Kıbrıs Tarihi ve Kıbrıs Sorunu I - AKAUM | Atılım Üniversitesi Kıbrıs
Transkript
Kıbrıs Tarihi ve Kıbrıs Sorunu I - AKAUM | Atılım Üniversitesi Kıbrıs
DÜNDEN BUGÜNE KIBRIS TARİHİ VE KIBRIS SORUNU-I Kıbrıs’ta Hüküm Sürmüş Uygarlıklar Doğu Akdeniz’de jeopolitik önemine bağlı olarak Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasında kilit noktada bulunan Kıbrıs Fenikeliler, Egeliler ve Frekler zaman zaman adaya yerleşmiş olsalar da etnik çoğunluğunu Anadolu insanının oluşturduğu ve özellikle 1571 yılından 1. Dünya Savaşı’na kadar olan sürede Anadolu çiftçisi ve zanaatkârlarının göç ettiği bir adadır. 1 Türkiye’ye olan yakınlığı, iklimi, jeolojik, botanik ve zoolojik karakteristiği itibarıyla da Anadolu’nun bir parçasıdır ve hiçbir zaman Yunanistan’ın olmamıştır. Adadaki Türkler ise oraya Anadolu’dan gidip yerleşen ve her yönüyle Türklüklerini yaşatan bir toplumdur. Kıbrıs’ın bilinen tarihi milattan önce 15.yüzyıla kadar uzanmaktadır. 1570-1571 Osmanlı İmparatorluğu fethine kadar adada sırayla Hititler, Fenikeliler, Asurlar, Eski Mısırlılar, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Müslüman Araplar, İngilizler (Aslan Yürekli Richard), Lüzinyanlar, Cenevizler ve Venedikler hüküm sürmüşlerdir. Çeşitli uygarlıkların doğup kaynaştığı Akdeniz’in doğusunda çok önemli geçiş yolları üzerinde ve bunlara hâkim bir mevkide bulunan Kıbrıs adasının tarihi taş devrine kadar uzanır. 14 Mart 1489 yılında Venedik idaresine geçen Kıbrıs adasında yaşayan Rum, Ermeni ve Suriye usullerine göre ibadet eden ve Lübnan’a bağlılıklarına rağmen, daha önce sayıları 80.000 nüfus ve toplam 60 köyden oluşan Marunîler 2 Ortodoks ve Yunan baskıları sonucunda Yunanlılaştırılmış ve bunun sonucunda büyük bir Ortaçağ topluluğunun uzantısı olan ve Kıbrıs adasının kuzeybatısında Kormakitis, Aromatos, Aya Marina ve Karpasya köylerinde ikamet eden 3000 kişilik bir küçük grup haline gelen bu insanlar da Umumi Vali Nicada Dondola’nın insanlık dışı muamelelerine tabi tutulup köle hayatı yaşarlarken adanın 1571 yılında fethiyle beraber Rumlara din, vergi ve kültürel konularda tam anlamıyla bir serbesti verilmiş ve bu durum adanın İngilizlere verildiği tarihe kadar aynı şekilde devam etmiştir. Kıbrıs adası, 9,251 km2 yüzölçümü ile 3 Doğu Akdeniz’in en büyük, Sicilya ve Sardunya’dan sonra da Akdeniz’in üçüncü büyük adası olup, çok eski, bu itibarla çok zengin bir tarihe sahiptir. 4 Kıbrıs‘ta Osmanlı Yönetimi Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi, Ankara, 1971, s. 82. Arif Alagöz, ”Kıbrıs Tarihine Coğrafi Giriş”, Milletlerarası Birinci Kıbrıs Tetkikleri Kongresi Türk Heyeti Tebliğleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1971, s. 25. 3 Atilla Atan, ”Kıbrıs-Yeni Bir Türk Devletinin Doğuşu”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 14, Ankara, Nisan 1986, s.56. 4 Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs’ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu, Doğu Akdeniz Üniversitesi Yay., Lefkoşa, 1991, s. 29. 1 2 Adada Türk nüfus 1572’den 18. yüzyıl ortalarına kadar devam eden göç hareketleriyle mütemadiyen artar. Evliya Çelebi’nin “Yüz elli bin kefere var.” 5 dediği ve “Çevresi 700 mildir. Silifke yanında ak limandır.” şeklinde ifade ettiği adada 6 Osmanlı imparatorluğu adına ekonomik bir değer ifade edebilmesi için 7 adaya yerleşmek isteyenlere müsaade edilir. Eşitlik esasına bağlı olarak ırk ayrımı ve adaletsizliği önleyen Türk yönetimine karşı 1877 Nisan’ında Türk-Rus savaşının başlamasıyla beraber “balayı dönemi” biter ve Ortodokslar Türk yönetiminden şikâyetçi olmaya başlarlar ve İngiltere Başbakanı’nın İngiliz Konsolos aracılığıyla bir soruşturma başlatmasını isterler. Asılsız çıkan iddialara rağmen Kıbrıs adasının İngiltere’ye geçişi de böylece hızlanmış olur. 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması sonrasında Rusların ilerlemesini önlemek maksadıyla İngiltere, Osmanlı Devleti’ne yardım talebinde bulunur. 8 Ayastefanos Antlaşması’nın Türklerin lehine ve çıkarlarına uygun hale getirilmesine çalışacağını belirterek Kıbrıs’ın yönetiminin geçici olarak kendisine devredilmesini ister. 9 4 Haziran 1878’de Hariciye Nazırı Safvet Paşa ve İngiliz Elçisi Ostan Henry Layard arasında Yıldız Sarayı’nda iki maddelik nihai antlaşma imzalanır 10 ve yıllık 92.986 Sterlin icar karşılığında Kıbrıs adası İngiltere’ye verilir. Ancak İngilizler bu parayı da Kıbrıs’tan toplayıp öderler. 11 1878 yılına kadar Kıbrıs’ta söz sahibi olan ve idarede görev alan Türk nüfusun bir anda idare edilen durumuna düşmesi, Türklerin memuriyetten uzaklaştırılarak yerlerine Rumların göreve getirilmesi, bunun sonucunda Türklerin ekonomik kayba uğramaları, ellerindeki arazi ve gayrı menkulleri satmak zorunda kalmaları Rumların bu işten kârlı çıkmasına sebep olur. Türk İstiklal Savaşı’nın kazanılması sonrası 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla Türk Devleti İtilaf Devletleri’nce resmen tanınmasına rağmen Antlaşmanın 16, 20 ve 21. maddeleri ile Kıbrıs’ın İngiliz toprağı olduğu kabul edilir.12 15. yüzyılın sonlarında Doğu Akdeniz‘e egemen olan Osmanlı İmparatorluğu, siyasi, stratejik, ekonomik ve dini nedenlerin etkisiyle 1571 yılında Kıbrıs‘ı da ele geçirmiştir. Kıbrıs‘ta üslenen Venedik korsanlarının Osmanlı deniz ticaretine verdikleri büyük zararlar da Kıbrıs’ın ele geçirilmesinde başlıca etkenlerden biri olmuştur. 1 Temmuz 1570 tarihinde, 50 bin asker ve 80 top taşıyan Osmanlı Filosu, Kıbrıs‘a çıkarma yaptı. Kıbrıs çetin savaşlardan sonra ancak bir Harid Fedai, Mustafa Haşim Altan, Lefkoşe Mevlevihanesi, KKTC Milli Eğitim, Kültür, Gençlik Ve Spor Bakanlığı Yay., 38, Ankara, 1997, s.3. 6 Salah Birsel, Oktay Akbal, Kıbrıs’a Selam, İstanbul, 1987, s. 9. 7 Pierre Oberling, The Road To Bellapais, Columbia University Press Yay., New York, 1982, s. 3. 8 Colin Thubron, Journey Into Cyprus, Middlesex, 1986, s.217 9 Uluslararası İlişkiler Ajansı, Kıbrıs Gerçeğinin Bilinmeyen Yönleri, Uluslararası İlişkiler Ajansı Yay., İstanbul, 1992, s.24. 10 Achille Emilianides, Histoire De Cyprus, Paris, 1963, s.90. 11 Salahi R. Sonyel, ”İngiltere Dışişleri Bakanlığı Belgelerine Göre: Osmanlı Padişahı Abdülhamit 48 Saat İçinde Kıbrıs’ı İngilizlere Nasıl Kiraladı?” ,Belleten, Cilt XLII, Sayı 165-168, Ankara, 1978, s.741. 12 Nihat Erim, Bildiğim Ve Gördüğüm Ölçüler İçinde Kıbrıs, Ankara, 1975, s. 3. 5 yılda alınabildi. Kıbrıs’ın en kuvvetli kalesi olan Mağusa’nın 1 Ağustos 1571‘de teslim olmasıyla bütün Ada Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmiş oldu. Kıbrıs 1571 yılından 1878 yılına kadar 307 yıl Osmanlı egemenliğinde kaldı. Kıbrıs adası tarihinin neredeyse her döneminde ada içi göçler gördüğü gibi ada dışına göçler ve ada dışından da göçlerle karşı karşıya kalmıştır. Kıbrıs’ın Osmanlı imparatorluğu tarafından 1571 yılında fethedilmesiyle beraber başlayan süreç adanın bugüne kadar devam eden göç sürecinin de başlangıcını teşkil eder. Adanın bu tarihte fethedilmesinin ardından savaş korkusu nedeniyle adayı bırakıp kaçmak zorunda kalan insanlar yüzünden adada pek çok yerleşim merkezi boş kalır, ardından adada ciddi bir nüfus kaybı yaşanır ve böylece Kıbrıs adasında hatırı sayılır bir arazi, tarla, çiftlik ve yerleşim alanı sahipsiz kalır. Osmanlı İmparatorluğu’nun klasik şenlendirme siyaseti sonucunda öncelikle vasıflı ve meslek sahibi kunduracı, çizmeci, terzi, takkeci, ipek, tiftik, yün dokumacısı, tiftik tarakçısı, aşçı, işkembeci, mumcu, demirci, saraç, bakkal, sepici, marangoz, duvarcı, taşçı ve bakırcı gibi esnaflar, ardından namuslu ve dürüst olarak nitelendirilen kişiler, istenilen oranda göçün gerçekleşmemesi üzerine sosyal toplum düzenine uyum sağlayamayanlarla özellikle Toros Dağları üzerinde yaşayan Yörük obaları da adaya göç ettirilir. Öte yandan bütün bu usullerin dışında ceza uygulaması olarak yapılan sürgünler de bulunmaktadır. Kıbrıs’a göç hareketini gidecekler açısından cazip hale getirebilmek maksadıyla adaya gidip yerleşenlerden 2 yıl boyunca her türlü vergi alımı durdurulur ve bu insanlar böylece bir tür vergi muafiyeti kazanırlar. Halkın vergiden muaf tutulmaları, adanın iklim koşulları açısından yaşamaya ve ziraatla uğraşmaya son derece uygun olması ve bu konudaki haberlerin kulaktan kulağa yayılması sonrasında pek çok kişi sadece kendisi gelmekle kalmaz ve bütün ailesini de Kıbrıs’a getirmenin yollarını aramaya başlar. 1877 yılında Larnaka’daki İngiliz Konsolosu Watkins tarafından yapılan nüfus sayımına göre Kıbrıs adasında 67.000 Türk 133.000 Rum ve Hıristiyan olmak üzere toplam 200.000 kişi yaşamaktadır. İngilizlerin 1878 yılında “icarcı” olarak adaya çıkmalarının hemen ardından 22.000 dolayında Türk de “Gavur geldi.” diyerek adayı terk eder ve Anadolu’ya göç eder (KTMA.Klasör No.48). 29 Ekim 1914 tarihinde Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na fiili olarak katılması üzerine İngiltere 1878 tarihli antlaşmayı tek taraflı olarak hükümsüz ilan ederek Kıbrıs’ı İngiliz topraklarına kattığını, Mısır’daki Osmanlı hakimiyetinin de artık sona erdiğini ilan eder. 27 Kasım 1917 tarihinde alınan bir başka kararla da adada yaşayanların iki yıl içerisinde İngiliz vatandaşlığına geçmeleri istenir. Bu kararı tanımayan pek çok Türk Kıbrıs’ı terk etmek zorunda kalır. 31 Mart 1901 tarihinde yapılan nüfus sayımına göre 51.309 Türk ve 182.739 Rum olmak üzere toplam nüfusu 274.108 olan Kıbrıs adasının nüfusu, 2 Nisan 1911 tarihli nüfus sayımında %1 civarında artan Türk nüfusuyla 5.119 kişilik bir artış gösterir ve toplam Türk nüfusu 56.428 olur. 24 Nisan 1921 tarihinde yapılan sayımda ise artış oranı %0.8 civarında olup toplam artış 4.911 kişidir ve toplam Türk nüfusu ise 61.339 olarak tespit edilir ve 1921 yılı itibarıyla adadaki toplam nüfus da 310.709 olur. Bu nüfus yaklaşık 5 yıl sonra 335.000 civarına yükselir. Bu nüfusun da 61.422’si Türk ve 244.887’si Kıbrıslı Rumlardan oluşmaktadır (KTMA,1926 Colonial Reports, Report For 1926,No.1366,Londra,1928, s.5.). 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla Türkiye Cumhuriyeti İtilaf devletlerince resmen tanınmasına rağmen Antlaşmanın 16, 20 ve 21. maddeleri ile Kıbrıs’ın İngiliz toprağı olduğu kabul edilir O güne kadar Türk tabası olarak görülen Kıbrıslı Türklerden İngiliz uyruğuna geçmek ve adada kalmak isteyenler dışında kalan Türk tabiiyetine sahip olarak adayı terk etmek ve Türkiye’ye göç etmek isteyenlere tanınan haklarla yaklaşık 7-8.000 civarında Kıbrıslı Türk de kayıklar, tekneler veya vapurla Türkiye’ye göç eder (BA.030.18.1.1.012.59.3). Ancak yapılan taleplere 26 Ocak 1926 tarihinde cevap veren İskân Müdüriyet-i Umumiyesi ise ‘341 senesi iskan bütçesinde Kıbrıs Müslümanlarının sevk ve iaşelerine dair bir tahsisat’ bulunmadığından göçmenlere yardımın mümkün olamayacağını belirtir (BA.030.18.1.1.16.77.6). Kıbrıslı Türklerin göçleriyle ilgili olarak 7 Aralık 1925 tarihli 2871 sayılı “Kıbrıs’tan Gelecek Muhacirlerin İskanlarına Tahsis Olunan Arazi Hakkında Kararname” uyarınca bu kişilerin Türkiye’ye gelişleri sonrasında yerleştirilecekleri yerler ise Kozan 3.000 kişi, Muğla 3.000 kişi, Cebel-i Bereket (Osmaniye) 3.000 kişi, Adana 3.000 kişi, Silifke 3.000 kişi, Antalya 3.000 kişi ve Mersin 2.000 kişi olarak hesaplanmıştır (Düstur, 3. Tertip,VII, Ankara, 1944, s.130). 27 Nisan 1931 tarihinde adada yapılan genel nüfus sayımında Türk nüfusu 10 yıl önce yapılan sayıma göre %0.5 artış gösterir ve 2.906 kişilik artışla 64.245 olur. Adada nüfus artışı bu yönde gelişirken Kıbrıslı Türklerin ada dışına ve özellikle Türkiye’ye göçleri de devam etmektedir. Ancak bu dönemde bazı şikâyetler de söz konusudur ve Anadolu’nun değişik bölgelerine göç eden Kıbrıslı Türkler problemlerinin çözülmesini ve kendilerine sahip çıkılmasını istemektedirler (Söz, 6 Ağustos 1931). Kıbrıslı Türklerin her ne koşul altında olursa olsun anavatan olarak Türkiye’yi görmeleri ve Türkiye’ye sığınmaları günümüze kadar aynı şekilde devam edecektir. 1931 yılı itibarıyla 64.238 Türk ve 276.572 Rum olmak üzere nüfusu toplam 347.959 olan adada Kıbrıslı Türklerin daha sonraki dönemlerde de Anadolu ile irtibatları hiç kesilmez (BA.030.10.57.66.14). Kıbrıs Türklerinin Kökeni Lozan Antlaşması’nın hemen sonrasında antlaşma hükümleri İngiltere tarafından 6 Ağustos 1924 tarihinde tasdik edilir. 13 O güne kadar Türk tabası olarak görülen Kıbrıs Türklerinden İngiliz uyruğuna geçmek ve adada kalmak veya Türk tâbiiyetine sahip olarak adayı terk etmek ve Türkiye’ye göç etmek isteyenlere tanınan bu haklarla yaklaşık 7-8.000 civarında Kıbrıslı Türk de kayıklar, tekneler veya vapurla Türkiye’ye göç eder. 14 10 Mart 1925 tarihinde İngiliz Kralı V. George’un emriyle Kıbrıs bir Taç Koloni (Crown Colony) haline gelir. Sir Malcolm Stevenson’un 1 Mayıs 1925’te Kıbrıs’ın ilk İngiliz Valisi olmasının ardından Türk toplumuna da verilmesi gereken elektrik, su, yol, posta, belediye hizmetleri gibi hizmetler, eğitimle ilgili devlet hizmetleri Rumlara ağırlıklı olarak verilmeye ve Türkler üzerindeki baskı ağırlaştırılmaya başlanır. Kıbrıs Türklerinin kökeni Anadolu’daki Türk halkıdır. Kıbrıs‘ın fethinden sonra adanın gelişmesi için üretici nüfusa ve sanatkâra gereksinim olduğunu gören Padişah II. Selim, adada kalan 20 bin civarında askerin yanı sıra 10 bin civarında sanatkâr ailenin de Kıbrıs‘a gönderilmesini kararlaştırdı. Bu amaçla çıkarılan bir "Sürgün Hükmü” ne göre Anadolu, Karaman, Rum ve Dulkadriye kadıları şehir ve kasabalarda oturan zanaat ve meslek sahipleri arasında seçme yaparak, her on haneden bir hanede yaşayan aileleri Kıbrıs‘a gönderdiler. Bu meslek sahipleri içinde ayakkabıcılar, terziler, dokumacılar aşçılar, mumcular, semerciler, nalbantlar, bakkallar, demirciler, dericiler, taşçılar, kuyumcular, yapıcılar, kalaycılar ve kazancılar başı çekmekteydi. Adaya gelen bu Türkler kısa sürede ekonomik yaşama büyük bir canlılık getirdi. Yunanistan ise daha Osmanlı egemenliği altında olması nedeni ile Rumları kışkırtacak durumda değildi. Megali İdea fikri ortaya atılana kadar, iki halk Osmanlıların adil yönetimi altında barış içinde bir arada yaşadı. Denebilir ki adadaki tüm halkların barış içinde bir arada yaşadığı tek dönem fiilen Osmanlı İdaresi altında yaşanan bu 307 yıllık dönemdir. Bu dönemde yerel halkın büyük bölümünün mensup olduğu Ortodoks dinine ait ibadet yerleri yeniden açılmış, Hristiyanlar tam bir ibadet özgürlüğüne kavuşmuştur. Kıbrıs’ın İngilizlerin Eline Geçmesi 1878‘de Osmanlı-Rus savaşını fırsat bilen İngiltere, "Ruslara karşı yardım" vaadiyle Kıbrıs‘ı yılda 92000 altına kiralamayı başardı. Fakat bu kiralama geçici idi. Tehlike geçtikten sonra ada yeniden geri verilecekti. Yani Kıbrıs İmparatorluğun bir parçasıydı. Padişah kira anlaşmasına (Ayestafanos-Yeşilköy) imza atmadan önce (Hukuku Şahaname asla halel gelmemek üzere muahedenameyi tasdik ederim) notunu düşmüş ve sonra imzalamıştı. Fakat İngiltere adaya Murat Sarıca, Erdoğan Teziç, Özer Eskiyurt, Kıbrıs Sorunu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., İstanbul, 1975, s. 7. 14 Haşmet Muzaffer Gürkan, Bir Zamanlar Kıbrıs’ta, Lefkoşa, 1996, s. 91. 13 yerleştiği günden itibaren Kıbrıs‘ı nasıl ilhak edeceğinin hesabını yapmıştı. Nitekim Osmanlı İmparatorluğunun Almanya yanında 1. Dünya savaşına katılması ile böyle bir fırsatı bulmuş ve yayınladığı bir emirname ile Kıbrıs‘ı ilhak ettiğini duyurarak, her yıl ödemesi gereken 92 bin altını da ödemeyi durdurmuştu. Sonunda 20 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması’nın 20. maddesi ile Ada hukuken de İngiltere‘ye bırakıldı. İngiliz yönetiminin ilk yılından itibaren Rumlar Enosis (Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı) taleplerini tırmandırmaya başladılar. Bu dönemde de Rumların adanın statüsünün değiştirilmesi ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesi yönündeki faaliyetleri devam eder. Enosis fikrinin ilk defa ortaya atıldığı 18 Ekim 1828’den tam 103 yıl sonra ilk ciddi Rum ayaklanması gerçekleşir ve Rumlar 21 Ekim 1931’de Kition Piskoposu Nikodimos Milanos ve Kyrenin Piskoposu’nun öncülüğünde İngiliz idaresine karşı isyan başlatırlar. Bunun sonucunda Kıbrıs Valisi Sir R. Storss’a 12 Kasım 1931’de verilen olağanüstü yetkiler sonucu İngiliz İdaresi’nce uygulanan yaptırımlar sadece Rumları değil Türkleri de kapsar. Anayasa, Yasama Meclisi, Belediye seçimleri, siyasi partiler askıya alınır, basına sansür uygulanır, eğitim üzerinde sıkı bir denetleme başlar. Yunan ve Türk tarihinin okutulması kısıtlanır ve devlet büyüklerinin resimleri okul duvarlarından kaldırılır. İngiliz yönetimi okullara ve camilere Türk bayrağı asılmasını, 19 Mayıs ve 29 Ekimlerde bayram kutlamalarının yapılmasını, Türkiye’den kitap getirtilmesini, hatta kitaplarda bulunan bayrak ve Atatürk resimlerinin bile bulunmasını yasaklar. Enosis 1943’te belediye seçimlerinin yeniden yapılmaya başlaması, bu dönemde Kıbrıslı Rum ve Yunanlıların da bilfiil saflarında mücadele ettikleri İngiliz ve Yunan ordularının İkinci Dünya Savaşı’ndan zaferle çıkması, İngiltere’de İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi ve On iki Adanın İtalyanlarca Yunanistan’a verilmesi adada Enosis hayalinin tekrar canlanmasına yol açar. Yoğun Enosis propagandası sonrasında Yunanistan’da Parlamento 27 Şubat 1947 tarihinde oybirliğiyle aldığı bir kararla “Yunanistan’ın Kıbrıs’la Birleşmesi” gerektiğini kabul eder ve bunu bütün dünyaya ilan eder. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Atina Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesi’nde okuyan Michael Mouskos’un 15 1946’da Boston Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tahsiline devam etmesi ve 1948’de Kition Piskoposu olarak adaya dönmesiyle yeni bir dönem başlar. 16 Daha sonra Kıbrıs Rum toplumu lideri ve Başpiskopos olan Makarios’un çabasıyla Enosis faaliyetleri hızlı bir ivme kazanır. Enosis, Megali İdea hedefi çerçevesinde Kıbrıs’ın Yunanistan‘a bağlanmasını ifade Esasında Kykko Manastırı’ndaki eğitimi sırasında manastır ileri gelenlerin ondaki farklılıkları fark etmeleri üzerine sıradan bir papaz olmaması gerektiği fikrinden hareketle Michael Mouskos 20 yaşındayken önce Lefkoşa’daki Pancyprian Gymnasium’a gönderilir. PN Vanezis, a. g. e., s. 30. 16 Clement Dodd, Storm Clouds Over Cyprus, The Eothen Press Yay., Huntingdon, Cambridgeshire, 2002, s. 9. 15 etmektedir. Kelime anlamı ile " İlhak " demek olan Enosis ilk Megali İdea haritasının çizildiği 1791 yılından beri gündemde olan bir konudur. Bir anlamda Kıbrıs sorununun da bu tarihten itibaren var olduğu söylenebilir. Megali İdea ise kelime anlamı ile "Büyük İdeal, büyük fikir" demektir. Bu fikre ve ilkeye göre, 1453‘de Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul tekrar ele geçirilecek, Yunanistan, Girit, Rodos, Kıbrıs, Anadolu ve Büyük İskender‘in uzandığı İskenderiye‘ye kadar olan topraklar işgal edilerek, bir Helen İmparatorluğu olarak kabul edilen büyük Bizans İmparatorluğu kurulacaktır. Bu imparatorluğun başkenti ise eski Bizans‘da olduğu gibi hala "Konstantinopolis" diye andıkları İstanbul olacaktır. Yunanistan’ın Kıbrıs‘ı talebi ilk defa 30 Aralık 1918 yılında gerçekleşti. 18 Ekim 1828 tarihinde İngiltere, Rusya ve Fransa‘ya bir nota veren Yunanistan, resmen ilk kez Enosis fikrini ortaya atmış ve adanın kendisine bağlanmasını istemiştir. Kıbrıs‘ta Yunan kilisesi, Patrikhane ve Yunan Hükümeti tarafından desteklenen Enosis hareketi, yıllar boyunca kilise ve okullarda genç beyinlere aşılanmıştır. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların Yunanistan tarafından körüklenen bu Enosis taleplerine karşı daima haklarını müdafaa etmiştir ve Yunanistan tarafından bir sömürge haline getirilmeyi reddederek, eğer Kıbrıs el değiştirecekse, adanın gerçek sahibi olan Türkiye’ye geri verilmesini talep etmişlerdir. Bu nedenle Rumlar, Kıbrıs Türklerini daima Enosis’i engelleyen en büyük nedenlerden birisi olarak kabul etmiş, çeşitli yollarla bu engeli bertaraf etmeye çalışmışlardır. Yunanistan’da plebisit fikrinin ortaya atılması sonrasında 21 Kasım 1949 tarihinde Birleşmiş Milletlere müracaat eden Yunanlılar “Anavatan Yunanistan’la birleşmek için self-determinasyon 17 hakkının halkımıza tanınmasını istiyoruz.” derler. 18 Ancak bu konuyla ilgili olarak daha sonraki yıllarda da devam edecek olan tartışmalarda Kıbrıs konusuyla ilgili olarak Türkiye’yi temsilen New York’ta bulunan Nihat Erim, New York Times gazetesine bir açıklama yapar ve “...Self-determinasyon prensibi Birleşmiş Milletler anayasasında “halklar” için tanınmıştır. Kıbrıs’ta yalnız Rum halkı değil, onun yanında bir de Türk halkı yaşıyor. Mr. Elefterios Venezilos’un 1923’de Lozan’da heterojen bir nüfusu olan bir ülkede halk oylamasını reddedişi unutulmadı. Bir ayrı halk oluşturanların başka bir halkın çoğunluğunun isteğine boyun eğdirilmesi Birleşmiş Milletler anayasasına aykırı değil midir? Kendileri için istedikleri hakkı Rumlar, Türklerden esirgerlerse onların vereceği güvence 17 Kendi geleceğini tayin etme hakkı olarak bilinen self-determinasyon ifadesi 15 Ocak 1950 tarihinde 224.700 Rum’un katılımıyla yapılan Plebisit sonrasında Başpiskopos Makarios'un Kıbrıs’ta yaşayan Türk toplumunun ayrı bir halk değil ancak bir azınlık olarak düşünülmesi gerektiğini uluslararası platformda savunmaya başlamasıyla yeni bir mana kazanmıştır. Yunanistan Başbakanı Papagos'un da desteğiyle Yunanistan'ın Birleşmiş Milletler daimi delegesi Kıbrıs halkına Self-Determinasyon hakkı verilmesini öngören bir teklifi Birleşmiş Milletler’e sunar. Birleşmiş Milletlerin isteyeceği bütün tedbirleri almaya ve garantileri vermeye hazır olduğunu belirten Yunanistan verilecek garantilerin BM tarafından belirlenmesine de hazır olduğunu belirtir. Rumlarla eşit statüde olan Türk toplumunun azınlık olarak görülmesine karşı çıkan Türkiye kendi geleceğini tayin etme hakkının Kıbrıs Türk toplumuna da verilmesini talep eder. 24 Eylül 1954'de yapılan toplantı sonrası 17 Aralık 1954'de 8 çekimser oya karşılık 50 oyla Kıbrıs konusunun şimdilik Birleşmiş Milletlerde görüşülmemesi kararı çıkar. 18 Ahmet C. Gazioğlu, Kıbrıs Tarihi İngiliz Dönemi ( 1878 – 1960 ), Cyrep Yay., Lefkoşa, Eylül 1997, s. 115. sözüne bel bağlanabilir mi...” diye sorar. 19 Bu arada Kıbrıs’ta AKEL yönetimi ise Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Genel Sekreteri Nikos Zaharides’in telkinleri ve tavsiyeleri üzerine doğrudan Enosis girişimlerine başlar. Zaharides’in ‘Yunanistan’la Enosis doğrudan hedefiniz olmalıdır. Doğrudan Enosis slogancılığına girmeye ve stratejiniz ile taktiğinizi buna uygun olarak yeniden adapte etmeye bakın. Kıbrıs’ta dağ yok mu? Silah yok mu? şeklindeki yaklaşımına AKEL Genel Sekreteri Fifis Yoannu anılarında ‘Açıkça Kıbrıs’ta ihtilali kastediyordu ve birden aklım istemeden de olsa, dağlarımız olduğuna ancak, silah açısından o zaman tek bildiğimizin merminin dipçikten değil namludan çıktığı ancak yine de tüfeği alınca tersi olur mu diye korkmak gerektiği olduğuna gitti.” 20 diyerek not düşer. Öte yandan Dr. Fazıl Küçük’ün “Çoğunluğun merhametine kaldığından her zaman ve her yerde uygulanabilecek bir şey değildir.” 21 dediği selfdeterminasyonla ilgili olarak 15 Ocak 1950 tarihinde yapılması kararlaştırılan plebisite karşı Kıbrıslı Türkler tepkilerini göstermek üzere 28 Kasım 1948 22 tarihli Ayasofya Mitingi’nden sonra ikinci Ayasofya Mitingi’ni 11 Aralık 1949 Pazar günü binlerce Kıbrıslı Türkün de iştirakiyle Lefkoşa’da yapar. Kıbrıs Ortodoks Kilisesi ve Kitium Piskoposu Michael Mouskos yani Makarios II 23 tarafından 15 Ocak 1950 Pazar günü yapılan 24 ve Makarios'a göre "Neticesi önceden belli olan" ve “Kıbrıs halkının Enosis için var olan değişmez azmini dünyaya ilan etmek için” 25 seçime katılan toplam 224.700 seçmenden 215.108'inin (%96'sı) 26 lehte kullandığı oylarla Kıbrıs'ın 19 Nihat Erim, a. g. e., s. 68. Makarios Druşotis, a. g. e., s.35. 21 M. Fazıl Kouchouk, The Voice of Cyprus, Lefkoşa, Kasım 1956, s. 1. 22 28 Kasım 1948 tarihli bu miting sonrasında Başbakan İsmet İnönü’ye bir telgraf gönderen Dr. Fazıl Küçük mitingle ilgili bilgi verir; “28 Kasım 1948 tarihinde Lefkoşa’da 15.000 Türkün yapmış olduğu Ayasofya mitinginde bir kere daha Kıbrıs Rumlarının Yunanistan’a ilhak ve muhtariyet taleplerinin şiddetle reddedilmesi oy birliğiyle kararlaştırılmıştır. Kıbrıs Türkleri ilhak ve muhtariyetin tamamıyla Türklüğün mahvına sebep olacağına ve adanın asayişini bozacağına inanıyorlar.” BCA.030.01.40.241.14. 23 Asıl adı Michael Mouskos olan Makarios, Baf'ın Pano Panaglia köyünden sıradan bir ailenin oğludur. Pancyprian Gymnasium'dan sonra Kykko Manastırı'nda eğitim görmüş, 1938'de kiliseye girmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Yunanistan'da bulunan Michael Mouskos, savaştan hemen sonra Dünya Kiliseler Konseyi (World Council of Churches) tarafından verilen iki yıllık bir bursla Amerika Birleşik Devletleri Boston Din Bilimleri Koleji (Boston Theological College)'nde eğitim görmüştür. 1948 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunduğu dönemde Kitium Piskoposluğuna getirilmiştir. Aynı yılın sonbaharında Yunanistan'a giden Mouskos burada iki ay kalarak Grammos cephesindeki sağcı hükümet kuvvetlerine komünizme karşı mücadeleleri için moral vermiştir. Kıbrıs'a dönüşünü müteakip kilise üzerinde büyük bir hâkimiyet kazanan ve etkili bir politika yapan Michael Mouskos 20 Ekim 1950 tarihinde Kıbrıs Rum Başpiskoposluğu’na seçilmiş ve Rum toplumunun liderliğine getirilerek “Ethnarque / Milli Şef“ adını alır. Küçüklüğünden beri ateşli bir Enosisçi olarak bilinen Makarios’un adaya gelir gelmez yaptığı ilk iş 15 Ocak 1950 tarihinde Enosis yönünde bir adım olarak Rumlar arasında bir halk oylaması yapmak olur. 20 Ekim 1950 tarihinde Makarios III adını alarak Başpiskopos seçilen Michael Mouskos’un o gün yaptığı yemin Kıbrıs’la ilgili düşüncelerini daha iyi yansıtır; “Ulusal bağımsızlığımızın gerçekleşmesi için mücadele edeceğime ve Kıbrıs’ı anavatan Yunanistan’a katmaktan asla el çekmeyeceğime ant içerim.” 1960 yılında İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin garantörlüğünde tesis edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı olan Başpiskopos Makarios 15 Temmuz 1974’de Nikos Sampson’un yaptığı darbeyle devrilir. 24 Suat Bilge, Le Conflit De Chypre Et Les Cypriotes Turcs, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yay., Ankara, 1961, s. 31. 25 Sabahattin Egeli, 20 Temmuz Barış Harekâtı’nın Nedenleri Gelişimi Sonuçları, Kastaş Yay., İstanbul, 1988, s. 29 26 Achille Emilianýdes, Histoire De Chypre, Paris, 1963, s. 109. 20 Yunanistan'a ilhakı sonucu çıkar. Bu dönemde Türkiye’de Başbakan Adnan Menderes’in Kıbrıs’la ilgili talimatı ise “İngilizler adada kalsın. Onlar çıkacaksa ada bize verilsin. Bu olmazsa ada taksim edilsin. Self-government. Hiç arzu etmediğimiz şekil: adanın Yunanistan’a verilmesidir.” şeklindedir. Gerek Türkiye’nin, gerekse Kıbrıs Türklerinin büyük tepki gösterdikleri 27 ancak Kıbrıs Rum basınının büyük destek verdiği ve kamuoyu yaratmaya çalıştığı faaliyetlerle ilgili olarak Esperini gazetesi şunları yazar; 28 “Plebisit, Yunanistan’la birleşmekle eş anlamlı, yani Enosis’e eşit sayılacak ve bunu, 1906 yılında, Girit için uygulanan yönteme uygun olarak, Kıbrıs Rum milletvekillerinin Yunan Parlamentosu’na gönderilmesi izleyecektir.” Hükümet tarafından izin verilmeyen ve Etnarh 29 Partisi tarafından düzenlenen plebisite sadece Rumlar katılmış ve Kıbrıs Türklerinin “Kilisenin maskaralığı” 30 olarak değerlendirdikleri bu plebisit sonrasında Enosis iddialarını dünyaya ilan etmişlerdir; 31 “Türk halkı bunu doğrudan doğruya kilisenin maskaralığı olarak kabul etmişti. O günkü gazetelerimiz bunun yasadışı ve kabul edilebilir bir şey olmadığını yazmışlardı. Hakikaten de bu, ciddi bir plebisit sayılamazdı. Çünkü yöntem şuydu; Kiliselerde birer defter açılmıştı. Her mahallenin, her köyün, kilisenin ve bundan sorumlu papazları vardı. Bu papazlar kiliseye gelip plebisit defterine imza koyanları tespit ettiler ve gelmeyenleri de evlerinden arayıp getirdiler. Gelmek istemeyenleri “Bu bir din meselesi değildir. Pazarları kiliseye gelmiyorsunuz ama bugün bu milli davada gelip imzalayınız.” diyerek herkesi kiliseye getirdiler. Bu açık defterdi. Yani yalnız imza atılıyordu. Evet mi hayır mı diye sandık açılmış ve oylama yapılmış değildir. Bu şartlar altında tahayyül edebilir misin ki bir Rum elinden tutulup götürülsün ve “hayır ben istemem.” diyebilsin. Veyahut da düşününüz ki bir papaz gelecek ve bir Türkü elinden tutup kiliseye götürecek ve plebisit defterini ona imzalatacak. Bu mümkün değildi. O bakımdan “Türkler de plebisite imza attı.” meselesi hakikaten uydurmadır.” Yunan askeri radyosu da 16 Aralık 1949 tarihli yayınında bu hareketin arkasında doğrudan Yunanistan’ın bulunduğunu ilan eder; 32 “Plebisit, Ethnarhia’nın ulusal birleşme isteğini yasallaştıracaktır. Bu, otorite sağlayacak ve ilhak faaliyetlerinin arttırılmasının diplomatik zeminini oluşturacak yeni bir evrimdir”. Zenon Stavrinides, The Cyprus Conflict, Stavrinides Press Yay., Lefkoşa, 1999, s. 22. Ahmet Tolgay, Şahinler Yılı, KTMD Yay., Lefkoşa, 1996, s. 18. 29 “Milletin başı veya toplumun önde gelen lideri manasında olan Etnarh kelimesi esasında Osmanlı’nın adayı yönettiği dönemde başpiskoposlara verilen bir tür unvandır.16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla beraber asırlardan beri kilisenin en yüksek organı konumunda olan Etnarhia Konseyi de Makarios’un aldığı bir kararla tarihe karışır. Burada Makarios’un yapmayı planladığı şey ise artık bütün Kıbrıs’ı Cumhurbaşkanı yani bir tür Etnarh olarak yönetebileceği fikridir. 30 Rauf R. Denktaş’tan aktaran Erten Kasımoğlu, a. g. e., s. 38. 31 Erten Kasımoğlu, a. g. e., s. 38. 32 Sabahattin İsmail, a. g. e., s. 30. 27 28 8 Aralık 1949 tarihinde Kıbrıs halkına hitaben Başpiskoposluk tarafından dağıtılan bildirilerde de “Bizim de değişmeyen idealimiz olan anavatan Yunanistan’la birleşmek istediğimiz tabiidir. Bu nedenle mücadele edeceğiz. Kıbrıs halkı! Her zaman görevini yerine getirdiğin gibi, şimdi de Enosis ve yalnız Enosis için görev başına çağrılıyorsun. Milli ülkümüzü şahlandırmak için halk oylaması savaşına katılınız.“ denilmektedir. 33 Plebisit ve akabinde Kıbrıs Rumlarının ayaklanma girişimlerinin meydana getirdiği gerginlikler Kıbrıs meselesinin fiili olarak 1950 yılından itibaren ortaya çıkmasına sebep olmuştur. 34 Plebisiti yapan Makarios II’nin yerine 17 Nisan 1953 tarihinde göreve getirilen Başpiskopos Makarios III’ ün Kıbrıs Valisi Sir Andrew Wright'e bir mektup göndererek 1950'de yapılan plebisitin resmen tanınması veya ikinci bir plebisit yapılmasını talep etmesi üzerine Kıbrıs Türkleri sert tepki göstermişler ve bunun kabul edilemez olduğunu belirtmişlerdir. 35 16 Ocak 1950 tarihli İstiklal gazetesinde çok sert bir yazı yayımlayan gazeteci Necati Özkan “Yunan bayrağının Kıbrıs’ta dalgalanmasına asla müsaade etmeyeceğiz.“ der. Bu dönemde Türkiye’de Kıbrıs problemini çok yakından takip eden başta Sedat Simavi ve gazetesi Hürriyet olmak üzere Cumhuriyet, Vatan, Yeni Sabah, Ulus ve Zafer gazeteleri plebisit konusuna çok büyük bir ehemmiyetle eğilerek kararın aleyhinde çok sert protesto ve tepki yazıları yazmışlardır. EOKA Ancak ‘Kıbrıs’ı self-determinasyon talebiyle ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan onay almak suretiyle Yunanistan’a bağlayamayan Yunanistan ile Kıbrıs Rum tarafı işi silah yolu ile halledebileceği düşüncesine kapılır ve bu düşünce ile bir yeraltı örgütü kurma yoluna gider.’ ve daha önce ‘öldürmeyi bilmeyen’ 36 PEON gençlik teşkilatını kuran ve ‘Chi’ 37 olarak bilinen Grivas 38 böylece öldürmek üzere ‘politik erk tarafından desteklenen’ 39 EOKA’yı ortaya çıkartır. Esasında EOKA öncesinde Kıbrıs’ta Enosis hedefine ulaşabilmek için uğraşan ancak birbirinden habersiz ve kopuk kopuk bir şeyler yapmaya çalışan pek çok örgütler söz konusudur. Grivas daha sahneye çıkmadan çok daha önceleri ortaya çıkan bu örgütler arasında komünistler ve Pankıbrıs Ulusal Gençlik Teşkilatı PEON tarafından PEK olarak bilinen Sağ Kanat Çiftçiler Fikret Kürşad, Belgelerle Kıbrıs’ta Yunan Emperyalizmi, İstanbul, Haziran 1978, s. 115. Pierre Oberling, Kıbrıs Faciası, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 1990, s. 3. 35 Erol Mütercimler, Kıbrıs Harekâtı’nın Bilinmeyen Yönleri, Uluslararası İlişkiler Ajansı., İstanbul, 1990, s. 39. 36 Dünya, 2 Haziran 1958. 37 Richard Clogg, Modern Yunanistan Tarihi, İletişim Yay., İstanbul, 1992, s. 185. 38 Yunanistan’ı yönetenler tarafından tam bir utanç kaynağı olduğu iddia edilen ve durumun böyle olduğunu bilecek kadar da zeki olduğu ileri sürülen Grivas gerek siyasi partiler, gerek yöneticiler, gerekse diplomatlar tarafından bazen kıskançlıkla ancak çoğunlukla hep bir kuşkuyla izlenir. Byford Jones, Grivas and The Story Of EOKA, Robert Hale Limited Yay., Londra, 1959, s. 14. 39 Richard Clogg, a. g. e., s. 184. 33 34 Birliği de bulunmaktadır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı döneminde önce İtalya, daha sonra da Almanya’nın işgaline uğrayan Yunanistan’daki örgütlenmelerden etkilenen “konken masalarındaki yaşlı kadınlar bile”40 böyle bir havaya bürünür. Ancak bütün bu oluşumlar arasında özellikle iki tanesi dikkat çeker. Bu dönemde İngiliz istihbarat görevlilerinin yaptıkları çalışmalar sonrasında bazı yeraltı örgütlerinin varlığı tespit edilir. 41 Bunların başında da o güne kadar hakkında neredeyse hiçbir şeyin bilinmediği Kıbrıs’ın Özgürlüğü İçin Ulusal Cephe/EMAK 42 ve Kıbrıs Ortodoks-Hristiyan Gençlik Teşkilatı tarafından kurulan OHEN isimli başka bir örgüt gelmektedir. Ocak 1955 tarihine kadar devam eden bu örgütün kurucuları arasında Kıbrıs doğumlu olan ancak Atina’da yaşayan avukat kardeşler Savvas ve Socrates Loizides vardır. 43 Yunan iç savaşı öncesinde Alman işgaliyle beraber ortaya çıkan isimlerden birisi de Grivas olur. Megali İdea doğrultusunda Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla kurulan EOKA örgütünün lideri olan Yorgos Theodoros Grivas emekli bir Yunan Yarbayıdır. 1950’li yıllarda Kıbrıs’a gelen Grivas’ın deyimiyle adayı yönetenlerin yıllar boyunca “sessiz bir kadın köle” olarak gördükleri adayı kurtarma zamanı gelmiştir. 44 Kıbrıs’ta yaptığı faaliyetler sonrasında Yunan Genelkurmayı tarafından Korgeneral rütbesiyle ödüllendirilen ordusuz bir General olan ve formalite icabı sadece dokuz günlük bir hizmetten sonra Yunan Kralı tarafından Üstün Cesaret ve Üstün Hizmet madalyalarıyla taltif edilen Grivas, Anadolu’nun Yunanlılarca işgal edildiği dönemde Yunan ordusunda teğmen olarak görev yapmış, gerilla savaşını çok iyi bilen ateşli bir Yunan milliyetçisidir. Özellikle 15 Mayıs 1919 sonrasında Anadolu topraklarında geçirdiği zaman gerilla taktikleri konusunda Grivas’a teknik ve taktik bağlamında çok büyük tecrübeler kazandırır. Orta tabakadan bir ailenin çocuğu olarak 23 Mayıs 1898 tarihinde Trikomo köyünde doğan ve 1914 yılına kadar adada ailesinin diğer üyeleri gibi Türk tebaası olarak bulunan Grivas (18981974) 1916’da Lefkoşa’daki Pan Cyprian Gymnasium’dan mezun olup müracaat eden her 10 kişiden sadece bir tanesinin kabul edildiği “ Ümit Verenlerin Okulu “ olarak bilinen Atina’daki Helen Kraliyet Askerî Akademisi’ne girmiş bir gençtir. Grivas 27 Ocak 1974 günü Leymosun’da ölümle tanışır; ancak eceliyle ölüp ölmediği konusunda arkasında pek çok soru bırakır.1920’lerin başında Yunan ordusunda teğmen rütbesiyle görevliyken Grivas, Anadolu’da Yunan cephesinin 40 Byford Jones, a. g. e., s. 52. Kıbrıs’taki İngiliz idaresi tarafından basılan yıllık rapordan (Annual Report) istifade edilerek hazırlanmış 3 yıllık değerlendirme raporu. Government of Cyprus, Review of Events in Cyprus 1955–1957, Lefkoşa, 1958. 42 Ethnikon Metopon Apeleutheroseos Kyprou 43 Christos P. Ioannides, In Turkey’s Image-The Transformation of Occupied Cyprus into a Turkish Province, New Rochelle Publications, New York, s. 54 44 KTMA, EOKA Bildirileri Dosyası No.1318 ve 1319. 41 gerilerinde görev yaparak Yunan ikmal hatlarına büyük zararlar verdirten küçük Türk müfrezelerini gözlemleyerek gerilla harbinin temellerini öğrenir. Hatıralarında, “Gerilla harbinin tadına ilk defa bu dağlık bölgede vardım ve burada bu harbin sağladığı olanakları tanımaya başladım. Yalnızca tüfeklerle donatılmış gayri nizami bu grubun mevzileri topçu ateşimiz altına alındığı halde, büyük bir kolaylıkla tam bir gün bölgeyi tuttuğunu görmek beni hayran bırakmıştı.” diyen Grivas Yunanistan’ın yenilgisini “zekâsı ve sebatkârlığına” bağladığı Mustafa Kemal Atatürk’e hasetle karışık bir hayranlık da duymaktadır. “Ya özgürlük, ya ölüm” 45 parolasıyla hareket eden EOKA lideri Grivas’ın ‘Agoratos Anthropos/Görünmeyen Adam’ 46 olarak nitelendiği Atina’da, X kod adıyla kurulan ve kral yanlısı bir askerî güç olan teşkilat adına yayımladığı gazeteye politik yazılar gönderen Makarios’la ilk tanışması da 1946 yılında Atina’da olmuştur. 47 Grivas’ın Yunanistan’da ilk olarak ortaya çıkması kendisinin kurduğu X isimli faşist bir örgütle olur. Yunanistan Kralı II. Georgios’un en fanatik destekçisi konumundaki Atina merkezli örgütün sembolü üzerinde bir kraliyet tacı bulunan bir X işaretidir. Söz konusu örgüt 1941 yılında kurulmasına rağmen 1943 yılına gelinceye kadar son derece önemsiz ve pek de bilinmeyen bir örgüt olarak kalmıştır. 1942 yılı Ocak ayında Grivas’la görüşen Yunanistan Komünist Partisi lideri Georgios Şantos, Grivas’tan acilen askeri personele ihtiyacı olan EAM’a katılmasını ister. Grivas ise bu durumu daha sonra ELAS liderliğinin kendisine teklif edilmesi olarak yorumlar. Öte yandan faşist düşünceleriyle bilinen Grivas tarafından komünist bir organizasyondan gelen bu teklif anında ve tereddütsüz reddedilir. İlginç olan nokta ise EAM’a katılması yönünde kendisine yapılan teklifi reddeden Grivas’ın daha sonraki günlerde Alman işgal kuvvetleriyle irtibat kurmaya çalışmasıdır. Alman işgal kuvvetlerine karşı mücadele ediyormuş gibi görünen Grivas ve örgütü X esasında özellikle 1944’e kadar geçen dönemde EAM taraftarlarına karşı özellikle Atina’nın arka sokaklarında müthiş bir mücadele verir. Dönemi yaşayan bir gözlemcinin ifadesiyle “Bugün Almanlarla beraberler. Yarın Kral hazretleri geri dönünce onunla beraber olacaklar.” 48 Böylece Grivas ve X örgütünün ülkeye bağlılığı konusunda da bazı ipuçları ortaya çıkar. Grivas’ın Almanlarla irtibata geçme konusundaki bu girişimleri Almanların takındığı umursamaz tavır nedeniyle bir sonuç vermez ve böylece Grivas, “işbirlikçi damgasından tutarlılığı nedeniyle değil, Almanların ilgisizliği yüzünden” 49 kurtulmayı başarır. Oysa aynı Almanlar İtalyanların Yunanistan’dan çekilmeleriyle beraber Eylül 1943 itibarıyla Yunan yardımcı kuvvetlerinin KTMA, EOKA Bildirileri Dosyası No.1318 ve 1319. Fikret Kürşad, Belgelerle Kıbrıs’ta Yunan Emperyalizmi, İstanbul, Haziran 1978, s. 135. 47 Bazı kaynaklar Grivas ile Makarios’un Atina’daki bu ilk karşılaşmalarının Makarios’un Kıbrıs’taki faaliyetlerine destek aramak için geldiği Atina’da 1949 yılında gerçekleştiğini belirtmektedir. 48 Mark Mazower, a. g. e., s. 349. 49 Makarios Druşotis, Karanlık Yön EOKA, Galeri Kültür Yay., Lefkoşa, 2005, s. 19. 45 46 direnişçilerin önünü kesmek için kullanılabileceklerini tespit eder ve Yunan jandarma ve polis teşkilatlarına sızmak suretiyle komünist karşıtı takip ve kontrol üniteleri oluştururlar ve bu ünitelere daha geniş ve kapsamlı görevler vermeye başlarlar. Grivas’ın ve örgütü X’in ilk olarak ön plana çıkması ise 1943 yılından itibaren İngilizler tarafından EAM ve ELAS organizasyonlarının ortadan kaldırılması konusunda hazırladıkları plan içinde olur. Bu dönemde ve özellikle de 1943 ortalarından itibaren Yunanistan’daki “işbirlikçi basın” 50 tarafından ELAS mensubu direnişçiler “Yunan dağlarının Bolşevikleri, caniler çetesi ve suçlular” olarak nitelendirilmeye başlanırlar. Ülkedeki muhafazakârlar bütün ülkeyi saran anarşik unsurlardan korunabilmek için göreve çağrılırken, ELAS üyesi direnişçiler ise “ayakkabı tamircileri ve arabacılar sürüsü” 51 olarak aşağılanırlar. Aynı günlerde Mihri Belli de yaşadıklarını “liberal geçinen Macedonia gibi bir gazete bile bizi ‘Eamo Vulgaro Simorites/EAM’cı Bulgar Haydutları’ olarak nitelendiriyordu.” 52 sözleriyle ifade eder. Konuyla ilgili olarak kendisine görev verilen ve Churchill’in Yunanistan’ı nüfuzu altına almaya yönelik planlarına destek olacak şekilde hazırlık yapan Yeni Zelandalı Yüzbaşı Donald Stod paraşütle ve gizlice işgal altındaki Yunanistan’a indirilir. Ekim 1943 tarihinde Atina’ya kadar gelmeyi başaran Yüzbaşı Donald burada EAM ve ELAS’a karşı oluşturulacak faşist güçle ilgili olarak görüşmeler yapar. Yüzbaşının Grivas’la görüşmesi ise EDES, RAN, EDEM, EKO, S. E. örgütlerinin ileri gelenleriyle beraber 26 Ekim 1943 tarihinde gerçekleşir. Yapılan protokolle İngilizlerle işbirliği yapmayı kabul eden örgütler Almanlara karşı değil EAM ve ELAS’a karşı mücadele edecektir. Grivas burada yaptığı konuşmada, “Biz de silaha sarılıp aynı yöntemleri uygulamazsak ülkenin milliyetçi nüfusu ELAS ve KKE cellâtlarınca yok edilecek.” 53 der. İngilizler tarafından X örgütüne silah ve lojistik destek sağlanacağı belirtilmesine rağmen Alman işgalinin devam ettiği dönemde bu konuda hiçbir somut adım atılmaz ve yardım yapılmaz. Savaşın sona ermesiyle beraber Grivas ise İngilizlerle yaptığı anlaşmanın ve imzaladığı protokolün Yunanistan’ın müttefiki İngiltere ile yapıldığını, X örgütünün her zaman müttefiklerin yanında yer aldığını, X örgütünün Almanlarla işbirliği içinde olduğu yolundaki söylentilerin ise komünistlerin bir entrikası olduğunu belirtecek ve kendisini aklamaya çalışacaktır. Öte yandan bilinen gerçek ise Grivas’ın X örgütünün alman işgal döneminde Almanlara karşı hiçbir hareketinin olmadığı ve Almanlara karşı bir direnişin de söz konusu olmadığı şeklindedir. Savaş boyunca ortalarda görünmeyen X örgütü savaşın bitmesiyle beraber tekrar ortaya çıkar ve İngilizler de bu durumdan sonuna kadar istifade ederler. Kral taraftarı olan 50 Mark Mazower, a. g. e., s. 297. Mark Mazower, a. g. e., s. 297. 52 Mihri Belli, a. g. e., s. 79. 53 Makarios Druşotis, a. g. e., s. 20. 51 X, yaptığı eylemler ve özellikle Atina’daki binaların duvarlarına yazdığı sloganlar ve X işaretleriyle Alman işgaline karşı mücadele eden ELAS’a karşı silahlı eyleme geçeceğini duyurur. Bu dönemde Yunan direniş örgütlerine katılanlar arasında Alman işgalinden canlarını kurtarmış ve toplama kamplarına götürülmemiş olan, çoğunluğunu Selanik bölgesinden olanların oluşturduğu Yunan Yahudileri de bulunmaktadır. 54 Savaşın sona ermesiyle beraber durumun kendi çıkarları açısından da kötüye gitmekte olduğunu gören İngiltere’nin müdahalesiyle taraflar arasında geçici bir barış imzalanır. Yunanistan’ın Ruslaşmasından çekinen İngiltere böylece bölgeye ağırlığını iyiden iyiye koyar. Bu dönemde EAM, bağımsız “Dağlık Yunanistan’da” hükümet yerine görev yapacak Siyasî Ulusal Kurtuluş Komitesi’ni kurduğunu açıklayıp sürgün hükümetine kafa tutmaya başlayınca “İngiliz birliklerince zorla bastırılan ayaklanmalar, Churchill’in Yunanistan’da savaş sonrası bir komünist yönetimin iş başına gelmesine yönelik endişesini daha da arttırır. Bu endişe, küçük ve komünist olmayan bir direniş grubunun başındaki Albay Psaros’un ELAS çetesinden (büyük olasılıkla asi) biri tarafından öldürülmesi ve Kızıl Ordu’nun Balkanlar’a inmek üzere hazır ola geçmesiyle daha da arttı.” 55 Bu dönemde Dışişleri Bakanı Anthony Eden ile birlikte Atina’ya gelen Winston Churchill, Joseph Stalin ile yaptığı “yüzdelik” 56 anlaşması sonrasında 26 Aralık 1944 tarihinde anlaşmazlığa düşen iç savaş taraftarları arasında uzun saatler geçirip bir uzlaşmaya varmaya çalışsa da bunda başarılı olamaz. Geçici koalisyon hükümetinin Yorgo Papandreu başkanlığında kurulmasıyla beraber sürgündeki hükümet 1944 yılı Ekim ayında Atina’ya gelir; ancak hükümetle beraber İngiliz askerleri de bölgeye gelmeye başlamışlardır. Savaş sonrasında Yunanistan üzerindeki hâkimiyetini devam ettirmek düşüncesinde olan İngiltere ise EAM Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin silahlı gücü konumundaki ELAS Yunan Halk Kurtuluş Örgütü’ne karşılık EAM’ın altını oymaya ve Grivas’ın faşist X örgütü gibi gerilla örgütlerinin de güçlendirilmesi çabalarına hız verir. Bu arada ELAS tarafından Mart 1944 döneminde oluşturulan PEEA Ulusal Kurtuluş Siyasi 1943 Eylül ayından itibaren İtalya’nın ateşkes ilanından sonra Almanlar, Atina’da yaşayanlar Yahudilere yönelik bir harekâta girişirler. Ancak söz konusu insanların Alman makamlarına teslimi konusundaki talep kamuoyu tarafından reddedilir. Bu dönemde EAM/ELAS direniş örgütleriyle Atina Piskoposu, Atin Polis Şefi, İngiliz güçleriyle irtibata geçmek suretiyle bu inanların hayatlarını kurtarırlar. Özellikle Atina Polis Şefi Anghelos Evert’in hazırlattığı yaklaşık 18.500 sahte kimlik sayesinde Almanlardan saklanan pek çok insanın hayatının kurtarılması sağlanır. Bu dönemde en kayda değer karşı koymalardan birisi ise 1942 yılında yaşanır ve PEAN direniş örgütü Atina’da İtalyan işgal kuvvetleri tarafından kullanılan bazı büroları havaya uçurur. Başkanlığını Panayotis Kanellopoulos’un yaptığı PEAN direniş örgütünün Hava Kuvvetleri mensubu üyesi Costas Perrikos, Yannis Katevatis ve Julia Biba gibi pek çok üyesi daha sonra yakalanarak idam edilirler. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı ve Atina Üniversitesi Siyasal Bilgiler Bölümü, Documents On The History of The Greek Jews, Atina, 1988, s. 35. 55 Richard Clogg, a. g. e., s. 163. 56 Stalin’e önerdiği teklifle ilgili olarak bir kâğıt parçasının üzerine bazı rakamlar çizen Churchill, Yunanistan’da %90 oranındaki bir İngiliz menfaati karşılığında Romanya’da Rusya’ya %90’lık bir oran önerir. Bulgaristan da Rusya tarafında kalacaktır fakat İngiltere’ye karşı %75’e %25’lik bir oran söz konusudur. Yugoslavya ve Macaristan ise menfaatlerin %50 olarak paylaşılacağı ülkeler olacaktır. Sovyet birlikleri Bulgaristan’la kısmen Macaristan topraklarında olduğundan İngiltere’nin bu teklifi ciddî bir engel olarak değerlendirilmez. William L. Neumann, After Victory: Churchill, Roosevelt, Stalin and The Making of The Peace, Harper Colophon Books, New York, 1969, s. 131. 54 Komitesi’nin Yunan askeri personeli tarafından memnuniyetle karşılanması İngiliz idaresi tarafından bir isyan olarak algılanır. Papandreu hükümetini her açıdan destekleyen ve düzenli ordunun yeniden tesis edilmesi için yeni bir planın devreye girmesini isteyen İngiltere böylece EAM’ın ELAS benzeri örgütlenmelerin devam etmesi şeklindeki fikrine de karşı çıkar ve 3 Aralık 1944 günü patlak veren olaylar ülkeyi kanlı bir sürece götürür. 3 Aralık 1944 tarihinde komünistlerin Atina’da Sintagma Meydanı’nda toplanmalarının ardından başlayan gösterilerde polisin ateş saçması sonucunda 22 kişi hayatını kaybeder, yüzlerce gösterici de yaralanır; 57 “…Oraya vardığımda değişik silahlı direniş örgütlerinin gösterileriyle karşılaştım. Gösteriler sırasında onları izleyebilmek için halktan da geniş bir katılım olmuştu. Çoğunluğu kadınlar ve benim gibi çıplak ayaklı çocuklardı… Birkaç saniye sonra bölge tam bir kan gölüne döndü. O andan itibaren hiç kimse kimin kime ateş ettiğini bilmiyordu. Bizler korkuyla hayatımızı kurtarabilmek için korunacak bir yerler ararken ölü ve yaralılar kaldırımları tamamen kaplamıştı...” Aynı gün gösterilerde 22 kişiyi öldüren İngiliz kuvvetleriyle beraber hareket eden hükümetin öncü birlikleri ise Grivas’ın X örgütünün üyelerinden oluşmaktadır. X örgütüne mensup Yunanlılar aynı gün Filopappu tepesinde ELAS mensubu partizanlara saldırırlar. ELAS’a mensup partizanlar da aynı şekilde X örgütünün Thisios’ta faaliyette bulunduğu bölgeyi kuşatırlar ve kayınpederinin eczanesinden örgütünü yönlendiren Grivas’ı çembere alırlar. Grivas’ı ELAS’ın kuşatmasından kurtaran ise o dönemde İngiliz ordusunda Binbaşı rütbesiyle görev yapan ve 1959 yılında Grivas ve EOKA teşkilatıyla ilgili olarak “Grivas and the Story of EOKA” kitabını yazacak olan Bayford Jones olur. Churchill’in emriyle gerekirse kan dökmeye hazır askerî kuvvetler ülkenin dört bir tarafında bombalama hadiselerine başlarlar. ELAS üyesi gerillalar İngiliz askerî gücü karşısında dayanamayınca Atina’dan çekilmek zorunda kalırlar. Bu dönemde İngilizler tarafından Atina’da şehrin denetimini sağlamak ve kontrolü sağlamak amacıyla aşırı sağcı örgütlerden alınan örgüt elemanları vasıtasıyla milis taburları oluştururlar. Bu milis taburlarının sayısı 29 Aralık 1944 tarihine gelindiğinde 22’ye ulaşmış durumdadır. Bunun hemen ertesinde ELAS ve İngilizler arasında 11 Ocak 1945 tarihinde bir ateşkes imzalanır. Savaş sonrasında milis kuvvetleri, Alman işbirlikçileri ve faşist örgütlere dayanan bir askeri güçle EAM’ın tamamen ortadan kaldırılması yönünde faaliyetler hızlandırılır. Bu dönem artık kralcı ve cumhuriyetçi olarak bilinen politikacıların “burjuva hayatını” savunma pahasına aralarındaki görüş ayrılıklarını bir kenara bıraktıkları komünist karşıtı özellikleriyle tarihe geçer. Stalin’in artık komünist gerillalara yardım etmeyeceğini belirtmesi, Churchill’in de kral taraftarları üzerindeki nüfuzunu kullanmasıyla barış süreci Nisan 1945 tarihinde Yunanistan’da tekrar başlar; ancak geride her iki taraftan yüzlerce ölü ve yaralı kalmıştır. İngiliz istihbarat teşkilatının bir raporuna göre Mart 1946 57 Lyn Rowland, The Survival of Titch, Efstathiadis Group Press, Atina, 2000, s.179. tarihi itibarıyla Grivas’ın X örgütü Mora Yarımadasında 13.000 üye, Makedonya ve Trakya’da Selanik hariç olmak üzere 9.000 üye ve Yunanistan’ın orta bölgelerinde de 20.000 üyeden oluşmaktadır. X örgütünün Pire ve Selanik’teki üyelerinin yarısından fazlası da silahlı bir durumdadır. X’in Selanik’teki 1.000 kişilik gücü tamamıyla silahlıdır ve Grivas elindeki silahlı gücün 200.000 kişi civarında olduğunu ileri sürmektedir. Ayrıca örgütün pek çok üyesi de ülkenin silahlı kuvvetlerine sızmış durumdadır. Bu dönemde başta Atina olmak üzere ülkenin her köşesinde EAM üyesi olanlara karşı baskı ve yıldırma politikalarıyla savaş açan X örgütü tam bir çete mantığıyla hareket eder ve ardında yüzlerce cinayet bırakır. Böylece sadece 1945 yılı içinde komünist oldukları iddiasıyla 80.000 kişi hakkında soruşturma açılır. 58 Komünistlerin katılmadıkları Mart 1946 seçimlerinde yaklaşık 1.1 milyon Yunanlı sandığa gider. Bu dönemde seçimlere giren Grivas’ın örgütü ise oyların sadece %0.80’ini alabilir. Hemen ardından yapılan halkoylamasıyla da krallığın devam etmesi şeklinde bir sonuç çıktığından Kral II. George tekrar Yunanistan’a döner. Bu dönemde Komünist Partisi KKE’nin yaptığı açıklamaya göre 1.000 civarında ölü, 70.000 civarında da gözaltına alma söz konusudur. 1950 yılında yapılan seçimlere de X’cilerin Köylü Partisi adını verdiği partisiyle katılan Grivas bu seçimde de hüsrana uğrar ve sonuçta partisi dağılır. İlginç olan nokta ise Yunanistan Ordu Bakanlığı tarafından 1951 yılında X örgütü Alman işgal güçlerine karşı mücadele den bir direniş örgütü olarak kabul edilir. Almanlarla işbirliği yapan diğer faşist örgütler ve mensupları da aynı şekilde ödüllendirilirler. EOKA’nın kurulmasıyla ilgili olarak Makarios ile Grivas arasındaki ilk buluşma 2 Temmuz 1952 tarihinde Yunanistan'ın başkenti Atina'da bu kanlı organizasyonun başkanı Başpiskopos Makarios, George Stratos, Loizides kardeşler, Kıbrıslı olan bir başka Yunan subayı General Papadopoulos, Albay Alexopoulos, Pan Helenik Kıbrıs Enosis Derneği (Panellinyos Ebitropi Enosis Kypru) yöneticileri, Atina Üniversitesi’nden 2 Profesör ve Yunanistan Kilisesi mensuplarının bulunduğu bir toplantıda gerçekleşir. Grivas ise Kıbrıs’ta silahlı mücadele konusunda kafasında oluşan ilk fikri 1950 yılının Ağustos ayında Yunanlı diplomat Ahilleas Kiru ve avukat Hristodulos Papadopulos’la paylaştığını belirtir. Öte yandan yine 1950 yılının hemen son günlerinde ve tam da Noel zamanında Grivas tarafından ziyaret edilen önemli bir kişi daha vardır ve o da Yunanistan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Kosmas’dır. Daha sonra 27 Ocak 1951 günü yapılan baş başa görüşmede Kıbrıs konusunda Grivas tarafından girişilecek her türlü silah eylem planının Orgeneral Kosmas tarafından destekleneceği de karara bağlanır. 59 Esasında 2 Temmuz 1952 tarihli görüşmeden önce Grivas ve Loizidis kardeşler yine Atina’da ve Tsita pastanesinde buluşarak yapacakları ikinci toplantıyla ilgili taslağı da hazırlamışlardır. 58 59 Makarios Druşotis, a. g. e., s. 28. Makarios Druşotis, Karanlık Yön EOKA, Galeri Kültür Yay., Lefkoşa, 2005, s.43. Enosis ittifakının yapılmasından sonra, Grivas ve Makarios Yunanistan iç savaşında komünistlere karşı mücadelesinde ve İtalya’ya karşı Arnavutluk savaşında milli kahraman olan General Papagos’la da görüşür. Amerika tarafından politik ve ekonomik istikrarın sağlanması için güçlü bir hükümet iddiasıyla desteklenen Yunan Partisi Başkanı olan Papagos da Grivas ve Makarios’u sonuna kadar destekler. 60 Grivas anılarında 27 Ocak 1951 tarihinde, Papagos yanlısı Yunanistan Genelkurmay Başkanı General Kosmas tarafından kendisine tam destek sözü verildiğini yazar. Daha sonra politik kaygılar içine giren Papagos, Enosis fikrini benimsemeye devam etmesine rağmen EOKA’nın planından uzaklaşır ancak Makarios’a Yunanistan’da iktidara gelmesi halinde Kıbrıs meselesini ele alacağı sözünü verir. Bu görüşmeden hemen sonra Grivas son 20 yılda ilk defa doğduğu yer olan Kıbrıs’a kendi ismi, kendi pasaportu ve karısıyla beraber 5 Temmuz 1951’de gider ve Lefkoşa’da doktor olan kardeşinin evinde kalır. Her zaman Yunanistan’ın bir parçası olarak görülen ve EOKA bildirilerinde hep “Yunanistan’ı hatırlatan bir ada olarak isimlendirilen” 61 Kıbrıs’ta arazi yapısını inceleyen ve kendisi için son derece önemli olan özellikle dağlık bölgelerde 62 keşif çalışmaları yapan Grivas kanlı EOKA tedhişinin başlangıcını da böylece yapar. Adaya gelir gelmez Makarios’la görüşen Grivas, Makarios’a adada gerilla savaşını başlatma zamanının geldiğini belirterek mücadelelerinin dar kapsamlı olarak küçük gruplarla dağlarda, geniş kapsamlı olarak da sabotörler vasıtasıyla pek çok askeri hedefin olduğu şehirlerde başlatılacağını belirtir. 63 Silahlı grupların silahsız sempatizanlarca desteklenmesi halinde faaliyetlerini çok daha başarılı bir şekilde ve rahatça yapacağına inanan Grivas şehir ve kasabalarda da öğrencilerden istifade etme yoluna gider. 64 “Ya özgürlük, ya ölüm” 65 parolasıyla hareket eden EOKA’nın lideri Grivas’ın ‘Agoratos Anthropos/Görünmeyen Adam’ olarak nitelendiği Atina’da, X kod adıyla kurulan ve kral yanlısı bir askeri güç olan teşkilat adına yayımladığı gazeteye politik yazılar gönderen Makarios’la ilk tanışması da 1946 yılında Atina’da olmuştur. Bu dönemde Makarios, Argirokastro Metropoliti Panteleimonos tarafından Atina Ayia İrini tapınağına Diakonos olarak atanmıştır. Öte yandan, 1 Temmuz 1952 tarihinde Grivas ve Makarios’un Kıbrıs’la ilgili buluşmasından sonra 7 Mart 1953 günü Atina'da 60 A. g. e., s. 134. KTMA, EOKA Bildirileri Dosyası No.1318 ve 1319. 62 Yine de Grivas sadece arazi yapısının böyle bir mücadele için tek başına yeterli olmayacağı düşüncesindedir. Gizleme sağlamayacak düz arazilere oranla dağlık arazilerin daha uygun olacağı düşüncesine de katılmayan Grivas, bu tür gerilla mücadelelerinin düz arazilerde de uygun şartların oluşması halinde uygulanabileceği inancındadır; “Örneğin Meserya Ovasında arazi son derece düz ve gizlenmeye müsait bir ortam değildir. Ancak faaliyetlerimiz açısından bu bölge son derece önemli ve İngilizler bu bölgeyi “ölü bölge” olarak niteliyorlar. Kuzeydeki Karpaz bölgesi de son derece önemli bir noktadır ve burada sempatizanların evleri ve kulübeler doğal yapının sağlayacağı örtünmenin yerini kolaylıkla kapatabilmektedir.” Friedrich August, Modern Irregular Warfare, New York, 1986, s. 92-102. 63 Charles Foley, a. g. e., s. 17. 64 Friedrich August, a. g. e., s. 87. 65 KTMA, EOKA Bildirileri Dosyası No.1318 ve 1319. 61 Great Britain Hotel’in 328 numaralı odasında Makarios, George Grivas, Evangelos Averof, George Stratos, Profesör Yerasimos Konidaris, Avukat Antonios Avgikos, Savvas Loizides, Socrates Loizides, ayrıca General Nikolaos Papadopulos, El Tsatsomiros, D. Stavropolos, Profesör Demetrios Vezanis ve Albay Elias Alexopoulos da Yunan bayrağı, İncil ve silaha el basarak yemin ederler; 66 “Mukaddesat adına ve hayatımı feda pahasına, en ağır işkencelere tahammül göstererek, Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleşmesi (Enosis) konusunda sır vermemeye ve bu hedefe ulaşmaya yönelik emirleri, itiraz etmeden yerine getireceğime ant içerim. Eğer bu yemine karşı gelirsem bir hain olarak görülecek ve bana verilecek her türlü cezayı hak edeceğim, sonsuza kadar lanetleneceğim.” Grivas ise Kıbrıs’ta eyleme başlama tarihinin bir an önce tespit edilmesi ve hemen harekete geçilmesini ister ve 20 Mart 1954 tarihinde Lavrion’dan hareket eden Sirina adlı bir tekne aracılığıyla 3 Bren, 3 İtalyan malı Beratta makineli tüfek, 4 Thompson yarı makineli tüfek, 17 otomatik Sten, 47 çeşitli çap ve marka tüfek, 7 toplu tabanca, 32.150 değişik çapta mermi, 290 el bombası ve 20 kilo patlayıcı ve fünyeden oluşan ilk Yunan silah desteği gizlice adaya çıkartılır. Teknenin komutanlığına ise Amiral Sakelarios tarafından Evangelos Kutalyanos atanır. Kutalyanos’un yolculuk boyunca en çok güvendiği şey ise Ortadoğu’daki İngiliz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından kendisine verilen ve Alman işgali altındaki Yunanistan’a gizlice silah sokma ve ajan sevkiyatından dolayı verilen bir teşekkür belgesidir. 67 Bu silahlar büyük olasılıkla Grivas’ın Yunanistan iç savaşı sırasında faaliyette bulunan faşist X örgütüne ait olan silahlardır. Söz konusu silahlar herhangi bir problemle karşılaşmadan 25 Mart 1954 günü Khloraka’da karaya çıkartılır. Enosis’e içten bağlı olmayan Kıbrıs Rumlarını şiddet yoluyla susturmak, Kıbrıs’taki iki toplumun arasını açmak için İngiliz Hükümeti’nin baskıcı metotlara başvurmasını sağlamak ve Kıbrıs’ı dünya gündeminde tutarak İngilizleri dünya kamuoyu önünde zor duruma düşürmek ve Kıbrıs’taki idare ile İngiltere’nin prestijini sarsmak için kurulan EOKA 68 zaman içinde genç yaşlı, asker, polis, sivil demeden bütün ada için bir kâbus olacaktır. Bu arada Kıbrıs adasında sabotajlar ve dağlarda yetiştirilecek gerillalar aracılığıyla harekete geçeceğini belirten Grivas’a Makarios’un başlangıçtaki cevabı “Arkandan gelecek elli kişi bile bulamayacaksın. “ olur. 69 Öte yandan, 28 Ağustos 1954'de Atina'nın Kifisia semtinde toplanan Grivas ve adamlarına Başpiskopos Spiridon, Enosis yemini ettirir; 70 66 Charles Foley, a. g. e., s. 19–25. Makarios Druşotis, a. g. e., s.51. 68 Halkın Sesi, 24 Haziran 1997. 69 Charles Foley, a. g. e., s. 18. 70 Nazım Güvenç, a. g. e., s. 45. 67 “Mukaddes azizlerin tasvirleri önünde, dinimize bağlı olarak yeminimizi edelim. Ölüme kadar milli davaya (Enosis'in gerçekleştirilmesi) sadık kalacağız. Yolumuzdan geri dönmeyeceğiz. Hiç kimseye taviz vermeyeceğiz. Hiçbir şekilde anlaşma yoluna gitmeyeceğiz. Bize karşı kullanılacak kuvvet ve baskılara direneceğiz. Ayakta duracağız. Hedefimiz Enosis, sadece Enosis olacak.” Yunanistan hükümetinin ve Kıbrıs Rumlarının Birleşmiş Milletlerde diplomatik yoldan bir sonuca varamaması şiddet ve terör yoluyla emellerine ulaşma gayretine dönüşür. 71 Kıbrıs Rum lideri Başpiskopos Makarios ve George Grivas 72 Kıbrıs milliyetçisi değil Yunan milliyetçisi olduklarından, gayeleri iki toplumlu bağımsız bir devlet kurmak değil, Kıbrıs Türklerine hiç yer vermeyen Enosis ve adanın Yunanlılaştırılması idi. Yunanistan'ın büyük desteğiyle 1955 yılı 71 Robert Stephens, a. g. e., s.140. Megali İdea doğrultusunda Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla kurulan EOKA terör örgütünün lideri olan Yorgos Theodoros Grivas emekli bir Yunan Yarbayıdır. Kıbrıs’ta işlediği cinayetler sonrasında Yunan Genelkurmayı tarafından Korgeneral rütbesiyle ödüllendirilen ordusuz bir General olan ve formalite icabı sadece dokuz günlük bir hizmetten sonra Yunan Kralı tarafından Üstün Cesaret ve Üstün Hizmet madalyalarıyla taltif edilen Grivas, Anadolu’nun Yunanlılarca işgal edildiği dönemde Yunan ordusunda teğmen olarak görev yapmış, gerilla savaşını çok iyi bilen ateşli bir Yunan milliyetçisidir.10 Mart 1959 tarihinde yaptığı bir konuşmada İngiltere Muhafazakâr Parti Milletvekili John Hall, George Grivas’ı en kısa şekliyle şöyle anlatır; “Korkakça düzenlenmiş pek çok vahşi cinayetin işlenmesinde son derece başarılı ancak Enosis ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması konusunda tamamıyla başarısız olmuş ısmarlama bir suikastçı.” Rum Gençlik Teşkilatı PEON (Birleşik Kıbrıs Enosis Gençlik Teşkilatı) ve OXEN (Gençlerin Hıristiyan Ortodoks Birliği)’i organize etmesi istenen, 1919–1922 yıllarında Anadolu'daki Yunan işgal ordusunda edindiği gerilla savaşı taktiklerini 1 Nisan 1955 tarihinden itibaren Kıbrıs'ı kan gölüne çeviren tedhiş hareketleriyle uygulama alanı bulan Yorgos Theodoros Grivas'ın kurduğu Ethniki Organosis Kibriyon Agoniston (Kıbrıslı Savaşçıların Ulusal Birliği) Grivas’ın elinde bir tedhiş örgütüne dönüşür. Orta tabakadan bir ailenin çocuğu olarak 23 Mayıs 1898 tarihinde Trikomo köyünde doğan ve 1914 yılına kadar adada ailesinin diğer üyeleri gibi Türk tebaası olarak bulunan Grivas (1898–1974) 1916’da Lefkoşa’daki Pan Cyprian Gymnasium’dan mezun olup müracaat eden her 10 kişiden sadece bir tanesinin kabul edildiği “Ümit Verenlerin Okulu“ olarak bilinen Atina’daki Helen Kraliyet Askeri Akademisi’ne girmiş ateşli bir Yunan milliyetçisidir. “Cennetle cehennem birleşirse ve su ile ateş yan yana gelebilirse ancak o zaman Türklerle dost olabiliriz.” diyen ve bütün ömrünü Kıbrıs adasını kana bulamaya ve masum insanları katletmeye adamış olan Grivas 27 Ocak 1974 günü Leymosun’da ölümle tanışır; ancak eceliyle ölüp ölmediği konusunda arkasında pek çok soru bırakır.1920’lerin başında Yunan ordusunda teğmen rütbesiyle görevliyken Grivas Yunan cephesinin gerilerinde görev yaparak Yunan ikmal hatlarına büyük zararlar verdirten küçük Türk müfrezelerini gözlemleyerek gerilla harbinin temellerini öğrenir. Hatıralarında, “Gerilla harbinin tadına ilk defa bu dağlık bölgede vardım ve burada bu harbin sağladığı olanakları tanımaya başladım. Yalnızca tüfeklerle donatılmış gayri nizami bu grubun mevzileri topçu ateşimiz altına alındığı halde, büyük bir kolaylıkla tam bir gün bölgeyi tuttuğunu görmek beni hayran bırakmıştı.” diyen Grivas Yunanistan’ın yenilgisini “zekâsı ve sebatkârlığına” bağladığı Atatürk’e hasetle karışık bir hayranlık da duymaktadır. “Küçük, zayıf bir ülke olan Kıbrıs benim anavatanımdır ve ta ki 1878’de Türkiye onu bir kaç bin sterline satıncaya kadar yüzyıllarca istilalara uğramıştır.” diyen ve Digenis kod adıyla Kıbrıs’ta harekete geçen Grivas 1. Dünya Savaşı ile 2. Dünya Savaşı’nda yan yana savaştığı İngilizlere karşı bu sefer hasım olarak ortaya çıkar; “Silahlı mücadeleyi başlatmam için 26 Ekim 1954’de Ayios Gedryieos teknesi ile içinde silah ve mühimmat olduğu halde, Kıbrıs’a hareket ettim. Beraberimde Sokradis Loizides de vardı. 10 Kasım 1954 saat 20.00’de Hıloraka köyüne çıktım. Arkadan Yunanistan Kıbrıs’a bol miktarda silah ve mühimmat göndermeye devam etti.”Grivas Kıbrıs’taki stratejik hedefini de şöyle açıklar; “Kıbrıs’taki İngilizleri devamlı taciz etmek suretiyle sonucu ne olursa olsun vazgeçmeyeceğimiz konusunda kesin kararlı olduğumuzu aksine uluslararası diplomasi aracılığıyla Birleşmiş Milletleri ve özellikle de İngilizleri Kıbrıs meselesi konusunda uzlaşmaya ve bütün Yunanistan ve Kıbrıslı Rumların istekleri doğrultusunda hızlı bir çözüme götürmeye azmettiğimizi göstermeliyiz.” 8 Mart 1959 tarihinde Makarios’un sürgünden tekrar Kıbrıs’a dönmesinin hemen arkasından Grivas da ‘daha sonra gelip adayı tekrar kan gölüne çevirmek üzere 16 Mart 1959 tarihinde bir veda mesajı yayımlayarak Yunanistan’a döner; “Sizi üzüntü içinde bırakıp gidiyorum... Artık otomatik silahların takırtıları ve infilakların gümbürtüsü durmuştur... Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temeli, ölen kahramanların kanları ile perçinlenmiştir.“ Kıbrıs’ın Yunanistan Konsolosu Fridas tarafından saklandığı evden alınan Grivas, Yunanistan Hükümeti’nin kontrolü altında ve Yunan savaş uçaklarının nezaretinde Lefkoşa’dan Atina’ya uçar ve 20 Mart 1959’da Atina’da askeri törenlerle karşılanır. 72 ortalarında kuruluşunu tamamlayan EOKA (Ethniki Organosis Kibriyon Agoniston) 73 tedhiş örgütünün siyasi lideri Makarios, askeri lideri ise Yunanistan iç savaşı sırasında “X” kod adıyla bir yeraltı örgütü kuran ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra örgütü aşırı uçta partileştiren George Grivas'tır. Grivas’ın deyimiyle adayı yönetenlerin yıllar boyunca “sessiz bir kadın köle” olarak gördükleri adayı kurtarma zamanı gelmiştir. 74 “Kıbrıs Mücadelesi Ulusal Örgütü” olarak adlandırılan bu örgütün ulusal kavramıyla kastettiği Elen düşüncesi ve Enosis fikrinden başka bir şey değildir. 75 EOKA, Kıbrıs‘ta Makarios öncülüğünde Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan‘a bağlamak için kurulmuş olan bir terör örgütüdür. EOKA için ilk gizli görüşmeler 2 Temmuz 1952‘de Atina‘da Makarios‘un başkanlığında yapılmıştı. EOKA’nın amacı önce İngilizleri adadan atmak, ardından da topyekûn bir imha hareketi ile Türk halkını yok ederek adayı Yunanistan‘a bağlamaktı. Nitekim kısa süre sonra İngilizlerin adadan ayrılmasını dahi beklemeden, 21 Haziran 1955‘den itibaren saldırılarını İngiliz Sömürge Yönetimine ve Türklere de yöneltmeye başladı. 1950’de Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi tarafından düzenlenen bir sözde plebisitte Rum toplumunun %95’i Enosis lehine oy kullanılmıştır. Bu arada Enosis Yunanistan’ın resmi politikası haline gelmiştir. Yunanistan, Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler örgütüne 1954’te götürmeyi başarmıştır. Yunanistan’ın, sorunu BM’ye getirmekte kullandığı slogan “Self-Determinasyon”dur. Kıbrıs Türk halkının ise “self-determinasyon” hakkı hiçe sayılmakta ve bu prensip tek taraflı olarak sadece Kıbrıs Rum halkına ait bir hak olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Halbuki Kıbrıs’ta “Kıbrıs milleti” diye bir millet yoktur; bunu ilk söyleyen taraf da yine Rumların kendileridir. Kıbrıs’ta iki ayrı din, dil ve kültüre sahip iki ayrı halk vardır. Tezlerinin haklılığını bu inkâr edilemez gerçeğe dayandıran Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs’ta tek taraflı “self-determinasyon” uygulanamayacağını, gerçek anlamda bir “selfdeterminasyon” uygulanacaksa, bunu dini dili ve kültürü ayrı iki halkın her ikisine de eşit şekilde uygulanması gerektiğini savunmaktadırlar. Rum Ortodoks Kilisesi ve EOKA’nın Enosis’i gerçekleştirmek için ortaklaşa sürdürdükleri şiddet hareketlerini, Kıbrıs Rum tarafı dünya kamuoyuna “bağımsızlık” için verilen bir “kurtuluş mücadelesi” olarak takdim etmeye çalışmaktadır. Halbuki şiddet eylemlerinin çoğunluğu o günün sömürge idaresi durumunda bulunan İngiltere’den ziyade, Kıbrıs Türklerine karşı yapılmaktaydı. EOKA’nın fiili şiddet eylemlerinin başladığı 1955’lere kadar, Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine sadık Bir yeraltı örgütünün hangi şartlarda ve ne şekilde kurulabileceği, hangi faaliyetlerde bulunacağı ve nasıl başarılı olacağı konusunda bilgi veren ve bu bağlamda EOKA’nın içyüzünü anlatan bu kitap bizzat Grivas’ın sözlerinden hareketle ve birinci ağızdan Charles Foley’in editörlüğünde kaleme alınmıştır. Charles Foley, 20 Mart 1959 tarihinde Grivas’ı Lefkoşa’daki havalimanında Yunanistan’a uğurlayanlar arasındadır. Charles Foley, Guerilla Warfare and EOKA Struggle; General Grivas , Longman Yay., Londra, 1964, s. 109 74 KTMA, EOKA Bildirileri Dosyası No.1318 ve 1319. 75 R. R. Denktash, The Cyprus Triangle, Lefkoşa, 1982, s. 22. 73 kalarak barışçı bir dış siyaset gütmekte olan Türkiye Cumhuriyeti, bu olaylar karşısında hareketsiz kalınamayacağını anladı. 1955’te Londra da toplanan Konferansta Türkiye, Kıbrıs konusunda ilgili bir taraf olduğunu kabul ettirdi. 1956’da Kıbrıs sorunu BM önüne getirilmek istendiğinde, Türkiye gerek hükümeti, gerek basını, gerekse kamuoyuyla bir bütün olarak Kıbrıs Türkü’nün yanındaydı. Konu bazı devletlerin muhalefetiyle ertelenir. Rumların Enosis talebine karşı bir antitez olarak Taksim fikri ortaya atıldı. Barış ve uzlaşma adına Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği bunu kabul etti, fakat Rumlar Kıbrıs’ı bir Yunan adası görmeye devam etmekte ve Enosis üzerinde ısrar etmekteydi. EOKA’nın Kıbrıs Türk Halkına yönelttiği şiddet ve saldırıların artarak devam etmesi üzerine 1 Nisan 1958 yılında, Kıbrıs Türk Halkı kendilerini bu saldırılara karşı korumak maksadı ile Anavatan Türkiye’nin de desteğini alarak, bir direniş örgütü olan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu. Rumlar geniş kapsamlı saldırılarına başlayana kadar, TMT eylemde bulunmadı. Bu arada Yunanistan tarafından birkaç kez daha Birleşmiş Milletlere götürülen Kıbrıs sorununda “Self-Determinasyon” kisvesi altında hareket eden Rumların gerçek maksatlarının Enosis olduğu iyice anlaşılmıştır. Rum tarafının bu şekilde maskesinin düşmesi ve TC hükümetinin de bu konuda iyice ağırlığını koyması üzerine bir uzlaşmaya varılmış ve bunu 1959 Londra ve Zürih Anlaşmaları izlemiştir.