PDF İndir
Transkript
PDF İndir
Mart - Nisan 2016 Sayı: 88 88 Sayı: 88 Mart - Nisan 2016 SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA İÇİN: TEMİZ ÇEVRE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA İÇİN: TEMİZ ÇEVRE NÜKLEER ATIKLAR Dünya genelinde giderek artan enerji tüketimi, kullanılagelen enerji kaynaklarının daha verimli kullanılmasının yanısıra, yeni enerji kaynaklarından da yararlanılması gerektiğini ortaya koymuştur. 58 MADENLERDE YAZILIM VE İŞ GÜVENLİĞİ Girişimci Mahmut Çavur tarafından kurulan Minesoft firmasının, geliştirdiği mineTrack yazılımı sayesinde maden firmalarının işçi ve iş ekipmanı takibi kolaylaşacak. 70 SUDA BİR YOLCULUK: EBRU SANATI Su üzerine bırakılan her bir damla bir desenin başlangıcıdır. Neye dönüşeceği ise ebruzenin yolculuğunda şekillenir. Ebru, tekrarı mümkün olmayan bir sanat dalıdır ve her bir eser tektir. 72 İRAN MEKTUPLARI AMBARGO SONRASI İRAN Başta AB ülkeleri olmak üzere Çin, G.Kore ve uzakdoğu ülkelerinin heyetleri birbiri ardına Tahran’a akın etmeye başlamış ve milyar dolarlık anlaşmalara imza atmıştır. 76 İmtiyaz Sahibi Mimar ve Mühendisler Grubu adına Genel Başkan Murat Özdemir Sorumlu Yazı İşlerİ Müdürü Murat Alpay muratalpay@mmg.org.tr EDİTÖR Emrah Dursun BU SAYIYA KATKIDA BULUNANLAR Betül MAÇ, Prof. Dr. Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU, Mehmet Kürşat ÇAPAR, Osman ARI, Güleser EKŞİ, Prof. Dr. Şakir ŞAHİN, Yrd. Doç. Dr. Muhsin ÖZTÜRK, Yrd. Doç. Dr. Bilge Kaan TEKELİOĞLU, Çağada VARDAR, Emrah YILMAZ, Mehmet YÜCEYURT, Nihat GÜL, Sevilay KAYA, Ürfet ÖZKAN Yayın Koordİnatörü İsmail Şaşmaz ismail.sasmaz@abemedya.com Yayın Danışma Kurulu Avni Çebi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. İlhan Kocaarslan, Prof. Dr. Nizamettin Aydın, Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu, Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür, Mehmet Osmanlıoğlu, Yrd. Doç. Dr. Yalçın Boztoprak, Fatih Dönmez, Yrd. Doc. Dr. İbrahim Güneş, Yakup Güler İletİşİm Adresİ Kuştepe Biracılar Sok. No: 7 Mecidiyeköy/İstanbul Tel: 0 212 217 51 00 - Fax: 0 212 217 22 63 Web: www.mmg.org.tr E-posta: mmg@mmg.org.tr Basım Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş. Dudullu Org. San. Bölgesi 1.Cad. No:16 Ümraniye-İST Tel: 0216 444 44 03 - Faks: 0216 365 99 07-08 www.bilnet.net.tr Edİtör Neşet Tosun Görsel Yönetmen Ersan Topuz Kuştepe Mah. Biracılar Sok. No: 15 Şişli / İSTANBUL Tel: 0 212 273 27 50 - Fax: 0 212 273 27 51 Web: www.abemedya.com Yayın Türü İki ayda bir yayınlanır. Yerel Süreli Yayın Ücretsizdir Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu sahiplerine aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. İÇİNDEKİLER 30 ÇED’İ ISKALAMAK EMRAH YILMAZ ÇED raporlarında bilimin ön plana çıkarılması, bürokratik süreçlerin daha net ve kısa zamanda sonuçlanması, özgün içeriklerin oluşturulması ile süreç çıktılarının değerlendirilmesi, ülkemiz çevre sektörü ve yatırımcıların gelişmesini ve yeni imkanların oluşmasını sağlayacaktır. 32 34 ÇEVRE DANIŞMANLIĞI DENİZ KİRLİLİĞİ VE SU ÜRÜNLERİ Sevilay Kaya Çevre bilinci mesleğimizin ana omurgasını oluşturmaktadır. Mühendis olarak bağlı bulunduğumuz teknik disiplinin yanı sıra, insan olarak sahip bulunduğumuz doğaya ve doğal olana saygı, ayrılmaz ikili olarak mesleğimize etki etmektedir. YARD. DOÇ. Dr. MUHSİN ÖZTÜRK Günümüzde sanayinin ve teknolojinin gelişmesi, nüfus artışı, hızlı kentleşme, yoğun tüketim çevre kirliliğini artırmıştır. Bu kirlilik soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu yediğimiz gıdamızı da etkilemektedir. Dolayısıyla sağlığımız tehlike altındadır. 38 42 İSKİ ARITMA SU KONUSUNDAKİ ÇALIŞMALARINI BAŞARIYLA SÜRDÜRÜYOR ELEKTROMANYETİK KİRLİLİK RÖPORTAJ: PROF. DR. İZZET ÖZTÜRK Dünyanın en modern ve temiz arıtma tesislerinden birine sahip olan İSKİ’nin çok büyük kapasiteleri bulunuyor. Arıtma tesislerindeki çalışmalar istikrarlı bir şekilde sürdürülüyor. MEHMET KÜRŞAT ÇAPAR elektromanyetik kirlilik ile ilgili duyarlılık artmakta ve olumlu adımlar atılmaktadır. uluslararası kriterler, hangi frekansta ne kadar güçle yayın yapılabileceğini, tanımlamıştır ve ülkemizde de bu kriterler uygulanmaktadır. BİZDENEDİTÖRDEN HABERLER SÜRDÜRÜLEBİLİR DÜNYA İÇİN TEMİZ ÇEVRE 20’nci yüzyılın ortalarında kadar emekleme süreci yaşayan üretimde teknoloji kullanımı, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren yürümeye başlamış 1990’larda ise büyük bir hızla tüm üretim süreçlerinde söz sahibi olmuştu. Günümüzde ise dijital bir dünyadan bahsediyor ve hem üretimde hem tüketimde dijital dünyanın nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. İhtiyaçlarımızı kısa sürede gideren, üretim sürecini hızlandıran ve çok çeşitlendiren teknolojinin sağladığı bu faydalarının karşılığı ise çok da olumlu değil. Teknoloji ile birlikte artan ihtiyaçların yeni ürünlerin kullanımını zorunlu kılması, bu ürünlerin üretilirken çevreyi kirletmesine, ürünlerin kullanılırken insan sağlığını olumsuz etkilemesine ve nihayetinde küresel bir çevre kirliliğine sebebiyet verdiği aşikar. Bu nedenle bugün tüm dünya sürdürülebilirlik konusunu faaliyetlerinin odak noktası haline getirmiş durumda. Zararın neresinden dönülürse kardır anlayışı uzun bir süre ihmal edilmiş bu nedenle küresel ısınmaya varacak kadar çevreyi kirletmiş olan üretim sürecinde üretici firmaların faaliyetlerini revize etmelerine neden oluyor. Ancak nihai tüketici sağlığını bozacak teknoloji ürünlerini kullanmak zorunda hala. MMG dergimizin 88’inci sayısının dosya konusu çevre-teknoloji-sağlık üçgeninde şekillendi. Tüm detayları hazırlanan makalelerde okuyabilirsiniz. 2016 yılının başında dünya ekonomisini yakından ilgilendiren bir gelişme yaşandı. İran’ın nükleer programının silah üretme kapasitesine ulaşma endişesi nedeniyle 2012 yılında ABD ve AB ülkelerinin uyguladığı ekonomik ambargo, Ocak 2016 itibariyle kaldırıldı. Yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte İran, bloke edilmiş (tahmini) 100 milyar Dolar’ı kullanma imkanına kavuşurken dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerinin sahiplerinden biri olarak enerji ihracatı önündeki engeller de kalkmış oldu. Diğer yandan 78 milyon nüfuslu bir ülke küresel ekonominin yatırım ve ticaretine açık hale geldi. İran’ın bölge siyaseti ve ekonomisi için önemini, Türkiye-İran ilişkilerinin ambargodan sonra ne konuma geleceği ve dünya ekonomisine entegre olmak isteyen İran ile ilgili detayları Sayın Osman Arı’nın yazılarında bulabilirsiniz. Dergimizin bu yeni sayısında ayrıca MMG Genel Merkez ile şubelerinin gerçekleştirdiği tüm ekinlikleri, Sayın Ürfet Özkan’ın Ebru Sanatı ile ilgili kaleme aldığı makaleyi ve İran’ın Şiraz şehrine gerçekleştirilen egzotik gezinin detaylarını okuyabilirsiniz. 46 48 50 54 ENTA MÜHENDİSLİK, DÜNYANIN 20 ÜLKESİNDE SUYU ARITIYOR ŞEHİRLER ÜZERİNDEKİ KİRLİ ŞEMSİYE YENİLENEBİLİR ENERJİDE RÜZGAR ENERJİSİ VE ÇEVRE ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ YRD. DOÇ. Dr. HÜSEYİN ÖZDEMİR NİHAT GÜL MEHMET YÜCEYURT Enta Mühendislik, yaptığı arıtma tesislerinde atık su deşarj kriterlerini sağlamanın Yanında en az enerji tüketimi yapan çevreci teknolojiler kullanmaya ve minimum atık oluşumuna da ağırlık vermektedir. Hava kirliliğine olan maruziyet değişkenlik göstermektedir. Kaynağa yakınlık, insan ile kaynak arasındaki fiziksel bariyerler, partiküle maruz kalma süresi ve kişinin fiziksel aktivite düzeyi gibi faktörler kişinin maruziyet yoğunluğunu etkiler. ülkemizde enerji ihtiyacı sürekli artmaktadır. Bu nedenle, üretilen enerjinin yüksek verimle kullanılması, mevcut enerji kaynaklarının yanı sıra alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ait potansiyelin değerlendirilmelidir. sadece sorunları söyleyen kişiler değil, o sorunun çözümünü önerecek ve yapacak meslek sahipleriyiz. Ülkemizde ve dünyada birbirini etkileyen çevre sorunları ile ilgilenmek gelecek nesillere bırakacağımız miras olan bu yaşam alanını en samimi şekilde koruyup sürdürebilmeliyiz. BETÜL MAÇ -4- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ BİZDEN BAŞKANDAN HABERLER DAHA TEMİZ VE HUZUR VEREN BİR DÜNYADA YAŞAMAK İÇİN ÇABALAMALIYIZ MMG GENEL BAŞKANI Murat ÖZDEMİR Her iki ayda bir çıkardığımız dergilerimizde enerjiden ulaşıma, sanayiden şehirleşmeye kadar birçok önemli konuyu dosya konusu olarak işlemeye çalışıyoruz. Bütün çalışmalarımızın ana gayesi ülkemizin ve milletimizin hak etmiş olduğu gelişmişlik seviyesine ulaşabilmesine hizmet etmek. Bunun için de her zamankinden ve herkesten daha çok çalışmalı ve üretmeliyiz diye düşünüyoruz. Ancak tüm çalışmalarımızı yaparken ve ülkemiz için projeler üretirken aslında bu dünyadaki esas vazifemizin, bu dünyayı hikmetle imar edip mensubu bulunduğumuz milli ve manevi değerlerimizi tüm dünyada hakkıyla temsil etmek olduğunu da unutmamalıyız. Zira bu değerlerimizi göz önünde tutarak konulara yaklaştığımızda ürettiğimiz projeler, kısa vadeli menfaatler için yüzyıllardır oluşa gelen ekolojik dengeler ile doğal formasyonları ve doğal hayatı tahrip etmeyecektir. Evet, dergimizin bu sayısında da çevre konusunu “Sürdürülebilir Bir Dünya için Temiz Çevre” başlığı ile işledik. İnsanoğlunun ve özellikle de batı medeniyetinin son yüzyıla kadar üretirken ve gelişirken hırsla ve tamahkarlıkla dünyanın kaynaklarını kullanması, dünyada yaşamın sürdürülebilirliğini tehlikeye atmıştır. Özellikle sanayileşme, şehirleşme ve enerji üretimi alanlarındaki gelişmeler dünyamızı tahrip eder bir hal almaya başlamıştı. Bu gidişin sürdürülebilir olmadığı hissedilmeye başlanınca 1960’ların sonlarından itibaren bu gidişe karşı özellikle batıda öğrenci hareketleri ile bir direnç oluşmaya başladı. Çevrenin korunması için artık bir şeyler yapılması gerektiği ile ilgili oluşan yaklaşımın ilk olarak 1972 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Stockholm’de gerçekleştirilen bir konferansta ele alındığını görüyoruz. Bu konferansta üye ülkeler ekolojik denge, sağlık ve doğanın korunması ile ilgili hassasiyetlerini ifade ederek doğanın korunmasına yönelik önlem paketlerini sunmuşlardır. Bundan sonra da çevre duyarlılığı, zaman içerisinde bir şekilde gelişmesini sağlamış ve tabiri caizse yükünü tutmuş olan ve Sanayileşme döneminden artık Bilişim ve Teknoloji dönemine evirilen gelişmiş ülkelerden başlayarak dünya kamuoyunda gündemin ön sıralarına çıkmaya başlamıştır. Bize bakan yönü itibariyle biz dünyamızın ve tüm kaynaklarının aslında bize emanet olduğu, onları tüketmek değil kullanırken geliştirip gelecek nesillere daha güçlü ve sağlıklı bir şekilde aktarmak olduğu bilinciyle her şeye rağmen bir gelişme ve ilerlemenin peşinde olmalıyız. Gelişirken ve güncel teknolojiyi sanayiden enerjiye her alanda kullanırken, çevrenin korunması için de yine güncel teknolojinin gereklerini kullanmalıyız. Sanayi, enerji, kalkınma önemli ama bir yere kadar. “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak” diyen Kızılderili bilgenin uyarısını unutmamalıyız. Çevresiyle, havasıyla, suyuyla kısacası tüm doğasıyla daha temiz ve huzur veren bir dünyada yaşamak ve bunun gerçekleşmesi için de emek verip katkı sağlayanlardan olmak duasıyla, -5- MART - NİSAN 2016 MMG ÇEVRE KOMİSYONUNDAN KURBAĞALIDERE ISLAH İNŞAATI ZİYARETİ M imar ve Mühendisler Grubu Çevre Komisyonu Kurbağalıdere Islah İnşaatı’nı ziyaret ederek proje hakkında bilgi aldı. Civarda oturan vatandaşları kirliliğiyle rahatsız eden ve Kadıköy-MaltepeÜmraniye’deki derelerin aktığı 67 kilometre uzunluğundaki geniş bir havzayı kapsayan Kurbağalıdere’nin ıslahı için gerçekleştirilen projeyi ve çalışmaları yerinde inceleyen Çevre Mühendisi Betül MAÇ, Nevran Sultan ŞİŞLİ, İrfan MERİÇ ve komisyon üyeleri, proje yöneticilerinden proje kapsamında uygulanan bölge ve TBM imalatları hakkında teknik bilgiler aldılar. Sudaki oksijen miktarının azalması nedeniyle köpüren derenin, İstanbul’daki metro inşaatlarının yapımında da kullanılan TBM (Tünel Sondaj Makinası) ile, atık su ve yağmur sularının kolektör hattına alınarak yeraltından akışı amaçlanıyor. Proje ile ilgili bilgi veren Özka İnşaat firmasının İnşaat Mühendisi Burcu Ündül’ün açıklamalarına göre; mevcut yol kotunun yaklaşık 10 m altından TBM tünel açma makinası ile imalatı hedeflenen Ø 3000 mm çelik borular ile atık su kollektör hatlarının imalatlarına başlandığının bilgisi alınırken, projenin toplamda 1.560 metre hat uzunluğunun olduğu ve 5 adet şafttan oluştuğu bildirildi. 1.560 metrelik hattın 1.400 metresinin bitirildiği kaydedilirken, Kalan 160 metrelik kısımda tünel açma ve boru itme imalatlarının devam edildiği ve 5 adet şaftın imalatının tamamlandığı verilen bilgiler arasında. Şaft 01 ile Şaft 02 arasındaki epoksi kaplama imalatlarının ise tamamlanmak üzere olduğu söylendi. Kurbağalıdere Islah Çalışması’ndaki güzergah aşamaları hakkında aşağıdaki bilgiler aktarıldı: binde Hasanpaşa Katlı Otopark Projesi başlamıştır. İki projenin de sağlıklı bir şekilde devam etmesi, kesişen kısımların ortak bir iş programı ile çözümlenmesine ilişkin çalışmalar devam etmektedir. TBM tünel açma ve boru itme imalatları tamamlanmıştır. İETT GARAJI-FAHRETTİN KERİM D100 KÖPRÜSÜ – MANDIRA KÖPRÜSÜ ARASI Bu alanda eskiden varolan Salı Pazarı Ekim 2015 itibari ile alandan kaldırılmış olup, aka- -6- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ GÖKAY KÖPRÜSÜ ARASI Bu alanda dere güzergahının imar planlarına işlenmesi sorunu, yaklaşık olarak 3 sene kadar devam etmiş olup, alandaki sorun yeni çözümlenmiştir. Deredeki atık suyun TBM ile yapılmasına devam edilen atık su tüneline alınmasına müteakip uygulama projesine göre çalışmalara başlanabilecektir. 310 metrelik bu aralıkta 160 metre FAHRETTİN KERİM GÖKAY KÖPRÜSÜ-TAŞKÖPRÜ DERE GEÇİŞ KÖPRÜSÜ ARASI Bu alandan yapımı tamamlanmamış olan 260 metrelik dere imalatı bulunmaktadır. Deredeki atık suyun TBM ile yapılmasına devam edilen atık su tüneline alınmasına müteakip uygulama projesine göre çalışmalara başlanabilecektir. Bu kısımda yer alan Taşköprü Caddesi Dere Geçiş Köprüsü’ne ilişkin çalışmalara başlanmıştır, trafik sirkülasyonu sağlanmış olup, 1. etap ön germeli BİZDEN HABERLER kiriş yerleştirme imalatları yüzde 90 oranında tamamlanmıştır. Ancak, Taşköprü imalatlarında henüz tamamlanamayan 34.5kV elektrik hattı deplaseleri nedeniyle 1.etap çaplı çelik içmesuyu hattı, 6” çelik doğalgaz hattı, elektrik, telekom ve fiber hatlar bulunmaktadır. • Taşköprü: Tamamlanamayan 34.5kV elektrik deplasesi nedeniyle köprü imalatlarına devam edilememektedir. • Fahrettin Kerim Gökay Köprüsü: Köprü yanından geçmekte olan Ø110 mm çaplı polietilen doğalgaz hattı, elektrik, telekom menhol ve toplama hatları ile fiber hatlar bulunmaktadır. İşin süresine katkısından ve teknik olarak profesyonellik gerektiğinden; deplaselerin, ilgili kurumlarca yapılması Müdürlüğümüz tarafından talep edilmektedir. köprü döşeme imalatı tamamlanamamıştır. Dolayısıyla, 2.etap imalatlara geçilememektedir. KARŞILAŞILAN SORUNLAR: 1. Kamulaştırma Taşköprü Dere Geçiş Köprüsü-Şefikbey Köprüsü arası Salı Pazarı mevkiinde yapılması planlanan imalatların projeleri hazır olup; derenin güzergahında yer alan gerekli kamulaştırmanın mahkeme süreci tamamlanmış, mülkiyetin İBB’ye geçmesi beklenmektedir. Bunun dışında kamulaştırmanın olmadığı kısımlarda ise dere imalatına ilişkin fore kazık çalışmaları devam etmektedir. 2. Deplaseler: • Şefikbey Köprüsü: Köprü üzerinden geçmekte olan Ø500 mm Yetkililer proje ile ilgili verdiği bilgilerde; “Projede şehir elektrik ve iletişim hatlarına denk gelen ya da çakışan yerlerde hatların zarar görmemesi için gerçekleştirilen çalışmalar uygun hale getirilene kadar bekletilmektedir. Bu sebeple çalışmaların yavaş ilerlediği yerler olabiliyor. Ayrıca dere içindeki çalışmalarda dere içi bölmelendirilerek çalışma yapılabiliyor. Yağışın çok olduğu zamanlarda ise işçilerin can güvenliği sebebiyle çalışmalara devam edilemiyor. Bu etkenler nedeniyle şaft 01 ve 02 arasında duyulan koku ve kirliliğin giderilmesi beklenenden uzun sürmektedir. Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi Altyapı Koordinasyon Müdür Yardımcısı Necmettin Acar ise; “Derede bu derece kirliliğin görülmesinin önemli etken iki sebebi bulunmaktadır. Dere yolu, denize alt kottan birleştiği için derenin akımı yavaşlamakta ve de denizden dereye doğru içeri akım da olmaktadır. Yıllarca dereye atıksu yağmursuyu karışarak boşaltılması kirlilik oluşturmuştur. Zamanla artan nüfus ile derenin debisine ve kesitine göre kirlilik yükü oldukça artmıştır. İBB ve İSKİ ile beraber yürütülen bu çalışmada derenin kesiti 500 yılda bir gelecek en büyük yağışa göre büyütülmüştür. Atıksu ve yağmur suyu kanal kesitleri ve mansap boyutları bu nüfus artışı ve felaketler düşünülerek artırılmıştır. Şehrin yapısına göre 500 yılda bir olacak sel göz önüne alınabilmiştir” diye konuştu. -7- MART - NİSAN 2016 MMG İSTANBUL KALKINMA AJANSINA ZİYARETTE BULUNDU ICCI 2016, ENERJİ VE ÇEVRE SEKTÖRÜNÜ BİR ARAYA GETİRDİ M imar ve Mühendisler Grubu’nun da destekçileri arasında bulunduğu, enerji sektörünün en önemli buluşma noktası ICCI 2016 -22. Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı, 2729 Nisan tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirildi. Düzenlenen konferansa Türkiye’nin yanı sıra toplam 21 ülkeden 277 firmanın katıldığını ve bu yıl ilk kez Belçika, Hırvatistan, Finlandiya, Macaristan ve İsviçre’nin de yer aldığını söyleyen Hannover Fairs Turkey Fuarcılık Genel Müdürü Alexander Kühnel, ICCI’ın; Avrasya’da fuar, konferans ve B2B etkinliklerinin bir arada olduğu tek enerji etkinliği olduğunu ve ilk yılından bu yana Türkiye’de enerji sektörünün gelişimine katkı sağladığını iletti. Katılımcı firmalar; yenilenebilir enerji, kojenerasyon, elektrik üretimi ve ticareti, elektrik iletim sistemleri, enerji tesislerinde bakım, onarım ve servis hizmetleri, çevre teknolojileri, enerji verimliliği, lojistik ve IT teknolojileri ürün gruplarına yönelik yenilikçi çözümlerini sergiledi. Ayrıca, güneş enerjisi özel bölümü de bu yıl ilk kez sektör temsilcilerini yatırımcılarla bir araya getirmiş oldu. Fuarla eş zamanlı gerçekleşen konferanslarda, 200’den fazla yabancı konuşmacı ve 35 oturumda 15 bine yakın ziyaretçinin katılımıyla enerji politikaları, enerji mevzuatları ve stratejileri, enerji verimliliği, tüm enerji teknolojileri, ürün ve hizmetleri gibi çeşitli konular masaya yatırıldı. Bu yıl öne çıkan konular ise Türkiye, Avrupa ve Afrika enerji ticareti, ulusal ve uluslararası pazarlar oldu. M imar ve Mühendisler Grubu (MMG), 20 Nisan 2016 tarihinde İstanbul Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Doç. Dr. Abdülmecit Karataş’ı makamında ziyaret etti. Ziyarete MMG Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Kürşat Çapar, Kurucu Üyelerden Hasan Süreyya Sezgin ve MMG Genel Sekreteri Murat Alpay katıldı. MMG Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Kürşat Çapar, MMG’nin vizyonu ve misyonu, çıkardığı dergiler, yaptığı etkinlikler, üniversiteler ile ortaklaşa gerçekleştirilen paneller, sempozyumlar, kahvaltılı toplantı ve teknik geziler hakkında bilgi verdi. MMG tarafından yapılması planlanan Ar-Ge, İnovasyon ve Yeni Teknolojiler Zirvesi çalışmaları hakkında bilgi veren Çapar, İstanbul Kalkınma Ajansı’nı da katkı vermeye davet etti. Genel Sekreter Doç. Dr. Abdülmecit Karataş ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek MMG’nin çalışmalarını takdir ettiğini ve ortak faaliyetlerde bulunabileceklerini dile getirdi. MMG, ICCI 2016’DA ENERJİ MADENLERİ VE ÇEVRESEL ETKİLERİNİ MASAYA YATIRDI M imar ve Mühendisler Grubu’nun ICCI 2016 – 22. Uluslararası Enerji ve Çevre Fuarı ve Konferansı kapsamında düzenlediği “Enerji Madenleri ve Çevresel Etkileri” konulu özel oturum 29 Nisan 2016 Cuma günü yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Murat Özdemir’in moderatörlüğünü yaptığı panele, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Seyfi Kulaksız, MMG Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ahmet Erdal Osmanlıoğlu, SRK Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı C. Bora Arpacıoğlu ve İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Şafak Gökhan Özkan konuşmacı olarak katıldı. -8- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ BİZDEN HABERLER -9- MART - NİSAN 2016 MMG 20. YIL KÜLTÜR VE SANAT GECESİ KAPSAMINDA SADETTİN KAYNAK ANILDI S on yüzyılın tanınmış en ünlü bestekarı Hafız Sadettin Kaynak, ölümünün 55’inci yılında Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) tarafından düzenlenen, Emsaş İnşaat ve Vira Yapı’nın sponsorluğunu üstlendiği 20’nci yıl Kültür ve Sanat gecesinde T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Sanatçısı Recep Alper Cevirel’in solistliğinde konserle anıldı. Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde dü- zenlenen konserde, ünlü bestekarın birbirinden nadide 3 bin eseri arasından seçilen sanat müziği eserleri müzikseverler tarafından büyük ilgi gördü. Salonu dolduran müzik severler, dinledikleri esenlere eşlik etti. Konserde MMG Genel Başkanı Murat Özdemir MMG’nin faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Konser için destek olan firmalara plaket yerine isimlerine dikilmiş fidan ser- tifikası armağan edildi. Koro Şefi T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Sanatçısı Recep Alper Cevirel ise Sadettin Kaynak’ı andıkları güzel bir gecede katılımın yüksek olmasının kendilerini mutlu ettiğini dile getirdi. Konsere Merkez Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Şehir Hatları Genel Müdürü Yakup Güler, Gazeteci Yazar Sami Özey, Sadettin Kaynak’ın oğlu ve torunları ile MMG üyeleri katıldı. GÜNCE 2016 ÖĞRENCİLERİN YOĞUN KATILIMIYLA GERÇEKLEŞTİ İ stanbul Üniversitesi lisans ve lisansüstü düzeyinde eğitim gören Çevre Mühendisliği öğrencilerinin; eğitim ve araştırma ile ilgili bilgi paylaşımını artırmalarını ve ortak çalışma alanlarının oluşmasını hedefleyen ve MMG’nin de destek verdiği Güncel Konularıyla Çevre - GÜNCE 2016 etkinliği, 10 Mayıs 2016 tarihinde İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Prof. Dr. Ali Rıza Berkem Konferans Salonu ve fuaye alanında, gerçekleştirildi. Davet edilen konuşmacıların, bilimsel ve teknolojik yenilikleri tanımlayıcı sunumlar ve öğrencilere mezuniyet sonrasında yön verecek açıklamalarda bulunduğu GÜNCE 2016’da Ekoenerji, Küresel Ekolojik Sorunlar, Sucul Ekosistem, İnsan ve Çevre, Ekonomi Çevre ve Enerji olmak üzere 5 farklı sözlü sunum oturumu ve 2 adet poster oturumu yapıldı. Davetli ko- -10- nuşmacılar Prof. Dr. Ahmet Cemal Saydam, Deniz Bayramoğlu, Savaş Karakaş ve Burak Köktürk, GÜNCE 2016 amacına ve hedeflerine uygun sunumlarında, öğrencilerle fikir paylaşımında bulundu. MMG ile birlikte birçok kurum ve kuruluş GÜNCE 2016’ya bilimsel ve teknolojik yönden destek ve güç verirken, Sakarya Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ öğretim üyeleri ve öğrencileri de işbirliği kapsamında projeler için çalışma yürüttü. Program sonrasında Günce Komitesi adına İ.Ü. Çevre Kulübü Başkanı Adem Piştofoğlu, MMG adına Çevre Komisyonu Başkanı Betül Maç’a teşekkür belgesi verdi. Ayrıca MMG adına Prof. Dr. Nüket Sivri, GÜNCE Komitesi ve emeği geçen herkese fidan hediye edildi. BİZDEN HABERLER TÜRKİYE’NİN BÜYÜMESİ NÜKLEERDEN OLACAK MMG ÇEVRE KOMİSYONU ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ ÖĞRENCİLERİ İLE BİR ARAYA GELDİ M imar ve Mühendisler Grubu Çevre Komisyonu İstanbul Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi’nde okuyan öğrenci üyeleri ile MMG Genel Merkezi’nde bir toplantı gerçekleştirdi. MMG Çevre Komisyonu Başkanı Betül Maç ve Çevre Mühendisi Sevilay Kaya, Çevre Mühendisliği öğrencileriyle mesleki bilgi ve tecrübe paylaşımında bulunurken, çevre mühendisliğinin herkes tarafından bilinmeyen ve farklı yönlerini konuştular. Betül Maç ve Sevilay Kaya, çevre mühendisliğinin mühendislik alanları içerisinde ne derece önemli bir yere sahip olduğu konusunda bilgi verdi. M imar ve Mühendisler Grubu olarak katıldığımız zirvede Enerji Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Necati Yamaç, standımızı ziyaret edip MMG’nin çalışmaları hakkında bilgi aldı. Türk şirketlerini uluslararası nükleer sektörünün temsilcileriyle buluşturan 3. Nükleer Santraller Zirvesi; İngiltere, Kanada, Fransa, Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan ile imzalanan nükleer anlaşmalara ev sahipliği yaptı. Türkiye’de giderek artan nükleer enerji yatırımlarına yön veren 3. Nükleer Santraller Zirvesi, 8 Mart 2016’da WOW Convention Center’da gerçekleştirildi. Türkiye’deki 15 milyar Dolarlık nükleer endüstrisi başta olmak üzere Ortadoğu ve Afrika’daki projelerde de yerli üreticilerin pay alabilmeleri için Nükleer Sanayi Derneği, İngiltere, Kanada, Fransa, Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan’daki nükleer sanayi dernekleri ile teknoloji, bilgi ve öğrenci değişimini de kapsayan anlaşmalar imzaladı. Türk şirketleri nükleer endüstrisine girerse ekonomide büyüme beklentilerin çok üstüne çıkacak. ALPASLAN HAMDİ KUZUCUOĞLU’NDAN KURUMSAL ACİL DURUM PLANLANMASI SEMİNERİ G20’DE BİR ADIM ÖNE ÇIKACAĞIZ Zirve sırasında gerçekleşen imza töreninde konuşan Nükleer Sanayi Derneği Genel Sekreteri Koray Tuncer şunları söyledi: “Nükleer santral projeleri için mal ve hizmet tedariği sağlayan ülkeler hem sanayide hem de uluslararası alanda söz sahibi oluyor. Türk şirketleri için yeni olan bu sektöre girebilmenin ilk adımının bilgi ve teknoloji transferi olduğundan yola çıkarak beş ayrı ülkeyle son derece önemli anlaşmalara imza attık. Nükleer enerji santrallerine ülke sanayimizin ürün ve hizmet sağlaması Türk sanayini her şeyden önce teknolojik anlamda güçlendirecek ve ihracatın uzun dönemli artmasına katkı sağlayarak ekonomiyi büyütecek. Bu da Türkiye’nin G20 ülkeleri arasındaki yerini hızla yukarıya taşıması demek. İngiltere, Kanada, Fransa, Çek Cumhuriyeti ve Bulgaristan ile yaptığımız anlaşmaların benzerlerini çok yakında Amerika ve Romanya ile de yapmayı planlıyoruz.” D r. Alpaslan Hamdi Kuzucuoğlu, 20 Nisan 2016 Çarşamba günü saat 19.00’da düzenlenen “Bizbize Konuşmalar” programına katılarak Kurumsal Acil Durum Planlanması konulu bir seminer verdi. -11- MART - NİSAN 2016 İSTANBUL İL MÜFTÜSÜ PROF. DR. RAHMİ YARAN’A ZİYARET İTÜ REKTÖRÜ PROF. DR. MEHMET KARACA’YA ZİYARET M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) olarak İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca’yı Ar-Ge, İnovasyon ve Yeni Teknolojiler Zirvesi çalışmaları kapsamında 6 Nisan’da makamında ziyaret ettik. Gerçekleştirilen ziyarete MMG Yönetim Kurulu Üyesi Serkan Cantürk, MMG Genel Sekreteri Murat Alpay katıldı. Zirveyi çok faydalı bulduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek söz konusu programın içinde yer almaktan memnun olacaklarını ve katkı için gereğini yapacaklarını ifade etti. Ziyaret sonrasında İTÜ ve İTÜ ARI Teknokent tarafından 2011 yılında kurulan İTÜ Çekirdek hakkında bilgi alındı. İTÜ Çekirdek hakkında bilgiler veren yetkili, başvurmuş ve kabul edilmiş girişimci grupların projelerini burada geliştirdiklerini, girişimcilerin bu fiziki alanda iş planlarını yazarak araştırmalarını yaptığını ve eğitim/danışmanlık hizmetlerini aldıklarını ifade etti. M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Yönetim Kurulu Üyesi Yüksek Mimar Ali Reyhan Esen, Denetleme Kurulu Üyesi Mimar Mehmet Osmanlıoğlu ve Genel Sekreter Murat Alpay, İstanbul İl Müftüsü Prof. Dr. Rahmi Yaran’ı makamında ziyaret etti. Ziyarette MMG’nin faaliyetleri, çalışmaları, görüşleri hususunda Prof. Dr. Rahmi Yaran ile bilgiler paylaşıldı. Teknik yapılanmamız perspektifinde manevi ve kültürel değerlerimiz çerçevesinde görüşlerimiz dile getirildi. Geçekleştirilen ziyarette vakıf eserlerinin tamirat, tadilat ve restorasyonlarında yapılan hatalı uygulamalar sebebiy- YTÜ REKTÖRÜ PROF. DR. İSMAİL YÜKSEK’E ZİYARET M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) olarak Ekim 2016 tarihinde gerçekleştirmeyi planladığımız Ar-Ge, İnovasyon ve Yeni Teknolojiler Zirvesi’nin çalışmalarına başlandı. Bu kapsam da 4 Nisan’da Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek’e ziyaret gerçekleştirildi. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir zirve hakkında bilgi vererek Yıldız Teknik Üniversitesi’ni de zirvede yer almaya davet etti. Söz konusu zirveyi çok olumlu bulduğunu belirten -12- Rektör Prof. Dr. İsmail Yüksek; yazılım, bilişim ve iletişim teknolojileri, telekomünikasyon, elektronik, ilaç, makine ve teçhizat imalatı, kimya, havacılık, enerji, savunma sanayi, ,inşaat, gıda gibi birçok sektörde Ar-Ge çalışmalarını yürüten 250 Ar-Ge firması, 56 kuluçka firma ve 5 binden fazla kalifiye Ar-Ge ve yazılım personeline ev sahipliği yapmakta olan Yıldız Teknopark’ın zirveye katkı sağlayabileceğini ve MMG ile her türlü işbirliğine hazır olduklarını belirtti. MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ le, Müftülük tarafından bir komisyon kurulmasının faydaları dile getirildi. Böyle bir komisyon kurulabilecek ise MMG olarak katkı sağlanabileceği, bu manada yetkili, bilgili MMG üyeleri ile görev alınabileceği ve destek olunabileceği ifade edildi. Benzer olarak milli servetimiz olan tarihi eser binalarımız ve özellikle camilerimizde yapılan tadilat uygulamalarının yeterli bilgiye sahip olmayan cami heyeti ve/veya orada görevli arkadaşların inisiyatifine bırakılmamasının gerektiği; yine bu hususun ilgili yine bir komisyon veya danışma kurulu onayı ile gerçekleştirilmesinin uygun olacağı değerlendirildi. BİZDEN HABERLER MMG Eskişehir İl Temsilciliği Faaliyetlerine Başladı 2 0. Yılında en az yirmi şehirde şubeleşmeyi hedefleyen Mimar ve Mühendisler Grubu, bu bağlamda çalışmalarına hızlı bir şekilde devam ediyor. Ülkenin dört bir yanındaki mimar ve mühendisleri destekleyebilmek; çalışmalarını ve projelerini gerçekleştireceği, fikir alışverişinde bulunacağı bir ortamda toplayabilmek amacıyla şubeleşmeye devam eden MMG, Eskişehir Şube Temsilciliği’ni 17 Nisan 2016 tarihinde faaliyete geçirdi. MMG Genel Başkanı Murat Özdemir, Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Çelik, Yönetim Kurulu Üyesi Yasir Yılmaz ve MMG İş Salığı ve Güvenliği Komisyonu Başkanı Sunullah Doğmuş un da katıldığı açılış toplantısında Eskişehir İl Temsilcisi Nevzat Bursalı’ya rozet takılarak başarı dileklerinde bulunuldu. “MMG’nin şubeleşme ve teşkilatlanma çalışmaları devam edecek” MMG Genel Başkanı Murat Özdemir açılış sonrası bu güne kadar İstanbul, Anka- ra, İzmir, Bursa, Sakarya, Kayseri, Konya, Samsun, Diyarbakır ve Batman olmak üzere 10 ilde teşkilatlanma çalışmalarını gerçekleştirdiklerini belirtirken, bu yıl içerisinde Eskişehir, Kütahya, Manisa, Aydın, Denizli, Adıyaman ve Urfa gibi şehirlerde faaliyete geçen temsilciliklerle birlikte bu sayının daha da artacağını ve ülkeye katma değer sağlamak amacıyla MMG olarak çalışmalarına Türkiye genelinde planlanan birçok ilde devam edileceğini vurguladı. Mimar ve Mühendisler Grubu Kütahya İl Temsilciliği açıldı M imar ve Mühendisler Grubu, Türkiye’nin birçok şehrinde şubeleşme MMG Genel Başkanı Murat Özdemir bu yıl içerisinde Eskişehir, Kütahya, Manisa, Aydın, Denizli, Adıyaman ve Urfa temsilciliklerinin açılmasıyla birlikte MMG’nin 17 ilde çalışmalarını sürdürdüğünü belirtirken “Sırada hazır olan Erzurum, Mardin, Elazığ, Afyon, Sivas, Bingöl, Bitlis ve Trabzon temsilciliklerimiz bulunmaktadır. Bu sene sonuna kadar en az 25, dönemimiz sonuna kadar da 30 ilde teşkilatlanmış olmayı hedefliyor ve hedefimize doğru planlı bir şekilde yürüyoruz.” diye konuştu. çalışmalarına devam ediyor. Bu kapsamda çalışmalarına devam eden Mimar ve Mühendisler Grubu, Genel Başkanı Murat Özdemir, Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Çelik, Yönetim Kurulu Üyesi Yasir Yılmaz ve MMG İş Salığı ve Güvenliği Komisyonu Başkanı Sunullah Doğmuş’un da katıldığı açılış programıyla Kütahya İl Temsilciliğini 17 Nisan 2016 tarihinde faaliyete geçirdi. Ayrıca MMG Kütahya Temsilcisi Ahmet Eşsiz’e rozet takılarak çalışmalarında başarılar dilendi. -13- MART - NİSAN 2016 MÜNİB KARAKILIÇ KONUĞUMUZ OLDU M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şubesi tarafından ayda bir kez düzenlenen Ankara Sohbetleri’nin mart ayı konuğu Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Münib Karakılıç oldu. Karakılıç, katılımcılara “Türkiye’de Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği” konulu bir sunum yaptı. Karakılıç sunumunda şunlara dikkat çekti: “Yenilenebilir Enerji; yeryüzünde ve doğada çoğunlukla hiçbir üretim sürecine ihtiyaç duymadan temin edilebilen, fosil kaynaklı olmayan, sürekli yenilenebilen ve doğada her an hazır bulunan hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyokütle, biyogaz, dalga akıntı enerjisi ve gel-git enerjisi gibi enerji kaynaklarını ifade eder. Türkiye’nin enerji potansiyeli; 160 bin GWh/yıl hidroelektrik, 4 bin 500 MW biyogaz (1,5-2 MTEP (milyon ton eşdeğer petrol)), 20 bin MW biyokütle (8,6 MTEP), 48 bin MW rüzgar kapasitesi, bin 520 kWh/m²-yıl güneş radyasyonu ve 2 bin MWe jeotermal kapasitesidir. Türkiye’nin enerji konusunda 2023 hedefleri; 20 bin MW rüzgar, 5 bin MW güneş, bin MWe biyokütle ve 34 bin MW hidroelektirik şeklinde belirlenmiştir. 2023 hedeflerinde Türkiye’nin enerjisinin yüzde 30’unun yenilenebilir enerjiden karşılanması hedeflenmektedir. Şu an Türkiye’nin yenilenebilir enerjideki toplam kurulu gücü 31 bin 500 MW’dir. Termik santrallerdeki toplam kurulu güç ise 41 bin 500 MW’dir. Rüzgar enerji santrallerinde 2005 yılındaki kurulu güç 20,1 MW iken 2015 yılındaki toplam kurulu güç 4503,2 MW’ye ulaşmıştır. Türkiye’nin 2023 hedeflerindeki rüzgar enerji santrallerinin toplam kurulu gücü 20 bin MW’dir. Bu sonuca göre Türkiye şu an itibariyle rüzgar enerji santrallerindeki 2023 hedeflerinin yüzde 22’sini gerçekleştirebilmiştir.” -14- MEHMET AKİF VE MEDENİYET ANLAYIŞI KONUŞULDU M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şube tarafından ayda bir kere düzenlenen Ankara Sohbetleri’nin mart ayı konuğu Araştırmacı Yazar Fatih Bayhan oldu. Yoğun bir ilginin olduğu programda Bayhan, Milli Şairimiz Mehmet Akif ve Medeniyet Anlayışını anlattı. “Tarihimizde ve hayatımızda önemli bir yer alan Mehmet Akif gibi bir insanın hayat hikayesini ve onu oluşturan şartları bilmezsek onu eksik biliriz” diyerek konuşmasına başlayan Araştırmacı Yazar Fatih Bayhan, “Üç yıllık ilkokulu bitiren Akif, 1882 Yılında Fatih merkez Rüştiyesine (ortaokul) başladı. Bu sırada babasından Arapça öğrenmeye devam ediyordu. Ayrıca Fatih Camiinde Farsça ders vererek, Gülistan ve Mesnevi okutan Es’ad Dedeyi de takip etmekteydi. Türkçe ve Farsça derslerinde, akranlarından çok ileri olan Akif’in lisan hususunda bilhassa kabiliyetli olduğu görülüyordu. Akif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarıda kendi kendini yetiştirerek tahsilini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye ça- lıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sahasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat alemine girişi daha fazla 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla başlar. Bu tarihten itibaren şiirleri Sırât-ı Müstakîm’de yayınlanır. Akif’in yazarlığa ve şiire eğilimi vardır. Hafızdır, İslam ve fen ilimlerini öğrenmiştir, bundan da önemlisi o ilimleri şiire dökecek zekaya ve edebiyata sahip olmasıdır. 1903-1908 yılları arasında 7 bölümden oluşan safahatı yazmıştır. Safha safha yazdığı için Safahat ismini alır. Safahat 1937’ye kadar hem kendi hem de Osmanlı’nın hayatındaki safhaları şiirlerine nakşettiği eseridir. 1920’de Burdur milletvekili olarak Birinci Büyük Millet Meclisi’ne seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı’nı yazdı. Meclis 12 Mart’ta bu marşı kabul etti. 27 Aralık 1936’da İstanbul’da vefat etti. Edirnekapı mezarlığında, en iyi dostlarından Baban Zâde Ahmet Nâim’in yanına defnedildi” sözleriyle katılımcılara önemli bilgiler aktardı. MMG ANKARA’DA ÇÖZÜM SÜRECİ KONUŞULDU M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şubesi’nden bir heyet görevine yeni başlayan ve aynı zamanda MMG Ankara üyesi de olan Ak Parti İnsan Haklarından Sorumlu Başkan Yardımcısı İnşaat Mühendisi Abdurrahman Kurt’a hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. Toplantıda Ak Parti Ekonomiden Sorumlu Başkan Yardımcısı Mücahit Fındıklı da bulundu. MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ BİZDEN HABERLER -15- MART - NİSAN 2016 ENERJİNİN İPEKYOLU PROJESİ: TANAP T ANAP gibi mega projelerin yatırım kararı alınması süreçlerinin oldukça uzun olduğunu ile getiren Ömer Korkmaz, TANAP’tan önce Nabucco Projesi gerçekleştirilmeye çalışıldığını ancak projenin daha sonra ortaklarca beklemeye alındığını ifade etti. Trans Anadolu Doğalgaz Hattı Taşıma Projesi (TANAP) İnşaat Grup Müdür Yardımcısı İnşaat Yüksek Mühendisi Ömer Korkmaz; “Dünya doğalgaz rezervinin yüzde 60’ı komşu ülkelerde bulunmaktadır. Bu coğrafi konum Türkiye’nin önüne 2 önemli fırsat sunmaktadır. Birincisi ticari bir hub olması, ikincisi de transit hattın geçiş güzergâhında yer alması. TANAP, yüzyılın enerji projesi olarak adlandırılır. Bir anlamda Enerjinin İpekyolu Projesi’dir. Güney Kafkasya Boru Hattı (SCP) ve TAP projesi ile beraber GÜNEYGAZ koridorunun temelini oluşturmaktadır. Türkiye ve Azerbaycan arasında iki ülke-tek millet ruhunun güçlenmesini sağlayacaktır” dedi. Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şubesi tarafından her hafta düzenlenen Cumartesi Buluşmalarının konuğu Trans Anadolu Doğalgaz Hattı Taşıma Projesi (TANAP) İnşaat Grup Müdür Yardımcısı İnşaat Yüksek Mühendisi Ömer Korkmaz oldu. Korkmaz katılımcılara TANAP projesi hakkında genel bilgiler verdi. PROJENİN GELİŞİM SÜRECİ Azerbaycan ile Türkiye arasında söz konusu projenin geliştirilmesine ilişkin mutabakat zaptının 16 Aralık 2011’de imzalandığını ve akabinde mühendislik çalışmalarının başlatıldığını hatırlatan Ömer Korkmaz, “Hükümetler Arası Anlaşma ve Ev Sahibi Hükümet Anlaşmaları 26 Haziran 2012 tarihinde İstanbul’da imzalanmıştır. Gaz taşıma anlaşmaları 17 Aralık 2013 tarihinde Azerbaijan Gas Supply Company Limited ile 26 Mayıs 2014 tarihinde BOTAŞ ile imzalanmıştır. Temel mühendislik çalışmaları BECHTEL ENKA firması ile 8 Haziran 2014 tarihinde tamamlanmıştır. Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirme Raporu, 25 Temmuz 2014 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylanmıştır. Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ), Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) ve BP arasındaki Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Taşıma Projesi (TANAP) Ortaklar Anlaşması 13 Mart 2015 tarihinde imzalanmıştır” diyerek süreç hakkında bilgiler verdi. TANAP’IN SAĞLAYACAĞI AVANTAJLAR TANAP projesi ile kardeş ülke Azerbaycan’ın ekonomik kalkınmasına ve gazının Avrupa pazarına ulaştırılmasının sağlanacağını belirten Korkmaz şunları söyledi: “AB ile siyasi ve iktisadi ilişkiler gelişecektir. SOCAR bu sayede devasa bir projeye liderlik yapmaktadır. Avrupa’nın Rusya’ya olan bağlılığı azalacaktır. Bu proje ile ülkemizin arz güvenliğine ciddi -16- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ katkı sağlanacaktır. Yine bu proje ile arz çeşitliliğine katkı sağlanacaktır. Türkiye’nin gaz üretim sahalarındaki pozisyonunun güçlenmesi ve vergi gelirleri ile ekonomimize katkı sağlanacaktır. BOTAŞ bu projede taşıma gelirlerinin yüzde 30’una sahiptir. İş ve istihdam sayesinde genel ekonomiye katkı sağlayacaktır. Uluslararası standartlarda çevre, sosyal etki, işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları ile ülkemizin gelişimine katkı sağlayacaktır. TANAP Projesi kapsamında taşınacak olan gazın 6 milyar m3’lük kısmı TANAP projesinden alınacak Türkiye de kullanılacaktır. TANAP projesi yıllık taşıma kapasitesi 31 milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Şuan 16milyar m3 garanti edilmiştir. 15 Milyar m3 kapasitede ise satışa hazır halde bulunmaktadır. İlave kompresör istasyonu imalatı ile bu kapasite sağlanacaktır. TANAP projesi kapsamında şuanda diret sahada 6 bin kişi çalışmaktadır. Fabrikada, üretimde ve saha dışı çalışanları da kapsayınca toplam çalışan sayısı 7 binlere ulaşmaktadır. Projenin ilerleyen safhalarında bu 10 bin kişiye ulaşması beklenmektedir. İlk gazın BOTAŞ’a Eskişehir’den Türkiye ye tesliminin Haziran 2018’de gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Avrupa ya da ilk gazın Haziran 2019’da yapılması planlanmaktadır.” sözleriyle katılımcılara önemli bilgiler aktardı. BİZDEN HABERLER GEÇMİŞİ AYAKTA TUTAN KURUM: VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şubesi tarafından düzenlenen “Genç Mimar ve Mühendisler Buluşuyor” isimli etkinlik serisinin 11’incisi 14 Nisan Perşembe günü MMG Ankara Şubesinin Hamamönü’ndeki binasında gerçekleştirildi. Programın konuğu Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Ali Hürata oldu. Sayın Hürata, katılımcılara “Vakıflar Genel Müdürlüğünün Yürüttüğü Restorasyon Çalışmaları” konulu bir sunum yaptı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Cumhuriyet tarihinde kurulan ilk kurumlardan biri olup 1924 yılında özel bütçeli bir kurum olarak kurulduğunu söyleyen Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı Ali Hürata, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 25 bölgeden oluştuğunu, genel müdürlüğe ait iki üniversite bulunmakta olup Vakıfbank’ın yüzde 58’ine sahip olduğunu belirtti. Ali Hürata Vakıflar Genel Müdürlüğü hakkında şu detayları paylaştı: “Vakıflar Genel Müdürlüğü 600 milyon Lira bütçesi ile en çok bütçeye sahip kurumlardan biridir. Vakıflar Genel Müdürlüğü, diğer genel müdürlükler gibi ilgili bakana bağlı olmayıp direkt ilgili Başbakan Yardımcısına bağlı bir genel müdürlüktür. Her 15 günde bir Vakıflar Meclisi çatısı altında toplantılar gerçekleştirilmektedir. Osmanlı Dönemi’nde yaklaşık 200 bin vakıf bulunmaktaydı. O dönem batılı ülkeler Osmanlı’yı “Vakıf Cenneti” olarak adlandırırdı. Günümüzde yaklaşık 52 bin vakıf bulunmaktadır. Bunlardan yaklaşık 3 bin tanesinin malvarlığı bulunmakta, diğerlerinin ise herhangi bir taşınmazı bulunmamaktadır.” “GELİŞEN TÜRKİYE’DE ELAZIĞ MODELİ” M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şubesi tarafından düzenlenen Cumartesi Buluşmaları’nın konuğu Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz oldu. Aynı zamanda Makine mühendisi de olan Başkan Mücahit Yanılmaz, katılımcılara “Gelişen Türkiye’de Elazığ Modeli” konulu bir konuşma yaptı. “Bizim ilkemiz” ‘Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz” ’ilkesidir” diyen Elazığ Belediye Başkanı Mücahit Yanılmaz, “Önceki dönemlerde, Elazığ esnafı belediye ile alışveriş yapmak istemiyordu. Çünkü hakkını belediyeden alamıyordu. Zabıtalar halk tarafından şiddet görme korkusuyla sivil kıyafetlerle görevlerini yapıyordu. Biz geldikten sonra belediyenin esnafa olan borcunu ödedik ve esnaflarda belediyeye karşı iş yapma isteği geldi. Zabıtalar, daha önce saldırıya uğradıkları esnaflar tarafından saygı görmeye başladı. Şu an bu gelişmelerin sonucu olarak Elazığ’daki tüm kurum çalışanları belediyede çalışmak istediklerini her fırsatta dile getiriyor. Yap-işlet-devret modeliyle şehrimize çöpten enerji üreten bir tesis kazandırdık. 20 sene boyunca tesisten elde edilen gelirin yüzde 35’i belediyemize aktarılırken, 20’nci yılın sonunda tesis tamamen belediyemize devrolacak- tır. Bazen küçük yatırımlarla halkı mutlu etmeyi sağlayabilirsiniz. Şehrin dışına galericiler sitesi kurarak şehir içinde trafiği rahatlattık. Üniversite öğrencilerine toplu taşımayı ücretsiz yaptık. Alo 188 ile tüm cenaze hizmetlerini ücretsiz hale getirdik. Yine belediyemiz tarafından kurulan “Hayır Çarşısı” ile maddi durumu iyi olanların yaptığı bağışlar toplanarak belediyemiz tarafından tespit edilen düşük gelirli aileler tespit edilerek bu çarşıda harcamak üzere belirli miktarda kontör kartları veriliyor. Bu uygulamamız “Altınkentler Proje Yarışması”nda birinci olmuştur. Türkiye’nin en büyük modern hayvan hastanesini Elazığ’da kurduk. Hastanede; poliklinik, yoğun bakım ünitesi, çocuk oyun alanları vb. bulunmaktadır. Toplu kullanım alanlarını 80 °C buharlı su ile yıkıyoruz. 2013 yılında su fiyatlarında indirim yapan tek belediyeyiz. Yeşil alandaki hedefimiz 1 milyon m² yeşil alan oluşturmaktır. Bu anlamda çalışmalarımız devam ediyor. İşitme engelliler futbol takımı kurduk ve bu takım Türkiye’de şampiyon oldu. İşitme engelliler milli takımında ise belediyemiz tarafından kurulan takımdan 6 futbolcu görev almaktadır. Ve bu takım da Avrupa şampiyonu olmuştur” diyerek yaptıkları çalışmaları anlattı. -17- MART - NİSAN 2016 “SAVUNMA SANAYİ ALANINDA TÜRKİYE’DE YAPILAN ÇALIŞMALAR” M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şube tarafından ayda bir kez düzenlenen “Ankara Sohbetleri”nin nisan ayı konuğu TBMM Eski Milli Savunma Komisyon Başkanı AK Parti Düzce Milletvekili Makine Yüksek Mühendisi Dr. Faruk Özlü Bilim Sanayii ve Teknoloji Bakanı oldu. Savunma sanayi sektöründe mevcut düzenin artık yetersiz kaldığını söyleyen TBMM Milli Savunma Komisyon Başkanı AK Parti Düzce Milletvekili Dr. Faruk Özlü, “Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Türkiye’de önemli bir misyon icra etmiştir. Zaman zaman okul görevi gören bu kuruluş KİT statüsünde bulunmaktadır. Bu kurumu KİT statüsünden Anonim Şirkete dönüştürüp ticari şirket gibi yöneterek yurtdışında da faaliyetlerini sürdürmesini sağlamalıyız. Kamu kuruluşlarını anonim şirketlere dönüştürürken unutmamalıyız ki tüm kurumlarımızı özel sektöre teslim edersek geleceğimizi riske etmiş oluruz. Bu ince çizgiye dikkat etmemiz gerekmektedir. Bizdeki MKE ve TAİ gibi kurumların yürüttüğü görevleri birçok gelişmiş ülke özel sektöre yaptırmaktadır. ASELSAN ve TAİ, kendilerine ayrılan bütçe anlamında dünyada ilk 100 içinde yer almaktadır. İsrail’in ise ilk 100’de 4 tane kuruluşu bulunmaktadır. Türkiye’de kurumlar aracılığıyla özel -18- sektöre verilen işlerde kurum yöneticileri işi ne kadar ucuza mal ederse o kadar başarılı kabul edilmektedir. Bu son derece yanlış bir düşüncedir. Çünkü özel sektöre ödenmesi gerekilen ücretler kesintiye uğratılırsa hem yapılan işin kalitesi düşmekte hem de ayakta kalması gereken özel sektör sekteye uğratılmaktadır. Özel sektör daha çok kazanırsa yapılan işin kalitesi artacak, firma daha çok kazandığı için daha çok vergi verecek ve bu vergiler ile daha çok yatırım yapılacaktır. Bu yüzden kurumlarımızdaki bu anlayışın acilen değişmesi gerekmektedir. Türkiye’nin genel bütçesinin yüzde 5,5’i Savunma Sanayi’ne aktarılmaktadır. Eğer jandarma ve sahil güvenlik de dahil edilirse bu oran yaklaşık yüzde 7’yi bulmaktadır. NATO’nun kendi üyesi olan ülkelere tavsiyesi; gayri safi milli hasılalarının ortalama olarak yüzde 2’sinin savunma harcamalarında kullanılmasıdır. Dünya ortalaması ise yüzde 2,3’tür. Türkiye’de ise geçen sene bu oran yüzde 1,7 iken bu sene yüzde 1,4’e düşmüştür. Oransal olarak bu düşüşün nedeni son dönemde gayri safi milli hasıladaki yükseliştir. Ancak bu oran yetersiz olup yüzde 2,5 değerlerine yükseltilmelidir” sözleriyle katılımcılara “Savunma Sanayi Alanında Türkiye’de Yapılan Çalışmalar” hakkında bilgiler verdi. MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MMG ANKARA, CUMARTESİ BULUŞMALARINDA NÜKLEER SANTRALLER KONUŞULDU M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şube tarafından düzenli olarak yapılan Cumartesi Buluşmaları’nın konuğu Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ)’ta Müşavir olarak görev yapan Elektrik-Elektronik Yüksek Mühendisi Dr. Mehmet Bulut oldu. Bulut, katılımcılara “Dünyada ve Türkiye’de Nükleer Santraller” konulu bir sunum yaptı. Dr. Mehmet Bulut sunumunun birinci bölümünde Nükleer Enerji ve Nükleer Santral Çeşitleri hakkında bilgi verdi. Bulut, “Yaygın Nükleer Santraller; Zenginleştirilmiş yakıt (yüzde 3-5 arası U235 izotopu) kullanan hafif su reaktörleri (PWRBasınçlı Su Reaktörü, BWR-Kaynar Su Reaktörü) ve doğal uranyum (yüzde 0,7 U235 izotopu) kullanan ağır su reaktörleri (CANDU) dir. PWR olarak adlandırılan tipi Basınçlı Su Reaktör tasarımı, ABD donanmasının nükleer denizaltı yapım programı sırasında düşünülmüştür. Bugün, dünyada ticari olarak en yaygın kullanılan reaktör tipidir. Dünyadaki 442 nükleer santralin 260 tanesi PWR’dır. Yakıt olarak yüzde 3-5 seviyelerinde U-235 uranyum kullanılmaktadır” dedi. Dr. Mehmet Bulut, sunumunun ikinci bölümünde Dünyadaki Mevcut ve İnşa Halindeki Nükleer Santraller hakkında bilgi sundu ve Türkiye’deki projelere değindi. Mehmet Bulut sunumunun üçüncü bölümünde ise Nükleer Santrallerde Kullanılan Uranyum Yakıtı ile İlgili Hususlar hakkında bilgilendirme yaptı. BİZDEN HABERLER ‘ŞEHİR, KÜLTÜR VE GELECEĞİMİZ” İ nsan, Mekan, Zaman, Değerler, Varlıklar ve İlişkiler düzlemlerinde insan anlam ve değerler haritasını oluşturur, kültür ve medeniyeti inşa eder. Bu süreç kültür ve medeniyeti oluşarak bireyden aileye, aileden topluma, toplumdan milletlere kadar bizleri etkileyerek dönüştürür. Medeniyet ve Şehir; Gıda, Güvenlik ve Ünsiyet ihtiyacından hasıl olur (İbn-i Haldun). Şehir insanları buluşturan mekândır. Şehir; insan, mekân, doğa, zaman, varlıklar, işler ve ilişkiler düzleminde insan irfan, kültür ve medeniyetinin geliştirdiği, insan emeği ve aklının coğrafyaya işlenmiş eseridir. Şehirler toplu yaşamın, kuralların, kanunların, değerlerin ve hiyerarşinin olduğu en geniş anlamda mal ve hizmetlerin üretim ve ticaretinin yapıldığı yeni fikir, kültür ve yaşamların harmanlandığı güvenli ve huzurlu bir yaşam arzusuyla insanların sürekli bir umut, arayış ve çaba ile imar ettiği büyük yerleşim alanlarıdır. Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Ankara Şubesi tarafından düzenlenen seminerin konuğu MMG Eski Genel Başkanı Sayın Avni Çebi oldu. Yoğun bir ilginin olduğu programda Çebi, katılımcılara “Şehir, Kültürümüz ve Geleceğimiz” konulu sunumuyla bilgiler verdi. DÜNE SAYGI, BUGÜNE ADALET, GELECEĞE MİRAS… “Herkes için şehir” kavramında zaman eksenine çok dikkat etmemiz lazım. Düne saygı, bugüne adalet ve geleceğe miras. O kadar hızlı bir değişim yaşıyoruz ki, bu değişimde hiçbir yere tutunamıyoruz. Tutunamadığımız için de insana ait olan değerlerimizi aşındırıyoruz. Merhametimizi ve duyarlılığımızı, nezaketimizi ve letafetimizi, yardımlaşma ve dayanışmamızı, hürmet ve sevgimizi kaybediyoruz. ŞEHİRLERİ İNSANİ ÖLÇEKLERDE VE İNSAN YÜZLÜ İNŞA ETMELİYİZ… Sürdürülebilirlik, gelir adaletinin sağlandığı, üretilen değerin adil bir şekilde paylaşıldığı, insanların hakkaniyete dayalı bir ekonomik ve sosyal düzende onurunu koruyarak yaşayabileceği bir düzenin inşasıdır. Böyle bir ekonomik düzenin inşa edildiği sosyal çevrede tabii ki merhamete, yardımlaşmaya, anlayışa ve komşuluk ilişkilerine dayalı; daha insani, daha sosyal, daha sürdürülebilir, daha anlayışlı ve daha onurlu bir yapı elde edilir. ŞEHRE, İNSANA VE GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMALIYIZ Hemen şimdi yeni bir varoluş için, yeni şehir ve medeniyet kültürü oluşturmak ve yeni yüzyılımızı inşa etmek ve imar etmek durumundayız. Gördüklerimize ve duyduklarımıza ilgisiz kalmadan, yaşadığı çağın tanıkları olan bizler, iyiliğin ve güzelliğin söylenmesi ve yayılması konusunda sesimizi yükseltmeliyiz. Şehre, insana ve geleceğimize sahip çıkmalıyız. Yanlış ve yalan giden konular ile ilgili sorumlu makam ve kişileri uyarmalıyız. Şehri insana ve doğaya saygılı bir şekilde, onu bir rant aracı olarak değil, Allah’ın bize bir emaneti ola-19- rak korumalı ve güzelleştirmeliyiz. Şehir bizim ve bizden sonrakilerin ortak malıdır. Bizden sonraki nesillere, imar edilmiş, huzurlu ve yaşanabilir şehirler bırakmak herkesin görevidir. Şehirlerimizi yeni bir medeniyetin taşıyıcıları olarak geleceğe taşımalıyız. Şehir bizim geleceğimizdir. Toplumsal barışımıza ve insanımızın huzuruna katkı sağlayacak şehirleri yeni idrak ile inşa ve ihya etmeliyiz. MART - NİSAN 2016 -20- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ BİZDEN HABERLER -21- MART - NİSAN 2016 MMG BURSA ŞUBESİ’NİN İKİNCİ KAHVALTILI TOPLANTISI YAPILDI M imar Mühendisler Grubu (MMG) Bursa Şubesi tarafından 2016 yılının ikinci kahvaltılı çalışma toplantısı Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Bursa Şubesi dernek merkezinde gerçekleştirildi. Toplantının konuğu ise Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay oldu. Toplantının açılışında konuşan MMG Bursa Şubesi Başkanı Ali Yılmaz, “Mimar ve Mühendisler Grubu olarak üzerinde durmak için önümüze aldığımız gündemlerin başında “Büyük ülke olmak için ne yapmalıyız?” sorusunu öncelerde düzenlediğimiz kahvaltılı toplantı programında İçişleri bakanı Efkan Ala’dan dinlemiştik. Ardından geçen ayda düzenlemiş olduğumuz bir başka kahvaltılı toplantıda ise tanıtım filminde gösterilen ‘’Bir ülke mimar ve mühendislerin omuzlarında yükselir” sözünün cevaplarını aramaya çalışmıştık ve bu doğrultuda Dizayn Grup CEO’su İbrahim Mirmahmutoğulları’ndan ‘Ar-Ge Ruhlu Girişimcilik’ konusunu dinlemiştik. Bugün de bu gelişimin sağlanmasında da en önemli saç ayaklarından üniversitelerimizle nasıl işbirliği içerisinde oluruz? Bunun cevaplarını aramaya çalışacağız” dedi. DÜNYA’DA İŞSİZLİK ORANLARI VE İŞSİZLİĞİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay pazar günü yapılan toplantıya katılan herkese teşekkür ederek konuşmasına başladı. Dünyada 7 milyar insan olduğunu 5 milyarı çalışma kapasitesine sahip ancak çalışma dünyasında olmak isteyen kişi sayısının 3 milyar, dünyada da 1.2 milyar işin -22- var olduğunu ve nereden bakılırsa bakılsın dünyada 2.8 milyar işsiz insanın bulunduğunu belirtti. Dünya rakamlarının hiçbir zaman bu kadar yüksek oranda işsizlik göstermediğini dolayısıyla da bu işsizliği çözmek için iş oluşturmak ve bu amaç doğrultusunda girişimci birtakım insanların çalışması gerektiğini ancak bunun için bu kişilerde çalışma ruhu, iş azmi, sermaye ve bilgi birikiminin olması gerektiğini ifade etti. Aynı zamanda birtakım şeyleri iş dünyasına çevirebilmeniz için isteğiniz olmasıyla birlikte dünyadaki pazarlardan pay alabilmek için iş gücüne ve teknolojiye sahip olmak durumunda olmamız gerektiğini aktardı. Gelişen her yerin ciddi şekilde birçok noktada açığı olduğunu, Bursa ele alındığında artan nüfusla birlikte her şeye ihtiyacının bulunduğunu yol, okullaşma, planlanan yatırımların artırılması gerektiğini ifade eden Ulcay, üniversitelerde okuyan öğrenci sayısına değinerek Avrupa’da Rusya’dan sonra en çok üniversite okuyan öğrenciye sahip ülke olduğumuzu, bunun iyi ama nitelik açısından ne kadarının iyi olduğunun ifade edilmesi gerektiğini, 1.2 milyon meslek yüksek okulunda, 4.2 milyon civarında da fakültelerde okuyan öğrencimizin bulunduğunu ama nitelik açısından !bizler ne kadar yeterli pozisyonda üniversite öğrencisi mezun ediyoruz?’ sorusuna cevap vermemiz gerektiğini belirterek bir ülkenin kalkınmasının üretimle mümkün olacağını, bunun için de kabiliyetli kişilere ihtiyaç olduğunu ifade etti. MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MMG BURSA’DA “TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİ VE ULUTEK” KONUŞULDU M MG Bursa Şubesi tarafından düzenlenen “Biz Bize Konuşmalar” etkinliğinin konuğu “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve ULUTEK” isimli sunumuyla ULUTEK Genel Müdürü Prof. Dr. Mehmet Kanık oldu. Türkiye’de bulunan Teknoparklar’ın kuruluş yılları ve içeriği hakkında bilgilendirme yapan Mehmet Kanık, çalıştığı ULUTEK hakkında da konumu, bina ölçüleri, bağlı bulunduğu ortaklıklar ve organizasyon şemasına ilişkin birçok veriyi paylaştı. Devletin şu anda ciddi bir şekilde Teknoparklar üzerinde durduğunu, bunun sebebini ise Teknoparklar’ın ülkelerin sanayisinin yüksek katma değerli yapıya dönüştürmede çok önemli bir yerinin olması olduğunu ifade eden Prof. Dr. Mehmet Kanık başvuru süreçleri, Gelir ve Kurumlar Vergisi gibi sağlanan destek ve muafiyetlere, Bursa kamuoyuna yönelik düzenledikleri eğitim ve seminerlere ilişkin iyi bir altyapılarının olduğunu aktardı. Kuluçka, Ön Kuluçka gibi verdikleri hizmetlere de değinen Kanık, orijinal fikirleri veya girişimcilik düşüncesi olan kişileri özel şartlarda desteklediklerini belirtti. BİZDEN HABERLER MMG BURSA’DA MESLEK TANITIMLARI DEVAM EDİYOR MMG BURSA ŞUBESİ BİZBİZE KONUŞMALAR’DA SOSYAL MEDYA DİNLEDİ M MG Bursa Şubesi düzenlediği Bizbize konuşmalar etkinliğinde Sosyal-i Medya Genel Müdürü Parkan Uzaslan’dan ‘Sosyal Medya’ konusu dinlendi. Sosyal medyanın ilk ortaya çıkış sürecini ele alan konuşmasında Uzaslan, Türkiye ve dünyada kullanım verilerine ilişkin detayları ve günümüzde yoğun olarak kullanılan Facebook, Twitter, Linkedin gibi uygulamaların gelişim süreçleri, kullanım kuralları ve geçirdiği değişikliklere ilişkin kavramlardan bahsetti. E-Ticaret, F-Ticaret, Sosyal Müşteri gibi kavramlar üzerinde de duran Parkan Uzaslan, özellikle pazarlama açısından M MG Bursa Şubesi’nde lise ara sınıf öğrencilerinin hedef belirleme, 12’nci sınıf öğrencilerinin ise üniversite tercihlerinde sağlıklı ve bilinçli tercih yapabilmek adına meslek tanıtımları devam ediyor. 21 Nisan Perşembe günü Süleyman Çelebi Anadolu Lisesi’nde gerçekleştirilen meslek tanıtımlarında MMG Bursa Şube Başkanı Ali Yilmaz, Şehir Plancısı Bilal Bal, İnşaat Mühendisi Fatih Genç, Makine Mühendisi Mustafa Arslan ve Endüstri Mühendisi Mehmet Kösembay birikimlerini lise öğrencileri ile paylaştı. da önemli bir yere sahip olan sosyal medyanın gittikçe daha da büyüdüğünü, örnek olarak Facebook’un 1 yılda yaklaşık 10 milyon kullanıcıya ulaşmasının bunu daha da iyi açıkladığını belirtti. Sosyal medyada güvenlik konusu üzerinde de ciddi bir şekilde durulması gerektiğini ifade eden Parkan Uzaslan ideal şifreleme yönteminin nasıl olabileceği üzerinde de durdu. Sosyal Medya hakkında bilinmesi gereken önemli detayları MMG üyelerine aktaran Parkan Uzaslan’a MMG Bursa Şubesi Başkanı Ali Yılmaz plaket takdimi ederek teşekkür dileklerini iletti. MMG DİYARBAKIR ŞUBESİ KARACADAĞ KALKINMA AJANSINI ZİYARET ETTİ M DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNİN DEPREMSELLİĞİ İÇERİSİNDE DİYARBAKIR’IN KONUMU MG Diyarbakır Şube yönetim olarak, Diyarbakır Karacadağ Kalkınma Ajansı Genel Sekreter Vekili Dr. Ha- san Maral’ı makamında ziyaret etti. Ziyarete şube başkanı Mesut Işık, Şube Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Z. Fuat Toprak, Haris Sabaz ve Engin Doğru katıldı. Ziyarette MMG’nin çalışmaları, misyonu ve vizyonu hakkında bilgi verilerek “Ortak etkinlikler” konusunda görüş alışverişinde bulunuldu. Dr. Hasan Maral, ajansın fa- aliyetlerinden, projelerinden, öncelikli olarak destekledikleri projelerden, Diyarbakır ve Şanlıurfa’da gerçekleştirdikleri ve destekledikleri proje ve seminerler konusunda bilgi vererek, MMG üyelerine de 2 günlük “Proje Eğitim Semineri” verebileceklerini ifade etti. M MG Diyarbakır Şubesi’nin her ayın ilk cuması gerçekleştirdiği seminer programının bu ayki konuğu Diyarbakır Üniversitesi (DÜ) Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi ve DÜ Afet Araştırmalar Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Şefik İmamoğlu oldu. İmamoğlu; Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge- -23- lerinin Depremselliği İçerisinde Diyarbakır’ın Konumu konulu bir seminer verdi. Türkiye’nin aktif deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya deprem kuşağı üzerinde yer aldığını haritalarla izah eden Yrd. Doç. Dr. Şefik İmamoğlu; Anadolu’daki depremlerin sebeplerini ve sonuçlarını anlattı. MART - NİSAN 2016 KOSGEB DESTEKLERİ BATMAN’DA MİMAR VE MÜHENDİSLERE TANITILDI M imarlar ve Mühendisler Grubu Batman İl Temsilciliği tarafından düzenlenen bilgilendirme toplantısının konuğu KOSGEB İl Müdürü Evren Arıkan’dı. KOSGEB Destekleri Tanıtım Programı konulu etkinliğe katılan Arıkan, mimar ve mühendislerden oluşan grup üyelerine faydalanabilecekleri destek programlarını anlattı. Özellikle genel destek programı, girişimcilik destek programı, arge ve inovasyon destek programı üzerinde duruldu. Konuyla ilgili açıklama yapan Mimarlar ve Mühendisler Grubu Batman İl Temsilcisi Murat Altun, “Bu etkinlikle ilimizde faaliyet gösteren mimar ve mühendis üyelerimizin KOSGEB’in sağladığı imkanlardan yararlanmasını sağlamak ve uygulamalarda karşılaşılan problemlerin çözümlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu anlamda etkinliklerimize önümüzdeki ay da yeni bir uzman konuğumuzla devam edeceğiz.” dedi. MMG BATMAN İL TEMSİLCİLİĞİ, İL HALK EĞİTİM MÜDÜRÜNÜ ZİYARET ETTİ M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Batman İl Temsilciliği ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Halk Eğitim Merkezi İl Müdürü Osman Atmalar’ı makamında ziyaret etti. Ziyarette İl Temsilcisi Murat Altun, Yönetim Kurulu Üyeleri Bayram Demir, Ercan Gün ve Fevzi Sevim katıldı. Ziyarette MMG’nin tanıtımı, amacı ve faaliyetleri ile ilgili genel bilgi verilirken Batman’da yaptığı ve yapacağı faaliyetler anlatıldı. Ayrıca MMG’nin il temsilciliğinde yapmayı düşündüğü Autocad ve Netcad programlarının eğitim kursu hak- MMG BATMAN İL TEMSİLCİLİĞİ İŞKUR İL MÜDÜRÜNÜ ZİYARET ETTİ M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Batman İl Temsilciliği, İşkur İl Müdürü Besim Eviz’i makamında ziyaret etti. Ziyarette İl Temsilcisi Murat Altun, Yönetim Kurulu Üyeleri Bayram Demir, Ercan Gün ve Fevzi Sevim katıldı. Ziyarette MMG tanıtımı, amacı ve faaliyetleri ile ilgili genel bilgi verildi. MMG’nin Batman’da yap- -24- mış olduğu ve yapacağı faaliyetler anlatıldı. Stajyer öğrencilerin staj yapmaları konusundaki sorunlar konuşuldu. İşkur İl Müdürü Besim Eviz MMG’nin Batman Temsilciliği’nin olmasından ve ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek MMG eğitim kurslarına gerekli destekleri verebileceklerini söyledi. MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ kında bilgi verildi. MMG olarak İşkur ve Halk Eğitim Merkezi ile birlikte yapılması planlanan eğitim kurslarıyla ilgili kendilerinden destek istendi. İl Müdürü Osman Atmalar, MMG’nin Batman’da temsilciliğinin olması, Batman’a katkı sunacağını ve varlığının olmasından memnuniyetini dile getirdi. MMG İl Temsilciliği’nde yapması planlanan eğitim kurslarına İşkur ile birlikte veya kendi başlarına da destek verebileceklerini söyledi. Karşılıklı iyi ve başarı temennilerinde bulunularak ziyaret olumlu sona erdi. BİZDEN HABERLER MMG BATMAN’DAN ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRÜNE ZİYARET M imar ve Mühendisler Grubu (MMG) Batman İl Temsilciliği, Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Tarık Yaşar’ı makamında ziyaret etti. Ziyarette İl Temsilcisi Murat Altun, Yönetim Kurulu Üyeleri Bayram Demir, Ercan Gün ve Fevzi Sevim katıldı. Ziyarette MMG Batman İl Temsilciliği ile Çevre Şehircilik Müdürlüğü’nün birlikte yapılacak program, etkinlikler ve üniversitenin Mühendislik ve Mimarlık Fakülteleri’nde eğitim alan öğrencilerin kurumlarda yapacakları staj ve staj sorunları konuşuldu. İl Müdürü Tarık Yaşar, MMG Batman İl Temsilciliği’nin yaptığı çalışmaları takip ettiklerini ve çalışmalar konusunda gerekli desteklerini sunacağını ve aylık olarak “Bizbize Konuşmalar” etkinliğinde kentsel dönüşüm programında kurum olarak destek verip bilgilendirme yapacaklarını söyledi. MMG BATMAN TEMSİLCİLİĞİNİN DÜZENLEDİĞİ CBS KONFERANSINA BÜYÜK İLGİ M MG Batman İl Temsilciliği, “‘Yerbilimlerinde CBS (Coğrafi Bilgi Sistemleri) Uygulamaları; Duyarlılık Haritalarının Yapımı” konulu Konferans düzenledi. Konferansta Prof. Dr. Adnan Özdemir “Yerbilimlerinde CBS (Coğrafi Bilgi Sistemleri) Uygulamaları; Duyarlılık Haritalarının Yapımı” konulu sunum yaptı. Prof. Dr. Özdemir, Coğrafi Bilgi Sistemleri uygulamalarının mahiyetini, önemini, insan hayatını her anlamda kolaylaştıran bir araç olduğunu bildirdi. Konferansta CBS’nin analiz yapmayı kolaylaştıran bir bilgi sistemi olduğu, haritacılık, çevre, savunma, tarım, jeoloji, madencilik, meteoroloji, şehir planlaması, arazi kullanımı ve belediyecilik hizmetleri gibi birçok alanda kullanıldığı örnekleriyle anlatıldı. MMG Batman İl Temsilcisi Murat Altun’un teşekkür konuşması ve Dekan Prof. Dr. Adnan Özdemir’e teşekkür plaketi takdimi ile son buldu. MMG KAYSERİ ŞUBESİ 10. OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTISI YAPILDI K ayseri Şubesi Genel Kurulu, 6 Mart Pazar günü İlim Yayma Cemiyeti toplantı salonunda yapıldı. MMG Kayseri Şubesi Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, Yönetim Kurulu Başkanı Tevfik Rıza Sümer tarafından okunarak genel kurul üyelerince görüşmeye açıldı. Geçirilen yürütme dönemi hakkında bilgiler veren Sümer, yeni dönem çalışmalarında da her zaman yönetim kurulunun yanında olduğunu söyleyerek başarı temennisinde bulundu. 10. DÖNEM YÖNETİM KURULU ÜYELERİMİZ: Yönetim Kurulu Asil Üyeler H. Mustafa Çapan - Başkan Fatih Kalender Mustafa Gengeç Mehmet Öztürk Mehmet Koldaşgil Yaşar Andaç Yaşar Bayrakdar Yönetim Kurulu Yedek Üyeler Mehmet Çeviker Osman Akyurt Melih Yalçın Selim Simitçioğlu -25- Ramazan Faruk Kurt Orhan Gözel M. Mustafa Biçimveren Denetim Kurulu Asil Üyeler Hasan Arpacık C. Dündar Selçuk Fatih Kaya Denetim Kurulu Yedek Üyeler Adnan Evsen Özkan Coşkun M. Nurullah Kantar MART - NİSAN 2016 YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN ÖZDEMİR BİZBİZE KONUŞMALARDA HAVA KİRLİLİĞİNİ ANLATTI M imar ve Mühendisler Grubu’nun düzenlediği Bizbize Konuşmalar etkinliğinin konuğu Bahçeşehir Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Özdemir oldu. Hava Kirliliği ve İnsana Etkilerinin konuşulduğu bizbize programında Özdemir, hava kirliliğine olan maruziyetin değişkenlik gösterdiğini belirterek, Kaynağa yakınlığın, insan ile kaynak arasındaki fiziksel bariyerlerin, partiküle maruz kalma süresinin ve kişinin fiziksel aktivite düzeyinin en önemli etkenler olduğunu söyledi. KENTLERDE Oluşan hava kirleticileri, meydana geldiği noktadan çok uzak mesafelere taşınabilmekte, bu da şehirlerin etrafında temiz havası olan kırsal alanları da kirletmektedir. “Partiküller solunum sisteminin savunma mekanizmalarında olumsuz etkiye yol açabilir” İstanbul gibi büyük şehirlerde hava kirliliği oranının limit değerleri aşabildiğinin altını çizen Özdemir, bu gibi kentlerde yaşayan insanların bu kirliliğe maruz kalabildiğini ve olumsuz sağlık riskleri olduğunu dile getirdi. Hava kirliliğinin özellikle solunum sistemlerinin savunma mekanizmaları üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabileceğini belirten Özdemir; “NO2 gibi suda daha az çözünen gazlar alveollere erişir. Partiküller solunum sisteminin savunma mekanizmaları üzerinde olumsuz etkiye yol açabilir. Hava kirliliğine yol açan partiküller mukus oluşumunu ve yapısını bozar. Ayrıca epitel hücreleri arsındaki serbest sinir uçlarını ve bronş düz kaslarını etkileyerek hava yollarında aşırı duyarlılığa ve mukus sekresyonunu artırarak öksürük ve balgama yol açarlar.” diye konuştu. Özdemir kirliliğe etki eden faktörlerle ilgili konuşmasına şöyle devam etti: “Şehirleşmenin dünyamızda artarak devam etmesi sonucu toplam dünya nüfusunun artık yarısından fazlası kentlerde yaşamaktadır. Şehirlerimizde kirlilik yükünü arttıracak kaynaklar çoğalmakta ve bu da hava kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin, trafikteki araç sayısında büyük artış gözlenirken, evlerde ısınma amaçlı kömür kullanımından kaynaklanan duman birçok bölgede gökyüzünü kirletmeye devam etmektedir. İstanbul gibi mega şehirlerde kentleşme sonucu ortaya çıkan yoğun trafik ve endüstrileşme sonucu meydana gelen hava kirliliği burada yaşayan insanlar için önemli problemlerden birini oluşturmaktadır. Oluşan hava kirleticileri meydana geldiği noktadan çok uzak mesafelere taşınabilmekte, bu da şehirlerin etrafında temiz havası olan kırsal alanları da kirletmektedir.” YENİ AÇILAN BAŞKONSOLOSLUĞA ZİYARET İstanbul Kağıthane’ye taşınan Macaristan İstanbul Başkonsolosluğu’na Macaristan Kayseri Fahri Konsolosu ve MMG Eski Genel Başkan Yardımcısı Osman Şahbaz tarafından ziyaret gerçekleştirildi. -26- İ stanbul Kağıthane’ye taşınan Macaristan İstanbul Başkonsolosu Hendrich Balázs’ı Macaristan Kayseri Fahri Konsolosu ve MMG Eski Genel Başkan Yardımcısı Osman Şahbaz makamında ziyaret etti. Metrocity 1. Levent Büyükdere Caddesi’nden Kağıthane Polat Ofis’e taşınan Macaristan İstanbul Başkonsolosu Hendrich Balázs’ı makamında ziyaret ederek ‘Hayırlı olsun’ dileklerini iletmek için ziyaret edip, farklı konularda projeler ve yapılacak çalışmalar konularında fikir alışverişinde bulundu. Başkonsolos Hendrich Balázs, “Kağıthane’deki bu yeni büyük ofiste daha fazla çalışma MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ ortaya koyarak, iki dost ülke ve millet arasındaki işbirliklerini derinleştirmek için gayret göstereceğiz. Kardeş şehirlerimiz, üniversitelerimiz ve ticaret sanayi odalarımız ile potansiyellerimizi somut yatırımlara ve faaliyetlere tevdi edeceğiz. Bu yıl içerisinde planladığımız proğramları yerine getirmeliyiz” dedi. Fahri Konsolos Osman Şahbaz da, Macaristan ve Türkiye arasında iş, yatırım ve ikili ilişkilerin gelişmesine yönelik yaptığı projelere ve yürüttüğü çalışmalara ilişkin bir sunum gerçekleştirerek, “Bu yıl içerisinde Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu ve heyeti Budapeşte’ye resmi ziyarette bulunacaklar” dedi. BİZDEN HABERLER -27- MART - NİSAN 2016 SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA İÇİN: TEMİZ ÇEVRE Sanayinin ve teknolojinin gelişmesi, nüfus artışı, hızlı kentleşme, yoğun tüketim, günümüz insanının çevre konusundaki sorumsuz ve hoyrat tavırlarıyla birleşince ortaya tüm canlı yaşamını tehdit eden ortak bir sorun çıktı: Çevre kirliliği! Çevre kirliliğinin büyük boyutlara gelmesinden dolayı Birleşmiş Milletlere üye ülkeler tarafından 2015 Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi düzenlenmiş ve bu zirvede Sürdürülebilir Küresel Hedefler önerildi. İklim Değişikliğinin üstesinden gelmek için birçok hedef sıralandı. Bu sıralanan hedefler arasında Erişilebilir ve Temiz Enerji alternatiflerinin değerlendirilmesi de vardı. Çünkü tüm dünya gördü ki yenilenebilir, temiz ve çevreci enerji üretimi çok önemli. Tüm nesilleri ilgilendiren çevre hassasiyeti “Sürdürülebilir Bir Dünya” için, anaokulundan yüksek okula kadar eğitimi devam etmesi gereken bir gelecek kaygısı olmalı. -28- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ DOSYA-GİRİŞ -29- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE EMRAH YILMAZ Yüksek Çevre Mühendisi ÇED’İ ISKALAMAK ÇED raporlarında bilimin ön plana çıkarılması, bürokratik süreçlerin daha net ve kısa zamanda sonuçlanması, hazırlanan her bir ÇED RAporunun bir önce hazırlanan raporlara ilave katkıda bulunmasının sağlanması, özgün içeriklerin oluşturulması ile süreç çıktılarının değerlendirilmesi, ülkemiz çevre sektörü ve yatırımcıların gelişmesini ve yeni imkanların oluşmasını sağlayacaktır. Ç evresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci; herhangi bir yatırımcının gerçekleştirmeyi ve/veya kapasitesinde artış yapmayı planladığı faaliyetler için, yatırımın çevreye olası etkilerinin teknik ekipler tarafından analizler yapılarak ve halkın görüşlerinin de dâhil edildiği raporlar, hazırlanarak değerlendirildiği bir süreçtir. 2872 sayılı Çevre Kanunu’na göre, ÇED Olumlu Kararı veya ÇED Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Aksi bir durumun tespiti halinde gerekli cezai işlemler uygulanmaktadır. ÇED raporlarının içeriğinde yer alan bilgiler çok detaylı olup, raporlarda yatırımın üretim aşamaları ile her aşamada fiziksel ve biyolojik çevreye olası etkileri ve alınacak önlemler (hava kirliliği, toprak kirliliği, su kirliliği, gürültü vb.), üretimde kullanılan hammaddeler, üretim sonucu ortaya çıkacak ürünler ve yan ürünlere ait bilgiler, ayrıca üretim esnasında kullanılacak enerji ile tüketilecek doğal kaynakların türü ve seçimi ile verimli kullanılmasına dair bilgiler, yatırımın yapılacağı yer ile ilgili biyolojik çeşitlilik, yer altı suyu, çevredeki göl, deniz, dere gibi doğal ortamlardan tutunu da kültürel ve korunması gerekli alanlar ile imar planları ve kullanım durumuna ait bilgiler ÇED raporlarında ayrıntılı incelenmektedir. Dolayısıyla ÇED raporlarının hazırlanmasında, sektörüne göre birden fazla mesleki katkı gerekmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sitesinde verilen bilgilere göre; ÇED Yönetmeliği’nin -30- ilk yayınlandığı 03.12.1993 tarihi ile 2015 yılı sonuna kadar 51 bin 200 adet “ÇED Gerekli Değildir Kararı” 4 bin 51 adet “ÇED Olumlu Kararı”, 777 adet “ÇED Gereklidir Kararı” ve 43 adet “ÇED Olumsuz Kararı” verilmiştir. Buradan anlaşılmaktadır ki; ÇED kararları mesleki açıdan multidisipliner bir çalışma olmakla birlikte ülke olarak yeterince tecrübe sahibi olduğumuz bir konu olmuştur. Bir mühendis olarak bilginin, bilgi envanterinin ve bilgi yönetiminin ne denli önemli olduğunun bilincindeyim. Rakamların da gösterdiği gibi muntazam sayıda elimizin altında olan ÇED raporlarından bu bilgilerin alınarak derlenip düzenlendikten sonra yatırımcıların hizmetine sunulduğunu bir düşünün. Yatırımcı için eminim ki üretim tekniğinin seçiminden kaynak kullanımı ve enerji verimliliğine kadar, kaynak israfından tutun da ürünlerin pazarlanmasındaki yer seçimine kadar ilk fizibilite çalışmaları için çok faydalı rehber dokümanlar oluşturulmuş olacaktır. Bunun yanında kurum içi çevre ve iş güvenliği kültürlerinin oluşması ve farkındalığın artırılması da mümkün olacaktır. Ayrıca sürecin çıktıları maddi bir fayda sağlayacağı için, ÇED raporlarının içeriği de gün geçtikçe teknolojik ve bilimsel gelişmeleri de içeren raporlar haline dönüşerek, ülkenin gelişmesine de katkıda bulunacaktır. ÇED raporlarından istifade etmeyi örneklendirecek olursak; tekstil ürünleri imalatı yapan bir yatırımcı düşünelim. Yatırımcı boya işlemlerini de kendisi yapacak şekilde sektöre girmek istiyor ve bununla ilgili araştırma yapma- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE ya ihtiyaç duyuyor. ÇED raporları çok ciddi Ar-Ge tecrübesi barındırmaktadır. ÇED raporlarında yer alan bilgilerin derlendiği bir kılavuz hazırlandığında, yatırımcı öncelikle kurmayı planladığı tesisin yer seçimini en doğru şekilde yapabilir, tesisin üretim için ihtiyaç duyacağı hammadde, enerji ve doğal kaynakları hakkında, üretim metodu ve teknolojisi hakkında bilgi edinebilir ve hangisinin kendisi için daha uygun olduğuna karar verebilir. Ancak ve maalesef ki ÇED raporlarından yeterince istifade edemiyoruz. Bizi asıl üzen ÇED raporlarından yeterince istifade etmek bir yana bazen yatırımın önünde bir engel olduğunu veya yatırımın yanlış yönlendirildiğini görmemizdir. ÇED süreçlerinin profesyonelleştirilememesi, bürokratik sıkıntılarının yanında maksadı farklı guruplar tarafından provoke ÇED raporlarında yer alan bilgilerin derlendiği bir kılavuz hazırlandığında, yatırımcı öncelikle kurmayı planladığı tesisin yer seçimini en doğru şekilde yapabilir, tesisin üretim için ihtiyaç duyacağı hammadde, enerji ve doğal kaynakları hakkında, üretim metodu ve teknolojisi hakkında bilgi edinebilir ve hangisinin kendisi için daha uygun olduğuna karar verebilir. DOSYA edilmesine de uygun zemin oluşturmaktadır. ÇED raporlarının içeriğindeki bilgiler ve bilimsel çalışmaları gölgede bırakan süreçlere bir bakalım; ÇED Yönetmeliği Ek-1 listesinde bulunan faaliyetler için ÇED raporlarının incelenmesi sırasında İDK (İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu) tarafından yapılan toplantıların ne kadar zor geçtiğini ve bazen de devlet kurumlarının katıl(a) mamasından dolayı iptal edildiğini, devlet kurumlarında çalışan komisyon üyelerinin toplanması işlerini yatırımcının ya da ÇED raporlarını hazırlayan mühendislik firmalarının yapması gerektiği uygulamanın sonuçlarını bir düşünün. Yazının başlığına tam da bu noktada değinmek çok doğru olacaktır. Bu konuyu biraz daha açarsak; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ÇED sürecinde raporu inceleyecek komisyon salt çoğunlukla toplanır yoksa toplantı yapılamaz şeklinde diğer kurumlara ve kendine bağlı birimlere talimat göndermiş ancak kendine bağlı kurumlarda dahil olmak üzere komisyona üye göndermeyen kurumlar bulunmaktadır. Diğer taraftan yatırım ile ilgili ÇED sürecinde her kurumun görüş vermesi gerekli süreler içerisinde görüşlerin verilmemesi, kurumlarda bulunan uzmanların faaliyet ile ilgili standart taleplerin olmayışı ayrı bir zorluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Şunun da tespitini iyi yapmalıyız, bürokratik sıkıntılar sadece bir kurumun sorumluluğu olmadığından, ortadaki sorunda sadece ÇED raporlarının yürütülmesi konusunda koordinatör görevinde bulunan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sorunu değildir. Diğer bir önemli konu da, çeşitli meslek odaları tarafından doğru-yanlış yönetmelik uygulamalarına karşı açılan davalar nedeniyle yönetmeliğin düzgün uygulanma imkanının ortadan kaldırılmasıdır. Herkesin bildiği üzere özellikle bazı meslek odaları ülkenin ve milletin çıkarlarını düşünmeden sadece ideolojik yaklaşımlar ile yönetmelik maddelerine karşı çeşitli davalar açmakta, çeşitli gösteriler tertip etmekte ve beyanlar vermektedir. Asli görevi mesleki yeterliliği ileri düzeylere taşımak olması gereken odaların bazen bu amaçlarından saptıklarına da yine üzülerek şahit olmaktayız. Sonuç olarak; ÇED raporlarında bilimin ön plana çıkarılması, bürokratik süreçlerin daha net ve kısa zamanda sonuçlanması, hazırlanan her bir ÇED Raporunun bir önceki hazırlanan raporlara ilave katkıda bulunmasının sağlanması, özgün içeriklerin oluşturulması ile süreç çıktılarının değerlendirilmesi ülkemiz çevre sektörü ve yatırımcıların gelişmesini ve yeni imkanların oluşmasını sağlayacaktır. -31- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE Sevilay Kaya Çevre Mühendisi ÇEVRE DANIŞMANLIĞI Çevre bilinci mesleğimizin ana omurgasını oluşturmaktadır. Mühendis olarak bağlı bulunduğumuz teknik disiplinin yanı sıra, insan olarak sahip bulunduğumuz doğaya ve doğal olana saygı, ayrılmaz ikili olarak mesleğimize etki etmektedir. İnsanlığın ortak sorumluluğu olan çevre hassasiyetini, meslek olarak sürdürmenin iç huzuru, çevre mühendislerinin şansı olarak da düşünülebilir. Ü lkemizde çevre mühendisliği eğitimi ilk olarak, 1978 yılında birkaç üniversitemizde başlamış ve sanayi üretiminin artması ile paralel olarak hızla gelişme göstermiştir. Günümüzde çok sayıda mühendislik fakültesinde nitelikli eğitim verilmektedir. Bir meslek olarak çevre mühendisliğini, bilhassa üretimden (endüstri) kaynaklı atıkların, çevreye olan etkilerini en aza indirmek, bu çerçevede doğal kaynakların kullanımı veya korunması hususunda, belirleyici ve teşvik edici güce sahip bir bilim dalı olarak tanımlayabiliriz. Çevre bilinci bu mesleğin ana omurgasını oluşturmaktadır. Mühendis olarak bağlı bulunduğumuz teknik disiplinin yanı sıra, insan olarak sahip bulunduğumuz doğaya ve doğal olana saygı, ayrılmaz ikili olarak mesleğimize etki etmektedir. İnsanlığın ortak sorumluluğu olan çevre hassasiyetini, meslek olarak sürdürmenin iç huzuru, çevre mühendislerinin şansı olarak da düşünülebilir. Konuya vicdani sorumluluk tarafından bakıldığında, bu branşta, faaliyet gösteren meslektaşlarımız, ister kamu kurumlarında olsun, ister bir sanayi kuruluşunda, isterse bağımsız bir denetim şirketinde olsun, büyük bir gönüllüler ordusu olarak tanımlanabilecektir. Çevre mühendisliğinin temelinin, sanayileşmenin, insanoğlunu ve yaşam kaynağımız olan yeryüzünü kalıcı bir şekilde etkilediğinin fark edilmesi ile atıldığını söylemek hiç de abartı olmayacaktır. Endüstride kullanılan hammaddenin, üretimdeki enerjinin ve mamul madde kaynaklı atıklarının, çevreye verdiği zarar, kaygı verici boyutlara ulaşmış ve modern hayatın itici gücü sanayinin gelişmesi -32- aynı zamanda da etkilerinin kontrol altına alınması için, yeni bir olgu, ‘sürdürülebilir kalkınma’ insanlığın gündemine, yaşam biçimi olarak dahil olmuştur. Bu kavram, 20. yy sanayileşmesinden itibaren insanlığın gündeminde olmakla beraber en anlamlı ve eyleme dönük net tanımı, 1987 yılında Birleşmiş Milletler tarafından yapılmıştır. Yaygın ve kısa ifadesi ile sürdürülebilir kalkınma; “İnsanlık, gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarını temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir” şeklinde tarif edilmektedir. (alıntı: T.C Dışişleri Bakanlığı web sitesi). Sürdürülebilir kalkınma hedefinin, çevresel yönü olduğu gibi, sosyal yönü de bulunmaktadır ancak bu yazımızda mesleğimize bakan tarafını ele alacağız. Türkiye, başından beri bu programa katılmış olmakla beraber, ancak 2008 yılında, “Çevre Denetimi Yönetmeliği”ni Resmi Gazete’de yayınlayarak uygulamaya geçmiştir. Dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan bu yönetmelik, çeşitli güncellemelerle gelişmekte ve günümüzde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından etkin ve disiplinli bir şekilde uygulanmaktadır. Sözkonusu yönetmelik çerçevesinde kurulan “Çevre denetim firmaları”, bu sürecin en önemli tatbikat alanını oluşturmaktadır. Ülkemizde faaliyet gösteren ve prosesleri gereği çevresel etkiler oluşturan kuruluşlar, değişik branşlardan “Çevre görevlisi” yeterlilik belgesini almış uzmanlar tarafından, bir plan içerisinde denetlenmekte ve sonuçlar aktif olarak bakanlığa iletilmektedir. Bu kuruluşların bazıları ayda en az bir kere MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE bazıları ise ayda iki kez denetlenmektedir. Bu denetimler esnasında, kuruluşların çevre izin ve lisans belgelerinin alınmasından, atık yönetim planlarının hazırlanmasına, kimyasal veri girişlerinden, atık beyanlarına (tehlikeli atık, tehlikesiz atık, tıbbi atık ve ambalaj) ve geri dönüşüm hedeflerine kadar üretimin her aşaması takip edilmekte ve çevreye en az zarar verebilecekleri düzeyde tutulmaktadır. Çevre danışmanlığı sadece verilmesi gereken beyanların yapılması ya da izin ve lisansların alınması olarak değerlendirilmemelidir. Çevre danışmanı ile birlikte yürütülen çevre yönetim çalışmaları sonucunda sanayi kuruluşlarına ciddi faydalar sağlandığı bir gerçektir. Özellikle atık yönetim planının hazırlanması, her prosesin ayrı ayrı değerlendirilerek çevreye etkilerinin tespit edilip minimum atık hedefi gerçekleştirilmektedir. Etkin bir şekil- de yürütülen atık yönetim çalışmaları neticesinde sanayici için atık bertaraf maliyetleri ciddi oranlarda düşürülebilmektedir. Örneğin yağmur sularını ayrı toplayan bazı sanayi kuruluşları, arıttıkları bu suyu proseslerinde soğutma suyu, temizlik ve bahçe sulamasında kullanılması gibi çalışmalar yapabilmektedir. Yapılan diğer bir atık azaltım çalışması ise stok tanklarının yapılarak üretimde kullanılan hammaddelerin depolanması, bu sebeple de kontamine atık oluşması ciddi oranlarda düşürülebilmektedir. Piyasaya sürülen ambalaj miktarlarını azaltmak amacı ile üreticiler ile yapılan çalışmalar neticesinde ambalaj ağırlığının düşürülmesi piyasaya sürülen ambalaj miktarını azaltabilmektedir. Veya depozitolu ambalaj kullanılması sağlanarak ambalaj atığı oluşması azaltılabilmektedir. Böylece sanayicilerin ambalajlarının toplanması ile DOSYA belgelendirmesi gereken miktar düşmektedir. Yeni yatırım planlamasında, çevre mühendislerinin katkısı ile çevre yönetim çalışmalarının etkin bir şekilde sağlandığı ve verimlilik açısından büyük faydalar elde edildiği tartışmasız bir gerçektir. Kısa sayılabilecek bir zaman olmasına rağmen ülkemiz bu konuda anlamlı bir mesafe almakta ve gerçek bir çevre bilinci hızla yerleşmektedir. Buna rağmen, konunun sadece endüstriyel düzeyde ele alınması yeterli olmayacaktır. Tüm nesilleri ilgilendiren çevre hassasiyeti “Sürdürülebilir Bir Dünya” için, ana okulundan yüksek okula kadar eğitimi devam etmesi gereken bir gelecek kaygısı olmalıdır. Kızılderililer’e atfedilen bir söz bana her zaman anlamlı gelmiştir: “Dünya dedelerimizin bize bıraktığı miras değil, torunlarımızın emanetidir.” -33- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE YARD. DOÇ. Dr. MUHSİN ÖZTÜRK İSTANBUL ESENYURT ÜNİVERSİTESİ DENİZ KİRLİLİĞİ VE SU ÜRÜNLERİ Günümüzde sanayinin ve teknolojinin gelişmesi, nüfus artışı, hızlı kentleşme, yoğun tüketim çevre kirliliğini artırmıştır. Bu kirlilik soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu yediğimiz gıdamızı da etkilemektedir. Dolayısıyla sağlığımız tehlike altındadır. Deniz kirliliği, deniz canlılarının insanlar tarafından tüketilmesi ciddi sağlık tehlikesi oluşturmaktadır. Kirlenmiş canlıların beslenme döngüsü içinde diğer su canlıları tarafından tüketilmesi ile de deniz canlılarında çeşit ve sayı yönünden de azalma olacaktır. G ünümüz insanının çevre konusundaki sorumsuz ve hoyrat tavrı kirliliğin artışında ek bir etki oluşturmaktadır. Bu olumsuz etkiler ve sonuçları, modern teknoloji ile önlenemediği gibi, kısa zamanda doğanın kendi kendini yenilemesi ile de eski haline dönüşememektedir. Yanlış ve aşırı kullanımlar nedeniyle başta insanlar olmak üzere bütün canlıların yaşam ortamlarını, yani ekosistemleri olumsuz yönde etkilemektedir. Çevreyi kirleten, ekolojik dengeyi bozan kirletici başlıca unsurlar; bazı organik maddeler, endüstriyel atıklar, petrol ve türevleri, yapay tarımsal gübreler, deterjanlar, radyoaktivite, pestisitler, inorganik tuzlar, yapay organik kimyasal maddeler, ağır metaller ve atık ısı olarak bilinen maddelerdir. Sulardaki zararlı maddeler, endüstri atıklarına bağlı olarak miktar ve cins yönünden giderek artmakta ve canlılar için önemli tehlikeler meydana getirmektedir. Özellikle toksik organik artıkların metallerle birleşerek veya başka bileşiklerine dönüşerek daha da toksik hale geçmeleri önemli sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Çeşitli yollarla su ortamına katılan kirleticiler, burada bulunan canlılara zarar verecek ölçüde suyun kimyasal bileşimini, sıcaklığını veya mikrobiyal bileşimini değiştirerek su kalitesinin bozulmasına ve su kirliliğine yol açmaktadır. Tarımsal -34- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE DOSYA mücadele ilaçları, kimyasal gübreler ile evsel ve endüstriyel atıklar günümüzde su kirliliğini oluşturan başlıca etmenlerdir. Ağır metaller de dahil çeşitli toksik kimyasalları taşıyan sular arıtmasız sanayi tesislerinden ve tarla drenaj sistemlerinden drenaj kanalları yoluyla akarsulara ve sonuçta denizlere kadar taşınmakta ve kirliliği ciddi boyutlara ulaştırabilmektedir. ruz kalmaktadır. Suda yaşayan canlılar PCB’lere karşı çok duyarlıdır. Turna balıklarında 20-50 ppb, alabalıklarda 8 ppb, karideslerde 1 ppb PCB ölümlere neden olmaktadır. Yapılan çalışmalarda 10-25 ppb gibi son derece düşük miktarlardaki PCB’nin sulardaki bitkisel planktonlar ve kabukluların ölümüne sebep olduğu dolayısıyla ekosistemi tümüyle etkilediği belirlenmiştir. Kirleticileri değerlendirdiğimizde; PCB (Poli Klorlu Bifeniller) PCB (Poli Klorlu Bifeniller)’ler günümüzde her ne kadar üretilmiyor olsalar da önceki yıllarda yoğun kullanımlarından ve doğada yıkımlarının uzun sürmesi nedeniyle insan ve hayvan sağlığı açısından tehdit oluşturmaya devam etmektedir. İnsanlar PCB’ler bulaşık gıdaların ve suların ağız yolu ile alınması veya bulaşık havanın solunması ile ma- Pestisitler Pestisitlerin balıklara etkileri değişik şekillerde görülür. Direkt olarak öldürme söz konusu olabileceği gibi yumurta koymayı ve üremeyi durdurmak suretiyle de balık popülasyonu üzerinde etkili olabilmektedirler. Ayrıca dokularda meydana getirdikleri hasarlar ile balıklarda duyarlılığa yol açarak mevsimlik ısı değişimlerinden ve geçici açlıktan gereğinden fazla etkilenirler. Kirliliğe maruz kalan bölgelerdeki salmon balıklarında bağışıklık sistemlerinde ve büyüme parametrelerinde önemli derecede anormallikler belirlenmiştir. Pestisitlerin balıklara etkileri değişik şekillerde görülür. Direkt olarak öldürme söz konusu olabileceği gibi yumurta koymayı ve üremeyi durdurmak suretiyle de balık popülasyonu üzerinde etkili olabilmektedirler. Ayrıca dokularda meydana getirdikleri hasarlar ile balıklarda duyarlılığa yol açarak mevsimlik ısı değişimlerinden ve geçici açlıktan gereğinden fazla etkilenirler. Ağır metaller Suda yaşayan organizmalarda ağır metal birikim ve hasarlarının incelendiği araştırmaların yapılması, bu metallere karşı duyarlılığı yüksek olan türlerin belirlenmesinin yanı sıra organizmada meydana gelebilecek biyokimyasal, fizyolojik, yapısal ve işlevsel bozuklukların belirlenmesi açısından da önem taşımaktadır. Çevre kirliliğinin bir göstergesi olarak canlılarda ölçülen metalik kirleticiler özellikle su ürünlerinde sıklıkla yüksek seviyelere ulaşabilir. Bu şekilde besinlerle birlikte düşük düzeylerde ama sürekli olarak alınan cıva, kadmiyum ve kurşun gibi metal kalıntıları çevre ve insan sağlığını önemli derecede etkilemektedir. Normal koşullarda ağır metallerin doğadaki oranı düşüktür. Doğal ortamdaki konsantrasyon oranı artığında, gümüş, cıva bakır, kadmiyum ve kurşun gibi ağır metaller özellikle organizmalar üzerinde toksik etki yapmakta ve enzimleri inhibe etmektedir. Canlılardaki bazı enzimatik aktiviteler için bazı metaller belli konsantrasyonlarda olmak şartı ile gereklidir. Organik maddeye bağlı olan metaller biyolojik aktiviteler sırasında kullanılabilir ve organik maddelerin bozuş- -35- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE Karaciğer dokusu ağır metallerin taşınmasında ve detoksifikasyonunda görev yapan metal bağlayıcı proteinler ve buna benzer proteinlerin başlıca sentez yerlerinden biri olduğu için, kadmiyum detoksifikasyonundaki işlevi oldukça fazladır. Buna rağmen, kadmiyum birikim düzeyi bakımından özellikle kronik çalışmalarda, karaciğer dokusuna oranla birikimin en fazla böbrek dokusunda olduğu belirtilmiştir. -36- ması ile çözünmüş olarak tekrar serbest hale geçer (Balkıs ve Algan, 2005). Ağır metaller, subletal ortam derişimlerinin etkisinde balıkların karaciğer, böbrek ve dalak gibi metal metabolizması ve metaldetoksifikasyonu ile ilgili organlarda yüksek düzeyde birikmektedir. Karaciğer dokusu ağır metallerin taşınmasında ve detoksifikasyonunda görev yapan metal bağlayıcı proteinler ve buna benzer proteinlerin başlıca sentez yerlerinden biri olduğu için, kadmiyum detoksifikasyonundaki işlevi oldukça fazladır. Buna rağmen, kadmiyum birikim düzeyi bakımından özellikle kronik çalışmalarda, karaciğer dokusuna oranla birikimin en fazla böbrek dokusunda olduğu belirtilmiştir (De Conto ve ark., 1999, De Smet ve ark., 2001, Wu ve ark., 1999, Serafim ve ark., 2002). Balık dokuları (kas, karaciğer, böbrek, gonad, mide vs. ) deniz ortamındaki ağır metal konsantrasyon derecesini belirlemek için indikatör olarak kullanılmaktadır. Özellikle karaciğer dokusu balığın diğer organlarına göre su kirliliğinin çevresel indikatörü MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ olarak sıklıkla tavsiye edilmektedir. Balıklar, ağır metal etkisine genellikle metabolik ve fizyolojik olayların yanı sıra davranışlarını değiştirerek tepki gösterir. Metal etkisinin başlangıcında balıklarda, yüzme performansında düşme, besin almama, yüzeye yönelme, fiziki etkilere duyarsızlık gibi çeşitli davranış değişiklikleri gözlenmiştir. Balıklarda bakırın belirtilen toksik etkilerinin yanı sıra, gelişmeyi yavaşlattığı, immün sistemi baskıladığı, testis ve ovaryumda eşey hücrelerin sayısını azalttığı, olgunlaşmayı engelleyerek üreme başarısını azalttığı belirlenmiştir. Doğaya salınan cıva doğadaki döngüsünden karmaşık kimyasal dönüşümlere uğrar. Bu dönüşüm sonrasında oluşan en tehlikeli maddelerden birisi metil cıvadır. Çeşitli kaynaklardan suya (deniz, göl, yer altı suyu) karışan metil cıva küçük organizmalar (planktonlar gibi) tarafından absorbe edilir. Küçük canlılar küçük balıklar tarafından yendiğinde ağır metaller balık vücuduna MAKALE DOSYA önemlidir. Ancak yoğun kontaminasyon durumunda bağışıklık sistemi baskılanır ve mortalite (ölüm) meydana gelir. Birçok su canlısı aşırı tuzluluk veya tuzluluk değişimine maruz kalmaktadır. Sonuç olarak; deniz kirliliği deniz canlılarının insanlar tarafından tüketilmesi ciddi sağlık tehlikesi oluşturmaktadır. Kirlenmiş canlıların beslenme döngüsü içinde diğer su canlıları tarafından tüketilmesi ile de deniz canlılarında çeşit ve sayı yönünden de azalma olacaktır. Çevresel değişiklikler Sıcakkanlıların aksine balıkların içinde yaşadığı sucul ortamın sahip olduğu sıcaklık, pH, tuzluluk, çözünmüş O2 miktarları gibi fiziksel ve kimyasal özellikler, balığın bağışıklık sistemi üzerine direkt etkisi vardır. Balıklarda çevresel etkiler sonucu gelişen stres sonrasında homeostazisi sağlamak amacıyla, hematolojik, osmolalitik, hormonal ve enerji metabolizmasını düzenleyen bazı fizyolojik değişiklikler şekillenir. Kontaminasyonlar bağışıklık sisteminin uyarılması açısından çok geçer. Bu madde balıkların dokularında birikir. Zamanla metil cıva seviyesi en üst değere ulaşır. Metil cıvalı balıklar insanlar tarafından yendiği zaman vücuda giren metil cıva kana karışır ve kan tarafından absorbe edilir. Kadmiyum biyokimyasal düzeyde DNA, RNA ve ribozom sentezini ve bazı enzimlerin aktivitelerini engelleyerek, ozmotik ve iyon dengesini bozarak ve immün yanıtlarda değişikliğe neden olarak toksik etkisini göstermektedir. Kromun balıklardaki toksik etkilerinden biri de balıklardaki bağışıklık sistemine olan etkisidir. Bu etki viral mücadele esnasında kromun balığın humoral bağışıklık cevabını baskılaması şeklinde olmaktadır. Balıklarda kurşun etkisinin ise; subletal derişimlerde doku ve organlarda birikime, bakır etkisinde olduğu gibi davranış değişikliklerine, pigment oluşumuna bağlı renklenme anomalilerine, yüzgeçlerde koyulaşma, omurgada eğrilik gibi morfolojik değişikliklere, antikor düzeyini düşürerek immün sistemin çökmesine neden olduğu belirlenmiştir. KAYNAKLAR 1. Atamanalp, M., Uçar A., Alak G., Balıkların Bağışıklık Sistemi Üzerine Çevresel Toksikantların Etkileri, Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi 6 (1): 124-127, 2013 2. Kayhan F., E., Muşlu, M., N., Koç, N., D., Bazı Ağır Metallerin Sucul Organizmalar Üzerinde Yarattığı Stres Ve Biyolojik Yanıtlar, Journal of FisheriesSciences. com, 2009 3. Su Kirleticilerin Etkisi, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara, 2012 4. Aoki. C-terminal fragment of ß-adrenergic receptors: astrocytic localization in the adult visual cortex and their relation to catecholamine axon terminals as revealed by electron microscopic immunocytochemistry, J. Neurosci., PMCID: PMC2838201. (1992), 12: 781-792. 5. Ellis, A. E., Innate host defence mecahinsms of fish against viruses and bacteria. Developmental and Comparative Immunology, (2001). 25: 827-839. 6. Hu, H., Exposure to metals. Occupational and Environmental Medicine, 2000. 27: 983-996. 7. Atamanalp, M., Kocaman, E., Canyurt, M. Kentsel atıkların C. capoeta’ nın hematokrit ve sediment seviyeleri üzerine etkileri, (2002). 34, 439-445. 8. Kaya, S., Pirinçci, İ. Çevre Toksikolojisi. Alındı: Veteriner Hekimliğinde Toksikoloji. Editörler: Kaya, S., Pirinçci, İ., Bilgili, A. Medisan Yayınevi, Ankara, (2002).731-736 9. Güvenç, D., Aksoy A., Poliklorlu Bifenillerin Toksikolojisi. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, (2007). 78(2). 10. Seyran A., Erişir M. Poli Klorlu Bifeniller ve Sağlık Üzerine Etkileri. Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Veteriner Dergisi, (2008). 22(1): 33-40. 11. Yoo, B.S., Jung K.H., Hana S.B., Kim H.M., Apoptosismediated immunotoxicity of polychlorinated biphenyls (PCBs) in murine splenocytes. Toxicol Lett; (1997). 91: 83-89. 12. Atamanalp, M. ve Yanık T., 2001. Pestisitlerin Cyprinidae’lere toksik etkileri. Ege Üniv. Su Ürünleri Derg., (3-4), 555-563. 13. Kayhan, F.E., Muşlu M.N., Koç N.D., Bazı ağır metallerin sucul organizmalar üzerinde yarattığı stres ve biyolojik yanıtlar. Journal of Fisheries Science, (2009). 3(2), 153-162. 14. Stagg, R.M. and Shuttleworth, T.J., The accumulation of copper in Platichthys flesus L. and its effects on plasma electrolyte concentrations. J. Fish Biol., (1982). 20: 491-500. 15. Synder, C. A. and Valle, C. D. Immune Function Assays as Indicators of Chromate Exposure, Environmental Health Perspectives, (1991). 92: 83-86. 16. Gerhard, I., Monga, B., Waldbrenner, A. And Runnenbaum, B., Heavy Metals and Fertility. J. Toxicol. Environ. Health, (1998). 54: 593–611. 17. Kav K. Erganiş O., Balıklarda bağışıklık sistemi. Vet. Bil. Der., (2008). 24 (1) :97-106. -37- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE RÖPORTAJ: PROF. DR. İZZET ÖZTÜRK İSKİ ARITMA SU KONUSUNDAKİ ÇALIŞMALARINI BAŞARIYLA SÜRDÜRÜYOR Dünyanın en modern ve temiz arıtma tesislerinden birine sahip olan İSKİ’nin çok büyük kapasiteleri bulunuyor. Arıtma tesislerindeki çalışmalar istikrarlı bir şekilde sürdürülüyor. Suyu, sayaçlara gelinceye kadar her noktada Türk ve Avrupa Birliği standartlarına uygun şekilde üreten İSKİ, her musluktan içilebilir kalitede su servis ediyor. Kuraklıklara rağmen tüm şebekelere kesintisiz su verilebiliyor. -38- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ Arıtılan sular içilebiliyor mu? Biz nüfusun tamamına hizmet veriyoruz. Şehrin her noktasına İSKİ’nin suyu içme suyu olarak arıtıldıktan sonra ulaşılacak. Zaten biz de içilebilir nitelikte olmayan hiçbir suyu arıtmıyoruz. TSE 266 ve Avrupa Birliği standartları var, onları da uyguluyoruz. İki tür tat-koku sorunu var. Bunardan bir tanesi klorlama yaptığımızdan ötürü bir koku gelir. Ve bu klorlamayı da şebekeye vermeden önce arıtmadan sonra yapmak zorundayız. Bu 0,5 bpm üzerinde hissedilir. Bazı noktalarda bu eşiğin üzerinde klor değeri var. Bundan dolayı bir koku-tat hissedilebilir. Bunu gidermek için İstanbul şebekesi genelinde bir programımız var. Bunu sağlamak için de şehrin ara haznelerinden de klor vereceğiz. Belli bir süreç içerisinde bununla ilgili sorunu gidereceğiz. Biz yüzeysel suları kullanıyoruz, buralarda alg büyümesi problemimiz var. Bu algler de belli, bir konsantrasyondan sonra suya koku veriyor. Alg aslında olumlu bir unsur. Bir noktaya kadar oksijen veriyor ve karbondioksit tutuyor. Algin kokusu suyun kalitesiyle ilgili doğal bir alarm aslında, onu da biz takip ediyoruz. Bunu tetikleyen bir yönden de sıcaklık artışı. İklim değişikliği, baharların önce başlaması gibi süreçler alg oluşumunu teşvik ediyor. Kontrol için su haznelerinde, barajlarda alg büyümesini önleyici uygulamalar yapılıyor. Lisanslı birtakım mücadele kimyasalları kullanılıyor. Belli bir yarı çap içerisinde ultrasonik yöntemle algleri uzaklaştırmak üzere ekstra önlem almayı düşünüyoruz. Havzada alabileceğimiz tedbirler bunlar, ondan sonra bu suyu alıp arıtma tesisimize getiriyoruz. İSKİ’nin arıtma tesisleri dünyanın en modern ve temiz arıtma tesisleri. Çok büyük kapasitelerimiz var. Arıtma tesislerinde bu algler belli bir noktaya ulaştığında aktif toz karbon ekleyerek aktif karbon üzerinde tutuyoruz. Bununla ilgili çalışmalarımız sürekli devam ediyor. Alg konsantrasyonu belli bir seviyeye ulaştığında bu uygulamaları gerçekleştiriyoruz. Bizim yüzeysel sulardaki sistemimiz klasik arıtma sistemi. Önden bir havalandırma var, sonra ozonlama yapıyoruz. Havalandırmadan sonra pıhtılaştırma, yumaklaştırma ve çökelme evreleri var. Sonraki evrede kum filtrelerinden süzdükten sonra son klorlamayı yapıp şehre dağıtıyoruz. Aktif karbon uygulamasını hızlı karıştırmanın başında yapıyoruz. Sıvı halde aktif klorlama çalışması yapıyoruz. Hızlı ve yavaş karıştırma süreçlerinden geçerek koku yapan maddeler çökeliyor daha sonra onu çamurla birlikte sistemden çekiyoruz. Genelde dünyada yaygın yöntem bu. Alg yoğunluğunun en yoğun olduğu dönemlerde bu yapılır diğer dönemlerde ise bu uygulamayı durduruyoruz. Evdeki tesisatlarımız da sağlıklı mı, değişmesi gerekir mi? Tesisatta ara depo kullanılıyorsa bir risk oluşturuyor. Depo üzerinde su hem bayatlıyor, hem de deponun bakımları yapılmıyorsa sızıntılar oluşup kontemilasyon riski oluşturabiliyor. Böyle bir depo var ve kullanımında ısrar ediliyorsa, o yerlere RÖPORTAJ DOSYA özel klorlama yapılması lazım. Eski bina tesisatlarında birtakım kalite bozulmaları olabiliyor. İSKİ suyu sayaçlara gelinceye kadar her noktada Türk ve Avrupa Birliği standartlarına uygun şekilde üretiyor. Önemli olan tat-koku olayı. İnsanlar özellikle su kesintisinin olduğu dönemlerde, damacana sulara ve değişik markalarla satılan memba sularına alıştı. Şu anda İSKİ’nin çok az kimyasaldan geçirerek bir su hazırlama düşüncesi de var. Arıtma tesislerindeki borularda ne tür malzeme kullanıyorsunuz? Düktil(?) malzeme kullanıyoruz. Oldukça sağlıklı ve temiz bir malzeme. Bu malzeme sektörde kullanılan en kaliteli ve pahalı malzeme. İstanbul o seçimi en başta yaptı ve bu doğru bir seçimdi. Şehrin tamamı böyle. Özel döküm bir çelik bu, özelliği de kırılgan bir malzeme olduğu ve küresel kristalli karbon içerdiği için özel bir işlem uygulanıyor. Esnek ve dayanıklı bir malzeme, kolayca işlem de uygulanabiliyor. İçinde de ayrıca koruyucu özel kaplaması var. Bütün İSKİ’nin şebekesi bu malzemeden yapılmış vaziyette. Yeni yerleşimleri de aynı malzemeyle devam ettiriyoruz. İstanbul’un her yerinde ayrı ayrı sistemi mi kullanıyor, Yoksa birleşik bir sistemimiz mi var? Altyapı sistemlerimizin yarıçapları, kanalizasyon sistemlerinin büyük afetlere karşı dayanıklılığı ne DURUMDA? İstanbul’un kanalizasyon sistemi, baştan ayrık sistem olarak tasarlanmış. Şehrin bazı bölgelerinde maalesef birden fazla kanalı döşeyemiyorsunuz. Bütün dünyada da böyledir bu, bazı tarihi bölgelerde de. Prensip olarak bütün planlama yağmur suyu ve atık su sisteminin ayrı olarak değerlendirilmesidir. Atık su kanal şebekesi önceden düzenlendiği için eskiden kalma bağlantılar var. Bu dönemde birçok binanın çatı bağlantısı kanalizasyona maalesef bağlanmış konumda. Daha sonra bu konuma yağmur suyu konumlandırılmış olsa da sistemle irtibatlandırılamama durumu olabilir. Bir de bacalardan ve değişik yerlerden yine atık su sistemine yağmur suyu bağlantıları var. Buna bağlı bazı taşkınlar oluyor. Biz bu yağmur suyu sistemlerini tasarlarken genellikle beş yıl tekerrürlü yağışlara göre planlarız. Beş yılın üzerinde teker- Bizim yüzeysel sulardaki sistemimiz klasik arıtma sistemi. Önden bir havalandırma var, sonra ozonlama yapıyoruz. Havalandırmadan sonra pıhtılaştırma, yumaklaştırma ve çökelme evreleri var. Sonraki evrede kum filtrelerinden süzdükten sonra son klorlamayı yapıp şehre dağıtıyoruz. Aktif karbon uygulamasını hızlı karıştırmanın başında yapıyoruz. Sıvı halde aktif klorlama çalışması yapıyoruz. rür seçerseniz tünel gibi, metro gibi büyük işler çıkar ve bununla baş edemeyiz. Belli bir şiddetteki yağışı alıyoruz. Onun üzerinde bir yağış olursa bu da caddeden akacak. Oradan da dere yataklarına bir şekilde aktarılacak, oradan da denize gidecek. Dere yatakları konusunda çok hızlı bir program var. Ama temel sorun kamulaştırma. İstanbul’da bütün dere yataklarına bina yapılmış ve bunlara izin verilmiş. Bu belki de yüz yılın sorunu. Cumhuriyet dönemi belediyeciliğinin yüz karasıydı bence bu. O dönemlerde dere yataklarına binalar verilmiş. Hatta dere yatakları kapatılmış. Yağmur yağdığında ise dere aynı yatağından akmaya çalışıyor. Bütün taşkın olma riski olan derelerde derenin ıslah edilmesi iki tarafına da atık ve yağmur suyu kolektörlerinin yerleştirme çalışmaları devam ediyor. Bazıları büyük oranda bitti. Bazı noktalarda kamulaştırmadan dolayı yapamadığımız yerler var. Mesela Ayvalı Dere’de bir kısıma kadar gelmişiz, orada kalmışız. Farklı noktalar, mahkemeler, itirazlar var. Dolayısıyla ciddi sorunlar yaşıyoruz. 2019 yılı sonu itibari ile tehlike arz eden bütün derelerde ıslah ve kolektör çalışmaları bitmiş olacak. Çalışmalar bittiğinde ise yağmur suyu sistemi daha iyi çalışacak. Yağmur sonrası taşkınlar daha az yaşanacak. Gerek duymadıkça on yıllık tekerrürü bile almayız. Çok özel yerlerde alırız. Hava alanında çok özel bir yerde tarihi yapıların olduğu bir yerde, belki çok özel yerlerde. Ama derelerde durum farklıdır. Mesela bir dere kesitini asgari 500 yıllık yağışa göre planlarız. Bütün sistemde gelen o su derede toplanıp akacak. Bir defa yüz yıllık taşkını dere etrafına -39- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE taşmadan geçirebilmelidir. Temel prensip budur. Yüz yılın üzerindeki debi belli ölçüde taşabilir. Orada da risk ve hasar minimum olacak. Gerisini de planlayıp riski öngörerek yapıyoruz. Çünkü bunlar ağır maliyetli yapılar. Bu yüz yıllık taşkını önlemede nasıl bir mühendislik çözümü buldunuz? Kademeli setlemeler yapılıyor. Oralarda bodrum katlara izin verilmiyor. Binaların birinci kat kotları yüksek tutuluyor. Caddeyi su basıyor, biraz ayaklarımız ıslanıyor ama can ve mal kaybını minimize edecek şekilde imar tedbirleri alınıyor. Bunlar için İstanbul Büyükşehir Belediyesi taşkın risk değerlendirme çalışmaları yapıyor. Bütün bu derelerde matematik modellemeyle 500 yıllık taşkın yaparsa nerelere kadar taşar, yüz yıllık yaparsa taşma ihtimali var mı gibi taşkın riski değerlendirme çalışmaları var. Bu değişik firmalara ihale edildi, şu an alındı. Bütün dere yataklarına ıslah çalışmaları bu çerçevede devam ediyor. Bu çalışmalar bittikten sonra mevcut meteorolojik verilerle hangi bölgenin, hangi olasılıkla ne kadar kalınlıkta su -40- altında kalacağını biliyoruz. İstanbul’da yağmur suyu şebekesini kurma görevi aslında resmen İSKİ’nin üzerinde olan bir görev değil. Bu belediyeyle protokoller çerçevesinde yapılıyor. Genelde kamulaştırmayı belediye yapıyor, uygulamayı İSKİ’yapıyor. Ama belediyeyi borçlandırarak yapıyor. İSKİ kanununda kanalizasyon ve derelerin ıslahının tüm görevi İSKİ’nin üstüne verilmiş değil. Şu anda çok önemli bir konu ve bu konuda da en yüksek kapasite İSKİ’de olduğu için belediye adına İSKİ yürütüyor. Bütün Türkiye’de böyle. Genellikle yağmur suyu işi belediyeye aittir. Kırsal kesimde ise dere kısmı DSİ’ye aittir. Dere kısmı ama. Yağmur suyu toplama kısmı belediyenindir. Şu an devlet su işleri’nin (DSİ) İSTANBUL’DA etkisi var mı? Su kaynakalını tahsis görevi DSİ’nindir. Biz yeni garaj yapacaksak garajın tahsisini DSİ’den almak zorundayız. Genellikle büyük barajları DSİ üzerinden yaptırmayı tercih ediyoruz. DSİ’nin baraj uzmanlığı çok yüksek. Kimsenin kullanmadığı denize akan suyu alıyoruz Melen Projesi’nde olduğu gibi. Denize akan suyu alt noktadan alıp İstanbul’a aktarıyoruz. MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ Denize ne kadar uzaktan alındı, biyoçeşitlilik açısından sıkıntısı var mı? Barajın depolama alanı etrafı sular altında bırakıyor. Orada artık bir fayda maliyet analizi yapıyorsunuz. O bölgede bir canlı hayatı varsa onu kaybediyoruz doğal olarak. Diğer yandan toplumsal faydası çok yüksek. Ağaç kesersek onun 5 katını ağaçlandırabiliriz. Koruma kullanma dengesinin ben gözetildiğini düşünüyorum. Melen Havzası’nda İSKİ, bütün arıtmaları yapıyor. Oradaki belediyelerin tüm arıtma işlerini İSKİ eline aldı. Yoksa belediyelerin bu bölgelere milyonlarca lira yatırım yapması gerekir. Yapılan tesislerin tamamı 2 sene içerisinde bitecek. Belediyelerden sadece elektrik maliyetinin yarısını isteyeceğiz. Yatırım, diğer işletme ve personel giderlerinin tamamını İSKİ karşılayacak. Bir afet olduğunda deprem ve benzeri durumlarda içme suyu ve atık su konusunda nasıl bir çalışma var? Bütün su yapılarımızın deprem güçlendirmesi yapılmış vaziyette. Özellikle yeni yapıların tamamı yeni yönetmeliklere göre yapılıyor. Eskilerin hepsinde de RÖPORTAJ DOSYA Aslında biz kişi başına yıllık ortalama bazda 100-120 litre su kullanıyoruz. Bu tabii yaz aylarında 150 litrelere ulaşabiliyor ama yıllık ortalamamız bu şekilde. Bu oranın üzerinde daha az su kullanımı demek insanların temizlik işlerinden feragat etmesi anlamına geliyor. Bunu biraz da bizim suyun fiyat ve tarife politikası da zorluyor. Su tüketiminin kademeli olması, maliyetlerin hızla artması insanların eskiden beri olan su kullanımını destekliyor. Burada tabii duş başlıklarını değiştirmemiz, muslukları ince delikliye çevirmemiz, tuvalet sifonlarını küçültmemiz, enerji ve su tasarruflu ev aletlerini almamız, bunları da koyduğunuz zaman suyu kişisel ihtiyaçlarınız için fazla kullansanız bile toplamda ekonomi elde ediyorsunuz ve bu artmıyor. Benim beklentim 130 litreyi geçmeyeceğimiz yönünde, dünyadaki birçok örnek de bunu gösteriyor. Suyun ölçülmediği ve ucuz olduğu her yerde su iktisatlı kullanılmaz. güçlendirme yapılıyor. Bizim borularımız depreme en dayanıklı materyalden. O yönden bir sorun beklemiyoruz, normal sistemimizin çalışacağını düşünüyoruz. Herhangi bir tesiste bir sorun olduğunda alternatif besleme sistemlerimiz de, iki tarafa su geçirme imkanımız da var. Üç tane su geçirme imkanımız var. Salacak ile Yenikapı arasında bir tane eski hattımız var. Melen Projesi ile tekrar 1600’lük bir hat yaptık. O da yetmedi boğazın altından 4.5 metrelik tünelimiz var. Şu anda su kaynağımızdan şehrin üç yıllık su ihtiyacını karşılayabiliriz. Binalar yenileniyor kat sayısı da artıyor, şehir içerisinde toprağın azalması bizim su kaynaklarımızı etkiliyor mu? Havzalarda imar kısıtları devam ediyor. Asıl yoğunluk havza dışı alanlarda. Yağmur suyu açısından sıkıntı olabilir. Kapalı alan arttıkça yağmur suyu artar, bu da kanalizasyon sistemimizi zorlayabilir. Tasarımda akış sayısının zamanla artacağını göze alarak yapılabilir. Yoğunluğun ve kat yüksekliğinin artmasıyla içme suyu şebekesi değerlendirilmesi gerekebilir. Bizim şebekemiz oldukça emniyetli. Kentsel dönüşümün alt yapıya olan etkilerinin dikkatle değerlendirilmesi gerekir. Atık su şebekesine etkilerinin ne olacağı önemli. Ek maliyetler getirecek. Süreç yavaş işlediği için planlama yapa- mıyorsunuz. Planlama ortada olsa, onu biz takip edeceğiz. O da kolay bir mesele değil. Yağmur suları potansiyel sulak alanlara verilir. Oralarda depolanarak yer altı sularını besler. İstanbul’daki yoğunlukta bunları yapamayız ama Anadolu’da yapabiliriz. Bu tip projeler Anadolu’da var. Mesela Hotamış Gölü. Oradaki neslin eski şehirlere bakıp ibret alması lazım, oradaki şehir nasılmış, bizim atalarımız nasıl güzel ve konforlu bir şehir yapmışlar, şehri nereye kurmuşlar, bütün bunlardan ders alınmalı. Düzensiz, çarpık ve kötü evler yaptık. Bence şimdi yıksak bile bunları tekrar düzeltemeyeceğiz. Bir sonraki nesil bunun daha iyi farkına varacak ve bu hassasiyetleri gösterecek. Ben Safranboluluyum, bu dediğimiz sorunların hiçbiri yok. Tarım alanlarına zarar verilmediği gibi kayalık alanları da küçük tarım alanları haline getirmişler. Bu güzel örneklerin arasından geçerek Safranbolu’nun çıkışındaki alana bakıyorsun hala ibret alınmıyor. Maalesef çok kötü binalar var. Görgü ve vizyon olmadığında paranızın olması yetmiyor. Su tüketimi konusundaki denge nasıl sizce? Biz suyu iktisatlı kullanıyoruz. İstanbul’daki abonelerimizin yüzde70’i ayda on metreküpün altında su kullanıyor. Yüzde 15’i de 15-20 metreküp bölü hane kullanıyor. Aslında bu çok iyi bir rakam. Bedelde İstanbul’un veya başka bir şehrin farkı OLUYOR MU? Suyu kaça mal ediyorsunuz bu önemli. Yağan yağmurdan para almıyorsunuz, bunu musluğa getiriyorsunuz ve buradan bedel alıyorsunuz. Melen’den alıp, arıtıp musluğa getiriyoruz. Bu neyse gerçek bir maliyet üzerinden hesaplanarak bir tarife çıkarılacak. Su iletimi, alt yapı olarak Türkiye’de en iyi İstanbul’da diyebilir miyiz? İyi örneklerden biri diyebiliriz. Belçika gibi bir ülke burası, nüfusu 15 milyonun üzerinde. Böyle bir şehre su dağıtmak muazzam bir hizmet. Bunun avantajları da var. Ölçek küçük olduğu için tesis büyüdükçe maliyetler düşer. Dünyada örnek alınabilecek çalışmalar var mı? Tabii ki var. Biz dünyanın en iyisiyiz demiyoruz. Bizim de hala eksiklerimiz var. Sürekli su verebiliyoruz. Bütün kuraklıklara rağmen su kesintisi uygulamadan su verebiliyoruz, bu kolay bir şey değil. Bizim görevimiz her musluktan içilebilir kalitede suyu servis etmek. Bu suyun içilip içilmemesi ayrı bir konudur. Her gün 200-300 noktasından şebekenin suyu alınıyor hem bizim tarafımızdan hem de İl Sağlık Müdürlüğü tarafından analiz ediliyor. İSKİ maddi olarak her şeyi ya- -41- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE MEHMET KÜRŞAT ÇAPAR ELEKTRONİK VE HABERLEŞME MÜHENDİSİ ELEKTROMANYETİK KİRLİLİK Gün geçtikçe elektromanyetik kirlilik ile ilgili duyarlılık artmakta ve olumlu adımlar atılmaktadır. Bununla birlikte kaybedilen her gün gelecek nesiller için bir tehdit olarak durmaktadır. Özellikle kişileri ve doğal olarak diğer sistemleri korumak için geliştirilen uluslararası kriterler, hangi frekansta ne kadar güçle yayın yapılabileceğini, bir alandaki EMR miktarının üst sınırını veya bulunma mesafesi gibi koşulları tanımlamıştır ve ülkemizde de bu kriterler uygulanmaktadır. E lektriğin keşfi ile başlayan ikinci sanayi devrimi, üretim bantları ve tek bir mile bağımlı olmayan makineler ile üretimi ve üretim tesislerini basitleştirdi ve seri üretimin önünü açtı. Elektrik makinelerinin bağımsız çalışabilme yetenekleri, üretimde bir devri kapatıp bir devri açan bir dönüşümü tetikledi. Elektronik endüstrisinin oluşması, sistemleri kontrol etmeye dönük çözümler ve otomasyon kavramı endüstri 3.0’ın temel dinamiğini oluşturdu. Özellikle haberleşme teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, kontrol cihazlarındaki olağanüstü kapasite artışları ve akabinde gelen entegre dünya fikri endüstri 4.0’ın anahtarı oldu. Görünen o ki bu baş döndüren gelişme önümüzdeki yıllarda da devam edecek ve bizler daha fazla cihazla kuşatılacağız. Elektriğin hayatımıza girdiği ilk gün itibari ile farklı bir başlık daha açılmış oldu. Aslında hep var olan fakat varlığı ile ilgilenilmeyen bu başlık elektromanyetik dalgalardır. En basit hali ile bir iletken üzerinde iletilen elektrik akımı aynı zamanda bir elektromanyetik dalgayı da oluşturur. Şebekelerimizde kullandığımız veya bataryalar ile sağladığımız elektriğin etrafına yaydığı elektromanyetik dalgalar bizleri rahatsız veya tedirgin etmekten çok uzaktı. Özellikle yüksek frekanslı sistemler yayıldıkça bu dalgaların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri üzerine görüşler öne sürülmeye başlandı. Bugün itibari ile -42- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE cep telefonları, yüksek gerilim iletim hatları, radyo, televizyon ve telsiz iletim sistemleri, kablosuz cihazlar, mikrodalga cihazlar, evdeki tüm elektrikli aletler, bilgisayarlar vb. birçok üreteç ile direkt etkileşimde olan insanoğlu ciddi bir tehdit ile karşı karşıyadır. Etrafımızı tıpkı sis bulutu gibi saran bir elektromanyetik kirliliğin içinde yaşıyoruz. Her ne kadar bu sisi görmesek de varlığını hissetmek o kadar zor değil. Birçok insan televizyon vericilerinin yakınlarında radyolarının çalışmadığını veya araç kumandası ile araçlarını açamadıklarını fark etmişlerdir. İşte sisin bu denli yoğun olduğu ortamlarda kendini açıkça ortaya koyan bu yeni kirlilik türü hayatımızın her anında bizi kuşatmaya devam ediyor. Tıpkı hidrokarbon yakıtlarda olduğu gibi elektromanyetik dalgalar ile olan ilişkimizi de tamamen sonlandıramayacağımız gayet açık bir gerçekliktir. Tüm haberleşme sistemlerinden veya aydınlatmadan hatta üretim tekniklerinden vazgeçmeye pek ni- DOSYA yetimiz yok. Burada önemli olan ne ile çevrili olduğumuzu bilmek, insan ve diğer canlılar için tehdit oluşturan doz ve düzeyleri tespit etmek, belirli düzenlemeler ile tehdit sınırlarının üstündeki yayınımları engellemek veya zorunlu ortamlar var ise o bölgede çalışan insanlar için kişisel koruyucu ekipmanları tayin edip kullanımını takip etmektir. Elektromanyetik dalgaların insan sağlığına etkileri incelenirken kullanılan farklı kıstaslar bulunmaktadır. Bu dalgaların aynı zamanda bir enerji kaynağı olduğu dikkate alındığında, insan vücudunda sebep oldukları ısı artışı önemli bir değerlendirme kriteri olarak kabul edilmektedir. Bu ölçüt kullanılarak yapılan değerlendirmeler ısıl olmayan etkileri göz ardı etmekte ve farklı sorunları dikkate almamaktadır. Elektromanyetik dalgaların bazı insanlarda boğazda kuruluk hissine, göz şikayetlerine, baş ağrısına, uykusuzluk ve yorgunluğa, farklı alerjilere, sese karşı aşırı duyarlılık veya işitme kayıplarına sebep olduğu gözlemlenmiştir. İnsan vücudunda sinir sisteminin elektriksel sinyaller ile çalıştığı dikkate alınırsa, ısıl olmayan etkilerin de dikkate alınması gerektiği rahatlıkla söylenebilir. Tıpkı otobüslerde olduğu gibi (!) vücudumuzun da kontrol sistemleri elektriksel işaretler kullanıyor ve doğal olarak etraftaki cep telefonu gibi sinyallerden etkileniyor. Her etkileşim sorun doğuramayabilir fakat mutlaka incelenmelidir. Elektromanyetik kirlilik ve etkileri değerlendirilirken dikkat edilmesi gereken parametreler şunlardır: Dalganın Frekansı: Frekans bir işaretin birim zamandaki tekrarlama sıklığı olarak tanımlanabilir. Örneğin şebeke elektriği saniyede elli defa kendisini tekrarlar ve frekansı 50 Hertz’dir. Bizleri etkileyen elektromanyetik yayınımı (EMR), frekans açısından iki başlıkta ele alınır. Birincisi, çok düşük frekanslı elektromanyetik alanlardır. Bu dalgalar günlük kullandığımız elektrikli aletler tarafından yayınlanır ve ELF bandı olarak isimlendirilir. İkincisi ise özel anten sistemleri kullanılarak üretilen ve özellikle haberleşme amaçlı kullanılan mikro dalga frekans (RF-MW) bandıdır. GSM baz istasyonları, cep telefonları ve radyo-TV vericileri bu tipte elektromanyetik dalga yayarlar. Bu iki farklı tipin insan ve diğer canlılara verdikleri zarar farklı niteliktedir. Çokça dile getirilen “Bir saç kurutma makinesinin yaydığı elektromanyetik alan cep telefonundan daha fazladır” ifadesi aslında teknik bir kandırmadır. Her ne kadar gerçeği ifade ediyorsa da kastedi- Etrafımızı tıpkı sis bulutu gibi saran bir elektromanyetik kirliliğin içinde yaşıyoruz. Her ne kadar bu sisi görmesek de varlığını hissetmek o kadar zor değil. Birçok insan televizyon vericilerinin yakınlarında radyolarının çalışmadığını veya araç kumandası ile araçlarını açamadıklarını fark etmişlerdir. İşte sisin bu denli yoğun olduğu ortamlarda kendini açıkça ortaya koyan bu yeni kirlilik türü hayatımızın her anında bizi kuşatmaya devam ediyor. -43- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE len şeyin “zararı daha azdır” olduğu dikkate alınırsa iyi gizlenmiş bir yalan olduğunu ifade etmek gayet doğrudur. En basit ifade ile 500-1000 watt gücündeki bir mikro dalga fırın, bir besini birkaç dakikada pişirebildiği halde, aynı güçteki bir ısıtıcı ile pişirme süresi çok daha uzun olmaktadır. Kaldı ki fırında ana unsur EMR olduğu halde ısıtıcıda asıl unsur direnç neticesi oluşan ısıdır. Buradaki elektromanyetik radyasyonun pişme sürecine katkısı yok hükmündedir. Dalganın Gücü: Bir dalganın frekansı kadar genliği de önemli bir parametredir. Aynı frekansta yayınlanan iki dalgadan, gücü daha düşük olanın etkisi, diğerine göre daha düşük olacaktır. Örneğin bir bluetooth kulaklık ile Wi-Fi anten aynı frekans bandını kullandığı halde zararları yayın gücü dolayısı ile farklıdır. Güç ile ilgili bilinmesi gereken en önemli husus kaynaktan uzaklaştıkça gücünde azaldığıdır. Kaynakta 5 w olan bir işaret belirli bir mesafeden sonra etkisini kaybetmektedir. Bu bağlamda yapılacak değerlendirmelere kaynağa olan mesafe de katılmalıdır. Kulağınıza dayadığınız bir telefon ile komşunun çatısındaki birbaz istasyonun aynı etkide olması bu yüzden gayet mümkündür. Maruziyet Süresi: Canlının dalga ile ne kadar süre ile etkileştiği ise bir diğer parametredir. Yüksek gerilim hattının oluşturduğu kirlilik, altından geçen bir kişiye hiç zarar vermediği halde, çok yakın mesafede bir evde yaşayan insanlara verdiği zararlar bilimsel çalışma ve gözlemlerle ispatlanmıştır. Aynı -44- şekilde bir cep telefonu baz istasyonunun yayılım alanında, kaynağa yakın mesafede ikamet eden kişiler ile ilgili de benzer çalışmalar yapılmış ve olumsuz etkiler gözlemlenmiştir. Bir parantez olarak şunu ifade etmek isterim ki baz istasyonları küresel yayın yapmadığı için genellikle çatısında bulundukları konutlardan ziyade komşuya tesir etmektedir. Dolayısı ile çatınıza bu cihazları koydururken komşunuza verebileceğiniz zararları hesaba katmalısınız. Eğer yakın mesafede bir komşunuz varsa mutlaka kaçınmalısınız. Gün geçtikçe elektromanyetik kirlilik ile ilgili duyarlılık artmakta ve olumlu adımlar atılmaktadır. Bununla birlikte kaybedilen her gün gelecek nesiller için bir tehdit olarak durmaktadır. Özellikle kişileri ve doğal olarak diğer sistemleri korumak için geliştirilen uluslararası kriterler, hangi frekansta ne kadar güçle yayın yapılabileceğini, bir alandaki EMR miktarının üst sınırını veya bulunma mesafesi gibi koşulları tanımlamıştır ve ülkemizde de bu kriterler uygulanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün de takip ettiği ve desteklediği bu sınırlamalar elbette çok önemli adımlardır. Fakat gelişmiş ülkelerin kendi şehirlerinde daha sıkı limitler uyguladığı düşünüldüğünde bizim de atmamız gereken adımlar olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsanların yaşam alanları ve diğer bölgeler mutlaka ayrı ayrı ele alınmalıdır. Şehirler arası bir yolda yaşam alanlarından uzak ve yüksek kulelerde duran baz istasyonları ile komşunun çatısında duran baz istasyonunu MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ aynı kriterlere tabi tutmak yanlıştır. Tıpkı pasif sigara içicilerinde olduğu gibi EMR için de kendi tüketmediği halde başkalarının tüketimi dolayısı ile risk altında olan insanlar için yasal düzenleme ve takiplere ihtiyaç vardır. Kişinin kendi kullandığı bir cihazdan etkilenmesi bir tercih olarak sınıflandırılabilirken, çatılara gizlenmiş cihazlara maruz kalan kişiler farkında olmadıkları bir tehdit ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Konunun gündeme geldiği her ortamda cep telefonları ve baz istasyonlarının öne çıkması, yaygın olmaları, insanlarla iç içe olmaları ve frekanslarının yüksek olması dolayısı ile doğaldır. Bununla birlikte TV vericileri, WiFi, bluetooth, dect telefonlar, mikro dalga fırınlar, televizyonlar ve diğer üreteçler gündem dışı tutulmamalıdır. TV vericilerinin yaydığı dalgaların engellenmesi için atılan adımlar oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Uydu yayınları, kablolu TV, IP TV gibi yeni teknolojiler karasal yayın ihtiyacını oldukça azaltmıştır. Bununla birlikte kanal sayısındaki anormal artış, etkilerin yeterince azalmasını mümkün kılmamıştır. Karasal dijital yayın ile bu soruna bir çözüm üretilebilecektir. Özellikle anten sayısının azalacak olması ciddi bir aşamadır. Ayrıca bu yayınların yapılacağı yerlerin yaşam alanlarına, özellikle konutlara uzak seçilmesi veya yüksek kuleler ile bunun sağlanması hala önemini korumaktadır. Haberleşme radyolarının da aynı şekilde insanlardan izolasyonu sağ- MAKALE lanmalıdır. Bu cihazlarda noktadan noktaya haberleşme yapıldığı dikkate alınırsa, yayının daha dar açılarla yapılması ve iki nokta arasında dalga ile etkileşim halinde olan binaların bulunmaması, zararlı etkileri ortadan kaldıracaktır. Elbette ki bu alanda yaşayan kuşlar ve diğer canlıların da bu etkilere maruz kaldığı düşünülürse, haberleşmenin ağırlıklı fiber ortamlara aktarılması daha etkili sonuçlar doğuracaktır. Aynı şekilde şehir içlerindeki yüksek gerilim enerji iletim hatlarının yer altına alınarak koruyucu önlemler ile etkilerinin izole edilmesi de atılması gereken adımlardandır. Baz istasyonlarının limitleri özellikle şehir içlerinde daha da aşağıya çekilmelidir. Anten teknolojilerindeki gelişmeler veya ek cihaz yatırımları ile bunu yapmak mümkün olacaktır. Femtocell benzeri teknolojiler de bu kapsamda değerlendirilmeli ve dalga yayılımları ile ilgili daha titiz olunmalıdır. Her türlü şehir mobilyası kullanılarak gizlenmiş cihazlar ancak kişilerin gözünü örter, dalgaların varlığı devam ettiği müddetçe risk de devam ediyordur. Devletin yaptığı düzenlemeler ve getirdiği sınırlamalar, elektromanyetik kirlilik ile ilgili ciddi kontrolleri mümkün kılmaktadır. Bu çalışmalara ek olarak yapılması gereken ciddi bir bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmasına da ihtiyaç vardır. Tıpkı sigara da olduğu gibi bu dalgaların zararları bir sistematik içerisinde insanlara anlatılmalı ve insanlar nasıl korunabilecekleri konusunda bilgilendirilmelidir. Belki de gelecekte bir gün bu cihazların üzerine “sağlığa zararlıdır” etiketi takma zorunluluğu dahi getirilecektir! Bireysel olarak bu etkilerden nasıl korunabiliriz? Bu soruya verilecek cevaplar yaygın bir şekilde ulaşılabilir durumdadır. Her birey hem kendisini hem de sevdiklerini korumak üzere bu konuda okumalar yapmalıdır. Bununla birlikte önemli bazı hususlara değinmekte fayda var. Evlerde büyük rahatlık sunan bazı aletlerden kurtulmak veya bu cihazları doğru kullanmak önemli bir adım olabilir. Öncelikle mümkün olduğu müddetçe kablolu aygıtlar kullanılmalıdır. Kablosuz kulaklık yerine kablolusu, kablosuz mouse klavye yerine kablolusu, Wi-Fi yerine ethernet, dect telefon yerine normal telefon kullanmak bir adım olabilir. Cep telefonunu direkt kulağa dayamak yerine kulaklık ile kullanmak, yatak odasında şarj etmemek, çekim kalitesi düşük alanlarda kullanmamak koruyucu bir yaklaşım olacaktır. Yine cep telefonu ile uzun süre konuşmamak, konuşulacak ise kulaklık kullanmak, mümkün değilse handsfree modda kullanmak, telefonla etkileşim halinde geçirilen süreyi sınırlamak ve her durumda telefonu mümkün olan en uzak mesafede tutmak da önerilebilecek bir BİZDEN HABERLER DOSYA yöntemdir. Mikro dalga fırını kullanmamak, tüplü televizyonları değiştirmek, evin özellikle yatak odalarına yakın mesafedeki baz istasyonlarını takip etmek ve gerekiyorsa kaldırılmasını talep etmek de bir başka faydalı adım olacaktır. Son olarak kullanılmadıkları zaman dilimlerinde tüm elektrikli cihazlarının güç girişinin engellenmesi veya fişinin çekilmesi, kısacası bekleme modunda bekletilmemesi de alınacak tedbirlerdendir. Tüm bu söylenenlerin üzerinde, en etkili korunma yöntemi bilinçli bir toplum oluşturmaktır. Her ne kadar zararları çok açık bir şekilde ispatlanmış olmasa da elektromanyetik dalgaların zarar verebileceği bir tartışma konusu değildir. Tartışılan bu zararların ne boyutta olduğudur. Bugün bu dalgaların kanser ile olan ilişkisi, psikolojimize etkisi, göz gibi organlara etkileri, gebelik ile ilgili sonuçları üzerine yapılan çalışmalar ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Elektromanyetik yayınım yapan cihazlar çok yaygın hale gelmiş olsa da yolun başında olduğumuzu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Bugünden atılacak adımlar, toplumun bilinçlendirilmesi ve alternatif çözümler ile ilgili yaklaşımlar, bu sorunun gelecek nesillere miras kalmasını engelleyebilecektir. Geçmişte hava kirliliği bültenlerinin yayınlandığını hepimiz hatırlıyoruz. Benzer bir çalışmaya EMR konusunda ihtiyaç bulunmaktadır. Mobil sistemler ve sabit istasyonlarla, tıpkı meteoroloji ölçümleri gibi düzenli ölçümler yapılmalı, sınırları aşan unsurlar tespit edilmeli, insanlar ölçüm değerleri konusunda bilgilendirilmeli ve şartların normalleşmesi ve iyileşmesi için bu değerlerden faydalanmalıdır. Özellikle çocuk oyun alanları, okullar, hastaneler düzenli olarak ölçümlenmeli ve gerekli önlemler alınmalıdır. Yerel yönetimlerin potansiyel riskli alanlarda düzenli ölçümler yapması, çöp toplamak gibi bir vazifeye dönüşecektir. Elektromanyetik yayınımların oluşturduğu kirlilik gündemimizde önemli bir başlık olarak durmalıdır. Geçmişte tütün ve tütün mamullerinde olduğu gibi, güçlü finansal kaynakları olan sektör paydaşlarının hazırlattığı ve zararları yok veya olduğundan düşük gösteren çalışmalar büyük bir felaketin habercisi olmasın! Bağımsız ve bilimsel çalışmalara kaynak ayrılması, bu çalışmalar neticesinde varılan sonuçların dikkate alınması geleceğimiz için önemlidir. Mikro dalga kullanımını minimize edici çözümler öncelenmelidir. En önemlisi daha önce de vurguladığımız gibi bireylerin ve toplumun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesidir. Her türlü şehir mobilyası kullanılarak gizlenmiş cihazlar ancak kişilerin gözünü örter, dalgaların varlığı devam ettiği müddetçe risk de devam ediyordur. Devletin yaptığı düzenlemeler ve getirdiği sınırlamalar, elektromanyetik kirlilik ile ilgili ciddi kontrolleri mümkün kılmaktadır. Bu çalışmalara ek olarak yapılması gereken ciddi bir bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmasına da ihtiyaç vardır. -45- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE MEHMET YÜCEYURT ENTA MÜHENDİSLİK GeneL MÜDÜRÜ ENTA MÜHENDİSLİK, DÜNYANIN 20 ÜLKESİNDE SUYU ARITIYOR Enta Mühendislik, yaptığı arıtma tesislerinde atık su deşarj kriterlerini sağlamanın Yanında en az enerji tüketimi yapan çevreci teknolojiler kullanmaya ve minimum atık oluşumuna da ağırlık vermektedir. Artan çevre kirliliğine ve dünyadaki kısıtlı miktarda olan suyun, minimum düzeyde kullanılmasına karşı gösterdiğimiz duyarlılık bizi atıksuların geri kazanımına ve inovatif çalışmalara yönlendirmiştir. E nta Mühendislik, Türkiye’de ve dünyada su ve atıksu arıtımı ağırlıklı olmak üzere, Çevre Teknolojisi’nin bütün uygulama alanlarında faaliyet göstermek üzere 1994 yılında İstanbul’da kuruldu. Bugüne kadar, Türkiye’de ve dünyanın 20 ülkesinde 400’den fazla projeye imza atan firmamız, evsel ve endüstriyel atık su arıtma tesisi inşaat, imalat, montaj, işletme işlerinin yanı sıra, projelendirme konusunda da hizmet vermektedir. Enta Mühendislik, yaptığı arıtma tesislerinde sadece atık su deşarj kriterlerini sağlamayı amaçlamamış, aynı zamanda en az enerji tüketimi yapan çevreci teknolojiler kullanmaya ve minimum atık oluşumuna da ağırlık vermiştir. Artan çevre kirliliğine ve dünyadaki kısıtlı miktarda olan suyun, minimum düzeyde kullanılmasına karşı gösterdiğimiz duyarlılık bizi atık suların geri kazanımına ve inovatif çalışmalara yönlendirmiştir. Özellikle ülkemizde çok gelişmiş olan tekstil sektöründe, arıtma tesislerinden çıkan arıtılmış suyu tekrar işlemlerden geçirerek üretim sürecinde kullanılabilir hale getiriyoruz. Diğer taraftan kirlilik yükü son derece fazla olan ağaç işleme atık sularında yurt içinde ve yurt dışında Geri Kazanımlı Atıksu Arıtma Tesisleri kurarak suyun fabrika içinde tekrar kullanılır hale gelmesine imkan sağlıyoruz. Bu sayede hem ülke ekonomisi hem de -46- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE sanayici fayda sağlıyor. Enta Mühendislik olarak, sanayicinin ihtiyaçlarının farkındayız ve somut katkılar sağlamayı önemli bir görev olarak görüyoruz. Bu bilinç ile, teknoloji sattığımız ülkelerdeki müşterilerimizin ihtiyaçlarına çözüm üretmek firmamızın öncelikli sorumlulukları arasında yer alıyor. Şu anda dünya daki en büyük akrilik elyaf üretimi ve kimyasal madde üretimi yapan beş fabrikanın organize sanayi olarak birleşmesi ile atık suları, kurduğumuz ortak arıtma tesisinde fiziksel, kimyasal ve ileri biyolojik arıtmaya tabi tutulduktan sonra; tesisin çıkışına TEYDEP projesi kapsamında kurduğumuz pilot tesis ile arıtılmış suyun proseste tekrar kullanılır hale gelmesi için çalışmalar yapmaktayız. Bir yıllık çalışmanın sonucunda gerçek ölçekli tesis kurulduğunda 15.000 m3/gün atık su geri kazanılabilecektir. Söz konusu çalışmada enerji ve kimyasal madde tüketiminin en aza indirilmesine özel hassasiyet göstermekteyiz. ERGENE’NİN HAYATA DÖNÜŞÜ Türkiye’nin gündeminde olan “Ergene Havzası Koruma Eylem Planı” kapsamında yürütülen sanayi atık sularının ortak arıtımının sağlanması için 600 sanayi tesisinin, 8 Organize Sanayi Bölgesi çatısı altında birleştirilerek; evsel ve endüstriyel atık sularının ortak arıtılacağı 5 adet Uygulama Projesi işi (30.000 m3/gün, 37.500 m3/gün, 60.000 m3/gün, 90.000 m3/gün, 200.000 m3/gün kapasiteli) 2013 yılında tamamlanarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan proje onayları alınmış ve yaşama geçirilmiştir. Müşterek AAT’lerde Azot giderimli Aktif Çamur sistemi ile arıtılacak atık sular Ergene Nehri’ne deşarj standartlarına getirildikten sonra Marmara Denizi’ne deşarj edilecektir. Ergene Nehri’nin gerçek zamanlı sürekli izlenmesi ile “Ergene’nin hayata dönüşü” takip edilebilecektir. Bu proje kapsamında yapılacak olan AAT’leri Velimeşe (Veliköy, Karaağaç ve Yalıboyu da dahil) OSB, Ergene I OSB, Ergene II OSB, Muratlı OSB ve Türkgücü OSB‘dir. Velimeşe OSB Endüstriyel ve Evsel Atık su Arıtma Tesisi tamamlandığında proje debisi 200.000 m3/gün ile Türkiye’nin Organize Sanayi Bölgesi olarak en büyük arıtma tesisine sahip olacaktır. Bu proje ile yıllardır ihmal edilen ve sadece Türkiye’nin değil, Avrupa içinde büyük önem taşıyan Ergene Havzası‘nın korunması sağlanmış olacaktır. Arıtma Tesisleri devreye alındı- Enta Mühendislik, yaptığı arıtma tesislerinde sadece atık su deşarj kriterlerini sağlamayı amaçlamamış, aynı zamanda en az enerji tüketimi yapan çevreci teknolojiler kullanmaya ve minimum atık oluşumuna da ağırlık vermektedir. Artan çevre kirliliğine ve dünyadaki kısıtlı miktarda olan suyun, minimum düzeyde kullanılmasına karşı gösterdiğimiz duyarlılık bizi atık suların geri kazanımına ve inovatif çalışmalara yönlendirmiştir. DOSYA ğında Ergene‘ye arıtılmamış su karışmayarak sürdürülebilir bir tarım ve sürdürülebilir bir turizmle Tekirdağ, Türkiye’nin en büyük kentsel ve sanayi dönüşüm başarısına imza atacaktır. Böyle büyük çaplı çevreye duyarlı projelerin içinde olmak firmamız için her zaman gurur kaynağı olmuştur. Yurtdışı pazarlarındaki konumumuzu daha iyi noktalara getirme ve yeni ülkelere açılma konusunda çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Her yıl uluslararası düzenlenen fuarlara düzenli olarak katılmaktayız. Ülkemizin yetiştirmiş olduğu mühendisler olarak, birçok ülkede pratik ve hızlı bir şekilde projeler gerçekleştiriyoruz. Özellikle yakın coğrafyamızdaki ülkelerin teknolojik yetersizlikleri bizlere bu konuda büyük fırsatlar oluşturuyor. Ayrıca önemle belirtmek isteriz ki; bu fırsatlardan maksimum düzeyde faydalanmak, teknoloji ihraç eden ülkeler arasında yerimizi güçlendirmek için devletimizin desteğine çok ihtiyacımız var. Yurtdışında başlıca Irak, Pakistan, Rusya, Tataristan, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Sudan, Etiyopya, Dubai, Seychell Adaları, Fildişi Sahilleri, Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya, Cezayir, Mısır gibi 20 ülkede irili ufaklı 50’den fazla projede iş yaptık ve yapıyoruz. Bunlardan Irak, Pakistan ve Libya’da ise kayıtlı olduk ve temsilciliklerimizle faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Yapılan birçok arıtma tesisi gelecek yatırımlara dönük yapılmadığından, birkaç sene sonra kapasite artışından dolayı ilave arıtma tesisleri ihtiyacı çıkıyor. Şu anda yeni teknolojiler kullanılarak modern yeni arıtma tesisleri yapılıyor, fakat mevcut arıtma tesislerinin kapasite artışı ve revizyon işleri ile daha çok karşılaşmaya başladık. Herhangi bir arıtma tesisini projelendirip, devreye alıp, müşterimize teslim ettikten sonra oluşabilecek arıza durumlarında en iyi ve en hızlı servisi vermek amacımızdır. Sadece bu konularda dahi rakiplerimizde olmayan uzman kadrosunu sürekli olarak istihdam etmektedir. Özellikle satış sonrası hizmetler ve müşterilerimiz için çözüm ortağı olma konusunda mükemmeliyetçi olmak için çaba sarf etmekteyiz. Genişleyen çalışma alanlarıyla orantılı olarak artan çalışan sayısı ve müşteri sayısı ile çevre teknolojileri uygulamalarında ENTA, müşteri memnuniyeti ve satış sonrası hizmetler konusunda en iyi hizmeti sunmaya devam etmektedir. -47- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE YRD. DOÇ. Dr. HÜSEYİN ÖZDEMİR BAHÇEŞEHİR ÜnivERSİTESİ ŞEHİRLER ÜZERİNDEKİ KİRLİ ŞEMSİYE Hava kirliliğine olan maruziyet değişkenlik göstermektedir. Kaynağa yakınlık, insan ile kaynak arasındaki fiziksel bariyerler, partiküle maruz kalma süresi ve kişinin fiziksel aktivite düzeyi gibi faktörler kişinin maruziyet yoğunluğunu etkiler ve hedef organa ulaşan doz üzerinde belirleyici olurlar. İstanbul gibi büyük kentlerde kirlilik seviyelerinin limit değerleri aşabildiği yapılan bilimsel çalışmalarla görülmektedir. Bu noktada kentte yaşayan insanlar buna maruz kalmakta ve olumsuz sağlık riskleri ortaya çıkmaktadır. N efes almak hayatımızı sürdürebilmemiz için gerekli en temel insani fonksiyondur. Hava, vücudumuza ve kana diğer maddelerden daha fazla girmektedir. İnsanoğlu günümüzde sanayi, trafik ve ısınma gibi farklı hava kirliliği kaynaklarından atılan emisyonlar sebebiyle birçok kirletici maddeye maruz kalmaktadır. Özellikle partikül ve gaz kirleticiler şehirlerin üzerinde kirli bir şemsiye gibi durmaktadır. Kanserojen maddelerle kontamine olmuş havanın solunması bireyler için sağlık riski oluşturmakta ve halk sağlığını tehdit etmektedir. Hava kirliliği, partiküller, gazlar, kimyasal ya da biyolojik maddeler gibi atmosferin yapısında bulunan ve insanlar ya da diğer yaşayan organizmaların sağlığını olumsuz etkileyen, çevreye zarar veren bileşenleri tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Hava kirliliği doğal süreçler örneğin; volkanik aktivite ya da toz fırtınası sonucu ortaya çıkabileceği gibi, fosil yakıtların yanması ya da kimyasal madde üretimleri gibi insan aktiviteleri sonucu da görülmektedir. Şehirleşmenin dünyamızda artarak devam etmesi sonucu toplam dünya nüfusunun artık yarısından fazlası kentlerde yaşamaktadır. Şehirlerimizde kirlilik yükünü artıracak kaynaklar çoğalmakta ve bu da hava kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin, trafikteki araç sayısında büyük artış gözlenirken, evlerde ısınma amaçlı kömür kullanımından -48- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE kaynaklanan duman birçok bölgede gökyüzünü kirletmeye devam etmektedir. İstanbul gibi mega şehirlerde kentleşme sonucu ortaya çıkan yoğun trafik ve endüstrileşme sonucu meydana gelen hava kirliliği burada yaşayan insanlar için önemli problemlerden birini oluşturmaktadır. Oluşan hava kirleticileri meydana geldiği noktadan çok uzak mesafelere taşınabilmekte, bu da şehirlerin etrafında temiz havası olan kırsal alanları da kirletmektedir. Hava kirliliği, içerdiği kimyasallar sebebiyle sigara gibi morbidite ve mortalite nedeni olduğu kanıtlanmış, toplumun tamamını etkileyebilen, sürekli ve farkında olunmadan maruz kalınan çevresel bir kirliliktir. Dünyada ve ülkemizde hava kirliliği, akciğer sağlığını tehdit etmektedir fakat hava kirliliğinin sağlık üzerindeki etkileri oldukça karmaşıktır. İnsan vücudunda, hava kirliliğine öncelikle burun ve akciğerler maruz kalır. Partikülün fiziksel ve kimyasal özelliklerine ve kişinin solunum sistemi fonksi- DOSYA yonlarına bağlı olarak solunum sisteminin çeşitli bölümleri etkilenebilir. Büyük partiküller (Örneğin PM10, çapı 10 mikrometreden küçük partikül maddeler) çoğunlukla üst solunum yollarında birikirken küçük çaplı partiküller (Örneğin PM2.5, çapı 2.5 mikrometreden küçük partikül madde) periferik hava yolları ve alveollere ulaşırlar, aynı zamanda burunda da birikim olur. Suda çözünen gazlar (Örneğin SO2) üstsolunum yollarının mukus tabakası ile reaksiyon oluşturur, NO2 gibi suda daha az çözünen gazlar alveollere erişir. Partiküller solunum sisteminin savunma mekanizmaları üzerinde olumsuz etkiye yol açabilir. Hava kirliliğine yol açan partiküller mukus oluşumunu ve yapısını bozar. Ayrıca, epitel hücreleri arasındaki serbest sinir uçlarını ve bronş düz kaslarını etkileyerek hava yollarında aşırı duyarlılığa ve mukus sekresyonunu artırarak öksürük ve balgama yol açarlar. Hava kirliliğine olan maruziyet değişkenlik gösterir. Kaynağa yakınlık, insan ile kaynak arasındaki fiziksel bariyerler, partiküle maruz kalma süresi ve kişinin fiziksel aktivite düzeyi gibi faktörler kişinin maruziyet yoğunluğunu etkiler ve hedef organa ulaşan doz üzerinde belirleyici olurlar. İstanbul gibi büyük kentlerde kirlilik seviyelerinin limit değerleri aşabildiği yapılan bilimsel çalışmalarla görülmektedir. Bu noktada kentte yaşayan insanlar buna maruz kalmakta ve olumsuz sağlık riskleri ortaya çıkmaktadır. NO2 gibi suda daha az çözünen gazlar alveollere erişiR. Partiküller solunum sisteminin savunma mekanizmaları üzerinde olumsuz etkiye yol açabilir. Hava kirliliğine yol açan partiküller mukus oluşumunu ve yapısını bozar. Ayrıca, epitel hücreleri arasındaki serbest sinir uçlarını ve bronş düz kaslarını etkileyerek hava yollarında aşırı duyarlılığa ve mukus sekresyonunu artırarak öksürük ve balgama yol açarlar. KAYNAKLAR Durmusoglu, Maudood Khan, Mete Tayanc, Mehmet Karaca, 2012. Quantification of the urban heat island under a changing climate over Anatolian Peninsula. Theoretical and Applied Climatology, 108: 31-38, DOI: 10.1007/ s00704-011-0515-8. • Hava Kalitesi ve Sağlık, 2012. T.C. Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, ISBN: 978-975-590-406-1. • Huseyin Ozdemir, Luca Pozzoli, Tayfun Kindap, Goksel Demir, Bulent Mertoglu, Nikos Mihalopoulos, Christina Theodosi, Maria Kanakidou, Ulas Im, Alper Unal, 2014. Spatial and temporal analysis of black carbon aerosols in Istanbul megacity. Science of The Total Environment, Volumes 473–474, Pages 451-458. • Huseyin Ozdemir, Alper Unal, Tayfun Kindap, Ufuk Utku Turuncoglu, Zeynep Okay -49- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE NİHAT GÜL ÇEVRE YÜKSEK MÜHENDİSİ YENİLENEBİLİR ENERJİDE RÜZGAR ENERJİSİ VE ÇEVRE Enerji, ülkemiz ekonomisi için önemli bir unsurdur. Sanayisi, ekonomisi ve nüfusu ile hızla büyümekte olan ülkemizde enerji ihtiyacı sürekli artmaktadır. Bu nedenle, üretilen enerjinin yüksek verimle kullanılması, mevcut enerji kaynaklarının yanı sıra alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ait potansiyelin değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. İ nsanların günlük ve zaruri ihtiyaçlarının karşılanmasında ve teknolojik gelişmenin sağlıklı olarak sürdürülebilmesi için enerji gerekliliği önemli bir yer tutmaktadır. Enerji yaşantımızdaki vazgeçilmez yararlarının yanı sıra üretim, çevrim, taşınım ve tüketim esnasında büyük oranda çevre kirlenmesine de yol açabilmektedir. Bu nedenle, enerji üretim araçlarını yeniden değerlendirmeye ve var olan sınırlı enerji kaynaklarından daha fazla yararlanabilmek için yeni yöntemler geliştirilmesi amacıyla birçok bilimsel çalışma gerçekleştirilmektedir. Günümüzde enerji kaynağı olarak büyük ölçüde fosil yakıtlar kullanılmaktadır. Fosil yakıtların kullanımı çevre sorunlarını önemli ölçüde artırmaktadır. Dünya üzerindeki fosil yakıtların belli bir süre sonra bitecek olması, üretiminin oldukça pahalı olması, alternatif enerji kaynaklarının değerlendirilerek bu kaynaklardan yüksek verimle faydalanılmasını zorunlu kılmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucu; üretilebilir petrol ve doğal gaz rezervlerine sınırlı ömür biçilmesi, insanlığın geleceği açısından endişe verici bir durumdur. Dünya nüfusunun hızlı artışı ve sanayileşme ile birlikte giderek büyüyen enerji ihtiyacı ve bu ihtiyaç ile birlikte enerji sağlamak amacı ile oluşturulan tesislerden kaynaklanan hava kirliliği artmakta olup dünyanın doğal dengesini bozarak canlı sağlığı açısından bir -50- tehdit oluşturmakta ve buna bağlı olarak yaşam standartlarının düşmesine sebep olmaktadır. Çevreye verdiği zarar bir tarafa kullanılan fosil yakıtların büyük bir çoğunluğunu oluşturan doğal gazın neredeyse tamamı ülke dışından temin edilmektedir ki enerji konusunda yaşadığımız sıkıntılar dikkate alındığı takdirde önümüzdeki yıllarda ciddi bir kriz ile karşılaşılmaması için, bu alanda büyük yatırımlar yapılması gerektiği açıkça görülmektedir. Özellikle, yerli kaynaklardan elde edilecek elektrik enerjisi üretimi yatırımları, nüfus artışı ve sanayileşmeyle giderek artan enerji ihtiyacını karşılayacak ve dışa bağımlılığı azaltarak ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayacaktır. Alternatif enerji kaynaklarından çevreye duyarlı olan yenilenebilir enerji kaynakları büyük önem taşımaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları gelişen teknoloji ile birlikte giderek artan bir verim ile enerji eldesi sağlamaktadır. Yenilenebilir enerjide önemli kaynaklardan birisi olan rüzgâr kaynaklı enerji üretimi; alternatifleri içinde en verimli olanlardan ve aynı zamanda en hızlı gelişenlerden birisidir. Rüzgâr kaynaklı enerji üretiminin zaman içerisinde hızlı gelişmesine sebep olarak; rüzgârın doğal olarak oluşması, teknoloji ile doğru orantılı artış gösteren enerji verimi ve kullanılabilirliğinin artmasının yanında zamanla düşen maliyeti verilebilir. Rüzgâr kaynaklı elektrik enerjisi üre- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE tadır. Enerji savaşlarının yaşandığı dünyada yenilenebilir enerji alternatifleri en önemli yatırımlar arasına girmiştir. Öyle ki ülkeler yenilenebilir enerji yatırımları konusunda birbirleriyle yarışmaktadır. Küresel ısınmaya karşı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalanan Kyoto Protokolü ile başlatılan karbon ticareti bu yarışın en önemli argümanlarından biridir. World Energy tarafından yayınlanmış çalışmaya göre; 5.1 m/s üzeri rüzgar hızlarına sahip bölgelerin bazı kısıtlar dolayısı ile yüzde 4’ünün kullanılacağı kabul edilerek, dünya rüzgar enerjisi teknik potansiyeli 53.000 TWh/ yıl olarak hesaplanmıştır. Bu değerin dünyadaki dağılımı, aşağıdaki şekil de gösterilmektedir. Rüzgar santralleri kurulu güç ka- Rüzgar enerjisi yerli olması, dışa bağımlı olmayan, doğal ve tükenmeyen, gelecekte de aynı oranda temin edilebilecek, asit yağmurlarına ve atmosferik ısınmaya yol açmayan Bir KAYNAKTIR. Dünyanın Teknik Rüzgar Potansiyel Dağılımı 10.600 10.600 Afrika 12 Şekil: Dünya rüzgar enerjisi teknik potansiyelin ülkelere göre dağılımı Doğu Avrupe ve Rusya 15 14.000 (Dünya Toplamı 53,000 TWh / Yıl) Kaynak: (http://www. eie.gov.tr/eie-web/ turkce/YEK/ruzgar/ruzgar_en_hak.html) 4.600 Asya (Rusya Hariç) 3.000 4.800 6 Batı Avrupa 5.400 9 -51- Okyanusya 0 Güney Batı 3 Kuzey Amerika timi atmosfer kirliliğine sebebiyet vermemesi nedeniyle “temiz enerji” olarak da nitelendirilmektedir. Fosil yakıtların yanması ile atmosfere çok büyük miktarlarda CO2 verilmektedir. Sera gazlarının atmosferde birikmesi sonucu önemli bir çevre problemi olan küresel ısınma daha da artmaktadır. Rüzgar enerjisi yerli olması, dışa bağımlı olmayan, doğal ve tükenmeyen, gelecekte de aynı oranda temin edilebilecek, asit yağmurlarına ve atmosferik ısınmaya yol açmayan, CO2 emisyonu olmayan, doğal bitki örtüsü ve insan sağlığına olumsuz etkisi bulunmayan, fosil yakıt tasarrufu sağlayan, radyoaktif etkisi olmayan, teknolojik gelişimi hızlı, döviz kazandırıcı bir kaynaktır. Bu nedenledir ki tüm dünyada rüzgar enerjisinin önemi hızla artmak- DOSYA MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE Country MW %SHARE PR China 114,609 31,0 USA 65,879 17,8 Germany 39,165 10,6 Spain 22,987 6,2 India 22,465 6,1 3,4 United Kingdom 12,440 Canada 9,694 2,6 France 9,285 2,5 İtaly 8,663 2,3 Brazil* 5,939 1,6 Rest of the world 58,473 15,8 Total TOP 10 311,124 84,2 World Total 369,597 100 Şekil: Dünyada Rüzgar Enerjisi Kurulu Güç Kapasitesinde İlk 10 Ülke Dağılımı Kaynak: GWEC -52- 1,329,15 Kaynak: TÜREB İSTATİSTİK RAPORU / TWEA STATISTICS REPORT (Ocak, 2016) MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ 2015 2014 2013 2012 2011 2010 791,6 2009 2008 146,3 2007 0 51 1000 363,7 2000 2,312,15 3000 1,805,85 4000 2,958,45 5000 3,762,10 4,718,30 Türkiyedeki Rüzgar Enerjisi Santralleri için Kümülatif Kurulum 2006 pasitesine bakıldığında ise, WWEA’ya (Dünya Rüzgar Enerjileri Birliği) göre Çin dünyadaki en büyük rüzgar enerjisi pazarına sahip ülkedir. ABD Çin’i bu konuda çok yakından takip etmekte olup Avrupa’da ise liderlik Almanya’da bulunmaktadır. Türkiye Rüzgar potansiyeli yüksek ülkeler arasında sayılmaktadır. Avrupa parlamentosunun belirlediği rüzgar endeksinde Danimarka 100, İngiltere 2800 ve Türkiye 2000 birim üzerinden ölçeklendirilmiştir. Türkiye Rüzgar Atlası’na göre, ülkemiz geniş anlamda yenilenebilir bir enerji kaynağı olan rüzgar enerjisi potansiyeline sahiptir. Ancak buna rağmen ülkemizde rüzgar enerjisinden elektrik üretimi ABD ve Avrupa gibi çok eski yıllara dayanmamaktadır. Ülkemizde, rüzgar potansiyeli özellikle bazı bölgelerimiz düşünüldüğünde yüksek olmasına rağmen bu potansiyelin keşfedilip rüzgar enerji santrallerinin kurulması gerekliliğinin önemi son yıllarda anlaşılabilmiştir. Öyle ki ülkemizde yap-işlet-devret modeli ile işletmeye açılan ilk rüzgar enerjisi tesisi 1998 yılında ancak kurulabilmiştir. 2006 yılına kadar ülkemizde kurulabilen rüzgar enerjisi tesisi bir elin beş parmağını geçememiştir. 2006 yılından sonra ülkemizde yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi daha iyi anlaşılarak RES’lerin önü açılmaya başlanmış, bu konuda mevzuatlar yenilenerek geliştirilmiştir. Yenilenebilir enerji yatırımlarının artı- MAKALE rılması, ülkemizin ekonomik gücünün ve küresel ekonomik güçlenmesi ile dışa bağımlılığının azaltılmasının yanında, sürdürülebilir kalkınma için de çok büyük önem arz etmektedir. Sürdürülebilir kalkınma çevreci bir gelişim sürecidir. İnsan ve doğa arasında denge kurarak, doğal kaynaklara zarar vermeden, kaynakların bilinçli olarak tüketilmesini sağlayarak gelecek nesillerin DOSYA Erişilebilir ve Temiz Enerji alternatiflerinin değerlendirilmesinin önemi belirtilmektedir. Tüm dünyada Yenilenebilir, Temiz ve Çevreci Enerji üretiminin önemi gün geçtikçe daha net bir şekilde anlaşılmaktadır. Yenilenebilir, Temiz ve Çevreci Enerji alternatifleri içerisinde rüzgar enerjisinin payı giderek artmakta ve enerji yatırımları arasında daha popüler hale gelmektedir. ihtiyaçlarının karşılanmasına ve kalkınmasına imkan verecek şekilde bugünün ve geleceğin yaşamının ve kalkınmasının planlanmasıdır. Birleşmiş Milletler’e üye ülkeler tarafından 2015 Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi düzenlenmiş ve bu zirvede Sürdürülebilir Küresel Hedefler önerilmiştir. Bu Küresel Hedefler arasında İklim Değişikliği’nin üstesinden gelmek için sıralanan hedefler arasında Neden Rüzgar Enerjisi; • Atmosferi Kirletici Etkiye Sahip Gazların Salınmaması, • Sera Gazı Etkisinin Olmaması, • Hammaddenin Atmosferdeki Hava Olması Sebebiyle Maliyetinin Olmaması, • Enerjide Dışa Bağımlılığı Azaltması, • Temiz Bir Enerji Kaynağı Olması ile Çevreye Zararının Olmaması, • Fosil Yakıt Tüketimini Azaltması, • Kaynağının Sınırsız olması ve Tükenmemesi, • Kurulumlarının Diğer Enerji Santrallerine Göre Daha Hızlı Oluşu, • Kuruldukları Alanlarda Tarım Ve Zirai Faaliyetlerin Devam Edebilmesi, • Kullanılabilirliğinin ve Ömrünün Uzun Olması, • Herhangi Bir Radyoaktif Işınım Tahribatı Yapmaması, • Atık Üretmemesi, • Ham Madde için Dışarıya Bağlı Olmaması, • Teknolojilerinin Gün Geçtikçe Daha Kolay ve Basit Hale Gelmesi, • Gün Geçtikçe Güvenilirliğinin Artması, gibi birçok etken dolayısıyla çevre dostu bir enerji kaynağıdır. -53- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE BETÜL MAÇ MMG ÇEVRE KOMİSYONU BAŞKANI ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ Doğanın ana unsurlarına hizmet verirken çok yönlü düşünüp en temiz ve en uzun ömürlü olanı seçmek ve o seçim üzerine çalışmalarımızı yapmak zorundayız. Çevreyi korumak birinci amacımız fakat sadece sorunları söyleyen kişiler değil, o sorunun çözümünü önerecek ve yapacak meslek sahipleriyiz. Mühendisin görevi çözüm üretmektir. Ülkemizde ve dünyada birbirini etkileyen çevre sorunları ile ilgilenmek gelecek nesillere bırakacağımız miras olan bu yaşam alanını en samimi şekilde koruyup sürdürebilmeliyiz. Ç evre mühendisliği öğrencisiyim veya çevre mühendisiyim dediğimizde, ‘Ne güzel, güzel memleketimizi demek daha güzel yapacaksın, evin etrafına ağaç, çiçek dikersin ne iyi olur’ yorumuyla çokça karşılaşmışızdır (tebessüm ediyoruz). Mesleğimizin kelimesi genel bir manaya ve çağrışıma sebep vermekte. Asıl en önemlisi mesleğimizle, ne iş yaptığımız çok bilinen bir bilgi değildir. Hatta diğer mühendislik dallarına sahip mühendisler ve de teknik insanlar dahi tam anlamıyla bilmemektedir. “Bilmediğini bilmek değil, öğrenmemek ayıptır”. Bu mesleği ilk defa duyanlar açıklamanın ardından şaşırır; diğer mühendisler ise ‘ben de yaparım ne var? İki tenekeden bir arıtma, çukuru kaz arıt’ der. Halbuki çevre mühendisleri doğanın ana unsurlarının doktorudur bir nevi. Bilimle çalışır. Gözlem şarttır. Doktor nasıl hastayı dinler, gözlem yapar, kan ve idrar tahliline ve diğer tetkiklere müracaat ederse, çevre mühendisi de kirlenmiş suyun, toprağın, havanın analizini yapar. Çevrenin gözlemini yaparak bu kirliliğin kaynaklarını bulur. Bu analiz ve gözlemlere göre kirliliği bertaraf etme yöntemi üzerine proje hazırlar. Sadece proje ile noktasal faydanın kısa süreli olacağı görüldüğünde uzun vadede temiz bir çevre için çözüm önerisi sunar. Çözüm önerilerinin uygulanması için geliştirme kısmına geçer. Aynı meslekten farklı alanlarda uzman -54- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE olan çevre mühendisi ve diğer mühendislik dalları ile ortak çalışma yaparlar. Yeni bir proje veya rapor çıkar. Uygulanması üzere mercilere sunulur veya talep eden için hayata geçirilir. Hatta sosyal hayatta geçerliliği olması, bilinç artırma için toplantı, panel, pilot bölge uygulamaları yapılır. Tıpkı doktorun hastanın analizlerine baktıktan ve hikayesini dinledikten sonra ilacını yazıp, sonra beslenme ve spor gibi sağlıklı yaşam tarzı önerilerini belirtmesi ve besin ile spordan kişiye en uygun olanını önermesi; gerektiğinde farklı branşlardaki doktora/doktorlara gitmesini veyahut onlarla birlikte hastalığı def etmenin çözümünü arayıp sundukları gibi. Bakarlar ki hastalık ve çözümü geneldir, halkı bilinçlendirirler. ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ ÇOK DİSİPLİNLİ BİR BRANŞ Çevre Mühendisliği ülkemizde Boğaziçi Üniversitesi’nde 1970’li yıllarda yük- DOSYA sek lisans programı olarak bir branşlaşma eğitimi şeklinde alınmaktaydı. Türkiye’de 1973 yılında ODTÜ, 1975 yılında Ege Üniversitesi’nde (Dokuz Eylül Üniversitesi’nde devam etmekte olan) ilk lisans eğitimine başlanmıştır (http:// cevre.deu.edu.tr/, 2016). Eğitimle başlayan süreç devlet birimlerinde müsteşarlık, müdürlük ve bakanlık ile yerini bulmuştur (Çevre Mühendisliğinin ve çevre koruma konularının resmi olarak gündeme alınması, gelişmesi hakkında bkz.; Prof. Dr. Ahmet Samsunlu, http:// www.suvecevre.com/?pid=31206, 1970 ve 1980 arasındaki gelişmeler, (2016) ). Çevre mühendisleri; çevre danışmanlığı, ÇED raporu verme, atıksu-su arıtma tesisi, katı atık, yenilenebilir enerji tesisleri ve hava kirliliği ölçüm istasyonu çalışmalarında proje mühendisliği, çeşitli bakanlıkların ve müdürlüklerinde mühendis-uzman, müfettiş, belediyelerde çevre yönetim dairelerinde, fabrika, enerji tesisleri ve bina yapımında ve işletilmesinde görev almaktadır. Türkiye’deki üniversitelerin yüzde 24’ünde Çevre Mühendisliği bölümü vardır (M. Topal, I. Arslan, Erciyes üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, http://fbe. erciyes.edu.tr/MKA-2005/Dergi/2010vol26-no-1/MAKALE5/full.pdf,(2016). Bu bölümde alınan eğitimler çevre mühendisliği mesleki dersleri ağırlıkta olmakla birlikte diğer meslek dallarından derslerle desteklenmektedir. Çevre mühendisliği kirliliği yok etmek veya yeni bir tesis kurmak için diğer meslek dallarından malzeme bilimi, zemin mekaniği, ölçme bilgisi, kimya, statik mukavemet, akışkanlar mekaniği, mikrobiyoloji, elektrik, elektronik, ekoloji, hukuk gibi meslek kurallarını-bilgilerini kullanır. Eğitimi çok disiplinli olduğu gibi çalışma şekli de çok disiplinli olmaktadır. Bu sebeple doğanın ana unsurlarına hizmet verirken çok yönlü düşünüp en temiz ve en uzun ömürlü olanı seçmek ve o seçim üzerine çalışmalarımızı yapmak zorundayız. Çevreyi korumak birinci amacımız fakat sadece sorunları söyleyen kişiler değil, o sorunun çözümünü önerecek ve yapacak meslek sahipleriyiz. Mühendisin görevi çözüm üretmektir. Ülkemizde ve dünyada birbirini etkileyen çevre sorunları ile ilgilenmek gelecek nesillere bırakacağımız miras olan bu yaşam alanını en samimi şekilde koruyup sürdürebilmeliyiz. Çevre mühendisleri; çevre danışmanlığı, ÇED raporu verme, atıksu-su arıtma tesisi, katı atık, yenilenebilir enerji tesisleri ve hava kirliliği ölçüm istasyonu çalışmalarında proje mühendisliği, çeşitli bakanlıkların ve müdürlüklerinde mühendisuzman, müfettiş, belediyelerde çevre yönetim dairelerinde, fabrika, enerji tesisleri ve bina yapımında ve işletilmesinde görev almaktadır. -55- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE SU KİRLİLİĞİ ÇEVREYİ VE SAĞLIĞI TEHDİT EDİYOR Su sorunu üzerine artık çokça konuşur olduk. İklim değişikliği sebebiyle mevsimlerin normal seyrinde devam etmemesi ile yağışların azalması veya sel ile zarar gören tesisler; nüfusun artması, üretimtüketim talebinin çeşitlenmesi ve miktarın artması ile artan su tüketimi gündemimizde. Kimi yerde içme suyu sıkıntısı çok ciddi oranda yaşanmaktadır. Bu ülkelerin insanları özellikle Afrika kıtasındaki ülkelere yapılan yardımlar ile bu sıkıntılara çözüm bulmaya çalışan yardımsever kişiler sayesinde suya ulaşmaktadır. Ancak çıkarılan su ne kadar sağlıklıdır? Bunu bilecek kişi çevre mühendisidir. Suyun berrak olması insanları yanıltmasın. Suyun içerisinde bulunan birçok bulanıklık ve renkle göremediğimiz birçok yararlı ve zararlı parametreler vardır. Kuyudan çıktığı için bulanıktır deyip basit bir çökeltme ile yapacağımız işlemden sonra onu sağlıklı hale getirmiş olmazsınız. Onu bu işin uzmanı olan çevre mühendisi size söylemelidir. 2013 senesinde bir yardım derneğinin yapmakta olduğu hastane için ileri su arıtma tesisi için aldığımız Mogadişu’nun şehir şebekesi su numunesi bize o suyun göründüğü kadar masum olmadığını göstermişti (B. Maç, Somali’nin Temiz Su-Sağlıklı Hayata Kavuşma Projesi Planı, Yeryüzü Mühendisleri Derneği, Nisan 2013). Bu suda gördüğümüz parametrelerden biri “nitrat” ın değeri, olması gerekli en yüksek değerin 4 katı idi. Nitrat miktarının fazla olması ise su kaynağına bir atıksu karıştığını gösterebilir. Nitrat’ın içme-kullanma suyuna karışması sebebiyle bebeklerde “süt çocuğu siyanazı” diye bilinen ölümcül hastalığa sebeptir. Su ile vücuda alınan nitrat bakteriler tarafından nitrit’e çevrilerek kana geçer ve burada hemoglobinin yapısını methemoglobine çevirir. Böylece kandaki oksijen taşınma işlemi dokulara yapılamaz ve bebeğin ölümüne sebep olur. Suyun sertlik parametre değeri de 9 kat yüksek olup; cilt hastalıklarına, tarımda verimsizliğe, hijyen-temizlikte yetersizliğe, ısınma, buhar eldesi gibi motorlu mekanizma kullanımında fazla yakıt tüketimine sebep verir. Koliform bakteri sayısı da çok ciddi seviyelerdeydi. Suyu sunmak buradaki insanlar için tam bir sağlık hali olmayacak. Hastanede iyileşen hastalar evlerine gittiklerinde bu hastalık kaynağı suyla tekrar hastalanacaklar. Bütün emekler ise boşa çıkacak. -56- Bu örnekle anlatmak istediğim gibi suyun analizi yapılmadan onun kullanılıp kullanılmayacağına karar verilemez. Dereden bile su içerken, o noktadan daha yukarıda kirletici kaynağı var mı diye bakarız ki böyle bir altyapı yetersizliği ve deniz kenarı olan bir yerde şüpheci olmak gerekir. Mühendislik dallarından bir kısmıyla bir yere kadar iş yapılırken geri kalanında gözlem ve analiz için ilgili mühendislere müracaat edilmelidir. ÇEVRE BİLİNCİ ÇOK KÜÇÜK YAŞLARDA VERİLMELİ Çalışmalarıyla önde gelen bir ülke olmak istiyorsak farklı ilim dallarında bulunan kişilere danışarak ve fikrimizi geliştirerek çalışmalıyız. Neredeyse üretilen, imal edilen, yapılan her şeyin tüm süreci doğayı etkilemektedir. Kabaca bir fikriniz olabilir doğaya zarar ve fayda hakkında fakat tam etkisini MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ bilmek için bazen tek başına bir çevre mühendisi de karar veremez. Bu durumda gerekirse biyolog, arkeolog, sosyolog, ziraat gibi meslek dallarındaki kişilerin de görüşleri alınır/alınmalıdır. En çok sosyal çalışmalarda bulunulan çevre konusunda doğru adımların atılması için STK’ların da gerçek bilgi, gözlem, analiz ile hareket ederek gerekleri yerine getirmesi gerekmektedir. Çevre sorunlarını sorun olmaktan çıkarmak için öncelikle küçük yaşta çocuklara bilinç evde ve okulda verilmeli. Bu çevre bilinci ileride sadece ben bilirim etkisi yaratmadan olması da önemlidir. Yoksa kaldığımız yerden devam ederken biz insanlar doğa zarar görmeye devam edecektir. Çevre mühendislerini ve diğer mühendislik dallarından ilgilileri derneğimiz Mimar ve Mühendisler Grubu Çevre Komisyonu çalışmalarına çözüm üretmeye bekleriz. MAKALE DOSYA -57- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE Prof. Dr. Ahmet Erdal OSMANLIOĞLU İstanbul Üniversitesi NÜKLEER ATIKLAR Dünya genelinde giderek artan enerji tüketimi, kullanılagelen enerji kaynaklarının daha verimli kullanılmasının yanısıra, yeni enerji kaynaklarından da yararlanılması gerektiğini ortaya koymuştur. Gittikçe büyüyen enerji gereksinimi karşısında nükleer enerji de, bu gereksinimi karşılamak üzere enerji kaynakları arasında yer almaktadır. N ükleer santrallerin elektrik üretmesi beraberinde, nükleer atık sorununu da gündeme getirmiştir. Nükleer santrallerden çıkan radyoaktif atıkların yalnız üretildiği anda değil, gelecekte de insana ve çevresine zarar vermemesi amacıyla yapılan bütün süreç ve işlemler ‘Nükleer Atık Yönetimi’ adı altında toplanmaktadır. ‘Nükleer Atık Yönetimi’nin birinci amacı insan ve çevresini korumaktır. Nükleer teknolojinin gelişimi beraberinde nükleer atıkların insana ve çevresine zarar vermeyecek şekilde bertaraf edilmesi yönünde çok sayıda yöntemin araştırılmasını ve bir kısmının da uygulanmasını sağlamıştır. Bunlar arasında, özellikle yüksek düzey nükleer atıklar konusunda, üzerinde doğrudan araştırmalar ve uygulamalar yapılan yöntemler olduğu gibi, sadece düşüncelerde kalan yöntemler de mevcuttur. Nükleer atıkların okyanus tabanına bertarafı uygulanmış olan, kutuplardaki buzullara bertarafı, dış uzaya gönderilmesi veya transmutasyon yöntemi düşünülmüş ve/veya araştırılmış yöntemlere örnek verilebilir. Ancak son yıllarda nükleer güce sahip olan ülkelerde, yüksek düzey nükleer atıkların derin yeraltı depolarına bertarafı tercih edilen bir yöntem olarak görülmektedir. Bu nedenle, günümüzde nükleer atık yönetimi konusunda yapılan hemen hemen bütün araştırma ve uygulamalar bu doğrultuda yapılmaktadır. Radyoaktif atıkların yönetiminin asıl amacı insan ve çevresinin korunmasıdır. Bunun anlamı atığı izole ederek veya seyrelterek, her -58- bir radyonüklitin biyosfere zararsız olarak dönmesini sağlamaktır. Bunu başarmak için, bazı atıkların kesinlikle derin ve güvenli olarak bertaraf tesislerinde çevreden izole edilmesi gerekmektedir. Avrupa Birliği’nde her türden yılda 160 MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ bin ton radyoaktif atık üretilirken bunun yanısıra 20 milyon ton zehirli kimyasal atık çevreye olan zararının kalıcılığı belirsiz olarak üretilmektedir. Nükleer yakıt çevriminin her aşamasında radyoaktif atıklar ortaya çıkmaktadır. MAKALE Ancak bu atıkların büyük kısmı Düşük ve Orta Düzeyli (DODA) Atıklardır. Miktarı az olmasına karşın, toplumda endişe yaratan ve gelecekteki çevre açısından çok daha önemli olan Yüksek Düzeyli Atıklar (YDA) da bu çevrim içerisinde ortaya çıkmaktadır. Öncelikle, nükleer yakıt çevrimi atıkları konusunda aşağıdaki gerçeklerin bilinmesinde yarar bulunmaktadır: 1) Nükleer güç, kendi atıklarının sorumluluğunu tamamen üstlenen ve üretim maliyetleri içerisine alan tek enerji üretim teknolojisidir. 2) Fosil yakıtlardan elektrik üretimi ile karşılaştırıldığında nükleer atıkların (YDA) miktarı çok küçüktür. 3) Tüm nükleer atıkların radyoaktivitesi zamana bağlı olarak azalır. 4) Yüksek düzeyli atıkların nihai bertaraf yöntemlerinin güvenilirliği teknik olarak kanıtlanmıştır; derin jeolojik depolama olması gerektiği konusunda uluslararası bir konsensus sağlanmıştır. Atık Çıkışı DOSYA Miktarı Sınıfı Süreç Adı Varil 70 ton Kalıntılar ve filtreler 50 ton Atık Tüm süreçlerden Sıvılar 3000-10000 m3 Atık Tüm süreçlerden Çamurlar 300 ton Atık Tüm süreçlerden Sıvı nitratlar 200 ton Yan ürün ADU ve ACU süreçlerinden Yeniden kullanılabilecek durumda veya atık Tüm süreçlerden Çizelge1. 1000 ton uranyum için ortalama rafinerasyon atık çıkışı. olmayacaktır. Çünkü, bu süreçlerdeki UOC beslemesi farklıdır. Genel olarak rafinerasyon sürecinde ortaya çıkan radyoaktif atıklar aşağıdaki çizelgede verilmektedir. RAFİNERASYON ATIKLARI Rafinerasyon, uranyum cevheri konsantresinden (UOC), uranyum trioksit (UO3) veya uranyum dioksit (UO2) üretilmesi işlemidir. Bu işlem, çok sayıdaki sürecin bir arada yer aldığı tek bir tesiste yapılabilirken farklı yerdeki birden fazla tesiste de gerçekleştirilebilir. Rafinerasyon işlemlerinin genellikle ilk aşaması saflaştırma aşamasıdır. Uranyum cevheri nitrik asitte çözülerek tributil fosfat (TBP) benzeri solvent ekstrasyonu kullanarak 100 - 1000 oranına kadar geniş spektrumlu bir saflaştırma işlemi yapılır. Daha sonra, saflaştırılan ürün organik fazdan uranyum nitrat çözeltisi (UNL) olarak adlandırılan sulu faz formuna yeniden ekstrasyon edilir. Rafinerasyon işlemi sırasında, en fazla atık çıkışı saflaştırma aşamasında ortaya çıkmaktadır. Saflaştırma sonrası elde edilen UNL oldukça saf durumda olduğundan, rafinerasyonun son bölümündeki (filtrasyon ve kalsinasyon aşamaları) atık çıkışı oldukça azdır. Çıkan atık miktarı esasında uranyum cevheri konsantresinin (UOC) kalitesine ve tipine bağlıdır. Ayrıca, TDN sürecinde açığa çıkan atıklar, ADU ve AUC süreci atıkları arasında doğrudan bir kıyaslama yapmak mümkün Atık Katı CaF2 DÖNÜŞTÜRME ATIKLARI Dönüştürme işlemi, UO2 veya UO3’ün işleme alınarak uranyum hekzaflorite (UF6) dönüştürülmesidir. Uranyum hekzaflorit (UF6), ısıl stabilitesi ve yüksek volatilesi nedeniyle yakıt zenginleştirme amacıyla kullanılan tek uranyum bileşiğidir. Günümüzdeki tüm zenginleştirme süreçlerinde UF6 kullanılmaktadır. Uranyum zenginleştirilmeden önce gaz formuna dönüştürülmesi gereklidir, bu nedenle U308 gaz uranyuma hexafluoride (UF6) dönüştürülür. “Sarı Pasta” (U3O8) formuna rafine edilir, sonra uranyum hekzafluorit gazına (UF6) dönüştürülür. Gaz halindeki atıklar özel hepa filtreler yardımıyla filtre ortamında tutulurken, dönüştürme sürecinden kaynaklanan diğer sıvı ve katı atıklar kaplar içerisinde muhafaza edilerek atık yönetimi kapsamında işlenerek zararsız hale getirilirler. Bu aşamada çıkacak olan atık miktarı uygulamanın büyüklüğü ile orantılı olmakla birlikte, önceki aşamadaki kadar çok değildir. Miktar (ton) Türü Süreç 10 Atık İşlemeye gider Akışkan Yatak 20-50 Atık İşlemeye gider Sulu Süreç 30 Radyoaktif değil Sulu süreç U içeren CaF2, Ca(OH)2, H2O çamurları U içermeyen CaF2,Ca(OH)2,H2O çamurları Çizelge 2. 1000 ton uranyum için ortalama dönüştürme işleminden atık çıkışı. -59- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE Zenginleştirme işlemi, UF6 İçerisindeki U-235 izotopunun doğal düzeyi olan YÜZDE 0.7 düzeyinden ortalama YÜZDE 3-5 düzeyine çıkarılması işlemidir. Bu işlem endüstriyel ölçekte iki farklı yöntemle yapılmaktadır. Bunlar; gaz difüzyon yöntemi ve santürfüj yöntemidir. ZENGİNLEŞTİRME ATIKLARI Zenginleştirme işlemi, UF6 İçerisindeki U-235 izotopunun doğal düzeyi olan yüzde 0.7 düzeyinden ortalama yüzde 3-5 düzeyine çıkarılması işlemidir. Bu işlem endüstriyel ölçekte iki farklı yöntemle yapılmaktadır. Bunlar; gaz difüzyon yöntemi ve santürfüj yöntemidir. Gaz difüzyon yöntemi ile zenginleştirme süreci gaz halindeki 235 UF6 ve 238UF6’nın membranlar arasında farklı difüzyon hızlarına sahip olmaları esasına dayanmaktadır. Daha hafif olan 235 UF6, 238UF6 ’dan daha hızlı difüze olmaktadır. Difüzyon kolonlarındaki bu işlemi tekrarlayarak istenen düzeydeki zenginliğe ulaşmak mümkündür. Ancak bu adımların çok sayıda tekrarlanabilmesi için büyük bir tesisin yanısıra yüksek düzeyde gaz basıncı ve sirkülasyonunu sağlayacak altyapı gerekmektedir. Santürfüj yönteminde ise zenginleştirme işlemi diferansiyel santürfüj yöntemiyle gerçekleştirilmektedir. Yüksek hızlı bir Çıkan Malzeme Amonyum florit çözeltisi Miktarı 4000 m3 santürjüjde hafif olan 235U, daha ağır olan 238U’den ayrılmaktadır. Santürfüj yöntemi, difüzyon yöntemine nazaran çok daha verimlidir. Çünkü çok daha az bir tesis alanı gerektirir ve aynı ürünün eldesi için gereken enerji tüketimi oldukça düşüktür. Gerek santürfüj yönteminde, gerekse difüzyon yönteminde atık çıkışı oldukça düşüktür. Ancak, UF6 formundaki 1000 ton uranyumun zenginleştirilmesi sonucunda yaklaşık olarak yüzde 0.2 U235 içeren 850 ton tüketilmiş uranyum çıkışı olmaktadır. Bu, atık olarak değil yan ürün olarak değerlendirilmektedir. İşletmedeki ve yapım halindeki reaktörlerin büyük çoğunluğu zenginleştirilmiş uranyum yakıtı kullanmaktadır. Bu yakıtlarda U-235 izotopu doğal düzeyi olan yüzde 0.7‘den yaklaşık yüzde 3.5 veya biraz daha fazlasına yükseltilmektedir. Zenginleştirme süreci gaz uranyum hekzafloridi iki akıma ayırarak U-238 ‘in yaklaşık yüzde 85’ini uzak- Türü Yan ürün Çıktığı Süreç AUC Amonyum nitrat çözeltisi 5000 m3 Yan ürün AUC ve ADU Ekstrasyon kalıntıları 10 m3 Atık İşlemeye AUC ve ADU Çamurlar 1 m3 Atık İşlemeye AUC ve ADU Hidrojen florit 1000 ton Yan ürün IDR Magnezyum florit 450 ton Yan ürün Magnox Grafit 300 ton Atık işlemeye Magnox Zirkonyum alaşımı 1 ton Atık İşlemeye Su soğutmalı reaktör Paslanmaz çelik 1 ton Atık işlemeye Gaz soğutmalı reaktör Çeşitli Metal hurda 40 ton Atık İşlemeye Tamamı Havalandırma Filtreleri 100-200 m3 Atık İşlemeye Tamamı Yanabilir malzeme 300 m3 Atık işlemeye Tamamı Çizelge 3. 1000 ton uranyumdan yakıt üretimi sırasında çıkan malzemeler laştırır. Akımın birisi istenen zenginliğe sahip olarak bir sonraki aşamaya geçer. Diğer akım, atık olarak anılan U-235’ce tüketilmiş olan akımdır. Bu akımın çoğunluğunu U-238 oluşturur. Zenginleştirilmiş olan akımda yüzde 3.5 U-235 ve atık olan akımda ise yüzde 0.25 U-235 bulunmaktadır. Zenginleştirmenin ana yan ürünü depleted uranyumdur, çoğunlukla UF6 veya U3O8 olarak depolanmış U-238 isotopudur. Bunun nedeni, az -60- miktarda U-235’in atık içerisinde kalmasıdır (genellikle yüzde 0.25’den az). Bu kısım artık enerji için kullanılmaz, kurşundan 1.7 oranında daha yoğun bir malzeme olduğundan, yat omurgasında, ağırlık yapıcı malzeme olarak, radyasyon zırhlanmasında vb. amaçlarla kullanılır. Uygulamalarda kullanılanların bazıları oldukça yüksek yoğunlukta olduğunda değerli hale gelebilir ve yeniden reaktör yakıtı yapımına yönlendirilebilir. İlk MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ zenginleştirme tesisleri gaz difüzyon sürecini kullanılmıştır. Sonraki daha modern tesisler, santürfüj sürecini uygulamışlardır. Günümüzde lazer yöntemi ile zenginleştirme yeni bir teknoloji olarak umut vermektedir.Bir gaz olarak, U-235 içeriğini yüzde 0.7’den yaklaşık yüzde 3.5’a yükseltmek için zenginleştirme uygulanır. Daha sonra, reaktör yakıt elemanlarına (sert seramik oksite) dönüştürülür (UO2). Az sa- MAKALE yıdaki reaktörler; Kanadalılar’ın CANDU ve İngilizler’in gaz soğutmalı reaktörleri zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç duymamaktadır. YAKIT ÜRETİMİ Yakıt üretimi, nükleer güç tesisinde kullanılacak olan yakıtın üretimidir. Yakıt üretiminde, başlangıç malzemesi olarak uranyum dioksit ve metal uranyum kullanılmaktadır. Sadece metal uranyum yakıtları için doğal uranyum kullanılmaktadır. Uranyum dioksit kullanıldığında, bu doğal uranyum veya zenginleştirilmiş uranyumun birlikte kullanılabilmektedir. Birçok güç reaktörü pelet formundaki uranyum dioksiti metal kapsüller içerisinde yakıt olarak kullanmaktadır. Bu durumda, doğal ve zenginleştirilmiş uranyumun her ikisi de kullanılmaktadır. Reaktörlerin büyük çoğunluğu hafif su reaktörleridir. Bunlar, zirkonyum alaşımlı kapsüller içerisindeki zenginleştirilmiş uranyum dioksiti yakıt olarak kullanmaktadır. Zenginleştirmeden veya kapsül malzemelerinde küçük farklılıklar olsa da, yakıt üretiminde bir yöntemin tanımlanması büyük çoğunluğu hakkında genel bilgi verecektir. Toz halindeki uranyum dioksit karıştırılarak homojen forma getirilir. Gerekli görülen DOSYA U3O8 ve diğer katkı malzemeleri eklenir. Özel durumlarda, bu aşamada nötron için gadolinyum/UO2 karışımı özel bir tesiste hazırlanır. Toz karışımı sıkıştırılır ve granül hale getirilir. Granül halindeki toz pres altında silindirik forma sokulur. Buna “yeşil pelet” adı verilir. Yeşil peletler, hidrojen ortamında (indirgeme) yüksek sıcaklıktaki fırında sinterlenir. Sinterlenen peletler öğütülülerek zirkonyum alaşımlı tüpler içerisine yerleştirilir. Tüpler, helyum ile doldurularak kaynakla kapatılır. Yakıt üretiminin son aşaması, yakıt elemanlarından yakıt demetinin oluşturulmasıdır. Aşağıda üretim aşamaları gösterilmektedir. Doğal metal uranyumun yakıt olarak, İngiltere’deki Magnox reaktörleri gibi belirli koşullarda kullanılmaktadır. “Magnox yakıtı” kapsül malzemesindeki alaşımın magnezyum bazlı olduğunu göstermektedir. Bu tür yakıtlarda, yakıtın başlangıç malzemesi UF4’dür. Üretim aşamaları aşağıdaki şekilde gösterilmektedir. Yakıt üretim aşaması önemli miktarda hurda malzeme çıkışına neden olmaktadır. Bu hurda malzemeler değerli ve tekrar kullanılabilir olduğundan atık olarak değerlendirilmemektedir. 1000 ton uranyumun yakıt üretimi sırasında çıkan malzemeler ve ortalama miktarı aşağıdaki çizelgede gösterilmektedir. URANYUM MADENİ ATIKLARI Uranyum madeni, uranyum cevherinin bulunduğu derinliğine bağlı olarak açık ocak, yeraltı işletmesi veya yerinde liç yöntemiyle işletilir. Açık veya kapalı ocaktan çıkarılan uranyum cevheri, çoğunlukla maden ocağının yakınlarında yer alan öğütme tesisine gönderilir. Öğütme tesisinde cevher öğütülür. Öğütülmüş cevher, sülfürik asit ile çamur hale getirilerek içerisindeki uranyumun, gang minerallerinden ayrılması sağlanır. Uranyum bu çözeltiden alınır ve uranyum oksit (U3O8) konsantresi olarak çöktürülür. Renginden dolayı bu konsantre “sarı pasta” olarak bilinir. Bazı madencilik uygulamalarında, yerinde liç yöntemi uygulanmaktadır (ABD, Avusturalya, Kazakistan). Bu uygulamalarda, yeraltındaki uranyum cevheri yerinde liç edilmekte ve yeryüzüne doğrudan çözelti pompalanmaktadır. Uranyum madenciliği ince kum içeren atıklar üretir, bunlar uranyum cevherinde bulunan doğal radyoaktif elementleri içerirler. Bunlar atık barajlarında toplanır, radon gazı çıkışını önlemek için üzerleri bir kil tabakası örtülür ve sonra moloz ile kapatılır. Bu şekilde uzun dönem stabilitesi sağlanır. Ortaya çıkan radyoaktif atığın miktarı, formu ve aktivitesi uygulamanın büyük- -61- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE lüğü ve uygulanan yöntemlere bağlı olarak değişiklik gösterecektir. Elektrik üreten büyük bir güç reaktörüne bir yıl için (1000 MWe) yaklaşık 200 ton kadar U3O8 gereklidir. Bu aşamada ortaya çıkan atık miktarı ve özellikleri, kullanılan yönteme ve üretim miktarına bağlı olarak değişmektedir. Her koşulda üretilen atık miktarı, üretilen uranyum cevherinden çok daha fazla olacaktır. Zenginleştirme süreci sonunda ortaya çıkan atıkların doğala yakın aktivitede olan büyük bölümü sahaya serilerek üzeri kapatılmaktadır. Sıvı formundaki atıklar ise arazide açılan ve tabanı izole edilmiş havuzlarda çöktürülerek konsantre duruma getirilmektedir. Böylece büyük miktarlardaki atıklar hacim küçültülerek katı forma alınmaktadır. NÜKLEER REAKTÖR ATIKLARI Birkaç yüz yakıt topluluğu reaktörün kalbini oluşturur. 1000 megawat çıkışlı bir reaktör için, reaktör kalbi yaklaşık 75 ton düşük zenginlikli uranyum içerebilmektedir. Reaktörün kalbinde, U-235 izotopu, zincir reaksiyonu diye bilinen süreç ile bölünerek ısı üretir. Bu süreç, su veya grafit gibi bir moderatörün varlığında tamamıyla kontrol edilir. Reaktörün kalbinde bazı U-238 plutonyuma dönüşür ve bunun yarısı bölünmüştür. Bu reaktörün enerji çıkışının üçte birini sağlar. Fosil yakıt yakan elektrik jeneratörlerinde olduğu gibi, reaktörden çıkan ısı da buhar üretmekte ve türbini çevirmekte kullanılır. Etkili bir reaktör performansı sağlamak için, yaklaşık kullanılmış yakıtın 1/3 ’ü her yıl veya 18 ayda bir alınarak taze yakıtla değiştirilir. Ortaya çıkan radyoaktif atığın miktarı, formu ve aktivitesi reaktörde yapılan değişim, bakım ve yükleme/boşaltma işlemleri ile değişiklik göstermekle birlikte, reçine, filtre, rutin dekontaminasyon işlemleri vb. ekipmanlara bağlı olan atık miktarları, ortalama aktiviteleri ve işleme yöntemleri önceden belirlenebilir. Uzun süreli yüksek radyoaktiviteye ve toksik etkilere sahip olan nükleer güç tesisi atıklarının insan ve çevresine olan olumsuz etkileri, bu atıklardan uzun dönemde korunulmasını zorunlu hale getirmiştir. Yüksek düzeyli nükleer atıklar için yeraltının derinliklerindeki jeolojik ortamın, yeryüzüne yakın sığ alanlardan daha stabil bir ortam oluşturduğu bilinmektedir. Bu amaçla, birçok ülke çalışmalar yapmaktadır. Bir yeraltı nükleer -62- atık deposu; yer seçimi, projelendirme, işletme ve kapatma süreçlerini kapsamaktadır. Tipik bir reaktörün yapımı için gereken süreden, çok daha fazlası (yaklaşık 15-20 yıl) sadece yeraltı atık deposu yer seçimi çalışmaları için gerekmektedir. Bunun yanı sıra; (kuru veya sulu geçici depolama tesisleri ile) kullanılmış yakıtlar uzun dönem için güvenli olarak reaktör sahasında oluşturulan tesislerde depolanabilmektedir. Bu tesislerin kısa sürede devreye alınması bir taraftan sorunu güvenli bir şekilde erteleyerek mevcut koşulların (atık miktarı, yer seçimi ve lisanslama süreci vb.) oluşmasına olanak vermek açısından birçok ülke tarafından çok tercih edilen bir yöntemdir. Diğer taraftan, nükleer güç reaktörleri kullanılmış yakıtların yanı sıra oldukça yüksek miktarlarda düşük ve orta düzeyli radyoaktif atık üretmektedir. Yakıt reaktörde kullanıldıktan sonra genel olarak üç grup radyoizotop oluşur; fisyon ürünleri, ak- tinitler ve aktivasyon ürünleri. 350’den fazla nüklit, fisyon ürünü olarak tanımlanmıştır, bunların çoğu çok kısa yarı ömürlüdür. Tam miktarlar, yakıtın kullanma hikayesine ve deşarj sonrası geçen süreye bağlı olacaktır. Her bir izotopun konsantrasyonunu diferansiyel eşitlikler yardımıyla bulmak mümkündür. Ne kadar atık üretilmektedir? Tipik bir 1000 MW(e) nükleer güç tesisinin elektrik üretiminden, Amsterdam şehrinin ihtiyacını karşılayabilecek, yaklaşık yılda 300 m3 DODA ve 30 ton YDA çıkışı vardır. Karşılaştırma yapılırsa, 1000 MW(e) kömür tesisi içerisinde radyoaktif ve ağır metallerin bulunduğu 300 bin ton külü bir yılda ortaya çıkarmakta ve bu atıklar döküm alanlarında ve atmosferde son bulmaktadır. Günümüzde nükleer güç üretim tesislerinde ise her yıl dünya genelinde yaklaşık 200 bin mw of DODA ve 10 bin m3 of YDA ortaya çıkarmaktadır. Kullanılmış Yakıt Taşıma Kaskı Kullanılmış nükleer yakıt geçici depolama alanı (Ignelina Nükleer Tesisi) KAYNAKLAR OSMANLIOĞLU, A.E. (2014) Radyoaktif Atık Yönetimi, Nobel Akademik Yayıncılık, ANKARA. MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE DOSYA -63- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE YRD. DOÇ. DR. BİLGE KAAN TEKELİOĞLU ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ CEYHAN VETERİNER FAKÜLTESİ VİRÜSLER; GELECEĞİN DOĞAL AFET ADAYLARI Dünya Sağlık Örgütü (WHO) beklentilerine göre, çok yakın gelecekte dünya genelinde 233 milyon kişinin virüs nedenli hastalıklarla hastanelere başvuracağı, 5 milyonun üzerinde insanın yatar hasta olacağı ve 7 ila 8 milyon civarında insanın öleceği düşünülmektedir. İ çinde bulunduğumuz 21. yüzyılda özellikle insanoğlu tarafından doğal kaynakların bilinçsiz ve aşırı bir şekilde tahrip edilmesi, telafisi mümkün olmayan büyük çevre sorunlarının yaşanmasına neden olmaktadır. Özellikle son yıllarda dünya nüfusunun aşırı şekilde artması, gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin sanayileşme faaliyetleri neticesinde sıvı, katı ve gaz halindeki atıklarını gerekli önlemleri olmadan doğaya bırakmaları, deniz, göl ve akarsuların kirletilmeleri, yeşil alanların bilinçsiz bir şekilde canlı ve cansız faktörlerin etkisiyle ortadan kaldırılmaları bugün insanoğlunu küresel ısınma denen büyük bir çevre felaketiyle karşı karşıya bırakmıştır. Doğal kaynakların zarara uğratılmasında ve ekosistemin bozularak sağlıklı yaşam alanlarının ortadan kalkmasında insanoğlu daima ana problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğa ile insanoğlu arasındaki etkileşim-iletişim insanlığın varoluşundan beri sürmektedir. Jeolojik hareketler, depremler, sel, çığ, yıldırım düşmesi, hortum, kasırga ve tayfunlar, küresel iklim değişikliği, orman yangınları, pandemik salgın hastalıklar vb. doğal afet haline dönüşerek toplumların yaşantısını olumsuz etkiler. Bu afetlerin bir kısmına insanın etkisi yoktur, ancak insanların doğayı (dünyayı) kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaları doğal dengeyi bozmakta ve birçok afetin oluşumunu tetiklemektedir. Dünyamızın oluşumundan bugüne değin geçen yaklaşık 5 milyar yıl boyunca tekrarlanan ve dünyamıza bugünkü şeklini veren, bozulan ve değişen dengeleri bir sonrakine kadar kuran doğa olaylarıdır. Türkiye sahip olduğu jeolojik, meteorolojik -64- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE YILLAR SUŞ DOSYA ŞİDDET 1889-1892 A/H2N2 (tahmin edilen) ??? 1900 A/H3N8 (tahmin edilen) hafif pandemi SALGIN DÖNGÜSÜ 11YIL 1918 A/H1N1 İspanyol Gribi 18 YIL 1957 A/H2N2 Asya Gribi 39 YIL Hong Kong Gribi 1968 A/H3N2 1977 A/H1N1 9 YIL 2013 A/H1N1 36 YIL 11 YIL 1918 A/H1N1 İspanyol gribinin Amerika Birleşik Devletleri’nde 19 gün içinde yayılma hızı ve topografik koşulları sebebiyle az ya da çok sayıda mal ve can kayıplarına yol açan deprem, sel ve taşkınlar, heyelan, kaya düşmeleri, yangınlar, bulaşıcı hastalık salgınları vb. afet olayları ile sık sık karşılaşmaktadır. Örneğin, ülkemiz coğrafyasının yaklaşık yüzde 93’ü aktif deprem kuşağı üzerinde olup nüfusunun yaklaşık yüzde 98’i deprem tehlikesi ve zararlarıyla karşı karşıya olan bir konumdadır. Ayrıca tarihler boyunca göç ve ticaret yolları üzerinde bulunması, bulunduğumuz coğrafyadaki savaşlar ve neden olduğu zorunlu göçler ve kontrolsüz hayvan hareketleri bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasına ve hızla yayılmasına yol açan önemli bir faktördür. Ülkemizdeki kentsel ve kırsal yaşam alanları sadece deprem değil aynı zamanda diğer doğal ve insan (tekno- lojik) kaynaklı afetler ile karmaşık afetlerin de etkisi altında bulunmaktadır. Virüsler bu noktada tehlike potansiyeli yüksek bir doğal afet nedeni olarak ön plana çıkar. KAYNAKLAR 1) CDC. Atkinson W, et al. Chapter 13: Influenza. In: Epidemiology and Prevention of Vaccine-Preventable Diseases, 4th ed. Department of Health and Human Services, Public Health Service, 1998, 220-221 2) CDC. Pandemic Influenza, Past, Present, Future. Workshop proceedings; 17.October 2016. 3) Dr. Levent AKIN Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı hamer.hacettepe. edu.tr›arsiv/arsiv.php 4) Kari Johansen, Influenza and other Respiratory Viruses programme, SRS Unit, ECDC|; Influenza vaccines - recent developments and future possibilities 5) Yrd.Doç.Dr. Bilge Kaan Tekelioğlu; Afet Kültürü Ders Notları 2015. 6) Yrd.Doç.Dr. Bilge Kaan Tekelioğlu; Tehlikeli Maddeler Taşımacılığı, (Sınıf 6.2 Bulaşıcı Maddeler) Ders Notları 2014. GRİP VİRÜSÜ (INFLUENZA VİRÜSÜ) • İnsanlarda çoğalır ve insandan insana geçer. • Salgınlar yapar. • Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından geleceğin doğal afetleri arasında gösterilmektedir. • Ciddi ve ölümcül olabilen hastalıklar yapar. Atkinson ve ark. bildirdiğine göre; Her 10 ile 40 yılda bir ortaya çıkar, dünya genelinde seyahat yollarını kullanarak yayılır, bütün yaş grupları hastalanabilir, hastalığa yakalanma ve ölüm oranları bu dönemlerde artar. -65- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE ÇAĞADA VARDAR MİMAR DAHA DERİN BİR NEFES İÇİN LEED Büyükşehirlerde her geçen gün nefes almakta zorlanıyoruz… Yeşil alanlarımızı, enerji ve su kaynaklarımızı her geçen gün tüketiyoruz… Çocuklarımıza bırakacağımız gelecek için kaygılanıyoruz… Bireysel hareketlerle başlayan çevreye olan duyarlılıklarımızı, enerjimizi ve suyumuzu yüzde 40’lara varan oranlarda tüketen binalara da yaymak mecburiyetindeyiz… Ç evre dostu, yeşil bina hareketleri 1990’lı yıllarda bu kaygılarla başladı. Hayatımızın yüzde 90’ını geçirdiğimiz binaların kullanıcıları daha sağlıklı bir ortamda yaşamalı ve bu binalar yeşil alanları artırırken, enerji ve suyu da verimli kullanmalıydı. Ve bu noktada çevre dostu bina yapımını, çevreye olan bütün etkilerini göz önüne alıp bütünsel bir yaklaşımla inceleyen, bir yol haritası çizen ve uluslararası standartları buna entegre eden, dünyaca kabul edilmiş ve uygulanmakta olan değerlendirme ve sertifikasyon sistemlerinden faydalanılmaya başlanıldı. Çalışan sağlığı ve verimliliğini büyük oranda yükselten bu sistemlerin en yaygın olarak bilinenlerinden biri ABD çıkışlı LEED sertifikasyon sistemidir. USGBC (United States Green Building Council) tarafından ilk defa 1998’de bina değerlendirmelerinde kullanılan LEED (Leadership in Energy and Environmental Design) kayıtlı proje sayısı Mayıs 2016 itibarıyla 92 bin 700’lere ulaşmış ve bunlardan 47 bin 600’ü sertifikalandırılmıştır. Türkiye’nin ilk LEED sertifikalı binası Eylül 2009 yılında Unilever Merkez Ofisi olmuştur ve 7 yıl içerisinde kayıtlı proje sayısı 422, sertifikalı proje sayısı ise 147’ye ulaşmıştır. 200 yatak ve üzeri hastanelere LEED sertifikası zorunluluğu, yeşil oteller, yenilenebilir enerji vb. sağlanacak teşvikler ile bu sayının devlet desteği ile de hızla artması en büyük temennimiz… Peki nedir bu binaların ortak özellikleri ve LEED adayı çevre dostu binaları nasıl bir süreç bekler? Tasarımın ilk aşamala- -66- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE rından yola çevre dostu bina düşüncesiyle çıkılarak entegre bir tasarım ekibi oluşturulmalıdır. Ekim 2016 yılından itibaren zorunlu olarak kaydı yapılması gereken yeni versiyon olan LEED v4 ile birlikte bu süreç önkoşul olarak olmazsa olmaz hale getirilmiştir. Tasarım aşamasında binanın her özelliği ve sistemi incelenerek en verimli ve maliyet etkin stratejiler tespit edilmeli ve bu kararlar uygulama projelerine ve de sonucunda çıkan teknik şartnamelere yansıtılmalıdır. LEED sertifikasına giden süreçte, en önemli aşama kararlaştırılan bu LEED kriterlerinin uygulama projelerine ve teknik şartnamelere entegre edilmesidir. LEED kredileri iki gruba ayrılmaktadır. Birinci grup tasarım kredileri, ikinci grup inşaat kredileridir. Tasarım kredilerine tasarım sürecinin sonunda ge- DOSYA rekli dokümanlar toplanarak USGBC‘ye gönderilip tasarım sürecinde yapılan bu çalışmalar eğer uygulanırsa kaç kredi alınabileceği konusunda bir bilgi alınabilmektedir. Esas sertifika başvurusu inşaat tamamlandıktan sonra, inşaat kredilerinin de dokümanları toplanıp yapılmaktadır. İnşaat aşamasında tasarımda ve teknik şartnamelerde tanımlanmış uygulamaların gidişatı hakkında gerekli dokümanlar toplanmaktadır. Bunun için malzeme onay formları, uygulama fotoğrafları, üretici firma belgeleri, ekipman kullanım kılavuzları v.s. gibi belge ve görsellerin toplanması ve sistematik bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. İnşaat ortamında yapılan uygulamalarda önemsiz gibi gözüken bazı detayların ileriki safhalarda dokümanların toplanması sürecinde problem yaşatmaması için, teknik şartnamelerde belirtilen LEED gerekliliklerine azami dikkat edilmesi gerekmektedir. İnşaatın tamamlanmasından ve dokümanların toplanmasından sonra LEED sertifika başvurusu yapılabilir. Başvuru doğrudan USGBC’ye yapılmaktadır. Başvuru USGBC tarafından incelenir, bu noktada gerekirse bazı krediler için ek bilgi istenebilir. İnceleme süresi 6 ila 8 hafta arasında değişmektedir. Bu inceleme sonucunda bir sertifika seviyesi belirlenerek USGBC tarafından bildirilir. Bu karara itiraz seçeneği de vardır. İtiraz sonucunda reddedilen krediler tekrardan incelenir. Bu inceleme sonucunda son karar ortaya çıkar. Bu karar proje sahibi tarafından kabul edilirse proje bu seviyede bir LEED sertifikası kazanmış olur. Süreç yukarıda bahsedildiği gibi işlerken değerlendirilen konular nelerdir? Bu noktada belirlenen sertifika seviyesi ne olursa olsun uyulması zorunlu önkoşullar vardır ki bu krediler ile ilgili gerekliliklerin sağlanması sertifika ön koşuludur. Dolayısıyla LEED sertifikası alan her yeni bina projesinin ortak noktası aşağıda belirlenen uluslararası kriterleri yerine getiriyor olması ve sertifikaya başvurmak için istenen minimum şartları sağlamasıdır: LEED sertifikasına giden süreçte, en önemli aşama kararlaştırılan bu LEED kriterlerinin uygulama projelerine ve teknik şartnamelere entegre edilmesidir. LEED kredileri iki gruba ayrılmaktadır. Birinci grup tasarım kredileri, ikinci grup inşaat kredileridir. Tasarım kredilerine tasarım sürecinin sonunda gerekli dokümanlar toplanarak USGBC ye gönderilip tasarım sürecinde yapılan bu çalışmalar eğer uygulanırsa kaç kredi alınabileceği konusunda bir bilgi alınabilmektedir. Sürdürülebilir Arazi: − İnşaat Kirliliğinin Önlenmesi Amacı: İnşaat aktiviteleri sonucunda oluşan çevre kirliğinin, verimli toprak erozyonu ve tozun önlenmesidir. Bunun için inşaat başlamadan -67- MART - NİSAN 2016 TEMİZ ÇEVRE yapılabilecek uygulama örnekleri: • Kamyon tekerleği yıkama alanları oluşturulması ile inşaat sahasında oluşacak çamurun çevreye yayılmasını önlemek, • Jeotekstil malzemelerle arazi çevresine koruyucu perde yapılması, • Rögar koruması ile mevcut altyapıya taşınabilecek kirliliğin önüne geçilmesi vb. uygulamalar sayılabilir. − Çevre Etüdü (okullar için zorunludur) Okulların inşaa edileceği alanların, inşaat öncesinde herhangi bir zararlı atık alanı olup olmadığının tespit edilmesi ile öğrencilerin zararlı etkilerden korunması amacıyla belirli uluslararası standartlar çerçevesinde çevre etüdlerinin yapılması istenmektedir. Su Verimliliği: − İç Mekan Su Kullanımının Azaltılması Binalarda suyun verimli kullanılmasını sağlayarak, şebeke yükünün azaltılması ve kaynakların korunması amacıyla, bina içerisinde kullanılan suyun, belirlenen uluslararası standartlardan en az yüzde 20 daha az kullanılması istemektedir. Standartlarda belirlenen limit değerler, alışkanlıklarımızın çok daha altında olmasına rağmen, hedeflenen bunun da altında su tüketimini sağlayabilmektir. LEED adayı binalarda çoğu zaman hedeflenen değerlere ulaşmak için, lavabo duşlardan toplanan gri suların ve altyapıya verilerek şebekeye yük sağlayıp hem de boşa harcanacak su kaynağı olan yağmur suları ve mekanik yoğuşma sularının, peyzaj sulamasında ve / veya bina içerisinde rezervuar ve pisuarlarda kullanılması değerlendirilmektedir. Bu, bir yandan konu ile ilgili malzeme üreticilerini, konforu çok düşürmeksizin su verimliliğini sağlayabilecek ürün yelpazelerini geliştirmeye ve maliyetlerini düşürmeye zorlarken, öte yandan da arıtma teknolojisinin binalara entegre edilmesi ile ilgili bilincin artırılmasını sağlamaktadır. Bina kullanımına uygun olarak en efektif sisteme yönlenilmesi proje paydaşları tarafından yapılacak en- -68- tegre tasarım kararlarının bir parçası olarak hayata geçirilmelidir. − Dış Mekan Su Kullanımının Azaltılması (v4 gerekliliğidir) Yerel ve iklime adapte olmuş bitki seçimleri, verimli sulama sistemleri, alternatif su kaynaklarının sulamada kullanılması vb. tasarım kararları ile peyzaj sulaması için harcanan su miktarının azaltılması istenmektedir. − Su Tüketiminin Ölçülmesi (v4 gerekliliğidir) Binanın kullanım sularının aylık ve yıllık olarak ölçülmesi istenmektedir. Bu şekilde sistemde kaçaklar varsa tespit edilmesi de kolaylaşacaktır. Enerji ve Atmosfer: − Temel Devreye Alma ve Kabul Projenin enerji ile ilgili sistemlerinin bina sahibinin isteklerine, tasarım kriterlerine ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa edildiğinin doğrulanması ve kalibrasyonunun yapılması hedeflenmektedir. Bina işletmesi süreç içerisinde değişse bile bu kredi kapsamında hazır- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ lanan işletme kitapçıkları, binayı tanımayan sorumlulara içerisinde çalışan sistemleri en verimli nasıl işletebileceklerinin anahtarını sağlamaktadır. En verimli sistemler seçilse bile verimli işletilmesi sağlanmazsa hedeflenen faydaya ulaşılması mümkün olmaz. − Minimum Enerji Performansı ASHRAE (American Society of Heating Refrigerating and Air Conditioning Engineers 1894 yılında kurulan ve bina tesisat sistemleri, enerji verimliliği, iç hava kalitesi, sürdürülebilirlik alanlarında çalışan uluslararası bir dernektir) standartlarında tanımlı bir binaya göre belirlenen minimum enerji verimliliği sağlanmalıdır. Aynı su verimliliğinde olduğu gibi enerji verimliliğinde de en önemli konu tüm disiplinleri bir araya getiren entegre tasarımı hayata geçirebilmek ve bina için doğru reçeteyi yazabilmektir. Konu binanın oryantasyonundan, bina kabuğu ve cam seçimlerine, verimli aydınlatma armatürlerinden, gün ışığı, varlık sensörleri vb. uygulamaların MAKALE tasarıma entegre edilmesine, verimli mekanik cihaz seçimlerine kadar çok geniş bir yelpazede değerlendirilmelidir. Saatlik simülasyon yapılarak süreç içerisinde tasarım kararları sorgulanıp yıllık doğalgaz ve elektrik tüketimleri maliyet üzerinden önceden yaklaşık olarak öngörülebilir. − Temel Akışkan Yönetimi Ozon tabakasının soğutucu akışkanlar tarafından zarar görmesini engellemek amacıyla, yeni binalarda CFC (Cloroflurocarbon) bazlı soğutucu akışkanlar kullanılmamalıdır. Varolan bina renovasyonlarında ise inşaat kapsamına CFC bazlı akışkanların değiştirilmesi eklenmelidir ya da akışkan sızmaları senelik yüzde 5 ile sınırlandırılmalıdır. − Bina enerji ölçümü (v4 gerekliliğidir) Binanın enerji harcayan sistemlerinin elektrik, doğalgaz vb. tüketimlerinin aylık ve yıllık olarak ölçülmesi istenmektedir. Enerji tüketiminin takip edilmesi kayıp ve kaçakların önlenmesi için zorunludur. Malzeme ve Kaynaklar: − Geri Dönüştürülebilir Atıkların Toplanması Amaç bina işletmesi süresince geri dönüştürülebilir atıkların ayrı olarak toplanabileceği bir sistem oluşturulması ve çöp toplama alanlarına giden atık miktarının azaltılmasıdır. Bu amaçla proje kapsamında ana atık toplama alanlarında geri dönüştürülebilir atıklar için de yerler öngörülmekte ve bina içerisinde belirlenen noktalarda geri dönüşüm kutuları konulmaktadır. − İnşaat Atık Yönetimi Planlaması (v4 gerekliliğidir) İnşaat ve yıkım esnasında ortaya çıkacak atıklar için yönetim planı geliştirilmesi ve uygulanması amacıyla en az 5 atık tipinin ayrıştırılması için atık geri kazanım stratejilerinin ve geri kazanım hedefinin belirlenmesine yönelik bir plan oluşturulmalıdır. DOSYA alanlarda açılır pencere oranları ve oda derinlikleri bu kriteri sağlayabilecek şekilde tanımlanmıştır. − Sigara Dumanı Kontrolü Bina sakinlerini, havalandırma sistemlerini ve iç mekan yüzeylerini, sigara dumanının zararlı etkilerinden korumak amacıyla sigara içilebilen minimum mesafeler belirlenmiş ve bu mesafelerin yakınında sigara içilmemesi için uyarı işaretlerinin konulması istenmiştir. Konut içleri gibi kontrolün mümkün olmadığı mahallerde bile yapılan sızdırmazlık testleri ile sigara içilmeyen alanların durumdan etkilenmesinin önüne geçilmesi sağlanmaktadır. − Minimum Akustik Performans (Okullar için geçerlidir) Sınıflardaki ortamın sessiz olması sayesinde öğrencilerin daha efektif bir biçimde iletişim kurmalarını ve öğretmenlerin seslerini korumalarını sağlamak amacıyla, mekanik sistemlerin ses düzeylerinin ve akustik performansın belirlenen uluslararası limit değerleri yakalaması gerekmektedir. Bu ana konular haricinde toplu taşıma güzergahlarına yakınlık, bisiklet kullanımının teşvik edilmesi, elektrikli araç şarj istasyonları vb. uygulamalar ile bireysel araç kullanımının azaltılması; yeşil alanların ve yağmur suyu geçirgenliği olan alanların arttırılması; sert zemin ve çatı alanlarında, yoğun yerleşim bölgelerinde güneş ısısını emen yüzeylerin fazlalaşması ile oluşan ısı adası etkisini önlemek amacıyla açık renkli son kat kaplama malzemelerinin kullanılması; geri dönüştürülmüş içeriği olan, üretimi sırasında çevreye olan etkilerini beyan ederek (EPD) sorumlu üretim yapan yerel üreticilerin tercih edilmesi, gün ışığı ve manzaradan maksimum faydalanma ve iç mekanda kullanılan kimyasalların insan sağlığını olumsuz etkileyen uçucu organik bileşen (VOC) değerleri düşük malzeme tercihleri, fotovoltaik sistem verimliliklerinin artarken kurulum maliyetlerinin düşmesi vb. pek çok uygulama daha güzel yarınlar için hem yatırımcıyı, hem tasarımcıyı hem de malzeme tedarikçilerini sürekli yenilenen ve her yeni versiyonla artan dozlarda zorlayarak daha iyiye teşvik etmektedir. Minimum Enerji Performansı ASHRA standartlarında tanımlı bir binaya göre belirlenen minimum enerji verimliliği sağlanmalıdır. Aynı su verimliliğinde olduğu gibi enerji verimliliğinde de en önemli konu tüm disiplinleri bir araya getiren entegre tasarımı hayata geçirebilmek ve bina için doğru reçeteyi yazabilmektir. İç Mekan Yaşam Kalitesi: − Minimum İç Hava Kalitesi LEED adayı binalarda, bina sakinlerinin konforuna ve sağlığına katkı sağlayacak şekilde, ASHRAE standardında tanımlı minimum taze hava sağlanmalıdır. Doğal havalandırılan -69- MART - NİSAN 2016 Dr. Mahmut Çavur Maden Mühendisi Canan Yılmaz Çevre Mühendisi MADENLERDE YAZILIM VE İŞ GÜVENLİĞİ Temmuz 2012’de İTÜ Teknokent’te kurulan Minesoft firması, o günden bu yana çalışmalarına devam ediyor. Girişimci Mahmut Çavur tarafından kurulan firma Türkiye’deki madenlere hizmet vermeyi amaçlıyor. Firmanın geliştirdiği mineTrack yazılımı sayesinde maden firmalarının işçi ve iş ekipmanı takibi kolaylaşacak ve çökme veya gaz birikmesi gibi durumlarda madencilere ulaşılması kolaylaşacaktır. En önemli taraflardan biri de sistemi geliştiren ve uygulayanların Türk mühendisler olmasıdır. Firma KOSGEB desteği alarak kurulmuştur. -70- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ Mahmut Bey mineTrack sisteminiz hakkında bilgi verir misiniz? Yer Altı Personel ve Hareket Eden Objeleri Takip Sistemi, konvansiyonel tekniklerin (GPS, Wi-Fi, GSM etc) yetersiz kaldığı veya uygulama alanı bulmadığı yeraltı koşullarında ve benzer karakteristiklere sahip yerlerde (madenler, kimyasal atık depoları vb) hedefleri tespit, takip ve koordine etmeyi sağlayan merkezi, otonom bir bilişim ve takip sistemidir (Şekil 1). Kurmuş olduğunuz mineTrack sistemi maden firmalarına neler sunuyor? Bu proje ile; * Kuş bakışı bütün çalışanları ve makineleri merkezi bir sistemden takip ve koordine etmesi, * İnsan hatalarını minimuma düşürmesi , * Acil durum eylem planlarının daha hızlı yapılması, * Yüksek tehlikeli ve ölümcül kazaların engellemesi ve güvenilir tedbirler alınması , * Hareket halindeki maden makinelerinin iş planı ve rotalarının belirlenmesi, * Çalışanların, makinelerin ve kaynakların gerçek zamanlı iş planlarının yapılması, * Gerçek zamanlı lojistik faaliyetlerinin merkezden yönetilmesi: Çalışan galerilerin, pasa taşıyan makinelerin, cevher taşıyan makinelerin, cevher çıkarılan aynaların ve benzeri makinelerin koordinasyonu ve takibinin yapılması, * Galerilerde makinelerin yolda karşılaşmalarını engellemek ve yakıt giderlerini düşürmek Peki bu sistemin işveren/ işçi açısından da faydaları var mı? Temel olarak bu sistem maden firmalarının sadece personel takip ihtiyaçlarını değil aynı zamanda Coğrafi Bilgi Sistemlerine olan ihtiyaçlarını da karşılayacaktır. Fakat en temel ve önemli problem maden çalışanlarının anlık bir şekilde ne zaman ve nerede olduklarının bilinmesidir ki bu da yasal olarak 2016 yılı itibari ile bütün yer altı madenlerine zorunlu kılınmıştır. Bu sayede hem maden yöneticileri çalışanlarının ve ekipmanlarının verimini arttıracak hem de kazalarda kimin ne zaman ve nerede olduğun ve sağlık durumunu tespit edecektir. İş fikrinin en temel amacı ve çıkış noktası da tam olarak personellerin konumlarını gerçek zamanlı bir şekilde tespit edebilmektir. Türkiye’deki maden firmaları ne yazık ki insan sağlığı ve güvenliği konusunda bilinçli değildir. Ayrıca teknolojik eksiklikler de mevcuttur. Zaten yasal zorunluluklar sebebiyle bu ve benzeri sistemlerin uygulanması gerekmektedir. Şu an için Türkiye’de kaç madende bu veya benzeri bir sistem var? Son dönemlere kadar yani yasal olarak zorunlu olmadan önce Türkiye’de sadece bir tane madende benzer bir sistem vardı. Yasal zorunluluktan sonra tahmini 10 tane kadar büyük ölçekli firma da kurulum yaptı. Fakat daha sonra devlet yasayı 2016 Ocak’tan 2017 Ocak ayına öteleyin- MAKALE ce bütün madenler kurulumu durdurdu. Şöyle yanlış bir beklenti içerisine girdiler: Acaba devlet bu yasayı tamamen kaldırır mı? Fakat işverenlerin şunun bilincinde ve farkında olmaları gerekir. Bu sistem insan hayatı için çok kritik ve önemli bir sistemdir. Bunu yasa istiyor diye değil, insanlar iş kazası sırasında ölmeisn diye yapmak zorunda olduklarını ve insanlığın konuya bu şekilde yaklaşması gerektiğini birilerinin onlara hatırlatması gerekiyor. Türkiye’de halihazırda uygulama yaptığınız bir maden mevcut mu? Postallı Maden firmasına kurulum yapıldı. ODTÜ Teknokent’te hem AR-GE amaçlı hem de demo amaçlı bir sistem kurulmuştur. Hali hazırda 2 tane firma ile de sözleşme imzalandı. Sistemin demosuna şu linkten ulaşılabilir: https://www.youtube. com/watch?v=Pfxj-lOFbOo İnsan hayatı açısından bu sistem bir zorunluluk mudur? Yukarıda da belirtildiği gibi bu sistemin ve projenin başlama gerekçesi insan hayatını kurtarmaktır. Yani maden ocaklarında daha az kaza olmasına ya da kaza olduktan sonra yaşayan personelin yer altında nerede olduklarının ve daha önemlisi yaşayıp yaşamadıklarının tespit edilmesidir. Yaşayan personelin spesifik olarak nerede olduğunu bilmek daha doğru ve hızlı müdahale şansı tanıyacaktır. Bir örnek vermek gerekirse 5 Ağustos 2010 yılında 33 madenci çöken bir madende 69 gün boyunca yer altında kalmasına rağmen sağ bir şekilde kurtarılmıştır. Çünkü madencilerin nerede olduklarını ve sağlık durumlarını tespit eden yetkililer onlara yakın bir yere sondaj atıp o sondaj noktasından aşağıya 69 gün boyunca onların yaşaması için gerekli şeyleri ulaştırmışlardır. Bu süre sonunda da yol açılıp madenciler kurtarılmıştır. Bu sistem tek başına hayat kurtarmaz fakat daha az kaza olmasına ya da kaza olduğunda yerinde, zamanında ve doğru müdahale imlanı sağlar. Bu alanda daha önce yapılmış çalışmalar var mıdır? Türkiye’de Soma ve Ermenek kazalarından sonra çıkan yasaya kadar mineTrack projesi dışında yapılmış bir proje yoktur. Bu yasadan sonra bir kaç tane daha yerli firma insiyatfi alıp proje başlatmışlardır. 2012 yılında yani çok daha öncesinden başlamış olmasından dolayı diğer yazılımlar mineTrack seviyesinde değildir. Türkiye’de Soma ve Ermenek kazalarından sonra çıkan yasaya kadar mineTrack projesi dışında yapılmış bir proje yoktur. Bu yasadan sonra bir kaç tane daha yerli firma insiyatfi alıp proje başlatmışlardır. Bu projenin çevre açısından önemi nedir? Yazılım ve sistemin en büyük avantajlarından biri de altlık olarak CBS kullanılmasıdır. Bu altlık proje de aslında başka bir KOSGEB destekli Ar-Ge projesi olarak başlamıştı. Bu projedeki en temel amaç da maden kapamaları için karar destek sistemi olmasıydı. Yani madenler kapandıktan sonra o alanda/bölgede rehabilitasyon ve çevre düzenlemesi hem yasal zorunluluk hem de insani bir zorunluluktur fakat maden firmaları, yöneticiler, mühendisler bu rehabilitasyonu ve çevre düzenlemesini nasıl yapacakları konusunda hem fikir sahibi değiller hem de ellerinde bunu yapacak ya da yapmaya yardımcı olacak bir KDS (Karar Destek Sistemleri)bulunmamaktadır. İşte bu sistem ve yazılım, firmalara daha koordineli ve bilinçli çevre düzenlemesi yapmalarına imkan sağlamaktadır. Tabi ki en önemli husus insan sağlığını koruyacak olmasıdır. Bu sayede çalışanlar daha rahat ve güvenli bir ortamda çalıştıklarını bilerek daha verimli çalışacaklardır. -71- MART - NİSAN 2016 ÜRFET ÖZKAN Yüksek Çevre Mühendisi SUDA BİR YOLCULUK: EBRU SANATI Su üzerine bırakılan her bir damla bir desenin başlangıcıdır. Neye dönüşeceği ise ebruzenin yolculuğunda şekillenir. Ebru, tekrarı mümkün olmayan bir sanat dalıdır ve her bir eser tektir. Her biri kendine özgü olan bu eserlerin oluşturulması için geçmişten günümüze kadar gelen ebru sanatçıları çeşitli teknikler geliştirmişlerdir. E -72- bru çeşitli maddelerle yoğunlaştırılmış su üzerinde özel hazırlanmış boyalarla oluşturulan desenlerin kağıt üzerine geçirilmesi yoluyla yapılan bir süsleme sanatıdır. Teknik anlamda ise çeşitli maddelerle viskozitesi artırılmış bir sıvının kohezyon kuvvetinin etkisi ile bir zar gibi davranmasını sağlayan yüzey geriliminin artması sonucunda boyaların sıvı üstünde batmadan kalması ile icra edilen bir sanattır. Bunların ötesinde ise ebru, ebruzenin ruhundan gelenleri teknesine aktardığı, su üstünde yansımasını, kağıtta ise izlerini bırakan bir yolculuktur. Ebruzenin teknesinde başlayan ve izleyenlere iletilen bir yolculuk... Ebru kelimesinin asıl olarak Ab-ru’dan geldiğini, kelimenin ise Farsça isim tamlamasına göre ”yüz suyu” demek olmayıp sıfat tamlaması olarak ”su yüzü” manası taşıdığını, çünkü bu sanatın su üstünde icra edildiğini ifade edenler bulunmaktadır. Bazı kaynaklar ise Orta Asya dillerinden Çağatayca’da hareli görünüm, damarlı kumaş ya da kağıt anlamına gelen “ebre”den geldiğini belirtmektedir. En yaygın kanı ise kelimenin kökeninin Farsça; bulutumsu, bulut gibi anlamına gelen “ebri”den gelmekte olduğudur. Kağıt üzerinde mermerdekine benzer damarlar görüldüğü için, Avrupalılar MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE ebru kağıdına mermer kağıdı (papier marbre, marmor papieri, marbled paper…) ya da Türk mermer kağıdı demeyi tercih etmişlerdir. Arap aleminde ise varaku’I-mücezza (damarlı kağıt) olarak tanınmıştır. Geleneksel Türk–İslam sanatlarının en önemlilerinden biri olan ebru sanatının nerede ve ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte bu sanatın doğu ülkelerine özgü bir kağıt süsleme sanatı olduğu düşünülmektedir. Bazı İran kaynaklarında Hindistan’da ortaya çıktığı yazılıdır. Bazı kaynaklara göre de Türkistan’daki Buhara kentinde doğmuş 16. yüzyıl başlarında İpekyolu’nu takiben İran’a ve oradan da Osmanlılar’a geçmiştir. Bazı kaynaklarda bilinen en eski ebru örneğinin 11. yüzyıla ait olduğu belirtilse de günümüzde ebrunun tarihi hakkında bize ipucu veren üç eser bulunmaktadır. Bunlardan biri Arifi’nin 1539 – 1540 tarihli “Guy – Çevgan” adlı eseridir. (Topkapı Sarayı, hazine 845’te kayıtlı). Eserin bütün yaprak kenarları ebrulu olup bu durum Türk ebruculuk tarihinin daha eski zamanlara gittiğini ortaya koymaktadır. Bilinen ikinci eser Uğur Derman’ın şahsi koleksiyonunda bulunan ve üzerinde İranlı hattat Malik Deylemi’nin Gürcistan’da talik yazısıyla yazdığı bir kıtanın bulunduğu 1554 ( 962 H.) tarihli hafif ebru örneğidir. Bu ebrunun, hafif ebru olarak yapılmış olması ve hafif ebrunun ancak belli bir ustalaşmadan sonra yapılabildiği göz önüne alınacak olursa, ebrunun orijinin çok daha eskilere dayandığı düşünülmektedir. 1608 tarihli, doğrudan ebruculukta kullanılan malzemeyi ve ebru yapımını anlatan, ayrıca kağıt boyama ve aharlama (cilalama) yöntemlerinden de söz denen “Tertib-i Rişal-i Ebri” adlı diğer eserdeki bilgilere dayanarak da ebruculuğun en az 500 yıllık bir sanat olduğu söylenebilir. Ebru gelişmesini Osmanlılar’da sürdürerek 16. yüzyılda olgunluğa ulaşmış ve en parlak dönemini 17. yüzyılda yaşamıştır. Bu dönemde Avrupalı seyyahlar tarafından kendi ülkelerine pek çok ebru örneği götürülmüş; birçok krala ebrulu hatıra defteri gönderilmiştir. Avrupa’da ebru tekniğinin öğrenilip uygulanmaya geçilmesine rağmen her za- -73- man Türk ebruları tercih edilmiştir. Halen Batı müzelerinde birçok ebru sanatçımızın eserleri bulunmaktadır. Ebru, ciltçilikte yan kağıdı olarak, hat yazı levhalarının etrafına dış ve iç pervaz olarak, hat yazılarında zemin kağıdı olarak ve ferman kutularını kaplamada kullanılmıştır. O dönemde ciltçiğin ve süslemenin rağbet görmesi de ebrunun gelişmesine destek olmuştur. Osmanlılar döneminde ayrıca ebrulu kağıtlar devlet belgeleri ve resmi yazışmalarda zemin olarak kullanılmıştır. Buradaki başlıca amaç estetik değerlerin yanı sıra tahrifat girişimini engellemektir. Sonraki süreçte matbu ebrunun icadı ve ebru yerine zamanla siyah cild bezi kullanılmaya başlanması ebru ustalarının birer birer ebru yapmayı bırakmalarına neden olmuş ve bir süre bu sanat icra edilmemiş, unutulmaya yüz tutmuştur. Makineleşmenin doğal sonucu olarak, tüm el sanatlarında olduğu gibi ebruda da gerileme olmuştur. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE EBRU SANATÇILARI Ebrunun başlangıç tarihinin kesin olarak bilinmemesinin nedeni, ebrucuların eserlerine imza ve tarih atmamış olmalarıdır. Osmanlı arşivlerinde bulunan binlerce ebruda imza olmaması da araştırmaları zorlaştırmaktadır. O dönemlerde eserlere imza atma geleneği bulunmadığından ve ebrucuların eserlerinin Allah’ın “Külli İradesiyle” ortaya çıktığını, kendilerinin ise “Cüzi İradeleriyle” bu olaya sadece aracı olduklarını düşünerek imza ve tarih atmamaları nedeniyle Osmanlı’nın son dönemi hariç önceki ebru sanatçılarını tanımak da pek mümkün olmamıştır. Ebru tarihinde bugüne kadar tesbit edilebilen ilk ebruzen “şebek” lakabı ile bilinen Mehmet Efendi’ dir. Şeyh Sadık Efendi, Nafiz Efendi ve Hezarfen Ethem Efendi Osmanlı döneminde yaşayan ünlü ebru sanatçılarıdır. Necmettin Okyay, Sami Okyay, Sacit Okyay, Abdülkadir Kadri Efendi ve Mustafa Düzgünman gibi isimler Cumhuriyet döneminin ünlü ebru sanatçılarıdır. Bu sanatçılardan bazıları ebru sanatına yeni tarzlar kazandırmıştır. Bu sanatçılardan biri Hatib Mehmet MART - NİSAN 2016 Osmanlı döneminde başlı başına bir sanat ve iş kolu olan ebruculuk, 20. yüzyıl başlarına gelindiğinde unutulma noktasına gelmiştir. Bu sanatın tekrar hayat kazanması, ebru sanatına “çiçekli ebru”’yu geliştiren büyük sanatçı Necmeddin Okyay sayesinde olmuştur. Necmeddin Okyay ebru sanatına lale, gelincik, karanfil, menekşe, sümbül, gül gibi çiçekleri kazandırmıştır. Bu tür çiçekli ebrular Necmeddin ebrusu olarak benimsenmiştir. -74- Efendi’dir. Hatib Mehmet efendi kendi lakabı ile anılan, ebru sanatında “hatib ebrusu” olarak bilinen, su yüzeyinde figüratif desenler oluşturmayı ilk olarak başaran kişidir. Ayasofya cami imam hatibi olması sebebi ile hatib lakabı ile anılmış olan sanatçının tam adı Mehmed bin Ahmed İstanboli’dir. Mehmed efendi 1774 tarihinde evinde çıkan bir yangın sonucu ebrularını kurtarmak isterken vefat etmiştir. Yaşadığı dönemde kendi icadı olan “hatib ebru” yapımını kimseye öğretmemiş olmasından dolayı, hatib ebrusu uzun yıllar bir sır olarak kalmıştır. Geleneksel Türk Ebru tarihimizde çok önemli bir yeri olan bir diğer sanatçı ise Mehmed Necmeddin Okyay’dır. Osmanlı döneminde başlı başına bir sanat ve iş kolu olan ebruculuk, 20. yüzyıl başlarına gelindiğinde unutulma noktasına gelmiştir. Bu sanatın tekrar hayat kazanması, ebru sanatına “çiçekli ebru”’yu geliştiren büyük sanatçı Necmeddin Okyay sayesinde olmuştur. Necmeddin Okyay ebru sanatına lale, gelincik, karanfil, menekşe, sümbül, gül gibi çiçekleri kazandırmıştır. Bu tür çiçekli ebrular Necmeddin ebrusu olarak benimsenmiştir. Çiçekli ebrunun başarılı bir şekilde yapılmasından sonra ebru sanatı kitap kapakları ve hat kenarlarında kullanılabilirliğinin yanında kendi başına çerçeve yapılarak da kullanılır hale gelmiştir. Necmeddin Okyay’ın ebru sanatına kazandırdığı bir diğer tarz ise “yazılı ebru”’dur. MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ Necmeddin Okyay’dan sonraki büyük merhale Okyay’ın yeğeni Mustafa Esat Düzgünman’dır. Hocası olan Okyay’ın bulmuş olduğu çiçekli ebruları daha gerçekçi formlarda yapmış ve bu tür ebrulara papatya ebrusunu eklemiştir. Ayrıca “tarz –ı kadim” olarak adlandırılan ebru tarzını geliştirmiştir. Mustafa Düzgünman ebru sanatında gelişigüzel yapılmak istenen yenilik veya modernizasyon gibi düşüncelere açıkça karşı olduğunu ifade etmiş, ebru sanatının geleneksel yönüyle devam ettirilmesinin gerekliliğine inanmıştır. Günümüzde ise Mustafa Düzgünman’dan sonra gelen ebru sanatçıları arasında Fuat Başar, Alparslan Babaoğlu, Sabri Mandıracı, Sadreddin Özçimi, Sedat Altınöz, Hikmet Barutçugil, İsmail Dündar, Mahmut Peşteli, Şeyda Özden, Firdevs Çalkanoğlu gibi isimler yer almaktadır. EBRU SANATININ UYGULAMASINDAKİ GEREKLİLİKLER: SABIR VE SEVGİ Ebru sevgi ile başlanılan, sabır ile sürdürülen bir sanat dalıdır. Ebru sanatında kullanılan suyun ve boyaların ayarının yapılması bu sanatın en zor aşamasıdır. Suyun uygun yoğunluluk ayarını ve boyaların gerekli su - öd dengesini hazırlamadan ebru yapmak mümkün değildir. Suya vizkozite derecesi vermesi amacıyla çeşitli denemeler yapılmış ve kitre, kerajin (deniz kadayıfı), salep, keten tohumu, ayva çekirdeği, hilbe (boy tohumu) gibi maddeler kıvam artırıcı olarak kullanılmıştır. Günümüzde kullanılan MAKALE kıvam artırıcılar ise kitre ve kerajindir. Kitre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, İran ve Türkistan dağlarında kendiliğinden yetişen “geven” adı verilen dikensi bir bitkinin gövdesinden elde edilir. Yaz aylarında çizilen dallarından akan reçine havayla temas edince sertleşir ve kemik rengi parçacıklar halinde kurur. Bu parçalar suda yoğrularak yumuşatılır ve ebrunun uygulanması için gerekli olan yoğun bir sıvı kıvamına getirilir. Bir diğer kıvam artırıcı olan kerajin ise bir tür su yosunundan elde edilen ve toz halde kullanılan bir maddedir. Hazırlanışı kitreye göre daha kolay olduğundan son yıllarda tercih edilmektedir. Öd ise ebruda kullanılan boyaların içine katıldığında boyaların su yüzeyinde dairesel şekilde açılarak dibe batmamasını sağlamak ve boyaların birbirine karışmadan renklerini korumaları için yüzey aktif asitler içeren bir maddedir. Genellikle büyük baş hayvanların safrakesesinden elde edilir. Geleneksel ebru sanatında toprak ve pigment boyalar kullanılmaktadır. Toprak boyalar renkli kayaç ve topraklardan elde edildikten sonra ezilip elenip süzülerek kullanılmıştır. Günümüzde ise ezilmeye hazır halde toz ya da ezilmiş boyalar kullanılmaktadır. Toprak boyaların özelliği suda çözünmemesi, asit ve kazein içermeyen doğal boyalar olmalarıdır. Geleneksel ebru sanatında tabii boyaların kullanılmasının sebebi; içlerinde zararlı hiçbir katkının olmaması ve bu boyalar ile yapılan ebruların renklerinin uzun süre solmadan kalabilmesidir. Ebrunun uygulanması sırasında tekneye düşen toz boşluklara sebep olmaktadır. Bunu engellemek amacıyla neft (terebentin) kullanılmaktadır. Neft boyalara ilave edildikten sonra tekneye serpilen boya damlalarının içinde küçük hava kabarcıkları varmış izlenimi vererek tozdan kaynaklanan hataların görünmesini engeller. Ebru sanatının uygulanmasında kullanılan fırçalar da özeldir. Fırça yapımında at kılları ve gül dalı kullanılmaktadır. At kıllarının tercih edilmesinin nedeni gözenekleri nedeniyle boyanın bir vuruşta dökülmemesi ve böylece tüm yüzeye eşit miktarda ve büyüklükte boya dağılımının sağlanmasıdır. Gül dalı ise esnek olması ve küf tutmaması sebebiyle tercih edilmektedir. Biz ve tarak ise farklı tekniklerin uygulanması için kullanılan diğer yardımcı materyallerdir. BİR DAMLA BİN DESEN EBRU ÇEŞİTLERİ Su üzerine bırakılan her bir damla bir desenin başlangıcıdır. Neye dönüşeceği ise ebruzenin yolculuğunda şekillenir. Ebru, tekrarı mümkün olmayan bir sanat dalıdır ve her bir eser tektir. Her biri kendine özgü olan bu eserlerin oluşturulması için geçmişten günümüze kadar gelen ebru sanatçıları çeşitli teknikler geliştirmişlerdir. Başlıca ebru türleri; battal ebru, gelgit ebru, bülbül yuvası, şal ebrusu, taraklı ebru, hatib ebrusu, hafif ebru, somaki ebrusu, koltuk ebrusu, kumlu ebru, muhayyel ebru, akkaseli ebru, çiçek ebrusu, çift katlı ebru, dalgalı ebru, kaplangözü ebrusudur. Tüm bu tarihsel yolcuğunun neticesinde su yüzeyine yansıyan mirasımız, “Ebru, Türk Kağıt Süsleme Sanatı” adıyla 27 Kasım 2014’te UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alınmıştır ve her yıl eylül ayının ikinci cumartesi günü Dünya ebru Günü olarak kutlanmaktadır. -75- MART - NİSAN 2016 OSMAN ARI İRAN MEKTUPLARI AMBARGO SONRASI İRAN Bu yılbaşında ekonomik yaptırımların resmen kalkmasıyla birlikte İran, baş döndürücü bir diplomasi trafiğine sahne olmuştur. Başta AB ülkeleri Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda olmak üzere Çin, G.Kore ve uzakdoğu ülkelerinden resmi ve işadamlarından oluşan kalabalık heyetler birbiri ardına Tahran’a akın etmeye başlamış ve milyar dolarlık anlaşmalara imza atmıştır. İ ran’ın nükleer programının silah üretme kapasitesine ulaşma endişesi etrafında temellenen, aslında İslam Devrimi ile birlikte daha geniş bir jeopolitik çerçevede oluşan anlaşmazlıklar neticesinde, BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı yaptırım kararları ABD ve AB ülkeleri tarafından 2012 tarihinden itibaren uygulanmaya konmuştu. Bu kapsamda, İran’ın ülke dışındaki varlıklarının dondurulması ve İran ile ticari ilişkilerin durdurulması yönünde kararlar alınmış ve global finansal sistemden çıkarılması gibi geniş kapsamlı yaptırımlar uygulanmaya konmuştu. Bunun neticesinde İran’ın petrol ve doğalgaz satışları düşmüş ve ekonomisi olumsuz yönde etkilenmişti. Nisan 2012’de BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi (ABD, Rusya, İngiltere, Çin, Fransa) ve Almanya’nın oluşturduğu heyet, müzakere sürecini Temmuz 2015’te anlaşmayla neticelendirmişti. İran’ın nükleer programının silah elde etme kapasitesinin engellenmesi ve nükleer programını uluslararası denetime açması karşılığında bu ülkeye uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılması hususunda anlaşmaya varılmıştı. Nitekim Ocak 2016’da Uluslararası Atom Enerji Kurumu’nun verdiği raporun ardından ABD ve AB ülkeleri İran’a uyguladıkları yaptırımları kaldırdıklarını açıkladı. Yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte İran, bloke edilmiş (tahmini) 100 milyar Dolar’ı kullanma imkanına ka- -76- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE vuşurken dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz rezervlerinin sahiplerinden biri olarak enerji ihracatı önündeki engeller de kalkmış oluyordu. Diğer yandan 78 milyon nüfuslu bir ülke küresel ekonominin yatırım ve ticaretine açık hale geliyordu. Bu yılbaşında ekonomik yaptırımların resmen kalkmasıyla birlikte İran, baş döndürücü bir diplomasi trafiğine sahne olmuştur. Başta AB ülkeleri Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda olmak üzere Çin, G. Kore ve uzakdoğu ülkelerinden resmi ve işadamlarından oluşan kalabalık heyetler birbiri ardına Tahran’a akın etmeye başlamışlar ve milyar dolarlık anlaşmalara imza atmışlardır. Madencilik, petrokimya, otomotiv ve uçak sanayi gibi belli başlı alanlarda imzalanan anlaşmaların en dikkat çekeni de Airbus’la imzalanan 114 yolcu uçağı alımı ve Çin ile imzalanan 60 milyar Dolarlık anlaşmalar olmuştur. İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin İtalya ve Fransa’ya 10 bakan ve çok sayıda işadamı ile yaptığı gezi, İran’ın batı ile ilişkilerinin yeniden tanzimi konusundaki kararlığını göstermesi bakımından hayli dikkat çekicidir. Nitekim İtalya ile başta ulaşım ve inşaat alanlarında olmak üzere 17 milyar Dolarlık anlaşma imzalanmıştır. Fransa ile de 114 adet Airbus uçak alımı anlaşması imzalanmıştır. Doğrusu İran ambargo sonrası dış dünya ile ilişkilerin yeniden kurulması hususunda oldukça cömert davranmaktadır. Önümüzdeki dönemde İran’ın bloke edilen paralarının ekonomisine dahil olması, petrol ve doğalgaz satışlarındaki artışla birlikte, ülkeye gelecek yabancı yatırımlarla 78 milyon nüfusa sahip İran ekonomisinin ciddi ivme kazanacağı tahmin edilmektedir. Bu durum da ekonomik sıkıntılar yaşayan Avrupa ülkelerinin iştahını kabartmaktadır. Artık yakın bir gelecekte çokuluslu küresel ölçekli firmaları İran pazarında yatırımcı olarak görmemiz sürpriz olmayacaktır. Ekonomik göstergelere baktığımızda, İran ekonomisinin 2012 yılında uygulanmaya konan ilave yaptırımlarla ciddi anlamda etkilendiğini görmekteyiz. İran ekonomisi 2012 yılında yüzde 6.6 oranında ve 2013 yılında yüzde 1.2 oranında küçülmüştür. 2014 yılında ise kamu yatırımlarıyla ekonomisi yüzde 4.3 oranında bir büyüme gerçekleştirmiştir. Ancak geçen 4 yıllık süre zarfında döviz kurları artmış, enflasyon oranları yükselmiş ve halkın alım gücü ciddi oranlarda düşmüştür. Kişi başı GSYH 2012’de 7.670 Dolar seviyelerinden 2015 yılında 5.050 Dolar seviyelerine gerilemiştir. İşsizlik oranı da oldukça yükselmiştir. Ancak yaptırımların kalkmasının ardından önümüzdeki yıllarda İran ekonomisinin yıllık yaklaşık yüzde 6 oranında bir büyümeyi yakalayacağı öngörülmektedir. Ambargoyla beraber İran ihracatını Avrupa’dan Asya ülkelerine kaydırmış ve Çin yüzde 40 paya ulaşırken, Hindistan yüzde 15.9, Japonya yüzde 11 ve G. Kore yüzde 8.8’lik bir orana ulaşmıştır. Ambargo öncesi ithalat sıralaması Almanya, İtalya ve Fransa iken, yaptırımlarla birlikte İran rotasını Asya’ya çevirmiş ve Çin, BAE ve G. Kore İran’ın en büyük tedarikçileri haline gelmiştir. Yaptırımların kaldırılmasından sonra AB ülkelerinin (aleyhlerine olan) mevcut ekonomik tabloyu tekrar kendi lehlerine çevirmek için atağa geçtikleri görülmektedir. Bu yoğun ekonomik diplomaside (İran pastasından pay alma mücadelesinde) Türkiye nerede duruyor? Yaptırımların kalkmasıyla birlikte oluşan ekonomik hareketlilik Türkiye’ye ne tür fırsatlar ve tehditler sunacaktır? Ambargoya rağmen İran ile ticari ilişkilerini sürdüren Türkiye’nin yeni dönemde ne tür avantajları olabilir? Bütün bu soruların cevabını da başka bir yazıda arayalım. -77- MART - NİSAN 2016 İRAN PAZARI: FIRSATLAR, TEHDİTLER İran pazarının kısa vadede ülkemiz dış ticareti açısından önemli fırsatlar doğurmasına karşın, İran’ın orta ve uzun vadede otomotiv, demirçelik ve çimento gibi sektörlerde rakip olma potansiyeli mevcuttur. İran’da enerji ve işçilik maliyetlerinin düşüklüğü ve devlet desteği İran’a ciddi avantajlar sağlamaktadır. Ancak yabancı yatırımların ülkeye çekilebilmesi için İran’ın yatırım ortamını iyileştirici ve yabancı yatırımcıya güven telkin edecek yasal mevzuatları acilen düzenlemesi gerekmektedir. 4 yıldır uygulanan ekonomik ambargoların kaldırılmasından sonra dünya ekonomik devlerin ilgi odağı olan İran, 78 milyon nüfusu ile yaklaşık 400 milyar Dolar GSYH’ya sahiptir. S.Arabistan’dan sonra Ortadoğu’nun ikinci büyük ekonomisi olma özelliği taşımaktadır. İran dünya petrol rezervlerinin yüzde 10.6’sına, doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 16.8’ine sahiptir. Bu durumda petrol rezervleri bakımında dünyada 4. ve doğalgaz rezervleri bakımından da 2. sıradadır. Yıllık toplam 95 milyar Dolarlık ihracatının yüzde 80’ini petrol ve türevleri oluşturmaktadır. GSYH’da petrol ve doğalgaz yüzde 17’lik bir pay alırken (ambargodan önce yüzde 25 seviyelerinde idi) , hizmet sektörü yüzde 51, imalat ve sanayi sektörü ise yüzde 12 ve geri kalanını ise madencilik sektörü oluşturmaktadır. İran ekonomisi doğrudan ve bonyad (vakıflar) aracılığı ile dolaylı olarak devletin kontrolündedir. Devlet bonyadlara geniş vergi muafiyetleri ve ayrıcalıklar tanımaktadır. Yaptırımların kaldırılmasının ardından beklenen yabancı yatırımların gelebilmesi ve uluslararası sisteme entegrasyonu için İran’ın kat etmesi gereken bir hayli mesafe var. İran, Dünya Bankası tarafından açıklanan 2015 yılı iş yapma kolaylığı endeksinde 189 ülke arasında 118. sırada yer alıyor. Bu da yabancı yatırımcıları tedirgin ediyor. Bu genel bilgiler ışığı altında İran-Türkiye arasında ticari ilişkilere baktığımızda 2010-2015 yılları arasında 10-15 milyar Dolar bandında seyrettiği görülüyor. Bu ticaretin -78- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ MAKALE büyük bir kısmını İran’dan ithal edilen petrol ürünleri ve doğalgaz oluşturyor. Ambargonun kısmi etkisi ve petrol fiyatlarındaki düşüşe bağlı olarak 2015 yılında dış ticaret hacmi büyük ölçüde daralarak 9.8 milyar olarak gerçekleşti. Türkiye ithalatının yüzde 80’ini petrol ve doğalgaz oluşturuyor. 2011’de yüzde 51 seviyesinde bulunan İran’dan ithal edilen petrolün toplam payı 2015 yılında yüzde 23 seviyelerine indi. Doğalgaz ithalatında ise stabil bir seyir takip ediyor. Türkiye’nin İran’a yaptığı ihracat ise son dönemde yıllık bazda 3 milyar Dolar civarında. (altın ihracatı hariç). İhraç kalemlerinde ise sektörlere göre dağılım kıymetli madenler, makine, plastik ve türevi ürünler, ahşap ürünleri ve elektronik başta gelen ürünler olarak görülüyor. Türkiye ve İran sınır komşusu olmalarına ve ortak tarihi ve kültürel beraberliklerine rağmen karşılıklı ticaretin istenilen seviyede olduğu söylenemez. İki ülkenin en üst düzey yetkilileri tarafından (yaklaşık on yıldır) 30 milyar Dolar hedefi konmasına rağmen gerçekleşen dış ticaret hacmi bu rakamın henüz çok uzağında. Bunda iki ülkenin uluslar arası ilişkilerde farklı tercihlerde bulunmalarının yansımalarını göz ardı edemeyiz. Özellikle Suriye’de 5 yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaş, İran-Türkiye ilişkilerini olumsuz olarak etkiledi. Ancak her şeye rağmen iki ülke de ilişkilerini en üst seviyede devam ettirerek 29 Ocak 2014 yılında aralarında tercihli ticaret anlaşması imzalamış ve anlaşma geçtiğimiz yıl yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşma kapsamında Türkiye’den 140 (kimya, plastik, ahşap ürünleri, tekstil, hazır giyim, beyaz eşya ve elektronik) ürün ve İran’dan da 125 üründe (ağırlıklı tarım ürünleri) gümrük vergisi oranı karşılıklı olarak düşürülmüştür. Yaptırımların kalkmasıyla birlikte petrol ve doğalgaz satışlarının artması ve buna paralel olarak inşaat sektörünün de hareketlenmesi bekleniyor. Ancak bu sektörde Çinli ve Rus firmaları avantajlı görünüyor. Rusya ile yaşanan krizden sonra doğalgaz tedarikinde İran’ın ağırlığının artması muhtemel. Bu aşamada iki ülke arasında yakın vadede karşılıklı ticarette bir patlama yaşanması beklenmemeli. Ancak karşılıklı ticaretin olması gereken seviyenin altında olması orta vadede hedeflenen rakamlara ulaşılma kapasitesi oldukça yüksek. Bundan dolayı İran İran-Türkiye arasında ticari ilişkilere baktığımızda 2010-2015 yılları arasında 10-15 milyar Dolar bandında seyrettiği görülür. Bu ticaretin büyük bir kısmını İran’dan ithal edilen petrol ürünleri ve doğalgaz oluşturmaktadır. ruyor. İran’dan gelen turist sayısına baktığımızda 2015 yılında 1.7 milyon civarında İranlı’nın ülkemize geldiğini görürüz. İran nüfusunu ve Türkiye’nin turizm potansiyeliyle birlikte iklim, coğrafi, kültürel ve ulaşım kolaylığını da göz önüne aldığımızda bu rakamın çok üstünde bir turist kapasitesi olduğu görülecektir. Diğer yandan İran’ın turizm alt yapısının yetersiz olması, önümüzdeki yıllarda gelen yabancı turist sayısındaki muhtemel artışa cevap verecek konaklama, restoran gibi turizm altyapısının yetersizliği ortada. Yakın vadede turizm yatırımı cazip bir alan olarak görünüyor. Bu aşamada işadamları ve hükümetin birlikte İran pazarına gereken önemi vermeleri ve konjonktürel gel-gitlerin haricinde bölgenin en güçlü ve büyük iki ülkesi olarak ekonomik ilişkileri hedeflenen seviyelere çıkarmak için ortak çaba göstermelidir. Türkiye her şeye rağmen İran’la iş yapan ülkeler arasında en avantajlı ülke konumuna sahiptir. Bu avantajı faydaya dönüştürmek için de azami gayret gösterilmelidir. pazarının mutlaka çok iyi takip edilmesi ve sadece ferdi girişimcilerle değil bizzat hükümetin konjonktürel etkilerden ve bölgesel gerilimlerden en az etkilenecek mekanizmaları oluşturması zarureti var. İran pazarının kısa vadede ülkemiz dış ticareti açısından önemli fırsatlar doğurmasına karşın, İran’ın orta ve uzun vadede otomotiv, demir-çelik ve çimento gibi sektörlerde rakip olma potansiyeli mevcut. İran’da enerji ve işçilik maliyetlerinin düşüklüğü ve devlet desteği İran’a ciddi avantajlar sağlamaktadır. Ancak yabancı yatırımların ülkeye çekilebilmesi için İran’ın yatırım ortamını iyileştirici ve yabancı yatırımcıya güven telkin edecek yasal mevzuatları acilen düzenlemesi gerekmektedir. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan Turkcell ve TAV örnekleri hala hafızalar. Bu durumda çalışılabilecek en cazip alan turizm sektörü görünüyor. Hem İran’dan gelen turist sayısının artış potansiyelinin olması hem de özellikle İran’ın sahip olduğu tarihi ve kültürel mirasının zenginliğinden dolayı turizm kapasitesinin yüksek olmasına karşın turizm altyapısının yetersiz olması, bu alanda ciddi bir yatırım fırsatı oluştu- -79- MART - NİSAN 2016 GÜLESER EKŞİ Mimar PORTAKAL ÇİÇEĞİ KOKULU EFSANE ŞEHİR İSFAHAN ŞİRAZ… Geldim ,gördüm,yazdım.. Ü -80- sküdar’dan çıktım yola, vardım Şiraz’a… Fatma, Mahmure, Muhammmed Emin, Hüseyin gibi daha birçok isimleriyle tanıştığımız çocuklar bizim isimlerimizi de sorarak bir kağıda not aldı. Nasıl bizde bir İslam coğrafyası özlemi varsa onlarda da bir Türkiye-İstanbul hayali vardı. Şiraz Fars eyaletinin başkenti. Şehre girişte içerisinde Kuran bulunan odaların olduğu bir anıt kapıdan giriliyor. Bu kapı ödüllü bir kapı.. Sofistike bir ruh ve yumuşak bir havayla karşılaştığımız şehrin merkezinde bir kale bulunmakta. Kerim Han Kalesi Zend hanedanından Kerim Han tarafından yaptırılmış 125 yıllık bir geçmişi var. Dört hurçlu kalenin bir tarafı eğik, tuğladan yapılmış, çölün kumlarını sıva, harç yapımında kullanmış olsalar gerek kale ve binaların duvarları sarı renkte. Kalenin ilerisinde bulunan Vekil Camii içerisinde büyükçe bir havuz var, onix mermerini yan duvarlarda bolca kullanmışlar. Vekil Camii girişinde Kerim Han’ın Divle Savaşı’nı gösteren büyükçe bir minyatür var. Caminin içerisi de mihrap renkli çiçek desenleriyle süslenmiş ufaklı büyüklü çinilerle kaplanmış. Caminin içinde medrese odaları var, yan tarafında hamam ve çarşısı mevcut. Çarşıda eşarplar, ipek halılar, baharatçılar, bakırcılar cıvıl cıvıl. Pazarın içerisine girerken solda Saray-ı Meşhir denilen bir zamanların kervanlarının uğrağı olan kervansaray şimdilerde kafe olarak kullanılıyor. Kapalı çarşılarında ise yok yok. H planlı çarşısı labirent gibi, kaybolsanız da aynı noktaya çıkıyorsunuz. Demir kepenkli, ahşap cumbaların, balkonların bulunduğu sokaklar bize eski İstanbul sokaklarını ha- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ tırlattı. Şiraz portakal ağacı çiçeği, hanımeli kokularının bolca olduğu, dut ağaçları, menekşeler şırıl şırıl bakımlı havuzlar göz alıyor. Sadi’nin şehri Şiraz. Hayal edebileceğiniz kadar güzel, güller, bülbül sesleri ve şiirlerin türbelerde okutulduğu bu kent yeşillikler içinde adeta bir masal şehri gibi… Kale ve türbenin civarlarında dondurma ya da falude denen limon kokulu kadayıflı soğuk içecekleri var. Turşu dükkanları da dondurmacılarla yan yana! Galata sokaklarını hatırlatan bu şehirde tarih olduğu gibi yaşıyor; bir sokağın serin köşesine çekilip saatlerce portakal çiçeği kokuları içinde kitap okuyabilir, saatlerce oturabilirsiniz. İranlılar kendi hallerinde fakat prensiplerine sıkı sıkıya bağlı insanlar, onların eşyalarına dokunmadığınız müddetçe sizi rahatsız GEZİ İRAN-ŞİRAZ bilginizi biraz gözden geçirmeniz oradaki halkla anlaşabilmeniz açısından yeterli oluyor. Şöyle ki yek, du, şe, çarç, peç, şiş 1, 2, 3, 4, 5, 6 demek. Şiş kebap denince 6’lı et tabağı geliyor. Bi ferme buyurun, in burada, inçe orada, acem yabancı demek… etmiyorlar, bakıp geçiyorlar, ya katı kuralları var ya da yok! Kurallarına sıkı sıkıya bağlı olmaları onların dejenere olmamalarına sebep olmuş. Çador denilen çarşaf cinsi uzun, siyah bol elbiseleri giymeden turist hanımlara namaz kıldırmıyorlar, kollarıma dolansa da giymek zorunda kaldım. Kadınlar güler yüzlü ve neşeli, sokakta yürüyen insanlar mutlular ve aceleci değiller. Siyah çarşaflı kadın caminin girişinde “Turist misiniz?” diye sorduktan sonra Çador’u giydirdi; imamın sesi oldukça etkileyiciydi, dualarını uzun uzun eden Şiiler eğitime ve Kuran okutmaya oldukça önem veriyor. Burada hayatla şiir iç içe geçmiş, mecnun gül olmuş, gül yaprak, otlar ağaca dayanmış, serçe dallara, dallar çiçeklere yaslanmış. Sadi, Nesimi, Ömer Hayyam, Mevlana, Firdevsi gibi büyük şair ve filozoflar buradan çıkmış. Hafızın türbesinde güvercinin niyetçiden çektiği küçük zarflarla size niyet bakılıyor, Farsça olan bu eski gelenek hala devam ediyor, İstanbul sokaklarında 1970’lerde geziyorsunuz sanki. Sadi Bostan ve Gülistan’ı burada yazıyor. Sadi’nin türbesinde müzik eşliğinde şiirler okunuyor, mistik ve mis kokulu bir hava var burada da. İSFAHAN İsfahan şehri dünyanın en eski ticaret merkezlerinin bulunduğu, yeşilin ve havuzların, bol olduğu işçiliğin zirve yaptığı bir yer. Birleşmiş Milletler Dünya Koruma listesinde yer alıyor. Zagros Dağı eteklerinde kurulu şehrin içinden Zayendeh Nehri geçiyor. 10 km uzunluğunda olan nehir üzerinden karşı tarafa birkaç kemerli köprüyle geçiliyor, gündüz kenarlarında piknik yapılan nehrin gece görüntüsü de ayrı güzel. Nehrin etrafı çok temiz ve bakımlı. Araba modelleri oldukça eski. 1970-1980’den kalma arabaların sağları solları çizik olmasına rağmen trafik devam ediyor. En fazla on katlı binaların bulunduğu şehirde binalar 5-8 katlı, gökyüzünü yolda yürürken gayet rahatça görebiliyorsunuz. İran’a giderken Farsça dil NAKŞ-I CİHAN–İSFAHAN Ayrı bir dünya gibi uzunca bir avlunun etrafına dizilmiş olan çarşı oldukça zengin işçiliğe sahip çarşı ve camileri içine almış. Cuma ya da İmam Camii, Şeyh Lutfullah Camii çarşının içinde yer alıyor. Avlusunda, havuz kenarında ahşap işçilikli üzerinde Humeyni’nin portreleri olan bir köşk mevcut. Avludaki fıskiyeli havuzun etrafı yeşillikli. Şeyh Lutfullah Camii ve İmam Camii’nin kubbeleri, giriş kapıları, içerideki tonozlu geçişlerin hepsi bitki ve dualarla yazılı çini panolarla mütemadiyen süslenmiş. Nakşi Cihan Çarşısı’nda çeşitli minyatürler, kuşçular, bakır dövmeciler, kumaşçılar, dericiler, seramikçiler, şekerciler, halıcılar vs var. CHEL SÜTUN SARAYI Büyük bir bahçenin içerisinde yer alan sarayın önünde büyükçe bir havuz yer almakta. Sarayın 20 sütunu havuza aksederek 40 sütunu oluşturduğundan 40 sütunlu saray olarak anılmış, gerçekten de bu şekilde. Sarayın ahşap işçiliklerinin yanı sıra içerisinde tavanlarında Şah İsmail’in Yavuz Sultan Selim ile olan savaşlarını, Çaldıran Savaşı’nı ve günlük yaşayışı gösteren çeşitli minyatürler mevcut. Minyatürlerin renkleri oldukça canlı kalabilmiş. Diğer gezdiğimiz köşklerin bahçesinde bir büyük havuzun etrafında sağlı sollu birçok altıgen, dörtgen havuzlarla donatılmış. PERSAPOLİS ŞEHRİ Taht-ı Cemşıd diye adlandırılan Persapolis şehri mimari düzeniyle, anıt heykelleriyle gerçekten büyüleyici bir komplex. Unesco Dünya Mirası’nda yer alıyor. Büyük İskender’in savaşlarından sonra şehrin büyük bir kısmı yıkılsa da önemli bir kısmı ayakta kalabilmiş. Teknik gezimiz hoş kokulu ve şiirlerle hatırlanmak üzere hafızalarımızda yer etti. Bozulmayan, kendini koruyabilen şehirler inşa etmek ve geleceğe kendi kültürel mirasımızı taşıyabilmek mimar ve mühendis olarak öncelikli unsurlarımız arasında kalmalı. Şehir içerisinde yaşayan insan kendine dinlenecek köşeler bulabilmeli, yap-boz düşüncesiyle değil de kenti koruyarak nasıl en güzeli ve doğruyu bulabilirim fikriyle plan ve projeler yapılmalı. -81- MART - NİSAN 2016 KİTAPLIK ENERJİ KULLANIMINDAKİ DEĞİŞİMLER ÇEVRE VE ENERJİ TÜRKİYE İÇİN ÇEVRE POLİTİKALARI ATIKSU ARITMA TESİSLERİNİN PROJELENDİRİLMESİ YAZAR: DOÇ. DR. İSMET AKOVA YAYINEVİ: YEM YAYINLARI YAZAR: YRD. DOÇ. DR. AYSEL AYDIN KOCAEREN YAYINEVİ: YEM YAYINLARI YAZAR: ENGİN ALGÜL YAYINEVİ: YEM YAYINLARI YAZAR: PROF. DR. NUSRET ŞEKERDAĞ YAYINEVİ: YEM YAYINLARI Günümüzde enerjinin taşıdığı büyük önem nedeniyle, enerji kaynaklarına sahip olmak, sahip olmak mümkün değilse bile, enerji üreten ülkeler ile enerji tüketen ülkeler arasında gerçekleşen uluslararası ticaretinde söz sahibi olabilmek için, açık veya gizli bir mücadele içine girilmesi; enerji savaşlarının yaşanmış olması, anlaşmalar veya anlaşmazlıkların ortaya çıkmış olması enerjinin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Gelişmiş ülkelerin gelişmişlik düzeylerini koruyabilmeleri, gelişmekte olan ülkelerin ise gelişme isteklerinde başarılı olabilmeleri, enerjiye olan taleplerinin karşılanmasıyla mümkün olacağının düşünülmesi, günümüzde olduğu gibi gelecekte de onun aranan bir madde olmasını sağlamaya devam edecektir. Genel olarak çevreyle ilgili yapılması gerekenler, çevreyle ilgili teknolojik atılımlar, eğitim penceresinden çevre bilincinin aktarılması, enerji ve türleri ile birlikte üretimi ve tüketimi konusunda merak edilenlerin okuyuculara sunulması amacıyla bu kitap hazırlanmıştır. Çevre ve enerji hakkında detaylı bilgiler içeren bu kitabın; özellikle üniversitelerde öğrenim gören öğrencilere yararlı olacağı, çevre konularını içeren dersler için bir kaynak ve akademik çalışmalar yapan lisansüstü öğrenciler için ise iyi bir rehber olacağı düşünülmektedir. Gerekli önlemlerin zamanında alınmaması, sorunun çözümünü her geçen gün daha da zorlaştıracaktır. Bu amaçla ayrılacak kaynaklar, toplumun refah ve mutluluğunu engelleyecektir. Özellikle günümüzün gelişme sürecindeki ülkelerinin; bu türden yapacakları harcamalar tutarı, silahlanma amaçlı ayrılan kaynaklarla boy ölçüşebilecek duruma gelebilecek olması, konunun ne denli öneme haiz olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada, Çevre sorunları genel bir bakış açısı ile incelenmiş, gerek ulusal gerekse uluslararası kaynaklı sorunun çözümü için; bilim ve teknolojideki olağanüstü gelişmeler ve ekonomilerin uluslararası araştırılması göz önünde tutularak, çağdaş çevre yaklaşım ve anlayışıyla, oluşturulabilecek strateji ve politikalara değinilmiştir. Atıksuların arıtılmasında uygulanan işlemler devamlı olarak gelişmekte ve değişmektedir. Ayrıca arıtma tesislerinde oluşan arıtma çamurlarının bertarafı da ayrı bir önem taşımaktadır. Şehir kanalizasyon şebekesi nihai kollektöründen çıkan evsel atıksuların alıcı ortama verilmeden önce arıtılması gerekmektedir. Bu amaçla atıksuların arıtılmasında mekanik, biyolojik ve kimyasal yöntemler kullanılmaktadır. Bu kitapta bu yöntemlerin uygulamaları verilmiştir. SU KİRLİLİĞİ YAZAR: PROF. DR. M. ZİYA LUGAL GÖKSU YAYINEVİ: YEM YAYINLARI -82- Bu kitap, sadece Su Ürünleri Mühendisleri için değil, aynı zamanda pratikte çalışan konu ile ilgili tüm teknik personele yardımcı olmaktadır. Ülkemizde su ürünleri alanında lisans ve lisansüstü seviyesinde öğretim yapan birçok fakülte bulunmasına karşın, su kirliliği konusunda yazılmış yeterli sayıda Türkçe kitap bulunmamaktadır. Kitapta, bazı terimlerin Türkçe karşılığı olmadığından, ya uygun terim kullanılarak yanına parantez içinde yabancı karşılığı yazılmış veya yanlış anlama olmaması için dilimize karışmış olan yabancı kelime Türkçe yazılışı ile kullanılmıştır. MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ AJANDA FUAR EDİRNE TARIM FUARI 2016 EDİRNE Gıda, Tarım, Hayvancılık, Sanayi Fuarı 2016 Sektör: Tarım Şehir: Edirne, Edirne Fuar Alanı Fuar Tarihleri: 11.07.2016-17.07.2016 Web: www.renklyfuar.com AKSARAY İNŞAAT FUARI 1.Aksaray İnşaat ve Yapı Malzemeleri, Doğalgaz Fuarı Sektör: İnşaat Şehir: Aksaray, Çok Amaçlı Teşhir Alanı Fuar Tarihleri: 28.07.2016-31.07.2016 Web: www.artfuar.com PROMOTÜRK Kurumsal İletişim ve Promosyon Ürünleri Fuarı Sektör: Tanıtım-Pazarlama Şehir: İstanbul, İstanbul Fuar Merkezi Fuar Tarihleri: 31.08.2016-04.09.2016 Web: www.itf-exhibitions.com IWE-ISTANBUL WATER EXPO Su, Atıksu İşleme, Evsel, Endüstriyel Kirlenme, Atık Yönetimi, Teknolojileri Fuarı ve Konferansı Sektör: Çevre Şehir: İstanbul, İstanbul Fuar Merkezi Fuar Tarihleri: 01.09.2016-03.09.2016 Web: www.euf.com.tr 3.EXPO TUNNEL TURKEY Tünel Yapım Teknolojileri ve Ekipmanları Fuarı Sektör: İnşaat Şehir: İstanbul, İstanbul Fuar Merkezi Fuar Tarihleri: 01.09.2016-04.09.2016 Web: www.demosfuar.com.tr -83- MART - NİSAN 2016 ÇİZGİ YORUM YAKUP GÜLER -84- MİMAR VE MÜHENDİS DERGİSİ