tc adalet bakanlığı eğitim dairesi başkanlığı yargı mevzuatı bülteni
Transkript
tc adalet bakanlığı eğitim dairesi başkanlığı yargı mevzuatı bülteni
T.C. ADALET BAKANLIĞI EĞİTİM DAİRESİ BAŞKANLIĞI YARGI MEVZUATI BÜLTENİ Bültenin Kapsadığı Tarihler 06 – 19 Ocak 2011 Yayımlandığı Tarih 20 Ocak 2011 Sayı 469 İÇİNDEKİLER - - - 05/01/2011 Tarih Ve 6097 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (R.G. 19 Ocak 2011 – 27820) 11/01/2011 Tarih ve 6099 Sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (R.G. 19 Ocak 2011 – 27820) Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik (R.G. 07 Ocak 2011 – 27820) Adalet Bakanlığı Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (R.G. 09 Ocak 2011 – 27820) Banka Kartları ve Kredi Kartları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (R.G. 14 Ocak 2011 – 27820) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan Birinci Dereceye Yükselmiş Olup 31/08/2010 Tarihi İtibariyle Birinci Sınıfa Ayrılma İncelemesine Tabi Tutulacak Olan Adli Yargı Hâkim, Cumhuriyet Başsavcı ile İdari Yargı Hakimlerinin Adlarını Belirtir Liste (R.G. 07 Ocak 2011 – 27808) 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 21 inci Maddesine Göre 2 Yıllık Yükselme Sürelerini Aldıkları Aylıkta Ağustos 2010 Dönemi Sonuna kadar Bitiren Adli Yargı Hâkim, Cumhuriyet Başsavcı ve Savcıları ile İdari Yargı Hâkimlerinin Adlarını Belirtir Liste (R.G. 07 Ocak 2011 – 27808) Anayasa Mahkemesinin E: 2008/8, K: 2010/71 Sayılı Kararı (R.G. 06 Ocak 2011 – 27807) Anayasa Mahkemesinin E: 2008/22, K: 2010/82 Sayılı Kararı (R.G. 11 Ocak 2011 – 27812) Yargıtay 9. Hukuk Dairesinden 1 Adet Karar (R.G. 06 Ocak 2011 – 27807) Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden 3 Adet Karar (R.G. 13 Ocak 2011 – 27814) - Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden 1 Adet Karar (R.G. 18 Ocak 2011 – 27819) Yargıtay 2. Hukuk Dairesinden 2 Adet Karar (R.G. 19 Ocak 2011 – 27820) Yargıtay 9. Hukuk Dairesinden 1 Adet Karar (R.G. 19 Ocak 2011 – 27820) İnsan Hakları Mahkemesi Kararı (Karaduman ve Diğerleri/Türkiye Davası) İnsan Hakları Mahkemesi Kararı (Dink/Türkiye Davası) Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (R.G. 06 Ocak 2011 – 27807) Maliye Bakanlığından Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 403) (R.G. 19 Ocak 2011 – 27820) Tarım ve Köyişleri Bakanlığından Türk Gıda Kodeksi Pirinç Tebliği (Tebliğ No: 2010/60) (R.G. 07 Ocak 2011 – 27808) Tarım ve Köyişleri Bakanlığından Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde Kullanılan Tatlandırıcıların Saflık Kriterleri Tebliği (Tebliğ No: 2010/59) (R.G. 07 Ocak 2011 – 27808) Tarım ve Köyişleri Bakanlığından Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde Kullanılan Tatlandırıcılar Tebliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliğ (Tebliğ No: 2010/58) (R.G. 07 Ocak 2011 – 27808) Maliye Bakanlığından 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliği (Sıra No: 3) (R.G. 10 Ocak 2011 – 27811) Türkiye Barolar Birliği Başkanlığından Duyuru (R.G. 14 Ocak 2011 – 27815) Personel Genel Müdürlüğünden “Vefat Eden Hâkim Ramazan Aslan” Konulu Duyuru Dışişleri Bakanlığı AGİT, Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığının “KSYÖ/Münhal Kadrolar” Konulu Duyuru Kanunlar YABANCILARIN TÜRKİYE’DE İKAMET VE SEYAHATLERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN Kanun No. 6097 Kabul Tarihi: 5/1/2011 MADDE 1 – 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun 21 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Tabiiyetsiz veya Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanlığı yetkilidir.” MADDE 2 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. MADDE 3 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. 18/1/2011 [R.G. 19 Ocak 2011 – 27820] —— • —— TEBLİGAT KANUNU VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN Kanun No. 6099 Kabul Tarihi: 11/1/2011 MADDE 1 – 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 1 - Kazaî merciler, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idareler, (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlar, (IV) sayılı cetvelde yer alan sosyal güvenlik kurumları ile il özel idareleri, belediyeler, köy hükmî şahsiyetleri, barolar ve noterler tarafından yapılacak elektronik ortam da dâhil tüm tebligat, bu Kanun hükümlerine göre Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü veya memur vasıtasıyla yapılır.” MADDE 2 – 7201 sayılı Kanuna 7 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir. “Elektronik tebligat: MADDE 7/a - Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabilir. Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere elektronik yolla tebligat yapılması zorunludur. Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması hâlinde bu Kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır. Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” MADDE 3 – 7201 sayılı Kanunun 10 uncu maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” MADDE 4 – 7201 sayılı Kanunun 11 inci maddesine aşağıdaki fıkra, ikinci fıkra olarak eklenmiştir. “Avukat tarafından takip edilen işlerde, avukatın bürosunda yapılacak tebligatlar, resmî çalışma gün ve saatleri içinde yapılır.” MADDE 5 – 7201 sayılı Kanunun 21 inci maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, mevcut ikinci fıkrada yer alan “fıkra” ibaresi “fıkralar” olarak değiştirilmiştir. “Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” MADDE 6 – 7201 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı bendinde yer alan “yapıldığını” ibaresi “yapıldığını, adreste bulunmama” şeklinde değiştirilmiş, fıkraya aşağıdaki (8) numaralı bent eklenmiş ve diğer bent teselsül ettirilmiştir. “8. Tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılması durumunda buna ilişkin kaydı,” MADDE 7 – 7201 sayılı Kanunun 25/a maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Bu maddeye göre kazaî merciler tarafından çıkarılacak tebligatta, tebliğ evrakı doğrudan o yerdeki Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna gönderilebilir.” MADDE 8 – 7201 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “ayrıca” ibaresi metinden çıkarılmış ve anılan bentte yer alan “gazetede” ibaresi “gazetede ve ayrıca elektronik ortamda” olarak değiştirilmiştir. MADDE 9 – 7201 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.” “Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.” “Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini değiştirir ve bunu tebliğ çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır.” MADDE 10 – 7201 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Celse esnasında veya kalemde tebligat: MADDE 36 - Celse esnasında veya kalemde, soruşturmaya, davaya ya da takibe ait evrakın, taraflara, ilgili üçüncü kişilere, katılana veya vekillerine tutanağa geçirilmek suretiyle veya imza karşılığında, tebliğ konusu belirtilerek tevdii, tebliğ hükmündedir. Bu durumda ayrıca tebliğ mazbatası düzenlenmesi gerekmez ve masraf da alınmaz.” MADDE 11 – 7201 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 49 - Tapuda kayıtlı taşınmazların veya miras, istimlak, cebrî icra veya mahkeme ilâmı ile iktisapta bulunan hak sahipleri, adreslerini ve değiştirdikleri takdirde yenisini, bulundukları yerin tapu idaresine bildirmeye mecburdur. Davetiye veya tebliğ evrakı, bu suretle bilinen son adrese gönderilir. Hak sahiplerinin adres bildirmemeleri hâlinde adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresleri olarak kabul edilir.” MADDE 12 – 7201 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Yönetmelik: MADDE 60 - Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar İçişleri, Maliye ve Ulaştırma bakanlıklarının görüşü alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” MADDE 13 – 7201 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “Teknik altyapının kurulması, tüzük hükümlerinin uygulanması: GEÇİCİ MADDE 1 - Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü, elektronik ortamda yapılacak tebligatla ilgili her türlü teknik altyapıyı bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç bir yıl içinde kurarak faaliyete geçirir. 60 ıncı maddede belirtilen yönetmelik, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi izleyen altı ay içinde hazırlanır. Anılan yönetmelik yürürlüğe girene kadar Tebligat Tüzüğünün bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam edilir. Mevzuatta, Tebligat Tüzüğüne yapılan atıflar 60 ıncı madde hükmü uyarınca çıkarılacak yönetmeliğe yapılmış sayılır.” MADDE 14 – 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Görevli ve Yetkili Mahkeme: MADDE 110 - İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır. Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir.” MADDE 15 – 2918 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 21 - Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz.” MADDE 16 – 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa 36 ncı maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir. “Kamu tarafından açılan davalarda yargılama giderleri: MADDE 36/A - Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dâhil, yargılama giderine hükmolunmaz.” MADDE 17 – 3402 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 11 - Bu Kanunun 36/A maddesi hükmü, henüz infaz edilmemiş yargı kararlarındaki vekâlet ücreti dâhil yargılama giderleri için de uygulanır.” MADDE 18 – Bu Kanunun; a) 1 inci maddesiyle değiştirilen 7201 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde yer alan elektronik ortamda tebligata ilişkin hüküm yayımı tarihinden bir yıl sonra, b) 2 nci maddesiyle 7201 sayılı Kanuna eklenen 7/a maddesinin sermaye şirketlerine elektronik yolla tebligat yapılması zorunluluğu getiren ikinci fıkrası yayımı tarihinden iki yıl sonra, maddenin diğer fıkraları yayımı tarihinden bir yıl sonra, c) 8 inci maddesi yayımı tarihinden dokuz ay sonra, ç) Diğer hükümleri yayımı tarihinde, yürürlüğe girer. MADDE 19 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. 18/1/2011 [R.G. 19 Ocak 2011 – 27820] —— • —— Yönetmelikler Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumundan: TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLERİN SATIŞINA VE SUNUMUNA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK BİRİNCİ KISIM Genel Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; tütün mamulleri ve alkollü içkilerin, kamu sağlığının ve tüketici haklarının korunması ile rekabetin tesisi hususları gözetilerek tanıtımına, satışına, sunumuna ve nihai tüketicilere güvenli bir şekilde ulaşmasına ilişkin her türlü faaliyetin usul ve esaslarını düzenlemektir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik; tütün mamulleri ve alkollü içkilerin, tanıtımına, satışına ve sunumuna ilişkin faaliyetlerde, kamu ve birey sağlığının gözetilmesi, rekabetin tesisi, tüketici seçeneklerinin korunması, reklam koşullarının belirlenmesi, tüketici bilincinin geliştirilmesi ve faaliyetlerin kayıt altına alınması suretiyle piyasa takip ve kontrolünün sağlanmasına yönelik uyulması gereken usul ve esasları kapsar. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik, 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu, 7/11/1996 tarihli ve 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun, 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 8/12/2004 tarihli ve 2004/8235 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesine dayanılarak hazırlanmıştır. Tanımlar MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen; a) Açık alkollü içki satıcısı: Alkollü içkilerin, piyasaya arz ambalajını açarak mevzuata uygun şekilde nihai tüketiciye satışını ve sunumunu yapan, açık alkollü içki satış belgesini haiz gerçek veya tüzel kişiyi, b) Bağlı satış: Bir mal veya hizmet ile birlikte aynı ya da farklı ek bir mal veya hizmetin satın alınmasının zorunlu kılınmasını içeren satış sözleşmesini veya eylemini, c) Bilgi toplumu hizmetleri: Elektronik ticaret, elektronik ortamda sunulan mesleki faaliyetler, elektronik haberleşme ve bilişim hizmetleri gibi talebe bağlı olarak elektronik araçlarla ve tarafların yüz yüze gelme mecburiyetleri olmaksızın sağlanan her türlü mal ve hizmetin tedarikini, ç) Genç: Onbeş ile yirmidört yaş arası dönem içinde bulunan kişiyi, d) İşyeri: Bu Yönetmelik kapsamına giren ticari nitelikteki faaliyetlere tahsis edilen yerleri, e) Kampanya: Ürünü veya markayı tanıtmak veya pazar payını artırmak ya da korumak amacıyla düzenlenen, tüketimi özendirici ve teşvik edici uygulama ve faaliyetleri, f) Kurul: Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulunu, g) Kurum: Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunu, ğ) Münhasır satıcı: Sadece tütün mamulleri ve/veya alkollü içkilerin, nihai tüketiciye piyasaya arz ambalajında satışını yapan, münhasır tütün mamulü ve/veya alkollü içki perakende satış belgesini haiz gerçek veya tüzel kişiyi, h) Perakende satıcı: Tütün mamulleri ve/veya alkollü içkilerin, nihai tüketiciye piyasaya arz ambalajında satışını yapan, perakende satış belgesini haiz gerçek veya tüzel kişiyi, ı) Promosyon: Ürünü, markayı ya da firmayı tanıtmak, ürünün alımını özendirmek, satışını artırmak veya firmanın ya da markanın imajının güçlendirilmesini sağlamak amacıyla yapılan; aynı fiyata daha fazla ürün, satışa konu ürünün yanında bedelsiz ya da indirimli fiyattan verilen aynı ya da farklı ek ürün, ek hizmet veya kazanımları, i) Satış belgesi: İşyerlerinde tütün mamulleri satışı ile alkollü içkilerin satışı ve/veya sunumunun yapılabilmesi için Kurum veya yetkilendirilmiş merci tarafından verilecek izin belgesini, j) Sponsorluk: Ürünün tanıtımını amaç edinen ya da tanıtımı yönünde doğrudan veya dolaylı etkisi olan her türlü olaya, faaliyete ya da gerçek veya tüzel kişiye katkıda bulunmayı, k) Toptan satıcı: Tütün mamulleri ve/veya alkollü içkilerin, bu Yönetmelik hükümleri kapsamında satış belgesi almış satıcılara satışını yapan, toptan satış belgesini haiz gerçek veya tüzel kişiyi, l) Yetkilendirilmiş merci: Yapılan protokol çerçevesinde yetkilendirilen kamu kurum ve kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını, ifade eder. İKİNCİ BÖLÜM Ortak Hükümler Satış belgesi alma zorunluluğu MADDE 5 – (1) Tütün mamulleri ve alkollü içkilerin toptan ve perakende satışı ile açık alkollü içki satışı faaliyetlerinde bulunacak kişilerin, faaliyet türlerine göre aşağıdaki belgeleri almaları zorunludur: a) Tütün mamullerinin perakende satışını yapabilmek için, tütün mamulü perakende satış belgesi. b) Alkollü içkilerin perakende satışını yapabilmek için, alkollü içki perakende satış belgesi. c) Tütün mamulü ve alkollü içkilerin birlikte perakende satışını yapabilmek için, tütün mamulü ve alkollü içki perakende satış belgesi. ç) Münhasıran tütün mamulü ve/veya alkollü içkilerin perakende satışını yapabilmek için, münhasır tütün mamulü ve/veya alkollü içki perakende satış belgesi. d) Piyasaya arz ambalajı açılmak suretiyle açık alkollü içkilerin satışını ve sunumunu yapabilmek için, açık alkollü içki satış belgesi. e) Tütün mamulü ve/veya alkollü içkilerin toptan satışını yapabilmek için, tütün mamulü ve/veya alkollü içki toptan satış belgesi. (2) İşyerlerine, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili meslek kuruluşları tarafından özel mevzuatına göre verilen izinler, bu Yönetmelik hükümlerine göre satış belgesi alma mükellefiyetini ortadan kaldırmaz. İşyerlerine ilişkin ortak hükümler MADDE 6 – (1) Aşağıda yer alan hükümler; tütün mamulleri ve alkollü içkilerin satışının ve sunumunun yapıldığı gerçek ve tüzel kişilere ait işyerlerinin tümünü kapsar: a) Bu Yönetmelik kapsamındaki faaliyetler için sabit ve fiziki bir işyerinin mevcudiyeti aranır. Aynı gerçek veya tüzel kişinin birden fazla işyerinin bulunması halinde her biri için ayrı satış belgesi alınması zorunludur. b) Yetkili satıcılar tarafından satış belgesinde belirtilen işyeri adresi dışında satış ve/veya sunum yapılamaz. c) Alkollü içkilerin bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla satışı ancak satış belgesini haiz işyerlerinden yapılabilir. Kurumdan faaliyet konusuna ilişkin yetki belgesi almış alkollü içki satıcıları, bilgi toplumu hizmetleri veya posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla satış ve dağıtım faaliyetlerini, bu Yönetmelikte belirtilen usul ve esaslara uygun şekilde yapmak zorundadır. ç) İşyerlerinde; tütün mamulleri ve alkollü içkilerin satıldığı otomatik satış makineleri bulundurulamaz. Tütün mamulleri ve alkollü içkiler, her nevi oyun makineleri ile veya farklı yöntemlerle oyun ve bahse konu edilemez. d) Bu Yönetmelik kapsamındaki ürünlerin dışında farklı ürünlerin de satıldığı işyerlerinde; Yönetmelik kapsamı dahilindeki ürünler, diğer ürünlerden ayrı ve her türlü denetime imkan verecek şekilde satışa arz edilir ve/veya depolanır. e) Satış belgeleri, işyerlerinin içerisinde tüketicilerce rahatlıkla görülebilecek ve okunabilecek uygun yerlere asılır. Kurum sicil numarası, işyeri tabelalarına veya vitrinlerin dış yüzeylerine rahatlıkla görülebilecek ve okunabilecek şekilde yazılır. f) İşyerinde; onsekiz yaşını doldurmamış kişilere tütün mamulleri ve alkollü içkiler satılamaz veya sunum suretiyle tüketimlerine arz edilemez. Yaş konusunda tereddüde düşülmesi halinde satıcı, talepte bulunan tüketiciden kimlik belgesi istemek suretiyle, onsekiz yaşından büyük olduğu bilgisine ulaşarak satışı veya sunumu gerçekleştirir. g) İşyerinde, tütün mamulleri ve alkollü içkilerin onsekiz yaşını doldurmamış kişilere satış veya sunumunun yapılamayacağına ilişkin uyarı yazılarının bulunması ve bu yazıların görülebilen yerlere okunabilecek şekilde asılması zorunludur. Uyarı yazılarının içeriği, şekli ve konumlandırılmasına dair usul ve esaslar Kurum tarafından belirlenir. ğ) Satıcılar, ambalajlarında mevzuat uyarınca kullanılması zorunlu olan bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri işaretleri taşımayan ürünleri ya da taklit veya niteliğine uygun olmayan işaretleri taşıyan ürünleri, ticari amaçla işyerlerinde bulunduramazlar, nakledemezler, satışa arz edemezler. Birada uygulanacak kod bandrol hükmündedir. (2) Onsekiz yaşını doldurmamış kişiler, tütün mamulü ve alkollü içkilerin pazarlanmasında, satışında ve sunumunda istihdam edilemez. Yasal düzenlemeler uyarınca gerçekleştirilen eğitim amaçlı çalışmalar bu hükmün dışındadır. İKİNCİ KISIM Satış Faaliyetlerine ve Satış Belgelerine İlişkin Esaslar BİRİNCİ BÖLÜM Satış Faaliyetlerine İlişkin Esaslar Toptan satış faaliyetine ilişkin esaslar MADDE 7 – (1) Toptan satışlarda aşağıdaki esaslara uyulur: a) Tütün mamulü ve alkollü içki üreticileri ile ithalatçıları; Kurumdan üretim, ithalat ve dağıtım faaliyetleri için almış oldukları belgelere istinaden, toptan satıcılara ürünlerinin satışını ayrı bir toptan satış belgesi almalarına gerek bulunmaksızın yapabilirler. Bu kişilerin, doğrudan açık alkollü içki satıcılarına ve/veya perakende satıcılara satış yapmak istemeleri halinde toptan satış belgesi almaları zorunludur. Ayrıca; bu kişilerin ve toptan satıcıların, açık alkollü içki satışı ile perakende satış yapmak istemeleri halinde, faaliyet konusuna uygun açık alkollü içki satış belgesi ve/veya perakende satış belgesi almaları zorunludur. b) Ürün alım-satımı yapılan her bir yer için ayrı satış belgesi alınması zorunludur. Toptan satış belgeleri, gerçek kişilerde; işletme sahibinin veya vekilinin başvurusu üzerine şahıs adına, tüzel kişilerde ise; tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetkili kişi tarafından yapılacak başvuru üzerine, tüzel kişilik adına düzenlenir. c) Toptan satıcılar, (a) bendi hükmü saklı kalmak üzere; toptan satış belgesi almamış kişilerden ürün alamazlar, nargile içim yerlerine yönelik yapılan nargilelik tütün mamulü satışı hariç, geçerli satış belgesi olmayanlara ürün satamazlar. Faaliyetine kendi isteğiyle son veren, belgesi iptal edilen veya belgesi geçerliliğini kaybedenlerin, bu durumlarına ilişkin bilgileri Kurumun internet sitesinde yayımlanır. Ürünlerin ticaretine ilişkin satış faturaları ve sevk/taşıma irsaliyeleri üzerinde, toptan satıcının ve ürün sattığı satıcının Kurum sicil numarası ile ürünlerin niteliğini tanımlayan marka ve ambalaj hacmi veya birimi bilgilerine yer verilmesi zorunludur. ç) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasının (c) bendinde sayılan ihlale konu ürünün piyasaya arzının bir yıla kadar durdurulmasına karar verilmesi ve bu karara konu ürünlerin Kurumun internet sitesinde ilan edilmesi halinde; toptan satıcılar, bu ürünlerin perakende satıcılara dağıtımını yapamazlar. d) Toptan satıcılar, satışını yaptıkları ürünlerin ambalajlarında bulunması zorunlu olan bandrol ve kodlara ait güvenlik özelliklerinin perakende satıcılar tarafından kontrol edilmesini sağlamak amacıyla, Kurum tarafından belirlenecek doğrulama materyallerini yeterli sayıda bulundurmak, düzenli olarak ürünlerin kontrollerini yapmak, taklit ve niteliğine uygun olmayan bandrolleri taşıyan ürünleri işyerlerinde ve araçlarında bulundurmamak ve alım yapan satıcılara talepleri halinde doğrulama materyallerini sunmak zorundadır. Perakende satış faaliyetine ilişkin esaslar MADDE 8 – (1) Perakende satışlarda aşağıdaki esaslara uyulması zorunludur: a) Perakende satıcılar, satış belgesi almamış kişilerden ürün alamazlar. b) 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı Kanun ile 7/11/1996 tarihli ve 4207 sayılı Kanunda satış yapılamayacağı belirtilen yerler hariç olmak üzere, işyeri açma ve çalışma ruhsatında belirtilen faaliyet konusu; bakkal, market, süpermarket, hipermarket, kuruyemişçi, büfe olanlar ile münhasıran tütün mamulü ve/veya alkollü içki satışı yapan kişiler, perakende satış belgesi talebinde bulunabilirler. c) Perakende satıcıların faaliyet konusu; tütün mamulü ve alkollü içki olarak seçilen faaliyet konularının her ikisini ya da birini kapsayabilir ve faaliyet konuları satış belgesi üzerinde ayrı ayrı belirtilir. ç) Perakende satıcılar; tütün mamullerinin ve alkollü içkilerin, nihai tüketicilere yönelik arz ambalajlarını bozmak ya da bölmek suretiyle satış veya sunumunu yapamazlar. Tütün mamulü satışının yapılamayacağı yerler ve yöntemler MADDE 9 – (1) Sağlık, eğitim ve öğretim, kültür ve spor hizmeti verilen yerlerde tütün mamullerinin satışı yapılamaz. (2) Bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla tütün mamulü satışı ve teslimi yapılamaz. Perakende ve açık alkollü içki satışı ile ilgili işyerlerine ilişkin esaslar MADDE 10 – (1) Açık alkollü içki satış belgesi bulunmayan perakende satış yapılan işyerlerinde, açık alkollü içki tüketilemez ve sunumu yapılamaz. (2) Belediye mücavir alanları ve konaklama yerleri hariç olmak üzere, otoyollarda ve devlet karayollarında bulunan yapı ve tesislerde alkollü içki satışı yapılamaz. (3) Öğrenci yurtları, spor kulüpleri, her türlü öğretim ve eğitim kurumları, kahvehane, kıraathane, pastane, bezik ve briç salonlarında alkollü içki satışı yapılamaz. Akaryakıt istasyonlarının mağaza ve lokantalarında ise, hacmen % 5 alkolden fazla alkol içeren alkollü içkilerin satışı yapılamaz. Alkollü içkilerin, bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla yapılacak satışlarına ilişkin esaslar MADDE 11 – (1) Bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla alkollü içki satışı faaliyetinde bulunmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler, faaliyet konusuna uygun perakende satış belgesi almak, bu Yönetmelikte yer alan usul ve esaslara uygun faaliyette bulunmak zorundadır. (2) Alkollü içkilerin, televizyon, kablolu yayın, radyo ve kamu yayın araçlarıyla satışı yapılamaz. (3) Öğrenci yurtlarına, spor kulüplerine, her türlü öğretim ve eğitim kurumlarına, kahvehanelere, kıraathanelere, pastanelere, bezik ve briç salonlarına; bilgi toplumu hizmetleri ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla alkollü içki satışı yapılamaz ve teslim edilemez. (4) Toptan satış belgesini haiz kişiler; toptan satıcılara, perakende veya açık alkollü içki satıcılarına, bilgi toplumu hizmetleri ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla, alkollü içki satışı yapabilirler. Toptan satıcılar, bu tür satışlarında satışın gerçekleştirileceği internet adresini Kuruma yazılı olarak bildirir ve bu adres, satış belgesi üzerinde Kurumca belirtilir. (5) Perakende satış belgesini haiz satıcılar; belgeli açık alkollü içki satıcılarına ve nihai tüketicilere, bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla alkollü içki satışlarını yapabilirler. Perakende satıcılar; fiziki işyerlerinin yanı sıra internet aracılığıyla açık alkollü içki satıcılarına veya nihai tüketicilere perakende alkollü içki satışı yapmak istediklerinde, satışın gerçekleştirileceği internet adresini Kuruma yazılı olarak bildirir ve bu adres, satış belgesi üzerinde Kurumca belirtilir. (6) Satış belgesi üzerinde yer alan internet adresleri dışında başka bir internet adresinden satış yapılamaz. (7) İnternet aracılığıyla alkollü içkilerin satışı için, diğer ürünlerden ayrı ulaşılabilen aynı internet adresi içerisinde ayrı bir sayfa tahsis edilmesi ve sitenin alkollü içki tanıtımına ve satışına tahsis edilmiş bölümünde, satışı gerçekleştirecek olan satıcının satış belgesinde belirtilen fiziki işyeri adresi ile satış belgesi üzerinde yer alan Kurum sicil numarasına yer verilmesi zorunludur. (8) Farklı internet sitelerinden, alkollü içkilerin satışı için tahsis edilen internet sayfasına doğrudan bağlantı sağlanamaz. İnternet ortamında, alkollü içki satışına tahsis edilmiş sayfalar dışındaki alanlarda, kullanıcı denetimsiz iç içe otomatik açılan pencereler vasıtasıyla alkollü içki satışı yapılamaz. (9) Perakende satışa ilişkin internet sayfalarında; alkollü içkilerin üreticisi veya ithalatçısı, ürün markası, fiyatı, hacmi, kategorisi, menşei bilgisi ve alkol derecesi dışında hiçbir ek ifade yer alamaz. Bu bilgiler, herhangi bir ürünü ya da firmayı ön plana çıkaracak şekilde farklı renk, boyut ya da yazı formatında yazılamaz. Bu kapsamdaki internet adreslerinde, yazılı veya görsel unsurlar kullanılarak tüketici seçeneklerini azaltacak veya sektörel rekabeti bozacak uygulamalar yapılamaz. (10) Perakende satışlarda; bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla yapılan satışlar; onsekiz yaşını doldurmamış kişilere ürün teslim edilmemesi de dahil siparişin alınmasından ürününün teslimine kadar geçen sürede işlemlerin mevzuata uygunluğunun sorumluluğu satıcıya ait olmak üzere, belge sahibinin doğrudan talep sahibinden sipariş alması ve sipariş konusu ürünün talep sahibine teslimi suretiyle yapılır. Tüketici ile satıcıyı elektronik ortamda buluşturmak suretiyle, alkollü içki siparişlerinin satıcılar tarafından karşılanmasını internet aracılığıyla temin etmek üzere aracılık faaliyetinde bulunulamaz. (11) İnternet üzerinden yapılan perakende satışlarda; ürün bedeli, ancak kredi kartı ya da havale işlemi vasıtasıyla tahsil edilebilir. İKİNCİ BÖLÜM Satış Belgelerine İlişkin Esaslar Satış belgesi başvurusu MADDE 12 – (1) Bu Yönetmelik kapsamındaki faaliyetlere ilişkin satış belgesi almak isteyenler, Kurumun internet sitesinde yer alan ve faaliyetin niteliğine uygun olan başvuru formunu elektronik ortamda doldurduktan sonra ıslak imza veya elektronik imza ile imzalar. (2) Perakende ve açık alkollü içki satış belgesi başvurularında başvuru formuna, başvurunun niteliğine göre aşağıda belirtilen belgeler eklenir: a) Gerçek kişiler adına yapılacak başvurularda; 1) İşyeri açma ve çalışma ruhsatı örneği, açık alkollü içki satışı yapacaklar için ise ilgili mevzuatı gereğince yetkili makamlardan alınacak açık alkollü içki satışına ilişkin ruhsat veya izin belgesi örneği. 2) Belediye teşkilatı bulunmayan yörelerde; perakende alkollü içki satışı yapılacak yere ilişkin, o yerin bağlı olduğu mülki amirliğin mevzuatına göre yapacağı değerlendirme sonucu olumlu görüşünü belirten yazı. 3) Vergi mükellefiyet kaydına ilişkin belge. 4) Belge bedelinin ödendiğine ilişkin banka dekontu örneği. b) Tüzel kişiler adına yapılacak başvurularda; 1) İşyeri açma ve çalışma ruhsatı örneği, açık alkollü içki satışı yapacaklar için ise ilgili mevzuatı gereğince yetkili makamlardan alınacak açık alkollü içki satışına ilişkin ruhsat veya izin belgesi örneği. 2) Ticaret unvanının yayımladığı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi örneği ve yetkili kişilere ilişkin imza sirküleri veya vekâletname örneği. 3) Vergi mükellefiyet kaydına ilişkin belge. 4) Belge bedelinin ödendiğine ilişkin banka dekontu örneği. (3) Toptan satış belgesi başvurularında başvuru formuna aşağıda belirtilen belgeler eklenir: a) Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanmış ana sözleşme, sözleşme değişikliği ve yetkili kişilere ilişkin imza sirküleri. b) Satış belgesi düzenlenmesi talep edilen yere ilişkin işyeri açma ve çalışma ruhsatı veya şube tescili. c) Toptan satışı yapılması istenilen ürünlerin, üreticisinden veya ithalatçısından alınmış yetki belgesinin aslı veya noter onaylı örneği, üretici ve ithalatçıların toptan satış belgesi başvurularında Kurum mevzuatı doğrultusunda almış oldukları üretim/ithalat veya dağıtım izin belgelerinin örneği. ç) Vergi mükellefiyet kaydına ilişkin belge. d) Belge bedelinin ödendiğine ilişkin banka dekontu örneği. Satış belgelerinin düzenlenmesi MADDE 13 – (1) Bu Yönetmelikte belirtilen usullere uygun hazırlanmış olan başvuru formu ile eki belgeler, Kuruma veya yetkilendirilmiş merci bulunması durumunda bu mercie şahsen veya yetkili temsilci vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla iletilir. Şahsen veya yetkili temsilci vasıtasıyla yapılacak başvurular için belgelerin aslının getirilmesi halinde, aslına uygunluğu kontrol edildikten sonra ilgili görevli tarafından isim ve unvan yazılarak tasdik edilen belge fotokopisi başvuruda kabul edilir. Posta ve benzeri dağıtım hizmetleri ile yapılması durumunda, belge asılları veya onaylı suretleri ile başvuru yapılır. Posta ve benzeri dağıtım hizmetleri ile yapılan başvurunun ulaşmasındaki aksaklıklardan Kurum veya yetkilendirilmiş merci sorumlu tutulamaz. (2) Kurum veya yetkilendirilmiş merci; başvuru formu ve eki belgelerde yer alan beyan, bilgi ve belgelerin uygunluğu ile 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde belirtilen hususlara aykırı bir durumun olmadığını belge ibrazıyla tespit etmesi halinde, başka bir inceleme yapmaksızın satış belgesini gerçek veya tüzel kişi adına düzenleyerek teslim eder veya belirtilen adrese, alma haberli olarak postayla gönderir. Belge ibrazı dışında 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesi hükümleri sadece Kurumca incelenip değerlendirilir. Başvurunun reddi veya kabulü en geç otuz gün içinde neticelendirilir. (3) Adi şirketlerin başvurularında; temsile yetkili ortaklardan biri tarafından yapılan başvuru yeterli kabul edilir ve satış belgeleri adi şirket adına düzenlenir. (4) Kamu kurum ve kuruluşları tarafından işletilen kantin ve sosyal tesis gibi yerler için yapılan belge başvurularında; başvuru sahibinin yetkili olduğunu gösterir belge ile başvurusu üzerine, başvuru formu ve satış belgesi bedelinin yatırıldığına dair dekont dışında başka belge aranmaz. Bu yerlerin müstecirlerce işletilmesi halinde, satış belgesi başvurusunda gerçek ve tüzel kişiler için aranan belgelerin tamamı aranır. (5) Dernek ve birlik lokallerinde açık alkollü içki satışı yapmak isteyenlerden, mülki amirlikten alınmış izin belgesi aranır. Açık alkollü içki satış belgesi; dernek lokallerinin, dernek yönetim kurulu kararıyla dernek adına işletilmesi halinde derneği temsile yetkili sorumlu müdürden istenen belgelere istinaden dernek adına, müstecir tarafından işletilmesi halinde ise müstecirden istenen belgelere istinaden müstecir adına düzenlenir. (6) Karayolu, demiryolu ve havayolunda kullanılan araçlarda perakende ve açık alkollü içki satışı ve sunumu yönünden, ürün tedarik eden gerçek veya tüzel kişilerin adına satış belgesi düzenlenmiş bulunması yeterlidir. Denizyolu araçlarının her birine verilecek açık alkollü içki satış belgeleri için, taşımacılık faaliyetini sürdüren gerçek ve tüzel kişinin merkez işyeri adresinin bulunduğu yerde başvuru yapılır. (7) Alkollü içki sektörünün faaliyetine yönelik fuar, festival ve şenlik gibi geçici etkinlikler süresince kurulacak stantlarda alkollü içki satış ve/veya sunumunun yapılması amacıyla, etkinlik süresince geçerli olmak ve bu Yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara uygun şekilde faaliyet gerçekleştirmek koşuluyla Kurumdan, izin veren bir yazı talep edilmesi zorunludur. Bu başvurularda, başvuru sahibi veya etkinliği organize eden gerçek veya tüzel kişi tarafından, faaliyetin gerçekleştirileceği mahalde yetkili bulunan belediye veya il özel idareleri ya da mülki amirlikten alınmış alkollü içki satışına ilişkin izin belgeleri aranır. Bu tür başvurularda, Kurum tarafından verilecek izinler, belediye veya mülki amirden alkollü içki satışı yapmak üzere izin almış bulunan gerçek ya da tüzel kişi adına, iznin etkinliği organize eden gerçek ya da tüzel kişi tarafından alınmış olması halinde ise standı kiralayan adına düzenlenir. (8) Satış belgesini haiz tüzel kişinin bir başka tüzel kişi ile birleşmesi sonucunda yeniden bir tüzel kişilik oluşması veya belgesiz bir tüzel kişinin belgeli bir tüzel kişiliği devir almak suretiyle kendi tüzel kişiliği içerisine aktif ve pasifleriyle katması halinde satış belgesine konu edilen faaliyetin sürdürülebilmesi için, devralan tüzel kişilik adına mevzuat hükümleri çerçevesinde, yeniden satış belgesi alınması zorunludur. (9) Tüzel kişiler için, tüzel kişiliğin en yüksek karar organının başkanı ve üyelerinin tamamının veya bir kısmının değişmesi halinde yeni başkan ve üyeler hakkında değişikliğin vuku bulduğu tarihi takip eden otuz gün içinde, değerlendirilmek üzere Kuruma veya yetkilendirilmiş mercie yazılı bildirimde bulunulur. (10) Satış belgesi başvurusunda ibraz edilen bilgi ve belgelerde yer alan hususlardan herhangi birinde değişiklik olması halinde, değişikliğin vuku bulduğu tarihi takip eden otuz gün içinde, değerlendirilmek üzere Kuruma veya yetkilendirilmiş mercie yazılı başvuruda bulunulması zorunludur. (11) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında belgesi iptal edilenlerin, iptale konu engellerin ortadan kalktığını tevsik eden belge ile birlikte yapacakları yeni belge başvuruları üzerine; iptal işleminin yapıldığı yıl içerisinde bedel alınmaksızın, izleyen yıllarda ise ilgili yıl için geçerli olan bedellerin tahsili suretiyle yeni belge düzenlenir. (12) Toptan satıcılar, ürünlerinin satış ve dağıtımını yaptıkları üretici/ithalatçı firmadan aldıkları yetki belgesinin geçerliliğini yitirmesi halinde, geçerlilik süresinin bitimini takip eden otuz gün içinde, Kuruma veya yetkilendirilmiş merci bulunması durumunda bu mercie yazılı olarak bilgi vermek ve mevcut ürünlerin tasfiyesini müteakiben yetkilendirilmiş mercie başvurmak suretiyle satış belgesi üzerinde gerekli değişikliği yaptırmak zorundadır. Farklı bir üretici/ithalatçı firmadan alınmış yetki belgesi bulunmayan satıcıların tasfiyeyi müteakip satış belgesini Kuruma iade etmeleri şarttır. (13) Açık alkollü içki satış belgesi başvurusunda ibraz edilen işyeri açma ve çalışma ruhsatı veya açık alkollü içki satışına izin veren resmî belgede, satış yapılacak döneme ve/veya zaman dilimine ilişkin belirtilen kısıtlamalar açık alkollü içki satış belgesi için de geçerlidir. (14) Satış belgesi sahipleri; a) Satış belgelerinin zayi olması halinde, önceden ibraz etmiş oldukları belgeleri eklemeksizin yeni bir başvuru formu düzenlemek suretiyle, b) Belge üzerinde yer alan bilgilerin herhangi birinde değişiklik olması halinde, değişikliğin niteliğine göre gerekli belgelerin, bildirimin ve önceki satış belgesinin aslının eklenmesi suretiyle, yeniden satış belgesi başvurusunda bulunabilirler. Bu durumlarda; en geç otuz gün içerisinde başvurulması zorunludur. Bu hallerde, Kurum veya yetkilendirilmiş merci tarafından satış belgeleri, bedel alınmaksızın yeniden düzenlenir. Süre uzatım işlemi ve satış belgelerinin geçerliliği MADDE 14 – (1) Satış belgelerinin alındığı veya süre uzatım işleminin yapıldığı tarihe bakılmaksızın, faaliyetine devam etmek isteyen satıcılar takip eden yılın Ocak ayı başından Mart ayı sonuna kadar süre uzatım işlemini yaptırmak zorundadır. Süre uzatım işlemi; işlemin yapıldığı tarihte geçerli olan süre uzatım işlem bedelinin, Kurumun ilan ettiği banka hesabına Kurum sicil numarası beyan edilerek yatırılması suretiyle yapılır. Süre uzatım işlemi belge üzerinde gösterilir. (2) Bu Yönetmelik kapsamındaki faaliyetlerine kendi isteği ile son vermek isteyen satıcılar Kuruma bildirimde bulunur. Bu kapsamdaki satıcılar işyerlerinde bulunan ürünlerini bildirimde bulundukları tarihten itibaren otuz gün içerisinde tasfiye eder ve satış belgelerini Kuruma iade eder. Bu satıcılara ilişkin bilgiler, Kuruma ulaştığı tarihten itibaren Kurumun internet sitesinde yayımlanır. (3) Süresi içerisinde süre uzatım işlemini yaptırmayan satıcıların satış belgeleri, süre uzatım işleminin son gününden itibaren otuz gün sonra geçerliliğini kaybeder ve Kurumun internet sitesinde yayımlanır. Bu kapsamdaki satıcılar, süre uzatım tarihinin bitimini müteakiben ürün satın alamaz ve belgelerinin geçerlilik süresi içerisinde, ellerinde bulunan ürünleri tasfiye etmeye mecburdur. Belirtilen süre zarfında süre uzatım işlemi yaptırmayan satıcıların faaliyetine devam etmek istemeleri durumunda, yeniden belge almaları zorunludur. (4) Satış belgeleri devredilemez. Belge sahibinin ölümü ve mirasçıların faaliyete devam etmek istemeleri durumunda, ölüm tarihinden itibaren doksan gün içinde gerçek kişi adına düzenlenen satış belgesinin intibakının sağlanması için belgenin alındığı mercie başvurulması gerekir. Mirasçıların faaliyete devam etmek istememeleri durumunda, işyerinde bulunan ürünlerin intibak süresinin bitiminden itibaren üç ay içinde tasfiye edilmesi zorunludur. (5) Bu maddede yer alan şekilde satış belgesi geçerliliğini yitirmiş bulunan satıcıların ürünlerinin tasfiyesi; belgelerinin verdiği yetki çerçevesinde satış, ilgili üretici/ithalatçı veya toptan satıcısına ürünlerin iadesi ya da aynı nevideki belgeyi haiz bir satıcıya devir suretiyle otuz gün içerisinde tamamlanır. Satış belgesi bedelleri MADDE 15 – (1) Bu Yönetmelik kapsamında düzenlenecek olan satış belgesi bedelleri ile süre uzatım işlem bedelleri; faaliyetin niteliğine göre her yıl bir önceki yılın bedelleri esas alınmak ve cari takvim yılı için geçerli olmak üzere Kurul tarafından belirlenir ve belirlenen tutarlar Resmi Gazete’de yayımlanır. (2) Faaliyeti sona erenlerin satış belgesi bedelleri iade edilmez. ÜÇÜNCÜ KISIM Ürünlerin Satış ve Sunumunda Rekabet ve Reklam BİRİNCİ BÖLÜM Tütün Mamullerinin Satış ve Sunumunda Rekabet ve Reklam Ürün temini ve ürün bulundurma MADDE 16 – (1) Perakende satıcılar, işyerlerinde bulunduracakları tütün mamulleri ile tüketici seçeneklerini azaltacak veya tüketici tercihlerini etkilemeye yönelik piyasa istikrarını bozucu nitelikte uygulamalarda bulunamaz. (2) Üretici, ithalatçı ve toptan satıcılar; a) Piyasa istikrarını bozacak, tüketici seçeneklerini azaltacak, perakende satıcının ürün bulundurma zorunluluğunu yerine getirmesini engelleyecek, diğer firmaların faaliyetlerini kısıtlayacak ya da zorlaştıracak şekilde uygulamalar yapamaz. b) Perakende satıcılarla yapılacak her türlü anlaşmalarda; herhangi bir firmanın ürünleri lehine münhasır uygulama getiren veya üstünlük sağlayan ya da rekabeti diğer firmalar aleyhine kısıtlayıcı veya zorlaştırıcı koşullar yer alamaz. Bu tip anlaşmaların tarafı olanlar birlikte sorumlu kabul edilir. c) Perakende satıcılara ürün temininde bağlı satış içeren pazarlama yöntemlerini uygulayamaz. (3) Toptan satıcılar, belgeli satıcıların sipariş verdikleri ürünleri ticari teamüllere uygun olan makul sürelerde talep eden belgeli satıcının işyerine teslim etmek zorunda olup talep edilmesine rağmen belgeli satıcılara ürünün makul sürelerde temin edilmemesinden toptan satıcı sorumludur. Üretici ve ithalatçılar, toptan satıcıların bu yükümlülüklerini yerine getirmeleri hususunda gerekli tedbirleri alır. Bu gibi durumlarda Kurumca yazılı olarak bilgilendirilmesi şartıyla, üretici ve ithalatçılar da toptan satıcılar ile birlikte sorumlu kabul edilir. Perakende satış yerlerinde tütün mamullerinin bulundurulma şekli MADDE 17 – (1) Tütün mamulleri; işyerinin dışarıdan görünmeyen ayrı bir bölümünde, onsekiz yaşını doldurmamış kişilerin doğrudan ulaşamaması için tedbir alınmak suretiyle, çalışanların gözetim ve denetimi altında bulundurulur ve satışı yapılabilir. Ancak bu nevi işyerlerinde, belirtilen nitelikleri haiz ayrı bir satış bölümünün oluşturulmasının işyerinin fiziki koşulları sebebiyle mümkün olmaması durumunda, onsekiz yaşını doldurmamış kişilerin doğrudan ulaşamayacağı satış ünitelerinde satışa sunulur. (2) Birinci fıkra kapsamında aşağıdaki hususlara uyulur: a) Satış üniteleri veya alanları işyeri dışından görünmeyi hedefleyen şekilde dizayn edilemez. b) Satış üniteleri işyeri dışına konulamaz. c) Belgeli satıcılar, tütün mamullerinin işyerinin dışından görünmesini ve onsekiz yaşını doldurmamış kişilerin ürünlere doğrudan ulaşabilmesini engellemek için, gerek işyerinin fiziki koşullarını gerekse satış ünitelerinin niteliğini ve konumunu uygun hale getirmek için her türlü tedbiri almak zorundadırlar. ç) İşyerinin fiziki koşulları sebebiyle, satış ünitesinin içerisinde bulunan tütün mamullerinin dışarıdan görünmesinin engellenemediği durumlarda, işyerine yerleştirilen satış ünitesinin, içi görünmeyecek şekilde üretilmiş olması gerekir. Herhangi bir satış ünitesinin bulunmadığı ya da satış ünitesinin sığamayacağı kadar küçük alanlarda satış yapan perakende satıcılar, tütün mamullerini görünür yüzü şeffaf olmayan dolaplarda bulundururlar. d) Tüketicilerin içeriye girmeksizin alışveriş yapabildiği büfeler hariç olmak üzere, tütün mamulleri; çocuklara yönelik olan materyaller, çocuk dergileri, kitap ve yayınları ile çocuk kıyafetleri, kırtasiye, oyuncaklar ile cips, çikolata, şekerleme benzeri çoğunlukla çocuklar tarafından tüketilen ürünlerle bitişik olan alanlarda satışa arz edilemez. (3) Satış üniteleri; hiçbir yazılı veya görsel ve işitsel unsurları içermeyecek, reklam içerikli ibare ve işaretleri taşımayacak, birden fazla renk kombinasyonu ile dizayn edilmeyecek şekilde, sade olmak zorundadır. Birden fazla satış ünitesinin bulunması durumunda tüm satış üniteleri için aynı renkte olma şartı aranır. (4) Perakende satış yapan işyerlerinde satış üniteleri ile ürünlerin bulundurulma şekli ve satışının yapıldığı yerler herhangi bir firmaya üstünlük sağlayacak şekilde düzenlenemez. Ürünler satış ünitelerinde, yatay ya da birleşik uyarıların resimli yüzeylerinin görünmesi engellenmeyecek şekilde, dik olarak bulundurulur. Satış ünitelerinde ürünler grupman olarak bulundurulamaz. (5) Tütün mamullerinin markalarını çağrıştıracak şekilde sözcükler, şekiller, resim, renk kombinasyonları ve harfler ile her türlü alametler, iş yerlerinin içinde, dışında, vitrinlerinde, tabelalarında ve satış ünitelerinde bulundurulamaz. (6) Perakende satıcılar, işyerlerindeki satış ünitelerini/alanlarını bu Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlemek zorundadırlar. Üreticiler, ithalatçılar, pazarlama şirketleri ve toptan satıcılar, perakende satıcıları bu Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak satış üniteleri/alanları düzenlemeye zorlayamaz veya özendiremez. (7) Perakende satıcılar; sigara haricindeki diğer tütün mamullerini işyerlerinde bulundurmak istemeleri halinde, bu maddede yer alan düzenlemelere uymak zorundadırlar. (8) İşyerlerinde birden fazla alanda sigara satışa sunulamaz. Fiyat bildirimleri MADDE 18 – (1) Perakende satıcılarca işyerlerinde satışa arz edilen tütün mamullerine ait fiyat bildirimleri; a) Her bir tütün mamulü markasının bulunduğu rafın altına gelecek şekilde, beyaz zemin üzerine en fazla yirmi punto büyüklüğünde siyah renkli harf ve rakamlarla markanın ve güncel fiyatın yazılması veya, b) Satışa sunulan her bir tütün mamulünün birim fiyatının ve markasının yer aldığı, dikdörtgen beyaz zemin üzerine ve en fazla yirmi punto büyüklüğünde siyah renkli harfler ve rakamlar ile hazırlanan listelerin tütün mamullerinin satış ünitelerinde/alanlarında bulundurulması, suretiyle uygulanır. (2) Bu maddede belirtilen fiyat bildirimleri ve fiyat listeleri bir veya birkaç ürüne münhasır bilgiler içeremez. (3) Üretici ve satıcılar arasında gerçekleştirilen ve tüketiciye yansımayan tamamen ticari bilgileri içeren bildirimler hariç olmak üzere, her ne amaçla olursa olsun, tütün ürünlerinin isim, amblem, logo, resim, fotoğraf, alamet ve benzeri unsurları kullanılarak bildirim yapılamaz, basın-yayın organları ve internet aracılığıyla ilan edilemez, fiyat duyuruları yapılamaz. (4) Bu maddeye aykırı düzenlenen fiyat bildirimleri ve fiyat listeleri, teşvik edici içerikte ve reklam mahiyetinde kabul edilir. Reklam, kampanya, sponsorluk ve promosyon uygulamaları MADDE 19 – (1) Tütün ürünlerinin ve üretici firmaların isim, marka veya alametleri kullanılarak her ne suretle olursa olsun reklam ve tanıtımı yapılamaz. Bu ürünlerin kullanılmasını özendiren veya teşvik eden kampanyalar düzenlenemez. Tütün ürünleri üreten ve pazarlamasını yapan firmalar, her ne surette olursa olsun hiçbir etkinliğe isimlerini, amblemlerini veya ürünlerinin marka ya da işaretlerini kullanarak destek olamazlar. (2) Tütün ürünleri sektöründe faaliyet gösteren firmaların isimleri, amblemleri veya ürünlerinin marka ya da işaretleri veya bunları çağrıştıracak alâmetleri kıyafet, takı ve aksesuar olarak taşınamaz. Her türlü sakız, şeker, çerez, oyuncak, kıyafet, takı, aksesuar ve benzeri ürünler tütün ürünlerine benzeyecek veya markasını çağrıştıracak şekilde üretilemez, dağıtılamaz ve satılamaz. (3) Tütün mamulleri; otomatik satış makineleri ile satılamaz, her nevi oyun makineleri veya farklı yöntemlerle oyun ve bahse konu edilemez. Tütün mamullerinin ödül, bahis, hediye ve benzeri adlarla dağıtımı yapılamaz. (4) Firmalar her ne amaçla olursa olsun üretilen ve pazarlaması yapılan tütün ürünlerini bayilere veya tüketicilere, teşvik, hediye, eşantiyon, promosyon, anket, tanıtım gibi adlar altında bedelsiz veya yardım olarak dağıtamaz. (5) Tütün mamulleri belirlenen liste fiyatlarının altında veya bedelsiz olarak, perakende satışa ve/veya her aşamada dağıtıma konu edilemez. (6) Herhangi bir tütün mamulünün alınması koşuluna bağlı kampanya ve promosyon düzenlenemez, eşantiyon, hediye, yardım, piyango gibi uygulamalar yapılamaz. (7) Perakende satıcılara ve tüketicilere yönelik olarak bağlı satış uygulanamaz. (8) Tütün ürünlerinin, tüketiciyle yüz yüze aktif satış yöntemiyle elden satış ve dağıtımı yapılamaz. Bu nevi satış ve dağıtımlar tanıtım hükmünde kabul edilir. (9) Tütün ürünleri sektöründe faaliyet gösteren firmalara ait araçlarda, bu ürünlere ilişkin markaların tanınmasını sağlayacak bir uygulamaya gidilemez. Söz konusu araçlar üzerinde, tütün mamulü markaları ile markaların tanınmasını sağlayacak her türlü ibare işaretler ile renk kombinasyonları kullanılamaz. Ticaret unvanlarıyla firma bilgilerine, ancak bu araçların yan yüzeylerinde ve bir yan yüzey alanının yüzde onunu aşmayacak oranda yer verilebilir. İKİNCİ BÖLÜM Alkollü İçkilerin Satış ve Sunumunda Rekabet ve Reklam Alkollü içkilerin satış, sunum ve tanıtımında genel esaslar MADDE 20 – (1) Alkollü içkilerin kullanımını ve satışını özendirici veya teşvik edici kampanya, promosyon, reklam ve tanıtım yapılamaz. Fiyat bildirimleri MADDE 21 – (1) İşyerlerinde; alkollü içkilerin fiyatlarının bildirimi, alkollü içkilerin satışına tahsis edilmiş bölümlerde yer alması ve rakam ile yazıların elli puntoyu aşmaması şartıyla yapılabilir. Fiyat baskılı ambalajlar ile fiyat bildirimi yapılması mümkündür. (2) Fiyat bildirimleri, bu Yönetmelik hükümleri ile belirlenen alkollü içki reklamlarına ve ürün teşhirine ilişkin ilkelere aykırılık içeremez. Aykırılığın tespiti halinde fiyat bildirimlerinin özendirici ve teşvik edici mahiyette olduğu kabul edilir. (3) Bu maddede belirtilen fiyat bildirimleri bir veya birkaç ürüne münhasır bilgiler içeremez. Ürün temini ve ürün bulundurma MADDE 22 – (1) Alkollü içki perakende satıcıları; tüketici talebine konu alkollü içkileri, piyasa koşullarını ve tüketici taleplerini de dikkate alarak ve tüketicilerin seçeneklerini azaltmayacak nicelikte, aynı kategorideki birden fazla firmanın ürünleri arasından tercih imkanı sunabileceği çeşitlilikte işyerlerinde bulundurur. Alkollü içki kategorilerinin tamamının işyerinde bulundurulması zorunlu değildir. (2) Toptan satıcılar, belgeli satıcıların sipariş verdikleri ürünleri ticari teamüllere uygun olan makul sürelerde talep eden belgeli satıcıya temin etmek zorunda olup talep edilmesine rağmen belgeli satıcılara ürünün makul sürelerde temin edilmemesinden toptan satıcı sorumludur. Üretici ve ithalatçılar, toptan satıcıların bu yükümlülüklerini yerine getirmeleri hususunda gerekli tedbirleri alır. Bu gibi durumlarda Kurumca yazılı olarak bilgilendirilmesi şartıyla, üretici ve ithalatçılar da toptan satıcılar ile birlikte sorumlu kabul edilir. (3) Perakende satış belgesini haiz alkollü içki üretici ve ithalatçı firmalarının, kendi ticari unvanlarını kullanarak işlettikleri perakende satış yapılan işyerlerinde, münhasıran kendi ürünlerinin satışa sunulması halinde, bu maddede yer alan ürün teminine ve bulundurmaya yönelik yükümlülükler aranmaz. (4) Vergisiz satış mağazaları, münhasır alkollü içki satış yerleri, liman, hava limanı, hava meydanlarında bulunan perakende satıcılar haricinde; hacmi 20 cl ve altında bulunan ambalajlardaki alkollü içkiler, işyeri açma ve çalışma ruhsatında belirtilen faaliyet konusu bakkal, market, süpermarket, hipermarket, kuruyemişçi, büfe olan işyerlerinde bulundurulamaz ve bu yerlerde satışa sunulamaz. Toptan satıcıların, perakende satıcılara dağıtım yükümlülüğünü yerine getirirken bu sınırlamaya uyması zorunludur. (5) Üretici, ithalatçı ve toptan satıcılar; a) Piyasa istikrarını bozacak, tüketici seçeneklerini azaltacak, perakende satıcının ürün bulundurma zorunluluğunu yerine getirmesini engelleyecek, diğer firmaların faaliyetlerini kısıtlayacak ya da zorlaştıracak şekilde uygulamalar yapamaz. b) Perakende satıcılarla yapılacak her türlü anlaşmalarda; herhangi bir firmanın ürünleri lehine münhasır uygulama getiren veya üstünlük sağlayan ya da rekabeti diğer firmalar aleyhine kısıtlayıcı veya zorlaştırıcı koşullar yer alamaz. Bu tip anlaşmaların tarafı olanlar birlikte sorumlu kabul edilir. c) Perakende satıcılara ürün temininde bağlı satış içeren pazarlama yöntemlerini uygulayamaz. Teşhir MADDE 23 – (1) Alkollü içkiler, sadece bu ürünlerin satışına tahsis edilmiş alanda bulunan satış ünitelerinde sergilenir. Ürüne tahsis edilmiş muhafaza ve soğutma amaçlı üniteler de satış ünitesi kapsamındadır. Alkollü içkiler, birden fazla satış ünitesinde satışa sunulabilir ancak satış üniteleri birden fazla alanda/reyonda konumlandırılarak alkollü içkilere tahsis edilmiş alan bütünlüğü bozulamaz. İşyerindeki alkollü içki reklamları, 24 üncü maddedeki ilkelere uygun olmak koşuluyla, alkollü içkilere tahsis edilmiş bulunan alan içerisinde yapılabilir. (2) Perakende satış yapan işyerlerinde, tüketici seçeneklerini azaltacak şekilde herhangi bir firmanın ürünleri ve markaları teşhir edilemez. (3) Tüketicilerin alış verişini içeriye girmeksizin yapabildiği büfeler hariç olmak üzere, alkollü içkiler; çocuklara yönelik olan her türlü materyallere bitişik alanlarda satışa arz edilemez. (4) Perakende satıcılar bu Yönetmelik hükümlerine uygun olarak teşhir düzenlemesi yapmaktan sorumludurlar. Üreticiler, ithalatçılar ve toptan satıcılar, perakende satıcıları bu Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak teşhirde bulunmaya zorlayamaz veya özendiremez. Reklam, sponsorluk ve promosyon uygulamaları MADDE 24 – (1) Her çeşit alkollü içkinin televizyon, kablolu yayın, radyo ve kamu yayın araçlarıyla reklamının yapılması yasaktır. Bunlar haricinde yapılacak reklam ve tanıtımın, alkollü içki tüketiminden kaynaklanan kamusal, toplumsal ve tıbbi herhangi bir zararlı etki oluşturmayacak içerikte, ürünün özelliklerini tanıtmaya, tüketiciyi doğru bilgilendirmeye, istismar edici, teşvik edici ve özendirici olmaksızın marka seçimini kolaylaştırmaya yönelik olması gerekir. Çocukları ve gençleri hedef alarak ve sportif faaliyetler ile bağ kurulmak suretiyle reklam yapılamaz. (2) Aşağıdaki ilkelere uygun yapılmayan sponsorluk, kampanya, promosyon, reklam ve reklam içerikli her türlü faaliyetlerin, istismar edici, teşvik edici ve özendirici nitelikte bulunduğu, kamu sağlığını bozucu ve çocuklar ile gençleri etkileyecek içerikte olduğu kabul edilir: a) Alkollü içkiler bedelsiz, hediye, yardım, ödül, eşantiyon veya promosyon olarak dağıtılamaz. Üretici ve ithalatçılara ait tesisler ile toptan satıcılara ait işyerlerinde ve açık alkollü içki satış belgesini haiz işyerlerinde sunum uygulaması mümkündür. b) Perakende satıcılara, açık alkollü içki satıcılarına ve tüketicilere yönelik bağlı satış uygulaması yapılamaz. c) Alkollü içki satışı, ambalajı, sunumu ve tanıtımlarında; din, ırk, bayrak, siyasi parti, teşekkül, dernek ve vakıflar ile spor kulüpleri ve takımlarının amblem, flama, sembol ve diğer alametleri ile spor içerikli ifade, şekil ve semboller kullanılamaz. ç) Alkollü içki markaları ile sportif içerikli her türlü faaliyet, hizmet ve organizasyonlar ile şirket şeklindeki yapılanmalar da dahil olmak üzere, spor kulüpleri ve takımları arasında bağ kurulmasına neden olacak uygulamalar yapılamaz. Söz konusu spor kulüpleri ve takımlarının isim ve tanıtımlarında alkollü içki markalarını çağrıştıran isim, logo, amblem ve işaretler kullanılamaz. d) Çocukları ve gençleri hedef alan veya bu kişilerin ilgi alanına giren etkinlikler ile bu nevi etkinliklerin tanıtımında ve etkinliğin gerçekleştirileceği mekânlarda, alkollü içki markaları veya alkollü içki markalarını çağrıştıracak nitelikteki unsurlar kullanılamaz ve bu etkinliklerde satış ve sunum yapılamaz. e) Alkollü içki reklamlarında, bireysel ya da toplumsal nitelikli özel olaylara vurgu yapılarak, alkollü içki içmeyi özel olayların bir parçası olarak ilişkilendiren içerik kullanılamaz. f) Alkollü içki reklamlarında hedef kitle olarak gençler ve çocuklar seçilemez; gençler, çocuklar ile genç veya çocuk olmadığı halde böyle bir imaj veren veya verdirilen kimseler alkollü içki reklamlarında kullanılamaz. g) Alkollü içki reklamlarında, alkol tüketiminin sportif başarıları artırdığı vurgulanamaz. ğ) Alkollü içkilerin reklamının sinema filmleri gösterimi vasıtasıyla yapılması halinde; bu tür reklamlar sadece Kültür ve Turizm Bakanlığının (18+) olarak sınıflandırdığı sinema filmleri gösterimlerinde yayımlanabilir. h) Alkollü içkilerin tanıtımına münhasır neşriyat hariç olmak üzere; gazete, dergi, broşür, katalog, ilan ile diğer yazılı medya ve elektronik iletişim araçları vasıtasıyla reklam yapılması halinde; çocuklara ve gençlere yönelik hazırlanan sayfa, ek, program, bölümler ile spor sayfalarında ve bu yayınların ilk ve son kapak ve sayfalarında alkollü içki reklamları yer alamaz. ı) Alkollü içki reklamlarında, ürün, önemli derecede yetenek, dikkat veya zihin açıklığı gerektiren faaliyetlerle birlikte tanıtılamaz. i) Alkollü içki reklamlarında, alkollü içki tüketiminin araç kullanımı ile ilişkilendirilmesine dair içerik kullanılamaz. j) Alkollü içki reklamlarında, alkollü içkilerin tedavi edici özelliklere sahip olduğu, uyarıcı, rahatlatıcı, güçlendirici, üstünlük sağlayıcı etkilerinin bulunduğuna dair içerik kullanılamaz. k) Alkollü içki reklamlarında, alkollü içkilerin kişisel sorunları çözebileceği veya tıbbi koruyucu etkiye sahip olabileceği temaları işlenemez. l) Alkollü içki tüketmemenin zihinsel ve sosyal bakımdan bir eksiklik olduğunu gösteren reklamlara yer verilemez. m) Alkollü içki reklamlarında alkolün bırakılması, az içilmesi veya hiç içilmemesini olumsuz yönde etkileyebilecek bir içerik kullanılamaz. n) Alkollü içki reklamlarında içki içmemek bir zafiyet olarak gösterilemez. o) Alkollü içki reklamlarında, içkilerin alkol derecesi tüketiciyi yanıltmayacak şekilde ve doğru olarak gösterilir; alkollü içkinin kalitesi ile etkisini içerdiği alkol oranı ile ilişkilendirecek yönde mesaj verilemez. ö) Alkollü içki reklamlarında doğru, açık ve anlaşılabilir bir Türkçe kullanılır, argo kelimelere yer verilemez; çeşitli anlamlara gelebilecek ifade veya kelimelerin aldatıcı nitelikteki anlam ya da anlamları kullanılamaz. p) Alkollü içki reklamlarında, içki içmenin statü sembolü olduğu mesajı verilemez. r) Alkollü içki reklamlarında, içki içmenin yetişkinlik işareti olduğu mesajı verilemez. s) Alkollü içki reklamlarında, alkollü içkilerin susuzluğu giderici etkisi olduğu mesajı verilemez. ş) Alkollü içki reklamlarında, herhangi bir alanda özel başarıya sahip veya kamuoyunun güvenini kazanmış veya yardım kuruluşları ile işbirliği içinde olan veya çocuk ve gençler yararına faaliyette bulunan veya medyada isim yapması gibi nedenlerle, çocuk ve gençler için açıkça veya zımnen örnek teşkil eden veya edebilecek herhangi bir kişi, karakter veya grup yer alamaz. t) Alkollü içki reklamları cinselliğin istismarı ile pornografi içeren ifade ya da görüntüler içeremez. u) Alkollü içki reklamlarında, alkollü içkinin, diğer gıda maddelerinin tüketiminin vazgeçilmez bir tamamlayıcısı olduğunu ima eden içerik kullanılamaz. DÖRDÜNCÜ KISIM Denetim, Yaptırımlar, Çeşitli ve Son Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM Denetim ve Yaptırımlar Denetim MADDE 25 – (1) Tütün mamulleri ve alkollü içkiler piyasasında mal veya hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel kişiler, ürünlere ve ilgili faaliyetlerine ilişkin olarak, mevzuatla verilen yetki çerçevesinde Kurum, mülki amirlikler ile diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından lüzum görülen hallerde incelenebilir ve denetlenebilir. Kurum dışındaki ilgili merciler tarafından yapılan inceleme ve denetimler sırasında tespit edilen Kurum mevzuatına aykırı hususlar ve aykırılıklara ilişkin olarak yapılan işlemler Kuruma ve/veya yetkili mercilere bildirilir. (2) Tütün mamulleri ve alkollü içkiler piyasasında mal veya hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel kişiler, yapılacak inceleme ve denetime mani olamaz. Bu kişiler; inceleme ve denetim yapmakla görevlendirilmiş ve/veya yetkilendirilmiş kişilerce gerekli görülen ve istenilen her türlü bilgiyi ve belgeyi ibraz etmek zorundadır. Söz konusu bilgi ve belgelerin yazılı istenmesi halinde tebliğ tarihinden itibaren belirtilen süre içerisinde vermek zorundadır. (3) Belgesiz satışa ilişkin yapılan denetimlerde, satış belgesini haiz olduğunu beyan eden kişilerin, işyerinde mevcut olması gereken satış belgesi ile birlikte, her yıl süre uzatım işlemini yaptırmak suretiyle geçerlilik kazanan belgeyi ibraz etmeleri zorunludur. Söz konusu belgenin ibraz edilemediği hallerde Kurumun internet sitesinden sorgulaması yapılan kişinin, denetime konu işyerine dair alınmış satış belgesinin faal görünmemesi durumunda, kişinin belgesiz satış yapmakta olduğu tespit edilmiş olur. Yaptırımlar ve yaptırım sonrası uygulanacak diğer hükümler MADDE 26 – (1) Bu Yönetmelik veya diğer ilgili mevzuat ile belirlenen düzenlemelerin ihlal edildiğinin tespit edilmesi halinde, aykırılık içeren fiilin niteliğine göre; ilgili mevzuat hükümleri uyarınca adli mercilere suç duyurusunda bulunulur ve/veya idari müeyyideler uygulanır. (2) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasında sayılan kabahat fiilleri ile suç kapsamında olan fiiller dışında; 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanun ve 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı Kanuna veya bu kanunlara göre yürürlüğe konulmuş yönetmeliklere ya da Kurumca verilen belgelerde yer alan şartlara uyulmadığının tespiti halinde; a) İlgili gerçek ve tüzel kişiler yazılı olarak uyarılır ve aykırılığın giderilmesi için uygun bir süre verilir. Bu Yönetmelikte süresi belirlenmeyen işlemler için verilebilecek süre Kurumca belirlenir. b) Verilen süre sonunda aykırılığın devam etmesi halinde veya aykırılığın giderilmesinin mümkün olmadığı hallerde süre verilmeksizin Kurumca, gerçek ve tüzel kişilerin aykırılığa konu işyerine verilmiş bulunan satış belgesi iptal edilir. c) Bu fıkra uyarınca satış belgesi iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin, iptale konu işyerine ilişkin yeni belge başvuruları otuz günden önce değerlendirmeye alınmaz. (3) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrası uyarınca uygulanan idari yaptırımlarda; a) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasının (a), (b), (d), (e), (f), (j), (k), (l), (m) ve (n) bentlerinde sayılan fiillerin, ilk fiilin işlenmesinden sonraki beş yıl içinde üçüncü defa işlenmesi halinde belgelerin iptaline karar verilir. b) Adına birden fazla satış belgesi düzenlenmiş bulunan gerçek ve tüzel kişilerin bu fiilleri, belirli bir işyerine matuf olmayıp kişinin tüm işyerlerini kapsayan bir eylem ise Kurumdan alınmış satış belgelerinin tamamının, aksi halde aykırılığa konu işyerine verilmiş olan satış belgesinin iptaline karar verilir. c) Bu fıkra uyarınca satış belgesi iptal edilmiş olan gerçek ve tüzel kişiler, iptal tarihini takip eden iki yıl süresince iptale konu işyerlerine ilişkin yeniden satış belgesi alamaz. ç) Bu fıkrada belirtilen fiiller nedeniyle satış belgesi iptaline konu işyerinde, aynı adreste ve aynı işletme adı altında faaliyette bulunmak üzere başvuran gerçek ve tüzel üçüncü kişiler de, iptal işlemine konu işyerine ilişkin iptal tarihini takip eden iki yıl süresince satış belgesi alamaz. d) Bu fıkrada belirtilen fiiller nedeniyle belge iptaline konu işyeri, farklı işletme adı altında gerçek ve tüzel üçüncü kişiler adına kayıtlı bulunsa dahi satış belgesi iptal edilen gerçek ve tüzel kişi satıcılar tarafından fiilen işletildiğinin tespiti halinde, anılan üçüncü kişiler söz konusu işyeri için iki yıl süresince satış belgesi alamaz. e) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasının; (f), (g), (h), (ı) ve (j) bentlerinde yazılı fiiller hakkında idari yaptırım uygulamaya ve bu fiillerin konusunu oluşturan her türlü eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi kararını vermeye mahalli mülki amirler, diğer bentlerde yazılı fiiller hakkında idari para cezası vermeye Kurum yetkilidir. (4) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanuna, 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı Kanuna veya 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa aykırılıktan dolayı yargılanması devam edenler ile mahkûm olanlara veya aynı kanunlara aykırılıktan dolayı iki defadan fazla ön ödemede bulunması nedeniyle haklarında kamu davası açılmamış ya da düşmüş olanlara satış, dağıtım veya uygunluk belgesi verilmez; verilmiş olanlar da iptal edilir. (5) Depolar dâhilinde gerçekleşen mevzuata aykırılıklar, işyerinde gerçekleşmiş kabul edilir. (6) İşyeri açma ve çalışma ruhsatları ile yetkili idarelerce açık alkollü içki satıcılarına verilen ruhsatlar ve izinlerin iptal edildiğinin bildirilmesi veya tespiti halinde, Kurum tarafından verilen satış belgeleri de iptal edilir. (7) 17 nci, 18 inci, 21 inci, 22 nci ve 23 üncü maddelerde düzenlenen hususlara aykırılığın tespiti ve söz konusu aykırılığın ilk kez işlenmiş olması halinde; satıcılar yazılı olarak uyarılır ve aykırılığın giderilmesi için onbeş gün süre verilir. Bu süre sonunda aykırılığın giderilmediğinin anlaşılması halinde, diğer idari yaptırımlar uygulanır. Yetki devri MADDE 27 – (1) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesi çerçevesinde; yetki devri suretiyle Kurum adına 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun uygulamasına ilişkin olarak bu Yönetmelik hükümlerinin konusunu içeren denetimlerin ve tespit edilen aykırılığın giderilmesi için süre verilmesi işlemleri ile uyarı ve idari para cezası uygulanmasının yapılması konularında ilgili kamu kurum ve kuruluşlarıyla protokoller yapılabilir. Protokol yapılan kamu kurum ve kuruluşu, protokol hükümlerini ve bu Yönetmelik hükümlerini esas alarak denetimleri yerine getirir, idari yaptırımları uygular ve işlemi takip eden otuz gün içerisinde Kuruma bilgi verir. İKİNCİ BÖLÜM Çeşitli ve Son Hükümler Yönetmelikte hüküm bulunmayan haller MADDE 28 – (1) Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde; ilgili diğer mevzuat hükümleri uygulanır. Yürürlükten kaldırılan yönetmelik MADDE 29 – (1) 31/12/2002 tarihli ve 24980 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tütün Mamulleri, Alkol ve Alkollü İçkilerin Toptan ve Perakende Satışı ile Satış Belgelerine İlişkin Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlükten önce yapılmış olan belge başvuruları GEÇİCİ MADDE 1 – (1) 12 nci maddenin yürürlüğe gireceği tarihe kadar yapılan satış belgesi başvuruları, 31/12/2002 tarihli ve 24980 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tütün Mamulleri, Alkol ve Alkollü İçkilerin Toptan ve Perakende Satışı ile Satış Belgelerine İlişkin Yönetmeliğin 5 inci ve 6 ncı maddeleri hükümlerine göre sonuçlandırılır. Yürürlükten önce verilmiş satış belgeleri GEÇİCİ MADDE 2 – (1) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce verilmiş olan ve geçerliliği bulunan satış belgelerinin geçerlilik süreleri ile 2011 yılı süre uzatım işlemlerine ilişkin usul ve esaslar Yönetmeliğin yayımlandığı tarihten sonra Kurul kararı ile belirlenir. Yürürlükten önce satış belgesi almış olan kişilerin, faaliyetine veya işyerine ilişkin aykırılık durumu GEÇİCİ MADDE 3 – (1) İlgili kanunlarda yer alan hükümlere açık aykırılık hallerinde derhal adli/idari yaptırım uygulanmasını gerektiren haller ile bu Yönetmelikte ayrı süre öngörülen haller saklı kalmak kaydıyla; bu Yönetmeliğin yayımından önce satış belgesi almış olan kişilerin faaliyetine veya işyerine ilişkin mevcut durumlarının bu Yönetmelik hükümlerine aykırılık içermesi halinde, söz konusu hususların, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içerisinde Yönetmeliğe uygun hale getirilmesi zorunludur. (2) 24 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerinde yer alan hususlara ilişkin aykırılıkların, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde giderilmesi zorunludur. Alkol satışı GEÇİCİ MADDE 4 – (1) Nihai tüketicinin kullanımına yönelik ambalajlı genel amaçlı etil alkol ve evsel kullanım alkolü, bu ürünlerin satışına ilişkin müstakil bir düzenleme yapılana kadar, toptan alkollü içki satış belgesini ve perakende alkollü içki satış belgesini haiz kişilerce bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde satılabilir. Elektronik imza GEÇİCİ MADDE 5 – (1) 12 nci maddenin birinci fıkrasındaki elektronik imza uygulaması, gerekli alt yapının Kurumca tamamlanmasını müteakiben başlar. Yürürlük MADDE 30 – (1) Bu Yönetmeliğin; a) 12 nci maddesi, yayım tarihinden doksan gün sonra, b) Diğer hükümleri yayımı tarihinde, yürürlüğe girer. Yürütme MADDE 31 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanı yürütür. [R.G. 07 Ocak 2011 – 27808] —— • —— Adalet Bakanlığından: ADALET BAKANLIĞI PERSONELİ GÖREVDE YÜKSELME VE UNVAN DEĞİŞİKLİĞİ YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK MADDE 1 – 25/3/2004 tarihli ve 25413 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Adalet Bakanlığı Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinin 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 3 – Bu Yönetmelik, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun hükümleri ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 114 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.” MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (k) ve (l) bentleri eklenmiştir. “k) Unvan değişikliği sınavı: En az ortaöğretim düzeyinde meslekî veya teknik eğitim sonucu ihraz edilen unvanlara ilişkin görevlere atanabilmek için, eğitime tabi tutulmaksızın yapılan yazılı sınavı,” “l) İş günü: Ulusal bayram ile genel ve hafta sonu tatil günleri hariç, diğer günleri,” MADDE 3 – Aynı Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (d) bendi eklenmiştir. “d) Bu Yönetmelik kapsamında bulunan ve doktora öğrenimini bitiren personel, atanılacak görev için aranan toplam hizmet süresine sahip olmaları ve mevzuatla aranan öğrenim şartını taşımaları kaydı ile uzman veya aynı düzeydeki görevler ile daha alt görevlere atanabilirler.” MADDE 4 – Aynı Yönetmeliğin 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (1) numaralı alt bendinin (b) alt bendi yürürlükten kaldırılmıştır. MADDE 5 – Aynı Yönetmeliğin 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Atama yapılacak boş kadroların sınıfı, unvanı, derecesi, yeri ve sayısı eğitim tarihinden en az kırkbeş gün önce duyurulur. Başvuru süresi en az beş iş günü olarak belirlenir. Eğitimin yeri ve zamanı ise eğitime katılacaklara en az onbeş gün önce yazılı olarak bildirilir.” MADDE 6 – Aynı Yönetmeliğin 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 10 – Görevde yükselme sınavına ilişkin duyuru üzerine sınava katılmak isteyenler ilgili sınav kuruluna başvururlar. Başvurular görevde yükselme eğitimi istenen unvan ve mahal belirtilmek suretiyle yapılır. Başvuruda bulunanların gerekli şartları taşıyıp taşımadıkları sınav kurulunca incelenir. Aylıksız izinde bulunanlar ile ilgili mevzuat uyarınca verilmesi zorunlu olan izinleri kullanmakta olanların da görevde yükselme eğitimi ve sınavına katılmaları mümkündür. Ancak, başvuru tarihinin son günü ile sınav tarihi arasındaki sürede yıllık izin kullanılamaz. Duyurudan önce yıllık izinde bulunanlar, en geç eğitimin başlangıç tarihine kadar izinlerini sona erdirmek kaydıyla, başvuruda bulunabilirler. Görevde yükselme eğitimine katılacakların sayısı, atama yapılacak sınav kurulunda her mahal için ilan edilen boş kadro sayısının üç katını geçemez. İlgili sınav kuruluna yapılan başvurularda duyurulan kadro sayısının üç katından az istekli olması veya üç katı kadar aranan şartları taşıyan aday bulunmaması halinde bu oran aranmaz ve başvuranlardan şartları tutanların tamamı eğitime alınır. Başka adalet komisyonlarında görev yapanların başvurusu kabul edilmez. Ancak, herhangi bir mahal için duyurulan kadro sayısının üç katından az istekli olması veya aranan şartları taşıyan üç katı kadar aday bulunmaması ve Bakanlıkça da uygun görülmesi halinde; bu mahallerin bağlı olduğu adalet komisyonunun bulunduğu ilin mülki hudutları içerisindeki diğer adalet komisyonlarında görev yapanlardan, kendi komisyonuna başvurup üç katı aday arasına giremeyenlerin müracaatları ek başvuru ile alınabilir. Bu adaylar ek başvuru yoluyla sadece bir mahal için başvurabilirler ve başvurdukları mahalde üç katlık kontenjandan dolmayan kısım için kendi aralarında beşinci fıkradaki usûle göre sıralanırlar. Duyurulan kadro sayısının üç katından fazla personelin başvurması halinde, 15/3/1999 tarihli ve 99/12647 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 sayılı Personel Değerlendirme Formunda belirtildiği şekilde puanlama yapılır. Puanlama yapılırken, Hukuk Fakültesi mezunlarına lisans mezunlarına göre; Adalet Meslek Yüksek Okulu, Meslek Yüksek Okulların Adalet Bölümü veya Adalet Meslek Eğitimi Önlisans Programı mezunlarına ise önlisans mezunlarına göre ilave bir puan verilir. Toplam puanı en fazla olandan başlamak üzere duyurulan kadro sayısının üç katı kadar personel belirlenerek eğitime alınır. Ancak, yapılan puanlama sonunda eşitlik olması hâlinde, sırasıyla; a) Hizmet süresi fazla olanlara, b) Daha üst öğrenimi bitirmiş olanlara, c) Üst öğrenim mezuniyet notu yüksek olanlara, öncelik verilir. Aynı unvan için birden fazla yere yapılan başvurular geçersiz sayılır. Görevde yükselme eğitimine seçilenlerin listesi ile Personel Değerlendirme Formları başvurunun bitiş tarihinden itibaren onbeş gün içinde Eğitim Dairesi Başkanlığına gönderilir.” MADDE 7 – Aynı Yönetmeliğin 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 12 – Görevde yükselme eğitimi aşağıdaki konuları kapsar: a) T.C. Anayasası; 1) Genel esaslar, 2) Temel hak ve ödevler, 3) Devletin temel organları, b) Atatürk ilkeleri ve inkılâp tarihi, ulusal güvenlik, c) Devlet teşkilâtı ile ilgili mevzuat, d) 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve ilgili mevzuat, e) Türkçe dil bilgisi ve yazışma ile ilgili kurallar, f) Halkla ilişkiler, g) Etik davranış ilkeleri, h) Bakanlık merkez teşkilâtı, adalet komisyonlarının yapısı ve görevleri ile yargı örgütü, Ulusal Yargı Ağı, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve atanılacak görevin niteliği ile ilgili diğer konular. Eğitim programları, birinci fıkranın (a), (b), (c), (d), (e), (f) ve (g) bentlerinde belirtilen ders konularından en az otuz; (h) bendinde belirtilen ders konularında en az kırk beş saat olmak üzere toplam en az yetmiş beş saatten az olamaz.” MADDE 8 – Aynı Yönetmeliğin 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 14 – Görevde yükselme eğitim programının tamamına katılanlar, görevde yükselme sınavına girmeye hak kazanırlar. Ancak, ilgili mevzuatı uyarınca verilmesi zorunlu olan izinler süresince eğitime katılma şartı aranmaz. Aylıksız izinde bulunanlar, eğitim programı ile öngörülen toplam sürenin en az yarısı kadar eğitime katılmaları kaydıyla, bu eğitim sonunda düzenlenecek görevde yükselme sınavına girebilirler. Yukarıdaki izinler dışında, zorunlu olduğu belgelendirilen hâllerde, eğitim süresince izin kullanmamış olan personele on saate kadar izin verilebilir.” MADDE 9 – Aynı Yönetmeliğin 15 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Sınav sonuçları, görevde yükselme veya unvan değişikliği sınavından itibaren iki yıllık süreyi aşmamak üzere aynı unvanlı kadrolar için yapılacak müteakip sınava kadar geçerlidir.” MADDE 10 – Aynı Yönetmeliğin 16 ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Bakanlık merkezinde, Eğitim Dairesi Başkanının başkanlığında, Personel Genel Müdürlüğü Daire Başkanı ve Bakanlıkta görevli üç tetkik hâkiminin katılımıyla beş kişilik sınav kurulu oluşturulur. Aynı usulle yedek üyeler de belirlenir. Kurul üye tam sayısı ile toplanır ve en az salt çoğunlukla karar alır. Kurulun çalışmaları Eğitim Dairesi Başkanlığınca yürütülür.” MADDE 11 – Aynı Yönetmeliğin 17 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 17 – Sınav kurulları, görevde yükselme eğitimine katılacak personelin seçilmesi, görevde yükselme veya unvan değişikliği sınavlarına katılacaklar için 12 nci maddeyle öngörülen ve Bakanlıkça belirlenecek görev alanları, atama yapılacak görevin niteliği ile ilgili konuları ihtiva eden notların hazırlanması veya hazırlattırılması ve ilgili personele verilmesinin sağlanması, sınav sonuçlarının ilânı, yapılacak itirazların sonuçlandırılması ve sınavlara ilişkin diğer işleri yürütür. Gerekli hazırlıkların yapılabilmesi için eğitim tarihinden en az iki ay önce sınav kurulu bilgilendirilir. Sınav kurulu, atama yapılacak görevin niteliğine ilişkin notların, görevde yükselme suretiyle atanacaklar için eğitimin başlayacağı tarihe kadar, unvan değişikliğine tâbi görevlere atanacaklar için ise sınav tarihinden en az bir ay önce, ilgili personele verilmesini sağlar. 12 nci maddedeki ortak konulara ilişkin ders notları ise ilgili personel tarafından temin edilir.” MADDE 12 – Aynı Yönetmeliğin 18 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 18 – Görevde yükselme sınavı yazılı olarak yapılır. Bu sınav, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına, Milli Eğitim Bakanlığına, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Genel Müdürlüğüne veya yükseköğretim kurumlarından birine yaptırılır.” MADDE 13 – Aynı Yönetmeliğin 19 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Sınavda yüz üzerinden en az yetmiş puan alanlar başarılı sayılırlar.” MADDE 14 – Aynı Yönetmeliğin 20 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 20 – Sınav kurulları, kendisine intikal ettiği tarihten itibaren beş iş günü içerisinde sınav sonuçlarını ilan eder ve ilgililere yazılı olarak bildirir. İlgililer, kendilerine yazılı olarak bildirilmesinden itibaren beş iş günü içerisinde sınav sonuçlarına itiraz edebilir. İtirazlar sınav kurulları tarafından sınavı yapan kuruma, itiraz sonuçları da ilgililere yazılı olarak bildirilir. Yapılan sınavlarda hatalı sorulara tekabül eden puanlar eşit şekilde diğer sorulara dağıtılır. Ancak, soruların yüzde beşinden fazlasının hatalı olduğunun birinci fıkrada belirtilen süre içinde yapılan itirazlar üzerine veya herhangi bir şekilde tespit edilmesi hâlinde, sınav iptal edilir ve en kısa sürede yeni sınav yapılır.” MADDE 15 – Aynı Yönetmeliğin 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 22 – Görevde yükselme veya unvan değişikliği sınavında başarılı olanların atamaları, ilân edilen boş kadro sayısını geçmeyecek şekilde sınav kurullarınca başarı listesindeki sıraya göre üç ay içerisinde yapılır. Puanların eşit olması hâlinde, 15/3/1999 tarihli ve 99/12647 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 sayılı Personel Değerlendirme Formunda belirtildiği şekilde puanlama yapılır. Puanlama yapılırken, Hukuk Fakültesi mezunlarına lisans mezunlarına göre; Adalet Meslek Yüksek Okulu, Meslek Yüksek Okulların Adalet Bölümü veya Adalet Meslek Eğitimi Önlisans Programı mezunlarına ise önlisans mezunlarına göre ilave bir puan verilerek, toplam puanı en yüksek olandan başlamak üzere atama yapılır. Ancak, yapılan puanlama sonunda eşitlik olması durumunda, sırasıyla; a) 12 nci maddenin birinci fıkrasının (h) bendine ilişkin puanı yüksek olanlara, b) Hizmet süresi fazla olanlara, c) Daha üst öğrenimi bitirmiş olanlara, d) Üst öğrenim mezuniyet notu yüksek olanlara, öncelik verilir. Aylıksız izinde olanlar dâhil, atanmaya hak kazandıkları kadroya ilişkin görevlere mevzuatla öngörülen süre içinde başlamayanların söz konusu atanma hakları sona erer. Haklarında atama şartlarının kaybedilmesini gerektirecek nitelikteki eylemlerinden dolayı adlî veya idarî bir kovuşturma veya soruşturma bulunanlardan görevde yükselme eğitimine katılarak başarılı sayılanların atamaları kovuşturma ve soruşturma sonuçlanıncaya kadar bekletilir. İlan edildiği halde ilk atama sırasında doldurulamayan kadrolara, ilgili sınav kurullarınca başarılı sayılıp da ataması yapılamayanlardan her mahal için yeniden tercihleri alınmak suretiyle ve en yüksek puandan başlayarak atama yapılır. İlgili sınav kurulunca yapılan sınav sonucunda ilan edilen kadro sayısı kadar kazanan olmaması halinde, bu kadrolara başka sınav kurullarınca yapılan sınav sonucuna göre atama yapılamaz. Duyurulan kadrolardan; a) Atanma şartlarını taşımadıkları için sınavların geçersiz sayılması veya bu sebeple atamaların iptal edilmesi, atanılan göreve geçerli bir mazeret olmaksızın süresi içinde başlanılmaması ya da atanma hakkından vazgeçilmesi, b) Emeklilik, ölüm, memurluktan çekilme veya çıkarılma, başka unvanlı kadrolara ya da başka bir kuruma naklen atanma, sebepleriyle boş kalan veya boşalanlara, görevde yükselme veya unvan değişikliği sınavı tarihinden itibaren iki yıllık süreyi aşmamak üzere aynı unvanlı kadrolar için yapılacak müteakip sınava kadar, ilgili sınav kurullarınca yapılan sınavı kazandıkları hâlde kadro yetersizliği nedeniyle ataması yapılamayan personelin başarı sırasına göre aynı komisyon içerisine atamaları yapılabilir. Görevde yükselme ve unvan değişikliği suretiyle atananlar, atanma tarihinden önceki mazerete dayanarak naklen atanma talebinde bulunamazlar.” MADDE 16 – Aynı Yönetmeliğin 25 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE 25 – Bu Yönetmeliğin 5 inci maddesinde belirtilen unvan değişikliğine tâbi kadrolara personelin atanması bu bölümde belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde eğitime tâbi tutulmaksızın yapılacak unvan değişikliği sınavı sonucundaki başarısına göre gerçekleştirilir. Unvan değişikliği sınavları, görev alanları ve atama yapılacak görevin niteliğine ilişkin konularda yazılı olarak yaptırılır. Bu sınava katılacaklarda Bakanlıkta veya öğrenim durumlarıyla ilgisi olmayan görevlerde belirli bir süre hizmet yapmış olma şartı aranmaz. Bu Yönetmelik kapsamındaki personelden doktora öğrenimini bitirmiş olanlar, unvan değişikliği sınavına katılmaksızın öğrenimle ihraz edilen görevlere atanabilirler. Unvan değişikliği suretiyle atanacaklarda aranacak şartlar şunlardır: a) Kütüphaneci, Mühendis, Mimar, İstatistikçi, Öğretmen, Çocuk Eğitimcisi, Eğitim Rehberi, Biyolog, Sosyal Çalışmacı, Psikolog, Pedagog, Sosyolog kadrolarına atanabilmek için; 1) En az fakülte veya dört yıllık yüksekokulların ilgili bölümlerinden mezun olmak, 2) Yapılan unvan değişikliği sınavında başarılı olmak, b) Mütercim kadrosuna atanabilmek için; 1) Fakülte veya dört yıllık yüksekokulların filoloji, mütercimlik, tercümanlık bölümlerinden veya ilgili diğer bölümlerden mezun olmak, 2) Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından (B) düzeyinde başarılı olmak, 3) Yapılan unvan değişikliği sınavında başarılı olmak, c) Hemşire, Sağlık Memuru, Laborant kadrosuna atanabilmek için; 1) Bu unvanları veren fakültelerin, yüksek okulların veya meslek liselerinin ilgili bölümlerinden mezun olmak, 2)Yapılan unvan değişikliği sınavında başarılı olmak, d) Teknik Ressam, Teknisyen kadrolarına atanabilmek için; 1) Bu unvanları veren yüksek okul, meslek liseleri veya teknik liselerin ilgili bölümlerinden mezun olmak, 2) Yapılan unvan değişikliği sınavında başarılı olmak, e) Tekniker kadrosuna atanabilmek için; 1) En az iki yıl süreli mesleki veya teknik yüksek öğrenim mezunu olmak, 2) Yapılan unvan değişikliği sınavında başarılı olmak, gerekir.” MADDE 17 – Aynı Yönetmeliğin 26 ncı maddesinde yer alan “15/3/1999 tarihli ve 99/12647 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Devlet Memurlarının Görevde Yükselme Esaslarına Dair Genel Yönetmelik” ibaresi “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelik” olarak değiştirilmiştir. MADDE 18 – Aynı Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesinde yer alan “Bu Yönetmeliğin yürürlük tarihinde görevde bulunup iki yıllık yüksek öğrenimi bitirmiş olanların diğer koşullara sahip olmaları halinde 8 inci maddenin uygulanması açısından dört yıllık yükseköğrenim görmüş olma şartı aranmaz.” ibaresi “18/4/1999 tarihinde görevde bulunan ve aynı tarih itibarıyla iki yıllık yükseköğrenim mezunu olanlar, diğer koşullara sahip oldukları takdirde, 8 inci maddenin uygulanması bakımından dört yıllık yükseköğrenim mezunu kabul edilirler.” olarak değiştirilmiştir. MADDE 19 – Aynı Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-1 Değerlendirme Formu yürürlükten kaldırılmıştır. MADDE 20 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer. MADDE 21 – Bu Yönetmelik hükümlerini Adalet Bakanı yürütür. [R.G. 09 Ocak 2011 – 27810] —— • —— Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan: BANKA KARTLARI VE KREDİ KARTLARI HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK MADDE 1 – 10/3/2007 tarihli ve 26458 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Banka Kartları ve Kredi Kartları Hakkında Yönetmeliğin 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “c) 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu kapsamında oluşturulan sistemler vasıtasıyla kimlik ve adres bilgilerine elektronik ortamda ulaşılabilenler hariç, yabancı uyruklu kişiler için kimlik belgesi veya pasaportlarının noter onaylı örnekleri ve ikâmetgah belgeleri,” MADDE 2 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer. MADDE 3 – Bu Yönetmelik hükümlerini Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı yürütür. Yönetmeliğin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin Tarihi Sayısı 10/3/2007 26458 Yönetmelikte Değişiklik Yapan Yönetmeliklerin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin Tarihi Sayısı 121/12/2008 27087 21/8/2009 27306 317/12/2010 27788 [R.G. 14 Ocak 2011 – 27815] —— • —— Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararları [R.G. 07 Ocak 2011 – 27808] —— • —— Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararları [R.G. 07 Ocak 2011 – 27808] —— • —— Anayasa Mahkemesi Kararları Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2008/8 Karar Sayısı: 2010/71 Karar Günü: 20.5.2010 İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Danıştay Onikinci Dairesi İTİRAZIN KONUSU : 29.3.1984 günlü, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna 12.5.1988 günlü 3446 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile eklenen Ek Madde 1’in üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinin, Anayasa’nın 2., 10., 138., 139. ve 140. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir. I- OLAY Adli ve İdari Yargıda Hâkim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav Mülakat ve Atama Yönetmeliği’nin 12.6.2007 günlü 26550 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen bazı maddelerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa aykırı olduğu kanısına varan mahkeme iptali için başvurmuştur. II- İTİRAZIN GEREKÇESİ Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir: “Yargıçlar ve Savcılar Birliği tarafından; Adli ve İdari Yargıda Hakim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülakat ve Atama Yönetmeliğinin 12.6.2007 günlü 26550 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen 7. maddesinin birinci fıkrasındaki “gerekli şartlarının” ve ikinci fıkrasındaki “ile şartları taşımadığı tespit edilenlerin” ibarelerinin, 11. maddesinin birinci fıkrasındaki “katılanların öğrenim konularına” ve ikinci fıkrasındaki “puanlama ve değerlendirme” ile “kazananların belirlenmesi” ibarelerinin, 21. maddesinin “yazılı sınavda yüz tam puan üzerinden asgari yetmiş puanın altına düşülmemek kaydıyla en yüksek puan alandan başlamak üzere, sınav ilanında belirtilen kadro sayısının % 50 fazlası mülakata çağrılır.” şeklindeki ilk cümlesinin, 27. ve 28. maddelerinin tamamının, 33. maddesindeki “ile Adalet Bakanlığı hesabına burs verilmek suretiyle yükseköğrenimlerini tamamlayanlar” ibaresinin, 28. maddesine dayanılarak Yönetmeliğe eklenen Ek-3 nolu formun ve bu formun Yönetmeliğe eklenmesini öngören değişiklik yapan Yönetmeliğin 12. maddesindeki “ve aynı Yönetmeliğe Ek-3 eklenmiştir” ibaresinin iptali ve öncelikle yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istemiyle Adalet Bakanlığı’na karşı açılan davaya ait dosya incelendi: Adli ve İdari Yargıda Hakim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülakat ve Atama Yönetmeliğinin 12.6.2007 günlü, 26550 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen ve “Yazılı Sınava Tabi Olmayanların Mülakata Çağrılması” başlıklı 33. maddesinde, Adalet Bakanlığı hesabına burs verilmek suretiyle yükseköğrenimlerini tamamlayanların sadece ilan edilen boş kadrolara başvurabileceği öngörülmüştür. Anılan Yönetmeliğin 33. maddesinin dayanağı olan 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna 12.5.1988 tarih ve 3446 sayılı Kanunun 1. maddesiyle eklenen Ek Madde 1. de; “Adalet Bakanlığı hesabına, hakim ve savcı ihtiyacını karşılamak üzere, burs verilmek suretiyle, yükseköğrenim yaptırılabilir. Burs verilmek suretiyle yükseköğrenim yapacak öğrencilerin sayısı Adalet Bakanlığı’nca belirlenir. Burs verilecek öğrencilerde bulunması gereken nitelikler ile bunların seçimlerine dair esas ve usuller, Adalet Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilir. Bu öğrencilere, emsallerine ödenen bursun iki katı oranında burs verilir. Burs alarak öğrenimlerini tamamlamış olanlar staj için yazılı sınava tabi tutulmazlar. Adalet Bakanlığı hesabına burs almak suretiyle yükseköğrenim yapmış olanlar mecburi hizmetle yükümlüdürler. Bu hususta, Devlet Memurları Kanunu Hükümleri uygulanır. Mecburi hizmet süresi, hakimlik ve savcılık görevine başlama tarihinden itibaren hesap edilir. Adalet Bakanlığı, yükseköğrenim öğrenci yurtları ile üniversite yurtlarında kalan burslu öğrencilerinin hakimlik ve savcılık görevlerine hazırlanması bakımından eğitimlerine, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ve üniversitelerle yapacağı protokol esasları dahilinde yardımcı olur” hükümleri yer almaktadır. 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 8. maddesinde adaylığa atanacaklarda aranacak koşullar düzenlenmiş, bu maddenin (I), bendinde yazılı yarışma sınavı ve mülakatta başarı göstermenin şart olduğu hükme bağlanmıştır.(…) Anayasa Mahkemesinin birçok kararında belirttiği gibi, hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasaya uyan bir devlettir. Adil bir hukuk düzeninin kurulması ise, yargının bağımsızlığı, hakim bağımsızlığı ve teminatının sağlanması ile mümkündür. Anayasanın 138. maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler” denilerek hakimlerin bağımsızlığı ilkesi kabul edilmiştir. Anayasa’da ayrıca bu ilkeyle yetinilmeyerek 139. maddede “hakimlik ve savcılık teminatı” kabul edilmiştir. Öte yandan Anayasa’nın 140. maddesinde; hakim ve savcıların nitelikleri ve atanmalarının mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür. Bu bağlamda hakimlerin mesleğe ne şekilde kabul edildikleri doğrudan bağımsızlıkları ile ilgili olduğundan, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esasları gereğince hakimlerin seçilmelerinin tarafsız, nesnel ve sadece liyakati ölçmeyi amaçlayan sınavla yapılması gerekmektedir. Nitekim yargı bağımsızlığının temel ilkesini 15.12.1985 günlü, 46/146 sayılı kararı ile onaylayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu “Hakimlik mesleğine, yeterli hukuk eğitimi görmüş, yetenekli ve kişilikli bireyler seçilecektir. Seçim yönteminde, amaca aykırı düşüncelerin rol oynamasını engelleyecek tedbirler alınmalıdır. Hakimlerin seçiminde, bir kişiye karşı ırk, renk, cinsiyet, din siyasi veya diğer fikirler, milli veya sosyal menşei ve malvarlığı gibi düşüncelerle hiçbir ayırım yapılmayacak; ancak hakim adayının ülke vatandaşı olması şartı, ayrımcılık olarak nitelendirilmeyecektir.” ilkesini kabul etmiştir. Yine Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Hakimlerin Rolü, Etkinliği ve Bağımsızlığı konusunda 13.10.1994 günlü, 518 inci toplantısında aldığı kararda da “Hakimlerin mesleki kariyerlerine ilişkin tüm kararlar objektif kriterlere dayanmalı, hakimlerin seçimi ve kariyerleri; eğitimsel özelliklerini, dürüstlük, yetenek ve etkinliklerini de gözeten liyakat esasına göre olmalıdır.” ifadesine yer vermiştir. Bu durumda, yukarıda anılan 2992 Sayılı Yasa’nın Ek 1. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan, burs alarak öğrenimlerini tamamlamış olanların staj için yazılı sınava tabi tutulmayacakları hükmü, bu hükümde belirtilenler ayrıcalıklı kılınmak ve liyakatin ölçüldüğü yazılı yarışma sınavına alınmamak suretiyle Hakimlik ve Savcılık mesleğine, objektif kriterlere ve liyakat esasına dayanarak atanmalarını engellemekte ve burslu öğrencilerin seçimini yapan yürütme organına karşı bağımsızlıklarını korumaları konusunda şüphelere neden olabilmektedir. Diğer yandan; anılan hüküm, kadro ve ihtiyaç durumuna göre 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 8. ve 9. maddelerine dayanılarak yapılacak yazılı yarışma sınavı ve mülakatta başarı gösterenlerin başarı derecesine göre tespit edilecek adaylar ile Adalet Bakanlığı’ndan burs verilmek suretiyle yüksek öğrenimini tamamlayanlar arasında eşitsizliğe yol açacağı gibi sübjektif değerlendirmelere neden olacağı da açıktır. Belirtilen nedenlerle; Anayasanın 2., 10. ve Mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı ile hakimlik ve savcılık mesleğini düzenleyen 138., 139., 140. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varılan 2992 sayılı Kanunun Ek 1. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinin iptali ile bu hükmün uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi için iptali istenilen madde hükmünün yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, dosyada bulunan belgelerin onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilmesine 11.12.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” III- YASA METİNLERİ A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı 29.3.1984 günlü, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna eklenen Ek Madde 1 şöyledir: “Ek Madde 1- (Ek: 12/5/1988 - 3446/1. md.) Adalet Bakanlığı hesabına, hakim ve savcı ihtiyacını karşılamak üzere, burs verilmek suretiyle, yükseköğrenim yaptırılabilir. Burs verilmek suretiyle yükseköğrenim yapacak öğrencilerin sayısı Adalet Bakanlığınca belirlenir. Burs verilecek öğrencilerde bulunması gereken nitelikler ile bunların seçilmelerine dair esas ve usuller, Adalet Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilir. Bu öğrencilere, emsallerine ödenen bursun iki katı oranında burs verilir. Burs alarak öğrenimlerini tamamlamış olanlar staj için yazılı sınava tabi tutulmazlar. Adalet Bakanlığı hesabına burs almak suretiyle yükseköğrenim yapmış olanlar mecburi hizmetle yükümlüdürler. Bu hususta, Devlet Memurları Kanunu hükümleri uygulanır. Mecburi hizmet süresi, hâkimlik ve savcılık görevine başlama tarihinden itibaren hesap edilir. Adalet Bakanlığı, yükseköğrenim öğrenci yurtları ile üniversite yurtlarında kalan burslu öğrencilerinin hâkimlik ve savcılık görevlerine hazırlanmaları bakımından eğitimlerine, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ve üniversitelerle yapacağı protokol esasları dahilinde yardımcı olur.” B- Dayanılan Anayasa Kuralları Mahkeme, başvuru kararında Anayasa’nın 2., 10., 138., 139. ve 140. maddelerine dayanmıştır. IV- İLK İNCELEME Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Cafer ŞAT, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ’ın katılımlarıyla yapmış olduğu ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ’nin karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA, yürürlüğünün durdurulması isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE; 7.2.2008 gününde karar verilmiştir. V- ESASIN İNCELENMESİ Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Başvuru kararında itiraz konusu kuralın yazılı yarışma sınavı ve mülakatta başarı gösteren adaylar ile Adalet Bakanlığı hesabına burs verilmek suretiyle yüksek öğrenimini tamamlayanların yazılı sınava alınmaksızın doğrudan mülakata alınan adaylar arasında eşitsizliğe yol açacağı, ayrıca burs alarak öğrenimlerini tamamlamış olanların liyakatin ölçüldüğü yazılı yarışma sınavına alınmamak suretiyle objektif kriterlere dayanarak hâkimlik ve savcılık mesleğine atanmalarını engellediği belirtilerek Anayasa’nın 2., 10., 138., 139. ve 140. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan devlettir. Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen “yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilkenin amacı aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Hukuk devleti ile eşitlik birbirleri ile yakın ilişkili kavramlar olup, eşitlik kavramı, hukuk devleti ilkesinin temelinde yatan değerlerden birisidir. Bu ilkeden faydalananlar açısından eşitlik ilkesi, hak sahibine eşit işlem görme, farklı muameleye tabi tutulmama, ayrım gözetilmemesini isteme hakkı verir. Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye, 3446 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle eklenen Ek Madde 1, yargıdaki hâkim ve savcı açığını kapatmak ve bu mesleğe olan ilgiyi artırmak amacıyla burs verilmek suretiyle Adalet Bakanlığı hesabına hukuk fakültelerinde yüksek öğrenim yapacak öğrencilerin hak ve yükümlülüklerini düzenleyen bir kuraldır. Bu kuralda Adalet Bakanlığı hesabına, burs verilmek suretiyle, yükseköğrenim yaptırılacak öğrencilere, emsallerine ödenenin iki katı oranında burs verileceği, burs alarak öğrenimlerini tamamlamış olanların mecburi hizmetle yükümlü oldukları ve bu hususta Devlet Memurları Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. İtiraz konusu cümlede ise burs alarak öğrenimini tamamlayan mezunların hâkim ve savcı adaylığı stajı için yazılı sınava tabi tutulmayacakları kurala bağlanmıştır. Maddede her ne kadar mecburi hizmetle ilgili olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş ise de adı geçen Yasa’ya 4160 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle eklenen Ek Madde 35 ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından personel kanunları ve diğer özel kanunlarda yer alan hükümlere göre yurt içinde okutulacak öğrencilerin mecburi hizmet yükümlülüğü kaldırılmıştır. Bu yükümlülük kaldırıldıktan sonra Adalet Bakanlığı hesabına burslu olarak yüksek öğrenim yapmış olanların diğer mezunlardan farkı kalmamıştır. Aynı durumda olan bu mezunların farklı kurallara bağlı tutulmaları Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırıdır. Kuralın iptali gerekir. İtiraz konusu kural Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı bulunarak iptal edildiğinden, ayrıca Anayasa’nın 138., 139. ve 140. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir. VI- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN İNCELENMESİ 29.3.1984 günlü, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’a, 12.5.1988 günlü, 3446 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle eklenen Ek Madde 1’in üçüncü fıkrasının “Burs alarak öğrenimlerini tamamlamış olanlar staj için yazılı sınava tabi tutulmazlar.” biçimindeki ikinci cümlesine ilişkin yürürlüğünün durdurulması isteminin, koşulları oluşmadığından REDDİNE, 20.5.2010 OYBİRLİĞİYLE karar verildi. VII- SONUÇ 29.3.1984 günlü, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’a, 12.5.1988 günlü, 3446 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle eklenen Ek Madde 1’in üçüncü fıkrasının “Burs alarak öğrenimlerini tamamlamış olanlar staj için yazılı sınava tabi tutulmazlar.” biçimindeki ikinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 20.5.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. Başkan Haşim KILIÇ Başkanvekili Osman Alifeyyaz PAKSÜT Üye Fulya KANTARCIOĞLU Üye Ahmet AKYALÇIN Üye Mehmet ERTEN Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Şevket APALAK Üye Serruh KALELİ Üye Zehra Ayla PERKTAŞ Üye Engin YILDIRIM Üye Nuri NECİPOĞLU KARŞIOY GEREKÇESİ Danıştay 12. Dairesi’nin itiraz yoluyla iptali isteminde bulunduğu kuralın temas ettiği ve Danıştay da dava konusu yapılan Adli ve İdari Yargıda Hakim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülâkat ve Atama Yönetmeliği 12.1.2008 tarih ve 26754 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelikte yürürlükten kaldırılmış olup, artık anılan Yönetmelik Danıştay’daki dava yönünden uygulanacak kural olmaktan çıkmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik uygulamasına göre de, bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve Mahkeme’nin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak kural olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları ise davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır. Davanın somutunda, söz konusu Yönetmelik değişikliğiyle iptali istenen düzenleyici tasarruf artık Danıştay önündeki davaya konu teşkil edebilme özelliğini yitirdiğinden; bu yönetmeliğin dayanak aldığı yasa kuralının, söz konusu davanın çözümünde olumlu ya da olumsuz etki yapabilme durumu söz konusu olamayacaktır. Açıklanan nedenlerle, başvurunun başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerektiği kanısına ulaştığımızdan, çoğunluğun davanın esasına geçilmesi yolundaki kararına katılmıyoruz. Başkan Haşim KILIÇ Üye Sacit ADALI Üye Serdar ÖZGÜLDÜR Üye Serruh KALELİ KARŞIOY YAZISI 9.9.1991 günlü ve 20986 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Adli ve İdari Yargıda Hâkim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülakat ve Atama Yönetmeliği’nin, 12.6.2007 günlü, 26550 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile değiştirilen 33. maddesinin dayanağı olan 2992 sayılı Yasa’nın Ek 1. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci tümcesinin itiraz yoluyla iptali istenilmektedir. İtiraz başvurusundan sonra, 9.9.1991 günlü ve 20986 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan dava konusu Yönetmelik, 12.1.2008 günlü ve 26754 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Adli ve İdari Yargıda Hâkim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülakat ve Atama Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik ile 4.12.2007 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlükten kaldırılmıştır. Anayasal denetimin temel amacı, Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen yasa kurallarını, soyut veya somut norm denetimi yoluyla inceleyip, aykırılığını saptadığı yasa kurallarını iptal ederek uygulanmalarını önlemektir. Yasa’ya aykırılığı ileri sürülen yönetmeliğin iptali istemi, Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen Yasa’nın iptali istemi gibidir. Yasa’ya aykırılığı saptanan yönetmeliğin de iptal edilerek uygulamadan kaldırılması gerektiğinde tereddüt bulunmamaktadır. İtiraz başvurusunun amacı, Yönetmeliğin dayanağını oluşturan Yasa’daki kuralın iptalini sağlayarak yönetmelikle ilgili iptal istemini karara bağlamaktır. Oysa, iptali istenilen yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır. Dolayısıyla itiraz başvurusunda bulunan Danıştay 12. Dairesi’nin görmekte olduğu davada iptali istenilen yönetmelik yürürlükten kaldırılarak uygulanamaz hale getirilmiş, böylece davacının arzuladığı sonuç elde edilmiş ve çözümü gereken uyuşmazlığın konusu da kalmamıştır. Bu durumda, iptali istenilen kural hakkında anayasal denetimin sürdürülmesi sonucu verilecek kararın hukuksal yararının varlığından söz edilemeyeceği gibi, hukuk âleminde düzenleyici bir etkisinin de olmayacağı açıktır. Belirtilen nedenlerle konusu kalmayan itiraz hakkında, karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi gerekir. Bu nedenle aksi yönde oluşan çoğunluk görüşüne katılmadım. Üye Mehmet ERTEN [R.G. 06 Ocak 2011 – 27807] —— • —— Anayasa Mahkemesi Kararları [R.G. 11 Ocak 2011 – 27812] —— • —— Yargıtay Kararları Yargıtay 9. Hukuk Dairesinden: Esas No : 2008/36930 Karar No : 2010/33597 YARGITAY İLAMI Mahkemesi: Tarihi : Numarası : Davacı : Adana 2. İş Mahkemesi 16/7/2007 2004/1610-2007/1145 Cevat Boroğlunu Temsilen TES İş Sendikası Genel Başkanlığı Adına Avukat Kerim Şahin Davalı : DSİ Genel Müdürlüğü Adına Avukat Yeşim Kulaksız Davacı, Cevat Boroğlu ile davalı DSİ 6. Bölge Müdürlüğü arasındaki alacak davasına ilişkin Adana 2. İş Mahkemesince verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen 16/7/2007 tarih ve 2004/1610 esas, 2007/1145 karar sayılı kararının 6245 sayılı harcırah kanununa aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14/7/2008 gün ve 2008/138631 sayılı tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Ş. Kırmaz tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: YARGITAY KARARI Davacı işçi Tarsus, Yenice’de davalıya ait işletmede çalışırken Adana’ya nakledildiğini, ancak harcırahının ödenmediğini ileri sürerek anılan isteğinin hüküm altına alınmasını istemiştir. Davalı vekili ise davacının sürekli görev yolluğunu evini taşımadığı halde taşımış gibi göstererek gerçek dışı beyanla aldığının tespit edilmesi üzerine haksız aldığı harcırahı iade ettiğini davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece Harcırah Kanunu’nda işçinin görev yerine taşınmayarak eski ikametgahından yeni işyerine gidiş geliş yapmasının yasak olduğu yolunda bir hüküm bulunmadığı, iki yer arasında 26 km bulunduğu, işçinin mesai saatinde hazır olmaması halinde disiplin hükümleri gereği yaptırım yetkisinin bulunduğu böylelikle ödenen harcırahın geri talep edilmesinin yasal dayanağının bulunmadığı belirtilerek istek hüküm altına alınmıştır. 10. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin 110. maddesinde geçici ve sürekli görev yolluklarının Bütçe Kanunu ve Harcırah Kanunu hükümlerine göre ödeneceği düzenlenmiştir. Harcırah Kanunu 5. maddesinde harcırah "yol masrafı, yevmiye, aile masrafı ve yer değiştirme masrafını ihtiva eder. İlgili, bu Kanun hükümlerine göre bunlardan birine, birkaçına veya tamamına müstehak olabilir." şeklinde tanımlanmıştır. Söz konusu maddede harcırahın unsurları sayılmış ve ilgililerin bu Kanun hükümlerine göre bunlardan birine, birkaçına veya tamamına müstehak olabilecekleri açıklanmıştır. Dosya içeriğine göre davacı işçi Yenice/TARSUS'da çalışırken naklen Adana’ya atanmıştır. Davacının yeni görev yerine evini ve ailesini götürmediği sabit olup mahkemenin de kabulündedir. Danıştay 5. Dairesinin 19/11/1998 gün 95/4056 E 98/2720 K sayılı kararında özetle görev yaptığı ile evini, eş ve çocuklarını götürmeyip gidiş geliş yapan memura aile ve yer değiştirme masrafı verilemeyeceği ancak yol ve yevmiye ödenmesi gerekeceği, yine Danıştay 5. Daire’nin 1987/437 E 1987/2082 K sayılı kararında “Harcırah Kanunu hükümlerine göre naklen atananların yol masrafı, yevmiye, aile masrafı ve yer değiştirme masrafına birlikte hak kazanabilmesi için eş ve çocuklarının da kamu görevlisinin naklen atandığı yere gitmeleri zorunludur.... eş ve çocuklar nedeniyle yolluk ödenebilmesi için bunların herhangi bir zamanda kamu görevlisinin yeni görev yerine gitmiş olmaları yeterlidir” denilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; davacı, eş ve iki çocuğu için yol masrafı, yevmiye, yer değiştirme ve aile masrafı hesaplanmıştır. Davacı öncelikle ailesini yeni atandığı yere götürmediğine göre onlar yönünden harcırah hesabı yapılması ve hüküm altına alınması hatalıdır. Yukarıda belirtilen açıklama ve Danıştay kararları karşısında naklen atandığı Adana iline evini ve ailesini götürmeden gidiş-geliş yapan davacı için Harcırah Kanunu 5. maddesi uyarınca sadece kendisine ait yol masrafı ve yevmiyesinin ödenmesi gerekmektedir. Mahkemece hatalı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır. Bu nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle Adana 2. İş Mahkemesi'nin 16/7/2007 tarih ve 2004/1610 esas, 2007/1145 karar sayılı kararının sonucu etkili olmamak üzere HUMK.nun 427/6. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 11/11/2010 gününde oybirliği ile karar verildi. [R.G. 06 Ocak 2011 – 27807] —— • —— Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden: Esas No : 2010/11236 Karar No : 2010/15315 YARGITAY İLAMI Davacı Hüseyin Bıyıklı’ya velayeten annesi Rabia Bıyıklı ile davalı Nüfus Müdürlüğü arasındaki davada Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 15/10/2008 günlü ve 2007/429 E.-2008/128 K. sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23/9/2010 gün ve Hukuk-2010/204510 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY KARARI Davacı Rabia Bıyıklı tarafından Nüfus Müdürlüğü aleyhine vekil aracılığıyla açılan davada davacının, velayeti kendisine verilen küçük oğlunun isminin değiştirilmesini talep ettiği, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olan isim değişikliği davasının vekil aracılığı ile açılabilmesi için vekile verilen vekaletnamede özel yetki olması gerektiği halde, genel vekaletname ile açılmış davada, avukata dava konusu işle ilgili özel yetkiyi içeren vekaletnamesini ibraz etmesi için belli bir süre tanınması, bu süre içerisinde vekil vekaletnamesini getirmediği ya da asil bir dilekçe ile veya bizzat duruşmaya gelerek özel yetkisi bulunmayan vekilin açmış olduğu davaya ve yapılan işlere icazet verdiğini bildirmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, bundan zühul ile davaya bakılıp esas hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 30/11/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden: Esas No : 2010/11238 Karar No : 2010/15317 YARGITAY İLAMI Davacı Haşim Aktoprak ile davalı Nüfus Müdürlüğü arasındaki davada Ulubey Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 2/8/2007 günlü ve 2007/87-2007/143 sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23/9/2010 gün ve Hukuk-2010/204512 sayılı yazılarıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY KARARI Davacı dava dilekçesinde nüfus kaydında 26/5/1975 olan doğum tarihindeki doğum yılının 1976 olarak düzeltilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosyanın incelenmesinde, davada yasal hasım olan Nüfus Müdürlüğü’nün yokluğunda yargılama yapılıp karar verildiği görülmüştür. 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde “Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları Cumhuriyet Savcısı ve Nüfus Müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır” hükmü yer almaktadır. Mahkemenin oluşuna ilişkin bu kanun hükmü dikkate alınmadan davanın Nüfus İdaresi temsilcisinin yokluğunda karara bağlanması usul ve yasaya aykırıdır. Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 30/11/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi. —— • —— Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden: Esas No : 2010/11241 Karar No : 2010/15319 YARGITAY İLAMI Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 31/1/2001 gün ve 2002/62-2 no.lu davanamesi ile Hikmet Taku’nun doğum tarihinin düzeltilmesi için açılan dava hakkında Tavşanlı Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 12/12/2002 günlü ve 2002/94 Esas, 2002/1135 Karar sayılı kararın temyiz edilmemekle kesinleşmesi ve yürürlükteki kanuna aykırı olduğu savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23/9/2010 gün ve Hukuk-2010/204517 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY KARARI Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 31/1/2002 gün ve 2002/62-2 no.lu davanamesiyle açılan davada Hikmet Taku’nun yaşının düzeltilmesinin talep edildiği, mahkemece davanın kabulüne, adı geçenin nüfus kütüğünde 15/7/1994 olan doğum tarihinin 15/7/1992 olarak düzeltilmesine karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır. 29/4/2006 tarih ve 26153 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası’nın “Nüfus davaları” kenar başlığını taşıyan 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde; “Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi davası ancak bir kere açılabilir.” hükmüne yer verilmiştir. 5490 sayılı Yasanın anılan hükmü uyarınca bir kişinin doğum tarihine ilişkin kaydın ancak bir kez düzeltilebileceği gözönünde bulundurularak, daha önce doğum tarihi 15/7/1994 iken İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 9/7/2002 tarih ve 2001/492 Esas, 2002/346 Karar sayılı, 27/8/2002 tarihinde kesinleşen kararıyla 15/7/1990 olarak düzeltilmiş olan davacının doğum tarihinin ikinci kez 15/7/1992 olarak düzeltilmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur. Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 30/11/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi. [R.G. 13 Ocak 2011 – 27814] —— • —— Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden: Esas No : 2010/11697 Karar No : 2010/16123 YARGITAY İLAMI Davacı Lütfi Doğan Toker ile davalı Nüfus Müdürlüğü arasındaki davada İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay'ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 10/11/2009 günlü ve 2009/579-2009/193 sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14/10/2010 gün ve Hukuk-2010/230358 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü: YARGITAY KARARI Davada, davacı Lütfi Doğan Toker, kendi adına aldığı nüfus kaydında ana adının Saliha olduğunu, 1981 yılında ölen annesine ait nüfus kaydında ise ana adının idari kayıt düzeltme ile Salih olarak değiştirildiğini, davalı idarenin herhangi bir gerekçe göstermeksizin yaptığı ve hatalı olan bu değişikliğin resmi evrak ve kayıtlar arasında çelişki meydana getirdiğini belirterek, nüfus kayıtlarındaki ana adının Saliha olarak düzeltilmesini istediği, anılan Mahkemenin 7/5/2009 tarih ve 2009/77 Esas, 2009/173 Karar sayılı hükmü ile dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verildiği, davaya İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/174 Esas sayılı dosyasında devam edilerek 4/11/2009 tarihinde davanın kabulüne karar verildiği, İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla kapatılması üzerine gerekçeli kararın İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/579 Esas ve 2009/193 Karar sayılı dosyası üzerinden yazıldığı, hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır. Davacının dava tarihinde İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi Levent Mahallesinde nüfusa kayıtlı olduğu, bu nüfus kaydında ana adının "Saliha" olarak yazıldığı, kararda ise davacının Ankara İli, Altındağ İlçesi, Sakarya Mahallesi, Cilt No: 78, Hane No:1220'de bulunan kapalı nüfus kaydındaki "Salih" olan ana adının Saliha olarak düzeltilmesine karar verildiği anlaşılmıştır. 1- İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesince 4/11/2009 tarihinde karar verildiği, kısa kararın açıklandığı adı geçen Mahkemenin kapatılması üzerine 12/11/2009 tarihinde tutanakla dava dosyalarının İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesine devredildiği anlaşıldığına göre devirden önce karara çıkan dava dosyasının 4/11/2009 tarihi itibarıyla henüz devredilmediği göz önünde tutularak İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/174 Esas sayısı ile 4/11/2009 karar tarihinde karar numarası verilerek gerekçeli kararın yazılması gerekirken İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin esasına kayıt edilip buradan karar numarası verilip 10/11/2009 tarihi karar tarihi olarak gerekçeli kararda belirtilmek suretiyle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 381., 388. ve 389. maddelerine aykırı şekilde karar verilmesi, 2- 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası'nın 14. maddesinde; "Nüfus kaydının kapatılması; ölüm, gaiplik, Türk vatandaşlığının kaybı, evlenme, boşanma, evlat edinilme, soybağının düzeltilmesi veya reddi gibi olaylar nedeniyle bir kaydın üzerinde işlem yapılamaz hale getirilmesidir. Kaydın kapatılmasına ilişkin sebep ortadan kalktığında veya kaydın yeniden açılmasını gerektirecek yeni bir sebep ortaya çıktığında kayıt yeniden açılır. Kaydın açılmasından sonra kişisel durumda meydana gelmiş olan olaylar kişinin kaydına işlenir." hükmü yer almaktadır. Davacının düzeltilmesini istediği annesinin adı kapalı kayıt olan Ankara'daki nüfus kaydında yazılı olan adı olup kapalı kayıt üzerinde herhangi bir düzeltme yapılamayacağından bu yöndeki istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi karar verilmesi, Usul ve yasaya aykırıdır. Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 14/12/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi. [R.G. 18 Ocak 2011 – 27819] —— • —— Yargıtay 2. Hukuk Dairesinden: Esas No : 2009/16481 Karar No : 2010/19524 YARGITAY İLAMI İncelenen Kararın: Mahkemesi : Kozan 1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi Tarihi : 14/11/2007 Numarası : Esas no: 2007/279 Karar no: 2007/316 Davacı : Aybike Öztürk Davalı : Tolgahan Öztürk Dava Türü : Evlenmenin İptali Temyiz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Taraflar arasında görülen boşanma davasının duruşması sırasında davacının evliliklerinin iptaline karar verilmesini talep ettiği; davalının söz konusu bu talebi kabul ettiği, mahkemece evliliğin iptaline karar verildiği; hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği görülmektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 145'inci maddesinde mutlak butlan, 149,150 ve 151'inci maddelerinde nisbi butlan halleri düzenlenmiştir. Dosya kapsamına göre, davacı Aybike ile davalı Tolgahan’ın taraflar arasında yapılan anlaşma gereğince, Aybike'yi kaçıran ve bu nedenle cezaevinde olan Tolgahan’ın ceza almasını engellemek amacıyla evlendikleri; tarafların hiç bir araya gelmediği anlaşılmaktadır. Tarafların evlenmelerine rağmen bir araya gelmemesi Türk Medeni Kanununda düzenlenen evlenmenin iptali şartları arasında düzenlenmediği halde, davanın kabulü ile evliliğin iptaline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup; kararın bozulmasını gerektirmiştir. SONUÇ: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebepte kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi. 25/11/2010 —— • —— Yargıtay 2. Hukuk Dairesinden: Esas No : 2009/16487 Karar No : 2010/20342 YARGITAY İLAMI İncelenen Kararın: Mahkemesi : Şebinkarahisar Sulh Hukuk Mahkemesi Tarihi : 21/1/2009 Numarası : Esas no: 2008/3 Tereke Karar no: 2009/1 Tereke Davacı : Şebinkarahisar Cumhuriyet Savcılığı Müteveffa : Çarı Gulmuradov Dava Türü : Tereke Temyiz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Mahkemece Türkmenistan uyruklu müteveffa Amansultan ve Cumageldi oğlu 13/5/1978 doğumlu Çarı Gulmuradov'un terekesinden el çekilmesine ve terekenin hazineye devir ve teslimine karar verildiği anlaşılmıştır. T.C. Anayasasının 90. maddesinin son fıkrasında "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükmünün, "Mahkemelerin bağımsızlığı" kenar başlıklı 138. maddesinin 1. fıkrasında ise "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler." hükmünün yer aldığı, 27/9/1975 gün ve 15369 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve Türkiye'nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler "Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi"ne Türkmenistan'ın da taraf olduğu, söz konusu sözleşmenin "Konsolosluk görevleri" başlıklı 5. maddesinin (g) bendinde ise, kabul edilen Devletin kanun ve düzenlemeleri uyarınca, gönderen Devletin uyruğu bulunan gerçek ve tüzel kişilerin bu Devlette mirasla ilgili çıkarlarını korumanın konsolosluğun görevleri içinde olduğunun hüküm altına alındığı, Türkiye ile Türkmenistan arasında 1994 yılında imzalanmış olup, 12/11/1997 tarih ve 23168 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren "Türkiye Cumhuriyeti ile Türkmenistan Arasında Konsolosluk Antlaşması" nın 46/5. maddesi ile mirasın değeri önemsiz ise, konsolosluk memurunun miras mallarının kendisine teslimini isteyebileceği ve bu takdirde terekeyi ilgili şahıslara gönderme hakkına sahip olduğunun hükme bağlandığı, Bu kapsamda anılan uluslararası sözleşme ve antlaşma içeriği dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken, terekenin "hazineye devir ve teslimine" şeklinde karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi. 6/12/2010 [R.G. 19 Ocak 2011 – 27820] —— • —— Yargıtay 9. Hukuk Dairesinden: Esas No : 2010/44776 Karar No : 2010/37261 YARGITAY İLAMI Mahkemesi : Eskişehir İş Mahkemesi Tarihi : 17/12/2009 Numarası : 2009/325-2009/1855 Davacı : Mehmet SAĞLAR Adına Avukat Pınar Çelik ARPACI Davalı : Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Adına Avukat Osman ÇAL Davacı Mehmet Sağlar ile davalı Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. arasındaki alacak davasına ilişkin Eskişehir İş Mahkemesince verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen 17/12/2009 tarih ve 2009/325 Esas, 2009/1855 Karar sayılı kararının 6245 sayılı Harcırah Kanununa aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23/9/2010 gün ve 2010/201759 sayılı tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakime M. Göçer tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. YARGITAY KARARI Davacı; davalı işyerinde işçi olarak çalıştığını, iş yerinde uygulanan TİS in 56/a maddesinde hizmet yılı ödülünün düzenlendiğini, bu maddede şeker sanayinde 10-15-20-25 ve 30 yıl hizmeti bulunan daimi personel ile 10-15-20-25-30 kampanyada çalışmış olan geçici personele 10 yıl için 10, 15 yıl için 30, 20 yıl için 45, 25 yıl için 50, 30 yıl için 60 günlük brüt yevmiye tutarında ödül verilir hükmünün bulunduğunu, davacının maddede belirtilen hizmet yılını doldurması nedeniyle hizmet ödülü aldığını, ancak davacıya kesintiler yapılarak ödülünün ödendiğini, TİS’e göre hizmet yılı ödülünün hiç bir kesinti yapılmaksızın brüt yevmiye tutarı üzerinden ödenmesi gerektiğini belirterek, eksik ödenen hizmet yılı ödülü alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı; dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını 193 sayılı Gelir Vergisi K.nun 61. maddesine göre hizmet yılı ödülünden kesinti yapılmayacağına dair bir düzenleme olmadığını, 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ücret ikramiye v.s gelirlerin damga vergisine tabi olduğunu, 5510 sayılı Yasanın 80. maddesinde prime esas kazançların belirtildiğini, 506 sayılı SSK nu, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu gereği personele ödenmekte olan ücretlerden Gelir Vergisi kesintisi Sigorta primi kesintisi, İşsizlik sigortası kesintisinin yapılmasının zorunluluğu olduğunu 1978, 1980 yılları arasında imzalanan 8. Dönem TİS.den bu yana uygulamanın bu şekilde devam ettiğini, taraflar arasında hiç bir ihtilaf çıkmadığını savunmuştur. Mahkemece; TİS'nde hizmet yılı ödülü başlığını taşıyan 56/a maddesinde şeker sanayinde 10-15-2025 ve 30 yıl hizmeti bulunan daimi personel ile 10-15-20-25-30 kampanyada çalışmış olan geçici personele 10 yıl için 10, 15 yıl için 30, 20 yıl için 45, 25 yıl için 50, 30 yıl için 60 günlük brüt yevmiye tutarında ödül verilir hükmünün bulunduğu, TİS gereği hizmet yılı ödülünün brüt tutar üzerinden ödenmesi gerektiği, TİS'nde ödenecek ödül veya diğer sosyal yardımların hangisinin net hangisinin brüt ücret üzerinden ödeneceğinin açık, kesin ve somut olarak taraflarca kararlaştırıldığı, örneğin TİS'nin 53. maddesinde düzenlenen doğum yardımının ve 64. maddesinde düzenlenen defin yardımının net olarak ödeneceğinin belirtildiği, 67. maddedeki görev ve sorumluluk ödeneği ile 63. maddedeki ölüm yardımının çıplak yevmiye üzerinden ödeneceğinin belirtildiği hizmet yılı ödülünden kesinti yapılacağına dair vergi yasasında bir düzenleme olmadığı, vergide kanunilik ilkesi geçerli olduğundan yorum yolu ile yasanın genişletilemeyeceği, TİS’ndeki bu maddenin amacının belirli bir süre hizmet eden kişilerin ödüllendirmeye çalışılması olduğu aynı maddede hizmet yılı ödülü olarak Cumhuriyet altını verileceğinin de kararlaştırıldığı, bu ödülün ayni olarak işçilere ödendiği, brüt kelimesinin sözlükteki karşılığının kesinti yapılmamış para olduğu uygulamada brüt deyiminin henüz yasal kesintiler yapılmamış ücret anlamına geldiği Şeker İş ile Türkiye Şeker Sanayi İşverenleri Sendikası arasında yapılan 23. TİS’nin 35. maddesinde "ücret ve ücret dışındaki her türlü ödemelerden kanuni kesintiler yapılır" düzenlemesinin yer aldığı bu düzenlemenin davaya konu önceki dönem TİS Terinde bulunmadığı buna göre davacıya hizmet yılı ödülünün brüt yevmiye üzerinden ödenmesi gerektiği halde kesinti yapılarak net ödeme yapıldığı gerekçesi ile isteğin kabulüne karar verilmiştir. Uyuşmazlık toplu iş sözleşmesinde brüt ücret üzerinden ödeneceği belirlenen hizmet ödülünden Gelir Vergisi, Damga Vergisi, Sigorta Şahıs Payı olarak Sigorta Primi ve İşsizlik Sigortası primi kesintisi yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Davaya konu toplu iş sözleşmelerinin "Hizmet Yılı Ödülü" başlığını taşıyan 56/a maddesinde; "Şeker Sanayinde (Türk Şekere bağlı ve Türk Şekerce tedvir edilen dönemde) 10-15-20-25 ve 30 yıl hizmeti bulunan kadrolu daimi işçiler ile diğer işçilere ve 10-15-20-25 ve 30 kampanyada çalışmış olan kampanya mevsimlik işçilere 10 yıl için 10, 15 yıl için 30, 20 yıl için 45, 25 yıl için 50, 30 yıl için brüt 60 günlük yevmiye tutarında ödül verilir." düzenlemesi bulunmaktadır. 193 sayılı Gelir Vergisi Yasasının 61. maddesinde; Ücret, işverene tabi belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir. Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez. Bu Kanunun uygulanmasında, aşağıda yazılı ödemelerde ücret sayılır. 1. 23 üncü Maddenin 11 numaralı bendine göre istisna dışında kalan emeklilik, maluliyet, dul ve yetim aylıkları; 2. Evvelce yapılmış veya gelecekte yapılacak hizmetler karşılığında verilen para ve ayınlarla sağlanan diğer menfaatler; 3. Türkiye Büyük Millet Meclisi, İl genel meclisi ve belediye meclisi üyeleri ile özel kanunlarına veya idari kararlara göre kurulan daimi veya geçici bütün komisyonların üyelerine ve yukarıda sayılanlara benzeyen diğer kimselere bu sıfatları dolayısıyla ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatler; 4. Yönetim ve denetim kurulları başkanı ve üyeleriyle tasfiye memurlarına bu sıfatları dolayısıyla ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatler; 5. Bilirkişilere, resmi arabuluculara, eksperlere, spor hakemlerine ve her türlü yarışma jürisi üyelerine ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatler; 6. Sporculara transfer ücreti veya sair adlarla yapılan ödemeler ve sağlanan menfaatler, şeklinde düzenleme mevcuttur. Aynı yasanın 94. maddesinde ise "Kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar." hükmü bulunmaktadır. 506 sayılı Yasanın 77. maddesinde ise; Sigortalılarla işverenlerin bir ay için ödeyecekleri primlerin hesabında: a) Sigortalıların o ay için hak ettikleri ücretlerin, b) Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan sigortalılara o ay içinde ödenenlerin, c) İdare veya kaza mercilerince verilen karar gereğince (a) ve (b) fıkralarında yazılı kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin, Brüt toplamı esas alınır. Şu kadar ki, ölüm, doğum ve evlenme yardımları, yolluklar, kıdem, ihbar ve kasa tazminatları, ayni yardımlar ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca miktarları yıllar itibariyle belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, sigorta primlerinin hesabına esas tutulacak kazançların aylık tutarının tespitinde nazara alınmaz. Bunların dışında her ne ad altında ödeme yapılırsa yapılsın tüm ödemeler prime tabi tutulur düzenlemesi bulunmaktadır. 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun ekinde yer alan 1 sayılı tablonun 4. bölümüne ait 1. sıranın b bendinde "Maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı, ikramiye, yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan paralar için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye olunduğu taktirde nakli ve tediyeyi temin eden kağıtların... oranında damga vergisine tabi olacağı.." düzenlenmiştir. 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 48. maddesinde ise "İşsizlik sigortası zorunludur. Bu Kanun kapsamına giren ve halen çalışmakta olanlar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, yeni girenlerde işe başladıkları tarihten itibaren sigortalı olurlar. Şeklinde hüküm bulunmaktadır. Anılan yasal düzenlemeler ve somut uyuşmazlık birlikte değerlendirildiğinde TİS. ile hizmet yılı ödülü adı altında davacıya yapılan ödemeler Gelir Vergisi Yasası, Damga Vergisi Yasası, Sosyal Sigortalar Yasası ve İşsizlik Sigortası Yasası anlamında geniş anlamda vergiye ve prime esas kazanç olarak kabul edilmelidir. İşverence yapılan kesintiler yasal olup aksi halde işverenin hukuki sorumluluğu söz konusu olacaktır. Buna göre dava konusu isteğin reddine karar vermek gerekirken yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi hatalıdır. Bu nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle Eskişehir İş Mahkemesinin 17/12/2009 tarih ve 2009/325-Esas, 2009/1855-Karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere HUMK'nun 427/6 maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, Kararın onaylı bir örneğinin Adalet Bakanlığınca Resmî Gazete’de yayınlanmak üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine 10/12/2010 gününde oybirliği ile karar verildi. [R.G. 19 Ocak 2011 – 27820] —— • —— İnsan Hakları Mahkemesi Kararları KARADUMAN VE DİĞERLERİ/Türkiye Davası* Başvuru No: 8810/03 Strazburg 17 Haziran 2008 İKİNCİ DAİRE USUL Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan (8810/03) no’lu davanın nedeni T.C. vatandaşları Remzi Karaduman, Uğur Uşar ve Reşat Uşar’ın (başvuranlar) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) 6 Şubat 2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nin (AİHS) 34. maddesi uyarınca yapmış oldukları başvurudur. Adli yardımdan faydalandırılan başvuranlar AİHM önünde Diyarbakır Barosu avukatlarından V. Karaduman ve Ö. Yıldız tarafından temsil edilmektedirler. OLAYLAR I. DAVANIN KOŞULLARI Başvuranlar Remzi Karaduman, Uğur Uşar ve Reşat Uşar sırasıyla 1966, 1976 ve 1967 doğumludurlar. Başvuranlar, yasadışı Hizbullah örgütüne üye oldukları şüphesiyle Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerce 26 Temmuz 2002 tarihinde yakalanmışlardır. Yakalanmalarının ardından başvuranlar Adli Tıp Kurumu Ankara Şubesi’nde sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir. Başvuranların vücutlarında herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanmamıştır. 27 Temmuz 2002 günü saat 17 sularında başvuranlar Adli Tıp Kurumu Ankara Şubesi’nde yeniden sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir. Muayenenin ardından düzenlenen tıbbi raporda başvuran Remzi’nin sağ tibia alt kısmında 1 cm çapında bir ekimoz ve bu ekimozun üzerinde 1 cm’lik üç sıyrık tespit edildiği belirtilmiştir. Diğer başvuranların vücutlarında herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanmamıştır. Aynı gün saat 19 sularında başvuranlar Diyarbakır’a sevk edilmek üzere Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekiplere teslim edilmiştir. * Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir. 28 Temmuz 2002 günü saat 9:30 sularında başvuranlar Diyarbakır Devlet Hastanesi’nde sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir. Düzenlenen raporda başvuran Remzi’nin sağ bacağında eritem ve bir ize (raporun bu kısmı okunamaz durumdadır) rastlandığı, diğer başvuranların vücutlarında ise herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir. 30 Temmuz 2002 günü öğleye doğru başvuranlar bir kez daha sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir. Düzenlenen raporda başvuranlar Remzi ve Reşat’ın fizik muayenelerinde darp ya da cebir izine rastlanmadığı, başvuran Uğur’un ise fizik muayenesinin normal olduğu belirtilmiştir. Başvuranların üçü de Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne sevk edilmiştir. Nöbetçi hakim başvuranların tutuklanmasına karar vermiştir. Duruşma sırasında hakim başvuran Remzi’nin güçlükle yürüdüğünü gözlemlemiştir. Başvuranlar daha sonra Diyarbakır Ceza ve Tevkifevi’ne konulmuşlardır. Başvuranlar cezaevinde cezaevi doktoru tarafından muayene edilmişlerdir. Muayene sonucunda darp ya da cebir izine rastlanmamıştır. Başvuranların avukatları, 1 Ağustos 2002 tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisler aleyhinde Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuşlardır. Başvuranların avukatları müvekkillerinin dövüldüğünü ve hayalarının sıkılması, tazyikli su tutulması, elektrik verilmesi, vücutlarına buz konulması, uzun süre ayakta tutulma, gıda ve uykudan mahrum bırakılma gibi muamelelere maruz bırakıldıklarını ve başvuranlar Remzi ve Reşat’ın kanamalı idrar şikayetleri olduğunu belirtmişlerdir. Avukatlar, müvekkillerinin sağlık kontrolünden geçirilmek üzere Adli Tıp Kurumu’na, sintigrafi testi yapılması için ise Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne (orijinal metinde l’hopital universitaire de Diyarbakır) sevk edilmesi talebinde bulunmuşlardır. Aynı gün başvuranlar Adli Tıp Kurumu Diyarbakır Şubesi’ne sevk edilmişlerdir. Müteakiben başvuranlar Cumhuriyet Savcısı’na ifade vermişlerdir. Muayene sonucunda düzenlenen raporda herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir. Yine aynı raporda başvuran Remzi’nin testislerinde ve sırtının sol üst tarafında ağrı şikayeti bulunduğu ve ancak ürolojik ve ortopedik muayenelerden sonra kesin rapor verilebileceği, başvuran Reşat’ın ise testislerinde ağrı ve nefes alıp vermede ağrı olduğundan şikayet ettiği ve kesin rapor verilebilmesi için üroloji ve dahiliye polikliniklerine sevkinin gerektiği belirtilmiştir. Başvuranlar Cumhuriyet Savcısı’na hangi koşullarda kötü muameleye maruz kaldıklarını anlatmışlardır. Başvuranlar Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde tutuldukları sırada kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia etmişlerdir. Başvuran Uğur kendisine elektrik verilmediğini ve tazyikli su sıkılmadığını belirtmiştir. Yine 1 Ağustos 2002 tarihinde, OHAL Valisi’nin ve DGM Savcısı’nın talebi üzerine nöbetçi DGM Hakimi, başvuranların on gün süreyle sorgulanmak üzere emniyet müdürlüğüne gönderilmelerine olağanüstü hal çerçevesinde alınması gereken ek önlemler hakkındaki 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3 c) maddesi temelinde izin vermiştir. Bu karar aleyhinde yapılan itiraz DGM tarafından, sözkonusu karara itiraz kabil olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Saat 18 sularında başvuranlar polise teslim edilmiştir. Başvuranlar sevk edilmelerini müteakip devlet hastanesinde muayeneye tabi tutulmuşlardır. Düzenlenen raporda hiçbir darp ya da cebir izine rastlanmadığı ancak başvuran Uğur’un üst dudağında 0,5 cm çapında eski bir kesik tespit edildiği belirtilmiştir. 2 Ağustos ile 6 Ağustos 2002 tarihleri arasında Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü cezaevi doktoru tarafından idrar yolu rahatsızlıkları için tavsiye edilen enjeksiyonun yapılması için başvuran Remzi’nin her gün devlet hastanesine sevkini temin etmiştir. Başvuranların avukatı başvuranlarla görüştükten sonra Cumhuriyet Savcısı’na müracaatta bulunmuştur. Avukat, kötü muamele iddialarını tekrar ederek başvuranların daha kapsamlı bir tıbbi muayeneden geçirilmelerini talep etmiştir. Başvuranların avukatı sintigrafi testinin halen yapılmadığını da belirtmiştir. Üniversite hastanesi tarafından 6 Ağustos 2002 tarihinde düzenlenen tutanağa göre başvuranların hastaneye sevk edildikleri ve burada röntgenlerinin çekildiği belirtilmiştir. Sintigrafi testi ve biyopsiyle ilgili olarak ise başvuranların masrafları ödeyebilecek durumda olmadıklarını beyan ederek bu koşullar altında test yapılmasını reddettikleri belirtilmiştir. 7 Ağustos 2002 tarihinde başvuran Remzi Cumhuriyet Savcısı’na parasızlık nedeniyle sintigrafi ve biyopsi yapılmasını reddettiğini ve ailesinin sözkonusu masrafları karşılayabilecek durumda olup olmadığını bilmediğini beyan etmiştir. Üniversite hastanesinin ortopedi ve travma poliklinikleri tarafından düzenlenen 7 Ağustos 2002 tarihli raporda başvuran Remzi’de patolojik bir bulguya rastlanmadığı ancak boyun bölgesinde bir hassasiyet bulunduğu belirtilmiştir. Üniversite hastanesi başhekimi Cumhuriyet Savcısı’na gönderdiği aynı tarihli mektupta başvuranların kendilerine biyopsi yapılmasını reddettikleri ve masrafları ödeyecek durumda olmadıkları için sintigrafi testi yapılmadığı bilgisini vermiştir. Yine 7 Ağustos 2002 tarihinde, ilgililer, Devlet Hastanesinde sağlık muayenesinden geçirilmiştir. Raporda, başvuranlar, Reşat ve Uğur’a ilişkin olarak hiçbir darp ve cebir izi belirtilmemektedir ve başvuran Remzi hakkındakiler ise okunamaz bir haldedir. Saat 18’e doğru, başvuranlar cezaevine nakledilmiş burada cezaevi doktoru tarafından yeniden muayeneden geçirilmişler ve doktor hiçbir darp ve cebir izine rastlanmadığını belirtmiştir. 8 Ağustos 2002 tarihli bir raporda, Üniversite Hastanesi Üroloji Bölümü başvuranlar tarafından, biyopsiye itiraz edildiğini belirtmiş ancak ilgililerin jenital organlarında hiçbir darp ve cebir izine rastlanmadığını ifade etmiştir. 9 Ağustos 2002 tarihinde, Cumhuriyet Savcılığı, başvuranların Üniversite Hastanesi’ne sevk edilmesini sağlamış ve her türlü kötü muamele izinin tespit edilebilmesi amacıyla başvuranların biyopsi ve sintigrafinin de aralarında bulunduğu sağlık kontrollerinden geçirilmelerini istemiştir. 9 Eylül 2002 tarihinde Üroloji Servisi raporunu sunmuştur. Doktor, başvuranların jenital organlarında hiçbir darp ve cebir izinin tespit edilmediğini belirtmiştir. Doktor, başvuranlar Remzi ve Reşat’ın testis biyopsisi sonuçlarından geçmişteki bir travmaya bağlı meydana gelebilecek bir “değişikliğin” görüldüğünü ve adli tabibin görüşünün alınmasının uygun olacağını ifade etmiştir. Başvuran Uğur’a ise, biyopsi ve sintigrafi yapılmamıştır. A. Diyarbakır’daki gözaltı hakkındaki soruşturma 14 Ekim 2002 tarihinde, Diyarbakır Valisi, başvuranların iddialarının mesnetten yoksun olduğu gerekçesiyle sözkonusu polisler hakkında cezai kovuşturma başlatılmasına gerek olmadığına karar vermiştir. 3 Haziran 2003 tarihinde, başvuranların avukatının başvurusunu inceleyen Bölge İdare Mahkemesi, Vali’nin kararını iptal etmiştir. 2 Nisan 2004 tarihinde, Cumhuriyet Savcılığı, üç polisi kötü muameleyle suçlamıştır. 5 Nisan 2004 tarihinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, Balçova Ağır Ceza Mahkemesi’ne bir sanığın ifadesinin alınması amacıyla istinabe talebini iletmiştir. 4 Mayıs 2004 tarihli duruşma sırasında, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, iki sanığın savunmalarını dinlemiştir. 3 Haziran 2004 tarihinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, başvuran Remzi’nin beyanlarını dinlemiş ve Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde başvuranlar hakkında açılan ceza davası dosyasının istenmesine karar vermiştir. 1 Temmuz 2004 tarihinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, bir sanığın ifadesinin istinabe yoluyla alındığını belirtmiş ve gözaltı sırasında başvuranlarla görüşen avukatı tanık olarak dinlemiştir. Sözkonusu avukat, görüşmeleri sırasında başvuranların kötü muameleden şikayetçi olduklarını ifade etmiş ve özellikle Remzi’nin durumunun kaygı verici göründüğünü belirtmiştir. 29 Temmuz 2004 tarihinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi başvuran Uğur’un beyanlarını dinlemiştir. 27 Ağustos ve 30 Eylül 2004 tarihli duruşmalar, istinabe yoluyla başvuran Reşat’ın ifadesinin ve ceza davası dosyasının örneğinin beklenmesi nedeniyle ertelenmiştir. 28 Ekim 2004 tarihinde, Ağır Ceza Mahkemesi, başvuran Reşat’ın ifadesini dosyaya eklemiş ve talep edilen dosyanın beklenmesi için duruşmanın ertelenmesine karar vermiştir. 25 Kasım ve 23 Aralık 2004 ile 14 Ocak 2005 tarihli duruşmalar da aynı gerekçe ile ertelenmiştir. 8 Şubat 2005 tarihli duruşma sırasında, Ağır Ceza Mahkemesi, ceza davası dosyasının mahkemeye ulaştığı kaydedilmiştir. Cumhuriyet Savcısı, esasa ilişkin iddialarını sunmuştur. 8 Mart 2005 tarihli duruşma Mahkeme’nin oluşumundaki değişiklik nedeniyle ertelenmiştir. 8 Nisan 2005 tarihli duruşmada, Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranların davaya müdahil olma taleplerini kabul etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, bir sonraki duruşmada başvuranların ayrıntılı ifadelerinin alınmasının gerekli olup olmadığının ve başvuranların İstanbul Travmatoloji Merkezi’ne sevkleri konusunun değerlendirilmesine karar vermiştir. 20 Mayıs 2005 tarihinde, Ağır Ceza Mahkemesi, oluşumundaki değişiklik nedeniyle, duruşmanın ertelenmesine karar vermiştir. Başvuranların avukatı, olayların meydana geldiği andan itibaren geçen süre göz önüne alındığında, başvuranların yeniden dinlenmelerine ve sağlık muayenesinden geçirilmelerine gerek olmadığını belirtmiştir. 17 Haziran 2005 tarihinde, Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranların, İstanbul Adli Tıp Kurumu Travmatoloji İhtisas Daire’sine sevk edilmelerine karar vermiştir. 11 Ekim 2005 tarihinde, Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan başvuranların muayeneye gitmedikleri cevabını almış ve duruşmayı ertelemiştir. 26 Ekim 2005 tarihli duruşma da aynı nedenlerle ertelenmiştir. Başvuranların avukatı, olayların meydana gelmesinden üç yıldan fazla bir süre sonra başvuranların sağlık muayenesinden geçirilmelerinin bir yararı olmayacağını savunmuştur. 28 Aralık 2005 tarihli duruşma sırasında, başvuranlar, Ağır Ceza Mahkemesi’ne, Adli Tıp Uzmanları Derneğine üye iki doktor tarafından düzenlenen bir rapor sunmuşlardır. Duruşma sırasında ifade veren doktorlara göre, başvuranlar, İstanbul Protokol’ünün ve adli tabibin görevleri ve adli sağlık raporu düzenlenmesine ilişkin Sağlık Bakanlığı’nın 20 Eylül 2000 tarihli genelgesinin gereklerine uygun olarak sağlık muayenesinden geçirilmemişlerdir. Doktorlar, birçok eksiği olduğundan sözkonusu raporların başvuranların iddialarına ilişkin durumu aydınlığa kavuşturacak nitelikte olmadığı kanaatinde olduklarını belirtmişlerdir. Doktorlar, başvuranlar Uğur ile ilgili olarak Diyarbakır Devlet Hastanesi tarafından 1 Ağustos 2002 tarihinde düzenlenen raporda yer alan «eski» ifadesinin yeterince açık olmadığını, sözkonusu raporu düzenleyen Adli Tıp uzmanının da dinlenmesi gerektiğine dikkati çekmişlerdir. Doktorlar, başvuranlar Reşat ve Remzi ile ilgili hazırlanan klinik tablonun öne sürmüş oldukları iddiaları ve gözaltı koşulları ile örtüştüğünü, ancak, kesin olarak emin olabilmek için başvuranlara ilişkin tüm biyopsi, sintigrafi ve diğer analizlerin hem travmatoloji konusunda uzmanlaşmış doktorlara hem adli, ortopedi, patoloji ve üroloji uzmanlarına incelettirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir Doktorlardan biri duruşma sırasında verdiği ifadesinde nihai bir rapor düzenleyebilecek üç adli tıp servisini tanımlamış ve tercih edilen servise yapılmış olan tıbbi muayene sonuçlarının iletilmesini, başvuranların ancak gerekli görülürse sözkonusu servise götürülmelerini tavsiye etmiştir. Bu duruşma sonunda, Ağır Ceza Mahkemesi üniversite hastanesinden adli tıp tetkiklerinin sonuçlarının iletilmesini talep etmiştir. Üroloji servisi 27 Ocak 2006 tarihinde hastane başhekimine başvuranların biyokimya analizlerinin ve idrar ve kan tahlillerinin tamamının yapılmamış olduğunu bildirmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi 13 Şubat 2006 tarihinde üniversite hastanesinden istenilen belgelerin alındığını belirterek bu belgelerin incelenmesi için başvuranların avukatına süre tanımıştır. Mahkeme ayrıca adli tıp kurumuna dosyanın ulaşıp ulaşmadığının sorulmasını istemiştir. Ağır Ceza Mahkemesi 29 Mayıs ve 18 Ekim 2006 tarihleri arasında başvuranların halen adli tıp kurumuna gitmediklerini ifade ederek duruşmaları ertelemiştir. Başvuranların avukatı müvekkillerinin üç farklı şehirde ikamet ettiklerini ve hepsinin aynı gün adli tıp kurumuna gitmelerinin zor olduğunu belirtmiştir. Bu duruşmalardan sonra başvuranlar adli tıp kurumuna giderek muayene olmuşlardır. Adli Tıp Kurumu 18 Mayıs 2007 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi’nden başvuranlar tarafından dosyaya eklenen 28 Aralık 2005 tarihli raporun örneğinin, üniversite hastanesinin başvuranlar Remzi ve Reşat için gerçekleştirdiği biyopsi ve sintigrafi sonuçlarının ve başvuran Remzi’ye ait tüm kan ve idrar tahlillerinin iletilmesini talep etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi 2 Temmuz 2007 tarihli duruşmada üniversite hastanesinden adli tıbbın istemiş olduğu belgeleri iletmesini istemiştir. Mahkeme 21 Ocak 2008 tarihli duruşmada sözkonusu belgelerin mahkemeye ulaştığını tespit etmiş ve bunları adli tıbba iletmiştir. Duruşma 24 Mart 2008 tarihine ertelenmiştir. B. Ankara’daki gözaltı ile ilgili soruşturma Bu arada, Diyarbakır İnsan Hakları Derneği’nin TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı’na yapmış olduğu başvuru üzerine bir emniyet amiri gerekli soruşturmayı yaparak mezkur polislerin disiplin ve cezai sorumluluklarını tespit etmek üzere görevlendirilmiştir.. Bu soruşturma kapsamında başvuranlar Ankara’daki gözaltı ile ilgili olarak Diyarbakır Cezaevi’nde 23 Ekim 2002’de sorgulanmışlardır. Başvuran Uğur kendisine küfredilip tehdit edildiğini, gözleri bağlı dövüldüğünü, uykusuz, susuz ve aç bırakıldığını, Ankara’daki ve Diyarbakır’daki gözaltında uzun süre ayakta tutulduğunu, Ankara’daki gözaltında testislerinin ezildiğini ileri sürmüştür. Başvuran Remzi Ankara’daki gözaltında sürekli ayakta tutulduğunu, soğuk su püskürtüldüğünü, testislerinin ezildiğini ve dövüldüğünü, bundan sonra uzun süre kanlı idrar yaptığını iddia etmiştir. Başvuran ayrıca, Diyarbakır’daki gözaltı sırasında kendisine elektrik verildiğini, testislerinin ezildiğini, soğuk su püskürtüldüğünü, ayakta uzun süre tutulduğunu, uykusuz bırakıldığını ve bu muamelelere maruz kalırken gözlerinin bağlandığını belirtmiştir. Başvuran Reşat, Ankara’daki gözaltında kendisine küfredilip tehdit edildiğini, ayakta uzun süre tutulduğunu, soğuk su püskürtüldüğünü, uykusuz bırakıldığını ve testislerinin ezildiğini iddia etmiş, Diyarbakır’daki gözaltı esnasında daha ağır kötü muamelelere maruz kaldığını öne sürmüştür. Başvuranların gözaltından sorumlu polisler 25 Kasım ve 2 Aralık 2002 tarihlerinde dinlenmiş, haklarında yapılan suçlamaları inkâr etmişlerdir. Müfettiş 16 Aralık 2002 tarihinde başvuranların iddialarının dayanaksız olduğuna ve gözaltından sorumlu polisler hakkında soruşturma açılmasına yer olmadığına itibar etmiştir. Disiplin soruşturması da kapanmıştır. Ankara Emniyet Müdürlüğü 18 Aralık 2002 tarihinde Diyarbakır İnsan Hakları Derneği’ne soruşturma açılmasına gerek olmadığı yönündeki kararı tebliğ etmiştir. Belirtilmeyen bir tarihte başvuran Remzi Ankara Cumhuriyet Savcısı’na şikayette bulunmuştur. Ankara Cumhuriyet Savcısı 5 Mayıs 2003 tarihinde bir polis memurunu başvuran Remzi’ye karşı kötü muamelede bulunmakla suçlamıştır. Ankara Asliye Ceza Mahkemesi 2 Aralık 2003 tarihinde hakkında yapılan suçlamanın yeterince gerekçelendirilmediği gerekçesiyle polis memurunun serbest bırakılmasına karar vermiştir. Mahkeme sanığın hakkında yapılan ithamları reddettiğini hatırlatmıştır. İstinabe yoluyla ifadesi alınan başvuran iddialarını genel olarak yinelemiş ve Cumhuriyet Savcısı’na vermiş olduğu 7 Şubat 2003 tarihli ifadesini teyit etmiştir. Temyize gidilmediğinden Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararı 23 Aralık 2003 tarihinde nihai hale gelmiştir. C. Başvuranlar hakkında açılan ceza davası Devlet Güvenlik Mahkemesi 15 Aralık 2005 tarihinde başvuran Uğur’un aynı olaylardan daha önce yargılanıp nihai hale gelen bir hüküm ile beraat ettiğini tespit etmiştir. Başvuranlar Remzi ve Reşat yasadışı bir örgütün mensubu olma suçundan TCK’nın 314/2 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddeleri uyarınca altı yıl üç ay hapis cezasına çarptırılmışlardır. Yargıtay 5 Mart 2007 tarihinde Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını onamıştır. HUKUK I. AİHS’NİN 3. VE 13. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA AİHS’nin 3. ve 13. maddelerine atıfta bulunarak, başvuranlar, Ankara ve Diyarbakır’daki gözaltı sırasında, maruz kaldıkları işkence ve insanlık dışı, aşağılayıcı muamelelerden ve iddialarını ileri sürmek için etkili başvuru yolunun bulunmayışından şikayetçi olmaktadırlar. AİHM, sözkonusu şikayetin yalnızca AİHS’nin 3. maddesi açısından incelenmesinin uygun olacağı kanaatindedir. A. Kabuledilebilirliğe ilişkin Hükümet, başvurunun zamanından önce sunulduğunu savunmaktadır. Bu bağlamda, Hükümet, Ankara’daki gözaltı hakkında Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde ceza davası açıldığını ve başvurunun sözkonusu dava açılmadan önce yapıldığını belirtmektedir. Ayrıca Hükümet, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâlihazırda derdest olan ceza davası açılmadan önce başvuranların başvurularını sunduklarına dikkat çekmektedir. Hükümet, başvuranların, tazminat elde etmek için iç hukukta öngörülen hukuki ve idari başvuru yollarından yararlanmadıklarını savunmaktadır. Başvuranlar ise Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan ceza davasından ilk kez Hükümet’in 2 Mart 2007 tarihli görüşleri aracılığıyla bilgileri olduğunu ileri sürmüşlerdir. Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davaya ilişkin olarak ise başvuranlar, yargılamanın yıllardır sürdüğünü ve bu durumun bu yolu etkisiz kıldığını belirtmişlerdir. 1. Ceza Davaları a) Ankara’daki gözaltı AİHM, bir başvuranın, prensip olarak AİHM’ye başvurmadan önce çeşitli iç hukuk yollarına başvurma zorunluluğu olduğunu, sözkonusu başvuru yollarının son aşamasının, AİHM’nin kabuledilebilirliğe ilişkin kararını vermeden önce tamamlanması kaydıyla, AİHM’ye başvurunun yapılmasından sonra nihayete ermesine müsamaha ettiğini hatırlatmaktadır (Bkz, Ringeisen-Avusturya, 16 Temmuz 1971 tarihli karar, E.K.-Türkiye, başvuru no: 28496/95, 28 Kasım 2000 ve Ramazan Sarı-Türkiye, başvuru no: 41926/98, 7 Mart 2002). Mevcut davada, AİHM, 1 Ağustos 2002 tarihinde, başvuranların, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nda Ankara’daki gözaltı esnasında, kötü muameleye maruz kaldıklarını ifade ettiklerini belirtmektedir. Ankara’daki gözaltına ilişkin olarak idari bir soruşturma başlatılmış ancak soruşturma takipsizlik nedeniyle kapanmıştır. Bilahare, Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde yeni bir ceza davası açılmıştır. Sözkonusu davanın işbu başvuru yapılmadan önce açıldığı doğru olmakla birlikte yalnızca başvuran Remzi’nin iddiaları ile sınırlı sözkonusu dava hâlihazırda sona ermiştir. 23 Aralık 2003 tarihinde nihai hale gelen bir kararla yani kabuledilebilirlik kararı alınmadan önce Ankara Asliye Ceza Mahkemesi, sözkonusu polis memurunu serbest bırakmıştır. Bu bağlamda, Hükümet’in bu konudaki itirazı kabuledilemez. b) Diyarbakır’daki gözaltı AİHM, kötü muamele yapmakla suçlanan kişiler hakkında açılan ceza davasının Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde derdest olduğunu not etmektedir. AİHM, bu bağlamda, Hükümet’in itirazlarının, başvuranlar tarafından AİHS’nin 3. ve 13. maddeleri kapsamındaki şikayetleriyle sıkı sıkıya bağlı olduğu kanaatindedir. AİHM, Hükümet’in itirazını esasa eklemektedir. 2. Hukuki ve İdari Başvuru Yolları AİHM, başvuranların, Diyarbakır’daki gözaltından sorumlu polis memurları hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na şikayette bulunduklarını gözlemlemektedir. AİHM, şikayette bulunarak Türk Ceza Hukuku sisteminin sunduğu bütün imkanları kullanmaları nedeniyle başvuranların, hukuk alanında tazminat davası açarak veya idari mahkemelere başvuruda bulunarak bir kez daha tazminat elde etmeyi deneme zorunlulukları bulunmamaktadır (mutatis, mutandis, Assenov ve diğerleri-Bulgaristan, 28 Ekim 1998 tarihli karar, Fazıl Ahmet Tamer ve diğerleri-Türkiye, başvuru no: 19028/02, 24 Temmuz 2007). Bu durumda, AİHM, sözkonusu itirazı reddetmektedir. 3. Sonuç AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde başvurunun dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca, başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir. B. Esas Başvuranlar, kendilerince adli tabip raporlarının sonuçları ile teyid edilmiş olan şikayetlerini tekrarlamakta ve yetkililerin olayın unsurlarını aydınlatma niyetlerinin olmadığını ifade etmektedirler. Ankara’daki gözaltına ilişkin olarak ise başvuranlar, idari soruşturma hakkında takipsizlik kararı verildiğine ve Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nin suçlanan tek polisi de serbest bıraktığına dikkat çekmektedir. Diyarbakır’daki gözaltına ilişkin olarak, başvuranlar, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde davanın derdest olduğunu ve Cumhuriyet Savcısı’nın iddianamesinde polis memurlarının beraatını talep ettiğini belirtmektedir. Başvuranlar, gerektiği gibi sağlık muayenelerden geçirilmediklerini, biyopsi gibi bazılarının da ifade edilen olayların ardından yaklaşık bir ay sonra gecikmeli olarak gerçekleştiğini iddia etmektedirler. Başvuranlar, olayların meydana gelişinin ardından birkaç yıl sonra Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmelerinin bir yararı olmadığını belirtmektedirler. Hükümet, iç hukukta yargılamanın devam ettiğini yinelemektedir. 1. Kötü muamele iddiaları hakkında AİHM, bir kimse, polis memurlarının mutlak kontrolü altında olduğu gözaltı sırasında yaralandığında, bu dönemde meydana gelen her yaralanmanın güçlü maddi karinelerin doğmasına neden olduğunu hatırlatmaktadır (Bkz. Salman-Türkiye, başvuru no: 21986/93). Bu nedenle bu yaraların nedeni hakkında makul bir izahat vererek mağdurun iddialarını, hele ki bu iddialar tıbbi belgelere dayandırılmış ise, çürütecek delilleri sunma görevi Hükümete düşmektedir (Selmouni – Fransa, no: 25803/95, prg. 87, Berktay – Türkiye, no: 22493/93, prg. 167, 1 Mart 2001, ve Ayşe Tepe – Türkiye, no: 29422/95, prg. 35, 22 Temmuz 2003). Mevcut davada başvuranlar Ankara’da yakalanmalarının ardından 26 Temmuz 2002 tarihinde, Diyarbakır’a sevk edilmelerinden önce 27 Temmuz 2002 tarihinde, 28 Temmuz 2002’de Diyarbakır’a gelişlerinde ve 30 Temmuz 2002’de gözaltı sürelerinin sona ermesinin ardından ve hakim karşısına çıkarılmadan önce sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir. Bu son tarihte başvuranlar cezaevine konulmalarının ardından bir kez daha sağlık kontrolünden geçirilmiş, Cumhuriyet savcılığı’na yapılan suç duyurusunu müteakip 1 Ağustos 2002 tarihinde ve yine aynı tarihte sorgulanmak üzere polise teslim edilmelerinin ardından bir kez daha sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir. Üst dudakta 0,5 cm’lik eski bir kesikten bahsedilen 1 Ağustos 2002 tarihli raporun dışında başvuran Uğur’a ilişkin olarak verilen tıbbi raporlarda hiçbir bir darp ya da cebir izinden söz edilmemektedir. Bu çerçevede “eski” sözcüğü Adli Tıp Uzmanları Derneği tabiplerinin de tespit ettiği üzere sarih bir ifade değildir. Başvuran Remzi’ye ilişkin olarak, gözaltı süresinin sona ermesinin ardından düzenlenen 27 Temmuz 2002 tarihli raporda sağ tibia alt kısmında 1 cm çapında bir ekimoza ve bu ekimozun üzerinde 1 cm’lik üç sıyrık tespit edildiği belirtilmiştir. Diyarbakır’a gelişlerinde düzenlenen 28 Temmuz 2002 tarihli raporda ise sağ bacakta eritem ve bir ize (raporun bu kısmı okunamaz durumdadır) rastlandığı belirtilmektedir. Bilahare düzenlenen raporlarda bu izlerden bir daha söz edilmemiştir. 30 Temmuz 2002 tarihli duruşmada nöbetçi hakim başvuranın güçlükle yürüdüğünü tespit etmiştir. 1 Ağustos 2002 tarihinde Adli Tıp Kurumu’nda yapılan muayenede başvuran, testislerindeki ve sırtının sol üst tarafındaki ağrılardan yakınmıştır. Hastanenin üroloji polikliniğinde düzenlenen 9 Eylül 2002 tarihli raporda testis biyopsisi sonuçları muhtemelen daha önce meydana gelmiş bir travmaya bağlı bir modifikasyon oluştuğunu ortaya çıkarmıştır. Başvuran Reşat ile ilgili olarak ise raporlarda herhangi bir darp ya da cebir izinden söz edilmemiştir. Buna karşın 1 Ağustos 2002 tarihinde Adli Tıp Kurumu’nda yapılan muayenede başvuran testislerinde ağrı ve nefes alıp vermede ağrı olduğundan şikayet etmiştir. Başvuran Remzi’ye ilişkin raporda olduğu gibi Reşat’ın testis biyopsisi raporunda da muhtemelen daha önce meydana gelmiş bir travmaya bağlı bir modifikasyon oluştuğu belirtilmiştir. AİHM, başvuranlar Remzi ve Uğur’a ilişkin raporlar arasında muhtelif tutarsızlıklar bulunduğunu kaydetmektedir. Konuyla ilgili olarak Hükümet tarafından makul bir izahat verilmediğinden tıbbi muayenelerin gereğine uygun bir biçimde yapılmadığını kabul etmek gerekecektir (Akkoç – Türkiye, no: 22947/93 ve 22948/93, prg. 118, ve Soner Önder – Türkiye, no: 39813/98, prg. 36, 12 Temmuz 2005). Bu konuda AİHM, adli tabiplerin Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’ne sundukları raporda başvuranlarla ilgili olarak düzenlenen tıbbi raporların İstanbul Protokolü kriterlerine ya da Sağlık Bakanlığı’nın adli tabiplik hizmetlerinde ve Adli Tıp raporlarının tanziminde uyulacak esaslara ilişkin 20 Eylül 2000 tarihli genelgesinde belirtilen gerekliliklere uygun olmadığı sonucuna vardıklarını tespit etmektedir. AİHM, başvuranların vücutlarında gözlemlenen iz ve hasarların yakalanmalarından önceki bir dönemde meydana geldiği iddiasında bulunulmadığını tespit etmektedir. Ayrıca başvuranlar Reşat ve Remzi’nin klinik tabloları iddialarıyla uyum arz etmektedir. Son olarak AİHM, Ankara Asliye Ceza Mahkemesi ve Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan ceza davalarının başvuranların vücutlarında tespit edilen yaraların nedenine ilişkin makul bir izahat getirmediğini kaydeder. Bu hususta AİHM, polis memurlarının elinde gözaltında ya da tutuklu olarak bulunan dolayısıyla hassas bir durumda olan herkesin devletin sorumluluğun da bulunduğunu ve yetkili makamların bunları korumakla görevli olduğunu anımsatır. Bu itibarla AİHM, mevcut davada tespit edilen Hükümetin herhangi bir izahatta bulunmadığı hasarların AİHS’nin 3. maddesinin esası bakımından ihlal teşkil ettiği hükmüne varmaktadır. 2. Yapılan araştırmaların etkililiğine dair Bir kimsenin, polisin yahut devletin benzer birimlerinin elinde 3. maddeye aykırı ciddi kötü muameleye maruz kaldığı yönünde savunulabilir bir iddiada bulunması halinde sözkonusu AİHS hükmü AİHS’nin 1 maddesinde yer alan “kendi yetki alan(lar)ı içinde bulunan herkese bu Sözleşme…’de açıklanan hak ve özgürlükleri tanıma” konusunda devletin üstlendiği genel ödevle bağlantılı olarak zımnen etkili bir resmi soruşturma yürütülmesini gerektirir. AİHS’nin 2. maddesi uyarınca yapılacak soruşturmada olduğu gibi bu soruşturmanın da sorumluların tespit edilerek cezalandırılmasını sağlaması gerekir. Aksi takdirde bütün temel önemine rağmen insanlık dışı veya onur kırıcı işkence, muamele ya da cezanın uygulanmasına ilişkin genel hukuki yasak uygulamada etkisiz kalır ki bazı durumlarda kamu görevlilerinin neredeyse tam bir dokunulmazlık içinde denetimleri altında bulundurdukları kimselerin haklarını ayaklar altına almaları mümkün hale gelir (Assenov ve diğerleri – Bulgaristan, 28 Ekim 1998, prg. 102 ; ve Labita – İtalya, no: 26772/95, prg. 131). Kuşkusuz burada sözkonusu olan sonuç alma yükümlülüğü değil sonuç almak için çaba gösterme yükümlülüğüdür. Yetkili makamlar sözkonusu olaylara ilişkin delilleri elde etmek için bu meyanda mağdur olduğu iddia edilen kişinin iddialarıyla ilgili ayrıntılı beyanı, görgü tanıklarının ifadeleri, bilirkişi incelemeleri, bunlar olmadığı durumda yaraların tam ve kesin bir özetini temin edecek nitelikte ek sağlık raporları, tıbbi teşhislerin objektif bir analizi, bilhassa da yaralanma nedenleri dahil olmak üzere ellerinde bulundurdukları makul tedbirleri almış olmalıdırlar. Soruşturmanın, yaraların nedeni yahut sorumluların tespit edilmesi kapasitesini azaltan herhangi bir zafiyet bu norma uyulmaması tehlikesini doğurur (Batı ve diğerleri – Türkiye, no: 33097/96 ve 57834/00, prg. 134). Mevcut davada AİHM öncelikle, başvurana yapılan tıbbi muayenelerin usulüne uygun bir şekilde gerçekleştirilmediğini gözlemlemektedir. Bu çerçevede tıbbi raporlar arasında muhtelif tutarsızlıklar mevcut olup bu raporlar açıklıktan yoksundurlar. Bilhassa da başvuran Uğur’a ilişkin olarak tanzim edilen 1 Ağustos 2002 tarihli raporda geçen “eski” sözcüğü yeterince açık değildir. Bu hususta adli tabipler “eski” sözcüğünün anlamının açıklığa kavuşturulması için sözkonusu raporu düzenleyen doktorun dinlenmesini tavsiye etmişlerdir. Buna rağmen Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi bu eksikliğin giderilmesi için herhangi bir işlemde bulunmamıştır. Aynı şekilde, başvuranlar Remzi ve Reşat’a ilişkin olarak hastanenin üroloji polikliniği tarafından düzenlenen 9 Eylül 2002 tarihli raporlarda testis biyopsisi sonuçlarının eski bir travmaya bağlı bir modifikasyon oluştuğunu gösterdiğinden söz edilmektedir. Burada da eski sözcüğü açık değildir ve travmanın ne zaman gerçekleştiğini belirlemeye imkân vermemektedir. AİHM, 9 Eylül 2002 tarihli raporda ilgililerde tespit edilen izlerin nedeninin belirlenmesi amacıyla adli tıbbın görüşüne başvurulması tavsiyesinde bulunulduğu halde üzerinden beş yıldan fazla bir süre geçmesine karşın sözkonusu görüşe halen başvurulmamış olmasını esefle karşılamaktadır. AİHM ayrıca Adli Tıp Uzmanları Derneği üyesi doktorların varmış oldukları sonuçları kaydetmektedir. Bu tabiplere göre başvuranlara yapılan tıbbi muayeneler İstanbul Protokolü kriterlerine ya da Sağlık Bakanlığı’nın adli tabiplik hizmetlerinde ve Adli Tıp raporlarının tanziminde uyulacak esaslara ilişkin 20 Eylül 2000 tarihli genelgesinde belirtilen gerekliliklere uymamaktadır. AİHM’ye göre uygun tıbbi muayene yapılmaması başvuranları, tutulu durumdaki şahısları koruyan temel güvencelerden mahrum bırakmıştır. Bu durum soruşturmanın gerektiği gibi yürütülmemesine yol açmıştır (Algür – Türkiye, no: 32574/96, prg. 44, 22 Ekim 2002). Yukarıda ifade olunanları göz önünde bulunduran AİHM bu eksiklerin soruşturmanın etkililiğine gölge düşürdüğü kanaatine varmaktadır. Bunun dışında AİHM, Diyarbakır’daki gözaltına ilişkin soruşturmanın çok uzun sürdüğünü tespit etmektedir. Olayların üzerinden yaklaşık beş buçuk yıl geçmesine rağmen polisler aleyhinde açılan ceza davası Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde halen devam etmektedir. Bilhassa valinin ceza davası açılması için izin vermemesi sebebiyle güvenlik güçleri aleyhinde ceza davası suç duyurusu yapılmasından bir yıl sekiz ay sonra açılmıştır. Güvenlik güçleri hakkında sürdürülen ceza davası özellikle valinin bu yönde bir dava açılmasını reddetmesi doğrultusunda yaklaşık bir yıl sekiz ay sürmüştür. Dava Ağır Ceza Mahkemesi’nde dört yıldan bu yana devam etmektedir. Sanıkların, başvuranların ve bir tanığın ifadeleri, vakitlice, davanın başlangıcında alındığı halde hala esasa ilişkin karar alınamamıştır. Bu bağlamda, AİHM 17 Haziran 2005 tarihli duruşmada Ağır Ceza Mahkemesi’nin başvuranlardan İstanbul Adli Tıp kurumunda hazır bulunmalarını istediğini, başvuranların adli tıbba gitmemeleri nedeniyle pek çok duruşmanın ertelendiğini hatırlatmaktadır. Başvuranların avukatının 20 Mayıs 2005 tarihli duruşmada haklı olarak altını çizdiği üzere, olayların ardından yaklaşık üç yıl sonra başvuranların Adli Tıp kurumunda muayene edilmelerinin gördükleri kötü muamele izlerinin tespit edilmesini sağlamayacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca AİHM, Ağır Ceza Mahkemesi önünde 28 Aralık 2005 tarihli duruşmada başvuranlar tarafından sunulan raporun biyopsi, sintigrafi ve diğer tüm tetkik sonuçlarının Adli tıbba iletilmesi yönünde olduğunu not etmektedir. Fakat Ağır Ceza Mahkemesi dosyanın tamamını Adli Tıp’a ancak 21 Ocak 2008 tarihinde iletmiştir. Davanın karara bağlandığı tarihte nihai adli tıb raporu dava dosyasına daha eklenmemişti. AİHM nezdinde Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi önünde beş yıldan bu yana devam eden ve herhangi bir sonuç alınamayan dava bu çerçevede etkili olarak nitelendirilememektedir. Sonuç itibariyle, Hükümetin başvurunun erken yapıldığı yönündeki itirazı reddedilmektedir. AİHM, Ankara’daki gözaltı ile ilgili, idari soruşturmanın suçlanan polis memuru ile aynı hiyerarşiye bağlı bir polis memuru tarafından yürütüldüğünü not etmekte, bu bağlamda soruşturma makamının AİHS’nin 3. ve 13. maddelerinin gerektirdiği şekilde bağımsız bir soruşturma gerçekleştirebileceği konusunda daha önce de ciddi tereddüt beyan ettiğini hatırlatmaktadır. (Bkz. aynı anlamda, Nazif Yavuz-Türkiye kararı, no: 69912/01, 12 Ocak 2006). Yukarıda yer alan gerekçeler ışığında AİHM, AİHS’nin 3. maddesinin usul bakımından ihlal edildiği sonucuna varmaktadır. II. AİHS’NİN 5. MADDESİ’NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA Başvuranlar gözaltı süresinin yasallığı ve uzunluğu ile uğradıkları zararı telafi edecek başvuru yollarının bulunmadığından şikayetçi olmakta, AİHS’nin 5/1c), 3., 4., ve 5. maddelerine göndermede bulunmaktadırlar. AİHM bu şikayetlerin AİHS’nin 5/1 c), 4 ve 5 maddeleri çerçevesinde incelenmesinin uygun olacağına itibar etmektedir. A. Kabuledilebilirlik hakkında AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde bu şikayetlerin dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle şikayetler kabuledilebilir niteliktedir. B. Esasa dair 1. AİHS’nin 5/1 maddesi Hükümet başvuranların emniyet müdürlüğüne götürülmelerinin ve orada tutulma sürelerinin olayların meydana geldiği dönemdeki yasal mevzuata uygun olduğunu ve bu transferin klasik bir gözaltı olarak değerlendirilemeyeceğini savunmaktadır. . AİHM bundan önce de bu başvurudakine benzer sorunları ortaya koyan davaları ele aldığını ve bunların AİHS’nin 5/1 maddesinin ihlal edildiğine karar verdiğini hatırlatmaktadır (Bkz. sözü edilen Karagöz kararı ve Dağ ve Yaşar-Türkiye kararı no: 4080/02, 8 Kasım 2005). AİHM mahkemeye sunulan tüm delil unsurlarını incelemiş ve Hükümetin Mahkemenin bu davada farklı bir sonuca ulaşmasını sağlayacak ikna edici hiçbir tespit ve delil sunmadığını belirlemiştir. AİHM başvuranların ilk kez 26 Temmuz 2002’de gözaltına alındığını, tutuklanarak 30 Temmuz 2002 tarihinde Diyarbakır Cezaevi’ne konulduğunu, ertesi gün nöbetçi hakimin izniyle sorgulanmak üzere yeniden polise teslim edildiklerini gözlemlemektedir. Başvuranlar 7 Ağustos 2002’de yeniden cezaevine götürülmüşlerdir. Başvuranlar böylece bu dönem süresince gözaltına karşılık gelen bir durumda kalmışlardır. AİHM’nin daha önceki mezkur Karagöz kararında da ifade ettiği üzere başvuranların tutuklanmalarının ardından emniyet müdürlüğüne gönderilmeleri etkili bir adli denetimi ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca hali hazırda hapiste olan bir tutuklunun sorgulanmak üzere güvenlik güçlerine teslim edilmesi gözaltı sürelerine ilişkin uygulanan mevzuatta hile yapmak anlamına gelmektedir. Nitekim tutuklanmalarından birkaç saat sonra yeni sorgulamalara maruz kalan başvuranların durumu da budur. Bu husus AİHS’nin 5/1c) maddesiyle öngörülen düzenlemelere aykırı olup, sorgulanan kişiyi gerekli tüm güvencelerden yoksun bırakmaktadır. Bu nedenle AİHS’nin 5/1c) maddesi ihlal edilmiştir. 2. AİHS’nin 5/4 maddesi AİHM, AİHS’nin 5/4 maddesinin iç hukukta AİHS’nin 5. maddesine dayalı bir şikayeti incelenmesini ve buna elverişli bir telafi getirilmesini güvence altına aldığını hatırlatmaktadır. Bu başvuru hukuken olduğu kadar uygulamada da «etkili» olmalıdır. AİHS’nin 5/1 maddesinde söz edilenler ışığında AİHM, 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8. maddesinin lafzının, sözkonusu KHK uyarınca alınan kararların etkili adli denetimine imkan vermediğine itibar etmektedir. Bu nedenle AİHM, AİHS’nin 5/4 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır. 3. AİHS’nin 5/5 maddesi AİHM, AİHS’nin 5. maddesinin 1., 2., 3. ve 4. maddelerindeki koşullara aykırı olarak kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılması halinde bunun telafisinin istenmesinin mümkün olduğu durumlarda 5. paragrafının gereklerinin yerine getirilmiş olacağını hatırlatmaktadır. (Bkz. Wassink-Hollanda kararı, 27 Eylül 1990). Dolayısıyla 5. maddede ifade edilen telafi hakkının işletilmesi bir ulusal makam veya AİHS kurumları tarafından diğer paragraflardan birinin ihlal edildiğinin tespit edilmesine bağlıdır. (Bkz. N.C.-İtalya kararı, no: 24952/94). AİHM 466 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre muhakemenin men’i, beraat ya da ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi durumunun –ki mevcut davada böyle bir durum sözkonusu değildir- dışındaki diğer bütün hallerde bu hüküm kapsamında tazminat verilebilmesi için hürriyetten yoksun bırakmanın hukuka aykırı bir biçimde yapılmış olması gerektiğini hatırlatır. Oysa, dava konusu tutuklama iç hukuka uygun olarak gerçekleştiğinden başvuranların herhangi bir tazminat elde etme imkanı bulunmamaktadır (Bkz. Sakık vd.Türkiye kararı, 26 Kasım 1997, Balık-Türkiye kararı no: 6663/02, 15 Şubat 2007). AİHM bu nedenle AİHS’nin 5/5 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır. III. AİHS’NİN 41. MADDESİ’NİN UYGULANMASI AİHS’nin 41. maddesine göre “Mahkeme işbu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, AİHM, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun surette, zarar gören tarafın adil tatminine hükmeder.” A. Tazminat Başvuranların her biri 30.000 Euro maddi tazminat ve 60.000 Euro manevi tazminat talep etmektedir. Hükümet bu miktarlara karşı çıkmaktadır. AİHM öne sürülen maddi zararın dayanaksız olduğunu hatırlatmakta, bu başlık altında bir ödemenin yapılmasını gerekli görmemektedir. AİHM buna karşın, hakkaniyete uygun olarak başvuran Remzi’ye 10.000 Euro, başvuran Uğur’a 5.000 Euro ve başvuran Reşat’a 8.000 Euro manevi tazminat ödenmesini kararlaştırmıştır. B. Yargılama masraf ve giderleri Başvuranlar 5.280 Euro’luk kısmı temsil gideri olmak üzere AİHM önünde yapmış oldukları yargı giderleri için 5.965 Euro talep etmekte, kanıtlayıcı belge niteliğinde Diyarbakır barosunun avukatlık ücret tarifesini sunmaktadır. Hükümet bu miktara karşı çıkmaktadır. AİHM’nin yerleşik içtihadına göre bir başvuran gerçekliğini, gerekliğini kanıtladığı makul miktarlardaki yargı giderlerini elde edebilir. AİHM mahkemeye sunulan deliller ve sözü edilen içtihatlar ışığında bu doğrultuda 2.000 Euro ödenmesini uygun görmektedir. AİHM başvuranlara birlikte ödenecek bu miktardan Avrupa Konseyi tarafından adli yardım başlığı altında ödenen 850 Euro’luk kısmın düşüleceğini kaydetmektedir. C. Gecikme Faizi Gecikme faizi Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi faizlerine uyguladığı orana üç puanlık bir artış eklenerek belirlenecektir. BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM, 1. Oybirliğiyle, başvurunun kabuledilebilir olduğuna; 2. Oyçokluğuyla, AİHS’nin 3. maddesinin esas bakımından ihlal edildiğine; 3. Oybirliğiyle, AİHS’nin 3. maddesinin usul bakımından ihlal edildiğine; 4. Oybirliğiyle, AİHS’nin 5/1c), 4, ve 5. maddelerinin ihlal edildiğine; 5. Oybirliğiyle; a) AİHS’nin 44 § 2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden YTL’ye çevrilmek ve her türlü vergiden muaf tutulmak üzere Savunmacı Hükümet tarafından: i. ii. başvuran Remzi Karaduman’a 10.000 (on bin), başvuran Uğur Uşar’a 5.000 (beş bin) Euro, başvuran Reşat Uşar’a 8.000 (sekiz bin) Euro manevi tazminat ödenmesine; üç başvurana birlikte yargı gider ve masrafları için Avrupa Konseyi tarafından verilen 850 Euro’luk adli yardım miktarı 2.000 (iki bin) Euro’dan düşülerek kalan meblağın ödenmesine; b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapıldığı tarihe kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda faiz uygulanmasına; 6. Oybirliğiyle, adil tatmine ilişkin diğer taleplerin reddine; KARAR VERMİŞTİR. İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM’nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3. fıkralarına uygun olarak 17 Haziran 2008 tarihinde yazıyla bildirilmiştir. Mevcut karar ekinde AİHS’nin 45/2 ve İçtüzüğün 74/2 maddesi uyarınca yargıçlar Sajo ve Karakaş’ın ortak kısmi ayrı oy görüşü yer almaktadır. —— • —— DİNK/Türkiye Davası* Başvuru No:2668/07, 6102/08, 30079/08, 7072/09 ve 7124/09 Strazburg 14 Eylül 2010 İKİNCİ DAİRE USUL Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan (2668/07, 6102/08, 30079/08, 7072/09 ve 7124/09) no’lu davanın nedeni, Hrant Dink adıyla tanınan Fırat Dink (müteveffa), Rahil Dink, Delal Dink, Arat Dink, Sera Dink ve Hasrof Dink’in (başvuranlar) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi - AİHS) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur. 2668/07 numaralı başvuru başvuran Fırat Dink tarafından 11 Ocak 2007 tarihinde, diğer başvurular ise, Fırat Dink’in ölümünün ardından Rahil, Delal, Arat ve Sera Dink tarafından sırasıyla 18 Aralık 2007, 21 Mayıs, 27 Kasım ve 22 Aralık 2008 tarihlerinde yapılmıştır. Ayrıca 7072/09 numaralı başvuruda, Hasrof Dink te başvurandır. Yargılamada başvuranlar, İstanbul Barosu avukatlarından F.Çetin, U.D.Tuna, A. Becerik ve H. Bakırcıoğlu tarafından temsil edilmektedirler. OLAYLAR I. DAVANIN KOŞULLARI Sırasıyla 1954, 1959, 1978, 1979, 1986 ve 1957 doğumlu olan ve İstanbul’da ikamet eden başvuranlar, Fırat Dink (müteveffa), Rahil Dink, Delal Dink, Arat Dink, Sera Dink ve Hasrof Dink Türk vatandaşlarıdır. 19 Ocak 2007 tarihinde ilk başvuran Fırat Dink öldürülmüştür. Rahil Dink ve Hasrof Dink sırasıyla müteveffanın eşi ve kardeşidir. Diğer başvuranlar, Fırat ve Rahil Dink’in çocuklarıdır. 26668/07 numaralı başvuru Fırat Dink tarafından diğer başvurular ise Fırat Dink’in ölümünün ardından diğer başvuranlar tarafından yapılmıştır. Ayrıca, Hasrof Dink sadece 7072/09 numaralı başvuruda başvurandır. İlk başvuran Fırat Dink, 1996 tarihinden beri İstanbul’da Türkçe ve Ermenice olarak iki dilde yayın yapan haftalık Agos gazetesinin genel yayın yönetmeni ve başyazarıdır. * Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir. A. İlk başvuran tarafından kaleme alınan sekiz yazı dizisi 7 Kasım 2003 ve 13 Şubat 2004 tarihlerinde, ilk başvuran, Agos’ta Ermeni kökenli Türk vatandaşların kimlik sorununa ilişkin görüşünü sunduğu sekiz yazı dizisi yayınlamıştır. Sözkonusu yazı dizisinde işlenen konular şu şekildedir : « Kuşaklara dair » başlıklı ilk yazı kimlik sorunu hakkında Ermeni diasporasında ele alınan konulara ilişkin Türkiye’de yaşayan Ermenileri bilgilendirme amacı taşımaktaydı. « Kilise’nin rolü » başlıklı ikinci yazısı Ermeni kimliği ve ulusunun oluşturulmasında Ermeni Kilisesi’nin rolünü ele almıştır. « Kaç Vartan’ın Çocukları » başlıklı üçüncü yazısı, « vartanyanlar » tarihi aracılığı ile, dinin ve milliyetçiliğin Ermeni kimliği üzerindeki etkisi ve SSCB’nin yıkılışının ardından sözkonusu Ermeni kimliğinin gelişimini incelemiştir. « Pratik kimliğin teorisi » başlıklı dördüncü yazı, bir kısmı zorla bir kısmı ekonomik nedenlerle yapılan 1915 göçünün Ermeni kimliğinin niteliğini değiştirdiği ve sözkonusu Ermeni kimliğine batı değerlerini adapte etmek için verilen çabaların belirtilen nitelik değiştirmeyi hızlandırdığını ifade etmiştir. « Batı :Cennet ve Cehennem » başlıklı beşinci yazı, Batı ülkelerinde bulunan Ermeni diaspora üyelerinin Ortadoğu ve Müslüman ülkelerde bulunanların aksine kimliklerinin eridiğini gördüklerini ileri sürmüştür. « Ermeni’nin Türk’ü » başlıklı altıncı yazı, diasporaların her birinin kendi kimliğini korumak için özel nedenlere ihtiyaç duyduğunu ve Yahudi diasporası gibi Ermeni diasporasının geçmişinin de soykırıma uğradığı ancak soykırımın tanınmamasının Ermeni kimliğinde tahribat yaratan etken olduğunu ve soykırım mağduru olduklarının kabul edilmesi inadının Ermeni olmanın amacı haline geldiğini açıklamıştır. Başvuran, sözkonusu yazısında, Almanların, kabul ettikleri Yahudi soykırımının aksine, Ermenilerin bu ihtiyaçlarına Türklerin kayıtsız kalmasının, Ermenilerin travmatik durumunun hala sürmesinin açıklaması olduğunu dile getirmiştir. Sözkonusu yazıya göre, Türklerin ve Ermenilerin birbirlerine bakışları Türklerin paranoyalarıyla, Ermenilerin travmalarıyla, bozulmaya uğramıştır. Türkler, 1915 olayları ile ilgili olarak hiçbir empati göstermemekte ısrar ederlerse Ermeni kimliğinin tanımlanmasında sancılı kıvranış devam etme tehlikesi taşımaktadır. Yazı, Türk kavramının, Ermeni kimliğinin hem zehri hem panzehiri olduğu fikri ile son bulmuştur. « Türk’ten kurtulmak » başlıklı yedinci yazı, Ermeni kimliğinin Türk etkisinden iki yolla serbest bırakılabileceğini göstermektedir: halihazırda gerçekleşmesi zor görünen ilk yol Türklerin Ermenilere empati göstermesi; gerçekleşmesi daha mümkün olan ikinci yol ise Türklerin ve tüm dünyanın değerlendirmesi karşısında 1915 olaylarına ilişkin bağımsız bir değerlendirme geliştirerek Türk etkisinden Ermenilerin kendilerini atmalarıdır. Bu hususta Dink, Ermenilere bu imkanın tanınması veya reddedilmesinin bir bilinç ve insanlık sorunu olacağını ifade etmiştir. Soykırımı tanımaları için Türklere baskı yapmak yerine Ermeniler, gayretlerini yeni Ermeni Devleti’nin varlığını sürdürmesinin ve refahının teminini sağlayama yoğunlaştırmaları gerekmekteydi. « Ermenistan’la tanışmak » başlıklı sekizinci yazıda, başvuran, yazı dizindeki mantığı sürdürerek şu cümleyi kurmuştur « Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur » Dink, Ermeni makamların, diaspora ile ülke arasındaki bağı güçlendirmek için daha aktif çalışmaları gerektiğine, ki bunun ulusal kimliğin daha sağlıklı oluşmasına imkan sağlayacağına kanaat getirmiştir. Sözkonusu süre zarfında, Agos gazetesi, 2004 yılının Şubat ayında, Türkiye’nin ilk kadın pilotu olarak tanınan ve modern kadının temsilcisi olan Atatürk’ün evlat edindiği kızı, S.G.’nin Ermeni asıllı olduğundan söz eden bir yazı yayınlamıştır. Sözkonusu yazı, gösteriler şeklinde gerçekleştirilen tepkilere ve sözkonusu yazının Atatürk’ün taşıdığı imajı lekelemeye teşebbüs olarak değerlendiren aşırı milliyetçi grupların üyelerinin bir kısmı tarafından gönderilen ve bazıları yetkililerin bilgisine sunulan tehdit mektuplarına neden olmuştur. İstanbul Vali Yardımcısı, sözkonusu tepkilerle ortaya çıkan güvenlik sorununu görüşmek amacıyla başvuran Fırat Dink’i makamına davet etmiştir. Sözkonusu görüşme sırasında, Fırat Dink, şayet gazetesi bu şekilde tepki çekecek yazılar yayınlamaya devam ederse güvenlik güçlerinin kendisinin güvenliğini sağlayamayabileceği hususunda uyarılmıştır. B. Fırat Dink hakkında açılan ceza davası 27 Şubat 2004 tarihinde, aşırı milliyetçi bir grubun üyeleri, Agos gazetesi önünde, başvurana karşı kızgınlıklarını göstermek için bir gösteri yapmışlardır. Aynı gün, sözkonusu grup üyelerinden biri olan avukat M.S. başvuranın, « Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur » cümlesiyle Türklere hakaret ettiğini ileri sürerek Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na başvuran hakkında şikayette bulunmuştur. Ayrıca M.S. Ermenileri, yabancı güçlerin etkisi ile Türklere karşı isyana ve ihanete kışkırtmakla suçlamıştır. 16 Nisan 2004 tarihinde, Şişli Cumhuriyet Savcılığı, Şişli Asliye Ceza Mahkemesi’nde, Türk Ceza Kanunu’nun Türklüğü tahkir suçunu cezalandıran 159/1 maddesi uyarınca başvuran hakkında ceza davası açmıştır. Başvuran, “Ermenistan’la tanışmak” başlıklı yazsında, « Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur » cümlesini kullanmakla suçlanmıştır. Şişli Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki yargılama boyunca, milliyetçi grubun çok sayıdaki üyeleri, duruşma öncesinde ve sonrasında Fırat Dink’e karşı gösteriler yapmışlardır. Sözkonusu grubun, bazı üyeleri, avukatlar, dernek ve siyasi partilerin üyeleri, “zehirli” Türk kanı değerlendirmesinde bulunan Dink’in söylemleriyle Türk sıfatlarına yönelik saldırıda bulunulduğu gerekçesi ile mahkemeden, davada müdahil taraf sıfatıyla katılmak için izin istemişlerdir. Başvuranların avukatları, sözkonusu aşırı milliyetçi kişilerin davaya müdahil olmaları izninin (Ermeni kökenli bir vatandaşın söylemlerinden mağdur olan Türk kökenli vatandaşları sıfatıyla) davada ayrımcı bir niteliğe neden olma tehlikesi taşıdığı gerekçesi ile sözkonusu taleplere karşı çıkmışlardır. Yine de Asliye Ceza Mahkemesi, sözkonusu kişilerin talebini kabul etmiştir. 14 Aralık 2004 tarihinde, mahkeme, ceza hukuku alanında uzman, üniversitelerde görev yapan üç öğretim üyesi tayin etmiş ve öğretim üyelerini, başvuran tarafından kaleme alınan ihtilaf konusu yazı dizisini incelemekle görevlendirmiştir. 15 Mayıs 2005 tarihinde, sözkonusu öğretim görevlileri bilirkişi raporlarını sunmuşlardır. Bilirkişiler, ilk önce, tahkir suçunu oluşturan unsurları ve AİHS sistemi ile güvence altına alınan ve korunan ifade özgürlüğü ile sıkı sıkıya çevrelenme hususunu hatırlatmışlardır. Sözkonusu sekiz makalenin tamamının incelenmesinin ardından, bilirkişiler, başvuranın “zehirle” Türk kanını nitelendirmediği, başvurana göre, Ermeni kimliğinin temel unsuru haline gelen ve Ermenilerdeki zayıflığın ve zaman kaybının nedeni olan, Ermenilerin 1915 olaylarını soykırım olarak kabul ettirmek inadını nitelediği sonucuna ulaşılmıştır. Bilirkişilere göre, başvuranın söylemleri, Türklere yönelik olarak değil, başvuranın ifadesi ile Ermeni kimliğinde yer alan hatalı anlayışa yönelik olarak yapılmıştır. Bilirkişiler açısından, sözkonusu söylemler, kişiye yönelik aşağılama ve tahkirde bulunmamıştır. İfade özgürlüğü ile güvence altına alınan tarihi olayların tamamı değerlendirildiğinde, 1915 olaylarının soykırım olarak değerlendirilmesi, suç teşkil edebilecek nitelik taşımamaktaydı. 7 Ekim 2005 tarihinde, oluşumunda tek hakim bulunan Şişli Asliye Ceza Mahkemesi, Türklüğe tahkir suçundan başvuranı suçlu bulmuş ve 6 ay hapis cezasına çarptırmış ancak cezasının ertelenmesine karar vermiştir. Gazete okuyucularının, sözkonusu yazıların sonuncusunda, yazar tarafından söylenen sözlerin gerçek anlamını anlamak için yazı dizisinin tamamını okumak zorunda olmadığına kanaat getiren hakim, “Ermenistan’la Tanışmak” başlıklı yazısındaki söylemleri nedeniyle başvuranı suçlu bulmuştur. Bu bağlamda hakim, ifade özgürlüğünün sınırsız olmadığını, yasa ile veya ahlaki kuralla sınırlandırıldığını ve her ne şekilde olursa olsun tahkir ve aşağılayıcı söylemleri koruma altına almadığını hatırlatmıştır. Asliye Ceza Mahkemesi, her ülkenin ahlaki değerlerinin farklı olduğunu ve kimi ülkede üzerinde ulusal bayrağı renkleri bulunan pantolon giymek hoş karşılanırken kimi ülkede bir ineğe dokunmanın vatandaşların infialine neden olabileceğini belirtmiştir. Mahkeme Türkiye’de “kandan” bahsedildiğinde, bunun, halkta, ülkenin kurtarılması için dökülen şehitlerin kanını çağrıştırdığına kanaat getirmiştir. Yazar Fırat Dink, Türk kanını “zehirli” olarak nitelendirerek sözkonusu kanı “pis” bir unsur olarak tanımlamış ve aşağılamıştır. Suçun ahlaki boyutu ile ilgili olarak, mahkeme, yazarın, gençleri diasporaya ziyarette bulunmaya ve Ermenistan’ı tanımaya ve kimliklerini güçlendirmeye teşvik etmesinin, Türkiye’de yaşayan Ermenileri Ermenistan’la bütünleştirme niyetini ortaya koyduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. İlk başvuranın avukatları ve müdahiller, 7 Ekim 2005 tarihli karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuşlardır. İlk başvuranın avukatları, bir öğretim görevlisi ve Yargıtay eski başkanının, Fırat Dink’in, “zehirle”, Ermenilerin kimliğinin, 1915 olaylarının soykırım oluşturduğunu Türklere kabul ettirmek inadını nitelendiren ve “zehirle” “Türk kanının” tanımladığı değerlendirmesinde bulunan ilk derece mahkemesinin sözkonusu cümleyi yanlış anlayıp yanlış yorumladığına kanaat getiren görüşünü Yargıtay’a sunmuştur. Savunmanın tezine göre, başvuranın söylemlerinden açıkça, Ermeni kimliğinin, ancak Türklere karşı takıntılı acısından kurtularak ve Ermenilerin refahına yoğunlaşarak gelişmeye devam edebileceği sonucuna ulaşılmaktaydı. Türklüğün, Türk kökenli vatandaşlarla sınırlandırıldığına kanaat getirerek ilk derece mahkemesi, sadece, hiçbir etnik köken, ırk ayrımı yapmaksızın tüm vatandaşları kavrayan “Türk vatandaşlığına” ilişkin anayasal ilkeyi ihlal etmemiş aynı zamanda, Türk kökenli bir hakim olarak hakimin tarafsızlığına ilişkin şüphe doğmasına neden olmuştur. Ayrıca, başvuranın avukatları, hakimin sözkonusu görüşünün, kendisini, aşırı milliyetçi olarak tanınan kişilerin yargılamaya müdahil olmalarını kabul etmesine sevk ettiğini de ileri sürmüşlerdir. Özellikle demokratik bir toplumda ifade özgürlüğü ile ilgili olarak AİHM’nin ifade özgürlüğü kapsamındaki içtihadının önemli satırlarını hatırlatarak, başvuranın avukatları, , Şişli Asliye Ceza Mahkemesi’nin mevcut davada sözkonusu özgürlüğü hiçbir şekilde korumadığı sonucuna ulaşmışlardır. İlgili ceza dairesine sunulan görüşlerinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, itiraz edilen kararın bütün hükümleri ile bozulmasını ve davanın esas hakimlerine iade edilmesini talep etmiştir. 1 Mayıs 2006 tarihli bir kararla, Yargıtay, (9. Ceza Dairesi) başvuranın suçlu bulunmasına ilişkin kararı onamış ancak müdahillerin katılımlarının kabulünü reddetmiştir. Dink’e atılı olaylar ile ilgili olarak, Yargıtay, ilgilinin konumu, yayının amacı ve özellikle hitap edilen okuyucuların algılama biçimi göz önüne alındığında, ihtilaf konusu cümlenin -“Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur”- hiç kuşkusuz Türklüğe tahkir oluşturduğuna kanaat getirmiştir. Ayrıca mahkeme, bir toplumu yüceltirken başka bir toplumu aşağılamanın AİHS ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile korunmayacağı kanısına varmıştır. 6 Haziran 2006 tarihinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, başvuranın, suçluluğunu onayan 1 Mayıs 2006 tarihli karara karşı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na olağandışı bir temyiz başvurusunda bulunmuş ve 7 Ekim 2005 tarihli kararın tüm hükümlerinin iptal edilmesini talep etmiştir. Başsavcı, sözkonusu yazıyla amaçlanan okuyucuların, daha çok Ermeni kökenli vatandaşlar olduğuna ve ihtilaflı cümlenin sekiz yazı ile tamamlanan yazı dizisinin parçası olan bir yazıda geçtiğine dikkat çekmiştir. Tahkir konusunda Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun ve ifade özgürlüğüne ilişkin AİHM’nin içtihadını hatırlatmasının ardından, Başsavcı, ifade özgürlüğünün korunmasında Devlet’in pozitif yükümlülüğüne vurgu yapmıştır. Başsavcı, demokrasinin iyi işlemesi ve sosyal barışın ilerlemesi için temel bir özgürlüğün sözkonusu olduğuna kanaat getirmiştir. Başsavcıya göre, etkili bir koruma sistemi kurarak Devlet, kimi zaman rahatsız edici hatta şaşırtıcı olsalar bile korkusuzca görüşlerin ve fikirlerin ifade edilmesine imkân tanıyan kamuoyu tartışmalarına ilişkin ortam hazırlamakla yükümlüydü. Bilahare Başsavcı, ihtilaflı cümlenin muğlak olduğunu ve iki şekilde yorumlanabileceğini belirtmiştir: cümlenin bir kısmının Türkleri hedef aldığı, kanlarını “zehirli” olarak nitelendirdiği ve Türklere yönelik bir tahkir bulunduğu düşünülebilir veya tüm cümlenin Ermeni kökenli vatandaşlara yönelik olduğu ve “Türk” sözcüğünün Ermenilerdeki “Türk algısı” anlamında kullanıldığı değerlendirilmesinde de bulunulabilinirdi. Başsavcı, ancak yazar tarafından kaleme alınan yazı dizisi incelendiğinde, tüm yazıların bağlantılı olduğu ve her bir yazının önceki yazıda ifade edilen fikirleri yeniden ele alarak başladığının tespit edilebilindiğini belirtmiştir. Başsavcı, sekizinci yazının başında kullanılan ihtilaflı cümlenin, bir kelime oyunuyla, altıncı ve yedinci yazılarda ifade edilen görüşleri yeniden ele aldığına dikkat çekmiştir. Sözkonusu cümle bağlamında okunduğunda, “zehirli kanının” Türklerin kanı olmadığı, 1915 olaylarının soykırım olduğunu Türklere kabul ettirmek inadı olduğundan Ermenilerin kanının sözkonusu olduğu anlaşılmıştır. Sözkonusu inat, Ermenilerin “kanını” yani dünyayı algılayışlarını ve kimliklerini kirletmiştir. Başsavcı, cümlenin ve sekizinci yazının devamında, yazarın niyetinin açıkça anlaşılabilir olduğuna kanaat getirmiştir. Yazılar, tamamından haberdar olmayan toplumun bir kısmında abartı ve tepkilerle oluşan polemiklerin kaynağı olsalar dahi, ihtilaflı söylemlerin, yazarın niyeti ışığında değerlendirilmesi gerekmekteydi. Bu bağlamda, Başsavcı, sanığın niyetine ilişkin her kuşkunun sanığın lehine olması gerektiğini hatırlatmıştır. Başsavcı, ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamaların gerekçelerinin ahlak kurallarında bulunulamayacağından ve yasa ile öngörülebileceklerinden dolayı ilk derece mahkemesinin kararına karşı çıkmıştır. Başsavcı, Ermeni vatandaşların, Lozan Antlaşması uyarınca azınlık statüsünden faydalanan Türk vatandaşları olduklarını hatırlatmıştır. Son olarak, Başsavcı, Atatürk’ün (Türk gençliğinin “muhtaç olduğu kudreti” “damarlarındaki asil kanda” bulabileceğine dair) sözlerini kullanarak ve değiştirerek, yazarın Türk vatandaşlarının bazılarındaki Ermeni kimliğini korumak amacıyla hiçbir şekilde Türklüğü aşağılamadığına kanaat getirmiştir. 11 Temmuz 2006 tarihlerinde, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, altıya karşı on sekiz oyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılan temyiz başvurusunu reddetmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu “Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur” cümlesinin Türklüğe tahkir oluşturduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Kararının gerekçesinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Türk Ceza Kanunu’nun 159. maddesi ile koruma altına alınan Türklüğün tanımını yapmıştır: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre, Türklük kavramı, Devlet’in insan unsuruna yani Türk milletine atıfta bulunmaktadır. Zira Türklük “insani, dini, tarihsel değerler ile milli dil, milli duygular ve milli geleneklerden oluşan ulusal ve ahlaksal değerlerin tamamından” oluşmuştur. Ayrıca, aşağılayıcı, küçük düşürücü, onur kırıcı her hareketin, sözkonusu hükümle güvence altına alınan tüzel kişiliklerin onuruna yönelik bir saldırıda bulunarak suçun maddi öğesini oluşturduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Ne tür fillerin ve değerlendirmelerin “tahkir edici” olduğunun toplumda hakim olan ortalama anlayış, örf ve adetlere göre belirlenmesi gerekmekteydi. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Türk Ceza Kanunu’nun 159. maddesi uyarınca korunan tüzel kişiliklere yasa koyucunun sağlamak istediği saygı ve koruma amacının çiğnenmesi ve aşağılanmasının suçun manevi öğesini oluşturduğuna kanaat getirmiştir. Yirmi dört yüksek hakimden altısı ki bunlar arasında Yargıtay Başkanı da yer almaktadır, karşı oy bildirmişler ve karşı oy görüşlerinde genel anlamıyla ilk derece mahkemesi bilirkişileri görüşlerini ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın olağanüstü yetkilerini ele alarak değerlendirmişlerdir. 12 Mart 2007 tarihinde Asliye Ceza Mahkemesi Yargıtay tarafından usul bakımından yeniden gönderilen davanın Fırat Dink’in ölümü nedeniyle düştüğüne karar vermiştir. C. İlk başvuranın öldürülmesi ve zanlılar hakkında yürütülen ön soruşturma 19 Ocak 2007 tarihinde Fırat Dink Agos gazetesinden ayrıldığı sırada başına isabet eden üç kurşunla hayatını kaybetmiştir. Cinayeti işleyen faillerden biri olan on yedi yaşındaki O.S. ertesi gün Samsun’da yakalanmıştır. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından başlatılan ön soruşturmada şüphelinin aşırı milliyetçi bir grubun üyesi olduğu ve üyeleri arasındaki E.T. ve Y.H. ile birlikte Trabzon’da özellikle Mc Donalds restoranlarına düzenlenen saldırıya ve bir rahibin öldürülmesi olayına karıştıkları anlaşılmıştır. Aynı soruşturma sonuçları sözü edilen aşırı milliyetçi grup ile aşırı milliyetçi siyasi parti olan Büyük Birlik Partisi ve onun gençlik hareketi «Alperen Ocakları» arasında çeşitli bağlantılar olduğunu göstermiştir. Sonrasında başlatılan soruşturma aynı grup ile «Ergenekon» adıyla bilinen gizli örgüt arasında da bir bağ kurulabileceği yönünde tamamlanmıştır. Ayrıca İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından alınan ifadelere ve Türk basınında yer alan haberlere göre Jandarma Komutanlığı istihbarat birimlerinde görevli iki astsubay ve Trabzon Emniyetinden bir polis de zanlılarla ara ara görüşmüşlerdir. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca daha sonra tamamlanan soruşturma ile Y.H. ve E.T.’nin cinayetin azmettiricileri oldukları, cinayet zanlısına yardım ve yataklık ettikleri tespit edilmiş ve bu kimselerin Trabzon Emniyet Müdürlüğü tarafından tanındıkları ve takibe alındıkları kaydedilmiştir. Bununla birlikte, E.T. Trabzon polisinin muhbirlerinden biri olup, polislere Y.H.’nin Fırat Dink’in öldürülmesi hazırlıklarını yaptığını söylemiştir. Trabzon Emniyet Müdürlüğü bu bilgiyi resmi olarak 17 Şubat 2006’da İstanbul Emniyetine iletmiş ve adı geçen şahsın adli sicilinin ve kişiliğinin bu eylemi gerçekleştirmesini olası kıldığının altını çizmiştir. İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu bilgiyi değerlendirmeye almamıştır. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı 20 Nisan 2007 tarihli bir iddianame ile on sekiz sanık hakkında ceza davası açmış ve adı geçenleri terörist eylemler düzenlemek üzere silahlı bir çete kurmak, bu örgütün üyeleri ve yöneticileri olmak ve/veya bu eylemlerin azmettiricisi olmak suçundan yargılanmalarını talep etmiştir. D. Trabzon Jandarma Komutanlığında görevli bazı kişiler hakkında yürütülen ceza soruşturması İçişleri Bakanlığı’nın 22 Şubat 2007 tarihli talimatı üzerine Bakanlık ve Jandarma Komutanlığı müfettişlerinin Trabzon Jandarma Komutanlığı’ndaki görevlilerin cinayetle ne gibi ilgilerinin olduğunu irdeleyecek ek bir soruşturma açılmıştır. Müfettişler Jandarma Komutanlığı’nda görevli ve aralarında iki istihbarat astsubayı V.S. ve O.Ş.’nin de yer aldığı sekiz kişinin ve üstleri konumundaki subayların ve Trabzon Jandarma Komutanı’nın gelen istihbaratların alınmasında ve muhbir tanık C.I.’nın V.S. ve O.Ş.’ye istihbarat vermesi nedeniyle cinayetin önlenmesinde bir ihmal ya da suçlarının olup olmadığını veyahut Trabzon Jandarma Komutanlığı’nın bu konuları gizleyip gizlemediğini araştırmak durumundaydı. Soruşturma esnasında müfettişler tarafından sorgulanan Trabzon Jandarma Komutanlığı’nda görevli jandarmalar Fırat Dink cinayetinin hazırlıklarını bir muhbirden duyduklarını inkâr etmiştir. 2 Nisan 2007 tarihli bir görüş üzerine, müfettişler oy çokluğu ile özellikle istihbarat alma servislerinde bulunan dört kişi hakkında ceza davası açılması izninin verilmesini talep etmiştir. Bakanlık müfettişleri sözkonusu jandarmaların azmettirici olmakla itham edilen kişilerin planlarını kamusal alanda yakın çevrelerine aleni olarak dile getirmeleri, Fırat Dink’in fotoğrafını öldürülecek kişi olarak göstermeleri, açık havada cinayet silahını denemeleri ve bir internet kafede ayrıntıları ele almaları nedeniyle cinayetin hazırlık aşamasından haberdar olmaları gerektiği kanısına varmıştır. Jandarma müfettişleri aynı kanıda değildi. Trabzon Valiliği 4 Nisan 2007 tarihli karar ile muhbir C.I.’nın V.S. ve O.Ş.’ye cinayet hazırlıkları hakkında doğrudan bilgi verdiğini söylemesi üzerine adı geçenler hakkında ceza davası açılması yetkisini vermiştir. Valilik davanın görüldüğü ceza mahkemelerinin sonraki cezai soruşturma aşamasında gerek duyması halinde diğer jandarmaların da bu kapsama alınabileceğini ifade etmiştir. Trabzon Bölge İdare Mahkemesi 6 Haziran 2007 tarihinde aldığı ve aynı yılın 29 Haziranında tebliğ ettiği kararıyla başvuranların avukatının 4 Nisan 2007 tarihli izne jandarma subaylarının üstlerinin de dahil edilmesi taleplerini reddetmiştir. Trabzon Cumhuriyet Savcılığı 30 Ekim 2007 tarihli bir iddianame ile Trabzon Asliye Ceza Mahkemesi önünde jandarmalar V.S. ve O.Ş. hakkında ceza davası açmıştır. Savcılık adı geçenleri muhbir C.I. tarafından verilen bilgileri dikkate almamak ve görevlerini kötüye kullanmakla itham etmiştir. Asliye Ceza mahkemesindeki 20 Mart 2008 tarihli duruşmada ifadelerine başvurulan V.S. ve O.Ş. muhbir C.I.’nın söylediklerini teyit etmiştir. Adı geçenler muhbirin aşırı milliyetçi grubun bu cinayeti işleyebileceği yönündeki uyarılarını Trabzon Jandarma Komutanı da dahil üstlerine en ince ayrıntılarıyla ilettiklerini dile getirmişlerdir. Kendilerinin de birçok kez gerekli bilgi ve önlemlerin alınması için üstlerine haber verdiklerini, üstlerinin ise bu konuda gelecek emirlerin beklenmesi talimatını verdiklerini öne sürmüşlerdir. Adı geçenler müfettişler tarafından yürütülen soruşturma sırasında üstlerinin emriyle bütün bildiklerini inkâr ettiklerini de sözlerine eklemiştir. Bu soruşturma halen derdesttir. E. Trabzon emniyetindeki polisler hakkında yürütülen ceza soruşturması İstanbul Cumhuriyet Savcılığı Trabzon Cumhuriyet Savcılığı’na Trabzon Emniyeti’nde görevli kişilerin suçun önlenmesi ve bastırılmasında usulsüzlükleri ve ihmalleri bulunduğu bilgisiyle başvurmuştur. Savcılık bilhassa cinayetin azmettiricisi olmakla ve fail Y.H. ve E.T.’ye yardım ve yataklık etmekle itham edilen kişilerin, bu terörist eylemleri işleme eğilimleri olduklarının bilindiğinin ve bu amaçla takibe alındıklarının altını çizmiştir. Üstelik Trabzon’daki Mc Donalds restoranlarına saldırı düzenleyen zanlılardan biri olan E.T. polis tarafından korumaya alınmış ve Trabzon Emniyetine muhbirlik yapması istenmiştir. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ayrıca E.T.’nin polise, Y.H.’nin Fırat Dink’i öldürmek üzere hazırlık yaptığı bilgisini sızdırdığını not etmiştir. Trabzon polis yetkilileri bu tasarının gerçekleştirilmesini engelleme girişiminde bulunmayıp yalnızca İstanbul Emniyeti birimlerine 17 Şubat 2006’da cinayet işlenme ihtimalini aktarmıştır. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Trabzon Emniyet Müdürlüğü yetkililerinin sanıkların telefon görüşme kayıtlarının özetinin tamamının tam olarak kendilerine verilmediğini belirterek, Trabzon polis amirlerinden birinin aşırı milliyetçi görüşlerini aleni olarak dile getirdiğini ve cinayet zanlılarından birine karşı olan sempatisini gizlemediğini vurgulamıştır. 10 Ocak 2008 tarihinde Trabzon Cumhuriyet Savcılığı Trabzon Emniyetindeki yetkililer hakkında görevsizlik kararı vermiş, Savcılık İstanbul Cumhuriyet Savcılığının suçlamalarının ifade veren sanıklardan biri olan E.T.’nin ifadelerine dayandığını eklemiştir. Savcılık, İstanbul Cumhuriyet Savcılığının Trabzon Emniyetinden istemiş olduğu telefon kaydı özetlerinin edinilmesindeki aksamaların teknik arızadan ileri geldiğini ifade etmiştir. Son olarak Savcılık polis emniyet amirinin sanıklara sempatiyle yaklaştığı iddialarını reddettiğinin altını çizmiştir. Başvuranların avukatları tarafından görevsizlik kararına karşı yapılan itiraz 14 Şubat 2008 tarihinde Rize Ağır Ceza Mahkemesi başkanı tarafından reddedilmiştir. F. İstanbul Emniyet Müdürlüğü birimlerinde görevli kişiler hakkında yürütülen ceza soruşturması İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından sürdürülen soruşturma Trabzon Emniyetinin 17 Şubat 2006 tarihinde şüpheli kişilerin kimliğini de belirterek Fırat Dink’in muhtemel bir cinayete kurban gideceğini resmi olarak İstanbul Emniyetine ilettiğini gözler önüne sermektedir. Fakat İstanbul Emniyeti bu bilgiyi dikkate almamıştır. İçişleri Bakanlığı’nın farklı tarihlerde gerçekleştirdiği üç soruşturma İstanbul Emniyeti görevlilerinin Trabzon Emniyeti tarafından kendilerine aktarılan bilgiler doğrultusunda gerekli takibatı başlatıp başlatmadıkları hususuna dayanmaktadır. İçişleri Bakanlığı tarafından görevlendirilen müfettişler bir biri ardına üç soruşturma yapmış, bunun sonucunda İstanbul Emniyeti istihbarat birimlerinin Trabzon polisi tarafından sunulan bilgileri gerektiği gibi değerlendirmedikleri, hatta bu konudaki mevzuata rağmen süreci tam olarak takip etmedikleri, İstanbul polisinin bütün birimlerinin Ermeni kökenli vatandaşlara yönelik terörist saldırılar düzenlenebileceği olasılığıyla alarma geçmelerine karşılık, acil durum için gerekli önlemleri almadıkları neticesine varmıştır. Müfettişler İstanbul polis amirinin bütün bu aksamalardan tek başına sorumlu olmadığına itibar etmiştir. İstanbul Valiliği İdare Kurulu bilirkişi incelemeleri sonuçlarını müteakip 28 Şubat 2007, 20 Mart 2008 ve 28 Ağustos 2008 tarihli soruşturma izinleri ile sözkonusu cinayeti önlemede ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle aralarında istihbarat amirinin de yer aldığı İstanbul Emniyetinde görevli kimi kişilerin ceza mahkemesi önüne çıkarılması yetkisini vermiştir. Buna karşın, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 23 Mayıs 2007, 27 Haziran 2008 ve 15 Kasım 2008 tarihli kararlar ile soruşturmanın yetersizliği nedeniyle bu yetkilerin verilmesini reddetmiştir. G. Samsun Emniyeti ve Jandarma Komutanlığındaki bazı kişiler hakkında suçu övmeye karşı açılan ceza soruşturması Samsun Emniyeti ve Jandarma Komutanlığı görevlileri cinayetin işlendiği günün ertesinde F. Dink’in katil zanlısı O.S.’yi İstanbul’dan Trabzon’a gittiği sırada Samsun otogarında yakalamıştır. Terörle mücadele şubelerindeki gözaltı sırasında Samsun Emniyeti ve Jandarması’nda görevli bazı kişiler elinde Türk bayrağı tutan zanlı ile fotoğraf çekinmiştir. Fotoğraflarda tarih ve arka planda Türk bayrağı ile «Vatan kutsaldır kaderine terk edilemez» ifadesi yer almaktaydı. Başvuranlar, O.S. ile poz veren polis ve jandarmaların Fırat Dink cinayetini övdükleri görevlerini kötüye kullandıkları şikayetiyle suç duyurusunda bulunmuşlardır. 22 Haziran 2007 tarihinde idari ve adli soruşturma sonucunda Samsun Cumhuriyet Savcılığı sözkonusu polis ve jandarmalar hakkında muhakemenin men-i kararı vermiştir. Savcılık O.S.’nin yakalandığı günden İstanbul Emniyetine nakledildiği son ana kadar sözü edilen görevlilerin bu şahsa insani olarak yaklaştıklarını, bu yolla itirafları ve gerekli bilgileri kolaylıkla elde ettiklerini ve bunları ivedilikle dosyaya eklediklerini not etmiştir. Polis yerel şubelerinin soruşturma dosyası için on üç fotoğraf çektiğini kaydeden Savcılık suça övgünün yalnızca basın yoluyla yapıldığını hatırlatmıştır. Bununla birlikte güvenlik güçlerinin soruşturma sürecinde bazı kurallara riayet etmediğinin (özellikle reşit olmayan kişiler hakkında sürdürülen soruşturmaların gizliliği) dikkatten kaçması bir disiplin soruşması konusunu teşkil etmektedir. Güvenlik güçleri hakkında başlatılan disiplin soruşturmaları, ceza soruşturmalarının gizliliğine riayet etmemek ve güvenlik güçlerinin imajını zedelemek sebebiyle disiplin müeyyideleri ile sonuçlanmıştır. HUKUK I. AİHS’NİN 2. MADDESİ’NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA Başvuranlar ilk olarak Devletin Fırat Dink’in yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü yerine getirmediklerini iddia etmektedir. Jandarma ve polisler bile yakalanmasının ardından katil zanlısına karşı sempati ile yaklaşmışlardır. Başvuranlar ikinci olarak Fırat Dink’in yaşam hakkını korumak için gerekli tedbirleri almayan polis memurları hakkında sürdürülen cezai kovuşturmaların etkisiz kaldığını ileri sürmektedir. Başvuranlar bu bağlamda AİHS’nin 2, 6 ve 14. maddelerinin ihlal edildiğini öne sürmektedir. AİHM başvuranların dile getirmiş oldukları şikayetlerin niteliğini ve içeriğini göz önünde bulundurarak, bunların AİHS’nin 2. maddesi çerçevesinde incelenmesine itibar etmektedir. A. Kabuledilebilirlik hakkında Hükümet 6102/08, 30079/09 ve 7124/09 numaralı başvurular ile ilgili olarak başvuran Fırat Dink’in katil zanlısı kişiler ve Trabzon Jandarma Komutanlığındaki görevliler hakkında başlatılan ceza davalarının halen sürmesi doğrultusunda iç hukuk yollarının tüketilmediği itirazında bulunmaktadır. Aynı şekilde başvuranlar tarafından İstanbul İdare Mahkemesi önünde İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan dava da halen derdesttir. Başvuranlar bu argümanı çürüterek polis memurları ve jandarmanın başvuran Fırat Dink’in korunmasındaki ihmalkârlıklarına ilişkin ceza kovuşturmasının nihai olarak sonuçsuz kaldığını öne sürmektedir. AİHM yapılan bu ön itirazların AİHS’nin 2. maddesi alanında yapılan itirazların esası bakımından iç hukukta yürütülen ceza soruşturmasının etkinliğinin incelenmesi ile doğrudan ilintili olduğuna itibar etmektedir. AİHM bu durumda başvuruyu sözkonusu şikayetlerin esasının incelenmesi çerçevesine dayandırarak ele alacaktır. AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde şikayetlerin dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle şikayetler kabuledilebilir niteliktedir. B. Esasa dair 1. Tarafların argümanları Başvuranlar Fırat Dink’in görüş ve düşüncelerini açıklaması nedeniyle suçlu olduğu hükmüne varılmasında aşırı milliyetçi grupların baskılarının büyük rol oynadığı görüşündedir. Güvenliğin sağlanmasından sorumlu yetkililer, cinayete kurban gitmeden evvel bu yönde hazırlıklar yapıldığına dair ihbar almalarına karşın Fırat Dink’e yakın koruma verilmesi için gerekli tedbirleri almamışlardır. Başvuranlar sözkonusu cinayeti Fırat Dink’in etnik kökenine dayalı bir ayrımcılığı gözeten kin ve nefret dolu bir saldırı olarak nitelendirmekte, bunun dini azınlık cemaati üyelerine karşı aşırı milliyetçi gruplar tarafından düzenlenen bir dizi saldırının içine dahil edildiğini belirtmektedir. Başvuranlara göre ilgili Devlet’in kendi yargısına tabi kişilerin ırkçı ve ayrımcı nitelikteki saldırılara karşı özel olarak korunmasını sağlayacak bir sistemi oluşturma yükümlülüğü vardır. Başvuranlar Fırat Dink’in hayatını korumak için gerekli tedbirleri almayan kamu görevlileri polis memurları hakkında başlatılan ceza soruşturmalarının etkisiz kaldığını vurgulamaktadır. Trabzon Jandarma Komutanlığı’nda görevli iki astsubay hakkında başlatılan tek süreç, Trabzon ve İstanbul Emniyet Müdürlüklerinin mutlak sorumluluklarındaki hareketsizliği aydınlatmaya yetmemektedir. Başvuranlar ayrıca yürütülen bu soruşturmalara etkili bir biçimde katılamadıklarından yakınmakta, soruşturmayı üstlenen organların ifa ettiği görevlerinden hiçbir surette bağımsız olmadıklarını ileri sürmektedir. Hükümet AİHS’nin 2. maddesinin Sözleşmeci Devletin yetkililerine bireyin yaşam hakkının üçüncü şahsın her türlü fiiline karşı korunmasını gerektirecek pozitif bir yükümlülük getirdiğini kabul etmektedir. Hükümet bu yükümlüğü yetkililerin ancak istisnai koşullardan doğan, mutlak, doğrudan ve kaçınılmaz bir biçimde kişinin yaşamına etki eden bir durumun mevcudiyetini tanıması olduğunun altını çizer. Üstelik, ulusal mercilerin kendilerinden kaynaklanan kusurlara karşı gerekli tedbirlerin alınmadığının ortaya konulması gerekir. Hükümet başvuran Fırat Dink’in hiçbir zaman güvenlik güçlerinden yakın koruma talep etmediği hususuna dikkat çekmektedir. Ayrıca başvuranın gerçek ve yakın bir tehdit altında olduğu ve/veya yetkililerin bu tehdidin varlığından haberdar olmadıkları gibi bir çıkarım yapılamaz. Bununla birlikte başvuran tarafından yakın koruma talebi aleni bir biçimde dile getirilmediğinden adı geçen yaşadığı semtte ve işyeri çevresinde alınan genel güvenlik önlemlerinden yararlanmıştır. Hükümet meydana gelen olayın hemen ertesinde cinayet failinin yakalandığının ve ivedilikle ceza soruşturmasının başlatıldığının altını çizmektedir. Hükümet cinayet faillerine ve Trabzon ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli kişilere karşı yürütülen cezai soruşturma açısından AİHS’nin ne esas ne de usul yönünden ihlal edildiğini belirtmektedir. 2. AİHM’nin takdiri a) Fırat Dink’in öldürülmesi hakkında i. Genel ilkeler AİHM, AİHS’nin 2/1 maddesinin ilk cümlesi Devlet’in yalnızca bilerek ve kanunsuz ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil, aynı zamanda iç hukuk düzeninde kendi yargısına tabi kişilerin yaşam haklarının korunması için gerekli önlemleri almasını da zorunlu kılmaktadır (Bkz. L.C.B.-Birleşik Krallık kararı, 9 Haziran 1998). Bu bağlamda Devlet’in birinci sorumluluğu, kişi hayatına yönelik eylemleri caydırıcı somut bir ceza mevzuatı oluşturmak ve ihlalleri caydırmak, önlemek ve cezalandırmak için oluşturulmuş bir uygulama gerçekleştirmek suretiyle yaşam hakkını güvenceye almaktır. AİHS’nin 2/1 maddesi, belirli şartlarda, devletler için, üçüncü kişilerin suç fiilleri nedeniyle yaşamı tehdit altında olan kişileri korumak üzere önleyici tedbirler almak yönünde pozitif bir yükümlülük de getirmektedir (Bkz. Osman-Birleşik Krallık kararı, 28 Ekim 1998, Mahmut Kaya-Türkiye no: 22535/93, Kılıç-Türkiye no: 22492/93 ve Opuz-Türkiye no: 33401/02). Günümüz toplumlarında, polisin görevini yerine getirirken karşılaştığı zorlukları, insan davranışlarının öngörülemezliği ve öncelikler ile kaynaklar açısından yapılması gereken işlevsel seçimleri göz önüne alarak, bu pozitif yükümlülüğün kapsamı, yetkili makamlara yüklenecek dayanılmaz ve aşırı bir yük getirmeyecek biçiminde yorumlanmalıdır. Bu çerçevede, AİHS bakımından yetkililer, insan yaşamına yönelik olası her hayati tehdidin ortadan kalkması için somut önlemler almakla yükümlü değillerdir. Pozitif yükümlülüğün olması için, yetkililerin, sözkonusu esnada, şahıs ya da şahısların yaşamlarının üçüncü kişilerin suç fiilleri nedeniyle gerçek ve yakın bir tehdit altında bulunduğunu bildikleri veya bilmeleri gerektiği ve makul bir açıdan bakıldığında yetkileri dahilinde sözkonusu tehlikeyi bertaraf etmek için kuşkuya yer bırakmayacak şekilde önlem almadıkları ortaya konulmalıdır (Bkz. Keenan-Birleşik Krallık, no: 27229/95, sözü edilen Opuz ve Gongadze-Ukrayna no: 34056/02). ii. Bu ilkelerin uygulanması AİHM, Fırat Dink’in yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehdidin olup olmadığı hususunda aşağıdaki gerekçelere dayalı olarak güvenlik güçlerinin mezkur cinayetin işlenmesinden evvel aşırı milliyetçi grupların yoğun husumet besledikleri yönünde bilgi sahibi olduklarına itibar etmektedir. Öncelikle Agos gazetesinde Şubat 2004 tarihinde yayınlanan ve Atatürk’ün manevi kızının Ermeni asıllı olduğunu dile getiren bir makaleyi takiben aşırı milliyetçi gruplar, bu makalenin Atatürk’ün imajına gölge düşürdüğüne inanarak kimisi yetkililerin de bilgisi dahilinde olmak üzere sert tepkiler göstermiş ve başvurana tehdit mektupları göndermişlerdir. Ayrıca “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” söylemlerini içeren bir dizi makalenin ardından aralarında bir avukatın da yer aldığı aşırı milliyetçi bir grup 27 Şubat 2004 tarihinde Fırat Dink’i aşağılamak amacıyla Türklere hakaret ettiği gerekçesiyle adıgeçen hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardır. Öte yandan, ilk derece mahkemesi hakiminin yetkisiyle sözkonusu grupların üyelerinin Fırat Dink aleyhine açılan davaya müdahil olmalarına izin verilmesi, hakimin bu kişilerin Türk kökenlerine karşı aşağılayıcı muamele gördükleri tezini teyit eden bir karardır. Son olarak, Yargıtay aşırı milliyetçi çevrelerin son derece hassas olduğu Türklük aleyhindeki bir konuda Ermeni kökenli gazetecinin mahkumiyet hükmünü onamıştır. Husumet besleyen aşırı milliyetçi grupların başvuran Fırat Dink’i öldürme eğilimi içinde oldukları bilgisinin polisin elinde olup olmadığını değerlendirmek için, AİHM bir yanda Trabzon ve İstanbul polisinin öte yanda Trabzon Jandarma Komutanlığı’nın olası cinayet ve hatta azmettirici olduklarından şüphe edilen kişilerin kimliği hakkında muhtemel bilgi sahibi olduklarını anımsatır. Gerçekten de polis ile ilgili olarak, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ve İçişleri Bakanlığı müfettişleri tarafından yürütülen soruşturmalar Y.H. ve E.T. adlı iki kişinin cinayetin azmettiricileri olduklarının ve cinayet zanlısına yardım ettiklerinin bilindiğini ve Trabzon Emniyet Müdürlüğü tarafından takibe alındığını ortaya koymaktadır. Ayrıca Trabzon polisinin bilgi kaynaklarından biri olan E.T. polislere Y.H.’nin Fırat Dink’in öldürülmesi için hazırlıklar yaptığı ihbarında bulunmuştur. Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne Y.H.’nin 17 Şubat 2006 tarihinde Fırat Dink’in öldürülmesi planlarını yaptığını ve adı geçenin adli sicilinin ve kişiliğinin bu eylemi olası kıldığı haberini re’sen bildirmiştir. Üstelik İstanbul polisi Ermeni kökenli vatandaşlara yönelik terörist eylemlerin düzenlenebileceği olasılığı üzerine halihazırda alarma geçmişti. Jandarmaya ilişkin ise, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturması ve daha sonra İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin raporları C.I. adlı muhbirin Trabzon Jandarma Komutanlığı istihbarat dairesinde görevli V.S. ve O.Ş. adlı astsubaylara bu cinayeti önceden ihbar ettiği ve adıgeçen kişilerin Trabzon Jandarma Komutanlığı’ndaki en üst düzeydeki üstlerine kadar olayın en ince ayrıntılarını aktardıklarını ortaya koymaktadır. Müfettişler tarafından hazırlanan raporlar Fırat Dink cinayetinin azmettiricileri olmakla itham edilen şahısların bu niyetlerini göstermede pek de ihtiyatlı davrandıklarını göstermemektedir; zira, herkese açık bu planlarını yakın çevreleriyle paylaşmışlar, cinayet aletini açık havada test etmiş ve eylemi bir internet kafede detaylandırmışlardır. Bütün bu sözü edilenler yetkililerin Fırat Dink’in özel olarak tasarlanan ve ölümcül bir saldırının hedefi haline geldiğini bildiklerini veyahut bilmeleri gerektiğini düşündürmektedir. Üstelik davanın koşulları dikkate alındığında, bunun gerçek ve yakın bir tehdidi taşıdığı anlaşılmaktadır. AİHM mevcut başvuruda yetkililerden Fırat Dink’in somut bir hedef haline getirilmesine engel olmalarının makul bir ölçüde beklenip beklenemeyeceğinin irdelenmesi gerektiği kanısındadır. AİHM, başvuranın hayatının korunması hususu güvenlikten sorumlu üç yerel makamı ilgilendirdiğini gözlemlemektedir: Trabzon Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı cinayetin planlanarak hazırlandığı yerden ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü mağdurun oturduğu ve cinayetin işlendiği yerden sorumludur. Bu yetkili makamlardan hiçbiri eşgüdümlü ya da ayrı olarak planlanmasından haberdar oldukları ve infazının kısa bir süre içinde gerçekleşeceği Fırat Dink cinayetini engellemek için harekete geçmemişlerdir. Hükümet başvuran Fırat Dink’in hiçbir zaman polisin yakın korumasını talep etmediğini vurgulamaktadır. Başvuranlar ilgili yasa ve uygulaması gereğince polisin yazar Orhan Pamuk örneğinde olduğu gibi yakın tarihli bir tehlike içinde olan kişilerin hayatını koruyacak gerekli önlemleri resmi olarak aldığını öne sürmektedir. AİHM, başvuran Fırat Dink’in gazetesinde yazmış olduğu yazılar nedeniyle kimi kesimlerden şahsına karşı husumet beslendiğini hissetmesi ve bilmesi gerektiği farz edilse bile- ki bu söylemlerin bir kısmı Yargıtay tarafından da Türklüğü yermek olarak nitelendirilmiştir- Trabzon’daki aşırı milliyetçi bir grubun cinayet hazırlığı içinde olduğuna dair bilgileri edinmesinin imkânsız olduğuna itibar etmektedir. Üstelik sözü edilen cinayet hazırlıkları bilgisi kendilerine ulaşan ulusal yetkililerin adıgeçenin talep etmesini beklemeden Fırat Dink’in hayatını koruyacak şekilde harekete geçme zorunlulukları vardı. AİHM mevcut başvurunun özel koşullarında, yetkililerin Fırat Dink’in yaşamındaki yakın ve gerçek sözkonusu riski bertaraf edecek gerekli yollara makul düzeyde başvurmadıkları sonucuna varmaktadır. b) Güvenlik güçlerinin Fırat Dink’in hayatını korumadaki eksikliklerine ilişkin gerekli soruşturmanın yapılmadığı iddiası hakkında i. Genel ilkeler AİHM, AİHS’nin 2. maddesi ile öngörülen yaşam hakkının korunması yükümlülüğünün, 1. madde uyarınca “kendi yetki alanı içinde bulunan herkese AİHS’de belirtilen hak ve özgürlükleri tanıma[sı]” şeklinde Devlet’e düşen genel görevle birlikte değerlendirildiğinde, ister Devlet görevlileri, isterse üçüncü şahıslar olsun, güç kullanmaya başvurmanın bir kimsenin ölümüne yol açması halinde etkin bir soruşturma yürütülmesi anlamına geldiğini ve bunu şart koştuğunu hatırlatmaktadır (Bkz. Branko Tomasic vd.Hırvatistan, no: 46598/06, mutatis mutandis, McCann vd.-Birleşik Krallık, 27 Eylül 1995 ve Kaya-Türkiye, 19 Şubat 1998). AİHS’nin 2. maddesinin usul bakımından getirdiği yükümlülük, ulusal yetkililerin kendi yargısına tabi kişilerin üçüncü şahsın ölümcül fiilleri ile tehdit edildiğini ve bu kişilerin hayatlarının korunmasında, ulusal yetkililerin dikkatsizlik, ihmalkârlık ve/veya eksikliklerinin bulunduğu iddiaları hakkında, ulusal çerçevede etkili bir soruşturma yürütülmesini zorunlu kılmaktadır (Bkz. aynı anlamda, Maiorano vd. İtalya no: 28634/06, 15 Aralık 2009, Finucane-Birleşik Krallık, no:29178/09 ve sözü edilen Branko Tomasic). Benzer bir soruşturmanın temel amacı iç hukukta yaşam hakkını güvence altına alacak etkili bir soruşturmanın yapılmasını sağlamaktır. Ne tür bir soruşturmanın yürütüleceği ve hedeflenen amaçlara nasıl ulaşılacağı ise şartlara göre değişiklik göstermektedir (Bkz. diğerleri arasında, Paul ve Audrey Edwards-Birleşik Krallık no: 46477/99 ve Calvelli ve Ciglio-İtalya no: 32967/96). Bir ölüm olayının önlenmesindeki aksamada Devlet görevlilerinin sorumlulukları hakkında sürdürülen soruşturmada, soruşturmayı yürüten kişilerin ve gerekli tetkikleri yapanların sözkonusu olaylara dahil olmayan bağımsız kişilerden seçilmesi gerekmektedir (Bkz. Güleç-Türkiye, 27 Temmuz 1998 ve Oğur-Türkiye no: 21954/93). Bu yalnızca her türlü hiyerarşik ve kurumsal bağdan kaçınmayı değil, aynı zamanda uygulamada bağımsız olmayı da gerektirir (Bkz. örneğin, Ergi-Türkiye 28 Temmuz 1998 ve son Kuzey İrlanda kararları, örneğin Hugh Jordan-Birleşik Krallık no: 24746/94 ve Kelly vd.-Birleşik Krallık no: 30054/96, 4 Mayıs 2001). Yürütülen soruşturma aynı zamanda sorumluların tespit edilip, gerektiği takdirde cezalandırılmalarını sağlayacak şekilde etkili olmalıdır (sözü edilen Oğur). Burada sözkonusu olan sonuca değil, araçlara ilişkin bir yükümlülüktür. Yetkililerin, olayla ilgili delillerin toplanması için makul olarak ulaşılabilir olan tedbirleri almış olmaları gerekmektedir (Bkz. örneğin Salman-Türkiye, no: 21986/93, Tanrıkulu-Türkiye no: 23763/94 ve Gül-Türkiye no: 22676/93, 14 Aralık 2000). Sorumlu kişi ya da kişilerin tespit edilmesini sağlayabilecek soruşturmadaki her türlü eksiklik, soruşturmanın etkisiz olduğuna karar verilmesine neden olabilir (Adalı-Türkiye, no: 38187/97, 31 Mart 2005 ve sözü edilen Hugh Jordan). Bu bağlamda makul derecede ivedilik ve özen gereği zımni olarak kendini göstermektedir. Ancak, barbarca eylemlerle böylesi cinayetlerin işlenmesi gibi ölüme sebebiyet veren güç kullanımı hakkında yapılan bir soruşturma sözkonusu olduğunda, yetkililerin hızlı hareket etmesi gayrimeşru eylemlere göz yumulduğu veya suç ortaklığı yapıldığı izleniminin oluşmaması ve kamuoyunun, meşruiyet ilkesine güveninin devam etmesi açısından şarttır (Bkz. Batı vd.-Türkiye no: 31143/96 ve 57834/00, Indelicado-İtalya no: 31143/96, 18 Ekim 2001 ve Özgür Kılıç-Türkiye no: 42591/98, 24 Eylül 2002). Soruşturmanın ilerlemesi önünde kimi engel ve güçlükler oluşabilir ancak, yetkililer tarafından ivedilikle soruşturma başlatılmasının genel olarak kamuoyunun güvenini sürdürmek, hukuk devletine olan inancı korumak ve yasadışı eylemler ve suçların işlenmesine müsamaha gösterildiği kanısının oluşmasını önlemek bakımından büyük önem arz eder (Bkz. Öneryıldız-Türkiye no: 48939/99). Yukarıdaki gerekçelere dayalı olarak, yürütülen soruşturmanın kamu denetimi altında olması bakımından yeterli unsurları barındırması ve sorumlu kişilerin alınacak sonuçların ayırımında olmaları açısından teoride olduğu kadar uygulamada da etkili olmalıdır. Kamu denetimi bir davadan diğerine değişiklik gösterebilir. Her halükarda, mağdurun meşru çıkarlarının korunması ve gerekli önlemlerin alınması ölçüsünde mağdur yakınlarının dava sürecine katılmaları önem arz eder (Bkz. örneğin, McKerr-Birleşik Krallık no: 28883/95). AİHM, şiddet öğeleri içeren olaylarla ilgili soruşturmalar başlatıldığında, bunun ırkçı bir gerekçeyle, kin ve husumet duygularını körükleyen, etnik kökene dayalı ve önyargıları içeren bir durumun mevcut olup olmadığını saptamak bakımından, gerekli bütün tedbirleri almanın Devletin yetkileri arasında bulunduğunu anımsatır. Zira, uygulamada ırkçı bir hareketin varlığını ispat etmek oldukça güçtür. Bir şiddet eyleminde olası ırkçı yan anlamları içeren olaylar hakkında Savunmacı Devlet’in araştırma yükümlülüğü sonuca varmak değil, gerekli araçlara başvurmaktır; davanın olayları göz önünde bulundurulduğunda yetkililerin makul önlemleri alması beklenir (Bkz. Natchova vd.-Bulgaristan no: 43577/98 ve 43579/98). ii. Bu ilkelerin uygulanması AİHM Fırat Dink’in öldürülmesinin ardından İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, İstanbul ve Trabzon Emniyet Müdürlüklerinin cinayetin muhtemel nedenlerine dayalı elde ettikleri bulguları iletmesi üzerine çok titiz ve ayrıntılı bir çalışma yürüttüğünü saptamaktadır. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı güvenlik güçlerinin birtakım eksikliklerinin bulunduğunun tespitiyle ve başvuranın hayatını koruma sorumluluğunu gereğince yerine getiremeyen kamu görevlilerinin kimliklerini de belirterek elde edilen bu bilgileri Trabzon ve İstanbul illerinin soruşturma birimlerine aktarmıştır. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın bu ihbarı üzerine Trabzon’da başlatılan bir dizi soruşturmanın akabinde Vali, iki astsubay dışında, jandarma görevlilerinin ceza mahkemesi önüne çıkarılmalarına izin vermemiştir. Başvuranlar tarafından bu amaçla yapılan başvuru, dava dosyasının incelenmesi neticesinde idari mahkeme tarafından reddedilmiştir. Böylece iki astsubay hakkındaki gerekli bilgilerin iletilmesiyle mükellef Trabzon Jandarma Komutanlığı görevlilerinin neden etkisiz kaldıkları hakkında herhangi bir bilgi olmadan soruşturma dosyası kapanmıştır. Ayrıca Trabzon Jandarma Komutanlığı’nda görev yapan iki astsubay üstlerinin emriyle davayı soruşturan müfettişlere yalan beyanda bulunmak durumunda kalmıştır. AİHM burada, olaylarla ilgili delil toplamak amacıyla önlem alma yükümlülüğünün açıkça yerine getirilmemesinin ve soruşturmanın ilgili şahısların sorumluluğunu ortaya koyma yeterliliğine zarar verecek nitelikte müşterek bir eylemin sözkonusu olduğu kanaatindedir. Cinayetin önlenmesi noktasında Trabzon Emniyeti’nin birçok usulsüzlük ve ihmalkarlığı bulunduğu iddialarına –ki bu iddialar İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca ayrıntılı olarak dile getirilmiştir–, ilişkin olarak ise AİHM, Trabzon Cumhuriyet Savcılığı tarafından verilen soruşturmaya yer olmadığı kararının dosyada bulunan diğer olaylarla çelişen argümanlar ihtiva ettiğini tespit etmektedir. Sözgelimi bu kararda, E.T. tarafından verilen istihbarı bilgilerin polisler tarafından ikna edici bulunmadığı kaydedilmiştir. Ancak, Trabzon Emniyeti tam da bu bilgilere istinaden İstanbul Emniyeti’ni bahse konu cinayet konusunda resmi olarak bilgilendirmiştir. Ayrıca, Trabzon Cumhuriyet Savcılığı meseleyi derinlemesine incelemeden, Trabzon Emniyeti’nin zanlıların telefon dinleme kayıtlarının düzgün bir biçimde İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na göndermemesini teknik zorluklara bağlamış, Trabzon İl Emniyet Müdürü’ne yöneltilen suçlamalara ilişkin olarak ise ilgilinin hakkındaki iddiaları reddettiği gerekçesiyle, hiçbir ayrıntılı inceleme yapmadan takipsizlik kararı vermiştir. AİHM, Trabzon Cumhuriyet Savcılığı tarafından polisin tutumu hakkında yürütülen soruşturmanın, zafiyet ve ihmalle suçlanan polislerin savunulmasından ibaret olduğunu ve elinde birçok bilgi bulunmasına rağmen katil zanlıları karşısında polisin neden pasif davrandığı konusunda herhangi bir bilgi içermediğini gözlemlemektedir. AİHM bundan sonra İstanbul Emniyeti’nin ihmallerine ilişkin olarak ulusal düzeyde yürütülen soruşturmanın etkililiği konusuna eğilecektir. İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin emniyet yetkililerinin durumun aciliyeti karşısında gereken tedbirleri almamış olduğu sonucuna varmış olmasına rağmen, İstanbul Valiliği İl İdare Kurulu’nun bazı polislerin ceza mahkemelerine sevk edilmelerine yönelik kararının idare mahkemesi tarafından iptal edilmesinden sonra bu konuda herhangi bir cezai takibat yapılmamıştır. İl İdare Kurulu tarafından emniyet müdürü soruşturma kapsamından çıkarılmıştır. Netice itibariyle, İstanbul Emniyeti’nin cinayetten önce elinde bulunan bilgilere rağmen Fırat Dink’e yönelik tehdit karşısında neden harekete geçmediği meselesi açıklığa kavuşturulamamıştır. Hükümetin de ifade ettiği üzere, tamamı aşırı milliyetçi bir grubun üyelerinden oluşan saldırı sanıkları aleyhindeki ceza davası İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi önünde halen devam etmektedir. Bununla birlikte AİHM, Trabzon’da görevli iki astsubay hakkında yürütülen soruşturma dışında cinayetin önlenmesi noktasında resmi yetkililerin sorumluluğunu gündeme getiren tüm soruşturmaların takipsizlikle sonuçlandığını tespit etmektedir. AİHM, bahsi geçen soruşturmanın sonucunun, sözkonusu astsubayların üstleri hakkında yapılan cezai takibatın da takipsizlik kararıyla sonuçlanması nedeniyle daha önce yaptığı tespitleri etkileyecek nitelikte olmadığını değerlendirmektedir. AİHM, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli subaylar ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı memurlar hakkında yapılan suçlamaların da esasen olaylarda dahil bulunan kişilerden tamamen bağımsız olmayan, tamamı yürütmenin (Valilik, İl İdare Kurulu) bir parçası olan başka memurlar tarafından araştırıldığını ayrıca tespit etmektedir. Bu durum, sözkonusu soruşturmalar açısından esasen bir zafiyet teşkil etmektedir. AİHM, emniyet ve jandarma görevlileri hakkında yürütülen soruşturmalara başvuran Fırat Dink’in yakın akrabalarının dahil edilmediğini de kaydetmektedir. Başvuranın yakın akrabalarının, yalnızca dosya üzerinden inceleme yapan itiraz mercilerine itirazda bulunabilmiş olmaları, mağdurların meşru menfaatlerinin korunması hususunda sözkonusu soruşturmalardaki eksiklikleri gideremez. Öte yandan, bir emniyet amirinin aşırı milliyetçi görüşlerini açıkça ortaya koyduğu ve katil zanlılarının eylemlerine destek verdiği yönündeki şüpheler konusunda kapsamlı hiçbir soruşturma yapılmamıştır. Oysa resmi makamların, etnik kökene dayalı nefretten kaynaklanan eylemleri önlemeye matuf her türlü makul tedbiri alma yükümlülüğünü yerine getirmek amacıyla kapsamlı bir soruşturma yapması gerekirdi. AİHM, Trabzon’da görevli jandarma ve polisler ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü yetkilileri hakkında Fırat Dink’in yaşamının korunması konusunda kusurlu oldukları iddiasıyla açılan ceza soruşturmalarına ilişkin olarak takipsizlik kararı verilmesi nedeniyle, sözkonusu kusurları işleyenlerin tespit edilerek gerektiği takdirde cezalandırılmaları amacıyla etkili bir soruşturma yürütülmesini öngören AİHS’nin 2. maddesinin gereklerine riayet edilmediği sonucuna varmaktadır. Yukarıda ifade edilen nedenlerle AİHM, bu hususlarda AİHS’nin 2. maddesinin usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine hükmeder. AİHM ayrıca, yine aynı nedenlerle Hükümetin iç hukuk yollarının tamamının tüketilmediği yönündeki itirazını reddeder. AİHM, 75 ve 91. paragraflarda yaptığı tespitlere ve bu tespiti yapmak için dikkate aldığı unsurlara istinaden, meselenin AİHS’nin 6. ve 14. maddeleri yönünden incelenmesini gerektirecek farklı bir durumun mevcut olmadığı kanaatindedir. II. AİHS’NİN 10. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA Başvuranlar, Fırat Dink’in Türklüğü aşağılama suçundan mahkum edilmesinin ifade özgürlüğü hakkının ihlaline yol açtığını iddia etmektedirler. Başvuranlara göre Yargıtay, Fırat Dink’i, hakkında mahkûmiyet kararı vermek suretiyle aşırı milliyetçi gruplar için hedef haline getirmiş, nihayetinde bu gruplara mensup bazı kimseler de onu öldürmüşlerdir. Başvuranlar ayrıca, Fırat Dink’in Ermeni kökenli olması sebebiyle ayrımcılığa maruz kaldığını; zira müştekiler ve hâkimlerin Türklük kavramını ve Türk kimliğine aidiyeti yalnızca etnik köken itibariyle Türk olanlara özgü kılan bir yorumdan yola çıkarak Fırat Dink’in suçlu olduğu hükmüne vardığını iddia etmektedirler. Başvuranlar bu hususlarda AİHS’nin 6, 7, 10 ve 14. maddelerine atıfta bulunmaktadırlar. AİHM bu şikâyetlerin öncelikle AİHS’nin 10. maddesi yönünden incelenmesi gerektiği kanaatindedir. A. Kabuledilebilirliğe dair Hükümet ilk olarak, Fırat Dink aleyhinde ceza davası açılmasına dair şikâyetlerle ilgili olan 2668/07 no’lu başvurunun adıgeçenin ölümünden sonra AİHM’ye sunulduğu gerekçesiyle diğer başvuranların sözkonusu başvuruyu takip etme iddiasında bulunamayacaklarını ileri sürmektedir. AİHM, dosyanın incelemesinden 2668/07 no’lu başvurunun 11 Ocak 2007 tarihinde AİHM’ye gönderildiğini, ıslak imzalı evrakın da aynı şekilde 11 Ocak 2007 tarihinde postaya verildiğini, hâlbuki Fırat Dink’in sekiz gün sonra yani 19 Ocak 2007 tarihinde hayatını kaybettiğini gözlemlemektedir. Bu itibarla Hükümetin itirazının reddedilmesi yerinde olacaktır. Fırat Dink Asliye Ceza Mahkemesi tarafından hakkında mahkûmiyet kararı verilmeden önce öldüğü cihetle Hükümet, Fırat Dink’in mağdur sıfatı taşımadığı ve başvuranların iç hukuk yollarını tüketmediği itirazında bulunmaktadır. Zira, Yargıtay tarafından yapılan yargılamanın sonunda ilk derece mahkemesine geri gönderilen dava, sanığın ölümü nedeniyle düşmüştür. Hükümet ayrıca, diğer başvuranların 2668/07 no’lu başvuruyu takip etme imkânı hususunda itirazda bulunmaktadır. Hükümet, diğer başvuranların devredilemez haklardan olan ifade özgürlüğü hakkını Fırat Dink adına talep etmelerinin mümkün olamayacağını savunmaktadır. Hükümetin itirazlarına karşı çıkan başvuranlar, reddetmesini talep etmektedirler. AİHM’den sözkonusu itirazları AİHM, bu ön itirazların Fırat Dink’in ifade özgürlüğü hakkına yönelik bir müdahalenin olup olmadığı meselesinin incelenmesiyle sıkı sıkıya bağlı meseleleri gündeme getirdiği dolayısıyla AİHS’nin 10. maddesi yönünden yapılan şikayetlerin esasıyla ilintili olduğu kanaatindedir. Dolayısıyla AİHM, bu hususu esasa dair varacağı sonuç ışığında yeniden inceleyecektir. AİHM ayrıca, sözkonusu şikayetlerin AİHS’nin 35/3 maddesi bakımından açıkça dayanaktan yoksun olmadığını tespit etmektedir. AİHM aynı şekilde bu şikayetlerin herhangi bir kabuledilemezlik unsuru içermediğini tespit etmektedir. Bu itibarla sözkonusu şikayetler kabuledilebilir niteliktedir. B. Esasa dair 1. Bir müdahale ve/veya Devlet’in pozitif yükümlülüğü olup olmadığı hakkında Hükümet, Asliye Ceza Mahkemesi tarafından hakkında nihai bir mahkumiyet kararı verilmeden öldüğü için Fırat Dink’in mağdur sıfatı taşımadığını savunmaktadır. Zira Hükümete göre, Yargıtay tarafından yapılan yargılamanın sonunda ilk derece mahkemesine geri gönderilen dava, Fırat Dink’in ölümü nedeniyle düşmüştür. Başvuranlar cevaben, Fırat Dink hakkında Yargıtay tarafından esasa ilişkin olarak mahkumiyet kararı verildiğine, bu nedenle Asliye Ceza Mahkemesi’nin sözkonusu kararı değiştiremeyeceğine dikkat çekmektedirler. Başvuranlar ayrıca, devletin ifade özgürlüğü alanındaki pozitif yükümlülükleri gereğince Fırat Dink’in kendileri açısından rahatsız edici düşünceler ifade ettiği için üçüncü kişilerin saldırısına uğramasını önlemek amacıyla ulusal makamların gerekli tüm tedbirleri almak mecburiyetinde olduğunu iddia etmektedirler. Yargıtay 9. Ceza Dairesi ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararını onamış ancak müdahil üçüncü kişilerin davaya müdahil taraf sıfatıyla katılmalarının kabul edilmesi yönünden bozmuştur. Yargıtay Başsavcısı’nın, Yargıtay 9. Dairesi’nin başvuran hakkında verilen mahkûmiyet ilamını onama kararına karşı yaptığı temyiz başvurusu Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından nihai olarak reddedilmiştir. Dava Asliye Ceza Mahkemesince kararı değiştirme imkanı olmaksızın yeniden görülmeye başlandığında, Fırat Dink, kuvvetle muhtemeldir ki, hakkında sözkonusu kararın verilmesine neden olan ifadeleri nedeniyle aşırı milliyetçi çevrelere isnat edilen bir suikasta kurban gitmiştir. AİHM ilk olarak bu konuyla ilgili içtihadını hatırlatır. Buna göre, cezai takibatlar usule ilişkin gerekçelerle sonlandırılmış olsa dahi şayet suçlu bulunma ve cezalandırılma tehlikesi devam ediyor ise, ilgili geçerli bir biçimde, bahsekonu ceza kanununun sonuçlarına doğrudan maruz kaldığı iddiasında; dolayısıyla AİHS’nin ihlali nedeniyle mağdur olduğu iddiasında bulunabilir (Bkz. bu meyanda, Bowman – Birleşik Krallık, 19 Şubat 1998 tarihli karar, paragraf 107). AİHM, mahkumiyeti en yüksek cezai yargı mercii tarafından onanan Fırat Dink’in evleviyetle (a fortiori) ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle mağdur olduğu iddiasında bulunma hakkına ölene kadar sahip olmaya devam ettiği kanaatindedir. Öte yandan, AİHM başvuranların şikayetlerinin ve mevcut davadaki özel koşulların AİHS’nin 10. maddesi çerçevesinde Devletin pozitif yükümlülüğünü devreye soktuğu kanaatindedir. İfade özgürlüğünün gerçek ve etkili bir biçimde kullanımı yalnızca Devletin her türlü müdahaleden imtina etme görevine bağlı değildir. Bu hakkın kullanımı bireyler arası ilişkilerde dahi pozitif koruma tedbirlerinin alınmasını gerekli kılar. Esasen, bazı durumlarda Devlet, ifade özgürlüğü hakkını gerçek kişilerden kaynaklanan ihlallere karşı da korumakla yükümlüdür (23144/93 no’lu Özgür Gündem – Türkiye başvurusu, 42-46. paragraflar, sözkonusu kararda AİHM, Devletin, bir gazeteye karşı yürütülen şiddet ve yıldırma kampanyasında mağdur olan gazeteyi, gazetecileri ve gazete personelini koruma ve soruşturma tedbirleri alma yükümlülüğü olduğunu beyan etmiştir; Devletin mesleki alanda ifade özgürlüğünü koruma yükümlülüğüne ilişkin olarak 39293/98 no’lu Fuentes Bobo – İspanya kararı 38. paragraf). Fırat Dink’in mağdur sıfatı üzerinde etki eden mevcut davadaki özel koşullara ilişkin AİHM ilk olarak, yürütülen cezai takibatın başvuranın ifadeleri nedeniyle Türklüklerine saldırıda bulunulduğunu ifade eden aşırı milliyetçi bir grubun üyelerinin şikayetinden kaynaklandığını gözlemlemektedir. Savcılık Fırat Dink aleyhinde bir ceza davası açtığında, Asliye Ceza Mahkemesi sözkonusu grupların üyelerine ceza davasında müdahil taraf olma imkânı tanımıştır. İkinci olarak, başvuranların da işaret ettiği üzere, Fırat Dink’in Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi uyarınca mahkum edilmesi onu kamuoyu nazarında ve özellikle de aşırı milliyetçi gruplar nezdinde Türk kökenli herkese hakaret eden biri gibi göstermiştir. Sonuç olarak, Fırat Dink’in katil zanlıları aşırı milliyetçi çevrelere mensuptur ve bu çevreler için konu son derece hassastır ve sözkonusu suç fiilinin hazırlandığı konusunda açıkça bilgilendirilmiş olan güvenlik güçleri suçun işlenmesini önleyecek nitelikte hiçbir tedbir almamışlardır. Bu açıklamalar ışığında, Fırat Dink hakkında verilen mahkûmiyet kararının Yargıtay tarafından onanması, başvuranı aşırı milliyetçi örgüt üyelerinin saldırılarından korumaya dönük önlemlerin alınmamasıyla birlikte ya da tek başına değerlendirildiğinde AİHS’nin 10. maddesinin 1. fıkrasıyla koruma altına alınan ifade özgürlüğü hakkını kullanmasına yönelik bir müdahale teşkil etmiştir. Yine aynı gerekçelere bağlı olarak, AİHM Hükümetin, AİHS’nin 10. maddesi bakımından Fırat Dink’in mağdur sıfatı taşımadığı yolundaki ön itirazını reddeder. AİHM aynı şekilde iç hukuk yollarının tüketilmediği yolundaki ön itirazı da reddeder. Bu değerlendirmeler ışığında AİHM, diğer başvuranların Fırat Dink hakkında verilen mahkûmiyet kararının AİHS’nin 10. maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlaline yol açtığını tespit ettirme noktasında meşru bir menfaati olduğu kanaatine varmıştır (bkz. mutatis mutandis, 28114/95 no’lu Dalban – Romanya başvurusu, 39. paragraf, 25 Ağustos 1987 tarihli Nölkenbokhoff - Almanya başvurusu, 32-33. paragraflar). Bu nedenle AİHM, Hükümetin Fırat Dink dışındaki başvuranların 2668/07 no’lu başvuruyu takip etme imkânı olmadığına ilişkin itirazını reddeder. 1. Müdahalenin haklı bir gerekçeye dayanıp dayanmadığı hakkında Bu türden bir müdahale, (Türklüğü aşağılama suçundan dolayı verilen mahkumiyet kararı) ilgilinin yaşamını korumak için gerekli tedbirlerin alınmamasıyla birlikte ya da tek başına değerlendirildiğinde, AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen koşulları karşılamadığı sürece AİHS’nin 10. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu itibarla, sözkonusu müdahalenin “yasayla öngörülmüş” olup olmadığını, sözkonusu 2. fıkra bakımından meşru bir amaç gözetip gözetmediğini ve “demokratik bir toplumda gerekli” olup olmadığını belirlemek gerekmektedir. a. “Yasayla öngörülme” Başvuranlar, Türk Ceza Kanunu’nda geçen Türklük kavramının kapsamının son derece geniş olduğunu ve ulusal hukuk düzeyinde erişilebilirlik ve öngörülebilirlikten uzak olduğunu iddia etmektedirler. Başvuranlar ayrıca, Yargıtay’ın Türklük kavramını etnik olarak Türk kökenli kişilerin değerlerinin tamamını içeren bir biçimde yorumladığını, bu yorumun Anayasa’da öngörülen Türk kavramıyla çelişki arz ettiğini, Anayasa’daki Türk ifadesinin etnik köken ya da din farkı gözetmeksizin bütün Türk vatandaşlarını kapsadığını öne sürmektedirler. Hükümet, sözkonusu suçun eski TCK’nın 159. maddesinde ve 2005 yılı Haziran ayında yürürlüğe giren mevcut TCK’nın 301. maddesinde açıkça öngörüldüğüne dikkat çekmektedir. Hükümete göre, deneyimli bir gazeteci olan Fırat Dink, TCK’nın sözkonusu maddesi uyarınca cezai takibata uğrayacağını makul bir düzeyde öngörebilecek durumda idi. AİHM, AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrası çerçevesinde “yasayla öngörülmüş” ifadesinin öncelikle cezai tedbirin iç hukukta bir temeli olması gerektiği anlamına geldiğini, ancak ilgili yasanın niteliğiyle de bağlantılı olduğunu hatırlatır. Bu ifade, yasanın ilgili kimse için erişilebilir nitelikte olmasını, böylelikle kendisi açısından sonuçlarını öngörebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle uyumlu olmasını gerekli kılar (bkz. bu meyanda, 24 Mayıs 1988 tarihli Müller ve diğerleri – İsviçre kararı 29. paragraf, 26 Nisan 1991 tarihli Ezelin – Fransa kararı 45. paragraf ve 25 Şubat 1992 tarihli Margareta ve Roger Anderson – İsveç kararı, 75. paragraf). Sözkonusu durumda birinci koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Sonuçta kimse uygulanan önlemlerin yasal bir temeli olup olmadığını sorgulamamaktadır: Şöyle ki, olayların geçtiği dönemde yürürlükte olan ve Türklüğü tahkir suçunu düzenleyen Yeni Ceza Kanunu’nun 301. maddesi, eski Ceza Kanunu’nun 159. maddesinin yerini almıştır. Bu durumda geriye oldukça geniş kapsamı olan Türklük kavramının, başvuranların öne sürdüğü gibi, sözkonusu hukuk normlarının öngörülebilirliği ve ulaşılabilirliğini azaltıp azaltmadığını bilmek kalıyor. Yargıtay eğer bu terimi yalnızca Türk etnik kökenli bireylerin ortak değer ve geleneklerini içeren bir terim olarak yorumlayacak olsaydı, Anayasadaki din ya da etnik köken ayrımı yapılmadan tüm vatandaşları kapsayan Türk tanımı ile ters düşmüş olacaktı. Mahkemeye göre başvuran Fırat Dink’in Ceza Kanunu’nun 301. maddesi çerçevesinde cezalandırılması öngörüsü ciddi tereddütler ortaya çıkmasına sebep olabilirdi. Buna rağmen Mahkeme müdahalenin gerekliliği konusunda ulaştığı sonuç bakımından (aşağıdaki 136. Paragraf) bu sorunun bu noktada kesin bir çözüme bağlanmasının zorunlu olmadığı hükmüne ulaşmıştır. b) “Meşru amaç” Hükümete göre anlaşmazlık konusu olan müdahale en azından kamu düzeninin korunması meşru amacını hedeflemekteydi. Başvuranlar hükümetin bu savını kabul etmemektedirler. AİHM’ye göre düşüncelerini açıklaması nedeniyle tehdit edilen gazeteci Fırat Dink’in yaşamının korunması konusundaki herhangi bir eksiklik hiçbir meşru sebebe dayanamaz. Buna rağmen Yargıtay’ın kararından anlaşılmaktadır ki, Türk yasa koyucu ve yargılama kurulları, Cumhuriyet kurumlarının saygınlığına gölge düşüren bir eleştirinin kamu düzeni için bir tehdit oluşturabileceği kanaatindedirler. Bu bağlamda ilgili aleyhinde açıklanan suçluluk hükmüne ilişkin olarak, devletin organlarının gözden düşürülmesinin önlenmesi amacının, başvuran tarafından şiddet kullanımına teşvik edici bir eylem olmaksızın kamu düzeninin korunması kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunda Mahkeme’nin ciddi tereddütleri bulunmaktadır. Yine de Mahkeme değerlendirmektedir ki bu konu müdahalenin gerekliliğinin incelenmesi ile yakından ilgilidir. c) ‘’Demokratik bir toplum için gereklilik’’ Geriye bu müdahalenin benzer amaçlara ulaşmak için gerekli olup olmadığını belirlemek kalıyor. i. Taraflar Başvuranlar Fırat Dink tarafından tartışma konusu makalelerinde ele alınan konuların, kamu yararını ilgilendiren konular olduğunu savunmaktadırlar. Onlara göre yargılama makamları, Fırat Dink’in bahse konu makalelerde yazdıklarının bütününü değerlendirmeli, kişiliğini ve bu kişinin her zaman Ermeni ve Türk toplumu arasında kurulacak dostane bir ilişkiden yana olduğunu göz önünde bulundurmalıydılar. Başvuranlara göre, Lozan Antlaşmasınca tanınmış bir azınlık grubuna mensup ünlü bir gazetecinin, bu azınlık grubunun üyelerinin kimlik sorunları üzerine fikir beyan etmesinden daha doğal bir şey olamazdı. Bir azınlık grubunun üyelerinin, günlük sorunlarını dile getirebileceği demokratik bir ortam yaratmak, devletin düşünce özgürlüğü konusundaki somut sorumluluklarından biri olmalıdır. Buna karşın Devlet organları, Türklüğü tahkir ithamıyla Fırat Dink’i yargılayarak ve mahkum ederek bu konuları tartışan azınlık grupları üyelerinin Devlet’in düşmanı olduğunu düşünen aşırı milliyetçi çevrelere bir mesaj göndermiş olacaklardı. Aşırı milliyetçi çevrelerce açık bir biçimde algılanan bu mesaj Fırat Dink’in katline yol açacaktı. Hükümete göre, başvuran tarafından bahsekonu makalelerde ele alınan konular bir nefret söylemi içermektedir ve yargı organlarınca Türklüğü aşağılayıcı, küçük düşürücü ve olduğundan farklı yansıtan nitelikte yazılar olarak değerlendirilmiştir. Dini ve etnik kökenler arasında ayrımcılığa vurgu yapan nefret söylemini kontrol altına almak zorlayıcı bir sosyal gereksinime karşılık gelmekte ve demokratik bir toplumda gerekli görülmektedir. Hükümet öte yandan, devletin düşünce özgürlüğü konusundaki sorumluluğunun, nefret söylemlerine ya da kamu düzenini tehdit eden eylemlere karşılık gelmediğini belirtmektedir. Tam tersine nefret söylemlerini kontrol altına almak ve bu tip söylemlerin mağdurlarını koruyacak mekanizmalar oluşturmanın devletin uluslararası anlaşmalardan ve özellikle de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin kararlarından kaynaklanan sorumlulukları arasında yer aldığının altını çizmektedir. ii. Genel İlkeler AİHM, düşünce özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temel taşlarından birini oluşturduğunu hatırlatmaktadır. 10. maddenin 2. paragrafına göre düşünce özgürlüğü, yalnızca usulünce toplanmış ya da zararsız ve önemsiz görülen bilgi ve düşünceleri değil aynı zamanda devletin ya da toplumun herhangi bir kesimini inciten, gücüne giden, endişelendiren bilgi ve düşünceleri de kapsamaktadır. (Prager ve Oberschlick, Avusturya, 26 Nisan 1995, &38, Seri A No: 313; Castells, İspanya, 23 Nisan 1992, &42, Seri A No:236; Handyside, Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976, &49, No: 24; Jersild, Danimarka, 23 Eylül 1994, &37, Seri A No:298). Basın, demokratik bir toplumda önemli bir rol oynamaktadır: Her ne kadar bazı sınırları aşmaması gerekse de, itibarın korunmasına önem vererek ve görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi basın mensubuna düşmektedir. (De Haes ve Gijsels, Belçika, 24 Şubat 1997, &37, Derleme 19971). Basın özgürlüğü aynı zamanda, belli bir dozda abartıya ve hatta provokasyona başvurmayı da içermektedir. (Prager ve Oberschlick, adıgeçen, &38). Genel bir biçimde, düşünce özgürlüğünün uygulanmasına getirilecek herhangi bir kısıtlama, ikna edici bir biçimde kurgulanmış olmalıdır. Kısacası, ulusal makamlar açısından uygulamada belli bir değerlendirme payı bulunmakla birlikte, öncelikli olarak bu kısıtlamayı meşru kılacak zorlayıcı bir sosyal gereklilik bulunup bulunmadığının değerlendirmesini yapmak gerekmektedir. Bu kısıtlama, bahsekonu durumda da olduğu gibi, basını ilgilendirdiğinde, ulusal değerlendirme alanı, demokratik toplumun basın özgürlüğünü sağlama ve koruma çıkarıyla kesişir. Aynı şekilde bu çıkar, 10. maddenin 2. paragrafının gerektirdiği gibi, kısıtlamanın hedeflenen meşru amaç ile orantılı olup olmadığının tespitinden ibaret olduğunda daha büyük bir önem arzetmektedir.(Fressoz ve Roire, Fransa (GC) No: 29183/95, &45, CEDH 1999-I). AİHM’nin görevi, bu kontrolü yaparken ulusal yargı kurullarını ikame etmek değil, 10. madde çerçevesinde, değerlendirme payları gereğince verdikleri kararları teyit etmektir. Bunun için Mahkeme, tartışma konusu müdahaleyi konunun bütününe bakarak, ulusal otoritelerce bahsekonu müdahalenin meşruiyetine ilişkin gösterilen sebeplerin yeterli ve yerinde olup olmadığını değerlendirmek durumundadır. (Bakınız önceki birçok başvuru arasında (inter alia) Goodwin, Birleşik Krallık, 27 Mart 1996, &40, Derleme 1996-II). Bunu yaparken Mahkeme, ulusal makamların 10. maddenin gereklerine uygun kuralları uyguladığına ve daha da ötesi olayların kabul edilebilir bir değerlendirmesi üzerine bu kuralları hayata geçirdiğine ikna olmalıdır. (Ceylan, Türkiye (GC), No:23556/94, &32, CEDH 1999-IV). iii. Olayların değerlendirilmesi ve genel ilkelerin bahse konu davaya uygulanışı Başvuran Fırat Dink’in tartışma konusu sözleri, Ermeni diasporasının kimlik sorunlarına ilişkin bir dizi makalenin bir kısmını oluşturmaktadır. Türkçe ve Ermenice olarak iki dilde çıkarılan bir gazetede yayımlanan bu dizi, Ermenilere, özellikle de 1915 olaylarına ilişkin tarihi olaylar üzerine kurgulanmış bir düşünceyi ve aynı zamanda diaspora üyelerine, kimliklerini yeniden tanımlamaları hususunda önerdiği çözümler bakımından, hem kullanılan terimler hem de içerik itibariyle, bir siyasi söylemi temsil etmektedir. AİHM öncelikle saptamaktadır ki, Yargıtay nezdinde Cumhuriyet Başsavcısının da iddianamesinde belirttiği gibi, başvurana ait bu makaleler dizisinin tamamının incelenmesinden açıkça ortaya çıkan sonuç, başvuranın zehir olarak tanımladığı kavramın, Ermeni halkındaki Türk algısı olduğu ve aynı zamanda Ermeni diasporasının 1915 olaylarının bir soykırımdan ibaret olduğunu Türklere kabul ettirme girişiminin takıntılı niteliğidir. Mahkeme tespit etmektedir ki Fırat Dink, bu takıntının Ermenilerin kendilerini sürekli kurban gibi hissetmelerine sebep olduğunu, Ermeni diasporası üyelerinin hayatlarını alt üst ettiğini ve kimliklerini sağlıklı temeller üzerine kurmalarını güçleştirdiğini savunmaktadır. AİHM, Hükümet tezinin aksine, bu saptamaların Türkleri hiç bir noktada hedef almadığı ve bir nefret söylemiyle bağdaşmadığı sonucuna ulaşmaktadır. AİHM, Yargıtay’ın başka bir sonuca daha ulaştığını gözlemlemektedir. Bu sonuca göre, Fırat Dink tarafından kullanılan zehir terimi Türk kanını tanımlamaktadır. Yargıtay bu sonuca, başvuranın diğer bazı saptamalarından da yola çıkarak ulaşmaktadır: Fırat Dink aynı zamanda, Türk-Ermeni ilişkilerine ilişkin analizinde paranoya ve travmatizm gibi terimleri kullanmıştır. Aynı zamanda, herkesi vicdanıyla baş başa bırakmak için zamanın çok erken olmadığını; gerçeği kabul edip etmemenin her bireyin öncelikli olarak kendi vicdanıyla alakalı olduğunu; bunun kökenini kendi insan kimliğimizde ve ortak insani değerlerimizde bulacağımızı belirtmektedir. Bu açıklamalardan yola çıkarak Yargıtay’ın nasıl Fırat Dink’in Türklüğe hakaret ettiği sonuca ulaştığını görmek amacıyla, AİHM, Yargıtay’ın bu son ifadeyi nasıl yorumladığını inceleyecektir. Yargıtay’a göre Türklük kavramı Devlet’in kurucu unsurlarından birine, insan unsuruna yani Türk milletine karşılık gelmektedir. Sonuç olarak Türklük kavramı insani, dini ve tarihi değerlerin ve aynı zamanda milli dil, ulusal duygu ve geleneklerin bütününden oluşan milli ve manevi değerlere karşılık gelmektedir. AİHM’ye göre, Yargıtay’ın Türklük kavramını bahse konu olayda yorumlayış biçimi, Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinin (ya da eski Ceza Kanunu’nun 159. maddesi) korumaya çalıştığı çıkarlar bakımından iki sonuç doğurmuştur. İlk olarak, Devlet’in kurucu unsurlarından olan Türk milleti kavramıyla ilişkilendirilerek, Türklük kavramı Devlet’in birebir kendisiyle, Hükümeti tarafından yürütülen somut politikalarla ve kurumlarının eylemleriyle özdeşleştirilmiştir. İkinci olarak ise Türklük kavramını Türklüğün geleneksel dini, tarihi ve dilsel aidiyet kavramlarıyla sınırlayarak Yargıtay, tüm uluslararası anlaşmalarca tanınmış ya da tanınmamış dini, dilsel ya da etnik azınlık gruplarını Türklük tanımının dışında bırakmıştır. AİHM’ye göre bu şekilde bir yorumla, Türklük ya da Türk milleti kavramları Yargıtay açısından, devletin kurumlarının belli bir konudaki, Ermeni azınlığın kimlik sorunu, somut politikasının sembollerine dönüşmektedir. Bu durumda, bu politikaya ya da bir başka deyişle bu konudaki resmi teze karşı yapılan her eleştiri Türklük kavramı ya da Türk milletine karşı küçümseyici, aşağılayıcı, ve olduğundan farklı gösterir nitelikte bir saldırı olarak algılanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu gözlemler ışığında AİHM, sözkonusu başvuruda, Yargıtay’ın başvuranı, sözleri nedeniyle suçlu ilan ederek, Devlet’in 1915 olaylarının soykırım olarak kabul edilmesine karşı çıkan kurumlarını eleştiri konusu yapması nedeniyle, dolaylı yoldan cezalandırdığı tespitine ulaşmaktadır. AİHM yine de hatırlatmaktadır ki, AİHS’nin 10/2 maddesi siyasi söylem ya da kamu yararı konularında düşünce özgürlüğünün kısıtlanmasına hemen hiç mahal vermemektedir. (Wingrove, Birleşik Krallık, 25 Kasım 1996, &58 Derleme 1996-V, ve Seher Karataş, Türkiye, No:33179/96, &37, 9 Temmuz 2002). Üstelik, kabul edilebilir eleştirinin sınırları, sıradan bir şahıs ya da bir siyaset adamındansa Hükümete karşı olma durumunda daha geniştir. Öte yandan, Hükümetin işgal ettiği hakim konum onu, özellikle de muhaliflerinin yersiz eleştirilerine karşı kullanabileceği farklı araçlar olduğu durumlarda, yasal cezalandırma yolunu kullanmaktan alıkoyar. (Incal, Türkiye, 9 Haziran 1998, &54, Derleme 1998-IV). Sonuç olarak, tartışma konusu sözlerin bir bireye, Devlet’in bir temsilcisine ya da toplumun belli bir kesimine karşı şiddet kullanımını teşvik edici karakterinin bulunduğu durumlarda, ulusal makamların düşünce özgürlüğünün kısıtlanmasının gerekliliğinin incelenmesi konusunda daha geniş bir hareket alanı bulunmaktadır. (Ceylan, daha önce adıgeçen, &34). AİHM bununla birlikte gözlemlemektedir ki, sözkonusu makale dizisi, bütününe bakıldığında ne şiddet kullanımını teşvik etmekte, ne de insanları silahlı mücadele ya da ayaklanmaya yönlendirmektedir ki bu, Mahkeme açısından göz önünde bulundurulacak temel unsurdur. Her ne kadar belirleyici bir unsur olmasa da, AİHM aynı zamanda, Fırat Dink’in gazeteci kimliğini ve iki dilde Türkçe ve Ermenice olarak yayımlanan ve Ermeni azınlığa ilişkin sorunları ele alan bir gazetenin yazı işleri müdürü olması sıfatıyla Türk siyasi yaşamındaki rolünü de göz önünde bulundurmaktadır. Fırat Dink, 1915 olaylarının inkârı olarak gördüğü tavra karşı hıncını dile getirdiğinde, demokratik bir toplumda tartışmasız bir biçimde kamu yararını oluşturan görüş ve düşüncelerini iletmektedir. AİHM’ye göre, belli bir önemi haiz tarihi olaylar üzerine kurulu tartışmaların gerçekleştiği böyle bir toplumda, bu tartışmaların özgürce yapılabilmesi öncelikli unsurlardan biridir. (Bakınız mutatis mutandis, Giniewski, Fransa, No: 64016/00, &51, CEDH 2006-I). AİHM diğer yandan, bir noktanın daha altını çizme şansını bulmaktadır: tarihi gerçeklerin araştırılması, düşünce özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır ve halen devam etmekte olan bir kamuoyu tartışmasından kaynaklanan tarihi bir sorun hakkında Mahkeme hüküm vermek durumunda değildir. (Bakınız, mutatis mutandis, Chauvy vd., Fransa, No:64915/01, &69, CEDH 2004-VI). Üstelik AİHM’ye göre, Fırat Dink tarafından kaleme alınan makaleler, hiçbir saldırgan, hakaret barındıran karakter taşımamakta ve kitleleri herhangi bir nefret ya da saygısızlığa teşvik etmemektedir. Bundan şu sonuç çıkmaktadır ki Fırat Dink’i Türklüğü aşağılamaktan suçlu bulmak, demokratik bir toplumda düşünce özgürlüğüne müdahalenin gerekliliğini teyit eden temel unsurlardan biri olan hiçbir zorlayıcı sosyal gereksinime karşılık gelmemektedir. iv. Devletin Pozitif Yükümlülükleri Fırat Dink için verilen suçluluk hükmünün, onun aşırı milliyetçi gruplara hedef gösterilmesine ve sonunda da cinayete kurban gitmesine sebep olduğunu düşünen diğer başvuranların şikayetlerine cevaben AİHM, Devlet’in düşünce özgürlüğüne ilişkin pozitif yükümlülükleri hakkındaki değerlendirmelerini yinelemektedir (yukarıda yer alan paragraf 106). Mahkeme aynı zamanda değerlendirmektedir ki, konuya ilişkin pozitif yükümlülükler, diğerleri arasında, devletlerin yazar ve gazeteciler için etkin bir koruma sistemi oluşturarak, ilgili tüm şahısların görüş ve düşüncelerini, bunlar her ne kadar resmi otorite ya da kamuoyunun önemli bir kesimi tarafından savunulanların aksine olsa ya da bahse konu kesimler için kışkırtıcı ya da incitici nitelikte olsa da, korkusuzca açıklamalarına olanak tanıyan, bunların kamuoyu tartışmalarına katılımını kolaylaştıran bir ortam yaratmalarını gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda, AİHM başvuran Fırat Dink’in mağdur olma niteliğini etkileyen özel koşullara ilişkin yukarıdaki 107. Paragrafta açıklanan tespitlerini yinelemektedir. Mahkemeye göre bu koşullarda, güvenlik güçlerinin görevi olan Fırat Dink’in yaşamını aşırı milliyetçi gruplar tarafından yapılabilecek bir saldırıya karşı koruma konusundaki eksiklik (yukarıda yer alan paragraf 75), hiçbir zorlayıcı sosyal gereksinim olmadan yargılama kurullarınca verilen suçluluk hükmü (yukarıda yer alan paragraf 136) ile birlikte değerlendirildiğinde, Hükümet açısından bu başvuranın düşünce özgürlüğünün korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri bakımından bir kusur oluşturmaktadır. v. Fırat Dink’in düşünce özgürlüğüne ilişkin sonuç Bu değerlendirmeler ışığında, Mahkemeye göre, yargılama kurulları tarafından Fırat Dink hakkında verilen suçluluk hükmünün onaylanması, tecrit edilmesi ve aşırı milliyetçi militanlar tarafından yapılabilecek ölümcül bir saldırıya karşı koruyucu önlemler konusundaki eksiklik, başvuranın düşünce özgürlüğü hakkına yersiz bir müdahale oluşturmaktadır. Sonuç olarak AİHS’nin 10. maddesi ihlal edilmiştir. AİHM kendisine sunulan argümanlar ve AİHS’nin 10. maddesi hakkında varmış olduğu sonuç ışığında, AİHS’nin 6,7 ve 14. maddelerinin ayrıca incelenmesini gerektirecek sorunları ortaya koymadığına itibar etmektedir. III. AİHS’NİN 2. MADDESİYLE BAĞLANTILI OLARAK 13. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde bu şikayetin mesnetten yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir. AİHM bu hükmün Sözleşmeye dayalı savunulabilir bir şikayetin içeriğinin ulusal düzeyde etkili bir biçimde incelenmesine mahal verecek bir başvuruyu öngördüğünü hatırlatır (Bkz. Z-vd.-Birleşik Krallık no: 29392/95). Bu maddenin amacı AİHM önünde yapılacak bir başvuru ile uluslararası mekanizmayı harekete geçirmeden evvel, AİHS ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin ihlaline karşı ulusal çerçevede meşru sayılabilecek gerekli araçlara başvurmayı sağlamaktır (Bkz. Kudla-Polonya no: 30210/96). AİHS’nin 2. maddesi hakkındaki şikayetlere ilişkin davalarda 13. madde etkili bir başvuru ve bir telafi yoluna gidilmesinin yanı sıra sorumlu kimselerin kimliklerinin tespit edilerek cezalandırılmalarının sağlanmasına ve soruşturma sürecine mağdurun ailesinin de aktif bir şekilde katılımını gözetecek derinlemesine bir soruşturmanın yürütülmesi zorunluluğunu da ihtiva eder. Bu açıdan ele alındığında, 13. maddesinin gereklilikleri 2. madde ile öngörülen etkili bir soruşturma sürdürme usulü yükümlülüğünden ayrılır (Bkz. sözü edilen Kaya). Bir başvuran şikayet konusu olaylarla ilgili sorumluların tespitini sağlayamaz, netice itibarıyla hukuki ve idari mahkemeler nezdindeki ceza davalarına müdahil olarak katılamaz ve uygun bir tazminat elde edemezse AİHM bunu etkili bir başvuru olarak değerlendirmemektedir. Başka bir ifadeyle, ceza soruşturması ve başvuranların hukuki düzen içinde başvurularını yapmaları arasında somut usuli bir bağ mevcuttur (Bkz. sözü edilen Öneryıldız kararı). AİHS’nin 2. maddesi hakkındaki şikayetlerle ilgili AİHM’nin tespitleri dikkate alındığında, bunun AİHS’nin 13. maddesi gereğince «savunulabilir» bir yapıda olmadığı kanaatine varmaktadır. Başvuranların sorumlu kimselerin kimliklerinin tespit edilerek cezalandırılmalarını sağlayacak ve soruşturma sürecine ailenin de aktif bir şekilde katılımına olanak tanıyacak yetkilerinin olması gerekirdi. IV. AİHS’NİN 41. MADDESİ’NİN UYGULANMASI HAKKINDA A. Tazminat Başvuranlar Fırat Dink’in düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlal edilmesi dolayısıyla maruz kaldığı manevi zarar için 500.000 Euro ve yaşam hakkı korunmadığı için 500.000 Euro talep etmektedir. Başvuranlar ayrıca bütün aile fertlerinin Fırat Dink’in bütün hayatı boyunca vermiş olduğu mücadelenin aksine kamuoyuna Türklerin düşmanı ve yabancı düşmanı faili olarak gösteren ve Fırat Dink’i suçlu bulan hüküm ile derinden sarsıldığını ifade etmektedirler. Hükümet öne sürülen bu meblağları aşırı ve dayanaktan nitelendirmektedir. yoksun olarak AİHM, yetkililerin daha önceden bilgi sahibi olmalarına karşın ve AİHS’nin 2. maddesinin esasına aykırı olarak aşırı milliyetçi grupların kaçınılmaz saldırısına karşı Fırat Dink’in hayatını yeterince koruyamadıkları, AİHS’nin 2. maddesinin usule ilişkin yükümlülüğüne ve 13. maddeye karşın Fırat Dink’in hayatının korunmasından sorumlu görevlilerin ihmalkârlıklarına karşı etkili bir soruşturma ve başvuru imkânı tanımadıkları ve Fırat Dink’i Türklüğü aşağılamak suçuyla verilen hükmün onanması ve aşırı milliyetçi şahısların düzenlemiş oldukları saldırı karşısında adı geçeni koruyacak tedbirlerin alınmaması kararıyla birlikte veyahut bundan ayrı olarak AİHS’nin 10. maddesine aykırı ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna vardığını anımsatır. Mevcut davanın koşullarında AİHM, başvuranlar Rahil Dink, Delal Dink, Arat Dink ve Sera Dink’e ortaklaşa 100.000 Euro ödenmesine hükmetmiş, ayrıca başvuran Hasrof Dink’e 5.000 Euro verilmesini kararlaştırmıştır. B. Yargılama masraf ve giderleri Başvuranlar avukatlık giderleri ile ilgili iç hukuktaki mahkemelerde 255 saate karşılık gelen ve AİHM önündeki beş duruşma için temsil gideri olarak 84.150 Euro talep etmektedir. Başvuranlar bu amaçla çeşitli masraflar için kanıtlayıcı belgelerle birlikte 3.595 Euro talep etmektedir. Başvuranlar avukatları ile yapmış oldukları sözleşme gereğince AİHM’nin başvuranlara ödeyeceği tazminatın % 15’ine karşılık gelen meblağın yasal temsilcilerine verileceğini belirtmektedir. Hükümet temsil giderlerine ilişkin bu meblağları aşırı ve usulsüz olarak nitelendirmekte ve İstanbul Barosu’nun avukatlık ücret tarifesinin dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir. AİHM’nin yerleşik içtihadına göre bir başvuran gerçekliğini, gerekliğini kanıtladığı makul miktarlardaki yargı giderlerini elde edebilir. AİHM sunulan belgeler ve sözü edilen kıstaslar ışığında başvuranlara tüm yargılama giderleri için toplam 28.595 Euro ödenmesini kararlaştırmaktadır. C. Gecikme faizi Gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı orana üç puanlık bir artış eklenecektir. BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM, OYBİRLİĞİYLE, 1.Hükümetin ön itirazlarının esasa birleştirilmesine ve reddine; 2. Başvuruların kabuledilebilir olduğuna; 3. AİHS’nin 2. maddesinin esas bakımından ihlal edildiğine; 4. AİHS’nin 2. maddesinin usul bakımından ihlal edildiğine; 5. AİHS’nin 10. maddesinin ihlal edildiğine; 6. AİHS’nin 2. maddesiyle bağlantılı olarak 13. maddesinin ihlal edildiğine; 7. AİHS’nin 6,7 ve 14. maddeleri hakkındaki şikayetlerin ayrıca incelenmesine gerek olmadığına; 8. a) AİHS’nin 44/2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutularak ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden TL’ ye çevrilmek üzere, Savunmacı Devlet tarafından; i. başvuranlar Rahil Dink, Delal Dink, Arat Dink ve Sera Dink’e ortaklaşa 100.000 (yüz bin) Euro manevi tazminat ve başvuran Hasrof Dink’e 5.000 (beş bin) Euro manevi tazminat ödenmesine; ii. yargılama masraf ve giderleri için başvuranlara ortaklaşa 28.595 (yirmi sekiz bin beş yüz doksan beş) Euro ödenmesine; b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına; 9. Adil tatmine ilişkin diğer tüm taleplerin reddine; KARAR VERMİŞTİR. İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM’nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3. paragraflarına uygun olarak 14 Eylül 2010 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir. Mevcut karar ekinde AİHS’nin 45/2 maddesi ve İçtüzüğün 74/2 maddesi uyarınca Yargıç Sajo’nun ayrı oy görüşüne katılan Yargıç Tsotsoria’nin görüşü yer almaktadır. —— • —— Tebliğler Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından: SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ MADDE 1 − 25/3/2010 tarihli ve 27532 sayılı 1. Mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği” nin (SUT) “Tıbbi Malzeme Katılım Payı” başlıklı 3.2.3 numaralı maddesinde aşağıda belirtilen düzenlemeler yapılmıştır. a) Birinci fıkrasının a) bendindeki “Gözlük cam ve çerçeveleri,” ibaresi “Görmeye yardımcı tıbbi malzemeler,” olarak değiştirilmiştir. b) Üçüncü fıkrasındaki “Gözlük cam ve çerçevelerine” ibaresi “Görmeye yardımcı tıbbi malzemelere” olarak değiştirilmiştir. MADDE 2 − SUT’un “Kurum ile sözleşmeli resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında yapılacak diş tedavileri” başlıklı 4.5.1.A numaralı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası madde metninden çıkarılmış ve birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümleler eklenmiştir. “Protez tedavilerinde ayrıca döküm işçilik ücreti ödenmez. Protez ücretlerine her türlü malzeme, döküm işçilik ücretleri dâhil olduğundan sağlık kurum veya kuruluşlarınca temin edilmesi zorunlu olup, hastalar tarafından temin edilmesi halinde fatura tutarı hastaya ödenerek sağlık kurum veya kuruluşunun alacağından mahsup edilir.” MADDE 3 − SUT’un “Kemik İliği Nakli” başlıklı 4.5.2.B-1 numaralı maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “(HLA A, B, C, DR, DQ düşük çözünürlük ve HLA DR, HLA C, HLA DQ yüksek çözünürlükte)” ibaresi “(HLA A, B, C, DR, DQ)” şeklinde değiştirilmiştir. MADDE 4 − SUT’un “Hiperbarik oksijen tedavisi” başlıklı 4.5.4.B numaralı maddesinde aşağıda belirtilen düzenlemeler yapılmıştır. a) Üçüncü fıkranın ikinci cümlesinde yer alan “ilk raporu düzenleyen sağlık hizmeti sunucusunca” ibaresi çıkarılmış ve aşağıdaki cümleler, fıkranın son cümlesinden sonra gelmek üzere fıkraya eklenmiştir. “Maksimum toplam seans sayısı; aynı tanı ve aynı lokalizasyonda (baş, gövde, sol alt ekstremite, sol üst esktremite, sağ alt ekstremite, sağ üst ekstremite) bir yıl için geçerlidir. Sekestrektomi, minör amputasyon, majör amputasyon durumu yeni vaka gibi değerlendirilir. Dördüncü fıkrada sayılan acil durumlar için maksimum toplam seans sayısı; her bir atak (vaka) için geçerlidir.” b) Dördüncü ve dokuzuncu fıkralar aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “(4) Acil durumlarda (dekompresyon hastalığı, hava veya gaz embolisi, karbon monoksit veya siyanit zehirlenmesi, anoksik/hipoksik ensefalopati, akut duman inhalasyonu, gazlı gangren, kompartman sendromu, santral retinal arter tıkanıklığı ve nekrotizan yumuşak doku enfeksiyonunda) bu durumun tedaviyi yapan hekim tarafından imzalanmış bir belge ile belgelendirilmesi şartıyla sağlık kurulu raporu aranmaz. Ancak acil durumlar için “İlk sevkte seans sayısı” sütununda yer alan seans sayılarının aşılması halinde ikinci veya üçüncü basamak sağlık kurumları tarafından sağlık kurulu raporu düzenlenecektir. (9) Ani işitme kaybında HBO tedavi bedelinin ödenebilmesi için, tanı konulmasını takiben bir ay içinde HBO tedavisine başlanmış olması gerekmektedir. Bu hastalarda on seansta bir odyolojik test yapılır. 20 nci seans sonunda saf ses ortalamasında 20 dB’lik bir düzelme yoksa tedavi bedelleri daha sonraki seanslar için ödenmez. Her “ani işitme kaybı atağı” ayrı olarak değerlendirilir.” c) Sekizinci fıkrasının ikinci cümlesine “ancak” ibaresinden sonra gelmek üzere “ani işitme kaybı ve” ibaresi eklenmiştir. ç) Onüçüncü fıkrada yer alan tablodaki “ani işitme kaybı” ibaresinin karşısındaki “10” ibaresi “20” olarak değiştirilmiştir. MADDE 5 − SUT’un “Fizik tedavi ve rehabilitasyon işlemlerinin faturalandırılması” başlıklı 4.5.4.F-2 numaralı maddesinin ikinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır. MADDE 6 − SUT’un “Yoğun bakım tedavisi” başlıklı 4.5.4.H numaralı maddesinin altıncı fıkrasının başına “Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığından temin edilen Botulismus Polivalan Antiserumu (Tip A, B ve E),” ibaresi eklenmiştir. MADDE 7 − SUT’un “Tıbbi Malzeme Temin Esasları” başlıklı 7.1 numaralı maddesinin yedinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Ancak SUT eki EK-5/A-1 listesinde yer alan tıbbi malzemelerin 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabii olan resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında kullanılması halinde (inceleme, soruşturma, denetim gibi haller hariç) barkod numara belgesinin ibrazı zorunlu değildir.” MADDE 8 – SUT’un “Hasta alt bezi” başlıklı 7.3.2 numaralı maddesinde aşağıda belirtilen düzenlemeler yapılmıştır. a) İkinci fıkradaki “aranmaz” ibaresi “aranır” şeklinde değiştirilmiştir. b) Aşağıdaki fıkralar dördüncü, beşinci ve altıncı fıkralar olarak ilave edilmiştir. “(4) İdrar inkontinansı ve gaita inkontinansı olan hastalara hasta alt bezi ve kendinden jelli sonda fatura edilmesi halinde bedeli Kurumca karşılanır. (5) Sadece idrar inkontinansı olan hasta alt bezi kullanan hastalara kendinden jelli sonda fatura edilmesi halinde, kendinden jelli sondanın bedeli Kurumca karşılanmaz. (6) Sağlık kurulu raporunda; kolostomili hastalarda idrar inkontinansı, ürostomili hastalarda gaita inkontinansı olduğunun belirtilmesi halinde hasta alt bezinin bedeli Kurumca karşılanır.” MADDE 9 − SUT’un “Kurumca iade alınan tıbbi malzemeler” başlıklı 7.3.12. numaralı maddesinin ikinci fıkrasının “c) Nebulizatör, ç) Aspiratör, g) Tekerlekli sandalye, ı) Enürezis alarm cihazı” bentleri metinden çıkartılmıştır. MADDE 10 − SUT’un “Lenf ödem kompresyon cihazları” başlıklı 7.3.12.H numaralı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Heyet raporu ekinde lenfödemli hastaların, flebolenfödem ya da ileri evre (C4-6) kronik venöz hastalık venöz yetmezliğe bağlı durumlarda venöz sistem doppler ultrasonografi raporu ekte olmalıdır. Hastaların karşılaştırmalı her iki ekstremite fotoğrafları da rapora eklenmelidir.” MADDE 11 − SUT’un “Lenf ödem bası giysileri” başlıklı 7.3.18. numaralı maddesinin üçüncü ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “(3) Heyet raporu ekinde; lenf diseksiyonuna bağlı lenf ödemlerde ameliyat olduğunu belgeleyen epikriz olmalıdır. (5) Rapor geçerlilik süresi sekonder lenfödemlerde bir yıl, primer lenfödemlerde iki yıldır.” MADDE 12 − SUT’un “Diş tedavisi” başlıklı 7.3.27 numaralı maddesinin a) bendinde yer alan “reçete edilmesi halinde” ibaresi çıkarılmıştır. MADDE 13 − SUT eki “Protez ve Ortez Listesi” nde (EK-5/C) “220740” ve “220770” kodları ile yer alan “Nebülizatör” ve “Ev Tipi Aspiratör” isimli malzemelerin “Yenilenme süresi” bölümlerine “1 Defa” ibaresi eklenmiştir. MADDE 14 − SUT’un “Diş Tedavileri Puan Listesi” nde (EK-7) yapılan değişiklikler aşağıda belirtilmiştir. a) “404.041”, “404.042”, “404.043”, “405.310”, “405.320”, “405.330” kodlu işlemler listeden çıkarılmıştır. b) İşlem puanları yeniden belirlenen işlemler bu Tebliğ ekinde yer alan (1) numaralı listede belirtilmiştir. MADDE 15 − Bu Tebliğ’in, a) 2 nci, 4 üncü ve 14 üncü maddeleri 1/1/2011 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, b) 3 üncü maddesi 1/4/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, c) 5 inci maddesi 11/11/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, ç) 12 nci ve 13 üncü maddeleri 4/12/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, d) Diğer hükümleri yayımı tarihinde, yürürlüğe girer. MADDE 16 – Bu Tebliğ hükümlerini Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı yürütür. KODU 404.030 404.040 404.170 404.180 404.181 404.210 404.220 404.280 404.300 404.320 404.330 404.360 404.370 404.380 404.400 404.420 İŞLEM ADI AÇIKLAMALAR Tam protez (metal kaideli-tek çene) Bölümlü protez (metal kaideli, tek çene) Tek parça döküm kron Venner kron (akrilik) Venner kron (seramik) Teleskop primer kron-kopingli Maryland (andheziv) köprü Damak yarığı protezi (over-denture) Velum uzantılı konuşma apereyi Basit çene defektlerine protetik tedavi Komplike çene defektlerine protetik tdv Hassas tutuculu kronlar Periodontal protez (hareketli,tek çene) Periodontal protez (sabit-her üye için) İmplant üstü kron köprü (üye başına) İmplant üstü bölümlü protez Liste 1 İŞLEM PUANI 326,31 326,31 110,35 110,35 144,08 96,86 81,69 157,67 144,18 142,50 182,97 110,35 162,73 73,25 112,04 326,31 [R.G. 06 Ocak 2011 – 27807] —— • —— Maliye Bakanlığından : VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ (SIRA NO: 403) 1. Giriş: Bakanlığımız, bilgi ve iletişim teknolojilerinde son yıllarda yaşanan gelişmelere bağlı olarak, mükelleflerden elektronik ortamda bazı beyanname, bildirim ve formlar almaktadır. Bu suretle işlemlerin hızlı ve etkin bir şekilde yürütülerek kaliteli hizmet sunulması ve mükelleflerin vergisel uyumlarının artırılması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, Bakanlığımızca yürütülen çalışmaların geliştirilmesi amacı ile bilanço esasına göre defter tutan mükellefler tarafından 2010 yılı ve müteakip dönemler için elektronik ortamda bildirilecek olan “Kesin Mizan Bildirimi”nin gönderilmesinde uygulanacak usul ve esaslar bu Tebliğin konusunu oluşturmaktadır. 2. Yetki: 213 sayılı Vergi Usul Kanununun1 (V.U.K) “Bilgi Verme” başlığını taşıyan 148 inci maddesinde “Kamu idare ve müesseseleri, mükellefler veya mükelleflerle muamelede bulunan diğer gerçek ve tüzelkişiler, Maliye Bakanlığının veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların isteyecekleri bilgileri vermeye mecburdurlar.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanunun 149 uncu maddesinde ise “Kamu idare ve müesseseleri (Kamu hizmeti ifa eden kurum ve kuruluşlar dahil) ile gerçek ve tüzelkişiler vergilendirmeye ilişkin olaylarla ilgili olarak Maliye ve Gümrük Bakanlığı ve vergi dairesince kendilerinden yazı ile istenecek bilgileri belli fasılalarla ve devamlı olarak yazı ile vermeye mecburdurlar.” hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu Kanunun 5228 sayılı Kanunun2 8 inci maddesiyle değişik mükerrer 257 nci maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendine göre Maliye Bakanlığı; "Bu Kanunun 149 uncu maddesine göre devamlı bilgi vermek zorunda olanlardan istenilen bilgiler ile vergi beyannameleri ve bildirimlerin, şifre, elektronik imza veya diğer güvenlik araçları konulmak suretiyle İnternet de dâhil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında verilmesi, beyanname ve bildirimlerin yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişiler aracı kılınarak gönderilmesi hususlarında izin vermeye veya zorunluluk getirmeye, beyanname, bildirim ve bilgilerin aktarımında uyulacak format ve standartlar ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları tespit etmeye, bu zorunluluğu beyanname, bildirim veya bilgi çeşitleri, mükellef grupları ve faaliyet konuları itibarıyla ayrı ayrı uygulatmaya" yetkili olduğu hükme bağlanmıştır. V.U.K’nun yukarıda belirtilen maddeleri ile Bakanlığımıza verilen yetkiye dayanılarak, bilanço esasına tabi mükelleflere 2010 yılı ve takip eden dönemler için elektronik ortamda kesin mizan bildirimi verme zorunluluğu getirilmiştir. Bildirim zorunluluğu getirilen mükelleflerin kapsamı, bildirimin şekli, dönemi ve zamanı, gönderilmesi ve diğer hususlara ilişkin açıklamalara tebliğin izleyen bölümlerinde yer verilmiştir. 3. Bildirim Verme Zorunluluğu Getirilen Mükellefler: 3.1. Bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükellefleri ile kurumlar vergisi mükellefleri elektronik ortamda kesin mizan bildirimi vermek zorundadırlar. 3.2. Ancak bilanço esasına göre defter tutmakla beraber faaliyet konuları itibariyle farklı muhasebe tekniğini kullanmak durumunda bulunan; a. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun3 2 nci maddesinde sayılan mükellefler, b. 226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu4 hükümlerine göre faaliyette bulunan finansal kiralama ve faktoring şirketleri, c. 30.09.1983 tarih ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname5 kapsamında yer alan Finansman Şirketleri, d. 5684 sayılı Sigortacılık Kanununa6 göre kurulan ve faaliyette bulunan sigorta şirketleri, e. Sermaye Piyasası mevzuatı gereği faaliyette bulunan Menkul Kıymet Yatırım Fonları, Yatırım Ortaklıkları ve Aracı Kurumlar, f. 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu7 kapsamındaki Emeklilik Yatırım Fonları ile Emeklilik Şirketleri, “Kesin Mizan Bildirimi” verme yükümlülüğüne tabi değildirler. 3.3. Gelir ve kurumlar vergisinden muaf olanlar kesin mizan bildirimi vermeyeceklerdir. 4. Bildirimin Şekli: 4.1. Elektronik ortamda gönderilecek kesin mizanların bu Tebliğ ekinde yer alan “Kesin Mizan Bildirim Formatı”na ve aşağıda yapılan açıklamalara uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. 42. Tebliğin üçüncü bölümünde kesin mizan bildirimi verme zorunluluğu getirilen ve 2 Sıra Numaralı Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği8 doğrultusunda serbest olarak açılan üçlü kod defteri kebir hesaplarını kullanan mükelleflerin kesin mizan bildirimlerini bu Tebliğ ekinde yer alan standart formata uygun olarak elektronik ortamda göndermeleri gerekmektedir. Bu mükelleflerin bildirimlerini kesin mizan standart formatına uygun şekilde göndermeleri için serbest olarak açtıkları üçlü kod defteri kebir hesaplarını, hesap planında yer aldığı hesap grubunun altında düzenlenen “Diğer ……. Hesabı” bulunması halinde bu hesaba aktarmaları, bu hesabın bulunmaması halinde ise aynı hesap grubunun altında uygun olan başka bir hesaba aktarmaları gerekmektedir. Mükellefler bu aktarma işlemini muhasebe kayıtları yapmadan sadece kesin mizan düzenlerken dikkate alacaklardır. 4.3. “Tekli” ya da “ikili” kod defteri kebir hesap gruplarının hiçbirine kesin mizan bildiriminde yer verilmeyecektir. 4.4. Kullanılmayan hesaplar bildirimde boş bırakılacak sıfır yazılmayacaktır. 5. Bildirimin Dönemi ve Verilme Zamanı: 5.1. Bildirim verme yükümlülüğü getirilen gelir vergisi mükellefleri bildirimlerini 1 Mart -31 Mart tarihleri arasında, kurumlar vergisi mükellefleri ise bildirimlerini 1 Nisan – 30 Nisan tarihleri arasında elektronik ortamda vereceklerdir. Özel hesap dönemine tabi olan mükellefler bildirimlerini kendi gelir veya kurumlar vergisi beyannamelerinin verilme süresi içinde vermek zorundadırlar. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu9 hükümlerine göre tasfiyeye girmiş kurumların her bağımsız tasfiye dönemine ait kesin mizan bildirimleri, bu kurumların tasfiye memurlarınca tasfiye beyannamesinin verilme süresi içinde verilecektir. Birleşme halinde, münfesih kurum veya kurumlara ait bildirimler bu kurumların fesih oldukları tarihteki kanuni temsilcileri tarafından birleşme beyannamesinin verilme süresi içinde verilir. Devir halinde ise, münfesih kurumun o dönemdeki faaliyetlerine ilişkin bildirimler, münfesih kurumun unvanı ve vergi kimlik numarası yazılmak suretiyle devir alan kurum tarafından münfesih kurumun son bağlı olduğu vergi dairesine devir beyannamesini verme süresi içinde verilecektir. Kurumlar Vergisi Kanununun 19 uncu maddesi uyarınca gerçekleştirilen tam bölünmelerde, münfesih kurumun bölünmenin gerçekleştiği dönemdeki faaliyetlerine ilişkin bildirim, münfesih kurumun varlıklarını devralan kurumlardan müteselsil sorumluluk kapsamında herhangi biri tarafından bölünme işlemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresi içinde yapılacaktır. Mükellefiyetin sona ermesi halinde bildirimler, mükellefin en son bağlı bulunduğu vergi dairesine kanunlarında yazılı beyanname verme süresi içinde verilecektir. 5.2. Bildirimlerin elektronik ortamda verilmesinde, bildirimlerin verilmiş sayılabilmesi için onaylama işleminin yapılması şarttır. Onaylama işlemi en geç, bildirimlerin verilmesi gereken ayın son günü saat 24.00’e kadar tamamlanmalıdır. 5.3. Bildirimlerin elektronik ortamda gönderilmesi zorunlu olduğundan vergi daireleri kâğıt ortamında verilen (elden veya posta ile) bildirimleri hiçbir şekilde kabul etmeyecektir. 6. Bildirimlerin Elektronik Ortamda Gönderilmesine İlişkin Esaslar: 6.1. Elektronik ortamdaki bildirimler, kullanıcı kodu, parola ve şifre almış mükelleflerce yerine getiriliyor ise, bildirimi düzenleyen kısmına mükellefe ilişkin bilgiler, bildirimdeki yeminli mali müşavir kısmına ise, varsa yeminli mali müşavire ilişkin bilgiler yazılacaktır. 6.2. Bildirimlerin elektronik ortamda gönderilmesi işlemi yeminli mali müşavirlerce gerçekleştirilecek ise bildirimi düzenleyen kısmına varsa serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavire ait bilgiler yazılacak; mükellefin serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşaviri bulunmaması halinde, bu kısma, mükellefe ait bilgiler yazılacaktır. Bildirimi gönderen kısmına ise bildirimi elektronik ortamda gönderen yeminli mali müşavirlerin bilgileri yazılacaktır. 6.3. Bildirimlerin elektronik ortamda gönderilmesi işlemi, serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavir tarafından gerçekleştirilecek ise, bildirimi düzenleyen kısmına serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavirin bilgileri, yeminli mali müşavir kısmına ise varsa yeminli mali müşavirlere ait bilgiler yazılacaktır. 7. Düzeltme İşlemleri: 7.1. Elektronik ortamda bildirimlerin onaylanmasından sonra, hatalı verildiği anlaşılan bildirimler için düzeltme bildirimi verilmesi gerekmektedir. Düzeltme bildiriminin elektronik ortamda, kesin mizan bildiriminin verilme süresinden sonra verilmesi durumunda 213 sayılı V.U.K.’nun mükerrer 355 inci maddesinin düzeltme bildirimlerine ilişkin hükümleri dikkate alınarak işlem yapılacaktır. 7.2. Düzeltme işleminde ilk bildirim tamamen iptal edilmekte ve ikinci defa verilen bildirim geçerli kabul edilmektedir. Bu sebeple, düzeltme yapması gereken mükelleflerin, yeni bildirimi, daha önce bildirimde bulunulmamış gibi tüm bilgileri içerecek şekilde doldurmaları gerekmektedir. 8. Diğer Hususlar ve Cezai Yaptırım 8.1. Bildirimlerin verileceği tarihten önce bağlı oldukları vergi dairesi değişen mükellefler bildirimlerini, halen bağlı oldukları vergi dairesinin mükellefi olarak göndereceklerdir. 2010 yılı içerisinde faaliyetlerini terk eden mükellefler ise 2010 yılında faaliyette bulundukları döneme ilişkin bildirimlerini en son bağlı oldukları vergi dairesine elektronik ortamda göndereceklerdir. 8.2. Bildirimlerini elektronik ortamda belirlenen süre içinde vermeyen veya eksik ya da yanıltıcı bildirimde bulunan mükellefler hakkında V.U.K’nun mükerrer 355 inci maddesi hükmü uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilecektir. 8.3. Bu tebliğin yayımlanması ile birlikte bilanço esasına tabi gelir vergisi mükelleflerinin gelir vergisi beyannamesi ekinde yer alan “Performans Derecelendirme Bildirimi” ve kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde yer alan “Mali Bilgiler” bölümleri beyanname ekinden çıkartılmıştır. Tebliğ olunur. —————————— 1 10.01.1961 Tarih ve 10703 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır 2 31.07.2004 Tarih ve 25539 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır 3 01.11.2005 Tarih ve 25893 Mükerrer Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır 4 28.07.1985 Tarih ve 18795 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır 5 06.10.1983 Tarih ve 18183 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır 6 14.06.2007 Tarih ve 26552 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır 7 07.04.2001 Tarih ve 24366 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır 8 16.12.1993 Tarih ve 21790 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır 9 21.06.2006 Tarih ve 26205 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır Ek: Kesin Mizan Bildirim Formatı GENEL BİLGİLER İdari Bilgiler Vergi Dairesi Dönem Tipi Mükellefin Vergi Kimlik Numarası Vergi Kimlik Numarası ###-####### … Vergi Kimlik Numarası ###-####### … (T.C Kimlik Numarası) Soyadı(Unvanı) Adı(Unvanın Devamı) Ticaret Sicil No E-Posta Adresi İrtibat Telefon No ### ### ## ## Dar Mükellef Temsilcisinin Vergi Kimlik Numarası (T.C Kimlik Numarası) Soyadı(Unvanı) Adı(Unvanın Devamı) Ticaret Sicil No E-Posta Adresi İrtibat Telefon No HESAP KODU ### ## ## ### HESAP ADI KESİN MİZAN BORÇ ALACAK BORÇ TOPLAMI TOPLAMI KALANI 100 KASA 101 ALINAN ÇEKLER 102 BANKALAR 103 VERİLEN ÇEK ve ÖDEME EMRİ (-) 108 DİĞER HAZIR DEĞERLER 110 HİSSE SENETLERİ 111 ÖZEL KESİM TAHVİL SNT.VE BONO. 112 KAMU KESİMİ TAHVİL SNT.VE BONO 118 DİĞER MENKUL KIYMETLER 119 MENKUL KIY.DEĞER DÜŞ.KAR.(-) 120 ALICILAR 121 ALACAK SENETLERİ 122 ALACAK SENETLERİ REESKONTU (-) 124 KAZANILMAMIŞ FİN.KİRA.FZ.GL(-) 126 VERİLEN DEPOZİTO VE TEMİNATLAR 127 DİĞER TİCARİ ALACAKLAR 128 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR 129 ŞÜPHELİ TİC.AL. KARŞIĞI (-) 131 ORTAKLARDAN ALACAKLAR 132 İŞTİRAKLERDEN ALACAKLAR 133 BAĞLI ORTAKLIKLARDAN ALACAKLAR 135 PERSONELDEN ALACAKLAR 136 DİĞER ÇEŞİTLİ ALACAKLAR 137 DİĞER ALACAK SNT.REESKONTU (-) 138 ŞÜPHELİ DİĞER ALACAKLAR 139 ŞÜPHELİ DİĞER ALACAK.KARŞ.(-) 150 İLK MADDE VE MALZEME 151 YARI MAMULLER - ÜRETİM 152 MAMULLER 153 TİCARİ MALLAR 157 DİĞER STOKLAR 158 STOK DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ KARŞ.(-) 159 VERİLEN SİPARİŞ AVANSLARI 170 YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET 171 YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET 172 YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET 173 YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET 174 YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET 175 YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET 176 YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET 177 YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET 178 YILLARA YAY.İNŞ.ENF.DÜZELT.HES 179 TAŞERONLARA VERİLEN AVANSLAR 180 GELECEK AYLARA AİT GİDERLER 181 GELİR TAHAKKUKLARI 190 DEVREDEN KATMA DEĞER VERGİSİ ALACAK KALANI 191 İNDİRİLECEK KDV 192 DİĞER KDV 193 PEŞİN ÖDENEN VERGİ VE FONLAR 195 İŞ AVANSLARI 196 PERSONEL AVANSLARI 197 SAYIM VE TESELLÜM NOKSANLARI 198 DİĞER ÇEŞİTLİ DÖNEN VARLIKLAR 199 DİĞER DÖNEN VARLIKLAR KRŞ. (-) 220 ALICILAR 221 ALACAK SENETLERİ 222 ALACAK SENETLERİ REESKONTU (-) 224 KAZANILMAMIŞ FİN.KİRA.FZ.GL(-) 226 VERİLEN DEPOZİTO VE TEMİNATLAR 229 ŞÜPHELİ ALACAKLAR KARŞILIĞI(-) 231 ORTAKLARDAN ALACAKLAR 232 İŞTİRAKLERDEN ALACAKLAR 233 BAĞLI ORTAKLIKLARDAN ALACAKLAR 235 PERSONELDEN ALACAKLAR 236 DİĞER ÇEŞİTLİ ALACAKLAR 237 DİĞER ALACAK SNT.REESKONTU (-) 239 ŞÜPHELİ DİĞER ALACAK.KARŞ. (-) 240 BAĞLI MENKUL KIYMETLER 241 BAĞLI MEN.KIY.DEĞ. DÜŞ.KAR.(-) 242 İŞTİRAKLER 243 İŞTİRAKLERE SERM.TAAHHÜT. (-) 244 İŞT.SERM.PAY.DEĞ.DÜŞÜK.KRŞ.(-) 245 BAĞLI ORTAKLIKLAR 246 BAĞLI ORTAK.SER.TAAHHUTLERİ(-) 247 BAĞ.ORT.SER.PAY.DEĞ.DÜŞ.KRŞ(-) 248 DİĞER MALİ DURAN VARLIKLAR 249 DĞR.MALİ DURAN VARLIK.KRŞ. (-) 250 ARAZİ VE ARSALAR 251 YERALTI VE YERÜSTÜ DÜZENLERİ 252 BİNALAR 253 TESİS MAKİNE VE CİHAZLAR 254 TAŞITLAR 255 DEMİRBAŞLAR 256 DİĞER MADDİ DURAN VARLIKLAR 257 BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR (-) 258 YAPILMAKTA OLAN YATIRIMLAR 259 VERİLEN AVANSLAR 260 HAKLAR 261 ŞEREFİYE 262 KURULUŞ VE ÖRGÜTLENME GIDER. 263 ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME GIDER. 264 ÖZEL MALİYETLER 267 DİĞER.MADDİ OLM. DURAN VARLIK. 268 BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR (-) 269 VERİLEN AVANSLAR 271 ARAMA GİDERLERİ 272 HAZIRLIK VE GELİŞTİRME GİDER. 277 DİĞER ÖZEL TÜKENMEYE TABİ VAR. 278 BİRİKMİŞ TÜKENME PAYLARI (-) 279 VERİLEN AVANSLAR 280 GELECEK YILLARA AİT GİDERLER 281 GELİR TAAHHUKLARI 291 GELECEK YILLARDA İNDİRİLE. KDV 292 DİĞER KDV 293 GELECEK YILLAR İHTİYACI STOK. 294 ELD.ÇIK.STOK.VE MAD.DURAN VAR. 295 PEŞİN ÖDENEN VERGİLER VE FON 297 DİĞER ÇEŞİTLİ DURAN VARLIKLAR 298 STOK DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ KARŞ. (-) 299 BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR (-) 300 BANKA KREDİLERİ 301 FİNANSAL KİRALAMA İŞL.BORÇLAR 302 ERTELEN.FİN.KİRA.BORÇ.MAL. (-) 303 UZUN VAD.KRD.ANAP.TAKS.VE FAİZ 304 TAHVİL ANAP.BORÇ TAK.VE FAİZ. 305 ÇIKARILMIŞ BONOLAR VE SENETLER 306 ÇIKARILMIŞ DİĞER MENKUL KIYM. 308 MENKUL KIYMET. İHRAÇ FARKI (-) 309 DİĞER MALİ BORÇLAR 320 SATICILAR 321 BORÇ SENETLERİ 322 BORÇ SENETLERİ REESKONTU (-) 326 ALINAN DEPOZİTO VE TEMİNATLAR 329 DİĞER TİCARİ BORÇLAR 331 ORTAKLARA BORÇLAR 332 İŞTİRAKLERE BORÇLAR 333 BAĞLI ORTAKLIKLARA BORÇLAR 335 PERSONELE BORÇLAR 336 DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR 337 DİĞER BORÇ.SENET.REESKONTU (-) 340 ALINAN SİPARİŞ AVANSLARI 349 ALINAN DİĞER AVANSLAR 350 YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ 351 YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ 352 YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ 353 YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ 354 YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ 355 YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ 356 YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ 357 YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ 358 YILLARA YAY.İNŞ.ENF.DÜZELT.HES 360 ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR 361 ÖDENECEK SOS. GÜV. KESİNTİLERİ 368 VD.GEÇ.ER.VEYA TK.VR.VE DĞ.YÜK 369 ÖDENECEK DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLER 370 DÖN.KARI VER.VE DİĞ.YÜK.KARŞ. 371 DÖN.KAR.PEŞ.ÖD.VER.VE YÜK (-) 372 KIDEM TAZMİNATI KARŞILIĞI 373 MALİYET GİDERLERİ KARŞILIĞI 379 DİĞER BORÇ VE GİDER KARŞILIĞI 380 GELECEK AYLARA AİT GELİRLER 381 GİDER TAHAKKUKLARI 391 HESAPLANAN KDV 392 DİĞER KDV 393 MERKEZ VE ŞUBELER CARİ HESABI 397 SAYIM VE TESELLÜM FAZLALARI 399 DİĞER ÇEŞİTLİ YAB. KAYNAKLAR 400 BANKA KREDİLERİ 401 FİNANSAL KİRALAMA İŞL.BORÇLAR 402 ERTELEN.FİN.KİRA.BORÇ.MAL. (-) 405 ÇIKARILMIŞ TAHVİLLER 407 ÇIKARILMIŞ DĞR.MENKUL KIYMET. 408 MENKUL KIYMET.İHRAÇ FARKI (-) 409 DİĞER MALİ BORÇLAR 420 SATICILAR 421 BORÇ SENETLERİ 422 BORÇ SENETLERİ REESKONTU (-) 426 ALINAN DEPOZİTO VE TEMİNATLAR 429 DİĞER TİCARİ BORÇLAR 431 ORTAKLARA BORÇLAR 432 İŞTİRAKLERE BORÇLAR 433 BAĞLI ORTAKLIKLARA BORÇLAR 436 DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR 437 DİĞER BORÇ SENETLERİ REES. (-) 438 KAMUYA OL.ERT.VEYA TAKSIT.BORÇ 440 ALINAN SİPARİŞ AVANSLARI 449 ALINAN DİĞER AVANSLAR 472 KIDEM TAZMİNATI KARŞILIĞI 479 DİĞER BORÇ VE GİDER KARŞILIK. 480 GELECEK YILLARA AİT GELİRLER 481 GİDER TAHAKKUKLARI 492 GEL.YIL.ERT.VEYA TERKİN ED.KDV 493 TESİSE KATILMA PAYLARI 499 Dİ.ÇEŞ.UZUN VAD.YAB.KAYNAKLAR 500 SERMAYE 501 ÖDENMEMİŞ SERMAYE (-) 502 SERMAYE DÜZELT.OLUMLU FARKLARI 503 SERMAYE DÜZELT.OLUMSUZ FARKLARI (-) 520 HİSSE SENETLERİ İHRAÇ PRİMLERİ 521 HİSSE SENEDİ İPTAL KARLARI 522 M.D.V.YENİDEN DEĞERLEME ARTIŞ. 523 İŞTİRAKLER YENİDEN DEĞER.ART. 529 DİĞER SERMAYE YEDEKLERİ 540 YASAL YEDEKLER 541 STATÜ YEDEKLERİ 542 OLAĞANÜSTÜ YEDEKLER 548 DİĞER KAR YEDEKLERİ 549 ÖZEL FONLAR 570 GEÇMİŞ YILLAR KARLARI 580 GEÇMİŞ YILLAR ZARARLARI (-) 590 DÖNEM NET KARI 591 DÖNEM NET ZARARI (-) 600 YURT İÇİ SATIŞLAR 601 YURT DIŞI SATIŞLAR 602 DİĞER GELİRLER 610 SATIŞTAN İADELER (-) 611 SATIŞ İSKONTOLARI (-) 612 DİĞER İNDİRİMLER (-) 620 SATILAN MAMÜLLER MALİYETİ (-) 621 SATILAN TİC.MALLAR MALİYETİ(-) 622 SATILAN HİZMET MALİYETİ (-) 623 DİĞER SATIŞLARIN MALİYETİ (-) 630 ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME GİD(-) 631 PAZARLAMA SAT.VE DAĞ.GİD. (-) 632 GENEL YÖNETİM GİDERLERİ (-) 640 İŞTİRAKLERDEN TEMETTÜ GELİR. 641 BAĞLI ORT.TEMETTÜ GELİRLERİ 642 FAİZ GELİRLERİ 643 KOMİSYON GELİRLERİ 644 KONUSU KALMAYAN KARŞILIKLAR 645 MENKUL KIYMETLER SATIŞ KARLARI 646 KAMBİYO KARLARI 647 REESKONT FAİZ GELİRLERİ 648 ENFLASYON DÜZELTMESİ KARLARI 649 DİĞER OLAĞAN GELİR VE KARLAR 653 KOMİSYON GİDERLERİ (-) 654 KARŞILIK GİDERLERİ (-) 655 MENKUL KIYMET SATIŞ ZARAR (-) 656 KAMBİYO ZARARLARI (-) 657 REESKONT FAİZ GİDERLERİ (-) 658 ENFLASYON DÜZELT.ZARARLARI (-) 659 DİĞER GİDER VE ZARARLAR (-) 660 KISA VADELİ BORÇLANMA GİD. (-) 661 UZUN VADELİ BORÇLANMA GİD. (-) 671 ÖNCEKİ DÖNEM GELİR VE KARLARI 679 DİĞ.OLAĞANDIŞI GELİR VE KARLAR 680 ÇALIŞMAYAN KISIM GİD.VE ZAR(-) 681 ÖNCEKİ DÖN.GİD.VE ZARARLARI(-) 689 DİĞER O.DIŞI GİD.VE ZARAR.(-) 690 DÖNEM KARI VEYA ZARARI 691 D.K.VER.VE DİĞ.YAS.YÜK.KAR.(-) 692 DÖNEM NET KARI VEYA ZARARI 697 YILLARA YAY.İNŞ.ENF.DÜZELT.HES 698 ENFLASYON DÜZELTME HESABI 700 MALİYET MUHASEBESİ BAĞLANTI HS 701 MALİYET MUHASEBESİ YANSITMA HS 710 DİREKT İLK MADDE VE MALZEME GD 711 DİREKT İLK MAD.VE MAL.YANS. 712 DİREKT İLK MAD.VE MAL.FİAT FAR 713 DİREKT İLK MAD.VE MAL.MİK.FAR. 720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERLERİ 721 DİREKT İŞÇİLİK GİD.YANSIT.HES. 722 DİREKT İŞÇİLİK ÜCRET FARKLARI 723 DİREKT İŞÇİLİK SÜRE FARKLARI 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ 731 GENEL ÜRETİM GİD.YANSITMA HES. 732 GENEL ÜRETİM GİD.BÜTÇE FARK. 733 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ VER.FRK 734 GENEL ÜRETİM GİD.KAPASİTE FRK. 740 HİZMET ÜRETİM MALİYETİ 741 HİZMET ÜRETİM MAL.YAN.HES. 742 HİZMET ÜRET.MAL.FARK HESAPLARI 750 ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME GİDER. 751 ARAŞ.VE GELİŞ.GİD.YANS.HESABI 752 ARAŞ.VE GELİŞ.GİDER FARKLARI 760 PAZARLAMA SATIŞ VE DAĞITIM GİDERLERİ 761 PAZARLAMA SAT.VE DAĞ.GİD.YANSITMA HS 762 PAZARLAMA SAT.VE DAĞ.GİD.FARK HESABI 770 GENEL YÖNETİM GİDERLERİ 771 GEN.YÖN.GİD.YANSITMA HESABI 772 GENEL YÖNETİM GİD.FARKLARI HS. 780 FİNANSMAN GİDERLERİ 781 FİNANSMAN GİDERLERİ YANSITMA HESABI 782 FİNANSMAN GİDERLERİ FARK HESABI 790 İLK MADDE VE MALZEME GİDERLERİ 791 İŞÇİ ÜCRET VE GİDERLERİ 792 MEMUR ÜCRET VE GİDERLERİ 793 DIŞ. SAĞL. FAYDA VE HİZMETLER 794 ÇEŞİTLİ GİDERLER 795 VERGİ RESİM VE HARÇLAR 796 AMORTİSMANLAR VE TÜKENME PAYL. 797 FİNANSMAN GİDERLERİ 798 GİDER ÇEŞİTLERİ YANSITMA HES. 799 ÜRETİM MALİYET HESABI Bildirimin Hangi Sıfatla Verildiği O Mükellef O Kanuni Temsilci Vergi Kimlik Numarası (T.C. Kimlik No) Vergi Kimlik Numarası ###-###-#### … ###-###-#### … Soyadı(Unvanı) Adı (Unvanın Devamı) Ticaret Sicil No E-Posta Adresi İrtibat Telefon No ### ### ## ## Bildirimi Düzenleyen Mükellef/SM/SMMM Vergi Kimlik Numarası (T.C. Kimlik No) Soyadı(Unvanı) Adı (Unvanın Devamı) Ticaret Sicil No/Oda Sicil… E-Posta Adresi Vergi Kimlik Numarası ### İrtibat Telefon No ### ## ## Bildirimi Gönderen SM / SMMM / YMM Vergi Kimlik Numarası (T.C. Kimlik No) Vergi Kimlik Numarası ### ### ### Soyadı (Unvanı) Adı (Unvanın Devamı) Oda Sicil No E-Posta Adresi İrtibat Telefon No ### ### ## ## YMM Bilgileri Vergi Kimlik Numarası (T.C. Kimlik No) Vergi Kimlik Numarası ### ### ### Soyadı (Unvanı) Adı (Unvanın Devamı) Oda Sicil No E-Posta Adresi İrtibat Telefon No ### ### ## ## [R.G. 19 Ocak 2011 – 27820] —— • —— Tarım ve Köyişleri Bakanlığından: TÜRK GIDA KODEKSİ PİRİNÇ TEBLİĞİ (TEBLİĞ NO: 2010/60) Amaç MADDE 1 – (1) Bu Tebliğ’in amacı, paketli veya dökme olarak insan tüketimine sunulan kavuzsuz pirinç, değirmenlenmiş pirinç, yarı haşlanmış pirinç ve kırık pirincin tekniğine uygun ve hijyenik şekilde üretim, hazırlama, işleme, muhafaza, depolama, taşıma ve pazarlamasını sağlamak üzere bu ürünlerin özelliklerini belirlemektir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ Oryza sativa L. türüne giren kültür bitkilerinden elde edilen paketli veya dökme olarak insan tüketimine sunulan, kavuzsuz pirinç, değirmenlenmiş pirinç, yarı haşlanmış pirinç, kırık pirinç ile Oryza sativa L. türüne giren farklı renkteki pirinçleri ve aromalı pirinçleri kapsar. Pirinçten türetilen ürünleri ve yapışkan pirinci kapsamaz. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Tebliğ, 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 23 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır. Tanımlar MADDE 4 – (1) Bu Tebliğde geçen; a) Aromatik pirinç: Genetik olarak kendine has aroması ve kokusu olan pirinci, b) Çeltik: Oryza sativa L. türüne giren kültür bitkilerinin kavuzları soyulmamış tanesini, c) Kavuzsuz pirinç: Yalnızca kavuzları soyulmuş olan çeltiği, ç) Kırık Pirinç: ¼ ünden fazlası kırılmış olan pirinci, d) Kırıntı veya toz kırık: 1,4 mm’lik yuvarlak delikli elekten geçen kırığı, e) Kusurlu tane: Aşağıda tanımı verilen, 1- Ham tane: Tam olgunlaşmamış yeşil taneyi, 2- Doğal şekil bozukluğu olan tane: Doğal şekil bozukluğu, kalıtsal kökenli olsun ya da olmasın, çeşidin tipik morfolojik özellikleriyle kıyaslandığında görülen şekil bozuklukları olan taneyi, 3- Tebeşirleşmiş tane: Genetik özelliği olarak beyaz göbeklilik taşıyan çeşitler dışında çevre veya diğer faktörlerden dolayı tane yüzeyinin en az dörtte üçü opak ve tebeşir görünümünde olan taneyi, 4- Kırmızı çizgili tane: Üzerinde perikarp kalıntısı olarak o çeşide has olmayan kesik, boydan boya ince veya kalınca koyu kırmızı renkli çizgiler bulunan taneyi, 5- Benekli tane: Üzerinde siyah renkli belirgin küçük benekler olan veya hafif yüzeysel siyah çizgiler taşıyan taneyi, 6- Lekeli tane: Tane yüzeyinin küçük bir bölgesinde, değişik renklerde (siyah, kırmızı, kahverengi) veya derin siyah çizgiler şeklinde de olabilen, tane doğal renginde belirgin değişiklik olan taneyi, 7- Sarı tane: Kurutma sebebi dışında, doğal rengini kısmen ya da tamamen kaybederek limon ya da portakal sarısı tonu almış taneyi, 8- Amber tane: Kurutma sebebi dışında, tüm yüzey renginin hafif amber-sarı bir renge dönüşmüş olan taneyi, 9- Mandık veya kırmızı tane: Tane yüzeyinin tamamı kırmızı olan taneyi, 10- Kırık tane: ¼ ünden fazlası kırılmış olan taneyi, f) Pirinç veya değirmenlenmiş pirinç: Oryza sativa L. türüne giren kültür bitkilerinin tanesi olan çeltiğin, tekniğine uygun olarak kavuzları soyulduktan sonra, çeşitli değirmenleme işlemleri uygulanarak embriyo ve kabuk ile alöron’un kısmen veya tamamen alınması suretiyle elde edilen tane ürünü, - Az değirmenlenmiş pirinç: Kavuzsuz pirincin kısmen değirmenlenmesi ile elde edilen kepekli pirinci, - Tam değirmenlenmiş pirinç: Kavuzsuz pirincin kepeğinin tamamının ve embriyosunun tamamına yakınının alınması ile elde edilen pirinci, g) Yabancı madde: Pirinç tanesi dışındaki böcek ve böcek parçaları ile kalıntıları, hayvansal atık ve kalıntıları, yabancı tohumlar, kabuk, kepek, saman gibi organik maddeler ile taş, kum, toprak ve metal gibi inorganik maddeleri, ğ) Yarı haşlanmış pirinç: Nişastası jelatinize olana kadar su veya buhar ile ısıl işleme tabi tutulan ve sonra kurutulan çeltiğin işlenmesiyle elde edilen kavuzsuz veya değirmenlenmiş pirinci, ifade eder. Ürün özellikleri MADDE 5 – (1) Bu Tebliğ kapsamındaki ürünlerin özellikleri aşağıda verilmiştir: a) Pirinç, kendine has renk, tat, koku ve görünüşte olmalı, acılaşmış, ekşimiş, kokuşmuş, küflenmiş olmamalı, yabancı bir tat ve koku, böcek ve böcek parçalarını, kalıntılarını ve yumurtalarını, hayvansal artıklar ve metal parçaları içermemelidir. b) Bu Tebliğ kapsamındaki pirinçlerin ve kırık pirinçlerin rutubet miktarı en fazla %14.5 olmalıdır. c) Farklı pirinç çeşitleri, sınıfları, grupları, tipleri ve menşei karıştırılarak piyasaya sunulamaz. Ürün içerisinde bulunan kırık taneler, kendi çeşidinden başka bir çeşidin kırığı olamaz. ç) Tam değirmenlenmiş pirinç; içerdiği kusurlu tane, organik ve inorganik yabancı madde miktarlarına göre 1. Sınıf veya 2. Sınıf olarak değerlendirilir. d) Bu Tebliğ kapsamındaki pirinçler; kusurlu tane, organik ve inorganik yabancı madde içerikleri açısından Ek-1’e uygun olmalıdır. e) Aromatik pirinç; değirmenlenmiş pirinç, kavuzsuz pirinç, yarı haşlanmış pirinç olarak işlenebilir. Bu durumda aromatik pirinçte bulunabilecek kusurlu tane, organik ve inorganik yabancı madde içerikleri Ek 1’de ait olduğu işleme şeklinin ve sınıfının değerlerine uygun olmalıdır. f) Genetik özelliği olarak beyaz göbeklilik taşıyan pirinç çeşitlerinde tebeşirleşmiş tane aranmaz. g) Pirinç içinde kavuzsuz pirinç ile çeltik miktarı ayrı ayrı ağırlıkça % 0.05’i geçmemelidir. ğ) Kavuzsuz pirinç içinde çeltik miktarı ağırlıkça % 1’i geçmemelidir. h) Pirinçler, tane uzunluğuna göre uzun taneli pirinç, orta taneli pirinç ve kısa taneli pirinç olarak gruplandırılır. Pirinçlerin tane uzunlukları ve uzunluk/genişlik oranları Ek-2’ye uygun olmalıdır. Katkı maddeleri MADDE 6 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünler 22/5/2008 tarihli ve 26883 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Renklendiriciler ve Tatlandırıcılar Dışındaki Gıda Katkı Maddeleri Tebliği’ne uygun olmalıdır. Bulaşanlar MADDE 7 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünler, 17/5/2008 tarihli ve 26879 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerindeki Bulaşanların Maksimum Limitleri Hakkında Tebliğ’de yer alan hükümlere uygun olmalıdır. Pestisit kalıntıları MADDE 8 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerdeki Pestisit kalıntı miktarları, 31/12/2009 tarihli ve 27449 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi-Gıda Maddelerinde Bulunmasına İzin Verilen Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Tebliği’nde yer alan hükümlere uygun olmalıdır. Hijyen MADDE 9 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünler Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nin Gıda Hijyeni bölümünde yer alan genel kurallara uygun olarak üretilmeli ve 6/2/2009 tarihli ve 27133 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda KodeksiMikrobiyolojik Kriterler Tebliği’nde yer alan hükümlere uygun olmalıdır. Ambalajlama ve etiketleme-işaretleme MADDE 10 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerin ambalajlanması, etiketlenmesi ve işaretlenmesinde "Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği"nin Ambalajlama ve Etiketleme - İşaretleme Bölümü ile 25/8/2002 tarihli ve 24857 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi – Gıda Maddelerinin Genel Etiketleme ve Beslenme Yönünden Etiketleme Kuralları Tebliği’nde yer alan hükümlerin yanı sıra aşağıdaki kurallara da uyulmalıdır: a) Hasatın gerçekleştiği yıl “ürün yılı” olarak ambalaj üzerinde belirtilmelidir. b) Tane uzunluğu uzun, orta ve kısa olarak ambalaj üzerinde belirtilmelidir. Tane uzunluğu “uzun” olan pirinçler Tip A, Tip B veya Tip C olarak da belirtilmelidir. c) Pirincin sınıfı, kırık oranı ve menşei ambalaj üzerinde belirtilmelidir. ç) Ürüne ait çeşit adı (Örneğin Baldo Pirinç, Osmancık pirinç gibi) ürün etiketi üzerinde belirtilebilir. Ayrıca pirincin yetiştirildiği yöre veya bölge etiket üzerinde yazılmak istendiğinde “…. yöresinde/bölgesinde yetiştirilmiştir” şeklinde ifade edilmelidir (Örneğin Baldo Pirinç “Trakya bölgesinde yetiştirilmiştir” gibi). d) Pirinç etiketinde “pilavlık pirinç” gibi kullanım amacına yönelik ifadeler etiket üzerinde yer alabilir. Bu ifadeler kullanılmak istendiği takdirde “pilavlık-ithal pirinç”, “pilavlık-yerli pirinç” şeklinde aynı yüzde, aynı puntoyla yazılmalıdır. Ayrıca ithal pirinçlerin menşei de arka yüzde yazılmalıdır. e) “Kavuzsuz pirinç” ifadesi yerine “kahverengi pirinç”, “kargo pirinç” ifadeleri kullanılabilir. f) “Az değirmenlenmiş pirinç” ifadesi yerine “kepekli pirinç” ifadesi kullanılabilir. g) “Tam değirmenlenmiş pirinç” ifadesi yerine “pirinç” ifadesi kullanılabilir. ğ) “Yarı haşlanmış pirinç” ifadesi yerine “parboiled pirinç” ifadesi kullanılabilir. Taşıma ve depolama MADDE 11 – (1) Bu Tebliğde yer alan ürünlerin depolanmasında ve taşınmasında Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nin Gıdaların Taşınması ve Depolanması Bölümündeki kurallara uyulmalıdır. Numune alma ve analiz metotları MADDE 12 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerden Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nin Numune Alma ve Analiz Metotları bölümünde belirtilen kurallara uygun olarak numune alınmalı, ulusal veya uluslararası kabul görmüş analiz metotları uygulanmalıdır. Denetim MADDE 13 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünleri üreten, satan ve ithal edenler bu Tebliğ hükümlerine uymak zorundadır. Bu hükümlere uymayan işyerleri hakkında gerekli işlemler, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu hükümlerine göre Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yapılır. Yürürlükten kaldırılan mevzuat MADDE 14 – (1) Bu Tebliğ ile 19/4/2001 tarihli ve 24378 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Pirinç Tebliği yürürlükten kaldırılmıştır. Uyum zorunluluğu GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Halen faaliyet gösteren ve bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünleri üreten, satan ve ithal eden işyerleri bu Tebliğin yayım tarihinden itibaren bir yıl içerisinde bu Tebliğ hükümlerine uymak zorundadır. (2) Halen faaliyet gösteren ve bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünleri üreten, satan ve ithal eden işyerleri bu Tebliğ hükümlerine uyum sağlayıncaya kadar 19/4/2001 tarihli ve 24378 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Pirinç Tebliği (Tebliğ No: 2001/10) hükümlerine uymak zorundadır. Yürürlük MADDE 15 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme MADDE 16 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür. Ek-1. Bu tebliğ kapsamındaki pirinçlerin, kusurlu tane, organik ve inorganik yabancı madde içerikleri Doğal şekil bozukluğu olan tane, Mandık Ham tane ve Kırmızı benekli Organik İnorganik veya tebeşirleşmi çizgili tane, Kırık tane Yabancı Yabancı kırmızı ş tane(1) tane lekeli (Ağırlıkç Maddeler(2) Maddeler tane (Ağırlıkça (Ağırlıkça tane, sarı a En (Ağırlıkça (Ağırlıkça (Ağırlıkça En Fazla, En Fazla, tane ve Fazla, %) En Fazla, En Fazla, En Fazla, %) %) amber %) %) %) tane (Ağırlıkça En Fazla, %) 0. 0. 0. 0.3 0.05 Pirinç (1. sınıf) 1 5 5 5 5 1. 0.4 0.1 Pirinç (2. sınıf) 2 1 1 10 5 Kavuzsuz pirinç 6 4 2 5 1.5 0.1 Az 0.5 0.1 1, Değirmenlenmi 2 1 2 5 5 ş pirinç Yarı haşlanmış 1.5 0.1 6 4 2 5 kavuzsuz pirinç Yarı haşlanmış 0.5 0.1 1, değirmenlenmiş 2 1 2 5 5 pirinç Kırık pirinç 6 4 2 2 0.5 0.1 Kırıntı veya toz 1.5 0.1 kırık (1) Genetik özelliği olarak kendine has beyaz göbekli olan pirinç çeşitleri 1. ve 2. sınıf pirince göre değerlendirilir ve tebeşirleşmiş tane aranmaz. (2) Madde 5 (a) bendinde yer alan ve bulunmasına izin verilmeyen yabancı maddelerin dışındaki yabancı maddeleri kapsar. EK-2 Bu tebliğ kapsamındaki pirinçlerde Tane Uzunluğu ve Uzunluk/Genişlik Oranları Tane Uzunluğu (mm) Uzunluk/Genişlik Oranı Uzun Taneli Pirinç (Tip A) >6,7 2≤ - ≤3 Uzun Taneli Pirinç (Tip B) >6,7 >3 Uzun Taneli Pirinç (Tip C) 6.0≤ - ≤6.7 2≤ - ≤3 Orta Taneli Pirinç 5,2< - <6,0 <3 Kısa Taneli Pirinç ≤5,2 <2 [R.G. 07 Ocak 2011 – 27808] —— • —— Tarım ve Köyişleri Bakanlığından: TÜRK GIDA KODEKSİ GIDA MADDELERİNDE KULLANILAN TATLANDIRICILARIN SAFLIK KRİTERLERİ TEBLİĞİ (TEBLİĞ NO: 2010/59) Amaç MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı; gıda maddelerinde kullanılacak olan tatlandırıcıların saflık kriterlerini belirlemektir. Kapsam MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ gıda maddelerinde kullanılacak olan tatlandırıcıların saflık kriterlerini kapsar. Dayanak MADDE 3 – (1) Bu Tebliğ, 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 23 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır. Saflık kriterleri MADDE 4 – (1) Gıda maddelerinde kullanılacak olan tatlandırıcıların saflık kriterleri Ek-1'e uygun olmalıdır. Numune alma ve analiz metotları MADDE 5 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerden Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinin Numune Alma ve Analiz Metotları bölümünde belirtilen kurallara uygun olarak numune alınacak ve uluslararası kabul görmüş analiz metotları uygulanacaktır. Denetim MADDE 6 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünleri üreten, satan ve ithal edenler bu Tebliğ hükümlerine uymak zorundadır. Bu hükümlere uymayan işyerleri hakkında gerekli işlemler, 5996 sayılı Kanun hükümlerine göre Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yapılır. Avrupa Birliğine uyum MADDE 7 – (1) Bu Tebliğ, 2008/60/EC sayılı “Gıda Maddelerinde Kullanılan Tatlandırıcıların Saflık Kriterleri” hakkındaki Komisyon Direktifi dikkate alınarak, Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde hazırlanmıştır. Yürürlükten kaldırılan mevzuat MADDE 8 – (1) Bu Tebliğ ile 4/12/2001 tarihli ve 24603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde Kullanılan Tatlandırıcıların Saflık Kriterleri Tebliği yürürlükten kaldırılmıştır. GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Halen faaliyet gösteren ve bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünleri üreten, satan ve ithal eden işyerleri 1 yıl içinde bu Tebliğ hükümlerine uymak zorundadır. (2) Halen faaliyet gösteren ve bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünleri üreten, satan ve ithal eden işyerleri bu Tebliğin hükümlerine uyum sağlayıncaya kadar 4/12/2001 tarihli ve 24603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde Kullanılan Tatlandırıcıların Saflık Kriterleri Tebliği hükümlerine uymak zorundadır. Yürürlük MADDE 9 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Yürütme MADDE 10 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür. Ek-1 Tatlandırıcıların Saflık Kriterleri E 420 (i) SORBİTOL Eşanlamlılar: D-glusitol, D-sorbitol Tanım Kimyasal adı: D-glusitol Einecs: 200-061-5 Kimyasal formülü: C6H14O6 Molekül ağırlığı: 182.17 Saflık: Kuru madde bazında toplam glisitol % 97'den az ve D-sorbitol % 91'den az olmamalıdır. Glisitoller, n tam sayı olmak üzere, yapısal formülü CH2OH(CHOH)nCH2OH olan bileşiklerdir. Tanımlama: Tatlı, beyaz nem çeken toz, kristal toz, ince tabaka veya granül. Belirleme A. Çözünürlük: Suda çok çözünür, etanolde az çözünür B. Erime aralığı: 88-102 °C C. Sorbitol monobenziliden 5 g örnek üzerine 7 ml metanol, 1 ml benzaldehit ve 1 ml türevleri: hidroklorik asit eklenir. Karıştırılır ve kristaller oluşana kadar, mekanik bir karıştırıcıda çalkalanır. Vakum altında filtre edilir, kristaller 1 g sodyum bikarbonat içeren 20 ml kaynar suda çözülür, sıcakken filtre edilir, filtrat soğutulur, vakum altında filtre edilir, 5 ml metanol-su (1:2) karışımı ile yıkanır ve havada kurutulur. Bu şekilde elde edilen kristaller 173-179°C arasında erir. Su miktarı % 1'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi). Sülfatlandırılmış kül Kuru madde bazında % 0.1'den fazla olmamalıdır. İndirgen şeker Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0.3'den fazla olmamalıdır. Toplam şekerKuru madde bazında glukoz cinsinden, % 1'den fazla olmamalıdır. Klorürler Kuru madde bazında 50 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Sülfatlar Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır Nikel Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır Arsenik Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 420 (ii) SORBİTOL ŞURUBU Eşanlamlılar: Tanım Kimyasal adı: D-glusitol şurubu Glukoz şurubunun hidrojenasyonu ile elde edilen sorbitol şurubu, Dsorbitol, D-mannitol ve hidrojene sakkaritlerden oluşur. Ürünün D-sorbitol olmayan kısmı başlıca, hammadde olarak glukoz şurubunun hidrojenasyonu (şurubun kristalize olmadığı durumlarda) ile elde edilen hidrojene oligosakkaritlerden veya mannitolden oluşur. n< 4 olan glisitoller az miktarda bulunabilir. Glisitoller, n tam sayı olmak üzere, yapısal formülü CH2OH(CHOH)nCH2OH olan bileşiklerdir. Einecs: 270-337-8 Saflık: Susuz bazda toplam katı madde % 69'dan az ve D-sorbitol % 50'den az olmamalıdır. Tanımlama: Berrak renksiz ve tatlı sulu çözelti. Belirleme A. Çözünürlük: B. Erime aralığı: Su, gliserol ve propan-1,2-diol ile karışabilir. 5 g örnek üzerine 7 ml metanol, 1 ml benzaldehit ve 1 ml hidroklorik asit eklenir. Karıştırılır ve kristaller oluşana kadar, mekanik bir karıştırıcıda çalkalanır. Vakum altında filtre edilir, kristaller 1 g sodyum bikarbonat içeren 20 ml kaynar suda çözülür, sıcakken filtre edilir.Filtrat soğutulur, vakum altında filtre edilir, 5 ml metanol-su (1:2) karışımı ile yıkanır ve havada kurutulur. Bu şekilde elde edilen kristaller 173-179 °C arasında erir. Su miktarı % 31'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi). Sülfatlandırılmış kül Kuru madde bazında % 0.1'den fazla olmamalıdır. İndirgen şeker Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0.3'den fazla olmamalıdır. Klorürler Kuru madde bazında 50 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Sülfatlar Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır Nikel Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır Arsenik Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 421 MANNİTOL 1. Mannitol Eşanlamlılar: D-mannitol Tanım Glukoz ve/veya fruktoz içeren karbonhidrat çözeltisinin katalitik hidrojenasyonu ile üretilir. Kimyasal adı: D-mannitol Einecs: 200-711-8 Kimyasal formülü C6H14O6 Molekül ağırlığı 182.2 Saflık: Kuru madde bazında D-mannitol % 96'dan az ve % 102'den fazla olmamalıdır. Tanımlama: Beyaz, kokusuz, kristal toz. Belirleme A. Çözünürlük Suda çözünür. Etanolde çok az çözünür. Eterde hemen hemen hiç çözünmez. B. Erime aralığı 164-169 ° C C. İnce tabaka Testi geçer Kromatografisi D. Spesifik rotasyon ]α[20D E. pH 5-8 : +23 ° 'den +25° 'e kadar (borat çözeltisi) 10 ml % 10'luk (ağırlık/hacim) örnek çözeltisine, 0.5 ml doymuş potasyum klorür çözeltisi eklenir ve pH ölçülür. Kurutma kaybı % 0.3'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 4 saat). İndirgen şeker Glukoz cinsinden, % 0.3'den fazla olmamalıdır. Toplam şekerGlukoz cinsinden, % 1'den fazla olmamalıdır. Sülfatlandırılmış kül % 0.1'den fazla olmamalıdır. Klorürler 70 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Sülfat 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Nikel 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. 2. Fermentasyon ile üretilen mannitol Eşanlamlılar: D-mannitol Tanım Zygosachharomyces rouxii suşlarının aerobik koşullarda kesikli fermentasyonu ile üretilir Kimyasal adı: D-mannitol Einecs: 200-711-8 Kimyasal formülü C6H14O6 Molekül ağırlığı 182.2 Saflık: Kuru madde bazında % 99'dan az olmamalıdır. Tanımlama: Beyaz, kokusuz, kristal toz Belirleme A. Çözünürlük Suda çözünür. Etanolde çok az çözünür. Eterde hemen hemen hiç çözünmez. B. Erime aralığı 164-169 ° C C. İnce tabaka Testi geçer Kromatografisi D. Spesifik rotasyon ]α[20D : +23° 'den +25° 'e kadar (borat çözeltisi) E. pH 5-8 10 ml % 10'luk (ağırlık/hacim) örnek çözeltisine, 0.5 ml doymuş potasyum klorür çözeltisi eklenir ve pH ölçülür. Arabitol % 0.3'den fazla olmamalıdır. Kurutma kaybı % 0.3'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 4 saat). İndirgen şeker Glukoz cinsinden, % 0.3'den fazla olmamalıdır. Toplam şekerGlukoz cinsinden, % 1'den fazla olmamalıdır. Sülfatlandırılmış kül % 0.1'den fazla olmamalıdır. Klorürler 70 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Sülfat 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Aerobik mezofilik Bakteri 103/g'dan fazla olmamalıdır. Koliform 10 g'da olmamalıdır. Salmonella 10 g'da olmamalıdır. E. coli 10 g'da olmamalıdır. Staphylococcus aureus 10 g'da olmamalıdır. Pseudomonas aeroginosa 10 g'da olmamalıdır. Mayalar 100/g'dan fazla olmamalıdır. Küfler 100/g'dan fazla olmamalıdır. E 950 ASESÜLFAM K Eşanlamlılar: Tanım Kimyasal adı: tuzu. Einecs: Kimyasal formülü: Molekül ağırlığı: Asesülfam potasyum, 3,4-dihidro-6-metil-1,2,3-okzatiasin-4-one-2,2dioksit'in potasyum tuzu. 6-metil-1,2,3-okzatiasin-4(3H)-one-2,2-dioksit potasyum 259-715-3 C4H4KNO4S 201,24 Saflık: Tanımlama: Susuz bazda C4H4KNO4S %99’dan az olmamalıdır. Kokusuz, beyaz, kristal toz. Sukrozdan yaklaşık 200 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme A. Çözünürlük: Suda çok iyi çözünür. Etanolde çok az çözünür. B. Kızılötesi emilim: 1000 ml suda 10 mg'lık çözelti için maksimum 227±2 nm C. Potasyum için pozitif test: Testi geçer. (2 gram örneğin yakılması sonucunda oluşan kalıntının test edilmesi) D. Çöktürme testi: 2 ml asetik asit ve 2 ml sudaki 0,2 gram örnek çözeltisine %10’luk.sodyum kobaltnitrit çözeltisinden birkaç damla ilave edilir. Sarı çökelti oluşur Kurutma Kaybı: % 1’den fazla olmamalıdır (105 °C'de 2 saat). Organik safsızlık: 20 mg/kg kızılötesi aktif bileşenler için testi geçer. Florür: 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun: 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 951 ASPARTAM Eşanlamlılar: Aspartil fenilalanin metil ester. Tanım Kimyasal adı: N-L-α -(Aspartil-L-fenilalanin-1-metilester,3-amino-N-(α -karbometoksi-fenetil)-suksinamik asit-N-metil ester. Einecs: 245-261-3 Kimyasal formülü: C14H18N2O5 Molekül ağırlığı: 294.31 Saflık: Susuz bazda C14H18N2O5 cinsinden % 98'den az ve % 102'den fazla olmamalıdır. Tanımlama: Tatlı, beyaz, kokusuz, kristal toz. Sukrozdan yaklaşık 200 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme Çözünürlük: Suda ve etanolde az çözünür. Kurutma kaybı % 4.5'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 4 saat). Sülfatlandırılmış kül Kuru madde bazında %0.2'den fazla olmamalıdır. pH 4.5 - 6.0 (1/125’lik çözelti). Transmitans 2N hidroklorik asitteki % 1'lik çözeltinin transmitansı, uygun spektrofotometrede 1cm'lik küvetlerde 430nm'de, 2N hidroklorik asit referans alınarak ölçülür. Transmitans değeri 0.95'den az olmamalıdır (yaklaşık olarak 0.022'den daha fazla olmayan bir absorbansa eşit). Spesifik rotasyon [α]D20 : +14.5° 'den +16.5° 'e kadar. Örnek çözeltisinin hazırlanmasından sonra 30 dakika içinde, 4'te 100/15 N formik asit çözeltisinde belirlenir. Arsenik Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır 5-benzil-3,6- diokso- 2Kuru madde bazında 1.5 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. piperazinasetik asit E 952 SİKLAMİK ASİT ve Na, Ca TUZLARI (I) SİKLAMİK ASİT Eşanlamlılar Siklohekzilsülfamik asit, siklamat. Tanım Kimyasal adı Siklohekzansülfamik asit, siklohekzilaminosülfonik asit. Einecs 202-898-1 Kimyasal formülü C6H13NO3S Molekül ağırlığı 179.24 Saflık Siklohekzilsülfamik asit susuz bazda % 98'den az ve % 102'den fazla C6H13NO3S eşdeğeri içermemelidir. Tanımlama Hemen hemen renksiz, tatlı-ekşi tatta, beyaz kristal tozdur. Sukrozdan yaklaşık 40 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme A. Çözünürlük B. Çöktürme testi Suda ve etanolde çözünür. % 2'lik çözelti hidroklorik asitle asitlendirilir. Suyla hazırlanmış yaklaşık 1 molar’lık baryum klorür çözeltisinden 1 mL eklenir ve herhangi bir bulanıklık ya da çökelti oluşursa filtre edilir. Berrak çözeltiye % 10'luk sodyum nitrit çözeltisinden 1 mL eklenir. Beyaz çökelti oluşur. Kurutma kaybı % 1'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 1 saat). Selenyum Kuru madde bazında selenyum cinsinden 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır Arsenik Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Siklohekzilamin Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Disiklohekzilamin Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Anilin Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. (II) SODYUM SİKLAMAT Eşanlamlılar Siklamat, siklamik asitin sodyum tuzu. Tanım Kimyasal adı Sodyum siklohekzansülfamat, sodyum siklohekzilsülfamat. Einecs 205-348-9 Kimyasal formülü C6H12NNaO3S ve hidrat formu C6H12NNaO3S.2H2O Molekül ağırlığı Susuz form; 201.22 Hidrat form; 237.22 Saflık Kuru madde bazında % 98'den az ve % 102'den fazla olmamalıdır. Dihidrat formu; Kuru madde bazında % 84'den az olmamalıdır. Tanımlama Beyaz, kokusuz kristaller veya kristal toz. Sukrozdan yaklaşık 30 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme Çözünürlük Suda çözünür, etanolde hemen hemen çözünmez. Kurutma kaybı % 1'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 1 saat). Dihidrat formu için; % 15.2'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 2 saat). Selenyum Kuru madde bazında selenyum cinsinden 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Arsenik Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Siklohekzilamin Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Disiklohekzilamin Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Anilin Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. (III) KALSİYUM SİKLAMAT Eşanlamlılar Siklamat, siklamik asitin kalsiyum tuzu. Tanım Kimyasal adı Kalsiyum siklohekzansülfamat, kalsiyum siklohekzilsülfamat. Einecs 205-349-4 Kimyasal formülü C12H24CaN2O6S2.2H2O Molekül ağırlığı 432.57 Saflık Kuru madde bazında % 98'den az ve % 101'den fazla olmamalıdır. Tanımlama Beyaz, renksiz kristaller veya kristal toz. Sukrozdan yaklaşık 30 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme Çözünürlük Suda çözünür. Etanolde eser miktarda çözünür. Kurutma kaybı % 1'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 1 saat). Dihidrat formu için; % 8.5den fazla olmamalıdır (140 ° C'de 4 saat). Selenyum Kuru madde bazında selenyum cinsinden 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Arsenik Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır Siklohekzilamin Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Disiklohekzilamin Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Anilin Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 953 İZOMALT Eşanlamlılar Hidrojene izomaltuloz, hidrojene palatinoz. Tanım Kimyasal adı İzomalt, başlıca bileşenleri aşağıdaki disakkaritler olan hidrojene mono ve disakkaritlerin karışımıdır. 6-O- α -D-Glukopiranozil-D-sorbitol (1,6-GPS) ve 1-O- α -D-Glukopiranozil-D-mannitol dihidrat (1,1-GPM) Kimyasal formülü 6-O- α -D-Glukopiranozil-D-sorbitol: C12H24O11 1-O- α -D-Glukopiranozil-D-mannitol dihidrat: C12H24O11.2H2O Molekül ağırlığı 6-O- α -D-Glukopiranozil-D-sorbitol: 344.32 1-O- α -D-Glukopiranozil-D-mannitol dihidrat: 380.32 Saflık Susuz bazda; hidrojene mono ve disakkaritlerin %98'inden az, 6-O- α -DGlukopiranozil-D-sorbitol ve 1-O- α -D-Glukopiranozil-Dmannitol dihidrat karışımının % 86'sından az içermemelidir. Tanımlama Belirleme A. Çözünürlük B. İnce tabaka Kromatografisi Kokusuz, beyaz, az higroskobik, kristal kütledir. Suda çözünür. Etanolde çok az çözünür. İnce tabaka kromatografisi; yaklaşık 0.2 mm kromatografik silikajel tabakası ile kaplanmış plaka kullanılarak yapılır. Kromatogramdaki başlıca lekeler 1,1-GPM ve 1,6-GPS'tir. Su içeriği % 7'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi). Sülfatlandırılmış kül Kuru madde bazında % 0.05'den fazla olmamalıdır. D-mannitol % 3'den fazla olmamalıdır. D-sorbitol % 6'den fazla olmamalıdır. İndirgen şeker Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0.3'den fazla olmamalıdır. Nikel Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Arsenik Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Ağır metaller (Pb cinsinden) Kuru madde bazında, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 954 SAKKARİN ve Na, K ve Ca TUZLARI (I) SAKKARİN Tanım Kimyasal adı 3-okso-2,3-dihidrobenzo(d)izotiazol-1,1-dioksit. Einecs 201-321-0 Kimyasal formülü C7H5NO3S Molekül ağırlığı 183.18 Saflık Susuz bazda % 99'dan az ve % 101'den fazla C7H5NO3S içermemelidir. Tanımlama Kokusuz veya zayıf aromatik kokulu, çok seyreltik çözeltilerinde bile tatlı, beyaz kristaller veya beyaz kristal toz. Sukrozdan yaklaşık 300-500 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme Çözünürlük Suda az çöznür. Bazik çözeltilerde çözünür. Etanolde eser miktarda çözünür. Kurutma kaybı % 1'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 2 saat). Erime aralığı 226-230 ° C. Sülfatlandırılmış kül Kuru madde bazında % 0,2 fazla olmamalıdır. Benzoik ve salisilik asit Önceden 5 damla asetik asitle asitlendirilmiş olan 1/20’lik çözeltinin 10 mL'sine, suyla hazırlanmış yaklaşık 1 molar’lık demir klorür çözeltisinden 3 damla eklenir. Çökelti veya mor renk oluşmaz. o-toluensülfonamid Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. p-toluensülfonamid Benzoik asit p-sülfonamid Kolay karbonize olabilen Maddeler Arsenik Selenyum Kurşun Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 25 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Yok Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. (II) SODYUM SAKKARİN Eşanlamlılar Sakkarin, sakkarinin sodyum tuzu. Tanım Kimyasal adı Sodyum o-benzosülfimid, 2,3-dihidro-3-oksobenzisülfonazol'ün sodyum tuzu oksobenzisülfonazol, 1,2-benzizotiazolin-3-one-1, 1-dioksit sodyum tuz dihidrat Einecs 204-886-1 Kimyasal formülü C7H4NNaO3S.2H2O Molekül ağırlığı 241.19 Saflık Susuz bazda % 99'dan az ve % 101'den fazla C7H4NNaO3S içermemelidir. Tanımlama Kokusuz veya zayıf kokulu, çok seyreltik çözeltilerinde bile tatlı, beyaz kristaller veya beyaz kristal efloresan toz. Seyreltik çözeltilerde sukrozdan yaklaşık 300-500 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme Çözünürlük Suda serbestçe çözünür. Etanolde eser miktarda çözünür. Kurutma kaybı % 15'den fazla olmamalıdır (120 ° C'de 4 saat). Benzoik ve salisilik asit Önceden 5 damla asetik asitle asitlendirilmiş olan 1/20’lik çözeltinin 10 mL'sine, suyla hazırlanmış yaklaşık 1 molar’lık demir klorür çözeltisinden 3 damla eklenir. Çökelti veya mor renk oluşmaz. o-toluensülfonamid Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. p-toluensülfonamid Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Benzoik asit p-sülfonamid Kuru madde bazında 25 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kolay karbonize olabilen maddeler Yok Arsenik Selenyum Kurşun Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. (III) KALSİYUM SAKKARİN Eşanlamlılar Tanım Sakkarin, sakkarinin kalsiyum tuzu. Kimyasal adı Kalsiyum o-benzosülfimid, 2,3-dihidro-3 oksobenzisosülfonazol'ün kalsiyum tuzu, 1,2-benzisotiazolin-3-one-1,1-dioksit Kalsiyum tuz hidrat (2:7) Einecs 229-349-0 Kimyasal formülü C14H8CaN2O6S2.3 ½ H2O Molekül ağırlığı 467.48 Saflık Susuz bazda % 95'dan az C14H8CaN2O6S2 içermemelidir. Tanımlama Kokusuz veya zayıf kokulu, çok seyreltik çözeltilerinde bile tatlı, beyaz kristaller veya beyaz kristal toz. Seyreltik çözeltilerde sukrozdan yaklaşık 300-500 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme Çözünürlük Suda serbestçe çözünür. Etanolde çözünür. Kurutma kaybı Benzoik ve salisilik asit o-toluensülfonamid p-toluensülfonamid % 13.5'den fazla olmamalıdır (120 ° C'de 4 saat). Önceden 5 damla asetik asitle asitlendirilmiş olan 1/20’lik çözeltinin 10 mL'sine, suyla hazırlanmış yaklaşık 1 molar’lık demir klorür çözeltisinden 3 damla eklenir. Çökelti veya mor renk oluşmaz. Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Benzoik asit p-sülfonamid Kuru madde bazında 25 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kolay karbonize olabilen maddeler Yok Arsenik Selenyum Kurşun Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. (IV) POTASYUM SAKKARİN Eşanlamlılar Sakkarin, sakkarinin potasyum tuzu. Tanım Kimyasal adı Potasyum o-benzosülfimid, 2,3-dihidro-3-oksobenzisosülfonazol'ün potasyum tuzu, 1,2-benzisotiazolin-3-one-1,1-dioksit monohidrat'ın potasyum tuzu Einecs Kimyasal formülü C7H4KNO3S.H2O Molekül ağırlığı 239.77 Saflık Susuz bazda % 99'dan az ve % 101'den fazla C7H4KNO3S içermemelidir. Tanımlama Kokusuz veya zayıf kokulu, çok seyreltik çözeltilerinde bile tatlı, beyaz kristal veya beyaz kristal toz. Seyreltik çözeltilerde sukrozdan yaklaşık 300-500 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme Çözünürlük Suda serbestçe çözünür. Etanolde eser miktarda çözünür. Kurutma kaybı % 8'den fazla olmamalıdır (120 ° C'de 4 saat). Benzoik ve salisilik asit Önceden 5 damla asetik asitle asitlendirilmiş olan 1/20’lik çözeltinin 10 mL'sine, suyla hazırlanmış yaklaşık 1 molar’lık demir klorür çözeltisinden 3 damla eklenir. Çökelti veya mor renk oluşmaz. o-toluensülfonamid olmamalıdır. Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla p-toluensülfonamid olmamalıdır. Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla Benzoik asit p-sülfonamid olmamalıdır. Kuru madde bazında 25 mg/kg'dan fazla Kolay karbonize olabilen maddeler Arsenik olmamalıdır. Selenyum olmamalıdır. Kurşun olmamalıdır. Yok Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla Kuru madde bazında 30 mg/kg'dan fazla Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla E 955 SUKRALOZ Eşanlamlılar: Tanım Kimyasal adı: Einecs: Kimyasal formülü: Molekül ağırlığı: Saflık: Tanımlama: Belirleme Çözünürlük: Kızılötesi emilim: 4,1′,6′-Triklororgalaktosukroz 1,6-Dikloro-1,6-dideoksi-β-D-fruktofuranosil-4-kloro-4deoksi-α-D-galaktopiranosit 259-952-2 C12H19Cl3O8 397,64 Susuz bazda %98’dan az ve %102’den çok C12H19Cl3O8 içermemelidir. Beyazdan kirli beyaza kadar, hemen hemen kokusuz, kristal toz. Su, metanol ve etanolda serbestçe çözünür, etil asetat’ta az çözünür. Sukroloz referans standardı kullanılarak elde edilen referans spekturumunda olduğu gibi örnekteki potasyum bromid dağılımının kızılötesi spektrumu benzer dalga numaralarında relative maxima (maksimum bağlılık) gösterir. İnce tabaka Kromatografisi: Analiz çözeltisindeki ana leke (spot) diğer klorine disakkaritler için yapılan analizdeki belirtilen Standard A çözeltisinin ana lekesi ile aynı Rf değerine sahiptir. Bu standart çözelti 10 ml etanol içerisinde 1.0 gr referans standart sukralozun çözülmesi ile elde edilir. [α] 20 D + 84,0°’den + 87,5°’ye susuz bazda hesaplanan (%10 w/v çözeltisi) Özel devir (rotasyon): Saflık Su: metodu) Sülfatlandırılmış kül: Diğer klorine disakkaritler: Klorine monosakkaritler: Trifenilfosfin oksit: Metanol: Kurşun: % 0,2’den fazla olmamalıdır (Karl Fisher % 0,7’den fazla olmamalıdır. % 0,5’den fazla olmamalıdır. % 0,1’den fazla olmamalıdır. 150 mg/kg’dan fazla olmamalıdır. % 0,1’den fazla olmamalıdır. 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 957 TAUMATİN Tanım Kimyasal adı Taumatin, Thaumatococcus danielli'nin (Benth) doğal türünün meyvesinin tohum zarlarından sulu ekstraksiyonla (pH 2.5-4.0) elde edilir ve esas olarak, kaynak materyalden oluşmuş bitki bileşenlerinin iz miktarları ile birlikte taumatin I ve taumatin II proteinlerini içerir. Einecs: Kimyasal formülü: Molekül ağırlığı: Saflık: Tanımlama: 258-822-2 207 aminoasitlerin polipeptidi. TaumatindIs22209 Taumatin II 22293 Kuru madde bazında % 94'den az olmayan proteine eşdeğer (Nx5.8) % 16'dan az azot içermemelidir. Kokusuz, krem renkli yoğun tatlılığa sahip toz. Sukrozdan yaklaşık 2000-3000 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme: Çözünürlük: Kurutma kaybı: Suda çok iyi çözünür, asetonda çözünmez. % 9'dan fazla olmamalıdır. (105 ° C'de sabit ağırlığa kadar). Karbohidratlar: Kuru madde bazında % 3'den fazla olmamalıdır. Sülfatlandırılmış kül: Kuru madde bazında % 2'den fazla olmamalıdır. Alüminyum: Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Arsenik: Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun: Kuru madde bazında 3 mg/kg. Mikrobiyolojik kriterler: Toplam aerobik mikrobiyolojik sayım: Maksimum 1000/g E. coli: 1 g’da bulunmamalıdır. E 959 NEOHESPERİDİN DİHİDROKALKON Eşanlamlılar: Neohesperidin dihidrokalkon, NHDC, hesperetin dihidrokalkon4′ -β -neohesperidosid, neohesperidin DC. Tanım Kimyasal adı: Neohesperidinin katalitik hidrojenasyonu ile elde edilen 2-O-αL-ramnopiranozil-4′-β-Dglukopiranozillhesperetin dihidrokalkon. Einecs: 243-978-6 Kimyasal formülü: C28H36O15 Molekül ağırlığı: 612.6 Saflık: Kuru madde bazında % 96'dan az olmamalıdır. Tanımlama Kirli beyaz renkli, kokusuz, karakteristik yoğun tada sahip kristal toz. Sukrozdan yaklaşık 1000-1800 kat daha fazla tatlıdır. Belirleme Çözünürlük: Sıcak suda serbestçe, soğuk suda çok az çözünür. Eter ve benzende hemen hemen çözünmez. Maksimum Ultraviole Absorbsiyonu: 100 mL metanolde 2 mg içeren çözelti için 282-283 nm Neu testi: 10 mg neohesperidin DC 1 mL metanolde çözülür. % 1'lik 2-aminoetil difenil borat metanolik çözeltisinden 1 mL eklenir. Sapsarı renk oluşur. Kurutma kaybı: % 11'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 3 saat). Sülfatlandırılmış kül: Kuru madde bazında % 0.2'den fazla olmamalıdır. Arsenik: Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun: Kuru madde bazında 2 mg/kg olmalıdır. Ağır metaller: Kuru madde bazında kurşun cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 961 NEOTAM Eşanlamlılar: Tanım N-[ N-(3,3-dimetilbütil )-L-α aspartil ]-L-fenilalanin 1-metil ester N ( 3,3-dimetilbütil )-L- aspartil-L-fenilalanin metil ester Paladyum/karbon katalizörü varlığında metanol içinde 3,3dimetilbütiraldehit ile aspartamın hidrojen basıncı altındaki reaksiyonu ile üretilir. Kizelgurun kullanılabildiği filtrasyon ile saflaştırılıp izole edilir. Çözücünün distilasyon ile ayrılmasından sonra, neotam su ile yıkanır, santrifüjle izole edilir ve en sonunda vakumda kurutulur. CAS No: Kimyasal adı: Kimyasal formülü: Molekül ağırlığı: Tanımlama: Saflık: Belirleme Çözünürlük: Saflık Su içeriği 165450-17-9 N-[N-(3,3-dimetilbütil)-L-α-aspartil]-L-fenilalanin 1-metil ester C20H30N2O5 378,47 Beyazdan kirli beyaza toz. Kuru bazda %97’den az olmamalıdır. 60oC’de suda % 4,75(w/w),etanol ve etil asetatta çözünür. % 5'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer, örnek miktarı 25±5mg) pH 5,0 – 7,0 (0,5 % sulu çözelti) Erime aralığı 81oC – 84oC N-[(3,3-dimethylbutyl) %1,5’dan fazla olmamalıdır. -L-α-aspartyl]- L-phenylalanine Kurşun 1mg/kg’dan fazla olmamalıdır. E 962 ASPARTAM – ASESÜLFAM TUZU Eşanlamlılar: Tanım Kimyasal adı: Kimyasal formülü: Molekül ağırlığı: Saflık: Tanımlama: Belirleme A. Çözünürlük: B. Transmitasyon: Aspartam-asesülfam, aspartam-asesülfam tuzu Tuz, asidik bir pH çözeltisinde yaklaşık 2:1 (w/w) oranındaki aspartam ve asesülfam K’nın ısıtılmasıyla hazırlanır ve kristalleşmeye bırakılır. Potasyum ve nem ortamdan uzaklaştırılır. Ürün tek başına aspartamdan daha stabil olur. L-fenilalanil-2-metil-L-α-aspartic asit’in 6-metil-1,2,3okzatiazin-4(3H)-one-2,2-dioksit tuzu C18H23O9N3S 457,46 Kuru bazda aspartam %63-66, kuru bazda asit formundaki asesülfam %34-37 Beyaz, kokusuz, kristal toz. Suda eser ve etanolda az miktarda çözünür. Sudaki %1’lik çözeltinin transmitasyonu uygun spektrofotometrede suyu referans olarak kullanarak 430 nm’de 1 cm’lik hücrelerde hesaplanır. 0,95’ten az olmamalı ve yaklaşık 0,022 den fazla olmayan emilime eşit olmalıdır. C.Özel devir (rotasyon): [α]D20 = + 14,5° ile + 16,5° arası 6,2 gr 100 ml formik asite (15N) ilave edip 30 dakikada hazırlanan çözelti ile hesaplanır. Aspartam-asesülfam tuzunun aspartam içeriğini düzeltmek için hesaplanan özel rotasyonu 0,646’ya bölünür. Saflık Kurutma kaybı: % 0,5'den fazla olmamalıdır (105 °C , 4 saat) 5-Benzil-3,6-diokso-2piperazinesetik asit: % 0,5’den fazla olmamalıdır. Kurşun: 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 965 (i) MALTİTOL Eşanlamlılar: Tanım Kimyasal adı: Einecs: Kimyasal formülü: Molekül ağırlığı: Saflık: Tanımlama: Belirleme A. Çözünürlük: B. Erime aralığı: C. Spesifik rotasyon: çözelti). Rutubet: Sülfatlandırılmış kül: İndirgen şeker: olmamalıdır. Klorürler: Sülfat: Nikel: Arsenik: Kurşun: D-maltitol, hidrojene maltoz. (α)-D-Glukopiranozil-1,4-D-glusitol. 209-567-0 C12H24O11 344,31 Susuz bazda % 98'den az D-maltitol C12H24O11 içermemelidir. Tatlı, beyaz kristal toz. Suda çok iyi çözünür. Etanolde az çözünür. 148-151°C [α] D 20 : +105,5°'den +108,5°'e kadar (% 5'lik, ağırlık/hacim, % 1'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi). Kuru madde bazında % 0,1’den fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0,1’den fazla Kuru madde bazında 50 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 965 (ii) MALTİTOL ŞURUBU Eşanlamlılar: Tanım: Saflık: Tanımlama: Hidrojene yüksek maltoz-glukoz şurubu, hidrojene glukoz şurubu. Başlıca maltitol ile sorbitol ve hidrojene oligo ve polisakkaritlerden oluşan karışımdır. Yüksek maltoz içerikli glukoz şurubunun katalitik hidrojenasyonu veya bunun bireysel bileşimlerinin hidrojenasyonu ve karışımı ile üretilir. Ticari olarak şurup ve katı ürün şeklinde sağlanabilir. Kuru madde bazında toplam hidrojene sakkaritlerin % 99'undan az ve kuru madde bazında maltitolün % 50'sinden az olmamalıdır. Renksiz ve kokusuz, berrak, viskoz sıvı veya beyaz kristal kütle. Belirleme A. Çözünürlük: B. İnce tabaka Kromatografisi: Su miktarı: İndirgen şeker: Sülfatlandırılmış kül: Klorürler: Sülfat: Nikel: Kurşun: Suda çok iyi çözünür. Etanolde az çözünür. Testi geçer. % 31'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi). Glukoz cinsinden, % 0,3’den fazla olmamalıdır. % 0,1’den fazla olmamalıdır. 50 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 966 LAKTİTOL Eşanlamlılar: Tanım Kimyasal adı: Einecs: Kimyasal formülü: Molekül ağırlığı: Saflık: Tanımlama: Laktit, laktositol, laktobiosit. 4-O-β-D-Galaktopiranozil-D-glusitol. 209-566-5 C12H24O11 344,32 Kuru madde bazında % 95'den az olmamalıdır. Tatlı kristal toz veya renksiz çözeltiler. Kristal ürünler susuz, monohidrat ve dihidrat formlarda bulunur. Belirleme A. Çözünürlük: Suda çok iyi çözünür. B. Spesifik rotasyon: Susuz bazda hesaplanmış, [α] D 20 = +13°'den +16°'ya kadar (%10'luk, w/v, sulu çözelti) Su Miktarı: Kristal ürünler; % 10,5’den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi). Diğer polioller: Susuz bazda % 2,5’den fazla olmamalıdır. İndirgen şeker: Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0,2’den fazla olmamalıdır. Klorürler: Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Sülfat: Kuru madde bazında 200 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Sülfatlandırılmış kül: Kuru madde bazında % 0,1’den fazla olmamalıdır. Nikel: Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Arsenik: Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun: Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 967 KSİLİTOL Eşanlamlılar Tanım Kimyasal adı Einecs Kimyasal formülü Molekül ağırlığı Saflık Tanımlama Belirleme Ksilitol D-ksilitol 201-788-0 C5H12O5 152.15 Susuz bazda ksilitol cinsinden % 98.5'den az olmamalıdır. Beyaz, kristal toz, hemen hemen kokusuz, çok tatlı. A. Çözünürlük B. Erime sınırı C. pH Kurutma kaybı Suda çok iyi çözünür. Etanolde eser miktarda çözünür. 92-96 °C 5-7 (% 10'luk, ağırlık/hacim, sulu çözelti) % 0.5'den fazla olmamalıdır. 0.5 g örnek, fosfor üzerinde, vakum altında 60 ° C’de 4 saat kurutulur. Sülfatlandırılmış kül Kuru madde bazında % 0.1'den fazla olmamalıdır. İndirgen şeker Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0.2'den fazla olmamalıdır. Diğer polihidrik alkoller Kuru madde bazında % 1'den fazla olmamalıdır. Nikel Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Arsenik Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Kurşun Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Klorürler Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. Sülfat Kuru madde bazında 200 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. E 968 ERİTRİTOL Eşanlamlılar: Tanım Kimyasal adı: Einecs: Kimyasal formülü: Molekül ağırlığı: Saflık: Tanımlama: Belirleme A. Çözünürlük: B. Erime aralığı: Mezo-eritritol, tetrahidroksibütan, eritrit Güvenli ve yeterli gıdalardaki karbonhidrat kaynağının Trikosporonoides megachilensis veya Moniliellapollinis gibi ozmofilik küfleri ile fermantasyonu ile elde edilir, sonra saflaştırılır ve kurutulur. 1,2,3,4-Bütanetetrol. 205-737-3 C4H10O4 122,12 Kurutmadan sonra %99’dan az olmamalıdır. Beyaz, kokusuz, higroskobik olmayan ve sukrozun yaklaşık %60-80’i kadar tatlı, ısıya dayanıklı kristal. Suda serbestçe çözünür, etanolde az çözünür, dietil eterde çözünmez. 119-123 °C Saflık Kurutma kaybı: % 0,2’den fazla olmamalıdır (Vakum desikatörde 70 °C, 6 saat). Sülfatlandırılmış kül: % 0,1’den fazla olmamalıdır. İndirgen maddeler: D-glukoz cinsinden, % 0,3’den fazla olmamalıdır. Ribitol ve gliserol: % 0,1’den fazla olmamalıdır. Kurşun: 0,5 mg/kg'dan fazla olmamalıdır. [R.G. 07 Ocak 2011 – 27808] —— • —— Tarım ve Köyişleri Bakanlığından: TÜRK GIDA KODEKSİ GIDA MADDELERİNDE KULLANILAN TATLANDIRICILAR TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA TEBLİĞ (TEBLİĞ NO: 2010/58) MADDE 1 – 21/9/2006 tarihli ve 26296 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde Kullanılan Tatlandırıcılar Tebliğinin EK’inde “EC KODU VE ADI” sütununda yer alan “E 959 Neohesperidin DC” den sonra gelmek üzere aşağıdaki “E 961 Neotam” eklenmiştir. “ E 961 Neotam Alkolsüz İçecekler Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz su bazlı aromalandırılmış içecekler Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz süt ve süt türevleri veya meyve suyu bazlı içecekler Tatlılar ve benzeri ürünler Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz su bazlı aromalandırılmış tatlılar Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz süt ve süt türevi bazlı karışımlar Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz meyve ve sebze bazlı tatlılar Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz yumurta bazlı tatlılar Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz tahıl bazlı tatlılar Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz yağ bazlı tatlılar Çerezler: tüketime hazır aromalandırılmış, ambalajlanmış, kuru, çeşnili nişasta ürünleri ve kaplanmış sert kabuklu meyveler Şekerlemeler ve diğerleri Şeker ilavesiz şekerlemeler Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz kakao veya kuru meyve bazlı şekerlemeler Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz nişasta bazlı şekerlemeler Yenilebilir buzlar ve dondurma için kullanılan şeker ilavesiz külah ve gofretler Essoblaten Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz kakao, süt, kuru meyve veya yağ bazlı sürülebilir ürünler En az % 15 lif ve % 20 kepek içeren enerjisi 20 mg/L 20 mg/L 32 mg/kg 32 mg/kg 32 mg/kg 32 mg/kg 32 mg/kg 32 mg/kg 18 mg/kg 32 mg/kg 65 mg/kg 65 mg/kg 60 mg/kg 60 mg/kg 32 mg/kg 32 mg/L azaltılmış veya şeker ilavesiz kahvaltılık tahıllar Şeker ilavesiz nefes ferahlatıcı şekerlemeler Aromalandırılmış şeker ilavesiz boğaz pastilleri Şeker ilavesiz sakız Enerjisi azaltılmış tablet formundaki şekerlemeler Elma ve armut şarabı Alkolsüz içeceklerle bira, elma şarabı, armut şarabı, distile alkollü içkiler veya şarap karışımından oluşan içkiler Hacmen alkol miktarı %15'den az olan distile alkollü içecekler Alkolsüz veya hacmen alkol miktarı %1.2 yi geçmeyen biralar Hafif üst fermantasyon birası dışındaki orijinal şıra ekstraktı %6’dan az olan sofra birası Asitliği NaOH cinsinden minimum 30 milieşdeğere eşit olan biralar "Oud bruin" tipi kahverengi biralar Enerjisi azaltılmış bira Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz yenilebilir buzlar ve dondurma Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz meyve konserveleri Enerjisi azaltılmış reçel, jöle, marmelat, geleneksel reçel ve geleneksel marmelat Enerjisi azaltılmış meyve ve sebze karışımları Tatlı – ekşi korunmuş meyve ve sebzeler Feinkostsalat Balıklar, marine edilmiş balıklar, kabuklular ve yumuşakçaların tatlı-ekşi korunmuş veya yarı korunmuş olanları Enerjisi azaltılmış çorbalar Soslar Hardal Özel beslenme amaçlı hafif fırıncılık ürünleri “TGK - Kilo Verme Amaçlı Enerjisi Kısıtlanmış Gıdalar Tebliği” kapsamındaki gıdalar “TGK - Özel Tıbbi Amaçlı Diyet Gıdalar Tebliği” kapsamındaki gıdalar Sıvı formdaki gıda takviyeleri Katı formdaki gıda takviyeleri Vitamin ve/veya mineral bazlı şurup şeklinde veya çiğnenebilir formdaki gıda takviyeleri Sofra Tatlandırıcıları 200 mg/kg 65 mg/kg 250 mg/kg 15 mg/kg 20 mg/kg 20 mg/kg 20 mg/kg 20 mg/kg 20 mg/kg 20 mg/kg 20 mg/kg 1 mg/kg 26 mg/L 32 mg/kg 32 mg/kg 32 mg/L 10 mg/L 12 mg/L 10 mg/L 5 mg/L 12 mg/L 12 mg/L 55 mg/L 26 mg/kg 32 mg/kg 20 mg/kg 60mg/kg 185 mg/kg QS ” MADDE 2 – Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer. MADDE 3 – Bu Tebliğ hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür. [R.G. 07 Ocak 2011 – 27808] —— • —— Maliye Bakanlığından: 2011 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE UYGULAMA TEBLİĞİ (SIRA NO: 3) Bilindiği üzere, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun bütçe ödeneklerinin kullanılmasına ilişkin 20 nci maddesinde; “(a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, ayrıntılı harcama programlarını hazırlar ve vize edilmek üzere Maliye Bakanlığına gönderir. Bütçe ödenekleri, Maliye Bakanlığınca belirlenecek esaslar çerçevesinde, nakit planlaması da dikkate alınarak vize edilen ayrıntılı harcama programları ve serbest bırakma oranlarına göre kullanılır. (b) Özel bütçeli idareler ve sosyal güvenlik kurumları ayrıntılı finansman programlarını hazırlar ve harcamalarını bu programa uygun olarak yaparlar. (c) Ayrıntılı harcama ve finansman programlarının hazırlanmasına, vize edilmesine, uygulanmasına ve uygulamanın izlenmesine dair usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir.” hükümleri yer almaktadır. Ayrıntılı harcama ve finansman programlarının, idarelerin hizmet ve faaliyetlerini de dikkate alan, mali disipline ve nakit yönetiminin etkin bir şekilde yürütülmesine katkı sağlayan bir anlayışla hazırlanması önem taşımakta olup; bu amaçla ayrıntılı harcama ve finansman programlarının hazırlanması ve vize edilmesinde aşağıda yer alan usul ve esaslara uyulacaktır. I- Kapsam Bu Tebliğ, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerince ayrıntılı harcama programının, özel bütçeli idareler ve sosyal güvenlik kurumlarınca ayrıntılı finansman programının hazırlanmasına ilişkin usul ve esasları içermektedir. II- Tanımlar Bu Tebliğde geçen; Ayrıntılı Harcama Programı (AHP): 5018 sayılı Kanuna ekli (I) sayılı cetvelde yer alan idarelerin, aylar itibariyle yapabilecekleri harcamaları gösteren ve tertip düzeyinde oluşturulan programı, Ayrıntılı Finansman Programı (AFP): 5018 sayılı Kanuna ekli (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan idarelerin, aylar itibariyle yapabilecekleri harcama (tertip düzeyinde) ve tahsil edebilecekleri gelir miktarları ile net finansmanın kullanımına ilişkin öngörülerini gösteren programı, ifade etmektedir. III- AHP/AFP Oluşturma İlkeleri 1) Kamu idareleri, AHP/AFP tekliflerini 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile kendilerine tahsis edilen ödenekler üzerinden hazırlayacaklardır. 2010 yılında olduğu gibi 2011 yılında da AHP/AFP’lerin harcama kısmı tertip düzeyinde hazırlanıp, Bakanlığımızca bu düzeyde vize edilecektir. 2) AHP/AFP teklifleri hazırlanırken; uygulanmakta olan ekonomik program, önceki yıllar bütçe gider ve gelir gerçekleşmeleri ile AHP/AFP vize oranları, 2011 yılına devredilecek nakit imkanları, teşkilat yapılarındaki değişiklikler, mevsimsel özellikler, harcamaların niteliği ve diğer özel durumlar dikkate alınacaktır. 3) (01) Personel Giderleri ile (02) Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri için tefrik edilmiş ödenekler; memur ve sözleşmeli personel için dolu kadro ve pozisyonlar esas alınarak 2011 yılı Ocak ayından itibaren uygulanmakta olan katsayı ve sözleşme ücretleri üzerinden, işçiler için sürekli işçi pozisyonlarından dolu olanlar ile vize edilmiş geçici işçi pozisyonları esas alınarak mevcut toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre yapılacak hesaplama çerçevesinde dağıtılacaktır. 4) (1) Sıra No’lu 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Genelgesi ve bütçe işlemleri ile serbest bırakılan ödeneklere, harcama veya finansman programlarının Ocak ayında yer verilecektir. Ocak ayı harcamasının serbest bırakılan ödeneklerin üzerinde olması durumunda harcama tutarı dikkate alınacaktır. 5) İşçi ikramiyelerine ilişkin ödenekler ile uluslararası kuruluşlar için öngörülen ödeneklerin dağılımı, ödemenin yapılacağı ay dikkate alınarak yapılacaktır. 6) Bütçelerinde Net Finansman öngörülen idarelerden hazine yardımı alan özel bütçeli idareler ile sosyal güvenlik kurumları, nakit ihtiyacının karşılanmasında öncelikle Net Finansmanı kullanacak şekilde AFP düzenleyeceklerdir. 7) Kamu idarelerinden alınan teklifler, ekonomik program uyarınca değerlendirilecek ve gerektiğinde idarelerle görüşme yapılmak suretiyle miktar ve oran olarak nihai hale getirilerek vize edilecektir. IV- AHP/AFP Oluşturma Yöntem ve Süreci A- Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri 1) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri AHP hazırlayacaktır. 2) İdareler, AHP tekliflerini hazırlarken AHP (EK:1-b) formunu kullanacaklardır. İdarelerce tertip düzeyinde hazırlanan (EK:1-b) formunun icmali olan (EK:1-a) formu e-bütçe tarafından otomatik olarak üretilecektir. 3) İdarelerin AHP (EK-1) teklif formları üst yöneticiler tarafından imzalanarak 19 Ocak 2011 tarihine kadar Bakanlığımıza iletilecektir. İlgili idareler Bakanlığımıza gönderilen AHP tekliflerini e-bütçe üzerinde onaylayacaklardır. 4) Bakanlığımızca yapılacak değerlendirme sonucunda oluşturulan AHP (EK: 1-b) formları vize edilerek (EK: 1-a) formu ile birlikte idarelere gönderilecek ve ayrıntılı harcama programı e-bütçe sistemi üzerinde Bakanlığımız tarafından onaylanacaktır. B- Hazine Yardımı Alan Özel Bütçeli İdareler ile Sosyal Güvenlik Kurumları 1) Hazine yardımı alan özel bütçeli idareler ile sosyal güvenlik kurumları AFP hazırlayacaktır. 2) İdareler AFP’lerini gider, gelir ve net finansman bilgilerini birlikte değerlendirerek hazırlayacaklardır. AFP teklifleri hazırlanırken (EK:2-c) ve AFP (EK:2-d) formları kullanılacaktır. AFP (EK:2-a) ve (EK:2-b) formları ise e-bütçe tarafından otomatik olarak üretilecektir. 3) Yükseköğretim kurumları, AFP’lerin harcama kısmının teklifini, e-bütçe sisteminde oluşturulan AFP (Birim Detay) menüsüne giriş yaparak oluşturabilecekleri gibi detay giriş yapmadan da hazırlayabileceklerdir. AFP tekliflerini, (Birim Detay) menüsüne giriş yaparak oluşturan yükseköğretim kurumlarının AFP (EK:2-c) formu, e-bütçe sistemi tarafından otomatik olarak üretilecektir. 4) 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (F) işaretli cetvelde Net Finansman ve Net Borçlanma öngörülen idareler, Net Finansmanın hangi aylarda kullanılacağını, Net Borçlanmanın hangi aylarda yapılacağını AFP (EK:2-d) formunda göstereceklerdir. 5) Toplam borçlanma ve likit değerlere ilişkin finansman girişleri 31 Aralık 2010 tarihli veriler dikkate alınarak yapılacaktır. 6) İdarelerin AFP (EK-2) teklif formları, üst yöneticiler tarafından imzalanarak 19 Ocak 2011 tarihine kadar Bakanlığımıza iletilecektir. İlgili idareler Bakanlığımıza gönderilen AFP tekliflerini e-bütçe sisteminde onaylayacaklardır. 7) Bakanlığımızca yapılacak değerlendirme sonucunda oluşturulan AFP (EK:2-c) ve (EK:2-d) formları vize edilerek AFP (EK: 2-a) ve (EK:2-b) formları ile birlikte idarelere gönderilecek ve ayrıntılı finansman programı e-bütçe sistemi üzerinde Bakanlığımız tarafından onaylanacaktır. 8) AFP’lerde yer alan hazine yardımları öngörü mahiyetinde olup; hazine yardımları idarenin ay içi bütçe gerçekleşmesi ve nakit durumu dikkate alınarak, ilgili genel bütçeli idare bütçesinde yer alan hazine yardımı ödeneğinin serbest bırakılmasını müteakip tahakkuk ettirilecektir. C- Hazine Yardımı Almayan Özel Bütçeli İdareler ile Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar 1) Hazine yardımı almayan özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumlar, bu Tebliğin IV-B bölümünde belirlenen esaslar dahilinde AFP düzenleyeceklerdir. 2) İdareler, vize edilmek üzere Bakanlığımıza herhangi bir belge göndermeyeceklerdir. Ancak merkezi yönetim bütçesinin hedef ve uygulama sonuçlarının konsolide edilebilmesi için söz konusu idareler, AFP girişlerini yukarıda belirtilen tarihlere kadar tamamlayıp, ebütçe üzerinde onaylayacaklar ve AFP formlarının birer örneğini bilgi için Bakanlığımıza göndereceklerdir. Tebliğ olunur. KURUM ADI : EKONOMİK KODLAMA I 01 II AÇIKLAMA PERSONEL GİDERLERİ 1 MEMURLAR 2 SÖZLEŞMELİ PERSONEL 3 İŞÇİLER 4 GEÇİCİ PERSONEL 5 DİĞER PERSONEL 7 MİLLETVELLERİ 8 CUMHURBAŞKANI ÖDENEĞİ 9 İSTİHBARAT PERSONELİ 02 SOSYAL GÜV. KUR. DEVLET PRİMİ GİDERLERİ 1 MEMURLAR 2 SÖZLEŞMELİ PERSONEL 3 İŞÇİLER 4 GEÇİCİ PERSONEL 5 DİĞER PERSONEL 7 MİLLETVEKİLLERİ 9 İSTİHBARAT PERSONELİ 03 MAL VE HİZMET ALIM GİDERLERİ 1 ÜRETİME YÖNELİK MAL VE MALZEME ALIMLARI 2 TÜKETİME YÖNELİK MAL VE MALZEME ALIMLARI 3 YOLLUKLAR 4 GÖREV GİDERLERİ 5 HİZMET ALIMLARI 6 TEMSİL VE TANITMA GİDERLERİ 7 MENKUL MAL,GAYRİMADDİ HAK ALIM, BAKIM VE ONARIM GİDERLERİ 8 GAYRİMENKUL MAL BAKIM VE ONARIM GİDERLERİ 9 TEDAVİ VE CENAZE GİDERLERİ 04 FAİZ GİDERLERİ 1 KAMU KURUMLARINA ÖDENEN İÇ BORÇ FAİZ GİDERLERİ 2 DİĞER İÇ BORÇ FAİZ GİDERLERİ 3 DIŞ BORÇ FAİZ GİDERLERİ 4 İSKONTO GİDERLERİ 5 KISA VADELİ NAKİT İŞLEMLERE AİT FAİZ GİDERLERİ 6 TÜREV ÜRÜN GİDERLERİ 05 CARİ TRANSFERLER 1 GÖREV ZARARLARI 2 HAZİNE YARDIMLARI 3 KAR AMACI GÜTMEYEN KURULUŞLARA YAPILAN TRANS. 4 HANE HALKINA YAPILAN TRANSFERLER 5 DEVLET SOS. GÜV. KUR.DAN HANE HALKINA 6 YURTDIŞINA YAPILAN TRANSFERLER 8 GELİRDEN ALINAN PAYLAR 06 SERMAYE GİDERLERİ 1 MAMUL MAL ALIMLARI 2 MENKUL SERMAYE ÜRETİM GİDERLERİ 3 GAYRİ MADDİ HAK ALIMLARI 4 GAYRİMENKUL ALIMLARI VE KAMULAŞTIRMASI 5 GAYRİMENKUL SERMAYE ÜRETİM GİDERLERİ 6 MENKUL MALLARIN BÜYÜK ONARIM GİDERLERİ 7 GAYRİMENKUL BÜYÜK ONARIM GİDERLERİ 8 STOK ALIMLARI (SAVUNMA DIŞINDA) 9 DİĞER SERMAYE GİDERLERİ 07 SERMAYE TRANSFERLERİ 1 YURTİÇİ SER.TRANS. (Teş. Yap- Öz Ser.Öd.Dış) 2 YURTDIŞI SERMAYE TRANSFERLERİ 08 BORÇ VERME 1 YURTİÇİ BORÇ VERME 2 YURTDIŞI BORÇ VERME 09 YEDEK ÖDENEKLER TOPLAM BÜTÇE GİDERİ KURUM ADI : EKONOMİK KODLAMA 201 ÖD I II 01 AÇIKLAMA PERSONEL GİDERLERİ 1 MEMURLAR 2 SÖZLEŞMELİ PERSONEL 3 İŞÇİLER 4 GEÇİCİ PERSONEL 5 DİĞER PERSONEL 7 MİLLETVELLERİ 8 CUMHURBAŞKANI ÖDENEĞİ 9 İSTİHBARAT PERSONELİ 02 SOSYAL GÜV. KUR. DEVLET PRİMİ GİDERLERİ 1 MEMURLAR 2 SÖZLEŞMELİ PERSONEL 3 İŞÇİLER 4 GEÇİCİ PERSONEL 5 DİĞER PERSONEL 7 MİLLETVEKİLLERİ 9 İSTİHBARAT PERSONELİ 03 MAL VE HİZMET ALIM GİDERLERİ 1 ÜRETİME YÖNELİK MAL VE MALZEME ALIMLARI 2 TÜKETİME YÖNELİK MAL VE MALZEME ALIMLARI 3 YOLLUKLAR 4 GÖREV GİDERLERİ 5 HİZMET ALIMLARI 6 TEMSİL VE TANITMA GİDERLERİ 7 MENKUL MAL,GAYRİMADDİ HAK ALIM, BAKIM VE ONARIM GİDERLERİ 8 GAYRİMENKUL MAL BAKIM VE ONARIM GİDERLERİ 9 TEDAVİ VE CENAZE GİDERLERİ 04 FAİZ GİDERLERİ 1 KAMU KURUMLARINA ÖDENEN İÇ BORÇ FAİZ GİDERLERİ 2 DİĞER İÇ BORÇ FAİZ GİDERLERİ 3 DIŞ BORÇ FAİZ GİDERLERİ 4 İSKONTO GİDERLERİ 5 KISA VADELİ NAKİT İŞLEMLERE AİT FAİZ GİDERLERİ 6 TÜREV ÜRÜN GİDERLERİ 05 CARİ TRANSFERLER 1 GÖREV ZARARLARI 2 HAZİNE YARDIMLARI 3 KAR AMACI GÜTMEYEN KURULUŞLARA YAPILAN TRANS. 4 HANE HALKINA YAPILAN TRANSFERLER 5 DEVLET SOS. GÜV. KUR.DAN HANE HALKINA 6 YURTDIŞINA YAPILAN TRANSFERLER 8 GELİRDEN ALINAN PAYLAR 06 SERMAYE GİDERLERİ 1 MAMUL MAL ALIMLARI 2 MENKUL SERMAYE ÜRETİM GİDERLERİ 3 GAYRİ MADDİ HAK ALIMLARI 4 GAYRİMENKUL ALIMLARI VE KAMULAŞTIRMASI 5 GAYRİMENKUL SERMAYE ÜRETİM GİDERLERİ 6 MENKUL MALLARIN BÜYÜK ONARIM GİDERLERİ 7 GAYRİMENKUL BÜYÜK ONARIM GİDERLERİ 8 STOK ALIMLARI (SAVUNMA DIŞINDA) 9 DİĞER SERMAYE GİDERLERİ 07 SERMAYE TRANSFERLERİ 1 YURTİÇİ SER.TRANS. (Teş. Yap- Öz Ser.Öd.Dış) 2 YURTDIŞI SERMAYE TRANSFERLERİ 08 BORÇ VERME 1 YURTİÇİ BORÇ VERME 2 YURTDIŞI BORÇ VERME 09 YEDEK ÖDENEKLER TOPLAM BÜTÇE GİDERİ ONAYLAYAN (ÜST YÖNETİCİ) STRATEJİ GELİŞTİRME ..../..../ 2011BAŞKANI/ DAİ. BAŞ/ŞB. MD. [R.G. 10 Ocak 2011 – 27811] —— • —— İlân Türkiye Barolar Birliği Başkanlığından: DUYURU İstanbul Barosu Başkanlığı’nda alınan 20.12.2010 gün ve 60228 sayılı yazıda; Rafet ve Nevriye Kızı, 1968 doğumlu, Tekirdağ İli, Marmara Ereğlisi İlçesi, Yakuplu Köyü, Cilt No: 6/2, Aile Kütük No:93; Sıra No: 15’de kayıtlı İlknur Demiryol’un, Baro Yönetim Kurulu’nun 28.10.2010 gün ve 41/39 sayılı kararıyla; Avukatlık Yasası’nın 74. maddesi gereğince, adının bir daha yazılmamak üzere Baro Levhasından silinerek Ruhsatnamesinin İptaline karar verildiği ve kararın kesinleştiği bildirilmiştir. Adı geçenin avukatlık yapma hakkının söz konusu kararla kaldırıldığı ve bundan sonra avukatlara ait hak ve yetkileri kullanamayacağı hususu, Avukatlık Kanunu Yönetmeliği’nin 27. maddesinin son fıkrası uyarınca duyurulur. [R.G. 14 Ocak 2011 – 27815] —— • —— Duyuru —— • —— Duyuru T.C. ADALET BAKANLIĞI İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı Sayı : B.03.0. İMİ.0.00.00.08/250/572 01/02/2011 Konu : KSYÖ/Münhal Kadrolar ………………………GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE ………………………............. BAŞKANLIĞINA Dışişleri Bakanlığı AGİT, Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığının 05/01/2011 tarih ve B.06.0.USGY.0.0-649.17-2010/6414468 sayılı yazısı ilgisi nedeniyle ekte gönderilmiştir. Bilgi edinilmesini arz ederim. A y h a n C Ü R E B A L H â k i m İ d a rî v e M a lî İ şl e r D a ir e si B a ş k a n V .