dosyayı indir
Transkript
dosyayı indir
Türk Coğrafya Kurumu Turkish Geographical Society (basılı) ISSN 1302-5856 (elektronik) ISSN 1308-9773 TÜRK COĞRAFYA DERGİSİ Turkish Geographical Review Revue Turque de Géographie Turkische Geographische Zeitschrift İstanbul-2010 Sayı: 55 Türk Coğrafya Kurumu TÜRK COĞRAFYA DERGİSİ REVUE DE GÉOGRAPHIE TURQUE TURKISH GEOGRAPHICAL REVIEW TURKISCHE GEOGRAPHISCHE ZEITSCHRIFT 2010 İstanbul Sayı: 55 Sahibi Türk Coğrafya Kurumu adına Başkan Yrd. Doç. Dr. T. Ahmet Ertek Dergi Yayın Kurulu (Editorler) Prof. Dr. Sedat Avcı Doç. Dr. Barbaros Gönençgil Yrd. Doç. Dr. T. Ahmet Ertek Danışma Kurulu (Soyadlarına göre alfabetik olarak dizilmiştir) Prof. Dr. Akif AKKUŞ Prof. Dr. İbrahim ATALAY Prof. Dr. Meral AVCI Prof. Dr. Sedat AVCI Prof. Dr. Hayati DOĞANAY Prof. Dr. Ali Fuat DOĞU Prof. Dr. Recep EFE Prof. Dr. Nurten GÜNAL Prof. Dr. İbrahim GÜNER Prof. Dr. Emrullah GÜNEY Prof. Dr. Selami GÖZENÇ Prof. Dr. M. Yıldız HOŞGÖREN Prof. Dr. Hamdi KARA Prof. Dr. İlhan KAYAN Prof. Dr. Asaf KOÇMAN Prof. Dr. Barış MATER Prof. Dr. Mustafa MUTLUER Prof. Dr. Ahmet NİŞANCI Prof. Dr. Ali ÖZÇAĞLAR Prof. Dr. Füsun SOYKAN Prof. Dr. Metin TUNCEL Prof. Dr. Saadettin TONBUL Prof. Dr. Hakkı YAZICI Prof. Dr. Hakan YİĞİTBAŞOĞLU Selçuk Üniversitesi Dokuz Eylül Üniversitesi İstanbul Üniversitesi İstanbul Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Yüzüncü Yıl Üniversitesi Balıkesir Üniversitesi Marmara Üniversitesi Muğla Üniversitesi Dicle Üniversitesi İstanbul Üniversitesi İstanbul Üniversitesi Ankara Üniversitesi Ege Üniversitesi Ege Üniversitesi İstanbul Üniversitesi Ege Üniversitesi Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ankara Üniversitesi Ege Üniversitesi İstanbul Üniversitesi Fırat Üniversitesi Afyon Kocatepe Üniversitesi Ankara Üniversitesi 55. Sayının Hakemleri (Soyadlarına göre alfabetik olarak dizilmiştir) Prof. Dr. Kenan ARINÇ Prof. Dr. İhsan BULUT Prof. Dr. İhsan ÇİÇEK Prof. Dr. Nurten GÜNAL Doç. Dr. Barbaros GÖNENÇGİL Prof. Dr. İbrahim GÜNER Doç. Dr. Murat KARABULUT Prof. Dr. Lütfi ÖZAV Prof. Dr. Ramazan ÖZEY Prof. Dr. Hakkı YAZICI Atatürk Üniversitesi Atatürk Üniversitesi Ankara Üniversitesi Marmara Üniversitesi İstanbul Üniversitesi Muğla Üniversitesi Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Uşak Üniversitesi Marmara Üniversitesi Afyon Kocatepe Üniversitesi Türk Coğrafya Dergisi Haziran ve Aralık aylarında olmak üzere yılda iki kez çıkmaktadır. Dergideki yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. ISSN (Basılı) 1302-5856 (Elektronik) 1308-9773 Süreli Yerel Yayın Derginin Yayın Adresi www.tcd.org.tr İletişim info@tcd.org.tr Yayınlayan Kuruluşun Adresi Türk Coğrafya Kurumu Reşitpaşa Cad. No 44/49 Laleli/İSTANBUL Kapak fotoğrafı Bir kom yerleşmesi. Beri Piri Komu (Erzurum) Prof. Dr. İhsan Bulut Kapak Doç. Dr. Ahmet Evren Erginal Dergi formatı Prof. Dr. Sedat AVCI & Doç. Dr. Ahmet Evren Erginal Mizanpaj Prof. Dr. Sedat Avcı TÜRK COĞRAFYA DERGİSİ REVUE DE GÉOGRAPHIE TURQUE TURKISH GEOGRAPHICAL REVIEW TURKISCHE GEOGRAPHISCHE ZEITSCHRIFT 2010 Sayı: 55 İçindekiler Editörden ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………. v Makaleler Barbaros GÖNENÇGİL ve Gülten İÇEL Muhammed Zeynel ÖZTÜRK İhsan BULUT ve Fatma ÖZDEMİR Tülay ÖCAL Mehmet Emin SÖNMEZ Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006) (Variations of Total Yearly Precipitation in Eastern Mediterranean Coasts of Turkey (1975 – 2006)) .………………………………………………………… 1-12 Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi (Comparative climate of Uludağ (Zirve) and Bursa Meteorology Stations) ……………………………………………………………………………………………… 13-24 Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu (The Last Com Settlement in the Erzurum Palandöken Ski Center:Com of Beri Piri) ………………………………………………………………………………………….. 25-33 Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Sorununa Bir Örnek: Niğde Şehri (An Example to the Storage of Domestic Solid Waste Problem During Today’s Urbanization Process: The City Of Nigde) ……………………………….. 35-43 Muş İlinde Nüfus Hareketlerinin Nedenleri ve Sonuçları (Causes and Consequences of Emigration in Muş Province) ……………….. 45-57 Türk Coğrafya Kurumu’ndan Türk Coğrafya Kurumu Faaliyet Raporu (1 Ocak 2010-31 Aralık 2010) ............................................................................. 59-62 EDİTÖRDEN Türk Coğrafya Dergisi’nin 55. sayısı ile yeniden karşınızdayız. 2011 yılından itibaren dergimize gönderilen yazıların kabul sistemi ile ilgili bir dizi değişiklik planlanmaktadır. Yeni düzenleme uygulamaya konulmadan önce yapılmış başvuruların eski sistemde değerlendirilmesi işlemleri devam edecektir. Bunun yanında Türk Coğrafya Dergisi’nin ULAKBİM veri tabanında yer alması için gerekli işlemlere başlanılmasına karar verilmiştir. Bu sürecin 2011 yılında tamamlanması beklenilmektedir. Bu sayımızdaki ilk makalede Doğu Akdeniz kıyılarında yıllık yağış toplamlarında 1975–2006 yılları arasında görülen değişimler ele alınmıştır. Yıllık yağış toplamlarında zaman içinde bir azalmanın da tespit edildiği bu çalışmada kış ve ilkbahar yağışlarında da aynı azalmanın belirlendiği vurgulanmaktadır. İkinci makale yine iklim ile ilgili bir çalışmadan oluşmaktadır. Uludağ (Zirve) meteoroloji istasyonu ile Bursa meteoroloji istasyonunun verileri karşılaştırılmış, iki istasyonun farklı iklim tiplerini karakterize ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Üçüncü makalede yerleşme coğrafyasına aittir. Doğu Anadolu’da yaygın olarak görülen kom yerleşmeleri zaman içinde değişen koşullar sonucunda ortadan kalkmaktadır. Bu yerleşmelerden biri olan Beri Piri komu, Erzurum Palandöken Kayak Merkezi çevresinde yer almakta vehalen ekonomik açıdan varlığını korumaktadır. Dördüncü makalede, Niğde örneğinde evsel katı atıkların uzaklaştırılmasının şehir yerleşmeler açısından önemine vurgu yapılmaktadır. Beşinci makale de ise özellikle ekonomik koşulların uygun olmaması nedeniyle meydana gelen göçler Muş il örneğinde ele alınmıştır. Yapılan değerlendirmelerde Muş ilinden göç eden nüfusun bir kısmının komşu illere gitmiş olmasına karşılık, Anadolu’nun batısındaki illerin, özellikle İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük şehirlerin nüfus çektiği vurgulanmaktadır. Muş’un göç aldığı iller de aynı illerdir. Muş’a gelenlerin bir kısmı geri dönenler olduğu gibi özellikle memuriyet gibi nedenlerden oluşan göçler olduğu vurgusu da yapılmaktadır. Son olarak 1 Ocak–31 Aralık 2010 tarihleri arasındaki Türk Coğrafya Kurumu’nun faaliyetleri bilgilendirme ve gelecek nesillere yapılanları aktarma adına yer almaktadır. Geçmiş sayılarımızda olduğu gibi bu sayımızda da yazarlarımızdan özellikle teslim ettikleri yazıların dergi kurallarına uygun olarak hazırlanması konusunda hassas davranmalarını beklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum. Kurallara uygun olarak hazırlanmamış yazılar ile yöntem, kullanılan materyal, bulgular ve sonuçların yeterince açık olmayan makale önerileri zaman kayıplarına neden olmakta, bazen sonuçlar olumsuz da olabilmektedir. Tüm coğrafyacıların katkıları ile bilimsel açıdan daha doyurucu, görsel açıdan daha güzel bir derginin oluşacaktır. Yeni sayılarda farklı konularda da birlikte olmak umuduyla ... Prof. Dr. Sedat Avcı Türk Coğrafya Dergisi Editörü Türk Coğrafya Dergisi Basılı ISSN 1302-5856 http://www.tck.org.tr Sayı 55: 1-12, İstanbul Elektronik ISSN 1308-9773 Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006) Variations of Total Yearly Precipitation in Eastern Mediterranean Coasts of Turkey (1975 – 2006) Barbaros GÖNENÇGİLa ve Gülten İÇELb ÖZET a)Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Laleli/Ġstanbul (barbaros@istanbul.edu.tr) b) Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Doktora Programı Beyazıt/ Ġstanbul (gultenicel@gmail.com) GeliĢ/Received : 14.12.2009 Kabul/Accepted: 23.11.2010 Sorumlu yazar/Corresponding author (B. Gönençgil) barbaros@istanbul.edu.tr Çalışmada Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında yer alan 11 meteoroloji istasyonunun, 1975-2006 yılları arasını kapsayan yağış verileri kullanılarak, Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) ile çözümlemeler yapılmıştır. Ayrıca Silifke’den Samandağ’a kadar olan alanda 1975-2006 yılları arasındaki 32 yıllık periyotta yıllık toplam yağışların, yağışlı günlerin ve yağış yoğunluklarının linear trendler modelleri ile,11 istasyona ait yıllık ve mevsimsel yağışlar ile yağış yoğunluklarına ait linear trend modelleri hazırlanmıştır. Böylece yıllık yağışlar yanında, mevsimsel yağışlar ile yağışlı günler ve yağış yoğunluklarındaki eğilimler ve aralarındaki ilişkiler ortaya konmuştur. Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında 11 istasyonun yıllık yağışlarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır. Yıllık yağışlar ile yıllık toplam yağışlı gün sayılarında eğilimler azalma göstermektedir. Aynı azalma eğilimleri Kış ve İlkbahar mevsimlerinde de görülmektedir. Anahtar kelimeler: Yağış, Doğu Akdeniz, Linear Trend Analizi, İklim Değişikliği, ANOVA ABSTRACT In this study, the precipitation data from 11 meteorological stations on the Eastern Mediterranean Coasts of Turkey covering the years 1975-2006, were analyzed using the One-Way Analysis of Variance (ANOVA). In addition, the total annual precipitation, precipitation days and precipitation intensity models with linear trends, annual and seasonal precipitations with precipitation intensities of linear trend models were prepared, covering the region from Silifke to Samandağ in a 32-year period (1975-2006). Thus, in addition to the annual precipitation, seasonal precipitation and precipitation days and trends in densities and relationships between them have been revealed. Annual precipitations on the Eastern Mediterranean Coast of Turkey’s 11 stations have a statistically significant difference. Annual precipitation trends show a decline in the number of precipitation days with the annual total. The same trends of decrease in the winter and spring seasons can be seen. Key words: Precipitation, Eastern Mediterranean, Trend Analysis, Climate Change, ANOVA GĠRĠġ Yeryüzü iklimi, dünyanın 4,5 milyar yıllık tarihi boyunca birçok kez değişiklikler göstermiştir. Dünya sıcaklık ortalaması geçmiş jeolojik zamanlarda sıkça değişmiştir. Sıcaklığın 3-6°C arttığı dönemlere karşın, aynı değerde azaldığı soğuk dönemler yaşanmıştır. Wedding (1968), geçmişteki durumun bugünkünden pek farklı olmadığını, sadece soğuk zamanların sıcak zamanlardan daha kısa sürdüğünü yani 2 Gönençgil ve İçel soğuk zamanların birer istisnai durum olduğunu belirtmiştir (WEDDING, 1968: 195) . Tarih öncesi iklimlerde görülen değişimler şüphesiz doğal süreçlerle oluşmuştur (GÖNENÇGİL, 2008: 1). Jeoloji devirleri boyunca yeryüzünde farklı iklim kuşakları mevcut olmuş, ancak bunların arasındaki farklar soğuk devrelerde barizleşmiş, sıcak devrelerde ise silikleşmiştir (NİŞANCI, 2007: 86; ERİNÇ, 1969: 402). Günümüzden yaklaşık 10.00010.500 yıl kadar önce günümüz iklim şartları, başka bir ifade ile bu günkü atmosfer sirkülasyonu etkili olmaya başlamıştır (ATALAY, 1998: 189). “Günümüz” anlamına gelen ve Holosen olarak adlandırılan bu dönemin en önemli özelliklerinden biri insanın yerleşik hayata geçmesiyle üretime başlamasıdır. Holosen’e bakıldığında genel bir ısınma eğiliminden bahsedilebilir (GÖNENÇGİL, 2008: 47). Ancak Holosen’deki bu ısınma eğilimi sürekli olmamış, bazı dönemlerde soğuma süreçleri görülmüştür (GÖNENÇGİL, 2008: 47). Holosen’i, iklim değişikliklerine bağlı olarak Erol yedi, Erinç 5 ayrı devreye ayırırken; son yıllardaki çalışmalarda Holosen “Blytt-Sernander Kronolojisi” ile dört, “Bond Dönemleri” ile dokuz devreye ayrılmaktadır (ERİNÇ, 1969: 403-404; EROL, 1979: 34; ERLAT, 2009: 184-187). İnsanoğlu var olduğu günden itibaren doğayı kendi yararına kullanmıştır. Gerek kendini korumak, gerek daha iyi ve rahat yaşam koşulları adına yaptıkları ile aynı insanoğlu doğayı anlamak ve korumaktan uzaklaşmıştır. Sanayi devrimi sonrası, dünyanın nüfusu hızlı bir şekilde artarak 2002 itibariyle 6,5 milyar gibi büyük bir rakama ulaşmıştır. İnsanlar daha konforlu bir hayat ve daha yüksek bir refah seviyesi için, doğal kaynakları gittikçe artan bir şekilde kullanmaya başlamıştır (ŞEN vd., 2008: 83) . Artan enerji ihtiyacını karşılamak için daha fazla kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar kullanılması neticesinde, atmosfere iklimdeki dengeyi tehdit edecek boyutlarda kirleticiler salınmış, sanayileşme öncesi 285 ppm civarında bulunan atmosferdeki karbondioksit miktarı bugün 383 ppm civarına ulaşmıştır (ŞEN vd., 2008: 83). Atmosferdeki CO2, CH4 ve N2O birikimleri, yaklaşık 1750’den beri, sırasıyla % 30, % 145 ve % 15 oranlarında artmıştır (TÜRKEŞ vd., 2000: 4). Atmosferdeki sera gazlarında meydana gelen artış sera etkisini kuvvetlendirerek Yerkürenin radyasyon dengesini bozmakta ve dünyanın daha fazla ısınmasına neden olmaktadır. 1906 ile 2005 yılları arasında küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artış 0,74 °C olarak tespit edilmiştir. (DEMİR vd. 2008: 2; IPCC, 2007; TÜRKEŞ, 2007: 38; ŞEN vd. 2008: 84). Yağışlar ise, genel olarak Kuzey Yarımküre'nin yüksek enlemlerindeki kara alanlarında, özellikle de soğuk mevsimde bir artış göstermiştir. Buna karşılık, 1960'lı yıllardan sonra Afrika'dan Endonezya'ya uzanan subtropikal ve tropikal kuşaklar üzerindeki yağışlarda ani bir azalma gözlenmiştir (TÜRKEŞ vd., 2000: 9) Yağış miktarlarındaki azalma kuraklık tehdidini beraberinde getirmesi bakımından hayati öneme sahiptir. Türkiye’de yağışlar ve yağış trendleri üzerine yapılan birçok çalışmada, Akdeniz kıyılarımız ve özellikle Doğu Akdeniz’de yağış miktarlarında azalma eğilimleri tespit edilmiştir. Türkeş’e göre (2000); Subtropikal kuşak yağışlarındaki ani azalma, 1970'li yıllarla birlikte Doğu Akdeniz Havzası'nda ve Türkiye'de de etkili olmaya başlamış, yağışlardaki önemli azalma eğilimleri ve kuraklık olayları, kış mevsiminde daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. 1970’li yılların başı ile 1990’lı yılların ortası arasındaki yaklaşık 20-25 yıldaki kurak koşullardan en fazla, Ege, Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri etkilenmiştir (TÜRKEŞ vd. 2000: 9) Şensoy vd., (2005), yıllık toplam yağış miktarlarının Akdeniz, Karadeniz ve Doğu Anadolu’da arttığını; fakat Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Ege’de bulunan 30 istasyonun yıllık toplam yağışlarının azaldığını ortaya koymuşlardır (ŞENSOY vd., 2005). İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirimi’nde (2007), dinamik ölçek küçültme yoluyla gelecek yıllardaki iklim tahminleri yapılmıştır. RegCM3 bölgesel iklim modeli kullanılarak yapılan tahminlerde, yağışın Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarında azaldığı, Karadeniz kıyılarında ise arttığı belirtilmektedir. İç Anadolu’da yağış açısından çok az bir değişiklik söz konusudur ya da hiçbir değişiklik görülmemektedir. (İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirimi, 2007: 165-169). Demir vd. (2007: 6), Özfidaner vd. (2008: 6), Sarış (2006: 45), Türkeş vd. (2007: 68) çalışmalarında yıllık yağışlarda Akdeniz Bölgesinde kuvvetli azalma eğilimi olduğu gibi, Kış mevsimi toplam yağışlarındaki azalma eğiliminin yine Akdeniz Bölgesinde en kuvvetli olduğunu tespit etmişlerdir. Ayrıca Erbekçi (2006), alansal olarak Akdeniz Bölgesi, zamansal olarak Kış mevsiminde yağış olasılıklarının azaldığı sonucunu elde etmiştir (ERBEKÇİ 2006: 34). Ramos (2001), Akdeniz Havzasında toplam yağış tutarlarında özellikle son 30 yılda mevsimsel değişmeler olduğunu, yağışların gerçekleşme olasılığının ağırlıklı olarak bahar dönemlerine kaydığını ve ilkbahar ile sonbahar mevsimindeki yağışlarda artış eğilimi olduğunu belirtmiştir (RAMOS 2001: 163-170 ). Demir vd.’nin (2007) çalışmasında yıllık toplam yağış miktarında değişim öngörüleri, Türkiye genelinde azalma eğilimi şeklinde kendini göstermiştir. Özellikle kış mevsiminde, Toros Dağları boyunca yağışlarda belirgin düşüşler tespit edilmiştir (DEMİR vd., 2007: 259). Kanber vd.’nin (2007) Seyhan Havzası için yaptıkları modelleme çalışmasında 2070 yılları için sıcaklıkta 3°C’lik bir artış ve yıllık yağış miktarında % 25’lik bir azalış saptanmıştır (KANBER vd. 2007: 5). Doğu Akdeniz kıyılarımızda yağış miktarlarında meydana gelen veya gelebilecek olan değişimlerin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Ülkemizin en önemli tarım alanlarından biri olan Çukurova burada yer almaktadır. Tarıma dayalı hızla artan sanayi faaliyetleri, doğal nüfus artışının yanında çevre bölge ve illerden aldığı göç ile hızla artan nüfusu barındıran Doğu Akdeniz kıyılarında iklim elemanlarında meydana gelebilecek değişiklikler, buradaki insan hayatını etkileyeceği gibi doğal coğrafi eleman ve süreçlerde de değişikliklere neden olacaktır. Daha önce yapılan çalışmalarda analizler, bölgeleri temsil eden bazı istasyonlar ele alınarak yapılmış ancak analiz 3 Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006) yorumları tüm bölge için çok daha geniş ölçekte kullanılmıştır. İklim elemanları içerisinde zaman ve mekân bakımından en fazla değişkenlik gösteren parametre yağış miktarı olup, bu yönde izlenen artış ve azalışlar iklim değişimine yönelik en önemli kanıt özelliği taşımaktadır (KARABULUT ve COSUN 2009: 66). Bu nedenle Türkiye ve Doğu Akdeniz Havzasında iklim elemanlarından biri olan yağışlarda meydana gelen değişimleri daha yerel ölçekte ortaya koymak amacıyla; 19752006 yılları arasında Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında yer alan 11 meteoroloji istasyonunun yıllık, mevsimlik yağışları ile yağışlı günler ve yağış yoğunluklarındaki eğilimler incelenmiştir. Yıllık ve mevsimlik yağışlar ile yıllık-mevsimlik yağışlı günler ve yağış yoğunluklarında önemli azalış veya artış eğilimlerinin var olup olmadığını belirlemek hedeflenmiştir. MATERYAL VE METOD Doğu Akdeniz kıyılarımızda, 33° doğu ile 36° doğu boylamları arasında 1975-2006 döneminde kesintisiz ölçüm yapan 11 meteoroloji istasyonu tespit edilerek Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden bu istasyonların 1975-2006 yılları arasındaki yağış ölçüm değerleri alınmıştır (Şekil 1, Tablo 1). Şekil 1. Çalışma alanın lokasyon haritası. Figure 1. Location map of study area. Tablo 1. Çalışmada verileri değerlendirilen meteoroloji istasyonları Table 1. Meteorological Stations in study area. İstasyon Adı Ölçüm Yılı Yükseklik Enlem Boylam Silifke 1975-2006 15 m. 36.23 K 33,56 D Erdemli 1975-2006 9 m. 36.37 K 34,18 D Mersin 1975-2006 3,4 m. 36,48 K 34,38 D Adana 1975-2006 20 m. 36,59 K 36,18 D Ceyhan 1975-2006 30 m. 37,02 K 35,49 D Yumurtalık 1975-2006 27 m. 36,46 K 35,47 D Kozan 1975-2006 109 m. 37,23 K 35,49 D Dörtyol 1975-2006 28 m. 36,51 K 36,13 D İskenderun 1975-2006 3,59 m. 36,35 K 36,10 D Antakya 1975-2006 100 m. 36,12 K 36,10 D Samandağ 1975-2006 4 m. 36,05 K 35,58 D 4 Gönençgil ve İçel Elde edilen günlük yağış verilerinden yıllık, mevsimlik ortalama yağışlar ile yıllık ve mevsimlik yağışlı günler ile yağış yoğunlukları hesaplanmıştır. 11 istasyonun yıllık toplam yağışları arasında bir fark olup olmadığını ortaya koyabilmek için, SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) ile analizler yapılmıştır. SPSS ile 11 istasyona ait yağış verilerinin “Descriptives” (Tanımlama) tabloları oluşturulmuş; “Test of Homogeneity of Variances” (Varyansların homojenliği testi” ile homojenlikleri test edilerek, homojenliğin geçerliliği durumunda analizlere devam edilmiştir. Yıllık toplam yağışlara ve mevsimlik toplam yağışlara ANOVA (One-Way ANOVA=Tek Yönlü Varyans Analizi) testi uygulanmıştır. ANOVA; istatistikte iki ya da daha fazla grup arasında fark olup olmadığını ortaya koymak için yapılan bir testtir (ÖZDAMAR, 2004:234). Çalışmaya konu olan 1975-2006 yılları bağımsız, yağış verileri ise bağımlı değişkenler olmaktadır. ANOVA testi ile amaç bağımlı değişken olan yağış toplamlarının, bağımsız değişken olan yıllara göre birbirinden 0,05 anlamlılık düzeyinde bir fark gösterip göstermediğini test etmektir. Normal dağılım gösteren verilere uygulanan ANOVA ile aşağıdaki hipotezler test edilir (ÖZDAMAR, 2004: 234) H0: µ1=µ2=…=µk. H0 : “yağış toplamları arasında fark yoktur” H1: µ1≠µ2=…=µk. H1: µ1=µ2=…≠µk. ya da, H1 : “En az bir yıl diğerlerinden farklıdır” Linear regresyon testi, verilerin normal dağıldığını varsayan parametrik bir testtir. X ve Y değişkenleri arasındaki ilişkiyi ve doğrusal bir trendin var olup olmadığını test eder (KARABULUT ve COSUN, 2009: 69). Çalışmamızda yıllık ve mevsimlik yağışlar ile yağışlı günler ve yağış yoğunlukları hesap edildikten sonra, oluşturulan regresyon modeline göre linear trend analizleri yapılmıştır. Linear trend modelleri ile yıllık yağış, yağışlı gün ve yağış yoğunluklarındaki trendler gözle görülebildiği gibi, var olan artış veya azalışlar tablolar şeklinde ortaya konmuştur. YILLIK TOPLAM YAĞIġ ANALĠZĠ SONUÇLARI Türkiye’nin Doğu Akdeniz kıyıları, genel iklim özellikleri açısından kışların ılık ve yağışlı, yazların sıcak ve kurak geçtiği tipik Akdeniz İklimine sahiptir. Kıyı kuşağında kar ve don olayları nadiren görülürken, yüksek kesimlerde kışlar nispeten karlı ve soğuk geçer. En soğuk ay olan Ocak ayı ortalama sıcaklığı 6,4°C, en sıcak ay olan Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 26,8°C, yıllık ortalama sıcaklık 16,3°C civarındadır. 1975-2006 arasında ortalama yıllık toplam yağış 772 mm’dir. Yağışların çoğu Akdeniz yağış rejimine uygun olarak kış mevsiminde düşer. Kış mevsiminden sonra en yağışlı mevsim ilkbahardır. Yaz yağışları oldukça azdır. Bu yüzden bölgede yaz kuraklığı hakimdir (Şekil 2). Şekil 2. Türkiye’nin Doğu Akdeniz kıyılarında yağışın mevsimlere dağılımı (1975-2006) Figure 2. Seasonal distrubition of precipitation in the Eastern Mediterranean Coasts of Turkey (1975-2006) Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında yer alan 11 istasyonun yıllık toplam yağışlarında değişkenlik iklim özellikleri açısından en dikkat çekici noktalardan biridir. Bir yıl yüksek miktarda düşen yağış, ertesi yıl genel ortalamaların oldukça altına inebilmektedir. Akdeniz ikliminin yağışlarındaki değişkenlik bu çalışmada da ortaya çıkan en önemli bulgulardan birisidir. Silifke’den Samandağ’a kadar olan alanda 1975-2006 yılları arasında düşen toplam yağışın ortalaması 772 mm’dir. 1975, 1977, 1982, 1989, 1990, 1993, 1999, 2005 yılları bu genel ortalamanın oldukça altında yağışa sahip olan yıllardır. 1993 yılı 493 mm en düşük ortalama yağışla dikkat çekicidir. 1976, 1981, 1988, 1991, 1994, 1997 ve 2001 yılları ise ortalamanın oldukça üstünde toplam yağışa sahip olan yıllardır (Şekil 3). Yıllık toplam yağışlar arasında fark olup olmadığını anlamak için yapılan ANOVA Analizinde sig=0,00 çıkmıştır (Tablo 2). Bu nedenle H0 hipotezi (yağış toplamları arasında fark yoktur) reddedilir. % 95 güvenirlikle Silifke’den Samandağ’a kadar olan alanda yıllık toplam yağışlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır veya en az bir yıl diğerlerinden farklıdır (Tablo 2). Tablo 2. Yıllara göre toplam yağış ANOVA analiz tablosu Table 2. Anova analysis of total precipitation according to years Gruplar arasında Gruplar içerisinde Toplam Kare Toplamı 7637317.524 14151917.149 21789234.673 Df 31 320 351 Ortalama Kare 246365.081 44224.741 F 5.57 Sig. 0.00 5 Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006) Şekil 3. Yıllık ortalama toplam yağışların genel ortalama (772 mm) ya göre farkları. Figure 3. Differences yearly total precipitation according to the main precipitation (772 mm) Yıllık toplam yağış miktarlarındaki bu değişkenlik, linear trend analizlerinde de belirgin olarak ortaya çıkmıştır (Şekil 4). 1975-2006 yılları arasında Silifke’den Samandağ’a kadar olan alanda 11 istasyona düşen toplam yağış, yıllara göre önemli dalgalanmalar göstermekle birlikte, trend de 71 mm ile kuvvetli azalmaya sahiptir. Azalma eğilimi 1990 yılından sonra daha belirgindir. Şekil 5. 32 yıllık periyotta yıllara göre yağışlı günler ve değişimi (1975-2006). Figure 5. Changes in precipitation days in 32 years period (19752006). Şekil 4. 32 yıllık periyotta tüm istasyonlara düşen toplam yağışın yıllara göre değişimi (1975-2006). Figure 4. Changes of yearly total precipitation of 11 Meteorological Stations in 32 years period (1975-2006). Aynı yıllar arasında 32 yıllık periyotta, 11 istasyonda yağış ölçülen günlerin yıllara göre gidişi ve trendi 71 gün ile kuvvetli azalma eğilimine sahiptir (Şekil 5). 32 yıllık periyotta yağış yoğunluklarında artma veya azalma yönünde belirgin bir trend bulunmamaktadır. Yağış yoğunluğu trendi 0,06 mm’lik azalma göstermektedir (Şekil 6). Yağış yoğunluğundaki yok denebilecek kadar azalma aslında oldukça önemlidir. Yağışlı günlerde görülen kuvvetli azalma yağış yoğunluğunun belirgin bir trend göstermesini engellemektedir. Yağış yoğunluğu, herhangi bir dönemde düşen toplam yağışın yağışlı günlere bölünmesiyle elde edilen bir oran olarak tanımlanmıştır. Başka bir deyişle, yağışlı gün başına düşen yağış tutarı, yağış yoğunluğu olarak tanımlanabilir (TÜRKEŞ vd., 2007: 62). Şekil 6. 32 yıllık periyotta yıllara göre yağış yoğunluğu ve değişimi (1975-2006). Figure 6. Changes in precipitation density in 32 years period (1975-2006). Yağış yoğunluğunun belirgin bir trend göstermemesi, yıllık toplam yağışlarda azalmayı engelleyen bir durum değil, yağışlı günlerin azalması sonucu ortaya çıkan bir sonuçtur. Tek tek 11 istasyona ait yıllık toplam yağışların linear trend analizlerinde de 10 istasyonda trend azalma göstermektedir. Özellikle Silifke, Erdemli, Adana Kozan ve Antakya istasyonlarındaki azalma eğilimi çok yüksektir (Tablo 3). Aynı istasyonlarda yıllık yağışlı günler ve yağış yoğunluklarında da azalma vardır. 6 Gönençgil ve İçel Tablo 3. 11 Meteoroloji İstasyonunda Yıllık Toplam Yağış, Yıllık Toplam Yağışlı Günler ve Yıllık Yağış Yoğunluğunda Eğilim Table 3. Trends in yearly precipitation density, total annual precipitation days, total annual precipitation in 11 meteorological stations İstasyon Silifke Erdemli Mersin Adana Yumurtalık Ceyhan Kozan Dörtyol İskenderun Antakya Samandağ Yağış (mm) -86 -121 -57 -176 -11 -23 -144 -13 19 -161 -5 Yağışlı Günler -9 -9 -2 -14 -5 -14 -10 -4 -3 -2,8 -0,7 Yağış Yoğunluğu (mm) 0,1 -0,6 -0,7 -0,6 0,6 1,2 -0,5 0,4 0,4 -1,3 0,08 rında belirgin bir artma veya azalma trendi görülmemektedir. Şekil 7. 32 yıllık periyotta ilkbahar mevsiminde düşen toplam yağışın yıllara göre değişimi (1975 – 2006). Figure 7. Yearly changes of total precipitation in spring in 32 years period (1975 – 2006). MEVSĠMLERE GÖRE YILLIK TOPLAM YAĞIġLAR VE TREND ANALĠZLERĠ Doğu Akdeniz kıyılarımızda yer alan 11 meteoroloji istasyonu verisine göre yaptığımız çalışmada 1975-2006 yılları arasında Silifke’den Samandağ’a kadar olan alanda yıllık ortalama yağışların trendinde 71 mm ile kuvvetli azalma bulunmaktadır (Şekil 4). Yıllık yağışları oluşturan mevsimsel yağışlarda görülecek trendler bu noktada önem kazanmaktadır. Çünkü Akdeniz ikliminin en önemli özelliği Kış ve İlkbahar mevsimlerinin yağışlı geçmesidir. Özellikle bu iki mevsimde trendlerde olabilecek azalma başta kuraklık olmak üzere birçok sorunu beraberinde getirecektir. Bu nedenle mevsimlik analizler de yapılmıştır. Ġlkbahar mevsimi yağıĢ eğilimi İlkbahar mevsimi yıllık yağışları trendi 30 mm’lik kuvvetli bir azalma eğilimi göstermektedir (Şekil 7). İlkbahar mevsimi yağışlı günler trendi 34 gün ile kuvvetli azalma göstermesine karşılık, İlkbahar yıllara göre yağış yoğunluğu trendi 0,2 mm’lik yağış azalması göstermektedir. (Şekil 8 ve Şekil 9). Şekil 8. 32 yıllık periyotta ilkbahar mevsiminde yağışlı günler değişimi (1975 – 2006). Figure 8. Changes of precipitation days in spring in 32 years period (1975 – 2006). Yaz mevsimi yağıĢ eğilimi 1975-2006 yılları arasında, yaz mevsiminde düşen yağışta 2 mm’lik trend ile önemli bir artma eğilimi görülmemiştir (Şekil 10). Yaz mevsimi yıllık toplam yağışlarda, yıllar arasında önemli farklılıklar vardır. Özellikle bazı yıllar diğer yıllardan önemli miktarda fazla yağış almış olsa bile Yaz, Akdeniz ikliminde en az yağışın düştüğü mevsimdir. Yaz mevsimi yağışlı günler trendi 11 gün ile artışa sahiptir (Şekil 11). Oysa şekil 12’de yaz mevsimi yağış yoğunluğu trendi 1 mm/yıl ile azalma göstermektedir. Bu sonuçlara göre; Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında yaz mevsiminde daha çok günde, daha az miktarda yağış düşmektedir. Yağışlı gün sayısı artsa da düşen yağış miktarı az olduğu için, yıllara göre yaz mevsimi yıllık yağış miktarla- Şekil 9. 32 yıllık periyotta ilkbahar mevsimi yağış yoğunluğu değişimi (1975 – 2006). Figure 9. Changes of precipitation density in spring in 32 years period (1975 – 2006). 7 Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006) Şekil 10. 32 yıllık periyotta yaz mevsiminde düşen toplam yağışın yıllara göre değişimi (1975 – 2006). Figure 10. Yearly changes of total precipitation in summer in 32 years period (1975 – 2006). Şekil 13. 32 yıllık periyotta sonbahar mevsiminde düşen toplam yağışın yıllara göre değişimi (1975 – 2006). Figure 13. Yearly changes of total precipitation in autumn in 32 years period (1975 – 2006). Şekil 11. 32 yıllık periyotta yaz mevsiminde yağışlı günler değişimi (1975 – 2006). Figure 11. Changes of precipitation days in summer in 32 years period (1975 – 2006). Şekil 14. 32 Yıllık Periyotta Sonbahar Mevsiminde Yağışlı Günler Değişimi (1975 – 2006). Figure 14. Changes of precipitation days in autumn in 32 years period (1975 – 2006). Şekil 12. 32 yıllık periyotta yaz mevsimi yağış yoğunluğu değişimi (1975 – 2006). Figure 12. Changes of precipitation density in summer in 32 years period (1975 – 2006). Şekil 15. 32 Yıllık Periyotta Sonbahar Mevsimi Yağış Yoğunluğu Değişimi (1975 – 2006). Figure 15. Changes of precipitation density in autumn in 32 years period (1975 – 2006). Sonbahar mevsimi yağıĢ eğilimleri KıĢ mevsimi yağıĢ yetkinliği 1975-2006 yılları arasında Sonbahar mevsimi toplam yağış trendi 27 mm’lik kuvvetli bir artış eğilimine sahiptir (Şekil 13). Yıllık yağışlı günler trendinde de görülen 32 günlük kuvvetli artış eğilimi, Sonbahar yıllık toplam yağışlardaki artışı destekler şekildedir (Şekil 14). Sonbahar mevsimi yağış yoğunluğu trendi 0,04 mm’lik azalma eğilimine sahiptir. Yağışlı günler trendinde görülen kuvvetli artış sonucu, yağış yoğunluğunda bu sonuç elde edilmiştir (Şekil 15). Kış mevsimi toplam yağışların trendi 69 mm. ve kış mevsimi yağışlı gün sayıları trendinde 79 günlük kuvvetli bir azalma vardır (Şekil 16 ve Şekil 17). Kış mevsimi toplam yağışı ile birlikte yağışlı günler de azaldığı için, kış mevsimi yağış yoğunluğunda 0,1 mm’lik belirgin olmayan artış şeklinde bir trend elde edilmiştir (Şekil 18). 8 Gönençgil ve İçel Sonbahar yağışlarında da azalma eğilimine sahip tek istasyondur. Yaz mevsimi toplam yağışlarında 11 istasyondan 6’sında (Silifke, Erdemli, Adana, Yumurtalık, Ceyhan, Antakya) trend azalma, 5’inde (Mersin, Kozan, Dörtyol, Samandağ, İskenderun) artış göstermektedir. Özellikle Antakya’da Yaz yağışları trendinde azalma (63 mm.) çok büyüktür. Kış mevsimi toplam yağışlarında tüm istasyonlarda trend azalma göstermektedir. Trenddeki bu azalma dört istasyonda; Ceyhan, Yumurtalık, İskenderun ve Samandağ’da belirgin değildir. Ancak diğer yedi istasyonda çok belirgin ve fazladır. Şekil 16. 32 Yıllık Periyotta Kış Mevsiminde Düşen Toplam Yağışın Yıllara Göre Değişimi (1975 – 2006). Figure 16. Yearly changes of total precipitation in winter in 32 years period (1975 – 2006). Şekil 17. 32 Yıllık Periyotta Kış Mevsiminde Yağışlı Günler Değişimi (1975 – 2006). Figure 17. Changes of precipitation days in winter in 32 years period (1975 – 2006). Tablo 4. 1975-2006 Arası 11 Meteoroloji İstasyonunda Mevsimlik Yağışlarda Değişim (mm) Table 4. Changes in seasonal precipitation in 11 Meteorological Stations between 1975 – 2006 (mm) İlkbahar Yaz Sonbahar Kış Silifke -41 -3 55 -98 Erdemli -22 -6 11 -104 Mersin -35 24 12 -59 Adana -69 -14 11 -104 Yumurtalık 20 -9 16 -38 Ceyhan -42 -5 41 -17 Kozan -81 6 39 -108 Dörtyol -41 51 60 -82 İskenderun 16 17 4 -18 Antakya 30 -63 -25 -103 Samandağ -69 19 70 -25 Doğu Akdeniz kıyılarımızda yer alan 11 istasyonun tamamında Kış ve İlkbahar yağışlı günlerinde trend azalma göstermektedir. Sonbahar yağışlı günler trendi ise 11 istasyonun tamamında artma eğilimindedir (Tablo 5). Yağış yoğunluğunun, daha çok yağışlı günlerin artma veya azalma eğilimlerine bağlı olarak şekillendiği, mevsimlere göre bazı istasyonlarda artış bazı istasyonlarda ize azalma trendlerine sahip olduğu söylenebilir (Tablo 6). GENEL DEĞERLENDĠRME VE TARTIġMA Şekil 18. 32 Yıllık Periyotta Kış Mevsimi Yağış Yoğunluğu Değişimi (1975 – 2006). Figure 18. Changes of precipitation density in winter in 32 years period (1975 – 2006). 11 istasyonun tek tek mevsimlere ait toplam yağışları, yağışlı günleri ve yağış yoğunluklarına ait linear trend analizleri yapılmış ve bu sonuçlar Tablo 4,5,6’ da gösterilmiştir. 11 istasyondan 8 inde ( Silifke, Erdemli, Mersin, Adana, Ceyhan, Kozan, Dörtyol, Samandağ) İlkbahar yağışlarında trend önemli azalma göstermektedir. Üç istasyonda ise (Yumurtalık, İskenderun, Antakya) İlkbahar yağışları artma trendine sahiptir (Tablo 4). Sonbahar mevsimi toplam yağışlarında 11 istasyondan 10’unda (Silifke, Erdemli, Mersin, Adana, Yumurtalık, Ceyhan, Kozan, Dörtyol, İskenderun, Samandağ) trendde artış görülmektedir. Antakya, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında yer alan 11 istasyon verisine göre, 1975-2006 yılları arasını kapsayan 32 yıllık periyotta yıllık toplam yağışlar ile İlkbahar ve Kış yağışlarında trend eğrisi kuvvetli azalma eğilimi göstermektedir. Sonbahar yağışlarında ise hafif bir artma eğilimi elde edilmiştir. Elde edilen bu sonuçlar, Türkiye ve Akdeniz Havzası için daha önce yapılan çalışmaların bazı bölümleri ile uyumlu bazı bölüm ve bulguları ile uyumlu değildir. Demir vd. (2007: 6), Özfidaner vd. (2008: 6), Sarış (2006: 45), Türkeş vd. (2007: 68) çalışmalarında yıllık yağışlarda Akdeniz Bölgesinde kuvvetli azalma eğilimi olduğu gibi, Kış mevsimi toplam yağışlarındaki azalma eğiliminin yine Akdeniz Bölgesinde en kuvvetli olduğunu tespit etmişlerdir. Ayrıca Erbekçi (2006: 34), alansal olarak Akdeniz Bölgesi, zamansal olarak Kış mevsiminde yağış olasılıklarının azaldı- 9 Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006) ğı sonucunu elde etmiştir. Çalışmada ortaya konan yıllık toplam yağışlar ve kış mevsimi toplam yağışlarındaki kuvvetli azalma eğilimleri, daha önce yapılan çalışmaları desteklemektedir. Tablo 5. 1975-2006 Arası 11 Meteoroloji İstasyonunda Mevsimlik Yağışlı Günlerin Yıllara Göre Değişimi. Table 5. Yearly Changes of seasonal precipitation days in 11 meteorological stations between 1975 – 2006. Silifke Erdemli Mersin Adana Yumurtalık Ceyhan Kozan Dörtyol İskenderun Antakya Samandağ YAĞIŞLI GÜNLER İlkbahar Yaz Sonbahar -2 -0,2 5,5 -5 1,5 1,8 -2 1,9 3,9 -6 1,4 1,6 -2 -0,01 4,0 -5 -0,1 2,5 -5 1,3 2,8 -4 2,8 3,1 -2 3,5 1,6 -0,8 -0,9 1,8 -1 0,3 3,5 Kış -10,8 -7,4 -5,4 -10,7 -6,9 -10,7 -8,6 -6,4 -6,1 -2,9 -3,3 Tablo 6. 1975-2006 Arası 11 Meteoroloji İstasyonunda Mevsimlik Yağış Yoğunluklarının Yıllara Göre Değişimi. Table 6. Yearly Changes of seasonal precipitation density in 11 meteorological stations between 1975 – 2006. Silifke Erdemli Mersin Adana Yumurtalık Ceyhan Kozan Dörtyol İskenderun Antakya Samandağ YAĞIŞ YOĞUNLUĞU İlkbahar Yaz Sonbahar -1,8 -2,7 2,4 0,2 -3,0 -1,4 -1,5 6,2 -2,4 -1,0 -4,5 -0,5 1,9 -2,4 -1,1 -0,2 -4,5 1,3 -1,1 1,4 1,4 -0,2 1,9 1,2 1,1 -0,5 -0,4 1,2 -9,0 -2,0 -2,0 0,7 1,5 Kış 0,2 -1 -0,4 -0,03 1,5 2,9 -0,8 -0,1 1 -1,8 0,2 Yağış trend analizlerine göre Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında İlkbahar toplam yağışlarında trend azalma eğilimi, Sonbahar yağışları ise artma eğilimi göstermektedir. Ancak, Demir vd. (2008: 7), Türkeş vd. (2007: 65), Sarış (2006: 39), Erbekçi (2006: 35-38)’nin çalışmalarında elde ettiği İlkbahar ve sonbahar mevsimi toplam yağışları ve yağış olasılıklarında görülen artış eğilimi, bu çalışmanın sonuçları ile tam olarak uyumlu değildir. Ayrıca Ramos (2001: 163-170), Akdeniz Havzasında toplam yağış tutarlarında özellikle son 30 yılda mevsimsel değişmeler olduğunu, yağışların gerçekleşme olasılığının ağırlıklı olarak bahar dönemlerine kaydığını ve ilkbahar ile sonbahar mevsimindeki yağışlarda artış eğilimi olduğunu belirtmiştir. Ramos (2001), genel olarak Akdeniz Havzasında yağış dağılım desenlerini ve değişimlerini incelemiştir. Ancak bir bölgede yağış oluşumu ve düşen yağış miktarı, genel atmosfer koşulları ile birlikte, yerel coğrafi faktörlerin etkisi altındadır. Yer şekillerinin durumu, yükseltisi, uzanışı, bakı gibi fiziki etkenler yanında sıcaklık, hava kütleleri, gibi atmosfer koşulları ve hatta beşeri özellikler yağış oluşumu ve miktarını etkilemektedir. Ramos’un (2001) çalışmasından elde ettiği sonuçlar ile bu çalışmanın sonuçları arasındaki uyumsuzluk bu anlamda olağan karşılanabilir. Sarış (2006: 14), Erbekçi (2006: 9) ve Türkeş vd.’nin (2007: 61) çalışmalarında Türkiye genelinde 111; Demir vd.’nin (2008: 3) çalışmalarında 57 adet istasyonun verisi kullanılmıştır. Bu istasyonlardan dört veya altı tanesi; Silifke, Mersin, Adana, Ceyhan, İskenderun, Antakya; bu çalışmanın içerisinde de yer alan ortak istasyonlardır. Sarış (2006: 40) ve Türkeş vd.’nin (2007:65) çalışmalarında verdiği haritalarda Ceyhan dışında diğer beş istasyonda (Silifke, Mersin, Adana, İskenderun, Antakya) ilkbahar toplam yağışlarında uzun süreli değişimde bu çalışmada ortaya çıkan bulgulardan farklı olarak “anlamlı olmayan artış eğilimi” olduğu belirtilmektedir. Ortak olarak kullanılan bu altı istasyon dışında bu çalışmada kullanılan diğer beş istasyonun (Erdemli, Kozan, Dörtyol, Yumurtalık, Samandağ) ilkbahar yağışları, elde edilen sonuçları etkileyerek bu farklılığın oluşmasına yol açmış olabilir mi sorusu ortaya çıkmıştır. Ayrıca Erbekçi (2006: 35-38) de yaptığı çalışmada İlkbahar yağış olasılığının artma eğilimini tespit etmiştir. Sorunun cevabı 11 istasyonun tek tek mevsimlere göre yıllık toplam yağış miktarlarının trend sonuçları ile açıklanabilmektedir. Tablo 5’te her istasyon için ayrı ayrı verilen trendlerde, İskenderun, Yumurtalık ve Antakya dışında diğer sekiz istasyonda, ilkbahar yıllık toplam yağışları trend eğrisinde kuvvetli azalma eğilimi elde edilmiştir ki bu durum çalışmanın genel sonuçları ile uyumludur. Bununla birlikte Doğu Akdeniz diğer bazı çalışmalarda da Batı Akdeniz’den ayrı bir küme oluşturacak şekilde sonuçlar vermiştir (KARACA ve ÜNAL, 2003: 135; SÖNMEZ ve KÖMÜŞÇÜ, 2007: 373). Yıllık, İlkbahar ve Kış toplam yağışlı günlerin trend eğrilerinde azalma eğilimi elde edilmiştir. Sonbahar yağışlı günler trend eğrisi artış eğilimi göstermektedir. Buna karşılık yıllık, İlkbahar, Yaz, Sonbahar yağış yoğunluğu trend eğrilerinde azalma, Kış yağış yoğunluğu trend eğrisinde belirgin olmayan artış bulunmaktadır. Bu sonuçlara göre yıllık ve İlkbahar mevsimi yağışlı günler ve yağış yoğunluğunun azalması, toplam yağış miktarlarındaki azalmanın nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Sonbahar yağışlı günlerin azalmasına rağmen yağış yoğunluğu ve sonbahar toplam yağışları trend eğrisinde görülen artış kısa süreli şiddetli yağışların artmasını göstermesi bakımından önemlidir. Kış mevsiminde ise yıllık toplam yağış miktarları ve yağışlı günler trend eğrisinde kuvvetli azalma görülürken, yağış yoğunluğundaki belirgin olmayan artış eğilimi, yağışlı günlerin azalması ile açıklanabilir. Her yıl aynı miktarda düşecek olan yağış, yağışlı günler azalsa bile, yıllık toplam yağışta azalma eğilimine yol açmayacaktır. Sadece daha az gün- 10 Gönençgil ve İçel de daha fazla yağış düşmesine neden olacağı için, muhtemel sel olaylarının görülmesine sebep olabilir. Bu çalışmada ortaya çıkan durum, kış yağış yoğunluğundaki belirgin olmayan artışın, sadece yağışlı günlerin azalmasından kaynaklanan bir durum olduğudur. Zira, yıllık toplam yağış miktarlarında da trend eğrisi kuvvetli azalma eğilimine sahiptir. ölçekli atmosferik basınç dalgalanması olarak tanımlanan Kuzey Atlantik Salınımı’nın (NAO) kuvvetli (ekstrem) pozitif anomali indisi dönemleri ile ilişkilidir (TÜRKEŞ ve ERLAT, 2003: 318-333; TÜRKEŞ ve ERLAT, 2005: 363-372; TÜRKEŞ ve ERLAT, 2006: 134). Fakat özellikle Yumurtalık, Ceyhan, Dörtyol, İskenderun meteoroloji istasyonlarının trend analizlerinde, son yıllarda daha az günde daha fazla yağış düştüğü görülmektedir. Kısa süreli ve sağanak şeklinde olması muhtemel yağışların, insan faaliyetlerinin de etkisi ile meteoroloji istasyonlarının bulunduğu yerleşim alanlarında sel olaylarına neden olabileceği anlamına gelmektedir. Yapılan değerlendirmelere göre Türkiye’nin Doğu Akdeniz kıyılarında yıllık toplam yağışlarda görülen değişkenlik belirli özellikler göstermektedir. Buna göre; Yapılan bu çalışmada elde edilen bulgular, Türkiye ve Akdeniz Bölgesi’nde gelecek on yıllarda etkili olacak muhtemel iklimi ortaya çıkarmak için yapılmış çeşitli iklim modellemeleri ve öngörüler ile de uyumlu ve onları destekler mahiyettedir. Demir vd.’nin (2007) çalışmasında yıllık toplam yağış miktarında değişim öngörüleri, Türkiye genelinde azalma eğilimi şeklinde kendini göstermiştir. Özellikle kış mevsiminde, Toros Dağları boyunca yağışlarda belirgin düşüşler tespit edilmiştir (DEMİR vd. 2007: 259). Kanber vd.’nin (2007: 5) Seyhan Havzası için yaptıkları modelleme çalışmasında 2070 yılları için sıcaklıkta 3°C’lik bir artış ve yıllık yağış miktarında %25’lik bir azalış saptanmıştır. İklim Değişikliği I. Ulusal Bildiriminde, yağışın Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarında azaldığı Karadeniz Kıyılarında ise arttığı tahminleri yapılmıştır. Türkeş’e (1996: 1057-1076; 2003: 12-37) göre Afrika’nın geniş Sahra Bölgesinde ve Subtropikal kuşaktaki yağışlarda 1960’lı yıllarda başlayan ani azalma, 1970’li yıllarla birlikte Doğu Akdeniz Havzasında ve Türkiye’de de etkili olmaya başlamıştır. Türkiye yağışlarındaki önemli azalma eğilimleri ve kuraklık olayları, Kış mevsiminde daha belirgin olarak oluşmuştur. Türkeş vd.’ne (2007: 70) göre; genel olarak Doğu Akdeniz Havzası’nın ve Türkiye’nin yıllık ve özellikle Kış yağışlarında gözlenen önemli azalma eğilimleri, bu bölgede egemen olan cephesel orta enlem alçak basınçlarının sıklıklarında özellikle kışın gözlenen azalma ile yüksek basınç koşullarında gözlenen artışlarla bağlantılı olmalıdır. Türkiye yağışlarındaki değişkenliğin ve değişikliklerin atmosferik nedenlerine ilişkin yeni çalışmalara göre, Türkiye’deki şiddetli ve geniş alanlı kış kuraklıklarının önemli bir bölümü, Azorlar üzerindeki subtropikal yüksek basınç ile İzlanda üzerindeki orta enlem alçak basıncı arasındaki geniş SONUÇ 1. Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında yıllık toplam yağışlarda ve yağışlı gün sayılarında eğilim, kuvvetli bir azalma göstermektedir. 2. 1975-2006 yılları arasını kapsayan 32 yıllık periyotta toplam yağış ve yağışlı gün sayılarında görülen kuvvetli azalma; İlkbahar ve Kış mevsiminde de tespit edilmiştir. 3.Yaz mevsiminde yıllık toplam yağışlarda durağanlık varken, yaz mevsimi yağışlı gün sayılarında zayıf bir artma eğilimi egemendir. 4. Yaz mevsimi yağış yoğunluğunda görülen artış kısa süreli (sağanak) yağışların da arttığını göstermektedir. 5. Sonbahar yıllık toplam yağışlarında trend zayıf bir artış göstermekle birlikte, yağışlı günler trendinde ise kuvvetli bir artış bulunmaktadır. Bu nedenle sonbahar yağış yoğunluklarında trend azalma eğilimine sahiptir. 6. Akdeniz ikliminde yağışın düştüğü en önemli iki mevsim öncelikle Kış, ikinci olarak İlkbahardır. Bu iki mevsimde tespit edilen yıllık toplam yağış ve yağışlı günlerdeki kuvvetli azalma eğilimleri, Doğu Akdeniz Kıyılarımız için olası kuraklık sorunlarının habercisi olarak ele alınmalıdır. 7. Sanayi ve tarım özellikleri ile hem ülkemiz hem de çevre illerdeki nüfus için önemli olan, bu nedenle de nüfusları hızla artan bölge yerleşmelerinde planlı yerleşim alanlarının oluşturulması gereklidir. Tarımsal zararlar, erozyon, can ve mal kayıpları gibi önemli sonuçları olan selin, büyük bir afete dönüşmemesi için ortaya çıkan yağış eğilimleri dikkate alınmalıdır. 8. Küresel iklim değişimi ve etkilerinin çok tartışıldığı bu dönemde, doğal yollarla gerçekleşen iklim değişikliğinin durdurulamayacağı gerçeğinden hareketle, bir yandan ekstrem meteorolojik olaylarla ortaya çıkan afetlerin etkilerini azaltacak tedbirler alınırken, diğer yandan yeni iklim koşullarına “adaptasyon” süreçleri de değerlendirilmelidir. 11 Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006) KAYNAKLAR ATALAY, İ. (1998). Genel Fiziki Coğrafya. İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), (2007). İklim Değişikliği Dördüncü Değerlendirme Raporu (IPCC Fourth Assessment Report). DEMİR, İ., KILIÇ, G. ve COŞKUN, M. (2007). “Türkiye Ve Bölgesi İçin PRECIS Bölgesel İklim Modeli Çalışmaları”. I. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi Bildiriler Kitabı: 252261, İstanbul. DEMİR, İ., KILIÇ, G., COŞKUN, M. ve SÜMER, U. M. (2008). “Türkiye’de Maksimum, Minimum ve Ortalama Hava Sıcaklıkları ile Yağış Dizilerinde Gözlenen Değişiklikler ve Eğilimler”. TMMOB İklim Değişimi Sempozyumu Bildiriler Kitabı: 69-84 Ankara. ERBEKÇİ, E. (2006). Türkiye’de Yağış Olasılığının Zamansal ve Alansal Değişimleri. Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (basılmamış yüksek lisans tezi). ERİNÇ, S. (1969). Klimatoloji Ve Metodları. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü. ERLAT, E. (2009). İklim Sistemi ve İklim Değişiklikleri. İzmir: Ege Üniversitesi Yayınları. EROL, O. (1979). Dördüncü Çağ (Kuvaterner). Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi. GÖNENÇGİL, B. (2008). Doğal Süreçler Açısından İklim Değişikliği ve İnsan. İstanbul: Çantay. KANBER, R., KAPUR, B. ve TEKİN, S. (2007). “İklim Değişiminin Tarımsal Üretim Sistemleri Üzerine Etkisinin Değerlendirilmesine Yönelik Yeni Bir Yaklaşım: ICCAP Projesi”. Adana: Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü. KARABULUT, M. ve COSUN.F. (2009). “Kahramanmaraş İlinde Yağışların Trend Analizi”. Coğrafi Bilimler Dergisi 7 (1): 65-83. KARACA, M. ve ÜNAL, Y. (2003). “Küme Analizi İle Türkiye’de İklim Bölgelerinin Yeniden Belirlenmesi”. Kuaterner Çalıştayı IV Bildiriler Kitabı: 133-137. İstanbul: İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü. NİŞANCI, A. (2007). “İklim Değişikliği, Küresel Isınma ve Sonuçları”. I. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi Bildiriler Kitabı: 84-92, İstanbul. ÖZDAMAR, K. (2004). Paket Programları ile İstatistiksel Veri Analizi. Eskişehir: Kaan Kitabevi. ÖZFİDANER, M., TOPALOĞLU,F. ve KAPUR, B. (2008). “Türkiye Yağış Verilerinin Bölgesel Ortalama Trend Analizi”. (http://www.ukidek.org/bildiriler/TurkiyeninDurumu_ 3.doc, Son erişim, 04 Aralık 2008). RAMOS, M. C. (2001). “Rainfall Distribution Patterns And Their Change Over Time in Mediterranean Area”. Theoretical and Applied Climatology 69: 163-170. SARIŞ, F. (2006). Türkiye’de Yağış Yoğunluğunun Alansal ve Zamansal Değişimi. Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (basılmamış yüksek lisans tezi). SÖNMEZ, İ. ve KÖMÜŞÇÜ, A. Ü. (2007). “K-Ortalamaları Kümeleme Yöntemi İle Türkiye Yağış Bölgelerinin Yeniden Tanımlanması ve Alt-Periyodlardaki Değişimleri”. I. Türkiye İklim Değişikliği Kongresi Bildiriler Kitabı: 360393, İstanbul. ŞEN, Ö. L., KINDAP, T. Ve BOZYURT, D. (2008). “Küresel Isınma ve Türkiye, İyimser Senaryo”. Yeşil Atlas 11: 8089. ŞENSOY,S.DEMİRCAN,M.,ALAN,İ. (2005). “1971-2004 Yılları Arası Türkiye İklim İndisleri Trendleri”, Ankara: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (http://www.meteor.gov.tr/files/ik lim/turkiye_iklim_indisleri.pdf, son erişim 30.04.2009. TÜRKEŞ, M. (1996). “Spatial and Temporal Analysis of Annual Rainfall Variations in Turkey”. International Journal of Climatology 16: 1057-1076. TÜRKEŞ, M. (1998). “Influence Of Geopotential Heights, Cyclone Frequency and Southern Oscillation On Rainfall Variations in Turkey”. International Journal of Climatology 18: 649–680. TÜRKEŞ, M. (2003). “Küresel İklim Değişikliği ve Gelecekteki İklimimiz”. DMİ 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü Kutlaması Gelecekteki İklimimiz Paneli, Bildiriler Kitabı: 12-37, Ankara TÜRKEŞ, M., SÜMER, U. M. ve ÇETİNER, G. (2000). ‘Küresel iklim değişikliği ve olası etkileri’, Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Seminer Notları: 7-24. Ankara: Çevre Kirliliğini Önleme Kontrol Genel Müdürlüğü. TÜRKEŞ, M. ve ERLAT, E. (2003). “Türkiye’de Kuzey Atlantik Salınımı İle Bağlantılı Yağış Değişiklikleri Ve Değişebilirliği”. III. Atmosfer Bilimleri Sempozyumu, Bildiri Kitabı:318-333. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü, 19-21 Mart 2003, İstanbul. TÜRKEŞ, M. ve ERLAT, E. (2005). “Türkiye’de Kuzey Atlantik Salınımı ile Bağlantılı Yağış Değişikliklerinin 500 hPa Seviyesindeki Dolaşımla Açıklanması”. Ulusal Coğrafya Kongresi (Prof. Dr. İsmail Yalçınlar Anısına) Bildiri Kitabı: 363-372, İstanbul. TÜRKEŞ, M. ve ERLAT, E. (2006). “Influences of the North Atlantic Oscillation on Precipitation Variability and Changes in Turkey.” Il Nuovo Cimento 29 (1). 12 Gönençgil ve İçel TÜRKEŞ, M., KOÇ, T. ve SARIŞ, F. (2007). “Türkiye’nin Yağış Toplamı ve Yoğunluğu Dizilerindeki Değişikliklerin Ve Eğilimlerin Zamansal Ve Alansal Çözümlemesi”. Coğrafi Bilimler Dergisi 5: 57-73. TÜRKİYE CUMHURİYETİ Çevre Ve Orman Bakanlığı, (2007). İklim Değişikliği I. Ulusal Bildirimi. Ankara. WEDDING, H., (1968). “Dünyanın İklim Tarihi”. (http://www.mta.gov.tr/mta_web/kutuphane/mtader gi/72_11.pdf ). Yazarlar hakkında Doç. Dr. Barbaros Gönençgil İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Laleli/İstanbul Gülten İçel İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi Beyazıt/İSTANBUL Klimatoloji ve ekoloji-çevre bilimleri alanıda çalışmalarda bulunmaktadır. Klimatoloji alanında çalışmalarda bulunmaktadır. Türk Coğrafya Dergisi Basılı ISSN 1302-5856 http://www.tck.org.tr Sayı 55: 13-24, İstanbul Elektronik ISSN 1308-9773 Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi Comparative climate of Uludağ (Zirve) and Bursa Meteorology Stations Muhammed Zeynel ÖZTÜRK ÖZET Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Terzioğlu Yerleşkesi, 17100-ÇANAKKALE (muhammed.zeynel@gmail.com) Geliş/Received: 23.11.2009 Kabul/Accepted: 23.12.2010 Makalede, Bursa ve Uludağ meteoroloji istasyonlarına ait uzun süreli ortalama klimatoloji verilerinden (1975–2007) yararlanılarak, Uludağ’ın kuzey yamacı boyunca iklimin nasıl farklılaştığı nedenleri ve sonuçları ile açıklanmaya çalışıldı. İki istasyon arasındaki yatay uzaklık çok küçük olmasına karşın, iklimde yükselti farklılıklarından kaynaklanan önemli değişimler gözlenir. Bu farklılıkların ya da değişikliklerin en önemlileri şu şekildedir: Bir dağ istasyonu olan Uludağ’ın 800 hPa jeopotansiyel yükseklik düzeyinde bulunması, iki istasyonun yıllık basınç değişimlerinin birbirlerinden farklılık göstermesine neden olur. Bursa’da kuzeydoğulu rüzgar yönleri egemen iken, Uludağ’da güney yönlü rüzgarlar egemendir. 30 °C ve üzeri sıcaklıklar Uludağ üzerinde neredeyse hiç gözlenmezken, Bursa’da kaydedilen 30 °C ve üzeri sıcaklıklar Bursa’da buharlaşma ve terlemeyi arttırdığı için bir su açığına neden olur. Bu su açığı Thornthwaite su bilançosunda belirgin olarak görülür. Uludağ meteoroloji istasyonu ortalama olarak her ay için Bursa Meteoroloji İstasyonu’ndan 2,15 kat daha fazla yağış alır ve yıllık toplam yağış tutarı 674 mm’den 1453 mm’ye ulaşır. Her iki istasyonda da yerel konvektif kararsızlıktan kaynaklanan oraj olayları yaz mevsiminde en yüksek oranına çıkar. Kar örtüsü alçak alanlarda tutunamazken, yükseldikçe karın yüzeyde kalma süresi artar. Bu ve benzeri etmenler ve nedenler istasyonların birbirlerinden çok farklı iklim sınıfları içerisinde yer almalarına yol açar. Anahtar Kelimeler: İklim sınıflandırması, iklimin dikey değişimi, Bursa, Uludağ. ABSTRACT In this paper, causes of the change in climate through the northern slopes of Uludağ and its consequences were discussed by making use of the long-term average climatic data of the Bursa and Uludağ meteorology stations recorded during the period of 1975–2007. Although horizontal distance between two stations is very small, significant variations in climate characteristics are observed due to the vertical differences. Significant ones of these changes or differences are as follows: Because the Uludağ station is a mountain station locating at the 800 hPa geopotential height level, annual pressure variations are characterized by differences among two stations. While north-easterly winds dominate at Bursa, Uludağ is prevailed by southerly winds. Temperatures equal to and greater than 30 °C are almost not observed at Uludağ, whereas recorded at Bursa cause increased evaporation leading a water deficit. This water deficit is clearly seen in the Thornthwaite water budget. Uludağ meteorology station has average precipitation of more than 2.15 times in every month in comparison with Bursa meteorology station, and annual total precipitation amount reaches from 674 mm of Bursa to 1453 mm of Uludağ. Thunderstorm events are in highest rate in summer at both stations due to the local convective instability. Snow cover does not left over the lower parts, while length of snow cover period over the surface increases with height. All these factors mentioned cause the both station to staying at different climatic classes. Key Words: Climate classification, vertical variation of climate, Bursa, Uludağ. 14 Öztürk GİRİŞ Uludağ’ın sahip olduğu bitki, turizm ve jeomorfolojik özelliklerinin oluşmasında iklim özelliklerinin büyük rolü vardır. Uludağ’da kış aylarındaki yoğun kar yağışı sebebiyle kar kalınlığı 4 m’ye ulaşır ve kar örtüsü 2000 m seviyelerinde en az 7 ay toprak üstünde kalır. Bu durum, Uludağ’da kış turizminin gelişmesine zemin hazırlar. Yaz döneminde ise, sahip olduğu serin iklim koşulları nedeniyle önemli bir piknik ve dinlenme (rekreasyon) alanı haline gelir. Sahip olduğu iklim özelliklerinin dikey değişimi bitki türlerinin kuşaklar oluşturmasına, orman üst sınırında ise, zengin bir endemizme sahip alpin kuşağın gelişmesine neden olur. Yine iklim özelliklerinin etkisiyle alpin kuşakta perilasiyal süreç ve şekillerin egemen olduğu görülür. Sahip olduğu bu zenginliklerden dolayı Uludağ’ın iklim özellikleri daha önce birçok araştırması tarafından araştırılmıştır. Doğaner (1991) “Dağ turizmine coğrafi bir yaklaşım; Uludağ’da turizm” adlı çalışmasında Uludağ’ın iklim özelliklerini dağ turizmi açısından değerlendirmiştir. Güngördü (1992) “Uludağ ve çevresinin iklim ve bitki örtüsü özellikleri” adlı çalışmasında Uludağ’ın iklim özelliklerini bitki örtüsüyle ilişkileri açısından ele alınmıştır. Koç (2002) “Uludağ, Kaz Dağı ve çevresinin doğal mevsim potansiyeli” adlı çalışmasında Uludağ ve Kazdağı’nın kendilerine özgü doğal mevsim özelliklerine dikkat çekerek, bu özelliklerin turizm potansiyelinin belirlenmesinde ve dağlık alanların planlanmasında dikkat edilmesi gerektiğini belirtmiştir. yatay olarak kısa bir mesafe bulunan Bursa ve Uludağ meteoroloji istasyonları arasında nasıl bir iklimsel değişimin olduğu grafiksel gösterimler yardımıyla nedenleri ile ortaya konmaya çalışılmıştır. VERİ VE YÖNTEM Bu çalışmada, Bursa ve Uludağ (Zirve) meteoroloji istasyonlarının uzun süreli ortalama klimatoloji verilerinden (1975–2007) yararlanıldı. Özellikle, iklim öğelerinin iki istasyon arasında yükseltiye bağlı olarak nasıl bir değişim gösterdiği ve yıl içerisindeki gidişleri (aylık değişimleri) karşılaştırmalı olarak incelendi. İklim türlerinin belirlenmesinde, Rubner, Alissow, Köppen, De Martonne iklim sınıflandırmaları genel olarak, Thornthwaite iklim sınıflandırması (nemlilik indisi) ve su bilançosu ile Erinç kuraklık indisi ise ayrıntılı olarak incelendi. Güneş ışınlarının geliş açısı Cooper Formülü’ne göre hesaplandı. 1975–2007 yılları arasında yıllık toplam olarak düşen yağış tutarlarına göre yağış olasılık değerleri hesaplandı. İKLİM ÖZELİKLERİ Uludağ, Bursa Ovası’nın içinden (100 m) kısa mesafede farklı yükselti düzeylerinde düzlükler oluşturarak 2543 m yüksekliğe çıkar (Şekil 1). Bunun doğal bir sonucu olarak da, kısa mesafede iklimde belirgin bir farklılaşma oluşur. Çeşmeci ve Öztürk (2007) “Bursa’da Lodos Oluşumu, Afet Boyutu ve Etkileri” adlı çalışmalarında 1990–2006 yılları arasında Bursa ve çevresinde afet boyutunda etkili olan lodos fırtınalarının oluşumunu açıklarken, Bursa ve Uludağ meteoroloji istasyonlarına ait saatlik verilerinden yararlanmışlardır. Türkeş ve Öztürk (2008) “Uludağ Meteoroloji İstasyonu verilerinin iklimsel değişimler ve periglasiyal süreçler açısından incelenmesi” adlı çalışmalarında Uludağ Meteoroloji İstasyonu’nun aylık ve yıllık zaman dizileri uzun süreli eğilimler açısından analiz edilerek, bu eğilimlerin Uludağ’ın periglasiyal ortamı üzerinde yapabileceği başlıca etkileri ortaya koymuşlardır. Öztürk (2009) “Uludağ’da Periglasiyal Süreçlerin, Periglasiyal Yerşekillerinin ve Bunları Denetleyen Etmenlerin İncelenmesi” adlı yüksek lisans tezinde Uludağ’ın alpin kuşağı üzerinde etkili olan periglasiyal süreçleri, bu süreçlere bağlı olarak gelişen periglasiyal yer şekillerini ve başta iklim olmak üzere bunları denetleyen etmenleri, alanda nasıl bir iklimsel değişimin yaşandığını ve bu değişimin periglasiyal süreç ve şekilleri nasıl etkileyebileceğini araştırmıştır. Yukarıda kısaca belirtilen önceki çalışmalarda Bursa ve Uludağ istasyonları arasında iklim elemanlarının sayısal olarak değişimleri ifade edilmiş ancak gerçekleşen sayısal değişimlerin nedenleri tam olarak belirtilmemiştir. Bu değişimler incelenen konular gereği farklı şekillerde ele alınmış ve Bursa ile Uludağ arasındaki iklim değişimi ve yorumlanması eksik kalmıştır. Bu nedenle bu çalışmada aralarında Şekil 1. Bursa ve Uludağ meteoroloji istasyonlarının coğrafi konumu ve iki istasyon arasındaki yükseklik farkının bir profil yardımıyla gösterimi (Türkeş, 2010: 126’dan düzenlenerek). Figure 1.Geographic location of Bursa and Uludağ meteorology stations, and the profile indicating elevation difference among two stations (Rearranged from Türkeş, 2010: 126). Bursa ve Uludağ istasyonları, 40˚N enlemi üzerinde yer alır. 21 Haziran Güneş ışınlarının en dik geldiği zamandır ve bu tarihte Güneş ışınları 40˚N enleminin ufuk düzlemine 73˚’lik açı ile gelir. 21 Aralık’ta ise, güneş ışınları 26˚’lik açı ile 40˚N enlemine en eğik şekilde gelir. Fakat eğim koşulları da dikkate alındığında güneş ışınları Uludağ’ın güneyinden geçen 45˚’ye varan eğim özelliklerine sahip Soğukpınar Fayı (Yaltırak vd., 2004: 30) nedeniyle güney yamaca dik (90˚) ve dike yakın açılarla geldiği görülür (Şekil 2). Buna karşılık güneş ışınları özellikle kış döneminde kuzey yamacın sahip olduğu eğim özelliklerinden dolayı, özellikle 40-45˚ eğim 15 Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi özelliklerine sahip Bursa Fayı’nın geçtiği dik yamaçlara (Yaltırak vd., 2004: 30) çok eğik açılarla gelir ve bu dönemde Uludağ’ın kuzey yamacında bulunan bu alanların güneş ışınlarını bütün gün almamasına neden olur. Bu durumda güney yamaç daha fazla ısınır ve iki yamaç arasında belirgin bir sıcaklık farkı meydana getirir. sidir (Koç, 2001: 49). mP, cP hava kütlesinden farklı olarak daha sıcaktır ve daha fazla su buharı içerir. Her iki hava kütlesi de güneye doğru olan hava hareketleri nedeniyle alttan ısınma ve kararsızlaşma eğilimindedir. Havanın kararsızlaşması ve Uludağ’ın yükseltisinden dolayı, hava kütlelerini yükselmeye zorlaması, özellikle kuzey yamaçta bol yağışların oluşmasına neden olur. Yerel Basınç Özellikleri Şekil 2. Güneş ışınlarının 21 Aralık ve 21 Haziran’daki geliş açılarının Uludağ’ın kuzey ve güney yamaçları boyunca gösterdiği değişim. Figure 2. Variation of coming angles of the solar rays over north and south slopes of Uludağ on 21 December and 21 June dates. Etkili Olan Basınç Merkezleri ve Hava Kütleleri Bursa ve Uludağ’ın ikliminin oluşmasındaki en önemli etmen, bölgesel ölçekte etkili olan basınç merkezleri ve hava kütleleridir. Her iki istasyon bulunduğu konum nedeniyle sıcak ve soğuk dönemde farklı basınç sistemlerinin ve buna bağlı olarak farklı hava kütlelerinin etkisi altına girer. Araştırma alanında sıcak dönemde etkili olan basınç sistemleri Azor yüksek basıncı (Azor YB), Basra alçak basıncı (Basra AB) ve gezici orta enlem alçak basınçlarıdır (GAB). Bu sistemlere bağlı olarak sıklığı azalmakla birlikte sıcak dönemde etkili olan diğer bir hava kütlesi, denizel polar (mP) hava kütlesidir. Bu hava kütlesi etkili olduğu dönemde serinletici bir etki yapar. Bu iki hava kütlesi ayrı ayrı etkili oldukları gibi birlikte etki ettikleri dönemler de yaşanır. cT ve mP hava kütlelerinin farklı özelliklere sahip olması nedeniyle, bu iki hava kütlesinin karşılaştığı zamanlarda ortaya çıkan cephesel yükselme, sağanak yağış ve oraj olaylarını oluşturur (Koç, 2001: 37). Soğuk dönemi temsil eden Ocak ayında ise, etkili olan başlıca basınç sistemleri Azor ve Sibirya yüksek basınçları ile İzlanda ve Akdeniz alçak basınçlarıdır. Soğuk dönemde Azor YB zayıflamakta ve dönemsel olarak oluşan Sibirya YB etkili olmaktadır. Özellikle Orta Akdeniz kökenli GAB sistemleri, araştırma alanının ikliminin şekillenmesinde en etkin basınç sistemleridir. En etkili hava kütlesi ise, kuzey sektörlü soğuk hava kütlesi olarak tanımlanabilen, karasal polar (cP) hava kütlesidir. Bu hava kütlesi etkili olduğu dönemde düşük sıcaklıklara ve kar yağışına neden olur. Etkili olan diğer bir hava kütlesi de, kuzey sektörlü hava hareketleri ile sokulan soğuk denizel polar (mP) hava kütle- Basınç rejimlerinde hemen dikkati çeken ilk özellik, iki istasyonun yıllık ortalama yerel basınç değerlerinin 1004,4 hPa (Bursa) ve 810,8 hPa (Uludağ) gibi büyüklükleri çok farklı ortalamalar ile nitelenmesidir (Şekil 3a ve 3b). Bu belirgin fark, Uludağ’ın yükseltisine bağlı olarak basıncın atmosferde yükseldikçe azalmasının doğal bir sonucudur. Başka bir deyişle, Uludağ’ın doruklar kesimindeki yerel basınç, yerel koşullardan çok atmosferin (troposferin) kalınlığının, buna bağlı olarak da basınç düzeyi yükseltilerinin aylık ya da mevsimlik değişimleri ile bağlantılıdır. Örneğin, ortalama koşullarda, başka bir deyişle Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) standart atmosferinde 2 km yükseltide hava sıcaklığı +2 °C, hava basıncı 795 hPa’dır. 2 km yükseltideki hava basıncı, hava sıcaklığı ve onunla ilişkili olarak da yoğunluğunun değişmesine bağlı olarak yılın soğuk döneminde düşük, sıcak döneminde yüksek olma eğilimindedir (Şekil 3). Bu durum, ideal gaz yasası ve kalınlık kuralı ile açıklanabilir. Buna göre, hava sütununun sıcaklığı arttıkça hacmi artarken yoğunluğu azaldığı için, kalınlığı artar. Hava sütununun sıcaklığı azaldıkça, hacmi azalırken yoğunluğu arttığı için kalınlığı azalır (Türkeş, 2010: 141). Bu durumda, soğuk mevsimde, örneğin Uludağ’da olduğu gibi, hava basıncı daha düşük (kalınlık az); sıcak mevsimde ise, hava basıncı daha yüksek (kalınlık fazla) olur. Basınç rejimlerinde dikkati çeken ikinci belirgin farklılık, aylık ortalama yerel basınç değerlerinin yıl içerisindeki gidişlerinin birbirlerinin tersi bir değişiklik göstermesidir (Şekil 3a ve 3b). Bursa’da yerel basıncın soğuk dönemde yüksek olması, havanın görece soğuk ve buna bağlı olarak yoğunluğun fazla olmasına bağlı olarak açıklanabilir. Soğuk hava Bursa Ovası üzerine çökerek ova üzerinde görece yüksek basınç koşullarının oluşmasına neden olur. Öte yandan yukarıda açıklandığı gibi, havanın soğuk olması hava kütlesinin daha ince olmasına ve böylece Uludağ’da düşük basınç koşullarının etkili olmasına neden olur. Sıcak dönemde ise, Bursa’da basıncın düşük olması havanın sıcaklığı ile ilgilidir. Sıcak olan havanın yükselerek ova üzerinde daha alçak basıncın etkili olması ise, hava kütlesinin kalınlığının artmasına ve Uludağ’da soğuk döneme göre daha yüksek yerel hava basıncının ortaya çıkmasına neden olur. Yani Uludağ ile Bursa arasındaki basınç koşullarının değişiminde temel olarak yüksek atmosfer koşulları (yüksek atmosfer basınç seviyeleri ve onların mevsimlik değişimleri) etkili olmaktadır. 16 Öztürk Şekil 3. Bursa (a) ve Uludağ (b) istasyonlarının deniz seviyesine indirgenmemiş aylık ortalama yerel hava basıncı değerlerinin yıl içindeki değişimlerinin karşılaştırması. Figure 3. Comparing of annual variations of the monthly average local air pressure values of the Bursa (a) and Uludağ (b) stations Rüzgar Özellikleri İki istasyonun rüzgar gülüne bakıldığında, aralarındaki yatay uzaklık farkı olmamasına karşın, Uludağ’ın konumu ve yükseltisinden dolayı istasyonlarda farklı yönlerin egemen olduğu görülür. Bursa’da egemen rüzgar yönü N50°E (% 49,3) iken, Uludağ’da egemen rüzgar yönü S23°E’dir (% 37,5) (Şekil 4). Bu durumun oluşmasında temel etken Uludağ’ın sahip olduğu özellliklerdir. Uludağ’ın yükseltisi, kütlenin 850-700 hPajeopotansiyel yükseklikleri arasında bulunmasına ve böylece Uludağ’da yüksek atmosfer koşullarının etkili olmasına neden olur. Böylece genel atmosfer dolaşımına (GAB’lara yani jeostrofik rüzgarlara) bağlı olarak Uludağ S-SW yönlü rüzgarların etkisi altına girer. Ancak SSW yönlerinden esen rüzgarlar Uludağ Meteoroloji İstasyonu’nun konumundan ve kütlenin genel uzanış doğrultusundan dolayı siklonik bir dönüş yaparak istasyon üzerinde S-SE yönlerinden etki yapar. Bursa’nın rüzgar koşulları ise, daha çok yerel koşullar etkisinde şekillenir. Güneyinde yüksek Uludağ kütlesi ile kuzeyde daha alçak kütleler arasında kalması topografik faktörlerin rüzgar koşulları üzerinde etkili olmasına yol açar. Bu topografik koşullar GAB’ların etkisini azaltarak güney yönlü rüzgarların fön oluşturan özel hava durumu koşulları (hava tipi) dışında Uludağ’ı aşamamasına, böylece Bursa’da sıcak ve soğuk dönemlerde kuzeyli hava dolaşımının etkili olmasına yol açar. Mevsimsel olarak rüzgar yönlerindeki değişime bakıldığında Bursa’da genel olarak kuzey yönlü rüzgarların egemen olduğu görülür. Bursa’da yazın egemen rüzgar yönü N49°E (% 61,3), sonbaharda N53°E (% 53,6), kışın N72°E (% 62,8) iken ilkbaharda egemen rüzgar yönü, olasılıkla polar cephenin kuzeye kaymasına bağlı olarak GAB’ların daha kuzeyden geçmesi sonucunda S74°W (% 47,6) olur. Yazın Kuzey Yarımküre’de kutuplar ile orta enlemler ve subtropikal kuşak arasındaki sıcaklık gradyanı zayıfladığı için, polar cephe tamamen kuzeye kayar ve polar cephenin Türkiye üzerindeki etkinliği azalır (Türkeş ve Erlat, 2008:75). Uludağ’da ise, yüksek atmosfer koşullarının egemen olmasından dolayı güney yönlü rüzgarların egemen olduğu görülür. Sonbaharda egemen rüzgar yönü S22°E (% 43), kış mevsiminde S21°E (% 53,5), ilkbaharda S9°E (% 41,4) iken yaz mevsiminde egemen rüzgar yönü N59°E (% 45,9) olur. Bursa ve Uludağ Meteoroloji istasyonları arasında ilkbahar ve yaz mevsiminde görülen bu farklılaşmanın nedeni kısaca Kuzey Yarımküre’deki (KYK) basınç ve rüzgar dolaşımlarındaki değişimlerin yüzeyde yüksek atmosfer koşullarına göre daha önce etkili olması ve güneş ışınlarının daha dik gelmesiyle bağlantılı olarak KYK’nın ilkbaharda başlayarak ısınmasına verdiği tepki sonucunda yüksek atmosferin yüzey basınç ve rüzgar koşullarına göre yaza kayması şeklinde açıklanabilir. Bursa’da ilkbaharda yüksek atmosfer kontrolündeki güneybatı yönlü rüzgarlar özellikle sıcaklık artışında önemli bir etkendir. Uludağ’da yazın esen kuzey yönlü rüzgarlar ise, serin özelliklerinden dolayı, nem artışına neden olmakta ve buharlaşmayı azaltıcı etki yapmaktadır. Uludağ’da sonbahar, ilkbahar ve kış mevsimlerinde egemen olan güney yönlü rüzgarlar Uludağ’ın kuzey yamaçlarından Bursa Ovası’na doğru inerken adyabatik olarak ısınıp hız kazanır ve Bursa Ovası üzerinde fön özellikli kuvvetli lodos rüzgarların oluşmasına neden olur. Ancak kuvvetli lodosların çok sık gerçekleşmemesi bu yönlerden esen rüzgarların rüzgar frekansında düşük değerlere sahip olmasına yol açar. Fakat rüzgar hızları dikkate alındığında güney- 17 Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi li rüzgarların hızlı estiği hatta en hızlı esen rüzgarın 31,2 m/s ile SSW yönlü olduğu görülür. Ortalama rüzgar hızlarına bakıldığında, egemen bir yönün bulunmadığı görülür. Fakat Uludağ’ın sahip olduğu yükselti ve Uludağ etrafında rüzgar hızını engelleyecek başka bir yüksek kütlenin olmayışı rüzgar hızlarının Bursa’ya göre daha fazla olmasına neden olur. Bursa’da ise Bursa’nın kuzeye açık olmasından dolayı kuzey yönlü rüzgarların ve Uludağ kütlesinin varlığına bağlı olarak gelişen lodos rüzga- rı sonucunda güney ve batı yönleri arasında kalan yönlerin rüzgar hızlarında belirgin bir artış görülür. Özellikle en hızlı rüzgarların genel olarak lodos olarak isimlendirilen SW, SWS ve WSW yönlü rüzgarlar olduğu görülür. Bu yönlerden esen rüzgarların hızları 31,2 m/s’ye kadar çıkar. Çok hızlı esen bu rüzgarların ova içine önemli yıkıcı etkiler yaptığı bilinmektedir. Uludağ’da da en hızlı esen rüzgarlar S ve SE yönlüdür ve en hızlı esen rüzgar hızı ise 27,4 m/s ile SE yönlüdür (Çeşmeci ve Öztürk, 2007: 15). Şekil 4. Bursa ve Uludağ istasyonlarının egemen rüzgar yönleri ve ortalama rüzgar hızlarının karşılaştırması. Figure 4. Comparing of dominant wind directions and average speeds of the Bursa and Uludağ stations Sıcaklık Özellikleri Ortalama sıcaklık Bursa’da (100 m) 14,5˚C iken, Uludağ’da (1878 m) 4,8 ˚C’ye düşer. Uludağ’da Aralık, Ocak, Şubat, Mart aylarında ortalama sıcaklık sıfır derecenin altına inerken, aylık ortalama değerler bakımından Bursa’da sıcaklığın sıfır derecenin altına düştüğü ay yoktur. Bursa’da en soğuk ay 5,4 ˚C ortalama ile Ocak ayı, Uludağ’da –4,1 ˚C ile Şubat ayıdır. En sıcak ay olan Temmuz ayında, Bursa’da ortama sıcaklık 24,5 ˚C’ye yükselirken, Uludağ’da 13,9 ˚C’ye yükselir. Aylık ortalama değerler olarak en sıcak ve en soğuk ay arasında Bursa’da 19,1 ˚C’lik bir fark varken, Uludağ’da bu fark 18 ˚C olarak görülür (Şekil 5). Ortalama yüksek sıcaklık değerleri incelendiğinde, Bursa ve Uludağ’da etkili olan sıcaklık aralığının genişlediği görülür. Bursa’da ortalama düşük sıcaklık değerlerinin en düşük olduğu ay 1,7 ˚C ile Şubat, ortalama yüksek sıcaklık değerlerinin en yüksek olduğu ay 30,6 ˚C ile Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Uludağ’da ortalama düşük değerler ortalamasının en düşük olduğu ay –7 ˚C ile yine Şubat ayıdır. Görülen ortalama yüksek değerlerin en yüksek olduğu ay ise 18,3 ˚C ile Ağustos ayıdır. Yaşanan değerlerden de görüldüğü gibi ortalama düşük ve ortalama yüksek değerlerine göre Bursa’da 28,9 ˚C’lik sıcaklık aralığının, Uludağ’da ise 25,3 ˚C’lik bir sıcaklık aralığının etkili olduğu görülür. Bursa ve Uludağ arasındaki aylık ortalama sıcaklık farklarına bakıldığında, iki istasyon arasındaki en yüksek sıcaklık farkı Haziran ayında, en düşük sıcaklık farkı Ekim ve Kasım aylarında görülür. Özellikle Bursa’nın yaz aylarında fazla ısınmasından dolayı iki istasyon arasındaki fark yaz döneminde artar (Şekil 6). 18 Öztürk (10,5 ˚C) ulaşır. Eylül ayından sonra da günlük sıcaklık farklarında hızlı bir düşüş yaşanır ve günlük sıcaklık farkı Ocak ayında 4,9 ˚C’ye kadar düşer. Uludağ’ın günlük sıcaklık farkı rejimine bakıldığında günlük sıcaklık farklarının değişkenliğinin daha az olduğu görülür. Günlük sıcaklık farkının en az olduğu ay 2 ˚C ile Aralık ayı iken, en fazla olduğu ay 4,4 ˚C’lik fark ile Haziran ve Temmuz aylarıdır. Uludağ’da günlük sıcaklık farkları bakımından dikkate değer en önemli nokta, günlük sıcaklık farkının çok düşük olması ve soğuk dönemde bazı günlerde sıcaklık farkı yaşanmamasıdır. Mevsimsel günlük sıcaklık farklarının en az olduğu mevsim her iki istasyon için kış mevsimidir. Farkın en fazla olduğu mevsim Uludağ’da yaz mevsimiyken, Bursa’da sonbahar mevsimine kayar (Şekil 7). Şekil 5. Bursa ve Uludağ istasyonlarına ait aylık ortalama ve uç hava sıcaklıklarının yıl içindeki gidişlerinin (sıcaklık rejimlerinin) karşılaştırılması Figure 5. Comparing of annual variations of the monthly average and extreme air temperatures belong to the Bursa and Uludağ stations. Şekil 7. Bursa ve Uludağ istasyonlarının mevsimlik ve aylık ortalama günlük sıcaklık farklarının yıl içindeki değişimi. Figure 7.Annualvariations of seasonal and monthly average daily temperature differences between the Bursa and Uludağ stations. Şekil 6. Bursa ve Uludağ istasyonları arasındaki aylık ortalama, aylık ortalama maksimum ve minimum sıcaklık farklarının yıl içindeki gidişi Figure 6. Annual variations of the monthly mean, monthly average maximum and minimum temperature differences between the Bursa and Uludağ stations. Gün içerisindeki değişkenliği göstermesi açısından günlük sıcaklık faklarına bakıldığında, ortalama olarak Bursa’nın günlük sıcaklık farkı 7,7 ˚C, Uludağ’ın ortalama günlük sıcaklık farkı ise, 3,6 ˚C’dir. Bursa’nın günlük sıcaklık farkı rejiminde, Ocak ayından itibaren hızlı bir yükselme görülür, Eylül ayında ise, günlük sıcaklık farkı en yüksek seviyesine Sıcaklık özellikleri bakımından diğer bir önemli konu, buharlaşmayı attırıcı etkisinden dolayı 30 ˚C üzeri sıcaklıklardır. Bursa’da en yüksek sıcaklıkların 30 ˚C ve üzeri olduğu gün sayısı Temmuz ve Ağustos aylarında sırasıyla 19,1 ve 19,4 gün ortalamaları ile en yüksek değerlerine ulaşır. Buna bağlı olarak buharlaşma da bu dönemde maksimum değerlere ulaşır (234,2 mm). Bursa’da yıllık ortalama olarak 59,9 günün sıcaklığı 30 ˚C ve üzeriyken, 30 ˚C ve üzeri sıcaklıklar Uludağ’da neredeyse silinir ve yalnız Temmuz ayında ortalama olarak 0,1 gün 30 ˚C ve üzeri sıcaklık yaşanır (Şekil 8). 19 Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi Şekil 8. Bursa ve Uludağ istasyonlarında sıcaklığın 30 ˚C ve üzeri olduğu gün sayısının aylık dağılışı Figure 8. Monthly distribution of number of the days that the temperatures are equal and greater than 30 °C at the Bursa and Uludağ stations. Yağış Özellikleri Yağış özellikleri başlığı altında yağış tutarı, yıllık toplam yağış tutarı, aylık ve mevsimsel ortalama olarak çeşitli şekillerde incelenmiştir. Yıllık toplam yağış tutarı özellikle Uludağ’ın kuzey yamaçları boyunca, yükselti artışından ve kuzeye açık olmasından dolayı güney yamaçlara göre daha fazla artar. Nemli hava kütlelerinin kuzeyden gelmesi ve Uludağ’ın yükseltisi sonucu bu hava kütlelerinin içerisindeki nemin önemli bir bölümünü yükselme esnasında kuzey yamaçta bırakması (orografik yağış), güney yamaçta yağış tutarında önemli bir azalmaya neden olur. Uludağ’ın kuzey eteklerinde Bursa Ovası’nda 674 mm olan yıllık ortalama toplam yağış tutarı, Uludağ istasyonunda 1453 mm’ye yükselir. Conrad formülüne göre 1000 m’de yağış tutarı 1150 mm, 1500 m’de 1380 mm ve 2000 m’nin yukarısındaki alanlarda 1700 mm ve biraz üzerinde beklenebilir (bu hesaplama kuzey yamaç için geçerlidir). Hazırlanan yağış olasılığı diyagramına göre Uludağ’da yıllık toplam yağışın 1116 mm ile 1299 mm arasında gerçekleşme olasılığı % 25, 1299 mm ile 1670 mm arasında gerçekleşme olasılığı % 50, 1670 mm ile 1915 mm arasında gerçekleşme olasılığı ise % 25 şeklindedir. Başka bir söyleyişle, yıllık toplam yağışların büyük bölümü 1299 mm ile 1670 mm arasında gerçekleşir. Bursa’nın yıllık toplam yağış olasılığına bakıldığında, yağışın 510 mm ile 607 mm arasında gerçekleşme olasılığının % 25, 607 mm ile 761 mm arasında gerçekleşme olasılığının % 50, 761 mm ile 881 mm arasında gerçekleşme olasılığının % 25 olduğu ve yağışın büyük bölümünün 607 mm ile 761 mm arasında gerçekleştiği görülür. Her iki istasyonda da aylık ortalama yağış toplamı, Aralık ayında maksimuma ulaşır ve Ağustos ayında minimuma iner. Her iki dönem arasında yağış tutarı düzenli bir şekilde azalıp artar. Fakat Nisan ayında her iki istasyonda hafif bir artış yaşanır ve sonraki aylarda düşmeye devam eder (Şekil 9). Uludağ Meteoroloji İstasyonu ortalama olarak her ay için Bursa Meteoroloji İstasyonu’ndan 2,15 kat daha fazla yağış alır. Yağış rejimine göre, her iki istasyonda da yaz yağışları görülmekte ve bu yağışların yıllık toplamda yaklaşık % 10’luk bir paya sahiptir (Şekil 10). Türkeş (1996: 1063, 1998: 654)’in Türkiye için geliştirdiği yağış rejimi sınıflandırmasına göre, çalışma alanı, sıcak ve az yağışlı bir yaz mevsimi ile birlikte her mevsim oldukça yağışlı Marmara Geçiş (Akdeniz’den Karadeniz’e) (MARG) yağış rejimi özelliği gösterir. HAVA OLAYLARI Genel olarak iklim denince akla sıcaklık ve yağış özellikleri gelmesine karşın, bir yerde görülen hava olayları da iklimin belirlenmesi ve ortamın şekillenmesinde önemli rol oynar. Özelikle bu hava olaylarının tekrar sürelerinde meydana gelebilecek değişimler, ortamın bitki örtüsünün ve yaşayış şeklinin de değişmesine neden olabilir. Örneğin donlu gün sayısındaki artış bitki çeşitliliğinin azalmasına neden olabilmektedir. Hava olaylarını gösterdikleri rejimler bakımından iki gruba ayırabiliriz; kar yağışlı ve sisli günler sayısı ile dolulu ve orajlı (gökgürültülü fırtına) günler sayısı. Dolu ve oraj olayını meydana getiren hava kütlelerinin genel özellikleri kararsız bir yapıya sahip olmasından dolayı rejimleri benzerlik gösterir. Dolu ve oraj olaylarının, kararsız hava kütlesinin dağın da etkisiyle hızlı bir şekilde yükselmesiyle oluşan dikine gelişimli kümülüs bulutlarının (örn. cumulonimbus) içerisindeki hızlı soğumanın ve dikine hareketlerin sonucunda oluştuğunu söyleyebiliriz. 20 Öztürk Şekil 9. Bursa ve Uludağ istasyonlarının aylık ortalama toplam yağış tutarlarının (mm) ve bağıl nem oranlarının (%) yıl içindeki değişimlerinin karşılaştırılması. Figure 9.Comparing of annual variations of monthly average total precipitation amounts (mm) and relative humidity (%) of the Bursa and Uludağ stations. Şekil 11. Bursa ve Uludağ istasyonlarında kaydedilen başlıca hava olaylarına ilişkin ortalama sayılı günlerin karşılaştırılması. Figure 11. Comparing of average numbers of the weather events recorded at the Bursa and Uludağ stations. Şekil 12. Bursa ve Uludağ istasyonlarında gerçekleşen oraj olaylarının mevsimsel dağılışı. Figure 12. Seasonal distributions of the thunder-storm events observed at the Bursa and Uludağ stations. Şekil 10. Bursa ve Uludağ istasyonlarının mevsimsel yağış oranlarının (yağış rejimlerinin) karşılaştırılması. Figure 10.Comparing of seasonal precipitation rates (precipitation regime) of the Bursa and Uludağ stations. Her iki istasyonun orajlı gün sayılarının yıllık rejimi benzerlik ve toplam orajlı gün sayıları eşitlik gösterir. Bursa’da kaydedilen orajlı gün sayısı 18,7 iken, Uludağ’da 16 gündür (Şekil 11). Bursa’da orajlı gün sayısının fazla olmasının nedeni, orajı oluşturan hava kütlesinin sıcaklığa bağlı olarak, bazen Uludağ istasyonunun yer aldığı zirve bölgesinin altında yağışa neden olmasıdır. Başka bir deyişle, Bursa’da oraj olayının meydana geldiği bazı günlerde, zirve kesiminde yağışın oluşmadığı bulutlu (sisli) hava olaylarının ya da sağanak şeklinde gerçekleşmeyen yağışların egemen olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu özellikle yerel konvektif kararsızlık olaylarının neden olduğu sağanak ve gökgürültülü sağanak yağış (oraj) olayları için geçerli bir açıklama olarak kabul edilebilir. Oraj olayının mevsimsel dağılışında dikkati çeken en önemli nokta yaz mevsimi orajlarının % 40’a kadar çıkmasıdır (Şekil 12). İlkbahar mevsiminde yüksek olan oraj olayları, bu dönemde etkili olan cephesel sistemler ile bağlantılı olarak gerçekleşirken, yaz orajları tamamen yerel konvektif kararsızlık olayları sonucunda oluşur. Yukarıda belirtilen iki hava olayını oluşturan en önemli etken, içerisinde bulundurduğu nem sayesinde yağışa neden olan mP hava kütlesidir. Bu hava kütlesi kuzey sokuluşlu olması nedeniyle, kuzey yamaç boyunca yükselirken neminin önemli bir bölümünü yağış olarak kuzey yamaca bırakır. Güney yamaca geçebilen hava kütlelerinin ise, içerisindeki nemin önemli bir bölümünü bıraktıkları ve alçalırken adyabatik olarak ısınarak doyma noktasından uzaklaştıkları için (bağıl nemin düşmesi), güney yamaçta dolu ve oraj olaylarının daha az görüldüğünü söyleyebiliriz. Bu durumda güney yamaçta yaz kuraklığı daha belirginleşir. Bu kuraklaşmanın etkisini güney yamaçların sahip olduğu daha kurakçıl bitki örtüsünün dağılışında görebilmekteyiz (Güngördü, 1992: 137). Bursa ve Uludağ istasyonlarında gözlenen kar yağışı, kar yağışlı ve kar örtülü gün sayıları Şekil 13’te karşılaştırıldı. İki istasyon arasında, kar yağışı ve kar örtülü gün sayısı bakımından belirgin farklılıklar görülür. Bursa’da 15,4 gün gerçekleşen kar yağışı, Uludağ’da 81,2 güne çıkar. Bursa’dan Uludağ’a kar örtülü gün sayısı iyice artar ve Bursa’da 10,8 gün iken, Uludağ’da 180,3 güne çıkar. En yüksek kar kalınlığı da 66 cm’den 430 cm’ye çıkar. Şekil 13’te dikkate değer diğer bir özellik, kar örtüsünün alçak alanlarda tutunamadığıdır. Bursa’da aylık kar yağışlı gün sayısının her ay için kar örtülü gün sayısından fazla olduğu görülür. Uludağ’da ise tam tersi görülür ve 10 ay boyunca kar örtüsüne rastlanır. Haziran ve Temmuz aylarında yapılan arazi çalışmalarında, yüksek seviyelerdeki kuzey yamaçlarda ve kuytu çukur alanlarda (örn. dolinlerde) kar örtüsüne rastlanılmıştır. Başka bir deyişle, Uludağ’ın kuzey yamacında neredeyse bütün yıl (9-10 ay) kar örtüsüne rastlamak olasıdır. Fakat, güney yamacın Güneş ışınlarını dik alması, özellikle de 21 Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi soğuk dönemde Güneş ışınlarının en dik şekliyle gelmesi, güney yamacın sahip olduğu eğim değerlerinin fazla olması ve özellikle kar yağışına neden olan kuzey sektörlü hava kütlelerine göre duldada kalması, Uludağ’da sonbahar, kış ve ilkbahar mevsimlerinde hakim güney yönlü rüzgarların kar birikintilerini kuzey yamaca taşıması kar örtüsünün güney yamaçta çok daha erken ortadan kalkmasına neden olur (Öztürk, 2009: 53). İKLİM SINIFLANDIRMALARI İklim sınıflandırmaları, özellikle nemlilik ya da kuraklık derecesi açısından birbirinden ayrılan bölgelerin sınırlarını saptamak için geliştirilen formüller ve indislerdir. Konuyla ilgili çok sayıda ve birbirinden oldukça farklı iklim sınıflandırması vardır. Bunların bir bölümü, sıcaklık ve yağış gibi iklim elemanlarına dayanan yalın sınıflandırmalardır; örneğin, De Martonne ve Türkiye için geliştirilen Erinç sınıflandırmaları, vb.. Bir bölümü ise, evapotranspirasyon (buharlaşma–terleme) ve yağışı ilişkisini, bir başka sözle su bilançosunu (ya da dengesini) dikkate alan daha karmaşık sınıflandırmalardır; örneğin, Thornthwaite iklim sınıflandırması gibi (Erinç, 1996: 480; Thornthwaite, 1948: 61; Türkeş, 2007: 80). Araştırma alanı, iklim ve yağış rejimleri açısından bir geçiş alanı üzerinde bulunur. Bu nedenle sahip olduğu iklimi kavramsal olarak ifade etmek güçleşir. Tek bir yönteme göre yapılan iklim belirlemesi, Bursa ve Uludağ’ın iklimini açıklamakta yeterli ya da doyurucu olmayabilir. Bu nedenle Bursa ve Uludağ istasyonlarının iklim çeşitleri farklı yöntemlere göre belirlendi. Rubner İklim Sınıflandırması Şekil 13. Bursa ve Uludağ istasyonlarında kar yağışlı gün ve kar örtüsü ile kaplı olduğu gün sayıların yıl içindeki değişimlerinin karşılaştırılması. Figure 13.Comparing of annual variations of numbers of the snowfall days and of the snow cover days over the surface at the Bursa and Uludağ stations. Sisli günlerin ise, her iki istasyonda da bütün yıla yayıldığı görülür. Yağış konusunda olduğu gibi, sisli gün sayısında da yükseltiye bağlı olarak artış gerçekleşir. Bursa’da 21,9 gün olan sisli gün sayısı, Uludağ’da 110,8 güne çıkar. Özellikle kış döneminde Bursa üzerinde etkili olan yüksek basıncın dağın yükseltisi ve uzanış doğrultusu sonucunda sis olayını attırdığını söyleyebiliriz. Benzer nedenlerden dolayı da alçak alanlarda sis olayının yaşandığı gün sayısında önemli bir azalma yaşanırken yükseklerde sis olayının yine etkili olduğu görülür. Fakat her iki istasyonda da görülen sis olaylarının farklı etkiler yaptığını söyleyebiliriz. Çünkü alçak alanlarda etkili olan sis olayı, dağın etkisi ile yükselmeye maruz kaldığında, içerisindeki su buharı yoğunlaşma noktasına daha da yaklaşır. Bunun sonucunda yüksek seviyelerde görülen sis, önemli bir nem kaynağı oluşturur. Özellikle bu alanlardaki sisler soğuk cisimler (yeryüzü, çalılar, iğne yapraklı ağaçlar vb.) üzerinde çiy oluşumuna ve yer yer ağaçlarda çiy yağışına neden olur. Dağın yamacı boyunca yükselen sis zirveye doğru içerisindeki nemin büyük bölümünü kuzey yamaçta bırakarak güney yamaca geçtiği için güney yamaçta sis olayının kuzey yamaçta yapmış olduğu nemli etkiyi yapamadığı görülür. Rubner, sıcaklığa göre yaptığı sınıflandırmada sıcaklığın 10 ˚C ve üzeri olduğu gün sayısını dikkate almış ve bu gün sayılarına göre sınıflar belirlemiştir (Koç, 1998). Bursa ve Uludağ’da görülen 10 ˚C ve üzeri günler sayısına bakıldığında, Bursa’da 248 günün, Uludağ’ın 109 günün ortalama sıcaklıklarının 10 ˚C ve üzeri sıcaklığa sahip olduğu görülür. Buna göre Bursa, sıcak mutedil iklim tipine girerken, Uludağ, serin iklim tipine girer. Bu yöntemde iklim tipi Bursa’dan Uludağ’a, sıcak mutedil iklim tipinden mutedil iklime daha sonra da serin iklime geçer. Yine Rubner’e göre yağış temel alınarak yapılan iklim sınıfına göre, Bursa kısmen nemli iklim tipindeyken, Uludağ nemli iklim tipine girer. Alissow İklim Sınıflandırması Alissow tarafından yapılan sınıflandırmaya göre, farklı dönemlerde farklı hava kütlelerinin etkili olması nedeniyle, her iki istasyonun da iki sınıf içerisinde yer aldığı görülür. Özellikle geçiş alanı üzerinde yer alması bunu yaratan başlıca etkendir. Etkili olan hava kütlelerine göre yapılan sınıflandırma sonucunda, her iki istasyonun da sıcak ve soğuk dönemde farklı hava tipleri içerisine girdiği görülür. Yaz döneminde iki istasyon da 4c sınıfına yani “kıtaların batı kıyılarında görülen subtropikal deniz iklimi – Akdeniz iklimi” iklim çeşidi içerisinde yer alır. Soğuk dönemde ise, cP ve mP hava kütlelerinin de etkisi altına girmesi nedeniyle 5c sınıfı içerisine girer. Başka bir deyişle “orta kuşak kıtalarının batı kıyılarında görülen deniz iklimi” sınıfı içerisinde yer alır. Köppen İklim Sınıflandırması Köppen’in en sıcak ay ve en soğuk ay ortalamalarını dikkate alarak yaptığı iklim sınıflandırmasına göre, Bursa orta iklimler kuşağı içerisinde Csa harfleriyle temsil edilen Ak- 22 Öztürk deniz iklim tipine, Uludağ ise, sıcak ve soğuk ay ortalamalarının düşük değerler göstermesi, buna bağlı olarak kar örtüsünün uzun süre toprak üzerinde kalması ve don olaylarının etkili olması nedeniyle soğuk iklim kuşağı içerisinde Dfc harfleriyle gösterilen, kışları şiddetli, yaz dönemi kısa ve serin, her mevsim yağışlı iklim tipine girer. De Martonne İklim Sınıflandırması De Martonne’nun yağış ve sıcaklık özelliklerini dikkate alarak geliştirdiği sınıflandırmada, Bursa subtropikal iklimler içerisinden Akdeniz iklimiyle benzerlik gösterirken, Uludağ soğuk iklimler grubundan oseanik (okyanusal) soğuk iklim özelliğini gösterir. De Martonne tarafından geliştirilen, sıcaklık ve yağış arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amacıyla hesaplanan indis değerlerine göre, Bursa’nın indis değeri 29 çıkar ve buna göre yarı kurak iklimler ile kurak iklimler arası sınıfa girer. Uludağ’ın ise indis değeri çok yüksek değerlere ulaşır ve nemli iklim tipine girer. Thornthwaite İklim Sınıflandırması ve Su Bilânçosu Thornthwaite iklim sınıflandırma sistemine göre, Bursa’nın iklimi C2B’2s2b’3 şeklinde belirlenen yarı nemli su noksanının yaz mevsiminde arttığı denizel etkilere açık orta sıcaklıktaki iklim tipidir. Uludağ ise, çok nemli, ikinci dereceden mikrotermal, su açığının olmadığı ya da çok az olduğu ve deniz etkisine orta düzeyde açık bir iklim özelliği gösterir (A,C’2,d,b’2) (Türkeş ve Öztürk, 2008: 92). Yağış etkinliğini ortaya koymak amacıyla Thornthwaite yöntemiyle hazırlanan su bilânçosuna göre, Bursa’da Mayıs-Eylül döneminde su noksanlığının yani kuraklığın yaşandığı görülür. Uludağ’da ise Haziran-Ağustos döneminde, Bursa’daki kadar şiddetli olmamakla birlikte bir su noksanlığı yaşanır. Bursa’da Mayıs ayından itibaren potansiyel buharlaşma– terleme (PE) tutarı yağış tutarından fazla değer göstermeye başlar. Haziran ayında da yağış ve sıcaklık arasındaki fark azdır ve bu dönemde bulunan su fazlasının açığın bir bölümünü kapattığını söylemek mümkündür. Bu dönemden sonra, su noksanı yani buharlaşma–terleme ile yağış arasındaki fark hızla artar; Temmuz ayında ise, maksimuma ulaşır. Su noksanı Ekim’de ortadan kalkar. Haziran ve Eylül aylarında yağış tutarının 30 mm’nin üzerinde olması ve su noksanı değerinin düşük olmasından dolayı, su noksanlığının bu ayların tamamını kapsamadığını söylemek mümkündür. Ekim ayından itibaren yağış, tekrar potansiyel buharlaşma–terlemeden fazla değer göstermeye başlar, yani Ekim ayından itibaren tekrar su birikmeye başlar (Şekil 14). Uludağ’da ise, Haziran–Ağustos döneminde su noksanı yaşanmakla birlikte, aynı dönemde toprak içerisinde kullanılabilir suyun (harcanan su) bulunduğu da görülür. Harcanan suyun azalması sonucunda, Temmuz ve Ağustos aylarında su noksanı artar. Başka bir deyişle Temmuz ve Ağustos aylarının kurak geçme olasılığı yüksektir. Şekil 14.Thornthwaite yöntemine göre Bursa ve Uludağ istasyonlarının su bilânçoları. Figure 14. Water balances of the Bursa and Uludağ stations according to the Thornthwaite’s method. Erinç Kuraklık İndisi Erinç kuraklık indis formülünün tüm aylara uygulanması sonucunda ortaya çıkan değerler Bursa’nın iklimsel çeşitliliğini ortaya koyar. Yılın ilk ayında sahip olduğu indis değeri ile çok nemli alan içerisinde yer alırken, Ocak’tan Ağustos’a kadar bir düşüş yaşanır. Ocak ayında sahip olduğu 99 Im ve Şubat ayında sahip olduğu 75 Im değeri ile çok nemli sınırlar içerisinde yer alırken, Mart ayında 53 Im, Nisan ayında 44 Im değeri ile nemli sınırlar içerisinde yer almakta, Mayıs ayı içerisinde ki 23 Im değeriyle yarı nemli sınır içerisinde, Haziran 13 Im ile yarı kurak, Temmuz ayı 7 ile ve Ağustos ayı 6 Im ile tam kurak sınırlar içerisinde yer alır (Şekil 15). Daha sonraki dönemde hızlı bir yükselişe geçerek Eylül’de 14 Im, Ekim’de 38 Im, Kasım’da 62 Im ve Aralık’ta ise maksimum değere yükselerek 103 Im değerine ulaşmaktadır. Yani Bursa’nın indis değerleri çok nemli değerler ile tam kurak değerler arasında yer almaktadır. Aylık Im değerlerine göre Ocak, Şubat, Kasım ve Aralık ayları çok nemli sınırlar içerisinde, Mart ve Nisan ayları nemli sınırları içerisinde, Mayıs ayı değeri yarı nemli sınırlar içerisinde, Haziran ve Eylül ayları kurak sınırları içerisinde ve Temmuz, Ağustos değerleri tam kurak sınırlar içerisinde yer alır. Uludağ’ın bir dağ istasyonu olmasının etkisi indis değerlerinin genel olarak çok nemli olması şeklinde ortaya çıkar. Uludağ’a ait kuraklık indisi grafiğine baktığımızda çok nemli alanın çok geniş alan kapladığı görülmektedir. Ocak ve Şubat aylarında görülen maksimum sıcaklıkların sıfırın 23 Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi altında değerler göstermesi bu ayların grafikte yer almamasına neden olmuştur. Grafik içerisinde yer alan ayları dikkate aldığımızda indis değerlerinde hızlı bir düşüş olduğu görülür. Mart ayında 634 Im değerinde iken, Nisan ayında 263 Im değerine, bir sonraki ayda (Mayıs) 103 Im değerine düşer. Haziran ayında 54 Im değeriyle nemli sınırları içerisine, Temmuz ayında 28 Im değeriyle yarı nemli sınırlar içerisine girer. Ağustos ayı içerisinde ise 24 Im değeriyle en düşük değerine ulaşır ve bu değer ile yarı nemli sınır içerisinde kalır. Daha sonraki aylarda ise katlanarak artar. Eylül’de 44 Im, Ekim’de 141 Im, Kasım’da 416 Im ve Aralık ayında 1000 Im değerine ulaşır (Şekil 15). Buna göre Ocak ve Şubat aylarını da çok nemli kabul ettiğimizde, Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Ekim, Kasım ve Aralık aylarının çok nemli değerlere, Haziran ve Eylül aylarının nemli değerlere, Temmuz ve Ağustos aylarının ise yarı nemli değerlere sahip olduğu görülür. Şekil 15. Erinç yöntemine göre Bursa ve Uludağ istasyonlarına ait kuraklık indis değerlerinin yıl içerisindeki dağılışı. Figure 15. Annual variations of the drought indices of the Bursa and Uludağ stations according to the Erinç’s method. SONUÇLAR (1) Uludağ ve Bursa istasyonları arasındaki sıcaklık değişimi havanın hacmi ve yoğunluğu üzerinde etkili olur. Kışın soğuyan hava kütlesinin hacmi küçülerek, yoğunluğu artar ve Bursa üzerinde yüksek yerel basınç koşullarına yol açar. Yoğunluğu artan havanın kalınlığı azaldığı için Uludağ’da alçak yerel basınç koşulları yaşanır. Yaz mevsiminde ise sıcaklığı artan hava kütlesinin hacmi ve kalınlığı artarak yoğunluğu azalır. Bu nedenle yaz mevsiminde Bursa’da alçak yerel basınç koşulları yaşanır. Uludağ’da ise, kalınlığı artan hava kütlesinden dolayı, kış mevsiminde göre daha yüksek yerel basınç koşulları yaşanır. Bu nedenle her iki istasyonun yerel basınç koşulları yıl içerisinde birbirlerine zıt bir değişim gösterirler. (2) Egemen rüzgar yönleri Bursa’da yerel koşulların Uludağ’da genel atmosfer dolaşımının etkisindedir. Bu nedenle Bursa’da kuzeydoğulu, Uludağ’da güney yönlü rüzgarlar egemendir. Fakat her iki istasyonda da en hızlı esen rüzgar S–SE yönlerinden esen lodos rüzgarıdır. (3) İki istasyonun sahip olduğu sıcaklık özellikleri bakımından aşağıda sıralanan temel farklılıklar görülür: Bursa ve Uludağ arasındaki yükselti farkı (1800 m) sonucu ortalama sıcaklıklarda belirgin bir düşüş yaşanır. İki istasyon arasında ortalama olarak 10 ˚C’lik sıcaklık farkı bulunur. Bu sıcaklık farkı sıcaklığın, soğuk dönemde her 100 m’de 0,4 ˚C, sıcak döneminde ise her 100 m’de 0,6 ˚C azalması nedeniyle, yazın artarken kışın azalır. Bursa’nın sıcaklık özellikleri bakımından gösterdiği değişkenlik her zaman Uludağ’dan daha fazladır. 30 ˚C ve üzeri sıcaklıklar Uludağ üzerinde neredeyse yokken, Bursa’daki 30 ˚C ve üzeri sıcaklıklar buharlaşmayı arttırarak su açığına neden olur. Bu su açığı Thornthwaite su bilançosunda belirgin olarak görülür. (4) Yağış ve hava olayları bakımından iki istasyon arasında ortaya çıkan farklılık ve benzerlikleri aşağıdaki şekilde sıralamak olasıdır: Uludağ Meteoroloji İstasyonu ortalama olarak her ay için Bursa Meteoroloji İstasyonu’ndan 2,15 kat daha fazla yağış alır. Her iki istasyonda da yaz yağışları önemli bir orandadır. Benzer şekilde yerel konvektif kararsızlıktan kaynaklanan gökgürültülü sağanak yağışları da yaz mevsiminde en yüksek oranına çıkar. Kar örtüsü alçak alanlarda tutunamamakla birlikte, yükseldikçe yerde kalma süresi artar. (5) Yapılan iklim sınıflandırmalarından çıkan sonuçları aşağıdaki şekilde sıralamak olasıdır: Sıcaklık değerlerinde yükseltinin artışıyla birlikte önemli bir düşüş yaşanmaktayken, yağış değerlerinde sıcaklığın tersine belirgin bir artış gerçekleşir. Bu durum Alissow iklim sınıflandırması dışında iki istasyonun aynı dönemde farklı iklim sınıfları içerisinde yer almasına neden olur. Bursa tamamıyla Akdeniz iklimi içerisinde yer alırken, Uludağ soğuk ve nemli dağ iklimi içerisinde yer alır. Akdeniz ikliminin etkisiyle Bursa’da yarı nemli bir iklim egemendir ve yaz döneminde belirgin bir kuraklık yaşanır. Uludağ ise büyük çoğunluğunda nemli iklim içerisinde yer alır; ancak her mevsim yağışlı olmasına karşın yaz döneminde kısa bir süre su açığının olduğu görülür. Buna göre, Uludağ’ın yüksek kesimlerinde kısa bir süre da olsa bir yaz kuraklığının yaşandığını söylemek olasıdır. Bu durum zirve kesimde yer alan bazı kuraklığa dayanıklı bitki türlerinin, 24 Öztürk örneğin, çiçeksi bitkilerden Helichrysumpilacatum, varlığı ile açıklanabilir (Öztürk, 2009: 44). (6) Bursa ve Uludağ arasında ortaya çıkan bu iklimsel farklılık, Uludağ’da yükseltiye bağlı olarak bitki türlerinin de değişmesine neden olarak zengin bir dağ-orman ekosisteminin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Uludağ’da bitki türleri yükseltiyle beraber sıcaklık, nem, yağış vb. koşullara göre değişim göstererek belirli bitki katları oluştururken (Çepel, 1978; 15 Güngördü, 1992: 137), aynı zamanda orman üst sınırı üzerinde onlarca endemik türün de gelişmesini sağlamıştır (Güleryüz, 2000: 4). Katkı Belirtme Makalenin oluşması sırasında yapmış olduğu katkılardan dolayı değerli hocam Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ’e teşekkür ederim. KAYNAKLAR ÇEPEL, N. (1978). “Uludağ kütlesinin ekolojik özellikleri”. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi Seri B 28 (2): 15–25. ÇEŞMECİ, H. ve ÖZTÜRK, M. Z. (2007).“Bursa’da Lodos Oluşumu, Afet Boyutu ve Etkileri”. TÜBİTAK Üniversite Öğrencileri Yurt İçi Yurt Dışı Araştırma Projeleri Destekleme Programı. DOĞANER, S. (1991). “Dağ Turizmine Coğrafi Bir Yaklaşım; Uludağ’da Turizm”. Coğrafya Araştırmaları 3: 137–157. ERİNÇ, S. (1996). Klimatoloji ve Metodları, İstanbul: Alfa Yayınları. GÜLERYÜZ, E. (2000). Uludağ’ın Alpin Çiçekleri. Bursa: Bursa Valiliği İl Turizm Müdürlüğü. GÜNGÖRDÜ, M. (1992). “Uludağ ve çevresinin iklim ve bitki örtüsü özellikleri”. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Dergisi 3: 123–151. KOÇ, T. (1998). İklimbilimi Çalışmaları. Balıkesir: Necatibey Eğitim Fakültesi, Orta Öğretim Sosyal Alanları Eğitim Bölümü, Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı Ders Notları. KOÇ, T. (2001). Kuzeybatı Anadolu’da İklim ve Ortam. İstanbul: Çantay Kitapevi. KOÇ, T. (2002). “Uludağ ve Kazdağı Çevresinin Doğal Mevsim Potansiyeli”. Türkiye Dağları I. Ulusal Sempozyumu 25-27 Haziran 2002 Bildiriler Kitabı: 323-332. Kastamonu. ÖZTÜRK, M. Z. (2009). Uludağ’da Periglasiyal Süreçlerin, PeriglasiyalYerşekillerinin ve Bunları Denetleyen Etmenlerin İncelenmesi (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. THORNTHWAITE, C. W. (1948). “An Approachtoward a rationalclassification of climate”. GeographyReview, 38, 55–94. TÜRKEŞ, M. (1996). “Spatial and temporal analysis of annual rainfall variations in Turkey”. International Journal of Climatology 16: 1057-1076. TÜRKEŞ, M. (1998). “Influence of geopotential heights, cyclone frequency and southern oscillation on rainfall variations in Turkey”. International Journal of Climatology 18: 649–680. TÜRKEŞ, M. (2007). “Orta Kızılırmak Bölümü güney kesiminin (Kapadokya Yöresi) iklimi ve çölleşmeden etkilenebilirliği”, Ege Coğrafya Dergisi 14: 75–99. TÜRKEŞ, M. 2010. Klimatoloji ve Meteoroloji (Climatology and Meteorology). İstanbul: Kriter Yayınevi. TÜRKEŞ, M. ve ERLAT, E. (2008). “Influence of theArctic Oscillation on the variability of winter mean temperatures in Turkey”. TheoreticalandAppliedClimatology 92: 75–85 TÜRKEŞ, M. ve ÖZTÜRK, M. Z. (2008). “Uludağ Meteoroloji İstasyonu verilerinin iklimsel değişimler ve periglasiyal süreçler açısından incelenmesi”. IV. Atmosfer Bilimleri Sempozyumu 25–28 Mart 2008 Bildiri Kitabı: 89–98. İstanbul: İ.T.Ü. Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü. YALTIRAK, C., GAZİOĞLU, C., SELİM, H., YÜCEL, Z.Y. (2004). “Uludağ Nasıl Yükseliyor”. Aktif Tektonik Araştırma Grubu 8. Toplantısı (ATAG-8) Bildiri Özetleri Kitabı: 30. Elazığ: Fırat Üniversitesi. Yazar hakkında Arş. Gör. Dr. Muhammed Zeynel Öztürk Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Terzioğlu Yerleşkesi/ÇANAKKALE Yüksek lisansını Uludağ’da egemen olan periglasiyal süreçler ve şekiller ile Uludağ’ın iklim değişkenliği üzerine yapmıştır. Doktora çalışma konusunu başta taşlaşmış fosil kumulları (eolinitler), yalıtaşları ve kıyı kumulları olmak üzere kıyı jeomorfolojisi oluşturmaktadır. Türk Coğrafya Dergisi Basılı ISSN 1302-5856 http://www.tck.org.tr Sayı 55: 25-33, İstanbul Elektronik ISSN 1308-9773 Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu The Last Com Settlement in the Erzurum Palandöken Ski Center: Com of Beri Piri İhsan BULUTa ve Fatma ÖZDEMİRb a)Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Erzurum (ibulut@atauni.edu.tr) b) Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Yüksek Lisans Programı Erzurum (idil-volga@windowslive.com) Geliş/Received : 14.04.2010 Kabul/Accepted: 29.12.2010 Sorumlu yazar/Corresponding author (İ. Bulut) ibulut@atauni.edu.tr ÖZET Erzurum komların en çok bulunduğu il olarak bilinmektedir. Kırsal alanlarda olduğu gibi Büyükşehir Belediyesinin Palandöken belediyesi sınırları içerisinde bile komlar yer almaktadır. Şehirsel yaşam alanları ve turizm alanları ile iç içe bulunan komlardan biri de Beri Piri komudur. Bu bölgedeki komların büyük bölümü değerlenen arsalarını satmak suretiyle şehirsel ve turistik alanlardan uzaklaşmışlardır. Anahtar kelimeler: Erzurum, Palandöken Kayak Merkezi, kom ABSTRACT Erzurum is known as a city to have the most koms. As in rural areas, the koms have taken the places in the borders of metropolition municipalitiy. On of these coms which are inner to inner with urban life places and tourism places is Beri Piri kom. A great majority of these koms have been far away from recretional places and urban areas. Key Words: Erzurum, Palandöken Ski Center, com GİRİŞ Komlar Türkiye iskân coğrafyasının üzerinde en çok durulmuş ve tartışılmış bir konusudur. Ancak bu yerleşme şeklinin ne olduğu, hangi kır altı iskânına benzer veya farklı olduğu konum özellikleri, fonksiyonu, alansal özellikleri, geçici veya sürekli oluşu ile yetiştirilen hayvan türleri gibi özellikleri yönünden bugün bile müphem ve ciddi tartışmalara yer verecek durumdadır. Bu çalışmada önceki çalışmaların ışığı altında Erzurum şehir merkezi ve Palandöken Kayak Merkezi sınırları içerisinde yer alan ve son örneklerden biri olan Beri Piri Komu incelemiştir. Çalışmamızın asıl amacı bu kom yerleşmesinin coğrafi yönden etüdü olmakla beraber, Turizm çevre etkileşiminin mekânda yarattığı somut değişmeleri de ortaya koymaktır. Ayrıca Doğu Anadolu’da yaygın olan kom yerleşmelerimizden birini daha ayrıntılı olarak etüt ederek kom gerçeğine daha doyurucu ve bilimsel kimlik kazandırmaktır. Bu bölgedeki çok sayıda kom yerleşmesi turizme ve şehirleşmeye yenik düşerek bu bölgeden uzaklaşmışlardır. Yakın bir gelecekte bu kom yerleşmesinin de bu bölgeden uzaklaştırılacağı ihtimal dâhilindedir. Bölgemizdeki komlar ile ilgili az sayıdaki çalışma Özey (1991) ve Koday (2002)’a aittir. Komlar ülkemiz genelinde yaygın olmakla beraber farklı adlar ve özelliklerle tanıtılmıştır. Bir yönüyle ağıllara, diğer yönüyle damlara ve çiftliklere benzetildiği çalışmalarla ortaya konulmuştur. Bu yüzden kesin ve doyurucu net bir tanıma henüz ulaşılamamıştır. Bunun nedeni farklı yer şekilleri, iklim, hidrografik özellikler ve bitki örtüsü gibi doğal şartların farklılıklar göstermesi ile yetiştirilen hayvan türleri, konut şekilleri ve malzemeleri ile faaliyetin geçici ve 26 Bulut ve Özdemir sürekli oluşunun bölgesel olarak farklılıklar göstermesidir. Nitekim bazı araştırıcılar komları kısmen damlara (Yücel, 1987: 61–69; Göney, 1974-76: 73-80; Göney, 1974-77: 129-134), ağıllara, mezralara (Sarıbeyoğlu, 1951: 37-38; Alagöz, 1941: 155-156 ve Emiroğlu, 1971: 159-160) ve hayvan çiftliklerine (Tunçdilek, 1967: 129–132) yakın tanıtmışlardır. Hatta bu araştırıcı komu bir bakıma hayvancıların kışlağı olarak geçici yerleşme olarak tanıtmıştır. Erinç ve Tanoğlu komları ziraat ile birlikte hayvancılık yapan bir veya birkaç aile tarafından kurulmuş, bir veya birkaç haneli küçük bir yerleşme oldukları, adını kurucusundan aldıklarını ifade ile, mesken sayıları sınırlı kalmak şartıyla, bir köyden ayrılmış, fakat bu köy ve kasabaya bağlı kalan oturaklı komları bir mahalle, köye bağlı olmayıp, yılın belli bir kısmında yerleşilen komları da, yayla veya kışla gibi yarı göçebe yerleşme şekli olarak adlandırmak gerektiğine işaret etmektedirler (Erinç, 1953: 87-97; Tanoğlu, 1954: 1-33). Kuşkusuz bu tanımlardaki ortak payda hayvancılık faaliyetleri ile bu faaliyetin köyden uzak köye bağlı, az miktarda da ekme biçme faaliyetlerine yer vermeleridir. Ancak bu faaliyetleri belli bir bölge, belli bir yükselti, belli bir konum ve tipe sokmak mümkün değildir. Yine de Sözer bölge komlarını en açık şekilde tarif edip, sürekli oluşlarını vurgulayarak diğer geçici yerleşmelerden ayırt edilmesi gerektiğine işaret etmiştir (Sözer, 1972: 23–24). Özey, bölge komlarından ikisini bütün yönleri ile benzer özellikler tespit ederek incelemiştir (Özey, 1991: 122–123). Bu konudaki en yeni çalışmayı Hınıs ilçesinde yapan Koday komların bazılarının geçici olduğu gerçeğine işaret etmektedir. Kom yerleşmelerinin ortaya çıkışını hazırlayan doğal çevre koşulları, fonksiyonel özellikleri ve meskenlerini incelemiştir. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinden bahsetmiştir. Dolayısıyla farklı bölgelerden ziyade aynı bölge komlarında bile yetiştirilen hayvan türlerinin yöreden yöreye değiştiğine ışık tutmuştur (Koday, 1998: 357–382). Komları az da olsa ekip dikme faaliyetlerinin söz konusu olduğu, hemen bütünüyle hayvan beslenen münferit tarım işletmeleri olarak da yorumlanmıştır. Mezra ve yaylalardan ayrılan yönünün ise her komun ev ve eklentilerin bir arada fakat yaylalar ve mezralarda olduğu gibi başka ailelerin komlarının(mesken grubu) belirgin şekilde bir birinden uzak olduğu belirtilmektedir (Doğanay, 1997: 293). İç Anadolu bölgesinde ise köm adıyla bilinen bu yerleşmelerde küçükbaş hayvan beslendiği, köye yakın, kışın sürekli, yazın kısmen terk edilen, zamanla köylere dönüşen kırsal yerleşmelerdir. Nitekim Yozgat şehir merkezinin 4 km doğusundaki Köçekkömü köyü bunlara en iyi öneklerden biridir. Bütün bu araştırmacılardan edinilen bilgiler ve gözlemlerimiz doğrultusunda Beri Piri komunun tanımını şu şekilde yapmak mümkündür. Erzurum şehir merkezinin 7 km kadar güneyinde, Kayakyolu mahalle muhtarlığına bağlıdır. Mülkiyeti 4 kardeşe ait tarım ve otlak alanları olan, büyükbaş hayvan yetiştirilen, buğday ve arpa gibi ürünlerin az miktarda ekme biçme faaliyetinin olduğu, 1960’larda Tekman’dan gelmiş aynı sülalenin 6 kadar meskeninin ve eklentilerinin oluşturduğu devamlı oturulan bir kırsal yerleşme ünitesidir. Beri sözcüğü hayvancılıkla ilgili olup evcil hayvan sürüsünün bir araya toplanmasına denilmektedir. Pir ise komun eski sahibi olan yaşlı bir ninenin ünvanı olarak bilinmektedir. Komun adı Pir Nine’nin koyun sürüsü topluluğu anlamına gelen Beri Piri olarak süre gelmiştir. Her ne kadar gerçek olduğu bilinmemekle birlikte ninenin hayvan sayınsın fazla olduğu ve komda üretilen sütün şehre kadar boruyla mandıralara lor, peynir ve tereyağı yapılmak üzere ulaştırıldığı rivayet edilmektedir. Yöredeki eski komların çokluğu ve hayvan zenginliği ve bölgenin ürettiği ve dışarıya sattığı ürünler göz önüne alındığında bunun imkan dahilinde olduğu düşünülebilir. BERİ PİRİ KOMU Konum Özellikleri Beri Piri Komu Palandöken Dağlarının en yüksek noktası olan Büyük Ejder Tepesi (3176 m) kuzeyinde Erzurum’u Tekman ve Hınıs’a kestirme olarak bağlayan Tekman Boğazı denilen mevkide, kuzeye akışlı Karnıyarık Deresi (Ejder deresi de denir) Vadisi’nin doğuya bakan vadisinin hafif eğimli taraça düzlüğü ile vadi tabanı arasında kurulmuştur (Şekil 1 ve Fotoğraf 1). Erzurum şehir merkezine yaklaşık 7 km mesafede olan kom yerleşmesine Gondol lift idare merkezine kadar asfalt yolla ulaşılmaktadır. Bu konumdan itibaren 1,5 km’lik arazi yoluyla ulaşılan koma kış mevsiminde dere yatağı ve yol güzergâhının pistlere dönüşmesi nedeniyle Dedeman oberj ve oteline kadar taşıtlarla, bu konumdan itibaren de 1 km yaya olarak ulaşılır. Doğal Çevre Özellikleri Erzurum ovasını güneyden çevreleyen Palandöken Dağları bu kesiminde genelde volkanik formasyonlara yer verir. Çoğunluğunu bazalt ve andezitlerin oluşturduğu litolojik yapıda yer yer serpantin ile temsil edilen ofiyolitlere de rastlanır. Sahada sarp yamaçlar ile aşınım düzlükleri yer alır. Dağlık alandan ovaya geçiş kuzeyden faylarla kademeli bir şekilde olmaktadır. Dağlık alanın etek kesimlerinde kuvvetli rölyef enerjisi nedeniyle eğimli birikinti konileri ve bunların birleşmesinden meydana gelen birikinti yelpazeleri oluşmuştur. Şekil 1. Araştırma Sahasının Lokasyon Haritası Figure 1. Location Map of Research Area Sahanın en yüksek noktasını Büyük Ejder Tepesi oluşturur. Bu noktanın kuzey inden kaynaklarını alan Ejder Deresi (Karnıyarık Deresi) vadisi kom yerleşmesi için kışın oldukça kuytu ve korunaklı bir ortam sunmuş yazın ise sulak ve çayırlarla kaplı yeşil bir otlak imkânı hazırlamıştır. Eğimli yamaçlar, dar ve derin vadiler bu dağlık alandaki başlıca yer 27 Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu şekillerini oluştururlar. Zirvelere doğru buzul nüveleri dikkati çeker. Aşırı soğuma ve ısınmanın etkisiyle şiddetli fiziksel parçalanma ve eğim değerlerinin yüksekliği yer yer vadi içlerine doğru taş akmaları, yamaç döküntüleri ve kayşatlar oluşmasına neden olmuştur. Fotoğraf 1. Kom Eğerli tepesinin doğu yamacında akarsu ve Tekman yoluna yakın bir konumda kurulmuştur. Photo 1. Kom is located on the eastern skirt of Eğerli Hill, by the river and near Tekman Road. Hava tipleri ve coğrafi faktörlerin etkisinde şekillenen Erzurum ve çevresinin iklimi, şiddetli kış soğumaları ve yazın fazla ısınmaları, kararsız basınç şartları, buharlaşmanın yüksekliği ve güney sektörlü rüzgârların hâkimiyeti ile karakterize edilmektedir. Bu anlamda yağışların ilkbahar ve yaz başlarında toplandığı, yaz mevsimi ve sonbaharın ilk ayı hariç kar yağışların görüldüğü, ovada yarı kurak, dağlık yüksek kesimlerde ise yarı nemli ve nemli soğuk iklim şartlarının hüküm sürdüğü özellikler taşımaktadır. Erzurum ve çevresi sıcaklık rejimi yönünden termik genliğin fazla olduğu orta kuşağın karasal rejim tipine girer. Yazın en sıcak ay Ağustos (19,6 °C), kışın en soğuk ay Ocak (-8.6 °C) aradaki fark ise 28 °C kadardır. Temmuz ve Ağustos ayları dışında don olayına rastlanır. Yıllık yağış tutarı ortalaması 456 mm kadar olan Erzurum’da yağış rejiminde de karasallığın egemen olduğu görülür. Yağış tipi geçiş mevsimlerinde ve yazın konveksiyoneldir. Ocak ayından başlayarak ilkbahara doğru yağış miktarları artar ve mayısta maksimuma ulaşılır. Mayıstan itibaren giderek azalan yağışlar Ağustosta minimum düzeye iner. Sonbaharda yaza göre tekrar artan yağışlar ekimde düşük değerler göstermesine rağmen ikinci maksimuma ulaşır. Kışa doğru ise kararlı hava kütleleri ve basınç şartları (Sibirya YB) nedeniyle yeniden düşer. Kar yağışları ekim sonundan itibaren başlar Mayıs başlarına kadar devam eder. Bazı yıllar yağışlar daha erken başlayıp daha geç biter. Aralık ve Marta arasındaki dönemde tamamen yerler karla örtülüdür. Şüphesiz Erzurum ovası için söz edilen bu iklim özellikleri ve elamanlarını çalışmamıza konu olan kayak merkezinde daha şiddetli ve erken başlayıp geç sona ereceği muhakkaktır. Çünkü hem yükseltinin fazlalığı hem de kuzeye bakışlı bir alanda olması gibi bakı dezavantajı ilk ve son kar yağışı tarihlerini, kar yağışlı günler sayısı, kar kalınlığı ve kar örtülü gün sayısı ile donlu günler ile sıcaklık değerleri açısından olumsuzlaştırmaktadır. Palandöken Dağları ile söz konusu kom ve çevresinin bitki örtüsü sub-alpin ve alpin bitkilerden oluşur. Hayvancılık açısından önemli olan bu bitkiler ve çayırlar haziran sonlarına doğru kar örtüsünün kalkmasıyla birlikte yeşermeye başlar, birkaç hafta içerisinde çiçeklenir, temmuz ayı başlarında da verimli otlaklara dönüşür. Otlaklardan kar yağıncaya kadar yararlanılmaktadır (Atalay, 2002: 175). Yumak otları, kekik, yavşan, geven türleri, sığırkuyruğu, üçgül, yabani yonca gibi türlerin geniş katılımı olduğu vejetasyon oldukça gür ve bol çeşide sahiptir. Vejetasyon dağlık alanda yükseltiye bağlı olarak kademelenme ve zirvelere kadar yayılış gösterir. Yani dağın etek kısımlarında bitkiler çiçek açmış olgunlaşırken orta kesimlerde çiçeklenme henüz başlama safhasında zirveye yakın ise bitkiler henüz yeşerme evresindedir. Yaklaşık 1000–1300 metrelik dikey mesafede bir ayı aşkın bir gecikme söz konusudur. Bu da otlatma açısından bir avantajdır. Beşeri Çevre Özellikleri Kom ve arazileri Palandöken kayak merkezi içerisinde kalmıştır. Daha aşağı konumlardaki komlar turistik tesislere çok yakın olduğu için taşınmış, arazilerini satmış olup, komların yerinde otel ve diğer tesisler kurulmuştur. Turizmle çevre değişmesine ve çevre üzerindeki baskısına en güzel örneklerden biri de bu bölgedeki kom yerleşmelerinin yok olmasıdır. Özellikle 1980 sonrasında Yenişehir semtinin toplu konut alanı olarak yerleşmeye açılması ve 1990’dan itibaren gelişen kayak turizmi ile Kayak Yolu adıyla yeni bir yerleşim alanının doğması ve bu semtin bu gün de oteller bölgesine kadar gelişmesiyle sonuçlanmıştır. Palandöken Kayak merkezinin bugünkü manzarası aslında Erzurum’da ilk kayak sporunun başlangıcına dayanmaktadır. İlk defa II. Abdulhamit zamanında kayaklı muharip Rus askerlerinden etkilenerek Türk orduları içinde de kayak öğretimi benimsenmiştir. Erzurum’un işgali sırasında kayaklı birlikler yüksek hareket kabiliyeti neticesinde önemli yararlılıklar göstermiştir. İlk askeri kayak eğitim birliği merkezi bugün de Olimpiyat Kayakla Atlama kulelerinin bulunduğu Büyükkiremitlik tabyası (2045 m) üzerinde başlatılmıştır (Doğanay, 1989: 173-177; Doğanay ve Doğanay, 2005: 153-159). 1938 yılında bugünde önemli bir kayak merkezi olan Laleli askeri bölgesine taşınan birliğin faaliyetleri ile sürdürülen kayak sporu, 1969 yılından itibaren sivillerin de ilgisiyle Palandöken dağlarına kadar yayılmıştır. İlk defa mekanik telesiyej motor dairesi binası ile başlayan yapılaşmayı, Beden Terbiyesi Eğitim ve Dinlenme Tesislerinin yapılması ve öncelikle kamuya ait misafir haneler, buna eşlik eden son zamandaki özel sektör yatırımları kayak merkezindeki bugünkü görünümün oluşmasına yol açmıştır. Dolayısıyla 1970’li yıllara kadar şehir merkezinin hemen güneyindeki 2000-2050 m yükseltili alanlarda kısa mesafeli pistlerde askeri amaçlarla başlayan kayak turizmi ve sporu bu tarihten sonra 1990’lara kadar sivillerinde artan ilgisi ve Türkiye’de gelişen kış turizmi bilinciyle yerelden Ulasal boyuta ulaşmıştır. 1990’lı yıllarla beraber etkili tanıtım, tesisleşme, ulaşım ve konaklama imkânlarının artırılması ve 28 Bulut ve Özdemir standartlarının yükseltilmesi ile dünyada gelişen siyasi ve ekonomik değişmelerle uluslararası bir niteliğe kavuşmuştur. Kuşkusuz bu gelişmeler Palandöken kayak merkezinin sahip olduğu kar kalitesi, karla örtülü gün sayısı ve kar kalınlığı gibi klimatik şartlar ile her türden kayak sporu disiplinine uygun yarışların yapılmasına olanak sağlayan eğim, bakı ve topografik koşullara sahiptir. Ulaşım kolaylığı, tesis zenginliği ve Büyük bir nüfus barındıran, bölgesel merkez özelliği bulunan bir şehrin varlığı ile kayak sporunun ülkemizde ilk geliştiğ merkezde yer alma gibi beşeri şartların sağladığı avantajın bir sonucudur. Gerçekten de şehir merkezinin hemen güneyindeki az eğimli kısa mesafeli yamaçlarda oluşmaya başlayan kayak sporu alanları, Palandöken eteklerine oradan da zirveye uzanan hızlı bir genişleme kat etmiştir. Dikey yöndeki genişleme yatay yönde de gözlenmiş Konaklı ve gez yaylasına doğru genişlemiştir. Konaklı bölgesine yapılan tesis ve düzenlemelerle pist uzunlukları ikiye katlanmış ve taşıyıcı lift, telesiyej sistemi ile taşıma kapasitesi 10000 kişi/saate yaklaşmıştır. Profesyoneller ve snowboard tutkunları için Ejder Tepe’den itibaren dağın bütün kuzey yüzeyi pist haline gelmektedir. Komda sürekli kalan üç ailenin toplam 35 nüfusu tespit edilmiştir. Yazları gelenlerle birlikte nüfusun 50’yi bulduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu nüfusun eğitim ve sağlık hiz- metleri Erzurum’daki kurumlardan sağlanmaktadır. Okul dönemlerinde ev kiralayarak çocuklara öğrenim olanağı sağlanmaktadır. Kom sakinlerinden iki çocuk lisanslı milli kayakçı olma başarısı elde etmişlerdir. Kuşkusuz bu gelişme kom yerleşmesinin söz konusu kayak merkezi içerisinde olmasının bir sonucudur. Bir diğer etki ise kom sakinlerinin meskenlerinin yanında bir kafeterya oluşturma çabaları ve turizmden gelir elde etme düşünceleridir. Ancak bu konuda herhangi bir başarı sağlanamadığı saptanmıştır. Yerleşme Ejder Deresi yatağının batısında (solunda) Eğerli Tepesinin kuzeydoğu eteklerinde, Sultan Sekisi Tepenin doğuya bakan yamacında hafif eğimli bir seki düzlüğü üzerinde birbirini görebilen meskenlerce çevreye hâkim bir konumda kurulmuştur. Yerleşmeyi oluşturan unsurlar evlere bitişik tandır, ahır, samanlık ile evlerin yakınında ot yığınları (taya) ve tezek yığınlarından (kalak) oluşmaktadır (Şekil 2 ve Fotoğraf 2). Kuruluş yeri dereden ve dağlık alandan nispeten uzak düşünülmüştür. Kuşkusuz bunda en büyük etken taşkından ve çığdan korunma düşüncesidir. Ancak yola yakınlık ulaşım avantajı düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Kom sakinlerinin çevreye ve afetlerden korunmaya karşı sergiledikleri bu duyarlılığını kamuya ait ve turistik tesislerin yer seçiminde görmek mümkün olmamıştır. Beri Piri Komu Şekil 2. Araştırma Sahasının Topoğrafya Haritası Figure 2. Location Map of Research Area 29 Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu Fotoğraf 2. Komun genel görünüşü Photo 2. General wiev of kom Koma ait meskenler kalın taş duvarlı ve pasin örtü denilen geleneksel inşa tarzına ve iç donanıma sahiptir. Havalandırma ve aydınlatma yörede baca denilen yani tavandan bırakılan pencere ile sağlanmaktadır. Pencere güneye dönük ve sürekli gün ışığını görecek şekilde yapılmıştır. Basit fakat ilkel olarak değerlendirilen bu küçük ayrıntı bile Anadolu konut geleneğinin en ilkel olanlarında bile doğadan yararlanma ve olumsuz doğal koşullarının insan lehine nasıl etkisiz hale getirildiğinin en çarpıcı örnekleridir (Şekil 3 ve 4; Fotoğraf 3 ve 4). Şekil 3. Çatısı eğimli balıksırtı şeklinde pasin örtü, pencere tavanda güneyi görecek şekilde, örtü malzemesi kesilmiş toprak çim veya turbadan oluşan orta gelirli Ramazan Seylan’a ait kom evi. Figure 3. Kom house which belongs to Ramazan Seylan, having middle income. The house consists of a diagonal Pasin cover with a leaning roof, soil turf or tourbe, cut as a covering material in such a way that faces South at the window roof. Aile konutu çoğunlukla ahıra bitişik, ahır ise bir taraftan samanlık (merek) ile irtibatlıdır. Aile konutu planları nüfus sayısına bağlı olarak değişmekle birlikte iki oda bir salon ve mutfak ile kilerden oluşmaktadır. Mutfak bir köşesinde banyo ve tuvalet şeklinde bölmelere de sahiptir. Salon sobanın bulunduğu mekân olduğu için uygun bir köşesinde oluşturulan raf sayesinde pişirme ve yemek yeme mekânı olarak da kullanılmaktadır. Şekil.4 Komu oluşturan meskenlerin duvar çatı, pencere ve örtü ilişkisini gösteren şematik kesiti(ölçeksiz). Duvar kalınlıkları 8090cm, çatıdaki toprak örtü 45-50 cm kadardır. Figure 4. The schematic clipping showing the wall, roof, window and coverage relationship in the dwellings which make up Koma (not scaled). The thickness of the walls is about 80-90cm and the soil coverage on the roof is about 45-50 cm. Çatı kalınlığı samanlık ve ahırlarda da fazla olmasına karşın evlerde kar ve yağmur suyunu sızdırmayacak şekilde daha muntazamdır. Ahır ve samanlıkların çatıları gür bir bitki ile kaplıdır. Fotoğraf 3. Ramazan Seylan’a ait kom evi ve eklentileri. Kafeterya olarak düşünülen konut diğerlerinin aksine betonarme, demir kapı, izolasyonlu pencere ve sac örtülü çatıya sahiptir. Photo 3. The house of Ramazan Seylan and other attached buildings. The dwelling, which was thought to be a Cafeteria, has reinforced concrete, iron gate, isolated Windows and metal sheet covered roof unlike the others. Ahırlar genellikle karşılıklı iki duvarında kürün veya müsürlük denilen yemliklerimn yer aldığı, orta ve kenarlarında direkler üzerine oturtulmuş çatı ile tabanı genellikle beton veya yassı taşlar döşenmiştir. Birbirine sırtları dönük olarak sıralar halinde bağlanan hayvanların gübrelerinin kolayca toplanabilmesi için ahırın tam ortasına denk gelecek şekilde çukur bir kanal oluşturulmuştur (Şekil. 5, Fotoğraf. 5). 30 Bulut ve Özdemir Kuru ot yığınları ve kalak denilen tezek yığınları kom yerleşmelerinin olmazsa olmaz görünümlerindendir. Ot yığınların ve tezekliklerin hacmi hayvan varlığının büyüklüğünü belirttiği gibi ağır ve uzun geçen kış dönemine de işaret etmektedir (Fotoğraf. 2). Fotoğraf 4. Ev ve eklentilerin üzeri pasin örtüsü denilen çatı biçimiyle içerden hafif şekilde eğimlendirilerek örtülmüş, pencerelere de bu çatıda yer verilmiştir. Photo 4. The upper surface of the house and the attachments are covered from inside with a roof style called Pasin cover by slightly beveling and there is space on this roof provided for the windows, too. Temel ekonomik faaliyetin büyükbaş hayvancılık olduğu komda 3 ailenin toplam 60 kadar hayvanı bulunmaktadır. Hayvanlar bölgenin yerli doğu kırmızısı cinsinden ziyade, daha çok et ve süt verimi yüksek melez ve kültür ırkı sığırlardan oluşmaktadır (Fotoğraf 5). Hayvanlardan elde edilen süt ve diğer süt ürünleri ailelerin ihtiyacını karşıladıktan sonra yerel pazarlarda satışa sunulmaktadır. Kom sakinleri tükettikleri gıdalarının önemli bir bölümün kendi ürünlerinden sağlamaktadır. Ekmeklerini tandırlarda lavaş ve top ekmek olarak kendileri imal ederler. Ancak pek çok gıda ve ihtiyaç maddesini de Erzurum kent merkezindeki marketlerden karşılamaktadır. Komda ekme biçme faaliyetleri ailelerin ihtiyacına yönelik sürdürülmektedir. Komda bulunan traktör ve ekipmanı hem önemli bir ulaşım aracı hem de ekme biçme ve hasat işlerini gerçekleştirmede ailelerin işlerini kolaylaştırmaktadır. Fotoğraf 5. Ahırda beslenen sığırlar Photo 5. Cows in the stable Beri Piri Komu yaklaşık 14 km. lik Güney kayak pistinin hemen batı kenarında zor pist olarak bilinen D pistiyle birleştiği eğimin azaldığı amatörler için yorgunluk belirtisinin arttığı ve yatarak kar üstünde dinlendikleri bir konum- 31 Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu dadır. Bu yönüyle turizmle iç içe bir nostaljik ve kültürel yaşam alanıdır. Yörede tek ve son örnek kom olarak kalmıştır. Kültürel öge olarak korunması, geleneksel yerleşme, etnografik unsur ve vernakül kültür olarak tanıtılması gerekmektedir. Bu özellikler değerlendirilerek doğal yapıyı bozmayacak Tibet çadırı, Kızılderili çadırı gibi 3-4 er kişinin oturabileceği çay kahve veya yöresel dürüm, gözleme fast food türü ikramların yapılabileceği kısa süreli dinlenme ortamları oluşturularak, kom sakinleri kış mevsiminde de aile ekonomisine ve geleneksel turizme katkıda bulunabilirler. Yapılacak tanıtım, yöresel yemekler(kavurma, kete, peynir dolması, mantı vs.), bu fantastik mekânlar sayesinde, atlı kızak turları, kom yaşamını paylaşım ve tanıtımı (inek sağımı, hayvan beslenmesi ve bakımı) gibi etkinliklerle kom sakinlerine turizmden sınırlı da olsa gelir sağlanması düşünülebilir. Bu etkinliklerle kayak turizminin kültür turizmiyle bütünleşmesi ve etkinliklere başka bir boyut ve zenginlik katılması mümkün olacaktır. doğaya ve kültürel ortama saygılı şekilde faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, yerel ve ulusal kültür unsurlarının tanıtılması olmalıdır. Bu anlamda adı geçen kom aslına sadık kalınarak, gerekli düzenlemelerin ve hijyenin sağlanması koşuluyla, çeşitli yörelerimizdeki folklorik yörük çadırlarımız, yayla evlerimiz, bağ evlerimiz, çiftlik evlerimiz, serenderlerimiz v.s gibi turizme kazandırılmalıdır. Bu bölgedeki gelişen kayak turizmi komları bu konumlardan uzaklaştırmıştır. Kom arazileri yerlerini kamuya ve özel sektöre ait tesislere bırakmıştır. Kayak turizmiyle birlikte dere yatağı tahrip edilmiş akışı yeraltına alınarak derenin yatağı üzerinde otel yapılmış ve vadinin doğal güzelliği tahrip edilmiştir. Doğayla uyumluluk düşüncesinin göz ardı edildiği ilk bakışta sezilmektedir. Otel, misafir hane, kafeterya ve diğer tesisler dere yatağının bitki örtüsü ve doğal görünümünü bozmayacak şekilde inşa edilmeliydi. Bugünkü görünümünden daha güzel bir görünümün olacağı tartışılmaz bir gerçek olurdu. Ayrıca ani kar erimeleri ve şiddetli yağışlarla taşkın tehlikesinin şimdi daha büyük olduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır (Fotoğraf. 6). Kom sakinlerinden kayağa hevesli iki milli sporcunun yetişmesi kuşkusuz tesadüfî değildir. Bu durum turizmin kültürel ve sportif etkileşiminin bir sonucudur. Artan istihdam olanakları çeşitli niteliklerden kom sakinlerine iş imkânı da sağlayacaktır. Kaldı ki, komda oluşturulmaya çalışılan kafeterya bu beklentinin de ötesinde bir çabadır. SORUNLAR VE ÖNERİLER Kom yerleşmesinin doğal ve beşeri çevreden kaynaklanan bazı sorunları bulunmaktadır. Doğal çevreyle ilgili olanlar ağır kış koşulları ve kış mevsiminde ulaşımın kesilmesidir. Yine kış sezonunun uzunluğu hayvanların uzun bir süre kapalı ortamda beslenmesini gerektirir. Bu durum fazla ot tüketimini ve dolayısıyla maliyeti arttırmaktadır. Kom yerleşmesi dünyanın en gözde kayak turizmi merkezlerinden birisi içerisinde yer almasına rağmen kom sakinlerinin yaşantısına ekonomik ve kültürel olarak bu durumun en ufak bir katkısı gözlenmemiştir. Çünkü sakinler için en yakın eğitim ve sağlık hizmeti veren kurumlar 7 km mesafedeki Erzurum şehrinde bulunmaktadır. Şekil 5. Kom yerleşmesindeki ahırların planı her iki tarafta hayvanların bağlandığı müsürler yer almakta, ortada hayvan dışkılarının biriktirildiği gübrelik, bulunmaktadır. Ahırların da pencereleri tavanda yer almaktadır. Figure 5. The plan of the stalls located in Kom accommodation. On both sides there are mangers where animals are kept and in the middle there is a dunghill where the shits of the animals are collected. SONUÇ Bu güne kadar varlığını sürdürmüş olan komun 2011 Üniversiad Kış Oyunlarına ve daha sonraki sportif organizasyonlara tanıklık edeceği, folklorik bir unsur olarak korunacağı anlaşılmaktadır. Yetkililerin kanaatleri de bu doğrultudadır. Zaten turizmin ve sportif organizasyonların amacı da Ulaşım güçlüğü özellikle kış mevsiminde yolun kayak pisti olması nedeniyle daha da şiddetlenmektedir. Su temini evlerin dışındaki çeşmeden sağlanmakta bu durum kış şartlarında yaşamı büsbütün zorlaştırmakta, çekilmez hale getirmektedir. Kültür şoku en önemli sorun olarak dikkati çekmektedir. Dünyanın en ileri toplumlarına mensup insanlarla en yerel kültürler karşı karşıya gelmektedir. 32 Bulut ve Özdemir Komun bulunduğu konumdan şehrin görünüşü The view of the city from where Kom is located. Yerini bir kafeterya ve restorana terk etmiş eski bir kom arazisi An ex-Kom land which is replaced by a cafeteria and restaurant. Komların alanında 2007’de dere yatağına yapılan Dedeman Ski Komların arazileri üzerinde kurulan kayak yolu villaları Lodge The ski run villas built on Kom lands. Dedeman Ski Lodge built in 2007 in the place of Koms in the water course. Fotoğraf 6. Komların kurulduğu alanlarda turizmle birlikte görülen değişikliklere örnekler. Photo 6. Examples of the differences in Kom lands appeared with tourism. İmkânsızlıkların imkâna dönüştürülmesi anlamında bu kom geçmiş yılların gelenek ve göreneklerinin, ulaşım araçlarının( atlı kızak, karda yürümek için ayakkabıya altlık olarak sırım ve sicimden yapılmış yörede hedik veya leken denilen aletler, ahşap kayaklar), yöresel kar kıyafetlerinin (yün başlık, eldiven, örme kazak ) gibi malzemelerin sergi- lendiği kullanmak isteyenlere tedarik edildiği nostaljik bir kayak sergisi düzenlenebilir. Otellerde de bu tür aletlerin ve resimlerin sergilendiği nostalji köşeleri oluşturularak turistlerin heveslendirilmeleri sağlanabilir. Bu benzeri gayretler kuşkusuz iğreti görünen bu yerleşmeyi fonksiyonel kayak merkezinin çekici mekânları arasına sokacaktır. KAYNAKLAR ALAGÖZ, C.A. (1941). “Yayla Tabiri Hakkında Rapor”. Birinci Coğrafya Kongresi: Raporlar, Müzakereler, Kararlar: 150-157. Ankara. ATALAY, İ. (2002). Türkiye’nin Ekolojik Bölgeleri. İzmir: Orman Bakanlığı. DOĞANAY, H. (1997). Türkiye Beşeri Coğrafyası. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı. DOĞANAY, H. (1989), “Erzurum’da Kayak Sporu Turizmi ve Başlıca Sorunları”, Coğrafya Makaleleri: 165-182. Erzurum: Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü. DOĞANAY, H. ve DOĞANAY, S. (2005). “Palandöken Dağı’nın Kış Turizm Potansiyeli ve Değerlendirilmesindeki Yeni Gelişmeler” Ulusal Coğrafya Kongresi-2005(Prof. Dr. İsmail Yalçınlar Anısına) Bildiri Kitabı: 151-165. İstanbul: Türk Coğrafya Kurumu. EMİROĞLU, M. (1971). “Erzurum Kır Yerleşmelerinin Ortalama Yüzölçümleri Parsel Büyüklükleri İle İlgili Bir Araştırma,” Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi 28 (1-2): 155-195. ERİNÇ, S. (1953). Doğu Anadolu Coğrafyası. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü. GÖNEY, S. (1974-1976). “Some New Observations on a Temporary Rural Setlement in Turkey” Reviev of the 33 Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu Geographical İnstitute of the University of Istanbul 15: 73-80. ve Tarih Coğrafya Fakültesi Doğu Anadolu Araştırma İstasyonu Yayını. GÖNEY, S. (1974-1977). “Türkiye’de Bir Eğreti Kır Yerleşme Şekli Hakkında Bazı Yeni Müşahedeler”. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü Dergisi 20-21: 129134. SÖZER, A.N. (1972). Kuzeydoğu Anadolu’da Yaylacılık. Ankara. İş Matbaacılık ve Ticaret. KODAY, S. (1999). “Hınıs İlçesi’nde Kom Yerleşmeleri Üzerine Bir Araştırma”. Türk Coğrafya Dergisi 34: 357382. ÖZEY, R. (1987). “Dumlu ve Çevresinde Kom Yerleşmeleri”. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Dergisi 49: 119-126. SARIBEYOĞLU, M. (1951). Aşağı Murat Bölgesinin Beşeri ve İktisadi Coğrafyası. İstanbul: Ankara Üniversitesi Dil TANOĞLU, A., (1954). “İskân Coğrafyası Esas Fikirler, Problemler ve Metod” Türkiyat Mecmuası XI: 1-33. TUNÇDİLEK, N. (1967). Türkiye İskân Coğrafyası, Kır İskânı(Köy-Altı İskân Şekilleri). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Enstitüsü. YÜCEL, T. (1987). “Türkiye’de Kır Yerleşme Tipleri”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Dergisi XXVI (294): 6169. Yazarlar hakkında Prof. Dr. İhsan Bulut Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Erzurum Fatma Özdemir Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Öğrencisi Erzurum Yerleşme, nüfus ve ekonomik coğrafya konularında çalışmaktadır. Son yıllarda Türkiye yüzen adaları ve Türkiye’nin yeni şelale çağlayanları ile ilgili çalışmalar yapmaktadır. Yerleşme coğrafyası konusunda çalışmaktadır. Türk Coğrafya Dergisi Basılı ISSN 1302-5856 http://www.tck.org.tr Sayı 55: 35-43, İstanbul Elektronik ISSN 1308-9773 Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Sorununa Bir Örnek: Niğde Şehri An Example to the Storage of Domestic Solid Waste Problem During Today’s Urbanization Process: The City Of Nigde Tülay ÖCAL ÖZET Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ġlköğretim Bölümü, NĠĞDE (tocal@nigde.edu.tr) GeliĢ/Received : 05.04.2010 Kabul/Accepted: 21.12.2010 İnsanoğlunun yerleşik hayata geçmesiyle ortaya çıkan evsel katı atık sorunu, sanayileşme devrimiyle hız kazanmıştır. Şehirleşme, sanayileşme, nüfus artışı ve ekonomik gelişme ile birlikte, ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre farklılık gösteren evsel katı atık sorunu, Türkiye şehirlerinin de önemli çevre sorunları arasındadır. Evsel katı atık, doğal bir süreç olan sosyo-biyolojik yaşamın zorunluluğu olarak ortaya çıkmaktadır. Evsel, endüstriyel, kentsel, ticari ve tarımsal alanlarda üretilen, toplum sağlığına zarar veren ve şehir belediyelerinin görevleri kapsamına giren, teknik alt yapı ve uzmanlık gerektiren çok önemli bir konudur. Bu konu kapsamında, Türkiye şehirlerinden biri olan Niğde’nin evsel katı atık sorununu incelenmiştir. Bu çalışmanın amacı, Niğde şehrinde yaşayan nüfusun evsel katı atık sorununu değerlendirmektir. Evsel katı atıklar, çevre sorunlarından biri olarak doğayı kirletici bir özelliğe sahiptir. Belediyenin bu doğayı kirleticileri bertaraf için yapmış olduğu çalışmalar incelenmiştir. Proje aşamasında olan evsel katı atık depolama çalışmaları ele alarak, çözüm önerileri sunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Şehir Sorunları, Evsel Katı Atık, Atıkların Ekonomik Değeri ABSTRACT The problem of domestic solid waste generated by adaption to the sedentary life has accelerated with the Industrial Revolution. In conjunction with urbanization, industrialization, population increase and economic development, domestic solid waste problem, which changes according to each country’s development level, is among the significant environmental problems of Turkey’s cities. As a natural process, domestic solid waste is generated by the necessities of sociobiological life. This kind of waste; that is produced in domestic, industrial, urban, commercial and agricultural areas; that is harmful to public health; that is included among city municipalities’ duties and that requires technical infrastructure and specialization is a vital subject matter. In this paper, as a city of Turkey, Nigde’s domestic solid waste problem has been studied. The goal of this study is to evaluate the domestic solid waste problem of the population living in the city center of Nigde. Municipal solid waste, environmental pollution problem, one has a property as a nature. Studies of this nature were made by the municipality for the disposal of pollutants. Addressing domestic solid waste operations which are only project phase currently, solution proposals will be provided. Key Words: Urban Affairs, Domestic Solid Waste, Economic Worth Waste 36 Öcal GĠRĠġ Şehirleşme, sanayileşme ve ekonomik gelişmeye paralel olarak, şehir sayısının artması ve bugünkü şehirlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma eğilimleri meydana getiren bir nüfus birikim sürecidir. İnsanların yoğun olarak yaşadığı sahalardan biri de şehirlerdir. Dolayısıyla şehir coğrafyası, şehirlerin iktisadi yapılarını ve yeryüzünde insanın meydana getirdiği en büyük yerleşme şekli olan şehirler ile şehirlerde toplanan, bunların hinterlandı ve iktisaden bağlı bulunduğu bölge dâhilindeki hizmetler arasındaki münasebetleri incelemektedir (Göney, 1984: 3). Şehirler resmi ve hususi binaları, cadde ve sokak sistemleri, parkları ve bütün kurumlarıyla, insan topluluklarının yeryüzünde yarattıkları beşeri tesislerdir. Şehir, birçok bilim dalı tarafından farklı açılardan ele alınmıştır. Bu yüzden, her bilimin şehir tanımlarında kullandıkları yöntem ve konuya yaklaşım açıları farklıdır. Şehir kelimesi çoğu zaman disiplinin adının önüne sıfat olarak eklenmesiyle kent sosyolojisi, şehir planlaması, şehir coğrafyası v.b. gibi kullanılmakta, böylece şehrin hangi yönden ele alınacağı açıklanmaktadır. Bunlar ışığında, coğrafyacılar şehirle insanın faaliyetleri sonucunda oluşan, insanın faaliyetlerini etkileyen mekânsal bir olay olması nedeniyle ilgilenmektedir (Avcı, 2004: 9-10). Bu ortamda insanlar sürekli faaliyette bulunmaktadır. Böylece faaliyetler sonucu, burada çevre sorunlarından olan evsel katı atık sorunu da yaşanmaktadır. Şehir genel olarak zirai olmayan faaliyetlerin toplanma-yoğunlaşma mekânıdır. Şehirde özellikle hizmet sektörüne ait faaliyetler hâkimdir (Tolun-Denker, 1976: 27). Şehir tanımında, şehre has hayat tarzının geliştiği, fonksiyonlarının çeşitlendiği, belli bir nüfus büyüklüğüne ulaşıp çevredeki yerleşmeleri, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan etkileyen yerleşmeler akla gelmektedir (Balcı-Akova, 2004: 29). Günümüzde bir yerleşmenin şehir olarak belirlenmesinde en fazla kabul gören kriterler, nüfus büyüklüğü, nüfus yoğunluğu, ekonomik ve sosyal organizasyonlar, iş gücü talebi ve idari merkez oluşu sayılabilir. Bununla birlikte idari merkez oluşu ile nüfus büyüklüğü kriterleri, özellikle yerleşmenin sayısal olarak belirlenmesinde ve ifade edilmesinde tercih edilmektedir. Yeterince büyük nüfus kitlelerini barındıran yerleşmelerde onların şehir olarak tanımlanmalarını sağlayacak diğer kriterler (ekonomik fonksiyonlar, sosyal organizasyonlar) de doğal olarak yer almaktadır (Avcı, 2004: 15). Şehirler yoğun nüfuslarıyla birlikte, yönetim, ticari, sanayi, kültürel ve sosyal faaliyetlerin gerçekleştirildiği ve bu faaliyetlere bağlı olarak mekân üzerinde etki yaptığı yerleşmelerdir. Bu faaliyetlerle birlikte şehirler, evsel katı atık sorunuyla yüz yüze gelmişlerdir. Sanayileşme, hızlı nüfus artışı, tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi, tüm dünyada yaşanan gelişmeler evsel katı atık sorununu arttırmıştır. Türkiye’de şehirlerde 1950 ‘ler den sonra nüfus artmaya başlamış ve 1980’den sonrada nüfusla birlikte şehir sayısı da artmıştır. Şehirlerde nüfus artarken, beraberinde evsel katı atıklarında daha fazla artmasına neden olmuştur. Bunun sebebi, 1980’den sonra Türkiye’de kırsal kesimdeki fazla nüfus şehirlere göç ederek, evsel katı atık miktarının da daha fazla artmasına sebep olmuştur. Şehirdeki bu nüfus artışı, insanları evsel katı atık sorunuyla karşı karşıya getirmiştir. Evsel katı atıkların, çevre sorunlarından biri olarak doğal çevreyi kirletici bir özelliği vardır. Bu doğal çevreyi kirletici biyolojik bir varlık olan insanoğlu, ekosistemin önemli bir parçasıdır. İnsanoğlu yeryüzünde yaşamaya başladığından itibaren doğal kaynakları kendi çıkarı için kullanmıştır. Doğadaki beşeriyetin bu faaliyetleri ekolojik dengeyi alt üst etmekte kalmamış, yaptıkları her şey zaman içinde kendine zarar vermeye başlamıştır. Zamanla bunun farkına varmaya başlayan insanoğlu çevreyle ilgilenmiş ve çevreye fazla zarar vermemenin yollarını aramaya başlamıştır. Bu çalışmalar çevre bilincini arttırırken, çevre bilimi ve ekoloji gibi çevreyle ilgili alanların gelişmesine yol açmıştır. Bu bağlamda çevreyle iç içe yaşayan ve çevreyi kirletici olarak ortaya çıkan insanoğlu da bundan etkilenmiştir. Coğrafyanın da inceleme alanı insan olduğundan, bu etkileşimleri araştırma ihtiyacı duymuştur. Özellikle şehirlerde oturan insanların, evsel katı atık sorunları da son günlerin önemli çevresel sorunlarından biridir. Evsel katı atıklar, şehirlerde doğal bir süreç olarak ortaya çıkmış ve yaşamın gereği olarak miktarı artmıştır. Bu da Türkiye’de şehir yaşamında insanları rahatsız etmeye başlamıştır. Şehirsel atıkların ne yapılacağı, nasıl değerlendirileceği konusu da günümüzde önemli bir sorun teşkil etmektedir. Söz konusu atıkların miktarının artmasıyla bu atıkların toplanması, taşınması ve sağlıklı bir şekilde depolanması, bertarafı ve geri kazanımı yerel yönetimlerin önemli sorunlarıdır (Akdoğan ve Güleç, 2007: 40). Evsel katı atık sorununun da içinde yer aldığı Uluslararası işbirliğinin ilk adımı olan 1972 Stockholm Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı “Çevreyi Dışlayan Kalkınma” kavramını gündeme getirmiştir (Keleş ve Hamamcı, 2002: 163). Türkiye’de ise, evsel katı atık hizmetleri genel olarak yerel yönetimler kapsamında temizlik işleri müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmektedir. Belediyelerin temizlik işleri çerçevesinde sunduğu hizmetlerle ilgili olarak ilk yasal metinler 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve 1580 sayılı Belediye Kanunu 1930’lu yıllarda hazırlanmıştır. Çöpün toplanması, taşınması ve bertarafı belediyelerin sürekli hizmetleri arasındadır. Çöp toplama hizmetleri; 1960’lı yıllarda “toplum odaklı” iken, 1980’lerde çevre odaklı ve 1990’larda “ürün odaklı” olmaya başlamış ve giderek bu hizmet alanı toplumsal amaçlı önceliklerden “iktisadi ve ticari” önceliklere doğru kaydırılmıştır (Güler, 2001: 1, 2). Çevre temizlik vergisi “ÇTV”, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Yasası’nda değişiklik yapan 3914 sayı ile 15.7.1993 tarihinde uygulamaya koyulmuştur. Bu kanun ile belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan, belediyelerin çöp toplama hizmetlerinden yararlanan konut, işyeri ve şehirlerde kullanılan diğer binalara belediyeler tarafından tahakkuk ettirilen bir vergidir (Öztunalı vd, 37 Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Soruna Bir Örnek: Niğde Şehri 2002: 73). Kanundaki vergilerle birlikte, şehir belediyeleri evsel katı atık toplama ve bertarafıyla yükümlü olacaktır. Bu kanunla şehirlerin evsel katı atık sorununa bir yön verilmiştir. Fakat bunların şehirlerde uygulanması gecikmiştir. Türkiye şehirlerinde evsel katı atık sorunu ve çözümü konusundaki çalışmalar son günlerde hız kazanmıştır. Şehirlerimizde evsel katı atıkların toplanması ve bertarafı uygulamalarının gecikmesinden dolayı, katı atık sorunu içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir. Bunlarda biride İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Niğde’dir. NĠĞDE’NĠN COĞRAFĠ KONUMU VE ÖZELLĠKLERĠ Niğde, İç Anadolu’nun Orta Kızılırmak Bölümünün güneydoğusunda, Karasu vadisinin batısında volkanik yapılı Melendiz dağlarının kenarında ve doğuda eski temele ait Kırkpınar dağı arasındaki yerde kurulmuştur. Niğde kalesinin batısında, vadi uzanmaktadır. Kuzeyde Çiftlik ilçesi ve Gölcük kasabası, batısında Fertek ve Koyunlu kasabası sınır oluşturur. Güneybatısını Bor ilçesi çevrelerken, doğuda Çamardı ilçesi bulunmaktadır. Niğde‘nin denizden yüksekliği 1250 metredir (Şekil: 1). artan şehir nüfusu, evsel katı atık sorununu da beraberinde getirmiştir. Niğde şehri günümüze kadar(2009 yılı itibariyle) evsel katı atık sorununu çözememiştir. Evsel katı atıkların toplanması, yakılması ve vahşi şekilde gömülmesi dışında bir işlem yapılmamıştır. Bu da, şehirde oturanların sağlığını tehdit eder konuma gelmiştir. Tablo 1. Mahalle isimleri ve nüfusları Table 1. District noun and populations Mahalleler Nüfusları Ahipaşa 283 Alaadin 285 Aşağı Kayabaşı 16790 Burhan 303 Çayır 2029 Dere 1342 Efendibey 5685 Esenbey 11378 Eskisaray 1343 Kale 2654 Nar 13150 Saruhan 5345 Sungur 488 Şahinali 1428 Selçuk 1225 Sırali 17330 Şahsüleyman 759 Şehitler 563 Yenice 6722 Yukarı Kayabaşı 3312 İlhanlı 3087 İnönü 5353 Balhaan 4848 Kaynakça: T.C. İstatistik Kurumu Başkanlığı Nevşehir Bölge Müdürlüğü 2009 Verileri NĠĞDE’NĠN KURULUġU VE ġEHĠRLEġME SÜRECĠ Şekil 1. Niğde’nin lokasyon haritası Figure 1. Location map of Niğde Niğde şehrinde 2010 yılındaki hazırlanan plana göre, 41241 hektarlık alan şehir imar planı içindedir. Kent yerleşmesi 23 mahalleden oluşup, 2009 nüfus verilerine göre 105.702 kişi yaşamaktadır (Tablo 1). Türkiye de şehirleşme nüfus artışıyla paralel olarak gelişme göstermiştir. Belirli yıllar itibariyle nüfus artışı incelendiğinde, bu açıkça görülür. Şehrin 1960 yılındaki nüfusu 18.042 olup, 1970’e gelindiğinde bu sayı 29.936 kişiye ulaşmıştır. Bu sayı 1980’de 39.835 kişi, 1990’da 55.035 kişi, 2000’de 80.887 kişi olarak sayılmıştır. 2009 yılı nüfus sayımında 101.000 nüfusa ulaşmıştır (Tablo 2). Yıllar itibariyle Yeryüzünde şehirleşme insanoğlunun sulu tarıma geçmesiyle ortaya çıkmış ve sanayi devrimi ile şehirleşme daha da hız kazanmıştır. Nüfus artarken şehirleşme de zaman içinde devam etmiştir. Şehirleşmede coğrafi mevkiiyle birlikte, tarımsal, ekonomik ve sanayi faaliyetleri önemli olup, şehrin gelişimine yön vermektedir. Şehirler ve şehirlerin gelişiminde bu faaliyetlerin karşılıklı etkileşiminin büyük etkisi vardır. Bu faaliyetler, özel ve kamusal kuruluşların yatırımı ve yer seçimi kararlarını etkilemektedir. Nüfus fazlalığı ve bu nüfusun iş gücü, şehrin gelişim hızında önemli etken olurken, bunların evsel katı atıkları da artmakta ve küresel sorun haline gelmektedir. Dünyada olduğu gibi, Türkiye şehirlerinde de gelişmeler olurken, ekonomik faaliyetlerde artmaktadır. Şehirlerin bazıları hızlı gelişirken, bazıları yavaş bir gelişim seyri izlemektedir. Bunlar coğrafi yapıya bağlı olup, nüfus hareketli- 38 Öcal liği ile hızlanmaktadır. Niğde şehri de Türkiye’de yavaş gelişim seyri izleyen şehirlerimizdendir. Niğde kelimesinin yazılışı orta çağlardan günümüze kadar birçok değişikliğe uğramıştır. O dönemlerde “Nekida” veya “Nekide” ya da “Neghide” olarak kullanılmıştır (Gabriel, 1962: 17). Niğde’nin bugün “Alaaddin Tepesi” olarak adlandırılan tepe etrafında yapılaştığı; şehirsel gelişmenin çevrede bulunan tepelerde küçük yerleşim birimleri olarak ortaya çıktığı ve buraların nüfusları arttıkça genişleyerek mahalleleri oluşturduğu görülmektedir (Galanti, 1951: 7). Hicri 453 (Miladi 1042) yılında bir kasaba yerleşmesi olan Niğde Selçuklu Türkleri hâkimiyetine geçmiş, Selçukluların yıkılmasıyla Karamanoğullarına ve daha sonra da Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı devletinin eline geçmiştir (Hayri, 1994: 78). Şehrin ilk kurulduğu yer kale çevresidir. Niğde kale etrafında büyümesini sürdürürken, idare işlevi, kalesi, camisi ve çarşısıyla şehir bir merkez etrafında toplanmıştır. Cumhuriyet dönemi Niğde’si Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle 19. yüzyıl merkeziyetçileşme eğilimlerinin bir yansımasını gösterir. Niğde bu dönemde “ hükümet konağı” (saray) merkezli bir biçime sahiptir (Özel, 2005: 124) (Fotoğraf 1 ve 2). Fotoğraf 1. Niğde’nin eski merkezinden görünüm (http://www.nigdemiz.com/eskifoto/n5.jpg) Photo 1. View of Niğde’s old centre. Fotoğraf 1. Niğde merkezindeki Dışarı Camii’nden bir görünüm (http://site.mynet.com/yesilburc51/mynet_resimler/eski_nigde.jpg) Photo 1. View of Niğde centre’sex-mosque. Cumhuriyet sonrası, fakirlik ve sıkıntılar, şehrin yavaş bir şekilde gelişmesine sebep olmuştur (Özel, 2005: 124). Cumhuriyetin ilk yıllarında Rum halkın Yunanistan’daki Türklerle mübadele dolayısıyla, şehirleşme çok yavaş gelişmiştir. Niğde’ye gelen nüfusun buraya yerleşerek eko- nomik faaliyete katılması ve nüfus artışı yavaş olmuştur. Niğde şehri, coğrafi konum ve özellikleri itibariyle, gelişme potansiyeli olan bir yer değildir. Adana Kayseri yolu kenarında bulunması gelişmesine yardımcı olmaz. Aynı zamanda Türkiye’ de küçük şehirler için geçerli olan “sanayiye bağlı 39 Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Soruna Bir Örnek: Niğde Şehri olmayan şehirleşme” Niğde’de görülmez.. Fakat şehirsel gelişmenin yetersizliğinin bir sonucu olarak, planlı bir şehirleşme de yoktur. Niğde’ de kenar mahalleden söz edilemez. Fakat eski mahallerin varlığından ve buradaki tek katlı evlerden, konut yetersizliğinden söz edilebilir (Özel, 2005: 125-126). Bu durum özellikle, üniversitenin kuruluş aşamasında kendini fazla hissettirmiştir. Bu da konut yapımını hız kazanmasına ve apartmanlaşma sürecini artmasına sebep olmuştur. Niğde, Türkiye’deki tipik tarım ve hayvancılığa bağlı olan şehirlerden biridir. Bunun sonucu olarak, yavaş bir şehirleşme süreci içindedir. Şehirde 1970’ten sonra kurulan küçük çaptaki sanayisiyle şehirleşme ivme kazanmıştır. Niğde Üniversitesi’nin 1992 sonrası kurulmasıyla, nüfus artarken şehir şekillenmeye başlamıştır. Şehir etrafına doğru gelişirken, en büyük genişlemeyi Niğde Bor yolu üzerinde sürdürmektedir. Çünkü arazi yapısı dağlık olup, sadece Bor ovasına doğru düzlük alan fazladır. Bu da şehrin şekillenmesine yön vermektedir. Şehir günümüzde gelişirken, çevresel sorunlardan olan evsel katı atık sorunu gün yüzüne çıkmaktadır. Bundan dolayı belediyeye büyük sorumluluklar düşmektedir. 2009 yılı itibariyle şehir 23 mahallede oluşurken, yönetim kısmı hükümet konağı etrafında toplanmaktadır (Fotoğraf 3, 4 ve 5). Gelişim seyri son günlerde hızlı olsa da, sanayi şehirleri gibi bir gelişme sergilememiştir. Şehir planı 23 mahallenin gelişim seyrini ve yönünü ortaya koymaktadır (Şekil 2). Şekil 2. Niğde Şehrinin Yerleşim Planı Figure 2. Layout of the city of Niğde 40 Öcal Fotoğraf 3, 4 ve 5. Günümüzde Niğde (2009) (http:/www.nigde.gov.tr/ortak_icerik/nigde/nigdefoto) Photo 3, 4, and 5. View of Nigde city centre (2009) NĠĞDE’DE ġEHĠRLEġMENĠN EVSEL KATI ATIĞA YANSIMASI Niğde şehri Selçuklu ve Osmanlı döneminde varlığını sürdürse de, Cumhuriyetten günümüze gelişerek orta ölçekli şehirlerarasında yerini almıştır. Bir Orta Anadolu şehri olup, 2009 nüfusu 105702’dir. Günümüzdeki nüfus yapısı 1980 sonrası kırsal kesimdeki fazla nüfusun şehre göç etmesiyle oluşmuştur. Bu nüfus şehrin evsel katı atıklarını toplanması ve depolanması sorununu gündeme getirmiştir. Şehirdeki evsel katı atıklar, konteynırlarda biriktikten sonra, belirli günlerde toplanmakta, fakat çevre mahallelerde boş alanlara dökülmektedir. Evsel katı atıkların poşette toplanması da, belirli site ve semtlerde yapılıyor. Bu atıklar yazları pis kokular yayarak sineklerin artmasına neden olmaktadır. Avrupa Birliğine girme sürecinde olan Türkiye için şehrin evsel katı atık sorunu bir an önce çözülmelidir. Türkiye’de şehirlerin çözmesi gereken evsel katı atık sorununa, 2009 Mayıs ayında Niğde Şehri genelinde poşette çöp toplama projesiyle başlanmıştır. Halkı poşette çöp toplama konusunda bilgilendirmek için, belediye ve devlet kuruluşları desteği çerçevesinde seminerler verilmektedir (Foto: 6-7) Fotoğraf 6. Şehir içindeki çöp konteynırlarından görünüm Photo 6. View of urban’s waste container Fotoğraf 7. Şehirdeki kirli çevresen görünüm Photo 7. View of urban’s pollute environments Şehirde toplanan bu atıkların toplanması ve bertaraf edilmesi de 2009 yılı itibariyle bir sorun olmaya devam etmektedir. Toplanan evsel katı atıklar 1970-75 yıllarına 41 Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Soruna Bir Örnek: Niğde Şehri kadar şehir çevresindeki taş ocaklarına depolanarak bertaraf edilmeye çalışılmıştır. Şehirde artan nüfusla birlikte evsel katı atıkta çoğaldığından, bertaraf edilemez olmuştur. Günümüzde vahşi depolama alanı olarak kullanılan Amas mevkiinde 1975 yılı itibariyle depolanmaya başlanmıştır. Fakat şehir büyümeye başlayınca, Amas mevkiindeki konutlar özellikle yaz aylarında pis kokularla karşı karşıya kalmaktadır. Günümüzde konut alanları, vahşi depolama sahasından yayılan koku ve sineklerle mücadele etmektedirler. Özellikle bu kokular rüzgâr estiğinde yakın çevreyi fazlasıyla rahatsız etmektedir. Çünkü çöp vahşi depolama alanı şehrin kuzeydoğusundadır. Niğde’de hakim rüzgâr esme yönü de kuzeydoğu olduğundan çöplüğün pis kokularını şehrin çöplük alanına yakın mahalleleri üzerine yaymaktadır. Şehirde poşette evsel katı atık toplama kampanyası ile birlikte Amas mevkiindeki vahşi çöp alanının da kaldırılması içinde projeye başlanmıştır. NĠĞDE’DE EVSEL KATI ATIK DEPOLAMA SORUNU Günümüz de şehir nüfusları artarken, şehirler nüfus miktarlarına göre sınıflandırılmaya başlanmıştır. Bu sınıflandırma içinde Niğde şehri de, orta büyüklükteki şehir nüfusuna ulaşmıştır. Şehrin nüfus artışıyla birlikte, çevre kirleticilerden olan evsel katı atık miktarı da artmıştır. Bunların sebebi, Türkiye genelindeki şehirlerin nüfuslarının artmasıdır. Bu artışla birlikte, şehirde ekonomik ve sosyal faaliyet canlanmıştır. Bunun sebepleri, 1960-1990 yılları arası sanayi ve ticaret faaliyetleri, 1992’de Niğde Üniversitesi’nin kurulmasıdır. Nüfus artışıyla birlikte, şehirde ekonomik ve sosyal faaliyet canlanmıştır. Bu faaliyetlerde, evsel katı atık miktarının katlanarak artmasına sebep olmuştur. Çevresel kirletici olarak tanımladığımız bu evsel katı atıklar belediyelerin en çok uğraştığı, kamuoyunu memnun etmek için ilgilendiği sorunların başında gelmektedir. Çöp toplaması, taşınması ve zararsız şekilde depolanması çok masraflıdır. Tekniğe, hijyenik koşullara uyulmazsa, çöplüklerde hava, su, toprak, görsel bozulma, koku kirlenmesi ortaya çıkar. Üstelik çöplüklerde metan gazı oluşmaktadır (Güney, 2004: 130). Bunların yapılabilmesi içinde Niğde belediyesi de son günlerde çalışmalara başlamıştır. Çöp miktarını belirleyerek, ayrıştırmaya çalışmaktadır. Şehirde evlerden, ticari işyerlerinden, kurumlardan, cadde ve sokaklardan günlük yaklaşık 275 ton evsel katı atık toplanmaktadır. Toplanan evsel katı atıkların %10’u kağıt, naylon, pet şişe, %5’i demir, sac, teneke, alüminyum gibi materyaller, %1’i bez, kemik, %15’i kül(kış aylarında), %69’u çöp olarak gerçekleşmektedir (2007 yılı Niğde İl Çevre Durum Raporu, 2007: 223). Bunlarla birlikte yıl içerisinde 92034 kg tıbbi atık toplanarak depolama işlemi belediye çöplüğü içerinde tıbbi atıklar için açılmış, dezenfekte edilmiş, tıbbi atık çukurunda depolanmaktadır. Fakat bu imha işlemi de, dünya çöp depolama ölçeğinde yeterli değildir. Niğde şehrinde evsel katı atık toplama ve bertarafı problem yaratmaktadır. Bugüne kadar çöp konteynırlarında toplanan evsel katı atıklar, sinek ve kokulara sebep oluyordu. Belediye bunu önlemek için, akşam belirli saatlerde Poşette Çöp Toplama Projesi başlatmıştır. Bu yeni bir uygu- lama olup, şehrin bütün mahallerine belirli kademeler şeklinde yayılacaktır. Şehir içindeki evsel katı atık sorunu çözülmeye çalışılırken, toplananların depolanması ve bertarafı sorunu gündeme gelmiştir. Türkiye ve diğer bütün az gelişmiş ülkelerde çöpler boş alanlara, tarlalara, deniz kıyılarına, taş ocaklarının boşluklarına gelişigüzel dökülmektedir. Bu tür çöp biriktirmeye “Vahşi Depolama” adı verilmektedir. Çöpler bu yöntemle düzensiz ve çok sıkışık olarak depolanmaktadır. Evsel katı atık depolarında çözeltilerin yanı sıra, organik maddelerin biyokimyasal bozuşması sonucu gazlar doluşmaktadır. Bunların başlıcaları, CO2, H2S, H2, N, CH4 gibi gazlardır. Fazla miktarda metan gazı birikimi, patlama tehlikesi oluşturabilir. Metan gazı dışarıdan bir alev almasa bile 650-750 °C arasında tutuşabilir (Güney, 2002: 211). Bu vahşi depolama çöplüklerindeki atık ve gazlar patlamalar sebep olduğu gibi, şehrin halk sağlığına da zarar verebilir. Bu durum Niğde şehri için de söz konusudur. Şehir çıkışında Amas mevkiinde evsel katı atık depolama alanı vardır. Bu alan vahşi depolamaya güzel bir örnektir. Bunu çözmek için proje çalışmaları başlatılmıştır (Foto: 8). Fotoğraf 8. Şehrin vahşi depolama alanı olan Amas mevkiinden bir görünüm (Niğde Belediyesi) Photo 8. Situation Amas view of savage storages area in urban. NĠĞDE’DE EVSEL KATI ATIK DEPOLAMA SORUNU ÇÖZMEYE YÖNELĠK ÇALIġMALAR Niğde şehrinde artan nüfusla birlikte günlük katı atık miktarı da artmıştır. Bugüne kadar belediye temizlik işleri bölümü belirli ölçülerde hizmet yapmaya çalışmıştır. Bunlar yeterli olmayıp, evsel katı atık sorunu şehrin modern görünümünü etkilemektedir. 42 Öcal Niğde belediyesi bu sorunu çözmek için, Haziran 2009 tarihi itibariyle, evsel katı atık (çöp) projesi başlatmıştır. Daha önceleri temizlik hizmetlerinde, 60 şirket işçisi ve şoför, 43 belediye personeli hizmet vermekteydi. Bu hizmetler kapsamında kullanılan araç sayısı, 9 adet hidrolik sıkıştırmalı çöp aracı, sıkıştırmalı çöp aracı, 2 adet vakumlu yol süpürgesi, 2 adet traktördür. Bu personel ve araçlarla 16 saat şehre hizmet verilmekte ve toplanan evsel katı atıklar vahşi depolama alanına götürülmektedir. Daha önce de bahsettiğimiz proje kapsamında şehrin belirli cadde ve mahallelerinde çöp toplama çalışmaları başlamıştır. Bunlar Dr. Sami Yağız Caddesi (Bor Caddesi), İstasyon Caddesi, Emin Caddesi, Murat Paşa Caddesi, El Hacı Mahmut Caddesi, Paşa Sokak, Giray Sokak, Halk Evleri Sokağı’dır. Buralarda evsel katı atık toplama işlemi poşetlerle saat 19:30 ile 20:30 arası yapılmaktadır. Bu proje zamanla bütün şehri kapsayacaktır. Bu işlemi belediye personeli ve şirket çalışanları yapmaktadır. Proje kapsamında 15 Eylül 2009 itibariyle, özel şirket bu görevi devralmıştır. Şehirde şu an için evsel katı atık depolama alanı Amas mevkii olup, belediye ve Çevre ve Orman Bakanlığının orta projesi olan evsel katı atık depolama ve geri dönüşüm projesi Hıdırlık mevkiinde kurulacaktır. Proje kapsamında 18 Eylül 2009 tarihinde düzenli evsel katı atık depolama ve bertaraf tesisinin inşaat ihalesi yapılmış olup, bir yılda tamamlanacaktır. Bu projede şehrin evsel katı atık toplamı 220 ile 260 ton/gün olarak belirlenmiştir. Şehrin ileriki yıllarda nüfus potansiyeli düşünüldüğü için tesis kapasitesi ortalama 300-380 ton/gün olarak hazırlanmıştır. Evsel katı atıklar şu özelliklere göre ayrıştırılacaktır; atıkların %11’i kağıt, karton vb., %11’İ plastik vb., %5’i metal vb., %3’ü cam, %12’si kül ve diğerleri, %58’i organik madde olarak ayrıştırılmaya karar verilmiştir. Bunlar şehir halkına yapılmaya çalışılan hizmetler kapsamındadır. SONUÇ VE ÖNERĠLER Niğde şehri Orta Anadolu’da yer alan, 2009 yılı itibariyle 100.000’in üzerindeki nüfusuyla (105.702) büyük şehir konumunda olan bir yerleşmedir. Niğde’deki nüfus artışı, sosyal ve ekonomik faaliyetleri de arttırmıştır. Şehirdeki bu hareketlilik, evsel katı atık sorununu da beraberinde getirmiştir. Bunlar insanlar tarafından üretilerek, doğal çevreye zarar vermektedir. Nüfusun az olduğu kırsal yerleşmelerde evsel atıklar fazla dikkat çekmezken, şehirlerde fazla göze çarpmaktadır. Şehirlerdeki bu atıklar zamanla insan sağlığına zarar vermeye başlamıştır. Bu sorunlara çözümler aranmaya başlanmıştır. İlk etapta belediyeler şehir dışında bunları toprağa gömerek veya yakarak çareler aramışlardır. Bilinçsiz bir şekilde toprağa gömülen çöpler sonucu metan gazı oluşurken, döküldüğü yerlerde arazinin uygun olmamasından dolayı yanma, patlamalara sebep olmuştur. Fakat nüfus arttıkça bunlarda çare olmaktan çıkmış ve doğal çevreye daha da zararlı olmaya başlamıştır. Ekolojik dengeyi bozarken, insan sağlığını da tehdit eder duruma gelmiştir. Bunların önlenmesi ve gerekenlerin yapılmasında geç kalınmıştır. Niğde şehri de bunlardan biridir. Türkiye şehirlerinde olduğu gibi, Niğde şehrinde de temizlik ve katı atıklardan yasalar çerçevesinde belediye sorumludur. Fakat Niğde’de, bu sorunların çözümünde geç kalınmıştır. Bunda bürokratik işlemlerin de payı vardır. Şehirdeki evsel katı atık toplama, depolama ve bertaraf etme işlemleri, 2009’da şirkete ihale yoluyla verilmiştir. Bundan önceki çalışmalar, ihtiyaçları gidermeye yönelik, belirli kısa vadeli çalışmalardır. Şehirdeki çöpler konteynırlarda biriktirilerek, belirli zamanlarda toplanmaktaydı. Bu evsel katı atıklar, maden ocaklarına ve taş ocaklarına gömülerek bertaraf edilmeye çalışılmıştır. Evsel atıkların zamanla yağmurlar ve diğer etkenlerle, insan sağlığına zarar vereceği düşünülmemiştir. Fakat nüfusla birlikte evsel katı atıklar arttıkça, bu ocaklarda yetersiz kalmıştır. Şehirde 1970’li yıllarda Amasya mevkii belediye tarafından vahşi depolama alanı olarak seçilmiştir. Yine nüfus artışıyla birlikte şehirde büyüdükçe, Amas mevkiinde çöp depolaması yetersiz kalmıştır. Şehre yakın olduğu için, çevre kirliliğine neden olması ve çöplüğe yakın mesafede yaşayan halkın sağlığını da tehdit eder duruma gelmiştir. Çevreye yaydığı kokularla birlikte, çöplük sürekli yanmakta ve bulunduğu doğal ortama zarar vermektedir. Bu depolama alanının kaldırılarak, yerinin park yapılarak ağaçlandırılması beklenmektedir. Bütün bunların projeler kapsamında yapılması düşünülürken, Hıdırlık mevkiinde yapılacak depolama istasyonu, ihtiyacı gidermeye yönelik olacaktır. Belediyenin verdiği bilgiler çerçevesinde, depolama istasyonu çevreye zarar vermeyecek niteliktedir. Evsel katı atıkların toprağa sızması engellenecek ve atıkların geri dönüşümü sağlanacaktır. Bu proje ile çevre korunacak, evsel atıklar değerlendirilecek ve şehrin ekonomisine de katkısı olacaktır. Şehirdeki evsel katı atıklar bir çevre kirleticisi olarak görülmeyip, ekonomik değeri olan sürdürülebilir bir kaynak olarak görülmelidir. Gelişmiş olan Avrupa ülkeleri için, evsel atıklar ekonomik değeri olan sürdürülebilir kaynaklar olup, bu sahada birçok çalışan için iş olanağı olmaktadır. Gelişmekte ve nüfusu fazla olan Türkiye şehirlerinin de bir an önce evsel katı atık depolama sorununu çözerek, işsiz nüfusumuza iş olanakları sağlar duruma getirilmelidir. Bu konuda yapılan çalışmalar olumlu olup, yavaş bir şekilde ilerlemektedir. Niğde şehrinde de bu çalışmaya hız verilip, bir an önce bitirilmeli ve iş olanakları sınırlı olan Niğde halkına iş sağlanarak, komşu illere göçler engellenebilir. Şehirle birlikte ülke ekonomisine katkı sağlayacak bu projeler yabancı şirketlere verilmemeli, kendi yerel şirketlerimize olanaklar sağlanmalıdır. Gelişmekte olan Niğde şehrindeki evsel atık depolama istasyonu seçimi (Hıdırlık mevkii) biraz düşündürücüdür. Proje kapsamında yapılacak olan depolama ve ayrıştırma tesisinin tabanı özel bir plastik madde ile kaplansa, çöplükte biriken gazlar borularla yüzeye çıkarılabilir. Borular sökülerek yeraltı sularının kirlenip kirlenmediği kontrol edilse, kil tabakası serilmiş olsa, fabrikaya aktaran borular döşense, depolanmış kil tabakası olsa da, çöplerin kirli suyunun aktarıldığı kanallar hazırlansa da sorun olacaktır. Çünkü tesis yerinin seçimi hatalıdır. Şehre ve yapılmakta olan otoban yoluna çok yakındır. Tesisin şehre yakınlığı, halk sağlığını tehdit edecek konumdadır. Çevreye yayacağı koku, gelecekte şehirde yaşayan insanlara zarar verebilir. 43 Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Soruna Bir Örnek: Niğde Şehri Amas mevkii düşünüldüğünde, Hıdırlık mevkiinde de bir fark olmadığı görülür. Proje kapsamında şehrin halk sağlığı düşünülerek evsel katı atık istasyonunun yerinin değiştirilmesi gerekir. Eski katı atık depolama mevkiinin de park ve yeşil alana dönüştürülmesi daha uygun olacaktır. Bu park ve yeşil alanında bir an önce çevre düzenlemesi yapılarak, kirletilmiş olan vahşi depolama alanı ve çevresi halkın hizmetine sunularak, pis kokuların yayılmasına son verilmelidir. Projedeki evsel katı atık toplama yönteminin şehre yayılmasıyla, sinek ve pis kokular ortadan kalkacaktır. Böylece şehir, daha sağlıklı ve yaşanacak bir yer konumuna gelecektir. KAYNAKLAR AKDOĞAN, A. ve GÜLEÇ, S. (2007). “Sürdürülebilir Katı Atık Yönetimi ve Belediyelerde Yöneticilerin Katı Atık Yönetimiyle İlgili Tutum ve Düşüncelerinin Analizine Yönelik Bir Araştırma”. Ankara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 25 (1): 36-69. AVCI, S. (2004). “Şehirsel Yerleşmelerin Belirlenmesinde kullanılan Kriterler”. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi 3. Dizi (9): 9-28. BALCI-AKOVA, S. (2004). “Ergene havzasında şehirler ve şehirleşme”. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi 3. Dizi (9): 29-51. DİE (Devlet İstatistik Enstitüsü) (2009).Türkiye İstatistik Enstitüsü Nevşehir Bölge Müdürlüğü, Nevşehir. GABRIEL, A. (1962). Niğde Tarihi (Çev: A. Akif Tütenk). Ankara: Bengü Matbaası. GALANTİ, A. (1951). Niğde ve Bor Tarihi. İstanbul: Tam Matbaası. GÖNEY, S. (1984). Şehir Coğrafyası. , İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi. GÜLER, B, A. (2001). Çöp Hizmetleri Yönetimi. Ankara: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü. GÜNEY, E. (2002). Genel Çevre Kirlenmesi (3. Baskı). İstanbul: Çantay Kitapevi. GÜNEY, E. (2004). Çevre Sorunları Coğrafyası. Ankara: Gündüz Eğitim ve Yayıncılık. HAYRİ, M. (1994). Niğde Sancağı (Yayına Hazırlayan İ. Gedik). Niğde. KELEŞ, R. ve HAMAMCI, C. (2002). Çevre Bilimi (4. Baskı). Ankara: İmge Yayınevi. NİĞDE (2007). Niğde 2007 Yılı İl Çevre Durum Raporu. Niğde. NB (Niğde Belediyesi) (2009) Fotoğraflar ve rakamsal veriler. ÖZEL, M. (2005). “Kentsel Gelişme ve Kentleşme Sürecinde Niğde”. Selçuk Üniversitesi Karaman İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi 5 (2): 120-144. ÖZTUNALI-KAYIR, G., KÖKSAL, D, C. ve ÇİFTÇİBAŞI, Z, T. (2002). “Antalya kenti evsel çöp bilinci ve çöp yönetimi değerlendirmesi”. Çağdaş Yerel yönetimler 11 (3): 70108. TOLUN-DENKER, B. (1976). Şehir İçi Arazi Kullanımı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü. http://www.nigde.gov.tr/ortak_içerik/nigde/nigdefoto> (Son erişim 27.04.2010) http://www.nigdemiz.com/images/eskifoto/n5.jpg> erişim 27.04.2010) http://site.mynet.com/yesilburc51/mynet_resimlerim/eski _nigde.jpg> (Son erişim 27.04.2010) Yazar hakkında Yrd. Doç. Dr. Tülay Öcal Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü NİĞDE (Son Şehir yerleşmeleri ve sorunları, tarihi, kültürel ve siyasi coğrafya konuları ile turizm coğrafyası konularında çalışmalar yapmaktadır. Türk Coğrafya Dergisi Basılı ISSN 1302-5856 http://www.tck.org.tr Sayı 55: 45–57, İstanbul Elektronik ISSN 1308-9773 MUŞ İLİNDE NÜFUS HAREKETLERİNİN NEDENLERİ VE SONUÇLARI Causes and Consequences of Emigration in Muş Province Mehmet Emin SÖNMEZ ÖZET Kilis 7 Aralık Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, KİLİS (eminsonmez@kilis.edu.tr) Geliş/Received: 04.11.2010 Kabul/Accepted: 28.12.2010 Muş ili Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümünde yer alır. Yaklaşık 8116 km² alan kaplayan il, çok kaba olarak Doğu Anadolu Bölgesi’nin merkezinde yer alır. İl nüfusu, ilin bu coğrafi konumu nedeniyle gelişimi, sosyal ve ekonomik nitelikleri bakımından Doğu Anadolu Bölgesi’nin nüfusuna ait genel özellikleri yansıtır. İl genelinde ekonomik faaliyetleri önemli ölçüde kısıtlayan iklim ve topografya koşulları yanında sosyal ve kültürel geri kalmışlık hızla artan nüfusun göç etmesinde etkili olmaktadır. Nitekim il genelindeki göçler, sınırlı alanda ve şartlarda tarıma dayalı üretimin yürütüldüğü kırsal kesimlerde daha yüksek oranlarda gerçekleşmektedir. İldeki göçler büyük oranda Türkiye’deki büyük şehirlere olmakla beraber kırsal kesimlerden il içindeki şehir yerleşmelerine ve yurt dışına da olabilmektedir. Bu durum ülkemizdeki şehirlerde altyapı sorunları başta olmak üzere çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik olumsuzlukların baş göstermesine yol açmaktadır. Bu çalışmada Muş ilindeki göçlerin sebepleri ve sonuçları değerlendirilmiş ve göçlerin önlenmesine yönelik çözüm önerileri geliştirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Nüfus artışı, göç, ekonomik gelişme, Muş ABSTRACT Muş province is located at the upper Murat-Van section of East Anatolia. The province covering about 8116 sq km area is roughly located in the center of Eastern Anatolia Region. The population and development of province because of geographical location reflect the general characteristics of Eastern Anatolia Region regarding social and economic characteristics. In addition to the climate and topography conditions substantially restricting economic activities, rapidly increasing emigration is effective on the social and cultural backwardness. Indeed the province-wide emigration is generally occurs in the confined space and rural areas where agricultural productions are carried out. In addition to emigration to the big cities in Turkey in general, migration occurs to the urban centers from rural areas or even abroad. That situation leads to the infrastructure problems, especially various social, cultural and economic problems in city. In the present, the causes and consequences of emigration in the province of Muş were evaluated and solutions have been proposed to prevent migration. Key words: Population increase, migration, economical development, Muş. GİRİŞ Muş ili Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van Bölümünde yer alır. Yaklaşık 8116 km² alan kaplayan il, doğuda Ağrı ve Bitlis, batıda Bingöl, kuzeyde Erzurum, güney ve güneybatıda ise Bitlis, Diyarbakır ve Batman illeriyle komşudur (Şekil 1). Yüksek, engebeli ve eğimli olan dağlar ile alçak ve düz olan ovalar ildeki en önemli morfolojik ünite- leri oluşturmaktadır. Dağlık alanlarda yükselti 3000 metreyi aşmaz [Şerafettin dağları (Şerafettin T. 2544 m), Akdoğan Dağları (2879 m), Top dağı (2439 m), Muşgüneyi dağları üzerinde yer alan Karaçavuş dağı (2511 m) gibi]. Ovalık alanlarda ise yükselti değerleri Muş (1250 m), Bulanık (1460 m) ve Malazgirt (1480 m) civarındadır. Bu morfolojik 46 Sönmez ünitelerin önemli bir kısmını oluşturan dağlar çoğu yerde dar ve derin vadiler tarafından parçalanmış, ovalık alanlar ise bu akarsuların taşkın yatakları haline gelmiştir. İlde çeşitli büyüklüklerde ovalar yer almasına rağmen, nispi yükseltinin fazla olması (1500 m’nin üzerinde) ekonomik faaliyetlerin zor koşullar altında sürdürülmesine neden olmaktadır. Şekil 1. Muş ili lokasyon haritası. Figure 1. The location of Muş province. Muş ve çevresi Türkiye’nin makroklima tiplerinden, şiddetli kontinental, donlu, soğuk ve uzun kışlar ile karakterize edilen “Doğu Anadolu” iklim tipine girmektedir (ERİNÇ,1969: 374-378). Bu iklim tipinin görülmesinde ortalama sıcaklık değerlerinin kış aylarında -10 °C’ye yaklaşması, yaz aylarında ise 25 °C’nin üzerine çıkması etkili olmuştur (Tablo 1). İstasyonlar arasında yıllık yağış değerleri 500750 mm arasında değişir. Muş çevresinde 750 mm’nin üzerinde gerçekleşen yağışlar, Bulanık çevresinde 500 mm’ye kadar düşerken, İlin batısında Solhan’da 650 mm dolayındadır (Tablo 2). Kış ve ilkbahar aylarında artan yağışlar, yaz aylarında önemli ölçüde azalmaktadır. Yaz mevsimi kışa oranla nispeten kısa, sıcak ve kurak; kış mevsimi ise oldukça uzun, soğuk ve kar yağışlıdır. Bu istasyonlarda yaklaşık 4-5 ay boyunca don olayları görülmekte ve mevsimler arası sıcaklık farkları ise 30 °C’nin üzerinde seyretmektedir. Muş’un da içinde bulunduğu bölge, M.Ö. 2000’li yılların sonuna doğru Anadolu’da sırasıyla hâkimiyet kuran Asurlular, Urartular, Medler, Persler, Selevkoslar, Roma ve Bizans hâkimiyetinde kalmıştır (KINAL, 1962: 261-262; MEMİŞ, 2009: 115-132; TUNCEL, 2006; 369;). Her ne kadar Muş yerleşmesinin kurulu tarihi tam bilinmemekle beraber, verimli ve sulak arazileri nedeniyle tarihin erken dönemlerinde yerleşmeye açılmış olması muhtemeldir (DARKOT, 1997: 745). Muş, X–XI. yüzyıllarda Bizans İmparatorluğu ile Doğu Anadolu’ya hâkim olan Abbasiler arasında sık sık el değiştirmiştir. 1071 yılında Malazgirt’te Bizans Ordusu ile Büyük Selçuklu Ordusu arasında yapılan savaş sonrasında, Büyük Selçuklular bu alana hakim olmuşlardır. Büyük Selçuklu Devletinin ardılı olan Anadolu Selçuklu Devleti zaman içinde Moğol İlhanlı Devletinin Anadolu’daki hareketleri sırasında zayıflamış ve yıkılmıştır (TABAKOĞLU, 1986: 110– 111) ve sonrasında kurulan Osmanlı Devleti’nde Yavuz Sultan Selim döneminde 1514 Çaldıran Savaşı’ndan sonra bu bölgedeki aşiretler, İdris-i Bitlisi’nin önderliğinde Yavuz Sultan Selim’in emrine girmişdir (TUNCEL, 2006: 369). Muş ve çevresi uzun yıllar Osmanlı egemenliğinde kaldıktan sonra, I. Dünya Savaşı’nda bir süre Ruslar tarafından işgal edilmişse de 1916–1917 yıllarında yörede yeniden Osmanlılar hakim olmuşlardır. Muş Bulanık Solhan Tablo 1. İnceleme sahası ve çevresindeki meteoroloji istasyonlarının aylık sıcaklık değerlerinin değişimi (°C). Table 1. The changes of monthly temperature of meteorology stations in study area and its surroundings (°C). Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık -7,4 -6,3 0,3 8,9 14,8 20,1 25,2 25,0 20,0 12,5 4,4 -2,9 -9,7 -8,7 -0,6 8,1 12,5 17,8 22,0 21,8 17,5 11,0 3,8 -4,0 -4,8 -3,7 1,6 9,2 14,6 20,2 25,1 24,6 19,7 12,8 5,2 -1,5 Yıllık 9,6 7,6 10,3 Muş Bulanık Solhan Tablo 2. İnceleme sahası ve çevresindeki meteoroloji istasyonlarının aylık yağış toplamlarının değişimi (mm). Table 2. The changes of monthly precipitation of meteorology stations in study area and its surroundings (mm). Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık 84,7 99,7 102,8 108,1 69,8 28,2 5,4 3,8 12,6 64,3 94,1 91,0 38,8 47,3 59,0 74,4 85,9 28,8 6,8 7,1 12,5 44,2 58,3 43,7 57,9 78,3 84,7 105,7 70,5 27,5 5,7 4,5 9,6 65,7 81,6 76,8 Yıllık 764,5 506,8 668,5 İdari bakımdan Osmanlı Devletinin son dönemlerinde Bitlis vilayetine bağlı bir sancak merkezi olan Muş, Cumhuriyetin ilanından sonra il haline getirilmiş ve Bitlis de Muş’a bağlanmıştır. 1935 yılında yapılan düzenlemelerle Muş ve Bitlis iki ayrı il olarak belirlenmiştir (DARKOT, 1997: 747; TUNCEL, 2006: 370). İlin cumhuriyet öncesi şehir nüfusuyla ilgili çok net bilgiler bulunmamakla beraber XIX. Yüzyılın ortalarında 20.000 Türk Coğrafya Dergisi ve bu yüzyılın son on yılında 37.000 civarında olduğu belirtilmektedir (TUNCEL, 2006: 370). Behar, Quinet’e dayanarak 1890’da Diyarbekir vilayetine bağlı olan Muş’un nüfusunun 27.003, Bitlis’in nüfusunu ise 38.886 olarak belirtmektedir (BEHAR, 1996: 43). Şehrin 1927 yılındaki nüfusu ise yalnızca 4227’dir. Muş’un 1935 yılında bugünkü idari sınırları dâhilindeki nüfusu ise 57.173’tür (1935 sayımı sırasında Bingöl, Çapakçur, Solhan, Genç, Bitlis, Mutki ve Sason ilçeleri Muş’a bağlıydı. Bu nedenle 1935 sayımında http://www.tck.org.tr 47 Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları Muş ilinin nüfusu 143.399 olarak istatistiklere yer almaktadır). Muş ilinde 1935 yılından 2000 yılına kadar olan sürede nüfus, yaklaşık 7,2 kat artmıştır (Şekil 2). Toprağa dayalı üretim yapılan ilde özellikle 1950’li yıllar ve bunu takip eden dönemlerde tarım ve hayvancılık için yeterli miktarda arazinin varlığı yanında çok eşlilik, erken yaşta evlilik gibi geleneksel yaşam tarzı baskın hale gelince, nüfus artışı (‰ 52,06) daha hızlı gerçekleşmiştir. Bu dönemden sonra il toplamında yıllık nüfus artış hızı kararlı bir şekilde gerilemeye başlamıştır. 1955 yılında ‰ 48,02, 1965 yılında ‰ 34,01, 1975 yılında ‰ 26,32, 1985 yılında ‰ 23,14’e, 2000 yılında ‰ 18,63’e gerilemiştir. TÜİK verilerine göre 2010 2010 yılında yıllık nüfus artış hızı azalışa işaret etmektedir (‰ -10). Türkiye genelinde yıllık nüfus artış hızı, geçmişte dalgalanma göstermiş olmakla beraber 1985’ten beri sü- rekli bir düşüş içindedir (Şekil 3). Buna rağmen Muş ilinde yıllık nüfus artış hızındaki düşüş, Türkiye geneline göre çok daha fazla ve ilgi çekicidir. Ekonomik sorunların artmasıyla beraber il dışına göçlerin hızlanması, kentleşme ve sanayileşme olgusuyla beraber doğum oranlarının düşmesi, kadınların çalışma hayatına girmesi ve aile planlamasına yönelik yapılan çalışmaların yavaş yavaş olumlu sonuçlar vermesi bu düşüşün esas nedenleri olarak gösterilebilir. İl genelinde nüfus artış hızı farklılık göstermektedir. Örneğin kuzeydeki dağlık ve arızalı alanda yer alan Varto ilçesinde yıllık ortalama nüfus artış hızı (‰ -2,73) çok düşük iken, ana ulaşım yollarına yakın ve Muş ovasındaki verimli tarım arazilerinin bulunduğu kesimde yer alan Hasköy’de yoğun göçler nedeniyle nüfus artış hızı (‰ 46,72) oldukça yüksektir. Şekil 2. Muş ilinde nüfus gelişimi (1935-2010) (DİE, 1935-2010). Figure2. Population growth of Muş province (1935-2010). Şekil 3. Muş ili ve Türkiye genelinde 1940-2010 yılları arasında nüfusun yıllık artış hızı (‰). Figure 3. The annual growth rate of population in Muş province (1940-2010). Türk Coğrafya Dergisi http://www.tck.org.tr 48 Sönmez Muş İlinde Nüfus Hareketleri Göç, bir idari sınırı geçerek oturma yerini devamlı ya da uzun süreli olarak değiştirme olayını ifade etmektedir. İnsanların bir yerden diğerine göçleri çok önemli bir coğrafi olgudur. Göçler, nüfusun yeniden dağılımı sonucunu doğurur (TÜMERTEKİN & ÖZGÜÇ, 1997: 282). Son yıllarda Türkiye genelinde özellikle kırsal alanlardan şehirlere önemli miktarda göç meydana gelmektedir. Bu durum şehirlerde işsizlik, alt yapı sorunları başta olmak üzere farklı kültür ve yaşam tarzlarının bir araya gelmesinin yarattığı çeşitli sosyal düzensizliklerin ve çatışmaların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi genelinde ve özelde Muş ilinde, insanları göçe iten temel etmenlerin başında ekonomik olanlar gelir. Nitekim göçlerin varış yeri, genelde sanayi ve ticaret merkezlerine yöneliktir. Göç eğilimi insanların eğitim düzeyleri ve mesleki becerileriyle doğru, yaşlarıyla ters orantılı olarak ortaya çıkmaktadır. Doğu Anadolu insanında yaygın göç eğilimi eğitim, sağlık ve kültürel olanakların yetersizliği yanında bölgenin olumsuz iklim koşullarıyla yakından ilişkili görülmektedir (DPT, 2000: 45). Özellikle gelişmekte olan alanlarda hem fazla nüfusa sahip olma hem de hızlı nüfus artışı varsa bu iki belirleyiciden kaynaklanan birçok sosyal ve ekonomik sorun ortaya çıkmakta ve böylece nüfus beslenmesi ve istihdam sorunları baş göstermektedir (DOĞANAY, 1997: 149). Gerçekten de Muş ilinde yüksek doğum oranları (‰ 44) ildeki nüfusun hızla artmasına neden olmuştur. Buna karşılık ildeki istihdam miktarında, çok düşük bir artış söz konusudur. Örneğin 1990 yılında 12 ve daha yukarı yaşta olan 214.612 kişilik nüfus içinden 158.179 kişisi istihdam edilirken, 2000 yılında 12 ve daha yukarı yaştaki 286.235 kişilik nüfusun ancak 172.521 kişisi istihdam edilmiştir. Muş ilinde nüfus ile istihdam arasındaki bu dengesizlik ekonomik sıkıntılara yol açmaktadır. Bu yüzden Muş ilinden il dışına, önemli ölçüde bir nüfus hareketi söz konusudur (Tablo 3 ve Tablo 4). Bu özellikleriyle Muş, 2000 yılı göç istatistiklerine göre Türkiye’de en fazla göç veren iller arasında 10. sırada yer almaktadır (TÜİK, 2010). İldeki göçler dış ve iç göçler olmak üzere iki yönde gerçekleşmekte ve bu göçlerin gerçekleşmesinde beşeri kaynaklı sorunlar daha önemli rol oynamaktadır. Dış göçler, il genelinden yurt dışına meydana gelen göçler olarak kabul edilmiştir. II. Dünya Savaşı’ndaki kayıplar ve savaş sonrasında, Batı ekonomilerinde meydana gelen hızlı büyüme ve sermaye birikimi, 1950’li yılların başlarında bu ülkelerde işsizliğin hemen hemen ortadan kalkmasına ve özellikle endüstri kesiminde iş gücü açığının ortaya çıkmasına neden olmuştur (ÖZGÜR, 2000: 154). Bu dönemde Batı ülkelerindeki bu hızlı sanayileşme hareketine karşılık, Türkiye’de sanayileşmenin çok yavaş gelişmesi yanında, nüfusun hızla artması Türkiye’den yurt dışına işçi göçlere neden olmuştur. Türk Coğrafya Dergisi Tablo 3. Muş ilinde 1975-2000 yılları arasında meydana gelen göçler (TÜİK, 2010). Table 3. The migration in Muş province from 1975 to 2000. Aldığı Göç Verdiği Göç 1975-1980 8.389 25.326 1980-1985 11.256 25.583 1985-1990 12.425 46.254 1990-2000 13.379 37.448 2000-2009 10.158 20.182 Tablo 4. Muş ilinde net göç hızı (‰) ve miktarı (DPT, 2000 & DİE, 2004, TÜİK, 2010). Table 4. The rapid and amount of migration in Muş province (‰). Net Göç Miktarı Net Göç Hızı 1975-1980 -16.937 -66,4 1980-1985 -14.346 -49,4 1985-1990 -33.829 -100.5 1990-2000 -24.069 -59,8 Tablo 5. Muş ili ve ilçelerinde 2000 yılında nüfusun yıllık artış hızı (‰). Table 5. The annual increase of population in Muş province and its districts in 2000 (‰). İlçeler Yıllık Nüfus Artış Hızı (‰) Muş (Merkez) 18,84 Bulanık 23,39 Hasköy 46,72 Korkut 24,42 Malazgirt 9,32 Varto -2,73 Muş İl Geneli 18,63 Avrupa ile Türkiye arasındaki ilk göç hareketleri, Türkiye ile Federal Almanya arasında 1961 yılında yapılan bir anlaşma sonucunda başlamıştır (ÖZGÜR, 2000: 154). Muş ilinden yurt dışına meydana gelen göçler 1960’lı yılların sonlarına doğru hız kazanmış ve günümüzde devam etmektedir. Yasal yoldan işçi olarak yurt dışına gidenler oturma izni aldıktan sonra ailelerini de yanlarına alarak yurt dışına olan göçleri arttırmıştır. Fakat Avrupa’da sanayideki büyümenin yavaşlaması ve bu faaliyetlerde kalifiye elemanların daha çok tercih edilmesi ve ailelerin yakınlarını (daha çok çocuklar) yanlarına alabilmeleri için belirli süre ikamet, konut ve yeterli gelir gibi şartlar aranmaktadır. Avrupa ülkelerinin uyguladığı bu ve buna benzer zorlaştırıcı, kısıtlayıcı ve sert tedbirler nedeniyle işçi yakınları ve diğer insanlar bu ülkelere gidebilmek için yasal yolların yanında yasal olmayan yollara başvurmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda Türkiye’den Avrupa ülkelerine yasa dışı göç başlamıştır (GÜRBÜZ, KARABULUT ve SANDAL, 2003: 37). Muş ili bu tür göçlerin yoğun yaşandığı illerden biridir. Muş ilinden yurt dışına olan göçler en fazla Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika ve İsviçre gibi Avrupa ülkelerinedir. Türkiye İstatistik Kurumunun 2000 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre 253.739 nüfusa sahip Bingöl ilinden 19602000 yılları arasında yurt dışına olan toplam göç miktarı 32.500’dür (SOYLU, 2003: 58). Sosyal, kültürel ve ekonomik http://www.tck.org.tr 49 Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları özellikler bakımından nüfus yapıları benzerlik gösteren Muş ve Bingöl illeri, nüfus hareketleri bakımından da benzer özellikler taşımaktadır. Bu nedenle 453.654 nüfuslu Muş ilinden yurt dışına olan göç miktarının 60-70 bin civarında olabileceği tahmin edilmektedir. Muş ilinde meydana gelen asıl büyük göç hareketlerini iç göçler oluşturmaktadır. Türkiye’de esas itibariyle kırsal yerleşmelerden şehirlere doğru meydana gelmekte olan bu göçler, ülkede bölgeler arasında ekonomik seviye bakımından büyük dengesizlikler olduğu için aynı zamanda bölgeler arası karakterdedir (TÜMERTEKİN, 1968: 47-57). Özellikle 1950-1980 yılları arasında yaşanan ekonomik ve siyasi olaylar, nüfusun hızla artması, buna karşılık iş imkânlarının yeterince geliştirilememesi ve daha iyi yaşam koşullarını sağlayacak alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilememesi Türkiye’nin özellikle doğusundan batısına doğru göçlere neden olmuştur (AVCI, 2003: 220). Göç olayı, Muş ilinde özellikle 1960’lı yıllardan sonra hız kazanmış ve günümüzde hâlâ devam etmektedir. Geri kalmış alanlarda geçim kaynaklarında veya ekonomik faaliyetlerdeki değişmezliğe karşılık, mobil karakter taşıyan ve bu karakteri gereği günden güne artan nüfus, kır hayatındaki sıkışıklığın ve ekonomik dengesizliklerin nedeni olmuş ve özellikle kırlarda başlayan sorunlar göç yoluyla şehir merkezlerine taşınmıştır (SERGÜN, 1977: 212). Muş ilinde tarımsal faaliyetlerin en önemli geçim kaynağı olması benzer durumun yaşanmasına neden olmuş ve göç olayları hız kazanmıştır. Muş ilinden gerçekleşen göçler ile Muş iline yönelen göçler hakkında sayısal bir değerlendirme yapmak üzere 19902000 yılları arasındaki göç değerleriyle (Tablo 6) son durumu ortaya koymak üzere 2009-2010 yıllarında gerçekleşen göç değerleri incelenmiştir. Bu değerlerin daha önce yapılan bir çalışmada elde edilen sonuçlar ile (TANDOĞAN, 1988: 10-11) uyumlu olduğu görülmektedir. Tablo 6. Muş ilinin 1990-2000 yılları arasındaki göç bilançosu. Table 6. The migration in Muş province from 1990 to 2000. 100’den az 100-499 500-999 1000-2999 3000’den fazla Verilen Göç Nüfus İl Sayısı 1506 25 6993 34 7663 13 6554 5 14732 3 Alınan Göç Nüfus İl Sayısı 2475 47 6625 28 2785 4 1494 1 - Muş ilinde 1990-2000 yılları arasındaki 10 yıllık süreyi kapsayan dönemde ilden göç eden nüfus miktarı 37.448 ve ile gelen nüfus miktarı 13.379 kişidir. İlin bu dönemdeki net göç miktarı 24.069’tür. İl dışına göçlerin büyük kısmı batıya, özellikle büyük şehirlere doğrudur (Şekil 4). Nitekim 19902000 yılları arasındaki göçlerin % 21’i (7.888 kişi) İstanbul’a, % 10,3’ü (3.839 kişi) Bursa’ya ve % 8’i (3.005 kişi) İzmir’e olmak üzere toplam % 40’a yakını batıdaki bu üç büyük ile gerçekleşmiştir. Bu üç büyük ilden sonra Ankara (1.610 kişi), Mersin (1.405 kişi), Kocaeli (1.007 kişi) ve Manisa (1.001 kişi) gibi batıda yer alan ve sosyo-ekonomik yönden daha gelişmiş olan iller Muş ilinden 1.000 kişiden fazla göç alan ikinci sıradaki illeri oluşturmaktadır. Bu illere komşu Bitlis ili de 1.531 kişi ile katılmaktadır. 500-999 arasında göç verilen illerin sayısı 13, 100-499 arasında göç verilen illerin sayısı 34 iken, 25 ile verilen göç sayısı 100 kişinin de altındadır. 100’den az göç verilen iller genellikle Muş ile ekonomik ve sosyal bağların güçlü olmadığı illerdir. Bunlardan bir kısmı da gelişmişlik açısından Muş’tan daha alt sıralarda yer almaktadır. Şekil 4. 1990-2000 döneminde Muş’un göç verdiği iller (Muş’tan 100’den az kişinin göç ettiği iller gösterilmemiştir). Figure 4. The immigration from the province of Muş in 1990-2000 period (less than 100 people had migrated to cities not shown). Muş ilin 1990-2000 döneminde aldığı göçlerin büyük kısmının yine göçün yoğun verildiği illerden geldiği görülmektedir (Şekil 5). İstanbul, Muşa göç eden 1494 nüfus ile bu tabloda da ilk sırada yer almaktadır. Bu göç, daha çok meTürk Coğrafya Dergisi muriyet vb gibi nedenlerle meydana gelmiştir. Bununla birlikte Muş iline göç edenler arasında, bir dönem il dışına çıkmış sonra tekrar geri dönmüş nüfus da bulunabilir. 500999 arasında göç veren iller Ankara (903 kişi), İzmir 703 http://www.tck.org.tr 50 Sönmez kişi), Bursa 633 kişi) ve Mersin (546 kişi)’dir. Muş ilinde ekonomik faaliyetlerin fazla gelişmemiş olması komşu illerden gerçekleşen göçlerin kısıtlı olmasına neden olmaktadır. Özellikle Diyarbakır, Erzurum, Van (363 kişi) gibi illerden 100-500 arasından göç gerçekleşmişken, Konya ve Kocaeli gibi sanayi açısından gelişmiş bazı illerden de beklentilerin karşılanamaması gibi nedenlerle geri dönüşlerin olduğu gözlenmiştir. 100 az kişinin göç ettiği illerin sayısı ise 47’dir. Şekil 5. 1990-2000 döneminde Muş’un göç aldığı iller (Muş’tan 100’den az kişinin göç ettiği iller gösterilmemiştir). Figure 5. The migration to Muş province in 1990-2000 period (less than 100 people have emigrated to Mus province not shown). 2009-2010 döneminde Muş’tan il dışına olan göç miktarı 17841 ile olan göç miktarı 11782 kişidir. Bu dönem içindeki net göç miktarı 6059 kişidir. Bu göçlerin 5392’si (% 32) İstanbul, 2498’i (% 14) Bursa ve 1114’ü (% 6) İzmir gibi büyük illere gerçekleşmiştir. Muş ilinden il dışına meydana gelen göçlerin yarıdan fazlası (% 52) bu üç büyük ile gerçekleşmiştir. Ankara, Mersin, Manisa, Aydın, Kocaeli ve Tekirdağ gibi iller göç verilen diğer önemli batı illerini oluştururken, Bitlis, Diyarbakır, Van, Erzurum ve Gaziantep gibi Muş’a yakın ve sosyo-ekonomik olarak nispeten gelişmiş iller oluşturmaktadır. Bayburt, Kilis, Ardahan, Karabük ve Karaman gibi yeni iller ile Karadeniz Bölgesi’nin tamamı (özellikle Sinop, Artvin, Rize, Gümüşhane) ile İç Anadolu Bölgesi’ndeki Nevşehir, Niğde, Kırıkkale gibi iller başta olmak üzere bölgedeki küçük illerin tamamı Muş’tan en az göç alan illeri oluşturmaktadır. Muş iline olan göçlerin miktarında da aynı illerin ön plana çıktığı görülmektedir. İstanbul’dan 2617 kişi (%22), Bursa’dan 950 kişi (% 8) ve İzmir’den 754 kişi ( % 6,5) olmak üzere toplam 4321 kişi ( toplam göçlerin % 37’si) Muş’un en fazla göç verdiği bu üç büyük ilden Muş’a göç etmiştir. Bu üç büyük ilden sonra Muş’tan en fazla nüfus çeken Ankara, Bitlis, Mersin, Diyarbakır, Manisa, Van ve Kocaeli gibi iller aynı zamanda Muş’a en fazla göç veren iller arasında yer almaktadır. Tablo 7. Muş ilinde 2009-2010 yılları arasında göçler. Table 7. The migration in Muş province from 2009 to 2010. 100’den az 100-499 500-999 1000-2999 3000’den fazla Türk Coğrafya Dergisi Verilen Göç Nüfus İl Sayısı 1812 51 6450 25 575 1 3612 2 5392 1 Alınan Göç Nüfus İl Sayısı 2030 52 5431 25 1704 2 2617 1 - İlden dışarıya olan göçlerin büyük kısmı Türkiye’nin en fazla sanayileşmiş ve sosyo-ekonomik olarak en gelişmiş İstanbul, İzmir, Bursa ve Ankara gibi illerine olmaktadır. Daha sonraki sırayı ise yine iş imkânlarıyla ön plana çıkan Mersin, Manisa, Adana, Kocaeli ve Aydın gibi iller ile Muş’a yakın ve nispeten daha gelişmiş Diyarbakır, Gaziantep, Erzurum ve Van gibi iller almaktadır. İle olan göçlerin bir kısmını memur kesimi oluştururken diğer bir kısmı ise büyük şehirlerde ikamet eden fakat Muş kökenli olan kişilerden oluşmaktadır. Özellikle serbest meslek sahibi ve yaş itibariyle çalışma koşulları zorlaşan bireyler belli bir birikim elde ettikten sonra Muş’a geri dönmektedir. Dolayısıyla Muş’tan ekonomik nedenlerle göç eden bireyler belli bir süre sonra tekrar geriye dönmekteler. Bu durum Muş’un en fazla göç verdiği ve göç aldığı illerin aynı iller olmasında etkilidir. Muş İlinde Nüfus Hareketlerinde Etkili Olan Temel Faktörler Muş ilinde fiziki coğrafya koşulları nüfus hareketlerinin hızı ve doğrultusu üzerinde belli bir etkiye sahip olmakla beraber; beşeri faktörler, ildeki nüfus hareketlerinin asıl önemli nedenini oluşturmaktadır. İldeki nüfus hareketleri ve nüfusun dağılışı büyük oranda kırsal kesiminin kontrolü altında gelişmektedir. Nitekim kırsal göçler ile sosyoekonomik ilişkiler arasındaki bağlantıya yönelik yapılan bir çalışmaya göre, kırdan şehre göçlerin % 28’i hane başına düşen arazi miktarının düşük olmasından, % 27’si fizyolojik nüfus yoğunluğunun fazlalığından ve % 10’u ekilebilen sulu arazilerin toplam araziye oranının düşüklüğü gibi fiziki yapıya bağlı fakat beşeri kökenli nedenlerden kaynaklanmıştır (GÜRBÜZ ve KARABULUT, 2008: 53). Bu çalışmada http://www.tck.org.tr 51 Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları ildeki nüfus hareketlerini (göçler) kontrol eden beşeri kökenli faktörler üzerinde durulacaktır. kısıtlı olan alanlarda hızla artan nüfus için yeterli miktarda istihdam yaratılamamaktadır. Ekonomik nedenler İnceleme sahasında sanayi faaliyetlerinde gerekli atılımlar gerçekleştirilememiş böylece toprağa bağımlı bir ekonomi gelişmiştir. Nitekim il genelinde toplam çalışan nüfusun sektörlere göre dağılımı incelendiğinde tarımda çalışan nüfusun oranının 1980-2000 yılları arasında % 80’nin üzerinde olmuştur. Buna karşılık Türkiye genelinde 1980’den sonraki sanayileşme süreci ile berber tarımsal faaliyetlerde çalışanların oranında hızlı bir düşüş meydana gelmiştir (Şekil 6). İnsanları göçe iten nedenlerin başında ekonomik olanı gelir. İlde yoksulluk, işsizlik ve ürün elde etmedeki başarısızlık insanları göçe zorlayan belli başlı ekonomik nedenlerdir (TÜMERTEKİN & ÖZGÜÇ, 1997: 285-287). Özellikle 1990’lı yıllardan sonra globalleşme olarak da tanımlanan yeni dünya düzeni ile beraber Türkiye’nin ekonomi politikaları da bu doğrultuda şekillenmiş ve ülke içinde farklı gelir düzeyine sahip kesimler arasındaki uçurum daha da büyümüş ve derinleşmiştir. Kırsal kesimde yaşayanlar tarımsal üretimden, artık eskisi kadar gelir temin edememiştir (AVCI, 2003: 221). Bunun yanında hızlı nüfus artışına rağmen, insanlar gerek gıda maddesi, gerek tarımsal kökenli başka ihtiyaç maddeleri için eskiye oranla daha fazla tüketimde bulunmaktadır (TÜMERTEKİN, 1994: 124). Kaldı ki günümüzde tüketilen ürünlerin büyük bir kısmı kısa bir süre sonra yerini daha iyisine/yenisine bırakmaktadır. Durumun böyle olması tüketimi arttırmakta ve böylece tüketim alışkanlığına sahip olan bireylerin gerekirse iş imkânları için göç etmesine neden olmaktadır. Özellikle Muş ili gibi ekonomisi tarıma dayalı ve ekonomik faaliyetlerin çeşitliliği Muş ilinde tarımda çalışan nüfus miktarı 2000 yılında % 83’ün üzerinde iken, 2009 yılı verilerine göre önemli ölçüde azalmış ve % 38 seviyelerine gerilemiştir. Buna rağmen Türkiye ortalamasının (% 24,7) oldukça üstündedir. İlde 2000 yılı verilerine göre sanayi sektöründe çalışan nüfus oranı %1,5 iken, 2009 yılında % 13 seviyelerine çıkmıştır. Sanayide çalışan nüfus miktarındaki artış, Türkiye’deki artış oranının yarısı (% 25,3) civarındadır (Şekil 7). Ekonomik faaliyetler içinde tarım, en önemli uğraş olmasına karşılık; gübre, sertifikalı tohum, makine gibi verim arttırıcı girdilerin kullanımı düşük olduğundan verim değerleri de düşüktür. Şekil 6. Türkiye'de çalışan nüfusun sektörlere göre dağılımı (%) (DİE,2004; TÜİK, 2010). Figure 6. The distribution of employee population in economic sector in Turkey (%). İl genelinde yapılan değerlendirmelerde il dışına olan göçlerin kırsal kesimlerde daha yaygın olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Kırsal kesimlerde yapılan faaliyetlerde işgücüne sadece yaz aylarında, ürünlerin hasat edildiği dönemde ihtiyaç duyulmaktadır. Durumun böyle olması, mevcut iş gücünün hasat zamanı haricinde geçici olarak il dışına gitmelerine neden olmaktadır. İlde bu tür mevsimlik göçler oldukça yoğundur. İş imkânlarının azlığına karşılık çalışma çağındaki 15-64 yaş grubundaki nüfusun fazlalığı dikkat çekici bir sorundur. Özellikle nüfusun yaş yapısındaki bu eşitsizliğin gittikçe artması, insanları farklı arayışlara Türk Coğrafya Dergisi zorlamıştır. Ekonomik hayattaki durgunluk, ildeki fazla işgücünün büyük şehirlere yönelmesinde en büyük paya sahiptir. Bu da yalnız Muş ili değil bölgedeki göçlerin kaynağını oluşturmaktadır. Muş ilinde eğim, yükselti ve arazinin engebeliliği gibi topografya faktörlerinin çoğu yerde tarımı kısıtlayıcı etki yaratmaktadır. Bunun yanında iklim şartları Muş ve çevresinde yetiştirme devresinin kısalmasına ve üretilebilecek ürünlerin çeşidinin azalmasına neden olmaktadır. Bu faktörler, Muş ilinde tarımı kısıtlayan temel fiziki coğrafya unsurlarıdır. Bunun yanında tarıma uygun ovalarda arazinin http://www.tck.org.tr 52 Sönmez büyük kısmında taşlık sorununun olması yanı sıra drenaj sorunu da toprak kalitesini düşürmektedir. İlde Murat ve Karasu gibi büyük akarsu yataklarına uzak olan kesimlerde sulama sorunu hala önemini korumaktadır. Bütün bunlara bir de sermaye yetersizliğinden dolayı girdi kullanımındaki düşük değerler, arazilerin miras yolu ile parçalanması, çiftçilerin bilinçsizce ve geleneksel yöntemlerle tarım yapmaları gibi beşeri faktörler eklendiğinde bölgede üretim değerleri iyice düşmektedir. Şekil 7. Muş’ta çalışan nüfusun sektörlere göre dağılımı (%) (DİE, 1970-2000, TÜİK, 2010). Figure 7. The distribution of employee population in economic sector in Muş province (%). Şekil 8. Türkiye, Doğu Anadolu ve Muş ilinde 1980-2009 yılları arasındaki işsizlik oranlarının değişimi (DİE 2004; TÜİK, 2010). Figure 8. The proportion of unemployment in Turkey, East Anatolian Region and Muş province from 1980 to 2009. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı olan Muş ilinde, yukarıda değinilen olumsuz koşullardan dolayı tarımsal üretim değerleri düşüktür. Hızlı nüfus artışına rağmen tarımsal üretim değerlerinin düşük olması, artan nüfusun beklentilerini karşılamada yetersiz kalmıştır. Bölgede Göçler Üzerinde Etkili Bir Unsur Olarak Kan Davaları Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin genelinde olduğu gibi Muş ilinde de (özellikle kırsal kesimlerde) kan Türk Coğrafya Dergisi davaları, nüfus hareketleri üzerinde etkili olan unsurlardan biridir. Nitekim Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki göçlerin nedenlerini konu alan bir çalışmada, kan davalarının bölgedeki göçler içindeki payı % 2,1 civarında belirlenmiştir (AKIŞ ve AKKUŞ, : 532). Bu çağdışı olayın hala yaşanıyor olması sahadaki insanların geleneksel etkilerinden kopamıyor olmasının bir göstergesi olması yanında, eğitim, ekonomik ve kültürel anlamdaki bazı eksikliklerin etkili olduğu söylenebilir. http://www.tck.org.tr 53 Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları Çalışma sahasında yer alan bazı köylerde belli dönemlerde ani bir nüfus kaybının yaşandığı göze çarpmaktadır. Bu köylerde yapılan görüşmelerde ani nüfus kayıplarının kan davalarından kaynaklandığı belirlenmiştir. Ağartı köyünde ilki 1977’de, ikincisi 1989’da olmak üzere iki kez kan davası yaşanmıştır. Günümüzde iki farklı aşiretin yaşadığı köyde kan davaları nedeniyle iki aşiret de tamamen göç etmek zorunda kalmıştır. Tablo 4’te yer alan Aşağıyongalı köyünde 1976, Kotanlı köyünde 1977, Keçidere köyünde 1983 ve Tıkızlı köyünde 1979 yılında kan davaları meydana gelmiş, nitekim bu durum nüfus sayımlarına yansımıştır (Tablo 8). Örneğin 1995 yılında Karapınar köyünde yaşanmış olan kan davasında 14 kişi hayatını kaybetmiş, dolayısıyla köyün yarıya yakını göç etmiştir. Benzer durum Sürügüden köyünde de görülmektedir. 1986 yılından bu yana kan davasından dolayı onlarca kişinin hayatını kaybettiği köyde barış ortamı sağlanamayınca birçok kişi köyü terk etmek zorunda kalmıştır. Tablo 8. Kan davaları nedeniyle nüfus kaybına uğrayan birkaç köy (DİE,1970-2010). Table 8. The migration in a few villages because of feuds. Bölgedeki kan davaları daha çok iktidar mücadelesi (muhtarlık seçimleri) gibi sosyal nedenlere dayandığı, bunun yanında arazi paylaşımı ve mera alanlarının kullanımı benzeri ekonomik kökenli olabildiği de görülmektedir. Topluluklar (aşiretler) arasında gelişen bu olaylar, kan davalı olan gruplardan birinin il dışına veya il dâhilindeki başka yerleşmelere göç etmesiyle sonuçlanmaktadır. Bu göçlerin bir kısmı barış sağlandıktan sonra geri dönüş şeklinde gerçekleşmektedir. Bu geriye dönüş süresi bazen 20 yılı bulabilmekte fakat eğer çok kişinin hayatını kaybettiği bir kan davası söz konusu ise göçler daha çok il dışına ve geri dönüşü olmayacak şekilde olmaktadır. Kan davaları, ilde çeşitli sosyal rahatsızlıklar yanında tarımsal açıdan olumsuzluklara da neden olmaktadır. Kan davası nedeniyle il dışına veya il dâhilinde başka bir yerleşmeye göç eden ailelerin arazileri büyük oranda boş kalmakta, böylece tarımsal üretimde önemli bir kayıp meydana gelmektedir. Bölgede eğitim ve iletişimin artmasıyla beraber kan davaları hızla azalmaya başlamıştır. Geçmiş yıllarda meydana gelen olaylar hukuksal yaptırımdan ziyade geleneksel kurallar ile çözülmekteydi. Son yıllarda eğitim ve kitle iletişim araçları sayesinde bölge halkının giderek bilinçlenmesi bu tür olayların hukuksal yollardan çözülmesini sağlamıştır. Bunlara ek olarak geçmiş dönemlerde çok fazla olan akraba evliliklerinin azalması ve farklı topluluklardan kız alıp verme olaylarının artması, ilde topluluklar (aşiretler) arası bağları kuvvetlendirmiştir. Böylece toplulukların içe dönük yapıları çözülerek, topluluklar birbirleriyle kaynaşmaya başlamıştır. Neticede bölgedeki hukuksal ve sosyal gelişmelere bağlı Türk Coğrafya Dergisi olarak kan davaları nedeniyle meydana gelen göçlerde büyük bir azalma olmuştur. Sosyal ve kültürel hizmetlerin yetersizliği İl genelinde meydana gelen göç olaylarının diğer bir nedeni ise sosyo-kültüreldir. Muş ilinde sağlık, eğitim ve kamu hizmetleri kısıtlıdır. Maddi durumu biraz daha iyi olan aileler, yukarıdaki imkânlardan daha fazla yararlanmak ve daha rahat imkânlarda yaşmak amacıyla il dışına göç etmektedirler. Gerçektende sermaye sahipleri, konut inşa etmek istediğinde genellikle ileride yaşamayı düşündüğü batı bölgelerini tercih etmektedir (BAŞIBÜYÜK, 2005a: 282). Muş Üniversitesinin kurulmasıyla sosyal ve kültürel anlamda bir atılım beklenmekte ise de, halen üniversite ekonomik ve kültürel açıdan bir çekim gücü yaratabilecek etkiye sahip değildir. Sinema, tiyatro gibi kültürel alanların eksikliği yanında okul, hastane vb. kuruluşlar ile çalışanlarının yeterli olmayışı; hizmet kalitesinin azalmasına da neden olmaktadır. Nitekim ilde ilköğretimde okul başına düşen öğrenci sayısı (195) Türkiye geneline (310) göre çok düşüktür. Fakat öğretmen sayısının düşüklüğü nedeniyle bu okullarda öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 28 kişi iken, Türkiye genelinde 24’tür. Benzer durum ortaöğretim ve mesleki okullarda da görülmektedir. Ortaöğretim genelinde ilde okul başına düşen öğrenci sayısı 433 iken, Türkiye genelinde 453’tür. Bu okullarda derslik başına Muş’ta 39 öğrenci düşerken, Türkiye genelinde 28; Muş’ta öğretmen başına 29 öğrenci düşerken, Türkiye genelinde 16 öğrenci düşmektedir (Tablo 9). Bu oranların ortaya çıkmasında okulların küçüklüğü ve öğretmen sayısındaki eksiklik önemli ölçüde etkili olmuştur. Tablo 9. Türkiye ve Muş ilinde okul, öğretmen ve derslik başına düşen öğrenci sayısı (TÜİK, 2007-2008). Table 9. The number of student for each school, class and teacher in Turkey and Muş province. Özel hastanenin bulunmadığı Muş ilinde 630 yataklı 6 devlet hastanesi bulunmasına rağmen hizmetler ve donanım oldukça sınırlıdır (Tablo 10). İlde 1 uzman doktora ortalama 4200, sağlık memuruna 1600, hemşireye 1700, ebeye 3200 ve diş hekimine 25000 civarında kişi düşmektedir. Bu rakamlara göre ilde 1 sağlık personeline düşen kişi sayısı Türkiye genelinin çok üstündedir (Tablo 11). Tablo 10. Muş ve Türkiye’de kamu ve özele ait hastane ve yatak sayıları (TÜİK, 2006). Table 10. The number of hospital and bed in Turkey and Muş province. Bunlara ek olarak bölgeye gelen personelin büyük bir kısmı da yeni mezun olmuş, stajyer konumundadır. Nitekim meydana gelen ciddi rahatsızlıklarda hastanelerin donanım http://www.tck.org.tr 54 Sönmez ve personel yetersizlikleri yüzünden hastalar, büyük oranda Van, Elazığ ve Diyarbakır gibi yakın illerdeki sağlık kuruluşlarına sevk edilmektedir. Tablo 11. Muş ilinde ve Türkiye’de kişi başına düşen sağlık personeli sayısı (TÜİK, 2006). Table 11. The number of medical personnel for each person in Turkey and Muş province. İldeki şehirlerde eğitim, sağlık ve bu kurumlarda çalışan personelin eksikliğine sinema, tiyatro, alışveriş merkezleri ile spor kompleksleri gibi bireysel ihtiyaçlara cevap verecek mekânların yetersizliği/yokluğu nedeniyle ilde şehirsel fonksiyonlarından olan sosyo-kültürel çekicilik oluşamamıştır. Dolayısıyla bölgeye çalışmaya gelen personelin çok büyük bir kısmı zorunlu hizmetini tamamladığında bölgeden ayrılmaktadır. Ayrıca bölgede maddi imkânları ve kültür seviyeleri yüksek olanlar ise daha iyi şartlarda yaşamak ve eğitim almak için göç etmektedir. Güvenlik sorunu İlde nüfus hareketleri üzerinde etkili olan bir diğer sosyal sorun ise 1980’lerden sonra özellikle kırsal kesimlerde ortaya çıkan güvenlik sorunudur. Muş ilinin büyük kısmı yüksek ve arızalıdır. Bu durum özellikle kış aylarında ulaşımı önemli ölçüde zorlaştırarak güvenlik güçlerinin terör olaylarına anında müdahale etme durumunu güçleştirmektedir. Böylece bölgedeki güvenlik sorunu, özellikle 1990’lı yılların başında artan terör olaylarına paralel olarak daha da artmış ve kırsal kesimlerden ildeki şehir merkezlerine ve il dışına göçler meydana gelmiştir. Bu göçlerin bir kısmı köylerin toplu boşaltılması şeklinde gerçekleşmiştir. Kızılağaç beldesine bağlı Kayalısu, Sağlık, Yamaç ve Yörecik dağ köyleri bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bu göçler şu an itibariyle tamamen durmuş durumda ve toplu boşaltılan köyler, devletin geliştirdiği çeşitli köye dönüş projeleriyle yeniden yerleşmeye açılmaya çalışılmaktadır. Nitekim yukarıda adı geçen köylerden Kayalısu ve Yörecik köyleri birkaç aile tarafından yeniden yerleşilmeye açılmıştır. Hızlı nüfus artışı, geleneksel aile yapısı ve hane halkı büyüklüğü Muş ili genelindeki göçlerde etkili olan bir diğer sosyal sorun ise nüfus artışının yüksek olması, geleneksel üretim ve yaşam tarzıdır. Bu sorunlar birbirinin hem sebebi hem de sonucu durumundadır. Nitekim ildeki hızlı nüfus artışı doğumlar, ekonomik faaliyetler ve geleneklerin etkisi altında iken ekonomik faaliyetler ve yaşam tarzı hızlı hızlı nüfus artışına bağlı şekillenmektedir. İlde nüfus artış hızı il genelinde homojen dağılış göstermez. Şehir merkezlerinde geleneklerin etkisinin hafiflemesi, tarımsal işgücüne duyulan ihtiyacın azalması, eğitim kalitesi ve seviyesinin biraz daha yükselmesi nüfusun doğal yoldan artış hızını düşürmektedir. Şehirlerin bu avantajlarına karşılık sosyo-kültürel ve ekonomik olarak bazı avantajlara sahip olmaları göçler yolu ile nüfuslanmalarını sağlamaktadır. Türkiye geneline ait kaba doğum oranı ile kaba ölüm oranı arasındaki fark, 1980’li yıllarda % 3,4 düzeyinde iken, 2000 yılında % 2,5 düzeyine kadar gerilemiştir (Şekil 9). Muş ilinin kaba doğum hızı Doğu Anadolu Bölgesinin geneli ile büyük ölçüde benzerlik göstermekle beraber, daha yüksek oluşu ile dikkati çekmektedir. Buna göre 1980’de % 4,8 dolayında Doğu Anadolu Bölgesi kaba doğum hızına sahipken, Muş ilinde bu oran % 5,5 düzeyinde gerçekleşmiştir. 2000 yılında değerler birbirlerine daha yakın olmakla beraber, Muş’un değerleri daha yüksektir (Doğu Anadolu Bölgesi % 4,1, Muş ili % 4,2). Şekil 9. Türkiye, Doğu Anadolu ve Muş ilinde doğurganlık (kaba doğum ) hızı (%). Figure 9. The fertility rate in Turkey, East Anatolia Region and Muş province (%). Türk Coğrafya Dergisi http://www.tck.org.tr 55 Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları Kaba doğum oranlarındaki bu artış, yıllık nüfus artışına aynı oranda yansımamaktadır. 1935-2010 yılları arasında sayım dönemlerine göre yıllık nüfus artış hızı ‰ . ile ‰ . arasında değişmiştir.1950’li yıllardan itibaren yıllık nüfus artış hızında görülen düşmenin nedenleri arasında göçlerin payı oldukça fazladır (Şekil 10). Buna karşılık 2000-2010 döneminde ortaya çıkan durum sadece göçler ile açıklanamaz. Bu değerlerdeki dramatik azalma, aynı zamanda sayım sisteminde meydana gelen değişimle de ilgili olmalıdır. Şekil 10. Muş ilinde 1935-2010 yılları arasındaki dönemde yıllık nüfus artış hızı (‰). Figure 10. The rate of increase of population in Muş province from 1935 to 2010 (‰). Şehirsel alanların tam tersine kırsal kesimlerde erken yaşta evlilik, çok eşlilik, erkek çocuk isteği, fazla çocuğun güç olarak algılanması gibi geleneksel ile toprağı işlemek için işgücüne duyulan ihtiyacın fazla olması gibi ekonomik nedenler kaba doğum oranlarını arttırmaktadır. Bu duruma paralel olarak doğum oranları ve hane halkı büyüklüğü de artmaktadır. Muş ili ortalama hane halkı büyüklüğü (8,1) bakımından Türkiye (4,5) ve Doğu Anadolu Bölgesi (6,3) ortalamalarının çok üstündedir (Tablo 12). Nitekim Muş, Türkiye’de hane halkı büyüklüğünün en yüksek olduğu ildir. Hane halkı büyüklüğü ve hanenin kompozisyonu hane halkı üyelerinin faydalanabilecekleri kaynakların üyeler arasındaki dağılımını dolayısıyla hane halkı üyelerinin refah düzeylerini etkilemektedir. Böylece hane halkı büyüklüğü ailelerin gelir seviyeleri, İkamet edilen konutların nitelikleri ve mülkiyet durumu ile beraber aile bireylerinin yaşam kalitesi üzerinde etkili olan en önemli unsurlardan biridir (BAŞIBÜYÜK, 2005b: 275). Hane halkının büyük oluşu doğal olarak Muş ilinde yaşayan bireylere daha düşük yaşam kalitesi sunmaktadır. Muş ilinde hızlı nüfus artışı, gelenekler ve hane halkının büyüklüğü birçok sosyal olayı da beraberinde getirmiştir. Aile reisinin (bu genelde babadır) olan babanın ölümünden sonra toprakların çocuklar arasında paylaşılması ile işletmeler küçülmekte, üretim düşmektedir. Bunun yanı sıra hane halkının büyüklüğü bir ailede okur- yazar çağındaki çocuk sayısının fazla olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla aynı ailedeki çocuklardan yalnız bir ya da en fazla iki tanesi yükseköğrenim seviyesine kadar okuyabilmektedir. Türk Coğrafya Dergisi Bu durum eğitimde olduğu gibi sağlık ve diğer sosyokültürel hizmetlerden de faydalanma oranını olumsuz etkilemektedir. Böylece bu durum il genelinde yaşam kalitesini düşürerek göçleri önemli ölçüde etkilemektedir. Tablo 12. Türkiye, Doğu Anadolu ve Muş ilinde hane halkı büyüklüğü (DİE,2000). Table 12. The number of household in Turkey, East Anatolia Region and Muş province. Toplam Yerleşik Nüfus Türkiye Doğu Anadolu Muş Toplam Hane Halkı Sayısı Ortalama Hane Halkı Büyüklüğü 67.809.048 15.070.093 4,5 6.199.368 989.104 6,3 453.654 55.926 8,1 Sonuç Muş ilinde çok eşlilik, erkek çocuk isteği, fazla çocukluluğun bir güç olarak algılanması ve genç yaşta evlilik gibi gelenek ve dine bağlı hayat tarzı ile toprağa dayalı üretim şartları özellikle kırsal kesimlerde doğurganlığı ve nüfus artışını hızlandırmıştır. Hızlı nüfus artışı tarım arazilerinin giderek küçülmesi ve parçalanması ile tarımsal üretimin düşmesi, hane halkı sayısının artmasıyla da konut açığının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlara ek olarak da hızlı nüfus artışına rağmen tarım arazilerinin miktarı sabit kalmış ve hızla artan nüfusu beslemede yetersiz kalmıştır. Bu durum tarıma uygun olmayan birçok mera, çalılık, taşlıkkayalık ve eğimli arazinin tarıma açılmasına neden olmuştur. Dolayısıyla hızlı nüfus artışıyla doğanın tahribi ve erozhttp://www.tck.org.tr 56 Sönmez yon şiddetlenmiştir. Hızlı nüfus artışı sonucu ortaya çıkan ekonomik ve doğal sorunların yanında kan davaları, güvenlik sorunu gibi sosyal olaylar ile sosyo-kültürel imkânların kısıtlılığı, ildeki nüfus hareketlerine yön vermiştir. Böylece kaba doğum oranı ve doğal nüfus artışının yüksek olduğu kırsal kesimlerden il dâhilindeki ve dışındaki şehirlere göçler meydana gelmiştir. Nitekim ildeki şehirlerde nüfus artış hızı % 40’lara kadar yükselmiştir. Bu durum sosyo-kültürel ve ekonomik olarak gelişmemiş ve aynı zamanda planlamadan yoksun şehirlerde çarpık kentleşme, yoksulluk, işsizlik ve konut yetersizliği gibi birçok sıkıntının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Böylece kırsalda başlayan nüfus hareketinin etkileri kısa sürede şehirlerdeki eğitim ve sağlık hizmetleri başta olmak üzere altyapı hizmetlerine ve ekonomik alanlara da yansımış ve bu alanlar kısa sürede kırsal alanlardaki problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu durum ildeki şehirlerden de il dışına göçlerin başlamasının temel nedeni olmuştur. İldeki göçlerin büyük bir kısmı ekonomik kökenlidir. Bu göçleri engellemek ilde nüfus artışı hızını düşürmek, potansiyelleri harekete geçirerek istihdamı arttırmakla mümkündür. Bu da eğitimden geçmektedir. İlde genel eğitim düzeyi daha çok okuma yazma bilmekle sınırlıdır. Bu çeşitli sosyal sorunların (erken evlilik, çok çocukluluk, çok eşlilik vb), bir türlü çözüme kavuşturulamamasına yol açmaktadır. Özellikle çok çocuklu olmanın toplumda daha yüksek bir statüye sahibi olma olarak algılanması, hızlı nüfus artışının da temel nedenini oluşturmaktadır. Eğitim yolu ile toplumun çağdaş yaşam koşullarına kavuşturulması; aile planlamasının başarıya ulaştırılmasına, ilin temel ekonomik kaynağı olan tarımsal yapının iyileştirilmesine ve tarıma dayalı sanayi tesislerinin kurulmasına bağlıdır. Böylece sorun yerinde çözülmüş olacak, bulundukları yerde geçimlerini sağlayabilecekleri için Muş ilinden dışarıya gitmek zorunda da kalmayacaklardır. KAYNAKLAR AKIŞ, A. ve AKKUŞ, A. (2003). “Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) Şanlıurfa’daki Göçe Etkisi”. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 10: 507-543. ATALAY, İ. (1997). Türkiye Bölgesel Coğrafyası, İnkılâp Yayınevi, İstanbul. AVCI, S. (1992). “Bayburt İlinde Nüfus Gelişimi ve Dağılışı”. Türk Coğrafya Dergisi 27: 159-177. AVCI, S. (1993). “Türkiye’de Şehir ve Şehirli Nüfusun Dağılışı”. Türk Coğrafya Dergisi 28: 249-270, İstanbul. AVCI, S. (2003). “Gelişimi ve Sorunları Açısından Türkiye’de Şehirleşme”. Sırrı Erinç Sempozyumu 2003 Coğrafya Genişletilmiş Bildiri Özetleri: 218-225. İstanbul. BAŞIBÜYÜK, A. (2005a). “Doğu Anadolu Bölgesinde Nüfusun Cinsiyet ve Yaş Yapısı”. Doğu Coğrafya Dergisi 14: 67-95. BAŞIBÜYÜK, A. (2005b). “Doğu Anadolu Bölgesinde Ortalama Hanehalkı Büyüklüklerinin Dağılışı”. Doğu Coğrafya Dergisi 13: 273-291. BEHAR, C. (1996). Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Nüfusu 1500-1927. Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü. DARKOT, B. (1997). “Muş”. İslam Ansiklopedisi 8: 744-747. Eskişehir: Milli Eğitim Bakanlığı. DİE (1935). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (1940). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (1945). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü.. DİE (1950). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. Türk Coğrafya Dergisi DİE (1955). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (1960). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (1965). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (1970). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (1975). Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünüş. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (1980). Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (1985). Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (1990). Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (2000). Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri. Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü. DİE (2004). İl Göstergeleri 1980-2003=Provincial İndicators. Ankara: T. C Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü. DOĞANAY, H. (1997). Türkiye Beşeri Coğrafyası. Ankara: Milli Eğitim Basımevi. DPT (2000). Doğu Anadolu Projesi Ana Planı Mevcut Durum ve Analizleri. Cilt I, Ankara: T.C Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı. DPT (2000). Tarımda Girdi Kullanımı ve Verimliliğe Etkileri. Ankara: T.C Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı. DPT (2004). İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması (2004). Ankara: T.C Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı. http://www.tck.org.tr 57 Muş İlinde Nüfus Harketlerinin Nedenleri ve Sonuçları GÜRBÜZ, M., KARABULUT, M. ve SANDAL, E. (2003). “Türkiye’den Yurtdışına Yasa Dışı Göçler: Pazarcık (Kahramanmaraş) Örneği”. Marmara Coğrafya Dergisi 8: 3552. GÜRBÜZ, M. ve KARABULUT, M. (2008). Kırsal Göçler ile Sosyo-ekonomik Özellikler Arasındaki ilişkilerin Analizi, Türk Coğrafya Dergisi 50: 37-60. KINAL, F. (1962). Eski Anadolu Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. MEMİŞ, E. (2009). Eskiçağ Medeniyetleri Tarihi. Bursa: Ekin Yayın Basım Dağıtım. MUŞ-TİM (2002). Muş Tarım Master Planı. Ankara: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Muş Tarım İl Müdürlüğü. ÖZGÜR, M. (1999). “Türkiye Nüfusunun Yaş Yapısı”, Ankara Üniversitesi Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi 7: 159-175. ÖZGÜR, M. (2000). Türkiye Coğrafyası, Ankara: Hilmi Usta Matbaacılık. SERGÜN, Ü. (1977). “Türkiye’de Nüfusunun artışı ve Sorunları”. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü Dergisi 20-21: 211-223. SÖNMEZ, M.E. (2005). Muş Ovası ve Çevresinde Arazi Kullanımı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). SOYLU, H. (2003). Şehir Coğrafyası Açısından Bir Araştırma Bingöl. Erzurum: Bakanlar Matbaacılık Ltd. Şti. TABAKOĞLU, A. (1986). Türk İktisat Tarihi. İstanbul: Dergah Yayınları TANDOĞAN, A. (1988). Türkiye’de 1975-1980 Döneminde İller Arası Göçler. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. TANOĞLU, A. (1966). Nüfus ve Yerleşme.,İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Enstitüsü. TUNCEL, M. (2006). “Muş”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi 31: 361-371. İstanbul: İslam Araştırmaları Merkezi. TÜİK (Türkiye İstatistik Enstitüsü) <http://www.tuik.gov.tr/Start.do;jsessionid>. (2010). TÜMERTEKİN, E. (1968). Türkiye’de İç Göçler-Internel Migrations in Turkey. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü. TÜMERTEKİN, E. (1994). Beşeri Coğrafya Giriş. İstanbul: İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Basımevi ve Film Merkezi. TÜMERTEKİN, E. ve ÖZGÜÇ, N. (1997). Beşeri Coğrafya İnsan –Kültür-Mekân. İstanbul: Çantay Kitabevi. http://www.muskulturturizm.gov.tr/belge/134159/eski2yeni.html Yazar hakkında Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Sönmez Kilis 7 Aralık Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü KİLİS Türk Coğrafya Dergisi Yerleşme, arazi kullanımı, planlama, nüfus ve kalkınma gibi beşeri coğrafya konularında çalışmakta, ayrıca bu çalışmalarda CBS ile uzaktan algılama gibi yöntemlerden faydalanmaktadır. http://www.tck.org.tr Türk Coğrafya Dergisi Basılı ISSN 1302-5856 http://www.tck.org.tr Sayı 55: 59-, İstanbul Elektronik ISSN 1308-9773 TÜRK COĞRAFYA KURUMU FAALĠYETLERĠ (1 Ocak–31 Aralık 2010) T. Ahmet ERTEK Türk Coğrafya Kurumu Başkanı -10 Ocak 2010 Pazar günü 10.30-13.30 arasında Türk Coğrafya Kurumu (TCK)’nun Olağan Genel Kurulu Kadıköyİntaş Lisesi Seminer Salonu’nda yapılmıştır. Sonuç olarak; seçimle kurumun aşağıda sunulan idari kurulları oluşturulmuştur: YÖNETİM KURULU (ASİL ÜYELER) 1- Yrd.Doç. Dr. T.Ahmet ERTEK (Başkan) 2- Doç. Dr. Barbaros GÖNENÇGİL (Başkan Yrd.) 3- Fügen DEDE (Başkan Yrd.) 4- Mesut SÜZER (Genel Sekreter) 5- Faruk ÖZBAKAN (Muhasip Üye) 6- Mehmet UŞAR (Üye) 7- Dr.Hakan KAYA (Üye) YÖNETİM KURULU (YEDEK ÜYELER) 1- Nurgül ÖZENİR 2- Dr. Yasin BEŞER 3- Prof. Dr. Telat KOÇ 4- Prof. Dr. Mustafa MUTLUER 5- Prof. Dr. Recep EFE 6- Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ 7- Mehmet ZOR DENETİM KURULU (ASİL ÜYELER) 1- Kemal AKALIN (Başkan) 2- Cem YILDIZ (Üye) 3- Eylem GÜÇLÜ (Üye) DENETİM KURULU (YEDEK ÜYELER) 1- Yrd. Doç. Dr. Musa ULUDAĞ 2- Doç. Dr. Evren ERGİNAL 3- Yrd. Doç. Dr. Cengiz AKBULAK HAYSİYET DİVANI (ASİL ÜYELER) 1- Prof. Dr. Barış MATER 2- Prof. Dr. İlhan KAYAN 3- Prof. Dr. İbrahim ATALAY 4- Prof. Dr. Hakan YİĞİTBAŞIOĞLU 5- Prof. Dr. Meral AVCI HAYSİYET DİVANI (YEDEK ÜYELER) 1- Prof. Dr. Akif AKKUŞ 2- Prof. Dr. Selami GÖZENÇ 3- Prof. Dr. Ali Fuat DOĞU 4- Prof. Dr. İhsan BULUT 5- Prof. Dr. Ali UZUN 10.01.2010 itibariyle seçilen Türk Coğrafya Kurumu Yönetim Kurulu (Faruk Özbakan, Mesut Süzer, Fügen Dede, Ahmet Ertek, Barbaros Gönençgil, Hakan Kaya, Mehmet Uşar) 60 -Türk Coğrafya Dergisinin (www.tcd.org.tr) Prof. Dr. Sedat AVCI (Baş editör), Doç. Dr. Barbaros GÖNENÇGİL (Üye) ve Yrd. Doç. Dr. T. Ahmet ERTEK (Üye)’den oluşan Yazı Kurulu’nun TCK Yönetim Kurulu Kararı ile bir yıl daha görevlerini sürdürmelerine karar verilmiştir. -8 Mart 2010 tarihinde Elazığ-Başyurt Depremiyle ilgili bir basın bildiri haber ajanslarına geçilmiştir. AA’na gönderilen basın bildirisi 38 internet haber sitesinde, kurum internet sitesinde ve Hürriyet Gazetesinde yayınlanmıştır. -2009 faaliyet raporumuzu IGU’ya da göndererek ve dolayısıyla tüm Dünya’ya duyurma fırsatı bulduk. Bu raporu internet sitemizde de (www.tck.org.tr) yayınladık (13 Nisan 2010). -17 Nisan 2010 tarihli genişletilmiş Yönetim Kurulu Toplantımız; İstanbul’daki Beylikdüzü Belediyesi Tesislerinde Beylikdüzü İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Beylikdüzü Belediyesinin destekleriyle, Kurum Yönetim Kurulu Üyemiz Hakan KAYA’nın organizasyonu ile Beylikdüzü ilçesinin Coğrafya Öğretmenlerinin de katılımıyla bir öğlen yemeği toplantısı şeklinde gerçekleşmiştir. -Ege Üniversite Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün organizasyonuyla Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü lisansüstü öğrencileri ve araştırma görevlilerinin 27 Nisan 2010 günü fakültenin Konferans Salonu’nda düzenlediği “Coğrafya Lisansüstü Semineri”ne kurumumuz da davet edilmiş ve kurum Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ahmet ERTEK açılış ve kapanışta birer konuşma yapmıştır. Kurum Başkanı Ertek ve Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Barbaros GÖNENÇGİL, diğer katılımcı öğretim elemanlarıyla birlikte sabahtan-akşam süren bu seminerleri izleyerek genç coğrafyacılara katkı vermişlerdir. -29 Nisan 2010 günü İzlanda’da faaliyete geçen Eyyafyallajokul Volkanı ile ilgili Türk Coğrafya Kurumu (TCK)-Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu (TÜRÇEK) başkanlarının ortak bir basın bildirisi haber ajanslarına çekilmiştir. Bu bildiri 50’ye yakın internet haber sitesinde ve kurum internet sitesinde yayınlanmıştır. -Kurumumuz 2011, 2012 ve 2020 Coğrafya Kongreleri sponsoru ZED Ltd. Şti.’ne İngilizce tanıtım broşürlerimiz yaptırılmıştır. -2010 yılı içinde Coğrafya Ailesinin yetiştirdiği iki duayen hocamızı; 27 Şubat’ta Prof. Dr. Erdoğan AKKAN’ı ve 4 Mayıs’ta Prof. Dr. Ahmet Necdet SÖZER’i kaybettik. Kurum internetten sayfamızdan coğrafyacılara taziyelerimiz bildirilmiştir. Hocalarımızın mekânları cennet olsun. -18-23 Mayıs 2010 tarihleri arasında Adana-HatayŞanlıurfa-Mardin illerini kapsayan bir otobüs 11’i kurumumuz üyesi doğaseverle “GÜNEYDOĞU ANADOLU DOĞA ARAŞTIRMALARI GEZİSİ” üyemiz Mehmet ZOR’un organizasyonu ile gerçekleştirilmiştir. -18-23 Mayıs 2010 tarihleri arasında 40 kişi Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan arazi çalışmasını GEO Dergisi, Temmuz-2010 sayısında bu faaliyeti “Coğrafyacılar güneye indi” başlığıyla haber de yapmıştır. -12-16 Temmuz 2010 tarihlerinde İsrail’in Tel Aviv kentinde yapılan “Bölgesel Coğrafya Kongresine” Türk Coğrafya Kurumu Başkanı Yrd. Doç. Dr. T. Ahmet ERTEK ve Başkan Yardımcısı Barbaros GÖNENÇGİL katılmıştır. 33 komisyonda ve 11 ayrı salonda gerçekleştirilen kongre 5 gün sürmüştür. IGU (International Geographical Union=Uluslararası Coğrafya Birliği) Başkanı Prof. Dr. Ronald Abler ile görüşme fırsatı bulunmuştur. Bu görüşmede Türk Coğrafya Kurumu’nun “2020 Uluslararası Coğrafya Kongresi”ne aday olması ve bu kongrenin istanbul’da yapılması konusunda gerekli yazı da IGU başkanlığı olarak kendilerine sunulmuştur. 16 Temmuz 2010 günkü Kapanış Oturumunda birçok konuşmanın yanısıra Prof. Abler’in direktifleriyle kurumumuza verilen ek konuşma süresinde TCK başkanı ERTEK, kurumun ve İstanbul’un tanıtımı yapmıştır. IGU Başkanı Ronald ABLER ile TCK Başkanı Ahmet ERTEK’in Tel Aviv’deki 2010-Bölgesel Coğrafya Kongresindeki görüşmelerinden (14.7.2010). 61 Tel Aviv’deki 2010-Bölgesel Coğrafya Kongresinin Kapanış oturumunda Türk Coğrafya Kurumu Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ahmet ERTEK’in kurum ve İstanbul tanıtım konuşması (16.7.2010). -28 Temmuz – 4 Ağustos 2010 tarihleri arasında Taiwan’ın Taipe kentinde liseler düzeyinde yapılan Uluslararası Coğrafya Olimpiyatlarına kurumumuz da katılmıştır. Kurum Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Barbaros Gönençgil’in gayretleriyle kurumumuz gözlemci düzeyinde temsil edilmiştir. -2010 Ağustos’unda Türk Coğrafya Kurumu Başkan Yardımcısı Fügen DEDE başkanlığında Hindistan ve Tibet’i kapsayan bir coğrafya gezisi gerçekleştirilmiştir. -Türk Coğrafya Dergisi Baş Editörü Prof .Dr. Sedat AVCI’nın gayretleriyle Türk Coğrafya Dergisinin 54. Sayısını yayınlanmıştır (www.tcd.org.tr). Toplamda 7 yazarın kaleme aldığı 5 makaleden oluşan dergi 68 sayfadan oluşmaktadır. -17-18 Eylül 2010 tarihleri arasında Tokat-Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Türk Coğrafya Kurumu ve Tokat İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün işbirliğiyle, “Coğrafya’da Yeni Yaklaşımlar ve Yeni Bilgiler Çalıştayı” isimli Tokat Coğrafya Öğretmenleri Çalıştayı, üyemiz Doç. Dr. Eren YÜRÜDÜR’ün koordinasyonunda TOKAT-Gaziosmanpaşa Üniversitesinde gerçekleştirilmiştir. İlk günü üniversitenin konferans salonunda Tokat ilinde görev yapan 97 coğrafya öğretmeninin katılımıyla açılış konuşmaları ve 4 ayrı üniversiteden 6 öğretim üyesinin bildirileriyle sunumlar yapılmıştır. İkinci günü ise Kelkit vadisinde aynı katılımcılarla coğrafi bir gezi gerçekleştirilmiştir. -Hürriyet Gazetesi köşe yazarlarından Yılmaz Özdil’in, 21 Eylül 2010 tarihli köşesindeki “Devletin ayrılmaz bütünlüğü filan...” isimli köşe yazısına cevaben kurum eski başkanlarımızdan Prof. Dr. Metin TUNCEL ve kurum üyelerimizden Prof. Dr. Sedat AVCI hocalar, yazara cevabi birer yazı yazarak “Türkiye Coğrafi Bölgeleri”nin niteliğini aktarmışlardır. Bu yazıların örnekleri, www.tck.org.tr internet sitemizden de takip edilebilir. -11-12 Ekim 2010 tarihleri arasında Afyon-Kocatepe Üniversitesi’nde Prof.Dr. Oğuz EROL’un onuruna yapılan “Ulusal Jeomorfoloji Sempozyumu – 2010” isimli sempozyuma kurumumuz da davet edilmiştir. Açılış konuşmalarından birisini de kurum başkanı Y. Doç. Dr. Ahmet Ertek yapmıştır. -3-5 Kasım 2010 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde yapılan “VI. Ulusal Coğrafya Sempozyumu”na kurumsal olarak gidilmiştir. Sempozyumun son günü 15.30- 17.00 arası yapılan “Türk Coğrafya Kurumu Oturumu”nda kurumun tanıtımı ve faaliyetleri anlatılmıştır. Tanıtım ve sunum, kurum başkan yardımcısı Doç. Dr. Barbaros Gönençgil tarafından yapılmıştır. -Meslek Tanımındaki çalışmalarımıza katkı sağlamak üzere, istekleri üzerine kurumumuz tarafından görevlendirilen “COĞRAFYA MESLEĞİ TANIRLILIĞI” konusunda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nden Prof. Dr. Murat TÜRKEŞ ve Prof. Dr. Telat KOÇ ekibinden oluşan komisyon yaklaşık 1 yıllık bir süre içinde hazırladıkları raporu kurumumuza Kasım 2010’da ulaştırılmıştır. Bu rapor, 10.11.2010 günü ülkemizin 23 Coğrafya Bölümü Başkanlığına ve 10 Coğrafya Öğretmenliği Anabilim Dalı Başkanlığına gönderilmiş, 2010 yılı sonuna kadar kurumlarındaki akademisyenlerinin görüşlerini kapsayan karşı birer yazı istenmiştir. -İnternet sitemizde (www.tck.org.tr) akademisyen hocalarımızın kitaplarının tanıtımını sürdürülmüştür. -Yönetim Kurulu Üyemiz Faruk ÖZBAKAN başkanlığında; Yönetim Kurulu Üyemiz Hakan KAYA ve Denetim Kurulu Üyemiz avukat Cem YILDIZ’dan oluşan komisyon, kurum tüzük tadilatıyla ilgili yaklaşık 3-4 aylık sürdürdükleri hazırlık çalışmalarını tamamlamışlardır. Bu konuda yaptıkları ön hazırlık çalışmaları 27 Kasım 2010 tarihli yönetim kurulu toplantımızda Faruk ÖZBAKAN tarafından eski-yeni tüzük Yönetim Kurulu üyelerinin görüşlerine sunulmuştur. -Yönetim Kurulu Üyemiz Faruk Özbakan başkanlığında “Türk Coğrafya Kurumu’nu Tarihçesi” çalışmaları, kurum başkanı Yrd. Doç. Dr. T. Ahmet ERTEK ile birlikte sürdürülmektedir. Bu konuda kütüphanelere, dernekler masasına gidilerek veriler toplanmıştır. Çalışmalar devam etmektedir. Ayrıca bu konuda, kurumun eski yönetici hocalarına (Prof. Dr. Süha GÖNEY ve Prof. Dr. Metin TUNCEL hocalara) Aralık 2010’da ziyaretler yapılmıştır. 62 -Kurum Yönetim Kurulu Üyelerimiz Doç. Dr. Barbaros GÖNENÇGİL, Fügen DEDE ve Mesut SÜZER’den oluşan komisyon, Liseler Arası yapılacak “Uluslararası Coğrafya Olimpiyatları” çalışmalarını sürdürmektedirler. 2012 Köln (Almanya) olimpiyat seçmeleri ve organizasyonunun ana sponsoru TED İstanbul Koleji (Beykoz) olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı-Ankara’dan bakanlık onayı da 15.12.2010 itibariyle kurumumuza ulaşmıştır. -İnternet sitemizde (www.tck.org.tr) “Coğrafya İhbar Hattı” başlığı altında ülkemizden ve dünyadan yeni gelişmeler, bulunan yeni sahalar ve unsurlar tanıtılmaya başlanmıştır. -www.tck.org.tr isimli Türk Coğrafya Kurumu resmi internet sitesinden tanıtım ve yayın çalışmaları Genel Sekreter Mesut SÜZER’in denetiminde sürdürülmüştür. -Kurumumuzun 5 Nisan 1942 Tarihli Ulus Gazetesinde çıkan ANAYASA’sı yani “İlk Tüzüğü” Beyazıt Kütüphanesinden kurum Yönetim Kurulu Üyemiz Faruk ÖZBAKAN tarafından temin edilmiştir. -Türk Coğrafya Dergisi’nin 2010 yılını içinde yayınlanması gereken 55. sayısı yayınlanmıştır (Ayrıntı için bakınız: www.tcd.org.tr). -IGU ile bağlantılı olarak Kurumumuz katkılarıyla İstanbul’da “2020-Uluslararası Coğrafya Kongresi”nin Türkiye’ye kazandırılması ve düzenlemenin İstanbul’da yapılması ile ilgili ön hazırlıklar sürmektedir. Bu konuyla ilişkili olarak, gelecek yıl Türk Coğrafya Kurumu’nun 70. Kuruluş yılı anısına “Uluslararası Katılımlı Coğrafya Kongresi-2011” ismiyle sonbaharda 7-10 Eylül 2011 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesinde bir kongre yapılmasına karar verilmiştir. Bu kongrenin gerçekleşebilmesi için tanıtım amaçlı kongre afişi ve koordinasyon için bir web sitesi ZED Ltd. Şti. tarafından yapılmıştır. Site aktif hale gelerek kurum üyemiz Yrd. Doç. Dr. Hasan ÖZDEMİR sekreterliğinde faaliyetler yürütülmektedir (www.ukck2011.com). Önümüzdeki üç yıl içinde başarmayı hedeflediğimiz üç temel konu ana gayemiz olacaktır: • Bunlardan ilki kuruma yaraşır yıllardır çabası içinde olduğumuz bir kurum binasına sahip olmak, • İkincisi "Coğrafyacı" mesleğinin tanırlılığı konusunda gereken girişimleri sağlamak, • Üçüncüsü ise 2020'de "34.Uluslararası Coğrafya Kongresi"nin Türkiye'ye kazandırılması ve İstanbul'da yapılması için IGU ile bağlantıları kuvvetlendirmektir. TÜRK COĞRAFYA DERGİSİ Sayı 55, Aralık 2010 İçindekiler İçindekiler Editörden ……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………. v Makaleler Barbaros GÖNENÇGİL ve Gülten İÇEL Türkiye’nin Doğu Akdeniz Kıyılarında Yıllık Toplam Yağışlarda Görülen Değişimler (1975-2006) (Variations of Total Yearly Precipitation in Eastern Mediterranean Coasts of Turkey (1975 – 2006)) .………………………………………………………… 1-12 Uludağ (Zirve) ve Bursa Meteoroloji İstasyonlarının Karşılaştırmalı İklimi (Comparative climate of Uludağ (Zirve) and Bursa Meteorology Stations) ……………………………………………………………………………………………… 13-24 Erzurum Palandöken Kayak Merkezindeki Son Kom Yerleşmesi: Beri Piri Komu (The Last Com Settlement in the Erzurum Palandöken Ski Center:Com of Beri Piri) ………………………………………………………………………………………….. 25-33 Günümüz Şehirleşme Sürecinde Evsel Katı Atık Sorununa Bir Örnek: Niğde Şehri (An Example to the Storage of Domestic Solid Waste Problem During Today’s Urbanization Process: The City Of Nigde) ……………………………….. 35-43 Muş İlinde Nüfus Hareketlerinin Nedenleri ve Sonuçları (Causes and Consequences of Emigration in Muş Province) ……………….. 45-57 Türk Coğrafya Kurumu Faaliyet Raporu (1 Ocak 2010-31 Aralık 2010) ............................................................................. 59-62 Muhammed Zeynel ÖZTÜRK İhsan BULUT ve Fatma ÖZDEMİR Tülay ÖCAL Mehmet Emin SÖNMEZ Türk Coğrafya Kurumu’ndan