“Bizim gerçeküstü dünyamız daha gerçek” diyordu
Transkript
“Bizim gerçeküstü dünyamız daha gerçek” diyordu
8 Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, Kýzýlay’da Barýþ Zinciri oluþturarak 1 Eylül Dünya Barýþ Günü’nü selamladý Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, 31 Aðustos saat 17.30'da Kýzýlay Sakarya Meydaný’nda, “Savaþa, iþgale, katliamlara karþý barýþ için 1 Eylül’de alanlardayýz” yazýlý pankartý açtý ve basýn açýklamasýnýn ardýndan Kýzýlay Meydaný’na çýktý. Meydanýn dört köþesinde pankart açýlarak herkes 1 Eylül Dünya Barýþ Günü’nde yapýlacak yürüyüþ ve mitinge katýlmaya çaðýrýldý. Sakarya Meydaný’nda Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri adýna açýklamayý yapan Harun Çakmak þunlarý söyledi: Ne emperyalist saldýrganlýða ne de ýrkçý politikalara izin vermeyeceðiz. Kardeþlerimizin katledilmesine sessiz kalmayacaðýz. Rojava ve Mýsýr’da katliamlara, Suriye’de emperyalist savaþ ve iþgale karþý bütün gücümüzle mücadele edeceðiz. Halkýn diðer talepleri konusunda olduðu gibi Kürt sorununda da adým atmak yerine kurþun ve bomba atan AKP iktidarýna karþý mücadelemizi yükselteceðiz. Yeni tezkerelere de, ýrkçý ve faþist politikalara da geçit vermeyeceðiz. Bunu Gezi’de de, Lice de de gösterdik, bundan sonra da göstereceðiz. Kimseden barýþ dilenmiyoruz. Barýþýn ve özgürlüklerin halklarýmýzýn örgütlü mücadelesiyle kazanýlacaðýný biliyoruz ve diyoruz ki; barýþý kazanacaðýz.” Basýn açýklamasýndan sonra her biri 3040 metre uzunluðunda pankartlarý tutarak Kýzýlay Meydaný’na çýkan Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, meydanýn dört köþesinde bu pankartlarý gerdirerek savaþa karþý barýþý dillendirdi. Kýzýlay Meydaný’nýn dört ayrý köþesinde açýlan; “Barýþ halklarýmýzýn mücadelesiyle kazanýlacaktýr”, “Rojava ve Mýsýr katliamlarýný lanetliyoruz”, “Yaþasýn halklarýn eþitliði ve kardeþliði”, “Suriye’ye emperyalist müdahaleye hayýr” yazýlý pankartlarla Dünya Barýþ Günü’nü karþýlayan barýþseverler sokakta epeyce de olumlu tepki aldý. Çevredekiler alkýþlarýyla, haykýrýlan sloganlara katýlarak ve araçlarýnýn klaksonlarýný çalarak eyleme destek oldu. Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, Barýþ Zinciri eyleminden sonra tekrar Sakarya Meydaný’na yürüdü ve eylemi bitirdi. Barýþ Zinciri’ne katýlanlar 1 Eylül Pazar günü, saat 16.30’da, Sýhhiye Toros Sokak’ta buluþarak Kolej Meydaný’na yürümek, Kolej Meydaný’nda yapýlacak Barýþ Mitingi’ne katýlmak üzere alandan ayrýldý. Kaynak: Bianet Haber 1 Eylül 2013 Büyük Türk milletinin büyük devlet adamý Mustafa Kemal Atatürk´ün önderliðinde, yurdunu iþgal eden iþgal güçlerine karþý verdiði mücadele sonrasýnda kazandýðý en büyük zaferin 91. Yýldönümü, Nevþehir´de coþkulu þekilde kutlandý. Nevþehir´de, 30 Aðustos Zafer Bayramý ve Türk Silahlý Kuvvetler Günü kutlama etkinlikleri, Nevþehir Valiliði önündeki Atatürk Anýtýna Nevþehir Valisi Mehmet Ceylan, Nevþehir Belediye Baþkaný Hasan Ünver, Nevþehir Ýl Jandarma ve Garnizon Komutaný Jandarma Kýdemli Albay Dursun Ertuðrul´un çelenk koymasý ve akabinde saygý duruþunda bulunmasýnýn ardýndan törene katýlanlar 1 dakikalýk saygý duruþunda bulundu. Ýstiklal Marþý´nýn söylenmesinin ardýndan törenlere Vali Ceylan´ýn makamýnda tebrikleri kabulü ile devam edildi. Ali Kaim öðretmenimiz, gazetemize yapmýþ olduðu açýklamada: öðrencilerimin Hacýbektaþ’ta ve Hacýbektaþ dýþýnda yaþayan tüm dostlarýmýn arkadaþlarýmýn desteðine, olumlu, olumsuz samimi eleþtirilerine, önerilerine ihtiyacým olacaktýr. Hacýbektaþ halkýnýn vereceði desteðe þimdiden teþekkür eder en içten saygý ve sevgilerimi sunarým.” Dedi. “Önümüzdeki süreçte; Hacýbektaþ halkýnýn, partimizin üyelerinin, özellikle kadýnlarýn, gençlerin, Kaim, neden aday adayý olduðunu da aþaðýdaki sözleriyle açýkladý. Emekli Öðretmen Ali Kaim, 29.Aðustos 2013’te CHP Ýlçe Baþkanlýðýna Hacýbektaþ Belediye Baþkanlýðý için aday adaylýðý baþvurusunda bulundu. Nevþehir Üniversitesi Biyoloji Bölümü tarafýndan Türkiye´de ilk kez gerçekleþtirilen `1. Ulusal Zooloji Kongresi´ne katýlmak üzere Nevþehir´e gelen zoologlar için Kapadokya´da Cafer Tayyar Türkmen Foto Safari Turu düzenlendi. Nevþehir Üniversitesi Biyoloji Bölümünün organizasyonu ve Kapadokya Fotoðraf ve Sinema Amatörleri... “Bizim gerçeküstü dünyamýz daha gerçek” diyordu Leyla ile Mecnun’un senaristi Burak Aksak 2011 yýlýnýn yine Aðustos ayýnda yaptýðýmýz ilk röportajda. Tabi dizi ilk sezonu devirmiþ henüz, o da daha nereye gittiðini bilmiyor. Pek hevesli, eðlenceli sohbet. O aradaki zamanda iyi bir arkadaþ kazanmanýn dýþýnda deðer verdiðim bir senaristle bu defa dizisi kaldýrýldý diye röportaja gidiyorum. Biraz buruk havamýz, o kadar coþkulu sayýlmayýz. Gezi Direniþi’ne katýlmanýn faturasýný böyle ödemekten hicap duymuyor Burak Aksak, “Hayatýný kaybeden bir canýn yanýnda Leyla ile Mecnun’un kaldýrýlmasý o kadar da önemli deðil” diyor. Bir süre önce Ankara’da kurulan, Roboski katliamýnýn unutulmamasý, bu tür katliamlarýn bir daha yaþanmamasý, katliamýnýn sorumlularýnýn yargý önüne çýkartýlarak hesap sorulmasý için çaba sarfeden “Roboskî Ýçin Adalet Giriþimi... GÜLÞAH KARADAÐ - IRMAK AKINCI Beyaz bezlere sarýlmýþ çocuk cesetleri. Ne yapýyorlarsa kaçamamýþ ve kalakalmýþ halleri ile ölüler. 21 Aðustos Çarþamba günü Þam’da bulunan üç hastaneye üç saatten az bir zaman içerisinde 3600 hasta baþvurmuþ. Hastalar norötoksik bir zehirlenme belirtileri gösteriyor. Yani sinir sistemlerini etkileyen ve bozan bir maddeye maruz kaldýklarýna dair belirtiler gösteriyorlar. Yani bu gaza biz maruz kalmýþ olsaydýk vücudumuz istem dýþý kasýlmalarla sarsýlacak, çýrpýnmalar içinde olacak, aðýzýmýzdan istem dýþý bir þekilde sývýlar akacak, gözleriniz saabitlenmiþ, göz bebekleriniz küçülmüþ etrafýnýzý tam olarak göremediðiniz dengenizi saðlayamadýðýnýz nefes alamadýðýnýz bir durumda hastaneye ulaþacaktýk. Size bir þey hatýrlatýyor mu? Evet gezi günlerinde biber gazý ile küçük bir provasýný yaþadýðýnýz o zehirlenmenin kat be kat fazlasýný dayanýlmayacak kadar fazlasýný ölümcül derecede fazlasýný düþünün. Ve ulaþabileceðiniz hastanelerin savaþýn hüküm sürdüðü bir coðrafyada olduðunu hatýrlayýn. Eðer þanslý isek canlý vaziyette hastaneye ulaþabildiðimizi, üstelik sýnýr tanýmayan doktorlarýn hizmet verdiði ve bu tür saldýrýlara maruz kalmýþ insanlarý iyi edebilecek malzemeye sahip olan bir hasteneye ulaþabildiðimizi düþünün. Bu kadar þanslý olsak bile aramýzdan pek çok kiþinin hayatlarýný kaybettiðini öðrenecektik o beyaz bezler arasýnda yatan biz deðilsek eðer. Sýnýr Tanýmayan Doktorlar Þam’da hastaneye ulaþan 3600 kiþiden 366’sýnýn öldüðünü rapor ediyorlar. Bu olayýn ardýndan tüm tartýþma kimyasallarý kimin kullandýðýna kilitlenmiþ durumda. ABD hükümeti dahil olmak üzere “müdahaleye” hazýrlanan hükümetler Sýnýr Tanýmayan Doktorlarýn raporlarýný da referans göstererek saldýrýnýn niteliði ve kaynaðý konusunda açýklamalarda bulundular. Doktorlarýn “týbbi bilgileri müdahaleyi meþrulaþtýrmak için kullanmayýn, bizim iþimiz durum ne olursa olsun hayat kurtarmak” uyarýlarýna raðmen. BM uzmanlarý üç gün sonra ve kelle koltukta da olsa saldýrýnýn yapýldýðý bölgeye girdiler. Planladýklarý günden bir gün önce, Cumartesi günü Suriye’den ayrýlarak BM Genel Sekreteri Ban-Ki Moon’a raporlarýný sunacaklar. Ancak görevlerinin bu saldýrýyý kim yaptý sorusuna cevap bulmak olmadýðýný defalarca ifade ettiler. Ancak zaten bu araþtýrmanýn sonucu da beklenmeden amacý “Suriye’de Esad rejimini düþürmek deðil, cezalandýrmak” olan bir harekatýn hazýrlýklarý neredeyse tamamlandý. Bunu kim yaptý? sorusuna ise herkes siyasi meþrebince bir spekülasyon üretiyor. Zira bu konu hakkýnda bilgi sahibi olmak herhade ancak farklý “istihbarat” kanallarýna dahil olmakla mümkün. Bugüne kadar kimi zaman utangaç kimi zaman açýkça “emperyalizme karþý” Esad çizgisini savunmuþ bir politik tutum olayýn kazananýna bakarak faili bulmak gibi bir metodoloji(!) öneriyor. Ayný metodolojiyi ilerletirsek baþka noktalara da gelebilir, baþladýðýmýz noktanýn uzaðýna düþebiliriz. Örneðin bu olayýn neticesinde ortaya çýkacak emperyalist müdahale amaçladýðý neticeyi vermek yerine Esad cephesini güçlendirecek bir karþý araca dönüþürse bu sonuçtan çýkarak faili nasýl bulacaðýz? Bu durumda Emperyalistlerin oyunlarý boþa çýkmýþ açýklamasý mý gelecek karþýmýza? Bu düþünüþ biçiminin derinlikli bir eleþtirisine girmeden soralým: Esad hiç kimyasal silah kullanmamýþ mýdýr? Diðer yandan muhaliflerin insan hakký ihlallerine bakarak kimyasal silah kullanmamýþ olduklarýnýn garantisini kim verebilir? Daha da vahimi Rusya Akdenize gemilerini yollamýþ, üsler Yunanistan ve Kýbrýs’ta alarma geçirilmiþ yani müdahale baþlamak üzereyken Esad’da karþý savaþanlarýn yitirmeye baþladýðý “oyunda” denge saðlanmak üzere harekete geçilmek üzereyken gerçek kimin ne kadar umurunda? Bölgenin aktörleri ve dünyanýn egemenleri Suriye üzerinden kapýþýrken sýradan Suriyeli için “daha beteri olmaz herhalde” cümlesi her geçen gün anlamsýzlaþýyor. Körfez ülkeleri kendi rejimlerine karþý ayaklanmýþ bir halkýn kendi kaderini tayin etme hakkýný çalmak için ellerinden geleni arkalarýna koymadýlar. AB, ABD ve müttefikleri Suriye’de bitmeyecek bir sürekli çatýþmanýn tüm zeminini kurmak ve þimdi de devam ettirmek için ellerinden geleni yapýyorlar. Suriyeli için kollektif bir þekilde bir gelecek kurabilmek, kendi hayatý hakkýnda geleceði hakkýnda karar verebilmek ihtimalini tümüyle yitirmenin verdiði karamsarlýða kapýlmamak mümkün mü? Bizim dýþarýdan bakarak gördüðümüzü ve hissettiðimizi can korkusu içinde ve hayatý elinden alýnmýþ insanlarýn hissetmemesi mümkün mü? Ama yine de insaný öldüren yalnýz savaþ deðildir. Savaþlardan çýkarak hayatta kalabilmiþ ve hayatýný o savaþtan sonra sürdürebilmiþ insanlara bakarak hayret ve ibretle görürüz ki insaný hayata baðlayan þey umuttur. Bir gün hayatýn hayat olabileceðine, barýþýn mümkün olabileceðine duyulan umut. Daha da önemlisi yalnýz olmadýðýna kuvvetle inanmak. Yanýnda ve orada olmasa da dünyanýn bir yerinde seni düþünen senin için endiþe duyan, seni anlayan ve hisseden insanlarýn varlýðýna inanç. Ancak bu inanç savaþýn içinden insan ve hayatta kalarak geçmemizi saðlayabilir. Ýþte bu yüzden Suriye’de yaþayan insanlarýn, Ortadoðu halklarýnýn yalnýz olmadýðýný hatýrlatmak için sokakta olmak þart. Ýnsan kalabilmek için. Küresel politikanýn etkin isimlerinden Kemal Derviþ'in direktörlüðünü yürüttüðü, Antep saldýrýsýný ve 'Bosna Modeli'ni önceden bildirerek dikkatleri üzerine çeken ABD merkezli düþünce kuruluþu Brookings Enstitüsü, Suriye'ye ABD müdahalesi konusunda da nokta atýþý yaptý. Enstitü, Suriye’de bini aþkýn kiþinin ölümüne neden olan kimyasal saldýrýdan 10 gün önce yayýnladýðý raporda, ABD’nin Rusya ile müzakere masasýna oturmasý için Suriye’de öncelikle iç savaþ dengesinde bir kýrýlma yaþanmasý gerektiðini ifade etti. Bu kýrýlma için ABD’nin Suriye’ye müdahale etmesi gerektiði vurgulanan raporda, müdahale seçenekleri arasýnda, “Hava saldýrýsý”, “Altyapý hedeflerinin vurulmasý” yer aldý. Raporda bir de haritaya yer verildi. Haritada iþaretlenen ‘ana çatýþma hattý’nýn, ABD’nin önceki gün belirlediði hedef noktalarla ayný güzergahý oluþturmasý dikkat çekti. MÜZAKERE MASASI ÝÇÝN Brookings Enstitüsü, Kýdemli Uzman Ken Pollack’ýn imzasýný taþýyan "Açmazý Kýrmak: Suriye Ýç Savaþýnýn Askeri Dinamikleri ve ABD'nin Sýnýrlý Müdahale Seçenekleri" baþlýklý raporu 12 Aðustos’ta yayýnladý. Enstitünün, Ortadoðu uzmanlarýný bir araya getirerek gerçekleþtirdiði seminer sonrasý yazýldýðý belirtilen rapora, þu çarpýcý tespitle baþlandý: "Suriye'de iç savaþýn taraflarý arasýnda askeri bakýmdan bir güç dengesi oluþmuþ durumda. Ülkede savaþ alanýnda bir kýrýlma yaþanana kadar, müzakere masasýnda kýrýlma yaþanamayacak." Kast edilen ‘müzakere masasý’, ABD Baþkaný Barack Obama’nýn, Reyhanlý saldýrýsýnýn hemen ardýndan Baþbakan Tayyip Erdoðan’la mayýs ayýnda yaptýðý görüþmede “Suriye için sihirli formül yok” sözleriyle yeniden ifade ettiði müzakerelerden oluþuyor. Obama bu konuþmasýnda, Suriye’ye müdahale konusunda kimyasal silah kullanýmýnýn ‘kýrmýzý hat’ olduðunu yinelemiþ ve müdahale için uluslararasý toplumun desteðini þart gördüklerini ifade etmiþti. MÜDAHALE HATTI HARÝTASI Raporda bir harita yayýnlayan Enstitü, 'Suriye'de çatýþma hattýnýn ülke boyunca ilerleyen dar bir banda sýkýþmýþ durumda olduðunu' ifade ederken, askeri dengelerin de bu banttaki üstünlüðe göre muhalefet ya da rejimin lehine deðiþeceðini ifade etti. Haritada iþaretlenen dar bandýn, önceki gün ABD'nin belirlediði hava saldýrýsý hedeflerinin oluþturduðu güzergahla birebir uyumlu olduðu görüldü. HAVA SALDIRISI ÖNERDÝ Raporda, Suriye'de muhalefetin gücünün artýrýlmasý için ABD'nin bugüne kadarki tutumundan daha 'istekli' bir tavýr sergilemesi gerektiði belirtilirken, ABD'nin müdahale seçenekleri masaya yatýrýldý. Bu seçenekler, 'Rejimin kara kuvvetlerine taktik hava saldýrýsý', 'Rejimin mühimmat tedariðinin durdurulmasý', 'Altyapý hedeflerinin vurulmasý', ‘Muhalefetin eðitimi ve silahlandýrýlmasý’ ve ‘Uçuþa yasak bölge ilaný' olarak sýralandý. Raporda, uçuþa yasak bölge, muhalefete askeri destek ve eðitim konularýnýn yetersiz müdahaleler olduðu vurgulanýrken, hava saldýrýsýnýn ve hedef noktalarýn imhasýnýn gereðine vurgu yapýldý. Bununla birlikte, 'rejimin zayýflamasý ve askeri üstünlüðün muhalefetin eline geçmesi için' bu seçeneklerinin tümünün (ya da mümkün olduðunca fazlasýnýn) bir arada kullanýlmasý gerektiði ifade edildi. ÝKÝ YÖNLÜ HAREKET EDÝLMELÝ Raporun yazarý Ken Pollack, ABD'nin müdahale için ayný anda iki hedef gözetmesi gerektiðini belirterek þu tespitte bulundu: “ABD Suriye’de askeri dengeyi muhalefet lehine çevirmekte kararlýysa, bugüne kadarki tutumundan çok daha büyük bir istekle yatýrým yapmak durumunda kalacaktýr. Mevcut askeri týkanýklýðý kýrmak, kayda deðer bir dýþ desteði gerektirmektedir. Bu dýþ destekte hedef ayný anda hem muhalefeti güçlendirmek hem de rejimin gücünü zayýflatmak olmalýdýr. Sadece muhalefeti güçlendirmeye ya da sadece rejimi zayýflatmaya odaklanarak, veya her iki hedefe odaklanýlsa da isteksiz adýmlar atarak, ne askeri dengeyi muhalefet lehine kaydýrmak ne de muhalefet içinde ABD’nin desteklediði ýlýmlý unsurlarý öne çýkarmak mümkün olacaktýr.” 'KOSOVA TARZI' ORDU KURULSUN Brookings raporunun sonuç bölümünde, ABD'nin tüm müdahale seçeneklerini kullansa dahi Suriye'de baþarýya ulaþamama ihtimali olduðu belirtildi. Raporda, "Asýl ve köklü çözüm Bosna Modeli olacaktýr" denildi. Raporda, özetle þu ifadelere yer verildi: "Bu sýnýrlý müdahale seçeneklerinin tümü bir arada kullanýlsa ve maksimum çaba harcansa dahi askeri açmazý kýrmak mümkün olmayabilir. Burada tek ayrýcalýklý çözüm, 'Kosova Tarzý' konvansiyonal bir muhalefet ordusu kurmak olabilir. Bu ordu, rejim kuvvetlerini yenme potansiyeline ulaþabilir ve savaþ sonrasý dönemde siyasi yeniden yapýlandýrmayý istikrara kavuþturabilir. Ancak, Bosna'da uygulanan bu opsiyon, ayný zamanda maliyeti en yüksek ve en uzun zaman alan çözüm olacaktýr. *** Esad artýk bir diktatör deðil Raporda Suriye'nin ne Mýsýr ne Tunus ne Afganistan ne de Vietnam'a benzediði vurgulanarak, özetle þu çarpýcý tespitte bulunuldu: "Mesele, Suriye halkýnýn, Beþar Esad adlý nefret edilen bir diktatöre baþkaldýrýsý deðil. Ülkede yaþanan artýk bir devrim deðil. Artýk çok kimlikli bir iç savaþ sürüyor. Çatýþma Sünni Arap gruplarý ile Aleviler arasýnda sürüyor; ülkede yaþayan Kürtler, Türkmenler, Arap Hýristiyanlar ve diðer azýnlýklar bu savaþta Alevilerin yanýnda yer alýyor. Burada bir 'rejim koalisyonu' söz konusu ve bu koalisyonu temelde Sünni Arap çoðunluða karþý beslenen korku bir arada tutuyor." "Esad artýk 'Þam'ýn diktatörü' deðil, rejim koalisyonunun savaþ lideri. Esad yarýn öldürülse ya da iktidardan düþürülse dahi, savaþa bir etkisi olmaz. Rejim koalisyonu Esad'ýn yerine yeni bir lideri derhal seçecektir." *** Antep saldýrýsýný öngördüler Brookings Enstitüsü'nde, Haziran 2012'de Amerikan Giriþimcilik Enstitüsü ve Savaþ Çalýþmalarý Enstitüsü'nün ekiplerinin de katýlýmýyla Suriye kriziyle ilgili bir savaþ oyunu oynamýþ, oyun sonunda ortaya çýkan strateji öngörüleri 27 Haziran'da raporlaþtýrýlmýþtý. Raporda, Türkiye'nin Suriye'deki savaþa sürükleneceði, bu yolda ülke içinde bombalý saldýrýlar düzenlenmeye baþlayacaðý, Antep veya Maraþ'ýn öncelikli hedef olabileceði yazýyordu. Rapordan iki ay sonra 20 Aðustos 2012'de Antep'teki bombalý saldýrý gerçekleþti. TÜRKÝYE ÖNE SÜRÜLDÜ Brookings'in savaþ oyununda ABD, Suriye, Türkiye, Irak, NATO, Ýsrail ve Suudi Arabistan takýmlarý kurulmuþ, bu takýmlar uluslararasý politika simülasyonu gerçekleþtirmiþti. Oyunun sonunda Türkiye, Suriye'yi kýsmen iþgal etmiþ, Esad rejimi düþmüþ, Irak'ta þiddet 2006 seviyesine dönmüþ, Lübnan'da mezhep çatýþmalarý baþlamýþtý. Savaþ oyununda, Türkiye 'kilit ülke' olarak gösteriliyordu. Raporun en çarpýcý kýsmý, ABD ve Suudi Arabistan'ýn, Türkiye'yi Suriye'deki savaþa tek baþýna müdahaleye zorluyor oluþuydu. Raporda, Türkiye, hiçbir aþamada olaylara tek baþýna müdahale etmeye yanaþmamýþtý. Türkiye takýmý, ABD ve NATO’nun askeri müdahalede aktör olmasý ve uluslararasý meþruiyet þartý aramýþtý. ABD Türkiye'yi Suriye'ye tek baþýna müdahaleye zorlarken, Türkiye oyunun sonunda Suriye'de kýsmi iþgal gerçekleþtirmiþti. *** Ekim 2012'de 'Bosna Modeli' dedi Brookings Enstitüsü, Suriye için uluslararasý düzeyde bugün tartýþýlan 'Bosna Modeli'ni Ekim 2012'de gündemine almýþtý. Brookings Dýþ Politika Araþtýrmalarý Direktörü Michael O'Hanlon, Türkiye'nin NATO güçlerini Suriye'ye müdahale konusunda ikna etmeye çalýþtýðý bu dönemde katýldýðý bir konferansta, "ABD, Suriye'de 'Bosna Modeli'ni uygulayacak" demiþti. 15 Ekim 2012'de TÜSÝAD'ýn 'ABD Baþkanlýk Seçimi ve Türkiye için Anlamý' konferansýna katýlan O'Hanlon, ABD'nin trilyonlarca dolarlýk bütçe açýðýna dikkat çekerek, "Biz ABD'nin Suriye'de, 'Bosna Modeli' diye adlandýrdýðýmýz bir politika izleyeceðini düþünüyoruz. Yani, Suriye'de iç savaþ birkaç yýl daha devam edecektir, iç savaþýn insani boyutuna iliþkin kaygýlar iyice ön plana çýktýðýnda, Kosova'daki gibi bir uluslararasý müdahale harekete geçirilecektir" demiþti. Suriye’ye olasý operasyon için ortaya konan ‘Bosna Modeli’ ya da ‘Kosova Modeli’, dünya kamuoyunda ancak bu hafta tartýþýlmaya baþlandý. Kaynak:BirGün 2 Eylül 2013 Pazartesi ya kiþilerin önerilerini dikkate alan, • Birlikte iþ yapmayý ilke edinen, • Hacýbektaþ 'mýzý yeniden insan sevgisine ve hoþgörüye dayalý köklü geçmiþine, • Soldan yana demokratik siyasal anlayýþýna, • Birlik ve bütünlüðüne kavuþturmak için çaba gösteren, • Plan, proje, eðitim, saðlýk, kültür, ekip, takým, çok çalýþma, diyalog gibi kavramlarý önemseyen ve uygulayan, Enstitüsü’nden sýnýf öðretmeni olarak mezun oldum. 05.01.1981 yýlýnda Kýrþehir Ýlinde Sýnýf Öðretmeni olarak göreve baþladým. Sýrasýyla: Kars Göle, Çorum Sungurlu, Kayseri Tomarza, Nevþehir Derinkuyu ve Nevþehir Hacýbektaþ’ta görev yaptým. 1993 yýlýnda Eðit Sen’e Üye oldum. Ýþ yeri temsilciliði yaptým. 1995 yýlýnda Eðit Sen ve Eðitim Ýþ Sendikalarýnýn birleþmesi sonucu kurulan Eðitim Sen’in kurucularý arasýnda yer aldým. Yeni bir siyaset ve yerel yönetim anlayýþýný yaþama geçirmek için aday adayýyým. Sulucakarahöyük/HACIBEKTAÞ Cuma Onur ÞAHÝN Emekli Öðretmen Ali Kaim, 29.Aðustos 2013’te CHP Ýlçe Baþkanlýðýna Hacýbektaþ Belediye Baþkanlýðý için aday adaylýðý baþvurusunda bulundu. Politikayý, ekmek yer, su içer gibi, sabah iþe gider gibi, pazardan çarþýdan alýþ veriþ yapar gibi yaþamýn doðal bir parçasý olarak açýk, sade, doðru algýlayan farklý bir siyasal anlayýþý toplumun içselleþtirmesini saðlamak için aday adayým. Ali Kaim öðretmenimiz, gazetemize yapmýþ olduðu açýklamada: Siyaseti ucuz kasaba politikalarýndan ve “zarf atmak, kafakola almak, bir el varmak, gibi yakýþýksýz argolardan kurtarmak için aday adayýyým. “Önümüzdeki süreçte; Hacýbektaþ halkýnýn, partimizin üyelerinin, özellikle kadýnlarýn, gençlerin, öðrencilerimin Hacýbektaþ’ta ve Hacýbektaþ dýþýnda yaþayan tüm dostlarýmýn arkadaþlarýmýn desteðine, olumlu, olumsuz samimi eleþtirilerine, önerilerine ihtiyacým olacaktýr. Hacýbektaþ halkýnýn vereceði desteðe þimdiden teþekkür eder en içten saygý ve sevgilerimi sunarým.” Dedi. Kaim, neden aday adayý olduðunu da aþaðýdaki sözleriyle açýkladý. “Yeni bir siyaset ve yerel yönetim anlayýþýný yaþama geçirmek, gezi eylemleri sürecinde yaþadýðýmýz Hacýbektaþ halkýnýn birlikteliðini kalýcý kýlmak, kaderde kývançta, fikir ve çözüm üretmede, birlikte hareket edebilme kültürünü oluþturmaya öncülük etmek, katký sunmak için. 2014 Yerel Yönetim seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisinden Hacýbektaþ Belediye Baþkanlýðý için aday adayýyým. Hacýbektaþ’ýmýzda, • Kavgasýz, gürültüsüz, toplumun bütün kesimleri, kurumlarý ve bireyleriyle barýþýk, • Ýnsanlarý ve fikirlerini önemseyen, • Danýþma mekanizmalarýný sürekli açýk tutan, karar alma sürecinde ilgili kurum ve Bizim siyaset terimlerimiz; plan, proje, çalýþma, iþbirliði, diyalog, danýþma, uzlaþma, hoþgörü olacaktýr. Yol göstericimiz katýlýmcýlýk ve sosyal belediyecilik anlayýþý olacaktýr. Ben yediden yetmiþe Hacýbektaþ Halkýnýn ve partimizin üyelerinin bana verecekleri desteðe güvenerek aday adaylýðý baþvurusu yaptým. Önümüzdeki günlerde partimizin yapacaðý anketlerde ve eðilim yoklamalarýnda Hacýbektaþ halkýnýn ve partimizin üyelerinin en doðru seçimi yapacaklarýna yürekten inanýyorum. Hacýbektaþ'ýmýza hizmet etmek için, uygar cesaret gösterip yola çýkan bütün aday adayý arkadaþlara baþarýlar diliyorum.” KENDÝ ANLATIMIYLA ALÝ KAÝM KÝMDÝR. 1960 Yýlýnda Hacýbektaþ’ta doðdum. Ýlk, Orta ve lise öðrenimimi Hacýbektaþ’ta tamamlayarak, 1977 yýlýnda Hacýbektaþ Lisesi’ni bitirdim. 1980 yýlýnda Ankara Eðitim Yedi arkadaþýmla birlikte Eðitim Sen Nevþehir Þubesini kurdum. Hacýbektaþ ve Gülþehir ilçelerinde ilk örgütlenme çalýþmalarýný yürüttüm. Nevþehir þubenin ilk genel kurulunda görevi yeni arkadaþlara devrederek, 1996 Yýlýnda Eðitim Sen Hacýbektaþ Temsilciliðine seçildim. 15 yýl seçilerek bu görevimi sürdürdüm. 2010 yýlýnda Eðitim-Sen ilçe temsilciliði görev süremi tamamlayarak görevimi yeni arkadaþlara teslim ettim. Sendikada yöneticilik yaptýðým süre içinde dört dönem Nevþehir Þube delegesi olarak Eðitim Sen Genel Merkez Genel Kurul Delegeliðine seçildim ve raportörlük yaptým. 2000 yýlýnda yöneticilik sýnavýný kazandým. Akdeniz Üniversitesi Eðitim Fakültesinde Bir dönem yöneticilik eðitimi aldým. 2003 Yýlýnda Hacýbektaþ Atatürk Ýlköðretim Okulu Müdürlüðüne atandým. 2008 yýlý 1 Aralýk’ta 2009 Yerel seçimlerinde Hacýbektaþ belediye baþkanlýðýna aday olmak için emekli oldum. Hacýbektaþ’ta Kurulu bulunan Atatürkçü Düþünce Derneði Hacýbektaþ Þubesi, DÝSK Emekli –Sen ve Hacýbektaþ Veli Kültür Derneði Üyesiyim. 1994–2004 yýllarý arasýnda on yýl süreyle her yýl Aðustos ayýn da düzenlenmekte olan Hacý Bektaþ Veliyi Anma, Kültür ve Sanat Etkinliklerinde Düzenleme Kurulu üyesi olarak görev yaptým. 2005 Yýlýnda kurulan ve þu anda Hacýbektaþ’ta günlük olarak yayýnlanmakta olan Sulucakarahöyük Gazetesinin kurucusu ve ortaklarýndaným. Ayný gazetede köþe yazarlýðý yapmaktayým. 2006 yýlýndan bu yana Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneði sekreterliði görevini yürütmekteyim. Evliyim Eþim Emekli öðretmendir. 28 ve 22 yaþlarýnda iki oðlum var. Her ikisi de üniversite öðrenimlerini tamamladýlar ve iþ hayatýna atýldýlar. 12 Eylül öncesinde ve sonrasýnda özellikle kamu sendikalarýnýn 1989 yýlýnda kurulmaya baþlanmasýyla birlikte toplumsal muhalefet çalýþmalarýnýn ve sivil toplum örgütlenmelerinin içinde yer aldým. 2009 yerel seçimlerinde CHP den Hacýbektaþ belediye baþkanlýðý için aday adayý oldum. 2014 yerel seçimlerinde yeniden CHP den Hacýbektaþ belediye baþkanlýðý için aday adaylýðý baþvurusunda bulundum. Halkýmýzýn ve parti üyelerimizin desteði ile partimizin adayý olup Hacýbektaþ’ýmýza hizmet etmek istiyorum. Saygýlarýmla. Ali KAÝM E-posta: alikaim@hotmail.com Tel: 0505 719 2759 Ev: 0 384 4413399 Yerel seçimlere aylar kaldý. Belediye baþkanlarýnýn yaptýklarý, yapamadýklarý tartýþýlacak. Yol, su hizmetleri, çöplerin toplanmasý, parklarýn, bahçelerin düzenlenmesi deðerlendirilecek. Halkýn önüne sandýk konulacak ve çoðunluðun oyunu alan, “milletin iradesinin temsilcisi” olarak tahta çýkacak! Bizim ülkemizde düzen siyasetinin çarklarý böyle dönüyor. Elini veren kolunu kaptýrýr misali, bu politikacýlara ‘oy’unu veren sanki geleceðini ipotek ettiriyor. Tayyip’in aðzýný her açtýðýnda “ %50 oy aldým” diyerek halkýn baþýna kaktýðý gibi seçildiler mi, kimseye aðzýný açtýrmýyorlar. Bir kere oy verdin mi, tamam artýk iþin bitti! Her fýrsatta “Sen karýþma” diye tersler, azarlar, sustururlar. Halkýn siyasetçilerden istediði gibi hesap soramadýðý ve istediði an oyunu geri alýp yöneticilerini deðiþtiremediði bir sistem demokrasi deðildir. Örneðin Küba’da halkýn bu hakký vardýr. Beðenmediði yöneticileri seçimi beklemeden deðiþtirebilir. “Nasýl Bir Hacýbektaþ?” Soruya dönersek, bence cevabý seçim sandýklarýna sýðmayacak kadar hayati bir soru. Cevabý oralarda aramak yanlýþ olur. Hacýbektaþ milyonlarca Alevinin gözünü diktiði bir merkezdir. Tabii ki yerel hizmetlerin yeterli ve doðru yapýlmasý önemli. Ama çok daha önemlisi Hacýbektaþ’ýn misyonuna uygun bir yer haline gelmesidir. Nedir bu misyon? Özellikle ilçemize adýný veren Hacý Bektaþ Veli’nin yolunu, erkânýný sürdürmektir. Bu yolun hangi koþullarýn ürünü olduðunu hatýrlatayým: Hacý Bektaþ Veli, Babai Ayaklanmasýndan sað çýkan derviþlerdendir. 7 Haneli bir köy olan Sulucakarahöyük’e sýðýnmýþtýr. Anadolu halký aç, yoksul, periþan ve biçaredir. Savaþlardan, ölümlerden yorulmuþtur. Biraz olsun soluklanmak için tutunacak bir dal aramaktadýr. Ýþte bu koþullarda Hünkar, halkýn derdine derman olur; hastalarý iyileþtirir, ekinleri gürleþtirir, dirliði, düzeni saðlar. Kan ve gözyaþý denizinin ortasýnda insaný esas alan, din, dil, millet ayýrmayan emeði kutsayan bir ada yaratýr. Babai Ayaklanmasýnda kýrýlan, dört bir yana daðýlan Babalar, derviþler, abdallar bu adanýn çevresinde derlenip, toplanýr. Efsaneler halkýn gönlünde bilincinde yoðrulmuþ tarihsel olaylardýr. Dönemin koþullarýyla birlikte düþünüldüðünde sýrlarýný ele verirler. Örneðin Yunus Emre, niye buðday istemeye zengin Konya’ya gitmez de Hacýbektaþ’a gelir? Çünkü Selçuklu vezirleri, beyleri, Moðol iþbirlikçileri Mevlana’nýn kapýsýnda sýraya girmiþtir. Bektaþ ise halkýn velisidir. Egemenler Karahöyük’e ancak onu sorgulamak için gelir. Selçuklunun Kýrþehir valisi Nurettin Caca, neden abdest alýp namaz kýlmadýðýný sorduðunda, Hacý Bektaþ’ýn “öyleyse dök de alayým” dediði testideki su kana dönüþür. Gösterdiði keramette, biz abdestimizi kanla aldýk, dahasý bize gerekmez demiþtir Hünkâr. 90’lý yýllarda, 16 Aðustos törenleri için Hacýbektaþ’a gelen, evlere sýðmayýp, arabalarýnda çadýrlarda yatan onbinlerce insan da bana, kanla abdest aldýklarý bir ayaklanmadan çýkmýþ gibi gelirdi. Kýtlýktan çýkmýþlar gibi kurbanlar keserler koca koca kazanlarda yemekler piþirirlerdi. Savaþtan çýkmýþ gibi sevgiyle, muhabbetle, yaþama sevinciyle birbirine sarýlýr, her þeylerini paylaþýrlardý. Ýnsanlarýn hep yenildiði, hep altta kaldýðý bu zulüm ve sömürü düzeninin amansýz savaþýndan kaçýp gelip oraya sýðýndýklarýný düþünürdüm. Üç gün, beþ gün bambaþka bir dünya kurulurdu Hacýbektaþ’ta. Ýnsanlar soluklanýr, iyileþir, umutlarýný tazeler, yeniden hayata, yani savaþ meydanýna dönmek için güç toplardý. Bu düzende yaþayamadýðý inancýný yaþardý. Bu düzende görmediði dayanýþmayý, paylaþýmý görürdü. Yasaklanmýþ umutlarýný, yasaklanmýþ marþlar ve sloganlarla özgürce ifade eder, düþünür, tartýþýr, tanýþ olurdu. O yýlarda törenlerin bizim için en heyecanlý yaný Grup Yorum gibi devrimci gruplarýn, sanatçýlarýn, yazarlarýn Hacýbektaþ’a gelmesiydi. Þimdi de kimsenin, törenlere vali gelecek, bakan gelecek diye heyecanlandýðýný sanmýyorum. Ama yine de çýkarlarý uðruna, Hacý Bektaþ Veli’nin yüz vermediði vezirleri, paþalarý onun adýna Hacýbektaþ’a toplamak için kývrananlarý görüyoruz. Bu çabanýn sonuçlarý ortada! Hacý Bektaþ Veli’yi Anma Törenleri neden eskisi kadar kitlesel, coþkulu ve renkli deðil? 90’larda Hacýbektaþ Belediye baþkanlarý Demirellerin, Ecevitlerin peþinde çok dolaþtý. Hangisine sorsak bunu Hacýbektaþ’ýn çýkarlarý için, daha çok hizmet alabilmek için yaptýklarýný söyleyeceklerdir. Bugün hala Hacýbektaþ devletten hak ettiði hizmeti alamýyor. Çünkü düzen politikacýlarý Hacýbektaþ’ý hep Alevileri kýstýrmak için kullanabilecekleri bir kapan gibi gördü. Daha kötüsü, Alevi Meclislerinde, meydanlarýnda baþköþeye kuruldular. Ve bize Hacý Bektaþ Veli’yi, Hz. Ali’yi, Aleviliði anlatmaya, öðretmeye kalkýþtýlar!.. Oysa Hacý Bektaþ Veli Moðollardan da, iþbirlikçi Selçuklu egemenlerinden de uzak durmuþ, safýný tereddütsüz halktan yana belirlemiþtir. Halký düzene baðlamak, egemenlerle uzlaþmak, barýþtýrmak gibi bir misyonu yoktur. Kadýncýk Anadan onun emanetini devralan Abdal Musa da Osmanlýya tavýr almýþ, biat etmemiþ, terk etmiþtir. Ne yazýk ki özellikle Kalender Çelebi’den sonra dergah onun tavrýný sürdürememiþ, Osmanlý ile halk arasýndaki çatýþmada bir denge siyaseti tutturmaya çalýþmýþtýr. Kimi zaman siyasete bulaþmamak adýna bu çatýþmaya hiç karýþmamýþ, kimi zaman arabuluculuk yapmýþtýr. Kuþkusuz bunda Çelebiler ve onlara baðlý Alevi halk üzerindeki baskýnýn, denetim ve gözetimin sürekli hale getirilmesinin büyük rolü var. Ama 1826 yýlýnda, Hamdullah Çelebi’nin þeriat mahkemelerindeki onurlu tavrý dýþýnda dergâhýn Osmanlý’ya direnmediði, direnen halký yalnýz býraktýðý ve padiþahlarla iyi geçindiði de bir gerçektir. Bugün Alevilerin inanç özgürlüðü mücadelesinde Hacýbektaþ’ýn misyonu nedir? Devletle iliþkisi nedir? Örneðin Alevi Açýlýmý’nda ne tavýr almýþtýr? AKP’nin bakanlarýyla, ödenekleriyle yaptýðý etkinliklerle ne kazanmýþtýr? Yýllardýr Alevileri oy deposu olarak gören, muhalefetteyken yüzümüze gülüp iktidar olduðunda sýrtýný dönen düzen partileriyle, politikacýlarýyla ne kazanabilir? Tüm bunlar halk tarafýndan tartýþýlmalý, sorgulanmalý. Aleviler hiçbir hakkýný sýrtýný bir yerlere dayayarak kazanmadý. Bu yöndeki çabalarýn tümü hüsranla sonuçlandý. Ne ordunun laikliðine güvenenler, ne AB’nin demokratlýðýna güvenenler ne de CHP’nin solculuðuna sarýlanlar umduðunu bulabildi. Aleviler bugüne kadar ne kazandýysa diþiyle, týrnaðýyla mücadele ederek, bedelini misliyle ödeyerek kazandý. Kimsenin kuþkusu olmasýn bundan sonra da öyle olacak. Ve Hacýbektaþ bu mücadelede merkezi bir yerdedir. Yüzünü ezilen halka dönmek, halka güvenmek zorundadýr. Ki halktan baþka sýrtýný dayamaya kalktýðý güçlerin ilk fýrsatta sýrtýndan vurulduðuna çok tanýk olmuþtur. Taksim ayaklamasý unutanlara hatýrlattý: Halk bu ülkeyi gerçekten deðiþtirebilecek, yaþanýr hale getirebilecek tek güçtür. Halk, kimseye el açmadan, boyun bükmeden hem de öyle güle oynaya, hem de ölesiye dövüþerek destan yazan milyonlardýr. Ve Anadolu’nun bir karahöyüðünü Hacýbektaþ yapanlardýr: “Hünkar, Sulucakarahöyük’te Kadýncýk’ýn evine yerleþince kerameti iþitenler, ziyaretine gelmeye baþladýlar. Fakat huzurda toplanan muhipler ve talipler, köyün havasýndan incindiler. Hünkar’a bir yolla anlatalým da deniz kýyýlarýna bir yere gitsinler, biz de bu sayede sýcak bir yerde karar edelim dediler. Bir gün toplanýp Hünkar’a burasýnýn yeli pek çok, durmadan esiyor diye söz açtýlar. Hünkar, erenler bizi ziyarete geliyorlar onun için çok yel esiyor dedi. Gene bir gün, bu Karahöyük’ün karý fazla, soðuðu þiddetli, erenler bir alçak ve deniz kýyýsý yerde karar etseler de gelen abdallar, çýplaklar, garipler de rahat konuþsa dediler. Hünkar, bu sözlerden incindi. Hakka giden hak uðrun hakkýyçin dedi. Bu yerden daha soðuk ve daha yüksek bir yer olsaydý oraya gider, orada yerleþirdim.” Velayetname’deki bu anlatýma göre Hacý Bektaþ Veli, rüzgarýna, soðuðuna aldýrmadan yoluna güvenerek buraya gelmiþ. Yol doðru olduktan, güzel olduktan sonra illa ki yolcusu bulunur demiþ. Ve yanýlmamýþ. Doðruluktan, güzellikten geçen tüm yollar onun dergâhýna baðlanmýþ. Ýnsanlar sel olup akmýþ, bir kara kazanda kaynayýp Anadolu’ya taþmýþ. Stalin, “Bir ülkenin en büyük zenginliði insanlarýdýr.” Diyor. Çünkü ancak “insan zenginliði” diðer tüm zenginlikleri yaratabilir. Hacýbektaþ’ýn da en büyük zenginliði oraya gönülden baðlý Alevilerdir. Hacýbektaþ’ýn devletin takdirine ihtiyacý yok. Halkýn sevgisi ve baðlýlýðý ona yeter. Yeter ki iki tarafý birden idare etmek adýna orada sýkýþýp kalmasýn. Taksim Ayaklanmasýndan çýkaracaðýmýz çok ders var. Birincisi; Bu ülkede demokrasi hiçbir zaman sandýktan çýkmadý. Kim ekmek, adalet ve özgürlük isteyen halký ýsrarla sandýða yönlendiriyorsa Tayyip’in iþbirlikçisidir. Demokrasinin en güzel örneðini halk ayaklanma boyunca Gezi Parký’nda ve tüm meydanlarda yaþadý ve bugün de forumlarda yaþýyor. Halkýn bir araya gelmesi, sorunlarýný tartýþmasý, karar almasý ve uygulamasýndan daha büyük demokrasi yoktur. “Nasýl bir Hacýbektaþ ?” sorusuna da ancak böyle cevap verebiliriz. Ýkincisi; Halkýn gücü her þeye yeter. Bir kere inandýktan ve omuz omuza verdikten sonra her þeye… Ki bu güç, ne silahla ne parayla ne de mevki ve makamla kýyaslanamayacak kadar büyüktür. Üçüncüsü; Emperyalizm ve kapitalizm zaferi üzerine kurulan küreselleþme demagojileri hem dünyada hem de ülkemizde yerle bir olmuþtur. Ýnsanlýðýn eþit, özgür ve kardeþçe bir yaþam özlemi hiç bitmedi ve cenneti yeryüzüne indirinceye kadar da bitmeyecek. Hacýbektaþ’ýn bu onurlu kavgada da onurlu bir yeri vardýr. Ulaþ Bardakçýlar, Mehmet Taþdemirler, Ahmet Pehlivanlar ve bedel ödeyen tüm devrimciler, Hacýbektaþ’ýn en büyük zenginliðidir. Bu zenginliðe sahip çýktýðýmýz oranda gelecekteki yerimiz büyüyecek. Nasýl dünden bugüne Kalender Çelebiler kaldýysa, bugünden yarýna da onlar kalacak. Taksim Ayaklanmasý haykýrarak gelen o günlerin ilk fýsýltýsýydý… Sözü çok uzattým biliyorum. Forumda kimseyi bu kadar uzun konuþturmuyorsunuzdur. Bu da “içerden” katýlmanýn ayrýcalýðý olsun! Önemli bir tarihsel süreçten geçiyoruz. Önümüzdeki günlerde saflaþmanýn daha da derinleþmesi kaçýnýlmazdýr. Artýk hep beraber itiraz etmesini öðrendik. Kimseden bir þey beklemeden, el ele vererek yanlýþ gördüðümüzü düzeltmesini öðrendik. Nasýl bir Hacýbektaþ istiyorsak kendimiz kurabiliriz! Gezi Parký’ýnda olduðu gibi biz harekete geçersek, ne çok insanýn ayný düþü gördüðünü ve bir ucundan tutmak için ne çok elin uzandýðýný göreceðiz. Hacýbektaþ’ýn tarihi, kültürü, birikimi her þeyin altýndan kalkacak güçtedir. Tüm canlara bu mücadelede baþarýlar diliyor, selam ve sevgilerimi gönderiyorum. 07.08.2013 ANKARA “Bizim gerçeküstü dünyamýz daha gerçek” diyordu Leyla ile Mecnun’un senaristi Burak Aksak 2011 yýlýnýn yine Aðustos ayýnda yaptýðýmýz ilk röportajda. Tabi dizi ilk sezonu devirmiþ henüz, o da daha nereye gittiðini bilmiyor. Pek hevesli, eðlenceli sohbet. O aradaki zamanda iyi bir arkadaþ kazanmanýn dýþýnda deðer verdiðim bir senaristle bu defa dizisi kaldýrýldý diye röportaja gidiyorum. Biraz buruk havamýz, o kadar coþkulu sayýlmayýz. Gezi Direniþi’ne katýlmanýn faturasýný böyle ödemekten hicap duymuyor Burak Aksak, “Hayatýný kaybeden bir canýn yanýnda Leyla ile Mecnun’un kaldýrýlmasý o kadar da önemli deðil” diyor. Otururken bile direniþe katýlmanýn mümkün olduðu terasýnda yapýyoruz söyleþimizi, bir yýldýr her görüþmemize getirmeyi unuttuðu Erdal Bakkal kupasýný da L&M bittiðinde alabiliyorum. Müjdeli haberleri de alýyoruz hemen, kitaplar, film senaryolarý hatta yeni bir televizyon projesi bile gündemde. Ýþte Burak Aksak’la biraz buruk, kulpu kýrýk ama hala umuttan caymaz bir sohbetle yine karþýnýzdayýz... Üç yýldýr bir hikayenin içindeydin ve bitti. Sen dizinin senaristi olarak þimdi nasýl hissediyorsun? Her þeyden önce netlik kazandýðý için hepimiz bir rahatladýk. Ne olacaðýný bilmeme hali çok gergindi. “Azcýk dinleneceðim” diyorum þimdi, bir yandan da inceden bir hüzün oluyor. Düþünsene; üç sene boyunca sadece o karakterle iliþkin olmuþ. Sanki eve gelince Ýskender Baba karþýlayacak, sokakta Ýsmail Abi’yle karþýlaþacaðým gibi hissederken, onlarýn artýk hiç olmayacaðýný bilmek hüzünlendiriyor. Haber bizim için de çok yeni, sonradan daha çok koyacak gibi geliyor. Þimdiden Onur (Ünlü) Abi’yle yaptýðýmýz bölüm toplantýlarýna devam edelim diyoruz. Karakterlerin o haftaki maceralarýný hayal ettiðimiz toplantýlardý onlar. Misal Erdal Bakkal’ý konuþurken gözümüzde Cengiz (Bozkurt) Abi’nin onu nasýl oynayacaðý beliriyordu kafamýzda. Çok gülüyorduk. Kendimiz için toplanmaya devam edelim diyoruz. Diziyle ilgili reyting denildi, reklam denildi... Gelinen noktada diziniz nasýl, neden bitirildi? Nedeni bizce elbette Gezi’ye gitmemiz. Reytingle alakasý yok. Ýlk sezonda reytingimiz neredeyse sýfýrken devam etmemiz istenildi. Bu son sezon reytingimizin en yüksek olduðu dönemdi. Hiçbir zaman reyting rekorlarý kýrmadýk. Ama en fazla arttýðý dönemde yayýndan kaldýrýlmasý reytingle açýklanamaz. Haziran’dan beri “Dizi devam edecek mi, bitirilecek mi?” diye bekliyorduk. Tabi direniþten sonra devam edip etmeme gibi bir gündem ortaya çýktý. TRT “Kurul bu konuda karar verecek” diyordu ve Aðustos’un 20’sinde de bize artýk devam etmeyeceði söylendi. Size Gezi Parký’na gitmeniz bir gerekçe olarak açýkça söylendi mi? Þu an bildiðimiz; Onur Abi’nin aranarak kurulun kaldýrýlmasýna karar verdiði þeklinde. Bundan sonra TRT, bir açýklama yapacak mý, bir gerekçe beyan edecek mi, biz de bilmiyoruz. Ama þunu biliyoruz; dizinin kaldýrýlmasý Gezi’den sonra gündeme geldi. Sizin bir eyleme katýlýp katýlmayacaðýnýza TRT karar verebilir mi? Siz oranýn memuru musunuz? Çalýþýrken hiç öyle hissediyor muydunuz? Ben haftanýn altý günü çalýþýp, bir memur gibi yaþýyordum doðrusu. Ama bu benim senaryo yazma sürecinin getirdiði bir özgünlük. Mesela dizi devam ederken herkes bize “TRT bu dizi nasýl yayýnlýyor?”diye soruyordu. Evet biz de sormuþtuk sana. Gözünüz aydýn, artýk yayýnlamýyor. (Gülüyor) Þaka bir yana, sahiden senaryoya o kadar karýþýlmýyordu ki ben o yüzden TRT’nin diziyi kaldýrma noktasýna gelmesine çok þaþýrdým. Sence neden TRT’yi bile eleþtiren onca bölüm bile yayýnlandý da, dizi bugün kaldýrýldý? Valla Cumhurbaþkaný’nýn tabiriyle; “Ýnsan gerçekten hayret ediyor.” Peki aydýnlar, sanatçýlar, düþün insanlarý yaptýklarý iþi korumak adýna bir itirazýný dile getirmekten, bir sokak hareketine katýlmaktan imtina edebilir mi? Þöyle bir sorumluluk hissediyorsun açýkçasý; “Benim bu dizinin senaristi olarak yazdýðým bir þey ya da yaptýðým bir hareketten ötürü bu dizi kalkarsa onca insan ekmek yiyor, haksýzlýk olmaz mý?” “Þunu söylemesem mi, buraya gitmesem mi?” diye düþünüyorsun ister istemez. Ama ben bundan çok rahatsýzým. Bunlarý düþünmememiz lazým. Ben istediðimi istediðim zamanda ve yerde söyleyebilmeliyim. Bir de taraf olmalýymýþým hissi yaratýlmasý çok rahatsýz edici. Ya Gezi’nin yanýnda olacaksýn ya Gezi’dekilere darbeci diyeceksin. Evet ben Gezi’ye gittim ama ulusalcý bir kanalda da deðilim. Hakan Albayrak mesela öyle bir yazý yazdý ki beni inanýlmaz hayal kýrýklýðýna uðrattý; “Gezi temelinde Kemalist bir harekettir” diye. Biz de oradaydýk, öyle görmedik. Hiç gelip bakmadýnýz mý? Farklý farklý kesimden bir sürü insan vardý elbette. Ama bir yanýna odaklanýrsan olmaz ki abi. Siz bile kendinizi ifade etmede bu kadar baský hissederken “Ya vatandaþ” diyesi geliyor insanýn? Ýþin en acý tarafý orada belki de. Baksanýza sadece bu yüzden yaralananlar, hayatýný kaybedenler oldu. Bunlar olmasa çok çok gülebilirdik halimize. Çünkü gaz yiyip, gazdan kaçýp sonra geri gelen insanlardýk sadece. Gezi’ye doluþup, Þirinler köyü tadýnda orada bir yaþam kuran insanlardan bahsediyoruz. Bizim dizinin kalkmasý bu can kayýplarýnýn yanýnda o kadar da önemli deðil. Ve hala bu gençlerin adýnýn anýlmamasý, sanki beþ insan ölmemiþ gibi; Hükümetin, Hükümete yakýn ve yaranmaya çalýþanlarýn bunlar yaþanmamýþ gibi davranmasý çok acý. Oysa þöyle bir þansýmýz vardý, hani “Ay valla devrim” diyorduk ya. Benim için devrim þu olurdu mesela; hükümetten biri çýkýp, “Gerginiz, siz de gerginsiniz.” Zaten hep bölüyorlar ya siz biz diye, eyvallah bölsünler: “Beþ canýmýz gitti, daðýlýn da bir kafamýzý toplayalým” dese Baþbakan, benim için en büyük devrim oydu. Ya da mesela bu hareketin baþýnda diktatör falan yakýþtýrmasý var ya, tamam o edayla da olsa gelip Baþbakan; “Lanet olsun AVM’sine de, kýþlasýna da. Kalsýn o aðaçlar da yerinde. Sizden deðerli mi” dese bakýþýmýz bambaþka olurdu. Bu bence geri adým falan da olmazdý. Yine gücünü göstermiþ olurdu, ama o sahne beni rahatsýz etmezdi. Daha kötülerini gördüðümüz, yaþadýðýmýz için. O çok baba bir tavýr olurdu. BÝR TÝYATRO GEZÝ HAZIRLIÐIYSA, KÝTAPLAR DA ÖYLE O ZAMAN Ben þimdi þeytanýn avukatlýðýna soyunup desem ki; L&M ekibi daha en baþýnda Gezi Parký'na bir çaðrý videosu çekmiþti. Hani Mehmet Ali Alabora'nýn oyununun Gezi'nin provasý olduðunu söylediler ya, sizin video da çaðrýsý mý sayýldý acaba? Tabii ben þimdi Ahmet (Mümtaz Taylan) abiye, Ali (Atay)'ye "Ekmeðimizle oynadýnýz" diyebilirim (Gülüyor). O çok doðaçlama bir þeydi aslýnda. Ama çok da eðlenceliydi. Bunun için insanlarý suçlayýp, fiþleyeceklerse, yapsýnlar abi. Çünkü o yaptýklarý çok güzel bir þeydi. Mehmet Ali Alabora'nýn oyununu izlemedim. Ama bir oyuna bu Gezi'nin hazýrlýðýydý diyorsanýz; evet tüm kitaplar için bunu söyleyebilirsiniz mesela. Ya da çekilmiþ yüzlerce film, sahnelenmiþ oyun, çizilmiþ karikatür için de... Ursula K. Le Guin'in tüm kitaplarýný okusanýz "Evet bu kadýn yazdýklarýyla Gezi'nin tetikleyicisi oldu" diyebilirsiniz. Ne bileyim Orson Welles'in de bir filmini izleyip bunlarý iddia edebilirsiniz. Bunlar bence çok saçma. Bir tiyatro o kadar kitleyi ateþleyemez. Hem bizde tiyatro ne kadar izleniyor ki? Nasýl böyle bir direniþi yaratsýn. Yeni Akit gibi trol gazetelerin yazarlarýndan; “OT Dergisi bu direniþin öncüsü” falan gibi, biz yazarlarýný da hedef gösteren iddialar da geldi. Yahu hiç mi kafanýz çalýþmýyor? Bunu yapacaksan aylýk dergide mi yaparsýn? Günlük hadi neyse de, soðuk bir þey aylýk dergi. DÝZÝNÝN KÝTABI GELÝYOR Dizi devam ederken L&M’nin sinema filmini de yapacaðýnýz konuþuldu. Özel kanallarda devam edip etmeyeceðiniz merak ediliyor. Açýklýk getirir misin bu sorulara? Ýlerde ne olur bilmem, ama þu an sinema filmi olmayacak, dizi baþka bir kanalda devam etmeyecek. Kitap? Karakterlerle ilgili alternatif sonlar vardý kafamda. Ve bunu “Ýsmail’in de sonu böyle olacaktý” diye iki tweet atýp söylemek çok da tatlý deðil. Finali bir kitap olarak yazsam mý diye düþünüyorum. Atýyorum; Mecnun’un ilk tanýþtýðý, asýl sevdiði Leyla’yla yüzleþmesi var kafamda. Karþýlaþsalar ne olur, ne söylerler? Ben de tam vakýf deðilim, merak ediyorum. “Þimdi ne yapacaðým” gibi bir boþlukta hissetme halin var mý? Aslýnda dinlenmeye ihtiyacým var. Eflatun Film’in þu an devam eden bir projesi yok. Birbirimizden çok da ayrýlmak istemiyoruz. Birlikte yine bir proje olabilir. Þu sýralar bol bol kitap okudum, film izledim. Televizyona uzun süre bir þey yapmak istemiyorum. Yapmak zorunda kalabilirim tabi ki. L&M’nin finalini yazacaðým kitap dýþýnda, bir kitap daha var kafamda. Film senaryolarý var. Onlara yoðunlaþabilmeyi istiyorum. Bize okuduklarýndan, izlediklerinden önerir misin? Georges Duhamel’in Gece Yarýsý Ýtiraflarý kitabý çok etkileyici geldi bana. Kýsa bir kitap. Filmlerden tabiki de Doðuþ’un oynadýðý “Görev” filmi. Müthiþsiniz. Bence o bir film deðil, gençlerimizi uyuþturucu belasýndan kurtarmak adýna yapýlmýþ bir sosyal sorumluluk projesidir. Gerek Doðuþ’un oyunculuðu, gerek yönetmenin müthiþ kadrajlarý, gerek hikayenin derinliði þahaneydi. Görev filmine tapýyorum. N’olur bunu böyle yaz. YALAKA SANAT, SANAT DEÐÝLDÝR Ýktidarýn kendi hukukunu, kendi polisini, bürokratýný yarattýðý söyleniyor ya. Kendi sanatýný, sanatçýsýný da yaratmaya çalýþtýðý çok konuþuluyor bugünlerde. Þafak Sezer, Necati Þaþmaz buna verilen örneklerden. Sen ne dersin, iktidarýn sanatý, sanatçýsý olur mu? Öyle birine sanatçý denemez bir kere. Para karþýlýðý bir iþ yapmak gibi bir þey. Bir iktidarýn insaný olup iþ yapýyorsan o sanat deðildir. Atýyorum, hiçbir görüþten, cemaatten, örgütten insan beni aramadý “Sen de bize katýl” diye. Mesela hükümetten birileri beni hiçbir iftara çaðýrmadý. Beni de çaðýrsanýz iftara belki ben de iktidar yalakasý olabilirim. Niye çaðýrmýyorsunuz ki! (Gülüyor) Neye göre belirliyorlar bunu, yeteneðe göre mi, yalakalýða göre mi? Biz TRT’ye iþ yaptýk iyi kötü. Kimse beni arayýp “Bizim çocuksun sen de gel” demedi. Geyik bir yana, elbette çaðrýlmamasýndan memnunum. Ama “iktidarýn sanatçýsý nasýl olunur?”bilmiyorum. Böyle anýlan insanlar var ama? Onlar ancak vasat ve vasataltý olabilirler. Pek bir þey üretemezler. Bu yüzden birilerinin onu desteklemesi gerekir. Vasat olmayan insan zaten hiç bulaþmaz bunlara, gider iþini yapar. Ha bazen baþarýlý olur bazen baþarýsýz olur. GERÇEK SARSICI BÝR DARBEYLE ORTAYA ÇIKTI Hala apolitiðim diyor musun? Öyleyim bence. Hani 31 Mayýs’ta bir devlet terörü, polisin þiddeti, medyanýn bunlarý göstermemesi, valinin açýklamasý, Baþbakan’ýn konuþmalarý...Evet biz sokaða bunlardan dolayý çýktýk. Ýnsani bir þey sözkonusuydu. Bir de Gezi üzerinden Mýsýr üzerinden çok reklam yapmaya çalýþýlýyor. Bu yaþananlar hakkýnda sadece konuþuyorlar. Ben Gezi’deydim, Mýsýr için Eminönü’ne de gittim. Bunu söylemenin ne anlamý var. Baþka ne yapabiliriz bilmiyorum. Ama Mýsýr için derhal bir þey yapýlmalý. Bence sen fena politiksin. (Gülüyor) Direniþe rengini veren 90 kuþaðýna yakýnsýn sonuçta. Evet öyleyim. Ve onlar da apolitik nesil olarak anýlageldi. O kuþak için politik olma hali nasýl bir hal? Bana sýkýcý geliyor. Bir þeyi sonuna kadar savunma halinde yaptýðýn yanlýþlarý da görmemeye baþlýyorsun. Veya o yanlýþlarý söylememeye. Sanki taraftarlýk, holiganlýk gibi. Mini tanrýcýklar yaratmýþýz sanki; bu takým olabilir, ona laf söyletmeyiz, bir parti olabilir asla hakkýnda konuþturmayýz. Niye bu kadar sertiz? Baya, kendimize putlar yaratýp tapýyoruz. Ne gerek var bunlara? Doðru bir þey varsa doðru diyelim, yanlýþ bir þey varsa yanlýþ diyelim. Biz tam televizyon kuþaðýydýk. Kapýnýn önünde biri ölse, biz televizyondan duyarsak inanýrdýk. Þimdiyse öyle olmadýðýný gördük. Kapýnýn önünde büyük olaylar oluyor, sokakta onu görmek istiyorsun. Çünkü televizyonda yok o, neden? Ýnandýðýmýzýn gerçek olmadýðý ancak bu kadar sarsýcý bir darbeyle gözümüze sokulabilirdi. Kaynak:Evrensel Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR Hasan KANKAL Büyük Türk milletinin büyük devlet adamý Mustafa Kemal Atatürk´ün önderliðinde, yurdunu iþgal eden iþgal güçlerine karþý verdiði mücadele sonrasýnda kazandýðý en büyük zaferin 91. Yýldönümü, Nevþehir´de coþkulu þekilde kutlandý. Nevþehir´de, 30 Aðustos Zafer Bayramý ve Türk Silahlý Kuvvetler Günü kutlama etkinlikleri, Nevþehir Valiliði önündeki Atatürk Anýtýna Nevþehir Valisi Mehmet Ceylan, Nevþehir Belediye Baþkaný Hasan Ünver, Nevþehir Ýl Jandarma ve Garnizon Komutaný Jandarma Kýdemli Albay Dursun Ertuðrul´un çelenk koymasý ve akabinde saygý duruþunda bulunmasýnýn ardýndan törene katýlanlar 1 dakikalýk saygý duruþunda bulundu. Ýstiklal Marþý´nýn söylenmesinin ardýndan törenlere Vali Ceylan´ýn makamýnda tebrikleri kabulü ile devam edildi. Daha sonra Damat Ýbrahimpaþa Bulvarý üzerindeki devam eden 30 Aðustos Zafer Bayramý ve Türk Silahlý Kuvvetler Günü kutlama töreninde Nevþehir Valisi Mehmet Ceylan, Nevþehir Belediye Baþkaný Hasan Ünver, Nevþehir Ýl Jandarma ve Garnizon Komutaný Jandarma Kýdemli Albay Dursun Ertuðrul, törene katýlan vatandaþlarýn bayramýný kutladý. Burada düzenlenen törende konuþan Jandarma Binbaþý Mehmet Büyükhan,Türk Milletinin Sulucakarahöyük/KIRÞEHÝR Cuma Onur ÞAHÝN Özgürlük ve Dayanýþma Partisi (ÖDP) Kýrþehir Ýl Baþkaný Þakir Þenol, Suriye konusunda geliþen savaþ 91. yýl önce özgürlük ve baðýmsýzlýðýnýn yaný sýra mevcudiyetinin bile yok olma sürecinde elde edilen 30 Aðustos zaferinin, Türk ulusu için tarihte önemli bir dönüm noktasý oluþturduðunu belirtti. Büyükhan, "Bu zafer, ulu önder Atatürk´ün önderliðinde,çeliklenmiþ bir milli birlik ve beraberlik ruhu içerisinde, döneminin dünyanýn en güçlü ordularýna karþý elde edilen, hürriyet ve baðýmsýzlýk aþký ile yanan bir milletin sarsýlmaz azim ve inancýnýn zaferidir."diye konuþtu. 30 Aðustos Zafer gündemine dair yaptýðý yazýlý basýn açýklamasýnda, “Emperyalist müdahaleye ve ülkemizin savaþ üssü haline getirilmesine izin vermeyelim” dedi. Açýklamasýnda Suriye'de yaþanan katliam ve ölümlerin tüm sorumlusunun silah ve para yardýmýyla iç savaþý geliþtiren Birleþik Devletler ve iþbirlikçi müttefikleri olduðunu vurgulayan Ýl Baþkaný Þenol, “Bu günlerde ABD müttefiki batý güçleri ve bölgesel iþbirlikçi ülkelerle birlikte Suriye’ye yönelik bir askeri müdahale hazýrlýðý içerisinde. Hükümet de her tür müdahale seçeneðinin içerisinde yer alacaðýný ilan etti. Emperyalizm tarihi boyunca sözde demokrasi ve insan haklarý adýna dünyanýn her yerinde acýmasýzca iþlenen cinayetlerin sorumlusudur. Týpký Irak’ta, þimdi de Suriye’de olduðu gibi. Hükümet emperyalizm güdümlü politikalarla ülkemizi iç savaþýn kirli üssü haline getirdi. Ýnsanlarýn kalbini söken çetelerin ortaklýðýný yapan hükümet, þimdi de sözde insanlýk ve vicdan adýna, askeri müdahale çaðrýlarý yapýyor” dedi. AKP'nin bölgede ve içerdeki çöküþünü savaþla durdurmaya çalýþtýðýna ve Suriye ile savaþýn, içerde ve bölgede de bir savaþ anlamýna geleceðine vurgu yapan Þenol, “Bu savaþa ve ülkemizin savaþ üssü haline getirilmesine izin vermeyelim. Yeni bir 1 Mart’ý yaratacak güçle sokaklarý ve meydanlarý ülkede ve bölgede barýþ için dolduralým. 1 Eylül Dünya Barýþ Günü her þeye raðmen kutlu olsun” diyerek Suriye'de gerçek bir barýþ için yapýlmasý gerekenleri de þöyle sýraladý: “Emperyalist güçler Suriye'den elini çekmeli, savaþ kýþkýrtýcýlýðýndan vazgeçilmelidir. “- Hükümet yeni Osmanlýcýlýk politikalarý nedeniyle Suriye'nin yaþadýðý felaketten, Türkiye'nin sýnýr bölgesinin yaþadýðý maðduriyetten sorumludur. Ýki ülke arasýndaki dostluða kasteden müdahaleler, din ve mezhep kýþkýrtýcýlýðý terk edilmeli, kamplarýn insaný amaçlarla denetimi ve yönetiminin dýþýna taþmamalýdýr. “- Kalýcý bir ateþkes ilan edilmeli, tüm yabancý güçler Suriye’yi terk etmeli, eline silah alanlar dahil yerel akýmlarýn temsiline izin verecek biçimiyle Suriye halkýnýn kendi geleceðini belirlemesini, özgür ve demokratik bir geçiþi olanaklý kýlacak anayasal düzenlemeler yapýlmalýdýr.” Bayramý ve Türk Silahlý Kuvvetler Günü kutlama kapsamýnda þiirlerin okunmasýnýn ardýndan konuþan Nevþehir Lisesi Müdürü Muhammed Orçin´de ,aðustos ayýnýn tarih sahnesinde Türk milletinin sayýsýz zaferleriyle dolu bir ay olduðunu ifade etti. Orçin konuþmasýnda, 1. Dünya Savaþý ve ardýndan imzalanan Sevr Antlaþmasý ile de iþgale uðrayan Türk Milleti´nin özgürlük ve baðýmsýzlýðýna yönelen bu saldýrýlar karþýsýnda, Mustafa Kemal Atatürk ´ün komutanlýðýnda Türk Milleti´nin tüm imkansýzlýklara karþýn ,30 Aðustos Baþkomutanlýk Meydan Muharebesi´nin artýk bu asil milletin Anadolu´dan atýlamayacaðýný bir kez daha tüm dünya milletlerine göstermesi açýsýndan da önemli bir zafer olduðunu vurguladý. 30 Aðustos Zafer Bayramý ve Türk Silahlý Kuvvetler Günü kutlamasý Ýstiklal Ýlkokulu Halk oyunlarý ekiplerinin gösterilerinin ardýndan askeri geçit töreni ile sona erdi. Sulucakarahöyük/NEVÞEHÝR Hüseyin KAÝM Nevþehir Üniversitesi Biyoloji Bölümü tarafýndan Türkiye´de ilk kez gerçekleþtirilen `1. Ulusal Zooloji Kongresi´ne katýlmak üzere Nevþehir´e gelen zoologlar için Kapadokya´da Cafer Tayyar Türkmen Foto Safari Turu düzenlendi. Nevþehir Üniversitesi Biyoloji Bölümünün organizasyonu ve Kapadokya Fotoðraf ve Sinema Amatörleri Derneði´nin katkýlarýyla düzenlenen Cafer Tayyar Türkmen Foto Safari Turuna kongreye katýlmak üzere çeþitli üniversitelerinden Nevþehir´e gelen zoologlar katýldý. Nevþehir Üniversitesi Biyoloji Bölümü ve Kongre Düzenleme Kurulu Baþkaný Doç. Dr. Erdoðan Çiçek´in baþkanlýðýnda sabahýn ilk ýþýklarýyla birlikte Göreme´de gün doðumunu hayranlýk içerisinde izleyen katýlýmcýlar, bölgede turistlik amaçla uçuþ hizmeti veren balonlarýn yerden gökyüzüne yükseliþini izledi. Daha sonra doðal ve kültürel güzellikleri içinde barýndýran Kapadokya´nýn eþsiz peribacalarý ile vadilerini gezen ve bu güzelliklere hayran kalan zoologlar bol bol fotoðraf çekti. Ýklim, toprak ve jeolojik yapýsýna baðlý olarak Kapadokya bölgesinin bitki ve yabani hayvan türü açýsýndan da baþlý baþýna bir turizm alaný olduðunu söyleyen Prof. Dr. Ali Demirsoy, " Ülkemiz ve Ýç Anadolu Bölgesi zoo-coðrafi konumu itibariyle endemik bitki ve yabani hayvan türleri açýsýndan oldukça zengin. Bilim insanlarý olarak bugün Nevþehir Üniversitesi tarafýndan gerçekleþtirilen kongre kapsamýnda foto safari turuna katýlma þansý bulduk. Kapadokya Bölgesi, doðal ve kültürel güzelliklerinin yaný sýra bitki ve yabani hayvan türleriyle de ilginç bir yapýya sahip" dedi. Bölgede foto safari turlarýnýn daha geniþ kapsamlý olarak gerçekleþtirilmesi halinde eko-turizm ile mevcut bölge turizmine yeni ivme kazandýrýlacaðýný söyleyen Doç. Dr. Hasan Sevgili ise, "Kapadokya denince insanlarýn aklýna bölgede bulunan peribacalarý ve düzenlenen balon turlarý geliyor. Bölgede turizm alanýnda çeþitliliðin arttýrýlmasý açýsýndan özellikle foto safari turlarýna da büyük önem verilmeli. Çünkü çekilen ilginç bir fotoðrafý gören kiþi bunu yerinde ve deðiþik açýdan görmek için dünyanýn öbür ucundan geliyor. Bu nedenle bölgede eko-turizme büyük önem verilmeli" diye konuþtu. Foto safari turuna katýlan zoologlar, kongrenin ve safari turunun düzenlenmesinde emeði geçen herkese teþekkür etti. Bu ülkenin Baþbakaný önceleri ismi “Büyük Ortadoðu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamý, amacý geniþletilerek adý “Geniþ Ortadoðu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak deðiþtirilen emperyalist paylaþýmcý projenin Eþbaþkanlarýndan birisidir ve dolayýsýyla da ABD emperyalizminin en baþta gelen iþbirlikçilerindendir. Yaþadýðýmýz bu son süreçte bu projenin bir aþamasý gerçekleþtirilmek isteniyor. Nasýl mý? Suriye’ye savaþ ilan edilerek. Gerekçe? O da hazýr. “Kimyasal silah kullanýldý” ABD Irak’a da 2003 yýlýnda: “Irakta kimyasal silah var. Müdahale etmeliyiz. Demokrasi getirmeliyiz” demiþti. Evet, Saddam da eli kanlý bir diktatördü. Halepçe þehrinde 5.000 den fazla Kürd’ü kimyasal silahlarla katletmiþti. Evet, Esad’ýn babasý da, kendisi de Suriye halklarý için birer diktatördüler ve halklarýna zulmetmekten hiç vazgeçmediler. Ama onlarca yýldýr Afrika’dan Ortadoðu’ya, Latin Amerika’dan Uzak Asya’ya kadar halklarýn bir numaralý düþmaný, en büyük savaþ gücü ve emperyalisti olan, bugüne deðin milyonlarca kiþiyi, kimyasal silah da dahil katleden, ülkelerin yer altý yerüstü zenginliklerini ele geçiren ABD’den medet ummak, ABD’yi Suriye’de yardýma çaðýrmak tüm Müslüman, Ýslam dünyasýnýn en büyük sahtekarlýðý ve acizliðidir. Üstelik yýllar yýlý “Kahrolsun Amerika” diye baðýran bu kesimler hem takiyyeciliklerini, hem de emperyalist ABD’nin nasýl sadýk uþaðý ve yakýn dostu olduklarýný bir kez daha ispatlamýþlardýr. Herhangi bir ülkenin veya diktatörün elinde kimyasal silah var diye, o kimyasal silahlar kullanýldý diye söz konusu ülke halklarýný, halklarýn iradesini hiçe saymak, kimyasal silahlarý bahane edip o ülkeyi sömürgeleþtirmeye, savaþ açýp parçalamaya çalýþmak, asla kabul edilemez. Emperyalist ülkelerin tümünde miktarý bilinmeyecek kadar çok kimyasal silah olduðunu tüm dünya kamuoyu bilmektedir. Yani Suriye’ye “kimyasal silah var, kitle imha silahlarý var” gerekçesiyle savaþ açmak sadece emperyalistlerin bir bahanesidir. “Suriye’ye de demokrasi, özgürlük getireceðiz,” “kimyasal silah kullanmanýn bir bedeli olmalýdýr” diyen Obama ve ABD’nin Irak’a da benzer gerekçelerle açtýðý savaþýn sonuçlarýna bakarsak, Suriye’ye açýlacak savaþýn sonuçlarýný da þimdiden görmemiz çok net þekilde görülecektir. Irak’ta 9 yýlýn sonunda tespit edilen bazý sonuçlarý anýmsayalým. Ýþte sonuç: 2,5 milyon evsiz barksýz, 4 milyon yetim çocuk, 2,5 milyon ölen Iraklý, haber alýnamayan 800 bin insan, hapislere doldurulan 300 bin kiþi 4.5 milyon kiþi göçmen… Genel olarak ABD ve diðer AB üyesi emperyalist güçlerin Büyük Ortadoðu Projesi temelinde, Batý Afrika’dan baþlayýp, tüm Ortadoðu coðrafyasýna yayýlan bu emperyalist saldýrý ve savaþa karþý durmak, tüm iþçilerin, ezilenlerin, mazlumlarýn ve de uluslararasý devrimci hareketlerin, yapýlarýn birinci dereceden görevidir. Türkiye’de demokrasiden, özgürlüklerden, uluslarýn kendi kaderlerini tayin hakkýný savunan sol, sosyalist yapýlar ve uluslararasý devrimci dinamikler, Suriye’de yaþayan Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni ve Filistinli etnik topluluklarla Sünni, Nusayri, Hristiyan, Dürzi, Þii ve Yezidi vb inançsal topluluklarý “ölümü gösterip sýtmaya razý etmek” veya “kýrk katýr mý, kýrk satýr mý?” tercihiyle, Beþar Esad rejimine terk edilmemeli, Suriye halklarýnýn geleceðini belirlemesi için özgür býrakýlmasýný, kendilerinin demokratik yol ve yöntemlerle çözüm bulmalarýna olanak saðlanmalýdýr. Yani hem emperyalist savaþ çýðýrtkanlarýna, hem Esad rejimine ve hem de Suriye’de Ýslamiyet ve Müslümanlýk adýna iþlenen katliamlara saldýrýlara karþý çýkmalýdýr. Aleviler penceresinden baktýðýmýzda da görülecektir ki, Alevi toplumu ve örgütlerinin, emperyalistlerin son yýllarda “ýlýmlý Ýslam” projesiyle gerici güçlere dayanarak ve/veya gerici güçleri yanýna alarak baþlattýðý saldýrýlara karþý çýkmasý, sessiz ve tepkisiz kalmamasý, mazlumlarla birlikte hareket etmesi her zamankinden daha gereklidir. Alevi toplumu ve Alevi örgütleri 10 yýldan fazladýr iktidarda olan AKP’nin, baþta ABD, Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere, gerici, þeriatçý örgütlerle birlikte emperyalistlerin uþaklýðýna soyunduðu gerçeðini biran bile göz ardý etmemelidir. Aleviler baþka etnik ve inançsal kimlikler gibi, kendi inançlarýný da özgürce yaþayabilmesi için varolan özgürlük mücadelelerine destek ve katký sunmalý, savaþa kararlý bir þekilde karþý çýkmalýdýr. Bir baþka açýdan da hem Aleviler, hem de toplumun diðer dinamikleri, sendikalar, meslek örgütleri, siyasal yapýlar Suriye’deki iç savaþa ve dýþarýdan açýlacak bir savaþa da karþý çýkmalýdýrlar. Tüm komþu ülkelerle sorun yaþayan ve yaþatan, emperyalizmin sadýk hizmetkarý AKP’nin gerici, þeriatçý, paralý çetelere, katiller sürüsüne her türlü ekonomik, askeri, lojistik desteði vermesi, Suriye’ye silah sevkiyatýnda önemli bir rol oynamasý belki de 3.Paylaþým Savaþýna kadar gidebilir. Görülen o ki, bir yanda, ABD ve Ýngiltere ve bazý AB üyesi emperyalistlerinin baþýný çektiði, Ýsrail, Türkiye, Katar ve S.Arabistan içinde oldu koalisyon; diðer yandan Suriye, Rusya, Ýran ve hatta Çin’in de içinde olacaðý güçlerin savaþ senaryolarý mazlum halklara acý, gözyaþý, fakirlik ve esaretten baþka bir þey getirmeyecektir. Bu savaþ senaryolarýna mutlaka dur demek zorunluluðu vardýr. Savaþlarýn acý gerçekleri orta yerde dururken Türkiye kamuoyu da yeni bir savaþ tezkeresine karþý sesini alanlarda yükseltmelidir. Bu gün hem ülkemizde yaþanan baþta Kürt sorunu, Alevi sorunu ile diðer demokratik, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlar, hem de coðrafyamýzda yaþanan uluslararasý sorunlar karþýsýnda özellikle devrimci, sol ve sosyalistlere her zamankinden daha fazla görev düþüyor. Ülkemiz devrimci hareketi ve uluslararasý devrimci hareket, ABD ve diðer bazý emperyalistlerin hep birlikte “Geniþ Ortadoðu ve Kuzey Afrika Projesini” gerçekleþtirmeye yönelik Suriye saldýrýsýna, iþgaline ve dolayýsýyla Ortadoðu’yu yeniden paylaþmasýna þiddetle karþý çýkmalý, Suriye halkýnýn hem emperyalistlere, hem de çetelere, destekçilerine karþý verdiði özgürlük mücadelesine desteðini ve dayanýþmasýný güçlendirmelidir. Tarihe bir kez not düþülecek, zafer direnen dünya halklarýn, yenilen emperyalizm ve iþbirlikçileri olacaktýr. Sulucakarahöyük/ANKARA Yýlmaz KIZILIRMAK Bir süre önce Ankara’da kurulan, Roboski katliamýnýn unutulmamasý, bu tür katliamlarýn bir daha yaþanmamasý, katliamýnýn sorumlularýnýn yargý önüne çýkartýlarak hesap sorulmasý için çaba sarfeden “Roboskî Ýçin Adalet Giriþimi”, bugün Ankara’da aylýk periyodik eylemini gerçekleþtirdi. 28 Aðustos günü saat: 19:00’da, Kýzýlay’da Ýnsan Haklarý Anýtý önünde gerçekleþtirilen basýn açýklamasýnda, aradan geçen 20 aya raðmen Roboskî katliamýnýn sorumlularýnýn yargý önüne çýkarýlarak cezalandýrýlmamasýna tepki gösterildi. ÝHD Ankara Þubesi Yönetim Kurulu üyeleriyle birlikte HDK’lilerin katýlarak dayanýþmada bulunduðu, “KATÝLLER BULUNSUN! ROBOSKÝ BÝR DAHA ASLA!” yazýlý pankart açýlarak gerçekleþtirilen eylemde, “Roboski’de Adalet Beklentisi ile 20 Ay Geride Kaldý” diye baþlayan basýn açýklamasýný, Can Irmak ÖZÝNANIR okudu. ÖZINANIR tarafýndan okunan açýklamanýn tamamý þöyle; “Roboski’de 34 kiþinin yaþamýna mal olan katliamýn üzerinden 20 ay geçti ve 21. aya giriyoruz. Adil bir yargýlamanýn gerçekleþmesi bir yana henüz somut hiçbir ilerleme söz konusu deðildir. Geçtiðimiz ay içerisinde Mýsýr ve 1-) Her ne kadar Baþbakan kimi zaman inkâr Suriye’de sivillere yönelik saldýrýlar etse de, 3 farklý yerde ve tarihte bu dolayýsý ile yüzlerce sivil hayatýný kaybetti. Eþbaþkanlýðýný anlattý. Acýlarý karþýlaþtýrmak ve yaþanan dramý ·4 Mart 2006 tarihinde AKP Bayrampaþa kýyaslamak asla mümkün deðildir. Kongresinde, Dünyanýn neresinde bir çocuk hayatýný ·16 Þubat 2004 Kanal D / Teke Tek kaybediyorsa bu haksýzlýk karþýsýnda programýnda insanlýðýn ortak vicdaný harekete ·13 Ocak 2009 AKP Grup Toplantýsýnda geçmelidir. Ancak ne yazýk ký acýlarýn 29 Aðustos 2013 bile buluþturamadýðý bizler, ölümlerin son bulmasý ve hesabýnýn sorulmasý konusunda da ortaklaþmayý baþaramýyoruz. Mýsýr ve Suriye için haklý olarak sokaða çýkan binlerce insanýn, yaný baþýnda gerçekleþen Roboski katliamý konusunda ayný duyarlýlýðý sergilemiyor olmasý, Türkiye’nin toplumsal barýþý ve insani deðerlerin korunmasý, geliþtirilmesi açýsýndan endiþe vericidir. Sivilleri hedef alan her türlü saldýrý kim tarafýndan ve kime karþý gerçekleþmiþ olursa olsun kýnanmaya ve karþý durulmaya deðer görülmelidir. Türkiye devletinin bölge ülkelerindeki sivillere yönelik katliamlar karþýsýnda inandýrýcý, ikna edici ve etkin bir tavýr geliþtiremiyor olmasýnýn önemli sebeplerinden birisi de Roboski ayýbýdýr. 34 kiþinin uçaktan atýlan bombalarla hayatýný kaybetmiþ olmasýna raðmen sorumlularýnýn cezalandýrýlamamýþ olmasý büyük bir utanç vesilesidir. Bizler bu suçun ortaðý olmadýðýmýzý ifade etmek ve katliamýn unutulmasýný önlemek için her ay yaptýðýmýz gibi yine insan haklarý anýtý önünde buluþtuk. Gelecek ayki buluþmamýzda daha umut verici geliþmeleri paylaþmak umudu ile katýlýmýnýz için hepinize teþekkür ediyoruz. Katiller bulunsun, Roboski bir daha asla! “ Basýn açýklamasýndan sonra eylem bitirildi. Baþlangýçta, birçok Kürt ailenin, Bingöl’ün Kiðý ilçesinden neden Ýstanbul’un Yeldeðirmeni semtine göç ettiðini inceliyordum. Bu süreçte sorumun “Neden Kiðý’dan Yeldeðirmeni’ ne göç ettiler?” den, “Neden Kiðý’dan göç ettiler?” e evrildiðini gördüm; Yeldeðirmeni kýsmý, enteresan bir ayrýntý olarak kaldý sadece. Göçün iki farklý nedenle gerçekleþtiðini gözlemleme fýrsatým oldu: Zorunda býrakýlarak göç ve zorunlu göç. Kiðý’daki maddi imkânsýzlýklar, yer yer tarýmsal arazinin halký geçindirmek için yetersiz kalmasý, eðitim merkezlerinin, saðlýk merkezlerinin, ihtiyaçlarýn karþýlanmasý için gerekli alýþveriþin yapýlacaðý dükkânlarýn, Kiðý’nýn köylerine uzak yerlerde bulunmasý, ulaþým yollarýnýn elveriþsizliði gibi nedenlerde 70’lerin sonu 80’lerin baþýnda yapýlan göçleri zorunda býrakýlarak yapýlan göçler olarak ele aldým. Bu zamanda göç edenlerin çoðu þehre daha iyi eðitim alabilmek, iþ fýrsatlarýndan yararlanabilmek, saðlýk olanaklarýndan faydalanabilmek istemiþlerdir. Kendilerinin tabiriyle “Gidenler geri dönmediðine göre, olanaklar fazla” diye düþünmüþler ve 30’lu yýllarda tek tük yerleþen akrabalarýnýn, tanýdýklarýnýn yanýna gelmiþlerdir. 90’lý yýllar ise zorunlu göç yýllarýdýr. Köyün imkansýzlýklarýnýn üstüne bir de çatýþmalar, ölüm korkusu eklenmiþ; nihayetinde de köyden zorla göç ettirilmiþlerdir. Bu göçün zorunda býrakýlarak göç edenlerden farký bütün zorluklara ve olanaksýzlýklara raðmen köylerinden ayrýlmak istemeyen insanlar kendi iradeleri dýþýnda köylerinden tahliye edilmiþlerdir. Yaþam ve üretim alanlarý yerle bir edilmiþ, çoðunun daha sonra geri dönebilecekleri ve hayatlarýný idame ettirebilecekleri bir ortamlarý kalmamýþtýr. Bu iki tip göçü, iki ailenin hikayesinin aracýlýðýyla anlatacaðým. Zorunda Býrakýlarak Göç Zorunda Býrakýlarak Göç Öncesi Kiðý’da Eðitim Görüþmeyi yaptýðým kiþi, 3 kýz, 3 erkek çocuklu ailenin en büyük kýz çocuðu. Ailede erkeklere tanýnan okuma olanaðý kýzlara tanýnmamýþ, durumu da “Feodal bir babaydý ve kýzlarý ikinci plana atardý” diye açýklýyor. Kendine okuma þansý tanýnsa da, Mardin’e gitmek zorunda kalmýþ. Çünkü Bingöl’deki öðretmen okulu, yatýlý deðil ve erkekler içinmiþ. Beþ sene Mardin’de, bir sene de Kütahya’da yatýlý okulda okumuþ. Diðer iki kýz kardeþi okuyamamýþ; birisi annenin ölümünden sonra evde anne rolünü üslenmek durumunda kaldýðý için okula gidememiþ, diðeri ise kendi okumak istememiþ. Anadilde eðitim olmadýðý için, çok zorlandýklarýný söyledi. Öðretmen bir babasý olduðu için Türkçe’ye nispeten daha çok hakimmiþ ama çocuklara getirilen Kürtçe konuþma yasaðý genelde bir çok soruna neden olmuþ. Birincisi, ev halký zaten Türkçe bilmediði için evde bir iletiþim kopukluðu yaþanmaya baþlamýþ; hatta kendi aralarýnda þu tarz þakalarý yapýlýr olmuþ, “Çocuðu okuma-yazma öðrensin diye okula gönderdik; çocuk dilsiz oldu.”Ýkincisi, Türkçe bilmemek, çocuklarda aþaðýlýk kompleksine neden olmuþ. Üçüncüsü ve en çarpýcýsý, bu yasak adeta küçük muhbirler yetiþtirir olmuþ. Okul saati dýþýnda çocuklar birbirlerinin evini dinliyor, Türkçe konuþanlarý, okulda öðretmenlere þikayet ediyorlar ve çocuklar öðretmenler tarafýndan dayak yiyormuþ. Bu öðretmenlerin çoðu 2. Dünya Savaþý’ndan sonra, orduda 6 aylýk eðitimden geçen öðretmenlerden oluþmaktadýr. Kendisi de böyle bir babanýn çocuðuymuþ ve dillerinden uzaklaþmalarýnda, asimile olmalarýnda en çok bu eðitim tarzýnýn neden olduðu düþünülmektedir. Asimile politikalarý özel alana girmekte, onu kontrol etmekte, eðitim kurumlarýný kullanarak denetleyiciliði arttýrmaktadýr. Gramsci’ nin hegemonya kavramý da böyle bir noktaya tekabül etmektedir. Nasýl ki; kapitalizmin etkisindeki iþçi sýnýfý, isteklerini, burjuva sýnýfýnýn istekleriyle bütünleþtirip, içselleþtiriyorsa ve sonuç olarak kendisine zarar verebilecek bir þeyi fark edemiyor hatta buna katký koyuyorsa; burada da Kürtler, Türkiye vatandaþý olmak için ‘Türk’ gibi olmak, Türkçe konuþmak ve bütüne ayak uydurabilmek adýna kendi özünü yok etmeyi normalleþtirmek durumunda kalmýþlardýr. Zorunda Býrakýlarak Göç Öncesi Kiðý’da Koþullar Görüþtüðüm kiþinin ailesi Ýstanbul’a, 1976 senesinde, kendisi ise 1981’de senesinde gelmiþ. 76’ da savaþ ortamý oluþmamasýna raðmen yaþam koþullarý çok kötüymüþ. Yani yol, hastane, alýþveriþ yapacak yerler bulunduklarý yere çok uzakmýþ. Annesini, kardeþinin doðumu sýrasýnda, týbbi koþullarýn yetersizliðinden dolayý kaybetmesi, babasýna taþýnmasý yolunda baský yapmasýnýn en büyük nedeni olmuþ. Ayrýca kardeþlerinin eðitim zamaný gelmesi ama lise ve üniversitenin olmadýðý gibi, ortaokulun kilometrelerce uzaklýkta olmasý ve metrelerce karý yara yara gitmek zorunda kalacak olmalarý bir baþka neden olmuþ. Kendisi ve babasýnýn öðretmen olmasý nedeniyle –nasýl öðrendiðini bile bilmeden- Türkçe konuþmasý, þehre adaptasyonu, diðer göç edenlere oranla daha kolay hale getirmiþ. Yörenin jeopolitik durumu, insanlarýnýn ihtiyaçlarýný doyuracak düzeyde deðilmiþ, hayvancýlýk yapýlýyormuþ ama araziye, meraya göre nüfus yoðunmuþ. Ýnsanlar iþ bulma, geçinme, okul, hastane ve yol imkanlarýndan yararlanmak için þehre göçmek zorunda kalmýþ. Yazýn köyünü ziyarete gittiðinde, yanan ormanlar, evler; patlayan bombalar; göç eden insanlarý görüyormuþ. Olaylarýn arttýðý 1990-1995 arasý memleketine hiç gidememiþ. Birkaç yýl öncesine kadar da orman yangýnlarý devam etmiþ. Þimdi geri dönüþler baþlamýþ, ama yazlýkçý olarak; temelli geri dönüþler çok sýnýrlýymýþ. Doða çok fazla tahribata uðratýlmýþ ve hayvancýlýkla tarýmýn yapýlabilmesi zorlaþmýþ. Okul artýk hiç yokmuþ ve senelerce köylüler için düzelmeyen yollar askerin ulaþýmýný kolaylaþtýrmak için düzeltilmiþ. “Daðlarýmýza hasret kaldýk.” diyor. Son olarak, sýnýrlarýn olmadýðý, iþ imkanlarýnýn olduðu, kendi dilini rahatça konuþabildiði özgür bir dünya talebi olduðunu söylüyor. Neden Yeldeðirmeni? 1930’lardan sonra Kiðý’dan Yeldeðirmeni’ ne tek tip göçler baþlamýþtýr. Ama asýl toplu göçler 1970’lerle yoðunluk kazanmakta, 80’lerde ise iyice artmaktadýr. Görüþtüðüm kiþi de Yeldeðirmeni’ne toplu göçle ilk gelenlerden. Çoðu göç eden gibi akrabasýnýn Yeldeðirmeni’ nde olmasý nedeniyle burayý seçmiþ. Kiðý’ dan gelenlerin Yeldeðirmeni’ne yerleþmeleri konusunda da bir teorisi var: Gelen insanlarýn garda ve çevresinde iþ bulduðunu, Haydarpaþa’ya en yakýn yerin Yeldeðirmeni olduðu için de buraya yerleþtiðini düþünüyor. Sonrasýnda yaptýðým araþtýrmalar da bunun doðru bir tespit olduðunu, ilk göç edenlerin gar çevresinde iþ bulduðunu, ayrýca birçoðunun sonradan Yeldeðirmeni’ nde kendilerine dükkan açýp, esnaf olduklarýný öðrendim. Yeldeðirmeni’nde göç nedeniyle Kürt nüfusu fazla olsa dahi, belirtmeliyim ki, burayý bir getto olarak ele alamayýz. Çünkü, diðer etnik gruplardan soyutlanarak oluþmuþ kentsel bir yerleþim yeri özelliði taþýmaz, farklý birçok etnik grubun bir arada yaþadýðý bir alandýr. Zorunlu Göç Zorunlu Göç Öncesi Kiðý Kýrsalýnda Koþullar Zorunlu göç üzerine hikayesini anlatacaðým kiþi, Kiðý’nýn baþka bir köyünden. Ailesini, özellikle babasýný modern olarak tanýmlýyor. Babasýnýn erkek, kýz ayrýmý yapmadan çocuklarýnýn eðitimli olmasýný istediðini, takvim yapraðý, dergi, gazete ne bulursa eve getirdiðini, kýzlarýn elinde örgü görürse kýzdýðýný, hep okumalarýný istediðini söylüyor. Ama koþullarýn elveriþsizliði bunu oldukça zorlaþtýrmýþ. “Biz okula gidene kadar bir ders geçiyordu zaten, sonrasýnda da yol boyunca üþüdüðümüz için sobanýn yanýnda mayýþýyorduk.”diyor. Önceden de þimdi de araba yolu olmadýðýný þöyle ifade ediyor; “Ýstanbul’a üçüncü köprü yapýlýyor, bizim köye halen yol yapýlmamýþ.” Yollarýn yapýlmamasý sadece eðitimi deðil, zaten uzakta olan saðlýk merkezlerine de, en basitinden ev ihtiyaçlarýna da eriþimi doðal olarak zorlaþtýrmýþtýr. Araç ulaþýmý olmayan bir köye eþya taþýmanýn zorluðundan dolayý evdeki oturma yerlerinin tahtalardan yapýldýðýný söylüyor. Kötü koþullarýn yanýnda, doðayla iç içe olmanýn ne kadar güzel olduðunu ve özlediðini görüþmemiz boyunca tekrar tekrar söyledi. Yoðurdun, sebzenin, meyvenin, balýn her þeyin organik ve kendine has kokularý olduðundan söz etti; hatta her yerin kendine has çok güzel kokularý olduðu için, biri parfüm sýkacak olsa bu kokulara hakaret olacaðý için dalga geçtiklerinden bahsetti. Özellikle köylerinin meþe kokusu en çok özlem duyduðu þeymiþ. Ama þimdi köylerinden geriye, çiçek böcek de dahil hiçbir þey kalmamýþ. Yazlarý geriye dönebilecekleri bir yerleri bile yok. Zorunlu Göç Öncesi Kiðý’da Atmosfer Bütün görüþtüklerim de þu an hikayesini anlattýðým kiþi gibi ne kadar misafirperver olduklarýndan bahsetti. Dýþarýda kalacak kiþi düþmanlarý dahi olsa eve davet ettiklerini, yani gerillaya da askere de kapýlarý ve bir odalarýnýn açýk olduðunu söyledi. Nitekim askerler, çoðu zaman köydeki herhangi bir evin bir odasýný karargah gibi kullanýyorlarmýþ. Köylünün bostanýný ya yiyor ya da tahrip ediyorlarmýþ. Bize hissettirdikleri þuydu diyor: “Askeriye senin için köye gelmiþ, senin baðýna, emeðine mi üzülecek!” Askerlerin, yerel halka, kötü davrananlarý olduðu kadar iyi davrananlarý da varmýþ. Tabi zamanla bu dengeler deðiþmeye baþlamýþ. Bir noktadan sonra baský ve þiddet evin içerisinde de dýþarýsýnda da hakim olmaya baþlamýþ. Erkek kadýn fark etmez, çeneye namlu dayayarak sorgulamalardan, evin etrafýna bombalar yaðma kýsmýna geçmeye baþlanmýþ. Harmanlýktayken tepene bomba yaðabiliyormuþ, babaný ve kardeþini öldüren bombanýn parçasýnýn bir bölümü de 20 sene sonra MR sonucu vücuduna saplandýðý ortaya çýkabiliyormuþ. Köyde tek telefon olduðu için askerdeki oðlunu aramaya muhtarýn evine giden karý koca dönüþte askerler tarafýndan öldürülüp, ertesi gün de haberlerde “Biri kadýn olmak üzere iki terörist öldü” þeklinde yayýnlanýyormuþ. Bu fiziksel þiddetlerin yanýnda birçok psikolojik ve ekonomik þiddete maruz kalmýþlar. Her þeye ambargo getirilme hali bir çok görüþtüðüm kiþiden dinlediðim bir baský türü. Aldýðýn bir ayakkabý rengine, modeline kadar kayda alýnýyor, eðer daha sonra senin ayaðýnda göremezlerse, nerede ve kime verdiðinle ilgili açýklama yapmak zorunda kalýyor, aksi taktirde “teröristlere yardým etmek” le suçlanabiliyormuþsun. Merkezden köye giderken araçlar durdurulup aranmakta, götürülen malzemelerin kimler için olduðu, aldýklarýnýn karakola kaydettirip kaydettirmediðin, yani reçetesini alýp almadýðýn, senin kim olduðun uzun uzun incelenmekteymiþ. Bu baðlamda trajikomik bir olay anlatmak istiyorum. Görüþtüðüm kiþi merkezden alacaklarýný alýp köye dönerken, otobüsleri yolda durdurulmuþ, yolculardan birinin çantasýnda çocuklarý için son dakikada aldýðý kayýtlý olmayan bir karpuz çýkmýþ. Askerler de bu karpuzun kimin olduðunu, çocuklarým derken kimi kastettiðini sorguladýktan sonra bütün otobüsün geri gitmesi, ya karpuzun iade edilmesi ya da karakoldan reçete alýnmasý gerektiði söylenmiþ. Bütün otobüs merkeze geri dönmüþ ama saat oldukça geç olduðu ve reçete almak bir saat sürdüðü için karpuz iade edilmiþ ve geri dönülmüþ. Yolda yeniden durdurulan otobüs, en baþtan kontrolden geçtikten sonra karpuz vakasý çözülmüþ olarak yola devam edilmiþ. Yaratýlan baský ortamýyla insanlar kontrol altýnda tutulmaya çalýþýlmakta, evleri ve mallarý askerler tarafýndan kendileri gibi kullanýlmakta, dilediðini tahrip etmekte veya yok etmektedirler. Ýnsanlar sistematik olarak fiziksel, psikolojik ve ekonomik þiddete maruz kalmaktadýrlar. Kendi yaptýklarý ekmeðin ne kadarýný kullanýp kullanamayacaklarýna, kendi üretimlerinin ne kadarýnýn kendilerine kalacaðýna baþkalarý karar vermekte, insanlar kendi ürünlerine ‘yabancýlaþtýrýlmaktadýrlar’. Bu baskýlara raðmen oradan göç etmeyenler de en sonunda zorla köylerinden göç ettirilmektedirler. Kiðý’dan Zorunlu Göç ve Yeldeðirmeni’ ne Geliþ Kiðý’dan toplu göç 1990-1995 yýllarý arasýna tekabül ederken, konuþtuðum kiþi Kiðý’yý 1993 senesinde terk etmiþ. Bir yandan köyde okullar tatil edilirken, bir yandan da askerler köyün bir an önce boþaltýlmasý gerektiðini söylemiþler. Köylü çýkar çýkmaz da köyleri yerle bir etmiþler, geri dönebilecekleri bir yer býrakmamýþlar. Sadece az haneli köyler deðil, üç yüz haneli köylerin de ivedilikle boþaltýlmasýný istemiþler. Ama insanlarýn gidecek yer ayarlamaya fýrsatlarýnýn olmamasý, hayvanlarýný taþýyamayacaklarý için haraç mezat satmak durumunda kalmalarý, araç yolu olmadýðý için eþyalarýn katýrla taþýnmak zorunda kalmalarý birçok insaný maðdur etmiþ. Benim görüþtüðüm kiþiler ise ilk olarak Elazýð’ýn Karakoçan Ýlçesine taþýnmýþlar, daha sonra babalarýnýn vefat etmesiyle Ýstanbul’a, zorunda býrakýlarak göç eden aðabeylerinin yanýna gelmiþler. Birçok göç vakasý gibi, bu da akrabanýn yanýna gelmekle son bulmuþtur. Sonuç olarak; Daha önce de söylediðim gibi incelemem, baþladýðý noktadan farklý olarak nereye göç ettiklerinden çok neden göç ettiklerine yoðunlaþtý. Neden Yeldeðirmeni’ne yerleþtikleri, uzun zamandýr bu semtte yaþayan beni bile þaþýrtabilecek küçük bir ayrýntý olarak kaldý. Önemli olan bu insanlarýn neden göç ettiði oldu. Ýþ imkanlarý, eðitim, saðlýk hakký, göz ardý edilen, unutulan insanlar, daha iyi yaþam koþullarý için þehre göç ettiler. Konuþtuðum çoðu kiþi eðer olanaklar Ýstanbul’dakine yakýn olabilseydi ve köylerinden çýkarýlmasalardý, en baþtan buraya gelme gibi bir niyetlerinin olmadýðýný dile getirdiler. Bir kýsmý da her þeye raðmen köylerinden ayrýlmak istemediler. Ama onlarýn da bu isteðine saygý duyulmadý. Bu insanlar büyük travmalar yaþadýlar; sindirilmiþ ve çekingen hale getirdiler, kendi emeklerine yabancýlaþtýrýldýlar. Yaþadýklarýný anlatýrken bile zorunda býrakýlarak göç edenlerden daha fazla tedirgin olduklarýný gördüm. Çünkü onlarýn yaz tatillerinde gelip tanýk olduklarý, zorunlu göç maðdurlarýnýn gerçeðiydi. Kendilerini, hikayelerini anlatýrken, asimile edilmeye, yok sayýlmaya çalýþýlan bir halkýn farkýnda olmadan geliþtirdiði dirençle, içselleþtirmesinin ikircikli yapýsý bir çok noktada kendini gösterdi. Bir yandan baþlarýndan geçenlerin bilinmesini isterken, bir yandan isimlerini paylaþmaya bile çekiniyorlardý. Korkularý, tedirginlikleri kendilerini anlatmalarýnýn önünde kocaman bir engel olarak duruyordu, o yüzden seslerinin çýkmasý gerektiðini düþündüm, o yüzden bu zorunlu göç ettirilenlerin hikayesi olsun istedim. Göç üzerine birçok araþtýrma yapýldý ve umarým daha birçoklarý yapýlýr ve umarým zorunlu göç ettirilenlerin hikayesi daha görünür olur, kendilerini anlatmalarý korkulacak bir þey olmaktan çýkar, kesintiye uðraþýlmýþ yaþamlarýna kavuþabilir, özgürleþebilirler. * MSGSÜ Sosyoloji Mezunu Kaynak:Karasaban.com