ORTADO U ANAL Z Aral k 2013 60. Say
Transkript
ORTADO U ANAL Z Aral k 2013 60. Say
A r a l ı k 2 0 1 3 C i l t 5 S a y ı 6 0 aylık uluslararası ilişkiler dergisi 5. YILINDA ORSAM ORSAM Beş Yaşında! Emerging Problems in the Ankara-Moscow Axis: The Syrian Crisis and NATO Missile Defence Doğu Akdeniz’de Enerji Güvenliği ve Savaşları ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ CENTER FOR MIDDLE EASTERN STRATEGIC STUDIES Ortadoğu’ya Bakış Ortadoğu’nun iç içe geçmiş birçok sorunu barındırdığı bir gerçektir. Ancak, ne Ortadoğu ne de halkları, olumsuzluklarla özdeşleştirilmiş bir imaja mahkum edilmemelidir. Ortadoğu ülkeleri, halklarından aldıkları güçle ve iç dinamiklerini seferber ederek barışçıl bir kalkınma seferberliği başlatacak potansiyele sahiptir. Bölge halklarının bir arada yaşama iradesine, devletlerin egemenlik halklarına, bireylerin temel hak ve hürriyetlerine saygı, gerek ülkeler arasında gerek ulusal ölçekte kalıcı barışın ve huzurun temin edilmesinin ön şartıdır. Ortadoğu’daki sorunların kavranmasında adil ve gerçekçi çözümler üzerinde durulması, uzlaşmacı inisiyatifleri cesaretlendirecektir Sözkonusu çerçevede, Türkiye, yakın çevresinde bölgesel istikrar ve refahın kök salması için yapıcı katkılarını sürdürmelidir. Cepheleşen eksenlere dahil olmadan, taraflar arasında diyalogun tesisini kolaylaştırmaya devam etmesi, tutarlı ve uzlaştırıcı politikalarıyla sağladığı uluslararası desteği en etkili biçimde değerlendirebilmesi bölge devletlerinin ve halklarının ortak menfaatidir. Bir Düşünce Kuruluşu Olarak ORSAM’ın Çalışmaları ORSAM, Ortadoğu algılamasına uygun olarak, uluslararası politika konularının daha sağlıklı kavranması ve uygun pozisyonların alınabilmesi amacıyla, kamuoyunu ve karar alma mekanizmalarına aydınlatıcı bilgiler sunar. Farklı hareket seçenekleri içeren fikirler üretir. Etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin araştırmacıların ve entelektüellerin nitelikli çalışmalarını teşvik eder. ORSAM; bölgesel gelişmeleri ve trendleri titizlikle irdeleyerek ilgililere ulaştırabilen güçlü bir yayım kapasitesine sahiptir. ORSAM, web sitesiyle, aylık Ortadoğu Analiz ve altı aylık Ortadoğu Etütleri dergileriyle, analizleriyle, raporlarıyla ve kitaplarıyla, ulusal ve uluslararası ölçekte Ortadoğu literatürünün gelişimini desteklemektedir. Bölge ülkelerinden devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve STK temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. www.orsam.org.tr/tr/ History In Turkey, the shortage of research on the Middle East grew more conspicuous than ever during the early 90’s. Center for Middle Eastern Strategic Studies (ORSAM) was established in Janu- ary 1, 2009 in order to provide relevant information to the general public and to the foreign policy community. The institute underwent an intensive structuring process, beginning to con- centrate exclusively on Middle Eastern affairs. STRATEGIC INFORMATION MANAGEMENT AND INDEPENDENT THOUGHT PRODUCTION STRATEJİK BİLGİ YÖNETİMİ, ÖZGÜR DÜŞÜNCE ÜRETİMİ Tarihçe Türkiye’de eksikliği hissedilmeye başlayan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, 1 Ocak 2009 tarihinde Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) kurulmuştur. Kısa sürede yapılanan kurum, çalışmalarını Ortadoğu özelinde yoğunlaştırmıştır. Outlook on the Middle Eastern World It is certain that the Middle East harbors a variety of interconnected problems. However, ne- ither the Middle East nor its people ought to be stigmatized by images with negative connota- tions. Given the strength of their populations, Middle Eastern states possess the potential to activate their inner dynamics in order to begin peaceful mobilizations for development. Respect for people’s willingness to live together, respect for the sovereign right of states and respect for basic human rights and individual freedoms are the prerequisites for assuring peace and tranquility, both domestically and internationally. In this context, Turkey must continue to make constructive contributions to the establishment of regional stability and prosperity in its vicinity. ORSAM’s Think-Tank Research ORSAM provides the general public and decisionmaking organizations with enlightening in- formation about international politics in order to promote a healthier understanding of interna- tional policy issues and to help them to adopt appropriate positions. In order to present effective solutions, ORSAM supports high quality research by intellectuals and researchers that are com- petent in a variety of disciplines. ORSAM’s strong publishing capacity transmits meticulous analyses of regional developments and trends to the relevant parties. With its website, books, reports, and periodicals, ORSAM supports the development of Middle Eastern literature on a national and international scale. ORSAM facilitates the sharing of knowledge and ideas with the Turkish and international communities by inviting statesmen, bureaucrats, academicians, strategists, businessmen, journalists, and NGO representatives to Turkey. www.orsam.org.tr/en/ ORSAM’dan Aralık 2013 Cilt: 5 Sayı: 60 ORSAM’dan Sahibi: ORSAM adına Hasan Kanbolat Editör: Prof. Dr. Tarık Oğuzlu Editör Yardımcısı: Dr. Tuğba Evrim Maden Yönetici Editör: Tamer Koparan Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Habib Hürmüzlü Yayın Kurulu Prof. Dr. Ahmet Kesik Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık Hasan Kanbolat Doç. Dr. Hasan Canpolat Doç. Dr. Hasan Ali Karasar Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen Yönetim Merkezi Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Süleyman Nazif Sokak No: 12-B Çankaya / Ankara Tel: 0312 430 26 09 Faks: 0312 430 39 48 Grafik Tasarım Karınca Ajans Yayıncılık Matbaacılık Meşrutiyet Cad. 50/9 Kızılay Ankara Tel: 0312 431 54 83 www.karincayayinlari.net - bilgi@karincayayinlari.net Baskı: Ames Matbaacılık Zübeyde Hanım Mah. Kazım Karabekir Cad. No:95-1A Altındağ - Ankara • Tel: 0312 341 47 48 Fotoğraflar: Associated Press ISSN 1308-7541 Sayı 60, Cilt 5, Aralık 2013 Yerel Süreli Yayın Basım Tarihi: 1 Aralık 2013 ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ yayınıdır. Bu dergide yer alan yazılardaki değerlendirmeler, aksi belirtilmedikçe ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır. © 2013 ORSAM Dergideki tüm yazıların telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunun uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayınlanamaz. Dergisi abonesidir. ORSAM, The Middle East Studies Association (MESA) üyesidir. Indexed by tarafından taranmaktadır Değerli Okurlar, Ortadoğu Analiz’in Aralık sayısını “Beşinci Yılında ORSAM ” kapak konusuyla çıkarıyoruz. Türkiye’de eksikliği hissedilmeye başlayan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, 1 Ocak 2009 tarihinde kurulan ORSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi), beşinci yılını kutluyor. Beş yıldır ORSAM; web sitesiyle, aylık Ortadoğu Analiz ve altı aylık Ortadoğu Etütleri dergileriyle, analizleriyle, raporlarıyla, Haftalık Yönetici Özetiyle, Aylık Türkmen Güncesiyle, Haftalık Su ve Günlük Ortadoğu Bültenleriyle ve kitaplarıyla, ulusal ve uluslararası ölçekte Ortadoğu literatürünün gelişimini desteklemektedir. Türkçe, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve İtalyanca yayın yapmaktadır. BM üye 193 ülkenin 171’inden web sitesi ve yayınları takip edilen ORSAM bölge ülkelerinden devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak, bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. Türkiye’de düşünce merkezleri arasında birçok ilke imzasını atan ORSAM, Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında Ortadoğu Analiz dergisinde 520 adet makale ve 31 adet Ortadoğu Güncesi; Ortadoğu Etütleri dergisinde 86 makale; 188 adet Türkçe rapor, 59 adet İngilizce rapor, 14 adet Rusça rapor, 7 adet Arapça rapor, 2 adet İtalyanca rapor ve 1 adet Almanca ve 1 adet Fransızca rapor; 1330 adet Türkçe ve 987 adet İngilizce ORSAM Dış Politika Analizi; 734 adet Türkçe ve 489 adet İngilizce söyleşi; 33 adet Türkçe ve 14 adet İngilizce Toplantı Tutanağı; 19 adet Yönetici Özeti ve 1703 adet ORSAM Günlük Ortadoğu Bülteni yayınlamıştır. ORSAM ve Today’s Zaman Gazetesi’nin işbirliği ile Ocak 2013 tarihinden itibaren Pazar günleri Today’s Zaman’da basılı ek Through ORSAM’s Lens’te 268 adet yazı yayınlanmıştır. ORSAM bünyesi altında üç yıldır faaliyet gösteren ORSAM Su Araştırmaları Programı, uluslararası su politikaları alanında Türkiye’deki eksikliği gidermek amacıyla da raporlar ve analizler yayınlamaktadır. ORSAM Su Araştırmaları programında Ocak 2011- Ocak 2014 tarihleri arasında 250 Türkçe, 180 İngilizce analiz, 19 adet rapor, 29 adet söyleşi ve 160 adet haftalık su bülteni yayınlanmıştır. Emre Erşen, makalesinde 2010 yılından itibaren Türkiye ve Rusya arasında Suriye iç savaşı ve NATO füze kalkanı meselesine bağlı öne çıkan anlaşmazlıkların Ankara ve Moskova arasındaki ilişkiler üzerindeki etkisini değerlendiriyor ve iki ülkenin bu sorunlarla ilgili çıkar ve tehdit algılamalarını inceliyor. Mustafa Öztürk, Aralık sayımızda Çarlık’tan Federasyon’a Rusya’nın sıcak deniz algısındaki öncelikli konuların genel bir değerlendirmesini yapıyor. Barış Doster, “Suriye’deki ABD-Rusya Rekabeti ve Yansımaları” başlıklı çalışmasında Suriye iç savaşı sürecinde ABD’nin Zorunlu Yönelimi, Putin Döneminde Rusya’nın Artan Ağırlığını göz önünde bulundurarak Suriye sürecinde izlenecek diplomasiyi değerlendiriyor. Sanem Özer, makalesinde Doğu Akdeniz’de enerji güvenliği ve savaşlarını, AB’nin bölgede gerçekleştirdiği hamlelerle, Rusya’nın bölgedeki tedarikçi rolü, Çin’in enerji kaygısı, ABD’nin enerji stratejisini ve bölgede enerji savaşında yeni yeni ortaya çıkan aktörler ekseninde değerlendiriyor. Süreyya Yiğit makalesinde enerji ithalatçısı durumunda olan ülkeler için gittikçe önem Türk Dünyasını, AB’nin enerji ihtiyacı ve Türki Devletlerin Çin ile olan enerji diplomasisi inceliyor. Nebahat Tanrıverdi, makalesinde Libya’da devam eden federalizm tartışmalarında sıkça gündeme gelen Bingazi-Trablus ve Fizan çekişmesini tarihsel açıdan toplumsal yapıyı ele alarak mevcut sorunlara farklı bir bakış açısı sunuyor. Tuğba Evrim Maden, makalesinde İran’da yaşanan su sorunu ve bunun sonucunda ortaya çıkan Urmiye gölü sorununu ve İran’ın çözüm çabalarını değerlendiriyor. Dış Politika Enstitüsü Başkanı Seyfi Taşhan gerçekleştirdiğimiz söyleşide, araştırma merkezleri sektöründeki tecrübelerini dinleme imkanı elde ettik. Söyleşide, Dış Politika Enstitüsü’nün kuruluş ve gelişim süreci, Türkiye’de araştırma merkezlerinin durumu ve gelişmesi için neler yapılması gerektiği konularını ele aldık. Bilgay Duman, dergimizin bu sayısında 28 Ekim 2013 tarihinde ORSAM ve Rusya Devlet Başkanlığı’na bağlı Rusya Stratejik Araştırmalar Merkezi (RISI) işbirliği ile İzmir’de gerçekleştirilen “Ortadoğu’da Kürtler ve Bölgenin Geleceğine Etkisi” başlıklı bir çalıştayı değerlendiriyor. Ocak sayımızda görüşmek üzere, Keyifli okumalar Tarık Oğuzlu Ortadoğu Analiz Editörü Hasan Kanbolat ORSAM Başkanı KAPAK KONUSU/COVER STROY 5. Yılında ORSAM The 5th Anniversary of ORSAM 6 ORSAM Beş Yaşında! ORSAM is Five Years Old! ORSAM 18 ORSAM Türkmen Araştırmaları Programı ORSAM Turkmen Research Programme ORSAM 104 Konferans Değerlendirmesi Serisi 16 Ortadoğu’da Kürtler ve Bölgenin Geleceğine Etkisi Çalıştayı Workshop titled “Kurds in the Middle East and Their Impact on the Future of the Region” 28 Ekim 2013, İzmir / 28 October 2013, İzmir BİLGAY DUMAN 110 Bu Sayıda Katkıda Bulunan Yazarlar 36 ORSAM Su Araştırmaları Programı ORSAM Water Research Programme ORSAM 107 Orsam Konuk Seyfi Taşhan: “Bu İş Gönüllü İnsanların Yapacağı Bir İş. Think Tank’i Sıçrama Tahtası Olarak Kullanmak Türkiye’de Zor” Seyfi Taşhan: “This is a Job for Volunteers. It is Hard to Use Think Tank as a Stepping Stone in Turkey” 111 Ortadoğu Güncesi / Middle East Diary 21 Ekim 2013 - 20 Kasım 2013 / 21 October 2013 - 20 November 2013 İncelemeler/Analyses 44 Emerging Problems in the AnkaraMoscow Axis: The Syrian Crisis and NATO Missile Defence Ankara-Moskova Ekseninde Yeni Sorun Alanları: Suriye Krizi ve NATO Füze Kalkanı Emre ERŞEN 52 Çarlık’tan Federasyon’a Rusya’nın Sıcak Deniz Algısındaki Öncelikli Konuların Genel Bir Değerlendirmesi A General Assessment of Russia’s Priority Issues In Its Perception of Warm Water Ports from Tsardom to Federation Mustafa ÖZTÜRK 60 Suriye’deki ABD-Rusya Rekabeti ve Yansımaları The US – Russia Competition in Syria and Its Reflections Barış DOSTER 68 Doğu Akdeniz’de Enerji Güvenliği ve Savaşları Energy Security and Wars in East Mediterranean Sanem ÖZER 80 Turkic Energy Supply and EU Demand Türk Enerji Arzı ve AB Talebi Süreyya YİĞİT 90 Libya’da Trablus-Bingazi-Fizan Üçgenindeki Federalizm Tartışması The Federalism Dispute in TripoliBenghazi-Fezzan Triangle in Libya Nebahat TANRIVERDİ YAŞAR 98 İran’ın Urmiye Gölü Sorunu Iran’s Lake Urmia Problem Tuğba Evrim MADEN ORSAM Akademik Kadro Hasan Kanbolat ORSAM Başkanı Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık ORSAM Danışmanı, ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Hasan Ali Karasar ORSAM Danışmanı, The Black Sea International Koordinatörü - Atılım Üniversitesi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu ORSAM Danışmanı, Uluslararası Antalya Üniversitesi Doç. Dr. Harun Öztürkler ORSAM Danışmanı, Afyon Kocatepe Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet Şahin ORSAM Danışmanı, Gazi Üniversitesi Doç. Dr. Özlem Tür ORSAM Danışmanı, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu (Kamalov) ORSAM Danışmanı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Tarih Bölümü Habib Hürmüzlü ORSAM Danışmanı Doç. Dr. Serhat Erkmen ORSAM Danışmanı, Ahi Evran Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Canat Mominkulov ORSAM Danışmanı, Al Farabi Kazak Ulusal Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Didem Danış ORSAM Danışmanı, Galatasaray Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Bayram Sinkaya ORSAM Danışmanı, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Dr. Jale Nur Ece ORSAM Danışmanı, Deniz Emniyeti ve Güvenliği Doç. Dr. Yaşar Sarı ORSAM Danışmanı, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniv. Ögretim Üyesi Dr. Süreyya Yiğit ORSAM Danışmanı, Avrasya Arif Keskin ORSAM Danışmanı Çiğdem Tunç ORSAM Danışmanı Gökçen Ekici Oğan ORSAM Danışmanı, Avrasya Av. Aslıhan Erbaş Açıkel ORSAM Danışmanı, Enerji-Deniz Hukuku D. Halit Yılmaz ORSAM Danışmanı, Güvenlik Pınar Arıkan Sinkaya ORSAM Danışmanı, Ortadoğu - ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Volkan Çakır ORSAM Danışmanı, Afrika Dr. Göknil Erbaş ORSAM, Karadeniz Tamer Koparan ORSAM Yönetici Editörü Bilgay Duman ORSAM Uzmanı, Ortadoğu Oytun Orhan ORSAM Uzmanı, Ortadoğu Fazıl Ahmet Burget ORSAM Uzmanı, Ortadoğu, Afganistan Seval Kök ORSAM Uzman Yardımcısı, Ortadoğu Nebahat Tanriverdi ORSAM Uzman Yardımcısı, Ortadoğu Shalaw Fatah ORSAM Uzman Yardımcısı, Ortadoğu Aytekin Enver ORSAM Uzman Yardımcısı, Ortadoğu Firuze Yağmur Gökler ORSAM Uzman Yardımcısı, Ortadoğu Tuğçe Kayıtmaz Mütercim Tercüman Uğur Çil ORSAM, Ortadoğu ORSAM Su Araştırmaları Programı Dr. Tuğba Evrim Maden ORSAM Su Araştırmaları Programı Hidropolitik Uzmanı Dr. Seyfi Kılıç ORSAM Su Araştırmaları Programı Hidropolitik Uzmanı ORSAM Danışma Kurulu Dr. İsmet Abdülmecid (Irak Danıştayı Eski Başkanı) Başar Ay (Türkiye Tekstil Sanayii İşveren Sendikası Genel Sekreteri) Av. Aslıhan Erbaş Açıkel (ORSAM Danışmanı, Enerji-Deniz Hukuku Prof. Dr. Mustafa Aydın (Kadir Has Üniversitesi Rektörü) Hasan Alsancak (İhlas Holding, Gn. Md. Yrd., Statejik İş Geliştirme ve Dış Doç. Dr. Ersel Aydınlı (Bilkent Üniversitesi Rektör Yardımcısı & Fulbright İlişkiler Genel Sekreteri) Prof. Dr. Meliha Benli Altunışık (ORSAM Ortadoğu Danışmanı, ODTÜ Dr. Serdar Aziz (ORSAM Danışma Kurulu Üyesi) Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü) Prof. Dr. Hüseyin Bağcı (ODTÜ, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı) Prof. Dr. Ahat Andican (Devlet Eski Bakanı, İstanbul Üniversitesi) Prof. Dr. İdris Bal (TBMM 24. Dönem Milletvekili) Prof. Dr. Tayyar Arı (Uludağ Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm Doç. Dr. Ersan Başar (Karadeniz Teknik Üniversitesi, Deniz Ulaştırma Başkanı) İşletme Mühendisliği Bölüm Başkanı) Prof. Dr. Ali Arslan (İstanbul Üniversitesi, Tarih Bölümü) Kemal Beyatlı (Irak Türkmen Basın Konseyi Başkanı) Barbaros Binicioğlu (Ortadoğu Danışmanı) Hediye Levent (Gazeteci, Suriye) Prof. Dr. Ali Birinci (Polis Akademisi) Dr. Max Georg Meier (Hanns Seidel Vakfı Proje Müdürü, Bişkek) Doç. Dr. Mustafa Budak (Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Prof. Dr. Mosa Aziz Al Mosawa (Bağdat Üniversitesi Rektörü) Yardımcısı) Büyükelçi Shaban Murati (Arnavutluk Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü) Doç. Dr. Hasan Canpolat (Vali, Milli Savunma Bakan Danışmanı) Dr. Sami Al Taqi (Orient Research Center Başkanı) Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşin (Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Prof. Dr. Mahir Nakip (Erciyes Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi) Uluslararası İlişkiler Bölümü) Prof. Dr. Vitaly Naumkin (Rusya Bilimler Akademisi Doğu Çalışmaları E. Hava Orgeral Ergin Celasin (23. Hava Kuvvetleri Komutanı) Enstitüsü Direktörü) Doç. Dr. Mitat Çelikpala (Kadir Has Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Dr. Farhan Ahmad Nizami (Oxford Üniversitesi İslami Çalışmalar Merkezi Bölüm Başkanı) Yöneticisi) Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya (YÖK Başkanı) Prof. Dr. Ramazan Daurov (Rusya Bilimler Akademisi Doğu Çalışmaları Enstitüsü, Direktör Yardımcısı) Prof. Dr. Volkan Ediger (İzmir Ekonomi Üniversitesi, Ekonomi Bölümü) Prof. Dr. Cezmi Eraslan (Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı) Prof. Dr. Çağrı Erhan (Ankara Üniversitesi, Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü) Dr. Amer Hasan Fayyadh (Bağdat Üniversitesi, Siyaset Bilimi Fakültesi Dekanı) Mete Göknel (BOTAŞ Eski Genel Müdürü) Osman Göksel (BTC ve NABUCCO Koordinatörü) Timur Göksel (Beyrut Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi) Av. Niyazi Güney (Prens Group Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı) Noyan Gürel (ORSAM Danışmanı, SUNEL Ticaret Türk A.Ş. İcra Kurulu Başkanı) Prof. Dr. Muhamad Al Hamdani (Irak’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı) Numan Hazar (Emekli Büyükelçi) Doç. Dr. Pınar İpek (Bilkent Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü) Doç. Dr. Toğrul İsmail (TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü) Doç. Dr. Şenol Kantarcı (Kırıkkale Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü) Doç. Dr. Nilüfer Karacasulu (Dokuz Eylül Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü) Selçuk Karaçay (Vodofone Genel Müdür Yardımcısı) Prof. Dr. M. Lütfullah Karaman (İstanbul Medeniyet Üniversitesi - (SBF) Uluslararası İlişkiler Bölümü) Doç. Dr. Şaban Kardaş (TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü) Arslan Kaya (KPMG ,Yeminli Mali Müşavir) Dr. Hicran Kazancı (Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi) İzzettin Kerküklü (Kerkük Vakfı Başkanı) Prof. Dr. Ahmet Kesik (Kalkınma Bakanlığı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürü) Doç Dr. Elif Hatun Kılıçbeyli (Çukurova Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Prof. Dr. Dorayd A. Noori (Irak’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı Yardımcısı) Muhammed Nurettin (Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı) Murat Özçelik (Emekli Büyükelçi) Prof. Dr. Çınar Özen (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü) Doç. Dr. Harun Öztürkler (ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Afyon Kocatepe Üniversitesi) Prof. Dr. Victor Panin (Pyatigorsk Üniversitesi (Pyatigorsk, Rusya Federasyonu) Prof. Aftab Kamal Pasha (Hindistan Batı Asya Araştırmaları Merkezi Başkanı Dr. Bahadır Pehlivantürk (TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü) Doç. Dr. Fırat Purtaş (Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı) Prof. Dr. Suphi Saatçi (Kerkük Vakfı Genel Sekreteri) Safarov Sayfullo Sadullaevich (Tacikistan Cumhurbaşkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkan Yardımcısı) Ersan Sarıkaya (Türkmeneli TV, Kerkük, Irak) Patrick Seale (Ortadoğu ve Suriye Uzmanı) Dr. Bayram Sinkaya (ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlşkiler Bölümü) Doç. Dr. İbrahim Sirkeci (Regent’s College (Londra, Birleşik Krallık) Dr. Aleksandr Sotnichenko (St. Petersburg Üniversitesi (Rusya Federasyonu) Zaher Sultan (Lübnan Türk Cemiyeti Başkanı) Dr. Irina Svistunova (Rusya Strateji Araştırmaları Merkezi, Türkiye-Ortadoğu Araştırmaları Masası Uzmanı) Prof. Dr. Türel Yılmaz Şahin (Gazi Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü) Mehmet Şüküroğlu (Enerji Uzmanı) İlhan Tanır (ORSAM Danışma Kurulu Üyesi, Vatan Gazetesi Washington Temsilcisi) Doç. Dr. Oktay Tanrısever (ODTÜ, Uluslararası İlişkiler Bölümü) Prof. Dr. Erol Taymaz (ODTÜ, Kuzey Kıbrıs Kampusü Rektör Yardımcısı) Prof. Dr. Sabri Tekir (İzmir Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Bölüm Başkanı) Dekanı) Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu (Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Dr. Gönül Tol (Middle East Institute Türkiye Çalışmaları Direktörü) Başkanı) Doç. Dr. Umut Uzer (İstanbul Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Prof. Dr. Aleksandr Knyazev (Rus-Slav Üniversitesi, Bişkek) Bilimleri) Prof. Dr. Alexandr Koleşnikov (Diplomat) Prof. Dr. Ermanno Visintainer (Vox Populi Direktörü, Roma, İtalya) Prof. Dr. Erol Kurubaş (Kırıkkale Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölüm M. Ragıp Vural (2023 Dergisi Yayın Koordinatörü) Başkanı) Prof. Dr. Vatanyar Yagya (St. Petersburg Şehir Parlamentosu Milletvekili, St. Prof. Dr. Talip Küçükcan (Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Petersburg Üniversitesi, Rusya Federasyonu) Enstitüsü Müdürü) Yaşar Yakış Büyükelçi (Dışişleri Eski Bakanı) Daniele Lazzeri (Chairman “II Nodo di Gordio” ) Semir Yorulmaz (Gazeteci, Mısır) KAPAK KONUSU 5. YILINDA ORSAM ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ W W W . O RS A M . O R G . T R ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 7 KAPAK KONUSU ORSAM Beş Yaşında! ORSAM is Five Years Old! ORSAM Türkiye’de eksikliği hissedilmeye başlayan Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika çevrelerinin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, 1 Ocak 2009 tarihinde kurulan ORSAM, beşinci yılını kutluyor. BM üye 193 ülkenin 171’inden web sitesi ve yayınları takip edilen ORSAM bölge ülkelerinden devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak, bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. 8 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R ABSTRACT ORSAM (Center for Middle Eastern Strategic Studies) which was established on January 1, 2009 with the aim of responding to the needs of public opinion and foreign policy circles on Middle Eastern studies, the lack of which was increasingly felt in Turkey is celebrating its fifth anniversary. Following the websites and publications of 171 out of 193 UN member states, ORSAM facilitates hosting politicians, bureaucrats, academicians, strategists, journalists, businessmen and representatives of non-governmental organizations from the countries in the region in Turkey; and shares knowledge and thoughts with the Turkish and world public opinion. Keywords: ORSAM, think-thank, fifth anniversary, Middle East B eş yıldır ORSAM; web sitesiyle, aylık Ortadoğu Analiz ve altı aylık Ortadoğu Etütleri dergileriyle, analizleriyle, raporlarıyla, Haftalık Yönetici Özetiyle, Aylık Türkmen Güncesiyle, Haftalık Su ve Günlük Ortadoğu Bültenleriyle ve kitaplarıyla, ulusal ve uluslararası ölçekte Ortadoğu literatürünün gelişimini desteklemektedir. Türkçe, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve İtalyanca yayın yapmaktadır. BM üye 193 ülkenin 171’inden web sitesi ve yayınları takip edilen ORSAM Bölge ülkelerinden devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak, bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. ORSAM Türkiye’de düşünce merkezleri arasında birçok ilke imzasını atmıştır. Gençlere yönelik çalışmaları başlatan ilk düşünce merkezidir. Türkiye’de ilk defa gençlerin analizlerini Türkçe ve İngilizce olarak GENÇ ORSAM’da yayınlamaya başlamıştır. Türkiye’de ilk defa gençlere yönelik yaz okulları düzenlemeye başlamıştır. ORSAM Türkiye’de Türkmen, Şebek ve Kakai kökenli Iraklı Alevi-Bektaşileri ile iletişime geçmiş ilk kurumdur ve her yıl Türkmen, Şebek ve Kakai kökenli Iraklı AleviBektaşileri Türkiye’de misafir etmektedir. Ayrıca ORSAM, Türkiye’de ilki gerçekleştirerek su ve Ortadoğu Türkmenleri konusunda araştırma programı açmıştır. Bunların yanı sıra Türkiye’de en çok saha çalışması gerçekleştiren düşünce merkezidir. Üstelik Irak ve Afganistan gibi dünyanın en zor coğrafyalarında, şehir merkezlerinden uzakta, lüks otellerin lobileri dışında gerçek sahada araştırmalar gerçekleştirmiştir. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 ORSAM Türkiye’de özellikle Irak’tan her dinden, mezhepten, halktan liderleri Anakara’da ağırlayan ve konuşma olanağı sunan ilk düşünce merkezi olmuştur. Örneğin ORSAM Irak İslam Yüksek Konseyi Başkanı Ammar El Hekim’i, Irak Irakiye Listesi Başkanı Iyad Allawi’yi ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’yi Ankara’da ağırlamıştır. ORSAM Yıllara Göre Yayın Dağılımı 2009 Analizler (Türkçe) 2010 2011 2012 2013 Toplam 165 199 416 316 234 1330 Analizler (İngilizce) 93 120 295 206 269 987 Raporlar 8 13 75 45 54 195 Söyleşiler 32 59 124 132 387 734 Ortadoğu Analiz Dergisi Makaleleri 101 86 94 111 128 520 7 27 18 18 16 86 Ortadoğu Etütleri Dergisi Makaleleri “Ortadoğu Analiz” ORSAM’ın aylık uluslararası ilişkiler dergisidir. İlk sayısı Ocak 2009’da yayınlanmıştır. Güncel, Türk dış politikasını ilgilendiren konularda, ORSAM uzmanları ve çeşitli üniversitelerden akademisyenlerin hazırla- 9 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R ORSAM ve GMF, “ABD ve Türkiye Perspektifinden Suriye ve Irak” toplantısı, Washington DC, 11-12 Nisan 2013 dığı yarı-akademik çalışmalardan oluşmaktadır. Dili Türkçe ve İngilizce’dir. EBSCO Host tarafından taranmaktadır. Ocak 2009 -Ocak 2014 tarihleri arasında Ortadoğu Analiz dergisinin 60 adet sayısı yayımlanmıştır. Bu sayılarda 520 adet makale bulunmaktadır. Dergide Ocak 2013 tarihinden itibaren İngilizce makaleler de yayınlanmaya başlamıştır. Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında Ortadoğu Analiz dergisinde 145 adet söyleşiye yer verilmiştir. Diplomatik temsilcilerden, akademisyenlere, bürokratlardan önemli siyasi figürlere uzanan bir yelpazede Ortadoğu ve Türk Dış Politikasına ilişkin bilgili ve yetkili kişilerle yapılan söyleşiler Ortadoğu Analiz dergisinde kamuoyunun ilgi ve bilgisine sunulmuştur. Ortadoğu Analiz dergisi için aylık olarak Ortadoğu Güncesi hazırlanmaktadır. Aylık Ortadoğu Güncesi Ortadoğu ülkeleri ve Ortadoğu’ya yönelik Türk dış politikası ile ilgili haberleri kapsamaktadır. 2009 tarihinden itibaren toplam 31 adet Ortadoğu Güncesi hazırlanmıştır. 10 Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında yayınlanan Ortadoğu Analiz dergisindeki makalelerin yıllara göre dağılımı aşağıdaki grafikteki gibidir: Ortadoğu Analiz Yayınlarının Yıllara Göre Dağılımı (2009-2013) 150 100 50 0 2009 2010 2011 2012 2013 “Ortadoğu Etütleri” ORSAM’ın altı aylık uluslararası ilişkiler dergisidir. Bu dergi konularının uzmanı akademisyenlerin katkılarıyla oluşmaktadır. Hakemli, akademik bir dergidir. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R Dergide, Ortadoğu üzerine derin araştırmalara dayalı, kapsamlı çalışmalar yer almaktadır. Derginin yayım dili İngilizce’dir. Makalelerin Türkçe ve Arapça özeti de verilmektedir. Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında 10 adet Ortadoğu Etütleri sayısı yayınlanmıştır. Bu 10 sayıda toplam 86 makale yayımlanmıştır. Alanında yetkin, yerli ve yabancı akademisyenlerin makalelerinin yayımlandığı Ortadoğu Etütleri dergisi dünyanın başlıca sosyal bilimler indekslerinden Applied Sciences Index and Abstracts (ASSIA), EBSCO Host, Index Islamicus, International Bibliography of Social Sciences (IBBS), Worldwide Poitical Science Abstracts (WPSA) tarafından taranmaktadır. Ortadoğu Etütleri Yayınlarının Yıllara Göre Dağılımı (2009-2013) 30 25 20 15 10 Ortadoğu Raporların Yayınlara Yıllara Göre Dağılımı (2009-2013) 80 70 60 50 40 30 20 10 0 2009 2010 2011 2012 2013 ORSAM Dış Politika Analizleri, ORSAM uzmanları tarafından ORSAM internet sitesinde yayınlanmak üzere güncel bir konuya ilişkin yazılan kısa değerlendirmelerdir. ORSAM internet sitesinde Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında 1330 adet Türkçe ve 987 adet İngilizce dış politika analizi yayımlanmıştır. 5 Ortadoğu Dış Politika Analizleri Yıllara Göre Dağılımı (2009-2013) 0 450 2009 2010 2011 2012 2013 400 350 ORSAM Raporları diğer analizlere göre içerik, uzunluk, şekil açısından daha detaylı çalışmalardır. Derin araştırmalara dayanır. Mümkünse alan çalışmaları yapılarak hazırlanır. Bölgede değişim yaratması beklenen, ilgi çekecek, derinlemesine araştırılması gereken ve tarihi belli konular (İran ve Lübnan seçimleri, ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi gibi) planlama dâhilinde önceden saptanarak olayların hemen öncesinde yayımlanır. Bu çalışmalar, ORSAM internet sayfasında yayınlanmaktadır. Belli şekilsel şartlar (girişte kısa özet kısımları, içindekiler kısmı, harita, şekil ve tabloların kullanımı gibi) yerine getirilerek basılmaktadır. PDF formatında elektronik posta yoluyla ilgili kişilere ulaştırılmaktadır. Gerekli durumlarda tanıtım toplantısı yapılarak basılı halinin dağıtımı yapılmaktadır. Ocak 2009 - Kasım 2014 tarihleri arasında ORSAM tarafından Türkçe, İngilizce, Rusça, Arapça, Almanca, Fransızca ve İtalyanca toplam 195 adet rapor yayımlanmıştır. Bunlardan 188’sı Türkçe, 56’sı İngilizce, 14’ü Rusça, 7’si Arapça, 2’si İtalyanca ve 1’i Almanca ve 1’i Fransızca olarak yayımlanmıştır. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 300 250 200 150 100 50 0 2009 2010 2011 2012 2013 11 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R ORSAM, ATAM ve Irak Büyükelçiliği Kültür Ataşeliği, “Türkiye ve Irak İlişkileri Tarihi ve Geleceğe Yönelik Açılımlar Sempozyumu”, Ankara, 9-10 Haziran 2010 İsfahan, Şubat 2011 Konusunda uzman yerli ve yabancı akademisyen, gazeteci ve bürokratlar ile söyleşiler düzenlenmekte ve bu söyleşiler gerek ORSAM web sayfasında gerek Ortadoğu Analiz Dergisi’nde yayınlanmaktadır. ORSAM Söyleşileri kapsamında, ORSAM tarafından Ortadoğu ile ilgili uzmanlar, resmi kişilikler ve akademisyenlerle yapılan söyleşiler bulunmaktadır. Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında ORSAM çalışanları tarafından 734 adet Türkçe ve 489 adet İngilizce söyleşi yapılıp ORSAM yayınlarında ve sayfasında yayınlanmıştır. ORSAM tarafından veya ORSAM ve bir başka kuruluş ortaklığında düzenlenen toplantıların tutanakları ORSAM internet sitesinde yayımlanmakta ve gerek görüldüğü durumlarda basılarak kamuoyuna sunulmaktadır. Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında ORSAM tarafından 33 Adet Türkçe ve 14 Adet İngilizce toplantı tutanağı hazırlanmış ve yayınlanmıştır. 12 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R 19 Şubat 2013’te Erbil’de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkan Yardımcısı ve KYB Genel Sekreteri Kosrat Resul ile görüşme. Suriye Atme, Şubat 2012 Çeşitli konularda önemli olduğu değerlendirilen araştırmalar, milletimizin kollektif hafızasında yer etmesi amacıyla ORSAM Kitapları serisinde basılarak kamuoyuna sunulmaktadır. Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında ORSAM Kitapları serisi bünyesinde 8 adet e-kitap hazırlanmıştır. 26 Ağustos 2013 tarihinden itibaren yayınlanmaya başlanan ORSAM Yönetici Özeti, ORSAM uzmanları ve danışmanları tarafından haftanın önemli gelişmelerine ilişkin 200 kelimelik değerlendirmeleri içermektedir. Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında 19 sayısı yayınlanan ORSAM Yönetici Özeti, uzun dış politika analizlerini okumaya fırsatı bulunmayan üst düzey siyasiler ve bürokratlara yönelik olarak hazırlanmaktadır. Through ORSAM’s Lens, ORSAM ile Today’s Zaman Gazetesi’nin işbirliği ile Ocak 2013 tarihinden itibaren Pazar günleri Today’s Zaman’da basılı ek olarak yayımlanmaktadır. Bu ekte yazımlanan yazılar ORSAM uzmanları ve akademisyenler tarafından her hafta dünya ve Ortadoğu gündeARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Vox Populi Direktörü Ermanno Visintainer, Eylül 2011 Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ORSAM’da, 4 Haziran 2010 13 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R Hatay Boynuyoğun Çadırkenti, 2013 İran Ankara Büyükelçisi Bahman Hosseinpour, 2010 Şubat minde yer alan gelişmeler analiz edilerek kaleme alınmaktadır. Ocak 2013 tarihinden bu yana Through ORSAM’s Lens’te 268 adet yazı yayımlanmıştır. ORSAM tarafından ve/veya ORSAM ve diğer kuruluşlar işbirliğiyle gerçekleştirilen konferans, panel ve çalıştay gibi etkinlikler Toplantı Tutanakları olarak metinleştirilerek yayınlanmıştır. Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında 37 adet Toplantı Tutanağı ORSAM web sitesinde yayınlanmıştır. ORSAM internet sitesinde Ortadoğu ile ilgili temel belgelerin yayımlanmasına başlanmıştır. Sayfanın düzenlenmesi ve veri yüklenmesi sürmektedir. Halihazırda, ORSAM Bilgi Bankası’nda bulunan veri kategorileri şunlardır: 1- Birleşmiş Milletler Kararları Tahran, Şubat 2011 2. Irak Hakkındaki Düşünce Kuruluşları Raporları “O Gün Sonrası: Suriye’de Demokratik Geçişi Desteklemek” (The Day After: Supporting a Democratic Transition in Syria) projesi tanıtım toplantısı, Ekim 2012, Ankara 14 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R ORSAM ve RISI (Rusya Stratejik Araştırmalar Enstitüsü), “Karadeniz’e Türk-Rus Bakışı” Çalıştayı, Antalya, 9 Kasım 2012 3. Ortadoğu Ülkeleri Başkentleri ve Önemli Şehirleri 4. Dünya Bankası’nın Ortadoğu Ülkelerine İlişkin Ekonomik ve Sosyal İstatistikleri 5. Ortadoğu Ülkeleri Para Birimleri ve Çapraz Kurları 6. Irak Vilayet Profilleri (BM İstatistikleri) 7. Economic Intelligence Unit Ülke Profilleri 8. ABD Enerji Enformasyon Ajansı Raporları 9. Irak Petrollerine İlişkin Haritalar 10. ABD Kongresine Sunulan Irak Raporları 11. Irak Hakkında İnsan Hakları Raporları 12. ABD Kongresi Hesapverebilirlik Ofisi Irak Raporları 13. Kerkük Sorunu 14. Wikileaks Belgeleri 15. Irak Kürtleri 23 Nisan 2012’de Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’nda düzenlenen Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenine katılan Iraklı çocuklar ve ORSAM Başkanı Hasan Kanbolat. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 ORSAM internet sitesinde Türkiye’nin ilgi alanlarındaki ülkelerin haritaları yayınlanmaya başlamıştır. Irak, Suriye, İran, İsrail, Mısır, Ürdün, Sudan, Filistin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Yemen, Umman, Libya, Tacikistan, Fas, Tunus, Etiyopya, Eritre, Cibuti, Azerbaycan, Türkmenistan, Gürcistan, Ermenistan, Ukrayna, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Afganistan, Pakistan, Hırvatistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Slovenya, Romanya, Yunanistan, Bosna Hersek, Moldova, Karadağ, Bangladeş, Benin, Brunei, Burkina Faso, Cezayir, Çad, Endonezya, Fildişi Sahilleri, Gabon, Gambia, Gine, Gine Bissau, Guyana, Kamerun, Komorlar Birliği, Mali, Maldivler, Malezya, Nijer, Nijerya, Mozambik, Senegal, Sierra Leone, Somali, Surinam, Sırbistan, Kosova, Moritanya, Togo, Uganda, Tayland, Orta Afrika Cumhuriyeti, Hindistan, Angola, Güney Afrika, Madagaskar, Tanzanya, Zambiya, Kenya, Ma- Suriye Atme, 2012 15 KAPAK KONUSU Vietnam Afrika ve Ortadoğu Çalışmaları Enstitüsü (IAMES), 2011 Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi, Ankara, 2013 11 Ekim 2010’da Ankara’da ORSAM Irak İslam Yüksek Konseyi Başkanı Ammar El-Hekim’i ağırladı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Irak Özel Temsilcisi Ad Melkert, 9 Nisan 2010’da ORSAM’da bir konuşma yaptı. 16 W W W . O RS A M . O R G . T R uritius, Seyşeller, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kongo Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti haritaları ORSAM internet sitesi haritalar kısmında mevcuttur. ORSAM Günlük Ortadoğu Bülteni, ORSAM internet sayfasında yayınlanmaktadır. Bülten Irak’ı daha geniş ele almakla birlikte tüm Ortadoğu ülkelerini ve Güney Asya ülkelerini (Afganistan, Pakistan ve Hindistan) ele almaktadır. Bültende Ortadoğu’daki ülkelere ilişkin güncel haberler ülkelerin kendi kaynaklarından ve önde gelen haber ajanslarından derlenmektedir. Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında 1703 adet ORSAM Günlük Ortadoğu Bülteni hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Bülten haftanın beş günü ORSAM web sitesine PDF formatında yüklenmektedir. 2009 yılından itibaren ORSAM web sitesinde 1.820 adet günlük Ortadoğu Bülteni yayınlanmıştır. ORSAM internet sitesinde “Dünyada ve Ortadoğu’da Seçimler” başlığı altında bir bölüm hazırlanmıştır. Bu bölümde Ortadoğu ülkelerine dair temel seçim bilgileri, gelecek seçimler ve Türkiye’deki seçim sonuçları bulunmaktadır. Seçimlere dair bu genel kısmın yanı sıra Irak, Mısır ve Sudan seçimlerine dair özel bölümler hazırlanmıştır. Örneğin, 7 Mart 2010’da yapılan Irak parlamento seçimleriyle ilgili olarak ORSAM internet sayfasında Şubat 2010 başında yayına giren bir sayfa hazırlanmıştır. Bu sayfada “Seçime İlişkin Temel Bilgi ve Belgeler, ORSAM Irak Seçim Analizleri, Seçim İttifakları, Dünya Basınında Irak Seçimleri” olmak üzere dört adet ana başlık bulunmaktadır. Irak 2013 il meclisi seçimleriyle ilgili olarak ORSAM internet sayfasında Mart 2013’de yayına giren bir sayfa hazırlanmıştır. 2010 Sudan Seçimleri ve 2010 Irak Seçimleri, 2010-2011 Mısır Seçimleri ve 2013 İsrail seçimleri sayfaları hazırlanmıştır. Irak seçim sayfasında olduğu gibi bu sayfalarda da Seçimlere ilişkin temel bilgi ve belgeler, seçim analizleri, seçim ittifakları ve adayları, dünya basınından seçim haberleri gibi başlıklara yer verilmektedir. Genç ORSAM, uluslararası ilişkiler alanında eğitim gören veya ilgilenen gençlerin desteklenmesi ve yetişmesine destek sağlanması düşüncesinden hareketle doğmuştur. Genç ORSAM; lisans, yüksek lisans, doktora öğrencilerinin ve genç araştırmacıların analizlerine yer vermeyi amaçlamaktadır. Böylece dış politika alanında çalışmalar hazırlayan ve kendini geliştirmek isteyen gençlerin yazıları için bir platform oluşturulması düşünülmektedir. Bu çerçevede hazırlanan ORSAM internet sitesinin Genç ORSAM kısmında, Ekim 2009’dan itibaren ilgili öğrenciler ve araştırmacıların yazıları yayınlanmaya başlamıştır. Genç ORSAM’da çıkan analizlere ORSAM herhangi bir şekilde müdahale etmemektedir. Bu nedenle çalışmalar ORSAM analizi olarak değerlendirilmemelidir. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R Hatay Boynuyoğun Çadırkenti, 2013 Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, 4 Haziran 2010 The Institution of Presidency in the Development of Independent Kazakhstan, Astana, 2013 Prens Abdülaziz Bin Talal bin Abdulaziz Al Suud, Ocak 2012 başarıyla tamamlayanlara Türkçe, İngilizce ve Arapça “ORSAM Staj Sertifikası” verilmektedir. Ocak 2009 - Ocak 2014 tarihleri arasında Genç ORSAM kapsamında 1.190 adet Türkçe ve 680 adet İngilizce yazı yayımlanmıştır. ORSAM Sürekli Staj Programı ve Yaz Okulu Programı olmak üzere iki farklı eğitim programı yürütülmektedir. ORSAM Sürekli Staj Programı’nda ORSAM uzmanları, Irak, İran, Suriye, İsrail, Lübnan, Mısır, Libya ve Tunus gibi Kuzey Afrika ülkeleri ile Körfez ülkeleri ve Su çalışmaları hakkında haftalık olarak sunumlar yapmaktadırlar. ORSAM’ın Staj Programları merkezin çalışma düzeni, stajyerlerin araştırma faaliyetlerine ayırabilecekleri süre ve ilgi alanları dikkate alınarak yürütülmektedir. Katılımcılar stajlarını, ORSAM tarafından belirlenen konu başlıkları altında, ilgili bölge, ülke veya konunun uzmanlarının denetiminde yapmaktadır. Konu başlıklarının tespit edilmesinde stajyerlerin ilgisi kadar ORSAM’ın beklentileri ve konunun çalışılabilir olması da etkili olmaktadır. Staj taleplerinde, Türkiye ve yurtdışındaki üniversitelerin uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, sosyoloji, psikoloji, iktisat ve hukuk bölümlerinin lisans (2./3./4. sınıf ) ve yüksek lisans programlarında öğrenim gören öğrencilere öncelik tanınmaktadır. Stajlarını ORSAM Yaz Okulu Programı’nda Ortadoğu ve Avrasya’daki güncel gelişmeler ekonomi, sosyal, siyasi, kültürel, dini ve toplumsal tüm boyutlarıyla ele alınmaktadır. ORSAM Yaz Okulu Programı’nda alanında uzman akademisyenler, diplomatlar, gazeteciler, işadamları, kamu çalışanları ve araştırmacılar konu başlıkları hakkında sunum yapmaktadırlar. O ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 17 KAPAK KONUSU Kerkük, Kasım 2012 ORSAM Türkmen Araştırmaları Programı ORSAM Turkmen Research Programme ORSAM ORSAM, 2009-2014 yılları arasında Irak Türkmenleri Programı kapsamında toplantı, rapor, makale, internet sitesi (Türkçe ve İngilizce) yazıları ve söyleşilerden oluşan 2009’da 99, 2010’da 188, 2011’de 85, 2012’de 89 ve 2013’te 37 olmak üzere toplam 508 çalışma üretmiştir. 2009-2014 yılları arasında Irak Türkmenlerini konu alan 40 toplantı yapılmıştır. Irak Türkmenlerin güncel sorunlarını konu alan bu toplantıların 15’i Türkmen Aydınları Toplantısı’dır. Türkmenleri hakkında 2009’da 3, 2010’da 5, 2011’de 7, 2012’de 4, 2013’te 3 olmak üzere yayınlanan 25 rapor dört dilde (Türkçe, İngilizce, Arapça ve Almanca) yayınlanmıştır. 2009 - 2014 yılları arasında Irak Türkmeni siyasetçi, bürokrat, akademisyen, medya mensubu, aydın ve halkla yapılan 199 adet söyleşi yapılmıştır. Mayıs 2011 - Ocak 2014 arasında 30. sayısı hazırlanan Irak Türkmenleri Güncesi, ORSAM internet sayfasında yayınlanmıştır. 18 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R KAPAK KONUSU ABSTRACT ORSAM has carried out 508 studies in total within the scope of the Iraqi Turkmen Programme between the years 2009-2014 which consist of conferences, reports, articles, as well as those published on ORSAM’s website (in English and Turkish) and interviews, including 99 studies in 2009, 188 studies in 2010, 85 studies in 2011, 89 studies in 2012 and 37 studies in 2013. Between the years 2009 and 2014, 40 conferences have been held on Iraqi Turkmens. 15 of these conferences, focusing on current issues of Iraqi Turkmens, are “Turkmen Intellectuals” conference. The 25 reports - 3 reports in 2009, 5 reports in 2010, 7 reports in 2011, 4 reports in 2012 and 3 reports in 2013 - have been published on Turkmens in 25 languages (in Turkish, English, Arabic and German). 199 interviews have been conducted with Iraqi Turkmen politicians, bureaucrats, academicians, media members, intellectuals and ordinary citizens between the years 2009-2014. The 30th issue of the Iraqi Turkmen Journal prepared between May 2011 - January 2014 was published on ORSAM’s website. Keywords: Iraq, Iraqi Turkmens, Kirkuk, Tuz Khormatu, Telafer, Diyala O RSAM, 2009-2014 yılları arasında Irak Türkmenleri Programı kapsamında toplantı, rapor, makale, internet sitesi (Türkçe ve İngilizce) yazıları ve söyleşilerden oluşan 2009’da 99, 2010’da 181, 2011’de 85, 2012’de 89 ve 2013’te 34 olmak üzere toplam 488 çalışma üretmiştir. 2009 - 2014 yılları arasında Irak Türkmenlerini konu alan 40 toplantı yapılmıştır. Irak Türkmenlerin güncel sorunlarını konu alan bu toplantıların 15’i Türkmen Aydınları Toplantısı’dır. Iraklı Türkmen aydınlarının bir araya gelmesi, hem Irak’ta hem de Irak dışında yaşayan Irak Türkmenlerinin sorunlarını tarafsız bir ortamda konuşabilmesi ve bu sorunlara çözüm üretebilmesi amacıyla yapılan Türkmen Aydınlar Toplantılarına 2009 yılı içerisinde, 15, 2010 yılında 23, 2011’de 16 ve 2012 yılında da 3 olmak üzere toplam 57 Türkmen aydını konuşmacı olarak katılmıştır. Toplantılardaki tüm konuşmalar tam metin olarak ORSAM Internet Sitesinden (www.orsam.org.tr) kamuoyuyla paylaşılmıştır. Böylece Türkmen Aydınları Toplantılarıyla kamuoyu Türkmenlerin sıkıntı, düşünce ve isteklerinden haberdar olurken, aynı zamanda Türkmenlerin kendilerini ifade etmeleri ve tanıtmaları açısında önemli bir platform oluşmuştur. ORSAM, Irak Türkmenleri konusunda bir ilki gerçekleştirerek, saha araştırmasına dayalı uluslararası 22 rapor yayınlamıştır. ORSAM’ın Irak Türkmenlerine ilişkin hazırladığı raporlar, Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı coğrafyalara yapılan ziyaretler ve bu ziyaretlerde elde edile bilgiler ve belgeler ışığında hazırlanmıştır. Bu raporları diğer çalışmalardan ayıran en önemli husus, birincil kaynaklara dayanmasıdır. ORARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 SAM, Irak Türkmenleri konusunda bir ilki gerçekleştirerek, saha araştırmasına dayalı uluslararası raporlar yayınlamıştır. Irak Türkmenleri hakkında 2009’da 3, 2010’da 5, 2011’de 7, 2012’de 4, 2013’te 3 olmak üzere yayınlanan 22 rapor dört dilde (Türkçe, İngilizce, Arapça ve Almanca) yayınlanmıştır. Bu raporlar Irak Türkmenlerini konu alan fakat Irak dışında yayınlanarak uluslararası mahfillere ulaştırılan ender çalışmalardır. Irak Türkmeni siyasetçi, bürokrat, akademisyen, medya mensubu, aydın ve halkla yapılan 199 adet söyleşi yapılmış ve ORSAM’ın Türkçe ve İngilizce internet sayfasında yayınlanmıştır. Bu söyleşilerle Türkmenlerin görüşlerinin kamoyuna aktarılması sağlanmıştır. Mayıs 2011’den itibaren, Türkmenler hakkındaki gelişmeler konusunda bir bellek ortaya koymak için Irak Türkmenleri Güncesi adıyla aylık olarak haber bülteni formatında bir çalışma hazırlanmaktadır. Mayıs 2011- Ocak 2014 arasında 30. sayısı hazırlanan Irak Türkmenleri Güncesi, ORSAM internet sayfasında yayınlanmıştır. Ağustos 2012’de ORSAM Ortadoğu Türkmenleri Araştırmaları Programı kurulmuştur. Ayrıca Program için ORSAM İnternet sayfasında ayrı bir sayfa açılmıştır. ORSAM’ın aylık yayını Ortadoğu Analiz’in Irak ve Irak Türkmenleriyle ilgili sayıları bölgeye gönderilerek, özellikle Irak Türkmenlerinin yaşadıkları coğrafyada ilgili kurum, kuruluşlara dağıtılmaktadır. 19 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R ORSAM’ın yaptığı Türkmen çalışmaları detaylı bir biçimde aşağıda verilmiştir. Toplantılar Ortadoğu Analiz Dergisi Makaleleri Türkçe İnternet Sitesi Makaleleri İngilizce İnternet Sitesi Makaleleri Türkçe Raporlar İngilizce ve Arapça Raporlar Söyleşiler Saha Çalışmaları Türkmen Güncesi Toplam 2009 2010 2011 2012 2013 15 15 8 2 - Toplam 40 16 9 3 8 1 37 20 12 22 20 14 88 9 17 15 10 4 55 3 5 7 4 3 22 3 - 2 2 - 7 29 119 20 29 2 199 4 4 - 2 - 10 - - 8 12 10 30 99 181 85 89 34 488 ORSAM’DA YAPILAN IRAK TÜRKMENLERİ ÇALIŞMALARI 1. TOPLANTILAR ORSAM’da Türkmenler hakkında 2009’da 15, 2010’da 15, 2011’de 8, 2012’de 2 olmak üzere toplam 40 toplantı yapılmış olup, bu toplantılara ilişkin detaylar aşağıda verilmiştir. 2009 Türkmen Aydınları Toplantıları 1: Irak Anayasası ve Türkmenler - 18 Şubat 2009 “Irak Anayasası ve Türkmenler” konulu toplantıya Türkiye’nin farklı illerinden çok sayıda Türkmen aydını ile çeşitli Irak Türkmen kuruluşlarının temsilcileri katılmıştır. Toplantıda bir sunum yapan Irak Danıştayı eski Başkanı İsmet Abdülmecit, Irak’taki anayasa yapım süreçleri hakkında bilgi vermiştir. Türkmen Aydınları Toplantıları 2: Türkmen Stratejisi Üzerine Düşünceler - 18 Nisan 2009 “Türkmen Stratejisi Üzerine Düşünceler” konulu toplantının ana konuşmacısı Kerkük Vakfı Genel Sekreteri Prof. Dr. Suphi Saatçi olmuştur. Saatçi, Mart ayında Irak’ta düzenlenen parlamento seçimleri öncesinde 20 Türkmenlerin izleyeceği yol haritası, stratejileri ve Türkmenlerin Irak siyasetinde başarılı olabilmeleri için yapılması gerekenler konusunda önemli bilgiler vermiştir. Türkmen Aydınları Toplantıları 3: İşgalden Günümüze Telafer - 13 Haziran 2009 ORSAM, Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi ve Kerkük Vakfı tarafından ortaklaşa “İşgalden Günümüze Telafer” konulu bir toplantı düzenlenmiştir. ORSAM Danışmanı Habib Hürmüzlü’nün oturum yöneticisi, ORSAM Ortadoğu Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen ve Irak Türkmen toplumunun ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R tanınmış isimlerinden Dr. Ahmet Telaferli’nin konuşmacı olarak yer aldığı toplantıda Telafer’in siyasi, ekonomik ve sosyal durumunun yanı sıra Irak ve Ortadoğu jeopolitiğindeki önemi ele alınmıştır. Türkmen Aydınları Toplantıları 4: Türkmen Basının Sorunları - 10 Ekim 2009 “Türkmen Basını” konusunda Irak Türkmen Basın Konseyi Başkanı Kemal Beyatlı bir sunum gerçekleştirmiştir. Türkmen Aydınları Toplantıları 5: Türkiye’deki Irak Türkmen Derneklerinin Türkmen Davasındaki Rolü ve Güncel Sorunları - 14 Kasım 2009 Toplantının ana konusu olan “Türkiye’deki Iraklı Türkmen Derneklerinin Türkmen Davasındaki Rolü ve Güncel Sorunları” hakkında, Türkiye’deki Türkmen derneklerinin başkan ve temsilcileri bilgilendirici birer sunuş yapmıştır. Toplantı sonucunda Irak Türkmen Dernekleri Federasyonu’nun kurulması konusunda prensip anlaşmasına varılmıştır. Böylece Türkmenlerin tek ses olarak hareket etmesine katkı sağlanmıştır. Türkmen Aydınları Toplantıları 6: Irak Seçim Yasası ve Türkmenler - 26 Aralık 2009 Oturum başkanlığını ORSAM Danışmanı Habib Hürmüzlü’nün yaptığı konferansa konuşmacı olarak Irak Danıştayı eski Başkanı Dr. İsmet Abdülmecit, ORSAM Ortadoğu Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Bilgay Duman katılmıştır. 11 Şubat 2009’da “Irak Yerel Seçimi Sonuçları ve Irak’ın Geleceğine İlişkin Beklentiler” konulu bir panel düzenlenmiştir. Panelde yerel seçimlerin Irak üzerindeki etkileri tartışılırken, Irak Türkmenlerinin yerel seçimlerdeki stratejisi ve aldıkları oy değerlendirilerek, yerel seçimlerin Irak’ta Türkmenleri ne yönde etkileyeceği ve ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU gelecek seçimlerde nasıl davranılması gerektiği tartışılmıştır. Irak Cumhurbaşkanlığı Divanı’nın Türkmenlerden Sorumlu Danışmanı Dr. Muzaffer Arslan, 4 Mart 2009’da ORSAM’ı ziyaret etmiştir. ORSAM ekibiyle Irak’taki son gelişmelerin değerlendirildiği bir toplantı yapan Arslan’ın ziyaretinde, Irak Türkmenlerinin siyasi stratejileri ve Irak siyasetindeki rollerine ilişkin olarak ORSAM ekibiyle kapsamlı bir görüş alışverişinde bulunulmuştur. Irak İslami Yüksek Konseyi Milletvekili ve Meclis Siyasi İlişkiler Komisyonu Başkanı Rıza Cevad Taki ile 3 Nisan 2009’da ORSAM’da bir toplantı düzenlenmiştir. Taki toplantıda, Türkiye’nin Irak politikasıyla ilgili düşüncelerini paylaşarak Iraklıların Türkiye’den beklentileri aktarmış ve bazı soruları yanıtlamıştır. Taki başta Kerkük meselesi olmak üzere Irak Türkmenleriyle ilgili çeşitli soruları da cevaplamıştır. ORSAM’da 20 Mayıs 2009’da, “Türkiye’nin Irak Politikasının Öncelikleri Ne Olmalıdır?” sorusuna yanıt aranan bir beyin fırtınası düzenlenmiştir. Toplantıya çeşitli üniversitelerden akademisyenler, düşünce kuruluşlarından araştırmacılar ve ORSAM uzmanları katılmıştır. Türkiye’nin Irak politikasının güvenlik, siyasi ve ekonomik boyutlarına ilişkin görüşlerin dile getirildiği toplantıda, Irak’ta ve ABD politikalarında son yıllarda yaşanan hızlı değişimlerin sonuçları da tartışılmıştır. 28 Mayıs 2009’da Ankara’da ORSAM tarafından, “İşgalden Günümüze Telafer” konulu bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Toplantıda Telafer’in önemi, sosyo-ekonomik yapısı, Telafer’de yaşayan Türkmenlerin durumu tartışılmıştır. ORSAM tarafından “Jeopolitik Tartışmalar” adı altında düzenlenen seri toplantıların altıncısı olan “Türkiye’nin Irak’ın Kuzeyi ile İlişkileri, Gelişmeler ve Sonuçları” başlığı altında 14 Ekim 2009 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Toplantının sonuç bildirisinde Irak Türkmenlerinin durumuna ilişkin maddelere de yer verilmiştir. ORSAM’ın uluslararası düzeyde gerçekleştirdiği sempozyumlardan ilki, Hatay Valiliği, T.C. Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi (ATAM), Antakya Belediye Başkanlığı, Mustafa Kemal Üniversitesi ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurumu (DEİK) İşbirliği ile 3-5 Kasım 2009 tarihleri arasında “Türkiye-Ortadoğu: Uluslararası Dostluk ve İşbirliği Sempozyumu” başlığıyla Antakya-Hatay’da, düzenlenmiştir. ORSAM ve TEPAV ortaklaşa, Irak İslam Yüksek Konseyi Başkanı Ammar El Hekim bir toplantı düzenlemiştir. El Hekim, 19 Kasım 2009 tarihinde gerçekleşen toplantıda, “Genel Seçimlere Doğru Irak ve Türkiye-Irak İlişki- 21 KAPAK KONUSU leri” konulu bir konuşma yapmıştır. El Hekim konuşmasında, ABD sonrası Irak’ta güvenlik, İran ile ilişkiler, Kerkük ve Türkmenler hakkındaki görüşlerini de aktarmıştır. Duhok Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olan ve Modern Türkiye Tarihi dersleri veren Yrd. Doç. Dr. Bayar Mustafa Doski, 28 Aralık 2009 tarihinde ORSAM’ı ziyaret etmiş ve Türkiye’deki siyasi gelişmeler, Türkiye ile Irak Kürtleri arasındaki ilişkiler ve Kürt Bölgesinin durumu ile Irak Türkmenleri hakkında görüş alışverişinde bulunulmuştur. 2010 Türkmen Aydınları Toplantıları 7: Irak Seçim Yasası ve Türkmenler-2 - 30 Ocak 2010 22 W W W . O RS A M . O R G . T R Toplantıda Türkmenlerin en büyük siyasi kuruluşu olan ve 6 milletvekili kazanan Irak Türkmen Cephesi’nin artı ve eksileri değerlendirilmiştir. Türkmen Aydınları Toplantıları 8: Seçim Sonuçları ve Türkmenler - 27 Mart 2010 Toplantıda Irak’taki seçim sonuçları ışığında Irak’ta Türkmenlerin durumu tartışılmıştır. Türkmen Aydınları Toplantıları 9: Türkiye’deki Türkmen Vakıfları - 8 Mayıs 2010 Türkmen Aydınları Toplantılarının dokuzuncusu 8 Mayıs 2010’da gerçekleştirilmiştir. Dokuzuncu toplantıda Türkiye’deki Irak Türkmen vakıflarının durumu tartışılmıştır. Türkmen Aydınları Toplantıları 10: Irak’ta Nüfus Sayımı ve Türkmenler - 25 Eylül 2010 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R Toplantıda Irak’ta yapılması planlanan nüfus sayımı ve Türkmenlerin durumu tartışılmış ve Irak Türkmenlerinin izlemesi geren stratejiler ortaya konmaya çalışılmıştır. Türkmen Aydınlar Toplantıları 11: Türkmenlerin Bir Hedefi Var mı ve Ne Olmalıdır? - 25 Aralık 2010 Türkmen halkının hedeflerinin tartışıldığı toplantıya konuşmacı olarak Türkmen sivil toplum örgütlerinden temsilciler iştirak etmiştir. Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Murat Özçelik ile ORSAM’da bir toplantı düzenlenmiştir. 6 Ocak 2010 tarihinde ORSAM’da gerçekleşen toplantıda Sayın Özçelik ile Türkiye’nin Ortadoğu politikası, Irak genel seçimleri öncesi durum ve Irak Türkmenlerinin durumu ele alınmıştır. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU ORSAM’ın “Jeopolitik Toplantılar” serisi olarak düzenlediği toplantıların onuncusu 25 Şubat 2010’da “Türkiye-Irak Eksenindeki Gelişmeler: Seçime Doğru Irak” başlığı altında yapılmıştır. Toplantıda Irak’ta 7 Mart 2010’da yapılan seçimler öncesinde siyasi denge üzerinde durulmuş ve Irak Türkmenlerinin bu denge içerisinde nasıl yer aldığı tartışılmıştır. 14 Nisan 2010’da Irak Türkmen Cephesi (ITC) ve ORSAM tarafından ITC temsilcilerinin ve ORSAM uzmanlarının katılımıyla “Irak Seçimleri, Türkmenler ve ITC’nin Durumu” konulu ortak bir toplantı düzenlenmiştir. Yapılan toplantıda ITC’nin seçim performansı değerlendirilerek, yapılan yanlış ve doğrular ele alınmış, gelecekte yapılacak seçimler için nasıl bir strateji çizilmesi gerektiği konuşulmuştur. 9 Nisan 2010 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Irak Özel Temsilcisi Ad Melkert’in konuşmacı olarak katıldığı “Genel Seçimler Sonrası Irak” başlıklı bir toplantı düzenlenmiş ve toplantıda Irak Türkmenleri ve Kerkük de konuşulmuştur. 27 Nisan 2010’da ORSAM tarafından, genel seçimlerin galibi olan Irakiye Listesi Başkanı İyad Allavi’nin katılımıyla “Seçim Sonrası Irak” konulu bir toplantı düzenlenmiştir. Irak’taki siyasi gelişmelerin konuşulduğu toplantıda, Irak’ta Türkmenlerin durumu da değerlendirilmiştir. ORSAM, T.C. Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi (ATAM) ve Irak Ankara Büyükelçiliği Kültür Ataşeliği işbirliğiyle 9 - 10 Haziran 2010 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen “Türkiye ve Irak İlişkileri Tarihi ve Geleceğe Yönelik Açılımlar” başlıklı uluslararası sempozyumda Türkiye’den ve Irak’tan çok sayıda akademisyen, uzman ve stratejist sunum yapmıştır. Ayrıca sempozyumda Türkiye-Irak ilişkilerinde Irak Türkmenlerinin rolü değerlendirilmiştir. Irak İslam Yüksek Konseyi Başkanı Seyid Ammar ElHekim, 11 Ekim 2010’da ORSAM’ın konuğu olmuştur. ORSAM’ın Ankara Rixos Hotel’de düzenlediği programda bir konuşma yapan El-Hekim, ağırlıklı olarak Irak’taki hükümet kurma sürecini değerlendirmiştir. El-Hekim ayrıca, ertelenen nüfus sayımı, Türkiye’nin Irak’ın istikrarına katkıları, Irak petrollerinin durumu, Irak Türkmenleri ve Kerkük’ün statüsü konularındaki fikirlerini de paylaşmıştır. 12 Ekim 2010’da Irak’taki ABD Askeri Kuvvetleri Komutan Yardımcısı ve Irak NATO Eğitim Misyonu Komutanı Korgeneral Michael D. Barbero, ORSAM’ın organize ettiği yuvarlak masa toplantısında “Irak’ta NATO ve Türkiye’nin Rolü: 2011 ve Sonrası” başlıklı bir konuşma gerçekleştirmiştir. 8 Aralık 2010’da Galatasaray Üniversitesi’de “Irak Mültecilerinin Dünü, Bugünü ve Yarını” başlıklı toplantı 23 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R Irak heyeti ORSAM ziyareti, Cumhurbaşkanlığı, 2011 düzenlenmiştir. Toplantıda Iraklı mültecilerin durumu, Irak’taki siyasal dengeler, Türkiye’ye yönelik Irak Türkmenlerinin göçü ve Türkiye’deki Irak Türkmenleri varlığı üzerine sunum yapılmıştır Jeopolitik Toplantılar dizisinin on altıncısı 29 Aralık 2010’da ORSAM Konferans Salonu’nda gerçekleştirilmiştir. Toplantıda “Yeni Irak Hükümetinin Irak’ın Geleceği ve Türkiye Açısından Etkileri” ele alınmış, bu kapsamda Türkmenlerin durumu da konuşulmuştur. 2011 Türkmen Aydınlar Toplantıları 12: Türkmenleri Hedefleri Üzerine Düşünceler - 5 Mart 2011 “Türkmenlerin Hedefleri Üzerine Düşünceler” konulu toplantıya özellikle Türkiye’de eğitim alan öğrencilerin katılımı dikkat çekmiştir. Türkmen Aydınlar Toplantıları 13: Türkmen Ekonomisi Hakkında Düşünceler - 24 Eylül 2011 Toplantıda Irak’ta Türkmen ekonomisinin durumu değerlendirilmiştir. Türkmen Aydınları Toplantıları 14: Türkmen Müziğinin Toplumdaki Yeri - 22 Ekim 2011 Toplantıda Türkmen müziğinin gelişimi ve Irak’ta Türkmen müziğinin yeri tartışılmıştır. ORSAM, 18 Mayıs 2011 Çarşamba günü Irak Vilayetlerden Sorumlu Devlet Bakanı Dr. Turhan Müftü, Bağdat Valisi Salah Abdülrezzak ve Divaniye Valisi Salim Hüseyin 24 Alvan’ı ağırlamış ve Iraklı konuklar “Irak’ta Yerel Yönetimlerin Sorunları ve Türkiye ile İşbirliği Olanakları” konulu bir konferans vermiştir. ORSAM ve Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü işbirliğiyle 23 Mayıs 2011 Pazartesi günü Atılım Üniversitesi’nde “Ortadoğu’da Son Gelişmeler ve Musul-Kerkük Sorunu” konulu bir panel düzenlenmiştir. 17 Mayıs 2011 Salı günü ORSAM bünyesinde “Türkmen Siyasi Hareketinde Son Durum ve Irak Türkmen Cephesindeki Değişim” konulu bir yuvarlak masa toplantısı yapılmıştır. Türkmen, Şebek ve Kakailerden oluşan Iraklı Bektaşilerin Türkiye ziyaretleri kapsamında, ORSAM bünyesinde 19 Ağustos 2011 Cuma günü bir yuvarlak masa toplantısı düzenlenmiştir. Iraklı Bektaşilerle yapılan toplantıda Irak Bektaşiliğinin durumu, Irak Bektaşilerinin sorunların ve bu sorunların giderilebilmesi için uygulanabilecek çözüm önerileri üzerinde konuşulurken, Irak’taki mevcut durum hakkında da genel bir değerlendirme yapılmıştır. 25 Ağustos 2011 Perşembe günü Irak Türkmenlerinin Diyala Milletvekili Hasan Özmen, ORSAM’ı ziyaret etmiştir. Toplantıda fikir teatisinde bulunulurken, özellikle Irak’taki Türkmen siyasetindeki son gelişmeler, Irak’taki mevcut siyasi ve güvenlik durumu, Kerkük ve Diyala’daki gelişmeler ve Irak’ın devlet sistemi üzerindeki tartışmalar üzerinde konuşulmuştur. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R 2012 Türkmen Aydınları Toplantıları 15: Türkiye’de Yaşayan Türkmenler Arasında Toplumsal Dayanışma Toplantıda Türkiye’de yaşayan Türkmenler arasındaki iletişim ve toplumsal dayanışma ele alınmıştır. 7 Aralık 2012 Cuma günü “Irak’ta Son Gelişmeler ve Türkmenlerin Durumu” başlıklı bir toplantı düzenlenmiştir. 2. RAPORLAR ORSAM’da Türkmenler hakkında 2009’da 3, 2010’da 5, 2011’de 7, 2012’de 4, 2013’te 3 olmak üzere toplam 22 rapor yazılmıştır. Bu raporlara ilişkin detaylar aşağıda verilmiştir. 2009 Irak’ın Kilit Noktası Telafer - Mayıs 2009 Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı Bu rapor, 2003’ten sonra ABD operasyonlarıyla gündeme gelen Irak’taki en büyük Türkmen yerleşimi sayılabilecek Musul’un ilçesi olan ve Ortadoğu’nun en büyük ilçelerinden biri olan Telafer’e ilişkin olarak hazırlanmıştır. Rapor 3 dilde (Türkçe, Arapça, İngilizce) basılmıştır. Tuzhurmatu Türkmenleri: Bir Başarı Hikâyesi - Kasım 2009 Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı Bu rapor, Irak’ın Selahattin vilayetine bağlı Türkmen ilçesi Tuzhurmatu’da yaşayan Türkmenlerin durumuna ilişkin hazırlanmıştır. Raporda Tuzhurmatu’nun stratejik önemi, idari ve sosyal yapısı, Tuzhurmatu’da yaşayan Türkmenlerin çoğunlukta olduğu belli başlı yerler ve sosyal yapılar, ekonomik yapı, güvenlik ve siyasi durum ele alınmıştır. Rapor 3 dilde (Türkçe, Arapça, İngilizce) basılmıştır. Unutulmuş Türkmen Diyarı: Diyala The Forgotten Turkmen Land: Diyala - Aralık 2009 Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı Bu rapor, aslında çok sayıda Iraklı Türkmen’in yaşadığı, ancak geçmiş rejimin politikaları, 2003’ten sonra da terör olayları ve bazı grupların baskıları nedeniyle potansiyelini ortaya koyamayan Diyala’daki Türkmenlerin durumuna ilişkin olarak yayınlanmıştır. Rapor 3 dilde (Türkçe, Arapça, İngilizce) basılmıştır. 2010 Seçim Öncesi Irak’ta Siyasal Durum ve Seçime İlişkin Beklentiler - Şubat 2010 Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Bu raporda, Irak’taki siyasal denge ortaya konmuş, seçimlere katılan grupların gösterecekleri performans değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda Irak’taki bütün etnik ve dini gruplara yönelik yapılan tahminler doğrultusunda Irak Türkmenlerine ilişkin bir bölüm de hazırlanmıştır. ORSAM Heyetinin 7 Mart 2010 Irak Parlamento Seçimlerine İlişkin Gözlem Raporu - Mart 2010 7 Mart 2010’da Irak’ta yapılan seçimlere Birleşmiş Milletler bünyesinde uluslararası gözlemci olarak katılan 8 kişilik ORSAM ekibi tarafından hazırlanan raporda, gözlem yapılan Bağdat, Kerkük, Musul, Erbil, Diyala ve Vasit illerindeki durum hakkında bilgiler verilmiştir. Mart 2010 Irak Parlamento Seçim Sonuçlarının ve Yeni Siyasal Denklemin Değerlendirilmesi - Nisan 2010 Yrd. Doç. Dr. Veysel Ayhan, ORSAM Ortadoğu Danışmanı; Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı; Yrd. Doç. Dr. Kürşad Turan, ORSAM Ortadoğu Danışmanı; Oytun Orhan, ORSAM Ortadoğu Uzmanı; Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı 14 Nisan 2010’da yayınlanan bu rapor, seçim sonuçlarının Irak’taki rakamsal değerlendirilmesi yapılmış ve bu değerlendirmenin Irak’taki genel siyasete etkisi tartışılmıştır. Irak’taki tüm grupların seçim performansı ele alınırken, özel bir başlık altında Türkmenlerin seçime katılım süreci ve Türkmenlerin aldığı oy da değerlendirilmiştir. Ayrıca spesifik olarak Irak Türkmenlerinin en fazla milletvekili çıkarttığı vilayet olan Musul’daki durum da incelenmiş ve sonuçların Türkmenlere etkisi ortaya konmuştur. Türkiye’ye Yönelik Türkmen Göçü ve Türkiye’deki Türkmen Varlığı - Eylül 2010 Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı Raporda Türkiye yönelik Irak Türkmenleri göçünün sebepleri ve sonuçları irdelenirken, Türkiye’deki Irak Türkmenleri varlığı ekonomik, sosyal ve siyasi boyutla tanımlanmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda raporda Türkiye’de kurulan Irak Türkmenlerine ait dernek, vakıf ve medya kuruluşları hakkında bilgilere yer verilirken, Iraklı Türkmenlerle ilgili kitap, gazete, dergi ve internet siteleri hakkında tanıtıcı bilgiler sunulmaktadır. Irak’tan Irağa: 2003 Sonrası Irak’tan Komşu Ülkelere ve Türkiye’ye Yönelik Göçler - Kasım 2010 Dr. Didem Danış, ORSAM Ortadoğu Danışmanı Raporda dönemsel olarak Irak’tan yurt dışına göç irdelenerek, özellikle 2003’ten sonra Irak’tan göçün hacmi, boyutları ve geçiş yolları, Türkiye’nin durumu, Iraklı mültecilerin sıkıntıları anlatılmaya çalışılmış ve Irak’a geri dönüşün olup olmayacağına ilişkin faktörler değer- 25 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R ORSAM Ortadoğu ve Avrasya Yaz Okulu, Trabzon, Temmuz 2012 lendirilmiştir. Aynı zamanda raporda Türkiye’de Iraklı göçmenlerle ilgili kuruluşların bilgilerine de yer verilmiştir. 2011 Turkmen In Iraq And Their Flight: A Demographic Question (Irak’taki Türkmenler ve Göçleri: Bir Demografi Sorunu) - Ocak 2011 Prof. Dr. İbrahim Sirkeci Bu rapor, İngiltere’deki Demography and Marketing Regent’s College’da öğretim görevlisi olan ve göç çalışmalarıyla uluslararası alanda önemli bir yer edinmiş Prof. Dr. İbrahim Sirkeci tarafından hazırlanmıştır. Raporda 2003 sonrasında Irak’ta Türkmenlerin sorunlarına değinen Sirkeci, bu sorunları Irak’taki göç olgusuyla birlikte değerlendirmiştir. Ayrıca Kerkük sorununu da inceleyen Sirkeci, Irak’tan Türkmen göçünü bütün yönleriyle ele almıştır. Kerkük’te Mülk Anlaşmazlıkları: Saha Araştırmasına Dayalı Bir Çalışma - Mart 2011 26 Nebahat Tanriverdi O, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı; Sercan Doğan, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı Bu rapor, Kerkük’teki statü sorunun çözülmesinde belki de en büyük engeli teşkil eden Kerkük’teki mülk anlaşmazlıklarını ele almaktadır. Bu raporda, Kerkük’teki mülk anlaşmazlıklarına neden olan tarihsel süreci ortaya koymakla birlikte, 2003 sonrası Kerkük’teki mülk anlaşmazlıklarına ilişkin durum incelenmektedir. Irak’ta Türkmen Varlığı - Mart 2011 Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı Rapor, Irak’ın kurucu unsurlarından biri olan Türkmenlerin geçmişten günümüze kadarki durumunu ele alan spesifik bir çalışma olarak göze çarpmaktadır. Irak’taki Türkmen varlığını sadece nüfus ve toplumsal boyutu ile değil, Türkmen kurum ve kuruluşlarını da inceleyerek ortaya koymuştur. Irak’ta Türkmen Basını - Mart 2011 Dr. Nusret Merdan Türkmen basın hayatını altı farklı süreç halinde değerlendiren Merdan, Osmanlı Devleti, İngiliz işgali, Krallık, Cumhuriyet, Bağdat ve 2003 sonrası Türkmen basınını incelemiştir. ORSAM Söyleşileri-2 Irak Türkmenleri-1 - Mayıs 2011 2011 yılına kadar ORSAM uzmanları tarafından Türkiye’de ve Irak’ta, Türkmen toplumunun önde gelen ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R 142 siyasetçi, bürokrat, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, akademisyen, medya mensubu ve öğretmenle gerçekleştirilen söyleşilerin toplu olarak sunulduğu bir rapor olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu açıdan farklı alanlardaki Iraklı Türkmenlerin görüşlerinin yansıtılması açısından farklı bir çalışmadır. Geçmişten Günümüze Irak Türkmen Cephesi’nin Yapısı ve İdari Durumu - Kasım 2011 Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı Bu rapor, Irak’ta yaşayan Türkmenlerin en örgütlü, yaygın ve yüksek temsil kapasitesine sahip siyasi kuruluşu olan Irak Türkmen Cephesi’nin yapısını ve idari durumunu, Türkmen siyasi hareketinin geçmişini de ele alarak analiz etmektedir. Irak’ta Bektaşiler (Türkmenler-Şebekler-Kakailer) - Kasım 2011 Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı Bu rapor, Irak’taki Bektaşiler konusunda yapılmış ilk çalışmalardan biri olma özelliğini taşımaktadır. Irak’taki Bektaşiliğin kökenleri ve tarihi sürecinin de ele alındığı raporda Irak’ta yaşayan Bektaşi toplulukları incelenmiştir. 2012 Irak Hangi Şartlarda, Nasıl Parçalanabilir? En Kötüye Hazırlıklı Olmak - Ocak 2012 Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı Raporda Irak’ın geleceği, ülkedeki mevcut gelişmeler ve ülkenin sosyo politik siyasal yapısını çerçevesinde ele alınmaya çalışılmıştır. Raporda Kerkük ve Türkmenlerin durumu üzerine de analizler yapılmıştır. Musul’a Yatırım Geleceğe Yatırım Demektir - Mayıs 2012 Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı Raporda Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Musul’a ilişkin temel bilgiler verilmekle birlikte Musul’daki yatırım olanakları, yatırım kolaylıklarına ilişkin bilgiler ve Musul’a ilişkin bazı önemli istatistikler yer almaktadır. Musul’da Yerel Siyaset ve Irak Siyasetinde Yeni Dinamikler (Saha Çalışması) - Mayıs 2012 Hasan Kanbolat, ORSAM Başkanı; Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, ORSAM Ortadoğu Danışmanı ve Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı Raporda, Nisan 2012’de Musul’da yapılan saha çalışması doğrultusunda Musul’daki yerel siyasete ilişkin dinamikler verilmiş ve bu dinamiklerin Irak’taki genel siyaseti nasıl etkileyeceğine yönelik analizler yapılmışARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU tır. Irak siyaseti ve Türkmenler açısından son derece kritik bir öneme sahip Musul’daki ihtilaflı bölgelere ilişkin tespitler ortaya konmuştur. Ayrıca raporda Musul yerel siyaseti ve Irak iç siyasetinde Türkmenlerin durumu değerlendirilmiştir. Irak’ta Türkmen Eğitimi’nin Durumu - Aralık 2012 Oytun Orhan, ORSAM Ortadoğu Uzmanı; Dr. Seyfi Kılıç, ORSAM Su Araştırmaları Programı Uzmanı; Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı ve Nebahat Yaşar, ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı Çalışmada Irak’taki eğitim sistemi ortaya konarak, Irak merkezi hükümeti ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) bağlı Türkmen eğitiminin durumu ele alınmıştır. Türkmen eğitiminin sorunları ortaya konarak çözüm önerileri sunulmuştur. 2013 2010 Yılı Irak Söyleşileri (Türkmenler - I - II - III) - Ekim 2013 ORSAM uzmanları tarafından Türkiye’de ve Irak’ta, Türkmen toplumunun önde gelen siyasetçi, bürokrat, sivil toplum kuruluşu temsilcisi, akademisyen, medya mensubu ve öğretmenle gerçekleştirilen söyleşilerin toplu olarak sunulduğu bir rapor olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu rapor üç bölüm halinde sunulmuştur. 3. ORSAM’IN TÜRKÇE VE İNGİLİZCE İNTERNET SAYFALARINDA YAYINLANMIŞ IRAK TÜRKMENLERİ ÇALIŞMALARI ORSAM Türkçe İnternet Sayfalarında Yayınlanan Makalelerin Dökümü ORSAM’ın Türkçe internet sitesinde 2009’da 20, 2010’da 11, 2011’de 22, 2012’de 20 ve 2013’te 14 olmak üzere 88 makale ve analiz yayınlanmıştır. 2009 “Barack Obama Dönemi ve Türkmenler”, Dr. Mustafa Ziya, Ocak 2009. “Irak’taki İl Meclisleri Seçimlerinin Analizi ve Türkmenler”, Habib Hürmüzlü. “Irak Anayasası ve Türkmenler”, Dr. İsmet Abdülmecit Bekir, Mart 2009. “Telafer Neden İl Olmalı?”, Ziyat Köprülü, 17 Nisan 2009. “Unutulmuşluğun Karanlığından Umudun Aydınlığına Uzanan Bir Türkmen Kenti: Telafer”, Yrd. Doç.Dr. Serhat Erkmen, Mayıs 2009. “Türkmen Şehri Telafer ve Yabancı İşgaline Karşı Irak’ta İlk Ayaklanma”, Habib Hürmüzlü, Mayıs 2009. 27 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R Kerkük, Kasım 2010 “ABD Güçlerinin 2004-2005 Telafer Operasyonları ve Bıraktığı İzler”, Bilgay Duman, Mayıs 2009. Irak Türkmen Boyları, Oymakları ve Yerleşme Bölgeleri (Kitap İncelemesi), Uğur Çil, Eylül 2009. “Telafer Bir Kırılma Noktası mı?”, Dr. Mustafa Ziya, Mayıs 2009. “Irak Türklerine Yönelik Saldırıların Son Halkası”, ORSAM Bakış, 22 Kasım 2009. “Tazehurmatu Saldırısı, Kerkük’ün Geleceği ve Türkmen Toplumu”, Burak Bilgehan Özpek, 22 Haziran 2009. “Irak’ın Kuzeyindeki Türkmenlerin Siyasal Durumları: Saha Çalışmasına Dayalı Bir Analiz”, Bilgay Duman, Aralık 2009. “Irak’taki Son Gelişmeler Işığında Tazehurmatı Katliamı’nın Nedenleri ve Sonuçları”, Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, Haziran 2009. “Yorgun Ülke Irak: Musul, Telafer, Kerkük, Tuzhurmatu, Bağdat Gözlemleri”, Oytun Orhan, Aralık 2009. “Telafer’de Gerçekleşen İntihar Saldırısı Nasıl Okunmalı?”, Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, 9 Temmuz 2009. 2010 “Irak’ta Kadınların Durumu ve Siyaset: Türkmen Kadınları Örneği”, Bilgay Duman, Temmuz 2009. “Irak Parlamento Seçimlerinde Musul: Gözlemler ve Değerlendirmeler”, Oytun Orhan, Nisan 2010. “Irak’ın Siyasal Süreçleri ve Türkmenler”, Dr. Hicran Kazancı, Temmuz 2009. “2003 Sonrası Irak Siyasetinde Türkmenler ve 2010 Seçimleri”, Bilgay Duman, Nisan 2010. “Telafer’de Toplumsal ve Ekonomik Yaşam”, Ziya Telaferli, 20 Temmuz 2009. “15. Yılında Irak Türkmen Cephesi”, Bilgay Duman, 24 Nisan 2010. “Irak’ta Türkmen Varlığına Yönelik Yeni Bir Saldırı: Tazehurmatu Katliamı”, Hasan Kanbolat, Temmuz 2009. “18 Haziran 2010 Tuzhurmatu Saldırısı ve Düşündürdükleri”, Bilgay Duman, 21 Haziran 2010. “Irak’ta Türkmenlere Yönelik Son Saldırılar”, Yrd. Doç.Dr. Serhat Erkmen, Temmuz 2009. “Türkmenlere Yönelik Saldırılar Sürüyor” , Bilgay Duman, 26 Temmuz 2010. 28 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R KAPAK KONUSU Kerkük, Kasım 2012 “Iraklı Bektaşiler Hacı Bektaş Şenliklerinde”, Hasan Kanbolat, 10 Ağustos 2010. “Irak’ta Artan Şiddet Olayları ve Türkmenlerin Durumu”, 31 Ağustos 2010. “Bir Türkmen Perspektifi: Amerika’nın Irak Projesi”, Cengiz Eroğlu, Kasım 2010. “Türkmenler Irak’ta Siyasete Isınıyor”, Bilgay Duman, 2 Aralık 2010. “‘Altın Hızma’ Değerinde Bir ‘Mülayim’: Abdurrahman Kızılay”, 14 Aralık 2010. “Bir Türkmen Perspektifi: Amerika’nın Irak Projesi”, Cengiz Eroğlu, Kasım 2010. 2011 “2003 Sonrası Irak Siyasetinde Türkmenler ve Yeni Hükümette Türkmenlerin Durumu”, Bilgay Duman, 22 Ocak 2011. “Kerkük’te Dikkatten Kaçanlar ve Son Patlamaların Düşündürdükleri”, Bilgay Duman, 10 Şubat 2011. “Türkiye’den Irak’a Uzanan Birlik Köprüsü: Telafer”, Bilgay Duman, 03 Mart 2011. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 “Başbakan Erdoğan’ın Irak Ziyareti’nin Ardından”, Bilgay Duman, 01 Nisan 2011. “Kerkük’te Sular Durulmuyor”, Bilgay Duman, 27 Nisan 2011. “Irak’ta Türkmen Siyaseti Çağ Atlıyor”, Bilgay Duman, 11 Mayıs 2011. “Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi’ye Yapılan Saldırının Analizi”, Bilgay Duman, 16 Mayıs 2011. Kerkük’teki Siyasi Denklem ve Son Şiddet Olaylarının Analizi, Bilgay Duman, 23 Mayıs 2011. “Erbil’deki İkinci Irak Çalıştayı’ndan İzlenimler”, Doç. Dr. Veysel Ayhan, 29 Mayıs 2011. “Irak’ta Türkmenlere Yönelik Şiddet Neden Tırmanıyor”, Hasan Kanbolat, 29 Mayıs 2011. “Kerkük ve Askeri Üsler Sorunu Işığında Irak’taki ABD Varlığı Tartışmaları”, Bilgay Duman, 07 Haziran 2011. “Irak Dışişleri Bakanlığı’nın Tutumu ve Türkmenler”, Bilgay Duman, 08 Haziran 2011. “Kerkük’te Siyaset Yeniden Isınıyor”, Bilgay Duman, 13 Haziran 2011. 29 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R Irak Eski Başbakanı İbrahim El Caferi’ye Bağdat’da ofisinde ziyaret, Aralık 2011 “Musul Gezisi: Notlar ve Gözlemler”, Prof. Dr. Ramazan Koç, 12 Temmuz 2011. “14 Temmuz 1959 Kerkük Katliamı ve Düşündürdükleri”, Bilgay Duman, 14 Temmuz 2011. Irak’ta Türkmen Siyaseti Yükseliyor, Bilgay Duman, 01 Ağustos 2011. “İhtilaflı” Bölgelerden “Koparılmış” Bölgelere”, Bilgay Duman, 03 Ekim 2011. “Kerkük’te Şiddet Hız Kesmiyor”, Bilgay Duman, 03 Ekim 2011. “Irak’ta Bayrak Krizi, İhtilaflı Bölgeler Sorunu Ve Türkmenlerin Geleceği”, Bilgay Duman, 18 Ekim 2011. “Kerkük’te Türkmenlere Yönelik Saldırılar ve Düşündürdükleri”, Bilgay Duman, 19 Ekim 2011. Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi’nin Türkiye Ziyareti”, Bilgay Duman, 21 Kasım 2011. 30 “Irak’ta Parçalanmaya Doğru Adım Adım”, Çetiner Çetin, 26 Aralık 2011. 2012 “Irak Hangi Şartlarda, Nasıl Parçalanabilir?: En Kötüye Hazırlıklı Olmak”, Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, 11 Ocak 2012. “Irak’ta 2012 Bütçesi ve Türkmenler”, Bilgay Duman, 2 Mart 2012. “Irak’taki Karmaşa İçinde Türkmenler Hak Arayışında”, Yrd. Doç.Dr. Serhat Erkmen, 5 Mart 2012. “Mesut Barzani’nin ABD Ziyareti Üzerinden Türkiye, Irak ve Türkmenlere Yönelik Algılamalar”, Bilgay Duman. “Musul’dan Türkiye’ye Bakmak”, Hasan Kanbolat, 30 Nisan 2012. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R KAPAK KONUSU “Irak Türkmenlerinin Gelecek Kaygıları”, Hasan Kanbolat, 25 Eylül 2012. “Irak’ta Maliki Hükümetinin Geleceği ve Yeni Siyasal Dengeler”, Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, 9 Mayıs 2012. “Irak’ta Kerkük Üzerinden Siyasi Restleşme Devam Ediyor”, Bilgay Duman, 11 Mayıs 2012. “Taki El-Mevla ile Türkiye-Irak İlişkileri Sohbetleri”, Hasan Kanbolat, 18 Haziran 2012. “Irak Siyasetine İçeriden Bakış”, Bilgay Duman, 18 Haziran 2012. “Irak’ta Siyasi Krizde Türkmenler Nerede?”, Bilgay Duman, 19 Haziran 2012. “Musul Gözlemleri”, Hasan Kanbolat, Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, Bilgay Duman, 19 Haziran 2012. “Kerkük Üzerindeki Çekişme Devam Ediyor”, Bilgay Duman, 23 Haziran 2012. “Irak’ta 23 Temmuz Patlamaları Ne Anlama Geliyor?”, Bilgay Duman, 24 Temmuz 2012. “Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Kerkük’te”, Bilgay Duman, 2 Ağustos 2012. “Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kerkük Ziyareti Üzerinden Türkmen Stratejileri”, Bilgay Duman, 9 Ağustos 2012. ”Iraklı Bektaşilerin Türkiye Ziyareti”, Bilgay Duman, 29 Ağustos 2012. “Kerkük’te Şiddet Tırmanırken Hedef Türkmenler”, Bilgay Duman, 7 Eylül 2012. “Haşimi’ye Yönelik İdam Kararı, Irak’ta Şiddet Olayları, Kerkük, Tuzhurmatu ve Türkmenler”, Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, 11 Eylül 2012. Tarihsel Perspektif Işığında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kerkük Ziyareti ve Yansımaları, Bilgay Duman, 17 Eylül 2012. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 2013 “16 Ocak 1980 Irak’ta Türkmen Liderlerin Asılması ve Düşündürdükleri” , Bilgay Duman, 17 Ocak 2013. “Tuzhurmatu’da Türkmen Katliamı” , Bilgay Duman, 25 Ocak 2013. “Irak’ta İhtilaflı Bölgeler ve Türkmenler” , Mahir Nakip, 25 Ocak 2013. “Türkmenlere Yönelik 1991 Altunköprü Katliamı’ndan Geriye Ne Kaldı?” , Bilgay Duman, 5 Nisan 2013. “Yeniden Irak Türkmen Meclisi” , Bilgay Duman, 16 Nisan 2013. Irak Türkmen Basın Konseyi Kurultayı 5. Toplantısı, 23 Mayıs 2013. “Kerkük’te Neler Oluyor?” , Bilgay Duman, 31 Mayıs 2013. “Ali Haşim Muhtaroğlu ve Ahmet Koca Vefat Etti”, Bilgay Duman, 25 Haziran 2013. “Tuzhurmatu Çöktü: Ali Haşim Muhtaroğlu Bombalı Saldırıda Hayatını Kaybetti” , Bilgay Duman, 27 Haziran 2013. “Nuceyfi’nin Tuzhurmatu Ziyareti ve Türkmenler İçin Yol Haritası” , Bilgay Duman, 10 Temmuz 2013. “14 Temmuz 1959 Türkmen Katliamından Geriye Ne Kaldı?”, Bilgay Duman, 15 Temmuz 2013. “Çevre Politikaları ve Ayrımcılık: Kerkük Türkalan Köyü Örneği” , Dr. Seyfi Kılıç, 26 Temmuz 2013. “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Parlamento Seçimleri ve Türkmenler”, Bilgay Duman, 4 Eylül 2013. “Irak’ta Türkmenlerin Statü Arayışı: Türkmen Haklarını Düzenleme Yasası” , Bilgay Duman, 23 Ekim 2013. “Kerkük İl Meclisi Seçimi Hakkında Değerlendirme”, Habib Hürmüzlü, 8 Kasım 2013. ORSAM İngilizce İnternet Sitesinde Yayınlanan Makalelerin Dökümü ORSAM’ın İngilizce internet sitesinde 2009’da 9, 2010’da 17, 2011’de 15, 2012’de 10 ve 2013’te 4 olmak üzere 55 makale ve analiz yayınlanmıştır. Bu çalışmaların dökümü aşağıda verilmiştir. 2009 “Kirkuk: Solution or Gordian Knot”, Bilgay Duman, 1 Ocak 2009. “The Results of Iraq’s Local Elections and Their Influence on Turkey’s Iraq Policy”, Serhat Erkmen, 20 Şubat 2009. 31 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R Turkish-Iraqi Relations in Light of President Abdullah Gul’s Visit to Iraq, Serhat Erkmen, 10 Nisan 2009. “Impressions on Iraqi General Elections from Baghdad and Kirkuk (1)”, Hasan Kanbolat, 9 Mart 2010. “Attack Against Turkmen Existence in Iraq: Tazehurmatu”, Hasan Kanbolat, 19 Haziran 2009. “Impressions on Iraqi General Elections from Baghdad and Kirkuk (2)”, Hasan Kanbolat, 10 Mart 2010. “In Iraq Coalitions are being Formed before the Elections, Bilgay Duman 19 Haziran 2009. “Prime Minister Maliki’s New Coalition and the Pre-election Political Scene”, Serhat Erkmen, 11 Kasım 2009. “Election Law in Iraq: Conflicts and Uncertainties”, Bilgay Duman, 11 Kasım 2009. “Al-Hakim’s Visit to Turkey, Hasan Kanbolat, 11 Kasım 2009. “The Iraq Turkmen Front Celebrates Its 15th Year, Hasan Kanbolat, 10 Mart 2010. “Attacks Against Turkmen Continue”, Bilgay Duman, 28 Temmuz 2010. “ITF Provincial Head Muhtaroğlu: “The Rise of the Turkmen Will Continue”, 19 Ağustos 2010. “Last Minute Law in Iraq”, Bilgay Duman, 26 Aralık 2009. “ISCI’s Kirkuk Represantative Hasan: We Want to See Turkey More Powerful in the Region”, 23 Ağustos 2010. 2010 General Secretary Mimaroğlu: “We Owe Our Success To Not Doing Discrimination”, 23 Ağustos 2010. “Interview with Iraqi Turkmen Front Chairman Sadettin Ergec”, Ocak 2010. Sheikh Raad Al-Sakri: “Kirkuk İs As Important As Our Religion”, 27 Ağustos 2010. Gence, 2012 32 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R “Rewriting History: Turkish-Iraqi Relations”, Hasan Kanbolat, 16 Eylül 2010. “The Iraqi Bektashis at the Haci Bektaş-i Veli Celebrations”, Hasan Kanbolat, 23 Eylül 2010. “Observations and Travel Notes on Turkey Visit of the Iraqi Bektashis”, Bilgay Duman, 27 Eylül 2010. “Finally A Government Being Formed in Iraq”, Hasan Kanbolat, 11 Kasım 2010. “Attempts to form Iraqi government and Turkey”, Hasan Kanbolat, 27 Kasım 2010. Ammar Kahya: “If Kirkuk Were Annexed To Baghdad It Would Be Better”, 8 Aralık 2010. “Observations on Diyala and Salah ad-Din”, Bilgay Duman, 16 Aralık 2010. “Interview with Sinan Çelebi, the Minister of Industry and Trade of Iraq Kurdish Regional Government”, 20 Aralık 2010. “Maliki Government and Turkmen in Iraq”, Hasan Kanbolat, 25 Aralık 2010. 2011 “The Important Points Escaping from Notice and The Reflection of the Recent Explosions in Kirkuk” Bilgay Duman, 10 Şubat 2011. “The Continuing Unrest in Kirkuk” Bilgay Duman, 28 Nisan 2011. “The Iraqi Turkmen Front, Remade”, Hasan Kanbolat, 13 Mayıs 2011. “Why Violence Against Turkmens in Iraq is Increasing” Hasan Kanbolat, 16 Mayıs 2011. “The Political Equation in Kirkuk and The Analysis of The Latest Attacks”, Bilgay Duman, 22 Mayıs 2011. “Observations from the Second Iraq Workshop”, Doç. Dr. Veysel Ayhan, 29 Mayıs 2011. “The Attitude of the Iraqi Ministry of Foreign Affairs and the Turkmen”, Bilgay Duman, 8 Haziran 2011. “Revitalization of Politics in Kirkuk”, Bilgay Duman, 13 Haziran 2011. “July 14, 1959, The Kırkuk Massacre and Its Reflections”, Bilgay Duman, ORSAM İnternet Sitesi, 14 Temmuz 2011. “Turkmen Policy on the Rise in Iraq”, Bilgay Duman, 2 Ağustos 2011. “The Violence in Kirkuk Is Not Slown Down ”, Bilgay Duman, 5 Ekim 2011. “From the “Disputed” Territories to the “Detached” Territories”, Bilgay Duman, 5 Ekim 2011. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU “Attacks Against the Turkmen in Kirkuk And Their Reflections” , Bilgay Duman, 21 Ekim 2011. “The Head of the Iraqi Turkmen Front (ITF) Ershad Salihi’s Visit to Turkey” , Bilgay Duman, 21 Kasım 2011. “Step-by-Step Towards Split in Iraq”, Çetiner Çetin, 27 Aralık 2011. 2012 “Where Does Kirkuk Head To?”, Bilgay Duman, 20 Mart 2012. “Where Do The Turkmen Stand in Political Polarization In Iraq?”, Bilgay Duman, 5 Mayıs 2012. “The Political Showdown Continues Over Kirkuk in Iraq”, Bilgay Duman, 18 Mayıs 2012. “Investing in Mosul Means Investing in The Future”, Hasan Kanbolat, 19 May 2012. “Looking from Mosul to Turkey”, Hasan Kanbolat, 20 Mayıs 2012. “Talking with Taqi al-Mawla About Relations Between Turkey and Iraq”, Hasan Kanbolat, 20 Haziran 2012. “Turkish Foreign Minister Ahmet Davutoglu in Kirkuk”, Bilgay Duman, 2 Ağustos 2012. “Turkmen Strategies over the Kirkuk Visit of Turkish Foreign Minister Ahmet Davutoglu”, Bilgay Duman, 15 Ağustos 2012. “As Violence Increases in Kirkuk the Turkmen Are Targeted”, Bilgay Duman, 12 Eylül 2012. “Future Concerns of The Iraqi Turkmen People”, Hasan Kanbolat, 19 Eylül 2012. 2013 “Implications of the Hawija ‘Massacre’ and Kirkuk Protest Movement”, Wladimir van Wilgenburg, 16 Mayıs 2013. “Tuz Khurmato Attacked Again: Ali Haşim Muhtaroğlu Killed, Bilgay Duman, 3 Temmuz 2013. “What Remains after 14th July 1959 of the Massacre of Turkmens?”, Bilgay Duman, 17 Temmuz 2013. “Parliamentary Elections in Iraq’s KRG and Turkmens”, Bilgay Duman, 3 Eylül 2013. 4. IRAK’TA TÜRKMENLER HAKKINDA YAPILAN SAHA ÇALIŞMALARI ORSAM’ın çalışmalarında büyük önem taşıyan saha çalışmaları konusunda Türkmenler hakkında yapılan saha araştırmaları önemli bir yer tutmaktadır. Bu kapsamda 2009’da 4, 2010’da 4 ve 2012’de 2 olmak üzere 10 adet saha çalışması yapılmıştır. Bu saha çalışmalarına ilişkin detaylar aşağıda yer almaktadır. 33 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R Kerkük, Kasım 2012 2009 Telafer’de Mevcut Durum: 10 - 20 Mart 2009 tarihleri arasında Irak’ta yapılan saha çalışması sonucunda özellikle Telafer konusunda birçok veri toplanmıştır. Saha çalışması esnasında Kerkük, Musul, Telafer ve Tuzhurmatu’na gidilmiş burada görüşmeler gerçekleştirilmiş ve görüşmeleri tamamlayacak olan gözlemler yapılmaya çalışılmıştır. Tuzhurmatu ve Diyala Türkmenleri: 30 Mayıs - 04 Haziran 2009 tarihleri arasında Selahattin vilayetine bağlı olan Tuzhurmatu ilçesi ile Diyala vilayetinin tamamında Türkmenlerin yaşadığı bölgelerde ayrıntılı bir saha çalışması yapılmıştır. Saha çalışması boyunca Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı yerler ziyaret edilmiş; ziyaret edilen ilçe, nahiye ve köylerde aşiret reisleri, yörenin önde 34 gelenleri, ITC sorumluları ve yerel hakla görüşmelerde bulunulmuştur. IKBY Seçim Sonuçları Gözlemleri: Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) seçimleri için gözlemci olan ORSAM ekibi, 23 - 30 Temmuz 2009 tarihleri arasında Erbil, Duhok ve Süleymaniye’de siyasi gözlem yapma imkanı bulmuştur. Seçim Öncesi Irak Siyasetinin Yapısı ve Türkmenlerin Durumu: Irak’ta yaklaşan seçimler öncesi Irak siyasetinin genel yapısını ve özellikle Türkmenlerin seçim öncesi durumunu incelemek üzere 24 Ekim - 2 Kasım 2009 tarihleri arasında ORSAM tarafından bir saha çalışması düzenlenmiştir. Bu çalışma çerçevesinde iki ayrı grup olarak Irak’a gidilmiştir. Kuzey Irak’a giden grup Duhok-Süleymaniye-Erbil’de, diğer bölgeye giden grup ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R Mart 2010 Seçimi Sırasında Irak Türkmen Cephesi Tarafından Yürütülen Projelerin Durumu ve Türkmen Siyasetinin Mevcut Hali: 4 kişilik ORSAM heyeti, 10 - 30 Mayıs tarihleri arasında Irak’ın Kerkük, Selahattin, Diyala, Erbil, Süleymaniye ve Dohuk vilayetlerinde çalışmalar yapmıştır. Kuzey Irak’ta Siyasi Durum ve Kerkük’te Mülk Anlaşmazlıkları Tartışmalı Bölgeler: ORSAM 27 Ekim - 15 Kasım 2010 tarihleri arasında Irak’ta üç ayrı ekiple ayrı bölgelerde saha çalışması düzenlemiştir. Bu çalışmalar çerçevesinde 3 ayrı rapor hazırlanması planlandığı saha çalışması öncesi sunulan projede belirtilmiştir. Bu çerçevede bölgeye giden ekipler ve çalışma konuları şöyle olmuştur: Serhat Erkmen ve Oytun Orhan’dan oluşan birinci ekip, Kuzey Irak’taki devletleşme sürecini ve Türkiye ile Iraklı Kürtler arasındaki ilişkileri incelemek ve Türkiye-Iraklı Kürtler arasındaki ilişkiler üzerine bir rapor hazırlamak üzere, 27 Ekim - 15 Kasım 2010 tarihlerinde Erbil, Duhok, Süleymaniye ve Musul’u kapsayan bir çalışma düzenlemiştir. Bilgay Duman ve Ogün Duru’dan oluşan ikinci ekip 28 Ekim-8 Kasım 2010 tarihleri arasında “Tartışmalı Bölgeler”e ilişkin hazırlanması planlanan rapor için Diyala, Selahattin, Kerkük ve Bağdat’ı içeren bir çalışma yapmıştır. Sercan Doğan ve Nebahat Tanrıverdi’den oluşan üçüncü ekip ise Kerkük’te mülkleri ellerinden alınmış olan Türkmenlerin durumunu incelemek, gerekli belgeleri toplamak ve bu konuda bir rapor hazırlamak üzere Kerkük ve ilçelerini kapsayan bir çalışma yürütmüştür. ise Musul-Telafer-Kerkük-Tuzhurmatu-Bağdat’ta görüşmeler yürütmüştür. 2010 Seçim Öncesi Musul, Erbil, Kerkük ve Bağdat Değerlendirmeleri: Irak’ta yaklaşan seçimler öncesi Kuzey Irak’taki siyasi durumu, Türkmenlerin seçim öncesi hazırlıklarını ve seçimdeki şanslarını ve Şii Arapların tutum ve davranışlarını incelemek üzere 3 - 16 Şubat 2010 tarihleri arasında ORSAM tarafından iki adet saha çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu çalışma çerçevesinde iki ayrı grup olarak Irak’a gidilmiştir. Birinci grup, Erbil, Süleymaniye, Musul ve Kerkük’te, ikinci grup ise Bağdat, Necef ve Kerbala’da görüşmeler gerçekleştirmiş ve gözlemler yapmıştır. Irak Genel Seçimi Gözlemleri: ORSAM 4 - 8 Mart 2010 tarihleri arasında 8 kişilik bir ekiple Irak’taki seçimleri takip etmiş ve süreci yerinde gözlemleme imkânı bulmuştur. ORSAM ekibindekilerin 3’ü Musul, 2’si Erbil, 1’i Diyala, 1’i Bağdat-Kerkük ve diğer 1’i de Vasit olmak üzere Irak’ın kuzeyinden güneyine pek çok bölgede seçimleri takip etme olanağı bulmuştur. 2012 Musul: Musul’daki siyasi dinamiklerin incelenmesi ve yatırım olanaklarının araştırması amacıyla 20 - 27 Nisan 2012 tarihleri arasında bir saha çalışması düzenlenmiştir. Irak Türkmen Eğitiminin Durumu: ORSAM uzmanlarından oluşan 4 kişilik ekip 10 Kasım 2012 - 20 Kasım 2012 tarihleri arasında Irak’ta Türkmence eğitiminin genel durumu, sorunları ve ihtiyaçlarının tespit edilmesi için saha araştırması gerçekleştirmiştir. Saha araştırması çerçevesinde iki ayrı ekip Türkmence eğitimin yapıldığı Irak’ın Kerkük, Musul, Erbil, Süleymaniye, Kifri, Karatepe (Diyala), Tuzhurmatu (Selahattin) vilayetlerinde ve kentlerinde çalışmalarını sürdürmüştür. Bu çalışmalar sonucunda 2012 yılında “Irak’ta Türkmen Eğitimi’nin Durumu” başlıklı rapor yayınlanmıştır. O ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 35 KAPAK KONUSU Erbil, Şubat 2012 ORSAM Su Araştırmaları Programı ORSAM Water Research Programme ORSAM ORSAM Su Araştırmaları Programı kurulduğu tarihten itibaren kapsamı ve içeriği akımından Türkiye’de başka bir örneği bulunmayan ve dünyada gelişen su gündemini takip etmek amacıyla haftalık olarak hazırlanan ORSAM Haftalık Su Bülteni’ni yayınlamaktadır. Bülten İngilizce olarak yayımlanmakta ve dünya basınında ve Ortadoğu basınında yer alan haberlerin derlenmesi ile hazırlanmaktadır. 36 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R KAPAK KONUSU ABSTRACT The ORSAM Water Research Programme, which has been carrying out studies within ORSAM for three years, also publishes reports and analyses to fill the deficiency in Turkey in the field of international water policies. Within ORSAM Water Research programme, 250 analyses in Turkish, 180 analyses in English, 19 reports, 29 interviews and 160 weekly water bulletins have been published between January 2011 and January 2014. Keywords: Water policies, Water scarcity, Middle East, Transboundary water D ünya’daki ve Türkiye’nin yakın çevresindeki su gündemine ilişkin güncel gelişmelerin ve su politikalarıyla ilgili eğilimlerin izlenmesi, elde edilen verilerin analiz edilmesiyle ortaya çıkan aydınlatıcı bulguların kamuoyuna ve karar alıcılara sunulması amacıyla ORSAM bünyesinde 1 Ocak 2011’de “ORSAM Su Araştırmaları Programı” kurulmuştur. ORSAM Su Araştırmaları Programı, uluslararası su politikaları alanında Türkiye’deki eksikliği gidermek amacıyla da raporlar ve analizler yayınlamaktadır. ORSAM Su Araştırmaları programında Ocak 2011 - Ocak 2014 tarihleri arasında 250 Türkçe, 180 İngilizce analiz, 19 adet rapor ve 29 adet söyleşi olmak üzere toplam 478 çalışma üretilmiştir. ORSAM tarafından yayımlanan aylık yarı akademik “Ortadoğu Analiz” dergisinde 2011 - 2014 yılları arasında su ile ilgili toplam 33 adet makale yayınlanmıştır. ORSAM Su Araştırmaları Programı kurulduğu tarihten itibaren kapsamı ve içeriği akımından Türkiye’de başka bir örneği bulunmayan ve dünyada gelişen su gündemini takip etmek amacıyla haftalık olarak hazırlanan ORSAM Haftalık Su Bülteni’ni yayınlamaktadır. Bülten İngilizce olarak yayımlanmakta ve dünya basınında ve Ortadoğu basınında yer alan haberlerin derlenmesi ile hazırlanmaktadır. ORSAM Haftalık Su Bülteni, su konusu ile ilgili çalışmalar yapan akademisyenler, resmi kurum ve enstitüler için güncel bilgiler içeren önemli bir kaynaktır. İngilizce olarak hazırlanan ORSAM Haftalık Su Bülteni bugüne kadar 160 sayı yayınlamıştır. ORSAM Su Araştırmaları programı çerçevesinde Türkçe ve İngilizce internet sitesinde su konusunda çalışan siyasetçi, ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 bürokrat, akademisyen, medya mensubu, aydın ve halkla 29 adet söyleşi yapılmıştır. Bu söyleşilerle uzman görüşlerinin kamoyuna aktarılması sağlanmıştır. ORSAM, yaptığı saha araştırmaları ile farklılık yaratan bir kurum olarak öne çıkmaktadır. Su Programı olarak da Şubat 2012’de Irak’ta su kaynaklarını ve su kaynakları yönetimi konusunda araştırma yapmak üzere saha araştırması gerçekleştirilmiştir. Saha çalışması sonucu hazırlanan rapor web sitesi aracılığı ile kamuoyuna sunulmuştur. Saha çalışması sonucu ortaya çıkan analizler, makaleler ve rapor gerek yurtiçi gerekse yurtdışı literatüründe yeni bir bilgi kaynağı olarak da yerini almıştır. ORSAM Su Araştırmaları Programı, su politikaları konusunda farklı hareket seçenekleri içeren fikirler üretmeyi, etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin araştırmacıların ve entelektüellerin nitelikli çalışmalarını teşvik edip çeşitlendirmeyi, Türkiye’deki su çalışmaları literatürünün gelişiminin desteklenmesini amaç edinmiştir. ORSAM Su Araştırmaları Programı bu kapsamda, bölge ülkelerinde su çalışmalarıyla ilgili olan akademisyenler, sivil toplum örgütü temsilcileri, bürokratlar, devlet adamları, stratejistler, gazeteciler ve işadamlarının Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak, bilgi ve düşüncelerinin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. ORSAM Su Araştırmaları Programı Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Devlet Su İşleri (DSİ), Enerji Bakanlığı, Su Enstitüsü, WWF-Türkiye, NİHAnkara, GİZ Türkiye gibi su konusuyla ilgili kurumlarla işbirliği gerçekleştirmiştir ve su programı uzmanları, kurumlara ait hizmet içi eğitimlerde ders vermiştir. 37 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R ORSAM Su Araştırmaları Programı Bünyesinde Yapılan Çalışmaların Yıllara Göre Dağılımı Analizler (Türkçe) Analizler (İngilizce) Raporlar (Türkçe) Raporlar (İngilizce) Söyleşiler (Türkçe) Söyleşiler (İngilizce) Yürütülen Projeler Ortadoğu Analiz Dergisi Makaleleri Haftalık Su Bülteni 2011 2012 2013 Toplam 78 80 88 246 64 44 67 175 8 6 3 17 4 3 2 9 18 9 2 29 13 6 - 19 - 1 - 1 8 10 15 33 52 52 56 160 Haftalık analizlerin yayımlayan ORSAM Su Araştırmaları Programı önemli konuların derinlemesine incelendiği ve Türkiye’nin sınıraşan sular politikasını etkileme potansiyeline sahip gelişmelerin yer aldığı raporlar da hazırlanmaktadır. Söz konusu raporlar sırasıyla; Rapor no 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 38 Rapor adı Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi’nin Türkiye’de uygulanması: Ulusal uygulama planı taslağı İklim Değişiminin Güvenlik Boyutu ve Ortadoğu’ya etkileri Nil Nehri Havzasının Hidropolitik Tarihi ve Son Gelişmeler Meriç Nehri Havzası Su Yönetiminde “Uluslararası İşbirliği” Zorunluluğu Türkiye-Suriye İlişkileri: Sınıraşan Sularda Örnek İşbirliği Olarak Asi Dostluk Barajı Mekong Nehri Suları Üzerinde İşbirliği ve İhtilaf Görünmez Stratejik Kaynak: Sınıraşan Yeraltı Suları Türkiye’de ve İsrail’de Yapay Sulak alanlar ile atıksu arıtımı ve atıksuyun sulama amaçlı olarak tekrar kullanımı Somali’nin Açlık Felaketi: “Siyasi Kuraklık” mı yoksa doğal afet mi ? Türkiye ve Su Çerçeve Direktifine Uyum: Sessiz Ama Mühim Bir Süreç Emniyetli İçme Suyu ve Sanitasyon Hakkı Sınıraşan Akiferler hukuku taslak maddeleri üzerine bir değerlendirme İran’da su kaynakları ve yönetimi “Fayda paylaşımı” kavramı, teorik altyapısı ve pratik yansımaları Irak’ta Su Kaynakları yönetimi Yeni Çerçeve Su Kanunu’na Doğru: Su Kanunu Taslağı Üzerine Notlar ORSAM Su Söyleşileri 2011 ORSAM Su Söyleşileri 2012 Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi Kapsamında Sınıraşan Sular 12 13 14 15 16 17 18 19 ORSAM Su Araştırmaları Programı Raporları ORSAM Su Araştırmaları Programında 2011’de 10, 2012’de 6 ve 2013’de 3 olmak üzere toplam 19 rapor yazılmıştır. Bu raporlara ilişkin detaylar aşağıda verilmiştir. 2011 1. Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi’nin Türkiye’de uygulanması: Ulusal uygulama planı taslağı EU’s Water Framework Directive Implementation in Turkey: The Draft National Implementation Plan Yrd. Doç.Dr. Vakur Sümer, Mart 2011 Bu raporda AB’ye adaylık süreci devam eden Türkiye’nin ulusal mevzuatını Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlaştırma yükümlülüğü altında AB Su Çerçeve Direktifi de uyum çalışmaları süreci değerlendirilmiştir. 2. İklim Değişiminin Güvenlik Boyutu ve Ortadoğu’ya Etkileri A Climate Change From a Security Perspective and Its Effects on the Middle East İlhan Sağsen, Mart 2011 Bu çalışmada öncelikle iklim değişikliği açıklanmakta, daha sonra güvenlik kavramının değişim süreci ve iklim değişikliğinin Ortadoğu ülkeleri üzerindeki muhtemel etkileri incelenmektedir. 3. Nil Nehri Havzası’nın Hidropolitik Tarihi ve Son Gelişmeler Hydropolitical History of Nile River Basin and Recent Developments Dr. Seyfi Kılıç, Nisan 2011 Bu raporda, 2010 yılı itibariyle Kuzey Afrika’da meydana gelen gelişmeler ve bu sürecin Nil nehri sularının kullanımına etkisi, havzanın da tarihi geçmişi ele alınarak değerlendirilmektedir. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R KAPAK KONUSU Telaferli Türkmenler, Musul Başkonsoloğu, 2012 4. Meriç Nehri Havzası Su Yönetimi’nde “Uluslararası İşbirliği Zorunluluğu” The Obligation of “International Cooperation”ın Meriç (Marıtza-Evros) Basin Water Management Dursun Yıldız, Nisan 2011 Bu raporda, Meriç havzası ve taşkın sorunu, kıyıdaş ülkelerin bu konuda çalışmaları ve işbirliği sürecini AB Su Çerçeve ve Taşkın Direktifi ele alınarak değerlendirilmektedir. 5. Türkiye-Suriye İlişkileri: Sınıraşan Sularda Örnek İşbirliği Olarak Asi Dostluk Barajı Turkey-Syria Relations: Asi (Orontes) Friendship Dam as an Example of Cooperation in Transboundary Waters Dr. Tuğba Evrim Maden, Mayıs 2011 Asi Dostluk Barajı’nın temelinin atılması, Türkiye ve Suriye’nin su konusunda birlikte attıkları önemli adımlardan biridir. Bu raporda, bu işbirliğinin iki ülkenin de tarihi ele alınarak gelişim süreci ve bölgeye etkileri değerlendirilmektedir. 6. Mekong Nehri Suları Üzerinde İşbirliği ve İhtilaf Cooperation And Conflict On The Mekong River Waters Dr. Seyfi Kılıç, Temmuz 2011 Bu raporda, Mekong Nehri havzası ülkelerinin Mekong Nehri sularının kullanımına dair yaklaşımlarını havzadaki işbirliğinin tarihi ile birlikte değerlendirmektedir. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 7. Görünmez Stratejik Kaynak: Sınıraşan Yeraltı Suları The Invisible Strategic Resource: Transboundary Ground Waters Dursun Yıldız, Özdemir Özbay, Hasan Kırmızıtaş, Temmuz 2011 Bu raporda sınıraşan suların kullanımına ilişkin uluslararası hukukun gelişimi ele alınırken, sınıraşan yeraltı sularının uluslararası su hukuku içerisinde ele alınış biçimi de incelenmiştir. 8. Türkiye’de ve İsrail’de Yapay Sulak Alanlar ile Atıksu Arıtımı ve Atıksuyun Sulama Amaçlı Olarak Tekrar Kullanımı Constructed Wetlands and Re-Use of Waste Water for the Irrigation in Turkey and Israel Dr. Ebru Yıldız, Ekim 2011 Atıksu arıtımında, atıksu arıtma tesisleri veya doğal arıtma yöntemleri kullanılmaktadır. Bu raporda yapay sulak alanların atıksu arıtımı ve Türkiye ve İsrail’de yapılmış olan yapay sulak alanlar ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. 9. Somali’nin Açlık Felaketi: “Siyasi Kuraklık” mı Yoksa Doğal Afet mi? Somalia’s Catastrophic Famine: Political Drought Or Natural One? Omar Salad, Kasım 2011 Bu raporda Somali’deki açlık sorununun ortaya çıkışı ve daha sonra bu soruna uluslararası toplumun verdi tepki anlatılırken ve bir yandan da Somali’nin içinde bulunduğu karışık ortamına değinmektedir. 39 KAPAK KONUSU ORSAM-RISI, Rus – Türk Münasebetleri: Mevcut Durum ve Perspektifler” Toplantısı, St. Petersburg, Mart 2013 10. Turkey And WFD Harmonization: A Silent, But Significant Process Türkiye ve Su Çerçeve Direktifine Uyum: Sessiz Ama Mühim Bir Süreç Yrd.Doç.Dr. Vakur Sümer, Aralık 2011 Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi de uyum çalışmalarında Türkiye’nin karşısına çıkan zorunluluklardan biridir. Bu çalışmada Türkiye’nin Direktifi kendi yasaları ile uyumlaştırma süreci tüm adımlarıyla ele alınmıştır. 2012 11. Emniyetli İçme Suyu ve Sanitasyon Hakkı Right to Safe Drinkıng Water and Sanitation Doç.Dr. Elif Çolakoğlu, Ocak 2012 Bu çalışmada, 2002 yılında (BM) Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin 29. Oturumu’nda kabul edilen 15 Numaralı Genel Yorum’dan sonra, uluslararası ölçekte su hakkının kabulü yönünde verilen mücadele süreci değerlendirilmiştir. 12. Sınıraşan Akiferler Hukuku Taslak Maddeleri Üzerine Bir Değerlendirme An Evaluation On The Draft Articles On The Law Of Transboundary Aquifers Dr. Seyfi Kılıç, Şubat 2012 Bu raporda, birçok hükmü ile tartışmalara neden olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 11 Aralık 2008 tarihinde 63. Toplantısında kabul edilen Sınıraşan Akiferler Hukuku taslak metni ile ilgili değerlendirmeler yer almaktadır. 40 W W W . O RS A M . O R G . T R Bangkok, NESA Toplantısı, 2013 13. İran’da Su Kaynakları ve Yönetimi Water Resources and Management in Iran Dr. Tuğba Evrim Maden, Mart 2012 Bu çalışmada İran’ın su kaynaklarının potansiyeli , geleneksel kanat sistemleri, havzalar arası su transferi deneyimi, İran’ın sınıraşan suları ve su kaynakları yönetiminin etkileri değerlendirilmektedir. 14. “Fayda Paylaşımı” Kavramı, Teorik Altyapısı Ve Pratik Yansımaları” The Concept Of “Benefıt-Sharing”, Its Theoretical Background and Practical Reflections İlhan Sağsen, Nisan, 2012 Bu çalışmada, “fayda paylaşımı” kavramının su konusundaki temel yaklaşımları ve su temelli yaşanan problemlerin çözüm yolu üzerinde durulmuş ve “Fayda Paylaşımı” kavramının pratik yansımaları değerlendirilmiştir. 15. Irak’ta Su Kaynakları Yönetimi Water Resources Management in Iraq Dr. Tuğba Evrim Maden, Dr. Seyfi Kılıç, Mayıs 2012 Uzun süren savaş, işgal ve iç savaş döngüsü Irak’ın su alt yapısını tahrip etmiştir. Ayrıca, Irak’ın karşı karşıya kaldığı temel sorun su kaynaklarının kötü yönetimidir. Bu raporda, Irak’ın su kaynakları ve su yönetimine ilişkin sorunları teknik, politik ve hukuki olarak tartışılmıştır. 16. Yeni Çerçeve Su Kanunu’na Doğru: Su Kanunu Taslağı Üzerine Notlar Towards the New Water Framework Directive: Notes on Water Draft Law ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R SARENJ Center, Erbil, 2013 Yrd. Doç. Dr. Vakur Sümer, Temmuz 2012 2012’de, Türkiye’nin su yönetim politikasına yeni bir yasal çerçeve kazandırmak amacıyla hazırlanan Su Yasası Taslağı, resmi olmayan kanallar aracılığıyla kamuya duyurulmuştur. Bu rapor, Su Yasası Taslağını (2012) çeşitli boyutlarda incelemektedir. 2013 17. ORSAM Su Söyleşileri 2011 ORSAM Water Interviews 2011 Ocak 2013 Bu raporda ORSAM Su Araştırmaları Programı uzmanları tarafından 2011yılında Türkiye ve dünyadan su konusunda uzmanlaşmış akademisyenler, uzmanlar ve yöneticiler ile yapılan söyleşiler yer almaktadır. Dursun Yıldız: “Türkiye Komşularına Su Yönetimi Teknikleri ve Planlaması Konularında Yol Göstermeli” Prof. Dr. Ahmet Şahinöz: “GAP Ortadoğu’yu Doyurur” Doç. Dr. Ayşegül Kibaroğlu: “Türkiye ve Suriye Arasında Su Konusundaki İşbirliği Artıyor” Beşinci Dünya Su Forumu Bölgesel Süreç Koordinatörü Hamza Özgüler: “İstanbul Uluslararası Su Forumu Bölgemizin En Önemli Oluşumlarından Biridir” Prof. Dr. Sencer İmer: “Ortadoğu’daki Son Gelişmelerde Su Politikalarının Etkisi Dikkatten Kaçırılmamalı” DSİ Genel Müdür Yardımcısı Akif Özkaldı: “İkinci İstanbul Uluslararası Su Forumu Türkiye’nin Dünyadaki İtibarının İşaretidir” ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KAPAK KONUSU Ankara, Goran Hareketi ile “Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde Siyasal Gelişmeler ve Türkiye ile Iraklı Kürtler Arasındaki İlişkilerin Geleceği” Çalıştayı, 15 Ağustos 2013 BM Ortak Program Yetkilileri Atilla Uras ve Alper Acar: “Türkiye’nin Seyhan Havzasındaki İklim Değişikliği Çalışmasında Başarı Örnek Teşkil Edecek” İTÜ İnşaat Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşegül Tanık: “Artık Havza Bazında Düşünmeye Ve Havza Ölçeğinde Çözümler Aramaya Başladık.” Prof. Dr. H. Gonca Coşkun: “Su Kaynakları Yönetiminde Kadınlar Anahtar Öneme Sahip” Yrd. Doç. Dr. Elif Çolakoğlu: “Su Hakkı Kağıt Üzerinde Kalmamalı, Uygulamaya da Geçirilmeli” GIZ Türkiye Direktörü Dr. Gülay Yaşın: “Türkiye’deki Sulak Alanlar Daha İyi Korunmalı” HYDRA Yönetim Kurulu Başkanı Arzu Özyol: “Türkiye’de Su ve Çevreye Yönelik Karar Mekanizmalarına Kadın Katılımı Son Derece Düşük” Yaşar Yakış: “Türkiye Dünyaya Sınıraşan Sular Kavramını Anlatmak İçin Daha Fazla Çaba Göstermeli” Resmiye Körükçü: “Yeni Evye Tasarımı ile Her Daire 60 Ton Su Tasarrufu Sağlayabilir” Doç. Dr. Boğaçhan Benli: “Ortadoğu’da Su Kullanımının Verimliliğini ve Etkinliğini Artırmak Zorundayız” Arash Azaranfar: “İran’da Su Kaynakları Yönetimi” Dr. Al-Mossavi: “Federatif Yönetim Irak’ta Su Kaynakları Yönetimini Zorlaştırabilir” Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Cumali Kınacı: “Su Yönetiminde Koordinasyon Eksikliğini Gidermeyi Amaçlıyoruz” 41 KAPAK KONUSU W W W . O RS A M . O R G . T R ORSAM’ı ziyaret eden öğrenciler 18. ORSAM Su Söyleşileri 2012 ORSAM Water Interviews 2012 Ocak 2013 Bu raporda ORSAM Su Araştırmaları Programı uzmanları tarafından 2012 yılında Türkiye ve dünyadan su konusunda uzmanlaşmış akademisyenler, uzmanlar ve yöneticiler ile yapılan söyleşiler yer almaktadır. Ceyda Alpay: “Black Sea Box Projesi Karadeniz’deki Çevre Sorunlarına Dikkat Çekmede Başarılı Oldu” M. Arif Demirer: “Türkiye’nin Acı Su Potansiyeli Alternatif Bir Kaynak Olabilir” Jacob Granit: “Su, Enerji Üretiminde Kısıtlayıcı Olmamalıdır” Yrd. Doç. Dr. Aysun Uyar: “Çevre Sorunu Yalnız Doğa Bilimlerinin Değil Sosyal Bilimlerin de Sorunudur” Anna Bachmann: “Süleymaniye’de Su Kaynakları ile İlgili Başlıca Sorunlar; Su Kaynaklarının Kalitesi, Miktarı Ve Aynı Zamanda Yönetimidir” Ankara, Irak’taki ABD Askeri Kuvvetleri Komutan Yardımcısı ve Irak NATO Eğitim Misyonu Komutanı Korgeneral Michael D. Barbero, 12 Ekim 2010 42 Süleyman Kodal Ve Gökşen Çapar : “Biz Su Konusunda Hem Eğitim Hem de Araştırma Boyutu Olan Bir Enstitü Olmayı Hedefliyoruz.” ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R KAPAK KONUSU Hatay, Reyhanlı, Suriyeli Muhaliflerle, 2012 Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş: “KKTC İçme Suyu Temin Projesi Asrın Projesi Olacak” Tesfay Alemseged: “Mısır, Sudan ve Etiyopya Rönesans Barajına İlişkin Teknik ve Güvenlik Konularında İyi İlişkilere Sahiptir.” ICID Başkan Yardımcısı Dr. Hüseyin Gündoğdu: “Türkiye ICID ile Birlikte Bir Kez Daha Dünya’da İlk Kez Yapılacak Bir Faaliyete İmza Atacaktır. Bu Sefer Tarımsal Sulama Konusunda Dünya’da İlk Defa Gerçekleştirilecek” 19. Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi Kapsamında Sınıraşan Sular Transboundary Waters Within The Scope of EU Water Framework Directive Çiğdem Tuğaç, Mayıs 2013 Bu çalışmada, Su Çerçeve Direktifi’nin oluşum süreci ve temel kavramlarına, Tuna ve Ren nehri örnekleriyle sınıraşan sular konusunun Direktif içerisinde nasıl ele alındığı, Türkiye’de Direktife uyum çalışmaları ve bu sürecin sınıraşan su politikalarımıza etkisi ele alınmıştır. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Ankara, Irak Yüksek İslam Konseyi Başkanı Seyyid Ammar El Hekim, 2009 43 İ NCELEME Emerging Problems in the Ankara-Moscow Axis: The Syrian Crisis and NATO Missile Defence Ankara-Moskova Ekseninde Yeni Sorun Alanları: Suriye Krizi ve NATO Füze Kalkanı Emre ERŞEN It should be indicated that both Ankara and Moscow have actually striven to define their bilateral relations independently from the Syrian issue. For instance, during his visit to Moscow in January 2012, Turkish foreign minister Davutoğlu tried to find a common ground with the Russian officials regarding the Syrian crisis. 44 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R ÖZET 2000’li yıllar boyunca Türkiye ve Rusya arasında siyasi, ekonomik ve kültürel alanda hızla gelişen ilişkiler iki ülke arasında bir stratejik ortaklık ilişkisinin doğduğuna yönelik algıyı güçlendirmiştir. Ne var ki özellikle 2010 yılıyla birlikte iki ülke arasında Suriye iç savaşı ve NATO füze kalkanı meselesine bağlı anlaşmazlıklar öne çıkmaya başlamış ve bu bağlamda Türkiye-Rusya ilişkilerini bir stratejik ortaklık olarak tanımlamak giderek daha zor hale gelmiştir. Bu makale, halen uluslararası ilişkiler gündeminde en ön sırada yer alan bu iki sorunun Ankara ve Moskova arasındaki ilişkiler üzerindeki etkisini değerlendirmeyi ve iki ülkenin bu sorunlarla ilgili çıkar ve tehdit algılamalarını incelemeyi amaçlamaktadır. ABSTRACT The rapid improvement of political, economic and cultural relations between Turkey and Russia during the 2000s reinforced the image that the two countries have been developing a strategic partnership with each other. However, in the light of the widening discord between Ankara and Moscow regarding the Syrian civil war and NATO missile defense issue since 2010, it has become increasingly difficult to define the TurkishRussian relations as a strategic partnership. This article aims to explore the influence of these two current developments on the future of the Turkish-Russian relations and analyze the two countries’ respective interest and threat perceptions with regard to the Syrian crisis and NATO missile defense issue. Keywords: Turkish foreign policy, Turkish-Russian relations, Syrian civil war, NATO missile defense Introduction Following the election of Vladimir Putin as president of the Russian Federation in 2000 and the victory of the Justice and Development Party (AKP) in the Turkish general elections of 2002, the political, economic and cultural relations between Ankara and Moscow developed continuously – giving rise to comments that a strategic partnership has been emerging between the two countries. Although this can be regarded as a very bold claim, it is also true that the positive course of relations between Turkey and Russia throughout the 2000s gradually changed the “geopolitical rivalry” notion of the previous decade which portrayed the two countries as chief competitors for political and economic influence in the former Soviet space. In this regard, it is important to note that since early 2000s both Ankara and Moscow have tended to define their relationship with each other within the framework of a “multidimensional strengthened partnership” vision. Although economic interests and close cooperation in the sphere of energy seem to be the driving force behind the Turkish-Russian rapprochement, it should be emphasized that the relations between Ankara and Moscow have also ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 been significantly influenced by the changes taking place in the regional and international context. An important regional factor which has contributed to the rapprochement between Turkey and Russia in this regard has been the two countries’ search for a common ground in their policies towards the South Caucasus and Central Asia. At the international level, however, their respective relations with the US and EU could be regarded as the most significant factor that shaped the strategic relations between Ankara and Moscow. The remarkable improvement of Turkish-Russian relations in the face of Turkey’s stalled EU membership process in the second half of 2000s in particular compelled many scholars to indicate the rise of “soft Euro-Asianism” in Turkish foreign policy.1 Despite the emergence of such a heated debate about new alternatives in Turkish foreign policy, it should be indicated that the limits of the Turkish-Russian rapprochement have become increasingly visible in the last few years due to the two countries’ widening discord regarding the popular uprisings sweeping across the Middle East and North Africa – most notably in Syria. Another problem which currently overshadows the positive atmosphere in Turkish-Russian 45 İ NCELEME relations is the Western missile defense which has been included within the framework of NATO since 2010. It is interesting to note that Turkey’s position has become increasingly closer to the positions of the US and EU rather than Russia in both of these issues which caused a significant rift between Moscow and the Western capitals. General Framework of Turkish-Russian Relations in the 2000s It should be noted that ever since the collapse of the Soviet Union; mutual economic interests have shaped the general course of Turkish-Russian relations. Apart from the shuttle trade which has been the driving force of the bilateral economic relations between the two countries especially until the period of 1997-98, Turkish construction companies have also undertaken significant projects totaling at least 30 billion dollars in various Russian cities. It is important to view in this regard that even in the first half of the 1990s when Ankara and Moscow’s geopolitical competition over South Caucasus and Central Asia seemed most acute, their bilateral trade figures continued to grow very remarkably. This trend was maintained in the 2000s and the annual trade volume between Turkey and Russia surpassed 33 billion dollars by the end of 2012.2 This currently makes Russia the second most important trading partner of Turkey after Germany. At the same time, officials of the two countries frequently express their interest in increasing this figure up to 100 billion dollars by 2015. In tourism, which is another important field of economic cooperation, on the other hand, more than three and a half million Russian citizens visited Turkey only in 2012.3 The city of Antalya in particular seems to have become one of the most popular holiday destinations for Russian tourists in this regard. Energy is currently the most important item in TurkishRussian economic relations. In 2012, 58 percent of the natural gas and 11 percent of the crude oil that is consumed in the Turkish market came from Russia.4 Especially after the inauguration of the Blue Stream natural gas pipeline in 2005, the two countries’ cooperation in the field of energy has become even more salient. In 2009, for example, Russia received green light from Ankara for conducting geological research for its South Stream natural gas pipeline in the Turkish territorial waters in the Black Sea, while Turkey achieved to persuade Moscow to jointly build a new oil pipeline between Samsun and Ceyhan. Regarding nuclear energy, on the other hand, one of the shareholders of the Russian state company Rosatom won the tender in 2010 for constructing Turkey’s first ever nuclear plant in Akkuyu. This grand project, which is expected to attract an investment of 20 billion dollars and become operational in 2019, provided a new boost to the 46 W W W . O RS A M . O R G . T R Turkish and Russian perspectives regarding the Ghouta incident of August 2013, where hundreds of Syrian citizens were killed as a result of a chemical attack also seemed significantly different. already powerful energy relationship between Turkey and Russia. The enhanced Turkish-Russian cooperation in the field of energy, trade and tourism also seems to have had repercussions on the strategic relations between Ankara and Moscow in the former Soviet space. Most importantly, since early 2000s, a political dialogue has been developing between the two countries with regard to the political problems in the South Caucasus, Central Asia and Black Sea regions. For example, Turkish and Russian foreign ministers signed a comprehensive regional cooperation document as early as 2001.5 The two countries also sought to improve their dialogue in the Black Sea region through making use of multilateral platforms including the Black Sea Economic Cooperation (BSEC) and Black Sea Task Force (BLACKSEAFOR). Ankara’s proposal for the establishment of a “Caucasus Stability and Cooperation Platform” in the wake of the RussianGeorgian war of August 2008 can also be regarded as an initiative that highlighted the importance of the continuation of the Turkish-Russian political dialogue for the solution of regional issues.6 Such initiatives have also been an important indication of the two countries’ determination to tackle the regional matters in their neighborhood in consultation with each other, rather than outside powers like the US and EU. The increased frequency of high-level visits can also be regarded as a sign of the strengthened political dialogue between Ankara and Moscow. In December 2004, Putin became the first Russian president to officially visit Turkey in thirty two years and Turkish-Russian relations were officially elevated to the level of “multidimensional strengthened partnership.”7 In early 2010, during Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan’s visit to Moscow, the two countries decided to carry their partnership to an upper level by agreeing to establish a high-level cooperation council that would meet twice a year with the participation of the presidents and/or prime ministers. These so-called “joint cabinet meetings” very clearly indicate the degree of the ongoing diplomatic dialogue between Ankara and Moscow. There have also been important developments in the cultural sphere. For instance, 2007 was declared as the RusARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R It should be noted that ever since the collapse of the Soviet Union; mutual ecoEnergy is currently the most important item in Turkish-Russian economic relations. In 2012, 58 percent of the natural gas and 11 percent of the crude oil that is consumed in the Turkish market came from Russia. sia Culture Year in Turkey, while 2008 was celebrated as the Turkey Culture Year in Russia. More importantly, in 2010, the two countries decided to implement visa-free travel for each other’s citizens for stays of up to thirty days. This was a very remarkable development that was almost impossible to imagine only a few years before, as also stated by Vladimir Ivanovsky, the Russian ambassador to Turkey.8 In addition, a number of agreements signed recently in the in the field of arts, science, education and sports is expected to contribute to the cultural relations between Turkey and Russia in the upcoming years. The Syrian Crisis At a time when the Turkish-Russian relations have been improving in such a remarkable pace, both Ankara and Moscow were caught quite unprepared by the popular uprisings that forced the rulers of Tunisia and Egypt from power in the first few months of 2011. It is viewed in this regard that the Turkish government acted more rapidly and championed the democratic developments in these two countries, while Moscow adapted a lower profile “wait-and-see” policy ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 towards the events. In February, when the protests spread to Libya, however, both governments were very critical about a possible Western humanitarian intervention against the regime of Muammar Gaddafi.9 Still, Russia chose to abstain in the UN Security Council voting in March for the resolution that authorized the imposition of a no-fly zone in Libya with the purpose of protecting the civilians. The drastic change in Russia’s perception of the Arab uprisings seems to have occurred with the launch of a military operation against Libya by the international coalition, which used the UN resolution as the pretext of this action. While Ankara reluctantly decided to lend its support to the Western-led military operation, the conduct of which was later transferred to NATO, Putin harshly criticized the operation from the very first moment and even likened the UN resolution to “a medieval call for crusade”.10 It should be noted, however, that President Medvedev criticized Putin’s statement and stated that the developments in Libya should not trigger a clash of civilizations between the West and Russia.11 Yet, as Russia was gradually excluded from the lucrative oil market in Libya, Medvedev’s moderate discourse gradually lost ground against Putin’s tougher stance. 47 İ NCELEME The deep divide between Moscow and the West in the course of the Arab uprisings, however, became visible only after the spread of the protests to Syria in April 2011. The Syrian crisis has also influenced the course of Turkish-Russian relations in a much more direct manner. Despite the rapid improvement of the political and economic relations between Turkey and Syria in the 2000s, Ankara became increasingly uncomfortable about Syrian President Bashar al-Assad’s reluctance to initiate political and social reforms as well as his ruthless military response against the demonstrators. Eventually, after months of futile mediation efforts, the Turkish government started to publicly condemn the al-Assad regime and provide support for the Syrian opposition by mid-2011. This radical change in Ankara’s policy towards Syria also put Turkish-Russian relations to test due to the continuation of Moscow’s diplomatic support for the al-Assad government.12 Thus, despite the increasingly vocal Turkish warnings about al-Assad regime’s severe human rights violations, Moscow continued to view the developments in Syria mainly as a “foreign-supported uprising” directed against a legitimate government and vetoed three UN resolutions which called for international sanctions against Damascus. W W W . O RS A M . O R G . T R The most serious crisis between Turkey and Russia regarding the Syrian crisis, however, took place on 10 October 2012, when the Turkish fighter jets forced a Syrian passenger plane that was travelling from Moscow to Damascus to land in Ankara. In view of the large-scale demonstrations which took place against Putin and Medvedev in various Russian cities including Moscow and St. Petersburg following the allegations of fraud in the State Duma elections of December 2011, it is not hard to understand why the Russian government has preferred to define the Arab uprisings as the “domestic issue” of these countries.13 Yet, there are some factors which make the case of Syria more significant for Moscow. First of all, Syria has long been a strategic partner of Russia in the Middle East due to the close military relations between the two countries since the Soviet times. It should be noted in this regard that there is a Russian naval base in the Despite the Russian reservations and counter-proposals, it was decided in the NATO Lisbon Summit in November 2010 that the missile defense system’s early warning radar would be stationed in the town of Kürecik in Eastern Turkey, while the interceptors were to be stationed in Romania. 48 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R Syrian city of Tartus which has been operational since 1971. According to some scholars, for example, Moscow provided support for the al-Assad forces in recapturing the city of alQusayr in May 2013 due to this city’s strategic location on the route leading to the Russian naval base.14 Russia is also claimed to have sold three to four billion dollars of military equipment to Syria in the 2005-2010 period.15 In line with the provisions of an agreement signed between Russia and Syria in 2010, for example, Moscow started to dispatch parts of S-300 long-range surface-to-air missile systems to the alAssad regime amidst the protests of the international community. It should be indicated that both Ankara and Moscow have actually striven to define their bilateral relations independently from the Syrian issue. For instance, during his visit to Moscow in January 2012, Turkish foreign minister Davutoğlu tried to find a common ground with the Russian officials regarding the Syrian crisis. 16 Similarly, Erdoğan and Putin met in July to discuss Turkish-Russian relations as well as the developments in Syria.17 The fact that this meeting in Moscow took place shortly after the crisis that erupted due to Syria’s shooting down of a Turkish F-4 reconnaissance jet is another sign of the close Turkish-Russian political dialogue despite the negative repercussions of the Syrian issue. At the same time, however, maintaining the TurkishRussian rapprochement under the shadow of the Syrian crisis has not been an easy task to accomplish. For instance, Erdoğan and Davutoğlu have frequently condemned Moscow’s support for the al-Assad government in various international platforms.18 The Russian officials, on the other hand, expressed their deep concerns about Ankara’s decision to deploy NATO Patriot missiles in the Turkish-Syrian border in November 2012.19 The governments of the two countries also failed to reach a consensus regarding the real perpetrators of the bombed attacks of May 2013 in the Turkish town of Reyhanlı where more than fifty people were killed. While Ankara directly accused the al-Assad government for plotting the attacks, Moscow put the blame on the shoulders of the Syrian opposition groups.20 Similarly, Turkish and Russian perspectives regarding the Ghouta incident of August 2013, where hundreds of Syrian citizens were killed as a result of a chemical attack also seemed significantly different. Claiming that the attack was planned by the forces of al-Assad, the Turkish government declared its readiness to join any international military coalition against Syria.21 Moscow, on the other hand, strongly opposed such a military intervention due to lack of sufficient evidence suggesting that the attack was carried out by the Syrian government.22 In his article published in an American newspaper, Putin even warned the international community that a military action against al-Assad would “unleash a new ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME wave of terrorism” and strengthen the hand of extremist groups like the al-Nusra front.23 Although Ankara also had serious concerns about the activities of al-Nusra near the Turkish-Syrian border, it still pushed for a military operation. Russian and US foreign ministers, however, later reached an agreement on the initiation of a new process where Damascus would turn its chemical weapons over to international controls. This development showed once again that regarding the Syrian crisis, Turkish-Russian relations were closely linked with the developments taking place in the Washington-Moscow axis. It should also be noted, in this regard, that the joint Russian-US initiative for the convening of a new Syrian peace conference in Geneva is claimed to have been viewed by Turkey as another futile attempt that would only help al-Assad buy extra time.24 The most serious crisis between Turkey and Russia regarding the Syrian crisis, however, took place on 10 October 2012, when the Turkish fighter jets forced a Syrian passenger plane that was travelling from Moscow to Damascus to land in Ankara. The Turkish authorities claimed that the plane was carrying Russian-made munitions destined for the armed forces of the al-Assad regime.25 Moscow, however, declared that the cargo of the plane did not violate international law and harshly criticized the Turkish officials’ allegedly unfriendly manner towards the Russian citizens in the plane.26 The tension could only be averted after a few days by the statements of the foreign ministers of the two countries who emphasized that the friendly relations between Turkey and Russia should not become a hostage to the disagreements regarding the Syrian crisis.27 Putin’s visit to Turkey which was initially planned to take place in October, but was later postponed to December can also be viewed within the framework of Turkish and Russian officials’ desire to maintain the political dialogue. Although some comments in the Russian press implied that Putin postponed his visit as a reaction to the passenger plane crisis, it was revealed that the decision was actually taken a week before the incident during Erdoğan and Putin’s telephone conversation.28 More importantly, the new date of the visit was decided and announced in a remarkably quick manner. Eventually, Russian ambassador Ivanovsky said that the passenger plane crisis should be left behind, although he also confessed that the plane was actually carrying radar spare parts to Syria.29 Putin finally came to Turkey on 3 December 2012 and signed new agreements with the Turkish government in various spheres including economy, finance, security, trade and cultural cooperation. The warm atmosphere during the visit once again showed that Ankara and Moscow were interested in improving bilateral relations despite their differences regarding the Syrian issue. Another indication of this interest 49 İ NCELEME was Ankara’s unilateral decision in May 2012 to increase the visa-free visits of Russian citizens from 30 days to 60 days. The two governments’ dedication to maintain their strategic dialogue is also expected to be highlighted in the fourth Turkish-Russian high-level cooperation council meeting which is to be held in Moscow in November 2013. NATO Missile Defense Issue Although not as salient as the Syrian crisis, a second issue which has recently been causing friction between Ankara and Moscow is related with the NATO missile defense. Since early 2000s, Moscow has persistently criticized the missile defense project, which was initially proposed by the US within the framework of its own national defense strategy, on the grounds that it was designed against Russia, rather than the so-called rogue states like Iran or North Korea. In this regard, it has persistently opposed the US plans to deploy the elements of the missile defense system in the territories of the East European countries like Poland and the Czech Republic. In 2007, Putin even proposed the installation of the system in Turkey and Iraq, which he thought made more sense in view of these countries’ geographical proximity to Iran. He also stated that instead of developing a separate missile defense project, Russia and the West could jointly use the Gebele radar in Azerbaijan for countering the threats from other countries.30 Despite the Russian reservations and counter-proposals, it was decided in the NATO Lisbon Summit in November 2010 that the missile defense system’s early warning radar would be stationed in the town of Kürecik in Eastern Turkey, while the interceptors were to be stationed in Romania. Although Moscow was also convinced in the Lisbon Summit to cooperate with NATO on this issue, subsequent talks between the parties failed to solve the problem mainly because NATO refused to grant Moscow legal guarantees that the missile defense system would not be deployed against Russia’s own strategic forces. Eventually, as a reaction, Moscow opened its own early warning radar in November 2011 in the city of Kaliningrad. In May 2012, the Russian defense minister Anatoly Serdyukov even warned that Moscow could consider a pre-emptive strike to physically destroy the elements of the NATO missile defense system in Eastern Europe. This also meant that the early warning radar in Kürecik which finally came into operation in January 2012 could become a main target of the Russian missiles.31 Despite all warnings, however, NATO officials made it clear that the alliance would continue developing and deploying its missile defense capacity, regardless of the status of its cooperation with Moscow on this issue.32 At the same time, however, it should be indicated that the Russian government carefully refrained from directly accus- 50 W W W . O RS A M . O R G . T R ing Turkey and diverted its criticism towards NATO and the US regarding the missile defense issue. Moreover, it can be claimed that Ankara’s policies regarding the missile defense system have not been completely harmonious with the policies of NATO as also indicated by Turkey’s latest decision to acquire its first long-range anti-missile system from China instead of the Western countries. Although the Russian S-300 system was also among the losers of the same tender, the current divide between Turkey and NATO regarding this issue is also closely watched by Moscow due to its potential repercussions on Russia’s own missile defense conflict with NATO.33 Conclusion As also signified by the disagreements regarding the Syrian crisis and NATO missile defense issue, there are still very important problems that need to be resolved before the Turkish-Russian relations can be defined as a strategic partnership. The major obstacle before the emergence of a strategic partnership mentality between Ankara and Moscow in this regard seems to be closely related with the fact that their bilateral relations are still largely determined by economic interests –and particularly their cooperation in the field of energy. However, a strategic partnership between any two countries can only develop if they are also able to reconcile their regional political interests. Although such a reconciliation between Turkey and Russia seems to have been achieved to a certain extent in the Caucasus and Central Asia, it should be noted that potential threats like the ongoing conflict between Azerbaijan and Armenia or the frozen problems in Abkhazia and South Ossetia may still trigger a regional crisis in the Turkish-Russian relations. Regarding the Syrian crisis and NATO missile defense issue, on the other hand, the interest and threat perceptions of the two countries are currently almost irreconcilable. The presence of institutional mechanisms like the high-level cooperation council is certainly very important in terms of advancing the political dialogue between Ankara and Moscow on these two problems. Yet, it should be emphasized that such mechanisms alone can hardly make a substantial impact on the long-term relations between the two countries as also indicated by Turkey’s worsening relations with Syria and Iraq despite the establishment of similar cooperation councils. It should also be noted that Ankara’s official position regarding the Syrian crisis and NATO missile defense have lately become remarkably closer to the position of the Western capitals despite the Turkish leaders’ populist discourse which calls for upgrading Turkey’s relations with the Shanghai Cooperation Organization (SCO). Although it is true that the Turkish-Russian relations may receive a new boost ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R Turkey’s strategic dialogue with the US and NATO has recently been back on the rise mainly due to the Syrian crisis. This makes it harder to view Russia as a strategic partner of Turkey despite the rapid improvement of relations between the two countries in the 2000s. due to the ongoing problems in Turkey’s EU membership process, it should also be remembered that relations with Russia are regarded as only one of the dimensions of the socalled “multidimensional foreign policy” vision of the current Turkish government. In this regard, despite all the setbacks in Ankara’s relations with the EU in the last decade, O ENDNOTES 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 Ziya Öniş and Şuhnaz Yılmaz, “Between Europeanization and EuroAsianism: Foreign Policy Activism in Turkey during the AKP Era,” Turkish Studies, Vol. 10, No. 1, 2009, p. 13. Türkiye İstatistik Kurumu Dış Ticaret İstatistikleri, Aralık 2012, http://www.tuik.gov.tr/HbGetir.do?id=13428&tb_id=6 (Accessed 12 November 2013). Tourism Statistics 2012, Ankara: Turkish Statistical Institute, 2012, p. 5. For the latest figures see Doğalgaz Piyasası Sektör Raporu, Ankara: T.C. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, 2013, p. 23 and Petrol Piyasası Sektör Raporu, Ankara: T.C. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, p. 14. The full text of the document can be found at http://www.turkey. mid.ru/relat_2_t.html (Accessed 4 April 2013). For details of the proposal see Igor Torbakov, “Turetskii Pakt dlia Kavkaza,” Gazeta.ru, 18 August 2008, http://www.gazeta.ru/ comments/2008/08/18_a_2814298.shtml (Accessed 21 August 2013); Burcu G. Punsmann, “The Caucasus Stability and Cooperation Platform: An Attempt to Foster Regional Accountability,” ICBSS Policy Brief, No. 13, 2009 and Eleni Fotiou, “‘Caucasus Stability and Cooperation Platform’: What is at Stake for Regional Cooperation?” ICBSS Policy Brief, No. 16, 2009. Apart from a joint declaration on deepening of friendship and multidimensional partnership between Russia and Turkey, the two countries signed six more agreements on issues such as defense industry and military-technical cooperation. See his remarks at http://www.turkey.mid.ru/hron/int_t_18.html (Accessed 18 November 2013). “Alarm over Plans for Libya No-Fly Zone,” The Financial Times, 2 March 2011, http://www.ft.com/cms/s/0/27198084-43fe-11e0-8f2000144feab49a.html#axzz2l5uJOXoK (Accessed 5 May 2013). “Putin sravnyl vtorzhenie v Libiyu s ‘krestovym pokhodom’,” Pravda, 21 March 2011. “Medvedev Rejects Putin ‘Crusade’ Remark over Libya,” BBC News, 21 March 2011, http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-12810566 (Accessed 5 July 2013). Also see Maksim Yusin, “Siriysko-turetskii gambit,” Kommersant, 23 November 2011. Ellen Barry, “Putin Criticizes West for Libya Incursion,” The New York Times, 26 April 2011 and “‘Interference into Syria’s Home Affairs is Useless’ – Putin,” Voice of Russia, 21 June 2011, http://english. ruvr.ru/2011/06/21/52194655 (Accessed 22 January 2013). Gönül Tol, “Esad Kuseyr Kentinde Mevzi Kazanıyor,” Akşam, 26 May 2013. Habibe Özdal, “Rusya’nın Sürpriz Olmayan Suriye Vetosu,” USAK Analiz, 26 March 2013, http://www.usak.org.tr/myazdir.asp?id=2371 (Accessed 28 June 2013). ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 16 See the joint communiqué of Davutoğlu and Lavrov at http://www. mfa.gov.tr/disisleri-bakani-sn_--ahmet-davutoglu-ile-rusya-federasyonu-disisleri-bakani-sergey-lavrov-tarafindan-turkiye-cumhuriyeti-rusya.tr.mfa (Accessed 18 November 2013). 17 For comments in the Russian press see Moskovskie Novosti, 18 July 2012 and Komsomolskaya Pravda, 19 July 2012. 18 See “Erdoğan’dan AK Parti Kongresinde Tarihi Konuşma,” Hürriyet, 30 September 2012 and “Rusya ve Çin’e Suriye Eleştirisi,” Zaman, 4 February 2013. 19 “Turtsiya zadela Rossiyu raketami,” Kommersant, 24 November 2012. 20 “Rus Basınında ‘Reyhanlı’ Yorumları,” Rusya’nın Sesi, 13 May 2013, http://turkish.ruvr.ru/2013_05_13/Rusyadan-Reyhanli-achiklamasi (Accessed 12 November 2013). 21 “G-20 Zirvesine Kimyasal Kanıtlarla Gidiyor,” Akşam, 2 September 2013. 22 “No Evidence Syria Used Chemical Weapons against Rebels – Putin to Cameron,” Voice of Russia, 26 August 2013, http://voiceofrussia. com/news/2013_08_26/No-evidence-Syria-used-chemical-weapons-against-rebels-Putin-to-Cameron-4915 (Accessed 10 November 2013). 23 Vladimir Putin, “A Plea for Caution from Russia,” The New York Times, 11 September 2013, http://www.nytimes.com/2013/09/12/ opinion/putin-plea-for-caution-from-russia-on-syria.html?hp&_ r=2& (Accessed 15 November 2013). 24 Hakan Aksay, “Türkiye, ABD ve Rusya’nın Öncülük ettiği ‘Suriye Süreci’ne Karşı,” T24, 14 May 2013, http://t24.com.tr/yazi/turkiyeabd-ve-rusyanin-onculuk-ettigi-suriye-surecine-karsi/6690 (Acces sed 12 November 2013). 25 “Erdoğan’dan İndirilen Suriye Uçağı ile İlgili Açıklama,” Milliyet, 11 October 2012. 26See Moskovsie Novosti, 23 October 2012 and 26 October 2012. 27 See “Uçak Olayı İlişkilerimizi Etkilemeyecek,” Sabah, 14 October 2012 and “Türk- Rus İlişkilerinin Parametresi Olamaz,” Posta, 18 October 2012. 28 See Anna Glazova, “Rossiysko-turetskoe okhlazhdenie,” Nezavisimaia Gazeta, 12 November 2012. 29 “Suriye Uçağında Radar Yedek Parçaları Vardı,” Hürriyet, 30 November 2012. 30 “Putin, Kalkana Karşı Gebele Jokerini Attı,” Radikal, 9 June 2007. 31 “Ruslar Kürecik’i Menzile Aldı,” Sabah, 25 November 2011. 32 “No Progress in Russia-NATO Missile Defense Talks – Official,” RIA Novosti, 14 August 2013, http://en.ria.ru/military_ news/20130814/182763891.html (Accessed 18 November 2013). 33 Stanislav Tarasov, Türkiye Neden Çin’li Füze Savunma Sistemini Tercih Etti?,” Rusya’nın Sesi, 8 October 2013, http://turkish.ruvr. ru/2013_10_08/Turkiye-Chinli-fuze-savunma-sistemi (Accessed 18 November 2013). 51 İ NCELEME Çarlık’tan Federasyon’a Rusya’nın Sıcak Deniz Algısındaki Öncelikli Konuların Genel Bir Değerlendirmesi A General Assessment of Russia’s Priority Issues in Its Perception of Warm Water Ports from Tsardom to Federation Mustafa ÖZTÜRK Stalin döneminde Arap sosyalistlerin desteklenilmesinden Akdeniz’e kıyı bazı ülkelerle askeri ve siyasi ilişkiler ağının kurulmasına kadar çok boyutlu ilişkiler geliştirilmiştir. Bu ilişkiler Arap dünyası ile sınırlı kalmayıp Afrika içlerine kadar da uzanmıştır. Üstelik bu ilişkilerin tarihinin 1943 yılı olması kayda değerdir. 52 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R İ NCELEME ABSTRACT From the time of Peter the Great to nowadays Russians` dream about naval might still exists. On the seas the main rival of Romanovs was the Ottoman Empire and indirectly the British Empire, which factored itself into the Ottoman -Russian conflicts. The success on the Black sea inspired Russia to attack Aegean and Mediterranean seas but this inspiration collided with western world`s political interests and Peter`s dream wasn`t realized. After the First World War and the fall of Habsburg and Ottoman dynasties the Romanovs also was forced to left a historical arena and their place was occupied by the USSR. Because of strategic security reasons and by reason of rivalry with the US the new state also continued to have political interests in Africa and Middle East. For the USSR Syria was the most important Middle Eastern partner. In 1971 Moscow was given the right to use the naval port at Tartus, located 220 km from Damascus. This naval base became a foothold for the USSR`s activity across the Middle East and Eastern Mediterranean. This article, drawing on the Russian materials, is devoted to analyze the main turning points in Russia’s engagement with this region from the time of Peter the Great to our days. Keywords: Russia, Middle East, Syria, geopolitics, history Romanovlar’ın Sıcak Denizlerle Olan Teması Rurik Hanedanlığı (862-1598) ve muğlak dönem lideri Boris Godunov’dan (1598-1613) sonra Mihail Fyodoroviç ile başlayan Romanov Hanedanlığı (1613-1917), Rusya’nın çehresini günümüze taşımasıyla ayrı bir öneme sahiptir. Bu hanedanlığın en önemli iki liderinden biri ve Rus modernleşmesinin öncüsü Çar I. Petro (1672-1725) olarak bilinmektedir.1 Gençlik yıllarında, Amsterdam ve Londra gibi iki önemli Batı Avrupa şehrinde kimliğini gizleyerek ahşap gemi yapım çalışmalarında bulunan Rus Çarı, günümüz St. Petersburg topraklarını rakibi İsveç Kralı XII. Karl’ın (1682-1718)2 elinden alarak ve birçok reformcu hamleleriyle kara Rusya’sının kabuğunu kırıp, dünyaca ünlü Etiyopya asıllı Rus yazar A.S. Puşkin’in de ilk kez söylediği gibi batıya açılan pencereye kavuşmasına da vesile olmuştur. Çar I. Petro’nun fikirlerinde medeniyetin ve ilerlemenin kaynağı denizlerde saklıydı. Ona göre, Kuzey’den deniz yoluyla güneye sıcak denizlere inmek, Britanya Krallığı, Hollanda, İspanya, Portekiz vs. örneklerinde olduğu gibi güneyin bakir topraklarının değerlerini St. Petersburg başta olmak üzere Rus şehirlerine taşıyarak ülkesini güçlendirmek gibi amaçlara sahipti. Bu uğurda Rusya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kadırgalarına sahip donanmasını kurdurmuş, onları yakından izleyebildiği, Peterhof3 ya da Monplaisir4 gibi saraylar yaptırmıştır. Bilime, tekniğe, sanata, mimariye, edebiyata, etnografya ve müzeciliğe önem veren bu reformist Çar, 12 bakanlık sistemi ve üniversiteyi de kurarak ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Rusya’nın gelecek stratejilerini tasarlamıştı. Onun gelecek algısında yer alan sıcak denizlerden Akdeniz sahip olduğu konumuyla önemli bir alanı oluşturmaktaydı. St. Petersburg şehrinin inşası, Türklerin Karadeniz, Boğazlar ve Balkanlardaki varlığı, Kafkas sorunu, İsveç sorunu ve refomlar, onun çalışmalarının sıcak denizlere kadar inmesini güçleştirdi. Osmanlı ile Azak denizi etrafında savaştı, 1711’de Prut Harbinde kaybetti ve güney yollarının Ruslar için henüz tıkalı olduğunu idrak etti. Ondan sonra başa geçen Çariçe Katerina5 ve yeğeni Anna İvanova her ne kadar donanmayı güçlü tutmaya çalışsa da ufukları ve güçleri Petro’nun çok gerisindeydi. Petro’nun kızı Elizabeth6 vargücüyle Batıyı takip etmeye çalışsa da yine de sıcak denizlere inme konusunda ciddi bir başarı gösterememiştir. Yeğeni III. Petro’nun akli dengesinin pek de iyi olmaması, Elizabeth’in yeğenini Prusyalı Katerina7 gibi kıvrak zekalı ile evlendirmesine neden olmuştu. Karizması olmayan kocası III. Petro’ya sevgi beslemeyen Katerina, 33 yaşında iken sevgilisi Kont Orlov ve kardeşlerine kocası III. Petro’yu katlettirip 34 sene tahta sahip olmuştur. Rusçayı aksanlı konuşan bu Çariçe’nin iktidarı döneminde sıcak denizlere açılma politikası ana hedef olarak belirmişti. Aydınlanma felsefesi ve klasizmi Rusya’ya taşıyan bu zeki çariçe döneminde donanmaya ayrı bir önem atfedilmişti. Gerek kadırga sayısı gerekse de kalitesi arttırılmıştır. Oğlu Pavel’i Alman Maria Fedorovna8 gibi zeki bir kadınla evlendirmiş ve bu evlilikten de 6’sı kız 4’ü erkek 10 torun sahibi ol- 53 İ NCELEME muştu. Erkek torunlarından birine Aleksandr diğerine Konstantin ismini vermesinde bile “Türk Projesi” etkili olmuştu. Ona göre Rusya’yı Aleksandr St. Petersburg’dan, Konstantin ise Türklerin elinden İstanbul alındıktan sonra ‘Tsargrad’dan yönetmeliydi. Onun Türk projesi sonucuna bağlı olarak yapılan savaşlarla II. Katerina yönetimindeki Rus Çarlığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun güç ve kan kaybetmesinde ciddi bir aktör olarak ortaya çıktı. Türklerle Karadeniz’de ve Ege Denizinde çarpışan II. Katerina, Karadeniz üstünden Kırım’a sahip olurken, Ege kıyısında 7 Temmuz 1770’de Çeşme körfezinde aynı zamanda sevgilisi Orlov’la Osmanlı’ya ciddi zayiatlar verdirmişlerdi. Bir süre daha bazı Ege adalarında kalan Ruslar, Akdeniz’de Osmanlı yönetiminde karşı Mısır’da isyan eden Ali Bey’i de kışkırtmışlardı. Bu türden Rusya açısından olumlu askeri başarılar, II. Katerina’nın oğlu I. Pavel’e ilginç ilhamlarda vermişti. Her ne kadar I. Pavel, II. Katerina’dan devraldığı tahtı dolduramasa da9 sıcak denizler siyasetinde Malta gibi stratejisi önemli bir coğrafya ile güçlü bir ilişkiler ağı kurmayı becerebilmiş- Moskova’nın stratejik, ekonomik, diplomatik ve sosyo-kültürel açıdan derin ilişkileri olduğu Esad yönetiminin arkasında Çin, İran, Hindistan vs. gibi ülkelerle durmasının altında yatan nedenler çok boyutlu değerlendirilmelidir. Rusya son zamanlarda Ortadoğu ve Akdeniz’de aktif politikalar uygulamaktadır. ti. Bu ilişkiler Malta’dan ‘Malta Haçı Nişanı’ almaya kadar uzanacaktır. St. Petersburg açısından Malta, gerek Akdeniz stratejisinde, gerekse de Katolik dünyası ile olan ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda ciddiye değer bir konuma sahipti. Fransa’dan sonra İngiliz baskısından korkan Maltalılar tarafından verilen nişan ile Malta için yetkide söz sahibi olan Pavel, bu siyaseti ile Rus Çarlık Donanmasını Akdeniz’de söz sahibi olmaya uygun hale getirerek İngilizleri bir hayli kızdırmayı başarmıştı. I. Pavel’in 12 (24) Mart 1801’de 5 subay tarafından tahtı bırakması için darp edilip katledilmesinden sonra oğlu I. Aleksandr 24 yaşında başa geçirilmiştir. Onun yönetimindeki Rus Çarlığı’nın en büyük imtihanı Fransız İhtilali’nin generali Korsikalı Napolyon Bonapart önderliğindeki 400.000’in üzerindeki10 Fransız ordusunun 1812 Ağustos’unda Moskova’yı 54 W W W . O RS A M . O R G . T R işgal etmesi olarak bilinmektedir. Rus Çarlığı yetenekli ve tecrübeli generali Mihail Kutuzov öncülüğünde ve kış mevsiminin de yardımıyla ilk istiklal harbinden büyük zararlar yaşayarak başarıyla ayrılmıştı. Savaşın tahribatları giderildikten sonra sıcak denizler politikasından ödün vermeyerek Fransız ve İngilizlerle11 birlikte 20 Ekim 1827’de İyon Denizinde Navarin’i basarak Yunanistan’ın Edirne Anlaşması ile bağımsız olmasını da sağlanacaktı. Her ne kadar İngiltere, Çarlığın bu dış politikasından rahatsız olsa da ortodoks Yunanistan, ortodoks Rusya için Ege ve Akdeniz’de ciddi bir müttefik ve üs olabilirdi. Ayrıca, Navarin’de donanmasının büyük bir kısmı hasar gören Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyanı ve Rusya’nın Osmanlı ile 8 Temmuz 1833’de imzaladığı Hünkar İskelesi Anlaşması, Rusya’yı sıcak denizlere biraz daha yaklaştıran St. Petersburg için önemli bir adımdı. 7 maddelik bu stratejik antlaşma 8 seneyi aşmayacaktı ve Rusya’nın Britanya Krallığı ve Fransa ile doğabilecek olumsuzluğa karşı, Osmanlı’nın boğazları savaş halinde kapatacak olmasıyla Rusya’yı özellikle İngiltere karşısında rahatlatacaktı. Osmanlı İmparatorluğu ise Rusya’nın Mısır’a baskı kurması sonucu Mısır ile Kütahya Antlaşmasını imza edip, bir an olsun Akdeniz’de ısınan suları soğutmuştu. Hünkar İskelesi’nin İngiltere’deki hazımsızlığı büyük güçler arasında boğazlar sorununu başlatmaya yetmişti. Çariçe II. Katerina’nın diğer torunu I. Nikola döneminde de Osmanlı-Rus deniz ve toprak rekabeti tüm hızıyla devam etmişti. Özellikle Kırım Harbi (4 Ekim 1853 - 30 Mart 1856), gerek Osmanlı Devleti’ni Batı’ya karşı borçlandırıp, Duyunu Umimiye’nin temellerinin atılmasında gerekse Rusya’nın aldığı fena yenilginin tesiriyle ülke çapında ekonomik bunalımın baş göstermesine neden olmuştu. Diğer taraftan Osmanlı, İngiltere, Fransa ve Piyemote-Sardinya iki buçuk yıllık savaş sonunda Rusya’yı Akdeniz ve Avrupa’dan uzak tutmayı başarmıştı. Kırım Harbi sırasında başlangıçta Teselya, Epir ve Etolya’da isyan başlatan Yunanlar, tavrını Rusya’dan yana koyarken, Fransızların Yunanistan’ı abluka altına almasıyla tarafsızlığını ilan etmek zorunda kaldı. Böylece Rum-Rus bağı düğümlenmiş oldu. Kırım Harbi sırasında Çar I. Nikola’nın hayatını kaybetmesiyle tahta II. Aleksandr geçmiştir. Onun döneminde ekonomik sıkıntılar aşılabilmiş değildi. II. Katerina döneminde ele geçirilen Alaska, Çar II. Aleksandr döneminde 7.200.000 $’a Amerika’ya satıldı. İçeride dengeleri sağlamak için kölelik bile kaldırıldı. I. Nikola döneminde sesleri gür çıkmaya başlayan muhafazakar rus milliyetçileri olan Slavyanofiller, II. Aleksandr döneminde daha da güçlü ve popülerdi. Dostoyevski gibi yazarlar başta olmak üzere birçok rus entelektüelde bu gruba mensup idiler. Osmanlı payitahtını ele geçirip Tsargorod’a dönüştürmek, Ayasofya’nın minarelerini yıkıp haç ve çan takmak gibi düşünceler onları derinden etkilemişti. Marmara’dan Ege’ye oradan Akdeniz ve diğer sıARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R cak sulara inmek gibi St. Peterburg’da kol gezen fikirler söz konusuydu. Ayrıca, Balkan Slavlarını Osmanlı esaretinden kurtarmak ve Balkan stratejilerini güçlendirmekte en büyük idealleri arasındaydı. Böylece güneye daha da yaklaşmak, Karadeniz’de tam anlamıyla hakimiyet kurmak mümkün olabilirdi. Bu uğurda, Osmanlı Devleti ile Rus Çarlığı arasında 1877-1878 yılları arasında yaşanan savaş,12 Osmanlı Devletini 19. Asırda en fazla yıpratan savaş olarak tarihe geçmiştir. Balkan yarımadasının büyük bir kısmı, elinden çıkıp bağımsızlık kazanmış13, Kafkasya ve Doğu Anadolu güvenliği ve ticareti açısından da önemli toprakları olan Kars, Ardahan ve Batum’u Rusya’ya vermek zorunda kalmıştı. Osmanlı, İngiltere ve Almanya’nın çıkarları doğrultusunda Osmanlı’yı desteklemesi ile Edirne ve İstanbul gibi önemli şehirlerini Rusya’ya bırakmak zorunda kalmamıştır. Ancak Rusya’nın eli Balkanlarda ve Kafkaslarda oldukça güçlenmiştir. Osmanlı’nın prestijine ciddi zarar veren bu savaş ile Padişah II. Abdülhamit’e karşı bazı çevrelerce tepkinin sesinin arttırılmasına da yol açmıştı. Ortaya çıkan sorunlu iktidara sahip Balkan devleri ile Osmanlı Devleti arasında çıkan Balkan Harbi de Osmanlının varlığını tehdit eder hale bürünmüş ve devleti oldukça yıpratmıştır. Rusların uğraşı ile bağımsızlık şarabı içen Bulgarlar, Birinci Dünya Savaşında çıkarları gereği Rusya’nın karşısında Almanya’nın yanında savaşa girecektir. Balkanları istikrarsızlaştıran Balkan Savaşlarından sonra yaşanan I. Dünya Savaşında Bulgarlardan beklenmeyen bu siyasi hamle, II. Nikola dönemi Rus Çarlık Ordusu savaş stratejisini Almanlara karşı savaşılan doğu cephesinde zora sokmuştur. Müttefikleri İngiltere ve Fransa ile bağı kesilen Rusya’da artan siyasi, ekonomik, askeri ve diğer önemli nedenlerle ortaya çıkan kriz ile 1917’de Rus ihtilali Petrograd’da patlak vermiş ve Rusya’yı 1922 yılına dek sürdürecekleri iç savaşın kollarına atmıştı.14 Dolayısıyla böyle bir siyasi ve sosyolojik atmosferde bolşeviklerin sıcak denizleri düşünmesini imkansız kılmıştır. 1922 yılında kızılların tamamen kontrolü ele geçirmesinden sonra Moskova başkent olmak üzere SSCB kurulmuş ve Rusya tarihinde 22 milyon km2’lik yeni bir sayfa açılmıştır. St. Petersburg’dan Moskova’ya Miras Kalan Sıcak Deniz Algısı SSCB’de Lenin döneminde sıcak denizler gibi fikir ve amaçlara uzak duran Moskova, Lenin’in ölümünden kısa bir süre sonra ilk olarak 1924 tarihinde Hicaz ile resmi ilişkiler kurma yoluna gitmiştir. Bu tarihte Cidde’de açılan SSCB elçiliği Arap dünyasındaki ilk Sovyet elçiliği olarak tarihe geçmiştir. 1926 yılında kurulan Suudi Arabistan’ı ilk tanıyan ülkenin SSCB olması bu bölgeye verdiği önemin bir başka göstergesi olarak da işaretlenebilir. 1928 yılında ise Yemen ile ilişkilerin kurulup, ticaret ve dostluk anlaşmaları yapıldığı malumdur. İngiliz ve Fransız etki sahasında bulunması itibariyle Suriye, ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME Mısır, Irak, Filistin, Cezayir, Fas ve Tunus ile sadece ticari ilişkiler kurulabilmiş ancak askeri ve diplomatik ilişkiler tesis edilememiştir. Stalin döneminde Arap sosyalistlerin desteklenilmesinden Akdeniz’e kıyı bazı ülkelerle askeri ve siyasi ilişkiler ağının kurulmasına kadar çok boyutlu ilişkiler geliştirilmiştir.15 Bu ilişkiler Arap dünyası ile sınırlı kalmayıp Afrika içlerine kadar da uzanmıştır. Üstelik bu ilişkilerin tarihinin 1943 yılı olması kayda değerdir.16 Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinin Afrika kıtası ile olan ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda oldukça yeni bir dönem sayılabilir. Etiyopya ile Çarlık döneminde başlayan Afrika teması, SSCB döneminde Afrika’nın diğer ülkelerini de kapsayıcı siyasi, askeri, ekonomik ve sosyo-kültürel alanlarda çok yönlü boyuta doğru ilerlemiştir. II. Dünya Savaşının Sovyetler açısından en zor olduğu dönem olan 1943 yılında Mısır ve Güney Afrika ile diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Suriye ve Irak ile 1944 yılında resmi ilişkilerin ardından Libya halkının bağımsızlık mücadelesine destek verip 1955 yılında Libya, 1958’de Tunus, 1959’da ise Fas ile ilişkiler ağı sürdürülmüştür. 1950 ile 1960 yılları arasında Ürdün, Kuveyt, Sudan, Somali ve Moritanya gibi ülkelerle diplomatik ilişkilerini başlatan SSCB, 1960 senesinde Birleşmiş Milletler üzerinden diplomatik olarak Cezayir desteklenmiş ve 1960 senesinde Cezayir’i resmen tanıdığını belirtmiştir. Ardından da Güney Yemen desteklenmiş ve 1967 yılında Yemen ile resmi ilişkiler kurulmuştur. Bu ülkeleri Nijerya, Angola ve diğer güney ülkeleri takip etmiştir.17 Soğuk savaş döneminde, ABD ile rekabetin bu bölgelere de sıçradığı, Sovyetlerin bu alanlarla enerji, ticaret ve askeri alanlarda da temaslar kurduğu, sosyalist ideolojinin yayılması için de çalışmalarda bulunduğu bilinmektedir. Sovyetlerin İsrail ile olan ilişkileri Arap ülkelerine göre farklılıklar göstermektedir. İsrail bilindiği üzere 1948 yılında Amerika’nın desteği ile Filistin topraklarına kurdurulmuştur. Sovyetler Birliği bu politikaya karşı olsa da 15-18 Mayıs 1948 tarihinde İsrail ile resmi ilişkiler kurmuştur. Bu ilişkiler, Arap-İsrail savaşı ve Sovyetlerin Arapları desteklemesiyle 11 Şubat 1953’de kesilmişti. 6-15 Temmuz 1953’te tekrar kurulan ilişkiler yine farklı politik nedenlerden ötürü 9 Haziran 1967 tarihinde tekrar kesilmişti. 7 Ocak 1991’de ise ilişkiler yeniden tesis edilmiştir.18 İsrail’in gerek 1948’de kurulduğu yıllarda, gerekse de SSCB’nin varlığının son bulmasından sonra, Rusya coğrafyasından Yahudilerin İsrail’e dönüp, İsrail’in beden ve beyin gücünü oluşturduğu da bilinir. SSCB’nin tarih sahnesinden çekilmesinden sonra Moskova, çevre ve küresel politikalarda iç dinamiklerinden ötürü daha pasif bir tutum sergilerken günümüzde ise sahip olduğu enerji kaynaklarını politik bir güç haline de getirerek gerek sıcak deniz politikasında gerekse sıcak denizlerde kıyısı olan ülkelere yönelik politikalarında daha risk alıcı girişim ve ilişkilerde bulunmaktadır. 55 İ NCELEME Rusya’nın Ortadoğu ve Akdeniz’e Açılan Penceresi: Suriye Bu bağlamda, Rusya açısından sıcak denizler akla getirildiğinde en çok önem verilen ülke Suriye olarak karşımıza çıkmaktadır. Moskova’nın, Suriye merkezli çalışmalara ağırlık vermesindeki temel neden, Akdeniz’de Rus varlığının ve menfaatlerinin kalıcı olmasını istemek olarak algılanmalıdır. Bu varlığın korunması da yine ayrı bir öneme haizdir. Bu doğrultuda, Moskova-Şam dayanışması, 1971’den günümüze değin çok boyutlu ve oldukça etkin bir politika izlettirmektedir.19 Taraflar arası ilişkilere göz attığımızda, 1994 yılında ticari-ekonomik ilişkileri geliştirme ve teknik işbirliği komisyonunu kurulmuştur. Bu komisyon 1998’de Şam’da toplanarak, enerji, ulaşım, petrol, gaz, atom enerjisinin barışçıl biçimde kullanılması gibi alanlarda görüşmeler sonucu kararlar almıştır. 2001 yılında komisyonun Moskova’da gerçekleştirilen ikinci toplantısında da ikili ilişkilerin geliştirilmesi yönünde adımlar atılmıştır. Sanayi, yeraltı ve yerüstü kaynakların değerlendirilmesi, atom enerjisinin barışçıl biçimde kullanımı, bilim-teknik alanlarında işbirliği, sağlık alanlarında ilişkiler, bankalar arası işbirliği ve diyalog gibi konularda kararlar almışlardır. 2004 yılında Şam’da Rus-Arap Sanayi Kurulu toplanmış, Rusya’yı Metal Borular Şirketi Genel Müdürü D. A. Pumpyanski, Suriye tarafını ise Halep Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı ve Halep Milletvekili S. Mallah temsil etmiştir. Bu girişimler sonucunda da Rusya ile Suriye arasındaki ürün ticareti 2005 yılında 459 milyon dolar seviyesine çıkmıştır. Ticari-ekonomik ilişkileri geliştirme ve teknik işbirliği komisyonunun üçüncü toplantısı hem daha önceki projeleri hayata geçirmek hem de ilişkileri derinleştirmek için 2005 yılında Şam’da gerçekleştirilmiştir. Suriye Merkez Bankası ve Dış Ticaret Bankası garantörlüğünde Rus Bankası destekli Suriye Arap Cumhuriyetinde özel şirket faaliyetlerinin yapılabilmesine yönelik önemli anlaşmalarda imzalanmıştır. Bu girişimlerin sonucu olarak özellikle Rus petrol şirketlerinin de Suriye konusunda özel ilgi alanları oluşmuştur. Tatneft 2005 yılı Mart ayında, Soyuzneftegaz 2005 yılı Mayıs ayında, Soyuztransgaz ise 2005 yılı Aralık ayında Suriye Enerji Bakanlığı ile anlaşmalarda bulunmuşlardır. Ticari-ekonomik ilişkileri geliştirme ve teknik işbirliği komisyonunun dördüncü ayağı 2006 Mart ayında Moskova’da gerçekleştirilmiş, Sovyetler Birliği Döneminden kalan krediler ve ilişkiler değerlendirilip, Suriye tarafında ilişkilerin geliştirilmesi adına kolaylıklar sağlanmıştır. Beşinci buluşma Nisan 2007’de Şam’da gerçekleştirilmiştir. 2010 yılında gerçekleştirilen toplantıya Suriye’nin Gümrük Birliği ile ilişkileri konusu tartışmaya açılmıştır. 2012 Mayıs ayındaki toplantıda, Suriye Maliye Bakanı Muhammed el-Cleylati, Suriye’nin Belarus, Kazakistan ve Rusya ile aralarındaki serbest ticaret anlaşmasının devam ettiğini bildirmiştir. 3 Ağustos 2012 yılında ise 56 W W W . O RS A M . O R G . T R Suriye Maliye Bakanı Muhammed el-Cleylati yaptığı açıklamada Rusya’nın Suriye’ye yönelik yeni krediler verme konusunu gözden geçirdiğini açıklamıştır.20 Rusya Federasyonun silah ticaretinde Suriye’nin %5’lik, Şam’ın ülke dışı silah alımında ise %78’lik bir payının olduğu bilinmektedir. Stockholm Dünya Sorunları Araştırma Enstitüsü’nün (SIPRI) yayınladığı rapora göre,21 Rusya Federasyonunun Suriye’ye sattığı silahlar arasında füzesavar ve Yakhont füze sistemleri, Yak-36 tipi saldırı uçakları, MiG-29 tipi uçaklar, Bastion füze sistemi, uzun menzilli füzelerden S-300, Scud, ve Buk M2E tipi füze savar sistemi vs. yer almaktadır. Yine bu raporu veren enstitünün verilerine göre, bir önceki yıla göre Suriye silah ihracat eden ülkeler sıralamasında 68. sıradan 33. sıraya yükselmiş ve silah aldığı ülkeler sıralamasında yine Rusya birinci sıradaki yerini korumuştur. Öte yandan, Suriye Ordusunun hava, kara ve deniz ordularına ait subay ve personelinin Rusya’nın farklı şehirlerinde ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R Güney Kıbrıs’ta Tartus’a ilaveten yeni bir üs arayışı içerisine de girmişlerdir. Hatta Haziran 2013’de Güney Kıbrıs, bazı limanlarının Rus gemileri tarafından kullanılmasına izin de vermişti. Akdenizin güvenliği ve ticaretinde stratejik konumuyla ön plana çıkan Suriye ve onun Moskova yanlısı politikalar güden Esed yönetimi, Kremlin için ayrılmaz bir bütün olarak görülmektedir. yetiştirildiği, Suriye ordusunda ise danışman sıfatıyla 2000 civarında alanlarında uzman rus personelin bulunduğu da sır değildir. Ayrıca Suriye ve Rusya istihbarat birimlerinin Ortadoğu ve Akdeniz bölgesinde çalışmalar yürüttükleri, Şam yönetimin muhaliflerle olan çatışma ve komşu ülkelerle olan sınır hareketlenmelerinde Rus uzay teknolojisinden faydalandığı da bilinmektedir.22 Ayrıca, Kremlin’in yer yer Beşar Esed idaresindeki Şam yönetimine Suriye’nin ekonomik darboğazlarında krediler verdiği, Şam sanayisinin desteklendiği ve hatta zaman zaman da biriken kredilerin Akdeniz ve Ortadoğu’daki menfaatleri gereği silindiği bilinmektedir. Buna ait bir örnek vermek gerekirse 1992 yılındaki 13 milyar dolarlık Suriye borcunun 10 milyar dolarını 2005 yılında Suriye’nin Rusya’dan yeni silahlar alması karşılığında silmesidir.23 Ekonomik ilişkilere ilaveten sosyo-kültürel konulara bakıldığında ise iki ülke arasında, evlilik yoluyla 30.000 ailenin kurulduğu da istatistiklere yansımaktadır. Birçok Suriyeli ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 öğrencinin St. Petersburg ve Moskova başta olmak üzere Kazan, Ekaterinburg, Nijniy Novgorod, Krasnodar, Rostov na Donu gibi önemli Rus şehirlerinin üniversitelerinde yüksek öğrenim gördükleri büyük bir kısmının Suriye’ye dönüp bakanlıklar, askeriye, üniversiteler, istihbarat teşkilatları, polis teşkilatı, hastaneler gibi önemli kurumlarda görev aldıkları da akıldan çıkarılmamalıdır. Suriye’de yaşanan iç savaş sırasında Kafkas Üniversitelerinden Kabardino Balkarya ve Adige Üniversitelerinde Suriyeli Çerkezlere yönelik Rusya Federal Eğitim bütçesinden burslu öğrenim imkanları da sağlanmıştır.24 Moskova’nın stratejik, ekonomik, diplomatik ve sosyokültürel açıdan derin ilişkileri olduğu Esad yönetiminin arkasında Çin, İran, Hindistan vs. gibi ülkelerle durmasının altında yatan nedenler çok boyutlu değerlendirilmelidir. Rusya son zamanlarda Ortadoğu ve Akdeniz’de aktif politikalar uygulamaktadır. En son örnekte olduğu gibi Suriye’de arabuluculuk rolü dahi üstlenmeye başladı. Ancak Libya’da 57 İ NCELEME askeri operasyonun önüne geçemeyen Moskova, bu sefer Suriye’de savaşa dur diyebilecek kadar da kararlı bir siyaset ortaya koydu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Suriye Karşıtı kararı Çin ile birlikte önleyecek kadar da inatçı bir tavır sergilemektedir. Bundan dolayı ABD başta olmak üzere birçok batı ülkesinden tepki almasına neden olmaktadır. Bu durum Moskova’nın tavrında değişikliklere neden olmamakla birlikte, dökülen kanın durdurulması konusunda bir taraftan kendince fikirlerinden vazgeçmezken, diğer taraftan ise Esed yönetiminde kararlı bir şekilde ‘dur’ diyememektedir. Hatta Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Esed yönetiminin yaptıklarına arka çıkarcasına “Hiçbir devlet kendisine karşı düzenlenen ayaklanma karşısında susmaz. Biz Esad’ın vaat ettiği reformların gerçekleştirilmesi gerektiğini savunuyoruz.25 Muhalefetin de Esad’ın diyalog çağrısına cevap vermesi gereklidir.” diyor. Hatta, Kremlin muhaliflerle bile diyalog kurma yoluna gidip, onları Moskova’ya davet edip, uygun bir çözüm yolu bulmaya çalışıyor. Bundan da çözüm alınamayınca Cenevre buluşmalarıyla Şam yönetimine zaman kazandırıp, kullanılan kimyasal silahların tarafını belirlemede %100 delil isteyerek Suriye’ye ABD tarafından yapılması beklenen saldırının önüne geçiyor. O halde, Rusya’yı Suriye’yi bu kadar koruyucu önlemler almaya, Akdeniz’de ısınan suları soğutmaya ya da daha büyük felaketlerin yaşanmasına zemin hazırlamaya iten, faktörler nelerdir? Akdenizin güvenliği ve ticaretinde stratejik konumuyla ön plana çıkan Suriye ve onun Moskova yanlısı politikalar güden Esed yönetimi, Kremlin için ayrılmaz bir bütün olarak görülmektedir. Suriye’de iktidarın Moskova yanlısı olmaktan çıkması demek, Rusya’nın Ortadoğu politikasından ayrılması anlamına geldiği gibi şayet Güney Kıbrıs’ta da Tartus’a benzer bir üs bulamaması durumunda da Akdeniz’den de çekiliş anlamına gelir. Bunun gayet farkında olan ve bu yönde siyasi ve askeri bir politikayı BM kurallarına uygun bir hukukla kararlılıkla ancak yeri geldiği zaman sert yeri geldiği zaman da gerilen ortamı yumuşatıcı ve Esed yönetimine zaman kazandırıcı kritik hamleler yaptığı artık gün yüzüne çıkmıştır. Rus Dışişleri Bakanlığı son üç yıldır mesaisini Arap Baharı özellikle de Suriye konusu üzerine yoğunlaştırmasındaki başka nedenlere baktığımızda; Suriye’de Irak benzeri ortaya çıkabilecek bir el Kaide ya da radikal vahhabi yapılanmasının Rusya’nın sahip olduğu 20 milyon Müslüman vatandaşlarından özellikle Kuzey Kafkasya gibi yumuşak karın bölgelerinde Moskova’yı rahatsız edecek fikir ve eylem olarak yansıma korkusu da bulunmaktadır. Ayrıca, Esed yönetimin borcu olan 30 milyar doları onunla birlikte bir çırpıda kaybetmek istememektedir. Yine Rusya 19. Asırdan bu yana ortaya koymaya çalıştığı prestijini, Batı ile olan belli alanlardaki reka- 58 W W W . O RS A M . O R G . T R betini ve özellikle NATO karşısındaki gücünü Suriye konusu ile zedelemekten kaçınmaktadır. Rusya, gelişmiş doğal kaynaklarının sunduğu enerjisi, gelişmiş silahlara ve savaşan ordu-millet karakteri ile tabiri caizse ABD’nin belli bölgelerde tekerine çomak sokabilecek güce erişmiştir. Bunu yaparken de askeri ve diplomasi gücünü paralel hareket ettirmek yolunu seçmektedir. Esed yönetiminin kimyasal silah kullandığı konusunda hukuki çerçeveler doğrultusunda %100 kanıt isteyen Kremlin, bölgeye yönelik artan ABD baskısı ile durumu dengelemek ve Esed yönetimine hem zaman kazandırıp, hem de dik durun arkanızdayız imajını vermek için 5 Eylül’de Rus donanmasına bağlı Priazove CCB 201 istihbarat gemisi ile destroyerler Minsk ve Novocherkask, 13 Eylül 2013 sabahı İstanbul Boğazından Marmara’ya Rus donanmasına bağlı 810 Borda Numaralı gelişmiş füze sistemlerine sahip güdümlü füze destroyeri ‘Smetlivy’i göndermiştir. Bu arada Rusya Deniz Kuvvetleri Komutanı Viktor Çirkov, Akdeniz’e ikisi Karadeniz Donanması, biri Baltık Donanmasından 3 savaş gemisi ulaşmak üzere olduğunu, bölgede bulunan Rus savaş gemilerinin sayısının 10’a çıkacağı bilgisini aktarmıştır. Çirkov, ‘Rusya’nın amacı sınırlarında ulusal güvenliği açısından en ufak bir tehdidi önlemek. Tansiyonun yüksek olduğu bölgelerde ya da başka yerlerde bulunan tüm deniz gücünün görevidir’ şeklinde demeç vermiştir.26 Bütün bunların yanında, Rusya’nın Pasifik filosunun bayrak gemisi olan füze kruvazörü ‘Varyag’ Ekim ayında Akdeniz Bölgesine gelerek Rusya Donanmasının operasyonel gemi birliğinin başına geçmiştir. Üstelik Rusya’da ‘Keskin Zekalı’ isimli Karadeniz Filosuna ait fırkateyni ‘Sevastopol’dan yola çıkarak Akdeniz’e varmıştır. Bu gemi Novorossisk’den yola çıkan ‘Nikolay Filçenkov’27 isimli gemiyle birlikte Akdeniz’de nöbet tutan gemiler grubuna dahil edilmişlerdir. Bu da göstermektedir ki, Rusya Akdeniz’de yer alan füze fırlatma özelliği olan kruvazörlerini, çıkarma gemilerini, fırkateyn ve denizaltısavar gemilerini arttırma yoluna gitmektedir. Rusya’nın bu hamleleri Akdeniz’de kalıcı bir Rus donanma gücü kurma eğiliminde olduğunu göstermektedir. Akdeniz’de görev yapan Rus gemilerinin çoğu Karadeniz donanmasına bağlılar. Ancak Mayıs ayından bu yana emirlerini oluşturulan özel bir komutanlıktan almaktalar. Bütün bu gelişmelerin de etkisiyle Güney Kıbrıs’ta da Tartus’a ilaveten yeni bir üs arayışı içerisine de girmişlerdir. Hatta Haziran 2013’de Güney Kıbrıs, bazı limanlarının Rus gemileri tarafından kullanılmasına izin de vermişti. Sonuç olarak, gerek Kremlin’in gerekse de RF Dışişleri Bakanlığı’nın bölgeye yönelik politik hamlelerine baktığımızda, Moskova’nın Ortadoğu ve Akdeniz çıkarlarını Suriye konusunda taviz vererek bir çırpıda kenara atması beklenmemektedir. Nabzın yükseldiği anlarda soğukkanlı ve süreci yavaşlatıcı yollara başvurması, Rusya’nın bölgeye yönelik baARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R ulaşabildiği şeklinde de yorumda bulunulabilir. Sahip olduğu doğal kaynaklardan elde ettiği geliri Moskova’da toplamayı başaran V.V. Putin’in, ABD’nin Ortadoğu ve Akdeniz’de uygulamaya çalıştığı planlarında kendine yer bulmasının altında yatan bir başka neden de Rusya’nın caydırıcılığa sahip olduğu askeri ve ekonomik gücüdür. Bu caydırıcı askeri ve ekonomik güç ile Rusya açısından Ortadoğu ve Akdeniz algısında kilit taşı vazifesi gören Beşer Esed’in Rusya’nın çıkarları oranınca destekleneceği de aşikardır. tı politikalarının tarihini ve bölge insanlarının kimlik sorunlarını bildiğini ortaya koymaktadır. Tarihten günümüze Rusya’nın sıcak denizler üzerindeki plan ve uygulamalarında en büyük engel ya da rakibin 18.19. y.y.larda İngiltere’nin, 20. y.y.’da İngiltere ve ABD’nin, 21. y.y. başlarında ise ABD’nin politikaları olduğu sonucuna vardığımızda, Rusya’nın bölgede baş aktör olmadığı ancak baş aktörü etkileyecek ve engelleyebilecek güce ise günümüzde O DİPNOTLAR 1 М.М. Богословский, “Детство, Юность, Азовские походы”, Пётр Великий: Материалы для биографии, Изд. Наука, Т.1., Москва 2005, С. 11. 2 Kuzey Savaşları Hk. ayrıntılı bilgi için bkz. Robert I. Frost, The Northern Wars 1558-1721, Pearson Education Limited, Routledge 2000. Osmanlıya uzun süre sığındığı için yeniçeriler tarafından kendisine ‘Demirbaş’ lakabı takılmıştır. 3 Almanca bir kelime olup, ‘Petro’nun avlusu’ demektir. 4 Fransızca bir kelime olup ‘benim zevkim’ anlamını taşımaktadır. 5 Letonyalı çamaşırcının kızı olan Katerina’nın asıl adı Marta Samuilovna Skavronskaya’dır. Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.bibliotekar.ru/rusRomanov/6.htm 6 Petro elbiseleri yamayarak giyecek kadar mütevazi olmasına rağmen kızı Elizabeth ise yaşamı boyunca 15.000den fazla elbisesiyle lüksü ve zerafeti doruk noktada yaşayacak kadar israfkârdır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Казимир Валишевский, Царство Женщин, изд. ИКПА, Москва 1989. 7 Asıl adı Sophie Auguste Friederike von Anhalt-Zerbst Dornburg olup, Hristian Auguste Anhalt-Tserbstskiy’nin kızıdır. Ayrıntılı Bilgi için bkz. Ольга Елисеева, Екатерина Великая, Изд. Молодая Гвардия 2013, Москва 2013. 8 Asıl adı Sophia Marie Dorothea Augusta Luisa von Wüttemberg olup Prusya’lıdır. 9 II. Katerina, oğlu Pavel ve eşi Maria Fyodorovna’yı 426 günlük Avrupa gezisine çıkarmış, Pavel ve eşi özellikle Fransa Kralı XVI. Ludovik ile dostane görüşmeler ve hediyeleşmelerde bulunmuştu. Pavel’e hediye edilen Servantes’in Don Kişot eserinin anlatımlarının olduğu goblenler ayrı bir yer tutmaktadır. Onun hediyeleri, St. Petersburg’da Pavlovski Dvorets’te (Pavel Sarayında bulunmaktadır). Ayrıntılı Bilgi için bkz. Николай Карлович Шильдер, Император Павел I: Его Жизнь и царствование, изд: Эскмо, Москва 2009. 10 Bu ordu içinde 20den fazla dil ve lehçeler kullanılıyordu. Ayrıntılı Bilgi için bkz. Adam Zamoyski, “1812 Napoleon’s Fatal March on Moscow”, Harper Press, 2012. 11 İngiliz, Rus ve Fransız filolalarına Amiral Edward Codrington kumanda etmiştir. Ayrıntılı Bilgi için bkz. Memoir of The Life of Admiral Sir Edward Codrington, Edited by Jane Bourchier, Cambridge University Press, 2012. 12 Bu savaşta Romanya ve Balkan Slavlarından Bulgar, Sırp ve Dağlık Karadağlılar Rusya yanında savaşa katılmışlardır. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 13 Bu savaş sonrasında Balkanlarda 2 bağımsız iki de özerk devlet kurulmuştur. 14 Edward Hallett Carr, Sovyet Rusya Tarihi, Bolşevik Devrimi, Cilt 1-23, Çev. Orhan Suda, Metis Yay., İstanbul 2012. 15 Очерки истории Министерства иностранных дел России, Олма-Пресс, Москва 2002., С.150. 16 SSCB 22 Haziran 1941 yılında gece saat 04.00’da Alman uçaklarının Kiev’i bombalamasıyla resmen II. Dünya Harbine girmiştir. 1420 gün Almanlarla Moskova, Leningrad, Kiev, Kursk, Stalingrad, Murmansk, Smolensk, Sivastopol, Odesa, Kerç, Brest gibi farklı cephelerde savaşmış ve 26.600.000 insanını kaybetmiştir. Savaş 9 Mayıs 1945’de Sovyetlerin galibiyetiyle sonuçlanmıştır. Dikkat edileceği üzere savaş devam ederken Sovyetlerin Akdeniz’de kıyısı olan Arap ülkeleriyle ilişki geliştirmesi SSCB’nin dış politikaya verdiği ciddiyete örnek teşkil edebilir. 17 http://www.barichev.ru/arhiv/bv3.htm 18 Ayrıntılı bilgi için bkz. Советско-израильские отношения. 1941— 1953. Сборник документов , Под ред. Б. Колоколова, Э. Бенцура и др., Изд-во «Международные отношения», Москва 2000. 19 Алексанр Дзасохов, “Духовные связи-мост, способный вынести любую политическую непогоду”, Родина, №10, Москва 2010. C.23. 20 Самаран Абдыразакович Мырзаибраимов, Политика Сирии в отношении России на современном этапе, Кан. Диссертация, место защиты: Кыргызско-Рос. Славян. Ун-т, Ош 2011. С.120. 21 http://www.sipri.org/databases/embargoes/eu_arms_embargoes/ syria_LAS 22 http://www.warandpeace.ru/ru/analysis/view/82941/, Suriye’nin Rusya’dan aldığı silahlara S-300 PMU-1, S-300 PMU-2, SA-15, (BUK) SA-17, (Pantsir) SA-22,S-200 V7 (SA-5), S-125 (SA-3) örnek verilebilir. 23 http://www.rg.ru/2005/01/26/asad-siria.html 24 http://windowrussia.ruvr.ru/2013_09_26/Ves-cherkesskij-mirblagodaren-Rossii-3732/ 25 http://t24.com.tr/haber/rusya-icin-suriyenin-onemi/151526 26 http://www.mk.ru/politics/world/interview/2013/09/13/915138-usirii-soberutsya-10-rossiyskihkorabley.html 27 http://vz.ru/news/2013/9/25/651992.html 59 İ NCELEME Suriye’deki ABD - Rusya Rekabeti ve Yansımaları The US – Russia Competition in Syria and Its Reflections Barış DOSTER ABD içindeki dengeler de, Suriye’ye ve sonrasında da İran’a yönelik bir silahlı müdahaleye elvermemiştir. Sadece liberal ve iktidardaki Demokrat Parti’ye yakın isimler arasında değil, dış politikadaki şahin tutumlarıyla bilinen, NeoCon kadrolar ve Cumhuriyetçi Parti’ye yakın isimler arasında da, Suriye konusunda silahlı mücadeleye karşı çıkan çok sayıda uzman vardır. 60 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R İ NCELEME ABSTRACT The Syrian case shows that there is an increasing competition between the USA and Russia in the Middle East. Russia and its allies China and Iran share the same goals in Syria and Iraq and support the Esad and Maliki governments. The USA and its allies Israel, Turkey, Saudi Arabia, and Qatar follow the same policies, against the Esad regime and support Barzani in Northern Iraq. The USA, that sees China as a most important rival, has decided to focus on the Asia Pacific region more than the Middle East and the objective circumstances did not allow it to make a military operation against Syria. Keywords: The USA, Russia, Eurasia, energy, soft power ABD’nin Zorunlu Yönelimi ABD dış politikasının etkili isimlerinden Zbigniev Brzezinski, “Büyük Satranç Tahtası” adlı kitabında, Avrasya’yı ABD için “ana jeopolitik eksen” olarak tanımlamıştır. ABD’nin Avrasyalı olmayan bir güç olarak, Avrasya’daki öncü konumuna dikkat çekmiştir. ABD’nin küresel önceliğini, doğrudan Avrasya’daki hakimiyetinin süresine ve etkisine bağlamıştır.1 ABD için, Avrasya’daki enerji kaynaklarının işlenmesi, dünya pazarlarına ulaştırılması çok önemlidir. Hazar petrollerinin, Orta Asya enerji kaynaklarının dünyaya hangi yollarla taşınacağı yaşamsaldır. Dünyanın petrol ve doğalgazının yaklaşık üçte ikisinin çıktığı bölgenin denetimi, dünyadaki petrol ve doğalgazın dörtte birini tek başına tüketen ve 2020 yılında tüketiminin üçte ikisini ithal edeceği öngörülen bir güç için, stratejiktir. Kaldı ki bu bölgedeki etkinlik, onun Avrupa ve Japonya üzerindeki ağırlığının devamı açısından da, özelde ABD ekonomisi, genelde Batı kapitalizminin geleceği açısından da belirleyicidir. Şunu da gözetmek gerekir: Enerjinin dünya pazarlarına ulaştırılmasında ABD açısından İran değil, Türkiye tercih edilen seçenektir. Ancak bu konuda gerek enerji zenginliği, gerek coğrafi konumu, gerekse siyasi gücü nedeniyle bölgedeki en önemli belirleyici aktör Rusya’dır. Güçlü bir enerji koridoru, zengin bir enerji dağıtım üssü olmak isteyen Türkiye’nin bu niyetini gerçekleştirmek için ABD’den aldığı destek her zaman yeterli olmamaktadır. Soğuk Savaşı zaferle kapatan, en büyük rakibinin siyasi, iktisadi, ideolojik yenilgisine, ülke bütünlüğünün dağılmasına tanıklık eden ABD, 11 Eylül 2001 saldırılarını da bahane ederek, Ortadoğu’daki fiziki ve siyasi ağırlığını daha da artırmıştır. Ancak kısa süre sonra siyasi, askeri, iktisadi anlamda tıkanmaya, tökezlemeye başlamıştır. 2008 yılından itibaren küresel ekonomik bunalım da devreye girince, ABD’nin yaşadığı duraklama, açık bir gerilemeye dönüşmüştür. Afganistan ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 ve Irak işgallerinin ardından, Suriye’deki iç savaş sonrasında yaşananlar da ABD’nin bu durumunu ortaya koymuştur. En büyük rakibi olarak gördüğü Çin’i çevrelemek isteyen ABD, ağırlığını daha çok Asya Pasifik bölgesine vermeyi kararlaştırmış, Ortadoğu’da gerginliğin dozunu daha da artırmayı göze alamamıştır. Çünkü böyle bir adım için nesnel olarak gücü yeterli değildir. O yüzden de Türkiye, Suudi Arabistan, Katar başta olmak üzere bölgedeki Müslüman müttefiklerinin daha fazla öne çıkmalarını, daha çok inisiyatif almalarını istemiştir. Ancak yaklaşık 3 yıldır yaşananlar, bu üç ülkenin de bekleneni vermekten uzak olduğunu kanıtlamıştır. Şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekir. ABD içindeki dengeler de, Suriye’ye ve sonrasında da İran’a yönelik bir silahlı müdahaleye elvermemiştir. Sadece liberal ve iktidardaki Demokrat Parti’ye yakın isimler arasında değil, dış politikadaki şahin tutumlarıyla bilinen, NeoCon kadrolar ve Cumhuriyetçi Parti’ye yakın isimler arasında da, Suriye konusunda silahlı mücadeleye karşı çıkan çok sayıda uzman vardır. Örneğin; NeoCon’ların önemli isimlerinden olan Daniel Pipes, ABD ve batılı müttefiklerinin Suriye bataklığından uzak durmalarını önermiş, ABD’nin silahlı bir mücadeleye kalkışmasına kesin bir dille karşı çıkmıştır.2 Liberal görüşleriyle bilinen ABD’nin eski İran Büyükelçisi ve ABD Deniz Harp Akademisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. John Limbert, Suriye’ye müdahaleye karşı çıkarken, ülkesiyle İran’ın kurduğu iletişimin olumlu olduğunu ve gelişerek sürdürülmesi gerektiğini belirtmiştir.3 Yakın zamana dek Beyaz Saray’da siber güvenlik konusunda danışman olarak görev yapan, 11 Eylül 2001 saldırıları sırasında ABD’nin en önemli ulusal güvenlik birimlerinde üst düzey yönetici olarak bulunan Richard A. Clarke da, ABD’nin sonu gelmeyen ve umulan sonucu vermeyen savaşlardan yorulduğunu, diplomatik seçeneğe daha çok önem vermesi gerektiğini vurgulamıştır. Ortadoğu’yu iyi 61 W W W . O RS A M . O R G . T R The Economist dergisinin öngörüsü de, 2014 yılında Çin’in ABD’yi yakalayıp dünyanın birinci sanayi gücü olacağı önündedir. Yatırımların arttığı Çin’de devletin kontrol ettiği 10 bin yatırım şirketi vardır. bilen gazeteci ve uzmanlardan olan Prof. Dr. Stephen Kinzer de, diplomasinin öne çıkarılmasını isteyerek, “Bugün İran’da ne görüyorsak, nedeni dış güçlerdir. Batı medyası olanı değil, olmasını istediğini yansıtıyor. İran’ın demokratik olmamasının en büyük sorumlusu, 1953 yılında bu ülkede darbe yapan batıdır”4 demiştir. ABD’nin Şam eski büyükelçisi Edward Djerejian da, Suriye’de Esad’ın kolay kolay düşmeyeceğini açıklamıştır.5 Cumhuriyetçi Parti’nin California eyaletinden Kongre Üyesi ve Kongre’de Silahlı Kuvvetler Komitesi Başkanı olan Buck McKeon’un, Başkan Obama’nın 5 yıllık görev süresin- 62 ce 3 farklı dönemde savunma bütçesinde kesinti yaptığını ve bunun toplamda 1,2 trilyon doları bulduğunu belirterek, “Eğer askeri bütçede iyileşme olmazsa, Suriye konusunda hayır diyeceğini”6 açıklaması da, ABD’nin nesnel durumunu gösteren bir diğer örnektir. ABD, bütçe kısıntılarının neden olduğu bu askeri güç zaafını, örtülü-gizli operasyonlarla, psikolojik harp yöntemleriyle, asimetrik savaşlarla, nokta hedefe yönelik müdahalelerle kapatmaya çalışacaktır. Özel timlere ve kısaca İHA denilen insansız hava araçlarına daha çok ağırlık verileceğinin açıklanması da bunu göstermektedir. Müttefiklere daha fazla işbirliği önerilmesinin nedenleARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R rinden biri de bu güç zaafıdır. Kabul etmek gerekir ki ABD, Suriye’ye yönelik bir askeri müdahaleyi göze alamasa da, ülkede rejimi değiştiremese de, tamamen bölgeden çekilecek, hemen pes edecek bir güç değildir. Kaldı ki, böyle bir görüntü vermek, bu yönde bir algının oluşmasına zemin hazırlamak da istemez. O yüzden Suriye’de “denetlenebilir istikrarsızlık” politikasını takip etmesi muhtemeldir. Bunun için de elinde çok ve çeşitli araçlar mevcuttur. Bu bağlamda Şii-Sünni çatışması veya etnik kışkırtma ilk akla gelenlerdir. Bölgedeki iki önemli müttefiki olan ve Suriye konusunda aktif tutum alan Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Sünni İslam kimliklerini de, daha çok öne çıkarmalarını isteyebilir. Fakat gelişmeler, Suriye halkının çok büyük bölümünün, mezhep çatışması gibi kanlı bir oyuna gelmeyeceğini göstermiştir. Esad’ı gerek Suriye içinde destekleyen kesimler, gerekse de diplomasi masasında destekleyen güçler de, Suriye’deki temel çelişkinin mezhep çelişkisi olmadığını, Esad yönetimi ile ABD ve müttefikleri arasında olduğunu saptayarak, buna göre tavır almışlardır. Suriye meselesi, ABD’nin yumuşak gücünün de eski etkisini, inandırıcılığını, gücünü yitirdiğini göstermiştir. Medya, kültür endüstrisi, sinema, müzik, moda, spor, eğitim, bilim kurumlarının kalitesi, ileri teknoloji, bilgi ve iletişimdeki üstünlük, kurumların, sektörlerin, alanların yarattığı etkinin oluşturduğu yumuşak güç, bu kez değil dünya kamuoyunu, ABD kamuoyunu bile Suriye’ye bir askeri müdahaleye ikna edememiştir. Üstelik politikalarında yeni ekonominin aktörlerini (bilgi, iletişim vb. yükte hafif pahada ağır olanlar) ve yumuşak gücü öne çıkaran Demokratların yanında bu kez, politikalarında klasik ağır sanayiyi (petrol, silah, kimya, demirçelik vb.) ve askeri gücü öne çıkaran Cumhuriyetçilerin de büyük bölümü, Suriye’ye yönelik müdahaleye karşı çıkmışlardır. Bu durum, arkasında siyasi, iktisadi, askeri güç olmayan bir yumuşak gücün etkisinin sınırlı olduğunu bir kez daha gösterirken, ABD’nin hedefe koyduğu ülkeleri, “başıboş devlet”, “başarısız devlet”, “terör destekçisi devlet”, “istikrarsız devlet” olarak dünyaya tanıtmada da eskisi kadar başarılı olmadığını ortaya koymuştur. New York’ta gerçekleşen BM Zirvesi’nde İran ile yaşanan yakınlaşma da, ABD’nin azalan etkisini gösteren bir diğer kanıttır. ABD artık, 11 Eylül 2001 saldırılarından çok kısa süre sonra, aynı yıl içinde Afganistan’ı, 2003’te Irak’ı işgal eden günlerinden uzaktır. Afganistan’da Taliban’la müzakere etmek zorunda kalan, 2014’te bu ülkeden çekildiğinde Taliban’ın daha da güçlenmesinden endişe eden, 2011’de Irak’tan çekilen ve bu ülkede İran’ın artan etkisini bir türlü önleyemeyen bir ABD vardır artık. 11 Eylül 2001 sonrasında olduğu gibi, ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 müttefiklerine fazla danışmadan tek başına davranan, “Ya benimle birliktesiniz ya da düşmanın safındasınız” söylemine başvuran ABD’nin yerinde, en büyük rakibi olarak gördüğü Çin’i kuşatabilmek için, Japonya’dan Güney Kore’ye, Filipinler’den Avustralya’ya dek müttefiklerini ikna etmeye, bu amaca yönlendirmeye çalışan bir ABD vardır. The Economist dergisinin öngörüsü de, 2014 yılında Çin’in ABD’yi yakalayıp dünyanın birinci sanayi gücü olacağı önündedir. Yatırımların arttığı Çin’de devletin kontrol ettiği 10 bin yatırım şirketi vardır.7 Çin’in yükselişini normal şartlar altında engelleyemeyen, onunla açıktan gerginliği de göze alamayan ABD’nin, Çin’e karşı, aynen Soğuk Savaş’ta SSCB’ye yaptığı gibi yıpratıcı bir rekabet politikası izleyerek, onu yorarak, havlu atmaya zorlayacağını öne sürenlere karşılık, Çin’in de sessiz ve sağlam adımlar attığını belirtenler vardır. Çin, resmi söyleminde, ABD’nin kendisine saygı duymasını, işbirliğine ve güvene dayalı bir ilişkiyi kabul etmesini, çok kutuplu düzene yönelen dünyaya alışmasını istemektedir. Çin’in, Japonya ve Hindistan’la yaşadığı gerginliklerden ABD’nin kendince sonuçlar elde edeceğini düşünmek de doğru değildir. Gelişmeler şunu da göstermiştir. Günümüzde ABD, hem enerji arz güvenliği açısından stratejik önemi olan bölgelerin güvenliğini sağlayacak, hem kritik bölgelerde aynı anda askeri güç bulunduracak, hem de rakiplerinin etkili olmasını engelleyecek kuvvetten yoksundur. Bu da, öncelikler arasında tercih yapmasına neden olmuştur. Jeopolitik, jeostratejik, jeoekonomik açıdan hassas bölgelerde hakimiyet kurmakta, kurduğu hakimiyeti pekiştirmekte, rakiplerinin etkili olmasını engellemekte zorlanmaktadır. Yakın zamana dek bu bağlamda İran’ı hedef olarak gören, hele de nükleer güç sahibi olan İran’a asla tahammül edemeyeceğini açıklayan ABD, İran’la yakınlaşma yoluna gitmiştir. İran’ın Çin ve Rusya ile gelişen ilişkileri, bölgesel güç olması, Irak’ta artan etkisi, hele de Suriye meselesinin Rusya’nın inisiyatifiyle çözüme doğru yol aldığı bir dönemde, ABD’nin manevra sahasını daraltmıştır. Bu süreçte, ABD’de “İran’ın nükleer faaliyetlerini engelleyemedik. Bari nükleer silah kullanmasını önleyelim” görüşünü dillendirenlerin yanında, İran’a yönelik ne ağır, yıpratıcı bir hava saldırısını ne de kara harekâtını mümkün görmeyen çok sayıda uzman da vardır. BM Genel Kurulu’nda görülen ABD-İran yakınlaşması da, İran’ı ikna etmek için, nükleer programından vazgeçerse ilişkileri normalleştirmeyi önerenlerin, hatta daha da ileri giderek, ambargoyu kaldırmaktan bahsedenlerin sesinin daha gür çıkmasını sağlamıştır. Putin Döneminde Rusya’nın Artan Ağırlığı Suriye meselesi, Rusya’nın dünya siyasetinde artan ağırlığını da bir kez daha ortaya koymuştur. 1989-1991 yıllarında coğrafi, siyasi, askeri ve iktisadi açıdan büyük güç yitiren Rusya için yerli ve yabancı pek çok uzman, Rusya’nın yeniden 63 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R Rusya, Çin ve İran’ın Suriye konusundaki ittifakının, diplomatik ve politik yönlerinden başka, enerji boyutu da vardır. İran, bölgede Suudi Arabistan’dan sonra ikinci büyük petrol rezervine sahiptir. Bu da dünyanın bilinen petrol rezervlerinin yüzde onuna denk düşmektedir. Yine İran, dünyada Rusya’dan sonra ikinci büyük doğalgaz zenginidir. süper güç olamayacağını, ama dünya siyasetinde önemli bir güç olarak yer alabileceğini söylemiştir. Onlara göre; Rusya, belirli bir eksene veya ittifaka fazla bağlanmayan, herhangi bir ittifaka liderlik etmeye kalkışmayan bir siyaset izlemelidir. Bu uzmanlar, pek çok Rus milliyetçisinin “Üçüncü Roma” olarak tanımladığı, sıcak denizlere açılması gerektiğini savunduğu, Çarlık Rusya’sı ve SSCB’nin devamı olarak gördüğü Rusya’nın toparlanmasını neredeyse olanaksız olarak görmüşlerdir. Onlara göre; Rusya, ABD’nin tek başına hâkimiyetine itiraz etmemeli, çok kutuplu bir dünya düzenini aklından çıkarmalıdır. Fakat Rusya bu uzmanları yanıltmıştır. Özellikle Vladimir Putin’in iktidarıyla birlikte, sadece iç siyasetinde değil, dış 64 politikasında da hızla toparlanmaya başlamıştır. Eski SSCB coğrafyasından başlayarak, bölgede ve dünyada ağırlığını istikrarlı biçimde artırmıştır. 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında, ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerine tepki vermeyen Rusya’nın bu tutumuna karşılık ABD de Moskova’yı Kafkaslardan, Hazar Havzası’ndan, Karadeniz’den, Orta Asya’dan dışlamanın olanaksız olduğunu görmüştür. Otoriter bir anlayışla yönettiği ülkesinde “milli lider” olarak görülen Putin, SSCB’nin dağılmasıyla kırılan milli gururu yeniden tesis ederken, dış politikada ve ekonomide önemli adımlar atmıştır. Başta doğalgaz olmak üzere, ülkesinin enerji kaynaklarını, sadece ekonomik değil, diplomatik bir silah olarak da devreye sokmuştur. Rusya’nın ağırlığını, eski Sovyet cumhuriyetlerinde yeniden daha çok hissedilir hale getirmiştir. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R Avrupa Birliği’nin, küresel ekonomik bunalımın da etkisiyle yaşadığı kriz ve diplomasideki etkisizliği, dahası AB’nin lokomotifi olan Almanya başta olmak üzere AB ülkelerinin Rus doğalgazına olan gereksinimi, Moskova’nın Brüksel karşısında elini güçlendirmiştir. malarına, ordunun moral ve teknolojik açıdan kuvvetlendirilmesine öncelik vermiştir. Büyük Petro’dan etkilendiği bilinen Putin, bir yönüyle de Sovyet döneminin nostaljisine atıf yapmış, milli marşa, askeri simgelere önem vermiştir.8 Denizcilik Bakanlığı kurmuştur. Akdeniz’in Rusya’nın birinci derece ulusal çıkar alanı olduğunu açıklamıştır. Soğuk Savaş sonrasında küçülen donanmaya büyük önem vermiştir. Rus Askeri Doktrini’nden “nükleer silahları ilk kullanan olmama” ilkesini çıkarmıştır. Denizcilikte lider olmak gerektiğini, Rusya’nın kendi deniz yetki alanları dışında da çıkarları olduğunu ilan etmiştir. Bu kapsamda Kuznetsov uçak gemisi Akdeniz’de görevlendirilmiştir. Bu sayede, Suriye gibi Akdeniz’e sahildar bir ülkeden vazgeçmeyeceğini de göstermiştir. Ayrıca Karadeniz filosunun Ukrayna’da konuşlanması için 25 yıllığına anlaşma imzalamış, Ermenistan’daki üssün kullanım süresini 2044’e dek uzatmış, Güney Kafkasya’daki asker sayısını artırmıştır. Kırgızistan’da ABD’nin kullandığı Manas askeri üssünün kapatılmasını da sağlamıştır. Rusya’da, “uzlaşmacı jeopolitik” akımın temsilcisi olarak nitelendirilebilecek bir diplomasi izleyen Putin, bu yönüyle ülkedeki jeopolitik akımların (Batıcı/Atlantikçiler, Yeni Avrasyacılar, Milliyetçiler) hepsinden ayrı ayrı beslenmekle, etkilenmekle ve hepsiyle ilişkilerini korumakla birlikte, onların aşırı, tepkisel, duygusal, gerçekçi olmayan önermelerinden de uzak durmuştur. Bu akımların olumlu yönlerini almıştır. Ancak son toplamda Avrasyacı ve milliyetçi kanatlara daha yakın bir hat izlemiştir. Zaten bu 3 farklı kanat arasındaki mücadele de, Putin döneminde eski keskinliğini yitirmiştir. Putin, ülkesinin bağımsızlığını kıskançlıkla savunmuş, dış politikada gerçekçi, pragmatik davranmış, Rusya’nın olanaklarını en etkin biçimde kullanmıştır. Ülke içi sorunlara, ekonominin güçlendirilmesine, orta sınıfların refaha kavuşARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Rusya’da güçlü devlet, güçlü ordu, güçlü lider, güçlü istihbarat örgütü imgesi ve algısı çok önemlidir, etkilidir, köklüdür. Putin’in yakaladığı diplomatik başarıda bunun da etkisi büyüktür. SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan 15 devlet içinde Rusya, SSCB’nin varisi olarak BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi arasında yerini alırken, bölgesel ve küresel siyasetteki ağırlığını, Putin döneminde hissettirmeye başlamıştır. Bu dönemde siyasi, iktisadi, askeri, ideolojik çöküşün yarattığı sarsıntıyı önemli ölçüde aşmıştır. Putin’in istihbaratçı geçmişi ve karizmatik kişiliği, dış politikada da etkisini göstermiş, Rus lider, ülkesinin nükleer gücünü ve enerji kartını diplomaside başarıyla kullanmıştır. Batıyla ilişkilerde teslimiyetçi olmamış, tek taraflı taviz vermemeye çalışmıştır. Yakın çevrede yeniden güçlü bir etki yaratarak, diğer bölgelerde öne çıkmayı başarmıştır. Ortadoğu, Balkanlar ve Akdeniz’deki gelişmeleri yakından takip etmiş, bu bölgelerde çatışma halinde olan, aralarında ciddi sorunlar bulunan ülkelerle aynı anda ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır. Rusya’nın hem İsrail hem Suriye’yle, hem Güney Kıbrıs Rum Yönetimi hem Türkiye’yle güçlü ilişkilere sahip olması bunun kanıtıdır. Rusya, Filistin sorununda da SSCB döneminden bu yana Filistin’e yakın bir tezi savunmakla birlikte, İsrail’le 65 İ NCELEME de iyi ilişkilere sahiptir. Yıllar boyunca İsrail’e çok fazla Rus Yahudisi’nin göç etmesinin de bunda önemli payı vardır. Putin’in özellikle son yıllarda sık sık ABD’nin tek odaklı dünya egemenliğinin bittiğini belirtmesi, ABD’yi ima ederek, Rusya’nın etki alanında, yaşam sahasında başka bir gücün öne çıkmasına izin vermeyeceğini söylemesi, dış politikasındaki iddiayı kanıtlamaktadır. Ülkesinde ve yakın çevrede etnik ve din temelli hareketlere, aşırı akımlara, ayrılıkçı faaliyetlere karşı sert bir tutum takınmaktadır. Bir yandan da Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerinin aralarındaki ilişkilerin gelişmesine çabalamakta, Avrasya Ekonomik Topluluğu, Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü, Rusya, Kazakistan, Beyaz Rusya arasındaki Gümrük Birliği gibi oluşumlara öncülük ederek iktisadi, siyasi ve askeri alanda bölge ülkeleriyle bağlarını güçlendirmektedir. 2005’ten bu yana İslam Konferansı Örgütü’nde gözlemci üye olan Rusya, Çin ile birlikte kurulmalarına öncülük ettiği Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ve BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) vasıtasıyla da uluslararası ilişkilerdeki ağırlığını artırmaktadır. Her ne kadar ŞİÖ’ye ilişkin tutumlarında Çin ile aralarında kimi farklar olsa da (Rusya güvenliği, Çin ise ekonomiyi önceleyen bir yaklaşıma sahiptir) iki ülkenin BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye konusundaki işbirliği, İran’ın nükleer faaliyetleri konusundaki ortak tavırları dikkat çekicidir. Her iki ülke de, pek çok konuda ve pek çok uluslararası platformda işbirliği yaparak, yumuşak güçlerini devreye sokarak (Rusya enerji kartını, Çin ekonomik gücünü) ABD’yi dengelemeye çalışmaktadırlar. Çin’in, Japonya, Rusya, Hindistan ve İran’la yaptığı ikili ticarette ulusal para birimlerinin kullanılması, keza Rusya’nın, İran ve Japonya ile ticarette, İran’ın Hindistan ve Japonya ile ticarette aynı yolu izlemeleri, siyasi işbirliğinin ticari alandaki yansımalarını göstermektedir. Diplomaside Neyin Olmayacağını Görmek Diplomaside, stratejik bilgi, öngörü kabiliyeti, iktisadi tahlil yeteneği, kuvvet- zaman- mekân dengelerini saptayabilme becerisi önemlidir. Büyük bir imparatorluk bakiyesi ve köklü bir uygarlığın varisi olan Rusya, Suriye konusunda, neyin olmayacağını görmüş, neye izin vermeyeceğini göstermiştir. Avrupa Birliği’nin, küresel ekonomik bunalımın da etkisiyle yaşadığı kriz ve diplomasideki etkisizliği, dahası AB’nin lokomotifi olan Almanya başta olmak üzere AB ülkelerinin Rus doğalgazına olan gereksinimi, Moskova’nın Brüksel karşısında elini güçlendirmiştir. Rusya’nın Hindistan ve İran’la yakın ilişkileri, Irak merkezi hükümetiyle son dönemdeki yakınlaşması dikkat çekicidir. Türkiye ile güçlü ticari bağları vardır. Türkiye’nin bir numaralı doğalgaz tedarikçisidir. İki ülke arasındaki ticaret hacmi dolaylı kalemlerle birlikte 50 milyar doları bulmaktadır. Rus turistlerin en çok tercih ettikleri ülke olan Türkiye, ilk nükleer santral ihalesini Rusya’ya vermiştir. 66 W W W . O RS A M . O R G . T R Rusya, doğunun petrolünü ve doğalgazını batı pazarlarına taşımak için de pek çok seçenek geliştirmiş, enerji hatlarının inşasına öncülük etmiştir. Bu bağlamda Rusya’nın karşı çıktığı Nabucco Projesi’nin kısa sürede çökmesi, Moskova’nın enerji konusundaki belirleyiciliğinin göstergelerindendir. Rusya, ABD’nin temel hedefinin artık Ortadoğu olmadığını, Çin’i çevrelemek olduğunu, bu nedenle Asya Pasifik bölgesine ağırlık verdiğini görmüştür. Irak’tan başka Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Suudi Arabistan’da askeri varlığı bulunan, İsrail ve Türkiye’deki üslerden, İngiltere’nin Hint Okyanusu ve Güney Kıbrıs’taki üslerinden yararlanan, Basra Körfezi açıklarında donanma gezdiren ABD’nin Ortadoğu’daki etkinliği de, Suriye’deki gelişmelerden sonra azalmıştır. Nesnel olarak zayıflamakta olan ABD’yi, ne İsrail ne de Türkiye, Suriye’ye yönelik bir askeri müdahaleye ikna edememiştir. ABD’den bağımsız bir Ortadoğu ve Arap dünyası siyaseti izlemeleri mümkün olmayan bu iki ülkenin (İsrail ABD’nin stratejik ortağıdır) bölgede yalnız başlarına hareket edemeyecekleri görülmüştür. Suriye’nin üyeliğini askıya alan Arap Birliği’nin, Araplar arasında bile güçlü bir etkisinin olmadığı anlaşılmıştır. Rusya ve Çin, Libya konusunda göstermedikleri direnci Suriye konusunda göstererek, adeta kırmızı çizgilerini ilan etmişlerdir. Rusya, Çin ve İran’ın Suriye konusundaki ittifakının, diplomatik ve politik yönlerinden başka, enerji boyutu da vardır. İran, bölgede Suudi Arabistan’dan sonra ikinci büyük petrol rezervine sahiptir. Bu da dünyanın bilinen petrol rezervlerinin yüzde onuna denk düşmektedir. Yine İran, dünyada Rusya’dan sonra ikinci büyük doğalgaz zenginidir. Hürmüz Boğazı’nın, Ortadoğu petrollerinin yüzde 40’ını taşıması da İran’ın önemini artıran bir diğer unsurdur. Çin’in İran petrolünün en büyük müşterilerinden biri olduğunu da unutmamak gerekir. Suriye meselesinin Rusya’nın önerdiği formülle çözüm yoluna girdiği bir süreçte, New York’taki BM Zirvesi’nde ABD ile İran arasında yaşanan gelişme de, Rusya’nın önümüzdeki süreçte Ortadoğu’da etkinliğini artıracağının bir diğer işaretidir. ABD Başkanı Obama’nın İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile telefonda görüşmesi, iki ülke dışişleri bakanlarının buluşması, Obama’nın görüşmelere açık oldukları mesajı vermesi, her ülkenin barışçıl amaçlı nükleer çalışma yapma hakkına saygı duyduklarını söylemesi, İran’ın elini güçlendirmiştir. Obama’nın, geçmişte İran Başbakanı Musaddık’ın CIA destekli bir darbeyle devrilmesinden dolayı, neredeyse özür dilemek anlamına gelecek sözler etmesi de, İran’da memnuniyetle karşılanmıştır. İran’ın Irak üzerindeki etkisi, Irak merkezi hükümetinin, bağımsızlık isteyen Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bu talebine karşı ülkenin birliğini savunması ve Suriye’de Esad rejimine destek vermesi de, Rusya ve Çin’in pozisyonlarını güçlendirmektedir. Moskova’nın Bağdat’la gelişen ilişkileri, Çin’in Irak’ın ürettiği petrolün yaklaşık yarısını alması bunun ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R karşı çıkmasının gerekçelerini anlatmakta zorlandığı bir süreçte, Türkiye’nin bölgede ağırlığını artırması çok zordur. Araplar Türkiye’yi model olarak almamışlardır, ama bölgedeki Şiilerin liderliğini İran yapmaktadır. İran, kendi içindeki Kürt ayrılıkçılığıyla sert biçimde mücadele ederken, Türkiye’nin bölgedeki en önemli müttefikinin Mesut Barzani olarak öne çıkması, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde yaşananlar konusunda ondan yardım istemesi, iki ülkenin farklı konumlarını ortaya koymaktadır. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde ayrı bir devletin kurulmasına karşı çıkarken, Esad’ın devrilmesi için büyük çaba göstermiştir. Ancak gelinen noktada Esad devrilmemiş, Suriye’nin kuzeyinde Kürtler geçici yönetim kurmuştur. Dahası, ABD’den Türkiye’ye, aynen Kuzey Irak’takilerle geçindiği gibi, Kuzey Suriye’dekilerle de iyi geçinmesi gerektiği yönünde mesajlar gelmeye başlamıştır. kanıtıdır. Bu gelişmeler, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin lideri Barzani’nin de, bölge siyasetindeki dengeleri gözeterek, Rusya ve Çin’le yakınlaşma yönünde adımlar atmasına neden olmuştur. Türkiye ile tarihsel ve siyasal olarak rekabet halinde olan, Orta Asya’da, Hazar Havzası’nda, Kafkasya’da rekabet eden, son dönemde buna bir de mezhep boyutu eklenen İran’ın, Suriye ve Irak konusunda da Ankara’yla farklı, hatta zıt pozisyonda olduğunu bilen Rusya, bu gerçekleri gözeten bir bölge siyaseti izlemektedir. Suriye ve Irak konularında İran’ın politikalarını desteklemektedir. Bu konularda Türkiye’yi destekleyen ABD ile bu anlamda da rekabet etmektedir. Müslüman komşuları Sünni değil Şii ağırlıklı olan Türkiye’nin izlediği politikaya karşı, Moskova ve Tahran, Suriye’de ABD yanlısı, mezhepçi bir iktidarın yönetime gelmesinin sadece bu ülkede değil, bölgede de kendi çıkarlarına darbe vuracağını düşünerek birlikte hareket etmektedirler. ABD’nin Ortadoğu’daki etkinliğini yitirmekte olduğunun bir diğer işareti de, iktidara gelmesine büyük katkı verdiği Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin iktidarda kalmasına yardımcı olamaması, Mursi’nin devrilmesinden sonra yönetime gelen kadroyla kısa sürede uzlaşmasıdır. Zaten Avrupa Birliği’nin yanı sıra, ABD’nin stratejik ortağı İsrail ve bölgedeki müttefikleri Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de Mısır’daki yeni yönetimi resmen tanımışlardır. Türkiye’nin Mısır’daki yeni yönetimle ilişkilerinin gergin olması, Mısır’ın, Türkiye’nin eski cumhurbaşkanı Mursi’nin serbest bırakılması için yaptığı çağrıları ülkenin içişlerine müdahale olarak yorumlaması ve Türkiye’yi birkaç kez uyarması da, ABD’nin müttefiki olan ülkelerin, Mısır konusundaki farklı, hatta zıt tutumlarını göstermektedir. Ortadoğu’da Türkiye’nin yalnızlaşmasına karşılık, İran’ın bölgesel bir güç olarak ağırlığının artması, bu durumun ABD ile ilişkilerine de yansıması, Rusya’nın manevra sahasını genişleten bir diğer unsurdur. Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinden sonra bir de Suriye’nin kuzeyinde ortaya çıkan Kürt özerk bölgesiyle uğraşmak zorunda kaldığı, Kuzey Irak’taki Kürtleri desteklerken, Kuzey Suriye’deki Kürtlerin özerklik ilanına Sonuç Ortadoğu’da Suriye meselesi özelinde Rusya ile ABD arasında yaşanan rekabet, sorunun Rusya’nın önerisi doğrultusunda çözüm yoluna girmesiyle ve ABD ile İran arasındaki yakınlaşmayla birlikte, yeni bir evreye girmiştir. Suriye’de, Rusya, Çin ve İran’ın birlikteliğine karşı, ABD’nin öncülük ettiği kuvvetler şimdilik başarılı olamamışlardır. Bu gelişmeler, Avrasya’da ve Ortadoğu’da ittifak yapan ülkelerin arasındaki ilişkiyi güçlendirmiş, birlikte davranma konusundaki azimlerini pekiştirmiştir. Ortadoğu’da yaşanan bu süreç, ABD’nin zayıflamakta olduğunu, Suriye konusunda sadece dünya kamuoyundan değil, kendi kamuoyundan da askeri müdahale yönünde destek alamadığını, zaten Başkan Obama’nın da askeri bir seçeneğe nesnel koşullar gereği kalkışmadığını bir kez daha ortaya koymuştur. İran bölgesel bir güç olarak etkinliğini artırırken, Suriye’de Esad’ın liderlik ettiği Baas rejiminin sanılandan daha güçlü temellere sahip olduğu, Suriye muhalefetinin ise halk içinde büyük desteğe ve itibara sahip olmadığı kanıtlanmıştır. Suriye’de yaşananların bölgede ve dünyada yarattığı yansımaların devamının geleceğini düşünmek ve buna göre stratejik seçenekler üretmek gerekir. O DİPNOTLAR 1 2 3 4 Sabah Kitapları, İstanbul, 1998. Daniel Pipes, “Stay out of the Syrian Morass”, National Review, 13. 06. 2012 ve “Stay out of Syria”, The Washington Times, 20. 08. 2012. Limbert bu görüşlerini, Oklahoma Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Koleji İran Çalışmaları Programı’nın konuğu olarak verdiği “ABD – İran İlişkilerinin Bugünü” adlı konferansta söylemiştir. 05. 11. 2013. The New York Times’in İstanbul muhabirliğini de yapan Kinzer’in sözleri için bkz: Akşam, 18. 06. 2009. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 5 6 7 8 Mehmet Ali Birand, “Esad’ın Düşmesi Epey Uzayacağa Benziyor”, Posta, 11. 12. 2012. The Wall Street Journal, www.wsj.com, 09. 09. 2013. Doğan Kuban, “Çin ve Economist Dergisi”, Cumhuriyet Bilim Teknoloji, 16. 12. 2011. Putin’in dış politika anlayışı için bkz: Nazım Cafersoy, “Rusya’daki Jeopolitik Model Arayışlarında Putin Yönetimi”, Stratejik Analiz, Mayıs 2003, Sayı: 37, s: 62 – 67. 67 İ NCELEME Doğu Akdeniz’de Enerji Güvenliği ve Savaşları Energy Security and Wars in East Mediterranean Sanem ÖZER Rusya’nın Avrupa’da ağırlığı giderek artan bir oyuncu olarak enerji piyasasında sadece bir üretici ülke olmakla yetinmeyeceği enerji fiyatlarını da belirleyecek küresel bir aktör olmak isteyeceği öngörülebilir. Diğer taraftan, Çin Afrika ve Ortadoğu’da enerji alanında yaptığı yatırımlar ile AB’nin bölgedeki varlığına ciddi bir rakip olmaktadır. 68 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R ABSTRACT The European Union, Russia, China, the United States and Turkey have the potential to determine the changing borders and the distribution of energy resources in the Middle East. While the EU can use its Neighbourhood Policy, Russia exploits its gas strategy. China makes use of its immense economic power and like Russia encourages corporation expansion abroad. While it is a national security issue for the US to preserve its hegemony in the Middle East, Turkey is squeezed between perceptions of regional security threat and geopolitical competitions. The geopolitical competition exacerbates the stability and security problem of the fragile Middle Eastern societies. Yet, global and regional powers exhibiting geopolitical behavior are not prepared for the “new oil wars”. Foreign military interventions have failed to build new democratic states that will guarantee free and constant flow of energy resources to the world markets. It is hard to provide energy security as long as rule of law, a producing and taxable economy and democracy replace the traditional rentier relations of the Eastern Mediterranean and the Arab world. Keywords: Energy Security, New wars, Eastern Mediterranean, European Union, Russia, USA Giriş Doğu Akdeniz’in önemi, her bir köşesinde Rusya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere enerjiye aç Avrupa Birliği’ni, ABD’yi, Çin’i ve Hindistan’ı besleyen ana enerji kaynaklarının oluşturduğu bir üçgenin ortasında yer almasından kaynaklanmaktadır. Geçmişte olduğu gibi 2000’li yıllarda da rakip güçlerin ekonomik ve askeri üstünlüğe kaynaklık edecek topraklar, doğal kaynaklar ve bu kaynakların nakil güzergahları için mücadele sahası olan bu üçgen, jeopolitik ile enerji arasındaki simbiotik ilişkinin devam ettiğini göstermektedir. Günümüzde ABD, Rusya ve Çin tansiyonun gittikçe yükseldiği Basra Körfezi ve Hazar Havzası’nı da içine alan bölgelerdeki enerji kaynakları için yarışmaktadır. Mülkiyet ve enerji dağıtımı üzerinden sürdürülen bu yarış beraberinde bölgesel çatışmaları getirmektedir. Amerikalı devlet adamı Alexander M. Haig’in 1980 yılında itiraf ettiği üzere çağ kaynak savaşları çağıdır ve bu bakış Amerika’nın Angola, Kongo, Yemen ve Afganistan’da yaşanan iç savaşlara doğrudan veya dolaylı müdahalelerine temel oluşturmuştur.1 Brzezinski’nin tabiriyle “Amerikan dış politikası dünya işlerinin jeopolitik boyutunu gözardı edemez, özellikle de oyuna Rusya ve Çin dahil olmuşken”.2 Şimdiden Rusya’nın Avrupa’da ağırlığı giderek artan bir oyuncu olarak enerji piyasasında sadece bir üretici ülke olmakla yetinmeyeceği enerji fiyatlarını da belirleyecek küresel bir aktör olmak isteyeceği öngörülebilir. Diğer taraftan, Çin Afrika ve Ortadoğu’da enerji alanında yaptığı yatırımlar ile AB’nin bölgedeki varlığına ciddi bir rakip olmaktadır. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Bölgede yabancı sermaye aracılığıyla enerji kaynaklarının paylaşımında AB’den daha erken ve süratle hareket etmiştir. AB, 2006 Yeşil Kitap’ında öngörülen hedeflere ulaşmak için gereken ortak dış politikanın eksikliğini yaşarken, bölgede Rusya, ABD ve Çin rekabetinin kendisini hissettirdiği görülmektedir. Arap ayaklanmaları sonrası bölgede doğan istikrarsızlık ortamı, bir yandan enerji arzını tehdit ederken, diğer yandan bölgede kalan ve yeni gelen yönetimlerle kurulacak ikili ilişkiler çerçevesinde yeni enerji projelerinin ve etki sahalarının kararlaştırıldığı bir süreci tetiklemiştir. AB’nin Gecikmeli Enerji Politikası Avrupa Birliği, 2005 ve 2009 yıllarınının Ocak aylarında Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan doğal gaz fiyat anlaşmazlığı nedeniyle doğan diplomatik ve siyasi krizlere hazırlıksız yakalanmıştır. Doğalgazın Ukrayna’ya karşı politik bir silah olarak kullanılması, AB içinde enerji güvenliğinin dış siyaset ile doğrudan ve açık ilintinin kurulmasına ve algıların değişmesinde etkili olmuştur. Norveç’in haricinde AB’nin enerji tedarikçisi durumunda olan ülke ve bölgelerin orta veya yüksek siyasi risk içeriyor olması AB’nin bir “PanAvrupa Enerji Topluluğu” çerçevesinde AB ve komşu enerji pazarlarını uyumlu ve entegre kılmayı hedeflemesine yol açmıştır.3 AB, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Hazar Bölgeleri ile ilişkilerini, AB’yi besleyecek yeni doğal gaz boru hattı projeleri çerçevesinde ele almaktadır. AB, Barselona Süreci aracılığıyla Akdeniz’de bölgesel birliği sağlayacak somut ve büyük ölçeklli projeler başlatmayı 69 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R teklif etmiştir. Bu bağlamda enerji çok önemli bir işbirliği sahası olarak görülmektedir. Cezayir, Mısır ve Libya tüm Akdeniz Havzasına petrol ithalatının %22’sini, doğalgazın da %35’ini sağlayan hidrokarbon ihraacatçılarıdır.4 Avrupa Akdeniz Ortaklığı çerçevesinde Aralık 2003’te Roma’da toplanan Avrupa-Akdeniz Enerji Forumu 14 milyon euro bütçeli bir komşuluk öncesi enerji programı oluşturmaya karar vermiştir.5 Bu program, Mağrip’te entegre bir elektrik pazarı, Maşrik’te de entegre bir doğalgaz pazarı oluşturmayı amaçlamaktadır. Komisyon aynı zamanda 2010’a kadar bir Avrupa-Akdeniz enerji pazarını hayata geçirecek şekilde Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu arasında elektrik ve doğalgaz bağlantılarını arttırma arayışı içine girmiştir. daha güncel planı bu sistemi yaygınlaştırmak ve Avrupa ile Kuzey Afrika arasındaki doğalgaz bağlantılarını daha da ileriye götürmektir.6 Dolayısıyla, günümüzde genişletilmiş Karadeniz bölgesinden daha çok genişletilmiş Akdeniz bölgesinden bahsedileceğini beklemek gerekir. Kuzey Afrika, Avrupa’nın enerji güvenliği kaygılarına yanıt verecek ve kaynaklarını çeşitlendirebilecek bir seçenek olarak ön plana çıkmaktadır. Bölgede devrik liderler ve zayıf devletler ile artan küresel güç mücadelelerinin etkisi kendisini artan silahlı, etnik, mezhepsel çatışmalar, toplumsal patlamalar ve sınıraşan göçler şeklinde göstermekte ve AB’nin ancak kendisiyle ve birbiriyle uzlaşık yönetimlerle sürdürebileceği enerji programını sekteye uğratmaktadır. Cezayir, Fas ve Tunus 1997 gibi erken bir tarihte dahi Avrupa elektrik sistemine bağlanmış bulunmaktaydı. AB’nin AB, 2008’de Fas ve Ürdün ile Ortak Deklerasyonlar imzalanmış ve Cezayir ile Mısır’la da benzer anlaşmaların ara- CNPC, 2009 yılında Iraklı otoritelerin uzun dönemli hizmet sözleşmesi için ön onay verdiği 35 şirketten biridir. CNPC, BP ile birlikte ortak olmak kaydıyla Rumaila sözleşmesini kazanmıştır. 70 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R yışı içine girmiştir. AB, Akdeniz’in Avrupa enerji sahasına entegrasyonu için Pan-Arap ve Trans-Sahara doğalgaz boru hattı projelerini de kapsayan bir dizi altyapı projesi için 3,2 milyar euro harcama sözü vermiştir. Pan-Arap projesi Mısır, Lübnan, Ürdün, Suriye, Irak ve Türkiye’yi içermekte ve Mısır ile Irak doğalgazını AB’ye taşımayı amaçlamaktadır.7 2005’te Lübnan başbakanı Hariri’ye düzenlenen suikasttan bu yana Kuzey Irak ve Suriye’da artan karışıklık ve şiddet bu projenin önündeki en büyük engeldir. Trans-Sahara doğal gaz boru hattı ise hala planlama aşamasında olup 2015’te devreye girmesi beklenmektedir.8 Proje Nijerya gazını Cezayir üzerinden AB’ye ulaştıracaktır. Ancak Nijerya Ulusal Petrol Anonim Ortaklığı ile ilişki içindeki Gazprom da, AB ve Amerika için hayati önemdeki geniş gaz reservleri için erişim güvencesi sağlamaya çalışmaktadır. Yine Cezayir ve İspanya’yı bağlayan doğalgaz boru hattı ve Cezayir ile İtalya’yı 2014’te bağlayacak olan proje AB’ye seçenekler sunsa da Rusya’ya olan bağımlılığı azaltmaya yeterli değildir.9 AB için Kıbrıs açıklarındaki derin deniz enerji kaynakları bir alternatifmiş gibi görünse de AB henüz paylaşıma dahil değildir. Bölgesel bir işbirliği için ilk defa gerçek anlamda önemli miktarda bir ekonomik kaynak sözkonusu olup AB’nin Akdeniz’e önerdiği siyasi ve ekonomik işbirliği teklifinin içini doldurabilir. Diğer yandan bölgenin giderek artan sayıda bölgesel ve küresel müdahaleler ile AB’nin komşuluk politikası aracılığıyla tasarlamaya çalıştığı etki sahası ve enerji stratejisinden uzaklaşması olasılığı yüksektir. Rusya’nın Enerji Tedariki ve Dağıtımında Hakimiyet Yarışı Rusya, Sovyet merkezi planlamasının uzak cumhuriyetlerin ekonomilerini günümüzde hala kendisine bağlayan mirası ile Orta ve Doğu Avrupa’ya genişleyen Avrupa Birliği’nin de sayesinde ekonomik ve siyasi gücünü en çok enerji politikası alanında sergilemek imkanını bulmuştur. Rusya sahip olduğu dünya petrol rezervindeki yüzde 5,6’lık payı, neredeyse dünya rezervinin yüzde 24’üne yakın doğalgaz varlığı ile büyük enerji üreticisi konumuna yükselen bir ülkedir. Avrupa, doğalgaz ihtiyacının yüzde 95’ini Rusya’dan ithal etmektedir. Üstelik bu doğalgaz Avrupa’ya bir tek Gazprom aracılığıyla ulaştırılmaktadır. Ama, Irak’ın 2012 yılı sonu itibariyle ispatlanmış ham petrol rezervleri açısından dünya beşincisi ve İran’ı geçerek OPEC’in en büyük ikinci petrol üreticisi ünvanını alması, Rusya’nın enerji politikasında Hazar Havzası’ndan sonra ikinci bir kara deliğe işaret etmektedir. Nitekim Rusya da ABD’nin Hazar Rezervleri kozunun ardından Ortadoğu kaynaklarını da yeni bir düzene sokmaya çalıştığından endişe duymaktadır. Rusya enerji transit güzergahlarına müdahale edemezse devletle sürekli işbirliği ve simbiotik ilişki halindeki Rus enerji şirketleri aracılığıyla iç pazarlara nüfuz etme yolunu kullanmaktadır. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Bilgin’in de tespit ettiği üzere Rus enerji devi Gazprom bir yandan Avrupa’da serbestleşen yatırım ortamından yararlanırken, diğer yandan Ortadoğu’da İran ve Irak’ta, Kuzey Afrika’da ise özellikle de Libya, Cezayir ve Mısır’da yeni üretim paylaşım ve ticaret anlaşmaları arayışındadır.10 Bilgin, Gazprom’un şirket olarak yeni sahalara yayılışının, devlet merkezli uluslararası poltikalarla uyumlu olduğunu, Kremlin’in dış politikada önceliklerini gözettiğini ifade etmektedir.11 O halde, şirket olarak Avrupa pazarındaki liberalizasyondan etkili bir şekilde yararlanan Gazprom, Rusya’nın jeopolitik hedeflerine de alternatif enerji güzergahlarındaki kontrolünü artırarak aracılık yapmaktadır. Doğal gaz sahalarında büyüyen Rus varlığı Avrupa’da çevrelenmişlik hisssini de arttıracaktır. Her nekadar Gazprom yöneticileri 2010 yılında Almanya’ya yaptıkları bir ziyarette Gazprom’un bir Rus siyasi aracı olduğuna ilişkin endişelere kesin bir dil ile hayır yanıtı verseler de aynı yıl Başkan Medvedev’in bir röportajda verdiği bilgiye göre gas fiyatları Rusya ile Ukrayna arasında Karadeniz donanmasının 1992-93 yıllarında paylaşımı konusunda varılan anlaşmada anahtar bir rol oynamıştır.12 Rusya Ukrayna ile arasındaki fiyat uzlaşmazlığını 2009 yılındaki kesintiler aracılığıyla Avrupa’yı Baltık Denizi altından geçecek Kuzey Akım projesinin gerekliliğine ikna etmek için kullanmıştır. Güney Akım projesi, gözlemcilerin Rusya’nın Avrupa ile kurduğu enerji ilişkisinin ekonomik olmanın ötesinde stratejik önceliklere sahip olduğu kanısını güçlendirir niteliktedir. Rusya, 2009 yılında Nijerya’nın ulusal petrol şirketi ile imzaladığı ortak girişim ile Afrikalı üreticileri Avrupa ile buluşturacak doğalgaz boru hattını inşa ederek Akdeniz’i de katedecek bir transit hattını kontrol etmeyi planlamaktadır. Aslında bu örnekler Rusya’nın siyasi refleksinin hızı hakkında bilgi de vermektedir. Rusya enerji piyasasındaki güncel gelişmeleri süratle okumakta ve yanıt verebilmektedir. Brezilya’daki yeni doğalgaz keşifleri ve ileride bahsedeceğimiz Amerika’daki kaya gazı devrimi, Avrupa’nın payına daha fazla sıvılaştırılmış doğalgaz kalacağına işaret etmektedir. Cezayir, Nijerya ve Katar ise Avrupa’nın en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz kaynaklarının başında gelmektedir. Rusya, bu coğrafyadan gelecek doğalgaz için mücadeleye erken girmiş görünmektedir. Yükselen Çin’in Artan Enerji Kaygısı Son on yılda nüfusunun %50’si şehirleşmiş ve 1,3 milyar nüfuslu ekonomisi her sene %9-11 oranında büyüyen Çin’in enerji ihtiyacı da artmıştır. Çin’in enerjide yaşanan 2004 yılı küresel talep şokundaki payı büyüktür. 1975’te Deng Xiaoping’in petrol ihracaatı politikası aracılığıyla büyümeyi yakalayıp ekonomisini ayağa kaldıran Çin’in petrol üretimi 71 W W W . O RS A M . O R G . T R ABD, Irak devletinin geçmişte ve bugün dolduramadığı güç boşluğundan istifade eden grupların hakimiyeti aracılığıyla, Irak’ın ve onun enerji söktörünün toptan yeniden inşaası gibi güç bir yükümlülükten sıyrılarak sorumluluğu yerel yönetimlere ve güç odaklarına terketmiştir. 1993’ten beri büyüyen ekonomisinin artan yurtiçi enerji talebine yetişememektedir. Ham petrol ihtiyacının yarısını ithal eden Çin’in ithalatının 2035 yılında yüzde 70’in üzerine çıkacağı tahmin edilmektedir. Suudi Arabistan, Çin’in petrol sağlayıcılarının başında gelirken, onu Angola, İran ve Sudan takip etmektedir. Ortadoğu, Çin’e arzedilen petrolün yarısını, Afrika da üçte birini sağlamaya devam etmektedir. Tek başına Çin, dünyadaki toplam net petrol tüketim artışının yarısından sorumludur. Çinli petrol şirketleri 2002 yılında yaşandığı gibi bir enerji kesintisinin tekrar etmemesi için bir yandan yerel üretimi arttırırken diğer yandan uluslararası kaynak arayışına girmişlerdir. Çin, Rusya’nın yakın çevresi olarak tanımladığı Orta Asya’da ve ABD’nin etki sahası olarak kabul gören Ortadoğu’da daha temkinli bir siyaset güderken ve her iki aktörle de çatışma içine girmemeye özen göstermektedir. Çin için Afrika, Çin dış politikasının merkezinde yeralmakta Ortadoğu ikinci sırada gelmektedir. Ancak AB ve Rusya’nın bölgeye ilgisiz kalmaları beklenemez. Bölgenin enerji kaynaklarına yatırımda başı çeken Çin, Rusya’yı andırmakta ve 72 ekonomik olmaktan çok stratejik bir yaklaşım sergilemektedir. Şimdiye kadar Batılı şirketlerin verimli bulmadıkları ya da yerel hükümetlerin yeterli finansal ve teknolojik kaynaklara sahip olmadığı için atıl kalmış petrol sahalarında dahi devlet destekli şirketleri aracılığıyla yayılmaktadır.13 Çin, Angola gibi hükümetlere koşulsuz kredi ve yardımlar sağlamakta, karşılığında petrol gibi doğal kaynaklar ve minerallerle yapılan ödeme şeklini kabul etmektedir.14 Çin, Afrika’nın rantiye devletleri için normatif AB yerine daha pragmatik yeni bir ortak demektir. Çin’in İran konusunda Amerika’nın ekonomik yaptırım taleplerine müdahil ama Rusya ile mutabık duruşu ancak ABD ile varılan karşılıklı Tayvan ve İran’a sağlanan silah desteğine son verilmesi kararı ile bir parça değişmiştir. Tayvan konusu Çin’in İran ve petrol kaynaklarına rağmen gözden çıkaramayacağı bir konudur. Dolayısıyla Çin çok hassas bir politika ile ABD’yi doğrudan karşısına almamaya dikkat etmiş ancak İran ile ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi seçmiştir. Çin’in İran’la petrol ve ham madde karşılığında yüksek teknoloji sermaye ürünleri, mühendisllik hizmetleri ve silah ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R Petrol tesislerini geleneksel askeri araçlar ile korumak ve tüketici ülkelerin yurttaşlarına enerji piyasasındaki istikrarsızlıkları açıklamak güçleştikçe, Doğu Akdeniz’de enerji güvenliğinin, demokrasi ve gelirlerinin kullanımında şeffaflık aracılığıyla sağlanabileceği daha geniş kabul görecektir. ticareti üzerine kurduğu ilişkiler 1990’larda hızla gelişmiş ve Çin’in İran’a ihracatı son on yılda ona katlanmıştır.15 Çinli petrol şirketleri yine BM ile İran arasında yaşanan nükleer tartışmasının ardından bölgeyi terkeden Batılı ve Japon şirketlerinin yerini doldurmaya girişmiştir.16 Jacques, iki Çinli motorlu araçlar üreticisinin 2003’te İran’da üretim tesisleri kurmasının ardından Çin’in 2004 yılında büyük bir petrol anlaşmaları paketini bağladığını ve İran petrol endüstrisindeki en büyük hisse sahibi ve en büyük yabancı yatırımcılardan biri olduğunu aktarmaktadır.17 Çin, 2007 yılında büyük bir anlaşma ile dev Yadavaran petrol sahasının bir kısmını işleme imkanına kavuşurken, benzer bir anlaşmayı Kuzey Azadegan sahası için yapmıştır. Ancak, Çin’in İran’a ilgisini sadece enerjiye açlığı ile yorumlamak eksik kalacaktır, hatta yanlış olacaktır. Garver’a göre Çin, gelecekteki iki kutupluluğa hazırlık yaparcasına bir yandan Doğu Asya’da hakimiyetini arttırmakta diğer yandan da bu hamlesini Batı Asya’da hakim, Körfez bölgesine hükmedecek bir İran ile desteklemeye çalışmaktadır.18 Çin dış politikasında da jeopolitik ile enerji buluşmaktadır. ABD her ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Irak’ın petrol gelirinin büyük kısmı ironik şekilde boru hatlarının güvenliğine harcanmaktadır. Bugün bile Irak’ta elektrik kesintisi katlanılmaz boyutlardadır. 73 İ NCELEME ne kadar kesintisiz petrol arzının Çin ile Amerika’nın ortak çıkarı ve olası işbirliği konusu olduğunu ifade etse de, Çin bu yaklaşıma karşı çıkarak asıl sorun kaynağının ABD müdahalesi ve yaptırımları olduğuna işaret etmektedir. Çin’in tutumunda açık bir Amerikan hegemonyası karşıtlığı bulunmaktadır.19 Her iki Körfez müdahalesini de Amerika’nın enerji kaynakları üzerinde egemenliğini tesis etme çabasıyla açıklayan Beijing’in Suriye müdahalesine karşı tutumunu da bu algının devamı olarak açıklamak mümkündür. Hatta Çin’in son dönemde Ortadoğu’da daha saldırgan bir dış politika izleyerek İran ve Suudi Arabistan gibi petrol ihraç eden ülkelerle yakınlaşmasını, Çin’in kendisine karşı ABD’nin yürüttüğü çevreleme politikasına bir karşı çıkış olarak yorumlamak mümkündür. ABD, Irak ile meşgul iken Hürmüz ve Malakka Boğazlarını kontrol edecek donanmaların kuruluşuna girişen Çin’e karşı Tayvan’ı da koruyama- Petrol üretiminin ne zaman zirve yapacağına ilişkin hesaplarda bir uzlaşı olmasa da Irak müdahalesinin de gösterdiği gibi enerji kaynaklarının geleceğini belirleyen aktörler giderek artan bir çeşitlilik sergilemektedir. Enerji kaynakları üreticisi ülkeler küresel tüketimi karşılamakta eksik kaldıkça petro-politiğin dinamikleri, artan sayıda aktörün hırsları ve ihtiyaçları ile şekillenmeye devam etmektedir. yacaktır. Çinli petrol şirketleri Irak’ta da boş durmamış ve en büyük yatırımcılar arasına girmiştir. Çin Ulusal Petrol Şirketi CNPC’nin Saddam Hüseyin zamanında imzaladığı Al Ahdab sözleşmesi geçmişte imzalanmış olup gözden geçirilerek Irak merkezi yönetimince yeniden kabul edilen ve enerji alanında bugüne kalan tek uluslararası sözleşmedir. Yine CNPC, 2009 yılında Iraklı otoritelerin uzun dönemli hizmet sözleşmesi için ön onay verdiği 35 şirketten biridir. CNPC, BP ile birlikte ortak olmak kaydıyla Rumaila sözleşmesini kazanmıştır. Bu sözleşmenin önemi Irak’ta bir hidrokarbon çerçeve yasasının eksikliğine rağmen bakanlar kurulu kararıyla geçen ilk uluslararası yatırım sözleşmesi olması ve sonrasında yapılacak sözleşme görüşmelerinin önünü aç- 74 W W W . O RS A M . O R G . T R masıdır.20 Çin de bölgede yatırım imkanlarını süratle değerlendirmekten geri durmamaktadır. ABD’nin Enerji Stratejisi: Varolanı Kontrol Et, Yeni Fırsatlar Yarat ABD killi şist yataklarının barındırdığı kaya gazı ile 1981’den bu yana ilgilenmektedir. Ama kaya gazını ancak 1995 yılında geliştirilen hidrolik parçalama teknolojisi sayesinde çıkarabilmiştir. Amerika’da 2006 yılından beri 19 yerde yapılan sondaj sayısı 35.000 civarındadır.21 Tüm Amerika kıtasına yayılmış bulunan bu doğalgaz rezervlerinin bol miktarda kaliteli doğalgaz barındırdığı hesaplanmaktadır. ABD’nin bu sayede Ortadoğu enerji kaynaklarına olan bağımlılığının ortadan kalktığı söylenebilir. Nitekim ABD’nin bölgede konuşlandırdığı askeri varlığını azaltarak Asya Pasifik’e kaydırması gündemdedir. Bu durumda Amerika’dan sonra en güçlü donanmalara sahip olan İngiltere ve Fransa enerji güvenliğini ve enerji kaynaklarının Körfez ve Süveyş’ten sorunsuz, kesintisiz şekilde naklini sağlamak için daha fazla sorumluluk almak zorunda kalabilirler. ABD kendi yarıküresinde enerji kaynaklarını çeşitlendirerek ve kaya gazı sondajları ile Ortadoğu petrol ve doğalgazına olan ihtiyacını azaltarak, Ortadoğu enerji kaynaklarının fiyatının düşmesine neden olacaktır. Enerji fiyatlarındaki uzun dönemli bir düşüş, gelirinin önemli kısmını enerji kaynaklarından sağlayan Ortadoğulu iktidarlar ve rejimler için - dolayısıyla tüm Akdeniz Bölgesi için - bir istikrarsızlık kaynağı olabileceği gibi AB’nin yenilenebilir ve çevre dostu enerji politikası ve teknoloji yatırımlarını da sekteye uğratabilir. Yine Suudi Arabistan ve Rusya, enerji fiyatlarındaki uzun vadeli bir düşüş sebebiyle Avrupa’nın ihtiyaç duyacağı enerji arzında kesintiye gidebilir. Buna karşılık ABD’nin de kendi ihtiyacını güvenceye almak adına enerji ihraacatına yasaklar getirmesi beklenebilir. ABD’nin kaya gazı üretiminin bir sonucu olarak 2012 yılının ilk çeyreğinde dahi AB’ye Amerika’dan kömür ihracaatı %49 oranında artış göstermiştir. İhtiyacının büyük bir ksımını yerli doğal gaz üretiminden karşılayan ABD, kendi tüketimi için ihtiyaç duymadığı kömürü daha ucuz fiyatla ihraç etmektedir. Financial Times’a göre Çin de kaya gazı üretimini hedeflemektedir. Bunlar, AB’nin Yeşil Kitap’ındaki hesaplara uymayan gelişmelerdir. Tüm bu süreçte Avrupa ucuz kömür ihraacatının hedef ülkesi olmaktadır. Kaya gazı devriminin şimdiden AB’ nin Kuzey Afrika’da güneş enerjisi üretimi planlarına darbe vurduğu ifade edilmektedir. Ucuz enerji kaynaklarının arzı, temiz ve sürdürülebilir enerjiye yapılacak nispeten maaliyeti yüksek yatırımın önünde bir engeldir. 2050 Enerji Yol Haritası sadece Kuzey ve Batı Avrupa için değil tüm Akdeniz Havzası ve Kuzey Afrika iç pazarı ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R için de yenilenebilir enerjiye dayalı bir yerel ekonomiyi geliştirmeyi hedeflerken bu pazarlara ucuz kömür ve doğalgaz erişimi AB hedeflerini zorlamaktadır. ABD’nin askeri gücü petrole erişimi olmadığı takdirde varlığını sürdüremez. Bu sebeple Amerika ve müttefikleri için petrol kaynaklarına tek bir ülkenin hakim olmaması hayati çıkarlarının gereğidir. Bu kaynakların güvenliği de ancak güçle sağlanabilir. Çin gibi gelişmiş sanayileşmiş ülkelerin ve giderek büyüyen ekonomilerin ithal enerjiye artan bağımlılığı ve artan sıklıklarla tekrar eden arz kesintileri petrolün ABD’de bir dış politika meselesi olmanın ötesinde bir ulusal güvenlik meselesi olarak algılanmasına yol açmaktadır. Öyle ki Amerikan ordusu küresel petrol koruma hizmeti veren bir jandarma kuvveti gibi denizaşırı petrol ve doğalgaz sahalarının ve ulaşım güzergahlarının güvenliğini sağlamaya devam etmektedir. ABD, İkinci Dünya Savaşı’nın gidişatını ve sonucunu belirleyen petrol sahaları üzerindeki hakimiyet mücadelesini unutmamıştır. ABD için Japonya’nın Sumatra ve Borneo’dan gelen tanker rotaları ile Doğu Hint adalarının petrol kaynaklarına erişimini korumak için Pearl Harbour’da Amerikan donanmasını yoketmek üzere düzenlediği umutsuz saldırı kadar, Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali sonrasında dünya pazarından bir çırpıda kaybolan 4 milyon varil petrolün yarattığı fiyat artışı da aynı ölçüde savaş sebebi sayılabilmiştir. Carter da Bush da Ortadoğu petrollerinin kesintisiz arzını Amerikan halkının ekonomik özgürlüğü ve yaşamı ile ilişkilendirmiştir. ABD, kendi enerji kaynaklarını daha verimli işleyerek alternatiflerini arttırabilir ama dünya enerji piyasasını da ihmal edemez. Büyüyen ekonomilerin varolan kaynaklardan talep ettikleri pay büyüdükçe, enerjide hakimiyet yarışının da yeni sahalara ve coğrafyalara kayacağı tahmin edilebilir. ABD, bir yandan Ortadoğu’da doğrudan askeri müdahaleler ya da dost ve müttefik otoriter yönetimler aracılığıyla varlığını korurken, diğer yandan Güney Çin Denizi’nde Çin’i dengelemeye çalışacaktır.22 Üstelik donanmaları seferber etmek ve orduları donatmak için yine petrole ihtiyaç olacaktır. Enerji Savaşında Yeni Aktörler ve “Yeni Savaşlar” Enerji savaşında ne devletler tek oyuncudur ne de jeopolitik çatışmaları tek başına açıklamaya yeterli olmaktadır. Ekonomi politiği okulu öncelikle hem devletler hem de devlet dışı aktörlerin hırsının iç savaşlarda oynadığı rol ile ilgilenmektedir. İsyan hareketleri bir yandan gasp ettikleri hammadde ihracından kazandıkları ile davalarını finanse edebilirken, diğer yandan bu kazançtan pay almak isteyen başka örgütlenmeler de bir isyan şekline bürünebilmektedir. İsyan hareketlerinin iç savaş ölçeğinde büyüyebilmesi yine gasp edilebilir birincil mal ihracatının varlığı halinde mümkündür. Kaldor, petrolün ekonominin geri kalanı ile pek az ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME bağı olan sermaye yoğun istismara müsait bir kaynak olduğunu belirterek Çeçenistan’dan Kolombiya’ya, Aceh’ten Nijer Deltası’na pek çok örnek vermektedir.23 Yine Kaldor’un atıf yaptığı Le Billon, doğal kaynakların gerçekleşen çatışmayı, bir toprak parçasını kontrol etme hedeflerini, çatışmanın yoğunluğu ile süresini ve silahlı güçler ile nüfuslar arasındaki ilişkiyi şekillendirdiği sonucuna varmıştır.24 Diğer yandan kaynakların işlenmesi ve ticareti işbirliği gerektiriyorsa enerji kaynakları, silahlı hareketler ile muarızları arasında gizli birtakım anlaşmalara bile yolaçabilir. Petrolün çatışma ve iç savaşlar ile doğrudan ilintisi pek çok kantitatif ve kalitatif çalışma tarafından gösterilse de aynı ilişkinin diğer doğal kaynaklar için de geçerli olduğunu belgeleyen bir çalışma bulunmamaktadır ve uzmanlar çatışmaların dinamiklerini incelerken savaşları kritik kaynaklara erişimin güvenliği ya da kaynaklara karşı beslenen açgözlülük ile açıklayan jeopolitiğin ve ekonomi politiğin sınırlı bakış açılarına karşı okuyucuları uyarmaktadır.25 Benzer şekilde çatışmalar ne sadece “kaynak savaşları”na ne de “etnik savaşlar”a indirgenebilir. Bunun yerine çatışmalara kaynaklık eden petrol gibi malların takas ve ve kullanım değerinin yanısıra siyasi boyutlarını tarihi bağlamı içinde irdelemek gerekmektedir. Irak, enerjinin jeopolitiğini olduğu kadar ekonomi politiğini hatta siyasi ekolojisini gözlemlemek adına eşsiz bir örnektir. ABD’nin “teröre karşı başlattığı savaş”, despot yönetimlere karşı verilen bir “özgürlük savaşı” olarak meşrulaştırıldıkça, terörle petrol arasında daha sık ilişki kurulur olmuş ve ABD’nin otoriter ya da savaş kışkırtıcı olarak tanımladığı petrol zengini hükümetler hedef alınmıştır. Bu sayede ABD, dış politika tanımını “Ortadoğu’dan dünya pazarına enerji kaynaklarının serbest erişimini sağlamaktan, petrol üreticisi bölgelerdeki yerel nüfusa demokrasi ve pazar reformları aracılığıyla özgürlük vermeğe” kaydırabilmiştir.26 ABD’nin yaptığı hesap hatası, Irak’ın petrol kaynakları sayesinde bir kez otoriter yönetim devrildikten sonra hem ikinci Körfez savaşının askeri harcamalarının hem de savaş sonrası Irak’ın yeniden inşaasının finanse edilebileceği inancı olmuştur. Oysa Irak müdahalesi ABD’ye stratejistlerin öngördüğünden çok daha fazla masraf çıkarmıştır. SIGIR’in (Special Inspector General for Irak Reconstruction) 2009 tarihli raporuna göre Irak’ın petrol ve doğalgaz sektörünün reformu için 2009 Eylül’üne kadar ABD 2.06 milyar Dolar ayırmış, 1.92 milyar Dolar ayırmış ve 1.91 milyar dolar harcamıştır.27 Irak’ın Petrol Bakanlığı için işletim fonları yüzde 800 artarak 950 Dolara ulaşmış, yatırım fonları ise 2,2 milyar Dolar civarında sabit kalmıştır.28 Oysa Irak’ın petrol ve doğalgaz sektörünün rehabilitasyonu için daha çok harcamaya ihtiyaç vardır ve ABD’ye şu an için fazla bir şey kalmamaktadır. Irak, üretmeden, vergilendirmeden harcayan gelirlerini doğal kaynak rezervleri üzerindeki hükümet kontrolü 75 İ NCELEME ile sağlayan tipik bir rantiye devletidir. Ancak bu hükümet kontrolünün illa doğrudan sağlanması gerekmez. Saddam Hüseyin zamanında dahi dışardan gözlemcilerin fark edemedikleri unsur merkezi yönetimin, azalan gücüne karşılık petrol ve doğalgaz barındıran bölgelerde kontrolü patronaj ve ideolojik mobilizasyon yöntemlerini de içeren siyasi araçlardan istifade etmiş olması ve bu şekilde uyrukların sadakatini sağlayabilmesidir. Dolayısıyla iltimaslar, aile, aşiret, etnik ve dini kimliklere dayalı ağlar üzerinden dağıtılmaktadır. Bugün itibariyle Irak’ta bu yapının değiştiğini söylemek mümkün değildir. Her ne kadar yoksulluk tek başına çatışmaları açıklamakta yeterli olmasa da orta sınıf ve elitlerin dışında kalan yoksul kitlelerin kendi aralarında gözlemledikleri göreceli yoksunluğa ve gelir eşitsizliklerine karşı daha hassas oldukları ifade edilmektedir. Gelir dağılımının adaletsiz olduğu algısı yoksulluğun yaygın olduğu toplumlarda çatışmalara neden olmaktadır. Nitekim bugün Güney Irak’ta petrol ve doğalgaz sektöründe çalışan emekçiler kendi bölgelerinde çıkan ve işlenen petrol gelirinin kendi sosyo-ekonomik yaşam koşullarına diğer bölgelerde olduğu kadar katkı yapmadığından şikayet etmektedir. Irak petrol rezervlerinin %60’ını barındıran Güney Irak’taki Şii nüfusun kendisini Kuzey Irak’la kıyasladığından şüphe yoktur. Arap devletlerinde rantiye hiyerarşisinin çok katmanlı yapısını şimdiye kadar düzenleyegelmiş bir ekonomi ve bağlılıkların satınalınması üzerine kurulmuş geçmişi çok gerilere giden bir aşiret geleneği vardır. Irak’ta boruhatları çevresinde oluşturulan çok sayıda yasak bölge, ne geçmişte bu bölgelerde kendilerine iltimaslar dağıtılan grupları ne de savaş sonrasında çeşitli bölgelerde hakimiyet kuran unsurları geçmiş alışkanlıklarını değiştirmeye ikna edebilir. Aksine ABD, Irak devletinin geçmişte ve bugün dolduramadığı güç boşluğundan istifade eden grupların hakimiyeti aracılığıyla, Irak’ın ve onun enerji söktörünün toptan yeniden inşaası gibi güç bir yükümlülükten sıyrılarak sorumluluğu yerel yönetimlere ve güç odaklarına terketmiştir. Amerikalı ve İngiliz çokuluslu petrol şirketlerinin Saddam Hüseyin zamanında erişemedikleri petrol sahaları tam da savaş arifesinde Bush yönetiminin görevlendirdiği Energy Task Force’un harita üzerinde tespit ettiği yerlerde yabancı yatırıma açılmış ancak Irak Merkezi yönetiminin etkili kontrolünden uzak kalmıştır. Irak Petrol Bakanlığı, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 2007’den sonra yabancı şirketlerle yaptığı ihale anlaşmalarını tanımadığını açıklamış ve gayriyasal ilan etmiştir. Güney Irak’taki sendikalar da Irak Merkezi Yönetimin yaptığı anlaşmalara itiraz etmekte ve greve gitmekle tehdit etmektedir. Merkezi yönetimlerin uzağında kalan enerji kaynakları, “yeni savaşlar”ın odağında yeralmaktadır. Artık çatışmalar devletlerin ya da devlet olma hevesindeki aktörlerin arasında yeralan ve toprak elegeçirmeyi 76 W W W . O RS A M . O R G . T R amaçlayan silahlı mücadelelerle sınırlı değildir. Irak örneğinde çatışmaların devletler ve devlet-dışı aktörlerlerin birarada oluşturdukları ağlarca yürütüldüğünü ve devlet kurumları ile sosyo-ekonomik yapıların çöktüğü şartlarda ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Irak’ta siyasi gücün ve petrol gelirlerinin, merkezi ulusal yönetimin mi yoksa bölgesel yönetimlerin mi kontrolünde olacağı tartışması yakın gelecekte daha şiddetli çatışmaları ateşleyecektir. Bu süreçte Irak’ın daha da ufalanacağını ve petrol uğruna yerelleşerek büyüyen “yeni savaşlar”ın çok daha fazla sivil can kaybına sebep olacağını öngörebiliriz. Jeopolitik açıdan ise Irak petrolünün dünya pazarına sevkiyatı ve yenice inşa edilen boru hatlarının güvenliği için yerelde daha otoriter ve merkezileşmiş ama çokuluslu enerji şirketlerine dost bölgesel hükümetlere ihtiyaç olacaktır. Petrolü kimlik siyaseti ile buluşturan bu gelişme Türkiye, İran ve Suriye gibi ülkelerin, barındırdıkları Kürt nüfusun benzer bağımsızlık taleplerinden çekinmesine yolaçarken, Suudi Arabistan da Güney Irak’ta özerk bir Şii yönetimin kendi Şii azınlığını tahrik edeceğinden çekinmektedir. Sünni Arap çoğunluğun oluşturduğu merkezi hükümet ile Kuzey Irak’ta hakim bölgesel Kürt yönetimi ve Güney Irak’ta egemen Şii çoğunluğa ek olarak bir diğer çatışmacı unsur da isyancılardır. Kaldor’a göre Irak’taki “yeni savaş” kendi mantığını da geliştirmiştir. Bu isyancılar petrol sevkiyatını kesintiye uğratarak bir yandan petrol gelirlerinin sokağa yansımasını engellemeye ve yeni hükümete duyulan güveni zayıflatmaya çalışırken diğer yandan da artan petrol fiyatları aracılığıyla Batılı ekonomileri hedef almaktadırlar.29 Irak bu saldırıların sonucu savaştan sonraki üç yıl içinde üretimini günde 2 milyon varilin dahi üzerine çıkaramamıştır. Irak’ın bu sürede petrol ihracatı savaş öncesi günlük 2,5 milyon varile de ulaşamayarak 1,5 milyon varilde kalmıştır.30 Irak’ın petrol gelirinin büyük kısmı ironik şekilde boru hatlarının güvenliğine harcanmaktadır.31 Bugün bile Irak’ta elektrik kesintisi katlanılmaz boyutlardadır. Doğu Akdeniz Derin Deniz Enerji Kaynakları Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin 2007’de derin deniz petrol ve doğalgaz sondaj çalışmaları için uluslararası şirketlere yaptığı çağrı beraberinde sınırların, doğal kaynakların mülkiyetinin tartışıldığı ve Levant’taki Akdeniz’e kıyıdaş hemen her devletin birbiriyle olan sorunların tekrar dillendirildiği bir ortamın doğmasına yol açmıştır. Sondaj şirketleri 2009’da Hayfa’nın 130 km açığında Tamar sahasında, 2010’da ise İsrail’in 135 km açığında Leviathan sahasında çok büyük miktarlarda doğalgaz tespit ettiklerini açıklamışlardır. Leviathan’ın, son on yılda yapılan en büyük miktarda derin deniz tespiti olduğu ifade edilmektedir. Bu arada Lübnan, İsrail’i yatay sondaj yaparak kendi kaynaklarına müdahelede bulunmakla suçlamıştır. İsrailli siyasetçiler her ne kadar ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R elde edilecek doğalgazın tümünü yerli tüketim için kullanmakta ısrarcı olsa da yabancı yatırımcının bu koşullarda gelmeyeceğini tahmin etmek güç değildir. Bu arada Türkiye’nin Kıbrıs açıklarındaki sondaj çalışmalarına itirazları sürse de gözlemciler, Türkiye’nin tüm Akdeniz sularını kontrol edecek siyasi ve askeri güçte olmadığı değerlendirmesinde bulunmaktadır. Kıbrıs açıklarında çıkarılması halinde doğalgazın Avrupa’ya nasıl taşınacağı da bir başka tartışma konusudur. Yunanistan’a düşünülebilecek bir boru hattının fazla maliyetli ve güvenlik açısından riskli olacağı belirtilirken, Güney Kıbrıs’ta doğalgazı sıvılaştıracak bir tesis inşa edilebileceği, bu durumda ise İsrailli milliyetçi çevrelerin doğalgaz üzerindeki kontrolün yitirileceği endişesiyle itiraz edecekleri ifade edilmektedir. Royal Dutch Shell, Exxon Mobil Corporation ve Fransız Total gibi şirketler özellikle Lübnan açıklarında sondaj ve arama hakları için sıraya girmişken, enerjiye aç ve enerjiden elde edilecek gelire muhtaç ülkelerin aşağı yukarı bir olduğu Doğu Akdeniz’de çözüm ve işbirliği halen uzak görünmektedir. AB, Doğu Akdeniz’e doğru yaklaştıkça enerji kaynaklarına erişimin güçleştiğini görebilir. Doğalgazın ilk tespitinden bu yana, Houston, Texas menşeili Amerikalı petrol ve doğalgaz arama şirketi Noble Energy, İsrail’in ısrarla işbirliği yapmayı kabul ettiği tek şirket olarak ön plana çıkmaktadır. Bu şirket sistematik bir şekilde operasyon ve sondaj lisanslarını topluktadır. Mart 2013’te kanıtlanmış gaz reservlerinin %79’una sahip olan şirket operasyon lisanslarının %100’ün almıştır. Başka hiçbir şirketin Amerikalı şirket karşısında teklif vermemesi kimi çevrelerce bölgesel bir savaştan çekinilmesi ile açıklanmaya çalışılmıştır. Eylül 2012’de Australian Woodside Petroleum’un başkanının, İsrail Başbakanı Netanyahu ile Leviathan sahasının %30’unu almak için yaptığı görüşme de sonuçsuz kalmıştır. 32 Türk Enerji Politiği AB enerji güvenliği ile jeopolitiği arasındaki ilişkiyi ele alan çalışmaların ağırlıklı olarak Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler ile Brzezinski’nin “Avrasya’nın Balkanları” diye tanımladığı Orta Asya üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.33 Bunda Rusya’nın Avrupa için anahtar enerji üreticisi ve transit ülke bölgedeki en büyük stratejik aktör olmasının rolü vardır. Kuzey Akım, Mavi Akım ve Güney Akım Rus projeleri olmakla birlikte, Bakü-Tiflis-Ceyhan ve Bakü-Tiflis-Erzurum boru hatlarının geleceği 2008 Rus-Gürcistan çatışmasının da gösterdiği gibi üretici ve transit bölge ülkelerinin Rusya ile ilişkilerinden bağımsız ele alınamaz. Nabucco gibi doğalgazı Hazar’dan Avrupa’ya Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Avrusturya üzerinden taşımayı tasarlayan Rusya’ya rakip bir boru hattının Rusya’nın ısrarlarına karşı heveskar Türk Hükümetinin imzaladığı Mavi Akım 2 projesi ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 ve alıcısı çoğalan Türkmen gazının dağılan kapasitesi sebebiyle çıkmaza girmiş ve en sonunda da iptal edilmiştir. Daha az bilinen ise Nabucco’yu besleyecek Irak doğalgazı alımı ve boru hattı inşaatı projeleri için Irak merkezi hükümeti ile anlaşma imzalanırken, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile de hukuken tartışmalı görüşmelerin başlatılmasıdır.34 Bu bilgi dahilinde Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile başlatılan enerji alanındaki işbirliği daha ilgi çekici bir hal almaktadır. Türkiye Rusya’nın oluşturduğu enerji transit ağı içine dahil oldukça AB’nin Kuzey Karadeniz’de Rusya’ya olan bağımlılığını azaltma imkanı ciddi ölçüde azalmıştır. Oysa, Komisyon 10 Haziran 2007’de enerjinin AB’nin tüm dış ilişkilerinin odak noktası olması gerektiğini ifade etmiş, Hazar enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaştırılmasının ise AB Uluslararası Enerji Politikasının asal bir önceliği olduğunu açıklamıştır.35 Bu dönemde Avrupalı şirketler dünya gaz rezervinin %6’sını bardındırdığı tahmin edilen Hazar’a doğalgaz çıkarımı ve boru hattı projeleri için yatırım amacıyla yönelmiş, ancak Türkiye’nin bu denklemin ve enerji politikasının en önemli parçası olduğu her nasılsa gözden yitirilmiştir. Bunda AB dış politikasının yaşadığı dağınıklığın önemli payının olduğu ve enerji politikası ile ilintili ikili ilişkiler ve ortaklıkların da AB’nin ortak olmaktan çok uzak dış politikasına gelip takıldığı görülmektedir. AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde yaşadığı oryantasyon eksikliği, Türk dış politikasının karar alıcılarının tecrübesizliği, enerji güvenliği kaygısından uzak ve öngörüsüz uygulamaları ile birleşince hem AB hem de Türkiye’nin çıkarına olacak müşterek enerji politikası hedefleri belirlemek ve olası kaynakları değerlendirmek mümkün olmamıştır. Sonuç Günümüzde enerji güvenliğine ilişkin iki endişe dikkat çekmektedir. Birbiriyle de ilintili olan bu iki kaygıdan iklim değişikliğine ilişkin olanı iklim bilimcilerden siyaset ve media ortamındaki tartışmalara, tabandaki demokratik örgütlenmelere varıncaya kadar çeşitli çevrelerde tartışılmayı sürdürmektedir. Ancak Mitchell’ın da belirttiği gibi petrol ve doğalgaz üretiminin er geç zirve yaparak düşüşe geçeceği olasılığı aynı ölçüde tartışmaya konu olmamıştır. Petrol üretici ülkelerin ve toplumlarının geleceği hep krizlerin ardından konuşulmaktadır. ABD Irak’ı yalnızlaştırarak yönetim değişikliği sağlamayı başaramayınca, tek taraflı bir politika tercihi yaparak Irak’a girmiş ve 2005-2008 tarihleri arasında petrol arzında yaşanan kesinti, fiyatların altı kat artarak 1974 ve 1979 petrol şoklarının üç misli büyüklüğünde bir finansal şok yaratmıştır. Petrol üretiminin ne zaman zirve yapacağına ilişkin hesaplarda bir uzlaşı olmasa da Irak müdahalesinin de gösterdiği gibi enerji kaynaklarının geleceğini belirleyen aktörler giderek artan bir çeşitlilik sergilemekte- 77 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R dir. Enerji kaynakları üreticisi ülkeler küresel tüketimi karşılamakta eksik kaldıkça petro-politiğin dinamikleri, artan sayıda aktörün hırsları ve ihtiyaçları ile şekillenmeye devam etmektedir. Mitchell, enerjinin determinizmden çok bir teknik belirsizlik alanı olduğunu ve geleceğin enerji çözümlerini inşa ederek yeni kollektif yaşam formlarının da inşa edileceğini belirtmektedir.36 Doğu Akdeniz’de petrol, şiddet, finans, uzmanlık ve demokrasi arasındaki karmaşık ilişki enerji güvenliğinin insani güvenlikle ilintili boyutuna işaret etmektedir ve gelecekte dış güçler arasında süregelen yırtıcı rekabet ile yerel rantiyecilerin tercihlerine terkedilemeyecek kadar önemli bir konudur. Petrol tesislerini geleneksel askeri araçlar ile korumak ve tüketici ülkelerin yurttaşlarına enerji piyasasındaki istikrarsızlıkları açıklamak güçleştikçe, Doğu Akdeniz’de enerji güvenliğinin, hukukun egemenliği, demokrasi ve petrol/doğalgaz gelirlerinin kullanımında şeffaflık aracılığıyla sağlanabileceği daha geniş kabul görecektir. Sonuç olarak hem jeopolitik hem de rant kaygısı güden davranış şekillerinin değişmesi gerekecektir. O DİPNOTLAR 1 War of Resources, America, 144:13, , (04 Nisan 1981), p268-368, http://ehis.ebscohost.com/ehost/pdfviewer/pdfviewer?vid=11&sid =d573f1b8-dc4e-493e-9303-c8858481cc27%40sessionmgr112&hi d=102, (Erişim Tarihi 10 Kasım 2013) 2 Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, NewYork, Basic Books, 1997, p. 76, 101. 3 Catharina Sikow-Magny, “Building a Pan-European Gas Market: EU Energy Strategy by 2020 and the Infrastructure Priorities for 2020 and Beyond”, European Commission, www.energy-community.org/ pls/portal/docs/1124183.PDF, (Erişim Tarihi 7 Kasım 2013). 4 Gawdat Bahgat, “North Africa and Europe: Energy Partnership”, OPEC energy Review, 2009. 5 Rome Euro-Mediterranean Energy Platform, Establishment and Statute, Forum, 2004, http://ec.europa.eu/dgs/energy_transport/international/regional/euromed/energy/doc/statuto_remep_en.pdf, (10 Kasım 2013). 6 Gareth M. Winrow, “Energy security in the Broader Mediterranean”, European Security, 17:1, 2008, ss.161-183. 7 Commissioners host meeting to boost energy co-operation with Mashreq countries, Iraq and Turkey, European Commission IP/08/677 05/05/2008, http://europa.eu/rapid/press-release_IP-08677_en.htm, (Erişim Tarihi 10 Kasım 2013). 8 Riccardo Fabiani, “Is the Trans-Sahara Pipeline a Viable Project?, Alexander’s Gas and Oil, (13 Ağustos 2009), http://www.gasandoil. com/news/africa/4b4857fc6e86b3a0112204fdadc57c13, (Erişim Tarihi 10 Kasım 2013). 9 Giselle Bose, “The EU’s Geopolitical Vision of a European Energy Space: When ‘Gulliver’ Meets ‘White Elephants’ and Verdi’s Babylonian King”, Geopolitics, 16, 2011, ss.512-535. 10 Mert Bilgin, “Energy Security and Russia’s Gas Strategy: The Symbiotic Relationship between the State and Firms”, Communist and Post-Communist Studies, 44, 2011, p.125. 11A.g.e. 12 Karen Smith Stegen, “Deconstructing the ‘Energy Weapon’: Russia’s Threat to Europe as Case Study”, Energy Policy, Vol.39, 2011, p.6506. 13 Flynt Leverett and Pierre Noel, “The New Axis of Oil”, The National Interest, 2006, s.66. (ss.62-70) 14 John Eberling, Chinese Energy Futures and Their Implications of the United States, Maryland, Lexington Books, 2011, pp.73-74. 15 Martin Jacques, When China Rules the World, London, Penguin Books, 2012, s.435. 16 John W. Garver, “International Relations China and the Iran Nuclear Question”, China Currents, 8:3, 2009, http://www.chinacenter.net/ 78 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 international-relations-china-and-the-iran-nuclear-question, (Erişim Tarihi 10 Kasım 2013). Martin Jacques, a.g.e. John W. Garver, “Is China Playing a Dual Game in Iran?”, The Washington Quarterly, Winter, 34:1, 2011, p. 77, http://csis.org/files/ publication/twq11wintergarver.pdf, (Erişim Tarihi 10 Kasım 2013). (pp.75-88) John W. Garver, a.g.e, p.79-80. Christopher M. Blanchard, “Iraq: Oil and Gas Legislation, Revenue Sharing, and U.S. Policy”, Congressional Research Service Report, 2009, p.8. US Shale Gas, An Unconventional Source. Unconventional Challenges, White Paper Halliburton, http://www.halliburton.com/public/ solutions/contents/shale/related_docs/H063771.pdf, (Erişim Tarihi 07 Haziran 2013). Tom Donilon, “The Comprehensive Transformation of the Worlds’s Energy Economy”, VSOTD.COM, Haziran 2013, s.185, Mary Kaldor, Terry Lynn Karl, Yahia Said, Oil Wars, London, Pluto Press, 2007, s. 20-21. Mary Kaldor, Terry Lynn Karl, Yahia Said, a.g.e. Bakınız Phillippe Le Billon, “Fuelling War: Natural Resources and Armed Conflicts”, Adelphi Paper, 373, London, s.48. Jacob Berkovitch, Victor Kremenyuk ve I. William Zartman, The Sage Handbook of Conflict Resolution, London, Sage Publications, 2009, s.216. Jacob Berkovitch, Victor Kremenyuk ve I. William Zartman, a.g.e. Christopher M. Blanchard, “Iraq: Oil and Gas Legislation, Revenue Sharing, and U.S. Policy”, Congressional Research Service Report, 2009, s.4. Christopher M. Blanchard, a.g.e. Mary Kaldor, Terry Lynn Karl, Yahia Said, Oil Wars, London, Pluto Press, 2007, s.10. Stuart W. Bowen Jr. “Hard Lessons: The Iraq Reconstruction Experience”, SIGIR, 2009, s.141-142. Stuart W. Bowen Jr. a.g.e. The Economist, “Gas in the Eastern Mediterranean, Drill or Quarrel?”, 12 Ocak 2013, http://www.economist.com/news/business/21569452politics-could-choke-supplies-big-new-offshore-gasfields-drill-orquarrel, (Erişim Tarihi 07 Kasım 2013). Don Duncan and Michale Theodoulou, “Gas Finds in Eastern Mediterranean a Test for Levant Nations”, The National, 23 Ocak 2011, http://www.thenational.ae/ news/world/middle-east/gas-finds-in-eastern-mediterranean-atest-for-levant-nations#full, (Erişim Tarihi 07 Kasım 2013). UPI. com, Energy Resources, “East Med Gas Complicates Regional RiARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R valries”, (05 Haziran 2013), http://www.upi.com/Business_News/ Energy-Resources/2013/06/05/East-Med-gas-complicates-regionalrivalries/UPI-99981370460745/#ixzz2VYP3F7qA, (Erişim Tarihi 07 Haziran 2013). Natural Gas Europe, “Eastern Mediterranean Basin as a Source of Regional Cooperation “, 06 Mayıs 2013, http://www. naturalgaseurope.com/eastern-mediterranean-lebanon-naturalgas, (Erişim Tarihi 07 Kasım 2013). 33 Gareth Winrow, “Geopolitics and Energy Security in the Wider Black sea region, Southeast European and Black Sea Studies, 7: 2, 2007, ss.217-235. İ NCELEME 34 Christopher M. Blanchard, “Regional Perspectives and the U.S. Policy”, Congressional Research Service Report, 2009, s.16. Christopher M. Blanchard, “Iraq: Oil and Gas Legislation, Revenue Sharing, and U.S. Policy”, Congressional Research Service Report, 2009, s.4. 35 Meltem Müftüler-Baç ve Deniz Başkan, “The Future of Energy Security for Europe: Turkey’s Role as an Energy Corridor”, Middle Eastern Studies, 47:2, 2011, ss.361-378. 36 Timothy Mitchell, Carbon Democracy: Political Power in the Age of Oil, London, Verso Books, 2013, 238. KAYNAKÇA Bahgat, G. (2009) “North Africa and Europe: Energy Partnership”, OPEC energy Review. Berkovitch, J., Kremenyuk V. ve Zartman, I. W. (2009) The Sage Handbook of Conflict Resolution, London, Sage Publications. Bilgin, M. (2011) “Energy Security and Russia’s Gas Strategy: The Symbiotic Relationship between the State and Firms”, Communist and PostCommunist Studies, 44, ss.119-127. Blanchard, C. M. (2009) Regional Perspectives and the U.S. Policy, Congressional Research Service Report. Blanchard, C. M. (2009) “Iraq: Oil and Gas Legislation, Revenue Sharing, and U.S. Policy”, Congressional Research Service Report. Bose, G. (2011)“The EU’s Geopolitical Vision of a European Energy Space: When ‘Gulliver’ Meets ‘White Elephants’ and Verdi’s Babylonian King”, Geopolitics, ss.512-535. Bowen S. W. Jr. (2009) “Hard Lessons: The Iraq Reconstruction Experience”, SIGIR, 2009. Brzezinski, Z. (1997) The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives. New York, Basic Books. Commissioners host meeting to boost energy co-operation with Mashreq countries, Iraq and Turkey, European Commission - IP/08/677 05/05/2008, http://europa.eu/rapid/press-release_IP-08-677_ en.htm, (Erişim Tarihi 10 Kasım 2013). Don Duncan and Michale Theodoulou, “Gas Finds in Eastern Mediterranean a Test for Levant Nations”, The National, 23 Ocak 2011, http:// www.thenational.ae/news/world/middle-east/gas-finds-in-easternmediterranean-a-test-for-levant-nations#full, (Erişim Tarihi 07 Kasım 2013). Donilon, T. (2013) “The Comprehensive Transformation of the Worlds’s Energy Economy”, VSOTD.COM, Haziran 2013, s.185, Eberling, J. (2011) Chinese Energy Futures and Their Implications of the United States, Maryland, Lexington Books. Fabiani, R. (2009) “Is the Trans-Sahara Pipeline a Viable Project?, Alexander’s Gas and Oil, http://www.gasandoil.com/news/africa/4 b4857fc6e86b3a0112204fdadc57c13, (Erişim Tarihi 10 Kasım 2013). Garver, J. W. (2011) “Is China Playing a Dual Game in Iran?”, The Washington Quarterly, Winter, http://csis.org/files/publication/twq11wintergarver.pdf, (Erişim Tarihi 10 Kasım 2013). Jacques, M. (2012) When China Rules the World, London, Penguin Books. Garver, J. W. (2009) “International Relations China and the Iran Nuclear Question”, China Currents, 8:3, http://www.chinacenter.net/ international-relations-china-and-the-iran-nuclear-question, (Erişim Tarihi 10 Kasım 2013). Kaldor, M., Karl, T. L., ve Said, Y. (2007) Oil Wars, London, Pluto Press, 2007. Le Billon, P. (2001) “Fuelling War: Natural Resources and Armed Conflicts”, Adelphi Paper, 373, London, Oxford University Press, http:// ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 www.geog.ubc.ca/~lebillon/documents/adelphi357.pdf, (Erişim Tarihi 7 Kasım 2013). Leverett, F. ve Noel, P. (2006) “The New Axis of Oil”, The National Interest, ss.62-70. Catharina Sikow-Magny, S. (“Building a Pan-European Gas Market: EU Energy Strategy by 2020 and the Infrastructure Priorities for 2020 and Beyond”, European Commission, www.energy-community.org/ pls/portal/docs/1124183.PDF, (Erişim Tarihi 7 Kasım 2013). Mitchell, T. (2013) Carbon Democracy: Political Power in the Age of Oil, London, Verso Books. Müftüler-Baç M. ve Başkan, D. (2011) “The Future of Energy Security for Europe: Turkey’s Role as an Energy Corridor, Middle Eastern Studies, 47:2, ss.361-378. Natural Gas Europe, “Eastern Mediterranean Basin as a Source of Regional Cooperation “, 06 Mayıs 2013, http://www.naturalgaseurope. com/eastern-mediterranean-lebanon-natural-gas, (Erişim Tarihi 07 Kasım 2013). Rome Euro-Mediterranean Energy Platform, Establishment and Statute, Forum, 2004, http://ec.europa.eu/dgs/energy_transport/international/regional/euromed/energy/doc/statuto_remep_en.pdf, (10 Kasım 2013). Smith Stegen, K. (2011) “Deconstructing the ‘Energy Weapon’: Russia’s Threat to Europe as Case Study”, Energy Policy, 39, pp.6505-6513. The Economist, “Gas in the Eastern Mediterranean, Drill or Quarrel?”, 12 Ocak 2013, http://www.economist.com/news/business/21569452politics-could-choke-supplies-big-new-offshore-gasfields-drill-orquarrel, (Erişim Tarihi 07 Kasım 2013). UPI.com, Energy Resources, “East Med Gas Complicates Regional Rivalries”, (05 Haziran 2013), http://www.upi.com/Business_News/ Energy-Resources/2013/06/05/East-Med-gas-complicates-regionalrivalries/UPI-99981370460745/#ixzz2VYP3F7qA, (Erişim Tarihi 07 Kasım 2013). US Shale Gas, An Unconventional Source. Unconventional Challenges, White Paper Halliburton, http://www.halliburton.com/public/solutions/contents/shale/related_docs/H063771.pdf, (Erişim Tarihi 07 Kasım 2013). War of Resources, America, 144:13, , (04 Nisan 1981), p268-368, http://ehis. ebscohost.com/ehost/pdfviewer/pdfviewer?vid=11&sid=d573f1b8dc4e-493e-9303-c8858481cc27%40sessionmgr112&hid=102, (Erişim Tarihi 10 Kasım 2013) Winrow, G. (2007) “Geopolitics and Energy Security in the Wider Black sea region, Southeast European and Black Sea Studies, 7: 2, ss.217235. Winrow, G. M. (2008) “Energy security in the Broader Mediterranean, European Security, 17:1, ss.161-183. 79 İ NCELEME Turkic Energy Supply and EU Demand Türk Enerji Arzı ve AB Talebi Süreyya YİĞİT The European Union has been and continues to be heavily dependent on Russian gas imports, therefore, it warmly welcomed in the summer the decision by Azerbaijan to select the Trans-Adriatic Pipeline (TAP) to export gas from its Shah Deniz gas field to the EU. 80 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R İ NCELEME ÖZET Günümüzde Turki Devletlerin adı geçtiğinde akla ilk gelen enerji ve doğal kaynaklar olmaktadır. Özellikle enerji ithalatçısı durumunda olan ülkeler için Türk Dünyasi gittikçe önem arzetmektedir. Dünyadaki en büyük enerji ithalatçılarının birisi olan Avrupa Birliği de Hazar havzası ve Orta Asya’daki enerji potansiyaline artan ilgi ile bakmaktadır. Enerji çeşitliliğini benimsemiş olan AB, Güney Koridor ve benzeri projelerin hayata geçmesini arzulamaktadır. Bu makalede AB’nin enerji ihtiyacı ve Türki Devletlerin Çin ile olan enerji diplomasisi incelenmektedir. Abstract In today’s world whenever one of the Turkic states is mentioned what first comes to mind is energy and their natural resources. For those countries who are energy importers the Turkic world is becoming ever more important. The European Union which is one of the world’s largest importers of energy is increasingly looking with interest towards the energy potential of the Caspian basin and Central Asia. The EU having adopted energy diversification as a principle desires the implementation of projects such as the Southern Corridor. This article investigates the energy demand of the EU and the energy diplomacy between the Turkic States and China. Keywords: Energy, Turkic States, EU, China, Gas I n international relations one tends to focus quite heavily on politics. Within this realm security is the first port of call for all states. After all, without survival no other goals can be attained. Having said this, it is also a truism that in the complex web of global relations, economics too plays a very important role. Within this key category, it is energy that rules as king. All other economic as well as strategic and political matters seem to revolve around it. This was quite clear to with the visit of the EU Special Representative for Central Asia to Turkmenistan in October, discussing with President Berdimuhamedov of prospects for future cooperation in the trade and energy sectors. Whilst the declared topic was energy and cooperation in related fields, the underlying theme concerned diversifying the European Union’s energy sources. Quite naturally, related to this was the corollary of Turkmenistan seeking new and/or deepening export markets. The European Union has been and continues to be heavily dependent on Russian gas imports, therefore, it warmly welcomed in the summer the decision by Azerbaijan to select the Trans-Adriatic Pipeline (TAP) to export gas from its Shah Deniz gas field to the EU.1 The prospective capacity of this project, termed the “Southern Gas Corridor” is believed to be in the range of 10 bcm.2 This might not sound as quite a lot on its own, especially so when compared to the total ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 EU consumption of 500 bcm, being in truth only a drop in the ocean in terms of percentage of gas for the southern corridor, as it relates to approximately 2% in terms of the EU’s gas demand.3 Nevertheless, the southern corridor is important not due to the large quantities of gas transported, but increasing the energy security and adding to the diversification strategy of the EU. According to the European Commission’s office in Turkmenistan4 bilateral energy relations have been at the forefront, highlighted by the Memorandum of Understanding on Energy, signed in May 2008, which promotes the whole gamut of energy relations with regard to energy security as well as enhancing industrial development including the development of renewable energy sources. Furthermore, the European Commission over the years through utilising the Development Cooperation Instrument, has reinforced its bilateral cooperation with Turkmenistan and supported the economic, social and institutional sector reforms announced by the host country. The EU has supported Turkmenistan in terms of national-level programmes to the tune of €22 million, for the 2007-2010 period and €31 million for the period 2011-1013. Brussels has also become very interested in discussing and encouraging Turkmenistan to become part of the south- 81 İ NCELEME ern corridor sometime in the future. Such a venture would entail greater amounts of gas being imported, consequently less having to be demanded from other suppliers such as Russia. EU Option: Southern Corridor So far, the southern corridor consists of Azeri gas being pumped through the Trans-Anatolian Pipeline (TANAP) through Turkey meeting the TAP on the Turkish-Greek border.5 Why this alternative gas import route offered by the southern corridor is important for the EU can best be understood due to three essential factors. At first, it concerns the future gas requirements of the EU. According to British Petroleum, global energy is set to increase by up to 40% in the next two decades or so, of which 90% will take place in non-OECD countries such as China and India.6 Needless to say the EU is also part of the global increasing demand for energy. Despite the fact that most of Europe is still slowly recovering from the 2008 financial crisis, the IEA predicts that in the community as a whole gas could be demanded in increasing quantities by both consumers and businesses.7 Second, the European Union is concerned about its existing supply routes. At present the EU has three major gas import routes. The first runs from the north, from Norway. Second is the eastern gas route, which is imported from Russia. Third is the southern route which transports North African gas to mainland Europe. It is the latter two routes that raise concern in the corridors of power in Brussels. The Northern Africa route is plagued with instability and uncertainty. The repercussions of the Arab Spring, the delicate political situation in Libya as well as the ongoing political stalemate in Egypt all lend themselves to making it very difficult to predict the future in terms of accessing gas steadily from North Africa. As for importing from Russia, the EU continues to be involved in a lawsuit against Russian global energy giant Gazprom. Lithuania is one of a number of member states that is involved in legal disputes with Russia over the supply of energy, consistently accusing Gazprom of charging much higher prices for gas than other EU countries such as Germany. As Bryza and Tuohy have identified “In 2012, Gazprom flexed its monopolistic muscles by charging Lithuania $497 per thousand cubic meters (tcm) of natural gas—over 15% higher than the $431.30 it charged Germany, whose considerably greater distance from Russia’s border should result in a higher price to cover transportation costs”.8 In August, Lithuania approached Russia offering to end litigation and an investigation into management of a local energy company in which Gazprom has more than a third 82 W W W . O RS A M . O R G . T R of share, as well as dropping a €1.4bn claim in a Stockholm arbitration court concerning compensation for overcharged gas supplies since 2004.9 This offer was made conditional on reduced gas prices. The real bargaining chip, however, is Lithuania developing a floating liquefied natural gas platform in the Baltic Sea, which when it becomes operational next year will mean Russia losing its monopoly role as supplier of Lithuania’s gas.10 Other EU states from central Europe also have outstanding contracts with Gazprom which will need to be renegotiated when they mature11. Not having any alternative sources - as Lithuania will in 2014 - makes them price takers and strengthens the hand of the gas provider.12 Therefore, it is the addition of another dimension through the Caucuses to import energy to the EU which makes clear sense, as it diversifies its energy sources. The third important factor that the European Union attaches to the southern corridor is the potential for it to create regional stability. It will certainly enhance Turkey’s role ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R as an energy hub, drawing it further closer to Europe as well as once more sending a clear message to Georgia and Azerbaijan that they are welcome in joining the western value system identified with open markets and liberal democracy. A stable region on the borders of the EU is much desired given the difficult circumstances currently being witnessed in North Africa, especially in Libya and Egypt. If this is a by-product of energy policy it will certainly be considered a positive spillover onto the European Neighbourhood Policy in terms of ensuring its south-eastern neighbourhood contains democratically inclined free-market minded states. Moreover, any increase in the security supply for Brussels means a corresponding less dependence on Russian gas, primarily through Ukraine, which coincidently is once again on the agenda with regard to EU-Ukrainian relations with rumours circulating that a possible presidential pardon is in the offing concerning ex-prime minister Yulia Tymoshenko, which would certainly assure the signature of the Deep and Comprehensive Free Trade Area agreement.13 Kazakhstan and Turkmenistan Just as it is clear that there is an increase in global demand for energy, it is equally clear from where this desire for energy will be met. Heading the list is Turkmenistan, which has begun gas production in its massive Galkynysh gas field near the border with Afghanistan as well as continuing to speedily construct its domestic East-West pipeline, fully funded by national coffers.14 When completed it will allow gas produced from most of its gas fields to be transported either East or West. Furthermore, in the same vein Kazakhstan has recently begun to start oil production in its massive Kashagan field - considered to be the world’s largest discovery in the last three decades or so - overcoming recent problems to continue pumping oil.15 Therefore, the eastern littoral states of the Caspian Sea look set to be the potential providers of energy that the EU currently requires and looks set to need more of in the future. Gazing into a crystal ball, the EU would welcome Ashgabat participating in the southern corridor and 2015 may well be a very opportune moment for a decision to be taken one way or the other regarding this project, as at that time the domestic east west gas pipeline is expected to come into fruition.16 Nevertheless, the chances of a Trans-Caspian pipeline being successful face several hurdles, not least of which are the legal issues which continue to persist over the division of, as well as the increasing militarisation of the Caspian Sea.17 The Turkmen strategy so far has been very much a wait and see approach whereby deeds and actions are considered much more important and worthy than pure words. Once deeds match the promises, then getting a positive decision concerning participation in the southern corridor can be reasonably expected. It must be born in mind that Turkmenistan continues to hold steadfastly to its unique principle of permanent neutrality, therefore, for such an important strategic decision to be made only when plans have actually materialised, needs to be understood and interpreted in this light. Ultimately decisions concerning pipelines are not simply about economics, but heavily involve politics too. The EU is very much aware of this which is why it is pursuing Turkmen energy with such vigour and perseverance in trying to As for importing from Russia, the EU continues to be involved in a lawsuit against Russian global energy giant Gazprom. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 83 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R Kazakhstan has also featured prominently in Beijing’s energy milieu. Kazakhstan’s Central Asian neighbours have also attracted the attention of China, especially Turkmenistan which holds fourth place in terms of the world’s largest natural gas reserves. court it to join the southern gas corridor. Given the fact that it faces fierce competition from the sub-continent, such a development would certainly be a feather in the cap of Brussels in terms of enhancing its energy security and diversifying energy suppliers. Consequently, it seems highly likely that in the near future, Turkic states will export more of their energy resources west to the European Union. This of course does not mean that China and India will not be potential customers either. Especially, with regard to Turkmenistan the TAPI project is still one which is very much cherished by Ashgabat and given the fact that India’s growth rate is increasing, a potential improvement in the security situation of Afghanistan next year will make this project much more likely to be implemented, with China also expressing an interest to participate in the project.18 China-Turkic States Energy Diplomacy China is an unparalleled giant both in terms of energy and population. It became the world’s largest energy consumer in 2009.19 Similar to the rest of the world it suffered from the 2008 financial crisis but the impact was minimal; only slowing down its growth rate.20 In contrast, most countries in the European Union witnessed a contraction in their economies, with some enduring a double-dip recession.21 The Chinese economy buoyed by a huge trade balance, continues to steadily grow.22 This growth is, however, dependent on finding the energy resources to power more than a billion inhabitant’s homes and workplaces. It was twenty years ago when China became a net oil importer.23 Before that it was able to meet its domestic energy demands through its own natural resources. With the tremendous economic growth spurt its energy demands have grown year-on-year. Due to this requirement, China has looked to have oil and gas producers to satisfy its needs. Quite naturally, neighbouring countries have been the first port of call. Given the fact that China shares a border with 84 Russia which possesses the world’s largest natural gas reserves and is the second largest oil producer, energy relations with Moscow have been at a premium.24 Another western neighbour, namely Kazakhstan has also featured prominently in Beijing’s energy milieu. Kazakhstan’s Central Asian neighbours have also attracted the attention of China, especially Turkmenistan which holds fourth place in terms of the world’s largest natural gas reserves.25 Since the ending of the Cold War, discussions, negotiations and finally agreements, have been made in terms of importing oil and gas from the Russian Far East as well as from the Turkic states of Central Asia. China has been more than willing to fund the infrastructural projects required to ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R China’s interest in importing oil and gas from Turkmenistan and Kazakhstan has also made these two countries quite content as they are also able to diversify their export markets. physically transport the natural resources from the origin to Chinese territory.26 Due to rising energy needs China has also either intentionally or due to necessity, looked to many other countries to import energy from. This policy of diversification has dampened down concerns relating to energy security. The past decade and a half has witnessed greater amounts of Middle Eastern oil being transported to China.27 One of the fears in such an energy relationship has been qualms relating to the actual transportation of oil to Chinese ports. Whether China likes it or not it has been dependent, just like all other countries, on the effectiveness of the United States Navy in keeping the sea lanes open for all maritime transport. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Kashagan Oil & Galkynysh Gas The benefit of importing oil and gas from the Turkic states, however, is that there is no requirement to transport them through the sea, as they can all flow through newly constructed land-based pipelines. In order to maintain a steady supply and to look into increasing volumes, Chinese President Xi Jinping ventured into a long official tour of four Central Asian states last month with precisely these questions in mind.28 The visit was intended to promote regional trade and security, but the primary item on the top of the agenda naturally concerned energy. China over the last two decades or so has been transforming its economic relationship with the region, consistently exporting more manufactured goods and importing increasing amounts of oil and gas in return. President Xi began his tour in gas rich Turkmenistan, where more than a dozen agreements concerning bilateral cooperation was signed which has been termed by some observers as reaching a “new strategic level”.29 The Chinese have been encouraged by and financially supported the Turkmen government in developing Galkynysh – the second largest gas field in the world.30 The Turkmens welcomed the opportunity to export more gas eastwards and agreed to increase their gas delivery to China from the Galkynysh field by 25 bcm annually.31 This will be made possible through the construction of an upstream complex whose second stage should be finalised in five years’ time.32 Once again financing for this project will come from the China Development Bank which has a record of generosity in offering low interest loans to build pipelines in particular. Primarily due to the energy relationship, Ashgabat has become China’s biggest foreign supplier of natural gas, China has also become Turkmenistan’s largest trade partner with trade turnover having crossed the $10 billion threshold last year.33 The second country to be visited was neighbouring Kazakhstan where almost two dozen agreements estimated to be worth $30 billion was signed in agriculture transport, construction as well as the energy sectors.34 The development that naturally attracted the most attention concerned the official agreement for the Chinese National Petroleum Corporation (CNPC) acquiring an 8.33% share in the Kasha- 85 İ NCELEME gan offshore oil project for an estimated $5 billion.35 Incidentally, Kashagan is the largest oil field discovery the world has witnessed in the last half century.36 US energy giant Conoco Phillips had announced last November its desire to release itself from the project and to sell its shares which India’s Oil and National Gas Corporation (ONGC) had expressed interest in.37 The Kazakh energy giant KazMunaiGaz preferred to partner itself with CNBC, thus it will be the Chinese who will finance half of the second development phase of Kashagan which is estimated to cost approximately $3 billion after 2020.38 Just days after the visit the oil facilities at Kashagan began to enter into production and despite some minor problems which were quickly resolved, production has continued according to schedule.39 During the visit to Astana the Chinese President made a pledge towards working towards a “silk road economic belt” which would boost multilateral trade, encourage further investments and improve regional infrastructure, providing more interconnections.40 Both countries were satisfied with the agreement to produce oil from the eastern Caspian oilfields and to transport them further east to China, which would naturally boost bilateral trade. In terms of trade, total turnover is closely reaching the level of $25 billion and is forecast to reach an impressive 40 billion in the next two years.41 The third visit was to Uzbekistan where $15 billion worth of contracts in the energy sectors were signed with both countries agreeing to extend the China-Kyrgyzstan-Uzbekistan pipeline all the way to the eastern gas fields of Turkmenistan.42 The Uzbek-China bilateral trade is not in the same range as Turkmenistan or Kazakhstan, having barely reached $3 billion in 2012.43 This year however, it has picked up considerably as it has almost reached last year’s figures in the first six months of 2013 expected to reach nearly 4 billion dollars by the year’s end.44 Related to this, President Xi expressed his desire to increase bilateral trade to $5 billion in the next four years, which is highly likely given the fact that China is already the largest foreign investor in Uzbekistan.45 The fourth country visited was Kyrgyzstan, where the Chinese President attended the SCO summit held in the capital Bishkek. $3 billion worth of investment agreements were signed between the two countries which focused primarily on healthcare, transportation and energy.46 Given Kyrgyzstan’s size the total trade turnover with China is less than $1.5 billion a year, although it has increased to more than 2.2 billion for the first half of this year making Beijing, Bishkek’s second largest trading partner.47 On the side lines of the SCO summit President Xi met with the Tajik President where they agreed to construct a pipeline crossing Tajik territory for almost 400 km which will transport Turkmen 86 W W W . O RS A M . O R G . T R gas to China. The pipeline is intended to be completed in three years’ time and will supply China with 25-30 bcm per year.48 Turkic States as Energy Magnets Through these bilateral agreements one can see that China considers Central Asia to be a much more preferred region from which to import energy. Given the fact that energy is centred on land-based supply, it becomes a preferred choice given the alternative of maritime transportation from the Middle East. Due to this important factor, some analysts predict that within the next 15 years or so Central Asia could provide up to a tenth of China’s total energy requirements.49 What the trip highlighted was that China prefers to be involved in the extraction dimension of natural resources as well as the purchasing side. Beijing has been interested and increasingly involved in participating in exploration and extraction, as well as funding the development of pipelines so that they can be connected to the wider national Chinese network. Therefore, the participation of CNPC into the Kashagan oilfield is a highly significant step given the fact that it is the largest oil field outside of the Middle East.50 When evaluating the recent visit as well as the previous orientation of China toward Central Asia, it is clear to see that Beijing considers the Turkic states to provide an opportunity to increase its energy security through diversifying its energy imports. In this vein, it must also be recalled that Russia which is the biggest energy player in Eurasia ten years ago signed with China an agreement to initiate the East Siberian Pacific pipeline, run by the Russian oil pipeline monopoly Transneft, which declared in late July that it planned to boost the annual capacity by 80% in five years’ time.51 China’s interest in importing oil and gas from Turkmenistan and Kazakhstan has also made these two countries quite content as they are also able to diversify their export markets. In the immediate aftermath of their independence, most analysts believed that they had no alternative but to export to the West, primarily to the European Union through the old Soviet pipeline system. In fact that was what highlighted the first decade of their energy policy. Today, however, given the fact that there is a major energy importer demanding more and more natural resources from the East, as well as the growing interest by the European Union in the West to acquire greater Caspian oil and gas; these are naturally very welcome developments for both Ashgabat and Astana. If energy prices remain high, and there is no evidence to counter this, then the near future promises higher rates of economic growth and greater standards of living for the Turkmens and Kazakhs. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R Concluding Remarks Energy is always at a premium when economic growth is occurring or forecast. Given that the global economy is predicted by the IMF to increase by 2.9% in 2013 and 3.6% in 2014, with positive signs of recovery in the euro area it is not surprising that the EU and other industrialised states are watching the energy markets very closely.52 In the Eurasian region it is the Turkic states that warrant greater attention due to their wealth of natural resources. Table: 1 Turkic Energy Central Asia is beginning to see a genuine move away from barter deals towards commercial deals in accordance with market forces. Contrary to much perceived wisdom, in Central Asia it is Gazprom, Russia’s natural gas export monopoly, that is leading the way in the movement towards market forces. Central Asian natural gas and oil will to some extent be able to satisfy European demand, but available reserves and infrastructure will be insufficient to allow Central Asia to replace other gas and oil regions as primary suppliers to European markets. Russian and Central Asian oil prices have already reached international levels, and the gas prices are moving in the direction of European levels. However, transportation bottlenecks remain and infrastructure often remains insufficient for Central Asian gas, and to some extent oil, exports even to gain available market share in European markets. For exports elsewhere, such as to China or India, transportation bottlenecks still pose even greater problems. Kazakhstan is expected to become a net exporter of natural gas in 2008 and is already an established oil exporter. Although crude oil has been very important to the country’s economy, Kazakhstan must still import oil products for its own needs due to a lack of refinery capacity. Kazakhstan has since 20012002 quietly taken steps to reverse the large-scale privatisation of oil assets undertaken in the mid-1990s, and the Kazakhstani state is reasserting its dominant position versus the commercial actors. Uzbekistan is self-sufficient in natural gas production but again needs to import oil. Even so, the country has great potential as an oil and natural gas exporter. Turkmenistan already exports substantial volumes of both natural gas and oil. However, Turkmenistan has concluded so many agreements to export natural gas that the country will not be able to fulfil all export obligations. Azerbaijan, in comparison, became a net exporter of natural gas in 2007 and is an established oil exporter. Crude oil has indeed been spectacularly important to the country’s economy. Source: Michael Fredholm, “The World of Central Asian Oil and Gas Power Politics, Market Forces, and Stealth Pipelines”, Asian Cultures and Modernity Research Report No. 16, Stockholm University, December 2008, p.5 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME Beijing has been interested and increasingly involved in participating in exploration and extraction, as well as funding the development of pipelines so that they can be connected to the wider national Chinese network. Therefore, the participation of CNPC into the Kashagan oilfield is a highly significant step given the fact that it is the largest oil field outside of the Middle East. Fredholm53 (see Table: 1) has captured the essence of Turkic energy developments though should the Ayazli gas field located in the Black Sea, offshore Turkey discovered in 2004 be the precursor to other wells, more gas may be available both for Turkey and the EU, though the chances of this happening are negligible at present. Given its close proximity India has sought to establish Central Asia as an important potential energy supplier. So far however, India has not been successful in bidding for Central Asian energy investments. Another factor which has been detrimental is that regional gas pipelines have made only very little progress due to both a lack of funding closely associated with regional security issues as well as difficulties arriving at a mutual acceptable price of gas. China’s growing demands for energy has focused its attention on both Central Asia and the Caucasus. Having already become an important player in Central Asian energy markets, Beijing has garnered attention with significant investments and rapid construction of new oil and gas pipelines. Of all the Turkic states, in terms of oil imports, it is Kazakhstan which promises to be a significant, though still a relatively small source for China, whereas in terms of gas, Turkmenistan stands to meet a large portion of Chinese demand. Given the unpredictability of medium-term projections for supply and demand it would seem at first hand that China does not require pipeline gas imports beyond the volumes pledged by Turkmenistan, though there are uncertainties with regard to future supplies and demand which may well lead to Russian gas taking on board a leading role. If China is able to move towards a more coherent and market- 87 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R • Limited storage capacity availability, especially in northwest Europe. based regulatory system in terms of changing its complex and at times contradictory strata of administrative decrees and pricing formulas, then there will be a change in gas demand which could lead to importing greater amounts from Russia and the Caspian region. • Coal price in Europe are affected by abundant supply due to favourably priced US exports of coal. • Electric power sector changes following the Fukushima disaster and the retirement of nuclear power reactors, and environmental initiatives by the carbon price. All in all, it is not supply that is in question at the moment, but the levels of EU demand. According to the US Energy Information Administration (EIA), concerning precisely this issue “comparing 2013 to 2012 (through late September), natural gas imports from Russia to Western Europe are up more than 30%, while imports from Norway are down about 7%, according to Bentek Energy”54. The EIA listed the following as key factors affecting gas prices and supply: Bearing all of these in mind one arrives at several conclusions. The Turkic states have abundant supplies of natural sources. Economically developing states such as China and India are eager for greater imports to keep their growth rates on track. The EU demand for energy, in particular gas is affected by a multitude of factors and whilst it is recovering, albeit slowly, from the after effects of the 2008 financial global crisis, it is definitely looking set to diversify its energy sources and routes. In this respect, Azerbaijan, Kazakhstan and Turkmenistan become important players in providing energy and Turkey can become an important energy hub in terms of transporting these resources to the west. • Competition for LNG from Japan, China, and South Korea. • Pricing structure indexed to oil. • Norwegian gas production. • Supply disruptions due to regional conflict in Algeria and Libya. • Non-uniform pricing by Russian gas suppliers. O ENDNOTES 1 2 3 4 5 6 7 8 9 88 “Trans Adriatic Pipeline: Shah Deniz Consortium Selects the Trans Adriatic Pipeline (TAP) as European Export Pipeline,” accessed October 19, 2013, https://www.trans-adriatic-pipeline.com/news/ news/detail-view/article/414/. “Turkmenistan and the Southern Gas Corridor,” accessed October 19, 2013, http://www.naturalgaseurope.com/southern-corridorturkmenistan. “- 20110628ATT22856EN.pdf,” accessed October 19, 2013, http:// www.europarl.europa.eu/document/activities/cont/201106/201106 28ATT22856/20110628ATT22856EN.pdf. Europa House, which was closed down on 31 July 2013, website: http://www.europahouse-tm.eu/welcome,11.html “Trans Adriatic Pipeline: The ‘Missing Link’,” accessed October 19, 2013, http://www.trans-adriatic-pipeline.com/why-tap/the-missing-link/. “New Talent | Press | BP Global,” accessed October 19, 2013, http:// www.bp.com/en/global/corporate/press/bp-magazine/issueone-2012/new-talent.html. “IEA - May:- A Lost Decade for European Natural Gas?,” accessed October 19, 2013, http://www.iea.org/newsroomandevents/ news/2013/may/name,37375,en.html. “Diplomaatia: Connecting the Baltic States to Europe’s Gas Market,” accessed October 19, 2013, http://www.diplomaatia.ee/en/article/ baltimaade-uhendamine-euroopa-gaasituruga/. “Bne Page - BUSINESS NEW EUROPE,” accessed October 19, 2013, http://www.bne.eu/blob.php?id=382479&m=0b4c1097546d645201 d80f22ae8c8332. 10ibid 11 “OMV in ‘Intensive’ Talks with Gazprom, Statoil over Gas Price Revision - Natural Gas | Platts News Article & Story,” accessed October 19, 2013, http://www.platts.com/latest-news/natural-gas/london/ omv-in-intensive-talks-with-gazprom-statoil-over-26178856. 12 “Microsoft Word - 258.doc - 258_Bolle_Ruban.pdf,” accessed October 19, 2013, http://www.wiwi.europa-uni.de/de/forschung/publikationen-projekte/dp/_dokumente/258_Bolle_Ruban.pdf. 13 “EU, Opposition Leaders Press Ukraine’s Yanukovich on Tymoshenko | Reuters,” accessed October 19, 2013, http://uk.reuters.com/ article/2013/10/11/uk-ukraine-eu-idUKBRE99A09820131011. 14 “Turkmenistan’s Gas Export Potential: New Implications for Europe | European Dialogue,” accessed October 19, 2013, http://www.eurodialogue.org/Turkmenistan-Gas-Export-Potential-New-Implications-for-Europe. 15 “Kashagan Oilfield Begins Production - FT.com,” accessed October 19, 2013, http://www.ft.com/intl/cms/s/0/2e334972-1ad9-11e387da-00144feab7de.html. 16 “Turkmenistan Starts Construction of East-West Gas Pipeline | Ex-Soviet States | RIA Novosti,” accessed October 19, 2013, http:// en.ria.ru/exsoviet/20100531/159233492.html. 17 “Turkmenistan Makes Another Quiet Purchase of Warships | EurasiaNet.org,” accessed October 19, 2013, http://www.eurasianet.org/ node/67081. 18 “China Looking To Join TAPI Pipeline | Pipeline & Gas Journal,” accessed October 19, 2013, http://www.pipelineandgasjournal.com/ china-looking-join-tapi-pipeline. ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R 19 “China Passes U.S. as World’s Biggest Energy Consumer, IEA Says - Bloomberg,” accessed October 19, 2013, http://www.bloomberg. com/news/2010-07-19/china-passes-u-s-as-biggest-energy-consumer-as-oil-imports-jump-iea-says.html. 20 “As China’s Growth Slows, the World Worries - NBC News.com,” accessed October 19, 2013, http://www.nbcnews.com/business/ chinas-growth-slows-world-worries-880827. 21 “Double-dip Recession Confirmed in Eurozone | Business | The Guardian,” accessed October 19, 2013, http://www.theguardian. com/business/2012/nov/15/eurozone-double-dip-recession. 22 “Economic Reports Ease Concerns in China - NYTimes.com,” accessed October 19, 2013, http://www.nytimes.com/2013/09/09/ business/global/china-exports-up-more-than-expected.html. 23 “China Surpasses US as World’s Largest Oil Importer « Breaking Energy - Energy Industry News, Analysis, and Commentary,” accessed October 19, 2013, http://breakingenergy.com/2013/03/11/chinasurpasses-us-as-world-s-largest-oil-importer/. 24 “Russia - U.S. Energy Information Administration (EIA),” accessed October 19, 2013, http://www.eia.gov/countries/country-data. cfm?fips=RS. 25 “ИТАР-ТАСС / PDA Версия,” accessed October 19, 2013, http:// pda.itar-tass.com/en/c154/916932.html. 26 “Inside China, Inc: China Development Bank’s Cross-Border Energy Deals | Brookings Institution,” accessed October 19, 2013, http:// www.brookings.edu/research/papers/2011/03/21-china-energydowns. 27 “China-Middle East Energy Relations | Brookings Institution,” accessed October 19, 2013, http://www.brookings.edu/research/ testimony/2013/06/06-china-middle-east-energy-downs. 28 “President Xi Jinping Starts Central Asia Tour[1],” accessed October 19, 2013, http://www.chinadaily.com.cn/china/2013xivisitcenteras ia/2013-09/03/content_16941153.htm. 29 “UPDATE 1-China Secures Larger Turkmen Gas Supplies | Reuters,” accessed October 19, 2013, http://uk.reuters.com/ article/2013/09/03/gas-turkmenistan-china-idUKL6N0GZ31W20130903. 30 “China Asserts Clout in Central Asia with Huge Turkmen Gas Project | Reuters,” accessed October 19, 2013, http://www.reuters. com/article/2013/09/04/us-gas-turkmenistan-galkynysh-idUSBRE9830MN20130904. 31 “CNPC and Turkmengaz Ink an Agreement on Boosting Natural Gas Shipments to China and a Gas Field EPC Contract,” accessed October 19, 2013, http://www.cnpc.com.cn/News/en/press/newsreleases/201309/20130906_C1532.shtml?COLLCC=457898080&. 32 “Ashgabat, Beijing Sign Deals to Expand Turkmen Gas Exports to China - Natural Gas | Platts News Article & Story,” accessed October 19, 2013, http://www.platts.com/latest-news/natural-gas/moscow/ ashgabat-beijing-sign-deals-to-expand-turkmen-27370637. 33 “Turkmen, Chinese Presidents Attend Ceremonial Commissioning of Giant Galkynysh Field - AzerNews,” accessed October 19, 2013, http://www.azernews.az/region/59013.html. 34 “On Kazakhstan Visit, Chinese President Bags Lucrative Energy Deals | EurasiaNet.org,” accessed October 19, 2013, http://www.eurasianet.org/node/67474. 35 “Kashagan: A Look at Caspian Sea Oil and Natural Gas Production - Offshore Technology,” accessed October 19, 2013, http://www. offshore-technology.com/features/feature-kashagan-caspian-seaoil-natural-gas-production/. 36 “China Buys into Giant Kazakh Oilfield for $5 Billion | Reuters,” accessed October 19, 2013, http://www.reuters.com/arti- ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME cle/2013/09/07/us-oil-kashagan-china-idUSBRE98606620130907. 37 “India Public Sector: OVL Set for Major Acquisitions Abroad; Expresses Interest for Bidding in Tanzanian Oil Blocks,” accessed October 19, 2013, http://www.indiapublicsector.com/2013/09/ovl-setfor-major-acquisitions-abroad.html. 38 “China Buys into Giant Kazakh Oilfield for $5 Billion | Reuters.” 39 “Oil Production Restarts at Kashagan - Embassy of the Republic of Kazakhstan,” accessed October 19, 2013, http://www.kazakhstan. org.sg/content/intro.php?act=news&c_id=2278. 40 “Xi’s Central Asia Trip Aimed at Common Development, Allwin Cooperation - Xinhua | English.news.cn,” accessed October 19, 2013, http://news.xinhuanet.com/english/china/201309/15/c_125389057.htm. 41 “Trade Turnover Between Kazakhstan and China to Reach $40 Billion by 2015 . Politics. Tengrinews.kz,” accessed October 19, 2013, http://en.tengrinews.kz/politics_sub/Trade-turnover-between-Kazakhstan-and-China-to-reach-40-billion-by-2015--21936/. 42 “China-Uzbekistan Sign Economic Deals,” accessed October 19, 2013, http://www.rferl.org/content/uzbekistan-china-economy/25100418.html. 43 “Uzbekistan: Close Neighbor and Strategic Partner of China CCTV News - CNTV English,” accessed October 19, 2013, http://english. cntv.cn/program/china24/20130910/101077.shtml. 44 “China, Uzbekistan to Deepen All-around Cooperation,” accessed October 19, 2013, http://www.chinadaily.com.cn/china/2013xivisit centerasia/2013-09/08/content_16952894.htm. 45 “Uzbeks Home In On Chinese For Opportunity,” accessed October 19, 2013, http://www.rferl.org/content/uzbekistan-chinese-opportunity/25104231.html. 46 “Refworld | Chinese Investment in Kyrgyzstan Hampered by Unstable Business Climate,” accessed October 19, 2013, http://www. refworld.org/docid/524e9bac4.html. 47 “Chinese President Is Convinced That His Visit to Kyrgyzstan Will Inject Fresh and Robust Dynamism to the Growth of Relations Between the Countries :: Kabar - Kyrgyz National News Agency,” accessed October 19, 2013, http://kabar.kg/eng/politics/full/8095. 48 “Pipeline | Oil and Gas Technology,” accessed October 19, 2013, http://www.oilandgastechnology.net/taxonomy/term/81/0. 49 American Foreign Policy Interests, “Strategic Assessment of the Caspian Sea Basin,” The Journal of the National Committee on American Foreign Policy 32, no.1 (2010):42. 50 “Kazakhstan Consortium Achieves First Oil Production from Kashagan Field - Today in Energy - U.S. Energy Information Administration (EIA),” accessed October 19, 2013, http://www.eia.gov/todayinenergy/detail.cfm?id=13011. 51 “Transneft to Boost Pacific Oil Pipeline Capacity to 67M Tons | Business | RIA Novosti,” accessed October 19, 2013, http://en.ria.ru/ business/20130731/182511026.html. 52 “IMF cuts global economic growth forecasts for this year and next, The Guardian“ accessed November 13, 2013, http://www.theguardian.com/business/2013/oct/08/imf-cuts-global-economic-growthforecasts-weo 53 Michael Fredholm, “The World of Central Asian Oil and Gas Power Politics, Market Forces, and Stealth Pipelines”, Asian Cultures and Modernity Research Report No. 16, Stockholm University, December 2008 54 “EIA: OECD-Europe consumed less gas, more coal due to multiple factors”, accessed November 13, 2013, http://www.ogj.com/articles/2013/09/eia-oecd-europe-consumed-less-gas-more-coal-dueto-multiple-factors.html 89 İ NCELEME Libya’da Trablus-BingaziFizan Üçgenindeki Federalizm Tartışması The Federalism Dispute in Tripoli-Benghazi-Fezzan Triangle in Libya Nebahat TANRIVERDİ YAŞAR Kaddafi dönemindeki idari yapı ise diğer ülkelerden oldukça farklı olmuştur. Partileri, sınıfları temsil eden kurumları, dini tarikatları, referandumu ve parlamentoları demokrasinin ihlali sayan Kaddafi’nin Üçüncü Dünya Teorisi’ne göre halk kendini “doğrudan” yönetme yetisine sahiptir. Bu teoriye göre demokratik yönetime ulaşmanın yegâne yolu halk komiteleri ve kongrelerini kurmaktır. 90 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R İ NCELEME ABSTRACT The dispute and rivalry between Fezzan, Tripoli and Benghazi-centered Cyrenaica located in eastern Libya have been one of the most important dynamics of the country since very ancient times of Libya. These tribes/clans, which have survived during the historical process and become a significant component of the political, administrative and economic structure of government in each period, also assumed a vital role in establishment of the Gaddafi government and afterwards. This study aims to bring a different perspective to the Benghazi-Tripoli-Fezzan conflict, which frequently comes to the forefront in ongoing federalism disputes in Libya by dealing with the social structure in historical terms. Keywords: Libya, federalism, Cyrenaica, Tripolinatiania, Fezzan, tribes, militia Giriş Libya’da ülkenin doğusunda yer alan ve Bingazi merkezli Sirenayka bölgesi, Cad ile Nijer’e sınır oluşturan Fizan bölgesi ve Akdeniz kıyı şeridinden başlayarak iç kesimlere kadar uzanan Trablus bölgesi arasındaki çekişme ve rekabetin kökleri Libya tarihinin çok eski dönemlerinden itibaren ülkenin önemli dinamiklerinden birini oluşturmaktadır. Bu tarihsel bölgesel çekişme ve ayrışmanın en önemli unsuru ise ülkede hala varlığını koruyan aşiret/kabile yapılanmalarıdır. Tarihsel süreç boyunca ayakta kalmayı başaran ve hatta her dönemde iktidarın bir parçası olarak siyasi, idari ve ekonomik yapının önemli bir parçası haline gelen bu aşiret/kabileler Kaddafi iktidarının kurulması ve devamında da hayati bir rol üstlenmişlerdir. Ancak Kaddafi’ye karşı başlatılan iç savaşın temel dinamiği de gene aşiret/kabile yapıları olmuştur. O nedenle Libya’nın içinde bulunduğu mevcut istikrarsızlığı bu yapılardan bağımsız değerlendirmek mümkün değildir. Bu çalışmanın amacı Libya’da devam eden federalizm tartışmalarında sıkça gündeme gelen Bingazi-Trablus ve Fizan çekişmesini tarihsel açıdan toplumsal yapıyı ele alarak mevcut sorunlara farklı bir bakış açısı sunmaktır. Kaddafi Döneminde Libya’da Devlet ve Toplum Libya’da 2011’de yaşanan iç savaştan önce nüfus 6 milyon civarındaydı1. Nüfusunun %97’si Sunni-Maliki Müslüman olan Araplaşmış Berberilerden, %3’ü ise Hıristiyan, Yahudi, Bahai, Budist ve Hindu’lardan oluşmaktaydı.2 Hindu ve Budistler, Uzakdoğu’dan Libya’ya çalışmak amacıyla gelen işçilerden oluşmaktaydı. 2011 öncesi dönemde Libya’da yaşayan Berberilerin sayısı 20.000-50.000 arasındaydı.3 Ayrıca Berberilerin batı Afrika sahillerine yayılmış olan etnik grubu Tuvarekler (Tuaregler), Berberiler, Afrika’dan gelen siyahî ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 gruplar, uzun zamandan beri Libya’da yaşayan az sayıda Yunan ve Malta asıllı bir grup Libya nüfusunun azınlıklarını oluşturmaktaydı.4 Öte yandan Libya, diğer Afrika ve Ortadoğu ülkelerinden büyük yoğunlukta göç alan ve ekonomisi bu yabancı işçilere büyük oranda bağımlı olan bir ülkeydi. Nüfusunun yaklaşık %20-25’i -yaklaşık 1,1-1,4 milyon- yabancı uyruklu işçilerden oluşmaktaydı.5 1 Eylül 1969 tarihinde, Kral İdris Türkiye’de tedavi gördüğü sırada “Birlikçi Hür Subaylar” tarafından askeri bir darbe yapılmış ve Libya Arap Cumhuriyeti kurulmuştur6; 1978’de ülkenin adı Libya Sosyalist Arap Halk Cemahiriyesi olarak değiştirilmiştir. Darbenin ardından yeni idare, “Özgürlük (hurriye), sosyalizm (iştirakiyye) ve birlik (vahde) ” ilkelerine bağlı kalacaklarını ilan etmiştir.7 Yeni cumhuriyet 1977 tarihine kadar, Kaddafi ile 12 askerden oluşan Devrimci Komuta Konseyi tarafından yönetilmiştir.8 Bu tarihten sonra ise Kaddafi kendisinin merkezinde olduğu sistemi güçlendirerek iktidarını 2011’e kadar devam ettirmiştir. Kaddafi dönemindeki idari yapı ise diğer ülkelerden oldukça farklı olmuştur. Partileri, sınıfları temsil eden kurumları, dini tarikatları, referandumu ve parlamentoları demokrasinin ihlali sayan Kaddafi’nin Üçüncü Dünya Teorisi’ne göre halk kendini “doğrudan” yönetme yetisine sahiptir. Bu teoriye göre demokratik yönetime ulaşmanın yegâne yolu halk komiteleri ve kongrelerini kurmaktır. Bu amaçla Libya, Temel Halk Kongrelerine bölünmüştür. Temel Halk Kongreleri’nden, bölgesel kurumları yöneten ve hükümet gibi çalışan Halk Komiteleri ve Bakanlar Kabinesi yetkilerine sahip Sekreterlik’ler oluşturulur. Sekreterliklerin bir araya gelmesi ile Halk Kongreleri oluşur. Halk komiteleri ve Halk Kongreleri bir araya gelerek Genel Halk Kongresini oluşturur. Bunun yanı sıra mesleki halk kongreleri de bu kurum- 91 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R İktidardan dışlanan veya istediği ölçüde iktidarda yer alamayan kabilelerin isyanı genişleyerek rejimi hedef almış ve süreç rejime destek veren kabilelerin de muhalifler safına geçmesi ile sonuçlanmıştır. larda temsil hakkına sahiptir.9 1995’e kadar valilik benzeri birimlere bölünmüş olan Libya, bu tarihten itibaren Shabiyat sistemine geçmiştir. 2007’de yapılan idari düzenleme ile Libya, 22 bölgeye ayrılmış, bu idari bölgelerin kurumlarının idare yetkisi ise Shabiyat Halk Kongreleri tarafından seçilen Shabiyat Halk Komiteleri’ne verilmiştir.10 Her ne kadar doğrudan yönetim gibi kavramları öne çıkarsa da Kaddafi döneminde tesis edilen devlet idaresinde kabileler ve aşiretler önemli rol oynamışlardır. Esas itibari ile Cemahiriye’nin birimlerini oluşturan kurumlara aşiretler ve kabileler egemen olmuşlardır. Libya’da 140’e yakın kabile bulunmakta ve Libya’daki Arapların yaklaşık %85’i kabile yapısına göre örgütlenmektedir. Kaddafi de bu durum ile çatışmak yerine, kabileleri toplumsal istikrarın ve güvenliğin sağlanmasında temel aktör olarak kabul etmiş ve devlet yapısına entegre etmiştir. Ayrıca Kaddafi döneminde aşiretler/ kabileler ve devlet arasındaki ilişki Bingazi-Trablus ve Fizan bölgeleri arasındaki tarihsel ayrışma ve çekişmeden doğrudan etkilenmiştir. Libya’nın üç önemli güç merkezleri ve eyaletleri olan Bingazi merkezli Sirenayka (Cyrenaica), Trablus merkezli Tri- 92 poli (Tripolinatiania) ve Fizan (Fezzan) arasında tarihsel ve siyasi farklılıklar bulunmaktadır ve bu ayrışma halen devam etmektedir. Tarihsel olarak Sirenayka siyasi olarak daha çok Mısır’a bağlı iken, Tripoli ise Fas, Tunus, Cezayir etkisi altında kalmıştır. Öte yandan, Libya’nın güneyinde bulunan Fizan (Fezzan) ise Sahra çölünün kuzey bölümünü oluşturan Sahel ile yakın ilişkiler içerisinde olmuş ve bu nedenle de bu bölge ile benzer sosyo-ekonomik özellikler taşımaktadır.11 Bugünkü Libya içerisinde görülen bölgesel ayrışmayı besleyen bu coğrafi ve idari durumdan kaynaklanan sosyo-ekonomik farklılıklar ayrıca bu bölgelerde farklı aşiretlerin egemen olması ile pekişmiştir. Kabileler arasındaki farklılıklar ve ayrılıklar, 11. yy.’da göçebe Beni Hilali ve Salim (Süleyman) aşiretlerinin Yemen çöllerinden gelerek Berka, Trablus, Cezayir ve Tunus’a göç etmesi12 ve Tripoli ve Kuzey Afrika’nın sosyoekonomik ve kültürel değişikliğe uğratılması ile açıklanabilir. Beni Salim aşireti Sirenayka’ya ve Sirte’ye, Beni Hilal aşiretiyse Tripoli ve Tunus’a göç etmişlerdir. Bu aşiretler, buralardaki Berberilerle kaynaşmış ve bölgenin Araplaşmasını sağlamışlardır. 16.yy’da Mahamid ve Awlat Süleyman gibi aşiretler bölgedeki çoğu toprağın sahibi olmuşlar, bu ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R Kaddafi’nin kurumsal olarak orduyu zayıflatması, askeri gücün oğulları tarafından kontrol edilen paralı askeri birliklere kaymasına neden olmuştur. Böylece güvenlik alanında aşiret/ kabilelerin etkinliği azalmış oluyordu. Aşiretlerin dışlanması ekonomik alanda da gerçekleşmiş ve özellikle Sireneyka/ Bingazi’deki aşiret ve kabileler bu dışlanmadan büyük zarar görmüşlerdi. etkide bölgenin Sunni-Maliki kimliğini oluşturmuştur. Aynı zamanda Tripoli’deki Zivara ve Nifusa’daki Ibadi mezhebine ait topluluk da bu dönemde oluşmuştur. Mahamid aşireti, batı Tripoli’ye 14. yy’da gelmiştir. Böylece aşiret verimli topraklara ve su kaynaklarına sahip olmasının yanı sıra küçük aşiretleri, köylüleri ve ticaret kervanlarını vergiye bağlamış, aşiretin Suf boyu bu ayrıcalıklara 18.yy’la kadar sahip olmaya devam etmiştir.13 Öte yandan bu göçlerden önce bugünkü Libya sınırları dahilinde yaşayan Ziriler ve Hamadiler bu akınlarda parçalanmışlar ve daha sonra bölgenin önemli iki Berberi unsuru olan El-Murabitin ve El-Muhaviddin’i ortaya çıkarmışlardır. Murabıtlar, saf İslam’ı bölgede yayma amacı taşıyan tekke ve tarikat birliği oluşturmuşlardı.14 Bir yüzyıl boyunca bölgede etkili olan bu hareket 12.yy.’da yerini Muvahhitler’e bırakmıştır. Muvahhit iktidarı ise 13.yy’da sönmüş ve bölge idaresini Beni Hafslar almış, 1477 tarihine kadar bölgeyi yönetmiştir. Ancak Beni Hafsların iktidarının sona ermesi ile bölge yerel yönetimlere geçmiş ve özellikle Avrupa akınlarına açık hale gelmiştir.15 Libya’daki 1551- 1911 tarihleri arasındaki Osmanlı idaresi döneminde siyasi denetim Tripoli’de sınırlı kalmış ve ekseriyetle güç, Mahamid’teki Awlat Süleyman ve Sadi, Fizan’daki Awlat Muhammet (1550-1812) ve Sinusi Tarikatı (1860-1932) gibi aşiret konfederasyonları ve yerel güçlerle paylaşılmıştır.16 Fizan’daki kaza ve nahiyelerin idarecileri kuloğullarından17 ya da aşiretlerden seçilmiştir. Sirenayka’da bulunan Bingazi Müstakil Mutasarraflığı18, yarı özerk vilayet özellikleri taşımaktaydı ve idari merkezi Bingazi’de bulunmaktaydı. 1871 -79 tarihlerindeki Tripoli egemenliği dışında burası doğrudan İstanbul’a bağlı bir birimdi. Adalet, askeri ve vergi sistemi Tripoli’ye bağlıydı. Ülkenin geri kalan kısmı ise tek bir vilayet olarak idare edilmekteydi. Osmanlı yönetimi, ilk yirmi yılda Libya’nın yeniden inşasını tamamlamış, daha sonra ise Tanzimat Dönemi’nin de ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME etkisi ile birlikte bölgede çeşitli ekonomik, sosyal ve idari reformlara gitmiştir. Toprak ve tarım reformları ve yerleşik hayata geçen göçebeler ile tarımsal üretimi arttırmıştır. Öte yandan göçebe aşiretler arasında hayvancılık teşvik edilmiş ve ekonomik bir gelir haline getirilmeye çalışılmıştır. Osmanlı, aşiretlerin yapısını değiştirmek için herhangi bir girişimde bulunmamıştır, reformları çoğunlukla yerleşik hayata geçmiş köylüleri ve şehirleri kapsamaktaydı. İdari yapıda, aşiret üyelerine yer vererek yönetimin yerelleşmesi amaçlanmıştır. Sonuç itibari ile Osmanlı idaresinde yapılan reformlar ile yeni bir düzen kurulmuş, yerleşik hayat ve eğitim teşvik edilmiştir. Öte yandan ekonomik olarak da eski sistem yerine tarım ve hayvancılığa dayalı yeni bir ekonomik sistem oluşturulmuştur. Bu reformlar Libya’da yerelliğin gelişmesinde ve sonra İtalya sömürge yönetimine karşı direniş ve bağımsızlık mücadelesinde etkin bir rol oynamıştır. Bu reformlar gerçekleştirilirken Sirenayka’da etkin bir kontrol sağlayan ve “de facto” olarak bir devlet sayılabilecek nitelikteki Sinusi Tarikati ile özel bir işbirliği ilişkisi geliştirilmiştir.19 19. yüzyılın başlarında Libya’da Osmanlı Devleti, bazı aşiretleri idari yapı içerisine entegre ettiyse de genel itibari ile Tripoli’de güçlü aşiret konfederasyonları bağımsız sosyoekonomik ve siyasi yapılara sahiptiler. Öte yandan Sirenayka ve Fizan’da ise yerel yönetimler otonomi sahibiydiler. Fizan’daki Awlat Muhammet Aşireti’nin kurduğu devlet (1550-1812) ve Sirenayka’daki Sinusi Tarikatı’nın idaresi, Osmanlı yönetimin sınırlarını göstermektedir. 1812’de Fizan’daki yerel yönetim yıkılıncaya kadar, Fizan’ın Tripoli’ye olan yükümlülüğü vergi ile sınırlıydı ve bu vergiler de düzenli ödenmemekteydi.20 1912 tarihli Lausanne Barış Anlaşması ile İtalya’nın sömürgesi haline gelen Libya’da aşiretlerin etkinliği devam etmiştir. İtalya, sömürge yönetiminin etki alanı kıyı bölgeleri ile sınırlı kalmış, Libya’nın iç bölgelerine girmeyi başaramamışlardır. 1913’de Derna’da ve 1914’de El-Gardabia’da İtalya ve aşiretler arasında çatışmalar yaşanmış ve aşiretler bu çatışmalardan galip çıkmıştır. İtalyan sömürgesi döneminde de Libya’nın üç farklı bölgesi, Trablus-Sirenayka(Bingazi)Fizan, otonom halde kalmaya devam etmiştir. Sirenayka’da Sinusilerin idaresi 1917 Akrama Anlaşması ile İtalyanlar tarafından tanınmıştır. Öte yandan 1918’de Trablus’ta Tripolitanya Cumhuriyeti ile yasama ve yürütme organı kurulmuş ve iç otonomi kazanmışlardır.21 II. Dünya Savaşı sırasında ise İtalyan sömürge yönetimi, 23 Ocak 1943 tarihinde İngiliz birliklerin Libya’ya girmesi ile sona ermiştir. Bu dönemde ise İngiltere, Bingazi ve Trablusgarp’ı, Fransa Fizan’ı işgal ederken Tripoli yakınlarında ise Wheelus Field isimli Amerikan askeri üssü kurulmuştur22, böylece bölgeler arasındaki ayrışma bu dönemde de devam etmiştir. 24 Aralık 1951 tarihindeki bağımsızlık ilanı ile üç vilayetten oluşan federal bir devlet olarak Libya Birleşik Krallığı 93 İ NCELEME kuruldu ve Emir İdris El Sinusi Libya’nın ilk kralı oldu.23 Ancak bölgeler arası çekişmeler krallık döneminde de devam ederek bir dizi siyasi krize neden oldu. Meclis içerisinde yer alan ve Trablus kökenli Beşir El-Sadavi’nin liderliğini yaptığı Milli Kongre Bloğu’nun, Trablus’un diğer iki vilayet üzerinde egemen olması gerektiği yönünde başlattığı tartışma bu siyasi krizlerden en önemlisidir. Genel hatları itibari ile tarihsel süreç içerisinde Fizan (Fezzan), Bingazi (Sirenayka) ve Trablus (Tripoli) coğrafi açıdan birbirinden çöllerle ayrılmış ve Osmanlı yönetimi döneminde de sadece idari olarak birbirine tutunmuş vilayetlerdir. Bu durum bağımsızlığın ilk yıllarındaki tartışmalarda kendini göstermektedir. Öte yandan vilayetler arasındaki mücadele, Trablus ve Fizan Taşra Meclislerinin Kral İdris ile sorunlar yaşamaları ve fesh edilmeleri ile görünür hale gelmiştir.24 Sadavi’nin başlattığı tartışma ise Sadavi ve taraftarlarının Mısır’a sürülmesi ve Milli Kongre Bloğu’nun ve ardından tüm siyasi partilerin 1952 tarihinde tamamen yasaklanması ile sonuçlanmıştır.25 Öte yandan siyasi kriz ülkede 1959 tarihinde petrolün bulunması ile daha da tırmanmıştır. Ülkede Sireneyka’nın Zelten bölgesinde 1959 tarihinde petrol bulunmuş ve aynı yıl içerisinde Sirenayka’da dört, Trablus’ta altı, Fizan’da da bir kuyu açılmıştır. 1964 tarihinde ise İngiliz British Petroleum Libya’nın doğusunda petrol yatakları bulmuştur. Petrol arama, çıkarma ve ihracatı, başta ABD olmak üzere yabacı işletmelerin elindeydi. Amerikan şirketi Overseas Oil ve Esso Libya ülke petrolünün %90’ını kontrol altında tutmaktaydılar.26 Bölgeler arasında ise petrol gelirlerinin kullanımı konusunda fikir ayrılıkları bulunmaktaydı. 1960’larda petrolün büyük çoğunluğu Sirenayka’da bulunmuştur. Bu nedenle Sirenayka politikacıları gelirin petrol gelirlerinin, petrolün çıktığı bölgeye harcanmasını ve merkezi federal bütçeye az bir aktarım yapılmasını talep etmekteydiler. Nüfusun üçte ikisinin yaşadığı Trablus ise petrol gelirlerinin nüfusa göre taksim edilmesinden yanaydı. Petrol yataklarına sahip olmayan Fizan ise bu iki çözüme de onay vermiş görünüyordu. Bu tartışmaların gölgesinde, Kral İdris federal sisteme son vererek ülkeyi on vilayete bölmüştür. Ülkenin adını ise Libya Krallığı olarak değiştirmiştir. Bu düzenleme ile petrol gelirleri merkezi bir bütçede toplanmaya başlanmıştır.27 Ancak bu karar da üç bölge arasındaki çekişmeyi sona erdirememiş ve hatta Sinusi iktidarına karşı hoşnutsuzluğu arttırmıştır. Öncelikle Trablus Sirenayka/Bingazi merkezli Sinusi iktidarını kendi aleyhlerine genişlediğini düşünmekteydi. 1952 yılında yapılan genel seçimlerin ardından tüm partilerin kapatılması, muhaliflerin temsilini kısıtlarken, pek çok aşiret arasında da hoşnutsuzluğa neden olmuştur. Kral İdris siyasi iktidarını, dini meşruiyet üzerine inşa etmiştir. Sinusi zaviyeleri Libya’nın en güçlü siyasi merkezleri olmuş, Sinusi Tarikatı üyeleri, Divan’daki temsilin çoğunluğunu almış, idari yapı da Sinusi zaviyelerinin kontrolü altına girmiştir. 1950’lerden iti- 94 W W W . O RS A M . O R G . T R baren öğrencilerden, Arap milliyetçilerinden ve en önemlisi aşiretlerden muhalefet hareketleri yükselmeye başlamıştır.28 Hür Subaylar Darbesi bu siyasi atmosfer içinde gerçekleşmiş ve ülkedeki aşiretlerin de desteğini almıştır. Başkent Bingazi’den Trablus’a taşınmıştır. Ayrıca Kaddafi iktidarının ilerleyen yıllarında ekonomik ve siyasi güç, Sireneyka/Bingazi ve Fizanlı aşiretlerden ağırlıklı olarak Trabluslu aşiretlerin eline geçmiştir. Kaddafi’nin kurduğu ve merkezinde durduğu Cemahiriye’de dengeler Kaddafi’nin diğer aşiret/kabile ve güç odakları lehine genişlemesi ve siyasi dışlamanın seviyesinin fazlasıyla artası ile birlikte bozulmuştur. 1987 tarihinden itibaren Kaddafi ordu tarafından kendisine düzenlenebilecek bir darbe ihtimalinden çekinmekteydi. Bu nedenle Kaddafi, oluşturduğu devrim komisyonları aracılığı ile ordu üzerinde kontrol mekanizmaları oluşturmaya çalışmıştır. Öte yandan Libya ordusunda görev alan komutanları erken emekli ederek, aralıklı olarak ordu içerisinde görevlilerin yerlerini değiştirerek ve onları görevden alarak olası bir darbenin önüne geçmeye çalışmıştır. Özellikle 1993 tarihinde hava kuvvetlerinde etkili olan ve Libya’nın en büyük aşiretlerinden biri sayılan Warfallah aşireti içerisinde gerçekleştirdiği operasyonlar bu yöndeki tespiti doğrulamaktadır. Bu tarihte Kaddafi, iktidarına karşı bir darbe girişimi tespit ettiğini duyurmuş ve Warfallah aşiretinden üst düzey asker ve sivillerin 8 kişiyi idam ettirmiştir. Hava kuvvetleri Kaddafi kabilesi üyelerinin etkili olduğu yeni bir yapılanmaya tabi tutulmuştur. Ayrıca Kaddafi’nin orduya karşı güvensizliği nedeniyle oğullarının kontrolü altında bazı özel askeri birlikler oluşturmuştur. Öte yandan Libya Silahlı Kuvvetleri’nin, iyi askeri eğitimden ve mühimmattan yoksun olduğu çeşitli kaynaklarca belirtilmektedir.29 Kaddafi’nin kurumsal olarak orduyu zayıflatması, askeri gücün oğulları tarafından kontrol edilen paralı askeri birliklere kaymasına neden olmuştur. Böylece güvenlik alanında aşiret/kabilelerin etkinliği azalmış oluyordu. Aşiretlerin dışlanması ekonomik alanda da gerçekleşmiş ve özellikle Sireneyka/Bingazi’deki aşiret ve kabileler bu dışlanmadan büyük zarar görmüşlerdi. İç Savaş, Değişen Dengeler ve Federalizm Tartışmaları Bingazi’de 15 Şubatta avukat ve rejim karşıtı Fethi Terbil’in tutuklanması üzerine Bingazi polis merkezi önünde başlayan gösterilere polisin sert müdahalesi sonucu kan dökülmesi kabilelerin/aşiretlerin etkin olduğu Libya’da aşiretler arası iç savaşın başlamasını tetiklemiştir. Gösteriler değişik kabilelere bağlı yaklaşık 40 göstericinin yaralanması üzerine kısa sürede Bingazi, Al Bayda, Tobruk, Derne, Batı Libya’da bulunan Zawiya, Zwara, güneyde bulunan Gharyan ve Yafran’a kadar sıçramıştır. Olaylar 16 Şubat itibariyle Zavayya, Tibbu, Warfalla, Misurata, Msilata, Zintan ve Majabra aşiretlerinin ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R İ NCELEME 2011 Ekim’inde Kaddafi’nin yakalanıp öldürülmesinin ardından Libya’nın bağımsızlığını ilan eden Ulusal Geçiş Konseyi Bingazi’deki tüm merkezlerini tahliye edip Trablus’a taşımıştır. yoğun yaşadığı Trablus bölgesi ile Misurata, Msilate, Derne, Kufra, Tobruk, Jalu gibi Doğu ve Güney Libya toprakları içinde yer alan yerleşim birimlerine yayılmış ve askeri çatışmalara dönüşmüştür. İktidardan dışlanan veya istediği ölçüde iktidarda yer alamayan kabilelerin isyanı böylece genişleyerek rejimi hedef almış ve süreç rejime destek veren kabilelerin de muhalifler safına geçmesi ile sonuçlanmıştır. Libya’da kabileler arası çatışmalar başladıktan hemen sonra Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, bazı Büyükelçiler ve üst düzey askerlerin görevlerinden istifa ederek muhaliflerin tarafına geçmiştir. Libya’daki en büyük kabile olan Warfallah kabilesi, Başkent Trablus’ta ve Batı’da Tarhuna bölgesinde yaşayan Tarhuna kabilesi, gene Trablus bölgesinde yaşayan Zintan kabilesi, Sirenayka bölgesindeki Zuwayya, Avagir, Misurate, Obeidat, Awlad Ali kabileleri, Misurata bölgesinde etkili olan Misurata kabilesi, Bayda’da etkili olan Avagir kabilesi iç savaş sırasında muhalif ittifak arasında ön plana çıkan kabilelerdir.30 Örneğin Tobruk’ta güçlü olan Obeidat kabilesi üyesi Tobruk Askeri Bölgesi Komutanı General Süleyman Mahmud El Obeidi ile eski İçişleri Bakanı General AbdulARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 fettah Yunus isyanın başında muhaliflere katılmıştır. Gene iç savaş sırasında kurulan Bingazi merkezli geçici hükümete Kaddafi dönemin eski Adalet Bakanı ve Halk Komitesi Genel Sekreteri Mustafa Muhammed Abdülcelil liderlik etmiştir. Lakin kabileler/aşiretler arasındaki Kaddafi karşıtlığı temelinde oluşan ittifak iç savaş sırasında dahi düşünüldüğü kadar güçlü olamamıştır. İç savaş devam ederken bir yandan da Bingazi ve Trablus merkezli aşiretler yeni dönemde güç merkezinin neresi olacağı ve hangi aşiretler/kabilelerin egemen olacağı konusunda tartışmaya başlamışlardı. 5 Mart 2011’de yaptıkları toplantıda muhalifler resmi olarak Geçici Libya Ulusal Konseyi’nin kurulmasına karar verirken arka planda aşiretler arası çekişme yaşanmaktaydı. Geçici Libya Ulusal Konseyi’nin Sözcüsü Abdulkadir Ghoga, Bingazi merkezli geçici hükümete yönelik pek çok eleştiri yöneltirken temel kaygının yeni idarenin Bingazi’de kalacağı ve buradaki aşiret ve kabilelerin yeni dönemde egemen olacağı gözlenmekteydi. Bu tarz tartışmalar konsey içindeki koordinasyonu zayıflatmış ve Kaddafi karşısında sürdürülen askeri mücadelenin temel komuta merkezinden yoksun kalmasına neden olmuştur. Nitekim muhalifler başarıya ancak dış müdahale sayesinde ulaşabildiler. Kaddafi’nin öldürülmesinin ve Trablus’un muhaliflerce kontrol altına alınmasının ardından Bingazi-Trablus çekişmesi daha da görünür hale gelmiştir. 2011 Ekim›inde Kaddafi’nin yakalanıp öldürülmesinin ardından Libya’nın bağımsızlığını ilan eden Ulusal Geçiş Konseyi Bingazi’deki tüm merkezlerini tahliye edip Trablus’a taşımıştır. Ulusal Geçiş Konseyi’nin Bingazi’yi tamamen boşaltması, eylemlerin başladığı Bingazi halkı, aşiretleri ve siyasi grupları için büyük bir travma etkisi yaratmıştır. Öte yandan önemli pek çok petrol bölgesi ülkenin doğusunda yani tarihsel adı ile Sireneyka / Bingazi bölgesinde bulunmaktadır. Ancak buna rağmen ülkenin siyasi merkezinin Trablus olmaya devam etmesi, Kaddafi sonrası dönemde ülkenin doğusunda kabul görmemektedir. Mart ayı itibari ile başlayan halk ayaklanmalarında Monarşi bayraklarının dalgalanması krallığa geri dönüşü değil aslında Bingazi merkezli siyasete geri dönüş talebini yansıtmaktaydı. Ancak Ulusal Geçiş Konseyi, Yeşil Devrim sonrasında Bingazi’den Trablus’a taşınan başkenti korumaya yönelik kararı ile bu talebi görmezden gelmiştir. Mart 2012’de Sireneyka (Barga)’da gerçekleştirilen toplantıda özerklik kararının çıkması ve federal yapı tartışmaları bu gelişmeye verilen bir tepkidir. Bu gerginlik Ulusal Kurucu Meclis seçimlerinde, özellikle vekillerin bölgesel dağılımı 95 İ NCELEME hususunda tarafların karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. İlk açıklanan taslakta Ulusal Kurucu Meclis’te Libya’nın batısı 102 vekille, Libya’nın doğusu 60 vekille, güneyi 29 ve merkezi ise 9 vekille temsil edilecek olması seçim öncesi ülke siyasetini istikrarsızlığa sürüklemiştir. Bingazi merkezli doğu, yeni dönemde Trablus merkezli batının yerini almayı ve ekonomik ve siyasi avantajların değişeceği beklentisindeydi. Bu nedenle de uzun bir süre Trablus’ta konuşlanan aşiret ve grup milislerinin silah bırakmamış ve şehri terk etmemişlerdi. Aşiretler arasında yeni ve etkili bir güç dengesi oluşturamaması ve devlet kurumlarının ülke genelinde kurumsallaştırılamaması, ülkenin çeşitli yerlerinde yeniden alevlenen çatışmalar ile birlikte yeni bir savaş ve bölünme gibi ihtimallerin sık sık gündeme gelmeye devam etmesinin ardında yatan pek çok nedenlerden en önemlisi aşiretler/kabileler temelinde şekillenen bu bölgesel rekabetin yeni dönemde çözüme ulaştırılmamış olmasıdır. Sonuç itibari ile Libya’da ortaya çıkan tabloda merkezin çökmesi ve yerel birimlerin yaklaşık bir yıldır özerk olarak hareket etmesi ve neredeyse bu her birimin kendine has bir ordusu ve idari yapısına sahip olması ile bir araya gelerek bu günkü federal sistem tartışmalarını körüklemektedir. Peki, Libya için federal yapı ne ifade etmektedir? Öncelikle bu tartışmanın tarihsel kökleri unutulmamalıdır. Roma döneminin Sireneykası, Osmanlı idaresinde Bingazi olarak adlandırılmış ve Trablus merkezinden her zaman özerk kalmıştır. Sinusi tarikatının da merkezi olan Bingazi ile Trablus arasındaki bu siyasi çekişme Libya monarşisi döneminde de görülmektedir. 1956 anayasasındaki düzenleme federalizm ve merkezilik arasında yasal bir denge kurmaya çalışsa da bu konudaki başarısı sınırlı olabilmiştir. Yeşil Devrimin gerçekleşmesinin ardından Bingazi ülke siyasetinde ikinci plana atılmış, ancak bölgenin adem-i merkeziyetçi eğilimi sona ermemiştir. 2011 yılında başlayan halk ayaklanmaları, bu ayrışmadan önemli ölçüde etkilenmiş hem de bu siyasi ayrımın ve rekabetin ülke gündeminde yeniden yer almasına neden olmuştur. Federalizm Tartışması Gölgesinde Milisler Federalizm/adem-i merkeziyetçilik talepleri yasal statü arayışında olmaya devam ederken, ülkede ademi-merkezi yapı “de facto” biçimde varlığını tesis etmiştir. 2011 tarihinde kanlı bir iç savaşın ardından yıkılan ve Kaddafi’nin şahsında kişiselleşen Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi’nin yerini alan “Libya” devleti hala siyasi ve idari yapısının yeniden kurulması, istikrarın sağlanması, silahlı aşiretlerin silahsızlandırılması ve ekonominin onarılması gibi temel hususlar konusunda başarılı olmaya çalışırken yerel yönetimlerin güçlü olduğu eski sistemin merkezi ortadan kalkınca ortaya çıkan otonom birimler güçlenmektedir. 96 W W W . O RS A M . O R G . T R İç savaşın boyunca muhaliflere yardım etmek amacıyla Libya’ya kontrolsüz bir şekilde silah akışı gerçekleşmiştir. Kaddafi hâlihazırda ülkenin merkezi dışındaki bölgelerin çoğunun kontrolü tamamen ya da kısmen kaybetmişti. Bu bölgelerde de askeri silah ve mühimmat depoları muhaliflerin eline geçmişti. Bu dönemde tahmini olarak 125.000 Libyalının silahlandığı yönünde bilgiler bulunuyor. Silahlanmanın kitlesel olarak arttığı bu dönemin ön önemli unsuru ise isyancılardan oluşan milis güçleridir. Aşiret yapısının egemen olduğu Libya toplumunda merkez çökünce silahlı tugaylar/milisler önemli ölçüde fiziki ve siyasi güç elde ettiler ve iç savaş döneminde küçük merkezler çevresinde pek çok özerk bölgenin ortaya çıkmasına vesile oldular. Ancak iç savaşın bitmesi bu durumun tersine çevrilmesinde yeterli olamadı. İç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana ülkede 1.700 civarında milis grubunun ortaya çıktığı düşünülüyor. Bu küçük özerk güç merkezlerinin yeni rejim tarafından devlet kontrolü altına alınması gerekmekteydi. Ancak şu ana kadar Libya’da yeni iktidar bu konuda başarılı olamamıştır. Öte yandan bahsi geçen milis güçlerini ülkede egemen olan aşiret/kabilelerden bağımsız düşünmemek gerekmektedir. Çünkü iç savaş sırasında ortaya çıkan bu askeri birimler aşiretlere bağlı birliklerdir ve yeni dönemde etkinliklerini ve ülke geleceğindeki söz haklarını koruyabilmek adına aşiretler tarafından kullanılmaya devam edilmektedirler. Bölgeler arası çekişmenin yoğunlaştığı yeni dönemde milis güçleri, siyasi mücadelenin en önemli aracı haline gelmiştir. Devletin yeniden inşa edilmesinin en önemli gerekleri ülkede etkin kontrolü sağlayacak askeri yapının ve bürokratik kurumların yeniden tesis edilmesidir. Özellikle devletin şiddet tekeline ortak olan milis güçlerin savaş sonrası dönemde kontrol altına alınması en önemli gerekliliklerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Devletin tamamen çöktüğü ve federalizm tartışmalarının güçlü bir şekilde devam ettiği, güvenliğin yerel aşiretler tarafından sağlandığı ülkede bu hedefleri gerçekleştirmek bir hayli zor. Nitekim Ağustos 2012’de göreve gelen seçilmiş hükümetler bu hedeflerde kayda değer gelişmeler elde etmek konusunda pek çok sorunla karşılaştı ve karşılaşmaya da devam etmekteler. Ulusal Geçiş Konseyi’nin seçilmiş parlamentoya yetki devri yaptığı Ağustos 2012 tarihinden beri parlamento içinde yaşanan siyasi gerilim ve çekişme, hükümetin bahsi geçen güvenlik sorunlarına yaklaşımı doğrudan olumsuz yönde etkilemektedir. Siyasi çekişme nedeniyle güvenoyu alamayan ilk hükümet geri adım atmak zorunda kaldı, Ali Zeydan liderliğinde yeni hükümet Ekim 2012’de göreve geldi. Ancak yeni hükümet de siyasi çekişmenin önünü alamadı. Bu siyasi çekişme yeni rejimin güvenlik sorunları, istikrarsızlık ve devletin yeniden inşası gibi hususlarda etkin politikalar izlemesine engel olmaktadır. Dahası parlamento içerisindeARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R yetersiz kalmış ve bu inisiyatifler sonuç olarak başarısız olmuştur. Öncelikle iç savaşa etkin olarak katılan milisler yeni dönemde söz haklarını koruyabilmek ve elde ettikleri gücü koruyabilmek adına silah bırakmayı reddetmişlerdir. Buna karşılık yeni rejim silahsızlandırmanın mümkün olmadığı grupları merkezi ordu komutası altına almaya çalışmıştır. Özerk yapılara sahip ve belli coğrafi bölgeleri kontrol eden milislerin merkezi komuta altında birleştirilmesine yönelik çalışmalar da etkili olamamıştır. Bir yandan merkez askeri olarak milisleri tek komuta alabilecek seviyede güçlü ve üstün değilken diğer yandan da milislerin liderlik kadroları bu çalışmalara ciddi direniş göstermiştir. Sonuç itibari ile milisler özerkliklerini korumaya devam etmektedirler. Yeni rejim bu noktada stratejisini değiştirerek özerkliklerini ortadan kaldıramadığı milis güçlerine yasal statü tanımış ve bu milis birliklerini İçişleri Bakanlığı’na bağlamıştır. Böylece yasal bir düzenleme ile milis güçler merkezi ordunun yanı sıra ülkenin silahlı birliklerine dönüştürülmüş oldular. Pratikte bu uygulamanın anlamı, devletin milislerin özerkliğini yasal olarak tanıması ve milisler karşısında güçsüzlüğünü kabul etmesidir. Bu durum aynı zamanda özünde Kaddafi sonrası dönemin kontrolünün büyük ölçüde milis güçlere geçtiğinin de kabulüdür. ki farklı gruplar, milis güçlerini siyasi üstünlük elde etmek amacıyla kullanmaya devam etmektedir. Libya Başbakanı Ali Zeydan’ın resmi açıklamaya göre İçişleri Bakanlığınca, pratikte ise resmi statü tanınan ve İçişleri Bakanlığına bağlanan fakat kontrol edilemeyen milis güçlerince kaçırılması/tutuklanması bu durumun en açık örneğidir. Öte yandan iç savaşın en önemli askeri birlikleri olan milis güçleri Ekim 2011 sonrası dönemde hükümetler tarafından yeni düzene entegre edilmek istenmiş ve bu doğrultuda iki önemli strateji takip edilmeye çalışılmıştır: Silahsızlandırma ve merkezi ordu altına düzenli birliklere dönüştürme. Silahlanmanın kontrolsüz bir biçimde arttığı ülkede milis güçleri silahsızlandırılması hem seçim öncesi Ulusal Geçiş Konseyi’nin hem de seçim sonrası ülkenin yönetimi devralan parlamento ve hükümetlerin denediği bir çalışmaydı. Ancak iç savaş sırasında milis güçleri, önemli sayılabilecek derecede silah gücü elde etmiştir. Büyük bir kısmı, tank gibi ağır savaş araçlarına sahiptir. Sahip oldukları fiziksel gücün yanı sıra, milisler idari olarak da özerk yapılar oluşturarak kendilerini kurumsallaştırmayı başardılar. Bu kurumsal yapılara savaş sonrasında küçük ölçekteki silahlı gruplarda eklemlenmiştir. Milislere bağlı savaşçıların silah bırakmaya ikna edilmesi konusunda yürütülen çalışmalar ve projeler O DİPNOTLAR 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 World Development Indicators. Edward P. Lipton, “Religious Freedom in the Near East, Northern Africa and the Former Soviet States”, Nova Science Publishers, New York, 2002, s.27. Norwegian Directorate of Imigration, Report: Libya, 2004, s. 14. Helen Chapin Metz, “Libya”, Kessinger Publishing Co., 2004, s.9. Norwegian Directorate of Imigration Report: Libya, 2004, s.29. TürkayaAtaöv, Afrika’da Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri, Anakara Üniversitesi, s.103. ,Mirella Bianco, Kaddafi: Çölün Elçisi, s103. Oxford Business Group, The Report: Libya 2010, s. 16. Oxford Business Group, The Report: Libya 2010, s.16. Muammer El Kaddafi, Yeşil Kitap, 3-27. Oxford Business Group, s.17-18. Ronald Bruce St. John, Libya and the United States: two centuries of strife, s.5-14. Celal Tevfik Karasapan, Libya: Trablus, Bingazi ve Fizan, 1960, Resimli Posta Matbaası, Ankara, s.86. Ali Abdullatif Ahmida, The making of modern Libya: state formation, colonization, and resistance, s.44-45-46. Celal Tevfik Karasapan, Libya: Trablus, Bingazi ve Fizan, 1960, Resimli Posta Matbaası, Ankara,, s.87. Karasapan, s. 89-93. Ali Abdullatif Ahmida, The making of modern Libya: state formation, colonization, and resistance, 24-25; Ronald Bruce St. John, s.27- ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 29. , Jamil M. Abun-Nasr, A history of the Maghrib in the Islamic period, 314-315. Kuloğlu: Bölgeye gelen Türklerin yerli halk ile evlenmesinden ortaya çıkan nesil. Karasapan, s.104. Ronald Bruce St. John, s.27-29. , Jamil M. Abun-Nasr, A history of the Maghrib in the Islamic period, 314-315. Ali Abdullatif Ahmida, s. 28-35., Karasapan, s.124-142. Ataöv, s. 95-96. Ataöv, s. 97-98. Ataöv, s.100; Karasapan,s. Karasapan, s. 343. Kaasapan , s.337; Waniss A. Otman,Erling Karlberg, The Libyan economy: economic diversification and international repositioning, s.16. Ataöv, s.101. Ataöv, s. 109. Geoffrey Leslie Simons, Libya: the struggle for survival, s. 160-170. International Institute for Strategic Studies, The Military Balance, Feb 2009; Jaffe Center for Strategic Studies, Libya Middle East Balance, Sep.2007; USA Congressional Research Service, Libya: Background and US Relations, 2009, s.22. Veysel Ayhan, Nebahat Tanrıverdi Yaşar, ORSAM Rapor: Libya Savaşı, Uluslararası. Müdahale Ve Türkiye 97 İ NCELEME İran’ın Urmiye Gölü Sorunu Iran’s Lake Urmia Problem Tuğba Evrim MADEN Gölün kurumaya başlaması, İran ve çevre ülkeler için endişe verici bir durum yaratmıştır. 2011 yılı Ağustos ve Eylül aylarında Tebriz ve Urmiye’de protestolar gerçekleşmiştir. Bulunduğu coğrafyada Aral gölü örneğinin de olması, gölün kurumadan kurtarılması için İran’ı ve diğer devletleri harekete geçirmiştir. 98 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R İ NCELEME ABSTRACT Drying up of the Lake Urmia which is located in northwestern Iran and is the third largest saltwater lake on earth frequently comes to the forefront in water-related news since 2011. Especially the impact of the Lake’s shrinkage on Azeri population in the region in social and economic terms added also a political dimension to the existing environmental problem. The total area of the Lake Urmia located in northwestern Iran ranged between 4750-6100 km2 before the shrinkage. The fact that annual precipitation remained below the average for many years and also the excessive use of waters feeding the Lake led to its shrinkage by a third. In the region with the example of Aral Sea, the current situation of the Lake Urmia causes concern about the future of the Lake. Keywords: Iran, Lake Urmia, Drought, Water Shortage, environmental disaster S on beş yıl içerisinde İran’da su konusunda tehlike çanları çalmaya başladığı gündemde sıkça yerini almaktadır. Yağış oranlarının düşmesi, son dönemde yaşanan kuraklıklar ve gün geçtikçe artan su talebi bu sorunun temeli olarak gösterilmektedir. Bununla birlikte su kaynaklarının kötü yönetimi de su kaynakları üzerinde ayrı bir baskı oluşturmaktadır. Su kaynaklarının büyük bir kısmını sulama amacıyla kullanan İran, bu sektöre tahsis ettiği suyun yüzde 65’in ise su kaynaklarını yanlış yönettiği için heba etmektedir. İran, 1,648 milyon kilometrekare yüzölçümü ile dünyanın en kurak bölgelerinden birinde yer almaktadır. Ortalama yıllık yağış oranı 252 mm’dir. Bu rakam dünya yağış ortalamasının üçte biridir. Mevcut iklimsel şartlar içerisinde bu yağışın 179 mm’si yani yaklaşık yüzde 71’i buharlaşmaktadır. Fakat İran’ın gerçekleşen ortalama buharlaşma oranı yılda 1500 mm ile 2000 mm arasında değişmektedir. Bölge iklim farklılıklarının sıkça gözlendiği ülke coğrafyasında hem enlem hem de yükseklik farklılıkları bu durumu etkileyen unsurlardır. Yağış oranlarını da ülke coğrafyasında farklı değerlerde görülmektedir Temmuz 2013’de, İran Eski Tarım Bakanı Issa Kalantari’nin açıklaması ile yukarıda bahsi geçen İran’ın su kaynakları açısından çekeceği öngörüsü sıkıntının büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Issa Kalantari açıklamasında önümüzdeki 30 yıl içerisinde İran’ın çöle dönüşeceğini belirtmiştir. Özellikle yeraltı sularının yoğun kullanımı yeraltı su seviyesinde düşümlere neden olmuş ve yağışların yetersizliği ile yeraltı suyunun beslenemez hale gelmiştir. Su sıkıntısının yaşandığı bu süreçte İran’da büyük su kütlelerinde büyük miktarda su kayıpları ve yüzey alanlarında küçülmeler meydana gelmekARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 tedir. Gündemde kurumaya başlaması nedeniyle sıkça yer alan Urmiye Gölüyle birlikte, Bakhtegan, Tashak, Parishan ve diğer küçük göllerinde kurumaya başlaması durumun vahametini ortaya koymaktadır.1 Urmiye gölü de bu su kütleleri arasında en önemlilerinden bir tanesidir. Son iki yıldır Urmiye gölünün yok olma tehlikesi yaşadığı ve gün geçtikçe göl yüzey alanında ve derinliğinde azalma meydan geldiği rapor edilmektedir. Urmiye Gölü 2011 yılının yaz aylarında, İran’ın kuzeybatısında yer alan ve dünyanın üçüncü, Ortadoğu’nun en büyük gölü olan Urmiye gölünün küçülmeye başlaması gündemde yer almaya başlamıştır. Urmiye Gölü, suyun en çok olduğu dönemlerde kuzeyden güneye 140 km, doğudan batıya 85 km ölçülerine sahiptir. 23 Haziran 1975 yılında Ramsar Sözleşmesine göre uluslararası öneme sahip sulak alanlar listesine dahil edilmiş, 1976 yılında ise İnsan ve Biyosfer programı çerçevesinde hazırlanan Biyosfer Rezervleri listesinde yerini almıştır. Endemik türlerinde bulunduğu göl ve çevresi, göçmen kuşlar içinde mevsimsel bir yaşam ortamıdır. Yaklaşık 200 çeşit kuş türünün kayıt edildiği göl, ekolojik değerinin yanında bölgede yaşayan 6,4 milyon insan için de tarım kaynağıdır. Gölün tahmini alanı 6100 (610,000 hektar) kilometrekaredir. 1995 sonrası suların çekilmeye başlaması ile gölün yüzey alanı 2011 yılı Ağustos ayı verilerine göre 2366 kilometrekaredir. Sığ olan gölde 1995-2011 yılları arasında su seviyesi 7 metre düşmüştür.2 UNEP’in çalışmalarına göre gölün küçülme nedenleri; iklim değişimi (%65), gölü besleyen sular üzerine yapılan barajlar ve yukarı kıyıdaşlar için saptırılan sular (%25), bölge- 99 İ NCELEME ye düşen yağış oranının azalmasıdır (%10). Gölün tuzluluk oranı normal şartlarda bir litrede 130-160 gram seviyesinde seyrederken, kurumanın başlaması ile bu oran bir litrede 330 gram seviyesine kadar ulaşmış ve gölde tuz konsantrasyonu artmıştır. Bu tuzluluk oranı deniz suyunun sekiz katına tekabül etmektedir. Tuzluluğun artması bölgede var olan ekosisteme de zarar vermeye başlamıştır. Azeri nüfusun yoğun olduğu Tebriz ve Urmiye kentlerinin ortasında yer alan gölün kurumaya başlaması, İran’da ve çevre ülkelerde özellikle Azerbaycan’da endişe verici bir durum yaratmıştır. Doğu ve Batı Azerbaycan vilayetlerinin ortasında yer alan Urmiye gölünün bulunduğu bölgenin nüfusu Azeri’dir. Bölge de yaşayan halk gölün kurumasında öncelikli olarak gölü besleyen 20 akarsu üzerinde baraj yapan İran hükümetini sorumlu tutmaktadır. 13 milyon insanın yaşadığı bölgede gölün kuruması durumunda çevrede bulunan sekiz kentin altısının tahrip olacağı ve tuzla kaplanacağı bilim adamlarınca ifade edilmiştir.3 Kurtarma Çabaları Gölün kurumaya başlaması, İran ve çevre ülkeler için endişe verici bir durum yaratmıştır. 2011 yılı Ağustos ve Eylül aylarında Tebriz ve Urmiye’de protestolar gerçekleşmiştir. Bulunduğu coğrafyada Aral gölü örneğinin de olması, gölün kurumadan kurtarılması için İran’ı ve diğer devletleri harekete geçirmiştir. İranlı yetkililer gölün kurumaya başlamasının ana nedeni olarak kuraklığı göstermiştir. Yıllık yağış oranlarında meydana gelen düşme ve gölü besleyen suların derive edilmesi de diğer nedenler olarak sıralanmıştır. İran gölde meydana gelen küçülmeyi durdurmak için öncelikle, Aras nehrinden ilk altı ay içinde su pompalamayı planlamıştır. Devamında ise gölü kurtarmak için 900 milyon dolar tahsis etmiş ve diğer havzalardan da su transfer etmeyi planlamıştır. Gölü besleyen sular üzerinde inşa edilecek baraj projesini de durdurmayı planladığını ilan etmiştir.4 Ayrıca, gölün kurtulması için, sulama, içme ve sanayi için kullanılan su miktarının düşürülmesi önermiştir. Ayrıca, İran, planları dahilinde olan Aras nehri, Hazar denizi ve Basra KörfeziUmman denizi havzasından da su transferi yapmayı önermiştir. W W W . O RS A M . O R G . T R küp su gerekmektedir. Bu rakam gölün sürdürülebilir ekolojik fonksiyonları yerine getirebilecek bir miktardır.5 İran, Aralık 2012’de, 2010 yılında lanse ettiği, kuraklıktan muzdarip olan Urmiye gölüne, Aras Nehri’nden 600 milyon metreküp su aktarmayı planladığı ve yaklaşık maliyeti 1,2 milyar ABD doları olan projeyi tekrar gündeme getirmiştir.6 UNDP, İran’a gün geçtikçe küçülen Urmiye gölü ile ilgili kurtarma çalışmalarında bulunabilmesi için 135 milyon ABD doları tahsis etmiştir.7 Gölün kuruması ile ortaya çıkacak tuz kütleleri, toz bulutları ile komşu havzalara taşınıp ve çevrede yer alan su ve toprak kaynaklarına zarar verebilecektir. Ayrıca, gölün kuruması İran ve komşu ülkelerin ekonomik, ekolojik, hidrolojik dengesini bozacaktır. Gölün kurtarılması için yapılan öneriler kıyıdaş ülkelerin de su kaynaklarını etkileyeceği için, gölün hidrolojik ve ekolojik sorunu komşu ülkelerin ilişkilerini de etkileyen bir duruma gelecektir. Urmiye Gölü Kurtarma Planı: Aras Nehrinden Su Aktarımı Su transferinin gerçekleştirilmesinin planlandığı Aras nehri, Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan ve İran’ın kıyıdaş olduğu sınıraşan bir nehirdir. İran-Ermenistan, İran-Azerbaycan Eylül 2012’de, İran Batı Azerbaycan Bölgesi Çevre Birimi Başkanı, gölün yüzde 70 oranında kuruduğunu ifade etmiştir. Yetkililer yukarıda da belirtildiği gibi gölü kurtarmak için bazı önlemler alındığını ayrıca bulut tohumlama, daha az ve daha az etkin su kullanımını sağlayan yeni sulama metotları uygulanmaya çalışıldığını fakat bu sürecin yavaş ilerlediğini ifade etmişlerdir. Gölü kurtarmak için finans yetersizliği de dile getirilen ayrı bir sorundur. Son bilgilere göre gölün 300.000 hektarı yoğun tuzlu susuz bir alandır. Verilen rakamlara göre gölün kurtarılması için yılda 3,1 milyar metre- 100 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R arasında sınır da oluşturan Aras nehri ile ilgili olarak İran her iki kıyıdaş ülkeyle ayrı ayrı suyun kullanımına ilişkin ikili anlaşmalar imzalamıştır. Bu anlaşmalara göre Aras nehri suları kıyıdaşlarca yüzde 50 oranında kullanılmaktadır.8 Kura-Aras nehri havzası, yaklaşık 290 bin kilometre büyüklüğündedir (1) ve havzanın yüzde 65’i Kafkas ülkelerinin sınırları içerisindedir. Havzanın yüzde 31,5’i Azerbaycan’da, yüzde 18,2’si Gürcistan’da, yüzde 15,7’si Ermenistan’da, yüzde 19,5’i İran’da ve yüzde 15,1’i Türkiye sınırlarında yer almaktadır. Türkiye’nin kuzeyinde doğan Kura nehri Gürcistan’a ardından Azerbaycan’a geçer, devamında Türkiye’den doğan Aras nehri ile Azerbaycan içerisinde Hazar Denizi’ne dökülmeden 150 km önce birleşmektedir. Bulunduğu bölge için önemli bir su kaynağı olan Kura ve Arsa nehirlerinin yıllık ortalama debileri sırayla 0,575 milyar metreküp ve 0,21 milyar metreküptür.9 İran, Urmiye gölünü kurtarmak amacıyla geliştirdiği planda Azerbaycan ile imzaladığı anlaşma gereğince kendi payına düşen yüzde 50’yi kullanabilecektir. Gölü kurtarmak için bu miktarın yetmeyeceğini belirten yetkililer ikinci bir alternatif arayışı içine girmişlerdir. Aras nehrine bağlı olan Azerbaycan ise su transferi konusunda bilgi sahibi olduklarını ama resmi bir başvuru olmadığını belirtirken, İran’ın bu proje dahilinde kendilerini bilgilendirmesi ve koordinasyon içinde olması gerekliliğini dile getirmiştir. Bu proje ile birlikte kalite problemine odaklanılan Aras-Kura havzasında, özellikle iki ülke arasında gelişecek olan suyun miktarı ve tahsisine ilişkin müzakereler ön plana çıkacağı düşünülmektedir. İran Enerji Bakanlığı’na bağlı Sınıraşan Nehirler ve Paylaşılan Su Kaynakları Dairesi Genel Müdürü Jabbar Vatanfada yaptığı açıklamada, Azerbaycan’la yapılacak görüşmeler ve anlaşmalar sonucu bu planın uygulanabileceğini ve Azerbaycan’ın Aras nehrinden Urmiye gölüne su transferine hem çevre hem de iyi komşuluk adına destek olacağını, umduklarını belirtmiştir. Azerbaycan ise bu planla ilgili olarak herhangi bir karar varılmadığını, su kaynakları açısından zengin olmayan Azerbaycan’ın, ülke çıkarları doğrultusunda bir karara varacağını belirtilmiştir. Bu süreçte, Aras nehri üzerinde Ermenistan ile ortak yapılması planlanan ve İran-Ermenistan sınırı üzerinde yer alacak olan Meghri barajının plana etkisi gündeme getirilmiştir. Jabbar Vatanfada, bu konuya ilişkin olarak barajda hidroelektrik güç üretileceği ve bunun da su miktarına etki etmeyeceğini, dolayısıyla Urmiye gölüne su aktarım projesini de etkilemeyeceğini belirtmiştir. İran Hazar Denizi Su Transferi Projesi Bilindiği gibi İran işletme halinde olan havzalararası su transferleri projelerinde 2,110 milyon metreküp su taşımaktadır. Nisan 2012’de İran’ın Hazar Denizi’nden İran’ın merkezinde bulunan Simnan şehrine sulama ve içme amacıyla kullanılmak üzere su transferi yapacağı gündeme gelmiştir. Yaklaşık 1,5 milyar dolar maliyeti olacak bu projede desalinasyon tesisi ve boru hatları da inşa edilecektir. İlk aşamada inşa edilecek ilk desalinasyon tesisinde yılda 200 milyon metreküp su inşa edilecek 500 km uzunluğunda boru hattı ile taşınacaktır. Tüm aşamalar tamamlandığında toplam 500 milyon metreküp su Hazar denizinden İran’ın merkezine, Kebir çölüne transfer edilecektir.10 Bazı milletvekilleri o dönem İran Cumhurbaşkanı olan Mahmud Ahmedinejad’a, Urmiye gölünü kurtarmak yerine maliyeti yüksek olan bu projenin neden yapıldığına dair sorularını yöneltmişlerdir. Dönemin İran Enerji ve Su Bakan yardımcısı Mohammad-Reza Attarzadeh, konuşmasında Hazar Denizi’nden İran’ın merkezinde yer alan üç bölgeye su transfer edileceğini ve projenin ilk ayağı olarak da Mazandaran vilayetinin başkenti Sari şehrine, devamında da Simman, Kum, Kaşan ve Isfahan’a da su taşıyacaklarını belirtmiştir. 2011 yılının sonlarında kurumaya başlayan Urmiye Gölü ile ilgili olarak da milletvekili Soleiman Zaker, İsfahan’a 2,5 milyar metreküp su transferi edilirken, Urmiye gölüne su transfer etmek için de bir fon tahsisi etmek üzere meslektaşlarına ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 101 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R Eylül 2013’de İran Enerji Bakanı Hamid Chitchian, Urmiye gölünü besleyen nehir kolları ve havzası üzerinde baraj yapmaya son verdiklerini açıklamıştır. çağrıda bulunmuştur. İran, 2011 yılı Ekim ayında Urmiye gölünü korumak için 900 milyon doların tahsisini onaylamıştır. Fakat Aras nehrinden su transferinin yeterli olmayacağı öngörüsü ile Aras nehri dışında, havzaya İran’ın Kürdistan bölgesinden de su aktarmayı düşündüğünü ve su transferinin yanı sıra İran, Urmiye gölü yakınında inşa edilmeye başlanan barajın inşasını durdurduğunu beyan etmiştir.11 Gölün kurtarılması amacıyla iki yıldır çalışmalar yapan İran, tam anlamıyla kurtarma faaliyetlerine başlayamamıştır. Eylül 2013’de İran Enerji Bakanı Hamid Chitchian, Urmiye gölünü besleyen nehir kolları ve havzası üzerinde baraj yapmaya son verdiklerini açıklamıştır. Yaklaşık 80 barajın yapılmaya devam edildiği Urmiye gölü çevresinde, hidrolik elektrik üretmek için planların revize edildiği ve gölü korumak için sulama metotlarında değişiklik yapacakları belirtilmiştir. Havzada yapılacak baraj projelerinin durdurulacağı 2011 yılından beri dile getirilmektedir. Ama alınan bilgiler ışığında projelerin durdurulmadığı da görülmektedir. Bununla birlikte, İran’ın Batı Azerbaycan vilayeti Çevre Kurumu Başkanı Hassan Abbasnejad, Aras nehrinden Urmiye gölüne su aktarma projesinin 27 Temmuz’da başladığını ama bu projenin asıl hedefinin tarımı kalkındırma, turizm ve yaklaşık 22 şehir ve 286 köyün su ihtiyacını karşılamayı 102 planladığını ifade etmiştir. Buna ek olarak da projenin, Urmiye gölünün ihtiyacı olan su miktarını da karşılayacağını da belirtmiştir. Ayrıca, proje içerisinde ekili alanlarda modern sulama tekniklerinin uygulanacağını da ek bilgi olarak vermiştir. 1995 yılında küçülmeye başlayan Urmiye gölü ile ilgili yaklaşık 24 projenin uygulandığını belirten Abbasnejad’ın sözlerinden, Aras’tan su transferi projesinde Urmiye gölünün kurtarılmasının bir bahane olduğu asıl amacın sulama olduğu düşünülmektedir.12 Değerlendirme 3 Ağustos 2013 tarihinde göreve başlayan İran Yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, seçim sürecinde Urmiye gölünün kurtarılmasının projeleri içerisinde öncelikli olduğunu belirterek dikkatleri üzerine çekmiştir. Seçilmesiyle birlikte, 19 Ağustos 2013 tarihinde Ruhani, Urmiye gölünü kurtarmak için Enerji Bakanı Başkanlığında bir çalışma grubu kurmuştur.13 Bunun devamında, İran Cumhurbaşkanı, 29 Ekim 2013 tarihinde su kaynakları için toplanan yüksek konseyde su kaynaklarını korumak ve etkin kullanımını sağlamak için “Ulusal Su Koruma Planının” çizilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bakanlar ve yüksek düzeyli bürokratların yer aldığı ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 İ NCELEME W W W . O RS A M . O R G . T R hem ulusal hem bölgesel etkileriyle küresel bir sorun haline gelebilecek Urmiye gölü sorunuyla karşı karşıyadır. toplantıda ayrıca, İsfahan ve Meşhed kentlerinin içme suyu durumu, son dönemlerde üzerinde yapılacak barajlar nedeniyle tartışmalara neden olan Karun nehrinin su kalitesi ve Huzistan eyaletinde nehir üzerinde yer alan 2013 yılında açılan ve ikinci fazı 2015 yılında tamamlanınca İran’ın en yüksek toprak dolgu barajı olacak Yukarı Gotvand Barajı da görüşmelerde yerini almıştır.14 Ruhani, toplantıda su sorununun milli irade ile çözülmesi gerektiğini dile getirmiş ve ilgili tüm kurumların ve bürokratların bu süreçte görev alması gerektiğini belirtmiştir. Ruhani, su kaynakları yönetimi içerisinde söylemleri ile yeni bir atılım içinde olduğu göstermektedir. Bununla birlikte, Ruhani, ülkede su hukukunda da değişimler gerçekleştirilmesinin gerekli olduğunu ve yanlış su kullanımı ile ilgili yaptırımların arttırılması gerektiğini belirtmiştir. Buna ek olarak su yönetimi içerisine STK’lar ve kullanıcıların da dahil olması yeni yönetim anlayışını güçlendireceği düşünülmektedir. Her ne kadar yeni ulusal su koruma planı toplantısında Urmiye gölünde ziyade Karun nehri üzerine odaklanılmış olsa da, Ruhani’nin seçim öncesi ve sonrası izlediği Urmiye politikasının göz önünde bulundurursak yeni plan içerisine dahil edileceği öngörülmektedir. Önümüzdeki günlerde İran’ın su meselesinde birden fazla cephede mücadele edeceğini varsayarsak, İran, bir yandan yaşanan su kıtlığı, enerji, gıda ve su ihtiyacı talebini karşılama çabası, bir yandan da Enerji, gıda ve su talebini karşılamak için barajlar inşa eden ve su transfer eden İran, Urmiye gölünü kurtarmak için o bölgede gölü besleyen nehirler üzerinde yaptığı depolamaları minimuma indirmesi, yaklaşık üç yıldır belirttiği inşa edilecek baraj projelerini de iptal etmesi gerekmektedir. Mevcut sorunların çözümü birbiri ile zıt düşmektedir. Bu sebeple İran’ın sorunlar arasında bir öncelik sıralaması yapması gerekmektedir. Urmiye gölü çözüm sürecinde İran’ın tek başına kalmayacağı da öngörülmektedir. Halihazırda UNDP’nin desteğini alan İran’la Urmiye konusunda Japonya da teknik bir işbirliği sürecine girmek istemektedir. BM resmi bildirimlerine göre bölge halkının yaşamını sosyal, ekonomik, çevresel boyutlarıyla etkileyen Urmiye gölünün yüzde 70 oranında küçülmüştür. Yüzölçümü 2000 km2’ye düşen Urmiye gölünün kuruması, İran ve komşu ülkeleri ekonomik, ekolojik, hidrolojik olarak etkileyecektir. Gölün kuruması ile ortaya çıkacak tuz kütleleri, toz bulutları ile komşu havzalara taşınacak ve çevrede yer alan su ve toprak kaynaklarına zarar verecektir. Gölün bu durumu ve etkileri ile bölgesel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır ve gölün kurtarılma sürecinde komşu ülkelerin de teknik ve ekonomik işbirliği gerekmektedir. O DİPNOTLAR 1 “Iran Becoming ‘Uninhabitable,’ Says Former Agriculture Minister”, 09.07.2013, http://iranpulse.al-monitor.com/index.php/2013/07/2 353/iran-becoming-uninhabitable-says-former-agricultureminister/ 2 UNDP, “Thematic Focus: Climate Change, Resource Efficiency, Ecosystem Management, and Environmental Governance; The Drying of Iran’s Lake Urmia and its Environmental Consequences”, 24.11.2013, http://na.unep.net/geas/getUNEPPageWithArticleIDScript.php?article_id=79 3 “Southern Azerbaijan: Iranian Dams Threaten Lake Urmia’s Survival”, 13.11.2011, http://www.unpo.org/article/13181 4 “Official: 70 percent of Urmia Lake drought op”, 07.09.2012, http:// en.trend.az/regions/iran/2063005.html 5A.g.e. 6 “Minister: Iran and Azerbaijan must agree on water use from Araz River”, 21.11.2012, online at: http://www.azernews.az/azerbaijan/46520.html 7 “BM, Urmiye gölünün kurumasını önlemek için 135 milyon dolar ayırdı”, 30.10.2012., http://www.1news.com.tr/guneykafkasya/ iran/20121030043752554.html 8 “Iran, Azerbaijan to discuss use of River Araz water to fill Lake Urmia”, 19.11.2012, online at: http://en.trend.az/news/politics/2089480.html; “Ecology Ministry issues statement on Lake ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Urmia”, 20.11.2012, online at: http://www.news.az/articles/environment/72272 9FAO, Irrigation in the Middle East region in figures; Aquastat Survey-2008, FAO Water Reports 24, Roma, 2008, , s.75 ; Berrin Basak Vener, “The Kura-Araks Basin: Obstacles and Common Objectives for an Integrated Water Resources Management Model among Armenia, Azerbaijan, and Georgia, yayımlanmamış master tezi, Ağustos 2006, University of New Mexico. 10 “Iran Begins Pumping Caspian Water To Desert”, 16.04.2012, http://www.rferl.org/content/iran_pumps_caspian_water_to_desert_city/24549731.html 11 “Respond to People’s Needs or be Condemned: MPs Call Out Against Channeling of Caspian Water to Ahmadinejad’s Birth-Region”, 25.04.2012, http://www.payvand.com/news/12/apr/1261.html 12 “Iranian official: ‘Saving Urmia lake with the water of Araz River is a pretext’”,12.08.2013, http://en.apa.az/news/197542 13 “Saving Urmia Lake a priority, says Iranian environmental authority”, 12.09.2013, http://en.cihan.com.tr/news/1123547-Saving-Urmia-Lake-a-priority-says-Iranian-environmental-authorityCHMTEyMzU0Ny80 14 “Iran’s Rouhani Seeks ‘National Will’ to Conserve Water”, 30.10.2013, http://www.bloomberg.com/news/2013-10-30/iran-s-rouhaniseeks-national-will-to-conserve-water.html 103 K O N F ER A NS D E Ğ ERLEN D İ RME SER İ S İ : 1 6 Ortadoğu’da Kürtler ve Bölgenin Geleceğine Etkisi Çalıştayı Workshop titled “Kurds in the Middle East and Their Impact on the Future of the Region” 28 Ekim 2013 İzmir 28 October 2013 İzmir Bilgay DUMAN 104 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 W W W . O RS A M . O R G . T R O rtadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) ve Rusya Devlet Başkanlığı’na bağlı Rusya Stratejik Araştırmalar Merkezi (RISI) arasındaki işbirliği çerçevesinde 28 Ekim 2013 tarihinde İzmir’de “Ortadoğu’da Kürtler ve Bölgenin Geleceğine Etkisi” başlıklı bir çalıştay düzenlenmiştir. Çalıştaya RISI’den; • RISI Başkan Yardımcısı İgor Prokofyev, • RISI Asya ve Ortadoğu Araştırmaları Masası Uzmanı Dr. Vladimir İvanenko, • RISI Ortadoğu Temsilcisi Prof. Dr. Aleksandr Kolesnikov, • RISI Asya ve Ortadoğu Araştırmaları Masası Başkan Yardımcısı Dergisi’nin Baş Editörü Dr. Anna Glazova, • “Problemı Natsionalnoy Strategii” Dergisi Baş Editörü Ajdar Kurtov, • RISI Kafkasya Araştırmaları Masası Uzmanı Evgeniy Bahrevskiy, • RISI Asya ve Ortadoğu Araştırmaları Masası Uzmanı Dr. İrina Svistunova konuşmacı olarak katılırken, ORSAM’dan, • ORSAM Başkanı Hasan Kanbolat, • Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi, Bugün ve Today’s Zaman Köşe Yazarı Prof. Dr. Doğu Ergil, • ORSAM Danışma Kurulu Üyesi Niyazi Güney, • ORSAM Danışmanı ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Tarih Bölümü Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu (Kamalov), • ORSAM Ortadoğu Danışmanı Arif Keskin, • ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan, • ORSAM Ortadoğu Uzmanı Bilgay Duman, • ORSAM Su Araştırmaları Programı Uzmanı Seyfi Kılıç konuşmacı olarak birer sunum yapmıştır. İki bölüm halinde gerçekleştirilen çalıştayda genel itibariyle Rusya’nın Ortadoğu’daki Kürt hareketine bakışı, Rusya ve Kafkaslar’daki Kürt varlığı, Türkiye’nin algılaması ve Ortadoğu’daki gelişmelere ilişkin Rusya ile Türkiye arasındaki muhtemel işbirliği alanları değerlendirilmiştir. Bu çerçevede ilk olarak RISI’den Anna Glazova bir sunum yapmıştır. Glazova, Kürt meselesi önümüzdeki günlerde gittikçe daha fazla gündeme geleceğini belirterek jeopolitik anlamda da değişiklikler olacağını ifade etmiştir. Özellikle Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürtlerin ayrılıkçı faaliyetlerinin arttığını söyleyen Glazova, Gelecekte bu bölgenin Suriye’den bağımsızlığını kazanması ihtimaller dâhilinde olduğunu vurgulamıştır. Şu anda Mesut Barzani diğer Kürt bölgelerinin de liderliğine oynamakta olduğunu vurgulayan Glazova, Ortadoğu’da yaşanan sürecin Barzani’yi daha da güçlendirdiğini belirtmiştir. Buna paralel olarak Türkiye’deki gelişmelerin de son derece önemli olduğunu ifade eden Glazova, özelikle Türkiye’nin bölgedeki Kürt hareketlenmesine ilişkin ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 KONFERANS tutumunun bölge Kürtlüğünün çizeceği yön konusunda da etkili olacağını dile getirmiştir. Son olarak Erbil’de yapılması planlanan Ulusal Kürt Konferansının önemine değinen Glazova, buradan bütüncül bir yapının ortaya çıkmasının mümkün olmadığını, ancak bunun için gereken araçlara yönelik ortak kararlar alınacağını ve buna destek verecek ülkelerin belirleneceğini ifade etmiştir. Glazova, Kürtlerin hep dış güçler tarafından kullanıldığını belirterek, Kürtlerin en büyük destekçisinin de ABD olduğunu dile getirmiştir. İkinci konuşmacı ORSAM’dan İlyas Kemaloğlu olmuştur. Kemaloğlu konuşmasında Rusya’daki Kürt varlığına ilişkin tarihsel ve güncel bilgiler vermiştir. Kürtlerin Rusya topraklarında tarihten bu yana var olduğunu ve tarih boyunca Rus yönetimlerin tarafından politik bir araç olarak kullanıldıklarını belirten Kemaloğlu, özellikle Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra Rusya’nın, Türkiye, İran, Irak ve Suriye ile münasebetlerini geliştirmesiyle bölgedeki Kürtlerin Rusya açısından öneminin azaldığını dile getirmiştir. Diğer taraftan Moskova yeni dış politikasında, Gürcistan hariç, bütün ülkelerin toprak bütünlüğünü koruması ilkesini kabul ettiğini ifade eden Kemaloğlu, bu nedenle Kürt ayrılıkçı hareketlerden uzaklaştığını söylemiştir. Son olarak Rusya’nın PKK ve Çeçenistan meselesini aynı düzlemde tuttuğunu dile getiren Kemaloğlu, Rusya’nın Çeçenistan sorununu çözmesi ve Türkiye’deki iktidar değişikliğiyle birlikte Türkiye ve Rusya arasında bu konudaki sorunların giderildiğini ifade etmiştir. RISI’den Ajdar Kurtov ise Kürt meselesinin dışında bir konuşma yapmıştır. Ajdar Kurtov Kürt ayrılıkçı hareketlere benzer bir biçimde Rusya’daki ayrılıkçı hareketler ve bu hareketlerin gelişimi ile Rusya’nın bu hareketlere karşı izlediği politika konusunda bilgiler vermiştir. İlk bölümün son konuşmacısı Hüseyin Kalaycı da Türkiye’deki siyasal dönüşüm ve Kürt hareketinin geldiği noktaya ilişkin bir sunum yapmıştır. Kalaycı, Türkiye’deki vatandaşlığı ve demokratikleşmeyi dönüştüren iki hareket olduğundan bahsederek, bu hareketleri İslamcı hareket ve Kürt hareketi olarak tanımlamıştır. İslamcı hareketin iktidara gelerek Kürt hareketini bu dönüşüm sürecinde yalnız bıraktığını söyleyen Kalaycı, dünyanın her yerinde ulus-devlet bir kriz içinde olduğunu ve hemen hemen bütün ülkelerde federalleşme gibi farklı bir egemenlik anlayışına gidildiğini belirterek Kürtlere özerklik verilse bile bu durumun sorunu çözmeyeceğini ifade etmiş ve buna ilişkin farklı coğrafyalardan örnekler vermiştir. Çalıştayın ikinci bölümünde sekiz konuşmacı sunum yapmıştır. İlk olarak sözü alan RISI’den Aleksandr Kolesnikov, Rusya’nın 19. ve 20. yüzyıllardaki Kürt politikasına ilişkin bilgiler vermiştir. Rus arşiv belgelerine dayanarak bir sunum yapan Kolesnikov, özellikle Rus istihbaratının bu konuyla ilgilendiğini ortaya koyan örnekler sunmuştur. İkinci konuşmacı olan Evgeniy Bahrevskiy, Kafkasya’daki Kürt varlığıyla ilgili bir sunum gerçekleştirmiştir. Kafkas- 105 KONFERANS W W W . O RS A M . O R G . T R sonra belli hakları elde edebileceklerini düşünmelerine rağmen bu hakları elde edemediklerini söyleyen Keskin, İran Kürtlerinin zaman zaman siyasi ve idari hak almak yönünde umutlandıklarını ancak hiçbir dönemde istediklerini alamadıklarını ifade etmiştir. Hasan Ruhani döneminin yeni bir umut olduğunu belirten Keskin, bölgedeki hareketlenmenin de Kürtlerde bir heyecan yarattığını vurgulamıştır. Daha sonra söz alan Vladimir İvanenko da İran Kürtlerine değinerek, Tahran ve Kürtler arasında yeni bir denge oluşmaya başladığını ve İran’da Kürt siyasi sınıfın oluşum sürecine girdiğini belirtmiştir. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve İran arasındaki gelişen ilişkilerin İran Kürtleri açısından bir avantaj olduğunu belirten İvanenko, bir dış müdahale olmadan İran Kürtlerinin söz konusu mücadeleyi özerklik seviyesine çıkarmaları mümkün olmadığını vurgulamıştır. Bilgay Duman ise Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ndeki gelişim sürecini ve bu sürecin bölge Kürtlüğü üzerindeki etkisini anlatan bir sunum yapmıştır. Duman, sunumunu üç ana başlıkta yapmış ve bu kapsamda 2003 sonrası Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin yönetim yapısının durumu, Kürt iç siyasetindeki siyasi hareketlerin gelişimi ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin dış ilişkilerin nasıl geliştiğinin bölgedeki diğer Kürtleri nasıl etkilediğini incelemiştir. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde yaşanan durumunun diğer ülkelerdeki Kürtlerin de özerklik elde etmesi durumunda aynı şekilde yaşanacağını öne süren Duman, Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin halen bir birliktelik sağlayamadığını, partisel kamplaşma ve kutuplaşmaların siyasete hakim olduğunu, yönetimsel yapıda tek bir kişinin güçlü olmak istediğini belirtmiştir. Dört ülkedeki Kürt hareketi de farklı ideolojiler, farklı toplumsal yapılar ve farklı devlet yapıları içerisinde geliştiğini belirten Duman, bu nedenle bu bölgede bütüncül bir Kürt yapılanmasının mümkün olmadığını ifade ederek sözlerini tamamlamıştır. İrina Svistunova ise Rusya’nın Ortadoğu politikasında Kürt faktörünü ele almıştır. Rus uzmanlara göre Kürt sorunu bölgesel bir sorun olmakla birlikte Rusya’nın milli çıkarlarını doğrudan ilgilendirmediğini söyleyen Svistunova, yine de konunun enerji ve güvenlik boyutunun Rusya’yı yakından ilgilendirdiğini dile getirmiştir. Özellikle enerji konusunda Rusya’nin Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerine değinen Svistunova, güvenlik boyutunda ise Suriye Kürtlerini ele almıştır. Svistunova, bu sorunların çözümünün hem Rusya’nın hem de Türkiye’nin çıkarına hizmet edeceğini belirterek konuşmasını tamamlamıştır. İkinci oturumun son konuşmacısı ise Seyfi Kılıç olmuştur. Kılıç, Irak’taki su sorununa ilişkin bir sunum yapmıştır. Kılıç sunumunda Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Irak’ın su sorununa ilişkin oynadığı rol ve Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile Irak merkezi hükümeti arasındaki sorunlara yer vermiştir. Çalıştay soru ve cevap bölümüyle son bulmuştur. ya’daki Kürt nüfus çok fazla olmamakla birlikte Kürtlerin kesinlikle Kafkasya halklarından biri olduğunu söyleyen Bahrevskiy “Kafkasya Kürdistanı” teriminin Kürt literatüründe devamlı olarak kullanıldığını belirtmiştir. Bugün Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’daki Kürtlerin durumları birbirinden farklı olmakla beraber aynı zamanda genel olarak Kürtlerin sorunlarını yansıttıklarını ifade eden Bahrevskiy, tarihsel süreçle birlikte Kafkasya’daki Kürt sayısının azaldığını dile getirmiştir. Bugün Ermenistan’daki Kürt varlığının dikkat çekici olduğunu söyleyen Bahrevskiy, aslında Kürt kültürünün Ermenistan’da gelişmeye başladığını ifade etmiştir. Bahrevskiy çok bilinmemekle birlikte 1923 Haziranı’nda Azerbaycan Cumhuriyeti İcra Komitesi’nin kararıyla “Kızıl Kürdistan” isimli özerk bir cumhuriyet kurulmasının Kürt tarihi açısından önemli olduğunu dile getirerek, Kürtlerin ilk devletinin burası olduğunu belirtmiştir. Üçüncü konuşmacı olan Oytun Orhan, uluslar arası kamuoyunun ilgisini çeken en güncel konulardan biri olan Suriye Kürtlerine ilişkin bilgiler vermiştir. Orhan, Suriye’deki iç savaş öncesine kadar, bölge Kürtleri arasında en zayıf halka olarak Suriye Kürtlerinin görüldüğünü ifade ederek, Suriye’de yaşanan gelişmelerden sonra bağımsız bir bölge devleti oluşturma yolunda ilerleyen bir halkla karşı karşıya kalındığını vurgulamıştır. Bu nedenle bugün Suriye Kürtlerinin daha iyi bilinmesi gerektiğini söyleyen Orhan, Suriye Kürtlerinin nüfusuna ve Suriye’deki Kürt coğrafyasına ilişkin bilgiler vermiştir. Orhan, 23 milyon nüfusa sahip Suriye’de Kürtlerin yüzde 8-10 arasında bir nüfusa sahip olduğunu, ancak bütüncül bir coğrafyada değil üç ana bölgede yaşadıklarını belirtmiştir. PKK’nın 2003 yılında Suriye kolu olarak kurduğu PYD’nin tüm Suriye Kürtlerini domine ettiğini ve diğer tüm siyasi hareketlere üstünlük sağladığını söyleyen Orhan, çatışmaların artık Araplar ve Kürtler arasında yaşanmaya başladığını ifade etmiştir. Bunun en büyük nedeninin Kürtlerin yaşadığı coğrafyaların stratejik öneminden kaynaklandığını belirten Orhan, Türkiye çözüm süreci nedeniyle PYD ile görünür düzeyde ilişkileri düzeltme çabası içinde gözükse bile pratikte Türkiye’nin Suriye Kürtleri politikasında radikal bir değişimin olmadığının altını çizmiştir. Arif Keskin ise İran Kürtleri üzerinde durmuştur. Son dönemde bölgede Kürt milliyetçilerinin birlikte hareket etme eğilimi olduğunu ifade eden Keskin, bu birlikteliğe İran Kürtlerinin de dahil olduğunu belirtmiş, ancak günümüzde bu dört ülkenin Kürt milliyetçiliğine karşı bir araya gelme ihtimalinin olmadığını vurgulamıştır. İran, kendi içindeki Kürt milliyetçiliğini bastırdığını, ancak diğer ülkelerdeki Kürt hareketlerini desteklediğini söyleyen Keskin, şu anda Kürt milliyetçiliğinin en kötü durumda olduğu ülkenin İran olduğunu ifade etmiştir. İran’daki Kürt nüfusu hakkında da bilgiler veren Keskin, İran’da yaşayan 6 milyonluk Kürt nüfusu içerisinde Şii ve Sünni mezheplerine göre ayrıştıklarını dile getirmiştir. Kürtlerin özellikle 1979 İslam Devrimi’nden O 106 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 S Ö YLE Ş İ DIŞ POLİTİKA ENSTİTÜSÜ BAŞKANI SEYFİ TAŞHAN İLE SÖYLEŞİ SEYFİ TAŞHAN: “BU İŞ GÖNÜLLÜ İNSANLARIN YAPACAĞI BİR İŞ. THINK TANK’İ SIÇRAMA TAHTASI OLARAK KULLANMAK TÜRKİYE’DE ZOR” An Interview With Seyfi Taşhan, President of the Foreign Policy Institute Seyfi Taşhan: “This is a Job for Volunteers. Its is Hard to Use Think Tank as a Stepping Stone in Turkey” ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 107 O RS A M K O N U K W W W . O RS A M . O R G . T R Dış Politika Enstitüsü, Türkiye’de gelişmekte olan araştırma merkezi sektörünün belki de ilk örneklerinden. Kurumun Başkanı Seyfi Taşhan da sektörün duayen isimlerinden biri konumunda. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz söyleşide, araştırma merkezleri sektöründeki tecrübelerini dinleme imkanı elde ettik. Söyleşide, Dış Politika Enstitüsü’nün kuruluş ve gelişim süreci, Türkiye’de araştırma merkezlerinin durumu ve gelişmesi için neler yapılması gerektiği konularını ele aldık. The Foreign Policy Institute (FPI) is one of the first examples of the developing think tank sector in Turkey. Seyfi Taşhan, President of the Institute, is among the prominent figures of the sector. In the interview we conducted with Taşhan, we had the opportunity to hear his experiences in the think tank sector. Also, we discussed the subjects such as establishment and development process of the Foreign Policy Institute, the position of think tanks in Turkey and what should be done for their development ORSAM: Biz sizi Türkiye’deki düşünce merkezlerinin duayeni olarak görmekteyiz. Bu sektör sizinle başladı. Sizin deneyimleriniz bizler için son derece önemli. Öncelikle başında bulunduğunuz Dış Politika Enstitüsü fikrinin nasıl doğduğunu anlatabilir misiniz? Seyfi Taşhan: Ben 1971 yılına kadar iş hayatındaydım. Aynı zamanda gazetecilikle de uğraşmaktaydım. Bir süre radyo yayıncılığı yaptım. Ancak bir zaman sonra iş hayatından sıkılmaya başladım. Türkiye’ye yararı dokunacak bir yayın çıkarmak istedim. Yayının esas amacı yurtdışına Türk Dış politikasını tanıtmak aynı zamanda yurtdışında olup bitenleri de mümkün olduğunca tarafsız bir şekilde Türkiye’ye anlatmak olacaktı. O dönemde Türkiye’de sağ-sol ayrışması vardı. Merkez, sağ ve sol olarak dağılıyordu. Prof. Fahir Armaoğlu, Prof. Suat Bilge ve Artemur Kılıç ile nasıl bir dergi çıkaracağımız üzerine konuştuk. Sonuç olarak İngilizce ve Türkçe yayınlanacak “Dış Politika” dergisini çıkarmaya karar verdik. Dergi 1971 yılında yayınlanmaya başladı. Ancak zaman içinde gördüm ki iki-üç kişinin bir dergiyi çıkarması çok zor. Bu nedenle dergiyi destelemek üzere bir enstitü kurulması gerektiğini anladım. Ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı bulmak için dünyayı dolaştım. ABD, İtalya, İngiltere ve Fransa’da araştırma merkezlerini ziyaret ettim. Türkiye’de de yarı hükümete yakın ama aynı zamanda faaliyetlerinde bağımsız bir kuruluş açılabilir diye düşündüm. Ancak bu kuruluşun şekli ne olacaktı. O dönemde emniyetin büyük kontrolü vardı. Derneklerin uluslararası ilişkiler alanında çalışması, yabancılarla işbirliği yapması bakanlar kurulunun 108 müsaadesine tabi idi. Demek ki dernek ve vakıf olamayacaktık. Biz de ufak bir limitet şirket kurduk. 1974 yılında derneği kurduk sonrasında ise Dışişleri Bakanlığı’yla yakın çalışmalarımız başladı. Zaman içinde Türkiye’de düşünce üretme faaliyetlerine başladık. Akademik çevreleri, Genelkurmay’ı ve Dışişleri Bakanlığı’nı bir araya getiren toplantılar düzenledik. Dış Politika dergisini sadece İngilizce olarak çıkarmaya başladık. Soğuk Savaş döneminde bu faaliyet alanında biz tek kaldık. 1991 yılında SSCB’nin dağılmasından sonra bu fikir popüler olmaya başladı. 1990’ların sonunda pek çok düşünce kuruluşu ortaya çıktı ve dağıldı. Örneğin ASAM. 1987 yılında Türkiye Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Vakfı’nı kurduk. Bu vakıf Dışişleri Bakanlığı’ndan yardım alabiliyordu. Dış Politika Enstitüsü’nün hisselerinin bir kısmını vakfa devrettik. Bu sayede şirket vakfın altına girmiş oldu. Pek çok uluslararası toplantı düzenledik. Hükümet bize Hacettepe Üniversitesi’nde Rektörlük binasının üst katını verdi. 10 sene kadar çalışmalarımıza orada devam ettik. 2000 yılında rahmetli Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın daveti üzerine Bilkent Üniversitesi’ne geçtik. Dünyanın her yerinde Türk dış politikasını anlattık. Bazen yabancı devletlerin bile dış politikasını etkileyecek sonuçlar aldık. Çalıştık, hala da çalışıyoruz. ORSAM: Şu an bile think tank sektörünü yaşatabilmek oldukça zor. Devlette de halen think tanklerle çalışma geleneği güçlü değil. Muhtemelen Soğuk Savaş yıllarında devletin kapalılığı nedeniyle büyük sıkıntılar yaşanmıştır… ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 O RS A M K O N U K W W W . O RS A M . O R G . T R Seyfi Taşhan: Biz enstitüyü kurmak için o zamanki Dışişleri Bakanına bir arkadaşımızı gönderdik. Bakanın yanındaki kişilerden biri; “Dış Politika devletin işidir. Özel alan bu işe karışamaz” dedi. Biz bu haberden sonra yine de enstitüyü kurduk. Bunu söyleyen Bakan, bizim enstitünün düzenlediği bir konferansa gelip (o dönemde görevden ayrılmıştı); “Devlet bu kuruluşa yardım etmeli, böyle kuruluşlar lazım” dedi. 1973 yılından itibaren Amerikan senatörlerini, kongre üyelerini Türkiye’ye davet programları başladı. Amerikalılar o zaman resmi davetleri kabul etmiyordu. Özel kuruluş sadece bizdik. Ve devlet bizim aracılığımızla bu davetleri yaptı. Ambargo sırasında da Amerika’da birçok görüşme gerçekleştirdik. Sonuç olarak devletle işbirliği yapabildik. Örneğin Ermeni konusuyla ilgili devletin isteği üzerine birkaç kitap yayınladık. Finansman genellikle proje finansmanıydı. O zamanlar benim iş hayatım sırasında biriktirdiğim para ve sattığım apartman dairesi bizim finans kaynağımızdı. ORSAM: Think Tank dünyasının Türkiye’de gelişebilmesi için hangi adımların atılması lazım? Seyfi Taşhan: Batıdaki modellerin hemen hemen hepsinde dış politikalarını tanıtabilmek ve dış politikalarında kendilerine yardımcı olunabilmesi adına devlet desteği var. Ancak Amerika’da hükümet bu kuruluşları pek desteklemiyor. Orada farklı bir durum var. Amerika’da vakıflar, yani cemaatler çok güçlü. Örneğin Yahudilerin desteklediği birçok think tank vardır. Bu işler finans meselesi. Türkiye’de iş adamlarının bu konunun önemini anlaması lazım. 1 sene önce Norveç’ten, dış ilişkiler uzmanı bir misafirim geldi. Norveç’teki büyük bir petrol şirketi Türkiye’de yatırım yapmak istiyormuş. Konu hakkında inceleme yapmaya gelmiş. Al sana think tank. Biz ise toplantılar için aldığımız paralarla döndürüyoruz bu işi. Bu ofis benim mülküm. Kurumda bir sekreter, bir de muhasebeci var. Masrafımız bu kadar yani. Bu masraf da Dışişleri Bakanlığı’nın bize ayırdığı ufak bütçeden karşılanıyor. Projeler için mutlaka ayrı finansman bulmak zorundayız. Ama işin asıl önemli kısmı bize bilimsel katkı sağlayanlar. Örneğin bir kitap hazırlayacağımız zaman yardımcı olanlar. Ankara’daki birçok üniversitelerin uluslararası ilişkiler bölüm başkanları Yönetim Kurulumuzda bulunuyor. Onlardan destek ve yardım sağlayabiliyoruz. ORSAM: Türk siyaseti ve bürokrasisi think tankleri nasıl desteklemeli? Seyfi Taşhan: Öncelikle şunu bilmeliyiz ki her konuda think tank lazım. Örneğin eğitim alanında think tankler kurulup, eğitim politikaları incelenmeli. Aynı şekilde savunma, tarım… Bu iş gönüllü insanların yapacağı bir iş. Think Tank’i sıçrama tahtası olarak kullanmak Türkiye’de zor. Amerika’da ve bazen Avrupa’da think tank çalışanları devlet kademelerinde yer bulabiliyor. 1980’li yılların başlarında -Allah rahmet eylesin- değerli bir yönetim kurulu üyemiz vardı. İstanbul’daki köşkünde işadamlarını topladı. Bize nasıl yardımlarda bulunabileceklerini konuştuk. Aralarından biri beni kenara çekti; “Seyfi Bey, size destek verirsek yönetim kurulunda bizim için kaç üyelik vereceksiniz?” dedi. “Bizim yönetim kurulumuzda askerler, profesörler ve tarafsız insanlar var. Size de 3 üyelik veririz” dedim. Bu sayıyı beğenmedi; “Bize çoğunluğu vereceksiniz” dedi. Ben razı olmayınca da anlaşma sağlanamadı. Sonrasında onlar bir vakıf kurdular. Tamamını işadamları oluşturuyordu. Yaklaşık 2 sene dayandılar, sonra kaybolup gittiler. Vakıfların dayanması için maddi kaynak bulmaları şart. Bugün hükümet birkaç vakfı, kendine yakın görüyor ve destekliyor. O vakıflar hükümetin desteği sürdükçe çalışmalarına devam ederler. Tabi burada da işe politika giriyor. Hükümet kimseyi bedava desteklemez. Bizim vakfımız ise hem hükümete yakın hem de tarafsız. Akademisyenlerle objektif olarak tartışabiliyoruz. Siyasete atılan yönetim kurulu üyelerimiz vakıftan ayrılmak zorundadır. ORSAM: Türkiye’deki think tankler bir türlü kurumsallaşamıyorlar. ASAM, 10 yıl çalışmalarını sürdürdü, ama sonuçta dağıldı. Şu an bu büyüklükte SETA var. Bundan 10 yıl sonra ne olur, kimse bilmiyor. Burada kilit nokta kurumsallaşmak. Bu noktada ne gibi önerileriniz olacak? Seyfi Taşhan: İtalyan modelinde think tankler bir nevi devlet kuruluşu oluyorlar. Devlet bütçesinden bir pay ayrılıyor. Bu da siyasi kontrolde olduklarını gösteriyor. Fransa’da adeta Fransız Hariciyesi’nin bir koludur. İngiltere’de de hükümet fonlarından yararlanırlar. Proje için başka kaynaklar aranır. Tabi bunlar dış politika think tankleri için geçerli. Diğer alanlardaki think tankleri de ilgili bakanlıkların kabul etmesi gerekli. Eğitim Bakanlığı’nın eğitim alanında bir think tank’i olması ve ona destek vermesi gerektiğini anlaması lazım. Bizim ülkemizde bağış ancak öbür dünya için yapılır. Bu dünya için kimse bağış yapmıyor. Bu nedenle geriye sadece devlet kalır. Son olarak, devletin sivil düşünce tarzının yararlarını görmesi, anlaması ve desteklemeyi kabul etmesi gerekmektedir. ORSAM: Teşekkürler. O ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 109 Bu Sayıda Katkıda Bulunan Yazarlar Bilimler konusunda Fahri Doktorası vardır. Aalborg Üniversitesi, Semerkant Devlet Üniversitesi, Semerkant Yabancı Diller Devlet Enstitüsü, Kırgız-Türk Manas Üniversitesi, Kırgızistan-Rus Slavyan Üniversitesi, Amerikan Orta Asya Üniversitesi ve Uluslararası Atatürk Alatoo Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler konusunda ders vermiştir. Mevcut araştırma ve çalışmaları enerji güvenliği, Moğolistan’ın siyasal yapılanması ve Kırgız parlamenter rejimi üzerinedir. Cambridge Review of International Affairs ve openDemocracy gibi uluslararasi hakemli dergilerde Avrasya alanında, özellikle Avrupa Birliği, Türk Dış Politikası ve Orta Asya ile ilgili yayınları bulunmaktadır. 2012’de Energy Security, Shanghai Cooperation Organisation and Central Asia adlı kitabı yayınlanmıştır. 2012 yılından beri İstanbul Aydın Üniversitesinde ders vermektedir. Yrd. Doç. Dr. Emre Erşen Marmara Üniversitesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesidir. Tarsus Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerini Marmara Üniversitesi’nden almış, doktora eğitimi sırasında ayrıca Rusya, Polonya ve İngiltere’de misafir araştırmacı olarak bulunmuştur. 2013’ün bahar döneminde ise ders vermek ve araştırma yapmak üzere Avrupa Birliği FP-7 projesi kapsamında Moskova Ulusal Araştırma Üniversitesi HSE’de görev yapmıştır. Türk dış politikası, Türkiye-Rusya ilişkileri, Avrasya ve Avrasyacılık üzerine çeşitli makaleleri, kitap bölümleri ve konferans bildirileri bulunmaktadır. Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk Lisans öğrenimini Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümünde 2002 yılında tamamladı. Aynı üniversitenin Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’ne 2002 yılında Araştırma Görevlisi olarak atandı. “Atatürk Dönemi’nde Türkiye’nin Kafkasya Politikası 1923-1938” başlıklı yüksek lisans tezi ile 2005 yılında “Bilim Uzmanlığı” ünvanını aldı. 2005 yılında, Rusya Federasyonu Eğitim Bakanlığı bursunu hak kazanarak, St. Petersburg Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi’nde başladığı doktora öğrenimini 2011 yılında “Kafkasya’da Sovyet-Türk Münasebetleri 1918-1923” başlıklı tez ile tamamlayarak “Doktor” ünvanına sahip oldu. 2013 Mart ayında Akdeniz Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü’ne Yrd. Doç. Dr. olarak atanan Öztürk, aynı zamanda Akdeniz Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürlüğü görevini de üstlenmektedir. Uzmanlık alanı 20. Yüzyıl ve günümüz Türk-Rus ilişkileri ve Kafkasya’dır. Nebahat Tanrıverdi O Yaşar Nebahat Tanrıverdi O Yaşar ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı olarak ORSAM’da görev yapmaktadır. Kuzey Afrika ve Körfez ülkeleri üzerine çalışan Nebahat Tanrıverdi O Yaşar’ın Fas, Tunus, Libya, Mısır, Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki gelişmelere dair pek yazısı bulunmaktadır. Körfez İşbirliği Konseyi ile ilgili çalışmalarının yanı sıra geçiş süreçleri ve demokratikleşme, Arap Baharı, güvenlik ve rejim değişikliği konularında çalışmaktadır. Bugüne kadar yazıları ORSAM web sitesi, Ortadoğu Analiz, Alternatif Politikalar, Akademik Ortadoğu ve Today’s Zaman gibi yayın organlarında yayınlanmıştır. Al Arabiya, TRT, TRT Türk, Nile TV, Türkmeneli TV, AHaber ve TRT Arapça gibi kanallarda yayına çıkmıştır. Uluslararası İlişkiler konusunda lisansını Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladı. Yüksek Lisans eğitimini Ortadoğu Teknik Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Bölümünde devam ettirmektedir. Doç. Dr. Barış Doster Kars’ta doğdu (1973). İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi (1994). İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, Türk siyasal yaşamı üzerine yazdığı tezle yüksek lisans, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda izlediği dış politikayı incelediği çalışmayla doktora yaptı. 2011’de siyasi tarih doçenti oldu. Halen Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesidir. Dr. Tuğba Evrim Maden Tuğba Evrim Maden Lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi, Hidrojeoloji Mühendisliği bölümünde, yüksek lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik ve Stratejik Araştırmalar Merkezinde tamamlamıştır. Doktora derecesini “ AB Su Çerçeve Direktifi ve Meriç Nehri” başlıklı tezi ile 2010 yılında Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsünden almıştır. 1 Aralık 2010 tarihinden itibaren Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Su Araştırmaları Programı’nda “Hidropolitik Uzmanı” olarak görev yapmaktadır. Tuğba Evrim Maden, ISA (International Studies Association) ve IWA (International Water Association), International Association of Hydrological Sciences (IAHS) ve UİK (Uluslararası İlişkiler Konseyi) üyesidir. Yrd. Doç. Dr. Sanem Özer Lisans derecesini Bilkent Üniversitesi’nden 1999 yılında alan Sanem Özer Exeter Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Merkezi’nden 2000 yılında yüksek lisans derecesi ile mezun olmuştur. Doktorasını Marmara Üniversitesi AB Enstitüsü’nde AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler alanında alan Yrd. Doç. Dr. sanem Özer halen Akdeniz Üniversitesi uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olarak görevine devam etmektedir. Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler, Siyasal Düşünceler Tarihi, Çatışma Çözümü, Çin ve Küresel Siyaset ve Toplumsal Hareketler derslerini veren yazarın ilgi alanları arasında Avrupa Birliği Dış Politikası ve Barış Çalışmaları da bulunmaktadır. Bilgay Duman 1983’te Ankara’da doğdu. 2011 yılı itibariyle Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora Programında eğitimini sürdürüyor. Yüksek Lisans tezini “Saddam Sonrası Dönemde Türkmenler ve Kerkük” konusunda yazdı. Çeşitli medya kurum ve kuruluşlarında, ulusal ve uluslararası dergi ve gazetelerde makale ve röportajları yer aldı. Katıldığı çok sayıdaki konferansın yanı sıra, sıklıkla Ortadoğu coğrafyasında saha çalışmaları yapmakla birlikte, Birleşmiş Milletler gözlemcisi olarak Irak ve Afganistan seçimlerinde uluslararası gözlemci ekiplerinde yer aldı. Çalışmalarına ORSAM bünyesinde Ortadoğu Uzmanı olarak devam ediyor. Dr. Süreyya Yiğit Süreyya Yiğit ORSAM’ın Avrasya Danışmanıdır. Lisansını Uluslararası İlişkiler konusunda London School of Economics’den aldı. Uluslararası İlişkiler’de yüksek lisansını ve doktora araştırmalarını Cambridge Üniversitesinde sürdürdü. Kendisinin Pedagojik O 110 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 Ortadoğu Güncesi 21 EKİM – 20 KASIM 2013 Günce No: 60 Seval KÖK ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 111 O R T A D O Ğ U G Ü NCES İ W W W . O RS A M . O R G . T R 23 Ekim 2013: Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Suriye yönetiminin Cenevre 2’ye katılmayı kabul ettiğini, muhalefetle görüşmelere hazır olduğunu açıkladı. 7 Kasım 2013: Kürdistan Demokrat Partisi(KDP), Neçirvan Barzani’yi, kurulması planlanan 8. hükümetin başbakan adayı olarak açıkladı. 24 Ekim 2013: İranlı üst düzey bir milletvekili ülkesinin yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyum üretimi çalışmalarına son verdiğini söyledi. 8 Kasım 2013: Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Milli Koalisyonu Basın Sözcüsü Halid el Salih, Cenevre-2 Konferansı’na katılmaya hazır olduklarını söyledi. Sözcü Salih, “Aralarında ABD, Fransa ve Türkiye’nin de olduğu 11 ülke tarafından imzalanan Londra Belgesi ışığında Cenevre-2 Konferansı’na katılmaya hazırız” dedi. 28 Ekim 2013: Birleşmiş Milletler ve Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü uzmanları, Esad rejiminin açıkladığı 23 kimyasal silah tesisten 21’indeki incelemelerini tamamladı. Güvenlik endişesi sebebiyle ulaşılamayan iki tesiste inceleme yapılabilmesi için çalışmaların sürdüğü belirtildi. 9 Kasım 2013: Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Milli Koalisyonu Basın Sözcüsü Halid El Salih, Suriye’de dış bağlantılı radikal gruplardan endişe duyduklarını söyledi. El Salih,” Radikal grupların ajandaları bizi ciddi anlamda endişelendiriyor. Bizim kabul etmediğimiz ajandaları var. PYD gibi Suriye devrimine düşman gruplar da bulunuyor. Bununla birlikte Esad’ı destekleyen Hizbullah ve İran’ı da unutmamamız gerekiyor.” dedi. 31 Ekim 2013: Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), Suriye’nin kimyasal silah üretme gereçlerini imha ettiğini açıkladı. 31 Ekim 2013: Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Suriye’de toplum mühendisliğine soyunmak gibi bir hedefleri olmadığını, halkın seçtiği herhangi bir ismi Cumhurbaşkanı olarak kabul etmeye hazır olduklarını söyledi. 9 Kasım 2013: Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Milli Koalisyon’un Cenevre-2 konferansı öncesi toplantısı İstanbul’da başladı. Toplantıda, muhaliflerin Cenevre-2 Konferansı’na katılıp katılmayacakları, Kürt Milli Konseyi’nin koalisyona katılması ve geçici hükümetin durumu gibi konular masaya yatırılacak. 01 Kasım 2013: Rusya Başbakanı Dmitri Medvedev, Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın ülkenin geleceği ve kendi güvenliği ile ilgili garanti almadan koltuğunu bırakmayacağını söyledi. 10 Kasım 2013: İran’la nükleer programı konusunda dünya güçlerinin Cenevre’de 3 gündür yürüttüğü görüşmeler anlaşmaya varılamadan sona erdi. 02 Kasım 2013: Pakistan’ın Veziristan bölgesinde ABD insansız hava araçlarının düzenlediği operasyonda, Pakistan Talibanı lideri Hakimullah Mesud öldürüldü. 10 Kasım 2013: Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, İran’dan Suriye’ye Irak üzerinden silah akışına karşı olduklarını belirterek, buna izin vermeyeceklerini bildirdi. 02 Kasım 2013: ABD Başkanı Barack Obama, Irak Başbakanı El Maliki ile Beyaz Saray’da bir araya geldi. Başbakan Nuri El Maliki, istikrarlı, güvenli ve müreffeh bir Irak görmek istediklerini belirten Obama yönetiminden El Kaide’ye yönelik yürütülen mücadelede daha fazla destek talebinde bulundu. 12 Kasım 2013: Mısır yönetimi Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı’yı Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı. Mısır Dışişleri Bakanı Yardımcısı Hatim Seyf en-Nasır, Büyükelçi Botsalı’ya Türk hükümeti yetkilileri ve devlet adamlarının Mısır hakkında yaptığı açıklamaların Mısır’ın içişlerine karışmak anlamına geldiğini belirterek uyarıda bulundu. 03 Kasım 2013: ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Mısır’ın başkenti Kahire’yi ziyaret ediyor. Kerry, Kahire temasları çerçevesinde Mısırlı mevkidaşı Nebil Fehmi ile görüştü. Mevkidaşı Nebil Fehmi ile ortak basın toplantısı düzenleyen Kerry, Mısır yönetimini demokrasi yürüyüşüne davet etti. 13 Kasım 2013: Suriye’nin Kuzeyini elinde bulunduran Kürtler, İsviçre benzeri geçici bir yönetim şekli oluşturdu. Kamışlı’da ilan edilen geçici yönetim, Rojava (Batı) denilen Kürt bölgesini Afrin, Kobani ve Cezire olmak üzere 3 ayrı kantona ayırdı. Geçici yönetim ilk etapta yerel seçimler yasasını hazırlayacak. 04 Kasım 2013: Özgür Suriye Ordusu Askeri Konsey Komutanı ve Halep Sorumlusu Albay Abdulcabbar Akidi görevinden istifa ettiğini duyurdu. ÖSO’nun önde gelen komutanlarından biri olarak bilinen Albay Akidi, uluslararası kamuoyunun komploları ve muhalefet arasındaki parçalanma sebebiyle görevinden istifa ettiğini söyledi. 13 Kasım 2013: Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Milli Koalisyonu PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD’nin özerk bir yönetim kurma çalışmalarını ülkeyi bölmeye yönelik bir girişim olduğunu bildirdi. Muhalif koalisyon, PYD’yi “düşman bir örgüt” olarak tanımladı. 6 Kasım 2013: Suriye Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve Basın Danışmanı Buseyna Şaban, ülkedeki şiddeti durdurmak ve geri kalan Suriyeliler ile aracısız görüşmek amacıyla Cenevre-2 Konferansı’na katılacaklarını açıkladı. 18 Kasım 2013: Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından geçen yıl “gözlemci devlet statüsü” verilen Filistin Devleti, tarihinde ilk defa BM’de bugün oy kullandı. O 112 ARALIK 2013/CİLT: 5/SAYI: 60 ORSAM Raporları www.orsam.org.tr Ortadoğu Analiz, Ortadoğu Etütleri, Middle East Analysis O RSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi), dış politika alanında bilginin kişi ve kurumların tekelinde kalmaması, doğru bilginin üretilebilmesi ve bölge aydınlarının düşüncelerini doğrudan yansıtabilmek için, Türkiye’de eksikliği hissedilen Ortadoğu araştırmaları konusunda kamuoyunun ve dış politika ile ilgilenen çevrelerin ihtiyaçlarına yanıt verebilmek amacıyla, Ocak 2009 tarihinde sivil girişim olarak kurulmuştur. ORSAM, Ortadoğu ve Avrasya algılamasına uygun olarak, uluslararası politika konularının daha sağlıklı kavranması ve uygun pozisyonların alınabilmesi amacıyla, kamuoyunu ve karar alma mekanizmalarına aydınlatıcı bilgiler sunar. Farklı hareket seçenekleri içeren fikirler üretir. Etkin çözüm önerileri oluşturabilmek için farklı disiplinlerden gelen, alanında yetkin araştırmacıların ve entelektüellerin nitelikli çalışmalarını teşvik eder. ORSAM, bölgesel gelişmeleri ve trendleri titizlikle irdeleyerek ilgililere ulaştırabilen güçlü bir yayın kapasitesine sahiptir. Bölge ülkelerinden devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak, bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. Türkçe, İngilizce, Arapça, Rusça, Fransızca, Almanca, İtalyanca olmak üzere yedi dilde yayın yapan ORSAM’ın ilgilendiği başlıca bölgeler Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrasya’dır. Bu kapsamda ORSAM’ın ilgi alanına giren coğrafya Kuzey batı Afrika’dan Uzakdoğu’ya kadar uzanmaktadır. Zira bu bölgeler de Ortadoğu ve Avrasya politikalarının şekillenmesinde katkı ve etkilerde bulunmakta ve yakın etkileşim içine girmektedir. ORSAM Su Araştırmaları Programı ORSAM Ortadoğu Türkmenleri Araştırmaları Programı ORSAM Kitapları Süleyman Nazif Sokak No: 12-B Çankaya / Ankara Tel: 0 (312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48 http://orsam.org.tr/tr/anasayfa.aspx • http://orsam.org.tr/en/homepage.aspx • http://www.orsam.org.tr/tr/SuKaynaklari/anasayfa.aspx http://www.orsam.org.tr/en/WaterResources/homepage.aspx • http://www.orsam.org.tr/tr/OrtadoguTurkmenleri/anasayfa.aspx http://www.orsam.org.tr/en/MiddleEastTurkmens/homepage.aspx • http://www.facebook.com/orsam.tr • http://twitter.com/ORSAM_tr https://twitter.com/ORSAMOTAM • https://twitter.com/ORSAMSu
Benzer belgeler
ORSAM - Suriye Türkmenleri Raporu
olumsuzluklarla özdeşleştirilmiş bir imaja mahkum edilmemelidir. Ortadoğu ülkeleri, halklarından aldıkları güçle ve iç dinamiklerini seferber ederek barışçıl bir kalkınma seferberliği başlatacak po...
DetaylıORSAM G NL K ORTADO U B LTEN (02.05
gazetecilerin, işadamlarının ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak, bilgi ve düşüncelerin gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağla...
Detaylıtr - Toprak Su Enerji
olumsuzluklarla özdeşleştirilmiş bir imaja mahkum edilmemelidir. Ortadoğu ülkeleri, halklarından aldıkları güçle ve iç dinamiklerini seferber ederek barışçıl bir kalkınma seferberliği başlatacak po...
Detaylı