stêrka cıwan
Transkript
stêrka cıwan
Kapak.qxp_3) Kapak #6 24.11.2014 22:32 Page 1 STÊRKA CIWAN K o v a r a C i w a n a n a M e h a n e Kanûn 2014 Hejmar:139 Kapak.qxp_3) Kapak #6 24.11.2014 22:21 Page 2 ROBOSKİ KATLİAMI’NI UNUTMADIK Kod Adı: Serhıldan Brindar Adı-Soyadı: Erhan Korkmaz Doğum yeri: Adana Şahadet Tarihi ve Yeri: 2 Kasım 2014 Medya Savunma Alanları 01 içerik.qxp_Layout 1 24.11.2014 22:30 Page 1 Kanûn İÇİNDEKİLER Editörden Merhaba Güneşin Genç Yoldaşları ! Güneşimizden aldığımız umut, inanç ve direniş ruhuyla dalga dalga yayılan özgürlük şarkımızı zaferle taçlandırmanın zamanıdır. Genç başlayıp, yine genç bir ruhla başarıya kilitlendiğimiz bir süreçten geçiyoruz. İnanç direnişimiz bugün Ortadoğu’da dengeleri yeniden şekillendiriyor. Egemenlerin ve bölgedeki gerici güçlerin ortaklaşa geliştirdikleri bu savaş, Kürt halkının kazanımlarını alıp, onları kökten yok etmeye dönük bir savaştır. Ancak hesap edilmeyen bir şey vardıkı, o da bu halkın Önderliğine, topraklarına ve şehitlerine ihanet etmeyecekleridir. Önderliğinden ve şehitlerinden aldığı güç ile Zilanlaşarak, Beritanlaşarak ve Arînleşerek ihanetin ve komplonun zincirlerini kırmışlardır. Şimdi yeni bir yıla giriyoruz. Bu yılın özgürlük zamanları olmasını sağlamak Güneşin Genç yoldaşlarının özgürlük mücadelesine kendilerini katmaları ve söylenen özgürlük şarkılarının peşinden gitmelerine bağlıdır. Biz bu şarkıyı ne kadar yürekten ve sesli söylersek ona ulaşmamızda o kadar yakın olacaktır. Bizler, Önderliğimize, şehitlerimize ve toprağımıza olan inanç ve bağlılık temelinde bulunduğumuz bütün alanlarda onlara bağlılığımızın gereği üzerimize düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmeliyiz. Yeni yılda bir önceki yılın kazanımlarını arıracak ve büyütecek eylemsellikler de bulunarak ve bu yılı Önderliğimiz ile özgür yaşamak için özgürlük yılı yapalım. Bu temelde güneşin ışığıyla yol alalım ve özgürlüğü yaratalım ! Genç Kalın… A. Öcalan 2 Dönem Sorumluluklarımız ... K.C.A.Koor. 6 Kobanê Bir Millatır K.Engin 8 TC Devleti’nin Gözdesi DAİŞ ... R.Serxwebûn 10 Kobanê Direnişi’nin Dersleri Ve Sonuçları H.Engin 13 Devletin Varlığını Polisler Korur S.Ciwan 15 Neden Genç Kadın ? N.Çiğdem 17 Yeni Bir Yıla Girerken ... J.Têkoşîn 21 Sizce Öz Savunma Nedir ? R.Munzur 23 Uyanın Artık ! S.Ciwan 25 Maraş Katliamı’nın Hatırlaıkları... R.Semsûr 27 Güler Yüzlü Yoldaşıma S.Amed 29 Kürt Kültürü ... Z.Rojîn 31 Yolun Açık Olsun Gurbet Abla ... 34 Şiir Köşesi 36 Di Neteweya Demokratîk De ... S.Ciwan A. Öcalan A.Ezda 39 Rastiya Gelê Cengaver 41 Berê Xwe Didin Rojê Û Dûayên Xwe Dikin R.Sorgul 43 Ji Bîr Neke Dil Çavên Xwe Hene D.Avesta 44 Die IS-Terroristen ... J.M.Jung 46 Der Letzte Neandertaler Q.Engin 48 Warum Lachen Wir ? K.Ortakkaya 49 Ma Chêre Famille, Je Suis  Kobanê 50 De Rollen N.Erzincan Dr.A.Stahl Mail adresi: rojaciwaniletisim@gmail.com 02-05.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:08 Page 2 STÊRKA CIWAN Dönem Sorumluluklarımız Ve Devrimci Görevler Üzerine n n n Türk tarihinde ister Osmanlılar döneminde, isterse Cumhuriyet döneminde olsun, bir çok direnme yaşanmıştır. Bize tarih bilinci de gereklidir. İncelerseniz göreceksiniz ki, en değme başkaldırıların bile uzun vadeli gelişimi şurada kalsın, parlayıp sönmekten ve derin çöküşlere yol açmaktan öteye gidememiştir. Tarihin bir diyalektiği vardır. Türkiye tarihinin, Türk egemenlik sisteminin bir diyalektiği vardır. Gittikçe ustalaşan, kitleleri başkaldıramaz bir duruma getiren; ideolojik, siyasi, eylemsel alanlarda onları mahkûm eden, adeta tüketen bir egemenliktir bu. Afrika'da, Asya'da, Latin Amerika'daki halklar, bırakın böyle sürekli zamlara ve dayanılmaz yaşam koşullarına boyun eğmeği, hepsi de bir günlük hükümet uygulamasına bir ihtilal ile karşılık veriyor. Türkiye'de Kanûn 2014 n n Reber Apo n Parti çizgimiz,TC'yi dehşetle korkutuyor ve onu son derece geriletiyor, ama pratik uygulayıcıların muazzam yaramazlıkları da bilakis onu umutlandırıyor. 2 ise, yıllardır bütün bunlar uygulanıyor, ama kitlelerden ses seda yok. Türkiye insanının düşürüldüğü kadar, hiçbir halk düşürülmemiştir. Bunları ortaya koymaya çalışıyoruz, halktan yana olduğumuzu ve düzene karşı isyanı örgütlemek gerektiğini söylüyoruz. PKK’nin Tarihsel önemi Bu noktada PKK'nin tarihsel önemi ortaya çıkıyor. Günlük olarak tüm gücümüzle bunun başarısını garantiye alacak çalışma biçimini, bunu mümkün kılacak militan tipi ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Yalnızca Kürdistan veya PKK meselesi de değildir. Bölgemiz açısından çok ihtiyaç duyulan bir kurumlaşmanın ortaya çıkarılması meselesidir. Bu yüzden zaman çok 02-05.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:10 Page 3 STÊRKA CIWAN önemlidir. Bugün, yenilgili yaşamı ve yenilgili kafayı tamamen bertaraf etmek, zafer için uzun ve kısa vadeli çalışmaların nasıl yürütülebileceğini belirlemek bir örgüt meselesi değildir; bir halkın tarihinin ciddi bir ihtiyacını giderme meselesidir. Mademki halklar adına yola çıktınız, o halde bu sanatı hakkıyla icra etmek zorundasınız. Çok çeşitli düzeylerde sorunlarınız var, hatta basitlikleriniz var. Ben de kendi gerçeklerimi söylüyorum. Mühim olan sizin bireysel özelliklerinizi ortaya koymanız değil, bir halkın, halkların zaferini mümkün kılacak bir çalışmanın ortaya konmasıdır. Burada bireyin kendine sevdalanmışlığı, sadece yüzyıllardan beri bin defa yenilmiş olan, hiçbir sonuç almamış olan bir kısır döngüyü tekrarlanmaktan başka bir anlam taşımaz. Bu da bir tükenmişliği ifade eder. Ama Parti'nin ısrarla dayattığı gerçekler ve emrettiği yaşam, her gün yeni gelişmeleri mümkün kılan ve yeni yaşamı yaratacak olan bir tipi ortaya çıkarıyor. Çoğunuz çok çeşitli nedenlerle belki de bazıları mazur görülebilinir gelişmeye sınırlı yaklaşıyorsunuz, onu adeta kendi bireysel imbiğinizden geçiriyorsunuz, bireysel çıkarlarınıza göre ayarlıyorsunuz. "Fazlasını kaldıramam, fazlasına hükmedemem" demek, kişinin kendisi için durmak, ilerlemeyi kabul etmemek anlamına gelir. Bu anlayışla güçlü hareket, güçlü örgüt ortaya çıkmaz, onun örgüt temelleri giderek tıkanır, büzülür ve tasfiyecilik biçiminde ürünlerini bol bol ortaya çıkarır. Kendisiyle birlikte örgüte de büyük zararlar verir. Yakın pratiğimizi incelerseniz; bu konudaki çözümlemelerin anlamının ne kadar önemli ve hayati olduğunu, devrimle oynanamayacağını bir kez daha göreceksiniz. Bu konuda ölmenin, yaşamanın pek bu kadar anlam ifade etmediğini; önemli olanın göreve doğru yaklaşıp, doğru gerçekleştirmek olduğunu göreceksiniz.Üstün görev anlayışı ve onun doğru yöntemlerle başarılmasının her şeyden önde geldiğini, burada bireysel özelliklerin ve içinde bulunulan koşulların olumlu ve olumsuz yönlerinin fazla anlam ifade etmediğini, bunun sadece işlerimizi daha iyi ele alıp ilerletmek için, somut durum değerlendirilmesi itibarıyla hesaba alınabileceğini, bundan başka bir sonucun çıkarılamayacağını göreceksiniz. Demek oluyor ki, faaliyetlerimizin merkezine, mevcut iktidar karşısında devrimin zaferini mümkün kılacak ideolojik ve pratik uygulama düzeyindeki gelişmelerin nasıl sağlama alınacağını yerleştiriyoruz. Bu konuda tüm sorunları ortaya koymada ve çözüm yollarını göstermede çabamızı yoğunlaştırıyoruz. Temel Parti okulunun bu konuda rolünü mutlaka oynaması ve burada bulunan bütün öğelerin bu işi tüm ciddiyetiyle benimsemeleri gerekiyor.Çok ileri düzeyde bir katılımın gösterilmesi, bu3 nun coşkusuyla başarılması gerekiyor. Eğer özgürlük denen olayı çok özlüyorsanız ve buna her şeyden daha fazla değer biçiyorsanız, bu böyledir. Ama eski yaşamın şu veya bu kalıntıları sizde güçlüyse, elbette ki yapıyla ve gelişmeyle çatışacaksınız. Elbette ki fazla bir ilerlemeyi yaşayamayacaksınız. Bu durumda birey sadece kendi yenilgisini ve bundan sonraki iddiasızlığını kanıtlamış olur ki, bunun da tercih edilecek hiçbir yönü yoktur. 1988’de Gelişen Nitelikli Dönüşümler Kanûn 2014 02-05.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:11 Page 4 STÊRKA CIWAN 1988, gerek TC için, gerekse bizim için önemli niteliksel dönüşümlerin yaşanacağı bir dönemi ifade etmektedir. İçinde yaşadığımız bu yıl kendine has özellikleri olan bir yıldır. Kürdistan halkının ulusal kurtuluşu, Partimiz'in olgunlaşması ve Türkiye'de demokrasi hareketinin gelişimi açısından, hatta Kürdistan geneli itibarıyla devrimin bölgede biraz daha atılım kaydetmesi açısından hayati bir yıl oluyor. Onun için de, bu dönemi çok çeşitli yönleriyle değerlendirmeye tabi tutacağız. Gelişmeleri lehimize çevirmek için kendimizi olağanüstü vermemiz gerekiyor. Karşı kuvvetler, hatta dostluk adı altında yaklaşanlar bile çok çalışıyorlar. Dostların da çıkarları vardır. Düşmanın çıkarları bizim yok olmamız temelindedir. Bu kuvvetler çok şiddetli çalışıyorlar. Kürdistan halkı ise, tarihin ve günümüzün en çok gadre*, zulme uğramış, ulusal toplumsal hakları, temel insanlık hakları şurada kalsın, varlığı bile kabul edilmeyen bir halk konumundadır. Hiçbir halk açısından kabul edilmesi mümkün olmayan, çok talihsiz ve haksız bir yargılamanın, uygulamanın hedefi durumundadır. Halkımız bu dönemde bunu yırtmaya çalışıyor. Bunun için başını kaldırıyor ve sesini yükseltiyor. Böylece geleneksel ve toplumsal yapıyı, bölgeyi sarsıyor, çağa soru işaretleri yağdırıyor. Bir hesaplaşma olacak ve bu hesaplaşmada herkes kendine göre cevaplar verecektir. Bu yıl, bu açıdan çok önemli bir imtihan dönemi oluyor. Biz bu imtihanı kaybetmemek için, her şeyimizi ortaya koyarak, basit bir hatanın bile nelere yol açtığını görerek Kanûn 2014 4 02-05.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:11 Page 5 STÊRKA CIWAN değerlendirme yapacağız. Sınırlı bir gelişmenin ve bir olanağın nasıl kullanılması gerektiğini açık olarak ortaya koymaya çalışacağız. Çalışanlarımızın çalışma tarzının nasıl olması gerektiğini; oynamak şurada kalsın, daha disiplinli bir çalışma yürütmenin neden zorunlu olduğunu ortaya koyacağız. Bu yeni bir yaşamdır. Yalnızca Partimiz'in içinde gerçekleşen bir yaşam değil, bütünüyle Kürdistan halkının günlük olarak yaşamını altüst eden ve devrime çağıran bir yaşamdır. Aynı şekilde Türkiye'de yıllardır süregelen ve günümüzde de 12 Eylül faşizminin tam bir karşıdevrim uygulamasından ibaret olan, toplumu büyük bir kaosa sürükleyen, görülmemiş sömürü ve baskı yöntemleriyle sürdürdüğü düzenini alt edebilecek olan yaşamdır. Bunun önemi ortadadır ve bunlardan birinci dereceden sorumluyuz. Sorumluluğuzu derinden duyacak ve gerekeni yapacağız. Çünkü kazanmak zorundayız. İnsan Küçültülmüştür Türkiye'de insan küçültülmüştür dedik. Kürdistan'da daha da küçültülmüştür. Küçülme bir hakarettir. Küçültülen, ezilen emekçi sınıftır, onların ruhsal, kültürel dünyalarıdır. Büyüyenler, oburlaşanlar ise, Türk egemenlerinin işbirlikçileridir. Bunlar tarihte görülmemiş yöntemlerle çok ucuza satın alınmaktadırlar. Sömürgeciler, köleci ve feodal sömürü yöntemlerini bile çok çok geride bırakan bir sömürü yürütmektedirler. Bu anormal bir sömürü sistemidir. Bununla toplum gerçekten tam bir sömürü altına alınmıştır. Bu bir de katmerli baskı ve ideolojik saptırmalarla iç içe yürütülünce, küçül- menin, kendi kendini kaybetmenin düzeyi daha da büyümektedir. Çoğunuz böylesi bir gerçeklikten geliyorsunuz. O halde bu küçüklük temelinde gelmeyi savunmak hakarettir. En azından kişinin kendisine karşı bile hakarettir. Biz düzenin bu niteliklerini ortaya koyarken, aynı zamanda halkı büyütmenin ve halkı büyütmek için hareket edenlerin büyütülmesinin büyük önemini de ortaya koyduk. Onurlu ve iyi yaşamak istiyorsanız büyüyeceksiniz. Halk önderi büyümek zorundadır. Halk önderi, halkı küçülten tüm güçlere ve onların politikalarına karşı, halkı büyütecek politikalara ulaşmayı bilen adamdır. Çoğunuzun özlemleri var, yaşama isteğiniz var. O zaman, buna bir gerçeklik kazandırmak için, kitle temelimizi büyüteceğiz. Bu, örgütle, ideolojik faaliyetle, eylemle büyütülür. Bunun başka anahtarı, başka bir bilimi söz konusu değildir. Partimiz, bu konuda bazı gelişmelerin mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Bireyin nasıl büyüyüp gelişebileceğini burada göstermek istiyoruz. Onu burada gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Devrimci Eğitimin Özü Parti silahı nedir, bu silah nasıl kullanılır, kullandığında nelere kadirdir? Pratiğimiz bunu ispatlıyor. Biz çok adam vurmak, ya da kelle sayısını arttırmak için faaliyet yürütmüyoruz. insanımızı Biz, elinden her şeyi alınan ve gittikçe daha çok yitirilen kazanmak istiyoruz. Bunun için eylem, bunun için örgütlenme diyoruz. Ve biraz bunu kanıtlamaya çalışıyoruz. Eğitimin özü bunu vermektir, sizlerin de bunu almasını sağlamaktır. Devrimci eğitimin 5 özü budur. Yoksa bilgilerin biriktirilmesi, bazı tekniklerin elde edilmesi değildir. Bunlar, ancak bu amaca hizmet ettiği sürece bir anlam ifade eder. Eğitimin ve gelişmelerin böyle ele alınması gerekirken, yalnızca buradakilerin değil, ülkede savaşanların ve yurt dışında faaliyet yürütenlerin içine düştükleri durum da bunun tam tersidir. Bunu kabul etmekte son derece zorluk çektiğimiz bilinmelidir. Kabul etmek bir yana, bilakis üzerine gitmemize rağmen, ağırlığını gittikçe daha da fazla duyuran budur. Israrla böyle davrandıkları için de çok büyük zararlara yol açmaktadırlar. Parti'yi temsil etmek şurada kalsın, onunla çok çelişen, ancak örgüt adına hareket ettiğini söyleyen öğelerimiz az değildir. Onların yarattığı sıkıntı ve olumsuzlukların düşmanı umutlu kıldığı ortadadır. Bunu görüyoruz. Düşman bugün, Parti'yi direkt baskı kuvvetleriyle ve politikalarıyla değil, yetmezlik ve hatalara dayanarak, Parti'yi yıkıp dağıtmayı sağlayamasa bile, geriletme umuduna kapılmıştır. Bu umudu düşmana veren, içimizdeki yaramaz öğelerin durumudur. Parti çizgimiz, TC'yi dehşetle korkutuyor ve onu son derece geriletiyor, ama pratik uygulayıcıların muazzam yaramazlıkları da bilakis onu umutlandırıyor. Bu durumun tasfiyesi üzerinde duracağız. Yapımız içinde yer alan ve genelde Türkiye için de söz konusu olan, bu tipin üzerine gideceğiz. Bu tip derken, şu veya bu şahsı kastetmiyoruz, kastedilen özelliklerdir. Şu veya bu kişide, şu veya bu kadar etkisini gösterir. 1998 HAZİRAN Kanûn 2014 06-07.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:37 Page 6 STÊRKA CIWAN Kobanê Bir Milattır n n n K.Ciwan Avrupa Koordinasyonu n n n Toprağının uzağında ne kadar yaşarsa yaşasın, nasıl bir gelişme gelişirse gelişsin, yani kısacası ne olursa olsun, birey her zaman topluma ve toprağına karşı sorumludur. Kobanê’nin Kürtleri harekete geçirmediğinin aksini ispat edecek var mı acaba ? Kobanê’deki direniş rüzgarı Amerika’dan, Avrupa’ya, Afrika’ya, hatta Afganistan’a kadar esmiştir. Bunun için Kobanê, Kürtler için bir millatır. Kürtleri uyandıran, canlandıran ve harekete geçirme bir öneme sahiptir. Dünyanın her yerinde kendisini hisettiren bu direniş her şeyden önce en fazla etkisini Kürtler üzerinde göstermiştir. İnsanlık Kobanê için kenetlenmiş, hiç beklenilmeyen kesimler bile Kobanê için seferber olmuştur. Elbette, burada direnişin yaratmış olduğu birliği ve komün anlayışını görmek önemli… Kobanê eylemsellikleri sürecinde, Gezi direnişi sırasında açığa çıkan birlikten de öte bir komün gerçekliği ortaya çıktı. Komünlerin geliştiği her alanda Kanûn 2014 6 06-07.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:11 Page 7 STÊRKA CIWAN örgüt oluşur, komüne dayalı örgütün oluştuğu her alanda ise mutlak başarı elde edilir. İşte Kobanê süreci bu anlamıyla öğreticidir. Devletlerin, işbirlikçilerin ‘düştü düşecek’ diye sevinç beklentileri içerisinde olduğu anda, IŞİD faşizmi yenilgiye uğratıldı, direniş başarıya ulaştı. Eğer bugün Kobanê düşmediyse bunun tek bir gerekçesi var, o da iradenin gücünü bir kez daha açığa çıkartan kahraman YPG-YPJ savaşcılarının militan direnişçiliğidir. Elbette bu kahramanlar dayanaklarını, morallerini Önderlikten, halktan şehitlerden ve haklı mücadelelerinden alıyorlar… Zaten bütün direnişler böyle değil midir? Önderlik kurumu, YPG-YPJ savaşcıları açısından başlı başına bir direniş gerekçesidir. Önderlik kavramı asla bireyden ibaret olarak ele alınmıyor. Toplum ile bütünleşmiş bir varlık söz konusudur, yani toplumun kendisi ve uğruna verilen özgürlük mücadelesi Önderlik kurumunda bütünleşmiştir. Bu da Kobanê’de barbarlığa karşı amansızca bir direniş sergileyen gençlerin ana gücü olmaktadır. Halk uğruna hakikat ile harmanlanmış, hakikatin temel amacı olan bu direniş, asla kaybetmeyeceğini ispatlamıştır. Uluslararası toplumun Kürtlere vermiş olduğu desteği bile göz önünde bulundurursak, çokca ifade edilen 21. yüzyılın Kürtlerin yüzyılı olduğu tüm gerçekliği ile doğrulanacaktır. Devletlerin pozitif yaklaşımını bir kenara bırakıp sadece uluslararası kamuoyunun göstermiş olduğu ilgiye bakarsak bile, haklı olanın Kürtler olduğu şüphesiz fark edilecektir. Ortadoğu’nun genelinde örgütlü güç halini almış ve radikal demokrasinin gereklerini yerine getiren tek halk, PKK öncülüğündeki Kürtler olmaktadır. Ortadoğuda bir çok güç, bir çok örgüt ve hatta bir çok hükümet varlığını idame ettirmek istedi ama hiçbirisi, PKK gibi ne etkili olabildi ne de güç olabildi. PKK küçük çapta bir grup, dar çapta bir örgüt, ve hatta sıradan bir parti sıfatını çoktan aştı. Artık milyonların düşüncesinde kendisini var etmiş bir yaşam, felsefe ve düşünce biçimidir. PKK milyonların gönlünü feth etmiş bir harekettir. PKK demokratik modernite sisteminin kendisidir. Biz kürt gençleri olarak insanlığa öncülük eden, insanlığında mevcut sistemsel kriz ve kaosa alternatif olarak gördüğü demokratik modernitenin kurucu halkının en aktif, heycanlı ve dinamik kesimi olmaktayız. Bu nedenle hata yapma gibi bir lüksümüz ve şansımız yok. Hele içinde bulunduğumuz ‘Kobanê sonrası’ sürecinde, bu hakka hiç sahip olmamaktayız. Kobanê sürecinin yeni aşaması, Kürt gençlerine büyük sorumluluklar biçmektedir. Kobanê’yle yaşamsallaştırılmak istenen Ahlaki Politik Toplum esaslarına göre uyarlanmış Demokratik Ulus 7 Projesi, tüm insanlık tarafından fark edilmiştir. Bu yaşam biçimi ve sisteminin büyük bir şaşkınlık ve hayranlık ile izlenmesi, kapitalist modern sistemin çöküşüne biraz daha yaklaşıldığının ifadesi anlamına geliyor. Tabiki kapitalist modernitenin çöküşü, Demokratik Modernitenin inşasını ifade ediyor. Demokratik Modernite ise tekrardan kökleri üzerinde yeşeren insanlık değerlerinin anlamını taşıyor. O nedenle sorumluluğumuz ağır, büyük ve bir o kadarda ciddidir. Bu yönüyle Ahlaki ve Politik Toplumun bir başka boyutu ise, görev ve sorumluluk anlayışıdır. Toprağının uzağında ne kadar yaşarsa yaşasın, nasıl bir gelişme gelişirse gelişsin, yani kısacası ne olursa olsun, birey her zaman topluma ve toprağına karşı sorumludur. Hele bir de bu birey genç oldu mu, sorumluluğu doğal olarak iki katına yükseliyor. Çünkü gençlik toplumsallığın en etkili, en dinamik, en heycanlı ve coşkulu kesimidir. Böylesine güçlü özelliklere sahip olan birey, tabiki daha fazla çalışıp emek sarf etmesi gerekecektir. Bu emeğini daha da güzelleştirmek için, toplumsal bir inşa sürecinin içinde bulunduğumuzu fark edip bunun gerektireceği duygu, düşünce ve hareket tarzıyla yaklaşım sergilemek gerekecektir. Sürecin ruhunu doğru okumayıp, dar ve yöntemsiz bir pratiğin sahibi olmak kesinlikle bize misliyle kayb ettirecektir. Bu nedenle de doğru yoğunlaşmayı sağlayıp, doğru yöntemi tespit edip, doğru tarz ve tempoyu edinip, doğru pratiği sergilemenin dışında doğru ne bir gerekçemiz, neden bir hedefimiz olmalıdır. Kanûn 2014 08-09.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:11 Page 8 STÊRKA CIWAN TC DEVLETİ’NİN GÖZDESİ DAİŞ PLANLI BİR SOYKIRIM GÜCÜDÜR n n TC Devleti, insanlık tarihinin gördüğü en karanlık güçlerinden biri olan DAİŞ ile sıkı fıkı ilişki içerisindedir. Hatta yer yer DAİŞ ile ilişkilerinin organik bağlar taşıdığı artık bilinen bir gerçek. DAİŞ denen uluslararası toplama çete örgütünün, uluslararası güçler tarafından nasıl kullanıldığı ve yönlendirildiği de defalarca gündeme geldi. Uluslararası güçler Ortadoğu’da planları istedikleri gibi işlemeyince böyle bir müdahalede bulundular. Ve böylece amaçlanan ‘Ortadoğu’da birçok gücün burnunu sürtme’ planı işlemeye devam etti. Plan dahilinde yürüyen birçok saldırı ardından, aşırı güçlenen DAİŞ’in eskiden planlanmış olanlara göre hareket etmemesi, uluslararası güçleri DAİŞ’e yönelmeye götürdü. DAİŞ ise daha önce flört yaptığı uluslararası güçlerle arasını açtı ancak kapitalist modernitenin yaratımı olan ulus devletçi hastalığı milliyetçilikle, bölgede tam faşizan bir politik yönelim içerisine girdi. Bölgede yaşayan birçok halka ve inanç grubuna vahşice ve faşizanca Kanûn 2014 n saldırarak işlediği insanlık suçlarına her gün yenisini ekledi. Irak ve Güney Kürdistan'da Şebek Kürtlerine, Kakai Kürtlerine, Êzidî Kürtlerine, Hristiyanlara, Asurilere, Şii Araplara, Şii Türkmenlere ve Rojava’da yaşayan Kürtlere, Alevilere ve daha farklı Ortadoğu renklerine karşı nasıl bir katliam içerisine girdiğini, tecavüz, kaçırmalar, gasp, kafa kesmeler ile insanlığın hafızasında ne kadar çok kötülük varsa hepsini bir arada temsil ve uygulamasıyla DAİŞ’in yaptıklarını hep beraber gördük. İnsanlık tarihinin belki de en karanlık sayfalarından biri olan böylesine faşizan bir yapıyla TC Devleti özelde de AKP, en ileri düzeyde organik bağ içerisindedir. DAİŞ’in adını saydığımız ve sayamadığımız bir çok toplumsal renge yöneldiği bir gerçektir. Ancak en çok yöneldiği yapı ise Kürtler olmaktadır. DAİŞ sadece Kürt halkının farklı inanç ve yapıdaki renklerine yönelmiyor. Daha da ileri giderek Kürtlerin en kadim renklerini topraklarından 8 Kasım Engin n n n sürüyor. Şebekleri, Êzidîleri, Kakaileri her yönteme başvurduğu ortadadır. Yaklaşık 500 binin üzerinde Êzidî yurtlarından sökülüp atıldı. Benzer durum Şebekler için de geçerlidir. Yine Halep’te Kürtlerin sürülmesi, en son olarak da Kobanê’de 160 bin insanın Kuzey Kürdistan’a nasıl geçtiği ortadadır. Benzer bir trajedi çok yakın bir zamanda Güney Kürdistan’ı beklemektedir. Xaneqîn’e, Mendelîn’e DAİŞ’in saldırmayacağını kim iddia edebilir? Yine farklı yerlerde yaşayan Şii inancına mensup Feyli Kürtlere yönelmeyeceğini kim söyleyebilir? Kerkük’e saldırılmayacağını kim söyleyebilir? Şengal’de yaşananların başka yerlerde de yaşanmayacağını kim söylebilir? Güney Kürdistan’a bir bütünen Rojava’yı da eklediğimizde yaşanacak olan bir toplum kırım olacaktır, bir soykırım, göçertme olacaktır. Kürt halkının tarih boyunca birçok kez böyle köklü soykırımlarla yüz yüze geldiğini hepimiz biliyoruz. 08-09.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:12 Page 9 STÊRKA CIWAN Kürtlerin ağıtlarını dinlerken, bu kırımların ne kadar köklü yaşandığını görmek mümkündür. Ya da yakın tarihte Kuzey Kürdistan'da boşaltılan 4 bin köy hala hatırlardadır. Yine Güney Kürdistan'da Saddam tarafından Enfal’de katledilen yüzbinleri, yakılan binlerce köyü ve buralardan göçertilen yüzbinlerce Kürdistanlıyı da hala unutmadık. Rojava’da Arap Kemeri adı altında uygulanan politikayla ne kadar çok insanın sürüldüğü zaten ortadadır. Ve tabii 1981-82 yıllarında İran’da katledilen binlerce Kürt’ü, boşaltılan köy ve sürgün edilen yüzbinlerce Kürt’ü unutmamalıyız. AKP’nin Kürtlere karşı soykırım politikalarını ısrarla sürdürdüğü gerçeği de dikkate alarak, Kürtlerin hangi soykırım tehlikesi ve tehdidi altında olacağını da bilerek, olağanüstü bir katılımla, her yerde, hızla, kendimizi örgütlemeliyiz. 70 yıl önce Dêrsim’in ve diğer Kürdistan şehirlerinin nasıl boşaltıldığını herkes biliyor. Toplu kıyımları ve jenositleri ise tarih kitapları yazmasa da büyüklerimiz bizlere defalarca anlatmıştır. Özcesi Kürtler hep sürgünlere, göçertilmelere, kırımlara maruz kaldılar. Bugün ise yeni bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Tehlikeleri yukarıda anlatmaya çalıştık. Hem Güney Kürdistan'da hem de Rojava’da Kürtlerin sürülme tehlikesi vardır. Ancak yarın aynı tehlikenin Doğu Kürdistan'da ve Kuzey Kürdistan'da yaşanmayacağını kim söyle bilirki? Halkımız bu soykırım tehdidi altındayken AKP hükümeti ise bize karşı DAİŞ ile her türlü ilişkiyi geliştiriyor. Kürtler bu büyük tehlikeye karşı öfkesini ortaya koyup sokağa çıktığında ise onlarca insanımız AKP ve ona yakın duranlar tarafından öldürüldü. Peki bu saldırı dalgası altında Kürtler ne yapmalı sorusunu sormamız gerekiyor. Bir kere önce Kürtlerin Rêber Apo’nun defalarca dediği gibi çok acilen ulusal birliklerini sağlamaları gerekiyor. Bunun yolu Ulusal Kongre’dir. Geçmişte ileri sürülen içi boş birçok gerekçeyi bir köşeye bırakarak bu tarihsel görevi gerçekleştirmek artık zorunludur. Kürtlerin yine ortak bir diplomasi kurumu oluşturmaları gerekiyor. Güney Kürdistan’a DAİŞ saldırısı olduğunda gerillaların müdahaleye gitmesi ve pêşmergenin Rojava’ya gitmesi ortak askeri güç oluşturulabileceğini ortaya çıkardı. Ve bir yönetim mekanizması da oluşturulması da gerekmektedir. 9 Bunlar yeter mi? Elbette ki yetmez. Niçin yetmez? Kürtler büyük bir kıyım ve sürülmeyle yüz yüzedirler. Onun için de herşeyden önce Kürt halkı tüm parçalarda ‘Savaşan Halk Gerçekliği ’ne göre kendilerini örgütlemek durumundadır. Dikkat edelim, DAİŞ Maxmur’a yöneldiği zaman eğer HPG gerillaları yetişmeseydi, halka güçlü bir moral ve motivasyon sağlamasaydı, Hewlêr’i boşaltma ihtimali bile tartışılır hale gelmişti. Evet, böylesi durumların yaşanmaması için tüm Kürtler, Kürdistan'da yaşayan tüm halklar ve hatta Ortadoğu’da yaşayan tüm renkler, inançlar, halklar ve ne kadar farklı azınlık yapılar varsa, bu ‘Savaşan Halk Gerçekliği’ stratejisiyle örgütlenmeli ve Ortadoğu tarihinde yaşanmış tüm kötülüklerin bir nevi bileşkesi olan DAİŞ faşizan çete yapısına karşı oluşturacakları öz savunmalarıyla kendilerini korumaları gerekmektedir. Elbette özelde Kürtler ve Kürdistan'da yaşayan herkes bu olağanüstü duruma göre kendilerini daha fazla örgütlemelidir. Bunu yaparken de DAİŞ ile yan yana, kol kola yürüyen AKP’nin ve TC Devleti’nin politikalarına karşı da ortak bir duruş içerisinde olmaları gerektiği de zaten açıktır. AKP’nin Kürtlere karşı soykırım politikalarını ısrarla sürdürdüğü gerçeği de dikkate alındığında, Kürtlerin hangi soykırım tehlikesi ve tehdidi altında olacağını da bilerek, olağanüstü bir katılımla, her yerde, hızla, kendimizi örgütlemeli DAİŞ ve AKP faşizmine karşı ortak bir duruş içerisinde olmalıyız. Kanûn 2014 10-12.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:12 Page 10 STÊRKA CIWAN Kobanê Direnişi'nin dersleri ve sonuçları n n Kanûn 2014 n Ronahî Serxwebûn n 10 n n 15 Ağustos 1984'te Eruh ve Şemdinli Atılımı gerçekleştirildiğinde, Kürt ve Kürdistan gerçekliğinden habersiz milyonlar bu dünyada bir Kürt gerçeği olduğunun ve Kürtlerin özgürlük mücadelesinin Eruh ve Şemdinli'de bir kıvılcımla ateşlendiğinin farkına vardılar. Bırakalım dünyanın, Kürtlerin bile çoğunun duymadığı, bilmediği, görmediği Eruh ve Şemdinli dünya basın-yayın organlarında günlerce dillerden düşmedi. Kürtler için ise bu iki isim yeni başlayan direniş savaşının iki onurlu meşalesi olarak hep akıllarda kaldı. Bu tarihten sonra da Kürtler kimi zaman gururla, kimi zaman acı ve öfkeyle hatırlanan birçok vesileyle dünya gündemine taşınmaya devam ettiler. Kürtler, Suriye'ye yönelik emperyalist müdahaleden sonra da dünya siyasi güçlerinin ve medyasının gündemine sıkça gelmeye başladılar. Rojava Kürdistanı'nda 19 Temmuz 2012 Devrimi'nin fitilini ateşleyen Kobanê hem Kürdistan halkının hem de dünyanın gündemine bu devrime ve demokratik özerkliğe öncülük etmesiyle girmiş oldu. Emperyalizmin Ortadoğu'yu yeniden dizayn etme planının bir parçası olarak rejimden rahatsız kesimlerin tepkilerini de kullanarak Suriye'de körüklediği karışıklıklar ortasında Kürt halkı kendi özgür iradesini kullanarak üçüncü bir yol tuttu. Ne rejim güçlerinin yedeğine düştü ne de emperyalistler ile işbirlikçisi Ortadoğu gericiliğinin desteklediği, çoğu radikal İslamcı olan rejim karşıtlarının saflarında yer aldı. Farklı kimlikler ve inançlar arasında düşmanlığı körükleyerek halkları birbirine kırdırma politikasının karşısına, halklar ve 10-12.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:12 Page 11 STÊRKA CIWAN inançların bir arada dostluk içinde yaşama politikasını çıkardı. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma esasında kanton örgütlenmelerine giderek kapitalist moderniteye alternatif demokratik moderniteyi bir teori olmaktan çıkarıp pratikte yaşam bulan bir gerçekliğe dönüştürmeye başladı. Başlangıçta Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne gönül vermiş insanlar dışında hemen herkesin gerçekleşmesi olanaksız bir ütopya gözüyle baktığı bu paradigma başta Kobanê olmak üzere Rojava'da ete kemiğe bürünmeye başladı. Türk devleti ile bölge gericiliği ve emperyalistlerin radikal İslamcı çeteleri saldırtarak boğmaya çalıştığı bu özgürlük ve demokrasi projesi zamanla başka insanların da dikkatini çekerek inceleme ve tartışma konusu oldu. Özellikle Ortadoğu gibi kadın üzerinde katmerli baskının olduğu bir coğrafyada Kürt kadınlarının ulaştığı özgürlük düzeyi Rojava deneyine dönük ilgi ve merakı daha da körükledi. 15 Eylül'den bu yana iki ayı aşkın bir süredir DAİŞ çetelerinin Kobanê'ye dönük saldırıları ve bu saldırılara karşı sergilenen görkemli direniş Kobanê'yi hiç abartısız dünya gündeminin odağına yerleştirdi. Tarihteki barbar kabileler ya da Moğol sürüleri gibi Irak ve Suriye'deki birçok yeri yakıp yıkarak, insanların kafalarını kesip akıl almaz bir dehşet yayarak birçok yerleşim alanını işgal eden, yaydıkları dehşetle adeta karşılarında durulamayacak bir güç imajı yaratan ve ağır silahlarla donanmış olan bu katil sürüleri Kobanê'yi de kısa sürede ele geçireceklerinden çok emin olarak saldırıya geçtiler. Emperyalistler ve Kürdistan gençliği Kobanê direnişini sahiplenme gücü ve kararlılığıyla Kürdistan halkını özgürlüğe taşıyacak en temel güçlerden biri olduğunu kanıtlamıştır. işbirlikçileri hergün Kobanê'nin düşmek üzere olduğunu vaaz ediyorlardı. Ancak eşi görülmemiş bir kahramanlık ve direniş örneği sergileyen Kürdistan halkı ve yiğit evlatları Kobanê'yi canla başla savunmaya ve korumaya devam ediyor. Kobanê bütün karamsar değerlendirmeleri paramparça ederek umudun şehri olmayı sürdürüyor... Kobanê direnişinin ortaya çıkardığı ve bundan sonra da etkisini sürdürmeye devam edecek hazine değerinde dersler ve sonuçlar var... Kobanê direnişi, hiçbir silahın insan iradesinden daha güçlü olamayacağını gösterdi. Ellerindeki her türden ağır silaha, sayısal üstünlüğe ve tüm dünya gericiliğinden aldıkları desteğe rağmen DAİŞ çeteleri Kobanê halkı ve öncü evlatlarının sarsılmaz direnişini ve kazanma iradesini kıramadı. Kobanê'de zaferi silahlar değil azmin gücü tayin ediyor! Kobanê direnişi, halkın desteğiyle beslenen gerilla direnişinin yenilmezliğini bir kez daha kanıtladı. Gerek cephedeki çocuklarını yalnız bırakmayarak onlara her koşul ve biçimde destek olan Kobanê halkının direnişi ve gerekse Kürdistan halkının sınır nöbeti başta olmak üzere Kürdistan ve Avrupa'nın dört bir yanında aralıksız gerçekleşen eylemler ve direnişler Kobanê'nin bugüne kadarki savun11 masında hayati rol oynamıştır. Gerek Şengal'den ve Rojava'dan göç etmek zorunda kalan Kürdistanlılara sahip çıkma çabası ve gerekse Rojava kantonlarında sınırlı olanaklar ve saldırılar altında yaşam mücadelesi veren insanlarımıza sağladığı maddi ve manevi destekle halkımız ahlaki ve politik toplumun her sorunun üstesinden gelme gücünde olduğunu göstermiştir. Tüm yoksulluk ve yoksunluklarına rağmen insanlarımızın herşeylerini paylaşma çabası ve duyarlılığı halk olarak kenetlenmenin ve ulus olmanın güçlenmesini sağlamıştır. Hem Şengal, Mexmûr ve Güney Kürdistan'ın diğer alanlarına saldırılar sürecinde ve hem de Kobanê direnişini sahiplenme sürecinde halkımız sömürgeci sınırları anlamsızlaştırarak dört parçada ruhsal ve fiili birliğini daha üst bir aşamaya ulaştırmıştır. Sömürgeci sınırların halkımızın giderek güçlenen birliği ve dayanışması karşısında her geçen gün daha da anlamsızlaştığı gerçeği netçe ortaya çıkmıştır. Özellikle de Kürdistan gençliği ve halkının Kuzey Kürdistan'ı Kobanê'den ayıran sınırları defalarca aşarak Kobanê'ye akması, oradaki direnişe katılması Kürdistan'ı ayıran suni sınırların hükümsüzlüğünün açık bir ilanı olmuştur. Kanûn 2014 10-12.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:12 Page 12 STÊRKA CIWAN Kürdistan gençliği Kobanê direnişini sahiplenme gücü ve kararlılığıyla Kürdistan halkını özgürlüğe taşıyacak en temel güçlerden biri olduğunu kanıtlamıştır. Hem Kobanê ve diğer alanlardaki cephelerde kahramanca sergilediği direnişler hem de Kürdistan'ın diğer alanları, Türkiye ve Avrupa’daki eylemlilikleri ile sürece önemli güç katmış; halkının özgürlük değerleriyle sağlam bir buluşmayı gerçekleştirmiştir. Kobanê'de savaş ve tehlike sürmektedir. Ancak daha şimdiden tarihe altın harflerle yazılan bu direniş Kürdistan halkının kaderinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kürdistan halkının özgürlük mücadelesi Kobanê direnişi ile zafere doğru çok büyük bir mesafe katetmiştir. Kanûn 2014 Rojava Devrimi ve Kobanê direnişinin öncü güçlerinden biri olan Kürdistan kadını tüm dünyanın dikkatini ve hayranlığını üzerinde toplamıştır. Katmerli bir gericiliğin yaşandığı Ortadoğu gibi bir coğrafyada gerek yeni toplumun inşasında oynadığı öncü rolle gerekse de DAİŞ çetelerine karşı cephede sergilediği kahramanca direnişiyle adeta efsaneleşmiştir. Dünyanın tanınmış birçok dergisi, gazetesi ve televizyonuna konu olan Kobanê'deki direnişçi kadınlar şahsında Kürdistan kadınlarının özgürlük mücadelesi uluslararası boyutta tanınmaya başlandı. Kadının yeni bir toplum yaratmadaki ve korumadaki muazzam gücü dosta ve düşmana gösterilmiştir ki, bu Ortadoğu için başlıbaşına bir devrimdir!.. Kobanê direnişi, reel sosyalizmin çöküşü ardından uzun süredir halklar için ilham verici bir gelişmeye hasret kalan dünya ilerici insanlığı için yeni bir umut ve çekim merkezi olmuştur. Rojava deneyi ve demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum projesi daha geniş kesimler tarafından incelenmeye başlanmıştır. İlerici insanlık sosyalizm uğruna mücadelenin ruhunu ve heyecanını Kobanê'de bulmaktadır. Bu nedenledir ki, dünyanın dört bir yanından insanlar Kobanê direnişi ile dayanışma içine girmekte; çeşitli biçimlerde katkıda bulunmanın yollarını aramaktadırlar. Dünyanın bir ucundan gelip kamplardaki Kürdistanlılara hizmet eden, sınır nöbetinde yer alan ya da Kobanê'de savaşan insanlar vardır. Adeta İspanya İç Savaşı'ndaki “Enternasyonal Tugay” deneyi bir kez daha canlanmaya başlamıştır. Kobanê direnişi Türkiye'deki dev12 rimci, demokrat ve ilerici insanlarla Kürdistan halkı ve öncüleri arasındaki bağların güçlenmesinde de rol oynamıştır. Kobanê direnişinde şehit düşen ya da savaşmaya devam eden Türkiyeli devrimciler vardır. Türkiye halklarından kamplardaki Kürdistanlılara destekler de gerçekleşmekte; bu tür dayanışmalar iki halkın dostluğuna büyük katkıda bulunmaktadır. Kobanê direnişinin en önemli sonuçlarından biri de emperyalistler tarafından Kürdistan halkının mücadelesi ve öncüsüne ilişkin on yıllardır kafalarda yaratılan 'terörist' algısının önemli oranda kırılması ve dünya kamuoyunun Kürdistan halkının mücadele gerçeğini ve öncüsünü daha objektif değerlendirme zeminini edinmeye başlamasıdır. Hatta emperyalist güçler bile Kobanê direnişinin görkemi karşısında Kürt halkı ve öncü güçlerine ilişkin değerlendirmelerinde ve yaklaşımlarında bazı değişiklikler yapmak zorunda kalmışlardır. Şüphesiz ki bu yaklaşımların emperyalist çıkarlarla bağını asla göz ardı etmemek ve dikkatli olmak gerekmektedir. Yine de direnişin gücünün karşıtları bile er geç dize getirebileceği de bir gerçektir... Kobanê'de savaş ve tehlike sürmektedir. Ancak daha şimdiden tarihe altın harflerle yazılan bu direniş Kürdistan halkının kaderinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kürdistan halkının özgürlük mücadelesi Kobanê direnişi ile zafere doğru çok büyük bir mesafe katetmiştir... 13-14.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:12 Page 13 STÊRKA CIWAN Devletin Varlığını Polisler Korur n n atırlayanlar bilir; birkaç yıl önce polislere dönük birçok yazı yazılmıştı. Bu yazılarda polisin ve polis teşkilatının devlet yapıları için ne anlama geldiği anlatılmaya çalışılmıştı. Yazılardan birinde polisin devlet için ne anlama geldiğine ilişkin bir Japon atasözü de vardı. Bu atasözü aynen şöyleydi; “Hırsızlık yapanı bağışlayabilirim, ırza geçeni bağışlayabilirim, adam öldüreni bağışlayabilirim, imparatoruma kılıç çekeni bile bağışlayabilirim, ama polisime el kaldıranı asla!” Burada her kim ne yaparsa yapsın affedilebilir, hatta Japonlar için tanrı olan imparatora kılıç çeken bile affedilebilir, ancak “polisimi” vuran değil, polise el kaldırana bile tahammül edilemeyeceği, affedilemeyeceği çok açık bir dille ifade ediliyor. Neden polise el kaldıranın asla affedilemeyeceğini bunun için iyi irdelemek gerekiyor. Bu konuya ilişkin yıllar önce şöyle bir ifade kullanılmıştı: “Hepimiz toplumu baskılayan gücün askeri güç olduğunu düşünürüz. Ne de olsa Türkiye tarihinde sistem karşıtlarına yönelik son tahlilde askerler yani ordu kullanılmıştır. Asker yetişen, yetiştiren bir toplumda bu algının oluşması anlaşılırdır. Ordular savaşçı, H n iktidarcı, tahakkümcü güçlerin en örgütlü gücü olarak elbette günahsız kabul edilemez. Ordu nedir? Savaşın en örgütlü kullanımın örgütüne ‘ordu’ deniliyor. Ordular da savaşı iki alana yöneltiyorlar. Bir; ordunun denetlediği sınırlar içerisindeki topluma yönelttiği şiddet. İki; ordunun sınırları dışında kalan toplumlara ve devletlere yönelttiği saldırı ve şiddet. Yani ordu normal durumlarda egemen, iktidarcı savaş güçlerinin çıkarlarını koruyan bir güçtür. Ancak bu güç her zaman aktif bir şekilde kullanılmaz. Fakat iktidarcı savaş güçleri denetimlerinde bulundurdukları toplumu ya da toplumları ilk elden polis güçleriyle zapt u rapt altına almaya çalışırlar. Daha doğrusu iktidarcı savaş güçleri toplumu kontrol altında tutmak için temel güç olarak polisi kullanırlar. Bunun içindir ki polis kutsal kabul edilir. Bunun içindir ki emperyal güçlerde polislerin her zaman özel bir yeri vardır. Çünkü sistemi ayakta tutan, kollayan, koruyan, muhalifleri hizaya getiren, farklı düşünceleri baskılayan güçlerin başında hep polis gelir.” Polis sözlüklerde, “Şehirde kamu düzenini, huzur ve güvenliği sağlayan kuruluş, kolluk, zabıta” olarak ele alınır. Ve kapitalist egemen güçler 13 Hayri Engin n n n kendi çıkarlarını korumak ve zenginliklerine zenginlik katmak için baskıyla ve şiddetle dahi olsa kendisine uygun bir ‘huzur’ ortamını her zaman tercih ederler. Başka bir söylemle, polisin ya da polis teşkilatının ilk görevinin yaratılan bu haksız, hırsız, baskıcı, kan emici, tahakkümcü ve anti-insanı düzeni korumakla hatta ayakta tutmakla görevli olduğu aşikârdır. Burada insanlık karşıtı sitemi ayakta tutanların ‘huzuru’ kast ediliyor. Yukarıda ifade edilenlerden polisin hangi görevleri üstlendiğini net görebilmek mümkündür. Polis yapılarının halklara karşıtlık temelinde kuruldukları, kollandıkları, korundukları, örgütlendiklerini belki de en çok Türkiye Cumhuriyeti Devleti denilen yapının kendisinde görebiliriz. Dünyanın her yerinde polisler devletten yana ve topluma karşıtlık üzerinden örgütlendiklerini ifade etmiştik. Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da da polisin en çok demokratik yapıları pervasızca, hiçbir ölçü tanımadan saldırdığını herkes günlük olarak görebilir. Lakin bu saldırıların Kürdistan'da, Kürtlerin gençlerine, kızlarına, analarına, çocuklarına, ihtiyarlarına, melelerine, sanatçılarına, aydınlarına, sivil topKanûn 2014 13-14.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:13 Page 14 STÊRKA CIWAN lumcularına yani toplumun ne kadar böyle tabaka ve kesimleri varsa faşizanca yöneldiğini herkes görmektedir. Bunun ise nedeni açıktır; polis eşittir sömürgeciliktir, polis eşittir devlet, polis eşittir işgal ve işgalciliktir. Böyle olunca da Kürdistan'da polise yönelik her tepki devlet tarafından en sert yönelimlerle karşılık buluyor. Dikkat edelim polisler söz konusu Kanûn 2014 oldu mu, kararlar dünyanın her yerinde en erken alınan kararlar olmaktadır. Ve tüm alınan kararlar ağırlıklı olarak polisi koruma ve kollama üzerine olmaktadır. Çünkü devletler hele bir de bu devletler sömürgeci devletler ise polislere toz kondurtmazlar. Çünkü polise toz kondurtulduğunda orada artık devletin, sömürgeci devletin varlığı tartışılır hale gelir. İşte bu nedenledir ki polise yönelik her tepki, her karşı koyuş en sert tavırla karşılık bulur. Evet, polis devlettir; ancak Kürdistan'da polis sömürgeci ve derin devletin ta kendisidir. Gerçeklik budur. 14 O zaman biz Kürtlerin yapması gereken ise polisi Kürdistan'dan çıkartmaktır. Peki, gerçeklik bu mudur? Hayır. Tüm tutuklamaları, insan öldürmeleri, toplumun tüm kesimlerine pervasızca saldırmaları, coplamaları, yakmaları, yıkmaları polis yapmaktadır. Gençlerin üstüne TOMA’ları sürenler, su sıkanlar, kelepçe takanlar yine bu polislerdir. Asıl gerçek bu olunca Kürdistan gençlerine düşen sorumluluk polise gençlik ruhuyla direnmektir. En zengin yöntemlerle polisi kutsal toprağımızdan çıkarmak her Kürdistanlı ve sol-sosyalist ve demokrat gencin görevi olmaktadır. 15-16.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:13 Page 15 STÊRKA CIWAN neden genç kadın ? n n n Sara Ciwan n n n Nasil ki birşeyi kökten değiştirmek için baştan yapmak gerekiyorsa yaşamı değiştirecek kadının da baştan başlaması gerekiyor. Bir çok genç, gençlik çalışmaları içerisinde ayrı örgütlenen genç kadın çalışmalarının neden ayrı örgütlendiğini ve bunun gereğini anlamış değildir. Kimileri gereksiz kimileri de ayrımcılık olarak görüyor. Bu yaklaşımın anlaşılması için genç kadın kimliğini iyi anlamak gerekir. Çünkü kimlik iyi anlaşılırsa genç kadın çalışması da anlam kazanır. Her doğan bir genç kadın yaşama verilen bir şanstır. Topluma göre yorumlarsak; genç kadın, başta genç olduğu için ve kadın olduğu için cahil, güçsüz ve hata yapma potansiyeli çok yüksek olarak görülür. Genç kadın fazla konuşmaz, söz dinler ve ‘saygılı’ olur. Onların istediği ‘saygılı’ genç kadın, köle gibi herşeye boyun eğen ve kabul edendir. Ne yazık ki bu zihniyete toplumun her kesiminde rastlanıyor ve bu nedenle genç kadınlar yaşamda her zaman geri planda tutuluyor. Halbuki genç kadın demek, kadın ilkelerinin ilk somutlaştığı ve bununla birlikte yaşamın ölçülerinin ilk belirleyen toplumsal kesim demektir. Yaşamda rolü bu kadar önemli olan bir toplumsal kesimin bu kadar önemsiz ve geride tutulması, kadının yaşama dokunmasını engellemektir. Bu nedenle genç kadın sürekli mücadele vermek zorundadır. İki kimliğe sahip olan genç kadın işte bu nedenle iki türlü saldırı altındadır. Bir; kadın olarak kadın değerlerinden uzaklaştırılmak istenirken buna paralel olarak, ağaç yaşken eğilir mantığı ile gençlik kimliğinin özgürlükçü, isyankar ruhu etkisiz kılınmaya çalışılır. Genç kadına yapılan saldırılar ilk olarak aile içerisinde başlar. Genç kadın hakkında kendisi dışında herkes karar alabilir ve düşünce belirtebilir. Yukarıda topluma göre tanımladığımız genç kadın profilini oluşturan başta ailelerimizdir. Aileyi toplumdan ayıran nokta daha mülkiyetçi yakla15 şımıdır. Aile genç kadına kendi isteği ve kendi doğruları doğrultusunda yaklaşır. Çünkü aileye göre genç kadın ailenin mülküdür. Her aile için en ideal genç kadın fazla konuşmayan, sorgulamayan, kendi kararları olmayan iyi bir köle kızdır. Genç kadının beyni ve bedeni kendisi tarafından yönetilmeye kapatılmış durumdadır. Yani güzelliklerle dolu olan kadın doğası bu yaklaşım ve zihniyet tarafından bastırılmaktadır. Eğer topluma göre en özgür cins erkek ise ve bu cins şimdiye kadar böyle bir yaşamı tasarlamış ise bunun alternatifini de ancak kadının tasarladığı yaşam olabilir. Nasil ki birşeyi kökten değiştirmek için baştan yapmak gerekiyorsa yaşamı değiştirecek kadının da baştan başlaması gerekiyor. Bunu da ancak yaşamın başlangıcında olan genç kadınlar yapabilir. Herşeyin tersyüz edildiği yaşamda, doğruyu ve güzeli yaratıp, aynı zamanda bunun savunmasını yapmakla görevlidir genç kadın. Tasarladığı özKanûn 2014 15-16.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:13 Page 16 STÊRKA CIWAN gür yaşamı ayakta tutup topluma yayarak, altarnatif bir yaşamın kurucusu olacaktır. Yaşamın başlangıcında yapılan bu köklü dönüşüm, her genç kadın şahsında yaygınlaşarak, esas alınacak yaşam tarzı olacaktır. Kadın doğası gereği nasıl ‘yaratıcı’ ise genç kadın da bu kadın doğasının başlangıç aşamasını temsil ediyorsa bu durum genç kadına önemli roller yüklemektedir. Doğrunun, güzelliğin ve yaratıcılığın sembolü olan kadın, yanlışa, kötüye ve çirkine karşı sürekli bir savaş halindedir. Bin yıllardır tarih boyunca toplumu şekillendiren, kültürü nesilden nesile taşıyan kadın bugünün dünyasında neredeyse ‘sıfır’ noktasına getirilmiştir. Ve bu gerçeğin farkında olan kadınlar ise bugün ta- Kanûn 2014 rihlerinden aldıkları güçle ve insan toplumunun yarısını oluşturmalarından aldıkları güçle ‘yeni bir yaşam mümkün’ diyerek mücadele etmektedirler. Ve kadın, bu yeniyi yaratma gücünü öncelikle genç kadının dinamizminden, enerjisinden, coşkusundan ve güzelliklere açık olan saf ve temiz doğasından almaktadır. Genç diyorum çünkü genç olmak değişim ve dönüşüme açık olmaktır. Kadın diyorum çünkü kadın, doğruya ve güzele can verendir. Kadınlık ve gençlik özelliklerinin bileşkesi olan genç kadın toplumun öncü gücü olan gençliğinde öncü gücüdür yani herşeyin başlangıcıdır diyebiliriz. Tüm bu toplumsal gerçekler bize şunu çok net göstermektedir: Bugün 16 eğer erkek baskısına, onun çirkinleştiren, köleleştiren, mülkleştiren, yok sayan zihniyetine karşı bir başkaldırı, bir isyan büyütülecekse bunun başlangıcını yapacak olan da genç kadındır. Toplumun bu geriye doğru gidişini, egemen erkek zihniyetinin dünyayı günden güne çirkinleştiren tüm ekonomik, diplomatik, siyasi girişimlerine karşı kadının insani değerleri öne çıkartan, güzellik yaratan emeğini doğru tanımlayarak, örgütlenerek, eyleme geçerek yeniyi yaratacak gücünü de genç kadın oluşturacaktır. İşte bu nedenle genç kadın bugün daha çok örgütlenmeli, daha çok bilinçlenmeli, daha çok kendini, tarihini, doğasını tanımalı ve tüm bunlarla birlikte kendini özgürleştirmelidir. 17-20.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:13 Page 17 STÊRKA CIWAN Yeni Bir Yıla Girerken: Ya Özgürce Yaşamak, Ya Da Hiç Yaşanmamış Saymak n n 2014 yılını büyük öğreticiliğiyle geride bırakıyoruz. Reber APO, 'uçurumun kenarında kanatlanmak' diye bir belirlemesi vardı, hatırlarsınız. Kürt halkı için, bu belirleme 2014 yılında çok önemli büyük bir anlam kazandı. Özgürlük, en zor olanın başarılması ve en tehlikeli süreçlerde kazanılan bir değerdir. Uçurumlar, özgürlük için yola düşen her birey, her insan ve toplumlar için karşı karşıya kalınan gerçeklerden sadece biridir. Düz, inişsiz-çıkışsız, rahat mıdır yaşam? Hele de özgür bir yaşam? n Hele de, binlerce yılın köleliğine karşı büyük bir özgürlük arayışı ve çıkışı yapmışsanız, karşınıza uçurumların çıkmaması düşünülemez bile. 2014 yılına şöyle bir baktığımızda, 40 yıla yaklaşan Kürdistan özgürlük mücadelesinin en yoğun direniş sahnelerine, olaylarına tanıklık ettiğimizi görürüz. Sadece tanıklık mı? Elbette hayır... İçindeydik, hem de taa yüreğindeydik. Yaşam ne kadar zorlu da olsa, 'yaşandı' demek için onda başarılar ve zaferler yaratmak gerekir. Reber APO 17 Nuda Çiğdem n n n diyor ya 'Ey yaşam, ya özgür yaşanacaksın, ya da hiç yaşanmamış sayılacaksın!'. İşte Kürt halkı 2014 yılına, diğer yıllara olduğu gibi, bu temelde yaklaştı. 2014, öyle sıradan yaşanmıyor, yaşanmadı. Acıları, bedelleri ağır olduysa da, özgür yaşanması temelinde tarihsel direnişlere tanıklık etti. 2014 yılına damgasını vuran ise Bakur, Başur, Rojhelat ve Rojava'dan yükselen kahraman Kürdistan şehitleri olmuştur. 2014 yılına damgasını vuran en önemli olaylara baktığımızda bunu açıkça göreceğiz. Kanûn 2014 17-20.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:14 Page 18 STÊRKA CIWAN 2014 yılı Newroz'unda Reber APO'nun çağrısı, halklarımıza dönük oldu. Milyonlara seslenen Reber APO, savaş kadar barış mücadelesinin de büyük örgütlenme ve büyük direnişle sağlanacağını bir kez daha ortaya koydu. Kürt sorununun demokratiksiyasal temelde çözümlenmesine dönük barış arayışımıza dönük görevleri hatırlatan bu çağrıda Ortadoğu devriminin öncülüğü de Kürt halkının demokratik özerklik temelindeki mücadelesiyle gerçekleşeceği vurgulandı. Coğrafyamız Ortadoğu'da dayatılan bir dünya savaşı vardır. Buna 3. dünya savaşı diyoruz. Kapitalist modernite sisteminin gerici güçleri bu 3. dünya savaşını yürütüyorlar. Bu Ortadoğu'nun yeniden işgali, paylaşımı, talanı, yıkımı amaçlıdır. Afganistan'da yapılan ABD ve NATO müdahalesi, yine Suriye'de derinleştirilen çatışma ve savaş gerçekliği karşısında Kürt özgürlük mücadelesi tarihi bir duruş sergiledi. 2011 yılından bu yana Rojava Kürdistan'da demokratik konfederalizm ve demokratik özerklik inşası yürü- tüldü. Bunun zirvesi de Kobane'de başlayan kanton örgütlenmesi ve ilanı olmuştur. Bunu Cizire kanton ilanı izlemiş, en son da Ocak 2014'teki Afrin kantonu ilanı izlemiştir. 2013 yılı ve 2014 yılının ilk aylarında gerçekleşen bu ilan farklı bir aşamaya ulaşıldığını bizlere gösterdi. Bu ilanlar şunun da ilanıydı: 'Biz Rojava ve Suriye'deki halklar olarak ne mevcut gerici Esad rejimini ve ulusdevlet çözümünü, ne de kapitalist sistemin savaşa-şiddete dayalı müdahalesini kabul ediyoruz. Bizler kendi öz çözümümüz olan demokratik özerkliği kabul ediyoruz. Kendi özgücümüze dayanarak bunu inşa edeceğiz ve özsavunmamız temelinde kendimizi savunacağız...' Dünyaya verilen mesaj buydu. 2011 yılından beri de rejim güçleri ve DAİŞ vb çetelerle savaşıldı. Yani DAİŞ ile savaş 2014 yılında başlamadı. Öncesi de vardı. Bu saldırılar da hem Suriye rejimi, hem de küresel sömürgeci güçlerce desteklenerek yapıldı ve 'özeklikten vazgeçin' mesajını içeren saldırılardı. Son 40 yılda Ortadoğu'da doğan ve büyüyen Kürdistan devrimi, bu yıl içinde daha da çok sınırları aştı ve Ortadoğululaşan bir karaktere büründü. Yılın ikinci yarısından itibaren bu saldırılar daha da yoğunlaştı. Kanton sistemine engel olma yanında imha etme hedefiyle DAİŞ eliyle saldırılar arttı. Bakur'da ise AKP faşizmi Reber APO'nun büyük sabır ve özveriyle geliştirdiği çözüm arayışlarına karşı tıkatan-süreci bitiren politikalar izledi. Bu da 'teslim alma' politikasının bir yansımasıydı. Reber APO her seferinde 'Kobane, Rojava bizim kırmızı çizgimizdir' diyerek, demokratik özerklik çözümündeki ısrarını ortaya koymuştur. Ama cevap, zamana yayma, çürütme olmuştur. 2014 yılı, her gününe özgürlük kavgası yedirilerek 'dolu dolu ve anlamlı yaşanmış' oldu. Şimdi sıra 2015'te... Kanûn 2014 18 17-20.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:14 Page 19 STÊRKA CIWAN Bu genç kadınlar 5000 yıllık kadının sessiz ve yazısız direniş tarihini günyüzüne çıkardılar. Görünür ve sesli kıldılar 30 Mart 2014'te Bakur'da yapılan yerel yönetimler seçimi önemli bir gelişmeyi ifade etmiştir. Özellikle kazanılan yeni yerel yönetimlerin yanında, Kürt özgürlük mücadelesinin temel ölçüsü olan kadının özgürlük düzeyinin yükseltilmesinin bir göstergesi olan eşbaşkanlık sistemine geçildi. Burada başarılan önemli nokta şu olmuştur: Türk devlet yasalarında eşbaşkanlık sistemi olmamasına rağmen 'ey devlet bana bu hakkı ver' denilmemiş olmasıdır. Yani 'köle-efendi' ilişkisinin aşılmasıdır. Köle-efendi ilişkisini artık doğal bir ilişkiymiş gibi algılama aşılmıştır. Bu konuda en son Kobane direnişi sırasında halkın serhıldanı sırasında Türk dev- letinin 'sokağa çıkma yaşağına' karşı verilen cevap çok anlamlı ve önemli olmuştur: 'Asıl biz, sömürgecilere sokağa çıkma yasağı ilan ediyoruz' denilmiştir. İşte bu, Kürdistan ve Ortadoğu devrimi olmaktadır. Eşbaşkanlık sistemi, yaşamın kadın ve erkek eşitliğine dayalı inşasının adı olmaktadır. Yine faşismin-milliyetçiliğin-cinsiyetçiliğin de temeli olan 'tekçiliğe' karşı ilaçtır, çözümdür. 40 yıllık özgürlük mücadelesinin diğer hareketlerden farkını ifade eden 'kadın özgür-özerk örgütlülüğü' bu temelde kadın öncülüğündeki demokratik özeklik inşasına hız kazandırmıştır. 2014 yılının Temmuz ayından sonraki gelişmeler ise, önümüzdeki yıllara 19 damgasını vurmuştur. DAİŞ çeteleri, Haziran ayında Başure Kürdistan'ın Musul kentini işgal etti. Daha doğrusu Musul, Haziran ayı başında Ürdün'de yapılan toplantıda ve ABD'den TC'ye, Suudi Arabistan'dan KDP'ye kadar kapitalist sistem güçlerinin aldığı kararla adeta DAİŞ'e teslim edildi. Amaç belliydi; Musul ve Rojava ile Başur arasındaki bölge (Şengal) DAİŞ'e verilecek ve Rojava devrimi her taraftan boğuntuya uğratılacaktı. Şengal'deki Ezidi Kürt halkımıza dönük soykırım bu temelde yapıldı. Ama hesaplanmayan bir şey vardı: YPJ-YPG, HPG-YJA STAR güçleri. YPJ-YPG güçleri Rojava-Başur arasındaki yapay sınırı aştılar ve Şengal'e Kanûn 2014 17-20.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:14 Page 20 STÊRKA CIWAN doğru koridor açtılar. Bir avuç kadın ve erkek gerilla Şengal'deki halkı katliam çemberinden çıkarmayı başardılar. Ve Kürt basın yayını tarihi bir rol oynayarak, Şengalde yaşanan Kürt ihanet ve teslimiyetini deşifre etti: 'Nereye kaçıyorsunuz, Şengal'i neden savunmuyorsunuz?' soruları binlerce yılın ihanetinin yaralarını hem yeniden canlandırdı, hem de 'edi bese-artık yeter' diyen direnişte karar kılan bir halkın çığlığını yükseltti. Binlerce insanımız, kadın ve çocuğumuz ya katledildi, ya kaçırıldı. Köle diye satışlara sunuldu. DAİŞ, kapitalist sistemin Ortadoğu yüzüdür aslında. Insanı, kadını alım satım malı olarak görme durumları vardır. Kapitalizmde kadın bir maldır, pazara sunulur. Feodal sistemde de ister din adına ister toplumsal gelenek adına olsun, kadın alınan satılan (berdel, Kanûn 2014 başlık parası adına) bir nesnedir. DAİŞ için bu nedenle, kapitalist sistemin vurucu-provokatör gücüdür tespiti yapılmıştır. Erkek egemenlikli sistemin 2014 yılı boyunca sallanan egemenliğini korumak için yaptığı saldırılara örnekler çokça verilebilir. Nijerya'da Boko Haram adlı çete yapısı yüzlerce genç kadını kaçırdı, öldürdü ya da sattı. Geçen aylarda ise Ukrayna'da 286 kadının katledildiği ve toplu mexzarlarının bulunduğu söylendi. Ama sonrasında bunun üzerine duran, açıklama yapan, açıklık getiren olmadı. Türkiye'de çocuk yaşta evlendirmeler, sokak ortasında kasdınların katledilmesi devam etti. Yani kadın kırımı (feminicide) bir insanlık suçu olarak yaşanmaya devam etti. Ama bu saldırı ve şiddet dalgasını kıran duruş yine kadın katliamlarının 20 en acı yaşandığı Kürt ve Ortadoğu topraklarından geldi. Kadınlar uçurumun kenarında kanatlanmaya, uçmaya devam ettiler. Kanatlarını özgürlüğe açmaya devam ettiler. YPJ ve YJA STAR güçleri tarihi direnişte öncülük rolü oynadılar, yine DAİŞ'in elinden kurtulan genç kadınlar Şengal direniş birliklerine katılmaya başladılar. Dünya kamuoyu, kadın hareketleri büyük bir merak, ilgi ve heyecanla bu gerçekliği anlamaya çalıştılar. Dünya basını Avrupa'dan Latin Amerika'ya, Avustralya'dan Hindistan'a, Afrika'ya kadar 'Kim bu kadınlar, nasıl bir inanç ve ideolojiye sahipler, dayandıkları güç nedir' diye sorular sordular. Bu genç kadınlar 5000 yıllık kadının sessiz ve yazısız direniş tarihini günyüzüne çıkardılar. Görünür ve sesli kıldılar. Şehit Sara'ların, Zilanların, Viyanların, Şirin Elemhuyilerin, Şilan Kobanelerin seslerini dünyaya duyurdular. Bu genç kadınların yaşları 16, 19, 25, 30, 45, 60'lara kadar çıkıyor. Aynı 67 yaşındaki genç delikanlı APE NEMİR gibi Kürdistan devriminin genç ruhunu-düşüncesini direnerek temsil ettiler. Kobane direnişi bu açıdan Kürt halkının ve tüm ezilenlerin uçurumun kenarında kanatlandıkları bir mekan oldu. En zor anda, uçmayı öğrenmenin adı oldu. 2014 yılı, her gününe özgürlük kavgası yedirilerek 'dolu dolu ve anlamlı yaşanmış' oldu. Şimdi sıra 2015'te... 2015 de 'ya özgürce yaşanacak ya da hiç yaşanmamış sayılacak....' Yeni özgürlük ve direniş yılımız Reber APO'ya, tüm direnen halklara kutlu olsun, özgürce olsun... 21-22.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:14 Page 21 STÊRKA CIWAN Sizce Öz Savunma Nedir? n n n Jiyan Têkoşîn n n n Kürt gençliği ve özgürlükten yana olan tüm gençlerin insanlık değerlerini korumak, geliştirmek adına bulundukları her yerde, her toplumda öz savunmalarını geliştirmeleri gerekmektedir. Öz savunma dendiğinde, bence çok uzak düşünülmemeli. Aslında cevabı sorunun içerisindedir. Kendini birşeylerden korumaktır. Peki Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde yani PKK'de öz savunma nasıl ele alınıyor? Rêber Abdullah Öcalan'ın demokratik ulus ve özgür yaşam paradigmasında 8 boyutun altı önemle çizilir. Sekiz boyut ise şunlardan oluşur; Sosyal, hukuk, özgür eş yaşam, kültür, ekonomi, diplomasi, ekoloji ve öz savunma. Peki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan neden sürekli bunları bize hatırlatır? Özellikle de gençlere ve kadınlara? Çünkü insanın yaşam gerekçeleridir bu belirtilen 8 boyut ve geleceğimizi de bu ilkeler üzerine kuracağız. Biz gençler toplumumuzu, ülkemizi ve kendi yaşamımızı yeniden inşa etmek istiyorsak, yenilenmeye ihtiyaç duyuyorsak, kendimizi ve öncülük etmeyi hedeflediğimiz toplumu yeniden şekillendirmek istiyorsak anlamlar oldukça açık. Bu anlamı ve önemi şöyle de açıklayabiliriz: Bilindigi gibi Kürt halkına, onun özgürlük arayışına her zaman saldırılar yapıldı. Bugüne kadar onlarca katliam yaşatıldı. Kirli politikalar hala da devam etmektedir. TC Devleti yıllardır imha ve inkar politikalarını farklı maskeler aracılığı ile sürdürmektedir. Yüksek teknik gelişimi ile sürüleştirme politikası ile adeta maneviyatını boşaltan politikalar. Peki tüm bu politikalar nasıl sonuçlar doğuruyor? Örneğin; gençlerin yürüyüş ve fesÖzellikle de bu politikalarıtivallere olan yaklaşımından bu sonı uyguladığı kesimlerin nuçları anlamak mümkündür. Herkesin başında gençler geliyor. elinde son teknolojiye uygun iletişim Asimile eder, uyuşturucu ve fuhuşa bulaştırır, inanç adı altında şekil verir ve insanlık düşmanı DAİŞ çetesi haline getirmeyi amaçlar. Buna karşı çıkan ise açıktan düşmandır ve yok edilmelidir. Kapitalist modernite dediğimiz, yani özgürlükçü ideolojiye zıt olan sistemlerde aynı şekilde ancak farklı yöntemler kullanarak gençleri hedefler. Nasıl mı? Gençlere sunduğu sınırsız görünen ama bir o kadar da bağlayıcı koşullar, topluma verdiği rahatlık görünümü adı altında aslında içini boşaltan uygulamalar. 21 araçları, doyumsuzluğu derinleştiren abartı ve gösterişi içeren sözde yaşam gerekleri. Peki bu kadar oynanmış bir ruh, festival alanına gelişine nasıl anlam biçebilir. Nerdeyim diye sormak için özü korumak dolayısıyla öz savunma gerekli değil midir? Halkına ve ülkesine karşı yapılmış zulmü hissetmek için sistemlerin sunduğu tüm bu sözde imkanlara karşı sırt çevirmek gerekmez mi? İşte bundandır 8 boyut, insan kalmak, demokratik toplumun öncüsü gençler olmak için hayatidir. Bundandır ille de 8 boyutu yaşama indirgemeliyiz ve özellikle de öz saKanûn 2014 21-22.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:14 Page 22 STÊRKA CIWAN vunmayı en ince ayrıntılarına kadar yaşamalıyız. Öz savunma aslında geri kalan 7 maddenin de özünü oluşturur. Yani dilini, kültürünü, içinde yaşadığın doğayı, birlikte yaşadığın toplumu, inandığı değerleri korumak ve geliştirmek öz savunma ile olur. Ancak böyle yaparsa kişi kendi benliğini, yüreğini ve beynini koruyabilir. Geliştiren ve yaratan gençlik öz savunması olan gençlik demektir. dayalı bir yaşam tarzı olan demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmasını yani bugün özgür yaşam olarak formüle ettiğimiz Öz savunmasını geliştiren birey toplumundan da sorumludur. Olası her türlü saldırıya karşı tetiktedir. Saldırıları çürütecek kadar düşünsel alt yapısı olandır. Yani biz gençler kendimizi sistemden ancak bu 8 boyuta sahip çıkarak, anlayarak ve yaşama geçirerek koruyabiliriz. Kürt Özgürlük Mücadelesi bu ilkeler sayesinde dünyaya örnek oldu. Yine çok uzağa gitmeye gerek yok diyerek noktalayalım. Sadece Kobanê'ye bakmak yeterlidir. Eğer bugün dünya Kobanê direnişi ile özgürlüğe yürüyenlere selam durduysa işte ruhu, bu ruhun öncüsü PKK'yi var eden bu sekiz boyut sayesindedir. Bu temelde kürt gençliği ve özgürlükten yana olan tüm gençlerin insanlık değerlerini korumak, geliştirmek adına bulundukları her yerde, her toplumda öz savunmalarını geliştirmeleri gerekmektedir. Kapitalist sistemin kirli, iki yüzlü, çıkarcı, bencil, bireyci ve biçimci yaşam ilişkilerine karşı insanlıktan beslenmiş ve kökünü toprağa salmış, kadına Kanûn 2014 22 yaşamı hayata geçirmek için ve dünya insanlığına ‘yeni bir dünya mümkün’ diye haykırmak için öz savunmamızı güçlendirmemiz gerekmektedir. 23-24.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:15 Page 23 STÊRKA CIWAN Uyanın Artık ! Biz Avrupa’da Özgür değiliz ve sivil elbiselerimiz ile savaş içerisindeyiz. Biz Avrupa’da düşmanın nefesini ensemizde hissediyor ve bunu artık kabul etmeyerek dur demenin vakti geldi, ayağa kalkıp mücadele etme vakti geldi diyoruz… n n n Roştîyam Munzur n Kıralım artık üstümüzdeki paslı zincirleri 'biz uyandık artık' diyelim. Sizin oyunlarınızın farkındayız ama bu defa sessiz kalmayacağız, zamanımız geldi artık! Zaman birlik ve beraberlik zamanı, artık ayaklanma zamanı, Zilan'ların, Arin Mirkan'ların yolunda yürüme zamanıdır. Bu ağır ve zorlu süreçte Öncülerimizin ve ardıllarının bize bıraktığı mirası sahiplenme zamanıdır. Eğer biz bunu şimdi başaramazsak nezaman başaracağız? Bütün dünyanın gözü önünde, Önderliğimize ''yeterli yoldaş ''olma çabamızı ve ona laik bir şekilde direnişimizi sürdürebileceğimizi göstererek Mazlum'ların Kemal'lerin Hayri'lerin ve dörtlerin yaktığı ateşi alevlendirebiliriz, onları yine bir direniş sürecinde yaşatabilmek için onların direniş ruhlarını kendimize talimat olarak almalıyız. Yine tarihimizin bize öğrettiği gibi yılmadan, direnerek ve her zaman inançla düşmana karşı savaşmalıyız. n n Biz onurlu Kürt gençleri olarak, her zamankinden daha çok haykırmamız lazım, bu defa ayaklarımızı daha sert daha emin bir şekilde yere vurarak intikam duygumuzun heybetiyle yürümemiz lazım. Herkese Apocu gençliğin keskin iradesini tanıtarak, yaşatarak, doğruyu göstererek sempati kazandırmamız lazım ki bilsinler biz öncülerimizin mirasına nasıl sahip çıkıyoruz ve bu direnişi her nerede olursak olalım yaşatma kararlılığındayız. Sloganlarımızla belirttiğimiz gibi ''yanlış öğretilmiş bir yaşam doğru yaşanılmaz''. Bunun için kapitalist sistemin dayattığı yaşamı reddetmeliyiz. Çünkü biz tüm dünyaya, iliklerimize kadar hissettiğimiz sistemin farkında olduğumuzu ve onların bize karşı oynadığı kirli savaşın farkında olduğumuzu göstererek Önderliğimize cevap olmayı esas almalıyız. Biz Kürt halkı olarak inkar edilemez bir gerçeğimiz vardır ki o da dünyadaki bütün devletlerin ve onun egemenliği altında yaşamakta olan toplulukların bize karşı oldukları ve bizi kabul etmedikleri gibi ellerinden gelse bizi hemen yarın yok etmeye hazır oldukları gerçeğidir. Ve bunu Kobanê sürecinde hepimize bir kez daha gösterdiler. Lakin bu yüzyıllardır sürdürülen soykırımlara yine sessiz kalmayacağız, senelerdir bize karşı gelişitirilen imha ve inkar politikalarına boyun eğmeyeceğiz. Bizi tanımayan ve senelerdir gözlerini kapalı tutan devletçi topluma artık varlığımızı kabullendireceğiz, geçmişimizi tanıtarak bizim istediğimiz özgür yaşamı anla- Biz Avrupa’da Özgür değiliz ve sivil elbiselerimiz ile savaş içerisindeyiz. 23 Kanûn 2014 23-24.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:15 Page 24 STÊRKA CIWAN tacağız şuanda bile bizi korumak için halkımızın özgürlüğü için ve o küçücük çocuğa gelecek vermek için savaşan gerillalarımızın insanlık mücadelesini anlatacağız. ABD'nin oluşturduğu barbar çete gruplarını üstümüze sıçratarak bizi yok etmeyi istiyorlar ve bu kirli onursuz oyunun içinde olan bütün devletler artık bir köşeye sıkışmış haldeler kendi kuyruklarını tehlikeye atmış haldeler. Savaş alanına bile girmeye korkan bu devletler kendi yarattıkları barbar, insan dışı çetelere havadan su atıyor, havadan bombalıyor. Bir insan hiç kendi eliyle büyüttüğü canavardan korkar mı? İşte bu zalim, iki yüzlü devletler onursuzlar korkuyor! Herkesi kandırabilirler ama bizi asla! Bütün bu yaşananlara karşı biz birlik olarak kimliğimize, halkımıza, yoldaşlarımıza, direnişçilerimize sahip çıkarak mücadelemizi büyütebiliriz. Bunun temeli örgütlülüktür, ideolijimizdir, irademizdir. Bu süreçte bizim daha fazla gençlere ulaşıp onları asimilasyona, kapitalist sisteme ve en önemlisi IŞİD gibi barbar dini guruplara karşı korumamız bizim en temel görevimizdir. Artık ellerinden tutarak değil adeta kollarından tutarak bilinçli ve örgütlü yaşama katmalıyız. Çoğumuz Avrupa’da bize karşı sürdürülen sinsi savaşın daha farkında olmayabilir ama eğer biz Avrupa’nın en gelişmiş kentlerinden birinde üç arkadaşımızı şehit veriyorsak, eğer Hamburg gibi bir şehirde derneğimize saldırma cesaretinde bulunuyorsa, halen aramıza devlet eli ile işbirlikçiler koyuluyorsa, ailelerimiz oturum kağıdı ile tehdit ediliyorsa.. Biz Avrupa’da Özgür değiliz ve sivil elbiselerimiz ile savaş içerisindeyiz. Biz Avrupa’da düşmanın nefesini ensemizde hissediyor ve bunu artık kabul etmeyerek dur demenin vakti geldi , ayağa kalkıp mücadele etme vakti geldi diyoruz… YPJ ve YPG saflarında direnişe davet var! Kanûn 2014 24 25-26.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:15 Page 25 STÊRKA CIWAN Maraş Katliamının Hatırlattıkları Ve Düşündürdükleri n n n Stêrka Ciwan Maraş katliamının üzerinden 36 yıl geçti. 24 Aralık 1978’de başlayan katliam günlerce sürmüş, giriş-çıkışların devlet tarafından kontrol altına alındığı Maraş’ta yüzlerce insan katledilmiştir. Katledilen insanların büyük çoğunluğunun Alevi Kürtler olması dikkat çekmek kadar planın büyüklüğünü ve tehlikesini de gözler önüne sermektedir. Sonraki katliam denemeleri de bu planın hayata geçirilmeye çalışıldığını göstermiştir. Maraş’ta başlatılan bu katliam adeta bir prova rolünü oynamış, Maraş öncesi ya da sonrası diğer Alevi-Sunni çelişkisinin yoğun yaşandığı Malatya, Sivas, Çorum’da aynı kapsam da olmasa da, aynı içerikte katliam denemeleri yapılmış, Adıyaman’da, Elazığ’da da benzer bir plan geliştirilmek istenmiş ancak başarılamamıştır. Maraş katliamı durduk yerde yapılmamıştır. Bu katliamın Kürdistan’da gelişen özgürlük mücadelesiyle bağlantılı olduğu kesindir. İnkar ve imha siyasetinin egemen kılınmaya çalışıldığı Kürdistan’da özgürlük mücadelesinin gelişmesi, asimilasyona dayanan 80 yıllık ulus inşa etme sü- n n n recini etkisiz duruma getirince; bu saldırılar devreye sokulmuş, katliamlar yapılmıştır. 1970’li yıllarda ne oldu? Açıkçası 1970’li yılları hatırlamak önemlidir. Çünkü Kürtlük bu tarihlere gelindiğinde yok olmayla yüzyüze gelmiştir. Kürtlük sahip çıklan bir değer olmaktan çıkarılmıştır. Kürt insanı kendi gerçeğinden utanır, kaçar hale getirilmiştir. Her karış toprağı işgal edilen Kürdistan’da Kürtlük utanılması ve uzak durulması gereken en tehlikeli bir şey olarak insanların hafızalarında yer ettirilir hale getirilmiştir. Kürtlüğünü dile getirmenin yargılama ve cezalandırmalara konu olduğu, “Kürdüm” demenin mahkemelerde yargılanmak kadar, köşebaşlarında kurşunların hedefi haline gelmeye neden olduğu bir yerde, hele de örgütsüzlük hakimse değerleri sahiplenme zayıf kalacaktır. Kürtler, kendi gerçekliğinden kaçan ender topluluklardan, halklardan biri haline getirilmiştir. Ülkesi ve halkı 25 Düşman baskı, tutuklama, işkence ve katliamlarla halkımızın PKK öncülüğünde geliştirdiği özgürlük mücadelesini yok etmeye çalışmıştır. Kanûn 2014 25-26.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:15 Page 26 STÊRKA CIWAN adına mücadele geliştirmek, halkının ve toplumunun gerçekliğini kabullenmek, onun uğruna savaşım vermek kimsenin aklına gelmemiş veya bundan ısrarla kaçınılmıştır. Bir kadın, bir tarla sınırı vb. gibi basit nedenden dolayı büyük kavgaların verildiği yerde, cennet misali bir ülke uğruna kıllarını bile kıpırdatmaz olmuşlardır. Şayet bir toplumun ölümünden bahsedilecekse, o da budur ve bu da Kürtler arasında egemen hale getirilmiştir. Bu ise Türk Devleti’nin insanlıkdışı yaklaşımlarındaki ‘başarısı’ olmuştur. Önder Apo Kürtlerin yaşadığı bu durumu, kendi köklerinden ve değerlerinden kaçmayı utanç verici bulmuş, insan olanın bu değerlere sırtını çeviremeyeceğini, buna karşı mücadele edilmesi gerektiğini belirterek özgürlük mücadelesini başlatmıştır. Önderliğin etrafında daha ilk grup oluştuğunda düşmanın arayış ve saldırıları da gündeme gelmiştir. Katliamlarla mesajlar verilmiştir. Grubun Kürdistan’a açılımı Haki KARER’in katledilmesiyle karşılık bulmuştur. Verilen mesaj daha fazla ileri gidilmemesi yönündedir. PKK’nin kuruluşu PKK, Kuruluş Kongresi’ni büyük bir gizlilik içerisinde 27 Kasım 1978’de gerçekleştirmiş, mücadele tarihinde önemli bir evreye girmişti. Partileşme Kürdistan tarihinde denilebilir ki bir ilkti. Halk adına bir parti ilk kez kuruluyordu ve oldukça önemliydi. Bu gelişme Kürdistan halkının kurtuluş mücadelesinin örgütlü ve kesintisiz sürdürülmesinde önemli bir Kanûn 2014 araç olacaktı. Bunun düşmanı çılgına çevirmemesi düşünülemezdi. Bir de bilgisinin dışında gelişmişti, dolayısıyla engelleyememişti. Duyduğu zaman da artık deyim yerindeyse iş işten geçmişti. İşte bunun için geliştirilecek olan bir katliamın bu anlamda caydırıcı etkisi olabilirdi. Denenen Maraş katliamıyla bu oldu. Vazgeçilmezse sonucun nasıl olacağı bu örnekle Kürdistan halkına gösterilmeye çalışıldı. PKK’nin kongresini gerçekleştirmesinin üzerinden daha bir ay geçmeden Maraş katliamı gerçekleştirilmiş, bu katliamı gerekçe gösteren Ecevit hükümeti sıkıyönetim ilanına gitmiş, önce birkaç, sonra da tüm Kürdistan illeri sıkıyönetim altıdaki iller kapsamına alınmışlardır. Mesaj çok açıktı; Türk devleti PKK’nin öncülük ettiği özgürlük mücadelesine her türlü silahı kullanarak karşı koyacağını ilan ediyordu. Kürt halkına da katliamın ucunu gösteriyordu. Bu amaçla faşistler ve Özel Harp Dairesi kullanılmıştır. Kürt halkının dini duyguları da istismar edilerek mezhep çelişkileri derinleştirilip toplum parçalanmaya, parçalanan ilişkileri çatışmalara dönüştürmeye ve bu temelde halkın birliğinin yaratılması ve özgürlük mücadelesinin gelişmesinin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Maraş, Malatya, Sivas ve Çorum’da Alevilerin hedef seçilerek saldırıların geliştirilmesinin bu mezhep çelişkilerinin körüklenmesi, derinleştirilmesi amacıyladır. Bu çelişkiler günümüze kadar da kullanılagelmiştir. Katliam ve sıkıyönetimle geliştirilen saldırılar istenen amacı gerçekleştirmede yetersiz kalmış olmalı ki, ordu tüm gücüyle devreye girmiş, 12 Eylül 26 faşist cuntasıyla iktidarı ele geçirmiştir. Baskı, tutuklama, işkence ve katliamlarla halkımızın PKK öncülüğünde geliştirdiği özgürlük mücadelesini yok etmeye çalışmıştır. Günümüze kadar da bu saldırılar hızından hiçbir şey yitirmeden devam etmişlerdir. Katliamlar daha değişik biçimde ve zamana yaydırılarak devam ettirilmiştir. Maraş katliamı Kürt halkının özgürlük yürüyüşünü engelleme hedefini gerçekleştirememiştir. Yeni katliam tehditleri, örgütlenip bilinçlenen Kürt halkının özgürlük mücadelesini bugünden sonra hiç durduramayacaktır. 27-28.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:16 Page 27 STÊRKA CIWAN Güler Yüzlü Yoldaşıma n n Yürektir duyguların kasıp kavrulduğu yer, en çok yanan… En çok acıyan ve en çok direnen. Bir gün, o yüreğin özgürlük arayışıyla düşmüştü yollara. Kürdistan sokakların da başlayan kavga kapitalizmin merkezinde daha büyük kavgalara tutuşdurdu yüreğini. Gittiği her yer kavgaydı onun için çünkü kavgadan uzak kalmak özgürlükten uzak kalmaktı. Özgürlüğü aramak ve yaşamak için güler yüzünü ve yüreğini döndü dağlara … O da diğer özgürlük savaşçıları gibi uygarlığın çaldığı ateşi almaya evreni ve tüm insanlığı bu ateş etrafında birleştirmek ve özgürleştirmek için yol aldı..Yol aldı çünkü dünya coğrafyasında varlığı kabul edilmemiş bir halkın evladıydı.Yaşamı kavgayla, çocukluğu Kürdistan’da silahların gölgesinde geçmişti. Serhıldan Brindar (Erhan Korkmaz) yoldaş ne zaman Avrupaya gelmişti hatırlamıyorum. Çok da önemli değildi aslında ne zaman geldiği, Onunla geçirmiş olduğum güzel ve anlamlı anlar daha önemliydi. Düşünüyorum da, o azimli, hep gülen yüzünü anımsıyorum. Yoldaşlarına bağlılığı ve dostça ilişkileri… dilini bile bilmediği bu ülkede tüm zorluklara karşı inadına gülümsemesi, girdiği ortamda arkadaşlarının moral kaynağı olması, bu morali ve azmi dil bilmediği halde, önderliğe olan bağlılığı ve coşkusuyla bütünleşince önderliğin özgürlüğü için yüzlerce imza toplaması ile sonuçlanıyordu, dil bi- n Rojbîn Semsûr n n n lenlere karşı mutluluğu görülmeye değerdi ve her zaman bu başarısını halayla taçlandırırdı…Yanındayken dikkatli bakmadığım ama özlemle anımsadıkça gülüşleri geliyor gözümün önüne… Onunla yaşadıklarımız geliyor aklıma, bir keresinde hiç unutmam bir gençlik meclis toplantısı alacaktık kendisi kültür çalışmalarında yer alıyordu bana ısrarla bu çalışmalarını bir yazıya aktarmasının imkansız olduğunu hayatında böyle bir sey yapmadığını ve yapamayacağını söylemişti bütün bir gece mesaj atıp 27 durmuştu, çalışmaların değerlendirileceği gün geldiğinde bir tek çalışmaları yazıya aktaran arkadaş olarak sevincinden yerinde duramıyordu bir tek yazan kişi olduğu için değil sorumluluğunu yerine getirdiği için de çok mutluydu ve aynı zamanda yazım anlamında da onun için bir ilk olmuştu.Topraklarından ayrılmış olsada kökleriyle, kültürüyle sıkı sıkı bağlılığı vardı kapitalist modernitenin merkezinde dengbej dinlerdi çünkü dengbej tarihiydi, diliydi, özlemiydi, toprağıydı… Kanûn 2014 27-28.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:16 Page 28 STÊRKA CIWAN Her şeye inat halay çekerdi xelefe dururdu, onun halaya duruşunda Şehit Viyan'ı anımsar insan o da şehit yoldaşı gibi halay çektiği zaman kanatlanıp Kürdistan dağlarında uçtuğunu hissederdi… Bu kadar her anı coşku, her anı dolu dolu yaşayan yoldaşımın artık hayatta olmadığını duyduğumda yüreğimdeki acı ve onu bir daha görememenin öfkesi gözlerimden sel olup aktı. Bana bunu söyleyen arkadaşa inanmak istemedim ve onu tanıyan arkadaşları aradım.. Sorduğum soruya aldığım cevaplar hep aynıydı, düşünmek istemediğim, duymak istemediğim bütün cümleler yüzüme tokat gibi çarpıyordu her cümle duygularımı, umutlarımı bir bir uçurumlardan atıyordu… O anları anlatmak ne kadar zor... beni umutlandıran tek bir şey vardı 2 gün geçmesine rağmen hala haber sitelerine bu yönlü bir haberin düşmemiş olmasıydı ve bu beni biraz daha umutlandırıyordu. Geçen 2 günün ardından rutin olarak baktığım haberlere yine korkuyla göz atarken bu defa korktuğum gerçekle yüz yüze geldim ve sadece gözlerimden süzülen yaşlarla şehitlikteki omuzlarda taşınan fotoğraflarına baka kaldım… Belki de hakikat arayışına girdiğim bu uzun soluklu özgürlük yolunda yoldaşlık sırrına erişemeden kaybettiğim, ilk tanıdığım, bildiğim yoldaşım olmasının verdiği acı biraz daha fazlaydı sanırım.. Onunla Agitlerin, Zilanların, Nudaların kanıyla sulanmış kutsal topraklarda birlikte omuz omuza savaşarak özgürlüğü yaratacaktık, dağların zirvelerinde xelefe duracak, Şengal dağlarında ihaneti kabul etmeyecek, derweşin aşkıyla savaşarak şengal’deki, Kanûn 2014 Kobanê’deki çıplak ayaklı çocuklara barışı armağan edecektik. Biz mücadele yoldaşları olarak insanlık için yaratacağımız özgür ve onurlu yaşamın ardılları olacağımızın sözünü Serhıldan 28 yoldaşımızın şahsında bütün insanlık mücadelesi veren yoldaşlarımıza bu sözümüzü yineliyoruz. Onlar dağlara aydınlık, yüreğimizde ise anı ve inanç olarak kalacaklar… 29-30.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:16 Page 29 Kürt kültürü: İnsanlığın aydınlık kültürü n n n Serhat Amed Kürt kültürü insanlığın en eski kültürlerinden biri olup, her türlü zorluğa rağmen varlığını günümüze kadar dipdiri taşıyabilmiş, oldukça zengin bir içeriğe sahip tarihi bir hazinedir. Kürt halkının kültürünü bugüne getirme direngenliği sürekli devletler baskısında olmasını da hesaba katarsak oldukça zor bir durumdur. Savaşlar, göçler, katliamlar vb de düşünürsek kadim ve güçlü kültürün bugüne gelebilmesi hiç de kolay olmamıştır. Kürt kültürü bugün de yaşamın bir bütününde güçlü bir şekilde halen yaşamaktadır. Kürt kültürü Mezopotamya topraklarındaki köklü bir tarihe sahip olmakla birlikte uygarlığın gelişmesinde de önemli katkıları bulunmaktadır. Kürdistan yani Kürtlerin n n n yaşadığı coğrafya konumu itibariyle insanlığın ana gelişim mekanlarından olma şansını yakalamış, bu vesileyle kültür hazinesine ev sahipliği yapmıştır diyebiliriz. Elde edilen son bilimsel veriler de bir nevi uygarlığın doğuşunun ve şekillenişinin Kürdistan topraklarında gerçekleştiğini kanıtlar niteliktedir. Mezopotamya'da gerçekleşen bu kültür elbetteki komünal değerleri ön planda olan bir kültürdü. İnsanı esas alan, üretim odaklı, kadın eksenli bir kültürdü. Günümüzde her ne kadar kapitalist sistem tarafından tahrip edilerek yok edilmek istense de halen izlerini görmek mümkündür. Bu kollektif değerler toplumu birarada tutan yani toplumsallaşmayı doğuran değerlerdir. Dayanış29 mayı, sevinci, üretimi, kültürü, müziği, yemek çeşitlerini, hayvan besiciliğini oluşturan bu öğelerin toplamına kültür diyoruz. Ve bu kültür Mezopotamya'da hem toplumu şekillendirmiş hem de uygarlığın gelişmesine büyük katkı sunmuştur. Bu sayede toplumsal bilinç gelişmiştir. Bu toplumsal bilinci yüksek topluma bugün ahlaki-politik toplum diyoruz. Bu kültürel değerle donanan Kürt toplumu, toplumsal yapısını işte bu ahlaki değerler üzerinden yönetmiş ve koruyabilmiştir. Her ne kadar devlet denilen bir sisteme dönüşmemişse de bin yıllardır yarattığı bu toplumsal gelenekle bugüne kadar varlığını korumuş ve getirebilmiştir. Devlet ve hukuk denilen ve egemenlerin, baskının ve zorun Mijdar 2014 29-30.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:41 Page 30 STÊRKA CIWAN hizmetinde olan uygarlık ürünlerindense kendi doğal toplum yapısını aşiretler şeklinde bin yıllarca sürdüren Kürt toplumu hukuk kavramı yerine ahlaki ölçüleri, egemenlerin kullandığı zora karşı ise öz savunmasını dağlarına yaslanarak yapmıştır. Konumuzun esası olan kültür kavramına dönersek; günümüzde kültür kavramı dar bir bakış açısıyla, egemenlerin çizdiği çerçevede ele alınıp değerlendirilmektedir. Kürt gençleri ise ya sadece sanat eksenli yaklaşmakta kültüre ya da kapitalist sistemin dayattığı popüler kültürün etkisinde kalıp ona göre bakmaktadır. Bu da Kürt gençlerinin kendi öz kültüründen uzaklaşmasının göstergesi olmaktadır. Oysa Kürt toplumunda kültür kavramı daha kapsamlı ve zengin bir anlam taşımaktadır. Toplumun anlam dünyası, düşünce ve yaşam tarzı, sanatı, felsefeyi, doğayı ele alışını içermektedir kültür. Hepsinden önemlisi Kürt kültürü güçlü vicdani değerler taşıdığı için bir yasa ve hukuka dayanmadan, toplumdaki adalet duygusunu ayakta tutabilmiş ve bu sayede günümüze kadar taşınabilmiştir. Kürt kültürü üzerindeki baskılara değinmek istediğimizde, şöyle bir tarihe dönüp bakmakta fayda vardır. 4'e bölünmüş ülke gerçeği, 4 ayrı egemen güç tarafından ezilme, asimilasyona uğratılma ve inkar edilme gerçeği ve bunların hepsinden öte fiziki ve kültürel soykırım gerçeğiyle karşı karşıya kalmış bir tarihsel gerçeklik ortadadır. Yüz yıllardır Kürtlere ait kültürel değerler tıpkı coğrafyası ve insanı gibi imha politikalarıyla yüz yüze kalmıştır. Bir de bunlara inkar ve yok sayma politikaları da eklenince bin yılların birikimi Mijdar 2014 olan bu kadim kültür günümüzde kısmen bazı yerlerde unutulmakla yüz yüze kalmıştır. Ancak genel anlamda Kürt kültürü bugün Kürdistan'ın büyük bir bölümünde tüm bu soykırım politikalarına rağmen halen ayakta durmaktadır. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki; günümüzde hala Kürt kültürü yoğun saldırı altındadır ve kapitalistmodernist sistem asimilasyoncu ve popülist politikalarıyla Kürt kültürünü yok etmek için bin bir politik oyun oynamaktadır. Kürt kültürünü uzun vadede eritmeyi hedefleyen politikaları halen günceldir. Bunu son olarak Şengal ve Kobanê'de gördük. Burada yaşanan sadece bir DAİŞ saldırısı değil Özgürlük Hareketiyle açığa çıkmış, gelişmiş, boy vermiş bir 'öz kültürel devrim'e karşı bir saldırıdır. Kürtlerin ata inancı olan Êzîdîliğe yönelik bir saldırıdır. DAİŞ bu saldırıyla hem bin yılların köklü toplumu olan Kürtleri ve onun bugün ayakta kalmasını sağlayan kültürel değerlerini yok etmek istemektedir hem de Kürtlerin katkısıyla açığa çıkmış olan toplumsallaşma, dayanışma, kadın eksenli toplum gerçeğini kısaca özgürlükçü ve eşitlikçi, doğaya dayanan toplum gerçeğini yok etmek istemektedir. Bir yanda özgürlük için savaşan, yaşayan bir toplum gerçeği dururken diğer tarafta kadını köleleştiren, yok eden gerici, iğrenç vahşi bir kültür savaşmaktadır. Bir yanda insanlığın eşitlik-özgürlük ve adalet değerlerini bin yıllardır kendi doğal toplumunda yaşamış bir toplum olarak Kürtler dururken diğer yanda egemenlikçi erkek zihniyetin yarattığı, hiçbir din ile bağdaşmayan, toplumsallık ve insanlık değerlerinden nasibini almamış vahşi kapitalist sistemin çöp artığı olan 30 DAİŞ bulunmaktadır. Ve bugün yürütülen savaş da bu iki değerler sisteminin savaşıdır. Yani aydınlığı, insanlık değerlerini savunan Kürtler ile köleliği, karanlığı getirmeye çalışan, sistem güçlerinin gizli-açık desteklediği DAİŞ savaşmaktadır. Eğer bugün 'nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz?' sorusunun doğru cevabını arıyorsak ve bunun için de yaşananlara bakıyorsak göreceğimiz gerçek şudur; Bir yanda insanlığı ve bu insanlık ailesinin bugüne kadar kimseye zarar vermemiş yegane halkı olan Kürtlerin aydınlığa çağıran özgürlük geleceği, diğer yanda ise bin yıllardır savaşlara, katliamlara, insan boğazlamalara, diri diri toprağa gömmelere, kutsal dinlerin en büyük değer kabul ettiği insanı ve onun yarattığı değerleri yok etmek isteyen, kadına kölelik dışında bir yer tanımayan vahşileşmiş, kan emici bir gelecek sunan karanlık gelecek. İşte bu nedenle dün Şengal'de bugün ise Kobanê'de yürütülen savaş sadece Kürtler ile karşıtlarının savaşı değildir. Kürt toplumunda temsilini bulan insanlığın aydınlık kültürü ile DAİŞ ve onun arkasındaki güçlerde temsilini bulan karanlık güçlerin savaşıdır. Ve bugün biz Kürt gençleri nerede yer almamız gerektiğini çok iyi biliyoruz. Biz ateşin ve Güneşin çocuklarıyız. Biz zulme boyun eğmeyen, para, pul, çıkar için yaşamaktansa, özgürlük için, bir çocuğun gülüşü için, gelecekte çocukların özgürce büyüyecekleri bir dünya için yaşamasını biliriz. Biz fedakarlığın, direnişin büyüttüğü Kürt gençleriyiz. Biz tıpkı Arîn Mîrkan'ın açtığı yolda özgürlük için başı dik, onurlu Kürt gençleriyiz... 31-33.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:16 Page 31 STÊRKA CIWAN Yolun Açık Olsun Gurbet Abla Güle Güle n n n Zafer Rojîn n n n Yalçın yüksek kayalıklarıyla Cudi dağının efsanevi görüntüsü hafızamdan hiç silinmeyecek bir olgudur. Batısında Cizre, güneyinde Silopi, kuzeyinde Şırnak, uzaklardan görebildiğimiz Zaho şehri ve doğusunda Haftanin yaylalarıyla Cudi; Olağan üstü güzelliktedir. Her zaman içimde onu görüyormuş ve sanki onu her zaman hissediyormuşum gibi varlığını sürdürür. 1988 yılı bahar sonlarıydı. Altı yaşına giriyordum ve her hangi bir insanın gözlerini yaşama yumabileceğini düşünemeyecek kadar küçüktüm. Dar düzlüklerde bahar yağmurlarıyla küçük su gölleri oluşmuş, çiçekler solmaya başlamıştı. Ağaç yaprakları arasından güneş ışınları “Sefine” doruğundan içimize kadar geliyordu. Tarihte büyük bir öneme sahip olan Cudi’nin en yüksek doruğu “Sefine”, Nuh’un gemisinin durduğu yer olarak bilinirdi. Toplumda Nuh’un Tufanı denilen büyük sel olayının ardından ilk kurulan köy olarak söz edilen “Heştan” köyü –ki bu köy 1996 yılında Türk ordu güçleri tarafından boşaltıldı- Cudi’nin eteklerinde hala varlığını sürdürüyordu. Cudi’nin kuzey yamaçlarında içinde yaşadığımız Gundikê Remo köyü, stratejik bir platoda kuruluydu. Soğuk, tatlı pınar suları, küçük ırmakları, her türden meyve ağaçlarıyla doğasal olarak büyük bir ihtişama sahipti. Köy Cudi dağında her zaman isyanlara tanık olmuş, yurt severlik duyguları gelişkin, bu yüzden de ağır baskılara maruz kalmış bir yapıya sahipti. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan köyümüz tüm ihtiyaçlarını kendi üretimiyle karşılamak durumundaydı. Köyümüz yer altı madenleri açısından da zengindi ve bunlardan işlenebilen kömür için açılan ocaklar vardı. Yaz başı sıcak bir gündü. Köyün yukarısında, sık ormanlığın içinde “Nevaner” dediğimiz köyün otlağı vardı. Köylüler koyunlarını hep orada otlatırdı. Güneşin yakıcı ışınlarına karşı ağaçların altından geçerek koyunları araziye götürüyorduk. Köyden epey uzaklaşmıştık. Ormanın giderek sıklaştığı bir yerde ağaçların arasından çıtırtılar işittik. İnsan olduğunu tahmin ettik. Derken ansızın silahları ve teçhizatlarıyla üç kişi çıkıp yanımıza doğru geldi. Dört ki31 Kanûn 2014 31-33.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:17 Page 32 STÊRKA CIWAN şiydik. Her dördümüz de daha çocuktuk. Kim olduklarını anlayamayacak kadar küçüktük ve epeyce korkuyorduk. Ama soğukkanlı olmaya çalışıyorduk. İçlerinden biri bizi çağırdı. Tereddüt içinde tebessümlü bir yüzle yaklaştık, “Merhaba Heval” dediler. “Merhaba” diye karşılık verdik. “Buyurun oturun” dediler. Oturduk, bize sorular sordular, teker teker hepimize sordular. Kekeleyerek teker teker hepimiz kendimizi tanıttık. Sıra onlara geldiğinde hala tedirgince bekliyorduk. Kim olduklarını henüz söylememişlerdi. Fakat bizim dilimizden konuştukları için biraz cesaretlenmiştik. Konuşmaya başladılar. Konuşmalarına tam olarak anlam vermesek bile iyi niyetli yanları içimize akıyordu. Adeta o güne kadar anlayamadığım, eksik kalmış bir yanımı anlatıyorlardı. Ve ilk defa yüz yıllardır duygularını kaybetmiş, hakir görülmüş bir Kürt olduğumu anlıyordum. Kırmızı zemin üzerine sarı ve yeşil renklerden çizilmiş bir bayrak çıkardılar. “Bu, biz Kürtlerin bayrağıdır” dediler. O an gözümün önünde ay yıldızlı Türk bayrağı yok oldu. Bir halkım vardı, sevgilere muhtaç bir hayatım, kaybedilmiş duygularım canlandı. Duygularıma anlam veremeyecek kadar çocuktum. Ama etkilenmiştim. Bir sevinç sarmıştı beni, ilk defa silahlı insanlardan korkmuyordum. Var olduğum duygusu dolmuştu içime. Hani bilirsiniz çocukken herkes yaşamıştır aynı duyguları. Kimisi oyuncaklarıyla oynarken tatmıştır bu duyguyu, oysa çocukluğu elinden alınmış bir halkın çocuğuysanız, oyuncaklarla hiç oynamamışsanız, böyle bir sevgi dolu davranış... Eve dönünce aile içerisinde en çok sevilen ve örnek aldığım, çok sevdiğim ablam Gurbete anlatmaya karar verdim. Ailenin tüm sıcak duygularını onda bulurdum. Her görüşümde çocuksu bir duyguyla hasret giderirdim. Tıpkı hiç ayrılmak istemeyen iki arkadaş gibiydik. Yanına yaklaştığım her adımda bir an önce anlatma heyecanı sarıyordu benliğimi. “Bu gün yüzünde bir sevinç var. Anlat bakalım seni bu kadar sevindiren şey nedir?” diye sordu. Sanki benim gördüğümü o da görmüştü. Çünkü içimdeki sevinci biraz onda da görüyordum. Gördüklerimi kısık bir sesle kulağına anlattım. En çok etkilendiğim çıkardıkları bayraktı. Önce derin bir nefes çekti. Sanki hep hasret duyduğu bir şey duymuştu benden. Usulca sokularak beni öptü. Ve onları bana anlatmaya başladı. Hava kararıncaya kadar konuştuk. O hem aileye hem de köyün gericiliğine karşı tepkiliydi. Kabullenmediği bir şeyler vardı, isyankar ve asi bir kızdı. Anlattıkları sevgi ve umutlara yol gösterir gibiydi. Konuşurken hem geriliklere duyduğu tepkiyi hem de gerillaya duyduğu sempatiyi öylesine güzel anlatıyordu ki, sanki bir çocuk masalını anlatır gibiydi. İlk defa o konuşmadan sonra garip bir his tahakküm ediyordu benliğime. Duygularıma anlam biçemeyecek kadar küçüktüm ve sessiz kalıyordum. Ama onu her görüşümde asi duruşundan tepkilerinin daha da çoğaldığını anlayabiliyordum. Her şeye rağmen siyah saçlarının çevrelediği dolgun yüzünden umut belirtileri ve sevecenlik eksik olmuyordu. Her gece erkenden yatıp onları bir daha görebileceğimi düşünüyor, diğer bir günün gelmesini bekliyordum. Ta ki, bu köyün içinde kalabalık sesler duyana kadar sürüp gitti. Kalabalık topluluğun bir kısmı evimizin önünde birikmişti. Sürekli bazı isimler söyleniyordu ve onlara ağıtlar yakılıyordu. Annemin sesini daha derinlikli duyuyordum. Çünkü o ablam Gurbet’i sayıklıyor ve ağıt yakıyordu. Kime baksam ağlıyordu. Geriye sadece ağlayan yüzler kalmıştı. Oysa ben hiçbir şeye akıl erdiremiyordum. Hissettiğim bir şey vardı, oda, onu bir daha hiç göremeyeceğimdi. O içimde her zaman çocukça sevincimin neşesi oldu. Bir kırlangıcın kafesinden özgürlüğe uçması gibi dağa uçmuştu. Bana kalan tek şey sanki hiç gitmemiş gibi gülen yüzüne tüm çocukluğumla, “Yolun açık olsun Gurbet abla güle güle” demekti. Kanûn 2014 32 31-33.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:17 Page 33 STÊRKA CIWAN Ben seni “Gurbet” ablam olarak küçük yaşımın belleğiyle yazmaya çalışırken seni yani, “Rojin Cudi” yi partideki yaşamında tanıyan ve şahadetine tanık olan Nefel arkadaştan sorduğumda anlattıkları, beni hem düşündürdü hem onurlandırdı hem de ağır bir sorumluluk yükledi. “Rojin, 1988’de Botan’da gerillaya ilk gönüllü katılan bayan arkadaştı. Bir grup olarak katılmışlardı ve Botan’ı çok derinden etkilemişlerdi. Botan’ın yurtseverlik özü Rojin’in ailesinde olsa da ağır feodalizmin, feodal sistemin ağır dayatmalarıyla da karşı karşıyaydı. Böylesi bir toplumsal ortamda ya var olan toplumsal sisteme uyacak, ya da karşı çıkacaktı. Rojin sıradan biri değildi, asi karakterliydi. İsyancıydı ve kölelik zincirlerini anlamlandıramasa da hissediyordu ve kurtulmak istiyordu. İşte bu arayış onu gerillaya kadar getiriyordu. Katılımında duygusallık olsa da zincirlerinden kurtulmak özgürlük özlemiydi aynı zamanda ve bu özlemi gerillada görüyordu, savaşta görüyordu. İşte sevdalı olduğu dağlara bunun için gönüllü geldi. İlk gelişi Cudi alanıdır. Daha sonra da Botanın pek çok alanında kaldı. Bestler, Garisa, Çatak, Pervari onun silahıyla dolaştığı yerlerdi. Hep en zor yerlerde kaldı ve dayandı. Bütün zorluklara karşı amansız direniyordu. Savaşın her boyutunu yaşadı, her boyutuna katıldı ama hiçbir zaman da duygularını kurutmadı. Savaşın vahşileştiren yanlarına da karşı koydu. Doğayla dağlarla çok erken bütünleşmişti. Dağlar sanki ayaklarının altından kayıyordu. Öylesine emin ve ihtişamlı bir duruşa sahipti ki, silahıyla çok çabuk bütünleşmişti. Silah onun için hep bir tutkuydu. Hiç yanından ayırmıyor ve her zaman tertemiz tutuyordu. Bir ananın yavrusuna, nazlı bir çocuğa bakması gibi özenli yaklaşıyordu. Silah savaşıydı, özgürlüğüydü onun için. Gelişme istemi yoğun, hırslı bir arkadaştı. Hep kendini ifadelendirmek istiyor, Parti Önderliğini anlamaya çalışıyordu. Yaşamın özgürleştirici gücünü gördükçe aklına köydeki kız arkadaşları düşüyordu ve onları merak ediyordu. ‘Acaba ne yapıyorlar nasıl zorlanıyorlar?’ diye kaygılanıyor ve onlarında hep gerillaya gelmelerini umuyordu. Gittikçe ağır feodal koşullara karşı öfkesi artıyordu. İlişkilerindeki tutarlılığı, yaşama ve savaşa katılım biçimiyle her bakımdan duruşu güven veriyordu. İşte bu yüzden 1990 yılında bulunduğu mangadaki tek bayan arkadaş olmasına rağmen manga komutanı olarak görevlendirilmişti. Savaşa vurgundu. Sayısız eylemde, çatışmada ve saldırıda yer aldı. Hep savaşmak istiyordu. Bu tutku onu daha da güzelleştiriyor, güçlendiriyordu. Botan’da ağır silah kaldıran ilk bayan arkadaştı. İlk BKC’yi o kaldırmıştı ve silahını çok seviyor, özenle koruyordu. Girdiği eylemlerin birinde yaralandığında tek korkusu sakat kalıp bir daha savaşamamaktı. Yine arkadaşların şahadetleri derin bir intikam duygusu oluşturmuştu neyse ki sakat kalmamış tekrardan savaşa girebilmişti. 1991-92 kışında Bestler alanında üstlendiğimizde bayan arkadaşlar ilk kez manga oluyorlardı. Bu, Rojin’e büyük coşku ve moral vermişti. ‘Biz de yapabiliriz’ diyordu. Ve ilk bayan mangasının komutanı o oldu. O kış Herekol’ün derin dollerindeydik ve Rojin bundan çekiniyordu. Çünkü o savaşa bağlı olduğu kadar yaşama da bağlıydı. Ucuz ölümleri kabul etmiyor, sindiremiyordu. ‘Bahar hamlesine katılabilmek için kışı sağlam geçirmeliyiz, burası tehlikelidir. Çıkalım, onlar gelmiyorsa gerekirse biz manga olarak yalnız çıkalım’ diyor, var olan üstlenmeyi eleştiriyor, kaygılarını belirtiyordu ama kimse dinlememişti onu. Ve 20 ocak 1992 sabahı saat 7.30’da eğitime gitmek için herkes hazırlık yapıyordu. Rojin’de gece karası saçlarını tarıyordu. Birden yeri göğü inleten bir ses duyuldu. Ve o sesin ardından gelen çığ her şeyi altına aldı. Kar ölüm getirmişti. Diğer arkadaşlarla birlikte çıkardığımızda cansız bedenindeki yüzünde hala tebessüm vardı ve tarağı gece saçlarına takılı duruyordu... ” Nefel arkadaş bunları anlattı bana. Saçına takılı kalan tarağın şimdi nerelerdedir bilmiyorum ama senin de diğer yoldaşların gibi baharla birlikte Bestler dolusu çiçek olup açtığını okudum şiirlerden. Senden sonra katılan çok sayıda arkadaşın Rojin adını aldığını duydum. Senden sonra Botan’da ve ülkemde intikam çığlığı olduğunu duydum. Ve senin duymanı isterim ki, o büyük coşkuyu duyduğun bayan mangası senden sonra ordulaştı, örgütleşti ve şimdilerde Partileşti. O büyük coşkuyu senin adına biz taşıyoruz bilesin... 33 Kanûn 2014 34-35.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:17 Page 34 İ S E Ş Ö K R İ Şİ XU VİR RA MEKE Xu vir ra meke, t’awa xu vir meke: Zulımie, surgın, pêrişiayene, feqırie, Xu vir ra meke, qe t’awa xu vir ra meke: Bıne pasha to de hardi, Heg de araqê çareî, Zindanu de dec u dırbetie, Kou de gonia cengdaru u bındestie. Xu vir ra meke, t’awa xu vir ra meke, Roce bena çerxê ma ki cereno, Roce yena zerrê ma ki bêterso, Xu vir ra meke, mı qıda, zonê xu qe xu vir ra meke. MILLET BÛ RÊWÎ Jîna me kurt e naghê heştî sal Dijmin rê nadê em bighin heval Mane belengaz bêcih û bêwar Serma me bûrand bi rengê dewar Gelek me bûrand kuştin û lêdan Li bin vê xakê li heps û zindan Zindana me kûr wek zindana Mem Dijmin civandin tê de derd û Xem Millet bû rêwî ji bajar û gund Bûye cehneme Kurdistana rind Kanûn 2014 34 34-35.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:17 Page 35 İK İSİYD L İ G V RIN SE A L Ğ DA iz irlerim i irdi ş u d r n kirlet ederdi a d n a n r a Mağdu i v p durm eler he rimizi e l z i n Kelepç e d ü çöpleri rküsün ü t Şehrin m u l ın maz Dağlar ylerdik ö s e d n rk e Biz ölü le rdük liğimiz ç n e g ak üşü r a n a r Yetim k ıv nlarda b ile Meyda e olsak d r e l e r c ndan Ayrı hü ar ardı l r a v u d rdik ik … Nemli ep özle h i z gilisiyd i v e m i s r i k l b i Bir ar ı n iz dağl b ü k n Çü ÜLKEM E DAİR Kursal lı ğ ı n a l eke sür b üt ün ülmüş zaman bir top ların bü Var olm rakta y ü temedi anın be ğ i bir ço delini a Yazgısı cuktur ğır öde acının h al k ı m r her çağ künyes Dünün . da. idir. günahl a r ı boynu Anın s ıcaklığ na takı ı n lmış bi d a kavru Hala ik r p r ag a lurken i yaban ndadır y ar ı n ı n cı gibiy Kavuşt . iz ve ç hesabın ukça u ü ı r zaklaşa öte zam ümüş e Bir doğ n. ski zam an l ar a uşun sa erteler a n l ar a m ncılarıy Sevdas yine. ah k u m la yaşa ının ad u z r ı . z ı ö y zlem o ine de. Güzell lan bir iğinin b sevgili edeli z dir ülk ulümd em. ür. 35 Kanûn 2014 36-38.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:18 Page 36 STÊRKA CIWAN Di Neteweya Demokratîk De Jiyana Polîtîk û Xweseriya Demokratîk Eşkere ye ku vê demê di nava şert û mercên nû de wê di navbera sazî û hêzên dewleta netewe û hêz û saziyên KCK’ê de raqebet, xwelihevrakişandin û şerekî mezin pêk bê. n n n Abdullah Öcalan n n n irov di avakirina neteweya demokratîk a KCK’ê de dikare alî û şaxê polîtîk weke xweseriya demokratîk bike têgîn. Mirov bêyî xwebirêvebirinê nikare li neteweya demokratîk bifikire. Bi giştî bi tevahî şêweyên neteweyan, bi taybetî jî neteweyên demokratîk hebûnên civakî yên xwedî rêveberiyên xwe ne. Eger civakek ji rêveberiya xwe mehrûm be, ew ji netewebûnê derdikeve. Di rastiyên civakî yên hemdem de mirov nikare li neteweyan bêyî rêveberî bifikire. Heta neteweyên mêtingeh jî herçiqasî ji xerîban pêk bê jî rêveberiyeke wan heye. Lê ji bo civakên M Kanûn 2014 36 36-38.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:18 Page 37 STÊRKA CIWAN ketine pêvajoya jihevbelavbûnê mirov nikare behsa rêveberiyê bike. Eger mirov behsa rêveberiyê bike jî ew rêveberî ya hêza ji hev belavker e, rêveberiya tesfiyekirinê ye, û vê bi demê re û bi kontrol dike. Dema Kurd ne xwedî rêxistiniya xwe bûn, rewşa wan jî bi vî rengî bû. Ne bi tenê nedihiştin Kurd bibin netewe, di heman demê de ew ji civakbûnê jî derdixistin. Pêşengiya PKK’ê û polîtîkaya KCK’ê ne bi tenê ev pêvajo rawestand, ji civaka polîtîk ber bi netewebûyîna demokratîk ve pêvajoyek da destpêkirin. Di vê qonaxê de ku em gihiştinê, Kurd bi qasî ku dibin civaka polîtîk, vê rastiya polîtîk li ser riya netewebûyîna demokratîk têra xwe bi rêxistin dikin. Di serdema me de polîtîkbûna civakê bi xetên sereke ji du aliyan ve civakê dibe netewebûyînê: Riya kapîtalîst a ji rêûresmê ew rê ye ku ber bi dewleta netewe ve dibe. Di şert û mercên kapîtalîst de eger civakek bêdewlet be, dewleta wê hilweşiya be yan di rewşa jihevdektinê de be, polîtîkayên dîndar û mîlliyetgir wê civakê ber bi dewleteke nû ve, ber bi dewleta netewe ve dibe. Eger dewleteke wê civakê ya ji rêûresmê hebe û bêhêz be, li şûna wê dewletê wê dewleteke netewe ya bi hêztir bê danîn. Riya duyemîn a netewebûyînê, riya netewebûyîna demokrtîk e. Nexasim karekterê dewleta netewe yê pirsgirêkan diafirîne, di roja me ya îro de civakên polîtîk û hêzên wan ên rêveberiyê ber bi netewebûyîna demokratîk ve dixe nava tevgerê, yan bi reformê yan jî bi şoreşê wan neçarî netewebûyîna demokratîk dike. Dema ku kapîtalîzm mezin dibû meyla ser- dest dewletên netewe bûn, lê di van şertên roja me ya îro de ku hildiweşe, bêhtir ber bi netewebûyîna demokratîk ve diberide. Di vê mijarê de gelekî girîng e ku mirov hêza polîtîk bi desthilatdariya dewletê re wekhev neke. Di xwezaya polîtîkayê de azadî heye. Netewe û civakên polîtîk dibin, ew civak û netewe ne ku azad dibin. Her civak û neteweya hêza desthilatdarî û dewletê bi dest dixe çawa ku azad nabe, eger xisletên wê yên demokratîk hebin, dikeve rewşekê ku azadiyên xwe yên heyî jî ji dest bide. Lewma mirov civakekê ji diyardeyên desthilatdarî û dewletê çiqasî bişo, 37 ewqasî li azadiyê vedike. Şertê bingehîn ê mirov wê civak û neteweyî azad bike ew e, divê mirov timî wê di rewşeke polîtîk de bihêle. Civakeke ji desthilatdarî û dewletê hatibe şuştin, lê polîtîk nebûbe, dibe civak an neteweya teslîmî kaos an anarşiyê bûyî. Eger civak û netewe demeke dirêj ji anarşî û kaosê rizgar nebin wê birizin, ji hev belav bibin û wê bibin alavê kozmosên xerîb ên din. Kaos û anarşî bi tenê ji bo demeke kin û demî dikarin bi roleke afirîner rabin. Ji bo vê jî şert e ku diyardeya polîtîk bikeve dewreyê. Polîtîka, bi tenê azad nake, di heman demê de tenzîm dike. PolîKanûn 2014 36-38.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:18 Page 38 STÊRKA CIWAN tîka hêzeke bêhempa ya tenzîmkirinê ye. Li cem netewe û civakê polîtîka çiqasî bi hêz be, ew dewlet û desthilatdarî jî ewqasî lawaz in, divê lawaz bibin. Berevajiyê vê jî dibe. Li cem netewe an civakê dewlet an hêza desthilatdariyê çiqasî zêde be, polîtîka ango azadî jî ewqasî lawaz dibe. Di avakirina neteweya demokratîk de Koma Civakên Kurdistanê KCK bi rola darê piştê radibe. Ji bo netewebûyîna demokratîk divê KCK bi rola organa polîtîkaya demokratîk rabe. Tevlîhevkirina wê bi dewleta netewe re berevajîkirineke bi zanîn e. KCK weke prensîb dewleta netewe amûrê çareseriyê nabîne. Ne qonaxa pêşî û ne jî qonaxa dawî ya dewleta netewe ye. Herdu têgînên ji hev cuda yên otorîteyê ne, û xwedî xisletên cihêreng in. Herçiqasî ji aliyê şemayê ve ji hin aliyan ve bişibe bisazîbûna dewleta netewe jî bi xwe û naveroka xwe cuda ye. Weke organa biryarê ya KCK’ê KONGRA GEL bi rola Meclîsa Gel radibe. Girîngiya wê ew e, gel bi xwe biryarên xwe dide. Meclîsa Gel an KONGRA GEL organeke demokratîk e. Ew alternatîf e, li beramberî netewebûyîna di tebeqeya jor de an jî pêşketina netewebûyînê bi pêşengiya hêmanên bûrjûwa. KONGRA GEL netewebûyîna bi pêşengiya çînên gel û tebeqeya rewşenbîr bi pêş dikeve, îfade dike. Ji aliyê naverokê ve ji sîstema bûrjûwa ya parlementeriyê vediqete. Lewma dewletên netewe yên serwer divê sîstema xwe ya hilbijartinê û navenda civînên xwe li gorî şertên li cih bi rêxistin bikin. Konseya Rêveber a KCK’ê pîramîda rêveberiya rojane ya navendîkirî û xurtkirî îfade Kanûn 2014 dike. Ew ê yekeyên xebatê yên li nava gel belav bûne, koordîne bike. Divê hewldanên rêxistinî-çalakî yên rojane yên netewebûyîna demokratîk koordîne bike, bi rê ve bibe û biparêze. Rast nîne ku bi organên hukûmetên dewletê re bê tevlîhevkirin. Bêhtir nêzî sîstema konfederasyona civakên sivîl ên demokratîk e. Saziya Serokatiya Giştî ya KCK’ê ku bi hilbijartina gel tê destnîşankirin, bi awayekî giştî asta herî jor a neteweya demokratîk îfade dike. Ahenga di nava tevahiya yekeyên KCK’ê de û pêkanîna polîtîkayên bingehîn dişopîne û kontrol dike. Pirsgirêka KCK’ê ya legalbûnê bi dewletên netewe yên serwer re heye. Tevî ku pêşî cih dide xebatên legal jî dewleta netewe vê qebûl neke wê ev yek li Kurdistanê rê li ber rêveberî û otorîteyeke duserî veke. Eşkere ye, kengî li ser van erdan û di nava van civakan de rêveberiya dewletê û rêveberiya KCK’ê bêne meşandin wê ev yek bibe sedema şer û tengezariyê. Eger daxwazên der barê legalbûn û qanûnîbûnê de ji dewletên pêwendîdar re têne pêşniyarkirin bersiva xwe nebînin û berevajî bi şîddet, girtin û şopandinê bersiv bê dayîn, KCK jî wê texsîr neke rêveberî û otorîteya xwe bi awayekî yekalî pêk bîne. KCK di sala 2005’an de hat îlankirin. Ji wê rojê ve bi dewletên netewe yên pêwendîdar re yekser û neyekser diyalog çêbûn û heta niha ji wan encameke çareseriyê ya qanûnî bi dest nehatiye xistin. Eger diyalogên behsa wan tê kirin encamên erênî nedin, di dema pêş de KCK wê weke otorîte û hêza rêveberiyê li Kurdistanê bi civaka Kurd û hindikiyayên li heman 38 cografyayê re bivênevê bi awayekî yekalî xwe pêk bîne. Kengî KCK xwe bi awayekî yekalî di nava hemû alî û şaxên neteweya demokratîk de pêk bîne, ev yek wê demeke nû bide destpêkirin. Ev dem wê ji dema PKK’ê xwe ava dikir û şerê gel ê şoreşgerî pêşde dibir cuda be. Di vê demê de wê bi tenê partî û rêveberiya şer tinebin. Tevî ku wê dîsa xebatên PKK û HPG’ê û şerên parastinê hebin, lê di vê demê de erka bingehîn wê ji hemû alî û şaxan ve avakirin û rêvebirina neteweya demokratîk be. Eşkere ye ku vê demê di nava şert û mercên nû de wê di navbera sazî û hêzên dewleta netewe û hêz û saziyên KCK’ê de raqebet, xwelihevrakişandin û şerekî mezin pêk bê. Li bajaran, li dewrûbera bajaran û gundan dibe ku otorîte û rêveberiyên cuda pêk bên. 39-40.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:18 Page 39 STÊRKA CIWAN Rastiya Gelê Cengawer n n n Qasim Engîn n n n Îro gelê kurd di bin erîşek pir giran de ye û li gelek cihan jî bi metîrsiyên mezin re rû bi rûye. Ev tê wateyê ku rewş pir zêde awarte ye. Demên awarte jî, nezîkbuyînên awarte û fedakariyên taybet dixwaze. Tiştên Taybet Û Fedakariyên Ku Tên Xwestin Çine? Rewşa ku li Şengal tê jiyin ne tiştên ku vejartînin ango îstîsnaînin, berovajiya wê, giştî ne. Erê li Şengal’e bi nezîkbûyînên çewt yên hinek hêzan, gelê me bi mişextkirin û komkujiyek giran rû bi rû ma û ser cîhanê belav bû. Xûyaye ku ev mişext kirin û komkujî yê tenê li wê derê namîne û yê bidome. Tiştên ku li Maxmur qewimîn nîşane vê bû. Erîşên li ser kurdên Şebek û kurdên Kakaî ji heman tişt e. Û dîsa êrîşên li ser Celawle û Kerkuk jî heman tiştin. Û hîn bêhtir jî ev rewşa jibo êrîşên çeteyên li ser Rojava û taybet jî êrîşên li ser Kobanê derbas dibe. Carek din em bi dengek bilind bejin yek çareserî û tedbîrek heye, ev jî: bi RASTİYA GEL Ê CENGAWER jîn kirine û gorî wê tevger kirine. 39 Em bala xwe bidinê, li kuderê êrîş birine ser kurdan li wê derê kurd derxistine, mişexst û koçandin e û wek me li jor anî ser ziman qetilkirine, kuştine, komkuji re derbas kirine. Keçên wan, jinên wan, zarokên wan jî revandine, destdirêjî û tecawiz kirine. Bi kurtasî, gelê kurd bi yek gotinekê: Bi jenositeke (jenosîd) nû ango nîjadkujî û tevkujiyek nû bi rû bi rû ye. Em dubare bikin; xuyaye ku ev rewşa heqe em tedbîrên pêwîst negirin wê bidome. Tedbîr çi ye? Em kurd heta em mirovên ku li ser vê axe jîn dikin, divê çi bikin? Em ê çawa him van êrîşan bidin seknandin, him ji çawa xwe biparêzin? Ji bo van pirsan tenê yek bersiv heye, serî de gelê me û dîsa gelê din yên ku li herême dijîn bi RASTİYA GELÊ CENGAWER tevbigirin û xwe rêxistin bikin. Çî Ye Rastiya Gel Ê Cengawer Hember ewqas êrîşan seknandin bi tenê rêbazekê gengaz e. Ev jî; xwe bi tevahî civaka xwe, bi xwe xwe rêxistin kirinê dibe. Civakek rêxistinkirî; civakek bi tedbîr e, civakek bi dîsîplîn e, civakek yek bûyiye, civakek şiyare, civakek hestyare û hisgire, civakek bi hêz e. Û bê guman civakeke ku parastina xwe ya cewherî bi xwe xwe pêş dixe û peşxistiye. Parastina Cewherî ev e ku; herkesek berî ku xeterî ango metirsî derbikevin holê tedbîre xwe girtiye. Xwe rêxistin kiriye. Perwerde xwe ya leşkerî ji têde xwe perwerde kiriye. Civak wek Kanûn 2014 39-40.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:18 Page 40 STÊRKA CIWAN yekeyek xwe tanzîm kiriye. Ev li jor haye jêr wiha ye. Yek mirovek ku li derve vê rexistin kirine nameye. Li yekekek haye yekeyên gelek mezin, xwe bi dîsîplînek bilind, bi hevre, hundirî hestyariyek de tevger kirine. Bi kurtasî; gelê ku tevahi xwe li gorî şertên şer amade kiriye. Heta derfet hebin tevahi kesên ku li ser vê axe jîn dikin werin çek kirin, herkes karibi hemû çekan kar bîne, bi hemû rebazên xwe parastine, xwe çekîri be. Dîsa cihe ku li têde dijîn; çeperên, sengerên xwe ango sîperên xwe çêkirî be. Tenêliv û libat nekin tevgerek tenê nekin. Bi tevger bin. Dîsa li gori rewşa awarte ferî jîn kirine bibin. Gori wêstok kirin, nijîn kirin, îstif kirin şert e. Berê de jibo mehan amede kirin pêwîste. Em bifikrin ku her roj şer e. Em bifikrin ku wek Kobanê, wek Gazze her roj erîş hene. Her roj dorpêç kirin henê. Her roj erîş henê. Em ji bîr nekin ku li dîroka kurdan de kengî kurd bi komkujiyan rû bi rû mane, wê demê kurd herdem bêrêxistin bûne û rêxistinek wan ser bingeha parastina cewherî nebûye. Ev heman deman jibo gelên din yên ku li ser vê axan jiyan kirine û katılkirine ve, bi rû bi rû mane ji derbas dibe. Wanan jî tedbîrên xwe dij komkujiyan negirtî bûn. Xwe xwe rexistin nekirî bûn. Em bala xwe bidin Kela Dimdimê, li wê derê Kurdan tedbirên xwe girtî bûn û bi salan karîbûn xwe bi parêzin û jîn bikin. Encamê de; heqe gelê vê herême dixwazin xwe hember komkujiyên faşîzan biparêzin û hêna zêdetir jî gelê kurd dixwaze li ser vê erdnîgariya de bi serbilindî û azad bijî, wê deme Kanûn 2014 tenê reyek heye, ew jî; bi rûhe RASTİYA GEL Ê CENGAWER xwe rexistin bike û jîn bike. Wek din li ser vê axa Rojhilatanavin ku hezên faşîzan wek DAİŞ hebin, dîsa wek dewletên dagirkerî Komara Tirkiye hebin û dewletên ser esase heşmendiya netew 40 dewlet hebin ev xeteriya, metirsiya, talûke her tim yê hebe. Jibona wê carek din em bi dengek bilind bejin yek çareserî û tedbîrek heye, ev jî: bi RASTİYA GEL Ê CENGAWER jîn kirine û gorî wê tevger kirine. 41-42.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:33 Page 41 STÊRKA CIWAN Berê Xwe Didin Rojê Û Dûayên Xwe Dikin n n Yên berê xwe didin rojê û dûa dikin, yên jin û xwezayê pîroz dibînin.Yên bi ti awayî pergala desthilatdar qebûl nekirine û li ber xwe dane.Mirovên di nasnameya wan de li xaneya ola wan 'X' hatiye nivîsîn ango '0' hatine hesibandin.Rastî êş û elemên mezin hatine û bi çavên cûda lê wan hatiye mêzandin..Lê belê ti carî serê xwe li ber zilmê ne tewandin û teslîm nebûn, pişta xwe dan çiyayên xwe û li ber xwe dan. n Avesta Ezda n n Êzîdî ango Ezda yanî yên ku 'Xwedê ew dane' Xelkê Êzîdî li hemberê hemû komkujî, zordestî û zordariyê hata salên 80'ê yî reng didan axa mezopotamyayê, lê belê piştî salên 80'ê yî ji ber zilm û zorê naçar man ku ji ser axa dapîr û bapîrên xwe koç bikin.Êzîdî li Irak, Sûrî, Rusya, Gurcîstan, Ermenîstan, Turkiye û gelek welatên Ewrupayê belav bûne. Rewşa civaka 41 n êzîdiyên li van welatan dimînin, trajediya wan radixe berçavan.Di nava bawerî û civaka kurdên ezîdî de cihê jinê pîroz e. Ne tenê jin, bi tevahî zayenda mê pîroz tê dîtin. Ji ber ku ew hêza afirandinê ne. Li gorî mitolajiya ola êzîdiyan, jin xwedî qedr û qîmeteke mezin e. Di baweriya ola Ezdayetiyê de gelek xwedawendên jin hene, yek ji wan, anahîta nahît îştar, yanî star ku hê jî kurd baweriya xwe pê tînin. Kanûn 2014 41-42.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:33 Page 42 STÊRKA CIWAN Îro jî gelek kes ji xwedawenda starê bawer dikin. Û bi gotina "ya Star" hewara xwe jê re dibin. Star bi xwe xwedawenda av, hewa, xweza û bi gistî xwedawenda evîn û hezkirinê ye. Dîsa mîtra ku heta serdema dawî jî gelek bawermendê wê hene û nêzî 6 hezar peykerê wê li dêrên ewrûpayê hatine dîtin û niha jî tên parastin. Di nava civaka Ezdayî de her beşekî civakê û her tiştek Pîr û xwedaneke xwe heye. Lewre li gorî mîtolojiya ezdayî xatûna Fexra jî xwedana zayînê ye. Xwedana bereket û zêdebûnê ye. Beşek ji jinên civaka ezdayî ji bo Xatûna Fexra rojiyê digirin lê belê ne ferz e ku her jinek bigire. Li hin herêmên Kurdistanê ji Xatûna Fexra re "Xas" an jî "Xasa" tê gotin. Yanî kesa qenc, kesa baş. Dîsa tê zanîn ku ji marolê re jî xas dibêjin. Ji ber vê yekê beşek ji kurdên êzidî ji bo rêza Xatûna Fexra yanî ji bo rêzgirtina "Xasa", marolê yanî xasê naxwin.. Di nava Êzdiyan de jin di asta desthilatiyê de jî cih digirin û heta dikarin bibin mîr jî. Di dîrokê de mînakên vê yekê hene. Di sala 1913'an li Mûsilê Meyan Xatûn bi Osmaniyan re dikeve nava bazarê. Dan û standinê bi wan re dike. Di encamê de di sala 1914'an de Meyan Xatûn bi ser dikeve û dînê êzdiyan bi awayekî fermî bi desthilatiyê dide qebûlkirin. Di nava êzdiyan de beşa ku herî zêde rêzê dibînin û qedrê wan tê girtin jî beşa ruhanî ye. Beşa ruhanî ji 6 çînan pêk tê. Ew ruhaniyet bi awayekî irsî yanî wekî mîrate derbas dibe û jin jî dibin waris û paşmaya ruhanî. Di nava merasim û civatan de jî pêwîst e ku jin bê temsîlkirin Bo nimûne di dema merasima Hecê ango Cimaya Lalişê Kanûn 2014 de, beşa semayê gelekî girîng e. Di nava gerana semayê de jin jî hene. Sema heft beş in ku beşa herî mezin beşa "Maka Êzî" ye. Mak jî rêza ji bo dayîk, makê yanî rêza jinan nîşan dide. Di dema veşartin û definkirina miriyan de jî jin cihekî taybet digirin. Li ser gore jî jin sê caran li dora gorê digerin. Bi vê yekê re Xwedayê mirî dide xatirê pakî û paqijiya jinê. (Hejmara sê jî balkêş e. Ji ber ku di nava zerdeştiyan de jî Gotina Baş, Karê Baş û Ramana Baş heye) Ev yek hejmara sê tine bîra mirov. Di nava şerê eşîrtî de jî, Jin û zarok nabin hedefa êrîşan. Mafê wan ê destnedanê heye. Dema yek bikeve 42 pişt dergûşê, ji êrîşê xilas dibe. Dema şerek hebe, jin herin hewarê şer radiweste. Dema jinek bikeve navbera du eşîran û laçika li serê xwe, bavêje ortê, her du alî jî disekinin. Di warê zewacê de jî tekzewacî esas tê girtin. Ger jin sax be, mêr nikare bi jineke din re bizewice. Yanî pirjinî ango pir zewacî qedexe ye. Eger hin kesan ev pîvan binpê kiribin jî, heta niha civakê ev yek helal nekiriye. Ji ber ku di nava civaka êzidî de pirzewacî heram e. Ji bo têkbirin û asîmlekirina vê çanda pîroz, gelek hewildan hatin kirin. Lê belê vê civakê ti carî ev yek ne pejirand û li ber xwe dan.... 43.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:33 Page 43 STÊRKA CIWAN ''Ji Bîr Neke Dil Çavên Xwe Hene'' n n Evdal hêrs bûyî û bêzarbûyî dikeve hundur li ber kuçikê rûdinê.Radihîje darekî û agirê di tifikê de tev dide.Zoq li nava agir dinere.Weke diponije xuya dikir lê yarastîn mîna mejiyê wî rawestiyaye,neçar matmayî disekine.Diya wî ya pîrejin li quncikekê rûniştiye û teşiya xwe dirêse.Lê hayil bû,Evdal li ber agir rûnişt.Diya pîrejin bi guman dipirse. n Rêşad Sorgul n n n -Lawo Evdal berxê min tu çi dibêjî.Qey tu dîn bûyî? -Na dayê ez dîn nebû me.Lê teresî û sitû tewandina li ber vî mîrî ranakim.Dest diavêje hemû jiyana me.Dixwaze ez bibim berdestiyê wî.Ma mirovê vê yekê çawa qebûl bike dayê? -Lawê min Evdal,ma tu ewqas xeşîmî,qey tu nizanî di dil û mijiyê her kesî de mîrek heye.Tu bimire kiyê lı ber te bikeve.Mîrê her hebin. Belkî mirina te mîran hê bike mîr. -Tu rast dibêjî.Çima ez xwe dikujim.Ez xwe bikujim mîrê aveke sar bi ser de vexwe.Erê erê…ezê mîr bikujim. Diya Evdal li hemberî vê rewşê vediciniqe û dibêje: -Evdal kurê min tu nikarî mîr bikujî.Mîr xurt e.Pişta wî heye.Jixwe tu bi tenê nikarî tiştekî bikî. -Tenêbûn. -Tu sor bû.Qey tu tirsiya Evdalê min? Evdal matmayî kêliyekê rawestiya û nişkê ve bi dengekî sivik got: -Dayê çavên te tarî bûne tu çawa dibîni? -Min te mezin kiriye û ji bîr neke dil çavên xwe hene. -Evdal lawo te xêr e? -Dayê ezê biçim. -Tê biçî ku? -Ezê dûr biçim cihekî kes lê nebe. -Lawo devê xwe li xêrê vebike.Tu ji ber çi diçe.Kê çi bi te kir,me çi te kir? -Ez ji ber we naçim,ez ji ber êşa di dilê xwe de diçim. -Lawo Evdal, eger te dil girtibe kurê min,emê biçin bixwazen,ma hêjaye mirov ji ber vê yekê biçe.Xwedê derd daye derman jî daye. -Na dayê.Tu li rewşa min serwext nabî.Ez behsa çûyîna cihê veger jê nîne dikim. 43 Kanûn 2014 44-45.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:19 Page 44 STÊRKA CIWAN Die IS-Terroristen Scheinen Verlierer Unserer Gesellschaft Zu Sein n n n Doza Avesta Der IS (Islamischer Staat) wurde als dschihadistisch-salafistische Terrororganisation während des Irakkrieges 2003 unter dem Namen ISIS (Islamischer Staat im Irak und der Levante) aufgebaut und bezog sich anfangs auf Al-Qaida. Sie kämpfte dann auch in Syrien zunächst gemeinsam mit Al-Qaida gegen das Assad-Regime, spaltete sich jedoch 2013 von ihr ab. 2014 begann IS auch im Irak Gebiete zu erobern und rief im Sommer 2014 für ihren Herrschaftsbereich das Kalifat aus. IS ist in Syrien und im Irak verantwortlich für Massaker an Tausenden so genannten Ungläubigen und in brutalster Weise vor allem an Kanûn 2014 n n n Frauen. Unterstützt wird IS vor allem von der Türkei, Saudi-Arabien und Katar. Die dschihadistisch-salafistische Ideologie der IS zielt auf die gewaltsame Errichtung eines Kalifates, d.h. eines islamischen Gottesstaates, auf Grundlage der Scharia. Als eine der am schnellsten wachsenden ultrakonservativen Strömungen des Islams ist der Salafismus Nährboden für Radikalisierung und bildet die Basis für islamistische-dschihadistische Ideologien. Er bezieht sich allein auf die Lehren des Korans und lehnt dabei die meisten historischen Entwicklungen im Islam als nicht wahrhaft muslimisch ab, fordert die Rückkehr zum 44 ursprünglichen Islam, steht allgemein feindlich zur heutigen Welt und ist als Mittel zur Unterdrückung von Frauen die ausgeprägteste unter den Strömungen des Islam. Wie bekannt, greift die Terrororganisation IS mit schweren Waffen besonders seit dem 15. September das Kanton Kobanê in Rojava/NordSyrien an. Vom Süden, Westen und Osten ist die Region durch den IS belagert. Im Norden patroulliert der türkische Staat und unterstützt dadurch diese Angriffe. Wenn nichts unternommen wird, sind Massaker an die Bevölkerung mit tausenden Opfern vorprogrammiert. Internationale Mächte haben jahrelang aktiv oder durch nichts-tun passiv die Stärkung des IS unterstützt. Vor allem spielt die Türkei dabei eine tragende Rolle. Die Kraft die am effektivsten gegen die Angriffe des IS Widerstand leistet sind die Einheiten der Kurdischen Freiheitsbewegung, die YPG und die HPG, die seit dem 15. September im besonderen in Kobanê, seit Monaten aber auch in Shengal und Maxmur, das Leben von Zehntausenden, KurdInnen, ChristInnen, EzidInnen, TürkmenInnen und viele andere Volks-, Religions-, und Sozialen Gruppen verteidigen. Die Kurdische Gesellschaft vor allem die kurdische Jugend in Europa sind sehr stark angetrieben. Sie empfinden Hass Wut und Trauer zugleich. In Europa wie in anderen Teilen in Kurdistan organisiert sich die Jugend untereinander und veranstaltet Demonstration, Informationsstände und Disskussionssabende. Sie versuchen mit ihren Aktionen die Zivilbevölkerung zu erreichen. 44-45.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:19 Page 45 STÊRKA CIWAN Viele nicht Kurden wissen nicht was in Kurdistan los ist sie hören und lesen das Wort Kobanê haben aber wenig Information dazu was wirklich im nahen Osten los ist. Die Jugend muss sich besser in den Organisationen und Gruppen stärken sie müssen sich weiter Bilden Verantwortung übernehmen und selber strukturieren und planen. Sie müssen viel mehr Kontakt zu außen Politik aufbauen. Sehr erschreckend ist es in Europa, das viele Jugendliche, sehr viele junge Frauen vor allem von den IS manipuliert und in den nahen Osten geschickt um im "Namen Gottes " zu töten. Den Männern wird Geld und Reichtum versprochen, die sich an IS wir müssen heute was tun und nicht morgen, den Morgen kann es schon zu spät sein. Wir fordern die Menschlichkeit auf die Augen zu öffnen und das Schweigen zu brechen. anschließen und sie dürfen sich Frauen aussuchen und sollen dafür die "ungläubige" töten. Die IS-Mitglieder besteht aus vielen Nationen, sie haben in der letzten Zeit mehr Anhänger gewonnen. Viele nicht Muslime haben sich zum Islam konvertiert und bringen unschuldige Menschen in Kurdistan um. In den Augen des islamischen Staates ist keiner außer ihnen gläubig genug. Entweder du wirst einer von denen oder dir wird die Kehle durchgeschnitten oder als Frau wirst du vergewaltigt. Die IS-Terroristen scheinen oft Verlierer unserer Gesellschaften zu sein. Einige haben Sprachfehler und wurden gehänselt, andere haben eine schwierige Familiengeschichte durchlebt oder sind generell im Leben gescheitert. Es stellt sich die Frage, welche Gewalt diese Männer erfahren haben, um ihre Männlichkeit auf eine solch primitive Weise unter Beweis zu stellen Warum ich das sage, wenn wir uns mal die Videos auf YouTube oder Facebook und dann mal die Biografie der IS-Terroristen angucken, dann kommt man auch auf die gleiche Theorie. Frauen die durch die Hände der Terroristen entwischt worden sind berichten von Massenexekutionen, Vergewaltigungen und Morden. Die brutale Gewalt, die sich insbesondere gegen Frauen richtet, brachte und bringt Frauen und Mädchen dazu, sich in den Tod zu stürzen, bevor sie in die Hände der IS fallen. Tausende Mädchen und Frauen sind entführt und auf Sklavenmärkten verkauft worden. Viele werden von den Dschihadisten selbst als Sexsklavinnen miss45 braucht und gefoltert. In den von dem IS besetzten Gebieten, werden untragbare Lebensbedingungen für Frauen gewalttätig durchgesetzt. Dazu gehören z.B. Verschleierung, Ausgangsverbote, Genitalverstümmlung und die zeitlich befristeten „Dschihad-Ehen“. Die IS hat Angst vor der selbständigen Frau, nach der Aussage der Dshasinds kommen sie nicht in den Himmel, wenn sie von einer Frau ermordet werden. Sie nennen sich gläubige Moslems aber vergewaltigen die Frauen. Viele kurdische Jugendliche lassen sich mehr von Hass treiben und sie empfinden Wut gegen über der Ungerechtigkeit. Die kurdische Jugend in Europa muss sich besser organisieren und strukturieren. Wir müssen mit unserem Wissen handeln und nicht mit der Wut die wir in uns tragen. Viele kurdische Familien sind politische Flüchtlinge sie mussten aus ihrer Heimat flüchten weil sie verfolgt worden sind. Deswegen fühlt die kurdische Bevölkerung in Europa genau mit den Menschen aus Kobanê. Denn die Menschen aus Kobanê haben in der Türkei Zuflucht gesucht. Beachtenswert finde ich das die kurdische Jugendbewegung mit anderen Organisationen gemeinsam kooperiert und organiseren. Es ist gerade der Zeitpunkt, wir müssen heute was tun und nicht morgen, den Morgen kann es schon zu spät sein. Wir fordern die Menschlichkeit auf die Augen zu öffnen und das Schweigen zu brechen. Kanûn 2014 46-47.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:22 Page 46 STÊRKA CIWAN Der Letzte Neandertaler n n on ihm steckt noch einiges in unseren Genen, in ganz Europa war er verbreitet. Doch vor 40.000 Jahren war Schluss für den Neandertaler. Forscher haben jetzt die letzte Phase des Miteinanders mit Homo sapiens genauer datiert. Und zeigen einen erstaunlich zähen Urmenschen am Rande des Abgrunds. Ob es am Ende ein friedliches Zusammenleben war, ein vertrautes Miteinander war, vielleicht sogar mit amourösen Momenten, oder ob es doch zu einem handfesten Verdrängungswettlauf kam zwischen den letzten Neandertalern und den aus Afrika eingewanderten und nun sich ausbreitenden modernen Menschen, wirklich wissen kann das keiner. Es ist nirgends in Stein gemeißelt. Was die Wissenschaftler aber jetzt für ziemlich sicher halten, ist das Datum des Aussterbens: Irgendwann zwischen 41.000 und 39.000 Jahren vor unserer Zeit sollen die letzten Populationen des Homo neanderthalensis von der Bildfläche verschwunden sein. n Joachim Müller-Jung n n n V Kanûn 2014 Eine menschliche Nachbildung im Neandertal-Museum in Mettmann. Wie sicher diese in der Zeitschrift „Nature“ soeben publizierten Daten allerdings wirklich sind, wird sich erst noch zeigen müssen. Denn die vierzig Ausgrabungsstätten zwischen Russland und Spanien, die Tom Hig46 ham von der Universität Oxford zusammen mit zahleichen Kollegen (unter anderem auch aus Tübingen) mittels einer „Hochpräzisionsdatierung“ geochemisch und damit zeitlich möglichst exakt eingeordnet haben, sind 46-47.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:27 Page 47 längst nicht alle Neandertalerfunde in Europa. Und es dürften auch nicht die letzten sein. Zudem gibt es genetische Analysen von NeandertalerKnochen und ältere archäologische Befunde, die noch schwer mit den neu publizierten Ergebnissen in Einklang zu bringen sind. Es könnte also, wie so oft in der Urmenschenforschung, noch Überraschungen geben. Die Forschergruppe um Higham hat sich auf Westeuropa und den östlichen Teil des Mittelmeeraums konzentriert. Sie berücksichtigte auch nicht nur Knochenfunde, sondern ebenso Fundstücke, Steinwerkzeuge insbesondere. Der als Moustérien bezeichnete steinzeitliche Epoche, die schon vor 120.000 begann, galt ein Augenmerk der Wissenschaftler. Sie wird ganz klar den Neandertalern zugeschrieben. Anders die spätere Epoche des Châtelperronien, eine in Frankreich und Nordspanien lokalisierte archäologische Kultur, die deutlich am Ende der Neandertalerära steht und die etwa der Leipziger Paläoanthrologe JeanJacques Hublin als Beleg für die kulturelle Beeinflussung des Neandertalers durch Homo sapiens wertet. Auch die archäologische Steinzeitindustrie des Uluzzian, das ausschließlich in einer Region in Norditalien für einige tausend Jahre vorherrschte und abrupt zum Aussterben des Neandertaleraussterbens endete, gilt als Übergangskultur. Die eigentliche Urheberschaft beider Übergangskulturen wird von dem Oxforder Team nicht abschließend beantwortet. Sicher ist nur: Die Werkzeugtechniken des Homo sapiens breiteten sich nach dem Verschwinden des Neandertalers sukzessive aus. Vier Ansichten eines Knochenwerkzeugs der Neandertaler Interessante Befunde sammelten die Forscher für die Phase des Neben- und Miteinanders von Neandertaler und modernem Mensch. Immerhin 1,5 bis 2 Prozent unserer heutigen DNA, das weiss man aus anderen Untersuchungen, ist höchstwahrscheinlich auf Vermischungen mit Neandertalern zurückzuführen. In unserer Ahnentafel ist der zum erstenmal im Rheintal bei Mettmann entdeckte Urmensch also fest verankert. Wie lange aber dauerte diese zwischenartliche Beziehung? Die Oxforder Forscher sprechen jetzt von 25 bis 250 Generationen oder 470 bis 4900 Jahren. In dieser Zeit, in der sich die Lebensräume der beiden Menschenarten in Europa vielerorts überlappten, dürften auch viele Nachkommen aus „Mischehen“ hervorgegangen sein. Kulturell jedenfalls, was etwa Rituale und Werkzeugherstellung betrifft, und das haben auch schon frühere Arbeiten gezeigt, waren Neandertaler und moderner Mensch zumindest keineswegs Welten auseinander. Der grobschlächtiger aussehende Verwandte war denn auch 47 nicht etwa abrupt verschwunden. Die Forscher beschreiben den Aussterbeprozess vielmehr als allmählichen Vorgang in einem jungsteinzeitlichen Europa, das seinerzeit gekennzeichnet war durch ein von verschiedenen Menschentypen geprägtes „biologisches und kulturelles Mosaik“. Das alles beantwortet immer noch nicht die Frage, was die eigentliche Ursache für das Aussterben der Neandertaler war. Zumindest deutet mit den neuen Funden einiges daraufhin hin, dass das jetzt gewählte Verfahren der Radiokarbondatierung den früheren Verfahren deutlich überlegen ist und dass es damit wenigstens in der zeitlichen Einordnung der prähistorischen Vorgänge etwas mehr Sicherheit gibt. Früher war es kaum möglich, Fundstücke aus einer Zeit vor 50.000 Jahren, wirklich exakt, das heißt bis auf tausend oder ein paar hundert Jahre, genau und verlässlich zu datieren. Die Radiokohlenstoffisotope, die dafür verwendet werden, waren zu stark von jüngeren organischen Resten verunreinigt. Kanûn 2014 48.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:28 Page 48 STÊRKA CIWAN Warum Lachen Wir? n n n Dr. Alexander Stahr n Kleine Kinder lachen etwa 400 Mal am Tag, Erwachsene im Durchschnitt nur 15 Mal. Das ist schon traurig für die Erwachsenen, denn eines weiß die Wissenschaft heute ganz sicher: Lachen ist gesund. Warum lachen wir? Das weiß auch die Wissenschaft bis heute noch nicht genau. Das Humorzentrum Amerikanische Wissenschaftler von der University of Rochester haben im menschlichen Gehirn eine Art „Humorzentrum“ entdeckt. Ein kleiner Teil der vorderen Gehirnregion scheint dafür verantwortlich zu sein, dass wir einen Witz als solchen auch erkennen. Obwohl der biologische Zweck des Humors und des Lachens immer noch nicht erforscht ist, steht nach Meinung der Wissenschaftler eines fest: Humor und Lachen sind ein wichtiger Teil jeder menschlichen Persönlichkeit und notwendig zum Ausgleich von Angst und schlechten Erfahrungen. Kanûn 2014 n n Andere Länder anderer Humor Die Forscher haben auch nachgewiesen, dass einige Menschen nach einem so genannten Gehirnschlag jede Art von Humor verloren haben. Das beweißt tatsächlich, dass es ein Humorzentrum im Kopf gibt. Aber Humor und Lachen müssen noch andere Ursachen haben. Denn Japaner lachen über ganz andere Dinge als zum Beispiel Engländer oder Deutsche. Und die Damen können oft nicht über die Witze der Herren lachen. Ostfriesen und Blondinen Ein Grund für den unterschiedlichen Humor: Oft stehen bei Witzen zum Beispiel bestimmte Personen oder Volksgruppen im Mittelpunkt, die man in anderen Ländern nicht kennt: die Ostfriesen, die Blondinen, die Mantafahrer oder Persönlichkei48 ten wie der ehemalige Bundeskanzler Dr. Helmut Kohl. Einmal aufs „Korn“ genommen, entstehen riesige WitzSammlungen. Lachen ist also auch so etwas wie Schadenfreude. Lachen ist angeborene Medizin Die Fähigkeiten zu lächeln und zu lachen ist uns allen angeboren. „Der Mensch beginnt beim Lächeln“ sagen die „Menschenerforscher“, die so genannten Anthropologen. Ein Kind entwickelt sich umso besser und schneller, je mehr es lächelt und lacht. Manche Ärzte sagen, die Fähigkeit zu lachen ist wie Medizin, die uns jederzeit und kostenlos zur Verfügung steht. Wenn wir lachen werden 18 Muskeln in Bewegung gesetzt, vor allem der Jochbeinmuskel. Das Zwerchfell gerät in Bewegung und massiert sozusagen Leber, Galle und Milz. 49.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:29 Page 49 Cette guerre n'est pas seulement celle des habitants de Kobané mais c'est notre combat à nous tous. Je m'engage dans cette lutte pour ma famille que j'aime énormément et pour toute l'humanité. Si aujourd'hui nous ne considérons pas ce combat comme le notre, demain quand les bombes tomberont sur nos maisons nous nous retrouverons seuls. La victoire de cette lutte signifie la victoire des pauvres et des exploités. Je crois que pour ma famille et toute l'humanité mon engagement dans ce combat est plus bénéfique qu'être fonctionnaire. Peut-être que vous allez m'en vouloir parce que je vous rends triste mais tôt ou tard vous allez comprendre que j'ai raison. Je veux que tous les humains vivent libres et égaux. Que personne soit exploitée durant toute sa vie pour un morceau de pain, pour une maison à se loger. Et pour que cela se réalise il faut lutter. Quand la guerre prendra fin que Kobané aura vaincu je reviendrai. Comportez vous bien avec mes amis (camarades). N'essayez pas de me retrouver. Vous ne me retrouverez pas. L'une des plus grandes raisons pour laquelle je vous écris cette lettre est que je ne veux pas que vous vous fatiguez à me rechercher. Sachez que de toute façon, sans aucun doute, s''il m'arrivait quoi que ce soit vous serez informés. Si vous ne souhaitiez pas qu'à mon retour je sois emprisonnée, qu'en prison je sois torturée, n'allez surtout pas voir la police ou une association gouvernemental. Si vous faites une telle chose moi, vous (ma famille) et mes amis, nous en verrons les conséquences. Ne dites à personne y compris à nos proches que je suis partie à Kobané pour qu'à mon retour je ne sois pas emprisonnée. Surtout, après avoir lu cette lettre, faites-la disparaître. Si vous vouliez faire quelque chose pour moi alors reconnaissez ma cause, ma lutte. 49 Depuis des années vous êtes restés silencieux face aux injustices du gouvernement. Dorénavant dites "stop", "ça suffit" aux meurtres d'innocents, aux gazages en plein rue, aux bombardements comme il fut le cas à Roboski. Moi si j'étais à vos côtés, j'allais continuer à participer aux manifestations et à aller aux associations. Je vous confie ma cause jusqu'à mon arrivée. Je vous embrasse tous, commençant par Maman et Papa, puis Ada, Deniz, Zelal et le futur Mahir qui est sur le point d'arrivée. Je salue tout particulièrement mon frère Kadri. Il saura agir tout en dignité. Je vous embrasse tous avec mes sentiments de révolutionnaire. Le téléphone était le cadeau de mon grand frère. Dedans nous avons nos photos. J'envoie ma carte de bourse à ma maman. Qu'elle l'utilise pour acheter ses médicaments. Je vous aime tous. Aurevoir... Kanûn 2014 50+52.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:29 Page 50 STÊRKA CIWAN Kobani is inmiddels het symbool geworden van de geallieerde strijd tegen IS. Het is ook opvallend dat de Koerden voor het eerst in de geschiedenis internationale erkenning en steun krijgen. n n De Rollen En Verantwoordelijkheden Van De Koerdische Jongeren İn Europa Tegenover Kobani Kanûn 2014 50 n Nazlıcan Erzincan n n n Wij als Koerdische jongeren in Europa mogen niet vergeten dat we in een periode zitten waar we een eenheid moeten vormen, opkomen voor ons eigen volk, ons bestaan, taal en vooral onze menselijkheid. De situatie waarin we ons bevinden is absoluut geen periode om enkel thuis voor onze computers en of tv te zitten en toekijken hoe ons volk gemassacreerd word door de IS terroristen maar om op straat te komen en onze stem te laten horen. 50+52.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:29 Page 51 STÊRKA CIWAN Wat gebeurt er in Kobani? Vandaag de dag bevinden wij de Koerden ons in een historisch keerpunt die niet enkel onze toekomst zal bepalen, maar ook de toekomst van de Oosterse landen. Aan de Turks-Syrische grens is het al ruim een maand onrustig door de grote opmars van Islamitische Staat (IS) in Syrië. Aan de ene kant slaan tienduizenden Koerden voor de soennitische terreurbeweging op de vlucht vanuit Syrië naar Turkije, terwijl aan de andere kant duizenden Koerdische jongeren vanuit Turkije naar Syrië willen om daar samen met de strijders van YPG (volksbeschermingseenheid) en YPJ te vechten tegen IS-strijders. De Koerdische parlement gaf een paar weken geleden toestemming aan de peshmerga om zich in Kobani aan te sluiten bij Koerdische strijders die in de Syrische stad strijd leveren tegen terreurgroep Islamitische Staat. De Peshmerga kreeg ook toestemming van de Turkse overheid om via het Turks grondgebied de grens over te steken. Met de extra 150 man en zware militaire wapens wisten de Koerden meteen daarna dorpjes rond de stad te veroveren met veel succes. Onder leiding van de Amerikanen worden er bombardementen uitgevoerd bij de stad om IS te verzwakken en de Koerdische strijders en andere Syrische groeperingen de kans te geven IS te verslaan. De stad is inmiddels het symbool geworden van de geallieerde strijd tegen IS. Het is ook opvallend dat de Koerden voor het eerst in de geschiedenis internationale erkenning en steun krijgen. Het verzet in Kobani is belangrijk voor de mensheid De internationale ‘Coalition of willing’ om ISIS te verslaan, heeft niet tijdig kunnen ingrijpen in Rojava (Noord-Syrië) . De bombardementen hadden veel eerder moeten beginnen voordat ISIS met zware wapens de stad Kobani had bereikt. Sommige landen van deze coalitie, voornamelijk Turkije steunt ISIS wat betreft logistiek, wapens en financiële middelen door het feit dat ze bang zijn voor een democratie in Syrië waar Koerden hun rechten kunnen krijgen. Democratische autonomie in Rojava belooft een vrije toekomst voor al de volkeren van Syrië. Als de wereld democratische staten in het Midden-Oosten wil dan moet het verzet in Kobani gesteund worden. Het ‘Rojava Model’ brengt eenheid in diversiteit in de praktijk. We roepen mensen over de gehele wereld op om hun solidariteit met Kobani te tonen. Trek de straat op! Steun het verzet tegen ISIS! Steun Kobani ! Steun de Mensheid! Op 1 november vond in verschillende landen en steden over heel de wereld tegelijkertijd een betoging plaats als steun voor het verzet in Kobani tegen ISIS. In een twintigtal landen in de hele wereld vonden zaterdag gelijkaardige betogingen plaats. Duizenden mensen kwamen de straat op om hun stem te laten horen 51 en te tonen dat Kobani niet alleen is. Deze wereldweide opstand werd besloten door activisten over heel de wereld waaronder Nobel Prijs winnaar Adolfo Perez Esquivel en de beroemde Amerikaanse filosoof Prof. Noam Chomsky. “dit is een cruciaal moment voor de Koerdische activisme. We komen samen als nooit tevoren met globale steun als nooit tevoren.” zegt Aysegul Erdogan. Een Koerdische mensenrechten activist. Het belang van de Koerdische vrouwen in Kobani De mannelijke dominantie en de kapitalistische sisteem, valt al door de jaren heen alles en iedereen aan die een vorm van bedreiging vormt tegen hun macht. Ongetwijfeld zien ze de vrouwen en jeugd als grootste gevaar. Het doel van deze sisteem is het vernietigen of machteloos maken van alle andere machten die een bedreiging kunnen vormen. Waarom precies vrouwen en jeugd? Omdat de kapitalistische sisteem door de jarenlange ervaring goed weet dat als de vrouwen en jeugd een slaaf worden van het sisteem de rest van de bevolking veel gemakkelijker te manipuleren is. Want het is veel moeilijker om een volk te manipuleren die nadenkt over het leven. Dit is een van de redenen waarom er in de vele Oosterse landen jonge meisjes niet naar school mogen gaan, want zo gaan ze zien dat ze op hun eigen benen kunnen staan en dit zal ervoor zorgen dat de mannen minder Kanûn 2014 50+52.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:29 Page 52 STÊRKA CIWAN te zeggen hebben over hun. Het verzet in Kobani heeft ons bewezen dat de vrouwen de kracht hebben om in opstand te komen tegen de kapitalistische sisteem. De Koerdische vrouwen worden gezien als leiders van het verzet en strijden in naam van democratie, eenheid en hun rechten. Ze zien het als een wraak van de jarenlange onrechtvaardigheden tegen over de vrouwen zoals; het uithuwelijken, verkrachtingen en mishandelingen. Het is niet enkel een strijd tegen ISIS maar een strijd voor de vrijheid van de vrouw. Kobani toont ons dat we niet verplicht zijn het leven te leven die voor ons is uitgeschreven door het sisteem. Rol en verantwoordelijkheden van de Koerdische jongeren in Europa De Koerdische jongeren in Europa spelen een belangrijke rol want het is aan hun om hun vrienden en omgeving bewust te maken van de gebeurtenissen in Koerdistan. De periode waarin we ons bevinden is geen periode om verder te gaan met ons leven alsof er niets gebeurd. We moeten op straat komen en ons stem laten horen. Tonen dat we hier zijn en dat we bestaan. Het sisteem is bang van de dynamiek van de jongeren, want alle revoluties doorheen de geschiedenis werden gevormd door de jongeren. Daarom hebben de Koerdische jongeren een grote verantwoordelijkheid tegenover Kobani, ze moeten een stem vormen en aandacht trekken in naam van Kobani. Dus nogmaals kom op straat, doe je ogen open en steun de menselijkheid! Kanûn 2014 52