(00) Bastaraf kopya - Journal Of Arts and Sciences
Transkript
(00) Bastaraf kopya - Journal Of Arts and Sciences
ÇANKAYA UNIVERSITY ÇANKAYA ÜN‹VERS‹TES‹ FACULTY OF ARTS AND SCIENCES FEN-EDEB‹YAT FAKÜLTES‹ JOURNAL OF ARTS AND SCIENCES Sayı / Number: 11 Mayıs/May 2009 YAYIN SAHİBİ Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi adına Prof. Dr. Ziya Burhanettin GÜVENÇ Rektör SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Prof. Dr. Aysu ERDEN YAYIN KURULU Edebiyat : Ertuğrul KOÇ Bilim : Seçil GERGÜN YAYIN TÜRÜ Yılda iki kez çıkan yerel süreli yayın DANIŞMA KURULU Nüzhet AKIN Taner ALTUNOK Catherine COUSSENS Gürkan DOĞAN Aykut KANSU Cem KARADELİ Uğur ÖNER Peter Jonathan STARR TEKNİK EDİTÖR Fatih KUMSEL Bu dergi yılda iki kez çıkmaktadır. Yazıların sorumluluğu tümüyle yazarlarına aittir. YÖNETİM YERİ Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretmenler Caddesi No: 14- 06530 Balgat - ANKARA BASIMEVİ Bizim Büro Basımevi Yay. Dağ. San. Tic. Ltd. Şti. G.M.K Bulvarı 32/C Demirtepe / ANKARA PUBLISHER On behalf of Çankaya University, Faculty of Arts and Sciences Prof. Ziya Burhanettin GÜVENÇ Rector EDITOR IN CHIEF Prof. Aysu ERDEN EDITORS Arts : Ertuğrul KOÇ Science : Seçil GERGÜN PUBLICATION Local periodical journal published on biannual basis ADVISORY BOARD Nüzhet AKIN Taner ALTUNOK Catherine COUSSENS Gürkan DOĞAN Aykut KANSU Cem KARADELİ Uğur ÖNER Peter Jonathan STARR TECHNICAL EDITOR Fatih KUMSEL This journal is published twice a year. The writers themselves are solely responsible for the content of their articles. ADDRESS: Çankaya University Faculty of Arts and Sciences Öğretmenler Caddesi No: 14 06530 Balgat - ANKARA TURKEY PRINTED BY Bizim Büro Basımevi Yay. Dağ. San. and Tic. Ltd. Şti. G.M.K Bulvarı 32/C Demirtepe / ANKARA Dergimizin bu sayısında yer alan makalelerin değerlendirilmesinde danışmanlıklarına başvurduğumuz öğretim elemanlarına teşekkür ederiz. Yayın Kurulu We thank all the referees who kindly accepted to help us in examining and evaluating the articles which took place in the present issue of our journal. Editorial Board Thabet ABDELJAWAD Dumitru BALEANU Çankaya University Çankaya University Yahya K. BAYKAL Yunus Ömer BOYACI Çankaya University Süleyman Demirel University Yasin CEYLAN Remzi DEMİR Middle East Technical University Ankara University Tevfik EKİZ Yusuf ERADAM Çankaya University Bahçeşehir University Aysu ERDEN Reinhard GERECKE Reza HASSANPOUR Ertuğrul KOÇ Çankaya University Tübingen University Çankaya University Çankaya University Zeynep Yılmaz KURT Niyazi MERİÇ Çankaya University Ankara University Tansel ÖZYER Serdal PAMUK Musa Yaşar SAĞLAM Emre SERMUTLU TOBB Economy and Technology University Hacettepe University Kenan TAŞ Çankaya University Kocaeli University Çankaya University ÖNSÖZ Çankaya University Journal of Arts and Sciences’ın başarısında artık editörlük görevinden ayrılmış bulunan Sayın Prof. Dr. Emel DOĞRAMACI’nın payı büyüktür. Yayın Kurulu adına kendilerine başarılı çalışmaları ve katkıları için teşekkürlerimizi sunuyorum. Çalışma arkadaşlarımızdan istemeden ayrılsak da zorunlu değişimlerden fırsatlar da çıkabiliyor. Gelecek sayılarımızda sonradan açıklanacak başka alanları da içine alacak şekilde makalelerimizin kapsamının genişleyeceğini öğrenmek 2004 yılındaki ilk sayımızdan beri dergimizi izleyen okurlarımızın ilgisini çekecektir. Artık yerli yerine oturmuş dergimizin etkisini arttırması ve daha geniş bağlamdaki üniversitemiz topluluğunun sesini duyurmaya başlaması doğaldır. Çankaya University Journal of Arts and Sciences yılda iki sayı olarak yayınlanmaya devam edecektir. Derginin temel amacı fen ve edebiyat dallarında özgün araştırmaların yayımlanmasının sürdürülmesi ve bilimsel ve akademik fikir alışverişinin sağlanmaya devam etmesi olmayı sürdürmektedir. Aynı zamanda, dergimiz Çankaya Üniversitesi’nin yurtiçinde ve yurtdışında araştırmacılık ruhunun desteklenmesinde yardımcı olmaya da devam edecektir. Bu dergi, bu gelişim ve değişim çağında Çankaya Üniversitesi’nin çağdaş üniversite vizyonunun bir parçasıdır. Ankara’da yüksek öğretimin öneminin artması, son onyılların en çarpıcı unsurlarından biridir. Şehrimiz, elbette işbirliği ve paylaşmanın da sayesinde, öğrenim için harika bir ortam sunmaktadır. Bizler özellikle bu dergi çerçevesinde uzmanların aralarında gelişen diyaloğa değer veriyor ve siz okurlarımızın dergimize yapacakları değerli katkıları bekliyoruz. Buradan çabalarından ve işlerine verdikleri önemden dolayı dergimizin fedakar, titiz ve çalışkan Yayın Kurulu’na teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Ayrıca, dergimize her daim destekleri için Çankaya Üniversitesi’nin kurucusu ve Mütevelli Heyet Başkanı Sayın Sıtkı ALP’e de en içten teşekkürlerimizi iletiyoruz. Prof. Dr. Ziya Burhanettin GÜVENÇ Rektör FOREWORD The success of the Çankaya University Journal of Arts and Sciences has owed much to Prof. Emel DOĞRAMACI, who has now retired from the position of editor. On behalf of the editorial board, I wish to express our appreciation of her excellent work, and our thanks. While we part reluctantly from friends on the team, the necessary changes can also be turned into an opportunity. Readers who have followed the progress of the journal since its first issue in 2004 will be interested to hear that we plan to expand the range of articles in the forthcoming issues to include the other fields which will be announced soon. It is natural that, now the journal has established itself, it should deepen its impact and serve as a voice of the wider university community. The Çankaya University Journal of Arts and Sciences will continue to publish bi-annually. Its principle aims remain the publication of original research in the arts and sciences, and the fostering of scholarly and scientific exchange. In addition, the journal will develop as the focus for Çankaya University’s role in promoting the spirit of research, whether at home in Turkey, or abroad. The journal is part of Çankaya’s vision as a university in this era of development and change. In Ankara, the rise in the importance of tertiary education and learning is one of the most striking features of the last decades. Partly, no doubt, as a result of co-operation and sharing, the city now offers an excellent environment for study. We particularly value the dialogue between experts which this journal has provided for over five years, and we look forward to the contributions which you, our readers, will make to the journal. I take the opportunity to thank the editorial board for their efforts and commitment. We also express cordial thanks to Mr. Sıtkı ALP, the founder of Çankaya University and the President of its Board of Trustees, for his constant support of the journal. Prof. Ziya Burhanettin GÜVENÇ Rector Copyright © 2009 by Çankaya University All rights reserved; this journal, or parts thereof, may not be reproduced, stored in a database or in a retrieval system, or transmitted in any form, or by any means, elec- tronic, mechanical, photocopying, recording, or otherwise without the prior written permission of the publisher, Cankaya University, Faculty of Arts and Sciences, 06530 Yüzüncüyıl, Ankara, TURKEY First published, May, 2004 ISSN 1304-7442 Journal of Arts and Sciences ISSN 1304-7450 Journal of Arts and Sciences (e-journal) http://jas.cankaya.edu.tr TABLE OF CONTENTS Detecting Spam by Weighting Message Words ....................................................................1 Mousa ABDOH, Mohammad MUSA, Nael SALMAN Dating of Active Main Fault Sample by Use of Infrared Stimulated Luminiscence ..........15 M.Hicabi BÖLÜKDEMİR, Güneş TANIR Wolfdietrich Schnurre’nin 'Karşı Çıkmak Gerekiyordu' Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası Alman Edebiyatında Rolü........................................................23 Birkan KARGI Dünyazatname: John Barth’ın Anlatı Irmaklarında Bir Gezinti ........................................49 İsmail ÖĞRETİR Towards a Context for Ibn Umayl, Known to Chaucer as the Alchemist ‘Senior’ ............61 Peter STARR Single and Multiple Positive Solutions for Nonlinear Discrete Problems ........................79 İsmail YASLAN Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Journal of Arts and Sciences Sayı: 11 / Mayıs 2009 Detecting Spam by Weighting Message Words Mousa Abdoh1, Mohammad Musa2, Nael Salman1 Abstract The huge number of spam e-mail received daily by users account, made the necessity of existence of some sort of automated spam filter to detect and remove these unwanted e-mails. Most of the existing spam filters are based on naïve Bayesian methods. The work presented in this paper introduces a new automated filter based on naïve Bayesian method. The basic idea of this filter is to give each word appears in e-mails a weight based on its frequency in both spam and legitimate mails. This weight value indicates its probable belongings to spam or legitimate. The proposed filter has a preprocessing component which removes all common words. In the training phase a set of 1300 e-mails (legitimate and spam) has been used for giving weights for non common words. The classifier uses the weight table generated in the training phase to classify a given e-mail as spam or legitimate. During testing we used 400 e-mails, 200 of them are spam and 200 of them are legitimate, the proposed algorithm achieved a 95% rate of accuracy. Keywords: Spam, Word frequency, Word weight, Classification. 1. Introduction The internet opened many new channels of communication. One of these is the email communication channel. Initially, e-mail was used only for communication between different persons. Later, e-mail began to be used for advertising products of several types. Many of these products conflict with our Arabic culture, like advertising for Viagra and some sexy products. Such e-mails are called unwanted e-mails or bulk e-mails which are also referred to by the term “SPAM”. Vast majority of e-mail users suffer from receiving 1 Palastine Technical University - Kadoorie, Tulkarm, Palestine e mails: mabdoh@ptuk.edu.ps (M. Abdoh), n.salman@ptuk.edu.ps (N. Salman) 2 Sudan University for Science and Technology, Khartoum, Sudan e mail: hafiz85@hotmail.com Detecting Spam by Weighting Message Words large numbers of unwanted e-mails. Therefore e-mail users need to find some ways to block these spam e-mails. The term spam refers to all e-mail messages that contain unwanted advertisements of specific products, other types like e-mails with pornographic content, or viruses. Some recent studies shows that about 73% of the e-mails sent daily are SPAM. [7] This huge numbers of spam raise the necessity of automated filters to detect or remove these spam e-mails. In this paper we are developing and implementing an algorithm to handle the spam issue. Our algorithm is based on text classification techniques and methods. Our algorithm used Bayesian rules to find the probability of spam words and use these probabilities to find a value called weight (based on frequency) of word that can classify an e-mail to spam or legitimate. In Section 2 we discuss the different definitions of the term spam, we provide a historical brief of the term, we discuss briefly the techniques and methods used by spammers to have e-mail lists. And we discuss anti spam techniques and in Section 3 we discuss our proposed algorithm and three stages in the algorithm, implementation of the algorithm, testing, in Section 4 we discuss the implementation stage, in Section 5 we discuss the testing stage according to spam messages type, in Section 6 we introduced a real example of our work, in Section 7 we discuss comparison with some similar filters, in Section 8 we discuss the results and finally in Section 9 we present our conclusions. 2. What Is Spam There are many definitions for the term spam in the literature. The following are the most widely considered definitions of the term: 1. Spam is an e-mail that is sent to many e-mail users without requesting to receive these e-mails. [5] 2. Spam is unsolicited bulk e-mail (or “junk” e-mail), which can be either commercial (such as an advertisement) or noncommercial (such as a joke or chain letter). [1] 3. Spam is one or more unsolicited messages, sent or posted as part of a larger collection of messages, all having substantially identical content. [1] 4. Spam is: “sending nearly identical message to thousands (or millions) of recipients” 5. Spam is “Irrelevant or inappropriate messages sent on the internet to a large number of newsgroups or users.” [2] as defined in the New Oxford Dictionary of English From the definitions mentioned above we saw that most of these definitions treat spam as unwanted e-mail, and the last definition treat the spam as a message sent to Mousa ABDOH, Mohammad MUSA, Nael SALMAN many recipients, We can conclude that a spam is any e-mail that is sent to large number of users and unwanted to almost all of them. 2.1 Spam History The term spam is firstly derived from the 1970 Monty Python SPAM sketch, set in a cafe where nearly every item on the menu includes SPAM luncheon meat. SPAM was one of the few meat products that avoided rationing, and hence widely available. [2] Although the first spam message had already been sent via telegram in 1864, and the first spam message of commercial e-mail occurred in 1978, the term spam for this practice had not yet been applied. In the 1980s the term was adopted to describe certain users who frequented BBSs (A Bulletin board system, is a computer system running software that allows users to dial into the system over a phone line or Telnet), who would repeat “SPAM” a huge number of times to scroll other users’ text off the screen in early chat rooms services like the early days of AOL. [3] Spam mail later came to be used on multiple posting—the repeated posting of the same message. The unwanted message would appear in many if not all newsgroups, the first usage of this sense was by Joel Furr in the result of the ARMM incident of March 31, 1993, in which a piece of experimental software released dozens of recursive messages onto the news.admin.policy newsgroup. Commercial spamming started in force on March 5, 1994, when a pair of lawyers, Laurence Canter and Martha Siegel, began using bulk Usenet posting to advertise immigration law services. The incident was called the “Green Card spam”. Within a few years, the focus of spamming (and antispam efforts) moved to e-mail, where it remains today 2.2 How Spammers Collect E-mails? An e-mailing list means the list of names and e-mail addresses which collected by some individual or an organization. [1] 2.2.1 Harvesting Harvesting is the simplest method that spammers can purchase or trade lists of e-mail addresses from other spammers. But there are other methods that spammers can bring email lists. One of these methods is “harvesting bots” which spider web pages, posting on Usenet, mailing list archives and other sources to obtain the e-mail list. Another way to harvest e-mail list is the directory harvest attack, where valid e-mail addresses at known domain can be found. Spammers use the directory attack in order to get the e-mail list. Spammers can also harvest e-mails list from a number of other sources. [9] Detecting Spam by Weighting Message Words 2.3 Why Bayesian Filtering Bayesian algorithm is based on the probability of an event occurring in the future, that can be measured from previous occurrence of that event. The same technique can be used to classify e-mail to spam and legitimate, if a word occurs in spam mails and not in legitimate e-mails, then it would be reasonable to assume an e-mail containing this word is probably a spam. Some of the reasons that consider the Bayesian algorithm as a powerful classifying method are that the Bayesian method takes all the message into account, by measuring the words that identify spam and legitimate mails. [8] 2.4 Anti Spam techniques. 2.4.1 White lists White lists made e-mail users to classify or define “trusted” or good addresses that will be known as legitimate. These e-mail addresses were flagged as legitimate addresses, so any e-mail received from these addresses would be classified as legitimate. [6] 2.4.2 Blacklists Blacklists, which are also known as domain name system black lists (DNSBL), can classify e-mail as spam or legitimate according to the domain that have sent spam emails before. These addresses will be in a list and all the messages sent by these address would be blocked. [6] 2.4.3 Content Filters Content based filters can classify the e-mail into spam or legitimate by examining inside the e-mail contents, most of these content based filters look for words or sentences that refer to spam like sex, Viagra, by now, you have won, and other determinates. [6] The problem with these types of filters is that the spam is always increasing so in black and white lists these lists will daily increase and to classify the e-mail into spam or legitimate will take more time than other filters. Other problem with these types of filters that some messages from the same black addresses may be sent and would be classified as spam while they are legitimate. The problem with the content based filters that these filters look for certain words or messages, and the spammers always find new techniques to send their messages, for example instead of writing Viagra they may write it as v-i-a-g-r-a, or these e-mails may not contain the word Viagra but contain other words like visit the pharmacy or some other advertising sentences, that the classifier would not classify these messages correctly. The messages may contain some spammed words while they has been used in legitimate e-mail, so the classifier will classify them as spam, like using Viagra word in e-mail sent from a doctor explaining the danger of Viagra. Mousa ABDOH, Mohammad MUSA, Nael SALMAN Our classifier is content based filter, but works not like these described above, but weights each word in the e-mail and according to the weights it will be classified as spam or legitimate, as described in the next chapter. 3. The Proposed Algorithm We built an algorithm based on Bayesian rules of conditional probability method. The algorithms are composed of three stages. These stages are: Preprocessing, training and classification. 3.1 Preprocessing Stage As it is the case in every data mining tool, preprocessing is an essential component in our algorithm. Preprocessing is preparing the data for learning. In our algorithm preprocessing is achieved by two stages. These stages are creating a dictionary of common words (pronouns, prepositions, articles …) and the second stage is removing (cleaning) these words from the downloaded e-mail documents. These steps can be explained as follows: 1) Creating the dictionary: The step is performed manually. We prepare a file containing all common English language words. By a common word, we mean a word that is believed to appear in all kinds of e-mails with similar frequencies. Examples of common words can be, but not limited to, the prepositions “in, on, at …” and the pronouns “he, she, it …”. These words can be encountered is all kinds of e-mails with the same frequency. Removing these words from e-mails before trying to learn from these e-mails is essential to speed up the process of learning without effecting affecting the filtering negatively. 2) Removing common words: Using the dictionary prepared in Step 1, in this step, we remove all these common words from the original e-mail documents. In this step our algorithm is self adapting, that is if the spammers used V-I-A-G-R-A instead of Viagra, our algorithm will notice that by removing the special characters that can be added to any word As the common word list is sorted, and the algorithm uses binary search. The algorithm has O(m log n) time complexity where n is the number of words in the dictionary and m is the number of words in the e-mails document (training set). The search in this step is a binary search. This complexity is acceptable and will give excellent impact on the coming work that will speed up in late stages. The output of this stage is a new mail document was all the common words (words in the dictionary) are removed. This file will be used as the input for the second stage in which the actual learning process takes place. Figure 1 illustrates this stage. Detecting Spam by Weighting Message Words Figure 1: Preprocessing Stage. 3.2 Training Stage This stage is the heart of our algorithm. In this stage we build our classification rules based on the knowledge we gained from the training documents gathered from many free e-mails like yahoo, gmail, and hotmail. In this stage our program will learn how to classify documents into spam and legitimate (that we will refer to not spam or non spam). The training is totally base on the documents’ content. So, our algorithm learns from the existing documents by performing the followings steps as in Figure 2: Figure 2: Training Stage. Mousa ABDOH, Mohammad MUSA, Nael SALMAN 1) Estimate word probabilities that depend on frequencies: In this step our training module uses the output file produced in the preprocessing stage and estimated word frequencies and probabilities. Word frequency means, the number of occurrences of a specific word in the document. We initialize a counter to zero and it will be incremented once the word is next encountered. This complexity of this algorithms is O (n) where n is the number of words in the document. Estimating probabilities is achieved using Bayes conditional probability theorem according to which the probability of a word given that the message is spam can be estimated as follows: Fs Cs Ps = Fns Fs + Cns Cs (1) And Fns Cns Pns = Fs Fns + Cs Cns (2) Where: Ps is the probability of a word given the mail is spam. Pns is the probability of a word given the mail is legitimate. Fs is the frequency of word in the spam documents. Fns is frequency of words in the legitimate documents. Cs is the count of spam documents. Cns is the count of non-spam mail documents. The output of this step is a new text file containing a list of words with their frequencies and probabilities. 2) Calculate word weights: In this step we estimate a weight for each word based on its frequency and its probability in spam mail documents and non-spam mail documents, computing each word weight will give this feature more reliable effect than other algorithms that based on classifying the message according to some words and phrases that exist in the spam messages. This step uses the output file produced in the previous step. The weight of every word is estimated using the formula: Weight = Ps Pns (3) Detecting Spam by Weighting Message Words This weight value is calibrated based experimental results on a set of mail documents containing spam messages and non-spam messages. The algorithm of the program calculating the word weights is described in Figure 4. This complexity of this algorithm is O (n) and it is tested with a file. After the cleaning process (in which all common words are removed) the generated file will be used as input to the next stage. A message is classified as a spam message if the average weight of all words inside the message is greater than or equal to 1 (which means approximately each word has a weight greater than or equal to 1). The word weights are estimated during the training process and stored in a separate text document. If a word in the mail document and does not exist in the weights file then it is given a weight of ZERO. In this stage we collected the data set from the many free e-mail providers like yahoo, hotmail, and gmail. The number of e-mails collected is 1300, 650 of them is spam and 650 of them is legitimate, this data set is collected manually from these e-mail providers and we read them and classify them to be accurate that these e-mails are classified correctly to spam and legitimate. Figure 3: Classification Stage. 3.3 Classification Stage Figure 4: The Classification Algorithm In this stage the actual classification of documents takes place depending on the average weight calculated. Our classifier removes the common words from the e-mail, Mousa ABDOH, Mohammad MUSA, Nael SALMAN then finds the total number of words exists, and the sum of the words after the common words removal, by calculating the average weight of the message which is equal to total weight sum divided by the total words number. Average = ∑ weights ∑ words If the average weight > 1 then the e-mail is classified as spam else it is classified as legitimate. Figure 4 illustrates this stage. 4. Implementation The classifier is implemented using Java in three different classes each of these programs is an implementation of one stage of the classifier. The first stage is the cleaning stage, the program cleans all the words found in the commonwords file from all messages, the output of this stage is a new file after removing all the common words. The program works fast enough. On a Pentium4 based PC the program can classify a mail document in a less than a second which can be considered relatively fast. This speed encourages for adoption of the program in mail servers where thousands of mail messages arrive every day. 5. Testing We tested our algorithm with 400 e-mail, 200 of them are spam and 200 of them are legitimate, our classifier passed in detecting 94% of the e-mails tested and classified them to spam and legitimate. The dataset that had been tested contains spam e-mails that belongs to many types described in Table1 and in Figure 5. Table 1: E-mails used in testing Spam type Advertising Adults Finance Others No of e-mails 75 66 50 9 Detecting Spam by Weighting Message Words Figure 5: percentage of Spam e-mail types used. The percentage of positive-negative of e-mails used in data set is 90%, and the percentage of negative- positive of the e-mails used is 88%. As shown in Figures 6 and 7. Figure 6: the positive – negative percentage. Figure 7: the negative –positive percentage. At the total our algorithm achieved precision of 94%, and recall of 93%. Keywords: positive – negative: the e-mails that are spam but classified as legitimate. Negative – positive: the e-mails that are legitimate but classified as spam. 6. Real Example The following example is one of the e-mails that had been tested from our dataset which is advertising e-mail, our classifier classified this spam e-mail as spam after calculating the total number of words in the e-mail and the sum of the weights of each word in the e-mail, then finding the average of the message weight, as illustrated in the classification stage of the algorithm. The spam words and their weights found in large table contain more than 2500 word and their weight, and it not possible to put this table 10 Mousa ABDOH, Mohammad MUSA, Nael SALMAN in this paper, this table is the result of the training process. The words and their weights of the following e-mail is part of this large table. .. Over 200 A-Z medications to choose from .. We give you FreeViagraPills (Free you 12 pills with any order) . ViagraPill . Cialix Pills . PenisGrowth Pack . SQMA . Phentrimine . Levitr . Tramadol . FemaleViagra . & 400 more meds to choose from Claim your Free 12 ViagraPills here with us http://kpi.hohisx.com Our classifier classified this e-mail as Spam, Table 2 contains all the words of this e-mail and their weights after common words removal. The total sum of the weights is 234, and the total words count is 30, the average weight for the e-mail is 7.8, therefore the classifier result is The e-mail is Spam. 7. Comparison with similar works We compared our results with results obtained from similar works to check the importance of our approach. For this task we chose two spam classification tools. The first of these is Quick Spam Filter and SPATIC obtained from freahmeat.net [10]. The Table 3 contains comparison of our results with some of Bayesian based algorithms with approximately the same number of spam and legitimate e-mails that have been used in training and testing stages. 11 Detecting Spam by Weighting Message Words Table 2: words and their weights Word Over 200 A-Z medications choose Give FreeViagraPills Free 12 Pills Order ViagraPill Cialix Pills PenisGrowth Pack SQMA Phentrimine Levitr Tramadol FemaleViagra 400 More Meds Choose Claim Free 12 ViagraPills http://kpi.hohisx.com weight 12 0 0 23 13 20 0 13 0 33 0 18 0 33 0 0 0 0 0 0 0 0 0 3 13 7 13 0 33 0 Table 3: Comparison with other algorithms Filter Recall Quick Spam Filter[10] 94.9% 79.1% Our Algorithm 94% 93% SPASTIC [10] 12 Precision 88.5% 43.3% Mousa ABDOH, Mohammad MUSA, Nael SALMAN 8. Discussion of results We started our research by considering the spam e-mails and legitimate e-mails, we downloaded a dataset from many free e-mail providers, this data set contains 1300 emails for training stage, 650 of them are Spam and 650 of them are legitimate, and 400 e-mail of them for testing, 200 of them is spam and 200 of them is legitimate. All the 1300 e-mail messages had been classified manually to spam and legitimate. Our classifier algorithm consists from three steps: 1 – The common words removal that removes any common word. All of these words grouped in one file called commonwords, from the files input1 that contains all the spam e-mails and input2 that contains all the legitimate e-mails, the output of this step is the files spam.txt file that contains all the words in input1 not found in commonwords.txt and legitimate.txt that contains all the words in input2 not found in commonwords.txt 2 – Training step, in this step the program reads the files spam.txt and legitimate. txt and computes the frequencies of each word, and then estimates the weight for each word. 3 – Classification step, in this step the program classifies a given e-mail as spam or legitimate according to the average weight of the e-mail words. The weight of each word is calculated according to probability of the given word in spam file and legitimate file. This formula is to calculate the weight: Weight = Ps Pns The average weight is the sum of the weights to all words divided by the number of words. Average = ∑ weights ∑ words After testing 400 e-mails, 200 of them are Spam and 200 of them are legitimate, we calculated the precision and recall for this data set, the precision is 94%, and recall is 93%. 9. Conclusion Because of the increasing number of spam messages, we started our research to detect these messages. To detect these spam messages we learned the spam messages features. From these features we focused on the text contents. 13 Detecting Spam by Weighting Message Words After reading these spam e-mails that our classifier classifies them as legitimate, we found that most of them contains words that does not have any weight, that is the 650 spam messages for training is not enough, We manually tried to put weights to some words in these e-mails, the classifier classifies them as spam. Some of legitimate e-mails also have been classified as spam, because they contain some words that have a high weight as the words Viagra, and girls. The algorithm described can be used in e-mail server and serve as a gateway filter that can mark or eliminate e-mail with potential spam content. By comparing the results of our algorithm with other algorithms mentioned in Table3, our algorithm gives a better performance over both the versions of Bayesian based algorithms in terms of both spam precision and spam recall. References [1] [2] [3] [4] [5] [6] [7] [8] [9] [10] 14 http://www.monkeys.com/spam-defined/ visited on Apr, 29th, 2008 The wikipedia webpage http://en.wikipedia.org/ visited on Nov, 5th, 2007 Bayes theory webpage http://www.trinity.edu/cbrown/bayesWeb/index.html visited in Jan, 20th, 2008. The wikipedia webpage http://en.wikipedia.org/ visited on Nov, 5th,2007 Hoffman,paul, “unsolicited Bulk – mail, definition and problems” UBE - DEF IMCR- 004 Oct, 5th,1997. Duncan Cook, Jacky Hartnett, Kevin Manderson and Joel Scanlan, “Catching Spam Before it Arrives”. Spam Watches Webpage, http://spamwatchers.com/2008/03/20/facts-and-Figures-about-spam/ visited on Apr, 18th, 2008. Richard O. Duda, Peter E. Hart, David G. Stork, “Pattern Classification” Wiley – Inter science Publication, 2001. Wikipedia, URL: http://en.wikipedia.org/wiki/E-mail_address_harvesting visited on Apr, 30th, 2009. Freshmeat website: URL:http://freshmeat.net/ visited on Mar, 10th, 2009. Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Journal of Arts and Sciences Sayı: 11 / Mayıs 2009 Dating of Active Main Fault Sample by use of Infrared Stimulated Luminescence M. Hicabi Bölükdemir1*, Güneş Tanır1 Abstract The optical dating technique is increasingly using to provide for the age assessment of detrital sedimentary deposits. This technique has been demonstrated to obtain accurate deposition chronologies for up to 800 ka although 150 ka is more typical. In this study it is aimed to determine the dating of Marmara fault sample using infrared stimulated luminescence (IRSL) technique and to test the luminescence signals bleaching during the fault movement. The sample was taken from Marmara Sea at the north of Turkey. The multiple-aliquots and single-aliquot procedures were used to obtain the equivalent dose (ED). The age found as 5800±390 year refers to the last deposition of the sediment. This work indicates the importance of environmental changes for the dating of geomorphologic processes and it is one of the novel applications of IRSL dating technique. Keywords: IRSL, Optical dating, Fault sample, Equivalent dose, Dose rate, Marmara Sea. Infrared Uyarmalı Lüminesans ile Aktif Ana Fay Örneklerinin Tarihlendirilmesi Özet Optik tarihlendirme tekniği birikinti sedimentlerin tarihlendirilmesi için gittikçe artan bir şekilde uygulanmaktadır. Bu teknikte, 150 ka’ya kadar ölçümler tipik olsa da 800 ka’ya kadar da doğru birikinti kronolojisi elde edilmektedir. Bu çalışmada Infrared Uyarmalı Luminesans tekniği kullanarak Marmara fay örneklerinin tarihlendirilmesi ve fay hareketi esnasında lüminesans sinyalinin sıfırlanmasının test edilmesi amaçlanmıştır. Kullanılan örnek Türkiye’nin kuzeyindeki Marmara denizinden alınmıştır. Eşdeğer dozun elde edilmesinde çok tablet ve tek tablet yöntemleri kullanılmıştır. Alınan sedimentlerin son birikinti süresi 5800±390 yıl olarak bulunmuştur. Bu çalışma jeomorfolojik süreçlerin tarihlendirilmesinde çevresel değişikliklerin önemini göstermektedir ve IRSL tarihlendirme tekniğinin yeni uygulamalarından biridir. Anahtar Kelimeler: IRSL, Optik tarihlendirme, Fay örneği, Eşdeğer doz, Doz hızı, Marmara denizi. 1 Gazi University, Faculty of Arts and Sciences, 06500, Ankara-Turkey * e-mail: hicabi@gazi.edu.tr; fax: +099 (312) 212 22 79 15 Dating of Active Main Fault Sample by use of Infrared Stimulated Luminescence Introduction Huntley et al. (1985) were the first to use the Optically Stimulated Luminescence (OSL) technique for the dating of sediments. Hütt et al. (1988) first showed that it was possible to stimulate a luminescence signal from feldspars using optical stimulation in the near infrared. Recent advances in luminescence dating have led to increasing applications of the technique to sediments from the depositional environmental samples. Nowadays this technique is used in interdisciplinary works providing chronological data for deposit. In the applications of luminescence to the dating of geological materials, luminescence signals are used to estimate the amount of ionizing radiation to which the sample has been exposed since burial (e.g. Aitken 1998). This quantity is named as the equivalent dose (ED). There are two potential approaches to measure ED namely multiple-aliquots and single-aliquot. Recently much effort has been expended to determine this quantity using several procedures (e.g. Wintle 1997; Jain et al. 2003; Duller 1995; Stokes 1999; Tanır et al. 2000, 2005; Hütt & Jaek, 2001). The ED determination for the sample used in this study has been carried out using both multiple aliquots and single aliquot procedures. Marmara sample used in this study was collected from the North Anatolian Fault (NAF) zone, one of the most active zones in the world. NAF is a natural laboratory for researchers on faulting and earthquake studies. Because of stream in Marmara Sea, the age of this zone is not very clearly known. It is noticed that the luminescence ages may be indicated that the last earthquake occurred. Knowledge on large earthquakes (M ≥ 7.0), geology and fault kinematics is used to analyze conditions that favor isolated seismicity, clustered earthquakes or propagating sequences along the North Anatolian Fault (NAF) and the Sea of Marmara pull-apart. Earthquakes along the NAF tend to occur where previous events have increased the stress, but significant isolated events in the Sea of Marmara region (1894, 1912) have occurred, suggesting the secular loading has been the determining factor. Non-uniform stress relief during the 18th century sequence explains the occurrence of isolated events in Marmara in 1894 and 1912. As a consequence, the well known 20th century sequence along the NAF has not propagated as a sequence across the Sea of Marmara. The most linear part of the NAF across northern Turkey behaves as a single fault segment, accumulating stress during hundreds of years and rupturing entirely during very short periods. The Marmara pull-apart fault system behaves as a major geometric complexity, stopping or delaying the progression of earthquake clustering and propagating sequences. Fault zones interact with each other at a very large scale (Pondard et al., 2007). Recent advances in luminescence dating have led to increasing application of the technique to sediments from a wide range of depositional scenarios. To determine the accurate age for these sediment samples is an important effort for palaeoenvironmental reconstruction that can be undertaken based on the age chronology. Because of this, the accuracy of ED determination has to be proven in different depositional environments. 16 M. Hicabi BÖLÜKDEMİR, Güneş TANIR For this reason in the work, the sample that was collected from the Sea of Marmara was investigated to obtain the ED using both the multiple-aliquots and the single-aliquot procedures. This work may help to relatively interpret the fault event in Marmara, and to understand the deposition chronologies of sediments in the floor of Marmara Sea. Experimental Procedures Apparatus The apparatus used (OSL dating system 9010 reader) has been developed by Spooner et al. (1990). All data were collected using an IRSL add-on unit for the 9010 automated readers, which uses TEMT 484 IR diodes run at 40 mA giving a power of about 30 mW/ cm2 at the sample. Luminescence was detected using a Thorn EMI 9235 QA coupled to filters Schoot BG 39 (transmission band 340-620nm) photomultiplier (PM) tube. The αcontribution was measured using an Elsec 7286 low-level alpha counting system using an EMI 6097 B, photomultiplier. The background was typically 40cps as compared to the sample signal of a few thousand cps. Geological Zone The sample has been taken from Marmara Sea at the north of Turkey (Figure 1). The north Anatolian fault (NAF) in the sea of Marmara originated some 2×105 year ago (Pichon et al. 2001), by cutting across the older basin fabric generated by a dominant NNE-SSW extension before it began taking up major mention in the Pliocene (e.g. Pichon et al. 2001). Its tectonics was poorly known in its high potential for producing large earthquakes. Figure 1. The northern shelf of the Marmara Sea at the north of Turkey. 17 Dating of Active Main Fault Sample by use of Infrared Stimulated Luminescence Sample Preparation All laboratory processes of sample preparation and luminescence measurement were carried out in subdued red light. The samples were gently crushed to suitable size with a agate mortar after removing 2cm outlayer and the core has been obtain. Thus, the core was extracted from sample for dating. All raw samples were treated with 10% HCl for 40 min and 40% H2O2 for 20 min at 22 oC to remove carbonate and organic matter, sequentially. The sample was dried and sieved and then sedimentation was used to select the size of fine grains (<20µm): The sample was washed in distilled water then in acetone and a suspension of grains was obtained. Then the grains were suspended in acetone and mounted with silicone oil on aluminum discs of 9.9mm diameter and 0.5mm thickness as aliquot for measurements. The alpha counting was performed by spreading a thin layer of dried, powdered sample on a 42mm diameter ZnS screen, positioned in a sealed Plexiglas holder. The potassium content of the sample is 2.287%. Determination of Equivalent Dose To see the sample’s response to IR light, at first one aliquot of sample was illuminated, from which the bleach time of the sample was specified. The IRSL decay curve from the sample is shown in Figure 2. It is seen from Figure 2 that the traps were emptied in 200 s. Figure 2. IRSL ������������������������������������������������������������������� decay curve of Marmara fault sample. The bleach time of the sample was specified from this graph. For OSL dating, it is important to select a preheating procedure which is necessary to eliminate the thermally unstable IRSL components. The preheat procedure of 5 min at 18 M. Hicabi BÖLÜKDEMİR, Güneş TANIR 220 °C on the basis of a natural dose/(natural+additive) dose ‘plateau’ test has been used for the multiple-aliquot dating, as originally developed by Rhodes (1988). Also various preheat conditions have been proposed, e.g., 10 min at 220 °C (Tanır et al., 2000), 1 min at 220 °C (Williams et al., 2006) and 3 min at 205 °C (Atlıhan and Meriç, 2008). In this study, all the aliquots were preheated at 220 °C for 2 minutes after irradiated. In order to determine the equivalent dose using multiple aliquots procedure the four sets of aliquots (there are four aliquots in each set) were prepared and exposed to 0, 4, 8 and 16 Gy beta doses. IRSL growth curve was plotted by taken the total IRSL count in 300s and then extrapolated to dose axis to determine ED (Figure 3). Figure 3. The ED determination using multiple aliquots procedure for only four aliquots. ED=14.73±0.12 Gy. In the single aliquot procedure, the three aliquots were prepared. They were given 0, 4, 8 Gy beta-doses and the Single Aliquot Regeneration Additive Dose (SARA) procedure was applied by excepting the step for the calculation of D (Calculated Dose) in the original SARA (e.g. Duller 1991). The complete IRSL signal from each aliquot was measured to define regeneration signal level: L(β1), L(β2), L(β3). The ED was calculated by plotting the line against laboratory β-doses-calculated doses (Figure 3). The details of the steps for this procedure can be seen in the work carried out by Tanır et al. (2005). It can be seen from the Figure 3 & 4 that the ED values are 14.73±0.12Gy and 14.86± 0.14Gy respectively. 19 Dating of Active Main Fault Sample by use of Infrared Stimulated Luminescence Figure 4. The obtained D-values were plotted as a function of the added doses given to the aliquots before measurements of the IRSL signal. The regression line is extrapolated to find the intercept with the x-axis, which is taken to be the true. ED= 14.86±0.14 Gy, namely true palaedose. Determination of Annual Dose-Rate and Age The annual dose was calculated from the concentrations of U, Th by using αspectrometer and K by atomic absorption. An α-efficiency of 0.07 was used Ulusoy (2004). The contribution of cosmic rays was neglected and water attenuation was considered (moisture content: 100%). The calculation of the dose-rate of Marmara Sample was performed by AGE code which is included into the OSL-9010 dating system. The annual dose and age values were also given in Table 1. Table 1. The estimate of age for Marmara sample. Th and U contents are 10.41 and 0.43 counts/1000 s respectively. K content is %2.287. Total random error is %3.7; total systematic error is %6.2 and total error %6.6. Methods 20 IRSL multiple-aliquot ED (Gy) 14.86±0.14 Annual-dose (Gy/1000year) Age(year) IRSL single-aliquot 14.73±0.12 2.528 5830±390 2.528 5880±390 M. Hicabi BÖLÜKDEMİR, Güneş TANIR In principle the age is obtained from the equation Age = ED / Annual dose-rate. The dose-rate represents the rate at which energy is absorbed from the flux of nuclear radiation. Dose-rate measurement is evaluated by assessment of the radioactivity (U, Th, and K) of the sediment sample and the age of the sample is found. Results and Discussion The multiple-aliquots growth curve coincides very well with that from single-aliquot procedure. This agreement gives us confidence in the reliability of the growth curves from both procedures. The age found in this work refers to the last deposition of the sediment and provides a time scale for recurrent surface ruptures on a fault. The luminescence signals bleaching during the fault movement can be tested by using IRSL. As seen from Table 1, according to this work the sediments from NAF sample in the 230 cm depth have started to accumulate approximately 5800±390 year ago or signals from them has been zeroed during the fault movement 5800±390 years ago. That is dating value is the burial time of the sample from NAF. Assuming total zeroing, the level of IRSL measured in the sediment sample relates to charge accumulation only since the last depositional cycle. Luminescence age help to provide a time scale for recurrent surface reptures on a normal fault in the Marmara Sea. In the IRSL dating technique for many sedimentary environmental, it can be safely assumed that the geological IRSL is completely zeroed during transport and depositional and the gross IRSL measured in the laboratory is related entirely to charge trapped during the burial period (e.g. Stokes 1999). Optical Stimulated luminescence dating method provides an accurate index of the period of time since the deposition in many sedimentary environments. It is powerful tool in geomorphologic research, providing age control for sediments in range 0-150.000 year. To determine the accurate age for sediment samples is an important effort for palaeoenvironmental reconstruction. Optical dating method allows direct assessment of depositional dynamism. The IRSL signals present in sedimentary feldspars are being increasingly understood and new dating protocols are being developed. We believe that this study can contribute to the systematic of IRSL investigations on dating. It is necessary to increase the number of dating studies of geological samples. Acknowledgements This work was supported by the project of Gazi University numbered F.E.F. 05/200319 and we thank TUBİTAK for collecting the sample used in this study. 21 Dating of Active Main Fault Sample by use of Infrared Stimulated Luminescence References Aitken, M.J., An introduction to optical dating. Oxford University Press, Oxford, 1998. Atlıhan, M.A. and Meriç, N. Applied Radiation and Isotopes, 2008, 66(1), 69-74. Duller, G.A.T., Nuclear Tracks and Radiation Measurements, 1991, 18, 371-378. Duller, G.A.T., Radiat. Meas., 1995, 24, 217-226. Huntley, D.J., Godfrey-Smith, D.I. & Thewalt, M.L.W., Nature, 1985, 313, 105-107. Hütt, G., Jaek, I., Tchonka, J., Quaternary Sci. Rev., 1988, 7, 381-385. Hütt, G., Jaek, I., Proceedings of the Estonian Academy of Sciences Geology, 2001, 50, 214-232. Jain, M., Bøtter-Jensen, L., Singhvi, A.K., Radiat. Meas., 2003, 37, 67-80. Pichon, X.L., Şengör, A.M.C., Demirbağ, E., Rangin, C., İmren, C., Armijo, R., Görür, N., Çağatay, N., Mercier De Lepinay, B., Meyer, B., Saatçiler, R., Tok, B., Earth and Planetary Sciences Letters, 2001, 192, 595-616. Pondard N., Armijo, R., King, G.C. P. , Meyer, B. and Flerit, F., Geophys. J. Int., 2007, 171, 1185–1197. Rhodes, E.J., Quaternary Sciences Reviews, 1988, 7, 395–400. Spooner, N.A., Aitken, M.J., Smith, B.W., Franks, M., Mcelroy, C., Radiat. Pro. Dosim., 1990, 34, 83-86. Stokes, S., Geomorphology, 1999, 29, 153-171. Tanır, G., Arıkan, N., Şarer, B., Tel, E., J.Environ.Radioac, 2000, 51, 363-370. Tanır, G., Şencan, E., Bölükdemir, M.H., Türköz, M.B., Tel, E., J.Environ.Radioactiv, 2005, 84, 409-416. Ulusoy, Ü., Quaternary Sciences Reviews, 2004, 23(1-2), 161-174. Williams, M.A.J., Pal, J.N., Jaiswal M. and Singhvi, A.K., Quaternary Sciences Reviews, 2006, 25 2619– 2631. Wintle, A.G., Radiat. Meas., 1997, 27, 769-817. 22 Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Journal of Arts and Sciences Sayı: 11 / Mayıs 2009 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası Alman Edebiyatında Rolü Birkan Kargı* Özet Almanya’da İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki dönemi ‘Çoraklaşma’ süreci diye adlandıran Wol- fdietrich Schnurre’nin, Günter Eich ve birkaç arkadaşıyla birlikte Alman dili ve edebiyatını militarist söy- lemlerden uzaklaştırma ve geliştirme gayretleri önemli rol oynamıştır. Bu bağlamda W.Schnurre’nin 1945 ve 1950 yıllarını kapsayan Türkiye’de ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ (Man sollte dagegen Sein) adlı kitabında yer alan öykülerin üslup incelemeleri yazarın ve yapıtlarının daha iyi değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır. Araştırmada kitaptaki öykülerin dili aracılığıyla yazarın okuyucularla, öykü kişilerinin birbirleriyle iletişim kurarlarken Schnurre’nin sözbilimsel açıdan neleri önemsediği ve bunları nasıl aktardığı betimlenmiştir. Bu amaç doğrultusunda W. Schnure’nin hayatı ve sanat anlayışı yanında kısa hikâyelerindeki söze, cümleye ve düşünmeye dayalı üslup unsurları, karşılıklı konuşmaların üstlendiği roller örneklemler yardımıyla ince- lenmiştir. Yazarın kısa hikâyelerinde aktarmak istediği, “savaştaki insan sorununu” çelişkiyle birlikte iletip okuyucuyu, düşünüp karar vermede özgür bırakmıştır. Bu yaklaşım yazara özgü bir ironi anlayışı oluştur- muştur. Özentisiz konuşmalar, kısa ve öz ifadeler, yarım kalmış tümceler, benzetmeler ve retorik sorular kısa hikâyeleri dinamik, özgün ve farklı kılmıştır. Anahtar sözcükler: Karşılıklı konuşma, İroni, Çoraklaşma, Kısa hikâye * Ondokuzmayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Yabancı Diller Eğitimi Böl, Kurupelit kampusü SAMSUN 23 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası The role of the short stories consisting the book of Wolfdietrich Schnurre’s “Need to oppose” on post-war German Literature Abstract W. Schnurre G. Eich and his friends, naming the time just after the 2nd world war in Germany as the ‘Barren Period’, have played an important role in this terms of developing and protecting the German language and literature from militarist dictions. In this respect, W. Schnurre, among the stories in his book titled ‘Need to Oppose’ including the years 1945-1950, has made it possible to evaluate and investigate his style in his books. In this research, with the help of the language used in these short stories, while the writer and the readers and the characters in the story, have been communicating with each other, what things W. Schnurre have considered important in terms of rhetoric and how he reflected all these have been described. For this purpose, besides his life and sense of art, elements of style and the role of communication, depending on the speech, syntax and thought in his short Stories, have been researched with the help of samplings. The writer has left the readers free to think and give their decisions by reflecting the problems of the people in the war through contrasts. This approach has formed a sense of irony characteristic to the writer himself. Careless speeches, short and pricise expressions, unfinished sentences, similes, and rhetorical questions have made the short stories dynamic, original and different. Keywords: Dialog, Ironic, Barren period, Short story Giriş Nazi rejiminin hükümranlık sürecinde baskıcı militarist yapılanmasının Alman dili ve edebiyatını yeniden yapılandırma ve yönlendirme gayretleri yaşama dair sorunların dile getirilmesinde önemli boşluklar ve kopukluklar oluşturmuştur. Savaşın bitiminden hemen sonra ‘çoraklaşma’ (Kahlschlag) dönemi diye nitelendirilen bu geçiş döneminde Wolfdietrich Schnurre’nin edebiyat ve dil çalışmaları oldukça önemli olmuş ve diğer yazarlara öncülük etmiştir. W. Schnurre bu amaç doğrultusunda en büyük desteği Günther Eich’ta bulmuş ve birlikte 1945’ten sonra totaliter yönetimin militarist söylemlerle sınırlamaya çalıştığı Alman dili ve edebiyatını özgürleştirmeye ve olumsuz etkilerden temizleyip geliştirmeye gayret etmişlerdir. Bu nedenle, bu çalışmanın amacı, Wolfdietrich Schnurre’nin birçoğunu erken dönem yapıtlarının oluşturduğu ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ (Man sollte dagegen sein) adlı kitabında toplanan kısa hikâyelerinin anlamsal ve sözdizimsel düzlemlerinin yanı sıra figürlerin ‘karşılıklı konuşmalarından’ oluşan diyalogların iletişimsel analizlerini de yapmak ve sanat anlayışına yetkin bir çözümleme getirerek dönemsel edebi değişimlerdeki rolünü daha anlaşılır kılmaktır. Bu bağlamda ‘biçembilimin’ bir yazınsal iletişim süreci olması (Simpson, 1993, 4) nedeniyle yazarın iç dünyasının dışa yansımaları, dış dünyadaki gerçeklere karşı geliştirdiği tepkileri, yapıtlarındaki öykü dili (Halliday, 58-58) yardımıyla, hem yazarın değer yargılarını hem de toplumu etkileyen dönemsel değişkenlerin dile getiriliş biçimi daha anlaşılır hale getirilecektir. Sonuç olarak kitaptaki öykülerin dili aracılığıyla yazarın okuyucularla, öykü 24 Birkan KARGI kişilerinin birbirleriyle iletişim kurarlarken Schnurre’nin neleri önemsediği ve bunları nasıl aktardığı betimlenecektir Her yazınsal metin özel bir dil kullanımının ürünüdür ve incelenebilmesi için metin bağlamında bulunan anlama ulaşılmasını gerekli kılar. Bu amaç doğrultusunda 20. yüzyılda yapısalcılığın yardımıyla, sözbilim, yazınbilim ve biçembilim, söylemlerin etkinlik ve fonksiyonlarının incelenmesinde önemli fırsatlar sağlamıştır. Anlamsal ve sözdizimsel özellikler, retorik unsurlar, karşılıklı konuşmalar yazınsal metinlerde yapısal ve içerik bütünlüğü oluştururlar. W. Schnurre’nin bu araştırmaya konu olan kitabındaki dil olgularının etkinlik ve fonksiyonları incelenirken L. Spitzer’in görüşleri önemsenmiştir. L. Spitzer metinleri bir bütün ve sürekliliği olan bir yapı olarak tanımlamaktadır. L. Spitzer’in amaçladığı gibi W. Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ kitabında yer alan kısa öykülerden hareketle, yazarın dile etkisi araştırılırken, yapıtta aktarılan dünya görüşüyle yazarın görüşleri arasındaki yansımaları göz önüne alan ve bu yönüyle biçembilimin sınırlarını aşan yapısal ve hümanist bir inceleme yöntemi benimsenmiştir. Bu kitapta savaş ve sonrasındaki dönemde birbirinden farklı, ancak ortak kaderi paylaşmak zorunda kalan çaresiz, umutsuz insanların oluşturduğu yaşam mücadeleleri ve insan olmanın sınırları ele alınmıştır. Savaştaki cephe doğrudan anlatılmamasına rağmen, varlığı ve neden olduğu yıkıcı etkisi, geriye kalan doğa artıkları ve tükenmiş insanlar aracılığıyla okura yansıtılmıştır. Cepheye gitmek zorunda kalan çocuklar (Cepheye Yollanırken), çocuğunu açlığa kaptıran kaçaklar (Kaçaklar), Rus steplerinde yollarını kaybeden kaçak Alman askerleri (Dönüş), kadere, silahlanmaya, savaşa karşı çıkan (Gömme, Karşı Çıkmak Gerekiyordu, Göl Kıyısındaki Ev), yüzlerini kaybeden insanlar (Bir Taksi Şoförünün Tümen Rahibine Mektup, Sınır) ve ayrımcılığa direnenler (Yöne Arkadaşımdı) konu edilmiştir. Wolfdietrich Schnurre Wolfdietrich Schnurre 27 Ağustos 1920 yılında Frankfurt’ta doğmuştur. 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı’na katılmış, ancak savaş karşıtlığı nedeniyle cezalandırılmıştır. Savaş sonrası Wolfdietrich Schnurre ‘Gruppe 47’ adlı edebiyat sürecinin kurucuları arasında yer aldı. 1950’den sonra serbest yazar olarak yoluna devam ederek “yeni gerçekçilik” eğiliminde eserler vermiştir. Bu dönemde yazar “geleneksel betimleme” olgusunu bırakıp “insan merkezli” anlatıları tercih etmiştir. 1983 yılında Georg Büchner ödülünü almış ve 1989 yılında ölmüştür. Wolfdietrich Schnurre, hümanist ve barışçı bir insan olması nedeniyle yapıtlarında Nazi Almanya’sında, savaş ve savaş sonrasında bir başına kalmış insanı ve onun açmazlarını işleyerek savaş karşıtlığı oluşturmaya ve insanları daha güzel bir geleceğe yönlendirmeye çalışmıştır. 25 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası Wolfdietrich Schnurre’nin Sanat Anlayışı 1949 yılında Weyrauch ile Schnurre savaş sonrası Alman edebiyatı sürecinin ilk dönemini kimi otoritelerin benimsememelerine rağmen ‘Çoraklaştırma’ (Kahlschlag) ve güncel politikalardan uzaklaşma anlamını içeren ‘Fildişi kuleden inme’ (Auszug aus dem Elfenbeinturm) terimleriyle tanımlamaya çalışmışlardır. Bu terim, totaliter rejimin sebep olduğu yıkımda sadece hayatta kalabilmek için çabalayabilmiş bir kuşağın kendilerinin sıfırdan başlamak zorunda kaldıklarını ifade eden bir terim olarak görülmüştür. (Aytaç, 1983, 609) Wolfdietrich Schnurre’nin de ekin bilgisinin oluşmasına etkisi olan esir kampları ve savaşın yarattığı dehşet, dil ve edebiyata da yansıyarak kelimelerin, harflerin, kavramların anlamlarının olumsuz olarak değişmesine neden olmuş ve totaliter rejim tarafından sadece amaçlarına uygun olarak şekillendirilmiştir. “Man muss sich als Autor allerdings klar darüber sein,dass Auschwitz und die Greuel dieses Kriges die Buchstaben, die Wörter, die Begriffe erst recht die Symbole verändert haben, was dazu zwingt, sie andres zu gebrauchen als bisher. Ich weiss nicht, worin diese Veränderungen bestehen, Aber ich spüre sie: die Wörter sind schwer geworden, die Sätze störrischer, die Begriffe konkreter, die Symbole haben sich abgenutzt.” (Schnurre,1967, 31) W. Schnurre kendisi gibi savaş sonrasında ürün veren tüm yazarlarında görevleri ve içinde bulundukları olağandışı durumların yarattığı sonuçlarla ilgili düşüncelerini ‘Man sollte dagegen sein’ kitabının ve ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ adı altında yayınlanan Türkçe çevirisinin arka kapağında yer alan ‘Savaş sonrasında yazılanlar, yazar olmayı amaçladığımız için yazılmamış, başka bir çare olmadığı için yazılmıştır. O dehşetli savaş deneyiminin sonunda bir uyarı olarak yazılmıştır’ ifadesiyle belirtmiştir. Bu durum dönem yazarları için zorunluluktan doğan kaçınılmazlık olarak da özetlenebilir. “Man fingt damals nicht an zu schreiben, weil man sich vergenommen hatte, Schriftsteller zu werden. Man schrieb aus Erschütterung und Empörung. Man schreibt, weil einem die furchtbaren Erfahrungen eine neue Lehre aufzwangen. Man schreibt, um zu warnen” (W.Schnurre,M.S.D.S.). Wolfgang Borchert’in gerçeklerin ve insanın doğrudan anlatıldığı gramerden uzak bir dil kullanılmasını öneren üslubu W. Schnurre de benimsemiş ve dili kabadayı dili olmaktan çıkarıp geliştirmeye çalışmıştır. Savaştan sonra her şeyini kaybetmiş, sadece hayatta kalmaya çalışan insanların gerçeklerini basit, anlaşılır, insancıl ve somut bir üslupla yazmaya çalışmıştır. Koşulların oluşturduğu dilden hoşnutsuzluğunu aşağıdaki alıntıda ‘boğucu’ ve ‘çorak’ olarak dile getirmiştir. “Die Nazijahre und die Kriegsjahre hatte sie unrein gemacht. Sie musste mühsam wieder. Wort für Wort abgeklopft werden. Jedem und jedem Adjektiv gegenüber 26 Birkan KARGI war vorsicht geboten. Die neue Sprache, die so entstanden, war nicht schön. Sie wirkte keuchend und kahl.”(Widmer, 1966, 11) W. Schnurre, Hans-Werner Richter ve Alfred Andersch ile birlikte edebiyat ve yayıncılıkta seçkinciliği arayan, demokrasinin pratik uygulanış metotlarını vurgulayan ve kolektiflikten uzak duran ‘Gruppe 47’ akımına katılmış ve 1950’den sonra serbest yazar olarak üretmeye devam etmiştir. Eserlerinde tasvirleri az, formalist, uzun cümlelerin yerine art arda dizili ve çağrışıma dayalı kısa cümleler göze çarpmaktadır. Ayrıca yapıtlarında ‘suç ve suçluluk’ motifi önemli bir yer tutmaktadır (Schnurre, 1948, 45). Yazılarının gücü olumsuzluklar içindeki yalnız ve çaresiz insanı ironik bir tarzla dile getirmesinden kaynaklanmaktadır. Aynı bağlamda Schnurre hikâyelerinde insani değerlerle içinde yaşanan gerçeklerin oluşturduğu çelişkileri öncelemiştir. (Selçuk, 1996, 2). Dramatik gerilimin oluşmasına yardımcı olan bu çatışma, içerisinden geçilen süreçte insanın nasıl olabileceği değil, nasıl olduğunun anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Berlin’in İkinci Dünya Savaşı sonrasında siyasi ve coğrafik bölünmesiyle birlikte yaşadığı döneme eleştiri yönelterek ‘angaje’ yazarlar arasında yerini almış ve konuyla ilgili olarak düşüncelerini şöyle dile getirmiştir: “Denn der angagierte Schriftsteller glaubt, dass der Literatur die schöpferische Kraft innewohne, dem Menschen sein verlorenes Gesicht wiederzugeben,ihn aus der Anonymitat zu befrein,ihn gegen den Anspruch der Masse,gegen die Walzele der Politik zu verteidigen, ihm als Waffe gegen den Terror den Mut zu sich selbst einzulössen.” (Schnurre, 1948, 45) Angaje yazarlar edebiyatın yaratıcı gücüne inanarak, savaşın olumsuzlukları nedeniyle kendi olmaktan çıkıp başkası olmuş insanı tekrar kendine getirmeyi, onu anonimlikten kurtararak bireyselleştirmeyi, politika ve çoğunluğun baskısına karşı savunmayı ve teröre karşı cesaretlendirmeyi denemişlerdir. Schnurre’nin bu söylemi Alman edebiyatında ‘yeni gerçekçiliğin’ ivme kazanmasına yol açmıştır. Ne natüralizmin saniye üslubu ne de ekspresyonizmin haykırışları gerçeği dile getirmede yeterli bulunmuş, felsefenin, sosyal bilimlerin, sanat, edebiyat alanından, gündelik dilden, alınma yeni kelimelerin kullanılmasına özen gösterilmiştir. (Aytaç, 1983, 301). Geleneksel cümle yapısı terk edilmiş, noktalı, virgüllü, kısa cümleler ve imajlar kullanılmış, grotesk ve ironiye yer verilmiştir W. Schnurre çoğu yapıtlarında ironiyi bir üslup unsuru olarak kullanmak yerine bir anlatım tutumu olarak tercih etmiştir. Bu yaklaşım ironiyi sadece üslup aracı olmaktan çıkarmış ve onu yapıtlara asıl rengi veren ‘Kuşatıcı Öğe’ olarak tanımlanmasına yol açmıştır. W.Schnurre’nin yapıtlarında ironinin oynadığı rol, insanın kendisinden kaynaklanmayan ancak içerisinde bulunduğu yaşam koşularının zorladığı karşıtlıkların ve çözümsüzlüklerin nesnel bir bakış açısıyla değerlendirilip okurun şaşırmasını kolaylaştırmak ve bunun sonucunda oluşan ‘yadırgama’ sayesinde uyarıları anlaşılır kılmaktır. 27 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası W. Schnurre ironiyi yadırgatma yaratacak şekilde kullanmıştır. (İronik tavır). Ayrıca W. Schnurre kısa hikâyelerinde dramatik gerilimi arttırılmak için beklenen ile gerçekleşen arasındaki çatışmadan (Pratik ironi) yararlanarak kurgunun hem duygusal hem de düşünsel yönünün artmasını kolaylaştırmıştır. Sonuç olarak Schnurre’nin yapıtlarındaki ironik anlatım, okuyucuyla metin arasında mesafe (Distanz) yaratarak yadırgatmayı sağlamış ve illüzyonun kırılmasıyla okuru harekete geçirerek bilişsel üretime zorlamıştır. Üslup Unsurları Kısa öykülerde konular önemli olsa da başarısı indirgemedeki özgün üretim gücünden kaynaklanır. Kısa öykü için ima etmek, açıklamaktan daha önemlidir ve araç, gündelik dil ve anlamlarıdır. Hiçbir dil birimi tek bir kavramı yansıtmaz, her biri değişik durumlarda değişik anlamlar kazanır.(Aksan, 1995, 73-75).Yazarlar sıradan olanı farklı biçimde (Retorik) dile getirirler (Maingueneau, 1986, 69). Schnurre’nin kısa öykülerinde yer alan konuların önemi anlatımdaki özgün dil kullanılmasıyla daha da belirginleşmiştir. Savaş sonrası Alman Edebiyatı’nda dönemsel bir üslup anlayışı yerine yazarların üslup anlayışları öne çıkmıştır. Bu nedenle savaşın hemen sonrasını çoraklaşma olarak nitelendiren W. Schnurre’nin yapıtlarında indirgeme aracı olarak kullandığı üslup, yazarın dil kullanımını önemli kılmıştır. Bu bağlamda ‘Yazarın Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ adlı kitabında yer alan kısa hikâyelerindeki anlamsal ve sözdizimsel düzlemler ve figürlerin karşılıklı konuşmaları yazarın özgün dil ürünleridir. Yazarın yaratıcılığının temelini oluşturan dil ürünleri öykülerin içindeki derinde yatan anlama ulaşılmasına olanak sağlar. Araştırmada, inceleme konusu olan kitapla ilgili sözcüklerin, cümlelerin ifade gücüne ve düşünmeye dayalı üslup unsurlarıyla birlikte karşılıklı konuşmalardan örneklemler öne çıkarılmıştır. Sözcüklerin İfade Gücüne Dayalı Retorik Üslup Unsurları Beşinci yüzyılda Yunan dünyasında doğan retorik, güzel söz söyleme sanatı, hitabet anlamında kullanılmış, yirminci yüzyılda da güzel konuşma sanatı olarak benimsenmiştir. Aristoteles’e göre retorik ikna edici söylemin kuramıdır ve bu söylemde yer alan tekniklerin anlaşılmasını amaçlar. Söylem sanatı ve kuramı olarak kabul gören retorik özellikle 1960’lardan sonra R. Barthes ve G. Genette’nin çalışmalarıyla yazınsal dil incelemelerinin önemli kaynağı haline gelmiştir. Jakobson retorik figürleri eğretilemedüzdeğişmece olarak gruplarken, Genette eğretileme-düzdeğişmece ve kapsamlayış üzerinde durmuştur (Genette, 1972, 21.40). Aşağıda verilen retorik figürlerle ilgili tanımlamalar G. N. Pospelov’un Edebiyat Bilimi kitabından yararlanılarak yapılmıştır. Mecaz: Bir sözün kendi öz manasıyla kullanılmayıp benzerlik veya benzetme yoluyla başka, farklı bir anlamda kullanılmasını içerir. 28 Birkan KARGI ‘Suratı bembeyazdı,kireç rengi oval bir levha;uyuyordu.’ (D.s.39) ‘Sein Gesicht war weiss,eine kalkig-owale Scheibe,er schlief. (R.s..32) ‘Dönüş’ adlı kısa hikayeden yapılan alıntıda, İkinci Dünya Savaşın’da cephede verilen emirleri karşı çıkmaksızın birer makine gibi yapmaları istenen, yorgun bitkin asker Kuralla anlatıcı tarafından ‘oval levha’ olarak betimlenmiştir. ‘Hemen biraz sonra, ay göğün yıldızlı çorbasında küçücük, altından bir yağ damlası haline geliverdi. Bu alabildiğine açıklık yerlerde herhangi başka bir yerdekinden daha yükseklere çıkabiliyordu sanki’. (D.s3.7) ‘Bald war der Mond nur noch ein winzig goldenes Fettauge in der Sternbrühe des Himmels. Es schien, er stieg hier daraussen viel höher als anderswo’. (R.s.30) ‘Dönüş’ adlı kısa öyküden yapılan bu alıntıda anlatıcının ayı ‘altından bir yağ damlasına’ benzetmesi, okura, esir kampından kaçan aç, susuz, yorgun ve yaralı iki Alman askerinin ulaşmak istedikleri yerin artık eski güzel ülkeleri olmadığını anlatmak için kullanılmıştır. Bu benzetme ‘Sterntaler’ masalını anımsatmaktadır. Grim kardeşlerin derlemesinde yer alan anonim ‘Sterntaler’ masalı mutlu sonla bitmiştir. Ancak G. Büchner’in ‘Woyzeck’ adlı oyununda Büyükannenin ağzından anlatılan ‘Sterntaler’ adlı masal ise her şeyini kaybetmiş bir çocuğun gökyüzünde parlayan aya ulaşmak için açlık, susuzluk ve soğukla mücadelesi ve sonrasındaki hayal kırıklığı dile getirilmiştir. Zira gökyüzünde parlayan ay dikenli bodur çalıların örttüğü ve pis kokan bir yerdir. İllüzyon kırılmasıyla yaratılan mutsuz son dramın gelişimindeki olumsuzlukların habercisi olmuştur. Masaldaki çocuğun yolculuğuyla hikâyedeki askerlerin kaçışı arasında tematik bir paralellik bulunmaktadır. ‘Savaş uşağı kahrolası’ diyor havagazı memuru, ‘üniformalı korkuluk, insan düşmanı, kan içici’ Yargıç kaşlarını çatıyor.’Doğru mu, davalı?’ (KÇG.s.51) ‘Kriegsknecht, verfluchter,sagt der Gasmann; Uniformscheuche, Menashenschinder, Blutsauger Der Richter zieht die Brauen zusammen.’Stimmt das, angeklagteter’. (MSDS.s.41) ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ adlı kısa hikâyede, pasifistlik ve vatan hainliği ile suçlanan Hanne tarafından savaş ve savaşın aktörleri olan askerler ‘ölüm bekçileri ve ölümle beslenen vampirler’ olarak tanımlanmıştır. Diyalog, savaşa ve silahlanmaya karşı duruşun nedenini çarpıcı bir resimle anlaşılır kılmaktadır. Aynı kısa hikâyede Hanne’nin Schorsch’a söylediği ‘Şu kaynana zırıltısını elinize almayın artık, şeytan görsün üniformanın yüzünü ‘(S.69) ifadesinde, hiç susmadan ölüm getiren silahlar ‘kaynana zırıltısı’ (Knarre) (S.58) oyuncağı ile tanımlanarak savaşın bir oyun olmadığı ve hiçbir şeye çare olamayacağı vurgulanmak istenmiştir. Kişileştirme: Doğa görüngülerinin, bitki ve hayvan dünyasından görüngülerin, insanların bilinçli yaşam ve edimleriyle benzerlik temelinde özdeşleştirilmelerine dayanır. ( Pespelov, 1995, 366) 29 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası ‘Ahmakıslatan kuvvetlenmişti, Alaca karanlık damla damla aydınlanıyordu. Parke taşlarının üzerinde ışıklar oynaşıyordu. Bugün cepheye gidiyorsunuz dedi yüzbaşı Evet, amca dedi çocuklar’. (C.Y.s.9) ‘Der Nieselregen nahm zu. Dämmrung sickerte aus dem Grau. Auf dem Kopfsteinpflaster spiegelten sich die Scheinwerfer ‘Ihr zieht heut ins Feld’ sagte der Hauptmann. ‘Ja,Onkel’ sagten die Kinder. (A.s.20) ‘Cepheye Yollanırken’ adlı kısa hikâyede, anlatıcı yağmurlu bir günün sabahında gün ışığının sokağa vurmasını çocuklara ait ‘oynama’ eylemini kullanarak betimlemiştir. Zira geride oyun oynayacak kimse kalmamıştır. Yazarın asıl amacı, oyun çağındaki çocukları bile cepheye savaşmaya gönderen düşüncenin okur tarafından sorgulanmasını sağlamaktır. ‘Ölmek üzere olan ormandan geçti. Ağaçlara işaretler çizdi.(...) Daha sonra sürülmemiş bir tarlaya ulaştı. Ondan sonrada bir köye; ölü bir köye.’ (K.s.30) ‘Er ging durch den sterbenden Wald. (...) Später kam er an einen unbestellten Acker. Darauf auch in ein Dorf; das war tot. (ADF.s.25) ‘Ama yağmur daha hızlıydı. Daha orman epey uzaktayken yağmur adamı yakaladı.’ (K.s.31) ‘Aber der Regen war noch schneller.Weit vor dem Wald noch holte er den Mann ein.’ (ADF.s.26) Alıntılar bir kadın, bir erkek ve küçük bir çocuğun savaş nedeniyle yanıp yıkılan ülkelerinden kaçışlarını anlatan ‘Kaçarken’ adlı kısa hikâyeden yapılmıştır. Karşılaştıkları ormanların, tarlaların ve köylerin aynı geldikleri yöredeki gibi tahrip olması, insanlara ait ‘ölüm’ kavramıyla anlatılmış ve savaşın olduğu her yerde ölümün çok sık ortaya çıktığı vurgulanmıştır. Savaşın getirdiği ölüm, kısa hikâyede ‘ormanın ölümü’, ‘köyün ölümü’ gibi sözcük zinciriyle artarak yoğunlaşmış ve sonunda ‘bebeğin ölümüyle’ en üst seviyeye ulaşmıştır. Yazarın oluşturduğu bu sözcük zinciri gerilimin hikâyenin sonuna kadar devam etmesine yardımcı olmuştur. Aynı kısa hikâyenin ikinci alıntısında, ailesine bir parça kuru ekmeği yetiştirmek isteyen adamın, doğayla girdiği yarış ve ‘yakalama’ eylemiyle kişileştirilen yağmura yenilmesi hikâyenin dramatik gerilimini ve temposunu arttırmıştır. Yağmur ‘yakaladığı’ adamı içgüdüleri ve mantığı arasında seçim yapmaya zorlamış sonunda da içgüdüsüne yenilen adam, ailesine götürmek için güçlükle bulduğu bir parça kuru ekmeği kendisi yemiştir. Savaş, insanları dönüştürerek beklenen ve gerçekleşen arasındaki çelişkinin doğmasına neden olmuştur. ‘Kurella arkasına dönüp baktığında, gece arkalarından yaklaşıyordu bile ve ay yuvarlana yuvarlana geliyordu sanki’. (D.s.36) ‘Als Kurella sich umdrehte,war schon die Nacht hinter ihnen her,und der Mond kam angerollt.’ (R.s.30) 30 Birkan KARGI ‘Dönüş’ adlı kısa hikâyede esir kampından kaçan Kurella ile Durek’e, canlılara ait ‘yaklaşmak’ ve ‘gelmek’ gibi eylemlerle tanımlanan gece ve ay eşlik etmektedir. Gökyüzündeki ay gibi Durek de, Kurella’ya kılavuzluk etmeye çalışmaktadır. Durek, Kurella kadar olmasa da ayaklarından yaralıdır ve ay gibi yavaş yavaş ilerlemektedir. Sanki Durek’in düşünceleri ve yürüyüşü gökyüzüne yansımıştır. Yeryüzüne ve gökyüzüne kaygı ve korku hâkim olmuştur. ‘Aniden bir Banco hıçkırmaya başladı’ (Y.A.s.142) ‘begann plötzlich hektisch ein Banjo zu schluchzen’ (J. s.40) Bu alıntıda, çalgı aletinin sesi insana ait hıçkırma eylemiyle anlatılarak daha sonra gerçekleşecek olan ‘zorunlu toplu göçten’ duyulan korku ve kaygı önceden ima edilmiştir. Alıntılarda cansız varlıklar canlılara özgü eylemlerle aktarılarak hikayeye hâkim olan olumsuz atmosfer daha belirgin olarak vurgulanmıştır. Benzetme: Sözcüklerin benzetme temeline dayalı olarak iki ayrı öğenin yan yana getirilerek karşılaştırılmasıdır. Karşılaştırma ‘gibi’, ‘sanki’, ‘kadar’ veya ‘öyle’ gibi bağlaçlar yardımıyla dile getirilir. ‘Başına bir felaket çığı çöktü’ bir eğretilemedir. ‘Felaket başına çığ olarak çöktü’ karşılaştırmanın ilk biçimi, ‘Felaket başına bir çığ gibi çöktü’ ise düz karşılaştırma, bir benzetmedir. ‘Beze yarım bir ekmek sarılmıştı; taş gibiydi’ (K.s.30) ‘In das Tuch war ein halbes Brot eingebunden;es war hart.(AF.s.25) ‘Dişledi, çiğnedi, yuttu; Diz çökerek, tıkanarak; hayvan gibi ekmeği böyle yedi.’ (K.s.33) ‘Er biss hinein;er schlang;er schulugte:Kniend,würgend,ein Tier.so ass er es auf’ (AF.s.27) Kaçış kısa hikâyesinden alınan ilk alıntıda yiyecek arayan aç ve yorgun adam bomboş bir köydeki terk edilmiş evde bir parça ekmek bulur ancak ekmek yenilmeyecek kadar bayattır. Anlatıcı ekmeğin sertliğini vurgulayarak açlığın okurun gözünde daha somutlaştırılmasına yardımcı olmuştur. İkinci alıntıda ise amacını ve kendisini bekleyenleri unutan aç adamın içgüdülerinin etkisiyle ekmeği yemesi, anlatıcı tarafından, düşünme yetisinden mahrum açlık güdüsüyle davranan ‘hayvan’ benzetmesiyle eleştirilmiştir. ‘Yanı başında duruyordu şimdi, Durek’ in kaputunun içinde ve incecik boynu bir akbabanın boynu gibi fırlamıştı yakasından dışarı. Durek’ in üzerine eğildi. Karga gibi bir sesle konuştu; Korkak köpek seni, bana yalan söyledin.’ (D.s.45) ‘Kurella stand neben ihm,in seinem,in Dureks Mantel,und der dürre Hals reckte sich wie der eines Geiers aus dem Kragen.Er beugte sich über Durek.Er krachzte:’Du feiges Schwein,du hast mich belogen,’(R.s.37) Durek’in rüyasında gördüklerini anlatan alıntıda iki kaçağın aç, susuz, yorgun ve yaralı olarak devam ettirdikleri kaçışın artık sürdürülemez olduğu ve onlar için ölümün 31 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası çok yaklaştığı, cesetleri parçalamayı seven ‘akbaba ve karga’ gibi vahşi hayvan benzetmeleriyle vurgulanmıştır. ‘Tıkınıyor, diye düşündü, hayvan gibi tıkınıyor. Bir hayvan katmışım yanıma, bir köpek.’ (D.s.39) ‘Er frisst,dachte er frisst wie ein Tier. Ich habe ein Tier mitgenommen,einen Hund.’ (R.s.33) Eğitimli bir insanın savaş ve açlık nedeniyle nasıl ruhsal ve bedensel travmaya uğrayarak yabanileşebileceği, Kurella’ya atfen Durek’in düşüncelerinde canlandırılmıştır. Yazar eyleme dayalı karşılaştırma yardımıyla hayvan benzetmesini yapmış ve sadece açlık dürtüsüyle davranan ‘köpekle’ Durek’i özdeşleştirmiştir. ‘Jüri üyelerinin gölgeleri duvara, kukuletalı Ku-Klux-Klan adamları gibi yansıyor.’ (K.Ç.G.s.51) ‘Die Schatten der Geschworenen flattern wie zuckerhütige Ku-Klux-Klan-Männer über die Wand.’ (MSDS.s.42) Karşı Çıkmak Gerekiyordu adlı kısa hikâyeye ait bu alıntıda, savaşa ve yeniden silahlanmaya karşı olma düşüncesi nedeniyle vatana ihanetle suçlanan Hanne’yi yargılayan yargı üyeleri ile Amerika’da ırkçılık yanlısı beyazların kurduğu ölüm organizasyonunun üyeleri arasında anlamsal ve görsel bir benzerlik kurulmuştur. Amerika da zenciler 1960 öncesi her alanda eşitlik isterken Hane de, 1945 sonrası Almanya’sında her alanda fikirlerini söyleme ve tercihlerini yapabilme özgürlüğü peşindedir. Ancak bu uğraş Hanne’yı içinde yaşadığı dönemin Almanya’sının ‘Ötekisi’ (zencisi) haline getirmiştir. ‘Gebe kadın alaca karanlıkta kocaman bir armudu andırıyordu. Gebe kadının ayaklarının dibine leylek bacaklı öğretmen ilişmişti.’ (S.s.87) ‘Die Schwangere sah in dem Halbdämmer wie eine riesige Birne aus.Ihr zu Füssen hockte,mit angezogenen Storchbeinen,der Lehrer.’ (G.s.73) Sınırdan başka bir ülkeye kaçış yolunda bir dinlenme anına ait bu bebek ve leylek öyküsünü anımsatan tablo, hikâyede daha önceden geçen’ henüz doğmamış olanlar bile kaçacak yer arıyor bu ülkede’. (S.s.82) cümlesini bütünlemektedir. Kadının ayakları dibindeki leylek sanki çocuğu doğar doğmaz, özgür ve barış içindeki bir ülkeye götürecekmiş gibi beklemektedir. ‘Yöne kokarca gibi koksa da, hayli gülünç tavırlar takınsa da babam aldırmaz görünüyordu.’(Y.A. s.140) ‘Obwohl Jenö wie ein Wiedehopf roch und sich auch sonst ziemlich seltsam benahm- Vater ging drüber weg.’ (J.s.38) ‘Yöne arkadaşımdı’ adlı kısa hikâyeden yapılan alıntıda Yöne ‘kokarcaya’ benzetilmiştir. Nazi rejimi için farklı kültürlere, farklı yaşam şekillerine saygı yoktur. Hatta Almanya ve Almanlar için tehdit olarak algılanmışlardır. Bu nedenle Yahudiler, Çingeneler ve özürlüler dışlanmışlardır. Çingene olan Yöne’nin doğal yaşamda kötü kokusuyla he32 Birkan KARGI men fark edilen kokarcaya benzetilmesi babanın ‘aldırmaz görünümünün’ altında yatan ayrımcılığı reddeden, tolerans düşüncesinin anlamını kuvvetlendirmiştir. Çelişkili İfade: Anlam olarak karşı karşıya getirilen ve bu nedenle etkilemeli bir seslendirme yaratan sözcüklerin bağlantısından oluşan karşıtlığın özel bir çeşidine oxsimoron denir. Mantıksal çelişki içerir. Örn.: Hüzünlü sevinç. ‘Eski sevgili emirler.’ (K.Ç.G.s.72) ‘Liebe alte Befehle’ (MSDS.s.60) Aslında hiç bir emir sevimli değildir. Pasifist kahraman bu karşıt ifadeyle savaşın tüm vahşetine rağmen insanların daha hala geçmişten ders almadıklarını, yeniden kışlalara koşa koşa gittiklerini ve emir altına girmek istediklerini dile getirmek istemiştir. ‘Gott ölmüş’(G. s.14) ‘Gott ist gestorben’ (B.s.12) alıntısında yazar, soy isim olarak kullanılan ve tanrı anlamını da içeren ‘Gott’ kelimesiyle savaş ve savaş sonrasındaki insanlık dramlarına tanrının dahi dayanamadığını anlatılmak istenmiştir. ‘Dünya barışını savaş birliği grubu sizleri düzenlediği eğlenceye buyur ediyor.’ (K.Ç.G. s.71) ‘Kriegervereinsgruppe Weltfrieden lädt ein zum Betriebsfest.’(MSDS.s.60) Karşı Çıkmak Gerekiyordu kısa hikâyesinden alınan bu alıntıda savaş sonrası yeniden silahlanmanın ve yeni bir savaşın yolunun açılabileceği ‘barış için savaş’ çelişkisiyle çarpıcı bir şekilde eleştirilmiştir.’Sizi gidi sevgili cesur yumurcaklar’ (C.Y. s.11) ‘Liebe tapfere Kerle’(A.s.22) Cesurluk küçük çocuklara ait bir özellik değildir. Bu çelişki savaşın, ülkenin tüm kuşaklarını nasıl tükettiğini ve savaşın, çocukları erken olgunlaştırdığını vurgulamak için kullanılmıştır. Mübalağa: Bir şeyi ifade ederken, söylenmesi gerekenden fazlasını söylemek. Ancak maksadı aşan ifadeler, okuyucu tarafından doğru algılanır. ‘Suratlardan bir duvar. Buz kesmiş. Donup kalmış bir aşağılama! Nefret! ...İnsan bunlar yahu senin gibi insan bunlar!’ (K.Ç.G. s.64) ‘Wand von Gesichtern.Eisig.Gefrorner Hohn. Hass.’(MSDS.s.53) Silahlanma karşıtı Hanne’nin tutumundan dolayı kendisini kovalayan silahlanma yanlısı insanların öfkesini tanımladığı bu alıntıda abartı klimaxla birlikte yapılarak etkisi kuvvetlendirilmiştir. ‘Adam yerdeki bir kertenkeleye bastı. Kertenkele ufalanıp toz oldu.’ (K.s.31) ‘Auf dem feld zertrat der Mann eine Eidechse. Sie zerfiel in Staub.’ (F.s.25) Kaçarken adlı kısa hikâyesindeki bu alıntıda anlatıcı havanın sıcaklığını ve çevredeki açlığın şiddetini ‘toz olma’ benzetmesiyle dile getirmiştir. ‘Erler dolaşıp duruyordu ortalıkta; hepside gencecik, terütaze ‘(S.s.84). ‘Die Soldaten schlenderten umher, Posaunnengelsgesichtern.’ (G.s.70) alle mit den selben blutjungen 33 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası Savaş ve savaşın sonuçlarının getirdiği bölünmenin, açlığın ve yıkımın ürküntüsünü yaşamamış dışarıdaki askerlerin yaşlarına ve gençliklerine vurgu yapılarak yeni başlayan dönemin farklılığı betimlenmek istenmiştir. Cümlelerin İfade Gücüne Dayalı Üslup Unsurları Klimax, Antiklimax: Sözcük ve cümlelerin anlamca kuvvetlendirilerek içeriğinin kademeli olarak arttırılması. Klimax olumlu, Antiklimax ise olumsuz olarak anlamın güçlenmesidir. ‘ takımlar, bölükler, taburlar, tümenler, ordular!’ (B.T.Ş.T.M. s.26) ‘Truppe, Kompanie, Bataillon, Division, Armee’ (T.Ş.s.104) Alıntı eskiden asker olan bir taksi şoförünün tesadüfen gördüğü savaş döneminde orduda rahiplik yapan din adamlarının ‘iki yüzlülük’ ve ‘samimiyetsizliklerine’ yönelttiği eleştiriyi içermektedir. Din adına görev yapması gereken rahipler siyasilerin ve komutanların istediği gibi militarist söylemlerle kitleleri savaşa ve ölüme yönlendirmişlerdir. Ölenlerin askeri düzendeki en küçük topluluktan en büyüğüne doğru artarak sıralanması rahiplerin suçunun ne kadar büyük olduğunu etkili bir söylemle okuyucuya yansıtılmasını amaçlamıştır. Alıntının ikinci bölümünde ise rahiplerin aldatarak ölüme gönderdiği sessiz yığınların öfkesi, doğanın artan öfkesiyle benzeştirilerek lirik bir şekilde dile getirilmiş ve anlatıma zenginlik katılmıştır. Doğaya ait nitelikler insanlar için kullanılarak ifade gücü arttırılmıştır. ‘Sinirliydim. Koridorda gezinen oldu mu yerimden fırlıyordum hemen. Titriyordum. Kapıya yükleniyordum. Bağırıyordum. Yumruk sallıyordum. Sonunda pusuya yatmış bir hayvandan farksız oldum’ (K.Ç.L. s.77) Zu unruhig.bei jedem schritt auf dem Gang fuhr ich hoch.Zitterte. Stemmte mich gegen die Tür.Schrie. Schlug um mich.Lag auf der Lauer schliesslich wie ein Tier.(MSDS.s.65) Bu alıntıda da pasifist kahraman Herr Hesse’nin çoğunluklan farklı düşünmesi sonucu uğradığı haksız baskı nedeniyle duyduğu öfke artarak bir ‘dönüşüme’ yol açmıştır. Buradaki amaç baskının ötekiler üzerinde ne kadar etkili olduğunu, anlamsal olarak yakın sözcüklerin adım adım birbirlerini güçlendirerek daha açık bir şekilde okuyucuya yansıtmaktır. Antiklimax: ‘Haykırdı, ‘Er schrie.Dann taumelte er. Dann sprach er. Sonra sendeledi. Sonra konuştu. Dann kroch er.Dann flüsterte er. Sonra süründü. Sonra fısıldadı. Dann blieb er auf dem Bauch liegen und bewegte Sonra yüzükoyun yatıp kaldı ve dudaklarını kıpırdattı. Die Lippen.Dann war er still’. Sonra, suspus oldu.’ (D. s.47) 34 (R.s.39) Birkan KARGI ‘Haykırmayla’ başlayan söylemin gücü gittikçe azalarak ‘suskunluğa’ kadar gerilemiştir. Durek suçluluk duygusuyla geri dönüp arkadaşına yardım getirme düşüncesindedir. Bunu çok istemesine rağmen, fiziksel ve ruhsal konumu müsait değildir. İçerisinde bulunduğu çelişik durum ‘sesin’ gittikçe azalmasını ifade eden eylem zinciriyle anlatılmıştır. Haykırmayla başlayan istenç, tükenişi ifade eden susmayla sona ermiştir. Savaş koşutları, insani değerlerin oluşmasına fırsat vermemiştir. ‘Bir katil. Korkudan katil olmuş bir adam, dedi düşünceleri. İçi geçmiş bir hiç. Bir sıfır’. (D. s.43) ‘Ein Mörder.Ein Mörder aus Angst sagten seine Gedanken.Ein haltloses Nichts. Eine Null.’ (R.s.36) Bu alıntıda da antiklimax,savaşın ve savaşın oluşturduğu koşulların insanlar üzerindeki olumsuz etkisini göstermek için kullanılmıştır. Durek’in bakış açısından, üniversite eğitimi almış Kurella’nın, hayvandan da öte, bir ‘hiçe’ dönüşümü yansıtılmıştır. Tekrarlar, söz ve söz öbeklerinin yazarın istek ve amaçları doğrultusunda yenilenmesini içerir. Sanatsal söylemde etki uyandırmak için bir ya da daha çok sayıda sözcük yinelenmesini kapsar. ‘Çocuk durmadan vızıldıyordu, çünkü açtı. Kadında açtı. Ama kadının sesi çıkmıyordu ve adam ona dönüp baktıkça, gülümsüyordu; Adamda açtı.’ (K.s.29) ‘Das Kind schrie dauernd,dann es hatte Hunger.Auch die Frau hatte Hunger. Aber sie war still und wenn der Mann zu ihr hinsah,dann lachelte sie; oder sie versuchte es wenigstens. Der Mann hatte auch Hunger.’ (F.s.24) Bu alıntıda ‘aç’ sözcüğünün yinelenmesi dramatik gerilimi artırma amacına yönelik olarak kullanılmıştır. ‘Herkes açtı’ demek yerine aile bireyleri tek tek sayılarak ‘açlığın’ anlamsal gücüne ve ailenin içerisinde bulunduğu trajik duruma vurgu yapılmıştır. ‘Aman yarabbi, aman yarabbi, diye sızlanan yaşlı kadın, uykulu gözlerini ovuşturdu.’ (S. s.83) ‘Jeses, jeses,wimmerte die Alte und rieb sich den Schlaf aus den Augen; wenn ich es bloss schaff.’ (G.s.68) Sınır adlı kısa hikâyeden yapılan tekrarı içeren bu alıntı, hikâyede altı defa gerçekleşen değişimi vurgulamak için kullanılmış ve farkındalığı artırma rolünü üstlenmiştir. Yaşlı kadın tekrarları hep uykulu gözlerle söylemiştir. Zira yaşanan kaosun uyandığında sona ermesini ummaktadır. Ancak kaçışın başarısız olması üzerine gerçeklerle yüz yüze gelmiştir. ‘Ama bunu kayıtsız şartsız yapmak zorunda kalacaksınız; kayıtsız şartsız! Çırılçıplak, Bay Rahip. Doğumdan yoksun, diyalektikten yoksun olarak’. (T.Ş.T.M. s.27) Yaşamdan yana olması gereken Rahipler insanları kitleler halinde ölüme göndererek büyük suç işlemişlerdir. Bu suçun büyüklüğü ‘kayıtsız şartsız’ (unbedingt) ifadesinin tekrarlanmasıyla arttırılmıştır. 35 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası Hafifletme: Anlamca olumsuz ve sert söylemlerin daha basit ve daha olumlu çağrışımlar yapacak şekilde ifade edilmesidir. ‘Savaşta ölen babalar’ yerine ‘Şeref meydanlarında kalan babalar’ (C.Y. s.9), ‘Wie eure Vater, die auf dem Feld der Ehre geblieben sind’ (M.s.20) ‘Savaşa gitmek’ yerine ‘Düşman üzerine yürümek’. (C.Y.s.10), ‘Da zieht ihr nun hin wider den Feind’ (M.s.219, ‘Hapishaneden çıkarmak’ yerine de ‘Kafesten çıkarmak’(D.s.38) ‘aus dem Kefig gelockt’ (R.s.31) ifadeleri kullanılarak sert söylemler yumuşatılarak okurun daha kolay alımlaması sağlanmıştır. Stakkato Stil: Basit ve tamamlanmamış kısa cümlelerden oluşur. ‘Rahip topallıyor, tabut ayağına düştü de ondan. Ölü dışarı yuvarlanmış. Yatıyor orda öyle, solgun. Kampın gaz lambası ölüyü aydınlatıyor.Gri bir gömleği var, sıska. Gülümsüyor.’(G. s.17) ‘Der Pfarrer hinkt; hat die Kiste aufn Fuss gekriegt. Der tot ist rausgefallen. Liegt da, bleich. Die Azetylenlampen vom Lager leuchten ihn an. n graues Hemd tragt er, ist hager, und an seinem Mund und im Bart etwas Blut festgetrocknet. Er lachelt.’ (B.s.14) Örnek alınan bu alie Luft anıtı tanrı anlamına gelen ‘kimsenin sevmediği, kimsenin nefret etmediği’ Gott’un cenaze törenine aittir. Savaş öyle kanlı olmuştur ki ölümler kanıksanmış hatta doğal hale gelmiştir. Gömme sırasındaki zorunlu katılan görevlilerin tutumu kaba, duyarsız ve beceriksizdir. Tabutun düşürülmesi ve ölünün dışarı yuvarlanmasıyla oluşan traji-komik durum Stakkato stili cümlelerle örülerek, anlatı akışı hızlandırılmış, gerilim arttırılmıştır. Olumsuzlukların yarattığı beklentilerin aksine ölü için kullanılan ‘gülümsüyor’ kısa ifadesi heyecanı tekrar düşmüştür. ‘Derken,birden kapı vuruluyor o sırada. Dışardan.Kapalı kapıya.Soluğum tükeniyor. Eğilip bekliyorum. Kapı açılıyor. Biri öksürüyör.Günaydın,Herr Hesse,Birde alay ha Köpek herif.’ (K.Ç.G.s.77) Klopf’s plötzlich.Draussen. An der verschlossenen Tür!.Halt die Luft an. Duck mich.Geht die Tür auf.s rauspert sich einer.’Morgen herr Hese’.Auch noch höhnisch,der Hund.’ (M.S.D.S.s65) Basit, kısa ve tamamlanmamış cümleler, savaş karşıtı olması nedeniyle vatan haini olarak görülen Hesse’nin hapishanedeki kaygı ve korkularını yansıtmaktadır. Stakkato stil yardımıyla kazanılan anlatı heyecanı, gerilimin hissedilmesini artırırken, adaletin önemini daha anlaşılır hale getirmiştir. Eksilti: Tümcenin bir ana öğesinin, öznenin, eylemsel yüklemin, hatta her ikisinin birden eksiltisini içerir. Geride kalan öğeler öne çıkar ve tümcenin daha güçlü bir ifadeye ve dinamizme ulaşmasını sağlar. ‘Eğiliyorum, gazeteleri karıştırıyor, arıyorum. Bugün: yok, Yeni Dünya: yok, İstikbal: yok, Bayram Akşamı: Ondada yok.Tek satır bile yok. Kısa haberler arasında bile.’ (G. s.15) 36 Birkan KARGI ‘Beug mich rein; blattere, such. Heute: nichts. Morgen: nichts. Neue Welt. nichts. die zukunft: nichts. Am Feierabend: nichts.Keine Zeile; nicht mal unter Kurznachrichten’. (B.s.12) Alıntıda eksilti, zaman düzleminde birleşen gazete adları ile ‘yok’ olanı yani bulunamayan Gott’un ‘ölüm ilanı’ arasındaki çelişkiden doğan anlamsal kaymayı güçlendirme rolünü üstlenmiştir. ‘Sizler sonuncularsınız’ dedi yüzbaşı. (C.Y. s.9) ‘Ihr seid die lezten,sagte Hauptmann’ (A.s.21) Alıntı, savaşta çocukları son umut olarak cepheye gönderen ülkenin tükenişini öne çıkarmakta ve savaş makinesinin insanlığı nasıl tükettiğini göstermektedir. Karşıda bir pencere.buzlu camdanmış eskiden;şimdi pislikten hemen hemen kararmış. (...) nöbetçi kapıyı açıp selam veriyor.’ yediyüzkırkyediyi getirdim.’ (K.Ç.G.s.74) Tür Gegenüber Fenster.Milkglas gewesen; jetzt Fligenkache fast schwarz. (...) Die Wärter kligt auf; salutiert. ‘Befehl, Nummer Siebenhundertsiebenund vierzig herzuholen, ausgefühert!’ (M.s.D.S.s.62) Alıntıdaki mahkeme salonunun dağınık ve kirli görünümü sanki silahlanma karşıtlarını yargılayan askeri divanın işlevini görünür kılmaktadır. Mekanın eskiliği ve kirliliği mahkeme üyelerinin düşüncelerini yansıtmaktadır. Geçmişten ders alınmamıştır ve herkes silahlanmadan yanadır. Karşı çıkanların kimlikleri kişilikleri olmadığı gibi yaşam hakları da tehlikededir. Eksiltiler bu traji-komik durumu belirginleştirmek ve heyecanı arttırmak için kullanılmıştır. ‘Kadın çocuğu bastırdı. Ama memeleri boştu’ (K. s.30) ‘Die Frau legte das Kind an die Burst. Doch die Burst war leer. (F.s.24) alıntısında ise çocuğun açlığıyla birlikte annenin açlığı da vurgulanarak temel motifin olan ‘Açlık’ daha etkin olarak dile getirilmiştir. Cümle Kesilmesi: Yazar kişisel ve toplumsal yaşamın çelişkilerini heyecansal bağlanım içinde aktarırken yerine göre korku ve üzüntü, gerginlik ve tereddüt, umutsuzluk ve çaresizlik anlamlarını güçlendirmek için kesik veya yarım cümle kullanır. Bu cümle kesilmesinin bir görevi de okura cümleyi tamamlatarak onun aktif olarak sürece katılmasını sağlamaktır. ‘Radyo Bir şey söylemedi mi?’ diye soruyorum Frag ich:’Nich was durchs Radio gekommen? ‘ ‘Savaşı..’diyor ‘Krieg,’sagt er. ‘Yok canım olağan üstü bir şey...’ ‘Nee’,sag ich;’was Besonders’ ‘Yoo, diyor. (G. S.15) ‘Nee,’sagt er. (B.s.13) İki kişinin konuşmasından bir bölümü içeren bu alıntıda, insanların yaşamında savaş sıradan ve alışılagelmiş trajik bir süreç olarak görülmekte, bitimiyle ilgili umut mağdurların düşüncesinde yer almamaktadır. 37 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası ‘Der Lehrer-’ ‘Ne olmuş öğretmene’ ‘Öğretmen diyor ki vatan borcunu ödemeyen-’ ‘Kime ne ödemeyen?’ ‘Vatan borcunu...’ ‘Vatan borcunu mu?’ ‘evet’ ‘neymiş o?’ ‘Şey işte-şey.’ ‘Ne işte, ne’ ‘Dedim ya işte. Vatan borcu’ ‘Der Schullehrer-’ ‘Was ist mit m Schullehrer.’ ‘Der Schullehrer sagt ,wer seine Vaterlandspflicht nicht erfüllt_ ?’ ‘Wer seine was nicht erfüllt-? ‘Seine Vaterlandspflicht.’ ‘Vaterlandspflicht-’ ‘Ja.’ ‘Soll n das sein.’ ‘Na.so-so’ (G.K.E.s.116) ‘was so-so-’ ‘Eben so,seine Pflicht,nicht.’ (MSDS.s.98) Tobias ile Pit arasında geçen bu diyalog da kesik cümleler Pit’in tereddütlerini ve kuşkularını yansıtmaktadır. Okur, cümleleri tamamlayarak Tobias’tan önce vatan borcunun savaşa katılmak olduğunu kavradığından baba oğul arasındaki diyalogu bir bilen olarak takip eder. Pit’i tereddüde iten okulda önemsediği öğretmen ile babasının düşünceleri arsındaki farklılık olmuştur. Herkes kaybedilmiş bir savaştan yana olurken, baba ailesini uzak tutmaya çalışmaktadır. Çocuk, militarizm yanlısı dışarıdaki otorite ile barış yanlısı evdeki otorite arasında kalmıştır. Güvensizligin, sıkılganlığın ve hatta korkunun yarattığı bu ikilem kesik cümleler aracılığıyla diyaloga yansımıştır. Düşünmeye Dayalı Üslup Unsurları İroni: Alay; benzerliklere değil de, karşıtlığa dayanarak yapılan dilsel değişmeceye ironi denmekte ve yaşama karşı alaycı bir yaklaşımı belirtmek üzere kullanılmaktadır. Anlatımda mesafeyi sağlar ve anlatıcının nesnellik kaygısını gösterir. ‘Evet dedi yüzbaşı ‘vatan utanç duymaz artık sizden ötürü’ (C.Y. s.11) ‘Ja,sagte der Hauptmann;das Vaterland braucht sich ihrer nicht zu schamem’ (A.s.23). Buradaki çelişki çocukların utanç duyması değil, tam tersine savaş yanlılarının çocuklardan beklenen fedakârlık nedeniyle kendilerinden utanç duymaları gerektiği dile getirilmiştir. İlk sıradakiler arasında Greta ile çocukları görüyorum. Schorsch ile dünya barışının öbür mensupları karanlıkta oturuyorlar.(K.Ç.G. s.51) Erkenn in der ersten Reihe eben noch Grete und die Kinder.Schorsch und die anderern vom Weltfrieden sitzen im Dunkel’ (MSDS.s.42) ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ kısa hikâyesinden yapılan bu alıntıda pasifist kahramanın gözünden duruşma salonundaki insanların düşünceleri ışığa yüklenen aydınlık-karanlık karşıtlığıyla verilmiştir. Kendisini destekleyen ailesi aydınlıkta, ‘dünya barışını’ 38 Birkan KARGI savunduğunu iddia eden silahlanma yanlıları ise karanlıktadırlar. Eleştirilen, barış adına benimsenen silahlanmadır ‘Bizim sütçü kaldırıma çıkıyor.’şu işe bak Herr Hase, benim büyük oğlanı...’ ‘Latince’yi verdi mi’ diye soruyorum. ‘Latince yi mi?’ diyor bizim sütçü, Ne Latincesi? Astsubay okuluna kabul ettiler bayım.’ (K.Ç.G. s. 59) ‘Kommt der Milchmann über Damm.’nu denken Sie sich,Herr Hasse,mein Altester,nicht-’ ‘Fein’ sage ich;’hat er’s geschafft in Latein?’ ‘Letein?-’ sagte der Milchmannn;’wieso denn Latein?Angenommen auf der Unteroffizierschule hamsen’ (MSDS.s.49) Bu alıntıda savaşın bitmesinden sonra barışçıl bir düzenin kurulması beklenirken eğitim kurumlarının dahi insanları yeniden silahlanmaya yönlendirmesi ‘Hümanizm ve Militarizm’ çatışmasında militarizmin ön alabileceği eleştirilmiştir. Sorular: Karar soruları, açıklama gerektiren sorular ve retorik sorular, kısa hikâyelerde anlatımın zenginleştirilmesi ve içeriğin daha çarpıcı vurgulanabilmesi için çok sık yararlanılan üslup özellikleri arasında yer alır. ‘Ah dedi rahip gülümseyerek, ah sevgili çocuklar, peki biliyor musunuz, biliyor musunuz ki, sizleri ötede, düşmanın uzaktaki çorak ülkesinde koruyacak biri vardır? Hayır, dedi çocuklar’.(C.Y. s.10) ‘Ach’ sagte der Pfarrer und lächelte,’ach,ihr lieben Kindlein,wisst ihr denn aber auch,dass Einer ist,Der euch beschützt?’ ‘Nein,’sagten die Kinder. Cepheye Yollanırken adlı kısa hikâyeden yapılan alıntı kışladan çıkmak üzere olan çocuklarla askeri rahibin soru cevap şeklinde geçen konuşmasını yansıtmaktadır. Sorular çocukların seviyesine uygun ve bilişsel bir beceriyi gerektirmeyen, onaylayıcı veya reddedici karar cümleleridir. Çocuklara yöneltilen soruların yapısının basitliğine karşın, içeriğinin çok ağır olması yani form ile içerik arasında yaratılan karşıtlık savaşta erken olgunlaşmak zorunda kalan çocuklara yüklenmek istenen sorumluluğun suçlularının okur tarafından daha iyi algılanmasını kolaylaştırmaktadır. ‘Kim ölmüş? Klott mu Gott mu ne, ona benzer bir şey işte’ (G. s.16) ‘Wen denn?’ ‘Klot oder Gott oder so ähnlich’ (B.s.13) ‘Gömme’ adlı kısa hikâyedeki ‘kim’ soru zarfıyla oluşturulan cümle, ismi içeren bir açıklamayı gerektirmektedir. Ancak ses uyumundan yararlanılarak verilen yanıt, savaşta insanların ölümü ne kadar kanıksadıklarını ve tanrının bile insanları çoktan terk etmesi nedeniyle gelecekle ilgili umutlarının ve inançlarının kalmadığını ima etmektedir. Retorik sorulara örnek olarak alınan aşağıdaki sorularda da görüldüğü gibi sorular soruyu soran tarafından cevaplanmıştır. 39 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası ‘Siz gerçekten insanın diliyle mi konuşuyorsunuz? Elbette değil, diyeceksiniz, insanın diliyle konuşmuyorum elbet’. (T.Ş.T.B.M. s. 25) ‘Sprechen Sie eigentlich die Sprache des Menschen? Naturlich nicht,sagen Sie. Ich spreche die Sprache des Menschen.(B.T.s.102) Bir taksi şoförü olarak çalışan eski bir askerin başrahibe mektubundan alınan ve kendisi tarafından cevaplanan bu retorik soru hem okuyanı düşündürmekte hem de hesap sorarak hikâyenin akış hızının artmasına yardımcı olmaktadır. Cevap düşünceyi pekiştirmekte ve okuru yönlendirmektedir. Soru, yaşanan trajediden suçluluk duymayan sorumluları eleştirmek amacıyla sorulmuştur. ‘Çocuğun nesi var neden bu kadar sesiz?’’yorgun dedi Kadın. Adamın soluk alıp vermesi düzelmeye başlamıştı Uyuyor musun? diye sordu kadın, Adamın sesi çıkmadı.’ (K.s.34) ‘Was ist mit dem Kind;warum ist es sostill?’ ‘Es ist müde’sagte die Frau. ‘Der atem des Mannes fing an,regelmässig zu gehen.’Schlafst du?’fragt die Frau. Der Mannn schwieg. (AF.s.28) Yukarıdaki alıntıda kadının sorusuna adamın cevap verememesi okurun hikâyeye katılmasını gerekli kılmıştır. Adam içgüdüsüne yenilip işlediği suçu kendisine bile itiraf edemeyip susarken cevabı okuyucuya bırakmaktadır. Asıl soru, gerçek suçlu kim? sorusudur. Karşılıklı Konuşmalar Araştırmanın bu bölümünde W.Schnurre’nin öykülerinde diyaloglara yer vermesi nedeniyle figürlerin karşılıklı konuşmaları da analiz edilmiştir. Karşılıklı konuşmalar dramların temel malzemesi olduğu için alanda yapılan incelemeler daha çok dramları kapsamaktadır. Volker Klotz dramda ‘konuşmaları’ sistematikleştirirken, Klaus Berghahn diyalogu ‘Haber ve Retorik’ diyaloglar adı altında ve her biri de kendi içinde üç alt gruba ayırarak şekillendirmiştir. Ayrıca K. Beihardt da ‘karşılıklı konuşmaları yedi başlık altında toplamış ve değerlendirmiştir. Lora Lucas ile Edda Weigand tarafından kaleme alınan ‘Diyalog analizleri I ve II’ alanlarındaki farklı bakış açılarını oluşturmuşlardır’. Birçok şeyi kısa sürede etkin şekilde vermek zorunda olan kısa hikâye yazarları bu dil kullanımına duyarsız kalamamış ve anlatım gücünü arttırmak için sıkça kullanmışlardır. Karşılıklı konuşmalar kısa hikâyelerde anlatıcının ortadan kalktığı ve her türlü retorik unsurun dil aracılığıyla doğrudan verilebildiği anlatım şekillerindendir. Konuşmaların kullanılması anlatıcıyı geriye iterek okura kurmaca dünyanın içine girebilme fırsatını kazandırır. Ayrıca konuşmaların gölgelenmesiyle çelişkinin sürmesine yardımcı olarak gerilimin artmasını sağlar, olay akışını hareketlendirerek yazarın vermek istediği düşünceyi ya doğrudan vermeyi ya da okura buldurmayı amaçlar. Öykü metinlerindeki kurmaca konuşmalar toplumdaki kişiler arasındaki gerçek konuşmaların yapay biçimleridir. Diyaloglara katılanların söylemleri, konuşmayı sürdü40 Birkan KARGI rebilmeleri için bağlama uygun olmalıdır. Bunun olmaması öyküde toplumsal eleştiriyi oluşturur. Bu durum kısa hikâye yazarına istediğini daha kolay verme fırsatını yaratır. Karşı Çıkmak Gerekiyordu kitabındaki kısa hikâyelerdeki ‘Karşılıklı Konuşmalar’ K. Berghahn ve Beihardt’ın ilkeleri doğrultusunda ele alınıp incelenmiştir. Duruşma İçerikli Karşılıklı Konuşmalar Duruşma konuşmalarında bir sorgulayan bir de sorgulanan vardır. Karşılıklı konuşmanın (Wechselrede) ideal formudur. Konuşma süreci, katılanların kutuplaşmasıyla ve soru cevap şeklindeki karşılıklı ifadelerle gelişir. Amacı, sadece geçmişteki bir olayın açıklanmasını sağlamak değil aynı zamanda öykünün temel konusuna yönelik ilişkilerin belirginleşmesine yardımcı olmaktır. Karşı Çıkmak Gerekiyordu adlı kısa hikâye duruşma salonunda geçmektedir. Pasifist Hans Hase görünürde havagazı memurunu dövme nedeniyle yargıç önüne çıkarılsa da aslında savaşa ve yeniden silahlanmaya karşı çıktığı için yargılanmaktadır. Yargıç diyor ki ‘Davacı olanları anlat bakalım’ Havagazı memuru ayağa kalkıyor. Titriyor, ‘İçeri girmiştim,’ diyor. ‘Nerden içeri?’diye soruyor benim avukat. ‘Kesmeyin’ diyor yargıç, ‘İçeri girmiştim, diyor havagazı memuru, ‘gaz parası almak için yatağa uzanmıştı.’ ‘Kim’ diye soruyor savcı. ‘O’ diyor, havagazı memuru beni gösterip ‘Ee?’ ‘Hiç, Uyuyordu’. (.....) ‘Yataktan doğruldu,’ ‘Yaa? Sonra?’ ‘Fırlayıp gırtlağıma sarıldı.’ ‘Peki siz?’ ‘Ben mi?’ ‘Evet.’ ‘Yere yuvarlandım’ ‘Ya o?’ ‘O mu?’ ‘Evet.’ ‘Vurdu.’ (K.Ç.G. S.50) Sagt der Richter: ‘Schildern Sie den tatbestand,Klager.’ Der Gasmann steht auf.Er zittiert.’Ich komm rein’ Sagte er. ‘Wo rein? Fragt mein Verteidiger. ‘Unterbrechen Sie nicht,’sagt der Richter. ‘Ich komme rein’,sagt der Gasman,’und will kassiern. Liegt er im Bett.’ ‘Wer ‘,fragt der Anklagevertreter. ‘Er’, sagt der Gasmann und deutet auf mich. ‘Und?’ ‘Nichts und. Er schlief.’ (...) ‘Fuhr er im Bett hoch’ ‘Aha.Und?’ ‘Raus und mir an die Gurgel.’ ‘Und Sie?’ ‘Ich?’ ‘Ja.’ ‘Fiel hin.’ ‘Und er?’ ‘Er?’ ‘Ja’ ‘Schlug zu’ (MSDS.s.41) Hâkim ile davacının arasında sözcük değişimi ile devam eden ve suçlama getiren sorgulama avukatın, savcının diyaloga katılmasıyla genişleyerek devam etmektedir. Konuşmacıların değişimi esas suçlamayı geciktirse de merak unsurunun artmasına neden olmaktadır. Karşılıklı konuşmalar ilerledikçe kutuplaşma belirginlik kazanmaktadır. 41 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası Baskılama İşlevi Olan Karşılıklı Konuşmalar Çizmeyi aşma delikanlı,’ diyor general. ‘Ha’di göreve katıl da bir hapis cezasıyla kurtul. Ha?’ ‘Uzlaşma istemiyorum,hakkımın tamamını istiyorum.’ diyorum. ‘İyi ya işte diyor General ‘Siz göreve katılırsınız bizde ölüm cezasını kaldırırız’. Size hak tanınmasından daha öte,öyle değilmi?’ ‘Yoo’ diyorum’ ‘Tam altıbuçuk yıl katıldım o çılgınlığa yetti artık. ‘Ben yapacağımı yaptım’ ‘Şehit sayılırsın desene’ (KÇG.s.75) ‘Sein Se doch nett,junger Mann’ sausel der General. Tun Dienst, und Se kommn mit einer Freiheitsstrafe weg’ Na-?’ Sie verstehn mich nich richtig’, sag ich.’Ich will kein kompromiss, ich will Gerechtigkeit.’ ‘Also’ sagt der General’Sie tun Dienst und wir erlassen Ihnen die Todesstrafe Doch mehr als ferecht,wie?’ ‘Nee’,sage ich.’Sechseinhalb jahre den Wahnsinn mitgemacht; nu is Schluss. Bin bedient.’ ‘Mertyrer sozu sagen’ (MSDS.s.63) Cesaret kırmaya yönelik bu konuşmalarda, mahkeme sonucunu önceden bilen soruşturmacılar Hanne’yi ilkeleri ile yaşamı arasında seçim yapmaya zorlamışlardır. Hanne’nin general tarafından terslenmesi ya da alaya alınması yetkililerin traji-komik tutumları karikatürize edilerek eleştirilmiştir. Hanne’ye ismiyle hitap edilmeyerek kişiliği görmemezlikten gelinmiştir (Depersonalisieren). Kendisi, davalı, genç adam, tutuklu 747, üçüncü tekil şahıs ‘O’ ve hatta vatan haini olarak adlandırılmıştır. Amaç Hanne’yi düşünmekten uzaklaştırarak yeni sistemin her dediğini tereddütsüz yapan, kişiliksiz bir makine yapabilmektir. İkna İşlevi Olan Karşılıklı Konuşmalar ‘Yavaş konuş. Bağırma öyle’ Beni bir kenara çekiyor: ‘Hanne, bak beni bir dinle hele...’ ‘dinliyorum’ diyorum; ‘kulağım sende ‘Senin istediğin şey saçma ‘Saçma mı? Ne demek ?’ ‘Eh işte, tehlikeli; mantıklı ama’ Ya’ diyorum iyi öyleyse, Schorsch bocalıyor ‘yani değişmiş bir şey yok. Yalnız..’ ‘Şerefe’ diyen sekreter, gönüllü kızlardan biriyle kadeh tokuşturuyor. ‘Yalnız?’ Schorsch öksürüyor ‘Bak Hanne: Önce birlik olunacak,tamam sonra, sonra yavaş yavaş,yine dönülür,değil mi ? 42 ‘Leise! Nich doch so laut!’Nimmt mich beiseite.’ Hanne, Alter; nu hör doch mal zu’ ‘Ich hör’ sage ich; ich hör tadellos. ‘Doch n Unding,was de da willst.’ ‘n Undig-?Wieso’ ‘Na gefährlich;doch logisch.’ ‘So-’,sag ich ‘Aha’ Er druckst.’Mein,im Grund hat sich nichts geandert.’Bloss-. Prost’ rülpst der Umbruchredakteur und stösst mit den volontarinnen an’ ‘bloss?’ Schorsch hüstelt.’Sieh mal; zuerst, dada muss man eben mitmachen, stimmt’s, Später, so allmählicda kann man ja dann (...) wieder umschwenken, nich.’ Birkan KARGI ‘Dönmek mi’ diyorum.’Evet evet elbette bal gibi dönülür’ ‘Bana bak’ diyorum ,’sende utanma yokmu?’ ‘Şşt diyor.’Hanna anlamaya çalış. Delilik olurdu, intahar demek düpedüz’. Telefon çalıyor. (KÇG.s.69) ‘Umschwenken.’ sag ich; ja ,ja; kann man. Kotz über ist mir. ‘Mensch, sag mal; schamst n dich nich. ‘Psst’ macht er. ’Hanne, Junge: versteh doch. War doch Wahnsinn jetz;war doch glatter Selbstmord. (...) Klingelt s Telefon. (MSDS.s.58) Karşı Çıkmak Gerekiyordu adlı kısa hikâyeden yapılan bu alıntı daha önceden savaş karşıtı olan ancak sonradan silahlanma taraftarlarına katılan Schorsch un Hanne’ nin düşüncelerini değiştirme gayretlerini içermektedir. Diyalog Hanne’nin yatıştırılmasını, ikaz ve ikna edilmesini amaçlamaktadır. Garson kızların kutlamaları ve telefon zili, konuşmanın akışını keserek taraflara yaşamı hatırlatıp ikna gerekçesini kuvvetlendirmiştir. Çağrıştırma İşlevli Olan Karşılıklı Konuşma ‘...makineli tüfekler astımlı bir sesle ateş ediyordu. ‘Pit başını biraz kaldırdı.’ ‘Baba’ ‘Hm’ ‘Öğretmen-’ ‘Öğretmen diyor ki, vatan borcunu ödemeyen-’ ‘Kim ne ödemeyen?’ ‘Vatan borcunu.’ ‘Vatan borcunu mu?’ ‘Evet.’ ‘Neymiş o ‘Ne işte-ne?’ ‘Dedim ya işte vatan borcu.’ ‘Hm.’ Tobias, çektiği iki sepet ipini birbirine düğümledi. ‘Vatan borcunu ödemeyen vatan hainiymiş’ dedi Pit. ‘Ya?’ ‘Evet.’ ..Sonra piposunu ağzından çekip karıştırmaya koyuldu. ‘Hm,’ dedi Mund (....) pipoyu yine ağzına koydu. ‘Yaa. Demek böyle.’ (G.K.E. s.116) ‘krachten asthmatisch tuckernde Maschinenpistolen Pit hob ein enig den Kopf . ‘Pap.’ ‘Mhm.’ ‘Der Schullehrer-’ ‘Der Schullehrer sagt,wer seine Vaterlandspflicht nicht erfüllt-’ ‘Wer seine was nicht erfüllt-?’ ‘seine Vaterlandspflicht. ‘Ja.’ ‘Na,so-so-’ ‘was:so-so-’ ‘Na,sag ich doch:seine Vaterlandsplicht’ ‘Hm.’ ‘Tobias zog zwei Reusenmaschen zusammem Verknotete sie. ‘n Feigling war der’ sag Pit ‘So.’ ‘Ja.’ (...) Dann nahm er die Pfeife aus dem in ihr herum. ‘Mhm’machte er. (...) schob sich die Peife wieder in den Mund. ‘Aha.So ist das also.’ (HaS.s.99) 43 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası Alıntı konuyu açmak isteyenle kapamak isteyen figürlerin konuşmalarını içermektedir. Sonu gelmiş bir savaşın seslerinin kapısını çaldığı sırada Pit ‘vatanseverlik’ ve ‘vatan hainliği’ kavramlarını tanımlamak ve kendisinin yerini belirlemek istemektedir. Karşısında bir tarafta savaş yanlısı öğretmeninin söylemleri diğer tarafta ise savaş karşıtı babasının tutum ve davranışları bulunmaktadır. Konuşmalardaki eksik cümleler ve tereddütlerin oluşturduğu imalar, boş alan yaratarak esas söylenmek isteneni önce okura söyletmeye amaçlamaktadır. Karşılıklı konuşmaların akışında okur ‘vatan haini’ sözcüğüne Pit’in açıklamasından önce ulaşmaktadır. Konuşmanın gerilimini oluşturan ve üç kez kullanılan ‘Hm’ sözcüğü birbirinden farklı anlamlarda kullanılmıştır. Birinci ‘Hm’ sözcüğü diyaloga hazır olduğunu belirten ‘efendim’ anlamında, ikinci ‘Hm’ sözcüğü ‘merakı’, üçüncüsü ise ‘hayal kırıklığını’ içermektedir. Hayal kırıklığı öğretmenin öğrencilerine barış yerine savaşı önermesinden kaynaklanmıştır. Savaş sonrasında ülke için eğitimin önemini bilerek ve eğitmenlerin güvenirliliğini sarsmamak adına kendi düşüncelerini saklamış ve ‘Yaa, demek öyle’ söylemiyle sadece katılmadığını ima edip tartışmadan kaçınmıştır. Düşüncelerini dile getirmeden sakınma, aynı zamanda ‘diyalogun kırılması’ görevini de üstlenmiştir. Alıntının kurgusundaki “Hm! Sözcüğünün işlevi Cyrano de Bergerac’daki Roksan ile Cyrano’nun postanedeki buluşma sahnesindeki “Ya!” sözcüğünün işlevini hatırlatmaktadır. Roksan’ın kendisini sevdiğini itiraf edeceği sanısı üzerine kurulu karşılıklı konuşmada Cyrano’nun birbiri ardına kullandığı “Ya!” sözcüğü, birden fazla düşünceyi anlatmaktadır. “Ya!” sözcüğü önce ümidi, sonra merakı son olarak da hayal kırıklığını çağrıştırmıştır. Tartışma İçerikli Karşılıklı Konuşma Kısa hikâyenin hiçbir yerinde savaş karşıtlığı ve savaşın açtığı yaralar doğrudan dile getirilmemiştir. Bütün yöre halkı sonu gelmiş bir savaşa katılmak için can atarken Tobias hümanist bir anlayışla günlük yaşamı içerisine savaşı sokmayarak, hatta görmezlikten gelerek silahlanmayı reddetmiştir. Aşağıdaki alıntıda iki farklı görüş karşı karşıya gelmiştir. Muhtarın savaş yanlısı baskıları Tobias’ın ‘ben savaşmak istemiyorum’ anlamına gelen ‘Ben balıkçıyım’ sözüyle karşılık bulmuştur. ‘Şöyle böyle yarım saat bekledik seni’ dedi muhtar ‘Göle çıkmıştım.’ Ağzındaki bira köpüğünü silen Tobias, bardağı Pit’e uzattı. ‘Kalanı da sen iç bakalım.’ ‘Hep göl, hep göl, duyduğum hep bu, dedi muhtar. ‘Doğru duyuyorsun.’ ‘Be adam, savaş var savaş.’ ‘Borcum ne kadar?’ ‘Bira bedava tarafından. ‘Meyhaneci 44 ‘War auf m See.’Tobias wischte sich den Bierscham vom Mund und reichte das Glas hoch zu Pit. ‘Mach Rest.’ ‘Ich höre immer See’,sagte der Burgermeister. ‘Da hörste richtig.’ ‘Mensch,is doch Krieg!’ ‘Was macht’s n.’ ‘Freibier.’ der Wirt zuckte die Schultern. Birkan KARGI omuz silkti. ‘Ee, yukarıdan ne haber bitirdin mi?’ ‘Bir dakika,’ dedi Pit. Birayı sonuna dek içip bardağı Tobias’a uzattı. ‘Tobias bardağı tezgâhın üzerine koydu. ‘Hepinize iyi akşamlar.’ ‘Hey’ diye bağırdı muhtar arkasından; ‘tüfeğin nerde yahu?’ Tobias olduğu yerde durdu. ‘Ben balıkçıyım.’ ‘Ee, ne olacak yani?’ ‘Ne mi olacak?’ dedi Tobias, ‘daha ne olsun yani?’ (GKE.s.106) ‘Na,was is:Fertig,da oben?’ ‘Moment’, sagte Pit.Er trank aus und reichte Tobias das Glas. Der stellte es auf die Theke zurück. ‘n abend,allerseits.’ ‘He _!’ rief der Burgermeister ihm nach;’wo hast n überhaupt dein Gewehr?’ Tobias blieb stehen.’Ich bin Fischer.’ ‘Na und-?’ ‘Ebend’,sagte Tobias:’nichts und’ (HaS.s.90) Bildirme İşlevli Karşılıklı Konuşma ‘Demek koştun? Neden peki?’ ‘Gerannt biste? Wieso?’ ‘Şey işte, evde seni bekliyorlar da ondan’ ‘Kim bekliyor?’ diye sordu Pit. ‘Na,weil se warten zu Hause,dass du nu kommst.’ ‘Köyden beş kişi’ ‘Wer ‘Fragte Pit. ‘Sıkı tutunun’, dedi Tobias, ‘şu sepetleri asayım.’ ‘Fünf Stück aus m Dorf’ ‘Yeşilli de beraber mi?’ ‘Haltet euch fest’Sagte Tobias;’Ich hang die Reusen jetzt auf.’ ‘Beraber’ ‘Der Grüne mit bei’ ‘Başka kim var?’ ‘Der auch’ ‘Muhtar, öğretmen, eczacı; bir de itfaiyeden biri.’ ‘Wer n noch.’ ‘Üniforma giymişler mi?’ ‘Der Burgermeister,der Lehrer,der Apotheker, und einer von der Feuerwehr.’ ‘Kollarında pazıbentler var sadece, üzerlerinde rüzgâr mı yazıyor fırtına mı ne? ‘Uniform as ?’ ‘Fırtına Birliği, sersem... Daha okumaktan haberin yok ‘Volkssturm,du Ei,Nich mal lesen kannste.’ (G.K.E. s.99) (HaS.s.84) ‘Bloss so ne Armbinden um;steht was mit Wind oder Sturm drauf.’ Güssel, köyden birilerinin kendisini görmeye geldiklerini söylemesine rağmen Tobias kayığını kıyıdan uzaklaştır. Tobias kimlerin niçin geldiğini tahmin ederek diyalogu sürdürmek istemez. Ancak Pit diyalogu sorularla sürdürerek Tobias’ın ilgisini ‘savaş’ konusuna çekmek ister. Gussel ve Tobias arasında bilgilenmeye yönelik konuşma, Gussel ile Pit arasında devam eder. Savaş yanlısı ziyaretçilerin hiç birisi kasıtlı olarak ismen belirtilmemiştir. Genellemeler altında ifade edilerek kişiliksizleştirilmişlerdir. Savaş taraftarları özne olmaktan çıkıp nesne haline gelmişlerdir. Tobias ise özne olmak için 45 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası direnmektedir. Alıntılanan ‘bilgi amaçlı karşılıklı konuşma’ savaş karşıtı toplumsal eleştirinin yapılmasına yardımcı olmuştur. Haber İşlevli Karşılıklı Konuşma ‘Mermiyi yedi’ diye bağırdı Pit, ‘duymuyor musunuz, yanıyor, yanmaya başladı.’ ‘Bu mu?’dedi Güssel, ‘bu da balaban işte.’ ‘Yanan kim?’ diye bağıran Trude, kucağındaki peçeteye yapıştı. ‘Tank yahu tank... İçindekiler çıkıyor. Hoh hoh, hoh, Bay General hoplasın dursun şimdi bakalım..’ ‘Sen önce yemeğini bitir önce.’ (G.K.E. s.125) ‘Getroffen!’Schrir Pit;’Leute,er brennt!’ ‘Das-?’ sagte Güssel.’Na,soll die Rohrdommel sein! ‘Wer brennt’,fragte Trude und knautschte ihre Serviertte im Schoss. ‘Der Panzer,Mensch!,Jetzt booten se aus!Hö,hö,nu kann er aber hopsen,der Herr General!’ ‘Ich würde sagen,du setzt dich und isst erst zu Ende.’ (HaE.s.107) Daha çok dramlarda sahne dışındaki gelişmeleri sahneye aktarmak için kullanılan bu diyalog çeşidi kısa hikâyede olay akışını hareketlendirme rolünü üstlenmiştir. Evin içerisinde savaştan çok uzak, huzurlu bir yaşam sürerken dışarıda gerçekleşen vahşi savaş Pit’in heyecanlı ve yanlı aktarımıyla içeri taşınmıştır. Ancak dış uzamın iç uzama baskısı annenin müdahalesiyle geçici olarak önlenmiştir. Savaş haberlerinin akışı annenin konu değiştiren ikazıyla sona ermiştir. Diyalog Şeklindeki İç Monolog ‘Bay rahip daha başlarken sormak niyetindeydim: Siz gerçekten insanın diliyle mi konuşuyorsunuz? Elbette değil, diyeceksiniz. İsa’nın dinini yayarken, diyeceksiniz, insanın diliyle konuşmuyorum elbet.(...)Ve soruyorum.Soruyorum, Bay rahip: Siz daha çok şeytanın diliyle konuşmuyor musunuz acaba?’ (T.Ş.M. s.25) ‘Herr Pfarrern,dabei wollte ich schon zu Anfang fragen;Sprechen Sie eigentlich die Sprache des Mennschen? sagen sie doch ‘ Naturlich nicht’ (...) Und frage. Frage, Herr Pfarrer: Sprechen Sie nicht vielmehr die Sprache des Teufels?’ (BeT. s.100) Yukarıdaki alıntı 1974 yılında W.Schnurre tarafından yazılan Bir Taksi Şoföründen Tümen Başrahibine Mektup adlı kısa hikâyesinden yapılmıştır. Savaş sonrasında taksi şoförlüğü yapan eski bir askerin, rastladığı tümen rahibi aracılığıyla savaş dönemiyle hesaplaşması monolog şeklinde anlatılmaktadır. Mektup tarzındaki anlatı, savaşa katılan ‘herhangi biri’ figürünün başrahibe yönelttiği soruları yine kendisinin cevaplaması nedeniyle yer yer diyalog şeklindeki monolog haline dönüşmüştür. Bu ifadeler, kısa hikâyede sorgulamanın ve bilgi aktarımının yapıldığı bölümleri oluşturmaktadır. 46 Birkan KARGI Sonuç İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki dönemi ‘Çoraklaşma’ süreci diye adlandıran Wolfdietrich Schnurre’nin, Günther Eich ve birkaç arkadaşıyla birlikte Alman dili ve edebiyatını militarist söylemlerden uzaklaştırma ve geliştirme gayretleri önemli rol oynamıştır. Dönemsel özelliklerden dolayı W. Schnurre kısa hikâyelerinde savaş nedeniyle çaresiz kalan insanların sorunlarını etkileyici bir dil kullanarak anlatmış ve okurları uyararak mücadeleye davet etmek istemiştir. Bu bağlamda W.Schnurre’nin 1945 ve 1950 yıllarını kapsayan Türkiye’de ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ (Man sollte dagegen Sein) adlı kitabında yer alan öykülerin üslup incelemeleri yazarın ve yapıtlarının daha iyi değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır. Adı geçen kitaptaki kısa hikâyeler W. Schnurre’nin erken dönem yapıtları arasında sayılmaktadırlar. ‘Cepheye yollanırken’, ‘Gömme’, ‘Karşı çıkmak gerekiyordu’ gibi bu sürecin ilk dönem kısa hikâyelerinde diğerlerinden farklı olarak metaforlardan mümkün olduğunca kaçınılmış, günlük dil benimsenmiş, uzun cümleler yerine, art arda dizili ve birbirine çağrışım zinciriyle bağlı kısa cümleler kullanılmıştır. Sade özentisiz konuşmalar, yer yer eş sözler kısa, anlamlı ifadeler ve grotesk, alaycı (ironi) anlatım tutumu, illüzyon kırılması (desillision) gibi unsurların yardımıyla yabancılaştırma yaratılmış ve böylelikle okuyucuya savaş gerçeği üzerinde daha fazla düşünebilme fırsatı verilmiştir. İkinci dönemi oluşturan yapıtlarından ‘Bir Taksi Şoföründen Tümen Rahibine Mektup’, ‘Kaçarken’ ve ‘ Dönüş’ adlı yapıtlarında suçluluk, korku, endişe ve şüphe motifleri iç monologlar ve soru yanıt aracılığı ile sorgulama, klimax ve antiklimax, mecaz söylemlerin az olduğu, duygusallıktan uzak cümleler kullanılmıştır. Daha sonraki kısa hikâyelerde ise ironi, kişileştirmeler, benzetmeler ve eksiltilere yer verilirken, mübalağa ve oxsimoron daha az kullanılmıştır. Kısa hikâyelerin ritmini hızlandıran sözdizimsel üslup unsurlarına hemen hemen tüm yapıtlarda oldukça sık yer verilmiştir. Yapıtlardaki anlatı ritmindeki bu zenginlik karşılıklı konuşmalardaki çeşitliliğin kullanılmasıyla çoğalmış ve okur-kurmaca ilişkisi daha etkin kurulabilmiştir. Diyaloglar yazarın gözlemlediği savaşın getirdiği toplumsal baskı altındaki bireyin konumunun eleştirisini aşırılığa kaçmadan, özentisiz ve yalın bir şekilde anlatılmasını kolaylaştırmıştır. Ayrıca figürler arasındaki ilişkiler ve bu ilişkilerden oluşan çelişkiler anlatıcının aradan kalkması nedeniyle daha anlaşılır hale gelmiştir. Karşılıklı konuşmalar haber, bildirme, tartışma, ikna, duruşma, çağrıştırma ve baskılama gibi işlevler üstlenmişlerdir ve sürdürülmelerinde haklı çıkma, çekinme, suçlama, yatıştırma, cesaret kırma gibi etkiler önemli rol oynar. Diyalogların çoğunda karşılıklı işbirliği ilkelerine uyulmadığı, farklı şekillerde sürecin bozulduğu görülmüştür. Karşılıklı konuşmalar ‘konu değişimiyle’ ya da tereddüt ve çekinmeden kaynaklanan ‘susma’ ile gölgelenmiştir. Ayrıca yanlış anlamalar, eksik cümleler, ironi, bilgilendirmede eksiklik, basit yalanlar tarafların düşüncelerini dile getirmede ve dramatik gerilimin yükselmesinde önemli rol üstlenmiş47 Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ Kitabını Oluşturan Kısa Hikâyelerin Savaş Sonrası lerdir. Sonuç olarak ‘Karşı Çıkmak Gerekiyordu’ adı altında derlenen kısa hikâyelerde W. Schnurre sözcüğe, cümleye, düşünceye dayalı üslup unsurlarını ve karşılıklı konuşmaları artarak kullanmış ve kendine özgü, dinamik, kolay anlaşılan farklı bir stil oluşturarak okurları savaş konusunda uyarmıştır. W. Schnurre, W. Borchert ve H. Böll gibi savaş sonrası Alman edebiyatının gelişimine önemli katkılar sağlamıştır. Kaynakça Adelhoefer, Mathias, Wolfdietrich Schnurre, Ein deutscher Nachkriegsautor (Centaurus Verlag: 1998) Aksan, Doğan, Şiir Dili ve Türk Şiiri (Ankara: Engin Yayınevi, 1995) Arnold, Heinz Ludwig, Kritische Lexikon zur deutschsprachigen Gegenwartsliteratur. Band 8. München. Aytaç, Gürsel, Oluşum Aylık Sanat ve Düşüm Dergisi. Yıl.10, Sayı 163, Ocak 1983. Beinhardt, Karl, Otto Kübler und Dietrich Steinbach, Formen des Gesprächs im Drama (Stuttgart: Klett Verlag, 1979) Çolak, Mustafa, Eine vergleichende Stiluntersuchung in Borcherts-und Benders Kurzgeschichten (Samsun: 1997) Einecke, Günther, Unterrichtsideen Textanalyse und Grammatik (Stuttgart: Klett Verlag, 1993) Erden, Aysu, Kısa Öykü ve Dilbilimsel Eleştiri (Ankara: Gündoğan Yayınevi, 1998) Fritz, Gerd, Handbuch der Dialoganalyse (Tübingen: (Hrsg.) F. Hundsnurscher, 1994) Gennet, Gerard, La Rhétorique, Figures III (Suil: 1972). Halliday, Michael A. K., An Introduction to Functional Grammar (London: Edvard Arnold, 1985) Halliday, M.A.K Linguistic Function and literary style, the Stylistic Reader (London: Edt: J.J. Weber, Arnold, 1996) Kallmeyer, Werner, (Hrsg.) Gesprächsrhetorik, rhetorische Verfahren im Gesprächsprozess (Tübingen: 1996) Kotthoff, Helga, Ironie und Text (Frankfurt: 1997) Lausberg, Heinrich, Elemente der Literarischen Rhetorik (München: Max Huber Verlag, 1963) Lucas, Lore, Dialogstrukturen und szenischen Elemente im deutschsprachigen Drama des 20. Jahrhunderts (Bonn: H. Bouvier Verlag, 1969) Maindueneau, Dominique, Element de linquistique Litteraire (Bordas: 1986) Pospelov, Gennadiy N., Edebiyat Bilimi, (Çev.)Yılmaz Onay (İstanbul: Ekinci Matbaası, 1995) Schnurre, Wolfdietrich, Kritik als Waffe zur Problematik der Kurzgeschichte, in Deutsche Rundschau (1961) Schnurre, Wolfdietrich, Üben ein gefährliches literarisches Vorbild in; fünfzehn Autor suchen sich selbst. Model und Provokation, hrsg. U. Schulz, s. 31-32 (München: 1967) Schnurre, Wolfdietrich, Karşı Çıkmak Gerekiyordu, (Çev.) Z. Selimoğlu (İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 1999) Selçuk, İlknur, Wolfdietrich Schnurre’nin ‘Als Vaters Bart Noch Rot War’ adlı Yapıtında İdeal Değerlerle Gerçeklik Çatışması, Yüksek lisans Tezi (Erzurum: 1996) Simpson, Paul L, Ideology und Point of wiev (Londen: Routledge, 1993) Widmer, Urs, 1954 oder die Neuesprache, Studien zur Prosa der Jungengeneration (Düsseldorf: 1983) 48 Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Journal of Arts and Sciences Sayı: 11 / Mayıs 2009 Dünyazatname: John Barth’ın Anlatı Irmaklarında Bir Gezinti İsmail ÖĞRETİR* Özet John Barth’ın anlatılarında sözlü geleneğe dayanan öyküleme geleneği belirleyici bir rol oynar. Bu yüzden Barth’ın kurgusu postmodernizmin geleneği kullanıp suistimal etmesi ve istikrarsızlaştırmasıyla örtüşür. Öykü döngüsüne ve çerçeve hikâyeye dayalı çokkatlı anlatılar sunan Barth, kendi kurgusunda hem metinsel bir uzam hem biçimsel bir araç olarak Somadeva’nın Kathasaritsagara’sının (Öykü Irmaklarının Okyanusu) ve özellikle Binbir Gece öykülerinin döngüsel çerçevesini kullanır. Bu çalışma, Masal Masal İçinde: Khimaira’da yer alan üç mitolojik öyküden biri olan “Dünyazatname”de, Barth’ın mit-gerçeklik- çağdaş dünya arasında kurduğu girift ilişkiye odaklanır. Anahtar sözcükler: Binbir Gece, Khimaira, “Dünyazatname”, Öykü anlatımı, Çerçeve öykü, Döngüsel çerçeveler Abstract The story telling based on oral tradition has a defining role in the narratives of John Barth. Barth’s fiction, therefore, has some parallellism with postmodernism, which has used, misused and destabilized tradition. Having written multiple narratives dependent on the circle of stories and frame-tale Barth uses circular frames of Somadevas’s Kathasaritsagara (The Ocean of Streams of Story) and especially The Thousand and One Nights as a textual space and technical device in his fiction.This study focuses on the intricate relationship that Barth established between myth-reality and contemporary world in “Dunyazadiad”, the first of the three mythological stories in Chimera. Keywords: The Thousand and One Nights, Chimera, “Dunyazadiad”, Story telling, Frame-tale, Circular frames * Atatürk Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü, Erzurum 49 Dünyazatname: John Barth’ın Anlatı Irmaklarında Bir Gezinti Hazinenin anahtarı hazinedir. (“Dünyazatname”, 11, 13, 14, 16, 48) Linda Hutcheon, Postmodernizmin Poetikası: Tarih, Teori, Kurgu’da postmodernizmi “çelişkili bir girişim” olarak tanımlar. Postmodernizmin “sanat biçimleri geçmişin sanatının eleştirel ya da ironik yeniden okumaları [içinde] … geleneği kullanır ve suistimal eder, yerleştirir ve sonra istikrarsızlaştırır” (Hutcheon 1988:23). Nitekim metinlerarası anlatısal düzenlemeler, anlatıların kopyalanması ve çoğaltılması postmodernist metinlerin “parçalanma” özelliğini somutlaştırır. Eylem, karakter ve anlatılan dünyanın çeşitli kopyalanma ve çoğaltılma işlemleri “öykü”1 düzleminde; anlatı sürecinin kopyalanması ve çoğaltılması ve anlatı öznesinin çeşitli anlatısal durumlara bölünüşü “söylem” düzleminde görülür. Pek çok postmodernist metinde bu kopyalama ve çoğaltma işlemi, çoğunlukla roman türünün başlangıcında kabul gören biyografi, mektup, günlük, hatırat, çerçeve-hikâye gibi bazı anlatı geleneklerine dayanır. Elbette yazarlar farklı anlatım stratejileri takip ederler, ancak postmodernist anlatılarda öne çıkan genel özellikler olarak kabul edilebilecek olan zamansal düzensizlik; zaman duygusunun aşınması; pastişin yaygın kullanımı; mantıksal olarak farklı söylem düzeyleri arasındaki ayırımın kaybolması (Sim 2006:145) aracılığıyla çeşitli anlatı düzeyleri arasındaki, çerçeve ve anlatılan öykü arasındaki, öykü ve “öykü içinde öykü” arasındaki sınırlar genellikle tamamen silinir (bkz. Musarra, 1990:215, 217). Çağdaş Amerikan edebiyatının önemli figürlerinden John Barth da sanatın ve sanatsal biçimlerin ve tekniklerin geçmişten günümüze uzanan bir süreç içinde değişiklikler gösterdiğini vurgular (Barth 1984f:200), postmodernist anlatının premodernist geleneğe “özbilinçli dönüş”ünün geleneksel anlatı söylemini yenilediğine –örneğin modernist dönemde büyük ölçüde ortadan kaybolan yazara özgü üçüncü şahıs anlatıcının yeniden görünmesi– ve bu iki tür arasında belirli bir ilgi sürekliliğine dikkat çeker (Musarra 1990:217, Hutcheon 1980:3). “Teknik açıdan güncel olma”yı sanatın gerekli özelliklerinden biri olarak gören Barth, esasen romanda modernist orijinallik iddialarını (ayrıca otantiklik, bütünlük ve öz kavramlarını) reddedip metinlerarası ilişkilere dayalı araçların yolunu açar (Bertens, Fokkema 1998:297) ve anlatı sürekliliklerine yönelik bu yenilenmiş ilgiyle tanımlanan bir postmodernizm bağlamında öne çıkar. Barth’a göre, romanların Roman formunu taklit etmesi, yazarın Yazar rolünü taklit etmesi (Barth 1984e:72), roman türünün içinde bulunduğu kriz döneminden çıkışı için gerekli bir koşuldur. Sanatsal olanakların tükenişi, ancak roman türünün içinde bulunduğu tıkanmışlıkla özbilinçli 1 Bu metinde “öykü” ve “hikâye” terimlerinin kullanımında öykünün bir argüman ve hikâyenin bir deyiş olduğu, bir öykü bir meseleyi bütün yönleriyle incelerken, bir hikâyenin bir meseleyi tek bir doğrultuda ele aldığı yönündeki biçimsel ayrım göz önüne alınmamıştır. Öykü ve hikâye arasındaki biçimsel ayrım için bkz., Phillip, Huntley 2004:74-75. 50 İsmail ÖĞRETİR yüzleşme ve anlatı geleneğinin parodik kullanımı ile alt edilir (Harris 1983:2). Barth’ın eserlerinde pek de modernist estetiği sergilememesinin ve avantgardizmden kaçınmasının yanı sıra, kendisini modernist kılık içinde gelenekçi olarak tanımladığı da unutulmamalıdır (Barth 1984d:219). Nitekim Barth’ın sözlü geleneğe dayanıp yüzyıllar içinden dallanıp budaklanarak günümüze gelen hikâyelere, özellikle Binbir Gece öyküleme geleneğine düşkünlüğünün, kurgusunda belirleyici bir rol oynadığı dikkat çeker. Kendisi bu düşkünlüğü şöyle itiraf eder: Ben bir çocukken, bütün çocuklar Ali Baba, Sinbad ve Alaaddin’i dinliyordu. İster bir filmden ya da bir çizgi filmden isterse bir çizgi romandan olsun, çok fazla imge vardı; bunların üzerimdeki etkisi de büyük oldu. Ancak ilk kez Johns Hopkins’teki üniversite yıllarım sırasında gözüme çarptılar … işlerimden biri klasiklerin bulunduğu kütüphanede, kitap kartlarına metinleri yeniden işlemekti ve bu süreçte Pançatantra ile sonra da Öykü Okyanusu (The Ocean of the Story) ile karşılaştım (Reilly, Barth 2000:593; ayrıca bkz. Barth 1984g: 84-85). Anlaşılan o ki, Johns Hopkins’teki kütüphane, sınırlı da olsa Barth’ın eserleri üzerinde “Tükeniş Edebiyatı”nda sözünü ettiği kütüphanenin etkisini bırakmıştır: “‘Babil Kütüphanesi’, alfabetik karakterlerin ve boşlukların olası her kombinasyonunu ve … olası her kitap ve ifadeyi … olası her geleceğin tarihini … hayal edilebilir başka her dünyanın ansiklopedisini barındırır”, der Barth, “çünkü, … her bir ögeye ve öge kombinasyonuna ilişkin örneklerin sayısı, kütüphanenin kendisi gibi sonsuzdur” (Barth 1984e:75). Bu kütüphane Barth’a hikâye geleneğinin sonsuz kombinasyonları için bir rezerv sunmuştur. Nitekim Malcolm Bradbury’nin “saf hikâye anlatıcısı postmodernist” (Bradbury 1992:231) olarak göndermede bulunduğu Barth, kendisini şöyle tanımlar: “…ne edebiyatta ne de felsefede bir uzmanım, sırf bir hikâye anlatıcısıyım” (Barth 1984a:16). Kurguları sürekli olarak öykü döngüsüne ve çerçeve hikâyeye dayanan ve çokkatlı anlatılar sunan Barth, kendi kurgusunda hem metinsel bir uzam hem biçimsel bir araç olarak Somadeva’nın Kathasaritsagara’sı (Öykü Irmaklarının Okyanusu) ile Binbir Gece öykülerinin döngüsel çerçevesini kullanır (Benson 2003:132). Barth’ın “ilksel çerçeve dizileri” (Barth 1984d:226) adını verdiği hikâye içinde hikâye dizimleri içeren bu tür döngüler, “çerçevelenmiş bir hikâye, bir çerçeve hikâye olarak da hizmet edebilir” ilkesine dayanır. Şehrazat ve Şehriyar hikâyesi görünüşte Binbir Gece’nin nihai çerçevesi olarak işlev gösterirken, kendisi de bir hikâye olarak sunulur ve aslında bu hikâyenin de bir çerçeveler ağında yer aldığı açıktır (bkz. Benson 2003:129-130). Binbir Gece’nin çerçeveleyen ve çerçevelenmiş konumu Barth’ın esin kaynağıdır: “… beni ayartan ve cezbeden Şehrazat’ın hikâyeleri değil, bunların anlatıcısı ve olağanüstü anlatım durumlarıydı: Diğer bir deyişle, Şehrazat karakteri ve içinde bulunduğu durum ve çerçeve hikâye anlatı geleneği” (Barth 1984d:220). Barth geleneksel hikâyeye dayalı versiyonunu şöyle bir yörünge üzerine kurar: 51 Dünyazatname: John Barth’ın Anlatı Irmaklarında Bir Gezinti … öykü anlatımından önceki cinsel ritüel, öykü anlatıcısı ile dinleyicisi arasındaki korkunç ancak üretken ilişki, ilksel yayın-ya da-ölüm ültimatomu ve bunun bilinen sonuçları (Sultan’ın 1002. gece Şehrazat’ı resmi evlilikle ödüllendirmesi ve kitabının ciltli baskısını sipariş etmesi…), geceler boyu yatağın dibinde bekleyen Dünyazat’ın rolü, Dünyazat’ın kendi gelin yatağında uğraşmak zorunda kalacağı daha karmaşık ve simgesel sorun... (Barth 1984d:220) Bu anlatısal strateji, çerçeve hikâyenin özgül biçimine müdahaleye olanak tanıyan bir tür süreklilik estetiği oluşturur. Bir bütün olarak böyle bir estetiğe dayanan Masal Masal İçinde: Khimaira (Barth 1995b), “Dünyazatname”, “Perseusname” ve “Bellerophonname” başlıklı üç mitolojik hikâyeyi içerir. 1973 yılında National Book Award’u kazanan bu eserde mitin gerçeklikle ilişkilerine ve çağdaş dünyadaki yankılanımlarına odaklanan Barth, Binbir Gece’nin Şehrazat’ının, Medusa’yı öldüren Perseus’un ve Pegasus’u eğitip Khimaira’yı öldüren Bellerophon’un öykülerine farklı perspektiflerden yeniden-yazımla müdahale eder. Masal Masal İçinde’nin ilk ve belki de en güzel öyküsü olan ve girift bir anlatı biçiminin izlendiği “Dünyazatname”2, Barth’ın çerçeve hikâyeyi kurgu ve üstkurgu aracılığıyla tersine çevirmesine dayanır. Burada öykü anlatarak daha iyi bir varoluş durumuna yükselmeye çalışan veya “anlat ya da öl” kategorisine ait birinci şahıs anlatıcısı Şehrazat (elbette Dünyazat/Barth/Şahzaman) dikkat çeker (Reilly, Barth 2000:591). Şehrazat’ın varlığı, hem kurgusal dünyanın içinde hem de dışındadır ve öyküyü anlatma sürekliliğine dayanır. Anlatısal söylemini ürettiği müddetçe yaşar, söylemi durduğu anda ölecektir. Burada yaşam söylemle, ölüm suskuyla eşitlenir (McHale 1987:228). Bu yüzden Şehrazat, Barth’ın “aşkın imge” olarak adlandırdığı “derin, karmaşık, … çekici anlatı ikonları”ndan biridir (diğerleri Odysseus, Don Kişot ve Huckleberry Finn’dir). Yazar bunların olağanüstü imgesel gücü olan, mitsel yankılanıma sahip sanatsal-edebi imgeler olduğunu; bu imgelerin, içlerinde bulunduğu metinlerdeki ayrıntılar unutulsa bile hayal dünyamızda aynı canlılıkla yaşamaya devam ettiklerini ve bu tür aşkın imgelerin kolayca bir ortamdan diğerine geçebildiklerini öne sürer (Barth 1995a:61-62). Barth, bu aşkın imgeye ya da anlatı ikonuna çağdaş özellikler atfederek bir anlamda kendi dişil ikizi haline getirir: Banu Sasan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi’nde okuyan, kampüs tarihinde en yüksek ortalamaya sahip bir öğrenci olan Şehrazat, ayrıca güzellik kraliçesi, öğrenci temsilcisi ve rekorlar kırmış bir atlettir; bin kitaptan oluşan özel bir kütüphaneye sahiptir (9). O da Barth gibi geleneksel hikâyelere düşkündür ve bu hikâyeler hakkında Barth kadar bilgisi vardır. Örneğin “Dünyanın en uzun hikâyesi”, der Şehrazat, “Hikâye Okyanusu’dur, yedi yüz bin beyit, tanrı Siva tarafından … zevcesi Parvati’ye hediye olarak anlatılmıştır” (24). Ülkesinde zalim Şah Şehriyar’ın gerçekleştirdiği genç 2 Anlatıya yapılan göndermeler, metinde parantez içi sayfa numarasıyla verilecektir. 52 İsmail ÖĞRETİR kız kıyımını önlemek için kendisini feda eden Şehrazat, sorunu çözmek için önce politikaya, psikolojiye başvurur, ancak bunların çare olamayacağını anlayınca, “folklor ve mitoloji”ye yönelir (10) ve kendi durumunu bir öykü olarak tasarlamakla sorunun çözülebileceği sonucuna varır: Varsayalım ki bütün bu vaziyet okuduğumuz bir hikâyenin olay örgüsü olsun, sen, ben, babam ve Şah da hikâye kişileri. Bu hikâyede, Şehrazat Şah’ın kadınlar hakkındaki fikirlerini değiştirip onu sakin, sevgi dolu bir kocaya dönüştürmenin bir yolunu buluyor. Böyle bir hikâye düşünmek zor değil, di mi? Şimdi, bulduğu çözüm ne olursa olsun –ister bir tılsım, ister cevabı içeren büyülü bir hikâye, ister büyülü herhangi bir şey– iş gelip okuduğumuz hikâyedeki belli sözcüklere bağlanıyor, di mi? Bu sözcükler de alfabemizin harflerinden oluşuyor: Şu kalemle çizebileceğimiz iki düzine kıvrık çizgi. Anahtar bu, Dünya! (11) Böylece Şehrazat önce “işin hilesi hileyi öğrenmek” ilkesine, sonra “hazinenin anahtarı hazinedir” formülüne ulaşır. Bu formülü dillendirir dillendirmez Binbir Gece dünyasına dışsal bir dünyadan, tıkanmış bir yazar olan Cin’i (Barth’ı) transfer eder. Nihayetinde metinlerarası uzamın öne çıkarak anlatı yapısıyla bütünleştiği “Dünyazatname”, kurgusal dünyaya farklı ontolojik katmanlar yükler ve dünyalararası ontolojik sınırları ihlal eder (metalepsis). Umberto Eco’nun deyişiyle, dünyalararası kimlikleri, yani kurgusal ya da gerçek kimliklerin bir kurgusal dünyadan diğerine göçünü olanaklı kılar (McHale 1987:57). Nitekim Barth’ın gerçek/kurgusal dünyadaki kütüphanesinde Şehrazat’ı keşfettiği gibi, kurgusal dünyada Şehrazat da kütüphanesinin rafları arasında Cin’i (Barth’ı) keşfeder. Bu yazar da tıpkı Şehrazat gibi “hazinenin anahtarı hazinedir”e inanan bir karakterin öyküsünü tasarlama sürecindedir ve bunu düşündüğü anda Şehrazat’ın dünyasına geçiverir. Barth, premodern anlatı biçimine dâhil olan Binbir Gece’nin hikâyelerini, elindeki kopyasında (Barth’ın elindeki Binbir Gece versiyonu, Burton çevirisidir) ortaya çıktıkları şekilde Şehrazat’a sunup bir metinlerarası ağ başlatır. Ayrıca gerçek yazar, kurgusal yazar olarak anlatıya yerleşir ve metinde yapısal bir öge olarak ortaya çıkar (Worthington 2001:114). Dünyazat’ın anlatımıyla Cin gerçek dünyadaki Barth’ın adeta bir karikatürüdür: “… korkutucu değildi ama bayağı tuhaf görünüyordu: Kırk yaşlarında açık tenli birisi, ankakuşunun yumurtası gibi pasparlak tıraş olmuş. Kıyafetleri sade ama serseri gibiydi; uzun boylu ve sağlıklıydı, gözlerinin önüne taktığı bir çerçeve içindeki camlar dışında oldukça hoş bir görünüşü vardı. O da bizler kadar ürkmüş görünüyordu” (11). Barth’ın anlatıya girmesi yalnızca zamansal bir kısadevre ya da sonsuz bir döngü değil, ayrıca ontolojik bir kısadevredir de; çünkü hem diğer karakterlerle etkileşime girer hem de nüfuz ettiği dünya, yaratma sürecinde olduğu bir dünyadır. Metne kaydedilen yazar daima bir kurgudur, Roland Barthes’ın deyişiyle “kağıt-yazar”dır ve bir “kağıt-yazar” olarak yazarın yaşamı metnin belirleyici kaynağı ya da gizli kodu değil, ancak pek çok kurgu arasında yalnızca bir kurgudur. Yazar kendisini metne kaydeder kaydetmez, 53 Dünyazatname: John Barth’ın Anlatı Irmaklarında Bir Gezinti o da diğer karakterler kadar kurgusallaşır (Payne 1997:6; McHale 1987:214, 215), böylece Barth’ın yaşam öyküsü bir hikâyeye ve Şehrazat’ın hikâyesi bir yaşam öyküsüne dönüşür. Dünyazat’ın ifadeleriyle– “kapsayan ve kapsanan arasındaki geleneksel ilişki ters” dönerek “paradoksal olarak dönüşümlü bir hale” (23) gelir. Metindeki ontolojik katmanlaşma salyangoz metaforuyla da pekiştirilir. Tıpkı Binbir Gece ya da Barth gibi salyangoz da hem gerçek –“Maryland bataklıklarında öyle bir salyangoz var ki” (13)– hem de kurgusal –“belki de onu ben uydurdum” (13)– bir konuma sahiptir. Şehrazat’ın spiral şeklinde bir küpeyi Cin’in sevgilisi için bir armağan olarak vermesi ve sonrasında Cin’in spiral küpenin zarar görmeden kendi gerçek boyutuna geçtiğini ve sevgilisinin bu armağanı çok sevdiğini bildirmesi ontolojik katmanlar arasındaki transferin yalnızca Cin için değil, ayrıca cansız objeler için de geçerli olduğunu ima eder (19, 21). Kurgu ile gerçeği birbirinden ayıran sınırın silindiği bu dünya, bir tür modifiye heterokozmos halini alır. Bu, hem Binbir Gece’nin orijinal dünyasından hem de Barth’ın gerçek dünyasından farklıdır, ancak onlara benzerdir de. Bu durumun iki nedeni vardır. Birincisi, metinde içsel gönderme alanı (kurgusal Barth’ın gerçek dünyası, Barth’ın Şehrazat’a verdiği Binbir Gece hikâyeleri), metnin içinde ve metin tarafından kurulan bir dünyayı yansıtır. İkincisi, metnin elbette dışsal gönderme alanı vardır –gerçek dünyada John Barth, Binbir Gece’nin Burton çevirisi. Bu heterokozmik alanda anlatı metiniçi, metinlerarası çapraz göndermeler ağı haline gelir (bkz. McHale 1987:29, Musarra 1990:230). Nihayetinde heterokozmos da bir dünyadır, ancak ayrı bir dünya. Nitekim Barth, hikâye anlatıcılığı mesleğini dünyalar “imal” etmek olarak tanımlar: Doğru ya da yanlış, yapamadığımız şeyleri açıklamaktansa, açıklayamadığımız şeyleri yapmayı tercih ederiz. Romancının [hikâye anlatıcısının] size yaşama ve dünyaya karşı bir tutum sunduğunu duymuşsunuzdur. Tesadüfen ya da çıkarımsal olması dışında durum hiç de böyle değil. Size sunduğu şey bir Weltanschauung [dünyagörüşü] değil, bir Welt [Dünya]; kozmosa ilişkin bir görüş değil, kozmosun ta kendisi. … sanatçı, özellikle romancı, özünde evreni ne açıklamak ne kontrol etmek ne de anlamak ister. O, kendisine ait bir evren yaratmak ister ve hatta bu evreni Tanrı’nın meydana getirdiği evrenden daha düzenli, daha anlamlı, daha güzel ve ilgi çekici kılmayı bile arzular. (Barth 1984a:17) Bu yüzden hikâye anlatıcısı bir seyirci, taklitçi ya da kamu psikesinin boşaltıcısı değil, evrenlerin imalatçısıdır: “Bir demiurgos. En azından bir yarı demiurgos” (Barth 1984b:29). Yazar’ın “imal” ettiği böylesi bir dünyada Şehrazat, diğer kızları kurtarmak amacıyla girdiği umarsız durumdan kurtulmak için üstlendiği hikâye anlatıcılığında yine bir hikâye anlatıcısından, Barth’dan yardım ister: “Kardeşlerimi, ülkemi ve deliliğine yenik düşmeden önce Şah’ı kurtarmak sadece senin elinde… Yapman gereken tek şey, bana gelecekten geçmişin hikâyelerini getirmek” (16). Barth, geçmişteki sanatsal per54 İsmail ÖĞRETİR formansları reddetmez, bunları yalnızca taklit etmek de istemez. Onun istediği şey, “büyüyle anlatının kaynaklarına geri dönmek”tir. Bu yüzden Şehrazat’ın yardım talebini şöyle yanıtlar: “Şu anahtar hilesi işe yararsa, senin hikâyelerini sana anlatmaktan onur duyarım. Tek yapmamız gereken belli bir saat kararlaştırıp büyülü kelimeleri aynı anda yazmamız” (16). Şehrazat’ın asla bilemeyeceği bir gelecekten gelip bu gelecekte yayınlanmış olan hikâyeleri, geleneksel anlatıcı Şehrazat’a aktarır. Binbirinci gecede Barth/ Cin amacına ulaşmış, “kıyıya vurmuş bir geminin kaptanı gibi geri giderek ilerlemiş, hikâyenin kaynaklarına, köklerine inmişti” (27). Yine Dünyazat’ın aktarımıyla “Şehrazat gibi, anlatının ilk zamanlarından kalma malzemeleri ve alfabeden daha eski yöntemleri tümüyle şu anki amaçları için kullanarak”, birinci geceden itibaren tasarladığı “üç anlatıdan [Masal Masal İçinde] oluşan dizinin üçte ikisini kaleme almıştı, daha önce Şehroş’la tartıştıkları çeşitli şekillerde birbirlerini anlamlandıran uzun masallardı bunlar, eğer başarılı olurlarsa … ciddiyetle, hatta tutkuyla bir şeyler anlatmayı da başarabileceklerdi” (27). Bu aktarımdan da anlaşılacağı üzere, Masal Masal İçinde esasen Barth’ın Şehrazat’la tartışmalarından doğan bir program üzerine yapılanmış, hatta bir anlamda Şehrazat (Barth’ın dişil ikizi) tarafından yazılmıştır. Oyuncullukta bununla yetinmeyen yazar öyle ileri gider ki, Masal Masal İçinde’den yedi yıl sonra yayınlanacak LETTERS (1979) romanına bile yine Dünyazat’ın aktarımıyla göndermede bulunur: … her zamanki masal-içinde-masal yapısının, hatta Cin’in günün birinde katkıda bulunmayı umduğu o edebi hazinede üç beş örneğini bulduğu masal-içinde-masal-içinde-masal-içinde-masal yapısının ötesine geçilip geçilemeyeceğini, mesela ortakmerkezli yedi masal-içinde-masal yazılıp yazılamayacağını tartışırlardı, bu öyle ayarlanacaktı ki en içtekinin doruk noktası sonrakinin doruğa ulaşmasını hızlandıracaktı, o da kendinden sonrakinin. (23) Böylece yeni kurgusal dünyaların (Cin’in dünyası/Binbir Gece dünyasının Dünyazat-Şehrazat versiyonu) ilk kurgusal dünyanın (orijinal Binbir Gece) içine sokulması, bu ilksel dünyanın statüsünü sorunlaştırır ve geleneksel anlatının hiyerarşik yapısı yıkılır. Barth “hazinenin anahtarı hazinedir” ilkesinden hareketle geçmişten damıtılıp gelen anlatı geleneğini kullanarak sırtını geçmişe dayayan, yüzü geleceğe dönük bir anlatı inşa eder. Nitekim “Tükeniş Edebiyatı”nda da yazarlara verdiği öğüt bu inşayı yankılar: “… seleflerin yaptıklarının farkında olarak, doğru tarzda başlanırsa, dil ve edebiyat inceliklerinin … geçerli bir biçimde yeniden keşfedilmesi düşünülebilir” (Barth 1984e:68). Barth kendi hikâyesini ilksel hikâye döngüsüyle uyumlu biçimde döngüye sokarak, “metaforik araç ilkesi” adını verdiği bir tekniği kullanır: Anlatı içeriği biçimle somutlaştırılır. Anlatı hem literal düzlemde hem de metaforik düzlemde çifte bir üretkenliğe girer ve bu da, gelenekte bir yenilenmeye işaret eder. Sözlü geleneğe dayanan çerçeve hikâye anlatımını model olarak kullanan bu yenileme hareketi, anlatıya müdahale yo55 Dünyazatname: John Barth’ın Anlatı Irmaklarında Bir Gezinti luyla alternatif versiyonlar tasarlayarak, bunları anlatı döngüsüne yerleştirir. Nitekim Barth’a göre, … çerçeve öyküler, belki de onların anlatı yapısı, basit ya da karmaşık, yalnızca sözdizimin değil, ayrıca çok sıradan deneyim ve etkinliğin de iki biçimsel özelliğini yansıttığı için bizi büyüler: Yani gerileme (ya da konudan sapma) ve dönüş, tema ve çeşitleme. Bu ikisi birbirlerini dışlayıcı değildir…: Konudan sapma ve dönüş, tema ve çeşitleme teması üzerine bir çeşitlemedir. (Barth 1984d:237) “Dünyazatname”de anlatısal döngüsellik ve yenilenme, yine salyangoz metaforuyla pekiştirilir. Geleneksel çerçeve hikâyeler korpusu gibi o da kabuğuyla birlikte döngüsel (ya da spiral) biçimde gelişir ve büyür: “… önüne ne gelirse kendi salgılarıyla yapıştırarak yapıyor kabuğunu, aynı zamanda içgüdüsel olarak kabuğu için en uygun maddelerin bulunduğu tarafa yöneliyor; tarihini sırtında taşıyor, onun içinde yaşıyor, büyüdükçe ona yeni ve daha geniş halkalar ekliyor bulunduğu yerde” (13). Cin (Barth) de, umudunu yitirmeyen tıkanmış yazar olarak, salyangoz gibi kendi kendini sağaltabileceğini düşünür: Ben de salyangozun hızıyla gidiyorum –ama durmadan daire çizerek kendi izimi sürüyorum! Okumayı yazmayı bıraktım; kim olduğumu bilmiyorum; ismim bir harf yığınından başka bir şey değil; edebiyat da öyle: Bir sıra harf, bir sıra boşluk, anahtarını kaybettiğim bir şifre. … Neredeyse bütün edebiyat. Anahtar diyorum da, sanırım buraya bu yüzden geldim. (13) Salyangozun spiral kabuğu ilerlemenin, büyümenin, canlanmanın temsilcisidir. Spiralle ilişkisi açısından döngü, canlanmanın, yenilenmenin başlangıç noktası olarak değerlendirilebilir (Hoffmann 2005:156). Nitekim Barth da Şehrazat (çerçeve hikâyeler) yardımıyla yazar tıkanmışlığını aşacak ve nihayetinde en büyük amacını gerçekleştirecek, “ruhlarımızı ümitlendiren, tazeleyen, büyüten, asilleştiren, zenginleştiren sanat hazinesi”ne, “uygar zevkler hazinesine [edebiyata] … karınca kararınca bir iki metelik” (12, vurgu bana ait) ekleyecektir. “Dünyazatname”de önceden mevcut çerçeve anlatıya müdahale etmekle kalmayan, bunu farklı bakış açılarından (Barth/Şehrazat/Dünyazat/Şahzaman) anlatan Barth, hem içerik hem biçim düzleminde süreklilik ve müdahale olarak üstkurguyu kullanır. Üstkurgu hem “öykü” üzerine hem de kendi yaratım güçlerine ve süreçlerine odaklanır (Worthington 2001:114). Nitekim Şehrazat’la Cin pek çok defa hikâyelerin yapısı üzerine konuşurlar, “Bir hikâyenin kendi içinde anlatılan bir başka hikâyenin içine sokulup sokulamayacağı yollu sorular üzerinde bıkıp usanmadan fikir yürütürler” (23). Öyle ki Barth metinde bir tür erotizme dayalı okuma teorisi geliştirir. Elbette okuma etkinliğini erotizmle ilişkilendiren yalnızca Barth değildir. Örneğin Metnin Hazzı’nda Barthes 56 İsmail ÖĞRETİR da bir “okuma erotiği” öne sürer. S/Z’de yazarlık ve okurluk metinler arasında kurulan karşıtlık, okur tarafından deneyimlenen iki tip duyguya dönüştürülür: Plaisir (haz) ve jouissance (zevk). Barthes metnin okuru erotik okuma değiştokuşuna çağırdığını ve bu değiştokuşta metnin ve okurun birbiri içinde ayrıştığını öne sürer, okuma sahnesinde ne aktif yazar (özne) ne de pasif okur (nesne) vardır. Barthes aktif okuma nosyonunu pasif tüketime karşı yerleştirir ve okur aktif biçimde metne katılır, metni yeniden yazar. Bu paradigmayı Barth metnine uygularsak haz metni (Binbir Gece), klâsik anlatının geleneksel keyiflerini (zekâ, ironi, duyarlılık, zindelik, ustalık ve güven) sunarken zevk metni (“Dünyazatname”) okurun kafasını karıştırır, rahatını bozar ve beklenmeyenin şokunu yaratır (bkz. Barthes 1975:14; Sim 2006:215). Öte yandan Barth’ın erotik okuma teorisinde yazar (anlatıcı) eril, dinleyen (okur) dişil ve hikâye (ya da metin) ilişki ortamıdır. Dinleyenin ya da okurun dişil olması, onun ikincil bir durumda olması anlamına gelmez: “Oyuncul bir hikâyenin okuyucusu en az yazarı kadar ter dökerdi … Kısacası anlatı … bir sevgi ilişkisiydi … Başarısı okurun onayına ve katılımına dayanırdı, ki okur bunu istediği an geri çekebilirdi” (25). Şehrazat ile Cin/Barth, anlatı sanatı ile cinsel sanatı kıyaslayarak birçok başka kıyaslamalar da yaparlar. Dünyazat’ın aktarımıyla Cin ve Şehrazat (esasen Barth) hikâye anlatma/dinleme ve cinsellik arasında kurdukları analojiyi şöyle temellendirirler: Cin kendi zamanında tutkularla ilgilenen bazı bilim adamları olduğunu söyledi; bunlara göre dil, ‘birçok açıdan sapkın olan, çocuklara özgü cinselliköncesi erotik coşkudan’ kaynaklanıyormuş ve dille bilinçli olarak ilgilenmek ‘libidinal hiperkataksis’miş …yine de sanki öyleymiş gibi (en sevdikleri kelimeler) konuşmak hoşlarına gidiyordu ve böylelikle geleneksel dramatik yapı –serimlenmesi, hareketin artması, doruk ve sonuç– ile cinsel ilişkinin oynaşma, birleşme, orgazm ve rahatlamadan oluşan ritmi arasındaki benzerliği de açıklamış oluyorlardı. Bir anlatı teması olarak aşkın (ve işin karanlık tarafı olan savaşın) da bu yüzden bu kadar gözde olduğuna inanıyorlardı. (24) Bu noktada Cin ve Şehrazat’ın hem cinsellik hem hikâye anlatıcılığında “iyi bir teknik”in yetmeyeceği, ancak sözü edilebilecek tek şeyin teknik olduğu öne sürümü hatırlanmalıdır. Nitekim Cin ve Şehrazat için hikâye anlatımında “salt entrika işlevi” hikâyelerin içeriklerinden ve aralarındaki ilişkiden daha önemliyken, Dünyazat bu işleve diğerleri kadar önem vermez (23). Cin Dünyazat’ın bundan daha fazlasını istediğini şöyle tespit eder: “Samimiyetle yapılmışsa beceriksizlik hoşa gider, Dünyazat; samimiyetsiz ustalık da öyle. Ama senin istediğin tutkulu bir virtüözlük” (23). Burada Barth ustalıksız tutkunun beceriksiz, tutkusuz ustalığın da soğuk olduğunu vurgular. Geleneksel Binbir Gece’nin anlatı programına aşırı biçimde müdahale eden Barth, kendi anlatı programında Şehriyar ile Şehrazat’ın, Şahzaman ile Dünyazat’ın evlenip bahtlarının elverdiği ölçüde mutlu yaşamalarını (29) öngörür. Üç bölüme ayrılan 57 Dünyazatname: John Barth’ın Anlatı Irmaklarında Bir Gezinti “Dünyazatname”nin Cin-Şehrazat-Dünyazat eksenli ve görece en uzun ilk bölümünü birinci şahıs bakış açısından Dünyazat’ın anlatımıyla sunan Barth, burada anlatılan öykülerin genel çerçevelerini verir, ayrıntıya girmez ve ikinci bölüm tam bir üstkurgu örneği olarak Cin/Barth tarafından öngörülür. “Şunu unutmayalım ki … benim bakış açıma göre –usandırıcı ve teknik bir bakış açısı olduğunu kabul ediyorum– bu sonuna geldiğimiz bir hikâye. Ablanın Şah’a anlattığı bütün o masallar kendi hikâyesinin –yani onun, senin, Şehriyar’ın ve Şahzaman’ın hikâyesinin– sadece ortasıydı” (28). İkinci bölümde üçüncü şahıs bakış açısını kullanır ve Dünyazat’ın iğdiş ve ölüm tehdidiyle abisi Şehriyar’ın ve kendisinin gerçek öyküsünü Şahzaman’ın anlatımıyla ayrıntılı biçimde aktarır. Birinci bölümde genç kız ölüm tehdidi altındayken, ikinci bölümde bu rol erkeğe biçilir. Yine birinci bölümde Cin ve Şehrazat’ın kurdukları entrika (Şehriyar’ı hikâyelerle oyalayıp, ölümü geciktirmek –“… ona heyecanlı hikâyeler anlatmayı, beni öldüremeyecek kadar iyi tanıyana kadar da hikâyelerin sonunu ertesi geceye bırakmayı düşünmedim değil” (14-15)) ikinci bölümde bu entrikayı önceleyen, daha iyi planlanmış bir entrika tarafından kuşatılır ve anlatıyı ironiye dönüştürür. Örneğin Cin’in Şehrazat’a, Şehrazat’ın da Şehriyar’a anlattığı, Binbir Gece’nin ilk hikâyesi “Tacir ile İfrit”i Şahzaman ve Şehriyar bizzat yaşamışlardır (39). Aslında karılarının kendilerini aldatmalarından sonra her iki sultan da istekleri dışında hiçbir kadınla beraber olmamış ve hiçbirini öldürmemiştir. Bu öykü Dünyazat’ı alt üst eder, Şahzaman’a inanamaz. Şahzaman’ın kendi öyküsünü değerlendirmesiyle anlatının oyunculluğu doruğa ulaşır: “Yalan olmayacak kadar önemliler. Belki kurmacalar –ama gerçekten daha doğrular” (46). Bu sözler bizi anlatının başına, Şehriyar’ın Şehrazat’ın hikâye anlatıcılığına ilişkin değerlendirmesine götürür: “… o inişler çıkışlar, aslında doğru olduğu anlaşılan yalanlar, başka dünyalara kaçamaklar” (8). Ayrıca Şahzaman’ın bu sözleri, Şehrazat’ın birinci bölümde yinelediği ve esasen anlatıda gerçek/yalan paradigmasını sorunlaştıran sözlerini de yankılar: “Ben hiçbir şey uydurmam (27); “Ben sadece anlatırım” (28). Görüleceği üzere, ikinci bölüm birinci bölümün simetrik ters çevriminden oluşur ve anlatı hem metinlerarası hem de metiniçi uzamla bütünleşir. Şahzaman’ın hikâyesi Dünyazat’ın arzuladığı “tutkulu virtüözlük” örneğidir: Hem kuşatıcı bir entrikaya (teknik) sahiptir hem de tutkulu biçimde (samimiyet/aşk) anlatılmıştır: “Birbirimize değer verelim, Dünyazat!... Bana değer ver Dünyazat!” (47). Yalnızca üç paragraftan oluşan üçüncü bölümde Cin/Barth, orijinal metinde Şehrazat ve Şehriyar’ın, Dünyazat ve Şahzaman’ın mutlu sonlarına değinirken (anlatınınkinden farklı bir ontolojik katmanda) kendi gerçek anlatısında Dünyazat’ın hikâyesini tamamlayamadığını belirtir. Orijinal metne başvurarak eski hikâye anlatıcılarının bu tür bir hikâyeyi ustalıkla bitirebileceklerini belirterek yine metinlerarası uzamı yardımına çağırır: “Hazları Hazan Haneleri Harap Eden onları alana, Allah’ın rahmetine kavuşana, evleri harabeye, sarayları kalıntıya dönüşene, sultanlar miraslarını devralana kadar yaşadılar” ifadesiyle de esasen kendi anlatısını bitirmiş görünür. Ancak bununla yetinmeyen Barth anlatının başından beri vurgulanan şifreyi Dünyazat’a (Şehrazat’a de58 İsmail ÖĞRETİR ğil) hatırlatır: “Hazinenin anahtarı hazinedir” (48); çünkü bütün edebi geleneğin aktarıldığı kişi Dünyazat’tır (30). Üstkurgusal unsurlara ve aşırı müdahaleye –“radikal ve yenilikçi bir şeyin ayakta kalabilmesi için bir miktar aşırılık”a gerek vardır (44)– rağmen Barth, ilksel anlatıdaki boşlukları kullanarak anlatısal sürekliliği gerçekleştiren bir yapılandırmacıdır, yapıbozumcu değil. Bu süreklilik kavrayışıyla müdahale de geleneğin bir parçası haline gelir (Benson 2003:137,140). Nitekim Barth edebiyatta çizgiselliğin ve sürekliliğin (ya da spiralleşme ve döngüsellik, ama taklitçilik değil) iyi özelliklerden biri olduğunu vurgular (Barth 1984c:163). Aslında üstkurgu ve hikâye geleneğini (ironik ya da parodik biçimde) kullanma eğilimi hikâyenin soykütüğündeki farklılıklardan çok, yenilenme içinde olsa bile, süreklilikleri öne çıkarır (Ortega 1998:317). Bu süreklilik, “anlatısal bitimsizlik”e (20) yol açar ve esasen tersine çevrilmiş ya da döngüsel bir paradigmaya, yani sözlü geleneğin çerçeve hikâyelerine dayanır. Barth’ın üstkurgusal denemesi, yazar olarak kendisini metnin üzerinde bir otorite konumuna yerleştiriyor görünür. Ancak yazarın içsel bölünmesi (gerçek Barth/kurgusal Barth ya da Cin) ve kendisiyle eşdeğer anlatıcıların varlığı, otoritenin başka bir yerde, kendisinin dışında, yüzyıllardır damıtılan çerçeve hikâye geleneğinde bulunduğunu açığa çıkarır. Kaynakça Barth, John (1984a). “How to Make a Universe”, The Friday Book: Essays and Other Nonfiction, New York: G. P. Putnam’s Sons, s. 13-25. Barth, John (1984b). “More on the Same Subject”, The Friday Book: Essays and Other Nonfiction, New York: G. P. Putnam’s Sons, s. 26-29. Barth, John (1984c). “Future of Literature, Literature of Future”, The Friday Book: Essays and Other Nonfiction, New York: G. P. Putnam’s Sons, s. 161-165. Barth, John (1984d). “Tales within Tales within Tales”, The Friday Book: Essays and Other Nonfiction, New York: G. P. Putnam’s Sons, s. 218-238. Barth, John (1984e). “Literature of Exhaustion”, The Friday Book: Essays and Other Nonfiction, New York: G. P. Putnam’s Sons, s. 62-76. Barth, John (1984f). “Literature of Replenishment”, The Friday Book: Essays and Other Nonfiction, New York: G. P. Putnam’s Sons, s. 193-206. Barth, John (1984g). “The Ocean of Story”, The Friday Book: Essays and Other Nonfiction, New York: G. P. Putnam’s Sons, s. 84-90. Barth, John (1995a). “The Limits of Imagination”, Further Fridays, Essays, Lectures, and Other Nonfiction, 1984-1994, Little, Brown and Company, Boston, New York, Toronto, London: Little, Brown and Company, s. 49-63. Barth, John (1995b), Masal Masal İçinde: Khimaira, çev. Aslı Biçen, İstanbul: Ayrıntı. 59 Dünyazatname: John Barth’ın Anlatı Irmaklarında Bir Gezinti Barthes, Roland (1975). The Pleasure of the Text, trans. Richard Miller, New York: Noonday. Benson, Stephen (2003). Cycles of Influence: Fiction, Folktale, Theory, Wayne State University Press, Detroit. Bertens, Hans, Fokkema, Douwe (1998). “Introductory Notes”, ed. Hans Bertens, Douwe Fokkema, International Postmodernism: Theory and Literary Practice, Amsterdam, Philadelphia: John Benjamins Publishing Company, s. 297-306. Bradbury, Malcolm (1992). The Modern American Novel. Oxford: Oxford University Press. Harris, Charles B. (1983). Passionate Virtuosity, The Fiction of John Barth, Champaign, IL: University of Illinois Press. Hoffmann, Gerhard (2005). From Modernism to Postmodernism: Concepts and Strategies of Postmodern American Fiction, , Amsterdam, New York: Rodopi B. V. Hutcheon, Linda (1980). Narcissistic Narrative: The metafictional paradox, Waterloo: Wilfrid Laurier Univ. Press Hutcheon, Linda (1988). A Poetics of Postmodernism: History, Theory, Fiction London: Routledge McHale, Brian (1987). Postmodernist Fiction, Routledge, London, New York Musarra, Ulla (1990) “Narrative Discourse in Postmodernist Texts: The Conventions of the Novel and the Multiplication of Narrative Instances”, Exploring Postmodernism: Selected Papers Presented at a Workshop on Postmodernism at the XIth International Comparative Literature Congress, Paris, 20-24 August 1985, ed. Matei Calinescu, Douwe Fokkema, Amsterdam: John Benjamins Publishing Company, s. 215-234. Ortega, Julio (1998). “Postmodernism in Spanish-American Writing, Hans Bertens, Douwe Fokkema (ed.), International Postmodernism: Theory and Literary Practice, Amsterdam, Philadelphia: John Benjamins, 315-326. Payne, Michael (1997) Reading Knowledge: An Introduction to Barthes, Foucault, and Althusser, Malden: Wiley-Blackwell. Phillip, Melanie, Huntley, Chris (2004) Dramatica: A New Theory of Story, Burbank, CA: Write Brothers, Inc. Reilly, Charlie and Barth, John (2000), “An Interview with John Barth”, Contemporary Literature, vol. 41, no. 4 (Winter), s. 589-617 Sim, Stuart (2006), Postmodern Düşüncenin Eleştirel Sözlüğü, çev. M. Erkan, A. Utku, Ankara: Ebabil. Worthington, Marjorie (2001). “Done with Mirrors: Restoring the Authority Lost in John Barth’s Funhouse”, Twentieth Century Literature, volume: 47. Issue: 1. 60 Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Journal of Arts and Sciences Sayı: 11 / Mayıs 2009 Towards a Context for Ibn Umayl, Known to Chaucer as the Alchemist ‘Senior’ Peter Starr* Abstract This article will present what we know of the life and times of an important alchemist, Ibn Umayl. It is entitled ‘Towards a Context’ because I have not yet consulted a number of his treatises, which are mostly only available as manuscripts. Ibn Umayl’s position in alchemy accords with Hermetic doctrines, and may have developed as a traditionalist reaction to developments in alchemy around the time of Jabir ibn Hayyan. The paper offers an overview of the influence Ibn Umayl on western literature, beginning with a quotation from The Canterbury Tales which shows knowledge of Ibn Umayl. The overview then goes on to look at the reception of his works in Arabic-Islamic alchemy. The last part of the paper, which makes use of published research and unpublished manuscripts, puts together what we know of his life, and places his ideas in the context of a school of thought. The writer is inclined to agree with researchers who say that Ibn Umayl was Egyptian, although the evidence is conflicting. Quoting The Pure Pearl and The Silvery Water in particular, the article emphasizes the alchemist’s faithfulness to Hermetic doctrines, although in a particular, Islamic, dispensation. Keywords. Arabic-Islamic alchemy, The Silvery Water, The Pure Pearl, Latin alchemy, Tabula chemica, The Canon’s Yeoman’s Tale. Özet Bu makale, mümkün olduğu kadarıyla, önemli bir simyacı olan İbn-i Ümeyl’in hayatını ve çevresini ele almaktadır. Çoğunlukla el yazması halinde bulunan eserlerin bazısına henüz bakamadığım için, makalemiz ‘Towards a Context’ olarak adlandırılmaktadır. Büyük ihtimalle, İbn-i Ümeyl’in sımyasal yaklaşımı Hermetik öğretilere uyup, Cabir İbn-i Hayyan’ın zamanında meydana gelen simyadaki değişimlere karşı gelenekçi bir reaksyon olarak tanımlanmalıdır. Başlangıç noktası Chaucer’in The Canterbury Tales’tan alınmış olan ve İbn-i Ümeyl’e göndermede bulunan bir alıntı olan makale, İbn-i Ümeyl’in batı edebiyatı üzerindeki etkisine * Çankaya University, Faculty of Arts and Sciences, Department of English Language and Literature, Balgat, Ankara. 61 Towards a Context for Ibn Umayl, Known to Chaucer as the Alchemist ‘Senior’ genel bir bakışı sunmaktadır. Bu genel bakış, onun Arab-İslam simyasındaki yayılımının tarifine geçmektedir. Yayımlanmış eserlerin yanısıra, yayımlanmamış el yazmalarına da dayanan makalenin son bölümü, bildiğimiz kadarıyla simyacımızın hayatını anlatmakta, öğretilerinin belli bir okuldan kaynaklandığını düşündürmektedir. Kanıtların çelişmesine rağmen, makalenin yazarı diğer araştırmacılar gibi İbn-i Ümeyl’in bir Mısırlı olduğu kanaatındadır. Öncelikle Dürre-i nakiyye ile el-Ma ül-varaki’e göndermede bulunan makalenin, İslam çağına uygun şekillendirilmiş olması da, aynı zamanda simyacının Hermetik öğretilere sadakatını vurgulamaktadır. Anahtar kelimeleri. Arab-İslami simyası, el-Ma ül-varaki, Dürre-i nakiyye, Latin simyası, Tabula chemica, The Canon’s Yeoman’s Tale. 1. Introduction The most famous reference in literature to the author whose life-story we have taken as our subject is in Geoffrey Chaucer’s Canon’s Yeoman’s Tale. This tale is in the form of a satirical attack on the now outmoded art of alchemy: …Also ther was a disciple of Plato, …There was also a disciple of Plato, That on a tyme seyde his maister to, Who once said to his teacher, As [in] his book Senior wol bere witnesse, As in his book Senior can show you, And this was his demande in soothfastnesse: And this, in truth, is what he asked: “Telle me the name of the privee stoon!” “Tell me the name of the secret stone!” And Plato answerde unto hym anoon: Straightaway Plato answered him: “Take the stoon that Titanos men name.” “Take the stone that men call titanos.” “Which is that?” quod he. “Magnesia is the same,” “Which is that?” he said. “It is magnesia,” Seyde Plato. “Ye, sire, and is it thus? Said Plato. “Yes, sir, and is that so? This is ignotum per ignotius. This is ignotum per ignotius. What is magnesia, good sire, I yow preye?” I would ask, good sir, what magnesia is?” “It is a water that is maad, I seye, “I tell you, it is a water made Of elementes foure,” quod Plato. Of four elements,” said Plato. “Telle me the roote, good sire,” quod he tho, He then asked “Good sir, tell me the origin “Of that water, if it be youre wil.” Of that water, if you would.” “Nay, nay,” quod Plato, “certein that I nyl.” “No, no,” said Plato, “I certainly will not.”1 In this passage, towards the end of the tale, the Canon’s Yeoman is trying to impress his audience of pilgrims with his knowledge of alchemical books and doctrines. Among other books he mentions ‘Senior’, which has long been recognised as identical with the Latin book Tabula chemica of a writer with the exotic-sounding name Senior Zadith. The pupil’s question relates to the philosopher’s stone, the substance which the alchemist’s long work with the oven, the alembic, and the vessels was designed to obtain. No clear answer concerning magnesia is given, in keeping with the alchemists’ method 1 Robinson (ed.): 1933, p. 226, l. 1448–1463 (the adaptation is mine). 62 Peter STARR of explaining ‘the unknown by what is more unknown’ (ignotum per ignotius). However, its significance is clearly that it unites the four elements (earth, air, fire and water), which since Empedocles were recognised as the basis for all matter. In the Tabula chemica, as part of the section entitled ‘Tincture operatio’, the story is told about Solomon, not Plato. Compounding this text-historical difficulty, Julius Ruska pointed out that the Arabic original mentions neither Solomon nor Plato, but Qalimus, who discourses on chalk lime (Greek: titanos) with a pupil, Runus. E. H. Duncan showed that Chaucer used a fourteenth-century manuscript in which ‘Dixit Senior’ is followed by the gloss ‘i.[e.] Plato’ (Ruska: 1937, p. 136–137; Duncan: 1968, p. 653–654). The Tabula chemica was in fact none other than the book al-Ma’ al-waraqi wa-l-ard an-najmiyya (The Silvery Water and the Starry Earth = The Silvery Water). This title is not found in the Latin versions, and the book was known as the ‘Chemical Tablet’, a reference to the description in the work of a tablet full of mysterious symbols, for The Silvery Water is made up of a poem about these symbols, together with a commentary on the poem. The Arab author was the tenth-century alchemist Muhammad ibn Umayl, whose presence in western literature goes back to translations made from Arabic into Latin in the twelfth and thirteenth century, probably in Spain. It was these translators who rendered our author’s name as ‘Zadith filius Hamuel, dictus Senior’.2 2. A Definition of Alchemy When reading medieval works about alchemy, one soon realizes that this science meant more than vain attempts to change base metals into gold. Consider the statement of Muhammad ibn Umayl, this time from a work which was not known to western literature: This means whoever acquires this knowledge should separate himself from the world. This will be better for him, so that he be not compared with the ignorant who in their ignorance violate the honour of this great science which comes from the prophets, and of which the adepts are mystic saints (wali) and scholars (‘alim)… (Commentary on the Mimiyya, unpublished, end of chapter on the third operation.) 2 See������������������������������������������������������������������������������������������������� the 15th-century manuscript British Lib. Sloane 2327, f. 39������������������������������������� –������������������������������������ 57b. See also the six editions from the sixteenth to eighteenth centuries. The exotic Latin name is explained as follows: ‘Senior’ is a translation of the Arabic ‘Sheikh’. ‘Zadith’ was taken to be his name, but in fact it was another honorific added in some Arabic manuscripts: ‘as-sadiq’, meaning ‘the truthful one’. This identification was made by Julius Ruska, ‘Senior Zadith = Ibn Umail,’ Orientalistische Literaturzeitung 31, 1928, p. 665������������������������������������������������������������������������������������������������� –������������������������������������������������������������������������������������������������ 666. I have seen two manuscripts which give Ibn Umayl the title ‘as-sadiq’: the British Library Silvery Water epitome, in Arabic written in Hebrew letters (ms. Margoliouth 1093.1), and folio 71 of one of the Rabat Hasaniyya Library manuscripts. 63 Towards a Context for Ibn Umayl, Known to Chaucer as the Alchemist ‘Senior’ Of this science, seen by our author and other alchemists as the greatest of the sciences, the ancient authority was the Egyptian priest Hermes Trismegistus, who learned it from prophets like Seth and Enoch. The passage quoted above goes on to note that the generation of sages after Hermes did not reach his heights, and they could only perform the second and third operations of the work, nevertheless their alchemy brought them great wealth. Alchemy aspires to explain no less than the entire physical and moral world on the basis of contemplating the behaviour of matter. In another work, The Pure Pearl, addressed to Abu al-Hasan as-Siqili, Ibn Umayl tells his pupil: It begins with one, and it ends with one… If you consider all the kinds of plants, metals, animals, sky, earth, land, sea, the resurrection of the dead, and the rising to life, O Abu al-Hasan, these are all concentrated in the science of the noble work. (The Pure Pearl, unpublished, end of chapter one.) This passage can be compared with the beginning of the most widely-read alchemical text, The Emerald Tablet, ascribed to Hermes himself, which reached the West through the Arabic tradition. Of the many English translations of this text from the Middle Ages to the Enlightenment, here is that of Isaac Newton: ‘Tis true without lying, certain and most true. That which is below is like that which is above, and that which is above is like that which is below, to do ye miracles of one thing only. And as all things have been and arose from one…3 A way of thinking that was essentially allegorical encouraged wide-ranging conclusions about spiritual realities on the basis of the physical world, and vice versa. 3. The Reception of Ibn Umayl in East and West It is no exaggeration to describe Ibn Umayl as an important presence both in ArabicIslamic and Western literature. We should not think that alchemical ideas were limited to alchemists, or writers like Chaucer who, as we have seen, read such books but had wider interests. In Islam, alchemical language is systematically used by mystical writers and poets, above all those who followed in the footsteps of Ibn ‘Arabi. 3 Tabula Smaragdina Hermetis Trismegistri Philosophorum patris, ms. ��������������������������� King’s College, Keynes 28, 2r–v, transcribed by Betty Dobbs in The Janus Faces of Genius (Cambridge, Cambridge University Press, 1991), p. 274. In addition to the Tabula Smaragdina, Newton knew the Latin version of Ibn Umayl’s al-Ma’ al-waraqi, which was translated, as Tabula chemica, and published in the sixvolume Theatrum chemicum (Oberursel and Strasbourg, Lazarus Zetzner and sons, 1602–1661). Newton bought his copy of this extensive collection of alchemical works in 1669, and the volumes remain in his library in Trinity College. 64 Peter STARR Enthusiasm for ‘the divine Art’ is characterized by phases of revival and decline. Concerning what most directly relates to Turkey, the outstanding figure is Ali el-İzniki, also called Fazıl Ali Bey, and given the title al-mu’allif al-jadid (‘the modern writer’).4 Ali Bey presided over a renewed passion for alchemy.5 A glance at the catologues of alchemical manuscripts of the Ottoman period shows that his works were widely read, exceeded in popularity only by the Egyptian al-Jildaki, whom Ali Bey quotes extensively, and by Jabir ibn Hayyan. As an authority for Ottoman alchemists, a number of the surviving manuscripts of our author were brought to Istanbul. A particularly interesting copy of The Silvery Water, probably from Mongol Baghdad, is in Topkapı Sarayı (ms. III. Ahmet 2075/1), dated 11 Muharram A.H. 740 (19 July 1339). It includes a fine illustration of the tablet-holding Sage, who, although unnamed, is clearly Hermes, sitting in his temple.6 Already in the East Ibn Umayl was recognised as representing a particular method in alchemy, identified by Isma‘il at-Tinnisi as the method of Maria, Aras and Zosimos.7 Modern scholarship has called this the ‘allegorical’, in contrast to the practicalexperimental, branch of alchemy. This branch is strongly connected to Egypt, and it is notable that often the authors who cited Ibn Umayl directly were, or were as far as we know, from that country (Tinnis is a town in the Nile Delta). Al-Jildaki worked in Cairo in the fourteenth century, and among his works is a commentary on the ‘Letter of the Sun to the Crescent Moon’, the poem of Ibn Umayl mentioned above. Commentaries to this poem were also written by the Upper Egyptian Hasan ‘Ali Sirdar, and by Fakhr adDawla Abu Shakir an-Nasrani. The alchemist ‘Abd al-Karim ibn Yahya ar-Raba‘i, known as ‘al-Mukhtafi’ (the Hidden One), and his teacher Abu al-Fada’il, are followers of Ibn Umayl. Al-Mukhtafi writes of The Silvery Water as ‘the most glorious (ajall) of [Ibn Umayl’s] three books’. The belief that Ibn Umayl’s wisdom can be found in three main works goes back to Ibn Umayl himself, who writes: 4������������������������������ Katip Çelebi (Hajji Khalifa), Kashf az-zunun, vol. 2, 1487, gives this author a death date of A.H. 1019/A.D. 1601. This does not contradict the author’s own statement in Kashf al-asrar wa-hatk al-astar: ‘God honoured me with knowledge, and made me reach [the ranks of] the ulema and the great shaykhs, during the sultanate of the second of the two Sultans Selim Khan...’ (quoted in A. Iskandar, A Descriptive List of Arabic Manuscripts at the University of California, Leiden, Brill, 1984, p. 25). 5 See: ‘Fazıl Ali Bey’ article by İhsan Fazlıoğlu in Osmanlılar Ansiklopedisi, vol. 1, p. 441–443. 6 Persis Berlecamp, ‘Painting as Persuasion: A Visual Defense of Alchemy in an Islamic Manuscript of the Mongol Period,’ in Muqarnas, vol. 20, 2003, p. 35–59. 7 Paraphrased by Ullmann, ��������� Natur- und Geheimwissenschaften, p. 235. I rely on Ullmann for my information about references to Ibn Umayl in later Arab-Islamic literature, unless otherwise signaled. 65 Towards a Context for Ibn Umayl, Known to Chaucer as the Alchemist ‘Senior’ If you understand these three books, I mean my book The Book of the Key of the Great Wisdom, The Book of Magnesia, in which I explained to you what magnesia is made of, and this book of mine… you will be the most learned man of your time in the knowledge of the Egyptian temples (bi-‘ilm al-barabi).8 Another follower, Abu al-Qasim al-‘Iraqi as-Simawi, was an extreme example of the allegorical school, and his works are replete with imitations of Egyptian hieroglyphs and other illustrations, some of which are symbols from the tablet described in The Silvery Water.9 While alchemy in the East followed its course, encountering enthusiasm from some and condemnation from others, it had by now become a matter of considerable interest in medieval Europe. New ideas from the Muslim lands stimulated scientific developments against a background of philosophical and theological controversy. It was in this context, and particularly through the translations from Arabic into Latin in twelfth and thirteenthcentury Spain, that the study of alchemy was introduced into Europe.10 The Silvery Water was known in Europe as ‘the book of Senior’ or Tabula chemica, while the poem ‘Letter of the Sun to the Crescent Moon’ is also found separately in the manuscripts, as ‘Epistola solis ad lunam crescentem’. The former was the inspiration for Aurora consurgens, a book attributed to Thomas Aquinas. It may be that other works of our author were translated in the Middle Ages, but this has not been confirmed.11 We should not imagine, however, that it was a matter of course that a book in the Hermetic tradition should be translated from Arabic into Latin, as if the translation movement were merely an open invitation to all in Arab dress, be it Ibn Rushd, ar-Razi, Jabir, Galen Arabus, Ibn Sina, Aristotle Arabus, Hermes or Ibn Umayl. To quote from a leading researcher, writing about early twelfth-century enthusiasts of wisdom from the East, Hermes and astrology, like Hugo of Santalla and Robert of Chester: 8�������������������������������������������������������������������� Stapleton/Husain, 1933, p. 31, l. 24-27. Al-Jildaki writes that the Key of the Great Wisdom is Ibn Umayl’s main work (Catalogus, de Jong and de Goeje, vol. 3, p. 209, quoted in Ullmann, p. 218). The al-Mukhtafi reference to the three books is in Siraj az-zulma, ms. f. 90b, l. 1, while his teacher’s unparalleled understanding of Ibn Umayl is mentioned in Risalat ar-Rahawiyyat, ms. f. 96b, l. 15. 9 Notably in Kitab al-Aqalim as-sab‘a, ms. Brit. Lib. 1517, f. 25a, 26b. Stapleton/Husain (1933, p. 118) give details of parts of Abu al-Qasim’s ‘Ilm al-muktasab which are taken from The Silvery Water. 10 The word alchemy (Latin: alchemia) clearly shows this Arab heritage, and the role of the Arabs in bringing the science to Europe. Arabic al-kimya’ is composed of the article al- (the) and chemia (chemistry in Greek). 11��������������������������������������������������������������������������������� Stapleton/Husain’s (1933, p. 126, fn. 2) tentative identification of Ibn Umayl’s Miftah al-hikma al-‘uzma with the Clavis majoris sapientiae ascribed to Artefius was shown to be incorrect by Levi della Vida (1938, p. 80–85). The medieval manuscripts of the Tabula chemica, quotations from the work in other writings, and a Middle Netherlands translation, are listed by Italo Ronca (1998, p. 101). 66 Peter STARR To what extent these Latin scholars were influenced by mystical-philosophical sects already established in Jewish and Arabic circles in Spain is difficult to assess, and needs further research. The one slender testimony we have concerning the original Arabic texts of Hugo’s translation strengthens the impression that the Arabic texts too were transmitted in the context of secrecy and mystery. For he writes that he found an astronomical work ‘among the more secret depths of the library (inter secretoria bibliothece penetralia) of Rueda de Jálon, the stronghold to which the Banû Hûd escaped after the fall of their kingdom of Zaragoza in 1110. (Burnett: 2002, p. 123) Because of the strongly gnostic character of the Tabula chemica and ‘Epistola solis ad lunam’, it is probable that they appealed to medieval alchemists outside the ‘mainstream’ — for it is possible to describe alchemical ideas as the mainstream approach to the theory of matter in the Middle Ages. A new situation emerged in the Renaissance, beginning with Paracelsus in Basel, and spreading particularly to the Free Cities of Germany, where there was a violent reaction to the authority of Galen in science and the Catholic church in religion. Many of the followers of Paracelsus, in their efforts to establish the comprehensive science which their leader was believed to have revealed, were attracted to alchemical ideas. By the early seventeenth century this interest was particularly found in the Rosicrucian Order, and it is people associated with this order who provided the early printed books of Ibn Umayl: an old, undated Tabula chemica edition (Perna printers in Basel? 1560-1570?); the edition, based on this, which was included in volume five of the massive alchemical collection Theatrum chemicum (Lazarus Zetzner, Strasbourg, 1622, with later reprints); the edition, again based on the earlier editions, in the Bibliotheca chemica of JeanJaques Manget (Geneva, Chouet, 1702). Ibn Umayl’s obscure method and symbolic language were a point of attraction to the Rosicrucians, as, indeed, they were to the Swiss psychologist Carl-Gustav Jung. Having given an account of admiration for our alchemist both in east and west, this paper will now seek to go into as much detail as possible about who he was. It will also suggest the intellectual background of his ideas. 4. Notes towards a Context for Ibn Umayl 4.1. Dating on the basis of named contemporaries Problems regarding the date and biography of Abu ‘Abdullah Muhammad ibn Umayl at-Tamimi12 were addressed by Harry E. Stapleton and Hidayat Husain in 1933. These authors were familiar with Ibn Umayl’s The Silvery Water and Qasida Nuniyya. In 12 ‘�������������������������������������������������������������������������������������������������� Tamimi’ refers to the Tamim tribe, one of he largest and most widely dispersed of the Arab tribes. 67 Towards a Context for Ibn Umayl, Known to Chaucer as the Alchemist ‘Senior’ what follows I will present their findings, with which I generally agree, and add some information on the basis of manuscripts and works not known to them (see: Bibliography). However, there is no question that Ibn Umayl had a highly unusual mixture of beliefs, and this paper will also provide material to show just how far he was faithful to his particular Hermetic tradition. This begs the question of where these ideas came from, and at the end of the paper I will risk the hypothesis (perhaps going beyond the scholar’s duty of the careful arrangement and evaluation of data) that he belonged to a school of thought which broke away from the mainstream of alchemical ideas. Stapleton/Husain dated our author to the period A.D. 900–960 on the basis of the names of some acquaintances of Ibn Umayl. To be precise, at the beginning of The Silvery Water our author tells us that he visited an Egyptian temple, as he did from time to time, and he saw there the statue of a sage holding the tablet of wisdom. He mentions that he was in the company of Abu al-Qasim ‘Abd ar-Rahman, the brother of Abu alFadl Ja‘far the grammarian. Later he went to the same temple with Abu al-Husayn ‘Ali ibn Ahmad ibn ‘Abd al-Wahid al-‘Adawi. In the course of his commentary Ibn Umayl reports a discussion in the house of ‘Ali ibn ‘Abdullah ibn Wasif an-Nashi, ‘the trinket maker’ (al-Halla). Stapleton/Husain point out that the grammarian Abu al-Fadl and the poet an-Nashi al-Asghar are found elsewhere in Arabic literature; the former is said by Yaqut (Irshad al-arib, vol. 3, p. 425) to have died in A.D. 900, and the latter, Ibn Khallikan tells us (Wafayat al-a‘yan), lived from A.D. 884/5–975 or 976/7.13 Looking more closely at the friendship with the poet an-Nashi, the account given by Ibn Umayl of the discussion is as follows: One day I visited Sheikh Abu al-Husayn ibn Wasif the Trinket Maker (God give him enduring strength) to ask after his health (‘ala sabil al-iftiqad), and I sat down next to him. There were two men with him, one of whom I knew, and they had been speaking before I came about the (alchemical) work… Then Sheikh Abu al-Husayn, knowing that I was very fond of him, and would be pleased to help him, turned to me and asked: ‘O Abu ‘Abdullah, what does the sage mean when he says “take lead and what is similar to lead, and take quicksilver (za’uuq) and what is similar to quicksilver”? The Egyptians knew this sage’s high rank in the science…’ (Stapleton/Turab ‘Ali: 1933, p. 41, 23–42, 3) The group are dumbfounded when Ibn Umayl is able to expound the text as a reference to the male and female principles in matter, and then a repetition of this reference in different words. We know from the biographer and historian Ibn Khallikan that an-Nashi 13 Stapleton/Husain were on less solid ground when they went on to claim that ‘Mihraris’, an alchemist mentioned in the text, must be tenth-century, as a Cairo manuscript they thought was his work quotes the historian at-Tabari, who died in A.D. 923. Fuat Sezgin (GAS 4: 1971, p. 284) has dismissed this argument by pointing out, not only that Mihraris is a pre-Islamic author, but that the manuscript in Cairo is not his work, and it only includes a quotation from him. 68 Peter STARR al-Asghar, in whose house this conversation took place, was the son of an apothecary and lived mainly in Iraq and Syria (where he taught al-Mutanabbi), probably dying in Baghdad. Both Ibn Khallikan and Ahmad an-Najashi (Rijal) confirm that he became a notable Shiite poet and scholar of kalam. Other associates of our author are also mentioned in his works, but these names are not known elsewhere. Specifically, The Pure Pearl is written for Ibn Umayl’s pupil and successor, Abu al-Hasan as-Siqili, who must be seen as his closest acquaintance. This ‘Sicilian’ is also mentioned in the Qasida nuniyya as having obtained a book of alchemical images from a Rum monk in Upper Egypt. The introduction to the Qasida nuniyya also provides information about contemporaries: It was written as the result of a conversation in the house of the same Abu al-Husayn ‘Ali ibn Ahmad for whom our author wrote The Silvery Water. Present at the time were Sa‘ada ibn Turkuman as-Sa‘adi, and Abu al-Qasim an-Nahawandi, who is possibly the same man as the Abu al-Qasim ‘Abd ar-Rahman mentioned in The Silvery Water. Thus we can say that it is chiefly the connection with an-Nashi al-Asghar that confirms that Ibn Umayl lived in the tenth century. The visit to this poet and scholar probably took place in Iraq or Syria, which should not surprise us; in The Pure Pearl our alchemist mentions (end of chapter nine) that ‘since childhood I have been travelling on behalf of the science of the work’. He also writes (see below) of meetings with the Iraq-based Jabir. This leads us to the question of where to locate Ibn Umayl geographically. 4.2-3. Ibn Umayl’s Egyptian alchemy and probable Shiite affiliation As we saw in the quote already given, Ibn Umayl taught a wisdom which he called the ‘knowledge of the Egyptian temples (‘ilm al-barabi)’. Whether or not Ibn Umayl was born in that country, it is impossible to ignore this alchemist’s strong connection to Egypt. Ibn Umayl’s local references are numerous, and reveal a detailed knowledge.14 While there is, then, no doubt that he mainly lived and worked in Egypt, there are two possible connections to North Africa mentioned in The Pure Pearl and Mimiyya Commentary: (1) Ibn Umayl, at the end of his life, only performed the work taught in the book of Abu ‘Abdullah Muhammad al-Marrakushi, indicating a strong respect for this 14 Ibn Umayl speaks of the revelatory discovery of the Sage and his tablet during the visit to the temple at the known site of ‘Joseph’s Prison’ in Busir, Saqqara, mentioned above. His experience was no doubt coloured by the story of Apollonius and the finding of the Emerald Tablet. In the Pure Pearl (chapter five) our author also mentions depictions which he to be of the alchemists’ furnace in the (then still standing) ‘temple of Akhmim, and other temples’. He description of the alchemical work in the Pure Pearl has an Egyptian character. He uses Egyptian measurements, ‘clay brought from Aswan’, charcoal of the mimosa trees of Upper Egypt, and Nile-water, and compares one stage of the work to the annual inundation. 69 Towards a Context for Ibn Umayl, Known to Chaucer as the Alchemist ‘Senior’ author (The Pure Pearl, chapter added after chapter nine, Mimiyya Commentary, third work, para. 4). (2) He has learned about one method from ‘one of the Maghrebi sages’ (The Pure Pearl, end of chapter 8). It is also relevant that Paul Kraus (1942-3, p. 299) notes that, according to an old Vatican catalogue (not seen), one manuscript adds the epithet (nisba) ‘Andalusian’ to his name. In spite of these indications, the kind of strong emotional reaction to temple sites, and personal identification with whatever wisdom it is that they contain, convinces the present writer that Ibn Umayl was brought up in an area where there were Egyptian temples, and he shared the popular awe of them. He does not seem to have been an outsider who embraced the wisdom of Egypt as an adult. Rather, he is so closely associated with his country that one is reminded of the Egyptian patriotic sentiment expressed in the saying ‘if you cut me Nile water flows out’. This alchemist’s background is therefore Egypt, at a time of weak Abbasid rule and Ismaili missionary activity in the build-up to the Fatimid invasion. Although many other alchemists of the time were Ismaili, there is no passage which clearly shows the religious affiliation of our author.15 The first thing to note is that Ibn Umayl, who in The Silvery Water and The Pure Pearl was so fond of giving the advice that people should stay away from human society, may have avoided sectarian (if not alchemical) disputes. There are some indications that he was a Shiite. The one hadith that we find in Ibn Umayl’s works is that of ‘Ali, namely ‘Beware of the physiognomical insight of the believer.’ However, this is a popular hadith in many works of mysticism. The title ‘Commander of the Faithful’, and the blessing ‘May God honour his face’ (Stapleton/Turab ‘Ali, p. 100, l. 29) give us no clear direction (in any case, copyists were free to add blessings). More significantly, in his short treatise Hall ar-rumuz (Explanation of the Symbols) he cites ‘Ali as an authority, and says the Caliph regarded alchemy as ‘the sister of prophethood’. (Madelung/Abt/Hofmeier, p. 97) We have already seen that Ibn Umayl was close to one strongly Shiite personality, an-Nashi al-Asghar. These facts tend to suggest that our alchemist was a Shiite, but give no detailed insight.16 What is clear, however, is that our author was strongly attached to an approach to his art which, while it involves a reverance for the ancients, is most directly revealed in his 15��� In Jabir ibn Haiyan (����������������������������������������������������������������������������� 1942-3), the leading scholar of Arabic alchemy, Paul Kraus, argued that many of the works ascribed to Jabir were written by Shiite Ismailis. What is certain is that the Ismaili Letters of the Brethren of Purity, written in tenth-century Iraq, includes material similar to that ascribed to Jabir. Kraus (vol. 2, p. 299) briefly describes Ibn Umayl as Iraqi. 16 An-Nashi is listed by Ibn an-Nadim as ‘Imami’, which in his case I take to mean Twelver Shiite. Devin Stewart notes that ‘…many of the Shiites [in Egypt] both before and during Fatimid rule were probably Twelver Shiites rather than Ismailis…,’ see: ‘Popular Shiism in Medieval Egypt,’ Studia Islamica 84 (1996), p. 35-66, see p. 35. 70 Peter STARR own teachings. Like many alchemists, he insists on the significance of his own books, and does so in a way which puts him at an important point in the revelation of alchemy’s secrets: If in the future someone is able to gain a true understanding of some aspect of the writings of the sages, that will only be because of his reading my books and poems… I have written in a few pages what the philosophers scattered over thousand of thousands of pages… (Stapleton/Turab ‘Ali, p. 43, l. 8–10) The works of the ancients, obscured for so long, are restored to clarity in the age of Islam, and above all in his own works. Let us first consider the tradition with which he identifies himself. For our author the authorities in alchemy were sages whose works were translated, or claimed to be translated, from Greek. Indeed, the commentary section of The Silvery Water is built around quotations from Mary, Aras, Marqunus, Secundus, Hermes, Zosimus and Agathodaimun. These writers are to be followed, while most later, Muslim alchemists are said to have gone astray. Martin Plessner was the first modern scholar to suggest the existence a school of Egyptian alchemists strongly influenced by Greek alchemy. Apart from Ibn Umayl, works of this school include Mushaf al-jama‘a, translated in the Middle Ages as Turba philosophorum, (Plessner: 1954, Plessner: 1975) and Miftah al-hikma. (Levi Della Vida: 1938)17 In order to expand our knowledge of this school of alchemy, it would be wise to examine the connections with such works. As Stapleton recognized, Ibn Umayl quotes from al-Jama‘a/Turba, without citing his source. He also gives a version of the Emerald Tablet text somewhat different from the earliest Arabic version, the origin of which is to be sought in Syriac circles. (Kraus: 1942-3, p. 270-303, now edited by Weisser) To the works of this school we can add the compilation of Zosimus’ works called Mushaf assuwar which is quoted in the following sub-section. 4.4 Ibn Umayl’s Islamic alchemy For all his devotion to Greek alchemy, it is important for Ibn Umayl that he writes as a Muslim, and he frequently mentions his religion. He gives an account of his doctrine ‘for you [Abu al-Husayn] and for all our brothers who are pious Muslims’. Our author occasionally quotes verses in the Qur’an of interest to alchemists.18 He sees himself as following ‘predecessors among the sages of Islam’. While rejecting many later Muslim alchemists, he says he has ‘recognized the merits’ of Dhu an-Nun al-Masri and Khalid 17�������������������������������������������������������������� Unfortunately I have not yet been able to consult these works. 18 Stapleton/Turab ‘Ali, p. 43, l. 8–9; Qur’an quotes: p. 40, l. 7; p. 84, l. 24; 87, and especially l. 20–21 (Surat al-anbiya’ 21: 30). 71 Towards a Context for Ibn Umayl, Known to Chaucer as the Alchemist ‘Senior’ ibn Yazid, who, he claims, conform with the teaching of the ancients. He repeatedly calls on God to help his co-religionists. (Stapleton/Turab ‘Ali, p. 58, l. 9, 21–25) The Islamic character of this revelation of alchemy is paramount, and a passage in The Pure Pearl is revealing. In a section also notable for the fact that it predicts Ibn Umayl’s death and the succession of Abu al-Hasan as-Siqili, who is to ‘become part of’ his teacher, Abu al-Hasan asks about an intermediary principle between the male and female which they call ‘Shaytanil’. He says: ‘Then, by God, tell me about it in Arabic, so that the wisdom be complete in me.’ So Sheikh Muhammad ibn Umayl said… ‘I ask God’s pardon for having revealed this secret. Receive it, then, in Arabic, and hide it in silence…’ (middle of chapter one) This implies that Ibn Umayl’s role was to bring the clearest revelation of alchemy, in the same way that Islam, revealed in ‘clear Arabic’, is the culmination of the divine messages. He is not alone in believing that the Arabic language is important in the true expression of the art. This belief is also stressed in some of the texts of the followers of Jabir ibn Hayyan. (Kraus, vol. 2, 1942-3, p. 288-289) One passage in an Arabic text makes particularly plain the belief in the significance of Islamic alchemy. It is found in a compilation of works of Zosimus of Panopolis (Akhmim) set in question-and-answer form. The following interpolation is put into the mouth of Zosimus: [Theosebeia] said: ‘Tell me about what Mary says her father said, that: “The nation in which this science will appear will be at the end of time.”’ [Zosimus] said:… ‘This is not a suitable question for you to ask… They are the sons of Ibrahim.’ She said: ‘The Jews?’ He said: ‘No. The sons of Ismail. After a hundred and sixty years of their reign it [i.e. alchemy] will become apparent to them. There is no nation as reluctant to believe the sages as they are. After one hundred and forty years of their reign, the number of those learning this science will increase, and they will become devoted to it. Great and exalted God will reveal it to them… to increase their desire for the other world rather than this world.’19 This prophecy about the Arabs is, of course, an attempt to vindicate the strongly Greekinspired tradition from an Islamic point of view. It should be read as part of an on-going debate about alchemy and between alchemists.20 19 Mushaf as-suwar, folio 10a, l. 8 – 16. See the excellent facsimile printed by Theodor Abt, The Book of Pictures (Zurich, Living Human Heritage, 2007). From the point of view of its sectarian context, it is notable that just before this passage Zosimus uses a phrase derived from a hadith of the Caliph ‘Umar. Regarding ‘the end of time’ see also the ‘brothers of Jabir’ (below). 20 In terms of specifically Islamic alchemy, is interesting to note a comparison Ibn Umayl makes between misguided alchemists, who make use of unclean materials and desecrate the divine art of alchemy, and Christians, who believe that God could be subjected to humiliations like incarnation 72 Peter STARR We see that his religion is of primary importance to Ibn Umayl, and yet some of the beliefs he held are highly unusual, deriving from Hermetic legends. His devotion to this ancient tradition is underpinned by the conviction that there was a golden age when alchemy was understood, and the philosophers ruled the world. In The Pure Pearl he writes: ‘Eggs are only used as an analogy… When the philosophers ruled mankind, and they were above every rank, they knew that the science of the Art [alchemy] is the most glorious science… Then they wrote many books on such things as eggs, hair, the biles, milk, semen, claws, salt, sulphur, iron, copper, silver, mercury, gold and all the various animals and plants. When they had finished they scattered their writings in the streets and places where people gather. This was in order that people would find [these books about alchemy], and desire it intensely. But then people would copy and circulate these books according to the apparent meaning of these things, and waste their possessions and ruin their souls…’ (beginning of chapter one) For Ibn Umayl, unlike some of his Muslim contemporaries, the myths about the origins of alchemy are still relevant. We find this myth in alchemists at least as far back as Zosimus, who tells us that a book of angelic origin first brought alchemy to mankind. The wisdom of this book was preserved by being disguised and distributed in twentyfour books, each called The Book of Imhotep after the Egyptian sage who wrote them. No doubt the ruined Egyptian temples were associated with this past golden age for our alchemist. 4.5. Ibn Umayl’s view of Jabir and other Arab alchemists A direct recourse to ancient authorities by the Egyptian Arab alchemists is accompanied, in Ibn Umayl at least, by the conviction that Muslim contemporaries have generally failed to understand these authorities: I looked at the books of other [alchemists], and I looked at what they discuss and pass on of what the first sages said, as well as the Muslims who followed the sages and were devoted to them… None of those people who are famous for their wisdom could explain a word of what the philosophers said. In their books they only continue using the same terms which we find in the sages… What is necessary, if I am a sage to whom secrets have been revealed, and if I have learned the symbolic meanings, is that I explain the mysteries of the sages… (Stapleton/Turab ‘Ali, p. 43, l. 17–21) On the one hand, he writes of alchemists who merely parrot the teachings of the ancients because they have no real understanding. On the other, our author condemns and crucifixion (The Silvery Water, p. 49.4 - 7). There is, however, an endorsement of true alchemists ‘of all sects (min ahl kull milla)’ in The Explanation of the Symbols (p. 94.6). In her commentary on this work, Marie-Louise von Franz recognizes a ‘shift of emphasis from the material to the divine’ in Ibn Umayl’s approach, and she relates this to Islam’s strong monotheism (2006: p. 98). 73 Towards a Context for Ibn Umayl, Known to Chaucer as the Alchemist ‘Senior’ contemporaries whom he calls ‘the jealous ones’, those who understand the sages but disguise the truth to mislead their followers. By contrast, it is important that some of Ibn Umayl’s Muslim predecessors were authorities for him. His praise for the Khalid ibn Yazid and Dhu an-Nun al-Masri, about both of whom legends already existed, has been mentioned. We have seen that the The Pure Pearl shows our author’s great respect for al-Marrakushi, and Ibn Umayl also says that he employs a method learnt from ‘one of the Maghrebi sages’ (end of chapter eight). It is notable that a reference to the Persian physician and alchemist ar-Razi in the The Pure Pearl is positive, as the student Abu al-Hasan is recommended to read ‘the book of Ibn Zakariya ar-Razi, which is difficult for beginners but simple for adepts’ (end of chapter three). The reader needs to keep in mind the fact that our alchemist writes well of these writers as we turn to consider his frequent condemnation of other alchemists. We soon find that Ibn Umayl was no stranger to polemics, and he adopts a tone that suggests much more than a detached awareness of the alchemy practiced by his contemporaries. First of all, it is remarkable that he states that he met ‘Jabir [ibn Hayyan] the Sufi of Damascus’.21 This may be surprising to those aware of the tradition that places this most famous of Arab alchemists in the court of Harun ar-Rashid (m. A.D. 809). Without entering the complex arguments about when, and if, Jabir lived, what concerns us here is that Ibn Umayl’s relationship with his great predecessor is ambigious. Many references are negative, accusing Jabir of an over-simple, materialist approach. For example, in his account of this meeting, our alchemist disputed with Jabir about his literalistic view of ‘eggs’ and other references in the sages. Ibn Umayl notes that Jabir died without completing the work. On the other hand, in The Silvery Water he makes an exception concerning two of Jabir’s books to his general condemnation of the books of his contemporaries: [N]one even came near (the meaning of the ancients), except the indications given by Jabir ibn Hayyan the Sufi in his book The Blessed and Pure Book on the Words of the Sages… and his book known as Gleanings from the Sayings of the Monk and Others. In these two books he nullified the chapters of his books… He praises, encourages and guides people to read the words of the monk, and orders that no-one go beyond them… (Stapleton/Turab ‘Ali, p. 58) This shows that Jabir’s authority, and the fact that he is said to have come over to the traditional position, was important to our author. Other sections, towards the end of the book (p. 93–97, 103), show that Ibn Umayl regarded some of Jabir’s sayings as at least worthy of interpretation. Indeed, he seems 21 The Pure Pearl, end of chapter five. See also the dispute with Jabir on page 57 of The Silvery Water. 74 Peter STARR to ascribe great significance to some of that writer’s obscurer allusions. These passages concern a dispute with a group of Jabireans calling themselves ‘the brothers of Jabir’ over a statement of their late master concerning what is needed for the alchemical work to succeed. Rather than dismissing Jabir’s prophecy, Ibn Umayl offers an alternative interpretation of what about the ‘two brothers’ meant. Ibn Umayl is particularly scathing about these contemporary Jabireans who are called the ‘brothers of Jabir’. Members of this group see themselves the brothers who will come ‘at the end of time’, mentioned in a prophecy of their master. The accounts of these disputes are highly suggestive. They require a comparison with the numerous texts attributed to Jabir, especially those mentioning the ‘two brothers’. Earlier in this paper we have sought to place Ibn Umayl in the context of an Egyptian school, which followed the ‘method of Maria, Aras and Zosimos’. In view of the texts studied by Martin Plessner and Julius Ruska which show a similar approach to that of our alchemist, he should not be seen as an innovator. Importantly, we have noted that the tone taken in his polemics suggests that he, and his school, were in dispute with contemporaries over the meaning of the alchemical heritage. This suggests that their school emerged as a reaction to developments in the mainstream of Arabic alchemy. These developments, and most of the books of Jabir, they condemned as being in contradiction to the teachings of the first alchemists. This hypothesis is, of course, opposed to the idea that there was an unbroken tradition of Hermeticism in Egypt. However, it is understandable that members of the ‘Maria, Aras and Zosimos’ school could make common cause with isolated readers of the esoteric literature so characteristic of that country. Perhaps in this context we can see the passing reference, at the beginning of the Qasida nuniyya, to Abu al-Hasan as-Siqili obtaining a book from an Upper Egyptian monk. 5. Conclusion Ibn Umayl saw in the Hermetic tradition clues as to the origin of science. These speculations did not lead him in the experimental direction that chemistry was later to take. As time passed, he seems to have become an isolated figure, and had few students, perhaps only one, to pass on his works. He created no tradition. However, it is a sign of a value of his works that they had a lasting appeal to a variety of readers who were looking for comprehensive explanations of man’s power over matter. Our study began with an apparently innocent inquiry into a reference to the book of ‘Senior’ in Chaucer’s Canon’s Yeoman’s Tale. This has led us inexhorably into the world of ninth and tenth-century Middle Eastern alchemy. It is hoped that the inquiry has provided insights, not only into the life and times of Ibn Umayl/Senior, but into the intertwined worlds of eastern and western thought. 75 Towards a Context for Ibn Umayl, Known to Chaucer as the Alchemist ‘Senior’ It was above all in the Middle Ages that Europe enjoyed a close rapport with the Muslim lands and, as is well known, there were many areas of science that benefited from Arabic-Latin translations. In the case of esoteric literature, Arabic works seem to have reached the West through the devotion of individuals and groups who are often obscure. So what was Geoffrey Chaucer’s attitude to this kind of literature? Chaucer was associated with a royal court which sponsored alchemy; one of the alchemists was even a canon of Edward III’s chapel. On the first reading, the Canon’s Yeoman’s Tale would seem to be an amusing attack on alchemists as charlatans. Chaucer, through his narrator, can be seen as dismissing alchemy from a rational point of view. However, a more positive view of alchemy emerges elsewhere in The Canterbury Tales. Indeed, a careful re-reading of the second half of the Canon’s Yeoman’s Tale shows that Chaucer does not dismiss the claims of alchemy. At the end of the tale, the canon’s yeoman says (l. 1472–1478): Thanne conclude I thus; sith god of hevene So I conclude, that since the God of heaven Ne wol nat that the philosophres nevene Does not want these (alchemists) to state How that a man shal come un-to this stoon, How people make (the philosopher’s) stone, I rede, as for the beste, lete it goon. I suggest that one should not get involved. For who-so maketh god his adversarie, Because if someone makes God his enemy As for to werken any thing in contrarie By doing something which is against Of his wil, certes, never shal he thryve. His will, that person will surely be ruined. Far from denying the validity of alchemy, the yeoman concludes with a typical statement of alchemists. It is a warning, also found in Ibn Umayl, that their science is dangerous precisely because it is so powerful. Works Cited Manuscripts: IBN UMAYL, Ad-Durra an-naqiyya (The Pure Pearl). I am grateful to Prof. Theodor ABT for showing me his and Prof. Wilferd MADELUNG’s collation of the mss. IBN UMAYL, Al-Mabaqil as-sab‘a. Ms. Istanbul, Süleymaniye Beşir Ağa 505/12. IBN UMAYL, Kitab al-Magnisiya. Ms. Istanbul, Süleymaniye Beşir Ağa 505/13. IBN UMAYL, Al-Qasida an-nuniyya (The Qasida Nuniyya). Ms. Istanbul, Süleymaniye Beşir Ağa 505/14. IBN UMAYL, Sharh al-Qasida al-mimiyya (Mimiyya Commentary). I am grateful to Prof. Theodor ABT for showing me his and Prof. Wilferd MADELUNG’s collation of the mss. ZOSIMUS OF PANOPOLIS, see below: ZOSIMUS. 76 Peter STARR Printed works: BURNETT, Charles: ‘The Establishment of Medieval Hermeticism,’ in LINEHAM and NELSON (eds), The Medieval World (Routledge, London/New York, 2002), p. 111–130. DUNCAN, Edgar: ‘The Literature of Alchemy and Chaucer’s Canon’s Yeoman’s Tale: Framework, Theme, and Characters,’ Speculum 43 (1968), p. 653–654. FAZLIOĞLU, İhsan: ‘Fazıl Ali Bey’in Osmanlılar Ansiklopedisi, vol. 1 (Istanbul, Yapı Kredi, 1999), p. 441–443. IBN UMAYL: Al-Ma’ al-waraqi wa-l-ard an-najmiyya (The Starry Water). STAPLETON, Harry E., M. Hidayat HUSAIN, and M. Turab ‘ALI: Three Arabic Treatises on Alchemy by Muhammad ibn Umail (10th century AD), edition of the texts by M. Turab ‘ALI, Excursus on the writings and date of Ibn Umail by H. E. STAPLETON and M. Hidayat HUSAIN, in Memoirs of the Asiatic Society of Bengal 12.1 (Calcutta, Asiatic Society of Bengal, 1933), p. 1–213. Republished by Fuat SEZGİN et al. (2002). IBN UMAYL: Hall ar-rumuz (Explanation of the Symbols). ABT, Theodor, MADELUNG, Wilferd, HOFMEIER, Thomas (eds), CALA I (Living Human Heritage, Zurich, 2003). KRAUS, Paul: Jâbir ibn Haiyân, 2 vols (Cairo, IFAO, 1942–3). LEVI DELLA VIDA, Giorgio: ‘Something More about Artefius and His Clavis Sapientiae,’ Speculum, 13 (1938), p. 80–85. PLESSNER, Martin: ‘The Place of the Turba Philosophorum in the Development of Alchemy,’ Isis 45.4 (1954), p. 331–338. PLESSNER, Martin: Vorsokratische Philosophie und griechische Alchemie in arabisch-lateinischer Überlieferung, Studien zu Text und Inhalt der Turba Philosophorum (Wiesbaden, Steiner, 1975). ROBINSON, Fred Norris (ed.): The Works of Geoffrey Chaucer (Boston, Houghton Miffin, 1933). RONCA, Italo: ‘Senior de chemica: a reassessment of the medieval Latin translations of Ibn Umayl’s Al-ma’ al-waraqi wa-’l-ard an-najmiya,’ Bulletin de Philosophie Médiévale 37 (1995), p. 9–31. RONCA, Italo: ‘Religious Symbolism in Medieval Islamic and Christian Alchemy,’ in Antoin FAIVRE and Wouter HANEGRAAFF (eds), Western Esotericism and the Science of Religion (Louvain, Peeters, 1998), p. 95–116. RUSKA, Julius: ‘Der Urtext der Tabula Chemica,’ Archeion 16 (1934), 273–283. Republished by Fuat SEZGİN et al. (2002). RUSKA, Julius: ‘Studien zu Muhammad Ibn Umail al-Tamimi’s Kitab al-Ma’ al-Waraqi wa’l-Ard anNajmiyah,’ Isis 68 (1936), p. 310–342. Republished by Fuat SEZGİN et al. (2002). RUSKA, Julius: ‘Chaucer und das Buch Senior,’ Anglia 61 (1937), p. 136–137. Republished by Fuat SEZGİN et al. (2002). SEZGİN, Fuat: Geschichte des arabischen Schrifttums IV Alchimie-Chemie-Botanik-Agrikultur (Leiden, Brill, 1971). ULLMANN, Manfred: Die Natur- und Geheimwissenschaften im Islam (Leiden, Brill, 1972). VON FRANZ, Marie-Louise: Book of the Explanation of the Symbols, Kitab Hall ar-rumuz, by Muhammad ibn Umail, Psychological Commentary (Zurich, Living Human Heritage, 2006). ZOSIMUS: The Book of Pictures, Mushaf as-suwar, by Zosimos of Panopolis, facsimile with an introduction by Theodor ABT, CALA II.1 (Living Human Heritage, Zurich, 2007). 77 Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Journal of Arts and Sciences Sayı: 11 / Mayıs 2009 Single and Multiple Positive Solutions for Nonlinear Discrete Problems İsmail Yaslan* Abstract In this paper, we discuss the existence of single and multiple positive solutions to the nonlinear second order discrete three-point boundary value problems. To prove the main results, we will use the well-known result of the fixed point theorems in cones. Key words: Boundary value problems; Difference equations; Fixed point theorems; Positive solutions. Özet Bu çalışmada, lineer olmayan ikinci mertebe diskret üç-nokta sınır değer problemleri için tek ve birden fazla pozitif çözümlerin varlığı incelenecek. Ana sonuçları ispatlamak için konilerde sabit nokta teoremlerinin iyi bilinen sonuçlarını kullanacağız. Anahtar Kelimeler: Sınır değer problemleri; Fark denklemleri; Sabit nokta teoremleri; Pozitif çözümler. 1. Introduction There are many authors who studied the existence of solutions to second order twopoint boundary value problems on difference equations. For some recent results, we refer the reader to [2], [3], [4], [5], [7], [9], [10]. However, to the best of the author’s knowledge, there are few results for the existence of solutions to second order threepoint boundary value problems on difference equations. * Pamukkale University, Department of Mathematics, 20070, Denizli, Turkey iyaslan@pau.edu.tr 79 Single and Multiple Positive Solutions for Nonlinear Discrete Problems 80 İsmail YASLAN 81 Single and Multiple Positive Solutions for Nonlinear Discrete Problems 82 İsmail YASLAN 83 Single and Multiple Positive Solutions for Nonlinear Discrete Problems 84 İsmail YASLAN 85 Single and Multiple Positive Solutions for Nonlinear Discrete Problems References 1. R. P. Agarwal, H. B. Thompson and C. C. Tisdell, Three point boundary value problems for second-order discrete equations, Comput. Math. Appl., 45 (2003), 1429-1435. 2. D. R. Anderson, I. Rachunkova and C. C. Tisdell, Solvability of discrete Neumann boundary value problems, J. Math. Anal. Appl., 331 (2007), 736-741. 3. D. Bai and Y. Xu, Nontrivial solutions of boundary value problems of second-order difference equations, J. Math. Anal. Appl., 326 (2007), 297-302. 4. A. Cabada, A. Iannizzotto and S. Tersion, Multiple solutions for discrete boundary value problems, J. Math. Anal. Appl., 356 (2009), 293-307. 86 İsmail YASLAN 5. X. Cai and J. Yu, Existence theorems for second-order discrete boundary value problems, J. Math. Anal. Appl., 320 (2006), 649-661. 6. D. Guo and V. Lakshmikantham, Nonlinear Problems in Abstract Cones, Academic Press, San Diego, 1988. 7. X. He and X. Wu, Existence and multiplicity of solutions for nonlinear second-order difference boundary value problems, Comput. Math. Appl., 57 (2009),1-8. 8. K.Q. Lan, Multiple positive solutions of semilinear differential equations with singularities, J. London Math. Soc., 63 (2001), 690-704. 9. H. Liang and P. Weng, Existence and multiple solutions for a second-order difference boundary value problem via critical point theory, J. Math. Anal. Appl., 326 (2007), 511-520. 10. R. Ma and H. Ma, Existence of sign-changing periodic solutions of second-order difference equations, Appl. Math. Comput., 203 (2008), 463-470. 11. G. Zhang, and R. Medina, Three-point boundary value problems for difference equations, Comput. Math Appl., 48, (2004) 1791-1799. 87 JOURNAL OF ARTS and SCIENCES 2004 MAY – 2008 DECEMBER 89 ÇANKAYA UNIVERSITY FACULTY OF ARTS AND SCIENCES JOURNAL OF ARTS AND SCIENCES TABLE OF CONTENTS Volume: 1, Number: 1, May: 2004 Surface Terms and Non-Generic Symmetries Assoc. Prof. Dumitru BALEANU Ingilizce’nin Peltek –d (ETH) Sesbiriminin Türkler için Çıkardığı Sesletim Sorunları ve Çözümleri (The Articulation Problems Caused by the English Language ETH-Phoneme and Solutions for Better Articulation) Mehmet DEMİREZEN Ancrene Riwle: Münzevi Hayatın Sınırlarının Kitabı: Yalnızlığı İlahlaştıran Kitap (Anchrene Rivle: A Book Determining the Restrictionss of the Lives of the Anchoresses and Defying Solitariness) Ufuk EGE Formed and Deformed Bodies: An Orientalist Criticism of Mary Shelley’s Frankenstein Ertuğrul KOÇ Do Good Language Learner Behaviours Lead to Student Achievement? Arif SARIÇOBAN, İsmail Erim GÜLAÇTI Comparison of Runge-Kutta Methods of Order 4 and 5 Emre SERMUTLU Malamud’s Moral Code Yasemin Güniz SERTEL Competing Risks Analysis and an Application Durdu SERTKAYA, Ayten Kayı CANGIR 90 Malzeme-İnsan-Mekan: Yeni Yapı Malzemeleri Tasarımında Karar Vermeyi Etkileyen Faktörler Yalçın UĞURLU Volume: 2, Number: 2, December: 2004 A Pair of Köthe Spaces between which all Continuous Linear Operators are Bounded Assist.Prof.Thabet ABDELJAWAD Hümanizmanın Trajedisi (Tragedy of Humanism) Halide ARAL Postcolonial Novel Gülsen CANLI The Imagery of Death in Medieval Works Ufuk EGE Picaresque Elements in Nice Work by David Lodge Zerin EREN Existence of Solutions of Singular Nonlinear Second-Order Boundary Value Problems Ibrahim ÇELİK, Güzin GÖKMEN Divan Şiirinde Önemli Bir Leitmotif: Sühan Redifli Şiirler (An Important Leitmotif in Divan Poetry: Poems with Sühan Redif) Şevkiye KAZAN Feminist Debates on Readings of Vilette, Wilde Saragossa Sea and Wise Children Oya MENTEŞE The Position of Women in Socialist-Feminist Theory Yasemin Güniz SERTEL On Generalized Duals of Some Sequence Spaces Ahmet ŞAHİNER Refining Estimate of Attributable Risk for Case-Control Studies Dane W.Wu 91 Volume: 3, Number: 3, May: 2005 Bitki Savunma Sistemlerinde Hormonal Sinyal Moleküller ve Çapraz İletişimleri (Hormonal Signal Molecules and Cross Communications in Plant Defense Systems) Lale Yıldız AKTAŞ, Avni GÜVEN Bulanık ve Yaklaşımlı Kümeler (Fuzzy and Rough Sets) Hacı AKTAŞ, Naim ÇAĞMAN Optical Properties of CulnS2 Films Produced by Spray Pyrolysis Method Barış ALTIOKKA, Sabiha AKSOY Humour and Satire in English Literature Ünal AYTÜR Some Observations on the State and Curiosities of Shakespeare Translations in Turkey Bülent BOZKURT Nuclear Fragmentation in the Liquid-Gas Phase Transition Region Nihal BÜYÜKÇİZMECİ, Nurettin EREN, Rıza OĞUL Text and Context: Where Does a Text End? Sevda ÇALIŞKAN The /a/ and /ow/ Contrast: Curing a Fossilized Pronunciation Error of Turkish Teacher Trainees of the English Language Mehmet DEMİREZEN X-Ray Diffraction Studies of undoped and In-Doped Cdo22Zn0.78S Films Deposited By Spray Pyrolysis Saliha ILICAN, Yasemin ÇAĞLAR, Müjdat ÇAĞLAR Erciyes Dağının (Kayseri) Epifitik Oribatid Akarları Üzerine Sistematik AraştırmalarII (Systemic Researches on Epiphytic Oribatid Mites of Erciyes Mountain (Kayseri)-II) Sedat PER, Nusret AYYILDIZ İktidar, Masal, Reklam (Power, Story, Advertisement) Elif Okur TOLUN 92 Ayla Kutlu’s Kadın Destanı and the Modification of Epic Özlem UZUNDEMİR Tradition and Novelty in 20th Century English Drama Ayşegül YÜKSEL Issue: 4, December: 2005 Structural and Morphological Properties of CulnS2 Polycrystalline Films Obtained by Spray Pyrolysis Method (Spray Pyrolysis Yöntemiyle Elde edilen Polikristal CulnS2 Filimlerinin Yapısal ve Morfolojik Özellikleri) Sabiha AKSAY BV Light Curve Analysis of Binary Star UV Leonis (UV Leonis Çift Yıldızının BV Işık Eğrisi Analizi) Berahitdin ALBAYRAK, Mesut YILMAZ Calculation of Nuclear Matrix Elements for the Two-Neutrino Double Beta Decay of 128.130TE Isotopes (128.130Te Izotoplarının İki Nötrinolu Çift Beta Bozunumu İçin Nükleer Matris Elemanı Hesabı) Hüseyin AYTEKİN, Alaaddin YILMAZ, Eyüp TEL, İsmail BOZTOSUN Amply Fws Modules (Aşkın Sonlu Zayıf Eklenmiş Modüller) Gökhan BİLHAN Current Voltage-Temperature Characteristics of Cd073Zn0.27S1-xSex Films Deposited by Spray Pyrolysis (Püskürtme Yöntemiyle Elde Edilen Cd073Zn0.27S1-xSex Filmlerinin Akım-VoltajSıcaklık Karakteristikleri) Yasemin ÇAĞLAR, Müjdat ÇAĞLAR, Saliha ILICAN Determination of Lead Accumulation in the Lumbricus Terrestris (Earthworm) Living in the Roadside Soils of Eskişehir (Eskişehir’de Yol Kenarında Yaşayan Toprak Solucanlarında (Lumbricus Terrestris) Kurşun Birikimlerinin Belirlenmesi) Mediha CANBERK, Burhanettin IŞIKLI, Mustafa UYANOĞLU, Temir Ali DEMİR, Asiye BERBER 93 A Study of Tautomerism of Dihydroxyyrimidines (Dihidrokssipirimidinlerin Tatomerizmi Üzerine Bir Çalışma) Alaettin GÜVEN Faunistic Studies on Pepsinae and Ceropalinea (Insecta-Hymenoptera Pompilidae) Species of Ankara, Kırıkkale and Çankırı Provinces (Çankırı İlleri Pepsinae ve Ceropalinae (Insecta:Hymenoptera:Pompilidae) Türleri Üzerine Faunistik Araştırmalar) Mehmet Ali KIRPIK Issue: 5, May: 2006 Ethical Aesthetics/Aesthetic Ethics: The Case of Bakhtin Sevda ÇALIŞKAN On Basis Property for a Boundary-Value Problem with a Spectral Parameter in the Boundary Condition Vagif Y.GULMAMEDOV, Khanlar MAMEDOV Coursebook Selection Process and Some of the Most Important Criteria to be taken into Consideration in Foreign Language Teaching Bülent İNAL Honaz Dağı Milli Park’ında (Denizli) Toprak Akarlarının (Acarı) Dikey Dağılımı (Vertical Distribution of Soil Mites (Acarı) in National Park of Honaz MountainDenizli) Ayşe Öksüz-KAHVECİ, Raşit URHAN, Yusuf KATILMIŞ Complexity Metrics as Predictors of Maintainability and Integrability of Software Components Nael SALMAN An Inequality of Fejer-Reisz Type Yüksel SOYKAN Senecan Drama and its Influence on the Spanish Tragedy and the Revenger’s Tragedy Belgin ŞAKİROĞLU Automorphisms of Klein Surfaces of Algebraic Genius One Adnan MELEKOĞLU 94 Yabancı Dil Öğretimi ve Eski ve Yeni Yöntemlere Yeni Bir Bakış (A New Approach to the Former and New Methods in Teaching a Foreign Language) Cengiz TOSUN Chebychev Polynominal Solution of Nonlinear Fedholm-Volterra Integro-Differential Equations Handan Çelik YASLAN, Ayşegül Akyüz DAŞCIOĞLU Optical Absorbtion in Polycrystalline CdTe Thin Films Bengül ZENCİR, Murat BAYHAN & Sertap KAVASOĞLU BOOK REVIEW Gerhard Doerfer/Wolfram Hesche. Turkische Folklore-Texte aus Chorasan, Turcologica 38, Harrasowitz Verlag, Wiesbaden 1998, XIV+504 s + 2 Harita Sultan TULU Issue: 6, December: 2006 Klorin AVE B Türevlerinin Farklı pH’larda H2O2, t-BuOOH ve NaOCl Oksidantlarına Karşı Yapı Kararlığı / The Structural Stability of Chlorine Derivatives towards H2O2, t-BuOOH, and NaOCl Oxidants at Various pH Levels Hüseyin BERBER, Sedat YURDAKAL “Virtue’s Commonwealth”: Gendering the Royalist Cultural Rebellion in the English Interregnum (1649-1660) Catherine COUSSENS Methods Used in Reduction of Bias Arising from Nonresponse Müge BORAZAN ÇELİKBIÇAK, Özlem EGE ORUÇ Defying Expectations: Paul Astere’s New York Trilogy and Orhan Pamuk’s The Black Book and My Name is Red Bilge MUTLUAY ÇETİNTAŞ Positive Integral Operators with Analytic Kernels Can MURAT DİKMEN 95 Higrofilik Bir Akar Türü: Eustigmaeus Collarti (Cooreman, 1955) (Acari, Stigmaeidae)/ A ����������������������������������������������������������������� Hygrophilic Mite Mpecies: Eustigmaeus Collarti (��������������� Cooreman 1955)� (Acari, Stigmaeidae) Salih DOĞAN δ Scuti Türü Değişen Yıldızlar CC And ve V350 Peg : 2005 Yılı Fotoelektrik Fotometri Gözlemleri Fehmi EKMEKÇİ, Selçuk TOPAL Rebirth of the Gothic in the Metropolitan Legends Ertuğrul KOÇ Öfkeli Genç Adam-Holden-/The Angry Young Man-HoldenUğur ÖNER, Zeynep YILMAZ KURT Normal Abnormalties: Depiction of Sado-Masochist Violence in Ian McEwan’s The Comfort of Strangers Hossein PAYANDEH Opinions of Preparatory Students, Graduates and Lectures at Police College on their Foreign Language Needs M. Murat PAYAM, Arif SARIÇOBAN On the Eigenvalues of Integral Operators Yüksel SOYKAN Su-altı Sediment Örneklerinin İnfrared Uyarmalı Lüminesans Karakteristiklerinin Sıcaklığa Bağımlığının İncelenmesi / Analysis of Temperature Dependence of Infrared Stimulated Luminescence of Sediment Samples Taken from Dağkaya Güneş TANIR, Eyüp TEL, Nisa Nur AKTI, M. Hicabi BÖLÜKDEMİR Para Hamiltonian Equations with Poisson Brackets Mehmet TEKKOYUN Nation-Building and American National Identity in Willa Cather’s My Antonia Tanfer EMİN TUNÇ Türkiye Faunası İçin İki Yeni Crassicheles Karg, 1963 (Acari, Eviphididae) Türü/ Two New Species of Crassicheles Karg, 1963 (Acari, Eviphididae) for the Turkish Fauna Raşit URHAN 96 BOOK REVIEW Postmodernism Gone Wild: Alev Alatlı’s Schrodinger’s Cat Serpil OPPERMANN Issue: 7, May: 2007 HV Aquaris Çift Yıldızının Fotometrik Analizi B.ALBAYRAK, H.V.ŞENAVCI, S.O.SEIAM, ASART FTIR-ATR Spectroscopic Characterization of Monochlorophenols and Effects of Symmetry on vibrational Frequencies Belgin BARDAKÇI Muğla İklim Koşullarına ASI206 Tek Kristal Silisyum (m-Si) Fotovolaik Modülün Seri ve Paralel Direnç Değerlerinin Mevsimsel Olarak Değişimi Rüştü EKE, Şener OKTİK Avrupa Türk Edebiyatı ve Bir Temsilcisi: Emine Sevgi Özdamar Tevfik EKİZ Akademik Amaçla Okuma İzlencesi Oluşturmadaki Temel Kriterler Bülent İNAL Fantastik Çocuk Kitaplarında Uzamın İmgesel İşlevi ve Şiddet Şükran KARA Language Attitudes of Turkish Students towards the English Language and its Use in Turkish Context Firdevs KARAHAN Photoinduced Anisotropy of Photosensitive Polymer Films Rıdvan KARAPINAR, Mary O’NEILL Üniversite Öğrencilerinin Kan Bağışına Karşı Tutumları ve Kan Bağışında Alan Bilgilerinin Etkisinin incelenmesi Ercan KAYA, Fatih SEZEK, Salih DOĞAN Wuthering Heights: A Hybrid that Rejects Classification Ertuğrul KOÇ 97 Akarlardan İzole Edilmiş Entomopatojen Bir Fungus Türü: Neauveria Bassiana (Balsamo) İjlal OCAK, Salih DOĞAN, Nusret AYYILDIZ, İsmet HASENEKOĞLU Bibliyoterapi Uğur ÖNER Author Identification for Turkish Text Tufan TAŞ, Abdülkadir GÖRÜR Türkiye Faunası İçin İki Yeni Alliphis Halbert, 1923 (Acari, Eviphidiae) Raşit URHAN Zercon Agnostus Blaszak, 1979 (Acari: Zerconidae) Üzerine Bir Çalışma Raşit URHAN, Nusret AYYILDIZ, Ayşe TOLUK, Elif KOÇOĞLU, Abdülkadir TAŞDEMİR Issue: 8, December: 2007 Under Our Cedar’s Shadow’: Royalist Women Poets and the English Restoration Catherine COUSSENS Is Semantic Web Real or Hype? Hamid R DARWISH Calculation of Acidity Constants of Some Substituted Thiazole Derivatives Using DFT and UV Spectroscopic Methods Dilek ELMALI Öğrencilerin Gözüyle Biyoloji Öğretim Elemanlarının Kullandıkları Öğretim Yöntemleri Ercan KAYA, Yasemin HARURLUOĞLU The Fall of the ‘Men in the Middle’ in the Friar’s and the Summoner’s Tales Nilsen GÖKÇEN 98 Social Reality Versus Ontological Reality: The Differing Sense of Reality in ‘The Great Gatsby’ and ‘Heart of Darkness’ Zeynep Yılmaz KURT The Subject Construction in ‘Frankenstein’’ Cumhur Yılmaz MADRAN Reading the Dead in ‘Death in the Woods Yasemin Güniz SERTEL Complex Lagrangians and Hamiltonians Mehmet TEKKOYON, Gamze CABAR Comparative Study of Liquid Crystalline in Applied AC and DC Voltages By Electrooptical Transmission’’ Süleyman YILMAZ, Mihriban YUSUFOVA, Süleyman ÖZAYDIN Issue: 9, May: 2008 A Note on the Chain Rule on Time Scales Thabet ABDELJAWAD Calculation of Signal Sources Coordinates in 2D and 3D Space Yuriy ALYEKSYEYENKOV British National Identity, Public Poetry and Tradition: The Poetry of Simon Armitage.. Catherine COUSSENS Salvation Through Beauty: Iris Murdoch’s New Religion in a Godless Universe Zeynep Yılmaz KURT On a Boundary Value Problem for a Second Order ODE Octavian G. MUSTAFA Charlie Chaplin’s Screen Persona: ‘The Tramp’ as Icon Ceylan ÖZKAN Motivational Characteristics of Foreign Language Teachers Arif SARIÇOBAN, Güven MENGÜ 99 Quest for the Lost Mother: Medea Re-cosntructed in Marina Carr’s ‘By the Bog of Cats’(1998) Gülşen SAYIN Arab Sources on the Life of Galen Peter Jonathan STARR ARTICLE REVIEW Halide Aral’ın “‘Malfi Düşesi’nde İçbütünlük ve Politik Ahlak İlişkisi” Adlı Makalesi Üzerine Bir Değerlendirme Umay GÜNAY Issue: 10, December: 2008 Measuring System for Automation of Experiments Yuriy ALYEKSYEYENKOV, Viktor DEGTYARYOV, Maria AKKURATOVA İçbütünlük ve Modern Politik Ahlak (Integrity and Modern Political Ethics) Halide ARAL Monoazo Resorsinol Türevlerinin Spektroskopik Yöntemle Tautomerik Dengelerinin Hesaplanması (Calculation of Tautomeric Equilibrium of Monoazo Resorsinol Derivatives by Spectroscopic Method) Halil BERBER, Gülşen TÜRKOĞLU, Emel ERMİŞ, İlknur TOSUN The Internal and External Other in Uncle Rudolf by Paul Bailey Zerrin EREN What Our Darkness Tells Us: Gendered Chthonic Imagery in Robert Bly’s Iron John: A Book About Men and Ursula Le Guin’s Tombs of Atuan Cem KILIÇARSLAN Integrating Second Order ODE’s: the Pseudo-Wronskian Octavian G. MUSTAFA 100 Enflasyon ve Büyüme Belirsizliklerinin Enflasyon ve Büyüme ile Olan İlişkileri: Türkiye Örneği (The Relationship between Inflation, Growth, Nominal Uncertainty and Real Uncertainty: The Case of Turkey) Tolga OMAY Değişen Çağın Aile İşletmelerinde Kurum Kültürünün Yerleştirilmesinde Profesyonel Yöneticilerden Beklentiler (Expectations from Professional Managers in the Establishment of Organizational Culture in Family Businesses of the Changing Age) A.Turan ÖZTÜRK Üniversite Öğrencilerinin Genel Beslenme Alışkanlıkları, Katkılı Besinler Hakkındaki Bilgi, Görüş ve Tutumları (Knowledge, Attitudes and Options about Additival and General Nutrition Interests of University Students) Fatih SEZEK, Ercan KAYA, Salih DOĞAN Oriental Matter Revisited: Representations of the “Turk” in Robert Greene’s Selimus Mustafa ŞAHİNER Çeşitli Klinik Örneklerden İzole Edilen Pseudomonas Aerognosa Suşlarında Homoserin Lakton Üretimi ve Antibiyotik Duyarlılıklarının Araştırılması (Investigation of Homoserine Lactone Production and Antibiotic Sensitivity in Pseudomonas aeruginosa Strains Isolated from Various Clinical Samples) Seyhan ULUSOY, Gülgün BOŞGELMEZ-TINAZ Once an Insider, Now an Outsider: Doris Lessing’s African Laughter Özlem UZUNDEMİR 101 102 JOURNAL OF ARTS AND SCIENCES MAY 2004- DECEMBER 2009 ISSUES 1-10 INDEX KEY WORDS Issue : 1 – May : 2004 A secluded life; 23-38 Achievement; 49-60 Anchoresses; 23-38 Ancrene Riwle; 23-38 Audioarticulation method; 7-22 Bestiary; 23-38 Competing risks; 81-90 Cox regression; 81-90 Eth; 7-22 Exercices on contextual clues; 7-22 Foreign language learning; 49-60 Fossilized pronunciation mistake; 7-22 Killing-Yano tensors; 1-6 Language learning; 49-60 Learning behaviours; 49-60 Lorenz; 61-68 Lung cancer; 81-90 Medieval literature; 23-38 Minimal pair tests; 7-22 Non-generic symmetries; 1-6 Numerical solution; 61-68 Phoneme; 7-22 Pronunciation; 7-22 Religious verdicts; 23-38 Runge-Kutta; 61-68 Survival analysis; 81-90 System of ode; 61-68 103 Issue: 2– December : 2004 Alienation; 7-13 Aliention; 13-24 Bounded operator; 1-5 Buchie Emecheta; 13-24 Compact operator; 1-5 Death; 25-50 Double colonisation;105-114 Doubles; 13-24 Dr.Faustus; 7-13 Ecriture feminine;105-114 Exile; 13-24 Existence of solution; 59-74 Famine; 25-50 Female subjugation; 115-126 Feminism; 115-126 Feminist political action; 105-114 Fréchet space; 1-5 Gender identity; 105-114 Gender roles; 115-126 Generalized duals; 127-132 Home; 13-24 Humanism; 7-13 Hundred Year’s Wars; 25-50 Identity; 13-24 Journey; 13-24 Köthe space; 1-5 Lodge; 51-58 Male domination; 115-126 Marxism; 115-126 Medieval literature; 25-50 Modulus function; 127-132 Montel space; 1-5 Nice Work; 51-58 Nuclear space; 1-5 Paranormal spaces; 127-132 Picaresque; 51-58 Plague; 25-50 Post feminism; 105-114 Postcolonial novel; 13-24 104 Religious verdicts; 25-50 Schwartz space; 1-5 Sequence spaces;127-132 Sexual politics; 105-114 Singular nonlinear boundary value problems; 59-74 Socialism; 115-126 Tayeh Salih; 13-24 Thatcher period; 51-58 The ‘carnivalesque’; 105-114 Vilette; 105-114 Wide Saragossa Sea; 105-114 Wise Children; 105-114 Issue : 3 - May : 2005 Asorption spectra; 27-34 Audio articulation method; 71-84 Cadmium Zinc Sulfide; 85-94 Comedy; 35-41 Compound semiconductors; 27-34 Context; 63-69 Diphthong; 71-84 Energy band gap; 27-34 Epic; 119-126 Epiphytic oribatid mites; 95-106 Erciyes mountain; 95-106 Exhortation; 71-84 Female voice; 119-126 Fossilized mistake; 71-84 Fuzzy set; 13-25 Fuzzy subgroup;13-25 Gilgamesh; 119-126 Grain Size; 85-94 Humour; 35-4 Indium doping; 85-94 Kadın Destanı epic; 119-126 Kayseri; 95-106 Lower and upper approximation; 13-25 Multiplicity of meaning; 63-69 Nuclear multifragmetation; 55-6 Phase transition; 55-6 105 Rewriting; 119-126 Rough set; 13-25 Satire; 35-41 Self-referentiality; 63-69 Spray pyrolysis; 27-34 Spray pyrolysis; 85-94 Systematics; 95-106 Teacher training;71-84 Text; 63-69 Texture Coefficient; 85-94 X-Ray Diffraction Spectra; 85-94 Issue: 4– December : 2005 I-V Caharacteristics; 37-46 II-VI Compounds; 37-46 Activation Energy; 37-46 AMI; 55-70 Ankara; 71-78 Asphaltite ash; 143-155 B3lyp; 55-70 Binary Stars; 11-18 Bozyurt village; 129-142 Ceropalidae; 71-78 Chalcopyrite; 1-9 Conformation; 55-70 COSMO; 55-70 CulnS2; 1-9 Curvature; 119-128 Çankırı; 71-78 Dedekind Domain; 31-36 Dose Response Model; 61-68 Double Beta decay;19-29 Dreams; 107-117 Earthworm; 47-53 Eclipsing Binary Stars;11-18 Efficiency; 79-92 Extraction; 143-155 Eyelli plateau; 129-142 Fauna; 71-78 Freud; 107-117 106 Hartree-Fock; Approximation; 19-29 Heavy-tailed Distributions; 79-92 Hymenoptera; 71-78 IEFPCM; 55-70 Insecta 71-78 Kırıkkale; 71-78 Lead; 47-53 Light Curve Analysis; 11-18 Literature; 107-11 Location Parameter; 79-92 Mastaura-Mastavra Castle; 129-142 Molybdenum; 143-155 Nickel; 143-155 Ohmic Conduction; 37-46 Para-Hermitian and para-quasi Kachler manifold; 119-128 Paracomplex Structure; 119-128 Paracomplex; 119-128 Pepsinea; 71-78 PM3; 55-70 Poetry; 107-117 Psychoanalysis; 107-117 Pyrimidine; 55-70 Random Phase Approximation; 19-29 Renewal Weibull Process; 61-68 Roadside; 47-53 Robust Estimators; 79-92 Safe Dose; 61-68 SEM; 1-9 Soil; 47-53 Space Charge-Limited Conduction; 37-46 Spray Pyrolysis; 1-9 Spray Pyrolysis; 37-46 Substrate Temperature; 1-9 Supplemented Module; 31-36 Sykrme Forces; 19-29 Tamm-Duncoff Approximation; 19-29 Tautomeric equilibrium; 55-70 Texture Coefficient; 1-9 Tolerence; 61-68 Türkiye; 71-78 107 Uranium; 143-155 UV Leo; 11-18 Vanadium; 143-155 X-ray Diffraction; 1-9 Issue : 5 - May : 2006 Absorption coefficient; 103-116 Aesthetics; 1-8 Annulus; 71-78; Approach; 79-88 Automorphism;71-78 Bakhtin; 1-8 Blood revenge; 61-70 CdTe thin films; 103-116 Chebyshev series; 89-101 Collocation method; 89-101 Completeness; 9-17 Coursebook selection; 19-29 Curriculum; 79-88 Design; 79-88 Dialogue; 1-8 Eigenfunctions; 9-17 Ethics; 1-8 Foreign language; 79-88 Hardy Spaces; 51-60 Honaz Mountain; 31-38 Inequalities; 51-60 Klein bottle; 71-78 Klein Surface; 71-78 Language; 79-88 Learning; 19-29 Method; 79-88 Minimality and basis; 9-17 Nonlinear integro-differential equation; 89-101 Optical bandgap; 103-116 Procedure; 79-88 Selection criteria; 19-29 Senecan Drama; 61-70 Senecan Tragedy; 61-70 Soil Mites; 31-38 Spectral parameter; 9-17 108 Student’s and teacher’s roles; 79-88 Sturm-Liouville problem; 9-17 Technique; 79-88 The Revenger’s Tragedy; 61-70 The Spanish Tragedy; 61-70 Turkey; 31-38 Vertical Distribution; 31-38 Issue : 6– December : 2006 Acari; 87-96 Acari; 223-230 Adolescence Psychology; 137-143 Auxiliary information; 33-50 Calibration; 33-50 Canonical transformation; 197-204 Capitalism; 111-125 Cauchy integral formula; 63-85 Chlorine a and b stability; 1-18 Chlorine degradation; 1-18 Chlorophylide; 1-18 Crassichelesİ; 223-230 Cutural rebellion; 19-31 Eigenvalues; 177-185 Ethnicity Sexuality; 205-221 Eustigmaeus; 87-96 Eviphididae; 223-230 Family Relations; 137-143 Feldspar; 187-196 Feminism; 145-156 Forensic Language; 157-176 Frontier 205-221 Gender Performance; 205-221 Gratious violence; 145-156 Hamiltonian systems; 197-204 Hardy Spaces; 177-185 Hygrophilic; 87-96 Immigration; 205-221 Infrared Stimulated Luminescence (IRSL); 187-196 Integral operators; 63-85 J.D.Salinger; 137-143 Metafiction; 51-61 109 Metaphysical detective fiction; 51-61 Nation Building; 205-221 National Identity; 205-221 Needs Analysis; 157-176 Nonresponse; 33-50 Nonresponse adjustment; 33-50 Nonresponse bias; 33-50 Optically Stimulated Luminescence (OSL); 187-196 Orhan Pamuk; 51-61 Para-Kahlerian manifolds; 197-204 Patriarchy; 145-156 Paul Auster; 51-61 Perversity; 145-156 Pheophorbide; 1-18 Pheophytine; 1-18 Poisson manifold; 197-204 Police College; 157-176 Positive definite kernels; 63-85 Positive Integral Operators; 177-185 Preservation 19-31 Retirement; 19-31 Royalism; 19-31 Sado-masochism; 145-156 Social status; 19-31 Sociopathy; 111-125 Stigmaeidae; 87-96 Super-hero; 111-125 Systematics; 223-230 Teaching of English; 157-176 The Catcher in the Rye; 137-143 Turkey; 223-230 Turkey; 87-96 Weighting; 33-50 Women; 205-221 Issue: 7- May : 2007 Acari; 163-170 Acari; 171-179 Alliphis; 163-170 110 Allotype; 171-179 Beauveria bassiana; 125-132 Bibliyoteraphy; 133-150 Biography; 115-124 Biological control; 125-132 Blood; 97-114 Catharsis; 133-150 Critical Thinking; 49-59 Deconstruction; 115-124 English for Academic Purposes; 49-59 Entomopatogen; 125-132 Erzurum; 97-114 European Turkish Literature; 33-47 Extensive Reading; 49-59 Eviphididae; 163-170 Fantasy books for children and preteens; 61-72 Gaining insight; 133-150 Gothic; 115-124 Identification; 133-150 Integration; 133-150 Inter-culturalism; 33-47 Language Attitudes; 73-87 Learner’s Factors in Language Learning; 73-87 Liquid crystal alignment; 89-96 Migrant literature; 33-47 Migration; 33-47 Mite; 125-132 Module; 21-32 Parallel resistance; 21-32 Photoinduced anisotropy; 89-96 Photosensitive polymers films; 89-96 Photovoltaic solar cell; 21-32 Prophecy; 61-72 Reading Skill; 49-59 Reading Strategies; 49-59 Reading Syllabus; 49-59 Reflection; 133-150 Romanticism; 115-124 Series resisteance; 21-32 Single diode model; 21-32 111 Sorcery; 61-72 Systematic; 163-170 Systematics; 171-179 Transfusion 97-114 Turkey; 97-114 Turkey; 163-170 Turkish Culture; 33-47 Turkish Learners; 73-87 Victorian Age; 115-124 Violence; 61-72 Witchcraft; 61-72 Yozgat Pine Grove National Park; 171-179 Zercon agnostus; 171-179 Zerconidae; 171-179 Issue : 8 December : 2007 20th Century novel; 67-83 Absolutism; 1-16 AC and DC voltages; 117-130 Actual reader; 97-110 Aesthetic pole; 97-110 Anglicanism; 1-16 Artistic pole; 97-110 Atatürk University; 35-49 Biology teaching; 35-49 Chaucer; 51-65 Conrad; 67-83 Conservation; 1-16 Corruption; 67-83 Elecrooptical transmission; 117-130 Erzurum; 35-49 Faction; 1-16 Fitzgerald; 67-87 Forgiveness; 1-16 Frankenstein; 85-95 Furan; 23-33 HTML; 17-21 Humility; 1-16 Implied reader; 97-110 Integrity; 1-16 Lagrange and Hamilton equations; 111-115 Lagrange and Hamilton systems; 111-115 112 Loyalty; 1-16 Maple program; 111-115 Mary Shelley; 85-95 Medieval Literature; 51-65 Multiplicity of visions; 97-110 Nematic liquid crystalline; 117-130 Ontology; 17-21 Paternalism; 1-16 Praise; 1-16 Pyrole; 23-33 RDF; 17-21 Reality; 67-83 Scripturely and writerly texts; 97-110 Semantic Web; 17-21 Subjection; 1-16 Teaching methods; 35-49 Textual body; 97-110 The Canterbury Tales; 51-65 The construction of the subject; 85-95 The Friar’s Tale; 51-65 The imaginary stage; 85-95 The Summoner’s Tale; 51-65 The symbolic order; 85-95 Thiophene; 23-33 XML; 17-21 Issue: 9- May: 2008 20th Century novel; 39-48 Backward jump operator; 1-6 Boundary value problem; 49-54 British national identity; 17-38 Chain rule; 1-6 Charlie Chaplin; 55-64 Conflict; 17-38 Contemporary Irish drama; 75-87 Contemporary; 17-38 Fixed point theory; 49-54 Foreign Language Teachers; 65-74 Forward jump operator; 1-6 French Feminist Theory; 75-87 Galen’s life; 89-99 113 Greco-Arabic literature; 89-99 H-time scale; 1-6 Ibn Abi Usaybi’a; 89-99 Id-continuous 1-6 Iris Murdoch; 39-48 Millenium; 17-38 Morals; 39-48 Motivation; 65-74 Myth of Medea; 75-87 Ordinary differential equation; 49-54 Popularity; 17-38 Public poetry; 17-38 Q time scale; 1-6 Rd-continuous; 1-6 Silent Cinema; 55-64 Teacher motivation; 65-7 The Bog of Cats; 75-87 The Tram; 55-64 Time scales derivative; 1-6 Tradition; 17-38 Years of Experience; 65-74 Issue: 10-December: 2008 Additival nutritions (117- 134) African Laughter (153-160) Antibiogram (145-151) Autocorrelation (1-9) Bailey (41-52) Benzene-1,3-diol (19-40) Bi-variate GARCH (81-108) Carl G.Jung (53-67) Chthonic (53-67) Consumers’ attitudes (118-134) Discrete (1-9) Doris Lessing (153-160) Family business (109-116) Fantasy Literature (53-67) Femininity (53-67) Filtration (1-9) Fixed point theory (69-80) Fourier transformation (1-9) 114 Gender (53-67) Granger Causality (81-108) Growth (81-108) Home (153-160) Inflation (81-108) Integrity (11-17) Internal other (41-52) Iron John (53-67) JEL Codes: C22, EO (81-108) Journey (153-160) Linear like solution (69-80) Machievelli (11-17) Management (109-116) Masculinity (53-67) Monoazo (19-40) N-acyl homoserine lactone (145-151) Nutrition interests (117- 134) Ordinary differential equation (69-80) Oriented discourse (135-144) Organizational culture (109-116) Othering (41-52) Otoman Turks (135-144) Paradigm shift (109-116) Political ethics (11-17) Postcolonialism (153-160) Prescribed behaviour (69-80) Pseudomonas aeruginosa (145-151) Quorum-sensing (145-151) Robert Greene (135-144) Real time digital signal processing (1-9) Representation (135-144) Robert Bly (53-67) Selimus (135-144) Spectographic technique (19-40) Tautomerism (19-40) The Tombs of Atuan (53-67) Turkey (117-134) Uncle Rudolf (41-52) Uncertainty (81-108) Ursula Le Guin (53-67) 115 116 JOURNAL OF ARTS AND SCIENCES MAYIS 2004-ARALIK 2009 SAYI 1-10 TÜRKÇE DİZİN ANAHTAR SÖZCÜKLER Sayı: 1 - Mayıs : 2004 Akciğer kanseri; 81-90 Ancrene Riwle; 31-38 Başarı; 49-60 Cox regresyon; 81-90 Differensiyal denklem sistemi; 61-68 Dil öğrenimi; 49-60 Dini vecibeler; 23-38 Duy-sesler yöntemi; 7-22 En küçük çift alıştırmaları;7-22 Hayvanlara ait hikayeleri anlatan sembolik Ortaçağ kitabı; 23-38 Jenerik olmayan simetriler; 1-6 Kapalı hayat; 23-38 Kemikleşmiş sesletim hatası;7-22 Killing-Yano tensors;1-6 Lorenz; 61-68 Metinsel içerikli alıştırmalar;7-22 Münzeviler; 23-38 Nümerik çözüm; 61-68 Öğrenme davranışları; 49-60 Ortaçağ edebiyatı; 23-38 Peltek-d; 7-22 ���� Sesbirim; 7-22 Sesletim; 7-22 Tasarım malzeme öğretim ve eğitimi; 91-102 Yabancı dil öğrenimi; 49-60 Yapı malzemesi; 91-102 Yarışan riskler; 81-90 Yaşam çözümlemesi; 81-90 117 Sayı : 2– Aralık : 2004 Açlık;25-50 Dini vecibeler; 25-50 Divan şiiri; 75-104 Divan; 75-104 Dr.Faustus;7-13 Fréchet uzay; 1-5 Humanizma;7-13 İyi iş; 51-58 Kompakt operatörler; 1-5 Köthe uzay; 1-5 Leitmotif; 75-104 Lodge; 51-58 Montel uzay; 1-5 Nükleer uzay;1-5 Ortaçağ edebiyatı; 25-50 Ölüm; 25-50 Pikaresk; 51-58 Redif; 75-104 Schwartz uzay; 1-5 Sınırlı operatörler; 1-5 Söz;75-104 Sühan;75-104 Şair;75-104 Thatcher dönemi; 51-58 Veba; 25-50 Yüzyıl Savaşları; 25-50 Sayı: 3 - Mayıs : 2005 Alt ve üst yaklaşım; 13-25 Anlam çokluğu; 63-69 Bağlam; 63-69 Bulanık altgrup;13-25 Bulanık küme; 13-25 Destan; 119-126 Duy-Seslet Yöntemi; 71-84 Epifitik oribatid akarlar; 95-106 Erciyes dağı; 95-106 Etilen; 1-12 Faz geçişi; 55-62 Gılgamış; 119-126 Hastalık direnci; 1-12 118 Hiciv; 35-41 Jasmonik asit; 1-12 Kadın anlatıcı; 119-126 Kadın destanı; 119-126 Kayseri; 95-106 Kemikleşmiş sesletim yanlışları; 71-84 Komedi; 35-41 Metin; 63-69 Mizah; 35-41 Nükleer katlı-parçalanma; 55-62 Öğretmen yetiştirme alanı; 71-84 Öz-göndergesel özellik; 63-69 Salisilik asit;1-12 Sesletim öğretimi;71-84 Sinyal yolu;1-12 Sistematik; 95-106 Yaklaşımlı küme;13-25 Yeniden yazım;119-126 Sayı : 4 - Aralık : 2005 I-V Karakteristikleri; 37-46 II-IV Bileşikleri; 37-46 Ağır kuyruklu dağılımlar;79-92 Aktivasyon Enerjisi; 37-46 AMI; 55-70 Ankara;71-78 Asfaltit Külü; 143-155 B3lyp; 55-70 Bozyurt Köyü; 129-142 Ceropalidae;71-78 Chalcopyrite; 1-9 COSMO; 55-70 CulnS2; 1-9 Çankırı;71-78 Çift Beta Bozunumu; 19-29 Çift Yıldızlar; 11-18 Dedekind Tamlık Bölgesi; 31-36 Doz Yanıt Modeli; 61-68 Edebiyat; 107-117 Eğrilik; 119-128 Eklenmiş Modül; 31-36 119 Ekstraksiyon; 143-155 Etkinlik; 79-92 Eyelli Yaylası; 129-142 Fauna; 71-78 Freud; 107-117 Güçlü Tahmin Ediciler; 79-92 Güvenli Doz; 61-68 Hartree-Fock Yaklaşımı; 19-29 Hymenoptera; 71-78 IEFPCM; 55-70 Insecta; 71-78 Işık Eğrisi Analizi; 11-18 Keyfi Faz Yaklaşımı; 19-29 Kırıkkale; 71-78 Konformasyon; 55-70 Konum parametresi; 79-92 Kurşun; 47-53 Mastaura-Mastavra Kalesi; 129-142 Molibden; 143-155 Nazım; 107-117 Ohmik İletim; 37-46 Örten Çift Yıldızlar; 11-18 Para-kompleks yapı; 119-128 Para-kompleks; 119-128 Para-Hermit ve para-yarı Kahler manifold; 119-128 Pepsinea; 71-78 PM3; 55-70 PM5; 55-70 Primidin; 55-70 Psikanaliz; 107-117 Püskürtme Yöntemi; 1-9 Rüyalar; 107-117 SEM;1-9 Space Charge-Limited İletim; 37-46 Sykrme Kuvvetleri;19-29 Taban Sıcaklığı; 1-9 Tamm-Duncoff Yaklaşımı; 19-29 Tatomerik denge; 55-70 Tolerans; 61-68 Toprak solucanı; 47-53 Toprak; 47-53 Türkiye; 71-78 120 Uranyum; 143-155 UV Leo; 11-18 Vanadium; 143-155 X-Işını Kırınımı; 1-9 Yapılanma katsayısı; 1-9 Yinelenen Weibull Süreci; 61-68 Yol kenarı; 47-53 Sayı : 5 - Mayıs 2006 Bakhtin; 1-8 CdTe ince filmi; 103-116 Chebyshev serileri; 89-101 Ders kitabı seçimi; 19-29 Dikey Dağılım; 31-38 Dil; 79-88 Diyalog; 1-8 Estetik; 1-8 Eşitsizlikler; 51-60 Etik; 1-8 Hardy Uzaykarı; 51-60 Honaz Dağı; 31-38 İspanyol Trajedisi; 61-70 İşlem;79-88 Klein şişesi;71-78 Klein yüzeyi;71-78 Linear olmayan integro-differensiyel denklemler; 89-101 Mobius şeridi;71-78 Otomorfizma; 71-78 Öç Trajedisi; 61-70 Öğrenci ve öğretmen rolleri; 79-88 Öğrenme; 19-29 Öğretim programı; 79-88 Seçim ölçütleri; 19-29 Seneka Trajedisi; 61-70 Sıralama yöntemi; 89-101 Silindir; 71-78 Soğurum katsayısı; 103-116 Tasarım; 79-88 Teknik; 79-88 Toprak Akarı; 31-38 Türkiye; 31-38 Yabancı dil; 79-88 121 Yaklaşım; 79-88 Yasak enerji aralığı; 103-116 Yöntem; 79-88 Sayı : 6–Aralık : 2006 Acari; 87-96 Acari; 223-230 Adli Dil; 157-176 Ağırlıklandırma; 33-50 Aile içi ilişkiler; 137-143 Cauchy integral formülü; 63-85 CC And; 97-109 Cevaplamama yanlılığı; 33-50 Cevaplamama düzeltmesi; 33-50 Cevaplamama; 33-50 Cinsellik; 205-221 Cinsiyet farklılığı; 205-221 Crassicheles; 223-230 Dedektif romanı; 51-61 Ergenlik Psikolojisi; 137-143 Etnik köken; 205-221 Eustigmaeus; 87-96 Eviphididae; 223-230 Feldspar; 187-196 Feofitin; 1-18 Feoforbid; 1-18 Göç; 205-221 Gönülçelen; 137-143 Hamilton sistemler; 197-204 Hardy Uzayları; 177-185 Higrofilik; 87-96 İhtiyaç Analizi; 157-176 İnfrared Uyarmalı Luminesans (IRSL); 187-196 İngilizce Öğretimi; 157-176 İntegral operatörler; 63-85 J.D.Salinger; 137-143 Kadınlar; 205-221 Kalibrasyon; 33-50 Kanonik dönüşüm;197-204 Kapitalizm; 111-125 Klorofilid; 1-18 122 Klorin a ve b karalılığı; 1-18 Klorinlerin bozunması; 1-18 Optik Uyarmalı Luminesans (OSL); 187-196 Orhan Pamuk; 51-61 Özdeğerler; 177-185 Paradigmal Dönüşüm; 111-125 Para-Kahler manifoldlar; 197-204 Paul Auster; 51 61 Poisson manifold; 197-204 Polis Koleji; 157-176 Pozitif İntegral Operatörleri; 177-185 Pozitif tanımlı çekirdekler; 63-85 Scuti; 97-109 Sistematik; 223-230 Sosyopati; 111-125 Stars; 97-109 Süper Kahraman; 111-125 Stigmaeidae; 87-96 Şehir Efsaneleri; 111-125 Türkiye; 223-230 Türkiye; 87-96 Ulus oluşturma; 205-221 Ulusal Kimlik; 205-221 Üstkurmaca; 51-61 V350 Peg; 97-109 Yardımcı bilgi; 33-50 Yeni kayıt; 87-96 Yıldızlar; 97-114 Sayı : 7- Mayıs : 2007 Acari; 163-170 Acari; 171-179 Akademik Amaçlı İngilizce; 49-59 Akar; 125-132 Alliphis; 163-170 Allotip;171-179 Arınma (katarsis); 133-150 Avrupa Türk Edebiyatı; 33-47 Beauveria bassiana; 125-132 Biyolojik control;125-132 Bibliyoterapi; 133-150 Biyografi; 115-124 123 Bütünleşme; 133-150 Dil öğreniminde öğrenciyle ilgili etmenler; 73-87 Dile karşı tutumlar; 73-87 Eleştirel Düşünme; 49-59 Entomopatojen; 125-132 Eviphididae; 163-170 Fotovoltaik; 21-32 Gotik; 115-124 Göç; 33-47 Göçmen Edebiyatı; 33-47 Güneş gözesi; 21-32 HV Aqr; 1-11 Işığa duyarlı polimer filmler; 89-96 Işık etkimeli anizotropi; 89-96 İçgörü; 133-155 Kan bağışı Erzurum; 97-114 Kan; 97-114 Kültürlerarasılık; 33-47 Modül; 21-32 Okuma Becerisi; 49-59 Okuma İzlencesi; 49-59 Okuma Stratejileri; 49-59 Özdeşim; 133-150 Paralel direnç; 21-32 Romantizm; 115-124 Seri direnç; 21-32 Sıvı kristal yönelim; 89-96 Sistematik; 163-170 Sistematik; 171-179 Tek diyot Modeli; 21-32 Türk Kültürü; 33-47 Türk öğrenciler; 73-87 Türkiye; 163-170 Türkiye; 171-179 Türkiye; 97-114 Viktorya Çağı; 115-124 Yakın Çift Yıldızlar;1-11 Yansıtma; 133-150 Yapı Bozumu; 115-124 Yaygın Okuma; 49-59 Yıldızların Mutlak Parametreleri; 1-11 Yıldızların Fotometrik analizi; 1-11 124 Yozgat Çamlığı Milli Parkı; 171-179 Zercon Agnostus; 171-179 Zerconidae;171-179 Sayı : 8 - Aralık : 2007 AC ve DC gerilim; 117-130 Atatürk Üniversitesi; 35-49 Biyoloji öğretimi; 35-49 Canterbury Hikayeleri; 51-65 Chaucer; 51-65 Conrad; 67-83 Dil; 85-95 Elektrooptik geçiş; 117-130 Erzurum; 35-49 Fitzgerald; 67-83 Frankenstein; 85-95 Frer’in Hikayesi; 51-65 Furan; 23-33 Gerçeklik kavramı; 67-83 Kişilik oluşumu; 85-95 Lagrange and Hamilton denklemleri; 111-115 Lagrange and Hamilton sistemleri; 111-115 Maple programı;111-115 Mary Shelley; 85-95 Mutlu Dönem; 85-95 Nematic sıvı kristal; 117-130 Ortaçağ İngiliz Edebiyatı; 51-65 Öğretim yöntemleri; 35-49 Pirol; 23-33 Tahsildar’ın Hikayesi; 51-65 Tiyofen; 23-33 Yirminci Yüzyıl romanı; 67-83 Sayı : 9- Mayıs : 2008 Ahlak; 39-48 Charlie Chaplin; 55-64 Iris Murdoch; 39-48 Şarlo; 55-64 Sayı : 10-Aralık : 2008 African Laughter (153-160) Aile işletmeleri (109-116) 125 Benzen-1,3-diol (19-40) Bailey (41-52) Belirsizlik (81-108) Beslenme alışkanlıkları (117-134) Büyüme (81-108) Carl G.Jung (41-52) Chthonic (53-67) Cinsel Kimlik (54-67) Dışsal öteki (41-52) Doris Lessing (153-160) Enflasyon (81-108) Erkeklik (53-67) Fantezi edebiyatı (53-67) Gezi (153-160) Granger (81-108) İçsel öteki (41-52) JEL Sınıflaması C22, EO (81-167) İki değişkenli GARCH (81-108) Iron John (53-67) Kadınlık (53-67) Katkılı besinler (117-134) Monoazo (19-40) Nedensellik ilişkisi (81-108) Paradigma değişkeni (109-116) Robert Bly (53-67) Robert Grene (135- 151) Organizasyonel kültür (109-116) Oryantal söylem (135-151) Osmanlı Türkleri (135-151) Ötekileşme (41-52) Selimus (135-151) Sömürgecilik sonrası edebiyatı (153-160) Spektroskopik yöntem (19-40) Tasvir (135-151) Tautomerizm (19-40) The Tombs of Atuan (53-67) Tüketici tutumları (117-134) Türkiye (117-134) Uncle Rudolf (41-52) Ursula Le Guin (53-67) Yönetim (109-116) Yuva (153-160) 126 ÇANKAYA UNIVERSITY FACULTY OF ARTS AND SCIENCES JOURNAL OF ARTS AND SCIENCES LIST OF THE REFEREES ISSUES: 1-10 ADNAN MENDERES UNIVERSITY Ali FİLİZ AFYON KOCATEPE UNIVERSITY Ferruh AŞÇI AKDENİZ UNIVERSITY Bülent ULUĞ ANADOLU UNIVERSITY Fatih DEMİRCİ ANKARA UNIVERSITY Gürsel AYTAÇ Pervin Ünal CİVCİR Lütfü ÇAKMAKÇI Ufuk EGE İlhami GÜLER Mustafa HAYVALI Niyazi MERİÇ Binnur YEŞİLYAPRAK ATATÜRK UNIVERSITY Gökhan BUDAK O. Köksal ERMAN Salih DOĞAN ATILIM UNIVERSITY Oya Batum MENTEŞE Marcia VALE BAHÇEŞEHIR UNIVERSITY Halil Semih ERYILDIZ 127 BALIKESİR UNIVERSITY Nihal Yılmaz ÖZGÜR Vehbi BAŞER BAŞKENT UNIVERSITY Sevda ÇALIŞKAN Billur TEKKÖK Lütfü EROL Özlem UZUNDEMİR Filiz YENİŞEHİRLİOĞLU BİLKENT UNIVERSITY Gülriz BÜKEN Hamit ÇALIŞKAN Feyzan ERKİP Ali Sinan SERTÖZ ÇANAKKALE ONSEKİZ MART UNIVERSITY İsmail TARHAN ÇANKAYA UNIVERSITY Thabet ABDELJAWAD Nüzhet AKIN Dumitru BALEANU Nail BEZEL Catherine COUSSENS Mete DOĞANAY Gürkan DOĞAN Emel DOĞRAMACI Aysu ERDEN Ahmet ERİŞ Yurdahan GÜLER Fahd JARAD Ertuğrul KOÇ Zeynep Yılmaz KURT Uğur ÖNER A.Turan ÖZTÜRK Tansel ÖZYER Huriye REİS Emre SERMUTLU Cengiz TOSUN Fetih YILDIRIM 128 ÇUKUROVA UNIVERSITY Süleyman BOZDEMİR DOĞUŞ UNIVERSITY Dilek DOLTAŞ Cemal KOÇ Ayşe Didem USLU DOKUZ EYLÜL UNIVERSITY Aydın ALTUN Serdar KURT Bedia Akyar MOLLER EGE UNIVERSITY Dilek DİRENÇ Canan VARLIKLI ERZİNCAN UNIVERSITY Durmuş Ali BAL FIRAT UNIVERSITY Orhan ERMAN Mehmet ŞEKERCİ Fahrettin YAKUPHANOĞLU EASTERN MEDITERRANNEAN UNIVERSITY Yıltan BİTİRİM Ping ZHANG ERCİYES UNIVERSITY Ahmet AKSOY Nusret AYYILDIZ GAZİ UNIVERSITY Mehmet Ali AKÇAYOL Abdülvahit ÇAKIR İbrahim NUMAN Tansel TÜRKDOĞAN GAZİ OSMAN PAŞA UNIVERSITY Aysu Akalın BAŞKAYA Yaşar GÜLMEZ Adem ÖNAL Mustafa TÜZEN 129 HACETTEPE UNIVERSITY Nur Gökalp AKKERMAN Mustafa Servet AKPOLAT Nalan BÜYÜKKANTARCIOĞLU Gülsen CANLI (Retired) Özcan DEMİREL Mehmet DEMİREZEN Burçin EROL Umay GÜNAY (Retired) Mübariz HASANOV Fatma KUTLAR Serpil OPPERMANN Meldan TANRISAL Tanfer Emin TUNÇ Bora UYSAL Sıddıka Dilek YALÇIN Halime YURTSEVEN HARRAN UNIVERSITY Süleyman YILMAZ İNÖNÜ UNIVERSITY Mustafa ŞAHİNER KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM UNIVERSITY Özlem KALKAR KARADENİZ TECHNICAL UNIVERSITY Asım KADIOĞLU İsmail DEMİR MIDDLE EAST TECHNICAL UNIVERSITY (METU) Mahinur AKKAYA Sibel BAŞKAL Yasin CEYLAN Çiğdem ERÇELEBİ Ödül IŞITMAN İbrahim GÜNAL Özlem İLK Ebru KEYMAN Nilgün KIZILOĞLU 130 Sinan Kaan YERLİ Osman YILMAZ MUĞLA UNIVERSITY Murat BAYHAN NİĞDE UNIVERSITY İsmet ALTINTAŞ ORDU UNIVERSITY Ömer ERTÜRK OSMAN GAZİ UNIVERSITY Gözen BEREKET Salih KÖSE Ömer ÖZBAŞ ONDOKUZ MAYIS UNIVERSITY Recep TAPRAMAZ PAMUKKALE UNIVERSITY Hasalettin DELİGÖZ Raşit URHAN SELÇUK UNIVERSITY Mustafa YILMAZ Rıza OĞUL SÜLEYMAN DEMİREL UNIVERSITY Ayşegül GÖK Nihat AYYILDIZ ULUDAĞ UNIVERSITY Muhlis ÖZKAN YÜZÜNCÜ YIL UNIVERSITY Halit DEMİR Rıdvan KARAPINAR TOBB UNIVERSITY Tansel ÖZYER TUBITAK NATIONAL OBSERVATORY Zeynel TUNCA 131 PUBLICATION POLICIES AND INFORMATION FOR AUTHORS YAZIM İLKELERİ VE YAZARLAR İÇİN BİLGİLER 133 PUBLICATION POLICIES AND INFORMATION FOR AUTHORS AIMS AND SCOPE: The Journal of Arts and Sciences, published biannually by Çankaya University, Faculty of Arts and Sciences, is an interdisciplinary academic journal aiming to involve scholars not only from Turkey, but also from all of the international academic community. The journal provides a platform for different theoretical and thematic approaches on the humanities, and the natural and social sciences. Authors may write their articles either in English or Turkish. The editors seek manuscripts that: • develop theoretical, conceptual, or methodological approaches to the arts and sciences; • present results of empirical research that advance understanding in the arts and sciences; • explore innovative policies and programs and describe and evaluate strategies for future action; and • analyze issues of current interest. PAPER SUBMISSION: Submission of a paper implies the author’s commitment to publish in this journal. Authors submitting a paper to the journal should not submit it to another journal; nor should papers repeat information published elsewhere in substantially similar form or with substantially similar content. The author’s transmittal letter accompanying the manuscript should affirm that these conditions are met. Authors in doubt about what constitutes prior publication should consult the academic coordinators. Manuscripts for publication should be sent to: Arts Coordinator: Asst. ������ Prof. ��������� Ertuğrul ��� KOÇ ekoc@cankaya.edu.tr Science Coordinator: Asst. Prof. Seçil GERGÜN gergun@cankaya.edu.tr Çankaya University, Faculty of Arts and Sciences Öğretmenler Cad. No: 14 Yüzüncüyıl 06530, Balgat Ankara / Turkey For arts papers, send 3 copies on A4 together with a diskette containing the files. For science papers, send an email with the .doc file attached. 134 REFEREEING: Submissions are first read by the responsible editors, and may be rejected without further review. Those considered for further evaluation will then be sent to external referees. Authors will be informed about the result within four months of submission, though this is not always guaranteed. The decision may be a conditional or unconditional acceptance, a rejection, or an invitation to revise and resubmit. Resubmission is invited on condition that the envisaged changes are made. Authors will be informed what changes are necessary. Resubmitted papers are not sent out for a second round of external reviews. EDITORIAL POLICY: Format: 1) The preferred word processing program is Word. 2) Title page with full title and subtitle (if any). For the purposes of blind refereeing, full name of each author with current affiliation and full address/phone/fax/e-mail details plus short biographical note should be supplied on a separate sheet. 3) Abstract of 100-150 words. 4) Up to 10 keywords. 5) The main text should be written in 12 pts font and should not exceed 20 pages. 6) The text should be clearly organized, with a hierarchy of headings and subheadings. Quotations exceeding 40 words are displayed indented in the text. 7) Endnotes, if any, should be signalled by superscript numbers in the main text and listed at the end of the text before the references. 8) Figures and tables must be numbered. Style: • Single space must be used after a full point, commas, colons, semicolons, etc. No space in front of a question mark, or in front of a closing quotation mark. • Full points must be used after abbreviations (p.m., e.g., i.e., etc.). Full points must be omitted in acronyms (USA, BBC, NATO, HMSO). • Double quotation marks must be used for quoted material within the text; single quotation marks should only be used for quotes within quotes. • Numbers under 100 must be spelled out; but numerals must be used for measurement (e.g. 12km) and ages (e.g. 10 years old). In science papers scientific notation should be followed. 135 References: • References should be cited in the text as: (author, date, page). • An alphabetical references section (bibliography) should follow the text (and endnotes if any), formatted as in the following examples: • Books 1) Mannheim, K., Ideology and Utopia: An Introduction to the Sociology of Knowledge (London: Routledge & Kegan Paul, 1936) • Articles 2) Mullins, W. A., “On the Concept of Ideology in Political Science,” American Political Science Review, 66 (1972), pp. 498-510 3) Geddes, John B, J. Firth, Kelly Black, “Pulse Dynamics in an Actively Mode-Locked Laser,” SIAM Journal on Applied Dynamical Systems, 2, issue 4 (2003), pp. 647-671, see: http://epubs.siam.org/sam-bin/dbq/toc/SIADS/2/4 • Websites 4) “High Commissioner’s Dialogue on Protection Challenges,” from the UNHCR website, see: http://www.unhcr.org/protect/4a12aafc2.html, consulted on 26.05.2009 IMPORTANT NOTE: A new section for book reviews has been added to our journal starting with the 5th issue. 136 TÜRKÇE YAZIM İLKELERİ VE YAZARLAR İÇİN BİLGİLER AMAÇ VE KAPSAM: Çankaya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nin yayın organı Journal of Arts and Sciences dergisi, yılda iki kez yayınlanan hakemli akademik bir dergidir ve yalnız Türkiye’den değil tüm uluslararası akademik topluluklardan gelecek olan katkılara açıktır. Dergi; doğa bilimleri, sosyal bilimler ve edebiyatta, değişik yaklaşımlar için bir platform oluşturacaktır. Yazı dili İngilizce ve Türkçe’dir. Editörlerin basıma uygun gördüğü makaleler insani bilimlere ve fen bilimlerine özgün kuramsal ve uygulamalı yaklaşımlar geliştiren araştırmalardır. MAKALE İLETİMİ: Dergiye sunulan makaleler aynı anda bir başka dergiye sunulamaz. Ayrıca, makaleler bir başka yerde aynı içerikle yayınlanmış bilgileri tekrar etmemelidir. Yazarın makaleye ek olarak yollayacağı mektupta bu hususlar ifade edilmelidir. Belirtilen hususlarda tereddütü olan yazarlar koordinatörlere danışabilirler. Makalelerin gönderileceği adres: İnsani Bilimler koordinatörü: Y. Doç. Dr. Ertuğrul KOÇ ekoc@cankaya.edu.tr Fen Bilimleri koordinatörü: Y. Doç. Dr. Seçil GERGÜN gergun@cankaya.edu.tr Çankaya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Öğretmenler Cad. No:14 Yüzüncü Yıl 06530 Balgat Ankara / Turkey 137 HAKEMLİK: Sunulan makaleler öncelikle ilgili editör tarafından okunur, uygun görülen araştırmalar hakemlere gönderilir. Hakemlerin görüşü kabul, red veya düzeltme olabilir. Düzeltme kararı, öngörülen düzeltmeler sonucunda ilgili araştırma yayınlanacak duruma gelebilecekse verilir. Yapılması istenen değişiklikler açıkça belirtilir. Düzeltilmiş makaleler yeniden hakeme gönderilmez. YAZIM KURALLARI: Sayfa Düzeni: • Tercih edilen metin düzenleyici Word programıdır. •Kapak sayfası, başlık ve alt başlığı içermelidir. Hakemlere gönderilecek kopyalarda isim olmaması için, yazarın adı, kurumu, adresi, e-posta adresi, telefon ve fax numaraları ve kısa özgeçmişi ayrı bir sayfada olmalıdır. • Makale 12pts puntoyla yazılmalı ve 20 sayfayı geçmemelidir. Başlık ve altbaşlıklarla hiyerarşik bir organizasyon sağlanmalı ve 40 kelimeyi geçen alıntılar kenar boşluğuyla yazılmalıdır. • Metin içi notlar ve dip notlar yazıda üst numaralarla belirtilmeli ve referanslardan önce sıralanmalıdır. • Şekil ve tablolar numaralandırılmalıdır. Yazı Stili: • Nokta, virgül ve noktalı virgülden sonra boşluk bırakılmalı; soru işaretinden veya tırnaktan önce boşuk bırakılmamalıdır. •Kısaltmalardan sonra nokta kullanılmalıdır. (p.m., e.g., i.e., etc.) Özel isim olarak kullanılan kısaltmalarda nokta kullanılmamalıdır (USA, BBC, NATO, HMSO). • Yazıdaki alıntılar için çift tırnak, alıntı içindeki alıntılar için tek tırnak kullanılmalıdır. • 100’den küçük rakamlar için yazı, ölçü ve yaş için rakam kullanılmalıdır (12 km, 10 yaşında). Bilimsel makalelerde “bilimsel notasyon” kullanılmalıdır. REFERANSLAR: • Referanslar makalede (yazar, tarih, sayfa) sırasıyla yer almalıdır. • Makalenin sonunda, alfabetik olarak dizilmiş bir referans bölümü olmalıdır. 138 • Kitaplar 1.K. Mannheim, Ideology and Utopia : An Introduction to the Sociology of Knowledge (London: Routledge & Kegan Paul, 1936) 2. Mannheim, ibid, pp.21-43 • Makaleler 3. W.A.Mullins, ‘On the Concept of Ideology in Political Science’, American Political Science Review, 66 (1972), pp.498-510 4. Mullins, ibid., p.502 • Sonraki Atıflar 5. Mannheim, op.cit., Ref. 1, pp.50-1. 6. Mullins, op.cit.,Ref.3,pp.499-502 • Web Sitesi Geddes John B, J. Firth, Kelly Black, “Pulse Dynamics in an Actively Mode-Locked Laser” , SIAM Journal on Applied Dynamical Systems, vol. 2, no: 4, tarih) http://epubs.siam.org/sam-bin/dbq/toc/SIADS/2/4 (Sitenin ziyaret edildiği ÖNEMLİ NOT: Dergimize, 5. sayıdan itibaren kitap tanıtımları ile ilgili yeni bir bölüm eklenmiştir. 139