ken yandaki bizi seyreden benim fark›nda olmad›¤›m görevli yan
Transkript
ken yandaki bizi seyreden benim fark›nda olmad›¤›m görevli yan
Kara Kutunun Sırrı + Hüseyin Yanar / yanar@kolumbus.fi Silja Rantanen’in stüdyosundan bir yan cephe, 2001, Karjaa ara kutuyu ilk gördü¤ümde her yer bembeyazd›. Yüksekçe bir yerdeydi. Koyu maviye çal›yordu. Karayd›, kapkarayd›. ‹nce uzundu. Esrarl› bir hali vard›. K›fl›n buralarda genellikle oldu¤u gibi, h›zla geceye do¤ru koflan bir ö¤le sonras› beyazl›klar›n üzerine konmufl, büyük bir f›rça darbesi ile tek hamlede boyanm›fl gibiydi. Yanlamas›na do¤aya yatm›fl, tam aksi yönünde ona ters gelen düfley bir çizgi, narin bir çam›n gövdesi, uzun cephesinin tam ortas›ndayd›. Hemen a¤ac›n arkas›nda ise düfley aral›ktan d›flar›ya s›zan bir ›fl›k vard›. Altta bir sürü aya¤›n kendisini yerden kesti¤i, önde ve arkada uzayan, sar›ms›, kaba bir platform üzerine yerlefltirilmiflti. Uçlara do¤ru incelen, ana bünyeden kopuk gibi, uzun kenarlar›na do¤ru hafif e¤imli ama yandan e¤imlerini göstermeyen bir çat›, gövdesini örtüyordu. O an›yla her yan›n› boyam›fl beyazl›klar aras›nda, do¤aya tam bir kontrastt›. Fin Mimarlar Odas›’n›n sezonluk etkinliklerinin özetlendi¤i broflürün sayfalar›ndaki foto¤raf›ndan dikkatimi çeken bu mekan› o hali ile hissetmeye, anlamaya çal›fl›yordum. Tek bir resmine dikkatle bakarken, çam a¤açlar›n›n yanyana do¤ay› süsledi¤i, uzunlamas›na vadinin yüksekçe bir yan›nda yer alabilece¤ini hayal ettim. Sa¤ üst köflesindeki iki sat›rdan, bu kara kutunun sahibinin ressam Silja Rantanen ve onu tasarlayan›n da mimar Hannele Grünlund ve foto¤raf› çekenin de Jussi Tiainen oldu¤unu farketmifltim. Usta bir kameradan, gizemli bir an›yla çekilen bu kulübe imaj›n›n arkas›nda neler vard›. Bu kutunun s›rr› neydi. Ona ad›m ad›m yaklaflmaya bafllad›m. K 30 rh+sanart Silja Rantanen ile Modern Sanatlar Merkezi Kiasma’da bir araya geldik, tan›flt›k. Lobiden bizi yukar› do¤ru savuran rampada yürüyorduk. Kentin kilit noktas›nda sereserpe yatm›fl, bir yabanc›n›n, mimar Steven Holl’un tasarlad›¤› bina bizi olanca gücü ile sanat›n labirentlerine do¤ru, a¤›r a¤›r kendi içine do¤ru çekerken, az sonra devaml› sergilerin oldu¤u odalar›n birinde uzun büyükçe bir odada baz› yap›tlar›n aras›ndayd›k. Di¤er sanatç›larla birlikte Rantanen’in iki yap›t› da mekan›n karfl› köflesindeki iki duvar› kaplam›flt›. Onlar›n tam önünde ise ortada, ayaklar› yerden kesilmifl gibi yukar›dan çelik tellerle as›lm›fl büyükçe suntadan yap›lm›fl bir maket vard›. Birbirine geçen iki oda yan yana gelmiflti. Özenle yap›lm›fl mimari bir maketti. Bu maketin, Rantanen’in her bir odas›nda, farkl› renkleriyle, minyatür tablolar›n›n oldu¤u, daha önce yapt›¤› bir sergisinin düzenlemesi oldu¤unu anlad›m. Birebir halini, sergi öncesi halini ölçekleyerek, planda iki parça halinde, birbirine geçen odalar›n kap›lar›ndan geçirerek gelecekteki sergi mekan›n› tasarlam›flt›. Etraf›ma dönüp, di¤erlerine de göz ucu ile söyle bir bakt›¤›mda, onun bir yerlerden mimariye bulaflt›¤›n› hissettim. Ama sormad›m. Maketin, fikir olarak hafifçe döflemeden ayr›lm›fl, havada duran halini sevmeme karfl›n Rantanen’e neden onun yerde olmad›¤›n› sordum. O da orijinalinin öyle oldu¤unu ama müze yetkililerinin yap›tlarla sergileri gezenlerin aras›nda bir uzakl›k, bir anlamda bir dokunulmazl›k olmas›n› istediklerini, güvenlik nedeni ile maketin havaya kald›r›ld›¤›n› söyledi. Ben de tam makete dokunup birfleyler söyler- ken yandaki bizi seyreden benim fark›nda olmad›¤›m görevli yan›m›za geldi kibarca beni ikaz etti. Sohbetimiz dokunulmaz sergi ile interaktif sergileme üzerine girip ç›karken görevlinin endifleli bak›fllar› aras›nda yan›bafl›m›zdaki di¤er yap›tlar› üzerine konuflmaya bafllad›k. Uzun duvarda sanki kilometrelerce uzayan noktalamalarla dolu soyut bir resmi vard›. Daha sonra baflka bir sergisinin imaj›nda, üstteki küçük parçalar›yla birlikte gördü¤üm bu resme dikkatle bak›yordum. Resme yavafl yavafl yaklaflmaya bafllad›m. Bir an Vasarely ismini akl›mdan geçirirken, noktalamalar vurufllara benzemeye bafllad›. Akl›m elinde iki baget ile xylophon çalan bir sanatç›n›n klavyesine gitti. Rantanen notalarla sanki kuvvetli soyut bir dalga yaratm›flt›. Oradaki sesleri hayal etmeye çal›flt›m. ‹rili ufakl› koyu mavi noktalamalar biribirini peflpefle koval›yor, ifli biten mavi nokta bayra¤› ayn› renkteki di¤erine b›rak›yor, di¤eri al›yor öbürüne veriyor, yüzlercesi bu yolla bir yerlere gidiyor gibiydi. Bu tempo resmin düzenli grid düzeninde de noktalan›yor ama yataydaki etki çok daha kuvvetle vurgulan›yordu. Noktalamalarla, nokta vurufllar›yla oluflturulan kal›n, soyut bir çizgi tasarlanm›flt›. Bu tekrarlamalar ayn› aral›klarda yineleniyor ama yuvarlak biçimlerin boyutlar› farkl›lafl›yordu. Resmin oldukça meditative bir taraf› vard›. Sanki gözleri kapat›p parmaklar› yuvarlaklar›n üzerinde gezdirerek okunabilir hissi veriyordu. ‹nifl ç›k›fllardaki kaymalar, ince ince her notas›, büyüklü¤ü küçüklü¤ü, aral›klar› düflünülmüfl, yerli yerine konmufl bir melo- di gibiydi. Dikkatle bakan› al›p bir yerlere götüren bir hali, bir ritmi vard›. Her yuvarla¤›n içinde f›rça darbeleri ile baflka dünyalar oldu¤unu yaklafl›nca farkettim. Resim on metreydi. Bafl›nda ve sonunda mavi yuvarl›klar›n aksine k›rm›z› renklerdeki dikdörtgen ve karelerin tasarland›¤› planda bina kütlelerini and›ran lekeler bafllang›ç ve sonu hissettiriyordu. Bir an niye bu resmin bafl› ya da sonu olsun, ak›p gitse bir yerlere dedim. Acaba yatayda bu odadaki duvarlar› m› dolafls›n, hatta bu kattaki bütün duvarlar›, koridorlar›, wc’yi, merdivenleri mi dolafls›n ya da düfleyde hareketlenmesi nas›l olur, döflemeyi de dönse hatta tavana da s›çrasa, neden on metre sadece göz hizas›nda diye abart›p düflünürken, Silja’n›n anlatt›klar›ndan bu resmin bin y›l önce Su Shi (Su Tung Po) isimli ayn› zamanda ressam olan Çinli bir flairin yazd›¤› metinden yola ç›kt›¤›n› anlad›m. Silja’ya Çince bilmese de bu resmi yapt›ran o metnin orijinali etrafta yoktu. Asl›n› göremedim. Her harfinde ayr› bir resim olan, resimleriyle kendi alfabesini yaratan antik metin, Rantanen’in resminde her biri ayn› formdaki ama farkl›l›klar› olan noktalamalara dönmüfltü. Resim basitti, noktalamalar kadar basitti. Oldukça da etkili idi. Bir noktadan sonra asl› da unutulmufltu. Bilinçli bir flekilde köklerinden kopar›l›p soyutlanm›flt›. Sanki bu antik metin, bir kaz› sonras› bulunmufl, özenle korunarak binlerce y›l sonra ça¤dafl bir sanat müzesinin duvarlar›nda bu hali ile yer alm›flt›. (T›pk› y›llar önce yapt›¤› immortal poets, facade isimli sar›ms›, turuncumsu bir ze- rh+sanart 31 Ascoli Picenoda ‹ki Gün, 1999, Carnegie Sanat Ödülleri Kuruluflu Yeralt› Basilikas›, 1983, Kiasma Modern Sanatlar Müzesi 32 rh+sanart Oulu Sanat Müzesi Göteborg Sanat Müzesi min üzerine yapt›¤›, parçalarla yan yana gelen uzun tablodaki ayn› boydaki karelerin oynamas›nda oldu¤u gibi) Kap›n›n hemen yan›ndaki üçüncü resminin tuvalleri ise parça parça basit menteflelerle birbirine ba¤lanm›flt›. Bir çizgi üzerinde, planda ileri-geri zigzaglar çizen enstalasyondu. Konstrüksiyon ve ritim yine di¤er ikisi gibi esast›. Ayn› ölçüde tekrar eden düfley parçalar›n üzerinde grid örgüde kal›nca çizgilerle çizilmifl karolajlar vard›. Çizgilerde hafif e¤rilikler, sapmalar, parça de¤iflimlerinde de grid düzende hafif kaymalar göze çarp›yordu. Zigzaglar grid düzeni perspektive sokuyor, derinlik veriyordu. Bu zigzaglar›n abart›lmas›n› düflündüm. Rantanen yine burada da büyük atraksiyonlardan öte nüanslarla bir bütün yaratmay› hedefliyordu sanki. ‹lke yine basitti. Onlara yaklaflt›kça daha derinlemesine çizgilerin, gridlerin farkl›l›klar› görülüyordu. Yataydaki ve düfleydeki çizgilerin her biri ayr› bir hikaye idi noktalamalarda oldu¤u gibi. Daha sonra gördü¤üm bir resminde zigzaglar üzerindekilerle yerlere vuruyordu. Döfleme üzerinde yüzer gibiydi. Sanki geleneksel evlerde mekan› ay›rmak ya da birfleyleri saklamak için kullan›lan basit bir paravana fikrinden yola ç›k›larak resme gidilmifl, eflde¤er aral›klarda menteflelenen parçalar ileri geri oynamalarla konarak hareketli bir duvar önü resmi yap›lm›flt›. Belki de geleneksel ve modern el s›k›fl›yordu. Farkl› parçalar kullan›larak ileri geri daha da hareketlendirilerek dizilere, de¤iflik kompozisyonlara, hareketli, multi dimensional, farkl› yanlardan görülebilecek tablolara, heykele dönülebilecek tablolara do¤ru referans yolluyordu. Bu üç parçadan, noktalamalar›n resmi 2003 y›l›nda, di¤er ikisi ise 1996 y›l›nda yap›lm›flt› ve Rantanen’i baz› yönleri ile bize tan›t›yor, en az›ndan o anlardaki sanat›n›n baz› ipuçlar›n› gösteriyordu. Bu yap›tlarda mimari Rantanen’in yan›bafl›ndayd›. Mekan baflta olmak üzere, soyutlama ve renk ana ö¤elerdi onun için. Ama bütün bun- lar› toplayan alt bir birlefltirici vard› ki o da ritimdi. Ritim, sanat›n›n özetiydi. Her an›nda ona tempo tutuyordu. Farkl› seviyelerdeki konstrüksiyon fikrinden yola ç›k›larak yarat›lan bu parçalarda, renklerin, biçimlerin, çizgilerin, mekanlar›n ritmi hep Rantanen’in yan›bafl›ndayd›. Noktalamalarla oluflan uzun duvar resmindeki panoramik gözükse de belki de planimetrik olarak hissedilebilecek hava, paravana da perspektifi de kompozisyona tafl›yan cephesel bir atmosfere bürünüyor, ortadaki makette ise duvarlara konulmufl tablolar›n renkleri mekan›n volümetrik tekrarlamas›na dönüflüyordu. Yani ritmin farkl› okunabilecek, hissedilebilecek seviyeleri bu üç yap›tta bir araya gelmiflti ister istemez. Günü bitirirken, Silja Rantanen ile Helsinki’den bir saat uzakl›ktaki, Karjaa bulunan atölyesinde, yani bir resmi ile kendisini tan›d›¤›m gizemli kara kutuda tekrar bir araya gelmeye karar verdik. Sonbahar›n p›r›l p›r›l bir gününde Karjaa ‹stasyonu ile ev ve atölyesinin oldu¤u yere do¤ru giderken h›zla Fin peysaj›ndan yavafl yavafl uzaklafl›yordum. ‹ngiliz peysaj›n› and›ran bir do¤a parças›nda bir vadinin ucuna do¤ru durduk. Kara kutu flimdi, o tesadüfi foto¤raf›nda gördü¤üm halinden çok daha baflkayd›. Bu defa birbiri ard›na düflen sar›lar›n, kahverengilerin, yeflillerin aras›nda, bin bir türlü rengine bürünen do¤ada kamufle olmufltu. Beyazl›klar› gitmifl ya da yak›nda beyazl›klar› tekrar gelecek do¤an›n bu haliyle onun bir parças› haline gelmiflti. Vadinin nehre bakan uzant›s›nda, k›vr›m k›vr›m giden suyun tam a¤z›ndayd›. Kap› herfleyin arkas›ndayd›. Önündeki platforma birkaç basamakla ç›kt›k. Rantanen kap›n›n önüne sürülerek gelen sürme kap› fleklinde olan, ayn› renkteki koruyucu duvar› hareketlendirdi, mavi kap›y› açt›. Arkadan ortadaki üstü fleffaf, ince uzun alçak ve küçük sar› tuvaletin yan›ndan içeri girdik. Mekan›n içi baflka d›fl› baflkayd›. D›flar›dan üstü hafif e¤imli çat›yla kapl› kara kutu içeriden bir tünele dönüflmüfltü. Beyaz uzun, yüksek bir tünel, bir tüp. Kap› aral›¤›ndan girdi¤imiz taraf›n aksine di¤er ucu tamamen camd›. Mekan, d›fl›ndaki havaya kontrast, bembeyaz, soyut ve d›flar›dan içi hissedilmeyen, do¤adan kopar›lm›fl bir haldeydi. Do¤ay› steril bir atmosferde gözlüyordu. Kesiti ile dikdörtgen modernist bir mekan, prizmatik ince uzun bir mekan olmufltu. Neden böyle bir mekan istedi¤ini, mimarla aralar›ndaki konuflmalar› ve tasar›m›n nas›l olgunlaflt›¤›n› merak etmeme karfl›n sormad›m. Belki de rengarenk soyutlamalar›n aras›nda onlara fon oluflturan tehlikesiz beyaz bir kabuk volumetrik bir çerçeve yarat›lmak istenmifl olabilece¤i akl›mdan geçti. Oldukça büyük olan mekan› daha da abartan, sanki karanl›k çöktü¤ünde de çal›fl›l›yor, ya da burada toplu sergilemeler oluyor havas› veren, ›fl›¤›n yukar›dan uniform yay›lmas›n› sa¤layan, üstte iki s›ra halinde dizilmifl tepe lambalar› vard›. Tünelin ucu arkas› gibi dikdörtgendi. fieffaf, kesintisiz cam dikdörtgen, balkonun önündeki do¤adan enstantanelerle hafif yukar› taraftan müthifl bir resim konturluyordu. Mekan›n devam›nda, beyaz tünelin ucunda, hafif kufl bak›fl› flekilde görülen, k›vr›la k›vr›la sola do¤ru dönerek giden genifl bir nehir hareket ediyordu sanki. Volümün önündeki inan›lmaz manzaraya do¤ru daha da aç›labilece¤ini arkadan öne hafif aç›l› planlanabilece¤ini, arkadan öne giriflten aç›l›ma do¤ru ad›m ad›m hiyerarflinin kurulabilece¤ini düflünürken Rantanen’in uyar›s› ile sol tarafa do¤ru, uzaktaki tepede detaylar›ndan ar›nm›fl, kaba hatlar›yla silüet halindeki ortaça¤ kilisesini gördüm. ‹nan›lmaz bir manzarayd›. Muhteflemdi. Uzun kutunun planlamada, vaziyet plan›nda neden o tarafa do¤ru dönmedi¤ini merak ederken, o hali ile arazi ile volümün flörtünü hayal ederken, terasa ç›kmadan en uçtan geriye döndük. Etrafta büyütülmüfl büyük çizimler, arka tarafa do¤ru duvarlara yaslanm›fl tablolar vard›. Daha dikkatle bakmaya Bir Ütopyan›n Döküman›, 1999, Sanatç›n›n Koleksiyonu, (Ascoli Picenoda ‹ki Gün adl› serinin minyatür versiyonlar› ön tarafta yer al›yor.) Rantanen’in ritimlerini, sanat›n›n izlerini aramaya bafllad›m. En arkada, ince uzun mekan› yandan vadiye do¤ru yeflilli¤e cesurca açan pencerelerin yan›nda, girifle göre sol tarafta, buraya tafl›nmadan önceki bofl bir siloyu and›ran atölyesinden al›nan büyük düfley bir foto¤raf gözüm çarpt›. F›rçalar›n, boyalar›n ve boyalarla rengarenk olmufl bir taburenin yan›nda yer alan, üzerine çaprazlama ›fl›¤›n düfltü¤ü büyük etkili bir foto¤raf›n üzerinde konuflmaya bafllam›flt›k bile. ‹lk hikaye birbirine yap›fl›k üzeri fleritlerle kaplanm›fl bu sütunlar›n hikayesiydi. Sanki Rantanen’in mekan› için özel olarak yap›ld›¤›n› sand›m ilk bak›flta. Bunlar asl›nda Stokholm’deki hava alan› kontrol kulesini tafl›yan uzun kulelerdi. Bir kaideydi yukar›daki mekan› ayakta tutan. Silja mimarisini ‹sveçli yerel mimar Gert Wingärdh’in yapt›¤› bu kontrol kulesinin kolonlardan oluflan kaidesinin etraf›n› yatay çizgilerle böldü¤ü harflerden oluflan bir sayfa ile etraf›nda döndürerek kaplam›fl onu metinlerle süslemiflti sanki. Daha sonra biribiri ard›na iki ayr› makalede Ptah dergisinin 2001/2 ve 2002/1 say›lar›nda okudu¤um bilgilerden Saint Exupery ile D’Annunzio’dan ald›¤› havac›l›kla ilgili iki metni biraraya getirerek buraya adapte etti¤ini anlad›m. Sonunda bu ifli kendisine verenlerle geçen uzun tart›flmalardan ve karmafl›k bir tasarlama sürecinden sonra ikinci metin sanatç› ayn› fikirde olmamas›na karfl›n, politik kayg›lardan ötürü kald›r›lm›fl 7000 harfle bafllayan kolon etraflar›n› merh+sanart 33 tinleyen harflerin say›s› 3000’e kadar indirilmiflti. Fabrikada yuvarlak kolonlar›n etraf›n› saracak flekilde dev parçalar dökülerek prefabrike olarak yap›lm›fl, sonunda fragmental hale gelen metin, 18 cm. boyutundaki ölçüleri ile 50 m. kadar uzakl›ktan görülebilecek flekliyle bir dekorasyon eleman› olmufl, üzerindeki gözetleme kulesini tafl›yan kaidelerin, kolonlar›n etraf›n› sarm›flt›. Atölyede, uzun mekan›n›n ortas›na do¤ru bir yerde oturduk. Eski ama boynu dar gövdesi yayg›n, yay›ld›kça da yanlar›nda kavisleflen çizgileri ile buralardaki ünlü bir isim, Virkkala taraf›ndan özenilerek tasarlanm›fl su dolu bir sürahi ve yanlar›nda sürahinin gövde çizgileri gibi içeri kavisli iki bardak ahflap masan›n üzerindeydi. Rantanen’in arkas›ndaki duvarda as›l› diyagonal kutulara çaprazlama grid örgü içindeki CD’ler dikkat çekiciydi. Sohbetimize giren ikinci hikaye, kendisine 1999 y›l›nda Carnegie Sanat ödüllerinden birini getiren yap›t oldu. Ascoli, Piceno nun iki günlük hikayesi (Metamorfosis of a map). Paris’te de daha sonra yapt›¤›na benzer bu çal›flmas›nda dolaflarak inceledi¤i bir kenti akl›nda kald›¤›yla tekrar hat›rlam›fl ve mental bir haritaya döndürmüfltü. Kent sanatç›n›n ellerinde bir diyagrama oradan da belki de bakan›n hayal etti¤i üç boyutlu kal›n çizgileriyle oluflan bir volüme, heykele, çelikten bir kompozisyona, baflka bir havaya dönüflmüfltü. Burano’dan Hat›rlad›¤›m, 1998, Valkeakoski Kenti Silja Rantanen’in stüdyosundan bir iç görünüfl, 2008 34 rh+sanart Silja Rantanen’in önceki stüdyosunda Stokholm Havaalan› Gözetleme Kulesi’nin Maketleri, 2000 Gridi, 1996, Kiasma Modern Sanatlar Müzesi rh+sanart 35 Sergiden bir görünüfl, 1993, Y›l›n Sanatç›s›, Helsinki Festivali Sanatç› ve Seyreden, 2005 - 07, Yedi Resimlik Seri, Niemistö Sanat Kuruluflu Koleksiyonu Üçüncü hikaye ise Loris Cacchini adl› heykeltrafl›n yap›t›ndan kaynaklanan bir dizi çizim üzerineydi. O anda bir müzede sergilenen üç boyutlu metalden yap›lm›fl bir heykelden yola ç›karak gerçeklefltirdi¤i bir çal›flmayd›. Heykelinin içinde d›fl›nda elinde kalem, ziyaretçilerin, onu görmeye gelen ö¤rencilerin merakl› bak›fllar›na ald›rmadan ad›m ad›m, farkl› farkl› aç›lardan defalarca, günlerce çizmiflti. Burada da Rantanen yine amorf bir grid örgünün gerisine gidiyordu. Üç boyutluluktan iki boyutlu dev paftalara geçiyor, önce kara kalemle sonra da kal›n beyaz üzerine siyah çizgilerle, dev boyutlarda onu yeniden keflfediyordu. Uzun y›llard›r hep ilgisini çeken aralar›nda dolaflt›¤› büyülü grid örgülere sanki bilgisayarlarda bir komutla saniyede mefllere dönüflen gridlerin tasar›m h›z›n› yavafllatt›kça yavafllat›yor tekrar kalem ka¤›da dönüyordu. Bilgisayar yüzünden yok olmaya zorlanan eskiz yapma al›flkanl›¤›n›, iki boyuttan üç boyutlu hayal etme seviyesine, üç boyutludan iki boyuta aktararak bilinçli bir privitizm ile ters yüz ediyordu. Arka kap›n›n girifli üzerinde ve yanda uzun duvar›n yukar›s›nda Kiasma’da gördü¤üm noktalamalar›n rengarenk varyasyonlar› parça parça s›ralanm›flt›. Jokela’n›n mimarisini tasarlad›¤› kilisesinin altar duvar›na yerlefltirdi¤i tablolar ile mimari planlaman›n do¤as› üzerine tart›flt›k, yine daha önce bir sergilemesini yapt›¤› bir iç 36 rh+sanart mekan›n suntadan ölçekli maketi ve sergideki tablolar›n›n yerleflimini, ortadaki bir masada yay›l› plan› büyütülmüfl dev grid örgüyü, büyütülmüfl kiliselerin planlar›n›, yan›m›zdaki duvar›n alt›na yan yana dizili ‹talya ortaça¤ kentlerindeki cepheler, detaylar ve resimler üzerine konufltuk. Duvarlar›nda büyütülerek çizilmifl siyah beyaz tap›nak paftalar›, büyük kent planlar›, ormanda rastlad›¤› a¤açtan yap›lm›fl metruk bir strüktürün büyütülmüfl yorumu vard›. Biraz ilerdeki büyük camdan gelen yat›k günefl bu insan boyu paftan›n bir yan›na vuruyordu. Siyah kömür ile çizilmifl dev resim gelen ›fl›klar›n alt›nda, önünde arkal›¤› ve oturma yeri bir hamlede özenle tasar›mc›s› taraf›ndan savrulmufl has›rdan tek kiflilik rahat oturma koltu¤u ile etkili bir kompozisyon oluflturuyordu. Bir kent, bir bina, bin y›ll›k tarihi bir metin, bir ortaça¤ meydan› ya da modern bir heykel Rantanen’in sanki modelleriydi. Onlar› özenle seçiyordu. Usul usul yaklafl›yor ve defalarca kendisine poz veren bir modelin karfl›s›ndaym›fl gibi eskizlerine bafll›yordu. Onu ad›m ad›m çizerek, boyayarak inceliyordu. Tabii ki içeri¤in önemi büyüktü ama hiç anlamad›¤› Çince de olsa metnin esteti¤ini uzun noktalamalar›nda oldu¤u gibi baflka bir gözle kendi metnine, kendi resmine soyutlamalarla dönüfltürüyordu. Yani örne¤in; antik bir metin onun maceras›na bafllayacak anlaml› bir malzeme oluyor onun- la bir yere kadar geliyor ve Ascoli ya da Paris örne¤inde oldu¤u gibi metin metinlikten, kent kentlikten ç›k›p baflka bir fleye dönüflüyor, baflka bir role soyunduruluyordu. Bafllanan noktas› farkl›, var›lan noktas› farkl› bambaflka birfley oluyordu. Atölyesinde gördü¤üm bir eskizi hat›rl›yorum. ‹talyada bir sürü ortaça¤ binas›n›n cephelerinde yapt›¤› gibi bu defa belki de kendisine poz veren bir model gibi yani yüzlerce kald›r›m tafl›n› da içine alacak flekilde bir meydan› oturup çizmiflti. Bir kald›r›m tafl› meydan kadar önemliydi onun için. Belki de o kald›r›m tafl› arac›l›¤la, kentin hiç hesapta olmayan bir molekülü arac›l›¤› ile bütüne belki kendisinin bile o anda bilmedi¤i yorumlamalara ulafl›yordu. Yani Rantanen, günlük yaflam›, önündekileri bazen planl› bazen plans›z ama ad›m ad›m inceliyor, çiziyor, boyuyor ve onlar›n gerisine gidiyordu. Kendi dünyas›n› yarat›yordu. Sonra atölyeden evine geçtik. Evi hemen ayn› yerde birbirlerini 200 m. uzaktan gören atölyeden biraz daha yukar›ya do¤ru bir yerdeydi. Atölyesindeki beyaz, d›fl volümüne kontrast hatta biraz da steril denilebilecek form anlay›fl› ve modern hava, kara kutunun etraf›ndaki cephe ile birlikte kendini geleneksel bir atmosfere b›rakm›flt›. Geleneksel bir ev mekan› ile bafllayan güne kendi deney dünyas›nda, modern sanat›n dünyas›nda, kendi ritimlerini yarat- mak için devam ediyordu. ‹lerleyen saatlerde ise tekrar geleneksel bir dekora dönüyordu günün ritmi içinde. Her gün geçti¤i do¤a da kendisine bu ikili aras›nda köprü oluyordu. Rantanen’in beni saatler öncesi ald›¤› yere, Karjaa’daki istasyonuna b›rakt›¤›nda günü geride b›rak›yorduk. Pandelino’daki yerime otururken, atölyesindeki sohbetimizden baz› detaylar› hat›rlad›m. Elimdeki sanatç› ile ilgili bilgilerle di¤er projelerinden yakalayabildi¤im di¤er izlerle tafllar daha da yerine oturmaya bafllam›flt›. Rantanen, üniversiteye ilk giriflinde 1976’da, iki y›l Helsinki, Otaniemi’deki Teknoloji Üniversitesi’nde Mimarl›k okumufltu. Daha sonra mimarl›k sevdas›ndan vazgeçmifl, Helsinki Güzel Sanatlar Akademisi’ne gitmeye karar vermifl ve oray› 1980’de bitirerek ressam olmufltu. Fakat daha sonra tekrar bafllad›¤› okula geri dönmüfl bir sene daha mimarl›k okumufltu ressam olduktan sonra. Sonra da birkaç ay bir mimar›n, Kimmo Mikkola’n›n bürosunda çal›flm›flt›. 1982 de Galeria Sculptor da ilk sergisini açt›¤›nda Timo Valjakka’ n›n makalesinde vurgulad›¤› gibi yapt›klar›n›n sanat olmad›¤›n› söyleyenler bile olmufltu. 1986’da yap›tlar›yla Venedik Bienali’nde yer alm›flt›. Di¤er sergilerinden sonra 1993’te y›l›n sanatç›s› seçilmifl, yap›tlar› ile ise farkl› üslubuyla Fin sanat›nda önemli bir yer edinmiflti. Kimileri onu, o y›llarda post-modernizm ile yanyana geti- rh+sanart 37 riyordu. Bana göre Rantanen ad›na o y›l bas›lan kitapta genelde görülen en önemli fley onun mekan› yeniden çizen, yorumlayan olan bir ressam olmas›yd›. Bu mekanlarda, daha sonraki yap›tlar›n›n izlerini bir bir bulmufl gibiydi belki de. 1990’larda çizmeye bafllad›¤›n› söyleyen mimarinin cephelerde ve kent planlamalar›ndaki gözde örgüsü, Rantanen’in hiçbirfleyin resmi olmad›¤›n›, daha soyut ve maketi olmayan bir olarak tarifledi¤i grid onun resimlerindeki ö¤elerden biri olmufltu. Daha sonra konstrüksiyonlara, kent planlamas›na da yayaca¤› resimlerinde o y›llarda mekanlar›n içini, d›fl›n›, volümünü, detaylar›n›, köflelerini, kubbelerini yeniden çizmesi ve boyamas›yd›. Fiziki mekan›, resmin dili ile sunarak yeniden yarat›yordu. Kubbeyi, kemeri ya da volümü belirliyor ve vurufllarla, çekmelerle, perspektifi derinli¤i ar›yordu. Soyutlamalarla dolu kendine özgü bir dil yaratma peflindeydi. Yani bir anlamda gördü¤ü yap›tlar›n üzerindeki mimari elbiseyi ç›kar›yor kendi elbisesini giydiriyordu. Mimari ve resim sanat› aras›nda bir köprü yarat›yordu. Daha bafl›nda b›rakt›¤› mimariye, kendi sanat›nda geri dönüyor onu yeniden keflfediyordu. Bazen konturla belirledi¤i bir volümden detaya, nifle gidiyor, oradan da figüratif bir objeye var›yordu 1. Bazen de gördü¤ü bir evin önce kabaca bir bütününü oluflturuyor, kurallar› bir kenara b›rak›p f›rça darbeleri ile volümün göbe¤inden, binan›n ana cephesinden içine dal›yor ve mekanda dolaflmaya bafll›yordu 2. Ya da daha önce kara kalemle çizdi¤i bir detay, bir y›l sonra yine belirgin k›rm›z› bir fonda asimetrik yerleflimi ile resmin sa¤ köflesinde solda küçük bir detay ile yer buluyordu 3. Bir baflkas›nda tuvalini tavana çeviriyor, koca kubbe yandaki pandantiflerin göbe¤inde ba¤›ran tek bir obje, k›rm›z› bir elipse dönüflüyordu 4. Köfleler, panaromik bütünlemeler duvar, kap›, pencerelerle perspektif derinliklerini aramak içindi belki de5. Üç boyutlu konstrüksiyonu ar›yordu yap›tlar›nda 6. Grid fragmanlar›n belirgin formlarda kulland›¤› üçlemeler de görülüyordu 7. Kitapta arka arkaya gelen iki uzun resim biribirini tamaml›yordu ve belki de ilk baflta inceledi¤imiz sergideki 10 m.’lik noktalamalara bir referans yolluyordu. Bir konturla çevrelenen boflluk 8 ve Facade’da 12 düfley parçadan oluflturulan 5 m.’yi aflk›n turuncumsu bir fon üzerinde her parças›nda karelerin 2’li, 3’lü ve 4’lü asimetrik yerlefltirmeleri asimetride bir düzen aray›fl›yd›. Silja’n›n dili basitti, herfley çok basitlefltikçe büyüyor, etkili sonuçlara ulafl›yordu 9. Ars Fennika ödülünü ald›¤›, 1996 tarihinde bas›lan Good Places adl› sergi kitab›nda toplad›¤› yap›tlar›nda ise kara kalem dolap ve çizimlerinden kentlere s›çrayan ölçek büyütmelere tan›k oluyorduk. Silja Paris serisinde oldu¤u gibi bina ölçe¤inden ç›k›p kent ölçe¤ine geçiyor, akl›nda kalanlar› malzeme olarak kullan›p mental haritalar yarat›yordu. Sanki önündeki bir ahflap malzemeyi keskisi ile yontar gibi, f›rça darbeleriyle oluflan, bir koyulu¤a girip ç›kan bir nehrin oluflturdu¤u resimle bafllayan 10 bir Paris serisini yap›yordu. Bu arada o zamanki çal›flmalar›n› yapt›¤› uzun stüdyosundaki tek tek imajlar› panoramalaflt›r›yordu. Resimleri art›k sadece düz bir duvar prezentasyonunda oldu¤u gibi de¤il, fiziksel olarak parçalan›yor paravana resimlerine, panoramik resimlere dönüflüyordu. Rengarenk olanlar›, düz renklerle yap›lanlar›, gridlerle bölünenleri bir Burano, 1997 - 98, Kiasma Modern Sanatlar Müzesi El Yazmas›, 2003, Kiasma Modern Sanatlar Müzesi 38 rh+sanart araya geliyor. 1993’de bafllad›¤› Everything is Uniform adl› yap›t› yine önümüze ç›k›yor ve iki y›l sonra bir dizi haline geliyordu. 1999 tarihli Document of an Utopia kitab›nda toplad›¤› resimlerinde ise bina bloklar›yla oluflturdu¤u üçlemeli Burano serisinde, Paris örne¤indeki siyah-beyaz›n tam tersi rengarenk bir kent yorumuyla karfl› karfl›ya kal›yorduk. Daha sonra 1999’daki Ascoli, Piceno ortaça¤ kentinin yorumlanmas›nda ise, yine siyah-beyaza dönülüyor, kenti unutup kal›n konturlarla oluflmufl dev ölçekli enstalasyonlar oluyor, dev ölçekli resimlerle soyutlafl›yordu. Yine ölçekte farkl›laflt›rmalar oluyordu. Daha önceki kitapta gördü¤ümüz dolap çizimleri tablolara dönüflüyor, galerilerde yapt›¤› sergilemelerinin suntadan ölçekli maketleri yer al›yor, Metamorfos serisindeki denemelerinde ise diyagonal gridlerin arkas›ndaki objelerle iki kurgu üst üste geliyordu. Mimarinin belki de onun için bir altyap› ve bir tempo verici oldu¤u oldukça aç›kça ortadayd›. Mimarl›k onun sanat›na baflka bir renk baflka bir altyap› ve derinlik katm›flt›. Bu onun oluflturdu¤u temellerinden biri mimarl›k deyimi ile sanat›n›n konstrüksiyonu olmufltu. Stüdyonun mimar›, Hannale Grönlund’un tasar›m› içi ile, d›fl› ile, içinin d›fl›n›n kontrastl›¤› ile, d›fl›n›n Rantanen’in yaflad›¤› geleneksel eve göndermeleri, rengi, detaylar› ve modern ve geleneksel aras›ndaki yeri ile oldukça özgün bir tasar›md› ama bütün bunlar› düflünürken belki de buradan ald›¤›m cesaretle, kendi kendime bu atölyeyi acaba Silja Rantanen yapsa nas›l olurdu demeden geçemedim. Bana evinde ikram etti¤i geleneksel bö¤ürtlen keki ile yapt›¤›m›z kahve sohbeti s›ras›nda özenle gösterdi¤i büyük boyutlu kal›n Pompei ile ilgili kitab›ndaki muhteflem duvar resimleri gözümün önüne geldi. Bütün bu kentler, çizdi¤i binalar, içi d›fl›, siyah beyazlar, renkler tonlar, panoramalar, as›l› maket, detaylar, atölyesinin duvar›nda hala versiyonlar› as›l› duran Kiasma’da gördü¤ün noktalamalar, panoramalar, paravanalar, bütün bu mekan deneyimi, bu çal›flmalar›n ritmi nas›l kendi mekan›na yans›t›rd›, nas›l kendi mekan›n› yarat›rd›, çizerdi diye düflündüm. Rengarenk soyut yap›tlar›yla kendi dünyas›n› renklendiren, kendi ritimlerini bu mekanda arayan Silja Rantanen’in atölyesini, tek bir imaj›ndan gördü¤üm “kara kutu”nun içindeki hikayesini flimdi daha iyi anlam›flt›m. D‹PNOTLAR: 1 Padova, ‹deal Space, 1985, Section of Cupola, Section and Segment of a Cupola, Subterranean Basilica, 1983, Angelico1984, Wall and Fresco 1995, Come Piu Belli li Sapranno Farede 1991, Bowl ve Drawn Bowl 1985 2 A Giotto house, 1983 3 Peacock window,1988, Facsimile, 1989 4 Pantocrator,1986 5 Corner as it is, Vettius, Panaroma, 1990, In Regard to Relative Position,1992 6 Casa Come Me, 1991, The Temple of Hera Paestum, 1990, Everything is Uniform, 1993 7 That Which Distinguishes, Quodconstat, Quot Congruit, 1989 8 Screen’deki, 1992 9 Informal Poets, 1992 10 First Paris From Memory, 1996 rh+sanart 39