli “çevre duyarlı planlamayı çağrıştırıyor. Ekolojik bir yaklaşımla sürdürülebilir kalkınma hedefli, kalkınırken çevreyi koruma politikası güden bir yaklaşım yerine sanayi, ticaret, konut gibi işlev alanları tanımlayan bir imarcılık anlayışına yöneliyor. “Bölge potansiyeli kullanılarak bölgelerarası dengeli gelişmeyi sağlama; kamu yatırımlarının ve özel sermayenin nerelerde konumlanacağını belirleme gibi üst başlıkları verilen ve Bölge planlarının vermesi gereken kararları-ana stratejileri, Çevre Düzeni Planları üstlenmiş durumdadır. Oysa Çevre Düzeni Planları, ekonomik kararlar alma yönünde ve yerleşmelere yeni bir kentsel ve ticari roller verme görevini belirlememeli ve tüm bu belirlemeleri, bölge planlarının stratejileri olarak kendi planlarına taşımalıydı. Özellikle sektörel bazda bölgesel yatırımlar (tarım, balıkçılık, ticaret, ulaşım, demiryolu ağı, vb.) yönünde karar mekanizmalarının geliştirilmesi Bölge Planlarının ortaya koyması gereken belirlemelerdir (Demirel, 2009). 114 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Ülkemizde peyzaj mimarlığı mesleğini doğrudan gündeme alan ilk yasal düzenleme ise, 02 Eylül 1999 tarih ve 23804 sayılı “3030 sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” tir. Bu yönetmeliğin yapı ruhsatı işleri ile ilgili 34.Maddesi’nde, “Mimari Proje; mimarlar tarafından… İlgili idarece istenecek Peyzaj Projelerinden meydana gelir” hükmünde peyzaj projelerine mimari proje eki altında yer verilmiş olmasıdır. Peyzaj projeleri kavramının yasal düzenlemede yer alması olumlu bir gelişme iken; üzücü olan bu projelerin üretilmesinin muhatabının mimarlar olmasıdır. Bu noktada Peyzaj Mimarları Odası’nın Bayındırlık Bakanlığı’na yaptığı peyzaj projeleri tanımlamasının yapılması gerekliliği yönündeki değişiklik önerisi ise kabul görmemiştir. Yönetmeliğin Fenni Mesuliyet ile ilgili 38.Maddesi,”peyzaj projelerinin Fenni Mesuliyetinin Peyzaj Mimarlarınca üstlenilmesi” hükmü ile ilk kez meslek tanımı yapılmıştır (Yücel, 2004; TMMOB Peyzaj Mimarları Odası, 2009).1 yıl sonra aynı adla yayınlanan yönetmeliğin 12.Maddesi’nde mimari projenin tanımı yapılırken “nüfus” ölçütü kaldırılmıştır. Önceki yönetmelikte peyzaj projelerinin fenni mesuliyetini peyzaj mimarları üstlenirken bu yönetmeliğin 58.Maddesi’nde ise, “Ancak idare varsa ek projelerin fenni mesuliyetini, konusuna göre ilgili meslek adamlarının üstlenmesini ister” diyerek, hem peyzaj projelerini “ek proje” kapsamına almış, hem de peyzaj mimarlarını doğrudan devreden çıkararak, görev almayı idarenin kararına bırakmıştır (Demirel, 2009). Beklentilerin arasında ; “Peyzaj Mimarlığı Hizmetleri Şartnamesi”nin ve Bayındırlık Bakanlığı tarafından yayınlanan Mühendislik ve Mimarlık Proje Düzenleme Esasları’nda, “Peyzaj Proje Düzenleme Esasları”nın da yer almasıdır. Bu konu ile ilgili olarak odamız, şartnameyi gerekli düzeltmeleri yaparak Bakanlığa sunmuştur. Aynı yönetmelikte yer alan; Denetçi Peyzaj Mimarlarının, yapı çevresi ve yapı bütünü ile bir konsept oluşturan açık-yeşil alan peyzaj tasarım projelerinin uygun yapılıp yapılmadığının denetimini yaparlar. Denetim yetki sınırları 360.000 m2 toplam inşaat alanıdır, ibaresinin “Yapı Denetim kuruluşlarında görev alan yardımcı kontrol elemanı, peyzaj mimarı yetki sınırı 30.000 m2”dir olarak değiştirilmesi de istenmektedir. Bayındırlık Bakanlığı ‘nın yetki sınırlarında olması gereken Çevre Düzeni Planı’nın tanımları ve onama yetkilerinin karmaşası ile Çevre Düzeni Planlarının yapımında peyzaj mimarlığı meslek disiplininin yer alması sağlanmalıdır. Ülke Mekânsal Planlama Sisteminde mesleğimizin 3194 sayılı İmar Kanunu ile ilgili uygulama yönetmeliklerinde gereği gibi yer almamız; özellikle mimari proje eki altında tanımlanmaktan mesleğimizi kurtarmak gerekmektedir. Ayrıca çeşitli yasalarla tanımlanan Özel Amaçlı Planlamalar açısından durum ele alındığında, bu planlama alanları Peyzaj Mimarlığı meslek disiplinini çok yakından ilgilendiriyor olmasına rağmen benzer kayıtsızlık bu planlama yaklaşımlarında da gözlenmektedir. Özel Çevre Koruma Bölgeleri ile Ulusal Park Alanlarının koruma alanlar ağına giren alanlar olması ve sahip oldukları doğal ve kültürel peyzaj değerlerinin zenginliği göz önüne alındığında ekolojik tabanlı planlama disiplinlerinin ağırlıklı olarak planlama ekibinde yer almasını gerektiren özel planlama uğraş alanları olduğu açıkça ortadadır (Demirel, 2009). Doğal ve kültürel peyzajı yorumlayan ve ekolojik verilere dayalı alan kullanım kararları verebilecek olan peyzaj mimarlarının varlığını kabul etmek gerekmektedir. 115 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Halen yürürlükte olan Çevre Düzeni Planı (ÇDP) hedeflerine bakıldığında “Koruma-kullanma dengelerini kurmak ile doğal değerleri korumak ve geliştirmek” gibi PM kapsamında ele alınan temel alan kullanım planlaması ve doğa koruma planlaması hedefleri ile ne derece örtüştüğü açıktır. Ancak ne yazık ki, peyzaj planlama hedefleri ile bu derece örtüşen içeriğe sahip ÇDP prosedürlerinde peyzaj mimarlarının yeri ve yetkileri halen belirlenmemiştir. Ülkemizde fiziki planlama alanında, alan kullanım planlamasının temelini oluşturan ÇDP, sanayileşmiş ülkelerde hazırlanan “peyzaj planı”nın yerine geçmiş bir araçtır. Tanımı ne olursa olsun, PM hedeflerini bu derece içeren bir planlama sürecine peyzaj mimarlarının katılmaması kabul edilemez. Bu duruma benzer şekilde, hazırlanma aşamasında bulunan Biyo-çeşitlilik Ve Doğa Koruma Kanunu taslağı da PM çalışmalarını, farklı bir başlık altında yeniden tanımlayan bir yaklaşımdır. Biyo-çeşitlilik Ve Doğa Koruma Kanunu (BÇDKK) taslağı İle 2006 tarihli Peyzaj Mimarları Odası Yönetmeliğinin (PMOY) içerdiği ortak konular aşağıdaki gibi özetlenebilir (Yılmaz ve Yalçın, 2007): Doğanın korunması Ülke Peyzajının korunması Korunan alan kategorilerinin/statülerinin belirlenmesi Biyo-çeşitlilik/Ekolojik koruma ağı oluşturulması Biyotopların analizi, haritalanması ve korunması Korunan alan yönetimi Ekosistemler ile sosyal çevre/alan kullanımları arasındaki etkileşimin izlenmesi Rekreasyonel alan planlaması Kanun taslağında izleme çalışmalarında görevlendirilecek personelin öncelikle; istatistik, matematik, biyoloji, ekoloji, ormancılık ve tarım alanlarından lisans derecesine sahip olması gerekliliği açıkça belirtilmiştir. Oysaki yasa taslağında PM kapsamına giren en temel konularda dahi, bu meslek çalışanlarına tek bir atıf bile yer almamıştır. Kanun taslağında tanımlanan tüm hükümlerin PM yetkisine verilmesi beklenmemektedir ancak, hizmet veya çalışma alanlarında peyzaj mimarlarının yetki ve sorumlulukları, yasada açıkça belirtilmelidir (Yılmaz ve Yalçın, 2007). 4.SONUÇ PM kapsamında önemli bir yer tutan Peyzaj Planlama disiplini, bugün ülkesel ölçekte korumayı sağlayacak, mevcut fiziki planlama hiyerarşisi (ÇDP dâhil) ile bütünleşmiş bir planlama anlayışını öngörmektedir. Yasa taslağında da belirtildiği gibi, korumanın sadece izole edilmiş alanlar ölçeğinde değil, tüm ülke ölçeğinde bir temel peyzaj envanterine göre yapılması peyzaj planlamanın temel stratejisidir (Yılmaz ve Yalçın, 2007). Doğal Ve Kültürel Varlıkları Koruma Amacına Yönelik bütünleşmiş biçimde yapılanma önerisi getirilmelidir. Mevcut koruma alanlarının, güncel gelişmelerin gerisinde kaldıkları açıktır. Bu konuda çalışması gereken bilim dalları ve meslekler, karar alama sürecinde yer almadığı gibi bazılarında yönetim planlaması hiç yoktur.(Örneğin; doğal sitler)Doğal sitleri arkeolog, sanat tarihçi, mimar, kent plancı saptarken, milli parklar gibi koruma alanlarının da içinde bulunduğu yapı gereği peyzaj mimarlığı bölümü mezunu olmayan orman mühendisleri görev yapmaktadır. 116 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 1970’li yıllardan bu yana ülkemizde peyzaj mimarlarınca yürütülen Biyotop (yaşam ortamı) Haritalama, korumaya değer peyzaj birimlerinin ve koruma önceliklerinin ülke düzeyinde saptanmasına yönelik olarak, fiziki planlamada yer seçimini hedefleyen temel bir çalışmadır. Halen hazırlanma aşamasında olan “Biyoçeşitlilik ve Doğa Koruma Kanunu Taslağı”, bu yasaya dayanak oluşturan uluslar arası sözleşmelerden biri niteliğindeki “Avrupa Peyzaj Sözleşmesi” de dikkate alınarak, peyzaj mimarlarının bu alandaki yetki ve sorumluluklarının yasallaştırılması için çok önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir (Yılmaz ve Yalçın, 2007). Peyzaj mimarlığı meslek disiplininin, Avrupa Birliği’nin de önerdiği “Peyzaj Planlama”yı temel alan bir yaklaşımla bir plan kademelenmesi oluşturacak bir alt yapıyı oluşturması ve devamında ise ortaya konan plan tanımlamaları için “Lejand Terminolojisi” belirlemesi gerekmektedir. Bu, tüm Peyzaj Mimarlarının birlikte başaracağı bir süreçtir. PMO bu süreci başlatmış bulunmaktadır. Odamız yönetiminin, Bayındırlık Bakanlığı’nın uzmanlarıyla birlikte gerçekleştirdikleri Strateji Geliştirme Toplantısı’nda mesleki sorunlar ve çözüm önerileri tartışılmış ve Bakanlığa, “Ulusal Plan Kademelerinde Peyzaj Planlama ve Peyzaj Tasarımı Projelerinin Yeri” konusunda bir rapor hazırlanarak sunulmuştur. Farkındalığın artıp konunun hassasiyetine gereken özenin gösterilmesini sağlamak hepimizin istediği ve birlikte başarabileceğimiz bir süreçtir. 5.KAYNAKLAR Ekinci, G.B.2006. Avrupa Birliği Çevre Mevzuatı’na Uyum Çerçevesinde Türkiye’deki ÇED Çalışmalarının İncelenmesine Yönelik bir Araştırma, İzmir. Demirel, Ö. 2009. Ülke Mekânsal Planlaması İçinde Ekolojik Ağırlıklı Disiplin Olma Yönünde Bir Misyon Taşıyan Peyzaj Mimarlığı Mesleğinin Yeri ve Üzerine Düşen ya da Yapması Gerekenler, PEMAT Toplantı Raporları. Peyzaj Mimarlığı Akademik İşbirliği Toplantısı (PEMAT). Süleyman Demirel Üniversitesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Isparta. Nurlu, E. 2001. Çevresel Etki Değerlendirmesi Ders Notları, Basılmamış, Ege Üniversitesi Ziraat Fak. Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Bornova. T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, 2012. İmar Kanunu. , http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/711.html .(ET:23.04.12). UNEP, 1987. Brundlant Raporu. , http://www.unep.org/ .(ET:23.04.12). Yılmaz, K. T., K. YALÇIN 2007. Yasal Yetkilerin Kazanımında Peyzaj Mimarlığı İçin Yeni Bir Açılım: Biyo-çeşitlilik ve Doğa Koruma Kanunu Taslağı. Peyzaj Mimarlığı Kongresi, 22-25 Kasım 2007,s. 333-343, Antalya. Yücel, M. 2009. Çevresel Etki Değerlendirmesi, Peyzaj Mimarlığı 1.Ulusal Çevresel Etki Değerlendirmesi Çalıştayı. Çukurova Üniversitesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Adana. 117 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 5.OTURUM KENT, KENTLİ HAKLARI, KENTLEŞME VE KENTSEL DÖNÜŞÜM Oturum Başkanı; Mustafa TERZİOĞLU 118 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 5.OTURUM BAŞLIKLARI KENT, KENTLİ HAKLARI, KENTLEŞME VE KENTSEL DÖNÜŞÜM • Kent, kentli hakları, kentleşme • Yerleşme ve yapılaşma süreçleri ve peyzaj mimarlığı • 2008-2009 Kentleşme Şurası ve Sonuç Bildirgesi • Kentli hakları bildirgesi • Kentsel dönüşüm, kentsel yenileme • Afet yönetimi ve depremsellik ve peyzaj mimarlığı ilişkisi • Van depremi ve göç • Kentsel dönüşümlerin varlık değerlerimiz üzerindeki olumlu-olumsuz etkileri • Ülkemizin kentleşme politikalarının dünü-bugünü ve geleceği • T.O.K.İ. • Ulaşılabilir/erişilebilir kentler • İmar yönetmelikleri ve peyzaj mimarlığı • Alışveriş merkezlerine karşı kent merkezleri • Fiziki çevre-ışık, ses ilişkisi ve tasarım teknikleri 119 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA TÜKETİM SAHNELERİNDE KAYBOLAN KENT MERKEZLERİ ECE ŞAHİN Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Tel: 0537 340 31 89 E-posta: ecesahinn@gmail.com ÖZET Tarihin her döneminde ticaretve bunun dışında farklı sosyal etkinlikleri de içinde barındıran bir tiyatro,bir sergi salonu gibi alışveriş bileşenleri kentlerde var olmuş ve her zaman insanlar için bir toplumsallaşma ve biraraya gelme mekânı olmuşlardır. Sanayi devriminden sonra ise ticaret merkezlerinde bazı değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. Toplumlar geliştikçe teknolojinin de ilerlemesiyle, plansız gelişen ve konumlanan alışveriş merkezi kavramı oluşmaya başlamıştır. Alışveriş merkezleri ticaret işlevlerinin yanı sıra insanların sosyal ihtiyaçlarını da karşılayacak, sinemalar, tiyatrolar, restoranlar, çocuk oyun alanları hatta mini golf sahalarıgibi mekânları da içinde barındırmaya başlamıştır. Fakat bu gelişmeler kent merkezlerinin olumsuz yönde etkilemiş, kent merkezi kavramının önemini ve tarihinin kaybolmasına yol açmıştır.Bu her şeyi bulabileceğimiz, tüm fiziksel sosyal ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz süslü kutular aslında kentlerin yok oluşunu simgelemektedir. Bu kutulara sıkışıp kalan insanlar ise doğadan, kentin tarihinden kültüründen uzak yapay bir sosyal ortamda kendi yeni kimliğini oluşturma çabasına girmiştir. Alışveriş ve kent merkezleri arasındaki bu rekabetin toplum için yararlı hale getirebilmek için kent merkezlerinde bazı dönüşümlere olanak sağlanmalıdır. Sonuç olarak bu bildiride; tüm bu sebeplerle hem alışveriş etkinliklerinin ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğini, hem de kent merkezi kültürünün yaşamasını sağlayacak yeni bir yaklaşıma ve stratejiye duyulan ihtiyacın değerlendirilmesi yapılacaktır. Anahtar kelimeler: Alışveriş merkezleri, kent merkezleri, kent kültürü, insan 1.GİRİŞ Alışveriş merkezi kavramı yeni ortaya çıkmış bir kavram değildir. Ancak Alışveriş merkezlerinin küresel bir yaygınlığa ulaşmasıyeni bir olgudur. Alışveriş mekânları insanlık tarihi kadar eskidir. Toplumlar büyüdükçe, dükkânlar ve pazarlar gelişip plansız alışveriş merkezlerini yaratmış, daha sonra planlı alışveriş merkezleri ortaya çıkmıştır. “Alışveriş işlevinin, topluca sunulması gelişmekte olan ülke kentlerine yabancı bir olgu değildir.”(Aksel Gürün, 2005) Öncelikle alışveriş merkezlerini bugüne getiren tarihine bakmak gerekirse bedestenler ve çarşılar ilk alışveriş merkezleri olarak kabul edilebilirler. Ancak bizi bu günkü sürece getiren alışveriş merkezlerinin asıl temeli 19. yüzyıl başlarında Avrupa’nın başlıca önemli başkentlerinde kent merkezlerinde bulunan ana caddelerin önemli dükkân ve mağaza topluluklarını barındırmaya başlamasıyla atılmıştır. Ancak, 19. yüzyıl sonlarına kadar alışveriş mekânları büyük çoğunlukla geleneksel kent merkezleri içerisinde yer almışlardır. 19. yüzyıl sonundan itibarense, banliyölerin oluşumu ile birlikte kentlerin dışında ve çeperinde ortaya çıkan alışveriş ihtiyacı günümüzdeki alışveriş merkezlerinin ortaya çıkışındaki ilk aşamayı oluşturmuştur. Bu aşamayı “bahçe şehir” ya da “banliyö dükkânları olarak adlandırıyoruz. 2. Alışveriş Merkezi Kavramının Oluşumu ve Tarihi Gelişimi 1916 Market Square; 28 dükkân, 12 büro birimi, 30 konut birimi, spor salonu, klüp binası ve peyzaj düzenlemesinden oluşan alışveriş kompleksi hizmete girdi. Bu kompleksin kullanımında ve planlamasında otomobil temel faktörlerden biriydi. Market Square; belki de özel olarak motorlu taşıtları barındırmak 120 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA amacıyla tasarlanmış ilk iş merkezidir. Market Square ayrıca resmi kayıtlarda Amerika’daki ilk planlı alışveriş merkezi olarak göstermektedir. 1950’lere gelindiğinde alışveriş merkezleri bir dükkân topluluğunu çoktan aşmıştı. Artık alışveriş merkezleri otomobille ulaşılan ve tasarımı otomobile göre yapılan özel ticaret mekânlarıydı. Alışveriş merkezlerinin evrimindeki bu yeni aşama “otomobil alışveriş merkezi” olarak adlandırılmaktadır. 1960’lara gelindiğinde artık alışveriş merkezleri kent merkezine geri dönmeye başladılar. Banliyölerdeki Pazar paylarının daralması kadar kent merkezlerindeki kentsel dönüşüm faaliyetleri de bunda etkili olmuştur. Kent merkezlerindeki binalar dönüştürülerek yeni tür alışveriş merkezleri oluşturulmaya başlandı. Alışveriş merkezlerinin alışverişin yanında kentte boş zamanın geçirildiği birer mekâna dönüşmesi ve teknolojinin de katkısıyla birer eğlence merkezine dönüşmesi ile alışveriş merkezlerinin yeni bir türü olan “Eğlence Alışveriş Merkezleri” ortaya çıktı. 1990’lar boyunca Amerikan Alışveriş Merkezleri Şirketleri bütün dünyada yaygınlaşmaya başlamıştır. Küreselleşme ve sermayenin önündeki engellerin kalkması bunda etkili olmuştur. Diğer bir gelişme de alışveriş merkezleri karşısında çöküntü bölgesi halinegelen kent merkezlerini canlandırmak için Amerika Birleşik Devletlerinde ortaya çıkan harekettir. Ülkemizde alışveriş merkezlerinin tarihi gelişimine bakacak olursak ilk olarak Osmanlı ve Selçuklu’daki Hanlar, kapalıçarşılar, bedestenler, arastalar bu mekânlara örnek olarak gösterilebilir. Ancak batılı anlamda alışveriş merkezleri gelişmekte olan ülke kentlerinde özellikle 1980’lerden sonra küreselleşme sürecine koşut olarak ortaya çıkmış ve yaygınlaşmaya başlamıştır. 1980’lere kadar gelişmekte olan ülkelerin alışveriş mekânlarının oldukça parçalı bir yapı gösterdiği söylenebilir. Geleneksel ticaret mekânları ile yeni ortaya çıkmaya başlayan marketler ve pazarlar bir arada bulunmaktadır. Ancak 1980’lerden sonra diğer alışveriş mekânları etkinliklerini kaybetmeseler de alışveriş merkezlerinin ve alışveriş merkezi kültürünün gelişmekte olan ülkelerde de yaygınlaşmaya başladığı görülmektedir. 3.Alışveriş MerkezlerininKent ve İnsan Kültürüne Etkileri Yapılan araştırmalar alışveriş merkezlerinin mekânsal, ekonomik ve sosyal açıdan yetersiz analizlere dayalı olarak kurulduklarını göstermektedir. Çok sayıda ve fizibilitesi yapılmadan alışveriş merkezi açılması kent merkezlerini de olumsuz etkilemektedir. Bu sorun en belirgin biçimde kendisini aynı bulvar üzerinde birbirine çok yakın mesafede kurulmuş pek çok alışveriş merkezi gibi örneklerde de göstermektedir. Bu anlamda hem alışveriş merkezlerinin sürdürülebilirliğini sağlayacak hem de kent merkezlerinin olumsuz etkilenişinin önüne geçecek yeni bir yaklaşıma ihtiyaç bulunmaktadır.Sonuç olarak alışveriş merkezleri kırılgan ve sürdürülemez bir yapı göstermektedir. “Bugün kent merkezleri ve alt merkezler ulaşılabilirlik, çeşitlilik, kamusal güvenlik, farklı alan kullanımları, kentsel tasarım ve idameden eksik olarak varlıklarını sürdürmektedirler.”(Şahin, 2010) Diğer taraftan alışveriş merkezleri, hiçbir tarihi ve kültürel kimliğe ve ekonomik canlılığa sahip olmadan, kentsel merkezlerdeki kadar ticari işlevlere sahiptirler. Ticari işlevlerin ötesinde işyerlerini ve çalışma alanlarını, hatta toplumsal, kültürel ve eğlence işlevlerini de bünyelerinde barındırmaktadırlar. Ekonomik, toplumsal ve mekânsal bakış açılarından incelendiğinde alış-veriş merkezlerinin birer kentsel merkez taklidi olduğu iddia edilebilir. “Sorgulanması gereken, son teknoloji ile donatılmış, en iyi yerde konumlandırılmış, birçok işlevi barındıran mükemmel mimariye sahip alışveriş merkezlerinin gerçekten birer kentsel merkez özelliği gösterip göstermediğidir.” (Aksel Gürün, 2005) Konut nüfusunun kent merkezi ve çevresinden ayrılması ekonomik hayatı da etkilemiştir. Restoranlar, tiyatrolar, sinemalar, ulusal ve kültürel işlevler, sanat galerileri, kütüphaneler ve spor merkezleri, kamu binaları ve birçok yatırımcı firmalar kentten dışarı doğru uzanan ticari koridorlarda yer seçmeye başlamışlardır. Alışveriş merkezleri bu kentsel yayılmanın doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmışlardır.Alışveriş zamanı, olgusunun değişmesi ve gelişmesiyle, kentlerde gezinmektense alışveriş merkezlerinde dolaşmak tercih edilmeye başlamıştır. 4.Kent Kültürünü Koruyan Sürdürülebilir Yeni Bir Yaklaşımın Oluşturulması 121 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Tüm bu gelişmelerin sonucunda günümüzde tüketim sahnelerinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan kent merkezleri, tarihi kültürel yapılarıyla insanları birbirine bağlayan önemli mekânlardır. Alışveriş merkezleri birçok açıdan insanlar için avantaj gibi görünüp; modern zamanların hızlı yaşam modasına çok uygun olsa da, insanlık tarihi içinde süslü birer kutu olmaktan ileriye gitmesi mümkün görünmemektedir. Bu süslü kutular içinde bulunmaktan memnun olan insan, bir süre sonra bu kutunun içine hapsolduğunun farkına varmaktadır. Modern zamanların getirdikleriyle doğadan uzaklaşan insan alışveriş merkezlerinin çoğalmasıyla iyice kopma noktasına gelmiştir. Bu süreç sonunda da insan kendine yeni bir kimlik oluşturmaya başlamıştır. Oluşan bu yeni kimlikte ise kendini sadece tüketim sahnelerinde var olabilen yapay ve kültürel öğelerini kaybetme noktasına gelmiş bir oluşum görülmektedir. Tüm bu sebeplerle hem alışveriş merkezlerinin ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğini sağlayacak hem de kent merkezlerinin ve geleneksel perakende sektörünün yaşamasını sağlayacak yeni bir yaklaşıma ve stratejiye ihtiyaç vardır.Bu yaklaşım hem uzun vadede alışveriş merkezlerinin toplumsal faydasını arttıracak hem de geleneksel değerlerin korunmasını sağlayabilecektir. Bu tür bir strateji ayrıca toplumsal alanda birçok faydayı da sağlayacaktır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: Kentsel Gerilimlerin Azaltılması Kent Yoksulları İçin Kentin Sağladığı Olanakları Korumak Kentsel Kutuplaşmayı Önlemek Otomobil Kullanımı ve Trafik Sıkışıklığından Dolayı Ortaya Çıkan Sorunların Önüne Geçmek Altyapı ve Yerleşim Deseni Üzerindeki Baskıları Azaltmak, Çevre Kirliliğini Azaltmak Daha Verimli Bir İş ve Ofis Çevresi Yaratmak Eğitim, Sanat ve Diğer Kültürel Faaliyetlerin nitelik ve nicelik olarak zenginleşmesini sağlamak Kente olan aidiyetin Güçlendirilmesi Kent Merkezlerinin Çöküntüleşmesinin Önüne Geçilmesi 5.SONUÇ Tüm bu faydaların sağlanması için de kent merkezlerini kentlerin toplum hayatının, ticari ve toplumsal kimliğinin odak noktası haline getirebilmek için temel kararlar alınmalıdır. Planlama politika ve kararları, yaygınlığı artan kent dışında yer alma eğilimindeki alışveriş merkezleri baskısına karşı daha katı olmalıdırlar. Merkezi ve yerel yönetimler kentdışı gelişimlerin merkezde yarattıkları olumsuz etkileri göz önüne alarak planlama uygulamaları yapmalıdırlar. Bunun dışında, yaşanabilir kent merkezleri için ana stratejiler belirlenmelidir. Bir kent merkezinde çalışabilmeli, yaşayabilmeli, alışveriş yapabilmeli, yerel, toplumsal, kültürel, rekreasyonel, ruhsal olaylarda yer alabilmeli; birçok sayıda insanı, faaliyet katılımcılarını, fakirden zengine, yaşlıdan gence herkesi çekebilmeli, güvenli, konforlu ve keyifli bir ortam sağlayabilmeli ve son olarak kentin tüm bölgelerinden erişilebilirliğinin olması gerekmektedir. Kent merkezlerinde kentsel tasarımın ve yönetiminin en yüksek standartlarda uygulanması sağlanmalıdır ve bu sürecin tüm aşamalarında Peyzaj Mimarları aktif rol almalı ve çok önemli bir yere sahip olmalıdır. KAYNAKLAR Aksel Gürün, B. (2005)Planlama Dergisi TMMOB Şehir Plancılar Odası Yayını, (31) 63-75 Nalbantoğlu, O. (2010)Kent ve Peyzaj Dergisi TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yayını, (18), 18-25 Şahin, S. Z. (2010 Mart), Alışveriş Merkezlerinin Evrimi ve Geleceği, http://www.library.atilim.edu.tr Erişim Tarihi: 27 Mart 2012 122 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA ENGELLİ MEKANLAR Şeyma Öksüz Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 0530 403 55 65 seymaoksuz@windowslive.com KENT İnsan toplumsal bir varlıktır. İnsanların, karşılaştıkları ve tek başlarına çözemedikleri güçlük, sorun ve imkânsızlıkları toplum içinde gerçekleştirilen ilişkilerle çözümlemek ve ortadan kaldırmak isteği bir arada yaşama ihtiyacını ortaya koymaktadır. İhtiyaçlarını karşılamak için girişilen bu faaliyette yeni gereksinimlerinin doğması ve insanoğlunun bunları karşılamada yetersiz kalması onu kimi sosyal ilişkileri oluşturmaya iter (URL-3 2012). Kentlinin yaşam kalitesi ise, kentsel ve toplumsal gelişme ile yakından bağlantılıdır. Kentsel alanın çağdaş yaşama uygun şekilde düzenlenmemesi halinde, ekonomik ve sosyal yönden gelişmeden söz edilemez. Kentli bilincinin oluşması, kentte yaşayan bireylerin ekonomik, kültürel ve sosyal yönden gelişmesi, sadece düzenli ve sorunları çözümlenmiş bir kent ortamında sağlanabilir. KENTLEŞME Kentleşme, geçmişten günümüze gerek anlam gerekse işlev yönünden büyük bir farklılık göstermiştir. Bununla birlikte oluşumundan bugüne ortak paydası insanların birlikte yaşamasıdır. Şehirlerdeki aşırı nüfus artışı ve göçler hızlı kentleşmeyi, geçmiş hükümetlerin göçleri zorlaştırmak yerine özendirmesi hızlı çarpık kentleşmeyi, hızlı çarpık kentleşmenin modern insan üzerindeki olumsuz etkileri ise kentsel dönüşümü günümüzün önemli ihtiyaçlarından biri haline getirmiştir. Kentsel dönüşüm projelerinin ise uygulanabilirliği konusunda sancılarının olabileceği unutulmamalı, uygulayıcılar tarafından kentsel dönüşüm projelerinin sosyolojik ve psikolojik boyutu topluma anlatılmalı ve özümsetilmelidir. Bu şekilde halk tarafından kabul edilebilirliği sağlanmalıdır. İnsan merkezli olarak baktığımızda kentlerin birçok yönden sorunlar oluşturduğu ve ayrımlar getirdiğini de görmek mümkündür. Bu ayrımların başında ise engellileri ve yaşlıları ihmal eden bir anlayışın egemen olması gelmektedir. Kenti oluşturan yapılar, ulaşım yolları ve araçları, parklar gibi temel unsurlar, herkes için eşit ve kullanılabilir nitelikte değildir (URL-1 2012). Kentsel mekanlarımızda engellilerin rahat dolaşımını sağlayacak biçimde yaşanılabilirlik düzeyinin yükseltilmesi, bu mekanların erişilebilir ve kullanışlı olarak düzenlenmesi, engelsiz mekan tasarımı ilkelerinin gerçekleştirilmesi ile sağlanabilir. Engelsiz mekan tasarımı birbirini tamamlayan şu üç ortamda da birbirini tamamlayacak biçimde gerçekleştirilmektedir : Kentsel mekanlar: sokaklar, meydanlar, parklar vb. açık yeşil alanlar Bina mekanları: bina içleri 123 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Bunların birbirlerine geçiş alanı olan bahçe, bina girişi vb. binaya bitişik çevredir (URL-4 2012). ERGONOMİ Ergonomi bir anlamda işin insanın özelliklerine uygun bir şekilde düzenlenmesi olarak tanımlanabilir. Kentlerin gerek fiziksel bakımdan gerekse nüfus açısından büyümeleriyle kentlerde farklı yaş gruplarında, eğitim seviyelerinde, mesleklerde, fiziksel ve ruhsal yapılarda, sosyo-ekonomik statülerde bulunan kişilere rastlamak mümkündür. Kenti var eden ve ona anlam kazandıran bu çeşitliliktir. Toplum içinde yaşayan her birey fırsat ve olanaklardan eşit derecede yararlanma hakkına sahiptir. Kalıcı engel taşıyan bireylerin yanı sıra, her insan hayatının belli döneminde geçici engellilik durumu taşıyabileceği gibi, gün içinde yorgunluk, uykusuzluk ve dikkat eksikliği gibi bazı nedenlerle sağlıklı bir insan dahi engelli konumuna geçebilmektedir. Yerel ve merkezi yöneticiler, kentlerdeki bu çeşitliliği göz önünde bulundurarak kentteki tüm bireylere eşit şekilde hizmet etmelidirler. Çağdaş, ergonomik bir kent, herkes için ulaşılabilir nitelikte olan bir kent anlamına gelmektedir. Kentlerdeki mevcut mekansal düzenlemeler ve donanımsal altyapı incelendiğinde, merkezi ve yerel yönetimlerin, kentlerdeki çeşitliliği dikkate almadan standart planları ve uygulamaları yürürlüğe koymaları, kentlerde fiziksel-ruhsal yetersizlikleri bulunan engelliler, yaşlılar, hastalar, vb. için olumsuz neticelere yol açmaktadır. Oysa T.C. 1982 Anayasası’nda, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ve Avrupa Kentsel Şart’ında özürlüler, yaşlılar, hastalar, çocuklar ve sosyo-ekonomik bakımdan engelliler koruma altına alınmışlardır. Bu kişiler toplumdaki diğer bireylerle eşit haklara sahiplerdir. Planlama sürecinde bu niteliklerin göz önüne alınması, toplumun tamamının ihtiyaçlarını eksiksiz karşılamasını, her bireyin iş gücüne katkıda bulunmasını ve dolayısıyla sosyal ve ekonomik açıdan ülkenin gelişmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda ergonomik ve ulaşılabilir kent düzenlemeleri için bazı öneriler getirilmiştir: Planlama engelli bireylerin hareketlerini kısıtlamayacak şekilde yapılmalı, engelli kişilerin kullanabildiği alanların çoğunluğunu sağlıklı insanların rahatlıkla kullanabildiği unutulmamalıdır. Meslek disiplinlerinin ortak çalışmalarıyla özel ve kamu alanlarında engelli bireyler için uygun yaşam alanları oluşturulmalıdır. Özellikle kent içi ulaşım alanlarında gerekli önlemler alınmalı ve belirtilen standartlar dahilinde, engelli bir bireyin yardım almadan bir yerden bir yere gidebileceği şekilde ulaşım ağı oluşturulmalıdır. Açık alanlarda olduğu kadar yapı içlerinde de engelli bireylerin kullanımları göz önüne alınarak planlama yapılmalıdır. 124 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Gerekli yasal düzenlemelerle çevre düzenleme planlarında ulaşılabilirlik kriterlerinin uygulanması zorunlu hale getirilmelidir. (URL-2 2012). ERİŞEBİLİRLİK Erişebilirlik kentte yaşayan bütün bireylerin, kentin sunduğu kamusal hizmetlerin tümüne ulaşabilmesi demektir. Bu, kenti paylaşan her bireyin en doğal hakkıdır. Özellikle II. Dünya Savaşından sonra, kentlerin yeniden yapılanma sürecinde erişebilirlik kavramı kentsel tasarımcıların birincil amaçları içinde yer almıştır. Daha önce standart gereksinimlere göre tasarlanan yapılanmış çevreler yerine özellikle kamusal alanların toplumu oluşturan herkes tarafından kullanılması ve böylece daha yaşanabilir mekanların elde edilebilirliği görüşü benimsenmiştir. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere çeşitli ülkeler, bu görüşü yasalara da taşıyarak, kimsenin hiçbir fiziki özelliği nedeniyle dışlanamayacağını kabul etmişler, fiziki çevrelerin bu görüşü sağlayacak biçimde donatılması için kurallar, denetim ve yönetim politikaları geliştirmişlerdir. Halen ülkemizde de bu genel kural hem anayasamız da hem de çeşitli yasalar da yer almaktadır. Ancak en büyük sorun, fiziki çevrenin istenen şartlara uygun gelişip gelişemediğinin denetlenmesi ve gerekli yaptırımların uygulanmasıdır (URL-2 2012). ULAŞILABİLİRLİK Temelde tüm insanlar için inşa edilen kentlerin çoğu, engelliler için tasarlanmamıştır (Yıldız, 2003).Konfor ve kolaylık sağlaması açısından tasarlanmış kentsel dış mekânlara ve yapılaşmış çevrelere ulaşılabilirlik (erişebilirlik) engelliler için oldukça önemlidir. Toplum hayatına katılımda yaşamın tüm alanlarındaki hak ve hizmetlere ulaşabilmek ve bunlardan yararlanabilmek büyük bir önem taşımaktadır. Fiziksel engelliler kadar yaşlılar ve çocuklu annelerinde sosyalleşebilmesi için en önemli koşul ulaşılabilirliğin elverişli olmasıdır. Bu bağlamda, ele alınan ulaşılabilirlik, iki temel erişimi içermektedir. Bunlar; 1.Fiziksel çevreye (mekâna ve burada sunulan hizmetlere) ulaşabilmek, 2. Bilgi ve mesaja ulaşabilmek diye sıralanabilir (BÖDB, 2011). Başlangıçta özürlülerin ulaşabilirliğinden hareketle yapılacak fiziksel çevre düzenlemeleri yalnızca fiziksel engellilerin değil, aynı zamanda geçici olarak özrü olan (yaşlılar, hamileler, bebek arabalılar, çocuklar gibi hareket kısıtlılığına sahip bireyler) kişilerin de ulaşabilirliğine ve toplumsal hayata katılımlarına hizmet edecektir. Bireyin toplumsal faaliyetlerini yerine getirmesinde engel oluşturmayan özrü, toplumsal veya mekânsal düzenlemelerdeki yetersizlikler ya da yanlışlıklar nedeniyle bir engel haline gelebilmektedir.Kamu binalarının yanı sıra özel binalarda fiziksel engellilerin ulaşımı açısından önemli engeller barındırmaktadır. Ulaşımın uygun hale getirilmesi konusunda bazı belediyeler dışında (2010 yılında Üsküdar Belediyesinin yaptığı Barbaros Mahallesi Mütevelli Çeşme Caddesi ve Uncular Caddesi, Sakarya Belediyesi Çark Caddesi gibi) hiçbir çalışma yapılmamaktadır. 125 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Yaya bölgesindeki döşeme malzemesinin uygunluğu, kullanım alanlarını birbirinden ayırması, engelli kullanımı için yönlendirici detayları içermesi, donatılarla ve kentin sahip olduğu dokuyla uyumlu özelliklere sahip olması, girişleri vurgulaması önemli tasarım unsurları olarak karşımıza çıkmaktadır (Cengiz, 2011). Ülkemizde yapılanmış mevcut yaya bölgeleri hem özürlüleri engelli hale getirici, hem de özürlü olmayanların hareketlerini kısıtlayıcı çeşitli engeller bulundurmaktadır. Özellikle bireyin barındığı konuttun girişinden başlayarak kaldırım, sokak ve cadde de dışarıya çıktığı ilk andan itibaren hareket etme sıkıntısıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Bu eksiklikler kaldırımlardaki yüksek kot farkları, yüksek eğimli rampalar, değişen yol genişlikleri, zemin döşemelerindeki uygulama hataları, rastgele yerleştirilen bilgilendirme levhaları, budanmayan ya da yanlış dikilen ağaçlar, güvenlik önlemleri alınmamış inşaat ve alt yapı çalışmaları, bina girişlerinde kullanılan merdivenlerin yaya kaldırımları üzerine doğru uzaması, yaya yolunun belli mesafeden sonra trafik yolu ile birleşmesi, vb. şekilde sıralanabilir. 1. Kamusal binalara (kamunun kullanımına açık resmi ve özel tüm yapılar) erişim, 2. Açık alanlar (sokak, cadde ve meydanlar, parklar, rekreasyon alanları v.b.), 3. Konutlar, 4. Toplu taşımacılık 5. Trafik düzenlemeleri konularında standartlara uygun düzenlemeler yapılmalıdır (URL2 2012). HERKES İÇİN ENGELSİZ MEKÂNLAR ENGEL, ENGELLİ VE ENGELLİLİK Bireyin yaşadığı sürece yaş, cins, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak oynaması gereken roller vardır. Birey yetersizlik yüzünden bu rolleri oynayamaz durumda kalırsa buna özür-engel denir. Engelli ise yaklaşık olarak; vücudunda doğuştan ya da sonradan oluşmuş, fiziksel, biyolojik veya estetik olarak, görünüm-işlev bozukluğu sebebiyle günlük hayat ve sosyal yaşam içerisinde engel ve sorunlarla karşılaşmakta olup, genel hayata uyum sağlayabilmesi ve engel durumuna özel gereksinimlerinin sağlanması için, sosyal-bilimsel çalışma ve destekleri almaya hakkı olan kişi veya kişilere engelli denilmektedir. Yalnız bizim dilimizde değil diğer birçok dilde de engelli ve engellilik anlamına gelen birden fazla sözcük bulunmaktadır. Örneğin Türkçe'de genel düzeyde engelli özürlü sakat sözcükleri aslında aralarında anlam fakları olduğu halde aynı anlama gelmek üzere kullanılmaktadır. Genelde tüm engelliler için yaşanan bu karmaşa belirli engelli kümeleri için de geçerlidir. Örneğin kör âma görme engelli görme özürlü az gören vb. Bu sözcükler değişik anlamlar taşıdıkları gibi yer yer aynı anlama gelmek üzere de kullanılabilmektedirler. Bu da bir zihin karışıklığı yaratabilmektedir. Adlandırmadaki bu farklar zaman zaman öyle çok tartışmaya neden olmaktadır ki bu tartışmalar gerçek sorunların önüne bile geçebilmektedir. Engellinin kim engelliliğin de ne olduğu açık bir biçimde ortaya konmayınca engellilere yönelik geliştirilecek politikaların yasaların ve hizmetlerin kapsamı da belirsizleşmektedir. Bu belirsizlik de uygulamada pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Adlandırmadaki karmaşa ve tanım güçlüğü engellinin kendisini anlatmasını ve diğerlerinin de onları kolayca anlamasını zorlaştırmaktadır. Engelliliğin her zaman her yerde 126 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA geçerli ölçülerle tanımını yapmak bir hayli güçtür. Bu yüzden olsa gerek alan yazında (literatürde) çok değişik tanımları vardır. Birleşmiş Milletler Sakat Haklan Bildirgesinde "Kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri (bedensel ya da sonradan olma) her hangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar" (3) sakat olarak tanımlanmaktadır. Engelli sözcüğü genelde hareket yeteneği sınırlanmış bireyi çağrıştırmaktadır. Hareket yeteneğini sınırlayan nedenler ise doğuştan getirilen doğum sırasında karşılaşılan ya da sonradan yaşanan bir hastalık veya kaza sonucu ortaya çıkan bir işlev bozukluğundan kaynaklanıyor olabilir (URL-5 2012). ENGELLİLİK NASIL DÜŞÜNÜLMELİ? Hareket yeteneğinin kısıtlı olması başlı başına bir engellilik midir? Eğer öyle ise hepimizin yapamadığı beceremediği bir iş ya da eylem yok mudur yaşamda? Engellilik günlük yaşama katılmayı engelleyen fiziksel işlevlerdeki bir sınırlılık hali olarak değerlendirilmelidir. Gerçekte önemli olan bazı işlevlerin yerine getirilmesinde karşı karşıya kalman bir fiziksel sınırlılığın olması değil bunları "kompanse" edecek destek sistemlerinden yoksun kalmaktır. Eğer bir gözlükle var olan görme yetersizliğinizi rahatlıkla giderebiliyor ve işlerinizi görebiliyorsanız bir sorununuz yok; ancak geri kalmış bir köyde ya da yörede bu gözlüğe ulaşamıyorsanız ciddi bir sorunla karşı karşıyasınız demektir. O halde engellilik çoğu zaman değişken bir konudur. Başka bir deyişle nerede ve nasıl karşılaşacağınıza bağlı olarak sonuçları değişen bir durumdur. Bireyin fiziksel işlevlerindeki bozukluk ve bunların hareket yeteneğinde yarattığı eksiklik ve güçlük onu toplumun diğer bireylerinden farklı kılar. Bu farklılık engellilerin yaşadığı ayrımcılığın da asıl nedenidir. Bilindiği gibi her türlü ayrımcılığın temelinde farklı olmak yani "alışılmamış özelliklere" sahip olmak vardır (URL-5 2012) . Fiziksel işlevlerdeki bozukluklar ve bunların hareket yeteneği üzerinde yarattığı sınırlamalar bireyi toplumdan uzaklaştırır. Toplumsal destek sistemlerinin yetersizliği toplumun dışlayıcı tutum ve davranışları da engelli bireyin topluma eşit bireyler olarak katılmasını önler. ENGELLİLERE YÖNELİK YAPILAN HİZMETLER NELERDİR? a )Bilgilendirme ve Bilinçlendirme b) Tıbbi bakım c) Rehabilitasyon d) Sosyal güvenlik ve gelirin korunması e) Ulaşılabilirlik f) Eğitim g) İstihdam 127 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Tıbbi Sosyal Hizmet kapsamında özürlü ve ailelerine yönelik çalışmalar Sosyal Hizmet Mesleği: Bireyin karar verme özgürlüğünü, kendi yararına kullanması açısından bilinçlenmesinde ve yaşadığı çevrenin değişen sosyo-ekonomik koşullarına ve normatik (kuralları olan) sisteme uyum sağlamada, toplumda verimli bir unsur olması yönünden gerekli olan değişimin yaratılmasında müdahale edebilecek bilgi, yöntem ve becerilere bilgi yöntem ve becerilere sahip hatta bu tür bir müdahale yetkisi olan bir meslektir. Sosyal hizmet mesleğinin uygulama yaptığı alanlardan biri de “özürlülük” alanıdır. Engellilerle çalışan sosyal çalışmacının koruyucu-önleyici, iyileştirici-geliştirici ve rehabilite edici fonksiyonları bulunmaktadır. Sosyal çalışmacılar engellilerle, hastanelerde, rehabilitasyon merkezlerinde, ana-çocuk sağlığı merkezlerinde, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde, mesleki rehabilitasyon merkezlerinde, özürlü danışma merkezlerinde, özel eğitim okullarında vb. çalışır. Tıbbi rehabilitasyonda; kişinin fonksiyonel yeterliliğini mümkün olan en yüksek düzeye çıkarmak için klinik tedavi, tıbbi egzersizler, uğraşı tedavisi, konuşma tedavisi uygulanır. Ortopedik cihaz ve protez uygulaması ile de kişinin rehabilitasyon sürecine engel olacak fizyolojik engellerinin aşılması amaçlanır, buna ilave olarak psikolojik, sosyal ve ekonomik güçlüklerin azaltılması ya da ortadan kaldırılması hedeflenir. Böylece özürlü kişinin; aile, toplum ve iş ile ilgili intibakını sağlamak sureti ile onun topluma bütünleşmesini sağlamaya yönelik uygulama yapılır. Özür ve özürlülük konusunda ailenin ve yakın çevrenin bilgilendirilmesi, ailenin çocuğun özür durumu olduğu gibi görmesini ve gerçekleri kabul etmesini sağlamak, ailenin çocuğun durumundan dolayı kendini sorumlu hissetmesi ve suçluluk duygusuna kapılmasını önlemek amacıyla aileye yönelik destekleyici mesleki yaklaşımlarda bulunması, aile üyelerinin ilişkilerini geliştirmek Sosyal Çalışmacının görevidir (URL-6 2012). ENGELLİ TASARIMLARI Endüstrileşme hareketleri ile hızla büyüyerek plansızlaşan kentler, insanların toplu yaşamlarını giderek zorlaştırmaktadır. Hatalı kentsel tasarımların, fiziksel açıdan herhangi bir engel taşımayan insanlar üzerinde bile ciddi verim kaybına yol açması, geçici ve kalıcı engel taşıyan insanların sorunlarına daha çok dikkat çekmektedir. Dünyada olduğu kadar ülkemizin de temel sorunlarının başında özürlü birey ve ailelerinin durumları gelmektedir. Toplumun ayrılmaz bir parçası olan özürlüler, tüketici ve bakıma muhtaç insanlar olarak görüldüklerinden, sosyal hayatta sıkça engellerle karşılaşmaktadırlar. Bu durum; engelli bireyleri, fiziksel engellerinden kaynaklanan eksikliklerden daha fazla yormaktadır. Engelli vatandaşların en çok sıkıntı yaşadıkları konulardan biri şehir içi ulaşımdır. Otobüs taşıtları durakları gibi tasarımlarda engelli vatandaşlarımız dikkate alınmadan yapılması, engelli vatandaşlarımızın yaşamlarının kısıtlanmasına yol açmaktadır. 128 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Tüm insanlar gibi, “özürlü” ya da “engelli” olarak tanımlanan bireylerin de işe, okula, alışverişe, spor alanlarına, parklara ve diğer kentsel mekanlara herkesin kullandığı yollarla gidebilmesini yani fiziksel çevreye ulaşabilmelerini sağlamak gerekmektedir. Bu, çağdaş toplum olmanın önemli bir gereğidir ve yerel yönetimlere bu konuda çok büyük sorumluluklar düşmektedir. 7 Temmuz 2005 yılında yürürlüğe giren engellilere ilişkin 5378 sayılı Yasa’nın geçici 2 ve 3’üncü maddeleri ile kamuya açık tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları, sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile kentsel ulaşım hizmetlerinin özürlüler için erişebilir duruma getirilmesi için belediyelere 7 yıl süre tanınmıştır. Bu süre 7 Temmuz 2012 tarihinde sona ermektedir. Bu tarihe kadar gerekli tedbirleri almayan belediyelere vatandaşların dava açma hakkı doğabilecektir. İşte bu noktada, yerel yönetimlerin gereken düzenlemeleri yapmasına yardımcı olacak olan bu rehber, sadece özürlülerin değil, çocuk, yaşlı, hamile, hastalık ve kaza nedeniyle hareket kısıtlılığı olan insanların da fiziksel çevreye ulaşılabilirliklerinin sağlanmasına yönelik tasarım kurallarını içermektedir. Bu çerçevede “herkes için ulaşılabilirlik” kılavuzudur. Bu rehberin hazırlanmasında, Türk Standartları Enstitüsü'nün çıkarmış olduğu TS 12576 “Şehir İçi YollarÖzürlü ve Yaşlılar için Sokak, Cadde, Meydan ve Yollarda Yapısal Önlemler ve İşaretlemenin Tasarım Kuralları” ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı (2010) “Yerel Yönetimler için Ulaşılabilirlik Temel Bilgiler Teknik El Kitabı” yayınlarından faydalanılmıştır. Şayet ulaşılabilirliği, erişilebilirliği sağlayamazsak engelli vatandaşlarımızı evlerinden çıkaramayıp görmezden geliriz (URL-2 2012). Ülkemizde artık yasal düzenlemelerden yana hiçbir sıkıntı yoktur. Asıl sorun yasa ve yönetmelikleri görmezden gelip hayata geçiremeyişimizdir. Ulaşılabilir bir kent istiyorsak önce sosyal alanların erişilebilir olması ve ulaşımımızın erişilebilir olması gerekir. Eğer bunlar yerine getirilip mevzuatlara uygun tasarım yapılırsa engeller ortadan kalkacaktır. Kentsel mekanlarımız da engellilerin rahat dolaşımını sağlayacak biçimde yaşanabilirlik düzeyinin yükseltilmesi, bu mekanların erişilebilir ve kullanışlı olarak düzenlenmesi, engelsiz mekan tasarımı ilkelerinin gerçekleştirilmesi ile sağlanır. GERÇEK ENGELLİ KİM? Engelli vatandaşlarımızı toplumla bütünleştirici bir yaklaşım göstermemiz gerekmektedir. Muhtaçlık durumunu ortadan kaldırmamız ve yardıma ihtiyaçlık durumlarını ortadan kaldıracak mekanlar planlamalı ve tasarlamamız gerekmektedir. Kentler insan merkezlidir. Bu şekilde baktığımızda kentlerin birçok yönden sorunlar oluşturduğu ve ayrımlar getirdiğini de görmek mümkündür. Bu ayrımların başında ise engellileri ve yaşlıları ihmal eden bir anlayışın egemen olması gelmektedir. Engellilere ait mekanların yapılması onları görmezden gelmediğimiz anlamına gelmemektedir. Bu ayrımı yapan onları kentte yaşayan diğer insanlardan farklı görmek büyük bir yanlıştır. Engelsiz mekanlar planladık demek değildir sadece. Engelsiz park diye bir şey yoktur. O parkın kullanımı herkese açık olmalıdır. Kimseye engel oluşturmayacak şekilde planlanmalı ve herkesin eşit bir şekilde kullanılmasına açık olmalıdır. Böyle uygulamaların yapılması ayrımcığı getirmektedir. 129 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Artık sadece engellilere engel oluşturacak mekanlar oluşturulmaktadır. Engelli olmayan insanlara da engel olacak mekanlar yaratılmaktadır. Standartlarına uymayan rampalar, merdivenler, korkuluklar, kaldırımlar. Yapılan işlerin standartlara uygun olması gerekmektedir. Basamak-merdiven kişinin özründen dolayı değil mekanın engel olmasından dolayı engel taşımaktadır. Hayatı değiştirmek için önce mekanı değiştirmemiz gerekmektedir. Engelsiz kent projesi, engellerin kaldırılmasına yönelik olarak yapılacak projeler hazırlanmaya başlanmıştır. Engellilerin yaşamını zorlaştıran etkenlerin başında gelen fiziki çevre düzenlemelerinin, binaların ve toplu taşıma araçlarının özürlülerin kullanımına uygun olmaması sorununa yönelik, 5378 sayılı yasayla birlikte gelen düzenlemeler 2012 Temmuz ayı ile birlikte yürürlüğe giriyor. Herkes tarafından kullanılan mekanlar tasarlanmalı ve planlanmalıdır. Bu planlardaki amaç; öncelikle kentte yaşayan nüfusun sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlamak; bir başka deyişle; refah düzeyini arttırmak olmalıdır. İnsanın yaşam kalitesinin artması, sadece bireysel bağlamda ele alınmamalıdır. İlçe sınırlarında yaşayan ve ilçeyi kullanan engelli ve engelli yakınlarının yaşamaktan mutluluk duyacakları erişilebilir ve kaliteli bir yaşam ortamı sağlamak için; sağlık, ulaşım, planlama, çevre , eğitim gibi alanlarda yaşanan sorunlara kalıcı çözümler getirmek ve buradan hareketle uygulamaya yönelik projeler geliştirmek, yaşayan engelliler ve ailelerinin, verilecek hizmetler sonucunda psikolojik destek, hukuksal danışma, mesleki ve sosyal rehabilitasyon, kültür-sanat ve sportif etkinliklere katılım açısından daha tatmin edici yaşam koşullarına sahip olmalarını sağlamak, Engelliler alanında yaptığı uygulamalar ve geliştireceği projelerle diğer yerel yönetimlere her yönden örnek oluşturarak Çankaya Belediyesini daha ileriye taşımak ve yapılan çalışmalarla ilgili toplumsal farkındalığı gerçekleştirmek, bu yolla hem engelliler alanında toplumda var olan olumsuz yargıların giderilmesini sağlamak hem de toplum desteğini kazanmak üzere dil; çalışmalarını planlamak ve uygulamak, Engelliler alanındaki projeler ve çalışmaları, bu alanda faaliyet sürdüren ya da desteğinin alınmasında yarar görülen sivil toplum kuruluşları ve sektörlerle eşgüdüm halinde hayata geçirmek. Bu bağlamda, Engelliler Hizmet Bölümü, “Birleşmiş Milletler Engelli Haklarına Dair Sözleşme”nin bir gereği olarak,” engellilerin toplum yaşamına tam katılımlarının sağlanması ve yaşam standartlarının yükseltilmesi, programının temelini oluşturacaktır. KAYNAKLAR (URL-1 2012) TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu tarafından 13-15 Eylül 2007 tarihinde düzenlenen Kent Sempozyumuna TSD Genel Müdürü Ergün İŞERİ'nin sunduğu tebliğ, http://www.tsd.org.tr (URL-2 2012) www.engelsizkent.org (URL-3 2012) erolkaya.com/wp-content/uploads/kk.pdf (URL-4 2012) www.erisilebiliristanbul.org/.../herkes_icin_erisilebilir_fatih.pdf 130 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA (URL-5 2012) www.msxlabs.org/forum/tip-bilimleri/211811-engellilik-nedir-engelli-kime- denir.html#ixzz1slfF5D00 (URL-6 2012) http://www.kocaelide.com/article.php?id=177 131 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KENTSEL DÖNÜŞÜM UYGULAMALARINDA PEYZAJ MİMARININ ROLÜ Gökhan Olgun* *Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü/PMO-Genç Antalya Üyesi/ Telefon: 0507 711 84 63/ e-posta:gokhanolgun26@gmail.com Günümüz kentlerinde, aşırı nüfus yoğunluğu, yaşanan deprem felaketleri, ekonomik şartlar, sosyal bilinçsizlik, yanlış alan kullanım kararları gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak bazı mekanlar veya kentin bütünü çöküntü yaşamaktadır. İşte bu sorunlara yönelik çözüm arayışları "Kentsel Dönüşüm" kavramını ortaya çıkarmıştır. Kentsel dönüşüm kavramı; bozulmuş, tamamıyla yok olmuş dolayısıyla çöküntü bölgesi haline gelmiş alanlarda yeni bir dokunun yaratılması ya da mevcut dokunun iyileştirilmesi yöntemi ile bu alanların yeniden kente kazandırılması olarak tanımlanmaktadır. Ülkemizde, mekanın sadece fiziksel dönüşümünün göz önünde bulundurulması ve günü kurtarma çabasında oluşturulan projeler olumlu sonuçlar getirememiştir. Türkiye kentlerinde yaşanan bu yetersiz dokunun en önemli etkeni "parçacıl" yaklaşımlar olmuştur. Uygulanan ya da uygulanacak olan kentsel dönüşüm projelerinde, kentsel yaşam kalitesini arttırmak, daha sağlıklı yaşam alanları oluşturmak, kentsel alanların en etkin biçimde kullanımını sağlamak, yapıları, açık alanları ve kamusal açık alanları kapsayan bütüncül tasarımların gerçekleştirilmesinde, kamu yararına olan tasarımların ortaya konulmasında, ekolojik yönden önem taşıyan öğelerin korunup gelecek nesillere aktarılmasında, çevre kirliliğinin en aza indirilmesinde, alanda devamlılığı sağlamada ve alanın kent ile bütünleşmesinin sağlanmasında peyzaj değerleri ile açık ve yeşil alanlar büyük önem taşımaktadır. Bu bildiride de Peyzaj Mimarlarının kentsel dönüşüm kavramındaki yolu tartışılmaya çalışılacaktır. ANAHTAR KELİMELER: Kentsel Dönüşüm, Kentsel Yenileştirme, Peyzaj Mimarı. 1. GİRİŞ Kentsel dönüşüm düşüncesinin, 19. Yüzyılın bitip, 20. Yüzyılın başladığı ve sosyokültürel, ekonomik ve fiziksel açılardan büyük dönüşümlerin baş gösterdiği dönemlerde ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Aşırı nüfus hareketleri, yoğunlaşmaları ve yığılmaları ile birlikte, başta kent merkezleri olmak üzere tüm kentsel alanda bir dönüşüm başlamış, kent merkezlerinde yaşayan nüfusun yerini yeni sosyal tabakalar almıştır. Buna işlevsel anlamda dönüşümlerin de eklenmesi ile birlikte, kentsel çöküntü kendini göstermiştir. Ülkemizde ancak 1990’ların son yarısında, hatta 2000’lerle birlikte yoğun olarak söylemlerde yer bulmaya başlayan kentsel dönüşüm gereksinmesinin ortaya çıkışının temel nedenlerini dört grupta toplamak mümkündür. Bunlar göç, yasadışı yapılanma, kent merkezlerinin ve eski kent parçalarının sorunları ve süzülme süreci ile doğal afetler, özellikle depremdir (Özden 2001). Kocabaş (2006)'a göre; kentsel dönüşüm yerine 'yenileştirme' kavramını kullanmakta ve kentsel yenileştirmeyi; "Toplum-tabanlı yenileştirme aracılığı ile en yoksul mahallelerde yaşayan vatandaşların koşullarının iyileştirilmesi ve aynı zamanda doğal ve yapılaştırılmış tarihi çevrenin korunması ve kentsel alanların çevresel performanslarının iyileştirilmesine ilişkin ölçüler aracılığı ile kentsel yapılaşmanın, gelişmenin 132 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA olumsuz çevresel etkisini azaltan, kent ve kasabaların ekonomik yarışabilirliğini destekleyen ortaklık-tabanlı eylem programlarını uygulamayı hedefleyen, bütünleştirilmiş (integrated) kamu sektörü öncülüğünde yürütülen bir süreçtir." şeklinde tanımlamaktadır. Özden'e (2005) göre, kentsel dönüşüm, farklı nedenlerden ötürü zaman süreci içinde eskimiş, köhnemiş, yıpranmış ya da kimi durumlarda terk edilmiş, vazgeçilmiş kentsel dokunun, günün sosyo-ekonomik ve fiziksel koşulları göz önünde tutularak değiştirilmesi, yenileştirilmesi, ıslah edilmesi ve yeniden canlandırılarak kente kazandırılmasıdır. 2. BULGULAR Peyzaj mimarlığı başka hiçbir disiplinin sahip olmadığı, Peyzaj kavramının kapsadığı geniş bilgi hazinesine sahiptir. Bu hem peyzajın genişliğinden, hem de peyzajın etkileşim halinde olduğu sosyal ve kültürel konuların kapsamından kaynaklanmaktadır. Peyzaj kullanıcısına ve kullanım amacına göre farklı algılanmaktadır. Kent ölçeğinde bu durum daha da karmaşıklaşmaktadır. Yalnızca peyzaj mimarlarının değil insan ve doğayla ilgili bütün disiplinlerin bir arada ve uyumlu çalışmasını gerektirmektedir. Bundan dolayı eğitim aşamasından itibaren peyzaj mimarları multidisipliner düşünmeyi ve çalışmayı kazanmalıdır. Detaylı peyzaj tasarımları, yeni mekanların yaratımı, yeni peyzajlar, doğal malzemenin kullanımı ve doğa koruması hep yaratıcı yaklaşımları gerektirmektedir (Gavzoda, 2002). Kentsel dönüşüm kavramı bağlamında, kenti tamamıyla bir bütün haline getirebilmek için kentte ki peyzaj olgusunun önemi gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Bu bağlamda ortaya çıkan " peyzaj şehirciliği" ( landscape urbanism) kavramı peyzaj mimarlığı ve kentsel tasarım disiplinlerini bir araya getirmektedir. Ancak, Peyzaj Mimarlığı disiplini, tasarım stüdyosu tekniğini kullanarak uygulama ile teori birleştiren, teşvik edici, bütüncül, geniş bantta kapsamlı bilgi öğrenim kullanımıyla anılmaktadır (Koh, 2009). Bu da peyzaj mimarlığı disiplininden gelenlerin, yaratıcı süreçlerde daha etkin rol almasını sağlamaktadır ( Gavzoda, 2002). Peyzaj mimarlığı, çevreyi bir bütün olarak ele alan, tasarım, gelişim, planlama ve yönetim konularını kapsayan bir tasarım disiplinidir. Peyzaj mimarlığının amacı, insan ve çevresi arasındaki ilişkilerin dengesini koruyarak hayat kalitesine katkıda bulunmaktır. Peyzaj mimarlığının temel ilkesi ekolojik denge üzerindeki tahribatın önlenmesidir. Peyzaj mimarlığı, tasarım meslekleri arasında en çok çeşitlilik gösterenlerden biridir. Mimarlığın yapısal tasarım becerilerini, mühendisliğin bilimsel ilkelerini ve kentsel planlamanın geniş gelişim bilgisi ile birleştirerek, arazi ile estetik ve pratik ilişkileri tasarlar. Ekolojik ilişkileri ve kültürel değerleri koruyacak yollar ile insanlar ve diğer canlılar için yaşam ortamları oluşturmayı amaçlar (Demircan, 2010). Örneğin bir şehir plancısı, biyolog veya coğrafyacı da, kent planlama, kentsel dönüşüm, alan planlaması gibi peyzaj mimarlığının çalışma alanı içinde bulunan konularda faaliyet göstermektedir. Ancak yeni bir mekanın yaratımı gibi mekansal bir çözümde peyzaj mimarının sahip olduğu peyzaj tasarım yetisine sahip değillerdir. Diğer disiplinler sosyoloji, sosyal katmanlaşma, ekonomik kalkınma, doğa koruması, biyolojik süreçler vb. konularda uzmanlaşmış olabilirler ancak ihtiyaç duyulduğunda ilgi çekici mekanların tasarımında yetersiz kalabilmektedirler (Gavzoda, 2002). Çünkü tasarım; yazılı ve sözlü araştırmaların birlikte, hipotez yönteminin kullanımıyla yapılan pragmatik ve artistik yaklaşımların bir arada kullanılmasıdır (Robinson, 1986). Bu bilimselliğin yanında yeni metaların yaratımı için sanatçı duyarlılığına da sahip olması 133 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA gerekmektedir. Ancak sanatçı duyarlılığı ile hareket edebilen tasarımcılar özgün eserler ortaya koyabilmektedir. Ortaya konulan eserin değerlendirilmesinde de bilimselliğin, işlevselliğin yapılan işin estetik olarak değerlendirilmesi de önemlidir (Benliay vd. 2010). Peyzaj düzenleme çalışmalarında mimari ve yapısal elemanlarla birlikte en önemli diğer planlama elemanı bitki materyalidir. Bitkisel tasarımda amaç mimari kusurları gizlemek değildir. Yapıların görüntülerini yumuşatmak, estetik bir görünüm kazandırmaktır. Tasarımın en önemli ve kapsamlı ilkesi mekansal düzenin kurulmasıdır. Açık alanların düzeni ile de yakından ilgilidir. Açık alanların tasarımında mekan karakterinin belirlenmesinde yapılar kadar bitkilerde önemli yer tutmaktadır. Tasarımda uygun bitki türünün seçimi, tasarım kalitesini önemli ölçüde etkilemektedir. Bitkiler mekanı tanımlamakta, ışığı düzenlemekte, ölçeği sağlamakta ve mevsimleri anlatmaktadır (Öz, 2009). Kentsel dönüşüm projeleri, yapıları, açık alanları, otobüs durak cephelerinden sokak yüzeylerine, yaya kaldırımlarından trafik işaretlerine kadar, her şeyi kapsayan bir bütüncül tasarım ana fikrini benimsemeli ve kaliteli bir çevreyi amaçlamalıdır ( Öz, 2009). Kentsel dönüşüm projelerinde bütüncüllüğü, sürdürülebilirliği sağlayarak yaşam kalitesinin arttırılmasında, ekolojik yönden önem taşıyan peyzaj öğelerinin korunarak gelecek nesillere aktarımının sağlanmasında, semt parkları yaratılmasında, mekansal tasarımda olabildiğince genç, yaşlı, aile ve engellilerin her türlü ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde tüm toplumu hedef alan, tarihi ve yerel kimliğe saygılı tasarımların gerçekleştirilmesinde, peyzaj mimarına büyük görevler düşmektedir. 3. SONUÇ VE ÖNERİLER En nihayetinde bu gibi işlemler insanın mutluluğu için yapılmaktadır. Ancak ülkemizde her alanda görüldüğü gibi amaç araca kurban edilmekte ve araçlar amaç haline gelmektedir. Kentsel planlamamanın en başından itibaren unutulmaması gereken şey, her tür planlama ve tasarımın insanın huzuru, mutluluğu ve refahı için yapıldığıdır. Bu bağlamda kentsel dönüşüm de buna ulaşmak için bir araçtır. Ne yazık ki bu araç amaç haline getirilip ulaşılmak istenen bir noktaya yerleştirilmiştir. Kentsel dönüşümde, konut gereksinimini karşılamakla görevli olan TOKİ, doğal, kültürel, tarihi ve ekolojik öneme sahip sit alanlarını "dönüşüm" adı altında , gelecek kuşaklara karşı sorumluluklarını göz ardı eden uygulamalarla, rantın bir parçası haline getirecektir. Peyzaj mimarlarının başlıca görevleri arasında, bu rantsal uygulamalara karşı durmak ve doğayı yok sayan uygulamalara izin vermemektir. Kentsel dönüşüm, yıpranan kentleri iyileştirmede önemli bir araç olabilecekken, kentlerin sosyal, ekonomik, kültürel yapıları dikkate alınmadan planlamadan bağımsız yapılan yenileştirme çalışmaları, kentin bütünlüğünden yoksun parçacıl yaklaşımlarla ele alınmakta ve katlı apartman yığınlarından öteye gidememektedir. Kentsel dönüşümün yalnızca yapı blokları inşa edilerek gerçekleştiriliyor olması ve alanda yaşayan insanların yerlerinden edilmesi, sadece rantın esas alındığı, mekânın çevre kalitesinden yoksun bırakıldığı dönüşüm uygulamaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Peyzaj mimarı, kentsel dönüşümü gerçekleştirilecek alanın planlama safhasından itibaren projeye dahil olmalıdır. Kentsel dönüşümün gerçekleştirileceği mekânın geçmişi analiz edilmeli, mekânda yaşayan 134 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA insanların ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde tasarımlar gerçekleştirilmelidir. Mekânın kimler tarafından kullanılacağını belirten kullanıcı analizleri, demografik veriler ve nüfus projeksiyonları sonucu çıkartılan kullanıcı profiline uygun açık-yeşil alan tasarımları gerçekleştirilmelidir. TOKİ tarafından dönüşüm alanlarında inşa edilen yapı blokları tek-tip özellikler göstermektedir. Her mekânın bir karakteri ve kültürel geçmişi vardır. Bu nedenle kentsel dönüşüm projeleri birbirlerinin kopyası olmamalı, mekanın kültürel geçmişini yansıtan, kentin özgün kimliğini koruyan, dönüşüm alanları ile kentin diğer alanları arasında oluşabilecek kopuklukları ortadan kaldırıp yaşam kalitesini arttırıcı tasarımlar ile sürdürülebilir kentler oluşturulmalıdır. Peyzaj mimarları, sürdürülebilir kentlerin yaratılmasında ve bu kentler tasarlanırken, çevrenin korunması, mekanların planlanması, ekosistem tabanlı uygulamalar ve doğal kaynakların yönetimi, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik tasarımlar, rekreasyonel alanların, kültürel alanların, kentsel açık mekanların, yaya bölgelerinin, endüstriyel ve tarım alanlarının, planlama, tasarım ve doğru alan kullanım kararları verilirken, objektif ve katılımcı bir şekilde gerçekleştirilecek çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporları hazırlanarak uygun kentsel dönüşüm yöntemlerinin belirlenmesinde ve bu yöntemlerin uygulanmasında aktif rol almalıdır. KAYNAKLAR; BENLİAY, A., YILMAZ, T., OKTAY, H.E. 2010. Anlamın Peyzaj Tasarımındaki Yeri. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Antalya DEMİRCAN, N. 2010. Mevcut Ve Öneri Kentsel Dönüşüm Projelerinin Peyzaj Mimarlığı Açısından İrdelenmesi (Erzurum Örneği). Atatürk Üniversitesi, Doktora Tezi. Erzurum. KOCABAŞ, A. 2006. Kentsel Dönüşüm (/Yenileş(tir)me): İngiltere Deneyimi Ve Türkiye'deki Beklentiler. Literatür Yayınları. İstanbul. ÖZ, A. 2009. Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm Projesinin Peyzaj Mimarlığı Açısından İrdelenmesi. Ankara Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi. Ankara. ÖZDEN, P.P. 2001. Kentsel Yenileme Uygulamalarında Yerel Yönetimlerin Rolü Üzerine Düşünceler ve İstanbul Örneği, İÜ. SBF. Der., Ekim 2000-Mart 2001, Sayı: 23-24, 255-269, İstanbul . ÖZDEN, P.P. 2005. “Türkiye’de Kentsel Dönüşümün Uygulanabilirliği Üzerine Düşünceler”, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı: 35., Ekim 2006., 215-233, İstanbul . 135 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİNDE KENTSEL YEŞİL ALAN YAKLAŞIMLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ: T.O.K.İ PROJELERİ Didem KOL Esra BÜYÜK İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi 0533 026 26 23 0505 894 20 89 didem_koll@hotmail.com ebuyuk_90@hotmail.com ÖZET Bir toplumun kalkınıp, refah seviyesine ulaşabilmesi için o toplumun yaşamında, istek ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek, planlı yaşama mekanlarının olması gerekir. Günümüzde kentsel yaşama alanları, gelişen teknolojiyle birlikte ekonomik, kültürel ve sosyal yönden ciddi sıkıntılar içindedir. Hızla artan konut talebine şehirler artık cevap verememekte ve bu durum kentlerimizin kimliğini tehdit edecek boyutta çarpık yapılaşmaya neden olmaktadır. Kentlerdeki bu sorunlu alanların sağlıklı ve yaşanılabilir hale gelebilmesi için kullanılan araçlardan biri de kentsel dönüşümdür. Son yıllarda ülkemizde de yaygınlaşan kentsel dönüşüm projelerinin sayısı giderek artmakta ve yeni yasal düzenlemelerle daha da artması beklenmektedir. Kentsel dönüşüm projeleri kentin ekonomik, sosyal, yönetsel, fiziksel ve çevresel gerçeklerinin bütüncül bir anlayışla çözülmesini gerektiren bir yöntemdir. Bu bağlamda projelerin, kentin değerlerini koruyarak sürdürülebilir ve yaşanabilir bir hale getirmesi hedeflenmektedir. Kentsel yeşil alanların kent bütününde yerine getirdikleri işlevleri bu alanların kentsel bir alt sistem olarak ele alınarak planlanmasını kaçınılmaz yapmaktadır. Bu bildiride ülkemizdeki konut üretiminde en büyük paya sahip olan Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın yürüttüğü kentsel dönüşüm projeleri örnekler üzerinden genel olarak irdelenerek dönüşüm projelerindeki açık-yeşil alanların durumu ve niteliği peyzaj mimarlığı açısından incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Yeşil Alan, Dönüşüm, Çarpık Kentleşme, Sürdürülebilirlik, T.O.K.İ 1. GİRİŞ Bir toplumun kalkınıp, refah seviyesine ulaşabilmesi için o toplumun yaşamında, istek ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek, planlı yaşama mekanlarının olması gerekir. Günümüzde kentsel yaşama alanları, gelişen teknolojiyle birlikte ekonomik, kültürel ve sosyal yönden ciddi sıkıntılar içindedir. Hızla artan konut talebine şehirler artık cevap verememekte ve bu durum kentlerimizin kimliğini tehdit edecek boyutta çarpık yapılaşmaya neden olmaktadır. Bir bütün olarak kentlinin ihtiyaçlarını sağlayan ve kendi kendine yeten şehirlerin yerine neredeyse her yönüyle içlerinde bulundukları peyzajın doğasına ve işleyişine aykırı yerleşmeler ortaya çıkmaktadır. Tüm bunların yanında kentin geçmişini ve kimliğini yansıtan değerlerinin de korunması bu tür bir gelişme modeli içinde mümkün olmamaktadır. Kentler ve mimari ürünler açısından kimlik ve kentsel imge olgusu, öncelikle görsel boyutuyla ön plana çıkan, ayrıca doğal, coğrafi, kültürel ürünler ve sosyal yaşam normlarını da kapsayan çok geniş bir tanımı içermektedir. Kentsel kimlik ve buna dair kentsel imgeler kent mekanı içerisinde uzun bir süreçte ve bazen çok farklı bileşenlerden oluşmaktadır. Tarih boyunca, ülkemizde kentsel mekan oluşumunda, sosyal yaşam ile bütünleşen, toplumun kısıtlı olanaklarına akılcı, yaratıcı çözümler içeren, ancak yaşam biçimleri ve teknolojiden yararlanma açısından, zaman içerisindeki dönüşümleri ağır seyreden, köklü olmayan uygulamalar süregelmiştir. Ülkemizde İkinci dünya savaşından sonra kentin ve kente dair her objenin talan edildiği dönem başlamasıyla birlikte ulusal kimlik anlayışı ve arayışı sona ermiştir. Dünya ekonomisini elinde tutmaya yönelik hızla etkisini artıran küreselleşme süreci, sonuçları itibarıyla yaşam mekanlarımızı ve mimarimizi, dolayısıyla da kentlerimizin kimliklerini, kaçınılmaz biçimde etkilemektedir. (Ulu ,Karakoç , 2004) Ülkemizde meydana gelen değişim ve dönüşüm süreci ; kentlere olan göçün devam etmesi, yasa dışı yapılaşma, eski kent parçalarının ve kent merkezlerinin çözülmeye başlaması, merkezden banliyöye ve banliyölerden merkeze olan hareketlilik, tarihi kent dokularının bozulması ve yeni mekansal yerleşimlerin baş göstermesi şeklinde gelişmiştir(Karaman, s.5. ). 136 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Ayrıca, yaşanan deprem sendromları, AB uyum programları ve yerel yönetimlerin etkinleştirilmesi gibi siyasi tercihler kentsel dönüşümün sebebini ortaya koymaktadır.( İ.B.B. Yerleşmeler ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü, 2003 ) Türkiye’de toplu konut üretimi için ilk, ciddi yasal düzenleme; 8 Temmuz1981 tarih ve 2487 sayılı ‘Toplu Konut Kanunu” ile yapılmıştır. Bununla birlikte söz konusu yasa, sektörün özellikle finansman boyutuna köklü çözümler getirmediğinden, uygulamada beklenilen sonuçlara ulaşılamamıştır. Konut sektöründe önemli atılımlara olanak sağlayan gelişmeler ise, 2 Mart 1984 tarih ve 2989 sayılı yasa ile “Toplu Konut Yasası”nın yürürlüğe girdiği, tarihte başlamıştır. Bu yasanın uygulanmasını sağlamak üzere, 1984 yılında “Toplu Konut ve Kamu Ortağı İdaresi Başkanlığı” kurulmuş ve toplu konut girişimleri bundan sonra ivme kazanmıştır. 2.KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI Kentsel dönüşüm, işlevini yitirmiş mekanlara yeniden fonksiyon kazandırılması, kent içindeki sağlıksız ve kaçak yapıların yenilenmesi, doğal afetlerden etkilenecek yapıların başka kullanım alanlarına dönüştürülmesi, kentsel işlevlerin doğru şekilde tanımlanarak bir plan dahilinde dönüştürülmesi, kentsel altyapının yenilenmesi ve geliştirilmesi konularını içermektedir. (Kuzu, 2004 ) Kentsel Dönüşüm, diğer bir adı ile Kentsel Yenilenme, İmar Terimleri sözlüğünde; “kamu girişimi ya da yardımıyla, yoksul komşulukların temizlenmesi (Keleş, 2004 ), yapıların iyileştirilmesi, korunması, daha iyi barınma, çalışma ve dinlenme koşulları, kamu yapıları sağlanması amacıyla, yerel tasar (Hasol, 1998) ve izlenceler uyarınca, kentleri ve kent özeklerinin tümünü ya da bir bölümünü, günün değişen koşullarına daha iyi çevre verebilecek duruma getirme” olarak tanımlanmıştır(Ünal- Duyguluer- Bolat, 1998 ). Kentsel yenileme; farklı nedenlerden ötürü zaman içerisinde eskimiş, köhneleşmiş, yıpranmış ya da kimi durumlarda terkedilmiş, vazgeçilmiş kentsel dokunun, günün sosyo-ekonomik ve fiziksel koşulları göz önünde tutularak değiştirilmesi, dönüştürülmesi, ıslah edilmesi ve yeniden canlandırarak kente kazandırılmasıdır. (Özden ve Pınar, 2005 ) Bu süreç, kentin fiziki alanlarını; tarihi dokularını, terkedilmiş sanayi alanlarını, kullanılmayan tersane, liman alanlarını ve konut alanlarını içerdiği gibi (Karaman, ); sosyal, kültürel aktiviteleri, tüm şehri ve bölgeyi etkileyen sorunları da içermektedir (Lam, 2003). Ayrıca, kentsel dönüşümü, sadece mekansal dönüşüm olarak algılamamak; mekansal dönüşümün sosyal, kültürel ve ekonomik yapıya etkisi ve bu etki sonucu oluşacak dönüşüm olarak düşünmek gerekmektedir(Tunçer, 2003). 3. KENTSEL YEŞİL ALAN KAVRAMI VE İŞLEVİ Kentsel yeşil alanlar, her şeyden önce insanlara kent ortamında doğa ile temas etme, zaman ve de mevsimlerle doğada oluşan değişimleri gözlemleme olanağı vererek doğa ile bütünleşmelerini sağlar (Dirik, 1996). Kentleşme yapısıyla birlikte kırsal kesimden kentlere olan göçler nedeniyle oluşan nüfus yoğunluğu arsa rantlarına ve düzensiz yapılaşmalara neden olmuştur. Böylece, kentlerde yer alan açık ve yeşil alanlar kentlilerin nefes alabildiği mekanlar haline dönüşmüştür. Teknolojik gelişmeler sonucu insanların boş zaman miktarları çoğalmış ve bu zaman dilimi içerisinde insanlar açık-yeşil alanlara olan ihtiyaçları artırmıştır. Kent yerleşimlerinde bulunan açık ve yeşil alanlar, hangi sınıfa ait olursa olsun, birçok işlev ve faydaya sahiptir. (Alaca, 2010)19 Bunlar ; *Açık-yeşil alanlarda kullanılan bitkisel ve yapısal materyaller form, ölçü, doku, renk, çizgi gibi özellikleri ile kent mekanına fiziksel ve estetik değer sağlar. *Kentlerin monoton geometrik yapı veya yapı kitlelerinin sert dokularını hafifletir, keskin hatlarını yumuşatır, onlara canlılık verir. İnsan ile çevre, yapı ile yapı ve yapı kitleleri ile boşluklar arasında denge sağlar ve organik bir ilişki kurar. 137 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA *Mikroklimayı kontrol eder ve düzenler. Örneğin; kent ortamında havayı temizler, oksijen miktarını artırır, tozu veya havadaki kirli materyalleri tutar, hava sirkülasyonu sağlar, hava akımını ve nemini düzenler, ısı yükselmesini önler, havayı serinletir, rüzgar hızını azaltır ve istenilen istikamete yöneltir. *Sınır, engel ve perde oluşturur; araç ve yaya trafiğini yönlendirir ve kolaylaştırır. Kent içi sirkülasyonda kolaylık sağlar. Gizlilik ve mahremlik yaratır. Yansıyan veya göz kamaştıran ışığı elimine eder. *Bireyin ve toplumun aktif ve pasif rekreasyonel ihtiyaçlarının (eğlenme, dinlenme, görme, spor etkinlikleri gibi) karşılanması için imkan oluşturur. *İnsan psikolojisine olumlu katkı sağlar; Kent ortamı stresinin olumsuz etkilerini azaltır. Kentsel mekanda daha insancıl ölçek imkanı sağlayarak, ezikliği azaltır veya hafifletir. Bitkilerin renk, biçim, doku, ölçü gibi özellikleriyle insan psikolojisini rahatlatarak insan yaşamını kolaylaştırır ve anlam kazandırır. *İnsan ilişkilerini olumlu yönde etkileyerek, bireylerin sosyalleşmesine yardımcı olur. Doğa ve çevre konularında bilgilenme ve bilinçlendirmede önemli rol oynar. *Gürültüyü absorbe eder veya azaltır. İstenmeyen objeleri veya görüntüyü kamufle eder. *Toprağın üst kısmını örtmek suretiyle toprak ve su korumayı sağlar, toprak verimliliğini artırır. *Ekonomik yarar sağlar; yaşama sevinci sağlayarak işgücü ve verimi artırır, sağlık yönünden olduğu kadar beslenme ve diğer kullanımlar için ekonomik katkı sağlar, peyzaj amaçlı bitkisel üretim ve pazarlama ile ilgili sektörlerin gelişmesine katkıda bulunur (Gül, 2001)20. İSTANBUL – HALKALI TOPLU KONUT PROJESİ Örnek olarak incelenecek proje T.O.K.İ İstanbul- Halkalı Konutları projesidir. Belirlenen örnek dönüşüm projesindeki açık ve yeşil alanlar temel ilkeler ışığında incelenmiştir. Resim 1: Halkalı Toplu konut örneği(URL-2) 138 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Resim 2: Halkalı toplu konut bölgesi uydu görüntüsü Bölgede Ihlamur Evleri, Lale Şehir Konakları, Avrupa Konutları Atakent 1-2, Ka-Green Konakları ve Soyak Olimpiakent en gözde konut projeleri olarak öne çıkıyor. Terrace Tema, Astera Park, Konsept Halkalı, Soyak Evostar, Sinpaş Bosphorus City, Sinpaş İstanbul Sarayları, Soyak Park Aparts, İstanbul Lounge 1-2, Elite City ve Avrupa Konutları Atakent 3, Divan Residence ise bölgede satışı devam eden projelerden. Resim 3: Soyak olympiakent Resim 4: Avrupa Konutları Atakent-3 139 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Bölgede ki diğer konutlardan örnekler: Resim 4: Ada 1 Bitkilendirme planı Resim 5: Ada 2 Bitkilendirme planı Dar ve orta gelirlilere yönelik olarak üretilen sosyal konut projelerinin kura yöntemi ile satışı gerçekleştikten sonra, proje kapsamında idarenin stoklarında kalan konutlar açık satış yöntemi ile satışa sunulmaktadır. (URL-1) BULGULAR 1) Oluşturulmuş çeşitli teknik ekiple birlikte, toplu konut yapılacak alanda tasarımsal çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Fakat bunu yaparken sınıf farkına göre bir yaklaşım sergilendiği görülmektedir. 2) Ortak yaşam alanlarını ve insan ilişkilerini geliştirmek adına toplu konut sistemleri yapılmaktadır. Bu da kültürlerin ve beraber yaşamanın bilincini geliştirmek adına atılan güzel adımdır. Ancak çağdaş çevreler oluşturmak amacıyla yapılan bu çalışmalarda ihtiyaçların giderilmesi yanında daha nitelikli mekanlar oluşturulması da sağlanmalıdır. Proje alanında tek düze bir düzenlemenin varlığı hemen göze çarpmaktadır. Bu tür düzenlemelerde konseptli çalışmaların yapılması ve bu şekilde kentin gerçekleriyle uyumlu mekanların üretilmesi gerekmektedir. Projede kullanılan konstrüksiyon, donatı ve yeşil örtü incelendiğine ise bu çalışmaların referans aldığı bir anlayış belirlenememiştir. 3) Çevre bakım örgütlenmesine gidilerek sosyolojik yaşantı aktif hale getirme ile ilgili yapılan çalışmaların yetersiz olduğu saptanmıştır. Gelişmişliğin bir göstergesi durumuna gelen yeşil alanlar sosyolojik yaşantıda insanlara doğal ve doğala yakın rekreasyonel alanlar yeterli derecede sunulmadığı görülmüştür. SONUÇ T.O.K.İ ‘nin yapmış olduğu proje incelenmesiyle; proje kapsamında getirilen yeni bitki örtüsünün nitelik olarak, yeşil alan kavramının tekdüze ve isteğe cevap verecek nitelikte estetiksel görünüme sahip olmadan uygulamalar yapıldığı doğrultusunda izlenime varılmıştır. 140 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KAYNAKLAR 1. *Ali ULU ,** İlknur KARAKOÇ (2004),” Kentsel Değişimin Kent Kimliğine Etkisi” * Yrd. Doç. Dr.,Şehir Plancısı,Anadolu Üniversitesi Mimarlık Bölümü, Eskişehir .** Mimar, Büyükşehir Belediyesi, Bursa. 2. Karaman, Aykut. “Kentsel Tasarımda Kuramsal Yapı” Editör:Mehmet Çubuk. Küreselleşme Sürecinde Kentsel Tasarım ve Yerel Özellikler, 1. Uluslararası Kentsel Tasarım Buluşması. İstanbul. 22-29 Eylül 2001. Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü. İstanbul. 2002. 3. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yerleşmeler ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü, “Türkiye’ nin Bilgi Toplumuna Ulaşması Sürecinde İstanbul’ un Stratejik Önemi ve Büyük Kentsel Dönüşüm Vizyonu”, TMMOB Şehir Plancıları Odası-Kentsel Dönüşüm Sempozyumu- Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu, İstanbul, 1113 Haziran 2003, s.345. 4. KUZU Salih, “Özel Sektör Perspektifinden Kentsel Dönüşüm”, Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu Küçükçekmece Belediyesi Atölye Çalışması, İstanbul, 27-30.11.2004, s.253. 5.URL-1, (2012) http://www.toki.gov.tr/ .(07.04.2012 ) 8. Roberts, Peter. “The Evolution, Definition and Purpose of Urban Regeneration”. Urban Regeneration A Handbook. Editör: Peter Roberts ve Hugh Sykes. London. 2006. 6. Keleş, Ruşen. “Kentsel Dönüşümün Tüzel Altyapısı” (Tüzel Altyapı). Mimarist. Y.4, S.12, Yaz 2004. 7. Hasol, Doğan. Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü. İstanbul. 1998. 8. ÜNAL Erol-DUYGULUER Feridun-BOLAT Ersin, İmar Terimleri, Ankara, 1998, s.103. 9. ÖZDEN, Pelin Pınar, “Kentsel Yenileme Uygulamalarında Yerel Yönetimlerin Rolü Üzerine Düşünceler ve İstanbul Örneği”, www.istanbul.edu.tr/siyasal/Turkce/Dergi/Sayı%2023-24/20.htm,(02.07.2005). 10. Lam, Kara. “Revitalisation From Inside Out: The Attempts To Move Towards An Urban Renaissance In the Cities of The United States And The United Kingdom”. Connecticut Journal of International Law. Fall 2003. 11. TUNÇER Mehmet, “Kentlerimizi Çağdaş Altyapı ve Görünüme Kavuşturmak Hedefinde Planlama, Kent Tasarımı ve Plancının Rolü”, TMMOB Şehir Plancıları Odası-Kentsel Dönüşüm Sempozyumu Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu, İstanbul, 11-13 Haziran 2003, s.182; Bkz. BİLSEL S. Güven,POLAT Erkan, YILMAZ Neşe, “Değişim-Dönüşüm Sürecinde ‘Kimlik Arayışları’ ve ‘Kentsel Yenileşme’ Kavramı”, TMMOB Şehir Plancıları Odası-Kentsel Dönüşüm Sempozyumu- Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu, İstanbul, 1113 Haziran 2003, s.53. 12. ÖZDEN, “Kentsel Yenileme Uygulamalarında Yerel Yönetimlerin Rolü Üzerine Düşünceler ve İstanbul Örneği”, www.istanbul.edu.tr/siyasal/Turkce/Dergi/Sayı%2023-24/20.htm. 13. DİRİK, H., 1996,” Kent Ağaçlarının Yönetimi, Kent Ağaçlandırmaları ve İstanbul’96 Sempozyumu”, İSfalt Yayını:3, İstanbul 14.ALACA,T..2010. Kentsel Yeşil Alanların Konut Değerine Etkisi Üzerine Bir Araştırma: İstanbul Bahçeşehir Toplukonut Yerleşkesi Örneği , İ.Ü. Yüksek Lisans Tezi 15. GÜL, A., 2001. Orman Peyzajı ve Rekreasyon Ders Notları, S.D.Ü. Orman Fakültesi, Isparta 16.URL-2 (2012) , http://www.haber34.com/toki-halkali-konutlari-3351-haberi.html (08.04.2012) 17.TOKİ Yayını, 2010-2011: 100 , 141 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA VAN DEPREMİ VE GÖÇ ŞEYMA YİĞİT Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü 07070/Antalya 3. Sınıf Öğrencisi e-posta: sym.yigit@gmail.com Telefon: 0554 307 62 42 23.10.2011 tarihinde merkezi Van’a bağlı Tabanlı Köyü’nde 7.2 büyüklüğünde meydana gelen deprem, başta Van merkez olmak üzere, Erciş ilçesi ve ilçeye bağlı yerleşim birimlerini büyük ölçüde etkilemiş, yüzlerce binanın yıkılmasına, 582 kişinin ölümüne ve 4152 kişinin yaralanmasına neden olmuştur. Depremin büyüklüğü ve bu yüzden oluşan yıkımlar nedeniyle insanlar konut sıkıntısı çekmiş, çadırların kurulmasına rağmen yeterli sayıda çadır kurulabilecek açık alan bulunmadığından bu durum büyük ölçüde sıkıntıya neden olmuş ve insanlar başka illere göç etmeye başlamışlardır. Halk, kış aylarının zor şartlarını deprem bölgesinde geçirmemek amacıyla genelde büyük şehirleri ve güney illerini tercih etmişlerdir. Bu illeri ise başta Ankara olmak üzere İstanbul, İzmir ve güney illerimizden Mersin, Adana, Gaziantep oluşturmaktadır. Deprem sonrasında bilindik görüntüler, yetkililerin bilindik basın demeçleri ve halkın ‘acınızı paylaşıyoruz’ demeçlerinden çok, deprem öncesinde depremin bir afet olmasını engelleyecek ciddi çalışmalara gerek vardır. Bu çalışmalar kapsamında; depremin şiddeti ne olursa olsun bu durumdan en az şekilde etkilenmenin yolları aranmalıdır. Yapılar inşaa ölçütleri bu kritere göre belirlenmeli, inşa edilmiş yapılar denetlenerek olası depremlere karşı dayanıklılığı güçlendirilmeli, güçlendirme yapılamayacak durumda olan yapılar yıkılmalı ve yıkılan yapıların yerine depreme dayanıklı yapılar inşa edilmelidir. Bunlar işin yapısal boyutudur. Bunun dışında, deprem sonrasında açık alan sıkıntısı yaşanmaması amacıyla her boyutta yerleşimde açık ve yeşil alan planlama çalışmaları yapılarak bu acil durumlarda kentlilerin hizmetine sunulacak hale getirilmelidir. Bu önlemler ve yapılan çalışmalarla insanlar kendi yaşam alanlarından göç etmek zorunda kalmamalı, kendi bölgelerinde sağlıklı ortamlarda yaşamlarına devam etmelidir. Bunun için hangi koşulda olursa olsun açık ve yeşil alanların gerekliliği benimsenmeli, depremin bir afet değil bir doğa olayı olduğu gösterilmelidir. Bu çalışma kapsamında da afet yönetimi bakımından açık ve yeşil alanların gerekliliği değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Deprem, Açık ve Yeşil Alanlar, Afet Yönetimi 1. Giriş Deprem; yer kabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin, dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsması olayıdır. Başka bir ifade ile anlatılacak olursa, gerekli yapısal önlemler alınmadığı takdirde yer yüzeyi üzerinde inşa edilmiş olan tüm yapısal unsurlara ve bu durumdan kaynaklı olarak insanlara ve hatta tüm canlılara zarar verecek olan bir doğa olayıdır (Anonim 2012a). 142 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Fay hatlarının titreşimiyle ortaya çıkan bu doğa olayı, insan etkileri sonucunda farklı bir boyuta çıkabilir ve afet olarak tanımlanabilir. Yıkıcı etkilerin temel nedenini ise; kaçak yapılar, standartlara uygun olmayan binalar, daha düşük maliyetlerde yüksek kazançlar elde etmek için standartlara uygun malzeme kullanmayan müteahhitler oluşturmaktadır. Yapısal boyuttaki bu ihmaller depremin afet niteliği taşımasında oldukça büyük önem taşımaktadır. Tüm bu etkilerle birlikte yeterli açık ve yeşil alanların bulunmaması depremden büyük ölçüde etkilenen halkın deprem sonrasında mağduriyetine neden olmaktadır. TÜRKİYE’ DEKİ DEPREM BÖLGELERİ Ülkemiz, depremlere hazırlıklı olması gereken ve yerleşik nüfusunun büyük çoğunluğunun deprem kuşakları üzerinde bulunduğu bir coğrafyaya sahiptir. Türkiye deprem bölgeleri haritasında görüldüğü üzere (Şekil 1) kırmızı renkle ayrılmış olan bölgeler deprem riskinin en fazla olduğu bölgelerdir. Buna göre bu bölgelerde başta olmak üzere depremin oluş nedeni bir doğa olayı olduğu durumundan yola çıkılarak gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Uzman planlamacılar tarafından, yapılacak olan çalışmalar depremi öncesinde ve sonrasında afet özelliğinden kurtaracak, tüm riskler engellenecektir (Şengün 2007). Şekil 1. Türkiye'de deprem bölgeleri ve dereceleri (Anonim 2011a) 143 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Son yüzyıllık dönemde ülkemizde yaklaşık olarak 18 büyük ve yıkıcı deprem olayı meydana gelmiştir (Tablo1). Ancak ne yazık ki bu kadar çok depreme rağmen kentlerimizde gerek planlama gerekse yapım inşaat gereksinimleri bakımından istenilen ilerleme kaydedilememiştir. Türkiye’ de yaşanan bu deprem tablosuna bakıldığında, ülkemizin nasıl bir deprem bölgesinde bulunduğu açıkça görülmektedir. Van depremine ayrı bir başlık açılmasının nedeni ise hatalarımızdan ders almadığımızı ve afetler karşısında ne kadar çaresiz olduğumuzu yakın zamanda bir kez daha göstermesidir. Yaşanan depremlerden sonra halk, yıkılan binalar nedeniyle evsiz kalmış ki, deprem soğuk iklim şartlarındaki bölgede insanların daha fazla mağdur olmalarına neden olmuştur. Tüm bu koşullar altında gerekli tedbirlerin alınmadığı, ihmallerin arka arkaya sıralandığı bu bölgelerde gerekli açık alanların da bulunmaması halkı zor şartlara daha da mahkum etmiştir. Tablo 1. Türkiye’de yaşanan büyük depremler ve yaşanan kayıplar Tarih Yer Şiddet Kayıp 28 Nisan 1903 Malazgirt 6,7 2626 9 Ağustos 1912 Mürefte 7,3 216 6 Mayıs 1930 Hakkari 7,2 2514 26 Aralık 1939 Erzincan 7,9 32.962 20 Aralık 1942 Niksar/Erbaa 7,0 3000 26 Aralık 1943 Tosya/Ladik 7,2 2824 1 Şubat 1944 Bolu/Gerede 7,2 3959 31 Mayıs 1946 Varto/Hınıs 19 Ağuştos 1966 Varto 6,9 2394 28 Mart 1970 Gediz 7,2 1086 6 Eylül 1975 Lice 6,9 3339 24 Aralık 1976 Çaldıran/Muradiye 7,2 3840 30 Kasım 1983 Erzurum/Kars 6,8 1155 13 Mart 1992 Erzincan 6,8 653 1 Kasım 1995 Dinar 5,9 94 27 Haziran 1998 Ceyhan 6,3 310 17 Ağustos 1999 Marmara 7,5 23.781 23 Ekim 2011 Van 7,2 601 839 144 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Deprem sonrasında mağdur olan bölge halkı gerekli koşullar bulunmadığı takdirde başka illere göç etmek zorunda kalmaktadırlar. Halk, yakınlarının bulunduğu illeri ya da kendilerini güvende hissedecek, koşulları iyi olan diğer bölgeleri seçmektedirler. Göç edilen illerin başında ise; genelde deprem etkilerinin az olduğu güney illeri ve istihdama olanak sağlayacak, kültürel farklılıklardan etkilenmeyecek bölgeleri seçmektedirler. 2. Materyal Yöntem Bu çalışma kapsamında bir doğa olayı olan deprem ele alınmış, ilgili sınıflandırmalar ve Türkiye kapsamında deprem bölgeleri araştırılmıştır. Çalışmanın temel materyalini yazılı kaynaklar oluşturmaktadır. Deprem başlıkları altındaki tanım ve sınıflandırmalar saptanarak, deprem öncesinde ve sonrasında yapılması gerekenler ve bu konudaki Peyzaj Mimarlarının görevleri belirtilmiştir. 3. Bulgular ve Tartışma 23.10.2011 tarihinde merkezi Van’a bağlı Tabanlı Köyü’nde 7.2 büyüklüğünde meydana gelen deprem, başta Van merkez olmak üzere, Erciş ilçesi ve ilçeye bağlı yerleşim birimlerini büyük ölçüde etkilemiş, yüzlerce binanın yıkılmasına, 582 kişinin ölümüne ve 4152 kişinin yaralanmasına neden olmuştur (Anonim 2011b). Depremlerin etkisiyle yıkılan kentler, yalnızca fiziksel yapısıyla değil aynı zamanda sosyal, ekonomik ve toplumsal yaşamıyla da zarar görmektedir. Bu nedenle Van depremi sonrasında yaşanan sıkıntıları şöyle sıralayabiliriz; Bölgede yaşayan halkın yaşam koşullarının bozulması Halkın sağlık ve beslenme durumlarının bozulması Ekonomik sıkıntıların yaşanması Sosyal problemler Depremden etkilenen halkın gerek fiziksel, gerekse ruhsal problemler yaşaması Ev, işyerleri ve kamu kuruluşlarının yıkılması Bozulan yaşam koşulları nedeniyle halkın göç etmesi Özellikle Van’ da yeterli açık-yeşil alan bulunmamasından doğan sıkıntılar Deprem sonrasında yaşanılan bu sıkıntılar bölge halkının ve dolayısıyla toplumun ve ülkenin de yaşam koşullarını etkilemiş, sonrasında yine bilindik konuşmalar yapılmış, gerekli önlemlerin alınacağı ve kentsel dönüşüm projelerinin uygulanabilirliğinin sağlanacağı belirtilmiştir. Kentsel dönüşüm projelerinde ele alınması gereken problemlerin başında açık-yeşil alanların yeterli sayıda oluşturulması gerektiğidir. Bu eksikliğin oluşturduğu sıkıntıları Van depreminde oldukça net bir şekilde görmekteyiz. 145 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Depremin kış aylarında gerçekleşmiş olması ve bununla beraber yıkılan binalarda yaşayan insanların yeni bir konut oluşturulana kadar çadırlarda yaşaması büyük sorunları ve gerçekleri beraberinde getirmiştir. Bölgede yeterli sayıda çadır bulunmasına rağmen çadır kurulacak açık alan bulunmadığından insanlar büyük zorluklar çekmiş, bu nedenledir ki ülke önemli bir problemini gözler önüne sermiştir. Açık-yeşil alan eksikliği yalnızca Van‘ a ait bir sorun değil, Türkiye genelindeki ‘gri’ görüntü nedeniyle ‘yeşil’ görüntüye verilen önemsizliğin diğer tüm bölgeleri de etkileyen bir sorun haline gelmiş olmasıdır (Anonim 2011c). İnsanların, deprem sonrasında yaşamlarına devam edebilmeleri için öncelikle gerekli olan barınma ihtiyacıdır. Belirtilen sebeplerden dolayı halkın büyük kısmının barınma ihtiyaçlarının karşılanmaması, insanların kendi yaşam alanlarından başka bölgelere göç etmesine neden olmuştur. Deprem sonrasında yaşanan ve hala etkilerini sürdürdüğü bu sıkıntılar yalnızca bölge halkının değil toplumun bir sıkıntısı haline gelmiştir. Çözüm kısmen bilinmekte olduğundan ne kadar hızlı ve konu uzmanlarıyla yapıldığı takdirde deprem öncesi ve sonrasında deprem ‘ afet, felaket ‘ olarak değil bir ‘ doğa olayı ‘ olarak nitelendirilecektir. 4. Sonuç ve Öneriler Depremin öncesinde ve sonrasında yapılması gereken çalışmaların evreleri şu şekilde sıralanabilir; Zarar azaltma evresi Önceden hazırlık evresi Acil yardım ( İlkyardım, kurtarma, enkaz kaldırma ) evresi İyileştirme evresi Yeniden yapım evresi Doğa olaylarına ve afetlere karşı alınabilecek önlemler hem ekonomik durumu olan hem de bilinç düzeyi gerektiren bir olgudur. Depremlerin ve diğer doğa olaylarının getirdiği en büyük sorun ise can ve mal kaybıdır. Fakat bu sonuçların tek sorumlusu doğal döngü içersinde hareket eden kara parçası değildir. Ülkelerin ve toplumların afetler karşısında dirençli olabilmeleri bilimsel, ekonomik, sosyal, gelişmişliği ve bilinçli bir toplum olmayı gerektirir. Tüm bu durumlar sosyo-teknik sorunları ortaya çıkarmaktadır. Her geçen gün teknolojik faaliyetlerin artması bile toplumların depreme karşı güçsüz ve savunmasız halini değiştirmemektedir. Yüzyıllardan beri Türkiye‘nin deprem bölgelerinin bilinmesine rağmen deprem etkisini azaltıcı çalışmalar oldukça yavaş ilerlemekte ve toplum, depremin etkisini kısa bir süre sonra unutmaktadır. Öncesinde ve sonrasında depremin etkisini en aza indirgemek için yapılması gereken çalışmalar ise; 146 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Yerleşim alanları sorumsuzca değil, uzman kişiler ve bilimsel çalışmalar ışığında seçilmeli, Deprem etkilerini azaltmak için yapılacak uygulamaların başlatılması amacıyla devletin gerekli bütçeyi oluşturması gerekir, Nüfus artışı kontrol edilmeli, Kaçak yapılar denetlenmeli, Gerekli ve yeterli inşaat malzemeleri kullanılmalı, malzemeden çalınmamalı, Standartlara uygun yapılar inşa edilmeli, Belediyeler yetkilerini kötüye kullanmamalı, kentleşmenin düzensiz ve çarpık yapılaşmasına izin verilmemeli, İmar Plan çalışmaları belirlenen mesleklerdeki uzmanlar tarafından yapılmalı, Bölgede gerekli olan ve nüfusa bağlı olarak kişi başına düşen açık-yeşil alan belirlenmeli, İnşaatlar sonrasında arta kalan alanların açık alan olarak gösterilmesi yerine diğer meslek grupları ile birlikte yapılaşma standartları belirlenmeli, Deprem sonrasında insanların kendi yaşam alanlarından zorunlu olarak ayrılmalarını engellemek amacıyla yıkılan evleri yerine konut ihtiyaçları giderilmeli, bu yüzden bölgede yeterli alan bulunmalı, Deprem bölgesi olsun ve ya olmasın her bölgede gri örtünün baskın etkisini azaltacak açık ve yeşil örtünün hakim olması amacıyla çalışmalar yapılmalıdır. Van Depremi sonrasında gündeme gelen riskli binaların yıkılıp dönüştürülmesini içeren halk arasında 'Kentsel Dönüşüm Yasası' olarak da bilinen 'Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi' hakkındaki Kanun Taslağı meclis inceleme komisyonunda ele alınmıştır. Komisyondan geçtikten sonra yasanın meclisin onayını alıp hayata geçirilmesi beklenmektedir. (Müftüoğlu 2008). Uygulamaya, riskli, yıkılmayı bekleyen, deprem aksı üzerindeki ve kaçak binalardan başlanması planlanmaktadır. Yıkılan binalar yerine bölgede yeni okullar, iş merkezleri ve açık-yeşil alan oluşturulması bölge için bir fırsattır. Kamu yönetiminden sağlıklı ve güvenli bir yaşam çevresi talep etmek, kent, kültür, demokrasi için gerekli olduğu kadar, afetler karşısında temel yaklaşımımızı da oluşturmaktadır. Bu bağlamda “sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı” toplumsal bir talep haline gelmedikçe, ülkemizde depremlerin yol açtığı yıkımlar kaçınılmaz olacaktır. Bir kentte bulunan açık ve yeşil alanlar o bölgenin mimari yapısıyla birlikte karakteristik özelliklerini de yansıtmaktadır. Bu özellikler ile birlikte kentte oluşabilecek herhangi bir sıkıntı o bölgenin karakteristik özelliklerini yitirmesine ve beraberinde birçok zorlu durumların yaşanmasına neden olabilmektedir. Yapılan ihmaller, bu durumların yaşanmasına sebep olurken diğer yandan ne kadar sağlıklı çalışmaların yapıldığı ve 147 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA hangi uzmanların bu konuda yönlendirildiği tartışma ortamı yaratmaktadır. Günümüzde bu çalışmalar doğrultusunda ‘Peyzaj Mimarları’ na düşen görev ise, gerekli yapısal işlemler tamamlandıktan sonra ortaya çıkan ve ‘Cetvel Artığı’ olarak adlandırılan niteliksiz alanların açık ve yeşil alan olarak düzenlenmesinin sağlanmasında rol oynamaktır. Peyzaj Mimarları yalnızca arta kalan alanların düzenlenmesi, süslenmesi ve onarılması aşamalarında değil, bu aşamalara gelmeden önce açık ve yeşil alanların ülke ve bölge bazında ne denli önemli olduğu, nüfus büyüklüğüne göre kişi başına düşen yeşil alan miktarı, yapılar ve açık, yeşil alanlar arasındaki uyum ve yeterlilik, oluşabilecek herhangi bir doğa olayı ve ya olağanüstü durumlar sonrasında toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilecek büyüklük ve sayıda alanların hangi ölçüde bulunması gerektiğini saptamak amacıyla Peyzaj Mimarlarının bu konuda önemi ve çalışmaları oldukça etkilidir. Tüm bu sebepler göz önünde bulundurulacak olursa Peyzaj Mimarları İmar Planı Çalışmalarında imza yetkisine sahip olmalı, yapılan çalışmalar dönemlik değil bir planlama ilkesi olan ’Uzun Vadeli Olma İlkesi’ ne yönelik olmalıdır. Bu ilkeye yönelik çalışmalar yapıldığı takdirde oluşabilecek tüm olumlu ve olumsuz durumlar gözetilmiş ve tedbirler alınmış, sağlıklı bir yapılaşma, sosyal ortam, dayanışma ve tüm durumların gözetildiği açık ve yeşil alan ortamı yaratılmış olunacaktır. Peyzaj Mimarlığı geleceğe yönelik çalışmaların yapıldığı ve sürdürülebilir kalkınma projelerini destekleyen ve çalışmalarını bu yönde sürdüren bir meslek dalı olduğundan, yapılan planlamalara sağlıklı olması amacıyla bu uzmanlık dalının da kontrol etmesi ve dahil olması gerekmektedir. Peyzaj mimarlığı uygulama çalışmalarının estetik özelliklerinin yanı sıra yapısal boyutların denetlenmesi ve incelenmesinde de başta gelen meslek dalları arasındadır. 5. Kaynakça Anonim 2012a. http://www.koeri.boun.edu.tr/ sismo/Personel/ comoglu/ depremnedir/ index.htm# KONU2, erişim tarihi 02.04.2012. ŞENGÜN H. 2007. Afet Yönetimi Sistemi ve Marmara Depremi Sonrasında Yaşanan Sorunlar, Doktora tezi. Ankara Üniversitesi 510 s., Ankara. MÜFTÜOĞLU, V. 2008. Kentsel açık-yeşil alan karar ve uygulamalarının imar mevzuatı kapsamında Ankara kenti örneğinde incelenmesi, Yüksek Lisans tezi, Ankara Üniversitesi, 178 s., Ankara. Anonim 2011a http://www.deprem.gov.tr/sarbis/shared/DepremHaritalari.aspx 2012 Anonim 2011b http://www.haber3.com/van-icin-goc-cozum-degil-106747y.htm 2012 Anonim 2011c http://www.arkitera.com/haber/index/detay/mimarlar-odasindan-van-depremi-aciklmasi 2012 148 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 6.OTURUM GELİŞİM, DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM SÜRECİNDE EĞİTİM Oturum Başkanı; Cemile ÖZALPAY 149 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 6.OTURUM BAŞLIKLARI GELİŞİM, DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM SÜRECİNDE EĞİTİM • Peyzaj mimarlığı eğitiminde gelişim (örneklemelerle) • Peyzaj mimarlığı eğitiminde değişim (örneklemelerle) • Bologna Süreci ve peyzaj mimarlığı eğitimi • Akreditasyon-peyzaj mimarlığında akreditasyon • Eğitim kurultayı ve tartışma başlıkları • Öğrenci değişim programları ve ulusal eğitime katkısı • CBS ve uzaktan algılamanın planlamadaki ve tasarımdaki yeri 150 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA GELİŞİM, DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM SÜRECİNDE EĞİTİM AKREDİTASYON-PEYZAJ MİMARLIĞINDA AKREDİTASYON Harun YETGİN* *Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Trabzon Tel: 0530 328 68 84 harun_1888@hotmail.com ÖZET Akreditasyon, yüksek öğretim kurumlarının ve/veya programlarının performans standartları yönünden kendi kendilerini değerlendirmelerine ve aynı zamanda yetkili akreditasyon kuruluşlarınca dış değerlendirme yapılmasına imkân sağlayan bir sistemdir. Eğitim-öğretim ve araştırmaların niteliğini artırmak, sistematik bir yaklaşımla sürekli geliştirerek kaliteyi güvence altına almak gibi amaçları olan akreditasyon sürecinin Peyzaj Mimarlığı meslek disiplinimize de büyük ölçüde fayda sağlayacağı muhakkak aşikârdır. Bu süreçte akreditasyon kurumunun gönderdiği kişiler, ilgili yüksek öğretim kurumunun performans standartları yönünden konumunu ve statüsünü gözden geçirir. Buna yerinde değerlendirme veya dış değerlendirme denir. Bu yol izlenirken bir takın materyal ve yöntem uygulanır. Ülkemizde Peyzaj Mimarlığı eğitimi vermekte olan üniversiteler akreditasyon sürecinde değişik çalışmalarla aynı zamanda gelişmektedirler. Süreç boyunca Peyzaj Mimarı adayı olan öğrencilerin daha iyi koşularda eğitimini tamamlamış olması hedeflenmektedir. Bunun yanı sıra gerek yurtiçi ve gerekse yurtdışına öğrenci ve akademisyen transferi sağlanması da esas alınarak, eğitim-öğretimin daha zengin ve farklı metotlar oluşturulması amaçlanmaktadır. Sonuç olarak, Avrupa Birliği kapsamında söz edilen bu akreditasyon çalışması ülkemizin eğitim öğretim kurumlarında ve Peyzaj Mimarlığı bölümlerinde temel alınması bu konularla paralel çalışmalar yapılması beklenmektedir. ANAHTAR KELİMELER : Akreditasyon, Peyzaj Mimarlığı, yüksek öğretim kurumu 1.GİRİŞ Akreditasyon genel anlamda topluma sunulan mal ve hizmetlerin belirli mükemmeliyet standartlarında sunulduğunu güvence altına almaya yönelik bir sistemdir. Hergeçen gün mal ve hizmet çeşitliliği beraberinde kalite özelliklerinin(sağlik açısından güvenirlik, dayanıklılık, emniyet v.s ) güvence altına alınmasını kaçınılmaz kılmıştır. Belirttiğimiz bu güvence uygulamaları sadece ticari mal ve hizmetler için değil, onun dışında pek çok alanda ve pek çok hizmet için de giderek yaygınlaşmaktadır. Globalleşen dünyada giderek kamusal alandan çıkarak özel bir mal hüviyetini kazanmaya başlayan yüksek öğretim hizmetlerinde de akreditasyon uygulamaları önem kazanmıştır ( Aktan ,Gencel). 2. YÜKSEKÖĞRETİMDE AKREDİTASYON Yüksek öğretimde akreditasyon; bir yüksek öğretim kurumunun ya da yüksek öğretim kurumu tarafından uygulanmakta olan herhangi bir programın ulusal ve/vaya uluslar arası düzeyde belirli performans standartlarına( kalite, verimlilik, etkinlik v.s) sahip olduğunu ortaya koymayı amaçlayan ve böylece yüksek öğretime talepte bulunanlan aynı zamanda kamuoyu nezdinde güven tesis etmeye yönelik bir sistemdir. Akreditasyon, hem yükseköğretim kurumunun kendi kendini dönemsel olarak değerlendirmesine( kurumsal özdeğerlendirme) hem de yüksek öğretim kurumunun kurum dışı bağımsız akrediyasyon ajansları tarafından dönemsel değerlendirmesine imkan veren bir gönüllü kalite güvence sistemidir.başka bir deyişle yüksek öğretimde akreditasyon, akademik kalitenin iyileştirmesi saydamlık ve hesap verme sorumluluğunun aracıdır. ( Aktan ,Gencel). Yukarıda yaptığımız açıklamalar doğrultusunda yükseköğretimde akreitasyon kavramının unsurlarını ve temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz. 151 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA - Akreditasyon, yüksek öğretim kurumlarının ve/veya programlarının performans standartları yönünden kendi kendilerini değerlendirmelerine ve aynı zamanda yetkili akreditasyon kuruluşlarınca dış değerlendirme yapılmasına imkân sağlayan bir sistemdir. - Akreditasyon, bir defaya mahsus yapılan bir iþlem değildir, tam aksine uzun dönemlidir ve periyodik iç ve dış değerlendirmelere dayanır. - Akreditasyon kalite geliştirme yanında yükseköğretim kurumunda dürüstlüğü ve etik standartları yerleştirmeyi amaçlayan bir sistemdir. - Akreditasyon yapılması gönüllü bir işlemdir. Dışarıdan kamusal otoritelerden bu sürece dahil olunması yönünde bir baskı veya da zorlama sözkonusu değildir. Tüm bu tanım ve özellikleri kapsayan akreditasyonun yüksek öğretim kurumlarındaki amaçlarını da şu şekilde sıralayabiliriz. - Eğitim ve öğretim ve araştırmaların niteliğini artırmak sistematik bir yaklaşımla sürekli geliştirerek kaliteyi güvence altına almak, - Yüksek öğretim kurumlarının hizmet sunduğu öğrencilere ve tüm bu paydaşlar eğitim- öğretimin kalitesinin belirli standatlara dayalı olarak yürütüldüğünün güvencesini vermek, öğrencileri ve paydaşları kalitesiz eğitim hizmeti sunan kurumlar konusunda bilgilendirmek, - Yüksek öğretim kurumlarının, karşılıklı birbirlerini tanıma, sürecini kolaylaştırmak ve hızlandırmak, - Diplomaların ve ünvanların karşılaştırılabilirliğine yardımcı olmak - Öğrenci ve öğretim görevlilerinin kurumlar arasındaki değişimini(akademik değişim) kolaylaştırmak, - Mezunların meslak yaşamına girişlerinde, temel standartları belirlemek, 3. PEYZAJ MİMARLIĞINDA AKREDİTASYON VE ÇALIŞMALARI Peyzaj Mimarlığı, farklı ekolojik koşullar ve insan ihtiyaçlarına uygun, sürdürülebilir,fonksiyonel ve estetik bir biçimde peyzajların koruma ve değerinin artırılması için peyzajın planlama, tasarım ve yönetimini içermektedir. Bu içerik, Avrupa’da disiplinin gelişmesindeki farklı yaklaşımları da açıklamaktadır. Bazı ülkelerde, peyzaj mimarlığı bahçeciliğe (horticulture), bazı ülkelerde ise, mimarlık, planlama ya da çevre bilimleri üzerine yoğunlaşmakta, bazı ülkelerde de, tarım ya da ekoloji ve doğa koruma üzerinde çalışmaktadır. Entelektüel kökendeki bu çeşitlilik Avrupa’da, Peyzaj Mimarlığı ile ilgili eğitim ve araştırmaları yürüten, sanat, tarım, ormancılık, teknik birimler gibi geniş bir çerçevede farklı tipte yüksek eğitim kurumlarının oluşumuna neden olmaktadır (Le Notre, 2008). Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan yükseköğretim sistemlerine yönelik öngörülen yapısal değişikliğin nitelik ve kapsamının belirlenmesi için Sorbon Deklarasyonu ilk adım olmuştur. Alman, Fransız, İngiliz ve İtalyan Eğitim Bakanlarınca 25 Mayıs 1998 tarihinde imzalanan bu Deklarasyonu, Avrupa’daki 31 ülkenin Eğitim Bakanlarının 19 Haziran 1999 tarihinde imzaladıkları Bolonya Deklarasyonu izlemiştir (YÖK, 2012). Avrupa ülkelerinin yükseköğretimde ortaklaşa hareket edebilecekleri dört konu bulunmaktadır. Bunlar; Genelleştirilmiş bir Avrupa Kredi Sistemi, Verilecek diplomalar için ortak, ancak esnek yapıya sahip koşulların belirlenmesi, Kalite güvencesi ve değerlendirilmesi, Yeni öğrenme olanaklarının Avrupalıların hizmetine sunulmasıdır (YÖK, 2012) Bu değerlendirmeler kapsamında Uluslararası Peyzaj Mimarları Federasyonu (IFLA) Akreditasyona önem vermekte ve hızla çalışmalarını sürdürmektedir. 3.1. IFLA AKREDİTASYON TANIMI VE KULLANIM KILAVUZU Akreditasyon için IFLA’ nın Amaçları IFLA 2 alanda akreditasyon için bilgi sağlamakta ve bu konuda rehberlik yapmaktadır. Bu iki alan; 1) Gelişmekte olan ülkeler ve bölgelerde daha yeni akredite olmuş veya sitemi önceden tanınmış olan bölümlere rehberlik sağlamak 2) Henüz herhangi bir sistemi tanımlanmamış olan veya akreditasyon olmayan ülkeler ve bölgeler için yapılması gereken iş dağılımlarını sağlamak 152 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA IFLA akredite olmak isteyen kurumlara oluşturmuş oldukları belli taslak çerçevesinde olması gereken minimum standartların ve eğitim programlarının neler olması gerektiğini tanımlar. Referans olarak alınacak temel prensipler şunlardır; 1) Peyzaj mimarlığı bir üniversite düzeyinde eğitim gerektiren ayrı bir meslektir. Bu sebeple bu eğitim yüksek standartlarda bilgi birikiminin adresi olarak tanımlanması 2) Çeşitli eğitim programlarının teşvik edilmesi 3) Kendi değerlendirmesi ve oluşturdukları kendi analiz programları çizelgelerinin sağlanması 4) Yerel ihtiyaçlar ve kurumsal eğitim amaçlarının bu süreç içerisinde tanımlanması 5) Peyzaj mimarlığı için bölgesel ve ulusal akreditasyon sistemlerinin teşvik edilmesi 6) Akreditasyon kurumları akredite olmuş bir program ve kurumdan bağımsız olması Standartlar Bir programın profesyonel olarak akredite edilmesi ve bölümün kabulünün sağlanması içi aşağıdaki kriterler önerilmektedir; 1) Programlar tanımlanırken “Peyzaj Mimarlığı” terimini içermelidir. Diğer tanımlarında belki uzmanlık alanları için “ Peyzaj Planlama” kullanılabilinir. 2) Programını sunan kurum, ülkenin veya bölgenin akreditasyon kurumu tarafından akredite edilmelidir. 3) İlk profesyonel lisans derecesi, en azından tam zamanlı dört akademik yıl içerisinde sürmelidir. 4) Mezun olanların ilk profesyonel derecesi olan master derecesi için en az iki tam zamanlı akademik eğitim zamanının sürmesi gerekmektedir. 5) Peyzaj mimarlığı kriterlerini bilen bir program lideri olmalıdır. 6) Peyzaj mimarlığını içeren fakülteler en az üç akademik yılı içermelidir. Kurumun iki profesyonel derecesi varsa (lisans ve master) en azından tam zamanlı altı akademik yılı içermelidir. Bunlardan en az dört akademik yıl aktif olarak araştırma ve burs programına sahip olmalıdır. Değerlendirme Bir eğitim programı akredite aşamasındaysa aşağıdaki kategoriler değerlendirilir, 1) Programda belirtilen amaçlar ve başarının kanıtı 2) Ülke ve bölge için IFLA’ nın belirttiği akademik müfredat ve konu ile ilgili tüm standartların gelişimi 3) Öğrenci performansı ve lisans istatistikleri 4) Fakültenin niteliği, deneyimi, ve burs olanakları 5) Kurumsal yapı ve yönetim süreçlerini içeren yönetim ve idari yapı 6) İmkanlar ve kaynaklar 7) Kurumsal ve toplumsal ilişki Herhangi Bir Sitemi Olmayan Ülkelerde Uygulanacak Prosedürler Bir eğitim programı akreditasyonu, aşağıdaki kategorilerde değerlendirilmelidir; 1) Akreditasyon olmak isteyen bir eğitim program IFLA Eğitim Komitesine başvurmalı 2) IFLA akredite olmak isteyen ülkeler ve bölgeler için bilgi sağlamaktadır 3) Akredite olmak isteyen ülke ve bölgede hiçbir sistem mevcut değilse diğer ilgili sistemler araştırılır ve potansiyel olan akreditasyon ajansları önerilir. 4) Kurul başvuran kurumun yapısı tespit eder ve kendi değerlendirme raporunu hazırlar 5) Değerlendirme için bir takım atanır ve kurumu tanımak için ziyaret eder 6) Ziyaret eden takım gördüklerini not alır ve kurum hakkında yorum yapar. Akreditasyon taslağını inceler ve olgusal hataları inceler. 7) Kurum düşüncelerini belirtir ve akreditasyon sonucunu açıklar 153 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 8) Akreditasyon komitesi bir program yönetimi ve karar kurul yönetimi önerir ve bu konuda IFLA bilgilendirilir Akreditasyon Statüsü Normal olarak 2 akreditasyon kategorisinin olduğu bilinmektedir. Geçici Akreditasyon: İlk başvurularda verilir. Genellikle mesleki akreditasyon için bazı şartlar dışındaki başvuru şartları uygun olanlara verilen bir durumdur. Kabul edilirse enstitünün takımı ziyaret etmesi önerilir. Verilen geçici akreditasyon sadece sınırlı bir süre için geçerlidir. İlk ziyaretten sonra belirlenmiş olan maddi eksikliklerin bu süreç içerisinde giderilmesi beklenmektedir. Tam akreditasyon için kurumun tüm şartları karşıladığı ispatlanmalıdır. Tam Akreditasyon: Akreditasyon olmayı bekleyen kurumu ziyaret eden birimlere sunulmuş olan programın, tüm istenilen gerekliliği karşıladığı takdirde kurum tam akreditasyona uygun görülür. Ful akreditasyon lisans seviyesi için genellikle belirli bir sürede verilir. Bu genelde 5 yıla kadar uzar. Bu süreç tamamladıktan sonra eğer akreditasyon süreci değişirse bu değişiklikleri programında uygulaması gereklidir. Bu süreç değerlendirilirken denetim takımı tarafından ziyaret edilirler. Finansal Düzenlemeler Akreditasyon maliyetleri akreditasyon kurulu ve akreditasyon arayan program arasında paylaşılır. Finansal gereklilikler aşağıdaki süreçler uygulanır; Organizasyon tarafından idari destek sağlanacak ve ziyaret eden takım üyelerinin listesi tutulacaktır. Ziyaret eden takımın tüm üyeleri mesleğine hizmet ederek zamanlarını gönüllü olarak kullanmalıdır. Seyahat konaklama ve yemek masrafları akreditasyonu isteyen kurum tarafından karşılanacaktır. Konaklama ve yemek yenilecek alanlar kurum tarafından belirlenir. Tüm seyahatler ekonomik olmalıdır. Akreditasyon sistemi için IFLA’ ya Kayıt Yaptırma IFLA eğitim komisyonu tarafından akreditasyon için bir kayıt yaptırılacaktır. Bu kılavuzda belirtilen ilkeler ön planda tutulacaktır. Akreditasyon için ziyaret eden bir organizasyon mevcuttur. Bu durum bir kayıt komitesi tarafından gözden geçilecektir. Ayrıca tüm bu çalışmalar Peyzaj Mimarlığı Akreditasyon Kurulu tarafından da gerçekleştirilmekte va bazı standartlar uygulanmaktadır. 3.2 PEYZAJ MİMARLIĞI AKREDİTASYON KURULU (LAAB) STANDART 1: PROGRAM MİSYONU VE AMAÇLARI Program peyzaj mimarlığı disiplinini destekleyen amaç ve hedefleri açık bir şekilde tanımlayan misyonu ortaya koymaktır. AMAÇ: Her peyzaj mimarlığı programı sahip olduğu özellikleri ve değerleri, var olan öğrencilerini, beklediği öğrenci profilini, kurumsal yapısını açık bir şekilde tanımlar. A.Program misyonu: Bu misyon programın amaç ve değerlerini orta koyar. Değerlendirme 1: Bu program açık ve net bir şekilde programın amaç ve değerlerini ortaya koyuyor mu? Kurumsal yapının misyonu ile ilişkili mi? B. Eğitimsel Amaçlar: Akademik amaçlar programın misyonunu açık ve formal şekilde ortaya koyar. C. Eğitimsel Hedefler: Akademik başarıların hangi şekilde başarıya ulaşacağına dair eğitimsel amaçları tanımlar. D: Uzun süreli Planlama Süreci: Bu program uzun süreli planlama süreci ile ilişkilendirilir. Değerlendirme 1: Bu plan programın misyon ve amacına uygun mu ve dokümanların oluşumu ile değerlendirme süresini içeriyor mu? Değerlendirme 2: Bu planın akademik misyon için realist ve uygulanabilir metodu var mı? 154 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Değerlendirme 3: Kendini değerlendirme raporu; önceki akreditasyon değerlendirmelerindeki öneriler ve tavsiyelere cevap veriyor mu? E. Programın Açıklaması: Programın literatürü ve kamunun etkisi programın misyonunu, amacını, eğitimsel deneyimini ve akreditasyon süresini tanımlar. Değerlendirme 1: Programın bilgisi doğru mu? STANDART 2: PROGRAMIN ÖZERKLİĞİ, DENETİMİ VE YÖNETİMİ Programın özekliğe sahip olmalıdır ve kaynaklar onun misyonuna, amaç ve hedeflerine ulaşmayı başarmalıdır. AMAÇ: Peyzaj mimarlığı, verimli finansal kaynakları ve kurumsal destekleri ile programın amaç, misyon ve hedeflerine ulaşmadaki başarısı için profesyonel bir program olarak ortaya konup tanımlanmalıdır. A.Program Yönetimi: Peyzaj mimarlığı teşhis edilebilir/ farklı bir program olarak yönetilir. Değerlendirme 1: Bu program kurumsal olarak tanımlanabilen ve farklı bir program mı? Değerlendirme 2: Program yöneticisi kurum ile fakülte ile görüşmelerde bulunuyor mu? Değerlendirme 3: Program yöneticisi liderlik ve yöneticilik vasıflarına var mı? B. Kurumsal Destek: Kurum verimli kaynakların teminini sağlayarak kendi misyon ve amaçları başarmayı sağlar ve bireysel fakülte gelişimini ve ilerlemeyi destekler. Değerlendirme 1: Stüdyodaki öğrenci fakülte oranı 15:1 mi? Değerlendirme 2: Teknik yapıyı ve profesyonel gelişimi destekleyen konferanslar, yazılım ve donanım var mı ve teknik destek kurulu mu? Değerlendirme 3: Öğrenciler yeteri kadar staj, burs vb. etkinliklerle destekleniyor mu? Değerlendirme 4: Programın misyon ve amacını başarıya kavuşturacak personel mevcut ve bunu destekleyen etkinlikler var mı? C.Farklılıktaki Çeşitlilik: Program, öğretim üyelerinin, diğer personellerin işe alımını ve öğrencilerin seçiminde farklılık sağlanarak çeşitlilik oluşturur. Değerlendirme 1: Öğretim üyesi seçimi ve personel istihdamında nasıl bir çeşitlik söz konusu? D.Fakülte Katılımı: Programın yönetim ve idaresinde fakültenin katılımını sağlar. Değerlendirme 1: Kurumsal ilkelere uygun olarak fakültenin tanıtımı, yıllık değerlendirmesi ile fakülteye yönelik prosedür geliştirme kriterleri uygun olarak yapılıyor mu? Değerlendirme 2: Fakültenin öğretim üyeleri, kurumsal ilkelere uygun olarak yıllık değerlendirme, görev süresi ile bölümün tanıtımı geliştiriliyor mu? E. Fakülte Sayısı: Programın amaç ve hedeflerini başarması, programın işleyişinin öğretilmesi, öğrencilerin tavsiyelerle ve diğer etkinliklerle desteklenmesi, araştırma, tasarım aktivitesi ve burs olanaklarının ilişkilendirilerek konferanslara katılımların sağlanması için fakültenin yeterli büyüklüğe sahip olmalıdır. Değerlendirme 1: Fakülte en az, beş tam zamanlı mı ve en az beş profesyonel peyzaj mimarı derecesine sahip mi? Değerlendirme 2: Fakülte hem lisans hem de yüksek lisans derecesi en az yedi tam zamanlı mı ve en az beş profesyonel peyzaj mimarı derecesine sahip mi? Değerlendirme 3: Stratejik plan ve uzun süreli plan için fakültenin sayısı yeterli mi ve gerekli içerikleri içeriyor mu? Değerlendirme 4: Fakültenin sayısı, programın misyon ve amacını ve bireysel fakülte gelişiminin başarıya ulaşmasının sağlanması için yeterli mi? LAAB İlk Profesyonel Derece Programları Tam Zamanlı Fakülte Profesyonel Peyzaj Mimarı Derecesi Tek Program 5 5 Lisans ve Master Programı 7 5 STANDART 4: ÖĞRENCİ VE PROGRAM ÇIKTILARI /SONUÇLARI 155 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA AMAÇ: Öğrenciler mezuniyetlerine gelene kadar eğitim programları, danışma, diğer meslek ve akademik olanaklar konusunda hazırlıklı olmalıdır. Öğrencilerin bu olanaklardan yararlanabilmesi için problem çözme, bilgi ve becerilerini, yaratıcılığını gösterme, iletişim kurma, organizasyon içinde olmalıdır. Bu şekilde peyzaj mimarlığı meslek disiplinine girebilir. A: Öğrencilerin Öğrenme Çıktıları: Peyzaj mimarlığı alanındaki kariyerini belirlemede programı tamamlayan öğrencilerin kalitesini belirler. Değerlendirme 1: Peyzaj mimarlığı mesleğinde çalışmak için başvuran öğrenciler, bu kapsamda gerekli olan yeterliliği gösteriyor mu? Değerlendirme 2: Öğrenciler eleştirisel ve yaratıcı düşünme ve uygulama, anlama yeteneği, profesyonel bir süreç içinde problemi tanımlama, bilgi toplama, analiz ve sentez yoluyla projenin ana konusunu uygulama ve ilişkilendirme, kavramsallaştırma ve uygulama konusunda başarı gösteriyor mu? B: Öğrenci Danışmanlığı: Bu program öğrencilere eğitim kariyerleri boyunca etkili danışmanlık ve rehberlik hizmeti sağlar. Değerlendirme 1: Öğrencilere akademik gelişimi ilişkin olarak etkili danışmanlık ve rehberlik yapılıyor mu? Değerlendirme 2: Öğrencilere akademik kariyerleri için etkili tavsiyelerde bulunulup danışmanlık yapılıyor mu? Değerlendirme 3: Öğrenciler mesleki uygulama ile ilgili mesleki fırsatların, lisans sahibi olmanın, mesleki gelişimlerin, ileri eğitim olanaklarının ve sürekli eğitim gereksinimlerinin farkında mı? Değerlendirme 4: Öğrenciler akademik deneyimlerden ve peyzaj mimarlığı mesleğine giriş için yapılan hazırlıklardan ne kadar memnun? C. Öğrencilerin Ders Dışı Etkinliklere Katılımı: Öğrencilerin mesleki faaliyetlere kurumsal ve toplumsal hizmetlere katılımı teşvik etmek için olanaklar sunar. Değerlendirme 1: Öğrenciler kurumsal/Yüksekokul kulüplere, toplumsal girişimlere ya da diğer benzeri aktivitelere katılıyor mu? Değerlendirme 2: Öğrenciler ASLA, LaBash’ın yıllık toplantılarına, yerel AVLA etkinliklerine, bölümde yapılan etkinlikler ve diğer mesleki derneklerin veya özel çıkar gruplarının faaliyetlerine katılıyor mu? STANDART 5: FAKÜLTE Fakültenin kalite, akademik pozisyon ve profesyonel aktivitesi ile kuramsal personeller programın akademik misyonunu ve hedeflerini geliştirmelidir. AMAÇ: Öğrencilerin, peyzaj mimarlığı kariyerleri sırasında ihtiyaç duydukları bilgi deneyim ve yetenekleri edinebilmesi için fakülte ve teknik personelin deneyimli olması gerekir. Programın her açıdan başarıya ulaşabilmesi için peyzaj mimarlığı kariyerinin fakülte içinde gelişmesi gerekmektedir. A. Kimlik Bilgileri: Fakültenin kalitesi için teknik personeli ve öğretim elemanlarının kendi rollerini gerçekleştirmelidir. Değerlendirme 1: Programın misyonunun geçekleşmesinde profesyonel uygulama çalışmaları ve akademik deneyimler bir denge içerisinde mi? Değerlendirme 2: Fakültenin yapmış olduğu atamalar verilecek olan ders içeriklerine ve programın misyonuna uygun mu? Değerlendirme 3: Ek ve/veya yarı zamanlı uygulanacak olan programlar, tüm programın yönetimi ve ders programına koordineli ve organize bir biçimde uygunluk sağlıyor mu? Değerlendirme 4: Yeterlilikler kurumu tarafından tanımlanan programın sorumluluklarına uygun musunuz? B: Fakülte Gelişimi: Fakültede, mesleki gelişim ve büyüme, profesyonel gelişim ve programın etkili gelişimi için sürekli olarak aktiviteler yapılır. Değerlendirme 1: gibi fakülte faaliyetleri burs sorgulama, araştırma, profesyonel uygulama ve hizmet, üniversite dokümanları dergi, profesyonel dergi, üniversite dergileri gibi medyalarda uygun ortamlarda yayınlanıyor mu? 156 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Değerlendirme 2: Fakülte idari ve öğretim elemanlarının atanmasında ve mesleki gelişimlerin sürmesinde yeterli fırsatı sunuyor mu? Değerlendirme 3: Fakülte ve idari personelinin etkili eğitimin gelişiminin sistematik olarak değerlendiriliyor mu, bireysel ve programın gelişimi ile ilgili sonuçları var mı? Değerlendirme 4: Fakülte tarafından konferansa katılım, araç ve gereçler, teknik destek gibi olanaklar araştırılıp mevcut fonlar kullanılıyor mu? Değerlendirme 5: Öğretim faaliyetleri Gözden geçirildi mi ve fakülte tarafından kabul gördü mü? C. Fakülte Birikimi: Fakültenin akademik durumu, iş yükü, maaşı, rehberlikteki verimliliği teşvik eder ve destekler. Değerlendirme 1: Fakültenin akademik maaşları, öğretim teşvik değerlendirmesi verimlilik ve birikim sağlar mı? Değerlendirme 2: Öğretim cirosunun oranı nedir? STANDART 6: KURUM, TOPLULUK, MEZUNLAR VE UYGULAMACILAR İÇİN SOSYAL YARDIMLAŞMA Peyzaj mimarları mezunları, kurum, topluluk ve halkın etkileşimi için başarılı bir şekilde planı ve kayıtları bulunmalıdır. AMAÇ: profesyonel peyzaj mimarlığı ile programı seçimi konusunda bilgi verilmesi, başarılı tanıtım çalışmaları yapılması ve bunların belgelenmesi, programın görüntülü tanıtımı ve geliştirilmesi gerekir. A. Meslek, Kurum ve Halk ile Etkileşim: Program mesleği temsil eder ve kurum, halk ve topluluk ile etkileşim içinde olmayı savunur. Değerlendirme 1: Hizmet-öğrenme faaliyeti eğitim müfredatına dahil mi? Değerlendirme 2: Hizmet faaliyetleri düzenli bir şekilde arşivlendi mi? B. Mezunlar ve Uygulamaclar: Program kaynak değeri olan mezunları ile uygulamacıları tanımalıdır. Değerlendirme 1: Mezunlarla ilgili bilgiler, mevcut istihdam, mesleki faaliyetler, alınmış önemli mesleki başarıların düzenli olarak kayırlar tutuluyor mu? Değerlendirme 2: Program çalışmalarında mezunlar ve uygulayıcılar arasında bağlantı kuruluyor mu? STANDART 7: EKİPMANLAR, İMKÂNLAR VE TEKNOLOJİ Fakülte, öğrencilere ve öğretim elamanlarına ekipmanlar, imkânlar, kütüphane olanağı ve diğer teknolojik gereklilikleri programın amaç ve hedeflerine ulaşması için sağlar. A.İmkanlar: Öğretim üyelerine, öğrencilere ve personele mesleki gereklilikleri sağlar. Değerlendirme 1: Öğretim üyelerine, çalışanlara ve yönetim birimine uygun ofis alanı imkanı veriliyor mu? Değerlendirme 2: Öğrenciler için programdaki ihtiyaçları kalıcı bir sürede karşılayacak yeterli stüdyolar var mı? Değerlendirme 3: Bina koşulları yeterli ve çalışmalar için uyumlu mu? B. Bilgi Sistemleri ve Teknik Ekipmanı: Programın amaç ve ilkelerine başarılı bir şekilde ulaşıla bilinmesi için öğrenciler, fakülte ve diğer kurumsal ve teknik personelin bilgi sistemi ve teknik ekipman gerekliliklerini sağlar. Değerlendirme 1: Program kapsamında donanım ve yazılımlara yeterli ulaşım var mı? Değerlendirme 2: Yazılım ve donanımın yeterli bakımı, güncellenmesi ve yedeklenmesi yeterli mi? Değerlendirme 3: Bu ekipmanların kullanım saatleri öğrencilere ve öğretim elemanlarına uygun mu? C. Kütüphane Kaynakları: Programın misyonu ve amaçlarını destekleyen kütüphane koleksiyonu ve diğer kaynakların yeterli olması gerekir. Değerlendirme 1: Programı destekleyen koleksiyona sahip mi? Değerlendirme 2: Verilen dersler kütüphane ve diğer kaynaklarla entegre ediliyor mu? Değerlendirme 3: Öğrencilerin öğretim ihtiyaçlarını karşılayacak kütüphane saatleri rahat ve yeterli mi? 157 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 4.SONUÇ Bu çalışmada detaylı olarak açıklandığı üzere yüksek öğretimde akreditasyon, bir yüksek öğretim kurumu ya da kurumu tarafından uygulanmakta olan herhangi bir programın akreditasyon kurumlar tarafından uygulanmakta olan herhangi bir programın akreditasyon kurumları tarafından belirlenen mükemmeliyet sıtandartlarına ne derece uygun olduğunu ortaya koyan bir sistemdir. Akreditasyon minimum standartlarda akademik kalitenin muvcut olduğu hususunda öğrenciler ve paydaşlara güven sağlayan bir hesap verme sorumluluğu aracıdır. Ayrıca Peyzaj Mimarlığı meslek disiplini,Peyzaj Mimarlığı eğitimi veren tüm kurumlar arası ortak bi yapılanma olması için tüm bu kurumların akredite çalışmalarına başlamalı yada hız kazandırmalıdır.gelişen ve değişen dünyamıza yön veren Peyzaj Mimarları daha güzel bir gelecek için söz edilen tüm standartları biran önce tamamlamalı ve en iyi eğitime vermek için tüm Peyzaj Mimarlığı eğitime veren kurumlarımızın birbiriyle yarışması gerekmektedir. Sonuç olarak, yapılan yada yapılması düşünülen bu akreditasyo çalışmaları,kaliteli bir yüksek öğretim için ciddi yaralar sağlayacak bir sistemdir. 5.KAYNAKLAR Aktan ,Gencel ; C.Can Aktan, Yüksek öğretimde akreditasyon,İzmir: Yaşar Üniversitesi Yayını, 2007. Le NOTRE, 2012. http://www.le-notre.org/public/content/about_lenotre.php EFLA 2012. Ifla education report http://www.efla.org/base/frames/centre.asp?LG=uk YÖK 2012. Avrupa Birliği Ülkelerinde Yüksek Öğretim http://www.yok.gov.tr/egitim/ab/avrupa.doc /. ASLA, 2012. http://www.asla.org/nonmembers/publicrelations/factshtpr.htm, 158 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA ATÖLYELER İÇİNDEN GEÇİYORUZ Gülcan ÇAKIR*, Özgenur TOKLU** * BARTIN ÜNİVERSİTESİ , 05532209386 , gulcn.cakir2403@gmail.com **BARTIN ÜNİVERSİTESİ , 05346784266 , ozgetoklu_90@hotmail.com GİRİŞ: İnsanlar potansiyel ile doğar. Ancak dünyada iyiler ve bir de daha da iyiler vardır. Bu potansiyelinin niteliğini gösterir. Yani insan fiziksel olduğu kadar, nitelik olarak da gelişebilir. Kişinin herhangi bir alanda sahip olduğu potansiyeli biraz daha öteye taşıması işine, kişisel gelişim diyebiliriz. Kişisel gelişimin en temel noktası, kişinin kendini tanımasıdır. Böylece; kişinin hangi alanlarda ne durumda olduğunu belirlemesi ve eksik olduğunu düşündüğü alanlarda kendini geliştirmeye karar vermesi, kişisel gelişim sürecinin başladığı andır. Kişisel gelişim, ardından değişim ve dönüşümü de getirir. Teknolojinin, sanayinin yanında bilginin bile değiştiği toplumlarda çağa ayak uydurmak, güncel ve yararlı olan bilgiyi takip etmek, gelişmek isteyen toplumlar için çok önemlidir. Ancak, değişirken her zaman yeni bilgi doğru bilgi olmayabilir. Doğru olan bilgiye insan çeşitli yöntemlerle ve araştırmalarla ulaşabilir. Her zaman söyleneni yapmak gelişim demek değildir. İnsan kendi araştırıp ulaştığı bilginin gücüyle yararlı bireylere dönüşebilir. Dönüşüm, yeniliklere açık olmak, teknolojiyi takip etmek ve kendini geliştirebilmek ile sağlanabilir. İnsanlar iyi yönde olduğu gibi, kötü yönde de değişebilirler. Bu değişim, kullandıkları yöntemler ve izledikleri yolların analizini yapabilmeleriyle orantılıdır. Ayrıca, değişim sadece hayatın belli bir evresinde değil, sürekli olarak gerçekleşen bir olgudur. O halde; okulda aldığımız dersler belli konularda ufkumuzu açabilir, ancak bizler araştırdıkça, okudukça ve gözlemledikçe okulda edindiğimiz bilgiler ışığında gelişebiliriz. MATARYEL VE METOD: Üniversiteye başladığımız günden bu güne gelene kadar, yaptığımız çalışmaları incelediğimizde ne kadar değiştiğimizi fark edebiliyoruz. Peki, ‘Ne yönde değişiyoruz? Değişim sürecimiz gelişim sayılabilir mi? Peki değişerek neye dönüşüyoruz? Eklemek mi gelişimdir yoksa çıkartmak mı?’. Biz, bir şeyler daha eklerken bir şey bile eksiltmeden mükemmeli yakalamaya çalışıyoruz. Bunu 4 yıllık eğitim sürecimizde, grafiksel ifadelerle, çeşitli metotlar kullanarak yaparken aynı zamanda kendimizi daha özgür hissedebileceğimiz; beyin fırtınası ve ekip çalışmaları ile gerçekleştiriyoruz. Beyin fırtınasının esası; belirli bir durum veya probleme ilişkin, fikir ve seçenekleri ortaya koymaktır. İyi bir beyin fırtınasına katılmak, insanın kendine güvenini artırır ve eğlencelidir. Beyin fırtınası tekniğinde, herkesin katılımı eşit bir zeminde teşvik edildiği için, oturumlar takımın birliğini sağlar. Beyin fırtınası tekniği, belirli bir konu ya da sorunla ilgili, değişik görüş elde etmek istendiği zaman da uygulanabilir. Diğer bir kullanılış şekli de varsayımda bulunmaktır. Amacı bireyi yaratıcı düşünmeye zorlamak olan bu yaklaşım; örneğin, ‘‘Amasra ’ya termik santral kurulması durumunda kıyı ekosisteminde ne gibi değişimler ortaya çıkacaktır ve oluşumu kaçınılmaz olan tahribi önlemek için neler yapılabilir?’’ sorusunu düşündürür. Bu teknik temel ilkelere dayanır. Bir problemi çözmekle görevlendirilen grubun üyeleri, mümkün olduğu kadar çok fikir ileri sürerler. Dile getirilen her çözüm önerisi, diğer grup üyelerini daha yeni ve iyi buluşlar ortaya çıkarmaya yöneltir. Ancak ortaya atılan fikirlerin ayrıntılı bir şekilde açıklanması ya da savunulması istenmez. Sadece fikirlerin mümkün olduğu kadar hızlı ifade edilmesi, yazıya geçirilmesi ve daha sonra değerlendirilmesi istenir. Bu tekniğin uygulandığı ve değerlendirmelerin yapılabildiği yerler; ‘‘atölyelerdir’’. Atölye çalışmaları, değişik amaçlar ve yöntemler içerebilir. Bireyler sosyal hayattaki eksiklerini gidermek için bu tür çalışmalara katılabilirken kendini belli konularda geliştirmek, serbest zamanlarını değerlendirmek ve planlı çalışmanın önemini anlamak için de atölye çalışmaları yapılabilirler. Bu çalışmalar, bireyin kendine güvenebilmesini sağlar ve ferah ortamlarda belki de hiç düşünmedikleri konular hakkında düşünebilmesi için teşvik eder. Örneğin; Engelli bireylerin, bireysel yaşam yetilerini ve hobilerini yeniden keşfetmeleri için yapılan atölye çalışmasında birey ruh sağlığı açısından moral, motivasyon ve özgüven 159 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA kazanır. Ayrıca, fiziki sağlık gelişiminde de önemli düzeyde pozitif etki sağlar. Başka bir örnekte de; bir işyerinde patron çalışanlarına; ‘Bu şirketi iyi bir seviyeye getirmek için ne yapabiliriz?’ sorusunu tartıştırabilir. Bu çalışan-patron arasındaki ilişkiyi güçlendirir. Çalışan patronuna güvenir, patron ise böyle bir atölye çalışmasıyla çalışanların işlerine odaklanmasını sağlayarak farklı fikirler edinebilir. YAPTIĞIMIZ ÇALIŞMA ÖRNEKLERİ: Bizler PMOGenç üyeleri olarak bir araya gelerek iki farklı atölye çalışması gerçekleştirdik. Çalışmalarımızın ders kapsamı dışında, isteğe bağlı olarak ve ders saatleri dışında bir zaman diliminde gerçekleştirilmesi, bizlere geniş zaman olanağı ve rahat çalışma ortamları sağladı. Kendi belirlediğimiz sorunlara, yine kendi belirlediğimiz yöntemleri kullanarak, çözümler sunarak ve öneriler getirerek hayal gücümüzün sınırlarını zorlamaya yönlendirdi. Atölye çalışmamızın ilki olan ‘GEÇİYORUZ’ atölyesi, Peyzaj Mimarlığı birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar tüm öğrenci arkadaşlarımızın katılımına açık gerçekleşti. Atölyede 4 yıllık eğitimimiz süresince tartıştığımız misyon ve vizyon tanımlamaları, Peyzaj Mimarlığı için belirlenen odak anahtar kelimeler çerçevesinde masaya yatırıldı. Başlangıçta, birinci sınıftan dördüncü sınıfa, tüm öğrenciler bir araya gelerek gruplara ayrıldı. Yapılan çalışmada beş soru yöneltildi. Bu beş soru dört ayrı sınıfta, dördüncü sınıf öğrencilerinden oluşan raportör ve kolaylaştırıcı vasıtasıyla, öğrenciler yönlendirmeden yöneltildi. Bu sorular; Eğitim Sürecinin Hayal Gücümüz Üzerine Etkileri, Sanat İle Peyzaj Mimarlığının İlişkilendirilmesi, Kentten Beklentiler, Bilgiye Erişebilirlikte Karşılaşılan Zorluklar, Peyzaj Mimarlarının Kişisel ve Toplumsal Duyarlılıktaki Rolü olarak başlıklar halinde soruldu ve cevaplandı. Cevaplar kâğıtlara aktarıldı ve ortak düşünceler oluşturulduktan sonra diğer gruplarla ve akademisyenlerle değerlendirildi. Bizler için verimli geçen saatler, akademisyenlerimizin değerlendirmeleri ile Peyzaj Mimarlığı kimliğimizi daha fazla özümsememizi sağladı. Atölye çalışmalarımızdan ikincisi olan ‘İÇİNDEYİZ’ atölyesinde; birlikte üretim ve işbirliği ile kısa sürede ortaya çıkacak olan ürünleri sergilemek ve tasarımcı kimliğimizi ön plana çıkarmak için bir araya gelindi. Tasarım için hayal gücü ne kadar önemliyse, içinden geçtiğimiz mekânların hayal gücü üzerindeki etkisinin de önemli olduğu bilinmektedir. Bu düşünceyle yola çıkarak; bölümümüzdeki koridorun ve fuaye alanının tasarımsal niceliklere sahip olması gerektiği düşüncesine varıldı ve bu gereksinimle İÇİNDEYİZ’ e başlandı. Atölye çalışmamızın ilk aşamasında; eskiz çalışmalarıyla koridor ve bölüm fuaye alanı için ilk düşünceler çizgilerle kağıtlara aktarıldı. Bizler bu çalışmalarda farklı sınıflardan arkadaşlarımızla birlikte çalıştığımız için, dördüncü sınıf öğrencisi deneyimlerini birinci sınıf öğrencileriyle rahatlıkla fikir alışverişinde bulunarak paylaşabildi. Ayrıca; eskizle ve skeç çalışmalarıyla yeni tanışan birinci sınıftaki arkadaşlarımız bu gelişmelere farklı bir heyecanla dahil oldular. Eskiz çalışmasında bir araya getirilen düşünceler ikinci aşamada maketler, projeler ve görselleştirme programları yardımıyla hayata geçirilerek fuaye alanımızda sergilendi. Bu çalışmalar, atölye çalışmasına katılmayan arkadaşlarımıza da sunuldu ve böylelikle atölye dışında da farlı bir gelişim sürecine olanak sağladı. SONUÇ VE ÖNERİLER: Bizler bu çalışmalardan sonra, bütün bir günümüzü tasarımla iç içe geçirmenin keyfini yaşarken, bir yandan da derslerin üzerimizde oluşturduğu stresten arınmış olduk. Atölye çalışması zihnimizi canlandırmamızı sağlayarak, farklı dönem arkadaşlarımızla iletişimimizi güçlendirdi ve farklı konular üzerinde düşünüp yoğunlaşarak tasarımcı kimliğimizi ön plana çıkarmamızı sağladı. Bu verimli geçen saatlerde, akademisyenlerimiz bizlerle birlikte yaptığımız çalışmaları izlediler ve eksik kaldığımız noktalarda bizleri aydınlattılar. Ancak hiçbir şekilde kimse kimseye ‘neden? , niçin? gibi sorular sormadı. Herkes içinden gelen çalışmaları yaptı. Böylece, tasarımda özgürlüğümüz bir kez daha kanıtlandı. Atölye çalışmalarının gelişimimize katkısını referans alarak bu sürecin içinde bulunmak, farklı konular hakkında tartışabileceğimiz çalışmalar yapmak, araştırma yaparak kendimizi geliştirmek ve güncel olan bilginin gücünü her alanda kullanarak insanları teşvik etmek, hem bizler için hem de çevremizdeki insanlar için faydalı olacaktır. Atölye çalışmalarına katılımın fazla olması, farklı düşüncelerin ve fikirlerin tartışılması, yeni ufuklara yelken açmamızı sağlayacaktır. Atölye çalışmaları sadece tasarım sürecinde etkin bir çalışma değildir. Farklı meslek grupları da farklı amaçlarla ve kendi geliştirdikleri yöntemlerle atölye çalışmalarından verim alabilir ve katkı sağlayabilirler. 160 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Atölye çalışmalarıyla, fikirlerini paylaşan ve tartışan bireyler yetişebilir ve kendilerine olan özgüvenlerini sonuna kadar koruyabilirler. 161 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA BOLOGNA’DA ENGEBELİ YOL NESLİHAN ÇINAR*, MELODİ ÖZERDEM**, SEDA TOPÇUOĞLU*** *Ege Üni. Ziraat Fak. Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05387767716, nslhncnr@hotmail.com **Ege Üni. Ziraat Fak. Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05062150949, ladymelodi13@hotmail.com ***Ege Üni. Ziraat Fak. Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 05437320270, sedatopcuoglu59@hotmail.com ÖZET Bologna süreci, Avrupa’da yüksek lisans eğitimi konusunda ve akademik konularda standartları geliştirmek ayrılıkları en aza indirgeyerek eğitim sistemlerini bağdaştırmak ve Avrupa’da birbirleriyle uyumlu bir yükseköğrenim alanı yaratmak amacıyla oluşturulmuş yeniden yapılanma programıdır. Bologna süreci 1999 yılında 29 Avrupa ülkesinin eğitim bakanlarının bir araya gelmesi ile başlamıştır. Türkiye bu sürece 2001 yılında dahil olmuştur. Bologna sürecinin amacı; Avrupada bulunan tüm yükseköğretim kurumlarının birbirlerini anlayan, eşit düzey ve olanaklarda, rekabet gücü yüksek bir öğretim alanı oluşturmaktır. Bologna sürecinde, peyzaj mimarlığı eğitim ve öğretimi alacak mezunların istekleri ön plana çıkmaktadır. 2010 yılının Ocak-Mart aylarında internet ortamında yapılan bir anketten çıkan sonuca göre mezunların bu süreçten beklentileri: özellikle teorik derslerin ve uygulama derslerinin paralel bir şekilde ilerleyip, güncel bilgilerin ağırlıkta olduğu nitelikte bir eğitim alabilmektir. Fakat sürecin eğitimle uyumu teknik değil eğitim kalitesini yükseltmek ve ayrıntısına kadar irdelenmesini sağlamalıdır. Bu yöntemin tam olarak anlaşılmamasından dolayı arkadaşlarımız mağdur durumda kaldıklarını düşünmektedirler. Özetle bildiriyi yazmamızdaki amaç sistemin tam olarak bilinmediğini görmemiz, bu süreçteki etkileri gündeme getirmek, Bologna Sürecinin ne derece fayda sağlayacağını tartışmaktır. ANAHTAR KELİMELER: Bologna, Peyzaj, Uygulama, Kalite THE ROUGH WAY ON BOLOGNA ABSTRACT The Bologna process is a restiructuring program in Europe , to develop standards for graduate education and academic issues, to recancile educational systems by reducing differences and create a harmonious graduate space in Europe. The Bologna process had started in 1999 with the gathering of ministers of education from 29 European countries.Turkey has been involved in this process in 2001. The aim of the Bologna process is to create a highly competitive field of education in Europe that all higher education institutions understand each other, have equal levels, possibilities and compertitiveness. The requests of the graduates of the lanscape architecture educatıon and insitructıon has been important in the Bologna process. A survey conducted between 2010 January and March as a result they expect from this process that especially the oretical and protical courses should be proceed in parallel aand contain highly daily information. However, the harmany of the process should be provided by examining the quality of education and training rather than technica. Our calleagues are victims because of not exactly applying of this situation. To sum up, our aim of writing this paper is to show the exactly lack of the information abount he process, to bring up the effects of this process and to what extent benefits from the Bologna process. KEYWORDS : Bologna , Landscape , Application , Quality 1.GİRİŞ Bologna süreci, Avrupa’da yüksek lisans eğitimi ve akademik konularda standartları geliştirmek ve ayrılıkları en aza indirgeyerek eğitim sistemlerini bağdaştırmak ve Avrupa’da birbirleriyle uyumlu bir yükseköğrenim alanı yaratmak amacıyla oluşturulmuş yeniden yapılanma programıdır.İlk olarak 1998 yılı Mayıs ayında Fransa’nın Sorbonne şehrinde 4 Avrupa ülkesinin(Fransa,İtalya,İngiltere ve Almanya) eğitim bakanları bir araya gelerek, yüksek öğretimin Avrupa ülkelerinde uyumlulaştırılması ve birbiriyle kıyaslanabilir hale getirilmesi konusunda ‘‘Sorbonne Bildirgesi’’olarak isimlendirilen bir anlaşma imzaladılar. 1 yıl sonra 19 162 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Haziran 1999 tarihinde İtalya’nın Bologna kentinde bulunan Bologna Üniversitesi’nde 29 Avrupa ülkesinin eğitim bakanları aynı amaçla bir toplantı düzenledi ve toplantı sonunda Bologna Bildirgesi imzalandı. Avrupa üniversitelerinin yapısını özetleyen ve Trends 1 olarak isimlendirilen bir rapor yayınlandı(YÖK-2006). Bu raporun hedefleri ; Kolay anlaşılır ve birbiriyle karşılaştırılabilir yükseköğretim diploma ve dereceleri oluşturmak, Yükseköğretimde lisans ve yüksek lisans olmak üzere iki aşamalı derece sistemine geçmek, Avrupa Kredi Transfer Sistemini(AKTS) uygulamak, Öğrencilerin ve öğretim elemenlarının hareketliliğini sağlamak ve yaygınlaştırmak, Yükseköğretimde kalite güvencesi sistemleri ağını uygulamak ve yaygınlaştırmak, Yükseköğretimde Avrupa boyutunu geliştrmek olmuştur. 2. BOLOGNA SÜRECİNİN AMACI VE İŞLEYİŞİ Bologna Sürecinin amacı Avrupa ülkelerinde yükseköğretimi daha şeffaf ve karşılaştırılabilir hale getirerek bir Avrupa Yükseköğretim Alanı oluşturmaktır.Bologna Süreci kısaca ‘‘Avrupa Üniversitesi Reformu’’ olarakta bilinmektedir.Bologna Sürecinde ‘‘öğretici odaklı eğitim-öğretim’’ yerine ‘’öğrenci odaklı eğitim-öğretim’’ yani öğretenin ne öğrettiği değil öğrenenin ne kazandığına dayanan bir eğitim esas alınmıştır. Bu süreçteki katılımcı ülkelerin başında ; İtalya, Fransa, İngiltere, Almanya, Belçika, İspanya, Türkiye, Romanya gibi ülkeler gelir. Bologna süreci temel olarak; uluslar arası, ulusal ve kurumsal olmak üzere 3 aşamada yürütülmektedir. 1)Uluslar arası düzeyde Bologna Süreci İzleme Grubu(BFUG); Hedeflerin gerçekleştirilmesi, Alınacak önlemleri karara bağlamak Sürecin gelişimi ve koordinasyonundan sorumludurlar. 2)Ulusal düzeyde Yüksek öğretimden sorumlu bakanlıkları, Ulusal rektörler konferansları/komite Ulusal üniversite birlikleri Kalite güvencesi kuruluşları Ulusal öğrenci birlikleri İşverenler ve benzeri kuruluşlar tarafından yönetilmektedir. 3)Kurumsal düzeyde Yüksek öğretim kurumları Fakülteler Bölümler Öğrenci ve öğretim görevlileri temsilcileri tarafından yürütülmektedir. 3.BOLOGNA SÜRECİNİN PEYZAJ MİMARLIĞI EĞİTİMİNE BAKIŞI Günümüzde Peyzaj Mimarlığının; Ziraat, Orman, Güzel Sanatlar ve Mimarlık gibi farklı fakültelerde lisans ve lisansüstü eğitim ve öğretimi yapılmaktadır. Peyzaj Mimarlığı disiplini içerik olarak geniş kapsamlı ve farklı çalışma konularına sahip olduğundan yüksek düzeyde bir eğitim sağlanmalıdır fakat; zaman ve imkan yetersizlikleri nedeniyle istenilen nitelikte peyzaj mimarı yetiştirilmesi zorlaşmaktadır.Bu meslek disiplininin eğitim-öğretim, akademik, bilimsel, yasal, yönetsel ve mesleki uygulama alanında pek çok sorun yaşadığı bilinmektedir. Bologna süreci bu sorunların çözümüne ışık tutmaktadır. Bu süreç sayesinde ülkemizdeki üniversitelerin eğitim programlarının farklı şekillerde yürütülmesine karşın tek bir çatı altında toplanıp, ayrılıklardan uzaklaştırılması yolunda ilerlenmektedir. 2010 yılının Ocak-Mart ayları arasında internet ortamında hazırlanan anket formu vasıtasıyla Peyzaj Mimarlığı Bölümü mezunlarına dönük bir anket çalışması yapılmıştır. Anket formu bazı deneklere e-posta ile 163 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA gönderilmiş bununla birlikte peyzaj mimarlığı ile ilgili bazı internet sitelerinde anket formu konulmak suretiyle doldurulması sağlanmıştır. Anket form sistemine toplam 612 denek katılmıştır. Hazırlanan anket formunda 34 kapalı uçlu bir tane açık uçlu soru olmak üzere 35 tane soru bulunmakta olup yüzde değerleri belirlenerek değerlendirmeler yapılmıştır(GÜL.A, ÖRÜCÜ.Ö, ERASLAN.Ş-2011). Peyzaj mimarı arkadaşlarımızın teorik eğitim ile uygulamalı eğitimin eşit düzeyde yürütülmesinin yanında; değişim ve gelişim, saygınlık, tanınabilirlik, kalite, mesleki etik, bireysel-toplumsal-kurumsal sorumluluk, istihdam edilebilirlik gibi beklentileri bulunmaktadır. Bologna Sürecinin bu beklentilere karşlılık vereceği düşünülmektedir. 4.SONUÇ VE ÖNERİLER Peyzaj Mimarlığı şemsiyesi altında temel üçlü olan; Akademisyenler, Uygulayıcılar ve Meslek Odaları bir bütünlük içinde hareket ederek, ortaklık ve iletişim yaklaşımı kapsamında istenilen düzeye kaliteye ulaşmak için sürekli yenilenme sürecini eyleme dönüştürme yollarını aramalıdır. Bilgi ekonomisinin fabrikası olarak nitelenen üniversitelerin analitik, rasyonel, üretken, sistematik, sorgulayan, kuşku duyan, sentezleyen ve yenileşen özellikleriyle, bilişim çağındaki yapısal, yasal, kurumsal ve yönetsel yapılanmaları, işlevlerini ve misyonlarını yeniden tanımlayıp oluşturmaları (Denman, 2005) hem kendilerinin, hem de ilgili paydaşların ortaklaşa işbirliği yaparak başarabilecekleri bir süreç olarak durmaktadır. Bologna Sürecinin uygulanması doğru bir şekilde gerçekleştirilebilir ise;(NOHUTÇU.A) Akademik özgürlük ve yönetsel özgürlük Üretkenlik ve kaliteye verilen önemin artması Etkin kaynak kullanımı Mali özerklik Saydamlık Hesap verebilirlik Farklılaşma Esneklik Katılıma açık olma Toplumla ilişki Uluslar arası ilişkilere verilen önemin arttırılması sağlanabilecektir. Bologna Süreci ile ilgili yaptığımız görüşmelerimizde arkadaşlarımız sınıf geçme konusunda mağdur olduklarını dile getirdiler. Bu mağduriyetin eğitimde kaliteyi arttırma ile ilgili olmadığını, sınıf geçme rahatlığının devam ettirmek istenmesi olduğunu düşünmekteyiz. Yani son zamanlarda yaşanan sorun Bologna Süreci ile ilgili bir durum değildir. Bologna Sürecinde harfli sistem yerine mutlak(60’lık) sistemin uygulanması biz öğrencilerin aleyhine gibi görünsede aslında tam tersi bir durumdur. Bu sistem öğrenciyi çalışmaya yönlendirecek ve bilgi düzeyinin artmasını sağlayacaktır. Böylelikle eğitim kalitesi yüksek nitelikli öğrenciler yetiştirilecektir. Peyzaj Mimarlığı Bölümü hangi fakülte adı altında olursa olsun yetersizlikler ortaya çıkacaktır. Peyzaj Mimarlığı, farklı ekolojik koşullar ve insan ihtiyaçlarına uygun, sürdürülebilir, fonksiyonel ve estetik bir biçimde peyzajların koruma ve değerinin artırılmasıiçin peyzajın planlama, tasarım ve yönetimini içermektedir. Bazı ülkelerde, peyzaj mimarlığı bahçeciliğe (horticulture), bazı ülkelerde ise mimarlık, planlama ya da çevre bilimleri üzerine yoğunlaşmakta, bazı ülkelerde de, tarım ya da ekoloji ve doğa koruma üzerinde çalışmaktadır. Entelektüel kökendeki bu çeşitlilik Avrupa’da, Peyzaj Mimarlığı ile ilgili eğitim ve araştırmaları yürüten, sanat, tarım, ormancılık, teknik birimler gibi geniş bir çerçevede farklı tipte yüksek eğitim kurumlarının oluşumuna neden olmaktadır (Le Notre, 2008). Tam anlamıyla içeriği zengin ve eksiksiz bir eğitim için tek başına ‘Peyzaj Mimarlığı Fakültesi’ olmayı başarabilirse tüm bu sorunların ortadan kalkabileceğini düşünmekteyiz(PEMAT 1999-Adana). Geçmiş yıllarda yapılan sempozyumlarda bu konu dile getirilmiş fakat uygulama aşamasına geçilememiştir. Bologna Sürecinin hedefledigi eğitimde kaliteye ulaşmak biz peyzaj mimarları adayları için ancak bu yoldan geçtiğini düşünüyoruz. 164 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KAYNAKÇA GÜL.A, (2009). PEMAT, Bologna Süreci ve Ülkemizdeki Peyzaj Mimarlığına Etkisi, Süleyman Demirel Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü , ISPARTA. NOHUTÇU.A, Bilgi Toplumunda Yükseköğretim KurumlarınınYeniden Yapılandırılması ve Yönetimi: Başlıca Eğilimler, Gelişmeler ve Bologna Süreci, Kocaeli Üniversitesi İİBF , SBKY Bölümü. Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma: 66 Soruda Bologna Süreci Uygulamaları , 06539 Bilkent/ANKARA. KESKİN.M,(2011) Bologna Süreci Nedir? , Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğü Dış İşler Birimi Genel Koordinatörü, HATAY. GÜL.A, ÖRÜCÜ.Ö ve ERASLAN.Ş(2011). Mezun Peyzaj Mimarlarının Eğitim ve Öğretimden Beklentileri. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Doğu Kampüs ISPARTA. Bologna Universty (1988). Magna Charta Unıversitatum (http://www2.unıbo.it/avl/charta.com) Bologna Process Stocktaking(2005). Reform from a Working Group Appointed by the BFUG, BERGEN. (http://www.bologna-bergen2005.no/) ÖNAL.N.E(2011). Bologna Süreci Sorgulanıyor , 200 s. , Yazılama Yayınevi , İSTANBUL. Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi(2006). (http://bologna.yok.gov.tr/) PEMAT 1999- ADANA http://peyzaj.org/pemat-1999-adana/ http://bologna.uludag.edu.tr/dokumanlar/sunumlar/Sunum1.pdf LE NOTRE PROJESİ(2008). http://www.lenotre.org/downloads/LENOTRE_TWO_Plus/SchoolVisits/Presentations/Translations/LENOTRETwoPlus_Pr es_Turkish.pdf 165 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMININ ÜNİVERSİTELERİN GELİŞİMİNE KATKISI; DÜZCE ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ Elif ŞENKOĞLU Düzce Üniversitesi 0534 844 01 56 elifsenkoglu@duzce.edu.tr Arzu SURAT Düzce Üniversitesi 0555 669 87 12 arzusurat@duzce.edu.tr Bilgi ve teknolojinin yoğun olarak üretildiği ve tüketildiği bir toplum haline gelen günümüz toplumunda, ülkelerin ne kadar bilgi ürettikleri veya tükettikleri gelişmişliğinin bir göstergesi sayılmaktadır. Eğitim alanında ülkeler arasında ortak anlayışlar geliştirmek amacıyla işbirliğiyle uygulamaya konan öğrenci değişim projesi olan ERASMUS programı ile eğitim kalitesinin artırılması, eğitim sistemleri arasında farklılık ve uygulamaların yerinde görülmesi, eğitimin kültürler arası boyutunun güçlendirilmesi, çok kültürlülüğün ve çok dilliliğin sağlanması, ülke tanıtımına katkıda bulunulması amaçlanmaktadır. Çeşitli toplumsal ve ekonomik gelişmenin incelenmesinde, kültür değerlerinin genç kuşaklara aktarılmasında, yeni bilgilerin insanlığa kazandırılmasında ve bunların korunmasında üniversiteler önemli işlev ve sorumluluklara sahiptirler. Bu çalışmada, öğrenci değişim programının peyzaj mimarlığı bölümü gelişimine katkısı, bununla birlikte eğitim sisteminin irdelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, değişim programını uygulayan Düzce Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümünde akademik personele nitel araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği uygulanarak, Erasmus programının peyzaj mimarlığı eğitimine katkıları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Erasmus Değişim Programı, Peyzaj Mimarlığı, Eğitim Sistemi, Görüşme Tekniği Alt Konu Başlığı: Gelişim, Değişim, Dönüşüm Sürecinde Eğitim/ Öğrenci Değişim Programları ve Ulusal Eğitime Katkısı STUDENT EXCHANGE PROGRAM CONTRIBUTION TO THE DEVELOPMENT OF UNIVERSITIES; DÜZCE UNIVERSITY Information and technology are produced and consumed extensively in today's society, which has become a society of the countries considered to be an indicator of how much information they produce or consume progres. Cooperation between countries in order to develop common understandings in the field of education student exchange project implemented by the ERASMUS program to increase the quality of education, differences between education systems and practices in place to see, the size of the strengthening of intercultural education, multiculturalism and multilingualism provision is intended to contribute to promotion of the country. Examination of the various social and economic development, the transfer of cultural values to younger generations, acquiring new knowledge to humanity and the protection of their functions and responsibilities of universities are important. In this study, the contribution of the student exchange program and the development of landscape architecture department, however, the educational system were discussed. For this purpose, the Department of Landscape Architecture Duzce University academic staff exchange program that implements the methods of qualitative research interview technique, the Erasmus program were put forward contributions to landscape architecture education. Keywords: Erasmus Exchange Program, Landscape Architecture, Education System, Interview Technique Sub-Title: Development, Change, Transformation in the Process of Education / Student Exchange Programs and the National Education Contribution 166 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Giriş Küreselleşmenin neden olduğu değişim ve yenileşme süreci, yükseköğretim sistemlerini de etkilemektedir. Yükseköğretim kurumları, hızla değişen dünyaya farklı şekillerde ayak uydurmaktadırlar. Günümüzde yüksek öğretim kurumlarının, rekabetçi yükseköğretim alanında küresel bir bilinirliğe sahip olabilmelerini sağlayan “uluslararası olma” özelliği giderek önem kazanmaktadır. Bu nedenle yükseköğretim kurumları, kendi ülkesi ve kültürüne aşina olma yanında farklı coğrafyalar ve kültürleri de tanıyan öğrenciler yetiştirmek yönündeki uygulamalara kapılarını açmaktadırlar. Ayrıca küresel bilgi ekonomisine geçişle birlikte yükseköğretime olan talep artmakta, üniversiteler öğretimde kaliteyi iyileştirmeye, hareketlilik etkinliğinde bulunan öğrenci sayısını artırmaya ve kurumlarını uluslararası alanda görünür kılmaya çalışmaktadırlar. Bu amaçla yükseköğretim kurumları, yurt dışındaki yükseköğretim kurumları ile anlaşmalar yapmak suretiyle öğrencilerinin kendi ülkeleri dışında öğrenim görmelerini, dolayısıyla farklı kültürlerde akademik ve sosyal deneyim edinmelerini sağlamakta, benzer şekilde yurt dışından da öğrenci kabul etmektedirler. Böylece sosyal sistemler olarak yükseköğretim kurumları, bir şeyi daha iyi yapmanın yolunu bulmak, kurumun içindeki ve dışındaki beklentileri karşılamak amacıyla farklı ve yeni uygulamaları yürürlüğe koymaya çalışmaktadırlar (Önder ve Balcı, 2010). Adını, 1465-1536 yılları arasında yaşayan bilim adamından alan Erasmus, Avrupa’daki yükseköğretim kurumlarının birbirleri ile çok yönlü işbirliği yapmalarını teşvik etmeye yönelik bir Avrupa Birliği programıdır. Programın amacı Avrupa'da yüksek öğretimin kalitesini artırmak ve Avrupa boyutunu güçlendirmektir. Erasmus programı, üniversiteler arasında ülkeler arası işbirliğini teşvik ederek; öğrencilerin ve eğitimcilerin Avrupa'da karşılıklı değişimini sağlayarak; programa katılan ülkelerdeki çalışmaların ve alınan derecelerin akademik olarak tanınması ve şeffaflığın gelişmesine katkıda bulunarak bu amacı gerçekleştirmeye çalışmaktadır(Anonim,2012a). Birçok çalışma, yurt dışında geçen Erasmus sürecinin, öğrencinin sadece akademik ve mesleki alanlardaki yaşamını zenginleştirdiğini değil ayrıca, dil öğrenimini, kültürlerarası yetenekleri, kendine güveni ve öz farkındalığını geliştirdiğini göstermektedir (Anonim, 2012b). Bunun yanı sıra yükseköğretim sistemini iş dünyasının gereksinimlerine uygun olarak geliştirmek ve üniversite mezunlarının iş dünyasında istihdam edilebilirliğini arttırmak amacıyla yükseköğretim kurumları ile çalışma çevreleri arasındaki ilişkilerin ve işbirliğinin artırılmasını teşvik etmektedir. Erasmus Programı 1. öğrenci hareketliliği, 2. personel hareketliliği, 3. yoğun dil kursları ve 4. yoğun programlar kapsamındaki faaliyetleri destekler (Önder ve Balcı, 2010). Erasmus Programı, yükseköğretim kurumlarının işbirliği içinde ortak projeler hayata geçirmelerinde ve öğrenci ile personele yönelik hareketliliklere mali destek sağlar. Erasmus Programı’ndaki bireysel faaliyetler, öğrencilerin öğrenim ve staj amaçlı hareketlilikleri ile yükseköğretim personelinin ders verme ve eğitim alma amaçlı hareketlilikleridir. Erasmus Öğrenci Öğrenim Hareketliliği Programı, lisans veya lisansüstü eğitim almakta olan öğrencilerin, eğitimlerinin bir bölümünü Avrupa’da bir yükseköğretim kurumunda geçirmelerine olanak sağlar. Programdan faydalanmak isteyen üniversitelerin Erasmus Üniversite Beyannamesi (EÜB) almaları ve hareketliliklerin yapılacağı fakültelerin, Avrupa’daki eşdeğer fakültelerle ikili anlaşmalar yapmaları gereklidir. Erasmus 167 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Programında, öğrencilerin hareketlilikleri esnasındaki barınma, yeme-içme gibi tüm masrafları için mali destek verilmektedir. Öğrenim Hareketliliğine katılan öğrenciler, kendi ülkelerinde, kendi fakültelerinde alacakları derslerinin fakültelerde almaktadırlar. Böylelikle yıl kaybı yaşamamaktadırlar. Bununla birlikte öğrencinin her iki ülkedeki danışmanının onayı ile yapılan ve imzalanan Öğrenim Anlaşması, öğrencilerin hangi dersleri alacaklarını, bu derslerin Avrupa Kredi Transfer Sistemi’ndeki (European Credit Transfer System) karşılıklarını, dolayısı ile akademik tanınmanın sağlanacağını göstermektedir. Söz konusu içerik incelendiğinde programın amaçları da anlaşılmaktadır. Buna göre programdan faydalanan kişilerin kendilerini ve kendi kültürlerini tanımaları, kültürel paylaşım ortamlarında bulunmaları, Avrupa’daki farklı kültürlerde eğitim deneyimi kazanmaları ve bu sayede kendilerine güvenlerinin artması, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mücadeleye olan inançlarının artması beklenmektedir (Önder ve Balcı, 2010). Bu çalışmada, öğrenci değişim programının peyzaj mimarlığı bölümü gelişimine katkısı, bununla birlikte eğitim sisteminin irdelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, değişim programını uygulayan Düzce Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümünde akademik personele nitel araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği uygulanarak, Erasmus programının peyzaj mimarlığı eğitimine katkıları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Materyal ve Yöntem Öğrenci değişim programının (ÖDP) Peyzaj Mimarlığı Bölümü gelişimine katkısının belirlenmesi amacıyla bu programı uygulayan Düzce Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümündeki 14 akademik personele nitel araştırma yöntemlerinden görüşme tekniği uygulanmak üzere 8 soru hazırlanmıştır. Erasmus programının Peyzaj Mimarlığı bölümüne ve eğitimine katkısının ortaya konulmaya çalışılması için hazırlanan; 1. ÖDP’ nı biliyor musunuz? 2. Bölüm öğrencilerinden şimdiye kadar bu programla kaç kişi yurt dışına gitti? 3. ÖDP ile kaç ülkeye gidildi? 4. ÖDP ile hangi ülkelere gidildi? 5. ÖDP ile öğrenciler hangi dönemlerde yurt dışına gitti? 6. ÖDP ‘nin bölüme katkısı olduğunu düşünüyor musunuz? 7. ÖDP ‘nin öğrencilere katkısı olduğunu düşünüyor musunuz? 8. ÖDP ‘den (bölüm açısından) beklentiniz var mı? soruları öğretim elemanlarına yüz yüze sorulmuş, 10 öğretim elemanından alınabilen yanıtlar % olarak değerlendirilerek sonuçlar Tablolarla verilmiştir. Bulgular Her araştırmanın belirli bir amacı bulunmaktadır ve araştırma problemi bu amacı yansıtmaktadır. Araştırma probleminin saptanması her tür araştırmanın ilk aşamasını oluşturmaktadır (Baş ve Akturan, 2008). Bu çerçevede belirlenmiş olan araştırma soruları akademisyenlere yöneltilmiş, alınan yanıtlar, Düzce Üniversitesi Dış İlişkiler Koordinatörlüğünden alınan bilgilerle (Tablo 1) karşılaştırılarak analiz yapılmıştır. Araştırma sonucu elde edilen veriler hem sayısal, hem de sözel olarak yorumlanmıştır. 168 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Tablo1. Yıllara göre Erasmus programından faydalanan öğrenci sayısı (D.Ü. Dış İlişkiler ÖDP (Erasmus) ile ilgili anket çalışması ÖDP’ nı biliyor musunuz? Bölümden bildiğiniz kadarıyla ÖDPile kaç öğrenci gitti? ÖDP ile kaç ülkeye gidildi? ÖDP ile hangi ülkelere gidildi? ÖDP ile öğrenciler hangi dönemlerd e gitmiştir? ÖDP nin bölüme katkısı var mı? ÖDP nin öğrencilere katkısı var mı? ÖDP den beklentileriniz var mı? Koordinatörlüğü, 2012) Öğrenim programına katılan öğrenci sayısı Staj programına katılan öğrenci sayısı 2008-2009 3 0 2009-2010 5 0 2010-2011 2 1 2011-2012 5 0 15 1 ÖDP’na katılınan yıllar Toplam Erasmus programı ile Peyzaj Mimarlığı Bölümünden 16 öğrenci yurt dışına gitmiş, 1 kişi erken geri dönmüştür. Toplamda 2008-2012 yılları arasında 15 kişi bu programdan faydalanmıştır. 169 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 1 Eve t ● Hayır Yarıyıl Evet Hayır Evet Hayır Evet 10 1 Yunanistan VI. ● ● ● ● 10 1 Yunanistan VIII. ● ● ● ● 10 1 Yunanistan VIII. ● ● ● ● 10 1 Yunanistan VI. ve VIII. ● ● ● ● 15 1 Yunanistan VIII. ● ● ● ● 7 1 Yunanistan VIII. ● ● ● ● 14 2 Yunanistan Hollanda VIII. ● ● ● ● 14 2 Yunanistan Hollanda VIII. ● ● 15 2 Yunanistan Hollanda VIII. ● ● ● ● 16 2 Yunanistan Hollanda VIII. ● ● ● Hayır 2 3 4 5 6 7 8 9 10 ● ● Tablo 2. DÜ Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Elemanlarına ÖDP (2006-2010) ile ilgili Yöneltilen Sorular ve Yanıtları 2008-2010 yılları arasında ÖDP programı ile yurt dışına giden öğrencilerle ilgili yapılan anket çalışması sonuçları % olarak değerlendirilmiştir. 8 sorudan 4'ü çoktan seçmeli (kapalı sorular), diğer 4'ü ise açık sorulardır. 10 akademisyen ile yapılan anket çalışmasına göre elde edilen sonuçlar yüzde hesabıyla ifade edilmiş ve Tablo 3-10 da verilmiştir. Tablo 3. ÖDP programını biliyor musunuz? ÖDP programını biliyor musunuz? Yanıt Oran 170 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Evet Hayır Toplam Sayısı 10 0 10 (%) 100 0 100 "ÖDP programını biliyor musunuz?" sorusuna ankete katılanların tümü (% 100) evet cevabını vermiştir. Program hakkında bilgileri bulunmaktadır. Tablo 4. Bölümden bildiğiniz kadarıyla ÖDP ile kaç öğrenci gitti? Bölümden bildiğiniz kadarıyla ÖDP ile kaç öğrenci gitti? Yanıt Sayısı 5 ten az 6-10 11-15 15 den fazla Toplam 0 5 4 1 10 Oran (%) 0 50 40 10 100 "Bölümden bildiğiniz kadarıyla ÖDP ile kaç öğrenci gitti?" sorusunu ankete katılanlar % 10 'u 16, %20 'si 15, % 20'si 14, %40'ı 10, %10'u 7 kişi olarak yanıtlamışlardır. Giden sayısının en az 10 kişi üzerinde olduğu bilinmektedir. Tablo 5. ÖDP ile kaç ülkeye gidildi? ÖDP ile kaç ülkeye gidildi? 1 2 Toplam Yanıt Sayısı Oran (%) 6 4 10 60 40 100 "ÖDP ile kaç ülkeye gidildi?" sorusuna ankete katılanların % 40 'ı 2, %60 'ı 1 ülke olarak yanıt vermiştir. Tablo 6. "ÖDP ile hangi ülkelere gidildi?" ÖDP ile hangi ülkelere gidildi? Yunanistan Yunanistan ve Hollanda Toplam Yanıt Sayısı Oran (%) 6 4 10 60 40 100 "ÖDP ile hangi ülkelere gidildi?" sorusunu ankete katılanlar %60 ile Yunanistan, %40 ile Yunanistan ve Hollanda olarak yanıtlamışlardır. Açık uçlu sorulan bu soruda gidilen ülkelerin bilindiği görülmüştür. Tablo 7. "ÖDP ile hangi ülkelere gidildi?" 171 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA ÖDP ile öğrenciler hangi dönemlerde gitmiştir? VI. VI-VIII. VIII. Toplam Yanıt Sayısı Oran (%) 1 1 8 10 10 10 80 100 "ÖDP ile öğrenciler hangi dönemlerde gitmiştir?" sorusuna ankete katılanların %80 'i 8.dönem, %10 'u 6.-8. dönem, %10 'u 6. dönemde gitmiştir yanıtını vermişlerdir. Genellikle son dönem öğrencilerinin programa katıldıkları öğretim elemanlarınca bilinmektedir. VI. dönemde giden bir öğrenci staj için gidendir. Tablo 8. ÖDP nin bölüme katkısı var mı? ÖDP nin bölüme katkısı var mı? Yanıt Sayısı Oran (%) 0 10 10 0 100 100 Evet Hayır Toplam Ankete katılanlar, ÖDP nin bölüme katkısı bulunmadığını (%100) belirtmişlerdir. Tablo 9. ÖDP nin öğrencilere katkısı var mı? ÖDP nin öğrencilere katkısı var mı? Evet Hayır Toplam Yanıt Sayısı Oran (%) 9 1 10 90 10 100 " ÖDP nin öğrencilere katkısı var mı?" sorusuna ankete katılanların %90 'ı evet, %10 'u hayır yanıtını vermiştir. Öğrencilere katkısı bulunduğu belirtilmişse de mezun öğrencilerle görüşme yapılamaması bu görüş kanıtlanamıştır. Tablo 10. ÖDP den beklentileriniz var mı? ÖDP den beklentileriniz var mı? Evet Hayır Toplam Yanıt Sayısı Oran (%) 9 1 10 90 10 100 172 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Ankete katılanlar " ÖDP den beklentileriniz var mı?" sorusunu çoğunlukla evet (%90) olarak yanıtlamışlardır. Henüz beklentiler karşılanamasa da yararlanılacağı düşünülmektedir. Sonuç ve Öneriler Öğrenci Değişim Programından Erasmus Düzce Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümünde 2006 yılından itibaren uygulanmaktadır. Programa 4. sınıfın ikinci döneminde giden öğrenciler bugüne kadar sadece Yunanistan’daki Üniversitesinin programına katılmışlardır. Sadece bir öğrenci staj amacıyla Hollanda’ya bu programla gitmiştir. Öğretim elemanlarının program konusunda bilgileri bulunmakta ancak giden öğrenci sayısı konusunda kesin bilgi verememişlerdir. Programın öğrencilere katkısı bulunduğunu (%90) bölüme ise bulunmadığını (%100) ve beklentileri olduğunu (%90) belirtmişlerdir. Erasmus programına katılan öğrenciler yurt dışına gidip döndüklerinde mezun durumunda olduklarından programın bölüme herhangi bir katkısı bulunmadığı ve bölümün eğitim programına doğrudan ya da dolaylı bir etkisi olmadığı görülmektedir. Ancak Üniversitenin yeni kurulmuş ve gelişmekte olduğu bilindiğinden, öğrencilerin 2. ve 3. sınıflarda da bu programdan yararlanmaları ve farklı ülkelere gitmelerinin sağlanması ile Erasmus programının daha faydalı olabileceği düşünülmektedir. KAYNAKLAR D.Ü. Dış İlişkiler Koordinatörlüğü, 2012. 2008-2012 tarihlerinde Erasmus Programına Katılan Peyzaj Mimarlığı Öğrenci Sayıları. Düzce Üniversitesi. Düzce. Ö,Baş, T. Akturan, U. 2008. Nitel Araştırma Yöntemleri; NVivo 7.0 ile Nitel Veri Analizi, Seçkin Yayıncılık, 1. Basım, Ankara. Önder, R., Balcı, A. 2010. “Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi”, C: 9, N:2, s.93-116 Anonim, 2012a. ’Erasmus Programının Amacı Nedir?’. Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi. http://www.ua.gov.tr//index.cfm?action=detay&yayinid=623568B57EC53441108847B006D6FCE7C2BB0 (Erişim Tarihi03.04.2012). Anonim, 2012b. European Commission, Education and Training. http://ec.europa.eu/education/lifelonglearning programme/doc80_en.htm (Erişim Tarihi02.042012) Önder, R., Balcı, A. 2010. “Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi”, C: 9, N:2, s.98-99 http://www.dtcf.ankara.edu.tr/erasmus.pdf (Erişim Tarihi. 17.03.2012). 173 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA PEYZAJ MİMARLIĞI EĞİTİMİNDE GELİŞİM VE DEGİŞİM ÇAĞLA BOSTAN SDÜ Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Isparta, Tel:0507 2839476 cagla_bostan@hotmail.com Özet Peyzaj mimarlığı insan ihtiyaçlarına uygun, temeli ekolojiye dayanan, geleceğe yönelik, fonksiyonel ve temeli ekolojiye dayanan peyzajların koruma ve değerinin artırılması için peyzaj planlama, tasarım ve yönetim unsurlarını içermektedir(O.Uzun /G. Akın Kesim ). Yani peyzaj mimarlığı sanatı, bilim, sosyal, kültürel, ekonomik, mimari ve mühendislik bilgisi içeren dinamik bir yapıdır. Peyzaj mimarlığında eğitim toplumların yaşama koşularını iyileşmesiyle birlikte değişim ve gelişime uğramaktadır. Ülkemizde peyzaj mimarlığı süs bitkilerinin ağırlıklı olduğu küçük boyutlu çalışmalardan daha küresel ölçekli ekolojik temelli planlamaya, yenilenebilir kaynaklar kullanmaya, sorunlu alanların yeniden dönüştürülmesi, insanoğlunun tahribini en aza indirgenmesinde daha çok yeşil alanların oluşturulması insanları doğa ile yakınlaştıran küçük boy ölçeklerin yanı sıra büyük ölçekleri kapsayan çalışmalara girmiştir. Ülkemizde peyzaj mimarlığı üniversitelerde faklı bünyelerde bulunması (Güzel Sanatlar Fakültesi, Mimarlık Fakültesi, Ziraat Fakültesi ve Orman Fakülteleri ) farklı ekoların oluşmasına da zemin hazırlamıştır (C.Ata). Giriş Peyzaj Mimarlığı: ”Doğal ve kültürel kaynakları koruma ve yönetme temelinde, kültürel ve bilimsel birikimin (oluşturulacak fiziksel çevrenin işlevsel ve yaşam kalitesini artırma yönünde) yeryüzünde uygulanması kapsamında, doğal ve kültürel elamanların düzenlenmesi, arazinin planlanması, tasarlanması ve yönetimi sanatıdır.” şeklinde tanımlanmaktadır. Hızla değişen bir dünyada yapılı çevrenin gelecekteki niteliksel gelişimi konusunda kaygı duyan peyzaj mimarları, geleceğin mimarlarının eğitiminin ve yetiştirilmesinin her türlü doğal ve kültürel miras ortamında sürdürülebilir yaşam mekânlarının oluşturulması ve iyileştirilmesi konusunda ve tüm dünyadaki 21. yüzyıl toplumlarının beklentilerini karşılayacak şekilde sorumluluk duymaktadır (Gül ve Akten,2009). Peyzaj mimarının görevi; özellikle sürdürülebilir yaşam merkezli (doğa ve kültür süreçleri ve bileşenlerini dikkate alarak) olmak üzere düzenleme, yenileme, geliştirme, onarma, koruma temelinde insanların yaşadığı, algıladığı veya değer biçtiği söz konusu alanlar veya mekânları en güzel, en ideal ve sağlıklı bir şekilde üretmek veya var etmektir. Sonuçta; insanın var oluş nedenine uygun sağlığını ve mutluluğunu gözeterek yaşam standardını artırmak ve geliştirmek en temel hedefi olmalıdır (Gül ve Akten, 2009). Günümüzde mimarlık bilimi giderek değişen ve gelişen dinamik bir yapıdadır. Le Corbusier 1928’de; “mimarlık disiplininin mesleği hiçbir zaman yok olmayacaktır; tersine önemli sayıda kollara yayılacak ve genişleyecektir” diye ifade etmektedir. ABD'de yapılan araştırmalarda 2010'daki en iyi 50 iş belirlenmiş ve bu meslek gruplarında çalışanların iyi ücret ve olanaklarla krizde de çalışmalarını sürdürdükleri saptanmıştır. Yaratıcılık ve hizmet sektörleri içinde ise peyzaj mimarlığı mesleği de yer almaktadır (Kaya, 2010). Bu bağlamda peyzaj mimarlığı disiplini olarak eğitim ve öğretimde “Avrupa genelinde bir çerçeve politikasının oluşturulması”, “Öğrenci odaklı eğitim sistemi”, “Karar almada öğrenci katılımının sağlanması”, “Yaşam boyu öğrenimin devamı”, “Deneyimden yararlanma”, “Öğretim/Öğrenim hareketliliğinin desteklenmesi”, “Denklik ve tanınmaya katkı”, “Kültürler arası diyalog”,“Müfredat yenileme çalışmalarını yapılması”, “Mezun öğrencilerin (çalışanlar) izlenmesi ve işverenle olan ilişkilerin belirlenmesi”, “Hazırlık, sorumluluk ve paylaşmanın artırılması” ve “Akreditasyonun gerçekleştirilmesi” gibi bu süreçlerin acilen bir bütünlük içinde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 174 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 1. Avrupa’daki Peyzaj Mimarlığı Eğitimindeki Değişim ve Gelişim Avrupa’da Peyzaj Mimarlığını temsil eden örgüt EFLA (Avrupa Peyzaj Mimarları Topluluğu), 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren “Avrupa Bölgesi Uluslararası Peyzaj Mimarları Federasyonu” nu oluşturmuştur. Federasyonun amacı, Peyzaj Mimarlığı mesleğini Avrupa seviyesinde ileriye götürmek, Avrupa Birliği seviyesindeki kurumlarda mesleği ön plana çıkarmak, mesleğin eğitim ve uygulamaya yönelik konularda bazı standartlarını belirlemektir. EFLA, Avrupa Konseyi Peyzaj Mimarlığı Okulları Konseyi ve Avrupa Peyzaj Mimarlığı Öğrencileri Birliği (ELASA) ile de işbirliği içerisindedir. EFLA’nın amaçlarından bazıları; Teknik bilgi ve araştırmaların değişimini sağlamak, Avrupa Komisyonu’nun Peyzaj Mimarlığı eğitimi ve uygulamalarıyla ilgili, doğa ve insan yapımı çevre ile ilgili direktiflerine destek sağlamak, APS (Avrupa Peyzaj Sözleşmesi) ile ilgili çalışmaları desteklemek, Federasyonun amaçları ile uygun bir biçimde yükseköğrenimdeki peyzaj programlarının gelişimini sağlamak, Üye ülkeler arasındaki eğitimle ilgili değişimleri desteklemek ve organize etmek olarak sayılabilmektedir (EFLA, 2008). Bu nedenle, EFLA’nın Peyzaj Mimarlığı eğitimi ile ilgili 1998 tarihli Eğitim Politikaları Dokümanı ulusal politikaların da esasını oluşturmalıdır. Buna göre, Avrupa’daki peyzaj mimarlığı eğitim birimlerinin minimum 4 yıllık eğitim süreci, 4 hedefi kapsamaktadır. Bu hedefler; 1. Artistik/yaratıcı yetenek ile mantık ve neden çizgisinde düşünme gücüne dayalı tasarım ve planlama becerisi, 2. Doğal ve insan ilişkili süreçler ile bunların yansımaları konusunda geniş bilgiye dayalı entelektüel gelişim, 3. Planlama ve tasarım uygulamalarını ve sonuçlarını anlayabilmek için teknik donanım, 4. Meslekler arası ortak çalışmalarda peyzaj mimarlarının farklı rollerini anlama ve planlama sürecini yönetme becerisidir (Şahin ve ark., 2002). ABD’de, 1899 yılında kurulan ASLA (Amerikan Peyzaj Mimarlığı Topluluğu), ulusal bir mesleki topluluktur. ABD’ deki 50 eyalette faaliyet gösteren 18 000 üyeye sahiptir. Peyzaj Mimarlığı mesleğiyle ilgili olarak uygulama çalışmalarını, eğitim, iletişim, burslar, meslekle ilgili konuları savunma, vb. konular da mesleğin en önemli temsilcisidir. ASLA, Peyzaj mimarlığı meslek disiplininde bilincin artırılması üzerinde durmakta, yerel, eyalet ve ulusal düzeyde mesleğin savunmalarını yüklenmekte, üyelerine lisans verilmesi, vb. konularla ilgilenmektedir. ASLA ’ya göre, Peyzaj Mimarlığı, doğal ve yapılı çevrenin, yönetim, tasarım, planlama ve analizi ile ilgili konuları kapsamaktadır (ASLA, 2008). Avrupa’da öğrenme ve eğitimde yeni fırsatlar olarak adlandırılan LE : NOTRE projesi Peyzaj Mimarlarının ilk tematik ağ projesidir. Oldukça genç ve alışılmışın dışında farklı bir akademik disiplin olan Peyzaj Mimarlığı, teknoloji ve insanla ilgili bilimleri bir araya getiren, doğal bilimler ve yaratıcı sanat dalları arasındaki tarihi boşlukta bir köprüdür. Ayrıca mekân ve zamanın farklı ölçeklerinde çalıştığı alanlar ve uygulamaları geniş bir platformda bir araya getirmektedir. Bu çeşitlilik, Avrupa’da araştırma ve eğitime ilişkin yüksek eğitim çevrelerinde geniş bir perspektifin oluşmasını sağlamaktadır. Bu kapsamda, sanat, teknoloji (planlama ve mühendislik bağlamında), mimarlık ve tarımla ilgili birimlerde kendine yer bulmaktadır. Le Notre web sayfasında Peyzaj Mimarlığı, “insanoğlunun dış çevresini bilinçli bir biçimde değiştirmesi ile ilgili bir disiplin” olarak tanımlamaktadır. Peyzaj Mimarlığı farklı ekolojik ve insan ihtiyaçlarına uygun, sürdürülebilir, fonksiyonel ve estetik bir biçimde peyzajların koruma ve değerinin artırılması için peyzajın planlama, tasarım ve yönetimini içermektedir Avrupa’da Peyzaj Mimarlığı ile ilgili eğitim ve araştırmaları yürüten farklı tipte yüksek eğitim kurumlarının oluşumuna neden olmaktadır. Bu durum sanat, tarım, ormancılık, teknik bilimler gibi geniş bir çerçevede Peyzaj Mimarlığı eğitiminin sürdürülmesini sağlamaktadır (Le Notre, 2008). 2. Türkiye'deki Peyzaj Mimarlığı Eğitimindeki Değişim ve Gelişim Süreçleri Peyzaj Mimarlığı eğitimi ilk olarak 1933 yılında Ankara’da kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü’nde 1942-1948 yıllarında Bahçe Enstitüsü bünyesinde Bahçe Sanatı ismi ile eğitime başlamıştır. 1948-1950 yıllarında Bahçe Mimarisi ve Süs Nebatları ismi ile ayrı bir disiplin durumuna getirilmiş, 1952 yılında Bahçe 175 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Mimarisi ve Ağaçlandırma Kürsüsü olarak geliştirilmiş, 1956-1967 yılları arasında Bahçe Bitkileri Yetiştirme ve Islahı Bölümü bünyesinde ve Ziraat Fakültesi içinde eğitim devam etmiştir. Yine aynı fakülte içinde 1971 yılında Peyzaj Mimarisi Bölümü olarak eğitim başlamış ve 1973 yılında ilk mezunlarını vermiş ancak ziraat mühendisi unvanını almıştır. 1977 yılından sonra Bölümün ismi Peyzaj Mimarlığı olarak değiştirilmiştir. 1990 yılından sonra ise mezunlara “Peyzaj Mimarı” unvanı verilmeye başlamıştır (Kesim ve Mansuroğlu). Günümüzde, Peyzaj Mimarlığı eğitimi 16 Üniversitenin 5 farklı fakültesi bünyesinde (Ziraat Fakültesi, Orman Fakültesi, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Mimarlık Fakültesi) ve farklı amaçlar doğrultusunda eğitim vermektedir. Bunların 7’si Ziraat, 6’sı Orman, 1’i Mimarlık, 1’i Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, 1’i Güzel Sanatlar Fakültesi’dir. Verilen bu eğitim temelde aynı olmakla birlikte, birimin içinde bulunduğu hiyerarşi ve bölge özelliklerine göre bazı farklılıklar göstermektedir. Tüm meslek disiplinlerinde olduğu gibi, Peyzaj Mimarlığı meslek disiplini içerisinde özellikle eğitimde zaman zaman yeniden yapılanma gereksinimleri oluşmaktadır. Son yıllarda, Peyzaj Mimarlığı Akademik İşbirliği Toplantıların (PEMAT)’ da eğitimle ilgili tartışmalar gündeme gelmekte, fikir alışverişinde bulunulmakta, bazı yıllarda, eğitimle ilgili öneri niteliğinde kararlar alınmaktadır. Peyzaj Mimarlığı Teknik Kongrelerinde de eğitimle ilgili oturumlarda, son yıllardaki eğitimle ilgili gelişmeler ve sorunlar tartışılmaktadır. Eğitim konusundaki bu genel gelişmeler yanı sıra örneğin, Orman Fakülteleri Dekanlarının yaptıkları eşgüdüm toplantıları ile bazı Orman Fakülteleri bünyesindeki bölümlerde eğitimle ilgili bazı yapılanma çalışmaları da sürdürülmektedir. Şüphesiz tüm bu gelişmeler, mesleğin gelecekte izleyeceği yolu gösterecek önemli tartışma ortamlarını oluşturmaktadır(Uzun ve Kesim). Bu ilkeler doğrultusunda, ülkemizdeki bazı bölümlerin eğitimle ilgili misyonlarına ve yapmış oldukları çalışmalara bakıldığında; Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 2006 yılında yapılan PEMAT toplantısında, “Peyzaj Mimarlığı Eğitiminin Yeniden Yapılanması” ile ilgili çalışmayı sunmuştur. Bu çalışmada, yeniden yapılanmanın temel ilkeleri olarak belirlenen görüşler; Planlama ve Tasarım bölümleri ortak eğitimi, Ön lisans, İlk yıl ortak dersler: transdisipliner yapı, Son yıl ortak mezuniyet tezi+bireysel çalışma, Paralel dersler, zengin kadro, Pratik ve seçmeli ders ağırlıklı ders programı, Her dönem stüdyo, 1, 2, 3. sınıflarda staj, Çift anadal ve yandal olanakları, Yıl sistemi yerine kredi sistemi, Geniş yüksek lisans olanakları –paket programlar olarak yer almıştır (Yılmaz ve ark., 2004). ABD ve Avrupa’daki önemli üniversitelerin eğitim programları incelenerek hazırlanan rapor sonrası ulaşılan bu sonuç, son yıllardaki meslekle ilgili önemli bir eğilimi ortaya koymaktadır(Uzun ve Kesim). Bu eğilim doğrultusunda, yapılanmasını oluşturmuş olarak görülen İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi bünyesinde yer alan Peyzaj Mimarlığı Bölümü, 2002-2003 Akademik Yılı'nda lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim vermeye başlamıştır (İTÜ, 2008). Ayrıca bölümde, Amerika Birleşik Devletleri’nde akreditasyon kurumu olan LAAB (Landscape Architecture Accreditaiton Board) kriterlerini ve bu kurumun özellikle üzerinde durduğu çeşitlenme durumunu sağlayabilmek üzere çalışmalar yapılmaktadır. LAAB kriterleri ile akredite olan Amerika’daki Peyzaj Mimarlığı Okulları izlenmekte ve ilişkiler kurulmaya çalışılmakta, bu çerçevede Amerika Birleşik Devletlerindeki okullarla değişim programı anlaşmaları yapılmaktadır (Yıldızcı ve ark., 2006). İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi 2003 yılında, Üniversite bünyesinde “Çift Anadal Programı” uygulanmaya başlanmıştır. Bu program kapsamında, bölümler arası ortak derslerin oluşturulması amacıyla, ders programlarında ikinci bir yeniden yapılanma çalışması gerçekleştirilmiştir. Böylece ders kredileri akredite edilerek uyum sağlanmaya çalışılmıştır. Yeniden yapılanma çalışmaları sonucunda birimler arası ortak derslerin kredileri eşitlenmiş, zorunlu ve seçimlik dersler belirlenmiştir. Ayrıca aynı çalışmada, Avrupa’daki sisteme uygun olarak çan eğrisi ve harfli notlandırma sistemine de geçilmiştir. Yeniden yapılanma için tüm derslerin İngilizce içerikleri belirlenerek, her dersin ECTS (Avrupa Kredi Transfer Sistemi)’ 176 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA leri oluşturulmuştur. Son olarak 2005 yılında, kurumsal stratejik planlamanın evreleri olan misyon ve vizyon belirleme çalışmaları sürdürülmektedir (Erdem ve ark., 2006). Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü son yıllarda, Peyzaj Planlama ve Peyzaj Tasarımı konusunda öğrencilerinin deneyimli mezun olmaları amacıyla ders programlarında bazı değişiklikler yapmıştır. Bu çalışmalar kapsamında öğrenci 3. Yıldan itibaren çalışmak istediği konuyla ilgili olarak Peyzaj Planlama ya da Peyzaj Tasarımı ağrılıklı derslere yoğunlaşmaktadır. Eğitim programının amacı, mezuniyet sonrası Peyzaj Planlama ya Peyzaj Tasarımı konularında daha detaylı bilgilere sahip mesleki elemanların yetiştirilmesidir(Uzun ve Kesim). 1991 yılında kurulmuş olan Bilkent Üniversitesi, Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı ve Kentsel Tasarım Bölümü'nün (LAUD: Landscape Architecture and Urban Design Department) temel amacı kentsel yaşam kalitesini arttırmakta tasarımın rolünü eğitim yoluyla vurgulamak, doğal ve insan yapımı unsurlar aracılığıyla kent çevrelerine kimlik kazandırmayı hedefleyen yetkin meslek insanları yetiştirmektir (Bilkent, 2008). Ege, Atatürk, Karadeniz Teknik, Düzce, Zonguldak Karaelmas, Akdeniz, Mustafa Kemal, Namık Kemal, Yeditepe Üniversitelerine bağlı Bölümlerde de genellikle Peyzaj Planlama ve Peyzaj Tasarımı yetisine sahip Peyzaj Mimarlarının eğitimine ağırlık verilmektedir. Bölümlerde akademik personelinin tecrübesinden kaynaklanan bazı farklar bu bölümlerde de ortaya çıkmaktadır. Çanakkale Onsekiz Mart, Süleyman Demirel, Artvin Çoruh Üniversiteleri yeni öğrenci aldıklarından var olan eğitim programlarına benzer bir program izlemektedirler. 3. Sonuç ve Öneriler Peyzaj Mimarlığı disiplini olarak eğitim ve öğretimde “Avrupa genelinde bir çerçeve politikasının oluşturulması”, “Öğrenci odaklı eğitim sistemi”, “Karar almada öğrenci katılımının sağlanması”, “Yaşam boyu öğrenimin devamı”, “Deneyimden yararlanma”, “Öğretim / Öğrenim hareketliliğinin desteklenmesi”, “Denkli ve tanınmaya katkı”, “Kültürler arası diyalog”,“Müfredat yenileme çalışmalarını yapılması”, “Mezun öğrencilerin (çalışanlar) izlenmesi ve işverenle olan ilişkilerin belirlenmesi”, “Hazırlık, sorumluluk ve paylaşmanın artırılması” ve “Akreditasyonun gerçekleştirilmesi” gibi bu süreçlerin acilen bir bütünlük içinde yürütülmesi öngörülmelidir(Gül,Eraslan ve Örücü). Peyzaj mimarı ürettiği her araştırma, proje ve uygulamanın küresel, ulusal ve yerel ölçeklerdeki toplumsal ve doğal süreçlerle ilişkisini görebilmeli tutarlı ve duyarlı vizyonlar geliştirebilmelidir. Kendini, kuramsal temellerini, bu temellerin ve ürettiği hizmetlerin toplumsal gerçeklikler, süreçler ve gereklilikler açısından ne ifade ettiğini sürekli olarak sorgulamalıdır. Kişisel değerler sistemi sağlam bir meslek etiği üzerinde gelişmelidir (Turan ve Çulcuoğlu, 2007). Peyzaj mimarlarının bilgi ve becerilerini artırılması için dünyada ve ülkemizde sürekli değişen koşullara uyum sağlayabilecek devamlı eğitim sisteminin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bunun için üniversite-meslek odası birlikte hareket etmek suretiyle geleceğe yönelik eylem programları oluşturulmalıdır. Avrupa Le Notre tematik ağ projesi, peyzaj mimarlığı bölümlerinin ve eğitim politikalarının paylaşılması ve Avrupa’ya entegre olması açısından önemlilik arz etmektedir. Gelecekte ulusal ve uluslar arası yüksek öğrenim arenasında rekabet için hızlı ve etkin bir şekilde hareket ederek arzu edilen seviyeye ve konuma gelmemiz hepimizin ortak hedefi olmalıdır(Gül,Eraslan ve Örücü). 177 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KAYNAKLAR: İTÜ, 2008. Peyzaj Mimarlığı Bölümü. http://www.mim.itu.edu.tr/peyzaj/genelbilgi.htm. (Erişim Tarihi 06.02.2008) ASLA, 2008. http://www.asla.org/nonmembers/publicrelations/factshtpr.htm, (Erişim tarihi 31.01.2008) Bilkent, 2008. Peyzaj Mimarlığı ve Kentsel Tasarım Bölümü. http://www.laud.bilkent.edu.tr/tr/education/index.html (Erişim tarihi 06.02.2008) Yıldızcı, A. Kubat, A.S., Köknar, B.S., Başkaya, A.T., Yıldırım, B., başar, B., Akyol, E. İstanbul Teknik Yılmaz, O., Şahin, Ş., Çakçı, I., Yılmaz, T., Memluk, M. 2006. 10. Peyzaj Mimarlığı. Tasarım ve Planlamada Şahin, Ş., Uzun, O., Cengiz, T., Çakcı, I., Memluk, M., Yiğit, B. 2005 Ankara Üniversitesi’nde Peyzaj Mimarlığı Eğitiminin Yeniden Yapılanması, Basılmamış Eğitim Komisyonu raporu. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü. Ankara. Uzun, G., Gültekin, E., Akıncı, G. Altunkasa, M.F. 1991. Çukurova’da Peyzaj Mimarlığı Kapsamı İçindeki Gelişmeler. Çukurova 1. Tarım Kongresi. Çukurova Üniversitesi. Adana. ASLA, 2008. http://www.asla.org/nonmembers/publicrelations/factshtpr.htm, (Erişim tarihi 31.01.2008) Le NOTRE, 2008. http://www.le-notre.org/public/content/about_lenotre.php (Erişim Tarihi 06.02.2008) Yiğit Turan, B. ve G. Çulcuoğlu, 2007. Peyzaj kuramı ve peyzaj mimarlığının batı bağlamında dönüşümüne bakış ve Türkiye peyzaj mimarlığın geleceği üzerine düşünceler, Peyzaj Mimarlığı 3. Kongresi TMMOB Peyzaj Mimarlığı Odası, 441-453s.Antalya. Kesim, G. ve S. Mansuroğlu, 2000.Ülkemizde peyzaj Mimarlığı eğitimine yönelik bazı görüş ve öneriler. Peyzaj Mimarlığı Kongresi, TMMOB Peyzaj Mimarlığı Odası, s.547-554.Ankara. Kaya, M. 2010. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Teknoloji Araştırma Merkezi (TEKAM) Müdürü. http://www.timgrubu.com/HaberGoster.aspx?HaberNO=119 (Erişim tarihi: 31.03.2010) Uzun.O, Akıncı Kesim.G,2009. 21.Yüzyılda Peyzaj Mimarlığı Eğitimi.Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi basılmamış yayın tezi. Gül.A,Örücü.K,Eraslan.S,2009.Mezun Peyzaj Mimarlarının Eğitim ve Öğretimden Beklentileri.SDÜ Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü.Orman Fakültesi Dergisinde basılmış yayın tezi. 178 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA POSTER SUNUMLAR 179 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA SU KAYNAKLARININ AZALMASI KARŞISINDA KURAKÇIL PEYZAJ YAKLAŞIMI BÜŞRA YAZAR ANKARA ÜNİVERSİTESİ, 05339590180, can-ka.no.rey@hotmail.com ÖZET Sanayi devrimiyle birlikte 18.yy’dan itibaren insanlığın yeni buluşlara yönelmesi ve bunların uygulanmasıyla artan çevre sorunları bugün daha fark edilir bir soruna yani ‘küresel ısınma’’ ya neden olmuştur. Doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesi ve fosil yakıtlara olan bağlılık, dünyamızda tahrip olan çevre dengesi ile birlikte, içinde barındırdığı değerleri de yok etmektedir. Küresel ısınmanın neden olduğu ve her geçen gün artan kuraklık yaşam alanlarının her alanında etkisini göstermektedir. Günümüzün en büyük sorunlarından olan susuzluk yeşil alanlar üzerinde de sorun teşkil etmektedir. Hızla azalan su kaynaklarının sürdürülebilir ve etkin kullanımını sağlamak için çeşitli çözüm yolu arayışına girilmiştir. Su kaynaklarının etkin ve geri dönüşümlü kullanımını benimseyen peyzaj mimarlığı meslek disiplini gerek kentsel gerekse kırsal alan peyzaj çalışmalarında kurakçıl peyzaj anlayışı üzerine çalışmalar geliştirmeye başlamıştır. Kurakçıl peyzaj düzenleme (Xeriscape) adı verilen bu yaklaşım, su kullanımına yönelik tasarrufu ve yer altı ve yer üstü su kaynaklarından en üst düzeyde faydalanmayı amaçlamaktadır. ANAHTAR KELİMELER Küresel Isınma , Susuzluk , Xeriscape, Kurakçıl Peyzaj GİRİŞ Günümüzün en büyük sorunlarından birisi küresel ısınmadır. İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denilmektedir. Dünyanın ısısı düzenli olarak artmaktadır. Jeolojik ve diğer bilimsel kanıtlar, geçmişte yüzey ısısının en yüksek 27 santigrat, en düşük de 7 santigrat derece olduğunu göstermektedir. Fakat bilim adamları doğal dengenin, insanlardan kaynaklanan yoğun bir ısınma süreciyle bozulduğunu ve bu durumun dünyadaki hayatın büyük bölümünün tabi olduğu iklimin istikrarı için önemli çıkarımlara yol açmakta olduğunu söylemektedir (http://www.kuresel-isinma.org/ ., 2009). Küresel ısınma; iklim değişikliğinin neden olduğu yeryüzünde artan sıcaklıkla beraber kuraklığı, dolayısıyla su sorununu da beraberinde getirmiştir. Dünyada son yıllarda daha sık görmeye başladığımız iklim değişikliği belirtileri, bilimsel araştırmaların da sonucunda, gelecekte daha ciddi sorunlar yaşayacağımızı göstermektedir. Dünyada yeşil alanların giderek sarıya dönmesi bu durumu kanıtlar niteliktedir. Bu sorunla beraber kuraklık kavramı kendini göstermektedir. Kuraklık; ortalama yağışın azalmasıyla ortaya çıkan, kullanılabilir suyun azalmasına neden olan doğal oluşumlu bir olaydır. BULGULAR Dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu şartlar, doğal kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasını zorunlu hale getirmektedir. Su kaynaklarının en az ve etkili kullanımına yönelik arayışlar “Xeriscape” kavramını ortaya çıkarmıştır. "Kurakçıl Peyzaj Düzenleme" ya da tüm Dünyada bilinen ismiyle "Xeriscape" genel olarak suyun en az düzeyde kullanılmasıyla su kaynaklarının ve çevrenin korunmasını ilke edilen özellikli peyzaj düzenleme olarak tanımlanabilir. Bu kavram ilk olarak 1981 yılında Denver Su Departmanı tarafından peyzaj 180 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA düzenlemelerinde su kullanımına yönelik tasarrufun sağlanabilmesi amacıyla "kuru" anlamına Yunanca "xeros" ile "peyzaj" anlamına gelen İngilizce "landscape" sözcüklerinden geliştirilmiştir (Barış, E. 2007). Kurakçıl peyzaj düzenlemesi 7 temel prensibe dayanmaktadır. 1.Planlama ve Tasarım 2.Toprak analizi ve toprak koşullarının iyileştirilmesi 3.Uygun bitki türünün seçilmesi 4.Çim alanlarının uygun tasarımı 5.Verimli sulama 6.Malçlama (toprak yüzeyinin ışık geçirmeyen bir materyalle örtülmesidir.) 7.Bakım 1.Planlama ve Tasarım: Peyzaj planının oluşturulması kurakçıl peyzaj düzenlemesinin oluşturulmasındaki ilk aşamadır. Hazırlanacak peyzaj planında düzenlenecek alanın topoğrafik ve iklimsel özelliklerin dikkate alınması gerekmektedir. Mevcut vejetasyon dikkate alınarak, alana getirilecek bitki materyalinin uygunluğuna dikkat edilmelidir. 2.Toprak analizi ve toprak koşullarının iyileştirilmesi: Peyzaj düzenlemesinin yapılacağı alanda toprak analizi yapılması, alanın sürdürülebilirliği açısından önemli bir aşamadır. Analizler yapılarak gerekli alanlarda toprak iyileştirme çalışmaları yapılması gerekmektedir. İyileştirme çalışmalarının yapılması, toprağın PH değeri, kum, kil, organik madde içeriği, bitki besin elementlerinin düzeyi incelenerek belirlenmektedir. 3.Uygun bitki türünün seçimi: Peyzaj tasarımında toprak koşullarının incelenmesiyle birlikte uygun bitki türünün seçilirken iklim koşullarının da incelenmesi gerekmektedir. Kurakçıl peyzaj düzenlemelerinde planlanan alanda doğal yetişebilecek ve daha az su ihtiyacı hisseden bitki materyali seçilmektedir. Tasarlanan bölgede doğal yetişebilen bitkilerin seçilmesi, adapte olma sorununu ortadan kaldıracağından daha az bakım ve su olanağı sağlar. Alana getirilen hassas egzotik bitkilerin ortama adapte olma sorunu, ek sulama ve gübreleme ihtiyacına neden olur. 4.Çim alanlarının uygun tasarımı: Çim alanlar diğer bitkisel alanlara oranla daha fazla su ve bakım isterler. Peyzaj tasarımı yapılırken bu oranın değerlendirilmesi fazla bakım ve masraftan tasarruf sağlar. Kurakçıl peyzaj düzenlemelerinde çim alanlar mümkün olduğunca az tutularak, alana su ihtiyacı daha az olan bitkiler tercih edilerek tasarım yapılmaktadır. 5.Etkin sulama: Sulama; bitkinin normal gelişmesi için gerekli olan ancak doğal yağışlarla karşılanamayan suyun, bitki kök bölgesindeki toprağa, gereken zamanda, gereken miktarda ve kontrollü olarak verilmesidir. Sulama sistemlerinin geliştirilmesi ve kullanılması, suyun dış mekanda etkin kullanımı açısından önemlidir. Kurakçıl peyzaj anlayışında sıfır su kullanımı söz konusu değildir. Su gerektiği miktarda kullanılır ve uygulama alanına susuzluğa dayanıklı bitkiler getirilmeye özen gösterilir. 6.Malç kullanımı: Malçlama; bitki köklerini ve toprağı istenmeyen çevre faktörlerinden korumak, meyveyi temiz tutmak, erkenci ve toplam verimde artış sağlamak, kaliteyi arttırmak için toprak yüzeyinin organik veya inorganik materyaller ile örtülmesi işlemidir (Preece and Read, 1993; Splittstoesser, 1990). Malçlama ile topraktaki nem muhafaza edilmektedir. Malçlar suyun buharlaşmasını %10-50 veya daha fazla azaltmaktadır (Splittstoesser, 1990; Swiader et al., 1992). 7.Bakım: Uygulama aşamasından itibaren alanın sürdürülebilirliğinin sağlanmasındaki en önemli faktör bakımdır. Herhangi bir peyzaj düzenlemesinde olduğu gibi kurakçıl peyzaj düzenlemesinde de bakım çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Sulama ve gübreleme bitkilerinin yaşamlarını devam ettirmelerini 181 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA sağlayan en önemli bakım çalışmalarıdır. Budama ve yabani otların temizlenmesi bitki ve alan ömrünü uzatan bakım çalışmalarındandır. Suyun etkin kullanımını amaçlayan peyzaj uygulamasında bitkiler geliştikten sonra daha az bakım ve sulama isteyecektir. SONUÇ Dünyada son yıllarda tanık olduğumuz iklim değişikliklerinin sonucu olan kuraklık tartışılıp, bilimsel araştırmalar ciddi sorunların meydana geleceği konusunda uyarıların dikkate alınmasıyla birlikte çeşitli çözüm yolları geliştirilmeye başlanmıştır. Kurakçıl Peyzaj anlayışı ile Kuraklığa karşı “yeşil” in önemi artarken, az su ile çok yeşil oluşturma yollarına gidilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda; Özellikle büyükşehirlerde enerji verimliliğini amaçlayan LEED ce BREEAM sertifikalı “yeşil binalar” yaygınlaşıyor fakat bu ekolojik yaklaşıma yoğun çim kullanımı yerine kurakçıl peyzaj düzenlemesi yapılması halinde daha başarılı sonuçlar oluşacağı kesindir. Belediyelerin kurakçıl peyzaj kavramına yönelerek daha akılcı düzenlemeler yapması beklenmektedir. Kurakçıl peyzaj düzenlemeleriyle sudan tasarruf edilerek su sorunu olabildiğince çözüme kavuşturulmalıdır. Peyzaj Mimarlığı eğitiminde kurakçıl peyzaj bilgisi detaylı olarak verilmelidir. Kurakçıl peyzaj düzenlemesi ile su, zaman ve para tasarrufu yapılabilir. Konut - apartman bahçesi sorumluluğundan, yerel yönetime kadar herkesin dikkate alması gereken bu tasarım anlayışı ile günümüzün en büyük sıkıntısı olan susuzluğa karşı bir çözüm katkısında bulunulmalıdır. KAYNAKLAR Barış, E, 2007. http://www.peyzajmimoda.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=1173&tipi=2&sube=0 Splittstoesser, W. E, 1990. Vegetable Growing Handbook, Organik and Traditional Physiology in Horticulture ,University of Illinois, Urbana, Illinois, p:112-115. Methods, Plant 182 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 183 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA YENİ KURAMLAR YENİ KAVRAMLAR YEŞİL BİNA Pelin BOSTANCI NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ pelin_b92@hotmail.com TEL: 0 537 882 22 29 Orbay GÜMÜŞ NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ orbaygumus@gmail.com TEL: 0 505 341 17 44 Binalar dünyada enerjinin 1/3 ünü kullanılan malzemeler ise dünyada gerçekleşen üretimin %40 ını oluşturmaktadır. Bu nedenle yeşil bina uygulamaları ile enerji tasarrufu doğayı koruma, yenilenemez enerji kaynaklarının tüketimini azaltma ve konforlu bir yaşam ortamı hedefliyor. Binaların ve yerleşimlerin küresel ısınmaya sebep olan başlıca sera gazı olan CO2 salınımının %40’ın dan sorumlu olduğunu düşünürsek, mimarlar, mühendisler, şehir plancıları ve en önemlisi yönetmelikleri belirleyen devlet yetkililerine büyük sorumluluklar düştüğünü görürüz. Bina ve yerleşimlerin çevreye olan etkileri salgıladıkları CO2 gazıyla da sınırlı değildir. Aynı zamanda su kullanımlarının yaklaşık %12’si , atıkların %65’i ve elektrik tüketiminin de %71’inden sorumludurlar. Bu rakamların büyüklüğü, binaların ve yerleşimlerin çevreye olan etkilerinin azaltılması için aynı zamanda büyük bir potansiyelin olduğu anlamına gelir. Amerika’da yapılan bir çalışma yeşil veya çevreci olarak tabir edilen binaların enerji tüketiminde %24-50, CO2 salınımında %33-39, su tüketiminde %40 ve atıklarda %70 e varan düşüş sağlayacağını ortaya koymaktadır. Bugün sürdürülebilir, ekolojik, yeşil, çevre dostu vb. pek çok isim altında karşımıza çıkan doğayla uyumlu yapılar, yapının arazi seçiminden başlayarak yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirildiği, bütüncül bir anlayışla ve sosyal & çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlandığı, iklim verilerine ve o yere özgü koşullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık üretmeyen malzemelerin kullanıldığı katılımı teşvik eden, ekosistemlere duyarlı yapılar olarak tarif edilebilir.Dünya’daki Ulusal Yeşil Bina Konseylerinin deneyimi, yeşil binaların yaygınlaşmasını sağlamanın en etkili yollarından birinin bu binalara bir “yeşil etiket” vermek olduğunu ortaya koymuştur. Nasıl yediğimiz yemekler veya satın aldığımız ürünler için bir “eko etiket” söz konusu ise ayni şeyi binalar için de yapmak bu binaların teşviği ve yaygınlaşması anlamında olumlu bir adımdır. Bu etiketler sayesinde bir binanın birtakım standardlar çerçevesinde yeşilliği tescil edilir. YEŞİL BİNANIN FAYDALARI Kentsel yaşam alanlarına değer katması Binanın değerini artırması Yapım aşamasında doğal çevre tahribatının en aza indirilmesi Temiz teknolojilerin kullanımı ve geliştirilmesine ortam sağlaması Hafriyat ile ortaya çıkan atık malzemenin değerlendirmeye alınması Yeşil çatı uygulaması ile yağmur sularının arındırılması Yağmur sularının kullanımı ile kanalizasyon sisteminin yükünü azaltma Güneş enerjisinden yaralanma Doğal ışıktan yaralanma Yeşil katmanların güneş ışınlarını yansıtmaması ile sera etkisini oluşturan yansımaları azaltması Enerji tasarrufu sağlaması Yeşil katmanları ile oksijen üretmesi İzolasyon sistemleri ile ısıtma soğutma maliyetlerinin ve karbondioksit salınımının azaltılması 184 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA UYGULAMA ÖZELLİKLERİ Tasarım aşamasında yeşil bina standartları ile projelendirme, basit ve yenilikçi çözümle ile yapım maliyetlerinin optimize edilmesi Doğal çevre ile uyumlu bir yapılanma Hafriyatın minumuma indirilmesi ve atık malzemenin kullanılmasına yönelik tasarım Etkili yalıtım sistemleri ile enerji tasarrufunun sağlanması, ses ve ısı yalıtımının oluşturulması Doğal ışık ile aydınlatmayı binanın içinde olabildiğince kullanabilecek bir mimari HVAC (ısıtma, soğutma ve havalandırma) sisteminde etkili çözümler VOC (volatile organic compound - uçucu organik bileşik) değeri düşük yapı malzemelerinin ve dekorasyon ürünlerinin kullanılması Fotovoltaik panel sistemleri ile güneş enerjisinin kullanılması Az su tüketen bitki ve ağaçlar ile peyzaj düzenlemesi yapılması Atık malzemelerden dönüştürülerek üretilen yapı malzemelerinin kullanılması Harekete duyarlı sensörler ile havalandırma ve ışıklandırma Binanın kendi elektriğini üreten sistemlerin kurulması Yer altı ısı kaynağının kullanılması (Ground Source Heat Pump System - GSHP) Güney cephede tromb duvarı uygulamaları ile kışın ısı ihtiyacının yarısının güneşten sağlanması LEED Amerikan Yeşil Binalar Konseyi (USGBC) tarafından geliştirilerek, 1998 yılında uygulamaya geçirilen Enerji ve Çevresel Tasarımda Liderlik (LEED) programının hedefi yapı sektöründe payı olan tüm kişi ve kuruluşların, yapıların yaşam döngüsü sürecinde oluşturdukları çevresel etkilere dikkatini çekerek, faaliyetlerini ve ürünlerini bu etkileri azaltmak doğrultusunda geliştirmeleridir. USGBC günümüzde Amerika’da ve dünyanın 30 ülkesinde 14.000 den fazla projeyi sertifikalandırmıştır. LEED sisteminde tamamen şeffaf bir teknik değerlendirme ve sertifika oluşturma süreci yürütülmektedir. Tüm sertifikasyon ve dokümantasyon sistemi belgelendirmeye dayalıdır. LEED yapıların çevresel performansını sekiz kategoride değerlendirmektedir. İlk olarak yeni yapılar için geliştirilen bu program kapsamında daha sonra farklı yapı türlerine cevap verecek sürümler de geliştirilmiştir. Bugün LEED programı altında her biri farklı olarak tasarlanan kontrol listeleriyle : Yeni Yapılar ve Büyük Onarımlar (LEED-NC), Mevcut Yapılar (LEED-EB), Ticari İç Mekânlar (LEED-CI), Okullar (LEED-S), Mahalle Kalkındırma Projeleri (LEED-ND), Konutlar (LEED-Homes) Alışveriş Merkezleri (LEED-Retail) değerlendirilmekte, Sağlık Yapıları ve Laboratuarlar üzerinde de çalışma yapılmaktadır. 185 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA Kontrol listelerinde performans kriterlerinin her biri için krediler tanımlanmış olup, mevcut sistemde, her kriterin karşılığı bir kredidir. Yeni Yapılar ve Büyük Onarımlar için LEED v2.2 (NC) sertifikasyon sistemi 6 kategoriden oluşmaktadır. Bu kategoriler ; Sürdürülebilir Arsalar (Sustainable Sites), Su Etkinliği (Water efficiency), Enerji ve Atmosfer (Energy and Atmosphere), Malzemeler ve Kaynaklar (Materials and Resources), İç Mekân Çevre Kalitesi (Indoor air quality) Tasarım ve Yenilik (Innovation and Design) olarak sıralanmaktadır. BREEAM İngiltere’de Yapı Araştırma Kurumu (BRE) tarafından geliştirilerek, 1990 yılında uygulamaya geçirilen Yapı Araştırma Kurumu Çevresel Değerlendirme Metodu (BREEAM), kriterlere dayalı değerlendirme sistemlerinin ilk örneğidir. Günümüze kadar 115 000’den fazla yapıyı sertifikalandıran ve 700 000’den fazla yapının da sertifika için başvuruda bulunduğu BRE,çevresel politikaların sürekli güncellenmesi ve yerel koşullarla harmanlanması gereğine dikkati çekmektedir. Kurumun BREEAM’i oluştururken hareket noktası, sürdürülebilir kalkınmanın en geniş kapsamlı bileşeni olan çevresel kalkınmadır. İngiltere’de yapı sektörünün gelişimde önemli payı bulunan BRE’nin sürekli ve kesintisiz desteğinin yanı sıra, İngiliz hükümeti ve işadamlarından da destek alması BREEAM’in etkinliğini artırmaktadır. BREEAM ile (tümü yeni yapılar olmak üzere), ofisler, çekirdek aileler için ekokonutlar, apartmanlar, okullar, alışveriş merkezleri, yurtlar, bakımevleri, endüstri yapıları, adalet sarayları, hastaneler ve hapishane binaları değerlendirilmekte olup, mevcut yapılar sürümü üzerinde de çalışmalar yapılmaktadır. Oldukça geniş bir yelpazeye göre düzenlenmiş değerlendirme tabloları yapıların çevresel performanslarını çeşitli kategorilere göredeğerlendirmektedir. Ayrıca İngiltere dışındaki ülkelerde yapılacak değerlendirmeler için BREEAM International, (Türkiye’yi de içine alan) BREEAM Europe ve körfez bölgesindeki ülkeler için BREEAM Gulf geliştirilmiştir. Adı geçen yapı türlerinin dışındaki yapılar için, talep üzerine kurum tarafından BREEAM Bespoke (Sipariş) hazırlanmakta ve değerlendirme kriterleri yapı türüne özgü olarak belirlenmektedir. Oteller, laboratuarlar, tatil kompleksleri ve konaklama tesisleri ile karma fonksiyonlu yapılar bu sürüm altında değerlendirmeye alınmaktadır. BREEAM değerlendirmeleri BRE’nin lisanslı değerlendirme uzmanları (BREEAM Assessor)tarafından yapılmaktadır. 186 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA KAYNAKLAR: Dr. Ayşin Sev, (Yard. Doç., MSGSÜ),Y. Mimar Nilay Canbay,( Entegre Proje Yönetim Dan. Müh. Tic. Ltd. Şti) DÜNYA GENELİNDE UYGULANAN YEŞİL BİNA DEĞERLENDİRME VE SERTİFİKA SİSTEMLERİ http://www.epy.com.tr/files/SertifikaSistemleri.pdf Yrd. Doç.Dr. Nihal SARIER, Arş. Gör. Serap ÖZAY, Arş. Gör. Yılmaz ÖZKILIÇ SÜRDÜRÜLEBİLİR “YEŞİL” BİNALAR II http://mmf.iku.edu.tr/file/F777KB53.pdf http://www.cedbik.org/sayfalar.asp?KatID=2&ID=19 http://www.yesilbina.com/ 187 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 188 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA ALIŞVERİŞ MERKEZLERİNE KARŞI KENT MERKEZLERİ Aliye KALKAN Hande GÖK ELİF ATMACA Seda MANCOĞLU ÖZET Rekreasyon ve rekreasyon alanı günlük yaşantımızda bizi çevreleyen iki kavramdır. Bizim için önemi büyük olan rekreasyon alanlarının içine kent merkezleri kadar alışveriş merkezleri de girmektedir. Toplumların büyümesiyle, dükkânların ve pazarların gelişip plansız, ilerleyen aşamalarda ise planlı hale gelmesiyle ortaya çıkmış, genellikle kapalı mekânlardan oluşan alışveriş merkezlerinin insanları fizyolojik ve psikolojik açıdan nasıl etkilediği önem taşımaktadır. Bu çalışmada, alışveriş merkezleri ile kent merkezlerinin aralarındaki farkların ortaya konulması amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Rekreasyon, Kent merkezi, Alış veriş merkezi, İnsan 1.GİRİŞ Eski tarihlerden beri açık ve yeşil alanlar insanların vazgeçilmezidir. Bu alanlar insanların hayat temposundan uzaklaşabildikleri ve sosyalleşebildikleri alanlar olmuştur. Fakat açık alanlar hakkındaki bu durum günümüzde yavaş yavaş değişmektedir. Ekonomik kaygıyla alanlar değişmiş şekillenmiş ve günümüzde insanların tüm temel ihtiyaçlarını karşılayabildikleri alışveriş merkezleri oluşmuştur. Bu alanlarda insanlar tüm gereksinimlerini karşılasalar da alanlar, insanlar üzerinde ne gibi etkiler bırakmakta, psikolojilerini ne yönde etkilemektedir? Bu konuya değinmeden önce, konuya ilişkin birkaç tanımın bilinmesi gerekmektedir. Rekreasyon; Bayer’e(2012) göre şöyle tanımlanmaktadır; Kişiyi hayata bağlayan dinlendirici, eğlendirici, meşgul edici bir kavramdır. İnsanlara ruhen ve bedenen canlılık katar. Yoğun çalışma yükü, iş temposu, olumsuz çevresel etkilerden tehlikeye giren ruh ve beden sağlığını yerine getirmek ve olan sağlıklı durumu korumak ve devam ettirmek aynı zamanda zevk ve haz almak kişisel veya belli bir grup ile yaptığı etkinliklere rekreasyon denir(Karaküçük,2012). Bu doğrultuda rekreasyon alanı da tüm bu etkinliklerin yapıldığı alan olarak tanımlayabiliriz. İnsanlar için bu denli önemli olan bu alanlar özenle ve büyük titizlikle hazırlanmalıdır. Irk, millet, din-mezhep, sosyal konum, eğitim, kültür, ekonomik farklılıklar toplumlar arasında sınıflar, farklılıklar oluşturmaktadır. Rekreasyon faaliyetleri gruplar arasındaki bu çatışmayı ortadan kaldırır, bir araya getirir, ortak bir uğraş oluşturur ve bu sayede herkes hayata aynı pencereden bakar. Kısaca demokratik toplumun oluşmasına imkân sağlar. (Karaküçük,2012). Günümüzde rekreasyon alanlarının başında öncelikle alışveriş merkezleri ve kent merkezleri gelmektedir. Peki hangisi daha çok insanlar tarafından tercih edilmektedir? Alışveriş merkezi; insanların bazı temel ihtiyaçlarını kısa zamanda kolaylıkla giderebildikleri yerlerdir. Gürün(2005)’e göre,” Alışveriş yerlerinde insan- insan arasında, insan meta arasında kurulan tek ilişki para üzerindendir.” 189 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 190 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 191 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 192 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 193 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 194 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 195 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 196 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 197 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 198 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 199 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 200 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 201 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri II. ULUSAL ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU 27 – 28 NİSAN 2012 İTÜ-TAŞKIŞLA 202 TMMOB Peyzaj Mimarları Odası – PMOGenç II.Ulusal Öğrenci Sempozyumu Bildirileri