türk kültür dergisi - Azerbaycan Kültür Derneği
Transkript
türk kültür dergisi - Azerbaycan Kültür Derneği
AZERBAYCAN TÜRK KÜLTÜR DERGİSİ ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 • YIL: 55 • SAYI: 370 Hocalı Katliamı insanlığa karşı " Hocalı Soykırımı" 26 ŞUBAT 1992 Panel Ağla Karanfil Ağla... işlenmiş bir cinayettir. TÜRK OCAKLARI ANKARA ŞUBESİ AZERBAYCAN KÜLTÜR DERNEĞİ GENEL MERKEZİ ÜÇ AYDA BİR ÇIKAR ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 SAYI: 370 YIL: 55 2 Editörden 3 15. Yılında Hocalı Soykırımı Üzerine Yapılan Panel 23 ŞiirlerLamiye Shirvanzade - Necdet Y. BAYATLI 25 Derneğimiz Bursa Şubesinin Hocalı Katliamı Bursa Kamu Oyunda Yer Aldı 26 Derneğimiz Hocalı Katliamını TBMM ve Siyasi Partilere Taşıdı Yayın Türü Süreli Yerel Yayın AZERBAYCAN KÜLTÜR DERNEĞİ GENEL MERKEZİ 27 33 Hocalı Katliamı Basım Tarihi 04.05.2007 Basım Yeri Nergiz Matbaası Ahmet Ercan Yüzüncü Yıl Bulvarı Bosna İş Merkezi No: 35/17-18 Ostim / ANKARA Tel: 0.312 385 30 79 Faks : 0.312 385 82 18 e-mail:nergizmatbaasi@gmail.com Azerbaycan ve Türk Forumu Sefa YÜRÜKEL Hocalı Katliamı TBMM’nin Gündeminde 34 37 Kerkük, Karabağ, Kıbrıs Rauf ÖZHUN - Onur ÇETİNER 42 Balkan Kadınları Buluşma Konferansı 45 46 48 Milli Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Bolşevik Ordular Tarafından İşgalini 87. Yılında Telin Ediyoruz. Dünya Basınında Hocalı Katliamı Dr. Mehmet KENGERLİ’yi Anarken Prof. Dr. Hasan KÜÇÜK Resulzade Ölümünün 52. Yılında Anıldı Nevruz - Ergenekon Bayramı Editör’den 3 1 Mart 1918 tarihinde Bakü’de vuku bulan katliam, emperyalist güçlerin Azerbaycan’ı işgalde ilk hamlesi olmuştu. Süreçle birlikte, bir karşı dinamik olarak ortaya çıkan, 28 Mayıs 1918 tarihli Milli Azerbaycan Cumhuriyeti uluslararası alanda tanınırken, 27 Nisan 1920 tarihinde, 31 Mart’ın adeta bir tekrarı gibi işgal ve katliamlar sürecine bir yenisi eklenmiştir. Aradan geçen totaliter Sovyet döneminden 90’lı yıllara gelinirken, 28 Mayıs ruhu bağımsızlık ve milli şuur anlayışının yeniden egemen olduğu görülmektedir. Bu defa da, demokrasinin ve milli devlet olma yolunda ülke yönetiminin önü kesilerek, çıkarılan iç kargaşa ile aynı taşeronlarca Hocalı kentinde bir gecede işgal ve saldırıların başladığı bilinmektedir. Bugün; 613 insanın öldürülmesi ve binlerce insanın yaralanmasıyla sonuçlanan 26 Şubat 1992 tarihli Hocalı Katliamının üzerinden 15 yıl geçmiştir. Hocalı olayları; Azerbaycan’ın tarihinde olduğu gibi, Türk dünyası ve insanlık tarihi içinde ibret alınacak bir durum olarak hafızalarda daima kalacaktır. Batılı devletlerin elbirliği ile sürdürdükleri sözde Ermeni Soykırım yasalarının hazırlama sürecinde ve her 24 Nisan yaklaştığında ABD’de yaşayan Ermenilerin Kongreye yönelik baskılarının artması artık kanıksanır olmuştur. Bu defa da, Washington’da Türk Büyükelçiliği önünde toplanan bir grup Ermeni sözde soykırımın yıl dönümü olarak iddia edilen 24 Nisan nedeniyle kongreye yönelik protesto gösterisi düzenlemişlerdir. Ermenistan’da Petrosyan’ın yönetime gelmesinden sonra yürütülen bu olaylarda, özellikle soykırım günü olarak iddia ettikleri tarih, diyaspora için siyasi bir enstrüman veya siyasi bir mit olarak kullanmaktadırlar. Bilindiği gibi, Akdamar’da bulunan tarihi kilisenin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilerek 24 Nisan tarihinde açılması duyumu karşısında derneğimiz basın toplantısı yaparak bu yanlış girişimin ısrarla düzeltilmesini istemişti. İlgili bakanlık açılış çalışmaları sırasında bir tarih kargaşası yaşamış, ne hikmetse; 24 Nisan değişikliği 11 Nisan’a çevrilmiş, onunda eski Ermeni tarihine göre yine 24 Nisan’a tekabül etmesi karşısında tören tarihi; 29 Mart 2007 olarak belirlenmiştir. Böylesi bir atılımla sözde Doğu Anadolu’da bir turizm bölgesi yaratılmaya çalışılmış, amatör bir yaklaşımla da dünyaya medeniyetler arası dostluk yolunda bir mesaj verilmesi düşünülmüştür.(!) Öteden beri Ermeni sempatizanı olarak bilinen ve Ermeni Soykırım yasalarını parlamentoya sunan ve Türkiye’nin AB sürecinde önüne engeller çıkaran Fransa’nın Birlik İçin Dayanışma Partisi lideri Sarkozy, 6 Mayıs 2007 tarihinde yapılan seçimlerde rakibi bayan Royal karşısında az farkla seçimleri kazanmıştır. Hoş; malum Ermeni yasasını meclise birisi getirirken, diğeri de desteklemişti. Fransa’nın tavrı böyle iken, böyle de devam edeceğe benzemektedir. 14 Nisan 2007 tarihinde Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından Ankara’da tertip edilen Cumhuriyet Mitingi’nin yankıları sürerken, 29 Nisan’da Kadın Dernekleri tarafından İstanbul Çağlayan’da tertip edilen mitingte, milyonlarca insan cumhuriyetimizin temel ilkelerinden ödün verilmeyeceği yönünde demokratik haklarını kullandılar. 6 Mayıs 2007 tarihinde de Denizli,Çanakkale ve Marmaris’te gerçekleşen ve önümüzdeki günlerde devam edeceği anlaşılan mitingler, laik devlet anlayışı ve Atatürk sevgisi üzerinde odaklandı. Ankara ve İstanbul mitinglerinin yankıları dünya kamu oyunda haftanın siyasi olayı olarak değerlendirilirken,Türkiye demokrasisi ve siyasal hayatına yeni bir boyut ve ivme kazandırdı diyebiliriz. Ülkemizde; bir süredir gündeme oturan cumhurbaşkanlığı seçimi ile parlamento aritmetiği arasındaki polemik ve hukuki süreç oldukça hararetli geçti. TBMM’nin toplantı açılışındaki yeterli sayısının üçte ikisi olan, 367’yi bulamaması sorunu, ana muhalefet partisi tarafından Anayasa Mahkemesine taşınmış, mahkeme tarafından kabul edilen oran yani 367 sayısı bundan böyle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde içtihat olarak uygulanacaktır. Gelişmeler ışığında meclis gündemine oturan erken seçim konusu ivme kazanırken, Yüksek Seçim Kurulu tarafından önerilen ve TBMM’de kabul edilen, 22 Temmuz 2007 tarihi demokratik hayatımızda yeni bir milat olarak yerini alacaktır. Genel seçimlerin milletimize ve ülkemize hayırlı olması dileği ile esen kalın. Tuncer KIRHAN ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 15. YILINDA HOCALI SOYKIRIMI ÜZERİNE YAPILAN PANEL 2 okunan Azerbaycan ve Türk milli marşları eşliğinde şehitlere saygı duruşu yapıldıktan sonra panelin açış konuşmasını Türk Ocakları Ankara Şubesi Başkanı Türkan Hacaloğlu yaptı. Konuşmasında Türk dünyasında Hocalı olaylarının bir ilk olmadığını bu tür katliam ve soykırımların tarihin derinliklerine bakıldığında netlikle görüldüğünü, bu tür eylem ve ihanet odaklarının daima birilerinin taşeronu olarak tarih sahnesinde yer aldıklarını anlatarak, bundan sonra neyin, nasıl yapılacağını bu gün burada değerli panelistler tarafından ele alınacağını anlattı. Azerbaycan ve Kerkük'ten iki öğrencinin günün anlam ve önemine binaen okuduğu şiirler izleyiciler tarafından duygu yoğunluğu içinde izlendi. 6 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan'ın Hocalı kentinde Ermeniler tarafından yapılan katliamın 15. yıldönümünde, olayın gelişmesini ve sürecini Türk ve dünya kamu oyuna sergilemek amacıyla; Türk Ocakları Ankara Şubesi ile Azerbaycan Kültür Derneğinin birlikte düzenledikleri panel, Tük Standardları Enstitüsü konferans salonlarında gerçekleşirken, Hocalı katliamıyla ilgili bir fotoğraf sergisinin de açılışı yapıldı. Geniş katılımlı toplantıda konuklara önce Hocalı olaylarını anlatan bir video gösterisi ile katliamın gerçek boyutu ayrı bir açıdan aktarıldı. Heyecan içinde başlayan toplantıda, insanlık dışı bu eylemin yaratıcılarını lanetleyen sloganlar atıldı. Anlamlı ve disiplin içerisinde gösterilen bu tepkilerden sonra Panele katılan konuşmacılar. (Sol baştan) Sinan OĞAN, Prof. Dr. Cihat ÖZÖNDER, Cemil ÜNAL, Ali KULEBİ, Dr. Hasan Ali KARASAR 3 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Toplantının protokol konuşmasını yapan K e ç i ö re n B e l e d i y e s i B a ş k a n ı Tu r g u t ALTINOK'ta Hocalı Katliamının, Türk dünyasının bir sorunu olarak bu gün elimizde olan ve burada ekranda izlenen somut delilleriyle uluslar arası insan hakları kuru-luşlarına taşınması gerektiğini, bu işlerle ilgili olarak sivil toplum teşkilatlarına önemli işler düştüğünü anlattıktan sonra Belediye olarak kendilerinin üzere düşen her türlü görevi, insani bir sorumluluk içinde taşıyacaklarını anlattı. Paneli başlatmak üzere konuşmacıları kürsüye davet eden Azerbaycan kültür Derneği Genel sekreteri Tuncer KIRHAN Konuşmacıları takdim etti. Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cihat ÖZÖNDER, TUSAM Başkan Vekili Ali KULEBİ, TÜRK-SAM (Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Analiz Merkezi) Başkanı Sinan OĞAN, Bilkent Üniversitesinden Dr. Hasan Ali KARASAR yerlerini aldılar. Paneli yönetecek olan Azerbaycan kültür Derneği Genel Başkanı Cemil ÜNAL açış konuşmasında şöyle dedi: Değerli konuklar bu gün burada Türk dünyasını, dolayısıyla insanlığı yakından ilgilendiren bir trajedinin tahlilini yapmaya çalışacağız. Konularında uzman olan değerli konuşmacılarımız tarihi süreç içerisinde sosyolojik ve siyasal yönleriyle tahlillerini yaparken, elbetteki bundan sonra nelerin yapılması gereğini de bize anlatacaklardır. Bugün siyasal manada 2007 yılına baktığımız zaman, özellikle dış mihraklar ve dost görünen bazı devletler Türkiye Cumhuriyeti devletinin önüne birliğimizi ve beraberliğimizi bozacak bizi parçalayacak pek çok istek ve dileği koymuş oldukları görülmektedir.Ve maalesef içinde bulunduğumuz siyasi otorite ve ortam bizi bölme tehditleriyle bu hareketlerin hiçbirisine hayır diyecek yürekliliği göstermediği görülmektedir. Çünkü şimdiye kadar görülmemiş şekilde Türk bilirliğine hayır diyenleri, Türk bayrağına hayır diyenlerin, Türk toprağına hayır diyenlerin sesi Türklerden daha çok çıktığı görülmektedir. Hatta bazı güçler tarafından, zaman zaman Türklülüğün önüne öyle roller veriliyor ki, bu bölgede rol oynaması icap eden Türk devleti maalesef bu küçük rollerle bir bakıma oyalanmak isteniyor. Biz diyoruz ki; artık Türk'ün de kendine dönme zamanı gelmiştir. Yani neredeyse Türk devletini 3 e bölmek isteyenler. İstanbul'u Türkiye'den ayırıp beynelmilel bir kültür merkezi olarak isim vermek isteyenler vardır. Ankara'yı Türklerin sığınacağı bir yer halinde önümüze koymak isteyenler varken, Diyarbakır'ı ayrı bir etnik grubun, Kürt devletinin kurulacağı yerin başkenti olarak önümüze koymak isteyenler mevcuttur. Ve öyle gözüküyor ki; 2007 yılı ve gelecek günler Türkiye için çok daha elim, çok daha tehlikeli olayları önümüze getirecektir. Elbette ki Hocalı katliamı başlı başına bir olaydır. Ama onun arkasında elbette ki meydana gelen, onun meydana gelmesini sağlayan sebepler vardır. Elimizden geldiği kadar arkadaşlarımla bu olayın arka perdesini aralayarak sizlerle paylaşmak düşüncesindeyiz. Ben müsaadenizle ilk sözü sayın Prof. Dr. Cihat ÖZÖNDER hocama vermek istiyorum. Ve hocamdan şu konuya biraz daha açıklık getirilmesi hususunda ricada bulunuyorum. Hocam gerçek manada bizim Türk milletinin veya devletimizin bir Ermeni politikası var mı? Ayrıca birden çok Türk devleti olarak, Ermeni işgallerine Ermeni soykırımına bakış nedir? Konumuz içerisinde bu ayrıntılara açıklık getirirseniz sevinirim. Teşekkür ederim. Prof. DR. Cihat ÖZÖNDER: Sayın başkan Türk Ocakları Ankara Şubesinin Sayın Başkanı Azerbaycan Kültür Derneğinin değerli Başkanı, aynı zamanda oturumun da başkanı. Ben öncelikle bu toplantının, son anma toplantısı olmasını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum. Hocalı olayı gayet detaylı bir şekilde biraz önce hem görüntülü hem de olayın gelişmesi açısından gözler önüne getirildi. Hocalı bir semboldür bildiğiniz gibi. Aslında Hocalı Ermeni terörünün Türklüğe karşı diğer işlediği bir çok olaydan sadece bir tanesidir. Ve bunun genel gelişme çerçevesinde değerlendirmesini, çok değişik dönemlerde hem toplantılarda hem 4 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 yayınlarda elimizden “Bunlar bunu yaparken Türkiye Cumhuriyeti sevgi ve güven temelingeldiği kadar yapmaya devlet politikaları olarak temelde biz ne deki, bir değişme söz çalıştık. İyi hatırlıyorum yapıyoruz. Tarihçilere bir ışıkla bakıyoruz. konusu alıyor. Ama emsayın Ünal da hatırla- Aslında bugün ifade edilmesi gerek olay artık peryalistlerin sömürgecilerini bu çerçevedeki yacaktır; ilk defa 1990'lı tarihçiler görevlerini yapmıştır. Ermeni meselesinde ve Türklere karşı yapılmış bakışlarından sonra artık yıllarda görüldüğü zaman bir Karabağ dosyası bu soykırımların gündeme getirilmesinde ve Türkiye'nin bilhassa konusunda ilk yayınımızı meselenin artık sadece tarihçilerin değil, 1923'den sonra Türkiye yapmıştık. Orada bahse- siyaset boyutunda ele alınması şarttır. Bu daha Cumhuriyetinin kuruldilen konular aslında önceki söylemlerin biraz daha dışına çıkılması masıyla beraber tabii ki, bugün de değişmemiştir. gerektiği hususundaki teklifimizdir, öneri- bu sömürgeciliğe karşı yapılmış bir kurtuluş saYanı 17 yıl önce aynı mizdir.” vaşının sonunda, İstiklal konulara temas etmişiz. savaşının sonunda politikalarını konuşmaya Bu konularla ilgili az önce sayın Ünal'ın biraz önce başladılar. bahsetmiş olduğu gibi temel politikaların olup olmaması konusu üzerinde durulmuştu. TarihBüyük Atatürk'ün bu konudaki sözü vardır; böyle çilerin değerlendirilmesi tezlerini de biz ortaya bir konu hiçbir zaman bu iddiaların cevap bile atmıştık. Yani bu konunun .Ermeni meselenin, verilmeye tenezzül edilmemesi gerektiği yönünde Türk Ermeni ilişkileri içinde ele alınması sözü vardır. Yani Ermenilerin soykırıma uğradıkgerektiğini, 1915'e kadar millet-i sadık-a olarak ları yönündeki iddiaların bir propaganda malzeisimlendiren ve sosyolojik manada bizimle ortak mesi olarak kullanıldığının ilk farkına varan, son yaşanan bir yapıya sahip olan bir cemaatin dönem tabi daha önce Osmanlı devrindeki bütün birdenbire neden kin ve nefretle dolduğunu, yöneticiler de bunun farkındaydı, ama Atatürk Türklere nasıl düşman edildiği konusu gayet tarafından da bu iş gayet açık ve net bir şekilde izah teferruatlı bir şekilde açıklandı. edilmiştir. Daha sonraki dönemlerde bildiğimiz gibi Türk kültürü üzerinde bir genelde bir Emperyalist sömürgeci devletlerin oyuncağı olan yumuşatma hareketi başlatılmıştır. 1970'lere kadar zavallı küçük bir halk, kendi boyuna posuna ki dönemde, Ermeni dendiği zaman bizim bakmaksızın bir dev'e karşı bir dünya devletine insanımızda herhangi bir olumsuz bir fikir karşı kullanılma ve yıpratılmak için bir alet olarak uyanmazdı. Bir düşünce veya aksine bir duygu kullanıldı. Ve bunun sonucunda 1915-1918 uyanmazdı. Yetmişli yıllardan itibaren bildiğiniz olayları ve ardından gelen dünyadaki konjönktürün gibi Asala' nın hareketleriyle beraber, Türk devlet değişmesi çerçevesinde tamamı Türk toprağı olan mekanizması da bütünüyle kültürünü savunmakla 19. yüzyılda bile Revan hanlığının devamı olan bir zorunlu olan, görevli olan Türk devler mekanizbölgede bir coğrafya üzerinde, Türk coğrafyası ması da bir anda savunma psikolojisine girdi. Yani üzerinde fason bir devlet kuruldu. Bunların 1915 yılına kadar Osmanlı topraklarında bir arkasında kimlerin olduğu hepimizce malumdur. milyon iki yüz elli bin civarında Ermeni vardı, Rusya'sında İngiltere'sine günümüzde de AngloOsmanlı'nın o zamanki nüfusu yirmi beş milyon Amerikan güç birliğine kadar olan güç merkezleri civarındaydı. Türk bütünlüğünü Türk birliğini parçalayabilmek için araya yine biraz önce konuşmacının Daha önce yapılan sayımlarda nüfus müdürlükbahsetmiş olduğu gibi Türklüğün gırtlağına bir lerinin hepsinin başında 2 Musevi, 2 Ermeni hatta hançer sokarak, Ermenistan adlı bir fason devleti bir dönem bir Amerikalı olmuş gibi bilgiler ve kurdurdular. O zamana kadar gerçekten Türk bizim bilim adamlarının çalışmalarıyla bu konuyla devlet anlayışında her şeyden önce bir hoşgörü ilgili devlet politikaları oluşmaya başladı. Fakat bu 5 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 tarihçilerimiz gerçekten üstüne düşeni yapmışlar ve Türk devlet politikası, Türkiye Cumhuriyeti temel devlet politikaları belirlenmiştir. Bu konuda yalana dayalı bir propaganda ile Türklük karşı karşıyadır. Türklüğün Türkiye Cumhuriyeti tarafını kastediyorum. Ve bu yöndeki çalışmalarla gerçekten bütün hükümetlerle bu politikanın temele oturması lazım geldiğini idrak edebilmişlerdir. Fakat son zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin çalışmalarında biraz değişmeler sezinmeye başlandı. Ve kamuoyunu etkileyen bilhassa kitle iletişim araçlarında ve bazı köşe yazarlarında yine sayın Türk Ocakları Ankara başkanımızın belirtmiş olduğu gibi bazı acabalar gündeme getirilerek insanlarımızın beynine bazı yanlış mesajlar aktarılmaya başlandı. Acaba bu bir altyapı çalışması mı? Acaba bu Türkiye cumhuriyeti dış politikalarında bir değişikliğe gidileceğinin ön işaret mi? Bu soruları hep beraber düşünmemiz ve önümüzdeki günlerde bu konuların ne yönde gelişeceğini hep birlikte dikkatlice izlememiz takip etmemiz lazım geliyor kanaatindeyim. Sınırı açılabilir denmeye başlandı. Ermenistan'la Türkiye arasındaki sınır açılırsa ne olur sorusu sormaya başlandı. Öyle zannediyorum ki, dış işleri mensupları görevleri icabı bunu herhangi bir şekilde açıklamak durumunda değiller ama, acaba ekonomik bakımdan bir fayda gelir mi soruları yine Türkiye'de kamuoyuna aktarılmaya başlandı. Ekonomik fayda derken de tabi piyasa olarak düşünen bizim kendi iş adamlarımız da burada lobi faaliyetleri içindeler bunu da takip ediyoruz. Ekonomik fayda dediğimiz zaman belli bir nüfustan da bahsedilmesi lazım. Yani sosyolojinin temel kurumundan birisi olan ekonomide etkileşme alanında ekonomik faaliyetlerde de belli bir nüfus önemlidir. Şimdi Ermenistan'la olan ilişki- konuda bir yanlış bugün daha iyi anlaşıldı. Savunmaya geçerek Türk gücü Türk kuvveti enerjisini bir noktada israf etmeye başladı. Bugün gelinen nokta özet olarak bundan ibarettir. Ve daha sonraki dönemlerde yine çeşitli, bu konuyla ilgili çeşitli tarihçilerden diğer sosyal bilimcilerden bu konuyla ilgili meydana gelen bir çalışma grubu oluşturuldu. Üniversitelerden akademisyenlerden oluşan bu gruplarda Ermeni meselesi üzerine son derece detaylı çok ciddi araştırmalar yaptılar. Devlet arşivlerinin bu konuyla ilgili son zamanlarda ki çalışmaları takdire şayandır. Gerçekten hem arşivlerin tamamının açılmış olması, hem de bütün araştırmacıların istifadesine sunulması Türkiye'nin en azından devlet çatısı altında yer alan mekanizmalarının yapmış olduğu olumlu çalışmalar olarak sayılabilir. Fakat bugünkü gelinen nokta acaba nedir? Bunun küçük bir analizini müsaade ederseniz yaparak sözlerime kısaca devam edip son vereceğim. Bu çalışmalar yapıldığı sırada devamlı olarak ileri sürülen mesele bu işin tarihte kaldığı ve tarihçilerin bu konuyla ilgilenmesi şeklinde görüşler ileri sürüldü. Gerçekten de tarihçilerimiz bugüne kadar binlerce belgeyi gündeme getirdiler. Bunlar yayınlandı, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü hemen hemen bütün belgeleri yayınladı ve çeşitli şekillerde karşı taraflarla arşiv alışverişi ve arşiv açılması konusunda da devamlı gündeme getirildi. Fakat baktık ki, mesele sadece tarih ve bilimsel araştırmalarla sınırlı kalmıyor. Mesela bir Ermenistan devlet arşivi kesinlikle açılmamıştır. Bu konularla ilgili o tarafın belgelerinin kayıtlı olduğu arşivler açılmamıştır. Rus arşivleri de şu anda kapalıdır bu konuyla ilgili. Sen-Petersburg ve Moskova devlet arşivlerinde, bugün isteyen araştırmacı bizimki gibi araştırma yapacak durumda değildir. Yani bu konuda bizim 6 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 da, işte Hocalı gibi diğer daha öce Karabağ'ın tamamının talan edildiği sırada verilen şehitlerin hiçbirini görmezden geliyorlar, çünkü bunların 3 temel esas propaganda amacı ile 3 temel etrafında oturan ileriye dönük görüşleri vardır. 1. İçinde yaşadıkları kültürde Ermeni üç dört kuşağının erimesini engellemek için bunlara bir ülkü vermek istiyorlar ve bunda da maalesef Türklüğü hedef olarak gösteriyorlar. İkincisi bu konu bunlar için o kapitalist ekonomik sistem içinde ciddi bir rant kaynağıdır. Buradan para kazanıyorlar. Fransa'da olsun Amerika'da olsun kurmuş oldukları teşkilatlara mali idarelerden veya devlet yardımı alarak, bunları tabi Türkiye ye değil sadece, Türklüğe karşı kullanarak o konularda kendilerine şahsi menfaat de sağlıyorlar. Bir de içinde bulundukları devlete siyasi bakımdan bir baskı grubu olarak güçlerini göstererek siyasi bir fayda da sağlamaya çalışıyorlar. Bunların bizim tarafımızdan çok açık ve net bir şekilde görülmesinde fayda var. Bunlar bunu yaparken Türkiye Cumhuriyeti devlet politikaları olarak temelde biz ne yapıyoruz tarihçilere bir ışıkla bakıyoruz. Aslında bugün ifade edilmesi gerek olay artık tarihçiler görevlerini yapmıştır. Ermeni meselesinde ve Türklere karşı yapılmış bu soykırımların gündeme getirilmesinde ve meselenin artık sadece tarihçilerin değil, siyaset boyutunda ele alınması şarttır. Bu daha önceki söylemlerin biraz daha dışına çıkılması gerektiği hususundaki teklifimizdir, önerimizdir. Yani, aslında Türk birliğine yönelik olarak bir fason devletçik olarak, Türklüğün gırtlağına saplanmış bir hançer olarak Ermenistan'ın muhatap alınması dahi son derece yanlış olacaktır, Türklüğe bir başka darbe olacaktır. Bu konudaki hassasiyetin bütün baskı gruplarıyla bütün aydınlarımızla, Türk aydınlarını kastediyorum, yoksa malumunuz son zamanlarda bazı milletler arası aydınlar da var. Türkiyeliler de var, Türkiyelileri değil, Türkleri kastediyorum. Baskı grupları oluşturarak bu konudaki kararlı duruşu, kesin olarak her platformda ifade etmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde önümüzdeki günlerde Ermenistan'ın tanınması, Ermenistan sınırının açılması sınır lerde bu tezlerin ileriye sürülmeye başlandığını ve bu baskı gruplarının hükümet politikaları üzerinde etkili olmaya başladığını görüyoruz. Ekonomik açıdan piyasa önemlidir, belli nüfuslar önemlidir. Ve maalesef bugünün şartlarında insanlık değerlerinin ötesinde bir rant güdüsü her tarafta olduğu gibi bizim iş adamlarımızın da gözünü bürümüştür. Ermenistan'ın nüfusuna hemen kısaca bir en son bilgilere göre bakalım. İki milyon dokuz yüz bin nüfustan bahsediyor resmi kaynaklar ama, bugün gerçek nüfus bir buçuk milyonun altına düşmüştür. Devamlı olarak buradan bir göç vardır. Bu kendi ettiklerinin belasını bulmalarının bir başka somut göster-gesinden başka bir şey değildir. Çünkü malumunuz dışarıdaki Ermeni Diyasporası bütün bizim başımıza gelen belaların arkasında esas bu batılı ve kuzeyli sömürgecileri kullanarak, Türklüğe karşı kışkırtan bu güçler kar etmekteyken bugün Ermenistan'da yaşayan Ermenistan Cumhuriyetini vatandaşı olan Ermeniler devamlı olarak kaybetmeye devam etmektedir bu kışkırtmaların sonucu. Bütün bu katliamlarda alet olarak kullanılanlar bunların da unutulmaması lazım geldiğini tekrar işaret etmek icap eder. Bir buçuk milyonluk bir piyasaya bizim Türk iş adamlarımız bazen gözlerini dikebiliyor. Ankara'nın nüfusu kaç? Yani bizim iş adamlarımızın biraz da Türklük şuuruyla gerektiğinde, çünkü kamuoyunu bu tip motiflerle bazen de etkileyebileceklerine dikkatlerinizi çekmek için bu küçük açıklamayı yapmak zorunda kaldım. Ermeni propagandası hep diyaspora olarak geçen Ermenistan dışındaki Ermenilerin bugün Türklüğe neden bu kadar saldırdıklarının arkasındaki olaylara da kısaca bakarak Türkiye Cumhuriyeti'nin bu konudaki eksiklerine de maalesef kısaca temas etmekte fayda olacaktır. Ermenistan'ın dışındaki hep diyaspora, diyaspora aslında Ermeni'yle eş anlamlı bir kelime olarak kullanılır haline de geldi, bir diğer Türk toplulukları için de bu kelimenin burada kullanılmamasını bilhassa istirham ederim. Diyaspora yani Fransa başta olmak üzere Amerika Kanada ve diğer ülkelerdeki neden bu konuyu bu soykırım yalanını devamlı gündeme getiriyorlar 7 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 var. Birincisi bugün Orta Asya Türk cumhuriyetleri adına aslında bizim devletimiz kararıyla bu isimlerin verildiğini bir kez daha hatırlatmak isterim. Çok uzun gayretler sonucunda bu olmuştur. Türki gibi lafların Türki kısmı atılmış bugün dış işleri bakanlığımızın bir genel müdürlüğünün adı Orta Asya Türk cumhuriyetleridir. Bu aslında Türk devlet politikasının yine doğru bir çizgide geliştiğini söyler, ifade eder. En azından bu isim bile bu konudaki düşünceleri biraz daha açıklamaya yeterlidir. Fakat o bölgedeki dengeler açısından Türk Rus ilişkileri burada gündeme gelecektir. Türk Rus ilişkileri gündeme geldiği zaman o bölgede yine Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin daha yeni yeni Türklük şuuru ile techiz olmaya başlanan yöneticiler ile daha yeni yeni idare edilmeye başlandığını da dikkatlerinize sunmak isterim. Bir denge durumu söz konusudur. Onun için Rusya ile ilgili olan Ermenistan'ın şu andaki ilişkileri Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin de bu politikalarının etkilediğini çok özet olarak burada kısaca ifade etmekte fayda var. Bunların hepsinin ötesinde ne yapmalıyız sorusuna aslında bu panelimizin bir cevap olması zannederim, amacının olması sadece anma değil, sadece şehitlere rahmet okuma değil, bundan sonra ne yapılması lazım geldiği konusunda da bir sonuç vermesini ben temenni ettiğim için yapılacak şeyi hiçbir zaman baskı grupları olarak Türk aydınları olarak bu konuları hiçbir zaman unutmamanın ve gündeme getirmenin şart olduğunu öne sürmek her zaman için doğru bir hareket olacaktır. Elimizden gelen her şeyi her platformda ifade etmek zorundayız. Bir ikincisi devamlı olarak savunmada kalmak savunma psikolojisi bize bu konuda kaybettiriyor. Türklüğe kaybettiriyor. Bunun çok ciddi olarak üzerinde durmak lazım. Suçlu Ermeniler ve Ermeni diyasporasıdır. Bunu açıkça ifade etmek lazım. Türkiye'de öldürülen bazı Ermeniler'in dahi yani çok gündemde oldu bu mesele arkasında sadece ve sadece Ermeni Diyasporasına fayda sağlayabilecek düşüncesindeyim. Başka hiç kimseye bir faydası olmayacağına yani Hrant Dink olayını kastediyorum. Sadece Asala'ya fayda sağlayacak bir olay bunun yansıtılması kamuoyuna yansıtılması ticaretinin yapılması ve onun arkasından da ekonomik açıdan bir takım daha değişik adımların atılması gelecektir. Buna karşı eğer biz bütün baskı grupları olarak ve Türk aydınları olarak karşı durmadığımız takdirde maalesef, değil Karabağ'ı kurtarmak Türkiye'yi de kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıya kalacağız. Sayın Cemil Ünal başkanımızın biraz önce bahsetmiş olduğu gibi bu konu bir çözülme noktasını da teşkil edebilir. Burada çok sağlam bir şekilde ayağa sağlam basılarak durulması Türk dış politikasına da bu yönde de baskı gruplarıyla etki edilmesi kaçınılmazdır, politika izafidir, sizin yaptığınız hamleye karşı gelecek olan hamleyi tekrar düzenleyerek planlayarak buna karşı yine politikalarınızı ortaya koymanız lazım. Bunun da tek çıkış yolu Türk birliğine giden düşüncenin Türk iç dış bütün politikalarında hakim kılınmasıdır. Türk birliğinden hiçbir şekilde taviz verilmeyeceğini her ortamda ifade ederek bunun şu andaki hasbelkader siyasi yönetici durumunda olan insanlara anlatılmasından geçmektedir. Türk cumhuriyetlerinin bu konuyla ilgili bakışlarında maalesef eksiklikler olduğunu da burada biliyoruz. Çuvaldızı kendimize batıralım. Azerbaycan hükümetinin de bu konuda eksikleri oldu, Türkiye cumhuriyetinin geçmiş hükümetlerinin de bugünkü hükümetlerinin de eksikleri ve yanlışları oldu. Bugün mesela işte biraz önce bahsetmiş olduğumuz gibi acaba siyasi tanınmanın arkasında ekonomik bir ilişkinin de kurulabilmesini düşünen bizim diplomasimiz benzeri şekilde Azerbaycan tarafından da aynı yanlış yapıldı. Maalesef Fransa'da bir madalya alamsı söz konusu bugünkü Azerbaycan yönetiminin. Bunların hepsi dikkatle gündeme getirilmesi gereken ve Türkiye olsun Azerbaycan olsun bilhassa bu bölgede yaşayan Türk şuuruna sahip olan bütün insanlarımızın aydınlarımızın, ziyalılarımızın ve bütün görevlilerimizin bu konuda en azından kendi varlıklarının devamı için itiraz etmeleri gerektiğini ortaya koymakta fayda var. Diğer Türk Cumhuriyetleri bu konudan çok uzaktır. Burada iki değişik faktör söz konusu. Daha çok gerçekçi olarak meseleye temas etmekte fayda 8 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 kavuşturduktan sonra Sayın Ali KÜLEBİ bey'le konuşmamıza devam etmek istiyorum. Efendim 1991 yılında Azerbaycan'da Ayaz Muttalibov iktidarı vardı. Sayın KÜLEBİ bey de hatırlayacaktır, o zaman 1991'in sonuna doğru Ayaz Muttalibov Hazer'daki Azerbaycan'a ait petrol hisselerinin %40'ını AMOCO adlı Amerikan Şirketine, %40 hissesini ise Ruslara devretmiştir ve geriye de Azerbaycan'a %20 gibi bir pay kalmıştı. Fakat 1991 yılının sonlarına doğru Ayaz Muttalibov biraz da Rusya'nın içinde bulunduğu ortamdan istifade ederek Ruslar'ı bu sözleşmenin dışında bırakmıştır. Yani %40'lık petrol hissesinden dışladı ve bunun akabinde Hocalı olayı meydana geldi, birkaç ay sonra ve arkasından bir yıllık Elçibey iktidarı başladı. Elçibey'de taşımacılıkta nakliyede Hazar'da petrol arama işlerinde ve petrol boru hattının geçme güzergahlarında Rusya ve İran'ı dışladı. Ama bir müddet sonra birisi albay birisi Azerbaycan milli savunma bakanı olan kişiler Ruslar' la temas ederek Elçibey' i devirme hareketine girdiler. Ve 1993 haziranda Londra'da Elçibey diğer devletlerle anlaşma yaptı. Ne anlaşması, petrol anlaşması ama buna fırsat vermeden ve milli savunma bakanı Gaziyev faaliyete geçerek Elçibey iktidarına son verdiler. Arkasından Haydar Aliyev iktidara geldi. Durup dururken Ruslar'a %10 pay İran'a %5 pay, kardeş Türkiye'ye de %1.75'lik pay ayırdılar. Ve sonra da İran'ın payını Türkiye 600 milyon $ para vererek almak suretiyle payını 6.75'e çıkardı. Şimdi bu işlerin içerisinde yıllardan beri bulunan Sayın Külebi'ye bir soru yöneltmek istiyorum. Hocalı'nın arkasında ve sonraki devirlerde meydana gelen olaylarda petrolün ne kadar rolü vardı, bu konuda bizi aydınlatırlar mı, teşekkür ederim. Ali KÜLEBİ: Teşekkür ediyorum sayın başkan, öncelikle Türklüğün birliğine bütünlüğüne ve bağımsızlığına gönül vermiş, saygıdeğer konuklar sevgili dostlar sizleri saygıyla selamlıyorum. Hoş gelmişsiniz, ve bu vesileyle bu organizasyonda yer alan; Türk ocakları Ankara Şubesi Başkanı Sayın da son derece yanlış olmuştur. Türkiye'de kamuoyuna da baskı grupları olarak bu görüşlerin çok daha iyi ifade edilmesi lazım. Atatürkçü yayın kuruluşlarının kamuoyunu oluşturacak şekilde ikaz edilmesinde fayda var. Ben bugün tabi bir kısmını tenzih ederim. Bir kısım ediyordur bazı siyasiler ama, bugün Türklükle ilgili milli hassasiyeti gösterecek yayın kuruluşunu bulamıyorum. Bunun da yollarından bir tanesi şu anda şahsi teklifim, yayın kuruluşları üzerinde baskı fonksiyonları göstermek ve Türk aydını olarak hepimizin tek tek hem de bir takım kurumlar kuruluşlar mensup olduğumuz dernek vakıf herhangi bir kuruluş olarak bu konuda ikaz etmek görevimiz olmalıdır, ancak ağıt yakmaktan Türklüğün kurtuluş günlerini kutlamaya hep birlikte geçebiliriz. O günlere hazır olmak temennisiyle ben tekrar burada sözlerime son verirken bütün şehitlerimize, Türklüğün bütün şehitlerine rahmet diliyorum ve bundan sonra Türk birliği yolundaki ve bundan sonra Türk birliği yolundaki çalışmaları çok daha güçlü kuvvetli teşkilatlı bir şekilde yaparsak bütün bu problemlerin bütün bu meselelerin üstesinden kalkabileceğimiz inancını taşıdığımı burada tekrar sizlere ifade ediyorum ve Azerbaycan Kültür Derneğimize onları hep hatırlayarak en azından güç kuvvet almamızı sağladıkları için hem de Ankara Türk Ocağı şubemize teşekkür ederek sözlerim bitirmek istiyorum. Çok teşekkür ederim. Cemil ÜNAL: Efendim hocama teşekkür etmek istiyorum. Müsaade ederseniz küçük bir parantez de açmak istiyorum. Bugün Ermenilerin işgal ettiği toprak %20 değil, malum Ermeni devletinin kuruluş tarihi 1828 dir. Adı Azerbaycan dediğimiz Erivan Türk toprakları üzeride kurulmuştur. Hatta kurulmamış, Ruslar, Kafkasya işgalinde 60 000 Ermeni'nin verdiği desteğe karşılık Erivan'ı ve civarını Ermeniler' e yurt olarak hediye etmiştir. Hatta bu yetmemiş 1920 tarihinde de bugün Nahçivan' la Ermenistan arasında bir kama gibi duran 7500 km2'lik Zengezor dediğimiz toprak, Stalin tarafından Ermeniler'e verişmiştir. Ve son olarak da 17 000 km2 toprakla beraber 53 000 km2 toprak Türk toprağıdır. Bunu böyle açıklığa 9 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 “Osmanlı orduları 5 cephede savaşırken, erTürkan HACALOĞLU’na kekleri askerde olan köyleri bastılar, kadınları coğrafyada, bu coğrafyayı karıştırmak için büyük ve Azerbaycan Kültür Der- çocukları öldürdüler. neği Genel Başkanı Sayın Erzurum' da, Hasankale' de Van' da Muş' da güçler başta Amerika BirCemil ÜNAL hocamıza nerede fırsat buldularsa kalleşçe onlara kucak leşik Devletleri her şeyi saygılarımı sunuyorum. açan komşularını Rus ordusu ve batılı yapacaklar ama bu coğrafyanın hakimi sahibi tarihBöyle anlamlı bir toplan- emperyalistlerin yardımıyla katlettiler.” sel açıdan etnik açıdan dini tıyı Türklük için çok öaçıdan birçok açıdan biziz çünkü bu coğrafya bizim nemli bir toplantıyı burada düzenledikleri için yaşam alanımız yalnız Türkiye Cumhuriyeti kendilerine huzurunuzda teşekkürlerimi sunuhudutları değil. Kafkasya, Irak'ın kuzeyi, Kıbrıs, yorum. Ege buralar hep bizim yaşam alanımız. Yaşam alanı Evet burada söylemek istediğim bir çok konu var. demek, belli ilgi alanlarının toplamıdır. Yani askeri Açıkçası az önce burada Hocalı'daki katliamla açıdan, ekonomik açıdan, etnik açıdan, siyasi ilgili bir belgesel film seyrettik. Bunun aşağı açıdan kültürel açıdan, dini açıdan bu ilgi alanları yukarı 35 dakikalık daha uzun bir kısmını biraz toplamı yaşam alanı haline gelir. Yaşam alanları sonra Avrasya Radyo televizyonunda benim ülkelerin savaşmaları için neden teşkil eder sunduğum stratejik analiz programında vereceğiz. gerektiği zaman. Bu önemli bir husus onun için bu Bu sahneler çok acıklı olmasına rağmen bunu coğrafyada çok duyarlı olmamız gerekir diye vermemiz göstermemiz Türk milletine bunu düşünüyorum. Şimdi sevgili dostlar, biraz evvel hatırlatmamız gerektiğine inanarak üzülerek bu sayın konuşmacılar çok güzel şekilde tarihsel çok vahşi sahnelere göstermek durumunda kaldık. boyutlarını maalesef bu 15 yıl evvel gerçekleşmiş Gece de saat 1.15 de o yayının tekrarı olacaktır. olan soykırımın tarihsel boyutlarını anlattılar. Evet Evet, efendim tabi öncelikle Sayın Ünal'ın bana 15 yıl önce 25 Şubatı 26 şubata bağlayan gece tevcih buyurdukları soruya cevap vermek isterim. Hocalı'ya baskın düzenleyen Ermeni saldırganlar Açıkçası bugün dünyada her şeyin başlangıç ile 360. Rus motorize alayı 613 kardeşimizi noktası bir çok konuda temelinde ekonomi var yani soydaşımızı şehit etmiştir. O gün insanlığın utanç siyasi ve askeri olayların. Burada da enerjinin günüydü. O gün sahte batı hümanizminin foyasının dünyanın en önemli sorunu olduğunu bugün çifte standardının ortaya çıktığı gündür. O gün unutmayalım yani bugünlerde artık belirtilerini dünyanın her yerinde yaşayan Türklerin kara göstermekte olduğu küresel ısınmanın en büyük günüydü. O gün Türk dünyasının unutamayacağı nedeni bu fosil yakıtların gelişigüzel kullanılması kara günüydü, çünkü 20. yüzyılın sonunda ve buna çare bulunmayışı yani, bundan sonra dünyanın en vahşi katliamı meydana gelmiştir. O önümüzdeki 30, 40, 100 yıl içinde enerji ile ilişkili gün Hocalı'da katledilenler mazlumdular, konularla daha çok uğraşacağız, ama şu anlamda şu masumdular ve tek suçları Türk olmaktı. Bu günlerde çok güncel olan ve bütün dünyayı rahatsız yüzden zulme katliama uğradılar. Aziz dostlarım, eden konu tek bir küresel gücün gelişigüzel bir aynı vahşeti biz Anadolu Türkleri yine kalleş biçimde enerji elde etmek için demokratik Ermeni teröristler tarafından arkamızdan söylemlerle dünyanın çeşitli yerlerini işgal etmesi vurulduğumuzda 20. yüzyılın başlarındaydık. ve burada da tabi haritaya bakıyoruz işte Amerika Düşünün bir milletin tebası ve vatandaşları o Birleşik devletleri çeşitli bahanelerle Irak'ı işgal ülkeye, Osmanlı imparatorluğunun tebası olan etti, Afganistan'ı işgal etti ve Hazar denizinin Ermeniler, emperyalistlerden yüz bulunca çevresinde başka işgaller peşinde. Bunun nedeni kendilerine asırlardır kucak açmış, onlara huzur doğal kaynaklar, çünkü Basra körfezinin dışında barış vermiş efendilerine arkadan saldırdılar. Dünyanın ikinci büyük petrol ve doğalgaz Osmanlı orduları 5 cephede savaşırken, erkekleri rezervleri Hazar denizi çevresinde. Bu nedenle bu askerde olan köyleri bastılar kadınları çocukları 10 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 terör vahşetinden kaçan canını kurtaran yüz binlerce soydaşımız kaçkın yani göçmenler olarak zor şartlarda yaşamaya mahkum edilmiştir. Karabağ ve Hocalı olayları Ermeni vahşetini bir kez daha ortaya çıkarırken bir başka gerçeği de ortaya çıkarmıştır, o da insan hakları ve adaletten bahseden batının çirkin yüzüdür. Batının bu çirkin yüzünü biz Bosna'da gördük. Her gün insan haklarından bahseden Avusturya'ya 400 km uzaklıktaki Bosna Hersek'de Fransa'ya 800 km uzaktaki Bosna'da gördük. 250 000 Müslüman katledildi. Batının kılı kıpırdamadı işte batının, işte batı emperyalistlerinin çıkarları uğruna ne zamandan doğal hakkını kullanarak Kıbrıs' da ki soydaşlarımızı oradaki Rum mezaliminden vahşetinden soykırımdan kurtarmak amacıyla yaptığı baraj harekatı sonucunda Türkiye'ye ambargo uygulandı. Bakın bugün ne görüyoruz, batının çifte standardı, Azerbaycan topraklarının %20'sinden fazlası işgal edilmiş, 20 000'e yakın Azerbaycanlı soydaşımız öldürülmüş, soykırıma uğramış, batının kılı kıpırdamıyor, bizle uğraşıyorlar ve çeşitli yerlerde sözde soykırımla ilgili, bir takım yasalar çıkarmak için çalışıyorlar ve başarılı oluyorlar maalesef. Şimdi batı buna karşı çıkmıyor, bu yaptıklarına Ermeniler' in ve bilakis her yıl artan bir şekilde, Ermenistan'a ekonomik yardım veriyor. Bize ambargo uygulayan batı, Avrupa birliği, sözde insan haklarından bahseden Avrupa birliği bu çifte standardı yapıyor ve biz bu Avrupa Birliği'nin peşinden gittik uzun yıllar. Belki şimdi ayıldılar ama çok uzun süre bu Avrupa Birliği'nin bu sahtekar örgütün, ikiyüzlü Türk düşmanı örgütün peşinden gittik. İnşallah yöneticilerimiz uyanmışlardır, ayılmışlardır. Bugün, batının yardımıyla gelinen noktada Azerbaycan'ın topraklarında 6 şehir, 800'ün üzerinde köy ve kasaba 700 sağlık merkezi 150 öldürdüler. Erzurum' da, Hasankale' de Van' da Muş' da nerede fırsat buldularsa kalleşçe onlara kucak açan komşularını Rus ordusu ve batılı emperyalistlerin yardımıyla katlettiler. Bunların içinde babamızın ailesinin Hasankale yakınlarında görüyor ki ailemiz o sıralarda 1915'lerde Tokat'a göç ediyor. Orada kalan akrabalarımızın da hepsini şehit ettiler bunu biliyoruz. Allah rahmet eylesin. Evet sevgili dostlar, Ermeni ırkçıların, doğasında bu arkadan vurmak olduğunu biliyoruz. Çünkü onlar zayıf olduğunuz zamanı kollarlar ve arkadan vururlar. Vurmaları acımasızca haince kalleşçedir. Bunu Asala terör örgütünün olaylarında da çok yakın geçmişte yaşadık ve Hocalı'da yaşadık. Bu savaşlarını erkekçe yapmazlar. Arkadan vururlar, çocuk ve kadınları tarihte görülmemiş şekilde katlederler. İşte daha evvel yaşadıklarımızı Hocalı'da bundan 15 yıl evvel yaşadık. Masum soydaşlarımız katledildi. Bu sefer de geçmişte nasıl emperyalistleri yanlarına almışlarsa Fransa'sını, İngiliz'ini, Rus'unu bu sefer de tekrar Rus ordusunu yanlarına aldılar. Bu sefer de yine güçsüzleri vurdular. Ermeni teröristler tarihte doğal yollardan millet devlet olamamanın acısını böyle çıkarırlar. Terör katliam etnik temizlik gibi insanlık suçu işleyerek sapık egolarını tatmin yolunu seçerler. Komplolarla egolarını tatmin ederler. Hocalı' da olanlar katliamla Hocalı' da şehit edilenlerin katledilenlerin görüntüsü insanlık adına utanç vericiliğin had safhasıdır. Sevgili dostlarım, Ermeniler 'in toprak genişletme ihtirası ve Türk düşmanlığı Hocalı'nın yanı sıra Karabağ'da işlenen cinayetlerle tarihe lanetle anılacak şekilde çünkü 1990'ların başın-dan itibaren, Ermenistan saldırısı sonucu kardeş Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinin işgali ile 20 000 Azerbaycan Türkü öldürülmüş, 50 000'i sakat kalmış, 4 866'sı kaybolmuştur. 150 000 ev yıkılmış, tarumar edilmiş, bugün Ermeni ırkçıların 11 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Karabağ'ın işgali üzerine Ermenistan sınırlarını kapatmıştık, ama birkaç yıl evvel ne yazık ki yönetim uçak seferlerini başlattı.Komşuluk ilişkileriyle sınırlar açılmış oldu ve bugün maalesef binlerce Ermeni 50 000'in üstünde 100 000 civarı olduğu söyleniyor Türkiye'de çalışmaktadır. Bize fiilen yani olası düşmanlık boyutu ile değil, her boyutta düşmanlık yapan bir ülkenin ki,bir buçuk milyonun burada 100 000'i çalışıyor çok büyük bir şekilde biz bunlara ekonomik destek sağlıyoruz demektir. Bu ne perhiz ne lahana turşusu, bunlara dur dememiz gerekir diye düşünüyorum. Bu uçak seferlerini kaldırmamız lazım. Türkiye'de çalışan kaçak çalışan Ermeniler' i sınır dışı etmemiz gerekir ve eğer Amerikan kongresinden böyle bir tasarı geçerse Amerika ile siyasi ilişkilerimizi gözden geçirmemiz gerekir çünkü Türkiye yöneticiler belki farkında değil ama çok büyük bir millet çok büyük bir devlet elimizde çok büyük bu coğrafyada kartlar var. Bu kartları alt alta yazdığınız zaman bunun toplaması çok büyük bir rakam tutuyor. Bunları masanın üstüne getirirsiniz. Bugün NATO'nun 2. büyük gücü olan ordumuz ve dünyanın en deneyimli ordusu olarak Amerika'nın veya batının NATO kapsamında barış gücü olarak bir çok yerde katkıda bulunuyoruz. Bunları hep gözden geçirebiliriz. Gözden geçirebilecek konudur hepsi sanıyorum. Bunun dışında tabi Irak'ın kuzeyindeki Amerikan lojistiği konusu gözden geçirilebilir, yani bir sürü size sözde soykırım tasarısı kongreden geçerse neler yapılabilir diye bir sürü bir şey sayabilirim ama, aslında bu kabul edilebilecek bir şey değil, çünkü sözde soykırım diye bir şey yok sevgili dostlar. Aslında olay hepimizin bildiği gibi kendilerine kucak açmış Türk milletine savaş açarak arkadan vuranlara karşı alınmış önlemler vardı ve isyankarlara karşı uluslararası hukuka göre önlem almak da her milletin hakkıdır. Ermeni teröristlerinde şehit edilen diplomatlarımızın Karabağ' da Hocalı' da şehit edilen soydaşlarımızın kanları yerde kalmasın diyorum. Azerbaycan'daki kardeşlerimizin ve bizim milli bütünlüğümüze kast ederken her cepheden de bize saldıranlara hak ettikleri dersi verelim diyorum. 000 ev, 1 400 kadar ilk ve orta okul 1 000' e yakın sosyal tesis, tahrip edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır. Bütün bunlar o insan haklarından bahseden o sahtekar iki yüzlü batı ülkelerinin, bilgisi ve yardımıyla olmuştur. Çünkü Ermenistan teröristleri hiçbir şeylerini ağababaları olan vatanın yardımı olmadan aciz ve kalleştirler. Bunu 1974'den sonra Yunan desteği ile Asala terör örgütünü kurup 40' dan fazla diplomatımızı şehit ederek gösterdiler. Bu diplomatların bir kısmı Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde benim sınıf arkadaşlarımdı. Pırıl pırıl insanlardı kalleşçe şehit edildiler. Asala Ermeni terör örgütü devletimizin müdahalesi ile çareyi yer altına inmekte buldu daha sonra. Ta ki 1992'lerde ki fırsat ellerine geçene kadar. O zaman da Karabağ' da Hocalı' da kalleşliklerine devam ettiler. Sevgili dostlar bu vesileyle üzülerek söylemek isterim ki; o zaman Türkiye'de buluna yönetimleri de Azerbaycan' daki soydaşlarımıza yardım etmedikleri için şiddetle kınıyorum. Onların intikamını almadıkları için şiddetle kınıyorum. Bizim gönlümüzde ve tarih önünde onlar da kınanmaya layık çünkü bu günlerde 1990'ların başında bir takım stratejik ve jeopolitik gerçekler vardı, Rusya tam bir çöküntü içindeydi. Kızıl ordu ortadan kalkmıştı, Rus ordusu tamamen başıboş bir haldeydi ve Türkiye en azından o zaman diplomaside güç kullanma konseptini de kullanarak veya bizzat güç kullanarak, o gölgede insan hakları da söz konusuyken soydaşlarını korumak amacıyla o bölgeye müdahale edebilirdi, etmeliydi. Bu tarihte sorgulanması gerenken şey bence gaflettir, yanlıştır. Ve bugün Türklük' le uğraşmaktan vazgeçmeyen Ermeni ırkçılarının sözde soykırım iddialarına karşı sesimizi daha çok bu vesilelerle yükseltmemiz gerektiğine inanıyorum. Bize yapılan kalleşliklerin cezasını tarih önünde insanlık ki, eğer varsa insanlık, insanlık üzerinde verdirelim. Bu günlerde gündemde olan ABD'deki sözde soykırım tasarısı eğer kabul edilirse bir zamanlar en iyi müttefiki olduğumuz Amerika bize bu kalleşliği yaparsa siyasi alanda her türlü tepkiyi koymamız gerektiğine inanıyorum. Hatırlarsanız 12 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Senelerdir bu işin içinde olan ve Azerbaycan'a devamlı gidip gelen Sayın Sinan OĞAN Bey'le devam etmek istiyorum. 1991 yılına kadar Karabağ meselesi Sovyetlerin bir iç meselesiydi. 1992 yılından sonra gerek Ermenistan gerekse Azerbaycan hem birleşmiş milletlere hem de Avrupa güvelik işbirliği teşkilatına üye oldu ve bundan sonra konu Sovyetler'in iç meselesi Azerbaycan Ermenistan arasındaki bir mesele olmaktan çıkıp uluslar arası bir mesele haline geldi ve 15 yıldan beri de Karabağ'ı çözmekle görevli Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatının bir grubudur. Şimdi, Karabağ meselesini çözelim diyoruz ama çözmekle görevlendirdiğimiz insanlar kimdir , tanımak istersek bakalım, bir Rusya, iki Amerika, üç Fransa, Şimdi bu üçünün de tutumu belli ve Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatının kuruluşunda da herhangi bir devlet başka bir devletin toprağını zorla işgal edemezliği esastır. Koçeryan denen terörist , Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatının çatısı altında olmaması icap eden bir insan ve Ermenistan'ı Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı içerisinde elbette ki yerinin olmaması gerekir, bunu arz ettikten sonra, Sayın Oğan'dan; 15 seneden beri Ermeni yanlısı bu üç temsilcinin Karabağ'ı çözmekle görevli olmasına nasıl tahammül ediyoruz, yoksa bu Karabağ'ı çözmemek için bir yol mudur? Ve şimdi bilindiği gibi Karabağ meselesi 2009 yılına sarkıtılmaktadır, niçin? Bilindiği gibi, 2008 yılında Ermenistan'da seçimler var.Bazı mahvellerde Koçaryan' a ayıp olmasın diye, Karabağ meselesini görüşmeyi erteledik denildiği söylenmektedir. Sayın Oğan'dan bu hususta ki görüşlerini istemekteyim, şimdiden teşekkür ederim. Sinan OĞAN:Teşekkür ederim sayın başkan. Sizin sorunuzla beraber tabi ben biraz daha Hocalı kapsamında konuşmak istiyorum. Tarih hepimizin malumu Türkler'e yapılan soykırımla doludur. Tarih Türklere karşı yapılan soykırımlarla doludur. Biz Türkler ağıt yakmayı bilmediğimiz (veya bunu yapmadığımız için) hiçbir zaman bize karşı yapılan Cumhuriyetimize ve uniter bütünlüğümüze kast edenlere ve vatan evlatlarının şehit düşmesine neden olan artık derslerini verelim diyorum. Bu vesileyle üzerimize kara bulutlar gibi çökmek isteyen vatanımıza kast eden emperyalist güçlere şunu hatırlatmak isteriz ki burası vatanımız Anadolu, Yüce Atatürk'ün de ifadesiyle Türk elidir. Türk eline ve komşu bölgelerdeki uzantılarına ve Türk soydaşlarımızın varlığına kast edenlere bütün dünya Türkleri el birliği ile cevabını vermelidir. Birlik halinde mücadele etmelidir. Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur. Bugün “ Hepimiz Ermeni'yiz” diye slogan atanlar, gösteri yapanlar niye Hocalı örneği katliamlarda yürüyüş yaparak bu vahşeti kınamak için, “Hepimiz Türk'üz, hepimiz Azerbaycan Türkü'yüz” diye haykırmadılar. Bunu sormak lazım sorgulamak lazım. Bu nedenle onların niyetlerinde şüphe ediyoruz tabi bunda hiç şüphemiz yok ve bugün hepimiz Ermeni'yiz diyebilenler yarın hepimiz PKK'yız diyebilecek potansiyel gaflet içinde olanlardır. Onlara tavsiyemiz hakkettikleri teröristlerle beraber yaşayacakları terör ülkesine gitmelidir. Çünkü bu PKK işbirlikçileri bu Ermeni terör yardakçılarının takkesi düşmüş bu Türk düşmanlarının niyetleri belli olmuştur, ama belki bir kısmı için sağ duyuya dönmek vakti hala geç değildir. Onlar tarihe dönüp baksınlar, Hocalı' ya Karabağ' a, Ermeni terörünün vahşetine baksınlar gerçeği öğrensinler. Üzerimizde oynanan oyunlar ve haçlı seferleri benzeri saldırılara alet olmasınlar. Sözlerime son verirken yaşasın bütün dünya Türklüğü'nün dayanışması yaşasın bütün dünya Türklüğü'nün birliği diyorum ve bu vesileyle cumhuriyetimizi kurmak ve korumak yolunda şehit düşenleri ve Hocalı' da Karabağ' da şehit edilenleri rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun kanları yerde kalmayacak ve bu vesileyle tekrar Türk ocakları Ankara Şubesi Başkanlığına ve Azerbaycan Kültür Derneği Genel Merkezine teşekkürlerimi bu vesileyle arz ederek hepinize saygılarımı sunuyorum. Cemil ÜNAL: Sayın Ali Külebi' ye teşekkür ediyoruz. Değerli konuklar, Karabağ'ın Türk dünyası meselesi olduğu hepimizce malumdur. 13 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 “Gönül isterdi ki, “hepimiz Ermeniyiz diyen, bırakılmıştır. 8 milyon soykırımları, zulümleri tarih yaddaşımıza kazı- hepimiz Hrantız” diyen kesimler ve özellikle de nüfusu olan Azerbaycan'da mamış, çabuk unutmuşuz. basın burada olsaydı ve hepimiz Azerbaycan bir milyondan fazla insan Oysa Türklerin Batıda Türk’üyüz, hepimiz Hocalılıyız diyebilseydi.” diğer bir ifade ile ülkede yaşayan her 8 kişiden birisi Viyana'dan Doğuda ise göçmen durumundadır. Göçmen nüfusun toplam Kafkaslardan çekilmeye başladıkları dönemden nüfusa bölümünde ortaya çıkan rakam açısından sonrası hep soykırıma uğradıkları hadiselerle Azerbaycan dünyanın en çok göçmen barındıran doludur. Viyana'da, Bosna'da, Mora'da, Tri ülkesidir. Azerbaycan topraklarının yüzde 20'si Poliçe'de Balkanların diğer bölgelerinde; yakın Ermenistan tarafından işgal edilmiştir ve tarihimizde Bosna'da soykırıma uğrayan hep biz nüfusunun yüzde 13'ü kendi tarihsel yurtları Türkler ve Müslü-manlar olmuşuzdur. içerisinde göçmen durumundadır. Diğer taraftan Kafkaslara baktığımızda, son iki Ermenilerin “Büyük Ermenistan'ı” kurmak için yüzyılın tarih sayfasının hep Türklere karşı yapılan Azerbaycan Türklerini ilk planlı tehcir ve soykırımlarla dolu olduğu görülmektedir. Biz soykırımı 1905-1907 yılları arasında gerçekIğdır'da çocukluğumuzda hep dedelerimizden, leşmişir. Azerbaycan Türkleri daha sonra 1918-20 ninelerimizden o trajik 93 harbini ve Iğdır yıllarında ikinci defa güç tatbik edilerek kendi bölgesinde “gaça gaç” olarak bilinen hadiseleri topraklarından sürülmüştür. SSCB döneminde dinleyerek büyümüşüzdür. O hadiselerde Ermenistan'da yaşayan Azerbaycan Türkleri 1948Ermeniler bizim atalarımızı camilere doldurup 53 yıllarında “büyük göçe” tabi tutarak yaklaşık yakmıştır, onların işbirlikçileri bu soykırımdan 150 bin Azeri tarihi yurtları olan Ermenistan'dan kurtulanları soyup birçoğunu da öldürmüştür. kovulmuş ve Azerbaycan Türkleri üçüncü kez İrevan hanlığında, Bakü'de, Gence de ve daha nice tehcire maruz bırakılmıştır. Türk bölgesinde katledilen hep Türkler olmuştur. Son 4. tehcir ise malumunuz 1988 senesinde Ancak bugün Batı kamuoyuna baktığımız zaman başlayan ve Mayıs 1994 senesinde ateşkesle biten bu suçlamalara maruz kalan ne tezattır ki, hep ancak zaman zaman sınırdaki çatışmaların olduğu Türklerdir. Türklere karşı tarihin çeşitli dönemve Hocalı katliamının da bu arada yapıldığı son lerinde yapılan soykırımların son örneği bundan soykırımdır. tam 15 yıl önce Hocalı'da yaşanmıştır. Bugün Ankara'da Azerbaycan Kültür Derneği ve Türk Soykırımın Yapıldığı Yer : Hocalı Ocağı tarafından ortaklaşa düzenlenen bir Yukarı Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden konferansta Hocalı'da yaşanan soykırımı konubirisinde olan Hocalı köyü stratejik olarak şuyor, anıyoruz. Ancak gönül isterdi ki, “hepimiz Ermenistan Silahlı Kuvvetleri için askeri bir hedef Ermeniyiz diyen, hepimiz Hrant'ız” diyen kesimler niteliğinde idi. Hocalı stratejik olarak Karabağ dağ ve özellikle de basın burada olsaydı ve hepimiz silsilesinde Ağdam-Şuşa, Eskeran-Hankendi Azerbaycan Türküyüz, hepimiz Hocalılıyız yollarının üzerinde yerleşmektedir. Hocalı'nın diyebilseydi. Ve aynı şekilde gönül ister ki, benzer coğrafi-stratejik konumu Ermeni silahlı konferanslar dünyanın dört bir yanında yaşayan birliklerinin buraya saldırmasına müsaitti. Hocalı Türkler ve Müslümanlar tarafından yapılsaydı ve Hankendi'nden 10 km uzaklıkta güney doğuasıl soykırımcılar deşifre edilseydi. sundadır. Karabağ'daki tek havaalanı Hocalı'dadır. Azerbaycan'ın Uğradığı Tehcir ve Soykırımlar Hocalı 1991 yılının Ekim ayından itibaren 1988 yılından başlayan Azerbaycan – Ermenistan ablukadaydı. Ekim'in 30'unda kara yoluyla ulaşım savaşında Azerbaycan topraklarının yüzde 20'den kapanmış ve tek ulaşım vasıtası helikopter fazlası işgal edilmiş ve 1 milyondan fazla insan kalmıştı. Hocalı'ya son helikopter 1992 yılı Ocak göçmen durumunda yaşanmak mecburiyetinde ayının 28'inde gitmişti. Şuşa şehrinin semalarında 14 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 ayırımı yapmadan resmi rakamlara göre 613 kişiyi katletmişlerdir. Katledilenlerin 83'ü çocuk, 106'sı kadın ve 7'ten fazlası ise yaşlıydı. Normalde en şiddetli savaşlarda dahi savaş dışında tutulan, dokunulmayan bu kesime Ermeniler yaşlı, kadın ve çocuk demeden acımasız işkenceler yaparak katletmiştir. Bu katliamdan toplam 487 kişi ağır yaralı olarak kurtulmuştur. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeşitli uzuvlarının kesildiği görülmüştür. Aynı vahşetten hamile kadınlar ve çocuklar bile nasibini almıştır. Uluslararası Soykırım Suçu Açısından Hocalı Konuşmamda daha çok bu soykırım üzerinde durmak istiyorum. Uluslar arası hukuk açısından baktığımız zaman Hocalı' da yaşananların bir soykırım suçu olduğunu görmekteyiz. Peki Hocalı' da yaşananların belgesi olduğu halde Hocalı'da biraz önce sizin de gördüğünüz soykırım suçu işlendiği halde neden Azerbaycan olsun Türkiye olsun diğer Türk Cumhuriyetleri olsun bu konuda bir girişimde bulunup da bunu birleşmiş milletlere götürmedi veya diğer uluslararası kuruluşlara götürmedi? Bence burada konuşmamız gereken öncelikle bütün hepimize düşen bunun bütün delilleriyle ortada olan bu soykırımı uluslararası alana taşımak ve bunu bir soykırım olarak kabul ettirmektir. Tabi önce bunu bizim kendimizin kabul etmesi lazım. Azerbaycan parlamentosu bunu kabul etti. 1994 senesinde yanılmıyorsam, Türkiye parlamentosu ardından Türkiye'deki bütün kuruluşların, belediyelerin, yerel yönetimlerin bunu kabul etmesi ve uluslar arası camiaya bunu taşıması gerekmektedir. Biraz önce diğerli konuşmacılar da bahsettiler sivil helikopterin vurulması ve bunun sonucunda 40 kişinin ölümünden sonra bu ulaşım da kesilmişti. Ocak ayının 2'sinden itibaren şehre elektrik verilmemişti. Şubatın ikinci yarısından itibaren Hocalı, Ermeni silahlı birliklerinin ablukasına alınmış ve her gün toplardan, ağır makineli silahlarla bombalanmıştır. 936 km2'lik alana sahip ve 2.605 aileden ibaret 11.356 kişinin yaşadığı Hocalı kasabası 26 Şubat 1992 tarihinde yüzyılın en acımasız soykırımına maruz kalmış ve kasaba tamamıyla yok edilmiştir. Hocalı bu katliamın yaşandığı sırada Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin koruması altında değildi ve tamamen savunmasız bir durumdaydı. Hocalı da dağınık halde elinde hafif silahlar bulunan 150 kişi bulunmaktaydı. Azerbaycan silahlı kuvvetleri Hocalı halkına yardım edemedi, hatta uzun süre cesetlerin alınması bile mümkün olmadı.. Ermenistan Silahlı Kuvvetleri köyü üç yönden kuşatmış, helikopter ve ağır silahların yardımı ile önce köyü bombalamış ve ardından da köye girerek katliam yapmıştır. Ermeniler bu köyü işgal ederek bütün bölge halkına bir mesaj vermek istemekteydiler. Nitekim Azerbaycan Türkleri için ağır bir mesaj vermiş oldular. Hocalı işgal edilerek ve neredeyse tamamen yok edilerek bölgedeki çözülme hızlandırılmış oldu. Ermeniler bu hamleyle aynı zamanda önemli bir stratejik mekanı da işgal ederek askeri açıdan önemli bir başarı elde etmiştir. Ancak insanlık adına tarihin en acımasız soykırımı gerçekleştirilmiştir. Diğer taraftan Ermeniler için bu soykırım kendilerinin iddia ettiği 1915 yılında yaşananların bir öcü niteliği de taşımaktaydı. Hocalı'da Neler Yaşandı: Ermenistan Silahlı Kuvvetleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gecede bölgedeki 366. Alayın da desteği ile önce giriş ve çıkışını kapadığı Hocalı köyünde sivil, kadın, çocuk, yaşlı 15 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Hakları Beyannamesi, Vatandaş ve Siyasi Haklar Konusunda Uluslararası Sözleşme, Ateşkes Zamanında ve Askeri Çatışmalar Zamanı Kadın ve Çocukların Korunması Beyan-namesi'ne karşı olarak işlenmiş bir soykırımdır. Ayrıca Hocalı soykırımı 9 Aralık 1948'de BM tarafından kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler'in 'Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşmesi' 2. Maddesinde yer alan “milli, etnik, ırkı veya dini bir grubu kısmen veya tamamen imha etme” biçiminde tanımlanan Jenosit/Soykırım kavramı ile tamamen örtüşmektedir. Ermenilerin Hocalı'da yaptıkları katliam BM Soykırım Anlaşmasında, Soykırım gerçekleşmiş sayılacağı koşullarını sayan 2. maddesinde yer alan beş bendin ilk ikisi ile uyum göstermektedir. İlgili maddede soykırımın gerçekleşmesi için bu bentlerde düzenlenen eylemlerden birinin yeterli olduğunu belirtilmektedir. Ermenilerin Hocalı'da yaptıkları toplu katliam BM Soykırım Anlaşmasında Soykırımı düzenleyen 2. maddenin a) bendinde yer alan “bir grubun üyelerinin katledilmesi” ve b) bendinde yer alan “grup üyelerinin bedeni ve akli açıdan ciddi biçimde zarar verilmesi” koşulları ile birebir uyuşmaktadır. Ayrıca Hocalı katliamı, uluslararası hukukta saygın bir yere sahip Nürenberg Mahkemesi Kuruluş Senedinde ve Mahkeme Kararında Tanınan (kabul edilen) Uluslararası Hukuk İlkeleri” metninin 6. ilkesinin iki) bendinin de c. fırkasında tanımlanmış insanlığa karşı işlenen suçlar (Crimes Against Humanity) kapsamında da ele alınmalıdır. Değerli dinleyiciler, değerli misafirler, Hocalı soykırımının uluslararası camiada soykırım suçu olarak kabul edilmesi, bunun Türkiye tarafından Azerbaycan tara- diğer Türk cumhuriyetleri de burada önemli görevler düşüyor ama maalesef diğer Türk Cumhuriyetlerinin bu konuya bakışı son derece zayıf son derece etkisiz bazen de son derece ters, Ermenistan'da biliyorsunuz sözde Ermeni soykırımı yalanı tutturmuşlar buna bir de anıt dikmişler. Buraya gelen her yabancı misyon şefini her gelen yabancı devlet adamını oraya götürüp bir şeyler yazdırırlar. BDT içerisinde Türk cumhuriyetlerinin devlet başkanlarının da oraya gittiğini biliyoruz ve oraya her giden bir ağaç dikmiş, bizim Türk Cumhuriyetlerinin devlet başkanları bir tabela asmış ve Osmanlı döneminde Ermeniler'e yapılan soykırımı anıyoruz diye de altına not düşmüşlerdir. Dolayısıyla öncelikle tabi ki heyecanlı ifadelerle Türk Birliğinden bahsediyoruz bunları etmemiz de gerekir ancak içinde bulunduğumuz mevcut durumun farkında olmamız da gerekiyor. Bugün içinde bulunduğumuz mevcut durum maalesef Türk'lerin kendilerine karşı yapılan soykırımın çok da bilincinde olmadığını göstermektedir. Biz maalesef bize yapılan soykırımların bilincinde değiliz. Biz bilincinde olmadığımız gibi, diğer Türk Cumhuriyetleri de bilincinde değildir. Demek ki önce bilinçlendirme çalışmasına gitmek gerekmektedir. Önce kendimizden başlayarak daha sonra diğer Türk cumhuriyetlerine ve bütün dünyaya bu soykırımın yapıldığını ortaya koymak için çalışmamız lazım. Azerbaycan'ın Yukarı Karabağ Bölgesindeki Hocalı köyünde 26 Şubat 1992 yılında yaşanan katliam uluslararası camianın suç olarak kabul ettiği soykırım ve insanlığa karşı suçlar kapsamındaki tanımlamalarla birebir örtüşmektedir. Hocalı soykırımına katılmış Ermenilerin ve onların yardımcıları yaptıkları insan haklarına aykırılıklar, uluslararası hukuki antlaşmaların Cenevre Sözleşmesi, İnsan 16 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Devlet Başkanı İlham Aliyev'in Fransa ziyareti sırasında Fransız Cumhurbaşkanından ödül alması bu konudaki zafiyeti göstermektedir. Fransa'nın sözde soykırımı suç kabul etmesinden kısa bir süre sonra gerçekleşen bu ziyaret ve alınan ödül bu konuda Türkiye ve Azerbaycan arasında bir koordinasyonsuzluk olduğunu göstermektedir. Ayrıca da bu tür hadiseler karşısında Aliyev'in biraz duyarlı olması gerekmektedir.Fransa'ya yapılan ziyaret esnasında alınan madalya Türkiye'yi incitmiştir, Hocalı'yı incitmiştir. Azerbaycanlıları incitmiş, Türk dünyasını incitmiştir. Sözde soykırımı tanıyan tanımakla kalmayıp bunu kabul etmeyenlere suç uygulamayı daha yeni kabul etmiş Fransa'dan böyle bir ödül alınmamalıydı. Ayrıca Azerbaycan'ın elinde bugün bütün batılı şirketlerin Azerbaycan'da cirit attığı bir ortamda ciddi bir petrol kozu olduğunu düşünüyorum. Azerbaycan'ın sadece Hocalı meselesinde değil bütün meselelerde petrol kozunu yeterince oynamadığını düşünmekteyim. Bu önemli koz bütün Türk dünyası için yeterinde kullanılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve STK'lar Olarak Yapılması Gerekenler: Türkiye olarak yapılması gerekenler vardır, Azerbaycan parlamentosu 1994 senesinde Hocalı' da yapılanları soykırım olarak kabul etmişti. Sıra Türkiye Parlamentosundadır diye düşünüyorum. Türkiye Parlamentosu da benzer bir karar almalıdır. Her ne karda Keçiören Belediyesinin böyle bir kararı olduğunu ve bir anıt diktiğini biliyoruz. Bu bütün belediyelere bütün sivil toplum kuruluş-larına bütün üniversite senatolarına örnek olmalıdır diye düşünüyorum. Türk ve Azerbaycan sivil toplum örgütleri ve birey olarak da yapılması gerekenlerin de olduğunu düşünüyorum. Türkiye Azerbaycan ve dünyanın bir çok bölgesinde Türkler' in birey ve toplu olarak Lahey Adalet Divanında dava açmaları sağlanmalıdır. Özellikle de Hocalı sakinlerinin Hocalı' da yakınlarını kaybedenlerin dava açmalarına yol gösterici olmalıyız. Onların dava açmasını sağlamalıyız özellikle Avrupa'da yaşayan insanlarımıza da burada büyük görevler düşmektedir diye fından ve diğer Türk cumhuriyetleri tarafından desteklenmesi ve Avrupa'da yaşayan diğer Türkler tarafından desteklenmesi aynı zamanda bizim Ermeniler karşısında uluslararası camiada maruz kaldığımız sözde soykırım suçlamasına karşı da elimizi güçlendirecektir. Biz bu işi yaparak hem Hocalı' da şehit edilenlere karşı görevimizi yapmış olacağız hem de Türk dış politikası açısından önemli bir başarı kazanmış olacağız. Bunun için neler yapılabilir? Azerbaycan devleti tarafında yapılması gerekenler var, Türkiye tarafından yapılması gerekenler var, sivil toplum kuruluşları ve birey olarak bizim tarafımızdan da yapılması gereken konular söz konusu. Azerbaycan Devleti Olarak Yapılması Gerekenler: Azerbaycan'ın Yukarı Karabağ Bölgesindeki Hocalı köyünde yaşanan vahşetin bir soykırım olduğunun uluslararası camiada kabulü için yasal prosedür başlatılmalı ve Azerbaycan Devleti resmen Lahey Adalet Divanına başvurarak 9 Aralık 1948'de BM tarafından kabul edilen Jenosit Sözleşmesi çerçevesinde dava açmalıdır. Başvuruda gerekli deliller çerçevesinde Ermenistan'ın bugünkü Devlet Başkanı Robert Koçaryan ve Savunma Bakanı ve gelecek devlet başkanlığı seçimlerinin güçlü adayı Serj Sarkisyan da dahil Hocalı Soykırımını gerçekleştiren bütün siyasi ve askeri komutanların ismi net biçimde belirtilmeli ve cezalandırılması istenmelidir. Hem Ermenistan (1993'de) ve hem de Azerbaycan (1996'da) BM Soykırım Anlaşmasını imzaladıkları için bu anlaşma kendilerini bağlamaktadır. Örneğin, Bosna Hersek bu mahkemeye başvurarak Yugoslavya eski Devlet Başkanı Slobadan Miloşeviç'in yargılanması için dava açmıştır. Ve uluslararası mahkeme Miloşeviç davasında 1995'de Srebrenitsa kentinde yedi bin Boşnak'ın katledilmesini soykırım olarak kabul etmiş ve sanığı bu suçtan da yargılamıştır. Diğer taraftan Azerbaycan'ın elindeki petrol kozunu Hocalı konusunda ve genelde Ermeni sorunu konusunda etkin bir şekilde kullanması gerekmektedir. Geçtiğimiz günlerde Azerbaycan 17 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 düşünüyorum. Bu konuda belki Ermeniler' in yaptıklarını örnek almak çok hoş bir şey değil ama Türklere karşı suçlamalarını bir yerde örnek alabiliriz. Ermeniler sözde soykırım için enstitüler açmışlardır Avrupa'da. Benzer yolda gidilebilir. İmkanı iyi vatandaşlarımız destekleyerek tabi Türkiye ve Azerbaycan devleti de Hocalı Soykırımını araştıran enstitüler açmalıdır. Bununla ilgili sadece Türkçe ve Azerbaycan Türkçe'sinde değil, İngilizce ve Fransızca ve bütün batı dillerinde RusçaArapça yayınlar yapılmalıdır. Dönemimiz artık enformasyon savaşları dönemidir ve biz bunu tam anlamıyla kullanmak durumundayız. Burada toplanıp tabi ki birbirimize çok güzel sözler ifade edebiliriz. Birbirimizin ruhunu okşayıcı sözler de edebiliriz ancak bunlar mücadelemizi kazanmamızda hiçbir zaman yardımı olmayacaktır sadece bugün bir araya toplanıp ortak bir davamızı anmış ve bundan sonra eve gidince de bunarlın hepsini unutmuş olacağız. Dolayısıyla da daha ayağı yere basar daha ciddi daha stratejik adımlar ortaya koymalıyız diye düşünüyorum. Azerbaycan Milli Meclisi (Parlamento) her yıl Şubatın 26'sını 'Hocalı Soykırımı Günü' ilan etmiştir. Her yıl Şubatın 26'sında saat 17.00'de Azerbaycan halkı Hocalı soykırımının kurbanlarının hatırasını anma töreni yapmaktadır. Bu törenleri koordineli bir şekilde bütün dünyada yapılması önemlidir. Hocalı soykırımını biz kendimize anlatmanın yanı sıra (özelikle biz Ermeniyiz diyenlere) yurt dışında basılan kitaplar ve açılan sergilerle küresel gündeme çıkmasına yardımcı olmalıyız. Bütün bunlarla beraber bu konuları sürekli gündemde tutmalı, bu konudaki bilgi, belge ve yazıları paylaşmalı ve dağıtımına yardımcı olmalıyız. Sayın Başkan, Karabağ meselesini AGİT meselesini sormuştunuz, tabi şu gerçeği unutmamak gerekiyor tarihe baktığımız zaman birçok donmuş ihtilaf bölgesi olduğunu görmekteyiz. Moldovya' da Dnyester yanı bölgesini, Gürcistan'da Abhazya ile Osetya'yı ve Azerbaycan'da Dağlık Karabağ bölgesinin ve bunlarla ilgili Avrupa ülkelerinin içinde olduğu Amerika'nın içinde olduğu bir takım uluslararası organizasyonlar yapılmış durumda. Dağlık Karabağ ile ilgili de AGİT, MİNSK grubu adında bir grup faaliyet göstermektedir. Bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşen bu katliama BM, AB gibi uluslararası kuruluşlar gereken özeni göstermemişlerdir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi genel olarak 1993 yılı Nisan-Kasım aylarında 822, 853, 874, 884 sayılı kararlar karar kabul etmiştir. Bu kararlarla Azerbaycan topraklarının Ermeniler tarafından işgal edildiği belirtilmiştir. İşgalin sona erdirilmesi için bugüne kadar bir çaba gösterilememiştir. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin 25 Ocak 2005 tarihli ve 1416 sayılı kararında Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını halen işgali altında tutması için de söz konusu olduğu belirtmiştir. Gelişmelere seyirci kalan BM ve Batılı devletler, Ermenilerin yaptıkları katliamlara ve işgal hareketlerine ciddi bir tepki göstermemişlerdir. Ermenilerin Mayıs 1992'de Nahçıvan'a saldırmalarından sonra Türkiye 1921 Kars Anlaşması çerçevesinde bölgeyi korumak için askerî müdahalede bulunabileceğini açıklamıştır. 7 Mayıs 2003'de, İngiltere'de yaşayan Azerileri temsil eden 'Vatan' örgütünün gönderdiği mektuba, Dışişleri Bakanlığı Uluslararası İşbirliği Komitesi'nden gelen cevabi mektupla, İngiliz Hükümeti'nin Hocalı katliamını çok taraflı olarak incelediği ve Ermeni askerlerin yaptıkları katliamı 'insanlığa karşı işlenmiş bir suç' olarak kabul ettiği belirtildi. Ayrıca, ABD Kongresi'nin Uluslararası İlişkiler Komisyonu Üyesi 18 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 olarak, Türk Ocakları olarak, TSE olarak genel kurullarımız da bilmiyorum böyle kararlar almışmıyız, genel kurullarda Hocalı'nın bir soykırım olduğunu hepimiz bunu biliyoruz, kabul ediyoruz, ancak bunun tarihe geçmesi açısından kararlar almalıyız. Hocalı'ya soykırım demeliyiz. Bunu üniversiteye senatolarımız yapmalı, belediye meclislerimiz yapmalı ve bunu Avrupa'ya taşımalıyız batıya taşımalıyız. Karabağ konusunda yapılacak ise Azerbaycan'ın bir an önce o kudretli ordusunun Karabağ'a girmesi ve Karabağ'ı azad etmesidir. Hepinize saygılar sunuyorum. Cemil ÜNAL: Ben teşekkür ederim Sayın Oğan, Değerli konuklar, değerli panelistler; bir hatırlatma ile koşmamıza devam edeceğiz. Bildiğiniz gibi Ermenilerin yaptığı katliamla ilgili olarak, geçmişte Azerbaycan Türklerinin Türkiye'ye sözlü müracaatı olmuştur.Bunun tarihi 1 Aralık 1804' olup şöyle ifade edilmektedir. Rus, Ermeni geldi dayandı, Körpe balam uyandı, Haber verin Türklere, Gence kana bulandı. On binlerce Türk'ün Gence Han'ı Cevat Han'la beraber katledildiği tarihtir. Ve biz maalesef tarihimizi bilmiyoruz, ona sahip çıkmıyoruz, ama Ermeni, 300 seneden beri bir çizgide ve kendisine göre haklı olduğu bir davanın arkasında durmaktadır. Her yıl milyonlarca dolar toplayarak sözde Ermeni soykırımı meselesini canlı tutabilmektedirler. Değerli konuklar,son konuşmacımız; Dr. Hasan Ali KARASAR beyefendidir. Kendilerinden talebimiz şöyle olacaktır. Şayet bir açıklık olursa seviniriz. Şimdi içimizdeki pek çok bilim adamı dahil pek çok üniversite hocası mutlak suretle şartsız Ermeni sınır kapılarının açılması konusunu görüşmektedir. Ve diplomatik ilişkilerin başlamasını istiyorlar. Sebepleri de hazır, diyorlar ki; Türkiye Kafkasya'nın huzurunu bozuyor, oradaki gelişmelere mani oluyor, bu Türkiye'nin dostluğuna yakışmaz, tarihe biraz ışık tutsun hiç olmazsa soykırım yaptığını bütün dünyaya söylesin. Tabi biz bunları yaparsak, soykırımı acaba Ermeni anayasalarına koyduğu Doğu Anadolu'nun Batı Don Barton, Kongreyi 'Hocalı soykırımı'nı tanımaya çağırmış ve Temsilciler Kurulu'nun toplantısında yaptığı konuşmada, 'Dünyadaki tüm toplumlar bunu bilmeli ve hatırlamalıdır. ABD Kongresi, Hocalı soykırımını tanımakla uluslararası toplumun uzun yıllardan beri bu konuyla ilgili sessizliğini bozacaktır.” demiştir. Ancak Ermenistan'ın işgal ettiği bir bölgeyi bu şekildeki uluslararası bir topluluğun baskısıyla veya bunların çabalarıyla bu sorunların çözüleceğine ben pek inanmıyorum. Bu sorunun bir tek çözümü vardır. Bugün Azerbaycan ordusu artık güçlenmiş durumdadır. Elbette ki savaş istenen bir çözüm değildir. Ancak işgal edilen bir toprağı geri almanın da barış masasında olmayacağını düşünüyorum. Barış masasında biz daha önce burada da ifade edildi 12 adaları nasıl kaybettik. Musul ve Kerkük'ü nasıl kaybettiğimiz ortadadır. Dolayısıyla da Ermenilerin işgal ettiği bölge ancak savaşarak geri alınabilir. Bugün Azerbaycan ordusu 1990'ların başındaki durumunda değildir. Güçlenmiş durumdadır, Azerbaycan ekonomisi güçlenmiş durumdadır. Dolayısıyla da yapılacak şey bir an önce o toprakların alınmasıdır. Çünkü vakit geçtikçe insanların yaddaşındaki çocuklarımızın yaddaşındaki Karabağ artık bir yerde tarih olmaktadır. Dolayısıyla da Karabağ'ın tarih olmasına müsaade etmemek lazım, bir an önce Azerbaycan ve Türkiye'nin de desteği ile o bölgeler geri alınmalıdır. Aksi takdirde barış masasında onlarca sene bu şekilde toplanır konuşuruz, onlarca sene bugün çözüldü yarın çözülecek, 2008'de seçim var 2012'de başka bir seçim var diye uzatıp giderler ve bir bakarsınız artık Karabağ unutulmuş, tarih sayfalarında Karabağ'ı ders olarak çocuklara okutur duruma geliriz. Nasıl ki Zengezur bu şekilde tarih oldu, Karabağ'da tarih olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dolayısıyla da Hocalı konusunda yapılması gereken şey bir an önce hepimizin birey olarak Lahey adalet divanına başvurmalıyız, imkanlı vatandaşlarımız bu konuda yapılacak yayınlara yardımcı olmalıdır. Kurum ve kuruluşlar olarak, Azerbaycan Kültür Derneği 19 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Türkiye siyasetini de yönetiyor. O yüzden gazetelerde de televizyonlarda da bazı bilim adamı sıfatlı insanlar vatan haini yaklaşımlarını zaman zaman görmekte bilimle uğraşan insanlar olarak gerçekten hepimiz hicap duyuyoruz. Tabi işin öbür tarafında yine aynı günlerde Hocalı' da katliam ve soykırım işlenirken işin öbür tarafında Bakü' deki durum da çok iç açıcı değil. Türkiye gerçekten böyle bir ihanet çemberi içinde. Ermenistan'a neredeyse destek olurken Bakü' de de 3 gün boyunca bütün her şey reddedilmiş, resmi ağızlardan aslında büyük bir ermeni saldırısının püskürtüldüğü açıklanmış hatta ertesi gün şehit olan bir komutanın cenazesine Azerbaycan devler temsilcilerinden hiçbiri katılmamıştır ki, şehitler için Hocalı' da ilk kabir kendisi için açılmıştır. Tabi yani neden böylesine bir vahşet uygulanıyor? Hamile kadınların karınları deşiliyor, çocuklar paramparça ediliyor, duvarlara çivileniyor. Bunların, ciddi bir stratejik siyasi sebebi olması lazım, bu konuda da en güzel çalışmaları yapan pek çoğunuzun da bileceği Namık Volkan bir isimdir, ciddi bir araştırmacıdır.Özellikle soykırım ve zulme uğrayan özelikle Türk toplumları üzerindeki bu tramvayı çok iyi incelemiştir. İşin biraz tarihi boyutu kısa geçse de büyük katliamların soykırımların milletler üzerindeki tesirini çok iyi irdelemiştir, aslında biraz tarihçileri de karıştırırsak bu işin ilk çok ciddi uygulayanlarından biri de Cengiz Han diyebiliriz. Cengiz Han bir şehri alır, herkesi bir anda yok eder ve tabi bu onlarca başka şehrin savaşmadan düşmesine ve fethedilen yerlerdeki insanların direniş güdüsünün tamamen yok olmasına ve sivillerin ve devlet yöneticilerinin kendilerine olan güvenlerinin tamamen bitmesine neden olur. Yani Hocalı' da yapılan gerçekten sapıkça vahşice bir şeydir ama aynı zamanda Ermeniler' in siyasi amaçlarına ve askeri amaçlarına çok ciddi bir şekilde stratejik olarak hizmet eden bir şeydir. Ve bu kesinlikle oradaki 3-5 sarhoş, ayyaş çetecinin işi değildir. Bu kesinlikle en baştan en yukarıdan bir strateji olarak seçilmiş ve emredilmiş bir katliam soykırımdır. Bu yüzden Sinan Bey'e kesinlikle katılıyorum. Türkiye elinden geleni yapmalı bunu uluslar arası suçlar Ermenistan olduğu fikrinden vazgeçecek midir? Yahut Doğu Ermenistan dediğimiz bir ucu Karadeniz bir ucu bir ucu Hazar bir ucu Akdeniz'e dayalı Büyük Ermenistan hayalinden vazgeçip bizden özür dileyecek midir? Bu konular üzerinde sayın hocamdan ricamız olacak, teşekkür ederim. Dr.Hasan Ali KARASAR: Sayın Başkan çok teşekkür ederim. Sözlerime kısa bir anektodla başlayacağım, çünkü saat de geç oldu. Bütün bu Hocalı hadiseleri cereyan ederken aslında dünya ajanslarına şöyle bir bakarsanız bu işleri dünyaya ilk duyuran insanların daha sonra da kitap Thomas Gold isimli Amerikalı bir gazetecidir. Tam gerçek kan akmaya başlamadan saatler evvel bir helikopterle kendini ancak bölgenin dışına atabilmiştir. ve Azerbaycan günlüğü kitabında çok ayrıntılı olarak Hocalı şehrinde yaşadıklarını gördüklerini oranın komutanıyla konuştuklarını bütün hatıralarını anlatır ve bu hatıraları arasında beni o zaman çok etkileyen bir küçük bölüm vardı. Oradaki komutan 45 kişilik bir birliği komuta ediyor ve günde iki kere gelen bir helikopterle ancak ellerine yetecek kadar mermi geliyor, yemekleri yok, açlık çok ciddi boyutlara ulaşmış durumda, askerler arasında. Helikopterler normalde 18- 20 kişi taşıyabilecek durumda iken, 30- 40 kişiyi çıkarma telaşında çünkü katliam geliyorum, soykırım geliyorum diyor. Bütün bunarlın arasında komutanlar aslında Türkiye hakkında çok ciddi suçlamalar duyuyor ve hemen üstüne gidiyor Amerikalı olduğu için. Acaba neden Türkiye'ye kızıyor neden böyle bir sinir içinde diye. Ve komutan da çok rahatlıkla diyor ki tabi bizim de istihbaratımız var, Ermenilerin geçtiği her yerde en büyük istihbaratımız da onların çöplerini toplamak ve çöplerine bakmak. Bu çöplerin arasında Türkiye'den gelen sütler, meyve suları, konserve kutuları var. İşte o zaman sizin geldiğiniz noktada şunu söyleyebiliriz ki bu işlerin başladığı ilk günlerden itibaren aslında Türklerin arasında öyle bir Ermeni lobisi var ki, bu Azerbaycan lobisinden de Türklerin Türk milliyetçiliği lobisinden de demek ki daha kuvvetli, hiçbir şekilde bir ambargo koyamıyoruz ve hiçbir şekilde de, aslında bizim istediğimiz olmuyor. Bazı görünmeyen eller 20 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 “Hocalı vahşetinin dünya devletleri ve uluslarsenesinde ilk defa Roma mahkemesine taşımak için arası örgütlerin katliam olarak tanınması için ama Türkiye'nin halini gerekli olan adım atılamadığı anlaşılmıştır. statüsünde o zamanki milherhalde ilk cümlelerimiz Hocalı katliamı adı, her ne olursa olsun nasıl letler liginde geçerli bir oldukça iyi yansıtıyor. Tabi anılırsa anılsın, kim tarafından kime yönelik kavram. O zaman bir yine bu millet üzerinde hangi şartta ve ne şekilde olursa olsun, Yahudi Polonyalı bir bilim oluşan travma pek çoğu- sonuçlar vahim olayların yaşandığı bir adamı tarafından ortaya atılıyor. Tam o sene Irak'ta nuz ne kadar şahit oldunuz, vahşettir. ben uzaktan izleme imkanı Hal böyle iken insanlık dışı bu olayın sadece ve olan Asuriler'e karşı bir bulabildim. Hocalı soy- sadece Azerbaycan ve Türkiye tarafından mezalimi sebep göstererkırımı sırasında Azer- anılarak kınanması, gerçekten çok üzücüdür.” ek ortaya atıyor. Daha sonra mahkemelerinde bu baycan'da oluşan travma daha çok pişiyor ve belli bir şeye geliyor ve bugün bir kere kaçkınların çok hızlı bir şekilde göçünü Hocalı'da olanlar tam olarak bu tanımlara hızlandırmış ve Bakü ve etrafında bir anda önce uymaktadır. yarım milyon daha sonra 1 milyona yakın mültecinin oluşmasını sağlamış, ve Ermeniler' in Öyle ki bu tanım o karda genişletilmiştir ki mesela aslında çok uzun sürede yapabileceği bir etnik bir şehrin suyunu uzunca bir süre kesmek dahi temizliği ve insanlar arasında telaş ve devlet soykırım suçları içinde 5. bentte yer alan suçlardan tarafından sahiplenilmemenin vermiş olduğu biridir. Yani orada yaşayan insanların hayat telaşın da etkisiyle çok hızlı bir şekilde temizlik haklarını ve sağlıklı yaşam koşullarını engellemek gerçekleştirilmiştir. Ve göçmenlerin de mevcut dahi mesela doğum haklarını sınırlamak kanunları durumu biz biliyoruz. Yani Azerbaycan CumDoğu Türkistan'da. Tabi Hocalı' yı hatırlarken huriyeti elbette bazı ciddi münazarayla bu insanları 1990'lar boyunca Türk dünyasının değişik yerleştirmiş yaklaşık üzerinden 15 sene geçmiş yerlerine de Hocalı kadar ciddi katliamlar ve etnik ama bu insanların işi yok aşı yok pek çok zorluk temizlikler soykırım vari hareketler olmuştur. içindeler uslular arası bazı kurumların yardımıyla Mesela bunlardan biri en önemlilerinden biri 1997 yaşanmaya çalışıyorlar. Ancak bunlar için de çok ve 1998 senesinde Kuzey Afganistan'da Özbek ve ciddi rehabilitasyon programları uygulamak Türkmen Türkleri'ne karşı Taliban tarafından gerekecektir ileride. Tabi yine bu travma çok gerçekleştirilen çok ciddi katliamlar serisidir ki; önemli bir yıldırma yıpratma operasyonunun bir toplam 47-48 bin Türk'ün bunda hayatını parçasıdır. Sivil direnç mihenk noktalarının hepsi kaybettiğini biliyoruz, ama buna karşı bugün, bitirdiğini devlet içinde de özellikle askeri komuta 7500- 8000 Taliban askeri konteynırlarda içinde çok ciddi bir psikolojik travmalara sebep taşınırken havasızlıktan ölmüş, işte bütün bunları olduğu bilinmektedir. Balkanlar'da Ermeni göz önüne aldığımızda Türkiye'de bizim ciddi bir çetecileri ta 150 senedir neredeyse 1870'lerden sesimizin çıkmama meselesi olduğunu görüyoruz Türkiye'nin doğusunda, Osmanlı devletinin daha ve bunu sadece Türkiye'yi yönetenlerde değil, sonra Kafkaslar'da aynı taktikleri uygulamışlardır. Türkiyede'ki sivil toplumun önemli meseleNasıl bir avuç Moğol bütün dünyanın önüne gitti lerinden biri olarak görmek lazım. Her şeyi benzeri taktiklerle, aslında ben Moğollar'ı çok defalarca hem devlet kurumlarına hem sivil toplum severim, yani yanlış anlamayın ama Moğollar çok kuruluşlarına taşımak ve çok ısrarlı bir şekilde ciddi bir taktik verirler yönetim olarak. Şu anda da devam etmemiz lazım. 1990'lara nasıl girdiğimizi bazı küçük milletler büyük milletlere karşı bu tip hatırlayanlar tabi ki Bulgaristan'dan bir etnik taktikleri, bu tip yıldırma ve psikolojik savaşları temizlik sonucu bir anda Türkiye'ye milyonun çok ciddi kullanabilmektedirler. Soykırım üzerinde soydaşımızın geldiğini hatırlarlar. Yine literatürüne Sinan Bey ciddi olarak değindi. 1933 21 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Doğu Türkistan'da yaklaşık 180 bin Türk'ün nasıl çıkmak zorunda bırakıldığı Kırgızistan ve Kazakistan'da mülteci haline geldiğini hatırlarlar. Afganistan'da yine 50 bin e yakın Türk öldürülürken yaklaşık bir milyon iki yüz bin kadar Türk, etnik temizlik uygulamalarında kendi topraklarında maruz kalan milyonlarca Azerbaycan Türkü'nün katledildiğine aralarında hamilelerin de bulunduğu çok sayıda insana yapılan işkencelere ve bu insanların ata baba yurtlarından zorla çıkarıldıklarına dair, eldeki bilgiler çok net şekilde tarihe tanıklık etmektedir. Ne yazık ki, tarihin ve insanlığın bu en kanlı trajedisi Hocalı' da yaşanırken ve üstelik masum insanların hunharca katledildiği cinayetlerin kanıtları niteliği taşıyan video kayıtları ve belgeleri de eldeyken dünya kamuoyu yeterince bilgilendirilmeyerek yıllarca sonuç alınamamıştır. Hocalı vahşetinin dünya devletleri ve uluslararası örgütlerin katliam olarak tanınması için gerekli olan adım atılamadığı anlaşılmıştır. Hocalı katliamı adı, her ne olursa olsun nasıl anılırsa anılsın, kim tarafından kime yönelik hangi şartta ve ne şekilde olursa olsun, sonuçlar vahim olayların yaşandığı bir vahşettir. Hal böyle iken insanlık dışı bu olayın sadece ve sadece Azerbaycan ve Türkiye tarafından anılarak kınanması, gerçekten çok üzücüdür. Diğer taraftan bu katliamın aradan 15 yıl geçmesine rağmen, halen dünya kamuoyuna anlatılamamış olması da maalesef çok daha üzücü ve de düşündürücüdür. Bu itibarla yüzyılın vahşeti Hocalı katliamıyla ilgili olarak ülkeler uluslararası kurumlar insan hakları ve sivil toplum örgütleri gibi çeşitli kuruluşlar eldeki kanıt niteliği taşıyan belgelerle daha fazla ve ısrarla bilgilendirilmeli konunun uluslar arası platformlara taşınarak parlamentolarda tartışılması sağlanmalıdır. Ermenistan'ın işgalci ve tecavüzkar tutumu ortaya konarak dünya kamuoyuna deşifre edilmeli, yaraların bir nebze de olsun sarılması amacıyla, Ermeniler' in işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi de kararlılıkla istenmektedir. Bu nedenle insan haklarına saygılı duyarlı sağduyulu her kesimi ve herkesi Hocalı katliamının dünya kamuoyu nezrinde tanınması amacıyla başlatılması gerektiğine inandığımız kampanyaya insanlık adına katılmaya çağırıyoruz. Saygılar sunarım. Panelde Hocalı olayları ile ilgili açılan fotoğraf sergisi ve yayınlar izleyiciler tarafından yoğun ilgi gördü. 22 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Şiir Hocalı Soykırımı Panelinde Ankara’da öğrenim gören Lamiye Shirvanzade’nin Karabağ ve Hocalı Katliamlarına ilişkin sunduğu şiirler tarix heç bir zaman unutmaz bunu qana batmiş çiçeklerden xocali elinin bu soy qirgini sehidlere çeleng hördün soy qirgini deyil tek bir milletin dağları bürüyen duman bu felaketidir beşeriyyetin cenlibeli gizletme sen siz, ay qesdler ile ureyi senler hezin hezin öten kaman kut misarlar ile boyunkesenler şahbulagi inletme sen ey dirnaq sökenler qirilar könlüm telleri ey göz tikenler qemli görsem bu elleri yox, beşer ovladi deyilsiniz siz qarabagin bulbulleri sizin qarsidadir muhakimeniz qemli qemli gel ötme sen. siz felaketisiniz beşeriyyetin ey göz diken bu torpaga beraetiniz de olacaq çetin qorx ki üstune od yaga qarabagdan durna ucdu sazli- sözlu Qarabaga qanadini qiriq gördum top sesleri dinletme sen. yuvalardan kochakocdu bu torpağin merdleri var arada ayriliq gordum girsen başina od yagar dumansiz zirveler aglar yol vermez sene bu daglar aglar elsiz qalan daglar cekil yoldan ey yolkesen daglarda al boyanib qan kafir, göz dikme bu yurda qan eledi köhne derdin vermeyek qüzünü qurda elleriniz qehremanli qorx ki qebrin qalar burda merdler yatir koksu qanli bir de geriye dönmesen. çagirdin ahli- amanli qonşusuna xain çixan oyanmadi yatmiş merdin tufan teki tokduyun qan üz donderdin feleklerden xeyanetde yoxdur aman daşa dönmüş üreklerden ele yanasan sönmesen. 23 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Hocalı Soykırımı Panelinde; Ankara’da doktora öğrenimi gören Türkmeneli Derneğinden Kerküklü kardeşimiz, Necdet Yaşar Bayatlı’nın sunduğu Horyat ve şiir örnekleri HORYATLAR QOY BİLSİN BÜTÜN CİHAN BİZİĞ TÜRKMEN MİLLETİ Qanaraya Kan axar qan araya Men bu dilden vazgeçmem Asılsam qanaraya Qoy Bilsin bütün cihan Şan şeref bizden qalma Gücümüz aslan gücü Rüzgarlar esti Kerkük Gam bizi bastı Kerkük Yüzlerce Türkmenleri Zalimlar astı Kerkük Biziğ Türkmen milleti Çekmemişiğ zilleti Bizdedir Türk gayreti Yemin olsun yurdumun toprağına daşına Yolundan vazgeçmem baş çataram başına Kerkük’üm yada seni Salaram yada seni Bu ruh bu canda varken Vermem yada seni Qoy bilsin bütün cihan Yüzlerce suçsuz gencimizi Ana baba yavrunu Kerküğüm maxmur Kerkük Tarixte meşhur Kerkük Barini yadlar yiri Bağvani mağdur Kerkük Bağ yerimiz bastılar Qanaraya astılar Yataxtayken astılar Yemin olsun yurdumun toprağına daşına Yolundan vazgeçmem baş çataram başına Dilim dilim Kes qavunu dilim dilim Başımnan vursalar da Terk etmem men dilim Qoy bilsin bütün cihan Bilmeyene bildirdiğ Öldürseler assalar Yurdumdur Türkmeneli Yüce Türk Türkmen beli Türk etmeriğ bu dili Dayan Kerkük Dertlere dayan Kerkük Alem keyf safada Sen oldu veren Kerkük Yemin olsun yurdumun toprağına daşına Yolundan vazgeçmem baş çataram başına 24 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Derneğimiz Bursa Şubesinin Koordineli Çalışmalarıyla Hocalı Katliamı Bursa Kamu Oyunda Yer Aldı. B ursa Hakimiyet gazetesi Huriye Gül KOLAYLI imzasıyla yazılan yazıda diyasporada ki Ermeniler, her fırsatta dünyayı ayağa kaldırıp, “sözde Ermeni soykırımı” adına kıyameti koparırken, 15 yıl önce kendilerince Azerbaycan'ın Hocalı kentinde yapılan bu büyük katliamı sanki yapanlar kendileri değilmiş gibi kaçamak yaptıkları vurgulanmıştır. Köşe yazısında anlatıldığı gibi, Kültür Park Yusuf Restoran'da, 22 sivil toplum kuruluşunun bir araya gelerek 1992 yılında Hocalı'da yaşanan katliam üzerine bilgi verilmiştir. Toplantıya katılan sivil toplum kuruluşları olarak katılan kurum ve kuruluşların isimleri şöyledir. Türk Ocağı Bursa Şubesi, Azerbaycan Kültür Derneği Bursa Şubesi, Ahıska Türkleri Derneği, Bal-Göç (Balkan Göçmenleri Derneği), Batı Trakya Derneği, Rumeli Türkleri Dernekleri Federasyonu (RUDEF), Burse Esnaf ve Sanatkar Odaları Birliği (BESOB) DAĞ-DER, Kırım Türkleri Derneği, TÜRK-İŞ, Atatürkçü Düşünce Derneği, Türkiye Kamu-Sen'e bağlı 11 şube başkanlığı. Kuruluşlar adına ortak açıklamayı Azerbaycan Kültür Derneği Başkanı Handan Askeran Ton'un yaptığı konuşmada özetle şu konulara değinilmiştir. 26 Şubat 1992 tarihinin Azerbaycan ve Türk tarihi açısından bir felaket, insanlık açısından da kara bir lekedir. Karabağ bölgesinde Rusların 366. alayının desteğini alan Ermeniler bir gün içinde 63 çocuk, 106 kadın ve 70 yaşlı olmak üzere toplam 613 kişiyi katletmiştir. 10 bin nüfuslu Hocalı'da olaylar öncesi Türk nüfusu 3 bindir. Katledilenlerin sayısı resmi olarak 613'tür. Ancak, öldürülenlerin bin 300 kişi olduğuna yönelik iddialar vardır. Katliamın canlı tanıkları olduğu gibi, video kayıt, fotoğraf ve röportajlarla da vahşeti belgelidir. Ermenilerin Hocalı'da yaptıkları katliam Birleşmiş Milletlerin Soykırım Sözleşmesinde soykırımı tanımlayan 2. maddenin (m) bendinde yer alan “Bir grup üyelerinin katledilmesi” ve (b) bendinde yer alan “grup üyelerinin bedeni ve akli açıdan ciddi şekilde zarar verilmesi” koşullarıyla birebir uyum göstermektedir. Katliamın Nürünberg Mahkemesi “Uluslararası Hukuk İlkeleri” kapsamında da ele alınması gerekir.denildikten sonra , Handan Askeran Ton'un “Katil ve terörist Ermeni saldırılarını lanetle, Hocalı şehitlerini rahmetle anıyoruz.” sloganı katılımcıların alkışlarıyla desteklenmiştir denilmektedir. Alpaslan YILDIZ imzalı “HOCALIYI UNUTMAYACAĞIZ” adlı yazıda ise Hocalı kentinde 26 Şubat 1992 tarihinde Ermeniler tarafından yapılan katliamın kronolojik anlatımı yapılırken Bursa'daki sivil toplum kuruluşlarının ortak açıklamasıyla olayların kınandığı anlatılmıştır. 22 sivil toplum kuruluşunun temsilcileri adına açıklama yapan Azerbaycan Kültür Darneği Bursa Şubesi Başkanı Handan Askeran Ton'un açıklamalarına yer verilirken, 26 Şubat 1992 tarihinin Azerbaycan ve Türk tarihi açısından bir felaketin, insanlık açısından kara bir lekenin tarihi olduğuna dikkat çekilmiştir. Toplantı sonunda katılımcı Sivil Toplum Kuruluşları tarafından imzalanan bildirinin basın aracılığıyla kamu oyuna aktarılması ve Ermenilerin yapmış olduğu bu katliamların bir kez daha kınanması gereği vurgulanmıştır. Gerek Diaspora Ermenilerinin, gerek Ermenistan'ın ve gerekse sözde Ermeni soykırımı yasalarını parlamentolarından geçiren devletlerin öncelikle 1992 yılında bu eşi görülmemiş vahşeti tanımaları gerekir denilirken, Hocalı soykırımının unutulmayacağı ifade edilmiştir. 25 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Hocalı Katliamı'nı TBMM ve Siyasi partilere taşıdık MHP Genel Başkanı Dr. Devlet BAHÇELİ, İsa yaşar TEZEL başkanlığındaki heyeti kabul etti. İsa Yaşar TEZEL, MHP Genel Başkanı Dr. Devlet BAHÇELİ’ye 20 bin imzalı dilekçeyi takdim ettikten sonra dernek yayınları hakkında bilgi sunarken. Ziyaretin ilki 8 Mart 2007 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezine yapıldı. yolunda davamıza müzahir olacağınıza inancımızı bir daha tekrarlamak istedik”diyerek düşüncelerini aktardı. MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’de Hocalı’da cereyan eden bu insanlık dı şı olayın 15. yılında kanayan bir yara olarak kaldığını, Türk dünyasının da bu faciayı unutmaması gerektiğini ve derneğin yaptığı çalışmaların çok önemli olduğunun altını çizerek, gerek Türk dünyasında gerekse Azerbaycan’da dış güçler tarafından ya-ratılan zafiyet ve dağınıklığın, kendi başınalığın Türk milliyetçilik şuuru için endişe verici bir durum sergilediğini ifade ederek kendilerinin önümüzdeki dönem parlamentoda olmaları durumunda bu tespitlerin ilgili kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum örgütleriyle birlikte yeniden göz-den geçireceklerini söyledi. Azerbaycan Kültür Derneği Genel Başkan Yardımcısı İsa Yaşar TEZEL,bu arada, Azerbaycan eski devlet başkanı merhum Ebülfez ELÇİBEY’in Bakü’de bir türlü yaptırılmayan anıt mezarının, projesiyle birlikte yapımını üstlenerek MHP Genel Başkanı Dr. Devlet BAHÇELİ’ye Azerbaycan Kültür Derneği adına şükranlarını iletti. Görüşmelerni sonunda, İsa Yaşar TEZEL derneğin 52 yıldan beri yayınlamakta olduğu Azerbaycan Türk Kültür Dergisi hak kın da bilgi sunarak bazı sayılarından takdim etti. İsa Yaşar TEZEL başkanlı ğında; Tuncer KIRHAN, Oktay EROL, Selçuk ÖNAL ve Ali ÇAYLAK’tan oluşan heyet MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ ile görüştü. Bu kabulden dolayı konuşmasına teşekkür ederek başlayan TEZEL, Azerbaycan’da başlayan bağımsızlık hareketleri sürecinde, adeta geliyorum diyen Ermeni saldırılarının en büyüğü olan, 26 Şubat 1992 tarihinde Hocalı’da yapılan katlia mın gerçek bir soy kırım oldu ğ unu ve sonuçlarına ait rakamları vurguladıktan sonra, dernek tarafından düzenlenen imza kampanyasında Ankaralı vatandaşların yoğun ilgisi ile karşılaşıldığını ifade ederek, soğuk mevsim şartlarına rağmen toplanan 20 bin imza ile oluşan iradenin, Birleşmiş Milletlere götürülebilmesi için katliamın, TBMM tarafından “soy kırım ” olarak kabul edilmesi gere ğ i ile konuşmasına şöyle devam etti. “ Sayın genel başkanım; her zaman olduğu gibi, sizin Azerbaycan ve Türk dünyası nı n sorunları ile yakı ndan ilgilendiğinizi bilmekteyiz. Bu inançla, Azerbaycan’ın tarihinde olduğu kadar insanlık tarihininde ayıbı olarak gördüğümüz ve bir milli mesele halinde değerlendirdiğimiz konulara öteden beri hassasiyetinizi ve yakın ilgilerinizi bilerek, Hocalı Katliamının uluslararası mercilerde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülmesi için TBMM İnsan Hakları Komisyonunu taşınması Derneğimiz 20 Mart 2007 tarihinde TBMM Başkanlığını ziyaret etti. komisyonunda ele alınması yönünde yardımlarını talep etti. TBMM başkan Yardımcısı Sadık YAKUT ise meselenin bir insanlık sorunu olduğunu, Türk milletinin Ermeni sorunu ile sanal bir baskı altında yaşatılmaya çalışıldığını anlatarak Avrupa parlamentolarında alınan kararların kendileri için önem arz etmediğini, artık savunma politikaları dışında gerçekçi kararlar almanın gereğini vurgulayarak ellerinden geleni yapmaya çalışacaklarını anlattı. Derneğimiz genel başkanı Cemil ÜNAL başkanlığında, Danışma Meclisi Başkanı Prof. Dr. Nuri SARYAL, Yönetim Kurulundan Sevil Kürşat KENGERLİ, Ali ÇAYLAK ve Selçuk ÖNAL’dan oluşan heyet TBMM Başkan Yardımcısı Sadık YAKUT tarafından kabul edildi. Genel başkan Cemil ÜNAL Hocalı olaylarının tarihsel ve siyasal sürecini anlattıktan sonra yapılması gereken hususun, konunun BM nezdinde İnsan Hakları Mahkemesine götürülmesi için ivedilikle TBMM’deki İnsan hakları 26 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Hocalı Soykırımı'nın yıl dönümünde; Hollanda'nın Lahey kentinde faaliyet gösteren “TÜRKLERE SOYKIRIM ARAŞTIRMA VAKFI”nın düzenlediği forumda vakıf başkanı Sefa YÜRÜKEL'in yaptığı konuşma “AZERBAYCAN ve TÜRK FORUMU” D eğerli katılımcılar, hepinizi, Azerbaycan, Türkiye, KKTC, Türkmeneli ve diğer Türk cografyaları ile ilgili olarak Azerbaycan, Türkiye, KKTC, Türkmeneli ve diğer Türk bölgeleri için bugün burada, özellikle yurtdışında bizler tarafından, geçmişte ve gelecekte yapılan faaliyetler, fikirler ve önerilerle birbirimizi özendireceğiz. İnanıyorum ki, önümüzdeki dönemde, özellikle vatan bildiğimiz ülkeler olan:Azerbaycan, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve genel olarak Türk dünyası ile ilgili yapacağımız faaliyetlerimizi iyi bir şekilde koordine ederek, birlikten kuvvet doğar ilkesini gerçekleştireceğiz. Bildiğiniz gibi, içinde yaşadığımız, Azerbaycan, Türkiye ve KKTC coğrafyası, Asya'ya giden ön kapı olduğu için,dünya nezdinde çok önemli bir stratejik merkezi oluşturmaktadır. Bu yüzdende, bu coğrafya dünyadaki hegemonya mücadelelerinde, her uluslararası ve bölgesel güç için; ekonomik, siyasi, askeri, kültürel cazibe ve mücadele merkezi halini almıştır. Her uluslararası güç şunu iyi bilmektedir ki, bu coğrafyaya şu yada bu ölçüde etkisi ve hakim olan dünya stratejik ilişki trafiğinde önemli avantaja sahiptir ve olacaktır. İşte bu yüzden, üzerinde yaşadığımız topraklar, çeşitli tazyiklere uğramakta ve Türk ülkeleri olarak bizi avantaja sahip ettiği gibi malesef tehditlere de maruz bırakmaktadır. Birtakım emperyal amaçlı güçler, kendilerinin güdümündeki yerel güçlerle birlikte bugünü halletmek için yani ülkelerimizdeki çeşitli yer altı ve yerüstü değerleri ele geçirmek, gütmek, kullanmak için, dünümüze yani tarihte yaşanan çeşitli olayları bahane ederek bizlere ülke ve millet bazında doğrudan yada dolaylı olarak saldırmakta ve her türlü baskı altına almak (psikolojik, siyasi, ekonomik, askeri vs.) isteyerek kendi amaçları doğrultusundaki tezleri dayatmaktadır. Bunlardan Üçünü burada örnekleyerek sunmak istiyorum. Örneğin; a) Dünyadaki çeşitli devletler ve sözde bilim adamları, 1. dünya savaşı öncesi ve sırasında, Türkleri Anadolu'da yok edilmesini önlemek ve emperyalist devletlerin desteğindeki Ermenilerin saldırılarını ve ihanetini durdurmak için, Osmanlının vatan savunması amacıyla, gerekli ve zorunlu olarak yaptığı tedbirsel amaçlı tehcir konusunda, Osmanlı ve onun millet olarak varisi olan Türkiye'yi haksız bir şekilde suçlamak-tadır.Bazı güçlü ve onların güdümündeki devletler, geriye işlemesi hukuken mümkün olmayan BM1948 soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesine aykırı davranarak, Türkler aleyhine parlamento, eyalet ve devlet kararları almak-tadır.Bu uluslararası hukukun düpedüz ihlali ve hukuk terörizmi olmasına rağmen, konuyu kendi çıkar amaçlı siyasetleriyle Türkiye'ye karşı uluslararası bir saldırıya dönüştürülmeye çalışmaktadırlar. Artık arşivlerle ayan beyan olan olmayan soykırımı olmuş gibi kabul ettirmeye çabalamaktadırlar. 27 ŞUBAT MART - NİSAN KASIM -- ARALIK - OCAK2007 2007 dum. Geri döndüm. diğerleri ise hacın hatırı adına savaşmaya devam ettiler."(s.62-63) demektedir. Bir baska görgü tanığı olan Fransız gazeteci Jean Ive Yunet gazetecilerin Hocalı soykırımı ile ilgili gördüklerini şu sekil de özetliyor; “Hocalı katliamı'nın tanıklarından biri olduk. Yüzlerce sivil, kadın, çocuk yaşlı ve Hocalı'yi savunan insanin cesetlerini gördük. Katliamın yaşandığı bölgede helikopter ile uçma şansımız oldu ve gördüğümüz her şeyin fotoğrafını çekiyorduk. Fakat Ermeni güçleri bulundugumuz helikoptere ateş etmeye başladı ve başladığımız işi bitiremedik. Gördüklerimiz korkunç şeylerdi. Savaşlar ve Alman faşistlerinin zulmü hakkında çok şey duydum. Fakat Ermeniler 5-6 yaşındaki çocukları, suçsuz insanları öldürerek tüm bunların bir adım ötesine geçti. Hastanelerde, nakliye araçlarında ve hatta Ana okulu ve okullarda bile bir çok sakat ve yaralı insan gördük." demektedir. Şu anda Azerbaycan'ın 2001 yılında tutuklanması için yaptığı müracat neticesinde, kırmızı bültenle Interpol tarafından aranan (2005 Mayısında Clicia adli Ermeni gemisi ile Akdeniz'deki ülkeleri ve İngiltere'yi ziyaret edip gezerken polis tarafından sadece Brendizi Limanı'nda (Italya' da) 5 saat göz altında tutuldu. Ermenistan'ın Roma Sefirinin anında müdahalesi ile İtalya tarafından 5 saat sonra serbest bırakıldı) ve “Büyük Ermenistan” projesinin liderlerinden soykırımcı yazar Zori Balayan 1996 yılında Ermenice yazdığı “Ruhumunuz Canlanması”adlı kitabında kendi yaşadığı ve bizzat gerçekleştirdiği olayları şu şekilde yazmaktadır: “Biz çete üyesi Haçatur'la zapt edilmiş evlerden birisine girdiğimizde bizim askerlerin 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilediklerini gördük. Haçatur çocuğun bağırmaması için anasının kesilmiş göğsünü onun ağzına soktu. Sonra ben bu Türk çocuğa onun babalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Onun karnının, başının, göğüsünün derisini soydum. Saatime baktım. Çocuk 7 dakika sonra kan kaybından yaşamını yitirdi. Sonra Haçatur çocuğun cesedini doğradı ve köpeklere dağıttı. Akşam aynı şeyi 3 Türk çocuğuna daha yaptık. Kendi halkımın intikamının yüzde 1'ini aldığım için ruhum mutlulukla dolmuştu. Ben her Ermeni vatansever gibi kendi vazifemi yerine getirdim. Haçatur çok terlemişti. Ama ben onun gözlerinde ve diğer b) Ermenistan ise, 1991 yılından başlayarak sözde burası (Karabağ) tarihsel olarak bizim diyerek yarattıkları sahte iddialar ve desteğini aldıkları güçlerle, Ermeni Enosisinin bir kısmını (Ermenistan'la Karabağ'ı birleştirmek için) yani büyük Ermenistan'ı gerçekleştirmek için(Ermeniler kendi Enosis planlarının diğer bir bölümünü de Doğu ve Güney doğu Anadolu'yu görmektedirler) Karabağ'ı işgal etmiştir. 1992 yılında Azerbaycan Türklerine karşı Karabağ'da etnik temizlik, kültürel, ekonomik, etnik ve fiziki soykırım yapmıştır. Bu anlamda Ermenistan bu yaptığı ile uluslararası antlaş-malardaki savaş suçunu, barışa karşı saldırı suçunu, insanlık suçunu ve soykırım suçunu işlemiş olmasına ragmen, real olarak Ermeniler uluslararası güçler ve kurumlar nezdinde tüm bu suçları işledikleri halde destek almaktadır ve korunmaktadır. Burada konunun daha iyi anlaşılması için suçu bizzat görgü tanıklarının kendi yazımlarıyla örnekliyorum: Lübnanlı Ermeni gazeteci yazar Davud Kehriyan, “Hacın Hatırı” adlı Karbağ'da ki olaylarla ilgili anılarını yazdığı kitabın 24,62-63 sayfalarinda aynen şu sekilde yazmaktadır; “Bazen ölü vücutların üstünden yürümemiz gerekti. Hatta Daşbulak denilen bölgenin yakınlarındaki bir bataklığı geçmek için ölü bedenlerden kendimize yol yaptık. Ben ölü vücutların üstünden yürümeyi reddettim. Ardindan Albay Oganyan bana korkmamamı emretti. Askeri yasalardan birisidir bu dedi. Daha sonra, 9-10 yaşlarındaki yaralı bir kızın göğsüne tek ayağım ile bastım ve yürüdüm... Bacağım ve fotograf makinem kan icindeydi..." (s.24) demektedir. Aynı Kehriyan, aynı kitabının 62-63 sayfasında ise anılarına şöyle devam etmektedir; " Ölü vucutları yakmak ile görevli olan ve Gaflan denilen grup, 2 mart günü Hocali'nin bir kilometre batısında Azeri Türklerinden oluşan 100 cesedi topladı ve yaktı. Son kamyonda başından ve ellerinden yaralanmış 10 yasında bir kız gördüm. Kızın yüzü mosmordu. Fakat açlığa, soğuğa ve yaralarına rağmen hala yaşıyordu. Zorlukla nefes alıyordu. Küçük kızın gözlerindeki ölüm korkusunu unutamıyorum. Aniden Tigranyan isimli bir asker kızı tuttu ve cesetlerin üzerine attı. Sonra cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan cesetlerin arasından bir ağlama, cığlık duydum gibi geldi. Tüm bu olanlara daha fazla dayanamadım. Fakat Şuşa'yı görmek istiyor- 28 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 kardeşlerimin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizm mücadelesini gördüm.. Ertesi gün biz Kiliseye giderek 1915 yılında ölenlerimiz ve dün yaptığımız olaylardan ruhumuzun temizlenmesi için dua ettik.” demektedir. (s. 260-262) c) Buna benzer olayları Kıbrıs'ın yakın tarihinde Türklere karşı Bati destekli Rum-Yunan isbirliği ile yapılan soykırım örneklerinde de görüyoruz. Kıbrısta Yunanistan ve Rumların işbirliğiyle Enosisi gerçekleştirmek için (adanın Yunanistan'la birleştirilmesi-Büyük Yunanistan için) hazırladıkları Akritas planı gereği (Türkleri dadan yok etme planı), 1962-1963 ve 1974 yıllarında Kıbrıs Türklerini adadan yok etmek için soykırım suçu, insanlık suçu, savaş suçu ve barışa karşı saldırı suçu işlemişlerdir. Bunu da örnekleyerek anlatmak istiyorum: Yunanistan destekli Rumlar tarafından, Kıbrısta, Türklere karşı yapılan bu soykırımları, bir tarihsel vahşet olarak yorumlayan yazar James Rayner ise, konu üzerine yorumunu yazdığı Crushed Flowers da (1982) olayları kısaca şöyle anlatıyor; Kıbrıslı Rumlar, 20 yüzyıldaki tavırlarıyla, katliamlar yaparak barbarlığı temsil ettiler. Bunlar sadece kana susamış bir biçimde Türkleri katletmediler. Aynı zamanda, onları yarı canlı olarak mezarlara da gömdüler. Bu toplu mezarlara gömülenler, Rum vahşetinin, insanlığa bir göstergesidir. Toplu mezarlardan çıkarılan iskelet delilleri ise, yıllarca bize, Rumların vahşice tatbik ettiği, feodal kuralların, sonuçlarını gösterecektir' demektedir. The Times muhabiri David Leigt ise, Yunanistan tarafından güdülen, Rum Milli Muhafız Ordusunun, Kıbrıs Türklerine karşı yaptıkları insafsız soykırıma dönük saldırılarıyla ilgili olarak, yaptığı gözlemleri, okuyucularına şöyle açıklamaktaydı: ‘Kıbrıs'a müdahale sırasında (Türk Ordusunun Barış Harekatı sırasında), yüzlerce Türk, Rum Milli Muhafız ordusu mensuplarınca esir alınmıştı. Esir alınan kadınların ırzına geçilmiş, çocuklar ise sokak ortasında katledilmiş ve Limasol'daki Türk mahallesi tamamen yakılıp yıkılmıştı' demekteydi. Bir başka görgü tanığı olan bir Alman turist ise, Kıbrıs Rumlarının, askeri gücü olan Rum Milli Muhafız Ordusunun, Kıbrıs Türklerine karşı yaptığı bu zalimce soykırım karşısındaki izlenimlerini, Almanya'nın Sesinde şöyle anlatmaktaydı; Rumların yaptığı bu barbarlığı insanın aklı almıyor. Rum Milli Muhafız Ordusu mensupları, bu yaptıklarıyla en yüksek düzeydeki vahşeti temsil ettiler. Türk evlerine girerek; hiç bir acıma duygusu olmadan, kadınları ve çocukları kurşuna dizdiler. Bir çok Türkün gırtlaklarını kestiler ve kadınların ırzına geçtiler' demekteydi. Gördüğümüz gibi Karbağ da ki gibi Kıbrıs'ta da suçlar ve suçlular belli iken, insan hakları telalığı yapan, Uluslararası güçler ve kurumlar bu konuda da Karbağ'da olduğu gibi Güney Kıbrıstaki suçlu sorumluları korumakta ve onların yanında yer almaktadır. Bu gücler Büyük Orta doğu Projesi (BOP) dahilinde ayni soykırımları ve insanlık suclarını Irak Türklerine karsıda yapmaktadırlar. Bunun yanında çeşitli güçler uluslararası antlaşmaları görmemezlik ten gelerek, Doğu Akdeniz'deki stratejik hakimiyet konusunda, Baku-Ceyhan petrol yükleme tesislerinin de güvenliğini doğrudan ilgilendiren Kıbrıs adası üzerinde Rumlar lehine hak iddia etmektedirler. Bu anlamda bize karşı harekete geçen güçler meselesini büyük bir panoromada görmek ve tedbirlerimizi ona göre almak zorundayız. Yani bize karşı hareket edenlerin sadece bölgesel güçler değil onları kendi emperyal amaçlar için tetikçi olarak kullanan emperyal güçler olduğunu hesaba katarak hareket etmeli ve bu toprakların sahipleri olarak geleceğimiz için; beş yıllık, on yıllık, yüz yıllık, iki yüzyıllık ve beş yüzyıllık planlarımızı ve projelerimizi de ona göre yapmalıyız. Bence, eğer bizler bu topraklarda millet ve devlet olarak baki kalmak istiyor isek, tüm gerekli önlemleri vakit geçirmeden alarak, dünyayla kendi strateji ve siyasetimiz bazında kendi ortak gündemimizle ilişkiler ağı yaratmamız gerekmektedir. Bugün burada sanıyorum, durum tespitini yaparken ne yapılması gerektiği konusunda da bazı öneriler getireceğiz. Bunun için bende yukarıdaki durum tespiti konusunu ele alırken cevap niteliğinde bazı somut önerilerimi kısaca sıralamak istiyorum. a) 1915 deki tedbirsel tehcirle ilgili Batının Ermeni iddiaları, Emperyalizm destekli ”Büyük Ermenistan, Büyük Kürdistan ve Büyük Yunanistan” projelerine karşı birlikte hareket etmeliyiz, ortak dava olarak görmeli ve bunun denenmiş yetkin kişilerle hem yurt içi ve yurtdışında eşgüdümle çalışan bilimsel, hukuki, kültürel, siyasi ve lobi komisyonunu oluştur-malıyız ve bilgiye dayanan bir taarruz politikası ve stratejisi geliştirmeliyiz. b) Türklere karşı işlenen insanlık suçları konusunda devlet, grup ve kişiler olarak hem iç hukuka hemde uluslararası hukuka (Türklere karşı 29 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 işlenen suçlar,1948 Soykırımları Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesinin 2. maddesindeki tüm hükümleri, ayrıca 1949 ve 1977 Cenevre Sözleşmesinde ki Savaş Suçlarını, Barışa Karşı Saldırı Sucu ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçların Cezalandırılması Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü 17 Temmuz 1998, 5,6,7.8 maddelerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlallerini ele alan AİHM e başvurarak) suçluların cezalandırılması için başvuru yapmalı ve konumuzun takipçisi olmalıyız. Burada siyasi ve hukuki destek için hem kendi yurtdışındaki örgütlerimiz mobilize edilmeli ve her milletten insanı içine alan geniş bir kamuoyu oluşturmalı hemde lobi çalışmalarımızla mahkemelere karşı taraftan siyasi müdahaleleri önlemeliyiz. c) Planlarımızı kısa orta ve uzun vadeli olarak netleştirmeli ve ortak stratejilerde görev paylaşımı yapıp, özellikle, yurtdışında Azerbaycan, Türkiye, Türkmeneli (Kuzey Irak) ve KKTC den ve diğer cografyalardan Türkleri modern yutsever kitle örgütlerinde örgütlüyerek ve bu örgütler sayesinde, hedeflere yönelik mücadelemizde sonuç alıcı destek için, Türklerin bulundukları yabancı ülkelerde, gerektiğinde siyasilere ve egemen güçlere karşı bir toplumsal baskı aracına dönüştürerek istediğimiz sonuçlara en yakın sonucu elde etmeliyiz. d) Yurtiçinde ve Yurtdışında ortak vakıflar, araştırma merkezleri ve enstitüler kurmalı ve üniversitelerde Azerbaycan, Türkiye ve KKTC ile ilgili çalışmalar yapacak kürsüler kurulması için ve özellikle soykırım, terörizim konularında ve diğer tespit edilen stratejik güncel ve temel konularda uluslararası arenayı etkiliyebilecek bilimsel kalifiye kadrolar yetiştirilmesi için çabalamalıyız. e) Kendi stratejimize hitap eden konularda hem ülke içinde hem de ülke dışında uluslararası sempozyumlar, konferanslar ve seminerler düzenlemeliyiz. f) Bilimsel araştırmacılarımızı maddi ve manevi olarak desteklemeli ve yurtdışında araştırmalardan çıkan ürünlerin yabancı dillerde yayınlanması için çaba göstermeli ve bilimsel çalışmaların yazılı ve görsel sonuçlarının çeşitli biçimlerde referans olarak kullanılması nı ve dünyada yayılmasını sağlamalıyız. g) Kendi hedeflerimizin lehine olacak konularımızda filim, belgesel filim ve tiyatro çalışmaları yaparak bu çalışmaları dünya çapında yaymaya çalışmalıyız. h) Kıbrıs, Türkmeneli ve Karabağdaki Türk Soykırımlarını öncelikle Türk Cumhuriyetleri tarafından tanınmasını sağlamalıyız ve diğer dost ülkeler ve kurumlarada (İKÖ gibi) aynı konuda soykırım kararı almaları için çağrıda bulunmalıyız. i) Hollandanın Başşehri Laheyde benim başında bulunduğum, Türklere Soykırımları Arastırma Vakfı (TGRF) olarak biz, önümüzdeki dönemde, tarihte ve günümüzde dünyanın neresinde olursa olsun, Türklere yönelik, ayrımcılık, ırkçılık, terör, insanlık suçu, işkence, soykırım ve etnik temizlik konularında araştırma yapacağız. Uluslarası arenaya ısrarla raporlar sunacağız, konferanslar, sempozyumlar ve seminerler ile geniş bir kesimi etkilimeye çalışacağız.. Ve bize karşı yapılan insanlık suçlarında mahkemelere müdahil olarak katılacak, vekaletlerle mahkeme açtırabileceğiz ve gerektiği taktirde alternatif tribünaller oluşturarak kendi gündemimizle dünya kamuoyunu etkilemek için harekete geçeceğiz. Biz Vakıf olarak şu anda Lahey'de içinde Türklere yönelik olarak ta yapılan Soykırımları da içeren Araştırma ve Eğitim Merkezinin de olduğu bir Soykırım ve Terörizm Müzesi açma ve Müze önüne de Türklere yapılan insanlık suçlarını içeren bir anıt dikme çalışması içersindeyiz. Bu konuya Türküm diyen herkesin ortak davası olarak bakmasını ve Türklerin haklı davasını kalıcı olarak ele alacak bu müze projesini hem resmi kurumlar hem de kitle örgütleri ve de tek tek Türkler olarak ta maddi ve manevi desteklenmenizi öneriyoruz. Maddi destek anlamında girişimlerimiz devam etmekte ve gecen aydan itibaren Müze çalışmaları ve anıt için her Türk'ten ve Türk dostlarından en az 1. Euro, 1. Yeni Türk lirası, 1. Manat ve 1. Dollar maddi destek kampanyası başlatmış bulunuyoruz. Bu konununda buradaki Forumda Türklerin ortak davasının Yurtdışındaki bir mevzisi olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Müze konusunun ve anıtın öneri olarak desteklenmesi, Türklerin uluslararası alanda kendilerinin gündem oluşturmasına yol açacak, etkileyecek ve Türklerin gelecekteki kazanımlarını kalıcı kılacak ve katmerleştirecektir. Sözlerimi bir Türk ulusu; Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli'nin bir deyişiyle bitiriyorum, 'Bir Olalım, Var Olalım, Diri Olalım' 30 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 HOLLANDA’NIN LAHEY KENTİNDE FAALİYET GÖSTEREN mek ve önlem almak için, bugün ve şimdi harekete geçiyoruz. Bu suskunluğa son vermek ve zekaları harekete geçirmek içinde Hollanda’nın başkenti Lahey’de Ocak 2006’da Türklere Soykırımı Araştirma Vakfını (TGRF)” kurduk. Bağımsız bir kuruluş olarak kurulan vakfımızın amaçları başlıca şunlardır. • Türk olup da ayrımcılık, ırkçılık, işkence ve teröre maruz kalan kişilerin tanıklıklarının videoya ses kaydını gerçekleştirmek. • Belgesel film yapmak. Video, cd/dvd kayıtlarından oluşan bir arşiv, kütüphane ve istatistiki bilgi merkezi oluşturmak. • Batının Ermeni iddalarıda dahil, Türklere karşı kişlenen tüm insanlık suçları konusunda bilimsel raporlar ve dosyalar hazırlamak ve hukuk yoluyla davalar açtırmak. • Alternatif mahkemeler (tribunaller) kurdurmak, anıtlarını diktirmek ve Lahey’de bunuda içeren bir soykırım müzesi, eğitim ve araştırma merkezi açmak. • Değişik dillerde ve ülkelerde medya ile bağlantı kurabilecek bilimsel ve teknik araştırma ekipleri oluşturmak. • Türklere yapılan tüm insanlık suçları hakkında insanları eğitmek ve eğitilmiş bilimsel kadrolar yetiştirmek. • Türklere yapılan ayrımcılık, ırkçılık, terör ve soykırımlarla ilgili konferanslar, seminerler, paneller ve oturumları düzenlemek. • Broşür, kitap, dergi, internet, cd/dvd vb. yoluyla bilgi akışını sağlamak. • Kültürler arası gerçek diyaloğu geliştirmek, bilgi aktarmak ve karşılıklı etkileşim yapmak ve ortak projeler üretmek. Başarılı olmak için her yerde yaşayan Türkten EN AZ 1 EURO, 1 DOLAR, 1 MANAT VE 1 YTL DESTEK, Lahey, “Türklere Soykırımı Araştırma Vakfı (TGRF)” bağımsız bir kuruluştur ve Ocak 2006 yılında kurulmuştur. Bağımsız kalabilmesi, Türk davasını takip ve temsil edebilmesi, konu üzerinde mücadele edebilmesi için, Vakfın, kendisine Türküm diyen herkesin maddi desteğine ihtiyacı vardır. Bu nedenle her Türkün en az 1 Euro, 1 Dolar, 1 Manat ve 1 YTL’yi Vakfın aşağıdaki banka hesabına yatırması, vakfın faaliyetlerini perçinleyecek ve gerekli maddi olanaklarında onurlu Türk milleti tarafından bu şekilde yaratılmasıyla oluşacak olan gerekli finansman kaynağıyla, Türkün kendi haklı davasındaki başarı oranını azami ölçüde arttıracaktır. Artık harekete geçme zamanı gelmiştir ve vakit tamamdır. İletişimAdresi: Turkish Genocide Research Foundation (TGRF) postbus 13252, 2501 eg Den Haag (Lahey), Hollanda Tel : 0031 (0) 627035256, 0031 (070) 4023963, Fax : 00312 (070) 4023961. Banka Hesabi:ABNAMBRO IBAN NR: NL91ABNA0 52 23 36 841, Den Haag, Hollanda e-posta: info.tgrf@gmail.com kvk # 27285580 “TÜRKLERE SOYKIRIMI ARAŞTIRMA VAKFI”NIN BİLDİRİSİ O nurlu Türk Milletinin değerli fertleri, Bizler Avrupa’dan orta Asya ya kadar uzanan çok geniş bir coğrafya üzerinde kök salmış bir milletiz. Tarih boyunca bize karşı yapılan nice, terörler, katliamlar, sahte iddalar ve soykırımlar gördük. Sesimiz çıkmadı. Sevgili Türk kardeşlerimiz, Bizler herzaman acıların suskunlukla geçeceğini, düşmanlıkların zamanla unutulacağını, affederek herşeyin çözüleceğini sandık. Zulmedenleri affetmek, yaşanan acıların üstünü kapatmak bizim için erdemdi. Ancak, ne yazıkki acılarımız bitmiyor, unutulmuyor, kapanan yaralar tekrar ve tekrar açılıyor. Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden bu yana, vatan bildiğimiz bir çok yerde kardeşlerimiz teröre, ayrımcılığa uğradı, öldürüldü, işkenceye ve soykırıma maruz kaldı. Hep sustuk. Düşündük ki Türklere karşı yapılan tüm insanlık suçları kendiliğinden saptanır ve üzerine gidilir, uluslararası kurumlar sayesinde adalet yerini bulur. Ancak, bunlar hiç gerçekleşmedi. Balkanlarda, Karabağda, Kıbrısta, Irakta, Kafkasya ve Orta Asya’daki ve diğer yerlerdeki kardeşlerimiz sırf Türk oldukları için her türlü insanlık suçuna maruz kaldılar. Ama maalesef onları etkili bir biçimde hatırlayan, isimlerini anan ve bu haksızlıkları dünyaya haykıran, önlem alan ve karşı koyan olmadı. Sevgili Türk kardeşlerimiz, Suskunluk kader değildir. Zulme uğramak kader değildir. Toplantılarda, arkadaş sohbetlerinde, evlerde biraraya her geldiğimizde üzerinde konuştuğunuz, üzüldüğümüz bu konular, artık geniş mecralarda kendine yer bulmalıdır. Artık, Türkler organize olamaz, plan yapamaz, derdini anlatamaz ve lobi yaratamaz mantığını uygulamalarımızla reddetmeliyiz. Tüm iç çekişmelerimizi, şikayetlerimizi bir yana koymalı ve milli hareket etmeliyiz. Tarihde olduğu gibi, yarın yine başka bir yerde yada kimbilir belki burada yeniden çekilebilecek acılara üzülme- 31 27 ŞUBAT MART - NİSAN KASIM -- ARALIK - OCAK2007 2007 Derneği, Türkiye'de bir irtibat noktası ve adeta bir büyükelçilik gibi yoğun bir siyasi-sivil faaliyet içinde olmuştur. Bu süreçte başta Dr. Mehmet Kengerli, Cemil Ünal ve Ahmet Karaca olmak üzere Azerbaycan Kültür Derneği yöneticilerinin çalışmaları Azerbaycan'daki bağımsızlık mücadelesi yanında konunun Türkiye boyutu bakımından da çok büyük katkı sağlamıştır. SONUÇ NASIL ANILMALI? Bugün Azerbaycan Cumhuriyeti 20 Yanvar'ı görkemli bir şekilde anmakta, bunu topluma da hatırlatmaktadır. Ancak bir yanlışı yapmaya devam etmekte, bu işi de iç siyaset bakımından kullanma huyundan vazgeçmemektedir. Resmi televizyonları seyrettiğimiz zaman; olayların gerçek sorumlularının ve onların işbirlikçilerinin bir kenara bırakılarak hâlâ Etibar Memedov'un, Halk Cephesi'nin, Elçibey ve İsa Gamber'in suçlandığını, bir takım akademisyen ve bürokratlarla röportajlar yapılıp bu isimlerin suçlandığını görüyoruz. Bunlar 20 Ocak'ın anlamını ortadan kaldıran, Azerbaycan'ı güçsüz-leştiren, çağımızın da gerisinde kalmış siyasal usuller olarak göze çarpmaktadır. 20 Ocak 1990 tarihi, Azerbaycan'ı canı pahasına seven vatanseverlerin, bunu bütün dünyaya ispat ettiği tarihtir. Vatansever Azerbaycanlılar, petrolün, boru hatlarının, makamların, koltukların, servetlerin, şöhretlerin olmadığı o günlerde istiklal ve milli birlik uğrunda gözlerini kırpmadan canlarından geçmişlerdir. Afganistan'dan sonra, Kızılordu'nun karşısına şehirlerde de çıkılabileceğini onlar göstermişlerdir. Azerbaycan için kan verip Azerbaycan'ın adının ve sıkıntılarının dünyada duyulmasını sağlamışlardır. Azerbaycan'ın bugünkü ayyıldızlı bayrağı o günlerde Azadlık meydanında görülmüştür. O günden itibaren Azerbaycan bağımsızlığa doğru büyük bir adım atmıştır. Bu nedenlerle 20 Ocak sadece Ganlı Yanvar değil, Şanlı Yanvar olarak da anılabilir. Anma toplantılarında siyasi amaçlarla yeni mesuller aramak yerine dönemin Sovyet yöneticileri, Ermeni teröristler ve olaylarda görev almış askeri yetkililerin bulunarak cezalandırılmalarına çalışılmalıdır. Birkaç uluslararası hukuk belgesinin aynı anda ihlali ile gerçekleşen 20 Ocak katlia-mının cezasını çeken henüz yoktur. Geçen Sayıdan, Yalçın SARIKAYA’ya ait yazının devamı. 31 Aralık gecesi, sayıları binleri aşan göstericiler sınır kulübe-lerini yakmış, tel örgüleri kesmiş ve resmi Sovyetler Birliği ile İran arasındaki ancak gerçekte Kuzey ve Güney Azerbaycan arasındaki sınırı sembolik olarak ortadan kaldırmışlardır. Bundan 4 gün sonra 4 Ocak 1990'da, Bakü'de, 150.000 insan bu sınırın açılması için toplanmıştır. Göstericiler, sınırdaki göstericilerle dayanış-ma içinde olduklarını açıkla-mışlardır. Bu arada bir miktar kuzeyli, illegal olarak güneye geçmiştir. Halk Cephesi olayları destek-lemiş ve bir grup aktivist, Mosko-va'ya konuyla ilgili talepleri içeren, 1828'de Azerbaycan'ın bölündüğünü bildiren bir mektup göndermiştir. Moskova ve Tahran konuyla ilgili olarak görüşmüş ve 7 Ocak'ta sınırda bir akraba görüşmesi kararı vermişlerdir. İran resmi makamları ve haber ajansları konuyu İslami-İrani bir buluşma gibi göstermeye çalışmışlardır. Bu olay güneyde kuzeyin ilgi odağı olmaya başlamasının da başlangıcı sayılabilir. 19 Ocak'tan itibaren Bakü'deki olayların ciddiyeti artmış ve Moskova müdahaleye fiilen başlamıştır. 20 Ocak olaylarından sonra ise güneye önemli miktarda insan geçtiği bildirilmiştir. Bütöv Azerbaycan fikrinin yarattığı 31 Aralık gecesinden sonra 20 Ocak, güneyde milli uyanışa ve hareketliliğe önemli katkıda bulun-muştur. Türkiye-Azerbaycan İlişkileri Bakımından Konunun bence en önemli yönlerinden biri Türkiye-Azerbaycan ilişkileri bakımından getirdikleridir. Büyük çoğunluğumuzun hatırladığı o günlerde Türkiye'nin neredeyse bütün büyük illerinde gösteriler ve mitingler düzenlenmiştir. İnsanlar, meydanlarda toplanıp Kızıl-orduyu ve Ermeni işgalcileri lanetlemişlerdir. Bu gösterilerin bir kısmı o şehirlerin tarihinde az görülmüş kalabalıkları görmüştür. Ankara'dan Erzurum'dan, Kayseri'den dünyaya yayılan görüntüler Moskova'yı ve Erivan'ı şaşırtmıştır. Yardım kampanyaları, destek geceleri Azerbaycan'ı Türkiye'de siyaset ve diplomasi gündeminin birinci maddesi haline getirmiştir. Sovyetler Birliği'nin dağılarak bağımsız Türk devletlerinin ortaya çıkacağına halen ham bir hayal gibi bakanlar o günden itibaren ya susmaya ya da fikirlerinin değiştiğini itiraf etmeye başlamışlardır. Türkiye'de siyasi parti ve grupların tamamına yakını Azerbaycan'ın yanında bir pozisyon almışlardır. Azerbaycan Kültür 32 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 HOCALI KATLİAMI TBMM’NİN GÜNDEMİNDE TBMM’de 21 Şubat 2007 Çarşamba günü yapılan oturumda gündem dışı söz alan, Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir aşağıdaki konuşmayı yapmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Hocalı kentinde Ermeniler tarafından gerçekleştirilen katliamın 15’inci yıldönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi, Türk ve Azerbaycan milletini saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, bügün burada 26 Şubatın 15’inci yılını seslendirmenin bir anlamı var, bu yüce Meclisin milletvekillerine hitap etmenin de bir anlamı var. O nedenle, dikkatlerinizI beş dakika da olsa bana çevirmenizi önemle bekliyorum, rica ediyorum. Değerli arkadaşlarım, 26 Şubat, Türk dünyası ve Azerbaycan için acılı günlerden biri olmanın yanında, aynı zamanda, insanlık tarihi için kelimenin tam manasıyla kara bir sayfadır. Ermenilerin, Azerbayca’nın Hocalı kentinde yaptıkları ve insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen bu katliamı, bundan on beş yıl önce gerçekleştirildi, yani 26 Şubat 1992 tarihinde. Ermenilerin Karabağ Bölgesinde yaptıkları terör hareketleri ve bu hareketler sırasında Azeri Türklerine yönelik yapılan hunharca işlenmiş katliamları unutmak ve hele bu katliamlara tanık olanların hafızalarından silmeleri asla mümkün olmamıştır, olamayacaktır da. Ermeniler tarafından insanlık tarihine düşürülmüş olan bu kocaman kara leke, imsanlık adına bir şansızlık olmuştur. Bu durum, demokrasi savunucusu devletleri çok düşündürmeli ve hatta utandırmalıdır. Değerli arkadaşlarım, Hocalı katliamında her türlü vahşet yaşandı. Ermeniler, insafsızca ve acımasız bir şekilde şehitlerin gözlerini oydular, kafa taslarının derilerini soydular, vücutlarının değişik organlarını kestiler, diri diri canları toprağa gömdüler,hamile kadınların karınlarını deştiler; şehitlerin penisleri kesilerek ağızlarına verildi. Bu durumları Fransız Gazeteci Jan Iv Yunet, Rus İzvestia Gazetesi Muhabiri Vladimir Belih, Adli Tıp Kurumunda profesör olan Yusifov, belgeleriyle o gün dünyaya ulaştırmıştır. Değerli arkadaşlarım, Ermeniler Hocalı’da bu katliamı yaptıktan sonra Dağlık Karabağ Bölgesini ve çevresini böylece işgal ettiler. Ermenilerin, Azerbaycan Türklerine yaptıkları katliamın boyutları çok büyük olmasına rağmen, dünya kamuoyundan gelen tepki çok yetersiz kaldı o gün. Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si işgal altına girdi, bir milyondan fazla insan yaşadığı yerinden edildi, yersiz yurtsuz kaldı ve “kaçkın” adını aldılar. O nedenle bu bölgeye dikkatler yeniden çekilmelidir değerli arkadaşlarım. Ermeniler, halen Yukarı Karabağ ve altı Azeri bölgesini işgale devam ediyorlar. Bu şekilde Ermeniler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarını ve uluslararası hukuk kurallarını çiğnemeye devam ediyorlar yani. Ermenistan’ın Azerbaycanlı Türklere yaptığı katliam insanlık tarihinin karanlık sayfalarında yerini aldı. Bu katliamı yapan Ermeniler, evrensel bilincin en müstesna yerinde korunan insanlık onur ve itibarını da katlettiler. Aradan geçen yıllar boyunca Ermeni politikaları, yalanlar ve saptırmalarla yaşananları unutturmaya ve gerçekleri örtmeye çalıştılar. Bugün, Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi, dünyanın birçok ülkesinde Ermeni kuruluşları ve lobi örgütleri kendi çıkarları doğrultusunda saptırılmış bilgilerle kitleleri ve tüm dünyayı Türklük aleyhine yanıltıyorlar, ama gerçek balçıkla sıvanamaz bir güneştir. Bu sayede, bu suçu işleyenler tarih önünde mutlaka hesap verecekler ve insanlık vicdanında mahküm duruma geleceklerdir. Bu durum, Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki Minsk Grubunda çözümlenmelidir. 33 27 ŞUBAT MART - NİSAN KASIM -- ARALIK - OCAK2007 2007 Kerkük, Karabağ, Kıbrıs Rauf Özhun - Onur Çetiner “K” harfi ile başlayan gerçek 3 Türk Yurdu. Ah Kerkük vah Kerkük Kerkük, Karabağ ve Kıbrıs... Irakta yer alan Kerkük ve Havalisi, halkının büyük bir kısmı Türk olan bir bölgedir. Kerkük'te zulüm ve işkence sürüp gitmekte. Karabağ işgal altında. 1732 ve 1743'de iki defa geçici olarak İran istilasına uğradı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tecrit ve izole edilmiş. 1918 Ekiminde İngilizlerin eline geçti. Bugün Kerkük, Karabağ ve Kıbrıs... Sözünü duyan her Türkün kalbi kıpır kıpır çarpıyor. Osmanlı Türkiyesinde iken Kerkük, Musul eyaletine bağlı bir sancaktı. Çeşitli tarihlerde sözkonusu bölgelerde yapılan katliamlar gündeme geldiğinde içimiz hüzünle doluyor. Lozan Antlaşması Sırasında Türkiye'nin Musul'u sınırları içine almak için yaptığı teşebbüsler neticesiz kaldı ve Kerkük 1926 tarihinde Milletler Cemiyeti tarafından Irak'a verildi. (Barzani veya Talabani'ye değil) Yanık Karabağ ve Kerkük Türküleri yüreklerimizi dağlıyor. Ciğerlerimizden adeta parçalar koparıyor. KERKÜK'ÜN BUGÜNKÜ DURUMU: Gürgür Baba Ateşiyiz Kuzey Irak'ta ilan edilmesi öngörülen KÜRDİSTAN DEVLETİNİN BAŞŞEHRİ olması için Talabani ve Barzani aşiret reislerinin meşru olmayan faaliyetleri kesintisiz devam etmekte. Her Türkmen Kardeşiyiz Yeni Zaferle Doğan Kerkük'ün Güneşiyiz Bayrak Ay-Yıldızımız Geçmişiyle tamamen bir Türk şehri olan bu kentte tapu ve nüfus kayıtları yakılmıştır. Irak'ın her yanından, Suriye'den ve hatta Türkiye'den bir çok Kürt bu şehre getirilip yerleştirilmek suretiyle kentin demografik yapısını bozmaya matuf girişimler son hızıyla devam etmekte. Atatürk'ten İzimiz Türkleriz Biz Türkler Biz Yol Kurbanı Kızımız Gönülde Türk Erekle Sevgine Sevgi Ekle Kerkük'üm Geliyoruz Türkmelerin ileri gelenleri kaçırılıp öldürülmektedir. Saddam rejiminin yapmadığı rezaletleri aşiret reislerinin peşmergeleriyle, ABD'nin askerleri yapmaktadırlar. Burada yaşayan Türkmenlere kan kusturmaktadırlar. Bekle Bizi Sen Bekle Sadun KÖPRÜLÜ (1976) 34 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 olan toprakları kendi topraklarına dahil ettiler. Kısacası Kerkük, Türk Milleti'nin kucağında patlamaya hazır bir bomba durumundadır... Savaş ve katliam sonrası yaşadıkları toprakları terk eden Azerbaycan Türkleri'nin sayısı bir buçuk milyonu buluyor. Azerbaycan Toprağı Karabağ'ın işgaliyle Azerbaycan'a gidenler “Kaçkın” Ermenistan'dan gelenler de “Göçkün” olarak tanımlanıyorAzerbaycan Türkçesile. Ermeni ve Rus askerlerinin 1992-1993 yıllarında Karabağ ve Azerbaycan'ın çeşitli bölgelerinde işledikleri tüyler ürpertici cinayetlerle, Yunanlıların 1919-1922 yılları arasında Anadolu'da yaptıkları katliamlarla, Rumların ve Yunanlıların Kıbrıs'ta 1963-1974 yılları arasında gerçekleştirdikleri katliamlar arasında bir çok benzerlikler vardır. KARABAĞ – KARABAĞ – KARABAĞ Ah Karabağ vah Karabağ Peki Dünya'nın bu katliamlardan haberi var mı? YOK Karabağlı Bir Şair: “Aslım Karabağlıdır a Balam Özüm Şemşeddin Elli Ya gençlerimizin Balkanlarda, Kafkasya'da, Telafer'de, Kerkük'te Türklere yapılan mezalim ve ihanetlerden haberleri var mı? YOK Gam Getirdi Meni Buraya Dağlar Her Ne Yana Baksam Eli Görünmez İndi KestiArayı Dağlar Neden? Kaşların Yakuttur a Balam GözlerimAlmas Gönlü Gam, Gün Olan Dünyaya Gülmez Çünkü toplumu birleştirmek, bütünleştirmek ve yüksek ideallerle beslemekten vazgeçmişizdir de ondan... Lokman Hekim Gelse Derdim Bilmez Yetişsin Şah-ı Merdan Oraya Dağlar Beçere Kıyas Deyer, Bu Sözleri Serinnem Bugün Dünya Kamuoyu, Karabağ'ın Ermenistan tarafından işgal edildiğini ve buradan kovulan Türklerin açlıkla nasıl boğuştuğunu biliyor mu? Akar Deli Gönül Coşar Derrinnen FelekAyrı Saldı Vatanımnan Elim Men Onun İçin KestiArayı Dağlar” Bilmiyor. Diye feryat etmektedir... Anlaşılan o ki Kıbrıs Türkleri Kıbrıs Meselesini naslı anlatamamışlarsaAzerbaycanlı kardeşlerimiz de Karabağ Sorununu anlatamamışlar dünyaya. Böylece Karabağ, Kıbrıs gibi karşımızda çözülemez ve anlaşılamaz uluslararası bir sorun olarak duruyor. 1992-1993 yıllarında Rus emperyalistler tarafından desteklenen Ermeniler 7 Azerbaycan şehrini, Ağdam, Füzuli, Laçin, Kubadlar, Cebrayil, Zengilan ve Kelbecer'i işgal ettiler. Karabağ'ı işgal ettikten sonra Hocalı, Laçin ve Şuşa'da binlerce masum kardeşimizi katlettiler. Bakın, Yukarı Karabağ'da Ermeni ve Rus Azerbaycan Devleti'nin beşte birini ve ona bitişik 35 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 1. Kıbrıs Türkleri tarafından 1948 yılında Ankara'da kurulan Kıbrıs Türk Kültür Derneği ile Azerbaycan Türkleri tarafından 1949 yılında yine Ankara'da kurulan Azerbaycan Kültür Derneği arasında sıkı işbirliği yapılamaz mı? askerlerinin yaptığı katlimı gören ve sonradan Beyrut'a yerleşen Ermeni bir gazeteci Daud Kyeyriyan “ For the Sake of Cross” isimli kitabında (Sayfa 62-63) ne yazmıştır? “Hocalı katliamında ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı'nın bir kilometre batısında bir yere 02 Mart 1992 tarihinde 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hala yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tıgranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapacağım bir şey yoktu. Ben Şuşa'ya gittim, onlar da haçın hatırı için savaşa devam ettiler. 2. Azerbaycan Kültür Derneği ile Kıbrıs Türk Kültür Derneği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Azerbaycan Devleti arasındaki ilişkileri geliştirmek için koordineli çalışmalar yapamazlar mı? 3. Rum-Yunan ve Ermeni Lobilerinin faaliyetlerine karşı Kıbrıs Türkleri ile Azerbaycan Türkleri'nin yoğun yaşadıkları Dünyanın çeşitli büyük merkezlerinde müştereken yapacakları etkinliklerde Dünya Kamuoyunun davalarımızı anlamasına yardımcı olamazlar mı? Unutmayalım... “Ay balam, Karabağ'da talan var Bir insan hangi insana yardım eder? Meni derde salan var, - Her gün konuştuğu tanıdığı ve görüştüğü insana mı yardım eder? Yoksa, Çek bayraktar bayrağı! Yarı yolda kalan var. - Hiç tanımadığı, görüşmediği ve konuşmadığı insana mı? Ay balam, bu meni, bu da meni Goydun çukurda meni. Konuşmadığı, tanımadığı ve bilmediği insana neden yardım etsin ki! Sadıklığın bu mudur? Yedirdin kurda meni…” Bir insan bilmediği tanımadığı ve kendisiyle hiç konuşmayan bir insana selam verir mi? Çok merak ediyoruz. Bizim Türk Milleti olarak o zaman yapacağımız bir şey yok muydu? Türk Milleti olarak daha fazla oyuna gelmemek için Ermeni, Rum ve Yunan lobi faaliyetlerini akamete uğratmak için birlik ve beraberlik ruhu ve heyecanı içinde hareket etmemiz, bizim de Kıbrıs, Azeri ve Irak Türkleri olarak daha etkili lobi faaliyetleri yapmamız gerekiyor. Vardı ama maalesef hiç ama hiçbir şey yapmadık ve olan oldu... Peki şimdi yapacak bir şey yok mu? Olmaz olur mu? Elbette var: 36 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 DÜNYA BASININDA HOCALI KATLİAMI Journal Valer Aktuel (Paris) 14 Mart 1992: “Bu özerk bölgede Ortadoğu kökenlilerle birlikte Ermeni silahlı birlikleri helikopter dahil modern silahlara sahip bulunmaktadırlar”. Ermeniler Karabağ Azerilerini katlettiler”. NewYork Times. 3 Mart 1992 Perşembe, Thomas GOLZ: Kanlı olayların bizzat şahidi olan Fransalı gazeteci Jean İve Yunet olaylar şöyle tasvir ediyor: “Hocalıda facianın şahidi olduk. Yüzlerce ceset gördük. Onların arasında kadınlar, yaşlılar, çocuklar ve Hocalı’nın savunmasında bulunan insanlar vardı. Kullanmamız için bize helikopter verildi. Yüksekliğe çıkarak havadan gördüklerimizi kamerayla çekiyor, banda alıyordur. Bu zaman Ermeni silahlı birlikleri bizim helikoptere ateş açmaya başladılar ve biz çekimi yarıda bırakarak geri çekilmeye mecbur kaldık. Ben savaş hakkında çok şeyler duymuşum. Nazi Almanlarının zalimliği konusunda okumuşum, ancak Ermeniler sivil halkı ve hatta 5-6 yaşlı çocukları bile katletmekle vahşette onları aratmadılar.” “Dün gece Azerbaycan’ın Hocalı kentinde büyük bir katliam yapıldığı haberi geldi. Azerbaycan’ın devlet memurlarından bazıları ve basın muhabirleri az önce Hocalı’dan gelen ve üç küçük çocuğun cesedini getiren helikopterlerle çabucak Hocalı’ya gittik. Orada gördüklerimiz tam dehşetti. Sanki cehennemdeydim. Her tarafta insan cesetleri vardı. İnsanların böyle bir şey yapabileceğine inanmıyorum. Cesetlerin çoğu berbat haldeydi. Bazılarının kelleri kesilmiş, bazıları yakılmıştı. Orada gördüğüm bir ceset vardı ki şimdiye kadar gözümün önünden gitmiyor. Bir hamile kadının karnı delinerek çocuğu çıkartılmıştı. Bunlardan başka iki yüz kadar insanın da esir alındığı söyleniyordu.” İndependent, 29 Şubat 1992 Elen VOMAK: Sunday Times, 8 Mart 1992 Rick Milton: “Çarşamba günü yapılan katliamdan sonra azeriler onlarca insan yitirdiler. Bu insanlar, bu bölgenin ikinci en büyük kenti olan Hocalı’nın Ermeniler tarafından işgali zaman öldürül-müşlerdi. Cesetleri toprağa verirken orada olanlardan birisi muhabirlere kırarak demişti. “Dünya burada baş veren olaylara hala göz yumuyor. Bizler ölüyoruz. sizler ise sadece seyrediyorsunuz. “Hocalıdan kurtulmuş bir yaşlı amcanın yanına gittim. Adı Balakişi olan amca ikisi erkek üç kız olmak üzere beş çocuğunu kaybetmişti. Karısının ise soğuktan bacakları donmuştu. Yaşlı amcanın sölediğine göre Ermeinler Hocalı’ya çok yaklaşmışlardı. Lakin böyle bir şey yapacaklarını kimsenin aklına gelmezdi. Ermeniler 25 Şubat gecesi aniden kente hücuma başladılar. İnsanlar 37 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Milliyet 4 Mart 1992 : gecenin karanlığında nereye kaçacaklarını bilemediler. Evinden çıkan herkes öldürüldü. Kurtulabilinler ormana doğru koşmaya başladılar. Ama Ermeniler hareket eden her şeye ateş ediyorlardı ve bu insanlardan da bazıları öldürüldü. “Katliamı Gördüm: Êrmeniler kana doymuyor. Karınları deşilmiş bebekler... Süngülenmiş kadınlar... Gözleri oyulmuş, kulakları burunları kesilmiş erkekler.. Cesetler... Cesetler” Financial Times (Londra), 9 Mart 1992 : Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı HaydarAliyev: “Ermeniler Ağdam’a taraf giden mülteci kolonunu kurşuna tuttu. Azeriler 1200 ölü saydılar”. “Lübnan’lı kameraman, ülkesinin zengin Taşnak toplumunun Karabağ’a silah ve asker gönderdiğini teyit etti.” “Hocalı soykırımı yalnızca Azerbaycanlılara değil, tüm insanlığa yapılmış bir cinayettir.” Times (Londra), 4 Mart 1992: “Çocukların kulakları kesilmiş, yaşlı kadının yüzünün sol tarafındaki derisi soyulmuş, erkeklerin başları oyulmuştu. Ermeni silahlı kuvvetleri, Hocalı’da yaptıkları katliamı önceden bir taktik olarak belirlemişlerdi.” Azerbaycan’ın Milli Kahramanı Çingiz Mustafayev: “Çoğusu, küçük kızdan geriye kalan kafayı görüp dehşete düşmüştü.” The Times 2 Mart 1992 Scot NELSON: ABD Kongre Üyesi Den Barton: “Biz Hocalı’nın karla kaplı tepelerine geldiğimizde parçalanmış cesetler gördük. Cesetlerin arasında çocuk, kadın ve yaşlı insanlar daha fazlaydı. Yüzlerce cesedin içinde birkaç ceset asker cesediydi. Kanlan cesetlerin hepsi sivil halka mahsustu.” “Hocalı sözcüğü bütün Azerbaycan-lılar için ağır, hüzün ve gaddarlık simgesine çevirmiştir.” Hatay Milletvekili, MHP Grup Başkanvekili Sayın Mehmet Şandır: “Ermeniler, savunmasız insanları, tüm insanlığı utandıracak biçimde, dehşet uyandıracak biçimde katlettiler. Maksatları, Türkleri, doğup büyüdükleri anavatanlarından söküp atmaktı. Niyetleri, boşaltacakları bu toprakları ilhak etmekti. Yapılan saldırı, planlı saldırıydı. Ermeni yayılmacığının ve hukuk tanımazlığının bir sonucuydu. Ermenilerin soykırım vahşetini, Hocalı’da yaşayan Azerbaycanlı Türkler çok acı bir şekilde gördüler.” Vaşington Post. 2 Mart 1992: Ermeni baskınları Azeri’lerin ölümü ve kaybolması ile sonuçlanıyor. 10000 kişilik Hocalı’dan 1000 kişi çarşamba gecesi Ermeni ordusunun yapmış olduğu müdahale sonucu katledildiler. Kommersant, Moskova 27 Şubat 2002 1992: Yıl 25-26 Şubat gecesi Dağlık Karabağ’ın Azeriler tarafındaki Hocalı şehri Ermenilerce işgal edildi. Rusların 366. motorize alayı hücumda iştirak etti. Sonuçta 613 ölü, 487 yaralı, 1275 esir, 150 kişi kayıp bulunmaktadır. Hocalı katliamı savaşın gerçek anlamından bir hayli uzak. İzvestiya (Moskova) 13 Mart 1992: “Teğmen Leonid Kravets: Ben kendim şahsen bir tepede 100 ceset gördüm. Çocuklardan birinin kafası yoktu. Her yerde acımasızca katledilen kadın, çocuk, yaşlı cesetleri gözüküyordu.” 38 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 yaratan noktalar grupların ve eylemlerin neler olduğu; bu grup ve eylemlerin içeriklerinin Sözleşme'de yeterince açıklanmamış olması nedeniyle belirsizlikleri ve suçun manevi unsurunu meydana getiren kasta dair özelliklerdir. Sözleşme bu noktalarda hukukçulara yeterince açık ve net tanımlamalar getirmediği için uluslararası ceza mahkemelerindeki yargılamalar soykırım hukukuna ışık tutmaktadır. Soğuk savaş dönemi aslında içtihat gelişimi açısından oldukça verimsiz geçti. Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte Yugoslavya'nın dağılma sürecine girmesi, ardından da Ruanda'daki çatışmalar içtihat yeni bir boyut kazandırdı. Bu dönemde kurulan iki Ad Hoc mahkeme sadece soykırım suçu açısından değil genel anlamda uluslararası ceza hukuku açısından oldukça büyük etki doğurdu. Geçen Sayıdan, Gözde TURAN’a ait yazının devamı. Mad. I'de taraf devletler, ister savaş zamanında ister barış zamanında olsun soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu kabul eder ve bu suçu önlemek ve cezalandırmak yükümlülüğünü alırlar. Mad. II'ye göre soykırım, sayılan eylemlerin ulusal, ırksal, etnik veya dini bir grubu, bu haliyle tamamen veya kısmen yoketme niyetiyle birlikte işlenmesidir: (a) Grup üyelerini öldürme (b) Grup üyelerine ağır bedensel veya zihinsel zarar verme (c) Grubu, fiziksel olarak tamamen veya kısmen yoketmeye yönelik yaşam koşulları altına kasten koyma (d) Grup içinde doğumları engellemeye yönelik önlemler dayatma (e) Grubun çocuklarını zorla bir başka gruba nakletme Mad.III'e göre şu eylemler cezalandırılır: (a) Soykırım (genocide) (b) Soykırım işlemek üzere anlaşma (conspiracy to commit genocide) (c) Soykırım işlemek üzere doğrudan ve aleni kışkırtma (direct and public incitement to commit genocide) (d) Soykırım girişimi (attempt to commit genocide) (e) Soykırım suçuna katılma (complicity in genocide) AB'nin şu ana dek Türkiye'ye ilişkin olarak “Ermeni Soykırımı” konusunda nasıl bir tavır takındığının açıklığa kavuşturulabilmesi için AB Parlamentosu'nun, Komisyon'un ve Konsey'in bu konuya dair verdiği kararlar incelenmelidir. AB soykırım sorununa da diğer savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gibi önem vermekte, sadece kendi bölgesinde değil dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleşen insanlık dışı olaylara dikkat çekmektedir. Ancak bu olayların hangi-lerinin soykırım suçu tanımına girdiği konusunda bir tespit yapabilme yetkisine sahip olmamakla birlikte, Parlamento kimi olayları “soykırım” olarak tanımlamaktan kaçınmamaktadır. 4 Osmanlı Ermenilerinin 1915–1917 döneminde yaşadıklarının “soykırım” olarak nitelendirilmesi AB için tek örnek değildir. AB Parlamentosu Kamboçya olaylarını da “soykırım” olarak nitelendirmiştir. 5 Kızıl Kimerlerin işlediği suçların soykırım suçu tanımına uyup uymadığı öğretide ciddi tartışmalara yol açarken AB Parlamentosu yine kendi siyasal yaklaşımını hukuki tanımlamaların önünde tutmuştur. Geçmişteki olaylara kendi yorumunu getirerek, yaşananların “soykırım” olup olmadığı kararını veren Parlamento, güncel olaylar için daha temkinli davranmaktadır. Örneğin yakın bir zaman önce Sudan'da yaşanan insanlık dışı olayların soykırım olup olmadığına hemen karar vermemiştir Parlamento. Sudan olaylarında BM'nin soykırım suçunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması için oluşturduğu İnceleme Komisyonu ile tam bir işbirliğine gidilmesine karar verilmiştir.6 Mad.IV'e göre, soykırım işleyenler veya Mad.III'de sayılan eylemlerden herhangi birini gerçekleştirenler anayasal bakımdan sorumlu yöneticiler, kamu görevlileri veya da özel kişiler olmalarına bakılmaksızın cezalandırılacaklardır. Soykırım suçu kodifiye edilmiş olma avantajına sahip olmasına rağmen, yaklaşık olarak 50 yıl önceki dönemin bir ürünüdür ve bu nedenle de döneminin izlerini taşımaktadır. 1948 Sözleşmesi Nazi Holocaust'unun yarattığı travma sonrası hazırlanmıştı. Bunun yanısıra henüz başlamakta olan Soğuk Savaş'ın da etkileri gözardı edilemez. Hangi grupların Sözleşme'ye dâhil edilip edilmeyeceği sorunu başta olmak üzere en temel konularda bile SSCB ve ABD kutuplarının çekişmesi, anlaşmazlığı Sözleşme'ye yansımıştır. Soykırım suçu sözkonusu olduğunda tartışma 39 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 AB Parlamentosu, Komisyon ve Konsey'den farklı olarak Ermeni sorununa ilişkin olarak Türkiye'yi eleştiren, soykırımın tanınması konusunda ısrarcı bir tavrı benimsemiştir. 1987'de Türkiye'nin tam üyelik başvurusundan sonra Parlamento'nun verdiği kararla başlayan süreç günümüze dek devam etmiş, bu süreçte Parlamento sürekli olarak Türkiye'nin Ermeni soykırımını tanımasını ve Ermenistan-Türkiye arasındaki sınırın açılması ve ilişkilerin normale dönmesini istemiştir. 7 Ermeni soykırımı konusu Türkiye'nin adaylığının gündeme geldiği her dönemde tekrar canlanmış, Parlamento bu sorunu Türkiye'nin tam üyelik için yerine getirmesi gereken siyasal kriterlerden birisi olarak değerlendirmiştir. Kopenhag kriterleriyle bağdaşıp bağdaşmadığının tespiti ve de Türkiye'nin soykırımı tanımamasının üyelik sürecini nasıl etkileyeceğidir. Konsey bu soruya verdiği cevapta da konunun hassasiyetinin farkında olunduğunun, ancak Türkiye'nin yerine getirmesi gereken şartlar arasında soykırımın tanınmasının yer almadığı belirtilmiştir. 10 Türkiye'ye yönelik eleştiriler sadece AB içindeki AB organlarından gelmemiştir. Zaman zaman üye ülkelerin sivil toplum kuruluşları da AB Parlamentosu'na Türkiye'nin “soykırımı inkâr” politikası izlediğini bildirerek Parlamento'nun bu durum karşısında bir tavır takınmasını beklemişlerdir. Bu şikâyetlerde Türkiye'nin soykırımı inkâr politikası yürütmesine rağmen AB'nin Türkiye ile üyelik müzakerelerini yürütmesi şaşkınlıkla ve endişe ile karşılanıyor, Türkiye'ye verilen mali yardımlar eleştiriliyor. 11 Komisyon ve Konsey'in konuya yaklaşımı Parlamento'dan farklıdır. Örneğin 4 Ekim 2000 tarihli bir soruda, 1987 tarihli Parlamento kararında 1915–1917 döneminde Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan Ermenilerin maruz kaldığı olayların 1948 Sözleşmesi çerçevesinde “soykırım” olduğu, bu soykırımın Türkiye tarafından tanınmasının Türkiye ve Topluluk arasındaki ilişkiler açısından önemli olduğunun belirtildiği tekrarlanmıştır. Helsinki Konferansı'nda Türkiye'ye adaylık statüsünün tanınmasından sonra Ermeni soykırımının Türkiye tarafından tanınmasının üyelik için bir kriter olup olmadığı konusunun Komisyon'un açıklığa kavuşturması istenmiştir. Komisyon adına soruyu yanıtlayan Verheugen bu türden bir tanımanın Kopenhag kriterleri arasında yer almadığını belirtmiştir. 8 Daha sonraki bir tarihte yine bu içerikteki bir soruya Verheugen aynı cevabı vererek konunun Kopenhag kriterleri arasında geçmediğini yinelemiştir. 9 Konsey'e sorulan bir soruda da Türkiye'nin, Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla sistematik şekilde bir “soykırımı inkâr” politikası yürüttüğü, öğretmen kadrosunun ve kamu görevlilerinin sınıflarda soykırımın meydana gelmediği şeklinde bir eğitim vermesinin desteklendiği belirtilmiştir. Bu tarz bir eğitimin Avrupa eğitim standartlarıyla bağdaşmadığı, ayrıca soykırımı inkâr politikasının insan haklarıyla da bağdaşmadığı, bu durumun da Kopenhag kriterlerine ters olduğu söylenmiştir. Konsey'den açıklığa kavuşturulması istenen nokta, Türkiye'nin bu türden bir soykırımı inkâr politikası takip etmesinin tam üyelik sürecinde uyulması gereken Görüldüğü gibi Parlamento ile Konsey ve Komisyon'un konuya yaklaşımları farklıdır. Bunun temelinde aslında AB Parlamentosu'nun çok değişik siyasal düşüncelerin ifade olanağı bulduğu, siyasal grupların faaliyet gösterdiği bir platform olmadı yatar. Konsey ve Komisyon, AB hukuku çerçevesinde müzakere sürecinin nasıl ilerleyeceğini, aday ülkenin yerine getirmesi gerekli kriterlerin neler olduğunu belirler. Parlamento ise siyasal mücadele mekânıdır. Bu farklılık Türkiye'nin üyelik sürecine ilişkin değerlendirme raporlarında da kendisini göstermiştir. Parlamento'nun istikrarlı bir şekilde 1987'den itibaren “soykırımın tanınması” dayatması, Zirve kararlarında yer bulmamıştır. 17 Aralık Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirgesi'nde de konuya sadece Türkiye'nin komşularıyla iyi komşuluk ilişkileri kurması bağlamında değinilmiş, “soykırımın tanınması” yönünde bir ifadede bulunulmamıştır. 12 Komisyon veya Konsey'e yöneltilen “Ermeni soykırımının tanınması” ile ilgili sorular da, bu konunun Kopenhag kriterleri arasında yer almadığı şeklinde cevaplanmıştır. SONUÇ Sonuç olarak Türkiye'nin uzun süredir başını ağrıtan “Ermeni soykırımı” sorununun, suçun tanımı 1948 Sözleşmesi ile yapıldığı için mahkemeler önünde bir dava konusu yapılamayacağının altı çizilmelidir. Bu konu, tam da bu nedenle yargı makamlarında değil siyasal 40 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Kaynaklar: 1 R. Lemkin, Axis Rule in Occupied Europe, Laws of Occupation: Analysis of Government, Proposals for Redress (Washington: Carnegie Endowment for International Peace, Division of International Law, 1944), s.79. 2 J. S. Morton ve N. V. Singh, 'The International Legal Regime on Genocide', Journal of Genocide Research, Cilt 5, Sayı 1, 2003, s.48. ve W. A. Schabas, Genocide in International Law: The Crimes of Crimes (Cambridge: Cambridge University Press, 2000), ss. 1–13. 3 Barbara Harff, “The Etiology of Genocides”, ibid., s. 46. 4 Resolution on human rights in the world in 1993-1994 and the Union's human rights policy Official Journal C 126, 22/05/1995 P. 0015, A4-0078/95, bu belgede Parlamento dünyanın çeşitli yerlerinde artan soykırım olaylarına dikkat çekmektedir, ancak yer ve olay ismi vermemektedir. 5 Resolution on Cambodia , Official Journal C 219, 30/07/1999 P. 0406, B4-0374, 0390, 0400, 0407 and 0422/99 6 European Parliament resolution on the outcome of the European Council meeting held in Brussels on 4 and 5 November 2004, Official Journal 201 E, 18/08/2005 P. 0084 – 0089, P6_TA (2004)0062, ayrıca şu belgeye de Sudan olayına AB'nin yaklaşımı için bakılabilir: 20. RC — B6-0106/2005 — Legislative and work programme — Paragraph 83, 2nd part Official Journal 304 E, 01/12/2005 P. 0375 – 0383, P6_TA(2005)0051 7 OJ C 190, 20.7.1987, p. 119. 8 WRITTEN QUESTION P-3186/00 by Marie-Arlette Carlotti (PSE) to the Commission. Negotiations on Turkey's accession to the European Union and acknowledgement of genocide against Armenians. Official Journal 151 E, 22/05/2001 P. 0087 - 0087 9 WRITTEN QUESTION E-2038/03 by Miquel Mayol i Raynal (Verts/ALE) to the Commission. Turkey and the denial of the Armenian genocide. Official Journal 051 E, 26/02/2004 P. 0184 0184 10 WRITTEN QUESTION E-2037/03 by Miquel Mayol i Raynal (Verts/ALE) to the Council. Turkey's denial that it is engaged in genocide against the Armenian people. Official Journal 051 E, 26/02/2004 P. 0183 - 0183 11 AB Parlemantosu Başkanlığına gönderilen “Speaking With One Voice” adlı kuruluşun mektubu Ek'te verilmiştir. 12 16238/1/04 REV 1, BRUSSELS EUROPEAN COUNCIL, 16/17 DECEMBER 2004, PR ESIDENCY CONCLUSIONS, para. 20. organlarda gündeme getirilmektedir. Türkiye'nin şimdiye dek başvurmadığı ve yararlanmadığı uluslararası hukuk, gerek 1915 tarihindeki bir olayın yargılanamayacağı gerekse bu yargılama yapılsaydı dahi suçun özellikle manevi unsurunun kanıtlanmasının son derece güç oluşu nedeniyle Ermeni soykırımı konusunda Türkiye'yi avantajlı ve güçlü konuma getirebilir. Oysa Türkiye uluslararası düzlemde, son dönemde de özelikle Avrupa Birliği Parlamentosu'nda kendi aleyhine alınan kararlara karşılık sadece siyasal bir mücadele vermeyi tercih etmektedir. AB Komisyonu ve Konsey, Parlamento kanadından ve diğer üye ülkelerden gelen sorulara, kararlara karşılık “Ermeni soykırımının tanınması”nın üyelik sürecinde yerine getirilmesi gereken kriterlerden biri olmadığını belirtmektedir. Konu, hukuki bir konu olmasının yanı sıra Kopehag kriterleri arasında da değildir. Özetle Türkiye soykırım suçunun ulusal ve uluslararası ceza hukukunun alanına giren bir konu olduğunu, bu konunun siyasal platformalarda tartışılmasının dahi bir çözüm üretemeceğini her platformda savunmalıdır. Bir mahkeme önünde “Ermeni soykırımı” iddiası tartışılamasa dahi, yazarlar ve hukukçular arasında bu türden bir tartışma yürütülebilir. Bu tartışmada da özenle dikkat edilmesi gereken konu suçun unsurları üzerinden bir tartışma yürütülmesidir. AB'nin hiçbir organı bu türden hukuki bir tartışma yapmaya veya Türkiye'ye bu yolla bir baskı uygulamaya yetkili değildir. BAKTÜRK - TİSAV Oktay Sadıkzade “Dede Korkut” Pa n e l “DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK” BAK-TÜRK(Bulgaristan, Azerbaycan, Kırım ve Batı Trakya Türkleri Federasyonu ile TİSAV (Türkiye ve Türk Dünyası İktisadi Araştırmalar Vakfı)’nın ortaklaşa düzenledikleri Dede Korkut’tan, Atatürk’e “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” konulu panel, 19 Nisan 2007 tarihinde Gazi Üniversitesi’nde yapıldı. Prof. Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN’ un Oturum başkanlığını yaptığı toplantıda derneğimiz Genel Başkanı Cemil ÜNAL, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden Prof. Dr. Mahir NAKİP ve Bilkent Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesinden Doç.Dr Hakan KIRIMLI’nın konuşmacı olarak katıldı. Toplantıdaki bildiriler dergimizin bir sonraki sayısında yayınlanacaktır. 19 Nisan 2007 41 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Dernek Haberleri Derneğimiz Kadınlar Kolunun katıldığı ve Hollanda Avrasya Vakfı ile TÜRKKAD (Türk Kadınları Derneği)’ın birlikte düzenledikleri; “BALKAN KADINLARI BULUŞMASI KONFERANSI” Projesi 22-23 Şubat 2007 tarihinde İstanbul'da yapıldı. M Derneği, Bulgaristan Birlik Kadınlar Derneği, altepe Belediyesi Kültür Merkezinde yapılan, “Balkanlarda ki Kadın Sivil Toplum Kuruluşları Arasında dayanışma ve İşbirliğinin Geliştirilmesi” konulu proje Hollanda Avrasya Vakfı Başkanı Fatma AKTAŞ ile Türk Kadınları kültür Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Cemalnur SARGUT tarafından gerçekleştirildi. Bulgaristan Türk Kadınları Dostluk Derneği, Makedonya Karabey Mahalle Kadın Derneği, Makedonya ve Hollanda'daki Bosna Federasyonu Rumeli Türkleri balkan Federasyonu temsilcileri katıldılar. Toplantıya derneğimiz adına katılan, Kadınlar Kolu Başkanı Nesrin ÜNAL, Balkanlarda ve Toplantıya Türkiyeden ve yurt dışından katılan dernek, vakıf ve kuruluşların isimleri şöyledir. Kafkasyada meydana gelen olaylarda sivil halkla birlikte en çok kadınların mağdur olduğunu TÜRKKAD İstanbul Şubesi ,Avrasya Vakfı, Savaş anlatarak aşağıdaki konuşmayı yapmıştır. Kurbanı Kadınlar Derneği, Bosna Medica Zenica Değerli katılımcılar; kadınlar Derneği , Arnavutluk Sosyal Sorunlu Önemli bir girişim olan bu projeye yönelik, bölgelerini temsilen gelen konuşmacılarımıza ve projeyi üstlenen değerli arkadaşlarıma, temsil ettiğim Azerbaycan Kültür Derneği adına teşekkür ederken, tüm katılımcılara başarılar dilerim. Kadınları Derneği, Zübeyde Hanım Kosova Kadınları Derneği, Azerbaycan Kültür Derneği, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği, Yunanistan Şumnu Türk Kültür Evi, Nazım Hikmet Bulgaristan Türkiye il Kültürel ilişkiler 42 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Evlad-ı Fatihan diyarı olarak dilimizde ve bedenlerin iffetlerinin söndüğü” bir süreç olarak yüreğimizde çok özel bir yeri olan “Balkan yaşanmak zorunda bırakıldı. Bunlar hepimizin Dünyası” içerisinde yer alan din ve soy yüreklerinde isyan yaratan ve bizim değilse de; bu kardeşlerimizin dünyanın tanıklığında yaşananları, isyana kayıtsız kalan birçok devletin utançları Türk Dünyası'nın farklı coğrafyalarında yaşa- olarak tarihte yerini alacaktır. nanları kısaca arz etmek istiyorum. 24 Temmuz1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile Bildiğiniz gibi, Sovyetlerin dağılması ile birlikte Yuna-nistan'da azınlık statüsündeki yüz elli bin Türk Dün-yası'nın yüzyıla yaklaşan ayrılık dönemi Batı Trakya Türk'ünün kimliğinin inkarı, sosyal, sona erdi. Geniş bir coğrafyada buluşmanın siyasal ve ekonomik baskılarla kıskaca alınan heyecanını yaşadık. Bugün Türkiye Cumhuriyeti, yaşamları kaygı yaratmıştır. Aynı dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Ermenistan'ın ilan ettiği bir savaşla Azerbaycan Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türk- topraklarının işgali, binlerce şehit ve bir milyon menistan, olarak dünya devletleri arasında yerimizi Azerbaycan Türk'ünün Karabağ bölgesinde alırken, aynı bölgede bulunan ve değişik Türk evlerinden yurtlarından kovulması dünyanın gözü Boyları olumlu yönde farklı statüler elde ettiler. Bu önünde yaşandı. Diyerek konuşmasına devam eden gelişmelerle dünyanın ilgi odağı olduğumuza, Nesrin ÜNAL; Çeçenistan'da, Kerkük'te, Doğu soğuk savaş sürecinin sona ermesiyle güç Türkistan'da, Kafkasya'da, ve nihayet Azerbay- dengelerini yeni stratejiler geliştirmeye yönelt- can'ın Hocalı Kentinde 26 Şubat 1992 tarihinde bir tiğini ifade etmek isterim. gecede 613 masum insanın katledilmiştir. Bu Bizler, daha bu kavuşma heyecanı içerisindeyken; yaşananların Türk Dünyası ve İslamiyet adına birbiri ardına işgal ve ihlallerle karşılaştık. trajik sonuçlar yarattığını belirterek, Kaybedilen Kafkasya, Balkanlar ve Orta Doğu ince hesapların, yaşamlar, göçler, yakıp yıkılan kültür hazine- ince ayarların yapıldığı, uluslar arası anlaşmaları lerinin, manevi dünyamızda uzun yıllar unutul- ve insan hakları kavramını hiçe sayarak başlatılan mayacak derin yaralar açtığını belirtti. Yaşanan kan, kin ve zulüm savaşlarını yaşamaya başladı. soykırımların, insanlık dışı saldırılarla, cinsel Batı Trakya'da, Bosna-Hersek'te, Kerkük'te, istismarlarla genetik kodlarımıza zarar verdiğini Karadağ'da, Afganistan'da, Kosova'da, Karabağ'da ancak hafızalarının, namus ve sorumluluklarının ve nihayet Türkiye'de, Anadolu insanı bir yandan var olduğunu, bugün olduğu gibi her somut PKK terörüne şehit verdiği insanının cenazesine; işbirliği içinde diğer yandan farklı coğrafyalarda soydaş ve mutlu yarınların yaratılacağını işaret ederek dindaşlarına yapılan haksızlıkların, işkencelerin, konuşmasını tamamladı. toplu katliamların, kısaca; yaşam ve insan onurunu İki gün süren toplantının sonunda organizasyonu hiçe sayan insanlık suçlarının acısıyla sokakları üstlelen ve başarıyla tamamlayan; Türk Kadınları meydanları inletti. Bu süreç adeta “anaların şehit Kültür Derneği İstanbul Şubesi ve Hollanda doğurduğu ve şehit olduğu, anaların ve küçücük Avrasya Vakfı'nın işbirliğinde gerçekleştirilen 43 güçlerini artırarak gerekli olan ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 “Türk-Balkan Kadınları Buluşması” Konferan- ettikleri soykırımları görmezden gelmeleri kendi sında 8 Mart dünya kadınlar günü'ne yönelik ülkelerinin kamuoyunda da rahatsızlık yarat- aşağıdaki kararlar imza altına alınarak dünya ve maktadır. Türk basınına iletildi. Bizler bu yıl 8 Mart dünya kadınlar günü'nü -Son 20 yılda balkanlarda, Ortadoğu'da Kafkas- Bosna'da, Karabağ'da, Kerkük'te, Afganistan'da, larda ve Anadolu'da; savaş, işgal, çatışma, terör, Balkanlarda, Çeçenistan'da, Doğu Türkistan'da, asimilasyon politikaları ile Türk ve Müslüman Ortadoğu'da acının haksızlığın yaşandığı tüm kadınların yaşadığı acılar tarihe utanç belgeleri coğrafyalarda çığlıklarını duyurmaya çalışan olarak geçecektir. kadınlara bu ülkelerden bu nedenle göç etmek -Kadın ve çocuklara yönelik uygulanan nüfus ve zorunda kalan ve mülteci olan kadınlara ve namus soykırımları, uluslararası antlaşmaların çocuklara ithaf ediyoruz. sözleşmelerin, savaş ve çatışma hukukunun tüm -Ulusal ve uluslararası kadın kuruluşlarına kuralları, maddeleri ihlal edilerek yaşanmıştır ve çağrımız şudur; 2007 – 2008 dönemi çalışma yaşanmaktadır. programında (en az 2 etkinlikle) savaş mağduru -Hemen her fırsatta insan hakları ve demokrasi kadınları geleceği belirsiz masum çocukları dersi veren batılı devletlerin, barışı ve adaleti unutmayın. sağlamakla görevli uluslararası kuruluşların Duyarlılığımızı ne kadar inançlı ve güçlü göste- sergiledikleri çifte standart düşündürücüdür. rirsek kötülüklerle ve adaletsizliklerle mücade- Siyaset kurumlarında Türkiye Cumhuriyeti lemizde o kadar başarılı olur. aleyhine karar çıkarmak için yarışanların tanıklık Yeni Çıkan Kitaplarımız Azerbaycan Edebiyatının önemli bir kesiti olan “Azerbaycan Şiirinde Romantizm 1905-1917” adlı kitap, Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü'nden Araştırmacı; Yrd. Doç. Dr. Ali EROL'un uzun soluklu bir çalışması olarak yayınlandı. Derneğimiz yayınları arasında 53. sırada yer alan bu değerli eseri edebiyat dünyamıza katan Sayın Yrd. Doç. Dr. Ali EROL’u kutlar başarılar dileriz. İrtibat Adresi : Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Bornova / İZMİR Tel : 0.533 343 63 40 44 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Basın Bildirisi MİLLİ AZERBAYCAN CUMHURİYETİ'NİN BOLŞEVİK ORDULAR TARAFINDAN İŞGALİNİ 87. YILINDA TELİN EDİYORUZ Bolşevik işgal kuvvetleri 27 Nisan 1920 tarihinde, Azerbaycan'ın yalnız maddi servetini değil, milli ve manevi değerlerini de yağmalamış, dilini, inancını, ruhunu ve tarihini yok etmeye çalışmıştır. 28 Mayıs 1918 tarihinde Mehmet Emin RESULZADE başkanlığında demokratik bir kimlikle kurulan Milli Azerbaycan Cumhuriyeti emperyalist Bolşevik ordular tarafından 27 Nisan 1920 tarihinde işgal edilmesinin 87. yıldönümüdür. Bu tarih; insanlık dışı saldırılarla on binlerce Azerbaycanlı aydının, yazarın, öğretmenin, inançlı insanların kurşuna dizildiği ,büyük bir çoğunluğun ölüm yolculuğu olarak bilinen Sibirya'ya da Çeka zindanlarına sürgüne gönderildiği ve Azerbaycan'ın işgalciler tarafından yağmalandığı kara bir gündür. 1990'dan sonra bilinçli ve yürekli Azerbaycan Türkleri başlattığı istiklal hamlesi ile, Rusların bu oyununa gelmemiş, iktidara gelindiğinde tüm yabancı unsurları,ve askeri güçleri ülke dışına çıkarmayı bilmiş, böylelikle milli benliğini korumuştur. Gelinen noktada Rus takviyeli Ermeni güçleri 1992 yılında yeniden harekete geçerek işgal olaylarını ve soykırım hareketlerine başlamış, ülke toprakları planlı bir şekilde gerek işgal yoluyla terke zorlanmıştır. Böylelikle kaybedilen topraklar ülkenin yüzde yirmi beşine ulaşmıştır. Azerbaycan Kültür Derneği olarak 87. yılında bu insanlık dışı olayı ve yaratıcılarını bir kere daha nefretle kınıyor, bu tür işgalci olayları bu gün dahi canlı tutan zihniyeti lanetliyoruz. Boşalan topraklardan uzaklaştırılan insan sayısı bir milyonun üzerindedir. Bu insanlara on beş yıldan beri yaşam koşulları yönüyle iyileştirme önlemleri yapılamadığı gibi, kaybedilen toprakların geri alınması yönünde de her hangi bir ilerleme kaydedilmemiştir. O günkü Bolşevik yöneticilerin emperyalist uygulamalarına teslim olanların , 71 yıllık esarette, 27 Nisanların bir ihtilal,bir kurtuluş günü , bir bayram olarak Azerbaycan halkına empoze etmeye çalışılmıştır. Bu amaçla sistemli bir şekilde ideolojik baskı ve telkinlerle insanlık dışı uygulamalar yapıldığı bilinmektedir. Sovyetler birliğinin 1991 yılında kendiliğinden yıkılmasıyla Azerbaycan'ın yeniden özgürlük ve bağımsızlığına kavuşması üzerine 27 Nisan'ın kanlı bir işgal olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. 21. yüz yılda kalkınma hamleleri içinde olan Azerbaycan'ın , ekonomik yönüyle siyasal ve askeri hamlelerini taçlandırmasını, insan haklarına yaraşır bir şekilde tüm kurumlarıyla mücehhez, istikrarlı, iç barışa dayalı, milli ve tarihi değerleriyle mutlu bir gelecek tesis etmesi dilerken Azerbaycan tarihinde unutulmazlar olan; 20 Ocak, 31 Mart, 27 Nisanları ve nihayet, 26 Şubat Hocalı Katliamlarını yaratanları lanetliyoruz. Azerbaycan Kültür Derneği Merkez Yönetim Kurulu 45 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 Dr. Muhammet Kengerli’yi Anarken Prof. Dr. Hasan KÜÇÜK / Türkiye Anıtlar Vakfı Başkanı 2 Ancak O'nun hakkında bilinmesi gereken ve örnek alınacak o kadar mümtaz hasletler vardır ki, onları hakkıyla ifadede kelimeler yetersiz kalır dersem mübalağa etmiş olmadığım inancındayım. 1 Yaşında iken tarihin seyrini yavaşlatıp, istikametini değiştirdikten sonra Konstantiniyye'nin Bizans imzasını taşıyan sokaklarını dolaşırken yorulup, elindeki bastonla bir noktayı işaret ederek “şurada biraz dinlenelim” ifadesi ile belirlediği noktada ebedi uykusuna devam eden Hazreti Fatih'in türbesinin kıble tarafına isabet eden hazira kısmına açılan kapı üzerindeki mermer tablette enfes bir hat sanatı, mübarek bir ifade mevcuttur. Ezcümle, ne zaman tarihten, kültürden, maneviyattan söz açılırsa, duyduğu heyecan derhal yüz hatlarına yansır ve o bir anda, yaşadığı asra yakın bir ömrün elemleri ve ıstırapları ile dolu olarak, konuya bir yerinden girer, asırlar öncesini yaşar ve yaşatırdı. Bütün dostlarınca bilindiği gibi ömrünün geri kalan kısmını ecdat yadigârı tarihî eserlerin korunması ve yaşatılmasına adamıştı. Mermer tabletin ön yüzünde “Küllü men aleyhâ fâân” anlamı “Yaşayan her canlı bir gün yok olacaktır”, arka yüzünde ise “Ve yebka vechû Rabbike zülcelâli vel ikrâm” “Dünyada bâki kalacak, ancak celâl ve ikrâm sahibi olan Yüce yaratandır) ifadesi yer almaktadır. Mermer tabletin her iki yüzünde yer olan bu mübarek ifade Hazreti Kur'an' daki Rahman sûresinden (birbirinin tamamlayıcısı olan) tek bir âyettir. Genel Başkanı olduğu Türkiye Anıtlar Derneği de zaten bunun için vardı. Zaman zaman, gerek Genel Merkezde, gerekse İstanbul'a teşriflerinde gündeme gelen bu türden istişare sohbetlerimizde kendilerinden çok şeyler öğrendik. Bu yüzden kendilerini bir daha minnet ve rahmetle yâd ediyoruz. Son zamanlarda, şahsen merak ettiğim bir konuyu kendilerine açmıştım. Büyük bir memnuniyet duyduğunu ifade ederek bana cesaret verdi ve teşvik etmişti ki arz edeceğim hâdise şudur. Son derece derin ve düşündürücü olan bu realiteye dikkat çekme düşüncemizin nedeni merhum T. A. D. Genel Başkanı olarak, aynı inanç ve duygularla meşbû (dolu) olduğu halde hayata gözlerini yuman gönül adamı, nezih ruhlu, gerçek insan Dr. Muhammed Kengerli'nin mümtaz anılarına mütevazı bir giriş yapmaktadır. 1946'larda kurulan Türkiye Anıtlar Derneği 60 yılı geride bırakmış, cumhuriyet devrinde kurulmuş ve fasılasız hizmete devam eden yegâne, belki de bir iki kuruluştan birisidir. Nitekim kendisi hakkında gönül dostları ve ideal arkadaşları derginin (Temmuz-Ağustos sayısında) söyleneceklerin pek çoğunu en güzel ifadelerle dile getirdiler. Zaman içinde gündeme gelen bürokratik işlemlerin karmaşıklığını hafifletmek ve hizmete sürat ve 46 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 devamlılık kazandırmak gâyesiyle 1980'li yıllara bilgi tasnifi yapılmak suretiyle bilgisayara gelindiğinde kardeş ve yekdiğerine müteselsil, yüklenecek şekle getirilmektedir. Bu güne kadar aynı gâyeye hizmet amacıyla Türkiye Anıtlar Vakfı 1500'ün üzerinde dosya elden geçmiştir. kurulmuştur. Çalışmalar hızla devam etmektedir. Türkiye 1960'lardan itibaren talebelik yıllarımın da Anıtlar Derneği hizmetlerinin siklet merkezi heyecanı ile tarihi bir camide (Tophane Kılıç Ali İstanbul olması hasebiyle bu çalışmalar İstanbul'da Paşa Camii) görevli olmam hasebiyle Türkiye toparlandıktan sonra, Genel Merkezimiz Anıtlar Derneği'nin hizmet hedef ve fonksiyonuna arşivlerinde ve şayet varsa diğer şube ve temsil yakinen vakıf olduğumdan bu müesseseye gönül heyetlerimizdeki kayda değer bilgiler de dikkate bağı ile bağlı bulunduğuma müttali olan merhum alınmak suretiyle Edirne'den Kars'a, hatta yurt Genel Başkanımız, bir gün bana şöyle bir teklifte dışında da pek çok esere imza atmış doğrudan veya bulunmuşlardı. “ Hocam, siz Arapça ve dolaylı olarak katkı sağlamış bulunan Türkiye Osmanlıca'ya da vakıfsınız. Anıtlar Derneği ve Türkiye Anıtlar Vakfına bu güzel ve hayırlı hizmetleri enfes bir baskı halinde Türkiye Anıtlar Derneği olarak bu güne kadar Efkar-ı Umuminin bilgisine sunulacaktır. Ki, işte o ihyası sağlanan tarihi eserlerin ve yahut da Türkiye zaman merhum Genel Başkanımızın mübarek ruhu Anıtlar Derneği marifetiyle yenileri yapılan taziz olunacaktır. Yüce Mevlâ'dan niyazım bu eserlerin bir katalogunu hazırlasak nasıl olur ? Ne hayırlı hizmette bizleri muvaffak kılmasıdır. dersiniz ?” buyurmuşlardı. Şahsiyetine, duygularına ve ideallerine hayran olduğum bu Sözü bitirirken; Yüce Yaratanın 17 Ağustos mümtaz insanın, bu arzusunu, kendim için önemli tarihindeki, “dön benden yana ey kulum istesen de bir vazife telakki ederek ilk cevabım çok iyi olur; istemesen de…” daveti geldiğinde, biz kullar için “benimde gönlümde böyle bir arzu mevcuttur” davete icabet etmeme şansı yoktur. Ona ilahi olmuştu ki, bu müspet, mütalaadan pek memnun davetin geldiğinde seyahat da bulunmam kalmış ve derhal işe başlamanın planlarını birlikte nedeniyle son yolculuğuna uğurlama şansım tasarlamıştık. olmamış ancak dönüşümde acı haberi alır almaz kerimeleri muhterem Av. Sevil Hanımefendi ile TürkiyeAnıtlar Derneği İstanbul Şube Başkanımız elem ve teessürümü telefonla paylaşabilmiştim. Sayın Av. İbrahim Eyüpoğlu'nun da arzu ve üstün gayretleri ile işe başladık. Önce İstanbul Şube Şimdi ise bu vesile ile Muhterem Ailesine, bütün Müdürümüz Erdoğan Üstüner'in gayretli ve gönül dostlarına, özellikle Türkiye Anıtlar Derneği dirayetli organizesinde şube elemanlarımız Emin, ve Türkiye Anıtlar Vakfımız mensuplarına bir daha Fatih ve Mustafa'nın da saat ve mesai mefhumu taziyelerimi sunarken, merhum Genel Başkanımız düşünmeksizin sarf ettikleri gayret ile ciddi bir Dr. Muhammed Kengerli kuluna Yüce Mevla'dan arşiv tasnifine girişildi. Üzerlerinden uzun yıllar sonsuz rahmet ve mağfiret niyaz ediyorum. geçmiş ve mahzene kaldırılmış binlerce dosya Ruhu şad olsun. teker teker elden geçirilerek kaba bir tasnif yapıldı. Şimdi ise kayda değer 2800 küsur dosya tarafımdan teker teker edisyon kritiğe tabi tutularak 47 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 RESULZADE ÖLÜMÜNÜN 52. YILINDA ANILDI. 28 Mayıs 1918 tarihinde kurulan Azerbaycan Milli Cumhuriyeti'nin lideri büyük önder Mehmet Emin RESULZADE ölümünün) 55. yılında (6 Mart 1955) Cebeci Asri mezarlındaki kabri başında anıldı. Onun “İnsanlara hürriyet, milletlere istiklal” mefkuresiyle başlattığı ve Türk ve İslam dünyasında bir ilk olarak tarih sahnesinde yer alan milli devlet anlayışı ile çağdaş ve gelecek yüzyıllarda bağımsızlık yolunda mücadele veren Mehmet Emin Resulzade'nin ne kadar haklı devlet anlayışıyla milletin gönlünde yer ettiğini, dün olduğu gibi bu günde her türlü engellere ve siyasal entrikalara rağmen kendisinden sonra daima yaşayacak bir ideal remzi yarattığını ifade ederek onu rahmet ve minnetle andıklarını ifade etti. Azerbaycan Kültür Derneği yöneticileri ve Azerbaycanlı bir grup öğrencinin katıldığı törende derneğimizin genel başkanı Cemil ÜNAL yaptığı konuşmada RESULZADE'nin kişiliğinde var olan milli şuur ve istiklal anlayışının, bir mücadele ve fikir adamı olarak o günün şartları içinde ön plana çıkan ve kendinde belirgin olarak seyreden eşitlik, hürriyet ve istiklal gibi insani değerlerle inşa ederek, Müsavat partisini iktidara taşırken Kafkasya'daki halklara da bu çağdaş yönetim den nasiplenme ışığını yaktığını anlatmıştır. Nevruz ve Ergenekon Bayramı kutlandı. D erneğimizin geleneksel olarak kutladığı Nevruz ve Ergenekon bayramı 24 Mart 2007 Cumartesi günü dernek merkezinde coşkulu bir katılımla kutlandı. Derneğimizin Körfez Şubesi de bu anlamlı bayramı aynı tarihlerde PETKİM sosyal tesislerinde En Büyük Türk Bayramı olarak kutladı. Geceye; Kocaeli Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri Sefa SİRMEN ve İzzet GÜN’ün yan ı s ı ra Körfez Belediye ba ş kan ı Yunus PEHLİVAN, MHP İlçe Teşkilat Başkanı Salih KURTBAŞ ve yönetim kurulu, DYP Körfez İlçe başkanı Orhan BOZKURT ve yönetim kurulu, CHP İlçe teşkilat başkanı Turgay AKSU ve yönetim kurulu, Körfez belediyesi eski başkanı Erhan YENİLMEZ, Türk Eğitim Sen başkanı Adnan DENİZ ve yönetim kurulu, sivil toplum örgüt temsilcileri,muhtarlar ve çok say ı da vatandaşın katılımıyla Nevruz bilinci artırılarak Körfez Şubesinin yaptığı Nevruz Gecesine katılan protokol konukları ve yöneticiler. aynı coşku içinde bayramın geleneksel motifler olan yumurta k ı rma, ve semeni ikramlar ı sergilendi. Azerbaycan kültür Derneği Körfez Şubesi Başkanı Turgut CAFEROĞLU’nun nevruz üzerine yaptığı açıklayıcı bilgiler ışığında Türklerin Ergenekon’dan çıkışlarını simgeleyen örs’te demir dövme merasimi, protokola katılan konuklar tarafından heyecanla tekrarlandı. Folklor gösterileri sonrasında bir kız öğrenci tarafından okunan “Türkmen Destanı” adlı şiir izleyicilere coşkulu anlar yaşattı. Nevruz bayramı etkinlikleri yerel yayın olan “Bizim Gazete”de geniş yer buldu. 48 ŞUBAT - MART - NİSAN 2007 52. Azatlık Destanı Ali EROL 53. Azerbaycan Şiirinde Romantizm Ali EROL