Binbir Çevre Masalları
Transkript
Binbir Çevre Masalları
İzmir Eko-Okulları Binbir Çevre Masalları “Daha Temiz, Yeşil ve Mavi bir Dünya için…” 1. ÖZEL TAKEV İ.Ö.O. 2. ÖZEL GELİŞİM İ.Ö.O. 3. FOÇA REHA NECLA MİDİLLİ İ.Ö.O. 4. ÖZEL İZMİR SEV İ.Ö.O. 5. ÖZEL TEVFİK FİKRET İ.Ö.O. 6. İYTEV ÖZEL YÜCEL TONGUÇ İ.Ö.O. 7. URLA P.M.C. DEMİR GÜREŞ İ.Ö.O. 8. BAYRAKLI 50.YIL İ.Ö.O. 9. ÖZEL GÜZELBAHÇE PİRİ REİS İ.Ö.O. 10. A.H.A. BİLİM İ.Ö.O. 11. ÖZEL EKİN İ.Ö.O 12. ÖZEL EFES İ.Ö.O. 13. ALİAĞA GAZİ İ.Ö.O. 14. ALİAĞA PETKİM İ.Ö.O. 15. ÖZEL İZMİR ATA İ.Ö.O. 16. BUCA SÜLEYMAN BİLGEN İ.Ö.O. 17. DEÜ ÖZEL 75.YIL İ.Ö.O. 18. ÖZEL KARŞIYAKA PİRİ REİS İ.Ö.O. 19. ÖZEL IŞIKKENT İ.Ö.O. 20. TED ÖZEL ALİAĞA İ.Ö.O. ÇĠÇEK‟ĠN DĠLEĞĠ SUMRU NUR ELDEN ÖZEL TAKEV Ġ.Ö.O. Bir varmıĢ bir yokmuĢ çok uzak bir ülkede Çiçek adlı bir çocuk yaĢarmıĢ. Çok güzel ve tatlıymıĢ. Kendisi gibi ülkesi de çok güzelmiĢ ama gittikçe eski yeĢilliğini kaybediyormuĢ. Çiçek buna çok üzülüyormuĢ. Bir gün okulda, öğretmenleri Nehir Ormanı‟na gidip çöpleri toplayacaklarını söylemiĢ. Çiçek buna çok sevinmiĢ. O akĢam Çiçek‟ i bir türlü uyku tutmamıĢ. Heyecanla ertesi gün olacakları düĢünürken uykuya dalmıĢ. Uykusunda tek baĢına Nehir Ormanı‟na gittiğini ve oradaki ağaçlarla konuĢtuğunu görmüĢ. Nehir Orman‟ındaki tüm ağaçlar ve hayvanlar Çiçek‟ in anlayacağı Ģekilde konuĢuyorlarmıĢ. Ormanda yaĢayanların hepsi etrafını sarmıĢlar ve tek tek dertlerini anlatmıĢlar. Hepsinin asıl dileği tüm insanların ve diğer canlıların yaĢam alanı olan doğaya duyarlı olunmasıymıĢ. Öğretmenleri ormana giderken bir duyuru yapmıĢ: ”Çocuklar sizlere üç tane poĢet vereceğim ve yarıĢma yapacağım. En çok çöp toplayan kazanır. Sonra da o arkadaĢınızın bir dileğini gerçekleĢtireceğiz” demiĢ. Uzun ve yorucu bir çöp toplama yarıĢında Çiçek birinci olmuĢ. Çiçek tam üç torbayı birden doldurmuĢ. Herkes Çiçek‟i alkıĢlamıĢ. Öğretmen Çiçek‟e sormuĢ: “Evet, Çiçek‟çiğim biliyorsun yarıĢmada birinci olanın bir isteğini gerçekleĢtiriyoruz. Senin ne isteğin var?” Çiçek bütün rüyasını ayrıntılarıyla anlatmıĢ. Herkes onu dikkatlice dinlemiĢ. En sonunda Çiçek arkadaĢlarından çevre kirliliği için hep beraber bir Ģeyler yapmalarını, doğaya karĢı duyarsız kalmamalarını istemiĢ. Uzun konuĢmalardan sonra hep beraber neler yapabileceklerini planlamıĢlar. Bir kısım çocuklar internet grubu olmuĢlar ve ulaĢabildikleri tüm diğer çocukları mail yoluyla kampanyaya davet etmiĢler. Bununla da kalmayıp kampanyaları için bir internet sitesi oluĢturmuĢ ve her gün kampanyaları ile ilgili yeni bilgileri bu siteden duyurmuĢlar. BaĢka bir grup ise kampanya afiĢi hazırlamıĢlar ve bütün okullara posta yoluyla göndermiĢler. Onların gönderdikleri bu afiĢleri diğer çocuklar sevinç ve heyecanla okullarına asmıĢlar. Son grup ise kafa kafaya verip kampanyayla ilgili bir basın bülteni hazırlamıĢ, öğretmenlerinin rehberliğinde basına göndermiĢler. Bütün bu çabalar kısa zamanda etkisini göstermiĢ, ülke çapında bütün çocuklar kampanyanın bir parçası olmuĢlar. Çok geçmeden her yer tekrar eski güzelliğine kavuĢmuĢ. O gece Çiçek uykusunda yine yaĢlı çınar ağacını ve ormandaki hayvanları görmüĢ. YaĢlı çınar ağacı:” TeĢekkür ederiz kızım… Sen ve arkadaĢların bize ve doğaya büyük bir iyilikte bulundunuz. Bundan sonra sizler sayesinde dünya daha güzel olacak… DemiĢ. Çiçek sabah uyandığında çok mutluymuĢ. Hemen hazırlanarak okuluna koĢmuĢ. O ve arkadaĢları o günden sonra etraflarında olan bitene hiçbir zaman duyarsız kalmamıĢlar… HASAN KARA ĠLE TANIġMA NUR BAġAK ÖZER (5-A) ÖZEL GELĠġĠM Ġ.Ö.O. Okulumuza birkaç denetim görevlisi geldi. Kim olduklarını açıklamadılar. Sözde okul çevresini denetleyeceklermiĢ. Aslında okulumuzun bahçesi bir özel okula yakıĢır bir biçimde düzenlidir; fakat bazı öğrenciler pet ĢiĢelerini yere atacak kadar tutumsuzdurlar. Bu yüzden bende çöpleri çöp kutusuna atarak bütün aralarımı harcarım. Söz gelimi, görevliler denetim iĢlemlerini yaparken Aslı onların TEMA çalıĢanları olduğunu duymuĢ ve ayağa kaldırmıĢtı. Birden görevlilerden biri elindeki plastik bardağı geliĢi güzel bir Ģekilde yere atmıĢtı. Sinirlendim ama nazik bir tavırla adama yaklaĢıp: -Pardon beyefendi ama okulu denetleyeceğiniz yerde okulu kirletiyorsunuz, diyerek yerden çöpü kaldırdım. Adam istifini bozmadan, gülümseyerek teĢekkür etti ve arkadaĢlarına bir Ģeyler fısıldayarak okuldan ayrıldı. Adamın bu rahat tavırlarına sinirlenip sınıfa gittim. Yıllar sonra TEMA Vakfı‟na üye oldum. Tema çalıĢanlarından Hasan Kara‟yı görünce aklıma bu anılar geldi. Birde ona danıĢtım. On yıl önceki içten gülümsemesi yüzüne geri dönmüĢtü. Meğer o adam Hasan Kara‟ymıĢ. O çöpü bizi test etmek için atmıĢ. Kendimden emin bir Ģekilde ofisinden ayrıldım. Sonunda bir sırrı açığa kavuĢturmuĢ oldum. “ ORMANIN SAKĠNLERĠ KARDELEN ULUSOY (8-A) FOÇA REHA NECLA MĠDĠLLĠ Ġ.Ö.O. Günlerden cumartesiydi. Önceki gün Ali ve ailesi babaannesinin yazlığına gitmiĢlerdi. Yazlık çok güzeldi. Ormana yakın bir yerde, yeĢilliklerin içinde, kuĢlar ve sincaplarla iç içe sakin bir tepenin tam ortasında yer alıyordu.Ali sabah erkenden kalkmayı ve çevreyi tanımak için yazlığın çevresinde gezinmeyi düĢünüyordu. Kalktığında saatin geç olduğunu gördü ve pencereden dıĢarı baktı. Ortalık hala karanlıktı. GüneĢe baktığında onun kocaman siyah bir bulutun altında kaldığını gördü. Etraf olması gerekenden daha kalabalıktı ve çevrede bir koĢuĢturmaca hâkimdi. Ġnsanlardan çok, Ģok olmuĢ, aceleyle kaçıĢan hayvanlar görülüyordu.Ali merakla dıĢarı baktı. O koca dumanın ormandan geldiğini gördü, tabii alevleri ve itfaiye ekiplerini de. Yapabileceği bir Ģeyin olmaması onu çok üzdü. Birkaç saat sonra yangın ekipler tarafından söndürüldü ama ormanda çok büyük kayıpların yaĢandığı konuĢuluyordu. Yangından sonraki haftalarda orman çevresindeki tüm evlerde bazı gariplikler yaĢandı. Bu evlerin içinde Ali‟nin babaannesinin yazlığı da vardı. Her Ģey birden ters gitmeye baĢlamıĢtı. KuĢlar artık mutlulukla ötmüyor, aksine insanları rahatsız ediyorlardı. Kedi ve köpekler insanlarla oyun oynamıyor onlara saldırıyorlardı. Bazı hayvanlar insanların yemeklerini ve eĢyalarını çalıyorlardı. Bu durum kasaba sakinlerini rahatsız etmeye baĢlamıĢtı. Neler olduğunu merak ediyorlardı. Ali bir gün belki bir Ģeyler yapabileceğini düĢündü ve aceleyle ormana doğru yol aldı.Ormana girerken az kalsın bir kuĢa çarpıyordu. KuĢ Ali‟ye baktı ve birden konuĢmaya baĢladı. “ Sen nereye gittiğini sanıyorsun? “ KuĢun kızgın olduğu belliydi.“ Ben orman sakinleriyle konuĢmaya geldim. Beni onlara götürür müsün? “ KuĢ biraz kızgın, biraz da istemeyerek “ Pekâlâ!” dedi ve beraber ormanın derinliklerine ilerlediler.Ormanın tam ortasına geldiklerinde kuĢ Ģarkı söyler gibi bir ses çıkardı. Birkaç dakika içinde tüm orman sakinleri oradaydı. Ali‟yi gördüklerinde hepsi ayrı ağızdan konuĢmaya baĢladılar. Hepsi önyargılı, hepsi kızgındı. Ali ise ĢaĢırmıĢ, tüm bu kargaĢanın sebebini anlamamıĢtı. BaykuĢ seslendi:”Senin ne iĢin var burada?” “Sizinle konuĢmak için geldim. Tilki:”Biz canilerle konuĢmayız.” Herkes ona katıldı ve yine bir gürültü baĢladı. Aslan gür sesiyle diğerlerini bastırdı. “Bırakın da konuĢsun! Evet, insanoğlu, anlat bakalım.” Ali duraksadı ve söze baĢladı:”Ben neden bize böyle davrandığınızı öğrenmek istiyorum.” Hayvanlar gülmeye baĢladılar. Aslan söze giriĢti. “ġu anda içinde bulunduğun orman yüzyıllar boyu bize ve atalarımıza yuva oldu. Bizleri olanaklarıyla besledi, büyüttü. Biz kendi ormanımızda sizi de ağırlamaktan hiç çekinmezdik. Siz geldiğiniz zaman kuĢlar size Ģarkı bile söylerdi. Ama siz ne yaptınız? Bizim evimizi atıklarınızla kirlettiniz. Bu atıklardan cam ve metal olanlar güneĢle ısınarak yangın çıkmasına sebep oldu. Canımızı zor kurtardık, çoğumuz bu kadar Ģanslı olmuyor. Biz sizi ağırladık, siz bizim evimizi harabeye çevirdiniz. ġimdi söyle bana siz insanlara neden iyi davranalım.”Ali söyleyecek bir Ģey bulamadı. Onlara sadece bir Ģeyler yapmaya çalıĢacağını söyleyebildi ve eve doğru yol aldı. Olanları ailesine ve çevredeki tüm evlere duyurdu. Saldırıların nedenini öğrenen insanlar harekete geçtiler. Ormanın yanan bölgesinde bir temizleme ve ağaçlandırma çalıĢması düzenlendi. Çevre tüm çöplerden arındırıldı ve insanlar bir daha çöp atmayacaklarına söz verdiler.Hayvanlar mutlu oldular fakat son bir Ģartları vardı: Ġnsanlar sadece burada değil, her yerde çevre kurallarına uyacaklardı.Tüm bunlar kabul edildikten sonra küs olmak için hiçbir neden kalmamıĢtı. Ġnsanlarla hayvanlar yine dost oldular ve Ali‟ye çok teĢekkür ettiler. Ali de tatilden dönerken arkasında mutlu bir kalabalığı bırakmıĢ oldu. DOĞA HEP AYNI DEĞĠLDĠ E.DURU KOÇAK (3-B) ÖZEL ĠZMĠR SEV Ġ.Ö.O. AyĢe bir veterinerdi, doğada gezmeyi çok severdi. Ormanda bitki dikerdi. Bir gün ne görsün, bastonlu yaĢlı bir kaplumbağa ona doğru geliyordu. “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. AyĢe cevap verdi “Bitki dikiyorum.”. Kaplumbağa torbaya baktı ve bir tohum aldı gitti. Birkaç saat sonra AyĢe yürümeye baĢladı. Kaplumbağayı bir anda yanında buldu... Kaplumbağa bu sefer ondan bir koca paket tohum alıp kaçtı. AyĢe onu kovalamaya baĢladı. Kaplumbağayı tam yakalıyordu ki, kaplumbağa dereye atladı. AyĢe de peĢi sıra geldiğinden duramadı ve dereye düĢtü. AyĢe çok ıslanmıĢtı. Kendini kıyıya çekti ancak ondan önce karaya çıkan kaplumbağa kabuğuna girmiĢti. Bu seferde AyĢe ona takıldı ve düĢtü. AyĢe çok üĢümüĢtü ve hava git gide soğuyordu. Evi çok uzakta idi. Evine giderken hem düĢünüyor hem de üĢüyordu. Evine ulaĢtığında hemen yattı. Çocuğu ona sıcak çikolata yapmıĢtı. Çocuğuna sarıldı ve teĢekkür etti. Ve plan yapmaya baĢladı. Bir tuzak kurup kaplumbağayı yakalayacaktı. Herkes uyuyunca AyĢe evinden ağ alıp ormana döndü. Ağı yerleĢtirdi ve içine tohum koydu. Evine geri döndü. Gecenin bir yarısı kaplumbağa ağı kesip, tohumu aldı. Sabah olunca AyĢe ağın kesilmiĢ olduğunu gördü ve çok kızdı. Yerde bulduğu tohum izlerini takip etmeğe baĢladı. Yürüdü, yürüdü, yürüdü... En sonunda bir mağaraya ulaĢtı. Ġçeri girdiğinde ayağı bir Ģeye takıldı. Ama düĢmedi. Bir de baktı ki koltuğun üstüne çıkmıĢ. IĢıklar açıldı ve bütün hayvanların masada oturduğunu gördü. Birden tavĢan AyĢe‟nin üstüne atlayıp “Tohum verir misin?” diye sordu. AyĢe cebinden çıkarıp verdi. TavĢan tohumları herkese dağıtmaya baĢladı. Kaplumbağa geldi ve AyĢe‟den onu yorduğu ve ıslattığı için özür diledi. AyĢe ona neden tohumlarını aldığını sordu. Hayvanlar AyĢe‟yi götürüp tohumları diktikleri yeri gösterdiler. AyĢe‟ye anlatmaya baĢladılar... “Ormanlarımız tükeniyor. Eğer el birliği ile yani imeceyle, yok edilenlerin yerine yenilerini koyabilirsek belki bu ve diğer ormanları kurtarabiliriz. Burada bizim özel bir formülümüz var. Senden aldığımız tohumları çok kısa sürede ağaç haline getirebiliyoruz. Senin doğa sevgin ve bizim iĢbirliğimizle ormanları yeniden yeĢillendireceğiz.” AyĢe buna inanamadı. Oradan ayrıldığında kafası karıĢmıĢtı. Bir hayal gördüğünü düĢündü. Ertesi gün ormana gittiğinde ne görsün; HER TARAF YEMYEġĠLDĠ. AyĢe hemen Çevre Bakanlığı‟na gidip, onlardan o bölgeyi korumaya almalarını istedi ve bakanlığa yarın ormanlar için yeni bir Ģeyler denemelerini söyledi. Hemen ormana geri dönüp, formülü aldı ve Bakanlığa formülü verdi. Artık doğa daha yeĢil kalacaktı. Elbirliği ile her Ģeyin üstesinden gelinebileceğini anladı. ELFĠUS GELĠNCE ĠLAYDA AK ( 8-B) ÖZEL ĠZMĠR TEVFĠK FĠKRET Ġ.Ö.O Of! Cidden Ģimdi sıkıntıdan patlayacağım. Anlamıyorum bu çevreyi koruma hakkındaki eğitici seminerleri. “Evet, çocuklar neler öğrendik.” Ne? Soru mu? “Alper!” dedi. Kaçacak yer yoktu ve artık söze baĢlamam gerekiyordu. “Çöpleri yerlere değil, çöp kutularına atmalıyız. Yoksa çevremiz kirlenebilir.” Kadın o kadar çok Ģey anlattı, ben de söylediklerinin içinden herkesin bildiği bir Ģey söyledim. Çok üzgünüm ama oturup da çevre sorunlarıyla hiç ilgilenemeyeceğim. Zaten ödevler, sınavlar ve SBS var! Hem çevreye çöp atsak ne olacak ki? Sonuçta temizliyor birileri. Tam çıkarken; “Hey sen!” dedi birisi. Etrafıma bakındım. “Huu!” Allah Allah kim ki bu? Seslenip duruyor. “Sen kimsin ve neredesin?” “Yere bak.” Aman Allah! Bu ne böyle? “Sssen nesin?” “Ben bir elfim.” Elf! Elf de neydi? On beĢ santimetre filandı herhalde. Ona ĢaĢkın ĢaĢkın, ağzı bir karıĢ açık bir biçimde bakıyordum. ”Beni eline alırsan daha rahat iletiĢim kurabiliriz.” “Peki.” dedim. Ondan bana bir zarar geleceğini düĢünmüyordum çünkü. KonuĢmaya baĢladı: “Öncelikle adım Elfius. Buraya seni uyarmak için geldim. Bak, bizim gezegenimizin adı Elfiga. Dünya‟dan uzak bir galakside… Gezegenimiz git gide çölleĢiyor ve biz de bunu önlemek için elimizden geleni yapıyoruz ama sırf bizim bencilliğimiz yüzünden gezegenimiz mahvoldu. Eskiden gezegenimiz çok güzeldi. Gerçekten teknolojide bayağı bir ilerdeydik ama sonra gerilemeye baĢladık. Gitgide her Ģey yok oluyor. Buraya sana gezegeninizin 2100 yılındaki halini yani dünyanın geleceğini gösterebilmek için geldim.” Zaman makinesiyle yola çıktık. “Aman Allah!” diye çığlığı koyuverdim. Gördüğüm manzara karĢısında Ģoke olmuĢtum. Cidden toprak diye bir Ģey kalmamıĢtı. Hava çok sıcaktı. En aĢağı altmıĢ dereceydi. Etrafımdaki insanlara baktım. Resmen kurumuĢlardı. Ağaç yoktu. Daha doğrusu iki üç tane filan vardı ama onlara da ağaç denebilirse. Bu insanlar nasıl nefes alabiliyorlardı? Bir de bir yazı takıldı gözüme. “MuhteĢem indirim! Su 500 TL!” Cidden ne biçim bir manzaraydı bu? Ne yapmıĢtık biz? Elfius bana baktı ve : “Durum bu! Artık 2010 yılına dönebiliriz sanırım.” Sesim çok zor çıktı “ġimdi ne olacak?” diye sordum. “Olacak Ģey Ģu: Dünyanızı kurtaracak aleti sana vereceğim ve onu olgunlaĢmıĢ bir selvi ağacının en tepesine koyacaksın. Selvi ağacı mı? “Bak zamanı durdurabilen bir alet var. Onunla zamanı durduracağız ve sen de yanımda getirdiğim merdivenle ağaca tırmanacaksın. Merak etme merdiven büyüyebiliyor.”Bizim okulun yakınlarında bir olgun bir selvi ağacı var. Elfius güldü ve cebinden bir merdiven çıkardı. Ardından merdivenin yanındaki birkaç tuĢa basıp merdiveni selvi ağacına göre ayarladı. “Ağacın tepesine çıktım ve elimdeki küreye benzer aleti küreye yerleĢtirdim. Etrafıma baktım. Anında etrafa ıĢık saçtı. Umutla gülümsedim. Artık çevreyi temiz tutacaktım, tutmayanları da uyaracaktım. AĢağı indiğimde Elfius yoktu. Onun yerine bir not vardı. “ Alper, dünyayı sen kurtardın. Kendinle gurur duy. Artık ben de akıllanmıĢtım. Kim bilir, belki çevrekolik olur çıkardım ha? Ne dersiniz? DALGALI DENĠZ ÖYKÜ ÇEVĠK (8-A) ĠYTEV ÖZEL YÜCEL TONGUÇ Ġ.Ö.O. Ben içinde birçok canlıyı bulunduran bir denizim. Bazen sakinim, bazen kızgın. ġu sıralar çok sık kızıyorum. Dalgalı oluyorum birdenbire. Yosunlar birikiyor içimde dalgalanınca, kumlarım havalanıyor. Maviden yeĢilimtırak bir renge dönüĢüyorum. Ben de hiç sevmiyorum bu halimi; ama içimden öyle geliyor bazen. Çünkü kötü bir anım var benim. Bundan birkaç yıl önce bana balık tutmaya gelmeye baĢladı insanlar. Her gün bir çok insan bana gelip balık tutuyorlardı. Çok mutlu oldum; çünkü çok yalnızdım. Evet içimde yaĢayan canlılar, yaĢam kaynağım; ama baĢka insanların da benden faydalanabileceği durumu mükemmeldi. Her gün farklı bir heyecan, farklı bir tat alıyordum insanlardan. Onlar çok ilginç yaratıklardı. Eğlenceli ve zekiydiler. Balıkları kandırıyorlardı hemen. Hayat artık daha keyifliydi benim için. Günler geçti. Balıkçılar hala geliyorlardı kocaman tekneleriyle; fakat biraz dikkatli olmalıydılar. Teknelerinde yaĢadıkları ufak problemler nedeniyle, ne olduğunu bilmediğim tuhaf, siyah ve yağlı bir madde akıtıyorlardı. Bundan hoĢlanmadım. O siyah madde benim masmavi rengimi bozuyordu. Ġçimdeki canlılar için korkuyordum ben. Dilim olsaydı da uyarabilseydim insanları. Sonra aklıma geldi, onlar akıllı varlıklardı, bir önlem alırlardı. Her geçen gün bu yağlı siyah sıvı daha da artıyordu. Balıklarım ölüyor, istiridyelerim açılmamak üzere kapanıyordu, kumlarımın rengi koyulaĢıyordu. Ġnsanları çok sevmiĢtim ama onları hiç böyle tanımamıĢtım. Onlarla hayatımın daha iyi olacağını düĢünmüĢtüm. YanılmıĢım. Kendi geçimlerini sağlamak için beni kirletmezlerdi. Ġçimde bir umut vardı. Yıllar geçti. Artık içimde hayat kalmamıĢtı. Canlılarım ölmüĢ, tükenmiĢtim. Nasıl yaĢayabilirdim artık. Rengim bozulmuĢtu. Hiç ümidimi kesmediğim bu insanlar hakkında çok yanılmıĢtım. Bu kadar duyarsız olduklarını düĢünememiĢtim. Nerden bilebilirdim ki böyle olacağını? Hatalarını anlamaları gerekiyordu; ama her Ģey için çok geçti artık. Ben asla eskisi gibi olamazdım. O, genç, mavi, capcanlı halime geri dönebilmem için bu siyah yağlı maddeden kurtulmam gerekiyordu. Zordu biraz bu ihtimal. Artık her gün dalgalıyım. Benim ve doğanın bir dengesi var. Ġnsanlar bu zinciri dağıttılar, bozdular. Geri dönülmesi hiç kolay olmayan hatalar yaptılar. Ümit ediyorum ki insanlar bana, doğaya verdikleri zararın boyutunu anlarlar ve bunu düzeltmek için çaba harcarlar. Ancak eski halime dönebildiğim zaman onları affedeceğim. ORMANLAR YOK OLMASIN Çağla Deniz ODABAġ (4-A) URLA P.M.C. DEMĠR GÜREġ Ġ.Ö.O. Gözüne giren gün ıĢığıyla uyandı. Bütün gün çok yorulmuĢ ve eve geldiğinde yatağını zor bulmuĢtu. Her Ģey daha da kötüleĢiyor, karnını doyurmak gittikçe zorlaĢıyordu. “Eskiden” diye düĢündü kendi kendine. Dozerler ormana girmeden önce her Ģey daha güzeldi. Kalktı. Kafasını yuvasından çıkardı. Etrafa bakındı. Fındık tek baĢına yaĢayan bir sincaptı. Neyse ki hala evi olan bir sincaptı. Diğer arkadaĢları çok uzun zaman önce ormanı terk etmiĢlerdi. Ağaç kalmadı ki… Kestiler hepsini. Fındık‟ınki ile beraber üç dört tane ağaç kalmıĢtı. Kesik ağaçlardan geriye kurumaya yüz tutmuĢ kütükler kalmıĢtı. Sessiz,ıssız ve tatsız olmuĢtu her yer. - Her Ģeye rağmen yaĢıyorum, hayatıma devam etmeliyim ,dedi ve yuvasından çıktı Fındık.Kesilen kütükler arasında dolaĢırken bir ses duydu. Biri ağlıyordu. O tarafa doğru yöneldi. Bir kütüğe yaslanmıĢ ağlayan beyaz tavĢanı gördü. Usulca yaklaĢarak beyaz tavĢana niçin ağladığını sordu. Beyaz tavĢan devrilen bir ağacın altında kalarak hayatını kaybeden ailesini anlattı Fındık‟a. Kendini yalnız ve çaresiz hissediyordu. Fındık ona : - Gel beraber yaĢayalım bundan sonra. Birbirimize can yoldaĢı oluruz, dedi. Beyaz tavĢan bu teklifi sevinerek kabul etti. Günler gittikçe daha da güzelleĢiyordu. Oynuyorlar, zıplıyorlar, kendilerine yiyecek toplayıp uzun uzun konuĢuyorlardı. Bir sabah çok Ģiddetli bir gürültü ile uyandılar. Dozerler tekrar gelmiĢlerdi. Topraktan öyle bir ses çıkıyor ve sarsılıyordu ki, zavallı beyaz tavĢancık korkudan tir tir titriyordu. “ Korkma “ dedi Fındık.Yuvadan çıkıp ağaç dalı boyunca yürüdüler. Dozerler çok net görülebiliyordu. Ġki taneydiler. Canavarlara benziyorlardı, kocaman diĢleri olan canavarlara…” Bir Ģey yapmalıyız” dedi Fındık. “ Kargalar” dedi Beyaz. Kargalardan yardım isteyelim. KoĢarak gitti Fındık, kara kargaya derdini anlattı. “ Orman hepimizin ,beraber çalıĢırsak kalan ağaçları kurtarabiliriz.” Kara kargauçarak arkadaĢlarının yanına gitti.Bir süre sonrayüzlerce arkadaĢı ile birlikte gagalarında taĢlarla dozerlere doğru uçmaya baĢladılar. Uçtular, uçtular. “ġimdi” dedi kara karga . Dozerlerin üzerine taĢları yağdırmaya baĢladı kargalar. TaĢların bazıları dozerlerin bacalarına giriyordu. Dozerler garip sesler çıkarmaya baĢlayıncaya kadar sürdü bu taĢlı saldırı. Önce hırlamaya baĢladı dozerler, sonra da homurdanmaya ve tökezlemeye. Evet, baĢarmıĢlardı, durdurmuĢlardı her Ģeyi yiyip yutan bu korkunç yıkımı. Fındık ile Beyaz‟ın yanlarına geldiklerinde sevinçliydiler. Yuvalarını, ağaçlarını kurtarmıĢlardı. Sessizce beklemeye baĢladılar. Bir süre sonra iki kocaman kamyon göründü. Bozulan dozerleri sırtlarına alıp geldikleri gibi gittiler. O ana kadar nefeslerini tutmuĢ bekleyen kahramanlar hep bir ağızdan çığlıklar atıp, zaferlerini bütün ormana, hayvanlara, gökyüzüne, bütün doğaya haykırdılar. DENĠZE ÖZLEM NAZLICAN YÜKSEL BAYRAKLI 50.YIL Ġ.Ö.O. Osman Dede , çocukluğunu ve gençliğini Ġzmir „de geçirmiĢ,kimsesi olmadığından, askerlik yapmak için gittiği Yozgat‟ta evlenmiĢ ve bu yaĢına kadar da orada yaĢamıĢtı. Can , Osman Dede‟nin biricik torunuydu.Bu sene okula baĢlamıĢtı.Can‟ın en sevdiği Ģey,dedesinin anılarını dinlemekti.Ama Osman Dede de ne güzel anlatırdı…Osman Dede Can‟a anılarını anlattıkça Ġzmir‟i daha çok özlüyor, özledikçe denizin kokusunu burnunda hissediyordu. Yine Can‟ın okuldan gelip dedesiyle vakit geçirdiği bir gün dedesi Can‟a anlatmaya baĢladı.”Kapat gözlerini Can ! ġimdi hayal etmeye baĢla .GüneĢ‟in vücudunu yaktığını hisset.Denizin güzel kokusunu duyuyor musun?” Can hemen atıldı.”Denizin ne olduğunu biliyorum dede.Bizim derenin kocamanı değil mi?”Evet der gibi baĢını salladı Osman Dede.”Sakın açma gözlerini.Bak denize bakınca bile serinliyor insan.Hele bir de denize girince … BaĢka bir Ģey düĢünemez insan…Sadece denizin mavisi değil, sanki denizle kardeĢ olan yemyeĢil doğasıyla Ġzmir‟i anlattı torununa…”Osman Dede kendinden geçmiĢti.”Haydi yemek hazır!” sesi onu Ġzmir‟den Yozgat‟a geri getirdi. Osman Dede‟nin Ġzmir özlemi artık rüyalarında bile onu rahat bırakmaz olmuĢtu.Bir sabah Ġzmir‟e gitmesi gerektiğine karar verdi.Evet evet Ģimdi kendi gider,bir dahaki sefere torunu Can‟ı da götürürdü.Aslında Can‟dan birkaç günlüğüne de olsa ayrı kalması zor olacaktı ya… Her Ģey hazırdı.Osman Dede o gün Ġzmir‟e hareket edecekti.Giderken , Can‟a Ġzmir‟in denizinden bir ĢiĢeye koyup getireceğine söz verdi.Otobüse bindi, ama uyuyamadı Osman Dede…Ġzmir‟e gidince neler yapacağını düĢünmeye baĢladı. Yolculuk çok uzun geldi Osman Dedeye…Ġzmir‟e iner inmez KarĢıyaka‟ya, çocukluğunun geçtiği sahile koĢtu. ġehir geliĢmiĢti geliĢmesine de,insanlar bu güzelliklere böyle mi sahip çıkmıĢlardı ? Ġnsanlar sonrayı düĢünmeden bugün için yaĢayıp bencilce davranmıĢ, Ģehir kalabalıklaĢmıĢ, binalar çoğalmıĢ da denizin kenarları çöp yığını olmuĢ…Sahilde çekirdek yiyip çöpünü etrafa atanlar, içtiği suyun pet ĢiĢesini olduğu yere bırakan gençler….Ġçinin acıdığını hisseti Osman Dede…Gözleri daldı gitti uzaklara…Denizin kahverengisine daha fazla bakamadı. Ġnsanların bu kadar duyarsız olmasına sebep bulamadı…Ve ilk defa torununa verdiği sözü tutamadı. KAHRAMAN CENGĠZ VE AĠLESĠ Onur ÇUKUR (5-A) ÖZEL GÜZELBAHÇE PĠRĠ REĠS Ġ.Ö.O. Cengiz sekiz yaĢında Ģeker bir çocuktu. Kıpkırmızı yanakları bir elmaya benziyordu. Annesinin adı Meryem, babasının adı Ozan, teyzesinin adı Ġnci, anneannesinin adı Ġlknur, dedesinin adı Selami, halasının adı ise Dilek‟ti. Bu mutlu kocaman aile, kocaman bir evde oturuyorlardı. Bir hafta sonu artık gelenek haline gelen pikniklerine gideceklerdi. Ailede iĢ bölümü yapıldı. Annesi ile teyzesi evde olmayan malzemeler için markete gittiler. Anneannesi ile halası da evde olan yiyecekler ile bir sepet hazırladılar. Sepetin içinde altı tane muz, altı tane elma, altı tane çikolata ve üç paket bisküvi vardı. Sepet çok güzel görünüyordu. Bu arada babası, dedesi ve Cengiz büyük bir araba kiralamaya gitmiĢlerdi; çünkü kendi arabaları sadece dört kiĢilikti. Bir saat sonra baba, dede ve Cengiz arabayı bulmuĢlar; annesi ve teyzesi gerekenleri almıĢlar; halası ve anneannesi de sepeti hazırlamıĢlardı. Her Ģey tamamdı; ancak bir sorun vardı. Mangallarını komĢuları Adnan Bey‟e verdiklerini anımsadılar. Babası, hemen yan komĢuları olan Adnan Bey‟den mangalı istedi. ġimdi her Ģey tamamlanmıĢtı. Pikniğe gitmeye hazırdılar. Herkes arabaya bindi. Babası da eĢyaları bagaja koydu ve piknik yapacakları yerin yolunu tuttular. Piknik alanına geldiklerinde yüzlerinde gülümseme, içlerinde bir heyecan vardı; çünkü piknik yapmak onlar için bir tutkuydu. Bayanlar piknik örtüsünü serip yiyecekleri koyarken, erkekler de mangalı yaktılar. Bir köĢede etler piĢerken, diğer köĢede yemekler hazırlandı. Bütün her Ģey bittiğinde, piknik masasının üstü padiĢah sofrasına benziyordu. Ne ararsan vardı. Yemeğe baĢladılar. Cengiz, hemen halasının yaptığı böreklere saldırdı. Etrafa saçarak yiyordu. “Kurt gibi acıktım.” dedi. Annesi onu uyardı. Böyle yememesi gerektiğini, çok kötü göründüğünü söyledi. Afiyetle yenen yemeğin ardından sıra, eğlenmeye gelmiĢti. Yanlarında getirdikleri upuzun iple, bütün aile sırayla ip atladılar. Yorulduklarını fark edince, erkekler tavla oynamaya baĢladı. Cengiz ve halası yorulmamıĢlardı. Voleybol oynamaya karar verdiler. Çok eğleniyorlardı. Günün sonunda herkese bir yorgunluk çökmüĢtü; ama bir o kadar da, bu keyifli pikniğin verdiği mutlulukla neĢeleri daha da artmıĢtı. Bu aile piknikleri Cengiz için vazgeçilmezdi. AkĢam oldu. Toparlanma vakti gelmiĢti. Babası mangalın kömürlerini söndüğünü zannederek çimlere döktü. Ancak, köz halindeki kömürlerin kuru otları tutuĢturacağını akıl edememiĢti. Her Ģeyi topladılar. EĢyalar, arabaya yerleĢtirildi. Herkes arabaya bindi ve eve döndüler. AkĢam, bütün aile haberleri seyrediyordu. Haberlerde son durum haberleri alt yazı geçiyordu. Bir haber ilgilerini çekti. Habere göre, bir piknik alanında yangın çıkmıĢ ve bu yangın, söndürülmemiĢ mangal küllerinden meydana gelmiĢti. Piknik alanının kendi piknik yaptıkları yer olduğunu fark eden baba, beyninden vurulmuĢa döndü. Köz halindeki kömürlerin üzerine su dökmediğin hatırladı. Çok üzüldü. “Eyvah! AteĢi tamamen söndürmedim.” dedi. Babasının bu telaĢlı halini gören Cengiz, “Ben söndürdüm baba!” dedi. Sonra ekledi: “Okulda, piknik yaparken dikkat etmemiz gerekenlerle ilgili bir konu iĢlemiĢtik. Senin, ateĢi söndürmediğini görünce, sınıfta konuĢtuklarımız aklıma geldi. AteĢin üzerine su döktüm.” dedi. Tüm aile derin bir “oh!” çekti. Ne yazık ki, yaktıkları mangal ateĢini söndürmeyen daha birçok sorumsuz ya da bilinçsiz insan vardı ve onlardan biri yüzünden, güzelim piknik alanı yanmıĢtı. Bu olay, tüm aileye ders oldu. Ailesine güzel bir ders veren Cengiz, bu kocaman ve mutlu ailenin kahramanı olmuĢtu. POSEIDON‟UN MĠRASI Damla Çilen LEVENT (6-A) A.H.A. BĠLĠM Ġ.Ö.O. Bir varmıĢ, bir yokmuĢ. Akdeniz‟in mavi,ılık ve tertemiz sularında çeĢit çeĢit balıklar, kabuklular, kafadan bacaklılar, memeliler, süngerler, mercanlar hep birlikte yaĢarmıĢ. Sadece hayvanlar değilmiĢ burada yaĢayan. Bu güzel sularda bir de deniz çayırları yaĢarmıĢ. Denizin dibinde çayır olur mu demeyin sakın. Oluyor iĢte. Aslında deniz çayırlarını kendilerine sadece çayır denmesinden hoĢlanmazmıĢ onların çok havalı bir isimleri daha varmıĢ „‟posidonia oceanica‟‟ . Posidonia ismi belki biraz düĢününce tanıdık gelebilir. Deniz tanrısı „‟Poseidon‟‟dan alıyorlarmıĢ isimlerini. ĠĢte bu yüzden çok gurur duyarlarmıĢ isimleriyle. Bizim posidoniaların eĢi benzeri yok dünyada. Hem denizde yaĢıyorlar, çiçek açıyorlar, küçük meyve yapıyorlar,üstelik fotosentez de yapıyorlar. Tabii bu yüzden de ıĢığa ihtiyaçları var, karanlık soğuk sular bizim posidonialara göre değil. Ürettikleri oksijen denizde yayan tüm canlılar için çok önemli, hele bir de düĢmanlarından korunmak isteyen, yumurtlamak isteyen balıklar için eĢsiz bir yuva. Hani karada ağaçlar erozyonu önlüyor ya, iĢte denizdeki erozyonu önlemekte bizim posidoniaların iĢi. Öyle bir kökleri, öyle bir kökleri var ki, çayır demek gerçekten de pek uygun değil. Denizlerin ağaçları onlar. Yazdan yaza serinlemek için denize giren nazik insanlar , müĢterileri korkar diye düĢünen otel sahipleri , ağlarıyla deniz dibini süpüren balıkçılar, ya da sadece bilgisiz insanlar “aaa, yosun bunlar!!” demiĢler bir gün. Ne de olsa suda olan, yeĢil olan, bitkiye benzeyen Ģey ne olur olsa olsa yosun olur sanan bir sürü insan yaĢıyor dünyada. BaĢlamıĢlar bizim posidoniaları köklemeye. Plaj açmak için köklemiĢler, dip ağlarıyla koparmıĢlar, denizi doldurmak için üstlerini molozlarla kapamıĢlar. ĠĢte böyle pek çok yerden, pek çok Ģekilde saldırmıĢlar posidonialara. Önce balıklar gitmiĢ evsiz kalınca. Ne yapsınlar korunacakları, yumurta bırakacakları yuvaları olmayınca. Sonra plajlar balçık olmuĢ, deniz dibini saran kökleri olmayınca posidoniaların. Oksijeni azalmıĢ suyun. Kirlenmeye baĢlamıĢ gün geçtikçe. Bilim adamları açıklamıĢ bir gün “deniz çayırlarının nesli tükeniyor”. Ġki çocuk ellerinde broĢürler, ağızlarında pek çok söz ile posidoniaların önemini halka, öğrenciye, öğretmene, yönetene, balıkçıya anlatmıĢlar. AnlamıĢ insanoğlu hatasını ama biraz geç olmuĢ. Yosun deyip önemsemeden yok ettikleri canlıların, denizin yaĢam kaynağı olduğu anlamıĢlar sonunda. Deniz tanrısının isminin verilmesi boĢuna değil bu canlıya. Denizin bereketi onda, Akdeniz‟in geleceği onda. FLAMĠNGOLARI KURTARAN ÇOCUK VE FLAMĠNGOSU ÖZEL EKĠN Ġ.Ö.O. Ilık bir ilkbahar günüydü.Her Ģey normal görünüyordu.Fakat o gün gerçekten farklı bir gün olacaktı on üç yaĢındaki Tayfur için.Yeryüzünde Ģu ana kadar görülmemiĢ ve sonsuza kadar da görülmeyecek Ģeyler…ĠĢte bu Ģeyler Tayfur‟un hayatını sonsuza kadar değiĢtirecekti. Tayfur olabildiğince normal, derslerinde baĢarılı,hayatı okul ve ev arasındaki monotonlukta geçen;fakat kalbinin derinliklerinde her zaman heyecan,dünyada iz bırakma isteği olan bir çocuktu.Evinde babaannesiyle birlikte kalıyor,anne ve babasını yılda en fazla iki ya da üç kez görebiliyordu.Çünkü annesi ve babası yurtdıĢında flamingoların var olmasından bu yana geçirdikleri evrim süreçlerini araĢtıran bir toplulukta çalıĢıyorlardı.Tayfur onları her gördüğünde onu da yanlarına almalarını çalıĢtıkları yerleri göstermelerini istiyordu;ama babası her defasında bir dahakine diyerek geçiĢtiriyordu. Gelelim her Ģeyin gerçekleĢtiği o güne…Tayfur sıkıcı bir günden sonra okuldan dönüyordu arkadaĢlarıyla birlikte.Yolda sıkıntıyla etrafına bakarken yolun aĢağısından geçen ailesinin arabasını gördü.Anne ve babasının yüzü gülüyordu.Annesi koĢarak Tayfur‟u kucakladı ve yanağında birkaç kez öptükten sonra:‟‟Babanla benim sana güzel haberlerimiz var.‟‟dedi.Babası araya girdi ve konuĢmaya baĢladı:‟‟Flamingolar üzerindeki çalıĢmalarımız neredeyse bitti.Flamingoların tüm evrim süreçlerini bulduk.GeliĢtirdiğimiz bir makineyle bir flamingoyu ,dünya üzerindeki en eski flamingo türüne çevirebiliyoruz.Bu ilk flamingolar Ģu andakilerden çok daha doğurgan ve akıllı.Bu hayvanları flamingoların soyunun tükenmemesi için kullanabiliriz.Ve bu deney burada,Ġzmir‟deki kuĢ cennetinde olacak.Eğer istersen sen de bizimle gelebilirsin. Tayfur bu olaya çok sevinmiĢti.Hem anne ve babasını görmüĢ hem de flamingoları kurtarmak için bir fırsat elde etmiĢti.Yarın ilk iĢleri makineyi kullanarak süper zekalı bir flamingo yaratacaklardı.Yatarken flamingoyla konuĢabildiğini hayal etmiĢti.Kim bilir belki gerçek olurdu. Ertesi sabah erkenden kalkıp kuĢ cennetine doğru yola çıktılar.Yolda büyük bir kalabalık vardı.Belli ki herkes bu anı bekliyordu.KuĢ cennetine ulaĢtılar ve makineleri ayarladılar. Flamingoyu aldılar ve makineye yerleĢtirdiler.Tayfur çok heyecanlıydı.Üstelik makineyi çalıĢtırma görevi de ona verilmiĢti.Çok Ģanslı olduğunu hissetmiĢti o anda.Düğmeye bastı ve her Ģey çok çabuk gerçekleĢti.Saniyeler içinde makineden devasa ve pembe bir flamingo çıktı.Çıktığı anda Tayfur onun bir Ģeyler söylediğini anladı sevinçten havalara çıktığını gördü;ama diğer insanlar bunu fark etmedi.Belki de söylediklerini anlayamıyorlardı.Ama o anlamıĢtı.Nasıl olabilirdi bu?O anda çok korkmuĢtu fakat korkusunu yenmeliydi.Flamingoya yaklaĢtı ve „‟merhaba‟‟ dedi.Flamingo karĢılık verdi ve laf lafı açtı.Birden yapması gereken Ģeyi hatırladı ve flamingoya türdeĢlerinin soyunun tükenmemesi için yardım edip edemeyeceğini sordu.Flamingo hiç itiraz etmedi ve iĢe koyuldu. O günün sonunda Tayfur tüm dünyada kahraman gibi karĢılandı ve bilimde yeni bir çağ baĢladı.Süper flamingo Ġzmir‟deki tüm flamingolarla çiftleĢmiĢ yaklaĢık yüz bin tane yavru meydana getirmiĢti.Böylece flamingolar soyunun tükenmesini engellemiĢ oldu. Tayfur artık bir kahramandı.Kim bilir belki birkaç yıl sonra anne ve babası gibi bir flamingo araĢtırmacısı olurdu. DOĞA DĠRENĠġĠ Mine ÇAPKĠS (6-A) ÖZEL EFES Ġ.Ö.O. Ġstanbul‟da yaĢayan bir zengin vardı. Adı Batı‟ydı. YaĢama doğaya o kadar yabancıydı ki... Ġstanbul‟daki o güzel köĢkünü bile sevmezdi. O muhteĢem köĢkü lüks bir apartman dairesine değiĢecek kadar sefildi. Bahçesini sevmezdi evinin. Orasının koca bir ot yığını olduğunu düĢünürdü hep. Orda oturmayı sevmezdi. Aslında yaĢamda tek sevdiği Ģeyde kendisi ve paraydı. Bu yüzden o bahçeyi halka açık bir park yapmıĢtı. Oraya gelen herkesi de iĢsiz olarak nitelendirirdi. O kadar zamanda buraya gelip oturmaktan etrafa bakınmaktan insanlar ne kıvanç duyabilirlerdi ki ona göre. Zengin ailesini çok uzun zaman önce kaybetmiĢti. Bir erkek kardeĢi vardı. O da onu uzun zaman önce terk etmiĢti. Zengin aslında ailesi varken çok iyi ve normal bir insandı fakat sanki yaĢamı ailesine bağlı gibiydi ve ailesini kaybettiğinde her Ģey değiĢmiĢti. Ailesi aynı zamanda çocuğun yaĢama inancını ve duygularını da götürmüĢlerdi sanki. Artık duygusuz bir adam olmuĢtu o sevecen çocuk. Erkek kardeĢi ise yaĢamına devam etmiĢti. Hep abisini korumuĢ ona sahip çıkmıĢtı. Dağılmamaları için her Ģeyi yapmıĢtı. Fakat zengin olan abisi onu hep terslemiĢ hep ondan uzak durmuĢtu. En sonunda zengin ayrı bir eve taĢınmıĢtı. Tabi bu aralarda zengin çalıĢıyordu da. Çok iyi bir iĢi vardı. Bu kadar kötü huyun yanında çok çalıĢkan olmasıyla da ünlüydü. Haliyle iyi para kazanıyordu. Bu yüzden kardeĢine hiç ihtiyacı yoktu. KardeĢini bir iĢe yaramayan gereksiz bir varlık olarak görüyordu. KardeĢi ince ruhlu bir sanatkârdı çünkü... Bu iki kardeĢ birbirlerinden o kadar farklıydılar ki. Bu yüzden kardeĢi onu terk etmiĢti. Artık o yalnız bir adamdı ve bundan gayet mutlu olduğunu düĢünüyordu. Fakat yeni taĢındığı yer ona çok dar gelmiĢti bu yüzden geniĢ bir apartman dairesine taĢınmaya karar vermiĢti. Ama hiç istediği bir yer bulamadı. Bu yüzden köĢke taĢınmak zorunda kalmıĢtı ve her köĢkün büyük bir bahçesi vardı. Bu köĢkü de diğerlerine göre bahçesi daha dar bir alanda diye almıĢtı. ġimdi o bahçe bile çok rahatsız edici geliyordu bu zengine. Kalabalığı seviyordu. Tabiat huzur ise ona çağ dıĢı gibi geliyordu. Bu yüzden bahçesini parka çevirmiĢti. Kalabalığı görebilmek için... Kendini kalabalıkta saklanıyormuĢ gibi hissediyordu bu yüzden seviyordu kalabalığı. Sessizlik ve doğa ise onu gerçeklerle, hatalarıyla, zayıflığıyla yüzleĢtiriyordu. Birazda bu yüzden sevmiyordu doğayı. Bir gün alıĢveriĢ merkezine doğru yürüyordu. Bu günlerde hep bulanık görüyordu fakat doktora gidecek zaman bulamıyordu. AlıĢveriĢ merkezinde kahve satan yere oturdu. Oradan bir tane kahve aldı. Elindeki gazeteyi okumaya çalıĢıyordu fakat hiçbir Ģey anlayamıyordu. Gazeteyi yerine koydu morali bozuk olarak evine geldi. BaĢı ne zamandır ağrıyordu. Ama o hiç umursamıyordu kaç aydır. Neyse diye düĢündü. Nasıl olsa kitap okumaktan hoĢlanmazdı. ĠĢi içinde bir imza atması gerekliydi o iĢi de çalıĢanları halledebilirdi. Bu yüzden çok umursamadı. Ta ki bir ay sonraya kadar. Artık hiç göremediğini fark etmiĢti. Hemen yardımcılarının yardımıyla arabaya bindirildi ve Ģoföre hemen hastane gidilmesi emredildi. Oradaki en iyi göz doktoruna gidildi. Doktor bazı tetkikler yaptı ve meraklı bir Ģekilde hayret içinde zengine baktı. Doktor “ Üveit hastalığınız olduğundan haberiniz var mıydı?” dedi ĢaĢkınlıkla. Zengin “ Evet galiba bir aralar bana bu hastalıktan bahsetmiĢlerdi.” dedi umursamaz bir Ģekilde. Doktor “ O zaman niye hiçbir doktor kontrolüne gitmediniz?” dedi ve devam etti “ ġimdi bunu ödeyeceksiniz bayım. Hiçbir kontrole ve hiçbir tedaviye gelmemiĢsiniz doktorun çok önceden verdiği ilaçları bile hiç kullanmamıĢsınız ve Ģimdi körsünüz efendim. Eğer isterseniz tedavilere baĢlayabiliriz fakat iyileĢmeniz için az bir ihtimal bulunuyor. Bunu da bilesiniz!” dedi. Adam Ģok olmuĢtu. Nasıl kör olabilirdi. Doktor devam etti “ Niye tedavilere gelmediğinizi anlamak istiyorum bayım. Maddi sorunlarınız mı vardı?” dedi o giyimli kuĢamlı adama hiç sanmıyorum dercesine bakarak. Zengin “ Halimden anladığınız gibi pek bir maddi sıkıntı çekmiyorum.” dedi küstahça. Doktor, adama biraz bu hastalık hakkında bilgi verdi. Yapması ve yapmaması gerekenleri söyledi. Tedavi için randevu verdi. Daha sonra zengin adam odadan ayrıldı. Evde oturmaktan sıkılmıĢtı. Artık ne iĢ yapabiliyordu ne de baĢka bir Ģey. Kendini o kadar zavallı hissediyordu ki ilk defa. Daha önce insanlar tarafından kral sayılırken Ģimdi kendini ezilmiĢ yaĢamak için birine muhtaç böcek gibi hissediyordu. Yanında illaki hasta bakıcısı vardı. Hasta bakıcısı olmadan bir yere gidemezdi. Bu onun için köle gibi bir yaĢamdı. Hasta bakıcısı kuzeni Su idi. Kuzenini hiç aramamıĢtı anne ve babası vefat ettikten sonra. Fakat kuzeni yine o iyi kalbine kanarak gelip yardım ediyordu bu adama, bu zavallı zengin kuzenine. Ama Su„ya kardeĢi gibi davranıyordu. Asla ona hizmetçi muamelesi yapmıyordu. Bir gün Su kuzenine bahçeye çıkmayı önerdi. Kuzeni ise “ Su bir daha bana böyle bir teklif yapma. Temiz hava neyime lazım? Doktor dedi diye dıĢarı çıkacak halim yok. KarıĢma!” dedi. Su kırılmıĢtı “KarıĢmalıyım! Senin iyileĢmeni istiyorum. Bu yüzden aĢağı inmeliyiz Batı.” dedi hafif bir hiddetle. Batı itiraz etti “ Sen de o doğa hastalarından mısın? Her gün beni zorlayacak mısın bahçeye inelim diye. Eğer öyleyse üzgünüm Su ama bu evde daha fazla durma!” dedi sinirle. Su “ Peki Batı. Dediğin gibi olsun. Hiç ısrar etmem bir dahaki sefere.” dedi ağlamaklı bir sesle. Kuzenini yatağına götürdü ve odasına çıktı. AkĢama doğru uyandı Batı. Uyku tutmamıĢtı bir türlü... Kendinde bir eksiklik hissediyordu. Sanki bütün yaĢamı boyunca yaptığı ama Ģimdi duyumsadığı bir eksiklikti sanki. Su ile tartıĢtığından beri böyle hissediyordu. Görememek çok kötü bir Ģeydi. Penceresinden son bir kez bakmak için nelerini vermezdi. Bir zamanlar küçümsediği insanları aslında sevdiğini ve onlara özendiğini hatırladı. Ne kadar mutluydular... Bitkileri hatırladı. Güzel limon ağacı ne kadar saf duruyordu onların arasında. Arkadaki kırlara benzeyen bahçesini hatırladı. Papatyalar nasıl Ģefkatle gülümsüyorlardı ona. O ise sanki tabiat ona kötü bir Ģey yapmıĢ gibi yaĢamı boyunca çiçekleri ağaçları sevmiyordu. Bunun kendini nasıl alçalttığını bir düĢündü. Ġçinde doğa sevgisi olmayan bir insan nasıl insandan sayılabilirdi? ġimdi bunun için gözlerinden yaĢlar süzülüp duruyordu. O kadar zaman taĢ gibi yaĢamıĢtı, bir heykel gibi. Ailesini kaybettikten sonra yaĢama küsmüĢtü kendini kurtarmak için hiçbir Ģey yapmamıĢtı. Oysa doğayla bütün olup yenebilirdi tüm zorlukları. Tabiatın açtığı kucağa gidebilir böylece ince ruhlu biri olurdu Ģimdiki gibi duygusuz değil. Ġç geçirdi. Eğer bir insan gül bahçesindeki güllerin sıra sıra renklerine göre uyumla yerleĢmesini görmediyse bir Ģeyin güzel olup olmadığını kıyaslayamazdı ki! Bunları düĢünerek yatağına döndü. Artık bir doğaseverdi. Sabah erkenden uyandı. Ne kadar enerjik gözüküyordu ve ne garipti ki yüzü gülüyordu. Kahvaltısını bahçede yapmak istediğini söyleyip sofrayı bahçeye kurdurtmuĢtu. Su da erkenden uyanmıĢtı. Kuzenini ĢaĢkınlıkla izliyordu. Sanki biri Batı‟yla kiĢilik değiĢtirmiĢti. Hani o temiz havadan nefret eden kuzeni nerdeydi? Aslında bu onun için daha iyiydi. Çünkü Su‟da doğayı çok seviyordu. Kuzeni sayesinde onunda içine bir enerji dolmuĢtu sanki. KoĢarak kahvaltıya geldi mutlulukla sandalyesine oturdu. Kuzeni ona gülümsedi. Batı “Çok gürültücüsün. Bu yüzden nerde olduğunu anlıyorum” dedi sırıtarak. Kuzeninin gülmesini özlemiĢti çocukken ne kadar çok gülerdi ama Ģimdi yeni yeni baĢlamıĢtı gülmeye. Ama boĢ bakıyordu artık. Tedavilere gidiyordu ama doktor açık açık “ Kurtulması imkânsız gibi bir Ģey. Ama yinede getirin siz. ġu günlerde tedaviye cevap veriyor gibi ama iyileĢmesi için çok uzun zaman beklememiz gerekebilir” demiĢti. Batı‟nın gözleri açılsın ne çok isterdim diye iç geçirdi. Sonra ise kahvaltısına baĢladı. KuĢ cıvıltıları onu rahatlatmıĢtı. Bahçede oturup keyif yaptıktan sonra Batı “Hadi benle beraber yürü Su” dedi. Su ĢaĢkınlıkla bu teklifi kabul etti. Bahçede yürürlerken Su dayanamadı “Batı neden böylesin? Eskiden temiz havayı hiç sevmezdin. ġimdi sevmenden mutluyum yanlıĢ anlama ama... Ne oldu yani? Ne değiĢti?” diye sordu. Batı “Haklısın eskiden doğayı sevmezdim ta ki beni bu karanlıktan çıkaracağını fark edene kadar. Anlamıyor musun ne demek istediğimi? KuĢlar kulaklarım, güneĢ gözlerim, bitkiler ellerim gibi. Sanki hepsi bir olmuĢlarda bana kucak açmıĢlar gibi. Sanki onlardan nefret etmemin cezasını beni çok severek vicdan azabı çektirerek ödetiyorlar gibi! Onlara hep bağlıymıĢım da bu güzel bağı yeni anlamıĢım gibi. Ailemi kaybettikten sonra her Ģeyden vazgeçmiĢtim. Hiçbir kurtuluĢ yolu aramadım. Hayatımın çoğunu acınası bir Ģekilde geçirdim. Adeta ressamın elinden çıkmıĢ hüzünlü bir tablo gibiydim. Ne yaparsan yap yinede gülemez eğlenemezdim. Bunu yaĢam biçimi haline getirmiĢ gibiydim. O zamanlar yaĢamımdan hiç memnun değildim. Ailemi kaybettiğimde daha küçüktüm bunu sende biliyorsun. Bu büyük travma sonrası artık yaĢamamın hiçbir anlamı kalmamıĢtı. Belki insanlar bana acır veya bana yardım ederlerdi. Olmadı... Fakat bir Ģey öğrendim. Kendine değer vermeyen insana baĢkası hiç değer vermez. ĠĢte ben bu değeri doğada buldum. Bana ailemden sonra ciddi olarak değer veren ve beni evlatlık edinen doğaydı sanki!” Diye bitirdi konuĢmasını. DuygulanmıĢtı. Su da öyle... Su “Hadi eve gidelim” diyerek kuzenine yardım ederek eve geldiler. Orada çalıĢan sevimli bir bayan “Bir Ģirketin müdürü sizinle konuĢmak istiyormuĢ Batı Bey” dedi. Batı Su dan numarayı çevirmesini istedi. Bir erkek sesi telefona cevap verdi. Ses “Kimle görüĢüyorum? Batı bey olabilir mi? Buyurun efendim nasıl yardımcı olabilirim?” dedi makineli tüfek gibi. Batı tane tane “Evet Batı Bey‟le görüĢüyorsunuz. Demin beni aramıĢsınız. Asıl ben size nasıl yardımcı olabilirim?” dedi. Ses “Daha önce bize baĢvurmuĢsunuz efendim. Burada yazan bilgilere göre yaklaĢık 5 ay önce evinizin bahçesini yıktırmak istiyormuĢsunuz. Aslında size daha önce haber verecektik ama bazı karıĢıklıklardan dolayı bu biraz geç oldu. Ġsterseniz hemen oraya yıkım araçlarımızı gönderebilirim. Bildiğiniz gibi bunun parasını çok önceden ödemiĢtiniz. Hemen gönderiyorum yıkım aracını Ģu an müsaitseniz.” dedi. Batı öyle kalakalmıĢtı. Evet, her Ģeyi hatırlıyordu. Belki iptal edebilirdi. Paranın onlarda kalması hiçte önemli değildi. Batı “ġu an müsaidim de ben o iĢi iptal ettirmek istiyorum. Param sizde kalabilir o problem değil. Ama ben bahçemi yıktırmaktan vazgeçtim.” dedi. Ses “Üzgününüm öyle bir Ģansınız yok. Biz o kadar müĢteriyi sizin için bekletmedik. Biz her müĢteriye bir ay veririz. Bir ay boyunca o müĢteri ile uğraĢırız. Zaten Ģu an Türkiye‟nin en ünlü kuruluĢlarındanız fark ettiyseniz. Sizi bu kadar bekletmemizin nedeni bu! Bizden kaç sene sonraya randevu alan var biliyor musunuz? Paranız bizde kalamaz bu yasalarımıza aykırı. Ama para iadesi yapamam o da yasak. O kadar iĢlem yapıldı ve Ģuan müsait olduğunuz için arabaları gönderiyorum. Eğer isterseniz size bir hafta verebilirim. Yıktıracak baĢka bir yer bulursunuz!” dedi kızgınımsı alaycımsı bir ses tonuyla. Batı ĢaĢırmıĢtı. Belki baĢka bir yol bulurum diye düĢünerek bu iĢi bir hafta sonraya erteledi ve odasına kapandı. DüĢünmeye baĢlamıĢtı. Belki bir arsa alabilirdi sonra oraya ev inĢa ederdi ama bu çok uzun bir iĢti. Villa satın aldığında ise o kadar bahçe falan yine harap olacaktı. Belki bu köĢkün bahçesi sağlam kalacaktı ama o güzel villa ise dazlak bir alana dönüĢecekti. Bu da olmazdı. Belki bir apartman satın alabilirdi ama bu günlerde öyle bir yer bulmak imkânsızdı. Çok endiĢelenmiĢti ve Su‟yu yanına çağırıp konuyu ona anlattı. Su ise kırgın bir sesle “Burayı ne zaman aramıĢtın. Yeni değil mi? Bana oyun oynamıyorsundur inĢallah!” dedi kızgınlıkla. Batı “Hayır gerçekten. Sana asla böyle bir Ģey yapmadım yapmayacağım! Eğer öyle olsaydı senden yardım ister miydim? Saçmalama lütfen ve bana yardımcı ol. Göremesem de her defasında onların eksikliklerine dayanamam. Güllerin gel ortamıza otur diyen yaprakları, papatyaların o kendine has değiĢik kokularını duymadan dıĢarı çıkmak ne iĢime yarayacak? Lütfen yardımcı ol bana!” diye inledi. Su “Bak bir fikrim var. Eğer biz bu çevrecilerin grevlerine ve protestolarına katılırsak, sen onlara maddi destekte bulunursan böylece mahkemeye bütün çevreciler olarak dilekçe yazarsak belki orayı kapattırabiliriz! Zaman kazanmak içinde bir aylığına yurt dıĢına falan çıkacağını söyleriz bizim sıramıza baĢka birine vermelerinin gelecek aya ertelemelerini isteyelim. Böylece zaman kazanırız. Bu eylemlere destek veririz. Ben bir aralar bu eylemlere katılırdım. Ben bir doğaseverdim ama galiba senin yanına geldiğim ilk aylar bu özelliğimi kaybettim.” dedi sitemle. Batı “TeĢekkür ederim Su. Gerçekten çok yardımcı oldun. Bunun sayesinde bu bahçeyi kurtaracağız!” dedi. Su kuzenini yatağa yatırdıktan sonra saatine baktı. Daha erkendi saat. Tam o sırada telefon çaldı. Batı‟nın göz doktoru arıyordu. Su merakla telefonu açtı. Herhalde Batı‟nın gözleri tedaviye hiç tepki vermemiĢ olduğundan dolayı bir daha tedaviye gelmelerine gerek olmadığından bahsetmek için aramıĢtı. Telefonu gönülsüzce açtı. Su “Buyurun ne istemiĢtiniz?” diye sordu. Göz doktorunun sesi inanılmaz berrak ve heyecanlıydı. Doktor “Batı Bey‟in gözleri mucize Ģeklinde tedaviye yanıt veriyor. Çok kısa bir sürede iyileĢebileceğe benziyor!” dedi sevinçle. Su büyük bir sevinçle kuzenine haber vermeye gidecekti ama sonra vazgeçti. Ya iyileĢmezse... o zaman bu çok büyük bir umutsuzluk ve hayal kırıklığı olurdu. Göz doktoruna teĢekkür ettikten sonra telefonu kapatıp odasına çıktı. Odasında internetten yapılacak doğa ve çevremizi koruma eylemleriyle ilgili bilgi topladı. Ġki gün sonra yapılacak bir eyleme katılabilirlerdi. Sonra TEMA Vakfının sitesine girdi ve araĢtırmalarını oradan sürdürdü. Bir sürü bilgisi vardı artık bu konuda. BiyoçeĢitlilik, toprak kirliliği, dünyamızın durumu, çölleĢme ile mücadele vs. daha önce hiç böyle bir araĢtırma yapmamıĢtı. Sanki dünyanın gizlenen gerçekleriydi bunlar! Akan Ģelalenin gürleyiĢi, çöllerin sessiz hırıltısı... ġu an hangi siyasal hangi ekonomik durum bu tehlikenin önüne geçebilirdi? YaĢayamadığımız bir dünyada paranın olması kime ne fayda! Buna rağmen yine herkes parayı mı düĢünüyor yoksa! Eğer dünyamız bu duruma geldiyse, eğer ekonomi, dünyamızın yaĢam alanımızın yok olmasından daha önemliyse biz çevre çevre diye boĢuna uğraĢmıĢ olmaz mıyız? Ama yine de bu saçmalıklara inat vazgeçmeyecekti. “Vazgeçmemeliyim çünkü ben bir doğaseverim ve bu dünya yok olmadığı sürece dünyadan daha önemli hiçbir Ģey olmadığına inanacağım!” diye bir çığlık kopardı içinden. Yarın kuzeniyle konuĢmak için can atıyordu. Hemen yatağına girip “Acaba bu dünyanın sonu ne olacak” diye ciddi ciddi düĢünmeye baĢladı. Bu düĢünce onu yormuĢtu ve derin uykulara dalmıĢtı. Sabah kalktığında gayet enerjikti. Hemen kuzeninin yanına gitti. Su “Biliyor musun birkaç tane yürüyüĢ buldum bile doğa için. Eğer istersen katılabiliriz. BağıĢ yaparsan seni gazetelere çıkarırlar belki. Böylece adını duyurur, hem de çok iyi bir çevreci olursun. Ayrıca o yıkım yeri midir, fabrika mıdır her neyse iĢte oradan da kurtuluruz! Eğer bahçen küçük olsa belki o kadar umursamazsın ama yıktırmak istediğin alan küçük bir koruya benziyor. O kadar yere sen kıysan ben kıyamazdım zaten!” dedi hiddetle. Batı “Evet haklısın. Ben o yürüyüĢlere katılmayı çok isterim. Destek vermek istediğim bir konuda sesimi duyurmak için böyle bir davranıĢta bulunmak çok güzel ve etkileyici. Dikkate alınmaması imkânsız! Daha önce bir taĢ gibi yaĢadığımı bu olayda kanıtlıyor. Gazete okumayı severdim ama kötü olan ise ne okuduğumu bilmezdim!” dedi. Su gülümsedi kuzeninin bu acınası durumuna. Sonra doğayı seyre daldı. O uğur böceği nasıl da güzel uçuyordu. Sanki konduğu her çiçeğe uğur, Ģans, mutluluk ve renk getiriyordu! Gül bahçesine döndü. O rengârenk güllerin birbirlerine ne kadar imrenerek baktıklarını gördü. Oysa hepsi birbirinden güzeldi! O kenardaki iri ve güzel papatyalara baktı. Diğer tarafta ise daha küçük boylu papatyalar vardı. Aslında o küçük boylu papatyalar daha çok ilgisini çekti. “Küçükken hangi çocuk kırlara gittiğinde bir demet papatya toplamak için uğraĢıp annesine hediye etmek için çabalamaz ve hangi çocuk ilk gördükleri, ilk olarak tanıdıkları, o beyaz yapraklı çiçeği unutabilir? Hangi çocuğun hayali değildir yolda durup papatyaların arasında sonsuz mutluluğa uzanmak?” diye aklından geçirdi. Sonra rengârenk menekĢelere baktı. O kadar göz alıcıydılar ki! Renkleri insanı cezbediyordu ama sanki bu güzellik gözleri yoruyordu. Yinede o rengârenk bahçede çok etkileyici duruyordu. O mor sümbüller ise tek kelimeyle müthiĢtiler. O güzel bahçenin aksesuarı takısı gibiydiler. Güzel, etkileyici ve önemli! DüĢünceleri arasında kaybolmuĢ, usulca göz kapakları kapanmıĢtı ve uykunun derinliklerine dalmıĢtı. Uyandığında karĢısında Batı vardı. Batı “Bu günde bir eylem bir yürüyüĢ varmıĢ. Bazı arkadaĢlara sordurup soruĢturttum. Hadi ben hazırım bugün ki yürütüĢe gidiyoruz” dedi. Su ĢaĢkınlıkla evet, diyebildi ancak. Hemen hazırlandı yürüyüĢe gitmek üzere. ġoförleri onları yürüyüĢün olduğu yere bıraktı. Batı gözlerinde bir problem yokmuĢçasına rahat ilerliyordu. Elbet Su‟yun da yardımıyla. Sonra Su hazırladığı pankartlardan birini kendi taĢıyordu, diğerini kuzeni taĢıyordu. Sonra grupça söylenen sloganlara katıldılar. Öyle kendilerinden geçmiĢlerdi ki ellerinde pankartları coĢkuyla sallayarak, sloganları tüm güçleriyle söyleyerek, ayaklarına inen kara sulara aldırmadan yürüyorlardı. Bunda duydukları ise mutluluktu. Mutluluk o kadar ağır basıyordu ki yaĢanılan o boğaz ağrısını, ayaklarınızın kopmuĢ hissini, ellerinizin tutulmasını hiç hissettirmiyordu sanki. Doğa için verilen bu mücadele bütün doğayı kurtaracak gibi düĢünüyorlardı. Ne kadar haklı bir düĢünce. ġunu yapsak ne olur, yapmasak ne olur düĢüncesi kadar yanlıĢ bir düĢünce olduğunu sanmıyorum. Eğer o küçük Ģeyler birikmese büyük Ģeyler nasıl olur? Kısaca damlaya damlaya göl olur hesabı. Zaten bu inançlı Türk insanları sayesinde kurtarırız ülkemizi. Bu doğaya tutkuyla bağlanmıĢ, doğanın dünyamızın önemini anlamıĢ, küresel ısınmanın ciddi olarak boyutunu öğrenmiĢ, iyi insanlar sayesinde... Eve geldiklerinde periĢandılar ama olmasını istedikleri bir konuya destek vermiĢlerdi ve bu onları çok sevindiriyordu. Su “Batı yarında bu eylemin daha resmi ve toplantıya benzeri var. ArkadaĢım bize iki bilet buldu. Ġstersen gidebiliriz. Çok yorulmam dersen. Zaten oturma yerleri var. Söz alıp o fikir hakkında o düĢündüklerini söyleyebiliyorsun. Dedim ya daha çok toplantı gibi. Basında gelecekmiĢ büyük ihtimalle. Gidelim mi ne dersin?” dedi. Batı “Elbette gidelim. Bu müthiĢ bir fikir. Hem basında oradaysa fikrimizi çok iyi anlatabiliriz!” dedi büyük bir heyecanla. O güzel korunun yıkılmamasını o kadar çok istiyordu ki... O zamanlar yaĢamın güzelliklerinden anlamadığı için böyle bir Ģeye karar vermiĢti. Ama Ģu an bu kararından çok piĢmandı karar değiĢtirmiĢti. Zaten parayı da geri istemiyordu ama iptal edemeyiz diyorlardı. Sonra uyumaya gitti. Yarını düĢünüyordu. Yarın gelmiĢti. Üstüne Ģık bir takım elbise giydi çünkü bu çok büyük bir direniĢ olacaktı ve Ģık olmak zorunda hissediyordu kendini. Su da çok Ģık giyinmiĢti. Beyaz bir etek ve ceket giymiĢti. Siyah bir gömlek vardı. Çok uyumlu olmuĢlardı. Hemen o toplantının olduğu yere geldiler. Büyük ve ferah bir salondu. Ayrıca tıklım tıklım doluydu. Hemen önlerdeki ayırtılmıĢ yerlerine oturdular. Batı merakla “Herhalde buraya yer bulmak için bayağı uğraĢtın veya biri yerini iptal etti. ArkadaĢın bu bileti sana ne zaman buldu? Bu kadar kısa sürede böyle güzel bir yer bulmak ilginç” dedi. Su utangaç bir gülümsemeyle “Aslında ben bu biletleri 2 ay öncesinden aldırtmıĢtım arkadaĢıma. BaĢka biriyle gidecektim. O kiĢinin iĢi çıkınca boĢta bir biletim vardı böyle bir olay olunca da senle gitmeye karar verdim.” dedi. Batı “ Bana niye yalan söylediğini çözemesem de önemli değil. Sonuçta buradayız ve bir amaç uğrunda ciddi bir uğraĢ vereceğiz. Bu bizim için çok önemli. Hadi diyeceklerimizi bir kafamızda toplayalım” dedi. Ġkisi de susmuĢ düĢünüyorlardı. Sonra bir sunucu geldi sahneye. Bir sürü bilgi verdikten sonra baĢka konuĢmacılarda bu konuda bilinçlenmemiz hakkında konuĢtular. Sonra sıra soru sormaya geldi. Bir sürü sorular, sorular, sorular... Sıra konuĢma yapıp Ģikâyetleri dinlemeye gelmiĢti. Batı söz aldı “Ben size biraz uzun bir olayı anlatmak istiyorum. Ben ailemi küçük yaĢta kaybettim. Bunun acısıyla kaç senedir yaĢıyorum put gibi. Acıyı hissetmiyor, yaĢam belirtisi göstermiyor gibiydim. Ayrıca bir göz hastalığım vardı. Uzun bir süre sonra gerekli doktor kontrolüne gitmediğim için kör kaldım. O an yaĢamdan kopmuĢtum. Beni yaĢama bağlayan tek Ģeyin, aldığım her nefesin, hissettiğim her Ģeyin, o bana inanılmaz zevk veren tek Ģeyin doğa olduğunu, her Ģeyin tabiat için olduğunu öğrendim. Belki görmedim! Ama yine de daha iyi tanıdım tabiatı. Daha fazla hissettim. O sıcak havada kelebeklerin göklerde süzülüĢlerini hayal ettikçe içim ısındı, o menekĢelerin ılık meltemde nasıl dans ettiklerini düĢündükçe yüzümü daima bir gülümseme alıyordu, o ağaçların hıĢırtısı benim için hiçbir Ģeye değiĢilmez bir ezgiydi! Ne yazık ki bundan yaklaĢık bir 6 ay önce o bahçemden nefret ederdim. O yüzden bir yıkım Ģirketini aramıĢtım ve onlardan randevu istemiĢtim ve 5 ay sonraya randevu vermiĢlerdi bana. Fakat zaman geçtikçe doğanın değerini anladım ve bu fikrimden vazgeçtim. Önceden parasını ödemiĢtim. Ama önemli değildi para onlarda kalabilirdi. Fakat onlar böyle bir Ģansı olmadığını söylemiĢlerdi. Onları ancak bu kadar bekletebildik. En azından biz vazgeçtik ve böyle olsun istemiyoruz ama bizi zorluyorlar. Ne yapabileceğimizi söyleyip bize yardımcı olun lütfen!” dedi. Görevliler ellerinden geleni yapacaklarını söylediler. Sonra Su konuĢmak istediğini söyledi. Su “Evet, ayrıca diğer konuĢmacılarında söylediği gibi dünyamız bir uçuruma sürükleniyor. Hiç durmadan çöl olmaya bir adım daha yaklaĢıyor. Bir damla su, birazcık yağmur, daha az deodorant kullanımı bile ne kadar önemli küresel ısınma için! Bu kadar önemli bir konu yine de hala en gözde konu değil. Hala dünyamızda birinci konu olarak tartıĢılmıyor. Siyasi veya ekonomik haberler medyayı daha çok meĢgul etmekteler. Eğer bu medya dünyanın yok olmasını umursamıyorsa... Neyi tartıĢıyoruz?” dedi. Kuvvetli bir alkıĢ koptu. Sonunda toplantı sona erdi ve evlerine gittiler. Hala oyalayıp ertelemeye çalıĢıyorlardı yıkım iĢini ve haber bekliyorlardı. BĠR YIL SONRA... Evlerinin bahçeleri sapasağlamdı. Firmayla ilgili yasal iĢlem baĢlatılacağı söylenmiĢti. Firma hemen fikir değiĢtirmiĢti ve Ģu an bahçeleri sağlamdı. Yaptıkları bağıĢlar sonrası medyada daha fazla bu konuyla ilgili haber yapılmaya baĢlanmıĢtı. Artık onlar çok iyi bir doğaseverdi ve en önemlisi... Batı gözlerine kavuĢmuĢtu! Artık görüyordu! YaĢamı güzellikleri. Çok büyük bir arazi almıĢtı ve orayı park yapmıĢtı. Her Ģey güzeldi, herkes mutluydu. Su ise kuzeniyle beraber yaĢamaya devam etti. Aslında bu mutlu hikayenin dönüĢ noktası ise yine doğaydı! -SON- ÇEVRE TĠMLERĠ BUSE OZEL (4-A) ALĠAĞA GAZĠ Ġ.Ö.O. Evvel zaman iken, deve tellal iken, saksağan berber iken… Ben anamın beĢiğini tıngır mıngır sallar iken. Ġp koptu, beĢik devrildi. Anam kaptı maĢayı, babam kaptı meĢeyi, döndürdüler dört köĢeyi. Dar attım kendimi dıĢarı… Kaç kaçmaz mısın… Vardım bir pazara. Bir at aldım dorudur diye. Bineyim dedim, at bir tekme salladı bana geri dur diye… PadiĢahın topları ateĢe baĢladı. Topladım gülleleri cebime koydum darıdır diye. Tozu dumana kattım, Edirne‟ye yettim. Selimiye minarelerini belime soktum borudur diye. Yakaladılar beni tımarhaneye attılar delidir diye. Babamdan haber geldi, onun eski huyudur diye. Bereket inandılar, tutup beni saldılar. Neyse uzatmayalım, masala baĢlayalım… Eski zamanlarda yaĢayan Azra adında on yaĢında, sarı saçlı, uzun boylu bir kız varmıĢ... Okula gidermiĢ Azra, dördüncü sınıfa gidiyormuĢ ve derslerinde çok baĢarılı imiĢ. Azra' nın bu durumundan ailesi çok hoĢnutmuĢ… Azra ve ailesi Ġstanbul denilen olağanüstü güzellikte bir Ģehirde yaĢarmıĢ... Azra, çevreye karĢı bilinçli biriymiĢ. En ufak bir çöp görsün çok sinirlenir ve hemen çöpü çöp kutusuna atarmıĢ. Yere çöp atan birini gördüğünde de sinirlenir ve çöpü yerden alarak çöpe atar ve çöpü yere atan kiĢiyi uyarırmıĢ… Bu davranıĢı, ailesini ve öğretmenlerini memnun edermiĢ... Azra' nın çevreye karĢı olan bu duyarlılığı herkesi mutlu edermiĢ... Onun en büyük destekçisi dedesi imiĢ… Dedesinin evi küçük bir yerleĢim yeri olan ġirince‟ deymiĢ. Azra, oraya gittiğinde ferahlar ve oradaki insanların kendi yaĢadığı yer olan Ġstanbul‟ da ki insanlardan daha bilinçli olduğunu düĢünürmüĢ. Azra, zamanının çoğunu diğer çocuklar gibi oyun oynayarak değil de gözlemler yaparak geçirirmiĢ. Fen ve teknolojiye de meraklı olan Azra, gözlemler yaparmıĢ… Azra, aynı zamanda çok kitap okur ve çevre kitapları okumayı daha çok severmiĢ... Azra'nın annesi Aysun Hanım mimar, babası Emrah Bey ise beyin cerrahıymıĢ. Ġkisinin de iĢleri çok yoğunmuĢ.. Azra' lara ara sıra dedesi gelir ve onlarla kalırmıĢ. Dedesiyle kaldığı zaman, zamanın nasıl geçtiğini anlamazmıĢ Azra. Beraber gezerlermiĢ. Dede torun çok iyi anlaĢırlarmıĢ. Günlerden bir gün Azra, dedesi ve ailesi piknik yapmaya gitmiĢler ve çok eğlenmiĢlerdir. Piknikten dönerken yolda insanların ateĢi söndürmeden gittiğini fark etmiĢler ve hemen onları uyarmıĢlardır - Beyfendi, bu ateĢi söndürmemiĢsiniz; fakat bu ateĢ tutuĢarak bu ormanı bile yakabilir demiĢ Azra.. - Bundan sana ne! Ġstediğimi yaparım. Sana mı soracağım? diye cevap vermiĢ.. - Peki herkesin böyle yaptığını düĢünün. Bütün ormanlarımız böylece yok olabilir diyerek kızmıĢ Azra. - Bana ne ne olursa olsun! demiĢ adam.. Azra ve ailesi piknikten dönerken bir duman fark etmiĢler ve itfaiye arabası ormana doğru gidiyormuĢ. Ertesi gün haberi almıĢlar. Orman yanmıĢ. Sırf O adam yüzünden… Azra ve dedesi bunu duyar duymaz karakola gitmiĢler ve adam ile önceki gün yaĢadıklarını anlatmıĢlar. Adam bulunmuĢ ve cezasını çekmiĢ. Bir gün apartmanın yöneticisi evin önündeki ağacı kesip oraya bir kulübe yapacak imiĢ. Bunu öğrenen Azra ve dedesi hemen yöneticiyle konuĢmuĢlar ve kulübeyi baĢka bir yere yapabileceklerini ama buraya yaparlarsa ağaca yazık olacağını ve kesmemeleri gerektiğini anlatmıĢlar. Böylece kulübe baĢka bir yere yapılmıĢ ve güzelim ağaçcık kesilmekten kurtulmuĢ. Azra, bir Çevre mühendisi olmak istiyormuĢ. Kendine bu mesleğin yatkın olduğunu düĢünüyor, dedesi de ona katılıyormuĢ. Az gittim uz gittim… Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek; soğuk sular içerek, altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim, gide gide bir arpa boyu yol gitmiĢim!.. Aradan yıllar mı ne yıllar geçmiĢ..On iki sene geçmiĢ. Azra büyümüĢ ve yirmi iki yaĢına gelmiĢ. Azra, okulunu okumuĢ ve çevre mühendisi olmuĢ ama hayatında büyük kayıplar da olmuĢ. Dedesini kaybetmiĢ ve öyle çok üzülmüĢ ki sanki her Ģeyin altında ezilmiĢ gibi hissetmiĢ. Çok iyi bir Çevre mühendisi olan Azra, hala bir çevreci olmaya devam ediyormuĢ ve çeĢitli araĢtırmalar yapıyormuĢ... Yirmi altı yaĢına geldiğinde evlenmiĢ. Doruk adında bir oğlu olmuĢ ve Azra, oğluna çevre bilinci aĢılamaya çalıĢıyormuĢ ama oğlu bir çevre mühendisi değil de bir avukat olmak istiyormuĢ. Azra, buna sevinerek; - Oğlum üzülecek bir Ģey yok, ben sana çevre mühendisi ol, demiyorum. Ġstediğin meslek ne ise o mesleği seçmelisin ama biliyorsun ki çok çalıĢacaksın. ġimdi bana söz ver artık derslerine daha sıkı çalıĢ ama sakın çevreciliği unutma. Yoksa bozuĢuruz tamam mı? demiĢ. - Peki söz demiĢ oğlu Doruk.. Azra‟ nın kocası Ahmet Bey de Azra gibi çevreci bir insanmıĢ. Ahmet Bey, bilgisayar mühendisiymiĢ. Doruk yedi yaĢına gelmiĢ ve 1. sınıfa baĢlamıĢ ve annesinden bile daha bilinçli bir çevreci olmuĢ. Okulda öğretmenleri Ona hayran kalmıĢ. Anneannesi ve dedesi onun Azra‟ ya çektiğini söylemiĢ. Dedesinin yerinde de Azra‟ nın olduğunu söylüyorlarmıĢ. Azra ve ailesi hafta sonları ġirince‟ deki eve gidip vakit geçirirlermiĢ. Doruk sekiz yaĢına gelmiĢ. Doruk‟ ların okulunda çevre ile ilgili bir kompozisyon yarıĢması varmıĢ. Doruk‟ ta bu yarıĢmaya katılmıĢ. ĠĢte Doruk‟ un kompozisyonu; Çevre deyince aklımıza yaĢadığımız yer gelir. Beninm aklıma ise annem, annemin dedesi, babam ve ben gelirim. Çünkü biz “ÇEVRE TĠMLERĠYĠZ” ! Annem küçüklüğünde çevre bilinci aĢılanmıĢ bir çocukmuĢ. Oda Ģimdi aynısını bana aĢılıyor. Yerde gördüğümüz en küçük çöpleri bile alırız ve yere çöp atanları uyarırız. Büyük dedemden kalan eve gittiğimizde çok güzel, temiz bir çevre görürüz. Oradaki insanlar Ġstanbul‟ daki insanlardan daha bilinçli. Annemin en önemli destekçisi dedemmiĢ. Ama on altı yaĢındayken kaybetmiĢ. Benim en büyük destekçim ise annem. Ġnanmayacaksınız ama annem ve dedesi bir orman kurtarmaya bile çalıĢmıĢ. Genel olarak çevre deyince ilk akla gelenler; Kirlilik, Erozyon, Küresel ısınma vb. KeĢke çevre deyince aklımıza doğa, temizlik, bitki, çiçek, hayvan gelse... Ne yazık ki bu ülkede bu mümkün değil. Her ne kadar bazı insanlar bunu yapmaya çalıĢsa da herkes yapmadan olmuyor. Uyandığımızda çiçek kokuları duymak varken egzos dumanı ile uyanıyoruz. Bu güzel yaĢamı değerlendirememek çok kötü bir sorun. ġimdi sizlere sesleniyorum. “ARKADAġLAR GELĠN EL ELE VERELĠM, ÇEVREYĠ TEMĠZLEYELĠM !..” Doruk‟ un kompozisyonu birinci olmuĢ. Sonra okullarında bir kampanya baĢlamıĢ. Çevre Timler grubu kurulmuĢ. Bundan sonra okullarında çevre timleri olacakmıĢ... Doruk annesi gibi çok baĢarılı bir öğrenci olmuĢ, o da tıpkı annesi gibi çok kitap okurmuĢ ve çevre kitaplarını çok severmiĢ. Yaz tatilinde ġirince‟ ye giderlermiĢ. Denize girer, araĢtırma yaparmıĢ, kitap okurmuĢ... Aradan beĢ sene geçmiĢ. Doruk, büyümüĢ on üç yaĢına gelmiĢtir... Hayatın tadını, çevre ile ilgilenerek çıkarırmıĢ. Sizce de en iyisini yapmıyor mu? Doruk artık büyümüĢtür... Yirmi iki yaĢına gelmiĢtir... Hukuk bölümünde okulunu birincilikle bitirmiĢ. Sonra çok adaletli bir avukat olmuĢ… ĠĢte size Onun bir Ģiiri; AĞAÇLAR SEVĠLMELĠDĠR Tüm ağaçlar sevilmek ister, Sulanmak ister. Onlara zarar vermemizi değil, Korumamızı ister. Gerçekten güzel değil mi? Söyleyeyim Doruk Ģimdi aynı zamanda bir Ģair ve bütün ailesi gibi O da bir “ÇEVRE TĠMĠ…” Yağmur yağdı... GüneĢ açtı... Gökten üç elma düĢtü... Biri masalı anlatana... Birisi dinleyene... Ya biri kime? Tabii ki de masalın kahramanına... SUSUZ YAġANMAZ 5-A SINIFI ÖĞRENCĠLERĠ ALĠAĞA PETKĠM Ġ.Ö.O. Su perisi denize düĢen yağmur damlalarının sesiyle uyandı. Minik bir su damlacığı kapısını çalıyordu. Denizin kapısı büyülü bir girdap gibi açıldı ve su damlacığı denizin tuzlu sularına karıĢtığı anda aniden duyduğu bir sesle irkildi. Bu, su perisinin sesiydi. Su perisi, “Hey su damlacığı!bana bir iyilik yap.” diye gürledi.Su damlacığı, “Tabii güzel su perisi, senin için ne yapabilirim?”dedi. Su perisi, “Hemen buradan git!” diye bağırdı. Su damlacığı ürkek ve çekingen, “Peki neden?” diye sordu. “Bir derdin varsa, bana anlatabilirsin.” dedi arkasından. Su perisi yaptığına piĢman, sakin bir sesle, “Seni korkuttuysam özür dilerim.Aslında ben kötü değilim fakat bu pis denizde kin ve nefreti öğrendim.Bizim soyumuzda ne pislik ne de kötülük vardı.Biz çok iyi varlıklardık.Annem eskiden, yaĢadığımız ülkede herkese yetecek kadar suyun olduğunu ama bir gün bulutlar tarafından yok edildiğini anlatırdı.Ondan dolayı bulutları sevmiyorum.”Su damlacığı, “Ama ben bulutları çok seviyorum; çünkü onlar sayesinde var olabiliyorum.” dedi. Su perisi: -Bunlar öyle senin bildiğin gibi bulutlar değillerdi.Kimyasal maddelerle kirlenmiĢ,zehir saçan bulutlardı ve bir gün zehirlerini dünyaya boĢalttılar.Bütün sular kirlendi;içindeki asitler yüzünden tüm canlılar zarar gördü. Su damlacığı ĢaĢırarak: -Ama tüm bunlar bulutların suçu değil ki!dedi.Tam o anda bulutlar güneĢin önünden çekildiler ve su damlacığı buharlaĢıp yok oldu.Su perisinin kafası duyduğu son sözlerle çok karıĢmıĢtı.Bugüne kadar aslında bütün bunların insanoğlunun suçu olduğunu hiç düĢünmemiĢti.Daldığı derin düĢüncelerden duyduğu gürültülerle sıyrıldı.Gürültülerin geldiği yöne baktığında bir sürü iĢ makinesinin koyun kıyısında çalıĢtığını gördü.Bütün bu olup bitenleri üzüntülü bakıĢlarla izledi az ilerde takım elbiseli iyi giyimli iki adamın konuĢtuğunu gördü. -Bu araziye inĢaat izni verdiğin için sağ ol. Hem deniz kıyısında hem de ağaçlık arazinin yakınında diyordu uzun boylu, orta yaĢlı olan. Su perisinin duyduklarından dolayı yüzü asıldı.Zaten pis olan ülkemi insanoğlu yok etmek için uğraĢıyor.Biz Ģimdi nerede yaĢayacağız !En iyisi onları on yıl sonraya götürüp,neler olacağını anlatmak. Ama bunu tek baĢıma yapamam ki.Su damlacığı bana küstü.Ondan yardım isteyemem.Balıklar…Evet onlarla konuĢmalıyım,diyerek suya daldı. O sırada ona doğru bir köpek balığı yaklaĢmaya baĢladı. Çok üzgün gözüküyordu. Su perisi ona neden üzgün olduğunu sordu.Köpek balığı Ģöyle cevap verdi: -Ülkemiz gittikçe kirleniyor.Tüm balıklar suçu benden buluyor.Onların baĢkanı olmama rağmen benden nefret ediyorlar.Bunu nasıl engelleyeceğimi bilemiyorum.Bana yardım eder misin? Çok yalnızım. Su perisi : - Anlattıklarına ben de çok üzüldüm.Sana yardım ederim.Ama bunun için balık dostlarımıza da ihtiyacımız var. Köpek balığı: - Hemen onlara haber vereyim.”diyerek hızla denizin derinliklerine doğru yüzmeye baĢladı.Bütün balıklar köpek balığını görür görmez kaçıyorlardı.Köpek balığı balıklara seslendi ; -Beni dinleyin!Ülkemizi kurtarmamıza yardımcı olacak biri geldi.Kendi ülkesi de çok kirliymiĢ.Ama ülkemizi kurtarmak için size de ihtiyacı olduğunu söyledi.Köpek balığı konuĢmasına devam ederken tüm balıklar koca bir ordu oluĢturmuĢtu bile.Köpek balığı çok mutlu olmuĢtu.Hemen ordunun baĢına geçti.Hep birlikte su perisinin yanına gittiler.Su perisi onları orada bekliyordu. -Köpek balığı planın nedir diye sordu? Su perisi yanıt verdi : -Ġnsanları on yıl sonraya götürmek istiyorum.Ama bunun için size ihtiyacım var.Balıklar hep bir ağızdan : -Bize kim yardımcı olacak ? Su perisi cevap verdi: -Bize ilerdeki okulun öğrencileri yardım edecek.Balıklar bunu kabul etti.Su perisi öğrenciler gelmeye baĢladılar bile,dedi.Balıklar da: -Ne duruyoruz öyleyse,dediler. Su perisi öğrencilere seslendi: -Hey çocuklar! Çocuklar: -Siz nasıl konuĢabiliyorsunuz? Biz sizin sadece masallarda olduğunuzu zannediyorduk. Su perisi: -Size ihtiyacımız var.Lütfen bize yardım edin. Çocuklardan biri: -Size ne konuda yardım edeceğiz. Su perisi: -O fabrikanın kurulmasını engelleyeceğiz,dedi. Çocuk: -O fabrika benim babamın.Sizi babama söyleyeceğim,diyerek oradan uzaklaĢtı.Ġlk baĢta herkesin morali bozulmuĢtu; ancak su perisi planını anlatınca hemen toparlandılar. Sonra bir çocuk: -Ben size yardım edebilirim!dedi.Onun ardından diğer çocuklarda atıldı.Hepsinin morali düzelmiĢti. Çocuklardan biri: -Ġnsanları oraya gitmeye nasıl ikna edeceğiz? Balıklar çok üzülmüĢtü.Böyle bir Ģeyi kimse yapamazdı.Yunuslar ve arkadaĢları: -Bu iĢte biz de varız,dedi. Herkes çok mutlu oldu.Yunuslar; -Bu iĢ bizim için çok kolay yarına tamamlarız zaman makinesini,dediler. Ertesi gün, yunuslar zaman makinesinin hazır olduğunu söylediler. Acaba oraya kimleri göndermeliydiler? Bir türlü karar veremiyorlardı. Herkes düĢüncelerini belirtmiĢti. Su perisi ve balıklar herkese hak vermiĢler. Fakat en mantıklı olanı; öğretmen, fabrika sahibi ve yaĢadığımız pis Ģehrin baĢkanıydı.Öğretmen orda gördüklerini öğrencilerini anlatarak onları bilinçlendirecekti.Fabrika sahibi fabrika da birçok değiĢiklik yapacak,belediye baĢkanı ise halkı bilinçlendirecek.Evet !bulmuĢlardı.Bu üçlü gitmeliydi.Fakat onlara böyle bir Ģey anlatsalar asla inanmazlardı.Tam o sırada fabrikatör ve oğlunu hararetli hararetli bir Ģeyler konuĢarak deniz kıyısına yaklaĢtıklarını gördüler.Bu arada önlerinde bir araba durdu ,içinden belediye baĢkanı indi.Belediye baĢkanı: -Bana telefon da söyledikleriniz doğru mu ? çocuk hemen atılarak : -Evet Yaman Amca hepsini kulaklarımla duydum.Onları okul bahçesinde gören öğretmende yanlarına gelmiĢti.Su perisinin beklediği fırsat ayağına gelmiĢti.Bahçedekilerin ĢaĢkın bakıĢları arasında onlara durumu anlatmaya baĢladı.Fabrikatör ve belediye baĢkanı önce kabul etmek istemedilerse de öğretmen Kemal‟in ısrarları karĢısında çaresiz kaldılar.Aslında bu Kemal öğretmenin öğrencilerini sürekli bilinçlendirmeye ve bilgilendirmeye çalıĢtığı bir konuydu.Uzun yıllardır, bu alanda projeler geliĢtirmeye çalıĢmıĢtı.ġimdi zaman makinesi sayesinde beklediği an gelmiĢti.Bu insanlara ders verme imkanını kaçırmak istemedi.Öğretmen : -Haydi su perisi!Bir an önce çalıĢtır zaman makinesini.Üçü de herkesin korku dolu bakıĢları arasında makineye girdi. Zaman makinesinin kapağı kapanmıĢ, zamanda yolculuk baĢlamıĢtı.BeĢ dakika sonra kendilerini ıssız bir yerde buldular. Hepsi zaman makinesinden indiler. Öğretmen zaman makinesinden inerken düĢüyordu. Ayağı topraktaki derin yarıklardan birine takılmıĢtı. Dikkatle bakınca toprağın kuraklıktan çatlamıĢ olduğunu görerek ĢaĢırdılar. Çünkü geldikleri bu dünya yaĢadıkları dünyaya hiç benzemiyordu.Aniden yandaki kayanın arkasından vahĢi görünüĢlü insanlar fırlayıp üzerlerine saldırdı.Daha ne olduğunu anlayamadan ,bu garip görünüĢlü , ürkütücü yaratıklar sırtlarındaki çantaları alıp gözden kayboldular. Fabrikatör : -Suyumuzu ve yiyeceğimizi aldılar, artık devam edemeyiz. Hemen zaman makinesine dönmeliyiz. BaĢkan : -Evet, bence de. Öğretmen kızgın bir sesle: -Hayır bu kadar kolay vazgeçemeyiz.Çocuklarımızın geleceği bizim elimizde. BaĢladığımız iĢi bitirmeliyiz. Ġkisi de bu kadar korkak davrandıkları için utandılar ve öğretmene hak verdiler. Herkes çevresine bakınıyordu. Ayaklarını bastıkları her yerde çöpler ve kurak toprağı görüyorlardı. Kızgın güneĢ altında epey yürüdükten sonra bir tepeye vardılar.Tepeden aĢağıya baktıklarında silahlı adamlar tarafından korunan bir vaha gördüler. Adamların metalik giysileri güneĢte parlıyordu.Yüzlerinde oksijen maskesine benzer tuhaf maskeler, ellerinde daha önce hiç görmedikleri ama silah olduğunu tahmin ettikleri acayip aletler vardı. O sırada arkalarından gelen bir sesle irkildiler. Sesin geldiği tarafa döndüklerinde yırtık pırtık kıyafetlerinden yer yer derisi dökülmüĢ, yara bere içindeki vücudu görünen, saçları yoluk yoluk, yüzü yanıklar içinde yaĢlı bir adam çarptı gözlerine. Adam onlara doğru ilerleyince korkuyla bir adım gerilediler. Öğretmen kendini tutamayıp: -Kimsiniz? diye sordu. YaĢlı adam kısık ve çatlak bir sesle konuĢmaya baĢladı: -Ben burda yaĢıyorum. Ya siz kimsiniz? Kıyafetleriniz çok değiĢik. Saçlarınız var. Vücudunuzda, yüzünüzde radyasyon yanıkları yok. Çok sağlıklı görünüyorsunuz. Öğretmen: -Siz niçin bu haldesiniz? dedi. YaĢlı adam: -Bir zamanlar ben de sizler gibi sağlıklı bir insandım. Mutlu bir yuvam, çok iyi bir iĢim, bol param vardı. O zamanlar dünya yaĢanacak bir yerdi. Bol su vardı. Her yer yemyeĢildi. Suyu bol bol kullanır, bir gün tükenebileceğini düĢünmezdik. Kullandığımız deterjanların, parfümlerin, teknolojik araçların, plastiklerin doğaya zarar vereceği aklımıza bile gelmezdi. Daha doğrusu bunu anlatan kuruluĢlar vardı ama biz onların açıklamalarına pek aldırıĢ etmezdik. Ne olduysa nükleer enerji çalıĢmalarından ve birbiri ardına kurulan fabrikalardan sonra oldu. Radyoaktif maddeler doğaya karıĢmaya baĢladı.Fabrikalardan çıkan kimyasal ve zehirli atıklar nehirlere, göllere, denizlere bırakılmaya baĢlandı. Bunlara bir de insanların bilinçsizce suyu tüketmeleri ve doğayı kirletmeleri eklenince her Ģey mahvoldu. Önce bitkiler ve hayvanlar yok olmaya baĢladı. Ardından kimyasallarla ve radyasyonla kirlenen sular yüzünden asit yağmurları baĢladı. Ġçecek temiz su bulmak imkânsız hale geldi. Ozon tabakasında tamir edilemeyecek büyüklükte delikler açılınca güneĢ her Ģeyi yakıp kavurmaya baĢladı. ĠĢte yüzümdeki ve vücudumdaki yaraların ve yanıkların sebebi bu. Bu arada yokluk ve açlık insanları birbirine düĢürdü. Bazıları az miktardaki su kaynaklarının etrafına koruma alanları kurdular ve yaklaĢanları öldürdüler. Güçlüler zayıfları ezdi. Az önce aĢağıda gördüğünüz de o kaynaklardan biri. Tam o sırada baĢkan: -ġuraya bakın diye telaĢla bağırdı. Hepsi gösterdiği tarafa baktılar ve gördükleri karĢısında paniğe kapıldılar. Fabrikatör: -Zaman makinesini bulmuĢlar ama nasıl? Ġyice gizlemiĢtik. Öğretmen yaĢlı adama dönerek: -Oraya nasıl girileceğini biliyor musun? YaĢlı adam: -Evet bir yol var. Size yardım edeceğim. ġimdi havanın kararmasını bekleyeceğiz. GüneĢ battığında bütün gün onları kavuran yakıcı sıcak yerini dondurucu soğuğa bırakmıĢtı. Gece gündüz arasındaki bu ısı farkı dünyadaki doğal dengenin ne kadar bozulduğunun bir göstergesi gibiydi. Üstlerindeki ince giysilerin içinde titreyerek harekete geçen yaĢlı adamı takip etmeye baĢladılar. Karanlıkta görünmeden ilerleyerek vahanın biraz ötesindeki yıkık binaya girdiler. YaĢlı adam merdivenlerden inerken önlerini görebilmeleri için çantasından daha önce görmedikleri bir ıĢık kaynağı çıkardı. ġimdi ortalık daha aydınlıktı. Yerin altına doğru ilerlediler. Burada paslı bir demir kapı çıktı karĢılarına. YaĢlı adam kapıyı açmaya çalıĢtı ama baĢaramadı. -SıkıĢmıĢ galiba. Öğretmen: -Dur biz de yardım edelim. Hep birlikte kapının demir koluna asıldılar. Biraz uğraĢtıktan sonra ağır kapı gıcırdayarak açıldı. Karanlık bir dehlizden ilerleyerek bir baĢka kapıya ulaĢtılar. Kapıyı yine birlikte açtılar. Kapı geniĢ bir odaya açıldı. Gözleri odaya alıĢınca ilerde duvara monte edilmiĢ bir merdiven gördüler. Bu merdiven yukarıdaki bir kapağa ulaĢıyordu. YaĢlı adam önde diğerleri arkada merdiveni tırmandılar. Kapağı itince kolayca açıldı. Burası binanın havalandırmasına açılıyordu. Öğretmen: -ġimdi ne yapacağız? Nasıl bulacağız zaman makinesini? Fabrikatör: -Buraya girdik de makinenin yerini nasıl bulacağımızı hiç düĢünmedik. YaĢlı adam: -Onu ZTx bölümüne götürmüĢlerdir. BaĢkan pek de inanmamıĢ bir tavırla sordu: -Nerden biliyorsun? YaĢlı adam: -Çünkü bu binayı ben tasarladım. Hadi beni takip edin. Arkasından sessizce dar havalandırma koridorundan sürünerek ilerlemeye baĢladılar. Az sonra yaĢlı adam durdu ve önündeki kapağı kaldırarak kendini aĢağı bıraktı. Hepsi sırayla bu boĢluktan içeri atladılar. Burası çok geniĢ olmayan bir odaydı. Zaman makinesi tam ortada bir yükselti üzerine yerleĢtirilmiĢti. YaĢlı adam: -Hemen Ģu makineyi çalıĢtırıp buradan gidin. Fazla zamanınız yok. Öğretmen: -Sen de bizle gel! YaĢlı adam: -Hayır. Ben burada kalmak zorundayım. Ailemin bana ihtiyacı var. Eğer baĢarırsanız zaten hepimizi kurtarmıĢ olacaksınız. Hiç vakit kaybetmeden zaman makinesine binip zaman ayarını 2010‟a getirdiler. Düğmeye basar basmaz kendilerini okulun bahçesinde buldular. Makineden inerken herkes onları alkıĢlamaya baĢladı. Ama onlar gördüklerinin ve yaĢadıklarının etkisindeydiler hâlâ. Hiç kimseyle konuĢmadan evlerine döndüler. Ertesi gün fabrika sahibi fabrikasının bacasına filtre taktırır ve atık su için arıtma tesisi yaptırmaya baĢlar. Ayrıca koya kurmayı düĢündüğü fabrikanın inĢaatını durdurup kesilen ağaçların yerine fidanlar diktirir. BaĢkansa Ģehrin hemen dıĢındaki ormanlık araziyi koruma altına alarak burada ağaç kesilmesini ve fabrika yapılmasını yasaklar. Ağaç dikim kampanyaları baĢlatarak ormanlık alanı daha da geniĢletmeye çalıĢır. ġehirdeki çöplük için bir geri dönüĢüm tesisi yaptırır ve böylece Ģehrin tüm çöpleri ayrıĢtırılarak geri kazanılır. Denizin kirlenmesini önlemek ve temizlenmesini sağlamak için arıtma tesisi yaptırır. Artık Ģehrin kanalizasyonu denize akmayacaktır. Öğretmense okulun salonunda topladığı öğrencilerine Ģöyle diyordu: -Doğal kaynaklarımızı dikkatli kullanmalı, suyun ne kadar önemli olduğunu etrafınızdakilere de anlatmalısınız. Toplumu bu konuda bilinçlendirmeyi görev bilmelisiniz. Unutmayın bu Dünya‟dan baĢka gidecek yeriniz yok ve onu gelecek nesillerin emaneti olarak taĢıyorsunuz. Onlara bu emaneti zarar vermeden teslim etmek zorundasınız. SELAM OLSUN BĠZDEN ÇEVRE ĠLE ĠLGĠLĠ KONULARA ĠLGĠLĠ, DUYARLI TÜM ÇOCUKLARA……… UNUTULMUġ DAĞDAKĠ AĞAÇ MĠNA ÖZKARADUMAN (3-A) - ÖZEL ĠZMĠR ATA Ġ.Ö.O. YeĢilin bütün tonlarının bir arada olduğu, rengarenk çeĢitli çiçeklerin dans ettiği, gökyüzünün masmavi olduğu, ağaçların kol kola girdiği, herkesin barıĢ ve mutluluk içinde yaĢadığı bir dünya varmıĢ. Bu dünyada herkes doğanın dostuymuĢ. Kimse yerlere çöp atmazmıĢ. Yüksek binalar yerine küçük küçük bahçesi olan tek katlı evler varmıĢ. Sular tertemizmiĢ. Derelerde balıklar, kurbağalar yaĢarmıĢ. Hava her zaman mis gibi kokarmıĢ. Hava öyle temizmiĢ ki uçan kuĢların tüyleri çok uzaktan bile belli olurmuĢ. Ġnsanlar iĢlerine, okullarına giderken hiç araba kullanmazlar, gidecekleri yere yürüyerek giderler, güzel doğanın berrak kokusunu hissederlermiĢ. Her Ģey bu kadar güzelken, unutulmuĢ bir dağın tepesinde üç tane ağaç yaĢarmıĢ. Bu üç ağaç yalnız yaĢamlarını sürdüren bir aileymiĢ. Tombik ailenin en küçüğüymüĢ. Sevecen, arkadaĢ canlısı, bol yapraklı, dalları sağlam, gövdesi güçlü olan bir ağaçmıĢ. Tombik‟in bir çiçek arkadaĢı varmıĢ. Bazen onunla oyun oynarlar bazen de bu güzel doğanın bir parçası olmaktan uzun uzun konuĢurlarmıĢ. Tombik Ģehre hayranlıkla bakarken hep „Niye biz yalnızız, niye hiç buraya gelmezler, gölgemizde piknik yapmazlar?‟ diye düĢünürmüĢ. Bir gün bir grup insanın ve birçok aracın malzemelerle bulundukları dağa doğru geldiklerini görmüĢ. Çok sevinmiĢ. Mutluluktan dallarını sağa sola sallamıĢ. Ġçinden: -Ġsteğim gerçekleĢti. Artık bizi de umursuyorlar. Ġnsanlar buraya güzel, bahçeli evler yapacaklar. Sonra da piknik için bizim gölgemize gelecekler. Çocuklar etrafımızda gülüp, oynayacaklar, diye düĢünmüĢ. Ġnsanlar sürekli çalıĢmıĢlar. Binalar kısa sürede ortaya çıkmaya baĢlamıĢ. Ama bu binaları yaparken çevreye çok zarar vermiĢler. Gürültü Tombik‟e dayanılmaz geliyor, gördükleri ise içini acıtıyormuĢ. Çünkü insanlar o alandaki bütün çiçekleri, otları yok ediyormuĢ. Tombik uzun bir süre o tarafa bakmamaya karar vermiĢ. Aradan uzun zaman geçmiĢ. Sonunda insanların niyetlerini anlamıĢ. Dağa fabrika yapılıyormuĢ. Tombik hayal kırıklığına uğramıĢ. Ġnsanların çevreyi koruduğunu ve sevdiğini sanıyormuĢ. Sonra birden arkadaĢı çiçeğe: -Belki fabrika sandığımız kadar kötü bir Ģey değildir. Beklide yeni yeni ağaçlar üreten bir Ģeydir, demiĢ. Çiçek de Tombik‟e hak vermiĢ. Aslında Tombik ve arkadaĢının korktuğu gibi fabrikalar kötü değilmiĢ. Kötü olan fabrikayı kuran insanların hiç düĢünmeden çevreye zarar vermeleriymiĢ. Çünkü bazı fabrikalar atıklarını çevreye bırakır, bacalarından zararlı dumanlar çıkarırmıĢ. Acaba yapılan bu fabrika, Tombik ve arkadaĢı çiçeğin düĢündüğü gibi mi olacaktı, yoksa... Merakla fabrikanın yapılıĢını izlemiĢler. Her sabah erkenden uyanıyor, ĢaĢkın gözlerle çalıĢmaları izliyorlarmıĢ. Artık yalnız olmayacaklarını, fabrika sayesinde bir çok ağaç, çiçek arkadaĢları olacağını düĢünüyorlarmıĢ. Onlar böyle düĢünürken fabrikanın yapımı bitmiĢ. Fabrikanın bacasından siyah siyah dumanlar çıkmaya baĢlamıĢ. Bu dumanlar doğaya hızla yayılıyormuĢ. Tombik tüm bu yaĢananlara anlam verememiĢ ve sebebini babasına sormuĢ. Tombik‟in babası Kıvırcık derin derin nefes aldıktan sonra anlatmaya baĢlamıĢ: - Çok uzun yıllar önce daha sen yokken, ben de senin gibi küçük bir ağaçtım. Mutlu bir yaĢamımız vardı. Her Ģey çok güzeldi. Sonra kötü niyetli, doğayı sevmeyen insanlar kurallara uygun olmayan fabrikalar yaptılar. Çevre kirlenmeye baĢladı. Çok korkunç günler yaĢadık. Artık her Ģey bitti derken bazı insanlar bu kötü duruma son verdi. Doğaya zarar veren fabrikaları tek tek kapatmaya baĢladılar. En son fabrika kapatıldığında doğa tanınmaz haldeydi. Daha sonra insanlar doğaya özenle baktılar, değerini anladılar. Aradan uzun zaman geçti. ġimdi niye tekrar bu kötülüğü yapıyorlar anlayamıyorum, demiĢ. Tombik ve Kıvırcık endiĢe içinde birbirlerine bakmıĢlar. Günler geçmiĢ. Fabrika doğaya her dakika zarar veriyor, havayı kirletiyor, çiçekleri solduruyormuĢ. Herkes çok mutsuzmuĢ. Bu arada kıvırcık eskisi kadar güçlü, sağlam görünmüyormuĢ. Yaprakları sararmaya, gövdesi çürümeye baĢlamıĢ. Sonra bu acıya dayanamamıĢ ve uzun, derin bir uykuya dalmıĢ. Tombik üzüntüden çılgına dönmüĢ. Ne yapacağını ĢaĢırmıĢ. Bütün gücüyle fabrikaya doğru: Fabrika niçin geldin buraya? Neden kopardın benden babamı? Ne yaptık biz sana, Zarar verdin sen çevreye. ġimdi daha mı güzel oldu, Her yer mikrop ve çöple doldu, Mutluluk, sevinç yok oldu, diye bağırmıĢ. Hiç duyan olmamıĢ Tombik‟i. Tombik çok üzülmüĢ. Uzun uzun çevresine bakınmıĢ.Artık hiçbir Ģey güzel değilmiĢ. En güzel renkler siyaha dönmüĢ.Tombik dayanamamıĢ bu sefer Ģehre doğru, tüm insanlara bağırmaya baĢlamıĢ: Unuttunuz bir dağda bizi, Hep heyecanla bekledim ben sizi. Bir gün gelirsiniz yanımıza, Beraber kucak açarız mutluluğa. Beklerken ben sizi, Yok ettiniz güzel çevreyi. Fabrikalar kurdunuz, Kararttınız dünyayı. Alın sizin olsun bu dünya, Biz yaĢayamayız bu doğada. Artık hiç gücü kalmamıĢ. BaĢlamıĢ ağlamaya. Sonra Ģehre daha dikkatli baktığında sadece babasının değil, bütün canlıların zarar gördüğünü, havanın kirlendiğini, Ģehre mutsuzluk yayıldığını görmüĢ. Artık çocuklar gülmüyor, oynamıyorlarmıĢ. Bunun yerine kalbinde bir hüzün yatıyormuĢ. Birden Tombik nefes alamaz hale gelmiĢ. Siyah dumanlar Tombik‟in etrafını iyice sarmıĢ. Dalları bükülmüĢ. Korkudan, çaresizlikten boncuk boncuk terlemeye baĢlamıĢ. Kalbi hızla atıyormuĢ. Tam siyah dumanlar Tombik‟i yutacakken, Tombik bir çığlık sesi duymuĢ. Gözlerini açtığında unutulmuĢ dağda annesinin ve babasının sıcak dalları arasında uykuya daldığını fark etmiĢ. Gözlerini iyice ovuĢturmuĢ. Gördüklerinin gerçek olmasından korkarak Ģehre doğru bakmıĢ. ġehir yine eskisi gibi tertemiz, yemyeĢil ve mutluluk içindeymiĢ. Çocuklar gülüp oynuyorlarmıĢ. Tombik‟in gördüğü rüyanın tersine Ģehirde çiçek yetiĢtirme yarıĢmaları, en temiz sokak yarıĢmaları, en güzel bahçe yarıĢmaları düzenleniyormuĢ. Tombik tam rahat bir nefes alacakken aklına fabrika gelmiĢ. BaĢını o yöne çevirdiğinde fabrika orada duruyormuĢ. Ama fabrika insanların ihtiyaçlarını karĢılarken doğaya hiç zarar vermiyor, havayı hiç kirletmiyormuĢ. Tombik gördüklerinin bir rüya olduğuna çok sevinmiĢ. Küçük düĢüncesizliklerin doğayı ne hale getirdiğini, doğanın korunmasının, geliĢtirilmesinin ve güzelleĢtirilmesinin önemini daha iyi anlamıĢ. Annesine ve babasına sıkı sıkı sarılmıĢ. Aradan birkaç hafta geçmiĢ. Tombik bir sabah uyandığında çevresinde bir çok mis kokulu çiçek ve kendisi gibi güçlü ağaçlar yetiĢtiğini görmüĢ. Artık unutulmuĢ dağda hiç yalnız kalmayacak, gölgesinde insanlar piknik yapacaklarmıĢ. Tombik, ailesi ve yeni arkadaĢları ile bu güzel dünyada sonsuza kadar mutlu yaĢamıĢ. DOĞANIN HAYKIRIġI BUCA SÜLEYMAN BĠLGEN Ġ.Ö.O. Cennetköy insanların huzur ve mutluluk içinde yaĢadığı bir köydü. Bereketli toprakları coĢkun akan suları, güzeller güzeli gölü köy halkını aç bırakmaz, her hasat döneminde ihtiyaçlarını karĢılayabilecek parayı kazandırırdı.Yine yakınlardaki PınarbaĢı köyü de bu nimetlerden faydalanırdı. Mahmut Ağa köyün zenginlerindendi.Hiçbir zaman kazandığı ile yetinmezdi. Bir gün hanımına: -Bizim mısır tarlasının yanındaki ormandan tarla yapacağım, üst kısmını yakacağım dedi. Binnur Hanımın gözleri büyüdü. -Ne diyorsun Bey! Oradaki güzelim ağaçlar yakılır mı hiç? Köylüler bu iĢe ne der! O ağaçlardan çam fıstığı toplayarak evini geçindirenler var, dedi. Mahmut Ağa kararlıydı. -Köylüler üç kuruĢ fazla kazansınlar diye ben kararımı mı değiĢtireceğim, diyerek evden çıktı. Yakındaki köy kahvesine gitti. Kahveci Selim‟den bir sade kahve istedi.Onun tedirgin ve heyecanlı halinden Ģüphelenen köyün yaĢlılarından Memik Efendi: -Hayırdır Oğlum!Halin hal görünmüyor.Bir sıkıntın mı var, diye sordu. Mahmut Ağa Memik Efendiye çıkıĢarak: -Ne sıkıntım olabilir?Nereden çıkarıyorsun bunu, diye söylendi. Kahvede fazla oturamayan Mahmut Ağa köy meydanındaki kasaba minibüsüne doğru ilerledi.Daha saati gelmediği için minibüs bekliyordu. Mahmut Ağa bir an önce kasabaya inip ormanı yakmak için gereken mazotu almak istiyordu.Yapacağı Ģeyin yanlıĢ olduğunu biliyordu ama kendi çıkarlarını düĢünüyordu.Yasak bir iĢ yapmak onu heyecanlandırıyor,yüzünü renkten renge sokuyordu. Minibüse bindi.Minibüsün içinde Ģoför Ahmet‟ de oturuyordu. Mahmut Ağa arka cebinden mendilini çıkararak yüzünde ve ensesinde biriken teri sildi. -Ne zaman kalkacak minibüs Ahmet, diye sordu. Ahmet: -Birazdan kalkar Ağam, dolmasını bekliyoruz, diye yanıtladı. Sıcak iyiden iyiye bastırmıĢ, Mahmut Ağa‟yı bunaltmıĢtı. Mahmut Ağa pencereye baĢını dayadı.GüneĢin ıĢıkları gözlerini kamaĢtırıyor, Ağa gözlerini kırpıĢtırıyordu.Üzerine de bir ağırlık çökmüĢtü.Gözlerini dinlendirmek için kapattı…. Mahmut Ağa sarsıntılı bir yolculuktan sonra kasabaya Halil‟ in dükkanına gitti.Hal hatır ettiler. Kahvelerini içtiler.Sohbet uzamıĢtı.Toptancı Halil‟den alacağı mazot için büyük bir plastik bidon aldı. Kasaba dıĢındaki benzinciden bidonuna mazotu doldurttu.Oflaya poflaya bidonu minibüse kadar taĢıdı.Dolu minibüsle köye vardı. Bu arada ne kadar uyanık olduğunu düĢünüyordu. Hava kararmak üzereydi. Bidonu gizlice ormana götürdü. Bidondaki mazotu ağaçlara tek tek boĢalttıktan sonra kibrit ile ateĢledi.Alevler yüzünü yalıyor, ağaçlar çatırtılı sesler çıkararak ıĢıklar saçıyordu.Yanan ağaçların gözyaĢları fokurduyordu. Ormandaki canlılar sağa sola kaçıĢıyordu.Her yer simsiyah olmuĢ, köylüler ağlaĢıyordu. PınarbaĢı köylüleri yangının kendi ormanlarına sıçramaması için ağaçları sıra halinde keserek bir yol oluĢturdular. Yangının kendi köylerine gelmesini engellediler. Mahmut Ağa aslında yanlıĢ yaptığını biliyordu.Artık köylüleri onunla konuĢmuyorlardı. Ormandan bozduğu tarla verimsizdi.Köylülerde büsbütün yoksullaĢmıĢlardı. Artık çam fıstığı toplayamıyorlar, orman olmadığı için yağmur yağmıyor, kuraklık iyiden iyiye fazlalaĢmıĢtı. Akarsuların suları azalmıĢ, göldeki su çekilmiĢti. Gölün yüzeyi ölü balıklarla dolu, ölü balıklar büyümüĢ gözleriyle Mahmut Ağaya bakıyorlardı. Ağa artık insan içine çıkamaz olmuĢtu.Ağlayan ağaçları,balıkların gözlerini,insanların haykırıĢlarını unutamıyordu. Evin bahçesindeki taĢın üzerine oturmuĢ, iki eliyle baĢını tutmuĢ, piĢmanlık ve utanç içerisinde kalmıĢtı. Orman hep varolduğu için bahçeye bir ağaç dikme ihtiyacı duymamıĢtı.Ama Ģimdi güneĢ baĢına geçiyor, kavurdukça kavuruyordu…… Mahmut Ağa Ģoför Ahmet‟in sarsmasıyla kendine geldi.Ahmet: -Ağam inmeyecek misin? Kasabaya geldik, dedi. Ağa ĢaĢkın, gözleri büyümüĢ , kanter içinde Ahmet‟e ve çevresine baktı.O an her Ģeyin bir rüya olduğunu anladı. -Geldik mi, Ahmet, çok Ģükür, dedi. Minibüsten inerken hala ĢaĢkındı.Ormanı yakma fikrinin kendisini bu kadar etkileyebileceğini hiç düĢünmemiĢti. Kasabanın durağının yanında TEMA Vakfı‟nın tanıtım otobüsünü gördü. TEMA‟ nın ne olduğunu biliyordu.Durağın yanında ki çeĢmede elini yüzünü yıkayıp, iĢini halletmek için yola koyuldu. Hava kararmıĢtı.Kapının acı acı vurulduğunu duyan Binnur Hanım ağlamaktan ĢiĢmiĢ gözleriyle kapıya yöneldi. Gelenin Mahmut Ağa olduğunu biliyordu. Onun fikrinden vazgeçmesi için bütün gün dua etmiĢti.Kapıyı açtı.Mahmut Ağa içeri girdi.Elinde küçük bir fidan vardı. Binnur Hanım ĢaĢkınlıkla: -Ormanı yakıp bu fidanı mı getirdin, dedi. Ağa gülümseyerek: -Bunu bahçedeki taĢın yanına dikelim, bir gün lazım olur, dedi. Binnur Hanım sevinç ve ĢaĢkınlık içinde: -Çok Ģükür bu kötü yoldan döndün, dedi. Cennetbahçe ve PınarbaĢı köyleri her ilkbaharda ağaç dikiyorlardı.Çünkü Mahmut Ağa TEMA Vakfı‟nın artık gönüllü bir üyesiydi. BĠR DAMLA SU ESĠN SANEM ĠMAMOĞLU DEU ÖZEL 75.YIL Ġ.Ö.O. Merhaba arkadaĢlar! Benim adım Pinky. Pluton gezegenindenim. Dünyada bizlere “uzaylı” diyorlar. Fakat ne anlama geldiğini gezegenimizin bilgesi bile bilmiyor. Gelin sizlere biraz gezegenimizden söz edeyim. Bizim gezegenimiz diğer gezegenlerden çok farklıdır. YemyeĢildir her Ģeyden önce. Türlü türlü ağaçlar, türlü türlü meyveler verir burada. Öyle güzel meyveler, sebzelerle besleniriz ki cildimiz berrak sular gibidir, saçlarımız göz kamaĢtıran ıĢıklar saçar… En yaĢlı bilgelerimiz bile hala dinç, hala yaĢam doludur. Gezegenimizde yaĢamımızı renklendiren renk renk çiçekler açar. ġöyle bir baktığınızda sanki insanların yaptığı yağlı boya tablolar gibidir. Gezegenimizde sahip olduğumuz tükenmez kaynaklar, bolluk bereket içinde bir yaĢam sunar bizlere. Ġstediğimiz her Ģeyi; aklınıza ne geliyorsa, anında istediğimiz kadar kullanabiliriz. Dünyada insanları kısıtlayan birçok Ģey bizde yoktur. Evlerimizde musluk yoktur örneğin, sularımız Ģırıl Ģırıl akar… Suyun sesini dinlemek ne güzeldir… Çöplerimizi, atıklarımızı gezegenin kalabalık olmayan bir yerlerine atarız ya da gömeriz. Gezegenimiz o kadar geniĢ ki çöplerimiz bir köĢede dursa ne olur? Fabrikalarımıza arıtma yapma gereği duymayız. Gezegenimiz günün hiçbir vakti karanlığa gömülmez; her an lambalarımız yanar. Elektrik üreten koca koca tesislerimiz vardır. Tutumlu olmak, gereksinim duyulduğu kadar harcamak… Bunların hepsi baĢka gezegenlerde geçerli kurallardır. Biz çok zenginiz, gezegenimizde bitmek tükenmek bilmeyen kaynaklarımız var. Kendimizi sıkıntıya sokmanın gereği yok. Bu kaynaklar bize de yeter çocuklarımıza da torunlarımıza da… BaĢka gezegenleri biliyorum; çünkü Neptün‟den Lilly adında bir arkadaĢım var. Lily‟nin gezegeninde bu sıkıcı kurallar fazlasıyla uygulanıyor. Orada yaĢayanlar öyle tutumlu ki görenlere: “Ġyi ki burada yaĢamak zorunda değiliz.” dedirtiyor. Oraya konuk olarak gittiğim halde bile bana nazik davranmıyor, kuralların herkes için geçerli olduğunu söylüyorlar. “Her Ģeyi yeteri kadar kullanalım, yeĢili koruyalım, hayvanları, doğayı koruyalım, çöplerimizi geri dönüĢüm kutularına atalım, elektrikleri gerektiğinde kullanalım, boĢ yere su akıtmayalım, bozuk muslukları hemen onaralım; hatta duĢun altında çok fazla kalmayalım, diĢlerimizi fırçalarken muslukları açık tutmayalım …” Gerçekten onlardan biri olmadığıma çok seviniyorum. Doğrusu bizler gezegenimizde çok mutluyuz ve çok eğleniyoruz. Kendi düzenimizin rahatlığında sonsuza kadar böyle yaĢayıp gideceğiz… 50 YIL SONRA Gezegenimiz yok olmak üzere, o güzelim ağaçlardan geriye kuru otlar kaldı… Bu nasıl oldu, ne zaman baĢladı bu çürüme hiç anlamadık. Her Ģeyin rengi soldu, sapsarı, yer yer de kapkara bir sis kaldı sanki geride. Yağmurlar kesildi. Gezegenimize bir damla yağmur düĢmedi. Akan sularımız, derelerimiz akmaz oldu. Meyve ağaçlarımızı, o verimli topraklarımızı sulayamadık. O renk renk meyvelerimizi, sebzelerimizi artık rüyalarımızda görür olduk. Tabii elektrik de elde edemedik, hepimiz karanlığa gömüldük. Gençler sağlıklı beslenemedikleri için dedelerine benziyor artık; yüzleri, vücutları kırıĢ kırıĢ. En ufak hastalıklardan yitiriyoruz çocuklarımızı, kardeĢlerimizi… O masmavi, mis gibi denizlerimiz Ģimdi simsiyah oldu, leĢ gibi kokuyor. Seyretmek, maviliğinde dinlenmek, yüzmek Ģöyle dursun; kokudan kıyısından bile geçemez olduk. O denizlerimizdeki renk renk balıklar, çeĢit çeĢit canlılar yok artık. O tüm sıkıntılarımızı alıp götüren ıĢıltılı, yakamozlu denizlerimizin yerinde koyu gri ya da simsiyah ürkütücü görüntüler oluĢtu. Gezegenimizde önce bitkiler öldü, sonra doğa, Ģimdi de insanlar açlıktan ve hastalıktan birer birer ölüyor. ġu anda bir Ģey yapamıyor olmak da bizleri kahrediyor. Hepimiz öleceğimiz anı, sıramızı bekliyoruz sanki. Susuzluk neden oldu tüm bu felaketlere… Bütün bunların nedenini susuzluğa yüklemek doğru olur mu bilmem. Acaba sadece susuzluk mu bunların nedeni? Bilinçsizlik, vurdumduymazlık, sorumsuzluk, bencillik… değil mi asıl neden? Biz değil miyiz asıl suçlu? ĠĢin garibi Lily‟nin gezegeni Neptün, hala yemyeĢil, canlı, hayat dolu… Çocuklar mutlu, kaygısız, oyunlarını oynamaya devam ediyorlar. Büyükler, bizim sonumuza gelmemek için önlemlerine yenilerini ekliyorlar. Onların bizden farklı olmalarına zamanında ĢaĢırırken Ģimdi onlara imreniyoruz. Meğer ne büyük iĢ baĢarmıĢlar… Gezegenimizdeki eski yaĢantımız geçti gözümün önünden; o savurganlıklarımız, umursamazlıklarımız, bencilliğimiz… DüĢüncesizce yaĢamıĢız, yarını hiç düĢünmemiĢiz. Gezegenimizi ne hale getirdiğimizi görmemiĢiz... Bu anlattıklarımın üzerinden günler geçti, gezegenimiz yok oldu, herkes öldü… Ben nasıl mı hayatta kaldım? Dostum Lily sayesinde. Lily beni kendi gezegenine aldı, Ģimdi onları daha iyi anlıyorum ve ben de tüm kaynakları kullanırken onlar gibi çok dikkatli davranıyorum. BĠR SU DAMLASININ ÖYKÜSÜ DALYA GÜLSEREN ÖZEL KARġIYAKA PĠRĠ REĠS Ġ.Ö.O. Merhaba, benim adım Dalyasu. Ben bir su damlasıyım. On bir yaĢındayım. Hobilerim maceralara atılmak ve ninem Dere‟nin anlattığı masalları dinlemek. Ama benim hiç sevmediğim bir huyum var. O da, kendimle övünmek. Ama övünmekte haksız da sayılmam… Çünkü, benim büyük büyük ninem Tuz Gölü, büyük büyük dedem de Van Gölü. Onlar eskiden Türkiye‟nin en büyük iki gölüydüler. Fakat maalesef artık bu ünvanlarını kaybediyorlar. Neden, siz de merak ediyorsunuz değil mi? Ġsterseniz biraz gevĢeyin, rahat olun ve kendinizi anlatacağım öykünün kollarına bırakın… Fark ettiniz mi? Küresel ısınma bütün Dünya‟yı zor durumda bırakan bir olay. Bu olay insanların doğanın dengesini bozmalarından kaynaklanıyor. Hatırlar mısınız, birkaç sene önce Dünya‟mız bu halde değildi. Herkes gayet mutluydu, balık arkadaĢlarım mutlu ve sağlıklı yaĢarlardı. Ama insanlar doğayı kirlettiler, dengeyi bozdular. ĠĢin kötüsü, balıkların insanları doğayı korumak için uyaran pankartlarına kulak asmadılar bile! ĠĢlerine yaramayanı yaktılar, yıktılar. Doğadaki canlıları hiç düĢünmediler. Eğer insanlar biraz düĢünüp bu konuya kafa yorsalardı Ģu anda Dünya‟mızın hali böyle olur muydu? Hayır efendim, hayır! Neyse iĢte! Sinirlenmenin anlamı yok tabii ki de! ĠĢte bu yüzden, ben de size olayı anlatıyorum ya! Ġsterseniz hemen öykümüze geçiyorum! O gün, beĢ gündür olduğu gibi bulutların üstünde uyandım. Kahvaltımı ettim, ailemle vedalaĢtım ve ev bulutundan okul bulutuna atladım. En iyi arkadaĢlarım Sanemsu ve Ġlaydasu da oradaydılar. Okulun bahçesinde beni bekliyorlardı. Sınıf öğretmenimiz Oyasu öğretmen bizi yanına çağırdı ve: “ Çocuklar, size bir Ģey söyleyeceğim. Ama çok gizli bir Ģey bu. Fark ettiniz mi bilmiyorum, dünyamız giderek ısınıyor. Buna da bir çare bulunması gerekiyor. Milli Eğitim Bakanlığı Su Kuvvetleri benden size bu durumu düzeltmek için bir görev vermemi istedi, en güvenilir kiĢilerin siz olduğunuzu söyledi. ġimdi size görevinizi söylüyorum: az sonra yağmur taĢıyan uçaklar yeryüzüne inecek ve siz de bu uçaklarla birlikte yeryüzüne ineceksiniz. Uçaklar sizi bir ormanın içine bırakacak. Siz de ormanın içinde size verilen listedeki kiĢileri bulup, onlardan küresel ısınmaya son verme konusunda imzalı belgeler alacaksınız. Ama çok dikkatli olun, orman tehlikelerle doludur! Ve sakın gördüğünüz sarı yapraklı bitkilere dokunmayın!!! Ġyi yolculuklar, size güveniyorum.”dedi ve oradan ayrıldı. Biz üç kız hem heyecanlanmıĢ, hem de biraz endiĢelenmiĢtik. Ailelerimize ne olacaktı? Okulumuz, arkadaĢlarımız,evimiz,dünya…Hepsi için ayrı derecede endiĢeleniyorduk. Bir süre sessiz kalınca konuĢmadan duramayan Ġlaydasu, sessizliği bozdu: “ Hadi ama, korkacak bir Ģey yok! Nasıl olsa dünyanın geleceği bize bağlı, orman tehlikelerle dolu ve... Ġnanmıyorum! Korkabiliriz kızlar!” Ġlaydasu,tam baĢka bir Ģey söyleyecekti ki, sağ tarafımızdan bir uçak sesi geldi. Ġçerdeki kiĢi: “Hadi kızlar, atlayın uçağıma da, sizi ormana bırakayım! Geç kalmayalım”, diye bize seslendi. Biz de uçağa bindik.Uçaktaki kısa ama öz tanıĢma faslından sonra pilot bize: “Kızlar, ormana geldik, artık koltukların üzerinde duran paraĢütleri sırtınıza takın ve atladıktan sonra ipi çekin. Sonra paraĢütleri yerde göreceğiniz mantarların üzerine bırakabilirsiniz. ġimdi üçe kadar sayacağım! Sonra hep birlikte atlayacaksınız! Bir!!! Ġki!!! Üç!!!” Pilot “üç” dedikten sonra atladık. O an duyduğum heyecanı anlatmaya kelimeler yetmez. Yere indiğimizde pilotun söylediği gibi paraĢütlerimizi ilk gördüğümüz mantarların üzerine bıraktık. Sonra yürümeye baĢladık. Bir süre sessizce yürüdük, sessizliği ben bozdum: “Kızlar, öğretmenimiz, bize bir liste verileceğini söylemiĢti. Ama elimizde liste falan yok.” Sanemsu:”Haklısın Dalyasu, listemiz gerçekten de yok. Acaba paraĢütlerin içinde miydi?” Ġlaydasu: “Olabilir kızlar, hadi gidip bakalım !” Gidip paraĢütlerimizin içine baktık. Gerçekten de içindeydi. Listelerimize bakarak ilk durağa doğru yüzdük. Ġlk durağımız bir su kaplumbağasının eviydi. Hemen nehrin sağ kanalından geçtik, kaplumbağanın evine vardık. Kapıyı çaldık. Ġçeriden yavaĢ yürüyen birisinin ayak sesleri geliyordu. Sonunda kapıyı gıcırdatarak açtı ve : “Yardımcı olabilir miyim ?” diye sordu. Biz de: “Merhaba, Milli Eğitim Bakanlığı Su Kuvvetleri‟nden geliyoruz. Sizden küresel ısınmayla ilgili bir belge almamız gerektiğini söylediler. Acaba bize o belgeyi verebilir misiniz ?” diye sorduk. Kaplumbağa: “Tabii veririm. Ama ilk önce benim için Ģuradaki nehre çöpümü boĢaltabilir misiniz ?” Ġlaydasu: ”O nasıl laf öyle ? Bunu nasıl söylersiniz ? Hiç su anaya çöp atılır mı ? “ Kaplumbağa: ”Tabii atılır, çöplerimi bunca zamandır nereye attığımı zannediyorsunuz ? “ Sanemsu: “Lütfen efendim, doğa anaya karĢı saygılı olun. Yaptıklarınız çok yanlıĢ,attığınız çöpler siz de dahil buranın tüm yaĢayanlarına çok zararlı.Dünya üzerinde içme suyu o kadar az ki içindeki balıklar ve diğer yaĢayan komĢulara da çok ayıp olmuyor mu?Bir dahaki sefere nehre her çöp atıĢınızda derinizi çekin ki size ders olsun.” Kaplumbağa: “Galiba haklısınız. Bir daha asla nehre çöp atmayacağım. ġimdi size, imzalı belgeyi veriyorum” deyip içeriye gitti. BeĢ dakika sonra geri döndüğünde altın yaldızlı bir çerçeve içerisine koyduğu imzalı belgeyi bana verdi. Ben de ona teĢekkür ettim ve oradan ayrıldık. Sonraki durağımız bir sincabın eviydi. Nehrin sağ kanalından yol almaya baĢladık. Kaplumbağanın bize verdiği belgeyi bir sal niyetine kullandık. O kadar hızlı ilerliyorduk ki… Sonunda, sincabın evine vardık. Sincabın evinin içinden fındık kabuklarının kırılma sesi geliyor ve ardından da dıĢarıya atılan fındık kabukları görünüyordu. Sincabın bahçesi fındık kabukları ve gazoz ĢiĢelerinden geçilmiyordu. Bu yüzden biz de, fındık kabuklarının arasından süzüle süzüle geçtik. Kapıyı çaldık.Elindeki ĢiĢeyle Sincap kapıyı açtı ve: “Size yardımcı olabilir miyim ?” diye sordu. Ben de: “Ġyi günler efendim. Biz, Milli Eğitim Bakanlığı Su Kuvvetleri‟nden geliyoruz. Sanıyoruz ki, bize vereceğiniz imzalı bir belge varmıĢ. Rica etsek bu belgeyi bize verebilir misiniz ?”diye sordum. Sincap: “Tabii veririm. Ama ilk önce evimin içindeki fındık kabuklarını bahçeye atmama yardım edin”, dedi. Ġlaydasu: “Efendim, sizin attığınız fındık kabukları çevreyi kirletiyor. Unutmayın ki bu ormanda sadece siz yoksunuz. BaĢka canlılar da bu ormanda yaĢıyor. Onların doğal çevresini kirletmeye hakkınız yok”, dedi. Sincap: “Ama benim de beslenmeye ihtiyacım var ve kabukların dıĢarıya atılmasının zararlı olduğunu düĢünmüyorum. Hem burası benim bahçem. Ġstediğimi atarım”. Sanemsu: “Ama efendim, attığınız kabuklar sadece sizin bahçenizde durmayıp ormanın içeri kısımlarına kadar gidiyor.Doğal bir madde olduğu için toprağa ve canlılara zararlı değil ama ya gazoz ĢiĢeleri???.ġiĢeler uzun yıllar yok olmadan doğada kalıyor hele ki sıcak havalarda mercek görevi görerek güneĢ ıĢınlarını topluyor ve orman yangınlarına neden oluyor.DüĢünsene bütün ormanın yanmasına neden olabilirsin!!!” Sanemsu böyle deyince sincap söyleyecek laf bulamadı ve en sonunda, “Haklısınız ! Gerçekten de atmamam gerekirdi. Gözlerimi açtığınız için teĢekkür ederim. Bir dahaki sefere atmayacağıma söz veriyorum. Size, imzaladığım belgeyi hemen veriyorum”, deyip içeriye gitti. Bir dakika sonra geri döndü ve belgeyi verdi. Biz de teĢekkür ettik, belgeyi alarak oradan ayrıldık. Nehre atladık ve hızlı kulaçlarla yüzmeye baĢladık. Tam o sırada kesilirken hıçkırarak ağlayan ağaçların seslerini duyduk. Hemen ardından erkek oldukları anlaĢılan bazı kiĢilerin gülme sesleri geldi. Biz de o tarafa doğru yaklaĢtık. Adamların kötü niyetli oldukları belliydi. Biz de kızlarla bir plan yapıp adamların omuzlarına tırmandık ve kulaklarına: “Bunu neden yaptınız bize? Biz sadece sizin sağlığınız için çalıĢıyoruz! Havayı temziliyoruz, nemlendiriyoruz, meyveler veriyoruz, gölge yapıp serinletiyoruz Neden bizi kestiniz? Biz size ne yaptık ki? Neden bize zarar veriyorsunuz? Çok kötüsünüz siz, çok…” diye fısıldadık. Adamlar oldukları yerde kalakaldılar. En yakın taĢa oturup hüngür hüngür ağlamaya baĢladılar. Tam o sırada içlerinden birisi cebinden bir belge çıkarıp yanımıza yaklaĢtı ve: “Alın bunu, söz veriyoruz, bir daha ağaçları kesmeyeceğiz”, dedi ve ağlayan arkadaĢlarının yanına dönüp ağlamasına devam etti. Biz de hiç vakit kaybetmeden güneĢli bir yere gittik, sihirli sözcükleri söyledik ve belgelerle birlikte hızla buharlaĢtık. Bulut dünyamıza geri döndüğümüzde kapıda bizi Oyasu öğretmen karĢıladı.Ve: “ HoĢ geldiniz çocuklar, baĢarabildiniz mi?” diye sordu. Biz de hep bir ağızdan : “Evet öğretmenim!” dedik. Öğretmenimiz mutlulukla hemen elimizden belgeleri aldı ve bize ödüllerimizi verdi. O günden sonra Dünya‟da küresel ısınma diye bir Ģey görülmedi. Evet, gördünüz mü? ĠĢte üç tane su damlası Dünya‟nın kaderini değiĢtirebiliyormuĢ. Ben size söylemiĢtim ama inanmamıĢtınız. Neyse, sizi affettim. ġimdilik hoĢça kalın, bir dahaki yazımda görüĢmek üzere!!! MUTLU SON BĠR BAġKA DÜNYA CEREN KALKIR,MERT EKEN,ECEM ERGÜN, MEHVEġ ALTAY,BURAK KARA (6-A) ÖZEL IġIKKENT Ġ.Ö.O. Akıllı,çevreye duyarlı bir adam YeĢillikler Diyarı‟nda yaĢarmıĢ.Bu adam çok zenginmiĢ.Bir sürü evi varmıĢ.Aynı zamanda bu adam, çevreye çok önem verirmiĢ.Bu yüzden çevre ve doğa ile ilgili kurmuĢ olduğu bir çok sivil toplum örgütü ve vakıfları varmıĢ.Bu adamın adı Mehmet‟miĢ. Mehmet Bey, her yıl “Gelecekte Çevremizin Nasıl Olacağı?” konulu bir masal yarıĢması düzenlermiĢ.Mehmet Bey, bunun için kentin dört bir yanına çevreyle ilgili bilgilendirici afiĢ ve panolar asarmıĢ.Bu afiĢleri gören insanlar, bu yarıĢmayı pek umursamazlarmıĢ.Mehmet Bey, buna çok üzülürmüĢ; çünkü o, öldükten sonra çocukların gelecekte dünyaya ve çevreye nasıl davranacaklarından endiĢeliymiĢ.O yüzden orman gezileri düzenlermiĢ.Bu gezilere ve yürüyüĢlere bir sürü çocuk katılırmıĢ.Gezinin sonunda çocuklara bu sene de bir yarıĢma yapacağını söylemiĢ.Çocuklar buna çok sevinmiĢler ve bu yarıĢmaya katılmaya karar vermiĢler.Her çocuk, nasıl bir masal yazacağını ve masalın içinde nasıl kahramanlar olacağını düĢünmeye baĢlamıĢ.Her çocuğun kafasında masalı nasıl yazacağına özgü düĢünceler ortaya çıkmıĢ.Çocuklar, bu düĢünceleri birbirleriyle paylaĢmıĢlar.Hepsi birbirlerinin düĢüncelerini büyük bir ilgiyle dinlemiĢler.Herkes, birbirinin masalını çok beğenmiĢ. Çevre yarıĢmasına okulca katılan çocuklar, içlerindeki en iyi masalı seçip yarıĢmaya onu göndereceklermiĢ; bu nedenle masalını titizlikle yazan çocuklar, en güzelini seçmeye karar vermiĢler.Öğretmenlerinden de yardım alan çocuklar, haftalar sonra içlerindeki en iyi “Çevre” konulu masalı seçip göndermek için iĢlemler baĢlatmıĢlar.Masal, Ġstanbul‟a gönderilecekmiĢ.Ġstanbul‟da, halk ve jüri oylaması gerçekleĢtirilip masal yarıĢmasının birincisi belirlenecekmiĢ.Sonuçlar belli olunca kazananın on yaĢında, yarıĢmaya Antalya‟dan katılan bir kız çocuğu olduğu açıklanmıĢ. Çocuk, masalına baĢlamadan önce her seferinde kendini tanıtırmıĢ.Çocuğun ailesinin maddi durumu iyi değilmiĢ.Çocuk,ailesine çok saygılıymıĢ ve onları çok severmiĢ.Ailesi onun için çok önemliymiĢ.Bu yarıĢmanın ödülünün beĢ bin lira olduğunu öğrenen Nihal, hemen yarıĢmaya katılmıĢ. Nihal, Türkçe dersinde çok baĢarılıymıĢ ve sınav notları da gayet iyiymiĢ. Öğretmenleri, onunla çok gurur duyarlarmıĢ, Nihal‟e her konuda yardım edip destek çıkarlarmıĢ. Nihal, masal yazmak için ilk önce on dakika düĢünür, konuyu toparlarmıĢ. Kalemi, kağıda dokundurduğu anda kendisini bir yazar gibi duyumsar ve hemen masalını yazmaya baĢlarmıĢ.Nihal‟in yazdığı masallar en az iki sayfa olurmuĢ.Nihal, boĢ zamanlarında bol bol kitap okurmuĢ, her okuduğu kitabın özetini çıkarır; ailesiyle paylaĢırmıĢ. Bu özetleri toplayıp bunları kitaplaĢtırmak istermiĢ; ancak maddi durumu buna uygun değilmiĢ. Nihal, bunun için çok üzülürmüĢ. YaĢamın gerçeklerine katlanmak zorunda olduğunu bilir; ama zengin çocukları da kıskanırmıĢ. Nihal, her pazar gazeteden çıkan kitapları biriktirir ve onları okumaya baĢlarmıĢ.Kitaplar bitince yeni masallar yazıp kendisini onlarla mutlu edermiĢ. Nihal, üç yılda bir lunaparka gider; üç jetonla istediği oyuncağa binermiĢ. Zengin çocukları kıskansa da babasını anlar, ondan çok Ģey istemezmiĢ. Babası, Nihal‟e Ģeker almak istese bile maddi durumları buna el vermezmiĢ. Babası, Nihal‟i çok sever ve ona değer verirmiĢ. Annesi, Nihal ve dört kardeĢine bakmak için iĢten ayrılmıĢ; bu yüzden çok üzgünmüĢ. Annesi daha önce minik bir dükkanda aĢçılık yapıyormuĢ ve mesleğini çok seviyormuĢ. Nihal‟in annesi, bu durumu çocukların babası Ali ile paylaĢmıĢ. Babası da bu duruma çok üzülmüĢ. Nihal‟in ailesi bu durumu, oturup konuĢmuĢlar ve bir çözüm önerisi bulmaya çalıĢmıĢlar.Sonra da bu durumu çocuklarıyla paylaĢmıĢlar. Çocukları üzülmesin ve sıkılmasın istemiĢler.Çocukların ailesi, gazetelerden yararlanarak iĢ bulmaya çalıĢmıĢlar. Bunun için çok yorgunlarmıĢ. Nihal, kendi yaĢamını yukarıdaki gibi anlatmıĢ. Bu yaĢam öyküsünü okuyan herkes çok duygulanmıĢ. Masalını da okuyunca Nihal‟de yetenek olduğunu fark eden dinleyiciler, Nihal‟in masalını birinci seçmiĢler. Yeteneğinin fark edildiği bu masal, Ģöyle baĢlamıĢ: “ Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde zengin ve akli dengesi yerinde olmayan bir adam yaĢarmıĢ. Adamın adı Cem‟miĢ. Cem, geleceği görebiliyormuĢ. Cem‟in evde beslediği bir tane de martısı varmıĢ. Cem‟in martısının adı, Cancan„mıĢ. Cem‟in martısının tüylerinde mavi, yeĢil, sarı gibi birçok renk varmıĢ. Cem‟in martısını öteki martılardan ayıran da tüylerinin farklı renkte olması ve Cancan‟ın konuĢmasıymıĢ. Cancan, yalnızca Cem‟le konuĢuyormuĢ. Cem„in kuĢu da geleceği görebiliyormuĢ. Cem, hergün yatağının üstüne oturup beynini biraz boĢaltıp rahatlattığı zaman, geleceği görmeye baĢlıyormuĢ. Cem‟in kuĢu Cancan da mutlu olduğu zamanlarda geleceği görebiliyormuĢ. Cem, daha önceleri geleceği gördüğü zaman doğa ve çevre temizmiĢ. Bizi tertemiz bir doğa bekliyormuĢ. Günler geçtikçe Cem‟in gördükleri daha da değiĢiyormuĢ. Doğa, çok kirleniyormuĢ.En son gördüğünde su, ağaçlar, bitkiler, hatta insanlar bile yok oluyormuĢ. Dünya diye bir yer adeta kalmamıĢ. Cem, bunları görünce çok üzülmüĢ. Bir orman gezisi düzenlemeye karar vermiĢ. Buraya gelenlere armağan olarak konuĢan maymunlar, bukalemunlar ve kaplumbağalar verecekmiĢ. Cem,orman gezisine giderken kentten baĢlayıp ormana kadar uzanan teleferiğini kullanmaya karar vermiĢ. Bu geziyle ilgili afiĢler yapıp çevredeki uygun yerlere asmıĢ. Cem, gezinin olacağı gün, çok heyecanlıymıĢ;çünkü çocuklara bir Ģeyler öğretmek onu duygulandırıyormuĢ ve heyecandan yerinde duramıyormuĢ. Geziye katılan herkes, tam saatinde, kentten baĢlayıp ormanın içinde biten teleferiğin önünde bekliyormuĢ. Cem, bazı insanların konuĢtuklarına kulak misafiri olmuĢ. Ġnsanla, bu geziye yalnızca konuĢan hayvanları almak için geldiklerini söylüyorlarmıĢ.Teleferiğe binip ormanın içine gitmiĢler. Cem, tam teleferikten indiği zaman, kuĢu Cancan gelmiĢ. Cancan‟ın ağzında bir ağaç fidanı varmıĢ. Cem, Cancan‟a burada ne yaptığını sormuĢ. Cancan gelecekte “Doğa” diye bir değerin kalmadığını gördüğünü ve buna çok üzüldüğünü, buna dayanarak bütün kuĢ arkadaĢlarını çağırdığını söylemiĢ. Her kuĢun ağzında, her türden ağaç fidanı varmıĢ. Bir bakmıĢlar ki Cancan‟ın arkadaĢları, uzaktan yavaĢ yavaĢ gelmeye baĢlamıĢlar. Sonrasında, bu fidanları insanların dikmesi için yerlere bırakmıĢlar; fakat insanlar ne bu fidanları ne de kuĢları önemsemiĢ. Ġnsanlar, yalnızca kendilerini önemsiyorlarmıĢ. Para hırsı yüzünden tüm insanlar, fidanları torbalarına koyup satmayı planlamıĢlar. Ġnsanlar, fidanları alabilmek için çaba harcarlarken, Cem de Cancan‟la konuĢmaya baĢlamıĢ. Cem, Cancan‟a: “Neden bu kadar erken geldiniz, dünya ne zaman yok?” olacak Ģeklinde birçok soru yöneltmiĢ. Cancan,dünyanın bir gün içerisinde yok olacağını söyleyince Cem, çok üzülmüĢ. Cem, lise yıllarından bildiği POTATOTA gezegenini hatırlamıĢ, lise yıllarında onlara POTATOTA gezegenin çok temiz bir yer olduğunu söyledikleri aklına gelmiĢ. Cem, yıllar önce teleferiğini kentten baĢlayıp ormanın içinden geçip POTATOTA gezegenin çıktığını hatırlamıĢ. Cem orada gördüğü tüm hayvan ve insanları teleferiğine bindirip POTATOTA‟ya götürmüĢ. Oraya gittikten birkaç saat sonra dünya, çok pis ve su sıkıntısının yaĢandığı bir yer olmuĢ. Ġnsanlar, POTATOTA‟da yaĢamaya baĢlıyorlarmuĢ. POTATOTA‟da hiç ağaç yokmuĢ; ama orada oksijen ve su bolca varmıĢ.Ġnsanlar, bu gezegenin ağaçsız olmasından çok etkilenmiĢler. Torbalarına koydukları fidanları çıkarıp dikmeye baĢlamıĢlar. Bunu gören Cem, insanların ağaç dikme sevgisine ĢaĢırmıĢ; çünkü bu insanlar, dünyadayken ağaçlara ve doğaya hiç önem vermezlerken POTATOTA‟da çok fazla ağaç dikmeye baĢlamıĢlar. Ġnsanlar, artık dünyaya dönmek istemiyorlarmıĢ. Gezegende herkes çok mutluymuĢ. Cıvıl cıvıl kuĢların dallarında Ģarkı söylediği ağaçlar ve renk renk çiçekler gezegeni süslemiĢ.Tüm halk, oksijenin bol olduğu bu yerde sağlıklı bir biçimde yaĢamlarını sürdürmüĢler. Okuduğunuz masal iĢte Nihal‟in yarıĢmayı kazanan masalı. Nihal‟in masalını okuyan herkes, Nihal‟i kutlamıĢ ve onun masalından çok etkilenmiĢ. Nihal‟in masalını okuyup etkilenen insanlar, toplanıp Nihal‟e yardım etmeye karar vermiĢler. Bu kiĢiler, Nihal‟e ilk önce iyi bir ev,ailesine de iyi birer iĢ vermeye karar vermiĢler. Nihal‟e de daha önce hiç tatmadığı Ģekerlerden vermiĢler.Nihal „e bundan sonra yazdığı her masalı baskıya vermesini söylemiĢler. Nihal, yazdığı her masalı baskıya vermiĢ ve yıl sonunda bu masallar, beĢ yüz adeti bulmuĢ. Nihal‟in yazdığı masallardan bir kitap yapılmıĢ bu kitap, “Son BeĢ Yılın En Çok Satılan Kitabı” ve “En Genç Yazar” adlı ödüllere layık görülmüĢ. Nihal,mutlu,gururlu ve gelecekte yazar olma hayaline bir adım daha yaklaĢmıĢ bir biçimde yaĢamına ve masallarına devam etmiĢ. KÜÇÜK TOHUM MELĠSA ERDOĞAN TED ÖZEL ALĠAĞA Ġ.Ö.O. Önüme gelen sarmaĢıkları usulca ittiriyorum. Çok az kaldı onu bulmama, onu hissedebiliyorum. Evet, evet yaklaĢmıĢ olmalıyım. Buralarda bir yerde. Birden gözlerimin yaĢarmasını sağlayan bir ıĢık demeti aydınlatıyor her yeri. Gözlerimi siliyorum. Olamaz, güneĢ beni fena etkiliyor ama bu beni durduramaz! Hafifçe gözlerimi kısıyorum. Bir yandan da onun nerede olduğunu düĢünüyorum. Kafam allak bullak oldu. Tüm bunları düĢünürken ĢaĢırtıcı bir Ģekilde kendimi yerde buluyorum. Arkamdaki taĢları görünce düĢmemin sebebinim sakarlığım olduğunu anlıyorum. SolmuĢ olan çiçeklerin yanından geçerken ağlıyor ormandaki periler. garip. her Ģey farklı. Korkutucu. Kafamı öne eğip koĢuyorum. Az kaldı! Gökyüzü grimsi bir renkte Ģu an. KüsmüĢ bir çocuk gibi ağlayacak sanki. Hızlanmalıyım… Kurumak üzere olan bir derenin yanından geçerken yorulduğumu fark edip üzerinde garip beyaz benekleri olan siyah bir kayaya oturuyorum. Ne kadar da yorgunum. Ġster istemez gözlerim kapanıyor. Kim bilir ne kadar zamandır uykusuzca onu arıyorum. Derken elimde bir Ģey hissediyorum. Küçük bir çakıl taĢı perisi. Genelde kayalık alanlarda yaĢar bunlar. Hepsinin elinde arp olur, bir de üç tane bilezik (biri mor, diğeri mavi, öteki ise kahverengi). Neredeyse baĢparmağım kadar olan peri gece mavisi renginde kısa bir elbise giymiĢti. Saçları kısaydı ama çok güzeldi. Ağaç kabuğu rengindeki saçlarının arasında hareket eden birkaç simge vardı yine bileziklerinin renginde. Bunu biliyordum. Mor: gizemi, mavi: yaĢamı, kahverengi: gücü simgeliyordu. Gözleri siyahtı. Baktığımda ıĢıltısını görüyordum. Ayakkabıları çakıl taĢındandı. Hatta çakıl taĢlarıydı bunlar. Ama bir peri için fazla sadeydi bence. Onu incelemem uzun sürmüĢ olmalı ki bana: “Hey, küçük adam!‟‟ deyiĢini duymamıĢım. ġaĢkın bir Ģekilde “Efendim?‟‟ diyorum. O da “ Pek vaktin yok küçük adam. Bizi kurtarman gerek.‟‟ Birden aklıma günlerdir bir rüyada “o‟‟ diye gördüğüm Ģeyi aradığım aklıma geliyor. Kurtarıcı olan o Ģeyin var olduğunu bilmeden, rüyamı yaĢatarak baĢlamıĢtım bu yolculuğa. Onu hissettiğimi biliyordum ama daha adını bilmediğim Ģeyi nasıl bulacaktım ya da ormanı nasıl kurtaracaktım? Asıl soru ben kurtaracak olan mıydım? ĠĢte kafam yine karıĢtı… Daha sonra perinin beni incelediğini görüyorum. “ neye bakıyorsun öyle?‟‟ demekten alamıyorum kendimi. Peri gülüyor ve bana “ onun ne olduğunu biliyor musun küçük adam?‟‟ “Hayır da sen nasıl..‟‟ “ ĠĢte onu söylemeye geldim.‟‟ “ Üzgünüm küçük peri ama seni tanımıyorum.‟‟ “ Bu kadar kaba olma küçük adam, yardım edeyim de kalk, öyle konuĢalım.‟‟ “ Yardıma gerek yok.‟‟ Kalkmaya çalıĢıyorum, olmuyor. Çok yorgunum. Daha sonra peri arpından bir iki Ģey çalıyor, anında bir güç hissediyorum. Ayaktayım. Peri: “ ġimdi öğrenmek ister misin?‟‟ “ee yani.‟‟ Havada süzülüp gözlerimin hizasına geliyor ve mor bileziğini çıkarıyor. “Ee ne olmuĢ yani? Küçük bir bilezik‟‟ diyorum. “ Hey, onu üzeceksin. Kabalık etme. Biraz bekle ve gör.‟‟ Sessizlik çöküyor… Bu arada da hava kararıyor. Tam sıkılmaya baĢlamıĢ bir iki Ģarkı mırıldanacakken bir parlaklık geliyor gözümün önüne. Benim boylarımda. Ama bu! Ama bu bir su perisi! Harika gözüküyor. Beyaz bir teni var. Saçları koyu kızıl aralarında da birkaç siyah saç var. Çekik gözleri mor renkte. KaĢının tam yanında su damlası dövmesi var ama bu dövme soyut gibi sanki elimi değdirmeye kalksam yapamayacağım. Belinde yıldız dövmeleri var iki tane. Biri sarı diğeri eflatun. Neyin simgeleri bilmiyorum. Üzerinde de ablamın giyeceği türden uzun açık pembe bir elbise var. Ayakkabısı yok. Gözlerim kamaĢmıĢtı. Biraz kekeleyerek “ mer..merhaba!‟‟ dedim. Su perisi bana gülümseyerek merhaba anlamında kafasını hareket ettirdi. Çakıl taĢı perisi” Tamam, daha sonra tanıĢırsınız. ġimdi, küçük adam su perisi seni ona götürecek ama bilmeni isterim ki onu aldığında su perisi yok olacak. Bu sorun değil. Çünkü onlar ölümsüzdür yani bir süreliğine bir yere gidecek diyelim biz. Sen de onu buraya tek baĢına vadinin yanına getireceksin. Sonra da beni çağıracaksın. Bir kere seslenmen yeter, gelirim.‟‟ “Ama… onu nasıl bulacağız ki? Yani daha ne olduğunu bile bilmiyorum.‟‟ Dedim. Su perisi “Söyleyeyim o bir tohum. Her Ģeyi değiĢtirecek ve ormanı kurtaracak olan bir tohum…‟‟ dedi. Sesi annemin sesi gibiydi. YumuĢak bir Ģekilde kelimeleri havada süzülüyordu adeta. Neyse. Biraz kabalık ederek “ ġaka mı ediyorsunuz? Bunca Ģeyi bir tohum uğruna mı yaptım?‟‟ Ġkisi de susmuĢ bana bakıyordu. Su perisi beni umursamayarak çakıl taĢı perisine bir Ģeyler söyledi. Daha sonra yanıt alamadan çakıl taĢı perisi bize “ Ġyi Ģanslar.‟‟ Dedi. Tamam, öyle olsun. Serüven baĢlıyor… Su perisi önden gidiyordu. Onu takip etmemi istemiĢti. Kendini çok mu bilge sanıyordu bu? Su perisi “ YaklaĢmıĢ olmalıyız‟‟ dedi.”Aa tabii. Yalnız bir sorunumuz var‟‟ diyerek gökyüzünü gösterdim. KüsmüĢ çocuk ağlıyordu. Yağmur damlaları yüzümüze düĢüyordu. Su perisi “Sorun değil‟‟ dedi. Ġçimden tabi su perisi olan sensin demekten alamadım kendimi. Her geçen dakika üzerlerine yağmur damlaları dökülen çiçekler “su‟‟ umuduyla biraz olsun kıpırdatıyordu yapraklarını. Ama sonra yine eğiyorlardı boyunlarını. Birkaç lale gözüme çarpıyor. Kırmızı renkleri kan kırmızısı gibi berrak değil artık, kirlenmiĢ. Ya papatyalar. Onlar ise seviyor-sevmiyor yapılmıĢ gibi dökmüĢler yapraklarını. Bir de güller var. Asilliklerini mahcup bir boyun eğiĢiyle değiĢ-tokuĢ etmiĢler. Hüzünlüler. Göklere uzanan ağaçları söylemiyorum bile. Sonbahardaki gibi dökmemiĢler yapraklarını. Çaresizce dökülmüĢler. Ġçim acıdı. Su perisine “ Tohumu aldıktan sonra ne yapacağım‟‟ dedi. “ Biraz sonra sana bir yan flüt vereceğim. Daha doğrusu verilecek olanı sana ileteceğim.‟‟ Kafam karıĢtı. “ Kim verdi ki? Yan flüt mü?‟‟ “Toprak anayı bilirsin. O, kurtarıcılara yan flüt gönderir. Sen de böyle olduğun için sen de yan flüt alacaksın. Yan flüt tohumun yaĢamasını sağlar çalınan ezgileriyle.‟‟ “ Anladım ama neden ki? Tohum yaĢamını yitirebilir mi?‟‟ dedim. Su perisi “ Tohumun bulunduğu yer bir sütunun üzeri. Çok uzun olmayan bu sütun sürekli olarak ezgiler çalar. Bir nevi yan flütün yaptığı gibi iĢte. Tohum bu sayede yaĢar. Onu oradan alacağımız için tohum ölecektir. Bu yüzden yan flütü kullanacaksın.‟‟ ġaĢkınlıkla “ Anladım.‟‟ dedim. Su perisi bana inĢallah anlamıĢsındır dercesine bakıp yürümeye devam etti. Yağmur hızlandı. Su perisinin söylediklerini düĢündüm: orman hastaydı. Sonra da çakıl taĢı perisinin dediklerini düĢündüm: ben ormanı kurtaracaktım. Haklıydılar. Yok olan ormanı yaĢama döndürmem lazım. O olmazsa ağaçlar, bitkiler, canlılar yok olurdu. Bu da sonumuz olurdu. Tamam, haydi tohumu bulalım! Gece olmuĢtu. Su perisi konaklamamız gerektiğini söyledi. Üzerinde garip donmuĢ sarkıtları olan bir mağaraya girdik. Su perisi belindeki sarı yıldız dövmesine elini sürdü ve elini ağzının önüne koyup yere üfledi. Anında ateĢe dönüĢen nefesi harikaydı. ġimdi anlaĢıldı ilk yıldızın iĢlevi. Ona bakıp “ Bu harika, sağ ol. Biraz ısınmaya ihtiyacımız vardı.‟‟ Dedim. Gülümsedi. Sonra da gözlerime yenik düĢüp uyuyakaldım. “ Haydi, kalk sabah oldu.‟‟ “ Tamam, tamam.‟‟ Diyerek kalktım. Her yerim tutulmuĢtu. “Bugün tohumu alacağız. Çünkü birkaç kilometre ilerde!‟‟ dedi. “Öyle mi? Harika. Kurtaracağız ormanı!‟‟ Hemen yola koyulduk. Adımlarımızı hızlandırdık. Rüzgâra karĢı gelerek koĢuyorduk. Nefes nefese kaldık. Su perisi eli ile ancak rüyalarda görülebilecek türden yemyeĢil bir ovayı gösterdi. MüthiĢ. “ama nasıl olur? Burası halen harika hiçbir canlı zarar görmemiĢ.” Dedim. Su perisi “tohum buraya hayat veriyor. Tohumu alınca sütun onun görevini üstlenecek. Böylece orman kurtarılırken, buraya bir Ģey olmayacak.” Dedi. Bu çok mantıklı idi. hemen tohumun bulunduğu yere koĢtuk. Önüme gelen sarmaĢıkları ittiriyorum. Çok az kaldı ona ulaĢmama. Tam önümde! Tüm ihtiĢamı ile orada duruyor. Bir iki adım attık. Peri “ Seni sütunun boyuna ulaĢmanı sağlamak için uçuracağım.” Dedi ve eflatun yıldız dövmesine elini değdirdi daha sora elinden bir Ģeyler havalandığı fark ettim. Harika! Uçuyorum. Fazla oyalanmadan tohumu aldım özenle. Peri bana bir sırt çantası verdi ve içine koydum tohumu. Sonrada aĢağıya indim. Peri bana dönüp “ Hızlı olmalısın! HoĢça kal.” Dedi. Az kalsın ağlayacaktım “ hoĢça kal.” Peri pırıltı tozlara dönüĢüp yok oldu. Tamam, veda vakti bitti. KoĢmaya baĢladım. O kadar hızlı idim ki bir an önce varmalıydım. Sonra durup yan flüte birkaç kez üfledim. Birkaç kez daha. Bu, tohuma Ģimdilik yeterdi. KoĢmaya devam ettim. Soluk soluğa idim ama vadiye gelmiĢtim. Sırt çantamı yere koydum. Yan flütle tohumu canlandırdım. Sonrada çakıl taĢı perisine seslendim. Ġlk önce gelmedi. Bir daha seslenince hemen geldi. “ BaĢarmıĢsın küçük adam.” “ Evet.” Dedim övülmeye ihtiyacım varmıĢ gibi. Sonra elimden tohumu alıp havaya kaldırdı. Farklı bir ilde bir Ģeyler söyledi. Tohum havada askıda kalmıĢtı. Tohumu çevreleyen bir ıĢık demeti oluĢtu. Sonra tohum yok oldu. “bitti, her Ģey canlanacak. Tohum bizim kurtulmamızı sağlayacak.” Dedi. Ġçimden “ Hey, unuttun mu tohumu ben aldım. Kurtarıcı o mu, ben mi?” dediysem de çok mutluydum. Çünkü orman kurtuluyordu. Birden bire her Ģey eski haline dönmeye baĢladı. Ağaçların dökülen yapraklarının yerlerine daha güçlü olan yenileri çıkıyordu. Bitkiler canlanıyordu. Büyük bir görkemle göğe bakıyorlardı. ĠĢte bu! KurtulmuĢtu orman. Peri bana dönerek “Sen ormanı kurtararak tüm canlıları kurtardın. Binlerce kez teĢekkür ederim.” GururlanmıĢtım. “Görevim.” Dedim. Daha sonra peri ile derenin yanına gittik. Dere Ģırıl Ģırıl akıyordu berraktı. Sudaki yansımamıza baktım ve içimden “nefes almaya değer bu dünya.” Dedim. Ardından gökyüzüne bakarak gülümsedim…