Untitled - Anşoyad
Transkript
Untitled - Anşoyad
ANŞOYAD Akdeniz Şairleri Antolojisi © ANŞOYAD – Antalya Şair, Ozan, Yazar ve Ressamlar Kültür Derneği Antalya 2005 Yayına Haz: Mustafa Ceylan 2015 E-kitap: Harun Taner İçindekiler İçindekiler ............................................................................................................... 3 1. Önsöz - Şükrü ERCİYESLİOĞLU .................................................................. 4 2. Ayten Akdağ ................................................................................................... 8 3. Şükrü Akkuş...................................................................................................12 4. Adil Baydoğan........................................................................................... 16 5. Mustafa Ceylan ............................................................................................. 20 6. Mevlüt Çalışkan........................................................................................ 25 7. Mehmet Çınar................................................................................................ 31 8. Nil Çin....................................................................................................... 35 9. Şadiye Durdu ............................................................................................ 39 10. Ayşe Efecan (Çınar) .................................................................................. 42 11. Mehmet Dirican............................................................................................46 12. Şükrü Erciyeslioğlu.................................................................................... 51 13. Hüseyin Avni Erdemir .............................................................................. 57 14. Necla Gökoğlu .......................................................................................... 63 15. Ali Gözütok...............................................................................................68 16. İsmail Maden ............................................................................................ 73 17. Barış Kaya ................................................................................................. 76 18. Sulhiye Menlikli........................................................................................80 19. Gülseren Onay .......................................................................................... 84 20. Mehmet Orbay .........................................................................................89 21. Hikmet Özkaya.........................................................................................94 22. İsmail Solak .............................................................................................. 97 23. Nusret Turan ........................................................................................... 101 24. Yılmaz Türkyılmaz ................................................................................. 108 25. Ahmet Ünal ............................................................................................. 112 26. Bekir Yaşar ............................................................................................... 116 27. Muharrem Yazıcıoğlu .............................................................................. 121 28. Kenan Yiğit ..............................................................................................126 29. Ozan Seyfili..............................................................................................129 30. Ozan Akgül .............................................................................................. 134 31. Hasan Şimşek .......................................................................................... 138 1. Önsöz - Şükrü ERCİYESLİOĞLU 1 “Anşoyad antolojileri gelenekselleşecek, ticari gayemizin olmadığını, edebi düşüncemizin ön planda olduğunu bilmenizi isterim.” Henüz bir yaşında genç bir dernek olan (ANŞOYAD) Antalya Şiar, Ozan, Yazar ve Ressamlar Kültür Derneği kurulduktan 3 ay sonra Antalya’da bir ilki gerçekleştirmek istedik. Bir çok kültür sanat ağırlıklı dernekler olmasına rağmen, bu işte biz öncülük yapıp Antalya’da yaşayan, Antalya’ya gönül vermiş, yurdun doğusundan, batısından, güneyinden, kuzeyinden dört bir yanından gelip Antalya’ya yerleşmiş, kitaplı, kitapsız şairleri bir çatı altında toplamayı amaç edinip, şiirlerini de gün ışığına çıkarmak isteyen, her yaştan, her meslekten şairleri, şiire gönül ve emek verenleri, duygu yüklü bu insanların birbirlerini yakinen tanımalarını da sağlamış oluyoruz. Aynı antolojide komşu sayfalarda buluşturuyoruz. 1 Şair-Araştırmacı Yazar ANŞOYAD Genel Başkanı Bizim gibi kültür-sanat ağırlıklı derneklerin önderliğinde ünlü, ünsüz, kitaplı, kitapsız şairleri bir antolojide toplamak gayesi ile yola çıktık. Bir çok antoloji yapımcılarının kendi baldız, bacanak, eş, dost ve arkadaş çevrelerinin haricinde dergilerde şiirleri yayınlanmaz. Antolojilere alınmaz. Yeni yazarlara, gençlere olanak tanımazlar. Biz bu kuralı da değiştirerek, her yazarın sanat anlayışına saygı duyarak, siyasi olmayan şiirlerini aldık. Yorum okuyucunundur. Şiirin konusu serbest dedik. Güzellikleri, güzel duyguları paylaşmak istedik. Antoloji çıkarmada bir iddiamız olmadığı gibi kimselere de şirin görünme niyetimiz de yoktur. Kendilerini bizim yanımızda, bizim sayfalarımızda, aynı antolojide görmek istemeyenlere de ayrıca saygı duyarız. Biz, gün ışığına çıkmamış şairleri, birçoklarının tanımadığı şairleri, sizlere sunmaya, tanıtmaya çalıştık. Hatıra defterlerinde saklı kalmış bir çok anılarınızı dile getirecek şiirlerinizi de bizlerle paylaşma olanağı bulduğunuz için siz katılımcı edebiyat dostlarına da aramıza hoş geldiniz der, teşekkür ederim. Derneğimizin bu ilk denemesi olacak antoloji, bizlerden sonraki kuşaklara bir belge niteliğinde olacak ve bu antoloji işini öncelikle ANŞOYAD üyeleri arasında ve bizimle bu güzellikleri, kalıcı edebiyat eserlerini paylaşmak isteyip, ürünlerini ölümsüzleştirmek isteyen bütün şiirseven dostlarla her yıl buluşup gelenek haline getireceğimizi de şimdiden müjdeler, çocuklarınıza, torunlarınıza, Türk Edebiyat sanatına bırakacağınız en değerli ve kalıcı bir eser de yer almak sizlere de biz yapımcılara da kıvanç ve övünç payı vermektedir. Gelin şiir dostları gelecek mutlulukları da hep birlikte aynı kitaplarda yer alarak paylaşalım. Kendi fikir ürünleri çeşitli antolojilerde, dergilerde yayınlanmış veya şiirleri kitaplaştırılmış olanların yanında, henüz bu olanakları bulamayan şairlere de işte önünüzde bir fırsat var. Bu fırsatı ANŞOYAD ‘ın bu ve bundan sonraki antolojilerinde değerlendirin diyoruz. Zira, sözler uçar gider, yazdı olanlar sonsuza kadar kalır. Genç kuşakların önünü açmak, onlara örnek olmak için her 15 günde bir yapılan “gaz lâmbası ve mum ışığında şiir, müzik dinletisi ve fıkra anlatısı” etkinliklerimizde, derneğimizde mikrofonu onlara uzatıp öncelik veriyoruz. Her yaştaki şairlere, şiirseverlere derneğimizde ayda bir çıkan “aylık bültenimizde de yer veriyoruz. Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda etkinlik yapan bir derneğiz. Roman ve öyküden sonra yer alan şiir okurunun % 2’ye ulaştığı yurdumuzda insanların birbirlerine yaş günlerinde verecekleri kalıcı eserin kitap olduğunu unutmayalım. Her aydının en azından beş şiiri ezbere bilmemesi büyük bir eksikliktir. Konusu ne olursa olsun, yeri geldikçe icap eden yerde okunacak iki dörtlük şiir, oradaki ortamı duygusallaştırır, güzelleştirir, yerine göre hüzünleştirir, yerine göre kahramanlık duygularını kamçılar... Şiirle uğraş veren insanlar, duygusal ve sevecendir, insancıldır, katılımcıdır, paylaşmayı bilendir. Hiçbir şair gaddar ve katil olamaz düşüncesindeyiz ve görmedik te, duymadık ta böyle bir şairi... Bizlere şiir gönderen şairlerimizin bazılarının şiirlerini antolojiye alamadık, üzülmesinler, gelecek seneki antolojimizde yer almaları dileği ile yeni ürünler üretmelerini temenni eder, mutluluklar dilerim. Bu antolojinin hazırlanmasında emeği geçen, özveri ile çalışan Genel Başkan Yardımcımız, araştırmacı yazar, şair Mustafa Ceylan’a ve derneğimizin kurucu üyelerinden araştırmacı yazar, şair Mehmet Çınar’a, yine kurucu üyelerimizden Sulhiye Menlikli ile ANŞOYAD Başkan Yardımcısı Aliye Çınar’a şükranlarımı arz eder, bütün katılımcılara sıhhat, saadet ve mutluluklar diler, gelecek seneki antolojide buluşmak üzere esenlik dileklerimle saygılar sunarım. Şükrü Erciyeslioğlu ANŞOYAD Genel Başkanı 2. Ayten Akdağ 1935 yılında İstanbul Kadıköy'de doğdu. İlk orta lise öğrenimimi Bursa'da tamamladı. Şiir yazmaya lise yıllarında başladı. 1998 yılında ara verdiği şiir yazım işine kızının teşviki ile yeniden başladı. Engin ÇIR'dan hece vezni ve kafiye dersleri aldı. Şiirleri Simav Anadolu, Ekin, Bizim Ece dergilerinde yayınlandı. Şair Sibel Koparan'ın annesi olan Ayten AKDAĞ İstanbul'daki şair y yazar ve bestekârlar derneğinin üyesidir. 2000 yılında Simav'da yapılan şiir yarışmasında (İçimde Bir Sızı Var) şiiri ile üçüncülük, İstanbul'da şair, yazar ve bestekârlar derneğince yapılan şiir yarışmasında (Çok Uzakta Biri Var) şiiri ile ikincilik, Kütahya'da, şair ve yazarlar derneğince yapılan şiir yarışmasında (Gittin Gideli) şiiri ile birincilik ödüllerine lâyık görüldü. Şiirlerinde tamamiyle hece veznini kullanan şair, duygunun ve doğal güzelliklerin lirik söylemiyle şiirlerini dokumaktadır. Çeşitli bestekârlar tarafından bazı şiirleri Türk Sanat Müziği normunda bestelenmiştir. ANŞOYAD ve İLESAM üyesidir. Ayten AKDAĞ üç çocuk annesi olup 1974 yılından beri Antalya'da ikamet etmektedir. ANLAMIYORSUN Gece karanlığı yüzüme vurmuş Ağlıyorum dedim, anlamıyorsun. Gözüm de bulutlar hep pusu kurmuş Şimşekler çakıyor, anlamıyorsun. Yine yüreğimde koptu fırtına Sevdanla yükledin derdi sırtıma Gidiyorum gemi kalkan rıhtıma Hasretim diyorum, anlamıyorsun. Sızlayan kalbimin sahibi olsan Karlı kış gününde kapımı çalsan Yandığım aşkınla birazcık yansan Sen de yan diyorum, anlamıyorsun. Sanki ay düşmüştü Karadeniz’e Kumsalda rastladım silinmiş ize Sanma ki ayrılık yakışır bize Özledim diyorum, anlamıyorsun. Aşkım ziyan olmuş yazık ömrüme Sevginle çağlayıp taşan gönlüme Susuzluktan boyun bükmüş gülüme Bir su ver diyorum, anlamıyorsun Ayten AKDAĞ AŞKI MAZİYE GÖMDÜM Hep sevinç kaynağımdın günlerimin neşesi Hiç durmadan ağrıyor sol yanımın köşesi Ellerle aldatan sen, yıllarca ağlayan ben Aşkı maziye gömdüm kırık gönül köşesi. Sarardı yapraklar hazan olup döküldü Ölümüne sevdalar yüreğimden söküldü Gururum incinmişti garip boynum büküldü Aşkı maziye gömdüm kırık gönül köşesi Yaralanmış sinemde günler, aylar umuttu Verdiğin gonca gülü hasretlerin kuruttu Gördüğü günden beri mutluluğu unuttu Aşkı maziye gömdüm kırık gönül köşesi Sevdan yaktı eridim köze düşmüş kar gibi Üzgünüm aldanmışım gözü görmez kör gibi Artık dayanmaz oldum acı sözün kor gibi Aşkı maziye gömdüm kırık gönül köşesi. Ayten AKDAĞ AŞİNAYDI BAKIŞIN Kurumuş dudağımda adın var hece hece Aşinaydı bakışın seni gördüm dün gece. Uğraştım çözemedim gözündeki esrarı Aşinaydı bakışın seni gördüm dün gece. Maziye bakar mısın ne olur bir gün olsun Zalim aşkınla dolan yüreğim huzur bulsun Yeşeren sevdamızla dünyam sevgiyle dolsun Aşinaydı bakışın seni gördüm dün gece. Kâğıt, kalem alıp ta geçmişi çizemedim Kaderin ettiğini sıraya dizemedim Aşkınla kördüğümdüm bir türlü çözemedim Aşinaydı bakışın seni gördüm dün gece. Sen sevemezsin kimseyi anlamıştım gözünden Kendince sevsen bile yine döndün sözünden Ömrümün son deminde yanmıştım aşk yüzünden Aşinaydı bakışın seni gördüm dün gece. Ayten AKDAĞ DERTLERE SERGİ AÇTIM Çaresiz duyguların esiriydim o anda Dertlere sergi açtım satılmıyor pazarda Sabahsız gecelerde anıları yaşarken Dertlere sergi açtım satılmıyor pazarda. Mevsimleri unuttum şendin baharım, güzüm Başkasını görmüyor inan her iki gözüm Eğer yoksan yanımda nereye baksam hüzün Dertlere sergi açtım satılmıyor pazarda. Gözyaşımı tutamam kalbimde huzursuzluk Yaşarım yüreğimde hep buruk umutsuzluk İçime çöreklendi taş oluyor mutsuzluk Dertlere sergi açtım satılmıyor pazarda. Uzaklara dalıyor buğulanmış gözlerim Herkes adını sorar ben kendimden gizlerim Bir haberin gelmedi büyüyor özlemlerim Dertlere sergi açtım satılmıyor pazarda. Ayten AKDAĞ 3. Şükrü Akkuş 3 Ocak 1962 Iğdır’ın Tuzluca kazasının Ortabucak Köyü’nde doğdum. Sıradan okullarda okudum. Olağandışı koşullarda şiirle tanıştım. O koşullarda şiiri çok sevdim. O da beni sevdi. Sevinin okuyucu olarak bana yetmediği günden bu yana yazıyor ve okuyorum. İlk eserim 1990 yılında Yöneliş’den “Başımdaki Özgürlük Tacı” olarak yayınlandı. 2. Baskısını 1997 yılında Antalya’da yayınladım. Şiirlerim çeşitli dergi, gazete, radyo ve televizyonlarda yayınlandı ve okundu. Evli olup iki erkek evlâdım var. Eşim Zeynep, büyük oğlum Tuna, küçük oğlum Deniz olmak üzere çekirdek aile olarak Antalya’da yaşamımızı sürdürüyoruz, Şiirseverlere ve okuyuculara hürmet ve sevgilerimi sunarım. ISLANAN TEMMUZ Ayrı tenler duyumsadı doyasıya Yüzyıllar anlattı biçim Değişerek imde bir gül Hep dokunuş bir damla Gözyaşı olur ıslanan temmuz Ya da alt tondan üst tona dalga Yinelemem oluyor sevide ışık Başlangıca uzanan eğri ark Bütün zamanlara armağan diyen Sözcüğün son anlatım gücüyle Şükrü AKKUŞ CAN VEREN DİL Karanlık işkence ses dönüşüm adı yok gecede ışık söner sesler seslere karışır ışık çığlık olur duvarın dibinde kan, mazgalda iniltiler büyür uzanır eller demir boşluğa eğilir gölge kum dökülür yüzünü tırmalar parmaklar betonun kararır gündönümünün tuğlası su ve tuz denizinin gücü örter üstünü sesten önce can veren dil ağızda büyür umut solar son kez, bir yaprak düşer yaşamdan parçalayarak kendi içini sonsuz olur bilinmezlik silgiye kara kalır yaşamda bağ çözülür, çene düşer anlamın adı olur boşluk Şükrü AKKUŞ GÜNEŞİ ALIP YERİNDEN Açtılar kollarını boşluğa Döndüler güneşin etrafında Vurarak dizlerini toprağa Ve tüfekleri, omuzlarında ateşe hazır Yatağında oynarken çekirdekler Patlayan mısıra dönüyordu ateşte Mavi yırtıklarından geçiyordu Gecenin karanlığında ışıklar Göğün aynasından yansıyan bakışlarıydı Döndü geceden gündüze Akreple yelkovanın buluşması Dönüp baktılar kuş yuvalarına Baktılar yüksek tepelerden evlerine Yaşlı gözlerle Bir çığlık gelip yüreklerinden çıkacaktı Gecenin karanlığında Kurşun tıkamasaydı nefes borularını Dayanılacak gibi değildi acıları Son bir kez Uzatıp kartal tırnaklarını Yırttılar mavi örtüyü Güneşi alıp yerinden Doldurdular ağızlarına Şeker diye Kaldı öylece gözleri güneşin boşluğunda Güneş diye baktığınız O gözlerdir dünyayı aydınlatan Karanlık geceden sonra Şükrü AKKUŞ 4. Adil Baydoğan 05.05.1937 yılında Çankırı ilinin Merkez ilçesinin Taşmescit mahallesinde dünyaya gelmişim. İlkokulu Çankırı güneş İlkokulunda bitirdim. Orta okuldan sonra, 1956 yılında Zonguldak’ta maden ocağı “Gelik Bölümü”nde işçi olarak çalışmaya başladım. Aynı yıl, Zonguldak Maden Teknik Lisesine başladım. Tabii ki müzikle ve şiirle 5 yaşlarında iken tanıştım. O yıllardan bu yana müzikten ve şiirden ayrılmadım. Uzun yıllar da müzik ve bağlama dersleri verdim. 1967 yılında askerden geldikten sonra, Maden Şefi olarak çalışmaya devam ettim. 1988 yılında emekli oldum. Halen müzik ve şiirle yaşamaya devam etmekteyim. Çeşitli dernek ve kuruluşlarda “bağlama” icra ettim, müzik-saz dersleri verdim. Sözü, müziği ve notası bana ait olan 17 eserim bulunmaktadır. ANŞOYAD üyesiyim. Halen Antalya'da ikamet etmekteyim. YER ETMİŞSİN Bir türkü mırıldansa dudaklarım Mısralar senden bahseder. Bir resim çizse ellerim Gözleri, dudakları senden bahseder. Bir hayal kursam zihnimden Belirir seninle hisler Bir evren kursam anılarımla Senden bahseder her şeyim. Duruşun, gülüşün, anlayışın, sözlerin Hepsi, hepsi senden bahseder... Güzelim... Adil BAYDOĞAN BİLMEZLER Bilmezler yalnız yaşamayanlar Nasıl korku verir sessizlik insana İnsan nasıl konuşur aynalarla Bir cana hasrettir bilmezler. Sanmayın ki ! Yalnızlık huzur verir insana, Boğulur gecenin karanlığına Yalnızlık hep işler bütün benliğine Bilmezler bir cana hasret olduğunu... Bilmezler ite bilmezler, Bir dosta, bir candan arkadaşa Hasret olduğunu bilmezler, Hep üzülür için için ağlar Lokmalar boğazına dizilir, Bilmezler işte yalnızlığı Bir cana hasret olduğunu bilmezler. Adil BAYDOĞAN DOSTLAR BAŞINA Odamda saksılardan biri çiçek açmış Bu kara kışta Rengini görse çatlardı güller Bir bakışta Çünkü odama bahar gelmişti Çiçeğim aşıkmış ne garip ! Alnımda zalim yılların izi Saçlarımda aklar dizi dizi Bu yaştan sonra ömrümün son baharında Aşık olmuşum, kara sevdaya tutulmuşum Ne ayıp ! Fakat bir dakika Kara kış, kara sevda demişler Neresi kara bunun ? Çiçeği memnun, ben memnun Aşk bakmıyor insanın yaşına Böylesi ayıp, böylesi sevda Dostlar başına... Adil BAYDOĞAN VEFA Ben, bir defa doğdum Ama her gün ağladım ve öldüm Çünkü : Sevdiklerimden hiç vefa görmedim Hep cefa çektim. İşte şimdi yalnızım Ne sevenim var, ne de arkamdan ağlayanım Ne de “dur, gitme” diyenim Hani beni sevenler, yolumda can verenler Şimdi hepsi yalan oldu, kayboldular Eskiden olduğu gibi şimdi de Ben bu karanlık yolda yalnız kaldım. Dilerim Allah’dan siz de benim gibi Yalnız kalmayın, sevin ve sevilin Öyle bir arkadaşınız olsun ki Ömür boyu onunla mutlu ve saadet dolu günler geçirmeni Temenni ederim... Adil BAYDOĞAN 5. Mustafa Ceylan 25 Ocak 1952 Ankara-Elmadağ doğumlu... İlk ve orta tahsilini doğduğu yerde, lise ve yüksek okulu Başkent Ankara’da okudu. 1975 yılında ADMMA’dan “Makina Mühendisi” olarak mezun oldu. Okul hayatı boyunca gündüz çalıştı gece okudu. Kamu kuruluşlarında 1972’den itibaren çalışmaya başladı. Kamuda; işçi, memur, şef, müdür, işletme müdürü, daire başkanı, Başbakanlık Müşaviri, Belediye Başkan Yardımcısı İl Müdür Yardımcısı gibi değişik görevlerde bulundu. Son olarak 1998 yılında Antalya Köy Hizmetlerinden emekli oldu. Edebiyat yaşantısına gelince; İlk şiirini 1966 yılında yayınladı. “Tam 38 yıldır “şiir isimli efsane bir sevdanın peşinde” ancak, yakalayamadım” diyor. Hiç kimsenin de yakalayabileceğine inanmıyor. “Ömrümün sonuna dek o sevdaya koşacağım!” demekte... “Bugüne dek 19 adet kitap yayınladım, ancak, “ölümsüz ve kalıcı” şiiri bulamadım” diye seslenmekte... Bu yetmez mi? İLESAM üyesi 2000 yılında Folklor Araştırmaları Kurumunca Türk Kültürüne Üstün hizmet ödülüne layık görüldü. Bir çok kuruluşça ödüllendirildiği halde, hiçbir ŞİİR YARIŞMASINA GİRMEMİŞ, gönül tahtını “en büyük makam” görmüş, kendisini karıncanın gölgesi, Yunusun odunu olarak nitelemiş birisi... Antalya GÜLLÜK DERGİSİ’nin sahibi ve yazı işleri müdürü... Ülkenin dört bir yanında yüzlerce talebesi olan bir şair. “Şiir yazdım” diyen herkesi seven bir ozan. Çok sayıda genç şairin kitabının editörlüğünü yaparak, yayınlamış bir yayıncı... Tahlil ustası... Kendi şiir kitabını yayınlamak yerine, zirvedekilerin tahlilleriyle gençlerin kitaplarını yayınlamış, onlara yol göstermiş, halâ da yol gösteren birisi... Türk Edebiyatında hocası rahmetli MEHMET KAPLAN’dan sonra “TAHLİL SAHASI”nı doldurmaya çalışan tek şair, yazar ve araştırmacı. Ünlü şairimiz AHMET TUFAN ŞENTÜRK’ün ve 'GÜZİDE ‘ TARANOĞLU'nun mânevi evlâdı, İSA KAYACAN’ın ve de 'şiir yazıyorum, şiir seviyorum' diyen herkesin kardeşidir. Şiirleri, yıllarca; Anadolu basını ile bütün edebiyat-şiir dergilerinde yayınlanmıştır. ARİF NİHAT ASYA ile NECİP FAZIL KISAKÜREK üstadların öğrencisidir. Hakkında birçok yazı yayınlanmış, şiir yazılmış ve 'dergi özel sayısı yayınlanmış bir şairimiz' olup, roman, deneme, öykü, tahlil sahasında eserler vermiştir… Şiirlerinin 45 adeti değişik besteciler tarafından şarkı ve türkü normunda bestelenmiştir Halen Antalya'da yaşamaktadır. Şiir kitapları: Kırat Geliyor (1973), Ezan Susmaz (1974), Yaralı Ceylan (1986) Araştırma - İnceleme Kitapları: Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ (1983), Her Yönüyle Yenimahalle (1995), Köyümüz Yeşildere (1986), İlçemiz ve Köylerimiz (1989), Seğmen Ruhu (2001) Antoloji: Bayramlar Haftalar Günler (1996) -1. Baskı, Bayramlar Haftalar Günler (1997) 2. Baskı Roman: Torosların Türküsü (1999) Anı Kitapları: Armağan 1- Sarıveliler- Ünlü Şair Ahmet Tufan Şentürkle Beraber. (2000), Armağan 2-Ahmet Tufan Şentürk İçin Ne Dediler (2001)-Ahmet Tufan Şentürk'le beraber Tahlil Kitapları: Ahmet Tufan Şentürk Hayatı-SanatıEserleri (1997), Destanlaşan Köylü İsa Kayacan (1999), Sultan Şaire-Toprak Ana-Güzide Gülpınar Taranoğlu'nun Hayatı - Sanatı ve Şiirlerinin Tahlili (2000), Halil SoyuerHayatı, Sanatı, Eserleri (2000), Lale Şairi Abdullah Satoğlu (Hayatı-Sanatı ve Eserleri), Tahir Kutsi Makal (Hayatı-Sanatı-Eserleri) Dergiler: -Halen 'Antalya GÜLLÜK' isimli aylık bir derginin sahibi ve yazı işleri müdürü -'Ceylan Şiir Tahlilleri' isimli aylık bir şiir tahlili ve kitap tanıtımı bülteni yayınlamaktadır. -ANŞOYAD Genel Başkan Yardımcısı ve İLESAM Üyesi ADAM Adam: Taş, toprak, kerpiç Adam, Adem’e koşar Nefes nefese Ademse hiç!.. Adamın boşlukta elleri Rüzgâra ıslık çalar Adamın mendilleri. Adamın parmağı kanar Adamın yüreği yanar Adam var dam ardında Çelik çomak oynar... Adam var idamlık Adam var adam içinde Görmemiş ki adamlık. Mustafa CEYLAN BİR YANARDAĞ FIŞKIRMASI Bir yanardağ fışkırması Benim gönlüm deli gönlüm. Ceylanların hıçkırması Benim gönlüm deli gönlüm Dost dağının büyük çığı, Çiğdemlerin hıçkırığı, Su köpüğü, gün ışığı Benim gönlüm, deli gönlüm. Neye yarar çok ile az? Biraz sevda, biraz da naz Yunus’a can, Veysel’e saz Benim gönlüm, deli gönlüm. Yükseklerde harman olur, Dertlilere derman olur, Aşk denince ferman olur Benim gönlüm, deli gönlüm. Kanatlanıp göğe uçar, Kendisinden kendi kaçar, Hasret hasret çiçek açar Benim gönlüm, deli gönlüm. Beste: İsmail İPEK Düzenleme: Musa EROĞLU Söz: Mustafa CEYLAN 6. Mevlüt Çalışkan 1931 yılında Gazipaşa’nın Macar Köyü’nde doğdum. İlkokulun ilk üç yılını köyümüzde eğitmenle, son iki yılını da Gazipaşa’da okuyarak bitirdim. Devlet Parasız Yatılı sınavı ile, o yıl ilk defa yapılan Aksu Köy Enstitüsü sınavlarını kazandım. Aksu’daki öğretmenlerimin yönlendirmeleri ile Devlet Parasız Yatılı öğrenimi tercih ettim. Niğde Ortaokulunu ve Adana Lisesini bitirdim. Lise bitirme olgunluk sınavlarından sonra, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne girdim. Fakültenin “Hayvan Yetiştirme ve Islahı” bölümünde “Et ve Balık Kurumu”ndan burs alarak okudum. 10,5 yıl mecburi hizmet yükümlülüğü ile, 1957 yılında Konya Et Kombinasında Eksper Yardımcısı olarak göreve başladım. Ve aynı et kombinasında alım şefi oldum. Sıra ile Burdur, Afyon ve Yüksekova et kombinaları müdürlüğü yaptım. Gaziantep, Adana, Sakarya ve Ağrı et kombinalarında geçici görevle bulundum. 1985 yılında Yüksekova et kombinasından emekli oldum. İki çocuğum var ve okumayı ve gezmeyi severim. Şiirlerimi bir kitap halinde yayınlama çabası içindeyim. AĞLAMA ANAM Kapılarda durup yollara bakma, Bayramda gelemem ağlama anam... Iradı yollarım felek el vermez Bayramda gelemem ağlama anam... Erzurum’u geçtim, gidiyorum Kars’a Harcadım, biriktirdim, cepte ne varsa Bir fala baktırdım aslı çıkarsa Bayramda gelemem ağlama anam... Duman duman olmuş yolların ucu Aşmaya yetmiyor yavrunun gücü Analar anası, başımın tacı Bayramda gelemem ağlama anam... Kusuruma bakma, dertliyim ana Duaların beklerim, darılma bana Kucak-kucak selam, hürmetler sana Bayramda gelemem ağlama anam... Ekmeğiniz var mı, suyun akar mı ? Babam odun kırar, ocak yakar mı ? Oğlun, kızın gelir, size bakar mı ? Bayramda gelemem ağlama anam... Ataşınız yanar, soba tüter mi ? Tavuklar yumurtlar, horoz öter mi? Samanınız nasıl, bu kış yeter mi ? Bayramda gelemem ağlama anam... Aşık Çalışkan’ım ne yapsam bilmem Böylesi dünyaya bir daha gelmem... Tutsam ellerinden öpmeden vermem Bayramda gelemem ağlama anam... Mevlüt ÇALIŞKAN Ekim /1980 Ağrı YAYLA ZAMANI Ezel bahar oldu yayla zamanı Ekinler ağarsın göçüp gidelim Develer yüklensin tirkene dursun Güldürdün çanları takıp gidelim. Aşmalı koyaktan, Delice Çay’dan Akmaşat önünden, Tesbili yoldan Küçüklü Çayından, Çamurlu Köyden Demirli’den öte basıp gidelim. Ağılıca Başı kaşan yerimiz Söykeden dolanır gider malımız Altmış’ta konaklar kalır yarımız Bunduk’ta bir gece yatıp gidelim. Suludere akar boylu boyuna Dereler can verir akan suyuna Dağlara yaslanan Tıraşoğlu’na Uğrayıp bir yudum içip gidelim. Karaca yokuşta gübbük kuş öter Kadavgar uyanmış dumanlar tüter Mal-melel dağılmış tarayıp gider Balharman’a doğru çıkıp gidelim. Sumak’ta eğlenip yola bakalım Ardıçlı yamaçta konup yıkalım Bir gece de burada kalıp yatalım Sabahtan Kaşbaş’ın aşıp gidelim. Günlercik yolunda karlar erimiş Eteklerin çalba sütlük bürümüş Davar Akyokuş’tan almış yürümüş Durali Suyu’ndan geçip gidelim. Aradan göründü yaylanın düzü Mesteder topalak çiğdemi bizi Ihtırıp deveyi yüklerimizi Söğüdün dibine yıkıp gidelim. Aşık Çalışkan’ım Zülfaba Taşı Karşıdan gülümser Çiğdem’in başı Derdoldu Başoluk, çandırlar aşkı Konya’dan yollara düşüp gidelim. Mevlüt ÇALIŞKAN 1972/ Konya MUSTAFA BEY’in TÜRKÜSÜ Gölgeliden çıktım dolandım Kaş’a Seyrettim engini bir baştan başa Ecelim yazılmış bir kara taşa, Uyan anam uyan yanma geldim Karşı yamaçlarda canımı verdim NAKARAT Kıvrıldım tepeden geçtim inişe Yolumuzda taş var, dur dedi Ayşe ! Kapıdan uzandım baktım dönüşe... NAKARAT Taşı dolanıp da geçmekti kastım Freni ararken gaza mı bastım Teker boşta kalmış, yamaçtan uçtum NAKARAT Çağırdım, çağırdım Ayşe ses vermez Bekledim, bekledim kimseler gelmez... Dizimde yaram var, gücüm el vermez NAKARAT Üstümde koca taş, kanlarım akar Feryadım, figanım dağları yıkar Anam kucak açmış karşıdan bakar NAKARAT Umudum kesildi telaşa daldım Dağlarda, kuş kurda yem oldum sandım Kulağım kirişte, kadere yandım NAKARAT Saatler gün oldu seslendi biri fark etti yamaçtan uçtuğum yeri İşte telefonlar...kurtarın beni NAKARAT Kadavgar Deresi çağlayıp dursun Taşları yosunlar bağlayıp dursun Çalışkan, türkümü söyleyip dursun Uyan anam uyan yanma geldim Karşı yamaçlarda canımı verdim... Mevlüt ÇALIŞKAN 7. Mehmet Çınar 1958 Konya / Çumra / Türkmen Karaltüyük Köyü doğumlu. İlk orta ve lise öğreniminden sonra vatani görevini tamamladı ve bir kamu kuruluşunda işçi olarak çalışmaya başladı. 1988’den itibaren 10 yıl süreyle sendika başkanlığı yaptı. Türkiye İşsizler Derneği’ni kurdu ve başkanlığını yaptı. Konya Gazeteciler Cemiyeti’nin yayın organında sendikacılıkla ilgili yazılar yazdı. Türk Hava Konya Şubesi’nde işçi kolları başkanlığı yaptı. Prof. Dr. Osman Yılmaz, doktor ve sendikacı arkadaşları ile birlikte “Anadolu Sosyal Sigortalar Vakfı” nın kurucusu oldu. Bazı holdinglerde yönetim kurulu üyeliğinde bulunan Çınar’ın “Aladağlı Efe Ayşa (Roman), İşte O Benim (Roman), Toros yiğitleri (Roman) ve Kızıl Mektuplar (Şiir) eserleri yayınlanmıştır. Mehmet Çınar ANŞOYAD üyesidir. “emek dedim, ekmek dedim, Alın terine gönül verdim” Mehmet Çınar GÖK DUVAR Yalnızım Yine gözlerim gökyüzünde Gecenin saat üçü Mevsimse bahar... Ilık ılık esiyor rüzgâr Gökyüzünde bulutlar oynaşıyor Yıldızlar birbirleri ile şakalaşıyor Yoruldu bulutlar oynaşmaktan Siyah beyaz bulutlar kayboldu Yerine gök renge çalan kan kardeşi geldi Gök duvarın ardında Saklambaç oynamaya başladı yıldızlar Saklandılar gökduvarın ardına Yıldızlarda yoruldu sonunda oynaşmaktan Derin uykuya daldılar Bense halâ seni arıyorum Gözlerim gökyüzünde Yalnızım, yapayalnızım Gök renge çalan bulutların Ardında Çıplak, çırılçıplak, çırılçıplak... Mehmet ÇINAR YIĞINLA Gökyüzünde beyazla mavinin buluştuğu yerde Canlı bedenlerin erişemeyeceği yerde Öbek öbek mutluluklara Bölük bölük yarınlara Kanat çırparlarken şarkılar eşliğinde Bir gelin alayı gibi gökyüzünde süzülürken Bir mavzer sesiyle irkildiler Derken kulak zarlarını patlatan bir ses daha... Bir daha, bir daha patladı Bazıları istemeden böldüler bölük sırasını Bazıları hiç bozmadan mangayı Başlan düşük düşük, önde manga manga Hepsinin kanatları cebinde Tertemiz günah defterleri ellerinde Tertemiz bembeyaz günahsızlar Ruhları olmayan suçlarla giderlerken Cennete günahsız günahsız Bedenleri gökyüzünden çakıldılar Yere... Bir taş yığını gibi, kerpiç duvar gibi Yan yana, üst üste düştüler, düştüler Kırık kanatları ceplerinde, başları önlerinde Tertemiz günah defterleri ellerinde Hepsinin gözleri açık açık Ayaklarının dibinde kandan oluştu Koca bir arık... Mehmet ÇINAR FERİ DÖNMÜŞ GÖZLERİMİN YAŞLARI Deli gönlümün istemediği anlar Ansızın gelecek o beklenmedik yıllar Gür sakallarına ala Dalga dalga saçlarına aklar Düşecek bir gün göreceksin Pürüzsüz yüzün kırışacak bir gün Canlı derilerin buruşacak bir gün Kartal bakışlı gözlerinin feri sönecek Heybetli yürüyüşün küçülecek, belin bükülecek Ellerin titreyecek titreyecek titreyecek Canlı bedenin ağır ağır eriyecek eriyecek Yıllara direnmiş... Camii duvarlarına tüneyecek Arayacaksın derbeder, boşuna Allah’ı Medet umacaksın ahiretten İstemeden tiksineceksin dünya nimetlerinden Dermansız, güçsüz, zorla yatıp kalkacaksın Dön dönebildiğine, aynı yerde döneceksin Uğunup uğunup feri sönmüş yaşlan gözlerinde Anlamadan, bilmeden Kur’an dinleyeceksin Kur’an... Mehmet ÇINAR 8. Nil Çin 1974 Mayıs 21 de İzmir’de dünyaya geldim. İlk öğrenimimi İstanbul, orta ve lise öğrenimimi Manisa Gördes ilçesinde tamamladım. 1995 yılından beri şiir yazıyorum. Dört yıl reklam ajansında, dört yıl tekstil fabrikasında personel müdürü olarak görev yaptım. Şu anda Taner Ajansta seri ilan sorumlusu olarak çalışıyorum. Hep yazdım, yazmaya devam edeceğim. GECE KOPTU Gece koptu tam o vakitte Soğuk ve nemli toprak Çıplak bedenimi okşuyor Görmedim ve duymadım Kanım geceye karışırken Gece koptu tam o vakitte Son nefesim Havada asılı kaldı alkol kokulu Yıldızlar bir bir döküldü Üzerimdeki nemli örtüye Yokluk kapladı her yanımı Hiçlik Hiçbir şeylik Gece koptu tam o vakitte Nil ÇİN İNİVERDİN Düşünce anlıma apansız Mavi Ege’ye dönmüş Keyifli yüzlerimiz Ne yapacağını bilmez bir gülücük Yapışmış dudaklarımıza Umarsız bakışlarım Delik deşik ederken bedenini Umarsızca fırlatıp attığın O bakış İşte böyle Gece eteklerini toplamış gidiyor Güneş Kavurucu sıcağınla yak Kül et düşlerimi Benden habersiz. Nil ÇİN BEN SADECE BENİM Ben sadece benim Ben her şeyim Bir parantezim Bazen de bir avuç toprak Ekmeğim, suyum, havayım Telefonun öbür ucundakiyim Ben sadece benim Aç ciğerlere çekilen sigarayım Çiçeğim, düş’üm, rüzgarım Kocaman bir aşk’ım ben Yüreklere sığmayan Noktayım yerinde Sevilenim belki de.... Ben sadece benim Ben sadece her şeyim. Nil ÇİN KİMSE GÖRMEDİ İKİMİZİ Gözlerinde gördüğüm İsyanın rengi Dudaklarındaki hain gülümseme Yakışıyor ince yüzüne Uzanmışsın yanıma Ellerin soluğumda Yüzüme bakmıyorsun Ama biliyorum Gözlerini yakalıyor yüreğim Gülüyor Sigaramın dumanına tutunup kalktın Sol omzunda bir ben irice Gece silinmez bir siyahlıkta Örterken bizi Gözlerimiz çarpıştı Orta yerde Siyah aktı Örttü bizi Kimse görmedi ikimizi... Nil ÇİN 9. Şadiye Durdu 1965 yılında Gaziantep İli, İslahiye İlçesi’nde dünyaya gelmişim. İlkokul mezunuyum. Evli ve üç çocuk annesiyim. Yedi yıldan beri şiir yazmaktayım. Sosyal faaliyetlere etkin bir şekilde katılmak, huzur evi, umut evi gibi kuruluşların çalışmalarında yer almak beni son derece mutlu ediyor. Dans etmeyi, şarkı söylemeyi ve dinlemeyi severim. Kitap okumak, sinema ve tiyatro tutkumdur diyebilirim. Turizm şirketlerinde aşçı olarak görev yaptım. Ev-tencere yemekleri konusunda ihtisas sahibiyim. Halen Konyaaltı Caddesi’nde kendi adımı taşıyan “Şadiye Sultan Ev-Tencere Yemekleri” işletmesinin sahipliğini yapmaktayım. ÖZLEDİM Senden çok kokunu Senden çok tenini Senden çok dokunu Senden çok seni özledim. Senden çok özünü Senden çok sözünü Senden çok sevgini Senden çok seni özledim. Senden çok şendeki beni özledim Yoksan eğer bende yaşamaktan çok ölümü Derdi, kederi, zulmü Gitmeyi, kaybolmayı Bitmeyi özledim Yitmeyi özledim... Şadiye DURDU ANLAYACAKSIN Saçlarına karlar düşüp ağardığında Beyhude gençlik deyip sarardığında Yüreğin burkulup kırıldığında Sen benim sevgimi anlayacaksın. Ömür çiçekleri bir bir solduğunda Ruhuna, bedenine hüzün dolduğunda Ecel seni bir gün çağırdığında Sen benim sevgimi anlayacaksın. Geç bulup, çabuk kaybetmek varmış serde Kader lâyık görmüş neyleyim bu derde Beni her gördüğünde anında, yerde Sen benim sevgimi anlayacaksın. Şadiye DURDU İNADINA İnadına mı her şey Yok öyleyse bir şey Mutluluk mu inadına Yaşamak mı inadına Onca çirkinliğe rağmen Güzellik mi inadına Kötülüğe karşı İyilik mi inadına Çalışmak mı, kazanmak mı inadına Çorak toprağa su Yaralı gönüle merhem mi inadına Şarkı, türkü, şiir, musiki mi inadına Güçlü ol, yenilmez ol Sev sevil, aşık ol Aşık ol inadına Aşık ol inadına Şadiye DURDU 10. Ayşe Efecan (Çınar) 1983 yılında Konya’da dünyaya geldi İlk, orta ve lise öğrenimini Konya’da tamamladı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümünde okurken, bu bölümü bırakarak Halkla İlişkiler Bölümüne geçti. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesinde kurslara katılarak radyo yayıncılığı eğitimi aldı. Konya’da yayın yapan Kon_TV’da çocuk programları hazırlayıp sundu. Kameramanlık yaptı. Sistem Dershanelerinin reklâm filminde oyunculuk yaptı. BİLSEYDİM... Seni sevmenin, senin olmanın Bir hançer gibi kalbimden vuracağını Kapanmaz yaralar açacağını Durmadan kanayacağını Kanadı kırık bir kuş gibi Çaresiz, yıkık, viran kalacağımı, Yaşarken her gün öleceğimi Bilseydim... Söyle be nazlı yâr Seni gene de sever miydim ? Severdim, severdim de gülüm Dikenin açıtsa da Her gün kanatsa da Güneşim hiç doğmasa da Her günüm gece alacakaranlık olsa da Ateşim sönmeden hep yansa da Seni gene severdim be gülüm.. Ayşe EFECAN (ÇINAR) DELİ DESELER DE Aşkından mecnun oldum Sen Leyla olmasan da Deli deseler de namıma Ben seni seveceğim be gülüm Üstüm yırtık Saçım aylardır tarak görmedi Tenime bir damla su değmedi Olsun deli deseler de namıma Ben seni hep Ben seni çok severim be gülüm... Ya sen, ya ölüm... Ayşe EFECAN ( ÇINAR) YALNIZ GEMİ Akdeniz’in maviliğinde Dalgaların vurduğu Batmamak için çırpınan Benim kadar yaslı Benim kadar dertli Ve benim kadar yalnızsın be gemi... Seni de mi sevdiğin terk etti ? Sende mi sevilmeden sevdin ? Konuş ne olur konuş, yalnız gemi Ben de yalnızım, terk edildim Ama sen şanslısın bak Akdeniz’in maviliği, dalgası, balığı senin Söyle yalnız olan, sen mi ben mi ? Ayşe EFECAN (ÇINAR) BİRGÜN Birgün karşına çıksam Bir meyhanenin en ücra köşesinde Elimde bir kadeh şarap Saçım dağınık, belim bükük Ama gözlerim tanıdığın gün gibi Sen söylerdin ya büyük ve puslu Tanır mıydın o gözleri ? Nerden tanıyacaksın ? Çünkü sen tanıdığında değil Kaybettiğinde O gözlerden yaş hiç dinmedi.... Ayşe EFECAN (ÇINAR) SEN OL SEVDİĞİM Kışım bitti baharım sen ol Gece bitsin güneşim sen ol Her an her saniye Kalbime doğ Ağaç ben olayım Dalı sen Rüzgâr ben, yağmurum sen Dinmeyen fırtınam Bitmeyen ömrüm Solmayan gülüm Sönmeyen ateşim, erimeyen mumum Sen ol sevdiğim... Ayşe EFECAN ( ÇINAR) 11. Mehmet Dirican 1945 Yılında Malatya’nın Fetiye Köyü’nde dünyaya geldi. Dokuz kardeşin üçüncüsü. 1959’da Sivas’a göç etti. 1994 yılında Antalya’ya yerleşti. Halen BahçelievlerTeomanpaşa Caddesinde bulunan Özgür çay ocağını işletiyor. Evli olup, iki kız ve iki erkek evlât babasıdır. HAYATIM Babamla validen oldu vesile, Hakk’ın rızasıyla geldim husule Bin dokuzyüz kırkbeşinde kış ile Açtık gözümüzü dünya yüzüne. İlim Malatya’dır, Fetiye köyüm Şeyh Ahmet Yesevi’dendir soyum Kara günler ile büyüdüm, duyun Mihnedi dünyanın meşakkatinde. Kırazet entari, ayağım yalın Tadına bakmadan kaymakla balın, Yalan söylüyorum sanmayın sakın Yine de şükrettim asi olmadım. Yalın ayak ile okula gittim Okuyup yazmayı şükür zikrettim Yüksekte okumak çok heves ettim Ne gezer, babamda öyle zihniyet. Kahve tutu babam, çırağı oldum Geçen günler aleyhime kahroldum Sene eli dokuz Sivaslı oldum, Gurbet ile haşır neşir yoğruldum. El sünnet ettirdi beni gurbette Yanıyor yüreğim yanar elbette, Felek dedim bundan sonra zulmette Önünden gülmeyen sonra güler mi ? Dindaroğlu zem değil arz ederim Gurbet bana tapu bilmem neylerim ? Şimdi Antalya’dır ikamet yerim Son olsun Yaradan gayri yoruldum. Mehmet DİNDAROĞLU KARDAŞ Ne zamana kaldık bağlar kopuyor Hısım hasım oldu aman Yarabbi Kardeş kardeşine kuyu kazıyor Bedduaya amin diyor yarabbi. Aynı belden inmiş, aynı süttenmiş Beraber ağlayıp beraber gülmüş Kardeşin düşmanı zamansız azmış Eser kafasında duman Yarabbi Büyüğün küçüğe sevgisi yoktur Küçüğün büyüğe saygısı yoktur Para hırsı için yıkılan çoktur Dümenciye kaldı zaman Yarabbi Girdi mi koynuna el kızı şaşar El kızına tapar kardeşin atar Babasını dahi bir pula satar Öyle ki düşmandan yaman Yarabbi. El kızı elde var, evlâtsa belde Bana bir kardeş bul, var mıdır nerde ? Yana yana düştüm billahi derde Ahrete kadar iman Yarabbi. Dindaroğlu ağlar, avazı neden ? Et tırnaktan düşse sızılar beden, Günah işler kardeşine kin güden Getirme aklıma güman Yarabbi. Mehmet DİNDAROĞLU VATAN ÖZLEMİ Çok olmadı senden ayrı düşeli Yine de özledim seni Türkiye’m Gurbet bana, ben gurbete küseli Düşlerimden çıkmaz oldun Türkiye’m İki oğlum yalnız kaldı sılada Herdem gurbet çıktı bana karada Almanya’da olsan, durmam burada Hasretine dayanamam Türkiye’m Karanlık havası, herdem yağmur, kar Kimi bezmiş, kimisinde heves var Almanya’nın adı kalmış ağalar Kemiklerim sende kalsın Türkiye’m Ezan sesi yoktur, çalıyor çanlar Derdini dertsize söyle, ne anlar ? Öyle acımasız burada kurallar Ulusuma selam olsun Türkiye’m Cennetten köşesin kıymet bilene Fakirsen de yüzün güler yine de Bir kara taşını vermem bine de Atatürk’ten armağansın Türkiye’m Dindaroğlu Türkiye’dir vatanım, Olmasa da bir elimden tutanım, Hiç kefensiz o toprakta yatarım Bayrağınla, sancağınla Türkiye’m... Mehmet DİNDAROĞLU BAYRAĞIM Haddini bilmeze dokundum yine Kutsaldır bayrağım getirmem hile Sizi kabul etmez cehennem bile Dalgalan göklerden inme bayrağım. Kırmızısı kandır, hilali aydır Onurla sallanır civandır, candır Gölgesinde mahir ordular vardır Dalgalan göklerden inme bayrağım Şehitler ağladı, Gazi üzüldü Saygısızca davranıldı hüzündü Hilal yeni gurur ile süzüldü Dalgalan göklerden inme bayrağım Bölünmez bu vatan yürekten söyle Kanma genç kardeşim, bir uyan şöyle Gel Allah aşkına çözülme böyle Dalgalan göklerden inme bayrağım Kaldır da kafanı göndere bir bak Bugün de, yarın da doğacak şafak Yine şehitlere açacak kucak Dalgalan göklerden inme bayrağım. Dindaroğlu bu bayrağın neferi Cumhuriyet Büyük Türk’ün eseri, İstiklâl savaşı Türk’ün zaferi, Dalgalan göklerden inme bayrağım. Mehmet DİNDAROĞLU 12. Şükrü Erciyeslioğlu 01.07.1933’de Kayseri’nin Hisarcık kasabasında babası Şükrü’den olma, annesi Kadriye’den doğma, ilk okulu aynı yerde bitirdi. Kayseri, Zincidere ve Merzifon Astsubay Hazırlama Okulu’nu, iki senede İstanbul Ayazağa Süvari Astsubay Meslek Okulu’nu Lise muadili olarak bitirip 1953 yılında mezun oldu. Ordu saflarına süvari astsubayı olarak katıldı. Sporun bir çok dallarında (binicilik, kayak, polo, atletizm) dereceleri vardır. Şiire olan merakı ilkokul sıralarında halk şairlerinin şiirlerini okumakla başlıyor. (Karacaoğlan, Köroğlu, Yunus Emre, Dadaloğlu, Aşık Veysel, Mevlana) İlk şiirlerini ortaokul sıralarında yazmaya başlıyor. 8 yıl doğu ve güneydoğu hizmeti olmak üzere yurdumuzun muhtelif yerlerinde 37 yıl fiilen görev yapmıştır. Araştırmacı, yazar ve şairin şiir çeşitleri arasında hece vezinli hiciv, rübai, koşma, mecazi destan, gazel, akrostiş, nazire, pastoral (kırsal şiir), lirik (içsel şiir), türkü, şarkı sözü formatlarında fantezi, taşlama, koçaklama türünden yazan şairin şiirlerinin yayımlandığı gazete ve dergilerden bazıları şunlardır : Hisar Dergisi, Türk Yurdu, Varlık Dergisi, Sarıkamış Gazetesi, Kayseri hakimiyet Gazetesi, Artvin Gazetesi, Zonguldak yenice Gazetesi, Edirne Gazetesi, Gemlik Gazetesi, Çorum Gazetesi, Babaeski Gazetesi, Şanlıurfa Gazetesi, Antalya Şelale Gazetesi, Antalya Gazetesi, Antalya Ekspres Gazetesi, Antalya Hür ses gazetesi, Antalya Atılım Gazetesi, K.K.K’lığı Dergisi, Çatımız Dergisi, 1956 Kayserili Genç şairler Antolojisi, 1966 İstanbul’da yayımlanan Şairler Antolojisi, İstanbul’da yayımlanan 2002 yılı Atatürk Türkiye’si Şairler Antolojisi, Ansan-Antalya Sanatçılar Derneği Dergisi, TRT’de, Silahlı Kuvvetler Dergisi, İstanbul’da yayımlanan ŞairOzan-Yazarlar Gazetesi, İstanbul’da yayımlanan Gönül Ekspresi Gazetesi. 1999 yılında “Sırlı Geceler” isimli ilk şiir kitabını çıkarttı. “Ben Kimim” isimli 2. şiir kitabını Ocak 2004’de çıkarttı. 3. kitabı ise kendi yazdığı ve 50 yıldır derlemeleri olan tarihimizde, edebiyatımızda, atasözlerimizde, dinimizde, şarkılarda, türkülerde, atın ve süvarinin yeri kitabının hazırlıkları tamamlandı. Sponsor bulunursa hemen bastırılacak. 4. kitabı yaşanmış, gerçek hayat öyküleri hazırlanıyor. En son görev yeri olan Antalya Merkez Komutanlığı İnzibat Astsubaylığını 1980’den 1988’e kadar 8 yıl yaptıktan sonra yaş haddinden emekli olup Kemer’de bulunan Otel Restaurant Erendiz Ranch At Çiftliği ve özel Binicilik Okulunun 6 yıl binicilik müdürlüğünü ve hocalığını da yapmıştır. Antalya aşığı olup Antalya için en çok şiir yazan şairlerdendir ve 43 yıldır Antalya’dan evli olup “hanımköylü” olan şairin Şebnem isminde bir kızı, Erdem isminde diş hekimi olan bir oğlu vardır. Atatürkçü bir şair olarak ta tanınmaktadır. 26 yıldır Antalya’da yaşayan Erciyeslioğlu’nun üye olduğu dernekler : Atatürkçü Düşünce Derneği, Ansan-Antalya Sanatçılar Derneği, Antalya Emekli astsubaylar derneği 2. başkanlığım 8 yıl yapmıştır (Temad), ANŞOYAD-Antalya Şair-Ozan-Yazar ve Ressamlar Kültür derneği kurucu üyesi ve Genel Başkanı, Bisam-Bilim Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği üyesi, Tüketici Koruma Derneği üyesi, Tüm Emekliler Derneği kurucu üyesi, Seahorse Atlıspor Klubü derneği kurucu ve 2. Başkanı, İstanbul Şair-Ozan- Yazarlar derneği üyesi, Ulusal Düşünce Derneği Kurucu ve yönetim kurulu üyesi, Toplam 10 dernek üyesidir. Şiir Ödülleri : Kayserili Genç şairler Yarışması 1. si- 1956 Babaeski gazetesi şiir Yarışması 2. lik ödülü-1965 Gemlik Askeri Harp Komutanlığı Atlı Şiirler 1.si-1972 Urfa Valiliği-30 Ağustos Zafer Bayramı-1.si-1974 K.K.K dergisi Atatürk Şiirleri 1. si- 1980 Mehmetçik Vakfı dergisi 2. lik ödülü-1988 Türkiye Emekli astsubaylar Çatımız Dergisi.1lik şiir ödülü TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı-Şükran Plaketi ANTALYA’YI SEVMEK Antalya’yı sevmek dünyayı sevmek Buralara yaraşır hep cennet demek Antalya’da gezmek denize girmek Örenler, anıtlar tarihi kanıtlar. İyotlu, yosunlu morinaların, Neşe verir aşılara plajların Yelken açmış koya tüm kotraların Şelaleden haliklar dahi atlar. Konyaaltı caddesi, Işıklar, Lara Kemer, Sida, Per ge, Düden, Alara Mazideki aşkı anlatır bana Susayan dudaklar sürahi çatlar. Mermerli parkından, Kale İçinden Yivli Minare’den, müze önünden El ele göz göze tüm gezenlerden Kalbi yanıklar vallahi rahatlar. 3. Kasım 2003 Şükrü ERCİYESLİOĞLU SEYRET ANTALYA’YI Fener burnundan, karaalioğlu parkından Karpuz kaldırandan bir de döner gazinodan Yayla köyü geyikbayırından çağlarcadan Yaz kış falez koylarından seyret Antalya’yı. Sekiz ay denize gir dört mevsim yeşillik gör Her görenler yerli yabancı cennet gibi der Plajları mavi bayraklı havlunu kuma ser Gel kepez kayalarından seyret Antalya’yı. Havadan gez dünyayı gör aradaki farkı Antalya’da dönüyor turizmin bütün çarkı Neşe kaynağı Kaleiçi Atatürk parkı Saklıkent yaylalarından seyret Antalya’yı. Göz göze denizde yüzen biz her ırktan aşıklarız Diz dize el ele gezen turiste kucak açarız Biz bize gelen herkese de kötülükten kaçarız Muz bahçelerinden Bey Dağlarından seyret Antalya’yı. 25.08.2003 Şükrü ERCİYESLİOĞLU ŞAİR KİMDİR, ŞİİR NEDİR DİYENLERE Şiir söyleyecek Sözü olan adam Duygulu bir insan İyi bir gözlemci İyi bir çevreci Az söyle, öz söyle Sen de bir söz söyle Sen ne biliyorsan Şiir için tez söyle Şiir duygu yükü Bu böyle biline Şiir hem uyaklı Uyaksız özlü söz İmgeler taşıyan koşuk, sanatlı söz Hem kalbe girince Şair özlü, sözü Yüreğinde duyup Mısra’mda bulup Yazabilen ozan Varsa ki bir fikrin Yaz da göster ilmin Acele edip hemen Sen bilip bilmeden Tenkit ediyorsan Söyleyecek bir sözün Yoksa iki gözüm İyice irdele Bilen eder tenkit Bir şey bilmiyorsan Konuşma et sükut Düşün ve geç söyle Şiir sevmiyorsan Ve anlamıyorsan Sen de bir geeeç şöyle... 16.09.1999 Şükrü ERCİYESLİOĞLU 13. Hüseyin Avni Erdemir 5 Ocak 1928 tarihinde Isparta ili Senirkent İlçesi Uluğbey Kasabasında dünyaya geldi. Halen Antalya’da yaşamaktadır. İlkokulu kendi köyünde bitirdikten sonra, Isparta Gönen Öğretmen Okulundan 1945 yılında mezun olarak kendi köyüne tayin edildi. Beş yıl kendi köyünde öğretmenlikten sonra Yalvaç-Kırkbaş Okulu Başöğretmenliğine naklen tayin edildi. 1952 yılında da ayrılarak Ankara’ya yerleşti. Ankara'da Başbakanlık DİE, İçişleri Bakanlığı Tetkik Kurulu, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Eğitim Şubesi, tekrar İç İşleri Bakanlığı’na tayin edildi. Sivil Savunma eğitimi aldı. Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu’na atandı. 1977’de emekli oldu. Bilahare, İçişleri Bakanlığınca Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne Sivil Savunma Uzmanı olarak açıktan ve yeniden tayin edildi. Ankara Emniyet Müdürlüğündeki bu görevi 12 yıl yürüttükten sonra 1991 ‘de ikinci kez emekli oldu. Görevleri sırasında iki yıl Ankara Yıldırım Bayezıt Endüstri Meslek Lisesi’nde 'Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi' öğretmenliği de yaptı. 1998’de 'KUR'AN-I KERİM MEALİNDEN ÖZETLER, HADİSLER VE GÜZEL SÖZLER' isimli kitabını yayınladı. 1994'de 'GÖNÜLDEN GELENLER VE ÖĞÜTLER', 1998'de ise 'GÖNÜLDEN SÜZÜLENLER' Ve 'KUR'AN'DA EHL-İ BEYT VE 12 İMAMLAR' isimli kitaplarını yayınladı. 2003 yılında önsözünü Mustafa CEYLAN'ın kaleme aldığı 'GÖNÜLDEN GÖNÜLLERE' isimli şiir kitabını yayınladı. ANŞOYAD üyesidir. MEĞER Minareden dosta yapılan çağrı On değil, yüz değil, beş imiş meğer. Sen sıla, ben gurbet başımda ağrı, Bu ağrı ölüme eş imiş meğer. Ey dostum, her canda bağdaş kurmuşsun. Kitabın gönderip hep buyurmuşsun, On sekiz bin çeşit alem kurmuşsun, Hepsini taşıyan döş imiş meğer. Aşkını şiirle, kalemle verdin, Önüme koskoca bir evren serdin, Ben beni kaybettim, sen bana erdin, Uyandım, bir baktım düş imiş meğer. Dostumsun, ben sensiz yaşayamam ki, Emanet ağırdır taşıyamam ki, Karanlık gecede ışıyamam ki, Güneşle uyanmak iş imiş meğer. Her mevsim yarama sürersin ilaç, İlaç ki mübarek; bal, kaymak, sütlaç, Sandım çiçek açtı yamaçta ağaç, Kar yağdı başıma kış imiş meğer. Hüseyin, Kerbelâ çölünde susuz, Hüseyin, aşkınla yaşar uykusuz, Dostum şu yarama bas istersen tuz, Verdiğin acılar hoş imiş meğer. Hüseyin Avni ERDEMİR BİLİRİM Elinden tespih düşmeyen, Aşk kazanında pişmeyen, Kendinde kendin aşmayan, Nice insanlar bilirim. Sandım ay misal yüzleri, Duydum bal, şeker sözleri, Gece olur gündüzleri, Nice zamanlar bilirim. Gök ile yerde gezinen, Sevda rengiyle bezenen, Dostun yoluna uzanan, Nice kervanlar bilirim. Tutunca yaramı saran, Gurbete, sılaya varan, Bakınca avcıyı vuran, Nice ceylanlar bilirim. Yüreğe koysa sonsuzu, Sonsuz, bilmez ki densizi, Kelektir kavun, karpuzu, Nice bostanlar bilirim. Dağlarda rüzgâr estiren, Dertli aşığı susturan, Haksızlığı hak gösteren, Nice destanlar bilirim. Hüseyin Avni ne desin? Elde değil hep bendesin, Tilkiye veren gövdesin, Nice aslanlar bilirim. Hüseyin Avni ERDEMİR KUL ETTİN BENİ Ben kendi halimde durup dururken, Öğütüp eledin un ettin beni. Ben sana kul, köle olup dururken, Üzerimden geçip yol ettin beni. Yaktın yandırdın del’ettin beni, Bir yanar köz idim kül ettin beni. Hiç kimse elime su dökemezken Altın idim şimdi pul ettin beni. Hasretinle yaktın yandırdın beni, Tatlı dil, güler yüz kandırdın beni Bir gonca gül iken soldurdun beni, Yeşildim, kuruttun çöl ettin beni. Karanlık oluyor sensiz bu dünya, Gündüz hayalimde gecemde rüya. Düşünüyorum da bir mali-hülya Kıymet bilmezlere kul ettin beni. Hüseyin Avni der: Aşkın bu mudur? Bu nasıl sevgiyse beni unutur. Bir kere görmenin sonu bu mudur? Akıyor gözyaşım. sel ettin beni. Hüseyin Avni ERDEMİR ŞİİR NEDİR ? Şiir nedir diyorsun ? Şiir sihir gibidir. Veznini bilenlere Yemek-ekmek gibidir. Hükmeder dağa-taşa Ordulara olur paşa Dinlemez Anayasa Şiir krallar gibidir. Kâhi çıkar gökyüzüne Kâhi iner yeryüzüne Kimsenin bakmaz sözüne Arzın sultanı gibidir. Bazıları türkü olur Bazıları ise gazel Özgün müzik, şarkı olur Uyum içinde bal gibidir. Koşma denir, naat denir Hiciv denir, divan denir Her türlüsü sevimlidir Sihirli söz gibidir. Şiir tahta çıkarır Şiir tahttan indirir Hüseyin Avni der ki : Şiir sihir gibidir. 16.06.2005 Hüseyin Avni ERDEMİR 14. Necla Gökoğlu 1950 yılında Erzincan’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Erzincan’da, lise öğrenimimi Ankara’da, yüksek öğrenimimi Sivas’ta tamamladım. 1997 yılında Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinden uzman olarak emekli oldum. İki oğlum bir torunum var. Halen Antalya ’da ikamet etmekteyim. YAKAMOZ Bu gece gökyüzünde şenlik var Yıldızlar kayıyor ardarda... Mehtap, çılgınca parlıyor. Yakamoz oluştu denizde. Gecelerde murat kuşunun sesi var, Nedir bu coşku, nedir bu düğün Ya benim kalbimdeki hüzün !... O da tıpkı gökyüzü gibi çırpınıyor, Uçuyor buluşurcasına yıldızlarla Odamın penceresinden gökyüzüne doğru. Necla GÖKOĞLU TORUNUM LİDYA Bir günlükten henüz Seni tanıdığım da bebeğim Simsiyah tanıdığım da bebeğim Simsiyah uzun saçlıydın, Gri renkli gözlerinle Bakıyordun yüzüme. Buruşuk tenin, Gülümseyen dudakların vardı. Ellerin yumruk yumruk Ayakların yumak yumaktı Ya ağlıyor ya da gülüyordun; Ağladığında emiyor, Güldüğünde melekler gibi, uyuyordun, Kırmızı bir gonca gül gibiydin. Yeni çıkartılmıştı Pembe nüfus cüzdanın. Adın Lidya Boyun elli iki santim Ağırlığın üç kilo üç yüz gramdı. Seni seyrettim beşiğinin başında, Doyamadım güzelliğine O bir saat içinde. Giysilerin, yatağın, odan Her şey pembeydi bebeğim. Uyu uyu da büyü Ninniler senin olsun, meleğim Sana annen ve babanla Uzun bir ömür diliyorum Bebeğim. Babaannen. Necla GÖKOĞLU GİZLİ SEVDA Bir kız sevdim gözleri çam yeşili Saçları gül sarısı Yanakları çilli, çilek pembesi Dudakları kiraz kırmızısı Kadın mı çocuk mu anlayamadım. Bir kız sevdim sevdası saklı Bana bakınca gözleri alev alev Yanakları al al Dudakları çatlak topraklar gibi aralıklı Bir kız sevdim Selvi boylu ince belli Elleri ayakları ufacık Büyülüyor beni her gördüğümde. Kalbim delice çarpıyor. Bir kız sevdim de Kar bir ateş düştü gönlüme İşimi bırakıp onu seyredesim geliyor Sinema seyreder gibi Donuyor kanım, canım Yürüyemiyor, konuşuyorum heyecandan Bir kız sevdim Sesi buğulu titrek Ürkek bir ceylan gibi korkak Sekerek yürüyor sanki yolda, Bir kız sevdim Gözleri çay yeşili mi desem Çimen yeşili mi desem Aklımı aldı başımdan Sevmez olaydım keşke Sevmez olaydım. Necla GÖKOĞLU ÜÇÜNCÜ BAHAR Hangi mevsimi yaşıyorum bilmem ki Yaz desem geç kaldım Çünkü yarım asırdayım Sonbahar desem Henüz ruhum genç. İkinci bahar desem, O da geçiyor yavaş yavaş, Ben halâ bir bahar arıyorum. O halde hangi mevsimdir bu ? Kış ortasında açan güneşli bir günde Üçüncü bahar mıdır bu mevsim ? Bakmaya doyamadığım, Kırmızı bir gül gibi. Belki de baharı bekleyen kardelen, Ya da topraktan yeni çıkmış Mis kokulu bir sümbül. Üzerinde çiğ taneleri olan Mor nergis mi yoksa ? Ne işin var bahçemde Bu kışda, kıyamette ? Kuşların ekmek beklediği Penceremin önünde, Ne işin var sevmeyi bilmeyen kalbimde ? Beni mi arıyorsun, gülmeyi unutmuş Gözlerimde ?... Necla GÖKOĞLU 15. Ali Gözütok 30.11.1937 Tarihinde Burdur’un Eğneş (Çallıca) Köyü’nde doğdu. İlk, orta öğrenimini Burdur’da tamamladı. 1957 yılında Liseyi bitirdi. 1961 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde mezun oldu. Çeşitli okullarda öğretmenlik ve müdürlük yaptı. 1976-1983 yılları arasında T. Çimento Sanayi T.A.Ş’de eğitim müdür muavini olarak çalıştı. 1983-1985 arasında SEGEM (Sınai Eğitim Genel Md)’nde Daire Başkanı olarak görev yaptı. 1986-1988 yıllarında tekrar öğretmenliğe döndü ve 1988’de emekli oldu. Emeklilikten sonra Antalya Endüstri Meslek Lisesi’nde ve Antalya Koleji’nde ücretli öğretmenlik yaptı. Üç yıl kadar da sürücü kurs müdürlüğü görevinde bulundu. ANARŞİSTE Yaktın, yıktın viraneye döndürdün Alemi serteser İmandan, iz’andan, insaftan Yok sende eser Yediği yere hor bakmaz köpek bile Sana köpek diyemem, o yanında şaheser. Ali GÖZÜTOK EY NEFİS ! Ey nefis nasıl bir şeysin ?! Tanıyamadı insan seni. Dost musun, düşman mısın ? Yoksa sen şeytan mısın ? İnsanda ne ararsın ? Göğüslerde taht kurarsın Bazen munis olursun Bazen de göz oyarsın İnsana ondan yakınsın Nasıl tavır takınırsın ? Onu esir alırsın Senden nasıl kurtulsun ? Gözütok’um için için Şimdi anlıyorum niçin Şeytan olduğun için İnsan senden kurtulamaz. Ank. 1984 Ali GÖZÜTOK AYRILIK SAATİ Ayrılık saatinde hüzün kaplar derinden Dağlar parmakların … beş ayrı yerinden Ne zaman elimi tutup öpsen, belim bükülür Ayrılık göz yaşları kalbime dökülür. Belli etmem sana kederimi, acımı Kendi kendime çekerim hasret sancımı Hayalinle yaşar onda teselli bulurum Yeter ki sen mutlu ol, ben şeniz de olurum. Haydi git güle güle, yolun açık olsun Üzülme sen, gönlün mutlulukla dolsun Seni mutlu görmek, en büyük dileğimiz Senin mutluluğunla huzurla yüreğimiz. 17.07.1981 Ankara Ali GÖZÜTOK İTİRAF Çatladı dudaklarım binbir yerinden Yağmura susayan toprak misali Kavuşmak istedim koştum ardından Kayboldu hayalin serap misali Gözledim yolunu baharda, yazda Teselli bulmadım içkide, sazda Kaybettim yolumu tepede, düzde Aradım her yerde mecnun misali. Muhtacım sana, bir de sevgine Saplandı aşk oku, girdi kalbime Doladım adını daim dilime Dillerden düşmeyen şarkı misali. Gel artık tükendim gücüm kalmadı Yaralarım derin teşhis konmadı Dermanım şendedir kimse bilmedi Vermedin bir türlü kalpsiz misali. Ankara 1984 Ali GÖZÜTOK DUYGULARIM Bazen yürürken kaldırımlarda Tek başıma sensiz ve sessiz Mazinin derinliğine dalarım fark etmeden, gözlerim buğulanır Üzülürüm, gönlüm duygulanır Bir hoş olur, kendimden geçerim Birden ayağım kayar, uyanırım Bu hayal alemimden sessizce Düşünürüm geleceği kendimce Esrar bulutları ardında gizlenen ati Kader denen harabelere musallat olan Ölüm denen ebedi kervan geçen Bu ömür yollarına herkes revan olurmuş Şu hayat yollarında herkes yalnız ölürmüş Ey hayattan haz duyanlar Şu cennet alemde devran sürenler Feryadımı duymaz mısınız? Bazen içimden gizli bir ses Gizliden gizliye feryad eder Kaderimi kara yazmış felek Ah bu görünmez gizli ses Bitirdi beni nefes nefes Nihayet gecenin karanlığı dağılıyor Güneşle yeniden doğuyorum Bugün yine çok duygulanıyorum. 1958 Ali GÖZÜTOK SEVDİM SİZİ ÖĞRETMENLER Mutlu aydınlıklardan selam size Derdimi, sevincimi can evinde duyanlar Yeni nesil emanet edildi size İlmi, irfanı, Cumhuriyeti yaşatanlar İster ak, ister kara olsun Sevdim sizi candan öğretmenler. Varını, yoğunu millete adayanlar Mutluluğu bayrağın renginde arayanlar Tanrı katında kutsal olanlar Ömürlerini öğrencilerine adayanlar Yarınlarından ümitli olanlar Sevdim sizi candan, öğretmenler. Yirmidört Kasım sizin gününüz Yetiştirdiğiniz nesillerle övününüz İlhamınız, önderiniz Atatürk’ümüz Daime yükseğe, hep ileriye ülkümüz Bugün sizin bayram gününüz Sevdim sizi candan, öğretmenler. Gözütok’un size hitabı budur Kutsaldır mesleğin, Tanrı buyurur Genç, ihtiyar size saygı da durur Öğren, öğret görevin budur Öğün, çalış, güven düsturundur Selam size canım öğretmenler. Ali GÖZÜTOK 16. İsmail Maden 1963 Antalya doğumlu, Yazmaya; ilkokulu bitirip öğrenimime devam etmediğimden dolayı içimde yazmak okumak özlemini gidermek için başlamış oldum. Askerliğimi Ankara Mamak’ta yaptım. Gençlik yıllarımdan beri süre gelen FMF (Ailevi Akdeniz Ateşi) hastasıyım. Halen Antalya’da Serbest Muhasebecilik işi ile iştigal etmekteyim. Bir dönem Haziran 2004-Haziran 2005 ANŞOYAD’da yönetim kurulu görevinde bulundum. Halen ANŞOYAD üyeliğim devam etmekte olup bir çocuk babasıyım. DURULDUM Gönlüm sevmişti bir güzeli O bana yalnızca acı çektirdi Onsuz yaşamak ölüm derdim Şimdiyse hayatı doğayı sevdim Günlerce ağladım kahroldum Bir gün sonunda duruldum Anladım gelmeyecek sevmeyeceksin Şimdi yeniden kendimi buldum Sen yoksun hayat yine güzel Yaşadığım acılar bana yeter Sildim içimden her şeyi seni Hayatın güzelliği baharda mutlu ediyor beni. 23 MAYIS 1987 İsmail MADEN BİRİSİ OLDUM Mutluluk sevilmek nedir bilmeyen Yüzü ağlamaktan hiç gülmeyen Hergün ölüp ölüp dirilen Birisi oldum ben Hastalıklardan bir türlü kurtulamayan Sevdiği tarafından aranıp sorulmayan Bir damla mutluluğa hasret kalan Birisi oldum ben Sokakta gece gündüz avare gezen Hayattan yaşamaktan canından bezen Yüzü gülsede içi kan ağlayan Birisi oldum ben. 2 MAYIS 1987 İsmail MADEN ZAMAN KALMAMIŞ Yaşım yolun yarısını geçti Ömrümün yarısı uykuda Kalan yarısının yarısı da Hastahane köşelerinde Onun kalan yarısının yarısı Durakta dolmuş Bankada sıra Yalnızlığımda sevgili Birde baktım ki Kendime nokta kadar Zaman kalmamış. MAYIS 2005 ANTALYA İsmail MADEN UTANDIM Utandım Ey sevgili Sana sevdiğimi söyleyemedim Utandım Yaşımın seni sevmeye aykırılığından Utandım Ömrümün son deminde aşka yenilmekten Ve korktum Seni kaybetmekten. OCAK 2005 ANTALYA İsmail MADEN 17.Barış Kaya 1979 Erzurum doğumlu. İstanbul Marmara Koleji mezunu. Akdeniz Üniversitesi Maliye Bölümünde okumakta olan Barış Kaya, İngilizce, Almanca ve Rusça biliyor. Yüzme, kayak, futbol ve Türk Sanat Müziği tutkunu. KİM O ? “Tak ! Tak !” “Kim o ?” “Benim ben ! Öyle bir ben ki Her şeyimle sen...” Barış KAYA MAŞALLAH GÜLÜM Neşen yerinde bugün Şarkılar söylüyorsun, Gül üstüne gül açıyor yüzünde Sırat Köprüsü’nden karşıya Koşarak geçmiş gibisin... Cennet yağmuru var gözbebeklerinde Bayram sabahında yüreğin Ağzın bal-kaymak Şeker çuvalında dilin Zevkten dört köşesin Işık cümbüşü gürültün Maşallah, Maşallah gülüm... Barış KAYA DEĞİŞMEYECEK Bıçak atsam göğe, yağmur indirsem buluttan Islansan iplik iplik... Yakalasam ay’ı tutsam avuçlarımda Ve balkonumda zıplatsam senin için... Dudaklarımda açsa yeniden müjdelerle bir çiçek, Hasret girmiş aramıza bir kere Bu kader belli Değişmeyecek... Akasyalardan çalsam kokusunu Seher yeliyle sana göndersem... Toplasam sulardan söğüt dalının saçını Yeşilini sürsem bakışlarına... Toplayıp kıvrım kıvrım yolları Halı diye döşesem ayaklarına Farkına bile varmayacaksın, işte bu gerçek Gurbet girmiş aramıza bir kere Kader belli Değişmeyecek... Barış KAYA SENİN YÜZÜNDEN Senin yüzünden çektim her acıyı Her sıkıntıyı yaşadım senin yüzünden. Doğmadı bir gün olsun Doğmadı bahtımın yıldızı Kendin aşıksın ya karanlıklara Beni de tiryakisi yaptın akşamların Ne çektiysem senin yüzünden hep Yıldızları oyuncak diye Veremedim minicik ellere Ve parlak olmayanlarını Atamadım çöplüklere Yırtamadım zifiri karanlıkları gün ışığıyla Bezdirdi canımdan beni Bu çekilmez ayrılıkların... Güneşi bekliyorum dağ başlarında Bir serçe tünemiş Gönlümün dal uçlarında durur Üryan gezinir rüzgâr ruh çarşımda Ve içim içime sığmaz Gonklar son kez vurur aklımda... Seslenir martılarım yorgun sahillerden bana Sabret bitecek bu zeytin karası günler “Bitecek elbette bugün, yarın...” Senin yüzünden çektim her acıyı Sessizliğin sesi olup çıktım Kimsesizlere kimse / senin yüzünden… Barış KAYA 18. Sulhiye Menlikli 1946 yılında Malatya'da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Malatya'da yaptım. 1965 yılında Antalya'ya yerleştim. Üniversiteyi Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisinde tamamladım. Antalya Köy Hizmetleri 15. Bölge Müdürlüğünde Bütçe Amirliği yaptım. 1989 yılında hu kurumdan emekli oklum. Meslektaşım olan Ethem MENLİKLİ ile 1968 yılından beri evli bulunmaktayım. Halen Antalya'da ikamet etmekteyim. İÇERİM İçmek için bahanem çok Hüzünlenip içer, kendimden geçerim Aklım uçar; Ne kendime hayrım olur, ne de başkasına. Gün gelir sevinip içerim / İçim coşar Kırlarda çocuklar gibi Dolaşmak, oynamak isterim Her şey gözümde gül deste. İçimde huzur yoksa İçerim, bal-börek zehir olur. Ağlarım, sesimi kimseler duymaz Dünyayı verseler dar gelir gözüme İçimde sevgi varsa / İçerim Denizler coşar, havzasına sığmaz Güneş rüzgârla birleşip Bulutları kovalar Karşıma sen çıkarsın İçim mutluluk dolar. Sulhiye MENLİKLİ EMEK En büyük değer emektir emek Paletimde renk, fırçamdaki boya ile Uçuşan kelebeği çizmek Toprağa şekil vermektir emek... Bir annenin sevgiyle, sabırla Vatanına hayırlı evlâtlar Yetiştirmesi emek ister emek ! Ey gafil ! Çocuğu dünyaya getirmek Bir özellik değildir. Onu sazın telleri misali Değişik sesler çıkardığında Teselli etmek; güven Şahsiyet vermek Işığı, ileriyi göstermektir emek... Sulhiye MENLİKLİ SEN VARDIN Seni sevdiğim zaman, Ne yokluk, ne acı koymadı bana. Çünkü yanımda sen vardın. Beynim ruhumu esir aldı Sonunda gözyaşı var “bırak” dedi Ama, isyankâr kalbim lâf dinlemedi Çünkü yanımda sen vardın. Tanrı’ya şükürler olsun ki Cehaletle değil, ilimle uğraştım Soysuz ile değil, asil ile yarıştım. Hep doğruyu aradım Çünkü yanımda en değerli varlığım Çocuklarım ve sen vardın... Sulhiye MENLİKLİ BU DÜNYAYA NE YAPTIK ? Önce rant peşinde koşup Ağaçları katledip yok saydık Yer altı zenginliklerimizin Üstünü örtüp, ithalat yaptık Sularımız boşa akarken, biz baktık... Güzelin, zenginin peşinden koştuk Ruh güzelliğine, erdemine bakmadık Üretmeden, tüketmeden Tükettikçe bu dünyayı Bilinçsizce kirleten Sorumsuz bencil insanlar yaptık. Çocukluğumda bana huzur veren O fabrika sesleri nerede? Fabrika yoksa üretimde yok İstihdam da yok desene İşte o zaman ! Enflasyon denen canavar doğar Sonunda ise açlık var açlık. Açlığın olduğu yerde Vurgun, kapkaç da başlar Ahlâk erozyonu da Ey kardeşim bilsene !... Sulhiye MENLİKLİ 19. Gülseren Onay 15.06.1955 Tarihinde Ankara’nın ilçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu doğum yeri olan Polatlı’da bitirdikten sonra, Konya Kız İlköğretmen Okulu’nda öğrenimine devam etti. Öğretmenlikle ilk tanışması Zonguldak ili Ulupınar Köyünde oldu. Ancak, bu tanışma üniversite eğitimini sürdürebilmesi nedeniyle çok kısa sürdü. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi batı dillerinden İngilizce öğretmeni olarak mezun oldu; ve Antalya’da görevlendirildi Sırasıyla İstiklâl Ortaokulu, Antalya Anadolu Lisesi, Antalya Lisesi ve Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek nde görev yaptı. 2001 yılında emekli oldu. Halen özel İngilizce öğretmeni olarak çalışmaktadır. ÖZLEM Ne siluetin kaldı hayalimde, Ne kulaklarımda nağmelerin, Nede buradaki insanları, Senin insanlarına benzetirim... Bir özlemin kalmış içimde, Ne sana gel diyebilirim, Bağlanmış kalmışım burda Nede ben sana gelebilirim Gülseren ONAY VURGUN YEMİŞ SEVDA Bir baharda vurdu sevdan beni, Nergisin güzelliğinde, Zerrinin zarafetinde, Manolya tazeliğinde, Meltem serinliğinde, vurdu sevdan beni.... Şiir oldun mısralarda Beste oldun şarkılarda Bir baharda vurdu sevdan beni... Sen dönüp gittin Ben kaldım vurgun yemiş sevdalarda.... Gülseren ONAY DEĞMEZSİN AMA TUTAMADIM KALEMİMİ O şimdi bir su damlası düşen gözden... Mavi, masmavi gözleri vardı Koca bir dev gibiydi, Nazım’ın mısralarındaki O mavi gözlü dev gibi Mini minnacık başka bir kadın da onu sevdi Kadın sevdi, Dev serpildi, Kadın sevdi Dev devleşti Sığmaz oldu dev aynalarına Kendide inandı koskoca bir dev olduğuna... O mavi gözlü bir devdi, Buzdan yaratılmış Sevginin sıcacık nefesi değdi eridi O şimdi bir su damlası düşen gözden... GÜLSEREN ONAY RÜZGARIN KIZI Ben rüzgârın kızıyım, Kimi, Poyraz olur kavururum dudaklarını, Kimi, Fırtınalar kopartırım başında, Sağnak olur göz yaşlarım Bir Nisan sabahı Ilık nefesim okşar saçlarını Meltem esintisiyle, Yüreğini sıcaklığım, Odanı portakal çiçeklerinin kokusu kaplar… Sakın açık bırakma pencereni, Serin nefesim bedenini yalar Ürperirsin Ben rüzgarın kızıyım, Bir perde kıpırtısıyla gelir, Bir mum alevinin sönmesiyle Eser giderim..... Gülseren ONAY MAVİLİ ŞİİR Ben maviyi Sevdim senin gibi, Ama benim ki gece mavi, Senin ki gibi pırıl pırıl gök mavi değil... Ben maviyi sevdim Senin gibi, Bulutlu bir poyraz günü Karadan kaçan denizin delişmen mavisini, Gözlerin gibi berrak değildi.. Mavi kır çiçekleri topladım Senin için unutma beni diye.. Mavi düşlerde mavi kalmak istedim Mavi minelerle süsledim Sana olan sevgimi... Tuvalim fırçamın her darbesiyle mavileşti, Ama yinede benim ki gece mavi Senin ki gibi pırıl pırıl gök mavi değil.. Ben bir maviyi sevdim, Birde seni.... Gülseren ONAY SON SÖZ Hep bir son vardır, Ölüm yaşamın, Nefret sevginin, Hüzün sevincin, Vuslatsa hasretin.... Hep bir son vardır Söylenecek son bir söz Söylenmek istemez Ama söyleniverir bir anda ELVEDA…. Gülseren ONAY 20. Mehmet Orbay 2.02.1953 Tarihinde Karaman’da Süleyman ve Şerife’nin evlâdı olarak dünyaya gelmişim. İlkokul mezunuyum. Senelerden beri dünya kenti Antalya’da tarih, doğa ve turizmle, güzel yürekle Antalya insanlarıyla iç içe olmaktan ve yaşamaktan son derece mutluyum. Antalya TEDAŞ’dan emekliyim. Şiir yazmak, atıcılık gibi tutkularım var. Özellikle Antalya’ya ve insanlarımıza hizmet etmekten zevk alırım. Evliyim ve 4 çocuk babasıyım. İki dönemdir Gazi Mahalle’mizde muhtarlık görevini yürütmekteyim. Mahalleme ve ilime hizmet aşkıyla dolu bir yüreğim var. GÖNÜL Beraber gezdiğimiz kırlar, bayırlar Döşüne sallamış örmüş melikler Evvel benim idi şimdi yadeller Sam yelleri estirdin başıma benim. Güzeller güzeli gönlümün güzeli Çözmedi içimde buzlar çözmedi Ellerin oluyormuş kim müjdeledi Ok saplandı sanki kalbime benim. Söküp atam dedim mümkün olmadı Sızlıyor hep yüreğim bir gün dinmedi Özlüyorum, gözlüyorum yıllardır kimi Beklerim kar yağdı başıma benim. Düştüm bilirim umutsuz aşk ateşine Izdırabım büyük, olmadı dengi dengine Her gündüz hayalimde, gece düşümde Belki yaslanır mezar taşıma benim. Mehmet ORBAY ORDAN UZAK Uzaktadır durur orda Bulur seni zarda, zorda Sohbetlerde anılarda Oradan uzak gurbet mi var ? Gurbetlik hasretlik demek Yolları uzatıp gitmek Çalış boşa gitmez emek Oradan uzak gurbet mi var ? Azığı var, katığı yok Derdin olsa soranın yok Gurbet elde hasreti çok Oradan uzak gurbet mi var ? Arada resme bakarsın Her yerde onu ararsın Uzak da olsa gidersin Oradan uzak gurbet mi var? Tek tuşla sesin duyarsın Bugün olmaz yarın gelsin Yeter sağ olduğun bilsin Oradan uzak gurbet mi var? Gel desen de göremezsin Yakasız kolsuz gömleğin Boyun aynı, dardır enin Oradan uzak gurbet mi var? 09.05.2005 Mehmet ORBAY HER GÜN BENİM Geçmiş beni sardı bugün Gurbet elde düğüm düğüm Bir güleyim dediğim gün Gine boynum bükük bugün. Acılar dinmez sinemde Gecemde hem gündüzümde Elde kalem hecelerde Efkârlandım yine bugün. Ömür kısa, güzel dünya Erken gelmişiz dünyaya Saçlarıma bir baksan ya Sitemliyim yine bugün. Yaşım elliye dayandı Orbay’ım çok geç uyandı Sorunlar bir bir çoğaldı Halka halka yine bugün. Ömrün çoğu gitti, az zaman Çok az halimden anlayan Gücün varsa gel de dayan Hüzünlüyüm yine bugün. Mehmet ORBAY EMMİOĞLU Çok yokluk gördük etmedik isyan Aç açık kaldık yemedik haram Namussuzlara demedik aman Bugünlere nasıl geldik emmi oğlu ? Çalıştık durmadan elin işinde Kışın soğuğunda, yazın güneşte Anladık ki ekmek kalem ucunda Bugünlere nasıl geldik emmi oğlu ? Bitmek bilmez idi yay o yollar Tufanlı, boranlı zalim Toroslar Belin kışlarında donup kalanlar Bugünlere nasıl geldik emmi oğlu ? Yorganı, azığı yüklendik geldik İnişli yokuşlu dağları aştık Bazen yalın ayak, bazen aç kaldık Bugünlere böyle geldik emmi oğlu. Yastık yaptık bazen yumuşak taşları Issız gecelerde kuş, kurt sesleri Umutla avunduk çook sabahları Bugünlere böyle geldik emmi oğlu. Mehmet ORBAY 21. Hikmet Özkaya 1949 yılında Kayseri’de doğdu. Kayseri Kız İlk Öğretmen Okulundan mezun oldu. 1992 yılında emekli oldu. Derneklerde görevler üstlendi. Antalya’da yayın yapan SET-FM radyosunda bir yıl süreyle (Güzel Türkçemiz) adlı program hazırlayıp sundu. İki yıl süreyle (1996-1998) yayınlanan Çoban Yıldızı isimli aylık kadın dergisini çıkardı. Cumhuriyet kadınları derneği ile Kültür Bakanlığının ortak yayını olan (Öyküye Başlamak) adlı kitapta (Azap Yürüyüşü) isimli öyküsü yayımlandı. Gazipaşa ilçesini tüm yönleriyle tanıtan (İlçemiz Gazipaşa) adlı derleme kitabı yayınladı. Çocuk masallarından oluşan “Torunuma Masallar” serisi olarak masallar yayınlandı. Yazar evli, üç çocuk iki torun sahibidir. DÜĞÜM Bir garip ozanım, Sazım duyulmaz. Sıla görülmez, Bu hain tayfayla Düğüm çözülmez, Çözecekse bu düğümü, Erk çözer. Hikmet ÖZKAYA YAŞAM Ne kadar sevsen, Yine anlamsız yine boş Şu hayat, Şu kısa ömrümüzü Boşa geçirdik Heyhat! Hikmet ÖZKAYA 10.11.1968 KAYSERİ ANADOLUM Güzel yurdum, Seni içtim türkülerinde, Yudum yudum. Bu ocak Ve bucak Kök salmışım diplerine Saçak saçak. Hikmet ÖZKAYA 24.11.1998 Gazipaşa ATAM Yurtta barış dedin, Savaş yaptılar. Cehaletle savaş dedin, Barış yaptılar. Bağımsız Türkiye! Şiarın oldu, Bunlar yurdumuzu, Pula sattılar. Hikmet ÖZKAYA 2000 ANTALYA DOST Dosta gitmek dilersen, Irak yollardan değil, Irak gönüllerden kork! Dostu bulmak dilersen, Dostun sahtesinden kork! Hikmet ÖZKAYA 16.07.2004 ANTALYA 22. İsmail Solak 1955 Malatya-Yeşilyurt-Bostanbaş Köyü doğumlu. Aslen Malatya/Arguvanlı/Akçadağ Zeyve Köyü Mazlum mezrasında büyümüş. Akçadağ Yatılı Bölge Okulunu bitirmiş. 1979’da Ankara’da Petrol Ofisi NATO tesislerinde çalışmaya başlamış. 2001 yılında emekli olmuş. Çalışma hayatı boyunca da şiirle uğraşmış. ANŞOYAD üyesi olan İsmail Solak, evli ve 2 çocuk babası. BEN DE İNSANIM Dolaştım ben diyar diyar bir zaman Hep seni aradım canım, cananım. Ağlarım, dökerim gözümden yaşı Elhamdülillâh ben de insanım. Açılır dostluğa yürekten güller Ötüşsün, konuşsun çifte bülbüller Ne derlerse desin, şu yaban eller Elhamdülillah ben de insanım. Gördüm gerçekleri, yollara vardım Şiiri mısrayla bağrıma sardım Emeği terimle sulayıp kardım Elhamdülillah ben de insanım. İsmail SOLAK SİLİP DURUYOR Kara gözlerine kurban olduğum Gözünün yaşım silip duruyor. Bir gün görmem mi senin güldüğün ? Gözünün yaşım silip duruyor. Ah edip ağladım gurbet ellerde Söylendikçe güzelliğin dillerde. Susuz kalmış sanki kızgın çöllerde Gözünün yaşını silip duruyor. Güzel yalın ayak yaylaya gider Gider de sultanım bu ömrü n’ider ? Düşürmüş ağanın eline kader Gözünün yaşını silip gidiyor. Garibim ne anam, ne babam vardır Birini sevmişim, bir hain yârdır Söylenen sözler de hep bana ardır Gözünün yaşını silip gidiyor. Güzel, gönül yaram büyük, elleme Gideceksen git de beni eğleme İsmail’e dertli dertli söyleme Gözünün yaşını silip gidiyor. İsmail SOLAK MEVLA’M Dereye aşağı iner ceylanın izi Kurban olam Mevla ayırma bizi ! İçerime de koydun acı bir sızı Kurban olam Mevla’m ayırma bizi ! Ağlarım, yanarım gözümde yaşım Karalar bağlarım bitmiyor yasım Çatladı içimde sabırdan taşım Kurban olam Mevla’m ayırma bizi ! Bir güzel uğruna ben de ölmüşüm Geceleri, gündüzleri bölmüşüm Geçtiği yollara kurban olmuşum Kurban olam Mevla’m ayırma bizi. İsmail’im söyler, söyler iniler Şahittir bu aşka gökler ile yer, Açar iki elin, tek senden diler Kurban olam Mevla’m ayırma bizi. İsmail SOLAK AZRAİL Aşkınla gönül yandığı zaman Azrail canımı aldığı zaman Diz çöküp yârim ağlamaz mısın ? Azrail canımı aldığı zaman Diz çöküp yârim ağlamaz mısın ? Gönlüm bürünmüş siyah zindana Özün indir zülf-ü siyaha Sen de yalvarmaz mısın Allah Azrail canımı aldığı zaman Diz çöküp yârim ağlamaz mısın ? Aşkınla gönül yandığı zaman Alev dağı ovayı sardığı zaman Ecel yetip geldiği zaman Ruhum teslim ettiğim zaman Diz çöküp yârim ağlamaz mısın ? İsmail’im can tamam olunca Azrail can hükmü kurunca Alev dağı şu ovayı sarınca Azrail canım aldığı zaman Diz çöküp yârim ağlamaz mısın? İsmail SOLAK 23. Nusret Turan 01.01.1951 yılında Iğdır’da doğdu. İlk ve ortaokulu 1966 yılında Iğdır’da bitirdi. Çoğu derslerde O, hep öndeydi. Bilhassa nesir yazıları, kompozisyon yazılılarında almış olduğu yüksek notlar, Edebiyat Öğretmeni Atilla Turan’ın dikkatini çekti. Teşvik etti. “Sen, yeni bir Hüseyin Rahmi Gürpınar olacaksın” dedi. Bu destek ve teşvik neticesinde Ortaokul adı altında çıkan gazetede birçok yazıları yayınlandı. İlk deneme romanı “Hayat Yolundan” Narin kale gazetesinde tefrikalar halinde yayınlandı. 1966 yılında ailesi ile birlikte Ankara’ya göç ederken, Ağrı Dağı, futbol oynadığı yemyeşil sahalar, arkadaşları ve çok çok sevdiği Aras adlı Kangal köpeği onun sevgi dolu yüreğinde derin yaralar açmıştı. 1966 yılında kaydını yaptırdığı Ankara Ticaret Lisesi’nde de edebiyat derslerinde hep ön planda olmuş ve okulun “Gençlik” adlı duvar gazetesinde köşe yazıları yazmış ve bu 3 yıl boyunca devam etmiştir. 1969-1970 yıllarında kısa bir dönem vekil öğretmenlikten sonra, bir şirketin Genel Müdürlüğünde muhasebeci olarak çalışmıştır. 1971 yılında asker olmuş, 20 ayın sonunda Erzurum Jandarma Komando Birliğinden Jan. Çvş. olarak terhis olmuştur. (1973) Ankara’da gazete iş ilanı ile bulmuş olduğu Türkiye’nin sayılı şirketlerinin birinde aralıksız 23 yıl Şantiye Muhasebecisi olarak çalışmış ve kendi isteği ile 1996 yılında emekli olmuştur. Kendi deyimiyle “Hayatın çarkı, bana yazı yazma fırsatı vermedi, desem de mazeret değil” değil diyen şair ve yazarımız 1996 yılında “Dağların Ardından” adlı ilk şiir kitabını yayınlamıştır. Yalın bir dil kullanarak yazmış olduğu şiirler, halkın her kesimine ulaşabilmesinde en önemli etken olmuştur. Tüm dünyanın özlem duyduğu barış ve dostluğu şiirlerinde (bilhassa Saftirik şiiri) çok ince bir üslupla anlatması da ayrı bir özelliğidir. Toplumsal içerikli şiirlere, aşk şiirlerinden daha çok önem veren şairimiz çoğu kimsenin de tercümanlığını yapmaktadır. 1973 yılında evlendiği eşiyle çok mutlu bir beraberliği vardır. Aşk şiirlerimin ilham kaynağı dediği eşinden eğitim ve öğretimlerini yapmış, bir kız, bir erkek iki çocuğu vardır. Basıma hazır “SAFTİRİK”,’’PARA” ve “ÖMRÜMÜN BAHARI” adlı şiir kitaplarının yanında şair-yazar-bestekar Sabit İNCE’nin hazırlamış olduğu Şubat 2001 Kayseri basımı Şiir Antolojisinde şair-yazar Hüseyin YURDABAK’ın hazırladığı 1,11,111 No’lu “ŞİİRLE YAŞAYANLAR” Antolojisinde, Eğitimci -Yazar-Şair Gündüz AYDIN’ın hazırladığı 2003 ve 2004 “SEVGİ YOLU ŞAİRLER ANTOLOJİSİ”nde yer aldı. Yukarıda yaşanan güzelliklerin neticesi olarak Sayın İhsan Işık’ın hazırladığı Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi 2004 yılı genişletilmiş 3. baskısında yerini aldı. İLESAM üyesidir. Nusret Turan’ın “PARA” isimli şiiri, sevilen sanatçı Ankaralı Turgut tarafından bestelenerek son kaseti olan “Yalaka/Para”da yer almıştır. Yerel ve ulusal radyolarda şiirleri, okunmakta, istek almakta, birçok gazete ve dergilerde yayınlanmaktadır. GÖRMEK İSTERİM Birgün kapkarasın, birgün de sarı!... Gözüne sürmüşsün, kat kat sen farı.. Kremle düzelmiş, yüzünün zarı!... Boyasız halini görmek isterim.. Birgün, saçın uzundur, bir gün kısa!... Yıkanınca yüzün dönermiş kışa!... Kalem şekil vermiş, o tüysüz kaşa! .. Yapmasız halini görmek isterim. Akar boyaların, gözün boyanır. O haline gönlüm nasıl dayanır? Lale sümbül bitti şimdi bahardır!... Yaz mısın? Kış mısın? Görmek isterim... Sabah uyanınca, öcü göremem!... Tasasız başıma çorap öremem!... Çok nazlıdır gönlüm çirkin sevemem, Tertemiz halini görmek isterim... Bitmesin ömrümüz, boşu boşuna!.. Seni seven vardır, gider hoşuna!... İnad edip işi, sürme yokuşa!... Rimelsiz halini görmek isterim. Nusret TURAN AĞLAMA Gözyaşın tutamadın, İçin için ağladın Yüreğimi dağladın Sen ağlama ne olur. Ümidimsin aşkınısın, Ekmeğimsin, aşımsın. Tapacağım kadınsın!... Sen ağlama ne olur. Gözyaşına kıyamam, Hiç kalbini kıramam, Ayrılık var kaderde Sen üzülme ne olur. Bazen çok naz edersin, Yere bakar küsersin, O an sen bir meleksin Efkârlanma ne olur. İsteklerimi bilirsin Sanki sen bir hurisin, Benim canım eşimsin Sen daim gül ne olur. Gül yok sana benzetem, Sen aşkınısın ezelden, Karagün çabuk biter Sen ağlama ne olur. Nusret TURAN PARA BİTTİ AŞK BİTTİ Tatlı tatlı gülerdin Gönlüm pası silerdin Melekten de güzeldin Para bitti, aşk bitti. Hep dizimde yatardın Gözlerime bakardın Alev alev yakardın Para bitti, aşk bitti. Sevgini bana bildim Bir sözüne can verdim İnan artık tükendim Para bitti, aşk bitti. Yoluma çıkmasaydın Yüzüme bakmasaydın Sevdanla yakmasaydın Para bitti, aşk bitti. Diyar diyar gezdirdin Kerem gibi sevdirdin Boşa kürek çektirdin Para bitti, aşk bitti. Parayla güldü yüzün Kalmadı sana sözüm Biterse bitsin artık Para bitti, aşk bitti. Nusret TURAN PARA Gözün kör olsun para!... Düşürdün beni dara İte versem yemezler Seni insafsız para!... Anadan, yardan ettin! ... Beni derbeder ettin!... Pislikleri bey ettin!... Dinsiz, imansız para!... Boynumu hepten büktün Gaddarlara kul ettin!... Aşktan, sevgiden oldum. Senin yüzünden para!... Arsızlara ar geldi Edepsizler, hanfendi!... Hırsızlar beyefendi. Senin yüzünden para!... Şişirilmiş balonlar İki yüzlü hainler Meymenetsiz bakışlar! ... Senin yüzünden para!... Dostluklar gitti elden her şeyin, başı senden!... Yiğit vazgeçti serden Senin yüzünden para!... Ellere rezil olduk!... Gül iken diken olduk!... Vatandan kaçar olduk. Senin yüzünden para!... Nusret TURAN 24. Yılmaz Türkyılmaz Yılmaz TÜRKYILMAZ 1955 yılında Sarıkamış'ta doğdu. Aileden gelen sanat tutkusuyla, Halk Eğitim Merkezlerini ikinci adresi olarak benimsedi. Müzik, Tiyatro, Halk oyunları, Resim ile faal olarak ilgilendi. Lise yıllarında Dört yıl Kısa dalga Sarıkamış Lisesi Kültür ve Eğitim Radyosunda Spikerlik ve Radyo görevlisi olarak çalıştı. Meslek edinmek amacıyla (T.S.K) Türk Hava Kuvvetlerine katıldı. Hizmeti esnasında görevli olarak çeşitli ülkelerde bulundu. Hizmet yılını tamamladıktan sonra emekli oldu. Sanatçımız Hâlen Antalya'da ikâmet etmekte olup; Şiir, Resim, Müzik, Tiyatro ve Plastik sanat dallarında faal olarak çalışmaktadır. Birçok Sivil Toplum örgütünde sanatsal faaliyetlerini sürdürmektedir. 1968 yılından beri yazmış olduğu yaklaşık 5000 şiirini kimi basılmış, kimi basılmayı bekleyen; Bin Çatal Yürek, Sevgi Savaşçısı, Güzel Dost, Tek Başına, Aşk Her Şeyden Tatlıdır, Toz Duman, Hazan Vakti, Dost Budalası, Unut Gitsin, Issızlığın Sesi, Tutkular, Bir Top Ateş, Sen Yoksun, Sevdan Başımda Bela, Yalnız Kaldık, Bu Kaçıncı Küsmen, Zehir Zemberek, Selamsız Sevdâ, Ucu Yanık Yalnızlık, Hayal Gezgini, Bir Varmış Bin Yokmuş Diyarı gibi çeşitli Şiir kitaplarında topladı. Yurtiçi ve yurtdışı birçok konser ve sergiye katıldı. Üniversite mezunu olup, İyi derecede İngilizce bilmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır... BAKALIM Deniz, sahille dalga geçsin bakalım ! Güzel, hay huya kucak açsın bakalım ! Çiçeklerim çiğnensin, Gözyaşlarını dinmesin, Felek, ayrılığımıza sevinsin bakalım... Gelene ağam, Geçene paşam diyecek kadar, Silik ve kişiliksiz değiliz Evelallah !? Hayat ucuz, Geçim pahalı, Bizim Bu sevdâ yaramız; Hele biraz daha derinleşsin bakalım... 21.08.2000 Yılmaz TÜRKYILMAZ UTANDIM Biliyor musunuz ben ? Atom ilmini; Savaş alanlarında kullanan, Amerikalı olmaktan utandım... İhtilâl yapıyorum diye, Öz kardeşlerinin boynuna, Giyotin indiren Fransız olmaktan utandım... Hitler gibi bir liderle, Irkçı bir Alman olmaktan utandım... Bir İtalyan olaraktan; Mafyalarla yönetilen, Bir ülke olmaktan utandım... Demokrasinin beşiği İngiltere’de; Krallıkla yönetilen İngiliz olmaktan utandım... Boğaları öldüren İspanyolluğumdan, Dünyaya kapalı Rusluğumdan, Tembel uyuşuk Araplığımdan, Kapalı tekdüze Çinliliğimden utandım... Türk doğmamla gurur duydum. Yerli malı kullanmamaktan, Dayı selamıyla iş görmekten, Kirli gezmekten, Sevmeyi bile becerememekten !? Çalışmaktan çok kibirlenmekten utandım... Başka ülkeleri kucaklayıp, Kendi vatandaşlarımı pataklamaktan utandım... Her güzelin mutlaka bir kusuru var görürsen ! Vesselam, dünyanın neresinde olursak olalım, Fark etmeyen insanlığımdan utandım... 3.08.1988 Yılmaz TÜRKYILMAZ EFENDİM Seyret güzelliği neler görürsün !? Güzellikten, güzel yansır efendim. Kâmilin gönlünde sevgi bulursun, Cahil gönlündeki pastır efendim. İyilik yapmayı silme gönlünden, Hakkın kelâmını kesme dilinden, Kendini hep kolla zalim elinden, Kötüler dünyada çoktur efendim. Dünyanın nimeti bitmez ha bitmez, Yaşamayı becer bak ele geçmez, Akıllı iki kez hataya düşmez ! Kimisi örnektir, tektir efendim. Doğru olan canım harama bakmaz, Hakkı seven hey dost bir cana kıymaz, Haram yiyen mikrop asla hiç doymaz, Helâl yiyen kişi toktur efendim. Yüce dağ başından kar eksik olmaz, Kâinat bir giz’dir sır eksik olmaz ! TÜRKYILMAZ gönlünden yâr eksik olmaz, Pîr’in içi dışı Hâk’tır efendim. 15.03.1997 Yılmaz TÜRKYILMAZ 25. Ahmet Ünal Konya-Çeltik İlçesi-Küçükhasan Köyü doğumlu. İlkokulu köyünde, Orta ve Lise’yi Akşehir’de bitirdi Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü’nden 1980’de mezun oldu. 1982’de Burdur Lisesi, aynı yıl Tefenni Lisesi’nde öğretmenlik yaptı. 1986’da Burdur-Çölhisar-İbecik Ortaokulu, 1989’da ise Karakoçan-Yatılı İlköğretim Bölge okulu’nda idarecilik yaptı. İki yıl sonra, 1991’de ElazığKovancılar Lisesi’nde 'Fen Bilgisi' öğretmenliği’ne atandı. 1994 yılında Antalya'ya nakloldu. Antalya’da Ülkü Seyfi Kandemir İlköğretim Okulu’ndan sonra 2002 yılında Ramazan Savaş İlköğretim Okulu’na atandı. Halen Antalya- Ramazan Savaş İlköğretim Okulu’nda 'Fen Bilgisi' öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Şiirlerini genellikle serbest vezinle yazan şair, hayatın gerçekleri ile gönül dünyasından esintiler sunmaktadır. Sevgiden, dostluk ve barıştan yana söylemlerle şiir yazmaktadır. 'Öğretmenim' şiirini bir öğretmen olarak, bütün yurt genelindeki öğrencilere yazmıştır. AYA SALINCAK KURDUM Soyunamaz mıyız sahte kostümlerden? Sevemez miyiz insan gibi? Hüznü silemez miyiz? Gönül bahçelerimizden, Dudaklarımız neden sağır O sımsıcak buselerden? Sesine muhtacım haykırmak için, Solumak için nefesine muhtacım Bir kısrağın sırtında takvimsiz dünya arıyorum Bir dünya olsun istiyorum, bir dünya Sadece sen ve ben Maskesiz, ikimiz... Papatyalardan taç yaparak Her akşam gülümseyen aya İki çengelinden salıncak kuruyorum... Sonra da, Yıldızları kucağıma alıyor, Sallanıyor, sallanıyorum... Ahmet ÜNAL ANTALYA Yatmış, uyumuşum sanki dizine Sevdalıyım baharına yazına Portakal düşlü güzellerin gözüne Doyamıyor, doyamıyor, doyamıyorum. Konyaaltın Beydağı’na yaslanır Martıların yüreğime seslenir Kıyıların gelin olur süslenir; Pırlanta belini saramıyorum Sıcağında yandım, neminde piştim Aşkınla binlerce kedere düştüm Kumsalında cananımla görüştüm Hasretinle inan ki duramıyorum Üç kapın var canevime açılan Yeryüzünde Cennet diye seçilen Şelalesin avuç avuç içilen Vallahi bir başka yer, aramıyorum Rab'bin en büyük nimetisin ülkeme Sar beni bağrına, 'bana ne' deme! Nakış nakış işlenmişsin gövdeme Tam yetmişbin renksin, sayamıyorum… Ahmet ÜNAL MORG ÇEKMECELERİ Özgürlük: Ölüm - vahşet değildir be Corç! Morg çekmeceleri Çifter çifter Çocuk cesetleri dolu Sen ne biçim insansın? ... Yok mu senin çocuğun? Dilerim, Ebabil kuşları taş yağdırsın Senin ve fillerinin başına Yağdırsın da bir insanlık ayıbı olan Bu müthiş savaşına son veresin e mi? ! ... Dönsün yanlış hesabın gayri Bağdat’tan Dicle-Fırat kan ağlamasın! Senin çocuğun yok mu Corç? Yok mu hadi söyle, konuş, konuş! Bu morg çekmecelerindeki bebek cesetleri Tarih boyunca alnına yapışacak... Unutma!.. Sahi senin bağın-bahçen de mi yok? Gül-çiçek ve çocuk nedir bilmez misin? Uçmaz mı güvercinler sizin orada? Zeytin dalı nedir bilir misin söyle bana? Dön evine, dön be Corç! Ne duruyorsun? !... Üstüne üstlük ya bu işkencen? Ya bu utanç vesikan? Alnında taşıdığın kara leke değil mi? At o silâhı, at! ! ! Hazreti İbrahim'i yakacak odunlar gibi Silâhın balığa dönüşecek yakında Göreceksin! ... Göreceksin! … Ahmet ÜNAL 26. Bekir Yaşar Eskiden Konya/Ermenek/Çukurbağ, şimdi Karaman/ Sarıveliler/Çukurbağ Köyünde 1947 yılında doğdu. Beş çocuklu bir ailenin en büyük oğlu. Yedi yaşına kadar köyünde Kur’an eğitimi aldı. İlkokulu doğduğu köy olan Çukurbağ’da, Ortaokulu Ermenek’te, liseyi Konyaereğlisi ve Karaman’da tamamladı. 1965 yılında evlendi. 1970’te Antalya Sütçüler Köyü, şimdiki Habipler’e göç ederek Antalyalı oldu. Değişik inşaatlarda çalışarak SSK’dan emekli oldu. Dört evlât babası. Çevresinde “Bekir Hoca” adıyla bilinir. ÖZLEM Ne zaman özlemle Torosa baksam Ne zaman Göksu’yla bulanık aksam Ne zaman yosunlu bir ateş yaksam Gözümün yaşını silesim gelir. Ne zaman bir dostla hal hatır sorsam Ne zaman gönlümce bir hayâl kursam Ne zaman yitirsem ne zaman bulsam Kalkıp yaylalara gidesim gelir Yağmurda ıslansam, karda üşüsem Erinçle, ezinçle derin düşünsem Birazcık mutlansam azıcık gülsem Kalkıp yaylamıza gidesim gelir Buralara kadar gelmiş dal budak Düğünde, bayramda coşkuya bir bak Ne kadar yürekten, ne kadar sıcak Gidip o toprağı öpesim gelir Yaylalar gözümde halıda desen Ne zaman bunalıp darlara girsem Ermenek lâstikli birini görsem Hoş geldin hemşerim diyesim gelir. Bekir YAŞAR TÜRKÇE Bizim ilde yaşam Türkçe yaşanır Atlar kişneyince taylar boşanır Çoban azığını Türkçe kuşanır Tuluk Türkçe, yanık Türkçe, dağarcık Türkçe... Türküleri Türkçe söyler emmiler Dilekler, dualar, hattâ küfürler Düne kadar Türkçe idi giysiler İşlik Türkçe, öncek Türkçe, don Türkçe... Kıran mı var nedendir bu göçükler ? Duyguları anlatmayan sözcükler Büyüklere saygı duymaz küçükler Teyze-halaoğlun “kuzen” mi Türkçe ? Türkçe benim ilk duyduğum ninniler Ağıtları Türkçe yaktı nineler Koyun Türkçe, kuzular Türkçe meler Yoğurt Türkçe, yayık Türkçe, yağ Türkçe... Şive ağız lehçe dilde bir desen Türkçe türkü söyle Türk’ü seversen Kirletme dilini eğer Türk isen Yutar başka diller boğulur Türkçe... Bekir YAŞAR AŞK TADINDA Kıyı etekte dantel Su ve toprak dudak dudağa Aşk tadında Deniz bakire nazik Kız dalga dalga oynak Kucak kucağa Doğurgan arıbeyi bikinisiyle Hayır hayır anadan doğma Öyle görüyorum rüyâ değil Kıyı aşk tadında Ben bir dağ köyünde aşkı düşünürüm... Yalamık dudakta yarık yarıkta kan Aşa, işe, sevişmeye yetmeyen zaman Yokluğun bölüşümü, acının bölüşümü Sevginin bölüşümü, yatağın bölüşümü Bölüşüm aşk tadında Kıyı yatak odası çıplaklığında Mal meydanda, aşk, orda-burda Aşk pazara çıkarılmış, aşk bedave Ben bir dağ köyünde Sofrada yetmeyen ekmeği Aşka yetmeyen zamanı düşünürüm... Bekir YAŞAR GÖÇ Çıplak dallar yeni giydi yeşili Derelerde sular akıyor bulanık Kırlangıç çamur taşıyor saçaklara Çömlekçiye inat Çömlek bir yuva yapıyor Eteğin yeni savruldu rüzgârda Gözlerinden bu sel Dupduru akarken beynime doğru Ben nasıl giderim sensiz Haydi sar göçünü güzelim Neyimiz var ki sevgiden başka Al bohçanı gülüm Sakın aklını unutma Onu bırakma gerilerde Sevgini akıllı isterim Kimseyle bölüşemem Ben sensiz edebilir miyim Bensiz edemiyorsan öyle gel De bana güzelim Doğa canlanırken yeniden Ben öleyim mi Kuşlar bile birlikte göçüyorlar Nasıl gideyim yalnız Seni buralarda bırakarak Bekir YAŞAR 27. Muharrem Yazıcıoğlu 1928 yılında Malatya-Arguvan Halpuz Köyünde (Şimdiki adı Dolaylı mahallesinde) Bölükemini adı ile tanınan Mehmet ve Gülende'nin evlâdı olarak dünyaya gelmiştir. Alevi-Bektaşi geleneğine bağlı ozanımız, yaşamı boyunca sazından ve inandığı doğrulardan ayrılmadan, kendi şiir dünyasını çizmeye çalışmıştır. Daha çocukluk yıllarından itibaren çileyle tanışan Yazıcıoğlu, köyünde okul bulunmaması nedeniyle komşu bir köyde okula gitmek zorunda kalmıştır. Küçük yaşlarda Türk Halk Şiiri alim zincirinin son halkası olan Aşık Veysel ile tanışmış, “kâmil insan” olma ve sanat yaşamının çizgisini bu doğrultuda çizme çabasını sürdürmüştür. 1975’de Aşık Ali İzzet'le birlikte Kültür Bakanlığı’nca özellikle Almanya’da çalışan Türk işçilerine konserler vermek üzere yurt dışında görevlendirilmiştir. Almanya’dan 4 ay sonra elinde bir kuruş olmadan dönmüş, yurt genelindeki ozanların birleşmesi, bir araya gelmesi için durmadan çırpınıp durmuş, bir çok konserlere ve yarışmalara katılmış, dereceler almıştır. Halk Ozanları Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği, Pirsultan ve Aşık Veysel Derneği gibi derneklerde üye yada yönetici olarak görevler yaparak, kültür etkinliklerini gerçekleştirmiştir. Yaşantısının önemli kilometre taşlarından birisi Malatya’da yaşanan Hamido olayı, ötekisi ve en önemlisi de Sivas’da meydana gelen “Madımak Oteli Yangını” olayıdır. Her iki olayı da içinde bulunarak yaşamış ve çileyle acılarla örülü ozan gönlün susturamamıştır. Ozanın-Yazarın Yayımlanan Eserleri: Uyandık, 1974, Özbilgi Matbaası, Ankara, Uyandık, 1975, 2. baskı, Özbilgi Matbaası, Ankara Göze, Çağ Matbaası, 1978 Ankara Kaynağımı Kurutma, 1990, Şafak, Ankara Anadolu’mun Meyveleri 1991, Karşı Matbaacılık, Ankara, Anadolu’mun Meyveleri, 2 baskı 1992, Karşı Matbaacılık, Ankara, Anadolu’mun Meyveleri, 3 baskı 1993, Karşı Matbaacılık, Ankara. Yeni Dünya Yaratalım Birlikte Kitaplar Ağlıyor, 1994, Saydam Matbaacılık, Ankara Birbirinden Kaçar Oldu İnsanlar, 1994, Saydam Matbaası, Ankara Sevdalıyım, 1998, Başkent Matbaası, Ankara Gülendenin Beşiği: Mustafa Ceylan. SEVDALIYIM BEN Her ne kadar dünya ozanı olsam Doğa ile yurduma sevdalıyım ben. Menzile varmadan habersiz ölsem Doğa ile yurduma sevdalıyım ben. Hükümdarlar gelmiş geçmiş kavgayla Güzeller sevişmiş türlü sevdayla Halkının uğruna gerçek davayla Doğa ile yurduma sevdalıyım ben. Karlı dağlar eğilmiştir denize Dört mevsimle hayat veriyor bize İktidarlar hor baktı ülkemize Doğa ile yurduma sevdalıyım ben. Her devirde aşıkların seslenmiş Anadolu kültürüyle beslenmiş Çok hazine çok eserler gizlenmiş Doğa ile yurduma sevdalıyım ben. Olan haksızlıklar cana kâr etti Cevher dolu nice yiğitler gitti Ayırmadan kara toprak hep yuttu Doğa ile yurduma sevdalıyım ben. YAZICIOĞLU dünya doldu boşaldı Devir geldi ayaklar da baş oldu Sonunda başında iki taş oldu Doğa ile yurduma sevdalıyım ben Muharrem YAZICIOĞLU BİRLİK OLKİ DİRLİK OLSUN Ceddimizin ülkesinde Birlik olki dirlik olsun. Kemalizmin ilkesinde Birlik olki dirlik olsun. İran’a Irak’a bakın Katil İsrail’den sakın Yunan Kıbrıs daha yakın Birlik olki dirlik olsun. Bu ülke çok dertler çekti Bitmez yere tohum ekti Yıllarca el eline baktı Birlik olki dirlik olsun. Ülkemiz cennet vatanı İstemem kurşun atanı Rahatsız etme yatanı Birlik olki dirlik olsun. Turnalar birlikte uçar Kervanlar birlikte göçer Çiçekler birlikte açar Birlik olki dirlik olsun. YAZICIOĞLU bir olalım Dostu düşmanı bilelim Birlikte menzil alalım Birlik olki dirlik olsun. Muharrem YAZICIOĞLU ÇEVRE KİRLENDİ Hesapsız ölçüsüz harcamalarla Çok israf edildi çevre kirlendi. Menfaat uğruna yatırımlarla Çok israf edildi çevre kirlendi. İzmir-İzmit-Bursa-Bandırmaları Gökovaya termik kondurmaları İnatla sürüyor kandırmaları Çok israf edildi çevre kirlendi. Kirli Ege Akdeniz’e dökülür Adana’da tarım yeri sökülür Çevre çıkarcıya peşkeş çekilir Çok israf edildi çevre kirlendi. Körfezler hastadır medet bekliyor Her geçen yıl kirlenmeler ekliyor Sanayici halen bunu bekliyor Çok israf edildi çevre kirlendi. Doğa ağlayarak düşküne döndü Balıklar, martılar şaşkına döndü Ölmeyen canlılar kaçkına döndü Çok israf edildi çevre kirlendi. YAZICIOĞLU çevremize yazıktır Yeşil azaldıkça yürek eziktir Sanayici yüzünden doğa bozuktur Çok israf edildi çevre kirlendi Muharrem YAZICIOĞLU 28. Kenan Yiğit Rahmetli Turgut YİĞİT babam Zehra YİĞİT annemin iki evladından biriyim. 1955 Giresun doğumlu, 1961 yılından beri Antalya'dayım. İlkokulu Gazi Mustafa Kemal'de, ortaokulu Merkez ortaokulu'nda 1972 yılında da Antalya Lisesi'nden mezun oldum. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme-Maliye bölümü mezunuyum. 2003 yılında emekli oldum. Halen baba mesleği kuru temizleme işiyle iştigal etmekteyim. GÖNLÜM Sen bir gün gelsen Beni de mutlu etsen Görünce seni içim açılır Görünce seni gönlüm açılır Kenan YİĞİT O Ey bahar gözlüm Doğa tenli güzelim Dağların peri bacalı Ovaların seher yelisin Kenan YİĞİT GÜZEL ANTALYA’M Doğanın eşsiz güzeli Toros’ların ulu çınarı Akdeniz’in incisi Türkiye’nin öncüsü Allah’ın yarattığı dünya cenneti Ulu önderimizin övdüğü kent Herkesin görüp aşık olduğu Yüreklerin ulu çınarısın Antalya’m Kenan YİĞİT GİRESUN’UM Doğu Karadeniz’in ortasında Yeşil fındık bahçeleri örtülü Serin hayat dolu yaylaları Karadeniz’in incisi Giresun Doğu Karadeniz’in tek adalı Kaleli, kalesinden bakınca İnsanı hayallere salan Karadeniz’in incisi Giresun Doğu Karadeniz’de en az devlet ilgisi Tabi ki pek çalışmayan vekilleri Devlet eli Trabzon, Samsun’a Karadeniz’in incisi Giresun Doğu Karadeniz’de geri bırakılmış Rize Mesut’la mesut, Ordu’da cin mi cin Giresun’umsa kaderiyle baş başa Karadeniz’in incisi Giresun Kenan YİĞİT BEN DE BİR GAZİ ÇOCUĞUYUM Her birimizde gazi veya şehit vardır Ne yazık ki ilgisiz ve ekmeksiz bırakılmış Manevi ilgi dahi gösterilmemiş Onların kanları ile bu vatanda yaşamaktayız Dedem Osman ağa çetesine Onaltısında katılmış Osman ağa ve çetesi Giresun’un çocukları Atatürk ile beraber harekete geçmişler Onların kanları ile bu vatanda yaşamaktayız Osman ağa bugünün genel kurmay başkanı Dedem ve arkadaşları Atatürk’ün yoldaşları Başlamışlar Karadeniz’i Rumlardan temizlemeye Onların kanları ile bu vatanda yaşamaktayız Kenan YİĞİT 29. Ozan Seyfili Asıl adı Hüseyin Yorulmaz olan Ozan Seyfili Köy kökenli bir ailenin yedi çocuğunun en küçüğü olarak 20 Ocak 1943 tarihinde Erzincan/Tercan’da dünyaya gelmiş. 1956’da İstanbul’a göç eden şair, inşaatlarda işçi olarak çalışırken Aşık Beyhani ile tanışır. Beyhani’yle birlikte İstanbul’da sık sık Şemsi Yastıman’ı ziyaret eder. Bir seferinde de Aşık Veysel’le tanışır, elini öper. Daha sonra Aşık Ali İzzet, Aşık Davut Sulari, Aşık İsmail Daimi’yle tanışır. Evlenir, çoluk çocuğa karışır. 1970’de turist olarak Almanya’ya gider ve kaçak işçi olarak çalışır. Almanya’da çok sayıda konserler düzenler. Yurt dışında bir kaset ve bir de kitap çıkarır. 1984’de yurda döner. Sazıyla ve içten söylemi ile yüreklerde taht kurmasını bilen dost bir ozan Seyfili, ANŞOYAD üyesidir ve Antalya’da ikamet etmektedir. DOSTLUĞA ÖZLEM Kardeşliğe hasret, dostluğa özlem Çeke çeke geldik dost didarına. Bir çok engelleri bir çok sorunu Aşa aşa durduk Mansur soruna. Yüce dergâhları, ulu pirleri Yatan gazileri gerçek erleri Gezdiğim, gördüğüm kutsal yerleri Öpe öpe durdum Mansur darına. Kimi bade almış, kimimiz dolu Erenler sıtkile sürdü bu yolu Boynumuza bir insanlık vebalı Ala ala durduk Mansur darına. Darılan bülbülü kesen gülleri Çözülmesi gerek müşkül halleri Kırılmış, yıkılmış o gönülleri Yapa yapa durduk Mansur darına. Seyfili sürelim dostça bu yolu Atalım öfkeyi, nefreti, kini Gönüllere sevgi, barış tohumu Eke eke durduk Mansur darına. Ozan SEYFİLİ BENZER Çarkı devran döner geçer bir günde Çok şeyler değişmiş farklıdır dünde Her ne arar isen o mevcut sende Farkına ermedik zamana benzer. Arifler dere eder er meydanında Hiç hilaf olur mu haki payında Sığaya çekerler pir dergâhında Çarkı kilitlenmiş dümene benzer. Talib olan bağlı olur ikrara Sıtkıle bağlanır mürşide pire Çok böhtan sürdüler koca Haydar’a O bir derya deniz ummana benzer. Mürşid-i kâmiller kaçırmaz gözden Hisseler alınır söylenen sözden Ay yıldızı saklar güneşten bizden Dağlara sevdalı dumana benzer. Seyfili düşlere dalarım gâhi Melekten asildir insanın soyu Beyhude yokuşa bağlarsa suyu Bu bir gaflet olur gümana benzer. Ozan SEYFİLİ GÖÇÜN ALIP GİTTİ Göçün alıp gitti diyar gurbete Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya. Katlandı çileye, derde, hasrete Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya. Şirin mi gurbetin parası, pulu İçler acısıyla hasretle dolu Ya parmağı kopmuş, ya eli kolu Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya. Kendi gelse bir parçası orada Eremedi beklediği murada Gitmek için bekleyen var sırada Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya. Nerelisin desem içini çeker Avuç dolusuyla gözyaşı döker Suç işlemiş gibi önüne bakar Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya. Seyfili acıdır gurbetin suyu Hayalinde kalmış yaylası, köyü Kesilmiş umudu, bitmiş her şeyi Gurbetçim dönmedi Anadolu’ya. Ozan SEYFİLİ YOZLAŞTI Aşıklar sevdasız, aşklar duygusuz Mecnun’un sahrası, çölü yozlaştı. Bülbülün feryadı dillere destan Bahçıvanı gafil, gülü yozlaştı. Ne adap, ne erkan, nerede ikrar? Nafile ağlamak ne işe yarar? Her nereye baksan bir tahribat var Talip pire dargın, yolu yozlaşmış. Dünyaya bakmayız dar pencerede Kurtulmak gerekir bu cenderede Şiirin atası, piri nerede? Cümleler anlamsız, dili yozlaşmış. Pervane dönerdik Hakk’ın yolunda Bakınca anlardık mazlum halinde İnsan kopyalandı bilim elinde Mayalar gen oldu, dölü yozlaştı. Seyfili sözlerim alınsın gale Her şey tam bitmedi biraz var halâ Zorla dayatırlar hep bile bile Arının kovanda balı yozlaştı. Ozan SEYFİLİ 30. Ozan Akgül Asıl adı Hasan Akgül olan ozan Akgül 1958 yılında Kahramanmaraş/Elbistan-Hasanilli Köyü’nün bir mezrasında dünyaya geldi. Dokuz yaşında ilkokula başladı. 1973 yılından beri gurbet hayatı yaşadı. Tilki kurnazlıklarını sevmeyen ozanımız, 1990 yılından beri Antalya’da ikamet etmekte, şiirlerinde insan sevgisi ve hoş görüyü esas almaktadır. Eserleri, Naçari Baba’nın “Anadolu’yu Gezen Ozanlar” adlı kitapta yer aldı. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Antalya Şubesi ‘nde yönetim kurulu üyesi olup, bir çok şölen ve etkinliklerde yer almıştır. Açık ve net söylemiyle, gönülden haykırışlarıyla tanınmıştır. Evli, 5 çocuk babası. Özel bir şirkette satış temsilcisi olarak çalışıyor, ANŞOYAD üyesi. SENİN Dost bildiğin dost kalmadı hemşerim Dosttan başka neyin olmalı senin O daldığın hayal dünyası neyin Neye yarar dostun yok ise senin. Gök gürlercesine gürlersin haşin Ben sözümü sana söylerim peşin Yalansız, dolansız var olsun eşin Doğru dosttan başka neyin var senin. Kula kulluk için yaşama sakın Özünde şekillensin böyle bir biçim Sonra çok zor gelir hiç ermez aklın Akıl denge koymaz bozarlar seni. Bak önünde böyle bir yaşam durur Birgün bak ki seni alır götürür Kanma gammaza (yobaza) inan öldürür Akgül gibi dostun olmalı senin. Ozan AKGÜL ANLAYAMAZSIN Lutf’edipde bana soru sormadan Beni benden daha anlayamazsın Kerem edip gelip çayım içmeden Beni benim kadar anlayamazsın. Bakma dışardaki göründüğüme Beyzade sanırsın yürüdüğümde Gelip evimdeki kuru çulumda Oturmadan beni anlayamazsın. Fikir beyan etmek artık zor oldu Metal için insan kime kul oldu Sormuştum kendime ben beni buldum Sen benim tezimden anlayamazsın. Çok uzaksın beni hakir görürsün Bir gelsen Akgül’ü öyle tanırsın Elalem içinde sen utanırsın Benim duygularım anlayamazsın. Ozan AKGÜL YOLUMUZDA Erenler divana durdu Hakk’ın muradına erdi Zakirler meydana indi Işık tutan yolumuzda Edep, erkân ilkemizdir İnsan sevmek işimizdir Şaha giden yolumuzdur Vardır bizim töremizde. Hak ile birlik oluruz Hakk’ın divanında varız Hak bilmeyeni neyleriz Hakk’a giden yolumuzda. Temennimiz insanlara Saf tutarız daralara Kuşlar gibi semahlara Giden bizim yolumuzda. Aşığım gönülde birlik Bizde olamaz ikilik Ülkemizde güzel dirlik Vardır bizim yolumuzda. Emek hakkın yoldaşıdır Bu insanlık savaşıdır Dileğimiz inan budur Vardır bizim yolumuzda. Akgül’üm didara geldim Böylece murada erdim İnsanlıktır benim derdim Vardır bizim yolumuzda. Ozan AKGÜL 31.Hasan Şimşek Adana’dan Antalya yöresine cumhuriyetten sonra gelen babam Mehmet anam Fatma’dan 1934 yılında Manavgat’ın bir yaylasında kara çadır içinde dünyaya gelmişim. Soyumuz Karacaoğlan’a dayandığından şiir yazmayı ve saz çalmayı ilke edinmişiz. Akrabalarımızın büyük bir çoğunluğu Adana Kozan’a bağlı Uluçınar köyünde yaşamaktadırlar. Anamın dedesi Aşık Deli Mehmet Oğlu Aşık Çalgıcı Hasan’ın mezarları adı geçen köydedir. Anneannem Aşık Hekim Döne, dayım Aşık Yetim Veli, anam Aşık Fatma Şimşek ve kardeşim Ali Şimşek’in mezarları Elmalı Akçaeniş Köyündedir. Biz bir evde dört ozandık. Anam Aşık Fatma, kardeşim Aşık Ali Şimşek vefat etmişlerdir. Hayatta olanlar Aşık Hasan Şimşek, Aşık Bahar Şimşek ve birçokları bu geleneği sürdürmektedirler. Bugüne kadar yazdığım kitaplar: Bir sevgiden bir yaşamdan Karacaoğlandır soyumuz bizim Mazluma yardım et zalime dikkat Geçip gittin nesin sen Ehlibeyt üstüne deyişler Atatürk’e küfredene karşıyız Cennetin tapusu yapısı kadın Gurbet işçileri Uğur Mumcu’nun anısına Bir ailede dört ozan Yaşar isem belki yine yazarım İTME BENİ Yakma beni yakma beni Aşkın ile yakma beni Bende deli bir aşığım Uçurumdan atma beni Kapınızda kul olayım Bahçenizde gül olayım Senin için sal olayım Yat ellere satma beni Sen aşk nedir bilmez misin? Bir kez bakıp gülmez misin? Gel diyince gelmez misin? Bu canımdan etme beni Dertli şimşek kıyma bana Vicdanlı ol bak bu yana Canım kurban olsun sana Bırakıp da gitme beni Hasan ŞİMŞEK BENİ Yaram sızlar çoktur acı, Ölüyorum yetiş bacı, Güldü, geçti bir yabancı, Öldürecek bu dert beni. Bu dert beni bu dert beni, Öldürecek bu dert beni, Doktorlara lime lime, Dildirecek bu dert beni. (Nakarat) Yarmi bana, yarmi bana, Izdırabım pek çok Ana, Çekiyorum, yana yana, Öldürecek bu dert beni. Vücut yorgun, halsiz düştüm, Tipi boran mevsim kıştım, Size göre ben bir hiçtim, Öldürecek bu dert beni. Dertli şimşek vakit tamam, Yolun sonu geldi zaman, Abdest almış hazır imam, Öldürecek bu dert beni. Hasan ŞİMŞEK GİTSİN Zalim felek senden şikayetim var Al şu canımı da kurtulam gitsin Ömrümce çalıştım hiç yapmadım kâr Al şu canımı da kurtulam gitsin Şu koca dünyadan hiç zevk almadım Her zaman ağlattın bir gün gülmedim Yoklukla boğuştum haram bölmedim Al bu canımı da kurtulam gitsin Dostum dediklerim çekilip gitti Verdiğim emeğin üstüne yattı Menfaat uğruna hem beni sattı Al şu canımı da kurtulam gitsin Dertli şimşek çektiğim o acılar Hep geriden bakıyordu öcüler Düşman oldu akrabalar bacılar Al bu canımı da kurtulam gitsin Hasan ŞİMŞEK BENİM Ben çalıştım sen tükettin Söyle bu mu suçum benim Fakirlere zulum ettin Söyle bu mu suçum benim Terlemeden yedin içtin Bize bakıp güldün geçtin Sana göre ben bir hiçtim Söyle bu mu suçum benim Sen sarayda ben kondu da Yoksul halkım hep dondu da Yandı ciğerim yandıda Söyle bu mu suçum benim Söyle söyle koçum benim Fakirlik mi suçum benim Behey zalim piçim benim Söyle bu mu suçum benim Dertli Şimşek sömürdünüz Çamı kökten devirdiniz Hayvan gibi böğürdünüz Söyle bu mu suçum benim Hasan ŞİMŞEK SON