8. Cilt - Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Transkript
8. Cilt - Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ KAPADOKYA ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ (NEVKAM) 1.Uluslararası NEVŞEHİR TARİH VE KÜLTÜR SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ 16-19 Kasım 2011, Nevşehir 8 Cilt Editör Yrd. Doç. Dr. Adem ÖGER 1. Uluslarası Nevşehir Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri Nevşehir Üniversitesi Yayınları: 2 Editör Yrd. Doç. Dr. Adem ÖGER ISBN: 978-605-4163-02-1 (tk) 978-605-4163-11-3 (8.cilt) 1. Baskı Nisan, 2012 / Ankara Kapak ve Sayfa Tasarımı Grafik-Ofset Matbaacılık Reklamcılık Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. 1. Cadde 1396. Sokak No: 6 06520 (Oğuzlar Mahallesi) Balgat-ANKARA Tel : 0 312. 284 16 39 Pbx Faks : 0 312. 284 37 27 E-mail : grafiker@grafiker.com.tr Web : grafiker.com.tr Baskı, Cilt Ofset Yayıncılık Ltd. Şti. Kazım Karabekir Caddesi Ali Kabakçı İşhanı 85/3 İskitler-ANKARA Tel : 0 312. 384 00 18 Faks : 0 312. 342 16 52 DESTEKLERİ İÇİN Nevşehir Valiliği’ne, Nevşehir Belediyesi’ne, TÜBİTAK’a, Avanos Belediyesi’ne, Başdere Belediyesi’ne, Çat Belediyesi’ne, Derinkuyu Belediyesi’ne, Göre Belediyesi’ne, Gülşehir Belediyesi’ne, Göreme Belediyesi’ne, Hacıbektaş Belediyesi’ne, Kavak Belediyesi’ne, Mustafapaşa Belediyesi’ne, Uçhisar Belediyesi’ne, Ürgüp Belediyesi’ne TEŞEKKÜRLERİMİZLE İÇİNDEKİLER BİLDİRİLER (Bildiriler Alfabetik Olarak Sıralanmıştır) Tuncay BÜLBÜL Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir .... 5 Turan ŞENER Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma: Nevşehir Üniversitesi Örneği .......................................................................... 35 Turgay KABAK Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum ile İlgili İnanış ve Uygulamalar .............. 51 Uğur CEYLAN- Murat BAYAZIT Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi .......................................................................... 73 Vedat DENİZ Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi........................................................... 85 Veysel ÇAKMAK- Şule KARADAĞ- Başak SOLMAZ Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme........................... 105 Volkan KARAGÖZLÜ Damat İbrahim Paşa’nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel........ 119 Vüsale MUSALI Osmanlı Tezkireleri Işığında Nevşehirli Şairler ................................................ 133 Yakup UMUCU- Vedat DENİZ Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi......................................................... 143 Yaşar KALAFAT Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil ................. 157 Yılmaz BÜKTEL Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin Restorasyonu Üzerine Notlar ..... 171 Yusuf GÖKKAPLAN Nevşehir Türkülerinin Toplum Dilbilimsel Açılımı........................................... 181 Yusuf KILIÇ Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği ..................................................... 189 Zeki TAŞTAN Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa .......... 201 Zeki UMAY Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar ............................... 209 Zeliha SARIKAYA HÜNEREL- Birnaz ER Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi ................................................. 221 POSTER BİLDİRİLER E. Elhan ÖZUS- Filiz ERDEN- Mine ÇELİKÖZ Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri ................................................ 235 Filiz ERDEN- E. Elhan ÖZUS- Mine ÇELİKÖZ Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri ................................................ 255 Gülay TEMİZ- Aysel ÇAĞAŞ- Miyase ÇAĞDAŞ Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi ................................. 271 Hatice Saadet BEDÜK- Duygu ERCAN İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Giysi Özelliklerinin Kadın Yelek Modeline Yansıtılması............................................................... 289 Hatice Saadet BEDÜK- Aslı ÇETİN İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Cepken ve Yelek Özelliklerinden Oluşturulan Kadın Yelek Modeli .................................................................. 295 Hatice Saadet BEDÜK- Asuman YILMAZ Geleneksel Giysi Motiflerinden Oluşturulan Kadın Yeleği Örneği .................. 305 Miyase ÇAĞDAŞ- Zeynep KAYA- Cennet YAĞCI Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler ................................. 313 SERGİ KATALOĞU ..................................................................................... 335 KATILIMCI LİSTESİ ..................................................................................... 427 SERGİ KATILIMCI LİSTESİ .......................................................................... 435 SEMPOZYUMDAN FOTOĞRAFLAR .......................................................... 437 BİYOGRAFİK KAYNAKLARA GÖRE OSMANLI YÖNETİM VE AYDINLANMASINDA NEVŞEHİR A STUDY ON THE PERCEPTION OF GENDER ROLES USED IN THE ADVERTISEMENTS: A SAMPLE OF NEVSEHIR UNIVERSITY Tuncay BÜLBÜL* ÖZET Lale Devri’nin önde gelen kişiliklerinden olan Veziriazam Damat İbrahim Paşa’nın kurduğu Nevşehir, oldukça kısa bir tarihî sürece sahip olmasına rağmen gerek yönetim kademesinde gerekse eğitim, sanat gibi alanlarda Osmanlı Devleti’ne önemli katkılar sunmuş şahsiyetler yetiştirmiştir. Muşkara köyünün bir şehir olmasından önce tarihî kaynaklarda daha çok Ürgüp’le temsil edilen Nevşehir, özellikle, yetiştirdiği müderrislerle ön plana çıkmıştır. Bu bildiride, şair tezkireleri başta olmak üzere, Sicill-i Osmânî, Son Devir Osmanlı Uleması, Şakayık ve zeylleri gibi biyografi kaynakları taranarak günümüz Nevşehir ili sınırları içinde yer alan yerleşim birimlerinden olan Osmanlı âlim, sanatkâr, yönetici gibi şahsiyetler tespit edilerek Nevşehir şehrinin Osmanlı Devleti’nin yönetiminde ve aydınlanmasında oynadığı rol tespit edilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Ürgüp, Avanos, Biyografi Kaynakları. ABSTRACT Nevşehir, founded by Grand Vizier Damat İbrahim Pasha one of the luminaries in Tulip Age, trained leaders who provided significant contributions to the Ottoman Empire in the fields of governance, education and arts although it has a quite short history. Nevşehir presented in historical sources by Ürgüp before Muşkara became a city came into prominance thanks to its professors. On the ot- * Arş. Gör. Dr., Dumlupınar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü: e-posta:tuncaybulbul@gmail.com. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 5 Tuncay BÜLBÜL her hand, Nevşehir trained many muftis and kadis. In this paper, Ottoman scholars, artists, administrators who were from Nevşehir will be identified by reviewing poet anthologies and biographical sources such as Sicill-i Osmânî, Last Era Ottoman Ulema, Şakayık and zeyls and the role of Nevşehir in Ottaman governance and enlightenment will be identified. Key Words: Nevşehir, Ürgüp, Avanos, Biographical Sources. Giriş Bu bildiride günümüzde Nevşehir ili sınırları içerisinde yer alan yerleşim birimlerinin Osmanlı Devleti döneminde yetiştirdiği yönetici, aydın, müderris gibi önemli kişilerin biyografileri biyografik kaynaklardan derlenerek değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Damat İbrahim Paşa’nın, doğduğu topraklara göstermek istediği bir ahde vefa duygusunun ürünü olan Nevşehir, Muşkara adlı bir köyün devlet eliyle şehirleştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Nevşehir kurulmadan önce şehrin nüvesini teşkil eden Muşkara köyü, Niğde sancağının Ürgüp kazasına bağlı Uçhisar nahiyesinin bir köyü konumundadır (Şahin, 2007: 65). 1518 tarihinde Muşkara köyü 86 hane, 19 bekârdan oluşan 105 nefer erkek nüfusa sahiptir (yaklaşık toplam 450 nüfus) (Şahin, 2007: 65). Damad İbrahim Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesinden sonra padişah III. Ahmed bir hatt-ı hümâyûnla Muşkara köyünü damadı İbrahim Paşa’ya hibe ve temlik etmiştir. Muşkara’nın kendisine hibe edilmesinden sonra burada yoğun bir imar faaliyetine girişen İbrahim Paşa cami, medrese, sıbyan mektebi, han, hamam gibi imaretler yaptırmıştır. Yaptırılan bu imaretlerin bazıları için devrin önemli şairleri olan Nedim, Seyyid Vehbî, Dürrî ve Âsım gibi şairlere kitabeler yazdırılmıştır. Yapılan tüm bu imar faaliyetlerinin sonucu olarak Muşkara köyü 1725 yılında Nevşehir adını almıştır. Bu değişiklikten sonra kaza merkezi olan Ürgüp’te oturan kadı Nevşehir’e aktarılarak davaların burada görülmesi sağlanmıştır (Şahin, 2007: 65). Bir yerleşim biriminin şehir görünümünü kazanabilmesi için yoğun bir imar faaliyetine girişmek elbette ki tek başına yeterli değildir. İmar faaliyetinin yanında yerleşim biriminin nüfus olarak artmasını sağlamak için de çeşitli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu bağlamda, Nevşehir’deki nüfus yoğunluğunun artırılması ve yerleşim için cazip hâle getirilmesi amacıyla vergi muafiyeti sağlanmıştır (Şahin, 2007: 65). Ancak yapılan tüm hamlelere 6 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir rağmen Nevşehir’in nüfusu istenilen düzeye gelmemiş, nüfusun daha da artması için merkezî idare konar-göçer durumdaki aşiretlerin Nevşehir’de iskân edilmesi kararını almıştır. Bunun için de Boynu İnceli Türkmenlerinin yöre halkıyla daha sıcak ilişkiler içinde olmasından dolayı bu Türkmen aşiretinin Nevşehir’de iskânı kararlaştırılmıştır. Bu çerçevede Boynu İnceli Türkmenlerinden seçilecek 800 hanenin Nevşehir’de, kalanlarında Nevşehir çevresinde teşekkül eden köylere yerleştirilmesi uygun görülmüştür (Şahin, 2007: 66). Yapılan bu müdahalelerden sonra Nevşehir’in nüfusu 1730’lu yıllarda birkaç bine ulaşmış ve bir kasaba haline gelmiştir. Oldukça geç bir dönemde şehir statüsüne kavuşmuş olmasına rağmen Nevşehir, çok kısa bir süre içinde kurumsal yapılanmasını tamamlayarak Osmanlı Devleti’nin yönetim ve aydınlanmasına katkı sunacak kişiler yetiştirmeye başlamıştır. 1. Biyografik Kaynaklarda Tespit Edilen Şahıslar Abdullah Efendi (?-1796) Nevşehirli Ali Efendi’nin oğludur. Müderris olup H.1211 (M.1796)’da vefat etti. Damad İbrahim Paşa’nın Üsküdar Mezarlığı’nda medfundur (Mehmed Süreyya, 1996: 74). Abdullah Hilmi Efendi (1839-1913) Ulemadan Hacı Mehmet Efendi’nin torunu ve Hacı Mustafa’nın oğlu olup H.1255 (M.1839)’da Nevşehir’de doğmuştur. Eğitiminin ilk evresini Nevşehir Medresesi’nde tamamlayarak H.1280 (M.1863) senesinde İstanbul’a gelmiştir. Ulemadan Ayaşlı Mustafa Tevfik Efendi’den H.1287 (M.1870) senesinde icazet aldıktan sonra H.1288 (M.1871)’de Bayezit Camii’nde dersiâmlığa1 başlamıştır. 1 Şevval 1291 (11 Kasım 1874)’te ibtida-i hâriç İstanbul müderrisliği ruûsu2 kendisine verilmiştir. 25 Ramazan 1297 (31 Ağustos 1880)’de hareket-i hâriçe, 13 Rebiülahir 1302 (30 Ocak 1885)’te ibtida-i dâhile, 13 Rebiülevvel 1306 (17 Kasım 1888)’de hareket-i dâhile, 23 Rebiülahir 1310 (14 Kasım 1892)’de musıla-i sahna, 11 Safer 1324 (6 Nisan 1906)’da ibtida-i altmışlıya ve 21 Rebiülahir 1328 (2 Mayıs 1910)’da 1 2 Dersiâm: Medreselerde talebeye ders veren müderrislerin unvanı (Pakalın, 1983a: 427). İbtida-i Hâriç Ruûsu: Medrese tahsilini bitirip mülâzim olan ve rûznâme-i hümâyûna kaydedilerek yedi sene mülâzemet müddetini bitirdikten sonra imtihana girip muvaffak olanlardan ruûs alanlar hakkında kullanılan bir tabirdir. İmtihanda başarılı olanlar ruûsla beraber “ibtida-i hâriç” medreselerine müderris tayin olundukları için bu tabir meydana gelmiştir (Pakalın, 1983b: 15). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 7 Tuncay BÜLBÜL musıla-i Süleymaniye’ye3 terfi olunmuştur. 2 Zilkade 1330 (13 Ekim 1912)’de 4. rütbeden Osmanlı Nişanı’na nail olmuş, H.1297 (M.1880) tarihinde Huzur Dersleri4 muhatablığına tayin edilmiştir. Beyazit Camii dersiâmlarından iken 14 Şubat 1328 (27 Şubat 1913)’te vefat etmiştir (Albayrak, 1996a: 77-78). Abdurrahman Ravhî Efendi (?-1746) Nevşehirli olan Abdurrahman Ravhî Efendi H. 1155 (M.1746) tarihinde vefat etmiştir. Kaynaklar Abdurrahman Ravhî Efendi’nin Ereğlili Çelebi olarak tanındığını ifade etmektedir (Tuman 2001: 380; Oğraş 2001: 128). Ahmed Efendi (1867-1910’dan sonra) Hacı Mehmed Efendi’nin oğlu olup H.1284 (M.1867) senesinde Nevşehir’de doğmuştur. Nevşehir ulemasından Kılıç-zâde Hacı Hamdi Efendi’den icazet alarak (Muharrem 1320/M.1902) Eylül 1326 (Ekim 1910)’dan itibaren Nevşehirli Damat İbrahimpaşa Medresesi’nde müderrisliğe başlamıştır (Albayrak, 1996a: 166). Ahmed Hamdi Efendi (1856-1911’den sonra) Ahmet Necip Efendi’nin oğlu olup H.1273 (M.1856) senesinde Nevşehir’in Beldek köyünde doğmuştur. Kanunievvel 1289 (Ocak 1874)’te Nevşehir’de İbrahimpaşa Medresesi Bala ve Timme kısımlarına dâhil olup icazet almıştır. 35 yaşında Nevşehir’de Köse Vaiz Medresesi’nde ders okutmaya başlamıştır. Mayıs 1327 (Haziran 1911) tarihi itibariyle bu medresede ders vermeye devam ediyordu (Albayrak, 1996a: 211-212). Ahmed Hamdi Efendi (1865-1908’den sonra) Kayseri Müftüsü Hacı Zekeriyya Efendi’nin oğlu olup H.1281 (M.1865) yılında Kırşehir sancağının Avanos kazası Yukarı mahallesinde doğmuştur. İlk eğitimini Avanos sıbyan mektebinde aldıktan sonra Avanos ve Kayse3 Hareket-i Hâriç: Kanuni zamanında Süleymaniye Medresesi’nin binasından sonra on ikiye çıkarılan okutma yolu silsilesinin ikinci mertebesindeki müderrislere verilen unvandır. Silsilenin ilk mertebesindekilere “ibtida-i hâriç” denilirdi. Üçüncüden itibaren diğer dereceler şöyledir: “ibtida-i dâhil, hareket-i dâhil, musile-i sahn, musile-i sahn-ı seman, ibtida-i altmışlı, hareket-i altmışlı, musile-i Süleymaniye, havamis-i Süleymaniye, Süleymaniye, dârülhadis (Pakalın, 1983a: 740). 4 Huzur Dersleri: Ramazanın ilk gününden başlamak ve sekiz derste sona ermek üzere sarayda padişah huzurunda “Mukarrir” adı verilen zamanın tanınmış âlimleri tarafından takrir olunan derslere verilen addır. Buna “Huzur-ı Hümayun Dersleri” de denilirdi (Pakalın, 1983a: 860). 8 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir ri medreselerinde tahsilini tamamlayarak Hacı Mehmet Rasih Efendi’den icazet almıştır. 10 Şubat 1312 (22 Şubat 1897) tarihinde maaşsız Avanos kazasında fetva vermeye memur edilmiş ve 9 Nisan 1313 (21 Nisan 1897) tarihinde de resmen tayin edilmiştir. Cemaziyelevvel 1319 (Eylül 1901)’de aynı kazanın İhyaiyye Medresesi müderrisliğine atanmıştır. 7 Receb 1320 (10 Ekim 1902)’de ibtida-i hâriç Bursa müderrisliği ruûsu uhdesine verilmiştir. Ayrıca Maarif Komisyonu riyasetinde bulunmuş ve bu riyasetten 6 Kanunievvel 1324 (19 Aralık 1908)’de istifa etmiştir (Albayrak, 1996a: 209). Ali Efendi (?-1756) Nevşehirlidir. Damad İbrahim Paşa’nın mensuplarındandır. Müderris ve molla5 olup H.1171 (M.1757/58)’de Medine mollası olmuştur. 20 Şevval 1181 (11 Mart 1768)’de vefat etti. Oğullarından Hacı Mehmed Said Efendi, 15 Şevval 1169 (13 Temmuz 1756)’da vefat etti. Diğeri müderris Şeyh Hacı Abdullah Efendi’dir. Damadı Ömer Efendi’dir. Hepsi Damad İbrahim Paşa’nın Üsküdar Mezarlığı’na defnedildi (Mehmed Süreyya, 1996: 254). Ali Şerif Efendi (1850-1912) Hacı Ali Efendi’nin oğlu olup H.1266 (M.1850) senesinde Ürgüp’te doğmuştur. H.1288 (M.1872) senesinde İstanbul’a gelip Fâzıl-ı Şehîr Ahmet Şakir Efendi’den okuyup icazet almıştır. 1 Cemaziyelahir 1301 (29 Mart 1884)’te ruûs imtihanını kazanmış, iki yıl sonra Fatih Camii’nde ders okutmağa başlamıştır. Cemaziyelahir 1317 (Ekim 1899)’da icazet vermeye başlamıştır. İlmî rütbesi 7 Rebiülevvel 1308 (21 Ekim 1890)’da ibtida-i hâriç İstanbul müderrisliğine, 17 Safer 1316 (7 Temmuz 1898)’de hareket-i hâriçe ve 1 Zilkade 1322 (7 Ocak 1905)’te ibtida-i dâhile terfi olunmuştur. Hamidiye Kütüphanesi birinci hâfız-ı kütüblüğünü de yapmıştır. 26 Teşrinisani 1328 (9 Aralık 1912)’de vefat etmiştir (Albayrak, 1996: 371). Bekir Sıtkı Efendi (1881-1916’dan sonra) Nevşehir belediye başkanlarından Nalbant-zâde Ahmet Zabit Efendi’nin oğlu olup H.1298 (M.1881) senesinde Nevşehir’de Memişbey mahallesinde doğmuştur. İlk eğitimiyle birlikte medrese eğitimini de Nevşehir’de yapmıştır. Nevşehir Eytam Müdürlüğü için açılan sınavda başarılı olarak 14 5 Molla: Osmanlı Devleti’nde birinci sınıf kadılara molla denirdi (Pakalın, 1983b: 549). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 9 Tuncay BÜLBÜL Mart 1326 (27 Mart 1910) tarihinden itibaren bu müdürlüğe tayin edilmiştir. 4 Kanunisani 1331 (17 Ocak 1916) tarihinde encümence hakkında yapılan bir şikayete binaen “ehl-i istikamet” ve “ahlak-ı hamide” ashabından olduğu belirtilmiştir (Albayrak, 1996a: 392). Hacı Zekeriyya Efendi (?-?) Avanos ulemasındandır. Kaynaklar kendisinden müstakil olarak bahsetmemekte olup yetiştirdiği öğrenciler vesilesiyle adı geçmektedir. Kayseri ve Avanos müftülüklerinde bulunmuştur. Aynı zamanda Ürgüp’teki Arpacızâde Medresesi’nde müderrislik yapmıştır (Albayrak, 1996a: 209; 1996b: 246; 1996d: 139; 1996d: 274). Hâdim Ahmed Efendi (?-1864) Nevşehirli müftî-zâdelerden olup meşhur dersiâmdır. Cemaziyelevvel 1276 (Aralık 1859)’da Eyüp mollası olan Hâdim Ahmed Efendi Nevşehir müftülüğünde de bulunmuştur. Ayntablı Hacı Emin Efendi’ye damad olmuştur. 14 Safer 1281 (19 Temmuz 1864)’te vefat etti. Süleymaniye’de medfundur (Mehmed Süreyya, 1996: 666; Tuman, 2001: 173; Bursalı Mehmed Tahir, 2009a: 285). Osmanlı Müellifleri’nde Hâdim Ahmed Efendi’nin 1660 yıllarında vefat ettiği ifade edilir (Bursalı Mehmed Tahir, 2009a: 285). Tuhfe-i Nailî’de ise Ahmed Efendi’nin Ereğlili olduğu söylenmektedir (Tuman, 2001: 173). Hâdim Ahmed Efendi’nin eserlerinden bazıları şunlardır: Şerh-i Hadîsü’l-A’devî, Risâle fî Kelâmu’llahi Teâlâ, Tefsîri ve mâ teşâ’ûne illâ en yeşâ, Risâle fi Ma’niyyü’l-masdar. Bunlardan başka resâ’il-i imtihâniyyesi vardır (Bursalı Mehmed Tahir, 2009a: 285). Hafız Hasan Efendi (?-1893) Nevşehirlidir. Sarayda yükselerek padişahın seccadecisi6 oldu. 60 yaşlarında iken 6 Cemaziyelahir 1311 (15 Aralık 1893)’te vefat etmiştir (Mehmed Süreyya, 1996: 557). Halil Ağa (?-1789) Nevşehirli Hüseyin Ağa’nın oğlu olup kuyumcubaşı7 olarak 1203 (1789)’da vefat etti. Haydarpaşa’da medfundur (Mehmed Süreyya, 1996: 569). 6 Seccadecibaşı: Padişahın namaz seccadesini muhafaza etmek ve namaza başlarken yayıp, bitirdikten sonra kaldırmak vazifesiyle mükellef olan hususî adamın adıdır. Padişahın yakını olduğu için itibarlı vazifelerdendi (Pakalın, 1983c: 136). 7 Kuyumcubaşı: Sarayın elmas, altın gibi değerli taşlarını imal ve tedarik edenlere verilen addır (Pakalın, 1983b: 334). 10 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir Halil Vehbî Efendi (1867-1938) Safranbolu Redif Taburu yüzbaşılığından emekli İbrahim Hilmi Bey’in oğlu olup H.1283 (M.1867) senesinde Nevşehir’de doğmuştur. Nevşehir ve Safranbolu’da bir müddet dinî eğitim aldıktan sonra İstanbul’a gelerek 21 Cemaziyelahir 1311 (30 Aralık 1893)’te Atıf Bey’den icazet almıştır. Üç yıl sonra Bayezit Camii’nde ders vermeğe başlamıştır. Çeşitli görevleri yerine getirdikten sonra 5 Ağustos 1335 (5 Ağustos 1915)’te irade-i seniyye ile Süleymaniye Medresesi hanefi fıkhı müderrisliğine naklen atanmıştır. Daha sonra 26 Mart 1339 (26 Mart 1923)’te İstanbul Müftülüğü müsevvitliğine8 atanmıştır. İstanbul Müftülüğü müsevvidi iken 1938’de vefat etmiştir (Albayrak, 1996b: 50-51). Hamdî (?-1871’den sonra) Siyam-zâde Hamdî Efendi olarak tanınır. Mehmed Efendi’nin oğlu olup Nevşehirlidir. Maraşî-zâde Şeyh Ahmed Kuddûsî’nin dervişlerindendir. H.1288 (M.1871) tarihinde hayatta olan Hamdî’nin divanı vardır (Tuman, 2001: 228). Hasan Efendi (?-1807) Nevşehirlidir. Müderris ve devriye mollası olup H.1200 (M.1786)’da Bağdad kadısı, sonra başka yerlerde bulunup 1 Cemaziyelahir 1215 (20 Ekim 1800)’de ordu kadısı oldu. Sonra bilâd-ı hamse ve Medine mollası olup H.1222 (M.1807)’de vefat etti (Mehmed Süreyya, 1996: 620). Hasan Fehmi Efendi (1871-1919’dan sonra) Parmaksızoğlu Hüseyin Efendi’nin oğlu olup H.1287 (M.1871) senesinde Nevşehir’de doğmuştur. Kayseri’ye gelerek ulemadan Emin Efendi’den bir müddet dinî ve Arabî eğitim aldıktan sonra İstanbul’a gitmiştir. Ders vekili Ahmet Asım Efendi’den H.1311 (M.1894) senesinde icazet almıştır. 20 Muharrem 1314 (1 Temmuz 1896) tarihli Ders Vekaleti ruhsatınca imtihanda başarı göstererek ders vermeye lâyık bulunmuştur. 7 Ağustos 1316 (20 Ağustos 1900) tarihinde Bayezit Camii’nde ders okutmağa başlamış ve dersiâmlık maaşına nail olmuştur. 24 Temmuz 1330 (6 Ağustos 1914)’te Bozkır kazası müftülüğüne tayin edilmiş ve 19 Nisan 1331 (2 8 Müsevvit: Resmî dairelerde ve daha ziyade mektubî ve tahrirat kalemlerinde müsvedde kaleme alan kâtipler hakkında kullanılan bir tabirdir. Müsveddeleri temize çekenlere de “Mübeyyiz” denir (Pakalın, 1983b: 629). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 11 Tuncay BÜLBÜL Mayıs 1915)’te Eskişehir kazası müftülüğüne naklen atanmıştır. 11 Nisan 1333 (11 Nisan 1917)’de hakkında vâki şikayet üzerine vazifesinden ayrılmıştır. Rebiülevvel 1313 (Eylül 1895)’te uhdesine ibtida-i hâriç İstanbul ruûsu tevcih olunmuş ve 9 Ramazan 1315 (1 Şubat 1898)’de hareket-i hâriçe terfi edilmiştir. 1 Haziran 1327 (14 Haziran 1911)’de Halıcılar’da bulunan Sultan Selim Dershanesi’ne müdür olarak atanmış ve İslâm tarihi müderrisliği yapmıştır. Bozkır kazası müftülüğüne tayin edilince bu görevlerinden ayrılmıştır. 1 Haziran 1331 (14 Haziran 1915)’te Eskişehir Medresesi müdürlüğüyle birinci muallimliğini yapmış ve Fıkıh dersi okutmuştur. Ayrıca bu medresede lugat ve iştikak dersleri de vermiştir. 31 Temmuz 1335 (31 Temmuz 1919)’da Ankara Medresesi müdürlüğüne ve muallim-i evvelliğine Ders Vekaleti’nin emriyle tayin olunmuştur (Albayrak, 1996b: 72-73). İbrahim Efendi (?-1900) 3 Haziran 1290 (15 Haziran 1874) tarihinde İstanbul müderrisliğini kazanmış ve Fatih Camii dersiâmlığına tayin edilmiştir. İlmî rütbesi Sahn müderrisliğine kadar yükselmiştir. 29 Teşrinievvel 1316 (11 Kasım 1900) senesinde vefat etmiştir. Kızı Münire Hanım, ikinci kocası Mehmet Ali Efendi’nin vefatı ile Diyanete müracaat ederek babasından evvelce intikal eden maaşını almak istemiştir (Albayrak, 1996b: 171-172). İbrahim Paşa (Damad-ı Şehriyârî) (1660-1730) Ürgüp’e bağlı Muşkara’da doğdu. İzdin voyvodası Ali Ağa’nın oğludur. H.1110’da (M.1698/99) İstanbul’a gelip akrabasından Eski Saray’da çalışan Mustafa Efendi’nin yardımıyla helvacı ve sonra baltacı9 oldu. Yeteneğiyle kısa zamanda yükselerek sarayda evkaf kâtibi ve daha sonra dârüssaâde yazıcısı oldı. 11 Safer 1121 (22 Nisan 1709)’da Haremeyn muhasebecisi10 oldu. Damad Ali Paşa’nın sadrazamlığı sırasında görevinden azledilmiş ve gözden düşmüştür. Onun Mora’ya gidişinden sonra H.1128 (M.1716)’da ilaveten Niş defterdarı olmuştur. Aynı yılın Ramazanında (Ağustos-Eylül 1716) mîrahûr-ı evvel11 olup 16 Şevval 1128 (3 Ekim 9 Baltacı: Padişah sarayının dış hizmetlerinde kullanılan bir kısım müsyahdeme verilen unvandır. Zülüflerinden kinaye olarak bir kısmına “zülüflü baltacılar” denirdi (Pakalın, 1983a: 154). 10 Harameyn Muhasebeciliği: Darüssaâde ağalarının nezareti altında bulunan vakıfların muhasebelerini tutmakla ve vakıf yerleriyle cihetlerini kaydetmekle mükellef olan teşekkülün başındaki memurun unvanıdır (Pakalın, 1983a: 744). 11 Mîrahûr: Sarayda at işlerine bakan memurun unvanıdır (Pakalın, 1983b: 541). 12 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir 1716)’da vezir rütbesiyle rikâb-ı hümâyûn kaymakamı oldu. 6 Rabiülevvel 1129 (18 Şubat 1717)’de Silahdar Ali Paşa’dan dul kalan Fatma Sultan’la evlendi. 4 Cemaziyelahir 1130 (5 Mayıs 1718)’de sadrazam ve serdar-ı ekrem12 olmuştur. 1143 Rabiülahirinin başlarında (Ekim 1730) katledildi. Şehzâdebaşı’nda medfundur. Oğlu Genç Mehmed Paşa’dır. Damatları Mustafa Paşa ve Mehmed Paşa’nın eşleri, yani H.1179 (M.1765/66)’da vefat eden Fatma Hanım ve H.1188 (M.1774)’te vefat eden Hibetullah Hanım, yanında medfundur. Oğullarından Mustafa Bey, H.1135 (M.1723)’te vefat etmiştir. Torunu İbrahim Bey uzun yaşayıp II. Mahmud devri (1808-1839) sonlarına yetişmiştir (Mehmed Süreyya, 1996: 778-779). İsmail Efendi (1853-1911’den sonra) Yumurtacı Mustafa Efendi’nin oğlu olup Teşrinisani 1259 (Aralık 1853) tarihinde Nevşehir’e bağlı Mercan köyünün Afirli mahallesinde doğmuştur. Köyünde bulunan Fevziye Medresesi’nde Yakup Efendi’den bir müddet ders gördükten sonra Sultan Fatih Medresesi’nde ders okumak üzere İstanbul’a gelmiştir. Eğitimini tamamladıktan sonra memleketine dönerek Ürgüp’e gitmiş ve Mehmet Lütfî Efendi Medresesi’nde Mehmet Lütfü Efendi’den ve onun vefatı ile yerine geçen Avanoslu Hacı Zekeriyya Efendi’den tahsilini tamamlayarak icazet almıştır. Şevval 1315 (Mart 1897) tarihinde memleketinde bulunan Fevziye Medresesi müderrisliğine tayin edilmiş ve burada ders vermeye başlamıştır. Mayıs 1327 (Mayıs 1911)’de bu medresede ders okutuyordu (Albayrak, 1996b: 246). Kazım Mûsâ Efendi (Halil Efendizâde) (?-1889) Nevşehirlidir. Müderris, maarif müfettişi, sonra molla ve H.1298 (M.1881)’de Mekke pâyesi oldu. 2 Zilhicce 1306 (30 Temmuz 1889)’da aniden vefat etmiştir. Rumelihisarı’nda medfundur. Bilgili ve yumuşak huyluydu (Mehmed Süreyya, 1996: 878) Kılıç-zâde Hacı Hamdi Efendi (?-1903’ten sonra) Nevşehir ulemasındandır. Kaynaklarda müstakil olarak kendisinden bahsedilmemekte olup yetiştirdiği öğrenciler dolayısıyla ismi zikredilmiştir (Al12 Serdar-ı Ekrem: Ordu başkomutanı yerinde kullanılan bir tâbirdir. Eskiden bu görevi bizzat padişahlar yerine getirirken padişahların savaşlara katılmaktan vaz geçmesi üzerine başkomutanlık görevini sadrazamlar yürütmeye başlamıştır (Pakalın, 1983c: 179). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 13 Tuncay BÜLBÜL bayrak, 1996a: 166; 1996d: 234). 21 Mart 1319 (3 Nisan 1903) tarihinde öğrencisi Ömer Lutfî Efendi’ye icazet vermesinden bu tarihlerde hayatta olduğu anlaşılmaktadır (Albayrak, 1996d: 234). Mahmud Ziya Efendi (1877-1923’ten sonra) Osman Efendi’nin oğlu olup H.1293 (M.1877) senesinde Ürgüp kazasının Gülgüzin köyünde doğmuştur. Köyünde Kur’an’ı hıfz ettikten sonra Kayseri’ye gitmiştir. Orada Hamurculu Osman Efendi’den Arapça okuduktan sonra İstanbul’a gelmiştir. Fatih dersiâmlarından Hacı Abdullah ve Muğlalı Ali Rıza efendilerden okuyarak H.1323 (M.1906) ve H.1326 (M.1909) senelerinde iki icazetname almıştır. Ders Vekaletince ders okutmağa mezun olduğuna dair ehliyetname de almıştır. Devam ettiği Medresetü’l-Kuzat’tan 11 Şaban 1332 (5 Temmuz 1914)’te iyi dereceyle mezun olmuştur. 1 Ağustos 1325 (14 Ağustos 1909) tarihinden itibaren dersiâmlık maaşına nail olmuş ve 25 Temmuz 1330 (7 Ağustos 1914) tarihinde Hindiye kazası kadılığına tayin edilmiştir. 7 Mayıs 1331 (20 Mayıs 1915)’te Saft kazası kadılığına nakl edilmiş ve bir müddet sonra da 1 Eylül 1331 (14 Eylül 1915)’te Konya’ya bağlı Ereğli kazası kadılığına atanmıştır. 3 Kanunievvel 1335 (3 Aralık 1919)’da becayiş suretiyle Kirmasti (Mustafa Kemal Paşa) kazası kadılığına gelmiştir. 18 Ağustos 1337 (18 Ağustos 1921)’de izin alarak İstanbul’a gelmiş ve izninin bitiminde Kirmasti’ye dönmemesi üzerine müstefi sayılmıştır. Akabinde 9 Teşrinisani 1337 (9 Kasım 1921)’de Fetvahane istifta muharrirliğine tayin edilmiştir. Memuriyete tayini ile kesilen dersiâmlık maaşı 7 Haziran 1338 (7 Haziran 1922)’de kendisine iade edilmiştir. Nisan 1339 (Nisan 1923)’te Adliye’ye geçmiştir (Albayrak 1996b: 333). Mehmed Efendi (?-1729) Teberdarlar kethüdası Nevşehirli Ali Ağa’nın oğlu ve Damat İbrahim Paşa’nın kız kardeşinin oğludur. Kalemden yetişerek hâcegândan hazret-i şehriyârî ve haraç muhasebecisi13 olup H.1141 (M.1729)’da vefat ederek Üsküdar’da dedesi İbrahim Paşa’nın babası olup H.1085’te (M.1674/75) vefat eden Ali Ağa’nın yanına defnedilmiştir (Mehmed Süreyya, 1996: 974). 13 14 Haraç Muhasebecisi: Haraç vergisini tahsil eden kurumun müdürü mevkiinde bulunan memurun unvanıdır (Pakalın, 1983a: 737). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir Mehmed Efendi (1863-1910’dan sonra) Abdullah Hilmi Efendi’nin oğlu olup Kuşçuoğlu Mehmet Fevzi Efendi ismi ile şöhret bulmuştur. Mart 1279 (Mart 1863) senesinde Nevşehir’in Nar köyünün Baş mahallesinde doğmuştur. Önce köyünde tahsile başlamış ve akabinde Nevşehir’de Nevşehirli İbrahim Paşa Medresesi’nde derse devam etmiştir. Buradan icazet aldıktan sonra Nar köyündeki Fethiye Medresesi’nde ders okutmağa başlamıştır. Teşrinisani 1326 (Aralık 1910) tarihinden itibaren 100 kuruş maaşla resmen müderris olmuştur (Albayrak, 1996b: 354). Mehmet Emin Efendi (1839-1910) Lakoğlu Ali Rıza Efendi’nin oğlu olup H.1255 (M.1839) tarihinde Konya’ya bağlı Arapsun kazasının Hızır İlyas köyünde doğmuştur. İlk bilgileri Kayseri’de tahsil etmiş, ondan sonra da Nevşehir’e gelip iki sene meşhur ulemadan Şerif Efendi-zâde Hamdullah Efendi’nin ders halkasında bulunmuştur. Akabinde tekrar Kayseri’ye gidip orada Dörtdükkan önünde hulunan Zekeriyya Efendi Medresesi’nde Müderris Zekeriyya Efendi’den dört yıl ders görmüştür. Bundan sonra İstanbul’a gelip Hamidiye ve daha sonra Hacı Beşir Ağa Medresesi’ne dâhil olup H.1279 (M.1863)’te Bayezit dersiâmlarından Malatyalı Hacı Mehmet Feyzî Efendi’den derse başlamış ve H.1292 (M.1876)’da icazet almıştır. Bir yıl sonra da Bayezit Camii’nde derse çıkmıştır. H.1312 (M.1896)’da ders halkasında bulunan talebelere icazet vermiştir. Zilhicce 1297 (Aralık 1880)’de uhdesine tevcih olunan ibtida-i hâriç İstanbul müderrisliği, Zilhicce 1307 (Ağustos 1890)’da hareket-i hâriçe, Zilhicce 1312 (Haziran 1895)’te ibtida-i dâhile, Cemaziyelahir 1317 (Kasım 1899)’da hareket-i dâhile ve Rebiülevvel 1321 (Haziran 1903)’te musıla-i Sahn’a terfi olunmuştur. Kaynaklara göre H.1316 (M.1899)’da Huzur Dersleri muhatablığına tayin edilmiş ve vefatına kadar muhatablıkta kalmıştır. Dördüncü rütbelerden Osmanlı ve Mecidî nişanı sahibidir. Sultanahmet’te Kabasakal mahallesinde, Çukurçeşme sokağındaki sekiz numaralı evde ikamet ederken 15 Teşrinisani 1326 (28 Kasım 1910) tarihinde vefat etmiştir (Albayrak, 1996c: 76-77). Mehmed Fahreddin Efendi (1880-1922’den sonra) Nevşehir müftüsü Kayserili Davut-zâde Hacı Kurra diye bilinen Süleyman Vehbi Efendi’nin oğlu olup H.1296 (M.1880) senesinde Nevşehir’de domuştur. İlk eğitimini Nevşehir mekteblerinde bitirdikten sonra babasından ders almaya 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 15 Tuncay BÜLBÜL başlamıştır. Akabinde İstanbul’a gelerek Fatih Camii’nde Şehrî Ahmet Ramiz Efendi’nin ders halkasına girmiştir. Bu eğitiminden sonra icazetname aldığı gibi imtihanla kabul edildiği Mekteb-i Nüvvab’tan da Teşrinievvel 1328 (Kasım 1912)’de iyiye yakın dereceyle şehadetname almıştır. Muharrem 1326 (Mart 1908)’de uhdesine ibtida-i dâhil Bursa müderrisliği tevcih olunmuş ve Nisan 1324 (Mayıs 1908)’de Meclis-i Tedkîkat-ı Şer’iyye Kalemi kâtibi olmuştur. Mart 1329 (Mart 1913)’te arzusu ile görevinden ayrılıp Nisan 1330 (Nisan 1914) tarihinde İnoz (Erez) nâibi olmuştur. Teşrinisâni 1330 (Aralık 1914)’te Beyrut’a bağlı Cüneyn, Haziran 1331 (Haziran 1915)’te Akdağmadeni kadılıklarına naklen atanmıştır. Teşrinisani 1332 (Aralık 1916)’da sağlık sebeplerinden dolayı istifa ile Mayıs 1335 (Mayıs 1919)’da tekrar İnoz (Enez) kadısı olmuştur. Kanunisani 1338 (Ocak 1922)’de Üsküdar Şer’iyye Mahkemesi katipliğine geçmiştir (Albayrak, 1996c: 138-139). Mehmed Habib Efendi (1863-1910’dan sonra) Benli-zâde Ahmed Tahir Efendi’nin oğlu olup Haziran 1279 (Haziran 1863) tarihinde Nevşehir’in Kocabaşı mahallesinde doğmuştur. Babası, Damat İbrahim Paşa’nın yaptırdığı Cami-i Kebir’in imamlığını yapmıştır. Bu camiin bitişiğindeki mektepte okumuş ve rüştiyeyi bitirdikten sonra Teşrinievvel 1293 (Kasım 1877)’de İbrahim Paşa’nın Bâlâ Medresesi’ne girmiştir. Sonradan tahsilini tamamlamak için Kayseri’ye gitmiştir. Ulemadan Hacı Dursun Efendi’nin damadı Büyük Emin Efendi’den icazet almıştır. Babasının vefatı ile H.1301 (M.1885)’te yerine imam olmuştur. H.1326 (M.1910)’da Bâlâ Medresesi’ne müderris oldu (Albayrak, 1996c: 161). Mehmed Hamdi Efendi (1878-1923’ten sonra) Ahmed oğlu rençber Ali Veli Ağa’nın oğlu olup H.1294 (M.1878) senesinde Ankara’ya bağlı Avanos kazasının Edirne köyünde doğmuştur. İlk bilgileri memleketinde, akabinde İstanbul’a gelip Damat İbrahim Paşa Medresesi’nde tahsil görerek H.1321 (M.1905) senesinde Tokatlı Mustafa Sabri Efendi’den icazet almıştır. İcazeti sırasında madalya kazanmış ve H.1324 (M.1908) senesinde Lâleli Medresesi müderrisliği için imtihana girmiş ve on sekizinci olarak tasdikname almıştır. Beşiktaş’ta ve Ortaköy’de imamlık ve hatiplik yapmış ve maaşını saraydan almıştır. 1 Eylül 1335 (1 Eylül 1919) tarihinde ibtida-i hâriç medresesi ihzarî kısmı Arapça müderrisliğine atanmıştır. Şubat 1339 (Şubat 1923) tarihinde tatbik mevkiine konan kadroda açıkta kalmıştır (Albayrak, 1996c: 170). 16 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir Mehmed Hilmi Efendi (1855-1908) Hacı Ataullah Efendi’nin oğlu olup H.1271 (M.1855) senesinde Nevşehir’de doğmuştur. Medrese tahsilinden sonra Temmuz 1304 (Temmuz 1888) tarihinde ilk olarak Karapınar kazası naibi olmuştur. Daha sonra Tefenni, Karaman, iki defa Aksaray ve yine iki defa Arapsun kazaları niyabetlerinde bulunmuştur. Son olarak Mart 1323 (Mart 1907)’de Arapsun niyabetinden ayrılmıştır. Teşrinisani 1322 (Aralık 1906)’da bir yıl için Antep mevleviyetine14 getirlmiştir. 26 Mayıs 1324 (8 Haziran 1908) tarihinde vefat etmiştir (Albayrak, 1996c: 194-195). Kütüphanelerde yapılan katalog çalışmalarında Nevşehirli Mehmed Hilmi adına kayıtlı Müntehabatü’l-feride, Hulasatü’l-mantık, Vezaifü’l-âdâb, Zübdetü’l-vaz’iyye isimli mantıkla ilgili eserlere rastlanmıştır. Bu eserlerin tamamı H.1290 ve H.1308 tarihlerinde İstanbul’da eski yazıyla neşredilmiştir. Mehmed Paşa (Seyyid) (Karavezir) (1728-1799) Arapsun’da Seyyid Ali’nin oğlu olarak H.1140 (M.1728)’de doğdu. Aşçıbaşı ve surre emini Süleyman Ağa dayısı olduğundan H.1164 (M.1750)’de helvahaneye girmiş, dayısının vefatında teberdar15 oldu. Güzel yazısı sayesinde hazine kâtibi ve ardından hazine-i hümayun kethüdası olup 4 Muharrem 1189 (7 Mart 1775)’te silahdar-ı şehriyarî oldu. Şaban 1193 (Ağustos 1779)’da vezirlikle sadrazam oldu. 25 Safer 1195 (20 Subat 1781)’de vefat ederek Hamidiye Türbesi yanında cadde tarafına defnedildi. Kısa boylu, gayet siyah, çirkin görünüşlüydü. Oldukça konuşkan, zeki, kavrayışlı, mizaha düşkün, Nasreddin Hoca fıkralarını ezbere bilir, çalışkan ve güçlüydü. Hane-i hassaya nakli günü ahlak değiştirerek sertlik gösterdi. Rûz-ı Hızırdan önce kuzu kesimini yasak etti. Arapsun’da 8 çeşme, kârgir hamam, dükkan, medrese, dersane ve kütüphaneyi içine alan bir cami yaptırdı. Orasını köy iken kaza haline getirdi. Savaklar Mescidi’nin minaresini ahşapken sağlamlaştırdı. Orada su kuyusu ve iki taşayak çeşme ve kahve ocağı yaptı. I. Abdülhamid tavırlarına hayran olduğundan vefatına 14 Mevleviyet: İlmiye sınıfı için kullanılan bir tabir olan mevleviyet, kadılık demektir. Fatih Kanunnamesi’nde Sahn mollaları dâhil, hâriç müderrisleri mevleviyet makamında gösterilmektedir (Pakalın, 1983b: 519). 15 Teberdar: Baltacı olarak da ifade edilmektedir. II. Murat zamanında kurulmuş bir teşkilattır. Teberdarlar, Anadolu halkının genç ve iri vücutlularından seçilirdi. Bunlar ordunun önünde giderek yürüyüşe engel olacak şeyleri ortadan kaldırırlardı. Ordugâhta çadır kurmak da bunların görevleri arasındadır. İstanbul’un fethinden sonra bu ocak “zülüflü baltacılar” ve “saray baltacıları” olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Saray baltacıları daha sonra saray hizmetkârı konumuna gelmiştir (Pakalın, 1983c: 429). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 17 Tuncay BÜLBÜL üzülmüştü. Kızı Şerife Ayşe Hanım 13 Zilkade 1213 (18 Nisan 1799)’da vefat etti ve yakınına defnedildi. Kardeşleri Mustafa Paşa ve Halil Paşa’dır. Kitapçısı, Hacı Seyyid İbrahim Efendi’dir (Mehmed Süreyya, 1996:1071). Mehmed Şükrî Efendi (1845-1900’den sonra) Mehmed Efendi’nin oğlu olup H.1261 (M.1845) senesinde Nevşehir’in Anar köyünün Yukarı mahallesinde doğmuştur. Kur’an-ı Kerim’i bitirdikten sonra H.1274 (M.1858)’de Nevşehir’de bulunan Sadrazam İbrahim Paşa Medresesi’nde müderris Şerif Efendi-zâde Şeyh Efendi’den beş sene okumuştur. Bundan sonra H.1279 (M.1863)’te Ürgüp’te Arpacı-zâde Medresesi müderrisi Mehmed Efendi’den ders aldıktan sonra H.1282 (M.1866)’da Kayseri’ye gidip Mir’at-i Mecelle müellifi Müftü Ahmed Mesut Efendi’den dinî ve Arabî ilimleri tahsille on üç sene sonra Mesut Efendi’den icazet almıştır. İcazetinden sonra Koçhisar’da yeniden inşa edilen medresede ders vermeye başlamış ve Temmuz 1299 (Temmuz 1883)’te Koçhisar kazası müftüsü olmuştur. Şaban 1309 (Mart 1892)’de uhdesine ibtida-i hâriç Bursa müderrisliği ruûsu tevcih olunmuştur. Nisan 1311 (Nisan 1895)’te Arapsun, R.1313 (M.1897)’de Kaş ve R.1316 (M.1900)’de Avanos kazaları niyabetlerine atanmıştır (Albayrak, 1996c: 351-352). Mustafa Âsım Efendi (1860-1920) Anadolu Kazaskerliği payelilerinden ve Meclis-i Tedkikat-ı Şer’iyye azasından Ürgüplü Mehmet Tevfik Efendi’nin oğlu olup H.1277 (M.1860) senesinde İstanbul’da doğmuştur. Kur’an-ı Kerim’i hıfz ettikten sonra Fatih Rüştiyesi’ne girmiş ve sonradan Fatih Camii’nde Karînabadlı-zâde Ömer Hilmi Efendi’nin ders halkasına girip icazet almıştır. Ağustos 1293 (Eylül 1877)’de Fetvahaneye mülâzemeten girmiştir. Kanunievvel 1296 (Aralık 1880)’den Ağustos 1298 (Ağustos 1882)’ye kadar Karaburun, Torbalı ve Nif nahiyeleri niyabetlerinde bulunmuş ve tekrar Fetvahane’deki vazifesine dönmüştür. Müsevvitliğe devam ederken Şubat 1303 (Şubat 1888)’de Turgutlu naibi oldu. Temmuz 1307 (Temmuz 1891)’den Teşrinisani 1308 (Aralık 1892)’ye kadar Lonkoza, Eylül 1309 (Eylül 1893)’den Eylül 1311 (Eylül 1895)’e kadar Keskin, Temmuz 1314 (Temmuz 1898)’den Teşrinievvel 1316 (Ekim 1900)’e kadar Kavala, Mart 1318 (Mart 1902)’den Temmuz 1319 (Temmuz 1903)’e kadar Biga, Mart 1320 (Mart 1904)’ten Ağustos 1321 (Ağustos 1905)’e kadar Galata, Eylül 1322 (Eylül 1906)’dan Temmuz 1324 (Temmuz 1908)’e kadar Uşak niyabetlerinde bulunmuştur. Temmuz 1319 (Temmuz 1903)’te bir yıl Selanik mevleviyetini zabt etmiştir. 18 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir Eylül 1325 (Eylül 1909)’da İ’lamât-ı Şer’iyye Tatbîk-i Vesâik memurluğuna atanmıştır. Bu görevdeyken 16 Şubat 1336 (16 Şubat 1920)’de vefat etmiştir (Albayrak, 1996d: 49). Mustafa Efendi (1847-1916) Köstelli-zâde Ebu Bekir Hoca’nın oğlu olup Haziran 1263 (Haziran 1847)’de Nevşehir kazasının Kapıcıbaşı mahallesinde doğmuştur. İlk eğitiminden sonra Piroğlu Medresesi’ne girmiştir. Burada müderris bulunan Hafid-zâde Ali ile Şerif Efendi-zâde Hacı Şeyh efendilerden Tefsir ve Hadis eğitimi almıştır. Bu eğitim sırasında hocalarının vefat etmesi üzerine İstanbul’a gelmiştir. Sultanahmet Camii avlusunda bulunan Medrese-i Baraka’nın dördüncü kapısına dâhil olarak ikamet etmeye başlamış ve Bayezit dersiâmlarından Hüseyin Avni Efendi’den okuyup icazet aldıktan sonra bir adet Liyakat Madalyası almıştır. Haziran 1318 (Haziran 1902)’de 49 yaşında Baraka Medresesi’nden çıkıp memleketine dönmüş ve Haziran 1319 (Haziran 1903)’te Nevşehir’de bulunan Kapıcıbaşı Medresesi’ne müderris olarak tayin edilmiştir. Mustafa Efendi, Nevşehir’deki Kapıcıbaşı Medresesi müderrisliğine devam ederken 20 Ağustos 1332 (2 Eylül 1916)’da vefat etmiştir (Albayrak, 1996d: 39). Mustafa Efendi (1859-1914’ten sonra) Ürgüp mal müdürü Kumru-zâde Ahmed Efendi’nin oğlu olup Mayıs 1275 (Mayıs 1859)’da Ürgüp kazasının Bedreddin mahallesinde doğmuştur. Babası Şubat 1302 (Şubat 1887)’de vefat etmiş olup sülale aslen Dağıstanlıdır. Rüştiyeyi bitirip icazet aldıktan sonra Mart 1286 (Mart 1870)’te Kayseri’deki Kozanlı Medresesi’ne dâhil olmuştur. 19 sene kadar aralıksız medresede tahsil görüp Recep 1306 (Mart 1889)’da bu medresede müderris bulunan Küçük Hacı Hafız Efendi’den icazet almıştır. İcazet aldıktan sonra memleketine dönüp Ürgüp’te bulunan Dağıstanlı Medresesi’nde ders okutmaya başlamıştır. Ayrıca rüştiye muallimliği de yapmıştır. Mayıs 1330 (Mayıs 1914) tarihinde Ürgüp kazası müftüsü olmuştur (Albayrak, 1996d: 43-44). Mustafa Hayri Efendi (Şeyhülislam) (1866-1921) Trablusgarb vilayeti evkaf muhasebecisi Abdullah Avni Efendi’nin oğlu olup H.1283 (M.1866) senesinde Konya’ya bağlı Ürgüp kazasında doğmuştur. İlk öğrenimini Ürgüp’te tamamladıktan sonra Kayseri’ye gidip eğitime başlamış ve akabinde İstanbul’a gelerek (H.1300) Fatih Bahr-ı Sefid 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 19 Tuncay BÜLBÜL Başkurşunlu Medresesi’ne girerek Molla Câmî okutmakta bulunan Taşköprülü Abdullah Efendi’nin ders halkasına girmiştir. H.1302 (M.1886)’da babası ile birlikte memleketine geri dönmüş, ancak eğitiminden geri kalmamak için burada ders görmüştür. İki yıl sonra tekrar İstanbul’a gelip hocası Abdullah Rüştü Efendi’nin derslerine devam etmiştir. 23 Zilkade 1312 (18 Mayıs 1895)’te hocasından icazet almakla birlikte girmiş olduğu Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’den de pek iyi derece ve ikinci olarak Rebiülevvel 1315 (Ağustos 1897)’de mezun olmuştur. Recep 1297 (Haziran 1880)’de uhdesine verilen ibtida-i hâriç Bursa müderrisliği H.1315 (M.1898)’de ibtida-i dâhile ve H.1322 (M.1905)’te musıla-i Süleymaniye’ye yükseltilmiştir. Ağustos 1314 (Ağustos 1898)’de Maraş sancağı Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umûmî muavinliğine atanmıştır. 22 Mart 1316 (4 Nisan 1900)’de Trablusşam sancağı Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umûmî muavinliğine naklen tayin edilmiştir. Nisan 1317 (Nisan 1901)’de ise Lazkiye sancağı Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi reisi olmuştur. Mart 1319 (Mart 1903)’te Suriye vilayeti Merkez Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umûmî muavini tayin edilmiştir. Eylül 1320 (Eylül 1904)’te Manastır vilayeti Merkez Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umûmî muavini, Teşrinisani 1322 (Aralık 1906)’da Selanik Merkez Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi reisi olmuştur. Meşrutiyet’in ilanı üzerine yapılan seçimde memleketine gidip seçilmiş ve Niğde mebusu olarak Meclis-i Mebusan’a girmesinden dolayı Teşrinievvel 1324 (Kasım 1908)’de yerine başkası atanmıştır. Kanunievvel 1324 (Ocak 1908)’de Darü’l-Fünûn Hukuk Şubesi Mecelle muallimliğine, Teşrinievvel 1325 (Kasım 1909)’da Mekteb-i Kuzat Ceza Kanunu muallimliğine, Kanunievvel 1325 (Ocak 1910)’da Mekteb-i Kuzat İ’lamât-ı Cezaiyye muallimliğine tayin edilmiştir. 31 Mart Vak’ası üzerine kurulan Tevfik Paşa kabinesinde 15 Nisan 1325 (28 Nisan 1909)’da adliye nâzırı olmuştur. Fakat beyan ettiği bir mazeretinin kabul edilmemesi üzerine üç gün sonra istifa etmiştir. 1 Teşrinisani 1326 (14 Kasım 1910)’da Meclis-i Mebusan birinci reis vekilliğine seçilmiştir. Hakkı Paşa’nın kurmuş olduğu kabinede 8 Kanunievvel 1326 (21 Aralık 1910)’da evkaf nâzırı olmuştur. Hakkı Paşa’nın istifası üzerine vekiller heyetinin teşkilinin Sadrazam Said Paşa’ya verilmesi üzerine 21 Eylül 1327 (4 Ekim 1911)’de adliye nezareti ile Şûrâ-yı Devlet (günümüzde Danıştay’a karşılık gelen bir kurum) riyasetine asaleten ve evkaf-ı hümâyûn nezaretine de vekaleten tayin edilmiştir. Daha sonra adliye nezareti ile Şûrâ-yı Devlet riyasetinden istifa etmesi üzerine 17 Teşrinievvel 1327 (30 Ekim 1911)’de asaleten evkaf-ı hümâyûn nâzırı olmuştur. Padişahın Rumeli’ye yaptığı seyahat sırasında yanında bulunan dâhiliye vekiline, tedavi için Avrupa’ya giden orman, meadin ve ziraat nâzırına 20 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir vekalette bulunduğu gibi Ağustos 1327 (Ağustos 1911)’de Hicaz Sıhhiye Meclisi azası olmuştur. Toplu olarak vekiller heyetinin istifası üzerine 8 Temmuz 1328 (21 Temmuz 1912)’de evkaf nâzırlığından ayrılmıştır. 8 Nisan 1328 (21 Nisan 1912)’de tekrar Niğde mebusu olmuş ve meclisin kapatılma tarihi olan 23 Temmuz 1328 (5 Ağustos 1912)’ye kadar Meclis-i Mebusan’da bulunmuştur. Teşrinievvel 1328 (Kasım 1912)’de Mekteb-i Kuzat Hukuk-ı İdare muallimi olmuşsa da vazifeye başlamadan aynı tarihte Mekteb-i Kuzat Kanûn-ı Ceza muallimliğine becayiş suretiyle başlamıştır. Üçüncü intihab devresinde 23 Şubat 1329 (8 Mart 1914)’te Niğde mebusu olmuş ve 15 Nisan 1329 (28 Nisan 1913)’te evkaf nâzırı olmuştur. 13 Ağustos 1329 (26 Ağustos 1913)’te Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye Hey’et-i Umumiyesi riyaset vekaletine atanmıştır. 18 Rebiülahir 1332 (16 Mart 1914) tarihinde Mehmet Said Paşa kabinesinde evkaf nâzırlığına ilaveten Makam-ı Meşihat-ı İslâmiye’ye16 getirilmiştir. 25 Nisan 1332 (8 Mayıs 1916) tarihinde evkaf nâzırlığından ve Şeyhülislâmlıktan istifa etmiştir. Ardından a’yan azası olmuş, 1918’de Malta’ya sürgün edilmiştir. Zilhicce 1331 (Kasım 1913)’te uhdesine birinci rütbeden Osmanlı nişanı ihsan olunmuştur. 7 Temmuz 1921’de vefat etmiştir (Albayrak, 1996d: 74-76). Mustafa Muhlis Efendi (?-1772) Nevşehirli bir şair olan Mustafa Muhlis Efendi Mısır kadılarından iken H.1186 (M.1772)’de vefat etti (Mehmed Süreyya, 1996: 1099; Kılıç, Ty: 134; Tuman, 2001: 938). Mustafa Vasfi Efendi (1844-1902) Avanos müftüsü Zekeriyya Efendi’nin oğlu olup H.1260 (M.1844) senesinde Kırşehir sancağının Avanos kasabasında doğmuştur. 13 yaşında Kur’an-ı Kerim’i hıfz etmiş ve sülüs, rik’a yazılarını öğrenip Kayseri sancağında Zekeriyya Efendi dairesinde babası Hacı Zekeriyya Efendi’den sarf ve nahiv okumaya başlamış ve sekiz sene kadar babasının bu derslerine devam etmiştir. H.1293 (M.1877) senesinde babasının hacca gitmesi üzerine vekaleten Avanos müftülüğüne getirilmiş ve beş ay vekalette bulunmuştur. Bu sırada kaza naibi Mucurlu Süleyman Efendi’nin niyabetten ayrılması üzerine aslı gelene kadar da üç ay niyabet vekaletinde bulunmuştur. 40 yaşında iken Teşrinievvel 1301 (Kasım 1885)’te Avanos Bidayet 16 Meşihat-ı İslâmiye: Şeyhülislâmlık yerine kullanılan bir tâbirdir. Meşihat, ilmiye sınıfının en yüksek makamı idi. “Bâb-ı Fetvâ” da denilen meşihat dairesinin en büyük memuru Şeyhülislâmdı (Pakalık 1983b: 491). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 21 Tuncay BÜLBÜL Mahkemesi azası olmuştur. Babasının vefatı üzerine Kanunisani 1302 (Şubat 1887)’de Avanos müftülüğüne getirilmiştir. Teşrinievvel 1312 (Kasım 1896)’da Ürgüp kazası naibi olmuş ve Kanunievvel 1314 (Ocak 1899)’a kadar niyabette bulunmuştur. 6 Kanunisani 1317 (19 Ocak 1902)’de vefat etmiştir (Albayrak, 1996d: 139). Nazım Efendi (1873-1917) Hacı Ahmed Efendi’nin oğlu olup H.1289 (M.1873) senesinde Ürgüp’te doğmuştur. Tahsilini bitirmesi üzerine Eylül 1318 (Ekim 1902)’de Arapsun kazası müderrisliğine atanmıştır. Müderrisliğe devam ederken 21 Eylül 1333 (21 Eylül 1917)’de vefat etmiş ve kendisine tahsis edilen maaşın Ürgüp’te bulunan yakınlarına verilmesine karar verilmiştir (Albayrak, 1996d: 148). Ömer bin Osman Efendi (?-?) Ta’likâtı alâ Kelâmı Kutbe’d-dîn adlı bir eserin yazarı olup Nevşehirlidir (Bursalı Mehmed Tahir, 2009a: 285). Ömer Efendi (?-1796) Nevşehirlidir. Nevşehirli Ali Efendi’nin damadıdır. Kadı olup 15 Zilhicce 1210 (21 Haziran 1796)’da vefat etti. Damad İbrahim Paşa’nın Üsküdar Mezarlığı’nda medfundur (Mehmed Süreyya, 1996: 1316). Ömer Lütfi Efendi (1870-1910’dan sonra) Keykiloğlu İsmail Hakkı Efendi’nin oğlu olup Ağustos 1286 (Eylül 1870) senesinde Nevşehir’in Dubade köyünde doğmuştur. Önce köyündeki sıbyan mektebini bitirmiş ve Kanunievvel 1300 (Ocak 1885)’te köyünde, müderris Karamanoğlu Abdullah Efendi’den sarf ve nahiv okumaya haşlamıştır. Hocasının vefatı üzerine Kanunievvel 1309 (Ocak 1894)’te Nevşehir’de bulunan Köse Vaiz Medresesi’ne dâhil olmuştur. Dinî ve Arabî ilimleri Nevşehirli Kılıç-zâde Hacı Hamdi Efendi’den okuyup 21 Mart 1319 (3 Nisan 1903)’te icazet almıştır. İcazet aldıktan sonra 33 yaşında köyünde yeniden inşa olunan İhsaniye Medresesi’nde fahrî olarak müderrisliğe başlamıştır. Teşrinievvel 1326 (Kasım 1910)’da aylık yüz kuruş maaş kendisine tahsis edilerek resmî ataması yapılmıştır (Albayrak 1996d: 234). Reşid Ahmed Efendi (?-1865) H.1218 (M.1804)’te vefat eden müderris Nevşehirli Küçük Süleyman Efendi’nin oğludur. H.1232 (M.1817)’de imtihanla müderris olup 24 sene Davutpaşa naibi oldu. H.1265 (M.1849)’da Kudüs mollası, H.1271 (M.1855)’te beytülmal kassâmı, Safer 1281’de (Temmuz 1864)’te evkaf-ı 22 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir hümâyûn müfettişi olup İstanbul pâyesi olmuştur. Safer 1282 (Temmuz 1865)’te vefat eden Reşid Ahmed Efendi araştırıcı ve âlim bir kişidir. Füyûzâtü’l-Habibiye alâ Salâti’l-Meşişiye, Meslûlü’s-Sâfiye ale’l-Vâridati’ssa’diye adında iki eseri olan Reşid Ahmed Efendi, Sâfî mahlasıyla şiirler yazmıştır (Mehmed Süreyya, 1996: 1377-1378; Bursalı Mehmed Tahir, 2009a: 317; Çiftçi, Ty: 177-178). Salih Efendi (1856-1902’den sonra) Kepçi Yusuf Efendi’nin oğlu olup Eylül 1272 (Eylül 1856)’da Avanos kazasının Yukarı mahallesinde doğmuştur. Dinî ilimleri okumuş ve Avanos’ta bulunan İhyaiyye Medresesi’ne girip bir kaç sene devamla müderris Hacı Zekeriyya Efendi’nin Ürgüp kasabasındaki Arpacı-zâde Medresesi’ne nakl etmesi ile yanına giderek altı sene ders gördükten sonra H.1298 (M.1881)’de icazet almıştır. 46 yaşında iken Eylül 1318 (Eylül 1902)’de Kırşehir’e bağlı Avanos kasabasının Alaeddin mahallesinde bulunan İhsaniye Medresesi’ne müderris olarak atanmıştır (Albayrak, 1996d: 274). Süleyman Efendi (?-1804) Nevşehirli Küçük Süleyman Efendi sanıyla tanınır. Müderris olup H.1218 (M.1804)’te vefat etmiştir (Mehmed Süreyya, 1996: 1377-1378; Bursalı Mehmed Tahir, 2009a: 317). Süleyman Vehbi Efendi (1825-1914) Kürsü şeyhi Davut-zâde Hacı Süleyman Efendi’nin oğlu olup H.1241 (M.1825) tarihinde Nevşehir’de doğmuştur. Sadr-ı Esbak İbrahim Paşa Medresesi’nde Arapça ve Farsça okumuş, Kal’avî-zâde Hacı Mustafa Efendi’den kıraat dersi aldıktan sonra İstanbul’a gelmiştir. Filibeli Halil Efendi’nin derslerine devamla icazet almıştır. 7 Ağustos 1299 (19 Ağustos 1883)’te Nevşehir müftülüğüne tayin edilmiştir. Zilkade 1270 (Ağustos 1854)’te uhdesine verilen ibtida-i hâriç İstanbul müderrisliği ruûsundan sonra ilerleyerek Ramazan 1297 (Eylül 1880)’de hamise-i Süleymaniye’ye terfi olunmuş ve Rebiülevvel 1308 (Kasım 1890)’da Kudüs ve Rebiülevvel 1319 (Temmuz 1901)’de Bursa Mevleviyeti kendisine verilmiştir. Nevşehir müftülüğü sırasında 29 Kanunisani 1329 (11 Şubat 1914) tarihinde vefat etmiştir (Albayrak, 1996d: 323-324). Vehbî Efendi (?-?) Ürgüplü İsâ-zâde namıyla tanınmıştır. Kayseri’de mahkeme kâtipliği yapmıştır (Kılıç, Ty: 162). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 23 Tuncay BÜLBÜL 2. Kütüphane Kataloglarında Tespit Edilen Şahıslar Ahmed b. Hasan Ürgübî Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Molla Hüsrev Muhammed b. Ferâmurz Tarsusî’nin Mir’âtül-Usûl fî Şerhi Mirkatil-Vusûl adlı eserinin H.1170 (M.1757) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Ahmed b. Hasan Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Samsun İl Halk Kütüphanesi, nu: 55 Hk 360). Ahmed b. Mahmud Ürgübî Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Ömer b. Ahmed b. Mehmed Harpûtî’nin Şerhü Kasideti’l-Bürde adlı eserinin H.1259 (M.1843) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Ahmed b. Mahmud Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, nu: 06 Mil Yz A 3400/1). Ali b. Ali Ürgübî Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında el-Mufaddal b. Ömer el-Ebherî’nin Hidâyetü’l-Hikme adlı eserinin H.1172 (M.1759) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Ali b. Ali Ürgübî adının zikredildiği görülmüştür (Samsun Vezirköprü İlçe Halk Kütüphanesi, nu: 55 Vezirköprü 491/8). Arpacı-zâde Mehmed b. Ahmed Ürgübî Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Adalı Mustafâ b. Hamza’nın Netâicül-Efkâr Şerhul-İzhâr adlı eserinin H.1259 (M.1841) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Arpacı-zâde Mehmed b. Ahmed Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane, Nevşehir Ürgüp Tahsin Ağa İlçe Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, nu: 50 Ür 408). Aynı zamanda Mehmed Şükrî Efendi’nin, Ürgüp’teki Arpacı-zâde Medresesi’nde öğrenim gördüğü bilgisi de kaynaklarda yer almaktadır (Albayrak, 1996c: 351). Çelebi-zâde Mehmed Efendi Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında “Nevşehirli Çelebi-zâde Mehmed Efendi” adına kayıtlı şu eserlerin yer aldığı görülmüştür: Mecmu’aü’t-Tasâut: Milli Kütüphane, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Damad 638. 24 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir İlmü’l-Me’ânî: 1. Milli Kütüphane, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Damad 639/1. 2. Milli Kütüphane, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Damad 639/2. 3. Milli Kütüphane, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Damad 639/3-4. Mecmuatül-Fevâid: Milli Kütüphane, Nevşehirli Damad İbrahim Paşa İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Damad 757. Hasan b. Mahmud Ürgübî Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Sadeddin Mesûd b. Ömer et-Taftâzânî’nin Şerhü’l-İzzî fi’t-Tasrîf adlı eserinin H.1296 (M.1877) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Hasan b. Mahmud Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane, Nevşehir Ürgüp Tahsin Ağa İlçe Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, nu: 50 Ür 79/1). İsmail Hakkı b. Mehmed Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Âşık Paşa’nın Garib-nâme adlı eserinin H.1322 (M.1904) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Nevşehirli İsmail Hakkı b. Mehmed isminin yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, nu: 06 Mil Yz B 313). Kaleli-zâde Hüseyin Ürgübî Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî’nin el-Câmiü’s-Sahîh adlı eserinin H.1271 (M.1853) istinsah tarihli bir nüshasında müstensih olarak Kaleli-zâde Hüseyin Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Adana İl Halk Kütüphanesi, Nu: 01 Mü 1800). Lutfî Ürgübî-zâde Hasan Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Sirâced-dîn Alî b. Osmân el-Ûşî’nin Kasîdetu Yekûlul-Abd adlı eserinin H.1264 (M.1846) istinsah tarihli bir nüshasında müstensih olarak Lutfî Ürgübî-zâde Hasan isminin yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane, Nevşehir Ürgüp Tahsin Ağa İlçe Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, Nu: 50 Ür 226). Mehmed b. Hüseyin Ürgübî Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Birgili Mehmed Efendî b. Pîr Ali’nin İzhârul-Esrâr adlı eserinin H.1102 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 25 Tuncay BÜLBÜL (M.1690) tarihli bir nüshasında müstensih olarak Mehmed b. Hüseyin Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane, Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, nu: 06 Hk 4121/3). Mehmed b. Hüseyin Ürgübî aynı zamanda Nâsır b. Abdü’s-Seyyid el-Mutarrizî’nin elMisbâh adlı eserinin H.1100 (M.1688) tarihli bir nüshasının da müstensihi olarak zikredilmektedir (Milli Kütüphane, Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, nu: 06 Hk 4121/6). Diğer taraftan Mehmed b. Hüseyin Ürgübî, Cemâleddin Muhammed b. Abdü’l-Ganî el-Erdebîlî’nin Şerhü Enmuzec adlı eserinin H.1100 (M.1688) tarihli bir nüshasının müstensihidir (Milli Kütüphane, Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi Koleksiyonu, nu: 06 Hk 4121/5). Mehmed Halil Ürgübî Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî’nin Câmiü’s-Sahîh adlı eserinin H.1259 (M.1843) istinsah tarihli iki farklı nüshasında müstensih olarak Mehmed Halil Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, nu: 06 Mil Yz To 13; Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, nu: 06 Mil Yz To 16). Mehmed Lutfî el-Ürgübî Said Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Nesayihü’l-mülûk Tercemesi adlı eserin yazarı olarak Mehmed Lutfî el-Ürgübî Said adının yer aldığı görülmüştür (Süleymaniye Kütüphanesi, Hüsrev Paşa, Nu: 294). Ürgübî Hacı Hâfız Hüseyin b. Osman Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Hidaye adlı denizcilikle ilgili bir eserin yazarı olarak Ürgübî Hacı Hâfız Hüseyin b. Osman adının yer aldığı görülmüştür (Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Bağışlar, Nu: 4255). Yusuf b. Hüseyin Vehbî Ürgübî Kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanamamıştır. Yapılan katalog çalışmalarında Alî b. el-Hamamî’nin Bahrün-Nesâih adlı eserinin bir nüshasında müstensih olarak Yusuf b. Hüseyin Vehbî Ürgübî adının yer aldığı görülmüştür (Tokat İl Halk Kütüphanesi, Nu: 60 Hk 340/1). 26 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir Sonuç ve Değerlendirme Sıra Nu 1 Abdullah Efendi Yaşadığı Yüzyıl 18. yüzyıl 2 Abdullah Hilmi Efendi 20. yüzyıl Adı Mesleği/Sınıfı Müderris Müderris/ Dersiâm Memleketi Nevşehir Nevşehir 4 Abdurrahman Ravhî Efendi Ahmed Efendi 5 Ahmed Hamdi Efendi 20. yüzyıl Müderris 6 Ahmed Hamdi Efendi 20. yüzyıl Müderris 7 Ali Efendi 18. yüzyıl Molla 8 Ali Şerif Efendi 20. yüzyıl Müderris 9 Bekir Sıtkı Efendi 20. yüzyıl Müdür 10 Hacı Zekeriyya Efendi 19. yüzyıl 11 Hâdim Ahmed Efendi 19. yüzyıl 12 Hafız Hasan Efendi 19. yüzyıl 13 Halil Ağa 18. yüzyıl 14 Halil Vehbî Efendi 20. yüzyıl Müftü Müderris/ Dersiâm Seccadeci/Saray ehli Kuyumcubaşı/ saray ehli Müderris 15 Hamdî 19. yüzyıl - Nevşehir 16 Hasan Efendi 18. yüzyıl Kadı/Molla Nevşehir 17 Hasan Fehmi Efendi 20. yüzyıl Müderris Nevşehir 18 İbrahim Efendi 19. yüzyıl Nevşehir 19 İbrahim Paşa 18. yüzyıl Müderris Sadrazam/ Saray ehli 20 İsmail Efendi 20. yüzyıl Müderris Nevşehir/ Mercan köyü 21 Kazım Mûsâ Efendi (Halil Efendizâde) 19. yüzyıl Molla Nevşehir 3 18. yüzyıl - Nevşehir 20. yüzyıl Müderris Nevşehir Nevşehir/ Beldek Köyü Avanos/Yukarı mahalle Nevşehir Ürgüp Nevşehir/ Memişbey Mahallesi Avanos Nevşehir Nevşehir Nevşehir Nevşehir Nevşehir 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 27 Tuncay BÜLBÜL 28 22 Kılıç-zâde Hacı Hamdi Efendi 19. yüzyıl Müderris Nevşehir 23 Mahmud Ziya Efendi 20. yüzyıl Kadı Ürgüp/Gülgüzin köyü 24 Mehmed Efendi 18. yüzyıl Haraç muhasebecisi Nevşehir 25 Mehmed Efendi 19. yüzyıl Müderris Nevşehir/Nar köyü 26 Mehmed Emin Efendi 19. yüzyıl Müderris Arapsun 27 Mehmed Fahreddin Efendi 20. yüzyıl Kadı Nevşehir 28 Mehmed Habib Efendi 20. yüzyıl Müderris Nevşehir/ Kocabaş mahallesi 29 Mehmed Hamdi Efendi 20. yüzyıl Müderris Avanos/Edirne köyü 30 Mehmed Hilmi Efendi 19. yüzyıl Kaymakam Nevşehir 31 Mehmed Paşa (Karavezir) 18. yüzyıl Vezir/saray ehli Arapsun 32 Mehmed Şükrî Efendi 19. yüzyıl Kaymakam Nevşehir/Anar köyü 33 Mustafa Muhlis Efendi 18. yüzyıl Kadı Nevşehir 34 Mustafa Asım Efendi 19. yüzyıl Kaymakam Ürgüp 35 Mustafa Efendi 19. yüzyıl Müderris Nevşehir/ Kapıcıbaşı mahallesi 36 Mustafa Efendi 19. yüzyıl Müftü Ürgüp/Bedreddin mahallesi 37 Mustafa Hayri Efendi 20. yüzyıl Şeyhülislâm Ürgüp 38 Mustafa Vasfi Efendi 19. yüzyıl Kaymakam Avanos 39 Nazım Efendi 20. yüzyıl Müderris Ürgüp 40 Ömer bin Osman Efendi - - Nevşehir 41 Ömer Efendi 18. yüzyıl Kadı Nevşehir 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir 42 Ömer Lütfi Efendi 19. yüzyıl Müderris Nevşehir/Dubade köyü 43 Reşid Ahmed Efendi 19. yüzyıl Bürokrat Nevşehir 44 Salih Efendi 20. yüzyıl Müderris Avanos/Yukarı mahalle 45 Süleyman Efendi 19. yüzyıl Müderris Nevşehir 46 Süleyman Vehbi Efendi 19. yüzyıl Müftü Nevşehir 47 Vehbî Efendi 19. yüzyıl Kadı Ürgüp 48 Ahmed b. Hasan Ürgübî 18. yüzyıl Müstensih/ kâtip Ürgüp 49 Ahmed b. Mahmud Ürgübî 19. yüzyıl Müstensih/ kâtip Ürgüp 50 Ali b. Ali Ürgübî 18. yüzyıl Müstensih/ kâtip Ürgüp 51 Arpacı-zâde Mehmed b. Ahmed Ürgübî 19. yüzyıl Müderris Ürgüp 52 Çelebi-zâde Mehmed Efendi - - Nevşehir 53 Hasan b. Mahmud Ürgübî 19. yüzyıl Müstensih/ kâtip Ürgüp 54 İsmail Hakkı b. Mehmed 20. yüzyıl Müstensih/ kâtip Nevşehir 55 Kaleli-zâde Hüseyin Ürgübî 19. yüzyıl Müstensih/ kâtip Ürgüp 56 Lutfî Ürgübî-zâde Hasan 19. yüzyıl Müstensih/ kâtip Ürgüp 57 Mehmed b. Hüseyin Ürgübî 17. yüzyıl Müstensih/ kâtip Ürgüp 58 Mehmed Halil Ürgübî 19. yüzyıl Müstensih/ kâtip Ürgüp 59 Mehmed Lutfî elÜrgübî Said - - Ürgüp 60 Ürgübî Hacı Hâfız Hüseyin b. Osman - - Ürgüp 61 Yusuf b. Hüseyin Vehbî Ürgübî - - Ürgüp 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 29 Tuncay BÜLBÜL Osmanlı dönemi biyografi kaynaklarında, günümüz Nevşehir ili sınırları içinde yer alan yerleşim birimlerinde doğmuş ya da bu yerleşim birimlerine nispet edilen 61 isim tespit edilebilmiştir. Bu kişilerin 12’si 18. yüzyıl, 26’sı 19. yüzyıl, 17’si 20. yüzyılda yaşamış, 5’nin yaşadığı yüzyıl kaynaklarda zikredilmemiştir. Nevşehir’in şehirleşme süreci 18. yüzyılın ilk çeyreğinde başlamıştır. Biyografi kaynaklarında yer alan ve 18. yüzyılda yaşamış Nevşehirli 12 kişi bulunmaktadır. Bu 12 kişinin de 9’u Nevşehir merkezdendir. Bu durum, Nevşehir’in daha kurulur kurulmaz Osmanlı aydınlanmasına katkı sunmaya başladığının bir göstergesidir. Diğer taraftan, Nevşehir’in yetiştirmiş olduğu bu 61 ismin 35’i Nevşehir merkez ya da merkeze bağlı köylerden, 5’i Avanos’tan, 19’u Ürgüp’ten, 2’si Arapsun (Gülşehir)’dendir. 30 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir Bugün Nevşehir iline bağlı olan Ürgüp, Avanos, Gülşehir, Hacıbektaş gibi ilçelerin Osmanlı döneminde idarî teşkilatlanmada bağlı oldukları il merkezleri farklıdır. Nevşehir kaza olmadan önce Ürgüp kendisi bir kaza merkezidir ve idarî olarak Konya iline bağlıdır. Avanos, Hacıbektaş ve Arapsun (Gülşehir) idarî olarak Kırşehir iline bağlıdır. Nevşehirli ya da Nevşehir’e bağlı yerleşim birimlerine nispet edilen ve biyografik kaynaklara girmiş müderris, yönetici ya da sanatçılar 18. yüzyılda karşımıza çıkmaya başlar. Bu durum, bu yerleşim birimlerinin 18. yüzyıla gelene kadar herhangi bir yönetici, müderris ya da sanatçı yetiştirmediği anlamına gelmez. 18. yüzyıl öncesinde Avanos, Hacıbektaş, Gülşehir ve Ürgüp’ün yetiştirdiği kişiler, Kırşehir, Konya ya da Kayseri’ye nispet edilmiş olmalıdır. Çünkü, Nevşehir’in şehirleşme sürecinin tamamlanmasının hemen akabinde, daha 18. yüzyılda Nevşehirli pek çok yönetici ya da aydının yetişmiş olması bu yöre insanın ilim öğrenmeye olan eğilimini ortaya koymaktadır. Osmanlı Devleti döneminde Nevşehir’in yetiştirdiği şahısların meslekî olarak dağılımı şu şekildedir: 22’si müderris, 8’i kadı/molla, 3’ü müdür ya da müdür seviyesinde yetkili, 2’si müftü, 4’ü saray ehli (sadrazam, vezir, seccadeci, kuyumcu), 4’ü kaymakam, 1’i şeyhülislâm, 9’u müstensih ya da kâtip, 7’sinin ise mesleği belli değildir. Bu meslekî dağılıma göre, Nevşehirin yetiştirdiği kişilerin büyük çoğunluğu Osmanlı’nın son dönemlerine müderris olarak hizmet etmiştir. Bunun yanında Osmanlı’nın siyasetinde ya da bürokrasisinde de Nevşehirli kişilerin önemli roller oynadığı kaynakların verdiği bilgilerden anlaşılmaktadır. Özellikle şeyhülislâmlık makamına kadar çıkmayı başarmış olan Mustafa 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 31 Tuncay BÜLBÜL Hayri Efendi, Osmanlının son dönemlerinde devleti yöneten önemli bir politikacı olarak karşımıza çıkmaktadır. Meşrutiyet’in ilanından sonra Niğde mebusu olarak meclise giren Hayri Efendi, adliye nâzırlığı başta olmak üzere birkaç kez bakanlık yapmış bir kişidir. Damat İbrahim Paşa’yla başlayan ve Karavezir Mehmed Paşa’yla devam eden Osmanlı yönetiminde etkin bir pozisyonda bulunmuş Nevşehirlilerin son halkası Mustafa Hayri Efendi’dir. Nevşehir’in, şehirleşme sürecini tamamlar tamamlamaz eğitim seviyesi yüksek kişiler yetiştirmesinin en önemli sebebi Nevşehir’de bulunan medreselerdir. Biyografik kaynaklara göre, Osmanlı döneminde Nevşehir’de bulunan medreseler şunlardır: Nevşehir Medresesi (Nevşehir), Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Medresesi (Nevşehir), Köse Vaiz Medresesi (Nevşehir), Bâlâ Medresesi (Nevşehir), Piroğlu Medresesi (Nevşehir), Kapıcıbaşı Medresesi (Nevşehir), Fevziye Medresesi (Nevşehir’e bağlı Mercan köyünde), Fethiye Medresesi (Nevşehir’e bağlı Nar köyünde), İhsaniye Medresesi (Nevşehir’e bağlı Dubade köyünde), İhyaiyye Medresesi (Avanos), Mehmet Lütfî Efendi Medresesi (Ürgüp), Arpacı-zâde Medresesi (Ürgüp), Dağıstanlı Medresesi (Ürgüp). Buna göre, sadece Nevşehir merkezde 6 tane, Nevşehir’e bağlı köylerde de 3 tane medrese bulunmaktadır. Medreselerin sayısının fazla olması 18. yüzyıldan itibaren Nevşehir’den yetişen âlim ya da yönetici sayısının hızla yükselmesini izah etmektedir. Lâle Devri’nin kudretli yöneticisi Damat İbrahim Paşa’nın çabalarıyla bir şehir hâline gelen Nevşehir, yetiştirdiği âlim ya da yöneticilerle Osmanlı Devleti’nin yönetim ve aydınlanmasına önemli katkılar sunmuştur. Kaynaklar Albayrak, Sadık, (1996a), Son Devir Osmanlı Uleması (İlmiye Ricalinin Terâcim-i Ahvâli), Cilt 1, İstanbul. Albayrak, Sadık, (1996b), Son Devir Osmanlı Uleması (İlmiye Ricalinin Terâcim-i Ahvâli), Cilt 2, İstanbul. Albayrak, Sadık, (1996c), Son Devir Osmanlı Uleması (İlmiye Ricalinin Terâcim-i Ahvâli), Cilt 3, İstanbul. Albayrak, Sadık, (1996d), Son Devir Osmanlı Uleması (İlmiye Ricalinin Terâcim-i Ahvâli), Cilt 4, İstanbul. Albayrak, Sadık, (1996e), Son Devir Osmanlı Uleması (İlmiye Ricalinin Terâcim-i Ahvâli), Cilt 5, İstanbul. 32 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Biyografik Kaynaklara Göre Osmanlı Yönetim ve Aydınlanmasında Nevşehir Bursalı Mehmed Tahir, (2009a), Osmanlı Müellifleri, Cilt 1, Haz.: Mustafa TatçıCemal Kurnaz, Ankara. Bursalı Mehmed Tahir, (2009b), Osmanlı Müellifleri, Cilt 2, Haz.: Mustafa TatçıCemal Kurnaz, Ankara. Bursalı Mehmed Tahir, (2009c), Osmanlı Müellifleri, Cilt 3, Haz.: Mustafa TatçıCemal Kurnaz, Ankara. Canım, Rıdvan, (2000), Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıretü’n-Nuzamâ (İnceleme-Metin), Ankara. Çiftçi, Ömer, (Ty), Fatin Davud, Hâtimetü’l-Eş’âr (Fatin Tezkiresi), Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. Erdem, Sadık, (1994), Râmiz ve Âdâb-ı Zurefâsı (İnceleme-Tenkidli Metin-İndeksSözlük), Ankara. Eyduran Sungurhan, Aysun, (2008), Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, Ankara. Eyduran Sungurhan, Aysun, (2009), Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ, Ankara. Faik Reşat, (Ty), Eslâf, İstanbul. Genç, İlhan, (2000), Esrar Dede, Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviyye, Ankara. İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, (1999), Son Asır Türk Şairleri, C. 1, Haz.: Müjgan Cumbur, Ankara. İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, (2000a), Son Asır Türk Şairleri, C. 2, Haz.: M. Kayahan Özgül, Ankara. İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal, (2000b), Son Asır Türk Şairleri, C. 3, Haz.: Hidayet Özcan, Ankara. İpekten, Haluk-İsen, Mustafa-Toparlı, Recep-Okçu, Naci-Karabey, Turgut, (1988), Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara. İsen, Mustafa, (1994), Künhü’l-ahbar’ın Tezkire Kısmı, Ankara. İsen, Mustafa, (1998), Sehî Bey Tezkiresi, Heşt-Behişt, Ankara. İsen, Mustafa, (1999), Latîfî Tezkiresi, Ankara. Kılıç, Filiz, (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Tenkitli Metin), İstanbul. Kılıç, Filiz, (Ty), Şefkat, Tezkire-i Şu’arâ-yı Şefkat-i Bağdadî, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü. Mehmed Süreyya, (1996), Sicill-i Osmanî, 6 Cilt, İstanbul. Oğraş, Rıza, (2001), Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ-endûz’u (İncelemeMetin), Burdur. Pakalın, Mehmet Zeki, (1983a), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt 1, İstanbul. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 33 Tuncay BÜLBÜL Pakalın, Mehmet Zeki, (1983b), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt 2, İstanbul. Pakalın, Mehmet Zeki, (1983c), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Cilt 3, İstanbul. Solmaz, Süleyman, (2005), Ahdî ve Gülşen-i Şu’arâsı (İnceleme-Metin), Ankara. Şahin, İlhan, (2007), “Nevşehir”, İslâm Ansiklopedisi, C 33, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Tuman, Nail, (2001), Tuhfe-i Nâilî, Divan Şairlerinin Muhtasar Biyografileri, Haz.: Mustafa Tatçı-Cemal Kurnaz, Ankara. 34 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u REKLAMLARDA KULLANILAN CİNSİYET ROLLERİNİN ALGILANMASI ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA: NEVŞEHİR ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ A STUDY ON THE PERCEPTION OF GENDER ROLES USED IN THE ADVERTISEMENTS: A SAMPLE OF NEVSEHIR UNIVERSITY Turan ŞENER* ÖZET Pazar hâkimiyetinin tamamen “tüketici”nin elinde olduğu çağımızda, firmalar bir savaş niteliği taşıyan pazar kavgasında hâkim güç olan tüketiciye ulaşabilmek için her türlü metodu kullanmaktadırlar. Rekabetin en son aşamaya ulaştığı bu dönemde, rakipler tüketici gözünde kendi lehlerinde “fark yaratmak” adına, fiyat indirimi, ucuzluk, kolay bulunurluk gibi metotlardan ziyade özellikle müşterinin duygularına hitap eden daha soyut vurgular yapmak istemektedirler. Bu şekilde kendi ürünleri ile müşteri arasında duygusal bir bağ kurmayı hedefleyip, müşterinin satın almasında devamlılığı sağlamayı amaçlamaktadırlar. Bu noktada firmaların müşteriye kendilerini sundukları en önemli araç reklamdır. Reklam firmaların, elde etmek istedikleri müşteri kitlesi ile aralarında olan mesafeyi kaldırdıkları ve müşteriye gerekli bilgiyi sundukları en önemli tutundurma faaliyetlerindendir. Müşteriye kendilerini tanıttıkları bir tutundurma çalışması olan reklamda, özellikle duygusal bir bağ oluşturmak adına kullanılan obje ise cinsiyettir. Firmalar özellikle cinsiyet objesine yaptıkları vurguyla müşterileri etkilemek istemektedirler. Cinsiyet içerikli vurguları reklamlarında kullanarak müşterinin karşısına çıkan firmalar, tüketicilerin satın alma kararlarını kendileri lehine çevirmeyi amaçlamaktadırlar. Bu noktalar göz önünde bulundurularak, çalışmamızın amacı, firmaların reklamlarında kullandıkları cinsiyet rollerinin tüketici tarafından nasıl algılandığını ölçmektir. Amaç doğrultusunda uygulamalı bir çalışma yapılacaktır. Nevşehir ilinde bulunan Nevşehir Üniversitesi çalışanları içerisindeki anket çalışmaları ile tüketicilerin reklamlardaki cinsiyet rollerini algılamaları değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Reklam, Cinsiyet, Cinsiyet Rolleri * Öğr. Gör., Nevşehir Üniversitesi, Gülşehir Meslek Yüksekokulu, e-posta:turansener@nevsehir.edu.tr 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 35 Turan ŞENER ABSTRACT During the period in which market dominance is completely in the hands of customer, the companies has tried to use every kinds of method in order to contact with the customer, the dominant power at the fight for market. At this period in which competition has reached at the very top level, the rivals have preferred to make abstract emphasis aiming at the emotions of the customers rather than such methods as price reduction, cheapness, easily accessibility in order to create a distinction in the eyes of the customers in favor of themselves. By this way, they intend to make an emotional tie with their own products and the customers, and supply the permanence of purchasing. At this point, for the companies, the best means of presenting themselves to the customers is advertisement. Advertisement is one of the most crucial publicity activities by which the companies close the gap between themselves and the customers on target, and convey their messages relating with the products to the potential purchasers. When looked into the content of the advertisements, as a publicity activity for the companies so as to introduce themselves to the target group, the most preferred object used with the aim of creating an emotional tie is gender. The companies introducing themselves to the customers by employing the gender-content emphases in their advertisements struggle for turning the decision of purchasing into their favor. This study aims at measuring how these gender roles have been perceived by the customers. Parallel to this objective, an applied study will be held, and that the customers have perceived the gender roles in the advertisements will be assessed under the light of survey data to be conducted among the staff of Nevsehir University. Key Words: Advertisement, Gender, Gender Roles. 1. Giriş Artan rekabet şartlarında firmaların en önemli tutundurma karma elemanlarından biri olarak gösterilen reklamlar, tüketiciyi etkileme bakımından büyük bir unsur olarak görülmekte ve firmalar tarafından yoğun olarak kullanılmaktadır. Kişiler söz konusu reklamlar ile tüketim alışkanlıkları kazanmaktadırlar. Bu noktadan hareketle kişiler reklamların hedef kitlesidirler. Kişiler reklamlar ile yönlendirilmektedirler. Bu yönlendirme reklamlarda yer alan çeşitli imgelerle daha kolay gerçekleşebilmektedir (Papatya ve Karaca, 2011; 69). Özellikle reklamlarda kullanılan cinsiyet rolleri reklamın hatırlanma oranını, dikkatle izlenme oranını arttırmakta ve bu durumun 36 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma: Nevşehir Üniversitesi Örneği reklamlarda, hedef kitle için kullanılan cinsiyet rollerinin algısının kişilerin yaşlarına, eğitim durumlarına, gelir durumlarına medeni hallerine ve en nihayetinde cinsiyetlerine göre farklılık gösterdikleri düşünülmektedir. Ayrıca bununla birlikte bu cinsiyet algılarının reklamı yapılan ürün ya da hizmetin satışlarına da yansıdığı düşünülmektedir. Belirtilen bu temel çıkış noktasından hareketle bu çalışmada, reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerinin bireyler tarafından nasıl algılandığı incelenmektedir. Ayrıca cinsiyet rollerinin vurgulandığı reklamlara karşı bireylerin cinsiyet, yaş, medeni durum, gelir ve eğitim durumlarına göre algılamalarında görülen farklılıklar ölçülmeye çalışılmaktadır. Bireylerin, cinsiyet rollerinin kullanıldığı reklamlara karşı bakış açılarını ve demografik özelliklerine göre farklılıkları tespit etmek amacıyla anket çalışması kapsamında gerekli analizler yapılarak bireylerin algılamaları tespit edilmiştir. 2. Literatür 2.1.Reklam Kelime olarak dilimize Fransızca’ dan geçmiş olan reklam, en basit ifadeyle, bir ürünün tanıtımını sağlama ve satışını arttırma amacını güden, bu amaçla kitle iletişim araçlarında belli bir ücret karşılığında yer alan çeşitli mesajlarla kitlelere ulaştırılan görüş, düşünce ve haber bütünüdür (Taş ve Şahım, 1996: 7). Özsoy’a göre, bir ürün veya hizmet satmak üzere tasarımlanan ikna edici mesajlardan oluşan reklam, İletişim Sözlüğü’nde kısaca “malların ve hizmetlerin elde edilebilirliğiyle ve nitelikleriyle ilgili bilgilerin geniş bir kamuya bildirilmesi süreci ve araçları” olarak açıklanmıştır (Özsoy, 2006: 16-17, Mutlu,1994:186). Amerikan Pazarlama Birliğine göre ise reklam, “reklam veren tarafından bir ürünün, hizmetin veya fikrin, bedeli ödenerek, kişisel olmayan yollarla sunumu” olarak açıklanmaktadır (Taş ve Şahım 1996: 9). Bir başka çalışmada reklam daha geniş bir ifadeyle, tanınmış bir kurum tarafından mal hizmet ya da fikirlerin seçilmiş bir pazarı bilgilendirmek ve ikna etmek üzere kişisel olmayan kontrollü bir yapıda sunumu ve yükseltilmesi şeklinde tanımlamaktadır (Bolen, 1984: 4-5). Reichert’ a göre reklam, nasıl olmak istediğimiz, kiminle olmak istediğimiz ve neye sahip olmak istediğimiz gibi ideallerin iletişimidir.(Reichert2004: 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 37 Turan ŞENER 84) Farklı bir çalışmada ise reklam; çok boyutlu, çok anlamlı, ideolojik olarak kodlanmış, değişik okumalara açık ve kültürün etkileyici bir metalaştırılması ve sermayenin arzudan doyuma kadar, bütün yaşamı sömürgeleştirmesi girişimleri olduğu söylenilmektedir (Harms ve Kellner, 2001: 224). Artan rekabet ortamında firmaların, tüketicilerin satın alma karar süreçlerini etkileyebilmek adına en rahat kullandıkları enstrüman olan reklam firmaların tüketicilere doğrudan veya dolaylı iletileri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada reklamcılık satın almayı kolaylaştıran, teşvik eden ve destekleyen bir pazarlama aracıdır. Reklamlar ürünün ötesinde, değer, imge, başarı, varlık, aşk, popülarite satarlar. Reklam bize içinde var olmayı arzulayacağımız bir dünya oluşturur. Aslında satın almaya yöneltme yöntemlerinin hepsi mutluluğun mallara sahip olma ve bu malların kullanılmasının sonucunda ortaya çıkacağı önermesini kullanır (Özsoy, 2006: 16-17). Akdoğan çalışmasında, reklamcılığın bireyin kendini önemli hissetmesine neden olduğunu vurgulamaktadır (Aydoğan,2004). Reklam, tüketim talebini yönlendirmenin yanında bir tür toplumsallaşma aracı işlevini de üstlenmektedir. Bilgilendirme anlamında toplumsal faydalar içeren reklam, reklam veren açısından satışı amaçlar. Marka sadakati yaratmak ve ürüne sürekli dikkat çekebilme gayretiyle hazırlanan veya hazırlatılan reklamlar hep artan satış grafikleriyle ilişkilendirilmek istenir. Sonuçta reklam sahibi tarafından nihai amaç satış arttırmak iken, izleyici açısından bilgilenme ve eğlence esas olmaktadır (Özsoy, 2006: 23). Reklamın temel amacı tüketicilerin mal ve hizmetleri satın alması yönünde çabaları kapsamaktadır. Reklamın amaçları pazarlama kavramıyla birlikte düşünüldüğünde bu genel nitelikteki amacı yanında bir dizi özel amaçlar da içerdiği fark edilecektir. Reklamın özel amaçları ise; kişisel satış programını desteklemek, satışçıların ulaşamadığı kişilere ulaşmak, aracılarla ilişkileri geliştirmek, yeni bir pazara girmek, ya da yeni bir tüketici grubunu çekmek, yeni bir mal pazara sunmak, malın satışını arttırmak, sanayi dalının satışını arttırmak, ön kanılara karşı durmak, işletmenin saygınlığını arttırmak (Çetinkaya, 1993:49). Özgür ise reklamdan beklenen amacı, tüketicilere bir mal ya da hizmeti duyurmak, mala, markaya, kuruma ilişkin tüketicilerin üzerinde olumlu etki yaratmak, tüketicilerin düşünce ve alışkanlıklarını etkilemek yoluyla onları satın almaya yönlendirmek ve işletmenin karlılığını arttırmak şeklinde özetlemektedir (Özgür,1994: 19). 38 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma: Nevşehir Üniversitesi Örneği 2.2.Reklamlarda Cinsiyet Rolleri Rol, toplumsal sistem içinde belirli konumdaki kişinin nasıl davranması gerektiğini belirten normlara denir. Cinsiyet rollerinin aynı cinsiyetten olan ebeveynle özdeşleşme sayesinde içselleştiği kabul edilmektedir. Kadınlar ilgili ve şefkatli olmayı; erkekler hırslı akılcı ve rekabetçi olmayı öğrenmişlerdir (Gündüz Kalan, 2010: 77). Toplumsal rol ise, insanın sosyal hayattaki konumu, diğer insanlarla iletişimi esnasında sergilediği davranış, düşünce ve duygu kalıplarını ifade eder (Tahran, 2005: 117). Kişiler, küçük yaşlardan itibaren bulundukları ortamda kendilerine sunulan rollerin birer aktörüdürler. Bu noktadan hareketle rol sürekli değişen ve gelişim gösteren bir olgudur. Mead rol alma, rol edinme konusunda “birey, toplumsallaşma sürecinde önce karmaşık sosyal durumları okumayı veya anlamayı öğrenmekte, ondan sonra hangi hareket biçimi uygunsa, ona göre hareket etmekte olduğunu” ifade etmiştir. Rol almanın en önemli noktası kişinin empati kuruyor olmasıdır. Mead’in insan davranışı anlayışının temelinde “benlik ile etkileşim” kuramı bulunmaktadır ve bu kavram rol almanın özünü oluşturmaktadır (Mead, 1934: 173). Diğer bir deyişle birey yaşamında çok önemli rolleri üstlenerek bu rollere göre dünyayı değerlendirmektedir. Bireyin bu değerlendirmelerinde, onun yaşamında çok önemli rol oynayan kişiler olan ailesinin ve arkadaşlarının, daha sonra da içinde yaşadığı toplumun çok önemli bir payı vardır (Papatya ve Karaca, 2011: 73). Cinsiyet ile toplumsal roller arasındaki ayrımın temeli, kadın ve erkek olmanın biyolojik ve sosyolojik önemine dayanmaktadır. Bu roller arasındaki farkın en açık seçik gözlenebildiği ortamlardan biri de reklamlardır (Oskay,1987: 93). Reklamda kadın düşünüldüğünde daha çekici daha şefkatli ve göz alıcı bir karakter akla gelirken, erkek rollerde hesabını bilen, mantık çerçevesinde hareket eden roller karşımıza çıkmaktadır. 21.yy’da erkeklerin ve kadınların toplum içindeki konumlarının değişmesiyle rollerindeki değişimlerde ilgi çekici bir hal almaktadır. Bu değişimler; erkeğin evin günlük işlerine katılımı, öğrencilerin sayısının artması, ilk evlenme yaşının yükselmesi, boşanma oranının artması, yalnız eşcinsellerin yaşadıkları evlerin ortaya çıkması ve erkeklerin efemineleş(tiril)mesi gelmektedir (Çolakoğlu ve Doğaner, 2008: 336). Kadınlar ise eski ”yuva yapıcı” rollerinden çıkıp, kendilerine çalışma hayatında ve toplumsal yaşamda bir yer bulmaya başlamışlardır. Tüm bu faktörler ürün seçimleri ve 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 39 Turan ŞENER satın alma davranışları açısından bir zamanlar aralarında büyük farklar bulunan bu iki cinsin birbirine daha çok benzemeye başladığını göstermektedir (Odabaşı ve Barış, 2002: 260). Bu noktadan hareketle ise reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerinde günümüzde hızlı bir değişim sergilendiği gözlemlenmektedir. Şahika’ ya göre insan yaşamı cinsiyet ve cinsellik çerçevesinde örgütlenmektedir. Cinsellik içermeyen bir medyanın varlığını düşünmenin pek mümkün olamayacağını belirtmektedir (Şahika, 1991). Reklamlarda yetişkinlerin ve çocukların kendilerine model alacakları toplumsal cinsiyet rol ve modelleri yer almaktadır (Tayfur, 2004: 144). Reklamda kullanılan cinselliğin etkileri üzerine yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar, cinselliğin tüketicilerin satın alma motivasyonu ve arzularını ateşlemede işe yaradığını ortaya koymuştur (Dal ve Şener, 2006: 2). Reklamlarda cinsellik, ürünlerin pazarlanması ve satısında önemli bir role sahiptir. Güçlü, canlı ve kalıcı markaların yaratılmasında etkin bir unsur olmuştur. Markalar, cinsel düşünce ve duygularla özdeşleşerek öncü konumlarını sağlamlaştırmışlardır (Yıldız, 2006: 45). Bunların yanında, reklamlardaki cinsiyet rolleri, hedef kitle açısından, dikkatin odağı haline gelmiştir. Çünkü reklamlardaki cinsiyet rollerinin bireysel ve ailesel karar verme ve sonuçta nihai tüketim ürün/hizmeti satın almak üzerinde etkisi söz konusudur (Debevec and Iyer, 1986: 65). 3. Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma: Nevşehir Üniversitesi Örneği 3.1. Araştırmanın Önemi ve Amacı 2000’ li yıllarda rekabet en üst düzeyde yaşanmakta ve firmalar bu rekabet içinde müşterilerine en yakın olmak adına tüketicilerle duygusal ilişkilere girmeyi amaçlamaktadırlar. Bu noktada kullanılan en önemli araçlardan bir tanesi ise reklamlardır. Reklam tüketici davranış ve tutumlarının oluşmasında en önemli unsurlardan biri halini almıştır (Özsoy, 2006: 62). Firmaların uyguladığı tutundurma politikalarının en önemli unsurlarından olan reklam ile toplumun düşünce yapısı da değişikliğe uğramaktadır. Reklamın kişiler üzerindeki etkisi oldukça yoğundur. Reklam ile birlikte değişen ilgi alanları, düşünceden eğlenceye, giyim ve gıda tercihlerine kadar pek çok alanda farklılıklar gözlenebilir. Douglas ulusun ideallerinin, reklamlarına bakılarak anlaşılabileceğini savunmaktadır. Douglas’ a göre, reklam geçmişi yansıtmaktan öte toplumun geleceğini yorumlamada da önemli bir araçtır (Douglas, 2005). 40 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma: Nevşehir Üniversitesi Örneği Reklam ile birlikte insanlar daha fazlasına sahip olmayı ister hale gelmişleridir. Buna bağlı olarak reklamlar insanlara gerekirse maddi ve manevi bütün imkânları da zorlayıp daha fazlasına sahip olabilmesi mesajını vermektedir. Bu noktada reklam verenler tüketicileri motive eden bir ürün imajı oluşturabilmek adına her türlü işaret sembol ve görsellikleri kullanmaktadırlar. Araştırmanın amacı, Nevşehir Üniversitesi personelinin reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerine algılarını tespit etmektir. Bir başka ifade ile firmaların reklamlarında cinsiyet rollerini kullanarak elde etmek istedikleri etkileri ve tüketici tarafından algılanmasını Nevşehir Üniversitesi personeli üzerinde tespitine ulaşılmasıdır. Ayrıca araştırma ile farklı demografik özelliklere göre cinsiyet rollerinin algılarına etkilerinin ne olduğunun da gözlemlenebileceği düşünülmektedir. Bütün bunların yanı sıra bu araştırma ile ilgili alanda yapılmış araştırmalara bir yenisi ilave edilerek söz konusu konunun Nevşehir perspektifinden de değerlendirilmesine katkı sağlanmaya çalışılmaktadır. 3.2. Araştırmanın Kapsamı ve Kısıtları Araştırmada, reklamlar ve çalışmanın hassasiyeti konusunda daha dikkatli olacağı düşünülen, eğitim düzeyi yüksek bir kitleye ulaşmanın araştırma sonuçları açısından daha verimli olduğu düşünülmüş ve bu noktadan hareketle araştırmamız, Nevşehir ilinde faaliyet gösteren Nevşehir Üniversitesi personeli ile sınırlandırılmıştır. Araştırma, Nevşehir Üniversitesi özelinde ve Eylül-Ekim 2011 döneminde gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle araştırma sonucu elde edilen bulguların Nevşehir Üniversitesi ve benzeri üniversiteler temelinde genellemeye olanak sağlayabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. 3.3. Araştırmanın Metodolojisi 3.3.1. Örnekleme Süreci Araştırmamızın ana kütlesini Nevşehir Üniversitesi personeli toplamı oluşturmaktadır. Nevşehir Üniversitesi Personel Daire Başkanlığı’ ndan alınan rakama göre araştırmamızın ana kütlesini 577 Nevşehir Üniversitesi personeli oluşturmaktadır. Araştırmamızın örneklemini Nevşehir Üniversitesi’ nin personel sayısının tamamı oluşturmaktadır. Araştırmamız için tasarlanmış olan anket formu 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 41 Turan ŞENER 577 kişinin tamamına ulaşılmıştır. Söz konusu anket formlarından 330 tanesi geri dönmüştür. Geri dönen anket formalarından kullanılabilir veri olarak 306 tanesi belirlenmiş ve değerlendirilmiştir. 3.3.2. Veri Toplama Tekniği ve Süreci Anket ile toplanan veriler yüz yüze görüşme tekniği ile sağlanmıştır. Verilerin toplanması için Nevşehir Üniversitesi personeline ulaşılmıştır. Araştırmada elde edilen kullanılabilir 306 anket formunun tamamı bu yolla elde edilmiştir. Araştırmalarda kullanılan veri toplama tekniklerinden anketin uygulanmasında farklı metotlar kullanılmaktadır. Bunlardan en güçlü yöntemin yüz yüze görüşme yoluyla anketlerin uygulanması olduğu Nakip tarafından belirtilmektedir (Nakip, 2005:169). Yüz yüze görüşme yoluyla anketlere yanıt alınmasında başarı sağlanmıştır. 3.3.3. Ölçüm Aracının (Anket Formunun) Hazırlanması Araştırma için tasarlanmış anket formuna son şeklinin verilmesi ve karşılaşılabilecek sorunların ortadan kaldırılması için, ilgili alan akademisyenlerinden görüşler alınmış ve tesadüfî belirlenen 20 personel ile pilot araştırma yapılmıştır. Böylece anket formundaki soruların farklı kişilerce anlaşılabilirliğinin test edilmesine imkân bulunmuştur. Araştırmamız için kullanılacak olan anket formu ilgili alan akademisyenleri tarafından ifadelerin anlaşılabilirliği ve uygunluğu bakımından incelenmiştir. Bu incelemeler sırasında ilgili ölçekte bulunan maddelerden, “Seyrettiğim reklamlar erkeklerin biralarını sevdiklerini göstermektedir.” ifadesinin yer aldığı maddenin uygulama alnımızda ülkemizin kültürel içki anlayışının ve içki reklamlarının olmaması nedeniyle çıkartılmıştır. Anket formunun A bölümünde örnekleme demografik özelikleri ile ilgili bazı sorular yöneltilmiştir. Demografik özellikleri belirleyen sorularda önce kişinin cinsiyeti, yaşı, medeni durumu, eğitim durumu ve gelir durumu belirlenmek istenmiştir. Anket formunun B Bölümünü oluşturan ve 21 maddeden oluşan ölçekle reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerinin algılanması belirlenmeye çalışılmıştır. Cinsiyet rollerinin algılanması anketi Michael Harker ve arkadaşları tarafından kullanılan çalışmadan alınmıştır (Harker ve ark., 2005:257). Söz konusu ölçeğin son beş maddesinde yer alan ve kadınların karar alma özgürlüğünü ölçmek adına kullanılan ve Ford ve La Tour’ un çalışmasın- 42 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma: Nevşehir Üniversitesi Örneği dan alınan ifadeler çalışmamızın konusuna girmediğinden çıkartılmıştır (Ford ve La Tour, 1996). Ölçek İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden bir akademisyen tarafından Türkçeye çevrilmiş daha sonra İngiliz Dili ve Edebiyatından bir başka akademisyen tarafından İngilizceye çevrilmiştir. Orijinal metin ile karşılaştırma yapıldıktan sonra anlam bakımından bir farklılık olmadığı anlaşıldıktan sonra araştırmamızda kullanılmıştır. Anketimizde ölçeğin aslına sadık kalınmıştır. Beşli likert tipi ölçekle (1=Kesinlikle Katılmıyorum, 2=Katılmıyorum, 3=Kararsızım, 4=Katılıyorum, 5=Kesinlikle Katılıyorum) uygulama gerçekleştirilmiştir. Cinsiyet rollerinin ölçülmesine ilişkin kullanılan ölçek için güvenilirlik çalışması yapılmış ve alfa değeri 0,698 bulunarak ölçeğin güvenilirliği saptanmıştır. İlgili değer 0,70 değerine oldukça yakındır. Ayrıca ölçek maddeleri arasında yer alan erkeklerin “budala”, kadınların “seksi obje” olarak algılandığını ölçen ve olumsuzluk içeren maddeler ile “kadınsı” ve “erkeksi” maddelerin ölçekten çıkarıldığı takdirde ölçeğin alfa değerinin yükseldiği görülmektedir. Şekil 1. Güvenilirlik Analizi GÜVENİLİRLİK ANALİZİ SONUCU Cronbach’s Alpha N 698 21 3.3.4. Araştırmanın Modeli ve Hipotezleri Kişilerin cinsiyet algıları demografik özelliklere göre değişmektedir. Cinsiyet algılamalarının farklılıkları ile kişilerin reklama ve markaya yönelik tutumunu etkilemektedir. Bu açıklamaların ışığında bu çalışmada aşağıda sembolize edilen modeldeki değişkenler arası ilişkiler test edilmektedir. Şekil 2. Araştırmanın Modeli Cinsiyet Yaş Medeni Durum REKLAMLARDAKİ CİNSİYET OBJELERİ Eğitim Durumu Gelir Düzeyi 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 43 Turan ŞENER Araştırmanın hipotezleri; H1: Bireylerin cinsiyetlerine göre reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerini algılamaları farklılık gösterir. H2: Bireylerin yaşlarına göre büyüdükçe reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir. H3: Bireylerin medeni durumlarına göre reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerini algılamaları farklılık gösterir. H4: Bireylerin eğitim düzeyi iyileştikçe reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir. H5: Bireylerin gelir düzeyleri yükseldikçe reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir. şeklinde belirlenmiştir. 4. Araştırmanın Bulguları 4.1. Verilerin Analizi ve Bulgular Yüz yüze anket tekniği ile ulaşılan veriler, SPSS 18.0 paket programı ile değerlendirilmiştir. İlk olarak ankete katılan kişilerin profillerini yansıtan demografik sorulardan tanımlayıcı istatistiksel veriler elde edilmiştir. Tanımlayıcı istatistikler bölümünde anketi yanıtlayan katılımcıların demografik özellikleri ve kurum imajı ve müşteri sadakati ile ilgili ölçeklerin ölçek maddelerine verilen cevapların Likert ölçeğine göre değerleri yüzde, frekans, ortalama ve standart sapma gibi tanımlayıcı istatistikler yardımıyla değerlendirilmiştir. Tablo 1. Katılımcıların Cinsiyete Göre Yüzdelik Dağılım Sonuçları Cinsiyet Frekans Yüzde (%) Erkek 192 62,7 Kadın 114 37,3 Toplam 306 100 Araştırmada anketleri cevaplandıran 306 katılımcının cinsiyet bakımından dağılımı incelendiğinde 192 katılımcının erkek, 114 katılımcının bayan olduğu görülmektedir. Bu verilerin oransal dağılımında ise araştırmanın katılımcılarının % 62,7’ si erkek % 37,3’ ü ise bayandır. 44 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma: Nevşehir Üniversitesi Örneği Tablo 2. Katılımcıların Yaşa Göre Yüzdelik Dağılım Sonuçları Yaş 20-29 30-39 40-49 50 ve Üzeri Toplam Frekans 124 125 52 5 306 Yüzde(%) 40,5 40,8 17 1,7 100 Katılımcıların yaş dağılımına bakıldığında en büyük oran % 40,8 ile 3039 yaş grubunda yer alan katılımcılar oluşturmaktadır. Bunu, % 40,5 ile 20-29, % 17 ile 40-49, % 1,7 ile 50 ve üzeri yaş grubu takip etmektedir. Tablo 3. Katılımcıların Medeni Duruma Göre Yüzdelik Dağılım Sonuçları Medeni Durum Bekar Frekans 118 Yüzde (%) 38,6 Evli 185 60,5 Diğer 3 0,9 Toplam 300 100 Tablo 3’de katılımcıların medeni durum bakımından dağılımları yer almaktadır. Buna göre katılımcıların % 60,5’i evli, % 38,6’sı bekârdır. Tablo 4. Katılımcıların Eğitim Düzeyine Göre Yüzdelik Dağılım Sonuçları Eğitim Düzeyi Lise MYO Üniversite (Lisans ve Lisansüstü) Toplam Frekans 17 21 268 306 Yüzde (%) 5,6 6,8 87,6 100 Araştırmada elde edilen bulgulara göre katılımcıların, % 5,6’sını lise, % 6,8’ini MYO ve % 87,6’sını üniversite (lisans ve lisansüstü) mezunları oluşturmaktadır. Tablo 5. Katılımcıların Gelir Düzeyine Göre Yüzdelik Dağılım Sonuçları Gelir Düzeyi 1000-2000 2000-3000 3000-Üstü Toplam Frekans 122 138 46 306 Yüzde (%) 39,9 45,1 15 100 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 45 Turan ŞENER Tablo 5’ de katılımcıların gelir düzeylerine göre durumu görülmektedir. Buna göre katılımcıların % 39,9 ’ u 1000-2000 TL arası gelir, % 45,1 ‘i 2000-3000 TL arası gelir, % 15’ i ise 3000 TL üstünde gelir elde etmektedir. 4.2. Araştırma Modelinin ve Hipotezlerinin Test Edilmesi Araştırma modelinin ve hipotezlerinin değerlendirilmesi Independent Samples T testi ve One Way ANOVA testleri ile gerçekleştirilmiştir. Elde edilen sonuçlar aşağıdaki gibidir; Tablo 6. T Testi: Cinsiyet Cinsiyet N Mean Std. Deviation df t P Erkek 192 2,93 0,428 304 2,38 0,018 Kadın 114 3,05 0,4 2,42 0,016 Toplam 306 Katılımcıların cinsiyet dağılımlarına göre cinsiyet rollerinin algılanması Independent Samples T testi ile analiz edildiğinde hipotezimiz kabul edilmiştir. Cinsiyet dağılımlarına göre cinsiyet rollerinin algılanmasında anlamlı bir farklılık görülmektedir. Görüldüğü üzere p (Sig.2-tailed) değerleri 0, 018 ve 0, 016 çıkmıştır. (0,018-0,016< 0, 05) Ayrıca kadın katılımcıların cinsiyet rollerini algıları erkek katılımcılara göre daha olumlu sonuç vermiştir. Tablo 7. Anova Testi: Yaş Gruplar Arası (Between Groups) Grup İçi (Within Groups) Toplam (Total) 46 Kareler Toplamı (Sum of Squares) Serbestlik Derecesi (df) Karelerin Ortalaması (Mean Square) F Sig. 2,341 3 0,78 4,545 0,04 51,856 302 0,172 54,197 305 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma: Nevşehir Üniversitesi Örneği Katılımcıların yaş dağılımlarına göre cinsiyet rollerinin algılanması One Way ANOVA testi ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda anlamlı bir farklılık ortaya çıkmıştır. (Sig. 0,04<0,05) Farklılıkları görebilmek için PostHoc testlerine bakıldığında 20-29 ile 30-39 yaş grupları arasında anlamlı bir farklılık vardır. (Mean Difference: ,14211/Sig.0,036) Bu analiz neticesinde hipotezimiz kabul edilmiştir. Kişilerin yaşları büyüdükçe reklamlarda kullanılan cinsiyet objelerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir. Tablo 8. T Testi: Medeni Durum N Mean Std. Deviation df t P Bekar 118 2,99 0,419 301 0,549 0,584 Evli 185 2,96 0,425 0,55 0,582 Toplam 303 Katılımcıların medeni durumlarına göre cinsiyet rollerinin algılanması Independent Samples T testi ile analiz edildiğinde hipotezimiz reddedilmiştir. Medeni durumlarına göre cinsiyet rollerinin algılanmasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Görüldüğü üzere p (Sig.2-tailed) değerleri 0, 584 ve 0, 582 çıkmıştır (0,584-0,582> 0, 05). Tablo 9. Anova Testi: Eğitim Durumu Kareler Toplamı (Sum of Squares) Serbestlik Derecesi (df) Karelerin Ortalaması (Mean Square) F Sig. Gruplar Arası (Between Groups) 1,431 2 0,716 4,109 0,01 Grup İçi (Within Groups) 52,766 303 0,174 Toplam (Total) 54,197 305 Katılımcıların eğitim durumuna göre cinsiyet rollerinin algılanması One Way ANOVA testi ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda anlamlı bir fark- 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 47 Turan ŞENER lılık ortaya çıkmıştır. (Sig. 0,01<0,05) Farklılıkları görebilmek için PostHoc testlerine bakıldığında Lise ile Üniversite grupları arasında anlamlı bir farklılık vardır. (Mean Difference: ,26721/Sig.0,039) Bu analiz neticesinde hipotezimiz kabul edilmiştir. Kişilerin eğitim düzeyleri yükseldikçe reklamlarda kullanılan cinsiyet objelerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir. Tablo 10. Anova Testi: Gelir Durumu ANOVA TESTİ: GELİR DURUMU Gruplar Arası (Between Groups) Grup İçi (Within Groups) Toplam (Total) Kareler Toplamı (Sum of Squares) Serbestlik Derecesi (df) Karelerin Ortalaması (Mean Square) F Sig. 1,536 2 0,768 4,42 0,01 52,66 303 0,173 54,197 305 Katılımcıların gelir durumuna göre cinsiyet rollerinin algılanması One Way ANOVA testi ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda anlamlı bir farklılık ortaya çıkmıştır. (Sig. 0,01<0,05) Farklılıkları görebilmek için PostHoc testlerine bakıldığında 1000-2000 TL ile 3000 Üstü geliri olan gruplar arasında anlamlı bir farklılık vardır. (Mean Difference: ,20626/Sig.0,01) Bu analiz neticesinde hipotezimiz kabul edilmiştir. Kişilerin gelir düzeyleri yükseldikçe reklamlarda kullanılan cinsiyet objelerini algılamaları olumlu yönde farklılık gösterir. Sonuç Reklamın amacı kişilerin ilgisini çekmek, gerekli bilgileri tam olarak kişilere vererek tüketicilerin ürünü satın almasını sağlamaktır. Firmalar söz konusu bu amaçlarına ulaşabilmek için reklamlarda yalnızca görsel ve işitsel öğeleri kullanmazlar. Bu görsel ve işitsel öğelerle birlikte hedef kitlenin kabul ettiği cinsiyet rollerini de kullanırlar. Bunu kullanırken de gizemli ve ilgi çekici olan cinselliği de farklı yollarla kadın ve erkek imgeler aracılığıyla sunarlar. Reklamlar aracılığı ile tüketicilere sunulan cinsiyet rollerinin algısı kişilerin demografik özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Bunun neticesinde de firmalar ilgili özelliklere uyumlu reklamlarla tüketicilerin karşısına çıkmaktadırlar. 48 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Reklamlarda Kullanılan Cinsiyet Rollerinin Algılanması Üzerine Bir Çalışma: Nevşehir Üniversitesi Örneği Sonuç olarak reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerinin algılanmasını ölçmek amacıyla Nevşehir Üniversitesinde gerçekleştirdiğimiz çalışmamızda araştırmamızın hipotezlerinin birisi hariç diğerlerinin kabul edildiği görülmüştür. Çalışmamız neticesinde reklamlarda kullanılan cinsiyet rollerinin algılanmasının kişilerin cinsiyetlerine, yaşlarına, eğitim düzeylerine ve gelirlerine göre farklılık gösterdiği ortaya çıkmıştır. Bunun yanında çalışma ile bundan sonra Nevşehir ilinde yapılacak araştırmalara yardımcı olunabileceği düşünülmektedir. Kaynakça Aydoğan, Filiz, (2004), Medya ve Popüler Kültür, Mediacat Yayınları, İstanbul. Bolen William II. (1984), Advertising (2ed.), Newyork: John Wiley and Georgia Soııthern and Sons, Inc. Çetinkaya, Yalçın, (1993), Reklamcılık, Ağaç Yayıncılık, İstanbul. Çolakoğlu, Bengü Emine, Doğaner, Mustafa, (2008) “Televizyon Reklamlarına Toplumsal Cinsiyetin Yansıması: Erkek Analizi” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.18, S.2, ss.333-342. Dal, Anıl, Şener, Gülcan, (2006), “Cinsel Ögelerin Reklamda Kullanımı” Küresel İletişim Dergisi S.1 Bahar-2006, ss.1-18 Debevec, K.,Iyer, E., (1986) “Sex Roles and Consumer Perceptions of Promotions, Products, and Self: What Do We Know and Where Should We be Headed?”, Advances in Consumer Research, S.13, ss. 210-214. Douglas, Norman, “Tcpn-great quotation”, www.cybernation.com/victory/quotations /authors/quotes-douglas- norman.html, (12.02.2005). Ford, John B. and LaTour, Michael S. (1996), “Contemporary Female Perspectives of Female Role Portrayals in Advertising”, Journal of Current Issues and Research in Advertising, XVIII, 1, pp.81-95. Gündüz Kalan, Özlem, (2010), “Reklamlarda Çocuğun Toplumsal Cinsiyet Teorisi Bağlamında Konumlandırılışı ‘Kinder’ Reklam Filimleri Üzerine Bir İnceleme”İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi S.38, ss.75-89. Harker, Michael, Harker, Debra ve Stuart Svensen, Debra, (2005), “Attitudes Towards Gender Portrayal in Advertising: An Australian Perspective”, Journal of Marketing Management, 21:1-2, 251-264. Harms, John, Kellner, Douglas “Toward A Critical Theory Of Advertising” http://www.uta.edu/huma/illuminations/kell6.htm, (15.09.2011). Mead, G.H. (1934), “Mind, Self and Society: From the Standpoint of a Social Behaviorist”, Chicago,1, University of Chicago Press. Mutlu, Erol, (1994), İletişim Sözlüğü, Ark Yayınevi, Ankara. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 49 Turan ŞENER Nakip, Mahir, (2005), Pazarlama Araştırmaları Teknikler ve SPSS Destekli Uygulamalar, Seçkin Yayıncılık, İstanbul. Odabaşı, Yavuz ve Barış Gülfidan (2002), Tüketici Davranışı, Mediacat Yayınları , İstanbul, Oskay. Özgür, Aydın Z., (1994), Televizyon Reklamcılığı, Kavramlar- Süreçler, Der Ya yınları, İstanbul. Özsoy, Tufan, (2006) Türk Dergi Reklamlarında Kadın İmgesi Kullanımı; 19712004 Döneminin Bir Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme ABD. Papatya, Nurhan, Karaca, Yasemin, (2011), “Kadın İmgesi Kullanılan Reklamlara Yönelik Tüketicinin Tutum ve Davranışlarının Değerlendirilmesi” Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 29, S. 1, ss. 69-100. Reichert, Tom, (2004), Reklamcılığın Erotik Tarihi, Çev., Lidya Yazmacıyan, Vahit Bora. İstanbul: Güncel Yayıncılık. Şahika, Yüksel, (1991), Cinsellik İdeolojisi: Dün ve Bugün, İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Kadın Araştırmaları Konferansları Dizisi, İstanbul. Tahran, Nevzat, (2005), Kadın Psikolojisi, Nesil Yayınları, İstanbul. Taş, Oktay, Şahım Tarık, (1996), Reklamcılık ve Siyasal Reklamcılık, Aydoğdu Ofset, Ankara. Tayfur, G. (2004), Reklamcılık, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara. Yıldız, Tuba, (2006), Reklamda Cinsiyetin Kullanımı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri ABD. 50 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u NEVŞEHİR-DERİNKUYU İLÇESİ’NDE DOĞUM İLE İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR BELIEFS AND PRACTICES ABOUT BIRTH IN DISTRICT DERINKUYU, NEVŞEHİR Turgay KABAK* ÖZET İnsan hayatında başlıca üç önemli geçiş dönemi vardır. Doğum, evlenme ve ölüm. Bu üç önemli geçiş aşamasının çevresinde birçok inanç, adet, töre, tören, ayin, dinsel ve büyüsel içerikli işlem kümelenerek söz konusu geçişleri bağlı bulundukları kültürün beklentilerine ve kalıplarına uygun bir şekilde yönetmektedir. Bunların hepsinin amacı da kişinin bu geçiş dönemindeki yeni durumunu belirlemek, kutsamak, kutlamak, aynı zamanda da kişiyi bu sırada yoğunlaştığına inanılan kötü etkilerden korumaktır. Çünkü yaygın inanışa göre insanlar geçiş dönemlerinde dış etkilere karşı oldukça zayıftır. Bu üç önemli geçiş döneminden ilki olan doğum hemen her zaman mutlu bir olay olarak kabul edilmiştir. Bebeğin dünyaya gelişi sadece anne babasını değil bütün akrabaları da sevindirmiştir; çünkü bebeğin doğumu demek soyun devamı ve ailenin kalabalıklaşarak güçlenmesi demektir. Biz de bu çalışmamızda Nevşehir’in Derinkuyu İlçesi’ndeki doğum adetlerini ve bu adetlerin çevresinde ortaya çıkan halk inanışlarını inceleyip Eski Türk İnanışlarıyla olan bağlantılarını ortaya koymaya çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Doğum Adetleri, Halk İnanışları, Nevşehir, Derinkuyu ABSTRACT There are three important translate ages in a human life. Bith, marriage and death. Lots of acts including believes, traditions, accepted practices, ceremonies, religion and magic are to directing the trans* Nevşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Halk Bilimi Yüksek Lisans Öğrencisi. e-posta:turgaykabak@gmail.com 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 51 Turgay KABAK lates as overrating traditions of the belonging cultures. The goal of these is modifying, blessing, celebrating also saving the bad effects which thought them to increased at during time. Because according to a common belief, the humans are weak for bad effects at translate ages. Birth, the first one of these three important translate age, always evaluated an happy event. Coming to earth of baby makes be happy to mother and father also all family; because the birth means the generation will go ahead and the family will be strong as getting crowded. In this study, the birth traditions and appeared folk beliefs in district Derinkuyu, Nevşehir are going to analysed and is going to emphasized connections with old Turkish believes. Key Words: Birth Traditions, Folk Believes, Nevşehir, Derinkuyu Aile, toplumları ayakta tutan ve varlığın sürdürülmesini sağlayan en temel kurum olması itibariyle evrensel bir karakterdir. Toplumun en küçük birimi gibi görünen; fakat bütününe etki etme gücü en fazla olan yapıdır. Nitekim fertlerin şekillenmesi bu yapı vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Türk kültüründe ‘Baba/ata ocağı’ ifadesiyle de kutsal bir kimliğe büründürülmüştür (Balaban 2006, 74). Ailenin oluşmasından sonra, büyüyüp devam edebilmesi ancak doğumla mümkün olmaktadır. Bundan dolayı doğum Türk milletinde “Hemen her zaman mutlu bir olay olarak kabul edilmiştir. Dünyaya gelen her çocuk, sadece anne ve babasını değil, aynı zamanda akrabaları, komşuları, soyu sopu da sevindirmiştir. Çünkü her doğum ailenin, akrabaların, soyun ve sopun sayısını arttırmaktadır; sayı artışıysa gücün, dayanışmanın artması demektir. Yaygın olarak kullanılan ‘Çocuk ailede ocağı tüttürür’ sözü de toplumun bu konudaki değer yargısını açığa vurmaktadır.” (Örnek 2000, 131). Öte yandan doğum, kadına duyulan saygınlığı arttırdığı gibi, onun aile, akraba ve grup içindeki yerini de sağlamlaştırır. Baba ise evlat sahibi olmakla hem geleceğe güvenle bakar hem de dostları ve yakınları arasında saygınlık kazanmış olur. Çünkü kısır kadın doğuramadığı için yakınlarınca ne kadar küçümsenirse erkek de aynı biçimde çevreden gelen baskının ve erkek yerine konmamanın toplumsal ve ruhsal ezikliğini duyar (Örnek 2000, 132). 52 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar Anne babaya güven kazandıran, onların toplum içerisindeki itibarlarını yükselten, soyun devamını sağlayan doğum, hem anne baba tarafından hem de çevredeki akrabalar, komşular tarafından çok önemsenmektedir. Bu kadar önemli bir olayın etrafında bazı töre ve törenlerin olması da kaçınılmazdır. Doğum da bir geçiş dönemi olduğu için “İnançlar ve gelenekler gebe kadını daha doğum öncesinden, hatta çocuk sahibi olma isteğinden başlayarak birtakım adetlere uymaya, bu adetlerin gerektirdiği işlemleri yerine getirmeye zorlamaktadır.” (Örnek 2000, 132). 1. Doğum Öncesiyle İlgili İnanış ve Uygulamalar Türk kültüründe kadının, toplum tarafından benimsenmesi, saygı görmesi gerçek birey olması için mutlaka çocuk sahibi olması gerekir. “Anadolu’da özellikle kırsal kesimlerde evlenmenin üzerinden belli bir dönem geçmesine rağmen çocuk sahibi olunmaması / olunamaması hoş karşılanmaz.” (Tezcan 2000, 7). Çocuk sahibi olamayan anne toplum tarafından dışlanır, hor görülür çoğu yerde meyvesiz ağaca benzetilir. Çocuk sahibi olamayan baba da toplum tarafından erkek yerine konmadığı için ezilir, üzerinde toplumsal bir baskı oluşturulur. Bunun en güzel örneğini Dede Korkut’ta görmek mümkündür. Dede Korkut anlatılarında Hanlar Hanı Bayındır’ın Oğuz beyleri için kurdurduğu toyda “Kimin ki oğlu kızı yok kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin yemez ise dursun gitsin. Oğlu olanı ak otağa kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayanı Allah Ta’ala kargayupdur biz dahi kargaruz” (Ergin 1997, 78) demesi Türk toplumunda çocuksuz aileleri Tanrı’nın lanetlediğine inanıldığını ve bu ailelerin toplum tarafından aşağılandığını, dışlandığını göstermektedir. Manas Destanı’nda da Yakup Han, uzun süre çocuğu olmayınca karısını, kayın pederine şikâyet etmektedir. Manas Destanı’nda ayrıca, kutsal bir yere gidip dilek dileme, kutsal bir pınarın yanında yatma ve elma ağacının altında yuvarlanma gibi kısırlıktan kurtulma yollarını görmekteyiz (Ögel 2010, 506). Çocuk sahibi olmanın bu kadar hayati öneme sahip olduğu bir toplumda çocuk sahibi olamayan ailelerin çocuk sahibi olmak için birçok yöntem denemesi kaçınılmazdır. Geçmişten günümüze kadar çocuk sahibi olmayı engelleyen veya kolaylaştıran unsurlar, öğeler hakkında birçok inanış ve 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 53 Turgay KABAK uygulama ortaya çıkmıştır. Hemen hemen bütün Türk topluluklarında, aileler bu inanışlara dikkat edip onlara göre hareket etmektedirler. Araştırma alanımız olan Derinkuyu ilçesinde de doğum öncesiyle ilgili şu inanış ve uygulamalar mevcuttur: Çocuk doğmadan önce Kaput (Bir çeşit bez)’tan elbiseler dikilir. Bu bezler bebek kızsa kırmızıya, erkekse maviye boyanır (K:2, 5). Tahtadan beşikler yapılır. Beşiğin içine yün ve küçük yastık, nazarlık konulur. (KK: 9) Çocuğu olmayan kadınların tavuk tersine (gübresine) oturtulursa çocuğu olacağına inanılır (KK: 2, 5, 8, 10, 12). Çocuğu olmayan kadınların türbelere gidip kurban kestikleri, dua ettikleri zaman çocuğunun olacağına inanılır (KK: 4, 6, 7). Çocuğu olmayan kadınlara elma yedirilirse çocuğu olacağına inanılır (KK: 5, 8, 9, 10) Çocuğu olmayan kadınların eşeğin kolonu (ipi) ile beli çekilirse çocuğu olacağına inanılır (KK: 1, 2, 5, 20, 21). Çocuğu olmayan kadınların dızlağan otu, ebegümeci ve bulgurdan oluşan aşlığın kaynatılıp üzerine oturtulursa çocuğu olacağına inanılır (KK: 5, 7, 10). Çocuğu olmayan kadın maydanoza oturtulursa çocuğunun olacağına inanılır (KK: 4, 10, 22, 23, 25). Çocuğu olmayan kadın üzüm şifine (posasına) oturtulursa çocuğu olacağına inanılır (KK: 9, 10, 11, 14, 15). Çocuğu olmayan kadın dilek ağacına bez bağlayıp dilek dilerse çocuğunun olacağına inanılır.(K4, K6, K17, K18, K19) Çocuğu olmayan kadın kızdırılmış kabağa oturtulursa çocuğu olacağına inanılır (KK: 5, 8, 9). Çocuğu olmayan kadın bezirgân böceğine oturtulursa çocuğunun olacağına inanılır (KK: 3, 4, 10). Çocuğu olmayan kadının, pişirilen kabak beze sarılıp beline sarılırsa çocuğu olacağına inanılır (KK: 5, 16, 167, 19, 21, 24). 54 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar Çocuğu olmayan kadına ayva yedirilirse çocuğu olacağına inanılır (KK: 14, 15, 30). Çocuğu olmayan kadına sürekli kiraz, elma, helva, bal, ayva yedirilirse çocuğu olacağına inanılır (KK: 11, 12, 15, 17, 18). Çocuğu olmayan kadın ebegümeci pişirilip üstüne oturtulursa çocuğu olacağına inanılır (KK: 6, 25, 26, 27, 29). Çocuğu olmayan kadın süt buharına oturtulursa çocuğunun olacağına inanılır (KK: 1, 3, 5, 8) Çocuğu olmayan kadının Çora (bir çeşit toprak) yerse çocuğunun olacağına inanılır (KK: 3, 9, 14, 16, 28, 30). Çocuğu olmayan kadının Hacı Bektaş’daki taşa sarılırsa çocuğu olacağına inanılır (KK: 5, 9, 20). Çocuğu olmayan kadın bir ocaklıya beli çektirilirse çocuğu olacağına inanılır (KK: 1, 2, 13, 15, 16, 17, 19). Çocuğu olmayan kadın ısıtılan kızgın kuma oturtulursa çocuğu olacağına inanılır (KK: 12, 13, 15, 17, 18). Bir kadın iki erkeğin arasından geçerse çocuğu olmaz (KK: 20, 22, 25, 29). Bir kadının doğan çocuğu ölüyorsa, hamileyken hocaya götürüp muska yazdırılır. Böylece çocuğun ölmeyeceğine inanılır (KK: 12, 13, 15, 18, 20). Gelin oğlan evine ilk girdiğinde kucağına erkek çocuğu verilirse gelinin erkek çocuğu olacağına inanılır (KK: 1, 3, 9, 11, 12, 14, 17). Yeni gelinin yatağına “Erkek çocuğu yuvarlanırsa, gelinin erkek çocuğu olacağına inanılır.” (Karabakla 2003, 74). Kadına sürekli bal, tatlı, üzüm ve elma yedirilirse erkek çocuk doğuracağına inanılır (KK: 2, 3, 9, 11, 13, 25, 29, 30). Kadına helva kavrulup yedirilirse, kabak tatlısı yedirilirse erkek çocuğu olacağına inanılır (KK: 6, 10, 20, 21, 23) Süt, pekmez ve yoğurdu çok yiyen kadının erkek çocuğu olacağına inanılır (KK: 4, 6, 9, 10, 13, 15, 18). Geline kütük atılırsa erkek çocuğu olacağına inanılır (KK: 5, 3). Karnı sivri olan annenin erkek, yuvarlak olan annenin kız çocuğu doğuracağına inanılır (KK: 11, 12). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 55 Turgay KABAK Kalçası büyük olan kadının kız çocuğu doğuracağına inanılır. (K12, K13, K15) Oğlan doğurmak için hocanın okuduğu buğday tanesini yutmanın faydalı olacağına inanılır (Beğen 2003, 29). Hamilelik sırasında ağırlık fazla olursa erkek, az olursa kız çocuğu dünyaya geleceğine inanılmaktadır (Beğen 2003, 29). Hamile kadının karnı büyükse erkek, karnı küçükse kız doğuracağına inanılır (KK: 10, 12, 15, 17). Tatlı şeyler yiyen kadının erkek, ekşi şeyler yiyen kadının kız çocuğu olacağına inanılır (KK: 11, 12, 15, 22, 124). Hamile kadının haberi olmadan iki minder konulur. Birinin altına bıçak birinin altına makas saklanır. Loğusa, bıçağın üzerine oturursa erkek; makasın üzerine oturursa kız doğuracağına inanılır (KK: 12, 13, 23, 25, 28). Doğacak çocuk karnın sağında ise erkek, solunda ise kız olacağına inanılır (KK: 22, 25) Doğum yapacak kadın çok konuşursa oğlan, az konuşursa kız doğuracağına inanılır (KK: 12, 13, 25, 27). Doğum yapacak kadının memesi siyahlaşırsa kız, kahverengi olursa erkek doğuracağına inanılır (KK: 17, 18, 19). Hamile bir kadının gökkuşağının altından geçince erkek çocuk doğuracağına inanılır (KK: 20, 22, 25). Yeni geline yumurta yedirilirse çocuğu olacağına inanılır (KK: 20, 21, 23, 30). Doğum yapacak kadının odasında iğne işi yapılırsa doğacak çocuğun göbeğinin iltihaplı olacağına inanılır. (KK: 18, 19, 29). Hamile kadın kapı eşiğine oturursa göbek bağının çocuğa dolanacağına inanılır (KK: 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19). Hamileyken yumurta yiyen kadının çocuğunun haylaz olacağına inanılır (KK: 6, 12, 16, 17). Hamile kadının eşikte oturması iyi değildir diye inanılır. (KK: 18, 19, 25, 29). 56 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar Aşeren kadına canı ne isterse yedirilmesi gerektiği, yoksa çocuğun bir organının eksik (sakat) doğacağına inanılır.(KK: 19, 20, 24, 25). Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Derinkuyu ilçesinde de doğum öncesi yapılan birçok uygulama ve inanış vardır. Bu uygulama ve inanışların bir kısmı halk hekimliği mahiyetinde bir kısmı da büyüsel uygulamalar niteliğindedir. Yörede kısırlığın sebebinin kadında arandığı, erkekte de kısırlık olabileceği düşüncesinin akla gelmediği kısırlıkla ilgili uygulamaların hep kadınlarla ilgili olmasından anlaşılmaktadır. Yörede çocuğu olmayan kadınların genelde sıcak nesnelerin (meyvelerin, böceklerin, buharın vs.) üzerine oturtulduğu görülmektedir. Bunun sebebi sıcağın kadının üreme yollarındaki iltihabı açacağı düşüncesidir. Bir başka sebep de çocuğun olmasını engelleyen bel açıklığı hastalığının sıcakla tedavi edilebileceği düşüncesidir. Kısır kadınların bazı kadınlara gidip belini çektirmesi, şifalı otlar hazırlatması ocak kültünün bir devamıdır. Eski dönemlerde Şamanların yaptığı bu tedavi işlerini günümüzde köylü kadınlar yapmaktadır. Derinkuyu’da çocuğu olmayan kadınlara elma yedirilirse çocuğunun olacağı inancı yaygın bir inanıştır. Anadolu masallarında çocuğu olmayanlara bir dervişin elma vermesi ve bunu yemelerini öğütlemesi bildik bir motiftir. Masalların yanı sıra Türk destanlarında ve halk hikâyelerinde de elma çocuksuzluğa bir çare olarak görülür. (Melikşah Masalı, Manas Destanı, Kerem ile Aslı Han Hikâyesi, Hal Mahmut Hikâyesi vs.). Masal, destan ve hikâyelerimizde üreme sembolü olarak görülen elmanın Derinkuyu’da hala çocuğu olmayan kadınlar tarafından yenmesi, bize Derinkuyu halk inanışlarında eski Türk inanışlarının etkisinin devam ettiğini göstermektedir. Yörede çocuğun cinsiyetinin önceden belirlemek için bir takım uygulamaların ve inanışların olduğu da görülmektedir. Türk toplumu ata erkil bir toplum olduğu için erkek çocuk daha fazla sevilmiştir, aileler erkek çocuklarının olmasını daha çok istemiştir. Derinkuyu’da da insanlar erkek çocukları olması için bir takım uygulamalar yapmışlardır. Yöre insanının hamile kadın tatlı gıdalar (Elma, helva, bal vs) yerse erkek çocuğu olur; ekşi gıdalar yerse kız çocuğu olur inancına sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca bıçak gibi ucu sivri metallerin erkeği, makas gibi açılan aletlerin de dişiyi temsil ettiği görülmektedir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 57 Turgay KABAK Yeni gelinin erkek çocuğu olsun diye kucağına erkek çocuğunun verilmesi, yatağına erkek çocuk yuvarlanması gibi uygulamalar bize taklit büyüsünü hatırlatmaktadır; çünkü “Taklit büyüsü taklit yoluyla istenilen sonucu meydana getirme, taklit yoluyla istenilen sonucu erkene alma ilkesine dayanan bir büyüdür. Bu işlem yapılırken benzer benzeri yaratır düşüncesi hâkimdir.” (Örnek 1995, 142). Derinkuyu yöresindeki erkek çocuğunun gelinin kucağına verilmesi, gelinin yatağına yuvarlanması gibi uygulamalar da taklit büyüsünün bir kalıntısıdır. Anadolu insanı eşikte cinlerin, şeytanların yaşadığına onun için eşikte durmanın iyi olmadığına inanır. Aynı inanış Derinkuyu’da hamile kadınlar için de geçerlidir. Hamile kadının eğer eşikte oturursa çocuğunun zarar göreceği inancı eski Türk inanışlarındaki her yerin bir ruhu, sahibi olduğu inanışının bir devamıdır. Bu inanış İslami motiflerle bezenerek eşikte cinlerin, şeytanların olduğu inancına dönüşmüştür. Çocuğu olmayanların, çocuğu sağlıklı doğsun isteyenlerin vs. yatırlara, türbelere gidip dua etmesi, dilek dilemesi de eski Türk inanışlarındaki atalar kültünün devamıdır. Çocuğu olmayanların, dilek ağaçlarına çaput bağlayıp dilek dilemesi de bize Şamanizm’i ve ağaç kültünü hatırlatmaktadır. Eski Türkler, ağaçların iyesi olduğuna inanmaktaydı ve bu iyeden bir şey istedikleri zaman ona saçı anlamında bez, çaput vs bağlamaktaydılar. Aynı inanış yörede, ağaçlara bez bağlamak şeklinde devam etmektedir (İnan 1976, 38-40). 2. Doğum Anı ve Sonrasıyla İlgili İnanış ve Uygulamalar Doğum sonrası, çocuklar için bebeklikle başlar, gençlik dönemine doğru uzanan bir süreçle devam eder. Bu dönem ad verme, kırklama, sünnet olma, day durma, ilk emekleme, ilk saç kesimi, ilk tırnak kesimi, ilk dişin çıkışı, köstek kesme, aylık kesme vb. dönemleri içerir (Kalafat 2009, 31). Anadolu’da yeni doğum yapmış kadına lohusa, loğsa, doğazkesen, emzikli, nevse gibi isimler verilirken (Örnek 2000, 143) “Azerbaycan Türkleri yeni uşak doğmuş kadın, Başkurt Türkleri betislegen katın, Kazak Türkleri bosanğan ayel, Kırgız Türkleri cañı törögön katın, Tatar Türkleri bala tapkan hatın, Türkmen Türkleri yaña çağa doğran ayal ve Uygur Türkleri ise yekin arida tukkan hotun sözlerini kullanmaktadır.” (Abalı 2011, 32). Loğusalık süresi ekonomik, coğrafi, sosyal vb. şartlar dikkate alındığında bölgelere göre değişiklik gösterebilmektedir. Ekonomik anlamda kadının 58 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar işçi kategorisine sokulmadığı bölgelerde bu süre daha uzun tutulurken, kadının bilhassa tarım işçisi olarak önemli bir potansiyeli oluşturduğu bölgelerde bu süre çok daha kısa tutulmaktadır. Bu bağlamda loğusalık süresi 2 ile 60 gün arasında değişebilmektedir (Aça 2005, 26). Kadının bütün doğum öncesi hazırlıklardan sonra çocuğunu sağ salim dünyaya getirmesi, hem annenin hem de çocuğunun kötü ruhlar tarafından rahatsız edilmemesi için bir takım uygulamalar ve inanışlar geliştirilmiştir. Bu uygulama ve inanışlar çocuğun dünyaya gelmesiyle de son bulmaz yine çocuk dünyaya geldikten sonra da ona ve annesine musallat olacak kötü ruhlar, hastalıklar vs. vardır. Türk halkı bunları engellemek anne ile çocuğunu bütün kötü etkilerden korumak için birçok pratik geliştirmiştir. İnceleme sahamız olan Derinkuyu’da da hem anne hem de bebeğiyle ilgili birçok uygulama ve inanış vardır. Bu inanışlar şunlardır: Doğum anında ebe bir zorlukla karşılaşırsa “Topal melikeler nerdesiniz yetişin!!” diyerek melekleri yardımına çağırır. Melekler gelince doğumun kolaylaştığına inanılır (Güçlü 1994, 72). Çocuk doğar doğmaz köydeki ocak ya da el olduğuna inanılan bir kişiden çocuğun nazardan korunması için ze çevirmesi (Bir çeşit mum ve tuz karışımı) istenir (Güçlü 1994, 73). Çocuk doğunca tuzlanır, yoksa çocuğun ilerde kokacağına inanılır (KK: 11, 13 15, 16). Cuma günü, Kadir Gecesi ve diğer kutsal gecelerde, Ramazan ayında doğan çocukların gelecekte bahtının açık olacağına inanılmaktadır (Beğen 2003, 28). Yeni doğan bebeğe sarı yemeni örtülürse Albasmayacağına inanılır (KK: 10, 11). Ölüden gelen (cenazeden gelen) birisi loğusa kadının yanına giremez. Girmek isterse de tuvaletin etrafını yedi defa dolanır öyle girer. Böylece kadının ve çocuğunun Albasmasından korunduğuna inanılır (KK: 1, 5, 11). Ölü yanından gelen kişinin yeni doğan çocuğun yanına girmeden önce küllüğün etrafından dolaşması gerektiğine inanılır (KK: 11, 13, 14). Loğusa kadının başına kırk gün al yemeni bağlanırsa Albasması olmayacağına inanılır (KK: 6, 9). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 59 Turgay KABAK Loğusanın bulunduğu odaya tüfek asılırsa Alkarısının gelemeyeceğine inanılır (KK: 12, 20, 30). Eğer odaya orak, soğan ve makas asılırsa çocuğu Albasmayacağına inanılır (KK: 14, 15). Kadına kaz eti yedirilirse Albasmayacağına inanılır (KK: 20). Albasmasın diye kapıya ateş konulur ve gelen misafirler bu ateşin üzerinden atlatılır (KK: 30). Lohusanın yanına kaz bırakılırsa albasması olmayacağına inanılır (KK: 12, 13, 15, 18). Daha önce Albasmasını yaşamış bir kadından kırmızı bez parçası alınırsa Albasması olmayacağına inanılır (KK: 10, 12, 17, 19, 20). Loğusa kadının yanına tavuk eti konulursa Albasması olacağına inanılır (KK: 14, 16). Çocuğu Albasmaması için yanında erkek bulunması gerektiğine inanılır. (KK: 2, 6). Çocuğun boynuna atın hamıdı asılırsa Albasmayacağına inanılır (KK: 16, 17, 18, 19). Çocuk Şemşili köyündeki mezarlığa götürülüp hocaya okutulursa Albasmayacağına inanılır (KK: 15, 16, 17). Çocuğun altına sındı ve hameyli konulursa Albasmayacağına inanılır (KK: 17, 20). Loğusanın bulunduğu odaya soğan asılırsa Albasmayacağına inanılır (KK: 1, 2, 15, 18). Albasması olmaması için çocuğun yanına ayna konulur (KK: 5, 14, 15, 17, 19, 22, 29). Al çaputtan (bezden) şerit kesilip hem annenin hem de çocuğun alnına sarılır. Şeridin üzerine mavi boncuk takılır. Böylece Albasması olmayacağına inanılır (KK: 16, 18, 20). Albasmaması için kadının ve çocuğun yanında erkek durup elini kadının döşüne koyması gerekir. (KK: 10, 11, 21, 23). Albasmaması için çocuğun üzerine sarı yemeni örtülür (KK: 1, 12, 15, 19, 20). 60 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar Kırklı kadın kapıdan geçince ardından dua edilip su dökülür (KK: 20, 22, 23). Yeni doğan çocuğa et ve poşet gösterilmez. Eğer görürse kırk basacağına inanılır (KK: 5, 7). Kırkı çıkmamış kadın ve çocuğun evden çıkarılmaması gerektiğine inanılır (KK: 12, 13). Kırk basan çocuğun gözlerinin küçüleceğine inanılır (KK: 1, 5, 12, 15, 23). Kırk baskını çocuk üç Cuma cami etrafında dolaştırılır. Bazı kadınlar da bebeklerini kilise etrafında dolaştırırlar (Aytekin 2006, 145). Çocuğu kırk basmaması için kırk gün yıkandırılmaması gerektiğine inanılır (KK: 11, 16). Çocuğu kırk basmaması için, karşılaşan loğusa kadınlar iğne değiştirir. Eğer kırk çıkmadan bir eve gidilirse tuz atılması gerektiğine inanılır (KK: 17). Odanın duvarına orak, ekmek ve hamaylı asılırsa çocuğu kırk basmayacağına inanılır (KK: 18, 19, 23, 25, 26). Çocuğu kırk basmaması için yanına çiğ et konmaması gerektiğine inanılır (KK: 16, 20, 25). Kırk basmaması için kedinin yanına gidilmemesi gerektiğine inanılır. Çünkü kedi de doğum yapmaktadır. (KK: 18, 19, 20). Bebek değirmen deliğinde yıkanırsa kırk basması olmayacağına inanılır (KK: 14, 19). Çarşıdan getirilen eşyaların, kırkı çıkmamış çocuğun yanına konmaması gerektiğine inanılır. (KK: 6, 9). Bebek Gölcük’e götürülüp gölden geçirilirse veya musalla taşının altından geçirilirse kırk basması olmayacağına inanılır (KK: 11, 13) Kırkı çıkmamış çocuk tuvaletin etrafında yedi kez dolandırılırsa çocuğu kırk basmayacağına inanılır (KK: 10, 12, 13, 15, 20). Loğusa kadın özürlü bir kadınla görüşürse kırk basacağına inanılır (KK: 12, 15, 22, 25). Kırk basan kadını Cuma günü Şemşilli (ziyaret) köyüne götürürler. Böylece kırk basmasının geçeceğine inanılır (KK: 1, 15). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 61 Turgay KABAK Bebek 40 kez Şemşili’deki mezarlığa götürülüp 40 kez dolandırılırsa kırk basması olmayacağına inanılır (KK: 15, K17). Çocuğun yatağının altına muska konulursa kırk basmayacağına inanılır (KK: 1, 3, 4, 6). Kırklı kadının kırk gün mezarının açık olduğu, onun için çok dikkat edilmesi gerektiği inancı vardır (KK: 21, 23). Kırk basmasının sadece anne ve kız çocukları için olduğuna erkek çocukları kırk basmayacağına inanılır (KK: 10, 11, 15, 16). Kırk baskını çocuklar kiliseye götürülür, kilisenin etrafında üç kez hızlı hızlı döndürülür. (Aytekin 2006, 143). Kırk baskını veya geç yürüyen çocuklar topal bir kadın tarafından küfeyle ev ev dolaştırılarak şöyle denir: Bir sokum ekmek Kapı kapı gezmek Kütüme küt Bir sokum ekmek (Aytekin 2006, 143). Çocuk doğduktan kırk gün sonra kırk çakıl taşı, kırk tane arpa, bir madeni para ve bir iğne suya atılır ve çocuk bunda yıkanır. Sonra o su dört yol ağzına dökülür. Böylece çocuğun kırkı çıkmış olduğuna inanılır (KK: 11, 14). Mezar üzerinden kırk tane taş alınır, kırk tane buğday, bir tane iğne, bir tane metal para bir testiye atılır. Yedi musluktan su alınır, bir gece dışarıda bekletilir. Bu suyla çocuk yıkanır. Bu su dört yolun ortasına serpilir. Böylece çocuğun kırkı çıktığına inanılır (KK: 12, 21, 23, 25, 26, 28, 29, 30). Bir kadının doğurduğu çocukları ölüyorsa bebek uzun ömürlü olsun diye bebeğe eşek sütü içirilir. Bu sütün çocuğun uzun ömürlü olmasını sağlayacağına inanılır (KK: 5, 6, 9, 10). Çocuğu yaşamayan kadınlara kurt ezilip sarılırsa çocuğunun yaşayacağına inanılır (KK: 15). Çocuk ölmesin diye ateşe tuz atılır. Kapı eşiğinde keçiboynuzu yakılır. Onun dumanına hiçbir şeyin gelmeyeceğine inanılır (KK: 2, 5). Bir kadının çocuğu yaşamıyorsa eşek kemiği kaynatılır, çocuk bu kaynatılan su ile dört yol ağzında yıkanır. Anne ise kırklı köpeğin üstüne gider çırpınır. Böylece çocuğunun yaşayacağına inanılır (KK: 5, 9, 17, 18). 62 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar Çocuğu yaşamayan kadınlara sarımsak ve özü otu ezilip sarılırsa çocuğunun yaşayacağına inanılır (KK: 14). Çocuğu yaşamayan aileler yeni doğan çocuğun kulağının kenarını keser böylece çocuğun yaşayacağına inanılır (KK: 18). Çocuğu yaşamayan aileler yeni doğan çocuklarına Yaşar, Durmuş gibi isimler verir. Böylece yeni doğan çocuğun yaşayacağına inanılır (KK: 11, 15). Çocuğu yaşamayan aileler 7 evden su, çaput toplar, kıyafet yapar, bu kıyafet çocuğa giydirilir. Su da çocuğa içirilir. Böylece çocuğun yaşayacağına inanılır (KK: 4, 10, 12, 20). Çocuğu yaşamayan kadınlar Kayırlı’ya (ziyaret) götürülür. Orada kara tavuk kesilip kadının sırtına konulur. Böylece çocuğun yaşayacağına inanılır (KK: 2, 3, 9, 19). Erkek çocuğu ölen aileler Mehmet isimli 7 evden çaput alıp dikerse çocuklarının yaşayacağına inanılır (KK: 5, 7, 8, 11). Yeni doğan çocuğa nazar değmesin diye nazarlık takılır (KK: 9, 10). Çörek otu asılan çocuğa nazar değmeyeceğine inanılır (KK: 16, 17). Çocuğa, üzerlik otu, sağ, bal mumu (kafera) ve su geçirmez mavi bezden yapılan nazarlık asılırsa nazar değmeyeceğine inanılır (KK: 15, 16, 19, 20). Soğan kabuğu ateşe atılıp bebeğe koklatılırsa o bebeğe nazar değmeyeceğine inanılır (KK: 7, 8, 9). Evin muhtelif yerlerine at kafası veya eşek kafası asılırsa nazar değmeyeceğine inanılır (Beğen 2003, 39) Nazar muskası yapılıp asılan çocuğa nazar değmeyeceğine inanılır (KK:12). Çocuklara, hurmanın çekirdeği ve has iğdenin dalı gün doğmadan kesilip asılırsa nazardan koruyacağına inanılır (KK: 12, 13). Dağdağan ağacından yapılan nazarlığın çocuğu nazardan koruduğuna inanılır (KK: 4, 8). Gözlerine sürme çekilen çocuğun gözlerinin güzel olacağına inanılır (KK: 14, 15, 16, 17). Gözlerine sürme çekilen çocuğun gözlerinin ağrımayacağına inanılır (KK: 11, 13, 18, 19). Bebeklere kara sürerek nazardan korunabileceğine inanılır (KK: 15, 16, 25, 26). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 63 Turgay KABAK Çocuğu nazardan korumak için Alay köyündeki hocaya muska yazdırılır (KK: 13, 14, 15, 16). Sarımsak kökünden yapılan nazarlık takılan çocuğa nazar değmeyeceğine inanılır (KK: 12). Çocuğun gözüne sürme çekilirse gözlerinin pişkin (iri) olacağına inanılır (KK: 15, 18, 19). Çocuğun yüzüne kara sürülürse sarılık olmayacağına inanılır (KK: 12, 13, 15, 19). Konuşamayan çocuğa caminin kapısı kilitle açılır ve o kilit yalatılırsa çocuğun konuşabileceğine inanılır (KK: 15, 30). Konuşamayan çocuğu Cuma günü camiye götürürler, babasının ayakkabısıyla ağzına vururlar. Böylece çocuğun konuşacağına inanılır (KK: 2, 12, 23, 24, 25). Yedi evden kurban dili toplanır. Bu kurban dilleri haşlanır ve suyundan çocuğa içirilirse konuşamayan çocuğun konuşacağına inanılır (KK: 18, 19, 24, 25, 26). Kurban bayramında ismi Mehmet olan yedi evden kurban sahiplerinin rızasıyla kurban dili alınıp konuşamayan çocuğa yedirilirse çocuğun konuşacağına inanılır (KK: 11, 12, 20). Yürüyemeyen bebek üç Cuma süprüntülükte sallanırsa yürüyeceğine inanılır (KK: 15, 17). Yürüyemeyen çocuk yeraltına götürülüp dua edilirse yürüyeceğine inanılır (KK: 19, 23). Yürüyemeyen çocuk Gölcük başına götürülüp suda gezdirilirse çocuğun yürüyeceğine inanılır (KK: 11, 12, 13, 15). Çocuk yürüyemiyorsa soydan gelen bir şey olduğuna inanılır (KK: 15, 16, 19). Çocuk yürüme çağına gelince iki ayağına ince bir ip bağlanarak iyi koşan birine ip yoldurulur ve koşması sağlanır. Böylece çocuğun ayak bağının çözüleceğine inanılır (Güçlü 1994, 73). Yürüyemeyen bebeğin, Cuma günü ayağına ip bağlanır ve çocuk adım attığında ip kopartılır. Bundan sonra çocuğun yürüyeceğine inanılır (KK: 10, 12, 17, 20, 25, 29, 30). 64 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar Çocuğun göbek bağı nereye gömülürse çocuğun orada kalacağına inanılır (KK: 13, 17, 18, 19, 20, 22). Çocuğun göbeği denize atılırsa zengin olacağına inanılır (KK: 1, 8, 10). Göbek bağı cami bahçesine gömülen çocuğun ahlaklı olacağına inanılır (KK: 6, 8, 9). Göbek bağı köpeğe veya kediye verilen çocuğun çalışkan ve dayanıklı olacağına inanılır (KK: 5, 6, 8, 13). Göbeği evin eşiğine gömülen çocuğun evcimen olacağına inanılır (KK: 3). Göbeği ahıra gömülen çocuğun malcı olacağına inanılır (KK: 11). Kız çocuğunun göbeği süpürgeye bağlanırsa evcil olacağına inanılır (KK: 17, 18, 19, 20, 29). Sakallı adama bebek gösterilmemesi gerektiğine, bunun iyi olmadığına inanılır (KK: 3, 10). Annenin başına kırkı çıkana kadar sarı tülbent sarılırsa çocuğun şaşı olmayacağına inanılır (KK: 13, 14, 15, 18). Çocuk doğduktan sonra kırk gün içinde tırnağı kesilirse hırsız olacağına inanılır (Karabakla 2003, 73). Çocuğun isimleri büyükleri tarafından konulur ve genellikle ölmüş ya da çok yaşlı ninelerin, dedelerin isimleri tercih edilir (Güçlü 1994, 73). Kız çocuklara kırmızı, erkek çocuklara mavi elbiseler giydirilir (KK: 12, 13, 15, 16, 17, 26). Çocuğun beşiği boş sallanırsa çocuğun öleceğine inanılır (KK: 10, 11, 15, 18, 19, 20). Çocuğun dişi çıktığı zaman bulgur kaynatılıp komşulara dağıtılır. Bu bulgurdan 32 tanesi çocuğun omzuna dikilir (KK: 10, 12). Derinkuyu’da çocuğun dilaltı genellikle yaşlı bir kadına kestirilir (KK: 12, 15, 16, 19, 25). İneğin altına erkek çocuğun dişi atılırsa ineğin dişi dana doğuracağına inanılır (Aytekin 2006, 146). Yeni doğan çocuk toprakla belenirse toprak kadar sağlam olacağına inanılır (KK:17, 18, 19). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 65 Turgay KABAK Derinkuyu yöresinde yeni doğum yapan anne ve bebeğiyle ilgili birçok uygulama ve inanış mevcuttur. Verdiğimiz örneklerde de görüldüğü gibi bunların çoğu anneyi ve bebeğini korumayla ilgilidir. Anne ve bebeği albasması, kırk karışması gibi olaylardan korunmaya çalışılmaktadır. Yörede kırkı çıkmamış anne ve çocuğu evden çıkarılmamaktadır. Bunun sebebi anne ve çocuğunun evden çıktığı zaman ev iyelerinin korumasından mahrum kalacağı düşüncesidir. Yörede anne ve çocuğu ölüden özellikle korunmaya çalışılmaktadır. Cenazeden gelen kişiler tuvalet etrafında dönmeden içeri alınmamaktadır. Bu da bize Türk halk inanışları içerisindeki tavaf inancını hatırlatmaktadır. Çocuğun ve annesinin ölüden ve cenazeden korunmaya çalışılmasının altında ölen ataların ruhunun geride kalanlara zarar verebileceği düşüncesi yatmaktadır. Bu düşünce Türk halk inanışları içerisinde çok güçlü bir inanıştır. Cenaze koyan kişilerin dönüşte farklı yoldan gelmelerinin altında da bu inanış yatmaktadır. Türk halk inanışlarında önemli bir yer tutan ve “Adeta Umay koruyucu iyesinin zıddı olan Alkarısı üremenin ve çoğalmanın zıddı gibidir. Yeni doğum yapmış analara ve çocuklarına musallat olur. İnanışa göre Alkarısı tüfek sesinden, ocaklı adamlardan, demirden ve kırmızı renkten korkmaktadır. Sarı Albastı loğusalara musallat olup onların ciğerlerini götürüp bir dereye atar. Bu ciğeri, baksılar veya ocaklılar albastıyı yakalayıp yerine takmaya mecbur ederler.” (İnan 1998, 259-262). Derinkuyu yöresinde de Albastı inancının yaygın bir şekilde var olduğu görülmektedir. Halk, anneyi ve çocuğunu Albasmasından korumak için duvara tüfek, soğan, orak, sarımsak asmak, kadının yanına erkek eşyası bırakmak, kadına al bez bağlamak gibi birçok uygulamaya başvurmaktadır. Bu uygulamalar eski Türk inançlarında Alkarısının korktuğu şeylerle benzerlik göstermektedir. Ayrıca çocuğu Albasmasın’dan korumak için anneye veya çocuğuna muska, hamaylı gibi İslami objelerin takılması bize bu inancın, İslami motiflerle iç içe girdiğini göstermektedir. Ayrıca bunlar dinsel-büyüsel uygulamalara da örnektir. Bu uygulamaların ve inanışların hepsinin temelinde kökü İslamiyet öncesi eski Türk inanışlarına uzanan Alkarısı’ndan anneyi ve bebeğini koruma düşüncesi ve amacı yatmaktadır. Kırklama, Türk inanışları içerisinde eskiden beri vardır. “Eski Türkler herkesin bir perisi olduğuna ve bu perinin doğum, enlenme, ölüm gibi zamanlarda azgınlaştığına inanırlardı. Bundan dolayı da kırk çıkması ile ilgili 66 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar birçok uygulama gelişmişti.” (Gökalp 1976, 47). Derinkuyu’da da kırk basması inancı çok canlı bir şekilde yaşamaktadır ve anne ve yakınlarının bu süre zarfında yapması veya yapmaması gereken birçok şey vardır. Halk, anneyi ve çocuğunu kırk basmasından korumak için çeşitli uygulamalar yapmaktadır. Bu uygulamalarda demir, sarımsak, muska gibi öğeler ön plana çıkmaktadır. Kırklı kadının olduğu odada demir bulundurulması, kırklı kadınların karşılaştıkları zaman iğne değiştirmeleri bize demir kültünü hatırlatmaktadır. Bu uygulamalardan demirin kırk basmasını önleyici bir güce sahip olduğuna inanıldığını açıkça görmekteyiz. Yine kırklama yapılırken taş, su ve demir kullanılmaktadır. Suyun eski Türk inançlarında temizleyici ve iyileştirici bir gücü olduğuna inanıldığını biliyoruz. Kırklamada da su bu yönüyle ön plana çıkmaktadır. Suya taş atılması ise kaya kültüyle ilgili bir uygulamadır. Kırk basmasını önlemek için muska yazılması uygulaması da bize İslamiyet öncesi Türk inanışları ile İslamiyet sonrası inanç unsurlarının iç içe geçip yeni inanç motifleri oluşturduğunu göstermektedir. Yine kırklı olan çocukların cami etrafında dolaştırılması halk inanışları içerisindeki İslami etkiyi göstermektedir. Kırk baskını çocuğun kilise etrafında dolaştırılması ise Türklerin başka bir dine (Hıristiyanlığa) ait bir ibadet haneyi de kutsal kabul ettiğini göstermektedir. Yöre halkı Müslüman olmasına rağmen kiliseye de dini bir ibadethane olduğu için saygı duymakta ve aynı türbeler gibi camiler gibi ondan şifa ummaktadır. Doğum yapan kadın zor bir süreci atlatmıştır. Ancak zorluk bununla bitmemektedir. Doğan çocuğun yaşaması için de çok büyük özen gösterilmelidir. Özellikle çocukları devamlı ölen aileler doğan çocuğun yaşaması için birçok uygulamayı yerine getirmektedir. Bu uygulamalar içinde yedi evden yedi ayrı bez parçası alınıp elbise dikilmesi ve çocuğa giydirilmesi dikkat çekicidir; çünkü bu uygulamada yedi sayısı ön plandadır. Bu sayı Türk mitolojisinde önemli bir sayıdır ve dini- büyüsel bir gücü olduğuna inanılır. Yörede çocuğun yaşaması için halk hekimliğine giren birçok uygulama da vardır. Türbe ziyaretleri ve kurban kesme ise atalar kültünün bir devamıdır. Bu türbelerde kurban kesme âdeti ise eski Türklerin tanrıları memnun etmek için kurban kesmelerini anımsatmaktadır. Nazar, Türk halk inanışları içerisinde en yaygın inanışlardan birisidir. Türkler nazardan korunmak için birçok pratik geliştirmiştir. Bunların bir kısmı halk hekimliğine giren uygulamalar bir kısmı da dinsel- büyüsel işlemlerdir. Derinkuyu’da aileler yeni doğan çocuğu nazardan koruyabilmek için çocuğa mavi boncuk takma, çeşitli ağaçlardan yapılmış nazar boncukları 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 67 Turgay KABAK takma, çocuğun yüzüne kara sürme gibi birçok yöntem denemektedirler. Nazardan korunmak için mavi nazar boncuğu takma eskiden beri uygulanan çok yaygın bir yöntemdir. Türkler göksel renk olan mavinin (göğün) insanları kötü ruhlardan koruduğuna inanmaktadırlar. Çeşitli ağaçlardan nazarlık yapma ise bizi kutsal ağaç motifine ve eski Türk inanışlarındaki her şeyin bir ruhu, iyesi olduğu inancına götürmektedir. Halkın dağdağan, gibi bitkilerden nazarlık yapması ağaç iyesi kapsamında değerlendirilebilir. “Ayrıca üzerlik kamların göğe yükselme ayinlerinde kullandığı kutsal eşyalar arasındadır.” (Kalafat 2010, 271). Eski Türk inanışlarına göre çocuğu yaşamayanlar çocuk erkekse kız; kızsa erkek elbisesi giydirir, çocuğun saçını kestirmezlerdi. Bunun amacı çocuğun ruhunu çalan kara iyeleri yanıltmaktı. Bugün derleme sahamızda da gördüğümüz yeni doğan çocuğun yüzüne nazardan korumak için kara sürülmesinin temelinde yatan inanç da budur. Halk, çocuğu kötü gözlerden (ruhlardan, kara iyelerden) korumak için yüzüne kara sürmektedir. Amaç çocuğu çirkin, bakımsız göstererek kara iyeleri aldatmaktır. Bazı inanışlarda Mehmet isminin ön plana çıkması Mehmet isminin Muhammet isminden türemiş olmasından ve Muhammet isminin de peygamberimizin ismi olmasından kaynaklanmaktadır. Derinkuyu’da tespit ettiğimiz, ebelerin doğum sırasında zorlandıklarında “Topal melekeleri” yardıma çağırması uygulaması çok ilginçtir. Bu uygulama bize eski Türk inanışlarındaki Umay Ana’yı hatırlatmaktadır. Umay, doğum sırasında ve doğumdan sonra hem anneyi hem de çocuğu kötü ruhlara karşı koruyan dişi bir koruyucu iyedir. Umay bu koruyucu ve yardımcı rolünü çocuklar er adını alana kadar sürdürürdü. Kaşgarlı Mahmut, Umay’ın kadının doğumundan sonra çıkan eş olduğunu ve Umay’a tapanın oğlu olacağını söylüyor. Buradaki tapmak saygı göstermek anlamındadır. Bugün de Anadolu’nun her yerinde Derinkuyu da dâhil eş çiğnenmeyecek bir yere gömülür. Yani saygı gösterme inancı devam etmektedir. Umay koruyucu iyesi Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra İslami geleneğe uyarak meleğe dönüşmüştür. Yörede kadınların çağırdığı melekler aslında Umay Ana’nın İslami motiflerle dönüştürülerek melek olmuş halinden başka bir şey değildir. Derinkuyu’da konuşamayan çocuğa cami kilidinin yalatılması ve ağzında çevrilmesi uygulaması oldukça yaygın bir inanıştır. “Kilit açma ve kilit kapama düzgün giden işlerin ters dönmesi ve ters giden işlerin düzelme- 68 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar si inancından kaynaklanmaktadır. Temelinde Gök Tanrı dinindeki Demir kültü vardır.” (Kalafat 2009, 37). Yaptığımız alıntıdan da görüldüğü gibi konuşamayan çocukların ağzında kilit döndürülmesi uygulamasının temelinde Gök Tanrı inancı vardır. Çocuğun konuşamaması ters giden bir iştir ve çocuğun ağzında kilit döndürülerek ters giden bu iş düzeltilmeye çalışılmaktadır. Bu kilidin cami kapısının kilidi olması ise bu uygulamaya İslamiyet’le birlikte eklenmiş İslami bir motiften başka bir şey değildir. Bazı uygulamalarda çocuğun dört yol ağzında yıkanması veya çocuğun yıkandığı suyun dört yol ağzına dökülmesi manidardır; çünkü eski Türk inanışlarında her yerin, her şeyin bir iyesi (ruhu) vardır. Yolların da iyesi vardır. Bu suların dört yol ağzına dökülmesinin altında da yol iyesinden yardım dilenmesi düşüncesi yatmaktadır. Çocuğu yaşamayan ailelerin, çocuklarının kulaklarını keserek kan akıtmaları böylece çocuğun yaşayacağına inanmaları eski Türklerdeki and ile insan kurban etme döneminin çok zayıflamış bir hatırası olarak devam etmektedir. Günümüzde kültürümüzde ve dinimizde insan kurban etme diye bir şey olmadığı için çocuğun kanı akıtılarak sanki kurban edilmiş gibi yapılmaktadır. Zaten burada, ritüelin en önemli kısmı insan kanının akıtılmış olmasıdır. Sonuç İnsanoğlu daha ilk çağlardan itibaren kendi kanından insanlar doğup çoğaldıkça bir anlamda ölümü yenip ölümsüzlüğe ulaştığını düşünmüştür. Çünkü kendinden sonra gelecek nesiller onun ismini devam ettirecektir. Onun için hayatın başlangıcı olan doğum aşamasına Türk kültürü de dâhil olmak üzere bütün kültürlerde çok büyük önem verilmiş; bu geçiş döneminin etrafında birçok inanış ve uygulama meydana getirilmiştir. Yapmış olduğumuz inceleme sonucunda Derinkuyu ilçesinde de doğum öncesi ve doğum sonrasıyla ilgili birçok inanış ve uygulama olduğunu tespit ettik. Bu inanış ve uygulamalardan toplumun çocuğun olmamasından, yaşamamasından çok büyük korku duyduğu, anne ve çocuğunu kötü ruhlardan ve hatalıklardan korumak için birçok yola başvurduğu sonucunu çıkarabiliriz. Yöredeki inanışları ve uygulamaları incelediğimiz zaman birçok uygulamanın ve inanışın kaynağını eski Türk kültüründen aldığını; ancak hem İslamiyet’in hem de zamanın şartlarının etkisiyle günümüze gelene kadar bir takım değişiklikler gösterdiğini söyleyebiliriz. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 69 Turgay KABAK Kaynakça 1. Yazılı Kaynaklar Abalı, İsmail, (2011), Koçarlı Halk Kültürü, Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Aydın. Aça, Mustafa, (2005), Balıkesir Yöresi Doğum Sonrası İnanış ve Uygulamalar, Kumsaati Yayınları, İstanbul. Aytekin, Osman, (2006), Dünden Bugüne Derinkuyu, Elma Ofset Matbaacılık, Derinkuyu. Balaban, Tuğrul, (2006), Sandıklı Halk İnanışları ve Uygulamaları, Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Afyon. Beğen, Akif, (2003), Ürgüp İlçesi ve Çevresi Halk İnanışlarının Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri. Ergin, Muharrem, (1997), Dede Korkut Kitabı I, TDK Yay., Ankara. Gökalp, Ziya, (1976), Türk Töresi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. Güçlü, Faruk, (1994), Nevşehir Folklorundan İzlenimler, Günorta Yay., Ankara. İnan, Abdülkadir, (1976), Eski Türk Dini Tarihi, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul. İnan, Abdülkadir, (1998), “Göçebe Türklerin Destanlarında Kahramanların Doğumları, Ad Almaları ve Başka Hususiyetleri”, Makaleler ve İncelemeler, C.2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Kalafat, Yaşar, (2009), İslamiyet ve Türk Halk İnançları Türk Kültürlü Halklarda Halk İnançları, Berikan Yayınevi, Ankara. Kalafat, Yaşar, (2010), Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Berikan Yayınevi, Ankara. Karabakla, Selçuk, (2003), Tarihi-Coğrafi ve Kültürel Yönleriyle Derinkuyu, Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Kayseri. Ögel, Bahaeddin, (2010), Türk Mitolojisi C.1,2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. Örnek, Sedat Veyis, (1995), 100 Soruda İlkellerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, Gerçek Yayınevi, İstanbul. Örnek, Sedat Veyis, (2000), Türk Halkbilimi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. Tezcan, Mahmut, (2000), Türk Ailesi Antropolojisi, İmge Kitabevi, Ankara. 2. Sözlü Kaynaklar K1: Nazife Gültekin, 53 yaş, Okuma yazma yok, Derinkuyu Merkez K2: Fadime Karabakla, 90 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez K3: Ümüş Güven, 87 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez K4: Fadime Şanlı, 75 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez 70 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir-Derinkuyu İlçesi’nde Doğum İle İlgili İnanış ve Uygulamalar K5: Hatice Şen, 62 yaş, Okuma yazması var, Derinkuyu Merkez K6: Fatma Gemici, 88 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez K7: Hatice Gök, 75 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez K8: Şerife Şengüç, 60 yaş, Okuma yazması var, Derinkuyu Merkez K9: Meryem Üzüm, 71 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez K10: Ümüş Güven, 75 yaş, Okuma yazması yok, Derinkuyu Merkez K11: Fatma Gemici, 74 yaş, Okuma yazması yok, Suvermez Kasabası K12: Fadime Uzun: 70 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası K13: Akkız Ertaş, 59 yaş, Okuma yazması var, Yazıhöyük Kasabası K14: Hafize Bedel, 84 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası K15: Esma Bostan, 74 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası K16: Döndü Bozbel, 52 yaş, İlkokul mezunu, Yazıhöyük Kasabası K17: Zeynep Demir, 78 yaş, Okuma yazması yok, Çakıllı Köyü K18: Döndü Kabak, 72 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası K19: Şükriye Sayın, 72 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası K20: İsmail Koçak, 70 yaş, Okuma yazması var, Yazıhöyük Kasabası K21: Mahsut Yücel, 60 yaş, Okuma yazması var, Yazıhöyük Kasabası K22: H. İbrahim Uzun, 62 yaş, Okuma yazması yok, Suvermez Köyü K23: Ahmet Yazıcı, 70 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası K24: Arife Kendir, 74 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası K25: Şükran Güneş, 56 yaş, Okuma yazması var, Yazıhöyük Kasabası K26: Azmiye Avcı, 75 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası K27: Ali Demir, 70 yaş, Okuma yazması yok, Çakıllı Köyü K28: Hicabi Erdem, 90 yaş, Okuma yazması yok, Yazıhöyük Kasabası K29: Elmas Yüksel, 81 yaş, Okuma yazması yok, Suvermez Kasabası K30: Rüfayi Tunca, 72 yaş, Okuma yazması var, Suvermez Kasabası 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 71 AVANOS (NEVŞEHİR) ÇÖMLEKÇİLİĞİNİN BÖLGEDEKİ TURİZM PAZARLAMASINDAKİ ÖNEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF AVANOS POTTERY IN THE CONTEXT OF ITS IMPORTANCE FOR TOURISM MARKETING IN NEVSEHIR Uğur CEYLAN* - Murat BAYAZİT** ÖZET Seramik denilince akla gelen ilk materyallerden en önemlisi olan terra cotta ürünleri, diğer bir deyimle çanak-çömlekler, Anadolu’da Hitit uygarlığından bu yana süregelmektedir. Anadolu’da çömlek yapımında göze çarpan yerleşim yerleri Avanos ve Kınık’tır. Avanos çömlekçiliği 20.yüzyılın sonlarına doğru bir gerileme yaşamış ve bunun nedeni olarak da özgün ürünlerin yoksunluğu gösterilmiştir. Nevşehir bölgesi turizminin yalnızca çömleklere bağlı olmaması ile birlikte, bu seramik ürünlerinin bir kültürü yansıttığı ve yaşattığı düşünüldüğünde pek de azımsanmayacak bir öneme sahip olduğu da aşikardır. Çömlek ustalarının gelen turistlere sundukları ürünlerin artık basitleşmeye ve seri olarak satışa uygun olması bakımından bu ürünlerde fiyat indirimine yönlenilmesi, dolayısıyla da kalitesizleşmeye ve rutine oturması sebebiyle Avanos bölgesi turizm anlamında dikkatleri çekmeyi başaramamıştır. Bu gerilemenin temel sebepleri arasında turistik hizmetler veren firmaların yanlış politikaları ve sanatsal düşünceden uzaklaşan üreticilerin geleneksellikten uzaklaşmaları gösterilmiştir. Bu çalışmada, seramik malzemelerin (çömleklerin) turizmi etkileyen yönleri anlamında Avanos örneği değerlendirilmiş ve bölge turizmi hakkında da bu kapsamda alternatif yollar araştırılmıştır. Anahtar Kelimeler : Avanos, Çömlekçilik, Turizm. * Öğr.Gör., Dumlupınar Üniversitesi, Emet MYO, Turizm ve Otel İşletmeciliği Bölümü, e-posta: uurcey@hotmail.com ** Arş.Gör., Batman Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü, e-posta:m.bayazit@hotmail.com 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 73 Uğur CEYLAN - Murat BAYAZİT ABSTRACT Terracotta products, in other words “potteries”, are the first materials that come to mind when we talk about ceramics and these products subsist in Anatolia since Hittite civilization. The most famous and important regions in production of potteries are Avanos and Kınık in Turkey. Pottery production in Avanos has faced with a decline in the late 20th century and lack of original products was showed as the reason for that adverse situation. Tourism in Nevsehir region does not only depend on pottery but also the geological and historical structures, nevertheless it is obvious that ceramic products (potteries) have a substantial importance through their property of reflecting and vitalizing the history and culture. Avanos has failed to attract attention in terms of tourism because of simplification of the products sellers offer to tourists, producing poor quality and routine products, and the price reduction of potteries in order to optimize serial sales. Wrong policies of the companies providing tourist services and traditional culture divergence of potters in terms of artistic thoughts are given as the main reasons for this decline. In this study, Avanos was reviewed in the context of effects of ceramic materials (potteries) on tourism and alternative ways of improvement of tourism in the region was investigated in this sense. Key Words : Avanos, Pottery, Tourism. 1. Giriş İnsanlığın en eski çağlardan bu yana gerisinde bıraktığı kalıntılar arasında yer alan pişmiş toprak ürünleri insanoğlunun çok eski çağlardan bu yana kili biçimlendirip pişirerek kalıcı bir form elde etmeyi bildiklerine işaret etmektedir. Eski dönemlerde, besinini avcılık ve toplayıcılıkla elde eden insanların pişmiş topraktan kap üretmedikleri, kaplarını ya taş topraktan oyarak ya da sepet, tahta, deri gibi zamanla yok olan malzemelerden ürettikleri anlaşılmaktadır. “Seramiksiz Neolitik Çağ” ile tarihlendirilen bazı yerleşimlerde sepet izleri taşıyan kil parçacıklarının ele geçmesi, ilk denemelerin sepetlere kil sıvanarak başladığını göstermekte, güneşte kurutulmuş kilden kap parçaları da seramik üretimine geçiş evresini yansıtmaktadır. İnsanoğlunun toprağı şekillendirmesi ve ardından pişirerek kalıcı formlar elde etmesiyle oluşan çömleklerin üretiminin süreklilik kazanmasına etken olan faktör; toplulukların yerleşik yaşam düzenine geçmeleri, tarım ve hayvancılıkla besinlerini üretmeye başlamalarının bir sonucu 74 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi olarak elde edilen ürünlerin depolanması için sağlam ve kolay yapılabilen kaplara gereksinim duymalarıdır. Kolay biçim verilmesi ve hammaddesinin yani kilin çevrede kolay bulunması pişmiş toprak kapların yaygın olarak kullanılmasına olanak tanımıştır. Kullanım amaçlı çömlek üretmenin yanı sıra farklı yataklardan elde edilen kilin pişme sırasında farklı renkler aldığını gören çömlekçiler kapların üzerine farklı renkte kil çamurlarıyla şekiller çizerek “boyalı seramik” malzemeler de üretmeye başlamışlardır. Çanakçömlek üretmeye başlayan insanlar zaman zaman kapların yüzeylerini farklı renkte kil çamurlarıyla kaplayarak astarlamışlar ve mekanik yöntemlerle düzeltip parlatmışlardır. Böylece çeşitli bölgelerde birbirinden farklı kaplar ortaya çıkmış ve çömlekçiler birbirlerinin ürünlerinden etkilenerek bunların benzerlerini yapmaya çalışmışlardır (Ökse:2002,IV). Tarih boyunca birçok farklılaşma gösteren çömlek ürünleri ilk başlarda ihtiyaçlara cevap veren malzemeler iken sonraları sanatsal kimlik kazanmış ve zamanla ticari olarak da önem kazanmaya başlamıştır. Çömlekler bu özelliklerinin bir araya gelmesiyle birlikte toplumların sosyal ve ekonomik durumları hakkında geçerli bilgi kaynağı haline gelerek etken bir parametre olmuştur. Günümüzde de bu durum devam etmekte ve artık çömlekten çok ileri teknoloji seramikler olarak da çağımıza ayak uydurmuştur. Geleneksel seramik kategorisinde değerlendirilen çömlekler bahsedilen sosyal ve ekonomik içeriklerini uluslar arası anlamda da gösterme çabalarını turizm ile ortaya koymaktadır. Turizmin bu anlamda en cazip bölgelerinin başında kuşkusuz Avanos (Nevşehir) vardır. Turizmin çömleklere kazandırdığı artılar sosyal ve ekonomik olarak azımsanmayacak kadar fazladır ve çömleklerin de turizme kazandırdıkları da bu söylemle paraleldir. Temelde yine insan vardır ve bu ikilinin bir araya gelmesi her zamanki gibi yine toplumların yararınadır. Özellikle ekonomik olarak değerlendirildiğinde bu yararın ne boyutta olduğu anlaşılabilir. Turizm, turistik olarak cezbedici değerleri sınırları içerisinde bulunduran ülkelerin sosyoekonomik kalkınma çalışmalarında önemli bir yer tutar ve çağdaş bir yaşam tarzını bu ülkelere getiren bir hareket olarak kabul edilir, ayrıca turizmin, yer aldığı bölge ve çevresinde milli geliri olumlu etkilediği, döviz kazancı yarattığı, iş imkanları sağladığı, altyapının geliştirilmesine katkıda bulunduğu, kamu gelirlerini arttırabileceği ve bölgesel – globalentegrasyon oluşumunu hızlandırdığı da söylenebilir (Erdoğan:1995,8 ve 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 75 Uğur CEYLAN - Murat BAYAZİT Schneider:1976,5). Bir ülke sınırlarında yer alan şehir, kasaba veya köylerin sosyal ve/veya ekonomik olarak aynı veya çok benzer olması beklenemez. Buna bağlı olarak turizm açısından da bir değerlendirilme yapılırsa, her bölgenin turistik olması olası olmayabilir. Turizmin doğal, mimari, ekolojik veya arkeolojik içerikli olarak her bölgede farklı bir işleyiş içerisinde olduğu söylenebilir. Bu farklılıklar sosyal olarak toplumun genelinde problem olmayabiliyorken ekonomik olarak dengesizlikler yaratabilir ve sonuçları da ülkenin ekonomik politikaları kapsamında negatif etkilere neden olabilir. Bölgeler arası bu dengesizliklerin giderilmesi bakımından turizm faaliyetleri önemli bir parametre olarak yer alır ve bu tip faaliyetler üretim için uygun ve yeterli kaynaklara sahip olmayan, fakat pitoresk görüntü ve yapılarıyla turizme hitap eden bölgelerin doğru ve etkin bir turizm uygulaması ile bu anlamda kalkınmalarını ve dengeli bir şekilde gelişmelerini mümkün kılacaktır (Braden ve Wiener:1980,37). Türkiye’nin sahip olduğu doğal ve kültürel (arkeolojik) zenginlikler turizm sayesinde sahip oldukları değerleri korumakta, önemlerini arttırmakta ve milli geliri artıracak bir ekonomik değer haline gelebilmektedir. Bu anlamda ekonomik olarak geri kalan bölgeler; otel ve yiyecek içecek işletmeleri, tatil köyleri, seyahat işletmeleri ve sektörü doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendiren diğer işletmeler aracılığı ile turizmden elde ettikleri gelirlerle ekonomik gelişmelerini destekleyebilmektedirler. Buna bağlı olarak da bu sektörlerde önemli sayıda istihdam rakamları sağlanmakta ve bu sayede insanlara yeni gelir kaynakları yaratılmaktadır. Ekonomik yönden göze çarpan bu artışla birlikte, turizm aynı zamanda çalışanların hayat standardının da değişmesine neden olmakta, altyapı hizmetlerinin geliştirilmesine ve uluslararası barışın hız kazanmasına da yardımcı olabilmektedir. Tüm bu verilerin bir araya gelmesiyle, bölgelerin kalkınma düzeyinin sadece sanayiye değil aynı zamanda turizme de bağlı olduğu söylenebilir. Bu duruma güzel bir örnek Nevşehir bölgesidir. Bölgeyi sosyoekonomik olarak geliştiren ve kalkındıran en etkin kalem kuşkusuz turizmdir. Bu gelişmenin baş mimarları “Peri Bacaları” olarak anılan jeolojik yapılar ve seramik malzemelerin tarihi geçmişinde ilk basamak olan çömleklerdir (Tutar vd.:2007,196-206). 2. Seramik Yunanca “kil” anlamındaki keramikos sözcüğünden türetilmiş olan seramik terimi, pişmiş topraktan, işlenmiş, cilalı, emaye, fayans, kumtaşı (gre), 76 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi porselen (yumuşak,sert ya da iki kez pişmiş-bisküvi), vb. her türlü seramik ürününü belirtmek için kullanılır. Fırında pişirme yoluyla çanak-çömlek yapma sanatına seramikçilik denir. Binlerce yıllık bir geçmişe dayanan ve insanın öğrendiği ilk teknik olan seramikçilik, temel yöntemleri en az değişikliğe uğramış bir sanattır. Seramik ürünler, gerek çamurun bileşimi, gerekse pişirme yöntemiyle nitelik açısından ayırım gösterirler (designophy. wiliw.com). Bütün çamurlar, farklı nitelikte olabilen kil (biçim verici öğe) ile çeşitli yağ giderici öğelerden (kum, kuvars, kül, bitki parçacıkları, saman, öğütülmüş kalsit vb.) oluşur. Ergitici bir maddenin katılması, hamurun camlaşmasını sağlar ve porselen elde edilir. Genel olarak seramik çamuru olarak tasvir ettiğimiz malzemenin birçok çeşidi vardır. Bu çamurlar kimyasal özellikleri, dokuları, renkleri itibariyle birbirinden farklıdır. Fakat hepsinin ortak özelliği sanatsal ve pratik olarak kolay şekil alabilmesidir. Seramik çamurunu üstün kılan; sır tutabilmesi ve fırınlanarak kullanımlı, dayanıklı, camsı seramik ürünü haline getirilmesidir (designophy.wiliw.com). 3. Çömlekçiliğin Tarihi İnsanoğlunun çömleği nasıl keşfettiği tam olarak bilinmemektedir. Genellikle kabul gören varsayım, insanoğlunun toprağın ateşte pişirilip sertlik kazandığı tesadüfen bulduğu yönündedir. Keşfetme şekli ne olursa olsun, çömlekçiliğin başlayıp gelişmesi, göçebe kavimlerin yerleşik hayata geçmesiyle olmuştur. Anadolu’da ilk yapılan çömlekler Neolitik döneme, yaklaşık M.Ö. 7. bin yıla ait olduğu bilinmektedir. Anadolu insanı, neredeyse on bin yıldır toprağı suyla çamura dönüştürüp şekillendirmektedir. İlk yapılan çömlekler sargı ve dolama usulü ile elde şekillendiriliyordu. Pişirim ise genellikle açık ateşte yapılmaktaydı. M.Ö. 3. bin yılda çömlekçi çarkı bulunmuş ve çömlek çarkta şekillendirilmeye başlanmıştır (katpatuka.org). Yüzey araştırmalarında ve kazılarda arkeologların en çok buldukları malzemeler çanak ve çömleklerdir. Bir bölgenin kültürel niteliği ve bunların zaman içindeki yeri ise kazılarda ortaya çıkan mimari kalıntılar, mezarlar, çanak ve çömlek parçalarından yararlanılarak değerlendirilir ve ait olduğu tarih verilebilmektedir. Bu bakımdan çanak ve çömlek bilgisi arkeolojinin temelidir (Meydan Larousse:1990,302-305). Mısır’da M.Ö 5000-4000 yıllarından kalma çanak ve çömlekler ele geçmiştir. Sülaleler öncesi devirde kırmızı bir çömlek cinsi yaygındı. Geometrik 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 77 Uğur CEYLAN - Murat BAYAZİT desenler ve üsluplaştırılmış hayvan figürleri ile süslenmiştir. M.Ö. 4000 yıllarında gerzeh kültüründe, deve tüyü renkli zemin üzerine kırmızısı, kahverengi ile süsleme yapılmış çanak ve çömlekler bulunmuştur. M.Ö. 3200 yıllarında çömlekçilik, taş ve maden kapların daha gözde olması ile geriler, II. Sülalenin sonlarına doğru çömlekçi çarkının bulunmasıyla yeniden önem kazanır. Saray tezgahlarında yapılan bir metre yüksekliğinde, sert, kırmızı renkteki küplere ara sıra kralın adı yazılmıştır. Eski krallık devrinde en yaygın şekiller ise ince, uzun omuzdan kulplu bir küptür ve bu küplerin ölülere yağ sunmak için kullanıldığı sanılmaktadır (Meydan Larousse:1990,302-305). 4. Anadolu’da Çömlekçilik Anadolu sahip olduğu coğrafi konum sayesinde yüz yıllar boyunca bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve bu anlamda tarihi miras bakımından da benzersiz bir bölge olarak kendini göstermiştir. Anadolu’nun çoğu bölgesinde bulunan çoğu kalıntı insanlık tarihinin bu topraklar üzerinde binlerce yıl öncesine dayandığını ortaya koymaktadır. Anadolu’da insanlık varlığı Palaeolitik Çağ’a kada uzanmaktadır (600.000 – 10.000) ve bu çağda yaşayan insanlar bıçak, balta ve ok ucu gibi avcılıkta kullanılan gereçleri üretmiş ve bunun yanı sıra iki çakmak taşının birbirine sürttürülmesi ile elde edilen ateşi keşfederek bu çağa Taş Çağı da denmesine neden olmuşlardır (Bayladi:1996,11). Bu çağdan sonra insanlar Orta Taş Çağı’na erişmişlerdir (10.000 – 8.000) ve bu çağ Avrupa’da Mesolitik, Anadolu’da ise Epipalaeolitik olarak isimlendirilmiştir (Sevin:1997,17). İnsanoğlu Taş Çağ’ında öğrenip Orta Taş Çağı’nda geliştirdiği bilgi ve becerisini “Medeniyet Çağı” olarak da isimlendirilen Neolitik Çağ’a taşımıştır ve arkeologlar bu çağı M.Ö. 5000 ile M.Ö. 8000 arasında tarihlemişlerdir (Bayladi:1996,12). İnsanların bir şeyler üretmeye başlaması çeşitli gelişmelere de beraberinde getirmiştir; ilk seramik malzeme olarak kabul edilen çömlekler gibi. Bu anlamda, çömlek üretimi önemli bir adımdır çünkü o çağın insanları çömlekleri ihtiyaçları doğrultusunda kullanıyorlardı; örneğin fazla mahsulü biriktirerek saklamak için çömlekleri kullanıyorlardı (Tahberer:2006,3-4). Anadolu’da Cilalıtaş devri çömlekçiliği teknikçe üstündür. Mersin, Çatalhöyük ve Kızılkaya’da koyu renkli cilalı, Hacılar’da krem renginde astarlı ve cilalı çömlekler bulunmuştur. Alişar çanak ve çömleklerinin kalkolitik çağdan kalanları ilgi çekicidir. Elle yapılmış, cilalanmış, içleri beyaz ve sarı 78 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi boya ile doldurulmuş çizgilerle süslü, gri, kırmızı, kahverengi ve siyah renkli çömlekler vardır. Çok rastlanan yüksek ayaklı kadehler, iki kulplu maşrapalar Büyük Güllücek, Beycesultan ve Mersin gibi merkezlerde ele geçmiştir. Eski Bronz I çağında elle yapılmış çömlekler Truva, Yorta, Polatlı, Kusura, Beycesultan ile Güney Anadolu’daki yerleşme noktalarında bulunmuştur (Meydan Larousse:1990,302-305). 5. Nevşehir ve Avanos 5.1. Nevşehir’de Turizm Benzeri çok az olan jeolojik oluşumların doğanın bir hediyesi olarak ayakta durduğu Nevşehir, hem tarihi hem de doğal güzelliklerin bir araya geldiği ender oluşumlarla bezenmiş coğrafyasıyla Türkiye’nin bu anlamda en özel bölgesidir. Yüz yıllar boyunca birçok medeniyetin ziyaret ettiği, yaşadığı bu bölge sahip olduğu tarihi dokuları doğal oluşumlarla iç içe sunmakta ve çekiciliğini arttırarak önemli bir turizm merkezi olduğunu göstermektedir. Nevşehir’de turizm açısından değerlendirebilecek birçok yapıdan bazıları kaya kiliseleri, yer altı şehirleri ve vadilerdir (Tutar vd.:2007,202, Özpolat:2005,1-2). Ayrıca dünyaca ünlü düşünür Hacı Bektaşi-ı Veli ve Osmanlı sadrazamlarından Damat İbrahim Paşa’nın eserleri de bölge tarihine benzersiz bir ayrıcalık katmaktadır. Böylesine spesifik yapı ve unsurların bir araya geldiği şehir turistlerin de ilgi odağı haline gelmeye başlamış ve dikkatleri toplamayı başarmıştır. Nevşehir turist girdisinde son yıllardaki artış da bu bilgiyi doğrular niteliktedir. 1960 ve 1980 yıllarında bölgede bulunan otel sayısı bir kaç tane iken günümüzde sayısız otel ve konaklama tesisleri gelen misafirlere hizmet vermektedir. Bu durum elbette turizmin gelişmesi ve buna bağlı olarak bölgeye gelen yabancı misafirlerin ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Bu çerçeve kapsamında yine bölgede bulunan köy ve kasabalar da turistlerin beklentileri ve ihtiyaçları doğrultusunda kendi kendilerine modernleşmeye ve ekonomik olarak da gelişmeye başlamışlardır. Tabi bu olumlu gelişmeler içerisinde bazı aksaklıklar da göze çarpabilmektedir. Örneğin Nevşehir’e gelen turistlerin yalnızca bir günlük gezi programı yapmaları ve dolayısıyla da konaklamayı ortadan kaldırmaları bölgedeki turizmin devamlılığını azaltabilmektedir. Bununla birlikte diğer önemli bir konu da Nevşehir ili ve civarında bulunan turistik yerlerin gelen turistler tarafından sadece görsel bir mekan olarak 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 79 Uğur CEYLAN - Murat BAYAZİT düşünülmesidir. Bu durum da bölgenin tekrar ziyaret edilmesini kısıtlayan bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Halbuki turistlerin bu bölgede yaptıkları ziyaretlerden ve karşılaştıkları kültürel zenginliklerden haz almaları sağlanmalıdır (Özpolat:2005,1-2). 5.2. Avanos’ta Çömlekçilik Bölgede turizm açısından yaşanan gerilemeye alternatif başka bir çözüm bölgeye has üretilen çömleklerin ve bu tarzdaki diğer ürünlerin de görsel turizmin yanında destekleyici ve itici birer kuvvet olması olasıdır. Tabi çömlek sektörünün de karşılaştığı problemler olabilmektedir. Pişmiş toprak ürünlerinin Nevşehir’de yoğun olarak üretildiği yer Avanos’tur. Avanos Türkiye’de çömlekçilik denildiğinde ilk akla gelen yerlerden birisi olmasına rağmen zaman içerisinde bazı gerilemeler yaşamıştır. Bunun başlıca sebeplerinden biri olarak çömleğin önceleri günlük kullanımlara yönelik yapılıyorken (yağdanlık,ibrik vb.) rekabette plastik ve alüminyuma yenilmesidir. Özellikle maliyetin daha düşük olduğu plastik ürünlerin günlük hayata daha fazla ve daha ucuz girmesi çömleğe olan ilgiyi oldukça azaltmıştır (Peribacası Dergisi:Ağustos 2009,Sayı 10) Çömlekçilik , Avanos’ta usta-çırak ilişkisi genellikle aile içerisinde babaoğul arasında gerçekleşiyorken bugün gençlerin bu alanda artık gelecek görmemesi dolayısıyla önemini kaybetmektedir. Ustalar işyerlerinde çalıştıracak çırak bulamamaktadırlar. (Peribacası Dergisi:Mayıs 2010,Sayı 12 ). Bölge daha önce çömlekçilikle ilgili bir ilçe olarak adlandırılmasına rağmen şu anda gelen turistler bu anlamda hayal kırıklığı yaşamaktadır. Daha ucuz olması dolayısıyla alçıdan yapılmış ve üzeri plastikle allanıp pullanmış ürünlerin artması çömlekçiliğe önemli bir darbe vurmuştur. Özellikle Kütahya’dan gelen çinilerin sırlı ve gösterişli olması dolayısıyla albenisi oldukça yüksektir. Bunun yanında sırsız bir çömlek daha az ilgi çekmektedir. Mağazaların çoğu cirolarını bu ürünlerden ya da çini ve seramikten yapmaktadırlar. Turizm sektörü içerisinde 1990’lı yıllarla birlikte komisyonla çalışan büyük firmalar açılmış ve sayıları her geçen gün artmıştır. Kendi aralarındaki rekabetle birlikte komisyonların %50-%60’lara çıkması ürün fiyatlarına da yansımıştır. Bu durum neticesinde küçük çaplı işletmelerin ayakta kalması zorlaşmış ve gün geçtikçe kapanmayla yüz yüze gelmişlerdir (Peribacası Dergisi:Ağustos 2009,Sayı 10). 80 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi Bölge içerisinde çömlekçilerle yapılan görüşmelerde artık gelen turist sayısının oldukça düştüğü, onların da büyük çömlekçilere acenteler tarafından yönlendirildiği belirtilmektedir. Gelen grupların Avanos içersinde fazla gezmediği ve turların programlar dahilinde artık neredeyse satış odaklı olarak bu büyük firmalarda gezdirildiği bilinmektedir. 6. Sonuç ve Değerlendirme Türkiye’de turizm denilince akla gelen başlıca yerlere bakıldığında genellikle deniz kıyısı bölgeleri göze çarpmaktadır. Bu bölgeler özellikle yabancı turistlerin ilgi odağı olmuş ve dolayısıyla da ülkenin döviz getirisi bağlamında da turizm gelirlerinin başını çekmeyi başarmıştır. Turizm açısından çok önemli jeolojik, termal ve doğal güzelliklere sahip olan Türkiye, bu varlıklarını etkin bir şekilde kullanma politikalarını son yıllarda daha da düzenli bir hale getirerek ülkeyi turizm açısından daha cazip bir konuma getirmeye çalışmaktadır. Sürekli bir şekilde politik, iklimsel ve ekonomik olarak değişen dünyada sabit veya sürekli artan bir turizm grafiği çizebilmek her ne kadar zor ve imkânsız olsa da, Türkiye’de turizm sektörüne hitap ve hizmet eden tüm kişi ve kuruluşlar kendilerini daha da ileriye götürecek değişim ve güncellemeler ile gelişmeyi başarabilmişlerdir. Anadolu, çok kültürlü ve gerek coğrafik gerekse sağladığı köklü tarihsel mirası dolayısıyla turizm açısından zengin bir mozaik sunmakta, bu yönüyle farklı turizm olanaklarını bünyesinde barındırmaktadır. Ülke içerisinde farklı pozisyonlara ve kaynaklara, dolayısıyla farklı turistik olanaklara sahip bölgeler arasında bir eşitsizlik söz konusudur. Ülke kapsamında sosyal ve ekonomik olarak adı geçen eşitsizliğe bir denge sağlamak amacıyla daha geride duran şehir ve bölgelerde (turizm açısından düşünüldüğünde) bu durumun olumsuz etkilerini azaltmak veya kaldırmak amacıyla çeşitli arayışlara girilmiş ve bu bölgelerde turizmin nasıl kullanılabileceği değerlendirilmiştir. Bu duruma verilebilecek en etkin örneklerden biri de şüphesiz Nevşehir’dir. Nevşehir ili ve civarında yer alan jeolojik, tarihi ve doğal yapılar bu bölgenin turizm yönünden çekiciliğini ortaya koymuş ve bu anlamda yapılan çalışmalar bölgenin turizm potansiyelini ortaya koymuştur. Bölgede yer alan tarihi kiliseler, jeolojik oluşumlar (Peri Bacaları) ve (çömlekçilik gibi) el sanatları ürünleri turizm sektörüne kazandırılmıştır. Geziler, turlar, balon seyahatleri gibi aktiviteler ile desteklenen turizm sektörü konaklama imkanlarının da arttırılması ile daha geniş boyutlara taşı- 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 81 Uğur CEYLAN - Murat BAYAZİT nabilmiştir. Bu gelişmeler elbette ki bölgenin sosyal ve ekonomik yapısını olumlu yönden etkilemiş ve kalkınma adına önemli adımlar atılabilmiştir. Bu şekilde karşımıza çıkan gelişmeler Nevşehir’in Türkiye’deki konumunu sosyo-ekonomik olarak değiştirmiş ve bahsedilen “dengeleme” kavramına ilişkin başarılı bir örnek olmuştur. Türkiye’de turizm 20. yüzyılın sonlarına doğru ekonomik ve sosyal olarak da ele alınmaya başlanmış ve bu anlamda turizmin farklı getirilerinin de olduğu anlaşılmıştır (Turizm Bakanlığı:1998,57). Nevşehir de bu durumu lehine çevirecek yeni turizm politikaları belirlemiş ve 21. yüzyıla daha farklı bir turizm merkezi olarak adım atmıştır. Bölgedeki köyler, kasabalar buna bağlı olarak turistik mekânlar, doğal çevre ve turizm araçları modern ve çağdaş bir değişim göstererek sektöre olan yansımasını ve getirisini olumlu yönde farklılaştırmıştır. Nevşehir’de özel bir üretim alanına sahip olan çömlekler özellikle Avanos’ta profesyonel olarak üretilmekte ve buradaki çömlek ustaları yıllardır bu zanaatı yaşatmaktadır. Çömlek üretimi yıllar boyunca hem Avanos’un hem de Nevşehir’in gerek tanıtımında gerekse de kalkınmasında önemli bir rol oynamıştır. Fakat son dönemde seramik malzemelerin (çömleklerin) turistik olarak değeri azalmaya başlamış ve bu anlamda yaşanan ekonomik gerilemeler göze çarpmıştır. Bunun temel sebebi olarak seri üretime geçmenin yol açtığı kalite bozukluğu ve sanattan uzaklaşmanın neden olduğu dizayn problemi gösterilmiştir. Çömlek üretimi insanoğlunun yaşamında önceleri bir ihtiyaç karşılığı olarak yer alırken, zamanla bu ihtiyaç yerini ticarete ve dolayısıyla da rutinliğe bırakmak zorunda kalmıştır. Bu durum da çömlek ustalarının ürünlerine olan ilgilerini azaltmış ve çömleklerin yalnızca bir gelir kapısı olarak yer edinmesine yol açmıştır. Avanos çömleklerinde göze çarpan şekiller, figürler ve dekorlar zamanla estetik kaygısını taşıyan ustaların da gözden çıkardığı birer parametre halini almış ve turizmin de artmasıyla birlikte bu etkenler ekonomik çıkarlardan sonra gelen ikinci kalem durumuna düşmüştür. Daha önce bahsedildiği gibi, bölgenin yalnızca doğal güzelliklerinin turizme hitap etmesi bu bölgenin turizm açısından sadece günü birlik bir pozisyona düşmesine neden olurken, bu durumu ortadan kaldıracak alternatif çalışmalar arasında Avanos çömlekleri en önemli çıkar yollarından biri durumuna gelmiştir. Bu kapsamda konu ile ilgili olarak çömlek ustalarının karşılaştıkları problemler net olarak belirlenmeli ve bu doğrultuda projeler sunularak çözüm yollarına ulaşılmalıdır. 82 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Avanos (Nevşehir) Çömlekçiliğinin Bölgedeki Turizm Pazarlamasındaki Öneminin Değerlendirilmesi Kaynaklar Bayladi D., 1996, Intersection of Civilizations; Anatolia, Lord Printing Press,Istanbul. Braden P.V. ve Wıener L., 1980, Bringing Travel, Tourism and Cultural Resource Activities in Harmony with Regional Economic Development, Tourism Marketing and Management Issues, George Washington University, Washington. Erdoğan, O., 1995, Turizm Sektoru, İMKB Yayını, Sektor Araştırmaları Serisi, İstanbul. Meydan Larousse Ansiklopedisi, 1990, Çömlekçiliğin Tarihçesi, 3. Cilt, Sayfa 302-305 Ökse, A.T., 2002, Arkeolojik Çalışmalarda Seramik Değerlendirme Yöntemleri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, s. IV. Özpolat, S., 2005, Nevşehir Turizmin Sorunları Cozum Onerileri, s 1-2. Peribacası Dergisi, 2009, Avanos Çömlekçiler Derneği, Sayı 10. Peribacası Dergisi, 2010, Avanos’ta Çömlekçilik, Sayı 12. Schneider H., 1976, Tourism Development in Africa: Scope and Critical Issues. Africa Spectrum, 11 (1), 5–16. Sevin V., 1997, Anatolian Archaeology, Der Publications, Istanbul. Tahberer S., 2006, A Research on The Construction Technique of The Hellenistic and Roman Terracottas in The Adana Museum and The Application Of The Technique, Post-Graduation Thesis, 3-4. Turizm Bakanlığı (1998), “Turizm 98”, Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara. Tutar F., Kocabay M., Kılınç N., 2007, Turizm Sektöründe E-Ticaret Uygulamaları: Nevşehir Örneği, Selçuk Üniversitesi Karaman İİBF Dergisi, Sayı 12, 196-206. www.katpatuka.org (Erişim Tarihi:14.07.2011) www.designophy.wiliw.com (Erişim Tarihi:12.04.2004) 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 83 NEVŞEHİR YÖRESİ POMZALARIN UFALANMA ÖZELLİKLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION IN TERMS OF COMMINITION PPROPERTY OF NEVŞEHİR REGION PUMICES Vedat DENİZ* ÖZET Ufalama, dünya genelinde elektrik enerjisinin %3 ile %4 gibi bir kısmını ve tipik bir cevher hazırlama tesisinde ihtiyaç duyulan toplam enerjinin %70’in üzerinde harcayan önemli bir süreçtir. Ufalama işlemi çok değişken özelliklere sahip ve çoğu zaman da anlamak zordur. Boyut küçültme işlemlerinde pomza gibi gözenekli malzemelerin davranışı gözenekli olmayan malzemelere kıyasla önemli ölçüde farklıdır. Pomzayı, belirgin olmayan farklı şekil yapısı ve ara boşluk bağlantısı gibi özelliği olan gözenek yapısı ufalamada önemli etkisi vardır. Bu makalede Türkiye’deki diğer pomza bölgelerine kıyasla Nevşehir pomzalarının ufalanma özelliklerinin bir karşılaştırılması sunulmuştur. Bu çalışmada, çok ince boyutlu pomza üretimi için yetersiz bilgi birikimine katkıda bulunmak ve sektöre ışık tutmak adına bazı önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Pomza, Ufalanma, Kırma, Öğütme ABSTRACT Comminution is know to be a large consumer of the energy, which consumes 3-4% of the electricity generated world-wide and comprises up to 70% of all energy required in a typical mineral processing plant, and is one of the most important unit operations in mineral processing. The comminution process has many variables, some of which are difficult to understand. * Doç.Dr. Hitit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Kimya Mühendisliği Bölümü Çorum; e-posta:vedatdeniz@hitit.edu.tr. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 85 Vedat DENİZ The behaviour of porous materials as pumice in comminution processes differs substantially from that of non-porous materials. It is strongly affected by the type of porosity, which may be characterized by different void shapes and interconnection degrees. This paper presents a comparison of the comminution properties of the Nevşehir pumice with other pumice regions in Turkey. Addition, some suggestions are presented to be help of inadequate knowledge for producing the very fine size pumice material and it was aimed to emit light to the sector. Key Words: Nevşehir, Pumice, Comminution, Crushing, Grinding 1. Giriş Pomza, ülkemizde ve dünyada en çok inşaat sanyiinde kullanılmaktadır. Pomzanın hafif olması, ısı ve ses yalıtımı açısında diğer bir çok malzemeden kat kat iyi olması ve hatta perlit gibi ilave enerji gideri ve yatırım gerektirmemesi nedeniyle genleştirilmesi zorunlu olmayan doğal bir malzeme olması sebebiyle BİMS amaçlı olarak oldukça yaygın kullanılır. Tarım sektöründe ise toprağı ıslah etmesi ve suni gübrenin topaklaşmasını önlemsi nedenleri ile de yaygın kullanımı söz konusudur (Deniz, 2005). Hem inşaat hem de tarım sektöründe bu yaygın kullanımı nedeniyle pomza ile uğraşan sektörler bu alanlara yatırım yapmakta ve ülkemizde bu amaçla son on yılda onlarca fabrika kurulmuştur. Bu kadar fazla sayıda kurulan fabrika nedeni ile sektörde satılan ürün bazında her bir sanayi kuruluşu için pastadan aldığı pay düşmüştür. Ayrıca, bu kadar yaygın bir şekilde kurulan fabrika sayısından dolayı inşaat ve tarım alanlarında kullanılan pomza fiyatları da düşmüş ve sanayicinin kazancıda azalmıştır (Deniz, 2005). Bu satış darboğazları nedeniyle sektörde bir arayış başlamış ve daha farklı ürün yelpazesine doğru itmiştir. Üstelik bu yeni alanlarda kullanım az, fakat birim ton başına kar ise daha fazla olmaktadır. Üstelikte pomza da diğer yer altı kaynaklarımız gibi tükenebilir olması yani yenilenemez olması pomza madenlerimizin katma değeri yüksek olan ürün haline getirilerek satılması ülke çıkarları açısından da önemli bir unsurdur. Pomzanın tüketim miktarı ile elde edilen kazanç arasındaki fark, ABD’de yapılmış olan bir çalışmada 1999 ve 2000 yıllarında çok açık bir şekilde çok ince pomzanın getirisinin fazla olduğu Çizelge 1’de gösterilmiştir (Bolen, 2000). 86 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Çizelge 1. Pomzanın ABD’de tüketilen ve kullanım alanına göre elde edilen değerleri Kullanım 1999 2000 Miktar x103(Ton) Değeri x103($) Abrasif 1 31 5 080 163.81 26 5 590 215.08 Bims blok 2 391 5 820 14.88 470 5 080 10.81 Çimento ve agrega katkısı 35 836 23.89 46 1 730 37.65 Tarımsal 100 2 860 28.56 100 2 860 28.57 Kot Taşlama 16 1 940 121.00 6 661 110.17 70 1 280 27.69 50 992 19.84 3 Diğer Birim Miktar değeri ($) x103(Ton) 1 Temizleme, kozmetik ve aşındırma işlemlerine eklenen 2 Dekoratif amaçlı bimsler dahil 3 Absorbenler, filtre yardımcıları, dolgu, v.d. Değeri Birim x103($) değeri ($) Ayrıca, toz pomza’nın birim fiyatı 1999’da 163 $ iken 2010’da 380$’a çıkarak önemli bir artış sağlamıştır. Bu veriler ışığında, Türkiye’de de bu alanlara yatırım yapmaya başlanmasının gereği ortaya çıkmıştır. Ülkemizde, rezerv miktarı ile Dünyada 18 ülke arasında, İtalya’dan sonra Yunanistan ile ilk ikiyi paylaşmakta, tüvenan üretim açısından 3. sıradayken, maalesef mamul ürün açısından en gerilerde kalmaktayız. ABD’nin ithal ettiği tüvenan ve mamul pomza ürün değerlerine bakıldığında, ülkemizin mamul ürün üretiminde ne kadar eksik kaldığı ortaya çıkmaktadır. Bu yeni çözüm arayışları için bir yatırım gerektirmesi zorunluluğu doğurmakla birlikte, yapılan yeni yatırımın doğru ve sürdürülebilir olması önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Genelde doğru seçimi yapmak çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Üstelik yapılan yanlış seçimler nedeniyle benzer yeni yatırımlara da kötü örnek olmaktadır. Bu yazıda, Nevşehir yöresi pomzaların ülkemizde bulunan diğer asidik pomzalardan Isparta, Kayseri ve Kars yöresi pomzalardan farklı mineralojik, morfolojik ve ufalanma özellikleri açısından avantaj ve dezavantajlarını ortaya koymak ve ülkemizdeki pomza sektörüne ışık tutması hedef alınmıştır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 87 Vedat DENİZ 2. Çok İnce Pomzanın Kullanımı Pomzanın inşaat ve tarım sektörü dışında kullanıldığı ve ince boyutta öğütülmesini gerektirdiği alanlar aşağıda sıralanmıştır (Deniz, 2005). • Abrasif sanayi, • Doğal ve doğal olmayan madeni ve yumuşak metallerin cilalanmasında, • Mobilya ve plastik sanayinde temizleme ve cila malzemesi yapımında, • Cam sanayinde televizyon tüpü düzeltmek ve cam cilalama ve cam taşlamada, • Elektronik malzemelerin temizlenmesinde, • Kimya sanayinde, kimyasal taşıyıcı ve filtrasyon malzemesi olarak • Elektrikli ve gazlı barbükü ve mangallarda kömür yerine kullanımı, • Seramik sektöründe astar malzemesi olarak, • Toz ve el sabunu imalinde ve cam temizleme malzemelerinde, • Kozmetik sanyiinde temizleme losyonları ve kremlerinde, • Kurşun kalem silgilerinde, • Boya sanayinde, • Dişçilikte parlatma amaçlı olarak. Yukarıda sözü edilen sanayi alanlarında pomzanın temiz yani zenginleştirilmiş ve de çok ince boyutlarda öğütülmüş olması istenir. Pomzanın klasik anlamda kullanıldığı alanlar ve yukarıda sözü edilen ince pomza ürünlerin bazılarının birim fiyatları Çizelge 2’de verilmiştir (Bolen, 2000). Çizelge 2. Pomzalı ürün fiyatları Ürün Bimslik pomza Tarımsal pomza Tekstil Pomzası Antika ağaç ve gümüş parlatıcıları Pomza kömürü Pomzalı sabun Pomzalı topuk ovma kremi Pomzalı vücut düzenleyicisi 88 Miktarı 1 ton 1 ton 1 ton 150 gr 5000 gr 200 gr 100 gr 100 gr USA($) 4-5 20-25 40-70 4-5 15-20 4-5 10-12 12-15 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Kozmetik temizleme kremi Kurşun kalem silgisi Dişçilikte kullanılan pomza tozu Pomzalı diş macunu Gözlük taşlama ve televizyon camları düzeltmede 200 gr 50 gr 150 gr 175 gr 450 gr 5-10 5-10 13-15 14-17 2-3 Çizelge 2’de görüleceği üzere bims, tarım ve tekstil sektörlerinde pomzanın ton başına fiyatları öğütülmüş pomzalarda ise kilogram ve gram olarak satış değerlerine eş değer olmaktadır. Bu durum, öğütülmüş pomzanın katma değeri yüksek bir ürün olduğunu açıkça göstermektedir. 3. Pomzanın Ufalanması Ufalama, dünya genelinde elektrik enerjisinin %3 ile %4 gibi bir kısmını ve tipik bir cevher hazırlama tesisinde ihtiyaç duyulan toplam enerjinin %70’in üzerinde harcayan önemli bir prosestir. Bu nedenle, ufalama verimindeki çok küçük bir kazancın sağlanması, enerji masrafının azalmasına çok fazla etkisi olacaktır (Deniz, 2004). Pomza tipik anlamda bakıldığında bünyesinde % 50-75 SiO2 içeren ve sertliği yaklaşık 4-5.5 olan bir kayaçtır. Ayrıca, bünyesinde kapalı ve açık porlar (gözenek) bulunmaktadır. Bu anlamda, ufalanma özelliği diğer kayaçlardan farklı bir yapıya sahiptir. Pomzanın gözenekli olması iri boyutlu ufalamada yani kırma işlemlerinde bir avantaj sağlarken, ince boyutlarda bu avantajı kaybetmektedir. Bünyesinde SiO2 içeriğinin fazla olması sebebiylede hem kırmada hem de öğütmede aşınma problemi doğurması nedeniyle sorun teşkil etmektedir (Deniz, 2005). Bir çok kırıcı üretici firması, kırılacak olan kayaçlar için bir çok tür kırıcı üretmektedir. Alternatifler arasından doğru seçim yapmak çok zordur. Genelde doğru seçim yapılamamakta ve verimsiz ve yanlış uygulamalar görülmektedir. Bir çok işletmede, birbirine benzer kırma-eleme ekipmanları söz konusudur. Fakat, kırılacak malzemelerin özellikleri farklı olmasına rağmen aynı ekipman ve aynı dizayn yaklaşımı tüm ocaklar açısından geçerlidir. Kırıcı-eleme ekipmanın seçimi doğru olsa bile, kırıcı ve elekler verimsiz olarak çalıştırılmaktadır (Deniz, 2005). Bims tesislerinde kullanılan kırma-eleme makinelerine bakıldığında genelde kalker veya kireçtaşı tesislerinde bulunan ekipmanlar ile benzerlik 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 89 Vedat DENİZ taşıdığını söyleyebiliriz. Fakat, pomza kalker veya kireçtaşı’nın fiziksel ve kimyasal özelliklerinden farklılık gösterir. Pomzanın en önemli gang mineralleri, andezit, traverten, serpantinit ve bazalt’tır. Bu gang minerallerin yoğunlukları ise yaklaşık 2.09 ile 2.46 gr/cm3’dür (Deniz ve Umucu, 2005). Pomzanın, düşük yoğunlukta olma sebebi porozite içeriğinden kaynaklanmaktadır. Özellikle, yapı malzemesi olarak kullanım alanlarında bu porozite özelliği önemlidir. 3.1. Pomzanın Kırılması Ülkemizde oldukça yaygın kullanımı olan darbe etkisi yaratan yatay milli darbeli kırıcılardan çekiçli ve şoklu kırıcıların (Şekil 1a ve Şekil 1b) pomzanın kırılmasında kesinlikle kaçınılması gerekmektedir. Aksi takdirde, astar ve çekiç aşınması nedeniyle hafta da bir bakım ihtiyacı gösterecektir. Son yıllarda, düşey (dik) milli kırıcılar (Şekil 1 c) otojen kırma sağladığı için aşınma problemini tam olmasa da çözmüştür. Aşınma problemi nedeniyle kırıcı seçiminde baskı kuvveti uygulayan çeneli, konik ve merdaneli kırıcıların tercih edilmesi gereği vardır. Konik kırıcılar (Şekil 1d) yüksek kırma oranları ile özellikle orta boyutlu kırma işlemleri için çok tercih edilmektedir. En büyük dezavantajı baskı kuvvetinin yanında kesme ve birazda darbe etkisi nedeniyle aşınma problemine neden olmalarıdır. Çeneli kırıcıları seçerken (Şekil 1e), aşınmanın az olduğu çift istinat kollu olanların tercih edilmesinde yarar vardır. Tek istinatlı olanların da kesme kuvvetleri de etkin olduğu için aşınma fazla olacak ve çene plakaların aşınma ömürleri azalacaktır. Merdaneli kırıcılar (Şekil 1f ve Şekil 1g) tercih edilirken, iri boyutlu pomzalarda (10-30 cm) dişli olanları tercih edilirken, ince boyutlu olanlarda (-10 cm) düz merdaneli olanların tercih edilmesinde yarar vardır. İri boyutlarda gözeneklerin zayıflık bölgesi yaratması nedeniyle noktasal yükün önemi nedeniyle dişli merdaneli olanların tercihi avantaj iken, ince olanlarda aşınmanın azaltılması için düz olanların tercihi önemlidir. Merdaneli kırıcılar en büyük dezavantajı kırma oranlarının çeneli ve konik kırıcılara nazaran daha küçük olmasıdır (Deniz, 2005). Pomzanın kırılmasında arzu edilen ürün dağılımının da kırıcı tipinin seçiminde önemi vardır. Çizelge 3’de 3 cm boyutundaki pomza örneğinin 4 tip kırıcı türünden kırılması sonrası dağılımı verilmiştir. Çizelge 3 incelendiğinde merdaneli kırıcının ince ürün vermemesi nedeniyle özellikle bims, 90 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi kot taşlama ve zirai amaçlı pomza için tercih edilmesinde yarar gözükmektedir. Üstelik, merdaneli kırıcının dişli tipte olsa daha da orta boyutlu ürün verecektir. Şoklu kırıcının dağılımına bakıldığında ise yine ince ürün miktarını daha az verdiği gözükmektedir. Fakat, burada şoklu kırıcının çekiç ve astarlarının aşınma özelliğinin fazla olduğu unutulmamalıdır. Çeneli kırıcıda elde edilen ürün biraz daha fazla ince ürün vermektedir. Bu özellik konik kırıcıda gerçekleşseydi ince ürün biraz daha fazla olacaktır. Özellikle ince boyutlu ürün isteği olduğunda çeneli ve konik kırıcılar iri ve orta boyutlu pomzalarda tercih edilmelidir. Çizelge 3. Pomzanın laboratuar tip kırıcılarda kırılması sonrası dağılımı Elek Boyutu Merdaneli Kırıcı Şoklu Kırıcı Çeneli Kırıcı Çekiçli Kırıcı mm SE.A(%) SE.A (%) SE.A (%) SE.A (%) -3.35+2.8 100.00 100.00 100.00 100.00 -2.8+1.7 53.74 47.48 53.78 99.82 -1.7+1.18 39.12 37.39 41.35 96.79 -1.18+0.850 34.65 32.45 36.29 92.97 -0.850+0.600 28.42 28.52 31.65 87.64 -0.600+0.425 22.46 22.51 25.85 76.27 -0.425+0.300 16.36 19.63 22.19 68.59 -0.300+0.212 11.31 18.47 18.99 60.33 -0.212 8.60 12.53 15.99 46.39 Toplam 100 100 100 100 Çekiçli kırıcı elek analiz sonuçlarından görüleceği üzere en ince ürün eldesi burada ortaya çıkmaktadır. Fakat, şoklu kırıcılarda olduğu gibi çekiçli kırıcılarda da benzer çekiç ve astar aşınması oldukça fazladır. Pomzanın yan kayaçlarından olan andezitin kırılma özelliği laboratuar tip çeneli ve şoklu kırıcıda kırılması sonucu farklı kırılma dağılımı oluşturduğu Çizelge 4’de verilmiştir. Çizelge 4 incelendiğinde, her iki kırıcıda da pomza, andezite oranla kırma işleminde daha ince ürün vermiştir. Bunun nedeni, pomzada bulunan gözenekler kırılmada zayıflık noktaları oluşturmuş ve daha ince boyutta toplanmıştır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 91 Vedat DENİZ Çizelge 4. Pomza ve Andezit’in Çeneli ve Şoklu kırıcılarda kırılması sonrası dağılımı Elek Boyutu mm -3.35+2.8 -2.8+1.7 -1.7+1.18 -1.18+0.850 -0.850+0.600 -0.600+0.425 -0.425+0.300 -0.300+0.212 -0.212 Toplam Şoklu Kırıcı Pomza Andezit SE.A(%) SE.A (%) 100.00 100.00 47.48 33.14 37.39 23.28 32.45 18.87 28.52 15.4 22.51 11.33 19.63 9.04 18.47 7.03 12.53 1.58 100.00 100.00 Çeneli Kırıcı Pomza Andezit SE.A (%) SE.A (%) 100.00 100.00 53.78 30.98 41.35 19.93 36.29 16.06 31.65 12.90 25.85 10.04 22.19 8.18 18.99 6.96 15.99 5.13 100.00 100.00 3.2. Pomzanın Öğütülmesi Her pomza cevherleşmesinde mineralojik özellikleri farklı olacağından öğütülme durumu da farklı olacaktır. Deniz’in (1997) mineralojik özellikleri farklı olan Isparta Karakaya ve Gelincik yöresi pomzaların üzeride yapmış olduğu bir çalışmada öğütülme özelliklerinin farklı çıkmıştır. Karakaya pomzası, Gelincik yöresi pomzasına göre çok daha abrasif mineraller (feldspat, sanidin, amfibol ve piroksen) içerdiği ortaya çıkmıştır. Karakaya pomzasının gözenek yapısı daha fazla olduğu için iri boyutlarda Gelincik pomzasına göre daha kolay öğütülürken, ince boyutlarda Gelincik yöresi pomzasından çok daha zor öğütüldüğü ortaya çıkmıştır. Bu durum, Türkiye’nin bir çok bölgesinde bulunan farklı mineralojik yapıya sahip olan pomzaların da farklı öğütülme özelliklerine sahip olacağı gerçeğini göstermesi açısından önemli bir sonuçtur. Pomzanın bu özellikleri dikkate alındığında, öğütülme özelliklerinin ortaya konması çok önemli bir konu haline gelmektedir. Pomzanın çok ince öğütülme durumu için mutlaka pomza örneğinin sertliği, aşındırma oranı, Hardgrove ve Bond öğütülebilirlik özellikleri incelenmelidir. Öğütme işlemlerinde değirmen dizaynı için Bond yöntemi yıllardır kullanıla gelmektedir. Bond yönteminin deneysel açıdan uzun sürmesi, boyut 92 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi fraksiyonlarında tam olarak fikir verememesi ve hatalı yaklaşımlara neden olması nedeniyle bir çok araştırmacı tarafından daha etkin modellerin geliştirilmesine vesile olmuştur. Son yıllarda, matematiksel model ve simülasyon teknikleri ortaya atılmış ve özellikle bilgisayar yazılım tekniklerindeki gelişmeler, cevher hazırlamaya da önemli oranda katkıda bulunmuştur (Deniz, 2003). Pomza, diğer gözenekli ve SiO2 oranı yüksek olan diatomit kayacına göre çok sert ve öğünmesi zor olan bir kayaçtır. Bu farklığın nedeni, diatomit kayacının bünyesinde bulunan silis’in esasen amorf yapıda olmasından kaynaklanmaktadır. Diatomitin mohs sertliği 1.5 -2 iken pomzanın ki 4.55’dir (Deniz, 2011). Yine bir başka kıyaslamada kayaç ve minerallerin öğütülebilirliğini ifade eden bir parametre olan Bond bilyalı değirmen öğütülebilirlik değerlerine bakıldığında diatomit’in öğütülebilirlik değeri 8-9 gr/dev iken, pomzanın ki 1.8-2.5 gr/dev arasındadır (Deniz, 2011). Diğer taraftan, Bond öğütülebilirlik değerleri andezit’de 1.9-2.8 gr/dv arasında olduğu ve bu açıdan bakıldığında pomza ile andezit bir birlerine yakın öğütülebilirlik değerlerine sahip olduğu ortaya çıkmaktadır (Deniz, 2005). Kırma ve öğütme arasındaki bu farklılık pomzanın poroz yapısından kaynaklanmaktadır. Üstelik bu veriler laboratuar ölçeğinde olması sebebiyle endüstriyel anlamda bakıldığında pomza, çok daha iri boyutlarda (10-15 cm) porozitenin kırılmaya olan katkısı fazla olacak ve pomza dağılımı andezite kıyasla çok daha fazla fark ortaya koyacaktır. Pomza her ne kadar iri boyutlarda ufalanması kolay iken, ince boyutlarda özellikle çok ince boyutlarda (mikron boyutlarında) öğütülmesi diğer tüm cevherlerde olduğu gibi daha zordur. Bunun nedeni, pomzanın mevcut olan gözeneklerinin öğütme boyutunda kaybolması ve kristal boyutuna yakın boyutlara gelmesi yani tek kristal tane boyutuna gelmesidir. Ayrıca, bünyesinde bulunan (SiO2) kuvars tanelerinin mevcudiyetinden öğütmede aşınma problemini de doğurmaktadır. Kalsit, barit, bentonit, kireçtaşı v.b. bir çok endüstriyel minerallerin öğütülmesinde yaygın kullanılan Valsli değirmenlerin (Şekil 2a) enerji masrafı açısından %40’lara varan avantajına rağmen aşınma özelliği yüksek olan pomza cevherinde kullanımını engellemektedir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 93 Vedat DENİZ Yine enerji maliyetleri açısından avantajlı olan fakat diğer taraftan aşınma özellikleri nedenleri ile Kule değirmenlerin (Şekil 2b) ve Karıştırmalı bilyalı (Şekil 2c) kullanımını da sınırlamaktadır. Pomzanın öğütülmesinde, klasik anlamda aktarılan ortam değirmenlerinden olan bilyalı değirmenleri (Şekil d) kullanmak genel anlamda doğru bir tercih olacaktır. Şekil 1. Kırıcı türler: a) Çekiçli b) Şoklu c) Dik milli Çeneli f) Dişli Merdaneli g) Düz Merdaneli d) Konik Şekil 2. Öğütücü türleri: a) Valsli değirmen b)Kule değirmen malı değirmen d) Bilyalı aktarılan ortam değirmeni 94 e) c) Karştır- 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Değirmen seçiminin doğru yapılması kadar, değirmenin çalıştırma şartlarının da Pomza cevherine uygun olması önemli bir konudur. Bu nedenle, uygun ölçüde seçilmiş bir bilyalı değirmenin çalışma şartları olan değirmenin dönme hızı, malzeme yükü, bilya yükü, malzemenin kalış zamanı, bilyaların çapı v.b. özeliklerinin iyi bir şekilde ortaya konması gerekmektedir. Aksi takdirde, enerji maliyetlerin çok fazla olması nedeniyle arzu edilen karın azalmasına, dolayısıyla rekabet etme gücünün de ortadan kalkmasına neden olacaktır. Pomzanın öğütülme özellikleri açısından öğütülme şartlarının etkisi de genel anlamda diğer kayaç ve cevherlerden farklı olabilmektedir. Pomzanın malzeme yükünün öğütülme özellikleri üzerine alışılmışın dışında farklı sonuç verme durumu da söz konusudur. Genel anlamda, değirmen içerisinde boşluk doldurma oranı 0.8-1.2 arasındadır (Austin ve ark., 1984). Deniz ve Onur (2002) pomzanın değirmen içerisinde malzeme yükünün etkisi üzerine yapmış olduğu çalışmada Isparta-Karakaya pomzası için bu değer 0.4 olmuştur. 4. NEVŞEHİR POMZASININ ÖZELLİKLERİ 4.1. Kimyasal Analiz Değerleri Nevşehir yöresi ve diğer asidik özellikli pomza bölgelerinden alınan numunelerin kimyasal analiz değerleri Çizelge 5’de verilmiştir. Çizelge 5’de görüleceği üzere Nevşehir yöresi pomzaların diğer pomzalara göre SiO2 değeri en yüksek olandır. Bu değerin yüksek olması aşındırma sektöründe öğütülmüş pomza özelliği açısından oldukça avantajlı olmuştur. Çizelge 5. Nevşehir, Kars, Isparta ve Kayseri pomzalarının kimyasal analiz sonuçları Elaman (%) SiO2 Al2O3 CaO Na2O Fe2O3 K2O MgO TiO2 SO3 Ateş Zayiatı Isparta 63.50 14.56 3.11 4.62 2.02 4.50 3.80 0.30 0.10 2.80 Kars 72.30 10.26 6.52 2.95 1.62 1.65 0.14 0.28 0.01 3.44 Nevşehir 73.36 10.30 6.69 3.12 2.13 1.72 0.17 0.28 0.01 2.18 Kayseri 67.40 11.63 7.18 3.06 3.29 1.88 0.85 0.76 0.00 3.78 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 95 Vedat DENİZ 4.2. Mineralojik ve Morfolojik Özellikleri Nevşehir pomzasının mineralojik incelenmesinde (Şekil 3) alkali feldspat minerallerinden olan okside olmuş biyotit, kuvars ve horndblend mineralleri gözlenmiştir. Daha fazla plajioklas mineralleri ve daha çok camsı doku içerisinde düzensiz boşluklar gözlenirken, camsı dokunun içerisinde sertliği yüksek olan volkanik kaya kırıntıları mevcuttur. Ayrıca, vitrifikasyon sonucunda gözeneklerin içerisinde sekonder mineraller olarak adlandırılan kil ve kaolen tespit edilmiştir. Genelde yan kayaç pomza ilişkisine bakıldığında Isparta, Kayseri ve Kars bölgesi pomzalarına göre daha serbest halde gözlenmektedir. Nevşehir pomzası diğer pomza bölgelerine göre; aşındırıcı minerallerden olan sanidin, piroksen ve feldspat mineralleri daha çok gözlenmiştir. Petrografik incelemeler sonucunda, Nevşehir pomzasının silisçe daha zengin riyolitik bir bileşime sahiptir (Deniz ve ark., 2011). Şekil 3. Nevşehir pomzasının polarize mikroskop altındaki görüntüsü Şekil 4’de Nevşehir pomzasının morfolojik olarak incelemeleri sonucunda 20 mikron ölçekte SEM fotoğrafı gösterilmiştir. Şekil 4’ün incelemeleri sonucunda, Nevşehir pomzasının daha az gözenekli (poroz) olduğu ve gözenek çapları diğerlerine göre çok daha küçük olduğu ve porların birbirlerine bağlı olmadığı tespit edilmiştir. 96 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Şekil 4. Nevşehir pomzasının SEM görüntüsü 4.3. Nevşehir Pomzasının Ufalanması Ufalama işlemini özelliğini ölçen bir çok tekniklerin temeli olan öğütülebilirlik bilgileri, cevher hazırlama, kimya ve çimento işlemlerinde kırma ve öğütme verimliliğini belirlemede yaygın halde kullanılır. Son yıllarda, enerji tüketimimi temelinde ufalama işleminin verimliğini artırmanın önemi elektrik masraflarının artması ile artmıştır (Deniz, 2004). Öğütme devrelerin dizaynında, Bond öğütülebilirlik metodu değirmenin dizaynı, güç ihtiyacı ve performans değerlendirmeleri için yaygın kullanılmaktadır. Ayrıca, tüm endüstriyel uygulamalarda oldukça başarılı bir şekilde kullanılabilen yaygın bir standart prosedürdür. Bu kadar avantajlarına rağmen, Bond metodunun, hem yorucu ve uzun süren bir prosedür olması hem de özel bir değirmene ihtiyaç göstermesi gibi dezavantajları da vardır (Deniz ve Özdağ, 2003). Bond bilyalı öğütülebilirlik testleri Nevşehir, Kars, Kayseri ve Isparta bölgeleri için yapılmıştır. Bond öğütülebilirlik test sonuçlarından hesapla elde edilen Bond iş indeksi değerleri; Isparta yöresine ait pomza için 11.78 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 97 Vedat DENİZ kWh/t, Kars yöresine ait pomzada 11.52 kWh/t, Nevşehir yöresine ait pomzada 10.55 g/dv ve Kayseri yöresine ait pomzada ise 9.95 kWh/t olarak tespit edilmiştir. Standart Bond iş endeksi değerleri ufalama cihazının seçiminde önemli rol oynamaktadır. Bond iş indeksi değerinin büyük olması malzemenin zor ufalanacağını ve fazla ufalama enerjisi harcanacağını işaret etmektedir. Bond iş indeksleri açısından dört farklı pomza yöresi incelendiğinde, Nevşehir yöresi pomzanın Kayseri yöresi pomzalarına göre zor, fakat Isparta ve Kars yöresi pomzalara nazaran daha kolay ufalanacağı görülmektedir. Fakat, Bond iş indeksleri açısından bakıldığında dört bölge arasında fark olduğu gözükmekle birlikte çok büyük farklar tespit edildiği söylenemez. Bond yönteminin deneysel açıdan uzun sürmesi, boyut fraksiyonlarında tam olarak fikir verememesi ve hatalı yaklaşımlara neden olması nedeniyle bir çok araştırmacı tarafından daha etkin modellerin geliştirilmesine vesile olmuştur. Son yıllarda, matematiksel model ve similasyon teknikleri ortaya atılmış ve özellikle bilgisayar yazılım tekniklerindeki gelişmeler, cevher hazırlamaya da önemli oranda katkıda bulunmuştur. Araştırmacılar tarafından ortaya atılan Matris model ve Kinetik model laboratuvar ve endüstriyel alanlarda kullanılmaktadır (Lynch, 1977). İlk olarak Epstein tarafından ortaya atılan Matris model, Broadbent ve Calcot tarafından geliştirilmiş (Lynch, 1977) ve bir çok simulasyon, laboratuvar ve endüstriyel ölçekte başarıyla denenmiştir (Pitchumani ve Venkateswarlu, 1980; Salopek ve ark:, 1986; Deniz ve ark., 1995). Bir çok avantajı nedeniyle, Lynch (1977) tarafından ortaya atılan ve Austin tarafından geliştirilen Kinetik model en geçerli model olmuştur (Austin ve ark., 1981). Kinetik modelin temelinde iki fonksiyonla tarif edilir. Bunlar spesifik kırılma hızı fonksiyonu ve kümülatif kırılma dağılımı fonksiyonudur ( Austin, 1972). Spesifik kırılma hızının bir matematiksel formülü Austin ve arkadaşları (1984) tarafından aşağıdaki gibi verilmiştir. S i = aT X ia (1) burada; Xi: i fraksiyonundaki üst boyutu (mm), aT ve a ise; öğütme şartlarına ve malzemenin özelliklerine bağlı olan model parametrelerdir. Si değerlerinin yada aT değerinin büyük olması, daha etkin bir kırılmanın 98 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi olacağını ve orijinal parçanın daha çabuk alt boyuta indirgeneceğini anlamına gelmektedir. Kırılan veya öğütülen malzemenin hangi boyut fraksiyonlarına nasıl dağıldığı kümülatif kırılma dağılımı fonksiyonu olarak tariflenmiş ve aşağıda gösterilmiştir. [ Bi , j = φ j X i −1 X j ] + (1 − φ )[X γ j i −1 Xj ] β (2) burada, fj, g ve b, malzemelerin özelliklerine bağlı olan model parametrelerdir. Bu parametreler, farklı bilya oranları, değirmen çapları v.b. için aynı olup farklı malzeme özelliklerinde farklıdır (Austin ve Luckie, 1972). fj değerinin artması en üst boyutların bir alt boyutta daha hızlı kırılacağını ifade etmektedir. g değerinin büyük olması, ince malzeme miktarının az olduğunu gösterir. Dört farklı pomzanın kinetik öğütme çalışmalarında en kolay ve en hızlı spesifik kırılmayı sağlayan, sırasıyla Kayseri, Isparta, Kars ve Nevşehir pomzası olarak sıralanmıştır. Çizelge 6’da dört farklı pomza yöresine ait yapılmış kinetik öğütme parametre değerleri gösterilmiştir. Çizelge 6’da görüleceği üzere en düşük Si değerine sahip olması, zor ufalanacağını belirtmektedir. Ayrıca, aT ve α değerleri ile bu durum desteklenmektedir. Şekil 5’de dört farklı pomzanın spesifik kırılma hız eğrileri verilmiştir. Kümülatif kırılma parametreleri açısından bakıldığında, γ değerinin küçük olması daha fazla ince ürün vereceğini işaret etmektedir. Bu açıdan, Nevşehir pomzasının en yüksek değer (γ=0.42) almış olması diğerlerine göre ince ürün vermesinin çok daha zor olacağını göstermektedir. fj değerinin küçük olması, en üst boyutlu tanelerin kırılmasının daha zor olacağını ifade etmektedir. Şekil 6’da dört farklı pomza örneğinin kümülatif kırılma dağılım grafikleri verilmiştir. Bu açıdan bakıldığında; Nevşehir pomzasının Isparta pomzası gibi daha zor öğütüleceğini görebilmekteyiz. Nevşehir pomzasının diğer pomzalara kıyasla sanidin, kuvars ve piroksen gibi aşındırıcı minerallere daha fazla içermesi öğütülmesini zora sokmaktadır. Diğer taraftan, Bond iş indekslerine bakıldığında Nevşehir pomzasının diğer pomzalara kıyasla çok daha kolay ufalandığı gözükmektedir. Bu iki farklı öğütme verisinin farklılığı pomzaların diğer malzemelere oranla farklı mineralojik ve morfolojik özellik göstermesinden dolayıdır. Pomzaların, iri boyutta ve ince boyutta gözeneklere sahip olmaları ve gözeneklerin bir- 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 99 Vedat DENİZ birleriyle bağlı yada ayrı olması gibi özellikler dışında, bünyelerinde değişik aşındırıcı mineraller içermeleri de bu farklılığı ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle, öğütme işleminin analizinde ve yorumlanmasında Bond modeli yerine kinetik modellere göre yapmanın daha anlamlı olacağı gözükmektedir. Çizelge 6. Kinetik model parameter değerleri (fc=%5 ve J=%20) Pomza Si -0.300+0.212 mm aT a g f b Isparta 0.861 1.726 0.578 0.29 0.209 2.64 Kars 0.678 1.362 0.580 0.40 0.232 3.75 Nevşehir 0.514 1.052 0.594 0.42 0.310 4.54 Kayseri 1.045 1.982 0.532 0.34 0.367 4.86 Değirmenin hızı üzerine yapılan dört farklı pomzanın kırılma hızı sabiti aT ile ilişkisi öğütme sonuçları Şekil 5’de verilmiştir. Şekil 7’den görüleceği üzere değirmen hızının artması ile en hızlı kırılma veren pomza örneği Kayseri pomzasıdır. Nevşehir pomzası için değirmen hızının artmasının etkisi en düşük olmuştur. Dolayısıyla, Nevşehir pomzasında değirmen hızının artırılması sonucu ortaya çıkacak enerji fazlalığı önemli sorun olacaktır.Daha düşük hızlarda, daha az enerji ile tanelerin öğünme hızı fazla değişmeyecektir. Şekil 5. Dört farklı pomzanın parça boyutuna bağlı olarak spesifik kırılma hızlarının kıyaslanması 100 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Şekil 6. Dört farklı pomzanın parça boyutuna bağlı olarak kümülatif kırılma parametrelerinin kıyaslanması Şekil 7. Dört farklı pomzanın değirmen hızının spesifik kırılma fonksiyon parametresi açısından kıyaslanması 5. Sonuç ve Öneriler Pomza genel anlamda bakıldığında, gözenekli olması açısından kolay kırılan, fakat ince boyutlarda ise özellikle mikron boyutlarında öğütüldüğünde çok zor öğünebilmektedir. Pomzanın SiO2 içeriğinin olması, özellikle kırma ve öğütme ekipmanlarının astarlarını aşındırma özelliğinden dolayı ufalanma işlemlerinde dezavantajdır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 101 Vedat DENİZ Pomzanın oluşum koşullarının farklı olması ve mineralojik ve kimyasal özelliklerinin çok farklı yapıda olmaları, benzer farklılığın ufalanma özelliklerinde de olması nedeniyle her örnek farklı değerlendirilmeli ve ortaya konacak olan ufalanma özelliklerine göre kırma ve öğütme ekipmanlarının seçilmesi gereği vardır. Her ne kadar, Bond yaklaşımı malzemenin öğütülme yaklaşımında kolay ve zorluğuna işaret etse de, kinetik öğütme yaklaşımı malzemenin öğütülmesindeki boyut fraksiyon özelliğini işaret etmesi açısından çok daha yaygın kullanılmasının gerektiği ortaya çıkmıştır. Nevşehir yöresi pomzaları, diğer yöre nazaran aşındırıcı mineraller açısından daha zengin olması özellikle ince öğütülmesi çok daha zor olacağı tespit edilmiştir. Bu açıdan bakıldığında, Nevşehir yöresi pomzaların ince boyutlarda öğütülmüş olarak piyasanın isteğine uygun ürün eldesin de, değirmen dizaynı ve öğütme parametreleri açısından çok daha dikkatli davranmak ve iyi projelendirmek gerektiğini göz ardı etmemek gerekir. Bu kadar geniş rezervlere ve tüvenan üretimlere sahip bir ülke olarak, artık pomza için uç ürünler olarak adlandırılan ve katma değeri yüksek olan zenginleştirilmiş ve çok ince öğütülmüş ürünlere geçmenin zamanı geldi de geçiyor. Fakat, bu yeni alanlarda yapılacak olan yatırımların da iyi bir şekilde projelendirilmesi ve Ar-Ge işlemlerinin bitirilmiş olmasında olmazsa olmaz bir unsur olduğu unutulmamalıdır. Kaynaklar Austin, L.G. 1972, A review introduction to the description of grinding as a rate process, Powder Technology, Vol.5, 1-7. Austin, L.G. and Luckie, P.T. 1972, Methods for determination of breakage distribution parameters, Powder Technology, Vol.5, 215-222. Austin, L.G., Bagga, P. and Çelik, M. 1981, Breakage properties of some materials in a laboratory ball mill, Powder Technology, Vol. 28, 235–241. Austin L.G., Klimpel R.R., Luckie P.T., 1984, Process Engineering of Size Reduction: Ball Milling, SME-AIME, New York, USA. Bolen, W.P., 2000, Pumice and Pumicite, U.S. Geological Survey Minerals Yearbook, 61.1-61.4. Deniz, V., Yamık, A. ve Özyalın, Ş., 1995. Bilyalı değirmen ürün boyut dağılımının bilgisayar yardımıyla belirlenmesi, Madencilikte Bilgisayar Uygulamaları Sempozyumu’95, İzmir, Türkiye, 201-210. Deniz, V., 1997, Isparta yöresi iki farklı pomzanın kırılma özelliklerinin incelenmesi, 1. Isparta Pomza Sempozyumu, 207-210. 102 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Ufalanma Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Deniz, V. and Onur, T. 2002, Investigation of the breakage kinetic of pumice samples as dependent on powder filling in a ball mill, International Journal of Mineral Processing, Vol.67, 71-78. Deniz, V. and Özdağ, H., 2003, A new approach Bond grindability and work index: Dynamic elastic parameters, Minerals Engineering, Vol.16, 211-217. Deniz, V., 2003, A study on the specific rate of breakage of cement materials in a laboratory ball mill, Cement and Concentrate Research, Vol.33, 439-445. Deniz, V., 2004, Doğal amorf silika’nın kinetik öğütme parametrelerine hacimsel bilya ve malzeme doluluk oranlarının etkisi, 5.Endüstriyel Hammaddeler Sempozyumu, TMMOB Maden Mühendisleri Odası,130-137. Deniz, V., 2005, Pomzanın ufalanma özelliği ve çok ince pomzanın kullanımı, Türkiye Pomza Sempozyumu ve Sergisi 2005, Isparta, 51-61. Deniz, V. and Umucu, Y., 2005, Interpretation using sink-float data by simple recovery equations for two different pumices, Mineral Processing and Extractive Metallurgy, (Transaction IMM- C), Vol. 114, 109-114. Deniz, V., 2011, Comparison with some porous materials and the effects of powder filling on breakage parameters of diatomite in dry ball milling, Particulate Science &Technology, Vol. 29, 428-440. Deniz, V., Çayırlı, S. and Umucu, Y., 2011. Investigation of breakage behavior of different mineralogical and morphological characteristic pumices, Granular Matter, Vol. 13, 623-629. Lynch, A.J., 1977, Mineral Crushing and Grinding Circuits: Their simulation, optimization, design and control, Elsevier, New York, USA. Pitchumani, B. and Venkateswarlu, D., 1980, Matrix Representation of Batch and Continuos . Size Reduction Processes, Fine Particles Processing, NewYork, 148-163. Salopek, B., Peaff, S. and’Garapıc, M., 1986, Determination of Milling Matrix Elements Exemplified by Laboratory Ball Mill Tests, I International Mineral Processing Symposium, Izmir, Turkey 24-34. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 103 POPÜLER KÜLTÜR BAĞLAMINDA FİLMLERİN VE TELEVİZYON DİZİLERİNİN DESTİNASYON İMAJINA ETKİLERİ: “YER GÖK AŞK” DİZİSİ ÜZERİNE BİR İNCELEME EFFECTS OF THE FILMS AND TV SERIES ON THE IMAGE OF DESTINATION IN THE CONTEXT OF POPULAR CULTURE: A STUDY OF TV SERIES “YER GÖK AŞK” Veysel ÇAKMAK* - Şule KARADAĞ** - Başak SOLMAZ*** ÖZET Popüler kültür, kitle iletişim araçları vasıtasıyla toplumun çoğunluğunu etkileyen kitle kültürü olarak ifade edilmektedir. Toplum tarafından sevilen, beğenilen kültür olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışmanın amacı popüler kültür, medya ve turizm ilişkisini ortaya koymak bununla beraber filmlerin ve televizyon dizilerinin destinasyon imajına etkisini vurgulamaktır. Çalışmada Nevşehir ilinde çekilen ve televizyonda yayınlanan “Yer Gök Aşk” dizisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu dizideki kültürel öğelerin ve destinasyonların sunuluşu incelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Popüler kültür, Medya, Turizm, Destinasyon ABSTRACT Popular culture is expressed as the mass culture which affects most of the society through means of mass communication. It is considered as a sort of culture that is loved by the society. The aim of this work is to display the relationship among culture, media and tourism and also to emphasize the effects of films and TV series on the image of destination. In this context, it has been intended to examine the TV series which is filmed in the city of Nevşehir as an example and destinations and cultural elements in it has been examined. Key Words: Popular culture, Media, Tourism, Destination * Öğr. Gör., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Kazım Karabekir Meslek Yüksekokulu, e-posta:vcakmak@kmu.edu.tr ** Doktora Öğrencisi, Selçuk Üniversitesi, İletişim Fakültesi, e-posta:sulekaradag@gmail.com *** Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Hakla İlişkiler ABD. e-posta: bsolmaz@selcuk.edu.tr 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 105 Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ 1. Giriş Kültür, bir toplumu diğer toplumlardan ayıran, değerler bütünü olduğu, toplumun gelenekleri, kullandığı araç gereçleri olarak bilinmektedir. Kültür bir toplumun dilidir dinidir. Popüler kültür ise belirli dönemlerde ön planda olan geleneksel kültürden farklı olarak ortaya çıkan, kısa zamanda değişebilen kültür olarak ifade edilebilir. Popüler kültürün çeşitli tanımları bulunmaktadır. Genel anlamda kültür, belli bir zaman ve mekândaki insan topluluğunun yaşama şekli olarak tanımlanır. Kültürü, insanların fiziksel ve ruhsal ihtiyaçları belirler. Bu nedenle, kendiliğinden oluşma, kültürün en önemli özelliği kabul edilir. Geniş bir insan kesiminin ortak eğilimlerine karşılık gelen popüler kültür ise, kültürün ticarileşmiş ve sanayileşmiş biçimidir (Şentürk:2007, 25-41). Popüler Kültür, her ne kadar halk kesimlerine özgü kültürel kalıpları geliştiriyorsa da dillendiriyor görünse de, günümüz toplumunda daha çok kentsel alanlara ait olan ve asıl yaşamsallığını kent ilişkilerinden sağlayan bir etkinlik olarak anlaşılmalıdır. Popülerlik kavramı genel anlamıyla, halkın zevkine uygun, halk tarafından tutulan olarak açıklanır. Popülerlik, yayıldığı geniş alan ve kısa sürede tüketilmesinden dolayı kültür kavramıyla birleşmesi önemlidir (Çiğdem:2005,53). Tarihin tüm dönemlerinde mutlaka baskın olan bir popüler kültür bulunmaktadır. Halkın o dönemde seçtiği ve genellikle de geçici olan kültür denilebilir. Popülerliğin temeli ve tanımlaması geç-ortaçağ dönemindeki “halkın” anlamından, bugünkü egemen “bir çok kişi tarafından sevilen veya seçilen” anlamına gelmiştir. Popüler kavramı “halk” nüfusun büyük çoğunluğu,” “halk/çoğunluk için” halk/çoğunluk tarafından” terimlerini içine alır. Dolayısıyla, kavramın ilk bakışta verdiği anlama göre; popüler kültür belli bir grubun ürünü değildir, belli bir grubun sahipliğini içermez. Popülerdir, herkesin olmasa bile hemen herkesindir. Kavram kitle kültürü, folklor, işçi sınıfı kültürü ve alt grupların kültürü ile şaşırtıcı derecede çakışır. Kavram aynı zamanda din, edebiyat, danslar, bilimkurgu, korku filmleri, folk türküleri/ şarkıları, kırsal/köylü gazelleri ve güfteleri gibi geniş alanı kapsar (Erdoğan ve Korkmaz:2005, 29-33). Popüler kültür, sanayileşme ve kentleşme sonucu teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte özellikle kitle iletişim araçları aracılığıyla çoğunluğu etkileyen, çoğunluk tarafından en çok beğenilen ve tercih edilen kitle toplu- 106 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme munun kültürü olarak değerlendirilebilir. Popüler kültür geniş kitleler tarafından kabul görmektedir. Eğlenceden müziğe, spordan edebiyata, dini hayattan bilime kadar gündelik hayatta yaşadığımız her şeyde popüler kültürün etkisi bulunduğu söylenebilir (Tuna:2008, 27). Popüler kültür, özellikle teknolojinin gelişmesiyle son yıllarda da sermaye sahiplerinin büyük etkisiyle sürekli üretilen bir kültürdür. Sermaye sahipleri medyayı kullanarak genellikle de değişime açık olan gençler üzerinde her alanda çeşitli popüler kültür oluşturmaktadır. Sadece sermaye sahipleri ve medyanın etkisi değil geçmişe göre toplumun da bu kültürü yaşayabilecek potansiyelde olması da önemli bir unsur olarak görülmektedir. ‘Popüler Kültür’ sınıflı toplum yapısı kadar eskidir. Aristoteles’ten bu yana, seçkin sanat yapıtlarıyla, kitleye yönelik sanat yapıtları arasında bir ayrım yapıla gelmiştir. Örneğin Aristoteles’ in döneminde, üretim ilişkilerinin belirlenmesiyle toplumda yurttaşlar ve köleler vardı. Bu toplumsal tabakalaşmadan hareketle Aristoteles, yurttaşlar ile köleler için yapılan sanatın farklılaşması gerektiğini savunmuştur. Ancak yine de günümüzden geçmişe doğru uzandıkça bu kültürel ayrımın giderek silikleşmekte özellikle de ‘Halk Kültür’ ü ve ‘Popüler Kültür’ ün bir ve aynı kültür biçimi haline geldiği görülmektedir. ‘Seçkin Kültür’, ‘Popüler Kültür’ ve ‘Halk Kültürü’ arasındaki farklılaşma azalmakta, belirli bir kültür ürünü toplumsal statü açısından farklı kesimlerden aynı beğeniyi almaktadır. Bu üç kültür biçiminin özellikle de, ‘Popüler Kültür’ ve ‘Seçkin Kültür’ ün belirgin bir biçimde ayrışmaya başlaması, Rönesans ile iyice hızlanmış, sanayi devrimiyle de doruğa ulaşarak açık ve net halini almıştır (Çiğdem:2005, 51). Popüler kültür; alt sosyal sınıfların kültürü olup, egemen sınıfların, egemenliklerini sürdürebilmeleri için ideolojilerini yeniden üreterek sundukları, zevklerin, başkaldırışların, isyanların, saldırıların, direnişlerin, taklitlerin, hava atmaların, anlamların kültürüdür. Yani bağımlı bireyler kültürü, tüketim kültürüdür (Özkan:2006, 26-38). 2. Popüler Kültür ve Medya Kitle iletişim araçlarının birer kültür taşıyıcısı ve aktarıcısı oldukları artık bir çok araştırmacı ve bilim adamı tarafından kabul edilmektedir. Günümüzde bu araçların etkileri ülkelerin sınırlarını dahi aşmıştır. Gelişen teknoloji, bu araçları daha güçlü ve daha etkili hale getirmiştir. Örneğin, uydu yayınlarıyla, Amerika’daki ya da Avrupa’daki bir futbol müsabakasını anında 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 107 Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ izleme olanağı ortaya çıkmıştır. Televizyon, çağımızın kitlelere ulaşan en büyük iletişim araçlarından biridir. Televizyon insanın zaman ve mekan sınırlılıklarıyla çizili gündelik yaşam deneyiminin sınırlarını geliştiren, geliştirmekle de kalmayıp, bu deneyimin nitel ve nicel örüntüsünde önemli değişikliklere yol açan bir teknolojik olanaktır. Kitle iletişim araçlarının gelişme aşamaları ve bireylere ulaşılabilirlikleri göz önüne alındığında, televizyona kadar olanların hiç biri televizyonun gücüne özellikle de kısa bir zamanda erişememiştir (Kocadaş:2005, 5). Televizyon, kültürle ilgili günlük yaşamda popüler olanı, popüler yapılanı ve popüler yapılmak isteneni taşıyan, gösteren, sunan, değerlendiren, yücelten, özlüce popülerlik kimliği veren en popüler bir yönetimsel iletişim aracıdır Dolayısıyla, popüler kültür bağlamında televizyon dediğimizde birbirine bağlı ve birbirini destekleyen en az dört üretim ve yeniden üretim vardır(Erdoğan ve Alemdar:2005, 104): 1- Televizyon birbirine bağlı örgütlü ilişkiler ağlarının varlığını anlatması. 2- Televizyon kendisinin kitle bilinci üreten araçlar arasında nicel kullanım ve ideolojik yüküyle en popüler araç olması. 3- Hafta içi iş dışı zamanı geçirme de ve hafta sonundaki faaliyetlerde kullanılan en popüler alternatif olması. 4- Popüler olanı ve olacağı (dolayısıyla popüler olmayanı, popülerlikten düşeni, modası geçeni ve modası geleni, değerleneni ve değersizleşeni) tanımlaması. Böylece en popüler kitle iletişim aracı olan televizyon yoluyla televizyon firmaları hem kendi hem de kendisinin içinde var olduğu endüstriyel yapının ekonomik sürekliliğini sağlama, hem kendisinin hem ekonomik, kültürel ve siyasal pazarın bilincini yaratma, tutunma ve sürdürme işini yaparlar. Televizyonlarda yer alan ve burjuvaziyi yaşatan gösterişli, ihtişamlı bir hayatı yansıtan film ve özellikle diziler (Dallas, Asmalı Konak, Yalan Rüzgarı) kapitalizmin bir eleştirisi olarak yorumlanabilir. Tabi bu dizileri ve filmleri her seyredişte izleyicilerin popüler anlamlar ve hazlar bulacağını iddia edilmez. Ancak izleyicilerin bu dizilerin kodlarını çözmeleri, toplumda var olan kapitalist, tüketimci, cinsiyetçi, ırkçı değerlerle dayanışmaya geçerek 108 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme haz almaları yani kendi yaşantılarıyla ilgili özlemleri aramaları mümkündür. Çünkü popüler kültürün oluşmasında ortamın varlığında izleyicinin kendini bulması ve bunu anlamlandırması önemlidir. Bu tür diziler izleyicilerine bir anlam dağarcığı sunar. Esasen bu anlam dağarcığı izleyicilerin kendi seçimlerini kendilerinin yapabildikleri, sonra da bu seçimleri kendi kültürlerine uydurabildikleri bir anlamlar süper marketidir. İzleyicilerin sağlık ve mutluluk arası ilişkilerden, ticari ilişkilerden, cinsel ilişkilerden, mahremlerinden kendi anlamlarını üretmeye imkan sağlar. Dolayısıyla bu filmler değişik popüler kültürlerin oluşturulabileceği göreceli bir kaynak bankası konumundadır (Özkan:2006, 29-38). Son yıllarda televizyonda yayınlanan film ve dizilerin hem görselliği hem de senaryosu gündemi meşgul edecek şekilde yapılmaktadır. Bu nedenledir ki televizyonun büyük bir izleyici kitlesine sahip olduğu ve izleyicilerin yaşam tarzlarını etkilediği görülmektedir. 3. Kültürün Medya Aracılığıyla Yayılımı Hangi yönden olursa olsun, medyanın kültür emperyalizminde etkin bir rolü vardır. Söz konusu bu rol, küreselleşmeyle birlikte iyice artmış, zirve noktasına gelmiştir. Merkezi kültürlerin giderek artan hegemonyası, Batılı değerlerin, tüketim kültürünün ve yaşam tarzlarının öteki kültürlere sızarak yaygınlaşması gibi gelişmeler “kültürel emperyalizm” olarak değerlendirilir. Kültürel emperyalizm olarak değerlendirilen gerek Batı değerlerinin ve gerekse Batılı yaşam tarzlarının (ki bunlar çoğunlukla Amerikandır) başka kültürlere sızması sürecinde kitle iletişim araçları, reklamlar ve beraberinde getirdiği tüketim kültürüyle hayati bir rol üstlenmişlerdir (Taylan ve Arklan:2008, 85). Kültürün medya aracılığıyla yayılımına Kurtlar Vadisi Irak filmi örnek verilebilir. Kurtlar Vadisi Irak filminin gerek Türkiye’de, gerekse Türkiye dışında gösterilen ülkelerde ilgi uyandırıp ses getirmesinde, verdiği mesajların yanı sıra, temsil edilen toplumların ve onlara ait kültürel değerlerinin sunuluş biçimlerinin payı büyüktür. Söz konusu kültürler arasında öncelikle Türkler ve Amerikalılar olmak üzere, Yahudiler, Kürtler ve kısmen Türkmenlere ait olanlar dikkati çekmektedir. Nitekim filmde; Türklerin birbirlerine hitap şekilleri, dostluk anlayışları, gerektiğinde ölümü göze alacak derecede onurlarına düşkünlükleri, bu durumun düşmanlarınca da bilinmesi, kendilerine yapılana aynıyla karşılık verişleri, vatan sevgisi, vatanı her şeyden önce tutmaları, belirgin kırmızı çizgilerinin bulunması, bakış açılarında duygusallı- 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 109 Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ ğın egemen olması, olağanüstü durumlarda bile şefkat ve duygusallıktan vazgeçmeyişleri, Türk ordusundaki emir-komuta zincirinin önemi ve Türk kültüründe asla zulme yer verilmeyip aksine adaletin hakim kılınması gibi birtakım kültürel öğeler, öncelikle vurgulanmaktadır (Selçuk:2006, 209). Kültürün medya aracılığıyla yayılımında Türkiye’deki örneklerinden biri olan Kurtlar Vadisi Irak filmi ve Kurtlar Vadisi Pusu dizilerindeki kahramanların konuşma şekillerinden yürüyüş şekillerine ve giyim tarzlarına kadar bir çok mesajlar günümüz gençliğinde kullanılmaktadır. 4. Popüler Kültür, Medya ve Destinasyon Destinasyon seyahat eden kişilerin geçici olarak kaldıkları yer olarak tanımlanmaktadır. İnsanlar destinasyonları tatil, iş yapma, arkadaş ziyareti ve gezip görme gibi çeşitli amaçlara uygun olarak ziyaret etmek üzere seçerler. Destinasyonlar bir kıta büyüklüğünde olabileceği gibi bir köy veya mahalle kadar da küçük olabilir. Köyler, kasabalar, ilçeler, şehirler, bölgeler ve hatta ülkeler kendilerini destinasyon olarak pazarlayabilmektedirler Bir bölgenin destinasyon olabilmesi için; ulaşım, konaklama, yeme, içme, park, müze, ören yeri ve benzeri eğlence, dinlence imkanlarının varlığı oldukça önemlidir. Bu olanaklar aynı zamanda destinasyonun çekiciliğini de oluşturmaktadır. Destinasyon yönetimi çekiciliklerini en uygun şekilde değerlendirerek en fazla yararı sağlayabilirler (Atay:2003, 145). Günümüzde bütün ülkeler kendi bölgelerinde ilginç, farklı ve nadir bulunan destinasyonları hem ülke içerisine hem de ülke dışına pazarlamanın yollarını aramaktalar. Hatta bu konuyla ilgili yüksek bir rekabet mevcuttur. Türkiye’nin son yıllardaki uluslararası destinasyon tanıtım durumuna bakıldığında, Türkiye’ nin 2009 yılında 3S turizm tanıtımı etkili olduğu, buradaki “medeniyetin beşiği, sevginin merkezi, rüyalar ülkesi” (crandle of civilizasyon, centre of love, country of dreams), iyi bir slogan olarak tespit edildiği vurgulanmıştır. (Alvarez, 2010: 133). Buna ek olarak 2007 yılında yapılan Mevlana Celaleddin-i Rumi’ nin tanıtım aktiviteleri ülkedeki destinasyon tanıtımı için son derece önem arz etmektedir (Alvarez:2010, 131). Popüler kültürün en önemli aktörlerinden birisi konumundaki sinema, toplum bireyleri üzerinde etkin bir güce sahiptir. Bu nedenle sinema, ürün yerleştirme yoluyla önemli bir pazarlama iletişim aracı haline gelmiştir. İçerisine destinasyon ürünü yerleştirilmiş filmler, destinasyon imajına olumlu katkı sağlamaktadırlar. Böylece destinasyon rakipler arasında farklılaş- 110 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme tırmakta ve uzun süreli bir ilgi yaratmaktadır. İzleyiciyi, bir ürün olarak destinasyona aşina hale getirmek suretiyle filmler, ekranda sahnelenen ya da ismi geçen destinasyonları ziyaret etme yönünde potansiyel pazarı teşvik etmektedirler. Filmler bu tarz bir pazarlama çabası, sonrasında bir destinasyon markası yaratmaya yardımcı olabilmektedir (Saltık vd. :2010, 41-50). İzleyicilerin geleneksel tanıtım biçiminin tersine, ekranda bir destinasyon olarak gösterilen yerleri ziyaret etmek istemeleri daha çok mümkündür. Örneğin Kapadokya bölgesinde çekilen dizilerin destinasyonları sayesinde bölgenin reklamı olmaktadır. Bir çok yerli turist bu diziler sayesinde Kapadokya’ yı ziyaret etmektedir. Bu dizilerden en önemlilerinden biri olan Asmalı Konak , büyük bir popülariteye kavuşmuştur. Asmalı Konak dizisindeki peribacaları ile bölgenin mistik yerlerinin görüntüsü ve bölgeye ait geleneksel değerler dizi içerisinde yer almaktadır. Bununla birlikte dizi içerisindeki görüntülenen Sümbül Hanım eşarpları ve çeşitli aksesuarlar popüler kültürün temel taşlarını oluşturmaktadır. Son aylarda da gösterimde olan Yer Gök Aşk de dizisi Kapadokya bölgesinde çekilmektedir. Asmalı Konak dizisine benzer görüntülerde bu dizide mevcuttur. Bir markaya yönelik izleyici tutumlarının etkilenmeye çalışıldığı ürün yerleştirmede olduğu gibi, filmin bir bölümünün bir destinasyonda geçiyor olması o destinasyonun imajı üzerinde bir etki oluşturacaktır. Destinasyon imajı turist davranışını etkileyeceğinden, destinasyon bir şekilde rakiplerinden farklılaştırılmak zorundadır ve turistlerin zihninde merak uyandıracak bir şekilde konumlandırılmalı ve dikkat çekmelidir (Yılmaz ve Yolal:2008, 177). Dünya da filmlerin ve TV dizilerinin destinasyon imajıyla birlikte bölgede ziyaretçi sayılarında gözle görülür büyük değişikliler olmuştur. Bu örnekler aşağıdaki tabloda gösterilmektedir (Hudson ve Ritchie: 2006, 389). Tablo 1: Filmlerin ve TV Dizilerinin Talebe Etkisi Film – Dizi Cesur yürek Kurtlarla Dans Yüzüklerin Efendisi Destinasyon Ziyaretçi Sayısı ve Talebe Etkisi Filmin gösteriminden sonra ziyaretçi Wallace anıtı /İskoçya sayısı % 300 artmıştır. Fort Hayes / Kansas 20.000 yeni turist 1998’den 2003’e kadar İngiltere’den Yeni Zelanda gelen turist sayısında her yıl % 10 artış 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 111 Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ Harry Poter İngiltere’deki farklı destinasyonlar Tüm destinasyonlarda turist sayısında % 50 ve daha fazla arış Dallas South Ranch, Dallas Her yıl 500.000 turist Er Ryan’ ı Kurarmak Normandiya, Fransa Amerikalı turist sayısında % 40 artış. Kaptan Correlli’nin Mandolini Cephalonia, Yunanistan Üç yılda % 50 artış. Üçüncü Türden Yakın İlişkiler Devils Kulesi, Wyoming 1975’ de % 75 artış olmuş, bu gün % 20 artış söz konusu. Thelma ve Louise Arches Ulusan Anıtı, Utah 1991’de % 19,1 artış. Küçük Kadınlar Orchard Evi, Concord, Massachusetts Filmin gösteriminden sonra % 65 artış. Duygu ve Duyarlılık Saltram evi, İngiltere %39 artış Truva Çanakkale, Türkiye Turizm’de % 73 artış. Çelik Manolyalar Louisiana Filmin gösteriminden sonra % 56 artış. Görevimiz Tehlike 2 Sydnes’deki Milli Parklar 2000’de % 200 artış. Son Mohikan Chimney rock Park, North Carolina Filmin gösteriminden sonra % 25 artış. Aşk ve Gurur Lyme Park in Cheshire, UK Ziyaretçi sayısında % 150 artış Plaj Tayland 2000 yılında genç pazarında % 22 artış Kaçak Dillsbora, North Carolina Gösterimden sonra % 11 artış Kaynak: Hudson ve Ritchie, 2006: 389 Tablo 1’de de görüleceği üzere sinema filmleri, çekildiği bölgenin turist sayısında önemli bir değişiklik yapmaktadır. Film ve dizilerde gösterilen destinasyon sunumu görsel ve sözlü veya işitsel olmak üzere iki türlü yapılmaktadır. Bunlarda ilki filmin arka planında görülmektedir. Örneğin, sokak sahnesinde veya film seti içerisinde kameranın görüntü aldığı yerde arka planda görüntülenebilir. Diğeri ise işitsel 112 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme veya sözlüdür. Burada da diyalogda bahsedilerek ürün yerleştirme yapılmaktadır (Russell; 1998, 358). 5-“Yer Gök Aşk” Dizisinde Destinasyon Gösterimi Bu çalışmada popüler kültürün film ve TV dizilerini kullanarak toplumu etkilediği ortaya konulmuş ve destinasyonların filmlerde ve televizyon dizilerinde kullanılma şekli araştırılmıştır. Örnek olay olarak da Kapadokya bölgesinde çekilen ve Fox TV’ de yayınlanan “Yer Gök Aşk” dizisi ele alınmaktadır. Bu dizi Türkiye’nin en önemli turistik bölgelerinden biri olan Kapadokya’da çekilmektedir. Dizinin çekildiği konak Ürgüp ilçesindedir Dizinin toplam 49 bölümü yayınlanmıştır. Bu çalışmada 10 bölüm ele alınmıştır. Çalışmada içerik analizi yöntemi kullanılmıştır. Metin, kitap, belge vb. malzemenin belli özelliklerinin belirlenmesi amacıyla yapılan bir tür tarama olarak da nitelendirilebilen içerik analizi, nicelleştirme ölçülerini önceden geliştirerek, malzemeyi belli beklentiler ışığında incelemektir (Karasar:1994, 14). Yazılı kaynakların yanı sıra, film, video ve fotoğraf gibi görsel malzemeler de bu tür araştırmalarda kullanılmaktadır (Yıldırım ve Şimşek:2008, 189). Çalışmanın bu bölümü Russell’ ın (1998) “Toward A Framework Of Product Placement: Theoretical Propositions” adlı çalışmasından yararlanılarak kategorilere ayrılmış ve analiz edilmiştir. Bu doğrultuda dizinin incelenmesi iki aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada dizinin incelenen bölümlerinin görsellik bakımından değerlendirilmesi yapılmıştır. Değerlendirmede, bölüm boyunca Kapadokya bölgesine ait herhangi bir manzara bina, peri bacaları vb unsurların ortalama kaç dakika film içerisinde gösterildiğinin tespiti yapılmıştır. İkinci aşamada ise dizinin kahramanları arasında geçen diyalog incelenmiştir. Diyalogda da Kapadokya bölgesinin kültürünü yansıtan konuşmalar ve davranışlar ele alınmıştır. 5.1-Görsellik Görsellik açısından destinasyon yerleştirmeler doğrudan gösterim ve dolaylı gösterim olmak üzere iki şekilde incelenmiştir. 5.1.1.Doğrudan Destinasyon Gösterimi Doğrudan gösterim, bölgenin temel özelliklerine ait görüntülerin açık ve net bir şekilde gösterilme süresi ele alınmıştır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 113 Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ Tablo 2: Dizinin İncelenen Bölümleri ve Doğrudan Destinasyon Gösterim Süresi Bölüm Toplam Süre (dakika) 1.Bölüm 5.Bölüm 10.Bölüm 15.Bölüm 20.Bölüm 25.Bölüm 30.Bölüm 35.Bölüm 40.Bölüm 45.Bölüm 112 dk 105 dk 88 dk 100 dk 98 dk 104 dk 94 dk 88 dk 110 dk 204 dk Kapadokya’dan Görüntü Süresi 8 dk 10 dk 12 dk 6 dk 11 dk 7 dk 7 dk 7 dk 5 dk 15 dk Tablo 2’de görüldüğü gibi bölümlerde en az 6 dakika ve en fazla 15 dakikalık doğrudan destinasyon gösterimi yapılmıştır. Bu süreler izleyicin algılaması açısından az bir süre değildir. Yayınlanan bölümlerden en kısası 88 dakika, en uzunu ise 204 dakikadır. Dizide bölümlerin içerisinde kullanılan destinasyonların yanı sıra, her bölümünün başlangıcındaki ilk görüntülerin çoğu Kapadokya bölgesine ait genel manzaralardır. 5.1.2.Dolaylı Destinasyon Gösterimi Bu bölümde destinasyonların herhangi bir araçla birlikte gösterilmesi incelenmiştir. Film içerisinde dolaylı gösterime sıklıkla başvurulduğu tespit dilmiştir. Örneğin 35.bölümde filmin kahramanlarından Yusuf ile Havva’ ya çekilmiş fotoğraflarının arka fonunda Kapadokya bölgesine ait çeşitli manzaraların olması izleyicilerin zihnin de Kapadokya ile ilgili bir kıvılcımın oluşmasına sebep olmaktadır. 10.Bölümde Kapadokya’daki bir otel görüntülenmiştir. Otelin içerisinde bölgenin özelliklerini anımsatan farklı eşyaların bulunduğu tespit edilmiştir. Bununla birlikte filmin çekildiği konağın bölgenin özelliğini yansıtması, ayrıca konak içerisinde kullanılan malzemelerinde bölgenin maddi kültürel öğelerinin izlerini taşıması, dolaylı bir destinasyon sunumudur. 114 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme 5.2. Diyalog Diyalog analizinde ise temel amaç destinasyonun konuşma içerisine yerleştirilmesidir. “Yer Gök Aşk” dizisinde bölgenin görüntüsünün yanı sıra film kahramanlarının konuşmalarında da Kapadokya kelimesine de zaman zaman yer verilmiştir. Bu duruma örnek olarak da film kahramanlarından konağın hanımı olan Hamiyet’in 35. bölümdeki bir konuşmasında “Hay Allah razı olsun, uzun zamandır Kapadokya’da bu adetleri yerine getirenler yoktu. Emine Hanım ne iyi akıl ettin” diyerek, bölgenin ismini vurgulaması gösterilebilir. İnsanlar filme bir kere giderler, bakarlar ve unuturlar, fakat dizi daha farklıdır, her hafta baktıkları için izleyicilerin zihninde sürekli canlı kalmaktadır (Saltık vd.:2010, 46). Ülkemizde bir çok dizinin de birkaç yıl sürdüğünü ve dizi kahramanlarının bölgede yaşadığını düşünürsek, bölgenin turizm açısından daha hareketli olma ihtimali çok yüksektir. Genel olarak bakıldığında dizideki görüntüler, dizinin kahramanları ve dizinin müziği üçlü bir bağ oluşturmuştur. Dizi ekranda yayınlandığında veya müziği dinlenildiğinde Kapadokya bölgesi akıllarda canlanmaktadır. Dolayısıyla başarılı bir destinasyon imajı oluşturulmuştur. Sonuç Günümüz dünyasında, teknoloji insanoğlunun her türlü bilgiye ve veriye ulaşmasını sağlamakta, bununla birlikte her türlü bilgi paylaşımına da imkân vermektedir. Teknolojiye paralel olarak gelişen medya ise, yapmış olduğu programlar vasıtasıyla kendi kitlelerini oluşturmakta ve bu hedef kitlelerini kendi istedikleri doğrultuda yönlendirebilmektedirler. Kitle iletişim araçlarının hedef kitleleri istedikleri doğrultuda yönlendirmeleri tüketim kültürünü oluşturmuş, bunun neticesinde popüler kültür kavramı doğmuştur. Popüler kültür değişen bir kültürdür ve spordan sanata, giyimden müziğe ve eğitimden turizme kadar her alanda ortaya çıkan, toplumun çoğunu etkileyen bir kültürdür. Kitle iletişim araçlarından etkilenen insanlar aynı zamanda birbirlerinden de hızla etkilenmekte ve popüler kültürün daha da yaygınlaşmasını sağlamaktadırlar. Popüler kültür, televizyon dizileri ve filmler sayesinde insanların zihnine kazınan, insanların tüketim eğilimleri- 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 115 Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ ni, alışkanlıklarını ve gezi planlarını dahi değiştiren kültür olarak karşımıza çıkmaktadır. Oluşan popüler kültür vasıtasıyla insanlar filmler ve dizilerde gördükleri, duydukları mekânları ziyaret etmekte, filmlerde veya dizilerdeki karakterlerin sahip oldukları eşyalara sahip olmayı istemektedirler. Bu bağlamda popüler kültür dediğimiz bu olgunun vasıtasıyla tarihi ve turistik mekanlarının tanıtımında film ve dizilerin hatr-ı sayılır bir etkinliği vardır. Bu kültürel yapının gelişen süreçte potansiyel ziyaretçilerin destinasyon algılarında köklü değişiklikler meydana getirdiği görülmektedir. Popüler kültür sadece destinasyon imajları değil, televizyon dizilerindeki ve filmlerdeki karakterler vasıtasıyla hedef kitlenin giyim tarzlarını davranışlarını etkilemektedirler. Örneğin; Asmalı Konak dizisindeki Sümbül hanım eşarpları, Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Hürrem Sultan yüzüğü, ve Hürrem Sultan’ ın saç rengi, Ezel dizisindeki “Dayı ve yeğen” konuşma kalıpları örneklerden bazılarıdır. Yer Gök Aşk dizisi de Kapadokya bölgesine ait destinasyonların dizi izleyicilerine verilmeleri hususunda başarılı çalışmalar yapmıştır. Bu destinasyonların başında da balonla Kapadokya bölgesini gezme turu örnek verilebilir. Bu araştırmada öncelikle popüler kültür bağlamında filmlerin ve TV dizilerinin destinasyon imajına etkileri araştırılmıştır. Ayrıca Kapadokya bölgesine ait destinasyon ürünlerinin “Yer Gök Aşk” dizisinde hem görsel hem de diyalog olarak yerleştirildiği görülmüştür. Burada özellikle görsel ürün yerleştirme daha büyük oranda yapıldığı dikkati çekmiştir. Bölgedeki destinasyonların TV dizisinin içerisine yerleştirildiği gibi, filmin başlangıcında da bu görüntülerin mevcut olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak sermaye sahipleri tarafından oluşturulan popüler kültür, medya ve turizm ile bağlantılı olarak destinasyon imajları oluşturmakta, hedef kitlenin tutum ve davranışlarını etkilemektedir. Bu doğrultuda Kapadokya bölgesine ait destinasyonlar“Yer Gök Aşk” dizisi aracılığıyla hedef kitleye sunulmaktadır. Bununda bölge turizmi için son derece önemli olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple bölgede yaşayanlar film ve TV dizilerinin çekimine gereken kolaylığı sağlamalıdır. Destinasyon ürünü yerleştirmeleri konusunda bölge halkı ile film ve TV dizisi yöneticileri kendi aralarında daha profesyonel bir çalışma yapabilirler. 116 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Popüler Kültür Bağlamında Filmlerin ve Televizyon Dizilerinin Destinasyon İmajına Etkileri: “Yer Gök Aşk” Dizisi Üzerine Bir İnceleme Kaynaklar Alvarez, D. Maria, (2010), “Marketin of Turkey as a Tourism Destination”, Anatolia: An International Journal of Tourism And Hospitality Research, Volume 21, Number 1, Sayfa:123-138. Atay, Lütfi (2003), “Destinasyon Pazarlaması Yönetimine İlişkin Stratejik Bir Yaklaşım”, Dokuz Eylül Üniversitesi, İşletme Fakültesi Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 2, Sayfa:144-158 Çiğdem, Pınar (2005), “Popüler Kültür ve Tiyatro”, Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, Sayfa: 47-62. Erdoğan, İrfan, Alemdar, Korkmaz (2005), Popüler Kültür ve İletişim, Erk Yayınları, Ankara. Hudson, S. ve Ritchie, J.R.B. (2006). “Film Tourism And Destination Marketing: The Case Of Captain Corelli’s Mandolin”, Journal of Vacation Marketing, 12 (3), Sayfa: 256–268. Karasar, Niyazi(1994), Bilimsel Arastırma Yöntemleri, Ankara. Kocadaş, Bekir (2004), “Kültür ve Medya”, Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:34, Sayfa: 1-13 Özkan, Hasan Hüseyin, (2006) “Popüler Kültür ve Eğitim”, Kastamonu Eğitim Dergisi, Cilt: 14, No: 1, Sayfa: 29-38. Russell, Cristel A. (1998), “Toward A Framework of Product Placement: Theoretical Propositions”, in Advances in Consumer Research Volume 25, eds. Joseph W. Alba & J. Wesley Hutchinson, Provo, UT : Association for Consumer Research, Pages: 357-362 Saltık, Işıl Arıkan, Coşar, Yeşim, Kozak, Metin, (2010), “Televizyon Dizilerinin Destinasyon Pazarlaması Açısından Olası Sonuçları”, Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 1, Sayfa: 41-50 Selçuk, Ayhan, (2006), “Kurtlar Vadisi Irak Filminde Kültürel Ögeler ve Kimlik Sunumları Üzerine Bir İnceleme” İletişim Araştırmaları Dergisi, Sayı: 22, Sayfa: 183-210. Şentürk, Ünal (2007), “Popüler Bir Kültür Örneği Olarak Futbol”, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 31, No: 1, Sayfa: 25-41. Taylan, Hasan Hüseyin, Arklan, Ümit, (2008), “Medya ve Kültür: Kültürün Medya Aracılığıyla Küreselleşmesi” Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: X, Sayı: 1, Haziran, Sayfa: 86-97. Tuna, Meryem (2008), İlköğretim Çağındaki Çocukların Sosyalleşmesinde Popüler Kültürün 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 117 Veysel ÇAKMAK - Şule KARADAĞ - Başak SOLMAZ Rolü (Isparta örneği), Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı, Isparta. Yıldırım, Ali, Şimşek Hasan, 2008) Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Seçkin Yayıncılık, Ankara. Yılmaz, Hakan, ve Yolal, Medet (2008), “Film Turizmi: Destinasyonların Pazarlanmasında Filmlerin Rolü, Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 1, Sayfa: 175-192 118 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u DAMAT İBRAHİM PAŞA’NIN ŞİİR MECLİSLERİ BAĞLAMINDA KÜLTÜR, OYUN, GAZEL IN CONTEXT OF VİZİER IBRAHİM PASHA’S POETRY ASSEMBLIES, CULTURE, PLAY, GAZEL Volkan KARAGÖZLÜ* ÖZET Osmanlı toplumunda şiir meclisleri şiirin üretildiği ve okunduğu yerler olarak değişik görevler üstlenmiştir. Bu meclisler Osmanlı devletinin değişik dönemlerinde de varlığını sürdürmüştür. Çalışmamızda meclisin kültür ile olan ilişkisi incelenecektir. Damat İbrahim Paşa’nın şiir meclislerine katılan şairlerin şiirleri kültürel öğe olması yönüyle ele alınacaktır. Gazel, bahçe ve içindekilerin Osmanlı toplumundaki yansımaları incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Şiir Meclisleri, Oyun Teorisi, Kültür, Gazel. ABSTRACT Poetry assemblies are the place that poetry has undertaken a various task as produced and read in Ottoman society. At different times of the Ottoman empire these councils contiuned their existence. In this study we analyse the relationship between the culture and the assembly. We deal with poets involved Vizier Ibrahim Pasha’s councils. Poems will be considered as cultural items. The reflaction of gazel, garden and content of garden in Ottoman society will be examined. Key Words: Poetry assemblies, Play theory, Gazel, Culture. Giriş Osmanlı devletinde şiir toplumun her katmanında kendine yer bulmuş ve okuma yazma bilmeyen bir kişiden devlet idaresinin en üst katında yer * Arş. Gör., Nevşehir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, e-posta: volkankaragozlu@nevsehir.edu.tr 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 119 Volkan KARAGÖZLÜ alan padişaha kadar toplumun farklı tabakalarındaki kişiler şiirle uğraşmıştır. Doğu medeniyetlerinde sultanların sanatçıları korumalarının yanında sanatçı kimliklerinin de bulunması ilgilendikleri alana diğer sanat dallarından daha çok önem vermelerini sağlamıştır. Osmanlı devletindeki 34 padişahın 21 tanesinin şair olması diğer sanatlara göre şiire verilen önemi bir derece daha artırmıştır. Şairler, başta padişahlar olmak üzere yönetimdeki diğer kişiler tarafından merkezde padişah ve saray örnek alınarak korunmuştur. Padişah saraylarından başka bürokrasinin üst kademelerindeki devlet adamlarının, şeyhülislam, vezir, nişancı deftardar..., saray ve konakları, şairlerin bir araya geldikleri yerler olmuştur. Taşrada ise uzakta yaşayan şairlerin de koruyucuları sancak beyliklerine çıkmış vali paşalar, İstanbul’dan çeşitli nedenlerle sürülmüş vezirler, sınırları korumakla görevli uç beyleri veya her vilayette, hali vakti yerinde olan defterdar, muhasebeci gibi nispeten küçük memurlar olmuştur. (Durmuş: 2006, 69) Böylece merkezden taşraya bir hamilik sistemi oluşturulmuş; şiirle ilgilenen, bazıları da şiir yazan kişiler şairlerin kollanmasına, yeni şairlerin yetişmesine ön ayak olmuştur. Bu hamilik sistemi içerisinde şiir meclisleri şiirin okunduğu ve üretildiği yerler olarak önemli roller üstlenmektedir. İlki Çelebi Sultan Mehmet’in himayesinde Edirne sarayında kurulan şiir meclisleri Osmanlı devletinin değişik dönemlerinde de devam etmiştir. Damat İbrahim Paşa döneminde kurulan şiir meclisleri diğer dönemlerdeki şiir meclisleriyle aşağı yukarı ortak özelliklere sahiptir. Bu çalışmada Damat İbrahim Paşa’nın şiir meclisleri merkezde tutularak, meclisin kültür ile olan ilişkisi, gazelin işlevi ve meclisin unsurlarından bahçe ve içindekilerin Osmanlı toplumundaki yansımaları incelenecektir. Bu yapılırken de edebi metinler esas alınacaktır. Damat İbrahim Paşa’nın şiir meclislerine katıldığı bilinen şairlerin şiirlerinden (gazellerinden) yararlanılmaya çalışılacaktır. Bildirinin temellendirildiği yöntem Huizinga’nın oyun teorisidir.1 Huizinga’nın teorisine göre kültür ilk evrelerinde oyun niteliğine sahiptir, oyun şeklinde ve havasında ilerler. Oyun ve kültür birlikteliğinde ilk önce oyun vardır. Oyun nesnel olarak tanınabilir, somut şekilde tanımlanabilir bir şeydir. Bu görüş açısından insan davranışının oyun yönü, doğrudan doğruya göreve yönelik olmayan tüm etkinlikleri kapsar. Oyun ne bir zorunluluktur, bir 1 Huizinga’nın oyun teorisi ve başka oyun teorileri için bakınız: Encylopedia of Play In Today’s Society, General Editor, Rodney Carlisle, Sage Publication, California 2009, 980 p. 120 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel yükümlülüktür ne de olağan sıradan bir etkinliktir. İnsan organizmasını idame ettirmeye yönelik esas işler devamlı ve zorunluyken, oyun belirli zaman ve mekân sınırlarıyla tanımlanır ve bir tercih meselesidir. Dolayısıyla, şiire de gönüllü olarak katılabilinen etkinliklerden bir tanesi diye bakılabilir. Etkinlikler hayat üzerindeki yorumu taşıyan ve yansıtan özelliklere sahiptir. Buna göre gazelin kendine özgü çok boyutlu niteliği olduğu görülecektir. Gazel hem tasvir edici hem dramatik özelliğe sahiptir. Tasvir edici özelliğine göre hayatı yorumlar, dramatik işleve göre ise gerçekliğin çeşitli yönlerini dolaysız bir biçimde yansıtır. Dramatik işleve göre gazel oyundur ve o oyunun metnidir. Gazel belirli bir etkinlik için senaryo2 işlevi görür. (Andrews: 2000, 176-177) Oyunun ve gazelin bu özelliklerine göre meclis ve unsurlarının izlerini şiirden çıkarmak mümkündür. Bunun için kullanılacak oyun kavramının unsurları şunlardır: 1) Etkinlik: Divan edebiyatı için meclis (bezm, işret meclisi) 2) Mekân: Şairlerin şiirlerini okuduğu meclisin, bezmin kurulduğu yerler (bahçe, köşk, saray...) 3) Katılanlar: Başta dönemin şairleri olmak üzere, meclisin iç ve dış unsurlarını oluşturan canlı ve cansız varlıklar. İç unsurları oluşturan canlı varlıklar: Meclise katılan kişiler (bezmin düzenleyicisi, şair topluluğu, hanende, sazende, saki...) cansız varlıklar: Büyük ölçekte (makro planda) ve küçük ölçekte (mikro planda) bezmi süsleyen varlıklar (bitkiler, hayvanlar, ay, ırmak, buhurdan...) Dış unsuru oluşturan varlıklar: Meclisin ortamı ve kurallarının karşısında yer alan kişiler (ağyar, rakib, düşman...) 1) Etkinlik: Meclis genellikle bir hami aracılığıyla şiir okumak ve yiyip içmek (ayş u işret) için bir araya gelinen yerlerdir. Yazının giriş kısmında ele alındığı gibi merkezden taşraya doğru, padişahtan daha alt kademedeki devlet görevlileri vasıtasıyla oluşturulmuştur. Bezm etkinliğinin en önemli unsuru gazeldir. Şiir “okumak” (hem inşad etmek, hem de nağmeyle okumak) bezmin olağan bir parçasıdır. Gazel bezmi tasvir eder ve büyük ölçüde bezmi kurucu 2 Oyun met/senaryo: Tiyatro veya filmde sahnenin nasıl göründüğü, aktörlerin rolleri (karakterleri), davranışları, söylediklerini tarif eden metindir. Toplum psikolojisi alanında toplumsal durumlarda bulunan sahne, aktörler, davranışlar vb. göstermek için mecazen kullanılır. Andrews G., Walter; “Osmanlı Divan Şiirinin Toplumsal Ekolojisi”, Türk Edebiyat Tarihi, KTB Yay. C.1, s. 331-345. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 121 Volkan KARAGÖZLÜ bir nitelik taşır. İdeal bezmi tasvir edip yorumlayarak, bezm için bir şekil ve anlam yaratır; bu şekil ve anlam, gerçek bezmlerde ve bezme benzeyen diğer etkinliklerde de hayata geçirilebilir. (Andrews: 2000, 211) Buna göre ister gerçek meclisten bahsetsin isterse meclisin öğelerini estetik düzeyde şiire yansıtsın, isterse de bezmin unsurlarını tasavvufi anlamlarıyla gazelde kullansın gazel meclisin simgesi durumundadır. Bu durumda Damat İbrahim Paşa’nın şiir meclisleri ve bu meclislerin özellikleri gazeller aracılığıyla ortaya konabilir bir nitelik taşımaktadır: Bedr-i tamâma tek nazarın degmesin felek Meclisde ‘ayş u nûş bu şeb meşrebimcedir (Nedim) “Mecliste bu gece yiyip içmek benim yaradılışıma uygundur, ey felek dolunaya tek nazarın değmesin” Nedim’e ait bu beyitte meclisin vakti ortaya çıkmaktadır. Akşam olmuş gökyüzünde dolunay vardır. Bu toplantının en önemli özelliği ise yiyip içmektir. Yine geldi miyân-ı gülşene peymâne-i sahbâ Getürdi sâkî-i meclis yirine ‘ahd ü peymânı (Ahmed Neylî) “Yine gül bahçesine şarap kadehi geldi, meclisin sakisi yeminini yerine getirdi.” Beyitte meclisin kurulduğu yer gül bahçesidir, meclisin en önemli iki unsuru olan şarap (kadeh) ve saki de betimlenmektedir. İderse perde-i hüsnünde nagme-perdâzî Elinde mutrıb-ı bezmün rübâb olur âteş (Osmanzade Tâib) “Meclisin çalgıcısı, senin güzelliğinin makamını ayarlamak isterse elindeki saz ateş olur.” Şiir meclislerinin bir başka unsuru da çalgıdır. Mecliste söz ve saz bir bütün halinde icra edilmiştir. Şairler kimi zaman şiirlerini makam eşliğinde okurlar. Beyitte çalgıcı ve çalgı ile ilgili sözcükler kullanılmıştır. Sâmî bahâr geldi yine bezm-i bâgda Bir elde câm-ı bâde bir elde sebû gerek (Arpaeminizâde Sâmî) 122 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel “Ey Sâmî meclisin bahçesine yine bahar geldi (bu yüzden) bir elde şarap kadehi bir elde (şarap) testisi olmalı.” Beyit, meclisin bahar mevsiminde kurulduğuna örnek olarak gösterilebilir. İbrahim Paşa’nın meclislerine katılan dört şairden aldığımız örnek beyitler şiir meclislerinin zamanı (bahar, akşam vakti), meclisin yapıldığı yer (bağ, bahçe), bezme katılan kişiler (mutrib, sâki), mecliste bulunan araç-gereçten (rübab, sahba, peyman, sebu, bade) bahsetmektedir. Bu şairlerin şiirlerinin tamamına baktığımızda ise daha detaylı bir meclis tasviri ortaya çıkacaktır. 2) Mekân: Meclisin kurulduğu yerler arasında bahçe önem taşır. Bahçe ve içindeki unsurlar (bitkiler, hayvanlar, cansız varlıklar), divan şiirinde sıklıkla kullanılmış öğelerdir. Damat İbrahim Paşa eğlencelerini düzenlemek için yeni bahçeler inşa ettirir. “Sadrazam, Kâğıthane Deresi’nde padişah için Sadabat Kasrı’nı yaptırır, elçi yoluyla Fransa’dan getirttiği plânlara göre Sadabat bahçeleri düzenlenir. Bahçede etrafı fiskiyeli havuzlar, ejderha ağzından akan sular, sütunlar, kanallar ve köprüler” (İnalcık:2011, 213) vardır.3 Bahçenin unsurları, şiir geleneğinin özelliğine uygun olarak çeşitli anlam katmanları içinde gazele yansımıştır. Bâga misâl-i cû kim akar sâgar olmasa Yâhud kenâr-i cûda leb-i dil-ber olmasa (Osmanzâde Tâib) “Şarap kadehi olmasa veya ırmak kenarında sevgilinin dudağı olmasa bahçeye kim ırmak gibi akar?” Hâme kim oldı çemen-pîrâ-yi bâg-i maèrifet Safhayı rengînî-i elfâz ile gülzâr ider (Osmanzâde Tâib) “Kalem marifet bostanının süsleyicisi oldu, (orayı) hoş sözler ile gül bahçesine çevirir.” Lâ vü illâdan dü-reng olursa da berg-i zebân Bâg-i tevhîdüñ yine bûy-i gül-i raènâsı bir (Osmanzâde Tâib) 3 Uzunçarşılı bu konuda şunları söyler: Bu Sadabad’dan başka Şerefâbâd, Bağ-ı Ferah, Emnâbâd, Hüsrevâbâd, Hümâyunâbâd, Ferahâbâd, Kasr-ı Süreyya, Vezirbahçesi gibi kasırlarda; Tersane Bahçesi’nde ve Çırağan Bahçesi’nde İbrahim Paşa’nın Beşiktaş mevlevihanesine muttasıl yalısında Lale eğlenceleri, küme faslı âlemleri yapılıyordu. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 123 Volkan KARAGÖZLÜ “Dil yaprağı lâ ve illâdan iki renk olsa da tevhid bahçesinin yine iki renkli gülünün kokusu birdir.” Aynı şairden alıntıladığımız beyitlerin hepsinde de özellikle bahar mevsiminde meclisin kurulduğu yer olan bahçe ele alınmıştır. Bahçe tasavvurunun beyitlere yansıması birbirinden farklıdır. Birinci beyitte gerçek meclisi hatırlatabilecek bir betimleme vardır. Beyitten çıkardığımız hayal bahçeye ayş u işret yapmak için gelen kişilerin bulunmasıdır. Hatta bunların bahçede bulunma sebepleri şarabın ta kendisidir. Bu hayalde sevgilinin dudaklarının rengi bakımından şarapla ilgilidir. İkinci beyitte bahçe soyutlanarak estetik düzeyde şiire aktarılmıştır. Bu beyitteki soyutlamayı “bağ-ı marifet” tamlaması ile “hame” kelimeleri yüklenmektedir. Kalem bilgiyi aktarma aracı olarak marifet bostanının süsleyicisi olmuştur. Bahçe ve unsurları şiire aktarılırken gerçek bezm ortamını çağrıştıran anlamlarından sıyrılmış görünmektedir. Son beyitte meclisin önemli unsuru olan bahçenin ve içindekilerin şiirde dinî/tasavvufî anlamlarda kullanıldığı görülmektedir. Bu üç örnek bize Osmanlının günlük hayatındaki bahçenin şiire değişik anlam katmanlarıyla yansımasını göstermektedir. Gazelde bu anlamlardan hangisi kullanılırsa kullanılsın bahçe imgesinin çıkış noktası günlük hayattaki bahçedir diyebiliriz. Osmanlı kültüründe bahçe, cennet bahçesi inancının yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı bahçeleri göz önüne alındığında makro yapıların mikro ölçekte insanlar tarafından yeniden oluşturulduğu görülür. Buna göre “İnsan ve evren ikisi de aynı şeydir. Rüzgarlar dünyanın nefesleridir, nehirler damarları. Dağlar dünyanın omurgasını oluştururlar. Bu bağlamda İnsan ve evren arasındaki mikro ve makro yapılar arasındaki ilişki cennet (makro) ve bahçe (mikro) arasında kurulabilir.” (Uludaş, Adiloğlu: 2011, 49) Bahçe ve içindekiler Osmanlı hayatıyla çok sıkı bir ilişki içindedir. Sadece şiirde değil diğer sanatlarda da bu ilişki kendisini açığa çıkarır. Yukarıda incelediğimiz Osmanzade Taib’e ait üç beyit ve diğer sanat dallarına ait aşağıdaki resimlerde bu ilişkinin izlerini sürmek mümkündür4. 4 Bu bölümde kullanılan resimler Uludaş ve Adiloğlu’nun makalesinden alınmıştır. 124 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel Şekil-1: Rüstem Paşa Camisi avlu duvarındaki İznik çinilerindeki lale, karanfil, çiçekli dallar ve nar kompozisyonu, 16. yy. Şekil-2: Rüstem Paşa Camisi iç kısmı, değişik lale kompozisyonları, soyut yaprak ve çiçek desenleri, 16. yy. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 125 Volkan KARAGÖZLÜ Şekil-3: 1729 tarihli III. Ahmed Çeşmesi nar ve meyveli ağaç dalları. Şekil-4: Selvi, karanfil ve lale desenleriyle işlenmiş çocuk kaftanı Topkapı Sarayı Müzesi. 126 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel Şekil-5: Üçüncü Murad’ın oğullarının sünnet töreni için At Meydanı’na götürülen kağıttan yapılmış taşınabilir ayrıntılı bahçe modeli. Şekil-6: Şekerden yapılmış bahçe modeli. III. Ahmet’in oğullarının sünnet şöleni. Yazıya geçirilmiş şiirler, aynı zamanda bir toplumun maddi ürünleriyle etkileşime girerler; mimarlık, sanat, süsleme, giyim, bahçeler, eğlenceler 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 127 Volkan KARAGÖZLÜ vb.alanlardaki zevklere yorum getirir, onlara biçim verir, bunu yaparken kendileri de bunlar tarfından yorumlanır ve biçimlendirilirler. (Andrews: 2006, 331) Yukarıda değişik sanat dallarından alınan örneklerde de görüldüğü gibi bezmin yapıldığı bahçe Osmanlı günlük yaşamının pek çok köşesinde kendini hissettirmekteydi. Sadece binaların dış bölümlerinde değil evlerde süsleme unsuru olarak da bahçe ve unsurları kullanılmaktaydı. Yabancı gezginlerden Lady Montegu’nun mektuplarından alınan şu cümleler bahçe imajının Osmanlı hayatının değişik noktalarında kullanılması açısından dikkate değerdir: “Odalar oldukça alçak. Tavanlar hep ahşaptan ve genelde kakma işlemeli ya da çiçek figürleriyle boyalı... Tavana resmedilmiş türlü türlü çiçekler, adeta yaldızlı sepetlerden aşağı düşecek gibiydi.” (Montagu: 2009, 64-70) Bunun yanında Osmanlı insanı için bahçe farklı bir değer ifade eder. Andews’in “sığınak” olarak nitelendirdiği bahçe duygusal ve kişisel ihtiyaçların karşılığı olarak karşımıza çıkmaktadır.5 Bahçe hakkında söylediklerimizi toparlayacak olursak: Gazel bahçenin idealize edilmiş halini verir. Gazellerde değişik anlam katmanlarıyla ifade edilen (gerçek, estetik ve ilâhi) bahçe, diğer sanat dallarında da görüldüğü üzere Osmanlı toplumunun günlük yaşamında kendini ifade etmiştir. Bahçenin özelliklerinden biri de bezmin kurulduğu yer olmasıdır. Gazel, bahçe (içindekiler) ve meclis Osmanlı kültür/sosyal hayatını yansıtacak öğeler içermektedir. Bu öğeler sadece toplumun üst katmanındaki yönetici sınıfta değil, halk arasında da izleri sürülebilecek niteliktedir. Yazları bahçelerde toplanan şairler kışları ise köşklerde helva sohbetleri ile bir araya gelmişlerdir.6 Ya’ni ikbâl ü saâdetle vezîr-i a’zamın Sohbet-i helvâsına teşrîfin erzân eyledi (Nedim) Lâleyi bir iki gün anmayalım şimdi hele Kâmlar sohbet-i helvâ ile olsun şîrîn (Nedim) 5 6 Ayrıntılı bilgi için bakınız Walter Andrews, Age. s. 190-193. Nedim Divanı’nda helva sohbetleri için yazılan kasidelerin başlıkları şunlardır: Teşrîf-i Sadr-ı ‘âlî İbrahîm Pâşâ Be-Sarây-ı Mustafâ Pâşâ Be-Şeb-i Helvâ; Teşrîf-i Sadr-ı a’zam Be-Hâne-i Dâmâd-ı Hîş Muhammed Kethudâ Be-Resm-i Helvâ; Teşrîf-i Sadr-ı a’zam Be-Helvâ-yı Hazret-i Muhammed Kethudâ; Der-Sitâyiş-i Vezîr-i a’zam İbrâhîm Pâşâ ve Ta’rîf-i Teşrîf-i Şeb-i Helvâ-yı Kapûdân Mustafâ Pâşâ; Medh-i Sadr-ı a’zam İbrâhîm Pâşâ ve Ta’rîf ü Tenezzül-i Şeb-i Helvâ. 128 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel 3) Katılanlar: İşret meclislerine başta bezmin sahibi (genellikle padişah veya üst düzeyde bürokrat) olmak üzere şairler ve onları eğlendirmek veya onlara hizmet etmek için görevli olan kişiler (buhur tutan, sâki, müzisyen, rakkas...) katılır. Şairler hem şiiri okuyan hem de şiiri üreten kişilerdir. Şairler grubuna dahil olmak için gazeli okuyup anlamlandırabilecek bilgi birikimine sahip olmak gereklidir. Bu donanıma sahip olan şair grubu ayrıca bezmin kurallarını bilen ve ona uyan kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiirde yârân, ehl-i nazm, ehl-i dil, yârân-ı nazm gibi kelimelerle şairler kastedilir.7 Şairin karşısında bezmin dışındakileri hatıra getirecek kişiler vardır. Bezm, oyun teorisine göre belirli bir mekânda bir araya gelen sınırlı bir zamandaki etkinliktir. Bu noktada ister bahçe, ister köşk isterse başka bir yer olsun meclisin alanı sınırlandırılmıştır. Bu sınırlanma beraberinde bildik dünyanın içinde belli bir faaliyeti gerçekleştirmek için yeni dünyaların yaratılmasına izin verir. Bu mekân içinde kişiler kendilerini güvende hissederler. Güvenilir mekânın dışında kalanlar, meclisin ve kurallarının karşısındaki dünyayı temsil ederler. Şiirde bunlar ağyar, rakib, düşman, zahid, sofu, bigâne... kelimeleriyle ifade edilir. Âsafâ ikbâlini Allah câvîd eylesin Sâye-i lûtfunda her gün ehl-i dil ıyd eylesin (Nedim) “Ey vezir Allah talihini daim eylesin, iyiliğinin gölgesinde her gün gönül ehli olanlar bayram etsin.” Kimiñ hem-bezmisin yârân-ı ‘ayş u ‘işretiñ kimdir Nedîmiñ gam-güsârıñ hem-demiñ hem-sohbetiñ kimdir (Neylî) “Mecliste kimin arkadaşısın, yeme içmede dostların kimlerdir?, Sohbet arkadaşın, dert ortağın, can ciğer arkadaşın kimdir?” Meclisde saña düşmen-i bedkâr olur yakın ‘Uşşâka bu mu’âmele cânâ güman virir (Neylî) “Mecliste kötü iş yapan düşman, sana yakın olur, ey sevgili aşıklara bu hareket şüphe verir.” 7 Nedim, Arpaeminizade Sami, Raşid, Osmanzade Taib, Seyyid Vehbi, Ahmet Neylî, Nâhifî, Sâlim, Kâmi gibi şairler Damat İbrahim Paşa’nın şiir meclislerine katıldığı bilinen şairlerdir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 129 Volkan KARAGÖZLÜ Bahâr eyyâmıdur erbâb-ı dil fikr-i tarab eyler Murâdı zâhid-i hôd-pîşenün ammâ teverru’dur (Osmanzade Taib) “Bahar zamanı, gönül ehli olanlar neşe, şenlik fikrindedirler. Sadece kendini düşünen zahidin arzusu haramdan sakınmaktır.” Sonuç Kültürel oyunun bir göstergesi olan bezm gazel vasıtasıyla biçim kazanır ve aynı zamanda gazeli etkiler. Bu etkilerin izlerini İbrahim Paşa’nın şiir meclislerine katılmış şairlerin gazelleriyle ortaya koymaya çalıştık. Bu arada gazel dışında nazım şekillerinin özellikle kaside, şarkı ve tarihlerin bu dönemin özelliklerini doğrudan ortaya koyan şiirler olduğunu söylemeliyiz. İncelememizde bu şiirleri kullanmamızın sebebi oyun teorisine en uygun şiir türünün gazel olmasıdır. Ayrıca gazel bezmin simgesidir. Gazel, bezmle duygusal uyarım, söylem tipi vb. o kadar çok önemli özellik paylaşır ki bezm ortamının tamamen dışındayken bile bezmin simgesi olarak işlev görür. (Andews: 2000, 211) Kültürel oyun olarak gazel meclisin özelliklerini dile getirir. Bu özellikler sadece gazel ve şiirde değil diğer sanat dallarında da kendini göstermektedir. Osmanlı toplumunda sosyal hayattaki bir servi simgesi gazelin anlam katmanlarında değişik görünümlerde bulunurken, diğer sanatlarda da kendini o sanatların özelliklerine göre göstermektedir. Böylece hayatın her alanını kaplayan/kapsayan ortak imajlar oluşmuştur. Bu imajlar ile Osmanlı insanının düşünüp hayatını yorumladığı kanaatindeyiz. Özelde gazele genelde divan şiirine farklı bakış açıları ile yaklaşmak onların sahip olduğu değerlerin ortaya çıkarılması adına önem taşımaktadır. Bunlar yapılırken de Osmanlı toplumunu ve bu toplumda üretilen sanat ürünlerini birbirinden bağımsız bir şekilde ele almamamız gerektiği düşüncesindeyiz. Başka bir ifade ile sanat eserlerini kültürel öğe olarak değerlendirmek gerekir. Bu öğelerin sadece belli bir sanat dalında o sanata özgü değerler değil, diğer sanat dallarında da kendisini yaşatan geçişken unsurlar olduğunu bildirinin sınırları içerisinde göstermeye çalıştık. Böylece divan şiirindeki bir öğenin hayattaki görünümleri ve kullanım sıklığının belirli bir çevre ile sınırlandırılamayacak kadar geniş olduğunu ifade etmek isteriz. Bu da divan şiirinin belli bir çevre tarafından okunup anlaşılırlığı konusuna şüphe ile bakmayı gerektirmektedir. 130 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Damat İbrahim Paşa'nın Şiir Meclisleri Bağlamında Kültür, Oyun, Gazel Kaynaklar Andrews G., Walter; “Osmanlı Divan Şiirinin Toplumsal Ekolojisi”, Türk Edebiyat Tarihi, KTB Yay. C.1. s. 331-345. Andrews G., Walter; Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı, İletişim Yayınları, İstanbul 2000, 245 s. Durmuş-İsen, Işınsu Tuba; III. Selim Dönemi Sonuna Kadar Osmanlı Edebî Hamilik Geleneği, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Bilkent Üniversitesi, Ankara 2006. Encylopedia of Play In Today’s Society, General Editor, Rodney Carlisle, Sage Publication, California 2009, 980 p. İnalcık, Halil; Has Bahçede Ayş u Tarab, Nedimler, Şairler, Mutribler, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2011, 329s. Kılıç, Atabey; Ahmed Neylî Divânı, Metin Bankası Versiyonu. Lady Montague; Şark Mektupları, Lacivert Yayıncılık, İstanbul 2009, 137s. Kutlar, Fatma Sabiha; Sâmi Divânı, Metin Bankası Versiyonu. Mâcit, Muhsin; Nedim Divânı, Akçağ Yayınları, Ankara. Sevgi, Ahmet; Osmanzâde Tâib Divânı, Metin Bankası Versiyonu. Uludas, Burcu Alarslan; ADİLOĞLU Fatos; Islamic Gardens with a Special Emphasis on the Ottoman Paradise Gardens: The Sense of Place between Imagery and Reality; Online Journal of Communication and Media Technologies Volume: 1 – Issue: 4 – October – 2011, s. 49, footnote 8. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı; Osmanlı Tarihi, 4. C., TTK., Ankara 1988, 687s. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 131 OSMANLI TEZKİRELERİ IŞIĞINDA NEVŞEHİRLİ ŞAİRLER POETS OF NEVSHEHIR IN THE LIGHT NEVŞEHİR REGION PUMICES Vüsale MUSALI* ÖZET Osmanlı tezkireleri Türk kültür ve edebiyat tarihinin önemli kaynaklarındandır. Bildirimizde Osmanlı tezkireleri esasında Nevşehirli şairlerin hayatı, faaliyeti, edebi kişiliği ve eserleri incelenmiştir. 18. – 20. yy. tezkirelerinde Nevşehirli şairler söz konusu edilmiştir. Tezkireleri araştırdığımız zaman 6 Nevşehirli şair hakkında bilgiye rastladık. Bunlar Hazım (1680-1708), İbrahim Paşa (?-1730), Muhlisi (? – 1772), Vehbi, Ahmed Reşid Efendi ve Hayri Bey’dir (18441891). Tezkirelerde bahs edilen bu 6 şairden beşi (Hazım, İbrahim Paşa, Muhlisi, Ahmed Reşid Efendi, Hayri Bey) Nevşehirli, sadece biri (Vehbi) Ürgüblüdür. Nevşehirli şairlerden Hazım, Ahmed Reşid Efendi ve Hayri Bey eserleri ile diğer üç şairden öndedirler. Mesela, Hazım Efendi’nin çok sayda eserinin yazması günümüze ulaşmıştır. Bildirimizde tezkireler ışığında Nevşehirli şairlerin yaşamı ve şiir sanatı konularını ele alınmıştır. Yürüttüğümüz araşdırmalar zamanı Nevşehirli şairler hakkında toplu bilginin yer aldığı kitap veya makaleye rastlamadık. Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Tezkire, Nevşehir, Şairler ABSTRACT Ottoman tadhkiras are important sources of Turkish cultural and literary history. In our paper – which will be present to the symposium – we want to study the life, activities, literary personalities and works of the poets of Nevshehir. We found information on 6 poets of Nevshehir in the tadhkiras: 1. Hazim (1680-1708) – information about him we receive from the * Yrd. Doç. Dr., Bakü Devlet Üniversitesi, Bilgi-belge yönetimi bölümü, e-posta: tezkireshinas@gmail.com 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 133 Vüsale MUSALI tadhkiras of Salim and Ramiz. 2. Ibrahim Pasha (?-1730) – he worked in different governmental posts and rose to the Premier-Minister position under the reign of Sultan Ahmed III. Fatin touch upon Ibrahim Pasha’s poetry in his tadhkira. 3. Muhlisi (?-1772) – his original name was Mustafa. He was mentioned in Shefkat’s tadhkira. 4. Vehbi – he was born in Urgup town of Nevshehir region and was known as Isa-zadeh. Information about him took place in the tadhkiras of Gufti and Shefkat. 5. Hayri (1844-1891) – we found his name only in the tadhkira of Mahmud Kemal Inal. 6. Ahmed Rashid Efendi. We shall care for investigation on the biography and poetry of the poets of Nevshehir according to tadhkiras. Key Words: Ottoman, Tadhkira, Nevshehir, Poets Osmanlı tezkireleri Türk medeniyet ve edebiyat tarihinin önemli kaynaklarındandır. Bildirimizde Osmanlı tezkireleri esasında Nevşehirli şairlerin hayatını, faaliyetini, edebi kişiliğini ve eserlerini incelemeye çalışacağız. Osmanlı tezkirelerini araştırdığımız zaman 6 Nevşehirli şair hakkında bilgiye rastladık. Hazım (1680-1708) hakkında Salim, Ramiz, Esad Efendi ve Nail Tuman tezkirelerinden bilgi alıyoruz. Hazım, Nail Tuman tezkiresinde hatalı bir şekilde iki ayrı şair olarak karşımıza çıkmaktadır. Tezkireci bu şairlerden birini “Nefeszade Seyyid Mehmed Aziz Efendi”, diğerini “Çelebi Efendizade Ahmed Hazım Efendi” adıyla takdim etmişdir (Yıldırım 2009 :190). Araşdırmalar zamanı bunların aynı şair olduğu ortaya çıktı. Hâzım H.1091/1680 yılında Nevşehir’de doğmuştur (Ramiz: 64). 1708’de 28 yaşında iken vefat etmiştir. Asıl ismi konusunda kaynaklar ihtilaflıdır. Asıl adının Mehmet Aziz, ya da Ahmet olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Asıl adı Salim tezkiresinde Mehmet Aziz (Salim: 274), Ramiz tezkiresnde ise Ahmet olarak geçiyor (Ramiz: 64). Nefeszade Seyyid Abdurrahman Efendi’nin oğlu, Mehmet Refi Efendi’nin kardeşidir. Minkarizade Yahya Efendi’nin oğlu Abdullah Efendi’den mülazim oldu. Kazasker Mustafa Efendi, Debbağzade Mehmet Efendi ve Şeyhülislam Yahya Efendi medreselerinde müderrislik, Medine’de kadılık yapmıştır. 134 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Osmanlı Tezkireleri Işığında Nevşehirli Şairler Ramiz Hazım’ın hayat ve sanatını şu şekilde değerlendiriyor: “Halen Nevşehr-i meşhurda müşkil-güşa-yı hazm u ihtiyat ve talebe-i maarifle pür-ihtilat bir zat-ı maarifaradır. Ulum-ı arabiyye ve fünun-ı saireyi peder-i vala-güherden tekmil ile rütbe-i bala-yı irfanı tahsil itmeğin elan neşr-i ilm ile maruf ahlak-ı hamide ile mevsuf bil-irs kendülere mevrus olan şir ü inşaya pür-iktidar şuara-yı asrımızdan bir şair-i şirin-reftardır” (Ramiz: 64). Ramiz tezkiresinde Hazım’ın şiirlerinden örneklere rastlamadık. Salim eserinde Hazım’ın bir gazelini ve 3 beytine yer vermiştir. Gazel Sevda-zedeyim zülf-i siyehkar yüzünden Bir bülbül-i zarım gül-i ruhsar yüzünden. Mirat-ı cemal üzre nikab-efgen olup yar Ref oldu yine ol sitem-azar yüzünden. Zevrakçe-i vaslını kenare çekip eşkim Geldi emelim bu yem-i zehhar yüzünden. Nakz eyleyeli ahdini her gördügü demde Şermende olur Hazım’in ol yar yüzünden. Beyt Yazıp kaba-yı sefid üzre kakülün o gazal Beyaz üstüne buyruldudur beray-ı visal. Beyt Saki sununca cam-ı muanber şarab ile Bus eyledim ayagını ben de hicab ile. Beyt Mestane olup üstüme dildar yıkıldı Agyar demiş kim başına yar yıkıldı. Tezkireciler Hazım’ın hiç bir eserinin adını hatırlamamışlar. Ancak onun eserlerinin yazmaları Türkiyedeki kütüphanelerde bulunmaktadır. Yazmalarda onun adı “Mehmet Hazım Çelebi; Ruhizade Ahmed Hazım Nevşehri; Çelebizade Hazım Efendi Nevşehri” şeklinde geçmektedir. Hazım’ın eserleri sırasına şunlar dahildir: “Risale fi Hakki” ve Bad”, “Risale fi Manal-Masdar”, “Keşfu Gıtaül-İskal”, “Risale fi Cevazi Ehadisil-Mevzua li- 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 135 Vüsale MUSALI Terğib ve Terhib”, “Risâle fî Beyâni Emmâ Bad”, “Kaside fi İlmil-Usul”, “İcazetnâme”. Salim tezkiresinde Hazım’ın babası ve kardesi hakkında da bilgi verdiğini yazıyor: “...bu mecelle-i celileye Vali mahlası ile tastir ve evsaf-ı celileleri çekide-i kilk-i tahrir olunan Nefesi-zade es-Seyyid Abdur-rahman Efendi’nin mahdum-i kebirleri ve yine bu mecmua-i zurafada Refi mahlası ile nigaşte-i kilk-i tabir olunan Mehmet Refi Efendi’nin birader-i ser-ber-aberleri olup” (Salim: 275). Hazım’ın babası Ankara’da doğmuş, müderris ve kadı olmuş, Anadolu kazaaskerliğine kadar yükselmişdir. Beliğ ve Salim tezkirelerinde Hazım’ın babası Vali’nin şiirlerinden örnekler yer almaktadır. Ey Huda’dan lutf u ihsan isteyen Mevlid-i pak-i Resulu’illah’a gel (Salim: 685). Hazım’ın kardeşi Mehmet Refi Efendi hakkında verilen bilgilerde ise bir çelişki var. İbrahim Paşa (?-1730) – Sultan III. Ahmet zamanında çeşitli devlet görevlerinde bulunmuş ve sadrazamlığa kadar yükselmiştir. Onun şairliyi konusuna Fatin tezkiresinde temas edilmiştir. Kıt’a Nigâh-ı iltifâtın mâyedâr-ı izz u şân oldu Hitâb-ı müstetâbın rûh-bahş-ı cism u cân oldu. Acep mi kılsan ihyâ makdem-i lutfunla hünkârım Kulun bir zerreyim zâtın bana mihr-i cihân oldu. Muhlisi (? – 1772) – asıl ismi Mustafa olan bu şair Şefkat tezkiresinde hatırlatılmıştır. Onun Nevşehir’de doğduğunu, h.1186. yılında vefat etdiğini tezkireden öğreniyoruz. Hatt-ı ruh-ı zîbâsı güzeldir güle nisbet Nev-hatdır o gül-rû La’l-i lebi mînâya mahaldir müle nisbet Çok su götürür bu. ‘Âlem sana meftûn iken ey husrev-i hûbân Mümkin degil aslâ Vuslat-ı âb kim tûl-i emeldir kula nisbet Ey şâh-ı cefâ-cû. 136 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Osmanlı Tezkireleri Işığında Nevşehirli Şairler Redd olsa n’ola kâkül-i pür-çîn-i girih-gîr Hîç bendi açılmaz Bir tille-i zerrîne beldir tele nisbet Bir kıl ile baglu. Üftâde-i bahr-ı elemin keştî-i diller Düşdü dümen almaz Aç bâd-ı hevâ yelkeni yeldir yele nisbet Çık engine dogru. Var ‘âkife ‘arz-ı hüner et iste nazîre Teklîfe ne hâcet Muhlis gazelin darb-ı meseldir ele nisbet Ey şâ’ir-i pür-gû (Şefkat: 134-135). Vehbi – Nevşehir yakınlarındaki Ürgüp’te doğdu ve İsa-zade sanıyla tanındı. Kadılık yapmışdır. Şefkat Vehbi’nin Kayseride mahkeme katibi olduğunu yazsa da, bunun doğru olub-olmadığının da altını çizmektedir (Şefkat: 162). Şefkat tezkiresinde onun hakkında bu çok kısa bilgilere rastlıyoruz. Hall olur müşkülümüz sa’y ile düşvâr olmaz Gerçi ahkâm-ı kazâ vü kader inkâr olmaz. Ehl-i ‘irfâna meger lâzım imiş renc ü ‘anâ Gül-sitân içre nazar kıl gül-i bî-hâr olmaz. Nefs-i emmâre olup mâ’il-i lezzât-ı cihân Her ki mest oldu bu sahbâ ile huşyâr olmaz. Zu’m eder ser-keş olan nahvet-i ikbâl ile kim Sadme-i top-ı felekden de nigûnsâr olmaz. Sıklet-i hırs ü tama’ ‘âlemi bî-tâb etdi Gerden-i ‘âleme bir böyle girân-bâr olmaz. Rûz u şeb sıdk ile tahsîl-i kemâlâta çalış Câme-i cehl gibi Âdeme bir ‘âr olmaz. Vehbiye sıdk u salâhı meger ederse meded Yoksa bu kûşe-i âurbetde ona yâr olmaz (Şefkat: 162). Ahmed Reşid Efendi hayatı ve sanatı hakkında bilgiyi yalnız Fatin tezkiresinden alıyoruz. Ahmed Reşid h.1218 yılında vefat etmiş Süleyman Efendi’nin oğludur. İstanbul’da Sultan Ahmet camisi civarında Nahlbend 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 137 Vüsale MUSALI mahallesinde doğmuşdur. Hafız Mustafa Efendi ve Es-seyid Hüseyin Efendi’nin yanında tahsil görmüş, iki yıl Ahi Çelebi mahkemesinde, yirmi dört yıl Davud Paşa mahkemesi niyabetinde bulunmuşdur. H.1265 yılında Kuds mevleviyyetine nail olmuşdur. Fatin şairin eserleri hakkında şu şekilde takdim etmiştir: “Keşkül-i Sâfiye Alel-Vâridâtü’s-Sa‘diyetü’l-Vâfiye” isminde bir kıt‘a şerh-i mu‘teberi ve “Füyûzâtü’l-Hubbiye Ala’s-Salavâtü’lMüşeyşiyye” isminde diğer bir eseri olduğundan başka Sâfî mahlasıyla dahi tarîkata dâir bir mikdâr güftâr-ı hakîkat-nisârı vardır” (Fatin: 178). Ahmed Reşid Efendi’nin “Keşkül-i Sâfiye Alel-Vâridâtü’s-Sa‘diyetü’lVâfiye” adlı eserinin Milli Kütüphanede iki yazma nüshası (A 7589/1 ve A 1766) korunmakadır. Elyazmada yazarın adı “Reşid Ahmed Efendi Nevşehri” şeklnde geçmektedir. Gazel Tarîk-i Nakşibendi ehlinin feyzi Hudâ’dandır Oların nisbeti cümle Resül-i müçtebâdandır. Ebûbekr u Ali’dir bu tarîkin şâh u serdârı Şüyûh-ı hâcegânî hep kibâr u evliyâdandır. Bu yolda ittiba-ı sünnet oldu bâis-i vuslat Cemî-i bid‘atı terk itme bunda ihtidâdandır. Azîmetler ameller işleyüp ruhsatdan el çekmek Bu yolda sâlike böyle sülûk itme revâdandır. Tarîk-i cezbedir bunda irer tiz menzile sâlik Ki bunda sâlikin seyri tarîk-i ihtifâdandır. Devâm-ı zikr ile saht oldu Nakşibendiler kârı Anın çün bunların feyzi hemân kalbe cilâdandır. Tarîk-i Nakşibendin cilası âsândurur sanma Bu yolda cân fidâ itmek şurût-ı ibtidâdandır. Reşîdâ gel hazer kıl dil uzatma Nakşibend’e sen Yakîn bil kim olara ta‘n idenler eşkiyâdandır. Hayri (1844-1891) – bu şaire sadece Mahmud Kemal İnal tezkiresinde yer verilmiştir. Hayri 1844 yılında Nevşehirde doğmuştur. Nevşehir’de bir az okuduktan sonra istanbula gelmiş, on iki yaşında sadr-ı esbak Mustafa Reşid Paşa tarafından Enderun’a kaydettirildi. Enderun Mektebi’nde tah- 138 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Osmanlı Tezkireleri Işığında Nevşehirli Şairler sile başladı. 1857 yılında Enderun Hademeliğine ve Enderun Mektebi İnşa Muallimliğine tayin olundu. 1874’te 2000 kuruş maaşla Rüsumat Emaneti Muavinliği Refikliğine terfi olunmuştur. 1876 yılında Basiret gazetesinde Hersek meselesine dair yazdığı bir makaleden dolayı Rusya elçisi İgnatiyev tarafından şikayet edilmesi üzerine Sadrıazam Mütercim Rüşdü Paşanın emriyle Kayseri’de ikamete memur oldu. 1891 yılında Kadıköy’deki evinde vefat etti. Mahmud Kemal İnal eserleri hakkında şu bilgileri vermektedir. “Güvah-ı Dil” kaside , gazel şarkı ve beyitlerden ibaretdir. 1874’de basılmıştır. “Levhatü’l-Kavaid” 1866 yılında litoğrafya ile neşr edilmştir. “hayri Bey Kütüğü” 1304 Muharreminden 1499 Zilhiccesine kadar doğacak çocuklar için ebced hesabıyle otuzar isim ve mahlası ihtiva etmektedir. İnal eserin neşredildiğini yazıyor. Bunlardan başka Hayri “Mesnevi”nin bir kısmını nazmen tercüme etmiştir. Mahmud Kemal bu eserin yazmasını gördüğünü ve orada eseri 1888 yılında bitirdiğine dair bir not olduğunu yazır (Inal: 914). Şairin diğer bir tercüme eseri “Hayrü’l-Luğat”dir. Türk, Arap ve Acem dillerinde olup, üçbin beytdir. “Adabü’l-müluk”, “Adabü’l-Üdeba”, “Bahrü’l-Kafiye” adlı eserlerinin olduğunu Hayri’nin kendisinden duyduğunu Kemal İnal yazıyor. Kemalüş-şuara’da Hayri Bey’in sülüs, nesih ve talik hatlarında güzel yazdığı gösterilmiştir. Şairin Bay Feyheman adlı (1886-) bir oğlu olmuş ve o, devrinin çok değerli bir ressamlarından sayılmıştır. İnal Hayri Bey’in tercüme-i halini yazarken oğlunun verdiği evraklardan yararlandığının altını çizmiştir. Hatta tezkirede Hayri Bey’in oğlunun karakalemle yaptığı resimden kopya edilmiş resminin de bulunduğu kayd edilmiştir (İnal: 914). Mahmud Kemal İnal Kemalüş-şuara’da Hayri Bey’in “Mesnevi” tercümesinden ve “Kütük” adlı eserinin mukaddimesinden örnekler vermiştir. “Mesnevi” tercümesinin “Sipas-name” unvanlı uzun manzumesinde Hayri Bey kendini şöyle tavsif ediyor ki, başkalarının sözüne kulak vermeyerek herkesin her isteğini söyleyebileceğine misal gösteriyor: Kasidemle tefahur eyler eslaf Başında gezdirirse çok mu ahlaf. Tevarihim cihana verdi hayret Nasıl vermez ki mümtazım ben elbet. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 139 Vüsale MUSALI Sühanda Nef’iye meydan okuttum Niçe Sami’lere divan okuttum. Hele şarkilerim dil-rübadır Değil Vasıf da öyle si’re kadir. Taşı medhetsem olur ayni gevher Güher hicvimle olur sanki kemter. Cihan-ı marifet hamemle mahkum Elimde lafz u mana kırmızı mum. Bütün asar-ı pakim buldu şöhret Senin sayendir Allahım bu nimet. Tabiatsız ne mümkün şair olmak Onunçün sa’y ile boştur yorulmak. Bu örneklerden başka tezkirede şairin bir terkib bendi ve bir de gazeli yer almştır. Gazel Ben ah ittikçe rikkatle bütün kevn ü mekan ağlar Sehab ü encüm ağlar nüh kıbab ü kehkeşan ağlar. Fiğan ü zarım pür-tanın ettikçe afakı Safir-i suz-ı aşkımdan zemin ü asuman ağlar. Şafak sanma sirişk-i hunidir ehl-i semavatın Hüseyn-i Kerbela’nın aşkına kan üzre kan ağlar. Gülen kimdir u bağ-ı gam-enisin deşt-i cevrinde Nesim-i gülşen ağlar gonçe ağlar bülbülan ağlar. Ne dem kanlar döker derd ü elemle didem ey Hayri Ciğergahımda sad-dağ-ı bela-yı bi-nişan ağlar (İnal: 917-918). Böylece, Salim, Beliğ, Ramiz, Esad efendi, Fatin, Nail Tuman ve Mahmud Kemal İnal tezkirelerinde altı Nevşehirlı şairin hayat ve sanatı hakkında bilgileri bularak değerlendirmeye çalıştık. Nevşehirli şairlerden ikisinin – Ahmed Reşid Efendi ve Hayri Bey’in adlarına “Tezkirelere göre divan edebiyatı isimler sözlüğü”nde rastlamadık. 140 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Osmanlı Tezkireleri Işığında Nevşehirli Şairler Kaynaklar Belîğ, İsmail (1999), Nuhbetü’l-Âsâr li-zeyli Zübdeti’l-Eş‘âr, hazırlayan Abdulkerim Abdulkadiroğlu, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi. Çapan Pervin (1993). 18 yy. tezkirelerinde edebiyat araştırma ve tenkidi. Yayımlanmamış doktora tezi. Fırat Üniversiteti. Esad Mehmed Efendi (2001), Bağçe-i Safa-Enduz, (Haz. Riza Oğraş), Burdur: Kişisel Yay. Fatin, Davud. Hâtimetü’l-Eş‘ar / haz.: Ö.Çiftçi. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. (e-kitap), Ankara İnal, Mahmut Kemal (2000), Son asır Türk şairleri, II. c. (haz. M.K.Özgül), Ankara, Atatürk Kültür Merkezi. İpekten, Haluk vd. (1988), Tezkirelere göre divan edebiyatı isimler sözlüğü, Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. İsen, Mustafa (2010), Tezkireden biyografiye, İstanbul, Kapı yayınları. Kılıç Filiz (1998), XVII. Yüzyıl tezkirelerinde şair ve eser üzerine değerlendirmeler, Ankara. Râmiz (1994), Âdâb-ı Zurafâ, hazırlayan Sadık Erdem, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi. Safayî, Mustafa Efendi (2005), Tezkire-i Safâyî, hazırlayan Pervin Çapan, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi. Sâlim Efendi (2005), Tezkiretü’ş-Şu‘arâ, hazırlayan Prof. Dr. Adnan İnce, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi. Şefkat Bağdâdî, Tezkire-i şuara-yi Şefkat-i Bağdadi / hazırlayan Prof. Dr. Filiz Kılıç. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. (e-kitap), Ankara. Tolasa Harun (1983), Sehî, Latifî, Aşık Çelebi tezkirelerine göre 16. yy edebiyat araştırma ve eleştirisi, İzmir. Yıldırım Fatih (2009), Mehmet Nail Tuman ve Tuhfe-i Nailisi. Yayımlanmamış lısans tezi. Balıkesır Üniversitesi SBF. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 141 NEVŞEHİR YÖRESİ POMZALARIN ZENGİNLEŞTİRME ÖZELLİKLERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION IN TERMS OF BENEFICATION PPROPERTY OF NEVŞEHİR REGION PUMICES Yakup UMUCU* - Vedat DENİZ** ÖZET Pomzanın yoğunluğu yaklaşık 0.8-1.2 gr/cm3’dür. Pomzanın en önemli gang mineralleri, andezit, traki-andezit ve bazalt’tır. Bu gang minerallerin yoğunlukları ise yaklaşık 2.09 ile 2.46 gr/cm3’dür. Pomza ile yan kayaçları arasındaki yoğunluk farkının bu kadar yüksek olması ister istemez yoğunluk farkı yöntemi ile ayrılabileceği kanısı hâsıl olmaktadır. Cevherlerin yıkanabilirlik özelliklerinin tespiti amacıyla yapılan yüzdürme-batırma testleri, kurulması planlanan bir yıkama tesisinin tasarımı için gerekli çalışmaların ilk aşamasını oluşturmaktadır. Bu testler, cevherin farklı yoğunluk fraksiyonlarında dağılımı hakkında bilgi vermesi yanında, söz konusu cevherin yıkama işlemine tabii tutulması sonuncunda elde edilebilecek ürünlerin miktarı ve içerikleri hakkında teorik bir bilgi verdiği gibi cihaz ayırma performansları açısından da bize bilgi sunmaktadır. Bu çalışmada, Nevşehir bölgesi pomzaların yüzdürme-batırma testleri yardımıyla zenginleştirme özelikleri incelenmiş ve Türkiye’deki diğer pomza bölgeleri ile Nevşehir pomzalarının zenginleştirme özellikleri karşılaştırılmıştır. Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Pomza, Zenginleştirme, YüzdürmeBatırma Testleri ABSTRACT The bulk density of pumice is about 0.8–1.3 g/cm3. Important gangue minerals found in pumice rock are andesite, trachyandesite * Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Mimarlık Fakültesi, Maden Müh. Bölümü, Isparta; e-posta:yakupumucu@sdu.edu.tr ** Doç.Dr. Hitit Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Kimya Mühendisliği Bölümü, Çorum; e-posta:vedatdeniz@hitit.edu.tr 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 143 Yakup UMUCU - Vedat DENİZ and basalt. The density of these gangue minerals are on average 2.09–2.46 g/cm3 suggesting that separation of pumice from gangue minerals by gravity methods should be possible although must be proved in practice. Separation of a mineral mixture into fractions of varying specific gravity is a useful laboratory technique for assessing amenability to gravity concentration. The sink-float test is a routine exercise, especially in mineral processing plants to evaluate and cross-check the washability characteristics of minerals. Data obtained from the float–sink tests are used to form a set of washability curves, which are then used to assess the degree of difficulty of gravity separation of raw minerals and to provide qualitative or quantitative data for the products of the separation at a selected relative density. In this study, washability of pumices in the Nevşehir region has been examined by float–sink test data, and was made a comparison of the beneficiation properties of the Nevşehir pumice with other pumice regions in Turkey. Key Words: Nevşehir, Pumice, Beneficiation, Sink-Float Tests 1. GİRİŞ Pomza, yapı endüstrisinde başta olmak üzere, dolgu malzemesi, tekstil, seramik, tarım, kimya, dişçilik ve çimento gibi sektörlerde çok yaygın kullanım alanı olan bir kayaçtır (Deniz, 1997). Türkiye’de bir çok bölgede pomza üretimi söz konusu olup, bunlar arasında Nevşehir(Kapadokya) başta olup, Isparta, Kars ve Kayseri bölgeleri en çok bilinenleridir. Endüstriyel bir hammadde olan pomzanın, düşük yoğunlukta olma sebebi porozite içeriğinden kaynaklanmaktadır. Bu özellikle, yapı malzemesi olarak kullanım alanlarında bu porozite özelliği büyük bir avantajdır. Pomzanın yoğunluğu (kuru birim hacim ağırlığı), yaklaşık 0.8-1.2 gr/cm3’ dür. Pomzanın en önemli gang mineralleri, andezit, traverten, serpantinit ve bazalt’tır. Bu gang minerallerinin yoğunlukları ise yaklaşık 2.09 ile 2.46 gr/cm3’ dür (Deniz & Umucu, 2005). Pomza ile yan kayaçları arasındaki yoğunluk farkının bu kadar yüksek olması ister istemez gravite yöntemi ile zenginleştirilebileceği kanısı hakim olmaktadır. 144 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Cevherlerin yıkanabilirlik özelliklerinin tespiti amacıyla yapılan yüzdürmebatırma testleri, kurulması planlanan bir yıkama tesisinin tasarımı için gerekli çalışmaların ilk aşamasını oluşturmaktadır. Bu testler, cevherin farklı yoğunluk fraksiyonlarında dağılımı hakkında bilgi vermesi yanında, söz konusu cevherin yıkama işlemine tabii tutulması sonucunda elde edilebilecek ürünlerin miktarı ve içerikleri hakkında teorik bir bilgi vermektedir. Bu verilerin teorik olması nedeniyle uygulamada farklılıklar çıkmaktadır. Oysa tesiste kullanılan ekipmanların ayırma performanslarının bilinmesi durumunda, yıkanması düşünülen cevherden elde edilecek temiz ürün ve artık miktarları önceden gerçeğe yakın değerler ile tahmini mümkün olabilmektedir (Leonard, 1979; Burt, 1984; Osborne, 1988). Türkiye’de bir çok pomza üretici firması yıllardır ürettiği pomzalar ile yapı endüstrisinde önemli yeri olan bims blok üretimi yapmaktadır. Fakat, son yıllarda, bims blok ürünlerinin ağırlığından piyasadaki diğer yapı malzemeleri (Ytong, Tuğla v.b.) ile rekabet edemez hale gelmiştir. Türkiye’de Isparta, Kars, Kayseri ve Nevşehir bölgelerinde çok farklı pomza oluşumları olup, yöre pomzaları hem rezerv açısından hem de kalite açısından oldukça iyi bir durumdadır. Bu yörelerden Nevşehir pomzalarının zenginleştirilmesi ile hafif bims üretimi yanında hem tekstil pomzası hem de zirai pomza üretimi de söz konusu olabilecektir. Bu amaçla, bir çok şirket jig yıkama üniteleri kurmuşlardır. Fakat, kurulum esnasında, pomzanın fiziksel, kimyasal ve yıkanabilme özellikleri dikkate alınmadan daha çok alışkanlıklar ve kopyacılık mantığı ile küçük ve orta ölçekli yatırımlar yapılmıştır. Oysa, öncelikle yörenin hatta özelde her üreticinin pomza rezervleri üzerinde yüzdürme-batırma testlerinin uygulanması, daha sonra mevcut tesislerde yıkanabilme durumları similasyon teknikleri ile ortaya konması gerekmektedir. Bu çalışmada, rezerv açısından dünyada ve ülkemizde oldukça fazla olan pomza madeninin, ülkemizde ve dünyada yaygın olmayan zenginleştirme özelliklerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Nevşehir, Isparta ve Kars yöresi pomzalarının zenginleştirme durumları yüzdürme-batırma test sonuçlarından ortaya konulmuştur. Bimsblok yapımında büyük bir sorun çıkaran Nevşehir yöresi pomza yataklarının yapısında bulunan yan kayaçların pomzadan uzaklaştırılması için neler yapılması gerektiği vurgulanmış ve bazı yapılmış testlerin sonuçları yorumlanmıştır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 145 Yakup UMUCU - Vedat DENİZ 2. Pomzaların Zenginleştirilme Durumları Pomza ile yan kayaçları olan andezit ve trakiandezitin aralarındaki Taggart zenginleştirme kriterleri 17.5, 8.75 ve 2 olarak bulunmuştur. Bu veriler teorik olarak pomza ile yan kayaçlarından kolaylıkla gravite ile zenginleştirilebileceğini göstermektedir. Nevşehir pomzalarının yoğunluk farkına göre zenginleştirme durumlarını ortaya koymadan önce Isparta (Karakaya ve Gelincik) ve Kars (Tekçam ve Hırsızpınarı) yöresi iki farklı pomza örneklerinin yıkanabilme durumlarının ortaya konmasının yararlı olacağı düşünülmüştür. Kars yöresi Hırsızpınarı ve Tekçam pomzaları için iki farklı boyut grubunda yüzdürme-batırma analizleri yapılmıştır. Her iki pomza için yüzdüre-batırma sonuçları Şekil 1’de verilmiştir (Umucu ve ark., 2008). Her iki pomza için iri ve ince boyutların yüzdürme-batırma eğrilerinde farklılık tespit edilmiştir. Tekçam ve Hırsızpınarı pomzaların her ikisinde de ince boyutlarda yıkanabilme özelliği bozulmaya başlamıştır. Ayrıca, Hırsızpınarı pomza örneğinin orta ve zor yıkanabilir olduğu tespit edilirken, Tekçam pomza örneğinin kolay yıkanabilir olduğu tespit edilmiştir. Şekil 1. Kars yöresi Tekçam ve Hırsızpınarı pomzalarının yıkanabilme durumu 146 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Isparta yöresi pomzalar fiziksel, mineralojik ve morfolojik olarak farklı olan iki ayrı bölge ismi ile ayrılırlar. Bunlar, Gelincik ve Karakaya pomzaları olarak bilinir. Isparta-Gelincik yöresi pomzalarının yoğunluğuna göre yıkanabilirliklerini belirleyebilmek için, pomza cevherinin üzerinde yüzdürme-batırma testi uygulanmıştır. Üç farklı boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma test sonuçları Şekil 2’de verilmiştir (Umucu ve Deniz, 2005). Şekil 2. Isparta yöresi Gelincik ve Karakaya pomzaların yıkanabilme durumları 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 147 Yakup UMUCU - Vedat DENİZ Şekil 2(A,B,C)’de görüldüğü üzere Gelincik yöresi pomzasının tüm boyut gruplarında yıkanabilirliklerinin çok iyi olduğu, hem porozite karakteristik eğrisinden hem de ±0.1 yoğunluk eğrisinden görülmektedir. Boyutun azalması ile serbestleşme nispeten artmakta ve yıkanabilirlikler de daha da kolaylaşmakta olduğu ±0.1 yoğunluk eğrilerinden gözükmektedir. Yüzdürme-batırma test sonuçlarından, Gelincik pomzalarının gravite yöntemleri ile gang mineralleri olan andezit ve trakiandezit’ten ayrılmasında sorun olmayacağını söylemek mümkündür. Isparta-Karakaya yöresi pomzalarına ait üç farklı boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma eğrileri Şekil 2’(D, E, F) de verilmiştir. Karakaya pomzalarının yıkanabilirliklerine bakıldığında, iri boyuttan ince boyuta doğru gidildikçe yıkanabilirlikteki değişim çok fazla olmamakta ve hemen hemen her boyutta yıkanabilirlik orta seviyede devam etmektedir. Bu durum, mineralojik incelemeler sonucunda da ortaya çıkmıştır. Pomza ve andezitin yoğunlukları arasında olan trakiandezitin orta yoğunlukta olması zenginleştirmeyi olumsuz yönde etkilediği, trakiandezitlerin fazla miktarda yeterince cevher içerisinde bulunduğu ve bu nedenle yoğunluğa göre zenginleştirmede olumsuz yönde katkı yapmaktadır. 3. NEVŞEHİR POMZASININ ÖZELLİKLERİ 3.1. Kimyasal Analiz Değerleri Nevşehir yöresi pomza numunelerin kimyasal analiz değerleri Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1’de görüleceği üzere Nevşehir yöresi pomzaların SiO2 değeri oldukça yüksektir. Çizelge 1. Nevşehir pomzasının kimyasal analiz sonuçları Eleman SiO2 Al2O3 CaO Na2O Fe2O3 K2O % 73.36 10.30 6.69 3.12 2.13 1.72 MgO Ateş TiO2 SO3 Kaybı 0.17 0.28 0.01 2.18 3.2. Mineralojik ve Morfolojik Özellikleri Nevşehir pomzasının mineralojik incelenmesinde alkali feldspat minerallerinden olan okside olmuş biyotit, kuvars ve horndblend mineralleri gözlenmiştir. Daha fazla plajioklas mineralleri ve daha çok camsı doku içerisinde düzensiz boşluklar gözlenirken, camsı dokunun içerisinde sertliği yüksek olan volkanik kaya kırıntıları mevcuttur. 148 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Ayrıca, vitrifikasyon sonucunda gözeneklerin içerisinde sekonder mineraller olarak adlandırılan kil ve kaolen tespit edilmiştir. Genelde yan kayaç pomza ilişkisine bakıldığında Isparta ve Kars bölgesi pomzalarına göre daha serbest halde gözlenmektedir. Nevşehir pomzası diğer pomza bölgelerine göre; aşındırıcı minerallerden olan sanidin, piroksen ve feldspat mineralleri daha çok gözlenmiştir. Petrografik incelemeler sonucunda, Nevşehir pomzasının silisçe daha zengin riyolitik bir bileşime sahiptir (Deniz ve Umucu, 2011; Deniz ve ark., 2011). Nevşehir pomzasının morfolojik olarak incelemeleri sonucunda, diğer pomza bölgelerine göre daha az gözenekli (poroz) olduğu ve gözenek çapları çok daha küçük olduğu ve porların birbirlerine bağlı olmadığı tespit edilmiştir. 3.3. Nevşehir Yöresi Pomzalarının Elek Analiz Dağılımları Nevşehir pomzasının özelliğini tespit edebilmek için öncelikle elek fraksiyonların da dağılımını tespit etmek gerekmektedir. Nevşehir pomzasının, elek analizi ve porozite içerikleri Çizelge 2’de verilmiştir. Malzemenin elek analizi incelendiğinde, pomzanın kısmen boyuta göre zenginleştirmeye uğradığı tespit edilmektedir. Nevşehir pomza cevherinin yan kayaçları olan, andezit, traverten, bazalt, ve serpantinit’e göre doğal ufalanması çok daha zor olduğu elek boyutu inceldikçe porozite değerlerinde bir azalış olması ile ortaya çıkmıştır. Çizelge 2. Nevşehir pomzasının elek analizi ve porozite dağılımı Elek Boyutu (mm) Miktar (%) Porozite (%) +50 5.55 66.76 6.10 5.55 66.76 6.10 -50+30 23.48 63.28 24.48 29.03 63.95 30.58 -30+20 27.22 61.29 27.48 56.25 62.66 58.06 -20+12 16.39 60.37 16.30 72.64 62.14 74.36 -12+4 14.06 59.11 13.69 86.70 61.65 88.05 -4 13.30 54.53 11.95 100.00 60.70 100.00 Toplam 100.00 60.70 100.00 Dağılım Küm. E.A. Küm. E.A. (%) Küm. Porozite (%) (%) Miktar Porozite Dağılımı(%) 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 149 Yakup UMUCU - Vedat DENİZ 3.4. Nevşehir Pomzalarının Yıkanabilirlik Durumları Nevşehir yöresi pomzalarının yıkanabilirliklerini belirleyebilmek için 50-30 mm, 30-20 mm ve 12-4 mm’lik boyutlar yüzdürme-batırma testlerine tabi tutulmuştur. Yüzdürme-batırma testi, öncelikle 1.0 gr/cm3’lük su yoğunluğundan başlayarak, 1.7 gr/cm3’lük yoğunluğa kadar 0.1 gr/cm3 yoğunluk farkları için öncelikle 50 lt’lik plastik kovalarda ağır sıvılar (ZnCl2) hazırlanmıştır. Bu hazırlanan sıvıların, pomza gözeneklerine girmemesi için önceden su ile gözenekler doygunlaştırılmıştır. Daha sonra, en yüksek yoğunluk olan 1.7 gr/cm3’den başlayarak 1.0 gr/cm3’e kadar test edilmiştir. Yüzdürme-batırma test sonucunda, kovalardaki batan ürünler su ile iyice yıkandıktan sonra etüvde 105 °C’de kurutularak ağırlıklar tartılmış ve her bir yoğunluk fraksiyonları için porozite ölçümü yapılmıştır. Porozite ölçümleri TS 699 (1987)’e göre yapılmıştır. Nevşehir bölgesi pomza cevherlerinin yoğunluğuna göre yıkanabilirliklerini belirleyebilmek için, üç farklı boyut grubu üzerinde yüzdürme-batırma testi uygulanmıştır. Bu üç farklı boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma test sonuçları Çizelge 3-5’de ve yüzdürme-batırma eğrileri ise Şekil 3’de verilmiştir. Çizelge 3. 50-30 mm’lik boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma sonuçları Yoğunluk Yüzen Küm. Yüzen Küm. Batan Porozite ± 0.1 Miktar Porozite Miktar Porozite Miktar Porozite Karak. Yoğ. Değ. (%) Değ.(%) (%) (%) (%) (%) (%) (%) gr/cm3 -1.0 30.88 -1.1 27.04 - 1.2 17.68 -1.3 7.74 - 1.4 1.80 - 1.5 0.37 -1 .6 0.22 - 1.7 0.09 + 1.7 14.18 Toplam 100.00 150 76.84 73.08 68.73 61.12 57.71 54.15 50.79 40.08 10.78 63.28 30.88 57.92 75.60 83.34 85.14 85.51 85.73 85.82 100 76.84 75.08 73.60 72.44 72.13 72.05 72.00 71.96 63.28 100 69.12 42.08 24.40 16.66 14.86 14.49 14.27 14.18 63.28 57.22 47.03 31.30 17.45 12.57 11.51 10.91 10.72 15.44 28.96 66.76 79.47 84.24 85.49 85.62 85.78 92.91 ---44.72 25.42 9.54 2.17 0.59 0.31 ------ 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Çizelge 4. 30-20 mm’lik boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma sonuçları Yoğunluk gr/cm3 Yüzen Küm.Yüzen Küm. Batan Porozite ± 0.1 Miktar Porozite Miktar Porozite Miktar Porozite Karak. Yoğ. Değ.(%) Değ.(%) (%) (%) (%) (%) (%) (%) -1.0 35.80 75.97 35.80 75.97 100 61.29 17.9 ---- -1.1 26.29 74.35 62.09 75.28 64.20 53.10 48.95 39.14 - 1.2 12.85 69.76 74.94 74.34 37.91 38.37 68.52 16.06 -1.3 3.21 62.08 78.15 73.83 25.06 22.27 76.55 3.74 - 1.4 0.53 56.74 78.68 73.72 21.85 16.42 78.42 0.79 - 1.5 0.26 53.89 78.94 73.65 21.32 15.42 76.94 0.37 -1 .6 0.11 49.69 79.05 73.62 21.06 14.94 79.00 0.11 - 1.7 0 41.93 79.05 73.62 20.95 14.76 79.05 ---- + 1.7 20.95 14.76 20.95 14.76 89.53 ---- Toplam 100 61.29 100.00 61.29 Çizelge 5. 12-4 mm’lik boyut grubu için yapılan yüzdürme-batırma sonuçları Yoğunluk gr/cm3 Yüzen Küm. Yüzen Küm. Batan Porozite ± 0.1 Miktar Porozite Miktar Porozite Miktar Porozite Karak. Yoğ. (%) (%) (%) (%) (%) (%) Değ.(%) Değ. (%) -1.0 35.36 78.06 35.36 78.09 100 59.11 17.68 ----- -1.1 17.88 76.02 53.24 77.38 64.64 48.75 44.30 28.44 - 1.2 10.56 73.14 63.80 76.67 46.70 38.24 58.49 15.19 -1.3 4.63 66.47 68.43 75.98 36.20 28.16 66.12 6.29 - 1.4 1.66 61.78 70.09 75.65 31.57 22.54 69.26 2.00 - 1.5 0.34 59.64 70.43 75.57 29.91 20.34 70.26 0.45 -1 .6 0.11 54.36 70.54 75.54 29.57 19.91 70.49 0.11 - 1.7 0 54.36 70.54 75.54 29.46 19.78 70.54 ---- + 1.7 29.46 19.78 29.46 19.78 85.27 ---- 100 59.11 Toplam 100.00 59.11 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 151 Yakup UMUCU - Vedat DENİZ Şekil 3’ de görüldüğü üzere tüm boyut gruplarında pomzaların yıkanabilirliklerinin çok iyi olduğu, hem porozite karakteristik eğrisinden hem de ±0.1 yoğunluk eğrisinden görülmektedir. Boyutun azalması ile yıkanabilirlikler daha da kolaylaşmakta olduğu ±0.1 yoğunluk eğrilerinden daha net olarak gözükmektedir. Bu durum, serbestleşme ile ilgisi olmayıp, kümülatif yüzen miktar eğrisinden de gözüktüğü üzere ince boyut grubunda daha fazla gang minerallerinin olmasından kaynaklanmaktadır. Yüzdürme-batırma test sonuçlarından, Nevşehir pomzalarının gravite yöntemleri ile gang mineralleri olan andezit, bazalt, traverten ve serpantinit’den ayrılmalarında sorun olmayacağını söylemek mümkündür. Şekil 3. Nevşehir pomzaların farklı boyutlardaki yüzdürme-batırma eğrileri 4. Pomzaların Yıkama Performaslarının Karşılaştırılması Literatürde, matematiksel eşitlikler ile yüzdürme–batırma sonuçlarını değerlendirilmesi ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Fakat, bu tekniklerin komplike matematiksel eşitlikler ile tarif edilmiş olmaları pratikte geniş kullanımı engellemiştir. Yüzdürme-batırma verilerinden farklı bir matematiksel eşitlik Govindarajan ve Rao(1994) tarafından geliştirilmiştir. 152 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Govindarajan and Rao (1994) tarafından kömürlerin kül içeriği için geliştirilen teknik bu çalışmada kullanılmıştır. Yüzdürme-batırma testlerinden elde edilen kümülatif ağırlık ve % porozite verileri kullanılarak eşitlikler geliştirilmiştir. Deneyler Isparta ve Nevşehir yöresi pomzalar için yapılmıştır. Üç farklı boyut grubunda yapılan yüzdürme-batırma test sonuçlarından çizilen yıkama eğrileri daha önce Şekil 2 ve Şekil 3’de verilmişti. Yüzdürme-batırma verileri, poroziteli (Rp) ve porozitesiz (Rnp), randımanlar ve ayırma verimi(SE) iki bileşen olarak çözülmüştür. R p = Ci Rnp = C i Aip (1) A fp (100 − A ) (100 − A ) inp (2) fnp SE = Rp-Rnp (3) Burada, Ci; beslemenin kümülatif ağırlık miktarı(%), i, ortalama yoğunluk fraksiyonu, Aip; yüzen malzemenin kümülatif porozite içeriği ve Afp ise beslemenin porozite içeriğidir. Porozitesiz (Rnp) ve poroziteli (Rp) randıman eğrileri, her bir pomza’nın farklı boyut grupları için malzemenin kümülatif yüzen miktarları (%) için Şekil 4’de çizilmiştir. Ayrıca, ayırma verimleri (SE) her bir pomza örneği için ortalama yoğunluk değerlerine karşı çizilmiş ve Şekil 5’de gösterilmiştir. Nevşehir pomzalarının genel anlamda yoğunluk farkına göre zenginleştirilebilirlikleri çok kolay olduğu fakat Isparta-Gölcük yöresi pomzaların zor olduğu ortaya çıkmıştır. Isparta pomzasının, pomza-gang minerallerinin serbestleşmesi açısından boyuta bağlı bir durumunun ortaya çıkmadığı, buna karşın Nevşehir pomza’sında boyut etkisinin önemli olduğu ortaya çıkmıştır. İnce parça boyutları için, ayırma verimleri (SE) Nevşehir pomzası için elde edilen değerler Isparta pomza’larına göre çok daha iyidir. Düşük yoğunluklarında, Nevşehir pomza’sının ayırma verimi, Isparta pomza’sından çok daha iyidir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 153 Yakup UMUCU - Vedat DENİZ Isparta pomza’sının tüm boyutları için, ayırma verimi 1.45’lik ayırma yoğunluklarından çok daha fazla yoğunluklarda ancak iyi bir sonuç elde edildiği ve bu nedenle gravite yöntemlerinde ayırmanın zor olacağı gözükmüştür. Yüzdürme-batırma verilerinin, ortalama yoğunluklar açısından poroziteli ve porozitesiz randıman değerleri açısından iyi bir ilişki ile yorumlanabileceği ortaya çıkmıştır. Şekil 4. Isparta ve Nevşehir pomzaların randıman eğrileri 154 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Pomzaların Zenginleştirme Özellikleri Açısından Değerlendirilmesi Şekil 5. Isparta ve Nevşehir pomzaların ayırma verim eğrileri 5. Sonuç ve Öneriler Pomza ile yan kayaçları arasındaki Taggart zenginleştirme kriterleri oldukça yüksektir. Bu sonuç, teorik olarak pomza ile yan kayaçlarından kolaylıkla gravite ile zenginleştirilebileceğini göstermekte olup, Nevşehir pomzaları üzerine yapılan yüzdürme-batırma sonuçlarında da açıkça belli olmaktadır. Diğer taraftan, Isparta yöresi pomzaları için ortaya konan yüzdürme-batırma sonuçları Taggart kriterinin aksine, zenginleştirmenin kolay olmayacağını işaret etmektedir. Ortaya çıkan bu farklı sonuç, iki farklı yöre pomzalarının mineralojik özelliklerinin farklılığından kaynaklanmaktadır. Nevşehir pomzalarının gözeneklerinin hepsinin birbirleriyle çok ince çeperlerle ayrılmış iken, Isparta yöresi pomzasının gözeneklerinin, özellikle orta ve iri boyutlu olanlarının boşluklarının birbiriyle ilişkili olduğundandır. Kolay zenginleşen Nevşehir pomzalarının, performansları yüksek olan jiglerde, Isparta yöresi pomzasının simülasyonunda da aynı jiglerde zenginleştirilmeleri sonucu düşük verimler ile kazanılabileceği gözükmektedir. Bu nedenle, 50 mm’nin altındaki malzeme için 4 farklı boyut grubunda, 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 155 Yakup UMUCU - Vedat DENİZ havalı jiglerle zenginleştirilmesi ile verimlerin artabilecek ve ayrıca ürünün kurutulmasına da ihtiyaç duyulmamış olacaktır. 50 mm’nin üstündeki boyutlar ise triyaj ile zenginleştirilmesi uygun olacaktır. Sonuçta, Nevşehir pomzalarının genel anlamda yoğunluk farkına göre zenginleştirilebilirlikleri çok kolay olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca, gravite yöntemleri ile zenginleştirme yapılan tesislerde, cevher ile ekipmanın çalışma şartlarının yüzdürme-batırma testleri ile mutlaka kontrol edilme gerekliliği ortaya çıkmıştır. Kaynaklar Burt, R.O., 1984, Gravity Concentration Technology, Elsevier, Netherlands, 33-51. Deniz V., 1997, Isparta yöresi iki farklı pomzanın kırılma özelliklerinin incelenmesi, I. Isparta Pomza Sempozyumu, Isparta, 207-212. Deniz V., Umucu Y., 2004, Soylu endüstriyel mineraller A.Ş.’ nin pomza zenginleştirme tesisindeki jig performanslarının değerlendirilmesi, 5. Endüstriyel Hammaddeler Sempozyumu, İzmir, 307-312. Deniz, V., Umucu, Y., 2004, Comparison of the washability characteristics of Nevşehir and Isparta pumices, Proceedings of Xth International Mineral Processing Symposium,Çeşme-İzmir/Turkey, 191-197. Umucu, Y., Deniz, V., 2005, Isparta yöresi (Karakaya) pomzaların simülasyon ile gravite zenginleştirme olanaklarının araştırılması, Türkiye Pomza Sempozyumu, Isparta,71-76. Deniz, V., Umucu, Y., 2005, Interpretation using sink-float data by simple recovery equations for two different pumices, Mineral Processing and Extractive Metallurgy (Trans. IMM- C), Vol. 114, No: 2, 109-114. Umucu, Y., Deniz, V., Çayırlı, S., 2008, Investigation of gravity beneficiation possibilities by simulation of Kars pumice using sink-float results of two different jig plants, Proceedings of XIIth International Mineral Processing Symposium,Belek-Antalya/Turkey, 235-241. Deniz, V., 2011, Comparison with some porous materials and the effects of powder filling on breakage parameters of diatomite in dry ball milling, Particulate Science &Technology, Vol. 29, 428-440. Deniz, V., Çayırlı, S. and Umucu, Y., 2011. Investigation of breakage behavior of different mineralogical and morphological characteristic pumices, Granular Matter, Vol. 13, 623-629. Leonard J.W., 1979, Coal Preparation, AIME, 4th Edition. NewYork. Osborne D. G., 1988, Coal Preparation Technology, (Graham&Trotman), UK. TS 699, 1987, Doğal Yapı Taşlarının Muayene ve Deney Metotları, Ankara. 156 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u TÜRK KÜLTÜR COĞRAFYASINDA NEVŞEHİR VE ÇEVRESİ ÖRNEKLERİ İLE YEŞİL GREEN WITH SAMPLES FROM NEVŞEHİR AND ITS SURROUNDINGS IN TURKISH CULTURE GEOGRAPHY Yaşar KALAFAT* ÖZET Biz bu bildirimizde Türk kültür Coğrafyası ve Türk kültürlü halklar gibi tanımlamaların açıklamasını yaptıktan sonra bu coğrafyada bu halklar arasında yaşamakta olan yeşil etrafında oluşmuş inançlar üzerinde durarak Nevşehir üzerinde yoğunlaşmağa çalışıyoruz. Yeşil etrafında oluşmuş inançları sözlü kültür verileri ile de açıklıyoruz. Böylece evvelce ele almış bulunduğumuz kara, sarı, mavi gibi renklerden sonra halk inanmalarına yeşil rengini de katmayı amaçlıyoruz. Renklerin geneli itibariyle halk inançları ile bağlantısı varken Karanın ise ak da olduğu gibi farklı olan mitolojik derinliği daha fazladır. Biz bu çalışmamızla, renk olgusu felsefeciler, tarihçiler, antropologlar, dilciler ve psikologlar tarafından değişik boyutları ile tartışılmakta iken halk inanmalarında renklerin yerine dair bir çalışma yapmayı amaçladık. Gerçi halk kültürünün her alanında renklerin bir anlamlandırılmaları oluyordu. Halk sağaltmacılığındaki hastalıkrenkler bağlantısından tutun da halk takvimindeki bulutların renklerine göre anlamlandırılmalarından, dokumacılıktaki renklendirmeğe varıncaya kadar halk kültürü dilinde renk alfabesi vardı. Esasen bu vasatların hepsinde halk inançları halk kültürünün diğer alanları ile paralel varlık gösteriyorlardı. Renk antropolojisine renkler de renk katmışlardı. * Dr.,Sosyal Antropolog, Halkbilim Araştırmacı- Yazar, Türk Halk Bilim Araştırma Merkezi Başkanı. e-posta:yasarkalafat@gmail.com 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 157 Yaşar KALAFAT Sonuç olarak gördük ki, halk kültüründe yeşil, inanç bağlantılıdır. Bu bağlantının kökleri mitolojik döneme kadar uzanmaktadır. Bu devamlılığı Türk kültür coğrafyasının çeşitli bölgelerinde görebiliyoruz. Yeşilin, Nevşehir halk inançlarındaki yansıması da varılan bu sonuçtan daha farklı değildir. Bu teşhisi çeşitli halk inancı uygulamalarında görebiliyor ve sözlü kültür verilerinden hareketle örnekleyebiliyoruz. Buna göre yeşil, cennetin, kutlu olanın rengidir. Gençliği, umudu, yeniden doğuşu Simgeler. Bolluk, başarı, bereket gibi halleri simgelediği gibi onun anlamına geçicilik, kıskançlık gibi hallerin rengi olduğu yüklenilmiştir. Anahtar Kelimeler: Yeşil, Mitoloji, Halk İnançları, Sözlü Kültür ABSTRACT In this report we try to concentrate on Nevşehir after defining terms such as Turkish Culture Geography and Turkish cultured communities by emphasizing on the beliefs about green of these communities which inhabit this geography. We also explain the beliefs about green by verbal culture datas. Thus, we aim to add the colour green among the colours such as black, yellow, blue which we have previously discussed. While there is a connection of colours in general to the public beliefs black has more of a mythological depth just like as white. In our study, the phenomenon of colour is discussed by philosophers, historians, antropologists, philologists and pyschologists with its different dimensions while we aimed to conduct a study on the place of colours in public beliefs. Of course, there is signification of colours in every aspect of popular culture. Take it as there was an alphabet of colours in the sickness-colour connection within the public treatments, in explaining the clouds according to their colours in the public calender and in the colourizing in weaving. Mainly, in all of these cases, public beliefs made it presence felt in parallel to the other areas of popular culture. Colours also coloured up the colour anthropology.. As a consequence we witnessed that green is related to faith in popular culture. The roots of this interconnection stretches to the mythological period. We can witness the continuity of this belief in some parts of the Turkish culture geography. The reflection of green in the public beliefs of Nevşehir is not so different than of the conclusions reached to. We can witness this diagnosis in some 158 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil of the practices of public belief and can exemplify with the verbal culture datas. Accordingly, green is the colour of heaven and the blessed. Symbolises youth, hope and rebirth. As it symbolises wealth, success, plenteousness it also is the colour of temporality, jealousy Key Words: Green, Mythology, Public Beliefs, Verbal Culture Giriş Biz bu bildirimizde Türk kültür Coğrafyası ve Türk kültürlü halklar gibi tanımlamaların açıklamasını yaptıktan sonra bu coğrafyada bu halklar arasında yaşamakta olan yeşil etrafında oluşmuş inançlar üzerinde duracak, Nevşehir’i merkeze alarak yoğunlaşmağa çalışacağız. Yeşil etrafında oluşmuş inançları sözlü kültür verileri ile de açıklamaya çalışacağız. Böylece evvelce ele almış bulunduğumuz kara1, sarı2, mavi3 gibi renklerden sonra halk inanmaları çalışmalarına yeşil rengini de katmış olacağız. Renklerin geneli itibariyle halk inançları ile bağlantısı vardır4. Karanın ise ak da olduğu gibi farklı mitolojik derinliği daha fazladır5. Renk olgusu felsefeciler, tarihçiler, antropologlar, dilciler ve psikologlar tarafından değişik boyutları ile tartışılmakta iken6 halk inanmalarında renklerin yerine dair bir çalışma yapılamaz mıydı? Gerçi halk kültürünün her alanında renklerin bir anlamlandırılmaları oluyordu. Halk sağaltmacılığındaki hastalık-renkler bağlantısından tutun da halk takvimindeki bulutların renklerine göre anlamlandırılmalarından, dokumacılıktaki renklendirmeğe varıncaya kadar halk kültürü dilinde renk alfabesi vardı. Esasen bu vasatların hepsinde halk inançları paralel varlık gösteriyorlardı. Renk antropolojisine renkler de renk katmışlardı. 1 2 3 4 5 6 Yaşar Kalafat “Türk Halk İnançlarında Kara” Uluslar arası 4. Türk Kültür Kongresi Bildirileri, Ankara sh. 274–284; Türk Dünyası Tarih Dergisi, Ağustos 1999 S. 152 sh. 17–21; İslam ve Kültür Araştırmaları, Sofya, 1999 S. 4 sh. 398–409; Erciyes Aralık 2002 S. 300 sh. 30–34 Yaşar Kalafat, “Türk Halk Tefekküründe Sarı ve Geçirdiği Transformasyon”, II. Uluslar arası Türk Dünyası Kültür Kongresi, 19–25 Nisan 2010 Yaşar Kalafat, “Türk Kültür Coğrafyasında Rumeli Balkan Örneklemeleri İle Karşılaştırmalı Renk Kültüründe Mavi”, Kocaeli Uluslar arası Balkan Sempozyumu, 18–20 Şubat 2011 Yaşar Kalafat, “Türk Kültür Coğrafyasında Renkler”, IV. Uluslar arası Van Gölü Havzası Sempozyumu, 19–20 Haziran 2008 Ahlât- Bitlis Yaşar Kalafat, “Doğu Anadolu’da Kara İyeler ve Onlara dair Halk İnançları” VIII. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi, 21-24 Kasım 2011 Kadir Albayrak, Dinlerin Rengi Renklerin Dili, Ankara, 2010, Sarkaç Yayınları, s. 41 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 159 Yaşar KALAFAT Tanrı Ülgen’in rengi mavidir. Onun sonsuzluğu ile gökyüzünün sonsuzluğu birleşmiştir. Güneşin ulaşmadığı karanlık yerler, kara kötü ruhların hastalığın bölgesidir.7 Türk mitolojisine göre hayır İlahı Ülgen’in, koruyusu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı.8 Ülgen’in gökte olduğuna dair inançlar, Gök Tanrının gökte olduğuna inanılmış olması, konuyla ilgili terimlerde muhtemel bir anlam kaymasına karşı tedbirler alınmasını gerekli kılmış olmalı ki, cami vaazlarında bazı hocalar ‘Allah’ım ellerimizi göye değil sana açmış sana yalvarıyoruz’ diye göğün Allah olmadığına vurgu yaparlar9. Gök Tanrı algılayışı Kuzey Kafkasya Türk kültür coğrafyasında özellikle yakarışlarda çok daha netleşmiştir10. Türkiye Türkçesine aktarılmış bir alkışında; “Göy/Gök Tanrım Gökten bana Gök gözlerini açıp baka Gök çimen oğlaklarda Gök çiçekli tarlalarda Gök kuzular oynaşırken Gök cepkenli balama Gök Tanrım yücelerden baka”11 Kara iyelerin ışıksız ortamlarda etkili oldukları güneş battıktan sonra faaliyetlerini artıracakları için bazı uygulamaların yapılmasından gece vazgeçilmesi inancı12 Nevşehir ve çevresinde de vardır.13 Metin: Türk kültür coğrafyası Türk kültürünün geçmişte ve günümüzde yaşadığı, yaşatıldığı bütün alanlardır. Türk kültürlü halklar ise bu kültürün yapıcısı varisi ve yaşatıcısı olan halklardır. 7 8 9 10 11 12 13 Bahattin Ögel, Türk Mitolojisi II. C TTK Ankara, 2006 s.102;Dilek Tüm, Şebnem Erensoy, “Rengin Sosyolojik Boyutu İle birey ve Toplumlararası Ayırt Edici ve Belirleyici Özellikleri Üzerine Değerlendirilme Denmesi”, Uluslar arası Türkiye Polanya ilişkileri Sempozyumu Bildiriler 16-21 Haziran 2019 Varşova, editör İ Nasreddinoğlu, s. 201. GENÇ, Reşat, Türk İnanışları İle Millî Geleneklerinde Renkler ve Sarı Kırmızı Yeşil,, Ankara 1997, Atatürk Kültür Merkezi , s. 27. Allah’ı sadece gökte değil O’nun her yerde hazır ve nazır olduğunu göstermek için namaz ibadetindeki başka yanlış uygulamalara da görevlilerce müdahale edilir. Cenaze namazlarında getirilen her tekbirle birlikte başın yukarıya gökyüzüne kaldırılması şeklindeki uygulama bu nedenle önlenmiştir. Eli Şamil, Uygur, Qaqauz, Quzey Qafqas Türklerinin Folkloru ve Edebiyatı, Bakı, 2011 s.295 A.g..e.a.g.y. Bu tespit bize, karanlık kara iyeler, ışık ak iyeler bağlantısı itibariyle İslam’da vacip olan kurbanın Akşam namazından hava karardıktan sonra kesilmesinin mekruh sayıldığı gerçeğini hatırlattı. 160 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil Yeniden doğuşun rengi olma noktasında yeşil evrensel olmasının yanı sıra Türk kültürlü halklarda da Yenigün/Nevruz’da olduğu gibi aynı mesajı verir. Eskişehir ve Nevşehir’de oldukça sık görüldüğü üzere Nevruzla birlikte yeşille temasa geçmek, yeşile basmak, yeşil bir bitki bulundurmak, onu evine getirmek, onu yanında taşımak, yeşil bir dalla dostunun sırtını ovmak gibi haller, yeşilin halk kültürümüzdeki yeniden doğuşun simgesi olduğunu gösterir. Azerbaycan Türk kültür coğrafyasında semeni göyertmek yeşertmek başlı başına içeriği bu olan inançların ürünüdürler. “Broy, broy, broy Broy broy, broy Toprağa attım tumu Broy…. Göyer semenim broy, Döyek semeni broy.. Broy, broy, broy Broy, broy, broy”14 denir. Azerbaycan Türk kültür coğrafyasından alınmış anonim bir değişte; “Azizem gurbet aşı, Yemeğe gurbet aşı Hakkın gönlü olursa Göğerder guru daşı”15 Gök/göyün mavi karşılığı ve bazen de mavi yeşil arası anlamında kullanıldığına Nevşehir ve yöresinde bilhassa kırsal kesimin eski neslinde de şahit oluyoruz; “Pınarın başı sarı Üstünde taşı sarı Mevla’m alnıma yazmış Gözü göy saçı sarı” Anadolu sözlü kültürünün Aras Vadisi örneklerinde mavi ve mavi yeşil arası gözlere “göy göz” denildiği bilinmektedir. Böyle gözler tekin görülmezlerken onların bu gücü gök köklü inançlarla bağlantılı olmalı. Mesela; “Sarı saç seyrek diş illa ki göy göz” denir. 14 15 Azad Nebiyev, Azerbaycan’da Nevruz, Ankara 1975 Kaynak kişi; Zeynelabidin Makas 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 161 Yaşar KALAFAT Azerbaycan’da yeşertmek, yeşil etmek, canlandırmak, hayat vermek gençleştirmek yeşil karşılığında göğertmek kullanılırken, sebze, zerzevat anlamında göy göğerti ifadesi kullanılır. Anadolu’da ve bu arada Nevşehir’de peynir göğertilir. Peynire mavi yeşil arası maviye çalan yeşil bir renk verdirilir. Böylece daha şifalı ve daha lezzetli olacağına inanılır. Erzincan, Erzurum ve Kars’ta ilkbahara doğru tuluk peynirlerinin tulumu iğne ile delinerek hava ile temas etmesi ve böylece onun mavimsi yeşil renk alması sağlanır. Buna tulumu göğertmek denir. Kırgız Efsanelerinde dünyayı Göy Öküz boynuzu ile koruyordu. Efsanede, Göy Öküz çobanlara su bulacağını söyleyip boynuzu ile yere eşerek suyun çıkmasını sağlamıştır. Bu tespiti uygulamalı sanatın farklı alanlarında da gözleyebiliyoruz. Seramikte mavimsi yeşilin yutulan dalga boyu 480–490 iken yeşilinki 500–580 dir16. Koku renk bağlantısı üzerinde de durulmuştur. Kokular da farklı renklere sahiptir ve bu renk koku ilişkisi titreşimler yani enerjidir. Bu çalışmalarla yeşilin çam kokusunu verdiği saptanmıştır.17. Yeşil-enerji bağlantısının en fazla görüldüğü uygulama Bahar bayramlarıdır. Nevruz/Yenigün’de ve Hıdrellezde muhakkak yeşile basılmak istenir. Her yaştaki insan bilhassa çocuklar bu günlerde kırlara yeşil alanlara götürülürler18. Yeşil sözünün eski Türkçesi yaşıldır ve yaş kökünden gelir. Eski Türklerce yış sözü ise, orman demektir. Çin kaynakları eski Türklerin yaş konularında da söz açıyorlardı. Bir kişiye yaşı sorulduğu zaman, “otuz yeşil gördüm”, yani otuz bahar göğerme gördüm, dermiş. Diğer Türk ağızlarında ise yaş, genç demektir.19 16 Fikret Hacızade, “Bir Kültür Unsuru Olarak renk ve Onun seramik sanatındaki Yeri”, Türk Kültür ve Sanatından Kesitler 1 Editör Mezahir Avşar, s. 177–195 17 Dilek Tüm, Şebnem Erensoy, “Rengin Sosyolojik Boyutu İle birey ve Toplumlararası Ayırt Edici ve Belirleyici Özellikleri Üzerine Değerlendirilme Denmesi”, Uluslar arası Türkiye Polanya İlişkileri Sempozyumu Bildiriler 16-21 Haziran 2019 Varşova, Editör İ Nasreddinoğlu, s. 201. 18 “İnsan Vücudunda bazen yeterli bazen de açık enerji birikimi olur. Eğer bir enerji merkezinde yetersiz enerji mevcutsa o zaman enerji merkezi kendi rengiyle terapi, tedavi görebilir.” Renklerden bilhassa sarı yeşil, mavi ve mor daha etkilidir. İkinci derecede etkili renkle turuncu kırmızı ve pembedir. Renk terapilerinde sorumlu kişilere gönderdiğiniz renkler kesinlikle parlak ve berrak olmalıdır. Donuk kirli yani parlak olmayan renkler sorun işaretidir. (…) önce dört şifa rengi olan sarı, yeşil, mavi ve mor renklerin kendiliğinden belirdiğini görmeniz gerekir. Sırayla sarı, yeşil ve mavi, lacivert ve mor renklerin kendiliğinden belirdiğini görmeniz gerekir (…) “Haldun Keskin, Renklerin terapisi <www.keskinlergerpa> 19 Bahaeddin ÖGEL, a.g.e.,s. 471 162 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil Anadolu’nun birçok yerinde bu arada İç Anadolu ve Nevşehir’de de çok kış görmek, çok bahar görmek yaşın yıl sayısına işaret eder. Çok bayramlar göresin şeklindeki dua çok uzun ömürlü olasın anlamındadır. Tüm-Erensoy ikilisinin yapmış oldukları aynı çalışmada renk-tat bağlantısına da yer verilmiştir. Buna göre en iştah açıcı olan renk kırmızıdır. Bu sıralamada yeşil ve sarıda iştah açıcılık en aza iner. Açık yeşillerde yeniden yükselir. Renk-tat bağlantısında mavi ve yeşil acıyı soluk yeşil ve açık mavi ise tuzluyu çağrıştırır20. Göy göğerti veya yeşil salatanın iştah açıcılığının izahı buradan hareketle yapılabilir. Bu çalışmadaki diğer hususlar arasında yeşille ilgili olanlar, iç mekânda yeşil ve mavinin sakinleştirici olduğu, marka konusunda yeşilin güven verici bulunduğu, eğitimde maviyle birlikte yeşilin kullanılmasının önemi ve sanatta yaratıcılığı güçlendirdiği gibi hususlar üzerinde durulmuştur21. B.Ögel hocamızın yazılı kaynaklardan tespitine göre; Kızlar, “kılınu, yani hizmet, iyi geçinme ve saygı kazanmayı bilirlerse, kızıl, kırmızı giyerler; yaranu, yani yaranmayı kadınlığı ile sevilmeyi, cilveyi bilirse, yeşil giyerlermiş”. Yani ağır başlı, zarif kızlar kırmızı; kadınlık tarafları ağır basan, kırıtmayı bilen, cilveli kızlar ise yeşil giyinirlermiş.22 Yeşil için konulan tarihi ve günümüzdeki teşhisler arasında adeta bir bağ vardır. Sanki “Yeşil giy yeşil kuşan yeşil murat tez olur“ der gibidirler. Nazarlıklarda mavi renk hâkim iken Nevşehir yöresinde ağaçtan yapılan nazarlıklarda yeşil kurdele bağlanır23. Bu tespitteki mesajda mavinin içerdiği dikkat dağıtıcı özelliğinden farklı olarak, adeta yeşilin mistik gücünden yararlanılmak istenilmiştir. Nevşehir yöresi halk inançlarında yeşilin kutsal olduğu inancından hareketle yeşil battaniye yere atılmaz. Yeşil İslam’ın rengi, türbelerin rengi olarak bilinir24. Bununla beraber Nahıllarda ve yemenilerde bilinen özel bir anlamı yoktur. Kutlu günlerde hanımlar daha ziyade beyaz yemeni kullanırlar25. Güney Türkistan Kuzey Afganistan’da yeni mezarların gönderine 20 21 22 Dilek Tüm,Şebnem Erensoy, a.g.m. Dilek Tüm, Şebnem Erensoy, a.g.m. Bahaeddin ÖGEL, a.g.e., s. 476; Aydın Coşkun, “Bahaeddin Ögel’in Eserlerinde Renkler”, Lisans tezi Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü, Danışman Doğan Kaya Sivas, 2010 23 Faruk Güçlü, Orta Anadolu’da Batıl İnanışlar, Edebiyat Kitapevi, Ankara 1995 24 Kaynak kişi; Turgay Kabak 25 Kaynak kişiler, KeabaN Sönmez, Nurhan Özkan- Fatma Gemiç, I. Ulslararası Nevşehir tarih ve Kültür Sempozyumu (16–19 Kasım 2011 Nevşehir) 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 163 Yaşar KALAFAT bağlanan renkli şeritlerden mezardan yapanın genç, şehit, veya ulamadan bir zat olup olmadığı anlaşılabilir. Türkmenistan’da milli günlerde kullanılan kırmızı, beyaz, sarı ve yeşil renkten yeşil olan İslam’ı temsil eder. Doğu Analu Kofilerindeki renkli yazmalardan yeşil keza İslam’ın rengidir. İç Anadolu’daki, “Yeşilbaşlı ördek olsam Su içmem gölünüzden” Türküsüne çağırım yapan Azerbaycan Türk kültür coğrafyasından yapılmış bir tespitte, yeşilbaşlı ördek olmak sıradan bir renk olayı değildir. Ördekler de bazı kuşlar gibi muhakkak çift gezerler. Bunlardan birisinin öldürülmesi halinde hayatta kalan, ölen eşinin başının üzerinde takatten düşünceye kadar tavaf edercesine döner, sonra kendisini kayalıklara çarparak parçalar. Ördeklere yeşilbaşlılık buradan kalmıştır26. Turnalar dağ aşırı ve yeşilbaşlı ördekler ise suyun deriliklerinden yârden haber getirirler; “Ördek suya dal da gel Yardan haber al da gel Eğer yârim gelmezse Tut kolundan al da gel” dörtlüğü bu inanışı doğrular mahiyettedir. Turnalarla da yeşilbaşlılık özleştirilmiştir. “Yeşilbaşlı telli turnam Şimdi bizim gölden uçtu Aklımı başımdan aldı Vardı gayrı göle düştü”27 Veya “Yeşil ördek gibi daldım göllere Sen düşürdün beni dilden dillere Başım alıp gidem gurbet ellere Ne sen beni unut ne de ben seni”28 26 27 28 Şendik Paşa, Pir Sultanlı, Elden Obadan Eşittiklerim, Bakü, 2005, s.128 Halil Atılgan, Türkülerin İsyanı, Ankara 2003, s. 134 Halil Atılgan, Türkülerin İsyanı, Ankara 2003, s.168 164 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil Orta Anadolu’nun birçok yerinde Çorum’da olduğu gibi “Arife günü yeşil kesilmez”, Bazı çevrelerde de aşure ayında oruç süresi boyunca yeşil kesilmez, çiftte öküz koşulmaz. “Yas kesen baş keser” diye bir söz vardır. Yeşil olan canlı olarak bilinir. Esasen kutlu günlerde can alınmaz cana kıyılmaz. Yoğurt veya süt eşikten dışarıya verilecek ise üzerine, üzerlik, kömür veya yeşil yaprak konularak nazar olmasının önüne geçilmek istenir. Yeşillik de nazar kesici olarak bilinir29. Yeşille ilgili inançlarda da devamlılık vardır. Şamanizm’de kara, ak, al ve sarı olmak üzere dört renk öne çıkar. Bu dört renk dört ana yöne ve evrenin dört ana unsuru olan toprak, hava, ateş ve su ile de ilgilendirilir. Şamanik/Şamanî toplumlarda yeşil ve mavi renkler de ağırlık kazanırlar. Bu inançta renklerden hareketle onlarda olduğuna inanılan enerjiyi emme ve enerjiyi yayma gücünden hasta tedavilerinde yararlanılıyordu30. Türkler yönleri renklerle ifade etmişlerdir. Buna göre sarı merkezi, yeşil doğuyu, ak batıyı, al/kızıl güneyi, kara ise güneyi temsil etmişlerdir. Yeşil, güneş yansımasından doğan bir renktir31. Uygur Türklerinde doğu mavi/yeşil, batı ak, güney al, kuzey ise siyah renkle sembolize edilmiştir.32 Yeşil renk gerektiğinde mavi (gök mavisi) yerine kullananılabilmiştir. Uygur devrinde doğunun rengi mavi bazen yeşil olarak söylenmistir. Öte yandan özellikle İslamiyetten sonra Türk mimarisinde göğü simgeleyen kubbelerde en çok firuze diye anılan mavi-yeşil karışımı renk kullanılmıştır.33 Gök Medrese, Gök Mescit, Gök Minare ve benzerleri Göy olarak da tanımlanmışlardır. Türk kültür tarihinde Türkuaz İslamiyet’ten evvel ve sonra önemli bir yer tutmaya devam etmiş yeşile çalan bu mavi renk Türk mavisi olarak adlandırılır olmuştur. Kadir Albayrak’a göre türkuaz, Gök Tanrı’nın yeşil dünyaya yansımasından doğan bir renktir34. Bu rengi geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türk kültür coğrafyasının birçok yerinde çeşitli sanat ürünlerinde bilhassa takılarda görebildiğimiz gibi Türkiye’de de doğal olarak görüyoruz. Türkuazın en bariz iz bıraktığı Türk kültür bölgesi Özbekistan’dır. 29 30 31 32 Çorum Valiliği, Çorum Halk Kültürü, Ankara, 2011 Kadir Albayrak, Dinlerin Rengi Renklerin Dili, Ankara, 2010, Sarkaç Yayınları, s.29 Kadir Albayrak, a.g.e. s.50 B.Y.Viladimirtsov, Moğolların İçtimai Teşkilatı, Çev. A.İnan TTKY Ankara, 1987 s. 79–82, zikreden Kadir Albayrak, a.g.e. s.55 33 Yaşar, Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Anahatları, İstanbul, 2006, Kabalcı yayınları, , s. 198 34 Kadir Albayrak, a.g.e. s.50 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 165 Yaşar KALAFAT Bolvadin yöresi Karadağlı Türkmenlerinde ve Karapapak Türk boyları ile Güneydoğu Anadolu bölgesi halkından ana dili Kürtçe olan Türklerde hal, yapma ben çok kere siyaha çalan yeşil renkte olur ve bunları daha ziyade gelinler yaparlar. Bu uygulama giriş törenlerindeki renkler açısından bakılmak istenilmesi pek mümkün değildir. Zira bu benlerin ilk şekilleri gelinin kızken mensup olduğu boyu gösterir. Bunlar bazen bir veya üç nokta ve bazen hilal ay şeklinde olurlar35. Nevşehir yöresinde halen bu uygulama yoktur ve yakın geçmişte yapıldığı da hatırlanmamaktadır. Renkler dinî kültürel dilin bir parçası olmuşlardır36. Bereket anlamında renk anlayışında yeşil bolluğu bereketi simgeler. Ebemkuşağında oluşan renklerden yeşil cennetin rengi olarak kabul edilir. Yağmurdan sonra çıkan güneşle birlikte ebemkuşağı da oluşur. Koşuşan çocuklar Nevşehir’de de olduğu gibi birer renk kapmak için yarışırlarken ilk sahiplenen yeşili almak ister37.Makedonya’da yağmur duası’na yarı giysili yarı çıplak katılan çocuklar yeşil giysili olurlar.38 Samsun’da gökkuşağının altından geçenin ömrünün uzayacağına inanılır. Anadolu ve Kırım’da gökkuşağının altından geçebilen kız çocuklarının erkek ve erkek çocuklarının kız olacağı inancı vardır. Sivas yöresinde Gökkuşağının diğer adı Fatma Nene Kuşağı’dır. Nevşehir’de ise Gökkuşağı olarak bilinir. Doğu Karadeniz’de Acaristan ve Dağıstan’da, Gökkuşağının bir ucu denize doğru sarkmış ise denizden su almaya indiğine inanılır. Azerbaycan’ın Türk kültürlü halklarından Talişlerde Ebemkuşağının diğer adı Ebe Nene Kuşağı’dır. Bu yörede Ebe Nene Kuşağı’nın yere yakın ucunun olduğu bölgede define olduğuna inanılır. Bütün bu tespitlerde kuşağın en itibarlı rengi yeşildir39. Azerbaycan’da daha ziyade Govsa Gezeh veya Fatma Karının Örmeni olarak bilinen gök Kuşağının etrafında diğer Türk kültürlü halklarda da bezeri inananlar oluşmuştur. Onun Umay Anay ile Baba Kamber ile ilişkilendirildiği de olmuştur. Yayın ucu gökyüzüne doğru ise bolluk olacağına aşağı doğru tuttu ise kıtlık olacağına inanılır40. 35 36 37 38 39 40 YaşarKalafat,“Aşiretlerimizde Hal/Hâl//Ben//Dövme/Damga/Dak/Veşm İle İlgili İnançlar” <www. yasarkalafat.info> Kadir Albayrak, a.g.e. s. 43 Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara, 20010, Berikan, s.345–355 Yaşar Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları IX-X, Berikan, Ankara, 2006 s. 26 Yaşar Kalafat, Türk Kültürlü Halklarda Karşılaştırmalı Halk İnançları–1, Berikan 2009 s.101 Celal Beydili, Türk Mitolojisi, Ansiklopedik Sözlük, Anakara, 2005 s.217- 218 166 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil Urenha’ların inancına göre kamların kudreti ilahîdir. Onlara bu kudret göklerden veriliştir. Bu kudret şamanın başı üzerine bulut olarak gelir; ebekuşağı şekline girerek başını, vücudunu doldurur. Bunun içindir ki her şamanın davulunda “ebekuşağı”nın resmi bulunur.41 Ebekuşağı veya Gökkuşağı Anadolu halk inançlarında “Yeşil Kâbe”, “Al yeşil Çökmesi”, “Yeşillik Çökmesi”, “Kırmızı Yeşil”, “Nur Düştü”, gibi renk alegorileriyle tanımlanmaktadır.42 Türklerin eski Şaman törenlerinde, bir ip üzerine asılmış gök(yeşil), al, sarı ve ak bezlerin Şaman’a gök yolunu gösterdiğine inanmaları da, yeşil renk ile beraberinde kırmızı, sarı ve beyaz renklerin Türk inanç ve geleneklerinde nasıl yaygın bir şekilde yer tuttuğunu göstermesi bakımından kayda değer.43 Ebemkuşağının Şamanın semaya yükselişinde izlediği yol olduğu inancı da vardır. Türk İslam kültüründe yeşil cennetin kara ise cehennemin rengi olarak düşünülmüştür. Bu maksatla yeşil giyinilir, yeşil örtüler tercih edilir. Melekler, veliler şehitler yeşil giysiler içinde göründüklerine inanılır. Ulu zatların türbeleri yeşil boyalı, yeşil örtülü olurlar. Sarıkları yeşil olarak tasarlanır. Nevşehir ve çevresinde Mevlit türünden dinî toplantılarda hanımların tülbent ve yazmaları yakın zamana kadar çoğunlukla yeşil olurdu. Keza tabut örtülerinde de hâkim renk yeşildir. Bu inanç ilahi türü dinî sözlü kültür unsurlarına da yansımıştır.44 Kara ise bilindiği gibi kara bayram örneğinde olduğu gibi aynı zamanda yasın rengidir. Şii Caferi inançlı Müslüman Türkler Muharrem ayında cami minarelerine kara bayrak asarlar. Yeşille tanımlanan dinî mimarilerden Yeşil Cami, 1531 yılında Sulakyurt’ta yapılmış olan Nakşibendî Bayramî tarikatına mensup Şeyh Bedrettin’in oğluna ait olduğu ifade edilen Yeşil Türbe zikredilebilir45. Üsküp’te dinî günlerde bazı 41 42 A. İnan, Tarihte ve Şamanizm, Anakara, 1986 Türk Tarih Kurumu s. 64. Kar. Albayrak, a.g..e. 51 Ahmet Gökbel, İnanış ve Adetleri İle Yahyalı’da Varsak Türkmenleri, Yahyalı, 1997 s. 129, Kar. Kadir Albayrak a.g.e. s. 51 43 Reşat Genç Türk İnanışları İle Millî Geleneklerinde Renkler ve Sarı Kırmızı Yeşil,, Ankara 1997, Atatürk Kültür Merkezi., s. 31 44 Sarıgömü köyünde kına yakılırken; “Allahümme salli âla Muhammed Yeşil Sancağla gelir Muhammed Yeşil giymiş geliyor kır atiyle Muhammed Seni seven âşık böyle mi sever Seni seven âşık tutuşup yanar Yeşil hulle giyer Burak’a biner.” Türünden kına ilahileri okunur. Eyüp Akman vd. Yeşil Deniz Araç’ta Kültürel Hayatın Yedi Rengi, Ankara 2009 s.89 45 Yaşar Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları IX-X, Berikan, Ankara, 2006 s.229 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 167 Yaşar KALAFAT camilerin minarelerine yeşil bayrak asılır46. Makedonya’daki Bektaşî babalarından Hıdır Baba’nın türbesi benzerlerinde olduğu gibi yeşil çuha kaplıdır.47 Kerkük Türk kültür coğrafyasında ocaklara ve belirli kişilerin mezarlarına yeşil bez bağlanır. Bu beze Baydak Bezi denir. Bunun diğer adı “Hz. Abbas Bayrağı”dır. Bu bayrak adak olarak asılır. İmam Abbas (r.a) şehit olduğu için onun bayrağı Al/kırmızıdır. İmam Hz. Ali’nin (r.a) bayrağı ise yeşildir. İmam Hz. Hüseyin’in (r.a) bayrağı ise karadır48. Varsak Türkmenlerinde yeni doğuma hazırlanacak anne adayının soğuk almasını önlemek için o, göy/göl keçinin kaynatılmış kılının buharına oturtulur49. Bu toplumun inancında keçilerden rengi göy olanda farklı bir hikmet aranmıştır Eski Türk inançlarının bir uzantısı olarak günümüze kadar gelen anamaygıl inancı, geçmişte vatan toprağı için şehit olmuş ulu zatların savaş zamanı yeni nesillerle birlikte onların yanında savaşa katılıp sonra kayboldukları şeklindedir. Savaşa bazen da grup halinde katılabilen bu ulu ruhların halk dilindeki karşılığı Yeşil Sarıklılar’ dır. Osmanlılarda yeşil rengin pek çok kullanılmasının sebepleri de açıklanmıştır. Buna göre, Miralay Ali Bey, yeşil rengin Sülale-i Tahire-i Peygamberi (temiz peygamber sülalesi) diğer insanlardan ayırt edebilmek için yeşil sarık takarlardı. Osmanlılar, yeşil rengin seyyidlik nişanı olduğunu bildikleri için onu Levn-i ruhani (ruhani renk) olarak kabul etmiştir.50 Şeklinde izah getirilmektedir. Batı Göktürklerde yeşil kaftan, IX. yüzyıl Kırgız Türklerinde yeşil kumaştan bayrak kullanıldığını seyyahların eserlerinden öğreniyoruz. Bu da Orta Asya Türklerinde yeşilin hakimiyet sembolü ve bayrak rengi olarak yaygınlık kazandığının bir işareti olmalıdır.51 Yeşil renkli sancakların Anadolu’da gazilere mahsus olduğunu ve bunun daha çok denizciler tarafından kullanıldığını gösteren muhtelif kayıtlar vardır. Şöyle ki: Barbaros’un bayrağı, üzerinde zülfikar şekli fetif ve zafer ayetleri bulunan yeşil kumaştandı. İnebahtı Deniz Savaşı’nda Cezayir Beylerbeyi Uluç Ali 46 47 48 49 50 51 Yaşar Kalafat, a.g.e. s. 7 Yaşar Kalafat, a.g..e. s. 21 Yaşar Kalafat, a.g..e. s. 105 Yaşar Kalafat, a.g..e. s.. 163 Reşat GENÇ, a.g.e., s. 35 Reşat GENÇ, a.g.e., s. 32 168 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Türk Kültür Coğrafyasında Nevşehir ve Çevresi Örnekleri ile Yeşil Paşa’nın gemisinde, üzerinde beyaz bir pençe ile fetih ve zafer ayetleri nakşedilmiş yeşil sancak kullanılmıştır.52 Anadolu’da birçok tarikat simgeleri ve türbelerdeki sancakların rengi çok kere yeşildir. Türklerde görülen yeşil renkle ilgili anlamlar genel dünya simgeciliğindeki anlamlarına uygundur. Bu bakımdan ele alındığında gençliğe, umuda, yeniden doğuşa, cennete, koyu olduğu takdirde ölüme işaret edebilir. Ayrıca geçicilik ve kıskançlığı da ifade edebilir. Ayrıca aşıklar çifti olarak sunulan Venüs ve Merkür’ün rengi olup bundan dolayı ilkbahara, bitklerin çoğalmasına, bolluk, başarı ve mutluluğa işaret eder.53 Yörenin sözlü kültüründe bu teşhisi doğrulayan çok örnek vardır; “Çaydan çaya geçelim Yeşil tespih çekelim Sen orada ben burada Böyle hasret çekelim” “Maniyem maralıyam Yürekten yaralıyam Ağaçlar yeşillenmiş Daha ben karalıyam” “Garga/karga garga gak dedi Çık şu dala bak dedi Al şu göy boncuğu Beşiğine tak dedi” Bu arada Anadolu Türk halk kültüründe rüyada yeşil murattır. Gençlerin giysilerinde de yeşil muradı simgeler; “Gül ağlar bülbül ağlar Yine yeşersin dağlar Nazlı yârden ayrıldım Murat alacak çağlar” 52 53 Reşat GENÇ, a.g.e., s. 34-35 Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Anahatları, İstanbul, 2006, Kabalcı yayınları, s. 198 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 169 Yaşar KALAFAT Mavi-yeşil bağlantısı ve mavinin ölümün de simgesi olabileceğinden hareketle ağıtlarda ölüme yol açan kurşun göy kurşun, sarı altın olarak anlatılır. “Topuz benin allı başım Saraltınım göy kurşunum Kıyma Kadir Mevla’m kıyma Bundan artık yok kardaşım”54 Bir Maçka ağıtında da; “Pencere kanadina, Sürerim mavi boya, Pencere de hayalun Sarılsam doya doya”55 Halk inançlarında mavi ümittir ve bebek beklentisinde erkek çocuğu simgeler. Bebek dünyaya gelmeden Pembe takımlar yapılıyor ise gelecek bebeğin kız olması, mavi yapılıyor ise erkek olması umulur. Hamile anımla ilgili rüya yorumlanırken mavi renk keza erkeği pembe ve sarı da kızı simgeler inancı vardır. Sonuç: Halk kültüründe yeşil, inanç bağlantılıdır. Bu bağlantının kökleri mitolojik döneme kadar uzanmaktadır. Bu devamlılığı Türk kültür coğrafyasının çeşitli bölgelerinde görebiliyoruz. Yeşilin, Nevşehir halk inançlarındaki yansıması da daha farklı değildir. Bu teşhisi çeşitli halk inancı uygulamalarında görebiliyor ve sözlü kültür verilerinden hareketle örnekleyebiliyoruz. Buna göre yeşil, cennetin, kutlu olanın rengidir. Gençliği, umudu, yeniden doğuşu Simgeler. Bolluk, başarı, bereket gibi halleri simgelediği gibi ona geçicilik, kıskançlık gibi hallerin rengi olduğu anlamları da yüklenilmiştir. 54 Zekiye Çağımlar, “Adana Avşar Ağıtlarında Destan Unsurları”, Ağıt Kitabı, Editör, Emine Gürsoy Nasgali, Kiabevi, İstanbul, 2011, s. 151–174 55 Nursel Baykasoğlu, “Maçka (Trabzon) Akarsu Köyünde Ağıt Geleneği”, Ağıt Kitabı, Editör, Emine Gürsoy Nasgali, Kiabevi, İstanbul, 2011, s. 89-95 170 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u NEVŞEHİR MERYEM ANA ORTODOKS KİLİSESİNİN RESTORASYONU ÜZERİNE NOTLAR NOTES ON RESTORATION OF NEVŞEHİR VIRGIN MARY ORTHODOX CHURCH Yılmaz BÜKTEL* ÖZET 2003 yılında dönemin Nevşehir Belediye başkanından, eski cezaevi binası olan Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin restorasyonunu yaptırma düşüncesi nedeniyle bir çağrı aldım. Aldığım çağrı üzerine 6-7 Haziran günlerinde Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinde etüt çalışmalarında bulundum, beraberinde Nevşehir çevre ilçelerinde bulunan 19. yy kiliselerini de gezerek Yapıya ilişkin bir değerlendirme raporu kaleme aldım. Bildiride cezaevi olarak kullanıldığı için Yapı kötü durumda iken gerçekleştirdiğim etüt çalışmalarımda vardığım sonuçlar ve yapının günümüzdeki durumu üzerinde durulacaktır. Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Ortodoks, Meryem Ana, Restorasyon ABSTRACT In 2003, I had a call from the mayor- at that time of Nevsehir in relation with the restoration thought of the Nevşehir Virgin Mary Orthodox Church which is the old prison building. Upon this call, at the days of 6th and 7th of June, I realized a research work at Nevşehir Virgin Mary Orthodox Church and I wrote an evaluation report for the structure by visiting also the 19th century churches of the towns in the surrounding of Nevşehir. In this study, It will be discussed the results which I obtained when the structure was in poor condition due to its usage as a prison and the present state of the structure. Key Words: Nevşehir, Orthodox, Virgin Mary, Restoration * Yrd. Doç. Dr., Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, e-posta: ybuktel@gmail.com, yilmazb@trakya.edu.tr 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 171 Yılmaz BÜKTEL I - Konunun Tanımı 21 yyın başlangıcını oluşturan geçirdiğimiz son 10 yıl, ülkemizde bulunan 19. yy kiliselerinin restorasyonu ve işlevlendirilmesi açısından, Edirne’den bakıldığında altın çağını yaşadığı söylenebilir. Öyle ki bu geçen 10 yılda Edirne il merkezinde bulunan Kıyık ve Uzunkaldırım Bulgar kiliseleri (Büktel: 2009b,131-142) ile Kaleiçindeki Katolik kilisesi restore edilerek ilk ikisi kilise olarak ve üçüncüsü de bir ilköğretim okulunun sosyal etkinlik salonu olarak yeniden işlevlendirilmiştir. Daha önceden araştırma konusu olarak çalıştığımız Edirne Sinagogu, (Büktel: 2009a, 141-169) yıkılışından sonra geçen uzun yıllar sonucunda enkazı temizlenerek restorasyon sürecine girilmiştir. Son bir örnek olarak Uzunköprü ilçesinde bulunan yine tarafımızdan çalışılmış olan Rum-Ortodoks kilisesinin restorasyon projeleri hazırlanmıştır. (Büktel: 2011, 115-137) 2003 yılında benzer şekilde bir çalışmanın ilk adımlarında bulunmak üzere Nevşehir’e geldim. Nevşehir Belediye Başkanlığının daveti üzerine 6-7 Haziran günlerinde, Nevşehir Merkez ilçe, Cumhuriyet Mahallesi, 6 pafta, 503 ada ve 11 nolu parselde bulunan mülkiyeti Nevşehir Belediyesine ait Nevşehir Meryemana Kilisesi ve çevresi tarafımdan gözlenmiş, Nevşehir Belediyesinin tarafıma ilettiği dokümanlar incelenmiştir. 7 Haziran günü çevredeki yerleşim bölgelerinde Nevşehir Meryemana Kilisesi ile yakın dönemlere tarihlenen Rum Ortodoks kiliselerinde (Kaymaklı, Derinkuyu, Cemil, Mustafapaşa) incelemeler yapılarak restorasyon projesine esas oluşturacak bir rapor hazırlanmıştır. Yaptığımız tespitler ve yapılacak işler(Öncelikler ve Gerekçeler) olmak üzere iki bölümden oluşan raporumuzu Nevşehir Belediyesine teslim ettikten kısa bir süre sonra yerel yönetimin değişmesi sonucu yeni yönetimin bu projeyi bir şekilde askıya aldığını haber aldık. Hazırlanan projenin hayata geçirileceği günleri beklerken yakın zamanlarda ana yapıya dokunulmaksızın sadece bir çevre temizliği yapılarak muhdes yapı kalıntılarının kaldırıldığını öğrendik. II - Nevşehir Meryemana Kilisesi Nevşehir Meryemana Kilisesi, kentin sırtını dayadığı Kahveci dağının doğu tarafında ve Nevşehir kalesinin güneyinde, Nevşehir-Niğde yoluna bakan bir vadi yamacı üzerinde yer almaktadır. Nevşehir’in Cumhuriyet mahallesinde yaşayan Ortodoks mezhebine mensup Hıristiyan azınlık tarafından 1849 yılında yaptırılan Meryemana Kilisesi, 1924 yılındaki mübadele dö- 172 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin Restorasyonu Üzerine Notlar nemine kadar, yörede yaşayan Rum azınlık tarafından kilise olarak kullanılmış. 1950 yılından 1992 yılına kadar ise aralarında Kemal Tahir ve Yılmaz Güney’inde bulunduğu pek çok ünlü şahsiyetin, cezalarının belirli bir kısmını çektiği bir kapalı cezaevi olarak kullanılan yapı, bölgedeki en büyük 19. yy kiliselerinden biridir. Nevşehir E tipi cezaevinin Çardak yolu üzerindeki yeni binasına taşınmasıyla boşaltılan Kilise binası, bu taşınma işleminden sonra metruk hale gelerek bir yıpranma-yokoluş sürecine girmiştir. Nevşehir’de araştırmayı yaptığım yıllarda karşılaştığım bir gazete haberi Milli Emlak Müdürlüğü tarafından Nevşehir Belediyesine kültürel amaçlar çerçevesinde kullanması amacıyla verilen Nevşehir Meryemana Kilisesinin, bakımsızlık nedeniyle yıkılacağı günü beklediği belirtiliyor. Semavi Eyice (Eyice: 1977, 77-102) Nevşehir’de Karamanlıca yazılmış bir salnameyi kaynak göstererek, Şehirde iki kilise yapısı bulunduğunu belirtir. Bunlardan ilki Sacit Pekak’ın kent merkezinde, 4 katlı bir çan kulesinin kalıntıları olduğunu ileri sürdüğü duvar kalıntılarından başka bir izi olmayan Hagios Georgios kilisesidir. (Pekak: 2009, 260) Diğeri ise yazarın İkinci kilise olarak adlandırdığı, Grekçe ve Türkçe olan iki kitabesinden Türkçe olanında “Mecid olsun ömr-ü Sultan Abdul Mecid Hanın/ Zira sayesinde inşa oldu/ Nevşehirde bu Kilisa/ Kayseriya rahibi idi Paisios pir-i valia/ Naziansu Leontios üstad-ı Grekor kalfa/ Bi Hamd-Allah itmam oldu oku ferahla tarihin/ Veledetullaha emanet kılındı maan kasaba/ 1849” olarak banisi ve yapan ustanın adını veren, Meryemana Kilisesi olduğunu düşündüğümüz bu yapı olmalıdır. Sacit Pekak aynı yerde, halk tarafından “Hapsane Kilise” olarak adlandırılan Yapının, yarısı kayıp olan kitabesine göre 1894 yılında ibadete açıldığını belirtmektedir. Bizim kitabelerin ikisini de görme şansımız olmadı. Türkçe kitabenin inşaatın bitim tarihini, Grekçe kitabenin ise ibadete açılış tarihini verdiğini düşünebiliriz ama iki tarih arasındaki 45 yıllık fark normal görünmüyor. Bu durumda Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin üçüncü bir kilise mi olduğu akla sorusu geliyor ya da Makalede geçen 1894 tarihinin 1849 iken sehven mi bu şekilde yazıldığı. Sacit Pekak, Cezaevi kullanımı için Yapının içine bir ara kat, hücreler, tuvalet ve mescit eklendiğini belrtiyor ki bizim incelemelerimizi yaptığımız tarihte bu ilaveler halen duruyordu. Yapı içindekiler dışında, yüksek taş du- 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 173 Yılmaz BÜKTEL varlarla çevrili avlu içinde de sonradan yapılmış ilave yapılar bulunuyordu. Her iki durumdan 100 yıldan daha fazla bir tarihe sahip olan Kilisenin şu an için elimizde fazla bir belgesi de yok. Nevşehir Belediyesi İmar İşleri Müdürlüğünde bulunan taş baskısı panoramik bir resim kopyası ve Yapının cezaevi olarak kullanıldığı günleri gösteren bir kaç kare cropladığımız bir Yeşilçam filmi, eski günlerine dair görüntülerini oluşturuyor. 1 Yapının cezaevi olarak kullanımı bazı olumsuzluklara yol açmış olsa da genel olarak baktığımızda bu kullanımın, Yapının bugünlere sapasağlam gelmesine yol açmıştır. Çünkü Yapının cezaevi olarak kullanılması söz konusu olmasaydı, 1992 yılında başlayan yıpranma-yokoluş süreci bu durumda çok daha erken, 1950 yılı öncesinde başlayacak ve belki de bugüne Yapının dört duvarı bile kalamayacaktı. Yapının cezaevine dönüştürülmesi sırasında ona en çok zarar veren uygulama, yapılan bir ara katla Kilisenin iki katlı hale getirilmesidir. Gerçi nefleri ayıran sütunların arası bölme duvarları ile kapatılarak Yapı duvarlarının taşıma gücüne takviye yapılmıştır ama bugün için en büyük sorun bu ara kat tabliyelerinin kaldırılması-indirilmesi işidir. Nevşehir Meryemana Kilisesi plan açısından bakıldığında teraslama yapılmış bir alana inşa edilmiş olan beş apsisli ve beş nefli bir bazilikadır. Ancak birinci ve beşinci sıradaki nefler, kiliseye kapalı dışa kemerlerle açık bir portik görünümünde olup aynı yapıdaki giriş bölümüyle birleştiğinde üç nefli bir bazilikayı, kuzey, güney ve batı yönlerden saran ‘U’ biçimli bir açık narteks gibi algılanmaktadır. Söz konusu nefler yalnızca apsis önünde diğer bölümlerinden ayrılmakta ve kilise iç mekanına katılmakta ve doğu cepheleri birer apsis gibi nihayetlenerek Yapıya beş apsisli bir görünüm vermektedir. Nevşehir’deki diğer kiliselerin hepsinden farklı bir anlayışta inşa edilmiş olan Meryemana Kilisesinin yakın bölgedeki hem malzeme hem de plan açısından bir benzeri, Sacit Pekak’ın aynı yayınında yer vermiş olduğu 1861 yılında inşa edilmiş olan Niğde Aziz İoannes Prodromos kilisesidir. (Pekak: 2009, 265. Pekak: 2005, 268-69) Yapının ayrıntılarına vakıf değiliz ancak resimden görülen bu yapıdaki birinci ve beşinci neflerin Nevşehir örneğimizdeki gibi dörder kemerle değil altışar kemerle, yani tamamıyla 1 Mahpus (1973) yönetmen: Nejat Saydam, Oynayanlar: Türkan Şoray-Hakan Balamir 174 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin Restorasyonu Üzerine Notlar dışa açık olduğudur. Sacit Pekak bölgeyi bilen ve burada çalışmış bir akademisyen olarak, Yapının yaşayabilmesi için yararlı ve gelir de getirebilecek önerilerde bulunmuştur. Bunlardan biri kurulacak bir Kapadokya Araştırmaları ve Arşivi merkezi için, Hapishane binası olarak da korunacak Yapının uygun olacağını önerir. (Pekak: 2000, 150) Sacit Pekak sonradan bu düşüncelerini daha da detaylandırır: Genel ve özel nitelikli bu önerilerin ortak yanı Nevşehir ilindeki mevcut 19.yy kiliselerinin bir merkez olarak Nevşehir Meryemana kilisesine bağlanmasıdır: “Nevşehirdeki Meryemana Kilisesi (bu kültürel çalışmalar için) merkez olarak seçilmeli, bilgisayar ve internet ağları ile, öncelikle ‘şube kiliseler’ sonra tüm Türkiye ve Dünya ile elektronik iletişim düzenlenmelidir. Farklı disiplinlerdeki sanatçılar, yazarlar, bilimciler için hazırlanan bu kiliselere yılın belirli dönemlerinde belirli (örneğin birer aylık) sürelerle sanatçılar, bilim insanları davet edilmeli, bu mekanlarda gecelemeleri, yiyip içmeleri sağlanmalı ancak bir aylık bu ücretsiz ağırlama ve gezdirme sonrasında, vakıf herbirinden Kappadokia’da ürettikleri eserlerden bir miktarını ücretsiz istemelidir. Örneğin bölgede bir ay boyunca resim yapan bir ressama belirli sayıda tablosunu vermesi şart koşulmalıdır. Ressam, müzisyen, şair, edebiyatçı, fotoğrafçı gibi sanatçıların Kappadokia’da üreterek Vakfa/Derneğe bağışladığı eserler bu kiliselerde sergilenmeli, bazıları açık arttırma usülü ile satışa sunulmalı, satıştan elde edilecek gelirler vakfın işleyiş ve gelişmesinde kullanılabilmelidir”.(Pekak: 2009, 271) III- Tespitler 2003 yılında yaptığımız Tespitlere geçilmeden önce belirtilmesi gereken düşüncemiz, planlanan müdahalelere bir an önce başlanılmadığı takdirde doğanın ve halkın oluşturacağı tehditlerin(gezilen diğer örneklere bakılarak) kısa sürede Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin sonunu hazırlayacağıdır. 1- Müze, Y. Mim. M.A. Esmer ve Dr. M. Özer’in raporlarının ortak paydası, Nevşehir Meryemana Kilisesi ve çevresine bir an önce müdahale edilmesi gerektiğini göstermektedir. 2- 16 Ekim 1849 yılında dönemin başrahibi Paisios tarafından yaptırılarak Meryem’e sunulan Nevşehir Meryemana Kilisesi, Nevşehir’deki Rum nüfusun Kurtuluş savaşı sonrasında kenti terk etmesinin ardından 1950’li yıllarda cezaevine dönüştürülmüştür. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 175 Yılmaz BÜKTEL 3- Dönüştürme işlemi, Nevşehir Meryemana Kilisesi’nde köklü değişikliklere yol açmamakla beraber Nevşehir Meryemana Kilisesi uygulanan beton tabliyelerle 2 katlı hale getirilmiş ayrıca zemin kat ve üst katta örülen bölme duvarları ile hücre ve koğuşlar oluşturulmuştur. Bu işlemlerin Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin dış beden duvarlarında değişime yol açacak mahiyette olmaması yapının şansı olarak yorumlanabilir. 4- Cezaevinin diğer gereksinimleri için düşünülen kadın bölümleri, hamam, mutfak, giriş, gardiyan odası ve görüş-ziyaretçi yeri gibi muhdes yapılar Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin çevresine serbestçe yerleştirilerek M.A. Esmer’in raporunda belirtildiği üzere 3 noktada toplanmıştır: Ana giriş binaları, Kadınlar koğuşu, Berber-terzi, mutfak ve hamam binaları. Bu nedenle Nevşehir Meryemana Kilisesi cezaevi gibi kötü bir kullanıma sahne olmasına karşın çok fazla zarar görmemiştir. 5- Nevşehir Meryemana Kilisesi’ndeki asıl tahribat, 1983 yılında cezaevinin buradan taşınması sonrasında Yapının kontrolsüz ve bakımsız kalması sonucu başlamıştır. 6- İnsan eli ile tahribat, satılabilir parçaların sökülmesi ya da Rumların kenti terk ederken zenginliklerini burada saklamış olması düşüncesiyle yapılmış kazılar yoluyla olmaktadır. Raporlarda belirtilen çukurlar bu kazıların kanıtlarıdır. Sevindirici olan bu kazıların henüz yapıya zarar verebilecek konuma gelmemiş olmasıdır. 7- Doğanın tahribatı: Yapının beden duvarlarıyla aynı malzemeden yapılmış çatı örtüsünün yerinden oynayarak düşen-düşürülen parçaları, taşıyıcı duvarları nemle tanıştırırken, doğanın taşıdığı çiçek tohumları, bakımsız çatı elemanları arasında kendilerine güvenli sığınaklar bulmakta ve gelişimlerini sürdürürken çatı elemanları arasındaki boşlukları da genişletmektedir. 8- Briket ya da moloz taşla oluşturulmuş muhdes yapılar aynı nedenlerle Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin cezaevi olmaktan çıktığı 20 yıllık süreçte harabeye dönmüştür. 9- Nevşehir Meryemana Kilisesi’ne komşu evlerden atılan her tür çöp, harabeye dönüşen ek yapılar, dört tarafı yüksek duvarlarla çevrili Yapı adasını bir mezbeleye dönüştürmüştür. 10- Bizim konuyla ilgili, anılan raporlarda ve sanat tarihçisi Dr. Sacit Pekak’ın Nevşehir’deki Rum kiliselerine ilişkin makalesinde de gözden 176 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin Restorasyonu Üzerine Notlar kaçmış olduğuna inandığımız en önemli tespitimiz, Nevşehir Belediyesinin adını tam olarak belirleyemediğimiz Yunanca bir kaynaktan elde ettiği bir resim ve Nevşehir Müzesinde korunan taş baskısı diğer bir resime dayanarak vardığımız sonuç: Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin tek bir yapı olmayıp bir manastır kompleksi olabileceğidir. Bu iki eski resime bakarak Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin çevresinde Manastırın diğer bölümlerini oluşturduğunu düşündüğümüz 4 yapı bulunmaktadır: a) Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin apsis cephesinin sol önündeki geniş cepheli yapı olasılıkla dini amaçlı bir okul olmalıdır ki bu yapının alt yapısı bugün hala yerinde gözlenebilmektedir. b) Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin kuzey cephesinde(Cemil kilisesinde olduğu gibi) tonozlu bir geçişle bağlandığını düşündüğümüz alt yapısı hala duran iki katlı konak. c) Rölövelerde ayrıntısıyla gösterilen ve raporlarda da Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin ait bir yapı olarak kabul edilen “berber-terzi-çeşme-hazne”den oluşan yapı grubu. d) “C” kompleksinin yanındaki muhdes hamam ve mutfak yapıları yüksek bir set üzerinde yer alırlar. Bu setin ön yüzünde yapılacak sondajların, buranın da Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin güney cephesinde görülen iki katlı bir yapının alt yapısını oluşturduğunu ortaya çıkaracağını düşünüyorum. Doğaldır ki eski resimlere dayandırdığım bu tespitin doğruluğu yapılacak sondajlarla doğrulanabilecektir. 11- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin restorasyonu ve çevre düzenlemesi çalışmaları bu alt yapıları kalmış üç yapıyı kapsamamakla beraber tamamen yok da saymayacak ve varolan alt yapı kalıntılarını koruma altına alacaktır. 12- Son olarak ifade etmek istediğim bir konuda Nevşehir K.T.V. Koruma Kurulunun Kararına uygun olarak aşağıda önereceğim çalışmaların Nevşehir Müze Müdürlüğünün sorumluluğunda ve dönemin uzmanı bir danışmanın Nevşehir K.T.V. Koruma Kurulunun belirleyeceği periyotlarla ya da aşama bitimlerinde hazırlayacağı devamlılık raporları eşliğinde yapılmasıdır. Nevşehir Meryemana Kilisesi’ni yatayda ikiye bölen beton tabliyelerin indirilmesi aşamasında Yapının bir statik uzmanı tarafından incelenmesinin de gerekli olduğunu düşünüyorum. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 177 Yılmaz BÜKTEL IV – Öncelikler ve Gerekçeler 1- Muhdes yapıların yıkılması ve çatı onarımı: Sanatsal ve tarihi özellikleri olmayan muhdes yapıların ortadan kaldırılması sondaj kazıları için ortamı sadeleştirecektir. Çatıdaki bitki artıklarının temizlenmesi ve yerinden oynayarak düş-ürül-en çatı elemanlarının yerine konması veya yenilenmesi Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin doğaya karşı korunmasında en önemli uygulama olacaktır. İlk aşamada ortadan kaldırılacak yapılar: - Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin güneyindeki hamam-mutfak yapıları - Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin doğusundaki ana giriş bloğu(giriş, gardiyan odası, görüş-ziyaretçi mekanı, kantin) merdiven hariç. - Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin kuzeyindeki kadınlar bölümü - Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin batısındaki narteks önünde bulunan ayırıcı duvar( bu duvardaki orijinal taşlar numaralanıp, uygun görülecek bir yerde depolanacaktır. Bu uygun yer için önerimiz Kilise avlusunda güney-doğu gözlem kulesinin bitişik alanıdır.) 2- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin sarnıç ya da mahzen nitelikli bir alt yapısının olup-olmadığının saptanabilmesi ve varsa üst yapının taşınması açısından durumunun tespiti. Bu çalışma narteksin batısındaki alanda yapılacaktır. 3- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin doğusunda ana giriş bölümündeki çöküntünün açılarak, narteks bölümüne götüren olası yol-merdivenin araştırılması. M.A. Esmer’in raporunda değindiği, burada kilise avlusunun ana girişinin olabileceği savına katılmıyorum. Çünkü belirlediğimiz gibi burası bir manastır kompleksi ise bu nitelikte bir kapının yeri başka yerde aranmalıdır. 4- Ana giriş önündeki sondaj sonuçlarına göre bu çalışma kuzey yönünde genişletilerek sürdürülebilir ve apsis cephesi önündeki orijinal zemine veya sarnıç ya da mahzen şeklindeki alt yapıya ulaşılabilir. Ancak bu aşamada kompleksin mevcut doğu dış duvarının kaldırılmayıp korunmasının, kazı alanı güvenliği açısından yararlı olacağını düşünüyorum. Bu sondaj sırasında doğu cepheye bakan muhdes tuvaletler ortadan kaldırılabilir ama doğu duvarı altında oluşacak boşluk duvar örülerek kapatılmalıdır. 178 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Meryem Ana Ortodoks Kilisesinin Restorasyonu Üzerine Notlar 5- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin kuzey ve güney avlularında orijinal zemin bulmaya yönelik, Kurulun onayacağı 50-100 cm derinliğinde bir kazı yapılmalıdır. Bu kazıdan umulan Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin tarihine ilişkin bazı verilere ulaşılmasıdır. Kuzey avluda yapılacak çalışmalar buradaki, alt yapısı olan bina ile Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin ilişkisini de ortaya koyacaktır. Ayni amaçla güney avludaki setin ön tarafında ve yüzeyinde de sondajlar yapılmalıdır. 6- Bu beş aşamanın sonunda, hazırlanmış olan Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin restitüsyon ve restorasyon projelerine göre apsis önündeki bugün yol geçen alanın akıbeti düşünülmelidir. Burada eski resimlere bakarak okul binası olduğunu düşündüğümüz binanın, alt yapısının ön cephesi belirgin olarak izlenebilmektedir. Burada yapılacak kazılarla bu binanın kapladığı alan belirlenebilir ama bu zorunlu bir çalışma değildir ve hazırlanacak restitüsyon ve restorasyon projelerine uygun bir yol da izlenebilir. 7- Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin bir statik uzmanına inceletilmesi sonrasında önce üst kat bölme duvarları kaldırılmalı, sonra M.A. Esmer’in belirlediği yöntemle beton tabliyeler indirilmeli ve son olarak alt kat bölme duvarları kaldırılarak Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin restitüsyon projesinde öngörülen eski şekline sokulmalıdır. 8- Nevşehir Belediyesi gerekli görürse fresko sondajlarını, konunun uzmanı bir restoratöre yaptırabilir ve freskolar açığa çıkartılabilir. Kişisel düşüncem Nevşehir Meryemana Kilisesi’ni görmeye gelecek Ortodoks ziyaretçiler açısından bu çalışmanın yapılmasının yararlı olacağıdır. 9- Hazırlanan ve Nevşehir K.T.V. Koruma Kurulunca onaylanacak restorasyon projesi doğrultusunda yapılacak çalışmalarla Nevşehir Meryemana Kilisesi’nin son onarımları, tefrişatı ve çevre düzeni yapılacaktır. 10- Dokuz aşamada özetlemeye çalıştığım bu yol haritası hayata geçirilirken, önemli bir olguda kompleksin dış etkilere karşı korunması olarak burada daimi bir bekçinin bulunması olacaktır. Bugünün kuşakları olarak bize düşen görev, 150 yılı aşkın bir geçmişe sahip ve hala sapasağlam ayakta olan bu Yapıya yeni bir işlev vererek yaşatabilmek ve gelecek kuşaklarında görmesini sağlamaktır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 179 Yılmaz BÜKTEL Kaynaklar Eyice:1977 Eyice, Semavi. “Rum Harfleri ile Türkçe (Karamanlıca) bir Nevşehir Salnamesi (Yıllığı)”, Fındıkoğlu Armağanı, İstanbul: İ.Ü. İktisat Fakültesi Yayını 1977, s.77-102 Büktel: 2009a Büktel, Yılmaz. “Edirne Büyük Sinagogu ‘Kaal Kadoş Ha Gadol’” X.Ortaçağ-Türk Dönemi Kazı Sonuçları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri 03-06 Mayıs 2006, Ankara 2009, s.141-169 Büktel: 2009b Büktel, Yılmaz. “Edirne’de Bulgar – Ortodoks Kiliseleri” XIII. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu 14-16 Ekim 2009 Denizli, s. 131-142 Büktel: 2011 Büktel, Yılmaz. “Edirne – Uzunköprü Vaftizci Yahya Kilisesi” XIV. Ortaçağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları Sempozyumu 20-22 Ekim 2010, Konya 2011, s. 115-137 Pekak: 2005 Pekak, Sacit. “Kapadokya’da Osmanlı Dönemi Kiliseleri” Yeniden Kurulan Yaşamlar: 1923 Türk Yunan Zorunlu Nüfus Mübadelesi, Bilgi Üniversitesi yayını, s. 245-276 Pekak: 2000 Pekak, Sacit. ”2000’li Yıllara Girerken Kapadokya’nın Turizm Değerlerine Yeniden bir Bakış” Erciyes Üniversitesi Nevşehir Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Haftasonu semineri VI 26-28 Kasım 1999, Nevşehir 2000, s.139-151 Pekak: 2009 Pekak, Sacit. “Kappadokia Bölgesi Osmanlı Dönemi Kiliseleri: Örnekler, Sorunlar Öneriler” Metu JFA 2009/2, s.249-277 180 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u NEVŞEHİR TÜRKÜLERİNİN TOPLUM DİLBİLİMSEL AÇILIMI SOCIOLINGUISTIC INTERPRETATION OF NEVŞEHİR FOLK SONGS Yusuf GÖKKAPLAN* ÖZET Türküler insanoğlunun var olduğu günden günümüze dek, insanların duygularını, düşüncelerini, neşelerini, sıkıntı ve kederlerini anlatmak için kullanmış olduğu sözlü bir edebi üründür. Bu çalışmada Nevşehir Türküleri, Dilbilimin bir dalı olan toplum dilbilimsel açıdan değerlendirilecektir. Toplum dilbilim; dil olgularıyla toplumsal olgular arasındaki ilişkileri, bunların birbirini etkilemesini ve bu iki tür olgu arasındaki eşdeğişirliği inceler. Konuşucunun ve dinleyicinin toplumsal konumuyla bildirişim durumlarını ve söylem çeşitlerini ele alır. Bildirimizde toplumsal ve dilsel öğeleri içerisinde barındıran türküler, toplum dilbilim metoduyla ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Nevşehir Türküleri, Toplum dilbilim, Türkü ABSTRACT Folk music is a product of literature, used by people to express their feelings, thoughts, suffering, sorrow ,and joy since the existence of humanity. In this communique we are going to analyze Nevşehir Folk Songs from the aspect of Sociolinguistics, a sub-branch of Linguistics. Sociolinguistics examines the relationship between the language and the social phenomenons, their interaction and co-variance. It discusses the speakers and hearers social status, communication situations and discourse types. In this communique, folk songs that include social and linguistics elements will be handled by a sociolinguistic approach. Key Words: Nevşehir Folk Songs, Sociolinguistics, Folk Song * Erciyes Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi, e-posta: gokkaplanyusuf@hotmail.com. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 181 Yusuf GÖKKAPLAN 1. Giriş Türkülerimiz yüzyıllardan beri saf, duru bir Türkçe ile toplum içerisinde yaşam bulmuş ve böylelikle uzun yıllar yaşamını sürdürmüş, ölümsüzlük kazanmıştır. Böylesine uzun bir süreç içinde cinsiyet, yaş, eğitim, sosyalekonomik durum gibi faktörler ne olursa olsun Türk toplumu tarafından var olduğu günden beri benimsenmiştir. Bu benimsenmenin güçlü etkisi bu türün adlandırımında da etkili olmuştur. Nitekim şarkı, halk şarkısı, arya benzeri adlandırımlarla karşılansa da Türkler dışında bu yazın türüne kendi millet adlarıyla ilişkilendiren bir başka millete rastlayamıyoruz. Türkü türeminin kaynağı Türk sözcüğüdür. Türkü sözcüğünün sonuna aitlik ekinin ulanmasıyla Türkî elde edilmiş ve bu sözcük zamanla Türkü biçimine girmiştir (Aydemir:2006,39). 1950’li yılların başından itibaren, Türkülerin icra bağlamı ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği görüşü yaygınlık kazanmıştır. Özellikle halkbiliminin bağlam merkezli çalışmalarının önemli unsurlarından biri de ürünlerin icra/edim özellikleri ile birlikte değerlendirilmesidir. Ele alacağımız bu tür her ne kadar halkbilimi ve müzikbilimi ile çalışan ortak alanlara sahip olsa da incelememizin tamamen toplum dilbilimsel sınırlar içerisinde olduğunu belirtmeliyiz. Bu faktörlerden hareketle alanımız gereği çalışmamız örneklem evrenimizi oluşturan türkülerin müzikal yapısını içermemektedir. Ancak bu durum elde edilecek verilerin eksik veya yanlış olabileceği anlamına da gelmemelidir. Dilbilimin farklı alanlarla olan münasebeti de bu durumu destekler niteliktedir. Bütün bu faktörleri göz önüne alarak bildiri başlığımızın “ Nevşehir Türkülerinin Toplum Dilbilimsel Açılımı” olabileceğini belirtebiliriz. Birer dilbilimci olan yine aynı zamanda müzik ve halkbilimi üzerine de çalışmalar yapan R. Jacobson ve J. Tinyanov’un da belirttiği üzere “Bir folklor yapıtının varlığı, yapıt ancak belli bir topluluk tarafından benimsendikten sonra ortaya çıkabilir ve ancak topluluğun onu kendine mâl ettiği ölçüde yapıt varlığını sürdürebilir.” Bu düşünceden hareketle bireysellikten sıyrılıp; toplumun ortak değerleri haline gelen türkülerin, zamanla onu ortaya koyan kişinin bireyselliğinden sıyrılarak toplumun ortak ürünleri haline geldiğini söyleyebiliriz. Bu düşüncemize ülkemizin farklı coğrafyalarında farklı kişiler tarafından, özgün biçimde dile getirilen türküleri, her dinleyenin kendine hal ve durumuna göre bir anlam çıkarmasını örnek gösterebiliriz. Bu duruma şüphesiz ki türkülerin saf ve duru bir Türkçeye sahip olması, ele alınan konunun Türk toplumun değer yargılarının içinde bulunması etkili olmuştur. 182 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Türkülerinin Toplum Dilbilimsel Açılımı 2. Çalışmanın Kapsamı Kültürel zenginliğimizin en önemli parçası olan türkülerimizi çalışmamıza veri tabanı olarak seçtik. Fakat ülkemizde halk arasında önemli bir yere sahip olan türkülerin oldukça geniş bir coğrafyaya yayılması, sayı ve çeşitliliğin fazla olması bizi çalışmamızda sınırlandırma ve seçme işlemine yönlendirdi. Biz de bu zengin malzeme içerisinden elde bulunan kaynak materyaller içinde azlığı ile dikkat çeken Nevşehir Türkülerini seçtik. TRT yayınlarının 2 cilt halinde çıkarmış olduğu içerisinde yaklaşık olarak 4200 Türk Halk Müziği’nin bulunduğu “Türk Halk Müziği Sözlü Eserler Antolojisi” içerisinden Nevşehir ve Yöresine ait 37 türkü olduğunu tespit ettik. Elde olan 37 türkü içerisinden 15 adet türküyü ele aldık. Yapmış olduğumuz inceleme neticesinde Nevşehir ve yöresinde en fazla türkü varlığına 18 adet türkü ile Ürgüp yöresinin sahip olduğunu gördük. Bu yörenin hemen ardından sırasıyla sahip oldukları türkü varlığına göre diğer yörelerin sıralaması ise şöyle oldu. 11 adet türkü ile Hacı Bektaş yöresi, 6 adet türkü ile Nevşehir yöresi ve 2 adet türkü ile Avanos yöresi. Nevşehir ve yöresi türkülerinin az sayıda olması aklımıza derleme çalışmalarının yetersiz olduğunu veyahut derlenen yeni türkülerin TRT’nin arşivlerine henüz ulaşmamış olması ihtimalini aklımıza getirdi. Bildirimizin veri tabanı, içerisinde 175 tümce barındıran “ Ayağına Giyer Üç Güllü Çorap, Şen Olasın Ürgüp, Ayşe’min Yeşil Sandığı, Kızılırmak Parça Parça Olaydın, Çekmecemin Perçini, Atladı Çıkdı Eşiği, Bir Çift Güzel Gördüm Yolda Yolakda, Al Yorgan Atılmıyo, Taşa Çaldım Ayvam ile Narımı, Gökte Yıldızın Üçü Terazi, Bahar Geldi Yine Yollar İşledi, Birer Birer Aldım Tükenmez Sandım, Yaha Ulu Kavak Dalin Kurusun, Bahçeye Biber Ekdim, Gıcılar Kavak Gıcılar ” adlı 15 adet Nevşehir, Ürgüp, Hacı Bektaş ve Avanos Türkü’sünden oluşmaktadır. 3. Çalışmada Kullanılan Yöntemler Örneklem evrenimizi oluşturan türkülerin halkbilimi ve müzik bilimi ile ortak alanlara sahip olduğunu daha önceden de belirtmiştik. Biz çalışmamızda Türkçenin gramer kurallarına bağlı kalarak elde ettiğimiz yapısal verileri ve tespit ettiğimiz dilsel birlikleri toplum dilbilimin sınırları içerisinde ele alacağız. Bu dilsel birliklerin toplumsal yönlerinin değerlendirilmesinde, toplumsal olayları bireyi aşan bir durum olarak nitelendiren, bireyin toplumsal olaya katılmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulayan din, ekonomi, hukuk, siyaset, bilim, sanat gibi toplumsal değerlerin bireyler arasındaki 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 183 Yusuf GÖKKAPLAN ilişkilerini belirlediğini dile getiren Emile Durkheim’in çok değişkenli analiz tezinden ve Ferdinand de Seassure’nin gösterge bilim kuramının gösteren-gösterilen ilişkisinden yararlanacağız. 3. Bulgu ve Sonuç Tespit ettiğimiz Nevşehir türküleri içinde seçtiğimiz örneklerin konu dağılımı şöyle oldu: 1- Ayrılık 2- Şiddet ( Şiddete dayalı ayrılık) 3- Beddua ( Ayrılık neticesinde ) 4- Kader ( Ayrılığa çatma) 5- Gurbet ( Ayrılığa bağlanmış) 6- Kına ve gelin gitme Grafik-1 Örneklem evrenimizi oluşturan Nevşehir Türkülerinin konu dağılımına bakıldığında ayrılık ve sevgi konularının %35 ve % 25’lik oranlarla ilk sıralarda olduğunu söyleyebiliriz. Diğer konularda görülen şiddet, hasret, beddua temalarının %8’lik bir payla eşit yüzdeye sahip oldukları dikkat çekmektedir. Şiddet ve hasret temalarının ayrılık teması ile olan ilgisi dikkatimizden kaçmadı. Zira türkülere konu olan “ayrılık” çoğu kez şiddete 184 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Türkülerinin Toplum Dilbilimsel Açılımı dayalı bir biçimde gerçekleşmektedir. Bu şiddetin yer yer toplumsal bir şiddet olduğunu söylesek de aile içerisinde olan şiddet unsurlarının türkülerde daha sık geçtiğini söyleyebiliriz. Beddua temiyle ele alınan türkülerde ise, sevgiliyi kaybetme, ondan ayrı düşme durumu etkilidir. Bu verilerden hareketle ayrılık gösterenin temelinde birbirinden farklı olan toplumsal olayların söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Türkülerdeki konu çeşitliliğini ifade etmede kullanılan anlam yelpazesinin genişliği, toplumun sahip olduğu ortak kültür kimliğinin açığa çıkarımına ilişkin katı kurallara sahip olmadığının gösterenidir. Türkülerde günlük söylemin bulunmasını edebi ürünün değersizliği, sıradanlığı olarak değil de etnometodolojik yaklaşımlarca da öne sürüldüğü üzere özgün ve zengin dil işletimleri olarak değerlendirmek gerekmektedir (Aydemir:2006,45). Türkülerde kullanılan yalın ve basit dil, onun anlamının ve anlamlandırılmasının basit olmasını doğrudan etkilemiştir. Anlam ve anlamlandırılmada olan basitlik olumsuz bir yön değil Durkheim’in de ifade ettiği gibi bireyi aşarak topluma mal olan bir olayın aktarımında oldukça önemli bir role sahip konumdadır. Bu basitlik Türküyü icra eden kişinin meramını yalın ve sade bir biçimde dile getirmesinden kaynaklanır. Bu deyiş aynı durumu yaşayan başka bireylere de hitap edeceğinden Türkülerin bireyden ziyade topluma mal olduğuna bir kanıt niteliğindedir. Grafik-2 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 185 Yusuf GÖKKAPLAN Örneklem evrenimizi oluşturan 175 tümcenin yüklem durumuna baktığımızda fiil cümlesinin %74’lük bir orana sahip olduğunu görmekteyiz. İsim cümleleri %21’lik bir orana ve eksiltili cümleler ise %5’lik bir orana sahiptir. Eksiltili cümlelerin tamamına yakın kısmında cümlenin bir sonraki cümle ile anlam bağının olduğunu gördük. Türk halk türkülerinde öncelikle eylemin vurgulandığını, arkasından eyleyenin vurgulandığını söyleyebiliriz. (Aydemir:2006,7) Nevşehir türkülerinde de aynı durum söz konusudur. Örneklem evrenimizi oluşturan türkülerde daha çok yapılan eylem vurgulanmıştır. Eylemin durumuna bakıldığında gerçekleşmiş ya da gerçekleşecek olan bir olay söz konusu edilmiştir yani ele aldığımız türküler kurguya (fiction) dayalı değil yaşanmışlıklar üzerine şekillenmiştir. Toplum dilbilimsel açıdan incelediğimiz Nevşehir türkülerinde aynı sonuca varan birden fazla gösteren saptadık. Elde etmiş olduğumuz gösterenlerin büyük bir kısmı “ayrılık” sonucuna ulaşmaktadır. Elde edilen verilerin birçoğunun şiddete dayalı ayrılık olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu şiddet ise karşımıza “ Ayşe’min Yeşil Sandığı” ve “Birer Birer Aldım Tükenmez Sandım” adlı türkülerde geline uygulanan şiddet olarak çıktı. Türkülerin içinde geçen; - Adam gendin sele m’atar. Gayın baba döğmeyinen - Yaprak için gelin koğulmaz sandım Söylemlerinde geline uygulanan şiddet gösterenini saptadık. “Atladı Çıkdı Eşiği” ve “ Gıcılar Gavak Gıcılar” adlı türkülerde ise gelin gitme, kına gibi toplumsal değerlere yer verilmiş. Bu türkülerde geçen “Gız Sana Gerek Bir Baba / Gız Sana Gerek Bir Ana” deyişleri gideceği yerdeki kişilerin ailesi gibi olabileceği vurgulanmıştır. “ Ayşe’min Yeşil Sandığı” adlı türküde gelin time geleneği ile ilgili olan, Türk toplumunda önemli bir yere sahip sandık ibaresi kullanılmıştır. Yine “ Şen Olasın Ürgüp “ adlı türküde geçen “… Al kanların içinde kaldın Cemal’ım” ve “… beni öldürmeye karar vermişler” söylemleriyle beraber ele almış olduğumuz türküler içerisinde şiddet göstereni 4 kere yinelenmiştir. “ Şen Olasın Ürgüp “ adlı türküde şiddete maruz kalan kişi yerine oğlunu tayin etmek istemektedir. Lakin yaşının küçük olması buna bir engeldir. Türk toplumunda erkek evlada bakış açısı farklıdır bu da toplum içerisinde erkek evladın soy, şan, unvan gibi unsurları devam ettirebilmesine dayanmaktadır. Türk halk kültürüne ait farklı metinlere bakıldığında da aynı durumu görmek mümkündür. Bu durum geçmişten günümüze kadar gelen kültür taşıyıcılığını türkülerin de 186 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Türkülerinin Toplum Dilbilimsel Açılımı üstlendiğini gösteren bir kanıt niteliğindedir. Örneklem evrenimizi oluşturan türkülerde yer adlandırımları Nevşehir için önemli merkezle olan mekanlardır. Kızılırmak, Hacı Bektaş ve Ürgüp gibi adların yanı sıra şehrin önemli bir geçim kaynağı olan bahçe kelimesi de yer adı olarak kullanılmıştır. Bir milletin özgün kimliği niteliğini taşıyan türkülerin içerisinde ortaya çıktığı coğrafyanın izlerini görmek mümkündür. Nevşehir için önemli bir yeri olan üzüm ve üzüm ile ilgili şarap ve yaprak gibi ürünlerin ele aldığımız türküler içinde 4 kez geçtiğini gördük. “ Birer Birer Aldım Tükenmez Sandım, Bahar Geldi Yine Yollar İşledi, Ayağına Giyer Üç Güllü Çorap” adlı türkülerde geçen “ … Yaprak seni değişmem ben hurmaya”, “… Sen doldur ben içeyim” ve “ …içmedim elinden bir yudum şarap / İstanbul yolunda bir küfe üzüm” söylemlerine bakarak üzüm ve şarap gösterenini görebiliriz. Üzüm ve şaraplarıyla ün salan Nevşehir’in, türkülerinde bunları görmek bizi şaşırtmadı. Özellikle yaprağın hurma ile karşılaştırılması ve yaprağın hurmaya yeğlenmesi oldukça önemlidir. Bu ürün yöre insanı için hem geçim kaynağı hem de günlük hayatlarında kullandıkları önemli bir yiyecek olduğunun göstergesidir. Bireylerin, sonra onları da aşarak toplumun sesi, düşüncesi, söylemi haline gelen türkülerde; hayata ve olumsuzluklarına, insanlara, feleğe, kadere kızma, söylenme niteliği taşıyan gösterenlere sahip olması da dikkatimizden kaçmadı. İncelediğimiz türküler içerisinde beddua gösterenin 3 defa işletildiğini gördük. - Kızılırmak parça parça olaydın - Yaha ulu kavak dalin kurusun - Sebep mezarında baykuşlar ötsün / ak gerdan altında yılanlar yatsın Deyişlerinde görüldüğü gibi beddua göstereni işletilmiştir. Lakin bu beddualar doğrudan kişilere değil de ayrılığa sebebiyet veren bir doğa olayına, kavuşmayı engelleyen bir engele yöneltilmiştir. Türkülerde geçen beddua unsurunun bireye değil de bireyler arasında ayrılığa neden olan unsurlara yöneltilmesi, bireyler arasındaki münasebet ve ilişkilerin olumlu doğrultuda olduğunun birer göstergesidir. Konu dağılımında %16’lık bir paya sahip olan ve diğer konular başlığı altında topladığımız türkülerde ise “ sevgili, meslek” konuları çokça işletilmiştir. “ Gıcılar Kavak Gıcılar” adlı türküde “… oduncular, testere…” 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 187 Yusuf GÖKKAPLAN gibi kelimelerin kullanılmasını yörede bu mesleği icra eden kişilerin var olduğunu çıkarabiliriz. Sevgili ve onun güzelliklerinin konu olarak işletildiği türkülerde ise geleneksel deyişlere rastlamaktayız. Atları ile meşhur olan Kapadokya bölgesine ait türkülerde at ve at ile bağlantılı gösterenleri Nevşehir türkülerinde saptayamadık. Sadece “ Şen Olasın Ürgüp” adlı türküde geçen “ … kır atım acemi konağı tutmaz” deyişinde at sözcüğü geçmektedir. Bu deyişin yörenin atları ile ilgili değil de yabancı bir mekanda kalan bireyin atının dahi konakta kalmak istemediği vurgulanmaktadır. Bunların yanında üzüm yetiştiriciliği ve şarap yapımıyla ilgili herhangi bir gösterene rastlamadık. Şarap göstereniyle beraber akıllara gelen meyhane, han gibi tüketim alanları ile Avanos bölgesinde yaygın olarak yapılan çömlek işçiliği ve buna bağlı olarak testi, küp, kadeh gibi kavramlar türkülerde geçmemektedir. Sadece “… İçmedim elinden bir yudum şarap” deyişi şarap içildiğini gösterebilir fakat bu şarabın gerçek manasıyla değil de aşk şarabı olması ihtimali daha güçlüdür. Günümüzde modernite ve bir takım yanlış özentiler sonucunda önemini yitirmekte olan; içerisinde yüzyılların birikiminin taşındığı, milli değerlerimizin ilmek ilmek dokunduğu, geçmişimizden izler taşıyan türkülerin, ayakta kalabilmeleri adına belirlenip derlenmesi ve korunması son derece önemlidir. Kaynaklar Jacobson Roman, Sekiz Yazı (Çev. Mehmet Rifat-Sema Rifat), Düzlem Yay., İstanbul, 1990, s. 47 Aydemir Özgür Kasım, Halk Türkülerinin Dili Üzerine Yapısal Bir İnceleme, Denizli, 2003 (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) , s. 185 Aydemir Özgür Kasım, Buldan Türkülerinin Toplum Dilbilimsel ve Biliş Dilbilimsel Açılımı, (Bildiri) Denizli, 2006, s. 8 TRT, Türk Halk Müziği Sözlü Eserler Antolojisi 1. ve 2. Cilt, Genel Sekreterlik Basım ve Yayın Müdürlüğü, Ankara, 2006. 188 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u ESKİÇAĞDA KAPADOKYA’DA AT YETİŞTİRİCİLİĞİ HORSE BREEDING IN CAPPADOCIA IN THE ANCIENT AGE Yusuf KILIÇ* ÖZET Atın M.Ö. 6. bin yılda İç Asya’da ehlileştirildiği, ulaşım aracı olarak kullanıldığı ve ayrıca et, süt ve derisinden yararlanıldığı kabul edilmektedir. Bu hayvanının M.Ö. 3. binyılda ise Eski Ön Asya Dünyası’nın önemli merkezlerinden birisi olan Mezopotamya toplumlarınca bilindiği ve bölge sakinleri olan Sümerlerin çivi yazılı kayıtlarında at manasına gelen ANŠE. KUR. RA sözcüğünden anlaşılmaktadır. M.Ö. 2. binyıla gelindiğinde Anadolu’nun ilk yazılı kayıtları olan Kültepe metinlerinde ve yine Kültepe yerleşiminde ortaya çıkarılan çömlekler üzerindeki at figürlerinden at bu tarihlerde Anadolu toplumları tarafından kullanıldığı ortaya çıkmaktadır. Ayrıca aynı tarihlerde Kargamış kralı Aplahanda’nın Mari kralı Zimri-lim’e cevaben yazdığı bir mektupta “Kırmızı Harsamna Atları”ndan söz edilmektedir. Harsamna kent adının iki Kültepe belgesinde de geçmesi bu şehrin Asur Ticaret Kolonileri Devri’de Asurluların ticaret ağı alanında bulunan Kapadokya Bölgesi’nde olması gerektiği ihtimalini güçlendirmektedir. M.Ö. 2. binyılın ortalarından itibaren ise Hitit çivi yazılı belgeleri atın Hitit savaş arabalarında kullanıldığı ve Hititlerin ata büyük önem verdiklerini hatta at eğitimi ve bakımı ile ilgili olarak Mittani memleketinden at mütehassısları getirdiklerini ifade etmektedir. Yine M.Ö. 1. binyılda Geç Hitit beyliklerinden birisi olan ve Kapadokya Bölgesi’nde hüküm süren Tabal Beyliği Yeni Asur Devleti’ne ödediği yılık verginin bir kısmını at üzerinden ödediği gibi, M.Ö. binyılın ortalarından itibaren Kapadokya’ya egemen olan Perslere de Kapadokyalılar ödedikleri verginin büyük miktarını at üzerinden ödemişlerdir. Tüm bunlar Kapadokya’da at yetiştiriciliğinin M.Ö. 2. binyıldan itibaren başladığını ve bir süreklilik arz ettiğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Eskiçağ, Kapadokya, At * Doç.Dr., Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Eski Çağ Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 189 Yusuf KILIÇ ABSTRACT It is believed that, in the 6th millennium B.C in Asia Minor, horse was domesticated, used as a means of transport in addition to being utilized for its meat, milk and leather. The word ANŠE. KUR. RA, meaning “horse”, which was recorded in Sumerian cuneiform suggests that in the 3rd millennium B.C, horse was also recognized by Mesopotamian societies, an important center of the Asia Minor. From the horse figures depicted on the pots excavated in Kültepe and from the Kültepe tablets, the first written recordings of Anatolia, horse was used by Anatolian societies in the 2nd millennium B.C. In addition, in a letter written at the same times by Aplahanda, the king of Kargamıš, in response to Zimri-lim, the king of Mari, it was mentioned about “Red Harsamna Horses”. The city name “Harsamna” was mentioned in two of the Kültepe records and this increases the possibility that the city might have been in Cappadocia Region being within the trade network in the Assyrian Trade Colonies Period. From the mid-2nd millennium onwards, Hittite cuneiform records mention that horse was used in Hittite war chariots; Hittites attached much importance to horse and they even brought horse experts from the Mittani country with the purpose of horse training and horse care. One of the Late Hittite principalities in Cappadocia Region in the 1st millennium B.C., Tabal Principality paid its yearly taxes to New Assyrian State on the basis of horses and similarly, from the mid-millennium B.C onwards, Cappadocians paid much of their taxes through horses to the Persians, the dominant power in Cappadocia. All these reveal horse breeding began in Cappadocia from the 2nd millennium B.C onwards and it showed continuity. Key Words: Ancient, Cappadocia, Horse a) Kapadokya Adı ve Sınırları M.Ö. I. bin yılın ortalarından itibaren Anadolu’nun Orta Bölümünü kapsayan coğrafi sahaya Kapadokya adı verilmiştir. Kapadokya adının ilk defa kimler tarafından verildiği ve isminin kaynağı konusunda bir birinden farklı çeşitli görüşler bulunmaktadır. Bunlardan ilki bu ismin Kızılırmak (Halys) Nehri’nin bir kolunu oluşturan ve o dönemde “kappadox” olarak isimlendirilen nehrin adından türetilmiş olduğu görüşüdür. “Kappadox” nehri 190 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği ismi Hellence olup, bu günkü Delice Çay ile lokalize edilmektedir1. Diğer bir görüşe göre ise, Kapadokya adı eski İran dilinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelen “Katpatuka” teriminden gelmektedir. Yunan tarihçisi Herodot ise bölge sakinlerinin Suriyeli olduklarını ve Perslerin burada oturan Suriyelilere Kapadokyalılar adını verdiğini ifade ederek2, Kapadokya adının eski İranlılar tarafından verildiği görüşüne katkı yapmaktadır. Böylece Kapadokya terimi eskiçağ kaynaklarında bir yöre adı veya o yörenin ahalisinin ismi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak çalışmamızın esasını teşkil eden Kapadokya bölgesinin sınırlarının kapsamı tam olarak açık değildir. Çünkü eskiçağda belirli zaman dilimlerinde Anadolu’nun en büyük eyaletlerinden birisi durumunda olan Kapadokya, muhtelif zamanlarda siyasal gelişmelere paralel olarak muhtelif sınır ve genişliğe sahip olmuştur. Bu yüzden Kapadokya’nın sınırlarını tam olarak tayin etmek mümkün değildir. Fakat genel anlamda Kapadokya Bölgesi üç kısma ayrılmak suretiyle sınırları tayin edilmeye çalışılmaktadır. Bu taksimata göre, birinci kısım Malatya’dan başlayan Doğu Bölgesi, ikinci kısım Toros Dağlarının eteklerine kadar inen ve orta alanı içine alan Toros Bölgesi, üçüncü kısım ise Kayseri’den başlayarak kuzeyde Pontus Bölgesine kadar uzanan sahadır. Bu saha batıda Kızılırmak (Halys) Nehri ve doğuda Malatya ile sınırlanmıştır3. Strabon ise, Kapadokya’yı, doğuda Armenia, batıda Galatia ve Lykaonia, kuzeyde Pontus ve güneyde Kilikia ile sınırlandırmıştır4. b) Atın Evcilleştirilmesi Süreci Kapadokya’da at yetiştiriciliğine gelince; Bu konuya girmeden önce hayvanların evcilleştirme sürecini gözden geçirmek meselenin daha iyi anlaşılması açısından önem arz etmektedir. Bu noktada hayvanlar için evcileştirme sırası genellikle şöyle görülmektedir: “Çöpçü” hayvanlar (köpek) muhtemelen ilk evcileştirilenlerdendir. İkinci grup mevsimsel göçler sürdüren ve bu nedenle kendi de bir göçebe olan insanla bir derece ilişkiye 1 2 Bilge Umar, Kappadokia, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir 1998, s.2. Herodotos, VII,72, Herodot Tarihi, (Çev. Müntekim Ökmen), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2002, s.39. 3 Charles Texier, Küçük Asya coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi I, (Çev. Ali Suat), Enformasyon ve Dökümasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara 2002, s.20. 4 Strabon, Geographhika (Antik Anadolu Coğrafyası) XII-XIV, (Çev. Adnan Pekman), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2005. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 191 Yusuf KILIÇ giren göçebe hayvanlardır (koyun, keçi, rengeyiği). Bu hayvanlar insana avlanmanın yanı sıra kesim yoluyla da yiyecek sağlamışlardır ve böylece insan yerleşimleri daha kalıcı olmuştur. Üçüncü grup, tarımla birlikte gelen yerleşik hayatla evcilleştirilmiş sığır gibi hayvanlardır. Dördüncü grup ulaşım aracı olarak (yük hayvanı, binme ve çekme işleri için) evcileştirilenlerdendir (eşek, yaban eşeği, deve ve at) at ve deve insan kullanımına en son giren hayvanlar olup, genel olarak kesim için kullanılmamışlardır. Bu durum bunlara dini yasaklar uygulanmış olabileceğini akla getirmektedir5. Öte yandan atın evcileştirilmesi tarihi ve sahası henüz tam olarak tespit edilmemiştir. Bununla birlikte, 1937 yılında, Anakara’da toplanan Tarih Kurultay’ında Avusturyalı Tarih Bilimcisi Hoopers, atın ilk eğitim ve evcilleştirme hareketinin, İç Asya’da, Türkler tarafından yapıldığını, Macar Tarihçisi Allfoldin de, bu konudaki ilklerin Altay Türkler’ne ait olduğunu öne sürmüştür. Alman Tarih Bilimcisi Portriatz ise “Eskiçağlarda At” adlı eserinde, atın M.Ö. 6000 dolaylarında Türkler tarafından evcilleştirildiğini iddia etmiş ve bu iddiası için bazı bulguları kesin kanıt olarak göstermiştir6. Şu halde atın ilk defa Bozkır coğrafyasının sakinleri tarafından ehlileştirilmiş olduğu kuvvetle muhtemeldir. Yine Bozkır Kavimlerinde atın binek hayvanı olarak günlük hayata girmesi ve biniciliğin yaygınlaşmasının oldukça eski bir tarihe dayandığını da söylenebilir. Şüphesiz ki, atın evcileştirilerek çeşitli alanlarda kullanılması insanlık tarihindeki en büyük aşamalardan biridir. Özellikle kavimler arasında askeri üstünlüğü belirleyen bir araç olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek lazımdır. Bu yüzden Bozkır kavimlerinde savaşta kullanılacak atın üzerinde dikkatlice durulmuştur7. Nitekim bu hayvanın ilk olarak et ve sütünden yararlanılmış, daha sonraları sırasıyla iş hayvanı, savaş hayvanı, ulaşım hayvanı olmuştur. Bu noktada atın savaş arabalarında kullanıldığı, savaş aracı olduğu ve yük taşımada ve araba çekmede kullanıldığı hem yazılı belgelerde hem de çeşitli abide niteliğindeki eserlerde görülmektedir8. 5 Mehmet Murat Baskıcı, “Evcileştirme Tarihine Kısa Bir Bakış”, A:Ü. SBF. Dergisi, 53/1-4, Ankara 1998, s.84. 6 Doğan Yıldız, Çağlarboyu Türklerde Spor, Telebasım, İstanbul 2002, s.35. 7 Ayşe Onat, “Eski Orta Asya Kavimlerinin Çin İle Olan İlişkileri Hakkında Kısa Bir İnceleme”, A.Ü. DTCF. Dergisi, XV/26, Ankara 1992, s.63-71. 8 Yüksel Altıntaş, “Mezopotamya’nın Faunası ve Florası”, Uluslararası Dördüncü Orta Doğu Semineri, Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırma Merkezi Yayını, Elazığ 2011, s.415. 192 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği c) Mezopotamya’da Atın Varlığı İlk defa Bozkır Kavimleri tarafından ehlileştirilen atın, Eski Ön Asya toplumlarınca hangi tarihten itibaren benimsenip kullanıldığı meselesi kesinlik kazanmamıştır. Ancak M.Ö. 3. ve 2. bin yıllarına ait Mezopotamya ve Anadolu çivi yazılı metinlerindeki ifadeler ve arkeolojik malzemeler atın söz konusu tarihlerde Mezopotamya ve Anadolu toplumları tarafından bilindiğini (evcilleştirildiğini) göstermektedir. Her ne kadar atın ilk defa M.Ö. 2. binyılda Mezopotamya ve Anadolu’ya Kafkaslar ve Zağros Dağları bölgesinde oturan Hint-Avrupai kavimler tarafından getirildiği tartışması9 devam etse de, özellikle çivi yazılı metinlerde Sümerce yazılışıyla ANŠE. KUR. RA şeklinde geçen atın M.Ö. 3. binyılda Mezopotamya’daki Sümerlerce bilindiği ve Sümerce ANŠE yazılışıyla geçen eşekten sonra bu memleketlerin toplumları tarafından tanınıp kullanıldığının işareti kabul edilmelidir. Zira Sümerce ANŠE tabiri “eşek” sözcüğüne karşılık kullanılıyorsa, ANŠE. KUR. RA10 terimi “dağ eşeği belki de yabani eşek” manasında olmalıdır. Nitekim at sözcüğüne karşılık gelen ANŠE. KUR. RA’nın Sümerce olması Mezopotamya’da atın Sümer medeniyet dönemine denk gelen M.Ö. 3. bin yılda Sümerler tarafından bilindiğinin açık işaretidir. Ayrıca ANŠE.GÌR.NUN.NA “katır”11, ANŠE.GÌR.NUN.NA.NITÁ “erkek katır” ve ANŠE.GÌR.NUN.NA.SAL.AL.LÁ “dişi katır” şeklinde Sümerce ifadelerin geçmesi de Sümerlerde evcil atların varlığını göstermektedir12. Zira katırın olması için onu doğuracak kısrağa ihtiyaç vardır. Atın Mezopotamya’daki Sümerler ve bu bölgede onları takip eden Sami Akadlar tarafından savaş, ulaşım ve yük hayvanı olarak kullanıldığına dair henüz herhangi bir yazılı ifade ile arkeolojik malzemeye rastlanmamıştır. Bu durum atın söz konusu toplumlarda bilindiğini ancak yaygın olarak kullanılmadığı ihtimalini doğurmaktadır. 9 Söz konusu tartışmalar için bkz. P.R.S. Moorey, “The Emergence of the Light, Horse-Drawn Chariot in the Near-East c. 2000-1500 B.C.”, World Archaeology, 18/2, s.197 (196-215) 10 ANŠE ve ANŠE. KUR. RA terimleri için bkz. J.Gelb, Benno Landsberger, A.Leo Oppenheim, Erica Reiner , The Assyrian Dictonary (CAD) A, Chicago 1964, s.141. 11 Edgar Howard Sturtevant, “Hittite Glossary: Word of Known or Conjectured Meaning, with Sumerian Ideograms and Accadian Words Common in Hittite Texts”, Linguistic society of America, 1931, s.12. Ayrıca Nafiz Aydın, Büyük Sümerce Lügat I, Aydın Dijital baskı Merkezi, Antalya 2010, 61. 12 Hitit metinlerinde Sümerce idyogramın geçişi için bkz.Ahmet Ünal, Hititçe Çok Dili El Sözlüğü I, Hamburg 2007, s.32-33.Ayrıca Hayri Ertem, Boğazköy Metinlerine Göre Hititler Devri Anadolu’sunun Faunası, Ankara üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Yayınları, Ankara 1965, s.18. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 193 Yusuf KILIÇ d) Kapadokya’da At Yetiştiriciliği ve Kullanımı Ancak Eskiçağ Anadolu tarihinde M.Ö. 2. bin yılın ilk yarısını kapsayan Asur Ticaret Kolonileri Devri’ne ait Asurca tabletlerde at Akadça sīsum/sīsīm kelimesiyle kaydedilmektedir. Bu metinlerde Sümerce “at” anlamındaki ANŠE. KUR. RA yazılışı geçmemektedir. Asurca tabletlerde ayrıca sīsum, “rabi sīsī/ī” “atlar(dan sorumlu kişilerin) amiri” şeklinde meslek ismi olarak da geçmektedir. Ancak problemli üç metin dışında bu kelimenin tek başına kullanımı görülmemektedir. Bu belgelerden TTC 28:13-14’te lu i-na sí-sá-im AN.NA i-ta- aš- ší yazılışıyla geçmektedir13. Nitekim E.Öz14 J.G. Dercksen15 ve onu destekleyen K.R. Veenhof16 sí-sá-im kelimesinin okunuşunun problemli olduğunu ve kelimedeki sá hecesinin ki şeklinde okunması gerektiğini iddia ederek böylece kelimenin bütün olarak sikkum şeklinde ele alınmasını ve sikkum kelimesinin de çanta veya vagon17 manasında kullanılmasını önermişlerdir. Anadolu’nun bu devrindeki çivi yazılı metinlerde at manasına gelen sīsīm sözcüğünün mülahazalı oluşuna dair tartışmalar bir tarafa, yapılan arkeolojik çalışmalar esnasında Kültepe kazı alanında ortaya çıkarılan çömlek malzemesinin üzerinde at figürlerinin olması18 yerli Anadolu insanı ile Asurlu tüccarların at hayvanını tanıdıklarını ve çeşitli amaçlarla kullandıklarını göstermektedir. Ayrıca at figürünün çömlekler üzerinde bulunması bu hayvanın ritüellerde de kullanılmış olabileceği ihtimalini güçlü kılmaktadır. Nitekim atın bir tanrının kutsal hayvanı olarak Kültepe II. katta yerli üslupta13 14 15 16 17 18 Belgede geçen sīsīum kelime yazılışı için bkz. CAD S, s.329b. Burada “at” anlamı verilmiş ve bu satırlar “at ya da eşeklerle kalayı taşımak” şeklinde tercüme edilmiştir. Esma Öz, Kültepe Metinleri Işığında Eski Anadolu’da Tarım ve Hayvancılık, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2011, s.199. The Old Assyrian Copper Trade in Anatolia, Publications de I’İnstitute historique at archéologique néerlandais de Stamboul (PIHANS 75), İstanbul 1996, s.68. K.R. Veenhof, “Status end Offices of An Anatolian Gentleman- Two Unpublished Letters of Humarimataku from Kārum Kaniş” Anatolia and the Ancient Near East Stdiues in Honour of T.Özgüç, Edt: K. Emre- B.Hroudea –M.J.Mellink-N.Özgüç, Ankar 1989, s.521. Yeni neşredilmiş olan altı ayrı Kültepe metninde eriqqum vagon manasında kullanılmıştır. Bkz. L. Gürkan Gökçek, “The Use of Wagons (eriqqum) in ancient Anatolia According to Texts from Kültepe”, Zeitschrift für Assyriologie und Vorderasiatische Archäologie, Berlin-New York 2006, s.185-199. Atın çömlekler üzerindeki geçişi için bkz. Tahsin Özgüç, Kültepe/Kaniš- Neša, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005, s.160-161. Burada Kültepe 1b tabakasının ikinci katında at figürleri, gaga ağızlı testilerin geniş şerit kulpları üstünde durmaktadır. Çift atlı iki testi yapım tekniği ve figürlerinin canlılığı bakımından tipik Kaniš üslubuna aittir. Kulp üstünde duran tek atta vardır. Uzun kuyruklar kulba bağlıdır. Atlardan bazıları yularlı bazıları yularsız kulakları diktir.; Tahsin Özgüç, Kültepe-Kaniš II Eski Yakındoğunun Ticaret Merkezinde Yeni Araştırmalar Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1986, s.56. Ayrıca Nimet Özgüç, Kültepe Mühür Baskılarında Anadolu Grubu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1965, Lev. 24b. 194 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği ki silindir mühür baskılarında görüldüğü tespit edilmiştir19. Her ne kadar atın Anadolu’da Asur Ticaret Kolonileri Devri’nde kullanıldığına ait kısıtlı ve problemli bilgilere sahip olsak da, Mezopotamya’da bulunan Mari şehri kralı Zimri-lim’e ait bir belge M.Ö. 2. bin yılın ilk çeyreğinde atın Anadolu çevrelerinde yetiştirilip çeşitli amaçlarla kullanıldığına dair bilgiler vermektedir. Nitekim Mari kralı Zimri-lim’den Kargamış kralı Aplahanda’ya yazılmış RA 35, 120 numaralı Mari mektubunda, Mari karlı Kargamış kralından beyaz at istemiştir. Kargamış kralı da iki ya da dört tekerlekli arabalara koşumlamak için beyaz ata sahip olmadığını bu yüzden beyaz atların bulunduğu yerden kendisine beyaz at göndermeleri için yazacağını söylemektedir. Metnin devamında (Beyaz atlar gönderilene kadar) Mari kralına “Kırmızı Harsamna Atları” bırakacağını (göndereceğini) ifade etmektedir20. Bu ifadeler beyaz atların Kargamış’tan, kırmızı atların ise Harsamna’dan tedarik edildiğini göstermektedir. Burada adı geçen iki şehirden biri olan Kargamış kentinin lokalizasyonu yapılmıştır. Ancak genellikle Kapadokya veya çevresinde düşünülen ve metinde Harsamna adıyla geçen şehir Kültepe tabletlerinde de mahdut ölçüde geçmesine rağmen lokalizasyon problemi tam olarak çözülememiştir. Bu yer adının şimdiye kadar, İki farklı Kültepe metninde geçtiği tespit edilmiştir. Bunlardan ilki Mama kralı Anum-Hirbi’nin Kaniš kralı Waršama’ya yazdığı tarihi bir mektup olan Kt. g/t 35 nolu metindir. Metnin otuzuncu satırında a-lam Ha-ar-sa-am-na yazılışı ile geçmektedir. Muhtemelen bu belgenin düzenlendiği tarihlerde Harsamna Kaniš egemenliği altındadır. Zira belgenin tanzim tarihinden önce Harsamna’nın dokuz yıl boyunca Kaniš karlı Waršamna’nın babası İnar tarafından kuşatıldığı da yine adı geçen mektuptan anlaşılmaktadır21. Bu yer adının geçtiği ikinci belge ise, C.Günbattı tarafından yayına hazırlanan Kt.01/k 217 nolu metindir. Bu metinde Harsamna şehrinin Hurmeli adında bir kralı olduğu ve Zalpa ile bir askeri mücadeleye giriştiği ve Harsamna kralının Asur’dan askeri yardım istediği belirtilmiştir22. 19 20 N.Özgüç, a.g.e., s.121. Stephanie Dalley, Mari and Karana, USA 2002, s.162; Willam J. Hamblin, Warefare in the Ancient Near East to 1600 B.C., USA 2006, s.266; J.Mellart, “Anatolian Kilims, New Insight And Problems”, Anatolia Studies, Vol:34, Anakara 1984, s.93; E.Öz, a.g.e., s.204-205. 21 Kemal Balkan, Mama Kralı Anum-Hirbi’nin Kaniš Kralı Waršama’ya Gönderdiği Mektup, TTK Yayınları VII/31a, Ankara 1957, s.8-9. 22 Henüz yayınlanmamış olan çalışmasındaki bilgileri kullanmama izin veren saygıdeğer hacam Prof. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 195 Yusuf KILIÇ K. Balkan, İki Asur belgesinden varlığını gördüğümüz ve Babil metninde de kırmızı atlarıyla meşhur olduğu görülen Harsamna kentinin, atlarıyla meşhur bir yer olan Uzunyala’ya lokalize edilmesinin uygun olacağını ileri sürmüştür23. Nashef24 ise, K. Balkan’ın Harsamna’yı Mari metinlerindeki yer adı Harsamna ve daha geç dönem metinlerindeki dağ adı geçen Harsamna ile karşılaştırdığını ifade etmektedir25. G. Barjamovic ise eserinin 59. sayfasında Forlanini’den alıntı yaptığı haritada Harsamna’yı Kaniš’in kuzeyine Kaniš ile Hattušaš arasına yerleştirmektedir26. Görüldüğü üzere, araştırmacılar Harsamna şehrinin lokalizasyonu ile ilgili farklı görüşlere yer vermişlerdir. Dolaysıyla Harsamna kentinin lokalizasyonunu tam olarak açıklığa kavuşturmak için daha fazla yazılı belge ve arkeolojik malzemeye ihtiyaç vardır. Ancak Asur Ticaret Koloni Devri’den sonraki zamanlarda at, Hitit metinlerinde Sümerce yazılışıyla ANŠE. KUR. RA şeklinde geçmektedir27. Ayrıca araştırmacı Hugo Winckler tarafından 1906-1907 yılları arasında Hattušaš’ta yapılan kazılar esnasında “Kikkuli Metinleri” olarak isimlendirilen at eğitimi ile ilgili çivi yazılı metinler ortaya çıkarılmıştır. Metnin ilk satırında geçen UM.MA Ki-ik-ku-li li LÚ a-aš-šu-uš-an-ni ŠA KUR URU Mi-it-ta-ni “ Mittani Memleketi At Eğiticisi Kikkuli” ifadesinden dolayı bu isim verilmiştir28. Bu belgelere göre at eğitimi sabahın erken saatlerinden başlayıp gece yarısına kadar devam eden günün belirli bölümlerinde yapılmaktadır. Bu zaman zarfında atın yemi, suyu, ahırda kalış süresi, masajının yapılması, (soğuklarda) üzerine örtü örtülmesi ve otlatılması tüm ayrıntılarıyla anlatılmıştır29. Söz konusu belgelerin muhtevasından anlaşıldığı üze- 23 24 25 26 27 28 29 Dr.Cahit Günbattı’ya sonsuz minnettarım.; Klas R. Veenhof – Jesper Eidem, “Mesopotamia the Old Assyrian Period, Götingen 2008, s.143. K.Balkan, a.g.e.,s.62-63. Khaled Nashef, Réportoire Géographique des Textes Cunéiformes IV, Wiesbaden 1991, s.53-54. Remzi Kuzuoğlu, Eski Asurca Metinlerde Geçen Coğrafya Adları, Basılmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2007, s.76. Gojko Barjamovic, A Historical Geography of Anatolia in the Old Assyrian Colony Period, Copenhagen 2011, s.59. ANŠE. KUR. RA ‘nın Hitit metinlerinde geçtiğine dair bkz., H.Ertem, a.g.e., s.23-26. A.Ünal, a.g.e., s.32-33. Peter Raulwing, The Kikkuli Text, Hittite Training Instructions for Chariot Horses in the Second Half of the 2nd Millennium B.C. and Their Interdisciplinary Context, 2009, s.2.; Ann Nyland, “Pena-and Parh –in the Hittite Horse Training Texts”, Journal of Near Eastern Stidues, 51/4, 1992, s.293-296. P. Raulwing, a.g.m., s.4. 196 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği re, atın bu çağlarda Anadolu’da Hititlerde yoğun bir şekilde kullanıldığı ve Hititlerin at yetiştirmeye büyük önem verdikleri ve bu maksatla Mittani memleketinden at mütehassısları getirdikleri30 ortaya çıkmaktadır. Zira atın Hitit ordusunda harp arabalarında koşum hayvanı olarak kullanıldığı Hitit devrine ait kabartmalarda açıktır31. Ayrıca Hititlerde atlarla alakalı tanrıça Kamrušepa’nın olması da toplumda atın kıymetini göstermektedir32. Yine Geç Hitit Beylikleri Devri’nde (M.Ö. 1200-700)33 önemli bir yerleşim alanı olan ve kabaca Kayseri, Nevşehir, Niğde illerini kapsayan Tabal Beyliğinin, Yeni Asur Devletine vergi verdiği ve kral Asurbanipal zamanında Tabal beyi olan Mugallu’nun yıllık vergiyi at olarak ödediği de34 söz konusu dönemde Kapadokya bölgesinde at yetiştiriciliğinin yaygın bir şekilde yapıldığının kanıtı olarak kabul edilmelidir. Tüm bu veriler Kültepe tabletlerinde geçen Harsamna şehrinin de, daha sonraları Hititlerin mahiyetinde bulunan Orta Anadolu coğrafyasında olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir. Diğer taraftan İranlıların (Perslerin) zamanında Kapadokya’nın yerli hayvanı olan yaban eşeğinin kısrak ile çiftleşmesinden meydana gelen katırların ünü, ta Babil’e kadar yayılmıştır. Bugün çok azalmış olan bu yaban eşeğinin en çok bulunduğu yer İran dağları olmakla beraber Kapadokya katırları yine değerlerini korumuştu ve batı pazarlarında at fiyatına satılırdı35. Ayrıca Pers kralı Darius’un tahtan inişi, onun vergiye bağladığı tüm memleketleri isyana sürüklemiştir. Daha önceki süreçte söz konusu memleketler İran’a farklı şekilde vergi veriyorlardı. Paraca zayıf olan Kapadokya ise İran krallarına, yılda gümüş, 1500 at, 2000 katır ve 50.000 koyun verirdi36. At, Kapadokya’da Pers hâkimiyeti devri sonrasında da varlığını ve önemini devam etmiş olmalıdır. 30 31 32 33 34 35 F.Kınal, Eski Anadolu Tarihi, TTK. Yayını, Ankara,1998, s.145. H.Ertem, a.g.e., s.29. H.Ertem, a.g.e., s.39. F.Kınal, a.g.e., s.227. Turgut Yiğit, “Tabal Krallığı”, A.Ü. DTCF. Dergisi, 40/3-4, Ankara 2000, 185. Charles Texier, Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi III, (Çev. Ali Suat), Enformasyon ve Dökümasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara 2002, 7-8. 36 Strabon, XI,13,8. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 197 Yusuf KILIÇ Kaynaklar Altıntaş, Y. , “Mezopotamya’nın Faunası ve Florası”, Uluslararası Dördüncü Orta Doğu Semineri, Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırma Merkezi Yayını, Elazığ 2011. Aydın; N. , Büyük Sümerce Lügat I, Aydın Dijital baskı Merkezi, Antalya 2010. Balkan, K. , Mama Kralı Anum-Hirbi’nin Kaniš Kralı Waršama’ya Gönderdiği Mektup, TTK Yayınları VII/31a, Ankara 1957. Baskıcı, M. M. , “Evcileştirme Tarihine Kısa Bir Bakış”, A.Ü. SBF. Dergisi, 53/1-4, Ankara 1998, s.73-94. Barjamovic, G. , A Historical Geography of Anatolia in the Old Assyrian Colony Period, Copenhagen 2011. Dalley, S. , Mari and Karana, USA 2002. Dercksen, J. G. , The Old Assyrian Copper Trade in Anatolia, Publications de I’İnstitute historique at archéologique néerlandais de Stamboul (PIHANS 75), İstanbul 1996. Ertem, H. , Boğazköy Metinlerine Göre Hititler Devri Anadolu’sunun Faunası, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Yayınları, Ankara 1965. Gelb, J. , Benno Landsberger, A.Leo Oppenheim, Erica Reiner , The Assyrian Dictonary (CAD) A, Chicago 1964. Gökçek, L. G., “The Use of Wagons (eriqqum) in ancient Anatolia According to Texts from Kültepe”, Zeitschrift für Assyriologie und Vorderasiatische Archäologie, Berlin-New York 2006, s.185-199. Hamblin, W. J. , Warefare in the Ancient Near East to 1600 B.C., USA 2006. Herodotos, VII,72, Herodot Tarihi, (Çev. Müntekim Ökmen), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2002. Kınal, F. , Eski Anadolu Tarihi, TTK. Yayını, Ankara,1998. Kuzuoğlu, R. , Eski Asurca Metinlerde Geçen Coğrafya Adları, Basılmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2007. Mellart, J. , “Anatolian Kilims, New Insight And Problems”, Anatolia Studies, Vol:34, Anakara 1984, s.87-95. Moorey, P.R.S. , “The Emergence of the Light, Horse-Drawn Chariot in the NearEast c. 2000-1500 B.C.”, World Archaeology, 18/2, s.196-215. Nyland, A. , “Pena-and Parh –in the Hittite Horse Training Texts”, Journal of Near Eastern Stidues, 51/4, 1992, s.293-296. Nashef, K. , Réportoire Géographique des Textes Cunéiformes IV, Wiesbaden 1991. Onat, A. , “Eski Orta Asya Kavimlerinin Çin İle Olan İlişkileri Hakkında Kısa Bir İnceleme”, A.Ü. DTCF. Dergisi, XV/26, Ankara 1992, s.63-71. 198 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Eskiçağda Kapadokya’da At Yetiştiriciliği Öz, E. , Kültepe Metinleri Işığında Eski Anadolu’da Tarım ve Hayvancılık, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2011. Özgüç, N. , Kültepe Mühür Baskılarında Anadolu Grubu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1965. Özgüç, T. , Kültepe/Kaniš- Neša, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005. Özgüç, T. , Kültepe-Kaniš II Eski Yakındoğunun Ticaret Merkezinde Yeni Araştırmalar, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1986. Raulwing, P. , “The Kikkuli Text, Hittite Training Instructions for Chariot Horses in the Second Half of the 2nd Millennium B.C. and Their Interdisciplinary Context”, 2009, s.1-21. Strabon, Geographhika (Antik Anadolu Coğrafyası) XII-XIV, (Çev. Adnan Pekman), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2005. Sturtevant, E. H. , “Hittite Glossary: Word of Known or Conjectured Meaning, with Sumerian Ideograms and Accadian Words Common in Hittite Texts”, Linguistic Society of America, 1931, s.3-82. Texier, C. , Küçük Asya coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi I, (Çev. Ali Suat), Enformasyon ve Dökümasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara 2002. Texier, C. , Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi III, (Çev. Ali Suat), Enformasyon ve Dökümasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara 2002. Umar, B. , Kappadokia, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir 1998. Ünal, A. , Hititçe Çok Dili El Sözlüğü I, Hamburg 2007. Veenhof, K.R. , “Status end Offices of An Anatolian Gentleman- Two Unpublished Letters of Humarimataku from Kārum Kaniş” Anatolia and the Ancient Near East Stdiues in Honour of T.Özgüç, Edt: K. Emre- B.Hroudea –M.J.Mellink-N.Özgüç, Ankara, 1989, s.515-525. Veenhof, K. R. – Jesper Eidem, Mesopotamia the Old Assyrian Period, Götingen 2008. Yiğit, T. , “Tabal Krallığı”, A.Ü. DTCF. Dergisi, 40/3-4, Ankara 2000, s.177-189. Yıldız, D. , Çağlarboyu Türklerde Spor, Telebasım, İstanbul 2002. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 199 CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK ROMANINDA NEVŞEHİRLİ DAMAT İBRAHİM PAŞA NEVŞEHIRLI DAMAT İBRAHIM PASHA İN REPUBLICAN ERA TURKISH NOVEL Zeki TAŞTAN* ÖZET Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, III. Ahmet döneminde sadrazamlık yapmış ve adı Nevşehir ile özdeşleşmiş tanınmış bir devlet adamıdır. On yılı aşan bir sadrazamlık döneminde ülkenin barış içinde yönetilmesinde ve bazı reformların gerçekleşmesinde etkili olan İbrahim Paşa, aynı zamanda III. Ahmet’in kızıyla da evlenmiştir. “Lale Devri” olarak da anılan bir dönemde görev yapan İbrahim Paşa, renkli kişiliğiyle romancılarımızın da ilgisini çekmiştir. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Cumhuriyet devrinde neşredilen üç romana konu olur: Ayşim (1934), Patronalılar (1943) ve Esirci Başı (1944). Bu romanlarda onun tarihi kişiliği yanında ruhsal cephesinde de vurgu yapılır. Devlet Adamlığı, icraatları, reformcu yönü, yaşadığı aşkları, eğlence dünyası ve birçok yönü roman kişiliği çerçevesinde yeniden hayat bulur. Biz bu bildiride Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’yı Türk romanındaki yansımalarıyla ele almaya çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Tarihi roman, Osmanlı, Nevşehir, Sadrazam Damat İbrahim Paşa. ABSTRACT Nevşehirli Damat İbrahim Pasha is a well-known statesman whose name is identified with Nevşehir and he made Grand vizier during the period of Ahmet III. Ibrahim Pasha who was effective for the realization of some reforms and in the management of the country’s peace during the period of his Grand vizier that continued over ten years, he also married the daughter of Ahmet III. Ibrahim Pasha, who served during a period known as “Tulip-era”, also attracted the attention of our novelists due to his colorful personality. * Doç. Dr., Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü e-posta: zekitastan@gmail.com 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 201 Zeki TAŞTAN Nevşehirli Damat İbrahim Pasha became subject of three novels that were disseminated in Republican Era: Ayşim (1934), Patronalılar (1943) and Esirci Başı (1944). In these novels emphasis was not only placed on his historical personality but also his spiritual front. His statesmanship, actions, reformist direction, his loves, his world of entertainment and his other aspects find new life personality within the framework of the novels. In this announcement, we are going to try to deal with Nevşehirli Damat İbrahim Pasha with his reflections in Turkish novel. Key Words: Historical novel, Ottoman, Nevşehir, Sadrazam Damat İbrahim Pasha. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, padişah damadı olmuş, sadrazamlığa kadar yükselmiş, imar faaliyetlerinde, sosyal ve kültürel hayatın şekillenmesinde, ıslahatlarda rol oynamış renkli kişiliğe sahip bir devlet adamıdır. Tarihte “Lale Devri” olarak anılan bir dönemin şekillenmesinde etkin rol oynayan İbrahim Paşa, aynı zamanda hazin bir son yaşamış ve Türk romanında padişahlar ve hanedan üyeleri dışında ilgi çeken ender kişiler arasına girmiştir. Üçüncü Ahmet’in sadrazamı ve damadı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Cumhuriyet döneminde neşredilen üç romanda karşımıza çıkar. Ancak daha önce yayımlanan bir romanda da kısaca geçer. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Türk romanında ilk kez Cezmi’de (1887) kısa bir temasla anılır. Namık Kemal, romanın giriş bölümünde İbrahim Paşanın, Avrupa’da her tarafa yayılmış olan matbaacılığı İslâm ülkelerine tanıttığını söyler. Romanın ilerleyen kısımlarında bu konuya yine temas eder. Romana adını veren Cezmi’nin aydın cephesi ve şairliğinin imtihan edildiği bir bölümde İbrahim Paşa tekrar anılır. Bir şiir sohbetinde Fuzulî Divanı gerekli olur. Anlatıcı-yazar, Fuzuli’nin yaşadığı dönemde, matbu eserler olmadığı için yazılı bir eseri hemen bulmanın zor olduğunu söyler. Matbaacılığın ancak yüz yıl sonra Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ve İbrahim Müteferrika’nın gayretleriyle ülkeye girdiğini hatırlatarak onları över. Böylece Tanzimat’ın önemli bir aydını olan Namık Kemal’in, İbrahim Paşa’ya, yenilikler konusunda olumlu baktığını ve onu anarak değer verdiğini görürüz. İbrahim Paşa, Tanzimat yıllarında herhangi bir romana konu olmaz. Bu durum Meşrutiyet döneminde de devam eder. Ancak bu tablo İbrahim Paşa’ya olan bir ilgisizlikten değil tarihi Türk romanında II. Meşrutiyet yıl- 202 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa larına kadar herhangi bir tarihi şahsiyetin romanımıza konu olmamasıyla ilgilidir. İbrahim Paşa, roman kahramanı olarak ilk kez Enver Behnan Şapolyo’nun kaleme aldığı Ayşim’de karşımıza çıkar. 1934 yılında yayımlanan roman, III. Ahmet’in bir genç kıza duyduğu aşk hikâyesini konu alır. Saraydan sıkılan III. Ahmet, Kâğıthane’deki Sadabat Köşkü’ne çıkarken sahilde gördüğü bir genç kıza gönlünü kaptırır. Sadrazam İbrahim Paşa’dan derhal bu kızın getirilmesini emreder. Ahilerin piri Kılıç Babanın kızı olan Ayşim, kaçırılarak sarayda alıkonulur. Sultanın isteklerine boyun eğmediği için işkencelere maruz kalır. Kendisinin kurtarmaya gelen nişanlısı Tuğrul da aynı akıbete uğrar. Daha sonra Kılıç Baba’nın örgütlemesiyle esnaf ve halk başkaldırır. İbrahim Paşa, bu romanda padişaha kayıtsız şartsız itaat eden, onun isteklerini harfiyen yerine getirmeye çalışan, onu eğlendirmeyi marifet edinen silik bir şahsiyettir. Romanda kara “sakalına ak düşmüş, yüzünde çizgiler hâsıl olmuş, otuz iki dişinden yirmi tanesi kalmış, elli yaşlarında” iri bir adam (Şapolyo, 1934, 71) olarak karşımıza çıkar. Zevk ve sefaya meyilli bir tiptir. Padişahın meclis arkadaşıdır. Onun katıldığı eğlencelerde bulunur, yeri gediğinde bu tür eğlenceleri tertip eder. O da padişah gibi geç saatlere kadar süren eğlencelerden yorgun ve argın bir şekilde kendinden geçer ve ancak öğlene doğru uyanır. Padişaha kayıtsız şartsız boyun eğen İbrahim Paşa, bir Sadabat gezintisinde III. Ahmet’in görüp hoşlandığı Ayşim adındaki genç bir kızı kaçırtır. Ardından ilerlemiş yaşına rağmen İbrahim Paşa’nın yaptığı bir yanlışı, daha da ileri götürerek padişahın hoşlandığı bir kıza karşı çirkin emeller beslediğini görürüz (Şapolyo, 1934, 17). Romanda İbrahim Paşa’nın III. Ahmet’in kızı Fatma Sultan’a duyduğu aşka da değinilir. Padişaha sürekli dalkavukluk yapması, bu evlilikte bir çıkar ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Ancak İbrahim paşa’nın Fatma Sultan’a aşk şiirleri yazdığını ve ona âşık olduğunu da görürüz. Onun bu duygusal yönü bir roman kahramanı olarak İbrahim Paşa’nın insani tarafını göstermesi açısından önemlidir. Fakat aralarındaki yaş farkına değinilmez. İbrahim Paşa’nın duygusal cephesi yanında devlet adamlığına da vurgu yapılmıştır. Yazar-anlatıcı her ne kadar onu zevk ve sefa âlemlerine kendini kaptırmış biri olarak gösterse de tarihte var olan bazı gerçekleri de göz 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 203 Zeki TAŞTAN ardı edememiştir. Onun bazı meselelerde barıştan yana tavır koyduğunu ve ülkenin yükselmesi uğruna önemli teşebbüslerde bulunduğunu söyler. İbrahim Paşa, İran’da Türklere yapılan zulmü konuşmak maksadıyla yapılan bir toplantıda barıştan yana tavrını koyar. Ona göre Macaristan felâketinin açtığı yaralar henüz kapanmamıştır. Romanda İbrahim Paşanın ıslahatçı cephesi de göz ardı edilmez. İbrahim Paşa, ülkenin gelişmesi ve ilerlemesi için matbaalar açılmasından, çeşmelerin yapılmasından bahseder. Savaşa karşı çıkmasının altında yatan en önemli sebep öncelikle “medeniyet” meselesidir. Toplantı boyunca birçok kişi harbin açılmasından yana tavır koysa da o, padişahın da aynı görüşte olduğunu bildirerek medeniyette yükselmek gerektiği fikrini savunur. İbrahim Paşa, zaman zaman ülkenin geleceği konusunda endişelenen bir kahraman olarak vurgulanır. Fakat geri planda halkın dertlerine de pek ilgi göstermediğini, ülkenin dört bir yanından gelen şikâyet dilekçelerini dikkate almadığını ve halkın sorunları gündeme geldiğinde bunu geçiştirdiğini görürüz. İbrahim Paşa, Ayşim’de iyi bir karakter olarak karşımıza çıkmaz. Islahata yönelik teşebbüsleri, medeniyet terakkisi, sulhtan yana tavrı, bir roman kahramanı olarak onun olumlu özellikleri olarak algılansa da devlet işlerini aksatması, halka sırt çevirmesi, zevk ve sefa âlemlerinde boğulması, genç bir kıza çirkin emeller beslemesi, padişaha dalkavukluk yapması gibi nitelikleri onun geneli itibariyle kötü bir karakter olarak ele alındığını göstermektedir. Ancak burada şunu da eklemek gerekir ki bu tablo, devrin tarih anlayışını ve yazarın tavrıyla ilgilidir. Kendisi de bir tarihçi olan Enver Behnan Şapolyo, tarihi bir şahsiyeti kurularken devrin Osmanlı hanedanına ve ricaline bakışından da etkilenmiştir. Romanın bir yerinde yaptığı eleştiri de bunu göstermektedir. Halktan gelen şikâyet dilekçelerini yarım milyonu bulduğunu söyleyen yazar-anlatıcı, sarayın halka sırtını dönmesini sert bir şekilde eleştirir: “Sultan sarayında Türk milletinin elemlerini hissedecek insan nerede idi? Millet ağlasın, inlesin, çürüsün, saray ise gülsün, oynasın, içsin… Lale devrinin sefih eğlencelerini hazırlamakla meşgul olsun…” (Şapolyo, 1934, 99) Sultan Ahmet, durumun vahametini kavradıktan sonra, kendisini sefahate alıştırdığı ve halka zulüm yaptığı bahanesiyle İbrahim Paşayı boğdurtur. Bununla yetinmeyen ihtilâlciler padişahı da tahttan indirip hapsederler. 204 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Patrona Halil ve arkadaşları Kâğıthane’deki köşkleri yerle bir ederlerken Ayşim ve Tuğrul’un düğünleri yapılmaktadır. Damat İbrahim Paşayı konu alan diğer roman Aptullah Ziya Kozanoğlu tarafından 1943’te kaleme alınan Patronalılar’dır. Ancak bu romanda İbrahim Paşanın bir roman kahramanı olarak geri planda bırakıldığını görürüz. İbrahim Paşa, bu romanda da Ayşim’de olduğu gibi tamamen padişahın gölgesi altında kalmış, silik bir şahsiyettir. Padişahın işret meclislerine katılmaktan ve emirlerini yerine getirmekten başka ciddî bir fonksiyonu yoktur. Karısı Fatma Sultan da onun zevk ve sefaya düşkünlüğünden, haremi ihmal edişinden şikâyetçidir. Romanda zaman zaman onun kötü yönetiminden, ülke meselelerindeki vurdumduymazlığından da söz edilir İbrahim Paşanın ıslahatçı yönü ve ülkeye yaptığı hizmetleri romanın sonlarına doğru Patronalı Mustafa ile karşılaşmalarında dile getirilir. İbrahim Paşa, sarayı ele geçiren Patronalı Mustafa’ya hitaben, ülkeye hizmetten başka bir düşüncesi olmadığını, beş kuruş dahi biriktirmediğini yeminle söyler. Memlekete açtırdığı mekteplerden, basımevlerinden, çeşmelerden, yollardan ve hayırlı icraatından bahseder. (Kozanoğlu, 1962, 156-159) Patronalı Mustafa da, sefahatine rağmen Paşanın ülkeye yaptığı hizmetleri takdirle anar. İbrahim Paşa Esirci Başı’nda (1944) romanın en önemli tarihî şahsiyetidir. Sadaretinin son senesinde karşımıza çıkar. Burada onun tarihsel cephesine daha çok vurgu yapıldığını görürüz. Romanda tarih 1730’u göstermektedir. İsyan başlamak üzeredir. Romana adını veren Esirci Başı Muhsin Çelebi, sarayla içli dışlı olan, zaman zaman İbrahim Paşa ve ekibine eğlence âlemleri tertip eden, dalkavuk bir tiptir. Halka sırtını çevirmiş olan İbrahim Paşa’nın ülkede baş gösteren karışıklıklardan haberi ise yoktur. Patronalı Halil’in kapaması Fatma’nın Muhsin Çelebi tarafından kaçırılması, isyanı daha da ateşler. Bunu duyan Patronalı Halil, fitne ve fesat ocağına dönen İstanbul havasına yeni bir kötülük tohumu daha eker. Sadrazam ve dostlarını ehli ırz düşmanı ilân eder. Tebdili kıyafetle canını kurtarmayı başaran Muhsin Çelebi, isyancıların toplandığı kahveye geldiğinde İbrahim Paşanın katledildiğini öğrenir. Kâğıthane’deki bütün köşk ve yapılar, yakılıp yıkılmaya başlamıştır. İbrahim Paşa, romanda yaşı altmışı geçkin yaşlı ve şişman bir tip olarak karşımıza çıkar. Bir sohbet toplantısında giydiği giysisi, Paşanın zevk ve 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 205 Zeki TAŞTAN inceliğini gösterdiği gibi devrin debdebesini de açıkça yansıtmaktadır: “Paşanın başında sade hafif bir kâtip sarığı vardı. Yeşil atlastan bir kaftan giymiş, beline gayet kıymetli bir Hint şalı sarmıştı. Ayaklarında hafif, kırmızı güderiden üzeri inci işlemeli pabuçlar vardı. Mücevher olarak parmağında tek taş yüzük bulunuyordu. Pırlanta, fındık büyüklüğünde idi. Belinde de Sultan Ahmet hediyesi, kabzası yekpare zümrüt kıymetli bir hançer vardı.” (Koçu, 1944, 8) Esirci Başı’nda İbrahim Paşanın hayatı genişçe anlatılır. Kendisi de bir tarihçi olan Reşat Ekrem Koçu, “Muşkaralı İbrahim” başlığı altında İbrahim Paşanın hayatını özetler. 1666 yılında Ürgüp köylerinden Muşkara’da doğan İbrahim Paşa, daha sonra burayı imar eder ve köy Nevşehir olarak anılır. Yazar-anlatıcıya göre köylü İbrahim, İstanbul’a geldiğinde 21 yaşında, ortanın üstünde uzunca boylu, gürbüz bir delikanlıdır. Akrabalarından birinin delaletiyle saray helvacıları arasına giren İbrahim Paşa, çalışkanlığı, hevesi ve zekâsıyla kısa zamanda dikkatleri üzerine çeker. Sultan Ahmet’in hizmetine verilen İbrahim, şehzadenin de güvenini ve sevgisini kazanır. III. Ahmet tahta geçinde İbrahim için ikbal basamakları da tamamen açılır. Önce Kızlarağası kâtipliği, Ruznameci, Mirahor-ı evvel, vezir, kaymakam görevlerinde bulunur. Silahtar Ali Paşa’dan dul kalan Fatma Sultan’la evlenerek padişah damadı olur. Evlendiğinde kendisi elli bir, Fatma ise on dört yaşındadır. İbrahim Paşa, sadarete geldiğinde Avusturya ile Pasarofça muahedesini imzalar. Barış ortamından yararlanan Paşa, yurdun her yerinde ihtiyaç duyduğu adamları yetiştirmeye, ülkenin ekonomik kaynaklarını çoğaltmaya ve büyütmeye çalışır. Avrupalıların teknik üstünlüğünü fark eden Paşa, büyük bir kalkınma yapmadan sadece cesaretle girişilecek harplerin yeni bir felaketle neticeleneceğine inanır. Avrupa’yı daha iyi tanımak için Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi’yi, oğlu Sait Mehmet Efendi ile beraber sefaretle Paris’e gönderir. Sait Efendi, dönüşte İbrahim Müteferrika ile beraber ilk Türk matbaasını kurmaya çalıştıklarında kendilerine en büyük desteği İbrahim Paşa verir. Ayrıca Yalova’da bir kâğıt fabrikası, imalathaneler ve tezgâhlar kurdurur. Yazar-anlatıcı, İbrahim Paşa’nın sanata ve sanatçıya çok kıymet verdiğini, yabancı dil bilen, eli kalem tutan aydın simaları himaye ederek onlara birçok kıymetli eser yazdırdığını, tercümeler yaptırdığını belirtir. Onun 206 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Cumhuriyet Dönemi Türk Romanında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa çalışkan bir nazır, ince bir diplomat, iş ve sanat hamisi olduğunu (s.19), kozmopolit bir şark terbiyesi gördüğünü, kendisini coşkun bir zevk ve sefa âlemine kaptırdığını, iradesinin zayıflığını, tertip ve düzenden yoksunluğunu, onu pohpohlayanları, tenkit edenleri, düşmanlarını anlatır. İbrahim Paşa, diğer romanlarda olduğu gibi burada da rahatına ve zevkine düşkündür. Sık sık eğlenceler tertip ederek kendinden geçtiğini görürüz. Muhsin Çelebinin Kanlıca’daki Fıstıklı sofasında dinlenmekten büyük bir haz duyan Paşanın Şaraba karşı büyük zaafı vardır. Şarapla kendinden geçtikten sonra Nedim’in mısralarını söylemekten büyük bir zevk duyar. Saz ve söz fasıllarından hoşlanır. İnce ve zariftir. Lâle ve sümbüllerden büyük keyif alır. Saray entrikalarına da vakıf olan, bir taraftan ıslahat yapmaya çalışırken iç dengeleri ve yerini de sağlamlaştırmaya çalışan İbrahim Paşa, padişahı eğlendirmeyi en büyük görevleri arasında sayar. On iki yıllık sadareti boyunca Sultan Ahmet’in ve kendisinin zevk ve eğlencesi uğruna “milyonlar” harcanmıştır. Yazar-anlatıcı bu eğlence uğruna yapılan mekânları tasvir ederken devrin sosyal hayatını da özetler: “Boğaziçi’nin iki yakası; yalılar, kasırlar, sahilsaraylarla süslenmişti. Bu sahilsaraylarla muhteşem bahçeler tanzim edilmişti. Yazın bu bahçelerde Çırağan Safaları tertip edilir, kışın saraylarda helva sohbetleri yapılırdı. Bayramlar, düğünler ve sünnet düğünleri. Üçüncü Ahmet’le sevgili vezirine yeni bir eğlence vesilesi olurdu. Birbirinden güzel sarayların ve kasırların açılma günleri de parlak ziyafetlerle kutlanırdı.” (Koçu, 1944, 13). Sonuç Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, başlangıçtan Cumhuriyet yıllarına kadar yayımlanan ve Osmanlı’yı konu alan tarihi Türk romanında, padişahlar ve hanedan üyeleri dışında ilgi çeken ender devlet adamlarındandır. Yaşadığı dönemin Türkiye’de batıya yönelişin ilk kıpırtılarını barındırması, tarihte “Lale Devri” olarak adlandırılan farklı bir zamanı işlemesi ve zaten Paşa’nın renkli kişiliği romancıları bu alanda kalem oynatmaya teşvik etmiştir. İbrahim Paşa, Cumhuriyet yıllarında yayımlanan üç romana konu olur. Bu romanlarda Paşa’nın hemen hemen benzer noktalardan kurgulandığını görürüz. Tarihte de bahsedildiği gibi yapmış olduğu yeniliklerle iyi bir devler adamı olarak kendisinden söz ettiren İbrahim Paşa, romanlarda da bu yönleriyle anılmış ancak daha çok olumsuz özellikleriyle resmedilmekten 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 207 Zeki TAŞTAN kurtulamamıştır. Buna göre Paşa, padişahı eğlendiren, ona körü körüne itaat eden, zevk ve sefa âlemlerinde gününü gün eden, şarap içmekten çok hoşlanan, halka sırtını dönmüş, silik bir şahsiyettir. Bazı romanlarda Sultan İbrahim için kaçırdığı genç bir kıza dâhi sarkıntılık edecek derecede kötü resmedilen Paşa’nın basiretsiz tutumu nedeniyle ülkeyi felakete de sürüklediği vurgulanır. İbrahim Paşanın hayatı, Esirci Başı’nda genişçe ele alınır. Ancak her üç romanda da genellikle sadaretinin son yıllarıyla işlenir. Padişahla ilişkisi yanında Fatma Sultan’la evliliğine de vurgu yapılır. Ancak Ayşim’de İbrahim-Fatma evliliğinde büyük bir aşkın varlığı söz konusu edilse de Esirci Başı’nda aralarındaki yaş farkı açıkça vurgulanır. Ayrıca Patronalılar’da İbrahim Paşa’nın haremi ihmal edişine de vurgu yapılmıştır. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, tarihte var olan kişiliğiyle romanlarımıza konu olmaz. Bu zaten mümkün değildir. Ancak bu tarihi şahsiyetin Cumhuriyet yıllarında yayımlanan bu romanlarda iyi kurgulandığını da söylemek zordur. Enver Behnan ve Reşat Ekrem’in tarihçi cepheleri İbrahim Paşa’nın roman mantığı içinde kurgusal bir kimlik kazanmasını engellemiştir. Hatta Koçu, zaman zaman romanın akışını keserek bir tarihçi kimliğiyle İbrahim Paşa’yı resmetmekten de kurtulamamıştır. Bu nedenle bu romanları estetik anlamda zayıf olarak değerlendirmek gerekir. Ancak tarihi bir şahsiyeti konu alması ve tahlil etmesi, yani bir devrin zihniyetini ve yazarların tavırlarını göstermesi açısından da bu romanlar önemsenmelidir. Kaynaklar Enver Behnan, Ayşim, (2.b.)İst. 1962, 112 s. Aptullah Ziya, Patronalılar, (4.b.), İst. 1962, 216 s. Reşat Ekrem, Esirci Başı, İst. 1944, 86 s. 208 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u NEŞET GÜNAL RESMİNİN BİÇİM DİLİNİ OLUŞTURAN KAYNAKLAR RESOURCES FORMING THE STYLE OF NEŞET GÜNAL ART Zeki UMAY* ÖZET Çok farklı kültürlerin iç içe yaşadığı bir turizm cenneti Nevşehir’de doğan Neşet Günal, bu kentin tüm yoksulluklarıyla tanışmış, yörenin dram yüklü, ortak yazgıları olan insanlarıyla kader birliği yapmıştır. Daha sonra bu kentle kurduğu ilişki farklı kentlerle çoğalmış ama yine de dönüp dolaşıp kendi “toprak insanının” meselesine odaklanmıştır. Bildiri Günal’ın Nevşehir, İstanbul, Paris serüveni sırasında ve farklı dönemlerde yaşadığı ikilemleri sanatına nasıl yansıttığını göstermeyi, ayrıca sanatçının farklı üslupları kendi bilgisiyle harmanlayıp nasıl özgün bir dil yaratma çabası içerisinde olduğunu belgelemeyi amaçlamaktadır. Kimi dönem resimlerine taklit yakıştırmasını sarf eden kişilerin eleştirilerine kulak asmadan, yapmak istediğini yaparak yoluna devam eden, yaşadığı gelgitlerin risklerini kabul ederek, kendi ufkunu genişleten, her türden deneyselliğin heyecanına ortak olan bir sanatçıdır Günal. Ayrıca bu bildirinin gayesi Günal’ı daha iyi tanıyabilmek, resimleri üzerine değerlendirmeler yaparak onun örtük yanlarını açığa çıkarma amacını taşımaktadır. Sanatçının daha çok “kendine özgü” olanı, ulusal ve yerel ölçekte ise “bize özgü” olanın peşinde nasıl iz sürdüğünü göstererek, yaklaşımlarına ortak olmaktır. Anahtar Kelimeler: Sanat, Resim, Neşet Günal ABSTRACT Neşet Günal was born in Nevşehir, a tourism paradise where very different cultures live together. He shared the same destiny with pe- * Doç. Dr., Mersin Üniversitesi, Güzel sanatlar Fakültesi, Resim Bölüm, e-posta:zekiumay@mersin.edu.tr. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 209 Zeki UMAY ople of the region full of drama and having common future and he had seen the poverty of the city. Later on he reproduced his relation with this city by meeting different cities but then he again focused on the matter of his own “land people”. This declaration aims to demonstrate how he reflected the dilemma he had among Nevşehir, Istanbul and Paris adventures and during different periods; moreover to prove his effort to create a new language by collocating different styles and his knowledge. Günal is an artist who ignores the critics identifying his works as imitation, following his way doing whatever he wants, taking the risks of the tides he lives with, expanding his horizons and sharing all the excitements of every kind of experimenting. Additionally one another aim of this declaration is to know Günal better, by making assessments on his pictures to reveal his implicit sides; associating with his approaches by showing how he pursued the peculiar one, the national and the one “specific to us”. Key Words: Art, Painting, Neşet Günal Giriş Neşet Günal, Türkiye Cumhuriyetinin ilan edildiği, yeni Türk devletinin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in oy birliği ile seçildiği bir yılda dünyaya gelir, 1923. Ancak o yılların birçok Anadolu insanı gibi hangi gün doğduğunu bilmez. Bu nedenle doğum gününü, içinde bulunduğu coğrafyada havanın, toprağın değişimine bakarak, ebeveynlerinin tarif ettiği biçimiyle dile getirir, “bağbozumunda dünyaya gelmişim” der. (Günal: 1999, 1) Neşet Günal çok farklı kültürlerin iç içe yaşadığı Nevşehir’de doğdu. Bu kentin tüm yoksulluklarıyla tanışıp, yörenin dram yüklü, ortak yazgıları olan insanlarıyla kader birliği yaptı. Bu kıraç topraklarda geçimini bağcılık yaparak sürdüren toprak evlerin yalınayak çocuğuydu Günal. Bilindiği gibi ekonomik koşullar Günal’ı henüz ilkokuldayken kendi topraklarından uzaklaştırır. İlkokul süresince Şereflikoçhisar’da dedesinin yanında kalır. Burada ortaokul olmadığı için yeniden Nevşehir’e döner ve büyük babasının desteğiyle eğitimini sürdürür. Bu yıllarda Günal, farklı kişilerin fotoğraflarından portreler yaparak kendi harçlığını çıkarır. (Tanaltay: 1989, 140) Günal’ın resme olan merakı, okulun son senesinde, resim öğretmeni Kemal Zeren tarafından fark edilir. 210 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar Yaşam ilginç tesadüflere gebedir. Tesadüfi karşılaşmalar, siz bu koşullara kendinizi hazır hissediyorsanız önemli olur aksi taktirde yanınızdan geçip gider, hiçbir zaman bilemezsiniz. Tabi ki bu tip koşulların yeşermesini, yaşamasını sağlayan kişi ve kurumların çabaları da bir o kadar değerlidir. Nevşehir belediyesinin, bu açıdan önemli sayılabilecek bir yardımı, eğitim masraflarını, orada yaşamını sürdürebileceği bir ortamı yaratmak adına 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 211 Zeki UMAY sağlıyor olması, Günal için unutulmayacak bir ödüldür. Belediyenin ayda 13 liralık yardımıyla sanatçının, bundan sonraki mekanı olan İstanbul kapıları aralanırken, Akademi ortamında gerçekleştireceği resim kariyeri de böylelikle başlamış olur. (Günal: 1999, 1) Tahta bir bavulla yolunu tuttuğu İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi,16 yaşındaki Günal’ın önünü açacak, onu aydınlatacak yeni bir sanatsal ortam anlamına geliyordu. Sanatçının üniversiteye giriş tarihi olan 1939 yılı, ikinci dünya savaşının başlangıç yılıdır. Dünyanın içine gireceği altı yıl süren bir savaşın, buna bağlı olarak da sıkıntıların yaşandığı bu dönem aynı zamanda Günal’ın içinde bulunduğu ruh haliyle de benzerlikler gösterir. Ancak Sanatçı bir yanıyla sevinçli bir yanıyla da üzüntülüdür. Savaş tüm yoğunluğuyla sürerken babasının ölüm haberi Günal’a bundan sonra daha büyük sorumluluklar yükler. Bir yandan İstanbul gibi büyük bir kentte yaşamanın güçlüklerine göğüs gererken, diğer taraftan arda kalan anne ve iki kardeşinin yaşam mücadelesine destek olmak zorundadır. Dört yıllık normal lisans eğitimi Günal’ın içinde bulunduğu durum nedeniyle tam yedi yıl sürer. Mezun olacağı yıla kadar harita işleri, afiş, sahne dekoru gibi farklı mesleklerin işlerini yürütür. İkinci dünya savaşının sona ermesini takip eden yıl (1946’da) mezun olur. 212 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar Neşet Günal/ LeopoldLevy 1936 yılında Türkiye’ye çağrılan, ardından 1937’de Güzel Sanatlar Akademisi’nde Resim bölümü başkanlığı görevini üstlenen Levy, tam on üç yıl bu kurumda çalışır. Neşet Günal’da eğitim süresince, Leopold Levy’nin atölyesinde Levy ve onun asistanlığını yapan daha önce Paris’te bulunmuş Nurullah Berk ve Sabri Berkel ile çalışma olanağı bulur. Levy akademideki hocalığı boyunca öğrencilerine kendi üslubunu önermemiş, bundan daima kaçınmış, onların eğilimine ve yeteneğine göre ayrı ayrı önerilerde bulunmuştur. Sanatın birçok meselesi ile burada karşılaşan Günal, sanat eğitimi modelinin tek tip olamayacağını, resmin yasalarının sadece görünen doğanın yansıtılmasından ibaret olmadığını, aynı zamanda sanatçının birey olarak içsel yasaları ve doğasının olduğunu, bu atölyede öğrenmiştir. Bu yaklaşım, her öğrencinin bağımsız bireyler olduğundan hareketle aynılaştırmak ve benzetmekten kaçınmakta, farklılıkları yücelterek özgünlüğü aşılamaktadır. Bu anlayışa paralel olarak birey sınırsız özgürlüklerin coğrafyasında yaşama hakkına sahip olmaktadır. Artık mevcut anlayışları tekrar eden, taklit eden birey öngörülmemekte, yeni söylemler kabul görmektedir. Günal, Levy atölyesinin öngördüğü ilkeler doğrultusunda çok yavaş da olsa dış doğanın içine kendi doğasıyla sızmaya çalışmakta, içerisiyle dışarısını değerlendirmektedir. Ancak Anadolu topraklarının göçebe insanı henüz nüfuz etmemiştir resimlere. Sanatçının resimlerinde doğduğu yere ait yöre insanı ve yapısının ortaya çıkması için biraz zamana ihtiyaç vardır. Neşet Günal/ AndreLhote Mezuniyetinden iki yıl sonra (1948) sanat eğitimini devam ettirmek üzere devlet bursuyla Paris’e giden Günal, başlangıçta Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda program gereği Lhote’un atölyesinde çalışmalarını sürdürmüştür. Ancak bu atölyede öğrencilerin birbirine benzer işleri ile karşı karşıya kalınca, durumu fark edip hemen atölyeden ayrılmaya karar 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 213 Zeki UMAY 214 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar vermiştir. Çünkü Günal’ın geldiği atölye geleneği öğrencileri belli bir ekol çerçevesinde disipline eden anlayışı önermiyordu, doğal olarak sanatçının kendi öğretileriyle de böylesi bir eğitim uyumlu değildi. Aslında Levy ve atölyesinin asistanlığını yapan Berk ve Berkel de Lhote’un atölye geleneğini biliyorlardı. Zaten Berk ve Berkel Lhote’un atölyesinde daha önce eğitim görmüşler ve burada gördükleri soyut geometrik anlatımı benimseyerek kendi üsluplarının içerisinde bu anlatımı yeniden örgütlemişlerdir. Ayrıca Levy’nin de, sanatın sürekliliğine ilişkin değişmez yasaları kabul ettiğini ve değişken olanın ona göre sadece ifade biçimleri olduğunu biliyoruz. Ancak, buna karşın Levy’nin eğitim sırasında öğrencilerine daha önceden formüle edilmiş, tek tip yapılar önermediğini de biliyoruz. Sonuç olarak Paris’te yer aldığı dönemde atölye seçiminde Günal, bir ikilemdedir. Eski dizgenin sorgulanması sırasında yeni olana talep onun için bir iç sıkıntısı ve bunalımın habercisidir. Kuşkusuz sanat tarihi içerisinde var olabilmek yeni dizgeyi mümkün kılacak koşulların yaratılmasıyla mümkündür. Bu nedenle mevcut kabul görmüş bir anlatım dilini kullanmaktansa, ufuk açıcı bir deneyselliğin heyecanına ortak olmak, farklı olana yönelmek, risk almak, sanatçıyı var edecek tek çıkış yol olarak görünmektedir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 215 Zeki UMAY Evet Lhote’un sanatçıya önerdiği kübizmin geometrisi, doğal yaşamın geometrisi değildir. Zaten Günal’a göre böylesi bir biçim dili Anadolu’nun toprak insanıyla bağdaşmaz. İnsan emeğinin görüntüsünü sanatçı, kendi coğrafyasına uygun bir üslupla oluşturmak ister. Çünkü onun yaşadığı toprak, doğal biçimiyle son derece akışkan ve yumuşaktır, yoğrulabilme özelliğine sahiptir. Bu nedenlerden dolayı oluşturulmak istenen resmin dili köşeli bir yapı üzerine inşa edilemez. Elini, ayağını daha da önemlisi bedenini toprağa bulamış bir insanın da nihayetinde seçeceği geometri, köşeli kübik bir geometri olmayacaktır. Bu nedenle Lhote’un atölye eğitimi ve disiplini, kübizmin ilkelerine uygun, yenilikçi bir tavır sergilese de, Toprak insanı Günal için uygun değildir. Uyum sağlayamadığını fark edince Günal, bu atölyeden ayrılıp Léger’nin öğrencisi olmaya karar verir. Neşet Günal/ Fernand Léger Günal’ın sanat yapıtı algısı değişmeye uygundu. Paris sanat ortamında farklı atölye ve sanatçı eylemini takip etme fırsatı Günal’a bu fırsatı tanıyordu. Kuşkusuz figür dilini kullanılacaktı öyle ya da böyle. Bu dönem figür dili üzerinden farklı olana yönelme isteği, sanatçıyı Léger ile buluşturmuştur. Léger’in çalışmalarında kullandığı anıtsal figürlerden etkilenen 216 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar Günal kendine yakın gelen bu biçim dilini kullanmaya başlar. Sanatçının yaptığı resimlerden Léger’yle ne denli canlı bir ilişkiye girmiş olduğu belli olmaktadır. Léger, resimlerinde insan bedenine ait uzuvlardan el ve ayakları, olduğundan iri gösterme eğilimi Günal resminde de karşımıza çıkar. Bu yaklaşım Léger’i Günal’ın kendine rol model olarak seçtiğinin bir kanıtıdır. Günal bu etkilenmenin daha çok Léger’yi anlamak ve tanımak amacı taşıdığını söyler. Sanatçı daha çok “kendine özgü” olanın, ulusal ve yerel ölçekte ise “bize özgü” olanın peşindedir daha çok. Günal Léger’den aldığı biçimsel anlatım yöntemlerini geleneksel Doğu Sanatının verileri ile kaynaştırarak yeniden inşa eder. Bu yaklaşım onu Léger üslubuna yaklaştırır ama taklide götürmez. Ancak belirtmekte yarar var sanatçının özellikle 1950’li yıllarda ürettiği figüratif çalışmalarında Léger etkisi oldukça fazladır. Günal’ın kendi üslubunu yaratmasında bu etkinin önemi yadsınamaz. Zaten sanatçının içinde bulunduğu doğa, toprak kokan Anadolu insanının doğasıdır. Bu doğa kavurucu, çorak ve çıplaktır. Üstü cilalanmış makyajlı yüzeyler bu topraklara uğramaz. Bu doğanının insanları da fiziki görünüşleri itibariyle toprağı gibi kuru ve cılızdır. Onların yaşantısında, hiçbir konfora rastlanmaz daha da önemlisi her şey toprağa bulaşmıştır. Üstünde yaşanılan toprağın çıplaklığı, sanatçının resimlerinde insan bedeninin çıplaklığıyla buluşmuş, kucaklaşmıştır. Millet’nin, Van Gogh’un köy- 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 217 Zeki UMAY lüleri Günal’ın toprakla yaşamlarını sürdüren insanlarıyla akrabadır. Onlar ayaklarına Warhol’un elmas tozlu iskarpinlerini giyinmezler, onlar en fazla Van Gogh’un çamurlaşmış köylü pabuçlarını giyerler. Hatta ayaklarını örtecek herhangi bir şeye ihtiyaçları da yoktur. Evet köylü yaşantısının tüm çarpıcılığı sanatçının sorumluluğuyla dile gelir. Olagelen, toplumun yaşantısının üstünü örtmek değil açık etmektir. Kuşkusuz Günal her koşulda kendi bulunduğu coğrafyanın insanı oldu. Hiçbir zaman o yaşama sırtını dönmedi. Bu nedenle sanatçının tüm resimlerinde kendi doğup büyüdüğü Orta Anadolu insanının hayatından izler bulmak mümkündür. Anadolu’nun Prototipi “Toprak insan” Her sanatçı gibi önceleri bir arayış içerisindedir Günal. Kendini Léger’yle ve onun yapıtlarıyla yüzleştirir. Ancak bunu burada belirtmekte yarar var, insan figürünün başat rol aldığı bu resimlerde Léger, daha çok kent insanı ile ilişkili, sanayinin ve seri üretimin insanlarını model olarak seçmiştir. Henüz Günal’ın resimlerinde toprak insan ayağa kalmamıştır. Köylü yaşantısına paralel olarak kendi resimsel gerçeğini köylüler ve onların yaşantıları üzerine kuran Millet’in resimleriyle yüzleşme gerçekleştiğinde, kendi eserlerini sorgulamaya, doğduğu, büyüdüğü topraklara yönelerek, buradaki yaşam biçimini yapıtlarına taşımaya başlar. Ve insan figürlerini, resmin mekanı olan verimsiz, bozkır topraklar üzerine inşa eder. Bu insanların yaşam mücadelesini güçlü eller ve ayaklarında hissedersiniz. Günal’ın bozkır insanı gerçeği, resminde yer alan insanlardan başkası değildir. Bunu şu şekilde dile getirir: “Benim kişiliğimi oluşturan, resimlerimde anlatılan, içinde yaşadığım toplumsal ve doğal ortamın insanları; bana en yakın olan ‘toprak adamları’ yaşamlarının her yönüyle tanıdığım insanlardır” der. (Bender: 2002, 1) Kendisi de bir bozkır insanı olarak içinde yaşadığı koşulların resmini yapar. Yapmacıksız, kendi yeteneğinin esaretine kapılmadan insan olma hallerinin karşılıklarını gösterir. Soyut anlatının peşine takılmadan kendi insanıyla ilgili somut gerçeklerin yolunda yürümeye devam eder. “Neşet Günal ülkesinin insanını, onun gerçeğini yansıtmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiştir. Öz ve biçim birbiriyle örtüşürken, yaşanan gerçeklere nitelik kazandırmış, anlatmaya çalıştığı sorunu, durumu, net biçimde izleyene aktarmayı bilmiştir.” (Yılmaz: 2008, 78) Bu yaklaşımla 218 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Neşet Günal Resminin Biçim Dilini Oluşturan Kaynaklar Anadolu’nun kendi gerçeğini, herhangi bir ressamın uzak bakışına gerek duymadan en derin yerden alıp çıkaran Neşet Günal “kendi toprak insanını” biz izleyicilerle paylaştı. Bu coğrafyanın insanı olduğunu kabullenmiş ve bunu içselleştirmiş biri olarak Günal, bulunduğu durumun, yaşantısının kendisine yöneldi. Dışarısı ile içerisinin yanyanalığı, ortaya çıkan yapıtı daha sahici kıldı. Temsil kendi kabuğunu kırarak canlandı. Sanatçının ellerinde yoğrularak ortaya çıkan bu biçimsel dil, resimlerde yer alan anıtsal figürlerin toprakla mücadelesine benzetilebilir. Bu mücadele, verimsiz toprak üzerine oturmuş bir çocuğun savunmasız, çaresiz bakışlarından sıyrılır. Bir arada bulunmalarına rağmen kendi dünyaları içerisine sıkışmış, kendi bedeni içerisinde yalnızlığa mahkum edilen, yalnızlık havası içinde olan bu insanlar birbirlerine bakmazlar. Onların bu bakışımsızlıkları, halkası kopuk zincirler gibidir. Resmin mekanı içerisinde her ne kadar kader birliği içerinde görünüyor olsalar da çaresizlikleri izleyiciyle buluşur. Onlar sadece izleyiciyle göz göze gelirler. Ancak bu bakış resmin mekanını sahneleştirir, kendi insanını gösterirken onu ötekileştirir. Bu nedenle izleyici ile resmin mekanı içerisinde yer alan figürler bir türlü bir araya gelemezler, mesafelidirler. Toprak insanı sadece kendi yaşadığı biricik yaşam alanı olan iç mekanları yitirmemiş aynı zamanda toprağın bereketini, ekinini kaybetmiştir. Yoksulluğu, insanın en temel ihtiyaçlarından yoksun olması gibi açıklarsak, tam anlamıyla Günal’ın Toprak İnsanı da bu anlatının görüntülerini, katmanlarını içerisinde barındırır. Resmin sadece toprak renkleriyle biçimlendirilmesi bu eksikliği işaret eder. Coşkun anlatıların karşılığı olan saf renkler yerini eskitilmiş kirletilmiş renklere bırakır. Rengin kullanımı mesele ile ilişkilidir ve bir araç olarak vardır. Biçim ve renk anlatının ortak elemanlarıdır. Birbirine eşlik eder bu elemanlar birbirleriyle yarış halinde değildir. Sonuç eser, alın teriyle toprağı filizlemiş, sanatçının eli resimde yer alan bozkır insanının eli, yüzü toprak insanının öbür yüzü olmuştur. Bilindiği gibi toprak, insan emeğinin görüntüsüdür. O, doğanın tüm olumsuzluklarına karşı direnen insanın diğer yüzüdür. Toprak insanı ise sanayinin tüm araçlarını bir kenara atarak kendi gücünü en doğal ve yalın haliyle kabullenme, mevcut tüm varlığı dışında hiçbir şey olamadığını gösterme halidir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 219 Zeki UMAY Kaynaklar Bender, A. (2002). Toprak Adamları: Neşet Günal. http://www.alaattinbender. com/ Günal, N. http://www.sanalmuze.org/retrospektif/view.php?type=1&artid=21 Gürçağlar, A. (2006). Ayın Sanatçısı : Figüratif Resmin Toplumsal Gerçekçi Ustası: Neşet Günal. İstanbul: Sanat Kültür ve Dekorasyon Yayınları Ergüven, M. (1981). Beş Gerçekçiden Biri. Gösteri Sanat Dergisi. İstanbul: Hürriyet Yayınları Ergüven, M. (1992). Yoruma Doğru. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları Özsezgin, K. (1994). Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedik Sözlük. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları Tanaltay, E. (1989). Sanat Ustalarıyla Bir Gün. İstanbul: Sanat Çevresi Kültür ve Sanat Yayınları. Yılmaz, B. (2008). Türk Resminde Toplumsal Gerçekçiler. İstanbul: Sosyal Bilimler Enstitüsü 220 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u NEVŞEHİR YÖRESİNDEKİ EL SANATLARININ HALK EĞİTİM MERKEZLERİNDE AÇILAN EL SANATLARI KURSLARINA ETKİSİNİN İNCELENMESİ A STUDY INTO THE IMPACT OF HANDICRAFT ARTS IN THE REGION OF NEVŞEHİR ON THE HANDICRAFT ART COURSES OPENED IN PUBLIC EDUCATION CENTERS Zeliha SARIKAYA HÜNEREL* - Birnaz ER** ÖZET Bir toplumun, üyelerini toplumsal beklentiler doğrultusunda ve toplumsal kalkınmayı sağlayacak bir biçimde yetiştirmesi; bireyin yaşamını daha iyi koşullarda sürdürmesi ve toplumsal yapı içerisinde üzerine düşen görev ve sorumluluğunu en etkin bir biçimde yerine getirmesi, öncelikle, bireye bu konuda verilecek eğitime bağlıdır. Eğitimin önemli bir dalı olan Halk eğitimi, toplumun bütününe hitabeden bir eğitim faaliyetidir. Bu yolla toplumun değer sistemi geliştirilir, kültür değerleri topluma mal edilir, ekonomik hayatın gelişmesi sağlanır ve gelişen teknoloji en küçük toplum birimlerine kadar yayılır. Halk Eğitim Merkezleri Eğitim, öğretim, üretim, danışma, kültür ve sanat merkezi olan halka mesleki, sosyal ve kültürel amaçlı bilgibeceri kazandıran, gelirlerini artırmayı, boş zamanlarını olumlu bir şekilde değerlendirmelerini sağlayan ve kültürel değerlerimizi korumak, yaşatmak, yaygınlaştırmak amacıyla oldukça önemli faaliyetlerdir. Bir ulusun kültür değerlerini en iyi yansıtan öğeler olan el sanatları, asırlar boyu toplumların sanat anlayışlarını ve yaşam tarzlarını aktarmada etkin bir rol oynamıştır. Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirisi de olan el sanatları ürünleri, Turizmin gelişmiş olduğu Nevşehir ilimizde * Öğr. Gör., Gazi Üniversitesi, Ankara Meslek Yüksek Okulu, El Sanatları Bölümü, e-posta: zelihasarikaya@hotmail.com. ** Öğr. Gör., Dumlupınar Üniversitesi, Kütahya Meslek Yüksek Okulu, El Sanatları Bölümü, e-posta: birnazer@hotmail.com. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 221 Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER de el sanatlarına olan ilgiyi daha da arttırmış ve yöre halkını buna teşvik etmiştir. Çömlekçilik, halı (kilim) dokumacılığı, el yapımı bebek üretimi ve oniks taş işlemeciliği gibi el sanatları ürünleri Nevşehir yöresinin turizmine hem katkı sağlamakta hem de kültürel değerlerimizin gelişerek gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamaktadır. Bu araştırma turistik bir bölgemiz olan ve el sanatları yönünden zengin bir kültüre sahip olan Nevşehir ilimizdeki el sanatlarının halk eğitim merkezlerinde açılan el sanatları kurslarına etkilerini araştırmak üzere yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: El Sanatları, Halk Eğitim, Turizm ABSTRACT Training the members of a society in line with their expectations and in a way that will cause social development, the fact that an individual maintains his life in a good conditions and fulfills the tasks and responsibilities he takes within a social structure actively primarily depends on the education to be given to individual in this issue. One of the important branches of public education is an education appealing to the whole society. In that way, values system of a society is developed, cultural values are taken over by the society, economic development is obtained and developing technology is extended to the tiniest units of a society. Public education centers which are the centers of training, teaching, production, information, culture and art are quite important activities carried out to protect, maintain and extend our values, making people attain social and cultural information and skills, providing people with an increase in their income and helping them spending their spare time in a good way. Being the components that reflect the cultural values of a society, handicraft arts have played a major role in transmitting artistic values and life styles of a society throughout ages. Besides keeping cultural inheritance alive, having an economic income, handicraft arts have increased the interest in handicraft arts in the city of Nevşehir where tourism is quite developed and encouraged the people of the region towards this art. Such handicraft arts as pottery, tapestry, hand-made doll production and onyx stone carving have both contributed to the tourism of Nevşehir region and developed our cultural values, allowing us to transfer our cultural values to the future generations. This research was carried out to investigate the impact of handic- 222 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi raft arts in the city of Nevşehir, which is one of the touristy regions and has a rich culture in terms of handicraft arts on the handicraft art courses opened in public education centers. Key Words: Handicraft Arts, Public Education, Tourism. 1. Giriş Eğitim ve öğretim insanlığın doğuşundan beri vardır. Tarihsel süreç içinde eğitim ve öğretimin yer aldığı ortamlar değişmiş, yeni boyutlar kazanmış, farklı arayışlara girilmiş, kurumsallaşmış, teknolojik gelişmelerle şekil değişmiştir. Bir toplumun, üyelerinin toplumsal beklentiler doğrultusunda ve toplumsal kalkınmayı sağlayacak bir biçimde yetiştirmesi; bireyin yaşamını daha iyi koşullarda sürdürmesi ve toplumsal yapı içerisinde üzerine düşen görev ve sorumluluğunu en etkin bir biçimde yerine getirmesi, öncelikle, bireye bu konuda verilecek eğitime bağlıdır. Eğitim sistemi örgün ve yaygın eğitim olmak üzere ikiye ayrılır. Örgün Eğitim; Belli yaş grubundaki bireylere, ilgili eğitim sisteminin amaçlarına uygun olarak hazırlanmış eğitim programları aracılığıyla verilen, planlı, programlı ve okul çatısı altında düzenli olarak yapılan eğitimdir. Okul öncesi eğitim, ilköğretim, lise ve yükseköğretimi içine alır. Yaygın Eğitim; Örgün eğitim gibi planlı, programlı ve düzenli olan, yaş sınırı olmayan, örgün eğitim sistemine hiç girmemiş, bu sistemin herhangi bir kademesinde bulunan veya bu kademelerden birinden ayrılmış olan kişilere ilgi ve ihtiyaç duydukları alanda ya da mesleklerinde daha yeterli olmak isteyenlere bunu sağlamak amacıyla verilen eğitimdir. Türk Milletinin bütün fertlerini ilgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak “Milli Eğitimimizin genel amaçlarından biridir (Erdoğan, 1986, s.36). 1.1. Yaygın Eğitim (Yetişkin Eğitimi) ve Halk Eğitimi Eğitimde “sürekli eğitim” kavramının temel alınmasıyla birlikte, eğitim terimleri içerisine örgün eğitim kavramının yanında “yaygın eğitim” ve “yetişkin eğitimi” kavramları da yerleşmiştir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 223 Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER Yetişkin eğitimi, çok geniş bir alanı içerir. Çünkü yetişkin eğitimi, hiçbir şekilde eğitim almamış bireylerin temel eğitimlerinden, birçok yönüyle eğitimini tamamlayabilmiş; ancak faklı eğitim ihtiyaçları olan bireylere kadar çeşitli niteliklerdeki eğitim faaliyet ve konularını kapsamaktadır. Dolayısıyla, yetişkinlere yönelik yapılan eğitim faaliyetleri, bireylerin kişisel, mesleki, toplumsal ve kültürel gereksinimlerine bağlı olarak planlanır (Şirin A. 2007). Yaygın eğitim kavramı günümüzde, kitle eğitimi, yetişkin eğitimi, halk eğitimi, sosyal eğitim, okul dışı eğitim gibi adlarla ifade edilmektedir. Hedef kitlesinde; cinsiyet, yaş, eğitim ve kültür düzeyi, programında; seviye, süre, uygulama mekânı gibi unsurlarda sınırlama getirmeyen ve bu alanda yapılan tüm tanımlamalara cevap verebilecek nitelikte düzenlenen yaygın eğitimin amacı; bireyin yeteneklerini, hareket ve davranışlarını değiştirmek, geliştirmek yani eğitmektir (Celep, 2003, s.6-7). Bu amaçla yaygın eğitim kapsamlı olarak; örgün eğitim sistemine hiç girmemiş ya da herhangi bir kademesinde bulunan veya bu kademelerden çıkmış bireylere; gerekli bilgi, beceri ve davranışları kazandırmak için örgün egitimin yanında veya dışında onların; ilgi istek ve yetenekleri doğrultusunda ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişmelerini sağlayıcı nitelikte, çeşitli süre ve düzeylerde yasam boyu yapılan eğitim-üretim-rehberlik ve uygulama etkinliklerinin tümüdür. Halk eğitim merkezleri, Türk milli eğitiminin genel amaçları ile yaygın eğitimin amaç ve fonksiyonlarını gerçekleştirmek için il ve ilçe merkezleri ile bucak ve köylerde açılmak üzere, sosyal ve kültürel kurslar ile mesleki ve genel bilgi kursları düzenleyen kurumlardır. Kurslar herkese açık olup, toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenir. Halk eğitim merkezi müdürlükleri çeşitli faaliyetlerini eğitim odalarında, ceza ve ıslah evlerinde, gecekondu bölgelerinde, il ve ilçe merkezleri ile bucak ve köylerde, eğitim için hazırlanan yerlerde, rehabilitasyon gerektiren hastanelerde, kamu ve özel kuruluşlara ait iş yerlerinde, örgün eğitim kurumlarına ait binalarda ve gereksinim duyulan diğer yerlerde eğitim verilmektedir. Yetişkin eğitimi aynı zamanda; halkın yaşama biçimini, bilgi, beceri ve alışkanlıklarını, değer yargılarını ve değer sistemlerini birbirine ve kendilerinden sonraki kuşaklara aktarmaları ve öğretmeleri şeklinde toplumda süregelen bir eğitim etkinliğidir. 224 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi Bugün ülkemizde hemen hemen bütün il ve ilçelerde teşkilatlanmış olan halk eğitim merkezlerinde açılan kurslar yöresel özelliklere göre de çeşitlilik göstermektedir. Gelişen teknoloji ile birlikte kaybolmaya yüz tutmuş olan ürünler zor şartlar altında da olsa yaşatılmaya çalışılmaktadır. Bu konuda en büyük sorumluluğu Halk Eğitim Merkezleri almış olup, bünyesinde barındırmış olduğu el sanatları programlarını belirli imkanlarla ve mekanlarda uygulamaya devam etmektedir. Bir ulusun kültür değerlerini en iyi yansıtan öğeler olan el sanatları, asırlar boyu toplumların sanat anlayışlarını ve yaşam tarzlarını aktarmada etkin bir rol oynamıştır. Aynı zamanda eğitim, bilim, teknik ve diğer alanlardaki gelişme düzeyi ile el sanatlarındaki gelişme düzeyi paralellik göstermektedir. “El sanatı ürün”, dendiğinde ilk akla gelmesi gereken, el işçiliği ile yapılmış bir ürün olması dışında, yapıldığı ülkenin kültürünün bir göstergesi olduğudur. Üzerinde yaşadığımız bu topraklar tarih boyunca birçok kültürün beşiği sayılmıştır; bunun yanı sıra, çok çeşitli ve zengin el sanatlarının merkezi olarak da ün yapmıştır. Günümüzde hızla gelişen teknoloji ve kentleşme insan yaşamını birçok yönden etkilemektedir. Dünya üzerinde çeşitli kültürlerin yok olmasıyla beraber insanların eski kültürel değerleri de hızla yok olmuştur. Dolayısıyla eski kültürel değerlerin saklanarak korunması oldukça önem kazanmaktadır. 1.2. Nevşehir Yöresinin Tanıtımı Nevşehir, tarih ve doğanın iç içe geçerek, bütünsel bir güzellik sergilediği beldeleri ve bölgede yaşamış uygarlıkların zenginleştirdiği kültürel birikimi ile Türkiye’nin eşsiz turizm cennetlerinden biridir. (http://www.nevsehirkulturturizm.gov.tr). Günümüzde bölge, birbirinden güzel kaya kiliseleri, doğal güzellikleri, vadileri ve yeraltı şehirleriyle bir açık hava müzesi durumundadır. Peribacaları gibi ilginç jeolojik yapısının yanı sıra, kayalara oyulan yerleşim yerleri ender doğal ve kültürel merkezlerdendir. ( http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir/ kapadokya/1.html) 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 225 Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER Fotoğraf No1: Nevşehir İl Haritası 1.3. Nevşehir Yöresine Özgü El Sanatları Kapadokya’nın tarihi ve doğal zenginliği çağlar boyunca bölge insanı tarafından doğal malzemelerle yoğrulup bütünleşmiş ve sanata dönüşmüştür. Kapadokya halkının geçim kaynağı olan uğraşlarda, bu doğal ve kültürel varlığın mirası önemli yer tutmaktadır. Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirisi de olan el sanatları çömlekçilik, halı (kilim) dokumacılığı, el yapımı bebek üretimi ve oniks taş işlemeciliğidir. 1.3.1. Çömlekçilik Çömlekçiliğin Kapadokya’daki geçmişi, Hititler’e kadar uzanmaktadır. Anadolu’da çömlek yapımı Neolitik devirde (İ.Ö. 7000’li yıllar) Çatalhöyük’te başlamış, İ.Ö. 2000’lerde Mezopotamya’dan ticaret için gelen Asurlular Hititler’e çömlek yapımını öğretmişlerdir. Bu el sanatı bölgede yaşayan medeniyetler tarafından bugünlere kadar sürdürülmüştür. Kapadokya’nın toprak kaplarıyla (çömlek) ünlü yöresi Avanos’tur. Volkanik bir arazi üzerine kurulu olan ilçe, bir yandan Kızılırmak’m getirdiği nitelikli çamur, öte yandan yakın çevredeki elverişli kil yatakları dolayısıyla 226 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi yoğun bir seramik üretimi için uygundur. Çeşitli işlemlerden geçirilerek üstün nitelikli bir seramik hamuru haline getirilen yağlı kırmızı toprak basit görünüşlü atölyelerde şekil kazanır. Fotoğraf No 2-3: Çömlekler. (http://geziyorumturkiye1.blogspot.com/2011/04/avanos-canak-comlek-atolyesi.html) 1.3.2. Halı-Kilim Dokumacılığı Kapadokya’da Bizans döneminden bu yana sürdürülen dokumacılık, bir ara eski yaygınlığını yitirmiş ancak yörede turizmin gelişmesiyle yeniden canlanmıştır. Halı dokumacılığı en çok Ürgüp ve Avanos’ta, kilim dokumacılığı ise Kozaklı ve Gülşehir’de yaygındır. Avanos’ta çubuk desenli, parçalı kilim dokumacılığı da yapılmaktadır. Fotoğraf No 4:Kilim Tezgahı. http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir-gorseller/fotograf/4.html 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 227 Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER Dokuma ürünlerinin, yer halısı, kilim, sedir, divan örtüsü, yastık halısı ve seccade olmak üzere çeşitleri mevcuttur. Yörede kökboyası kullanılarak dokunan eski halılarda çoğunlukla Selçuklu motifleri hâkimdir. Ama bugünkü motiflerde çevre yörelerin etkisi görülmektedir. 1.3.3.El Yapımı Bebekler El yapımı ünlü Kapadokya bebeklerinin yapım merkezi, Ürgüp’e 50 km. uzaklıktaki Soğanlı Köyü’dür. Çok değil, bundan birkaç yıl öncesine kadar fakir bir köy olan Soğanlı, bu bebeklerin yapımı sayesinde gelişerek müreffeh bir köy olma niteliği kazanmıştır. Fotoğraf No5: Soğanlı Bebekleri. (http://www. haberciniz.biz/bez-bebekler-derinkuyulukadinlarin-gecim-kaynagi-oldu-nevsehir935317h.htm 1.3.4. Oniks-Taş İşlemeciliği Kapadokya’nın günlük yaşamı üzerinde eskiden beri taşların büyük etkisi olmuştur. Taşın konut, ibadethane, mimari dışında kullanıldığı bir başka alan da süs eşyası üretimidir. Özellikle Hacıbektaş çevresinde yoğun olan oniks taşı, sarı, pembe, kırmızı, beyaz renklerdedir. Damarlı taş adı verilen birden fazla rengi içeren çeşitleri de bulunmaktadır. Üzerine çeşitli motifler işlenen ve biçimlendirilen oniks taşı kişisel süs eşyası ve ev Fotoğraf No 6: Oniks Taşıhttp://www.ha- aksesuarı yapımında kullanılır. Geçcibektashem.meb.k12.tr/ mişte, özellikle Hacıbektaş dergâhına bağlı kişiler arasında Teslime Taşı olarak bilinen kolyelerin yapımında kullanılmıştır. 228 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi 1.4. Nevşehir Yöresinde Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan Yöresel El Sanatları Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirisi de olan el sanatları ürünleri, Turizmin gelişmiş olduğu Nevşehir ilimizde de el sanatlarına olan ilgiyi daha da arttırmış ve yöre halkını buna teşvik etmiştir. Çömlekçilik, halı (kilim) dokumacılığı, el yapımı bebek üretimi ve oniks taş işlemeciliği gibi el sanatları ürünleri Nevşehir yöresinin turizmine hem katkı sağlamakta hem de kültürel değerlerimizin gelişerek gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamaktadır. 1.4.1. Acıgöl Halk Eğitim Merkezi Acıgöl ilçesi, bağlı olduğu Nevşehir İlinin batısında, Acıöz Çayı’nın çevresinde kurulmuştur. İlçenin turizm potansiyeli yüksek olduğu halde gösterilen faaliyetler son derece azdır. Acıgöl Halk Eğitim Merkeziyle yapılan görüşmeler neticesinde; yöresel el sanatlarının halk eğitim merkezinde talep olmadığından dolayı açılmadığı belirtilmiştir. El sanatları ile ilgili kumaş boyama, ahşap boyama, makine nakışı gibi kursların kursiyerler tarafından daha çok tercih edildiği ayrıca kültürel kurslarında halk eğitim merkezinde açıldığı belirtilmiştir. 1.4.2. Avanos Halk Eğitim Merkezi Nevşehir’in 18 km kuzeyinde olan Avanos’un antik dönemdeki adı “Venessa’dır. Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmektedir. Avanos Halk Eğitim Merkeziyle yapılan görüşmeler neticesinde; Avanos Halk Eğitim Merkezinde 2007-2008- Eğitim Öğretim yılından itibaren yöresel el sanatları ile ilgili 2 Adet Çömlekçilik, 1 Adet Halı Dokuma, 1 Adet El Yapımı Halı Dokuma, 2 Adet İpek Halıcılığı kursları açılmıştır. Halk Eğitim Merkezi Avonosdaki atölyelerin taleplerine göre kurslar açmaktadır. Kursiyerler bu kursları bittikten sonra o atölyelerde çalışmaya devam etmektedirler. Avanos Halk Eğitim Merkezinde atölye ve kursiyerlerin talepleri doğrultusunda yöresel kurslar açılmaya devam etmektedir. 1.4.3. Derinkuyu Halk Eğitim Merkezi Nevşehir ilinin güneyinde yer alan Derinkuyu ilçesinin güneyinde Niğde; doğusunda Kayseri, Yeşilhisar; kuzeydoğusunda Ürgüp; kuzeybatısında Acıgöl; kuzeyinde Nevşehir; batısında Aksaray ili bulunmaktadır. Ayrıca Derinkuyu ilçesinin yer altı şehirleri turizm açısından oldukça önemlidir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 229 Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER Derinkuyu Halk Eğitim Merkezinde Yöresel El Sanatları ile ilgili çalışmalar yapılmış 2007 -2008 eğitim öğretim yılında Soğanlı Bebek Yapımı kursu açılmış ve 34 kursiyer katılmıştır. 2009-2010 Eğitim Öğretim Yılında ise Çömlek Bezeme kursuna 15 kursiyer katılarak kursları tamamlamıştır. Şuan ise bebek kursuna ve çömlek süslemeciliği kursuna talep olmadığı için açılmamaktadır. Anneler kızlarına, komşular birbirlerine öğreterek evde kendi kendilerine üretip satmaktadırlar. 1.4.4. Gülşehir Halk Eğitim Merkezi Nevşehir iline bağlı bir ilçe olup Nevşehir’i Hacıbektaş, Kırşehir ve Ankara’ya bağlayan yol üzerinde kurulmuştur. Gülşehir Halk Eğitim Merkezinde yapılan görüşmeler neticesinde; yöresel el sanatlarından kilimciliğin 3 yıl önce halk eğitim merkezinde açıldığı ancak maliyetlerin yüksek olması ve üretilen kilimlerin satılamaması nedeniyle kursiyerlerin kursa olan ilgileri azalmış ve kurs kapatılmıştır. El sanatlarıyla ilgili ebru kursu, kurdela nakışı gibi kurslar talepler doğrultusunda açılmaya devam etmektedir. Makine nakışı kursu ise heryıl talep görmekte ve düzenli olarak açılmaktadır. Yöresel el sanatlarıyla ilgili kurslar gelir getirici olmadığı ve yüksek maliyet gerektirdiği için Gülşehir halk eğitim merkezinde açılmamaktadır. 1.4.5. Hacıbektaş Halk Eğitim Merkezi Hacıbektaş, doğuda Avanos, batıda Mucur (Kırşehir), güneyde Gülşehir, kuzeyde Kozaklı İlçeleriyle çevrilmiştir. Hacıbektaş Oniks Taşının üretildiği ilçelerden biridir. Hacıbektaş Halk Eğitim Merkezi ile yapılan görüşmeler neticesinde; yöreye özgü sanatlardan olan oniks taşı işlemeciliği 15 yıl kadar halk eğitim merkezinde döner sermaye kapsamında devam etmiş ancak 2009 yılında kapatılmıştır. Çünkü ital gelen oniks taşları yörede büyük sıkıntı yaratmış ve maliyetlerin ital taşlardan yüksek olması satışları düşürmüş, ürünler satılamayınca da kursiyer kazanç elde edemediklerinden dolayı kurslardan ayrılmışlardır. Daha önce yapılmış oniks taşı ile ilgili çalışmalar halk eğitimin internet sayfasından satılmaya devam etmektedir. Hacıbektaş Halk eğitim merkezinde genel kültür kursları ve el sanatları kurslarından giyim, trikotaj, takı kursları talep doğrultusunda açılmaya devam etmektedir. 230 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi 1.4.6. Kozaklı Halk Eğitim Merkezi İlçe kaplıcalarıyla ünlü, Nevşehir’in yaklaşık 100 km kuzeyinde yer alan Kozaklı sağlık turizmi açısından önemli bir yere sahiptir. Kozaklıda ayrıca halı –kilim dokumacılığı yapılmaktadır. Kozaklı Halk Eğitim Merkezi ile yapılan görüşmeler neticesinde; 2 sene önce halı–kilim dokumacılığı üzerine kurslar açılmış, Hakkâri’den ipler getirtilerek kursun açılması sağlanmıştır. Ancak halk eğitimin bütün çabalarına rağmen kursiyerlerin ve usta öğreticinin isteksizliği nedeniyle yeterince verim alınamamış ve kurs kapatılmıştır. Halk eğitim merkezinde yöresel kurslar yerine genel kültür kursları ve çeşitli el sanatları kursları açılmaya devam etmektedir. 1.4.7. Nevşehir Halk Eğitim Merkezi Nevşehir merkezde bulunan Nevşehir Halk Eğitim Merkezi ile yapılan görüşmeler neticesinde; yöresel sanatlarla ilgili 2005 -2006 yılında Sosyal Riski Azaltma Projesi (SRAP) kapsamında 15 kursiyere kitre bebek kursu verilmiştir. Kursiyerler kurs süresince kursa devam edip bellerini almaya halk kazanmışlardır. Proje kapsamında kursiyerlere devam ettikleri sürece ücret verildiği için kursiyerler kurs süresince devam etmişler, proje bittikten sonra halk eğitim merkezi kursiyer bulamamış çünkü kursiyerler satışa dönüştürebilecekleri tel kırma gibi düşük maliyetle yüksek gelir elde ettikleri kurslara talep göstermişlerdir. Nevşehir halk eğitim Merkezinde yöresel el Sanatları kursu yüksek maliyetli oluşu ve gelir getirici özelliği olmadığı için kursiyerler tarafından talep görmediği için açılmamaktadır. Diğer el sanatları ve kültürel kurslar halkın talepleri doğrultusunda açılmaktadır. 1.4.8. Ürgüp Halk Eğitim merkezi Ürgüp İlçesinin en önemli gelir kaynağı turizmdir. Eşsiz doğal ve tarihi güzellikleriyle Kapadokya Bölgesi’nin en önemli ilçelerindendir. Doğusunda Kayseri merkez İncesu İlçesi, Batısında Nevşehir ili merkez ilçesi, Kuzeyinde Nevşehir ili Avanos ilçesi ve Güneybatısında Nevşehir İli Derinkuyu ilçesi güney-güneydoğusunda Kayseri ili Yeşilhisar ilçesi ile çevrili bulunmaktadır. Ürgüp Halk Eğitim Merkezinde yöresel el sanatları ile ilgili çalışmalar yapılmaya çalışılmış ancak kursiyer bulamamışlar. Geçen yıl kitre bebek kursu açılmış fakat yeterli kursiyer olmadığından kapatılmıştır. Halı –kilim kursu- 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 231 Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER da denenmiş yine aynı sorunlardan dolayı kapatılmıştır. Geçen sene çini kursu açılmış ve halkın yoğun talebi olmuştur. Çini kursunun bu dönemde açılacağı belirtilmiştir. El sanatları ile ilgili nakış gibi kurslara talep olduğundan her yıl açılmıştır. Ayrıca halk eğitim merkezinde kültürel kurslarda büyük talep görmektedir. 1.5. El Sanatları Ürünlerinin Satış Yerleri Kapadokya’da satışa sunulan el sanatları ürünleri daha çok halı-kilim; çanak, seramik ve oniks taşından yapılmış aksesuar ağırlıklıdır. El sanatları ürünlerini turistik eşya olarak satan mağazalar Avanos, Ürgüp, Uçhisar, Göreme, Ortahisar, Nevşehir, Derinkuyu, Çavuşin ve Soğanlı Köyü’ndedir. Avanos’ta 13 adet halı ve kilim satış yeri, 47 adet çanak ve seramik atölyesi ve bunlara ait satış yeri bulunmaktadır. Ürgüp’te 32 turistik eşya satış yerinin 24’ünde halı ve kilim satışı yapılmaktadır. Ürgüp’te bir El Sanatları Çarşısı da mevcuttur. Uçhisar’da 6 adet halı satış yeri, 4 adet oniks taşı satış yeri bulunmaktadır. Göreme’de 6 adet turistik eşya satış yeri vardır. Bunların üçünde halı ve kilim satılmaktadır. Ortahisar’da 1 adet halı satış yeri, 2 adet oniks taşı satış yeri bulunmaktadır. Nevşehir kent merkezinde 2 adet Derinkuyu’da 1 adet halı ve kilim satış yeri vardır. Çavuşin’de 1 adet oniks taşı satış yeri bulunmaktadır. Soğanlı Köyü’nde köylüler tarafından yol üzerine kurulan tezgahlarda el yapımı bebekler satılmaktadır.(http:// www.nevsehir.gov.tr/nevsehir/sosyo-kulturel-yapi/17.html 2. Sonuç Günümüzde hızla gelişen teknoloji ve kentleşme insan yaşamını birçok yönden etkilemektedir. Dünya üzerinde çeşitli kültürlerin yok olmasıyla beraber insanların eski kültürel değerleri de hızla yok olmuştur. Dolayısıyla eski kültürel değerlerin saklanarak korunması oldukça önem kazanmaktadır. Bir ulusun kültür değerlerini en iyi yansıtan öğeler olan el sanatları, asırlar boyu toplumların sanat anlayışlarını ve yaşam tarzlarını aktarmada etkin bir rol oynamıştır. Nevşehir ilimizin yani Kapadokya’nın tarihi ve doğal zenginliği çağlar boyunca bölge insanı tarafından doğal malzemelerle yoğrulup bütünleşmiş ve sanata dönüşmüştür. Kapadokya halkının geçim kaynağı olan uğraşlarda, bu doğal ve kültürel varlığın mirası önemli yer tutmaktadır. Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirisi de olan el sanatları çömlekçilik, halı (kilim) dokumacılığı, el yapımı bebek üretimi ve oniks taş işlemeciliği yöredeki çoğu insanın gelir kaynağı olmuştur. 232 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresindeki El Sanatlarının Halk Eğitim Merkezlerinde Açılan El Sanatları Kurslarına Etkisinin İncelenmesi Bu araştırma turistik bir bölgemiz olan ve el sanatları yönünden zengin bir kültüre sahip olan Nevşehir ilimizdeki el sanatlarının (çömlekçilik, halı (kilim) dokumacılığı, el yapımı bebek üretimi ve oniks taş işlemeciliği), halk eğitim merkezlerindeki durumunu incelemek amacıyla yapılmıştır. Yapılan araştırma kapsamında Nevşehir ilindeki halk eğitim merkezlerinde yöresel el sanatları kurslarına halkın çok fazla talep göstermediği görülmüştür. Kursiyerlerin bu kursları talep etmeme sebebi ise maliyetlerinin yüksek olması ve yaptıkları ürünleri satışa dönüştürememeleridir. Kursiyerlerin daha az maliyetli olup daha çok gelir getiren kursları tercih ettikleri incelemeler sonucunda görülmüştür. Nevşehir ilinde bulunan Halk Eğitim Merkezlerinin yöresel sanatların yaşatılmasıyla ilgili birçok çalışmaları olmuş ancak bunlar uzun vadede başarı sağlayamamıştır. Yöresel El Sanatları Kursları ile ilgili döner sermaye kapsamında ve çeşitli projelerle yöresel sanatlar yaşatılmaya çalışılmış ama bunlarda da başarılı olunamamıştır. Projeler bittikten sonra kursiyerlerin ilgisi azalmıştır. Halı dokumacılığı en çok Ürgüp ve Avanos’ta, kilim dokumacılığı ise Kozaklı ve Gülşehir’de yaygındır. Avanos’ta çubuk desenli, parçalı kilim dokumacılığı da yapılmaktadır. Kapadokya’nın toprak kaplarıyla (çömlek) ünlü yöresi Avanos’tur. El yapımı ünlü Kapadokya bebeklerinin yapım merkezi Ürgüp, Hacıbektaş çevresinde yoğun olan oniks taşı üretilmektedir. Ancak buradaki Halk eğitim merkezlerinde bu el sanatları halk tarafından talep görmemektedir. Kursiyerler daha çok düşük maliyetli ve daha çok gelir getiren kurslara yönelmiştir. El yapımı bebek kurslarında ise bayanlar kurslara gitmeden evlerinde birbirlerinden öğrenerek yaptıkları ürünleri satıp kazanç elde ettikleri için bu kurslara gerek duymamışlardır. Oniks taşı işlemeciliğinde ise ithal edilen taşlar bu alanda da büyük sıkıntı yaratmıştır. Nevşehir iline özgü olan bu Yöresel El Sanatlarımızın yaşatılması adına yeni projeler yapılarak hem kursa gelen kursiyerler teşvik edilmeli, hem de emeklerinin karşılığını alıp ürettiklerini satacak imkânlar sağlanmalıdır. Böylece Halk eğitim Merkezleri de verdikleri çabaların karşılığını alabilecekler hemde Yöresel El Sanatlarımızın değerini kaybetmemesine destek verebileceklerdir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 233 Zeliha SARIKAYA HÜNEREL - Birnaz ER Kaynaklar Celep, C. (2003). Halk Eğitimi. Ankara: Anı Yayıncılık. ERDOĞAN, A.(1986). “Yaygın Eğitim ve Plastik Sanatlar”. I. Plastik Sanatlar Sempozyumu 1985. 25–27 Nisan. 36–37. Ankara. Kültür ve Turizm Bakanlığı. Şirin, A. (2007). Sanat Eğitiminde Yetişkin Eğitiminin Önemi. Selçuk Ünv. Eğt. Fakültesi Dergisi, (23), 145–154). Acıgöl Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Nail GÜLEÇ, Yusuf YİĞİT personel) Avanos Halk Eğitim Merkezi, Müdür Mustafa KARATEKİN, Mdr. Yrd. Selami KARATEKİN ). Derinkuyu Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Mehmet Gündüz, Mdr. Yrd. Ahmet BAYRAM ). Gülşehir Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Sadi TERLEMEZ, Mdr. Yrd. Tuncer Şahin). Hacıbektaş Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Muammer GÜLCAN). Kozaklı Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Eşref EYÜPOĞLU, Mdr. Yrd. Mehmet CENGİZ). Nevşehir Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Osman DOĞAN, Mdr. Yrd. Hatice GÜVEN). Ürgüp Halk Eğitim Merkezi, (Müdür Mevlüt TÜRKKOL). http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir/sosyo-kulturel-yapi/17.html http://www.nevsehirkulturturizm.gov.tr). http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir-gorseller/fotograf/4.htm http://www.haberciniz.biz/bez-bebekler-derinkuyulu-kadinlarin-gecim-kaynagi-oldunevsehir-935317h.htm) 234 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u NEVŞEHİR YÖRESİ GELENEKSEL KADIN KIYAFETLERİ TRADITIONAL WOMEN'S CLOTHES AT NEVŞEHİR REGION E. Elhan ÖZUS* - Filiz ERDEN** - Mine ÇELİKÖZ*** ÖZET Zengin bir kültür ve köklü bir medeniyete sahip Türklerin kendine özgü bir giyim-kuşam tarzı olduğu bilinmektedir. Türklerin yaşadıkları çağlar boyunca giyimleri coğrafi bölgelere, yaşama şekillerine, sosyal farklılıklarına, cinsiyetlerine göre çeşitlilik gösterir. Giyim bireysel ve toplumsal özelliklere bağlı olarak yaşamın içinde en önemli ihtiyaçlardan biridir. Başlangıçta korunmak amacıyla ortaya çıkan giyim giderek insanın maddi ve manevi varlığını tamamlayan, teknolojinin gelişmesi ve geçirdiği evreler sonucu şekil alan, günümüzde modanın etkisiyle sürekli değişen toplumsal bir olgudur. Kıyafet bireyin duyguları ile ilgili beslediği estetik değerdir. Bu doğrultuda kültürel ve sosyal kimliğin yapısında ve iletişiminde giyimin vazgeçilmez bir yeri vardır. Geleneksel Türk giyim kuşamı zengin bir etnografyaya sahiptir. Anadolu kadının duygu ve düşüncelerini yansıtan bu kültür varlıklarımızda atalarımızdan gelen esintileri de görmek mümkündür. Milletimizin uzun tarihi geçmişi, etkileşim halinde olduğu kültürleri değerlendirildiğinde sahip olduğu ihtişam ve görkemin, giyim kuşam kültürüne de yansıdığı görülmektedir. Bu çalışmada Nevşehir yöresi gelenek ve görenekleri ile bütünleşmiş gelişen yaşam şartları ile değişen gelenekler arasında bir kenara bırakılmış sandıklara kaldırılmış olan ve günümüzde folklor kıyafetleri olarak karşımıza çıkan Nevşehir geleneksel kadın kıyafetlerini inceleyip, belgelendirerek yaşatmak ve gelecek kuşaklara geçmişimizin izlerini taşıyabilmek amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Kadın, Geleneksel Kıyafet. * Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fak. Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitim Bölümü, e-posta: elhanak@hotmail.com ** Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fak. Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitim Bölümü, e-posta: ferden@selcuk.edu.tr *** Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fak. Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitim Bölümü, e-posta: mçelikoz25@gmail.com 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 235 E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ ABSTRACT It is known that Turks who have a rich culture and an old and wellknown civilization have a unique clothing style. The clothing of Turks varies according to the geographical regions, living styles, social differences and gender along the periods they lived. Clothing is one of the most important needs in life depending on the individual and social attributes. The clothing which first emerged as protection means is a social fact complementing the physical and psychological existence of human being, changing forms depending on technological developments and phases, and continuously changing under the affect of fashion today. Clothing is an aesthetic value fed by the feelings of individuals. So, clothing has an indispensable place in the structure and communication of cultural and social identity within this direction. The traditional Turkish clothing has a rich ethnography. It is also possible to see the winds coming from our predecessors in these cultural assets reflecting the feelings and thoughts of Anatolian women. When the long history of our nation and the cultures interacted by our nation are taken into account, it is seen that the magnificence of our nation has also reflected into the clothing culture. In this study, it is purposed to keep the traditional women’s clothing of Nevşehir region which integrated with the traditions and customs of Nevşehir region and left a side and put in the chests among the traditions changed by the living conditions and time and encountered as folklore clothing today, alive and to be able to carry the past tracks to the future generations by investigating and documenting them. Key Words: Nevşehir, Women, Traditional clothes. 1. Giriş Geleneksel giyim “Geleneksel Kültürümüzün” bir parçasıdır. Kültür; doğanın yarattıklarına karşılık, insanoğlunun yarattığı her şeydir, geçmişten miras kalan ve öğrenilebilir olan değer, norm ve davranış kalıplarından oluşmaktadır. (Şentürk: 2008, 443) Giyim-kuşam bütün olarak bir kültür ürünüdür, doğrudan doğruya insanla ilgili olduğundan, insanın yaşam biçimini belirten bir göstergedir.(Sürür: 1983, 7) Türk ulusunun bu konudaki sanat anlayışı zengin, orijinal, estetik ve görkemli bir niteliğe sahiptir. Giysiler üzerindeki bezemelerin güzelliği geleneksel süsleme kültürümüzün zenginliğini yansıtmaktadır. (Kılıçkan: 2004, 166) 236 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri Türk milletinin kültür tarihi incelendiğinde, Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar uzanan göç yollarında karşılaştıkları kültürlerden de etkilenerek günümüze kadar uzanan zengin bir giyim- kuşam potansiyeline sahip olduğu görülür. (Arlı: 1992, 23) Her ülkenin giysi çeşitleri, o ülkenin kültürel, ekonomik ve sosyal durumuna bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bu değişiklikler kültürümüzü de etkilemiş yöresel kıyafetlerimize farklı zenginlikler katmıştır. Anadolu insanı da bu zenginlikten yararlanarak kendi yaşayış biçimine, örf, adet, gelenek ve göreneklerine uygun giyim tarzı oluşturmuştur. Tarih ve doğanın iç içe geçerek, bütünsel bir güzellik sergilediği beldeleri ve bölgede yaşamış uygarlıkların zenginleştirdiği kültürel birikimi ile birçok medeniyete beşiklik etmiş olan Nevşehir tarihi, kültür zenginliklerinin yanında giyim kuşam konusunda da zengin bir repertuara sahiptir. Çağın teknolojik gelişimleri ve güncel yaşamdaki değişimler tüm giyim kuşamı büyük ölçüde etkilemiştir. Giyim artık sadece ihtiyaçlara göre değil; modaya, hoş görünmeye, insanların çalıştıkları iş ortamına bağlı olarak şekillenmekte ve toplumun giyim tarzının genel hatlarıyla birbirine benzediği görülmektedir. Bu nedenle de yöresel kıyafetlerimiz artık kullanılmaz duruma gelmiştir. Bu araştırma Nevşehir yöresinin zengin kültür ve yaşam biçimini genç kuşaklara aktarmak, yöresel kıyafetlerimizin kumaş, kesim, süsleme ve desen tekniklerini tanıtmak açısından önemlidir. Bu kıyafetler şu anda yörede fazla giyilmemekle birlikte, küçük yerleşim merkezlerin de birçok evin sandıklarında saklanmakta ve sadece düğün sonrası kale adı verilen duvak adetin de giyilmektedir ya da halk oyunları kıyafetleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Milli kültürün ve milli kimliğin bir parçası olan geleneksel giysilerin yaşatılması şüphesiz çok önemlidir. Bu nedenle de bu araştırma da Nevşehir ilinin geleneksel kadın giysileri ele alınarak kültürel mirasın devamlılığının sağlanması amaçlanmıştır. 2. Araştırma Yöntemi Bu araştırma kapsamın da Nevşehir il sınırları içerisinde saha araştırması yapılmıştır. Saha çalışması aşamasında ulaşılan Nevşehir yöresi kadın kıyafetleri; Nevşehir Müzesi, Nevşehir Belediyesi Kapadokya Kültür ve Sanat Müdürlüğü Merkezi, Avanos Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü ve Göynük kasabası evleri ziyaret edilerek, elde edilmiştir Bunlardan kamu kurumlarında konuyla ilgili olan yetkili kişilerle görüşmeler yapılmış ve aynı zamanda ilgili kaynaklara ulaşılmaya çalışılmıştır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 237 E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ Geleneksel giysi koleksiyonu sahibi olan bir uzmandan yine görüşme yoluyla bilgi alınmış ve kişisel koleksiyonundan yararlanılmıştır. Nevşehir il Müzesinde bulunan geleneksel kadın giysileri incelenerek fotoğraflanmıştır Avanos ilçesi ve Göynük kasabasında toplam 5 takım özel gün ve gelin giysisi incelenmiştir. Alınan bilgiler görüşme formlarına kaydedilmiş ve giysi örnekleri fotoğraflanmıştır. Daha sonra bu bilgi ve belgeler araştırmacılar tarafından değerlendirilerek yöreyi tümüyle temsil eden özgün giysiler belirlenmiştir. Belirlenen giysiler ve özellikleri ise yazılı kaynaklarla ve görsellerle desteklenmiştir. Belirlenen giysilerden ayrıntılı olarak en az yüzyıllık olduğu bilinen tam takım bir kıyafet ele alınarak incelenmiş diğer kıyafetlerin fotoğraflarına örnekler kısmında yer verilmiştir. 3. Araştırma Bulguları Bu araştırma da ulaşılan yöresel kıyafetler kumaş, süsleme ve dikim özellikleri bakımından incelenmiş ve fotoğraflanmıştır. Bu kıyafetleri inceleyecek olursak; Kadınlarda üste giyilen göynek, şalvar, üçetek, şal kuşak ve cepken veya salta dır. Başa giyilen ise, tepelikli fes ve onun üzerine pullu “kıvrak” veya oyalı yemenidir. Ayağa motifli yün çorap, yemeni kundura veya “ışılak galiga denen ayakkabı giyilmektedir. “Kadınların giydiği bu kıyafetlerden en alta boğma şalvar adı verilen geniş peyikli, geniş paçalı şalvar (dimi) giyilirken, üst giyim olarak da pamuklu kumaş üzerine daha çok kutnu kumaştan yapılan üçetek veya üçpişli adı verilen uzun entariler giyilmektedir. Üçeteğin üzerine ise fermane veya salta adı verilen kollu veya kolsuz olabilen boy uzunluğu bele kadar olan cepken giyilmektedir. Bele ise şal kuşak, boncuk örgüsü kuşak veya gümüş kuşaktan herhangi biri takılmaktadır. (Sevindik:2009,55)” Baş kısmında ise üç sıra penesli, tepelik fes, onun üstünde de pullu “kıvrak” veya oyalı yemeni bulunmaktadır. Ayakkabı olarak ışılak galiga adı verilen üst kısmı deriden tabanı köseleden yapılma ayakkabıları tercih etmişlerdir. Boyuna da süreç içerisinde önceleri gerdanlık takılırken zamanla yerine beşibiryerde adı verilen altın takı kullanılmıştır. Nevşehir yöresi kadın giyimlerini gruplandırırsak; Başa Giyilenler: Fes-Kep, Yazma –Yemeni, Kıvrak Bedene Giyilenler: Göynek, Üçetek, Bindallı, Önlük, Şalvar, Kuşak, Ayağa Giyilenler: Yün çorap, Işılak galiga Aksesuarlar:, Gerdanlık, Beşibiryerde 238 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri 3.1. Başa Giyilenler Fes-Kep: Bordo kadifeden 7-10 cm eninde giyilecek başın durumuna göre tepelikli olarak dikilir. Tepelikli olan kadın feslerinin ön kısmında üç sıra penes bulunmaktadır. Penes sırasına siyeç adı verilmektedir. Peneslerin madeni fesi giyen kadının zenginlik seviyesine göre altın, gümüş veya bronz madeninden olabilmektedir (Sevindik: 2009, 55). Arkasına saç bağı olarak yünden örülmüş belikler kızın saçının uzunluk durumuna göre eklenir. Yazma- Yemeni –Örtü, Çevre: Çok ince ve sık dokunuşlu organze, keten, tülbent gibi dokumalardan yapılmış, mendilden daha büyük kare biçimde, dört kenarı ibrişim ve sırma nakışlarla süslü bir bordür, köşelerde ise ayrıca birer motiften oluşan, etrafı çevrilip, oya ve nakışlarla süslenmiş parçalardır. Çevreler başa sarılır ya da göğüste taşınırdı. Bohça gibi, bir şeyleri sarıp sarmalamada kullanıldığı da olurdu. Ama esas görevi, başörtüsüydü. Başörtüsü olarak kullanıldığında çenenin altında düğümlenmez, başın üzerine serbestçe konur ve ziynet eşyası ya da başka bezlerle tutturulurdu. (Atila: 2009, 46) Kıvrak: Şifondan yapılıp pullarla işlenmiş örtüye denir. 3.2. Üste Giyilenler Göynek: Gömlek genelde beyaz renkli olduğu gibi, çeşitli renkteki basmalardan hakim yaka dikilir. Kadınların şalvarın üstüne ve üç eteğin içerisine giydikleri göynek genellikle açık renklidir. Bindallı: Üzeri metal, metal bükümlü ipliklerle işlenmiş, kadife ya da atlastan yapılmış, değişik beden ve modelde gelin elbisesi. (Barışta:1999) Üçetek: Kutnu kumaştan yapılmakta olup topukların bir karış üstüne kadar uzanır. Yırtmaçlar bacakların iki yanındadır. Kolların ucunda küçük yırtmaçlar bulunur. Yakası “V” şeklindedir (Anonim,2008). Cepken: “Zamanımızda benzerlerine bolero adı verilir. Bu parçaların biçimleri ve süsleri birbirinden ayrıdır ve özel adları vardır. Başlıcaları fermene, salta, hırka ve yelektir.” (Özbel: 1991, 7-8). Şalvar: “Şalvarlar muhtelif kumaşlardan yapılmıştır. Devirlere göre her bölgenin seçtiği kumaşlar ayrıdır. Kadın şalvarları, giyecek olanın tabakasına göre en ağır ipekliden en adi harcı alam pamuklu bezleri kadar her kumaştan kesilirdi” (Koçu: 1967, 215). Kuşak: Yörede şalvar veya üç eteğin üzerine bağlanarak, özellikle yaşlılarda bel ağrısından korunmak için kullanılmaktadır. Kare şeklinde olup özel el tezgâhlarında dokunur. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 239 E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ 3.3. Ayağa Giyilenler Çorap: Anadolu’da el örgüsü çoraplarda araç olarak beş şiş, gereç olarak yün, pamuk, tiftik, ipek liflerinden hazırlanan iplikler bölgelere göre farlılık göstererek kullanılmaktadır. Renk, motif ve teknik özellikler de bölgelere göre farklılık göstermektedir. (Ortaç: 2002, 7) Işılak galiga: Ayakkabı olarak ışılak galiga adı verilen üst kısmı deriden tabanı köseleden yapılma ayakkabıları tercih etmişlerdir. Bu ayakkabılar iki parçadan oluşmaktadır. Birisi içerde giyilen mest kısmı, ikincisi ise mestin içine girdiği dışarı ayakkabılarıdır. (Sevindik: 2009, 55) Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri Fes: Fotoğraf No 1. Fes İncelenen örnek bordo kumaştan yapılmış fesin üzerinde üç sıra penes bulunmaktadır. Peneslerin madeni giyen kadının zenginliğine göre altın, gümüş ve broz madeninden olabilmektedir. İncelenen örnekte altın yerine altın görünümlü liralar kullanılmıştır. Peneslerin altına beyaz ve siyah saten şerit kullanılmıştır. Fesin iç kısmı pamuklu kumaş ile astarlanmıştır. Çember (Yazma): Fotoğraf No 2. Yazma 240 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri Yazma fesin üzerine, gelin kızlara arkadaşlarından ayırmak için takılır. Oyalı ve oyasız olarak kullanılır. İncelenen örnekte yazma kare şeklinde olup saat desenli ve kenarları oyasızdır. Kıvrak: Fotoğraf No 3a. Kıvrak ve Fes Fotoğraf No 3b. Kıvrak Şifondan pullarla süslenmiş olan kıvrak fesin üzerine takılır. Genç kızlarda fesin üzerine, gelin kızlarda ise fesin üzerine yazma, yazmanın üzerine kıvrak kullanılır. İncelen örnekte; kıvrakların biri kırmızı şifondan diğeri yeşil şifondan madeni pullarla irili ufaklı daireler şeklinde süslenmiştir. Kenarlarına da hazır harç kullanılmıştır. Kıvrakların her ikisi yıpranmıştır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 241 E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ Üçetek (entari): Fotoğraf No 4a. Üçetek Ön Fotoğraf No 4b. Üçetek Arka Fotoğraf No4c. Kol detayları 242 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri İncelenen örnekte üçetek çizgili dokuma kumaştan dikilmiştir. Ön ve arka beden robalı olup, yakasız çalışılmıştır. Yakası “U” şeklinde olup robanın üzerine kadar açık ve yaka çıt çıtla kapatılmıştır. Elbisenin ön eteğine genişlik vermek için robanın alt kısmından itabaren ön ortasından etek ucunda 28 cm, yan dikişte de ise etek ucunda 15 cm lik bir parça yerleştirilmiştir. Arka eteğe genişlik vermek için her iki yan dikişten etek ucuna 15 cm’lik parça yerleştirilmiştir. Uzun, takma kol çalışılarak kol ağzında kol ortasından el üstünü kapatacak şekilde şekilli bir parça çalışılmıştır.. Kola rahatlık vermek için kol altında 13*9 ölçülerinde kuş çalışılmıştır. Kol ağzında kol alt dikişinde 12 cm lik yırtmaç çalışması yapılarak, kol ağzı kordon tutturma tekniği ile temizlenmiştir. Elbisenin kenar temizliğinde etek uçları, yan dikiş yırtmaçları ve ön ortası dilimli şekilde çalışılmış ve kordon tutturma tekniği ile temizlenmiştir. Dikiş tekniği olarak makine dikişi kullanılmıştır. Elbisenin iç kısmı kaput bezi ile astarlanmıştır. Elbisede yıpranmalar ve tadilatlar vardır. Cepken: Fotoğraf No 5a. Cepken Ön Görünümü Fotoğraf No 5b. Cepken Arka Görünümü İncelenen örnekteki cepken üç etek üzerine giyilir. Sim sırma işlemeli olup siyah kumaştan yapılmıştır. Cepken önden açık, yakasız boyu kısadır. Bel 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 243 E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ hizasında siyah kumaş kullanılmış ve kumaşın üzerinde tüm ön ve arkayı çevreleyen bordür şeklinde motif elde kordon tutturma tekniği ile sim iplik kullanılarak yapılmıştır. Geometrik bezemeli ince bordürden sonra, bitkisel bezeme stilize yapraklardan oluşan ikinci bordur yer almaktadır. Ön ve arka ortasındaki motifler simetrik yerleştirilmiştir. Cepkenin kolları uzundur. Kol ucunda da aynı bordürler ve kol ortasında omuza kadar giden motifler kullanılmıştır. Cepkenin en az yüzyıllık olduğu bilinmektedir. Bu nedenle de cepken yıpranmalar olmuştur. Tadilat görmüş dirsek hatlarında, kol altında ve kol üzerlerin de satenden yamalar yapılmış ve elde çırpma tekniği ile tutturulmuştur. Üzerindeki kordon işlemelerinde yıpranmalar ve bozulmalar gözükmektedir. Özellikle önde ve kol işlemelerinde ki motiflerde sökülmeler vardır. Kordon işlemelerinde herhangi bir tadilat yapılmamıştır. Giyene nazar değmesin diye cepkenin ön kısmına nazar boncuğu dikilmiştir. Şalvar: Fotoğraf No 6a. Şalvar ön görünümü Fotoğraf No 6b. Şalvar arka görünümü İncelenen örnekte şalvar renkli boyuna çiçek bordürlü kumaştan olup belden ayak bileklerine kadar tasarlanmıştır. Ön ortası kumaş katı olup, şalvarın önü üç parçadan oluşmaktadır. Ağ kısmı belden aşağı 30 cm inilerek, aşağı doğru genişletilmiştir. Beli uçkurla büzülerek giyilen şalvarın, paçaları 244 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri da beli gibi büzülerek giyilmektedir. Şalvarın içi kaput bezi ile astarlanmış yüzeydeki kumaş yıpranmıştır. Yıpranan yerlerden iç astarları gözükmektedir. Şalvarda herhangi bir tadilat yapılmamıştır. Çorap: İncelenen örnekteki çorap Nevşehir müzesindendir. Çorap yün ipliklerden bitkisel motiflerle şişle örülmüştür. Pembe, lacivert, krem, ve yağ yeşili renk kullanılarak desenli olarak tasarlanmıştır. Fotoğraf No 7. Çorap Fotoğraf No 8a. Geleneksel kadın kıyafeti ön Fotoğraf No 8b. Geleneksel kadın kıyafeti arka 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 245 E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ İncelenen Örnekteki kıyafet Geleneksel kadın kıyafetinin tam takım giyilmiş halidir. En alta boğma şalvar adı verilen geniş peyikli, geniş paçalı şalvar giyilirken, üst giyim olarak da pamuklu çizgili kumaştan yapılan üçetek giyilmiş, üçeteğin üzerine ise fermane veya salta adı verilen uzun kollu, boy uzunluğu bele kadar olan cepken giyilmiştir. Bele ise şal kuşak, takılmıştır. Baş kısmında ise üç sıra penesli, tepelik fes, onun üstünde de pullu “kıvrak” bulunmaktadır. Fotoğraf No 9a. Geleneksel Kadın Kıyafetinin Önü 246 Fotoğraf No 9b. Geleneksel Kadın Kıyafetinin Yanı Fotoğraf No 9c. Geleneksel Kadın Kıyafetinin Arkası 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri Yukarda incelenen örnekteki kıyafetin aynısı olup, baş kısmında ise üç sıra penesli, tepelik fes, onun üstünde de pullu “kıvrak” ve oyalı yemeni bulunmaktadır. Kıvrağın altındaki yemeni gelin kızlara takıldığı gelinin arkadaşlarının ise sadece fes üzerine kıvrak örttükleri söylenmektedir. Bu geleneksel kıyafetler artık sadece kına gecelerinde veya düğün sonrası kale adı verilen duvak adetin de giyilmektedir. 4. Sonuç ve Öneriler İnsanoğlu tarihten günümüze kadar el sanatlarıyla iç içe yaşamış ve yaşamaktadır. Çok zengin bir el sanatları potansiyeline sahip olan Türk milletinin kültür tarihi incelendiğinde geleneksel kıyafetlerimiz de birbirinden özgün eserler karşımıza çıkmaktadır. Bu eserler bugün teknolojinin hızla ilerlemesi ve yaşam koşullarından dolayı birçok bölgede olduğu gibi Nevşehir yöresinde de fazla rastlanmamaktadır. Geleneksel kıyafetlere daha çok evlerdeki sandıklarda, küçük yerleşim yerlerinde ve müzelerde ulaşılmaktadır. Geleneksel giysilerimiz bugün daha çok halk oyunları ve bazı yörelerde düğün ve nişan kıyafetleri olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle bu çalışma kaybolan ve gizli kalan değerleri ortaya çıkarmak amacıyla çalışılmıştır. Yörede incelenen kıyafetlerde daha sade iken, Nevşehir müzesinde incelenen kıyafetler süslü ve gösterişlidir. Yörede incelenen kıyafetlerde kumaş olarak, kutnu, saten, kadife, kaput bezi ve pazen kumaş kullanılmış ve el tezgâhlarında dokunulan kumaşlardan kemer ve kuşak yapılmıştır. Dikiş tekniği olarak makine dikiş, elde makine dikişi kullanılmış süsleme malzemesi olarak da sim kordon kullanıldığı belirlenmiştir. Aksesuar olarak da gerdanlık ve beşi bir yerde kullanılmıştır. Müzede incelenen kadın giysilerinin zemininde yoğun olarak kullanılan kadifenin yanı sıra satenin de tercih edildiği; işleme malzemesi olarak simin daha sık, yassı telin ise daha az kullanıldığı belirlenmiştir. Geleneksel kadın kıyafetlerinin gösterişli olması bakımından büyük bir çoğunluğunun sim sırma, pul ve boncuklarla işlendiği söylenebilir. Kıyafetlerde Maraş işi tekniğinin yoğun olarak kullanıldığı görülmüş; beyaz ve sarı simin aynı yoğunlukta kıyafetlerin işlemesinde yer aldığı saptanmıştır. Kompozisyon özellikleri göz önüne alındığında bitkisel motifler yoğun olarak kullanılırken, geometrik motifler daha az kullanılmıştır. Müzede incelenen başlık ve takılar grubunda; tepelik, alınlık, fes kancası, saç bağı, gerdanlık, muskalık, yanak döven, göğüslük, kemer ve kemer 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 247 E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ kaşı yer almaktadır. Kadın başlıklarının ana malzemesi olan feslerin süslemesinde tepelik ve penezlerin yoğun kullanıldığı görülmüştür. Takılarda ise gümüşün yanı sıra süsleyici malzeme olarak taş yoğun olarak yer almıştır. Sonuç olarak araştırma kapsamına alınan Nevşehir yöresi kıyafetlerinin güzelliği ve özellikleri ile günümüzde var olması bizler açısından önemlidir. Bu giysilerin günümüze ve geleceğe kazandırılması için; - Geleneksel giysilerin korunması amacı ile bu alanda yapılan araştırmalar çoğaltılmalı, - Giysilerin korunması ile ilgili halk bilinçlendirmeli, - Geleneksel giysilerimizin asıllarına sadık kalınarak röprodüksiyonları hazırlanmalı, - Müzelerimizde ve evlerimizde bulunan sanatsal değeri olan giysilerin en iyi şekilde korunması sağlanmalıdır. - Geleneksel kadın giysileri ele alınarak günümüze uygun modern tasarımlar üretilmeli ve kültürel mirasın devamlılığı sağlanmalıdır. Kaynaklar Arlı, Mustafa. (1992), “Türk El Sanatları Atlası Üzerine Yöntem ve Öneriler”, IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, V. Cild, MaddiKültür, Ankara: Kültür Bakanlığı HAGEM Yayınları. Atila, Derya. (2009) “İç Anadolu Bölgesi Nevşehir İl Müzesinde Bulunan El Sanatları Örnekleri Üzerine Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Barışta, H.Örcün. (1998), Türk El Sanatları, Ankara: T.C Kültür Bakanlığı Yayınları. Kılıçkan, Hüseyin. (2004), Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk Bezeme Sanatı ve Örnekleri, İstanbul: İnkılap Yayınları. Koçu, Reşat, Ekrem, (1967), Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara 1967. Ortaç, H. Serpil. (2002), “Örücülük Sanatı”, TDÖ 103 (3) Temel Örgü Teknikleri, Gazi Üniversitesi, Ankara. Özbel, K., (1991), El Sanatları 5, Anadolu Kadın kılıkları Klavuz Kitapları XII, CHP. Sevindik, Hüseyin, (2009) “Nevşehir Yöresi Giyim Kuşam Kültürü”, Geçmişten Geleceğe Nevşehir, Nevşehir Kültür ve Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı: 12. Sürür, Ayten, (1983) “Ege Bölgesi Kadın Kıyafetleri”, Ak yayınları Türk Süsleme Sanatları Serisi 7, İstanbul. 248 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri Şentürk, Ayla, (2008), “Çankırı Evlenme Gelenekleri Çerçevesinde Görülen El işlemelerinden Örnekler”, IV Çankırı Kültürü Bilgi Şöleni Bildirileri, 13-15 Kasım, Çankırı. http://www.nevsehirkulturturizm.gov.tr) 2011 Kaynak Kişiler Necati Güven, Öğretmen, Avonos Selma Yedekçi, Ev Hanımı, Göynük Hayriye Tan, Ev hanımı, Göynük Örnekler A) Yöre Halkından Ulaşılan Örnekler Fotograf No 10 a,b, c, geleneksel kıyafetin ön, arka ve yan görünümü. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 249 E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ Fotoğraf No 11. Feslerin görünümü Fotoğraf No 12 a,b,c, Geleneksel Kıyafetin ön Arka ve yan Görünümü 250 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri Fotoğraf No 13. Şalvar Fotoğraf No 14. Şalvar B) Nevşehir Müzesinden Örnekler Fotoğraf No 15.Bindallı 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 251 E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ Fotoğraf No 16. Bindallı Fotoğraf No 17. Bindallı Fotoğraf No 18.Salta (Fermane) Fotoğraf No 19.Salta (Fermane) 252 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Kadın Kıyafetleri Fotoğraf No 20. Salta (Fermane) Fotoğraf No 21. Geleneksel kıyafet Fotoğraf No 23. Kemer Fotoğraf No 22. Geleneksel Kıyafet Fotoğraf No 24. Alınlık ve Tepelik 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 253 E. Elhan ÖZUS - Filiz ERDEN - Mine ÇELİKÖZ Fotoğraf No 25. Alınlık Çıngıl, geleneksel başlık ve bileklik Fotoğraf No 26. Tepelik, bileklik Fotoğraf No 28. Çanta 254 Fotoğraf No 27. Kemer çeşitleri Fotoğraf No 29. Kemer 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u NEVŞEHİR YÖRESİ GELENEKSEL ERKEK KIYAFETLERİ TRADITIONAL MEN’S CLOTHES AT NEVŞEHİR REGION Filiz ERDEN* - E. Elhan ÖZUS** - Mine ÇELİKÖZ*** ÖZET Nevşehir İli geçmişten günümüze kadar birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşantıda önemli bir merkez konumundadır. Nevşehir ilinin geçmişten günümüze kadar tarihsel, ekonomik, coğrafik, kültür, gelenek ve görenek açısından tanıtılmasına katkıda bulunmak amacıyla hazırladığımız bu çalışmada, Nevşehir yöresi erkek giyim- kuşam kültürünü ele aldık Anadolu kültüründe kadın ve erkek kıyafetleri pek çok tamamlayıcı unsuru ile eşsiz bir sanat eseri durumundadır. Bu sanat eserleri arasında erkek giyiminin ayrı bir önemi vardır. Erkek giyimlerinden günümüze oldukça çeşitli örnekler gelmiştir. Bu örnekler incelendiğinde geçmişin zevkini, sanat anlayışını, hayat üslubunu görmek mümkündür. Bu giysiler ayrıca, Türk insanın zevkini, inceliğini, ortaya koyan bir belge niteliğindedir. Bizler de bu nedenle Nevşehir yöresi geleneksel erkek kıyafetlerini inceleyip, belgelendirerek yaşatmak istedik. Bu çalışmada kültürümüzün korunması ve gelecek nesillere kaynak oluşturulması, Milli kültür değerlerimizi geçmişten alıp günümüze taşımak, geleceğe götürmeye katkı sağlamak ve gençlere teslim etmek konusunda bir nebze faydamızın dokunması amaçlanmıştır Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Yöresel Kıyafetler, Erkek. ABSTRACT Nevşehir which housed many civilizations from the past up to now is an important center in social, cultural end economic life. In this * Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitim Bölümü, e-posta:ferden@selcuk.edu.tr ** Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitim Bölümü, e-posta: elhanak@hotmail.com *** Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi, Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitim Bölümü,e-posta: mcelikoz25@gmail.com 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 255 Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ study which we prepared for the purpose of contributing to the introduction of Nevşehir from the points of history, economy, geography, culture, traditions and customs from the past up to now, we dealt with men’s clothing culture in Nevşehir region. Men and women clothes in the Anatolian culture are unique artworks with many complementary aspects. Men’s clothing have a distinct importance among these artworks. Various examples of men’s clothing from the past have reached up to now. When these examples are examined, it is possible to understand the enjoyment, art insight and life style of the past. Furthermore, these clothes have an important role as a certificate proving the enjoyment and courtesy of Turkish people. For this reason, we tried to keep the traditional men’s clothing of Nevşehir region alive by investigating and documenting them. In this study, it is purposed to contribute a little bit to protect our culture and form a source for the future generations, to carry our national cultural values from the past up to now and to the future and deliver to the young people. Key Words: Nevşehir, Regional clothes, Man. 1. Giriş Kültür, bir yandan bireylerin toplumsal yollarla edindikleri ve toplumsal yollarla ilettikleri bir değer, yargı, inanç, simge ve davranış ölçütleri üzerinden, diğer yandan da böylece ortaya çıkan geleneksel davranış kalıplarının simgesel ve maddi ürünlerinden oluşur (Tolon, 1983: 227) Anadolu coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca Asya, Avrupa, Afrika, Mısır ve Mezopotamya kültür yollarının kesiştiği bir merkez olmuştur. Orta Asya’dan Anadolu’ya IX. yüzyıldan itibaren girmeye başlayan Oğuz, Türkmen boyları Anadolu’yu yurt tutarak Anadolu’nun bugünkü kültürel temellerini atmışlardır. Anadolu kültüründe egemen kültür Türk kültürüdür. Toplumların giyim kuşam kültürleri bu kültürün taşıdığı toplumların değer yargıları, inançları, töreleri, gelenek ve görenekleri, ekonomik yapıları, estetik ve sanatsal özellikleri hakkında bilgi verir. Giyim kuşam kültürü obje, renk ve biçimin oluşturduğu karmaşık bir yapıya sahiptir (Artun, 2008: 46). Giyim; ilk çağlarda inançlar, toplumdaki sınıf ayrılıkları ve iklimlerden, ortaçağda savaşlar, salgınlar, göçler ve uluslar arası ticaretten etkilenmiştir. Günümüzde ise, turizm, teknolojik gelişmeler ve modadan etkilenmektedir. (Komşuoğlu vd. 1986: 6). 256 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri Giysiler bir dönemin, bir ülkenin, bir topluluğun veya bir kişinin özelliklerini yansıtan önemli objelerdir. Çünkü her dönemin, her milletin ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal şartlarından etkilenerek şekillenmektedir. Tarih boyunca, her uygarlık, yaşayış biçimi ve hayat şartlarının etkileriyle birbirinden farklı özellikler göstermişlerdir. Bunun soncu olarak milli ve geleneksel giysiler meydana gelmiştir. Geleneksel giysiler kültürü yansıtan önemli öğelerden biridir (Kılınç, 2008: 19). Türk giyim kültürü tarih boyunca değişmeler kaydetmiştir. Türk toplumu, Orta Asya göçebe toplumunda kadın erkek benzer giysileri giyerdi. Türkler Anadolu’ya ayak bastıktan sonra da geleneksel giyim biçimini devam ettirmişler; ancak karşılıklı kültür alışverişiyle yeni coğrafyada hem etkilenmişler hem de etkilemişlerdir. (Artun, 2008: 47). Kadınlara ait giyim kuşamı her zaman erkeklere göre daha fazla çeşitlilik göstermektedir. Anadolu’da giyim bedenine ve ayağına giydikleri, bunların bezemeleri ve takıları ile oluşan bir bütündür. Kadın ve erkek gelenekleri ve toplumdaki yerine göre, neyi, nerede ne zaman, nasıl giyeceğini yaşayarak öğrenir. Böylece giyim kuşam geleneği kuşaklar arasında yaşatılır. Bununla birlikte tarih, coğrafya, ekonomik ve sosyal durum gibi farklılıkların, doğal olarak kıyafet hayatını da etkilemiş, yörelere özgü, tarzların oluşmasında rol oynamıştır. Anadolu’da Cumhuriyetin ilanından sonra gerek kılık-kıyafet kanunu ve gerekse teknolojik sebeplerden dolayı insanlar gündelik hayatlarında geleneksel giysilerini kullanmamaya başlamıştır. Ancak özenle muhafaza ettikleri bu giysilerini özel günlerde giyinerek yaşatmış ve günümüze ulaşmasını sağlamışlardır (Gerek, 2008: 374). Ulusal kültürümüzün ana unsuru halk kültürüdür. Halk kültürü; toplumların dış etkenlerden uzak kalarak güçleri ve imkânları ölçüsünde çevre şartlarından ve kaynaklardan yararlanmak suretiyle ihtiyaçlarını karşılamak için ortaya koydukları maddi manevi eserlerin tümüdür. Halk kültürü ürünleri yaşadıkları yörenin özelliklerini yansıtmakta ve halkın ortak duygu ve düşüncelerini dile getirmeleri bakımından Türk Kültürünün korunmasında, yaşatılmasında ve nesillere aktarılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Türk kültürünün zenginliği, ulusumuzun yaşadığı coğrafyalardan ve büyük tarihsel olaylardan etkilenmiştir. Anadolu insanı yüzyıllar boyu elde ettiği beceri ve deneyimlerle hatırı sayılır bir giyim kuşam kültürüne sahip olmuştur (Çağdaş, 2008: 448). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 257 Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ 2. Yöntem Bu araştırmada Nevşehir ili geleneksel erkek kıyafetlerine ulaşılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla araştırmada tarama ve saha araştırması yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın evreni olan Nevşehir ilinde geleneksel kıyafet bulunabileceği düşünülen Nevşehir Halk Eğitim Merkezi, fotoğrafçılar, Nevşehir il müzesi, Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Nevşehir Belediyesi Kapadokya Kültür ve Sanat Müdürlüğü Merkezi, Avanos Halk Eğitim Merkezi, Ürgüp Halk Eğitim Merkezi, Ürgüp Belediyesi ve Göynük kasabası gezilerek materyal toplanmıştır. Ayrıca geleneksel giysi koleksiyonu sahibi olan Hüseyin Sevindik ile görüşme yoluyla bilgi alınmış ve kişisel koleksiyonundan yararlanılmıştır. Bayan giysi konusunda fazla sayıda farklı örneklere ulaşılmasına karşın erkek giyimi ile ilgili dokümanların çok sınırlı olduğu tespit edilmiştir. Bu sebeple araştırma ulaşılabilen örneklerle sınırlı kalmıştır. 3. Araştırma Bulguları Bu bölümde araştırmanın amaçları doğrultusunda elde edilen bulgulara ve yorumlara yer verilmiştir. Nevşehir yöresi giyim-kuşam kültürü incelendiği zaman bu konuda derin bir birikime sahip olduğu görülür. Nevşehir müzesinde yöreye ait giyimkuşam ve aksesuar örnekleri sergilenmektedir. Ancak çok kapsamlı kadın giysilerine sahip olan müze erkek giyimi açısından sınırlıdır. Sadece erkek giyimi ile ilgili aksesuarlar dikkati çekmektedir. Fesler, kemerler, tokalar, saatler, keseler gibi aksesuarların çok zarif, işlemeli ve göz alıcı olması erkek giyiminin incelikli olduğunu düşündürüyor. Dünyamız sürekli bir değişim ve gelişim içerisindedir. Bu değişim sürecinden giyim-kuşam kültürümüz de etkilenmektedir. Kadın giyimine oranla erkek giyiminde bu değişim daha hızlıdır. Daha sosyal ortamlarda, iş hayatının içinde bulunan erkekler için giyim estetik görünümün yanında, rahatlık, fonksiyonellik ve kullanım kolaylığı sağlamalıdır. Bu ihtiyaçlar doğrultusunda erkek giyimi daha hızlı bir değişimle zamana ayak uydurmuştur. Erkek giyimini oluşturan unsurlar şunlardır: Göynek: Kaput bezinden, uzun veya kısa kollu, yakasız veya hakim yakalı, önü üç beş düğme ile açılabilen özellikte hazırlanan iç giyimdir. 258 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri Paçalı don: Kaput bezinden, beli lastikli, boyu bileğe kadar uzun olan iç giyimdir. Şalvar: Göbek altı bol büzgülü, uçkurla bağlı, ağı geniş,rahat harekete elverişli ve ayak bilerlerine kadar uzanan bir giysidir.Şalvarın üstü geniş altı ise dardır. İhtiyaca göre pamuklu veya yün kumaştan hazırlanan bu giysi bölgelere göre farklı kesim özellikleri taşır. (Türk Halk Oyunları Giysileri: 1999) Uçkur: Uzun, dar, bazen kuşak da denen bezdir. Uçkur hem kadın hem de erkek giyiminin bir parçasıdır. Ya şalvarın ağzı enlice bastırılır içinden uçkur geçirilir ve önden düğümlenerek güzel işlemeli uçları aşağı sarkıtılırdı; ya da sadece süs bezi olarak şalvarın beline sokuşturulurdu.(Atila,2009: 20) Kuşak: kare şeklinde olup, özel el tezgâhlarında dokunur. Şalvarın üzerine bele bağlanır. Beli sıkı tutarak soğuktan korur. Tütün tabakası veya kınlı bıçağı taşıma işlevleri de bulunmaktadır.(Sevindik,2009: 56) Mintan: İç giysilerin üzerine giyilen, hakim yakalı veya yakasız üst giysidir. Yelek: Farklı yaka formlarında kolsuz, ön ortası düğmeli veya açık olan bu giysi Anadolu’da birçok yörede hem erkek hem de kadın giyiminde kullanılmıştır. Sahı (Salta): Hakim yakalı veya yakasız, uzun kollu, boyu bele kadar inen cekettir. Fes: Tüm Anadolu’da erkek ve bayanlarda fes kullanımı yaygındır. Erkek ve bayan oluşuna ve yörelere göre farklılıklar gösteren başlıklardır. Çorap: Anadolu’da yün, pamuk, tiftik, ipek liflerinden hazırlanan ipliklerle beş şişle örülen çoraplar bölgelere göre farklı renk ve desenler içerir. Çarık: Deriden el dikişiyle üretilen bu ayakkabılar bütün Anadolu’nun kırsal kesiminde kullanılmıştır. Lapçin (mest): Genellikle kış mevsiminde kullanılan, üstü yumuşak ve su geçirmez ve özellikle abdest tazeleme müşkülünü bertaraf eden özelliği olan yumuşak deri ayakkabıdır. Genelde başka bir ayakkabının içine giyilir. Kese: Saat, para, tütün gibi emtiaların korunması ve taşınması amacı ile kullanılan, ağzı büzmeli bir nevi cüzdandır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 259 Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ Nevşehir yöresi erkek giysilerini özel gün ve günlük giyim başlıkları altında incelersek şu özellikleri görebiliriz: Günlük Giyim: Erkeklerde iç giyim olarak alta uzun paçalı don, üstte ise uzun kollu göynek giyilirdi. Kaput bezinden yapılan bu giysilerin dikim işleri evlerde yapılmıştır. Üstte dar peyikli dar paçalı şalvar giyilmiştir. Şalvarlarda kumaş rengi olarak çoğunlukla siyah ve gri renkler tercih edilmiştir. Süreç içerisinde son yıllarda günümüz modası pantolona geçilmekle birlikte, yaşlılar arasında şalvar giyimi devam ettirilmiştir. Bele şal kuşak bağlama yaygın biçimde uygulanmıştır. Şal kuşağın beli soğuktan koruma işlevi yanında, tütün tabakası taşıma, kınlı bıçak taşıma gibi işlevleri de bulunmaktadır. Üst giyiminde ise yakasız mintan, mintan üzerine delme yelek giyilmektedir. Delme yeleğin cepleri ise köstekli saat ve para kesesi koymak için kullanılmıştır. Bu kıyafetlerin üzerine ise, bölgede sahı tabir edilen ceket giyilmektedir. Bölge erkeklerinin baş giyimine bakıldığında çeşitlilik göze çarpar. Önceleri değişik tiplerde el örgüsü başlıklar ve tepeliksiz püsküllü fes giyilmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kasket giyilmeye başlamıştır. Günümüzde kasket giyimi azalırken, dini anlayışın etkisiyle takke tarzı başlıklar artmıştır. Ayağa giyilenlere baktığımızda, geçmişte çorap olarak el örgüsü motifli veya motifsiz beyaz renk çoraplar giyilmiştir. Çalışma anında ise Soğuk Kuyu adı verilen lastik ayakkabılar giyilmiştir. Kış günleri ise yaygın olarak lapçın (mest) tipi ayakkabı giyilmiştir. (Sevindik,2009: 56). Özel gün kıyafetleri: Erkek giyiminde, özel gün kıyafetiyle günlük kıyafet arası model olarak farklılık bulunmamaktadır. Eskimeye yüz tutmuş kıyafetler günlük kıyafet olarak giyilirken, yeni olan kıyafetler ise özel günlerde giyilmiştir (Sevindik, 2009: 56). 260 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri Nevşehir ili Geleneksel Erkek Kıyafetleri Fotoğraf No 1. Ön Görünüm Fotoğraf No 2. Arka Görünüm İncelenen örnekteki geleneksel erkek kıyafeti tam takım bir kıyafettir. Başta fes, bedende beyaz göynek, göyneğin üzerinde siyah yelek, altta dar peyikli siyah şalvar, şalvarın üzerine de el tezğahların da dokunan kumaştan kuşak bağlanmıştır. Yeleğin üzerine maraş işi tekniğiyle bitkisel bezemelerle çiçek motifleri işlenmiştir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 261 Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ Fotoğraf No 3. Yan Görünüm Fotoğraf No 4. Şal Kuşak 262 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri İncelenen üçgen şeklindeki şal üzerinde; birbirine paralel renkli bezemeler içerisine birbirinden farklı geometrik motifler dekore edilmiştir. Bir kenarı püsküllü olarak çalışılan şal kuşakta kırmızı, yeşil, siyah, beyaz, sarı, turuncu, mavi yün iplikler kullanılmıştır. Fotograf No 5. Salta İncelenen salta hakim yakalı, geniş kollu, kollar yırtmaçlı ve içi kaput bezi ile astarlı olarak çalışılmıştır. Saltanın her iki ön kısmı ve kolları simetrik bitkisel motifler ile kordon tutturma tekniğiyle süslenmiştir. Kol uçlarında ve kol yırtmaçlarında da kordon çalışılmıştır. Fotoğraf No 6. Çorap İncelenen örnekteki çorap beş şiş tekniğiyle krem rengi yün ipliklerle örülmüştür. Bilek kısmında renkli yün ipliklerle bordur çalışılmıştır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 263 Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ Fotoğraf No 7. Fes İncelenen örnekteki fes bordo kadife kumaştan dikilmiştir. Tepe kısmında siyah ibrişim ipliklerinden püsküller vardır. Fotoğraf No 8. Saat kesesi Daire şeklindeki kese, merkezden dışa doğru renkli ipliklerle tığ ile örülerek tamamlanmıştır. Malzeme olarak mor, yeşil, sarı, kırmızı, pembe, kahverengi pamuklu iplik ve pul kullanılmıştır. Fotoğraf No 9. Tütün Kesesi 264 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri Dikdörtgen şeklindeki kesenin ortasına, köşelerine ve kenarlarına bitkisel motifler işlenmiştir. İki alt köşe püsküllüdür. Kesenin ağzına ince bir oya yapılmıştır. Malzeme olarak yeşil, krem renkli iplik, kırmızı saten kullanılmıştır. Nevşehir Müzesinden Örnekler Fotoğraf No 10. Aksesuar Fotoğraf No 11. Para Kesesi Fotoğraf No 12. Para Kesesi Fotoğraf No.13 Aksesuar 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 265 Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ Fotoğraf No 14. Takke ve Aksesuarlar Fotoğraf No.15 Fes 266 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri Fotoğraf No.16 Kemer Fotoğraf No. 17 Aksesuarlar Fotoğraf No. 18 pipo 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 267 Filiz ERDEN - E. Elhan ÖZUS - Mine ÇELİKÖZ Fotoğraf No 19. Ayakkabı ve Çorap 4. Sonuç ve Öneriler Geleneksel Türk giysileri Türk toplumunun özelliklerini yansıtırken geçmişten günümüze önemli bilgiler de aktarmaktadır. Kültürümüze sahip çıkmak açısından yöresel giysilerin araştırılarak kayıt altına alınarak muhafaza edilmesi oldukça önemlidir. Tarihi boyunca birçok medeniyeti barındıran, zengin bir mirasa sahip olan Nevşehir ilimizde yöresel erkek kıyafetleriyle ilgili kaynaklara ve giysi örneklerine ulaşmak oldukça zor olmuştur. Elde edilen objeler çok sınırlıdır. Nevşehir il müzesi ve yapılan saha araştırmasında yöresel erkek kıyafetlerine ulaşılamamıştır. - Nevşehir yöresinde geleneksel giysilerin tespit edilip kayıt altına alınarak muhafaza edilmesi için çalışmalar zaman geçirilmeden yapılmalıdır. 268 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Yöresi Geleneksel Erkek Kıyafetleri - Yöre halkı giyim- kuşam kültürü açısından bilgilendirilmelidir. - Nevşehir il müzesi özellikle yöresel erkek giysileri bakımından zenginleştirilmelidir. - Tespit edilen yöresel erkek giysileri kesim, dikim ve süsleme özellikleri bakımından incelenmeli ve belgelendirilmelidir. Kaynaklar Artun, Erman (2008), “Adana ve Osmaniye Halk Kültüründe Giyim-Kuşam Geleneği”, Halk kültüründe Giyim-Kuşam ve Süsleme Uluslar Arası Sempozyumu Bildirileri Eskişehir. 46-47. Atila, Derya (2009), “İç Anadolu Bölgesi Nevşehir İl Müzesinde Bulunan El Sanatları Örnekleri Üzerine Bir Araştırma”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Çağdaş. M. Özkan, N. (2008), “Geleneksel Konya Kadın İç Giyimlerinin Giyim Sanatları Açısından İncelenmesi” Halk kültüründe Giyim-Kuşam ve Süsleme Uluslar Arası Sempozyumu Bildirileri Eskişehir, 448. Gerek, Z, Ünveren, A. (2008), “Türkiye’de Düzenli ve Disiplinli Halk Oyunları Faaliyetlerinin Erzurum Erkek Giysileri Üzerindeki Tesirleri”. Halk kültüründe Giyim-Kuşam ve Süsleme Uluslar Arası Sempozyumu Bildirileri Eskişehir, 374. Kılınç, N., Yıldıran, F. (2008), “Geleneksel Konya Giyiminde Şalvar ve İşlikler”, Halk kültüründe Giyim-Kuşam ve Süsleme Uluslar Arası Sempozyumu Bildirileri Eskişehir. 19. Komşuoğlu, Ş., İmer, A., Seçkinöz, M. Alparslan. S., Etike, S., (1986),Resim II Moda Resmi ve Giyim Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi WEP-Ofset Tesisleri Ankara, Sevindik, Hüseyin (2009), “Nevşehir Yöresi Giyim Kuşam Kültür”, Nevşehir Kültür ve Tarih Araştırmaları, Ağustos Sayı:12, s. 56. Tolon, Barlas (1983), Sosyoloji ve Sosyal Psikoloji, Toplum Bilimlerine Giriş. Ankara Türk Halk Oyunları Giysileri, (1999), Ankara: Milli Eğitim Basımevi. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 269 NEVŞEHİR KÜLTÜRÜNDE YER ALAN EL YAPIMI BEBEKLERİN MALZEME, YAPIM TEKNİKLERİ VE KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ ANALYSING THE MATERIALS, TECHNICAL AND CULTURAL FEATURES OH THE HAND MADE DOLLS THAT BELONG TO NEVŞEHİR CULTURE Gülay TEMİZ* - Aysel ÇAĞDAŞ** - Miyase ÇAĞDAŞ*** ÖZET Türk kültürünü tanıtmak ve kültürel değerleri gelecek kuşaklara aktarmak açısından el yapımı bebekler önemli rol oynar. Hızla ilerleyen teknoloji, internet kullanımı ve sanayileşme oyuncak dünyasını etkilemiş ve el yapımı bebeklerin unutulmasına neden olmuştur. Bu araştırmanın amacı, unutulmakta olan el yapımı bebeklerin gelecek nesillere tanıtmak ve bebeklerin malzeme, yapım teknikleri ve kültürel özellikleri açısından incelemektir. Araştırma tarama modelindedir. Nevşehir ilinde üretilen el yapımı bebekler araştırmanın evrenini, 12 bebek ise örneklemini oluşturmaktadır. El yapımı bebekleri incelemek için literatür taranmış ve bebeklerin özelliklerine uygun gözlem fişi geliştirilmiştir. Gözlem fişi el yapımı bebeklerin malzeme, yapım teknikleri ve kültürel özellikleri incelemek için veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilecek bulguların Nevşehir’de var olan el yapımı bebekleri güncelleştirip, üzerinde düşünme ve tartışma yaratacağı, Türk kültürünün kuşaktan kuşağa aktarılmasında yararlı olacağı, araştırmanın sonucunda geliştirilen önerilerin oyuncak sanayisinde çalışanlara ışık tutacağı, bu alanda yapılacak yeni çalışmalara rehberlik edeceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Nevşehir, Kültür, El Yapımı Bebek. * Öğr. Gör., Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü. e-posta:gtemiz@selcuk.edu.tr ** Yrd. Doç .Dr., Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi ,Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü. e-posta:acagdas@selcuk.edu.tr *** Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Moda Tasarımı Bölümü. e-posta:mcagdas@selcuk.edu.tr 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 271 Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ ABSTRACT Hand made dolls are important in order to introduce Turkish culture and cultural values, and to hand them on to posterity. Rapidly developing technology, internet use and industrialization has influenced the toy world and thus hand made dolls have been forgotten. The aim of this study is to introduce the nearly forgotten hand made dolls to the next generations, and to analyse them in terms of material, technical features and cultural features. The research is in scanning model. The hand made dolls produced in Nevsehir make up the universe of the research, and the 12 dolls make up the examplification. Literature is scanned to observe hand made dolls, and observation cards are made in compatible with the features of the dolls. The observation cards are used as means of data to analyse the material,technical and cultural features of the dolls. The findings of the research are thought to update the hand made dolls that exist in Nevşehir, to bring up consideration on them, to help hand Turkish culture on to posterity. The recommendations in view of the findings of the research are thought to help those working in the toy industry and to guide new studies in the field. Key Words: Nevsehir, Culture, Hand-made Dolls. Giriş Yetişkinler tarafından çocukların oyun oynamalarına yardımcı olmak amacıyla hazırlanmış ve ana işlevi çocuğa oyun oynatmak olan oyuncaklar ilk defa XVI. yüzyılda görülmüştür. Bu oyuncaklar önce toplar, bez bebekler… vb olarak evlerde el yapımı olarak hazırlanmış daha sonra bu işle ilgilenen ustaların uğraşlarıyla oyuncak atölyelerde bez, tahta, demir ve tel esasına dayalı olarak üretime geçilmiştir.(Ergün,1980:102–119).Oyuncak bebekler çocukları geleceğe hazırlamak, toplumsal rolleri ve cinsel kimliklerini kazanmalarını sağlamak acısından oldukça önemlidir. Geleneksel Türk oyuncaklarında ayrı bir yer tutan bebeklerin görünümüne bakarak, toplumsal eğilimleri anlayabilmek mümkün olabilir. Özellikle bebeklere giydirilen giysiler, kültürün özelliklerini yansımaktadır (Onur ve Demir,2004:107; Güner,2002:78). Kapadokya’nın tarihi ve doğal zenginliği çağlar boyunca bölge insanı tarafından doğal malzemelerle yoğrulup bütünleşmiş ve sanata dönüşmüştür. 272 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi Kapadokya halkının geçim kaynağı olan uğraşlarda, bu doğal ve kültürel varlığın mirası önemli yer tutmaktadır. Kültürel mirası canlı tutmasının yanında ekonomik bir getirisi de olan el sanatlarından biri el yapımı bebek üretimidir(http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir/sosyo-kulturel-yapi/17. html2008:1). Amaç Bu çalışmanın genel amacı Nevşehir kültüründe yer alan el yapımı bebeklerin gelecek nesillere tanıtmak ve bebeklerin malzeme, yapım teknikleri ve kültürel özelliklere uygunluğu açısından incelemektir. Alt Amaçlar Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır. Nevşehir kültüründe yer alan el yapımı bebeklerin, 1. Yapımında kullanılan malzemeler nelerdir? 2. Giysilerinde kullanılan kumaşlar nelerdir? 3. Giysi süslemesinde kullanılan malzemeler nelerdir? 4. Aksesuarları ve aksesuar süslemelerinde kullanılan malzemeler nelerdir? 5. Yapım teknikleri nelerdir? 6. Kültürel özellikler açısından uygunluğu nedir? Araştırmanın Önemi Nevşehir kültüründe yer alan el yapımı bebekler, kullanılan malzeme, yapımım teknikleri ve kültürel özellikler bakımından önemlidir. Ancak bu konuda yayınlar oldukça sınırlıdır. Konu ile ilgili araştırma ve inceleme yapılmamış olması konunun önemini artırmaktadır. Yöntem Bu araştırma tarama modelinde olup Nevşehir bölgesinde yer alan el yapımı bebeklerden 12 bebeğe ulaşılmış ve bu bebeklerin tamamı araştırmanın örneklemine alınmıştır. Araştırmacılar tarafından literatür taranarak el yapımı bebekleri incelemek amacıyla, bebeklerin yapımında kullanılan ana ve yardımcı malzemeler, giysilerinde kullanılan kumaşlar, giysi süslemesinde kullanılan malzemeler, aksesuarları ve aksesuar süslemelerinde kullanılan malzemeler, yapımlarında kullanılan teknikler ve kültürel özelliklere uygunluğu açısından değerlendirecek bir gözlem fişi geliştirilmiştir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 273 Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ Geliştirilen gözlem fişleri, çocuk gelişimi, giyim endüstri sanatları ve el sanatları bölümünden 5 uzman kişinin görüşüne sunulmuştur. Uzman görüşleri sonucunda gözlem fişleri tekrar düzenlenmiş ve el yapımı bebekleri incelemek için veri toplama aracı olarak kullanılmıştır. Bulgular ve Yorum Tablo 1: Örnekleme Alınan El Yapımı Bebeklerin Yapımında Kullanılan Ana ve Yardımcı Malzemeler Dikiş İpliği Orlon İplik Boya Şişe Kapağı Gazoz Kapağı x X x 2 x x x X x 3 x x x x X x 4 x x x x X x x 5 x x X x x 6 x x x x x X x x 7 x x x x x X x x 8 x x x X x x 9 x x x x X x x 10 x x x x X x x 11 x x X x 12 x x X x x 12 8 100 66.6 x x x x x x Kitre x Seramik x Tel 1 Bebek No Kumaş Alüminyum çubuk Yardımcı Malzemeler Pamuk Kumaş kırpıntısı Ana Malzemeler x x x x x x 12 2 2 2 3 1 12 Toplam 12 12 7 Yüzde 100 100 58.3 100 16.6 16.6 16.6 25 8.3 100 % 274 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi Tablo 1’de örnekleme alınan el yapımı bebeklerin yapımında ana malzeme olarak; 12 bebekte (%100) pamuk, 12 bebekte(%100) kumaş, 12 bebekte (%100) alüminyum çubuk, 7 bebekte (% 58,3) kumaş kırpıntısı, 3 bebekte (%25) gazoz kapağı, 2 bebekte (%16,6) tel, 2 bebekte (%16,6) seramik, 2 bebekte (%16,6) kitre, 1 bebekte (%8,3) şişe kapağı kullanıldığı, yardımcı malzeme olarak ise 12 bebekte (%100) boya, 12 bebekte (%100) dikiş ipliği, 8 bebekte (%66,6) orlon iplik kullanıldığı görülmektedir. 1 1 x 1 8.3 8.3 Tül Lame Saten İpekli 2 x x x x x 1 x x x 2 Kutnu Kadife Viskon x 1 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Toplam Yüzde % Pazen Poplin Basma Patiska Bebek No Yukarıdaki bulgulardan bebeklerin tamamında ana malzeme olarak; pamuk, kumaş ve alüminyum çubuğunun, yarısından fazlasında ise kumaş kırpıntısının kullanıldığı anlaşılmaktadır. Yardımcı malzeme olarak, bebeklerin tamamında boya ve dikiş ipliğinin kullanıldığı yarısından fazlasında da orlon ipliğinin kullanıldığı görülmektedir. Bu bulgulara dayalı olarak, el yapımı bebeklerin yapımında ana ve yardımcı malzemelerde ekonomiklik ilkesinin dikkate alındığı anlaşılmaktadır. x x x x x x x x x 2 x 8 x x x x 2 8.3 16.6 16.6 66.6 16.6 x x X 1 6 2 8.3 50 16.6 8.3 Tablo 2: Örnekleme Alınan El Yapımı Bebeklerin Giysilerinde Kullanılan Kumaşlar 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 275 Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ Tablo 2’de örnekleme alınan el yapımı bebeklerin giysilerinde kullanılan kumaşlarda, 8 bebekte (%66,6) pazen, 6 bebekte (%50) kutnu, 2 bebekte (%16,6) basma, 2 bebekte (%16,6) poplin, 2 bebekte (%16,6)viskon, 2 bebekte (%16,6) saten, 1 bebekte (%8,3) patiska, 1 bebekte (%8,3) kadife, 1 bebekte (%8,3) ipekli, 1 bebekte (%8,3) lame ve 1 bebekte (%8,3) tül kullanıldığı gözlenmektedir. Bu bulgulara göre pazenin en çok tercih edilen kumaş olduğu, kutnunun da tercih edildiği söylenebilir. Bebek giysilerinde kullanılan kumaşlardan pazenin çok tercih edilmesi geçmişte günlük kadın giysilerinde kullanılması ile paralellik göstermektedir. Arık ve Diğerleri ( 1972) Nevşehir giysilerinin daha çok pazen ve basmadan yapıldığını belirtmişlerdir. Tablo 3: Örnekleme Alınan El Yapımı Bebeklerin Giysi Süslemesinde Kullanılan Malzemeler Bebek Orlon Patiska Saten Kordon No iplik 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Toplam Yüzde % Pul Payet Süsleme Malzemesi Kullanılmayan x x x x x x x x x x x 4 x 1 x 1 33.3 8.3 8.3 1 x 1 x 1 6 8.3 8.3 8.3 50 Tablo 3’de örnekleme alınan el yapımı bebeklerin giysi süslemesinde kullanılan malzemelerde; 6 bebekte (%50) süsleme malzemesi kullanılmadığı, 4 bebekte (%33,3) patiska, 1 bebekte (8,3) saten, 1 bebekte (8,3) orlon iplik, 1 bebekte (8,3) kordon, 1 bebekte (8,3) pul, 1 bebekte (8,3) payet kullanıldığı görülmektedir. 276 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi Bulgulardan örnekleme alınan bebeklerin giysilerinin yarısında süsleme malzemesi kullanılmadığı, kullanılan malzemelerden ise en çok patiskanın tercih edildiği anlaşılmaktadır. Bebek giysilerinin yarısında süsleme malzemesi kullanılmaması, yarısında süsleme malzeme kullanılması yaşamda, günlük giysilerinin süslemesiz olmasıyla, patiskanın da en çok tercih edilmesinin, kolay ulaşılabilen ve her evde bulunabilen malzeme olması ile açıklanabilir. Tablo 4: Örnekleme Alınan El Yapımı Bebeklerin Aksesuarları ve Aksesuar Süslemelerinde Kullanılan Malzemeler Bebek No 1 2 Tülbent X X 3 4 5 6 7 8 X X X Yazma X X Pazen X X X Patiska X X X X Poplin X Saten X Kutnu Şal Kumaş Sentetik Pullu Kumaş Havlu X Kumaş Orlon İplik Naylon İplik Kurdele X X X X X X X X X X X X X Toprak 8.3 1 8.3 1 8.3 1 8.3 7 58.3 X X 3 25 2 16.6 3 25 2 16.6 1 8.3 2 16.6 3 25 3 25 X X X 1 X X X 8.3 X X X 25 1 X X X 3 66.6 X X 25 8 Payet Tahta 3 X X Deri 41.6 X X Boncuk 5 X X Pul 2 Yüzde % 16.6 9 10 11 12 Toplam 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 277 Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ Tablo 4’de örnekleme alınan el yapımı bebeklerin aksesuarlarında ve aksesuar süslemesinde malzeme olarak, 8 bebekte (%66,6) havlu kumaş, 7 bebekte (%58,3) orlon iplik, 5 bebekte (%41,6) yazma, 3 bebekte (%25) pazen, 3 bebekte (%25) patiska, 3 bebekte (%25) naylon iplik, 3 bebekte (%25) pul, 3 bebekte (%25) tahta, 3 bebekte (%25) toprak, 2 bebekte (%16,6) tülbent, 2 bebekte (%16,6) kurdele, 2 bebekte (%16,6) boncuk, 2 bebekte (%16,6) deri, 1 bebekte (%8,3) poplin, 1 bebekte (%8,3) saten, 1 bebekte (%8,3) kutnu, 1 bebekte (%8,3) şal kumaş, 1 bebekte (%8,3) sentetik pullu kumaş, 1 bebekte (%8,3) payet, kullanıldığı gözlenmektedir. Elde edilen bulgulardan bebeklerin aksesuar ve aksesuar süslemesinde kullanılan malzemelerden havlu kumaşın çok tercih edildiği, orlon ipliğinin de tercih edildiği, yazmanın da kullanıldığı ortaya çıkmaktadır. Geleneksel Türk kültüründe başörtüsünde genellikle yazma kullanılması bebeklere de aktarılmış olabilir.Tablo 5: Örnekleme Alınan El Yapımı Bebeklerin Yapım Teknikleri Bebek No Alüminyum Çubuğa Tel Sarma Alüminyum Çubuk İskelet Oluşturma Dolgu Baş 1 2 3 4 5 6 X X X X X X X X X X X X X X X X X X X Gövde X X X X X Kol X X X X X Bacak X Ayak X X X X X Baş X X X X Gövde X X X X X Tel Çubuğa Kumaş Sarma 9 10 11 12 Toplam Yüzde % X 10 83.3 X X 12 100 X X 12 100 2 16.6 X X X X X X 10 83.3 X X X X X X 10 83.3 X X X X X X 12 100 X 1 8.3 X 10 83.3 X 6 50 1 8.3 X 1 8.3 X 9 75 X Kol Bacak X X X X Baş X X X X X X X X Gövde X X X Kol Bacak X X X 278 7 8 X X X X X Kol X X 2 16.6 Bacak X X 2 16.6 Ayak X X 2 16.6 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Kitre Seramik İp Sarma Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi El X X X X X X X X 8 66.6 X X 2 16.6 El X X 2 16.6 Kol X X 2 16.6 Baş Tablo 5’teki bulgulardan örnekleme alınan el yapımı bebeklerin yapım tekniklerinden dolgunun; 12 bebekte (%100) gövdede, 12 bebekte (%100) kolda, 10 bebekte (%83,3) başta, 10 bebekte (%83,3) ayakta, 2 bebekte (%16,6) bacakta uygulandığı gözlenmektedir. Alüminyum çubuk iskelet oluşturma tekniğinin; 12 bebekte (%100) gövdede, 10 bebekte (%83,3) başta, 10 bebekte (%83,3) bacakta, 1 bebekte (%8,3) kolda uygulandığı görülmektedir. Alüminyum çubuğa kumaş sarma tekniğinin; 9 bebekte (%75) bacakta, 6 bebekte (%50) başta, 1 bebekte (%8,3) gövdede, 1 bebekte (%8,3) kolda uygulandığı gözlenmektedir. Tel çubuğa kumaş sarma tekniğinin 2 bebekte (%16,6) kolda, 2 bebekte (%16,6) bacakta, 2 bebekte (%16,6) ayakta uygulandığı anlaşılmaktadır. İp sarma tekniğinin 8 bebekte (%66,6) elde, seramik tekniğinin 2 bebekte (%16,6) başta, kitre tekniğinin 2 bebekte (%16,6) elde, 2 bebekte (%16,6) kolda, uygulandığı görülmektedir. Dolgu tekniğinin gövde ve kolda bebeklerin tamamında, başta ise çoğunluğunda uygulandığı, alüminyum çubuk iskelet oluşturma tekniğinin gövdede bebeklerin tamamında, baş ve bacakta ise bebeklerin çoğunluğunda uygulandığı belirtilebilir. Alüminyum çubuğa kumaş sarma tekniğinin bacakta bebeklerin çoğunluğunda, başta ise yarısında uygulandığı, tel çubuğa kumaş sarma tekniğinin az tercih edildiği, ip sarma tekniğinin yarısından fazlasında kullanıldığı, seramik ve kitre tekniğinin az tercih edildiği, görüşü ileri sürülebilir. Vücudun farklı özellik gösteren bölümlerini oluşturmak, farklı teknikleri birlikte kullanmayı gerektirmektedir. Kültürel bebeklerin yapımında uygulanan tekniklerin çeşitliliği de bu durum ile ilişkilendirilebilir. Kültürel bebeklerde dolgu tekniği çok yaygın olarak kullanılması ekonomik ve kolay uygulanabilir olmasından kaynaklanabilir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 279 Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ El yapımı bebekler kültürel özellikler bakımından incelendiğinde; örnekleme alınan 12 bebeğin tamamının kültüre uygun olduğu ortaya çıkmaktadır. Elde edilen bulgulardan çok zengin geleneksel Türk giysilerinin malzeme model kesim ve süsleme özelliklerinin daha çok yansıtılmasının el yapımı bebekleri zenginleştireceği ve Türk kültürünü tam olarak yansıtacağı düşünülebilir. Bebek No: 1 önden görünüşü 280 Bebek No: 1 arkadan görünüşü 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi Bebek No: 2 önden görünüşü Bebek No: 2 arkadan görünüşü Bebek No:3 önden görünüşü Bebek No: 3 arkadan görünüşü 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 281 Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ Bebek No: 4 önden görünüşü Bebek No: 4 arkadan görünüşü Bebek No: 5 önden görünüşü Bebek No: 5 arkadan görünüşü 282 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi Bebek No: 6 önden görünüşü Bebek No: 6 arkadan görünüşü Bebek No: 7 önden görünüşü Bebek No: 7 arkadan görünüşü 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 283 Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ Bebek No: 8 önden görünüşü Bebek No: 8 arkadan görünüşü Bebek No: 9 önden görünüşü Bebek No: 9 arkadan görünüşü 284 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi Bebek No: 10 önden görünüşü Bebek No: 10 arkadan görünüşü Bebek No: 11 önden görünüşü Bebek No: 11 arkadan görünüşü 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 285 Gülay TEMİZ - Aysel ÇAĞDAŞ - Miyase ÇAĞDAŞ Bebek No: 12 önden görünüşü Bebek No: 12 arkadan görünüşü Sonuç Bebeklerin tamamında ana malzeme olarak; pamuk, kumaş ve alüminyum çubuğun kullanıldığı kumaş kırpıntısının da tercih edildiği görülmüştür. Yardımcı malzeme olarak boya ve dikiş ipliğinin kullanıldığı orlon ipliğin de tercih edildiği anlaşılmıştır. Bebeklerin giysilerinde kumaş olarak en çok pazenin kullanıldığı, pazenden sonra kutnunun tercih edildiği görülmektedir. Bebeklerin yarısının giysilerinde süsleme malzemesinin kullanılmadığı, kullanılanlardan ise en çok patiskanın tercih edildiği anlaşılmaktadır. Bebeklerin aksesuar ve aksesuar süslemelerinde malzeme olarak havlu kumaşın çok tercih edildiği, orlon ipliğinin ve yazmanın da kullanıldığı görülmektedir. Dolgu tekniğinin gövde ve kolda bebeklerin tamamında, başta ise çoğunluğunda uygulandığı, alüminyum çubuk iskelet oluşturma tekniğinin gövdede bebeklerin tamamında, baş ve bacakta ise bebeklerin çoğunluğunda uygulandığı anlaşılmıştır. Alüminyum çubuğa kumaş sarma tekniğinin bacakta bebeklerin çoğunluğunda, başta ise yarısında uygulandığı, 286 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Nevşehir Kültüründe Yer Alan El Yapımı Bebeklerin Malzeme, Yapım Teknikleri ve Kültürel Özelliklerinin İncelenmesi tel çubuğa kumaş sarma tekniğinin az tercih edildiği, ip sarma tekniğinin yarısından fazlasında kullanıldığı, seramik ve kitre tekniğinin az tercih edildiği, görüşü ortaya çıkmaktadır. El yapımı bebeklerin tamamının kültüre uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öneriler * Nevşehir’de kültüründe yer alan el yapımı bebeklerin, Türkiye’de ve dünya platformunda tanıtılıp sergilenmesi. * Nevşehir kültürel bebekleri konusunda araştırma inceleme ve yayınlar yapılması. * Nevşehir Kültürel bebeklerin seri üretiminin yapılması. * Giysilerinde geleneksel Türk giysi özelliklerinin daha çok yansıtılması. * Bu kültür varlığı bebeklerin korunmasında halkın bilinçlendirilmesi. Kaynakça Arık,R.S, Dinçsoy. M, Ersel. Ş, Günvaran, Z, Karababa, M, Kavak, Y, Kaya. Ş, Komsuoğlu, G, Konur. U, Muncuk. N, Sapmaz, N, Seçkinöz, K, Tanır, G, Tizer (1972), Bölgesel Türk Giysileri, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Ergün, Mustafa (1980), Oyun ve Oyuncak Üzerine, Milli Eğitim I/1 s. 102–119. Güner, Yıldız (2002), Türkiye’de Tarih Öncesinden Bu Yana Oyun-Sanat-Oyuncak İlişkisi, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Onur, Bekir ve Tülin, Demir( 2004), “Türkiye’de Çocukların Oyuncak Sandığı: Ulusal ve Küresel Etkenler”,Türkiye’de Çocuk Oyunları Araştırmalar, Ankara Üniversitesi Çocuk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları No: 12,Ankara. http://www.nevsehir.gov.tr/nevsehir/sosyo-kulturel-yapi/17.html Nevşehir Valiliği (2008), Kapadokya’da Sosyo Kültürel Yapı. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 287 İÇ ANADOLU BÖLGESİ GELENEKSEL GİYSİ ÖZELLİKLERİNİN KADIN YELEK MODELİNE YANSITILMASI REPRESENTATION OF TRADITIONAL WOMAN CLOTHING CHARACTERISTICS OF CENTRAL ANATOLIA REGION THROUGH A WOMAN WAISTCOAT PATTERN Hatice Saadet BEDÜK* - Duygu ERCAN** ÖZET Geleneksel giysiler arasında yer alan yelek ve cepkenler kültürü yansıtmaları açısından önemli örneklerdir. Bölgelere göre farklılık gösteren cepkenler; çuha, atlas, mantin, kadife gibi düz kumaşlardan darca dikilmiş, önü yırtmaçlı, kısa etekli, uzun kollu, ön-arka yüzleri, kol ağızları kaytanlar ve sırmalarla süslenen yakasız veya hakim yakalı üst giysidir. Yelek ise kolsuz, önü açık omuz başları, boyun ve kol çevreleri simlerle işlenmiş, gömlek üzerine giyilen giysilerdir. Bu araştırmanın amacı, günümüz koşullarında kaybolmaya yüz tutan geleneksel kadın cepken ve yeleklerinin model, kesim, süsleme ve dikim tekniklerini açısından incelenip, desen ve uygulanan tekniklerinden esinlenerek geleneksel giyim-kuşamlar ile yeni yaklaşımlar arasında köprü kurulmasını sağlamak ve bu giysileri belgelendirmektir. Araştırma Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Sanatları Bölümü lisans tezleri ve bu konudaki yazılı kaynakların taranmasıyla gerçekleştirilmiştir. İç Anadolu Bölgesi kadın cepken ve yelek örneklerine ait gözlem fişlerinin incelenmesi doğrultusunda kutnu, çuha, kadife kumaş kullanılmıştır. Kesim tekniklerinde kuşlu kol, düz beden, model boyu bele kadar, hakim ve ‘V’ yaka uygulanmıştır. Süsleme teknikleri olarak bitkisel ve geometrik bezemeler ağırlıklı olarak oluşturularak, dikişleri oyulgama ve çırpma dikişi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında uygulama örneklerine yer verilecektir. * Yrd. Doç., S.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü, e-posta:sbeduk@selcuk.edu.tr ** S.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü e-posta:ercanduygu@hotmail.com 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 289 Hatice Saadet BEDÜK - Duygu ERCAN Anahtar Kelimeler: Geleneksel Giyim, İç Anadolu Bölgesi, Yelek, Cepken, Kültür ABSTRACT Cepken (a short embroidered jacket) and waistcoats, which are among traditional clothes, are important examples in terms of representing the culture. Cepkens, which differ depending on regions, are collarless or crew neck overgarments which are narrowly sewn from clothes such as baize, satin, mantin (a type of silk cloth) and velvet with a front slit, short skirt, long sleeves and decorated with gimps and silver stripes in the front, back and sleeve hems. Waistcoat is a sleeveless garment with an open front, shoulders and sleeve rounds embroidered with silver, which is worn over a shirt. The aim of the present study is to examine the traditional woman cepken and waistcoats that are about to be forgotten under today’s conditions in terms of pattern, cutting, embroidery and sewing techniques and to create bridges between the traditional works of clothing and new approaches inspired by traditional patterns and techniques used and to document such clothes. The study was carried out through the review of the BA dissertations of the Clothing Arts Department of the Faculty of Vocational Education at Selcuk University and other written resources on the subject. Based on the examination of the observation cards of woman cepken and waistcoat samples from Central Anatolia Region, kutnu (a traditional cloth made from cotton), baize and velvet clothes were used. Bird sleeve, straight size, waist-length pattern size, crew neck and V neck were applied as cutting techniques. Plants and geometrical decorations were dominantly formed as embroidery techniques and the seams were implemented through tacking and hemming stitches. The examples of applications will be presented within the scope of the study. Key Words: TraditionalCloth, Central Anatolia Region, Waistcoat, Bolero, Culture Giriş Giyim; insanoğlunun koruma gereksinimi ile başlayan ve gelişim sürecinde çeşitli öğelerle zenginleşen bir olgudur (Özay, 1993 : 142). Giyim-kuşam insanoğlunun kültürel gelişim ve yaşam sürecinde, kökeninde koruma amaçlı olmasına karşın, gelişim sürecinde geniş kültürel işlevsel 290 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Giysi Özelliklerinin Kadın Yelek Modeline Yansıtılması bir olgudur. Ekolojik koşulların toplumsal ve kişisel değer yargılarının, törelerin ve ekonomik koşulların biçimlendirdiği önemli kültürel öğe ve aynı zamanda da kültürün bir taşıyıcısıdır ( Aktaran: Karataş, 2010 : 10). Türk giyim-kuşam tarihinin seyri için Anadolu insanı önemli bir başvuru kaynağıdır. Anadolu insanı, tarihi milli dokusunu koruyabilmektedir. Zaman olgusunun yıpratıcı etkisine rağmen Anadolu insanı kendisinden önceki kuşaktan aldığını bazen güncelleyerek bazen olduğu gibi bir sonraki kuşağa aktarabilmiştir Anadolu insanının manevi dünyasını yansıtan biçim ve motiflerle bezeli giyimler, aynı zamanda onların türlerine bağlı kalmalarına da yardım etmiştir. Anadolu türk giyim-kuşam geleneğini malzemesi biçimi ve bezemesiyle Türk Halk kültürünün engin kaynaklarından biridir.Türk giyim kuşam kültürünü kalitesi, motif zenginliği, canlılık ve zarafeti ile Anadolu insanının yaşam biçimini ve dünya görüşünü büyük ölçüde yansıtır (Artun, 2008: 47). Geleneksel giyimlere yansıyan değerleri irdeleyebilmek için Türklerin tarihsel süreçleri önem kazanmaktadır. Türk tarihsel sürecinde, toplumsal gelişme ve değişmelerin estetiğe buradan da Anadolu kadınının giyimine yansıması sosyolojik dönüşümlerle gerçekleşmiştir. Anadolu kadın giyim kuşamında inançlarla harmanlanan ve bin yıldır zenginleşerek süregelen sembolik değerleri, motiflerde, renklerde, malzemelerde izleyebilmekteyiz. Anadolu kadını kırsal da göçebe hayatı içinde kendi inanç ve geleneklerini pratik yaşamlarıyla birleştirerek; kendi dokuduğu kumaş ve dokuma türlerinden giysiler hazırlamış ve bunları yine kendi inançlarına göre süsleyerek kullanmıştır( Gargi, 2007: 95). Amaç Bu çalışmanın amacı; İç Anadolu bölgesine ait geleneksel giysilerin kumaş, model, kesim, kalıp, malzeme ve süsleme açısından incelenmesi ve maddi kültürümüz olan bu giysilerin kadın yeleğine yansıtılarak somut bir örnek ortaya koyulmasıdır. Ayrıca geleneksel giysilerden yeni yorumlara yönelerek faydalanmak, orijinal özellikler taşıyan bu giysileri çizimlerle belgelemek, bir kültür mirası olarak gelecek kuşaklara aktarmaktır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 291 Hatice Saadet BEDÜK - Duygu ERCAN Yöntem Konya Yöresi geleneksel cepkenlerini konu alan 30 adet lisans tezi evren kapsamına alınarak incelenmiştir. İncelenen tezlerdeki yelek modelleri ve bu yeleklerin model özellikleri değerlendirilerek yeni bir ürün oluşturmak amacıyla 1 tanesi örneklem olarak belirlenmiş ve geleneksel yelekleri yansıtacak şekilde yeni bir ürün ortaya konulmuştur. Nitel araştırma kapsamında yer alan araştırmanın örneklem seçiminde Tipik Durum örneklemesi tekniği kullanılmıştır. Yeleğin Tasarımı Tasarım, zihinde canlandırılan biçimdir. Zihinde, hayal kurma, farklılıkları bulma, sorgulama, yaratıcı düşünme, eleştirel düşünme, akıl yürütme gibi üst düzey süreçleri canlandırılarak, kişiye özgü yeni tasarımlar yapmaktır. Kullanım ihtiyaçlarına göre, bir şeyin kullanılabilirliğini arttırmak için farklı bir bakış ile yapılan şekillendirmedi. Bu çalışmanın tasarımında geleneksel kadın yeleklerinin model, kumaş ve desen özelliklerinden esinlenerek yeni bir ürün oraya çıkarılmıştır. Resim 1 292 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Giysi Özelliklerinin Kadın Yelek Modeline Yansıtılması Yeleğin Kalıbı ‘’34 beden’’ kalıbı üzerine model uygulaması yapılmıştır. Kadın yeleklerinden esinlenilerek uygulanan kalıpta, ön bedende pens kol altına kaydırılmıştır, yakadan 2cm inilerek, beden hattından sağa doğru 3,5cm girilmiş ve 9 cm aşağıya inilerek yaka oyuntusu oluşturulmuştur. Arka bedende pens omuza kaydırılmış, kollar 1cm oyulmuştur. Model boyu bel hattından 4cm yukarı çıkılarak belirlenmiştir. Resim 2 Yeleğin Kumaş ve Süsleme Özelliği Üründe, incelenen geleneksel kadın yeleklerinde kullanılan mantin, canfes, atlas gibi ipekli kumaşlardan kutnu tercih edilmiştir. Kutnu; çözgüsü ipek, atkısı pamuk ve ipek karışık atılmış, kalın, çoğunlukla yollu, eni dar bir kumaştır (Tezcan, 1993: 29). Parlak kumaşların en eskileri kutnuda görülür. Çok defa yol yol renkli çizgilerle yapılan bu kumaşların çözgü telleri pamuk ve ipek olarak atılır, dokunduğu zaman renkli çizgiler atlas dokuması gibi patlak görülür( Dalsar, 1960: 42). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 293 Hatice Saadet BEDÜK - Duygu ERCAN Kutnu kumaşlar zamanla ipekten parlak pamuktan mat çizgiler şeklinde çubuklu olarak dokunmuştur. İpek çizgileri çoğunlukla sarıdır. Zaman zaman renkli olarak ta dokunmuştur( Gürsu, 1988: 27). Süsleme ise; elde hazırlanan kordon iplikleriyle uygulanan kordon tutturma tekniği ile uygulanmış, desenin orijinaline bağlı kalınmıştır. Kordon tutturma tekniği süslenecek kumaşın üstüne çizilen desenin, çizgilerine serilen kordonun, gizli iğneyle tutturulmasıyla yapılan bir iğnedir(Barışta, 1999: 217). Sonuç Araştırma kapsamında incelenen tezlerdeki kadın yeleklerinin model ve kesimlerinin benzer özellikler taşıdığı, yaka oyuntularının yuvarlak, kare ve ‘’v’’ şeklinde olduğu, kumaş seçiminde genellikle pamuk ve ipekli karışımların tercih edildiği görülmüştür. Süsleme tekniklerinde kordon tutturma tekniği kullanılmış, kordonlar altın ya da gümüş simli ipliklerle yapılmıştır. Desenlerde geometrik bezemeler ön plandadır, ayrıca aplike tekniği de yaygın olarak kullanılmıştır. Geleneksel giysi özelliklerini taşıyan bu giysiler yok olmakla karşı karşıyadır. Geçmişimizle bağ kurmamızı sağlayan bu giysilerden yararlanılmalı, günümüze taşıyarak gelecek nesillere aktarılmalıdır. Kaynaklar Artun, E.,( 2008). Adana ve Osmaniye Halk Kültüründe Giyim-Kuşam Geleneği. Halk Kültüründe Giyim-Kuşam ve Süslenme Uluslar arası Sempozyumu Bildirileri 2006. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Basımevi, 47. Barışta, H.Örcün, (1984). Türk İşleme Sanatı Tarihi. Gazi Üniversitesi Basın-Yayın Yüksekokulu Basımevi, Ankara. Dalsar, F.,(1960). Bursa’da İpekçilik. Semet Matbaacılık, İstanbul. Gürsu, N.,(1988). “Türk Dokumacılık Sanatı”. Çağlar Boyu Desenler, Redhouse Yayınevi, İstanbul. Gargi, Z., (2007). Ege Bölgesi Kadın Giyiminde Bel Aksesuarları (İzmir, Aydın, Manisa, Örneğinde) Sanatta Yeterlilik Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, İzmir. Günay, U., (1986). Tarihi Türk Kadın Kıyafetleri. Olvi Yayınları, İstanbul. Özay, S., (1993). Moda Aksesuarı Tasarımı Programı Eğitim Raporu, Grafik Tasarım Basımevi, İstanbul. Salman, Ö., (1994). El Sanatlarını Çeşitlendirme Yöntemleri, Kamu ve Özel Kuruluşlarla Orta Öğretimde, Üniversitelerde El Sanatlarına Yaklaşım ve Sorunları Sempozyumu Bildirileri, Türk Tarih Basımevi, Ankara. Tezcan, H., (1993). AtlaslarAtlası, Pamuklu, Yün ve İpek Kumaş Koleksiyonu, Yapı Kredi Koleksiyonları-3, İstanbul. 294 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u İÇ ANADOLU BÖLGESİ GELENEKSEL CEPKEN VE YELEK ÖZELLİKLERİNDEN OLUŞTURULAN KADIN YELEK MODELİ WOMAN WAISTCOAT MODEL CREATED FROM TRADITIONAL CEPKEN AND WAISTCOAT CHARACTERISTICS OF CENTRAL ANATOLIA REGION Saadet BEDÜK* - Aslı ÇETİN** ÖZET Türk giyim kültüründe cepken, şalvar, yelek, üçetek ve bindallı en sık görülen giysi türlerindendir. Cepken; yelek boyunda, kolu önü açık, düz yakalı, kadife, çuha, sevai, gibi kumaşlardan süslemeli kadın giysisidir. Yelek ise; ipek, kadife veya dokuma kumaştan yapılmış düğmeli, işlemeli, yakasız ve kolsuz, genellikle iki yanında cepleri bulunan bir giysi çeşididir. Bu çalışmanın amacı, Anadolu’nun unutulmaya yüz tutmuş kadın cepken ve yelek örneklerini kalıp, kesim, dikim ve süsleme açısından inceleyerek yapısal özelliklerini giysi modellerine uyarlamaktır. Araştırmada Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü arşivlerindeki lisans tezlerinde bulunan İç Anadolu yöresine ait cepken ve yelekler kesim, süsleme, dikim özellikleri bakımından incelenmiştir. İncelenen yelek ve cepkenlerden esinlenerek yeni bir yelek oluşturulmuştur. Bu üründe geleneksel kumaşlardan kutnu kullanılmış, süslemesinde ise aslına sadık kalınarak kordon tutturma tekniği uygulanmıştır. Motif ve teknik özellikleri açısından bire bir kullanılan süsleme tekniği geleneksel giysilerin korunması, yaşatılması ve aktarılması açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle çalışmada uygulamanın süreci ve aşamaları aktarılacaktır. Anahtar Kelimeler: Geleneksel Giyim, Kadın Yeleği, Cepken, Kültür * Yrd. Doç. Dr., S.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi, TGiyim Endüstri ve Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü, e-posta:sbeduk@selcuk.edu.tr ** Selçuk Üniversitesi, e-posta:poseidon_358614@hotmail.com 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 295 Saadet BEDÜK - Aslı ÇETİN ABSTRACT Cepken (a short embroidered jacket), shalwar, waistcoat, ucetek (a kind of dress worn over shalwar by women) and bindalli (garment made of purple velvet embroidered with silver thread) are the most common types of garments in Turkish clothing culture. Cepken is a waist-size embroidered woman clothing with open sleeves and front and a straight collar made of clothes such as velvet, baize and sevai (silk cloth). Waistcoat is a type of embroidered clothing made of silk, velvet or woven cloth with buttons, without sleeves and collar and generally has pockets on both sides. The aim of the present study is to examine the woman cepken and waistcoat models of Anatolia that are about to be forgotten in terms of pattern, cutting, sewing and embroidery and adapt their structural characteristics to clothing models. In the study, cepkens and waistcoats presented in the BA dissertations existing in the archives of the Clothing Arts Department of the Faculty of Vocational Education at Selcuk University were examined in terms of cutting, embroidery and sewing characteristics. A new waistcoat was created inspired by the waistcoats and cepkens examined. Kutnu, which is a traditional cloth made from cotton, was used in this product and staying true to its authentic form, was embroidered using the string fastening technique. The embroidery technique that was exactly used in terms of motif and technical characteristics is important for the protection, maintaining and transfer of traditional works of clothing. For this reason, the process and stages of the implementation will be presented in the study. Key Words: Traditional Cloth, Woman Waistcoat, Bolero, Culture Giriş Giyim kuşam, insanoğlunun ortaya çıkışından itibaren önce korunma ihtiyacı ve güdüsüyle ortaya çıkmış ancak zamanla insanlığın kültürel, sosyolojik, ekonomik ve teknolojik gelişim süreci boyunca önemli fonksiyonlar kazanmış bir olgu ve ihtiyaç biçimidir. Başlangıçta çeşitli doğal güç, etki ve şartlardan korunma aracı olarak ortaya çıkıp gelişse de, giyim kuşam zamanla iklim koşulları ve farklılıkları, sanayi ve teknoloji alanındaki gelişmeler, kültürel ve ekonomik alandaki ayrışmalarla birlikte biçimlenmiş ve değişiklik göstermiştir (Özcan: 2008, 5). Anadolu, coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca Asya, Avrupa, Afrika, Mısır ve Mezopotamya kültür yollarının kesiştiği bir merkez olmuştur. 296 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Cepken ve Yelek Özelliklerinden Oluşturulan Kadın Yelek Modeli Anadolu kültüründe egemen kültür Türk kültürüdür(Artun,1998,6). Kültür, insanı tanımlayan bir öğedir, yan yana olmak, iletişim kurmak, birlikte yaşamak ile oluşur ve yaşamla ilgili her olgudan etkilenir. Giysiler de insanın ayrılmaz parçası olarak kültür ile bütünleşir. Büyük medeniyetlere baktığımızda kültürel hazinelerini oluşturan önemli yapıtaşları ile karşılaşırız. Bu yapı taşlarının en önemli özelliği kendilerine özgü olmalarıdır. Bu özgünlüğü yaşanmış tarihleri, hayata bakışları ve sağlam duruşları meydana getirir. Giysiler de kültürel mirasın birer parçası olarak bu özgünlüğü yansıtırlar (Berk: 2006, 3-5). Toplumların giyim kuşam kültürleri bu kültürün taşıdığı toplumların değer yargıları, inançları, töreleri, gelenek ve görenekleri, ekonomik yapıları, estetik ve sanatsal özellikleri hakkında bilgi verir. Giyim kuşam kültürü obje, renk ve biçimin oluşturduğu karmaşık bir yapıya sahiptir (Aktaran: Artun,1998, 6). Giyim kuşamlar bütün özellikleri ile bir kültür ve sanat olayıdır. Anadolu insanının manevi dünyasını yansıtan biçim ve motiflerle bezeli giyimler, aynı zamanda onların törelerine bağlı kalmalarına da yardım etmiştir. Orta Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşen Türklerin giyim kuşam geleneği Anadolu yerli giyim kuşam geleneğiyle yoğrularak şekillenmiştir. Anadolu Türk giyim kuşam geleneği, malzemesi, biçimi ve bezemesiyle Türk halk kültürünün zengin kaynaklarındandır(Artun: 2008, 46). Bu şekilde Anadolu Tarih boyunca zenginleşen çok renkli bir giyim hazinesine ev sahipliği yapmıştır (Berk:2006, 13). Türk giyim kuşam kültürü kalitesi, motif zenginliği, canlılık ve zerafeti ile Anadolu insanının yaşam biçimini ve dünya görüşünü büyük ölçüde yansıtır. Geleneksel yaşamda her kuşak kendinden önceki kuşağı izleyerek bu giyim kuşam anlayışını, günümüze taşır. Giyim kuşam anlayışında zamanla değişim olabilir. Bu malzemede, işçilikte, yaşanan günün modalarından etkilenme gözlenmektedir(Artun: 2008, 46). Türk kıyafet tarihi ile ilgili bilgileri; Orta Asya’daki arkeolojik kazı buluntuları, heykeller, çini ve seramikler, madeni eşyalar üzerindeki resimler, minyatürler, Divanû Lügat’i Türk’ten, tarihlerden, seyahatnameler, edebi eserler, kıyafetnameler ve müzelere intikal etmiş kıyafetlerden öğrenilmektedir (Özel: 1992, 11). 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 297 Saadet BEDÜK - Aslı ÇETİN Anadolu’nun bölgeler arası çok farklı coğrafi yapıya sahip olması, iklim özelliklerinin değişiklik göstermesi giyim kuşam tarzında da farklılığı beraberinde getirmiştir. Bölgeler arası farklılık görüldüğü gibi, bölgelerin kendi içerisinde de değişik giyim kuşam özelliklerine sıkça rastlanmaktadır(Ay ve Bakır: 2008, 315) Türk giyim kuşamı içinde kadın her yörede geleneksel giysilerde ince zevkini yansıtmıştır. Geleneksel giysilerin sayıları gün geçtikçe azalmaktadır. İç Anadolu bölgesine ait geleneksel giysiler yansıttıkları önemli özellikler bakımından seçkin bir konumdadır(Çağdaş ve Özkan: 2008,447). İç Anadolu bölgesi geleneksel kadın giyimi incelediğinde en çok kullanılan parçaların cepken, yelek, şalvar, üç etek, bindallı olduğu görülmektedir. Cepken; zamanımızın ceketi yerine giyilen bir giysinin genel adıdır. Gömlek üzerine giyilirdi. Yakası düz kesim, önü düz veya çapraz, eteği kısa, ancak bele kadar inen, kolları uzun, el üstüne düşerdi. Kol kesimi iki türlüydü. Birincisi bugünde kullanılan alışılmış kol kesimi olup ikincisinde ise, kol cepken bedenine yalnız omuz başından dikilir, koltuk altı yelek gibi oyuk açık kalır, kolun alt açıklığı ise dirsek içi hizasına kadar uzanırdı. Koltuk altı ile dirsek içi arasındaki açık kalan yerden gömlek kolu gözükürdü. Giyenin varlığına göre yaka ve kol kenarları, önleri, etek uçları şerit ve nakışlarla işlenip, süslenirdi. Yelek ise; Kolsuz, çoğu zaman önü açık, eteği bele kadar kısa olup, mintanın üstüne, ceket, salta veya cepkenin altına giyilen bir giysidir. Erkeklerin yelekleri çuha ve kadifeden dikilirken kadınların yelekleri ipekli kumaşlardan olurdu. Kadın yeleklerinin kenar ve alt bölümleri nakışla süslenirdi( Hamdibey ve diğerleri: 1999, 17-21). Türklerin tarih boyunca kullandıkları kumaş çeşitlerinin sayısı bir hayli fazladır. Zaman içerisinde yıpranan bir materyal olması sebebiyle günümüze az örnek ulaşmıştır. Kaynaklarda adı geçen kumaş türlerinin sayısı 650 civarındadır. Ancak çoğu hakkında detaylı bilgi bulunmamaktadır. Cepken ve yeleklerde en çok kullanılan kumaşlar çuha, kutnu, kadife, sevai, atlas gibi kumaşlar olmuştur. Bu kumaşlardan kesilen cepken ve yelekler çeşitli süsleme teknikleriyle biçimlendirilerek Türk Geleneksel Giyiminde önemli bir yere sahip olmuşlardır. Araştırmanın Amacı Bu çalışmanın amacı; Türkiye’nin unutulmaya yüz tutmuş kadın cepken ve yeleklerinin kalıp, kesim, süsleme, dikim gibi belirleyici özelliklerinin incelenerek, günümüz giyim tarzına uyarlanmasıdır. İnsanlık tarihinin va- 298 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Cepken ve Yelek Özelliklerinden Oluşturulan Kadın Yelek Modeli rolduğu bu uzun süre içerisinde kültür mirasımızı ve buradan gelen birikimlerimizi aydınlatmak açısından önemli bir çalışma olmuştur. Ayrıca konuyla ilgi yapılacak daha sonraki araştırmalara yardımcı olabilmekte araştırmanın amaçları arasındadır. Yöntem Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü tarafından Konya Yöresi geleneksel cepken ve yeleklerini ile ilgili 30 adet lisans tezinin incelenmesiyle oluşturulmuştur. Ayrıca geleneksel giyim kuşam ve Türk Giyim Tarihi ile ilgili çeşitli kaynaklardan da yararlanılmıştır. Bu kaynaklarda bulunan Konya Yöresine ait tezlerden 1 tanesi örneklem olarak seçilmiş ve cepken ve kesim, süsleme, dikim özellikleri bakımından incelenerek yeni bir ürün ortaya çıkarılmıştır. Nitel araştırma kapsamında yer alan araştırmada örneklem seçiminde Tipik Durum Örneklemesi kullanılmıştır. Yeleğin Tasarım Aşaması Tasarım; Bir ürünün tamamının veya bir parçasının çizgi, şekil, renk, biçim, doku, malzemenin esnekliği veya süslemesi gibi insan duyuları ile algılanabilen çeşitli unsur ve özelliklerin oluşturduğu görünümdür. Bu tasarımda Konya Yöresi cepkenlerinden esinlenerek yeni bir ürün ortaya çıkarılmış ve kumaşla işleme net bir şekilde vurgulanmaya çalışılmıştır. Resim 1 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 299 Saadet BEDÜK - Aslı ÇETİN Yeleğin Kalıp Aşaması Bu yelek çalışılırken “40 beden” temel bedeni üzerine çeşitli cepken modellerinden esinlenerek model uygulanmıştır. Model uygulama işlemine temel bedende ön bedene ait olan pens kapatılıp, kol altına kaydırıldıktan sonra model uygulanmaya başlanmıştır. Geleneksel yeleğin model uygulaması şu şekildedir. Resim 2 Ön ve arka beden yakası 1 cm, kol oyuntuları ise omuzdan 0.5 cm ve kol altından 1 cm olmak üzere oyulmuştur. Pensler bolluk olarak bırakılmıştır. Bel hattından aşağı 5cm inilerek model boyu belirlenmiştir. Ön bedende beden hattından aşağı 12.5 cm inilmiş, beden hattından içeri 8 cm girilmiştir. Beden hattından inilen 12.5 cm den sonra içeri 1 cm girilerek model boyuna kadar dik olarak birleştirilmiştir. Ön bedende yakayla omuzun kesiştiği noktadan başlayarak 8 cm den geçip 12.5 cm de bitecek şekilde yakaya şekil verilmiştir. Ayrıca yan dikişler kol altından model boyuna kadar düz hale getirilmiştir. 300 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Cepken ve Yelek Özelliklerinden Oluşturulan Kadın Yelek Modeli Yeleğin Kumaş ve Süsleme Özelliği Bu ortaya çıkarılan yeni üründe geleneksel kumaşlardan kutnu kullanılmış, süslemesinde ise aslına sadık kalınarak kordon tutturma tekniği uygulanmıştır. Kutnu kumaşı; atlas ve kemha arasında bir yüzü ipekli ve diğer yüzü pamuklu olan bir kumaş olduğu ifadesi kullanılmıştır(İmer: 2001, 12-14). Genel anlamda pamuktan yapılmış kumaş anlamına gelir. Zamanla çözgüsü ipek, atkısı pamuk olan kumaşlara da bu ad verilmiştir. Atkı iplikleri bir ağızlıktan iki kat olarak atılır. Kutnular atlas ve kemhadan sonra en sık ve en kalın dokunan, eni dar kumaşlardır. Eskiden daha sık dokunmasına karşın günümüzde daha seyrek dokunmaktadır. Kumaşın dokunduktan sonra pişirilip yumuşatılması gerekir. Daha sonra da perdahlanarak bir parlaklık verilir. XVIII. yy.da sarayda kullanılan kutnulardan üç etek, entari ve şalvar yapılmıştır(Önlü: 1994,332-333). Kutnu kumaşlar zamanla ipekten parlak, pamuktan mat çizgiler şeklinde çubuklu olarak dokunmuştur. İpek çizgileri çoğunlukla sarıdır. Zaman zaman renkli olanları da imal edilmiştir(Gürsu:1988,27). Kordon tutturma tekniği ise; desen özelliğine ve uygulanacak yere göre kordonun, ince iplikle elde veya makinede tutturarak yapılan bir nakış çeşididir Elde yapılan kordon tutturma işi eski Türk işlemelerinde çok görülmektedir. Bu işin en güzel örnekleri bindallı, cepken, yelek vb aksesuarlarda görülebilir. Günümüzde elde uygulandığı gibi makinede de 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 301 Saadet BEDÜK - Aslı ÇETİN uygulanmaktadır. Kordon tutturma işi desenin içini tamamen dolduracak şekilde kordonları yan yana tutturarak uygulandığı gibi kenar sularında tek sıra olarak da uygulanabilir. Mümkün olduğu kadar birbirini takip eden desenler tercih edilmelidir. Elde kordon tutturma da desen kumaşın yüzüne çizilerek uygulama yapılır. Resim 4’te kordon tutturmanın nasıl yapıldığı gösterilmektedir. Resim 4 Sonuç Araştırma için incelen tezlerde cepkenlerde görülen ortak özellikler yaka formları, kumaşlar ve süslemeleridir. Cepken modellerinde genel olarak kullanılan kumaşların kadife, kutnu, çuha, sevai, atlas olduğu görülmüştür. Süslemelerinde gümüş ve altın rengi iplerle kordon tutturma tekniği uygulanmıştır. Kullanılan desenler ise çiçek motifleri ve geometrik desenler üzerinde yoğunlaşmıştır. Ayrıca kol kesimleri oyuntusuz olarak kesilmiştir. Yaka formları oyuntulu yakalardan oluşmaktadır. Geleneksel giyim Türk Tarihinin en önemli bölümlerinden biridir. Giyim sadece dış görünüşe yönelik maddi kültür ürünü değil, sosyal yaşamında önemli bir parçasıdır. Gerekli önemin verilmediği bu kültür mirasımız günden güne yok olma tehlikesi içindedir. Bu tarz araştırmalar sayesinde giyim kültürümüzün yaşatılmasında, yeni ürünlerin tasarlanmasında ve esin kaynağı olmasında önem teşkil etmektedir. 302 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u İç Anadolu Bölgesi Geleneksel Cepken ve Yelek Özelliklerinden Oluşturulan Kadın Yelek Modeli Kaynakça Artun, Erman (2008). Adana ve Osmaniye Halk Kültüründe Giyim-Kuşam Geleneği. Halk Kültüründe Giyim-Kuşam ve Süslenme Uluslar Arası Sempozyum Bildirileri.16 Aralık 2006. Eskişehir: Eskişehir Üniversitesi Basımevi, 46-71. Ay, Göktan, Bakır, Süleyman(2008). Giysileri Koruyup Yaşatmada Standartlık; Yozgat Yöresi Kadın Giyimi Teknik ve Kalıp Çizimlerinin Örnek Çalışması. Halk Kültüründe Giyim-Kuşam ve Süslenme Uluslar Arası Sempozyum Bildirileri. 16 Aralık 2006. Eskişehir: Eskişehir Üniversitesi Basımevi, 315-324. Berk, Ayrin (2006). Seçilmiş Örneklerden Bulgaristan ve Türk Geleneksel Giyisi Yapılarının ve Kumaşlarının Karşılaştırılması. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, İstanbul. Çağdaş, Miyase, Özkan, Nurhan(2008). Geleneksel Konya Kadın İç Giyimlerinin Giyim Sanatları Açısından İncelenmesi. Halk Kültüründe Giyim-Kuşam ve Süslenme Uluslar Arası Sempozyum Bildirileri. Eskişehir: Eskişehir Üniversitesi Basımevi, 447-462. Gürsu, Nevber (1988). Türk Dokumacılık Sanatı Çağlar Boyu Desenler, İstanbul. Hamdibey, Osman(1999). 1873 Yılında Türkiye’de Halk Giysileri Elbise-i Osmaniye. İmer, Zahide (2001). Gaziantep Yöresinde Üretilen Kutnu, Alaca ve Meydaniye Kumaşlarının Bazı Teknik Özellikleri, Ankara. Önlü, Nesrin (1994). Geleneksel Dokumalarımızda Çizgi Desenli Kumaşlar ve Günümüzdeki Durumu. El Sanatlarına Yaklaşım ve Sorunları Sempozyumu Bildirileri. Ankara. Özcan, Burcu (2008). Basına Göre Şapka ve Kılık Kıyafet İnkılabı. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul. Özel, Mehmet (1992). Folklorik Türk Kıyafetleri(1. Baskı). Ankara: Tüpraş. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 303 GELENEKSEL GİYSİ MOTİFLERİNDEN OLUŞTURULAN KADIN YELEĞİ ÖRNEĞİ EXAMPLE OF WOMEN WAISTCOAT CREATED FROM TRADITIONAL CLOTHING MOTIFS Hatice Saadet BEDÜK* - Asuman YILMAZ** ÖZET Geleneksel kadın giysileri arasında yer alan cepken ve yelekler, çeşitli kalıp özelliklerine, motif çeşitliliğine ve süsleme tekniklerine sahiptir. Bu araştırmanın amacı geleneksel Türk kadın cepken ve yelek örneklerinin kalıp ve motif özelliklerini inceleyerek özgün niteliklerini bozmadan yeni yelek modeline aktarmaktır. Geleneksel giysilerin kalıcılığını koruyabilmesi ve gelecek nesillere aktarılabilmesi açısından çalışma önem taşımaktadır. Araştırmada Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Sanatları Bölümü lisans öğrencilerinin Türkiye’nin çeşitli yörelerine ait cepken ve yeleklerini inceledikleri tez çalışmalarından yararlanılmıştır. Kalıp, dikim, süsleme ve motif özellikleri dikkate alınarak özgün bir yelek oluşturulmuştur. Yelek için geleneksel kumaşlar arasında yer alan ‘kutnu’ kullanılmıştır. Mor ve yeşil tonlarındaki kumaş üzerine gri simli iple kordon tutturma tekniği uygulanmıştır. Araştırmada geleneksel giysilerin kesim, dikim ve motif özelliklerinden uzaklaşılmadan oluşturulan özgün yelek modelinin uygulama aşamalarına yer verilecektir. Anahtar Kelimeler: Geleneksel Giyim, Kadın Yeleği, Kültür ABSTRACT Cepken (a short embroidered jacket) and waistcoats, which are among traditional woman clothes, have various pattern characteristics, a large variety of motifs and embroidery techniques. The aim of the present study is to examine the pattern and motif characte* Yrd. Doç., S.Ü. Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Endüstrisi ve Giyim Sanatları Eğitimi Bölümü, e-posta:sbeduk@selcuk.edu.tr ** Arş. Gör., S.Ü. Sanat ve Tasarım Fakültesi Moda Tasarımı Bölümü,e-posta:asumanyilmaz_@hotmail.com 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 305 Hatice Saadet BEDÜK - Asuman YILMAZ ristics of traditional Turkish woman cepken and waistcoat samples and transfer those characteristics to a new waistcoat model without changing genuine characteristics. The study is thought to be important in terms of protecting the permanence of traditional clothes and transferring them to future generations. The BA thesis studies conducted by undergraduate students of the Clothing Arts Department of the Faculty of Vocational Education of Selcuk University on cepken and waistcoat samples from various regions of Turkey were used in the study. An authentic waistcoat was created based on the pattern, sewing, embroidery and motif characteristics of the samples. Kutnu, which is a traditional cloth made from cotton, was used for creating the waistcoat. String fastening technique was implemented on purple and green clothes using grey silver string. The implementation stages of the authentic waistcoat pattern that was created without stepping away from the cutting, sewing and motif characteristics of traditional clothes will be presented in the study. Key Words: Traditional Cloth, Women Waistcoat, Culture I. Giriş Giyim, günümüzde hala toplumsal önemini koruyan bir araçtır. Hangi tür toplumda olursa olsun giyim, vazgeçilmez bir kültür öğesidir. Özellikle milli kültürün bir parçası olması nedeniyle ve o ülkenin karakterini, özelliklerini yansıtması nedeniyle de özellikle geleneksel olanlarının korunması gerekir (Tezcan, M., s:275). Bir gereksinim olan giyim tarihsel süreç içerisinde belli bir kültür, sosyal ve ekonomik yaşam birikimini de birlikte oluşturur. Bu kültür zamanla daha sonraki kuşaklara kültür mirası olarak kalır. Bu mirası gelecek nesillere taşımanın yollarından birisi ise; teknolojinin ve çağdaşlaşmanın üst düzey olduğu günümüzde, kültürel değerleri korumak kaydıyla tasarım yapmaktır (Çakar ve Diğerleri, 2003:25). Geleneksel anlayış, geleceğe dönük bir ivme kazanarak, çağdaş bir anlayışla başkalaşım yaratır, kendi varlığının içeriğine çağcıl bir dinamik kazandırır. Son günlerde görülen tehlikeli beğeni düşkünlüğü ve yozlaşmaya karşı kültürümüzü, sanatımızı korumak, yükseltmek zorundayız. Bu aşamada bilinçli, düzeyli, çağdaş araştırmalar yaratmalara her zamankinden daha çok gereksinim vardır (Büken, N.R. s:57). 306 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Geleneksel Giysi Motiflerinden Oluşturulan Kadın Yeleği Örneği Türk giyim ve kuşamının; milletimizin uzun tarihi geçmişini, yayıldığı coğrafi alanı, etkileşim halinde olduğu kültürleri ve değiştirdiği inanç sistemlerini göz önünde tutarak değerlendirilmesi gerekir. Çünkü milli giyim kuşam milli kimliğin bir parçasıdır (Umay, s.13). Türkler Orta Asya’dan batıya gelip İslam kültürü ve batı kültürü ile yakın ilişkiler kurdukça yeni bölgelerine has giyim kültürünü, eski gelenekleriyle sentezlemek yoluyla yeni bir giyim kuşam kültürü yaratmışlardır (Ögel, 1978:3). Kültür, kısaca ‘’bir milletin düşünce ve yaşayış tarzı’’ şeklinde tanımlanabilir. Araştırmalar, bu düşünce ve yaşayış tarzının göstergelerinden birinin de giyim olduğunu ortaya koymaktadır (Duman, A., 2009:49). Anadolu geleneksel giysi kültürü, çeşitli yörelerde oldukça zengin bir görünüm sunmaktadır. Öyle ki, Anadolu’nun pek çok yöresinde temelde aynı olan ve birliktelik gösteren Türk giysileri detaylarda çeşitli farklılıklar arz etmektedir. Bu bağlamda konu ele alındığı zaman aynı yöredeki giyim kültürü bile; boylar, aşiretler ya da toplumun sosyoekonomik göstergesindeki farklılıkları arz edebilmektedir. Bu da toplumun durumu ve kültürel yapısı hakkında bilgi vermekle beraber, Anadolu’da zengin bir giyim kuşam kültürünün varlığına işaret eder (Salman, F. s.45). Zengin olan giyim-kuşam kültürü, içerisinde çok çeşitli giysi türlerini barındırmaktadır. Bunların arasında geniş yer kaplayanlarından bazıları ise cepken ve yeleklerdir. Cepken kolları yırtmaçlı ve uzun, harçla işlenmiş bir tür kısa, yakasız üst giysisidir. Genellikle çuha, ipek atlas ve kadife kumaşlardan yapılan, kollu ve kolları sarkık bir durumda, yırtmaçlı, genelde gümüş sim ve sarı simle süslenmiş yakasız bir kıyafettir. Önü iliklenmeden giyilir. Bel kısmı kısadır. Bel kısmının kısa olmasının amacı bele sarılan kuşağı göstermektir. Gündelik olarak giyilenler olduğu gibi özel günlerde de giyilenleri mevcuttur. Yeleğin tanımı ise yazılı literatürde çeşitli şekillerde yapılmıştır. Geleneksel olarak Osmanlı imparatorluğu zamanında ve günümüzde yöresel olarak özellikle kadınların giydiği, ipekli kumaş, kadife veya deriden yapılmış işlemeli ve genellikle iki yanında cepleri bulunan bir giysidir. Mintan vs.nin üzerine giyilen yeleklere dış yelek denir. II. Konunun Seçimi ve Önemi Geleneksel giysi türlerinden olan ‘yelek’, çeşitli yörelerde değişik desen ve model özelliklerinde kullanılmıştır. Günümüze kadar gelen bu yelekler, müzelerde ve az sayıda da olsa yöre halkının evlerinde korunmaktadır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 307 Hatice Saadet BEDÜK - Asuman YILMAZ Çeşitli model, kesim, desen ve kumaş özelliklerine sahip bu yöresel kıyafetlerin kullanımı sadece geçmişte kalmayıp günümüze de uyarlanmalıdır. Özünü yitirmeden yapılan tasarımlarla, geçmişi geleceğe aktarmak ve bu değerleri yaşatmak mümkün olacaktır. Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan tarihi miraslarımızı yaşatmak adına bu tür çalışmaların önemi büyüktür. III. Araştırmanın Amacı - Anadolu’daki yöresel kıyafetler; özellikle de cepken ve yelekler hakkında genel bir bakış açısı kazandırmak, - Yöresel kıyafetler içerisinden yeleği; geçmişteki çalışmaları kaynak tutarak, yeni bir uyarlamayla günümüze taşımak, - Anadolu’da kullanılmış geleneksel kıyafetler hakkında yapılacak başka çalışmalara kaynak olabilmek, - Uyarlanmış kadın yeleğinin kalıp, model ve süsleme özellikleriyle ilgili görsel bilgi verebilmek, - Geleneksel kıyafetler içerisinden kadın yeleğini, yeni tasarımlar oluşturarak gelecek nesillere yönelik faaliyetlerde bulunmak. IV. Araştırmanın Yöntemi Konya yöresi geleneksel cepkenlerini konu alan 30 adet lisans tezi evren kapsamında alınarak desen yönünden incelenmiştir. İncelenen desenler değerlendirilerek yeni bir tasarım oluşturmak amacıyla 1 tanesi örneklem olarak belirlenmiş ve günümüz modasına uygun, kullanılabilir bir nitelikte yelek tasarımı yapılmıştır. Nitel araştırma kapsamında yer alan araştırmanın örneklem seçiminde ‘Tipik Durum Örneklemesi’ tekniği kullanılmıştır. Bu teknikteki amaç; yeni bir uygulamanın veya bir yeniliğin tanıtılması amacıyla, uygulamanın yapıldığı veya yeniliğin olduğu bir dizi durum arasından en tipik bir veya birkaç tanesini saptayarak bunları çalışmaktır (Yıldırım ve Şimşek, 2008:110). Yapılan yelek tasarımında; süsleme tekniklerinden ‘kordon tutturma’ kullanılmıştır. Kumaş olarak ise, yöresel bir kumaş türü olan ‘kutnu’ seçilmiştir. 308 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Geleneksel Giysi Motiflerinden Oluşturulan Kadın Yeleği Örneği V. Yeni Model Tasarımı a. Modelin Kalıp Özellikleri b. Kullanılan Malzeme ve Renkler Yelekte; mor zeminde yeşil boyuna çizgili ‘kutnu’ kullanılmıştır. Kutnu: Ahşaptan yapılmış bir tezgâhta işlenen, ana maddesi floş olan suni ipek ve pamuk ipliğinden dokunmuş, çeşitli motif ve renklerde bir kumaştır. Türkiye’de yalnızca Gaziantep’te dokunmaktadır ve kamçılı çekme tezgâhta, mekikle dokuma tekniği kullanılarak dokunur. Çözgü sayısına göre isimlendirilen Kutnu kumaşının, “kutnu”, “alaca” ”meydaniye” gibi çeşitleri vardır. Çözgü sayısı 4000 olanı kutnu, 3000 olanı alaca ve 2000 olanı meydaniye adını almıştır. Yeleğin astarlanmasında ise mor renkte astarlık pamuklu kumaş kullanılmıştır. c. Model ve Dikim Özellikleri 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 309 Hatice Saadet BEDÜK - Asuman YILMAZ Model: Yelek; yakadan bedene doğru oval dilimlerden oluşan, omuz girintisi fazla olan, bel hizasına kadar inen, arka ortadan dikişli, önden açık (ilik ve düğmesiz) bir modele sahiptir. Dikim: Astar parçaları ve yelek parçaları makinede düz dikiş tekniğiyle birleştirilmiş; astar ise yeleğe el dikişiyle tutturulmuştur. d. Desen ve Süsleme Özellikleri Yeleğin ön dilimlerinde kesime uygun oval desenler kullanılırken; yine ön parçalarda yan dikişlere doğru bağımsız bir desen uygulanmıştır. Arka ortada ise; ön parçalardaki desenleri tamamlayacak bir desen kullanılmıştır. Bu desenler bitkisel bezeme ve geometrik bezeme türlerine göre oluşturulmuştur. Süsleme tekniği ise; ‘kordon tutturma’dır. Malzeme ve renk olarak, gri sim ip tercih edilmiştir. Kordon Tutturma: Türk işlemelerinde geleneksel bir işleme iğnesi olarak eski dönemlerden beri süregelen kordon tutturma tekniği; kumaşın üstüne kalın ipliğin ya da kordonun serilerek başka bir iplikle tutturulması ile işlenir (Barışta, H. Ö., 1997). 310 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Geleneksel Giysi Motiflerinden Oluşturulan Kadın Yeleği Örneği e. Modelin Artistik Çizimle Gösterilmesi VI. Sonuç ve Öneriler Türk giyim tarihi incelendiğinde; giyim kuşama ne kadar önem verildiği, giyimin de tamamen kültürün bir parçası olduğu görülmektedir. Yöresel kıyafetler kimi zaman etkileşim içerisinde olurken; yer yer de kendine has özellikler taşımaktadır. Türkiye’nin neredeyse tüm bölgelerinde, gerek erkek giyiminde gerekse kadın kıyafetleri içerisinde cepken ve yeleklere sıkça rastlanmaktadır. Bu cepken ve yelekler genellikle pamuklu kumaşlardan, ipekli kumaşlardan, kadifeden ve yer yer deriden yapılmıştır. Ayrıca süslemelerinde Maraş işi, kordon tutturma vb. gibi çeşitli teknikler kullanılmıştır. Geçmişten günümüze kadar gelen süreçte, Türk toplumunun giyimi incelendiğinde; gerek kalıp özellikleriyle, gerek desen ve renk özellikleriyle, gerekse model özellikleriyle tüm kıyafetlerin ince işlere sahip olduğu görülmüştür. Yapılan en küçük aksesuarlar bile kıyafetle uyum içerisinde ve özenle hazırlanmıştır. Yapılan incelemeler sırasında görülmüştür ki; giyim, bir toplumun kültür ve yaşayış değerlerini tamamen yansıtmaktadır. Kullanılmış tüm kıyafetler, yaşanılan bölgenin iklim koşullarından gelenek göreneklerine kadar her detayı yansıtmaktadır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 311 Hatice Saadet BEDÜK - Asuman YILMAZ Toplum değerlerine sahip çıkmak; geçmişimizi korumak ve yaşatmakla mümkün olacaktır. Geçmişimizi korumamız ve gelecek nesillere aktarabilmemiz ise elimizdeki bu nadide eserleri korumakla olacaktır. Kaynaklar Barışta, H.Ö., Türk İşlemelerinden Teknikler, Gazi Üniversitesi Mesleki Yaygın Eğitim Fakültesi, Yayın No: 2, Ankara, 1997 Büken, N. Rengin, Yaratıcılık ve Tasarım, Güzel Sanatlar Fakülteleri Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü Halı-Kilim-Kumaş Desenleri A.S.D. Eğitiminde Yaratıcılık ve Tasarım Olgusu, s.57 Çakar Erenler, Gülşen ve Diğerleri, Temel Tasarım Bilgisi, Ankara, 2003, s.25 Duman, Asiye, Sözlü Kültür Ürünlerimizde Giyim Motifi, 2009, s.49 Salman, Fikri, Mardin Geleneksel Giysilerinin Özellikleri, Sanat ve Tasarım Dergisi, s.45 Ögel, Bahattin, Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1978, s.3 Tezcan, Mahmut, Giyim Olgusuna Sosyo-Kültürel Bakış ve Türklerde Giyim, s.275 Umay, Günay, Tarihi Türk Kadın Kıyafetleri, İstanbul, 1989, s.13 Yıldırım, Ali, ŞİMŞEK, Hasan, Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri, Ankara, 2008, s.110 312 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u ÜRGÜP YÖRESİ GELENEKSEL GELİN GİYSİLERİNDEN ÖRNEKLER TRADITIONAL BRIDE DRESS’S SAMPLES OF ÜRGÜP REGION Miyase ÇAĞDAŞ* - Zeynep KAYA** - Cennet YAĞCI*** ÖZET Giyim; her çağın, her milletin ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal şartlarından etkilenerek biçimlenmektedir. Toplumların yaşam biçimi farklılığı, giyimde değişik sanatsal özellikler ortaya çıkarmıştır. Geleneksel giysiler milletlerin değişen, gelişen milli kültürlerini yansıtır. Milli Kültürü yansıtan giysiler arasında gelinlikler de önemli bir yere sahiptir. Gelinliklerin günümüze kadar ulaşan örnekleri bulunmakla birlikte, zamanla saklama koşullarının uygun olmaması, kumaşın bozulması gibi nedenlerle geleneksel gelinlikler yok olmakla karşı karşıyadır. Bu nedenle araştırmada geleneksel gelinliklerin özelliklerini belgeleyerek günümüz nesli ve gelecek nesillere aktarmak amaçlanmıştır. Ürgüp ile ilgili birçok kaynak bulunmasına rağmen, giyim özellikleri konusunda araştırma ve yayınların sınırlı olması araştırmanın bu yönde gelişmesini sağlamıştır. Tarama (survey) modelli bu araştırmada gelinlikler; model ve kesim, kullanılan malzeme, dikiş teknikleri, süsleme özellikleri yönünden ele alınarak incelenmiştir. Gelinliklerin özelliklerine uygun gözlem fişi geliştirilmiş, her gelinliğin özelliği gözlem fişine ayrı ayrı işlenmiştir. Gelinliklerin; giysi üzerinden kalıp çizim tekniği ile kalıp çizimleri yapılmış, süslemede kullanılan motifleri çizilmiştir. Kalıp çizimleri 1/10 ölçek ile yeniden çizilmiştir. Süslemede kullanılan motif çizimleri ise yayına uygun boyutlarda küçültülmüştür. Giysilerin fotoğrafları ile desteklenen bu araştırmada, gözlem fişlerinden elde edilen veriler ışığında sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Gelinlik, Geleneksel gelinlikler, Ürgüp * Yrd. Doç., Selçuk Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Moda Tasarımı Bölümü. e-posta:mcagdas@selcuk.edu.tr ** Yüksek Lisans Öğrencisi, Zeynep Kaya, Selçuk Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Moda Tasarımı Bölümü. e-posta:zkaya@faruksarac.com.tr *** Lisans Öğrencisi, Cennet Yağcı Selçuk Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Moda Tasarımı Bölümü. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 313 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI ABSTRACT Dress is formed by effected with the economical, social, cultural and political conditions of each age, each nation. The difference of society’s life style reveals different artistic features about dress. At the same time, dresses reflect the changing and developing culture of nations. Bridal gowns have an important place among the dresses which reflect national culture. While there are samples of bridal gowns that reach today, traditional bridal gowns face with extinction because of bad conditions of storing, deterioration of fabric. Therefore; in the research, by documenting the traditional bridal gowns, it is aimed to transfer to the generation of present and future. Although there are many works about Ürgüp, the limitation of written sources that reflect dressing features provide the research to develop in this way. In this survey featured research bridal gowns are examined in terms of model and shape, used material, stitch techniques, decoration features. Observation tickets are developed that appropriate for bridal gowns features, the features of each bridal gown are written to the tickets. Bridal gown’s model drawings are made with the technique of model drawing on dress; motifs that used for decoration are drawn. Pattern drawings are drawn again with the scale of 1/10. Motif drawings that used for decoration are lessened appropriate for edition Supported with photos of dress’ in that research, tried to reach the conclusion in the light of the tickets observation data obtained Key Words: Bridal Gown, Traditional Bridal Gowns, Ürgüp 1.Giriş Vücudu doğanın etkilerinden koruyan, medeniyetin ilerlemesiyle değişiklik gösteren, toplumlara ve insan vücuduna göre değişik şekiller alan giyim, farklı kaynaklarda farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Bayraktar; giyim için: “ Vücudu tabiatın etkilerinden koruyan, medeniyetin ilerlemesiyle değişiklik gösteren, insan vücuduna göre şekil alan giysilerin tümüdür” (1985: 1) tanımını vermektedir. Tansoy ve Tezer giyimi: “ Vücudu tabiatın etkilerinden koruyan, teknolojiye ve modaya göre değişiklik gösteren, insan vücuduna göre biçimlendirilen giysilerin tümüdür” (1990: 27) şeklinde tanımlamaktadır. 314 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler Giyim insanoğlunun geçmişini ortaya koyan bir semboldür. Zamanla milletler yaşam biçimlerine uygun, örf ve adetlerine göre giyinerek geleneksel giysilerini yaratmışlardır (Kurt, 1995: 1). Her ülkenin, her bölgenin, hatta her kasabanın giysi türleri vardır ve bu, o yerin kültürel, ekonomik ve sosyal durumuna göre farklar oluşturmaktadır. Önceleri korunma, örtünme, zamanla göze hitap etme ve süslenme amaçlarına uygun olarak ortaya çıkan giyim; iç giyim, dış giyim, üst giyim ve özel amaçlı giyim olarak gruplandırılmaktadır. Gelinlik bu gruplardan özel amaçlı giysiler grubunda yer almaktadır (Çağdaş, 2002: 2). 1.1 Türk Kültüründe Gelinlikler Ve Aksesuarlar Türk kültüründe düğünlerin önemli bir yeri vardır. Eski Türklerde düğüne hazırlanan gelinin güzel görünmesi için büyük çabalar harcandığı, giyim kuşam ve çeşitli takılarla süslendiği bilinmektedir (Önder, 1995: 191). Gelinlik farklı şekillerde tanımlanmaktadır: Koçu’ ya göre; “Eski toplum hayatımızda kadın tuvaletinde bir kadının ömrü boyunca giydiği, en pahalı, en süslü entarinin adı” (1969: 121). Karaman’a göre; “genç kızların rüyasını süsleyen, zengin etekleri olan bulut gibi duvağı tamamlayıcı aksesuarlarıyla beyaz bir giysidir “ (1974: 18). Meydan Laousse’da, gelinlik; düğün törenlerinde gelinlerin giymeleri için hazırlanan giysidir (1985: 73). Gelinlik; günlük giysilere göre daha özenle hazırlanan kumaş, model, kesim, süsleme özelliği ve aksesuarlar yönünden gösterişli giysiler şeklinde de tanımlanabilir. Geleneksel gelinlik, yeşil fistan üzerine giyiliş sırasıyla; al gelik, üç etek, telli üç etek, fermana ya da kadife ceket gibi giysi cinslerinden oluşur. Bunların üstüne tahta kuşak bağlanır. Bütün obalarımızda, al ve alın fonlarıdır. Genel olarak birman, divitin ve keten gibi kumaşlar kullanılır (Mersinoğlu, 1974: 7056). Gelinliklerin tek parçadan, iki parçadan ya da çok parçadan meydana geldiği, belirgin kesim, renk ve desenlerde olmadığı yukarıda verilen tanımlarda görülmektedir. Eski gelinliklerin daha çok al, mor, pembe, yeşil ya da desenli ve nakışlı olduğu incelenen örneklerde görülmektedir. Ürgüp gelin giysi cinslerini; üç etek, şalvar, cepken (salta), ve bindallının oluşturduğu görülmektedir. Giysilerde; şitari, kadife, basma, çuha, kutnu ve bez (Amerikan bezi) gibi kumaşlar kullanıldığı gözlenmektedir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 315 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI Duvak gelinliğin vazgeçilmez bir parçasıdır. Üzeri sırma, sim kırma ile işlenmiş olanları vardır (Sürer, 1976: 26). Gelin teli de gelin duvağını süsler, 1-2 mm. eninde ince gümüş tellerdir. Ürgüp yöresinde duvak yeşil ve üzeri pul işlemelidir. Bu duvak “kıvrak” olarak isimlendirilir. Gelin papucu; eski Türk kadınını ayakkabılarından en süslüsüdür. Ürgüp gelin ayakkabısı süsleme özelliğinden farklı özelliklerde taşımaktadır. Bu ayakkabılar; yürürken ses çıkardığı için “cıkcıklı ayakkabı” olarak adlandırılmaktadır. Evde ve dışarıda giyilecek şekilde iki parçadan oluşur. Ev içinde giyilen ayakkabının arkasında bulunan tel diğer ayakkabıya dokununca ses çıkarır. 2. Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysi Cinsleri Ve Özellikleri Örnek No: 1 İlhan Doyurgan’ın Özel Koleksiyonundan Gelin Giysisi. Fotoğraf No: 1 Giysinin önden genel görünüşü. 316 Fotoğraf No: 2 Üç eteğin önden görünüşü. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler Fotoğraf No: 3 Üç eteğin arkadan görünüşü. Fotoğraf No: 4 Üç eteğin yaka ve kol detayı. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 317 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI Fotoğraf No: 6 Saltanın arkadan görünüşü. Fotoğraf No: 7 Şalvar 318 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler Giysi; salta, şalvar ve üç etek olmak üzere üç ayrı giysi cinsinden oluşmaktadır. Saltada kutnu, şalvarda brokar kumaş, üç etekte ise şitari kumaş kullanıldığı görülmektedir. Saltada yavruağzı, şalvarda pembe ana renk, üç etekte mor tercih edilmiş, yardımcı renk olarak ise saltada kahverengi ve saman sarısı, üç etekte saman sarısı kullanılmıştır. Salta normal genişlikte, kapanmasız olarak düşünülmüş, boyu bel hizasında bitecek biçimde tasarlanmıştır. Düz takma kol uygulanmış, kol boyu uzun düşünülmüş, bileğin biraz altındadır. Şalvara düz kesim uygulanmış, çok geniş düşünülmüştür. Şalvar boyu bilekte tasarlanmış, paçalar bilekte toplanmıştır. Üç etek; düz kesim olarak tasarlanmış, kruvaze kapanma uygulanmış, belin biraz yukarısında biten U yaka tasarlanmıştır. Etek ucu hafif açılımlı düşünülmüş, boyu diz ayak bileği arasında tasarlanmış ve yanlarında yırtmaç uygulanmıştır. Üç etekte az oyuntulu takma kol uygulanmış, kol altına kuş parçası yerleştirilmiştir. Kol boyu uzun düşünülmüş, kol ağzına elin üzerini örten lale görünümlü form verilmiştir. Giysinin süslemesinde saltada; geometrik bezeme (“S” kıvrım), bitkisel bezeme(yaprak) seçilmiş, harç tutturma tekniği uygulanmıştır. Şalvarda süsleme uygulanmamış, üç etekte ise; geometrik bezeme (balık sırtı, düz çizgi), bitkisel bezeme (tomurcuk, yaprak) konu olarak seçilmiş, harç tutturma tekniği uygulanmıştır. Giyside ve astarda dikim tekniği olarak oyulgama tekniği kullanılmış giysiler ve astar ayrı ayrı hazırlanmış çırpma dikiş birleştirilmiştir. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 319 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI 320 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 321 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI 322 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler Örnek No: 2 Cevriye Ezer- Hatice Güner Özel Koleksiyonundan Gelin Giysisi. Fotoğraf No: 9 Üç eteğin önden görünüşü. Fotoğraf No: 8 Giysinin önden genel görünüşü. Fotoğraf No: 10 Üç eteğin arkadan görünüşü. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 323 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI Fotoğraf No: 11 Şalvarın genel görünüşü. Fotoğraf No: 12 Saltanın ön detayı. Fotoğraf No: 12 Saltanın arka detayı 324 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler Fotoğraf No: 12 Saltanın kol detayı. Fotoğraf No: 15 Saltanın önden görünüşü. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 325 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI Fotoğraf No: 16 Saltanın arkadan görünüşü. Giysi; salta, şalvar ve üç etek olmak üzere üç ayrı giysi cinsinden oluşmaktadır. Saltada çuha, şalvarda basma, üç etekte ise şitari kumaş kullanıldığı görülmektedir. Saltada siyah, şalvarda bordo, üç etekte beyaz ve pembe tercih edilmiş, yardımcı renk olarak ise üç etekte kahverengi, şalvarda yeşil, pembe, saman sarısı ve siyah kullanılmıştır. Salta normal genişlikte, kapanmasız olarak düşünülmüş, boyu bel hizasında bitecek biçimde tasarlanmıştır. Düz takma kol uygulanmış, kol boyu uzun düşünülmüş, bileğin biraz altındadır. Şalvara düz kesim uygulanmış, çok geniş düşünülmüştür. Şalvar boyu bilekte tasarlanmış, paçalar bilekte toplanmıştır. Üç etek; düz kesim olarak tasarlanmış, kruvaze kapanma uygulanmış, belin biraz yukarısında biten U yaka tasarlanmıştır. Etek ucu hafif açılımlı düşünülmüş, boyu diz ayak bileği arasında tasarlanmış ve yanlarında yırtmaç uygulanmıştır. Üç etekte az oyuntulu takma kol uygulanmış, kol altına kuş parçası yerleştirilmiştir. Kol boyu uzun düşünülmüş, kol ağzına yırtmaç ve pili tasarlanmış, ince bir manşet çalışılmıştır. Giysinin süslemesinde: Salta da; bitkisel bezeme (balık sırtı, düz çizgi), nesneli bezeme (damla) seçilmiş, harç ve kordon tutturma tekniği uygulanmıştır. Şalvarda süsleme uygulanmamış, üçetek de ise; bitkisel bezeme (lale, yaprak, tomurcuk) nesneli bezeme (püskül, hilal, damla, güneş), figürle bezeme (balık) konu olarak seçilmiş, harç ve kordon tutturma tekniği uygulanmıştır. . Giyside ve astarda dikim tekniği olarak oyulgama tekniği kullanılmış giysiler ve astar ayrı ayrı hazırlanmış çırpma dikiş birleştirilmiştir. 326 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 327 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI 328 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 329 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI Örnek No:3. Ürgüp Müzesinden Alınmış Gelin Giysisi. Fotoğraf No: 17 Giysinin önden görünüşü Fotoğraf No: 18 Giysinin arkadan görünüşü. Giysi bindallı olarak tek giysi cinsinden oluşmaktadır. Giyside kadife kumaş kullanıldığı görülmektedir. Bindallıda ana renk olarak bordo yardımcı renk olarak ise siyah ve bordo kullanılmıştır. Bindallı düz kesim olarak düşünülmüş, geniş olarak tasarlanmış sıfır yaka uygulanmıştır. Etek ucu açılımlı düşünülmüş, boyu diz hizasında bitecek şekilde tasarlanmıştır. Düz takma kol uygulanmış, kol boyu uzun, kol ağzı normal genişlikte tasarlanmıştır. Giysinin süslemesinde; bitkisel bezeme (dal, kıvrık dal, yaprak, tomurcuk, ve yaban gülü) konu olarak seçilmiş, maraş işi, harç tutturma, pul, boncuk ve kurt tutturma tekniği uygulanmıştır. Giyside makine dikişi kullanılmıştır. 3. Yöntem Tarama (survey) modelli bu araştırmada gelinlikler; model ve kesim, kullanılan malzeme, dikiş teknikleri, süsleme özellikleri yönünden ele alınarak incelenmiştir. Gelinliklerin özelliklerine uygun gözlem fişi geliştirilmiş, her gelinliğin özelliği gözlem fişine ayrı ayrı işlenmiştir. Gelinliklerin; giysi 330 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler üzerinden kalıp çizim tekniği ile kalıp çizimleri yapılmış, süslemede kullanılan motifleri çizilmiştir. Kalıp çizimleri 1/10 ölçek ile yeniden çizilmiştir. Süslemede kullanılan motif çizimleri ise yayına uygun boyutlarda küçültülmüştür. Giysilerin fotoğrafları ile desteklenen bu araştırmada, gözlem fişlerinden elde edilen veriler ışığında sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır. 4. Bulgular 4.1 Ürgüp Gelin Giysilerinde Kullanılan Giysi Cinsleri Ürgüp gelin giysilerinde kullanılan giysi cinsleri incelendiğinde, 2 salta, 2 üç etek, 2 şalvar ve 1 bindallı, bindallının kullanıldığı görülmektedir. Buna göre ; salta , şalvar, ve üç eteğin tercih edildiği, bindallının da tercih edildiği görülmektedir. 4.2 Ürgüp Gelin Giysilerinde Kullanılan Kumaşlar Ürgüp gelin giysilerinde kullanılan kumaşlar incelendiğinde, 2 örnekte şitari 1 örnekte kadife 1 örnekte çuha, 1 örnekte basma, 1 örnekte kutnu, 1 örnekte brokar kullanıldığı görülmektedir. Buna göre; şitarinin beğenilerek kullanıldığı söylenebilir. 4.3 Ürgüp Gelin Giysilerinde Kullanılan Renkler Ürgüp gelin giysilerinde kullanılan renkler incelendiğinde, ana renk olarak 2 örnekte bordo, 2 örnekte pembe, 1 örnekte beyaz, 1 örnekte siyah, 1 örnekte yavru ağzı 1 örnekte da mor , yardımcı renk olarak ise 3 örnekte saman sarısı, 2 örnekte kahverengi, 2 örnekte siyah, 1 örnekte bordo, 1 örnekte yeşil , 1 örnekte de pembenin kullanıldığı görülmektedir. Buna göre; ana renk olarak bordo ve pembenin sevilerek kullanıldığı, beyaz, siyah, yavru ağzı ve morunda kullanıldığı, yardımcı renk olarak ise saman sarısı, kahverengi, ve siyahın sevilerek kullanıldığı, bordo, yeşil, ve pembenin de kullanıldığı söylenebilir. 4.4 Ürgüp Gelin Giysilerinde Beden Model ve Kesim Teknikleri İncelenen giysiler saltanın; normal genişlikte, kapanmasız olarak düşünüldüğünü ortaya koymaktadır. Salta boyunun bel hizasında bitecek biçimde tasarlandığı, kol boyunun uzun düşünüldüğü bilekten biraz uzun çalışıldığı görülmektedir. Üç eteklerde düz kesim ve kruvaze kapamanın tercih edildiği modellerde U yakanın da beğenilerek kullanıldığı anlaşılmaktadır. Etek ucu hafif 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 331 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI açılımlı, yanları yırtmaçlı modellerin beğenildiği, kuş parçalı takma kolun uygulandığı, kol boyunda ise; bilekte biten modellerin tercih edildiği, kol ağzında bir örnekte lale görünümlü form verildiği bir örnekte de ince bir manşetin uygulandığı görülmektedir. İncelenen giysilerde düz kesim çok geniş şalvarların tercih edildiği görülmektedir. paçaları bilekte toplanmış ve boyu bilekte düşünülmüş şalvarların beğenildiği ortaya çıkmaktadır. İncelenen giysilerde düz kesim geniş bindallının tercih edildiği, sıfır yakanın beğenildiği anlaşılmaktadır. Etek ucu açılımlı, boyu diz hizasında bitecek modellerin beğenildiği görülmektedir. Düz takma kolun uygulandığı, kol boyunun uzun kol ağzı genişliğinin normal genişlikte tercih edildiği görülmektedir. 4.5 Ürgüp Gelin Giysilerinde Dikiş Teknikleri İncelenen giysilerde; 6 örnekte çırpma dikişi, 6 örnekte oyulgama dikişi, 1 örnekte de makine dikişi uygulandığı görülmektedir. Buna göre oyulgama ve çırpma dikişinin çok tercih edildiği, makine dikişinin tercih edildiği söylenebilir. 4.6 Ürgüp Gelin Giysilerinde Astarlama Teknikleri İncelenen giysilerde 6 örnekte astar uygulandığı 1 örnekte astar uygulanmadığı görülmektedir. İncelenen giysilerde; astarlı giysilerin tercih edildiği astarın giysiden ayrı hazırlandığı sonradan giysiye tutturulduğu görülmüştür. 5. Sonuç ve Öneriler Araştırmanın bu bölümünde, araştırmadan elde edilen bulgulara dayalı olarak ulaşılan sonuç ve öneriler yer almaktadır. Ürgüp gelin giysilerinin salta, üç etek, şalvar ve bindallı giysi cinslerinden oluştuğu görülmektedir. İncelenen giysilerde; şitari, çuha, basma, kutnu ve brokar kumaşların kullanıldığı görülmektedir. Ürgüp gelin giysilerinde kullanılan renkler incelendiğinde; ana renk olarak bordo, pembe, beyaz, siyah, yavru ağzı ve mor , yardımcı renk olarak ise saman sarısı, kahverengi, siyah, bordo , yeşil ve pembenin kullanıldığı görülmektedir. 332 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Ürgüp Yöresi Geleneksel Gelin Giysilerinden Örnekler Ürgüp gelin giysileri model ve kesim teknikleri açısından incelendiğinde; uygulanan kesim genişliğinde normal genişlik, kesim tekniğinde düz kesim tekniğinin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Etek ucu genişliğinin hafif açılımlı olduğu görülmüştür. Uygulanan boylarda saltalarda bel hizasında bitenlerin şalvarda bilekte bitenlerin, üç etek de diz, ayak bileği arasında bitenlerin, bindallıda ise; diz hizasında bitenlerin kullanıldığı görülmüştür. Giysilerde kullanılan kapanma model ve kesim teknikleri incelendiğinde; saltaların kapanmasız, üçeteklerin ise kruvaze kapanma olarak tercih edildiği görülmektedir. İncelenen giysiler kol model ve kesim teknikleri açısından ele alındığında; kol modelinde saltalarda ve bindallılarda düz takma kol, üç eteklerde kuş parçalı takma kol, kol boyunda bilek hizasında, kol ağzı genişliğinde ise normal genişliğin tercih edildiği görülmüştür. Yaka model ve kesim teknikleri incelendiğinde üçeteklerde U yakanın bindallılarda ise sıfır yakanın tercih edildiği görülmektedir. İncelenen giysilerde dikiş tekniklerine bakıldığında; oyulgama ve çırpma dikişinin çok tercih edildiği görülmektedir. İncelenen giysilerde astarlama tekniklerine bakıldığında; astarlı giysilerin tercih edildiği, astarın giysiden ayrı hazırlandığı ve sonradan giysiye tutturulduğu, görülmektedir. Görüldüğü gibi Ürgüp gelin giysileri; kullanılan giysi cinsleri, kullanılan kumaşlar, kullanılan renkler, model ve kesim teknikleri, dikiş teknikleri ve astarlama teknikleri açısından incelenmiş, Ürgüp gelin giysileri hakkında önemli detaylar ortaya çıkmıştır. Araştırmanın sonucuna göre geçmişten günümüze ulaşan, bulundukları dönem ve sahip oldukları önemli özellikler ile günümüze ulaşan Ürgüp gelin giysilerini korumak, tanıtmak ve yaşatmak bakımından şu önerilerde bulunulabilir; 1. Ürgüp yöresi geleneksel gelin giysileri hakkında da yayınlar yapılması. 2. Ürgüp yöresi geleneksel gelin giysileri araştırılması ve giysi detaylarının belirlenmesi 3. Giysilerin objektif olarak araştırılması ve incelenmesi için orijinallerine ulaşılmasında kolaylık sağlanması. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 333 Miyase ÇAĞDAŞ - Zeynep KAYA - Cennet YAĞCI 4. Ürgüp yöresi geleneksel gelin giysileri konusunda günümüz nesli ve gelecek nesillere kaynak oluşturulması. 5. Yapılan yayın ve araştırmaların ilgili kurumlar tarafından desteklenmesi. 6. Ürgüp yöresi geleneksel gelin giysilerinde yola çıkılarak yeni, çağdaş giysi tasarımları yapılması. 7. Yapılacak olan yeni tasarımlarla Ürgüp yöresi geleneksel gelin giysilerindeki detaylarla moda dünyasına farklı bir bakış açısı kazandırılması. 8. Yapılan tasarımların ulusal ve uluslar arası platformda tanıtılması için gerekli destek sağlanması önerilmektedir. Kaynaklar Bayraktar, Fatma (1985), Giyim, 4. Baskı, Ankara. Çağdaş, Miyase (2002), Kadın Giyiminde Kapanma Payı ve Yaka Çizim Teknikleri, Nobel Yayınları, Konya. Karaman, Zehra (1974), Giyim ve Dikiş, Ankara. Koçu, Reşat Ekrem (1969), Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara. Kurt, Müferrah (1995), Giyim Teknolojisi ve Uygulaması, Ankara. Mersinlioğlu, Türkan (1974), Türk Folklor Araştırmaları, Cilt 15, Meydan Larousse Ansiklopedisi (1985), Cilt 5, İstanbul. Önder, Mehmet (1995), Selçuklularda Gelin Başı Süslemeleri, Konya. Önge, Ergül (1995), Türk Sanat Tarihi Ders Notları, Konya. Sürer, Atyen (1976), Türk İşlemeleri Sanatı, İstanbul. Tansoy Yüksel Işılar Ve Tezer Güner (1990), Triko, Penye ve Jarse Kalıpları, Ankara. Yağcı, Cennet (1995) Ürgüp Müzesinde ve Evlerinde Bulunan 19.-20. Yüzyıl Gelin Giysilerinden Örnekler, Ankara 334 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u SERGİ KATALOĞU Sergi Kataloğu Adnan TEPECİK 1957 yılında Erzurum’da doğdu. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’nü bitirdi. Dünya Bankası bursuyla İngiltere’de Öğrenme kaynakları ve Sanat Eğitimi çalışmalarında bulundu. Birçok kamu kuruluşunda sanat danışmanlığı yapan Tepecik, resim ve grafik alnında 5 ödül sahibidir. 8 kişisel sergi açmış ve 150 karma sergiye katılmıştır. Halen Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalında görev yapmaktadır. Eser Hakkında Teknik : TÜYB 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 337 Sergi Kataloğu Ahmet ATAN Çalıştığı Kurum: Yıldız Teknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi, S.Yeterlik Dicle Üniversitesi Resim Bölümü. Sanatçının, Amerika New York, Fransa Strausburg, Moskova, Arnavutluk ve Suriye olmak üzere 5 kişisel sergisi bulunmaktadır. Yurt içi ve Yurt dışında Ulusal ve Uluslar arası bir çok karma sergiye katılmıştır. Eser Hakkında Adı : Ayasofya’da şadırvan Tekniği : Tuval üzerine yağlı boya Ölçüleri : 80x60 cm. Yapıldığı Tarih: 2008 338 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Ahmet Aydın KAPTAN Çalıştığı Kurum: Ondokuz Mayıs Ünv. 1967 Lisans Gazi ÜnvResim İş Eğt. 1988 S.Yeterlik/ Mimarsinan Üniversitesi Sosyal Bil. Enst. San. Yet. 1943 Yılında Tirebolu’da doğan sanatçı. 1967 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-iş Eğitimi Bölümünden mezun oldu. 1982 den itibaren Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. 1988’de Mimar Sinan Üniversitesinden sanatta yeterlik alarak, 1991 yılında Öğretim Üyeliğine yükseltildi. Eserleriyle 10 Kişisel Sergi, 18 kez Devlet Resim ve Özgünbaskı Sergisine katılmış, bir çok karma ve yarışmalı sergilerde yer almış olan sanatçının, 4 adet ödülü bulunmaktadır. Eser Hakkında Adı : Karadenizde Yaşam Tekniği : Gravür Ölçüleri :50x50 cm Yapıldığı Tarih: 2000 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 339 Sergi Kataloğu Alaybey KAROĞLU Dr. Alaybey Karoğlu 20.05.1961 yılında Trabzon’un Çaykara ilçesinde doğdu, ilk ve Orta öğrenimini doğduğu yerde tamamladı (1978). Aynı yıl Ankara Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümünü kazandı. 1983 yılında mezun oldu. 1990 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümünün kurucu Öğretim Üyesi ve Bölüm Başkanlığı görevini sürdürdü. 5846 sayılı kanunla kurulan kısa adı GESAM olan Türkiye Güzel Sanatlar Eseri Sahipleri Meslek Birliği Yönetim Kurulu Üyesidir. Jüri üyelikleri yaptı. Üçü yurtdışı olmak üzere yurtiçinde 100’den fazla yarışmalı ve karma sergiye katıldı. Kişisel sergiler açtı. Resmi ve özel koleksiyonlar ile müzelerde eserleri bulunmaktadır. Ödülleri: 1989 Türk Standartları Enstitüsü yarışması, Eşit Ödül Ankara • 1991 Kültür Bakanlığı Mevlana Resim yarışması, Mansiyon, Konya • 1992 Kültür Bakanlığı Mevlana Resim yarışması. Mansiyon, Konya • 1997 TRT-DSİ Genel Müdürlüğü GAP Resim yarışması, l.lik Ödülü, Diyarbakır. Eser Hakkında Teknik Boyut : TÜYB : 70x100 cm. 340 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Arzu BOR Selçuk Üniversitesi Sanat Ve Tasarım Fakültesi Lisans 2003-2007 Selçuk Üniversitesi Giyim Öğretmenliği, Y.Lisans: 2008-2011 Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Giyim Endüstrisi Ve Giyim Sanatları Eğitimi Ana Bilim Dalı Doktora/S.Yeterlik/ 2011-Devam Ediyor. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Eser Hakkında Adı : Güllerin İçinden Tekniği : Kanaviçe Tekniği İle Hazırlanmıştır. Ölçüleri : Yapıldığı Tarih: 2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 341 Sergi Kataloğu Arzu Çakır ATIL Çalıştığı Kurum :Dokuz Eylül Üniversitesi G.S.F Heykel Bölümü Lisans 1991 Dokuz Eylül Ünv. Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü Y. Lisans 1995 Dokuz Eylül Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora/S.Yeterlik/Dokuz Eylül Ünv. Güzel Sanatlar Enstitüsü Heykel Sanatçı dört kişisel sergi açmıştır. Karma Sergi ve etkinlikler Büyük Buluşma 2011 Sergisi, Öğretim Elemanları Sergisi, Kültür ve Kongre Merkezi Hüsnü Gürsel Sergi Alanı, 2011 IMECE -2009 Uluslar arası Güzel Sanatlar -Tasarım Sempozyumu, Eskişehir 4. Ege-Art Sanat Günleri, Resim-Heykel Müzesi, Izmir 4.Uluslar arası Çağdaş Mozaik Bienali, Buenos Aires, Arjantin kb09” 6. Uluslar arası Seramik Bienali, Kapfenberg Kültür Merkezi, Avusturya II. Uluslar arası Mediterranean 2010- Split Heykel Bienali, Galeri Kula Kültür Merkezi, Split- Hırvatistan Eser Hakkında Adı : “Kadın” Tekniği : Bronz Döküm Ölçüleri : 25x19x19 cm Yapıldığı Tarih: 2005 342 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Aslı ASLAN Lisans 2008 Dokuz Eylül Üniversitesi Heykel Y. Lisans 2010 Dokuz Eylül Üniversitesi Heykel Kişisel Sergi; Kişisel Heykel Sergisi, İzmir Devlet Resim Heykel Müzesi, 2008 Karma Sergi ve etkinlikleri XVII. Uluslar arası Antik Bronzlar Kongresi, İzmir, 2011 Uluslar arası Türk Kültür ve Sanat Çalıştayı, Florida-U.S.A, 2011 Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü Lisansüstü öğrencileri karma heykel sergisi, Ege Üniversitesi Ege Meslek Yüksekokulu Sanat galerisi, İzmir 2011 Karma Heykel Sergisi, Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi, İzmir, 2011 Karma Heykel Sergisi, Atatürk Kongre Merkezi Galerisi, Afyon, 2011 Eser Hakkında Adı : Ana Tanrıça III Tekniği : Pişmiş toprak Ölçüleri : 28x 21x18 Yapıldığı Tarih: 2010 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 343 Sergi Kataloğu Asuman YILMAZ Çalıştığı Kurum : Selçuk Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi 2009 Lisans Anadolu Üniversitesi Moda Tasarımı Y. Lisans Selçuk Üniversitesi Giyim Sanatları Halen devam etmekte. Eser Hakkında Adı : ‘Helis’ Tekniği : Kordon Tutturma Ölçüleri : 45*50 Yapıldığı Tarih: 2011 344 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Ata Yakup KAPTAN Çalıştığı Kurum: Ondokuz Mayıs Ünv. 1993 Lisans Ondokuz Mayıs Ünv Resim İş Eğt. 1996 Y. Lisans Ondokuz Mayıs Ünv Güz. San. Eğt. ABD 2002S .Yeterlik Anadolu Ünv.Sosyal Bil. Enst. San. Yet Sanatçının 9 Kişisel sergisi ve Yurt içi-yurt dışı -Yarışmalı(JURİLİ) olmak üzere 60’a yakın Karma resim sergisine katılımı bulunmaktadır. Eser Hakkında Adı : Ana Tanrıça III Tekniği : Pişmiş toprak Ölçüleri : 28x 21x18 Yapıldığı Tarih: 2010 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 345 Sergi Kataloğu Attila DÖL 1972’de Ankara’da doğdu. 1995 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-iş Eğitimi Bölümünde Lisans eğitimini tamamladı. 1996 yılında Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-iş Öğretmenliği Bölümüne Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. 1999 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde Resim-iş Eğitimi Anabilim Dalında Bilim Uzmanı unvanını ve Yüksek Lisans derecesini, 2009 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Resim-iş Eğitimi Bilim Dalı’nda Doktora eğitimini tamamlayarak Doktor unvan’ını aldı. 2010 tarihinde Yrd. Doç. Dr. unvanı aldı. Halen Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Resim-iş Anabilim Dalında Anabilim Dalı Başkanı olarak görevine devam etmektedir. Sanatçı nın 2 kişisel sergisi ve 20 ‘ye yakın ulusal ve uluslar arası karma resim sergisi katılımı bulunmaktadır. Bienal İkinci Uluslar Arası Buca Eğitim Fakültesi Görsel Sanatlar Buluşması İzmir Bianeli Ödüller Orman Bakanlığı “Ormancılık” Konulu Afiş Yarışmasında Türkiye ikinciliği ödülü. Eser Hakkında Suluboya, 25x50 cm 346 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Ayla CANAY Çalıştığı Kurum: Anadolu Üniversitesi Lisans 1997 Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi/ seramik Y. Lisans 2000 Anadolu Üniversitesi Seramik ana sanat dalı Sanatçının 3 kişisel sergisi bulunmaktadır. Sanatçının Ulusal ve Uluslararası Karma Sergi ve Etkinliklerinden Bazıları 2002 63. Devlet Resim Heykel Yarışması Sergisi, Ankara 2010“Design With Traditional Influence In Contemporary Turkish Ceramic Art” WCCA 2010 Word Congress On Communıcatıon And Arts, 21.04.2010, Portugal 2011 “ A New Concept İn Fashion Design Education Creativity” ASC Education Culture Congress, 12.01.2011, New Delhi, Eser Hakkında Adı : Bağlıyım, Bağlısın, Bağlı Tekniği : Döküm Tekniği ile şekillendirme ve Raku Pişirimi Ölçüleri : 60x15x10 Yapıldığı Tarih: 2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 347 Sergi Kataloğu Ayla ELTUTAN 1983 Sakarya doğumludur. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik ve Cam bölümünden 2010 yılında mezun olmuştur. 2011 yılında Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik bölümünde Araştırma görevlisi olarak göreve başlamıştır ve görevine devam etmektedir. Yurtiçinde birçok karma sergiye katılmıştır. Çalışmalarına Nevşehir’de devam etmektedir. Sanatçının Karma Etkinliklerden Bazıları 2011- Nevşehir Üniversitesi Cumhuriyet Sergisi (NEVŞEHİR) 2011- Nevşehir Üniversitesi Nevruz Sergisi (NEVŞEHİR) 2011-Nevşehir Üniversitesi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Sergisi (NEVŞEHİR) 2011-Kısmet sergisi (ANKARA) 2010- Hacettepe Üniversitesi Mezuniyet Sergisi (ANKARA) 2010-Hacettepe Üniversitesi Öğrenci Sergisi (ANKARA) 2011-1.Uluslararası Tarih ve Kültür sempozyumu (Nevşehir) ÖDÜLLER 2009-2010 İhsan Doğramacı Üstün Başarı Ödülü Eser Hakkında Adı : Direniş Tekniği : Füzyon Ölçüleri : 15 x10 Yapıldığı Tarih: 2010 348 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Ayşegül KOYUNCU Çalıştığı Kurum: Pamukkale Üniversitesi Denizli Meslek Yüksekokulu 2001 Lisans Selçuk Üniversitesi El Sanatları Eğitimi Bölümü Dokuz Eylül Üniversitesi 2005 Y. Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü 2011 Doktora/S.Yeterlik/ Dokuz Eylül Üniversitesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü Sanatçının Sanatsal Etkinliklerinde Bazıları VI. Uluslararası Türk Sanatları Sergisi (VI. International Turkish Arts Exhibition)” (31 Mart-3 Nisan (31 March-3April) 2011/Bakü-Azerbaycan) Karma Sergi, Eser Adı: “Yolun Sonu” V. Uluslararası Türk Kültürü İle Sanatları Kongresi/Sanat Etkinlikleri (V. International Turkish Culture And Arts Congress/Art Activity)” (10-11 MAYIS (May) 2011/ Madridİspanya) Karma Sergi, Eser Adı: “Hala Derik” “III. Uluslararası Türk El Dokumaları (Tekstil) ve Geleneksel Sanatlar Kongresi/Sanat Etkinlikleri (III. Internatıonla Turkısh Textile (Hand Wovens) and Traditional Arts Congress/Art Activity Congress)” (30-31 Mayıs (May) 2010/Konya) Karma Sergi, Eser Adı: “Keçi” Eser Hakkında Adı : “Dört Köşe” Tekniği : Tülü dokuma tekniği kullanılmıştır. Ölçüleri : En: 45-20 cm Boy: 65 cm Derinlik: 5 cm Yapıldığı Tarih: 2010 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 349 Sergi Kataloğu Bahadır Cem ERDEM Nevşehir Üniversitesi Avanos Meslek Yüksekokulu, Seramik Cam ve Çinicilik Programı 1976 yılında Ankara’da doğdu 2002 Yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Seramik öğretmenliğinden mezun oldu. Mezun olduktan sonra Ankara’da kendi atölyesinde çalıştı. Daha sonra bursla Japonya’ya gitti. Orada Norina MATSUYAMA’nın atölyesinde yüksek dereceli sırlar ve Avanos çamurun iyileştirilmesi üzerine araştırmalar yaptı. Japaonya’da İbaraki Prefecture Ceramics Technology Center ‘da seramik hammaddelerin analiz bölümünde burslu öğrenci olarak çalıştı. 2010 yılında Erciyes Güzel Sanatlar Enstitüsü Seramik Bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Halen Nevşehir Üniversitesi, Avanos Meslek Yüksekokulu, Seramik Cam ve Çinicilik Programında öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Eser Hakkında Eser adı : “Barış” Teknik : Stoneware Bünye: Elle Şekillendirme, Yüksek Pişirim 1280 derece Boyut : 21x16x14 cm 350 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Banu DAVUN Nevsehir Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Görsel İletişim ve Tasarımı Blm Bşk. 1990 Lisans Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş Bölümü 1994 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens. Resim Öğretmenliği 2009 Doktora / Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Ens. Res. Öğr. Birçok karma ulusal Karma sergiye katılmıştır. Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 1990 yılı Gazi Üniversitesi Gençlik Yarışması Grafik dalında üçüncülük ödülü 1996-2010 yılı MEGEP Projesi kapsamında Yayımlar Dairesi Başkanlığı Ders Kitapları Şubesinde “Kitap Kalite Kontrol Birimi” nde görevlendirilmiştir. Yayımlar Dairesi Başkanlığınca çıkartılan kültür kitapları, ders kitapları, Milli Eğitim Dergisi ve “Bilim Aklın Aydınlığında Eğitim” dergisi “kapak, sayfa tasarımları ve resimlendirmeleri”ni yapmıştır. M.E.B. Trafik ve İlkyardım Eğitimi 6 ve 8 inci sınıf, Ve-Ga Yayınları Nasrettin Hoca Serisi 1,2,3,4,5 ve Bilgitek Yayıncılık İş ve Teknik Eğitimi 6,7 ve 8 inci sınıf ders kitaplarının “Resimleme” lerini yapmıştır. Eser Hakkında Adı : Akdeniz Tekniği : Ağaç Baskı Ölçüleri : 50-70 Yapıldığı Tarih: 2010 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 351 Sergi Kataloğu Basri ERDEM 1948’de Lüleburgaz - Akçaköy’de doğdu 1980–82 yıllarında Atatürk Yüksek Öğretmen Okulu Resim Bölümü öğretmenliğine atandı.1985 yılında Marmara Üniversitesinde Lisans tamamladı. 1986’da “Sanatta Yeterlik“ aldı. Aynı yıl içinde 1. Asya - Avrupa Sanat Bienaline katıldı. 1987 yılında Doçent 1997 yılında Profesör oldu. 1988-2002 yılları arasında çeşitli karma ve Grup sergilerine katılmış, 30 kişisel sergi açmıştır. Ayrıca Avusturya - Graz, Yunanistan - Drama, Kıbrıs, Moldava - Kişinev’de yurtdışı sanat etkinliklerine katılarak eserlerini sergilemiştir. Halen Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde öğretim üyesi olarak görevine devam etmektedir. Eser Hakkında Adı : Tekniği : Yağlıboya Ölçüleri : Yapıldığı Tarih: 352 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Bekir KABAKCI Çalıştığı Kurum: Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü. Bişkek-KIRGIZİSTAN. 2004 Lisans Selçuk Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği 2011 Y. Lisans Selçuk Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği Sanatsal Etkinliklerinden Bazıları Geleneksel El Sanatları ve Fotoğraf Sergisi. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Öğretmenliği 2003- Konya. GESAM Rerim Sergisi. Selçuk Üniversitesi Süleymen Demirel Konferans Salonu 2009Konya. Ulusal ve Uluslararası Etkinlikler Sanatta Kimlik ve Etkileşim Uluslararası Sempozyumu/Identity and Interaction in Art International Symposium. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. 2010- İstanbul. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Eğitim Grupları I. Uluslararası Öğrenci sempozyumu Türk Dış Politikası. Resim, Heykel ve Fotoğraf Sergisi. 2009- İstanbul. Eser Hakkında Adı : Plastik boya Tekniği : 30x90cm. Yapıldığı Tarih: 2009 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 353 Sergi Kataloğu Betül AYTEPE Çalıştığı Kurum:Nevşehir Üniversitesi, Avanos Meslek Yüksekokulu 2001 Lisans Gazi Üniversitesi Seramik Öğretmenliği 2006 Y. Lisans Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Seramik (Sanatta Yüksek Lisans) Doktora/S.Yeterlik/Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimler Enstitüsü Grafik Eğitimi Kecskemét-HUNGARY (MACARİSTAN) Sanatçının Karma Sergilerinden Bazıları The Third International Festival Of Postmodern Ceramics 2009 Exhibition Ceramica Multiplex ‘Uluslararası Jürili Seramik Sergisi’ Karma Sergi, Varazdin/CROATIA (HIRVATİSTAN) Art Forum Ankara 2. Plastik Sanatlar Fuarı, Genç Yetenekler Yarışması (2006) ‘Heykel Dalında Sergileme The International Exhibition of Small Forms Porcelain (2010) Karma Sergi The Riga Porcelain Museum, LATVIA (LETONYA) Eser Hakkında Adı : “İçsel” Tekniği : Seramik Bünye: Elle Şekillendirme, Raku Pişirimi, Kırmızı Çamur, 1000°C, Cam Bünye : Füzyon, 835°C Ölçüleri : 26x20x20 cm Yapıldığı Tarih: 2011 354 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Betül DEMİR KARAKAYA 2002 Lisans Hacettepe Üniversitesi Seramik Bölümü 2010 Y. Lisans Anadolu Üniversitesi Seramik Anasanat Dalı Doktora/S.Yeterlik/Anadolu Üniversitesi Seramik Anasanat Dalı Karma Sergi 2011 “Küçük Şeyler” 7-8-9-10 Karma Sergi İzmir-İstanbul-Ankara 2011 “Anadolu’dan Turkuaz” Karma Seramik Sergisi Kırgızistan 2011 Uluslararası “Kentle Buluşma Sergisi Iıı Uşak & Sanat” Karma Sergi Uşak 2011 Upsd - Genç Etkinlik 5 ‘Özgürlük, Sil Baştan!’ Karma Sergi İstanbul Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2011 20. Uluslararası Sanatta Mizah ve Hiciv Bienali BULGARİSTAN 2011 SOUND OF CLAY Sempozyumu (Katılımcı) MACARİSTAN 2011 ISCAEE 2011 in JAPAN Sempozyumu TOKYO-JAPONYA Eser Hakkında Adı : Çan Tekniği : Döküm ve elle şekillendirme Ölçüleri : 25x25x30cm Yapıldığı Tarih:2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 355 Sergi Kataloğu Bilge KILIÇ Çalıştığı Kurum: Ankara Bilim ve Sanat Merkezi 2001 Lisans Gazi Üniv.Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi 2006 Y. Lisans Gazi Üniv. Eğitim Bilimleri Enstitüsü Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 24 Kasım Ressam Öğretmenler Resim Sergisi Antares AVM ANKARA 2010 Görsed Dünya Kadınlar Günü Resim Sergisi ANKARA 2009 Görsed Resim Sergisi Marmara Üniversitesi İSTANBUL 2007 Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Şenliği(Görsed) KAYSERİ 2007 Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi 24 Kasım Öğretmenler ResimSergisi ANKARA 2004 European Cartoon’ AB Uluslararası Çizgi Film Projesi (K.A.G.S.L.) 2005-2008 ‘A Piece of My Heart’ Project (Creatör: Andrea Anderson) USA 2006 Eser Hakkında Adı :‘Altın Kafes’ Tekniği :Karışık Teknik Ölçüleri :70-100 cm. Yapıldığı Tarih:2011 356 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Binnaz KOCA 1972 istanbul doğumlu. 1966 İnönü Üniversitesi Eğitim Fak. G.S.E. Bölümü Resim İş Öğretmenliği lisans, 2009 İnönü Üniversitesi yüksek lisans mezunu. Halen gazi üniversitesinde doktora eğitimine devam etmektedir. İnönüÜn. Eğitim Fak. Resim-İş Eğitimi bölümünde öğretim elemanı olarak görev yapmaktadır. 3 kişisel 16 karma ve grup sergisi ile birçok yarışmalı sergiye katılımı bulunmaktadır Eser Hakkında TÜYB 35x55 cm 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 357 Sergi Kataloğu Derya BARAN Çalıştığı Kurum: D.E.Ü.G.S.F. Heykel Bölümü Bölümü 1997 Lisans Hacettepe Üniversitesi Heykel Bölümü 2006 Y. Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Heykel Anasanat Dalı 2006 S.Yeterlik Dokuz Eylül Üniversitesi Heykel Anasanat Dalı (devam ediyor) Kişisel Sergi Kütleler ve Çizgiler”, Efes Müzesi Hikmet Gürçay Sanat Galerisi, Selçuk/İZMİR, Karma Sergi D.E.Ü.G.S.F. Öğretim Elemanları Karma Sergisi, Güzelyalı Kültür Merkezi, 04Heykel Sergisi, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, İzmir, 16-31/05/2011 Kimlik, Heykel-Seramik Sergisi, Eski Tamirhane Binası, Urla/İZMİR, 13Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 4. Uluslararası EgeArt Sanat Günleri, “Ege’de Sanat Yaşamı” Karma Sergisi, İzmir Devlet Resim Heykel Galerisi, 09-25/12/2011 Karma Sergi, Uluslararası Türk Kültür ve Sanat Çalıştayı, Florida, Jacksonville/A.B.D., 14-19/04/2011 Düşler & Düşünceler/1. Uluslararası Resim-Seramik-Heykel-Gravür-Fotoğraf Sergisi, Anakara Kültür ve Sanat Evi, Gaziosmanpaşa/ANKARA, 06-16/09/2011 Eser Hakkında Adı : Kedi IV Tekniği : Asamblaj Ölçüleri : 8x20x61 cm. Yapıldığı Tarih: 2009 358 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Derya ŞAHİN Çalıştığı Kurum: DİCLE ÜNİVERSİTESİ, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümün 2003 Lisans Dicle Üniversitesi Resim-iş Öğrt. 2009 Y. Lisans Dicle Üniversitesi Resim-iş Öğrt. Ulusal-Uluslararası Sanatsal Faaliyetler WALL FOR PEACE- W-AFPIAAP-Artists For Peace 2nd International Art Action, İstanbul,2010 Sanatın Anadolu Aydınlanması “Farklılıkların Armonisi” Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Proje Grubu Sergisi, The Marmara Pera Sanat Galerisi, İstanbul, 2010 “I.Uluslararası Odessa Sanat Sempozyumu ve Resim Çalıştayı, 15-25 Mayıs 2011, Odessa/ Ukrayna Eser Hakkında Adı :“Son Özgürlük Alanı” Tekniği :Tuval Üzerine Karışık Teknik Ölçüleri :70x80 cm Yapıldığı Tarih:2010 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 359 Sergi Kataloğu Didem TÜKEL Kayseri, 1986 Selçuk Üniversitesi Resim-iş Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Eser Hakkında Teknik :TÜYB 360 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Dilek ŞAHİNER BİLHAN Çalıştığı Kurum: Uludağ Ü. Eğitim Fak. Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı-BURSA 1987 Lisans Hacettepe ÜniversitesiGüzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü 1990 Y. Lisans Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kişisel Sergilerden Bazıları 1996 Kişisel Resim Sergisi, Alsancak İletişim Sanat Galerisi-İZMİR 1990 Kişisel Resim Sergisi, H. Ü. G.S. F. Resim Bölümü, Beytepe-ANKARA Uluslararası Karma Sergi-Sanatsal Faaliyetler 1987 La Biannale des Ecoles D’art Europenne A Toulouse-FRANSA 2003 1rst International Regional Exhibition of Conjecturel Arts with the concept, “A Healthy Mind in a Healthy Body” Olympic Ideals, Lesvos-GREECE 2009 LUCÍA MARTÍNEZ Memorial” International Awards to the Arts 2,004–2,008, Exhibition, New Maracena’s City Council Hall, Maracena, Granada-SPAIN 2007 Asociation Cultura “Valentin Ruiz Aznar” Coord: L.Olga Maksinova, R. Furlotte, A. Gualda, Exhibition in the Art Gallery “Mile-End” of Montreal-CANADA Sanatçının On’un üzerinde ulusal ve Uluslar arası ödülü bulunmaktadır. Eser Hakkında Adı :Fıstık Ağacı ve Balıklı Göl Tekniği :Tuval Üzerine Yağlıboya Ölçüleri :95x90cm Yapıldığı Tarih:2002 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 361 Sergi Kataloğu Döne ARISOY Çalıştığı Kurum: Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Lisans 2007 Dumlupınar Üniversitesi Resim Bölümü Y. Lisans 2010 Dumlupınar Üniversitesi Resim Bölümü Karma Sergi 2006 - 67. Devlet Resim Heykel Yarışması Karma Resim Sergisi, 2006 - 25. Turgut Pura Vakfı Resim ve Heykel Yarışması Karma Resim Sergisi, İZMİR 2007 - Talens Resim Yarışması Karma Resim Sergisi, KÜTAHYA 2008 - Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü 5.Resim Ve Heykel Yarışması Sergisi, KAHRAMANMARAŞ 2009 - 4. Ahmet Yakupoğlu Resim Yarışması Karma Resim Sergisi, KÜTAHYA Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2007 - 5. Uluslararası Kapadokya (Karlık Evi) Sanat Kampı, NEVŞEHİR 2011- IV. Uluslararası Kervansaray buluşması Melita’ dan Battalgazi’ye Tarih -ArkeolojiKültür -Sanat Günleri Çalıştayı, MALATYA Eser Hakkında Adı :İsimsiz Tekniği :Linol Baskı Ölçüleri :70x100 Cm Yapıldığı Tarih: 2008 362 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Duygu BALCI Selçuk Üniversitesi Resim-iş Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Ulusal ve uluslar arası karma sergi etkinliklerine katılmıştır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 363 Sergi Kataloğu ELİF ŞENEL Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Uygulamalı Sanatlar Eğitimi Ana Sanat Dalı/Uygulamalı Resim Eğitimi Sanat Dalı 2003 Lisans Selçuk ÜniversitesiGiyim Sanatları Eğitimi 2006Y. Lisans Selçuk ÜniversitesiGiyim Sanatları Eğitimi Doktora/ Selçuk Üniversitesi Resim-İş Eğitimi 11 - 22 Mayıs 2009 - Selçuk Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi/KONYA Sanatçı Ulusal ve Uluslar arası bir çok karma resim sergisine katılmıştır. Eser Hakkında Adı : Northern Soul Tekniği : Tuval Üzerine Yağlıboya Ölçüleri : 50x70 cm. Yapıldığı Tarih: 2010 364 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Elvin ERENSOY 1977 senesinde izmir’de doğdu. Resim alanında bilgisini geliştirmek için kosova ‘ya gidip balkanların önemli isimlerinden çok yönlü sanatçı ethem baymak’ın atölyesinde bir yıl zaman zaman çalışmalarını sürdürdü.bu arada kosova’nın kimi kentlerinde sergilere ve üsküp’te ressamlar buluşmasına katıldı. yurt içi ve yurt dışında pek çok resim festivali, panel, karma sergi ve koloniye katılan sanatçının yurtiçi ve yurt dışında koleksiyonerler de eserleri mevcuttur. kendi geliştirdiği karışımlar ile kum dokusunda sgrafitto ve boya tekniğini uygulayan sanatçı kumsal yansımaları dizisi ile kumsalların ressamı olarak tanınmaktadır. özel atölyesinde çalışmalarına devam eden sanatçı toplum sorunlarına kayıtsız kalmayıp bir çok sivil toplum kuruluşu üyesidir. Sanatçının küf kokulu bakışlar / üç otuzlarında adı altında ‘Kosova Türk Sanatçılar Derneği’ yayınlarından 2010 yılında bir şiir kitabı yayımlanmıştır. 2011 yılında, şiir tiyatrosu topluluğuna ait 24 şairin seçkilerinden oluşan ‘iç’ten’ adlı ikinci kitabı basılmıştır. Eser Hakkında Teknik: Suluboya 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 365 Sergi Kataloğu Emel Gülçin ÜLKER 1989 Lisans/Anadolu Üniversitesi Eskişehir İş İdaresi Bölümü Kişisel Sergi 2008 Zıraat Odası Bafra Samsun 2010 Ziraat Bankası Mithatpaşa Sanat Galerisi; Ankara 2010 Resim Heykel Müzesi; Ankara 2007 Ziraat Bankası; Samsun 2007 İngiliz Kültür Derneği; Ankara Sanatçının 60’ In Üzerinde Karma Sergisi Vardır Eser Hakkında Adı :Turuncu Kelebek Tekniği :TÜYB Ölçüleri :70x50 Yapıldığı Tarih:2007 366 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Erdem ÜNVER Eğitimi: 1977 Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Öğretmenliği 1988 Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim-iş Öğretmenliği 1992 Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Master Programı 1997 Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Programı Görevleri: 1977–1997 Ortaokul ve Liselerde Eğitimcilik ve Yöneticilik 1997–2008 Niğde Üniversitesi Öğretim Üyeliği 2008 -… Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyeliği Çalışmaları: Yayınlanmış iki kitabı, bilimsel makale ve bildirileri vardır. Kişisel resim sergileri açtı, fuar, grup ve karma sergilere katıldı. Eser Hakkında Teknik Ebat : Yağlı Boya : 80x80 cm 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 367 Sergi Kataloğu Ethem BAYMAK Çalıştığı Kurum: Pristine Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bolümü Ethem BAYMAK Prizren’de doğdu. İlk ve ortaokulu, ardından da lise öğrenimini tamamladı, Doğup büyüdüğü kentte Yüksek Pedagoji Okulu’ndan mezun oldu. Priştine Radyosu Türkçe Yayınlarında gazeteciliğe başladı. Bir süre sonra kültür yayınlan sorumlusu görevine geldi. Halen de bu görevi yapmaktadır. Çağdaş Kosova Türk Edebiyatı’na günce türünde yazılarıyla girdi. Kendini deneme ve eleştiride denediği gibi, kimi kısa mizahi radyo oyunları da yazdı. Sonraki yıllarda inceleme-araştırma türünde de eser verdi. Son zamanlarda şiirle de uğraşmaktadır. Ethem Baymak’ın bugüne kadar yayımlanan kitapları şunlardır: “Günce” (anı, deneme, eleştiri, “Tan” Yayınları, Priştine 1987), “Süreyya Yusuf (İnceleme-araştirma, ‘’Tan” Yayınları, Priştine 1987), “Naim Şaban” (inceleme-araştırma, “Tan” Yayınları, Priştine, 1988), “Günsalkımı” (günlük, anı, deneme, eleştiri, “Tan” Yayınlan, Priştine 1989) ve “Sevişmenin Tam Zamanı” (şiirler, “Ulusal Kültür” Yayınlan, İstanbul 1992). “Esin” Dergisi’nin birkaç sayısında yayın yönetmeni olarak adı geçen Ethem Baymak aynı zamanda resimle de uğraşmaktadır. Kosova ve Türkiye’de birçok sergi açmıştır. Eser Hakkında resim boyutları: 15x25cm, tüyb. “isimsiz 368 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu F. Nuri KARA 1970 Şenkaya’da doğdu. 2000 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde “Plastik Sanatlarda Matematik” başlıklı Sanatta Yeterlik Tezini verdi. 2001 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine Öğretim Görevlisi, 2003 yılında Yardımcı Doçentlik kadrosuna atandı. 2003-2009 yıları arası Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölüm Başkanlığı görevini yürüttü. Birçok ulusal ve uluslar arası etkinliğe ve sergiye katılan sanatçı 4 kişisel sergi açtı. 2003 yılından itibaren aynı kurumda dekan yardımcılığı idari görevini sürdürmekte ve çalışmalarına devam etmektedir. Ödüller 1990 Körfez Resim Yarışması; Ödül 1997 7. Adana Çimento Resim Yarışması, Birincilik Ödülü 1997 3. Jokey Kulübü Resim Yarışması, Mansiyon 1997 Üstünler Tasarım Yarışması, Mansiyon 1997 5. Ayşe ve Ercümend Kalmık Resim Yarışması, Mansiyon 1999 Olimpiyat Komitesi Resim Yarışması, Ödül 2002 63. Devlet Resim Yarışması, Ödül Eser Hakkında Adı : Karşılaşmalar 2 Tekniği : Karışık Teknik Ölçüleri : 120x110 cm Yapıldığı Tarih:2009 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 369 Sergi Kataloğu Fatih BAŞBUĞ 2000 Lisans Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliği 2005 Y. Lisans Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Öğretmenliği Bilim Dalı 2009 Doktora Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Öğretmenliği Bilim Dalı 10 Kişisel Sergisi bulunan sanatçının 100’e yakın ulusal ve uluslararası karma resim sergisine eserleriyle katılmıştır. Sanatçının çeşitli yarışmalardan 10 ödülü bulunmaktadır. Sanatçı Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde öğretim üyesidir. Aynı zamanda Dekan Yardımcısı ve Resim Bölüm Başkanı görevini sürdürmektedir. Eser Hakkında Adı :Pazarda Çocuklar Tekniği :Tüyb Ölçüleri :35x50 cm Yapıldığı Tarih:2012 370 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Fatma Emel ERTÜRK 1952 yılında Bursada doğdu. Lisans eğitimini 1975 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Resim Bölümünde bitirdi. 1984 yılında Ankara üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde birinci yüksek lisansını ,Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde ikinci yüksek lisansını tamamladı. 1987 yılında Gazi Üniversitesinde sanatta yeterlik alan F.Emel Ertürk ,1993 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde sanat eğitiminde doktora yaptı. 2007 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesinden emekli olmuştur. Sanat eğitimciliğini halen Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesinde sürdürmektedir. Eğitimciliğinin yanında 14 kişisel sergi açan ve pekçok karma resim sergisine katılan F. Emel Ertürk sanat çalışmalarına da özel atölyesinde devametmektedir. Eser Hakkında Adı :Dalgalar Tekniği :suluboya Ölçüleri :70 X 53 Yapıldığı Tarih:2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 371 Sergi Kataloğu Filiz ÇELİK Çalıştığı Kurum: Artıkare Sanat Evi 2008 Lisans Selçuk Üniversitesi Resim-iş Öğretmenliği 2011 Y. Lisans Selçuk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Ana Bilim Dalı Resim-İş Eğitimi Bilim Dalı Kişisel Sergi 2010 Resim Sergisi, Devlet Güzel Sanatlar Galerisi, KONYA 2009 Resim Sergisi, Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi, ANKARA Karma Sergilerinden Bazıları 2011 Çekirdek Sanat Karma Sergi, İSTANBUL 2010 “Ustaların Gözüyle” Karma Resim, Heykel Sergisi, Çağdaş Sanatlar Galeri & Müzayede, İSTANBUL 2010 ‘’Aykırı Çizgiler ‘’ Ödüllü Karma Sergi, Çağdaş Sanatlar Galeri & Müzayede, İSTANBUL Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2011 I. Uluslararası İzmir Bianeli, İZMİR 2009 I. Uluslararası Tarihi Ve Kültürel Yönleriyle Türk-Alman İlişkileri Sempozyumu, Karma Sergi, S.Ü. SDKM, KONYA Eser Hakkında Adı :Kayıp Günah III Tekniği :Tuval üzerine yağlıboya Ölçüleri :60x90 Yapıldığı Tarih:2011 372 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Filiz ÇİMEN TÜLEK Çalıştığı Kurum: Dumlupınar Üniversitesi 2001 Lisans Hacettepe Üniversitesi Seramik Ve Cam 2005 Y. Lisans Hacettepe Üniversitesi Seramik Ve Cam Sanatçı Üç kişisel sergi açmıştır. Karma Sergi 2007 3 Kasım .2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Anadolu Aydınlanması Sergisi, 2008 4 Kasım-30 Aralık .Büyük buluşma sergisi Gazi Üniversitesi,Ankara. 2009 18-23 Ekim. Ankara ARTFORUM SANAT FUARI, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara. Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2010 07-11 Nisan.Unicera CERAMİSTANBUL Çağdaş Seramik Sanatı Sergisi, İstanbul, Tüyap. 2010 28 Eylül-2 Ekim. Unicera CERAMİSTANBUL Çağdaş Seramik Sanatı Sergisi, Bologna, İtalya. 2011 7-17 Eylül 3. Uluslar arası ANA TANRIÇALAR Seramik Sempozyumu Sergisi. KİNİDOS Datça Yakaköy. Eser Hakkında Adı :Warrior Tekniği :Kalıpla Şekillendirme Ölçüleri :55X55x48 Cm Yapıldığı Tarih:2010 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 373 Sergi Kataloğu Güler AKALAN 2002 yılında Doçent ve 2007 yılında Profesör oldu. Hakka, Köln, Dortmund, Helsinki ve Razgrad olmak üzere yurt dışında 5, yurt içinde 20 kişisel sergi açtı. BRHD, SEDER ve UPSD üyesi olan sanatçı, ikisi Devlet Özgün Baskıresim Yarışması’nda olmak üzere 20 ödül ve mansiyon kazanmış, Eser Hakkında Eser Tekniği: Gravür 374 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Gülşen KAHRAMAN Çalıştığı Kurum: Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Meslek Yüksekokulu El Sanatları Bölümü 1995 Ön Lisans Selçuk Üniversitesi Seramik 2007 Lisans Selçuk Üniversitesi 2010 Y. Lisans Selçuk Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Kimya Sanatçının ulusal ve uluslar arası etkinliklerinden Bazıları Mayıs 2011, “Renkler” Seramik Sergisi, I. Uluslararası Türkçe Konuşan Öğrenciler Kongresi, (12-14 Mayıs 2011) (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi- Karaman) Eylül 2011, “Kültürümüzden Yansımalar”, Seramik Sergisi, 1.Ulusal Kırsal Turizm Sempozyumu, (13-15 Eylül 2011), (Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi- Karaman) Kasım 2011, “1.Uluslararası Nevşehir Tarih ve Kültür Sempozyumu”, “Uluslararası Karma Sergisi”, (16-19 Kasım 2011), (Sebahat ve Erol Toksöz Uygulama Oteli-Nevşehir) Eser Hakkında Adı :“Kapadokya” Tekniği :Seramik Pano Ölçüleri :59x79 cm Yapıldığı Tarih:2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 375 Sergi Kataloğu Hatice Aybike AK Çalıştığı Kurum: Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 2010 Lisans Dokuz Eylül Üniversite Seramik ve Cam 2011 Y. Lisans Hacettepe Üniversitesi Seramik ve Cam Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2011 Macsabal Odun Pişirimi Sempozyumu Eser Hakkında Adı : Tekniği : Çini Yapıldığı Tarih: 2009 Ölçüleri : 376 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Hatice KETEN 1969 yılında doğmuştur. Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Yüksek Lisans ve Doktora Eğitimini Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim-İş Eğitimi Anasanat Dalı’nda tamamlamıştır. Halen Mehmet Akif Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Eser Hakkında TÜYB 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 377 Sergi Kataloğu Hatice Nilüfer SÜZEN Çalıştığı Kurum: Pamukkale Üni. Eğitim Fak. 1999 Lisans Süleyman Demirel Üniversitesi Resim 2005 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi 2011 Doktora Gazi Üniversitesi Resim-İş Eğitimi Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler Çankırı Karatekin Üniversitesi tarafından düzenlenen “Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Elemanları Karma Sergisi Ankara Rotary Kulübü tarafından Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Düzenlenen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü karma Resim Sergisi 2007 yılında “Görsed” tarafından Avusturya’da düzenlenen karma resim sergisi 2010 GESAM 23. Yıl karma Resim Sergisi Eser Hakkında Adı :Erişte Tekniği :Tuval Üzerine Yağlıboya Ölçüleri :60x80 cm Yapıldığı Tarih:2010 378 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Himmet GÜMRAH Atılım Üniversitesi, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, 1957 Şebinkarahisar / Giresun doğumlu, 1976-81 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Yüksek Resim Bölümü’nde eğitim gördü, 1983-94 Elazığ, Fırat Üniversitesi’nde öğretim elamanı olarak görev yaptı, 1986-89 “Sanatta Yeterliliğini” Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yaptı, 1994.8 Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Resimİş Eğitimi Anabilim Dalında görev yaptı. Halen Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesinde öğretim üyesi olarak meslek yaşantısına devam etmektedir. 1979 yılından bugüne kadar 3 tanesi Kuru Pastel tekniğinde olmak üzere 13 kişisel sergi açtı. Bu sergilerden birini, Bulgaristan’ın Turnovo şehrinde gerçekleştirildi. Başta; Devlet Resim-Heykel sergileri, DYO ve Tekel yarışmalı sergileri olmak üzere ulusal ve uluslar arası fuarlarda, yarışmalı ve karma sergilerde eserleri sergilendi. Sanatçının bir eseri 1990 yılında, BP Oil Avrupa Genç Sanatçılar Yarışmasında sergilendi ve satın alındı. Sanatçı altı ödül sahibidir. Eser Hakkında Adı : Sarı-Beyaz (Mini Senfoni) Tekniği : T. Üz. Akrilik Boya Boyutu : 51 x 51 Cm Yılı : 2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 379 Sergi Kataloğu Hülya ULAŞ FEYZIOGLU 1970 yılında Çankırı’da doğdu, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı. 1991 yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Yüksek Lisans (1995), Sanatta Yeterlik (2008) çalışmalarını tamamladı. Altı arkadaşı ile birlikte 1992’de Hangar Sanat Oluşumunu kurdu ve Hangar Sanat Defterini yayınladı. 1995 - 2009 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanlığı Okullarında Resim Öğretmeni olarak görev yaptı. 2009 yılında Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde Öğretim Üyesi olarak göreve başladı. Aynı üniversitede Resim Bölüm Başkanı olarak görevine devam etmektedir. Beşi kişisel sergi olmak üzere çeşitli karma sergilere katıldı. 57. Devlet Resim Yarışmasında ödül aldı. Sanatçının yurtiçi ve yurtdışında çeşitli kolleksiyon ve müzelerde eserleri bulunmaktadır. Eser Hakkında Adı : Tekniği :Tuval Üzerine Yağlıboya Ölçüleri :100x250 cm Yapıldığı Tarih:2009 380 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Işıl DURAL 1981 Lisans Gazi Üni.Mesleki Eğitim Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı Sanatçı 5 Kişisel Sergi açmıştır. Karma Sergilerinden Bazıları Düş Yolcusu Sanat Durağı, Caddebostan/İstanbul, 2012 Kozyy Kültür Merkezi, Kozyatağı/İstanbul, 2012 Cihangir Sanat Galerisi, İstanbul, 2009 Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler T.C. Kültür Bakanlığı “10.Şefik Bursalı Resim Yarışması”, Sergileme Ödülü,2010 “5. Zeytin Şenlikleri” Zeytinli Belediyesi, Akçay/Balıkesir, 2003 Eser Hakkında Adı :“Sınır” Tekniği :2011 Ölçüleri :96x116 Yapıldığı Tarih:Tuval üzerine yağlıboya (TÜYB) 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 381 Sergi Kataloğu İsmail BAŞER 1977 - Gazi Eğitim Enstitüsü Resim İş Bölümü´nden mezun oldu 1980 - 1981 aynı bölümde müdür yardımcılığı yaptı 1981 - 1986 orta öğrenimde resim öğretmenliği yaptı 1986 - 1990 Ankara 19 Mayıs törenlerini düzenleme komitesinde görev aldı 1990 - Kültür Bakanlığı´na geçerek Nevşehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü’ne atandı 1991 - Gazi Üniversitesi Resim Bölümü’nde lisansını tamamladı 1995 - Selçuk Üniversitesi Resim Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi aldı 1995 - 1996 Selçuk Üniversitesi Resim Bölümü’nde, Niğde Üniversitesi Resim Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak görev yaptı Sanatçı, GESAM ve Ankara Ressamlar Derneği üyesidir. Yağlıboya resimlerinde konu olarak Kapadokya’yı seçmiştir. Yurtiçindeki ve yurtdışındaki çeşitli koleksiyonlarda çok sayıda eseri bulunmaktadır. Eser Hakkında Eser Tekniği: Karışık Teknik Ölçüsü: 70x70 cm 382 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Lütfi BAYRAK Çalıştığı Kurum: Niğde Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi 1999 yılında aynı üniversitenin Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-iş Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Halen resim öğretmeni olarak görevini sürdürmektedir. Sanatçı 3 kişisel sergi açmıştır. Karma Sergi 1999 – Ankara, Osmanlının Kuruluşunun 700. Yılı Sergisi 2004 – Mavi Turuncu Sanat Merkezi Karma Sergisi 2006 – Niğde Kültür Merkezi Karma Ebru Sergisi Eser Hakkında Adı :“Niğde Aladağlar” Tekniği : Tüyb Ölçüleri : 55X65 Cm Yapıldığı Tarih: 2004 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 383 Sergi Kataloğu Mehmet BAŞBUĞ 1956 Yılında Diyarbakır’da doğdu. Bursa Eğitim Enstitüsü Resimİş Eğitimi Bölümünden mezun oldu. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde Lisans tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Bilim Dalı’nda “YÜKSEK LİSANS , “SANATTA YETERLİLİK” ve “DOKTORA” yaptı. Bugüne kadar yurt içinde ve yurt dışında binden fazla karma ve grup sergilerine katıldı. Çeşitli yarışmalara katılarak 17 ödül aldı. Yurt içinde ve dışında 80 kişisel sergi açtı. Çeşitli sergi ve yarışmalarda jüri üyeliğinde bulundu. Çok sayıda eserleri özel ve resmi koleksiyonlarda, müzelerde bulunan sanatçı, Ankara Ressamlar Birliği kurucu üyesidir. Sanatçı, kısa adı GESAM olan, 5846 Sayılı Yasa ile kurulan Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği kurucu üyesi ve halen yönetim kurulu üyesidir. Mehmet Başbuğ, halen Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde dekanlık ve resim bölümü başkanlığı görevlerini yürütmektedir. Eser Hakkında Adı : Kapadokya’da Atlar Tekniği : TÜYB Ölçüleri : 170x120cm Yapıldığı Tarih: 2011 384 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Mehmet Lütfi HİDAYETOĞLU Çalıştığı Kurum: Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 2004 Lisans Gazi Üniversitesi Mobilya ve Dekorasyon Eğitimi 2006 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Mobilya ve Dekorasyon Eğitimi 2011 Doktora/S.Yeterlik/Gazi Üniversitesi Mobilya ve Dekorasyon Karma Sergilerinden Bazıları 2011, “IFAS 2011” Uluslararası Güzel Sanatlar Sempozyumu, Konya 2010, Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Elemanları Geleneksel Nevruz Sergisi, Konya 2011, Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Elemanları Geleneksel Nevruz Sergisi, Konya Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2006, Uluslararası Melitadan Battalgazi’ye kültür sanat günleri, Malatya 2011, V. Uluslararası Türk Kültürü ve Sanatları Kongresi- Sanat Etkinlikleri, Madrid, İSPANYA Eser Hakkında Adı : Hoodoo Tekniği : Pleksiglass bükme Ölçüleri : 13x13x35cm Yapıldığı Tarih:2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 385 Sergi Kataloğu Mehmet ŞİRZADE 1946 yılında Nahçivan’da doğdu. Azerbaycan Devlet Sanatçısı Şirzad, ilk ve orta öğrenimini Nahçivan’da yaptı. 1968’de Bakü Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’nü, 1984-1990 yılları arasında ise Çerniçef adına Saratof Üniversitesi’ni bitirdi. TV, Sinema ve Tiyatro Ressamlığı yapan sanatçı halen Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Moskova, Bakü, Nahçivan, Tiflis, İstanbul, Ankara, Trabzon, Niğde, Nevşehir gibi şehirlerde kişisel sergilerin yanı sıra karma sergilere katılmıştır. Resimlerinde Türk dünyasının kent ve köy yaşantısını, ızdırabını ve dinamizmini felsefi bir duygu ile dile getirmektedir. Çok sayıda özel koleksiyonlarda bulunan sanatçının Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Koleksiyonu, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları, Azerbaycan Devlet Müzesi gibi resmi kurum koleksiyonlarında da bulunmaktadır. Eser Hakkında Eser Boyutu: 100cm X 80cm Teknik: Tual Üzerine Yağlıboya 386 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Melek ABUT 1982 - Bolu’da doğdu. 1995 - 1999 Bolu Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, Resim Bölümü, 1999 - 2003 Marmara Üniversitesi, Resim-İş Öğrt, Lisans Programı, 2003 - 2005 Marmara Üniversitesi, Eğitim Bil. Ens. Resim Yüksek Lisans Programı, 2006 - 2011 Marmara Üniversitesi, Eğitim Bil. Ens. Resim Doktora Programı’nı bitirdi. 2011 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü’nde Yrd. Doç. Dr. olarak görev yapmaktadır. Sanatçının 7 Ödülü, 7 Uluslararası sergi ve bianel, 31 Ulusal sergi katılımı vardır. Eser Hakkında Teknik :Çinko Gravür/Akuatinta Baskı Boyutu: 25x35 cm 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 387 Sergi Kataloğu Metin CANSIZ 1977 Y. Lisans /Wiesbaden Fachhoch Schule Almanya İnş.Yüksek Mühendisi Sanatçının 5 kişisel sergisi bulunmaktadır. Karma Sergilerinden Bazıları İzmir AKM İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzesi Foça Belediyesi Sosyal Çeşme Eski Kilise Sergi Alanı İzmir Doğanart Galeri Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler Çeşme 1.Uluslararası Resim Şenliği İzmir 1. Egeart Sanat Etkinlikleri Ege Üniversitesi Nevşehir Sempozyumu İzmir 2. Egeart Sanat Etkinlikleri Eser Hakkında Adı :İki Peri Tekniği :Pişmiş Toprak Ölçüleri :10x25x38 Yapıldığı Tarih:2011 388 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Mezahir AVŞAR Azerbaycan, Karabağ Bölgesi, Avşar Köyü, 12.01.1955 doğumludur. Şu anda Konya Selçuk Üniversitesi-Güzel Sanatlar Fakültesi-Seramik Bölümü Başkanı olarak görev yapmaktadır. İlk ve ortaöğrenimini tamamladıktan sonra Lisanını AzerbaycanBakü’de Ressamlık Mektebinde 1978 yılında tamamlamıştır. Yüksek Lisansını 1982 yılında Rusya’da St. Petesburg Devlet Endüstriyel Sanatlar Akademisinde, Doktora eğitimini 1984 yılında Rusya’da St. Petesburg Devlet Endüstriyel Sanatlar Akademisinde yapmıştır. Selçuk Üniversitesi-Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü - Bölüm Hakkında (Bölüm Başkanı: Mezahir AVŞAR) Eser Hakkında Adı :İki Peri Tekniği :Pişmiş Toprak Ölçüleri :10x25x38 Yapıldığı Tarih:2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 389 Sergi Kataloğu Münire Meral YAĞÇI Çalıştığı Kurum: Dicle Üniversitesi 1981 İstanbul doğumludur. 2003 Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği 2007 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Resim İş Öğretmenliği Karma Sergi 2011 Daha Çok Sanat Sergisi, Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Sanat Galerisi, Diyarbakır 2010 Fabrikart Grup Uluslararası Çağdaş Sanatlar Festivali, Kapadokya, Nevşehir 2010 Sanatın Anadolu Aydınlanması 2010 Projesi, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Proje Grubu Sergisi, The Marmara Pera Sanat Galerisi, İstanbul Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2011 IFAS, Uluslararası Güzel sanatlar Sempozyumu Sergisi, Selçuk Üniversitesi, 2011 Art For Peace, Herastrau Park & Gallery, Bucharest 2011 1. Odessa Uluslararası Sanat Sempozyumu Sergisi, Doğu Batı sanatları Müzesi, Odessa/Ukrayna Eser Hakkında Adı : Hoodoo Tekniği : Pleksiglass bükme Ölçüleri : 13x13x35cm Yapıldığı Tarih:2011 390 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Nazife SALIK 1984 Adıyaman-Gölbaşı doğumludur. İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünden 2010 yılında mezun olmuştur. 2011 Yılında Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde araştırma görevlisi olarak göreve başlamıştır ve devam etmektedir.Yurt içinde birçok karma sergiye katılmıştır. Çalışmalarına Nevşehir Üniversitesinde devam etmektedir. Karma Sergilerinden bazılar 2009 Kültür ve Sanat Sokağı Açılışı. Resim ve Seramik Sergisi.Yeşilyurt-Malatya 2008 Malatya Ezacılar Odası Seramik Sergisi.Ezacılar Odası-MALATYA 2011 Nevruz Sergisi.NEVŞEHİR 2011 Nevşehir Üniversitesi Cumhuriyet Sergisi-NEVŞEHİR Ulusal-Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2011-1.Uluslararası Tarih ve Kültür Sempozyumu Karma Sergisi.NEVŞEHİR Eser Hakkında Adı :İki Peri Tekniği :Pişmiş Toprak Ölçüleri :10x25x38 Yapıldığı Tarih:2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 391 Sergi Kataloğu Nilgün ŞENER 1972 Eskişehir doğumlu olan Nilgün Şener, 1994’de Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Resim-İş Eğitimi Resim A. S. dalından mezun oldu. 1998’de Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim-İş Eğitimi alanında Yüksek Lisansını, 2004’te ise Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim alanında Sanatta Yeterliliğini tamamladı. 1993-2003 yılları arasında M. E. B.’na bağlı olarak ilk ve orta öğretimde resim-iş öğretmenliği yapan Şener, 2004 yılından itibaren Kocaeli Üniversitesi Değirmendere Ali Özbay MYO. da çalışmaya başladı. Sanatsal çalışmalarının yanında MYO. da sırasıyla Bölüm Bşk. vk. (2005-2006) ve Md. Yrd. (2006-2009) olarak görev yaptı. Halen aynı kurumda Yrd. Doç. olarak görev yapan sanatçı birçok grup ve karma sergiye katılmıştır. Sanatçının bir kişisel Resim sergisi bulunmaktadır. Eser Hakkında Tekniği : Tuval üstüne yağlıboya Yılı : 2008 392 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Nimet KESER Çalıştığı Kurum: Dicle Üniversitesi 1994 Lisans Hacettepe Üniversitesi Resim Bölümü 2002 Y. Lisans Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Doktora Ankara Üniversitesi Resim Bölümü Sanatçının 5 Kişisel sergisi bulunmaktadır. Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler International Bienniale Festival of Portrait, Drawings and Graphics, Tuzla, Bosna Hersek 5th Annual Human Rights Art Exhibition, South Texas College Art Gallery, Texas, Amerika 2nd International Painters and Sculptors Bienniale, Split, Hırvatistan X. Internaional Painters and Sculptors Meeting, Island Solta, Hırvatistan Eser Hakkında Adı : Tekniği : Tuval Üzerine Yağlıboya Ölçüleri : 110x120 cm Yapıldığı Tarih:2009 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 393 Sergi Kataloğu Nuray MAMUR Çalıştığı Kurum: Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü 1999 Lisans Gazi Üniversitesi Resim-iş Eğitimi 2002 Y. Lisans Abant İzzet Baysal Üniversitesi Resim-iş Eğitimi 2009 Doktora Resim-iş Eğitimi Gazi Üniversitesi Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler Gazi University Mimar Kemalettin Room- 17-21th October 2011, I. International Art Symposium- Ankara/Turkey (Seçimli Kataloglu), 2011 AKFİD-21-24/10/2010, V. International Turkish Arts Exhibition, (Seçimli-Kataloglu) ŞAM-SURİYE, 2010 Sanat Etkinliği / 9-13 May 2011. Madrid-Spain, V. International Turkish Culture and Arts Congress/Art Activity (Seçimli) , 2011 Eser Hakkında Adı :Sınırlandırılmış Tekniği :Gravür Ölçüleri :20X30(Baskı Boyutu) Yapıldığı Tarih:2011 394 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Oğuz YURTTADUR Çalıştığı Kurum: Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 1977 yılında Konya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Konya’da tamamladı. 2004 Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Resim-İş Öğretmenliği Bölümü 2004 Yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Resimİş Öğretmenliği Yüksek Lisans Programı Sınavını Kazanarak Yüksek Lisansa Başladı Ve 2007 Yılında “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Yurtdışına Gönderilen Ressamların Türk Resim Eğitimine Etkileri” isimli teziyle mezun oldu. 2007 Yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Resim-İş Öğretmenliği Doktora Programı (Devam Etmektedir). Birçok resmi ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Gesam (Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) ve Görsed (Görsel Sanatlar Eğitimi Derneği) Üyesidir. Eser Hakkında Adı :Dönence Tekniği :TÜYB Ölçüleri :20x30 (Baskı Boyutu) Yapıldığı Tarih:2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 395 Sergi Kataloğu Osman ALTINTAŞ Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Y. Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Doktora Gazi Üniversitesi Resim-İş Kişisel Sergi Ankara T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Azerbaycan Ressamlar İttifakı Sergi Salonu, Azerbaycan Ankara Sur Sanat Merkez İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Sanat Galerisi ÖDÜLLER 1- Zafer Bayramı 50.Yıl Resim Yarışması, ÖDÜL 2- Kızılay Resim Yarışması, MANSİYON 3- Orman Bakanlığı Resim Yarışması, ÖDÜL 4- D.Y.O Resim Yarışması, ONUR BELGESİ 5- M.E.Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Konulu Resim Yarışması, ÖDÜL 6- Kültür Bakanlığı Zonguldak Vakfı Resim Yarışması, ÖDÜL 7- Kültür Bakanlığı Devlet Resim Heykel Sergisi, ÖDÜL 8- Kültür Bakanlığı Mevlana Resim Yarışması, MANSİYON 9- Süvari Yayın Gurubu Resim Dalında Yılın Sanatçısı Eser Hakkında Adı :Düzenleme Tekniği :Tuval Üzerine Yağlı Boya Ölçüleri :200x110 cm Yapıldığı Tarih:2011 396 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Özcan ÖZKARAKOÇ 1977 yılında Konya’da doğdu. 2001 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-iş Eğitimi Anabilim Dalı’ndan mezun oldu. 2001-2003 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda Resim Öğretmeni olarak görev yaptı. 2003 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-iş Eğitimi Anabilim Dalı’na Araştırma görevlisi olarak atandı. 2004 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Yüksek Lisans, 2011 yılında ise Selçuk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde Doktora eğitimini tamamladı. Yurtiçi ve yurtdışında birçok karma sergiye katılan sanatçı halen Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde görev yapaktadır. 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 397 Sergi Kataloğu Özden YARIMCA 1980 Tercan / Erzincan’da doğdu. 2003 yılında Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Anabilim Dalı Resim Öğretmenliği’nde lisans eğitimini , 2006 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Resim iş Öğretmenliği Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini, 2010 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Resim iş Eğitimi’nde doktora programını tamamladı. 1995-2010 yılları arasında Resim Öğretmeni olarak görev yaptı. 2010 Halen Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Kişisel ve karma birçok sergiye katılmıştır. Eser Hakkında Teknik : TÜYB Boyut : 80x80 cm Yapım Yılı 2011 398 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Sadettin SARI 1962 Emirdağ’da doğdu. Lisans öğrenimini Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim İş Eğitimi Bölümü’nde yaptı. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Dekan Yardımcılığı ve Resim İş Eğitimi Bölüm Başkanlığı görevini yürüten Sadettin SARI, 1995 yılında Yardımcı Doçent, 2005 yılında Doçent ve 2010 yılında Profesör oldu. Sanat, Tasarım, Sanat Eğitimi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri ile ilgili birçok Ulusal ve Uluslararası Kongre, Sempozyum ve Fuarlara katılıp bildiriler sundu, birçok panel, seminer ve konferanslara konuşmacı olarak katıldı. Başta Devlet Resim Heykel Sergisi olmak üzere çok sayıda Ulusal ve Uluslararası organizasyonlardaki sergilere eserleriyle katıldı. 6 Kişisel Sergisi bulunan Sadettin SARI, halen Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölüm Başkanı ve Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürü olarak görev yapmaktadır. Eser Hakkında Adı : Karada Tekniği : Elyapımı Kağıt Üzerine Karışık Teknik Ölçüleri : 2011 Yapıldığı Tarih: 30x40 cm 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 399 Sergi Kataloğu Savaş Kurtuluş ÇEVİK 1981 Arguvan’da Doğdu. 2004 İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-iş Öğretmenliği Bölümünü bitirdi. 2005 Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünde Yüksek Lisans Derslerine Katıldı. 2009 Y. Lisans /Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Resim - İş Eğitimi B.D. 2010 Doktora /Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Resim - İş Eğitimi B. D. (Tez Dönemi) İki kişisel Baskı sergisi olmak üzere bir çok ulusal ve uluslararası karma Baskı Resim sergisine katılmıştır. Nevşehir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde Araştırma Görevlisi Olarak Çalışmaktadır. Eser Hakkında Adı :Filistin Tekniği :Mono Baskı Ölçüleri :50x50 Yapıldığı Tarih:2011 400 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Selda BEKAR 2010 Lisans Çukurova Üniversitesi Resim-İş Öğret. 2011 Y. Lisans Çukurova Üniversitesi Resim - İş Öğret. Karma Sergi 2010- Toplu İğne Grubu ‘’Sarı sıcak’’ başlıklı Resim, Heykel sergisi, 75.Yıl Sanat Galerisi - Adana. 2010- Dumlupınar Üniversitesi, 4. Ahmet Yakupoğlu Resim Yarışması Sergileme - Kütahya. 2010 - Ankara Barosu Sanat Eseri Yarışması sergileme - Ankara. 2011 - İçel Sanat Kulübü ‘Sevgi ve Dostluk’ Karma Resim Sergisi - Mersin 2011 - Cumhuriyet Üniversitesi ‘Ekim Geçidi’ Sergisi - Sivas. Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2010- Toyota Onatça 1.Ulusal Çağdaş Sanat Sergisi “yeni eskiler - eski yeniler”, Onatça Sanat Galerisi - Adana 2011- UPSD Genç Etkinlik 5 ‘Özgürlük, Sil Baştan!’ Sergisi, MKM Beşiktaş Çağdaş İstanbul 2011- 1.Uluslararası İzmir Sanat Bienali - İzmir. Eser Hakkında Adı : Gri Tekniği : Yağlı boya Ölçüleri : 100x100 cm Yapıldığı Tarih:2010 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 401 Sergi Kataloğu Selda KOZBEKÇİ Çalıştığı Kurum: Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi 1988 - 92 Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Heykel Bölümü 1992 - 95 Y. Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Anasanat Dalı 2000 - 10 Doktora/ Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Anasanat Dalı Kişisel Sergi 2010 “Kaftanlar”, Yağcı Kültür Sanat Merkezi, Burhaniye / TÜRKİYE Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetlerinden Bazıları 2011 TexpoART Internatıonal Exıbıtıon Of Textıle Art, Jürili sergi, IAŞI, ROMANYA 2011 “Korea-Russia International Invited Fashion Exhibition”, Davetli Sanatçı, Moscow State University of Design and Tochnology Moscow, RUSSIA 2012 “4th International Triennial Of Miniature Textiles”, Jürili Sergi, Szombathely Tekstil Galerisi/HUNGARY Eser Hakkında Adı : Memories II Tekniği : Karma Teknik Ölçüleri : 90X70cm Yapıldığı Tarih:2010 402 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Serhad RZAEV 24.01.1954’de Azerbaycan’ın İmişli Kentinde doğdu. 1970-72 Güzel Sanatlar Okulu, Önlisans eğitimi gördü. 1977-81 yıllarında dört yıllık Bakü Azimzade Güzel Sanatlar Yüksekokulunda Lisans eğitimi gördü. 1985-1991 yılları arasında Sank-Petersburg Güzel Sanatlar Akademisinde ünlü Ressam Yevsey Moiseenko’nun stüdyosunda Lisans üstü eğitimini tamamlandı. 1994 - 1999 yılları Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde, 1999 - 2005 yılları Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. 2004 yılında Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UNESCO) üyesi olmuştur. 2004 yılında Uluslararası ”Avrasya” Hümaniter ve Sosyal Bilimler Akademisi hakiki üyeliğine alınmıştır. 2005 Dünya Barış Enstitüsü (UNESCO) tarafından kendisine Fahri Profösör’lük ünvanı verilmiştir. Eser Hakkında Teknik :TÜYB 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 403 Sergi Kataloğu Serpil KAPTAN Çalıştığı Kurum: Ondokuz Mayıs Ünv. 1995 Lisans Ondokuz Mayıs Ünv. Resim iş Eğitimi 1999 Y. Lisans Hacettepe Ünv. GSF Grafik Bölümü 2012 S.Yeterlik Hacettepe Ünv. GSF Grafik Bölümü Uluslararası sanatsal etkinliklerden Bazıları 2007 Ankara Ekslibris Derneği Üyeleri, karma exlibris sergisi Tampere ve Iisalmi Finlandiya 2007 5th İnternational Symposium of İnteractive Media Design (The Faculty of the Communication Design Department of The Yeditepe University, İstanbul 2008 6th İnternational Symposium of İnteractive Media Design (The Faculty of the Communication Design Department of The Yeditepe University, İstanbul Eser Hakkında Adı : İkilem Tekniği : Fotoğraf Ölçüleri : 4288 x 2848 px Yapıldığı Tarih: 2011 404 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Sevda DEMİR PARLAK Çalıştığı Kurum: Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Tekstil Ve Moda Tasarım Bölümü, Moda Giyim Tasarımı Anasanat Dalı 1998 Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Bölümü / Moda Giyim Tasarımı 2006 Y. Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Moda Tasarımı Bölümü / Moda Giyim Tasarımı 2007 Doktora/S.Yeterlik/ Dokuz Eylül Üniversitesi Tekstil Moda Tasarımı Bölümü / Moda Giyim Tasarımı Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetlerinde Bazıları International Triennial Of Miniature Textiles”, Jürili Sergi, Szombathely Tekstil Galerisi, Macaristan, 26 Haziran-13 Eylül 2009 İmece”, Uluslararası Katılımlı Güzel Sanatlar ve Tasarım Sempozyumu, Jürili Sergi 18-24 Ekim 2009 Eskişehir/Türkiye“3. EgeArt Sanat Günleri”, Davetli Sanatçı, Ege Üniversitesi, 11-15 Aralık 2009, İzmir / Türkiye “4. EgeArt Sanat Günleri”, Davetli Sanatçı, Ege Üniversitesi, 9-25 Aralık 2011, İzmir/ Türkiye Eser Hakkında Adı : “SEARCH” Tekniği : Karma Teknik Ölçüleri : 90 x 2.75 cm Yapıldığı Tarih:2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 405 Sergi Kataloğu Sevgi AVCI Çalıştığı Kurum: Dokuz Eylül Üniversitesi 1989 Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Resim 1992 Y. Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi Resim 2003 Doktora Dokuz Eylül Üniversitesi Resim Kişisel Sergilerinden Bazıları 2006 Sevgi AVCI Resim Sergisi -GSF Sanat Galerisi, 11 - 21 Mayıs-İzmir 2009 Sevgi AVCI Resim Sergisi İş Sanat Galerisi, 7 - 25 Nisan, Konak -İzmir 2011 Sevgi AVCI Resim Sergisi İskele Yağcı Kültür Merkezi, 7-21 Temmuz, Ören-Burhaniye Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetlerden Bazıları 2002 63. Devlet Resim Yarışması ‘Başarı Ödülü’, Ankara 2009 İmece 2009 Uluslararası Katılımlı Güzel Sanatlar Ve Tasarım Sempozyum Jurili Sergi (22-31 Ekim ) Eskişehir 2006 Uluslararası XII. Desen ve Baskı Resim Bienali – Çin / XII. İnternational Drawing and Print Painting Biennial, R.O.C 2009 IV. Uluslararası Çağdaş Mozaik Bienali, Çağdaş Seramik Müzesi (13 Haziran -13 Ağustos) ARJANTiN Eser Hakkında Adı : KAPATMALAR Tekniği : Müdahale edilmiş ready-made ile kolaj Ölçüleri : 105x90 cm Yapıldığı Tarih:2009 406 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Sinem ÖNEY ARSLANHAN Çalıştığı Kurum: Ankara Özel Tevfik Fikret Okulları 1999-2003 Lisans Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Resim – İş Ana Bilim Dalı Y. Lisans 2009-2012 (devam ediyor) Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü Kişisel Sergi 2010-Sinop Müzesi - Sinem Öney Arslanhan & Ramazan Baltacı Kişisel Sergisi - Sinop Karma Sergiden seçmeler 2011 Beyoğlu Öğretmenevi Sanat Galerisi - Görsel Sanatlar Öğretmenleri 1. Karma Sergisi - İstanbul 2011 Deniz Müzesi Sergi Salonu - Dora Maar-Picasso-Camgöz Sanat - İstanbul 2011 Ucube-Ebucu Karma Sergi - Eskişehir Tepebaşı Binası Hizmet Binası Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2010- Gama Gallery - Turkish Women’s Art Exhibition - Skala Eressos - Yunanistan Eser Hakkında Adı : ”Kal” Tekniği : tual üzerine akrilik Ölçüleri : 80x80 cm Yapıldığı Tarih:2010 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 407 Sergi Kataloğu Süreyya TURANLI Çalıştığı Kurum: Milli Eğitim Bakanlığı 2002 Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği 2005 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği 2011 Doktora/S.Yeterlik/ Gazi Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 07 Kasım 2010’da Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği üyelerine “Kitle Kültürü ve Sanat: Pop Art” konulu konferans verdi. TOSSFED (Türkiye Özel Sporcular Spor Federasyonu) Sanat Kurulu Üyesi. Bu kapsamda 2010 yılında “Sporun Gülen Yüzü” fotoğraf sergisi Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesinde açılmıştır. 2010 Afiş ve Davetiye Tasarımı, “Sporun Gülen Yüzü” Fotoğraf Sergisi. Eser Hakkında Adı : İsimsiz Tekniği : Tuval Üzerine Yağlıboya Ölçüleri : 70X80 Yapıldığı Tarih:2010 408 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Şakir ÖZÜDOĞRU Çalıştığı Kurum: Anadolu Üniversitesi 2008 Lisans Anadolu Üniversitesi Moda Tasarımı 2012 Y. Lisans Anadolu Üniversitesi Moda Tasarımı Karma Sergi 4. Uluslararası Fabrikartgrup Çağdaş Sanatlar Festivali, Mustafapaşa, Nevşehir, 1-7/09/2009. YIKIM2011, Uluslararası Sürrealist Sergi, İstanbul, 12-27/05/2011 I. Uluslararası İzmir Sanat Bienali, İzmir, 4-11/05/2011 Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler “Sanat Yolda Gezici Posta Sanatı Projesi”, 6. Uluslararası Fabrikartgrup Çağdaş Sanatlar Festivali, Uçhisar, Nevşehir, 11-18/08/20011. “Yeni Renkler”, IV. Uluslararası Beyoğlu Şiir Festivali, İstanbul, 25/04/2009 “Karışık Haller”, Anadolu Üniversitesi Mezunları Karma Sergisi, Haller Gençlik Merkezi Sergi Salonu, Eskişehir, 13-21/03/2010. Eser Hakkında Adı : Şelale (Kapadokya I) Tekniği : Dijital Baskı Ölçüleri : 80*65 Yapıldığı Tarih:2010 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 409 Sergi Kataloğu Şemsettin Ziya DAĞLI Kastamonu ili Tosya ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara Hasanoğlan Atatürk İlk öğretmen Lisesinde tamamladı. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş eğitimi bölümü resim ana sanat dalından mezun oldu. Bir süre Çankırı ve Ankara’da öğretmenlik yaptı. Milli Eğitim Bakanlığınca düzenlenen öğretmen formasyon kazandırma kurslarında öğretim görevlisi olarak görev aldı. Gazi Eğitim Fakültesi resim bölümünde yüksek lisans, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde sanatta yeterlilik yaptı. Halen Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü Başkanı olarak görevini sürdürmektedir. Uluslar Arası Kişisel Sergiler Uluslararası Niksar Çamiçi Yayla Şenlikleri Ebru Sergisi;26-28 Haziran 1998, Belediye Gençlik Merkezi / NİKSAR 9.Altın Koza 13 Kare Uluslararası Sanat Festivali,4-15 Aralık 2007, Ebru Sergisi Başkent Üniversitesi ADANA 42. Uluslararası Akşehir Nasrettin Hoca Şenliği; 05.10 Temmuz 2001, Yeni Belediye Sarayı / AKŞEHİR 410 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu T. Baran KAMİLOĞLU 1981 Kars doğumlu, ilk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitim Resim-iş Öğretmenliği Bölümü’nden 2002 yılında lisans, 2009 yılında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Halen Milli Eğitim’e bağlı bir okulda resim öğretmeni olarak çalışmaktadır. Sanatçının 5 kişisel Sergisi bulunmaktadır. Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetlerden Bazıları 2009- 9. Şefik Bursalı Resim Yarışması-Ankara RHM 2009- Rh+ Sanart Dergisi “Yılın Genç Ressamı 2008” Finalistleri Yarışması Sergisi, Tevfik İhtiyar Sanat Galerisi - İstanbul 2009- 69. Devlet Resim ve Heykel Sergisi (Ankara, İstanbul, İzmir) 2008- 8.Şefik Bursalı Resim Yarışması-Ankara RHM. 2008- 69. Devlet Resim ve Heykel Sergisi (Ankara, İstanbul, İzmir) Eser Hakkında Adı : Bekleyiş Tekniği : t.ü.y.b. Ölçüleri : 100x70cm Yapıldığı Tarih:2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 411 Sergi Kataloğu Tahsin HANCIOĞLU 1948 de Kerkük’de doğdu. İlk, Orta ve Lise öğrenimini Kerkük’de tamamladı. 1967 - 1971 Bağdat Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Bölümü’den mezun oldu. 1971 - 1975 İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu’ da ikinci üniversitesini okudu. (Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü) 1983’de Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’de Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı. 1986’ da Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Arkeoloji ve Sanat Tarihi Doktora” programını tamamladı. Aynı yıl Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’de Yrd.Doç.Dr. olarak atandı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’de Resim Dalında “Sanatta Yeterlilik” aldı. 1991’de Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’de Doçent oldu. 1994’de Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nü kurdu. 1997’de Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde Profesör oldu. Halen aynı Üniversitede görevine devam etmektedir.Beş Kişisel Sergisi bulunan sanatçı ulusal ve uluslar arası çok sayıda karma sergiye katılmış birçok özel koleksiyonda eseri bulunmaktadır. Kişisel Sergiler 1977 Ankara Çağlar Sanat Merkezi 1990 Ankara Bel-Pa Sanat Galerisi 1991 Çorum Devlet Güzel Sanatlar Galerisi 1993 Çankırı Devlet Güzel Sanatlar Galerisi 1993 Ankara Talih Kuşu Sanat Galerisi 412 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Tolga AKALIN Çalıştığı Kurum: Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Resimİş Anabilim Dalı 2003 Lisans Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Resim-İş 2008 Y. Lisans Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Resim-İş 2011 Doktora Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Resim-İş 2009 “Gölge Seyirlikler” Devlet Resim ve Heykel Müzesi-Ankara Ulusal – Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2011 Düşler-Düşünceler I. Uluslararası Resim-Seramik-Heykel-Gravür-Fotoğraf Sergisi, Ankara Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi-ANKÜSEV-Ankara. Geleneksel Konya El Dokumalarından Esintiler ve Mevlana Bienali-Karma Resim Sergisi2011 Uluslar Arası- 2011 yılı Turizm Haftası etkinlikleri Selçuk Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek okulu tarafından düzenlenen karma Resim ve Heykel sergisi. Süleyman Demirel Kültür Merkezi 30 Ağustos Salonu (Konya). Eser Hakkında Adı : Duruş Tekniği : Tuval üzerine yağlı boya Ölçüleri : 180x150 Yapıldığı Tarih:2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 413 Sergi Kataloğu Tuğba ÇELEBİ Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim İş Öğretmenliği A.B.D. Teknikokullar ANKARA Eser Hakkında Adı Yılı Tekniği Boyutu : Umut : 2011 : Yağlıboya ve akrilik : 70x100cm 414 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Tuğba ÖZKAN 1982 Ankara’da doğdu.İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı.2007-2011 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi seramik bölümünde lisans eğitimini aldı.2009’dan beri Ankara’da kendi sanat atölyesinde serbest çalışmalarını sürdürmektedir. Ulusal –Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2008”Uluslar arası Avanos Uygulamalı Seramik Sempozyumu ve Tuz Fırını Çalıştayı” 2011”Uluslararası Macsabal Odun Pişirim Sempozyumu” 2010”Gizem Frit Seramik Yarışması Sergileme”Sakarya Üniversitesi 2008 “Çamura Dokunuş Projesi”Ankara Üniversitesi, Ankara” 2008”Kamusal Alanda Sanat Sempozyumu”Hacettepe Üniversitesi Eser Hakkında Adı : Küresel ısınma, özgün çalışma Tekniği : Elle şekillendirme Ölçüleri : Yapıldığı Tarih: 2009,2009 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 415 Sergi Kataloğu Tülin CANDEMİR Öğretim Görevlisi, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü, 2001 Okutman, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü, 1994-1999 Uluslararası Kişisel sergiler “Köprü” Digital Baskı Sergisi, 8 Eylül - 3Ekim 2005, Stuttgard Aalen Rahthaus Ausstellung, Aalen / Almanya Sanatçının Ulusal ve Uluslar arası bir çok karma sergi katılımı ve Jüriliği bulunmaktadır. Eser Hakkında Eser Adı : Yanılgı Boyut :100x70 416 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Uğur Günay YAVUZ Eğitim 2003-2009 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Fotoğraf Bölümü’nde Sanatta Yeterlik eğitimine devam etmekte. 1999-2002 Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü Sinema-TV Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1994-1999 Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü’nde Lisans eğitimini tamamladı. Çalışmalar 2009-…. Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Arş.Gör. 2003-2009 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü Araştırma Görevlisi 4 Kişisel resim sergisi bulunan sanatçı, Ulusal ve Uluslar arası bir çok karma resim sergisine katılmıştır. Ödüller 2005 Internetional Photography Awards / Los Angelas – çalışmaları ile Kültürler dalında Mansiyon ödülü 1998 Beyşehir Belediyesi I. Ulusal Fotoğraf Yarışmasında İkincilik 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 417 Sergi Kataloğu Ümit TURANLI 1976 Şavşat doğumlu. İlk ve Orta öğrenimini Artvin de tamamladı. 1999-2003 öğretim yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resimiş Anabilim dalından mezun oldu. Ankara da Resim öğretmeni olarak görev yapmaktadır, aynı zamanda Gazi Üniversitesi yüksek lisans programına devam etmektedir. Sanatçı GESAM üyesidir. Karma ve yarışmalı sergiler 2002 Gazi Üniversitesi sergi salonu fotoğraf sergisi 2003 Gazi Üniversitesi yıl sonu resim sergisi. 2008 GESAM 1.Ulusal esere ve emeğe saygı resim yarışması. Sergileme. 2010 GESAM Karma Resim Heykel Sergisi Ankara. 2011 GESAM 25. Yıl Sergisi. Eser Hakkında Teknik: TÜYB 418 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Ümit GÜVENDİ Güzel Sanatlar Fakültesi, Nevşehir Üniversitesi 1978 Havza / Samsun’da doğdu 2002 Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi G.S.E Bölümü Resim İş Öğretmenliği, “lisans” eğitimini tamamladı. 2003-2006 Ondokuzmayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Anasanat Dalı “Yüksek Lisans” ve aynı birimde Araştırma Görevliliği yaptı. 2007-2009 Kanada, Concordia ve York üniversitelerinde studio workshop uygulamalarına katılarak ders içerikleri üzerine araştırma ve incelemelerde bulundu. Ulusal ve Uluslar arası bir çok Jürili karma resim sergisine katılmıştır. Eser Hakkında Adı Yılı Tekniği Boyutu : : : TÜYB : 100x120 cm 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 419 Sergi Kataloğu Esra VAROL Anadolu Üniversitesi, Endüstriyel Sanatlar YO Moda Tasarımı Bölümü Başak BOĞDAY SAYĞILI Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Endüstrisi ve Moda Tasarımı Eğitimi Bölümü Moda Tasarımı Eğitimi A.B.D. Betül AYTEPE Nevşehir Üniversitesi Avanos Meslek Yüksekokulu, Seramik Cam ve Çinicilik Programı Eser Hakkında Boyut :85x85x25 cm Teknik :Seramik Yapım yılı: 2011 420 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Vesile KAPTAN AYKAÇ 1968 yılında Tirebolu’da doğdu. 1990 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümünü bitirdi. 1991-1994 yılları arasında aynı üniversitenin Grafik Anasanat Dalı’nda yüksek lisans öğrenimini tamamladı. 1991-2002 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak Ağrı, Samsun, İstanbul illerinde resim-iş eğitimi öğretmenliği yaptı. 1995-1999 yılları arasında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Anasanat Dalı’nda sanatta yeterlik programını tamamladı. 2002 yılında Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-iş eğitimi Anabilim Dalı’nda Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. 2011 yılında yardımcı doçent olan sanatçı, İstanbul’da sanat çalışmalarını sürdürmektedir. Eser Hakkında Adı : Senfoni Tekniği : Ağaç Baskı 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 421 Sergi Kataloğu Yüksel HANCIOĞLU 1970 Ankara’da doğdu. 1988’de Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümü’nde öğrenimine başladı.1992’de fakülteden mezun oldu ve 1997 yılına kadar Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Karabük-Eflani Lisesi, Zonguldak-Saltukova Lisesi ve Denizli-Zafer İlköğretim Okullarında Resim-İş Öğretmeni olarak görev yaptı. 1996 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde, Resim-İş Anabilim dalında yüksek lisans öğrenimine başladı. 1998’de tezli yüksek lisans programından mezun oldu. 1997 yılında PAÜ Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı’nda Öğretim Görevlisi olarak göreve başladı.Halen aynı fakültede görevine devam etmektedir. Beş Kişisel Sergisi bulunan sanatçı çok sayıda ulusal ve uluslararası karma sergiye katılmıştır. Kişisel Sergiler 2008 Turan Bahadır Sanat Galerisi - Denizli 2008 İlhan Sanatevi - Ankara 2009 İzmir Türk-Amerikan Kültür Derneği Sanat Galerisi - İzmir 2009 Antalya Devlet Güzel Sanatlar Galerisi - Antalya 2011 Vakıfbank İstanbul Bölge Müdürlüğü Fuayesi - İstanbul 422 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u Sergi Kataloğu Zeynep DALKILIÇ İstanbulda doğdu. Tahsilini Mersin’de tamamladı. A.Ü.S.Ü F. 2. sınıfından ayrıldı. M.Ü.G.S.F. öğretim üyelerinin atölyelerinde yağlıboya üzerine dersler aldı. Kültür Bakanlığı Minyatür resim başarı belgesi ve sergilemede üçüncülük aldı. 2009 Almanya Küçük İşler yarışmalı sergisinde de üçüncülük aldı. Çalışmalarına Mersin’de devam etmektedir. Timya Sanat Grubu kurucu ve yöneticisidir. 14 kişisel sergisi bulunan sanatçının Ulusal ve Uluslar arası bir çok karma etkinliğe katılmıştır. Ulusal - Uluslararası Sanatsal Faaliyetler 2009- BMKM –İstanbul 2010- Ressam Şefik Bursalı Sanat Galerisi - Bursa 2010- Devlet Güzel Sanatlar Galerisi- Antalya 2009- 5. Artforum Sanat Fuarı - Ankara 2009- Feminart Uluslar arası Resim Festivali - Trabzon 2010- 2011 Uşak Resim Festivali 2011- Kastamonu Resim Festivali Eser Hakkında Adı : Ürgüp de Yaşam Tekniği : Minyatür - Guaj boya kullanılmıştır. Ölçüleri : 44*48 Yapıldığı Tarih: 2011 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 423 KATILIMCI LİSTESİ 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33. 34. A. Nilay EVCİL, Beykent Üniversitesi, anevcil@gmail.com Abdullah Sani bin KAMULİDDİN, University Malaysia Kelanta, sanie@umk.edu.my Adem ÖGER, Nevşehir Üniversitesi, adem.oger@nevsehir.edu.tr Ahmet OĞUZ, Nevşehir Üniversitesi, ahmet.oguz66@hotmail.com Ahmet SEVGİ, Selçuk Üniversitesi, ahsevgi@selcuk.edu.tr Ahmet Şakir ATÇI, Niğde Üniversitesi, ahmetatci@gmail.com Ahmet Taşğın, Konya Üniversitesi, ahmetyt@hotmail.com Ahmet Turan TÜRK, Nevşehir Üniversitesi, aturan.turk@nevsehir.edu.tr Alaattin UCA, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, alaattinuca@kmu.edu.tr Ali KOZAN, Nevşehir Üniversitesi, alikozan@hotmail.com Ali ÖZCAN, Konya Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü, ozcanalitr@hotmail.com Ali ÖZDEK, Erciyes Üniversitesi, aliiozdek@hotmail.com Arzu ECEOĞLU, İstanbul Kültür Üniversitesi, arzueceoglu@gmail.com Arzu GÜRDAL DURSİN, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, arzugurdal@gmail.com Aslı ÇETİN, Selçuk Üniversitesi, poseiodon_358614@hotmail.com Asuman ERGÜN ÜNSAL, Zagrep Üniversitesi, aeu@hotmail.com AsumanYILMAZ, Selçuk Üniversitesi, asumanyilmaz@hotmail.com Atila TÜRKER, Nevşehir Üniversitesi, atila.turker@nevsehir.edu.tr Attila ÖZDEK, Selçuk Üniversitesi, argor73@hotmail.com Aydın BÜYÜKSARAÇ, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, absarac@comu.edu.tr Aysel ÇAĞDAŞ, Selçuk Üniversitesi, acagdas@selcuk.edu.tr Aysu HATİPOĞLU, Aksaray Üniversitesi, hatipoglu@aksaray.edu.tr Ayşe Nur SIR Uşak, Üniversitesi, a.nur95@gmail.com Ayşe UYGUR, Marmara Üniversitesi, ayse.uygur@marmara.edu.tr Ayşegül ACAR, Süleyman Demirel Üniversitesi, aysegulacar@sdu.edu.tr Ayşegül ŞİŞMAN, Gazi Üniversitesi, aysegul_sisman@hotmail.com; Banu BULDUK, Hacettepe Üniversitesi, banubulduk@gmail.com Banu DAVUN, Nevşehir Üniversitesi, bdavun@nevsehir.edu.tr Başak SOLMAZ, Selçuk Üniversitesi, bsolmaz@selcuk.edu.tr Bekir KABAKÇI, Selçuk Üniversitesi, nakkasbekir@hotmail.com Betül AYTEPE, Nevşehir Üniversitesi, b_aytepe@yahoo.com Beyhan ASMA, Erciyes Üniversitesi, asmabeyhan@yahoo.com Birnaz ER, Dumlupınar Üniversitesi, birnazer@hotmail.com Buket KÖREMEZLİ, Kapadokya Meslek Yüksek Okulu, buket.koremezli@kapadokya.edu.tr 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 427 35. Burcu BAŞARAN, SelçukÜniversitesi, sezerburcu81@hotmail.com 36. Carmela CRESCENZI, Università degli Studi di Firenze, carmela.crescenzi@gmail.com 37. Catherine JOLIVET-LEVI, Ecoles Pratique des Hautes Etudes, catjolivet@yahoo.fr 38. Celal GÜLŞEN, Nevşehir Üniversitesi, celalgulsen@gmail.com 39. Cem Okan TUNCEL, Uludağ Üniversitesi, cotuncel@uludag.edu.tr 40. Cennet YAĞCI, Selçuk Üniversitesi. 41. Cevdet İLHAN, Nevşehir Üniversitesi, cilhan@nevsehir.edu.tr. 42. Chiara BORDİNO, University of Tuscia, chiara.bordino@unitus.it 43. Cihan ÇAKMAK, Çankırı Karatekin Üniversitesi, cihancakmak1818@gmail.com 44. Çağatan TAŞKIN, Uludağ Üniversitesi, ctaskin@uludag.edu.tr 45. Çetin PEKACAR, Nevşehir Üniversitesi, pekacar@nevsehir.edu.tr 46. Çiğdem DİRİK,Ege Üniversitesi, cigdem.batu@ege.edu.tr 47. Deniz ULUKUŞ, Selçuk Üniversitesi, ulukusdeniz@gmail.com , 48. Dilek HERKMEN, Düzce Üniversitesi, dilekherkmen@duzce.edu.tr, dilekherkmen@yahoo.com 49. Dilek YEŞİLTUNA, Ege Üniversitesi, dilekyesiltuna@superonline.com 50. Dimitrios KATSIKAS- KAPPADOKIS, Archeology and Aristotle University of Thessaloniki, kagiasath@gmail.com 51. Doğan ATILGAN, Ankara Üniversitesi, atilgan@ankara.edu.tr 52. Duygu ERCAN, Selçuk Üniversitesi, ercanduygu@hotmail.com 53. Duygu EREN, Nevşehir Üniversitesi, deren@nevsehir.edu.tr 54. E.Elhan ÖZUS, Selçuk Üniversitesi, elhanak@hotmail.com 55. Efkan UZUN, Niğde Üniversitesi, efganuzun@gmail.com 56. Elif Esra ÖNEN, Nevşehir Üniversitesi, elif.onen@nevsehir.edu.tr 57. Elif ŞENEL, Selçuk Üniversitesi, elfsenel@hotmail.com 58. Emin Erdem KAYA, Nevşehir Üniversitesi, erdemky@gmail.com 59. Emin SELAMOĞLU, selamoglu56@gmail.com 60. Emin TOROĞLU, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, etoroglu@ksu.edu.tr 61. Emine YILDIZ KALE, Nevşehir Üniversitesi, ekale@nevsehir.edu.tr 62. Ercan KAÇMAZ, Nevşehir Üniversitesi, ercan@nevsehir.edu.tr 63. Erol SEYFELİ, Nevşehir Üniversitesi, eseyfeli@nevsehir.edu.tr 64. Ersan ERSOY, Nevşehir Üniversitesi, eersoy@nevsehir.edu.tr 65. Esra IŞIK, İstanbul Üniversitesi, esraisik@istanbul.edu.tr 66. Eva CSAKI, PPCU Faculty of Humanities, csakieva@btk.ppke.hu 428 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 67. Evrim ÖLÇER ÖZÜNEL, Gazi Üniversitesi, evrimolcer@gmail.com 68. Fahri MADEN, fahrimaden@mynet.com 69. Famil ŞAMİLOĞLU, Aksaray Üniversitesi, familsamiloglu@gmail.com 70. Fatma GEMİCİ, Selçuk Üniversitesi, f_gemici88@hotmail.com 71. Fatma Gül ÖZTÜRK, Çankaya Üniversitesi, gulozturk@cankaya.edu.tr 72. Fehmi DİNÇER, Türkiye Kalkınma Bankası, fehmidincer@gmail.com 73. Ferah TÜRKER, ferahturker@hotmail.com 74. Fikret TÜRKMEN, Ege Üniversitesi, fikret.turkmen@ege.edu.tr 75. Filiz ERDEN, Selçuk Üniversitesi, ferden@selcuk.edu.tr 76. Filiz Meltem ERDEM UÇAR, Nevşehir Üniversitesi, filiz.ucar@nevsehir.edu.tr 77. Funda NALBANTOĞLU YILMAZ, Nevşehir Üniversitesi, fundan@nevsehir.edu.tr 78. Funda SOLMAZ, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, solmazfunda@gmail.com 79. Gençay AKGÜL, Nevşehir Üniversitesi, akgul@nevsehir.edu.tr, 80. Giorgio VERDIANI, Università degli Studi di Firenze, 81. Gülay TEMİZ, Selçuk Üniversitesi, 82. Gülçin KARACA, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, gkaraca@mehmetakif.edu.tr 83. Gülin ÖZTÜRK, Niğde Üniversitesi, gulinozturk51@hotmail.com 84. Gülser OĞUZ, Nevşehir Üniversitesi, gulseroguz@nevsehir.edu.tr 85. Günil Özlem AYAYDIN CEBE, Nevşehir Üniversitesi, gcebe@nevsehir.edu.tr 86. Günsu YILMA, Nevşehir Üniversitesi, yilmagunsu@gmail.com 87. H. Örcün BARIŞTA, orcunbarista@gmail.com 88. Hafize PEKTAŞ, Selçuk Üniversitesi, hfzpkt@hotmail.com 89. Hakan YEKBAŞ, Cumhuriyet Üniversitesi, hyekbas@gmail.com 90. Hanife YÜKSEL, Dokuz Eylül Üniversitesi, hanifeyuksel@gmail.com 91. Harun GÜNGÖR, Erciyes Üniversitesi, harunhoca@yahoo.com 92. Hasan YAVUZER, Nevşehir Üniversitesi, hasanyavuzer@yahoo.com 93. Hatice HARMANKAYA, Selçuk Üniversitesi, harmankayahatice@hotmail.com 94. Hatice KETEN, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, hketen@mehmetakif.edu.tr 95. Hatice Saadet BEDÜK, Selçuk Üniversitesi, sbedük@selcuk.edu.tr 96. Hava SELÇUK, Erciyes Üniversitesi, hselcuk@erciyes.edu.tr; havvaselcuk@gmail.com 97. Hediye LİMON, Nevşehir Üniversitesi, hediyelimon@gmail.com 98. Hülya YAVUZ ÖDEN, Haliç Üniversitesi, hulyavuz11@gmail.com 99. Hüseyin BENLİ, Erciyes Üniversitesi, hbenli@erciyes.edu.tr 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 429 100. Hüseyin SARAÇ, Nevşehir Üniversitesi, huseyinsarac@nevsehir.edu.tr 101. Hüseyin SEVİNDİK, Nevşehir İl Kültür ve Türizm Müdürlüğü, hsevindik500@hotmail.com 102. İbrahim Ethem ÖZKAN, Nevşehir Üniversitesi, eozkan@nevsehir.edu.tr 103. İbrahim İLHAN, Nevşehir Üniversitesi, ibrahim@nevsehir.edu.tr 104. İdris Nebi UYSAL, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, uysal_idris@hotmail.com 105. İlknur AYDOĞDU KARAASLAN, Ege Üniversitesi, ilk2002tr@hotmail.com 106. İlyas GÖKHAN, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, igokhan@ksu.edu.tr 107. İmran GÜNDÜZ ALPTÜRKER, Nevşehir Üniversitesi, ichimran@gmail.com 108. İrfan MORİNA, Piriştine Üniversitesi, irfan_morina@hotmail.com 109. İsmail Mert ÖZDEMİR, Balıkesir Üniversitesi, mertozdemir@bau.edu.tr 110. Janos SIPOS, Macar Bilimler Akademisi, zti58@zti.hu 111. Kadri H. YILMAZ, Nevşehir Üniversitesi, kadri.yilmaz@nevsehir.edu.tr 112. Kemal GURULKAN, Devlet Arşivleri Gelen Mdüdürlüğü, kgurulkan@gmail.com 113. Kevser DEĞİRMENCİ, Dumlupınar Üniversitesi, kevserdegirmenci@gmail.com 114. Kezban SÖNMEZ, Selçuk Üniversitesi kkara@selcuk.edu.tr 115. Kubilay KOLUKIRIK, Nevşehir Üniversitesi, kkolukirik@nevsehir.edu.tr 116. Lütfi BUYRUK, Nevşehir Üniversitesi, buyruk@nevsehir.edu.tr 117. M. Fatih MÜDERRİSOĞLU, Hacettepe Üniversitesi, mfatih@hacettepe.edu.tr 118. Maria ANDALORO, The University of Tuscia, andaloro@unitus.it. 119. Mehmet Akif CİHAN, Niğde Üniversitesi. 120. Mehmet ÇERİBAŞ, Dumlupınar Üniversitesi, ceribas@hotmail.com 121. Mehmet HAZAR, Nevşehir Üniversitesi , mhazar@nevsehir.edu.tr 122. Mehmet KARAASLAN, Nevşehir Üniversitesi, halkbilimci@gmail.com 123. Mehmet KAYA, Niğde Üniversitesi, dr.kaya40@hotmail.com 124. Mehmet MERCAN, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, mercan@kmu.edu.tr 125. Mehmet TÜTÜNCÜ, SOTA Türk ve Arap Dünyası Araştırma Merkezi, m.tutuncu@quicknet.nl 126. Meral HAKMAN, Aksaray Üniversitesi, meralhakman@gmail.com 127. Metin ARIKAN, Ege Üniversitesi, metin_uluborlu@yahoo.com 128. Mevlüt ÇAM, Vakıflar Genel Müdürlüğü, mcam24@gmail.com 129. Mine ÇELİKÖZ, Selçuk Üniversitesi, mceliköz25@gmail.com 130. Mine HOŞCAN BİLGE, minehbilge@hotmail.com 131. Miyase ÇAĞDAŞ, Selçuk Üniversitesi, damla30144@hotmail.com 430 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 132. Mona Pasapur MİKLA, Muğla Üniversitesi, monamikla@mu.edu.tr 133. Murat BAYAZIT, Batman Üniversitesi, m.bayazit@hotmail.com 134. Murat GÜR, Nevşehir Üniversitesi, muratgur58@gmail.com 135. Murat ÖNTUĞ Uşak Üniversitesi, muratmustafa.ontug@usak.edu.tr 136. Mustafa ARSLAN, Pamukkkale Üniversi, marslan@pau.edu.tr 137. Mustafa KAYA, mkaya47@hotmail.com 138. Mustafa KESKİN, Erciyes Üniversitesi, mkeskin@erciyes.edu.tr 139. Mustafa OFLAZ, Mardin Artuklu Üniversitesi, vakanuvis38@gmail.com 140. Muzaffer DEMİR, Muğla Üniversitesi, dmuzaffer@hotmail.co.uk 141. Nart COŞKUN, Nevşehir Üniversitesi, nartc@nevsehir.edu.tr 142. Nebi ÖZDEMİR, Hacettepe Üniversitesi, nozdemir@hacettepe.edu.tr 143. Nefise YILMAZ, Nevşehir Üniversitesi, yilmaz@nevsehir.edu.tr 144. Nejdet GÖK, Konya Üniversitesi, ngok46@yahoo.com.tr 145. Neriman ŞAHİN GÜÇHAN, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, neriman @metu.edu.tr 146. Nermin IŞIK, Selçuk Üniversitesi, nermin@selcuk.edu.tr 147. Nermin ŞAMAN DOĞAN, Hacettepe Üniversitesi, nerminsd@hacettepe.edu.tr 148. Neşe ACAR, Nevşehir Üniversitesi, neseacar@nevsehir.edu.tr 149. Nevzat TOPAL, Niğde Üniversitesi, nevzattopal@hotmail.com 150. Nihat BOYDAŞ, Gazi Üniversitesi, nboydas@gazi.edu.tr 151. Nilay ÇORAĞAN KARAKAYA, ErciyesÜniversitesi, nkarakaya@erciyes.edu.tr, karakayanilay@gmail.com 152. Nimet ÖNÜR, Ege Üniversitesi, nimetonur@hotmail.com 153. Niyazi YAŞAR, niyaziyasar34@hotmail.com 154. Nurgül SUCU, Selçuk Üniversitesi, nurgulsucu@selcuk.edu.tr 155. Nurgül TÜREMİŞ, Çukurova Üniversitesi, nturemis@cu.edu.tr 156. Nurhan ÖZKAN, Selçuk Üniversitesi, nozkan@selcuk.edu.tr 157. Nurten ERTUL, nurtenertul@gmail.com 158. Oğuz ÖZDEM, oguzozdem2005@hotmail.com 159. Osman GÜLDEMİR, Uludağ Üniversitesi, osmanguldemir@gmail.com/ 160. Osman TUGAY, Selçuk Üniversitesi, otugay@selcuk.edu.tr 161. Ömer SAYLAR, Gazi Üniversitesi, osaylar@gazi.edu.tr 162. Önder MET, Balıkesir Üniversitesi, ondermet@balıkesir.edu.tr 163. Özcan BEKTAŞ, Cumhuriyet Üniversitesi, 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 431 164. Özcan ÖZKARAKOÇ, Selçuk Üniversitesi, ozkarakoc@selcuk.edu.tr 165. Özgün ÖZÇAKIR, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, oozcakir@metu.edu.tr 166. Özgür Kasım AYDEMİR, Pamukkale Üniversitesi, okaydemir@gmail.com 167. Özlem GENÇ, Gazi Üniversitesi, ozlmgnc@gmail.com 168. Özlem KARAKUL, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, karakulozlem@gmail.com 169. Paola POGLIANI, The University of Tuscia, pogliani@unitus.it 170. Parvana Bayram, Nevşehir Üniversitesi, pbayram@nevsehir.edu.tr 171. Pınar ÜLGEN, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, pinarkocoglu@mynet.com 172. Ramazan ADIBELLİ, Erciyes Üniversitesi, adibelli@erciyes.edu.tr 173. Recep DİKİCİ, Selçuk Üniversitesi, rdikici@selcuk.edu.tr 174. Remzi KILIÇ, Niğde Üniversitesi, kilicremzi@gmail.com 175. Remzi KUZUOĞLU, Aksaray Üniversitesi, kuzuoglu@hotmail.com. 176. Roberto BIXIO, Centro Studi Sotteranei, roberto_bixio@yahoo.it 177. S. Selhan Yalçın USAL, Halic Üniversitesi, sselhan@gmail.com 178. Salih GÜLERER, Uşak Üniversitesi, salih.gulerer@usak.edu.tr 179. Salih KAYMAKÇI, Erzincan Üniversitesi, skaymakci@erzincan.edu.tr 180. Salih KUŞLUVAN, Nevşehir Üniversitesi, skusluvan@gmail.com 181. Samettin BAŞOL, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, sametbasol@gmail.com 182. Savaş YILDIRIM, Mersin Üniversitesi, savasyildirim76@hotmail.com 183. Sebahattin BAYRAM, Ankara Üniversitesi, Sebahattin.Bayram@ankara.edu.tr 184. Seda ŞAHİN, Muğla Üniversitesi, 185. Seha AKSÜ, Okan Üniversitesi, seha.aksu@okan.edu.tr 186. Seher KEÇE TÜRKER,Yazar, seherturker@hotmail.com 187. Selahattin DÖĞÜŞ, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, dogusselahattin@yahoo.com 188. Selçuk AVDEREN, Niğde Üniversitesi, savderen@hotmail.com 189. Selda GÜZEL, Selçuk Üniversitesi, selda.guzel@hotmail.com 190. Selim KARAHASANOĞLU, Pamukkkale Üniversitesi, selimkho@yahoo.com 191. Serap SERİN KARACAER, Aksaray Üniversitesi, skaracaer@aksaray.edu.tr 192. Serap YILDIZ İLDEN, Afyon Kocatepe Üniversitesi, serapyildiz55@hotmail.com 193. Sergio DI TONDO, Università degli Studi di Firenze, 194. Serkan SUNAY, Ankara Üniversitesi, serkansunay@yahoo.com 195. Serkan ŞENGÜL, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, serkan.sengu@ibu.edu.tr 196. Sevinç ATEŞ, Nevşehir Üniversitesi, sevincates@nevsehir.edu.tr 197. Sinan KOŞAROĞLU, AS Çimento San. ve Tic. A.Ş., 198. Suzan AKKUŞ MUTLU Nevşehir Üniversitesi, suzan_akkus@hotmail.com 199. Süleyman DEMİRCİ, Erciyes Üniversitesi, sdemirci@erciyes.edu.tr 200. Süleyman SOLMAZ, Pamukkale Üniversitesi, soylusolmaz@gmail.com 201. Süreyya AYTAŞ, sureyyaaytas@gmail.com 202. Şaban ÇETİN, Celal Bayar Üniversitesi, saban.cetin@bayar.edu.tr 203. Şakir ÖZÜDOĞRU, Anadolu Üniversitesi, sakiro@anadolu.edu.tr 204. Şen YÜKSEL, Beykent Üniversitesi, senyuksel@gmail.com 205. Şenay ATAM, Niğde Üniversitesi, skara_79@hotmail.com 206. Şeyma KEÇE, seyma.kece@hotmail.com 207. Şule KARADAĞ, Selçuk Üniversitesi, sulekaradag@gmail.com 208. Talip KARAKAYA, Dumlupınar, Üniversitesi, talipkarakaya@hotmail.com 209. Taner DURAN, Nevşehir Üniversitesi, tanerduran30@gmail.com 210. Tugba GÖNEL, Nevşehir Üniversitesi, tuba_gonel5838@hotmail.com 211. Tuğba BAYRAKDARLAR, Nevşehir Üniversitesi, tbayrakdarlar@nevsehir.edu.tr 212. Tuncay BÜLBÜL, Dumlupınar Üniversitesi, tuncaybulbul@gmail.com 213. Turan ŞENER, Nevşehir Üniversitesi, turansener@nevsehir.edu.tr 214. Turgay KABAK, Nevşehir Üniversitesi, turgaybjk33@hotmail.com 215. Uğur CEYLAN, Dumlupınar Üniversitesi, uurcey@hotmail.com 216. Uğur SAYLAN, Balıkesir Üniversitesi, 217. Umut ERARSLAN, Selçuk Üniversitesi, umut_erarslan@hotmail.com 218. Vedat DENİZ, Hitit Üniversitesi, vedatdeniz@hitit.edu.tr 219. Veysel ÇAKMAK, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, vcakmak@kmu.edu.tr 220. Vittoria CALOI, CRS Egeria, vittoria.caloi@iasf-roma.inaf.it 221. Volkan KARAGÖZLÜ, Nevşehir Üniversitesi, volkankaragozlu@nevsehir.edu.tr 222. Vüsale MUSALİ, Bakü Devlet Üniversitesi, tezkireshinas@gmail.com 223. Yakup UMUCU, Süleyman Demirel Üniversitesi, yakupumucu@sdu.edu.tr 224. Yaşar KALAFAT, yasarkalafat@gmail.com 225. Yılmaz BÜKTEL, Trakya Üniversitesi, ybuktel@gmail.com, yilmazb@trakya.edu.tr 226. Yusuf GÖKKAPLAN, Nevşehir Üniversitesi, gokkaplanyusuf@hotmail.com 227. Yusuf KARAKUŞ, Nevşehir Üniversitesi, ykarakus@nevsehir.edu.tr 228. Yusuf KILIÇ, Pamukkkale Üniversitesi, ykilic@pau.edu.tr 229. Zafer YEŞİLÖZ, Nevşehir Üniversitesi, 230. Zeki TAŞTAN, Yüzüncüyıl Üniversitesi, zetastan@hotmail.com 231. Zeki UMAY, Mersin Üniversitesi, zekiumay@mersin.edu.tr 232. Zeliha SARIKAYA HÜNEREL, Gazi Üniversitesi, zelihasarikaya@hotmail.com 233. Zeynep KAYA, Selçuk Üniversitesi, zeyno_ogrt_85@hotmail.com 434 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u SERGİ KATILIMCI LİSTESİ 1. Ahmet Aydın KAPTAN (19 Mayıs Üniversitesi) 2. Alaybey KARAOĞLU (Gazi Üniversitesi) 3. Aslı ASLAN (Dokuz Eylül Üniversitesi)a.asliaslan@gmail.com 4. Ahmet ATAN (Yıldız Teknik Üniversitesi)atan1@gmail.com, 5. Ata Yakup KAPTAN (19 Mayıs Üniversitesi) 6. Aybike AK (Nevşehir Üniversitesi) 7. Adnan TEPECİK (Başkent Üniversitesi) meyseles@gemail.com 8. Attila DÖL (Niğde Üniversitesi)attila_dol@hotmail.com 9. Asuman YILMAZ (Selçuk Üniversitesi)asumanyilmaz_@hotmail.com 10. Arzu BOR (Selçuk Üniversitesi) arzubor@hotmail.com 11. Arzu ÇAKIR ATIL (Dokuz Eylül Üniversitesi) arzu.cakir@deu.edu.tr 12. Ayla CANAY (Anadolu Üniversitesi) actek@anadolu.edu.tr 13. Ayla ELTUTAN (Nevşehir Üniversitesi) 14. Ayşegül KALKAN 15. Banu DAVUN (Nevşehir Üniversitesi) banud@yahoo.com 16. Basri ERDEM 17. Bahadır ERDEM 18. Betül AYTEPE (Nevşehir Üniversitesi) 19. Bekir KABAKCI (Manas Üniversitesi)nakkasbekir@hotmail.com 20. Bilge KILIÇ (Sanatçı) 21. Binnaz Koca 22. Didem TÜKEL (Sanatçı-Kayseri) 23. Duygu BALCI (Sanatçı-Ankara) 24. Dilek şahinerbilhan (Uludağ Üniversitesi) dbilhan@uludag.edu.tr 25. Döne ARISOY (Nevşehir Üniversitesi)donee00@hotmail.com 26. Derya BARAN (Dokuz Eylül Üniversitesi)deryabaran@gmail.com 27. Derya ŞAHİN (Dicle Üniversitesi)derya2181@mynet.com 28. Elvin ERENSOY 29. Ethem BAYMAK(Sanatçı) f.elvinozturk@hotmail.com 30. Elif KAYA 31. Elif ŞENEL (Selçuk Üniversitesi)elfsenel@hotmail.com 32. Emel Gülçin 33. Ethem BAYMAK 34. Fatih BAŞBUĞ (Nevşehir Üniversitesi) fbasbug@nevsehir.edu.tr 35. Filiz Çimen TÜLEK (Dumlupınar Üniversitesi)filizcimentulek@gmail.com 36. Filiz ÇELİK (Sanatçı) filizcelik1980@gmail.com 37. Fatma Emel ERTÜRK (Gazi Üniversitesi) 38. Fatma Betük KARAKAYA 39. Gökay TAZEGÜL 40. Güler AKALAN (GAZİ ÜNV.) 41. Gökay TAZEGÜL (Afyon Kocatepe Üniversitesi) 42. Gülşen KAHRAMAN (Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi) gkahraman@kmu.edu.tr 43. Hatice Nilüfer SÜZEN (Pamukkale Üniversitesi) 44. Hatice KETEN (Sanatçı) 45. Himmet GÜMRAH (Atılım Üniversitesi) 46. Hülya Ulaş FEYZİOĞLU (Afyon Kocatepe Üniversitesi) 47. Işıl DURAL (Sanatçı)isildural@gmail.com 48. İsmail BAŞER (Sanatçı-Nevşehir) 49. Lütfi BAYRAK (Niğde Üniversitesi) 50. Mehmet BAŞBUĞ (Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi) mbasbug@selcuk.edu.tr 51. Mehmet ŞİRZAD (Afyon Kocatepe Üniversitesi) 52. Mezahir AVŞAR (Selçuk Üniversitesi) mezahiravsar@yahoo.com 53. Münire Meral YAĞÇI (Dicle Üniversitesi)muniremeral@gmail.com 54. Mehmet Lütfi HİDAYETOĞLU (Selçuk Üniversitesi) mlhidayetoglu@selcuk.edu.tr 55. Metin CAN 56. Melek ABUT 57. Nazife SALIK 58. Nilgün ŞENER 59. Nimet Keser 60. Nuray MAMUR 61. Nuri KAYA 62. Oğuz YURTDADUR (Selçuk Üniversitesi) oyurttadur@hotmail.com 63. Osman ALTINTAŞ (Gazi Üniversitesi) 64. Özcan ÖZKARAKOÇ (Selçuk Üniversitesi) ozkarakoc@selcuk.edu.tr 65. Özden YARIMCA (Nevşehir Üniversitesi)ozden@ozne.net, 66. Saadettin SARI 67. Selda BEKAR (Çukurova Üniversitesi)klimt_selda@hotmail.com 68. Savaş Kurtuluş ÇEVİK (Nevşehir Üniversitesi) skurtuluscevik@hotmail.com 69. Serpil KAPTAN 70. Sevda Demir PARLAK (Dokuz Eylül Üniversitesi) sevda.demirparlak@deu.edu.tr 71. Sevgi AVCI (Dokuz Eylül Üniversitesi) sevgi.avci@deu.edu.tr 72. Sinem ÖNEY 73. Süreyya TURANLI (Sanatçı) 74. Şakir ÖZÜDOĞRU (Anadolu Üniversitesi)sharcho@gmail.com 75. Tolga AKALIN (Gazi Üniversitesi)tolgaakalin78@hotmail.com 76. Tuğba ÇELEBİ 77. Tuğba ÖZKAN 78. Tülin CANDEMİR (Akdeniz Üniversitesi) 79. Umut TURANLI 80. Uğur GÜNAY YAVUZ (Sanatçı) 81. Ümit GÜVENDİ (Nevşehir Üniversitesi) umutguvendi@hotmail.com 82. Ümit TURANLI (Sanatçı) umitturanli@hotmail.com 83. Zeynep DALKILIÇ (Timya Sanat Grubu)dalkilic34@hotmail.com 84. Vesile Aykaç KAPTAN SEMPOZYUMDAN FOTOĞRAFLAR 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 443 444 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 445 446 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 447 448 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 449 450 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 451 452 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 453 454 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 455 456 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 457 458 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 459 460 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 461 462 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 1 . U l u s l a r a r a s ı N e v ş e h i r Ta r i h v e K ü l t ü r S e m p o z y u m u 463