Modern - Açılım Kitap
Transkript
Modern - Açılım Kitap
AÇILIMKİTAP 2013 AÇILIMKİTAP Ülkemizin bilimsel, kültürel ve entelektüel hayatına zengin medeniyet birikimimizle ters orantılı bir “sığlığın” hâkim olduğunu gözlemliyoruz. Bu “sığlığın” oluşmasında, gelişmesinde ve köksalmasında, “toplum mühendisliği”ne dayalı, temelsiz, tabansız, dayanaksız ve retoriksel bir kültür ve medeniyet değiştirme çabasının belirleyici rol oynadığını düşünüyoruz. Bu “sığlığın” ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak zuhûr eden ve esas itibarıyla varoluşsal olan temel sorunlarımızın anlamlandırılmasında ve aşılmasında öncelikli olarak âit olduğumuz medeniyet havzasının temellerini ve dinamizmini oluşturan anlam haritalarıyla, ardından da çağdaş dünyanın kurucu paradigmalarının ve kurumlarının belirlenmesinde ve şekillendirilmesinde kilit rol oynayan Batı kültürüyle ve mevcut diğer kültürlerle aynı anda temâsa geçmenin, yüzleşmenin, hesaplaşmanın ve yaratıcı ilişkiler kurmanın bizi yepyeni açılımların eşiğine getireceği kanısındayız. Müslüman toplumlar, modernliğin, dolayısıyla Batı uygarlığının meydan okumasından bağımsız olmayan, epistemolojik ve ontolojik bir kırılma olarak adlandırabileceğimiz çok yönlü ve kapsamlı bir fetret dönemi yaşıyorlar: İşte bu fenomen bugün bizim önce kendi anlam haritalarımızla ve kültürel dinamiklerimizle, sonra da Batı kültürüyle ve diğer medeniyetlerle çift yönlü bir temassızlık yaşamamıza yol açmış; ve bizi Özne (=tanımlayan, belirleyen, üreten) konumundan, Nesne (=tanımlanan, belirlenen ve tüketen) konumuna düşürmüştür. Şu ân bizim yeniden Özne konumuna geçmenin yollarını araştırmamız, bunun için de, İslâm’ın kök-paradigmalarından beslenen yeni bir medeniyet sıçramasının imkânlarını araştırmamız; yeni bir medeniyet dili, söylemi ve tasavvuru geliştirmemiz gerekiyor. Bunun zorlu ve uzun vâdeli bir süreç olduğunun bilincindeyiz. Bu süreci hayata ve harekete geçirebilmenin yolunun, uzun soluklu, kapsamlı, kuşatıcı ve sahîh bir ilim, düşünce, kültür ve sanat geleneğinin geliştirilebilmesinden geçtiğini düşünüyoruz. İşte Açılımkitap’ı böylesine zorlu ama soylu bir yürüyüşe mütevazi ama kalıcı ve ufuk açıcı bir katkıda bulunabilmek amacıyla hayata geçiriyoruz. Mevlânâ’nın “pergel” metaforundan esinle tasarladığımız Açılımkitap’la, genelde ülkemizin bilimsel, kültürel ve düşünsel hayatına, özelde ise yayıncılık dünyamıza yeni bir soluk getirmeyi amaçlıyoruz: Bir ayağımızla sağlam ve muhkem bir şekilde “buraya” (=İslâm’a) basacak, diğer ayağımızla ise tüm “dünya”lara, “ufuk”lara, kültürlere ve medeniyetlere uzanacak; hem içe-dönük, hem geriye-dönük, hem de geleceğe-dönük kapsamlı bir okuma / anlamlandırma / yorumlama / tartışma çabası içine girerek sahîh ve özgürleştirici bir açılım ve atılım gerçekleştirmeye çalışacağız. Açılımkitap, karınca kararınca yeni bir medeniyet sıçramasının imkânlarını araştıracak, mümkün kapılarını aralamaya çalışacak. Bir heyecan üretecek, bu heyecanı esaslı bir birikime dönüştürecek. Yüzyıllardır süren ama bir noktadan sonra absürd bir şekilde kesintiye uğrayan engin, derinlikli ve kanatlandırıcı bir “sohbet”i yeniden canlandırmaya, o gürül gürül akan “sohbet pınarı”na yeni bir ruh ve heyecan katarak canlı ve diri tutmaya çaba gösterecek. Açılımkitap, medeniyetler ve düşünce tarihi’nden islâmî araştırmalar’a, klasik islâm düşüncesi’nden çağdaş islâm düşüncesi’ne, sosyal teori’den kültürel incelemeler’e, tarih felsefesi’nden kültürel antropoloji’ye, felsefe’den hermenötik’e, iletişim araştırmaları’ndan film araştırmaları’na ve referans kitaplar’a kadar pek çok yeni ve özgün dizi ile gerek biçim, gerekse içerik olarak ilim, düşünce, kültür ve sanat hayatımızda ve yayıncılık dünyamızda yepyeni açılımların önünü açacak. Halıcılar Cad. Kocaoğlu Apt. No:38/1 D:4 Fatih - İstanbul Tel: (+90 212) 631 12 50 - 51 bilgi@acilimkitap.com - www.acilimkitap.com Satış ve Dağıtım: Yedipınar Dağıtım Alemdar Mah. Çatalçeşme Sokak No:52 K:1 Cağaloğlu - Fatih - İstanbul Tel: (0212) 528 90 80 - 520 98 90 Faks: 527 06 77 internetten sipariş için: www.kitappinari.com KARŞILAŞTIRMALI SİYASET BAŞKANLIK VE PARLAMENTER SİSTEMLER IŞIĞINDA YARI BAŞKANLIK MODELLERİ Haluk Alkan T ürkiye’de 2007 yılında yapılan Anayasa değişiklikleri, o dönemde yapılan tartışmala- rın çok ötesinde bir değişime kapı aralamıştır. Değişikliklerle, 1982 Anayasası’nın başlattığı, Türkiye’deki sistemin ne kadar parlamenter olduğu tartışması yerini, yarı başkanlık sistemine geçilip geçilmediği ve bunun doğurabileceği sorunlara bırakmıştır. Değişiklikler, aynı zamanda 1982 Anayasası’nın içerdiği boşluklar ve sorunlu yönlerin daha ciddiye alınmasını sağlamış ve Türkiye’de sistem tartışmalarını yeni bir boyuta taşımıştır. İçinde bulunduğumuz dönem, parlamenter, başkanlık veya yarı başkanlık konusundaki tartışmaları teori ve olasılık düzeyinden çıkarmış, artık bir karar alınması zorunluluğunu kamuoyunun gündemine getirmiştir. KARŞILAŞTIRMALI SİYASET BAŞKANLIK VE PARLAMENTER SİSTEMLER IŞIĞINDA YARI BAŞKANLIK MODELLERİ HALUK ALKAN Bu kitap, yeni anayasa yapımı, başkanlık, yarı başkanlık sistemleri gibi konuların tartışıldığı bu günlerde, başkanlık ve yarı başkanlık modelleri ile yönetilen örnekler üzerinden, modellerin Dizi : POLİTİKA Baskı : 2013 olumlu ve olumsuz taraflarını tartışmakta, ülke- Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 352 miz özelinde ise başkanlık, yarı başkanlık model- Kâğıt : 2. Hamur lerinin uygulanabilirliğini ve muhtemel uygulama ISBN : 9789944105453 Fiyat : 20 ¨ avantaj ve dezavantajlarını incelemeye çalışmaktadır. 3 APAÇİ GENÇLİK Ömer Miraç Yaman Gençlerin Toplumsal Davranış ve Yönelimleri İstanbul’da ‘Apaçi’ Altkültür Grupları Üzerine Nitel Bir Çalışma B APAÇİ GENÇLİK ÖMER MİRAÇ YAMAN 4 Dizi : Sosyoloji Baskı : 3. Baskı 2013 Ebad : 15x23 cm Sayfa : 430 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105446 Fiyat : 25 ¨ u kitap son yıllarda adından çokça bahsedilen, kimi zaman horlanan, ağır hakaretlere maruz kalan, pek çok kez dışlayıcı ifadeler ve alayvari cümlelerle tanımlanan bir gençlik akımının, “Apaçi Gençlik” in gerçek hikayesine ışık tutmaktadır. Kimilerine göre “ıslak odunla dövülmeleri” gereken, kimilerince “modifiye” kıro, maganda, zonta, hırbo sayılan, genellikle varoş ve yoksul çocuklar diye anılan, adları ‘tacizci’ye çıkmış, rengarenk kıyafetleri, çoğu zaman havaya dikilmiş saçları, façaları ve dövmeleri ile kimdir bu gençler? Nerelidirler, ne yer ne içerler, niye okuldan atılırlar, hangi işlerde çalışırlar, işyerinde neden tacize uğrarlar ya da neden taciz ederler, nasıl eğlenir, en çok hangi mekanlara takılırlar, arabaları neden Şahin-Doğan’dır, façalı kolları ile ne anlatmak isterler, aileleri ile araları nasıldır, Polis’le araları neden bozuktur, niçin kavga eder ve kavgalarında hangi aletleri kullanırlar, hangi partiye oy verir, hangi siyasi lideri severler, uyuşturucu maddeler ile araları nasıldır, neden argoyu çok kullanırlar, “Allah ve Peygamber dendiğinde” ne derler, kendi aralarındaki dayanışmanın boyutları ne düzeydedir, Devlet’e bakışları nasıldır, kendilerine apaçi diyenler hakkında ne düşünürler? Bu ve daha pek çok sorunun cevabını bizzat “apaçiler” ve onlara “apaçi” diyenlerin anlatımlarıyla kitabın sayfaları arasında bulacaksınız. Türkiye’de gençlik araştırmaları alanında yeni bir sayfa aralayan bu çalışmayı daha iyi anlamak için buyrun “Apaçi Gençlik” ile tanışmaya… İSLAM VE ARAP UYANIŞI Tarık Ramazan G İSLAM VE ARAP UYANIŞI TARIK RAMAZAN Dizi : Politika - Devrim Baskı : 2013 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 224 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105415 Fiyat : 17.50 ¨ erçekler hangi açıdan yorumlanırsa yorumlansın, Orta Doğu’da bir şeylerin değiştiği ve geri döndürülemez bir sürece girildiği açık. Ülke bazında yapılan tahliller, İslam’ın toplumdaki yeri hakkında sürdürülen tartışmaların iki ana tema üzerinde odaklandığını gösteriyor: İslam’ın demokratik çoğulculuk ve dini çeşitlilikle uyumluluğu ve daha özel olarak, (bugün her yerde bulunan) İslamcı partilerin diktatörlükten kurtulmuş toplumlarda oynayacağı rol. Ayaklanmaları doğuran ve ilerlemesini sağlayan sloganlarda bu tip endişeler yok gibi görünebilir; ancak, diktatörlüklerin düşmesinden sonra yeni anayasa tasarılarının çizilmesi, parlamento ve başkanlık seçimlerinin yapılmasıyla demokrasiye kapının açıldığı bir süreçte endişeye her zaman yer vardır. İslam’ın kitle başkaldırılarındaki yeri ve İslami kaynakların dini, ahlaki ve siyasi düzlemlerde nasıl hayata geçirildiği bütün boyutlarıyla ele alınmak isteniyorsa, bu tip hayati soruların tarihi ve ideolojik içeriklerini idrak etmek şart. Bu kitabın amacı, açımlanmakta olan Arap uyanışının içerisine İslam’ı dini ve ideolojik bir kaynak olarak oturtmak; uyanışı teşkil eden ayaklanmaları yakın tarih, muhtemel sebepler ve daha geniş bir siyasi, ekonomik ve jeostratejik bağlamda tahlil etmektir. Aslında, bu veçhelerin her biri mevcut çalışmanın boyutunu aşan tam kapsamlı bir incelemeye konu olacak noktalardır. İlerleyen sayfalardaki hedefim ise, Arap dünyasının eşiğinde bulunduğu bu tarihi gelişim anında İslam’ın bir kaynak olarak ne gibi roller üstleneceği ve üstlenebileceğini değerlendirmektir. 5 BATI’NIN KAYNAKLARI Mark A. Kishlansky H BATI’NIN KAYNAKLARI MARK A. KISHLANSKY 6 Dizi : Sosyoloji Baskı : 2013 - 2. Baskı Ebad : 15x23 cm - Kutulu Sayfa : 1. Cilt 592, 2. Cilt 627 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105132 Fiyat : 100 ¨ arvard Üniversitesi tarih profesörlerinden Mark A. Kishlansky’nin hazırladığı ve Türkçe’ye M. Kürşad Atalar tarafından kazandırılan Batı’nın Kaynakları adlı eser, Açılım Kitap tarafından yayımlandı. Kitabın, Batı Medeniyeti’nin felsefi, siyasi ve kültürel köklerini anlama noktasında Türk okuruna önemli katkıları olacağına kuşku yok. Kitap, orijinal eserlerden alıntılanan pasajlardan oluşuyor. Pasajların seçiminde Kishlansky’nin titizliği de gözden kaçmıyor. Her bir orijinal eserden alıntılanan 5-6 sayfalık bölümler, hem eserin tümüne ilişkin okuyucunun zihninde net bir fikir oluşmasını sağlıyor, hem de okuyucuyu eserin orijinalini okuması yönünde teşvik ediyor. Bu bakımdan, kitabın, Batı Medeniyeti’nin kaynaklarına ilk elden ulaşılması noktasında önemli bir işlevi olduğunu da söyleyebiliriz. Okuyucu, belki bütün eserlerin orijinallerine ulaşamayacaktır, ancak kitaptaki liste bile, bu amaca ulaşılması yönünde başlı başına önemli bir kılavuzluk hizmeti görmektedir. Kitap iki ciltten oluşmakta ve özellikle de ikinci cilt, ‘Aydınlanma’nın başlangıç yıllarından modern döneme kadar geçen sürede etkili olmuş şahsiyetler ve olaylarla ilgili belgeleri ihtiva etmektedir. Bu bakımdan ikinci cildin özel olarak ‘modernite’ okumaları bağlamında değerlendirilmesi de mümkündür. Modernitenin felsefi, edebi, siyasal ve toplumsal kökenlerini tanımayı mümkün kılan bu cildin, üniversitelerde modernite içerikli derslerde ‘ayrı’ bir kaynak kitap olarak okutulması dahi mümkündür. İSLAM FELSEFESİ TARİHİ Oliver Leaman - S. Hüseyin Nasr S İSLAM FELSEFESİ TARİHİ (3 CİLT TAKIM) OLIVER LEAMAN - SEYYİD HÜSEYİN NASR Dizi Baskı Ebad : İslam Felsefesi Tarihi : 2011 : 16X24 cm - Ciltli - Kutulu Sayfa Kâğıt ISBN : 1385 Sayfa : 2. Hamur : 9789944105007 Fiyat : 120 ¨ eyyid Hüseyin Nasr ve Oliver Leaman´ın editörlüğünü yaptığı İslam Felsefesi Tarihi, İslam felsefesinin çeşitli dallarında yetkin William C. Chittick, Henry Corbin, Hamit Dabaşi, Mehmet S. Aydın, Lenn E. Goodman, M. Ebu Rabi, Yegane Sayegan, Mahmud Erol Kılıç gibi şahisların makalelerinden oluşması yönüyle, İslam felsefe tarihinin nasıl incelenmesi gerektiğine ilişkin bir yöntem önerisi sunmaktadır. Ele alınan konulara ilişkin çeşitli yaklaşımları temsil eden yazarlar, İslam felsefesinin dönemsel ve bölgesel ekollerini, önde gelen bazı temsilcilerini ve eserlerini analitik bir incelemeye tabi tutuyorlar. İslam felsefe hareketinin, çeviri faaliyetlerinden Beytü´l-Hikme´ye, Doğu´dan Mağrib´e (Endülüs) kökenlerini ve gelişimin zengin bir anlatımla sunan eser adeta, İslam düşüncesinin soy kütüğünü özet bir tarzda aktarıyor. Ayrıca ele aldığı konular ve Farabi, Kindi, İbn Sina, İbn Miskeveyh, İbn Bace, İbn Haldun, İbn Arabi, Tusi, Şah Veliyyullah, Feyyumi, vb., felsefecilerle ilgili referans eserlere atıflarda bulunarak, son derece zengin bir arkeolojik okuma listesini içeriyor. İslam Felsefesi Tarihi, özellikle ilk dönemlerde cereyan eden din-felsefe ilişkileri bağlamındaki tartışmaları, farklılıkları, ekolleri ele alan ve ayrıca İslam felsefesinin, kendinden önceki büyük düşünce hareketleriyle temasa geçmiş, onlardan iktibas ettiklerini yorumlamış ve çağının meseleleriyle ilgilenmiş çok önemli bir düşünce hareketi olduğunu ortaya koyan bir başvuru kaynağı... 7 KURUMLAR SOSYOLOJİSİ Kurumlara Başlangıç Çerçevisinde Bir Çalışma Mustafa Aydın S KURUMLAR SOSYOLOJİSİ MUSTAFA AYDIN 8 Dizi : Sosyoloji Baskı : 2013 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 288 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105378 Fiyat : 20 ¨ osyolojinin bütün konuları genel olarak üç noktada toplanabilir: Sosyal kişilerin ne oldukları (sosyal olan), sosyal kişilerin ne yaptıkları (kültürel olan), sosyal/kültürel bütünün tanınması. Birincisi salt toplumsal, ikincisi kültürel, üçüncüsü ise ikisinin birlikte işleyişini ifade eder. Sosyal kişiler genel olarak kategori, yığın, grup, birlik, topluluk ve toplumlardır. Kültürel olan ise örüntü, roller, sosyal süreçleri ve kurumları ihtiva eder. Bu alanın en belirgin sosyolojik birimi ise, ‘kurum’dur. Esasen kurum, maddî-manevî toplam kültürün birbiriyle irtibatlı üniteleridir, bir toplumdaki kurumlar ağı kültürü meydana getirir. Sosyal kültürel olarak nitelendirilen üçüncü kısım ise sosyal/kültürel birlikte ortaya çıkan sosyal varlık ve olguların değer, değişme, sosyal kontrol, sapma, bütünleşme gibi işleyişe ilişkin sorunları içine alır. Kurumlar Sosyolojisi başlığını taşıyan bu metin esas itibariyle aynı adı taşıyan dersimizin notlarından derlenmiş, referansları tekrar gözden geçirilerek nihaî şekli verilmiştir. Eser kurumsal düzlemi tanıttıktan, yani kurumlarla ilgili genel bir bilgi verdikten sonra altı temel kurumu en belirgin çizgileriyle tanıtmayı amaçlamaktadır. GÜNCEL KÜLTÜRDE TEMEL KAVRAMLAR Mustafa Aydın D GÜNDELİK KÜLTÜRDE TEMEL KAVRAMLAR MUSTAFA AYDIN Dizi : Sosyoloji Baskı : 2. Baskı 2013 Ebad : 15x23 cm Sayfa : 520 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105255 Fiyat : 30 ¨ üşüncenin oluşumunda kavramların misyonu nedir? Kavramlaştırmanın sosyal, değersel dayanakları nelerdir? Güncel kültürde kullanılan kavramların gelenekle ve modernle ilişkileri. Güncel kültürü ve toplumsal hayatı şekillendiren felsefe, din, siyaset, sosyoloji, eğitim vs. ‘nin temel kavramları. Kavramlar düşünmenin yapı taşlarıdır. Düşünce binamızı onlarla kurarız. Bu durum insan olmanın en temel özelliklerinden birisini oluşturur. Burada önemli sorun kullandığımız kavramların anlamını bilerek, tutarlı ve yerinde kullanılmasıdır. Kapsamlarının önceden doğru bir biçimde bilinmesi düşüncenin sağlığı bakımından önem taşımaktadır. İşte bu amaçla eskiden beri kavramları açıklayıcı eserler yazıla gelmiştir ve bu eserler başlı başına bir kültürel birikim özelliği taşımaktadırlar. Bu çalışma aslında teknik anlamda ne bir sözlük ve ne de kapsamlı bir ansiklopedi çalışmasıdır. Güncel düşünce hayatında analizde kullandığımız kavramların açıklamasını kapsamakta ve bir misyonu hedeflemektedir. Yani genel bir malumat vermenin ötesinde analitik bir özellik taşımaktadır; tabir caizse bir açıklamalı dil kültürü çalışmasıdır. Bu çalışmada güncel düşünce dünyamızda sık kullanılan birtakım kavramlar ele alınmıştır. Eserin adında kullanılan “Güncel Kültür” ifadesi geleneksel-modern yaşamakta olduğumuz kültürü İfade etmektedir. Bu bağlamda seçilen kavramların ortak özellikleri, sosyal-politik kültürel alanla ilgili olmalarıdır. Yani seçilen kavramlar başta genel sosyoloji olmak üzere kurumlar, örgütsel yapılar ve bunların disipliner sorunlarıyla ilgili kavramlardır. Dolayısıyla da, siyaset, din, aile, eğitim gibi kurumlar, felsefe, sosyoloji, antropoloji gibi disiplinler taranarak tespit edilmişlerdir. Genel olarak da bir sosyal bilim dili üzerinde durulmaktadır. Eserde, yalnızca malumat verme düşünülmemiş, referanslı açıklamalı bir yol izlenmiş, bilimsel çerçevede kalmasına dikkat edilmiştir. Ele alınan kavramlar, birbirinden bağımsız bir makaleler serisi denebilecek şekilde geniş tutulmuş, dolayısıyla metin bir derleme eser gibi okunabilir hale getirilmiştir. 9 MODERNİTEYE DIŞARIDAN BAKMAK Mustafa Aydın • Modernite gerçekten nedir, onu nasıl tanımlayabiliriz? • Modernitenin alt yapısını oluşturan paradigmaları ve temel kurumları nelerdir? • Temel esprisi sayılan sekülerleşme çerçevesinde modernite-din ilişkisi için neler söylenebilir? • Modernitenin en belirgin bir formatı olan ve tüm Batı dışı toplumlar için öngörülen ‘modernleşme’ neyi ifade eder? • Moderniteye muhalif gibi gözüken postmodernite gerçekten ona karşı mı, yoksa onun bir gizil geri tepme sistemi midir? • Modernlik süreci içinde ortaya çıkan en önemli sorunlar nelerdi? M MODERNİTEYE DIŞARIDAN BAKMAK MUSTAFA AYDIN 10 Dizi : Sosyoloji Baskı : Mayıs 2009 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 256 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105118 Fiyat :15 ¨ odernite günümüzde hemen bütün insanlığın önemli kültürel sorunlarından birisidir. Çünkü modernite tarih boyunca sürüpgelen kültür çizgisinin, son birkaç yüzyılda belirgin hale gelen bir kırılmasını ifade etmektedir. Öncekinden farklı olduğu kadar geniş bir kesimce önemli bulunan modernite üzerine çok şey söylenmiştir. Bazıları onu, ulus/devlet gibi kurumsal oluşumlar, bazıları eşitlik gibi sosyal politik ilkeler, bazıları din ve geleneğin kontrolü dışında bir yaşam biçimi, hatta bazıları son yüzyıllarda meydana gelmiş her şey olarak almaktadırlar. İşin gerçeği modernite belli kültürel kurumsal oluşumlardan çok, onların arka planında yer alan, hayli etkin bir zihniyet olgusudur. Ne var ki modernite kendisiyle ilgilenen herkesi, farklı egemen kültürlerin etkinlik süreci içinde şahit olduğumuz bir ‘içeriden bakma’ ya zorlamaktadır. Onun içindir ki kusursuz bir modernite teorisinin ortaya çıkmasında Batı dışı aydınların önemli bir katkısı vardır. Çelişkileri ve eksikliklerini eleyip bütünlüklü bir sistem haline gelmesini sağlamışlardır. Konusunu kendi düşünce ve inanç sistemimizin projeksiyonunda ele alan ve anlatımı bir hayli sade tutulan eser, sırf eleştiri ve temennaların ötesinde, moderniteye bir dışarıdan bakma denemesidir. SİYASETİN SOSYOLOJİSİ Mustafa Aydın • Genel olarak Siyaset ve Siyaset sosyolojisi. • Siyaset kurumunun tarihsel gelişimi. • Süreç ve Yapı arasında Siyaset: Seçkinler ve bürokrasi. • Siyasetin Yapısal Öğeleri: Devlet, Ulus ve Kamusallık. • Siyasette meşruiyet, İdeoloji ve Din. • Siyasal Katılım, Partiler ve Seçimler. • Türkiyede Siyasal hayat. • Siyasal Sistemler ve Siyasal Konumlar. • Değişim sürecinde siyaset ve toplumlar. H SİYASETİN SOSYOLOJİSİ MUSTAFA AYDIN Dizi : Sosyoloji Baskı : 2011 - 3.Baskı Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 320 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 97899441051659 Fiyat : 20 ¨ erkes siyasetle fiilen ilgilenmese de siyaset herkesin sorunudur. Valery Tarsis’in dediği gibi “Biz siyaset ile ilgilenmesek de siyaset bizimle bir şekilde ilgilenmektedir”. Öyle görünüyor ki modern dönemlerde siyaset bazı sıkıntılarına rağmen daha yaygın ve daha öncelikli bir sorun olarak gözükmekte ve herkesi her şeyi ile kapsamaya çalışmaktadır. Bu açıdan bakıldığında siyaseti az veya çok herkesin tanıması gerekiyor. Bu kitap akademik bir ortamda ele alınmışsa da deyim yerindeyse yalnızca erbabını ilgilendiren bir metin konumunda bırakılmamıştır. Dili ve konularını ele alışı itibariyle sade tutularak daha geniş bir kesime hitap etme amaçlanmıştır. İlke olarak da önce işin teorik çerçevesi çizilip, bilimin sınırları içinde kalan eleştirel analize özen gösterilmiş, mümkün olduğunca da kendi siyasal dünyamızdan örneklendirilmeye çalışılmıştır. 11 BİLGİ SOSYOLOJİSİ Mustafa Aydın • Yargıların kökeninde bulunan ve düşünce hayatını yönlendiren öncüller, bilginin üretimi, kullanımı ve toplumsallaşmasında nasıl bir fonksiyon üstlenir? • Bilginin zihniyet (bilinç) inşasındaki rolü, zihniyetin, kültür, gelenek, din vb. ile olan irtibatı nedir? Çağın değerleri, global eğilimler, topluma içkin kültürel yapı zihniyet (bilinç) oluşumunda ne kadar etkindir? • Aydınlar ve bilgi-bilim ilişkisi nasıl gelişir? Bilgibilim aydının ürettiği araçsal bir veri mi, yoksa kendini var eden amaçsal bir öge midir? • Bilimsel bilgi ile dini bilgi arasındaki ayrım yüzeyde mi perspektifte mi oluşur? • Bilgi değerden bağımsız mıdır? Varlık alanları değer yapılarından bağımsız düşünülemeyeceğine göre, ilişkilerin boyutları nasıl belirlenecektir? • Bilgi-Bilim-İslam ilişkisi nasıl düzenlenebilir? • Bilginin İslamileştirilmesi mümkün müdür? ilgi kısaca yaşantıdan arta kalan zihni bir olgudur. Ancak zihinden kopup nesnel hale gelebilmesi, başkaları tarafından alınıp yeniden üretilebilmesi ve nihayet biriktirilerek aktarabilmesi onu bireysel olmaktan çıkarıp aynı zamanda toplumsal kılmaktadır. Onu felsefeden ve psikolojiden farklı olarak sosyolojik kılan yöne de budur. Bilgi, şöyle ya da böyle herkesin konusudur; ama sosyologun özel türden bir ilgi alanıdır. Çünkü Bilgi Sosyolojisi bir taraftan genel sosyolojinin diğer taraftan kurumlar sosyolojisinin alt disiplinlerinden birisidir. Bir tarafı topluma diğer tarafı zihne uzanan alanın bileşkesinde oluşan kognitif bir olgudur. Ne var ki bu konuda Türkçe’de toplum bağlamında bilgi sorunlarına dolaylı ve kısmen değinen pek az sayıda kitap ve makalenin dışında başlı başın abilgi sosyolojisini konu alan bir eser yok gibidir. Fazlaca iddialı olmamakla birlikte bu kitap, Bilgi Sosyolojisinin bir çerçevesini çizmeyi ve ilk elde tartışılan konulardan bir demet sunmayı amaçlanmaktadır. B BİLGİ SOSYOLOJİSİ MUSTAFA AYDIN 12 Dizi : Sosyoloji Baskı : Ekim 2004 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 304 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789753522120 Fiyat : 17.5 ¨ İBN HALDUN PERSPEKTİFİNDE BİLGİ SOSYOLOJİSİ Kadir Canatan • Bilgi sosyolojisi, bilgi-toplum ilişkisi bağlamında bazı temel sorulara cevap arayan bir sosyoloji alt disiplinidir. • Bilgi nedir? • Bilginin türleri nelerdir? • Bilgi, nesnel olarak elde edilebilir mi? • Bilginin oluşum sürecinde toplumsal ve kültürel yapıların rolü nedir? • Farklı bilgi dallarının gelişimi nasıl bir süreç izlemektedir? M İBN HALDUN PERSPEKTİFİNDE BİLGİ SOSYOLOJİSİ KADİR CANATAN Dizi : Sosyoloji Baskı : 2013 Şubat Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 255 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105392 Fiyat : 15 ¨ odern sosyoloji, bu ve buna benzer sorulara, son 200 yıl içinde bir cevap bulmaya çalışırken Batı’da “bilgi sosyolojisi” denilen disiplin ortaya çıkmış ve bugün önemli bir sosyoloji dalı haline gelmiştir. Oysa bizim dünyamızda sosyal bilimlerin kurucusu olarak İbn Haldun, yüzyıllarca önceden bu sorulara cevaplar vererek bu disiplinin de temellerini atmıştır. Mukaddime adlı eserden hareketle Doç. Dr. Kadir CANATAN, İbn Haldun’un bu pek çalışılmamış düşünce boyutunu ortaya koymakta ve bilgi fenomenine onun nasıl yaklaştığını incelemektedir. Ulaştığı sonuçlar, aslında İbn Haldun’un modern bilim felsefesine ve sosyolojisine pek uzak olmadığını göstermektedir. 13 BEDEN SOSYOLOJİSİ Kadir Canatan • İnsan ne oranda biyolojik genetik ve ne oranda sosyokültürel bir varlıktır? • Bedenler toplumsal ve kültürel olarak olarak nasıl dizayn edilmektedir? • Çağdaş toplumlarda insan bedeni neden metalaştırılmakta ve bedene ne tür müdahalelerde bulunulmaktadır? • Siyasal iktidarlar kadar dinler ve ideolojiler neden insan bedenine çekidüzen vermek isterler? • Modernleşme, özgürlük politikaları neden kadın ve kadın bedeni üzerinden yürütülüyor? • Beden sosyolojisinin diğer disiplinlerle ilişkileri ve farklılıkları nelerdir? eden sosyolojisi, sosyolojinin en yeni uzmanlık alanlarından birisi olup, bedenlerin toplumsal olarak nasıl oluşturulduğunu ve düzenlendiğini incelemektedir. Seksenli yıllardan itibaren sosy¬olojide bedene duyulan ilgi, neticede böyle bir disiplinin doğmasına yol açmıştır. Bedene duyulan ilgi, her şeyden önce sosyolojinin kendi gelişiminin bir parçası olarak görülmelidir. Sosyolojide bedene duyulan ilginin nedenleri arasında kamuda fiziksel sağlık ve iyilik alanına yönelim başat bir rol oynamaktadır. Bir başka deyişle tüketim çılgınlığı ve aşırı beslenmenin olumsuz neticeleri dolayısıyla insanlar vücutlarını yeniden şekillendirmek üzere diyet ve spora yönelmekte ya da kimyasallar kullanma ve estetik cerrahi yolunu tercih etmektedir. Böylece bedene çeşitli yollarla müdahalede bulunmaktadır. Müdahale biçimi ne olursa olsun bedenin çağdaş toplumlarda bir sorun olarak algılandığı açıktır. Bu noktada, hem genel anlamda hem de erkek ve kadın olarak insanın ne kadar biyolojik-genetik bir varlık olduğu, ne kadar sosyokültürel bir varlık olduğu tartışması ortaya çıkmaktadır. Sosyobiyolojist yaklaşımı temel alan biyologlar, genetikçiler ve tıpçılar bedeni kendi doğası ve sınırları olan bir varlık alanı olarak tanımlarken, sosyolojist yaklaşımı temel alan sosyal bilimciler bedenin toplumsal ve kültürel olarak tümüyle inşa edildiğini savunuyorlar. Bu tartışma hala sonuçlanmış değildir ve zaman zaman da yeni araştırma bulgularıyla yeniden alevlenmektedir. Bedene çok-disiplinli bir yaklaşım gerekmektedir. Üstelik bedenin çoğul bir yapı olduğu da dikkate alınırsa, mülti-disipliner yaklaşım kaçınılmazdır. Beden sosyolojisi konusunda, elinizdeki edisyonu hazırlamaya kalktığımızda bunun farkında olarak, farklı disiplinlerde çalışan bilim insanlarına çağrıda bulunduk. Bir yıllık çalışma sonunda, yedi bölümden oluşan ve son derece zengin kaynakçaya sahip bu hacimli eser ortaya çıktı. Alanında ilk olma özelliği taşıyan eser, pek çok bilim insanının katkı ve destekleriyle biçimlendi. B BEDEN SOSYOLOJİSİ KADİR CANATAN 14 Dizi : Sosyoloji Baskı : Mart 2011 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 305 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105231 Fiyat : 30 ¨ AİLE SOSYOLOJİSİ Kadir Canatan - Ergun Yıldırım T AİLE SOSYOLOJİSİ KADİR CANATAN Dizi : Sosyoloji Baskı : Ağustos 2009 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 315 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105125 Fiyat : 20 ¨ ürkiye’de üniversite dünyasında ve sosyoloji bölümlerinde aile sosyolojisi derslerinin uzun bir geçmişi bulunmasına rağmen hâlâ bu disiplini öğretecek farklı ders kitaplarının yazılmamış olması ve dolayısıyla bu dersin öğretimiyle meşgul akademisyenlerin bir seçeneksizlik sorunu yaşamaları kabul edilebilir bir durum değildir, işte bu sorunu aşmak, elinizdeki çalışmanın ana motifi olmuştur. Kitap, alanında uzman olan bir grup akademisyen tarafından edisyon olarak hazırlandı. Ortak bir dil birliği ve konular arasında tam bir uygunluk sağlanamamış olması bir dezavantaj olmakla birlikte, konuların farklı kişiler tarafından ele alınmış olması zengin bir muhteva ortaya çıkartmıştır. Eserde farklı görüş ve yaklaşımların sergilenmiş olması son derece doğal karşılanmalıdır. Buna karşın aile sosyolojinde okunması gerekli temalara, kavramlara ve konulara yer verilmeye özen gösterilmiştir. Eser, bilimsel bir disiplin olarak aile sosyolojisinin gelişimi, ana konuları ve perspektifi, aile hakkındaki belli başlı kuramsal yaklaşımları, ailenin tanımı, türleri ve işlevleri, ailenin tarihsel süreç içinde geçirdiği serüven ve aile içi ilişkiler, başka kurum ve alanlarla aile kurumunun ilişkileri gibi temel konuların detaylı başlıklarla ele alındığı dört bölümden oluşmaktadır Kitabın sonunda geniş bir aile kaynakçasına yer verilmiştir, ilgili bölümlerde verilen kaynak ve atıflarla birlikte farklı dillerde ve ülkelerde yapılmış olan aile sosyolojisine ilişkin pek çok araştırma ve çalışma bu zengin kaynakçada mevcuttur. Özellikle aile sosyolojisi konusunda ileri okumalar için buradan faydalanılabilir. 15 KAMU SOSYAL POLİTİKALARINDA SOSYAL YARDIM Y KAMU SOSYAL POLİTİKALARINDA SOSYAL YARDIM BEDRETTİN KESGİN 16 Dizi : Sosyoloji Baskı : Mart 2013 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 240 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-42-2 Fiyat : 15 ¨ Bedrettin Kesgin oksulluk sorunu, siyasal aktörleri ve politikaları devre dışı bırakarak çözülebilecek bir sorun değildir. Bununla beraber geleneksel anlamda yalnızca politik aktörlerin üstesinden gelebilecekleri kadar kolay bir sorun da değildir. Dünyadaki birçok uygulamanın aksine Türkiye’de kamu yönetiminin sosyal yardım alanında artan kaynakları ve uygulamaları söz konusu olmaktadır. Bu durum sivil toplumun ve özel sektörün bu alanda çalışma yapmasına engel oluşturmamakta ve aynı zamanda uygulamalar bu birimlerin aleyhine gelişmemektedir. Bununla beraber liberalizmin dayattığı gibi refah uygulamaları, yalnızca sivil toplumun ve özel sektörün parçalı, kısmi, sınırlı zamanlı ve sınırlı uygulamalarına da bırakılmayacak kadar önemlidir. Sosyal yardım da en çok dile getirilen konulardan birisi yoksul kesimlerin yardımlara bağımlı hale getirilmesi ve yoksullukla mücadele kapsamında, bu insanları yardıma muhtaç olmaktan kurtaracak esaslı çözüm mekanizmalarının geliştirilmemesidir. Sosyal yardımların özellikle tabir caizse “yangın söndürme” rolünde olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bununla birlikte sosyal yardımları klientalist ve patronaj ilişkisinden kurtarmak ve adil bir sürece dâhil etmek, sosyal adalet beklentisine hizmet edecek ve bir yandan vatandaş güvenini sağlarken, diğer taraftan ise yoksullukla daha iyi mücadeleye yol açabilecektir. Bu boyutuyla yeniden dağıtım sağlamak üzere sağlık, eğitim, konut gibi temel gereksinimler yanında sosyal yardımın da temel gelir desteği niteliğine bürünmesi gerekmektedir. Çalışma ile yoksulluk politikaları, sosyal yardımlar tarihsel süreçten günümüzde kadar kamu yönetimi işleyişi bağlamında merkezi yönetimlerin ve yerel yönetimlerin soruna yaklaşımları, politika tercihleri ve uygulamaları esaslı ortaya konulmuştur. KAMU SOSYAL SORUMLULUĞUNDA SOSYAL HİZMET S KAMU SORUMLULUĞUNDA SOSYAL HİZMET BEDRETTİN KESGİN Dizi : Sosyoloji Baskı : Mart 2013 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 200 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-40-8 Fiyat : 15 ¨ Bedrettin Kesgin osyal politikanın dolayısıyla sosyal hizmetlerin en önemli aktörlerinden birisi de devlettir. Sosyal hizmet uygulamalarında devlet, çok önemli görevleri yerine getirmiş ve getirmeye devam etmektedir. Sosyal hizmetler konusunda devletin misyonu ve rolü ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de devlet bazen düzenleyici bazen uygulayıcı bazen de her ikisini de yürütebilmektedir. Günümüzde toplumsal beklentileri karşılayacak ve bir nevi diğer paydaşlara da rol model olacak kamu sosyal hizmetlerinin sunulmasına olan ihtiyaç da varlığını her geçen gün daha fazla hissettirmektedir. Diğer yandan devletler bu uygulamaları küresel sürecin baskısıyla daha fazla sorunsallaştırmaktadır. Oysa sosyal refah uygulamaları kısa vadeli maliyetli bir uğraş gibi görünse de uzun vadede toplumsal kazanımları ifade eder. Bu hizmetler hem işgücü niteliği anlamında hem de toplumsal adalet, huzur ve barış anlamında kazanımdır. Sosyal devlet uygulamalarının sorun olarak görülmesine hemen hemen tüm dünya ülkelerinde tanık olmaktayız. Özellikle son yıllarda karşılaşılan ekonomik kriz, özelleştirme, piyasalaşma ve yerelleşme at başı ilerleyen gelişmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kamu yönetimi anlamında ve sosyal hizmetler bağlamında bazı sosyal nitelikli uygulamalar daha fazla yerel yönetimlere devredilmeye çalışılmaktadır. Bu değişimin yerel yönetimleri lehine önümüzdeki yıllarda değişmeye devam edeceği de görülmektedir. Aynı şekilde günümüz dünyasında refah uygulamaları, azalmayıp nitelik değiştirmekte ve sorumlu kurumlar çeşitlenmektedir. Türkiye’de de aynı şekilde refah uygulamalarında çoklu aktörler ve kurumlar devreye girmektedir. Merkezi yönetim yanında, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, özel sektör, aile yanında, akraba ve komşuluk dayanışması, hemşehri oluşumları Türkiye’deki sosyal refah sağlayan en önemli yapı ve kurumların başında gelmektedir. Kamu sosyal sorumluluğu göz ardı edilerek ve kamu yönetimlerini dışarıda bırakarak sosyal sorunların üstesinden gelinmesi mümkün gözükmemektedir. Yine de kamu yönetimleri yanında bu birimlerin katkılarını almak ve bu birimleri yönetime dâhil etmek uygulamaların etkinliği ve verimliliği yanında sürdürülebilir olması için de özel önemdedir. 17 SOMALİ; KİMLİK, İSLAMİ HAREKETLER VE BARIŞ Ş SOMALİ; KİMLİK, İSLAMİ HAREKETLER VE BARIŞ AFYARE ABDİ ELMİ 18 Dizi : Politika - Dış Politika Baskı : Ağustos 2012 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 256 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105330 Fiyat : 17.50 ¨ Afyare Abdi Elmi u an Batı’nın çıkarları açısından Somali büyük stratejik öneme sahip. En azından ABD çıkarları için bu böyle. Amerika’nın mesele ile yakından ilgilenmesinin birbirine geçmiş üç sebebi bulunuyor. Birincisi Somali’de İslâm, devletin kurulmasında önemli siyasi bir rol üstlenmeye başlayacak. Amerika’nın, eğer Somali sorununa müdahil olacak ise yeni kurulmuş bir İslâm devleti’nde nasıl bir politika yürüteceğini de belirlemesi gerekiyor. İkinci olarak Amerika Somali’deki muhtemel İslâm devleti ile ilişkilerini kesse dahi bölgedeki korsanların ticaret gemilerine yönelik oluşturduğu tehdit Batı müdahalesini yine gerektirecektir. Üçüncü sebep Amerika’nın enerji ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç nedeniyle oluşturduğu askeri mıntıka bölgelerinden biri ve en sonuncusu da Afrika’dır ve ABD kıtanın batı kıyılarında bulunan petrolle yakından ilgilenmektedir. Washington’a göre Somali’deki devlet boşluğu ve iç savaşlar “Bin Ladin”lerin bölgeye tezgah açması ve Batı’nın tüm dünyadaki çıkarlarına saldırılar düzenlemesi için yeterlidir. Dahası devletsiz ve anarşinin hâkim olduğu bir ortamda “girişimci” Somalililer kıyılarından geçen gemileri ele geçirmeyi bir fırsat olarak değerlendiriyorlar. Bunun adı her ne olursa olsun korsancılıktır. Ancak yabancı şirketlerin toksik atıklarını sularına bırakması yahut yasal olmayan balıkçılık yapmaları da Somalililer açısından birer korsanlıktır. Tüm bunlar ülkede kalıcı barışın tesis edilmesi ve işler bir devlet kurumunun oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Peki, barış kimin için ve hangi yöntemlerle sağlanacak? Bu kitapta Somali’deki devlet boşluğunun yarattığı sonuçlar ile bunlar arasındaki bağlantılar ele alınmakta ve sorunun çözümü için öneriler yapılmaktadır. Somali: Kimlik İslami Hareketler ve Barış, hem tüm dünyada hem de Afrika özelinde, çatışma ve çatışma çözme üzerine yapılan siyasi ve akademik tartışmalara katkıda bulunma hedefiyle kaleme alınmıştır. Farklı gruplardan Somalili insanların (İslâmcılar, iş adamları, ulusalcı aydınlar, sıradan halk) uzun süreli barışın sağlanması ve işler bir devletin kurulması ve bunun önündeki engelleri nasıl algıladıklarını, bunlar hakkında ne düşündüklerini araştırıp; bu bağlamda Somali’deki olayların anlaşılması ve yorumlanması için yeni bir bakış sunmakta ve mevcut şartlara uygun siyasal bir yapı önermektedir. Bu kitap, barışı sağlamak için çaba sarf eden aracıların ve siyasilerin bu tip çatışmaların arkasında yatan sebeplerin gerçek niteliğini anlamasında ve uygun iyileştirici stratejileri ve kurumları oluşturabilmelerinde, yardımcı bir kaynak olma özelliği taşımaktadır. SURİYE REJİM VE DIŞ POLİTİKA M. Hüseyin Mercan M SURİYE; REJİM VE DIŞ POLİTİKA M. HÜSEYİN MERCAN Dizi : Politika - Dış Politika Baskı : Temmuz 2012 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 216 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105323 Fiyat : 15 ¨ odern Orta Doğu tarihinin en önemli aktörlerinden olan Suriye, gerek bağımsızlık öncesi verdiği mücadele gerekse 1946 yılında kazandığı bağımsızlık sonrası yüzleştiği sorunlar nedeniyle bölgenin en hareketli ülkelerinden birisi olmuştur. 1963 Mart’ında Baslı kadroların yönetime el koyması ile ülke tarihinin seyrinde yaşanan kırılma önce 1966’daki Baas’ın askeri kadrosunun ardından da 1970’de Hafız Esed’in iktidarı ele geçirmesiyle nihai biçimini aldı. İktidarının ilk yıllarından itibaren kontrolü sıkı bir şekilde elinde tutmaya çalışan Esed, varlığını mutlaklaştırdığı ülkesinde siyasi, askeri ve bürokratik yapıyı kendi şahsında bütünleştirerek otoriter bir yapı inşa etti. Rejimin güvenliğini ve sürekliliğini esas alan Esed, ülke içinde baskı mekanizmaları ile halkı sindirmeye çalışırken dış politikada ise farklı kartlara sahip ve mümkün olduğunca açık bir siyaset izlemeye çalıştı. Pragmatik manevralar sayesinde uluslararası güçler arasında bir denge politikası kurmaya çalışan Esed, bir yandan da Arap milliyetçiliği ve İsrail karşıtlığı politikası üzerinden bölgenin liderliğine soyundu. 2000 yılında gerçekleşen ölümünün ardından yerine geçen oğul Beşşar Esed ise babasının geleneksel siyaset anlayışından büyük sapmalar yapmadan iç ve dış siyasette çeşitli açılımlar gerçekleştirmeye çalıştı. Suriye rejiminin çıkarları doğrultusunda gerçekleştirilen bu politikalar belirli düzeyde rahatlık sağlamış olsa da ülkenin siyasal yapısı ve kurumlarında yapısal değişimlere yol açacak düzeyde olmadı. Nitekim Arap Baharı olarak adlandırılan halkların rejimlerine karşı verdikleri bağımsızlık mücadelesinde Suriye’de yaşanan krizin boyutları hem rejimin ülke içinde nasıl bir baskı politikası uyguladığının hem de dış politikada benimsediği anlayış nedeniyle uluslar arası güçler tarafından nasıl desteklendiğine önemli bir örneklik teşkil etmektedir. Bu eser, Suriye’de rejimin nasıl bir siyasal mekanizma inşa ettiğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Ayrıca örnek olaylar yoluyla Suriye’de çıkar algısının ne tür değişimler gösterdiği ya da ne tür temellere sahip olduğu sorusu da rejimin dış politika anlayışı çerçevesinde eser içinde cevaplandırılmaya çalışılan sorular arasındadır. 19 İSRAİL GÜVENLİK POLİTİKALARINDA SÜREKLİLİK VE DEĞİŞİM Zafer Balpınar O İSRAİL GÜVENLİK POLİTİKALARINDA SÜREKLİLİK VE DEĞİŞİM ZAFER BALPINAR 20 Dizi : Politika - Dış Politika Baskı : Ocak 2013 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 560 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105385 Fiyat : 20 ¨ rtadoğu, tarih boyunca çatışmanın sürekliliğini koruduğu bir coğrafya olmuş, Filistin toprakları da bölgeye hakim olmak isteyen güçler arasında birçok sefer el değiştirmiş ve bölge çoğunlukla çatışma üzerinden tanımlanmıştır. Süreklilik gösteren bir diğer konu da; Yahudilerin yaşadıkları ülkelerde kendilerini sürgün olarak kabul etmelerine neden olan güvenlik yoksunluğudur. Yahudi bekasının esaslarının, güvenliğinin de temellerini oluşturması ve güvenlik politikasının Yahudilerin yaşam döngüsünde belirleyici olması bu çalışmanın çıkış noktasıdır. İsrail’in varolma çabası dahilinde Filistin topraklarında izlediği politikalar, ‘var olma ve varlığını devam ettirme’ tanımı çerçevesinde yürütülen; İsrail’in Filistin topraklarında varlığını kalıcı kılmayı sağlayacak alt politikaların bir toplamıdır. 1948-2008 yılları arasındaki dönemde güvenliğe yönelik politika ve uygulamalardaki devamlılık ve değişimi ele alan bir süreç okuması olarak bu çalışmada, İsrail güvenlik politikasındaki devamlılık ve değişimi yönlendiren güvenlik anlayışı, silahlı mücadelenin başlangıcı ve gelişimi, İsrail silahlı mücadele kurumlarının ve politikalarının ortaya çıkışı, İsrail’in Filistinlilere yönelik güvenlik uygulamaları, İsrail’in Filistinlilerin şiddet eylemlerine bakışı, İsrail-Arap Savaşları’nın İsrail’in toprak ve sınır sorunlarına etkisi, İsrail’in toprağa ilişkin talepleri, politikaları, yerleşim yerlerinin İsrail güvenlik anlayışındaki yeri, Yahudiler için anlamı, Filistinliler üzerindeki etkileri, bu alanda yapılan hukuki düzenlemeler ve uygulamalar, İsrail’in Filistinlilere demografik olarak bakışı, mülteci sorunun Filistinli örgütlerin eylemlerindeki rolü ve güvenlikle olan ilişkisi vb. gibi başlıklar irdelenmiştir. KİMLİK VE ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK SOSYOLOJİSİ Mehmet Anık • Geçmiş dönemlerden farklı olarak, kimlik kavramı günümüzde niçin bu denli ön plana çıkmaktadır? • Kimlik algısını etkileyen faktörler nelerdir? • İnsanların doğdukları yeri, ırkı ve cinsiyeti seçme özgürlüğüne sahip ol(a) madıkları gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, birinin nereden geldiğini ya da nereye ait olması gerektiğini kim, neye göre belirlemektedir? • Bir ülkede yaşayan tüm vatandaşların hukuksal açıdan eşit öngörülmeleri, toplumdaki bireyler arasında adaleti sağlamak açısından yeterli bir unsur mudur? • Çokkültürcü bir anlayış doğrultusunda, farklı kimliklere sahip bireylerin bir arada olması, aralarında çatışma olmaksızın bu kişilerin birlikte yaşamaları kim(ler) tarafından ve hangi ölçütlere göre yapılacaktır? • Toplumu oluşturan birbirinden farklı etnik, dinsel, dilsel, cinsel ve/yahut fiziksel açıdan engelli grupların eğitsel, sıhhî, siyasi ve ekonomik kaynaklara eşit erişime sahip olmalarının yanı sıra, kültürel farklılıklarının da tanınması niçin gerekmektedir ve bu tanı(n)manın ölçütleri neler olacaktır? • Tanımlamaya değil, tanımaya yönelik bir politik tutum geliştirmesi, ulusdevletin birliğini ve egemenlik gücünü zayıflatan, dahası varlık nedenini ortadan kaldırmaya varan bir gelişme midir? Aksi yönde bir ifadeyle ulusdevletin, kuruluş temelinden kaynaklanan açmazlar karşısında, kendi varlığının bekası açısından farklılıkları tanımaya yönelik bir açılım geliştirmesi kaçınılmaz mıdır? ynı coğrafyada yaşayan insanlar arasında ortak kimliklerin baskın olduğu eski dönemlerden, aynı toplum içerisinde yaşayan bireyler arasındaki kimliksel farklılıkların giderek daha çok ön plana çıktığı bir döneme geçmiş bulunmaktayız. Kimliksel düzeydeki bu farklılaşmaları; birey, grup, etnisite, ulus ve medeniyet perspektifi dahilinde ele alıp değerlendirmek mümkündür. Bugün dünyanın değişik coğrafyalarında yaşayan insanlar, farklı unsurlar üzerinden temellendirdikleri kimliklerinin tanınması için çeşitli mücadeleler vermektedirler. Kimlikler düzeyindeki bu tanınma mücadelesi, çokkültürcülük eksenindeki tartışmaların temelini oluşturmaktadır. Bu yöndeki tartışmalarla birlikte çokkültürcülük sosyolojisi, sosyolojinin temel alt disiplinlerinden biri olmaya aday hale gelmiştir. Bu kitap, bu tür bir isimlendirmeyle çıkan ilk çalışmalardan biri olmuştur. Çokkültürcü anlayışa yönelik yaklaşımlar farklı olmuştur. Kültürel çeşitliliği savunan ve bu kültürel çeşitlilik içerisinde birbirinden farklılık gösteren kimliklerin, aralarında çatışma olmaksızın bir arada yaşamalarına yönelik bir arayışı ifade eden çokkültürcü yaklaşımları savunanlar olduğu gibi eleştirenler de olmuştur. Bu konudaki tartışmalar eleştirel bir düzlemde ele alınıp değerlendirildiği gibi, pratik düzeyde dünyanın farklı coğrafyalarında çokkültürcü anlayışa yönelik tepkilerin nasıl olduğu da ayrıca ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu tartışmaların Batı merkezli olması dolayısıyla da bu bağlamda ABD, Kanada, Avrupa Birliği, Avustralya gibi farklı bölgelerde çokkültürcülüğe yönelik uygulamada düzeyindeki yaklaşımlar, ana hatlarıyla ele alınıp değerlendirilmiştir. Çalışmanın son bölümünde ise, konu bağlamında bir alan araştırması örneği olarak İsveç ve bu ülkede yaşayan Türkler ele alınmıştır. A KİMLİK VE ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK SOSYOLOJİSİ MEHMET ANIK Dizi : Sosyoloji Baskı : Mayıs 2012 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 311 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105316 Fiyat : 20 ¨ 21 OKSİDENTALİZM İKİ DOĞU, İKİ BATI Abdullah Metin O OKSİDENTALİZM; İKİ DOĞU, İKİ BATI ABDULLAH METİN Dizi : Politika Baskı : Ocak 2013 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 176 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-36-1 Fiyat : 12 ¨ ryantalizm ve oksidentalizm dünyayı algılama, anlama, açıklama ve tanımlamada iki farklı bakış açısıdır. Temel olarak oryantalizm Batının Doğu algısı, oksidentalizm Doğunun Batı algısıdır. Karşılıklı bu algılama sadece bir düşünceden/tasavvurdan ibaret olmayıp, eylemi de beraberinde getirir.Batının, zayıf ve kendini yönetemeyen Doğu algısı işgal ve sömürüyle sonuçlanırken; Doğunun,güçlü ve disiplinli Batı algısı efendiye itaate sebep olur. kinci Dünya Savaşının ardından Doğu kendi gücünü keşfetmeye başlarken, bu değişim oryantalizmden yüzyıllar sonra oksidentalizmin ortaya çıkış zeminini hazırlar. Batı, sömürgeciliğinin keşif kolu olan oryantalizm vasıtasıyla elde ettiği bilgi ile Doğu üzerinde iktidarını kurar. 20. yüzyılda fiziksel işgal yerini zihinsel işgale bırakırken, iktidar da farklı bir boyuta taşınır. Oksidentalizm, Batının bu iktidarını yıkma, Doğu üzerindeki hegemonyasını ortadan kaldırma girişimidir. Bu anlamda, Oksidentalizm bir özgürleşme hareketidir. DİNSEL BİREYCİLİK Mehmet Süheyl Ünal B DİNSEL BİREYCİLİK MEHMET SÜHEYL ÜNAL 22 Dizi : Sosyoloji Baskı : Mayıs 2011 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 248 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-26-2 Fiyat : 15 ¨ ireycilik, modern toplum anlayışının ürünüdür. Modernitenin unsurları, soyutlanma, gelecek yönelimlilik, akılcılaşma, özgürleşme, dünyevîleşme ve bireycileşmedir. Bu unsurların hepsi birbirleriyle bağlantılıdır. Geleneksel toplum anlayışından modern topluma dönüşümü ifade eden modernleşme, insan anlayışında da değişimlere sebebiyet vermiştir. Topluluk hayatında grubun bir üyesi olan kişi, modern toplumda kendi başına ayakta duran birey haline gelmiştir. Bu toplumsal değişim, din konusunda da kendisini gösterir. Bu bağlamda karşımıza çıkan dinsel bireycilik, tercih, bilinç, mahremiyet, eşitlik, özgürlük ve özerklik gibi anahtar kavramların öne çıktığı bir toplumsal fenomen olup; bireyin Tanrıyla ilişkisinin bireyin kendisi tarafından belirlendiğini, bireyin dinî konularda özgürce düşünme ve tartışma hakkının bulunduğunu, bireyin dilediği dine ya da dinî topluluğa girebileceğini, inançlı bireyin aracılara ihtiyacı olmadığını, Tanrısıyla kendi bildiği yolda ve kendi çabalarıyla kendisinin ilişki kurma hak ve görevini savunan görüştür. Bu düşünceye göre dinsel bireyci, Tanrının huzurunda tek başına durur. Onun dinsel eylemlerinde herhangi bir cemaatin, mezhebin ya da dinsel otoritenin bağlayıcılığı yoktur. O, dinsel geleneğin söylemini alır; ama kendi bireysel bilinç durumuna göre tercihlerde bulunur. Bu çalışmada, modern toplum anlayışının ayrılmaz bir parçası kabul edilen bireycilik fenomeninin türevlerinden dinsel bireycilikin sosyolojik kökeni araştırılmış ve günümüz din sosyolojisi literatürü içerisinde bu kavramın çağrıştırdığı anlamlar taranmıştır. Böylece çalışmamız, modern toplumlarda gözlenen dinsel bireycilik fenomenini din sosyolojisi analiz düzeyinde tanımak amacıyla gerçekleştirilmiştir. KÜRESELLEŞEN KALKINMA - Bir Eleştiri Mustafa Haşim Polat K KÜRESELLEŞEN KALKINMA MUSTAFA HAŞİM POLAT Dizi : Ekonomi Baskı : Ekim 2012 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 222 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-34-7 Fiyat : 13 ¨ arl Maks, gelişmiş ülkelerin mevcut halinin, gelişmekte olan ülkeler için, merdivende üst basamaklardaki kişinin alt basamaktaki kişinin geleceğini temsil etmesine benzer şekilde bir gelecek resmi sunduğunu iddia etmiştir. Amerikalı iktisatçı Lloyd G. Reynolds 1980de şunları yazmıştı: Dünya ekonomisinde büyüme, sanki Üçüncü dünya Ülkerlerinin binebileceği ve birçoğunun farklı zamanlarda binmiş olduğu bir tür yürüyen merdiven olanağı sağlıyor. Ama bazı ülkeler bu merdivene binmeyi başaramadı. Alman iktisatçı Frederich Liste göre gelişmiş ülkeler, kendi çıktığı yere aşağıdakilerde erişmesin diye merdiveni itmektedirler. Yani gelişmiş ülkelerin Üçüncü Dünya için hazırladıkları kalkınma planları, uyum programları, kredi ve hibe uygulamaları, aslında merdiveni itmekten başka bir şey değildir. Merdiven algısı kalkınmanın herkes için gerekli ve mümkün olduğu yanılgısını beslediği ölçüde sorgulanmayı gerektirmektedir. Gerçekten bir yükselme söz konusu mudur? Modernize olmak anlamıyla öne çıkan kalkınma, Batı dışı toplumlara ne derece olumlu katkılarda bulunmuştur? Ekonomik büyüme ve üretim-tüketim makasına sıkıştırılan değer ölçüleriyle bu kalkınma anlayışının Batı toplumları için bile olsa bir yükseliş ifade ettiği ne derece kesindir? Üretimi ve tüketimi arttırma üzerine kurulu bu anlayışın, sınırlı kaynakları hızla tükenen insanlık için bir yükseliş ifade etmediği tespitinden yola çıkarak, yükselme ve merdiven düşüncesinin bir yanılgıdan ibaret olduğu söylenmez mi? Sorunların çözümü ve ihtiyaçlarının tatmini için kalkınmayı kurtuluş kabul eden insanlığa, merdivenin aslında hiç olmadığını; başkalarından daha yüksek bir yere ulaşma takıntısına kapılmak yerine, gerçek ihtiyaçların tespiti ve bunların tatmini için gereken yapıların tesisine önem vermek gerektiğini anlatmak gittikçe zorlaşmaktadır. Çünkü kalkınma yanılgısını doğuran sorunlar algılar, gittikçe hızını artıran bir fırtınaya benzetilebilecek olan küreselleşmeyle birlikte, daha kuşatıcı bir bütünün parçası haline gelmiştir. 23 KÜLTÜR SOSYOLOJİSİ Anton Zijderveld KÜLTÜR SOSYOLOJİSİ ANTON ZİJDERVELD 24 Dizi : Sosyoloji Baskı : Eylül 2013 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 280 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-30-9 Fiyat : 17,5 ¨ Bu kitap, kültür sosyolojisine sıradan bir giriş kitabı değildir, fakat modern kültüre kültür sosyolojisi açısından yaklaşan bir kılavuzdur. Kültür nedir ve nasıl ortaya çıkmaktadır? Modern kültür ve modernleşme nedir? Bu sorular, sosyolojik bir çerçeve içinde ele alınacaktır. Bu sorular, şu an gelenekselleşmiş olan “modern sosyoloji”de gündeme getirilemez. Bu nedenle bu kitap, yine de alıştığımızdan farklı olarak bir sosyolojiye giriş kitabıdır. Kısacası, burada sunulan kültür sosyolojisi, politik olarak angaje olmuş ve dolayısıyla bu anlamda bir “eleştirel kuram” değildir. Öte taraftan, sonradan görüleceği üzere bu çalışma tam tersine olağanüstü nitelikte eleştireldir; kültür sosyolojisi ve kültür eleştirisi yan yana durmaktadır. Bu sosyoloji, doğa bilimsel bir yaklaşıma sahip değildir, bu anlamda pozitivist değildir. Ama bu, onun bilimsel olmadığı anlamına gelmez. Tümüyle mümkün olmasa da çok fazla kuramsal jargon kullanmadan kültürbilimi olarak-sosyoloji’nin temel ilkelerini ortaya koymaya çalışacağım. Ve bu tür bir toplumbilimselliğin, içinde yaşadığımız gerçekliğin daha iyi kavranmasına katkıda bulunabileceğini göstereceğim. Başlangıçta birinci bölümü asgari düzeyde bir metodoloji bilgisine ayırmıştım. Kültür sosyolojisi, spesifik bir bakış ve düşünme biçimi ve dolayısıyla spesifik bir yöntem olarak telakki edildiği için bu kaçınılmaz bir şeydi. Her ne kadar kendimi ana meselelerle sınırlamış olsam da bu bölüm, bu kitap için büyük ve ağır olacak bir boyuta ulaşmıştır. O zaman bu bölümü bir kenara koymayı ve bir süre sonra asgari düzeyde bir metodoloji bilgisi verecek kısa bir monografi yapmayı kararlaştırdım. (Yeni) marksist ve (yeni) pozitivist sosyoloji çalışmalarının farklı biçimleri yanında bu kitapta dile getirilen sosyoloji üçüncü bir yol izlemektedir. Bu kitabın okuyucularının kendi sosyolojik bakışlarını keskinleştirmek ve çok önemli olmasına rağmen iyice modernleşmiş toplumlarda ihmal edilmiş olan kültürel faktörü dikkate almak için esin kaynağı olmasını ümit ediyorum. Kültür sosyolojisinin belki de en hoş yanı, profesyonel bir sosyolog olmayı gerektirmemesidir. Gerçi bazen bunun tam tersini de düşünüyorum! YETİŞKİNLİK VE YAŞLILIK Gelişimi ve Psikolojisi Hasan Bacanlı - Şerife Terzi • Gelişimle ilgili temel kavramları tanımlayabilecek, • elişimle ilgili temel sorunlara ilişkin bakış açısı kazanabilecek, • Yetişkinlikle ilgili temel kavramları tanımlayabilecek, • Yetişkinliğe geçişin ölçütlerini açıklayabilecek, • Yetişkinleri gelişimsel açıdan gözlemleyebileceksiniz. etişkinlik pek sorun oluşturmaz, çünkü herkesin işine gelir. Toplum yetişkinlikten ne bekliyorsa alır. Kişiler artık bu dönemde ne yapacaklarsa yaparlar, ne bulacaklarsa bulurlar. Etraftaki kişiler de yetişkinden ciddi ve ağır (?) şeyler ister ve onlar da alırlar. Ekonomik sistem yetişkini çalıştırır ve üretken olduğu duygusunu vererek onu güdüler. Bu durumdan ekonomik sistem de memnundur, yetişkin de. Dolayısıyla sorun yoktur; varsa bile başa çıkılabilecek türdendir. Sorun olmaması veya başa çıkılabilir olması biraz da yetişkinin kendi başına hareket edebilmesinden ve daha doğrusu kendi işini kendisinin görebilmesinden kaynaklanır. O kendine yeterlidir; başkasına yük olmadan hemen hemen tüm sorunlarını çözebilir. Yetişkinliğin bu kadar sorunsuzluğuna karşılık, yaşlılık nerdeyse o kadar sorunludur. Çünkü yaşlılar artık kendi işlerini kendileri göremedikleri gibi, üretkenlik vasıflarını da kaybetmişlerdir. Kişi açısından bakıldığında (geçmiş) hayatın muhasebesi ve gözden geçirilmesi demektir. Toplum açısından bir tür vefa borcudur. Bir zamanlar üreterek topluma katkıda bulunmuş olan kişiye minnet borcu ödeme dönemidir. Günümüzde yaşlılık hem kişinin kendisi hem de toplum için sorun haline gelmiştir. Bunun nedeni yaşlıların artık ekonomik hayata aktif katılamamaları (her ne kadar onlar ihtiyar iseler de), kendi işlerini kendilerinin görmelerinin zorlaşmasıdır. Derler ki, gençler bilebilse, ihtiyarlar yapabilseydi...? Yani gençler yapabilir ama bilemezler, ihtiyarlar ise bilir ama yapamazlar. Sonuç olarak yaşlılık günümüzde anlaşılması ve gerekli tedbirlerin alınması gereken bir dönem haline gelmiştir. Bu kitapta yaşlılıkla ilgili bütün alanları bir araya getirmeye çalıştık. Bu nedenle kitapta psikolojiden antropolojiye, beslenmeden halk şiirine kadar değişik alanlar bir araya getirilerek yetişkinlik ve yaşlılık konuları her yönüyle ele alınmış oldu. Y YETİŞKİNLİK VE YAŞLILIK GELİŞİMİ VE PSİKOLOJİSİ HASAN BACANLI - ŞERİFE TERZİ Dizi : Psikoloji Baskı : Şubat 2012 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 616 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-30-9 Fiyat : 30 ¨ 25 AKLIN KENARI Mustafa Tekin D AKLIN KENARI MUSTAFA TEKİN Dizi : Sosyoloji Baskı : 2013 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 287 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-43-9 Fiyat : 15 ¨ ünyanın büyük bir değişimden geçtiğini söylemek, artık belki de çok sıradan bir şey oldu. Çünkü “değişim” kelimesi, her zaman için yaşananların hızını anlatmak için yeterli olmayabilir. İletişim ağlarının olabildiğince genişlemesiyle birlikte, birbirleriylşe girift ilişikiler ağı içerisinde din, yeni dini hareketler, etnisite problemleri, açlık, enerji, özgürlük, paradigma gibi birçok sorunların artık tüm dünya gündemini işgal ettiğini görmekteyiz. Tüm bu sorunlar “yerel” boyutları aşarak insanlığın ortak problemleri olma yolundadırlar. Bundan dolayı bu problemleri sağlıklı bir şekilde anlamlandırmak ve üzerine öngörülü ve tutarlı analizler yapmak önem taşımaktadır. Bunun bir adım ötesi ise, sorunlara kapsamlı çözüm yolları önerebilmektir. Fakat tüm bunların şimdiye kadar yapılanlardan farklı bir bakış, farklı bir paradigmayla yapılması gerekmektedir. Çünkü bu zamana kadar yapılan analiz ve önerilen çözüm yolları büyük oranda hakim paradigmanın ayak izlerini taşımaktadır ve uygulandıkça kriz derinleşmektedir. Bu çalışma böyle paradigmal bir farklılığı yansıtmak üzere söz söyleme niyetindedir. Türkiye eksenli global sorunlar üzerinde analizler yaparken, “Aklın Kenarı”na düşecek bir tavır ve düşünceye yabancılaşmanın zorunluluğunu vurgulayan bu kitap: insan, varlık, özgürlük, kimlik, bilgi gibi anahtar kavramlar etrafında ele alınabilecek sorunları “İslam” ile ilişkileri çerçevesinde ve sosyolojik bir perspektiften analiz etmeyi hedeflemektedir. KUTSAL SEKÜLARİZM Mustafa Tekin • • Sekülarizm, dindışı bir toplumu ne kadar inşa edebilmiştir? Kendini kutsal/aştıran sekülarizm, insanın ruh-mana dünyasını yok edebilmiş midir? • Modern toplumlar, sekülarizmin aldatma ve kışkırtmalarına daha ne kadar tahammül edecektir? enelde dindarlık, özelde İslâm, seküler postülalar karşısında tereddüt, savrulma, eziklik, kırılma illetinden nasıl kurtulacaktır?Aydınlanma idealleri üzerine kurulu modern dünya, Tanrı’ya ve Tanrısal hakikate referans yapmadan güzel bir gelecek vaadinde bulunuyordu insana. Fakat gelinen noktada, paradigmanın krizinin giderek derinleştiği ve çöküş yaşadığı gözleniyor. Post modernlik, küreselleşme gibi süreç ve tartışmalar, kültürel, politik, ekonomik ve toplumsal kriz alanlarını tanımlayan öğeleri içinde barındırıyor. Bu bağlamda sekülerleşmedünyevileşme farklı anlamlara gelecek biçimde yorumlanmakla birlikte, dinin sosyal yapıdaki otorite ve geçerliliğini yitirdiği, dindarlığın içeriğinde zayıflama ve boşalma meydana geldiği bir sürece işaret etmektedir. G KUTSAL SEKÜLARİZM MUSTAFA TEKİN 26 Dizi : Sosyoloji Baskı : Kasım 2011 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 342 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-27-9 Fiyat : 16 ¨ KUTSAL, KADIN VE KAMU Mustafa Tekin • • • • • • • • KUTSAL, KADIN VE KAMU MUSTAFA TEKİN Dizi : Sosyoloji Baskı : Ocak 2004 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 366 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-975-352-203-8 Fiyat : 15 ¨ D Aydın Kimdir? Tarihi ve sosyolojik olarak “Aydın Kadın” olgususnun Türkiye’deki portresi nedir? Aydın Kadın” aydın kavramından farklı ontik bir kategoriyi mi ifade eder? Farklı düşünsel kategoriden aydın kadınların din ve kadın olgusuna yaklaşımları nasıl şekillenmiştir? Kadın konusuna yaklaşımların şekillenmesinde hangi din anlayışlarının ne oranda rolü vardır? 1980 öncesi ve sonrasında aydın kadınların din ve akdına bakışlarında bir dönüşüm olmuş mudur? Türkiye’nin modenleşme sürecinde “kadın” konusuna yaklaşımların dinle ne oranda ilintisi vardır? Aydın kadın perspektifinden bugünkü din ve kadın anlayışında sosyolojik, tarihsel ve konjonktürel faktörlerin rolü ne orandadır? olayısıyla “din” ve “toplum”, bu çalışma boyunca, kimi zaman diğer alanlara sarkmalar olsa da, düşünsel dünyanın izlerinin sürüldüğü iki temel alan olarak ortaya çıkmaktadır. Özellikle modern zamanlarda yeni konumlandırılış ve tanımlanış biçimine de bağlı olarak “din” olgusunun, hala ayrıcalıklı konumunu sürdürdüğü, tüm toplumsallıkların çözümlenişinde başat unsur olarak yerini aldığı, bilhassa son birkaç yüzyıldır yaşanan kaos, kırılma, değişim, dönüşüm ve alt-üst oluşların ana problematiklerinden birini oluşturduğu dikkate alındığında, geleceğin inşasında dinin denklemin neresinde yer alacağı ve hangi toplumsallıklara zemin hazırlayacağı soruları, bugün de din-toplum bağlamında yeni perspektiflerin geliştirilmesi açısından güncel önemini korumaktadır ve bu çalışma, dinin bu aktüel önemine dikkat çekmektedir. KUTSALIN SERÜVENİ Mustafa Tekin • • • • • • • • D Din Kusal Olan mıdır? Dinin bir kapsamı ve alanı var mıdır? Din dilinin anahtar kavramı olan Tanrı hakkındaki tasarımlar ile toplumsallıklar arasında bir paralellik bulunmakta mıdır? Modern dönemdeki sekülerleşme sürecinden din hangi boyutta etkilenmiştir.? Bir fenomen olarak din, bugün hangi formlarda nasıl tezahür etmektedir? Dinin kendisini tanımı, din tanımlarında ne ölçüde yer almaktadır. Yaşanan sosyal olaylarda dinin aktüel önemi ve etkisi ne düzeydedir? Bu bağlamda din bir açılım imkanı sunmakta mıdır? olayısıyla “din” ve “toplum”, bu çalışma boyunca, kimi zaman diğer alanlara sarkmalar olsa da, düşünsel dünyanın izlerinin sürüldüğü iki temel alan olarak ortaya çıkmaktadır. KUTSALIN SERÜVENİ MUSTAFA TEKİN Dizi : Sosyoloji Baskı : 2003 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 320 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 979-975-352-181-8 Fiyat : 15 ¨ Özellikle modern zamanlarda yeni konumlandırılış ve tanımlanış biçimine de bağlı olarak “din” olgusunun, hala ayrıcalıklı konumunu sürdürdüğü, tüm toplumsallıkların çözümlenişinde başat unsur olarak yerini aldığı, bilhassa son birkaç yüzyıldır yaşanan kaos, kırılma, değişim, dönüşüm ve alt-üst oluşların ana problematiklerinden birini oluşturduğu dikkate alındığında, geleceğin inşasında dinin denklemin neresinde yer alacağı ve hangi toplumsallıklara zemin hazırlayacağı soruları, bugün de din-toplum bağlamında yeni perspektiflerin geliştirilmesi açısından güncel önemini korumaktadır ve bu çalışma, dinin bu aktüel önemine dikkat çekmektedir. Daha çok “imkan” kavramı etrafında yoğunlaşan bu kitap, kendi imkanlarını yoklamadan düşünsel temellendirme girişiminin boyutlarını görmeye ve olabilirliğini sorgulamaya çalışmakta, özellikle Aydınlanma’dan bu yana ajandamıza taşınan kavramlarla inşa edilmeye gayret edilen bir düşünsel yapıyı, “imkan”lar perspektifinden değerlendirmeyi de hedeflemektedir. 27 BİLİM FELSEFESİ ÜZERİNE Selçuk Kütük • Bir bilgiyi bilimsel yapan şey onun hangi özelliğidir (demearcation problem)? • Nedensellik ve determinizm tabiatta mevcut mudur yoksa zihnimizin bir ürünü müdür? • Mantık kurallarının temelinde ne vardır? • Bilgisayarlar gerçekten düşünebilir mi? • Bilinç ve zihin maddesel etkileşimlere indirgenebilir mi? • İspatlama işleminden ne anlaşılmalıdır? • Maddenin analizi ve fiziksel indirgeme yolu ile varlığın özü kavranabilir mi? • Beyin bir dijital bilgisayar mıdır? M odern bilimin, kendi dışımızda bulunan fiziki dünyayı objektif olarak tanımladığı ve onun gösterdiğinden başka bir bakış açısının söz konusu olamayacağı iddiası şüphe ile karşılanmalıdır. Modern bilim anlayışı, alternatifsizliğini bu bilimi üreten medeniyetin elinde tuttuğu iktisadi, teknolojik ve askeri gücünden almaktadır. Böylece Batı, elindeki bu güç sayesinde diğer medeniyetlerin farklı bir iktisadi sistem veya bilim anlayışı oluşturmasının önüne geçerek kendini dayatmaktadır. Batı’nın özellikle evrensellik ve küreselleşme ismi altında kendi değerlerini tek ve alternatifsiz olarak sunma gayreti Capra, Feyerabend ve Guenon gibi yine Batılı düşünürler tarafından açıkça tenkit edilirken apologist ve Batı karşısındaki kompleksini üzerinden atamayan, kötü bir kopya olmaktan bile uzak bazı bilim çevrelerinin kayıtsız şartsız teslim olmaları üzüntü vericidir. BİLİM FELSEFESİ ÜZERİNE SELÇUK KÜTÜK 28 Dizi : Felsefe Baskı : Eylül 2005 Ebad : 15x23 cm Sayfa : 352 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789753522243 Fiyat : 20 ¨ Bu kitabın amacı matematik-fizik felsefesi ve zihin felsefesi gibi daha ileri çalışmalara zemin hazırlayıcı temel bilgileri vermektir. Bu sebeple, doğrulama-yanlışlama ve indüksiyondedüksiyon üzerine eleştiriler, mantıksal-deneysel imkanlılık, tabiat kanunlarının zorunluluğu, mantıksal pozitivizm, Turing makinesi ve Turing testi, bilgi-bilinç ilişkisi, bilince dair modeller , bilim-akıl ilişkisi, aklın sınırları, yapay zeka, tele-ulaşım makinesi, analitik-sentetik ayırımı, kendinde kanıtlı oluş (self-proved), olgusal ve mantıksal doğruluk ve ayrıca sonsuzların karşılaştırılması, nokta ve bölünebilirlik kavramları, hareket, süreklilik, eliptik ve hiperbolik geometri ile Euclides geometrisi ve boyut kavramı ile ilgili yorumlar, zaman mefhumu, klasik ve modern fizikte zaman-mekan farklılıkları, zamanın hareket ve gravitasyona bağlı izafiliği gibi bilim felsefesinin en kritik başlıkları seçilerek irdelenmeye çalışılmıştır. ATEİZM YANILGISI Selçuk Kütük • Bilimsel veriler ve deliller ateizmin dönemini nasıl sonlandırmıştır? • Olağanüstü şaşılası evren, hayat ve canlıların varoluşu, tesadüfi oluşum ve kombinasyonlara dayandırılabilir mi? • Tanrı inancını hiçe sayarak, akli ve felsefi tutarsızlıklara girdabında boğulan ateizm yanılgısı! • Ateizm-teizm çatışmasında kullanılan argümanlar ateizmin • Evrendeki düzen, kanunlar ve hayatın bir amacı ve bir tasarımcısı-yöneticisi olduğu hakikati karşısında ateizmin bunalımı! rtık, bilimsel gelişmeler ateizmin değil, teizmin lehine işlemeye başlamıştı ve bu durum bazı çevrelerde ciddi bir rahatsızlığa yol açmaktadır. Ateistler, bilimsel verilerin ve delillerin götürdüğü yere gitmek yerine, kendi gitmek istedikleri tarafa yönelerek, ateistik inançlarını destekleyecek argümanlar geliştirmeye çalıştılar, ancak bunların ne derece makul ve bilimsellikten uzak oldukları bu çalışmada gözler önüne serilecektir. Tanrı inancının göz ardı edilmesini sağlamak için bilimsel önermelerin öznesiz bir yapı içinde sunulması önemli bir problem teşkil etmektedir. “Evrenin ilk birkaç saniyesi içinde foton ve elektron gibi temel parçacıklar oluştu” ya da “moleküllerin uygun kombinasyonları neticesinde evrende canlılık ve hayat ortaya çıktı” gibi anlatım tarzları nesnel ve objektif bir sunum yapıyor gibi görünmekle beraber, muhatapların zihninde, olup bitenlere dair bir “kendiliğindenlik” izlenimi uyandırılmakta ve hatta dayatılmaktadır. Şunu belirtmek gerekiyor ki, hiç kimseye görmek istemediği bir şeyi göstermek mümkün değildir. Hakikat ve hidayet ancak iradenin doğru yönde kullanılmasıyla hasıl olur. Bu sebeple, gözünü sıkıca yumarak “her yerin karanlık olduğunu” söyleyen ateiste gökyüzünde parlayan bir güneşin varlığını gösterme imkânı yoktur. Tanrıyı inkâr etmekte, hiçliğe ve yokluğa gittiğini düşünmekte ne felsefi açıdan bir derinlik ne de akli ya da bilimsel açıdan bir tutarlık söz konusu değildir. Tabii ki, kişisel bir tercih olarak herhangi bir şahsın ateizmi seçme hakkı vardır; ancak bu tercihini, yanılgısını bilimsellik kılıfı altında sunarak insanları yanıltma hakkı yoktur. Bilimsel bilgiyi şaşmaz bir kılavuz olarak gören ve her şeyin nihai açıklamasını bilimden bekleyenler, bilimsel kalıpların sürekli değişmesi ve evrenin şans, olasılık, tesadüf gibi basit izahlarla geçiştirilemeyeceği gerçeği karşısında varlığı kavrama hususunda bir “algılama bunalımı” yaşamaktadırlar; büyük bir “yanılgı” içerisindedirler Bu çalışma vasıtasıyla aklen ve bilimsel olarak ateizmin makul olmadığı ve yanılgıları gösterilmeye gayret edilmiştir. A ATEİZM YANILGISI SELÇUK KÜTÜK Dizi : Felsefe Baskı : Aralık 2011 Ebad : 15x23 cm Sayfa : 320 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105224 Fiyat : 20 ¨ 29 PLASTİK KELİMELER Modüler Dilin Zulmü Uwe Pörksen • Dönem dönem sürekli şekil ve anlam değiştiren plastik kelimeler gündelik hayatı nasıl etkilemektedir? • Plastik kelimelerin baskın çıkmasıyla dünya dilleri çeşitliliğinin en aza inmesi ve insanlığın tek tip, ruhsuz bir dile mahkum oluşu. • Plastik kelimeler vasıtasıyla günlük dil matematikleştirilerek insanlığın teknolojiye itaate hazır hale getirilmesi nasıl sağlanıyor? • Plastik kelimelerin imalatçısı olarak uzmanların ekonomi, kültür, eğitim ve siyaset alanındaki otoriterliği. • Siyasetçiler ve kapitalistler plastik kelimeler vasıtasıyla toplumu nasıl yönlendirirler? lastik kelimeler, tarihin önünde koşan yörüngelerdir, tarih onları takip edip durur. Onlar her an şüpheyle karşılanmalı, teyakkuz halinde olunmalı, ne var ki çoğunlukla onların bizi istedikleri şekilde yönlendirmelerine izin veririz; rahatlıktan, korkudan, aptallıktan ve kendimizce birçok iyi sebepten ötürü. Diktatörler plastik kelimeleri, emretme ve faydalanma amacıyla istedikleri şekilde ve uzmanlarla işbirliği yaparak, üretme ve kullanma imkanlarına sahiptirler; propagandanın, istekli veya isteksiz itaat ettirmenin bundan daha etkili bir aracı yoktur. Yani kelimeler diktatörlerin elinde boyunlara geçirilmiş prangalara dönüşüyorlar, zihinleri esir alıyorlar. ‘Kalkınma, enformasyon, cinsellik, proje, enerji, kimlik, iletişim, modernizasyon, eğitim’vs, gibi plastik kelimeler, günlük dilimizin dünyasını ciddi bir şekilde düzenlerler. Ne var ki bu kelimeler sadece bilinci belirlemiyorlar, kullanılabilecek olan günlük dilin kavramlarını yerinden uzaklaştırmıyorlar ve onların yerine de geçmiyorlar. Ancak, bilimin otoritesiyle ve onun evrensel talepleriyle donatılmış olarak ve uzmanların etkisiyle günlük dili ve onun çoğunlukla ayırt edilmiş ifade alanlarını ele geçiriyorlar. Öncelikle tarihsel kavramlar olarak ve tarih tarafından serbest bırakılmış olarak, gerçeklik tasarılarını planlayan araç vazifesi görüyorlar; gerçeklik laboratuvarı için aletler oluyorlar. Kendileri vasıtasıyla yeni bir çağın hazırlandığı ve ifade edildiği yeni bir kelime tipidirler onlar. Plastik kelimeler neredeyse her türlü dizilişte cümle kurmaya yeteneğine sahiptirler, hayret verici ölçüde değiştirilebilirler, bir eşitleme cümleleri zincirinde sıralanabilirler. Bu kelimelerin hareketliliği, bağlantı kurma kabiliyetleri, neredeyse sınırsız görünüyor ve onları kullanabilme imkanları da sonsuzdur. P PLASTİK KELİMELER UWE PÖRKSEN 30 Dizi : Sosyoloji Baskı : Şubat 2011 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 152 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105088 Fiyat : 14 ¨ GÜNDELİK HAYAT POLİTİKALARI Paul Gingsborg • Gündelik hayatı şekillendiren maddi, kültürel, ekonomik, siyasi öğeler nelerdir? • Siyasetiyle, vahşi kapitalizmiyle, kültürel savrulmalarıyla ve adaletsizlikleriyle gündelik hayatın insanlığı esir alması. • Aileyi kuşatan modern tüketiciliğin toplumların çöküşünü hızlandırması. • Uluslararası şirketler, medya kuruluşları, emperyalizmi meşrulaştıran finansal örgütler, gündelik hayata nasıl müdahale ediyorlar? • Gündelik hayat diktesiyle çatışmacı ve huzursuz bir global dünyanın inşasına karşı, “bütün bunlara hayır” demenin yolları nelerdir? G GÜNDELİK HAYAT POLİTİKALARI PAUL GINGSBORG Dizi : Sosyoloji Baskı : Temmuz 2010 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 328 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789944105200 Fiyat : 20 ¨ elişmiş toplumlarda, gündelik hayatı şekillendiren maddi kültür ile evrensel üretim ve tüketim biçimleri arasındaki tek kutuplu dairesel bağın, çok köklü bir tarihi vardır. Bu bağ zengin ve gelişmiş ülkelerin bulunduğu ‘Kuzey’ ile yoksul ve gelişmekte olan ‘Güney’ in uzun vadeli münasebetlerinin neticesinde oluşmuştur. Toplumlar arasındaki münasebetler adalet dürtüsü, birlik ve beraberlik duygusu yahut karşılıklı sorumluluk bilincine dayanarak kurulmamıştır. Aksine bu ilişkilere yön veren ana saik, ekonomik çıkarlar ve ulus gücüdür. Buna, tarih boyunca görülen sömürgecilik ve emperyalizm faaliyetleriyle birlikte, hâlihazırda toplumlar arasında görülen eşitsizlikleri de eklemeliyiz. Tüm bu olumsuzluklar çerçevesinde, hiçbir ahlaki gerekçeye dayanmayan gayri muntazam bir global dünya inşa edilmiştir. Globalleşmeyle birlikte dünya daha da küçülmüş ve pragmatist siyasetiyle, vahşi kapitalizmiyle, kültürel savrulmalarıyla, tüketim çılgınlıklarıyla, adaletsizlikleriyle, medeniyet çatışmalarıyla ve savaşlarıyla her zamankinden daha tehlikeli bir yer haline gelmiştir. Zengin ve yoksul, güçlü ve zayıf, erkek ve kadın, kişisel menfaat ve ahlak, meşru ve gayri meşru, üreme ve çevresel duyarlılık, savaş ve barış arasında cereyan eden zıtlaşmalar modern dünyada ekonomi ve politikayı domine etmiştir. Kitapta bilhassa, gelişmiş devletler tarafından ortaya atılan ve dünyanın tamamına empoze edilen modernite kavramının, gündelik hayat anlayışlarının ve bu bağlamda piyasa ekonomisi ve liberal demokrasinin insanlığı nasıl bir felakete sürüklediği ortaya konulmuştur. 31 Etienné Gilson ORTAÇAĞ FELSEFESİNİN RUHU Etienné Gilson • • • • ORTAÇAĞ FELSEFESİNİN RUHU ETIENNÉ GILSON Dizi : Ortaçağ Batı Düşüncesi Baskı : Ocak 2003 Ebad : 15x23 cm Sayfa : 536 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 979-975-352-168-9 Fiyat : 25 ¨ Ortaçağlar, gerçekten “karanlık çağlar” mı? Bu yanlış algının nedenleri neler? Özgün bir Ortaçağ felsefesinden sözetmek mümkün mü? Ortaçağların, bilim, düşünce, sanat, kültür ve medeniyet tarihine yaptığı katkılar neler? • Ortaçağ, Antik Yunan ve İslam medeniyetinden nasıl yararlandı, modern dünyaya neleri miras bıraktı? • Çağdaş düşünürler, Ortaçağ’a neden yoğun ilgi gösterme ihtiyacı hissediyorlar? ağımızın en büyük Hıristiyan düşünürlerinden Etienne Gilson’ın çevirisini sunduğumuz metni, Ortaçağ felsefesine ilişkin bugüne kadar Batı’da ama özellikle de ülkemizde hâkim olan sığ ve önyargılı yaklaşımın ne kadar temelsiz olduğunu çarpıcı ve ikna edici bir dille gözler önüne seriyor. Cins ve “sıkı” bir düşünür olmasına rağmen ülkemizde hemen hiç tanınmayan Gilson’ın bu metni, Ortaçağ kültürü, düşüncesi, sanatı, bilim hayatı ile Ortaçağ’ın Antik Yunan düşüncesi, İslâm düşüncesi ve modern düşünceyle olan ilişkilerini ortaya koyan bir ilk ve öncü metin işlevi görecek. Gilson’ın ağdalı ve ağır metnini genç bilim adamlarımızdan Şamil Öçal’ın özenli ve başarılı Türkçe’siyle sunuyoruz. Esaslı, kuşatıcı ve asîl bir medeniyet dili ve söylemi kurma çabamızın bir ürünü olarak yayımladığımız Gilson’ın bu metninin, düşünce dünyamızı zenginleştireceğini düşünüyoruz. Ç KLİŞELERİN DİKTATÖRLÜĞÜ Anton C. Zijderveld KLİŞELERİN DİKTATÖRLÜĞÜ ANTON C. ZIJDERVELD 32 Dizi : A.C. Zijderveld Kitaplığı Baskı : 2010 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 200 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 979-975-352-19-4 Fiyat : 14 ¨ • Klişeler, bilincimizi ve toplumu diktatörvari nasıl egemenlik altına alırlar? • Klişeler modern toplumun bütün alanlarını hangi kalıplarla etkiler? • Klişelerin toplumsal, sosyal ve dini işlevleri nelerdir? • Klişelerin gücünü göreceleştiren stratejiler nelerdir? Klişelerin en fazla sözü edilmeye değer yanı, insanın düşünce becerisini sollaması ve bu şekilde bilinçsiz olarak ruhsal ve duygusal dünyasına işlemesidir. Kişi, farkına varmaksızın klişeleri düşünmeden tekrarlayarak ruh ve duygularını kendiliğinden belirli bir yönde yönlendirirler. Klişelerin modern toplumda her bir alanında mevcut olduğunu görmekteyiz. Nerede olursak olalım (evde veya iş sırasında büroda, üniversitenin ders salonunda veya ölüm ya da doğum sırasında hastanede, evlilik veya boşanma sırasında) düşünce, duygu, niyet ve eylemlerimize şekil veren klişeler dilimizden kayarak yuvarlanırlar. Hakikatte, enflasyona maruz bir ekonomik sistemde paranın değiştirilmesi gibi klişeler de kolayca değiştirilmeye müsaittirler; para gibi kolayca basılmakta ve kolayca harcanmaktadırlar. ORTADOĞU YILLIĞI 2011 ORTADOĞU YILLIĞI 2011 Dizi : Dış Politika Baskı : Aralık 2012 Ebad : 16x23 cm Sayfa : 669 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-35-4 Fiyat : 30 TL Kemal İnat / Türkiye’nin İran Politikası 2011 Ortadoğu Ülkelerinin 2011 Yılı Gelişmeleri Rıdvan Kalaycı / Irak 2011 • Cenap Çakmak / İran 2011 • M.Cüneyt Özşahin / Filistin 2011 • Cüneyt Doğrusözlü – Ahmet Üçağaç / Lübnan 2011 • Yıldırım Turan / İsrail 2011 • Muhittin AtamanGülşah Neslihan Demir-Suudi Arabistan 2011 • İsmail Numan Telci / Mısır 2011 • Nebi Miş / Suriye 2011 • Zafer Akbaş / Ürdün 2011 • Ensar Muslu / Yemen 2011 • Cengiz Dinç / Birleşik Arap Emirlikleri • Fahriye Keskin / Kuveyt 2011 • Selim Dursun-Sefa Mutlu Koca / Umman 2011 • Mustafa Yetim / Katar 2011 • Ahmet Öztürk / Bahreyn 2011 Ortadoğu Üzerine Makaleler Hüsamettin İnanç / Arap Baharı Sürecinde Arap Kimliğinin Dönüşümü • Hasan Duran / Adana Protokolü Sonrası Türkiye-Suriye İlişkileri • Fuat Aydın / Ortadoğu Ülkelerinin Dinsel Yapısı (l) • Mehmet Alıcı / Genel Hatlarıyla Mecusilik ve Zerdüş’tün Modern Takipçileri • Halil İbrahim Bulut / Tarih, İnanç, Kültür ve Dini Ritüelleriyle Nusayrilik • Kadir Albayrak / Günümüz Ortadoğu Coğrafyasında Süryaniler Şeyma Magued / Economic İnterdependence And İntersate Relations: A Theoretical Overview ORTADOĞU YILLIĞI 2012 ORTADOĞU YILLIĞI 2010 Dizi : Dış Politika Baskı : Ocak 2012 Ebad : 16x23 cm Sayfa : 535 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-28-6 Fiyat : 25 ¨ • Kemal İnat / Türkiyenin İran Politikası Ortadoğu Ülkelerinin 2010 Yılı Gelişmeleri • Mesut Özcan/ Irak 2010 • Cenap Çakmak/ İran 2010 • Ali Balcı / Filistin 2010 • Filiz Cicioğlu/ Lübnan 2010 • Veysel Kurt / İsrail 2010 • Muhittin Ataman Nuh Uçgan / Suudi Arabistan 2010 • İsmail Numan Telci / Mısır 2010 • Mustafa Yetim / Suriye 2010 • Zafer Akbaş /Ürdün 2010 • M.Ali Akyurt / Yemen 2010 • Cengiz Dinç / Birleşik Arap Emirlikleri 2010 • Bilal Yıldırım /Kuveyt 2010 • Rıdvan Kalaycı/ Umman 2010 • Ensar Muslu / Katar 2010 • Ahmet Öztürk / Bahreyn 2010 33 MUHAYYİLEYE DAYALI DÜŞÜNMEK Edward L. Murray • Muhayyile düşüncesinin insan varoluşundaki merkeziliği nedir? • Muhayyileye dayalı düşünme (imajinatif düşünce) ne demektir? • Muhayyileye dayalı düşünme (imajinatif düşünce), felsefe ve bilim ilişkisi nasıl kurulur? • Mantıksal ve Muhayyileye dayalı düşünme (imajinatif düşünce) arasındaki diyalektik ilişki nasıl gelişmektedir? B MUHAYYİLEYE DAYALI DÜŞÜNMEK EDWARD L. MURRAY 34 Dizi : Felsefe Baskı : Ocak 2008 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 390 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-07-1 Fiyat : 20 ¨ u kitap, öncelikli olarak, hayatta karşılaşılan problemlerde psikolojik yardım alma ihtiyacı duyan kişilerle ilgilenen psikologlar, psikiyatrlar ve terapistler için kaleme alınmıştır. Bu kişiler için yazarın yazdıkları bütünüyle yeni gelmeyebilir; fakat bu kitap, onlar için de, onların daha önceki araştırmalarında ve çalışmalarında dikkatlerinden kaçan bazı önemli konularda dikkate değer mülâhazalar sunuyor. Dahası, bu kitap, hayatın bütünleştirilmesi konusunda gösterilen çağımızdaki çabaları zenginleştirecek yeni bir insan kişiliği anlayışının geliştirilmesine katkıda bulunabilir. Eğer böyle bir noktaya gelinirse, bu kitap, insan sağlığıyla ilgili alanlarda çalışan kişiler için son derece değerli yardımcı bir el kitabı işlevi görebilir. Şimdiye kadar bu konular etrafında yazılan çalışmalarda, yazarın burada derinlemesine incelediği bazı meselelerin çoklukla teğet geçildiğini gözlemliyoruz. Artık bu meselelere daha doğrudan ve derinden yaklaşmanın zamanıdır ve fenomenolojik yaklaşımı benimseyen böyle bir çalışmanın bazı hayatî konuları doyurucu şekillerde izah etmesi beklenmektedir. Ayrıca, önceden resmen psikolojik işlerde çalışmayan veya psikolojik alanlarda eğitim almayan ama hâlihazırda insanî problemlerle yakından ilgilenen papazlar, hahamlar, imamlar, insan kaynakları yöneticileri ve spiritüel danışmanlar burada geliştirilen fikirleri ve yaklaşımları kendileri açısından bir hayli değerli bulabilirler. TARİH BOZUMU Yasin Aktay • Toplumların oluşumunda ve devamlılığında ortak tarih anlayışının önemi nedir? • Toplumların kültürel, ahlaki, dini ve siyasi birliktelikleri, tarihlerinin oluşumuna nasıl etki ederler? • Tarih anlatılarının meşruiyet temelleri nelerdir? • Toplumsal ortaklıkların ve tarih bilincinin bitmesiyle ortaya çıkan tarih bozumu. • Tarih bozumunun ortaya çıkmasında küreselleşmenin etkileri nelerdir? arihi oluşturacak malzemeden bir “ortak tarih”in oluşabilmesi için her şeyden önce bugünün insanlarında bir ortaklık kurma iradesinin oluşması gerekir. Eğer insan gruplarının, birbirleriyle münasebetlerini temellendirebildikleri, bir aradalıklarını belli bir geçmişe ve hukuka dayandırabildikleri bir ortaklık hissi ve iradeleri yoksa ortak tarih kendiliğinden silinir. Bu irade oluştuğunda ise ortak tarih kendiliğinden oluşur. Tarih bir ortaklık işiyse birbirleriyle bir ortaklık hissetmeyen insanların tarihlerinden de söz edilemez. İnsanların ortaklık hissettikleri alanların azlığı aynı zamanda herhangi bir tarih olasılığının da tükenişine işaret eder. Korkarız ki bu olasılık, günden güne yoğunlaşan parçalanmışlık, çözülme ve dağılma duygularının yaygınlığı ölçüsünde bir kâbus haline gelmektedir. İnsanların herhangi bir tarih anlatısına inanmalarına imkân veren ortaklıkların bitmesi, dolayısıyla da toplumsallığın sona ermesi anlamında bir tarihin tükenişinden, bir tarih bozumundan bahsedebiliriz. Bunda yaşandığı söylenen ve günden güne etkisini de hissettiren küreselleşmenin zamansallık yerine mekansallığa dayalı işleyişinin etkisi olduğu söylenemez mi? Olabilir. Ancak değişmeyen bir şey var ki, tarih ve tarihsellik anlatıları aracılığıyla tedavülde dolaşan milletlerarası hiyerarşiler ve hegemonya ilişkilerinin yerini küresel dünyanın örgütlenme biçimi almıştır. Dün tarih galiplerin tarihiydi, bugün dünya (globe) egemenlerin dünyası olmayı sürdürüyor. Tarih anlatılarının en önemli kaynağı olan ulus-devletlerin fiilî varlıkları olmasa bile meşrûiyet dayanaklarının aşınmasına, ilk etapta daha tikel ve mikro tarih anlatılarının ikame edilmesi eşlik etti, ama bu ikame kalıcı olamazdı. Tarih anlatısına yapılan itirazlar, belli bir tarih anlatısına duyulan kuşkuları sanılandan fazla derinleştirerek, herhangi bir tarih anlatısının tutunabilme zeminlerini yok etmiş görünüyor. Bütün bu gelişmeler tarih anlatılarının bozulmasına yol açıyorsa da bu tarih bozumuna bir özgürleşim umudu eşlik etmiyor. Sonuçta tarihin bozumu, aynı zamanda toplumsallığın da bozumuna delalet ediyor. T TARİH BOZUMU Tarih Sosyolojisi Denemeleri YASİN AKTAY Dizi : Sosyoloji Baskı : Kasım 2010 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 318 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-21-7 Fiyat : 20 ¨ 35 KÜLTÜREL KURAMDA ANAHTAR KAVRAMLAR Andrew Edgar - Peter Sedgwick • Kültürü hangi kavramlardan hareketle anlayabiliriz? • Kültürel Kuram, kültürün hangi yönlerinin incelenmesini esas alır? • Kültürel Kuram, kültür vakıalarını nasıl kuramsallaştırır? K KÜLTÜREL KURAMDA ANAHTAR KAVRAMLAR ANDREW EDGAR-PETER SEDGWICK 36 Dizi : Sosyoloji Baskı : 2007 Ebad : 15x23 cm Sayfa : 408 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-05-7 Fiyat : 25 ¨ ültür kelimesi ne anlama gelir diye bir soru soracak olsak, kaçınılmaz biçimde farklı farklı muhtemel cevaplar aklımıza gelir ve bunlar da sıklıkla bizim böyle bir soruyu soruş tarzımıza bağlı olarak değişir. Kültürel kuram, kendi araştırma alanı olarak, fiilen olmasa da en azından prensipte, kültürün bütün yönlerinin incelenmesini esas alır. Şu halde kültürel kuram, kültür kelimesiyle alâkalı bir anlamlar çeşitliliğinin doğruluğu kendinden menkul şekilde öne sürülmesiyle başlar. Fakat bu eserde daha ziyade kültürel kuramı kendi tarihsel ve entelektüel bağlamında çok daha sağlam bir şekilde konumlandırılmasının önemini savunulmaktadır. Bunu yaparken, daha kusursuz bir düşünümselliği ve akademik çalışma konusundaki Ortodoks, pozitivist yaklaşımlara muhalefet etmeyi kolaylaştırmak mümkün olabilir. Bu belki de kültürel kuramın tam anlamıyla ne tür bir disiplin olduğu sorusunu sormak demektir; ve farklı bir (anti-) disiplin olmaktan ziyade çeşitli disiplinlerde (sosyoloji, antropoloji, felsefe, müzikoloji ve edebi eleştiri dahil) yaşanan dinamizme işaret edebileceğini öne sürmek demektir. Şu halde kültürel kuram, yirminci yüzyıl boyunca akademik çalışma konusundaki Ortodoks yaklaşımlara karşı ortaya atılan kuşku ve eleştirilerin toplamına işaret eden bir şey olarak çok daha uygun biçimde anlaşılabilir. Sonuç olarak, bu sözlük meydana getirilirken, sadece kültürel kuramda öne çıkmış anahtar kavramlarla sınırlı tutulmadı, buna ek olarak çalışmanın kapsamı, bu kavramlara daha derin temeller ve entelektüel sağlamlık sağlayan kavramsal ve kültürel araçları dâhil edecek şekilde geniş tutulmaya çalışıldı. MODERN MİLLİYETÇİLİK VE DİN Salo Wittmayer Baron • • • • • Ulus fikri hangi dönemde ortaya çıktı? Milliyetçiliğin fikir babaları kimlerdir? Ortadoks Çarlığı ve Papalık’ın işlevi nedir? Dinî milliyetçilik nedir, nasıl anlaşılmıştır? Dinî milliyetçilik medeniyetler arası ilişkileri nasıl belirlemiştir? M MODERN MİLLİYETÇİLİK VE DİN SALO WITTMAYER BARON Dizi : Sosyoloji Baskı : 2007 Ebad : 15x23 cm Sayfa : 424 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-06-4 Fiyat : 25 ¨ illiyetçilik, birkaç nesildir insanlığın gündeminden düşmeyen bir konu olmasına rağmen, günümüzde itibarını yitirmiş gibi gözükmektedir. Milliyetçilik, özellikle de Anglo-Saxon ülkelerindeki pek çok insan tarafından dünyayı saran kötülüklerin kaynağı olarak algılanmaktadır. Öte yandan, ulus kavramını, özellikle de kendi uluslarını dünya tarihinin akışını belirleyen önemli bir unsur olarak telakki eden milyonlarca insan vardır. Bu görüşü savunsun ya da savunmasın herkes -genellikle hararetli bir şekilde- milliyetçiliği tartışma konusu yapmaktadır. Din konusu ise, günümüzde hayret edilecek denli, çok daha az tartışılmakta ya da bağlamından uzak biçimde tartışılmaktadır. Fakat pek çok objektif gözlemci, dinin yeniden dirilişinin işaretlerini göstermektedirler. Söz konusu bu gözlemcilere göre, din yeryüzünde bir kez daha önemli bir rol oynayacaktır. Modern dünyada, hem milliyetçiliğin hem de dinin taşıdığı önem dikkate alındığında, herhangi bir dilde bu iki olgunun karşılıklı ilişkisini konu alan bir çalışmanın yayınlanmamış olması son derece şaşırtıcıdır. Elinizdeki bu kitap, modern din anlayışının ya da milliyetçiliğin sadece bir yönünü ele almamakta, iki unsurun birbiri ile olan ilişkisini de konu almaktadır. 37 MEDYA GÖSTERİSİ Doglas Kellner • Modern hayatın oluşumunda medyanın ne tür etkileri olmaktadır? • Medya gösterisi, insanları bütün yönleriyle kuşatan bir hegemonya vasıtası mıdır? • Medya gösterisi aracılığıyla hayat, bir eğlence, bir drama, bir teslimiyet, bir tüketim formuna indirgenmektedir? • Global baskın kültürün taşıyıcısı olan medya gösterilerine tepkiler nelerdir? edya göserisi, aslında baskın rol modeller, moda, görüntü ve kişilik sembolleri sunan bir şöhret kültürüdür. Gösteri dünyasında, şöhret, eğlenceden politikaya, spordan ticarete kadar bütün önemli sosyal alanları kuşatmıştır. Medya gösterisi, çağımızın belli başlı umutları ile korkularını, hayalleri ile saplantılarını ve hayata dair deneyimlerini açık bir şekilde dile getirmektedir. Ayrıca medya gösterileri; cinsiyet, ırk ve sınıf ile ilgili karmaşık sorunları şifreleyerek, temsil siyasetini sahnelemektedir M MEDYA GÖSTERİSİ DOGLAS KELLNER Dizi : İletişim - Medya Baskı : 2. Baskı 2012 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 352 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-17-0 Fiyat : 20 ¨ KÜLTÜR VE KÜRESELLEŞME Osman Özkul • • • • G KÜLTÜR VE KÜRESELLEŞME OSMAN ÖZKUL 38 Dizi : Sosyoloji Baskı : 2. Baskı 2012 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 192 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-11-0 Fiyat : 15 ¨ Kültür kavramı etrafında yapılan tartışmalar, kültürün felsefi yorumları Küreselleşme sürecinde, kültürel asimilasyon, kültürel entegrasyon, kültürler arası farklar ve çatışmalar Kültürel küreselleşmenin dünyayı global köye çevirmesi Sosyal, ekonomik, dini, etnik ve kültürel boyutlarıyla küreselleşmenin tezahürleri ünümüzde alabildiğine gelişmekte olan “iletişim teknolojisi” sayesinde her türlü bilgi süratle çok geniş insan kitlelerine ulaştırılabilmekte, böylelikle bir anlamda dünya küçülmektedir. Globalleşme ile, dünya insanlarının ortak değerler etrafında birbirlerine yaklaşması süreci hızlanmaktadır. Bilgi, milliyet ve coğrafi sınır tanımadığına göre, insan toplulukları yepyeni bilinçler etrafında toplanacaklar ve birbirlerinin yüzünü bile görmeden -iletişim halinde oldukları için- paylaşma duygusunu yaşayacaklardır. Böylece dünyamız büyük bir köye, “Global Köy”e dönüşmektedir. Bilgi toplumunda iletişim araçları ve bilgisayar ağları vasıtasıyla ekonomik, siyasal ve kültürel globalleşme ya da başka ifadeyle küreselleşme, bütün ülkeleri ve toplumları etkilemektedir. Artık bütün dünyayı saran kültürel küreselleşmenin boyutu, uydu yayınlarıyla desteklenen medya araçlarının etkinliğinde daha da artmaktadır. Dünyanın her yerinden anında haberdar olmaktayız. Ancak medya organları, dizi film, sinema gibi kültürel ürünler üreten ülkelerin ürünlerini sunmaktadır. Böylelikle, yayıncılıkta kültürel enformasyon üretimini elinde bulunduran hakim ülkelerin “kültür kodları” ve “kültür modelleri” diğer ülkeleri etkilemektedir. ULUSAL KİMLİK TÜRK ULUSÇULUĞUNUN DOĞUŞU Celalettin Vatandaş • Ulusal kimliğin bileşenleri nelerdir? • Ulus-ulusçuluk ve ulus devlet ilişkilerinin niteliği nedir? • Ulusun kökeni nedir? • Türk ulusçuluğunun inşası çerçevesinde; Türk kimdir? • Türkün tarihi ve dili nedir? Vatanı neresidir? • Başlangıçtaki Türklük tartışmalarının ana hatları nelerdir? M ULUSAL KİMLİK CELALETTİN VATANDAŞ Dizi : Sosyoloji Baskı : 2. Baskı 2010 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 359 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789753522076 Fiyat : 20 ¨ odern bir kimlik olan ulusallık, türdeş bir toplum öngörür ve bu toplumu titizlikle inşa etmeye çalışır. Fakat ulus, sorunlu bir kurgudur. Kökeninin ne olduğu ve varlığının evrensel referanslarının bulunup-bulunmadığı, eğer varsa bu referansların neler olduğuna ilişkin büyük soru işaretleri vardır. Bu çerçevede yürütülen tartışmalar canlılığından hiç bir şey kaybetmemiştir. Bu metin iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, modern bir kimlik olan ulusallık etraflıca tartışılmıştır. Ulusal kimliğin nesnesini oluşturan “ulus”, ideolojisini oluşturan “ulusçuluk” ve siyasal örgütlenmesine karşılık gelen “ulus-devlet” ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Ayrıca, ulusun kökeni sorununa değinilmiş ve bu konudaki tartışmalar üzerine genel bir değerlendirme yapılmıştır. Metnin ikinci bölümü, Türk ulusçuluğunun doğuşuyla ilgilidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyılına denk düşen ve özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısında belirgin bir şekilde açığa çıkan “Türk Ulusçuluğu” düşüncesinin doğuşuyla birlikte, bu düşüncenin mensuplarının Türk ulusunu inşa etmek için yaptıkları çalışmalar ayrıntılı bir şekilde inceleme konusu olmuştur. Ulusun inşasında esas olan ulusun ismini belirleme, dilini ve tarihini inşa etme, vatanın sınırlarını çizme çaba ve çalışmaları ise araştırmanın alt başlıklarını oluşturmaktadır. 39 KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE KİMLİK VE FARKLILAŞMA Cevat Özyurt • Küreselleşme modernleşmeye, teknolojik ve bilimsel ilerlemeye bağlı ve tersine çevrilemez sosyolojik bir olgu mu; yoksa ‘Yeni Dünya Düzeni’nin diğer bir adı mıdır? • Bu süreçte ulusal kimlik kayıp mı olmakta, yoksa yeni bir form mu kazanmaktadır? • Kimlik siyasetinin ve kimlik pazarlıklarının yoğunlaşması, maddeci modernizmin başarısızlığı olarak mı görülmelidir? • Kültür ve kimlik, sadee ‘Medeniyetler Çatışması’ söyleminde olduğu gibi yeni bir ayrımcılığın; Balkanlar’da olduğu gibi siyasal parçalanmanın ve etnik temizliğin aracı olarak mı görülmelidir? • Yeni (post-modern) kimliklerin özellikleri nelerdir? oplumsal ilişkilerin küresel ölçekte yoğunlaşmaya başladığı 1980’lerden itibaren sosyal bilimcilerin toplum algısı değişmiş, sosyal bilimlerin birçok temel kavramı yeniden tanımlanmaya başlamıştır. Ekonomi, siyaset, kültür vb. alanlarda kuramsal ve normatif yapıların büyük ölçüde işlevsizleştiği görülmektedir. İşlevsizleşen bu kuramsal ve normatif yapıların yerine, bugünü ve geleceği açıklayacak, düzenleyecek yeni yapılar oluşamamıştır. Küreselleşme sürecinde günümüzü ‘karmaşık’, geleceği ise ‘belirsiz’ olarak algılamaktayız. Algımızın karmaşık ve belirsiz olduğu alanlardan biri de ‘kimlik’ konusudur. Kimlik, bir yandan farklı yaşam meknlarından kozmopolit alanlara ve küresel şehirlere göç eden insanlarda belli bir topluluğa aidiyet duygusu yaratarak onların yaşamlarını zenginleştirirken, diğer yandan kamusal alanların parçalanmasına neden olabilmektedir? Evrensel insan hakları anlayışından destek bulan kültürel farklılıkları koruma ve kimlik arayışı ‘başkasına saygı’ ve ‘hoşgörü’ gibi insan hakları ilkeleri unutulduğunda, ötekine yaşama hakkı tanımayan ‘yıkıcı cemaatler’in oluşumuna neden olabilmektedir. Küresel ölçekte insani ilişkilerin yoğunlaştığı bir süreçte kimlik sorunu, esas olarak ‘farklılıklarla bir arada yaşama’nın yollarını bulma sorunudur. Küreselleşmeyi sosyolojik bir olgu olarak ele alan bu çalışmada, küreselleşme sürecinde kimlik arayışı, yaygın kimlik formları, ulusal kimliğin durumu ve kimlik temelli çatışmaların çözümlemesi ile ‘farklılıklarla bir arada yaşama’ imkanına katkıda bulunmayı amaçlayan öneriler yer almaktadır. T KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE KİMLİK VE FARKLILAŞMA CEVAT ÖZYURT 40 Dizi : Sosyoloji Baskı : 2. Baskı 2012 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 304 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-9944-105-29-3 Fiyat : 15 ¨ MODERN TOPLUMUN ÇÖZÜMLENMESİ Cevat Özyurt • Modern insan özgür müdür? • Modern toplumlarda insanın mutluluğu artmış mıdır? • Modern yaşam tarzı insan doğasına uygun mudur, yoksa insanlar bir yabancılaşmışlık durumunda mı yaşamaktadır? • Modern zamanlarda insanlığın şahit olduğu yıkıcılığın kaynakları nelerdir? • İnceleme konusu insan olan sosyal bilimciler konusu karşısında objektif olabilir mi, objektif olmalı mıdır? • İnsanların yabancılaştığı sağlıksız bir toplumdan sağlıkla topluma geçmenin bir yolu var mıdır; bilim bu süreçte işlevsel olabilir mi? 0. yüzyılın önemli bir düşünür ve bilim adamı olan Erich Fromm, bir aydın sorumluluğuyla yarım yüzyıldan fazla bir süre yukarıdaki soruları gündemde tutmaya ve cevaplandırmaya çalışmıştır. Bu kitap, sosyal bilimcilerin, toplumsal olayların gözlemcisi olmaktan öte, insani sorumlulukları olduğunu hatırlatan Fromm’un sesini kalıcı kılma çabalarına küçük bir atkıdır. Fromm, yirminci yüzyılın refah toplumunun insanını ‘homo consumens’ (tüketen insan) olarak tanımlar. Bu yeni insanın dini tüketim, mabetleri ise, büyük alış-veriş mağazalarıdır. Çağdaş insan kendisi ile baş başa kalmaktan korkmaktadır. Çağdaş insan için eğlence tüketim demektir. Eğlenceden aldığı zevk ise harcamış olduğu paranın miktarı ile ölçülmektedir. İnsan kapitalist toplumun üretim şeklinden dolayı korkak ve yabancılaşmış hale gelmiştir. Bu sistem, giderek büyüyen ve bireyin karşısında kendini aciz hissettiği ekonomi ve bürokrasi devlerini yaratmıştır. Bunun sonucunda da, bireylerin toplumsal oluşumlara aktif katılımı azalmış, yabancılaşma bir gerçeklik halini almıştır. Bireylerin kapitalist toplumdaki başarısı, beklentilere uygun olarak ‘evet’ ve ‘hayır’ diyebilmesine bağlıdır. Fromm, çalışmalarında çağdaş insanın bunalımının psikolojik ve sosyolojik temelleri üzerinde durmuş. Sorunun çözümü ise insanın içsel aydınlanması ile toplumun bilimsel, teknolojik, ekonomik ve siyasal dönüşümünde görmektedir. Din, felsefe ve bilim çevrelerinin işbirliği yapmasını; bilim adamlarının araçsal rasyonalite yerine ‘hakikat’e ve insan doğasına uygun bir rasyonelliği benimsemelerini; teknoloji alanında karlı ve mümkün olan her şeyin yapılmasını meşru gören anlayışın yerini, insani gelişime ve tür olarak insanlığı korumaya değer veren bir anlayışa bırakmasını, ‘yeni toplum’a giden yolda önemli adımlar olarak görmektedir. 2 MODERN TOPLUMUN ÇÖZÜMLENMESİ CEVAT ÖZYURT Dizi : Sosyoloji Baskı : Haziran 2005 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 294 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 9789753522229 Fiyat : 15 ¨ 41 UYGAR BARBARLIK Stjepan G. Mestrovic • 2 0. yüzyılın sonuyla (fin de sicle) milenyumun sonunun (fin de millennium) kesiştiği, içinde bulunduğumuz zaman diliminde, uygar dünya olarak adlandırılan olguyu nasıl algılayabiliriz? • Uygarlığın zirvesinde miyiz, yoksa çağdaş barbarlığı mı yaşıyoruz? • Modernlik’i çağdaş bir barbarlık olarak adlandırmak mümkün mü? O UYGAR BARBARLIK STJEPAN G. MESTROVİC 42 Dizi : Sosyoloji Baskı : Mayıs 2004 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 400 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-975-352-205-2 Fiyat : 20 ¨ luşturmaya çalıştığım bu yeni teorik yaklaşım, insanın uygarlık tarafından evcilleştirilemeyeceği varsayımında bulunan bir tür eleştiri teorisidir. Bu yaklaşım, kökenleri Platon’a kadar geri götürülebilecek, görünürde çözümlenemez gibi duran, insanın erdemi nasıl öğretebileceği ya da iyi bir toplum oluşturmada nasıl başarı sağlayabileceği sorununu gündeme getirmektedir. Bu çalışmanın amacı bu soruya bir cevap bulmak değil; fakat barbarlık sorununu yeni bir yaklaşımla ele almaktır. Burada ileri sürülecek argümanın tezat içeren doğasına rağmen, bu yaklaşımı ciddiye almak isteyen, 20. yüzyılın ana hatlarına öyle bir göz atmalı ya da düzenli bir şekilde CNN izlemelidir. Bu yüzyıl, Nazizmden Komünizme ve sözde Demokrasiye kadar, siyasal spektrumun her iki ucuna mensup yaklaşımlarca desteklenen yüce “rasyonel” amaçlar uğruna hayatlarını veren kurbanların kanlarıyla yoğrulmuş bir yüzyıldır. Son Çözüm’den, Glug’a, Hiroşima’ya, Körfez Savaşı’na, eski Yugoslavya’daki vahşi savaş örneklerine ve şimdilerde İkinci Körfez Savaşı’na bakıldığında sosyal bilimciler, artık daha ne kadar, insanlığın giderek barbarlıktan uzaklaştığını söyleyebilir. İkincisi, rasyonalitenin alternatifi olarak merhameti teklif ediyorum. Şayet rasyonalite toplumları bir arada tutma noktasında yetersiz kalıyorsa, toplumsal düzenin empatinin ve merhametin diğer türevlerinin daha güçlü yapılarına bağlı olabileceğini ileri sürüyorum. İLERLEME VE DİN Christopher Dawson • Din, niçin medeniyetlerin en temel kaynağıdır? • Uygarlık ile medeniyet neden aynı şeyler değildir? • Medeniyetleri birbirinden ayıran temel kurucu paradigmalar nelerdir? • İnsanlığın kültürel, düşünsel, sanatsal ve bilimsel birikimin oluşmasında, neden maddi uygarlık değil de kadim medeniyetler daha belirleyici olmuştur? • Bilim ve sanayileşme çağı, din’in değil de “ilerleme dini”nin çöküşüne niçin ve nasıl yol açmıştır? • Barbarlık, paganizm, sekülerizm ve maddi uygarlık arasında ne tür kopmaz ilişkiler vardır? Y İLERLEME VE DİN CHRISTOPHER DAWSON Dizi : Felsefe - Düşünce Baskı : Nisan 2003 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 252 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 979-975-352-172-6 Fiyat : 20 ¨ akın bir geçmişe kadar “medeniyet” denilince sadece Batı uygarlığı anlaşılıyordu. Modernliğin seküler kavramlarının ve kurumlarının tartışılmaya ve aşılmaya başlanmasıyla birlikte bu çarpık anlayış terkedildi: Medeniyet değil, medeniyetlerden sözediyoruz artık. Huntington’ın “medeniyetler çatışması” tezi, bir analiz ve varoluş biçimi olarak medeniyetleri yeniden dünyanın gündemine getirdi. Bu süreç, insanlık tarihine, medeniyetlerin serüvenlerine ilgide yoğun bir artış gözlenmesine yol açtı. Ancak elimizde bu konuda özgün Türkçe metinler henüz yok. İşte Dawson’ın metni, bu boşluğu dolduracak ve düşünce dünyamızda önemli tartışmaların ve açılımların yaşanmasına imkan tanıyacak öncü bir karşılaştırmalı medeniyetler çalışması. Dawson, bu kitabında, uygarlık’la (sivilizasyon) medeniyet’i birbirinden ayırt etmemizi mümkün kılan bir perspektif geliştirerek, ufuk ve zihin açıcı bir medeniyetler tasnifi ve incelemesi sunuyor bize. Karşılaştırmalı bir dinler, kültürler, medeniyetler ve düşünce tarihi çalışması olması; seküler Batı uygarlığının kapsamlı ve bütüncül bir perspektifle eleştirel tarihini sunması; tüm dünyayı sekülerleştirme ve aynileştirme kaygısı ile hareket eden Batı uygarlığının insanlığı yeni-paganizm biçimlerinin eşiğine getirme tehlikesi taşıdığına yaklaşık bir asır öncesinden dikkat çekmesi gibi nedenlerle Dawson’ın bu çalışması, hem metodolojik bakımdan, hem de sunduğu argümanlar bakımından düşünce dünyamıza yepyeni açılımlar kazandıracağına inanıyoruz. 43 ULUSLARARASI İLİŞKİLER TEORİSİ TARİHİ Torbjon L. Knutsen • • • • Niçin Uluslararası İlişkiler Teorisi Tarihi? Batılı siyaset teorizasyonunun kaynakları Modern Çağ’ın Kökleri Aydınlanma Siyaseti: 18. Yüzyıl ve Halk Egemenliğinin Ortaya Çıkışı • İdeolojik Politika: 19. Yüzyıl ve Kitle Katılımının Yükselişi • Soğuk Savaş Siyaseti: II. Dünya Savaşından Sonra Uluslararası İlişkiler B u kitap, uluslararası ilişkiler öğretiminde teorik bir geleneğin olmadığı varsayımından yola çıkmıştır. Ve kadim Yunan’dan başlayarak günümüze kadar gelen süreci kapsayan bir geleneğin izini sürerek “klasik metinlerin” karşılaştırmalı bir incelemesini içerir. ULUSLARARASI İLİŞKİLER TEORİSİ TARİHİ TORBJON L. KNUTSEN 44 Dizi : Uluslararası İlişkiler Baskı : 2005 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 440 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-975-352-225-0 Fiyat : 30 ¨ Aynı zamanda, söz konusu kuramların temel kavramlarını ve konularını belirlemekte ve modern tarih boyunca -örneğin, bir taraftan Rönesans ve Reform hareketleriyle, diğer taraftan İkinci Sanayi Devrimi ve I. Dünya Savaşı’yla paranteze alınan Batı tarihinin bir bölümü- uluslararası ilişkiler teorisinin geleneğini irdelemektedir. Bu geleneğin sık sık sarsıldığına ve büyük çaplı savaşlarla kesintiye uğradığına dikkat çekmekte, Son bölümde ise, Soğuk Savaş’tan sonra uluslararası ilişkilerin yerini ve bilişim teknolojisindeki gelişmelerin sınırları kaldırması ile meydana gelen yeni ve modern durumun, uluslar arası ilişkiler teorileri üzerinde nasıl bir etki bırakabileceği konusunu tartışmaktadır. Bu araştırmanın amacı, geçmiş gözlemcilerin, uluslararası siyasetin doğası ve mantığını anlamaya yönelik verdikleri mücadele yollarından bazılarını kabaca tanımlamak ve bu farklı tanımlamaları, genel bir zaman sıralamasına tabi tutmak ve onları, yaşadıkları dönemin siyasal ve entelektüel iklimlerine yerleştirmek ve analitik bir geleneğin hatlarını göstermeye çalışmaktır. İŞ ETÜDÜ Prof. Dr. İ. Mete Doğruer İ İŞ ETÜDÜ PROF. DR. İ. METE DOĞRUER Dizi : Ders Kitapları / Ekonomi Baskı : Kasım 2008 Ebad : 15x23 cm Sayfa : 216 Kâğıt : İthal Kağıt ISBN : 978-9944-105-09-5 Fiyat : 17,5 ¨ şletmelerde verimliliğin arttırılması için kullanılması gereken metodlar... Üretim faktörlerinin ortak hareket etmelerini sağlamak amacıyla yapılacak etkinlikler... Süreç şemaları, hareket şemaları, işlem şeması, faaliyet şeması ve simo şemasının işin gerçekleştirilmesindeki fonksiyonları... İş Etüdü’nün; işin insana uyumunu sağlamak için iş Bilimi (Ergonomi), ürün seçimine karar vermek için işletme Ekonomisi, maliyet analizleri için Maliyet Muhasebesi, verilerin hazırlanması ve değerlendirilmesi için istatistik, insan ilişkileri ve iş hukuku açısından Sosyal Bilimler ve Hukuk gibi bilim dallarıyla yakın ilişkisi vardır. İşte bu kitabın gayesi, iş Etüdü ve buna bağlı olarak Metod Etüdü, Hareket ve Zaman Etüdü ile ilgili temel prensipleri açıklamak, bunların iş hayatındaki uygulamalarına katkıda bulunmaktır. Konular, mümkün olduğu kadar sade bir dille anlatılmış ve çeşitli örneklemelerle pratize edilmiştir. Kitap; Temel Kavramlar, Metod Etüdü, iş Ölçümü, Ücret Yönetimi ve Ergonomi başlıklı bölümlerden oluşmaktadır PROJE YÖNETİMİ Prof. Dr. İ. Mete Doğruer G PROJE YÖNETİMİ PROF. DR. İ. METE DOĞRUER Dizi : Ders Kitapları / Ekonomi Baskı : Ağustos 2007 Ebad : 15x23 cm Sayfa : 216 Kâğıt : İthal Kağıt Barkod : 978-9944-105-04-0 Fiyat : 17.5 ¨ ünümüzde Proje ve Proje Yönetimi kavramları gittikçe önem kazanmaktadır. Buna paralel olarak da hedeflere ulaşmak için, projeler daha fazla kullanılmaktadır. Proje kullanımı arttıkça, geleneksel proje organizasyonlarında da sürekli değişiklikler ve gelişmeler olmaktadır. Başka bir ifadeyle, projeler de kendilerini değişen şartlara uydurmaya gayret etmektedir. İşletmeler çoğunlukla sınırlı süre ve kaynaklar ile üretim yaparlar ve bu süreçte proje yönetiminden sürekli olarak istifade ederler. Hizmet sektöründe de proje yönetimi uygulamaları çok yaygındır. Projeler, hayatımızda hemen hemen her konuya girmiş durumdadır. Genel olarak sürekli işlemlerin haricindeki her şey, proje olarak ifade edilebilir. Proje yönetiminde proje ekibinin yönetimi, hem yöneten, hem de yönetilenler açısından çok önemlidir. Projenin başarısı, büyük ölçüde ekibin uyumlu çalışmasına bağlıdır; bu sebeple yönetim konularına ağırlık verilmiştir. Kitap, teknik ve yönetim konularını içeren sekiz bölümden oluşmuştur. Bölümler; projenin tanımlanması, uygulanması ve tamamlanması safhalarının parçaları olarak düşünülmüştür. Proje Yönetim Süreci, Ekip, Yönetim ve Organizasyon, Belirsizlik, Risk ve Beklenmeyenler ile Projenin Planlanması bölümleri Projenin Tanımlanması safhasıyla; ?ebeke Modelleri, Bütçeleme, Maliyetler ve Fiyatlandırma ve Yatırım Kararları bölümleri Projenin Uygulanmasıyla; Projelerin Tamamlanması ise Tamamlanma safhası ile ilgili olarak düşünülmüştür. Böylece projelerin başlangıcından tamamlanmasına kadar olan sürece uygun bir yapı oluşturulmaya çalışılmıştı. 45 BATI UYGARLIĞI ÜTOPYA VE TRAJEDİ George Frankl BATI UYGARLIĞI GEORGE FRANKL Dizi : Karşılaştırmalı Medeniyetler Tarihi Baskı : 2003 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 320 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-975-352-193-2 Fiyat : 20 ¨ ÇAĞDAŞ DİN FELSEFESİNDE EVRENİN BİRLİĞİ VE ÇOKLUĞU ŞAHİN EFİL 46 Dizi : ??? Baskı : Mart 2007 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 303 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-975-352-252-6 Fiyat : 15 ¨ • Batı uygarlığının kurucu temelleri neler? • Batı uygarlığının insanlığa trajik sorunlar yaşatmasının kökeninde neden paganizm ve sekülerizm gizli? • Batı uygarlığı, niçin sürekli olarak ütopyalar ve trajediler üretiyor? • Neopaganizm ve teknopaganizmin tezahürleri ve sonuçları neler? • Batı uygarlığı, yaşadığı ve tüm dünyaya yaşattığı felsefi bunalımı aşabilecek mi? lkemizde Batı uygarlığına dâir hâlâ baştan çıkarıcı ve ayartıcı efsaneler üretmeye devam ediyoruz. Oysa batı toplumları bile artık Batı uygarlığını efsaneleştiren söylemleri çoktan terk etmiş durumdalar. George Frankle’ın bu kitabı, bizim Batı uygarlığına dâir geliştirdiğimiz efsanelerin nasıl anlamsız, karşılığı olmayan ve içi boş “masallar” olduğunu çarpıcı ve sarsıcı bir dille gözler önüne seriyor. Bu metin, Batı’da da benzerleri henüz yazılmayan bir ilk ve öncü metin: Frankle, psikanalizin imkânlarını ve teorik araçlarını Batı uygarlığının kültürel, düşünsel ve toplumsal soykütüğünü çıkaran ve tartışan nefes kesici bir zihinsel yolculuğa çıkarıyor hepimizi. Ayrıca metnin dilinin akademik jargondan uzak olması, metnin izlenirliğini kolaylaştırıyor. Hem çağın ruhunun, hem de çağın ruhunu oluşturan kurucu temellerin soykütüğünün kavranılması sürecinde Frankle’ın kitabı, ufuk ve zihin açıcı ve vazgeçilmez bir kaynak işlevi görecek çalışma. Ü FİZİKSEL REALİTE MESELESİNE GİRİŞ AHMET YÜKSEL ÖZEMRE Dizi : Sosyoloji Baskı : Mart 2005 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 140 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 978-975-352-214-4 Fiyat : 10 ¨ YAPISALCILIKTAN MODERNİTEYE ELLİ ÇAĞDAŞ DÜŞÜNÜR John Lechte • 19. yüzyıldan 21. yüzyıla ve özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası batı felsefesi ve sosyolojisinde ne türden değişimler yaşanmıştır? • Yapısalcılık, modernite, feminizm, göstergebilim, post-marksizm, postmodernite vs. kategorilerinde anahtar role sahip düşünürler kimlerdir? • Elli anahtar çağdaş batı düşünürü tanımak için hangi külliyatlar okunmalıdır? B ELLİ ÇAĞDAŞ DÜŞÜNÜR JOHN LECHTE Dizi : Felsefe - Düşünce Baskı : 2006 Ebad : 13.5x21 cm Sayfa : 448 Kâğıt : 2. Hamur ISBN : 975-978-352-251-3 Fiyat : 25 ¨ u kitapta, John Lechte hem yapısalcı kuramın gelişimi hem de bu yönelişe karşıt anahtar düşünürler üzerine odaklanıyor. John Lechte, elli başlığın her birinde, karmaşık düşünceleri olağanüstü bir açılıkla ustaca aydınlatıyor. Yazar ayrıca daha ileri okumalar yapmak için kapsamlı bibliyografik bilgi ve metin önerileri de sunuyor. Yapısalcılıktan Postmoderniteye Elli Çağdaş Düşünür, bize erken yapısalcılıktan başlayarak post-yapısalcılık, göstergebilim, post-marksizm ve Annales tarihinden, modernite ve post-moderniteye doğru rehberlik ediyor. Kitapta diğer başka düşünürlerin yanı sıra Bakhtin, Freud, Bourdieu, Chomsky, Derrida, Lacan, Kristeva, Saussure, Irigaray ve Kafka hakkında bölümler var. Dilin kavranış tarzını değiştiren edebi figürler de felsefeciler, dilbilimciler, sosyal kuramcılar, feministler ve tarihçilerle birlikte ele alınmakta. John Lechte, edebiyat, sanat ve felsefedeki yeni gelişimleri açıklarken, okuyucunun savaş sonrası düşünce ve kültürün temelini oluşturan öğeleri derin bir biçimde anlamasına yardımcı olmakta. 47 Halıcılar Cad. Kocaoğlu Apt. No:38/1 D:4 Fatih - İstanbul Tel: (+90 212) 631 12 50 - 51 bilgi@acilimkitap.com - www.acilimkitap.com Satış ve Dağıtım: Yedipınar Dağıtım Alemdar Mah. Çatalçeşme Sokak No:52 K:1 Cağaloğlu - Fatih - İstanbul Tel: (0212) 528 90 80 - 520 98 90 Faks: 527 06 77 www.kitappinari.com