Gazete-yazı 2011-2012

Transkript

Gazete-yazı 2011-2012
TÜRKÇE II
7.2. GAZETE YAZILARIM 2008-2013
7.1. GAZETE YAZILARIM (TÜRKÇE I)
1971-2007
338 SAYFA
7.2. GAZETE YAZILARIM (Türkçe I)
2008
28 SAYFA
7.3. GAZETE YAZILARI (TÜRKÇE I)
2009
22 SAYFA
BU DEFA 2008 VE 2009 YILI DAHA SONRAKİ YILLARLA BİRLEŞTİRELEK AŞAĞIDAKİ
ŞEKLE DÖNÜŞMÜŞTÜR.
7.1. GAZETE YAZILARIM (TÜRKÇE I)
1971-2007
338 SAYFA
7.4 GAZETE YAZILARI (TÜRKÇE II)
2008-2013
126 SAYFA
BAŞ TARAFA TÜM LİSTE EKLENMİŞTİR
TOPLAM 464
TÜM MAKALELERİM LİSTESİ
- Bizim Görüşümüz”
-“Selçuk Üniversitesi’ne doğru”
-“Karkas yapılar”
-“Karaoğlan’ın ardından (Mustafa Özden)”
-“Atatürk’ün Konya’ya Gelişleri”
-“Atatürk’ü anma”
-“Sanayici Mustafa Bülbül’ün ardından”
-“Açıklama”
-“Konya Lisesi Tarihi
-“Hıfzı Veldet Velidedeoğlu
-“Beyşehir Tarihi-Yatağan Mürsel”
-“Konya Lisesi 1957 mezunlarının mutluluğu “
-“Su ve Toprak Kaynakları Konferansı”
-“Konya Tarihi Su Yapıları” yayını
-“Takkeli Dağı turu”
-“Glisıra hakkında ilk bilinenler”
-“Eczacı Sibel Güventürk için veda yemeği”
-“Şeyh Sadrettin Parkı”
-“Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na teşekkür”
-“Suat Abanazır’a teşekkür”
-“Edip Seviş’e teşekkür”
-“The Biblical Lystra and Glisıra around Konya
05.08.1971 Bağdaş Gazetesi
14.01.1972 Türkiye gazetesi
12.05.1972 Akşehir Pervasız gazetesi
20.06.1974 Yeni Konya
1981
Konya Valiliğine verildi
10.11.1981 Mimarlık’ta konuşma
25.01.1988 Yeni Konya
1991 “Konya Lisesi Tarihi” içinde
13.01.1992 Yeni Konya
Şubat 1992 Yeni Konya
10.06.1992 Beyşehir
18.04.1994 Yeni Meram
19.04.1994 Yeni Meram
20.04.1994 Yeni Meram
21.04.1994 Yeni Meram
22.04.1994 Yeni Meram
25.04.1994 Yeni Meram
08.06.1994 Yeni Meram
18.10.1994 Yeni Konya
18.10.1994 Yeni Konya
19.10.1994 Yeni Konya
1994
-“106 yaşındaki Konya İdadisi’nden yetişenler”
17, 18, 19, 20, 21 Ocak 1995 Yeni Konya
-“Konya Lisesi’nden Güzin Atademir’in mektubu” 03.05.1995 Yeni Konya
-“Konya Lisesi’nden Muazzez ve Turgut Kargalık” 09.05.1995 Yeni Konya
-“Konya Lisesi’nden Havfi Kendi’nin ardından” 03.07.1995 Yeni Konya
-“Hadim Astra antik kenti”
16.09.1995 Yeni Konya Kırkambar
-“ Konya’da Müderris ve şair Ömer Kaşif Efendi” 30.09.1995 “
“
“
-“Elengirit Dağı ve Yatağan Mürsel”
07.10.1995
Yeni Konya Kırkambar
28.10.2000 Yeni Gazete Kırkambar
Ağustos 2001 ÇAĞRI
Haziran 2003 “
“
-“Takkeli dağ hakkında”
-“Botsa’da münzevi rahip evi”
- “Danimarka’da Jutland adası doğası”
-“Alaaddin Camii’nde bir yazıt”
-“Altınçeşme’de Balıklı Çeşme”
-“Konya Lisesi’nden Fehime Birekul”
-“Konya Lisesi Müdürü Selman Erdem”
-“Deste köyünde (Meram Yeşildere) çeşme
-“Konya’da ilk ve tek kadın milletvekili”
-“Başhöyük’ten Musa Baypolat usta”
-“Bozkır’da Zengibar kalesi”
-“1995 yılını Uğurlarken”
-“Aksaray ili tarihi su yapıları”
-“Öğretmenim Zekiye İzgi”
-“Hayırsever Firuzan Işık”
-“Konya Lisesi’nden Mukbil Ertunç, Ayten Özer”
-“Konya Lisesi’nin eski öğretmenleri”
-Kazım Karabekir’de tarihi yerler”
“
“
“
-“Dineksaray’da 4. Yüzyıl şiiri”
14.10.1995
21.10.1995
11.05.1995
18.11.1995
25.11.1995
30.11.1995
01.12.1995
09.12.1995
06.12.1995
16.12.1995
23.12.1995
30.12.1995
Yeni Konya Kırkambar
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
Yeni Konya
Yeni Konya
Yeni Konya Kırkambar
Yeni Konya
Yeni Konya Kırkambar
“
“
“
“
“
“
03.01.1996 Aksaray, Uluırmak gazetesi
06.01.1996 Yeni Konya Kırkambar
27.01.1996 “
“
“
10.02.1996 “
“
“
17.02.1996 “
“
“
23.03.1996 Yeni Konya Kırkambar
30.03.1996 “
“
“
06.04.1996 “
“
“
09.02.2000 (Yeni Gazete Kırkambar)
Şubat 2001 ÇAĞRI DERGİSİ
-“Danimarka’da çetin kış”
13.04.1996 “
“
“
-“Bir açıklama (Konya su yolları ile ilgili)
27.04.1996 “
“
“
-“Sarayönü Ladik ve çevresi”
11.05.1996 “
“
“
-“
“
“
“
18.05.1996 “
“
“
-“Emirgazi –Gölören gezisi”
08.06.1996 “
“
“
-“Emirgazi Arısama dağı tırmanışı”
15.06.1996 “
“
“
-“Konya Lisesi’nden Nihal İlaydın”
23.06.1996 “
“
“
-Türk haritacığında bir dev, Said Yasar”
.06.1996
Yeni Konya
-“ Park ve Bahçelerde Aydın Çavuş”
29.06.1996 Yeni Konya Kırkambar
-“Konya Ovası Proje çalışmaları”
13.07.1996 “
“
“
-“Konya Ovası sulamasında – Kurukafa Mehmet” 13.07.1996, Yeni Konya Kırkambar 4say.
-“Suudi Arabistan’da vahşi doğa”
27.07.1996 “
“
“
-“Konya’da Nakiboğlu su yolu ve çeşmeleri”
31.08.1996, Yeni Konya Kırkambar 4 say.
-“Nakiboğlu cami ve çeşmelerinde gezi”
-“Konya’da yaşamış Ermeni toplumu”
-“Devrim gazetesine merhaba”
-“Kaya mezarımı geri istiyorum”
-“Kırkambar’a Konya dışından Merhaba
-“Sedef adasında öğretmen Fehime Birekul”
-“Marmaris’te öğretmen Nihal İlaydın”
-“Marmaris’de öğretmen Nurhayat Evci”
-“Silifke çevresinde gezi”
-“Arkadaşım Dr. Teoman Bilge”
-“Konya’da Ermeni izleri”
-“Sille’de Aya Kriyakon kaya kilisesi”
-“Tekrar Aydın Çavuş”
31.08.1996
14.09.1996
25.09.1996
28.09.1996
28.09.1996
05.10.1996
12.10.1996
26.10.1996
17.11.1996
28.11.1996
20.12.1996
21.12.1996
28.12.1996
“
“
“
“
“
“
Devrim gazetesi, Muğla
“
“
“
Yeni Konya Kırkambar
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
Haftalık Agos gazetesi
Yeni Konya Kırkambar
“
“
“
-“Sevgi yemeği”
19.01.1997 Agos gazetesi
-“Tacı Vezir türbesi çevresi”
22.03.1997 Yeni Meram Kırkambar
-“Sille’de gezi”
29.03.1997 “
“
“
-“Konya Liseli Lütfi Tongur’un anıları”
29.03.1997 “
“
“
-“Karaman’da yaşamış Ermeni toplumu”
03.04.1997 Agos gazetesi
-“Öğretmen Sıraç A. Taşbaş’ın anıları”
05.04.1997 Yeni meram Kırkambar
-Öğretmen C. Ali İmer”
05.04.1997 “
“
“
-“Konya Lisesi ilk bayan öğretmenleri”
05.04.1997 “
“
“
-“Ladik’te bulunan kitabeler”
12.04.1997 “
“
“
-“Konya Liselilerin Korukent toplantısı”
12.04.1997 “
“
“
-“İstanbul’dan Kırkambar’a Merhaba”
14.06.1997 “
“
“
-“Botsa (Meram Güneydere) köyü
14.06.1997 “
“
“
-“Anadolu’nun ülkesi, tanrıları”
28.06.1997 “
“
“
-“Muğla’dan Marmaris’e zaman tünelinde yolculuk” 25.06.1997 Devrim gazetesi Muğla
-“Akyaka’da sınanmış bir yer Erendede”
28.06.1997 “
“
“
-“Gökova’nın tarihine katkısı olan Guy Meyer”
30.06.1997 “
“
“
-“Akyaka’da bir kaynak kişi Mustafa Akkaya”
07.07.1997 “
“
“
-“Arkeolog Prof. Dr. Thomas Drew-Bear”
05.07.1997 Yeni Meram Kırkambar
-“Beyşehir Eflatun Pınar”
26.07.1997 Yeni Konya Kırkambar
-“Beyşehir Gölü adaları”
02.08.1997 “
“
“
-Konya’da ilk inşaat mühendisleri”
16.08.1997 “
“
“
-“Sadrettin Karatay’ın mektubu”
23.08.1997 “
“
“
-“Konya’da kültüre hizmet edenler”
-Mimar Muzaffer Erdoğan’ın mektubu”
-“Mimar Kelükyan kimdir? (S.Seropyan ile)”
- “Bozkır Zengibar kalesi”
-“Konya Ovası sulaması”
-“Konya Lisesi’nin tanınmış öğretmenleri”
-“Faik Soyman’ın tercümei hali”
30.08.1997
13.09.1997
26.09.1997
11.10.1997
11.10.1997
01.11.1997
08.11.1997
“
“
“
“
“
“
İstanbul Agos
Yeni Meram Kırkambar
“
“
“
“
“
“
“
“
“
-“Konya’da Karamanlıca Türkçe’si”
-“Konya’da konuşulmuş diller”
-“Tarsus Valisi Filozof Çiçero”
-“Atina’da Küçük Asya merkezini ziyaret”
-“Mustafa Akkaya’nın Ardından”
07.02.1998
21.02.1998
25.04.1998
Haziran 2001
16.05.1998
23.05.1998
19.06.1998
20.06.1998
04.07.1998
25.07.1998
15.08.1998
Kasım 2000
17.08.1998
18.08.1998
22.08.1998
28.10.1998
20.11.1998
20.11.1998
28.11.1998
05.12.1998
Mayıs 2002
26.12.1998
31.12.1998
Yeni Meram Kırkambar
“
“
“
“
“
“
ÇAĞRI Dergisi
“
“
“
“
“
“
Haftalık AGOS
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
ÇAĞRI Dergisi
Muğla Devrim gazetesi
“
“
“
“
“
“
İstanbul Şalom
Yeni Meram Kırkambar
“
“
“
“
“
“
“
“
“
ÇAĞRI
“
“
“
İşte GÖKOV sayı 7 1998
-“Kültüre hizmet eden Lady Gertrude Bell
-“ Kültüre hizmet eden Piotr Tchihatchef
-“Müslümanlığı seçen Edip Mavioğlu
-“Arkadaşım Mustafa Topbaş”
02.01.1999
02.01.1999
16.01.1999
06.03.1999
Yeni Meram Kırkambar
“
“
“
“
“
“
“
“
“
-“İlk Konya Mebusu Hacı Rasih Efendi”
-“Tepeköy, Bulamas, Başarakavak
-“Konya’da Jenanyan School ”
-“Savatra antik kenti (Yağlıbayat)”
-“Kültüre hizmet eden William Calder”
-“
“
“
“ William Ramsay”
-“Sarayönü Başhöyük çeşmesinde yazıt”
-“Muğla-Konya gönül bağları”
-“Yeşilyurt (Pisi) hakkında
-“Muğla ve Gökova’da sarnıçlar”
-“Şalom gazetesine”
-“Konyalı Kebapçı Osman”
-“Kırkambar’a İstanbul’dan Merhaba”
-“Gökova’da Nail Çakırhan Mimarisi”
-“Selçuklu döneminde Gürcüler ile ilişkiler
-“Araştırmacı İbrahim Gündüz”
-“Müderris İbralalı Mustafa Efendi”
-“Lütfi Tongur’un ardından”
-Değişik Pencereden (Konya’da Ermeniler)
-“Mühendis Harun Bayer & Sadrettin Kürklü”
-“Konya Liseliler Korukent toplantısı”
-“İstanbul’daki Konyalılar”
-“Fatih döneminde Karaman’dan göçler”
-“Konya’da Elektriğin tarihçesi”
-“
“
“
“
-“Isaurapolis kenti (Dinek)
-“Konya kervan dergisinde Nail V şiirleri”
-“Gökova’da İskele ve Piknik alanı”
-“Papa Tiberiopolis (Yunuslar)”
-“Tarihçi Osman Özdemir”
-“Maftirim İlahileri”
-“Karacadağ’da Hyde antik kenti”
-“İlk çağlarda Ilgın”
-“Ilgın ve Kadınhan’da Hitit su yapıları”
-“Japon Bilim adamı Kanasaka”
-“Kadınhanı Hanı duvarları”
-“Nihal İlaydın’ın yayını”
-“Hüseyin Köroğlu’nun yayını”
-“Saint Paul’ün Konya ziyaretleri”
Konya’da Ermeni Eğitimci Haigazian
Kayıp Karamanlılar Cemaati
Konya’da basılmış parada kadın kıyafeti
Konya Medreseleri
Loras Dağı
Hatip ile Gödene
Lystralı Timothy
20.03.1999 “
“
“
02.04.1999 “
“
“
28.03.2001 KONYA POSTASI CÖNK
10.04.1999 “
“
“
24.04.1999 “
“
“
15.05.1999 “
“
“
10.07.1999 “
“
“
17.07.1999 “
“
“
24.07.1999 “
“
“
27.07.1999 Yeni Gazete (Konya)
28.07.1999 “
“
“
07.08.1999 Yeni Meram Kırkambar
06.08.1999 Devrim gazetesi Muğla
17.08.1999 “
“
“
21.08.1999 Yeni Meram Kırkambar
04.09.1999 “
“
“
18.09.1999 “
“
“
20.09.1999 24 sayfalık rapor Müze
Müdürlüğüne verildi
09.10.1999 Yeni Meram Kırkambar
Nisan 2001 ÇAĞRI
30.10.1999 Yeni Meram Kırkambar
Mayıs 2001 ÇAĞRI
06.11.1999 Yeni Meram Kırkambar
13.11.1999 “
“
“
04.12.1999 “
“
“
04.12.1999 “
“
“
11.12.1999 “
“
“
Ekim 2000 Çağrı
1999
Yeni Gazete Cönk s. 35
“
“
“
“ s. 83
“
“
“
“ s.88
“
“
“
“ s. 93
“
“
“
“ s. 94
“
“
“
“ s.107
“
“
“
“ s.115
Karacadağ üzrinde Hyde kenti
-“Konya çevresinde eski isimler”
-“Lystra antik kenti”
-Meram’da Eski zamanlarda gezi
“
22.12.1999
“
“
“ s. 143
Yeni Gazete Cönk .193
05.12.2000 Yeni Gazete Kırkambar
02.01.2001 Yeni Gazete Kırkambar
Ağustos 2002 ÇAĞRI
-İstanbul Yeni Gazete Kırkambar’a Merhaba
16.01.2001 Yeni Gazete Kırkambar
- Arkadaşım Enver Erler
“
“
“
“
- Roma Gezisinden izlenimler
23.01.2001 “
“
“
Ocak 2003
ÇAĞRI
-Afyon ve Konya’da Karabağ köyleri
30.01.2001 Yeni Gazete Kırkambar
-“Seydişehir yakınında antik Amblada kenti”
13.02.2001 Yeni Gazete Kırkambar
Haziran 2002 ÇAĞRI
-Glisıra Tarihi I
20.02.2001 “
“
“
-Glisıra Tarihi görülecek yerler II
27.02.2001 “
“
“
“
“
“
“ III
13.03.2001 “
“
“
“
“
“
“ IV
20.03.2001 “
“
“
20.02.2000 Müze Müdürlüğüne verildi
-“İbralalı Müderris Mustafa Efendi”
27.03.2001 Yeni Gazete Kırkambar
Elmasunlu Mehmet Efendi”
03.04.2001 “
“
“
-“Çaybaşı Yazıları üzerine”
10.04.2001 “
“
“
-“Çaybaşı Yazıları üzerine”
10.04.2001 Konya Postası Cönk
-“Konya Lisesi’nden Turgut Kargalık”
17.04.2001 Yeni Gazete Kırkambar
Kasım 2002 ÇAĞRI
-“Öğretmen Nihal İlaydın’ın yayını”
24.04.2001 Yeni Gazete Kırkambar
-“Konya Liseliler Korukent toplantısı”
17.07.2001 Yeni Gazete Kırkambar
-“Kudüs’te yapılan su toplantısı”
26.09.2001 “
“
“
(yanlış isimle)
31.07.2001 “
“
“
Eylül 2001 ÇAĞRI
-“ 1913 de Konya Lisesi öğretmeni Ahmet Bey
09.10.001
Yeni Gazete Kırkambar
Nisan 2003 ÇAĞRI
-“Şair, öğretmen Raşit Usman”
16.10.2001 Yeni Gazete Kırkambar
-“Paris Louvre müzesinde Listra ile ilgili halı tablo” 23.10.2001 “
“
“
Ekim 2002 ÇAĞRI
-“Tarihi sorgulayan bir turist gözü ile Paris”
30.10.2001 Yeni Gazete Kırkambar
Nisan 2002 ÇAĞRI
-“Ata Karatay’ı ziyaret”
Ekim 2001 Çağrı Dergisi
Şubat 2005 “
“
-“Gazeteci Namık Ayas”
Aralık 2001 “
“
10.01.2002 Yeni Gazete Kırkambar
-“İMO Genel Kurulunda Konuşma
26.01.2002 Tarihi su yapıları
-“Çağrı Dergisine Merhaba”
Ocak 2002
ÇAĞRI
-“Halk inanışına göre Konya’da peygamberler”
Şubat 2002 ÇAĞRI
Ağustos 2003 ÇAĞRI
Nisan 2005 ÇAĞRI
-“Mühendislikte 40 yıl
İTÜ Vakıf dergisi, Kasım 2002, s. 61-63
-“Tüccar Zeki Özdemir’i kaybettik”
03.12.2002 Yeni Meram
-“Alpay Özdemir’i kaybettik”
03.12.2002 “
“
-“Tarihi ile Sille ilgi odağı”
04.12.2002 “
“
-“İdima’dan Gökova-Akyaka’ya
www.akyaka.org/akyaka/idima/idima.htm
Akyaka Belediyesi 2000
Gökova Akyaka Yürüyüş Rehberi
Ortaca Postası 19 Mayıs 2007
Ortaca Postası 21 Mayıs 2007
-From Idyma to Gökova Akyaka
www.akyaka.org/akyaka/idima/idima_eng.htm
Gökova Akyaka Yürüyüş Rehberi
Von Idyma bis Gökova Akyaka
www.akyaka.org/akyaka/idima/Idyma_gr.htm
Gökova-Akyaka Yürüyüş Rehberi
-“İdimalılar Birliği”
www.akyaka.org/akyaka/idima_bilgi.htm
Akyaka Belediye Bülteni 2008, sayı 12, s.7
-“Gökova körfezine Aziz Kosma
www.akyaka.org/akyaka/aziz_kozma.htm
-“Çatalhöyük’ü bulan James Melleart”
-“Anam Nesibe Bildirici’yi kaybettim”
-“İdima’dan Gökova Akyaka’ya sergisi
-“1957 yılında öğrenim için İstanbul’a gelişim”
-“Tarihçi İ.Hakkı Konyalı Mezarı”
Ocak 2004
Nisan 2004
11.08.2004
Kasım 2005
Ağustos 2006
Çağrı Dergisi
“
“
Muğla Devrim gazetesi
Çağrı Dergisi
Çağrı Dergisi
- Hocam Hüseyin Köroğlu
- Ellili Yılların Konya Lisesi Öğretmenleri
-Konya Lisesi ile ilgili çalışmalarım
-Tarihi Sorgulayan bir gözle Ürdün gezisi
Konya, Merhaba
Yeni Meram
“
“
02.05.2007
25.05.2007
26.05.2007
08.06.2007
- Konya Lisesi’nden Hakkı Onul’un anıları
- Lystra kenti
-Yeni Meram Okurlarına Merhaba
-Konya Mühendislik Mimarlık Akademisi açılışı
-Harita ve Makine Bölümlerinin açılışı
-Konya’da Patrik Kyrillos
-Konya’da Ermeni Azınlık Okulları
- Uluırmak Burhandede Mesnevi Konutları
- Müderris Haşim Efendi
-Meddahçı Hatça
- Konya’da Bezircizadeler
-Cihanbeyli Böğrüdelik Köyü
- Bir Lise öğrencisinin Sille anıları
- 29.05.2007 de Sille’de inceleme
“
“
Yeni Meram
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
“
02.04.2007
04.06.2007
13.07.2007
14.07.2007
15.07.2007
16.07.2007
17.07.2007
18.07.2007
20.07.2007
21.07.2007
22.07.2007
23.07.2007
24.07.2007
25.07.2007
2008-2013 YILI YAZILARI
-Galata Şenliği
-İTÜ Rektörü Faruk Karadoğan ziyareti
-Akyaka’da yaşadığımız tarihi Çevre
-Akyaka Kültür &Sanat Derneği Kitaplığı
-Akyaka’da Hayıtlı kalıntıları
-İTÜ 1962 İnşaat Mezunları
-İTÜ Kitaplık Açılış Fazıl Say konseri
-D’Idyma a Gökova Akyaka (Fransızca)
-Konya Lisesi Yaşat Boğaziçi gezisi
-Rüştü Özal’ın kaybı
-Dediği Sultan Menakibi
-Karia Bölgesi Kaya Mezarlar yayını
-Abdülbaki Gölpınarlı
-Konya Mimarlık Okulu yıktırıldı
-Konya Mimarlar Odası Iconium Sergisi
-Gökova’da amfora sapları
-Kayıp Dünyadan (Meryem Kuzey)
-Dünya Su Forumu (Biyografim)
-Panelist olarak konuşmam
-5. Dünya Su Forumu
itu62insaat
AKS-Akyaka Kültür&Sanat
“
2008 YILI
“
Mustafa İnan Kütüphanesi
itu62insaat
GASDER Sitesi(M.Barrel)
Yeni Meram
Yeni Meram
AKS
Çağrı
Yeni Meram
Yeni Meram
GASDER
AKS
2009 YILI
WWF5
AGOS
sayfa
29.06.2003 12-15
27.04.2006 16-17
Ağustos 2007 18
Ekim 2007
19
Ocak 2008
2008
Mart 2008
17.05.2008
19.05.2008
21.05.2008
Mart 2008
Tem. 2008
22.08.2008
22.08.2008
2007
20-21
22
23
24-27
28-29
30-31
32-33
34
35
36-37
37
38-41
42-43
16.03.2009
14.02.2009
20.03.2009
44
45
46-47
-Dünya Su Formunu Değerlendirme
AGOS
01.04.2009 48-49
İtu62insaat
-Kemal Selçuker
Yeni Meram
02.04.2009 50-51
-Hacı Anastas anıları
Yeni Meram
04.04.2009 52-54
-Ahmet Mürsel Yatağan
Konya Ansiklobedisi
55
-Balıklı Çeşme
“
“
“
56
ÖNEMLİ AÇIKLAMA; EYLÜL 2009 WEB SİTEM KURULDUĞU İÇİN BURAYA KONULMAYAN
ONLARCA YAZI WEB SİTEM HABER PANOLARINDADIR.
-Konya İli Kısa tarihçe
-Nevzat Özkal
-Konya Lisesi 1957 Sarıyer Toplantısı
-Van-Muş-Harput Gezisi
Öztuğ için
Yeni Meram
Yeni Meram
Agos
20.06.2009
19.06.2009
23.10.2009
57
58-59
60-61
62-63
-Nevzat Özkal’ın kaybı
2010 YILI
Yeni Meram
21.10.2010
64-65
-Tarih ve Arkeoloji açısından Fevzi Halıcı
- Fevzi Halıcı anısına
-Edip Seviş’in kaybı
-Onur Orhan düğünü
-Fehime Birekul Kaybı
-Yaşar Dinekli kaybı
-Faik Sevilir’in kaybı
2011 YILI
Çağrı
Çağrı
Yeni Meram
“
“
“
“
Eylül 2011
19.12.2011
29.12.2011
30.12.2011
31.12.2011
31.12.2011
66
67
68
69
70-71
72
73
-Asırlık Çınar (Saime Yardımcı)
-Konya’da inşaat Mühendisliği I
-İnşaat Mühendisi Celal Ulusan
-Konya’da Sörler Okulu
-İTÜ 50 YIL KİTABI için biyografi
-İTÜ Günü
-Saim Sakaoğlu ile anı
-Haycar Kayseri-Samandağ gezi
-Marmaris Koylarında Gezi
-Akyaka’da Fikret Çeşmeli konseri
-Hisarönü Gezisi
2012 YILI
Yeni Meram
“
“
“
İTÜ Yıllığı
Yeni Meram
Dergi
Agos
AKS
AKS
AKS
17.01.2012
18.01.2012
18.01.2012
19.01.2012
Şubat 2012
05.06.2012
74-75
76-77
78
79-80
81
82
83-84
85-86
87
88-89
90-91
Eylül 2012
“
“
2013 YILI
-Selman Erdem’in ardından
Yeni Meram
-Ali Cenap Özkaşıkçı Kaybı
“
-Terzi Celal Güneş
“
-Ermenek Gezisi
“
-Ermenek Barajı
“
-Yaşat Manav& Mut Gezisi
Mut Çıtlık Dergisi
-Okkataş’ıma Dokunmayım
Muğla Devrim
-Milas Gezisi
Akyaka Sanat Derneği
-Stratonice Gezisi & Fotoğraflar
Akyaka Sanat Derneği
-Karia Bölgesi’nde Pers Yönetimi
Muğla Devrim
-Nail Çakırhan’ın Lise Öğrenciliğinde Şiirleri Akyaka etkinlik
- Ünal Türkeş’e Saygı
Muğla Devrim
-Idyma’dan Gökova Akyaka’ya
Muğla Devrim
-Akyaka’nın Tarihine Giriş
Muğla Devrim
-Gökova’dan Akyaka’ya
Muğla Devrim
-Rodos’a bağlı Idyma
Muğla Devrim
-Bizans ve Türk Yönetimine Idyma
Muğla Devrim
ÇOK ÖNEMLİ KONUŞMALAR
Marsiya Su Toplantısı Konuşma
Marsiya-Fransa
İTÜ 50 Yıl Törenlerinde konuşma
İTÜ-MASLAK
Israil Qura Aquarum konuşma
Jerusalem-Israel
09.01.2013
10.01.2013
11.01.2013
12.01.2013
13.01.2013
Ocak 2013
06.09.2013
10.10.2013
27.10.2013
10.11.2013
16.06.2011
26.05.2012
15.10.2012
92-94
95
96-97
98-99
100
101
102
103-104
105-107
108-109
110-112
113
114
115
116-117
118-119
120-121
122
123-125
126
15. GALATA ŞENLİĞİ
26-29 HAZİRAN 2003
Mehmet BİLDİRİCİ- Araştırmacı Yazar
15. Galata Şenliği 26-29 Haziran tarihleri arasında dört gün boyunca Galata’da müzikli
ve sanatlı günler yaşattı. Bu yıl ki Şenlik Turizmci Attila Tuna’nın başkanı olduğu
“Şihristanbul” derneği tarafından gerçekleştirildi.
Şenlikler her yerde yapılır, ama Galata’da şenliğin anlamı farklıdır. Galata tarihi bir
yerdir. Galata doğu dünyası içinde bir batıdır. Osmanlı toleransı ile çeşitli kültürler
burada bir arada yaşamış ve eşsiz bir kültür mozaiği oluşturmuştur. Türkiye’nin batıya
açılan penceresidir, Türkiye’nin batıya açılımında öncü rolünü üstlenmiş, ülkenin ticaret
merkezi olmuştur. Böyle zengin tarihi ve geçmişi olan bir yerin şenliğinin de zengin
olacağı açıktır.
Esasen bu zenginlik iyi bir organizasyonla basına da yansıtılmış, şenlik öncesinde
basında şenlik ile ilgili haberler yer almıştır. İşte bunlardan bir kaçının başlığı:
Hürriyet “Galata’da Şenlik Var” başlığında haber ve fotoğraf
Cumhuriyet : “Sokaklar Müzikle Şenlenecek” yazı ve fotoğraf
Radikal : “ Galata’da Şenlik Var” yazı ve fotoğraf,
Türkçe ve Ermenice haftalık yayın yapan Agos : “Galata Şenleniyor” haber yazısı ve
fotoğraf
Türkçe ve Ladino dilinde haftalık yayın yapan Şalom gazetesi, “Kula 930” Müzikalinin
Galata şenliklerinde oynanacağı duyuruluyordu. Bunun yanında bazı etkinlikler, TRT,
CNN Türk gibi televizyon kuruluşlarınca şenlik süresince banda alınmıştır.
Böyle şenliklerde en ağır görev buna destek veren kuruluşlardadır. Böyle güzel olaylar
için böyle kuruluşlar hep olsun diyorum. Bu şenliğin bazı sponsorları ise şöyledir:
Antonina Travel ( Attila Tuna ), FORTEM, LİFE (Dergi), MOTİF, Kemancı…vs
Şenlik mekanı olarak ilk ve en önemlisi şüphesiz Galata Kulesi’nin bulunduğu
Meydan’dır. Bunlar dışında şenlik mekanları Galata’da;
Okçu Musa İlköğretim Okulu,
Osmanlı Bankası Müzesi,
Saint Pier ve Paul Latin Katolik Kilisesi,
Galata Mevlevihanesi,
İngiliz Kırım Kilisesi,
Teutonia Alman Kültür Merkezi,
Schneider Tempel Sanat Galerisi (Aşkenaz Musevi Sinagogu),
500 Yıl Vakfı Türk Musevi Müzesi,
Yüksek Kalırım Aşkenaz Sinagogu,
Sank Georg Avusturya Lisesi,
Galata Evi (Eski İngiliz Hapishanesi- Mimar Mete Göktuğ),
Venta Del Toro (İspanyol Café),
Galeri Pera, Oda Sergi Mekanı, Dans Buluşma Atölyesi, Captain Ahap, Nardis Jazz
Club, Galata sokakları, Kamondo yıkıntıları.. vs.
Önceki şenliklerin aksine bu yıl ki şenliklerde çeşitli mekanlarda aynı zamanda çeşitli
programlar uygulanmıştır. Bu yüzden bir kişinin hepsini görme imkanı bulunmamaktadır.
Ben Galata’nın geçmişi ve çok renkli kültürüne aşırı ilgi duyan bir kişi olarak dört gün
boyunca programları incelemeye çalıştım. Bu güzelliklerin unutulmaması ve daha
sonraki yıllarda daha güzellerinin yapılması için bir özetini ve eleştirisini yapmaya
çalışacağım.
Önce şunu belirtmeliyim, şenlik etkinlerine ilgi alanlarına göre her kesimden, her yaş
grubunda halk ve aydın kesim, yabancı turistler katılmış izleyici olmuştur.
15. Galata Şenliği’nin en unutulmaz tarafı “Meydan”da ve çeşitli mekanlarda
gerçekleşmiş sayısız konserlerdir:
Maestro Giuseppe Gandolfo’nun Latin Kilisesinde org konseri,
Los Paşaroz Seferadi grubunun Ladino dilinde şarkıları,
İngiliz Kırım kilisesinde Ermeni müziğinden örnekler sunan Sahakyan Korosu,
Tacettin Ocak’ın sunduğu klasik gitar dinletisi,
Lüleburgaz’dan gelen Trockyablues Roman müziği, fasıl heyeti, Üç Deniz Müzik
Topluluğu, Madam Ankine’den kantolar, rock, jazz konserleri bunlardan bazılarıdır.
İlk defa 1875 yılında kurulan org, Latin kilisesinde defalarca daha önceleri Galata’ya ses
vermiştir. Bu konseri dinlemek çok güzeldi. Gene bu sokaklarda söylenmiş şarkıları
Yahudi dilinde söyleyen Los Paşaroz Sefaradi çok değişikti, Ermeni ilahi ve Anadolu
halk şarkılarının sunulduğu Kırım Kilisesinde ki konser (Şef Sevan Agosyan-Piyanist
Levon Eroyan) dinlemeye değerdi. Çeşitli şiir dinletileri yanında Galata evinde, İstanbul
konusunda şiirleri olan John Ash’ın İngilizce şiir dinletisi ilginçti.
Çeşitli sergiler, ilköğretim çocuklarının Kule duvarındaki resimleri, Mimarlık öğrencilerinin
Galata’daki tarihi yapılarla ilgili resim ve projeleri, ve daha fazla resim sergileri
Çeşitli tiyatro oyunları, Tiyatro Bileşke, Jale Sancak’ın “Kanatlarımda Binlerce Kanat”
oyunu, Tiyatro Özgün Deneme… vs, tabii “Kula 930” adlı Ladino dilindeki oyun
bunlardan bir kaçı
Gerçekten sayılamayacak etkinlikler bulunmakta idi, en iyisi tertip komitesince
hazırlanan küçük kitapçık bunu bütün detayları ile göstermektedir.
Bunlardan en ilgimi çeken, Okçu Musa İlköğretim Okulu bahçesinde açık havada
oynanan “Kula 930” oyunuydu. Olayın ilginç yanı buradaki olayların Galata Kulesi
çevresinde, yani Galata’da geçmesi idi. İlk defa Ladino (Yahudi İspanyolca’sı) dilinde
gördüğüm bir oyun, ara ara bizlerinde anlaması için Türkçe karıştırılmış ve okunan
Yahudi şarkılarının Türkçelerinin ve orijinallerinin, kuruması için ipe asılan bir çarşafa
yansıtılması ilginçti. Sokağa çamaşır asma olayı dar sokaklarda bugünde görülmektedir.
Oyunda çay bahçesi olan Sarı Madam, ve tüm Galata’lı kadınların kalbini çalan çapkın
ve yakışıklı Moiz tipleri doğrusu unutulmazdı.
Etkinlikler içinde unutulmaması gereken bir etkinlik de Osmanlı Bankası’nda gerçekleşen
İpek Çalışlar’ın yönettiği ve Boğaziçi Üniversitesi’nden Ethem Eldem’in konuşmacı
olduğu “Galata’nın Bugünü ve Geleceği” adlı toplantı idi. Burada Ethem Eldem çeşitli
diyalarla Galata’yı bize anlattı. Toplantıda, Behiç Ak, Nadire Mater ve Mete Göktuğ’un
ilginç açıklamaları oldu. Bende katılımcı olmadığım halde fırsat bulup “Galata da Eski
Yolları” isimli çalışmamdan kısaca söz ettim.
Sonuç olarak güzel bir organizasyon ile Galata dört gün şenlendi, şenlik yaşadı. Bu
konuda bazı görüş ve izlenimlerimi de belirteceğim.
Bu yıl Galata tarihinde çok önemli olayların yıl dönümüdür. Galata’nın Ceneviz kolonisi
oluşunun 700. Yılı, Fatih Sultan Mehmet’e kansız kavgasız Galata’nın anahtarın
verilişinin 550. Yılıdır. Bunlar etkinliklere yansımış olsa ne iyi olurdu diyorum.
Etkinliklerde protokol uygulanmamış, protokol için yer ayrılmamış, Şenlik Düzenleme
Kurulu Başkanı Atilla Tuna’nın kısa sade konuşmalarının ardından konuya geçilmiştir.
Ne kadar güzel sade ve özlüydü. Beyoğlu Belediyesi’nin görevlileri devamlı Galata
Meydanında olmuştur. Ama gözlerimiz Belediye Başkanı da bir uğrar mı diye boşuna
beklemiştir.
Galata çok kültürün bir arada yaşadığı bir mekandır. Şenliğe bu iyi yansıtılmıştır. Ancak
henüz temsil edilmemiş kültürlerde bulunmaktadır. Örneğin Rum cemaati hiç ses
vermemiştir. Bölgede bulunan Fransızca eğitim yapan Saint Benoit Lisesi, Ermeni
Getronagan Lisesi kapılarını açabilirdi. Avusturya Lisesi, çok tarihi olan Kilisesinde bir
etkinlik, bir konser yer alabilirdi… Galata şenliğinin tam ortasında yer alan Galata Kulesi
işletmesinin, kendisini bunun dışında tutması üzücü ve düşündürücü…
Ama bunun yanında Yahudi Cemaati’nin bu şenlik için müzelerini, sinagoglarını açmaları
ne kadar güzel, müze giriş parasını kaldırmaları ne kadar anlamlı…
Bir dikkatimi çeken de Okçu Musa Okulunda oynanan Yahudi oyununda, çoğunluğun
Musevi ve azının Galata’lı oluşu idi. Halbuki cemaat, Galata kültür mozaiğindeki bir rengi
tanıtıyordu. Bizlerin daha fazla katılmamız gerekmez mi idi?. Ama bu ilginç oyunu pek
çok Musevi’nin de ilk gördüğü kanısındayım.
Aynı manzara İngiliz Kırım Kilisesindeki Ermeni Sahakyan korosunun güzel konserinde
izledim. Zaten koro yaklaşık 60 kişi idi, dinleyiciler daha ziyade bu gençlerin aile ve
arkadaşları, biz gene az idik.!!
Ama İtalyan Sen Pier ve Paul kilisesindeki org konserinde bizler daha fazla idik, bu da
sevindirici idi. Dört gün süren Galata Şenlikleri Galata’yı şenlendirmiştir. Resimler,
konserler, tiyatro oyunları salonlardan Galata Meydanına ve Galata sokaklarına
taşmıştır. Galata’nın yerlileri ve konuklarına güzel günler yaşatmıştır.
Bu Şenliği düzenleyen Antonina Travel sahibi ve “Şehristanbul Derneği” yönetim Kurulu
Başkanı Atilla Tuna başta olmak üzere, dernek üyelerinin, katkı ve destek veren Galata
Derneği eski Başkanı, Mimar Mete Göktuğ’un, Okçu Musa Okulu Müdürlüğünün, tüm
sponsorların, Şenlik mekanı olarak kurumlarını açanların ve Şenliğe katılan tüm
grupların kutlanması gerektiğine inanıyorum.
Üyesi olduğum “Galata Derneği” ile iyi diyalog kurulamamasını ve Galata Derneğince
yapılan bazı girişimleri üzüntü ile karşıladığımı belirtiyor, önümüzdeki yıllarda hep birlikte
olarak bundan daha güzel şenlikler düzenlenmesini umuyorum. Tarihi ve tarihi yapıları
ve çevresi ile Galata’nın buna layık olduğunu düşünüyorum.
Mehmet BİLDİRİCİ
30.06.2003
Görüş ve eleştirileriniz için Mail: mehmet_bildirici@yahoo.com
Galata’da Tarihi Saint Pier Hanı (Çıkıntıda Ceneviz Arması dikkat çekici)
Tarihi Galata Derneği Binası
(Ceneviz Dönemi)
SAYIN REKTÖR FARUK KARADOĞAN’IN
1962 İNŞAAT MEZUNLARINI ZİYARETİNDE
27.04.2006
MEHMET BİLDİRİCİ’NİN KONUŞMASI
Sayın İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Faruk Karadoğan
İstanbul Teknik Üniversitesi, İnşaat Fakültesi 1962 Mezunları olarak size “hoş geldiniz”
diyoruz. Mezun olduğumuz ve ömrümüz boyunca buradan mezun olmakla gurur
duyduğumuz, Türkiye’nin en eski teknik eğitim kurumu İstanbul Teknik Üniversitesi’nin
zirvesindeki kişi olarak yaptığınız ziyaretten ve birliktelikten büyük mutluluk duymaktayız.
Bu arada hayatın gerçeği olarak, acı bir olayı da öğrenmiş bulunuyoruz. Fakültemizin
emekli Profesörlerinden Dipl. İng. Prof YUSUF BERDAN’ı kaybetmişiz.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK, üniversitemizin ilk Başhocası
İshak Efendi’den, dünya çapındaki muallimi Karl Terzaki’ye, bizleri yetiştiren Mustafa
İnan, Orhan Ünsaç, Adnan Çakıroğlu ve ismini sayamayacağımız ama hepsi
gönlümüzde daha pek çok hocalarımız ve bugün toprağa verilen Yusuf Berdan’ın aziz
ruhları için sizleri 1 dakika saygı duruşuna davet ediyorum.
İnşaat Fakültesi 1962 mezunu sınıf arkadaşlarım, devlet hizmetlerinde ve iş dünyasında
önemli yerlere gelmişlerdir. Üniversitelerde bir elin parmağını aşmayan arkadaşımız
olmasına karşı, mum dibine karanlıktır örneği nedense İstanbul Teknik Üniversitesi’nde
kalan arkadaşımız olmamıştır. Gene nedense politik hayata atılan da bulunmamaktadır.
Sizlerin karşısında böyle kalabalık olarak bulunmamız da bir rastlantı değildir. Yıllarca
birlikte olmamızı sağlayan çimento görevi yapan arkadaşlarımız olmuştur. Bunların
başında halen bu ağır ve onurlu görevi yürüten NECDET ERSOY arkadaşımız vardır,
Kanada’da olduğu için aramızda bulunmamaktadır. Bu arkadaşımızın girişimleri
sayesinde İnşaat Fakültesi’nde okuyan öğrencilere bir süre burs verilmiş ve aniden
aramızdan ayrılan ve kirada oturan bir arkadaşımıza ev alınmasında yardımcı
olunmuştur. Bunu övünçle belirtiyorum.
Sınıf arkadaşlarımız arasında en kalabalık grubu yaklaşık 60 kişi ile İstanbul grubu
oluşturmakta, bunu yaklaşık 30 kişi ile Ankara grubu, yaklaşık 15 kişi ile İzmir ve Ege
grubu takip etmektedir. İstanbul grubu olarak 2000 yılından beri her ayın son
Perşembe’si saat 12.00 –16.00 arası birlikte olmaktayız. Son yıllarda da bu toplantıları
Üniversitemizin Maçka Sosyal Tesisleri’nde yapmaktayız. Bu birlikteliklerimiz
arkadaşımız RANA VEDAT EKİCİ, tarafından organize edilmektedir.
Bizim için unutamayacağımız günler 1957 yılında zor sınavları aşarak İTÜ öğrencisi
olmak, ikincisi 1962 yılında İTÜ İnşaat fakültesi mezunu olmak ise üçüncüsü de 10
Mayıs 2002 tarihinde mezuniyetimizin 40 yıl plaketlerini ve rozetlerini Sayın Rektör Prof.
Dr. Gülsün Sağlamer elinden almak olmuştur. Bu törenlere çeşitli kentlerden gelen
yaklaşık 100 arkadaşımız katılmış ve biyografilerimiz “İstanbul Teknik Üniversitesi 229.
Yılı” kitabında yayınlanmıştır. Diğer üniversitelerde çok az görülen ve üniversitemizde
köklü bir gelenek haline gelen böyle bir yayın içinde bulunmak bizlere büyük mutluluk
vermektedir.
Bundan ayrı olarak mezuniyet öncesi çıkarılmış ARI YILLIĞI 1962, Başkanımız Necdet
Ersoy’un gayretleri ile mezuniyetimizin 20 yılında ve 30 yılında çıkarılmış albümler yer
almaktadır. Özellikle 30 yıl albümü içinde renkli aile fotoğraflarımız bulunmaktadır.
Bunlar dışında tarafımdan CD ortamında hazırlanmış “Kırk yılın ötesinden, hocalarım ve
sınıf arkadaşlarım” isimli bir çalışmam bulunmaktadır. Burada karınca kararınca bizleri
yetiştiren değerli hocalarımızın hayat hikayeleri, sınıf arkadaşlarımızın adresleri,
öğrencilik yıllarına ait anılar ve kaybettiğimiz yaklaşık 20 arkadaşımıza ait derlenen
bilgiler yer almaktadır.
Bu çalışmanın içinde yer alan sınıf listemizi, tüm arkadaşlarımızın adreslerini ve bugün
bu toplantıya katılan arkadaşlarımızın listelerini sunuyorum.
Saygılarımla iyi ki geldiniz, bizlere onur kazandırdınız diyorum.
Mehmet Bildirici 27.04.2006
Sayın Faruk Karadoğan Konuşmasını yapıyor.
(Yanında oturan Mehmet Bildirici)
AKYAKA DA YAŞADIĞIMIZ TARİHİ ÇEVRE
MEHMET BİLDİRİCİ
Akyaka Kültür ve Sanat Derneği’nin bültenine ilk yazım olduğu için bir ön açıklama koymayı
faydalı buldum. 1975 yılında ilk defa Akyaka’yı gördüm ve hayran oldum. 1985 yılında halen
içinde yazları oturduğum evimi aldım. 1994 yılından itibaren Akyaka ve tarihi değerleri hakkında
araştırmalarda bulundum. 2004 ve 2066 yıllarında “İDİMA’DAN GÖKOVA AKYAKAYA” konulu
çalışmalarımı “Gökova Akyaka’yı Sevenler Derneği’nin Nail Çakırhan&Halet Çambel Kültür ve
Sanat Evi”nde 2004 yılında sergiledim.
Çok ilgi çeken çalışmalarımı 2006 yılında bilgisayar ortamında CD olarak hazırladım, konuya
duyarlaı dost ve arkadaşlarıma dağıttım. Gene de bana müracaat edeceklere vermeye hazırım.
Burada 300 sayfa civarında açıklama ve tarihi çevre ile ilgili konular ve fotoğraflar yer almaktadır.
Bunların önemli bölümleri GASDER (Gökova Akyakayı Sevenler Derneği) Web sitesinde
bulunmaktadır.
Ben bunları şunun için tekrarladım. Yaşadığımız çevre doğal güzellikler içinde tarihi bir bölgedir.
Bu konuda bazı izlenimlerimi ifade edeceğim.
Bugün doğal ve tarihi zenginlikler içindeki Akyaka, tarihte IDYMA antik kentinin sınırları içinde
yer almaktadır. Idyma kenti Efes Milet gibi zamanın en önde gelen kentleri büyüklüğünde
değildir. Küçük bir kenttir. Kaya mezarlar, yazıtlar, antik taş döşeme yollar bugüne gelmektedir.
İdyma’ya kalıntıları üzerinde yaşadığımız bir kent olrak bakıyorum.
Ama aşağıdaki iki olay beynimde şimşeklerin çakmasına sebep olmuştur. İlki 2001 yılında yer
altı mezarının içindeki eşyalarla birlikte bulunması oldu.
İkincisi ise İdima’da bir amfitiyatro olduğunun habercisi bir yazılı taş. Halen Muğla Müzesi’nin
girişinde bulunan bu yazılı taşın hikayesi şöyle; Sayın Eski Belediye Başkanı İsmail Akkaya
tarafından köye pınar suyu getirilişi sırasında Azmak kenarında yapılan su borusu kanalı
kazısında ortaya çıkan taş, Cennet Restoran yöneticisi Ahmet Çalca (Henüz Belediye Başkanı
değildir) tarafından fark ediliyor ve sahipleniliyor. Sonradan Muğla Müzesi’ne giden müzeyi
ziyarete gelen bir arkeolog-epigraf tarafından okunuyor,
Eski Kültür Müdürü Hikmet Öz tarafından bana ulaştırılan taştaki ifadenin Türkçesi şöyle;
“İdimalılar Birliği Menippos oğlu ARISTONIDAS’ı İdima halkına gösterdikleri yararlıklar
dolayısıyla onurlandırılması, heykelinin dikilmesi ve tiyatroda ön sıranın verilmesinden” söz
edilmektedir.
Bu yazıt İdima’da bir tiyatronun olduğunun habercisidir. Taşın çok önceleri tepeden yuvarlandığı
düşünüldüğünde tiyatronun İNİŞDİBİ’ndeki kalenin hemen arkasında kuzey-doğu yönünde
olduğu anlaşılmaktadır.
Ben bir arkeolog arkadaşımla (Işıl Soytürk) burada bu bigiler ışığında yüzeysel araştırma yaptık.
Arazi yapısı tiyatro yapımına çok uygun, ancak zeminde görülen tamamen doğal malzemeler.
Eski bir iz yok.
Ancak arazi dağın yamacıdır. Aradan geçen yaklaşık 2000 yıl içinde dağdan malzemelerin
kayarak gelmesi çok doğaldır. Tiyatronun üstünün kayan dağdan gelen malzemelerin
doldurduğu kanısındayım.
Bunu aşağıdaki gözlemlerim de doğrulamaktadır. Bugün Cennet Restoran önündeki park yeri
için dağ tarafı kazılmış ve burada yapı temelleri ortaya çıkmıştır. Bu da dağdan kaymalar
olduğunun bariz göstergesidir.
İleride kazı yapıldığında, belki biz göremeyiz ama Akyaka antik tiyatrosuna kavuşacaktır diye
düşünüyorum.
( Bu yazı Akyaka Kültür ve Sanat Derneği Ağustos 2007-sayı 3 de yayınlanmıştır)
AKYAKA KÜLTÜR SANAT DERNEĞİNİN KİTAPLIĞI
MEHMET BİLDİRİCİ
Bu yıl Kültür ve Sanat Derneği’ni ziyaretimde Akyaka Halk Kütüphsnesi ile karşılaştım.
Nasıl sevindiğimi ve heyecanlandığımı anlatamam. Akyaka’nın buna ihtiyacı
bulunmaktadır. Ne kadar iyi olmuş, Kütüphane Akyaka’da yaşayan değerli aydınların
bağışından oluşmaktadır.
Kütüphane şimdilik Ilgın Sokak içinde Pehlane ve Şahap Marmara’nın evinin alt
katındadır. PEHLANE Hanım ve eşi Türkiye İş Bankası emekli müdürlerindendir.
Pehlane Hanım okumya ve gençlerin eğitimine önem veren kişidir. “Darüşşafakalılar
Derneği’nde yıllarca çalışmıştır. Eşini 1991 yılında kaybetmiş, kendisi de 2004 yılında
aramızdan ayrılmıştır.
Ölümü ile Akyaka’aki evi yeğenine kalmıştır. Halen Amerika Birleşik Devletleri’nde
öğretim üyesi olan Prof. Dr. Metin Yerselhalasından kalan evinin alt katını bir süre için
Akyaka Kitaplığı’na bırakmıştır. Rahmetli Pehlane Hanım’ın ruhu şad olsun, Prof Dr
Metin Yersel’e teşekkür ediyorum.
Bu ailenin yakını ise Solmaz ve Aydın Turunç’tur. Bu imkanın elde edilmesinde en
önemli etken onlardır. Onlara da ne kadar teşekkür etsek azdır.
Akyaka aydın kişilerin yaşadığı bir beldedir. Gerçekten onların bağışladığı kitaplarda
okunmuş ama kaliteli kitaplardır. Şahsen bende bu imkandan yararlanark bir miktar kitap
bağışında bulundum. Her yılda bulunmaya devam edeceğim.
Yıllardır benim bir parçam olan bu kitaplardan uzaklaşmak bana hüzün verdi, ama öbür
taraftan da kitaplarım gün ışığına çıkacaklayık olduğu okuyucularla buluşacaktır. Bu da
bana bir teselli, bir huzur verdi..
Akyaka kitaplığı bu yerde geçici bir süre içindir. Umuyorum layık olduğu yeni binasına
kavuşur. Akyaka buna layıktır. Akyaka yaşayanların kısa sürede bunu başaracağına
inanıyorum.
Burada kültür ve sanat uğruna nöbet tutan Dernek Başkanı, ve değerli dernek üyelerinin
yaptıkları hizmetler alkışlanmalıdır. Bu çalışmalardan Akyaka ve Kültür kazanacaktır.
Not: Önceki bültenlerde belirttiğimiz gibi Dernek ve Kitaplık olarak kullandığımız binayı
yıl sonuna kadar boşaltmak zorundayız. Yeni binamızı alabilmemiz için bağış
toplanmaya devam edilmektedir. BAĞIŞLARINIZI BEKLİYORUZ.
( Bu yazı Akyaka Kültür ve Sanat Derneği sayı 4 Ekim 2007 sayısında yayınlanmıştır)
tekrar
( Bu yazı Akyaka Kültür ve Sanat Derneği sayı 10 Eylül 2008 sayısında yayınlanmıştır)
AKYAKA HAYITLI’DAKİ KALINTILAR ANTİ KENT MİDİR?
MEHMET BİLDİRİCİ
Hayıtlı Akyaka’dan Ören’e giden sahil yolunda Orman içinde doğal güzelliği olan bir yerdir.
Akyaka’da “OOOH BE” olarak bilinen doğal limanın yaklaşık 2-3 km daha kuzeyindedir. Yakın
zamana kadar sadece çobanların ve avcıların geçici olarak yaşadığı bölgede eski yapı kalıntıları,
teraslama duvarları görülmektedir. Bu günlerde burada yaşayan birkaç aile vardır.
İsveçli Araştırmacı-Yazar PAAVO ROOS’un 1975 tarihli Almanca makalesinde açıklamalar
bulunmakta, burada 2 kaya mezardan söz edilmektedir. Bu defa 2006 yılında yayınladığı kitabı
sayfa 33 de daha yeni bilgiler ve açıklamalar yer almaktadır.
Bu yayında Keramos (Ören) Akyaka arasında eski bir yetleşim yerinin bulunduğu, bir tepe
üzerinde kaya mezar, yazıt parçaları, iki lahit ve duvar kalıntılarının görüldüğü, tepenin eteğinde
de mezar ve duvar kalıntılarına rastlanıldığı ifade edilmektedir.
Bu açıklamalardan burada küçük bir kent kalıntılarının bulunduğu izlenimi çıkmaktadır. Öte
yandan Coğrafyacı STRABO’nun Akyaka gösterdiği Bargasa kentinin yeri bilinmemektedir.
Burası BARGASA olabilir mi? Muğla Eski Kültür Müdürü Yazar-Ressam Hikmet Öz’de bu
görüştedir. Paavo Roos’a bir mail atarak bu konudaki görüşünü sordum. Hayıtlı Bargasa olabilir
mi?
Bana yazdığı 10.09.2007 tarihli mailinde; kesin olmamakla Bargasa’nın Strabo’nun ifadesine
dayanarak Bargasa’nın Keramos’un batısında olabileceğini ifade etmiş, başka bir görüş
bildirmemiştir.
Şimdilik HAYITLI gizemini korumaktadır. Aşağıda yer yer görülen büyük taşları görülen bir
fotoğraf eklenmiştir.
( Bu Yazı Akyaka Kültür ve Sanat Derneği Bülteni Ocak 2008 (sayı 6) yayınlanmıştır
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
İNŞAAT FAKÜLTESİ 1962 MEZUNLARI
Yurt içi ve yurt dışı çeşitli liselerden mezun olan ve sınıflarının en gözde öğrencileri bulunan
Arkadaşlarım 1957 yılında yapılan klasik sınavlardan geçerek İstanbul Teknik Üniversitesi
İnşaat Fakültesi’ne girmeyi başarmış, beş yıl bu kutsal yuvada öğrenimlerini sürdürmüş ve
1962 yılında Yüksek inşaat Mühendisleri olarak mezun olmuşlardır. Öğrenim dönemimiz politik
ve öğrenci olaylarının başlamadığı zamana rastlamış, huzurlu bir öğrenim hayatımız olmuştur.
İnşaat Fakültesi 1962 mezunu sınıf arkadaşlarım, devlet hizmetlerinde ve iş dünyasında önemli
yerlere gelmişlerdir. Üniversitelerde bir elin parmağını aşmayan arkadaşımız olmasına karşı,
mum dibine karanlıktır örneği nedense İstanbul Teknik Üniversitesi’nde kalan arkadaşlarımız
olmamıştır. Gene nedense politik hayata atılan da bulunmamaktadır.
Mezuniyetimizden bu yana birbirimizden kopmadık. Yıllarca birlikte olmamızı sağlayan çimento
görevi yapan arkadaşlarımız olmuştur. Bunların başında halen bu ağır ve onurlu görevi
Ankara’dan yürüten NECDET ERSOY gelmektedir. Bu sayede tüm sınıf arkadaşlarımız her yıl
Cumhuriyet bayramlarında eşleri ile birlikte üç gün bir arada olmuşlardır. Bu arkadaşımızın
girişimleri sayesinde İnşaat Fakültesi’nde okuyan öğrencilere bir süre burs verilmiş ve aniden
aramızdan ayrılan ve kirada oturan bir arkadaşımıza ev alınmasında yardımcı olunmuştur. Bunu
övünçle belirtiyorum.
Sınıf arkadaşlarımız arasında en kalabalık grubu yaklaşık 60 kişi ile İstanbul grubu oluşturmakta,
bunu yaklaşık 30 kişi ile Ankara grubu, yaklaşık 15 kişi ile İzmir ve Ege grubu takip etmektedir.
İstanbul grubu olarak 2000 yılından beri her ayın son Perşembe’si saat 12.00 – 16.00 arası
birlikte olmaktayız. Bu birlikteliklerimizin sağlanmasında arkadaşımız RANA VEDAT EKİCİ’nin
çok gayretleri olmaktadır. Aynı şekilde eş zamanlı olarak Ankara’daki arkadaşlarımız, zaman
zaman İzmir’deki arkadaşlarımız toplanmaktadır.
Bizim için unutamayacağımız günler 1957 yılında zor sınavları aşarak İTÜ öğrencisi olmak,
ikincisi 1962 yılında İTÜ İnşaat fakültesi mezunu olmak ise üçüncüsü de 10 Mayıs 2002 tarihinde
mezuniyetimizin 40 yıl plaketlerini ve rozetlerini Sayın Rektör Prof. Dr. Gülsün Sağlamer elinden
almak olmuştur. Bu törenlere çeşitli kentlerden gelen yaklaşık 100 arkadaşımız katılmış ve
biyografilerimiz “İstanbul Teknik Üniversitesi 229. Yılı” kitabında yayınlanmıştır. Diğer
üniversitelerde çok az görülen ve üniversitemizde köklü bir gelenek haline gelen böyle bir yayın
içinde bulunmak bizlere büyük mutluluk vermektedir.
Bundan ayrı olarak mezuniyet öncesi çıkarılmış ARI YILLIĞI (1962), arkadaşımız Necdet
Ersoy’un gayretleri ile mezuniyetimizin 20 yılında ve 30 yılında çıkarılmış albümler yer
almaktadır. Özellikle 30 yıl albümü içinde renkli aile fotoğraflarımız bulunmaktadır.
Bunlar dışında ben MEHMET BİLDİRİCİ tarafından da CD ortamında hazırlanmış “Kırk yılın
ötesinden, hocalarım ve sınıf arkadaşlarım” isimli bir çalışmam bulunmaktadır. Burada karınca
kararınca bizleri yetiştiren değerli hocalarımızın hayat hikayeleri, sınıf arkadaşlarımızın adresleri,
öğrencilik yıllarına ait anılar ve kaybettiğimiz yaklaşık 20 arkadaşımıza ait derlenen bilgiler yer
almaktadır. Son olarak da Sayın Rektör FARUK KARADOĞAN’ın teşvikleri ile bizleri yetiştiren
hocalarımızın en başında saydığımız MUSTAFA İNAN adına kurulacak KÜTÜPHANE için tüm
sınıf arkadaşlarımız adına çok küçük bir katkıda bulunmamızı bir onur olarak kabul ediyoruz.
62 İnşaat Mezunları adına Mehmet Bildirici
(Bu yazı İTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi 2008, sayfa 162-163 de yayınlandı)
MUSTAFA İNAN KİTAPLIĞI FAZIL SAY KONSERİ İLE AÇILDI
MEHMET BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
Biz İTÜ mezunları için, 04.Mart 2008 çok özel bir gün idi. İTÜ Ayazağa Yerleşkesi,
Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde yapılan törenin ardından değerli hocamız Mustafa
İnan adına kurulan kütüphane törenle hizmete girdi. Kütüphane Rektör Prof Dr. Faruk
Karadoğan’ın öncülüğünde İTÜ mezunlarının ve bir araya gelmeyi sürdürebilen İTÜ
sınıflarının katkısı ile ortaya çıktı. Zira bu çorbada biz 1962 İnşaat sınıfının tuzu
bulunuyor….
Rektör Prof Dr. Faruk Karadoğan ve Prof. Dr. Esin İnan hocamızın özelliklerini belirten
konuşmalar yaptılar. Mustafa İnan biz İTÜ mezunlarının olduğu kadar onlarında hocaları
idi. Maalesef daha sonraki dönemler bu değerli hocamızı tanıma mutluluğuna
erişememişlerdir. Bu konuşmalar sırasında ekrana devamlı katkı yapan sınıflar ve kişiler
geldi. Sınıflar 1954 İnşaat, 1962 İnşaat,.. 1966 İnşaat gibi…vs Her 1962 inşaat yazısı
geldikçe hep gururlandım,
bu kapalı kutunun içinde ben de varım diye. Gerçekten internet ile kütüphane sitesine
girince karınca kararınca katkıda bulunan sınıf arkadaşlarımızın isimleri tek tek ekrana
gelmektedir.
Bu işlerle görevli Sevgi İnce Hanım, biz 1962’lilere, benim kanalımla yeterli davetiye
gönderdiği halde ne kadarımız bu toplantıya katılabildi?. Şen Sülün ve eşi Savcı Sülün,
Bulut Buharalı ve eşi Zeynep Hanım, Bahaddin Obdan, Teoman Doltaş, Doğan
Ramazanoğulları ve ben Mehmet Bildirici…
Gönül arzu ederdi ki bu sayının çok daha fazlası olsun. Çünkü sınıf arkadaşlarımızın
yaklaşık
60 kişilik büyük grubu yaşamını İstanbul’da sürdürmektedir…
Ayrıca gönlüm şunu da arzu ederdi. Fevzi Akkaya, Ayduk Koray … gibi bağış yapan pek
çok kişi arasında sınıf arkadaşlarımdan birilerini görmek…!!!!!
Rektörün ilgi çekici konuşmasını, onun sınıf arkadaşı, son dönem öğrencilerinden, bir
süre onun gelini olmuş ve hocamıza torun vermiş Prof Dr. Esin İnan, hocamızın hayatını
ve en önemli niteliklerini ortaya koydu. 1911 yılında Adana’da başlayan ve genç yaşta
1967 yılında sönen gerçek bir bilim adamının serüveni…..
TÜBİTAK tarafından, hocamızın hayatının bir roman haline getirilmesi, eşi Arkeolog
Prof. Dr. Jale İnan’a teklifi edilmiştir. Bu da gerçekleşmiş, değerli edebiyatçı ve hocanın
öğrencisi Oğuz Atay tarafından “Bir Bilim Adamının Romanı” ismi ile yayınlanmıştır.
Yıllar önce zevkle okuduğum bu romanın ikinci baskısı yapılmıştır. Tüm arkadaşlarımın
buna sahip olduğunu var sayıyorum.
Bu güzel ve köklerimiz hakkında bilgi edindiğimiz toplantı, dünya çapında sanatçımız
Fazıl Say konserinin ardından kütüphanenin açılışı ve onu da kokteyl takip etmiştir.
Kütüphane açılışta o kadar kalabalık idi ki ben şahsen başka bir gün gidip sakin
incelemeye karar verdim.
Şimdi Fazıl Say’ın konserine dönersek, konser bir harika idi. Önce Mussorgsky’den uzun
hareketli parçalar, Gershwin’inden Summer Time, daha sonra kendi besteleri Türk
Müziğinden motiflerin yer aldığı Kara Toprak, Balatlar…. vs, sonunu programda
olmamasına karşı Wolgang Amedeus Mozart’ın Türk Marşı ile tamamladı. Ağzına kadar
dolu, Türkiye’nin, İstanbul’un seçkin konukları, İstanbul Teknik Üniversitesinin değerli
mensupları, vurgulayarak söylüyorum Fazıl Say’ı 3-4 dakika ayakta alkışladı, göz
yaşartıcı ve asla unutulmayacak bir görüntü oluştu. Kendilerine davetiye ulaşıp
gelemeyen arkadaşlarımın çok şey kaçırdığı inancındayım. !!!!
Unutuyordum, küçük bir ayrıntıya da değineceğim. Törenin başında Sayın Başbakan ve
kabine arkadaşlarının tebrik telgrafları okundu, hiç alkışsız ölü bir sessizlikle
geçiştirildi…..!!!
(itu62insaat@syberian.net) sitesine gönderildi (Mart 2008)
Akyaka Mehmet Bildirici Evi
D‘Idyma à Gökova - Akyaka
İDYMA VILLE DE CARIE
Une ville nommée İdyma fut fondée dans la région ou se trouve le bourg Akyaka. Cette
cité s’étendait a l’est de l’actuel Akyaka en direction de Gökova (a 3km) et sur les
quartiers d’İnişdibi et Yazılıtaş vers le port voisin de la forêt. Les tombes rupestres
antiques démontrent qu’İnişdibi et la forteresse médiévale toute proche font partie de
très anciens lieux d’habitation. Il est prouvé que la citadelle a été occupée depuis
l’antiquité jusqu’a la période médiévale. Elle a été abandonnée a une date inconnue.
La forteresse byzantine, dénommée également forteresse génoise, a été bien
restaurée. Il existe un passage souterrain qui en descend jusqu’a la rive sud du
“Kadın Azmağı”. La Nécropole (tombes rupestres) et l’Acropole s’étendent sur les
flancs montagneux de Gökova
İdyma est une fondation essentiellement carienne. Son appellation provient du
dialecte de Carie. Dans l’antiquité la Carie occupait l’emplacement de la province
actuelle de Muğla. İdyma était située a la pointe sud de la Carie. Les Cariens sont
considérés comme le peuple le plus ancien de la région. Bien que leur culture et leurs
traditions soient connues aucune inscription en langue carienne n’a été retrouvée et
jusqu’a ce jour elle n’a pas été déchiffrée.
Notre région fut envahie par les armées perses (actuel Iran) sous le commandement
d’Harpagos en 546 av. J.C. Cette domination perse provoqua des bouleversements
dans la vie religieuse et les coutumes de la région.
L’hégémonie perse fut repoussée durant les années 484-405 av. J.C. et la région passa
sous administration de la “Ligue Maritime de Délos” créée par Athènes. İdyma en fit
partie. Son nom apparaît sur les listes des cités affiliées durant les années 453 et 452
av. J.C. Ce sont les plus anciens documents concernant la cité. On y remarque en
particulier le nom de Paktyes l’un des administrateurs dont la lignée exerça cette
fonction durant un temps.
La cité frappa sa propre monnaie. Sur une face est inscrit un nom: Iaimion (Idymion)
sur l’autre est gravée la tête d’un jeune homme (Pan). Le culte dédié a Pan, dieu des
bergers, était très répandu dans la région.
La “Ligue Maritime de Délos” prit fin en 405 av. J.C. İdyma s’en était séparée en 440
av. J.C.
A partir de cette date la ville de Sparte imposa son autorité. En 405 av. J.C. l’Amiral de
Sparte Lysandros s’empara de la ville de Cedrea (île de Sedir).
İDYMA SOUS L’AUTORITÉ D’HALICARNASSE (BODRUM)
Dans les années 387-334 av. J.C. les Perses rétablirent leur suprématie dans la région.
Le roi Mausole d’Halicarnasse (377-353 av. J.C.) entretenait de bonnes relations avec
les Perses et gouvernait en toute indépendance. Il transféra la capitale de la Carie de
Milas a Halicarnasse (Bodrum). İdyma était située dans la partie orientale de ce
royaume.
352
Cette période prit fin lorsque l’armée d’Alexandre le Grand envahit notre région en 334
av. J.C. A cette époque des forteresses se dressaient a Thera et Callipolis.
İDYMA A LA PÉRIODE HELLÉNISTIQUE
L’époque hellénistique débuta avec l’arrivée d’Alexandre le Grand en Anatolie et au
Proche-Orient. La culture et la langue grecques s’y répandirent rapidement. De 334 a
189 av. J.C. date du traité d’Apamée, diverses royautés hellénistiques éphémères
furent a l’origine d’une période d’anarchie dans la région.
İDYMA SOUS LA DÉPENDANCE DE RHODES
İdyma passa sous l’administration de Rhodes au 3eme siècle av. J.C. a une date
imprécise. Elle reçut le nom de Rhodeion Peraea (située en face de Rhodes) . İdyma se
libéra d’elle-même du joug de Rhodes mais elle y fut de nouveau rattachée en 200 av.
J.C. par Nicagoras de Rhodes en même temps que Pisi (village de Pisi) et Killandos
(village de Yenice) comme l’indique une inscription gravée sur une stèle située sur l’île
de Karpatos. A la suite de la paix d’Apamée en 189 av. J.C. la cité d’İdyma échut de
nouveau a Rhodes et demeura sous son autorité jusqu’au 1er siècle ap. J.C.
Une alliance administrative dénommée “Union des Habitants d’İdyma” fut créée et
cette période connut une grande vitalité, comme l’atteste la dizaine d’inscriptions
datant de cette époque.
İDYMA CITÉ ROMAIN
İdyma devint une cité romaine a la fin du 1er siècle ap. J.C. En 48 av. J.C. l’illustre
homme d’état, Jules César, traversa la région pour se rendre a Rhodes. La reine
d’Égypte, Cléopâtre, accosta notre rivage pour aller visiter Éphèse. La cité sut
préserver son éclat et son prestige durant la période romaine. La seule preuve écrite
connue au sujet de cette période était une inscription, aujourd’hui disparue, gravée en
l’honneur de l’empereur Vespasien (69-79). Des mosaïques de la période romaine
furent découvertes lors des fouilles entreprises en 1922 dans la forteresse d’İnişdibi.
Au milieu du 3eme siècle de notre ère la décadence interne de l’empire romain, les
séismes dévastateurs et une épidémie de peste qui sévit très longtemps plongèrent la
région dans les ténèbres. İdyma et les villes voisines furent abandonnées et
disparurent.
Les excellentes routes pavées construites en plaine, les citernes qui les jalonnaient,
les canalisations apportant les eaux de la rivière Papazlık a Akyaka furent laissées a
l’abandon. La Carie devint une province romaine sous le règne de Dioclétien (284-305).
LA VİE LOCALE A L’ÉPOQUE BYZANTİNE
On ignore le nom donné a la région a l’époque byzantine. Une église aux murs en
abside dans sa partie sud avait été édifiée sur la colline située dans l’actuel camp
forestier. Elle était dédiée a Saint Cosme et l’endroit a pris son nom. Les pierres
sculptées et ornées de croix ainsi qu’une inscription provenant de cette église sont
conservées dans l’enceinte du camp forestier. D’autre part les vestiges de deux
chapelles subsistent encore a la source de la rivière Papazlık et près du bord de mer.
353
Un emplacement voisin du littoral est appelé Eren Dede. Akyaka lui porte une grande
dévotion. A Eren Dede on y fait des prières pour attirer la pluie, on y fait des voeux et
on y fait cuire le “Aşure” (mets sucré traditionnel composé de céréales et de fruits
secs).
GÖKOVA SOUS ADMINISTRATION TURQUE
La région fut rattachée pendant un temps au fief de Menteşe dont la capitale était
Milas. Elle fut intégrée a l’Empire Ottoman en 1420. Muğla en devint la capitale et Ula
le centre administratif.
L’événement le plus marquant survenu dans notre région a la période ottomane fut le
passage de l’armée de terre du Sultan Soliman le Législateur lors de la conquête de
Rhodes. L’armée arriva au mois de juillet 1522 et repartit en janvier 1523. Rhodes fut
annexée aux territoires ottomans. Le rattachement de Rhodes apporta du dynamisme
a la région mais il fallut attendre l’année 1970 pour que Gökova retrouve son ancienne
vitalité.
Mehmet Bildirici
(SAYIN MERVE MİCHELE BARREL TARAFINDAN ÇEVRİLMİŞTİR) 2008
AKYAKA
KONYA LİSESİ MEZUNLARININ
10.05.2008 TARİHLİ BOGAZİÇİ BULUŞMASI
Mehmet BİLİDİRİCİ
Değerli iş adamı, Mimar ve Konya Lisesi sevdalısı Hüseyin Yaşat Manav sınıf arkadaşlarını
ve sevgili öğretmenlerimizi Korukent ve Boğaziçi’nde gerçekleşen gemi turunda bir araya
getirdi.
2005 yılından bu yana ilk defa gerçekleşen bu toplantıda İstanbul’da bulunan ve İstanbul’a
bu toplantı için gelen arkadaşlar bir araya geldi, birbirleri ile kucaklaştılar, hasret giderdiler.
Önce sabah Korukent Bowling Salonunda kahvaltı vardı. Kuşun sütünün eksik olduğu nefis
kahvaltıda, Yaşat Manav gelen tüm arkadaşlar ve eşlerine hoş geldin dedi, aramızdan
ayrılan değerli öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımız için bir dakika saygı duruşuna davet etti.
Bu yıl Lisemizin üstünde kara bulutlar dolaşıyordu. Hiç akla ve hayale gelmeyecek şekilde,
seçimle hizmet için gelen Meram Belediye Başkanınca Lisemiz tarihinden koparılmak
isteniyor, tarihi binanın bahçesi tarihi olmayan binalar yıkılarak yerine kaç kat olduğu
bilinmeyen alışveriş merkezi yapılmak isteniyordu. Konu hepimizi üzüyordu.
Yaşat Manav’ın hoş geldiniz konuşması ardından konuya geçildi. Konu ile büyük mücadele
veren, Konya Lisesi Mezunları Derneği Başkanı 1968 yılı mezunu Caner Can özellikle
Konya’dan gelmiş aramızda idi. Bu konuda gelişmeleri gazete haberleri ve belgelerle ortaya
koydu. Yaptığı Basın toplantılarından yazdığı yazılardan örnekler sundu. Bu konuda Yeni
Meram Gazetesi sahibi sınıf arkadaşımız MUSTAFA BAHÇIVAN’ın yakından ilgilendiğini,
gazetenin köşe yazarı ALİ RİDVAN BÜLBÜL’ün konu ile ilgili yazıları olduğunu belirtti.
Eşi ile aramızda olan Milli Savunma Bakanımız Vecdi Gönül’e konuyu ulaştırdığını, Lisemize
dokunmamak ve güvence verilmesi durumunda biz mezunların gayreti ile tarihi binanın
restore edilebileceğini ifade etti.
Arkasından Vecdi Gönül söz aldı, konu ile yakından ilgilendiği, konunun Bakanlar Kuruluna
kadar geldiğini, kesin tavır koyduğunu ancak Kültür Bakanının tarihi binanın Müze olmasına
sıcak baktığını ifade etti. Şimdilik konunun kapandığı ifade edildi.
Bunun ardından öğle yemeğinin yeneceği Vapur gezisi başladı. Gemide yaklaşık 50 kişi
vardı. Dünyanın en tarihi ve en güzel su yolunda güzel bir havada samimi bir ortam içinde
gezi ve yemek devam etti. Başta Altan Saysel, Sencer Yurday olmak üzere arkadaşlarımız
anılarını dile getirdi, fıkralar anlatıldı. Bu arada arkadaşımız Sadettin Demiray Demiray 2008
yılında gerçekleşen “Evrenin Gözü” isimli bir yayınını tüm arkadaşlara hediye etti, hepimizin
beğeneceğini umuyorum.
Şimdide bu güzel ve unutulmayacak gaziye kimler katıldı bölümüne geçiyorum. Tabii önce
bizleri iyi yetiştirdiklerine inandığımız öğretmenlerimiz. Önce aramızdan ayrılanlar değerli
öğretmenlerimize rahmet diliyoruz.
Bu yıl sadece Fransızca öğretmenimiz Muazzez Kargalık aramızda idi, sağlıklı koca bir çınar
ağacı gibi aramızda idi. Bizi şimdiye kadar da hiç yalnız bırakmadı. Kendisine teşekkür
ediyoruz. Bu arada istedikleri halde gelemeyen diğer öğretmen-lerimizden Hüseyin Köroğlu
yaşamını Konya ve Bodrum’da sürdürüyor. Değerli öğretmenimiz bu yıl hizmete geçecek bir
İlköğretim Okulu yaptırıyor. Konya Ereğli yolunda “Sevim & Hüseyin Köroğlu” İlköğretim
Okulu. Kendisini Nisan 2008 de ziyaretimde sağlıklı gördüm mutlu oldum.
Biyoloji öğretmenimiz Fehime Birekul Ekim 2007 den beri Huzurevinde, ben ve Yaşat Manav
ara ara ziyaretine gidiyoruz. Yeğenleri Sevinç ve Güler, kendisinin çok iyi ve özel bir tesiste
kalmasını sağladı. Ben şahsen öğrencileri adına yeğenlerine teşekkür borcumuz olduğunu
düşünüyorum.
Selman Erdem ve eşi Nezahat Hanım rahatsız, oğullarına yakın olmak için İstanbul’dan
Ankara’ya taşındılar. Ankara’da olan İngilizce öğretmenimiz Mukbil Ertunç çok sağlıklı,
telefonla görüşüyoruz. Eşi Felsefe öğretmenimiz Semahat Hanım rahatsız. İstanbul’da Resim
öğretmenimiz (En genç öğretmenimiz) Nurhayat Hanım’ın rahatsızlığı dolayısıyla
katılamadığını öğrendik. Yaşayan değerli öğretmenlerimize sağlıklı ve mutlu günler diliyoruz.
355
Ben bu konuda şunu da ekliyorum. Öğretmenlerimiz ve devre arkadaşlarımız hakkında bol
fotoğrafların bulunduğu CD ortamında hazırlanmış Korukent Buluşmaları II (2007) ve diğer
üç CD ortamında Konya Lisesi ile ilgili kitaplar, Yaşat Manav Ofisi’nde, Konya Lisesi
Mezunlar Derneği’nde, Konya Lisesi Müdürlüğünde ve ben Mehmet Bildirici’de
bulunmaktadır. İsteyen bu kaynaklardan CD temin edebilir.
Katılan arkadaşlarımıza gelince tespit edebildiğim kadarı ile1956 yılı mezunu arkadaşlarımız
(Sınıf listesindeki sıraya göre); Yoğun işlerini bir taraf bırakıp tekrar aramızda olan Bakanımız
Vecdi Gönül ve eşi Sevim Hanım başta olmak üzere;
Oktay Özkaynak ve eşi, Sadettin Demiray, Yücel Edil, Toygar Tahralı, Hasan Ali Acar &
Nursel Acar, Yılmaz Dağdeviren, Halil Kazım Gedik, Ziya Ulusoy, Cevdet Çavuşoğlu, Cengiz
Coşkun, Taner Baykara, Nuray Ögel, İsmail Serim, Nihal Doğan, Adnan Ağırbaşlı, eşi, oğlu
Mehmet Ağırbaşlı ve torunu ile, Rıza Durakbaşı, Osman Bıyıkoğlu, eşi ile katıldılar.
Daha üst sınıflardan ağabeylerimiz; Bodrum’dan özel olarak gelen Prof. Hulusi Göngör,
Ankara ve Kazakistan’dan Mümin Köksoy, Altan Saysel Konya Liseli eşi ile, Güner Orbay eşi
Havva Hanım ile, Sencer Yurday, ablası Güler (Fehime Hanımın en sevdiği kız öğrencisi),
İbrahim Önoğlu, eşi Semiha Hanım.
Tabii bu toplantının sahibi Hüseyin Yaşat Manav, ben Mehmet Bildirici, en gencimiz Konya
Lisesi Mezunlar Derneği Başkanı Caner Can ve eşi birlikte idi.
Böyle güzel gezide bizleri misafir eden Yaşat Manav ve eşine ne kadar teşekkür etsek azdır,
diye düşünüyorum.
(YENİ MERAM 17.05.2008 Sayfa 3)
Konya Liseliler Tekneye binerken
KONYA’NIN ULU ÇINARI RÜŞTÜ ÖZAL’I KAYBETTİK.
ESKİ KONYA BELEDİYE BAŞKANI,
ESKİ KONYA MİLLETVEKİLİ, ESKİ İMAR BAKANI
Mehmet BİLDİRİCİ
1915 yılında Konya’da doğan Rüştü Özal, Konya’nın köklü ailelerinden birinin oğlu idi.
Babası Konya’da Tacül Vezir Medresesinin Müderrisi ve aydın bir kişi idi. Çocuklarını
okutmuştu. Ağabeyi Mithat Özal öğretmen, kız kardeşi Emine Özal da Konya Sanat
Enstitüsü’nde Fizik Kimya öğretmeni idi.
Rüştü Özal Konya’da orta öğrenimi yapıp İnşaat Mühendisi olan öncü kişilerden biri idi.
Cumhuriyet öncesi Konya İdadisi’nden (Konya Lisesi) mezun olup, 1905 yılında Hendese-i
Mülkiye’den mezun olan tek kişi Galip Tezören idi (Ölümü 1965). Kendisi Hicaz
Demiryollarında çalışmış, camide rastladığı Araplar mühendis olduğunu öğrence “Müslüman
Mühendis olur mu? diye hayret etmişler !!!!
Cumhuriyet döneminde ise Karaman’dan Konya milletvekili Remzi Birant (1906-1966),
Ermenek’ten Mehmet Sumra, Konya Taşkent’ten Konya Senatörü Fakih Özlen (1915-2002),
ve Konya’dan Rüştü Özal (1915-2008) Konya Lisesi’nden mezun, ilk mühendis olanlardır.
Ortaokul’dan Mühendislik Okuluna giren Konya Milletvekili Himmet Ölçmen bunlar
arasındadır.
Rüştü Özal Konya Lisesi 1933 yılı mezunudur. Konya Lisesi bu yıllarda Türkiye’nin önde
gelen liselerinden biridir. Rüştü Özal en iyi öğrenciler arasındadır. Öğrenci olduğumuz 1950’li
yıllarda bir süre Turgut Özal’ın da hocası olan Matematik öğretmeni Faik Hoca (Ürel) derste
öğrencileri ile övünür sık sık;
“Mebooos Rüştü talebem, mebooos Remzi talebem,… çalıştılar, okudular, adam oldular.
Ama şimdi sizler öylemi ? eşek gibi, ayı gibi…..”
Rüştü Özal Konya Lisesi’nden sonra İstanbul’da Yüksek Mühendis Mektebi’ne girdi. 1939
buradan Yüksek Mühendis olarak mezun oldu. Çeşitli yerlerde çalıştıktan sonra 1950 yılında
Konya Belediye Başkanı (1950-1954), 1954 yılında Demokrat Parti’den Konya Milletvekili
oldu, 1957 yılında partiden ayrıldı. 1957-1960 yılları arasında Mühendisler Birliği’nde Genel
Sekreter olarak çalıştı, önemli hizmetleri oldu.
1961 yılında askeri kabinede İmar İskan
Bakanı ve 1961-1965 arasında CHP den Konya Milletvekili oldu, daha sonra politikayı bıraktı,
ama ölene kadar İnşaat Mühendisleri Odası ile birlikteliğini sürdürdü.
İsmi daha önce hafızamıza kazınmış Rüştü Özal ile tanışma mutluluğunu yakaladım.
Konya’nın tarihi, döneminin yazarları, Konya’nın sulama ve su projeleri konusunda yazılarını
takip ederdim. Ben de 1994 yılında DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan “Konya
Tarihi Su Yapıları” isimli kitapta Konya Ovası Sulama Projesini geniş şekilde özetlemiştim.
İstanbul’a geldiğim yıllarda bunları görüş ve önerilerini almak için kendisine sundum.
Konu ile ilgili 1998 yaptığım telefon görüşmesinde ”Efendim, daha önce Konya gazetelerinde
rastladığım yazılarınızı hep okudum, Konya ve Konya Sulaması ile yeni yazı yazarsanız,
edinmek ve okumak isterim dedim. Yorgun bir sesle “yazacam, yazacam ama kalem yardım
etmiyor” dedi.
Rüştü Özal’ın 1915 yılında başlayan yaşamı 13.Mart.2008 günü İstanbul’da sona erdi.
Rahmetli uzun zamandan beri rahatsız idi.
Rüştü Özal için 15.Mart 2008 Cumartesi önce İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde
tören yapıldı. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından “Onurlu bir Cumhuriyet
aydını, bir mühendislik çınarı Rüştü Özal” isimli 2004 yılında bir kitap çıkarılmıştı. Oda
Başkanı Cemal Gökçe bu kitaptan bazı pasajları okudu, hayatı ve mühendislik camiasına
katkıları anlatıldı. Cenazesine pek çok inşaat mühendisi yanında ailesi ve yakınları katıldı.
Aynı gün Teşvikiye Camiinde kılınan öğle namazının ardından, Sütlüce’de toprağa verildi. Eşi
Ulya Özal ve yeğenleri Selçuk Özal, Fatma Özal ve Ayşe Okçu ve yakınlarına baş sağlığı
diliyorum. Ulu Çınar, Rüştü Özal, Nur içinde yat…..
(YENİ MERAM 19.05.2008 Sayfa 3)
İTÜ Yıllığı 1999
DEDİĞİ SULTAN MENAKİBİ
Mehmet BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
Anadolu’ya gelen ve Türklerin bu topraklarda yerleşiminde etkili olan ulu çınarların gelişlerini
ve Anadolu’da yerleşimlerini anlatan MENAKİPNAME’ler vardır. Seydişehir’e yerleşen ve
oranın yeniden kuruluşunu sağlayan Seyid Harun Veli menakibi ile Ilgın Mahmut Hisar
köyüne yerleşen Dediği Sultan menakibi, Konya çevresinde bilinen çok önemli örneklerdir.
Menakipnamelerde, bu ulu kişilerin Anadolu’ya gelişleri ve Anadolu’yu yurt tutuşları efsanevi
şekilde anlatılır. Anadolu insanı sevdiği insanları göklere çıkarır, kafasında tasarladığı tüm
güzellikleri onda görmek ister. Bu yönden menakipnameler abartılıdır. Bu yönden tam tarihi
belge olarak kabul edilemez. Ama öte yandan yaşadığı dönemin şartlarını, yaşam ve
düşünce tarzlarını, inançlarını gösteren önemli belgelerdir.
Dediği Sultan Menakibinin bir fotokopisi Araştırmacı yazar, birlikte uzun sohbetlerimiz olan
rahmetli Sefa Odabaşı tarafından bana verilmiştir. Menakip yaklaşık 1973 yıllarında Sefa
Odabaşı tarafından bir sahafta görülmüş ve satın alınmıştır. Sefa Odabaşı’nın bu konuda
04.07.1998 tarihinde Yeni Meram KIRKAMBAR’da çıkmış bir yazısı da bulunmaktadır.
Dediği Sultan Menakibine göre Dediği Sultan yada diğer söylenişi ile Şeyh Halit Dediği
Türkistan’da Ahmet YESEVİ neslindendir. Anadolu’ya Turgut oğulları ile gelmiş, gelmeden
önce Hicaz’ı ziyaret etmişlerdir. Dediği Sultan Kırşehir’e yerleşen HACI BEKTAŞ VELİ’nin
amca oğullarındandır.
Yatağan Ahmet (Mürsel) ismindeki erin, Dediği Sultan’ın çok yakını olduğu, onu beklemesi
için Melengürit dağında bıraktığı ifade edilmektedir. Gerçekten önceleri toplu halde
Melengürit (Erenler-Erengirit dağı) dağında bir süre yaşadıkları anlaşılmaktadır. Bu dağın
zirvesinde arkeolojik veriler bir erken Bizans kilisesinin olduğunu göstermektedir. Dediği
Sultan, Yatağan Ahmet Mürsel ve diğer kafile bu kalan taşlardan kendilerine bir süre
kalacakları yaşam ve ibadet yerleri yaptığı anlaşılmaktadır.
Dediği Sultan bu dağdan Ilgın Mahmut Hisar köyüne, Yatağan Ahmet de dağın hemen
yakınında o zaman ismi Söbü Çimen olan sonra Yatağan ismini alan köye yerleşmişlerdir.
Menakibe göre Dediği Sultan Seyid Harun Veli ile görüşmüş karşılıklı kerametler
göstermişlerdir.
Bende bulunan ve yayınladığım “Yatağan Köyü Dünü, Bugünü” isimli yayınıma bilgisayar
ortamında eklediğim menakipnamenin Dediği Sultan’ın ölümünden sonra Farsça olarak
Muhammet Dede tarafından yazıldığı ve çok eskidiği için H 1277 (1861) tarihinde
Muhammed Hamdi oğlu MUSTAFA RÜŞTÜ (ölümü 1878) tarafından Türkçe lisanına
çevrildiği menakipnamenin sonunda açıklanmaktadır.
Dediği Sultan Menakibi, Araştırmacı-yazar eski Müze Müdürü Zeki ORAL, Vakıflar dergisinin
3. sayısında (1954 yılı) “Turgutoğulları ve Eserleri” isimli yazısında Mahmut Hisar köyündeki
Tekke muhafızı elinde Dediği Sultan Menakibi gördüğünü belirtmekte ve yazısında bir özeti
verilmektedir. Bu menakibin farklı bir yazım olduğu ama ana konularda bir değişiklik
olmamasına karşı bazı farklar olduğu anlaşılmaktadır. Buradan menakipnamenin farklı
yazılımları olduğu anlaşılmaktadır.
Menakibe göre Dediği Sultan’ın H 550 yılında öldüğü ve Mahmut Hisar köyüne gömüldüğü
ifade edilmektedir.
Tüm bu bilgiler, Yatağan Ahmet Mürsel’e yapılan 1407 tarihli vakıf ve diğer tarihi belgeler
incelendiğinde şöyle bir özet çıkarmak mümkündür.
Dediği Sultan ve Yatağan Ahmet Mürsel’in 15. yüzyılın başlarında Turgutoğulları ile birlikte
Anadolu’ya geldikleri, Ahmet Yesevi neslinden olabilecekleri, bir süre Melengürit dağında
kaldıkları, Seyid Harun Veli ile görüşmelerinin mümkün olmadığı (Zira kendisinin ölümü
1320), belki onun torunlarından biri ile görüştüğü, Mahmut Hisar köyünde Selçuklu
döneminde yapılmış olan bir türbeye gömüldüğü, Akşehir ve yakın çevre de başka Dediği
Sultanlar bulunduğu, ancak onlarla bağının kurulamadığı anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak Dediği Sultan’ın Mahmut Hisar’da önce yapılan Selçuklu türbesinde, Yatağan
Ahmet Mürsel’in Yatağan köyünde kara örtü bir türbede gömülü olduğu bilinmektedir. Bu ulu
kişilerin yaptıklarının unutulmadığı ve her ikisinin soyunun bugün devam ettiği ve büyük
ataları için büyük saygı beslediği anlaşılmaktadır.
Kaynak: Daha fazla bilgiler, Yatağan Mürsel soyundan gelen Mehmet Bildirici’nin “Yatağan
Köyü, Dünü Bugünü” isimli bilgisayar ortamında yazılmış özel yayınında bulunmaktadır.
Buna ulaşmak isteyeceklerin yazarın mail adresine ulaşması gerekmektedir.
Mail; mehmet_bildirici@yahoo.com
(YENİ MERAM 21.05.2008 Sayfa 3)
2005 yılında Vakıflar Müdürlüğü’nce yeni yapılan Yatağan Mürsel Türbesi
KARIA BÖLGESİNDEKİ KAYA MEZARLAR HAKKINDA YENİ KİTAP
MEHMET BİLDİRİCİ
İçinde yaşadığımız Akyaka’da beldemiz doğal ve tarihi güzellikler ile göz doldurmaktadır.
Tarihi zenginliği içinde ise bugüne kadar gelen kaya mezarlar en önde gelmektedir.
Bu konuda İsveçli araştırmacı PAAVO ROOS tarafından 2006 yılında Göteborg’da
çıkmış bir yayına ulaştım.
“Survey of rock-cut chamber-tombs in CARIA”
“Karia bölgesinde kaya mezar odaları”
Kitap araştırmaları sırasında kendisine yardımcı olan Meryem Kuzey verilmiş, o da bana
ulaştırdı. İngilizce yazılmış kitabın büyük bölümü İdyma çevresindeki kaya mezarlara
ayrılmış, (sayfa 45-57). Ayrıca önemli mezarların kesit ve mezar odalarının boyutları yer
almaktadır. Ayrıca önemli mezarların fotoğrafları, cephe görünüşleri, kesitleri ve mezar
odalarının boyutları yer almaktadır.
Bu konuda Idyma çevresinde gördüğüm ve fotoğrafını çekip “IDYMA’DAN AKYAKA’YA”
Resim ve Belge sergisinde yer alan mezarlar sayıları ile uyum sağlamaktadır.
Kitapta ayrıca Idyma dışında Karia bölgesindeki düğer antik yerleşim yerlerindeki kaya
mezarlar hakkında da detaylı yerinde alınmış ölçüm ve açıklamalar bulunmaktadır.
Benim bu yayından çıkardığım önemli sonuçlar şöyle; çevrede çok miktarda kaya önemli
kaya mezarların bulunduğu, Idyma’nın bu konuda önemli bir yerleşim yerinin
olduğuğudur.
Bu mezarlar arasında çoğunun mimari bir cephesinin olmadığı, mimari özelliği olanların
çok az sayıda olduğu görülmektedir. Bu mezarlar içinde Idyma Nekropol (eski mezarlık)
en dikkate değer olanı cephesinde iki İyon başlıklı kolonun gerisinde mezar odası olan
kaya mezardır. Maalesef mezarın kolonları kırılmış durumdadır.
Bu yayından çıkardığım ikinci çok önemli sonuç bu mezarların sadece bu yörelerde
görüldüğüdür. Bu yerleşim yerleri: Kaunos antik kenti, Telmessos antik kenti (Fethiye),
Idyma (Gökova Köyü), Killandos (Yenice köyü Okkataş mevkii) ve Kallipolis (Elmalı
Köyü)
( Bu yazı Akyaka Kültür ve Sanat Derneği Bülteni Sayı 7 Mart 2008 de yayınlanmıştır.
ABDÜLBAKİ GÖLPINARLI İLE BİR ANI
Mehmet Bildirici
Abdülbaki Gölpınarlı’nın Üsküdar Salacak’taki eski ahşap konağının soyulduğu manşet haber
olarak 03.03.2006 tarihli Murat Bardakçı yazısı ile duyuruldu. Bu vesile üstadın şarkiyat ve
Mevlevilik konusunda çalışmaları hakkında yazılar yer aldı. Neyse ki üstadın 70 yıllık
çalışmalarından oluşan kitaplarının büyük bölümü vasiyeti üzerine Konya Mevlana Müzesi’ne
bağışlanmıştı.
Gölpınarlı çalışmaları dolayısıyla Konya’da çok bulunmuştur. Gölpınarlı 1930 yılında Konya
Lisesi Edebiyat öğretmeni olarak atanmış ve 1932 yılında görevden alınmıştır!!! Buna
rağmen bu kısa öğretmenliği ile Konya Lisesi’nin onur kaynağı ve lisenin en tanınmış
öğretmenlerinden biridir.
Üstatla bir anımı sizlerle paylaşmak istiyordum. 1970 yılıydı. Uzaktan akrabam olan Ahmet
Ağa Gölpınarlı’yı tanıdığını, beni de tanıştırmak istediğini söyledi. Birlikte gittik. Kendisi
Mevlana Müzesi’nde idi. Seyrek bembeyaz saç ve sakalı ile karşımızda bir heybetli heykeldi
sanki, elinde sigara ağızlığı, gözünde gözlük vardı. Devamlı düşünce içinde olan ve hiç
gülmeyen düşünen bir insan heykeliydi. Ahmet Ağa iyi niyetli, açık düşünceli ama kültürden
gelme bir kişi değildi. Üstada yaranmak için dışarıda kolları ve başları açık Avrupalı bayan
turistleri göstererek “bu çıplakları bu kutsal makamdan değnek ile kovalamalı dedi” Bunun
üzerine üstat çocuklar dinleyin dedi ve şunları anlattı.
“Musa peygamber Tur dağında Yarab bana yüzünü göster der. Falan noktaya bak diye ses
gelir. Musa oraya baktığında bir kişinin eli, arkadaşının cebinde parasını çalmakta, Musa
bağırır Yarab onları mahvet bana kendi yüzünü göster der. Başka bir noktaya bakması
istenir. Orada da bir kişi başkasının eşi ile zina halinde, Musa gene onları da kahret, bana
kendini göster der. Bu defa Tanrı şöyle seslenir. Ya Musa ben binlerce böyle sahne
görüyorum, sana sadece ikisini gösterdim, tahammül gösteremedin, henüz beni görme
olgunluğuna gelmemişin” der.
Evi Üsküdar’da olan, Üsküdar’da Seyit Ahmet Deresi İranlılar (Şii Caferi mezarlığı)
mezarlığında gömülü üstadın bu anlamlı ve felsefi hikayesini hiç unutmadım.
(ÇAĞRI TEMMUZ 2008 SAYFA 27)
KONYA’NIN İLK MİMARLIK OKULU YERLE BİR EDİLMİŞ
Mehmet Bildirici- İnş.Y.Müh- Araştırmacı Yazar
Konya’da Osmanlı devletinden gelen Orta öğretim Kurumu Konya Lisesi (Konya İdadisi)
1889 yılında açılmış ülkeye büyük hizmet etmiş pek çok öğrenci yetiştirmiştir. Bende bu
Lisenin 1957 yılı mezunuyum bundan da büyük mutluluk duymaktayım.
Konya Lisesi’nin hemen arkasında ise son zamanlarda Yetiştirme Yurdu olarak hizmet veren,
Cumhuriyet döneminin güzel bir mimari eseri olan BİNA VARDI !!!!!!!!!!!
Bu binada Konya’da Yüksek İslam Enstitüsü ve Eğitim Enstitüsü’nden sonra 1971 yılında
KONYA MÜHENDİSLİK VE MİMARLIK AKADEMİSİ kuruldu. Akademi yıllarca hizmet
verdikten sonra halen Selçuk Üniversitesi bünyesi içindedir.
Dikkatinizi çekerim o tarihte henüz Selçuk Üniversitesi mevcut değildi. Benimde öğretim
görevlisi olarak çalıştığım bu binadan pek çok İnşaat Mühendisi ve Mimar yetişmiş olup hepsi
bugün Konya’da önemli mevkileri dolduruyor, bundan da büyük gurur duymaktayım.
Ben halen 12 yıldan bu yana İstanbul’da oturuyorum. 1991 yılından bu yana bir mühendis
gözü ile Konya’nın tarihini, su yapılarını eski kentlerini ve dokusunu incelemekteyim. 17
yıldan bu yana topladığım belgeleri Mimarlık Odası’nda sergilemek için Konya’da
bulunuyorum.
İlk günü sokağa çıkınca Mimarlık Okulunun yerle bir edildiğini içim sızlayarak gördüm ve
şoke oldum. İTÜ İnşaat Fakültesi’nden mezun olduğumdan bu yana 45 yıllık mesleki
bilgilerimle, 17 yıllık Konya ve çevresi ile ilgili araştırma ve bilgi birikimimle, bu nasıl yapılır bir
cevap bulamadım.
Mimarlar Odasında binanın yıkımını, babamın ölümünü anlatır gibi dert yanarken Mimar
meslektaşım ve eski öğrencim Mehmet Avcı’ya rastladım. Öğrenci iken her nasılsa geniş
açıklıklı salonun çatısına çıkmış, şahane ahşap çatı ile kapatıldığını söyledi duyunca
üzüntüm daha da arttı. Bugün geniş açıklıklar yeni ortaya çıkan malzemelerle çok kolay
aşılmaktadır. Yaklaşık 80-100 yıllık ahşap çatı bir mühendislik harikasıdır. Korunmalı müze
olarak değerlendirilmeli idi.
Yıkımı başarı ile gerçekleştiren !!!!! Sayın Meram Belediye Başkanı yıktığı bu binayı
incelemiş midir? Bilgi birikimi buna yeterli midir? Merak ediyorum. Acaba belgelemek en
azından bir rölevesini çıkarmak aklına gelmiş midir?
Aslında bu bina anıt olarak tescil edilmeli idi. Gözden kaçtığını sanıyorum. Bu yıkmak için
fırsat mı? Bu değerleri korumak bilince niye Belediye Başkanlığında yok anlamak mümkün
değildir.
Mezun olduğum Konya Lisesi de bahçesi Meram Belediyesi’nce alınmak ve yerinden
uzaklaştırılmak istendi, değerli mezunların çabası ile şimdilik badireyi atlatmıştır.
Ama Konya’nın bu ilk mimarlık okulu ve şahane çatısı maalesef depremlere dayanmış
depremden daha tehlikeli zihniyete yenik düşmüştür.
Sayın Meram Belediye Başkanı olay tarihi süre içinde değerlendirilecektir.
ANCAK ŞUNA KUVVETLE İNANIYORUM, İLERİ NESİLLER SİZİ HAYIRLA YAD
ETMEYECEKLERDİR.
mehmet_bildirici@yahoo.com
(YENİ MERAM 22.08.2008 )
Bugün Mevcut Olmayan Mimari Eğitimi Yapılan Bina
MİMARLAR ODASINDA
ANTİK ÇAĞDA ICONIUM (KONYA) VE YAKIN ÇEVRESİ
BELGE VE FOTOĞRAF SERGİM
Mehmet BİLDİRİCİ
İnş.Y.Müh. Araştırmacı yazar
Konya’da 1965-1972 yılları arası Proje ve Müteahhitlik işlerinde, 1971-1982 yılları
arasında Konya Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisinde Yapı Malzemesi ve Yapı
Statiği derslerini yürüttüm. Akademi Başkanından sonra tayin edilmiş ilk öğretim
görevlisi idim. Daha sonra 1984-1995 yılları arasında DSİ IV. Bölge Müdürlüğü’nde
çalışmış bulunuyorum. Küçüklüğümden bu yana tarihe büyük ilgi duymakta idim.
1991 yılında mesleki bilgi birikimimi ve tarihi birleştirmek istedim, karşıma tarihi su
yapıları çıktı. O yıldan bu yana disiplinli bir şekilde araştırmalarımı sürdürüyorum.
Bu konuda DSİ Genel Müdürlüğü ve Konya DSİ IV. Bölge Müdürlüğü’nden büyük
destek gördüm. Konya Tarihi Su Yapıları isimli çalışmamı yayınladılar, bu
çalışmamım teknik gözle tarihe bakan ilk kitap olduğuna inanıyorum. Daha sonra
emekli olduktan sonra da 2004 yılında “Tarihi Sulamalar, Depolama ve Taşkın
Koruma Tesisleri” isimli kitabımı yayınladılar. Bu benim büyük ufkumu açtı, bu konuda
uluslar arası toplantılara katıldım.
Sergi alışkanlığını da yazları geçirdiğim Gökova Akyaka’da kazandım. Gökova
Akyaka’da resim ürünlerinin sergilendiği salon var. Orada Gökova’nın tarihi
değerlerini ve güzelliklerini gösteren bu türde ilk sergi açtım. Çok ilgi çekti, 2006
yılında bilgisayar ortamına alarak yeniledim. Bu yıl 18.07.2008 tarihinde yukarı
başlıktaki sergimi açtım. Bu defa izleyenler tamamen Konya dışından idi, büyük ilgi
uyandırdı.
Bu çalışmalarımı Konya’ya taşımak istedim. Ama devamlı burada yaşamadığımdan
salon konusunda belirsizlikler vardı. Meslektaşım ve akrabam Muzaffer Tanrıkulu
Mimarlar Odası Başkanı SERDAR IŞIK ile görüştü. Serdar Işık yetkili organları ile
görüştü ve bana salonlarını açtılar. Kendilerine çok teşekkür ediyorum.
Bilgisayar ortamında hazırladığım tüm çalışmaları burada sergileyip giderken de
Mimarlar Odası’nın kitaplığına bırakacağım.
Sergi 23.08.2008 tarihinde saat 17.00 de bir kokteyl ile açılacak. 30.08.2008 tarihine
kadar açık kalacaktır.
Böyle bir yerde sergi açmaktan son derece mutluyum. Zamanın kopardığı tüm
meslektaş eski öğrencilerle buluşup kucaklaşacağım.
Buradan Mimarlar Odası Başkanı Serdar Işık ve Yönetim Kurulu üyelerine ve
çalışanlarına teşekkürü bir borç bilirim.
mehmet_bildirici@yahoo.com
(YENİ MERAM 22.08.2008 )
HABER OLARAK ÇIKTI
GÖKOVA NEKROPOLÜNDE GÖRÜLMÜŞ ANFORA SAPLARI
MEHMET BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
Gökova’da dağın yamacında bulunan evlerin en üstünde, ormanın içinde olan eski bir evde
Meryem Kuzey ismini almış eski ismi Marita olan Amerikalı bir Hanım yaşamaktadır. Kendisi
ile tanıştım. Meryem Hanım, Marangoz Mustafa Kuzey’in eşi, daha önce 20 yıl kadar
Marmaris bölgesinde yaşamlarını sürmüşler, sonunda bir ev satın alıp Gökova Beldesi’ne
yerleşmişler. Meryem Hanım “Akyaka Kültür-Sanat Derneği”nin de üyesi. Eşi Mustafa Usta iyi
marangoz olup çok güzel kaptan köşkü inşa edermiş.
Meryem Hanım Delhausie Üniversitesi, Classics Department, Halifax Nova Scotia, Kanada’
da öğrenim görmüş.
Antik kentin nekropolünde yaptığı gezilerde aşağıda resmini gördüğümüz amfora saplarına
rastlamış. Onları bana da gösterdi.
Kulpu yazılı olan amforalar, bölge Rodos yönetiminde iken “İdimalılar Birliği” teşkilatı
tarafından ticaret maksadı ile zeytinyağı, şarap vs gibi sıvı maddelerin naklinde, daha sonra
ikinci olarak ölü gömülmesinde kullanılmış.
Üzerinde yazılardan amforaların nerede yapıldığı görülmekte, gül, güneş tanrısı olanların
yapım yeri Rodos adası. Bir tanede Anthiaksio yazılı olan var, belki Antakya’dan … Bu
dönemde Knidos ve Kos adalarından da ticaret yapıldığı biliniyor.
PEREK yazılı bir kurşunun da ilginç bir anlamı var. Gökova Beldesi’ni ziyaret eden İsveçli
Paavo Roos’un ifadesine göre avda kullanılan bu kutsal kurşun eski Yunan’da nadir görülen
şamanist bir inançtan gelme imiş. !!!!
Amfora sapları
Amfora saplarının tarafımdan çizilmiş resimleri
Gene Meryem Kuzey’in arşivinde bulunan ve bir fotokopisi bana da verilmiş bir yayın
bulunmaktadır. “AMPHORAS, and the ancient wine trade” (American School of Classical
Studies at Athens. Princeton- New Jersey, 1979)
Burada şarap, yağ, vs gibi sıvı maddelerin taşınmasında kullanılan iki kulplu amforaların ilk defa
Fenikeliler tarafından, daha sonra Mısır’da kullanıldığı, M.Ö 7. yüzyılda Yunanistan’da
görüldüğü, M.Ö. 3. ve 2. yüzyılda Rodos’ta yaygın şekilde görüldüğü anlatılmaktadır.
Amforaların aynı zamanda ölü gömütü olarak da kullanıldığı ifade edilmektedir.
Aynı eserde Rodos’a ait Amfora sapları da görülmektedir. Bunlar içinde Gül resmi yer
almaktadır. Aynı eserde Rodos’ta bulunan Amfora saplarında gül ve Güneş Tanrısı Helios’a
çok sık rastlanıldığı anlatılmaktadır.
Çok ilgi çekici olan şudur. Sessiz ve bilim dünyasına duyurulmamış bu yazılı amfora sapları
Knidos’tan sonra Türkiye’de ikinci defa görülmektedir. Bu bakımdan bu bilgileri bizlere ulaştıran
Meryem Kuzey ne kadar kutlansa yeridir. Bu ise aynı zamanda Idyma’nın tarihteki önemini daha
da artırmaktadır.
Meryem Kuzey Kütüphane bahçesinde
(Pehlane Hanım’ın Evinin Alt katı)
(Akyaka Kültür-Sanat Derneği Ekim 2007 sayı 4 sayfa 5 de yayınlandı)
Sayın İbrahim Gürer İstanbul 30.01.2009
gurer@gazi.edu.tr
Sayın Gurer
İstediğiniz belgeleri ekte sunuyorum.
Mehmet Bildirici
MEHMET BİLDİRİCİ
He was born on 24.02.1939 in Konya. He finished in 1957 Konya Lisesi and in 1962
Technical University of Istanbul as Civil Engineer (insaat yüksek mühendisi). 30 years he
worked in Konya. In the years 1971-1982 he taught in Konya Academy, (now inside of Seljuk
University), and gave Building Materials, and the Static of Construction. He worked
furthermore from 1984-1996, in DSI IV. Regional Directorate and then was retired. In 1996
he moved to Istanbul. In 1997-1998 he became Consultant (Müsavir) for Yeşilçay Project. In
addition, from 1997 he worked as consultant (bilirkişi) for the courts in Istanbul. Since 1991
he works about historical water supply systems. Two books were published by DSI General
Directorate in 1994 and 2004. Now he lives in Istanbul.
WATER SUPPLY SYSTEMS IN HITTITE AND URARTU TİMES
Hittites lived in Central Anatolia in the second millennium BC and they have constructed
dams and water monuments. Urartian people lived in Eastern Anatolia in first millennium BC
and they have constructed dams, long irrigation canals to improve their economy. Very very
interesting, Urartian hydraulic monuments survive today and they are being in use too. These
monuments are the fruits of the rich Anatolian civilization and only can be seen here in
Turkey.
Anatolia, (Turkish Anadolu) now Turkey was the cradle of several civilizations. I believe this
is the richness of our country. These monuments must be examined, must be under
protection and carried to the future to younger generations. How will be organized? Which
plans must be done? I believe that if we love and examine the subjects and share them with
International communities, our cultural heritage and the whole World civilization will be
winner.
(5th World Water Forum 5)
(Topic 6.5 Water and Culture s.46-47)
(March 16-22 2009)
SÜTLÜCE 1. İSTANBUL SU FORUMU
14.02.2009 TARİHİNDE PANELİST OLARAK YAPTIĞIM KONUŞMA
Sayın Hocam Ünal Öziş Türkiye’deki 4 milenyum zaman dilimi içindeki su yapılarını ortaya
koydu. Ben ileri toplantılarda 8 milenyum olmasını öneriyorum. Şöyle ki Konya Çumra’da ortaya
çıkarılan Çatalhöyük’te M.Ö. 6000 yıl önce uygarlık ve sulama bulunuyordu. Yapılan kazı
çalışmaları sırasında çok basit sulama kanalları ile sulu tarım yapıldığı ve tahıl üretildiği
görülmektedir.
Sayın Selami Oğuz, İstanbul’un tarihi suyollarını özetledi. Ben de şunu eklemek istiyorum.
Bulunduğu coğrafyanın özelliğinden dolayı, antik çağlarda Byzantion yanında, Haliç’in karşısında
Galata, ve karşı sahilde Kadıköy (Kalkedon), Haliç’in ucunda iki nehrin Haliç ile buluştuğu yerde
Semistra ve Beykoz’da antik kent bulunmaktadır.
Değerli hocamız Kazım Çeçen çok gayret sarf ederek bunların çoğunu ortaya çıkarmıştır.
Ancak çok önemli diğer kent Galata ve Kadıköy hakkında çok az bilgi bulunmaktadır. Galata
Levent Çiftlik’ten su geldiği konusunda yayınlarım vardır. Ama Kadıköy hakkında sadece
Acıbadem’de bir depolu su terazisi bugüne gelmiştir.
İstanbul konusunda daha yapacak pek çok şey olduğu inancındayım.
Değerli panelist Dursun Özden yaptığı gezilerle Uygur Türklerinin kullandığı Karız sistemini bize
tanıtmıştır. Gerçekten proje dünyada sayılı tarihi karız sistemlerinden biridir. Konu çok ilgimi
çekti, konu ile ilgili kaynakları taradım. 2500 yıl önce Uygur’lar tarafından değil, M.Ö. 200
yıllarından itibaren burayı yöneten Çin Han Sülalesi tarafından yaptırıldığı yönündedir.
Saygılarımla
Mehmet Bildirici
5. DÜNYA SU FORUMU İSTANBUL’DA TOPLANDI
MEHMET BİLDİRİCİ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve pek çok devlet ve hükümet başkanlarının katılımı ile 5.
Dünya Su Forumu İstanbul’da çalışmaya başladı. Foruma yurt içi ve yurt dışından 10.000
katılımın olması bekleniyor.
4. Dünya Su Forumu daha önce 2006 yılında Meksika’da toplanmıştı. Bu Forum, 5. Dünya
Su Forumu Yönetimi, Türkiye’den, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi ve İstanbul Su ve Kanalizasyon Genel Müdürlüğü’nün (İSKİ) nin 3 yıl süren yoğun
bir çalışmasının sonucu olarak ortaya çıktı.
Su Forumu İstanbul Büyükşehir Belediyesince yeni hizmete alınan “SÜTLÜCE Kongre
Merkezinde gerçekleşti. Forumun vermek istediği en önemli mesaj daha da hayati bir önem
kazanan Su’yun akılcı kullanımı ve su konusunda farklılıkların giderilmesidir.
Türkiye’den, Arap ülkelerinden, Afrika’dan, Güney Amerika’dan 10000 kişinin katılacağı forumda
500 civarında bildirinin tartışılacaktır. Şüphesiz bu kadar çok bildiri aynı anda çeşitli salonlarda
yapılacak oturumlarla gerçekleşebilecektir.
Forum süresinde üst düzey devlet yetkililerin de kendi aralarında toplantılar yapacaktır.
Su Forumu süresinde aynı zamanda çeşitli konserler, sergiler, fuar ve geleceğimiz olan
çocuklarımızın etkinlikleri de yer alacaktır.
( AGOS 20.03.2009 tarihli Ermenice ekte EKLENEREK yayınlandı)
5. DÜNYA SU FORMU’NUN BİR DEĞERLENDİRMESİ
Mehmet Bildirici
İnş. Y. Mühendisi & Araştırmacı
Önce kısaca kendimi tanıtmak isterim. 1939 Konya doğumluyum. 1962 yılında İTÜ İnşaat
Fakültesi’nden mezun oldum. 30 yıl Konya’da serbest ve Selçuk Üniversitesi’nde Öğretim
Görevlisi olarak çalıştım. Son çalışma yerim DSİ’den 1995 yılında emekli oldum.1991
yılından bu yana “Tarihi Su Yapıları & Su Kültürü Tarihi” konularında çalışmalarım ve
yayınlarım vardır. Yurt içi ve Yurt dışı pek çok su toplantılara katıldım. 5. Dünya Su Forumu
bu konuda katıldığım en kapsamlı Uluslar arası toplantıdır. İlk yayınından bu yana AGOS
okuyucusuyum.
Önce Forum’un kısa bir tarihçesini vereceğim. Yaklaşık 160 ülkenin üye olduğu bu
organizasyonun ilki, yaklaşık 500 kişinin katılımı ile 1997 yılında Fas’ın Marakeş kentinde
gerçekleştirilmiştir. Forum’a Türkiye 2000 yılında katılmış, Hollanda Lahey kentinde yapılan
Forum’da geniş bir katılımla yerini almıştır. Üçüncüsü 24.000 kişinin katılımı ile Japonya’nın
Narar ve Kyoto kentlerinde, dördüncüsü 2006 yılında Meksika’da gerçekleştirilmiştir.
Türkiye’nin ev sahipliğini üstlendiği yaklaşık 30.000 kişinin katıldığı, 5. Dünya Su Formu
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu başkanlığında, “World Water Forum”, DSİ, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ Genel Müdürlüğü’nce gerçekleşmiştir.
Ben DSİ bünyesinden katıldığımdan biliyorum, 2006’dan bu yana pek çok toplantılar
yapılmış, su konusu geniş bir yelpazeden incelenmiştir. Hatta bu konuda bir prova niteliğinde
Şubat ayı içinde 1. İstanbul Forumu düzenlenmiştir. Forum İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından yeni hizmete alınan “Sütlüce Kongre Merkezi”nde yapılmış, Eyüp’teki Feshane
tesisleri de Forum’a dahil edilmiş, her iki tesis tarihi Galata Köprüsü ile birbirine bağlanmıştır.
Tesisler aynı anda 7-8 toplantının yapılmasına imkan sağlamıştır. Özellikle şunu
belirmeliyim. Çok güzel bir simultene tercüme ağı kurulmuştur. Türkçe, İngilizce, Fransızca,
Arapça …vs dahil söylenenler aynı anda bir diğerine tercüme edilmiştir.
Açılışı 16.Mart 2009 günü, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil pek çok devlet Başkanı,
başbakan ve bakanın yoğun katılımı ile yapılmış, katılımcılara kapalı, devlet başkanları,
parlamenterler, yerel yöneticiler arasında çeşitli toplantılar yapılmıştır.
Ben teknik ve su kültürü tarihini araştıran bir kişi olarak, biraz toplantılardan özet vereceğim.
Siyasal toplantılar dışında tamamen teknik düzeyde yapılan toplantı sayısı yaklaşık 300’ün
çok üstündedir.
Teknik olarak konular 6 bölüm olarak ayrılmıştır. Bunlar
1. KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİ
Alt başlıkları şöyledir. “İklim değişikliğine uyum sağlamak”, “Su kaynaklı göçler ve sorunları”
“Afet yönetimi”
2. İNSANİ KALKINMA VE BİN YIL HEDEFLERİ
Alt başlıkları ise şöyle; “Herkes için sağlıklı su sağlanması” “Enerji için su ve su için enerji”
“Açlık ve fakirliğin giderilmesi için su ve gıda” “Suyun birden fazla kullanımı”
3. SU KAYNAKLARININ KORUNMASI VE YÖNETİMİ
Alt başlıkları; “Su havzası yönetimi ve sınır aşan sularda işbirliği” “Tarımsal ihtiyaç ve kentsel
su ihtiyacının karşılanması” “Doğal Ecosistemlerin korunması” “Yüzeysel yer altı yağmur
suyunun yönetimi ve korunması”
4. SU İDARESİ VE YÖNETİM
Alt başlıkları ise; “Sağlıklı su hakkına daha iyi erişimin sağlanması” “Verimin artırılması” “Su
veriminin artırılması” “Etik, şeffaflığın sağlanması” “Su hizmetlerde kamunun ve Özel
sektörün rollerinin belirlenmesi” “Verimli su kaynaklarının sağlanması için yasal ve kurumsal
düzenlemelerin ağlanması
5. FİNANS SAĞLANMASI
6. EĞİTİM BİLGİ VE KAPASİTE GELİŞTİRİLMESİ
Alt başlıkları ise “Eğitim bilginin geliştirilmesi” “Su Bilimi ve Teknolojisi” Mesleki Dernek ve
bağların oluşturulması” “Herkes için veri oluşturulması
6.5 SU VE KÜLTÜR
Benim katıldığım bölüm. Bu konuda dört ayrı oturum gerçekleştirilmiştir. Çeşitli kültürlerde
suyun önemi eski dönemlerde kullanımı ve bazı önemli tarihi su yapıları görüşülmüştür. Ben
burada Hitit ve URARTU dönemi tarihi su yapıları konusunda bildiri sundum. Bu bölümün en
ilgi çeken konularından biri olduğunu gördüm.
DİĞER ETKİNLİKLER
Bunlar dışında pek çok yan etkinlikler gerçekleştirilmiş, gençlik Su Forumu, Çocuk Su
Forumu yapılmış, Su Fuarı, Su Sergisi açılmış, katılımcıların Türk Kültürünü anlaması ve
yorgunluklarını atması için konserler düzenlenmiştir. Su ödülleri dağıtılmıştır.
SONUÇ
5. Dünya Su Forumu Su’da farklılıkların birleştirilmesi amacına yöneliktir. Uzun geçen
toplantılardan sonra verilmek mesajları vermeye çalışacağım. Önce dünyanın bugün su
konusundaki geldiği noktayı da belirmek gerektir diye düşünüyorum.
Son 100-150 yılda geliştirilen su kaynaklarına nazaran nüfusun daha fazla arttığı, buna karşı
hızlı sanayileşme ile su kaynaklarının korunamadığı ve suyun kirletilmesi sonucu çok kritik bir
duruma gelindiği, dünyada 1 milyar insanın sağlıklı sudan yoksun olduğu, bunun büyük
oranda çocuk ölümlerine sebep olduğu, Türkiye’nin su zenginliği yönünden ortada olduğu
önlem alınmaz ise 15-20 yıl içinde büyük sıkıntıya gireceği, kadınların özellikle su fakiri
ülkelerde ve kırsal kesimlerde suyu temin eden ve kullanan olduğu halde karar
mekanizmalarında yer alamadığı, iklim değişikliği ile her şeyin daha kötüleşeceği ortaya
çıkmaktadır.
Tüm bu düşündürücü tablo karşısında yönetimlerin ve halkların tek başına bir çözüme
ulaşamayacağı, mutlaka çözümü birlikte aramaları gerektiği, proje ve tatbikat konusundaki
deneyimlerini ve bilgilerinin paylaşılması gerektiği, özellikle küresel iklim değişikliği
konusunda birlikte hareket etmek zorunda olduğu ortaya koymaktadır.
Bir başka gerçekte dünyanın 5-10 yıl sürecek bir ekonomik krize gireceği, bu dönemde dahi
başka alandaki yatırımların kısılabileceği, ancak su yatırımlarının asla kısılmaması gerektiği
vurgulandı.
İşte bu acı gerçeklere kulak veren sade vatandaştan dünyanın çok değerli bilim adamları,
Türkiye’den, Şili’den, Japonya’dan Arap ülkelerinden buraya gelmiştir. İşte bu sebeple aynı
ülkelerden Devlet başkanları, Başbakanlar, bakanlar, parlamenterler, yerel yöneticiler
buradadır. Özellikle Türkiye adına konuşan Cumhurbaşkanı Gül, Çevre Orman Bakanı
Eroğlu, umut verici olumlu mesajlar vermişlerdir.
Son olarak katılımcılar sade panelistten devlet başkanına 5. Dünya Su Formunun çok
başarılı geçtiğini ifade etmişlerdir. Tarihi İstanbul’u tanıma fırsatı bulmuşlardır. Bir katılımcı
kentimizin tarihi olduğunu ifade ederek HISTANBUL olarak nitelemiştir.
5. İstanbul Su Formunun bir milat teşkil etmesini, dünya halkları ve hükümetleri arasında
SU’yun bizleri BARIŞ’ta birleştirmesini, umuyor, ummak istiyorum. Barış zemininde suyu
tartışalım ama su konusunda ne olur bölünmeyelim diyorum.
mehmet_bildirici@yahoo.com
(AGOS Ermenice eki 27.03.2009)
Urartu Su Yapıları ile birlikte Ermenice özet
Yeni Meram 01 Nisan 2009
(itu62insaat@syberian.net) gönderildi
(Pek çok dosta forward ile gönderildi)
KONYA’YA HİZMET EDENLER
KEMAL SELÇUKER
Mehmet Bildirici
Kemal Selçuker, yarı İstanbul ve yarı Konya’da yaşamını sürdürmektedir. Çok eskiden,
Konya’da tanımama rağmen, İstanbul’da bir arada çalışma olanağı buldum. İleri yaşına rağmen
bilirkişilik yapıyordu. Bu arada birlikte keşiflere gittik, onları değerlendirdik.
Meslekte çok eski ve tecrübeli idi, deneyimlerinden yararlandım, Konya sevgisi ile dopdolu idi.
Uzun uzun Konya’dan konuştuk. Tüm bunlara ve anlattıklarına dayanarak onun bir hayat
hikayesini sunacağım.
Genç kuşakların bundan alacağı çok dersler olduğu kanısındayım.
Kemal Selçuker 1925 yılında Konya’nın Bitçimez, Ahmet Dede mahallesinde doğdu, babası
Kunduracı Mehmet Ustadır. Bitçimez Konya’nın eski ailelerinin oturduğu bir mahalle idi.
Selçuker Ailesi de çok uzun zamandan beri Konya’da yaşamını bu mahallede sürdürüyordu.
Babası ve dedeleri hep kunduracı idi.
Küçük Kemal İlk öğrenimini İsmet Paşa İlkokulu’nda tamamladı, babasının İstanbul
caddesindeki Kundura dükkanında çalışmaya başladı. Diktikleri kunduraları Konya ve civar
köylerine satıyorlardı. O da babası gibi usta olup ailesinin geçimini sağlayacaktı. Babasının
okutma gücü yoktu. Ama bazı tesadüfi olaylar, onu öğrenim yapmaya yönetti, okuduğu
okullar onu, geleceğin cumhurbaşkanları Turgut Özal ve Süleyman Demirel ile yakın
arkadaşlığa kadar götürdü.
Onun hayat akışını değiştiren bu önemli olayı açıklamak yerinde olacaktır. İsmet Paşa
Okulu’nda Küçük Kemal’in çalışkanlığının farkına varan Okul Müdürü Yümnü Tümer,
dükkana gelir, babasını çayını içer, Mehmet Usta, Kemal’i okutalım der. Babası ise üzülerek
imkanı olmadığı için bunu yapamayacağını ifade eder. O zaman bana izin ver ben ona
yardımcı olacağım der. Bir gün elinde bir takım kağıtlarla gelir, ondan diplomasını alır ve
devlet parasız yatılı sınavlarına sokar, sınava pek çok kişi katılmıştır, Kemal’in pek kazanma
ümidi yoktur, ama Konya’dan 2 kişi kazanmıştır, biri de Kemal’dir. Sonuçlar Cumhuriyet
gazetesinde yayınlanmıştır. Ama babası pahalı diye gazete almadığından haberi olmamış,
son gün bir tesadüf eseri kazandığını öğrenmiştir. Artık devletin parasız yatılı okuttuğu bir
öğrencidir.
Orta okulu Bilecik Orta Okulu’nda okur, 1938 de mezun olur, ardından İstanbul Kabataş
Lisesi’ne gönderilir, 1942 yılında oradan mezun olur. Hemen ardından İstanbul Yüksek
Mühendislik Mektebi’nin (İstanbul Teknik Üniversitesi) sınavlarını kazanır, Elektrik Bölümü’ne
gene parasız yatılı öğrenci olarak kaydolur ve buradan 1948 yılında Elektrik Yüksek
Mühendisi olarak mezun olur.
O zaman İTÜ dört bölümden ibarettir. Elektrik Fakültesi’ndeki sınıflar 20 kişinin altındadır.
Öğrenciler arasında yakın arkadaşlık kurulur. Süleyman Demirel’de aynı tarihlerde İnşaat
Fakültesi öğrencileri arasındadır. Parasız yatılıdır. Kemal Selçuker kendinden 3 sınıf
yukarıda Turgut Özal ile yakın arkadaş olmuştur. Konya’dan ve aileden Selçuker iyi dini
eğitim almış ve dindar bir kişidir. Turgut Özal ise o tarihlerde dini konularda, bir arayış
içindedir. Kemal Selçuker bu konuda ona yardımcı olur. Çok büyük hayranlık duyduğu Turgut
Özal ile daha sonraları yakınlığı sürecektir.
Kemal Selçuker, Elektrik Yüksek Mühendisi Sırrı Sandıkçı’da sınıf arkadaşıdır. Her ikisi de
Konya’dan çıkmış ve Konya’ya hizmet etmiş öncü Elektrik Mühendisleridir.
Kemal Selçuker, ilk görevine PTT İstanbul Baş Müdürlüğü’nde başladı, 1950 yılında Askerlik
görevini yaptı, mecburi hizmet ödeneğini ödeyip serbest hayata atıldı. Önceleri başta Konya
ve köyleri olmak üzere Türkiye’nin pek çok ilinde, Konya, Edirne, İzmit, Bilecik, Erzincan,
Diyarbakır, Bingöl, Bolu, Giresun, Manisa….vs proje işleri yaptı, daha sonra böyle işlerin
taahhüt işlerini gerçekleştirdi. Bu pek çok iş arasında NATO ile ilgili Bandırma Alarm Pilotları
İnşaat ve tesisat taahhütlerinin çok önemli olduğunu vurgulamaktadır. Zira bu ihaleye iştirak
etmek için çok özel belgeler gerekmektedir.
1972 yılında Bağkur’dan emekli oldu, mesleki çalışmalarını ise10 yıl öncesine kadar devam
etti, halen de Konya’da bu çalışmalar sonucu edindiği arsalarının yapım işleri ile
ilgilenmektedir.
Kemal Selçuker bir yandan da mahkemelerde bilirkişilik görevlerine 1952 yıldan bu yana
devam etmektedir. Avukat Enise Selçuker ile evlenmiş bulunan Kemal Selçuker’in Ahmet ve
Mehmet isminde 2 oğlu bulunmaktadır.
Dindar ve hayırsever bir kişi olan Kemal Selçuker her görüşmemizde kendisini Devletin
okuttuğunu ve devlete minnettar olduğunu ifade etmektedir. Selçuklu ilçesinde bir Cami ve
imam evi yaptıran Kemal Selçuker, Kızılay’a yardımlarının da olduğunu öğrenmiş
bulunuyorum. Kızılay’a hayranlığını şöyle açıklamaktadır. Kendisi, babası ve annesi için hac
görevini yerine getirmek için gittiği Suudi Arabistan’da Kızılay’ın çalışmaları gözlerini yaşartır,
dönünce 3 katlı baba evini ve arkasındaki bahçesini Kızılay’a bağışlar.
Okumaması halinde bir kunduracı ustası olması beklenen Kemal Selçuker, okuyarak, yada
okutularak nerelere ulaştığı görülmektedir. Tabii ki burada çok zeki ve çalışkan olmasının da
burada çok önemli olduğu göz ardı edilmemelidir…
Konya Lisesi’nde bizlerde çok emeği geçen, Matematik Öğretmenimiz Ömer Faruk Mesçi de
(1923-1974) onun eniştesi ve dayısının oğludur.
Yıllardır hem İstanbul ve hem de Konya’da yaşamını sürdüren Kemal Selçuker
“ağabeyimize” sağlıklı ve mutlu günler dilerim. Yaptığı hizmetlerin değerlendirilmesi ve
unutulmaması dileğiyle……
Yeni Meram 02.04.2009
Kemal Selçuker ile birlikte
KONYA’DA DOĞAN VE LOZAN ANLAŞMASI İLE YUNANİSTAN’A GÖÇ EDEN
HACI ANASTA’NIN ANILARI
Mehmet BİLDİRİCİ
Bu yazımda Konya ve Sille hakkında önemli bilgiler bulunan, Konyalı şair ve besteci bir
hanımın anılarında, yüz yıl öncesinin Konya’sında bir geziye çıkacağız.
Konya’dan Selanik’e göç etmiş Anastasia Smirneu ya da baba adı ile Hacı Anasta, 1918
yılında Konya’nın Rum mahallesinde (Altın Çeşme mahallesi) doğdu. 1924 yılında 6
yaşında ailesi ile Yunanistan’a Lozan Anlaşması ile göç ettirildi. Mersin üzerinden gemi ile
gittiler. Hacı Anasta şair ve bestecidir. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlara karşı savaştı. Üç
kadın ve yedi erkekle bunun için bir çete örgütü kurdu. Buradan kendisine Kaptan Anastasia
da deniyor.
1938 yılında Kriyakos Smirneos (1910-1971) ile evlendi. Çiftin 3 oğlan, bir kızı oldu. Soyadı
olan Smirneu “İzmirli” anlamına gelmektedir. Eşi göçmen olmayıp Eğriboz Adası’ndandır.
1995 yılında, Anadolu Rumlarının toplantısında, Konya’ya ait anılarını anlattı, ve Konya’dan
bir şarkı okuyup dinleyenleri çok duygulandırdı. Arkasından gözü yaşlı olarak “Konya’ya
gidip orada ölmek istiyorum” dedi, daha sonra kendini toparlayıp “Yunanistan’ı çok
seviyorum” diye ilave etti.
Anastasia anılarında anne ve babasından da söz etmektedir. Babası Andon Hacıteodoridi
(1870-1956) yapı ustası olup, Yozgat Akdağmadeni’nde doğmuş, Konya’ya gelerek yapı
ustalığı yapmıştır. Hacı Andon’un babası Gümüşhane kentinde maden işçisi imiş. Hacı
Andon evlendikten sonra Konya’ya yerleşti. Annesini ve kardeşlerini Konya’ya getirdi,
kendilerine bir konak yaptılar. Ayrıca Konya civarında evler, çeşmeler ve camiler inşa ettiği
söyleniyor. Konya’nın Rum mahallesinde (Altın Çeşme) dört bronz oluğu bulunan bir çeşme
yapmışlardı?
1919 da Hacı Andon, üçüncü evlerini inşa ettiler. Ev Rum Mezarlığı ile İstasyon arasında idi.
(Buranın şimdiki İhsaniye civarları olduğunu sanıyorum). On dönümlük bir bahçe içinde
üç katlı bina idi, ambar ve merdivenler giriş katında idi. Bütün öteki Hıristiyanların evlerinde
olduğu gibi merdivenin altında bir ibadet odaları vardı. Birinci katta mutfak ve balkonlar, ikinci
katta üç oda ve misafir salonu yer alıyordu. Pencere ve kapıların üstünde süslü kemerler
vardı. Çatı ise altıgen kubbe idi. Belki bu kubbe yüzünden belki de “Rumların Kilisesinin
eskimiş oluşundan” Hacı Ustalar KİLİSE yapıyor deniyordu. Bu evin içine girip hiç
oturamadılar. 1922 yılında henüz tamamlanmamış bu binaya Askeriye yerleşti.
Burada Alaaddin Tepesi üzerinde şimdiki Orduevi’nin bulunduğu ve yıkılan Rum Kilisesi’nin
oldukça harap olduğu ve yıkılması için sebep oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu arada
Alaaddin Tepesi üzerinde olan ve Cumhuriyet dönemi Halkevi binası olan yapının ise Rum
Okulu olduğu bilinmektedir. Bu binanın 1950’li yıllar bu sebepten yıktırıldığı bilinmektedir.
Ayrıca Konya’nın Cumhuriyet Meydanı’nda bulunan çarşının yakınında büyük bir bina
yapmışlar?, bir paşanın evi imiş? Mustafa Kemal’de bu evde kalmış? Ne derece doğru
bilinmiyor ama belki bazı ipuçları da verebilir diye düşünüyorum.
Hacı Andon 1950’li yıllarda ailesi için vasiyet kabilinden yazılar yazmıştır. Bu yazılardan ikisi
kitaba konmuştur. Çok ilginçtir bu yazılar Yunan harfleri ile Türkçe yazılmıştır. Zira
Karamanlılar olarak bilinen bu Hıristiyanlar Rumca bilmezlerdi. Hacı Andon Türkçe
olan bu mektuplarında üzülerek Yunanca bilmediği için Türkçe yazdığını ifade ediyor.
Anastasia’nın annesi Mari (1885-1969) Silleli idi. Evleri Sille’de bir hendekle ayrılan iki
mahallesinden biri olan “Mihail Arhangelos” mahallesi idi. İki mahalle arasında bir köprü
bulunuyordu.
Burada ilginç bilgiler ortaya çıkmaktadır. O zaman Sille’nin iki mahalle olması, birinin
Rum mahallesi ve birinin Türk mahallesi olmasıdır. Mihail Arhangelos mahallesi bugün
Sille’nin batısında halen Müze olan Büyük Kilisenin bulunduğu mahalledir. Büyük
Kilisenin ismi de aynıdır.
Anastasia’nın annesinin annesi Marta da (Ölümü 1917) Silleli idi. Otlardan anladığı için
hastaları tedavi ediyor ve ebelik yapıyordu. Marta’nın annesinin adını Tekla olarak hatırlıyor.
Tekla’nın Marta’yı doğurduğunda 55 yaşında olduğunu söylüyor. Çok uzaklardan Epir’in
Sulio köyünden geldiğini ifade ediyor.
Anastasia burada bir iddia da bulunuyor, Sillelilerin bir kısmının Epir’den geldiğini söylüyor.
Bunun için de bir kanıt gösteriyor. Sille dışında diğer Rumların yaşadığı bölgelerde
rastlanmayan vaftiz bayramından bir gün önce yapılan üstüne “fribo” denilen kekiğin
döküldüğü haşlanmış bakla yemeklerinin Epir kökenli olduğunu belirtiyor.
Tabii bu önemli bir iddia, ne derece doğrudur? Şüphesiz tartışmalıdır. Ama yabana
atılacak bir iddiada değildir. Bende araştırmalarımda Sille’deki Rumların geleneklerinin
bazılarının çevrede yaşayan Rumlardan farklı olduğu kanısına varmış bulunuyorum.
Anastasia Türkiye’de çok tartışılan bir konuya da açıklık getirmektedir. 1966 yılında eski
Başbakan Konstantin Karamanlis’e soyadından ötürü Karamanlı olup olmadığını mektupla
sormuştur. Karamanlis’in kardeşi telefonla mektubu cevaplamış, 1907 yılında Yunanistan
Serez de doğan Karamanlis’in baba tarafının Arafa’dan, anne tarafının İstanbul’dan
olduğunu, Karaman’dan gelmediklerini söylemiştir. Bu konuda benim araştırmalarında bu
yöndedir.
Kitapta Konya ve Sille ile ilgili kitaptan çok önemli 2 fotoğraf konulmuştur. İlki 1940 yılında
çekilmiş fotoğraf, oturanlar Anastasia’nın annesi Mari ve babası Hacı Andon, arkadakiler
kocası Kiriakos Smirneos ve Anastasia
İkincisi ise Sille’den getirilen altın işlemeli kıyafetlerle Anastasia’nın teyzelerinin 1930 yılında
Odessa’da çekilmiş fotoğrafıdır.
Bu bilgiler Argiris Petronotis’in (Çeviren İro Kaplangı) HACI USTALAR isimli kitabından
derlenmiştir. Kitap ön sözleri ile 62 sayfadır. Kitabın ön sözünü bu konuda çalışma ve
araştırmaları bulunan Herkül Milas yazmıştır.
Konuların değişik açılardan ve coğrafyalardan bakılmasının bizleri daha doğru sonuçlara
götüreceği kanısındayım. Bunların kentin tarihi ve mimarisine katkıları olur ümidi ile buraya
özetlemiş bulunuyorum.
(Yeni Meram 04.04.2009)
AHMET MÜRSEL YATAĞAN
MEHMET BİLDİRİCİ
Yatağan Mürsel 15. yüzyıl başlarında Anadolu’ya göç etmiştir. Afganistan’ın Horasan
bölgesinden olduğu bilinmektedir. Yatağan Mürsel ve yakını Dediği Sultan, Turgutoğulları ile
birlikte Anadolu’ya gelmişler önce Konya-Beyşehir arasında bulunan, kutsal kabul edilen
Elengirit (Melengürit) dağında bir süre kalmışlar, daha sonra Dediği Sultan, Ilgın’ın
Mahmuthisar köyüne yerleşmiş, kendisi de bugün Kızılören Bucağı’na bağlı Yatağan
köyünün o zaman boş olan arazisini yurt edinmiştir. Yatağan Mürsel tarafından kurulmuş
olan köyün o zamanki adı Söbüçimen’dir. Köyün ilk sakinleri kendisi, iki kızı ve onların
kocalarıdır. Yatağan köyü bugün Meram ilçesine bağlı Konya’ya 55 km uzaklıktadır. Beyşehir
ve Seydişehir yollarından ulaşmak mümkündür.
Esas mesleği dokumacılık olan Yatağan Mürsel, çeşitli kerametler göstermiş, Sultan
Alaaddin olarak babasının adı ile tanınan Karamanoğlu II. Mehmet’in dikkatini çekmiştir.
Sultan II. Mehmet H 810, Miladi 1407 tarihli vakfiyesi ile Söbüçimen ve Kavaklı mezralarını
Yatağan Mürsel zaviyesine vakfetmiştir. Söbüçimen köyü o zamanlar Beyşehir sınırları içinde
yer alıyordu. (Oral 1954, s. 44-47)
Yatağan Mürsel ve yakını Dediği Sultan’ın Anadolu’ya gelişleri hakkında yazılmış
menakipnameler bulunmaktadır. Bu menakipnamelere göre Dediği Sultan Türkistan’da
AHMET YESEVİ neslindendir ve Hacı Bektaş Veli ile akrabalıkları vardır. (Dediği Sultan
Menakibi)
Yatağan Mürsel’in kurucusu olduğu köyün eski, kaynaklarda ismi Söbüçimen daha sonra ise
Yatağan olarak geçmektedir.
1869 yılında Konya’da çıkan salnamede (yıllık) ermiş kişiler arasında gösterilmektedir. Konu
hakkında daha geniş bilgi M. Zeki Oral’ın Vakıf dergisinde yayınlanmış Turgutoğulları ve
Eserleri” adlı makalede ve soyundan gelen Mehmet Bildirici’nin “Yatağan Köyünün DünüBugünü” adlı yayınında bulunmaktadır. (Bildirici 1986)
Yatağan Mürsel köyde kara yapı bir türbede gömülü iken 2005 yılında Vakıflar Müdürlüğü
tarafından ismine layık güzel bir türbe yaptırılmıştır. Yanında bulunan yatanların kimliği
hakkında bilgi yoktur. Bu gün Konya’da büyük çapta sanayide yer alan Yatağanlıların tümü
onun soyundandır. (Bildirici 1995)
Kaynaklar :
Bildirici 1986 “Yatağan Köyü, dünü, bugünü”
Bildirici 1995 “Yatağan Mürsel” 07.10.1995, Yeni Konya Kırkambar s.5
Oral, 1954 “Turgutoğulları ve eserleri” Belleten Dergisi, s. 44-47
Dediği Sultan Menakibi (el yazması, yayınlanmamış)
(Mehmet Bildirici)
(Bu yazı Konya Ansiklopedisi için yazılmıştır)
BALIKLI ÇEŞME
MEHMET BİLDİRİCİ
Balıklı Çeşme, Cumhuriyet dönemine kadar Rumların yaşadığı Altınçeşme mahallesindedir.
Altınçeşme mahallesi Alaaddin tepesinin güneyinde en az Roma döneminden gelen eski bir
yerleşim alanıdır.
Altınçeşme’deki Balıklı Çeşme’nin mimarisi diğer çeşmelere benzemektedir. Ancak burada
kitabe yerinde iki balık figürü ortasında απα kelimesi görülmektedir. Türkçe okunuşu APA
olan bu isme Konya’da pek çok yerde rastlanılmaktadır. Apa köyü ve barajı, Altınapa,
Apasaray ..vs. Apa su anlamına da gelmektedir.
İyi incelendiğin de π harfinin bir ayağının altında, diğerinin üstünde nokta görülmektedir.
Rumlarda da Ebced hesabına benzer bir tarihleme oluğunu ve buna göre bu Apa kelimesinin
1901 yılını gösterdiğini anlaşılmaktadır.
“Konya Tarihi”nde (Konyalı, 1964, s.994) çeşmeden bir taşın müzeye kaldırıldığı belirtilmektedir.
Bu taş incelendiğinde, İnce Minare Müzesi 873 kayıt numarasında gene iki balık
figürü arasında tek satır Arapça yazı bulunmaktadır. Konya Tarihinde (Konyalı 1964, s. 994)
fotoğrafı bulunan yazıyı değerli yazar Edip Seviş “Senet-i seman uşur ve setemaye
(sittemiye)” olarak okumuştur. Bu ise H 708 tarihini ifade etmektedir. Bunun miladi karşılığı
1308 yılıdır. Buradan burada oturan Rumların bu kitabeyi buradaki daha önceki çeşmeye
koyduğu sanılmaktadır.
Burada iki farklı dönemlerde farklı alfabe ile yazılmış balık figürlerinin erken Hıristiyanlık
geleneğinde önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten çeşmenin üzerine dikkatli
bakıldığında ΙΧΘΥΣ şeklinde tek kelime görülmektedir. Balık anlamına gelen bu kelimenin
baş harflerinin ise kutsal bir cümle oluşturduğunu Prof. Dr. Thomas Drew Bear şöyle
açıklamaktadır. Özellikle İsa isminin yasak olduğu dönemlerde insanlar balık figürü ile
inançlarını ifade etmişlerdir.
Ι isa
Χ Krist
Θ Theos (Tanrının)
Y oğlu
Σ kurtarıcı
Kaynaklar
Bildirici1995 “ Balıklı Çeşme” 25.11.1995 Yeni Konya Kırkambar s.5
Konyalı 1964 “Konya Tarihi, s.994
(Mehmet BİLDİRİCİ)
(Bu yazı Konya Ansiklopedisi için yazılmıştır)
KONYA İLİ KISA TARİHÇESİ
MEHMET BİLDİRİCİ
Konya’nın merkezi olduğu Konya vilayetinde ilk yerleşmeler M.Ö. 7000-5000 yıllarında
görülmektedir. İnsanoğlu toplayıcı ve avcı toplumdan, yerleşik düzene “Neolitik” adı verilen
bu dönemde geçmiş, tarımsal üretim başlamıştır. Bu kentler içinde en önemlisi
Çatalhöyük’tür. Çatalhöyük bu dönemde dünyanın en gelişmiş kenti sayılmaktadır. Diğerleri
ise Karaman’da Can Hasan, Seydişehir’de Suberde ve Erbaba höyükleridir.
M.Ö 13 yüzyılda Kral Tuthalia IV döneminde Hitit yerleşimi ve eserleri görülmektedir.
Beyşehir’de Eflatun Pınar, Ilgın’da Yalburt Havuzu ve Kadınhanı Köylü Tolu baraj veya
seddesi bunlardan bazılarıdır.
M.Ö 334 yılında Büyük İskender’in Asya seferi ile bölge Helenizm uygarlığına girmiştir. Daha
önce ayrı dilleri ve gelenekleri olan Likaonyalılar, Isauralılar bölgede yaşamakta idi. Büyük
İskender’in genç yaşta ölümü ile Konya, Seleucos Krallığına katılmış, bu dönemde Ladik
(Sarayönü) kurulmuştur.
Roma döneminde bölgede 1.2. ve 3.yüzyıllarda çok büyük gelişmeler olmuştur. Küçük bir
kasaba iken Konya kenti Roma kolonisi olarak kurulmuştur. Bu dönemin çok önemli kentleri
de şöyledir. Listra, Isaura (Bozkır Zengibar kalesi, eski Isaura kenti), Karapınar Karacadağ’da
Hyde kenti, Ermenek, Ereğli kentleri bunlardan bazılarıdır. Bu dönemde ünlü Latin Şairi
Tarsus valisi Çiçero, ünlü coğrafyacı Strabo, Hıristiyanlığın kurucularından Aziz Paulus
bölgeyi ziyaret etmiştir.
4. yüzyılda eskiden yasaklanmış olan Hıristiyanlık devletin resmi dini kabul edilmiş, her şey
yeniden düzenlenmiştir. Bizans döneminde ise gerileme ve başkentten uzaklaşma görülmüş.
Malazgirt Zaferi’nden sonra bölge Müslüman Türklerin hakimiyetine girmiş, Konya Selçuklu
devletinin başkenti olmuş XIII. yüzyılda büyük Sultan Alaaddin Keykubat döneminde büyük
gelişme görülmüş, cami ve medreselerle donatılmıştır. Bu dönemde büyük mutasavvıf
Mevlana Celaleddin, Muhyiddin Arabi’nin üvey oğlu Sadreddin Konevi ve büyük Mutasavvuf,
şair Yunus Emre yaşamıştır.
Bölge Selçuklu’lardan sonra Karamanoğlu yönetiminde bulunmuş, 1467 yılında Fatih Sultan
Mehmet tarafından Osmanlı İmparatorluğuna katılmış, başta Selimiye Camii gibi eserler
yaptırılmışken, daha sonra bölge bir gerileme dönemine girmiştir. Ondokuzuncu yüzyılın
sonunda eğitimde ve sağlıkta önemli gelişmeler başlamış, bölgede demiryolları inşa edilmiş,
1903-1913 yılları arasında zamanın çok önemli sulama projeleri arasında sayılan “Konya
Ovası Sulaması” gerçekleşmiştir. Konya ili Cumhuriyetin kurulması ile, orada yerini almış,
Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık yolundaki yürüyüşünü sürdürmektedir.
(Mehmet Bildirici, Mayıs 2009)
(Öztuğ Bildirici Konya Haritası için hazırlanmıştır.)
KONYA’YA HİZMET ETMİŞ BİR BÜYÜĞÜMÜZ
DR. NEVZAT ÖZKAL
Mehmet BİLDİRİCİ
Dr. Nevzat Özkal Kadın ve Doğum Uzmanı olarak uzun yıllar, Konya Doğumevi’nde
hizmet etmiş, belki de bu yazıyı okuyanların pek çoğunun doğumunu yaptırmıştır.
Gayet disiplinli ve çalışkan olan Dr. Nevzat Özkal, annemle teyzezadedir. Kendisini
yakın tanıdığım için hizmetleri unutulmasın hatırlanır olsun istedim.
Nevzat Özkal, babası ve annesi Hatice teyzemiz ayrı olduğu için anne dedesi,
dönemin kadastrosu Ali Riza Efendi’nin Hacı Fettah mahallesindeki evinde dünyaya
gelmiştir.
İlkokulun ilk iki sınıfını dedesinin yanında şimdi ismini hatırlayamadığı bir ilkokul’da,
üçüncü sınıfını Ankara’da babasının yanında, son iki sınıfını da kendisinin öğrenimini
üstlenen Sıdıka (Öğütçüler) halasının evinde Konya’da tamamlamıştır. İhsan
Özdemir ilkokulda Baş öğretmenidir. Bu ise ne güç şartlarda eğitim ve öğrenim
yaptığını göstermektedir. Babası Ankara’da Toprak İskan Müdürlüğü’nde çalışmış
olan Memduh Özkal’dır.
Gene ismini ve yerini tam hatırlayamadığı, geniş bahçeli bir yerde Ortaokulu bitirir ve
Konya Lisesi’ne kaydolur. Ailesinde ilk Lise’ye giden kişidir. Lise’de Matematik
öğretmenleri Faik Ürel ve Süleyman Acar’dır. Fahri Ulusoy Biyoloji öğretmenidir.
İbrahim Aşçıgil, Dr. Vecihi Uzgören, Müdür Süleyman Acar’ın kızı Mualla Acar
(Elektrik Müh), Muzaffer Akay, unutamadığı sınıf arkadaşlarıdır. Konya Lisesi’nden
1939 yılında mezun olur.
Nevzat Özkal, doktor olmak ister, Tek Tıp Fakültesi İstanbul Üniversitesi’ndedir.
Ankara Tıp Fakültesi henüz açılmamıştır. 1939-1945 yılları arasında Tıp eğitimi alır.
Doktor diploması aldıktan sonra bir süre Ankara’da çalışır, ihtisas yapar.
1951 yılında Giresun’a atanır. Ekonomik durumlardan, Konya’dan akrabaları yanında
kalan annesini yanına alır, ona sahip çıkar. Bu arada Fizik Kimya Öğretmeni Türkan
Hanım ile tanışır ve evlenir. İlk defa 1952 yılında Nevzat Özkal’ın eşi ile Konya’da
akrabaları ziyaret ettiği bugün gibi gözlerimin önündedir.
Nevzat Özkal, 1954 yılında Balıkesir Doğumevi’ne atanır. 1955 yılında kendisini
ziyarete gittiğimi hatırlıyorum. Çünkü tren ile ilk defa Konya’dan çıkışım, tren ile
Konya-Kütahya üzerinden Balıkesir’e gidiş, ormanlar içinde köprüler, tüneller bugün
dahi hafızamdadır. Dr. Nevzat Özkal’ın Canan ve Nurcan isimli kızları burada
dünyaya gelir.
Dr. Nevzat Özkal, memleketi Konya’ya hizmet etmek ister ve 1959 yılında Konya’ya
naklini yaptırır. Zafer alanında bir kira evine yerleşir. Konya Doğumevi’de evine çok
yakındır. Konya’da tutulur, para kazanır, Atatürk caddesindeki ilk evini alır. Bu ev son
dönem bir Maruni evi olduğu kanısındayım. İçini istediği şekilde restore eder, ev
olarak kullandığı iki katlı bina aynı zamanda “Muayenehane”dir. Ömrünün büyük
kısmı çok sevdiği bu evde geçmiştir.
1975 yılında emekli olur, bir süre daha özel doktor olarak çalışır, Hacca gider ve hac
dönüşü mesleği bırakır. Bu arada eşi Türkan Özkal’ı kaybeder. Kızları da Ankara ve
İstanbul’dadır. Ev kendisine çok büyüktür. Evi Konya Mimarlar Odası’na satar ve arka
tarafta gene kendine ait bir apartman katına çekilir. Dr. Nevzat Özkal Konya’da
381
yaşamayı sevmektedir. Nevzat Özkal’ın evi dekore edilmiş ve Mimarevi olarak bugün
hizmet vermeye devam etmektedir.
Yeni eşi Şerife Hanım ile son günlerini geçirmektedir. Uzun yıllar, şifa dağıtan Dr.
Nevzat Özkal yaşlı ve rahatsızdır, ama şanslıdır, eşinin tüm mesaisi onu en iyi
yaşatacak şekildedir. Ben de Aile büyüğümüz Nevzat Özkal’a sağlıklı günler
diliyorum.
Konya’ya tıp konusunda büyük hizmetleri geçen Dr. Nevzat Öakal’ın unutulmaması
dileğiyle yazıma son veriyorum.
Genç Doktor, Nevzat Özkal eşi ve babası ile (1950’li yıllar)
(Yeni Meram 20 Haziran 2009)
KONYA LİSESİ 1957 MEZUNLARI VEFA DOLU TOPLANTILARINI
İSTANBUL SARIYER’DE GERÇEKLEŞTİRDİ
Mehmet BİLDİRİCİ
Konya Lisesi 1957 mezunları, mezuniyetlerinin 52. yılında, tarihi Konya Lisesi’nin 120.
kuruluş yılında İstanbul Sarıyer Büyükdere’de Süheyla & İsmail Uğurlu’nun evinde 13.
Haziran 2009 Cumartesi günü toplandı. Uğurlu çiftinin Büyükdere sırtlarında yeşilliler içindeki
villasında tüm sınıf arkadaşlarımız eşleri ile bir araya geldiler. Bizleri onlarca yıl sonra bir
araya getiren, öğrencilik yıllarında hiçbir menfaat güdülmeden kurulan arkadaşlığımız. Öyle
sağlam arkadaşlık kurmuşuz ki geçen bu uzun zaman da kopmadı, bütün hayat gailelerine
rağmen hep bir araya gelebilmeyi başardık. Ne mutlu bizlere…
Bu toplantıların patronu hep İsmail Uğurlu, sayısız defa bizleri bir araya getirdi. Ama bunlar
içinde unutulmaz olanlar, 05.12.2005 Karaköy’de Uğurlu Han’da yaptığımız toplantı ile gene
İsmail Uğurlu’nun 1994 yılında Konya Meram’daki villasında gerçekleşen buluşmalardır.
Tüm bu toplantıların basına yansımasında ise arkadaşımız YENİ MERAM Gazetesi sahibi
Mustafa Bahçıvan’ın katkıları unutulmazdır.
Süheyla & İsmail Uğurlu çiftinin bu unutulmaz davetine, Konya’dan Selma & Mustafa
Bahçıvan, Şefika & Eray Özdemir, Meral & Cengiz Özkara.,,,
Ankara’dan Tayyar Çimen, Orhan Kuntay, İnci & Dumrul Yavaş,….
İstanbul’dan Meral & Ömer Alptekin, Melahat & Osman Bıyıkoğlu, Düzay & Mehmet Bildirici,
Yaşar & Fehmi Ersoy, Zarif & Hakkı Kafalı, Yalçın Kayaarası & kardeşi Şenay, Zehra & Çetin
Kılcı, Müberra & Habip Sandıkçı,…ve ev sahibi Süheyla & İsmail Uğurlu,…
Konya Lisesi arkadaşlarına derin bir sevgi ile bağlı 1956 mezunu Yaşat Manav ve İsmail
Uğurlu’nun birkaç arkadaşı,….
Biz bu toplantımıza öğretmenlerimizi de davet ettik, onların geliş gidişlerini ben üzerime
almıştım. Sağlık sebepleri ile katılamadılar, telefon ettiler, gözlerimizden öptüler,….
Bu arada Kızların Spor Öğretmeni ve uzun yıllar Konya Lisesi Müdür Yardımcısı olan Sevim
Şener, 2009 Mayıs ayında İzmir’de aramızdan ayrıldı. Bu arada bir de arkadaşımızı
kaybettik, Şener Oktay,..
Her iki kayıp bizleri üzdü, ama akıp giden hayatımızda bunlar da var. Konya Lisesi’nden bir
devre sonra mezun eşi Leyla Oktay’a kendimiz ve sizler adına başsağlığı diledik. Bazı
arkadaşlarımız cenazesinde de bulundu. Şener Siyasal Bilgiler Okulu mezunu idi.
Bu genel bilgilerden sonra dönelim toplantıya, serin yeşillikler içinde sohbetler ve eski günler
anıldı… Bol fotoğraf ve video çekildi, Arif Uğurlu’nun bu konuda çok çabası gözlerden
kaçmadı.
Tabii, eski dostlar bir araya gelirde şarkılar olmaz mı? Sınıf arkadaşımız on parmağında on
marifet olan, Avukat, Müzik üstadı Orhan Tosun bize içinden gelen şarkıları söyledi. Gür sesi
her yere yayıldı. Orhan Tosun tüm müzik bilgilerini Müzik öğretmenimiz Şadiye Akın’dan
almış, pek çok tanınmış ses sanatçısına nota dersleri vermiş. Ne kuvvetli Lise imiş bizim
Konya Lisesi,,,,!!!!
Akşam yemeğinden sonra müzik ile dopdolu, müzikçi bir aileden gelme arkadaşımız Fehmi
Ersoy sahne aldı, canlı saz heyeti eşliğinde Lise yıllarında öğrendiği ve o zamanki korolarda
söylediği şarkıları bizlere aktardı,,,,, muhteşemdi,…
Ben ise Botim A.Ş ile birlikte hazırladığımız “Konya Lisesi’nden 57 liler de geçti” adlı yayınımı
gösterdim, onların CD’lerini alamayan arkadaşlara dağıttım. Öğretmenlerimizin gönderdiği
mesajları ilettim. Yemekten sonra Konya’da çok ünlü halk feylesofu Tayiba’dan birkaç fıkra
anlattım,….
Hava serinledi içeri çok geniş salona geçtik. Orhan Tosun burada piyano olduğunun farkına
vardı. Kendisi gene piyano ile bir Napoliten bir şarkı söyledi. Bu vesile ile İsmail Uğurlu’nun
çocuklarının piyano dersleri aldığını öğrendik ve onlardan küçük birer resital vermelerini
istedik, Büyük olan NUR (sarışın) ile küçük kardeşi NİL (esmer) piyano çaldılar ve büyük
alkış aldılar,…. Bu güzel piyano sesleri arasında bu güzel gün de sona erdi,….
Tüm arkadaşlar adına çok teşekkürler Süheyla ve İsmail Uğurlu,… bizlere nostaljik anlar
yaşattınız,…
1957 Konya Lisesi mezunları toplu halde
(Alt solda ev sahibi Süheyla & İsmail Uğurlu)
Konya Lisesi 1957 mezunları
İsmail Uğurlu’nun Konya’da ki villasının bahçesind (Yeni Meram 19 Haziran 2009 yayınlandı)
İsmail Uğurlu / Yaşat Manav / Azzem Aydınöz / Günseli Aysun / Tayyar Çimen / Hakkı Kafalı
/ Yalçın Kayaarası / Üzeyir Kırca / Orhan Kuntay / Orhan Tosun’a mail olarak gönderildi
İÇİMİZDEKİ SES
VAN, MUŞ (DARON), HARPUT GEZİSİNİN ARDINDAN
MEHMET BİLDİRİCİ
İnş.Y.Müh
Araştırmacı-Yazar
01-04 Ekim 2009 tarihleri arasında HAYCAR tarafından, düzenlenen Doğu Anadolu gezisine
katıldım. Lora Baytar tarafından organize edilen, Sarkis Seropyan’ın rehber olduğu gezi de çok
yer gördük, çok tarihi yerleri gezdik ve bilgiler edindik.
Ben tarihi seven ve sorgulayan ve özellikle 1991 bu yana su kültür mirası ve tarihi su yapıları
konusunda araştırma yapan ve yayınları olan bir kişi olarak bu geziden edindiğim izlenimlerimi
sunacağım.
Van’da Urartular döneminde yaptırılan sulama kanalları, barajlar, kehriz yapıları (tünelle dağ
içindeki pınardan suyu tünelle dışarı alan tesis) dünyanın en eski su yapılarıdır. Urartu krallarının
hidrolik mühendisleri var mı idi? yoksa kendileri mi? mühendisti bilinmez, günümüzden 2700 yıl
önce çok büyük bir hidrolik uygarlığını ortaya koymuşlardır. Bunların başında Büyük Urartu Kralı
Menua tarafından açılan ve halk tarafından Şamiram kanalı olarak bilinen 50-54 km
uzunluğundaki sulama kanalı gelmektedir. Ayrıca pek çok barajlar da yapmışlardır. Bu eserlerin
çoğunluğu Van’dadır. Ancak bu eserler Urartular’ın hüküm sürdüğü her yerde de bulunmaktadır.
Gezimiz kapsamında Van’ın Gürpınar (Havasor) ilçesinde bulunan ve Şamran (Menua)
kanalının, pınarını ve kanalın Güzelsu (Hoşap) nehrinin üstünden geçtiği köprüyü görmek vardı.
Ancak bu işleri bize organize edecek Gürpınarlı İnşaat Mühendisi Suat Atan’ın yoğun işleri
dolayısıyla geziye katılamaması dolayısıyla gerçekleşemedi. Akşam Van’da görüştüğümüz Suat
Atan, kanalın Hoşap çayını geçtiği noktaya ulaşmak için çok yürünmesi ve bir bilenle gidilmesi
gerektiğini söyledi. Biz de buraları gezi programından çıkarmak durumunda kaldık.
Peki bu nokta bu kadar önemli mi? idi. Evet bu köprü çok çok önemli idi. Çünkü su uygarlığı
tarihinde dünyada! ilk defa bir kanalın suyu bir derenin üzerinden aşırılıyordu. Bugün burada
yaklaşık 1950’lerde yapılmış bir beton köprü bulunmaktadır. Yörede ilk araştırma yapan Alman
bilim adamları 1898 yılında aynı noktada bir ahşap köprü ile karşılaşmışlardır. Bu konuda yörede
en ciddi su tarihi araştırmaları yapmış, Hidrolik Profesörü Gunter Garbrecht Urartular
döneminde de benzer bir köprü olabilir diye yazmaktadır. Ben bu ağaç köprüyü kalın sarılmış
sarmalanmış bir ağaç gövdesi olarak tasarlıyorum.
Burayı göremedik ama, tarafımdan düzenlenmiş Web sayfasında (Tarihi sulamalar, Barajlar)
bölümünde geniş bilgiler yer almakta ve bu ahşap köprünün çizilmiş bir gravürü bulunmaktadır.
Web sayfama girmek için aşağıdaki adresi tıklamak yeterlidir.
<www.mehmetbildirici.com>
Sarkis Seropyan’ın güzel açıklamaları ile Akdamar (Ahtamar) kilisesini gördük. İçinde
muhtemelen yağmur ve kar sularının toplandığı bir sarnıç, (kuyu) dikkatimi çekti.
Van’ın İran sınırına yakın iki tarihi kiliseye giderken Albayrak köyünü geçince biraz ileride İran
sınırına çok yakın mesafede kayıtlarda geçen GELİNCİK barajının farkına vardım. Çok büyük
keyif aldım. Urartular’ın önemli barajları (Rusa Barajı-Geniş göl- Sikhe Barajı) Erek Dağı (Varak)
üzerinde ve eteklerinde, Gelincik barajı ise İran sınırında, aradan geçen zamanda tamamen
dolmuş durumda !!!!!!
Muş’ta ise eski Ermeni mahalleleri, arkasını dağa dayamış, çok yüzeysel bir soruşturmada içme
suyunun dağdan geldiğini, suyun enerjisini kırmak için ara ara yaklaşık 2 m boyunda bir çeşit
amforaların kullanıldığını bu sistemi hayret içinde duydum. Çok ilgimi çekti. Mutlaka tarihe
meraklı bir mühendis tarafından araştırılmalı diyorum….
Muş’ta Surp Garabet manastırı beni çok etkiledi. Burada uzun uzun açıklama yapan Anahid Der
Minasyan ile tanıştım. Urartu Su Yapıları ile ilgili bol resimli Türkçe CD’yi kendisine sundum.
Birkaç yıl önce annesi Armenuhi Kevonyan onuruna Daron Türküleri konserine İstanbul’da şans
eseri gitmiştim. Onun kızı oluşu, Paris Sourbon Üniversitesi’nde “Uluslar arası İlişkiler”
konusunda öğretim görevlisi olması beni heyecanlandırdı. İngilizce yaptığımız kısa sohbetlerden
çok büyük keyif aldım.
Palu Kalesi üzerinde bulunan Urartu yazıtının olması gene beni heyecanlandırdı. Palu Kalesi
konumu ve tarihi ile çok olağan dışı, daha önce görmemiş idim. Bu arada Palu ve Harput
hakkında değerli açıklamalar yapan Mustafa Balaban ile tanışmaktan çok mutlu oldum.
Konuyu kısa bir özetlersem Anadolu’nun doğusunda ve batısında su uygarlığı ile çok önemli
hidrolik ağırlıklı sanat ve mühendislik yapıları bulunmaktadır. Bu konuda çalışma ve araştırmalar
yenidir. Türkiye’nin batısında Roma döneminden kalan antik Anadolu kentlerinde yaklaşık 50
civarında (yaklaşık tümünün % 10) hidrolik ağırlıklı araştırmalar bulunmaktadır. Doğu Anadolu’da
ise bu konularda Van Urartu yapıları dışında su araştırmaları bulunmamaktadır. Bu mühendislik
yapılarının önce varlığının farkına varılması ve zaman içinde araştırmaların çoğalacağı inancını
taşıyorum.
Sonuç olarak gezinin başında sadece ailecek tanış olduğumuz Manuşak & Sarkis Seropyan’ı
tanıyordum. Eşim emekli Coğrafya Öğretmeni Düzay Bildirici’nin sağlığı bu geziye katılmaya
elverişli olmadığından geziye yalnız katılmıştım. Cemaat dışından olduğum için varlığımla acaba
rahatsız edici olur muyum? diye bir miktar endişe etmiştim.
Ama tam aksi oldu, hemen hemen tüm katılımcılarla dost oldum. Benimle yaşıt Zaruhi & Onnik
Cemcem, gençlerden Silva, Nazeni, Najda, Besse, Arno ve daha ismini sayamayacağım pek çok
kişi ile sohbet ettim, bir şeyler anlattım, bir şeyler dinledim. Benim için unutamayacağım bir gezi
oldu. Kendime de teşekkür ediyorum. İyi ki katılmışım. !!!!!!!!
<mehmet_bildirici@yahoo.com>
( Bu yazı 23.10.2009 Tarikli AGOS 12. sayfada köşe yazısı olarak yayınlandı)
Van’da gecelediğimiz Şahmaran Oteli önünde
(En solda Sarkis Seropyan’ın yanında ben Mehmet Bildirici)
KONYA’DA BİR ULU ÇINAR DEVRİLDİ
DR. NEVZAT ÖZKAL’I (1921-2010) KAYBETTİK
MEHMET BİLDİRİCİ
Konya’da uzun yıllar Doğum Doktoru olarak çalışmış, bu yazıyı okuyanların pek
çoğunun doğumunda bulunmuş Dr. Nevzat Özkal son birkaç yıldır rahatsızdı.
16 Aralık 2010 günü öğleyin yemekten sonra fenalaşmış, helalleşerek, dua okuyarak
ruhunu teslim etmiştir. 17 Aralık Perşembe günü öğleyin Sultan Selim Camii’nde kılınan
namazın ardından Üçler Mezarlığı’nda eşi Türkan Özkal yanında toprağa verilmiştir.
Cenazesine, tüm doktorlar, mimarlar, akrabalar, kızları Canan ve Nurcan, Ankara’dan
yeğenleri ve Konya’da pek çok seveni katılmıştır.
Ben İstanbul’da geç haberim olduğundan katılamadım, ama kendisini olabildiğince
ziyaret eder arardım. Mütevekkil bir kişi idi, en sıkıntılı anlarında dahi “Allah bu
günlerimizi aratmasın derdi”. Kendisi benim soy ağacı çalışmalarıma destek vermiş,
onları dikkatlice incelemiş ve eski fotoğraflarını bana vermişti.
Zaman zaman hayatı hakkında sorularım olurdu. Onun anlattıklarından bir kesit
sunmaya çalışacağım.
Küçük Nevzat 1921 yılında anne ve babası ayrılmış olduğu için anne dedesi zamanın
Kadastro elemanı Ali Rıza Efendi’nin Hacı Fettah mahallesindeki evinde doğmuştur.
Annesi Hatice Hanım, benim annem Nesibe Bildirici’nin teyzesidir. Babası Ankara
Toprak İskân Müdürlüğü’nde çalışmış Memduh Özkal’dır.
Küçük Nevzat, ilkokulun iki sınıfını dedesinin verdiği bir okulda, üçüncü sınıfı Ankara’da
babasının yanında, son iki sınıfı da kendisinin öğrenimini üstlenen, kendi çocuğu
olmayan halası ve teyzesi Sıdıka Öğütçüler’in verdiği okulda okumuştur. Burada İhsan
Özdemir başöğretmen’dir
Daha sonra ismini hatırlayamadığı bahçeli bir yerde Orta Okulu okumuş, ardından
öğrenimine Konya Lisesi’nde devam etmiş 1939 yılında buradan mezun olmuştur. Konya
Lisesi’nde Matematik öğretmenleri Süleyman Acar, Faik Ürel, Biyoloji öğretmeni Fahri
Ulusoy’dur. Süleyman Acar’ın kızı Elektrik Y. Müh Mualla Acar, Dr Muzaffer Akay
unutmadığı sınıf arkadaşlarıdır.
Benim tespitlerime göre Nevzat abi, Dr. Sadettin Bilgiç ile Konya Lisesi’nin yaşayan en
eski mezunları idi.
O yıllarda tek Tıp Fakültesi İstanbul’dadır. Orada 1939-1945 yılları arasında öğrenim
görür ve doktor olur. Daha sonra ihtisasını “Kadın Doğum üzerine yapar. Bir süre
Ankara’da çalışır.
1951 yılında Giresun’a atanır. Orada Fizik Kimya öğretmeni Türkan Hanım ile karşılaşır,
evlenirler. Eşi ile birlikte 1952 yılında Konya’ya gelişlerini bugün gibi hatırlarım. Konya’da
yeğenleri yanında kalmakta olan annesini yanına alır, ona sahip çıkar.
1954 yılında Balıkesir Doğumevi’ne atanır. 1955 yılında ben ilk defa Konya dışına trenle
anneannemi götürmek için Balıkesir’e giderim. Orada kızları Canan ve Nurcan dünyaya
gelir. Hatice teyzemiz yaşadığı zor şartların getirdiği yüklerle hastalanır. Daha sonra
1963 yılında Konya’da vefat eder.
1959 yılında Konya’ya atanır. Zafer Meydanı’nda bir süre kira ile oturur ve Atatürk
Caddesi üzerindeki geniş evini (Mimarlar Odası) satın alır. Uzun yıllar burada Doğum
Doktoru olarak hizmet eder, 1975 yılında Hacca gider, dönüşte mesleğe veda eder.
Eşi Türkan Özkal’ı 1996 yılında kaybeder. Kızları görevleri icabı Ankara ve
İstanbul’dadır. Ev kendisine çok büyük gelir ve evini (muhtemelen bir Maruni evi)
Mimarlar Odası’na satar ve hemen arkasında gene kendine ait bir apartman katına
çekilir. 1952 doğumlu Şerife Hanım’la evlenir. Son günlerini onun bakımı altında
geçirir….
Konya’nın ulu çınarı, yakınım, büyüğüm, ağabeyim Nevzat Özkal’a Allahtan rahmet diler,
kalanları eşi Şerife Hanım’a, kızları Canan ve Nurcan’a, Ankara’da yeğenleri Reyhan ve
Mustafa Kemal’e, ve Konya’daki tüm akrabalarıma ve Konya tıp âlemine baş sağlığı
dilerim.
(Bu yazı 21.12.2010 tarihli Yeni Meram Gazetesi 2. sayfasında yayınlanmıştır)
Türkan Özkal – Yusuf Kurdoğlu – Belkis Kurdoğlu – Dr. Nevzat Özkal
(Yusuf Kurdoğlu hem amcası ve hem de dayısıdır)
TARİH VE ARKEOLOJİ PERSPEKTİFİNDEN FEYZİ HALICI
MEHMET BİLDİRİCİ
Feyzi Halıcı yaşayan en büyük şairlerimizden biridir. Hayatı şiirle, kültürle geçmektedir. Çağrı
Dergisi’ni Ellbeş yıl çıkarmak çok büyük bir iş ve bu bir rekordur.Ben bu yazımda Sayın
Halıcı’nın tarih ve arkeoloji konusunda bakış açısını göstermeye çalışacağım.
1960’lı yıllar James Melleart, Çumra Çatalhöyük’te Dünya’nın en gelişmiş Neolitik kentini
bulmuş ve kazmaya başlamıştır. Konya’da bu olaya büyük ilgi duyan, heyecanla takip eden
Feyzi Halıcı ve kardeşi Mehdi Halıcı’dır. Çünkü bu olay Mevlana’nın yaşadığı Konya kentine
8000 yıllık büyük bir tarihi derinlik katmaktadır.
Feyzi Halıcı, Konya’nın Selçuklu dönemindeki önemini en iyi anlayanlardan biri, ancak şunu
da çok iyi biliyor ki Konya’nın daha önceki dönemi de kültür yönünden çok parlaktır.
Kendisi ile tanışmamız daha eski olmasına rağmen, yakınlaşmamız, Konya Gazetelerinde
Konya’nın eski tarihi ile olan yazılarımın 2000 yılında ÇAĞRI Dergisine konması ile başladı.
Bunların ilki “Sarayönü Başhöyük’teki Çeşme Yazıtı” idi. Bunu daha sonra pek çok yazım
izledi. Yazılarımı Çağrı’da görmem benim için inanılmaz bir surprizdi.
Daha yakınlaştık. Telefonda uzun uzun konuşurduk. Konya’yı, Konya’nın tarihini, Halk
Filozofu Tayiba’yı konuşurduk. Beni İstanbul’da önemli etkinliklerde haberdar ederdi.
Defalarca “Pera Palas’ta gerçekleşen “GÖNÜL DOSTLARI TOPLANTISI”na katıldım. Sayın
Ahmet Özdemir’in yönettiği toplantıda sıra ile herkes bir şiir okurdu. Sıra bana gelince
mikrofon önüme geldi; “Ben şair değilim, araştırmacıyım, bilsem araştırmalarımda rastladığım
ve Konya’nın Dineksaray’da bulunmuş ve dördüncü yüzyıla ait bir şiiri çevirmiştim, getirir
okurdum” dedim. Ahmet Bey “Efendim öbür sefer getirir okursunuz dedi”
Gerçekten Konya’nın 4. yüzyılda yazılmış şiirsel metin, üstün bir kültürü sergiliyordu.
Okudum, çok beğenildi ve Çağrı’nın son sayfasında yayınlandı.
Gene unutamadığım bir diğer etkinlik 2002 yılında Sabancı Center’de yapılan “HALICI
ELEKTRONİK MÜZİK YARIŞMASI” idi. Yaşları 20 civarında olan gençlerin, nefis bestelerini
onun sayesinde beğeni ile izledim…
Feyzi Abim’le tanışmamız daha eskilere gidiyor. 1984-1985 yıllarında Turizm Derneği
üyesiydim. Bu arada kardeşi Mehdi Halıcı ile çok daha yakınlık kurdum. Tarih ve Kültür
konusundaki sohbet ve daha sonra yazışmalarımız sevgili Abimin İzmir’de ölümüne kadar
sürdü… Beni su araştırmalarında teşvik eden ilk kişi Mehdi Abim olmuştur. Rahmetle
anıyorum.
Ben pasif bir üyeydim. Çünkü Aşıklar Bayramı, Cirit Oyunları benim ilgi alanıma girmiyordu.
O konularda bilgim de yoktu, hala da yok… Burada başımdan geçen iki ilginç olayla yazımı
kapatacağım..
Gül Bayramı vardı, Üstat İbrahim Hakkı Konyalı eşi ile birkaç saat erken gelmişti, bana
“Mehmet sen üstadı arabanla gezdir” dediler. Üstat ile 1965 yılında tanışmıştım. Ama üstat
çok yaşlı idi. Beni hatırlayamadı, istediği yerlere götürdüm, pek çok soru sordum, pek çok
şey aldım. Üstadın kafası hep yazdığı kitaplarında idi. Bana aniden döndü “Beyefendi kaç
kitap yazdınız” diye sordu. Ben konuyu geçiştirdim. Çünkü yazılı bir eserim o tarihte henüz
yoktu.
İkincisi bir gün Derneğ’e girdim. Sanıyorum Feyzi Abiyi bekliyor. Prof Dr. Sadi IRMAK yalnız
başına oturuyor. Hemen yanaştım. Kendisine Konya Lisesi’nde öğrenci iken okuduğu
dersleri, Fizik Kimya gibi derslerin ağırlığını sordum. Uzun uzun anlattı, Fizik, matematik tabii
ki önemliydi ama “Dini dersler daha ağırlıklıydı” dedi..
Sevgili Abimiz Fevzi Halıcı’ya eşi Bahar Hanım yanında mutlu yaşamını sürdürmesini ve
daha nice yıllar Türkiye’ye ışık saçmaya devam etmesini diler, ellerinden öperim.
(Çağrı Dergisi Eylül 2011)
FEYZİ HALICIYA SAYGI
CİVARI İLE 8000 YILLIK KÜLTÜR KENTİ; ICONIUM (KONYA)
MEHMET BİLDİRİCİ
Çevresi ile 8000 yıllık bir tarihi coğrafyanın merkezi olan Iconium (Konya) ismi ilk defa M.Ö
401 yılında yazılan Xenephon’un “Onbinlerin Dönüşü” isimli kitapta görülür. Çok basit bir
kasabadır. Alaaddin çevresinde aynı isim değişerek bugüne Konya olarak gelmektedir.
Birinci yüzyılda şansı açılır. Roma İmparatoru Cladius (41-54) kasabaya sahip çıkar ve ismini
kente verir. Buradan İmparator Hadrianus’a kadar (118-138) büyük bir gelişme göstererek,
bölgenin değişmez merkezi olur. Zira daha önce çevresinde daha büyük kentler bulunuyordu.
İkinci yüzyıldan sonra gelişme çeşitli sebeplerle durur…
Konya’nın suyunu Meram sağlar, bazen seller getirdiği de olur. “Konya’nın Ölümü Sudan’
deyişi buradan gelir.
Anadolu’ya 12. yüzyılda Müslüman Türk Selçuklu gelir, Konya’yı başkent seçer. Burada
geriliye geriliye gelse de Iconium’da bazı yapıların ve Meram sulama sistemi oluşu etkili olur.
Sulama sistemi yanında kullanılacak binaları ve Romen sarayları vardır.
Selçuklu’nun gelişi ile yeni yapılaşma başlar. Kültür gelişir, Mevlana Celaleddin-i Rumi buna
zenginlikler katar….
Önce şunu belirtmem gerek Konya’yı yönetenler eski esrelere sahip çıkıyor, restore ediyor,
etrafını açıyor, tabii buradan tarih fışkırıyor…
Konya’daki İslam eserlerinin tarihi yazılmıştır. Burada İbrahim Hakkı Konyalı ve Mehmet
Önder’i saygıyla anmam gerekir. Ancak Selçuklu dönemi öncesi eserleri için bunu söylemek
pek mümkün değildir. Ancak burada da son dönemlerde olumlu çabalar görülmektedir.
Ben inşaat mühendisliği öğrenimi görmüş, matematik formasyonu almış bir kişi olarak ŞUNU
İDDİA EDİYORUM Kİ kullanılan malzemelerin değişik ve zenginliği yönünden Selçuklu
eserlerini ilk inceleyen benim.
Bir Selçuklu eserini inceliyorsunuz iki çeşit iri kesme taş, helik taş, tuğla..vs. Tabii bir de yazılı
ve işlemeli taşlar.. Bu eserin çeşitli kültürleri yansıttığının ifadesidir.
Bunun için, 2008 yılında, 8000 yıllık antik kent ICONIUM (Konya) isimli bir sergi açtım. İlki
Gökova Akyaka’da, ikincisi Konya Mimarevi’nde gerçekleşti. İlgi ile izlendi ve Ağustos 2008
tarihli gazetelerde övgü yazıları çıktı.
Ben burada iki soruya cevap aradım.
-Zamanla yok olmaya mahkum binaların malzemeleri sürekli yaşamdan dolayı, yenilerinde
kullanılmış ilk bakışta eski yok olmuştur. Gerçekten Iconium büyük ve önemli bir kent mi idi?
Araştırmalarım sonu EVET BÜYÜK BİR KENT diyorum.
-İkincisi bu büyük kentten neler geliyor. Bunlar bazı mimari parçalar (kapı), duvar, yazılı ve
işlemeli taşlar…
Tek tek Selçuklu eserlerini inceleyerek, bazı tipik örnekleri aldım sergime koydum. Bunu
zamanında göremeyenler içinde Web sayfama koydum. Bunun için
www.mehmetbildirici.com sitesine girilecek.
Türkçe butona basılıp, 8.1 Iconium sergisine girilebilir.
Saygılarımla
(Çağrı Dergisi için yazıldı 2011)
ASIRLIK ÇINAR EDİP SEVİŞ’İ KAYBETTİK (1913-2011)
MEHMET BİLDİRİCİ
Müzikçi, İnşaat Yüksek Mühendisi Edip Seviş’i kaybettik. Rahmetli uzun zamandan beri
rahatsızdı.
Edip Seviş 1913 yılında İstanbul Fatih ilçesine bağlı Eğrikapı semtinde dünyaya geldi.
Çocukluğu orada geçti. Babası Haydar Bey, annesi ise Ayşe Hanımdı.
Lise öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi’nde gördü. Yüksek Mühendislik Mektebi’ne girerek
İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. Mezuniyet yılını belirleyemedim, ama ilk
görevine 1938 yılında Kayseri Bayındırlık Müdürlüğü’nde başladığını biliyorum. Daha sonra
Manisa Adana’da görev yaptı. En son Konya Bayındırlık Müdürlüğü’nden 1974 yılında emekli
oldu. İstanbullu bir İstanbul Beyefendisiydi, Konya Beyefendisi oldu.
Mevlana kenti Konya’yı çok sevdi ve Konya’ya yerleşti. Münevver Hanım ile evli olan, Edip
Seviş’in tek kızı Jülide Seviş’tir. Çok iyi bir evlat olan Julide DSİ 4. Bölge Müdürlüğü’nde
çalışmakt
adır. Hem görevini ve annesinin babasının bakımını üstlendi, iyi bir evlat olduğunu gösterdi.
Edip Seviş mühendislik hayatı yanında müzikle dolu dolu yaşadı. Çok gençliğinde Eyüp
Musiki Derneği üyesi idi. Sanıyorum 1928 yılında, Dernek tarafından, Sarayburnu’nda
Mustafa Kemal’e bir konser verilir, en genç müzisyen Edip’tir. O günlerde Cumhurbaşkanı
Mustafa Kemal, Türk halkına Batı Müziği’ni sevdirme ve tanıtma çabasındadır. Arkadan
batıdan müzik sahneye gelir ve halka dönerek, biraz önce Alaturka dinledik, içimiz karardı,
şimdi canlandık der. Genç Edip çok üzgündür. Ama daha sonra Mustafa Kemal, Musiki
Derneği tüm üyelerine Dolmabahçe’de bir ziyafet verir. O gün öyle konuşma
durumumdaydım, hepinizden özür dilerim der.
Edip Seviş 1952 yılından itibaren Mevlana törenlerine katıldı. Rebap çaldı. Rebap virtiözü idi.
Tabii benim bir musiki eğitimim olmadığı için onun müzikteki derinliğini sizlere açıklamaktan
acizim. Mevlana Celaleddin Rumi’ye ve Mevlevi’liğe gönülden bağlı idi.
DSİ. IV. Bölge Müdürlüğü’nde çalıştığım sırada kızı Jülide ile beraberdik. Ailecek görüşür
olduk. Bu sıralar DSİ Genel Müdürlüğü benim “Konya Tarihi Su Yapıları Kitabımı” yayınladı.
O yaşlı hali ile büyük kısmını çok dikkatli okudu. O sıralar gazetemizde (Yeni Meram) köşe
yazıları yazıyordu. Birkaç yazısını benim çalışmalarıma ve çalışmalarımın desteklenmesine
ayırdı.
Edip Seviş’in Yeni Meram’da uzun zaman çok değerli yazıları çıktı.
Eski yazıyı iyi okurdu. Birkaç defa Konya’daki çeşme kitabelerini bana lütfetti okudu. Onun
sayesinde “Nakipoğlu İbrahim Efendi’nin yaptırdığı su şebekesini ve çeşmelerini ortaya
çıkardık.
Her görüştüğümüzde konu kültür ve mühendislik idi. Meslek hayatında Türkiye’nin yetiştirdiği
büyük Mühendis FEVZİ AKKAYA ile anılarını sordum, uzun uzun anlattı.
Ben 1995 yılı sonunda DSİ’den emekli olunca, benim emeklilik yemeğine kızı Jülide ile
katıldı. Sonradan şöyle dediğini işittim. Adama araştırma imkanları kısıtlanınca o da emekli
oldu…..
Eşi Münevver Hanımefendi ile çok uyumlu bir evliliği vardı. Eşi ben emekli olmadan yıllar
önce uzun bir hastalık sonucu vefat etti. O gün buluşup gene bir yerlere gidecektik. Eşinin
ölümünde oradaydım… Eşinin ölümü onu çok çok sarstı, onun hakkında şiirler yazdı.
Çok içli bir şiirini Çağrı Dergisi’nde okuyunca ne kadar duygulanmıştım. Sonuçta şiirler
yazdığı eşine Konya Üçler Mezarlığında kavuştu.
Musiki üstadı, mühendis, dürüstlük abidesi Edip Seviş kızının evine 98 yaşında aramızdan
ayrıldı. Ben İstanbul’dan gelip cenazesine katılamadığım için gerçekten üzgünüm.
Biricik kızı Jülide Hanım’a ve geride kalanlarına ve YENİ MERAM’daki mesai arkadaşlarına
ve Mustafa BAHÇIVAN’a baş sağlığı, kendisine Tanrı’dan rahmetini esirgememesini dilerim.
(Yeni Meram 19 Aralık 2011)
BAŞARILI İŞ ADAMI-İNŞAAT YÜKSEK MÜHENDİSİ TUNCAY ORHAN'IN OĞLU
ALİ ONUR ORHAN'IN DÜĞÜNÜ
MEHMET BİLDİRİCİ
Düğün 24 Aralık 2011 günü akşamı Ankara'da MARIOT Otel Salonları'nda yapıldı. Saat
19.00-20.00 arasında kokteyl ve nikah merasimi ardından geniş salonda düğün yemeğine
geçildi. Yaklaşık 800 seçkin davetlinin katıldığı düğün merasimi gençlerin dans ettiği canlı
müzikle devam ett. Her şey mükemmeldi şahsen ben kendimi Ankara'da değil bir Avrupa
kentinde hissettim. Yemekleri servisleri bunu gösteriyordu.
Öncelikle Ali Onur ve Gamze'yi kutluyor kendilerine ömür boyu mutluluklar diliyorum.
Yıllardır Ankara'ya gelmeyen biri olarak Marriot Otel'in Söğüyözü mevkiindeki yerini de sora
sora buldum. Benim bildiğim Ankara Kızılay ve bir antik Roma kentinin üzerinde oturan Ulus
idi. Esasen Kızılay da Cumhuriyet'in Ankara'ya katkısı idi. Ama Ankara'ya yeni Ankaralar
eklenmiş yollar metrolar açılmış Avrupa'da bulunan otellerin zincirleri eklenmiş. Kendimi
yabancı bir başkentte hissettim.
Tuncay Orhan aslen Seydişehirli, Lise öğrenimi KONYA Lisesi'nde yapmış ardından İTÜ
İnşaat Fakültesi'nden 1962 yılında mezun olmuş uzun yıllar İnş.YMüh. olarakAKS Koll ŞTİ
sahibi olarak taahhüt işlerini gerçekleştirmiş bugün Mermer Üretimine yönelmiştir.
Tuncay benim hem Konya Lisesi'nden ve hemde İTÜ İnşaat Fakültesi'nden sınıf arkadaşım.
Sınıf arkadaşları olarak uzun yıllar dostluklarımız hep devam ett. Pek çok yerde pek çok
etkinlikler de bir arada olduk.
Dolayısıyla şahsen benim katıldığım son yıllardaki bu muhteşem düğünde de bir araya
gelmemizi ve hasret gidermemizi sağladı.
ORHAN ailesinin ve bizlerin de ağabeyi ALPAY Orhan oğlu Serdar Orhan ve ailenin
tanıyamadığım diğer üyeleri ile birlikte olduk.
Konya Lisesi'nden sınıf arkadaşlarımız Yeni Meram Gazetesi sahibi Mustafa Bahçıvan,
İsmail Uğurlu ve eşi Süheyla Hanım, Ankara'dan Prof Dr. Azzem Aydınöz Prof Dr Orhan
Kuntay Prof Dr Ayhan Tan ve eşi, Ahmet Atacan ve eşi, Tayyar Çimen ve eşi, Erşan Erdem
ve eşi, Gürsel Karaca, Dumrul Yavaş ve eşi, Erdoğan Alptekin ve eşi Ayten Hanım, Burada
ilk karşılaştığım emekli Hakim Hüseyin Bey bir aradaydık.
İTÜ İnşaat Fakültesi mezunlarından eski DSİ Genel Müdürü Ata Erol Enacar, başkanımız
Necdet Ersoy ve eşi Zernur Hanım, Cezayir'de Baraj yapan Erdal Türdü, Teoman Doltaş,
Ege Ergin, İbrahim Eski, Mesut Eti ve eşi Aysan Hanım, Ali Rıza Gençer, Mehmet Gedikoğlu,
Mustafa Gür ve eşi Hale Hanım, Mehmet Özlü, Doğan Ramazanoğullar ve eşi Zeynep
Hanım, Şahin Sevin, Nevzat Süvari, Ergun Tansuğ, Sezai Yılmaz törenlerde seçebildiklerim
arasındaydı.
Bize ayrılan 7 nolu masada ise Tayyar Çimen, Erşan Erdem birlikte idik. Özellikle Ömer
Alptekin'in ağabeyi Erdoğan Alptekin ve Ayten Hanım ile yan yana idik. Uzun uzun eski
günlerden konuştuk, anı tazeledik.
Çok güzel geçen gecede maalesef ben yalnız katıldım !!!!. Kalabalık içinde seçebildiklerimi
yazdım, algılayamamış olan arkadaş ve eşlerinden özür dilerim.
Tekrar Gamze ve Ali Onur Orhan'a ömür boyu mutluluklar diler. Anne-kayınvalide, Mehtap
Varol, Mesrure Orhan, baba -kayınpeder Vural Varol ve sevgili arkadaşım Tuncay Orhan'a
teşekkürlerimizi sunarım. İyi ki varsınız..... ve bizleri iyi ki davet ettiniz....
(29 Aralık 2011 Yeni Meram)
KONYA LİSESİ ÖĞRETMENLERİNDEN ASIRLIK ÇINAR
FEHİME BİREKUL'U (1922-2011) KAYDETTİK
Benim öğrenci olduğum 1950'li yıllarda Konya Lisesi Türkiye'nin en önde gelen orta eğitim
kurumlarının başında geliyordu. Bu ise iyi bir öğretim kadrosu ile mümkündür. Lisenin
Müdürleri, İbrahim Cengiz, Selman Erdem ve Müdür Başyardımcısı Turgut Kargalık'ın burada
büyük katkıları olduğuna inanıyorum.
Değerli hocamız, kendisinin de hocası olduğu Fahri Ulusoy ile Biyoloji ve Jeoloji
öğretmenlerimiz idi. Biyoloji öğretmenimiz Fehime Hanım, öğrenciyi özden seven, buna karşı
onların iyi yetişmesi için biraz zorlayan bir tutumu vardı. Daha sonraki yıllarda bana bunu
şöyle açıklayacaktır. Hepinizi çok seviyordum. Ben de çalışkan bir öğrenciydim. Ama Beyin
doktoru olamadım. Çoğunuzun doktor, Beyin Doktoru olmasını istiyordum.
Fehime aslen Sivaslı PTT Müdürü Rahmi Birekul'un kızı olarak Konya'da 1922 yılında
dünyaya geldi. Ailenin Hoca Cihan'da bağları vardı. Lise öğrenimini Konya Lisesi'nde yaptı.
Konya Lisesi'nin hayatta olan en yaşlı öğrencilerinden idi. Ancak babasının memuriyeti
dolayısıyla Denizli Lisesi'nden, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nden 1947 yılında mezun
oldu.
Dünya çapında Zooloji bilim adamı Alman asıllı Prof Dr. Curt Cosswig çok sevdiği hocası,
Fehime'de onun sevdiği öğrencisi idi. Onun araştırmalarına katıldı. Cosswig kendisini asistan
almak istiyordu. İstanbul'da kalmasına annesi razı gelmedi. Mezuniyetinden sonra Adana ve
Afyon'da öğretmenlik yaptıktan sonra, 1950-1958 yılları arasında Konya Lisesi'nde Biyoloji
öğretmeni olarak görev yaptı. Daha sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na girdi o zaman
Deniz Kuvvetleri Komutanı ve daha sonra Cumhurbaşkanı olan FAHRİ KORUTÜRK'ün özel
sekreteri oldu.
Daha sonra Heybeliada Deniz Lisesi'nde görev yaptı. 1973 yılında emekli oldu. Emekliliğinde
özel dershanelerde çalıştı ve Kadıköy'de çok sevdiği evini ve Büyükada'nın bir mahallesi olan
Sedef Adası'ndaki evini yaptırdı.
Ben Konya lisesi'nden hocalarımla ilgili çalışmalara başlayınca tabii ki onu da ziyaret ettim.
Eşim, oğlum ile birlikte. Sedef Adası'ndaki evinde ziyaret ettik. Çok misafirperver ve bizim
gelişimize candan karşılık veriyordu. Eşim Düzay Bildirici'de onun öğrencisi idi. Devamlı bana
sen benim oğlumsun, aynı zamanda damadımsın. Eşime dönüyor sen benim kızımsın, aynı
zamanda gelinimsin diyordu. Bende kendisini devamlı hocam, anam ve kaynanam olarak
bildim...
Çok kısa süre bir evlilik yapan hocam kardeşi Sami Birekul ile birlikte mutlu bir yaşamı vardı.
Önce çok sevdiği gelinini ve arkasından kardeşi Ziraat Yüksek Mühendisi Sami Birekul'ul
kaybetti. Bu kayıplar hocamde derin etki bıraktı ve adım adım hocamı yalnızlığa götürdü.
Zamanla hocamın bakımı daha zorlaşıyordu. Yeğeni Sevinç'in bu konuda ne kadar çaba
gösterdiğini yakınen biliyorum. Ama durum değişmiyordu.
Hocamın hayatta iki yeğeni vardı. Sami Birekul'un kızları, İstanbul'da Sevinç ve Ankara'da
Güler. Onların ilgilenmelerine rağmen hocam yalnızdı. Bir defasında Yaşat Manav, ben iki
doktor öğrencisi, Sencer Yurday ziyarete gittik ve hocamı iyi bir Bakım Yurdu'na yatırmak için
gayret sarfettik. Yıl 2007. Ama hocamı ikna edemedik.
Ekim 2007 Yeğeni Sevinç Hanım'dan devamlı bilgi alıyordum. Hocamı bir yurda çıkarmak
için sözleştik ve hocamın çok sevdiği Kadıköy'deki evinde buluştuk. Hocam israrla karşı
geliyordu. Sonunda Milli Savunma Bakanı seni çok seviyor, bir bakımevi bulmuş, beni de
çağırdı, hocamızı oraya yatırın dedi. HOCAM KARŞI KOYMA HÜKÜMETİN EMRİ SENİ
GÖTÜRECEĞİZ. Zar zor razı oldu. Ondan sonra büyük bir koşuşrurmaca başladı, bastonu,
gözlüğü …. arandı. Sonuçta Hocam Ekim 2007 de bir daha evine dönmemek için evinden
ayrıldı.
Maltepe'de bir Huzurevi'ne yatırdık. Hocam direnmiş doktora gitmemişti, Şekeri ölçüldü, 340.
Hocam ben emekli bir öğretmenim buranın masrafını nasıl karşılarım diye direniyordu. Ben
de çok endişeliydim, acaba evim de evim diye tutturur mu diye? Ama zamanla alıştı.
Yeğenleri Maltepe ile yetinmediler. Kartal Soğanlık'ta “NEZİH HUZUR EVİNE “ naklettiler.
Gerçekten burası çok özel bir bakımevi idi. Ayda, iki ayda ziyaret ediyordum. Benden başka
da Sencer Yurday ablası Güler ve Yaşat Manav'ın hocamı ziyeret ettiklerini biliyorum.
Ama hocamın durumu gittikçe kötüleşti. 23.12.2011 günü acıları dindi. Sonsuzluğa yürüdü.
Yeğeni Sevinç telefon ettiğinde Konya'da idim. Cenazesinde bulunamadığım için çok çok
üzgünüm. Hocamı değil aynı zamanda Anamı, kaynanamı kaybetmiştim.
Öğrencisi olarak yeğenlerine Hocama iyi sahip çıktıkları için teşekkür ediyor ve baş sağlığı
diliyorum. Kaybettiğimiz bir ulu ağaçtı. Tüm Konya Lisesi mezunlarına baş sağlığı diliyorum.
(Yeni Meram 30 Aralık 2011)
MAKİNE KİMYA KURUMU MÜFETTİŞLERİNDEN KİMYA MÜHENDİSİ
YAŞAR DİNEKLİ'Yİ (1939-2011) KAYBETMİŞİZ.
MEHMET BİLDİRİCİ
Yaşar Dinekli Konya'da doğdu. Emekli Hakim ve siyaset adamlarından Mustafa Dinekli'nin
oğlu idi. Konya Lisesi'nden 1957 yılında ve İTÜ Maçka Kimya Mühendisliğ Bölümü'nden
1964 yılında mezun oldu.
Kimya Mühendisi olarak uzun yıllar Makine Kimya Kurumu'nda çalıştı. 1986'lı yıllarda Teftiş
Kurulu Başkanlığı görevine getirilmişti. Hiç evlenmemiş olan Yaşar, Ankara, Konya
Bodrum'da hayatını sürdürdü.
Konya Lisesi'nden sınıf arkadaşım olan Yaşar ile 2006 yılında Bodrum'da yapılan Konya
Liseliler toplantısında bir arada olmuştuk.
Yakalandığı amansız hastalığa yenilerek Temmuz 2011 tarihinde aramızdan ayrıldığını ve
babasının yanında toprağa verildiğini geç olarak öğrendim. Huzur içinde uyusun...
(Yeni Meram 31 Aralık 2011)
KONYA'DA PEK ÇOK YAPIDA İMZASI BULUNAN YÜKSEK İNŞAAT MÜHENDİSİ
FAİK SEVİLİR'İ (1929-2011) KAYBETTİK
Mehmet BİLDİRİCİ
Faİk Sevilir Tokat doğumlu, parasız yatılı olarak Sivas Lisesi'nde öğrenim gördü. Ardından
İTÜ İnşaat Fakültesi'ne girdi, 1952 (1953) yılında İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun
oldu.
1954 yılında Konya'ya geldi. Bir süre Konya belediyesi'nde çalıştı. Daha sonra İnşaat
Müteahhitliğine başladı. Ben kendisini tanıdığımda Müteahhit idi. Ben 1963-1965 yılları
arasında askerlik görevimi Konya 3. Hava Üs Komutanlığı'nda yaptım. İnşaat Kontrol Amiri
idim. Pek çok yapı ve müteahhit vardı. Yeni mezundum, tecrübem henüz yoktu. 3. Hava
Üs'te hep pilotlar vardı, ama inşaat Mühendisi yoktu. Birilerine bazı şeyler danışmalıydım.
Ama çevrem hep müteahhit idi. Ben onların üzerinde kontroldum. Faik Sevilir'i tavrından
dürüst olarak gördüm ve ona danışır oldum.
Askerlik görevi bitmiş, nereede nasıl bir iş yapıyım kafam karışık, Faik Abi ile yolda
karşılaştık. O da konuyu açtı. “Mehmet ve ya Mehmet Bey, yarın sürgülü hesap cetvelini al
gel, bizim bürada benim yetişemediğim projeleri yaparsın dedi. Bir cümle olarak bugün
tamamen müzelik olan sürgülü hesap cetveli biz mühendislerin en önemli yardımcısı idi.
Bana Sürgülü Hesap cetvelimi rahmetli akrabam Muzaffer Sinangil Almanya'dan getirip
hediye etmişti.
Ben de öyle yaptım. Sürgülü hesap cetvelimi cebime koydum. Faik Sevilir'in Büyük Vakıf Han
102 nolu bürosunda kendi hesabıma çalışmak üzere işe başladım. Burada ressam olarak
Ertan Poyra ve muhasebeci olarak Hulusi... çalışıyordu.
O aralar Konya Belediyesi'de bu Vakıf Han da idi. Belediye Başkanı da rahmetli büyük
Belediye Başkanı Ahmet Hilmi Nalçacı idi. Faik abi ile Nalçacı arasında çok yakınlık vardı.
Nalçacı'yı büyük adımlarda ve projelerinde Faik Sevilir'in desteklediğini duyardık. Nalçacı sık
büroya gelir, sohbet ederlerdi. Zaman zaman bende bu konuşmalara kulak misafiri olurduk.
Fehmi Fitos ve kardeşleri Faik Sevilir'in taşaronları idi. Bana ortaklık teklif etti, Faik Abinin
onayı ile ortak olduk. Böylece bende Müteahhit oldum. İki yıl onunla birlikte çalıştık.
Daha sonra Faik Abi Konya'da, Isparta'da bina inşaatları yapmaya devam etti. Son olarak da
Larende Caddesinde inşaat malzemesi mağazası açtı. Zaman zaman hep görüştük.
Konya İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Bestami İnan 1995 yılında Dündar Otel'de
Konya'daki 25 yılın üzerinde hizmeti olanlara törenle plaket dağıttı. En önde olanımız 42 yıl
ile Faik Sevilir idi. Bu anlamlı törene 4 kişi de eşleri ile gelmişti. Faik Sevilir eşi Y. Müh. Mimar
Yüksel Sevilir ile, Nazif Yardımcı, eşi Saime Yardımcı ile, ben 33 yıllık hizmetle Mehmet
Bildirici eşim Düzay Bildirici ile İbrahim Önoğlu eşi Semiha Önoğlu ile katılmıştı. Burada
çekilmiş boy boy fotoğraflar albümleri süslemektedir.
Daha sonra 1996'lı yıllarda Faik Abi çocuklarının yanında olmak için İstanbul Fenerbahçe
semtine yerleşti. Eşi Yüksel Hanım ile Konya Devlet Mühendislik Akademisi'nde birlikte idik.
Faik Abiyi ara ara telefonla hep aradım. Ancak sağlık sebepleri ve aramızın uzaklığından pek
görüşemedik. Kendisini 15. Aralık 2011 günü kaybettiğimizi öğrendim.
Ailesine özellikle babasının ölümünü bana maille bildriren Bilim İlaç mensubu Neşe Sevilir ve
aile bireylerine başsağlığı dilerim. Gerçekten öz ağabey olarak gördüğüm sevdiği Faik
Sevilir'in huzur içinde “ uyumasını dilerim.
(Yeni Meram 31.12.2011)
KONYA’DA ASIRLIK BİR ÇINAR YAYINI
MEHMET BİLDİRİCİ
Yukarıda ismi bulunan albüm eser, değerli yazar Saime Yardımcı’ın 2011 yılında yayınlanmış
bir kitabı. Saime Hanım, değerli meslektaşım, abim, başarılı iş adamı İnşaat Mühendisi Nazif
Yardımcı’nın eşidir. Kitabı da yakın zamanda aramızdan ayrılan eşinin anısına ithaf
etmektedir.
Kitap 352 sayfa olup içinde Konya’nın önde gelen kök aileleri ile ilgili bin sayısının üzerinde
tarihi fotoğraf bulunmaktadır. Sayın Yardımcı telefon edip benden damadı olduğum
Konya’nın ilk Cumhuriyet öğretmenlerinden Şerife Özdemir’in fotoğraflarını istemişti. Bunun
için çok incelik göstermiş, kitabını Hale & Mustafa Gür eliyle bana hediye etmişti. Bu vesileyle
kendisine teşekkürlerimi sunuyorum. Ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.
Kitabını günlerce inceledim. Bu kadar tarihi fotoğrafı nasıl temin etti, nasıl topladı inanılmaz
bir şey. Fotoğraflar bir ailenin en mahrem varlıklarıdır. Bunu pek vermek istemezler. Yaptığım
çalışmalarda bunun ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ancak bunu yazarın hanım oluşu, ve
çok inandırıcı ve güvenilir bir kişiliğinin olması ile açıklayabileceğim.
Kitabın içinde neler var?. Neler yok ki diye cevaplayacağım, Konya’nın kültür ve toplum
hayatında önde olan yaklaşık 90 aileye ait fotoğraflar ve açıklamalar….. Konya’nın tarihine
meraklı olanların bu kitabı mutlaka temin etmesini öneririm.
Ben burada çok ilgimi çeken birkaç noktadan söz edeceğim.
SAMADLAR olarak Fazilet & Samet Kuzucu ve ailesinden söz edeceğim (sayfa 14-17).
Fazilet (Bakırcı) Kuzucu benim uzak ama kök akrabam. Kendisi de aile ve tarihine çok
meraklı idi. Benim araştırma yaptığımı duymuş, beni çağırdı. Eşi Samet Kuzucu ile Konya’da
birkaç defa evlerinde ziyaret ettik, uzun uzun eskilerden konuşmuştuk. Fazilet Ablanın annesi
Sadiye Bakırcı, KAŞİF’İN MEHMET Efendi’nin kızı. Küçükken bu dedesinin yanında
büyümüş. Dedesi hakkında çok şey anlatmıştı. Kızı Kadıköy’de yaşayan İlhan Kuzucu ile
tanışırız.
Kaşif’in Mehmet Efendi ise Konya’nın en önde gelen kişilerinden biri. Konya’da Müderris ve
Şair ÖMER KAŞİF EFENDİ (1830-1878), aslen Yatağan Köyünde yatır ermiş insan
YATAĞAN MÜRSEL’İN torunlarından, büyük dedem Müderris Haşim Efendi ile amca
çocukları. Eskiden bizim aileye de lakap olarak “KAŞİFLER” derlermiş. Kendisi hakkında çok
bilgim vardı. Kök akrabam “Kaşif’in Mehmet Efendi”nin” kitapta resmini görmek beni çok çok
heyecanlandırdı. Defalarca baktım. Müderris ÖMER KAŞİF Efendi, hayatı soy geçmişi, şiirleri
benim WEB sitemde Bildirici Soyağacı bölümünde yer almaktadır.
Bunun dışında Konya Lisesi’nde bizi iyi yetiştirdiklerine inandığım öğretmenlerimin aile
fotoğraflarına rastladım. Matematik Öğretmeni Şevki Tortoş, gene Matematik öğretmeni Faik
Ürel, Türkçe öğretmenimiz Raşit Usman (Pisbıyık olarak bilinir) bunlardan bazıları.
Akrabalarımın resimlerine rastladım. Derviş Sinangil’in düğün resmi, Matematik öğretmeni
Mustafa Özden’nin (Karaoğlan) …nikah resimleri vs vs
Konya Sörler Okulu (Fransız Kız Okulu) ile ilgili fotoğraf çok ilgimi çekti… Ayrıca bu aileler
arasındaki akrabalık ilişkiler çok güzel işlenmiş,
Aslında söylenecek çok şey var, ama fazla uzatmak istemiyorum. Böyle bir eseri Konya’ya
kazandırdığı için Sayın Saime Yardımcı’yı kutluyorum. Kendisinden bu güzel çalışmasını
devam ettirmesini umuyorum. Zira buraya girmeyen pek çok aileler daha var diyorum.
mehmet_bildirici@yahoo.com
(Yeni Meram 17.01.2012)
Konya’nın önde gelen simalarından kök akrabam
KAŞİF’İN MEHMET
(Fazilet Kuzucu’nun anne dedesi)
KONYA’DA İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİNİN GEÇMİŞİ I
MEHMET BİLDİRİCİ
Bugün Konya’da İnşaat Mühendisleri Odası’na üye yüzlerce mühendis var. Ancak 1940’lı
yıllarda bu böyle değildi. Konya’ya hizmet eden ya da Konya’dan yetişen mühendisler parmakla
gösterilecek kadar azdı. Bu yazımda bu mühendis ağabeylerimden söz edeceğim.
Elimde bir kitap var. HATIRLADIKLARIM (112 sayfa, 2008 yılı özel yayın. Yazarı Yüksek İnşaat
Mühendisi Faik Sevilir.
Aralık 2011 de kaybettiğimiz değerli ağabeyimiz Faik Sevilir ile ilgili bir yazım çıkmıştı. İstanbul
Maslak’ta gene sahibi Konyalı BİLİM İlaç’ta çalışan kızı Neşe Sevilir bu yazı üzerine babasının
anı kitabını gönderdi. Çok duygulandım, Faik Abinin anıları sanki inşaat mühendisliğinin geçtiği
safhaların bir belgeseli idi. Alacağımız çok dersler vardı. Buradan bazı anılarını buraya
alacağım.
Faik Sevilir Tokat’ta küçüklüğü Behzat caddesine yakın Çiçek sokak olarak bilinen 9 haneli 5
hanesinde Ermeni komşularının oturduğu çok güzel eski Ermeni evinde geçer, babası
Muhacirdir. Evin yapılış tarihi olarak duvarında 1884 yazılıdır. Sivas Lisesi’nde parasız yatılı
olarak okur. Bir gün bir yetkili Faik ve bir arkadaşının ismini okur, siz iftihara geçtiniz der. Önce
bize bir şey mi? Yapacaklar diye çok korkarlar….!!!!
Sivas Lisesi’ni derece ile bitiren Faik, İTÜ İnşaat Fakültesi’ni kazanır. Orada daha sonra Konya
Belediyesi’nde doktor olan Eniştesi Galip Yüksel okutur….
Mühendis olunca Bozkır’da Doktor olan Galip Bey’e teşekkür için Konya’ya gelir. Bozkır’a her
gün araba yoktur. Onu beklerken bir arkadaşı gel Konya Belediyesi’nde iş var bir görüş der.
Konya Belediye Başkanı Yüksek Mimar Mühendis İbrahim Aşçıgil’dir, hemen yüksek bir maaşla
işe alınır. Fen ve İmar İşleri Müdürü olarak atanır. Henüz hiç tecrübesi yoktur.
Hızla çalışmaya başlar, o zaman Konya küçüktür, kuzeyde Karma Orta Okulu, doğuda Mevlana,
batıda İnce Minare’de şehir biter.
Konya’nın bir İmar planı yoktur. Ruhsat talebinde, tek elemanı fen memuru civarındaki yapıları
çizer gelir onlara uygun ruhsat verilir….
Bu Faik Bey’i çok rahatsız eder, neden bir İmar Planı yok… olmalı der…
Benzer bir durumu da ben yaşadım. 1968-1969 yıllarında Konya Belediyesi ESO (Elektrik, Su,
Otobüs) İşletme Müdürlüğü’nde çalışıyorum. Vatandaş veya şahıs evine su alacak başvuruda
bulunuyor. Fen elemanı Sarı Mehmet’e havale ediyoruz. Bir keşif yapıp getiriyor,imza için
önümüze konuyor. Şu kadar metre şu parmakta boru ve işçilik. Bize imza atmak düşüyor.
Müdürlüğün bir su şebekesi planı yok. Mehmet bu miktarları nasıl buldun. Şebeke kafamda,
mesela 2 parmak boru üzerinde elim arkamda bir uçtan bir uca yürürüm….
Bunu plana dökelim ben de görüyüm, Müdüriyet’te pek oralı olmuyor… Benim çalışmamda kısa
sürüyor…. Öyle kalıyor.
Plan işi Faik Abiyi çok rahatsız ediyor. 1963 yılında Rahmetli Ahmet Hilmi Nalçacı Belediye
Başkanı olunca her şeyden önce İmar planı üzerinde duruyor, yanında da bunun değerini bilen
Faik Sevilir’i yanında buluyor. İller Bankasının plan ihalesini beklemeden kıt Belediye imkanları
ile İmar planını yarışmaya açıyorlar…..
Bu plana uygun Nalçacı caddesi açılıyor.. ilk olarak bugün Kule sitesi yerinde olan zor imkanlarla
OTOGAR inşa ediliyor…. Buraya Erdoğan Munis tarafından buranın Nalçacı tarafından
yaptırıldığı konusunda plaket konuyor…..
Konya’da gelmiş en büyük Belediye Başkanı olarak kabul ettiğim Nalçacı’nın planı Konya’ya
uygulanmış ve bugün Modern bir Konya doğmuştur… Nalçacı bu plan ile yaşamaktadır.
Ancak sonraki yöneticiler Nalçacı’nın ilk Otogarı’na sahip çıkmayıp yerine bir kule inşa
etmişlerdir. Ben bunu ona yapılmış en büyük saygısızlık olarak görüyorum. Asla içine girmedim,
hiç de girmeye niyetim yoktur.
mehmet_bildirici@yahoo.com
Faik Sevilir’in kitabının arka kapağı
(Yeni Meram 18.01.2012)
KONYA’DA İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİNİN GEÇMİŞİ II
İNŞAAT YÜKSEK MÜHENDİSİ CELAL ULUSAN /1906-1962)
MEHMET BİLDİRCİ
Bugün Konya’da İnşaat Mühendisleri Odası’na üye yüzlerce mühendis var. Ancak 1940’lı
yıllarda bu böyle değildi. Konya’ya hizmet eden ya da Konya’dan yetişen mühendisler parmakla
gösterilecek kadar azdı. Bu yazımda bu mühendis ağabeylerimden söz edeceğim.
Celal Ulusan, Konya’da doğar. Karahafız Medresesi Müderrisi Mustafa Ulusan’ın
(Karahafızzade) oğludur. Mustafa Ulusan 4., 5, 6 ve 7. dönem Konya Milletvekilidir. Celal Ulusan
Orta öğrenimini Konya’da yapar, ancak hangi okullar olduğunu belirleyemedim.
Orta öğreniminden sonra, Amerika Birleşik Devletleri Ohio State University’den İnşaat Yüksek
Mühendisi olarak mezun olur. Eczacı Hüsamettin Gürol’un kızı Münire ile evlenir.
Benim tespitime göre yurt dışında inşaat mühendisliği öğrenimini gören ilk Konya çocuğudur.
Yurda dönünce Bayındırlık Bakanlığı Köprüler bölümünde çalışır. Trafik eğitimine çok önem
veren Celal Ulusan anısına Karayolları Genel Müdürlüğü “Celal Ulusan Çocuk Trafik Parkı”nı
yaptırır. Ulusan 1962 yılında aramızdan ayrılır.
Kaynak: Yardımcı Saime, Konya’da bir Asırlık Çınar
mehmet_bildirici@yahoo.com
(Yeni Meram 18.01.2012)
KONYA’DA FRANSIZ KIZ OKULU (SÖRLER OKULU)
MEHMET BİLDİRİCİ
Konya ile ilgili özellikle kültürel konulara ilgi duyan bir kişiyim. Bu Fransız Kız Okulu’nun
olduğunu biliyor ama hakkında hiç bilgi edinememiştim. Sadece Altınçeşme İlköğretim Okulu’nun
yerinde olan eski binanın ikinci katında olduğunu öğrendim. Buradaki hocaların (sörler ya da
rahibeler) bugünkü Arabaoğlu Makası’ndaki Fransız Kilisesi’nce yönetildiğini sanıyorum.
Sanıyorum 1935 yılında da kapatılıyor. Sanıyorum Orta Okul seviyesinde.
Bu defa bu okulda okuyan kız öğrencilerin fotoğrafı elime ulaştı. Konunun Konya kültüründe çok
etkili olduğunu sanıyorum.
Zamanla bu okulda okuyan iki kişinin ismine rastladım. Uzun yıllar Konya’da Doktorluk yapan
Rıfkı Tuygan’ın kızı Peykan (Tuygan) Çeviker. Konya Lisesi Almanca öğretmeni olan Peykan
Hanım, Tarih öğretmenimiz Razi Çeviker ile evli idi ve genç yaşta kanserdan hayatını kaybetti.
Gene gazete ölüm ilanlarından, Afgan Prensesi İstanbul’da Kliniği olan, Dr. Pakize Tarzi’nin
biyografisinde burada bir süre okuduğunu öğrendim.
Üçüncü kişi Halepli Nuri Efendi kızı ve Konya Lisesi Matematik öğretmeni Şevki Tortoş’un eşi
Seniye Hanım. Yukarıdaki resim içinde…. Halepli Nuri Efendi kızı için bu okulu neden seçti..
doğrusu ilginç bir soru…?
Aydın bir kişi olarak bilinen Şevki Tortoş, sık sık sörleri evine davet eder, eşi Seniye Hanım’ın
Fransızca’sını canlı tutmak istermiş…
İyi bir eğitim aldığı fotoğraflara yansıyan bir Hanımefendi olan Seniye Hanım’da kızlarını
okutmada öncülük etmiştir. Şöyle ki büyük kızı Dr. Süleyman Çelen ile evli olan ve halen hayatta
olmayan Saide (Tortoş) Çelen Konya’da okuyan ilk Eczacı Hanım, küçük kızı İnş.Y.Mühendisi
Faik Sevilir ile evli Y.Müh.Mimar Yüksel (Tortoş) Sevilir, Konya’dan okuyan ilk İTÜ Mimarlık
Fakültesi mezunudur.
O yıllarda çok az da olsa piyano genç kızlarda bulunmaktadır. Bunlardan biri de önceki yazıdaki
İnş.Y. Mühendisi Celal Ulusan’ın kız kardeşi Handan Ulusan (Milör) dür. O da piyano derslerini
Fransız okulundaki sörlerden alıyordu.
Sonuç olarak ne zaman açıldığını ve kapandığını öğrenemediğim bu okulun zamanında
Konya’nın kültür hayatını zenginleştirdiği kanısındayım.
Umarım bu resme bakanlar anneanne veya babaannelerini tanırlar ve mezun üç sayısı daha da
çoğalır.
Kaynak: Seniye Hanım’ın küçük kızı Yüksel (Tortoş) Sevilir
mehmet_bildirici@yahoo.com
(Yeni Meram 19.01.2012
İTÜ 239. YIL KİTABI İÇİN
MEHMET BİLDİRİCİ
1939 yılında Konya’da doğdum. 1957 yılında Konya Lisesi’nden ve 1957 yılında girdiğim İTÜ
İnşaat Fakültesi’nden Yüksek İnşaat Mühendisi olarak mezun oldum.
1965-1995 yıllarında emekli olana kadar Konya’da çalıştım. 1965-1971 yılları arasında Serbest
Mühendis (Betonarme Proje & Müteahhitlik), 1971-1982 yılları arasında, Konya Devlet
Mühendislik Mimarlık Akademisi’nde Öğretim Görevliliği, 1984-1995 yılları arasında Konya DSİ
IV. Bölge Müdürlüğündeki çalışmam. İki kitabım DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yayınlandı.
1995 sonu emekli oldum. 1996 yılında İstanbul’a yerleştim.
Son 10 yıldaki faaliyetlerim şöyle;
a.Bilirkişilik Faaliyetleri: 1997 yılında başladığım İstanbul Adliyelerinde bilirkişilik hizmetleri, halen
yoğun olarak devam etmektedir.
b.Kültürel Çalışmalarım;
1991 yılında başladığım bu çalışmalarım, bugün 21 yılını doldurmuş bulunmaktadır. Bunlar tarihi
Su Sistemleri konusunda çalışmalarım, kültürel konularda Konya İstanbul ve Muğla gazetesinde
yazılmış yazılar, yazlığımın bulunduğu doğa harikası Akyaka, okuduğum okullar (Konya Lisesi &
İTÜ İnşaat Fakültesi ile ilgili arkadaşlarım ve hocalarım… vs..vs) Bu konularda burada
sayamayacağım kadar yurt içi ve yurt dışı toplantılara katıldım, sergiler açtım….
c.WEB Sitesi çalışmalarım
Kültürel çalışmalarımı 2009 Eylül ayında bir WEB Sitesinde (Elektronik Kitaplık) toplamaya karar
verdim. Tüm çalışmalarımı, Anadolu’daki tarihi su sistemleri ile ilgili Türkçe, İngilizce, Almanca,
Fransızca yazıları ve derlediğim ve topladığım bilgileri WEB Siteme yerleştirdim. Buraya kültürel
konularda görüş ve düşüncelerimi açıklayan Haber Pano (Misafir Defteri) koydum. WebMaster’im bu konuda uluslar arası deneyim sahibi Thomas Schmitz’dir. Adresi şöyle;
www.mehmetbildirici.com
Web sitem hakkında bazı teknik bilgiler de şöyle; sayfa sayısı 7.500 (hedefim 10.000),
tarafımdan ve ziyaretçilerim tarafından Misafir Defterine (Haber panoya) girilen yorum 1200,
sitemi ziyaret sayısı 3.000 çok üstünde….
Özellikle, İTÜ İnşaat Fakültesi’nde öğrenim görmüş bir öğrencinin (Mehmet Bildirici) öğrencilik
yılları, meslek yaşamında sınıf arkadaşları ile ilişkileri, üniversite 1957 yılı sınav soruları, bir
örnek olarak Prof. Dr. Mustafa İnan gözetimindeki diploma travayı, kendilerini yetiştiren ve büyük
saygı duyduğu hocaları hakkında kısa biyografiler yer almaktadır. Tüm İTÜ mezunu
ağabeylerimi ve sevgili kardeşlerimi sitemi ziyarete davet ediyorum….
Meslekte 50. yılımı doldurmamın büyük mutluluğunu yaşıyorum. Bu arada bugüne kadar
yaşamayı başaramayan çok değerli arkadaşlarımı ve aramızdan ayrılan çok sevgili hocalarımı
saygı ile anıyorum.
Bunun yanında 21.10.2011 tarihinde 1996 yılı ODTÜ İşletme mezunu, hayatının ve kariyerinin
baharında çok sevgili kızım ÖZLEM BİLDİRİCİ’yi (1973-2011) kaybettim……
Sağlığım el verdiği sürece çalışmalarımı devam etmeyi umuyorum…..
Adresim: Fulya Mahallesi, Belen Sokak 10/6 Şişli İstanbul
Tel: 0.212.217 4615
Nergis Sokak No 13 Akyaka Beldesi Ula Muğla
Tel: 0 252 243 5290
Cep Telefon 90 542 241 0302 -P.K. 42 Mecidiyeköy İstanbul
Mail: mehmet_bildirici@yahoo.com
(İTÜ 239. Yıl Kitabında yayınlandı)
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ’NDE GERÇEKLEŞEN İTÜ GÜNÜ
MEHMET BİLDİRİCİ
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde her yıl genellikle Mayıs ayında İTÜ günü yapılmaktadır. Bu yıl
kuruluşunun 239. yılını kutlamaktadır. Bu yıl ki törenler 25-26 Mayıs 2012 Cuma-Cumartesi
günleri, İstanbul Maslak Ayazağa Yerleşkesi’nde Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde
gerçekleşmiştir. Mühendishane-i Berri Humayun olarak 1773 de açılan okul, daha sonra çeşitli
aşamalardan geçerek İstanbul Teknik Üniversitesi’ne dönüşmüştür. Teknik Üniversite 1945
yılında kurulmuştur.
İTÜ gününde, Üniversite mezunlarına sahip çıkmakta ve meslekte 40, 50, 60 yılını dolduran
mezunlarını hatırlamakta ve onlara onur plaketi vermektedir. Bu arada Teknik Üniversite’ye
destek veren kişi ve kuruluşlara da gümüş ve altın arı ödülleri sunulmaktadır.
Törenler, İstiklal Marşı ile açılmış, önden küçük bir konser verilmiş, ardından Rektör Prof. Dr.
Muhammed Şahin’in konuşması yer almıştır.
Rektör Şahin konuklara hoş geldin dedikten sonra, rektörlüğü döneminde üniversitedeki
gelişmeleri anlatmıştır.
Müzikle iç içe ve çağdaş yaşamı destekleyen konuşmaları ile dikkati Rektör Şahin, konserin 4.
Parçası olan Wolfgam Amedius Mozart’ın bir parçasını bizzat yönetmiştir. Bu durum büyük
hayranlık uyandırmıştır.!!!!
Daha sonra Meslekte 60, 50, 40 yılını dolduran mezunları plaket ve arı rozetleri sunulmuştur.
60 yıllık mezunlar adına tanınmış Y. Müh. Mimar Doğan Tekeli, 50 yıllık mezunlar adına ise
Y. İnşaat Mühendisi Mehmet Bildirici konuşmuş,
Okulda çok ünlü kişilerin ders verdiğini, bunlara örnek olarak, ilk defa modern ders anlatmasını
başlatan Baş Hoca İshak Efendi, Dünya çapında Zemin mekanikçi Karl Terzaki, tarihi su yapıları
konusunda öncü yazar Phlipp Forcheimer’den bahsetmiştir.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Süleyman Demirel’in buradan muzun olduklarını ifade etmiştir.
Bu arada çok değerli hocaları, Mustafa İnan, Orhan Ünsaç, Adnan Çakıroğlu, ilk kadın
Matematik Profesörü Selma Soysal’ın bunlardan bazıları olduğunu ifade etmiştir. Tarihi Su
yapıları konusunda Kazım Çeçen ile tanışmış olmayı bir onur kabul ettiğini belirtmiştir.
Konuşmaların ardından plaket verilmesine geçilmiştir.
Bu yıl ki törenlerde özellikle Konyalı, Konya Lisesi’nden mezun ve Konya’da görev yapmış
arkadaşların çok oluşu dikkat çekmiştir.
Bunların başında inşaat mühendisliği mesleğini severek şantiyeciliğin ilmini yapan;
Konya’da yaşayan Mustafa Gür
Aslen Seydişehirli Konya Lisesi mezunu Tuncay Orhan
Aslen Hadimli, Konya Lisesi mezunu Hasan Ali Acar
Aslen Karamanlı, Konya Lisesi mezunu, İstanbul Moda’da yaşayan şair, Habip Sandıkçı
Aslen Karamanlı Konya Lisesi Mezunu, Ankara’da yaşayan Atalay Tarhan
Ben Mehmet Bildirici
Makine Yüksek Mühendisi Ali Akkaya,
Konya Lisesi Mezunu Y.Müh. Mimar, Ankara’da yaşamını sürdüren Şükrü Sezar Aygen
Konya Mimarlık Bölümünün kuruluşunda büyük emeği geçen Prof. Dr. Necati Şen bunlardan
bazıları idi.
Bu arada aradan 50 sonra, Almanya’dan Ankara, İzmir ve diğer illerden gelen arkadaşlar
kucaklaşmış hasret gidermişlerdir.
( Yeni Meram 05.06.2012)
SAİM SAKAOĞLU İLE ANA KARNINDA BAŞLAYAN DOSTLUK ARKADAŞLIK
MEHMET BİLDİRİCİ
Yıl 1939 Şubat ayının sonları, Konya Uluırmak Burhandede Mahallesi’nde Karaman caddesi
üzerinde Haşim Hocaların evi, hemen yakınında Çaybaşı Caddesi’nde de Sakavelileri evi vardır.
İki ev arasında ki uzaklık yaklaşık 200-250 metredir.
Sakavelilerin gelini Zeliha ile Haşim Hocaların gelini Nesibe çiçeği burnunda hamiledir. O zaman
Doğumevi’nde doğum yapmak alışkanlık değildir. Oldukça da pahalı olmalıdır. Ebeler doğum
yaptırmaktadır. İki doğumu da aynı ebe yaptıracaktır. İsmi kim ise?. Bir evde hastayı yoklar,
hemen arkasından diğerine gider. O zaman aileler birbirini tanımamaktadır. Ama Ebe Hanım
(Tanrı mezarını nurlandırsın) hep birinden diğerine haber ve bilgi taşımaktadır.
Soğuk bir Cuma günü Nesibe doğum yapar, bir oğlu olur ve evin dedesi torununa kendi ismini
koyar Mehmet (Bildirici). Dört gün sonra Salı günü Zeliha doğum yapar, doğan çocuğa Saim
(Sakaoğlu) ismi verilir.
Mehmet Bildirici nüfusa 01.03.1939 olarak kaydedilir. Yıllar sonra Mehmet Ana’sına sorar,
doğumumum tarihi neydi diye: O da Şubat ayının sonları bir Cuma günüydü, sen tam 41 günlük
oldun dedem Hacı Ali Semercioğlu seni kucağına aldı ve aynı gün öldü dedi. Yıllar sonra bir
miras dolayısıyla Hacı Ali Semercioğlu’nun 05 Nisan 1939 tarihinde öldüğü ortaya çıkar.
Buradan geriye gidilince 1939 yılı 24 Şubat Cuma gününü, doğum tarihim olduğunu saptamış
bulunuyorum.
Sevgili arkadaşım Saim’in, ilerinin Türk ve Halk Edebiyatı Bilim adamı Prof Dr. Saim Sakaoğlu
Beyefendi’nin de doğum tarihi 28. Şubat 1939 Salı günü olmaktadır.
İlkokula kadar birbirimizden haberimiz olmadı. Her ikimizde okulu Hakimiyeti Milliye (daha
sonraları bu güzel isim hep değişti !!!!) İlkokulu’nda başladık. Bizi beş yıl okutacak Zekiye İzgi
isimli öğretmenimiz kafamızı yoklayarak bizleri karpuz seçer gibi kendi şubesine seçti. Mehmet
25, Saim 50… Zekiye Hanım Selanik göçmeni ve ora doğumlu idi. Bizleri iyi yetiştirdi. Şahsen
benim mezun olduktan sonra temasım İstanbul’a gidene kadar hep devam etti. Müdürümüz de
değerli bir insan Baha Gönenç idi.
İlkokul’daki diğer arkadaşlarımız da şöyle idi. Ömer Alptekin (Halen İstanbul’da Jeofizik
konusunda Prof. Dr), Konya Dağcılık Ajanı Gözlükçü Recai Kıçıkoğlu, Emin Göz, Hasan
Yeşilkaya, Sanayici Süleyman Şakalak, Niyazi Usta (Ildırar), Bir de İTÜ İnşaat’tan benden 2 yıl
sonra mezun olan bir arkadaş. Almanya Münih’te görüştüğümüz Muzaffer Gedik…
Kızlardan ise bir süre Konya Lisesi’ne devam eden sınıfın en güzel kızı Nurtop (Halen
İstanbul’da), çok çalışkan uzaktan akrabam Şerife Şener, gene akrabam Bisikletçi Saim
Kıyıcı’nın eşi Süheyla,…. Halime Mualla, Nimet, Nazmiye…
Yıllar sonra Nazmiye’nin içten içe bana ilgi duyduğunu öğrendim…
İlkokul’dan sonra Saim, Hasan, Ömer, Mehmet ve kızlardan bir süre Nurtop, Konya Lisesi Orta
kısma kaydoldu.
Burada üç yıl boyunca arkadaşlığımız çok yakınlaştı. Evlerde ders çalışırdık. Orada aynı
ilkokuldan olmak bizi yakınlaştırdı. Bizim ev pek müsait değildi. Saim’lerin evinde küçük
pencereli sandık odası ile bahçelerine çıkarken yaz odaları vardı. Saim o zamanlar Pekosbil
okurdu, ben henüz pek okumazdım. Bir defasında 1 TL ye bir kitap aldım. Nenem yazık değil
mi? Üç ekmek alır iki gün yerdik diye bağırmasının etkisi olsa gerek. Tabii ders çalışırdık ama
arada sohbet eder, gırgır geçerdik. Bir defasında da sözleşip ailelerimizden habersiz Ayhan
Işık’ın Kanun Namına isimli filme gitmiştik.
Bir defasında da bir bayram tek takım elbiselerimizle Meram Çay Bahçesi’nde Ömer, Saim ben
fotoğraf çektirmiştik.
Derken Lise kısmına geçişte Saim tökezledi, İlkokul’dan sınıf arkadaşlığımız Ömer ve Hasan
Yeşilkaya ile birlikte 1957 yılında Konya Lisesi’nden mezun olduk. İstanbul Aksaray’daki Konya
Talebe Yurdu’nda yüksek öğrenime devam ettik. Ben girilmesi oldukça güç İstanbul Teknik
Üniversitesi İnşaat Fakültesi’ne, Ömer İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne (Jeofizik Dalı),
Hasan ise İstanbul Hukuk Fakültesi’ne devam etti, ama son sınıfta bıraktı.
Daha sonra hayat bizleri bir yerlere savurdu. Ben Konya’da mühendis olarak 30 yıl çalıştım.
Saim dışarılarda idi ama ben onun ailesi ile hep görüştük. Babası Hafıza, Hasan ağabeyi ile de
benzer görüşler de idik. Çok koyu sohbetlerimiz olurdu. Hafız elinde çubuğu konuşulanlara
karışmaz zevk içinde gülümseyerek dinlerdi.
Daha sonra Saim bilim adamı olarak Konya’ya döndü… Ben 1991 yılında Konya Tarihi Su
Yapıları kitabımı yazmaya başladım. Kendisi ile defalarca görüştüm, fikrini ve önerilerini aldım,
DSİ tarafından yayınlandıktan sonra yazdığı yazılarla bana en büyük desteği Saim verdi.
Çok farklı dallarda çalıştığımızdan onun eserlerini irdelemek bana düşmez. Bunu en iyi şekilde
yetiştirdiği genç bilim adamları yapacaktır. Ama bunun ötesinde çok iyi bir insan hatırşinas ve
centilmen olduğunu belirtmeliyim. Kimseyi dışladığını ve kırdığını hiç duymadım.
Bizlerin arkadaşlığı dışında Zeliha Hanım ile Nesibe Hanım da ömür boyu arkadaştılar.
Valide’nin bir problemi bir sıkıntısı olduğunda ilk müracaat ettiği Zilapla idi. Saim de
Nesibabla’nın üçüncü oğlu idi. 2003 yılında ölene kadar ana oğul gibi görüşürlerdi. Çocuklarımın
ikinci !!! amcası idi.
Konya’yı, tarihini, dost ve arkadaşlarını seven, mahallesini unutmayan bir bilim adamı olarak
eserleri önünde saygıyla eğiliyor. Ana karnında başlayan dostluğumuzun ölene kadar devam
etmesini diliyorum, sevgili arkadaşım kardeşim Saim.
(Bu yazı Saim Sakaoğlu ile ilgili bir dergide yayınlanmak için yazılmıştır.)
2013 de bir Dergide yayınlandı
HAYCAR’LA KAYSERİ-ADANA- ANTAKYA GEZİSİ
Mehmet BİLDİRİCİ
HAYCAR ile Haycar Gezgini olarak üç tarihi kenti 21-25 Haziran tarihleri arasında gezdik. Geziyi
düzenleyen gene Lora Baytar’dı. Yöreyi tarihi ile çok iyi tanıyan Sarkis Seropyan rehberimizdi.
Ama bu gezide çok şanslıyız. Yöreyi iyi bilen başka rehberlerimiz de vardı.
Küçüklüğü Kayseri’de geçmiş, mahallesinde sokakta marula satmış, Arsen Arsin, Adana için,
halen orada oturan Leon Eraslan, Antakya için Vakıfköylü bölgede görev yapan Cem Çapal.
42 kişiden oluşan ekibimiz kültür seviyesi yüksek, ve çeşitli yerlerden katılan kişilerden
oluşuyordu. Büyük bir kısmı ile daha önce benim katıldığım gezilerden tanışıyorduk. Gezi
boyunca ise çok kaynaştık, adeta bir aile olduk… Kimler vardı?
Uzaklardan başlarsak ailesi Halep’ten göçmüş, Sao Paola’dan (Brazil) Norair Chanian, Ailesi
Çanakkale Lapseki’den Atina’ya göç eden araştırmacı Quin Minassian, Paris’ten Baron Daron
Manuelyan, Grubun gene neşe kaynağı olan, bizleri yol boyu bonbon şekerleri ile besleyen bol
fotoğraf çekip Face-book’una koyan Arpi Boduryan…. Uzun yıllar yurt dışında yaşayan ve sonra
yurda dönen Janet İmirze,
Haycar Temsilcisi Nazar Binatlı ve eşi
Okuduğu duaları hala kulağımda, Sanat Tarihçisi Elmon Hançer
Doktorlarımız Dr. Artin Mezedur ve eşi, Bakırköy Hastanesi’nden emekli Dr. Kirkor Kamberyan
ve eşi Ani Hanım…
Meslektaşlarım, İnş. Mühendisleri Haritun Muratoğlu, Leon Eraslan, Mimar Sasnuhi Muşluyan,
Makine Mühendisi Levon Dursun ve ben İnşaat Yüksek Mühendisi Mehmet Bildirici….
Daha önceki gezilerden tanıdıklarım, Elmas, Belinda, İbrahim Polat kardeşler, Silva, Nazeni,
Najda…, Sevan Ataoğlu…….
TRT Belgesel Bölümünde görevli Şirin Sümer, Batman Üniversitesi’nde değerli Araştırmacı
Ersoy Soydan, ve ismini sayamayacağım pek çok değerli kişiler,
O kadar çok yerler gezdik, gördük ki gördüklerimiz bir kitaba sığmaz. Ben burada beni çok
etkileyen bazılarından söz edeceğim.
Daha önce Kayseri’de Hunat Camii’ni ve bazı türbeleri gezmiştim. Ama Erciyas dağının arkası
Tomarza, Develi, Gesi, Germir’i görmek beni heyecanlandırdı.
Ağırnas’ta Dahi Mimar Sinan’ın doğduğu ev muhteşemdi. Ama böyle muhteşem bir saray
yavrusu nasıl bir ailenin olabilir. Buranın yöneticilerin oturdukları yerler neresi, kurumların yerleri
nereler????
Her yerde olduğu gibi Belediyeler hep ilgilendi, açıklamalar yaptı, ama söylenenlerin doğruluğu
hep tartışmalı…. Tabii onlar kendilerine anlatılanları bize aktardılar, ama gerçekler böylemi?
Germir Talas çok ilgi çekici idi, Arsen Hoca sağ olsun koskoca Kayseri’yi avucumuzun içine
koydu….
Adana’da ise 1990’lı yıllarda kızım Adana’da çalıştığından her tarafı gezmiştim. Ama
Anavarza’ya gidememiştim. Güzergâhımız üzerindeki en muhteşem Roma kenti idi. Kalesi,
duvarları, Mozaikleri görülmeye değerdi. Kentte henüz bir kazı başlamamış, bu muhteşem kent
toprak altında. Kalesine ben çıkamadım. Kale üzerindeki muhteşem su sarnıcının fotoğrafını
Norair benim için çekti gönderecek….
Aynı şekilde Ceyhan’daki Yılanlı Kale (Levon Kale) yöredeki en güzel kalelerden biri olduğu
görülüyor. Meslektaşım Leon Bey elbette profesyonel bir rehber değildi, ama o kadar ince ve
nazikti ki….
Antakya’da Saint Pier Kilisesi, dünya çapında ünlü Mozaik Müzesi kapalı olduğundan Antakya
içini pas geçtik. Daha çok Samandağ çevresinde dolaştık.
Musa Dağını gezdik. Buradaki ünlü bir Helenistik-Roma kenti Seleucia Pieria (Çevlik) kenti
Büyük İskender’in komutanların Seucus Nicator tarafından Seleucus Krallığının Başkenti olarak
kurulmuş M.S birinci yüzyılda Roma İmparatorları Vespasianus ve oğlu Titus döneminde (M.S
69) yıllarında mühendislik harikası bir taşkın Koruma tesisi yapılmıştır. Bunun gayesi kentin
Limanını taşkından korumak ve limanın dolmasını önlemek. Bunun için gelen suyun önüne
büyük bir taş bent (baraj) yapılmış, taşkın suları dışarıdan 130 m kapalı tünel ve yaklaşık 1.250
derin (7m) açık kanallarla taşkın suları denize verilmiştir.
Zaman darlığından tepe bir noktadan görülmüştür. Tünel ve açılan kanallar, liman net olarak
görülmektedir. Liman tamamen dolmuş, yemyeşil biraz daha düşük seviyede görülmektedir.
Bana göre limanın dolma sebebi sistemin muhtemelen 7. yüzyıldan sonra işletilmeyip kaderine
terk edilmesidir.
Bu bulunduğumuz noktada kente ait bir Dor mabedi kalıntıları bulunmaktadır. Çok hakim bir
tepedeydik.
Sarkis Seropyan Yoğunoluk Kilisesi’nde 1915 yılında Musa Dağına çıkan Ermeniler hakkında
uzun açıklamalar yaptı, dağa çıkan insanların çocukları ile bizzat görüşme yapma şansını
yakaladığı konusunda açıklamalar yaptı.
Cem Çapal da bu hâkim tepede Musa dağına çıkanlar konusunda bilgi verdi. Ailesinin yaşadığı
bazı olaylardan bahsetti.
Batman Üniversitesi’nden Ersoy Soydan yöreyi ve yörede yaşayan Arap Alevileri, onların
makam türbeleri, Arap Ortodoks’ların kiliseleri hakkında bana açıklamalarda bulundu.
Sonuç olarak birkaç defa Antakya’ya gelmiş, kent içinde dolaşmış Mozaik Müzesi’ni gezmiştim.
Ama Samandağ’da gördüğüm Musa Dağı, buradaki yaşam, Saint Simon Manastırı ve Stilit
tarikatı, Helenistik ve Roma kenti, Arap Ortodoksları ve Arap Alevileri (Nusayriler), Konyalı ilk
azize Aya Thekla adına burada Kilise’ye rastlamak, Türkiye’de tek Ermeni köyü olan Vakıflı köyü
görmek, burada ağırlanmak benim için bir kültür bombardımanı oldu. Devamlı okuyan araştıran
bir kişiyim, büyük Filozof Sokrates’in “Hayatta bildiğim bir şey varsa hiçbir şey (pek az şey)
bilmediğimdir” sözünün ne kadar doğru olduğunu bir kez daha hatırladım.
Ben burada çok dikkatimi çeken bazı noktalara değinmeye çalıştım, evvelki gezilerde yaptığım
gibi, fotoğraflı izlenimlerimi aşağıdaki Web siteme yerleştireceğim.
www.mehmetbildirici.com
sizleri bu elektronik kitaplığımda gezmeye davet ediyorum.
Bu geziyi düzenleyen ve emeği geçenlere, Vakıflıköy’de bizi ağırlayanlara tekrar tekrar
kutluyorum, kendimi ileri yaşta de böyle kültür ve tarih dolu, yorucu bir geziye katılmaya cesaret
ettiğim için kendimi de kutluyorum
mehmet_bildirici@yahoo.com
(Bu yazı Agos Gazetesi için hazırlanmıştır)
AKYAKA KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ MARMARİS KOYLARINDA GEZİSİ
04 Ağustos Cumartesi Günü Derneğin Gezisi bu defa Marmaris koylarına idi. Gene geleneksel
olarak 2 minibüsle saat 8.30 da Belediye önünden hareket edildi. Katılımcıların çoğunluğu
bayandı. Biz erkekler azınlıktaydık.
Dernek Başkanımız Aydın Turunç, eşi Solmaz Hanım, Amerika’da yaşayan yengeleri Kamuran
Turunç, geziyi düzenleyen Nilgün Alayat, Devrim Bayar, ağabeyimiz Arkeolog Aziz Albek, oğlu
ve gelini, Arman ve Leyla Bölgen, Avukat Gönül Gönül Sabuncu ilk gözüme çarpanlardı.
Marmaris’te bizi kıyılara götürecek gemiye bindik. Amacımız Marmaris sahillerinin gidişe göre
sağ taraflarını görmek idi. Turunç, antik kent Amos’u geçerek ilk yüzme molası Bakla Bükü’nde
(Kum Bükü) verildi. Marmaris’in bu sahillerinde yerleşim azdı, ormanlarla kaplı denize dik inen
dağlar vardı.
Benim bulunduğum masada da Ressam Ülkü Onur, Gaziantepli yeni tanıştığım öğretmen İlhami
ve eşi Ayşe Yamaçlı ve yakınları Meral Ezici vardı. Pırıl pırıl koyu mavi denizde ilerlerken güzel
sohbetlerimiz oldu. Tabii masa arkadaşlarımız Gaziantepli olunca yemekten bahsetmemek
mümkün değil, yeni güzel yemek tarifleri öğrendik. Zeugma’dan çıkan eserlerin sergilendiğini,
gidip görmek gerektiğini anladık.
Yol üzerinde öğleden önce yüzme molası GEBE Kilise koyunda verildi. Sahilde ve hem yamaçta
yıkıntı halinde kilise kalıntıları vardı. Karaya çıkamadığımızdan yakından inceleme imkânımız
olmadı, ama yakın dönemlere ait köy kilisesi gibi görünüyor.
Buradan gezimiz içinde en güzel yer olan Çiftlik Limanı’na gittik. Burada karaya çıktık. Çok
küçük yerleşim ve çok güzel kumsalı vardı. Kara yolu ile Marmaris’ten gelinebiliyor. Karşısında
Çiftlik Adası, Limanı dalgalardan koruyordu. Ada sahipli imiş, üzeri yemyeşil ve üzerinde bir ev
görünüyordu.
Bu bölgede en büyük antik yerleşim yeri üzerinde tiyatro da olan AMOS, Çitlik Limanı’nın
kuzeyinde Eren dağının sahilinde ise Syrna isimli antik yerleşim görünüyor. Ama hakkında
henüz hiç bil yok.
Diğer bir yüzme molası Kadırga Koyu ve Tavşan Adası’nda yaptık. Gezinin en talihlisi Arman
Bey oldu, Tavşan Adası koyunda denizden çıkan bir şapkaya sahip oldu!!!!
Akşam saat 19.00 sıralarında yorgun ama mutlu olarak Akyaka’ya döndük. Bu geziyi düzenleyen
Dernek yetkililerine tekrar teşekkür ediyor. Başka bir gezide buluşmayı diliyoruz.
Fotoğraf DSCN 2238 Gebe Kilise Kalıntısı
Fotoğraf 2241 Çiftlik Limanından Çiftlik Adası
(AKS Derneği Bülten Eylül 2012 sayı 24 s.3 de yayınlandı)
AKYAKA’DA FİKRET ÇEŞMELİ & SVENSKARNA GRUBU KONSERİ
MEHMET BİLDİRİCİ
14 Temmuz Cumartesi akşamı Akyaka’da Kermetur Meydanı’nda Fikret Çeşmeli ve birlikte
çalıştığı Svenskarna’ın muhteşem bir konseri vardı. Konser AKYAKA Belediyesi tarafından
düzenlenmişti.
Daha önce burada konser veren Fikret Çeşmeli’yi ben ilk defa dinledim. Kendisinin benim gibi
Akyaka Aşığı ve Konya’lı (Kulu ilçesi) olduğunu öğrendim. Anladığım kadarı ile Kululuların büyük
çoğunluğu gibi İsveç’te yaşıyor. Müzik eğitimini orada almış, İsveçli topluluk karşısında konser
vermiş.
Burada Svenskarna grubu esas 4 kişiden oluşuyordu.
Fikret Çeşmeli (Türk)
Vladimir Dikanski (Rus)
Roberto Gonzales (İspanyol-Fransız)
Richard Sseruwagi (Ugandalı)
Bu geceki konserde iki misafir vardı. Neyzen İsveçli Anders Hammarlung ve Şarkıcı Maria Blom.
Değerli sanatçı Fikret Çeşmeli’nin Türkçe çeşitli sözleri bestelediği anlaşılıyor. Mesela
Sabahattin Ali’nin bir şiiri, Akyakalı Şair Fatma Bacı’nın Akyaka için yazdığı bir şiirin bestesi çok
ilginç ve seyircilerden büyük alkış aldı.
Yörenin türküsü Çökertme, Üsküdar’a Giderken.. vs hep yer aldı.
Bundan sonra grup dünyaya açıldı. Çok çeşitli isimlerini sayamayacağım eserleri seslendirdiler.
Süper şarkıcı Maria Blom Akyaka’yı çok sevdiğini ve Akyaka için bir şarkı bestelediğini açıkladı
ve söyledi.
Hava çok güzel rüzgârsızdı. Dinleyenler tatil için burada olanlar ve Akyakalılar idi. Tüm
sanatçılar çok iyi ve hepsi ayrı ayrı övgüye değer…
Ama Vladimir Dikanski’nin söylediği Rusça ve İsveççe ve süper şarkıcı Mario Blom’un söylediği
İngilizce şarkılar hep kulaklarda ve anılarda kalacak…
Akyaka’nın kültür tarihine geçecek böyle bir konseri gerçekleştirdiği için Akyaka Belediye
Başkanı Ahmet Çalça’ya, ve bizden biri Akyakalı Fikret Çeşmeli’ye değerli arkadaşlarını tanıttığı
için teşekkür etmeliyiz… Söylenen şarkıların bir kaseti de konser sonrası satılmıştır.
Daha nice böyle konserlere, Akyaka buna layıktır diye düşünüyorum.
(AKS Derneği Bülten Eylül 2012 sayı 24 s.3 de yayınlandı)
09 TEMMUZ GÜNÜ GERÇEKLEŞEN
HİSARÖNÜ GEZİSİ
MEHMET BİLDİRİCİ
Akyaka Kültür ve Sanat Derneği’nin düzenlediği Hisarönü Koyları gezisi 09 Temmuz günü
gerçekleşti. Sabah 8.30 da Belediye önünde buluşuldu. İki minibüsle Hisarönü’ne gidildi.
Buradan bizi bekleyen gemilere geçildi. Bozulmamış doğası ve masmavi deniz önümüzde idi.
Gemideki hizmetler çok iyi idi. Çeşitli yerlerde yüzme molaları verildi. Katılımcılar burada
denizin tadını çıkardılar. Bu geziye katılanlar daha önceden çeşitli gezilerde birlikte olduğundan
çok samimi bir hava ve kaynaşma vardı.
Gezide Dernek Başkanı Aydın Bey, eşi Solmaz Hanım, geziyi organize eden Nilgün Alayat başta
olmak üzere dernek üyeleri vardı. Bunlar hatırlayabildiğim kadarı ile Devrim Bayar, Atalay ve
Ayşe Tuna, Şenay Aydın, Nevin Akpınar, sergilerden tanıdığım Ressam Ülkü Onur, Özden Uz
….. .
Benim bulunduğum masada, değerli yazar, çevirmen Yaşar Gedikoğlu, Kışlarını Amerika’da
yazlarını Gökova’da geçiren Kamuran Turunç (Aydın Bey’in yengesi), Mimar Arman Bölgen ve
eşi öğretmen Duygu Bölgen vardı..
Gezi boyu çok güzel, unutamayacağım sohbetlerimiz oldu. Bu arada Arman Beyin çok espritüel
bir kişi olduğunun farkına vardım.
Çevre hakikaten doğa harikası, ama tarihi güzellikler de eksik değil…
Aşağıda Orhaniye’de Helenistik dönemden kalıntıların bulunduğu Kale
Diğer doğa harikası olan deniz içinde kum bir sedde, buna KIZ KUMU denilmektedir.
Deniz içinde bir yükselti şeklinde olan Kız Kumu için çeşitli efsaneler anlatılmaktadır.
Ailesi korsanlar tarafından kaçırılan bir kız onlardan kaçmak ister ve eteğine kum
doldurup denize doğru kaçar, kumları avuç avuç atarak onlar üzerinde yürür, kaçar, ama
eteğindeki kumlar karşı sahile götürmeye kadar yetmez. Bu kızın anısına buraya
gelenler mutlaka bu kumlar üzerinde yürüyor.
Deniz turlarında bir yerde bir köy kilise-manastırı üzerinde duruluyor. Burada mimari
özelliği olmayan kilise çok basit malzeme ile yapılmış, duvarında sadece bir aziz resmi
bugüne gelmiş.
Önünde ise ağaçlar bulunmakta, bunların dal ve yapraklarına hep dilek bağlanmış….
Bu bölgeye “Captain Tur” yöneticisi Neşe Hisar Yalçın ile daha önce gelmiştik. Daha
önceki gelişlerinde Neşe Hanım adadaki bir keçinin boynuzunun dönerek gözünü kör
ettiğini, diğer gözünün de kör olma durumu ile karşı karşıya olduğunu görmüş, demir
testere getirmiş. Keçinin boynuzu bu testere ile kesildi. Daha önce diğer hayvanlar
arasına katılmayan keçinin bu ilkel ameliyattan sonra çok rahatladığını oynamaya,
zıplamaya başladığını gördük. Boynuz halen benim vitrinimde…..
Yukarıda sözü edilen köy kilisesinden resim
Bu güzel geziyi düzenleyen Dernek başkanı Aydın Turunç ve mesai arkadaşlarına teşekkür
ediyor, bir yeni gezinin Milas ilçesine ve onun Helenistik dönem dini merkezi Labranda’ya
olmasını diliyorum.
(AKSANAT BÜLTENİNDE YAYINLANDI)
KONYA LİSESİ ESKİ MÜDÜRÜ SELMAN ERDEM’İN (1923-2012) ARDINDAN
Mehmet BİLDİRİCİ
Konya Lisesi’nin 1954-1959 yılları arası Müdürü ve Sosyoloji ve Felsefe öğretmeni
Selman Erdem’i 17.Kasım 2012 günü kaybetmişiz. Maalesef hiç kimseye haber ve bir
gazete ilanı vermeden Ailesi tarafından acele olarak defnedilmiş yada kendisinin arzusu
böyleydi. Dolaysıyla kaybından geç haber aldık ve hiçbir Konya Lisesi arkadaşımız
cenazesinde bulunamadı. Yoksa biz Konya Lisesi (1955-1956-1957) mezunları
birbirimize bağlıyız, birimizin haberi olsa haberi tüm arkadaşlarımıza duyururduk. !!!!
Selman Erdem ben Konya Lisesi öğrencisi iken Konya Lisesi Müdürü ve Sosyoloji
öğretmenimizdi, 1954-1959 yılları arasında görev yaptı ve buradan İstanbul Aksaray
Pertev Niyal Lisesi’ne atandı. Lise Aksaray Konya Talebe Yurdu’na yakındı değerli
hocamı orada da ziyaret ettiğimi hatırlıyorum.
Selman Erdem 1923 yılında Antakya’da doğdu. 1941 yılında Antakya Lisesi’nden, 1945
yılında da İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. İlk olarak
Kütahya Lisesi’ne atandı, orada Fizik-Matematik öğretmeni Nezahat Erdem ile tanıştı ve
evlendi. 1951 yılında dışarıdan Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu ve Avukatlık
ruhsatını aldı. Ama Avukatlık yapmadı.
1954 yılında Yozgat Lisesi Müdürlüğü’nden Konya Lisesi Müdürlüğü’ne atandı. Lise son
sınıfta bizim Sosyoloji öğretmenimizdi.
Buradan İstanbul Pertevniyal Lisesi Müdürlüğü’ne atandı, 1965 yılında Öğretmen
Okulları Genel Müdürlüğü’ne getirildi.
Selman Erdem soyadı gibi erdemli bir kişi idi, çok kibar ve nazik bir insandı. Selman Bey
şimdiye kadar gelen öğretmenlerimizden çok farklı bir kişiliğe sahipti. Diğer
öğretmenlerimizin çoğu dersi anlatır, biz öğrencilerden bunların tartışmasız öğrenilmesi
istenirdi.
Selman Bey farklı idi, din, milliyet ve sosyoloji konularında ders kitabındaki bilgileri
aktardıktan sonra dersin dışına çıkar bu konuda en önde gelen yerli ve yabancıların
farklı görüşlerine yer verirdi. Biz hocam bunların hangisi doğru dediğimizde buna siz
karar vereceksiniz derdi.!!!!!!
Derste gürültü patırdı olduğunda pek çok öğretmenimiz “SUSUN AYILAR, EŞEKLER”
diye bağırırdı. Halbuki böyle durumlarda Selman Bey kibar bir şekilde, bir düşünürün
anlamlı sözlerini kullanarak bizi sessizliğe davet ederdi.
Konuşmalarında bir görüşü anlattıktan sonra örneğin bu konuda, EFLATUN Cumhuriyet
adlı eserinde bu konuda şöyle der diyerek “ Eflatun’un (Plato) Cumhuriyet adlı eserini
okuyan parmak kaldırsın derdi”. Tabii hiç parmak kaldıran olmadı…
O günün Konya’sında huzur vardı, asla etnik kökene bakılmazdı, ama Eflatun’un
eserlerini kütüphanesinde bulunduran bir ailenin olduğunu da sanmıyorum. Veya çok
çok azdı.
Eflatun’un Cumhuriyet isimli kitabını Konya’da okuyan öğrenci olmadığını elbette oda
biliyordu, ama ısrarla aynı soruları yöneltiyordu….. Bu davranışların üzerimizde çok etki
yaptığını sonra sonra anladık, örneğin ben İstanbul’a gittiğimde boş zamanlarımda
Eflatun ve Eski Yunan filozoflarını tanımaya çalıştım, EFLATUN’un Cumhuriyet isimli
kitabını buldum ve okudum…. !!!!
Sınıf arkadaşlarımın çoğu bunu yaptı mı? bilmiyorum ama pek çoğumuz üzerinde derin
etkiler bıraktı. Onu hep hayranlıkla ve erdemli bir kişi olarak hatırlarız.
Birkaç da başımdan geçenleri anlatacağım. 1957 yılı Haziran ayının son günleri ders
notları asılacak, başta MUSTAFA BAHÇIVAN (TAKVA) ve birkaç arkadaş Haziran’da
geçenleri havuza atacaklarını söylüyorlardı, nitekim arkadaşımız Gürsel Karaca’yı ceketi
kravatı ile birlikte attılar…
Ben de her ihtimale karşı takım elbisemi eve bırakıp yazlık bir giysi ile geldim. Bu laflar
Müdürümüz Selman Erdem’in de kulağına kadar ulaşmış, listelerin asılmasından önce
havuzun suyunun boşaltılmasını emretti. Bunu gören Mustafa Bahçıvan (Halen YENİ
MERAM Gazetesi Sahibi) benim peşime düştüler, duvara doğru kaçtım ama telleri
atlayamadım, beni yakalayıp havuza cumburlop attılar. Ama Müdür’e yakalandılar. Ayıp
değil mi arkadaşınıza yaptığınız deyince; Mustafa Bahçıvan “Efendim kendisi istedi,
elbise değişip geldi” dedi. Sonuçta hem havuza atıldım, hem suç ben de kaldı!!!!! Ama
listeler asılınca ıslak ıslak Konya Lisesi mezunu olduğumu gördüm…..
Sonraki yıllarda Selman Erdem Lise ders kitapları arasında Fil Yayınevi’nden FELSEFE,
SOSYOLOJİ ve PSİKOLOJİ kitaplarını yayınladı. Ben de aldım bunları zevkle okudum.
Bir lise ders kitaplarının çok ötesinde yayınlardı.
Daha sonra Konya Lisesi öğretmenlerimle ilgili çalışmalarıma başladığım da ilk onları
ziyaret etmek istedim. 1995 yılında hocamı İstanbul Erenköy’deki evinde ziyaret ettim.
Beni nezaketle karşıladı, sohbet ettim, hiç unutmuyorum…
Daha sonra 1999-2002 yıllarında Arkadaşım Yaşat Manav’ın sınıf arkadaşları ve
hocalarını KORUKENT tesislerinde ağırladığı toplantılarda hocamla birlikte olduk. Bir
öğrenci olarak hocam bizler için ulaşılmaz varlıktı. Halbuki burada yemekte yan yana
idik, kendisine dokunabiliyordum. Uzun uzun konuştuk, anılarından öğrenim hayatından
anlattı, anlatı,,,
2003 yılında Yaşat Manav ile birlikte “KONYA LİSELİLERİN KORUKENT
TOPLANTILARI” olarak bol resimli bir albüm hazırladık. Hocam benim ricam üzerine
buraya konulmak üzere “BİR TUTAM ANI” isimli birkaç sayfa yazısını gönderdi. Burada
da kendisinin insana onların hak ve hukukuna ne kadar saygılı olduğu net bir şekilde
görülüyordu.
Eşi Nezahat Erdem önce rahatsızdı, onun bakımını sağladığı, çok sevdiği eşini
kaybettikten sonra yalnız kaldığını, oğlunun yanına Ankara’ya taşındığını, son günlerde
Alzheimer illetine yakalandığını öğrendim, kızı Dr. Tülin Hanım’dan telefonla ara ara bilgi
alıyordum.
Hocam erdemli kibar, aydın bir kişi idi. Çok zor yetişen bir insandı, kaybettiğimiz çok
değerli bir kişi idi. Aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyor. Kendisine Tanrı’dan rahmet
diliyorum.
Nezahat ve Selman Erdem
(Yeni Meram 09. Ocak 2013 yayınlandı)
(Fotoğraf Fehime Birekul arşivinden)
YÜKSEK MÜHENDİS MİMAR ALİ CENAP ÖZKAŞIKÇI’YI KAYBETMİŞİZ
Mehmet BİLDİRİCİ
Konya’ya gelince büyüğümüz ağabeyimiz Ali Cenap Özkaşıkçı’ın kaybını öğrendim.
Kendisinin Konya’da Mimari Bürosu vardı. Serbest çalıştı, Konya’da pek çok binada
imzası bulunmaktadır. Sevdiğim ve saydığım bir ağabeyimdi.
Ali Cenap 1932 yılında Konya’da doğdu. 1956 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. 05 Ekim 2011 tarihinde aramızdan ayrıldı.
Kendisi ile bazı anılarımı paylaşmak istiyorum. Yaptığı pek çok mimari projenin
betonarme projelerini ben hazırladım ve bundan gurur duyuyorum. Süt Fabrikası,
Nalçacı caddesinde Hukukçular Sitesi, bunlardan bir kaçı. Binanın taşıma sistemi ile
yakından ilgilenir, proje yapımında kolon ve kirişlerin geleceği yeri göz önüne alırdı.
İkincisi 1971 yılında açılan Konya Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi’nin açılışında
kurulan komisyondaydık. Ben 1970 Aralık ayından itibaren gene ağabeyim Mehmet
Ortaer ile bir buçuk aylık bir Almanya gezisine katılmıştım. Heyet Almanya’da çalışan
Konyalı işçilere Süt Sanayi hisselerini satmaktı. Ben kendi paramla katılmıştım. Ancak
gittiğimiz iki arabanın masrafları şirkete aitti.
Dönüşte Akademi öğrenime başlamıştı. Ben ilk yıl pek ders alacağımı düşünmemiştim.
İleri yıllarda Yapı Statiği düşünüyordum. Ali Cenap Ağabey ders programını hazırlamış
Mimarlık Bölümü Yapı Malzemesi dersine benim adımı yazmış, beni çağırdı Mehmet
hazırlan yarın Yapı Malzemesi dersine gireceksin. Önce çok şaşırdım. Eve gittim Teknik
Üniversite’de Yapı Malzemesi Hocam Bekir Postacıoğlu’nun kitabından Kireç konusunu
alelacele okudum ve derse girdim.
Ali Cenap Ağabeyin o açılış kargaşasında bana biçtiği Yapı Malzemesi dersini çok
sevdim. Öğretim görevlisi olarak çalıştığım sürece devam ettim. Ayrılmadan önce de
“Yapı Malzemesi Ders Notları” olarak daha sonraki yıllarda okutulan bir Selçuk
Üniversite yayınını arkamdan bıraktım.
İstanbul’da yaşadığımdan Ali Cenap Özkaşıkçı’nın vefatını duymadım ve cenazesinde
bulunamadım. Geç de olsa kendisine Tanrı’dan rahmet diliyorum.
(Yeni Meram 10. Ocak.2013 yayınlandı)
MESLEĞİNE ÂŞIK BİR TERZİ CELAL GÜNEŞ
Mehmet BİLDİRİCİ
Celal Güneş, benim 30 yıllık arkadaşım ve terzim. O zamandan bu yana da kendisi
dışında terzim olmadı.
Nasıl Mimarlık bir sanatsa, terzilik ve kunduracılık ta sanat, biri insanlara fonksiyonel ve
rahat mekânlar planlarsa, terzide çok çeşitli formlardaki insan (erkek) vücuduna uygun
elbise planlamaktadır. Ekonomik, estetik, rahat giysiler.
Nasıl mimaride özel tasarlanmış, projeler ve tip projeler varsa, bunun karşılığı da
terzilikte özel dikim ve konfeksiyon var….
Altmış iki yıllık terzi Celal Güneş ilk günkü gibi mesleğine âşık, gerçekten böyle insanlar
toplumda az bulunur. Mesleğini severek yaptığı için mesleğinin zirvesine çıkmış,
bürokratları, valileri giydirmiştir.
Celal Güneş, Hadim Kaplanlı köyünde 1948 yılında doğmuş, 1960 yılında ilkokulu
bitirmiş, okuma imkânı olmamış, 1961 yılında ilk ustası Mehmet Uysal yanında terziliğe
başlamıştır.
Daha sonra uzun yıllar İstanbul’da çalışmış, Avrupa’da Paris, Milano’da incelemeler de
bulunmuş, İstanbul’da geliştirme kurslarına katılmıştır.
1971 yılında Konya’ya dönen Güneş, bir hamle yaparak “Güneş Moda Merkezi”ni
kurmuştur.
Eskiden mimarlık da usta çırak ilişkisi ile öğrenilirdi. Örneğin Konya Lisesi’nin yapımcısı
Muzaffer Bey diplomalı mimar değildir. Ama Mimarlık bugün üniversitelerde
öğretilmektedir. Konya’da üniversite sayıları hızla artmaktadır. Celal Güneş gibi
mesleğini seven ve başarılı olmuş kişilerin fikir ve görüşleri alınarak terzilik, okullarda
üniversitelerde öğretilmelidir.
Son zamanlarda üniversiteler artıyor ama hep aynı bölümler, yani yatay bir genişleme
olmaktadır. Burada kalite artırımı da olmalı, derinlikler artırılmalıdır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşım, 30 yıllık terzim Celal Güneş’e sağlıklı günlerde daha nice meslek
dolu yıllar diliyorum.
(Yeni Meram 11 Ocak 2013 yayınlandı)
Celal Güneş Mehmet Bildirici ceketini prova ederken
KONYA LİSESİ 1955-56-57 MEZUNLARININ ERMENEK GEZİSİ
Mehmet BİLDİRİCİ
‘1955-56-57 KONYA LİSESİ’ mezunları, Ermenekli Ankara’da oturan TOBB Ekonomi
ve Teknoloji Üniversitesi eski rektörü TAHSİN KESİCİ ile emekli Bankacı Kutlay Pınar
tarafından düzenlenen Ermenek gezisini düzenlediler. Gezi 04-07 Ekim 2012 günlerinde
gerçekleşti.
Geziye Ankara’dan katılanlar da şöyle; Milli Savunma Eski Bakanı Vecdi Gönül, Emekli
Vali Güngör Aydın ve eşi Tülay Aydın, Emekli Vali Ahmet Kapusuz, Yargıtay Emeklisi
Erol Çetin, İnşaat Yüksek Mühendisi Hasan Ali Acar ve eşi Nursel Acar, Yargıtay
Emeklisi Tahir Alp, Eczacı Mustafa Üstündağ, Prof Dr Mümin Köksoy, Prof Dr Tahsin
Kesici, Emekli Bankacı Kutlay Pınar ve eşi, Prof Dr. Necati Küçüksu, Merhum Erol
Dündar’ın eşi Tülin Dündar
İstanbul’dan ise Mimar ve İşadamı Yaşat Manav, Emekli Müsteşar Yücel Edil ve eşi Nur,
Dr. Kazım Gedik, Emekli Vali Güner Orbay ve eşi Havva Hanım
Konya’dan ise; Mimar Adnan Ağırbaşlı, Cevdet Çavuşoğlu, Nevzat Kasaboğlu, İnş. Müh
Altan Yeniaydoğmuş, Araştırmacı Yazar Mustafa Ertaş
1957 mezunları olarak Fehmi Ersoy eşi Mimar Yaşar Hanım, Birol Yüksel eşi Çiçek
Hanım ve ben Mehmet Bildirici katıldık.
Saat 9.30 da Konya’dan hareket eden gezi grubu Karaman yoluyla Mut’a Ulaştılar. Mutta
YAŞAT MANAV tarafından KARAEKŞİ’de verilen öğle yemeğinden sonra Mut kalesini
gezdiler. ‘Beş Çınar, iki pınar olmasa Mut yanar’ Özdeyişini de hatırladık, hatta buna bir
de Manavoğlu olmasa” Mut yanar ekinin yapıldığı söylendi.
Ermenek gezisinde Yaşar Yalçın çok iyi rehberdi. Çevreyi ve tarihini çok iyi biliyordu.
Ayrıca küçük işyerinde çevreden çok güzel fosiller toplamıştı. Çok ilginçti.
Ermenek Belediye Başkanı Necati Akpınar’ın Elektrik Fabrikasında grubumuza verdiği
öğle yemeği harikaydı. Elektrik fabrikasının bulunduğu yer sulak ve yemyeşildi. Cennet
buradan daha güzel olamazdı. Yemekte eski Vali ağabeyim Güner Orbay burada çok
güzel bir teşekkür konuşması yaptı, buraların ne kadar güzel ve yaşanacak yer olduğunu
ifade etti. Gerçekten çok iyi bir hatip olduğunu gösterdi.
Kaldığımız Selçuk Oteli de çok güzeldi. Göl manzarası gören bir yerdeydi. Yaptıran
Ahmet Keleşoğlu İstanbul’da Selçuk Ecza Deposu sahibi, yaşı 85’in üzerinde, çok
hayırsever bir kişi, buraya böyle bir otel bir Antalya, Alanya gibi kazandırmayabilir, ama
Ermenek onun memleketidir. Buradan kendisine sağlıklı yaşamının devamını dilerim.
Keleşoğlu’nun yaptığı pek çok bağışta bulunmaktadır. Konya Meram yolundaki Eğitim
Fakültesi yıktırılıp onun tarafından daha fonksiyonel olarak yeniden yaptırılmıştır.…
Selçuk otelinin personeli de çok güler yüzlü idi….Otel İki katlı, geniş bir bahçesi var.
Gerçekten Ermenek Türk dönemi ve özellikle daha öncesi içinde çok tarihi bir yer. Ancak
yeterince önem verildiği kanaatinde değilim. Güneyyurt-Taşkent yolu üzerinde bir kilise,
eskiden kapısı açık depo olarak kullanılıyordu, şimdi ise kapısı da örülmüş, bunun
turizme ve kültüre kazandırılması ne kadar güzel olur… bu gelişte Mut girişinde de bir
kilise kalıntısı olduğunu öğrendim, ama yapıyı veya kalıntısını göremedim.
Hepsinin ötesinde Ermenek Barajının inşası ile bazı ekilebilir arazi kaybolmuş gibi
görünüyorsa da Ermenek Barajının, Ermenek’teki her şeyi iyi yönde değiştireceği
kanısındayım.
Ermenek Barajının yapılmasını bir MİLAT olarak kabul edebiliriz. Ermenekli dostlardan
bu miladı yani bu günü çok iyi kayıt altına almasını dilerim. Milattan öncesi de çok önemli
o da iyi araştırmalıdır, diye düşünüyorum.
Çalışma ve araştırma yaptığım Yukarı Çağlar’daki “Antik Sbide antik kenti ve Su
Tünelleri göz önüne alındığında, Ermenek ve çevresinde toprak altında ya da bilinmeyen
keşfedilmeyi bekleyen çok şey olduğu kanaatindeyim.
(Yeni Meram 12 Ocak 2013 yayınlandı)
ERMENEK BARAJI
Mehmet BİLDİRİCİ
Çok büyük bir eser 10 yılda (2002-2012) tamamlanmış, finansmanını ve anlaşmayı
sağlayan Türkiye Cumhuriyeti hükümetini, onun Başbakanını, proje yapımı, projenin
kontrolu, yapımında emeği geçen DSİ mühendislerini, yani benim eski arkadaşlarımı,
Müteahhit firmaları, onun teknik kadrosunda çalışan mühendisleri, her kademedeki
işçilerini kutlamak, alkışlamak gerekir.
Görmeden anlaşılması çok zor bir proje, mutlaka yakından görülmelidir. Kalacak güzel
Selçuk Oteli de var. İmkânı olanlara şiddetle görmelerini tavsiye ediyorum.
Elimde DSİ ve BM Holding A.Ş. tarafından hazırlanmış “ERMENEK BARAJI VE HES”
isimli 63 sayfalık bir kitabı var. Tabii bu bilgiler çeşitli meslek gruplarına ait dosyalar
dolusu projeler, yazışmalar, raporların bir özeti.
Ben bu arada çok çarpıcı bazı rakamları ve bilgileri sunacağım.
Ermenek Barajı Ermenek’in güneyinde Gevne ve Göktepe çaylarından da su alan
Ermenek çayı üzerinde, 210 m yükseklikte tabanı 5 metreye kadar daralan bir vadi
üzerine kurulmuştur. Bugün itibariyle Avrupa’nın en yüksek 6. barajı, dünyanın en
yüksek 21. barajıdır. Elektrik enerjisi üretimi ve taşkın koruma amaçlıdır.
Finansman tamamen dış kaynaklıdır. 1997 tarihinde Türkiye-Avusturya arasında yapılan
bir anlaşmaya dayanmaktadır. İnşaat İşleri BM Mühendislik ve İnşaat (%44), diğerleri
ALPINE MEYREDER, gibi 5 mekanik grupça inşa edilmiştir..
Barajın Toplam Kapasitesi yaklaşık 4.500 milyon m3, faydalı kapasitesi ise 1.700 milyon
m3, Maksimum işletme kotu 694 m, işletme kotu 660 metredir.
Burada ilginç olan şudur, 4.500-1.700= 2.800 milyon m3 ölü yani hiç kullanılmayacak
hacimdir. 1.700 milyon m3 ise her yıl gelmektedir. Ölü hacim işletme kotunu yükseltmek
amacı ile yapılmıştır. Bir diğer ilginç avantajı sürüntü malzeme ile barajın dolma şansı
yoktur.
Konu hakkında daha detaylı bilgi almak isteyenler DSİ IV. Bölge Müdürlüğü’nde yetkili
mühendislere başvurabilir…. Ya da yukarıda bahsettiğim kitabı temin edebilir…
(Yeni Meram 13 Ocak 2013 yayınlandı)
YAŞAT MANAV & MUT GEZİSİ (ÇITLIK DERGİSİ)
MEHMET BİLDİRİCİ
Mut sevgili arkadaşımız Yaşat Manav’ın memleketi, Yaşat Mut’un en önde gelen esnaflarından
Ali Manav’ın oğlu, çocukluğu burada geçmiş. Lise öğrenimini Konya’da yatılı olarak yapmıştır.
Yaşat Manav iş hayatında pek çok kişi ile karşılaşmış, yeni dostluklar kurmuştur. Ama Konya
Lisesi, binası, hocaları ve arkadaşları onun hayatında çok önemli yer tutmaktadır. Yoğun ticari
hayatında Konya Lisesi arkadaşlarından hiç kopmamış, yaklaşık 1975 yılından bu yana onları
önce çeşitli yerlerde daha sonra Korukent tesislerinde yılda bir hocalarla birlikte misafir etmiştir.
Ben şahsen 1997 yılından bu tarafa hep takip ettim, tüm arkadaşların birbirleri ile
kucaklaşmalarını ve mutlulukla ayrıldıklarını hep izledim. Burada çekilmiş fotoğraflar,
konuşmalar anılar “Konya Liselilerin Korukent Buluşmaları” olarak tarafımdan albüm-kitap haline
getirilmiş ve tüm arkadaşlara dağıtılmıştır.
Son olarak 19 Mayıs 2012 günü bir gemide bizleri ağırlamış ve hasret gidermiştik.
Ama burada kendi memleketinde bizleri ağırlamasının çok daha ayrı bir yeri vardı. Mut’ta
heyetimize katılan Çıtlık Dergisi sahibi Nihat Muslu, yeğeni Mustafa Manav ile birlikte Kozlar
Yayla yolundan Kara Ekşi isimli güzel bir parka gittik. Mut’tan çıkışında eski Roma köprüsü
görülmeye değerdi. Kozlar yaylası yolu üzerinde Mavga kalesi uzaktan görüldü, yarısı doğal kale
çok heybetli görünüyordu.
Karaekşi’de balık salata ikram edildi. Dönüşte Mut Kalesi, Taşhan ziyaret edildi. Saat 16.00
doğru Ermenek’e gitmek üzere yola çıkıldı. Teşekkürler Bilsev & Yaşat Manav
(Bu yazı MUT ÇITLIK “Kültür Sanat Dergisi Yıl 6, sayı 24 basımında iç sayfada yayınlanmıştır.)
Bu yazı Web Haber 1349 sayılı 24.10.2012 tarihinde yayınlandı.
OKKATAŞI’MA DOKUNMAYIN
Mehmet Bildirici
Araştırmacı-Yazar
mehmet_bildirici@yahoo.com
Akyaka’da yazları yaşıyorum. Akyaka’yı seviyorum, 20 yıldan bu yana Akyaka ve çevresindeki
antik yerleşimleri ilgi ile izlerim.
Son aylarda Muğla-Marmaris kara yolunun Ula kavşağı civarında bir levha konmuş antik THERA
kenti diye, önce şaşırdım, bu nereden çıktı diye, sonra bir broşüre ulaştım. “THERA ANTİK
KENTİ” Broşürün altında Kültür Bakanlığı ve Muğla Üniversitesi’nin amblemi yer almaktaydı.
Broşürde Ula ilçesi ile Taşlıyenice arasında OKKATAŞ olarak adlandırılan yerde son dönemde
yapılan çalışmalar sonucu buranın antik THERA kenti olduğu kesinlik kazandı, kentin tarihinin
M.Ö. 4. yüzyıla kadar indiği yazılıyordu…..
İstanbul Üniversitesi’nde görevli George Bean yörede çok ciddi araştırma yapan kişidir. Eski
Çağda Menderes’in Ötesi (Arion Yayını 2009) sayfa 160 da Thera hakkında bilgiler vardır.
“Rodos yönetimine girmeden önce Thera M.Ö. 333 yılında tarih sahnesine görülmektedir. Büyük
İskender Asya seferinde Ege kıyılarındaki tüm kentleri almış, ancak Hecatomnos ailesi
tarafından yönetilen ve Perslerin hâkimiyeti altında olan Halicarnassos (Bodrum) kentini
alamamıştı. Onun tarafından bırakılan kuvvetler tarafından sur içindeki Halicarnassos, ve güçlü
bir kale olan Thera bir yıl sonra alınabilmiştir.
Bean eserinde yazıtlara dayalı olarak Thera’nın Yerkesik’te olduğu tespit edildiği belirtilmekte,
ancak bugün itibariyle görülecek pek bir şey yoktur denilmektedir. Dikkat edilecek diğer konu
THERA bir antik kent de değildir. Sadece donanımlı bir kaledir.
Taşlıyenice’deki bugün Okkataş olarak bilinen kalıntılarda önünde iki iyonik kolon yer alan kaya
Mezar bulunmaktadır. M.Ö 4. yüzyıla tarihlenen bu mezar tipine çevremizde Idima, Okkataş ve
Elmalı, Kaunos ve Fethiye’de rastlanılmıştır. Bu konuda eski Muğla Müze Müdürü Sayın Şevki
Bardakçı’nın araştırma ve yayınları vardır.
Yörede en kapsamlı araştırmaları yapan George Bean Carian Coast isimli Türkçe’ye
çevrilmemiş eserinde de bugün Elmalı civarında yer alan Kallipolis isimli kent hakkında bilgiler
vermekte bu ismin Roma dönemine ait olabileceği Taşlı Yenice Okkataş mevkiine yerleştirilen
antik Killandos’un Kallipolis’in Helenistik dönemdeki ismi olabileceğinin göz önünde tutulması
gerektiğini ifade etmektedir.
Hal böyle olunca Okkataş’ın antik ismi tam olarak bilinememektedir. Bu da normaldir. Rodos
yönetimi altında iken bölgede bulunan ve okunan yazı taşlarda görülen yer isimlerinin pek
çoğunun bu günkü yerleri belirlenememektedir. Bu da çok çok önemli değildir. Önemli olan
kalıntılara sahip çıkmaktır.
Durum bu iken Muğla’nın ümidi ve göz bebeği Üniversitenin altında amblemi bulunan broşürdeki
son araştırmalar doğrusu merak konusudur. Okkataş’ta yeni kazılar yapılıp yeni yazıtlar mı
bulunmuştur? Böyle olsa dahi eski çalışmalar ve bilgiler niye rafa kaldırılmıştır. Bu konuda
bilimsel toplantılar mı yapılmıştır? Ama yapılmalıydı.
Özetle Thera’yı Yerkesik’te bırakalım, güneyinde kale tarihi bilgileri doğrular niteliktedir.
OKKATAŞ’a (Killandos) dokunmayalım.
Lütfen hatalı olarak konulan THERA antik kenti levhasının kaldırıp yerine “OKKATAŞKİLLANDOS ANTİK YERLEŞİM” levhasını koyalım.
Bu vesile ile bu antik yerleşime giden yolu asfalt yapalım.
OKKATAŞ’IMA DOKUNMAYIN….
(Devrim Gazetesi 06.09.2013 yayınlandı)
MİLAS GEZİSİ
MEHMET BİLDİRİCİ-AKYAKA
Akyaka Kültür Sanat Derneği üye ve misafirleri ile aynı gün gezimiz Milas’ta devam etti. Önce
Milas Müzesi ziyaret edildi. Yetkili bir görevli bize Müzedeki eserler hakkında doyurucu
açıklamalarda bulundu, sorduğumuz soruları cevapladı. Bahçesinde çeşitli dönemlere ait taşlar
arasında son dönemlere ait olduğunu sandığım İbranice yazıtlar da dikkat çekiciydi.
Ardından son yılların en büyük Arkeolojik buluşu olan HECATOMNOS mezarını ziyaret etmek
istedik, henüz çalışmalar devam ettiği ve kalabalık olduğumuz için izin verilmedi, ancak dıştan
çok yoğun çalışmalar olduğu ve restore edilen binalar görülüyordu.
Buradan Milas pazarına gidildi. Alışverişten sonra öğle yemeği için Milas-Bodrum arasında
Gökçeler Köyü sınırları içinde ki UYKU VADİSİ’ne gidildi. Burada Orhan Alarcin’in işlettiği bir kır
lokantasına bulunuyor. Eski bir değirmen yeri olduğu anlaşılıyordu. Değirmenden kalanlar
oradaydı. Değirmen döndüren su 3-4 m yükseklikten şar şar akıyordu. Pek çok arkadaşımız buz
gibi bu suyun altına girdiler serinlediler. Çalışan bir su dolabı oluşu da dikkatimden kaçmadı.
Milas eski, Karia Türklerin yöreye gelişi ile MENTEŞE olan bir bölge, bugün il merkezinin Muğla
olmasına karşı tüm tarih boyunca Karia’nın en önemli kenti, zeytin kenti… Son zamanlarda
Yahudilerin ve Levantenlerin de yaşadığı nadir bir Karia kenti olan Milas’tır.
Çeşitli defalar Milas’a geldim ve şu kanıya vardım, gerçekten çok büyük bir kent olduğu
anlaşılıyor. Nitekim her kazılan yerden tarih fışkırıyor. Son yıllarda bir kaçakçı sayesinde dünya
ölçüsünde çok büyük kazanç HECATOMNOS mezarının bulunuşu oldu. Yakın zamanda bu
arkeolojik parkın açılmasını diliyor, çalışan arkeologlara başarılar diliyorum. Herkesin ve
dünyanın gözü onların üzeride….
Bu vesile ile Karia’yı Persler (İran) adına yönetmiş Hyessaldomes oğlu Hecatomtos ve
çocuklarından da kısaca bahsedeceğim.
Milas’ın (MYLASA) Karia kenti olarak kurulduğu bilinmektedir. Bugüne kadar gelen isminin Karia
dilinden geldiği sanılmaktadır. Anlamı bilinememektedir. Tabii burada Lüvice’den geldiği
uydurmaları altını çizerek dikkate almadığımı belirtiyorum. Çünkü Karia bölgede dilinden gelen
yazıtlar yoktur. Bu yüzden Karia dili çözülememiştir.
Karia bölgesi M.Ö 546 yılında Pers yönetimi altına girmiş ve Perslerin atadığı yerel beyler
(Satrap-Vali) tarafından yönetilmiştir. Milas bu dönemde mezarına ulaşılan Hecotomnos ve oğlu
Mausolos döneminde çok büyük gelişme göstermiş Karia, Helen kültürüne açılmıştır.
Mausols ve Muğla Otogar da heykeli dikilen ARTEMISIA (ne kadar olumlu) Karya Kralı ve Karya
Kraliçesi olarak belirtilmektedir. Maalesef bu yanlışlık pek çok yerde tekrarlanmaktadır.
Mausolos bir kral değil bir Karia krallığı hiç olmamıştır. Mausolos Persler tarafından atanmış bir
validir. Ama bu valilik babadan oğula geçebilmekte ve bir vali Perslerle çok iyi ilişkiler kurarak
dünyanın yedi harikasından biri olan ANIT Mezarı yaptırabilmiştir. Zaman zaman bazı kişiler
Musolos’u yerinden indirmek için Pers İmparatoruna şikayet etmişler ama başarılı
olamamışlardır
Şurası çok dikkat çekicidir. Karia Pers yönetimi altında Satrap olarak görev yapan Karia kökenli
Hecatomnos ve oğlu Mausolos zamanında Helen kültürü ve uygarlığı çok daha önce girmiştir.
Pers yönetimi dini ve kültürel alanda yayılmacı değildir. Yönetimi altıdaki kentlerde Helen
uygarlığının yükselmesini olumlu karşılamış, mühendislik ve tıp alanlarda yetişen insanlardan
yararlanmıştır. Pers yönetimi daha sonra oluşan Arap akınları gibi Anadolu uygarlığına zarar
vermemişlerdir.
Mausolos çok ileri görüşlü bir yetkisiz bir kral gibidir. M.Ö.377-353 yılları arasında yönetici
olmuş, Karia’nın yönetim başkenti Milas’ı Halicarnassos (Bodrum) taşımıştır. Orayı geliştirmiş
dünyanın göz bebeği yapmış bugün sadece temelleri bulunan ünlü anıtını yaptırmıştır. Dünya
dillerinde Müze (Museum) kelimesi onun adından gelmektedir.
Son olarak ölümünden sonra 2 yıl (M.Ö. 353-351) karısı ve KARDEŞİ ARTEMISIA yerine
geçmiştir. Kaynaklarda ünlü anıtın karsı tarafından yaptırıldığı ifade edilir. Artemisia’nın 2 yıl
hüküm sürdüğü göz önüne alınırsa anıtın kendi zamanda yapıldığını kabul etmek gerek…
Ancak Artemisia zamanında Rodos donanması Bodrum’u almak istemiş ancak yenilgiye
uğratılmıştır. ARTEMISIA dünyada deniz savaşı yürüten ve kazanan ilk kadındır.
Milas’ın bu en parlak döneminden kısaca söz ettik. Milas’da tarih Roma, Bizans, Menteşe
dönemlerinde de devam etmiş önemini korumuştur………..
(AKS Bülteni için yazıldı)
STRATONICEIA ANTİK GEZİSİ (YATAĞAN)
MEHMET BİLDİRİCİ-AKYAKA
23 Temmuz Salı günü AKS (Akyaka Kültür Sanat Derneği) tarafından 2013 yılı çevre
gezilerinden ikincisi gerçekleşmiş, Stratoniceia ve Milas’a ziyaret edilmiştir.
Gezi oldukça kalabalık ve hanım katılımcılar ağırlıklı idi. Gezi dernek yönetim Kurulu üyesi
NİLGÜN ALAYAT tarafından organize edilmiştir. Gezide Dernek Başkanı Aydın Turunç, eşi
Sanat Tarihçisi Solmaz Hanım, misafirim olarak Aliye Teksal, en yaşlı olarak Cumhuriyetimizce
yaşıt Arkeolog AZİZ ALBEK katılımcılardan bazılarıydı.
Bu gezide çok şanslıydık. Eski Muğla Müzesi Müdürü Arkeolog Şevki Bardakçı bize rehberlik
yaptı. Doyurucu bilgiler verdi.
Önce Stratoniceia gezildi, Bouleterion (Halk Meclisi), kolonlu cadde, tiyatro gezildi. Şevki Bey
gerekli açıklamalarda bulundu. Bu konuda bizzat kendisi de bu konuda bir yazı yazacağından
konuya fazla girmeyeceğim. Ben kent hakkında bazı çarpıcı noktalara değineceğim. Pamukkale
Üniversitesi tarafından kazılar yapıldığı kent gün gün ışığına çıkmaktadır. Kendilerine yorucu ve
başarılı çalışmalarının devamını diliyorum.
Kentin yakınlarında tunç çağına kadar varan eski yerleşimler olduğu, ancak kentin Seleukos
Krallığı döneminde bir Helen kenti olarak kurulduğu ve çok büyük yapılarla donatıldığı
görülmektedir. Bu yönden diğer Karia kentlerinden tamamen farklıdır.
Başkenti Antakya olan Suriye Krallığı döneminde Kral Seleukos (Silifke ismi buradan gelir)
oğlunu çok sevmektedir. Ama oğlu Antiochius (Antakya ismi buradan gelir) günden güne sararıp
solmaktadır. Genç Antiochius’un hastalığı sonunda belirlenir, babasının karısı üvey anneye
âşıktır. Durum krala bildirilince M.Ö 294 yılında eşini oğluna bırakır. Kent Antiochius babasının
yerine geçince eşi Staratoniceia adına kurulur.
Kentin iki kutsal alanı vardır. Birincisi bölgedeki en büyük tapınağı olarak bilinen ve Anadolu’nun
yerli tanrıçası olarak bilinen tanrıça HECATE adına yapılan bilinen muhteşem yapı. Türkiye’de
Arkeolojinin babası Osman Hamdi Bey tarafından ilk kazılardan biri yapılmış, buluntular İstanbul
Arkeoloji Müzesi’nin salonlarını süslemektedir.
Kentin ikinci Tapınağı “Panamara” da Zeus Panamaros tapınağıdır. Kente kuş uçuşu 10 km
uzaklaklıkta Bağyaka köyü yakınlarındadır. Tapınaktan çok az kaldığı bilinmektedir. Umarım
ileride bu tapınakta gün ışığına çıkar.
Son olarak kentin tarihi su tesisleri için birkaç şey yazacağım. 1990’lı yıllarda Kömür işletmeleri
tarafından kazı yapılırken aniden dozerin kepçesi bir su tüneline rastlar. Hemen Milas Müzesi’ne
haber verilir. Müdür Haluk Yalçınkaya kente su taşıyan su tünelinin yaklaşık 70 metrelik kısmının
rolövesini çıkarır, Milas’ı ziyaretimde bu tutanağın bir kopyasını bana vermişti. Ben de bu çok
önemli tutanağı tarayıp Web siteme koymuştum. Merak edenler WEB siteme girip Anadolu antik
kentleri tarihi su yapıları bölümüne girip bu rapora ulaşabilirler..
Milas-Bodrum yolu üzerinde Uyku Vadisinde dinlenme
Uyku Vadisi’nde Su çarkı
Uyku Vadisi’nde altına girilen soğuk sular
KARIA BÖLGESİNDE PERS YÖNETİMİ ALTINDA BÜYÜK GELİŞME
MEHMET BİLDİRİCİ
mehmetbildirici34@gmail.com
Tüm Anadolu ve Karia Bölgesi M.Ö. 546-334 yılları arasında merkezi İran Persepolis kentinde
bulunan Persler tarafından yönetilmiştir.
Persler dini olarak yayılmacı değildir, kendi dinlerine geçiş için asla baskı uygulamamışlar,
imparatorluk içindeki diğer ulusların yaşantısına saygı göstermişler, hatta saygı göstermişler ve
yararlanmışlardır.
M.Ö 6. yüzyılda Büyük Kral 1. Cyrus tarafından kurulan imparatorluk, tüm Ortadoğu’yu
kapsıyor, Mısır ve Hindistan’a kadar uzuyordu.
Ben burada Muğla ve Milas’ın içinde bulunduğu Karia Bölgesi’ni incelemeye çalışacağım.
Çünkü M.Ö 4. yüzyılın başından itibaren burada çok önemli olaylar gelişmiştir. Bunların çok iyi
ayırt edilmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde kavram kargaşası yaşanacak olaylar doğru yere
konulamayacaktır.
Bu yüzyılın başında İran’da Persepolis de II.Artaserhas bulunmaktadır (M.Ö. 404-358).
Bu hükümdar tarafından Karia yöneticiliği için Milas’ın soylu ailelerinden Hecatomnos Karia
Satrabı olarak aranmıştır. Karia’nın yönetim merkezi Milas’dır (Mylassa). Yönetici olan
Hecatomnos ve oğulları HELEN olmadığı ve Karia kökenli olduğu bilinmektedir.
Pers hükümdarı tarafından atanan bu aile Persepolis’teki kral ile çok iyi ilişkiler kurmuş,
bağımsız kralların gerçekleştiremediği büyük işler başarmışlardır.
Kendileri Karia kökenli oldukları halde Helen kültürüne kapılarını açmışlardır. Bu Satrapların
kim oldukları kısaca şöyledir.
Hecatomnos M.Ö.395-377 yılları arasında Karia’yı Milas’tan yönetmiştir. Hecatomnos’un bir
kaçak kazı dolayısıyla toprak altında bulunan lahdine ulaşılmıştır. Devlet tarafından el konulan
bu buluş son yıllarda tüm dünyada gerçekleşmiş en önemli arkeolojik buluştur. Bu alanda Kültür
Bakanlığı’nca kazılar devam etmekte ve çok yakın bir zamanda “Arkeolojik Park” olarak açılışı
beklenmektedir.
Hecatomnos’un satraplık döneminde Pers hükümdarları II. Artaserhas (M.Ö.404-358) dir. Onun
tarafından atanmıştır.
Daha sonra Pers Kralı III Artaerhas (M.Ö. 358-338) dir.
Yerine oğlu Mousolos (M:Ö. 377-353) geçmiş Milas’ın deniz kenarında olmama-sından başkenti
Halikarnassos’a (Bodrum) taşımış, çevreden pek çok insanı buraya getirerek görkemli bir kentin
kuruluşunu sağlamıştır. Bugün dünyaca ünlü Bodrum’un kurucusu odur..
Mousolos kendisi ve eşi Artemisia için çok görkemli bir mezar anıtı yaptırmış, bu anıt ilkçağın
yedi harikasından biri kabul edilmiştir. Yaklaşık 12. yüzyılda deprem sonucu yıkılan anıtsal
mezarın bu gün sadece temelleri ortadadır.
Yerine eşi ve aynı zamanda kardeşi !!!! ARTEMISIA geçmiş iki yıl Karia’yı yönetmiştir. Bu
sırada Rodos’tan deniz saldırı olmuş, ARTEMİSIA Bodrum’da onları yenmiş, püskürtmüştür.
ARTEMISIA Dünya’da ilk kez deniz savaşını yöneten kadındır. Arkasından Hecatomnos’un
diğer oğulları ve kızları Karia’yı Büyük İskender’in gelişine kadar yönetmişlerdir.
Bunları bazı yanlış anlamalar ve kavram kargaşalarını önlemek için yazıyorum. MUĞLA kenti
çok çağdaş ve evrensel kültüre önem vererek ARTEMISIA, HEREDOT, HIPOKRATES’in
heykelleri ile kenti süslemişlerdir. Ben şahsım adına alkışlıyorum.
Ama Artemisia’nın heykelinin altındaki Karya Kraliçesi ifadesi yanlıştır. Çünkü o tarihlerde
Karya Krallığı yoktur.
Pers yönetiminde Anadolu Satrap denen valilerle yönetilmiştir. Karia satraplarından başka
satraplar vardır. Ionia, Kilikya satrapları gibi…..
Ancak Karia satrapı MOUSOLOS kadar kültüre ve uygarlığa hizmet eden kişi yoktur, atanmış
satraptır, kral değildir, ama kralların başaramadığı işleri gerçekleştirmiştir.
Son olarak şunu merak ediyorum, Mousolos atanma için hesap vermek için Persopolis’e gitmiş
midir? Ya da büyük Kral olanları görmek için burayı ziyaret etmiş midir?
Şunu biliyoruz Mousolos’un görevden azli için şikâyetler olmuştur. Ama büyük kral ciddiye
almamıştır….
(Devrim Gazetesi’nde 10 Ekim 2013 tarihinde yayınlanmıştır)
NAİL ÇAKIRHAN’IN KONYA LİSESİ ÖĞRENCİLİĞİNDE YAZDIĞI ŞİİRLER
Mehmet BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
Akyaka’da ahşap mimarisinin öncüsü, solcu yazar, şair ve düşün adamı Çakırhan, Ula 1910
doğumludur. Muğla’da Orta Okulu bitirmiştir, ancak o yıllarda Muğla’da Lise yoktur !!!!.
1925 yılında Vali Muavini olan bir yakınının aracılığıyla Konya Lisesi’ne yatılı olarak kaydolur.
Lise 2. sınıfta KERVAN isimli dergide 1927 yılında kadınlar hakkında yayınladığı bir şiiri
yüzünden mahkemeye verilir. Beraat eder.
Lise son sınıfta bir arkadaşı ile çıkardığı “Halka Doğru” isimli dergide “Alev Yağmuru” isimli
şiiri yüzünden bir ihbar sonucu başı derde girer, Emniyet Müdürlüğü’ne çağrılır. Tam olgunluk
sınavlarına hazırlanmaktadır. Polis nezaretinde sınavlara girer…. (1)
Bunlar pek çok yerde yayınlanan bilgilerdir. Nail’in bir Lise öğrencisi olarak yatılı bir okulda
dergi çıkarması çok ilginçtir. 1930’lu yıllarda Konya Lisesi eğitim kadrosu sol görüşlü
hocalardan olsa gerek sol düşünce çok yaygındır. Ondan başka solcu Reşat Fuat Baraner, Hıfzı
Veldet Velidedeoğlu..vs Konya Lisesi öğrencileridir.
Konya’da Araştırmacı yazar, kitap kolleksiyoneri dostum Sefa Odabaşı araştırdı. Alev Yağmuru
isimli şiirine rastlanılamadı, ama koleksiyonundaki Kervan Dergisi’ndeki şiirlerine ulaştı.
Ben bu şiirleri 2004 yılında Akyaka’da Nail Çakırhan &Halet Çambel Kültürevi’nde “Idima’dan
Gökova Akyaka’ya” isimli sergiye koydum. Sergimi Nail Çakırhan ve eşi Halet Çambel katılarak
onurlandırdılar. Çakırhan’ın kendisine bu şiirleri okudum. Daha önceden 1999 yayınlanan “Daha
çok Onlar Yaşamalıydı” isimli onun için hazırlanan yayında bunlar bulunmamaktadır.
Ben bu şiirleri burada sizlere sunmaktan mutluluk duymaktayım.
KERVAN
Geceleri eriten bir nur gibi ilerle
Göğü yere indiren tipide karda kervan
Kasırgayla arkadaş, kardeş ol şimşeklerle
Kimseye minnet etme kalsa da darda kervan
Haydi mübarek olsun sefere çıktın bugün
Muradına erersen ne gururlan ne öğün
Dirileri titreten o gün, heybetli ünün
Ölülere can versin, sonsuz yollarda kervan
(Nail.V. Kervan- 1 Mart 1929- Sayı 1)
ÇIĞ
(Hocam Sadettin Nüzhet Bey’e)
Birkaç günden beridir evine boş dönene
Hani ekmek diyordu, kadın bir kedi gibi
Uzun uzun baktı da o yaşlı gözlerine
Yokluğunu hissedince boyun büktü darıldı
Erkekse gözlerinin bütün feri sönene
Dünyada her açlığın dermanı bu der gibi
Onu birden alarak kolunun çemberine
Hayalden ince bele çılgın gibi sarıldı
Daha demin üç gündür açız diyen dudaklar
En mahrem köşelerde bir sır gibi gezindi
O yerlerin mest eden parlak manzarasıyla
Gözler sanki çıldırdı rabbim ne bakıştı o..
Sar da Davut Ayşe’ni bir daha sar bir daha
Ona ilk verdiğin söz ne büyük bir yemindi
Yaşanmaz, yaşanmaz böyle bir yüz karasıyla
Desene! Yaz içinde şimşekli bir bakıştı o
Bu ses geçmiş günlerin geçmeyen bir izi gibi
Bir yanan ağ halinde yandı kafatasında
Bu ses, bir lokma için, bu sağır odasında
Canavarca boğulduğu bir adamın sesiydi.
Ağzından zehir saçan bu seslerin sahibi
Yarı sönmüş ocağın simsiyah bacasından
Dilini çıkararak acı acı sırıtan
Uzun kızıl dudaklı bir şeytan gölgesiydi.
Zirvesinde korkuyla açlığın karıştığı
Kalbin buz dağlarından indi bir şehvet çığı
Ruhunu bir sel kadar bulanık sularına
Kollar tekrar sıkıldı çelik bir hilal oldu
Midede doğan isyan kalpte ihtilal oldu
Sonra bitkin daldılar sonsuz uykularına
(Nail V-Kervan 15 Mart 1929-sayı 2)
DERTTEN BİR GEMİ İSTİYOR
-Hocam Namdar Rahmi Bey’e
İrem bağı da olsa korkunç bir mezar olur
Bir kadın kahkahası birden ahu zar olur
Daha doğmadan ölen aşkının mabedinde
İsa’nın omuzun da taşıdığı haç gibi
Elem, bence mukaddes ben zevki kırbaç gibi
Ruhumda şaklatırım boğar boğar da kinde
Ne olurdu mabedin ince dehlizlerinde
Devasa ızdırabın zift kokan dizlerinde
Can verip baykuşların kalbine gömülseydim
Mabedin dert kaldığı günden beri
Çılgın ruhum her gözde kanlı bir nem istiyor
Bitmek nedir bilmeyen mihnet elem istiyor
Vahyini dertten alan ruhumun peygamberi
Aşkımın harabesi, ömrümün şaheseri
Bu çılgın at ağzına dertten bir gem istiyor
(Nail V.- Kervan-15 Nisan 1929-sayı :4)
Şiirlerin ithaf edildiği hocaları Sadettin Nüzhet ve Namdar Rahmi hakkında kısa açıklamalar
şöyledir. Sadettin Nüzhet Ergun (Bursa 1901-İstanbul 1946) tanınmış edebiyatçı, Konya, Ankara
Öğretmen Okullarında, İstanbul’da çeşitli liselerde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Bu arada
1925-1927 yıllarında Konya Lisesi’nde Nail V.’nin edebiyat öğretmenidir. Yayınlanmış pek çok
eserleri vardır.
Diğer hocası Namdar Rahmi Karatay (1896- İzmir 1953), Selçuklu Veziri Celaleddin Karatay
soyundan gelen Rahmi Bey’in oğludur. 1912 yılında Konya İdadisi (Lisesi) mezunudur. Konya
Lisesinde felsefe öğretmenliği ve Milli Eğitim Bakanlığının çeşitli kademelerinde görev almıştır.
Tanınmış bir şairdir. Ayrıca Konya’da, arkadaşı Naci Fikret ile “ENERJİTİZM” adlı bir felsefi
görüşü savundu, yayınlanmış çeşitli eserleri bulunmaktadır. (2)
KAYNAKÇA:
(1) Nail V ÇakırhanDaha çok Onlar Yaşamalıydı, 1999 (yayına hazırlayan R.Nuri İleri)
(2) Bildirici Mehmet, Nail Çakırhan şiirleri, Devrim Gazetesi, 06.08.1999
(27.10 tarihinde Nail Çakırhan etkinliklerine sunulmuştur)
ÜNAL TÜRKEŞ USTAYA SAYGI
MEHMET BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
mehmetbildirici34@gmail.com
Ben Konya 1939 doğumlu ve İTÜ İnşaat Fakültesi’nden mezun (1962) İnşaat Yüksek
Mühendisiyim. Halen İstanbul’da yaşıyorum, ama 1975 yılında ilk defa Gökova-Akyaka’ya
geldiğimde buraya vuruldum. Yazları yaşamak için buradan bir ev almak kısmetmiş, dileğim
gerçekleşti.
Akyaka’yı sevdim, tarihe meraklı olduğum için Akyaka’yı 1994 yılından itibaren araştırmaya
koyuldum. Hala da sürdürüyorum…
Tarih sevgisi beni kulağımdan tuttuğu gibi DEVRİM Matbaası’na götürdü. Ünal Türkeş’in
karşısına oturttu. Gerçi meraklarımız kısmen farklıydı. Ünal Usta yakın Muğla tarihi için kaynak
kişiydi, tüm ömrü de Muğla’da geçmiş ve geçiyordu. Ben daha ziyade antik çağa meraklıydım ve
çalışma hayatım Konya’da geçmekteydi.
Buradan Konya-Muğla ilişkilerine daldık. Ünlü şair ve düşün adamı NAİL ÇAKIRHAN Lise
öğrenimini Konya’da yapmıştı, bir lise öğrencisi olarak dergilerde şiirleri çıkmıştı, sol
düşüncesini burada kapmıştı.
Muğla-Konya köprüsünde ikinci bir önemli kişide Hikmet İlaydın idi. O da Konya Öğretmen
Okulu’nda öğrenim görmüş, daha sonra Konya Lisesi’ne Edebiyat Öğretmeni olmuş ve bir sürede
KONYA LİSESİ Müdürü olmuştur.
Divan Edebiyatının önde gelen uzmanlarından olan İlaydın, gene Konya Lisesi öğretmenlerinden
Fransızca öğretmeni NİHAL İLAYDIN ile evlenmişti. Pek çok dil bilen Nihal Hocam yazları
Marmaris’te yaşamını sürdürüyordu, maalesef bir defa ziyaret edebildiğim Muğla-Konya
arasında çok köklü bir kültür köprüsü olan Nihal hocamı 2003 yılında kaybettik.
Konu Muğla’dan Konya’ya köprü olunca Ünal Türkeş’in Konya kökleri ortaya çıktı, ailesinden
bazı atalar Konya Kızılören (Konya-Beyşehir arasında) ve Bozkır’ın bir köyünden Muğla ve
Yerkesik’e gelmişler ve burada önemli mevkilere yükselmişlerdi. Ünal Usta benden bu konuda
yardımcı olmamı istedi, Konya’dan ve yakın tarihe meraklı dostum ağabeyim merhum Sefa
Odabaşı ile araştırdık, ama başarılı olduğumuzu söyleyemem….
Bu konuşmalar sırasında kendisi hep bunları bir kitap haline getireceğini söylemiştir. Ben şahsen
bu kitabın çıkmasını ve heyecanla okumayı bekliyorum….
Muğla’da sayamayacağım kadar kültür hizmetlerinde bulunan, bir kültür anıtı olan ÜNAL
TÜRKEŞ’e sahip çıkılmış ve çıkılmaya devam edecektir.
BU TOPLANTIDA BÜYÜK USTA ÜNAL TÜRKEŞ’E SAYGILARIMI SUNUYOR,
MUĞLA’NIN ONDAN ÖĞRENECEĞİ DAHA ÇOK ŞEYLER VARDIR DİYORUM.
(Bu yazı Muğla Devrim 31.10.2013 tarihinde ve internette yayınlandı)
IDYMA’DAN GÖKOVA AKYAKA’YA TARİHİ BİLGİLER
MEHMET BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
mehmetbildirici34@gmail.com
Muğla ili Ula ilçesi sınırları içinde, antik IDYMA kenti alanı içinde kalan AKYAKA’nın tarihi
konusunda 1994 yılından bu yana çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu çalışmalarım 2012 yılına
kadar üyesi bulunduğum “GÖKOVA’YI SEVENLER DERNEĞİ” bültenlerinde ve aynı derneğin
WEB Sitesi’nde Türkçe, İngilizce ve Almanca olarak yayınlanmıştır. Bunlar yakın çalışma
ortamı içinde bulunduğum HEIKE (Bahar Suseven) (1962-2012) sayesinde olmuştur. Kendisini
rahmetle anıyorum.
Heike ile yaptığımız bu çalışmalar kapsamında benim için eşi Thomas SCHMITZ tarafından da
WEB SİTESİ açıldı. Halen faal ve aşağıda adresi bulunan WEB Sitem’de de diğer çalışmalarım
ile birlikte Akyaka Tarihi ile bölümler yer almıştır. Sitemin Adresi:
www.mehmetbildirici.com
Google motoru ile internet içinde dolaştığımda bu dosyaların pek çok başka dosyalara misafir
olarak gittiğini, hatta bazı Gülzade Apart Otel gibi tesislerin Web sitelerine taşındığını görmekle
çok mutlu olduğumu söyleyebilirim.
Ancak geçen zaman içinde, çevreden yeni bilgi ve belgelerin gelmesi, HEİKE’nin kaybı ile
“Gökova Akyaka’yı Sevenler Derneği’nden 2012 Eylül tarihi ile ayrılmam bazı başka nedenlerle
bunların güncellenmesi gerektiğine inanmaktayım.
Web sitemde Idyma ve Akyaka hakkında bulunan bilgi ve resimleri kitap haline getirmeyi pek
düşünmedim. Zira İnternet bu bilgi ve dosyaları Türkiye dışında çok uzak noktalara
taşıyabilmektedir. Bu siteye girip okunabilir veya print (baskı) alınabilir.
Bu çalışmalarım sırasında Akyaka’da yaşayan Arkeolog değerli büyüğüm ağabeyim Aziz Albek,
halen Akyaka Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Aydın Turunç, Merhum Gökova Akyakayı
Sevenler Derneği eski Başkanı BAHAR SUSEVEN (HEIKE), Paris’te yaşayan tarihçi, arkeolog
Guy Meyer hep yardımcı olmuşlardır. Kendilerine teşekkürü bir borç bilirim..
Son olarak da kendisini hocam saydığım GEORGE BEAN bu bölgenin tarihi için çok büyük
emek verdiğini, pek çok şeyi yerine yerleştirdiğine inanıyorum. Yeni araştırmalar yapılırken
bunların incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Maalesef antik yerleştirmelere yeni isimler
bulurken bunların göz önüne alınadığı kanısındayım.
Bu yazının arkasından güncelleşmiş IDYMA-AKYAKA tarihine geçilecektir..
(Bu yazı Muğla Devrim Gazetesinde yayınlanmıştır.)
AKYAKA’NIN TARİHİNE GİRİŞ
MEHMET BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
mehmetbildirici34@gmail.com
Bu yazı 2013 Ekim tarihi itibariyle güncelleştirilmiştir
Akyaka, Gökova (Kerme) körfezinin kuzey doğusunda, Muğla'ya 28 km, Marmaris'e 32 km
uzaklıkta, Ula ilçesine bağlı bir belde merkezidir. Kuzeyinde 1000 m ye kadar yükselen
ormanlarla kaplı dağlar, doğusunda tatlı suların kaynadığı Kadın ve Akçapınar azmakları
arasında eşsiz ovası yer almaktadır.
Önceleri Muğla ilinin deniz kapısı olan İskele çevresinde basit evlerden oluşan, Gökova
(Kozlukuyu) köyüne bir bağlı bir mahalle iken, 1971 yılında muhtarlık ve 1992 yılında da
Belediye teşkilatı kurularak BELDE merkezi olmuştur. İsmail Akkaya yapılan ilk seçimler
sonucu belediye başkanı olmuştur. 1970'li yıllardan başlayarak hızla gelişen bir turizm merkezi
haline dönüşmüştür. 1988 yılında Türkiye'de ilan edilen ilk "Çevre Koruma Bölgesi" içine dahil
edilmiştir. Burada o zamanki Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın gayretleri vardır. Özal Akyaka’yı
ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı’mızdır.
1970’li yıllardan başlayarak büyük Şair ve Düşün Adamı NAİL ÇAKIRHAN öncülüğünde ahşap
ağırlıklı ev ve villaların yapımı ile Akyaka çevredeki eşsiz yerini almıştır. Nail Çakırhan’ın
kendisi için yaptırdığı ev 1983 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazanmıştır. Nail
Çakırhan’ın Akyaka’ya kazandırdığı pek çok ahşap ağırlıklı evler çevreye değer katmaktadır.
Akyaka ormanlarla kaplı dağları, akvaryum niteliğinde azmakları, denizi, Orman Kampı, bol
suyu, tarihi, mimari özellikleri olan ahşap evleri ile aranan bir turizm cennetidir. Özetle Akyaka
yaşanacak yerdir.
Akyaka 2011 yılında Sakin Kent (Cittaslow) statüsüne geçmiştir. 2014 yılı Belediye seçimleri ile
Bağımsız Belediye Başkanlığı kalkacak belediye hizmetleri Ula Belediye Başkanlığı’nca
yürütülecektir.
Devamı var
(Bu yazı Muğla Devrim gazetesinde yayınlanmıştır.)
İDİMA’DAN GÖKOVA AKYAKA’YA
MEHMET BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
mehmetbildirici34@gmail.com
Bu yazı 2013 Ekim tarihi itibariyle güncelleştirilmiştir
Yöremizde 2600 yıldan bu yana yaşam olduğunu biliyoruz. Önceleri hakkında şimdilik bilgi
sahibi değiliz.
KARİA KENTİ İDİMA (IDYMA)
Akyaka beldesinin bulunduğu yörede IDYMA (İdima) isimli bir kent kurulmuştur. Bu kentin
yerleşim alanları arasında Akyaka, 3 km doğusundaki Gökova (Kozlukuyu) köyü, aynı köyün
Yazılıtaş mahallesi, arada bulunan İnişdibi mahallesi, Orman Kampı içinde Eski İskele mevkii
bulunmaktadır. Kentin Nekropol alanı (Kaya Mezarlar) ve Akropolis'i ve yeni fark edilen
yerleşim alanı, Gökova köyünün kuzey sırtlarındadır. Akropolis (kale) 1937 yılında Fransız
araştırmacı Louis Robert tarafından ortaya çıkarılmıştır.
Idyma, bir Karia kenti olarak kurulmuştur. İsmi de Karia dilinden geldiği sanılmaktadır. İlk
çağlarda Muğla ilinin içinde bulunduğu alan KARIA olarak bilinir. Karia'nın en önemli kenti
Milas'tır. Idyma Karia'nın güney ucunda yer almaktadır. Karialılar yörenin bilinen en eski
halkıdır. Gelenek ve kültürleri bilindiği halde, Karia dilinde yeni bulunan yazıtlar (Kaunos
kentinde bulunmuştur) henüz okunamadığından Karia dili çözülememiştir.
Yöremiz M.Ö.546 yılında Harpagos komutasındaki Pers (İran) orduları tarafından işgal edilir.
Pers yönetimi yörenin dini ve geleneksel yaşamında değişiklik getirmez. Onlara müdahale
etmemişlerdir.
DELOS BİRLİĞİ
M.Ö. 484-405 yılları arasında Pers yönetimi bölgeden uzaklaştırılır ve Atina'nın öncülüğünde
kurulan "DELOS Deniz Birliği" tarafından yönetilir. Idyma bu kentler arasındadır. M.Ö. 453452 yıllarına ait birliğe katılım payları listelerinde Idyma ismi geçmektedir. Bu kent hakkında
en eski belgedir. Ayrıca PAKTYES isimli bir yöneticinin de ismi görülmektedir. Kentin
Paktyes hanedanı tarafından bir süre yönetildiği kabul edilmektedir. Kentte para basılmıştır.
Bir yüzünde (İdimion) yazılı paranın diğer yüzünde, genç bir erkek başı tanrı (Pan)
vardır. Çobanların tanrısı olan Pan kültüne çevrede çok önem verildiği bilinmektedir.
Delos Deniz Birliği M.Ö. 405 yılında son bulur. Idyma bu birlikten M.Ö. 440 yıllarında
ayrılmıştır. Sparta kentinin önderliği başlar. M.Ö. 405 yılında Cedrea kenti (Sedir Adası),
Sparta'lı Amiral Lysandros tarafından yerle bir edilir.
HALİKARNASSOS (BODRUM) YÖNETİMİNDE İDİMA
M.Ö 387-334 yılları arasında bölge tekrar Persler'in yönetimine girer. Persler'le çok iyi
diyalog kuran ve bağımsız bir kral gibi hareket eden Satrap olarak atanan MAUSOLOS
(M.Ö.377-353) Karia Satraplığı’nın başkentini Milas'tan Bodrum'a taşır. Idyma bu yönetimin
doğu ucunda yer alır.
Gökova (Kozlukuyu) sırtlarında ve İnişdibi mahallesinin hemen doğusunda bu dönemden
kalma ve M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen kaya mezarlar bulunmaktadır. Bunlardan biri iki kolonlu
olup, mimari planı ve taş oyma işçiliği ile dikkat çekicidir.
Kozlukuyu'da kaya mezarlar üzerinde yaklaşık 300 m kotunda kentin Akropolis'i (kale) yer
almaktadır. Yaklaşık 200 m uzunluğundaki bu kalede Helenistik dönem taş duvarlar, odalar
ve sarnıç kalıntıları görülmektedir. Akropolis'in hemen kuzeybatısının üstünden MarmarisMuğla yolu geçmektedir. Son günlerde Akropolis ve Necropolis (Mezarlık) alanı arasında
yerleşim yeri, kaçak kazılar sonu temeller görülmüştür.
İnişdibi ve yakınlarındaki Ortaçağ kalesinin bulunduğu alanda çok eski bir yerleşim yeridir.
Burada ortaya çıkarılan mezarlar bunu kanıtlamaktadır. Çok eskiden var olduğu anlaşılan
kalenin varlığı Ortaçağ'a kadar devam etmiş ve tespit edilemeyen bir tarihte terk edilmiştir.
Bizans kalesi, Ceneviz kalesi olarak da bilinen kalenin kalıntıları restorasyona müsaittir.
Kaleden güneydeki "Kadın Azmağı'na" inen bir kapalı bir galeri de mevcuttur.
İdima kentinin yakın komşuları da şöyledir. Doğusunda Callipolis kenti (Kızılyaka yakınları)
olup ismi halen Gökova körfezinde Gelibolu köyünde (Çamlık) yaşamaktadır. Gökova
körfezinde önemli bir deniz üssü CEDREA (Sedir Adası), batısında körfeze ismini veren
CERAMOS (Gereme-Ören), kuzeyinde ise Thera (Yerkesik), Killandos (Yenice Köyü) ve o
zaman çok küçük yerleşim yeri Mobolla (Muğla) yer almaktadır.
HELLENİSTİK DÖNEMDE İDİMA
Bu dönem Büyük İskender'in M.Ö. 334 yılında ordusu ile yöremizden geçmesi ile son bulur.
Bu yıllarda Thera ve Callipolis'te bir kalenin olduğu bilinmektedir. Yöremizden büyük ordusu
ile ilk geçen Büyük İskender’dir (M.Ö. 356-323). O zaman henüz yollar olmadığı için Büyük
İskender’in nereden nasıl geçtiği coğrafyaya dayalı ilginç bir araştırma konusudur.
Büyük İskender'in gelişi ile Anadolu ve Ortadoğu'da Helenistik dönem başlamış ve Grek
kültürü ve dili hızla yayılmıştır. Yöremiz M.Ö. 334 yılından M.Ö. 189 yılında yapılan Apama
barış anlaşmasına kadar kısa sürelerle çeşitli Helenistik krallıklara katılmış, karışık bir dönem
geçirmiştir.
(Devamı var)
(Bu yazı Muğla Devrim Gazetesinde yayınlandı)
RODOS'A BAĞLI IDYMA
MEHMET BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
mehmetbildirici34@gmail.com
Bu yazı 2013 Ekim tarihi itibariyle güncelleştirilmiştir
Idyma M.Ö. 3. yüzyılda tam belirlenemeyen bir tarihte Rodos yönetimine girmiştir. Rhodeian
Peraea (Rodos Karşıyakası) olarak isim almıştır. Bir süre yöre, Rodos'tan uzaklaşmış ve
Idyma, Pisi (Pisiköy) ve Killandos'un (Yenice Köyü) M.Ö. 200 yıllarında Rodoslu komutan
Nicagoras tarafından tekrar Rodos'a bağlanmıştır. Bu bilgiler Karpatos adasında bulunan bir
yazıttan gelmektedir. M.Ö. 189 yılında yapılan Apama barış anlaşması ile Idyma kesin Rodos
yönetimine bırakılmış ve bu durum M.S. 1. yüzyıl sonlarına kadar devam etmiştir.
Bu dönemde çok canlı bir yaşam olduğu, "IDYMALILAR BİRLİĞİ" isimli bir yönetim
biriminin kurulduğu bu döneme ait olduğu belirlenen 10 civarındaki yazıtlardan
anlaşılmaktadır. Bu birlik yönetim ve ticareti denetlemiştir. Bu dönemde Idyma ile, Rodos,
Knidos kentleri ile deniz ticareti yapılmış, amforalarla zeytinyağı, şarap gibi maddeler
taşınmıştır. Yapılan araştırmalarda bu amforaların yazılı sapları bölgede yaşayan Meryem
Kuzey tarafından bulunmuştur. Bu amfora sapları Idyma’da deniz tivareti yapıldığını
göstermesi yönünden çok ilgi çekicidir.
Rodos dönemindeki yazıtlardan ilginç bilgiler gelmektedir. Eski İskele'den getirildiği ve geç
Helenistik döneme ait olduğu belirlenen ve İnişdibi mahallesinde bir bahçe duvarında bulunan
bir yazıtta kentin ismi görülmektedir. Bu yazıt kentin önemli bir yöneticisi için yanında
çalışan kişiler tarafından yazdırılmıştır. Çeşitli kentlerden gelen insanlar yanında İdimalı katip
(grammatikos) Demetrius, İdimalı Antipatros oğlu Apollonius isimleri görülmektedir.
Gene Eski İskele'den getirilen, M.Ö. 2. yüzyıla tarihlenen ve bir süre Akyaka'da bir ev
duvarında bulunmuş olan bir yazıtta tanrıça LETO ve AFRODİT rahiplerinden söz
edilmektedir. Eski İskele'de Orman Bölge Şefliği civarında bir tapınağın bulunduğu kabul
edilebilir. Çevreye yayılmış yivli kolon ve işlemeli taşlar bu görüşe destek vermektedir.
Ayrıca Eski İskele'de Orman Lokali önünde deniz içinde görülen temel kalıntıları iskelenin
eskiliğine tanıklık yapmaktadır.
Rodos yönetimi sırasında bölgede görev yapmış üst yöneticilerin isimlerine de
rastlanılmaktadır. Eski İskele'de bulunan bir yazıtta Thangilio Kirnis, Kozlukuyu'da bulunan
bir yazıtta Pratophon, Yeni İskele camiinde kullanılan bir taş da Athenagoras, gene
Kozlukuyu'da bulunmuş bir yazıtta Rodoslu Rodokles isimleri görülmektedir.
ROMA KENTİ IDYMA
Birinci yüzyıl sonlarında İdima Roma kenti olur. M.Ö. 48 yıllarında ünlü devlet adamı Julius
SEZAR bölgeden geçerek Rodos adasına gitmiştir. Mısır Kraliçesi Kleopatra M.Ö. 41 yılında
sahillerden geçerek Tarsus’tan Efes kentine kadar gitmiştir. Kent Roma döneminde önemini
ve görkemini korumuştur. Roma dönemi ile ilgili tek ve bugün için kayıp olan bir yazıt
İmparator Vespasian (69-79) onuru için yazılmıştır. İnişdibi'ndeki kalede 1922 yılında yapılan
kazıda Roma dönemi mozaikleri görülmüştür.
YOK OLAN İDİMA
Üçüncü yüzyıl ortalarında Roma İmparatorluğunun içten zayıflamasından, meydana gelen
yıkıcı depremlerden ve çok uzun süren bir veba salgınından sonra bölge ıssızlaşmaya
başlamıştır. George Bean yok oluşu üçüncü yüzyıla tarihlemektedir.
Ancak Akyaka-Gökova yolu içinde bulunan Bizans dönemine tarihlenen mezarlar, 2001
yılında bulunan yer altı mezar odası, Erendede mevkiinde yapılan kilise kalıntıları ..vs
yaşamın zayıflayarak devam ettiği ve yok oluşun M.S yedinci yüzyıla kadar uzadığı
kanısındayım
Çevre kentlerin çoğu ve Idyma 7. yüzyıldan sonra tamamen terk edilmiş ve yok olmuştur.
Daha önceleri yapılan ve güzel bir örneği ovada bulunan döşeme yollar, üzerlerinde bulunan
sarnıçlar, Akyaka'nın içinden geçen Papazlık deresinden gelen su yolları kaderine terk
edilmiştir.
Roma İmparator Diocletian (284-305) döneminde ise Karia il yapılmıştır.
(Devamı var)
(Muğla Devrim Gazetesi’nde yayınlandı)
BİZANS DÖNEMİNDE VE TÜRK YÖNETİMİNDE IDYMA
MEHMET BİLDİRİCİ
Araştırmacı-Yazar
mehmetbildirici34@gmail.com
Bu yazı 2013 Ekim tarihi itibariyle güncelleştirilmiştir
Bizans döneminde bölgenin ismi tam bilinmemektedir. Aziz Kosmas adına Orman Kampı
içinde tepede güney apsis duvarları bulunan bir kilise yapılmıştır. Bu azizin ismi bölgeye
verilir. Aziz Kosma ve Damiyanus erken Bizans döneminde yaşadığına inanılan doktor
azizlerdir. Bu kiliseden kalma haçlı ve işlemeli taşlar ve bir kitabe Orman Kampı içindedir.
Ayrıca Papazlık deresinin (Akyaka’nın içinden geçen ve çok yağışlarda sel getiren dere)
yukarısında su kaynağı yanında kayaya oyma, arı konduğu için kovanlık kilisesi yer
almaktadır. Ben şahsen bu kayaya oyma kiliseyi görme fırsatım olmadı. Köyün ilk
sakinlerinden Server Datça bunu doğrulamıştır..
Papazlık deresinin alt kısmında Azmak’taki lokantalara giden yolun solunda ERENDE olarak
bilinen sınanmış bir yer vardır. İlk Akyakalılar burada aşure zamanı aşure pişirir topluca
yerlerdi. Ayşe Ana olarak bilinen Ayşe Karadağ bunu doğrulamıştır.
Zamanla burada bir kaçak kazı yapılmış iki parça yazılı taş bulunmuştur. Burada yapılan
incelemelerde buranın bir Şapel olduğu kanısına varılmıştır. Maalesef o zamanki Belediye
Başkanı İsmail Akkaya buraya bir anı plaketi koyması gerekirken yeni ölmüş biri gibi Eren
Dede ruhuna Fatiha diye bir taş dikilmiştir.
Bu defa Belediye Başkanı Ahmet Çalca zamanında, Akyaka Belediyesi ve Muğla Üniversitesi
birlikteliği ile kazı yapılmıştır. Yapılan bu kazıda bu defa büyük bir kilisenin temelleri ve
tabanında mozaikler bulunmuştur. Bu kilise ile Orman içinde (tramplen yanından çıkılan
yolun üzeri düzlük) olduğu bilinen kilisenin büyüklükleri ve planları benzemektedir. Orman
içindeki kilisenin doğuda apsisi temelleri görülebilmektedir.
Idyma-Akyaka’nın tarihi güzelliklerin ortaya çıkmasında çaba gösteren Muğla Üniversitesi ile
Akyaka Belediyesi ne kadar övülse yeridir. Ancak üstü geçici örtülmüş mozaiklerin yerinde
veya müzede değerlendirilmesi ve uzmanlarınca incelemesinin de gerekli olduğu
görüşündeyim.
Ayrıca Akyaka-Gökova yolu üzerinde kazı sırasında ortaya çıkan Bizans dönemine ait üzeri
kapatılan mezarların burada belirtilmesi yerinde olur.
İnişdibi’nde ki kalede de temizleme ve kazı yapılıp turizme kazandırılması gereğine
inanmaktayım.
TÜRK YÖNETİMİNDE GÖKOVA
Bölge 13. yüzyıl sonlarında Türk yönetimine girer. Karia Menteşe bölgesi olur. Bu dönemde
Cova çukuru, Gökabad ve Gökova olarak bilinir. Türkler ile bölgeye paganizm (çok tanrılı
din), Hıristiyanlık, sonra Müslümanlık, Karia dili ve Grekçe'den sonra TÜRKÇE gelir ve
KALICI olur.
Bölge önce başkenti Milas olan Menteşe Beyliği'ne ve 1420 yıllarında da Osmanlı
İmparatorluğu'na katılır. Muğla il merkezi, Ula ilçe merkezi olur.
Osmanlı döneminde en önemli olay Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos'un fethi için kara
ordusu ile bölgemizden geçişidir. Ordunun gelişi 1522 yılı Temmuz ayında, dönüşü 1523 yılı
Ocak ayındadır. Rodos Osmanlı topraklarına katılmıştır. Rodos'un alınışı bölgeye bir canlılık
getirmiştir.
Osmanlı döneminde bölgeyi ünlü denizci PİRİ REİS (Doğumu Gelibolu 1465?-Mısır 1554)
ziyaret etmiştir. Piri Reis yazdığı “Kitab-ı Bahriye isimli eserinde Gökova bölgesinin haritası
yer almakta, azmaklar hakkında doğru bilgiler vermektedir.
Onyedinci yüzyılda ünlü gezginci Evliya Çelebi (1611-1682) bölgeyi, Ula’yı ziyaret etmiş,
çok önemli bilgiler vermiştir. İnişdibi kalesinin kullanılmadığı, iskelesinden dış ülkelere mal
satıldığından söz etmektedir. Bu iskelenin yeni liman olduğu kanısındayım. Eski iskele artık
kullanılmıyordu.
Ondokuzuncu yüzyılda Mütesellim (Taşaron yönetici) Tavaslı Osman Ağa’nın bölgede övücü
hizmetlerinden söz edilmektedir. Akyaka’da ilk bilinen kadın ÜMMÜGÜLSÜM Hanım’ın
hayırsever bir kişi olduğu eski ismi IDYMOS olan azmağın onun adına KADIN AZMAĞI
ismini aldığı ve Ümmügülsüm Hanım’ın Halil’in lokantası yanında bir “KADIN ÇEŞMESİ”
yaptırdığını düşünüyorum. Ümmügülsüm Hanım’ın mezarının da burada olduğu ve İnişdibi
Sarnıcı üzerindeki kitabenin onun mezar taşı olduğu görüşündeyim.
Akyaka ve çevresinde ilk Camiin halen restore edilmesini bekleyen Kuruköy camiidir.
Yörüklerin imkânları ile çok basit yapılmış bir yapıdır. İçinde mezar bulunmaktadır.
Idyma’nın tarihi konusunda ilk çalışmalar 19. yüzyıl içinde başlamış, kentin ismi
belirlenmiştir. Diğer iki önemli çalışma Fransız Louis Robert (1904-1985) (1930’lu yıllar) ve
daha sonra İngiliz bilim adamı George Bean (1903-1977) tarafından yapılmıştır
Gökova'nın eski canlılığına kavuşabilmesi için bataklıkların kurutularak sıtmanın kontrol
altına alınması için 1940- 1950’li yılları, Muğla-Marmaris yolunun açılarak bölgeye turizmin
girmesi için 1970li yılları beklemek gerekecektir.
( Tüm bu konular geniş bilgiler ve bol fotoğraflar için Mehmert Bildirici’nin aşağıdaki Web
sitesine girmek yeterlidir.)
www.mehmetbildirici.com
YAPTIĞIM 3 ÖNEMLİ SUNUM,
MARSİLYA’DA YAPTIĞIM KONUŞMA
Marsilya’da (Fransa) konuşma yaparken
16.Haziran 2011
Arka Planda Bahar Suseven (Heike)
Konu: Yirmi Yıllık Su Tarihçisi Mehmet Bildirici Hayatı ve Çalışmaları
Türkçe yapılan konuşma smültene (anında) Fransızca’ya çevrilmiştir.
İTÜ ELLİNCİ YIL TÖRENLERİNDE 1962’LİLER ADINA KONUŞMA
26 Mayıs 2012
(26. Mayıs 2012 Cumartesi Günü İTÜ Gününde MEHMET BİLDİRİCİ’nin 1962 Mezunları
Adına Yaptığı Konuşma)
Sayın Rektör (Prof. Dr. Muhammet Şahin)
Değerli katılımcılar
Bana böyle önemli bir toplantıda bu fırsatı verdiği için Rektörümüze şükranlarımı sunuyorum
Ben 1939 yılında Konya’da doğdum, 1957 yılında Konya Lisesi’nden, 1962 yılında İnşaat
Fakültesi’nden mezun oldum. Diplomamı Tatbiki Mekanik Kolu’ndan değerli hocamız
MUSTAFA İNAN elinden aldım. İdealim burada sizler arasında öğretim üyesi olmaktı. Ama o
günkü ücret politikaları ve ailevi sebeplerle kendimi Konya’da buldum ve 30 yıl orada
çalıştım. 1971-1982 yılları arasında Konya DMMA öğretim görevlisiydim.
1991 yılında Konya DSİ Bölge Müdürlüğü’nde, Bölge Müdürü Feyyaz Akalın’ın da desteği ile
tarihi su yapıları konusunda araştırmalara yöneldim. DSİ tarafından iki kitabım yayınlandı.
Halen bu konuda 22 yıldan bu yana çalışmalarımı sürdürüyorum. Tüm çalışmalarıma
www.mehmetbildirici.com sitemden ulaşılabilir.
Hidrolik bilimine dayalı bu tarihi araştırmalarımda Web sitemin 20. bölümünde görüleceği gibi
Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca pek çok önemli yazılara ulaşılabilir. İTÜ ile ilgili
çalışmalarım Türkçe Bölüm 13 dedir. Bu konuda Kazım Çeçen’in önümüzü açtığı konuda 3-4
kişiden biri olduğuma inanıyorum
İTÜ DE ÖĞRENİM GÖRMEDEN DEVAMLI GURUR DUYDUM.
Bu yıl 239. Yılını kutladığımız bu kurumda, Başhoca İshak Efendi, dünya çapında Temel
Mekanikçi Karl Terzaki, Türkiye’de tarihi yapılarının öncülerinden Phlipp Forcheimer gibi
hocaların oluşundan daima gurur duydum,
8. Cumhurbaşkanımız TURGUT Özal’ın buradan mezuniyetinden gurur duydum. Yaratıcı ve
önde gelen İnşaat Yüksek Mühendisi FEVZİ AKKAYA ile 9. Cumhurbaşkanımız vizyon sahibi
İnş. Y. Müh Süleyman Demirel ile aynı sıralarda aynı dersleri okumaktan gurur duydum.
Öğrenim gördüğümüz tarihi Taşkışla binasında okumak da gurur vericiydi. İnşaat ve Mimarlık
Bölümünde yer alan Venüs heykeli önünde resim çektirirdik…
Mustafa İnan, Orhan Ünsaç, Adnan Çakıroğlu, Türkiye’nin ilk Kadın Matematik Profesörü
Selma Soysal gibi hocalarımın oluşundan devamlı gurur duydum..
Tarihi Su Yapıları konusunda büyük hizmeti geçen Prof. Dr. Kazım Çeçen ile tanışmış
olmayı, zaman zaman onu ziyaret edip çayını içmemi hiçbir zaman unutamam…
Bu bölümü aramızdan ayrılan tüm hocalarımın manevi huzurunda saygıyla eğiliyor,
Halen hayatta olan Mustafa Aytaç, Vahit Kumbasar ve diğerlerine sağlıklı günler diliyorum.
Hocalarımla ilgili bir çalışmamı WEB sitemde bulabilirsiniz.
KISA KISA CÜMLELERLE BİZ 1962 İNŞAAT MEZUNLARI KİMİZ?
1957 yılında zor klasik soruların sorulduğu sınavı kazanan, İzmir Atatürk Lisesi, İstanbul
Lisesi, Vefa Lisesi, Saint Joseph, Konya Lisesi, Kayseri, Elazığ Lisesi mezunları bir araya
geldik. Tabii yurt dışından başta Kıbrıs’tan (5 arkadaş), Yünanistan’dan Türk asıllı 4 arkadaş,
Libya’dan, Suriye, Filistin, İran’dan aramıza katılanlar oldu.
O zaman en tutulan İnşaat Fakültesi idi, bu Fakülte’den hiç başka Fakülteye geçiş olmadı,
ama İTÜ’nün diğer Fakültelerinden yaklaşık 25-30 kişi yatay geçiş yaptı, örneğin ben de bir
yıl Makine Fakültesi’nde okuduktan sonra yatay geçiş yaptım..
Zor giriş sınavlarını geçerek derece yapan arkadaşlarımla, Murat Merzeci, Sezai Yılmaz,
Mehmet Ege Ergin, Ömür Önder, Mahir Keçeci…… gurur duydum
Kimilerimiz aileleri yanında, kimimiz yurtlarda kaldı, Kuşlar (çok çalışkan) ödevleri yaptı,
kimimiz aldık aynen gazladık, 129 nolu amfide kimiler çok erken gelip önden yer kaptı,
kimimiz arkada yaylalarda uyukladı, ders aralarda kağıt top ile futbol oynadı,… beş yılı
tamamladı ve mezun oldu. Aramızda bizden yaşlı, yüksek tahsilli 4 ağabeyimiz vardı
İbrahim Güner – A.Vefa Kılıç – Nevzat Haner – Elektrik Y. Müh. Kemal Kayserilioğlu…
Topografya Kampını Akçakoca’da yaptık, unutulmaz anılarımız var, şahsen yüzmeyi orada
öğrendim, ama pek çok kişi gibi Topoğrafya’dan da çaktık….
Bu güzel günlerin ardından mezun olduk.
Mezuniyette ilk dereceye giren 5 arkadaşımızda şöyle
Hayati Erhan – Turgut Özmen – İlhan Çeçen – Sayhan Bayoğlu – Fevzi Konan
Mezuniyetten sonra herkes bir yere dağıldı, evlilik yaptı, çocukları oldu…
Pek çoğumuz kısa veya uzun süre DSİ de çalıştı, Ata Erol Enacar DSİ Genel Müdürü,
Mehmet İndap Genel Müdür Yardımcısı ve Bakanlık Müsteşarı, Sayhan Bayoğlu DSİ Genel
Müdür Yardımcısı oldular…
Hiç politikaya giren arkadaşımız olmadı.
Prof. Dr. Erhan Kral ve çok az arkadaş, akademik kariyeri seçti, ama İTÜ’de maalesef bizden
kimse olmadı…
İki kız arkadaşımız Demet Erdem, Şen Sülün ile mezuniyetten sonra da hep birlikte olduk.
Ben kendilerini öncü kadın inşaat mühendisleri olarak görüyorum. Mesleki anıları 50. Yıl
hazırladığım “FIRAT’IN TAPUSU” derlemesinde bulabilirsiniz.
Hasan Ali Acar, İlhan Çeçen, Attila Çaydamlı gibi arkadaşlarımız yurt içi ve yurt dışı yapılar
için betonarme projeler ürettiler…
İbrahim Eski gibi pek çok arkadaşımız su projeleri yaptılar…
Mete Mutluoğlu gibi arkadaşlar STFA Şirketi ile 5 kıtada eser verdiler…
Necdet Ersoy, Tuncay Orhan, Ali Riza Gençer gibi pek çok arkadaş müteahhitlik yaptılar…
Mustafa Gür, şantiyeciliğin ilmini yaptı
Abdurrahman Tir arkadaşımız Libya’da bakanlık seviyesinde görev yaptı, orada çalışan pek
çok arkadaşımıza yardımcı oldu
Bahaddin Obdan, arkadaşımız İTÜ’nün gelişmesine katkılarda bulundu.
Metin Ülgüray, başarılı mühendislik çalışmaları yanında iyi bir yazardı, çeşitli yayınları oldu.
Taner Arda Türkiye’nin önde gelen heykelcilerinden oldu.
Mezuniyetten sonra çeşitli yerlere dağılan arkadaşlarımız yirmi yıl sonra bir araya gelme
isteğini duydular. Burada NECDET ERSOY arkadaşımız bu görevi yüklendi, her yıl
Cumhuriyet Bayramlarında 3 gün bizleri bir araya getirdi, halen de ağır ve özveri isteyen
görevi yürütmektedir.
Bu arada 62 Mezunu arkadaşlarımız özel bir Vakıf ile İnşaat Fakültesi’nde başarılı fakir
öğrencilere burs verdiler. Aniden ölen ve kirada oturan bir arkadaşımıza ev alındı.
Eski Rektör Faruk Karadoğan’ın isteği ile Mustafa İNAN kütüphanesine çok ufak bir katkıda
bulundular.
Sayması zor pek çok hizmetleri yanında arkadaşımız Önder Dağıstan’ın sözü ile 500
civarında bizlerden daha donanımlı gençler yetiştirdik.
Bunlara birkaç örnekte; Güngör Şen’in oğlu tanınmış piyanist Emre Şen, Sümer Sezer’in kızı
Mimari konularda yazar Sezim Sezer, ve çok başarılı 1996 ODTÜ mezunu 2011 yılında 38
yaşında aramızdan ayrılan kızım ÖZLEM BİLDİRİCİ’yi örnek olarak veriyorum. Oğlum Prof.
Dr. İ. Öztuğ Bildirici de doktorasını İTÜ İnşaat Fakültesi’nde yapmıştır.
Bu arada hayatın gereği son olarak Bulut Buharalı, Ömer Gül gibi 35 arkadaşımızı da
kaybetmiş bulunuyoruz. Onlara Tanrı’dan rahmet diliyor, aziz ruhları önünde saygıyla
eğiliyorum.
İsrail’de yapılan CURA AQUARUM Toplantısında Konuşma
Konu: Ermenek Yukarı Çağlar antik kenti Su Tünelleri