Bu sayının online kopyası için tıklayınız
Transkript
Bu sayının online kopyası için tıklayınız
TÜRKİYE CUMHURİYETİ KADIKÖY BELEDİYE BAŞKANLIĞI İnsanca AVRUPA KOMİSYONU DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI GİRİŞİMİ TEMMUZ 2004 AYLIK ÜCRETSİZ DERGİ SAYI 8 KADINA ŞİDDET DOĞMADAN BAŞLIYOR BİR ÇOCUĞUN HAK ARAMA SAVAŞIMI NÜFUS HAREKETLERİ EKİLERİÇİNDEKİLERİÇ İÇİNDEKİLER Türk Toplumunda Demokrasinin Korunması ve İnsan Haklarının Geliştirilmesi Konusunda Toplumsal Aktörlerin İşbirliği Projesi lideri Kadıköy Belediye Başkanlığı adına SAHİBİ Kadıköy Belediye Başkanı Av. Selami ÖZTÜRK 3 4 KARİKATÜRLER SAĞLIK İÇİN 5 6 BAŞKANDAN: SELAMİ ÖZTÜRK Kadıköy Belediyesi'nin lise öğrencileri arasında düzenlediği karikatür yarışması sonuçlandı. DERGİDEN: İNCİ BEŞPINAR İlk Aşama Tamam BİR ÇOCUĞUN HAK ARAMA SAVAŞIMI Küçük A., 2.5 yaşında zatürree olmuştu; toplardamar yerine atardamardan yapılan iğne kangrene yol açtı; kolunu kestiler. Küçük A.'nın kolunun kesilmesine neden olan sanıklar hakkındaki dava hükme bağlanmadan kapandı; tazminat davası ise altı yıl sekiz ay sürdü. SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ İnci BEŞPINAR YAYIN KURULU İnci BEŞPINAR Prof. Dr. Necla PUR Işıl ÖZGENTÜRK Deniz SOM Selen YILMAZ Muhtar ÇOKAR Deniz KOÇ Perihan ULUĞ Proje Merkezi Eğitim Mahallesi, Nahit Bey Sokak No: 16 Kuyubaşı - Kadıköy / İstanbul Telefon: 0.216. 347 58 38 Faks: 0.216. 347 78 86 E-Posta: info@insanca.kadikoy.bel.tr Ofset Hazırlık Olay Bilgi İletişim Basın Yayın Ltd. Şti. İstiklal Caddesi, Kontlar İşhanı No: 113/6 D: 5 80070 Beyoğlu / İstanbul Telefon: 0.212. 292 39 06 - 07 Faks: 0.212. 251 45 28 - 29 www.dataprints.com Koordinatör Aynur NARLER Görsel Yönetmen Atilla AKIN Grafik Tasarım Zeynel YÖNER Baskı Şan Ofset, Cendere Yolu No: 23 Ayazağa / İstanbul Telefon: 0.212. 289 24 24 Bu dergi Avrupa Birliği’nin maddi desteği ile hazırlanmıştır; dergide yayımlanan yazılarla ilgili olarak Avrupa Birliği’nin sorumluluğu yoktur. 7 8 10 11 12 13 14 15 16 İşkence Üstüne MADDE BAĞIMLILIĞI VE GENÇLİK Madde Bağımlılığı ile Savaşım İnisiyatifi araştırdı ve yazdı: ““Eğitim sistemi okumayan, hayatın gerçeklerinden uzaklaşan gençler yetiştiriyor. Rekabet içinde yaşamanın sistemleştiği ortamda insanlar sorunlarından geçici olarak uzaklaşacak alanlara yönelmeye başlıyor.” İNSAN HALLERİ: IŞIL ÖZGENTÜRK Cinayet Bir Çözüm Yolu mu? DAHA SAĞLIKLI BİR DÜNYA NÜFUSU İÇİN HEP BİRLİKTE ÇALIŞMALIYIZ Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Fonu'nda uzun yıllar görev yapan Uğur Tuncer, dünyadaki nüfus hareketlerini değerlendirdi. EŞCİNSELLER VE CİNSEL SAĞLIK HIV/AIDS'le yaşayan bireylere kamuoyunda uygulanan suçlama, dışlama ve ayrımcılığın kökeninde ya toplumun cinselliğe bakışındaki ahlaki kaygılar yatıyor ya da bilimsel dayanaktan yoksun tutumlar. KIRMIZI ŞEMSİYELİ KIZ: NECLA PUR İstanbul Bizden Korksun ŞİDDET DOĞMADAN BAŞLIYOR Uzman psikolog Füsun Kayatürk'ün kadına yönelik şiddeti ve sonrasında ortaya çıkan travmaları ele aldığı seminerin notları: Kadınların yaşam boyu karşılaştığı şiddetin, birey üzerindeki etkisi uzun ve kısa erimli oluyor. Uzun erimli etkileri arasında aşırı düşkünlük veya aşırı korku ve kaçınma gibi cinsel hayatta zorluklar görülüyor. İNSANİYET: DENİZ SOM Karşılaştırmaca (2) KADINA EKONOMİK GÜÇ: NAHIL Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı Beyoğlu ve Şişli'deki satış birimlerinde hem el yapımı ürünleri hem de ikinci el malları değerlendiriyor. Elde edilen gelir Kadın ve Çocuk Merkezi'ndeki yuvalara eğitim malzemesi sağlanmasında kullanılıyor. KİTAPLAR ARASINDA Barış ve Dostluğun Şairi Nazım Hikmet HADDİNİ DEĞİL HAKLARINI BİL İNSANLIĞIN ALEMİ VAR: MUSA KART Kapak: Final Fantasy, Sanal Karakter Aki Ross Ç Dergiden HABER Kadıköy Belediyesi'nin yarışmasında "Sigara ve İnsan" ele alındı İnci BEŞPINAR İLK AŞAMA TAMAM KARİKATÜRLER SAĞLIK İÇİN KADIKÖY Belediyesi, “Önce İnsan” düşüncesinden yola çıkarak Kadıköy'deki liseler arasında karikatür yarışması düzenledi. Yarışmanın amacı, gençleri sigaraya karşı bilinçlendirmek ve sigaranın zararlarından korumak şeklinde belirlendi. Kadıköy Belediyesi Sağlık Polikliniği'nin eşgüdümünde düzenlenen 1.Kadıköy Belediyesi Liselerarası Karikatür Yarışması'nın bu yılki konusu “Sigara ve İnsan” olarak belirlendi. Yarışma Kadıköy'deki liseli gençler arasında büyük ilgi gördü ve yarışmaya çok sayıda okul katıldı. Yarışmaya gönderilen karikatürler iki farklı başlık altında değerlendirildi. Birinci başlıkta sigaranın psikolojik etkileri, ikinci başlıkta ise sigaranın vücuda verdiği zararlar ele alındı. 4 Haziran'da Kadıköy Belediyesi'nde yapılan etkinlikle, dereceye giren gençlere ödülleri verildi. Kadıköy Anadolu Ticaret Meslek Lisesi öğrencileri birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödüllerini paylaştı. Kadriye Ateş birinci, Sercan Kaymaz ikinci, Neslihan Akyol üçüncü oldu. RADYODA BU AY İNSANCA Yaşam İçin İnsanca radyo programını her hafta Salı günü saat 10.30-11.30 arası 95.1 Özgür Radyo'dan dinleyebilirsiniz. Programı, yazar ve yönetmen Işıl Özgentürk ve sivil toplum örgütü gönüllüleri dönüşümlü olarak hazırlayıp sunuyor. AJANDA 1 TEMMUZ: Kabotaj Bayramı 10 TEMMUZ: Dünya Nüfus Günü, Dünya Hukukçular Günü 24 TEMMUZ: Basın Bayramı Birincilik ödülünü Kadriye Ateş kazandı. TEMMUZ 2004 Zaman su gibi akıp gidiyor. İnsanca Yaşam Projesi; sanki daha dün başlamış gibi geliyor. Oysa, aradan aylar geçti ve projemizin ilk bölümünü oluşturan sivil toplum örgütlerinden gönüllü katılımcıların insan hakları ve demokrasi konusundaki temel eğitimleri tamamlandı. Seminer çalışmaları altı grupla gerçekleştirildi. Şimdi projemizin ikinci aşamasına hazırlanıyoruz. Projemizin Eğitim Koordinatörlüğü, bir yandan tamamlanan seminerlere ilişkin genel bir değerlendirme yapıyor bir yandan da yaz sonu başlaması planlanan ikinci aşamaya hazırlanıyor. İkinci aşamada, insan hakları konusunda eğitim alan gönüllüler, Kadıköy'ün çeşitli semtlerinde çalışma yapacak ve kısaca “mağdur” olarak tanımladığımız yurttaşları hakları konusunda bilgilendirecek. Zaman su gibi akıp giderken bu ay İnsanca dergisinin de sekizinci sayısına ulaştık. Bu sayıda da ilginizi çekeceğini umduğumuz konuları ele aldık. Yanlış iğne yüzünden kolu kesilen küçük kız çocuğunun hazin öyküsünü medyadan izlemiş olmalısınız. Dergimizde “Hukuk” sayfalarında ise öykünün devamını okuyacaksınız. Küçük kızın avukatı yıllar süren hak arama sürecini anlatıyor. Üniversiteli gençlerin kurduğu Madde Bağımlılığı ile Savaşım İnisiyatifi'ni geçen sayımızda tanımıştık; gençler bu ay hazırladıkları bir araştırma dosyası ile dergimize katkı veriyorlar ve 1980 sonrası kuşağın uyuşturucu madde bağımlılığının nedenlerini sorguluyorlar. Bildiğiniz gibi 10 Temmuz Dünya Nüfus Günü. Arkadaşımız Işıl Özgentürk, uzun yıllar BM Dünya Nüfus Fonu'nda üst düzey görev yapan Uğur Tuncer'le dünyadaki nüfus hareketlerini konuştu. Dr. Muhtar Çokar'ın eşcinsellerin cinsel sağlığı konusundaki yazısı toplumumuzda üzerinde pek konuşulmayan bir gerçeği aralıyor. Uzman psikolog Füsun Kayatürk'ün seminer notları ise kadınların daha doğmadan şiddeti maruz kaldıkları acı gerçeğini bir kez daha sergiliyor... Bir ay sonra yeniden buluşmak üzere esen kalın 3 HUKUK 2.5 yaşında zatürree olmuştu; atardamardan yapılan iğne kangrene yol açtı; kolunu kestiler BİR ÇOCUĞUN HAK ARAMA SAVAŞIMI Küçük A.'nın kolunun kesilmesine neden olan sanıklar hakkındaki dava Erteleme Yasası ile hükme bağlanmadan kapandı; ailenin açtığı tazminat davası ise altı yıl sekiz ay sürdü. Önceleri kolunun yeniden çıkacağına inanan küçük kız bütün duruşmaları izledi. Cengiz HORTOĞLU Avukat İNSAN yaşamında bazı olaylar vardır ki, o olayın yarattığı derin izleri ne deniz dalgaları ne de kum fırtınaları silebilir. O hep bir hüzün olarak yüreğinizde kalır. Ne zaman aklınıza gelse içiniz burkulur ve acı çekersiniz. İşte benim için bunlardan biri de basit bir ihmal sonucu, hayatı kararan küçük bir kızın yaşadıkları... HASTANEYE YATIRILDI Küçük A. 1995 yılının nisan ayında hastalanır. Ailesi, kızlarını önce birkaç defa SSK Lüleburgaz Hastanesi'ne götürürler. Ancak orada bekledikleri ilgiyi göremezler. Aile verilen ilaçlardan sonuç alınmayınca kızlarını bu defa özel bir doktora götürür. Doktor, zatürree başlangıcı teşhisi koyar ve bazı ilaçlar ve iğneler yazar. Ekonomik durumu çok iyi olmayan aile, bu iğneleri yaptırmak için tekrar SSK hastanesine gider. Hastalığın ilerlediğinin farkına varan SSK doktoru, A.'nın hastanede kalması gerektiğini söyler. Ve hastanede yatmasına karar verir. Aynı gün hemşireler A'yı, iğne yapmak için bir odaya alırlar. KOLUNDA AĞRI BAŞLADI İğneden sonra A.'nın kolunda ağrılar başlar. “Anneciğim kolum” diye sürekli ağlar. İkinci gün kolu morarır. Ancak hastanede hiçbir müdahale yapılmaz. İstanbul'a gönderilir. Ama artık geç kalınmıştır. Hemşire iğneyi toplardamar yerine atardamara yapınca ve uzun süre müdahale de olmayınca sol kol kangren olmuştur. SOLU KOLU SİMSİYAHTI A.'yı 2,5 yaşındayken tanıdım. A.'nın babası Hüseyin Başaran bana geldiğinde A.'nın kolu henüz kesilmemişti. Hastanede ziyaretine gittim. Çok sevimli bir çocuktu. Bir su damlası kadar güzeldi. Sol kolu tamamen siyahlaşmıştı. Kolunun insanın yüreğini dağlayan bir görüntüsü vardı. Uzun süredir tedavi yapılıyordu. 4 Ancak artık tedavinin devamının yararı kalmamıştı. Kangrenin daha da ilerlemesini durdurmak için kolun kesilmesinden başka çare yoktu. Yedi kez yapılan ameliyat sonunda sol kolu dirsek altından kesildi. sürecek bir hukuk savaşımı böylece başlamış oldu. Dava sırasında gelen ilk raporlarda A.'nın kolunun kesilmesinin nedeni olarak A.'nın zatürree başlangıcı olması gösteriliyordu. Bu nedenle önce sanıklar beraat etti. “KOLUM YENİDEN ÇIKACAK” Küçük A. İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ndeki tüm müdahaleler de sonuç vermediğinden bundan sonra yaşamını tek kolla sürdürmek zorundaydı. İlk zamanlar tek sorduğu soru “Kolum yeniden çıkacak mı”ydı. O, kolunun yeniden çıkacağından emindi. “Benim kolum yeniden çıkacak ve ben bebeklerime iki kolumla sarılacağım” diyordu. 185 BİN LİRA AĞIR PARA CEZASI Kararı Yargıtay'da temyiz ettik. Karar bozuldu. Daha sonra gelen raporlarla A.'nın kolunun yanlış iğneden kesildiği kanıtlandı. Sanıklardan ikisi yeniden beraat etti. Bir sanığa da 185 bin lira ağır para cezası verildi. Kararı hem davacı hem de davalı vekilleri temyiz etti. Temyiz edilen karar bozuldu. Bozma kararı üzerine tekrar başlayan davada 4616 sayılı Erteleme Yasası'nın Anayasa'ya aykırı olduğunu, bu nedenle, bu yasanın iptali yönünden dosyanın Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmesini talep ettik. Mahkeme tarafından bu talebimiz reddedildi. Aynı günlü kararla 4616 yasa gereğince sanıklar hakkında verilen hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verildi. Tazminat davasına gelince, uzun bir yargılama süreci sonunda mahkeme 30 MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT Bu acı olay üzerine A.'nın ailesi uzun sürecek bir hukuk savaşımı başlattı. Ben de onlara yardımcı olmaya çalıştım. Önce yapılan hatalar nedeniyle Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundular. Sanıklar hakkında ceza davası açıldı. Ayrıca A.'nın yaşam boyu engelli yaşayacak olması nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açıldı. Yıllar TEMMUZ 2004 HUKUK Başkandan Nisan 2002'deki duruşmada kurumun maddi ve manevi olmak üzere toplam 26 milyar 723 milyon 454 bin 221 lira (olay tarihi olan 27 Nisan 1995'ten itibaren yasal faizi ile birlikte) tazminat ödemesine karar verdi. Kurum bu kararı da temyiz etti. Ancak karar 15 Ekim.2002'de onandı. Mahkemenin takdir ettiği tazminat ailesine ödendi. DAVA YEDİ YILA YAKIN SÜRDÜ Ancak tazminat davası altı yıl sekiz ay sürmüştü. Bu uzun yargılama süreci nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuruda bulunduk. Dava halen ediyor. Davanın bu kadar uzun sürmesinin nedeni, bu tür davalar için zorunlu olan raporların aylarca gelmemesidir. Bu yaşananlar tüm aileyi çok etkiledi. A.'nın annesi Şengül Başaran halen psikolojik tedavi görüyor. Mahkeme sürerken küçük A. neler yaptı? TÜM DURUŞMALARA KATILDI Yedi yıla yakın süren dava sırasında 80'den fazla duruşmanın tamamına katıldı. Çocuk kalbi ve yaratıcılığıyla ilk zamanlar kolunun yeniden çıkacağına inanırken zamanla bunun mümkün olmadığını öğrendi. Küçük A. çok güçlü bir çocuk... Çok üzüldüğü halde bunu ailesine belli etmek istemiyor. Hep neşeli görünmeye çalışıyor. Kendisi gibi sorunlar yaşayanların haklarını aramak için avukat olmak istiyor. Derslerinde çok başarılı. Okuldaki her etkinliğe katılıyor. Çok güzel resimler yapıyor. Okula başladığı ilk yıl gökyüzünü ve denizi siyaha boyuyordu. Ama artık bunu aştı. Yaptığı resimlerde gökyüzü de deniz de masmavi... YAŞAMA SEVİNCİNİ YİTİRMEDİ En çok sevdiği, yaz tatillerinde köyde hayvanlarla zaman geçirmek. A. yaşadığı tüm acılara rağmen içindeki yaşama sevincini umudunu hiç yitirmedi. Onu gördüğünüzde gözlerindeki pırıltıyı hemen fark edersiniz. Yeni tanıştığı insanlarla bile kısa sürede dost olur. Yaşadığı acıları annesine babasına yansıtmak istemez. O kadar canlı neşeli görünür ki onun hiçbir sorun yaşamadığını zannedersiniz. Ama annesi tek başına odasına kapanıp saatlerce içine kapandığını ve üzüldüğünü anlatıyor. Benim en çok istediğimse küçük A'nın ideallerini gerçekleştirdiğini başarılı bir avukat olduğunu görebilmek. TEMMUZ 2004 Av. Selami ÖZTÜRK KADIKÖY BELEDİYESİ'NİN ÖZÜRLÜ PROJELERİ K adıköy Belediyesi'nin özürlü yurttaşlarımız için sürdürdüğü çalışmaları ve yakında yürürlüğe koyacağı yeni projeleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Kadıköy'ün sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan sorunlu bölgelerinde akraba evliliği, şiddet ve kötü beslenme sonucu yüksek oranda olan zihinsel engelli çocuklarımız için 1999 yılında Dumlupınar Aile Danışma Merkezi'nde Zihinsel Engelli Eğitim Programı'nı başlattık. Ücretsiz programa, üniversite öğretim üyesi Fatma Sayın'ın çok büyük katkı verdi ve katkısını sürdürüyor. Çalışmalar ilk günden bugüne kapsamlı bir şekilde yürütülüyor. Zihinsel Engelli Programı'na özellikle anneler de büyük destek veriyor. Zihinsel engelli çocuklarımız, Dumlupınar Aile Danışma Merkezi'nde aldıkları eğitimle toplumla bağ kuruyor; kendi ayakları üzerinde durmayı öğreniyor. Eğitim çalışmaları tabii ki zaman alıyor. Ancak zamana karşı atılan her küçük adım, hem çocuklarımızda hem de ailelerinde büyük mutluluklar yaratıyor. Bizler de onların mutluluğuna ortak oluyoruz. 2001 yılında, Dr. Mehmet Akşit ile yaptığımız protokol sonucu işitme engelliler için geliştirdiğimiz rehberlik projesi, gönüllük ilkesiyle ve tüm hızıyla devam ediyor. İşitme engelli yurttaşlarımız bu projede günlük yaşamın ipuçlarını buluyor. İnsanca dergisi ile çalışmalarını izlediğiniz İnsanca Yaşam Projesi, evrensel insan hakları ve demokrasi konusunda hedef kitle olarak engellilerin eğitilmesini amaçlıyor. Avrupa Birliği ile yürüttüğümüz proje kapsamında engellilerin yanısıra eğitim ve gelir düzeyi düşük kadınlarımızın ve cinsel ayrımcılığa uğrayanların da temel insan hakları konusunda bilgilendirilmesi yer alıyor. Bu arada engelli yurttaşlarımızın deprem konusunda eğitilmesi de gerçekleştirildi. Engelli yurttaşlarımız, bir deprem anında nasıl davranmaları gerektiği konusunda bazı temel bilgileri edindi. Kadıköy'de farklı bir taksi dikkatinizi çekmiş olmalı. Belediyemize bağış olarak aldığımız ve oturma bölümü özel olarak düzenlenen otomobile, tekerlekli sandalye ile biniliyor. “Alo Engelli Taksi” ile ihtiyaç sahibi Kadıköylülere özellikle sağlık hizmetlerine ve kültür etkinliklerine ulaşmada ücretsiz hizmet veriliyor. Yeni bağışlarla “Alo Engelli Taksi” projesindeki taksi sayılarını çoğaltmayı amaçlıyoruz. Turizm ve garsonluk eğitimini tamamlayan down sendromlu öğrencilerimizin bir kafeterya bünyesinde, aktif olarak çalışmaya başlama aşamasına gelindi. Eğitim programı tamamlanan projenin hayata geçmesi için uygun mekanların kiralanması çalışmaları sürdürülüyor. Mekan bulunduğu zaman “Down Kafe”leri down sendromlu arkadaşlarımız işletecek. Türkiye Sakatlar Derneği ile oluşturulan İŞKUR Hibe Projesi kapsamındaki Meslek Edindirme Programı'nda, çeşitli konulardaki meslek edindirme eğitimleri Belediyemiz ve Türkiye Sakatlar Derneği işbirliği ile gerçekleştirildi. Proje 15 Haziran'da Merkezi Finans ve İhale Birimine sunuldu. Körleri Eğitim ve Kalkındırma Derneği ile Belediyemizin ortaklaşa oluşturduğu bir protokol ile görme özürlülere bilgisayar eğitimi ve çorap örme eğitimi verilecek. Proje kapsamında üretilenler Aile Danışma Merkezimizin gönüllüleri tarafından satışa sunulacak. Elde edilen gelir, projeye katılan görme özürlü yurttaşlarımızın bütçelerine bir katkı sağlayacak. Belediyemizin sivil toplum kuruluşları ve Marmara Üniversitesi'nin işbirliği ile yaşama geçireceği Özürlüler Merkezi'nin projesi yazımı tamamlandı ve alt yapı çalışmaları hazırlandı. Belediye Meclisimizin Özürlü Komisyonu da projeye katıldı. Eylül ayında merkezimizin hizmete girmesi için çalışmalar sürüyor. Kadıköy'deki engelli yurttaşlarımız için ilk akla gelen çalışmalarımız böyle. Sizlerin, özellikle sivil toplum örgütlerini de kapsayacak şekilde önerileriniz varsa, lütfen bize iletin 5 ARAŞTIRMA 1980 sonrası kuşağın madde bağımlılığına yatkın olmasının nedeni, bu kuşağın umutsuzluğudur MADDE BAĞIMLILIĞI VE GENÇLİK “Eğitim sistemi okumayan, hayatın gerçeklerinden uzaklaşan gençler yetiştiriyor. Rekabet içinde yaşamanın sistemleştiği ortamda insanlar üretken faaliyetlere değil, sorunlarından geçici olarak uzaklaşacak alanlara yönelmeye başlıyor.” Madde Bağımlılığı ile Savaşım İnisiyatifi UYUŞTURUCU madde kullanımı dünyada her geçen gün artan bir eğilim olmaya devam etmekte ve gençliği tehdit eden bir olgu haline dönüşmektedir. Ülkemizin 1980 öncesinde bu denli ciddi bir uyuşturucu sorunuyla karşı karşıya olmadığını göz önünde bulunduracak olursak, 80 kuşağı adını verdiğimiz gençliğin neden madde kullanmaya daha çok meyilli olduğunu sorgulamamız gerekmektedir. Bu sorunun ciddi boyutlara taşınmasının en önemli nedenleri arasında, 80'li ve özellikle 90'lı yıllarda gerçekleşen yapısal değişiklikler ve bununla bağlantılı olarak popüler kültürün özellikle gençlerin gündelik yaşamını etkilemesi bulunmaktadır. NEO-LİBERAL POLİTİKALAR 1980 ve özellikle 90'larda dünya genelinde sosyal devletin çözülmesi, eşzamanlı olarak uygulamaya koyulan neo-liberal ekonomik ve sosyal politikalarla işsizlik, yoksulluk ve göçün artışı, toplumsal dinamikleri hareketlendirdi. Böyle bir ortamda insanların güvenli bir geleceğe sahip olma beklentileri zayıfladı. İşte gençler arasında alkol ve uyuşturucu 6 maddelerin kullanımının yaygınlaşması bu tabloya denk düşmektedir. Her şeyin bu denli hızlı tüketildiği bir yaşam tarzına uygun olarak gençler artık uyuşturucu madde kullanımını bir keyif, rahatlama, dinlenme aracı olarak görmektedir. Esrarın, bir geçiş maddesi olmasına rağmen bağımlılık yapmayan bir madde olarak algılanması, extacy haplarının mutluluk hapı olarak tanıtılması da gençleri bu batağın içine daha fazla sürüklemektedir. POPÜLER KÜLTÜR ELEŞTİRİSİ 1980 sonrası kuşağın madde bağımlılığına bu denli yatkın olmasının nedeni, her şeyden önce bu kuşağın gençlerinin umutsuzluğudur. Bizim kuşağımızın gençleri, yaşama müdahalenin mümkün olmadığını düşünmektedir. Bu düşüncenin beslenme kanallarından biri, popüler kültürün "sıradanlığı, markalaşmayı, tüketimi" ifade ederek yeniden üretilmesidir. EĞİTİM SİSTEMİNİN GETİRDİĞİ Bugünkü eğitim sistemi okumayan, hayatın gerçeklerinden uzaklaşan gençler yetiştiriyor. Birbirini izleyen sınav süreçleri, rekabet olgusunu güçlendiriyor. Rekabet içinde yaşamanın sistemleştiği ortamda insanlar üretken faaliyetlere değil, kafalarını rahatlatacak, sorunlarından geçici olarak uzaklaşacak alanlara yönelmeye başlıyorlar. Örneğin üniversitelerde yapılan araştırmaların sonucu, boş vakitlerinde kitap okuyan gençlerin sayısını çok düşük olarak ifade ediyor. 1980 öncesi ve sonrası gençlerinin ilgi alanları çok büyük değişim göstermiştir. Burada değişimin olumsuzlanması söz konusu değil ama gençliği sorgulamayan, sadece tüketime yönelten, hayattan kopartan, etkin ve özgün nitelik üretemeyen bireylere dönüştüren değişime ve kültüre karşı olmak gerekiyor. AVRUPA İLE ORTAK SORUNLAR Bu tablo, Avrupa ülkelerinde Türkiye'de olduğundan pek de farklı değil. Uyuşturucudan ölümlerin en çok yaşandığı yer, aslında en çok gıpta edilen İskandinav ülkeleridir. Avrupa ülkelerinin ve Türkiye'nin paylaştığı ortak yapısal sorunlar vardır. Bu noktada uyuşturucu maddeleri eğlence anlayışının bir parçası olarak işaret eden kültürü sorgulamak gereklidir. Bu kültürü reddetmeden uyuşturucu çıkmazından kurtulmak mümkün değildir. TEMMUZ 2004 ARAŞTIRMA MEDYANIN YAPTIĞI TANIM 1980 sonrası eğlence anlayışımız çok değişmiştir. Televizyonda anlatılan gençler “biz” değiliz. Televizyondaki özgür kız reklamıyla anlatılan üniversitelilik, özgürlük tanımı belirli değişimleri açıklamaktadır. Televolelerin, paparazzilerin insanların gözüne bu kadar sokulması da bunun bir parçası. Türkiye'de medya, eğlence kültürünü yeniden tanımladı. O reklamdaki öğrenci profili, insanlığın değerlerini “takmayan”, Fransız devriminin çocuğu Beethoven'i küçümseyen, eğlence kültürüyle, giyimi kuşamıyla her şeye boş vermiş bir öğrenci profilidir. Elbette Türkiye'de böyle bir öğrenci kesimi de bulunuyor, ancak biz kendimizi bu çerçeve içinde bir yere yerleştirmiyoruz! NEDENLERE ODAKLANMAK Karanlık bir atmosfer çizmek değil amacımız. İçinde bulunduğumuz sosyokültürel sorunların nedenlerine odaklanmak, nedenlerle mücadelenin yollarını aramak gerekiyor. Türkiye'de genellikle uyuşturucu bağımlılığı sorunuyla yüzeysel bir mücadele verilmektedir. Örneğin hastanedeki tedavisi tamamlanan bir bağımlı, yeniden eski yaşam koşullarının içerisine uğurlanmaktadır. Uyuşturucu kullanmış ve tedavi görmüş insanın toplumsal hayata katılması kolay değildir. Bir defa çok yalnızlaşır. Yalnızlaşan insanın toplumsal yaşama katılması zordur. O insanları “yaşama” kazandırmanın koşullarını yaratmak, onlara güven vermek önemli. Sorunun toplumsal nedenlerine müdahale etmeden, madde bağımlılığı konusunda rehabilitasyon da, psikolojik destek de yetersiz kalmaktadır. HAYATA BAĞLANABİLMEK Yapılması gereken en önemli iş, insanları hayata bağlayacak koşulları sağlamak; gençlerin istedikleri alanlarda varolmalarını ve boş vakitlerinin üretken kılınmasını sağlayacak ortamları yaratmaktır. Bununla birlikte uyuşturucunun “kullanım”ının önlenmesine çalışılmalıdır. Bu sebeple de uyuşturucuyla mücadele edebilmek için toplumsal-ekonomik sorunlara mutlaka eğilmek gereklidir. Çok şey istemiyoruz. Bizler sorumluluk sahibi bireyler olarak, mutlu olacağımız, yarınlarına güvenle bakacağımız bir dünya istiyor ve bunun için mücadele ediyoruz. TEMMUZ 2004 İnsan Halleri CİNAYET BİR ÇÖZÜM YOLU MU? Işıl ÖZGENTÜRK G eçenlerde Özgür Radyo'daki İnsanca programında psikolog Vicdan Yücel Aslan'la kadınlara uygulanan şiddeti ve bunun getirdiği sonuçları konuşuyorduk. Söz son yıllarda artan kadın suçlulara geldi. Evet, Türkiye kadın suçlular açısından pek çok ülkenin önünde ve bu suçların büyük çoğunluğu adam öldürme yani cinayet. İstanbul Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesi'nin yaptığı araştırmaya göre mahkum kadınların yüzde 57.5'i adam öldürme, yüzde 14.4'ü de adam öldürmeye teşebbüs suçu işlemiş. Öldürülen ya da öldürülmeye teşebbüs edilen kişiler ise kocalar ve yakın erkek akrabalar. Bunlar kadınlara yıllarca şiddet uygulamışlar ve bir gün kadın, “yeter artık!” demiş; en kestirme yolu tercih edip, katil olmuş... İşte işin püf noktası burası. Psikolog Vicdan Aslan, “Türkiye'de durumun çok vahim olduğunu ve kadınların artık en kestirme yola başvurduklarını,öfkelerini bastıramadıklarını söylüyor. Peki bu noktaya nasıl geliniyor? Yapılan araştırmalar şiddete karşı kadınların üç çeşit davranış sergilediğini ortaya koyuyor. Birinci davranış biçimi, ne olursa olsun dayak atan, şiddet uygulayan erkekten boşanmak. Bu davranış biçiminde kadınlar pek çok şeyi göze alıyorlar. Örneğin ekonomik açıdan güç duruma düşmek, toplumsal çevre tarafından dul bir kadın olduğu için dışlanmak gibi. Hatta bazı durumlarda daha da ileri gidiliyor ve boşanan kadını cezalandırmak için çocukları ona gösterilmiyor. Ama bu davranışı gösteren kadınlar daha sonraki yaşamlarında da aynı direnci sürdürdüklerinden genellikle boşanmalar kadın açısından giderek daha olumlu bir süreç getiriyor. İkinci davranış biçimi ise, şiddet uygulayandan uzaklaşmak. Bunun içinde kadın kendi bedenini adeta kendi elleriyle öldürüyor. Şöyle, hepimiz kadınların çok sık hastalandıklarını biliriz. Özellikle kırsal kesimde, varoşlarda kadınlar sürekli sızılarından yakınırlar. Ama doktora gittiklerinde bu ağrıların çoğunun somut bir fizik nedeni olmadığı, adına psikosomatik dediğimiz, psikolojik kökenli ağrılar olduğu görülür. Kısaca, yapılan tüm araştırmalar, kadınların bu yolla kendilerini hastalıklı bir kişi haline getirip, en azından bedensel olarak kendilerine şiddet uygulayan kişiyi cinsel alanda sessizce reddettiklerini gösteriyor. Bu son derece zahmetli aynı zamanda da kederci bir yaklaşım. Çünkü sonuçta kadın kendi kimliğini reddetmiş oluyor. Karşılığı acılar, sızılar, ruh sıkıntısı oluyor. Bir üçüncü davranış biçimi var ki, o da şiddet uygulayan kişiyi öldürmek ve kurtulmak. Kadın burada her şeyi göze alıyor. Çocuklarını görmemeyi, toplum tarafından dışlanmayı, hapse girmeyi ve katil olmayı. Ama gene araştırmalar bize gösteriyor ki, bu katil kadınlar mahpus damlarının en saygın suçluları. Hırsızlıktan, gasptan içeri girmiş olanlar onların karşısında saygıyla eğiliyorlar. Sanki onlar birer kahraman. Bu görüş açısı da, incelenmeye değer. Belki de kadınların büyük çoğunluğu sürekli şiddetle karşılaştıkları için, bunu reddeden, bunun için adam öldüren birini yüceltiyorlar. Onu adeta onlar yerine hareket etmiş bir kahraman olarak görüyorlar. Psikolog Vicdan'la bütün bu gerçekleri konuşurken, birden farkına vardık ki, çok sancılı bir durum hemen yanıbaşımızda. Bu ülkenin kadınları mutsuz ve büyük çoğunluğu fiziki ve psikolojik işkenceyle karşı karşıya, peki bu nasıl değişebilir? Kadının ve erkeğin mutlu, neşeli birliktelikler yaşadığı bir yeni düzen nasıl kurulabilir? Bunun için elbette ekonomik durum, sosyal durum, eğitim düzeyi son derece etkilidir ama en önemlisi hepimizin bir duygu eğitiminden geçmesi gerektiği. Buna hemen kendimizle yüzleşerek başlayabiliriz. Kendimizle yüzleşirken yakınımız olan kişilerle olan ilişkilerimizi de tüm çıplaklığıyla görebiliriz ve bu ilk başlangıçtan sonra emin olun arkası kendiliğinden gelecektir. Hadi başlayın 7 SÖYL Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Fonu'nda görev yapan Uğur Tuncer, "nüfus har DAHA SAĞLIKLI BİR DÜNYA NÜFUSU Işıl ÖZGENTÜRK BİRLEŞMİŞ Milletler Dünya Nüfus Fonu (UNFPA) bünyesinde uzun yıllar görev yapan Uğur Tuncer'le 10 Temmuz Dünya Nüfus Günü nedeniyle konuştuk. Uğur Tuncer, daha sağlıklı bir dünya nüfusu için hep birlikte çalışmak gerektiğini anlattı. yönelttiğimiz sorulara Tuncer'in yanıtları şöyle oldu: bozulması, kötü ve plansız şehirleşme, barışın sağlanamaması ve dünyanın birçok bölgesinde anlaşmazlıkların ve çatışmaların süregelmesi, üreme çağına gelen genç nüfusun giderek daha da büyümesi, insanların daha uzun yaşaması sonucu yaşlı nüfusun artması ve bu nüfusun karşı karşıya olduğu sağlık sorunlarının ve diğer gereksinmelerinin çözümlenme ihtiyacı hemen akla gelen sorunlar oluyor. UNFPA'nın çalışma alanlarını özetler misiniz? Çalışmaları üç bölümde özetlemek mümkün. Bunlardan biri her çift ya da kişinin, 2015 yılına kadar, aile planlaması ve cinsel sağlığı da içeren üreme sağlığı hizmetlerinden yararlanmasının sağlanmasına destek olmak. İkincisi, nüfusla ilgili programların yapılandırılması amacı ile nüfus ve kalkınma stratejilerine yardımcı olmak. Üçüncüsü, nüfus ve kalkınma alanlarında bilinçlenmeyi teşvik ederek bu alanlara kaynak aktarılmasına katkıda bulunmak. Hangi ilkeler doğrultusunda çalışma yapılıyor? UNFPA çalışmalarını, 1994 Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı kararları doğrultusunda yönlendirir. Özellikle üreme hakları, kadın-erkek eşitliği ve kadının güçlendirilmesi konularına ağırlık verir. 1994 konferansı kararları doğrultusunda atılacak adımların, insanların gereksinmelerinin cevap bulduğu bir ortamın yaratılmasına katkıda bulunacağına inanır. UNFPA, hem kalkınmış hem de kalkınmakta olan ülkelerle eşgüdüm içinde çalışarak, sağlanan kaynakların ülkelerin gereksinmelerinin karşılanması ve kalkınmalarına destek olma yönünde kullanılmasına özen gösterir. 21. yüzyılda nüfusla ilişkili hangi sorunlara öncelikle çözüm aranıyor? Çözümlenmesi kolay olmayan bir dizi sorunla karşı karşıyayız. Bunların en öne çıkanları sefalet, ayrımcılık, göçler, çevre 8 UĞUR TUNCER Bayburt'ta 1940'da doğdu. ABD'de siyasal bilimler eğitimi aldı ve nüfus planlaması konusunda master yaptı. Daha sonra Hacettepe Üniversitesi'nde nüfus etütleri bölümünde öğretim üyeliği ve Sağlık Bakanlığı'nda Aile Planlaması Genel Müdürlüğü yaptı. Ardından Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Fonu'nda çalışmaya başladı ve Kore, Endonezya, Pakistan, Ürdün, Amerika'da nüfus konusunda 25 yıl üst düzey yöneticilik görevlerinde bulundu; Birleşmiş Milletler'den emekli oldu. Dünyadaki gelir dengesizliği de ayrı bir sorun olmalı? Bugün dünya nüfusunun yarısı günde 2 doların altında bir gelirle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Zengin ve yoksul arasındaki ayrım giderek büyüyor. Karşı karşıya olduğumuz sorunlar, eğer çözümlerini bulamazsak, büyüme belirtileri gösteriyor. Unutmayalım ki halen 6 milyarın biraz üstünde olan dünya nüfusu bu yüzyılın ortasında 9 milyarın üstüne çıkacak. Kadınlara karşı ayrımcılık ve onlara karşı şiddet uygulamaları sadece geri kalmış ülkelerde değil dünyanın hemen her yerinde devam ediyor. Çocuklarımıza kaliteli eğitim verebilme çabaları ne yazık ki kısıtlı kaynaklar, bu kaynaklara aktarılan cılız miktarlar ve diğer nedenlerle yeterli olamıyor. Bizi özellikle, üreme hakları konusunda aydınlatır mısınız? Bu konuda kabul edilen genel anlayış, şunları içeriyor: Bir: Yaşam boyu sağlık kavramının üreme ve cinsel sağlığı da içermesi. İki: Evlenilecek kişinin ve sahip olunacak çocukların sayısı, zamanlaması konularında kişilerin seçme hakkı olduğunun kabulü. Üç: Yaşamın her alanında erkek kadın eşitliğinin kabulü. Dört: Cinsel taciz ve tecavüzün hiçbir şekilde kabul görmemesi. Üreme sağlığı konusunda gençlerle nasıl bir iletişim kuruluyor? Yetişkinler bu konuda iki seçenek arasında karar vermek zorundalar: Ya gençlerin kendilerini sorun olarak görmek ya da sorunlarının çözümünde gençlerin katkısının olabileceğini de kabul etmek. Yetişme çağındaki ergenler ve gençler cinsel ilişki, uyuşturucu kullanımı gibi yaşamlarını ciddi olarak etkileyebilecek konularda karar verme durumuyla karşı karşıya kalıyorlar. Bazen akran baskısı da önemli boyutlarda olabiliyor. Gençleri zaman fazla gecikmeden hazırlamak için hem ana babalara hem de öğretmenlere büyük sorumluluklar düşüyor. Eğer bu sorumluluklar yerine getirilmezse sonuçlar herkes için ciddi boyutlara ulaşabiliyor. Gençleri sorumluluk sahibi kişiler olarak yetiştiremezsek bedelini onlar da toplum da ağır ödüyor. Gençlerin katkısı önemli mi? Evet, burada sadece yetişkinler tarafından yalnızca kendilerinin değer ölçülerine göre hazırlanmış yaklaşımlardan çok gençleri dinleyerek, onların önerilerini ciddiye alarak hazırlanacak eğitim yaklaşımlarının TEMMUZ 2004 LEŞİ reketleri"ni değerlendirdi, 10 Temmuz Dünya Nüfus Günü nedeniyle çağrı yaptı U İÇİN HEP BİRLİKTE ÇALIŞMALIYIZ gereğinden söz ediyorum. “Biz sizin yaşınızdayken,” diye başlayan nasihatler genelde gençlerin bir kulağından girip diğerinden çıkan laflardan öteye gidemiyor. Önce yetişkinlerin, özellikle de eğitim ve öğretimden sorumlu kişilerin dinlemeyi öğrenmesi gerekiyor. Toplumlar, gereksinmeler ve davranış biçimleri insan tarihinde görülmemiş bir hızla değişiyor. Değer ölçülerinin bir potada eritilmesinden mi söz ediyorsunuz? Eğer eğitim programları ve yaklaşımları bizim sadece kendi değer ölçülerimize göre hazırlanır ve gençlerin katkıları alınmazsa, başarı şansı çok az olacaktır kanısındayım. Burada her şey gençlerin istediği doğrultuda olsun da demiyorum. O zaman yetişkinlerin yaşam boyu edindikleri deneyimleri, nesillerden beri süzülerek gelen değer ölçülerini de inkar etmiş oluruz. Vurgulamak istediğim husus, gençleri bu konularda bilinçli ortak olarak görmek ve onların beklentilerine yer vermenin önemidir. İnsanlar eskiye göre daha çok yaşıyorlar ve genel nüfus içinde yaşlıların oranı giderek yükseliyor. Bu durum ne gibi sorunları da beraberinde getiriyor? 21. yüzyılın başlarında dünya nüfusunun yapısında çok önemli değişikliklerle karşı karşıya geliyoruz. Dünya nüfusu 6 milyarın üstüne çıkmış bulunuyor. Nüfus artış hızı, global olarak, geçen yüzyılın ikinci yarısına göre yavaşladıysa da hala dünya nüfusuna her yıl 80 milyon kişi ekleniyor. Ancak nüfus artış hızının yavaşlaması 50-60 yıl önce büyük kaygılara yol açan, nüfus patlaması olarak da tanımlanan durumun artık kontrol altına alınmaya başladığını gösteriyor. Bir ara çok tartışılan, “Hindistan'da doğum kontrolünü kabul edenlere transistorlu radyo veriliyor”, “ Endonezya'da zorla kısırlaştırma yapılıyor”gibi söylentiler ve tartışmalar artık geride kalmış bulunuyor. Bugün nüfusun kompozisyonu önem kazanmaya başlıyor. Nasıl bir kompozisyon tahmin ediliyor? Bu yüzyılın başlarında nüfusla ilgili önemli konu, ülke nüfuslarında yaşlı kesimin giderek ağırlık kazanması oluyor. 1950-2000 yılları arasında dünya nüfusu yüzde 141'lik bir artış gösterdi. Aynı dönemde 65 yaş üstü nüfus yüzde 218, 80 yaş üstü nüfus yüzde 386 oranında arttı. 2000-2050 döneminde de dünya nüfusu yüzde 54 artarken 65 yaş üstü nüfusun yüzde 241, 80 yaş üstü nüfusun yüzde 380 artacağı tahmin ediliyor. Yaşlı nüfusun artışı ülkelere nasıl bir seyir izliyor? Nüfus yaşlanması ilk olarak kalkınmış ülkelerde görüldüyse de giderek kalkınmakta olan ülkeler de yaşlı nüfusun genel nüfus içindeki oranının artması durumuyla başbaşa kalıyorlar. Kalkınmış ülkeler yaşlıların sorunlarını genel olarak sosyal güvenlik kurumları ve genel sağlık sigortaları gibi mekanizmalarla çözmeğe çalışıyorlar. Diğer taraftan, kalkınmakta olan ülkelerde yaşlılarına destek ailelerden geliyor. Ne var ki sorun giderek sosyal kurumların ya da ailelerin başa çıkabileceği bir sorun olma boyutlarını aşmağa başlıyor. Bu nedenle yaslıların sorunlarının çözümlerinde kendilerinin de önemli rol alabilmeleri için onların donatılmaları için yollar aranıyor. KADININ STATÜSÜ ÖNEMLİ İlginç bir anınızı anlatır mısınız? Birçok anım var ama beni en etkileyeni Burma'daki bir gözlemim olmuştu. Burma'da son derece sert bir askeri yönetim iş başındaydı. Aile planlamasının adını dahi etmek istemiyorlardı. Buna karşılık Burma'nın komşularında, Bangladeş'de, Hindistan'da, Tayland'da uluslararası kuruluşların da desteklediği geniş kapsamlı aile planlaması programları uygulanıyordu. UNFPA Burma'daki sayım için destek sağlamıştı. Sayım sonuçlarının incelenmesi bize Burma'daki doğurganlığın çevredeki bütün ülkelerden daha düşük olduğunu gösterdi. Bu çok şaşırtıcıydı çünkü bu ülkede yürürlükte olan bir aile planlaması programı yoktu. Konuyu daha derinlemesine incelemeğe karar verdik. Sonuçlar bana öğrendiğim en değerli dersi vermiştir. Burma'da doğurganlığın çok düşük olmasının nedeni, bu ülkede aile ve toplum içinde kadının statüsünün ve buna ek olarak da kadınların eğitim düzeyinin komşu ülkelere göre çok yüksek olmasıydı. Kadınların eğitimine önem veren toplumlarda kadınlar her türlü engele rağmen sekiz-on çocuk doğurmuyor, TEMMUZ 2004 istedikleri ve bakabilecekleri sayıda çocuk sahibi oluyorlardı. Tecrübelerim bana bir ülke için en değerli kaynağın yetişmiş insan gücü olduğunu gösterdi. Japonya ve Kore'de neredeyse hiçbir tabii kaynak ve ekilecek büyük araziler olmamasına rağmen her iki ülke de savaştan sonra inanılmaz bir hızla kalkındılar. Bu ülkelerin bence en önemli özelliği, eğitime verilen büyük önem ve kültürlerinin çalışma ahlakına verdiği üstün değerdir. Ben inanıyorum ki, Türkiye'de de gençlerimize iyi eğitim verebilirsek, insanlarımız her ne pahasına olursa olsun köşe dönmek yerine çalışarak hak edilen şeylere sahip olmayı kabul edebilirse, Türkiye'nin de geleceği aydınlık olacaktır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1992 yılında kabul ettiği kadına yönelik şiddetin tanımı: “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet; fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veren ya da verebilecek veya kadınların acı çekmesine neden olabilecek veya böylesi tehditleri içeren ve kadınların özgürlüğünün zorla ya da baskı ile kısıtlanmasını da içine alan gerek kamusal gerekse özel yaşamda yapılan her türlü edimi kapsar.” 9 SAĞLIK HIV/AIDS bir eşcinsel hastalığı olarak ünlendi ve sadece eşcinsellerde görülmediği halde bu kanı sürüyor EŞCİNSELLER VE CİNSEL SAĞLIK Dr. Muhtar ÇOKAR İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı AIDS, bilindiği gibi ilk kez Amerika Birleşik Devletleri'nde 1980'li yılların başında tanımlanan bir hastalık. Hastalığın daha önce başta Afrika olmak üzere gizli bir salgın olarak yayıldığını, ancak Amerika Birleşik Devletleri'nde yayılım başlayana kadar sağlık sisteminin bundan haberdar olmadığını bugünkü bilgilerimiz ışığında düşünüyoruz. Birleşik Devletler'de AIDS'in ortaya çıkartılması ise büyük ölçüde sağlık sistemi kayıtlarının düzgün olarak tutulması ile ilgili. Özel bir akciğer hastalığının 1980'lerden itibaren birden sıklığının artması sağlık çalışanlarının ilgisini çekmiş ve geçtiğimiz yüzyılın son yıllarına damgasını vuran AIDS dünyanın gündemine oturmuştur. İNSAN BAĞIŞIKLIK YETMEZLİĞİ VİRÜSÜ AIDS ilk önceleri genç, eşcinsel ve hastalıklarla mücadele etme yeteneğimizi oluşturan bağışıklık sistemleri zayıflamış hastalarda tanımlandığı için bir eşcinsel hastalığı olarak ünlenmiş ve bu tutum hastalığın sadece eşcinsellerde görülmediğinin bilinmesine rağmen süregelmiştir. AIDS bilindiği gibi HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) adı verilen bir virüsün neden olduğu ve insanlarda bağışıklık sisteminin çöküşüne yol açan bir hastalıktır. HIV virüsü vücutta kan ve vücut salgılarında, özellikle de cinsel organların salgılarında yoğun olarak bulunur. Suçlama, dışlama veya ayrımcılığın kökeninde ya toplumun cinselliğe bakışındaki ahlaki kaygılar ve tutumlar ya da bilimsel dayanaktan yoksun tutumlar yer alıyor. bilebildiğimiz eski dönemlerinden beri dünyada var olduğunu bildiğimiz cinsel yönelim biçimlerinden birisi. Toplum içinde eşcinsellerin konumu ise tarih boyunca farklılık göstermiştir. Bazı dönemlerde cinsel davranışın olağan bir biçimi olarak algılanmış ama bazı dönemlerde toplum dışına itilmişlerdir. TOPLUMDAKİ DIŞLAMA VE AYRIMCILIĞIN KÖKENİ HIV/AIDS ile yaşayan bireylere ve HIV/AIDS nedeniyle çeşitli grupların üyelerine uygulanan suçlama, dışlama veya ayrımcılığın kökeninde ya toplumun cinselliğe bakışındaki ahlaki kaygılar ve tutumlar ya da toplum sağlığını koruma adına sürdürülen ve herhangi bir bilimsel dayanaktan yoksun tutumlar yer alır. Hastalığın yalnızca bu gruplara özgü olmadığının anlaşılmış olmasına karşın bu uygulamalar halen sürüyor ve bu durum hastalıkla savaşımda ciddi engellere neden oluyor. Bu durum öncelikle hastalığın kendileri dışındaki gruplara özgü olduğu inancını taşıyan insanların hastalıktan korunma konusunda herhangi bir gereksinim duymamalarına yol açıyor. Diğer yönden hastalığa yakalanmış olma şüphesi içindeki insanlar, söz konusu ayrımcılık ve suçlamalar nedeniyle sağlık hizmeti ve danışmanlık için uygun merkezlere başvurmaktan çekiniyorlar ve hastalığın yayılması kolaylaşıyor. TARİH BOYU FİŞLENEN İNSANLAR İnsanlık tarihinde “Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlar” (CYBE) ayrı değerlendirmelere tabi tutulmuştur. Frengi ve belsoğukluğu hala üzerlerinde bir hastalıktan öte anlamlar taşıyan hastalıklardır. Bu hastalıklar nedeniyle insanların nesiller boyu KORUNMASIZ CİNSEL İLİŞKİLER Bu nedenle hastalığın bulaşma yollarından başlıcaları cinsel ilişki, kan nakli ve gebelik sırasında anneden bebeğe bulaşma biçimindedir. Bulaşmanın olması için cinsel ilişkinin eşcinsel olması değil, korunmasız bir cinsel ilişki olmasının önemi vardır. Diğer yandan eşcinsellik, tarihin 10 TEMMUZ 2004 SAĞLIK Kırmızı Şemsiyeli Kız kayıtları tutulmuş, kısıtlamalar ve yasaklamalara maruz bırakılmışlardır. Ne var ki bu yasaklama ve kısıtlamalar ne sözü edilen hastalıkları toplum için tehdit olmaktan çıkarmış ne de toplumda “ahlak düşüklüğü” olarak algılanan eylemleri değiştirmiştir. HASTALIĞI ORTADAN KALDIRMIYOR HIV/AIDS'in de artık sıradan, ancak önemsenmesi gereken bir CYBE olarak algılanma zamanı gelmiş bulunuyor. Bu hastalığın toplumdaki ahlak tartışmalarının nesnesi olmasına artık bir son verilmesi gerekir. CYBE'lerle savaşım tarihinin tüm aşamalarında görüldüğü gibi bu hastalıkla savaşımda da cinsel tutumları ve HIV testi sonuçları nedeniyle bir grup insana sınırlama ve kısıtlamalar getirilmesi hastalık tehdidini ortadan kaldırmayacağı gibi sorunların çözümünü daha da güçleştirecektir. BİREYLER ARASINDAKİ İLİŞKİLER İnsan hakları, etik kurallar ve yasalar; insan davranışını açıklayan, tanımlayan ve düzenleyen yapının temel taşları arasında yer alır. Daha özelde insan hakları, etik kurallar ve yasalar; devlet ve vatandaşlar arası ilişkileri; bireyler, gruplar ve topluluklar arası ilişkileri düzenler. HIV/AIDS'in toplum içindeki konumu insan davranışı ile belirlenir. Bireyler arası ilişkiler, toplum içindeki gruplar arası ilişkiler ve devletin HIV/AIDS'e yaklaşımı bu konumu etkiler. İNSANLIK ONURUNUN KORUNMASI Bu nedenle insan hakları, etik kurallar ve yasalar bireylerin ve toplulukların HIV/AIDS'e verdiği yanıtın her basamağında yer alırlar ve toplum içinde kişilerin insanlık onurlarının korunmasında ve acıların dindirilmesinde uygun araçlar olabilirler. Bunlara toplumun uyum göstermesi HIV/AIDS ile yaşayanların hastalığa karşı koyma gücünü artıracağı gibi, olabildiğince güvenli, sağlıklı, üretken ve uzun bir yaşam sürdürmelerini de sağlar. TEMMUZ 2004 Prof. Dr. Necla PUR İSTANBUL BİZDEN KORKSUN B ildiğiniz gibi İstanbul, köyden kente göç olgusu nedeniyle oluşan çarpık kentleşmenin olumsuz sonuçlarını en yoğun biçimde yaşayan dev bir kent. Nüfusunun yarıdan fazlası, kentin varoşlarında ya da daha doğru ancak daha uzun bir söyletişle, sosyoekonomik yönden geri kalmış bölgelerinde yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Kadıköy ilçesi de doğal olarak bu iç göçten payına düşeni almış. Hem de fazlasıyla. Bu nedenledir ki Aile Danışma Merkezleri Projesi uygulamaya geçirilmiş ve en önemli ayaklarından biri de yıllardır yürütülen “Kente Uyum Projesi” olmuştur. Sizlere belki abartılı gelecek ama inanın Anadolu’nun çeşitli yörelerinden gelip de, yıllardır oturdukları mahalleden çıkmamış, Avrupa yakasını görmemiş, Boğaz Köprüsü’nden hiç geçmemiş, vapura bile binmemiş öyle çok kadın var ki buralarda yaşayan. Kente Uyum Projesi ile hedef kitlemiz olan bu kadınları kentli yapabilmemiz elbette söz konusu değil. Projeyi, ancak büyük kent yaşamına uyum gösterebilmelerine yol açıcı, onlarda kentlilik bilincini yeşerterek, özellikle çocuklarının gelecek yıllarda İstanbullu olabilmelerini sağlamada bir araç olarak düşünmek ve öyle değerlendirmek gerekir. 1998 yılının Nisan ayı başında sevgili dostum Prof. Dr. Özden Çankaya’nın bana verdiği destek ve Kadın İşgücü Merkezi’nin yönetim kurulu üyesi meslektaşlarımın ve gönüllü arkadaşlarımın katkılarıyla projeyi yaşama geçirebildik. Saatler boyu yüz yüze konuşma yöntemiyle seçtiğimiz “İstanbul’dan çok korktuklarını” söyleyen kadınlarımızla birlikte üç ay boyunca, haftanın üç günü İstanbul kazan, biz kepçe dolaştık durduk. Belediye, kaymakamlık, valilik, adliye, üniversite, banka, havaalanı, otobüs terminali, tren garı, liman, hastane, sinema, tiyatro, televizyon stüdyosu, fabrika, otel lokanta, konser, müzeler, resim sergisi, Adalar, Çamlıca tepesi başlıca uğrak yerlerimiz oldu. Üniversitenin İletişim Fakültesi öğrencileri de tüm çalışmayı kameraları ile izlediler. Yola çıkmadan önce gidilecek yer konusunda onları bilgilendiriyor, dönüşte izlenimlerini kağıda döküyorduk. Belli aralıklarla teorik dersler uygulayıp, kadın hakları, çevre bilinci, tüketici hakları ve özellikle temel vatandaşlık bilgileri gibi konularda aydınlanmalarını sağlıyorduk. Birkaç hafta sonra, kendilerine ve giysilerine daha bir özen gösterir olduklarını, ayakkabılarını boyamaya başladıklarını, ısınan havaları bahane edip başörtülerini hafifçe kaydırdıklarını gözlemledik. Mahalleye dönüşte, Aile Danışma Merkezi’ne bakılmak üzere bıraktıkları küçük çocuklarını alarak neşeyle evlerine koşuyor. Kendilerini bekleyen komşularına gördüklerini en küçük ayrıntısına kadar anlatıyorlardı. Sayılı günler çabuk geçti. Programı bitirenlerle izlenimlerini ve duygularını öğrenmek amacıyla tek tek saatler boyu tekrar görüştük. Söz birliği etmişçesine hepsi, binlerce kadın işçinin çalıştığı Maltepe Sigara Fabrikası’ndan çok etkilendiklerini, Dolmabahçe Sarayı’nı en fazla beğendiklerini belirttiler. Paylaştığımız duygular içinde en anlamlısı ve projenin amacına ulaştığının göstergesi, “İstanbul’dan artık korkmuyoruz, o bizden korksun” sözlerinde gizliydi. O yıldan bu yana Aile Danışma Merkezlerinde, Kente Uyum Projesi, gönüllü arkadaşlarımca belli aralıklarla başarıyla yürütülüyor. Ve her uygulama bitiminde İstanbul’dan korkmayan kadınların sayısı bir o kadar artıyor 11 EĞİTİM PROGRAMI Kadına yönelik şiddetin ve sonrasında ortaya çıkan travmaların ele alındığı seminerin notları ŞİDDET DOĞMADAN BAŞLIYOR Füsun KAYATÜRK Uzman Psikolog KADINA yönelik şiddetin, gelişmiş-gelişmemiş her ülkede, her toplumda, eğitim, sınıf, gelir düzeyi ya da etnik kimlik gözetmeden varlığını sürdürdüğünü biliyoruz. Toplumlar yerleşik yaşama geçtiğinden beri kadınlara ve kız çocuklarına her tür şiddet, her zaman ve her koşulda uygulanmış ve tüm dünya kültürlerine öylesine sindirilmiştir ve gizlenmiştir ki neredeyse çıplak gözle bakınca görülemez durumdadır. Şiddete maruz kalan kadınlar da hep kendilerini "bunu hak edecek" bir şeyler yapmakla suçlarlar. TOPLUMSAL ŞİDDET Şiddetin türlerinden söz edilirken, kabaca bir ayırımla fiziksel ve ruhsal şiddet tanımlanır. Ancak, bu ayırıma yakından bakıldığında kadına duygusal, ekonomik ve cinsel şiddet uygulanmasının yanında toplumsal şiddetin de önemli yer tuttuğu açıktır. Ayrıca, tüm bu şiddet türleriyle kadının tehdit edilmesi ya da çocuklarının kendisine karşı kullanılması kadına en yaygın uygulanan şiddet biçimleridir. ERKEKLERİN ONURU Aslında, kadının onurunun erkeğin onurunu yüceltmek adına ayaklar altına alınması başlı başına bir şiddet türüdür. Kadınlar, tüm dünyada din, aile, kültür gibi bahanelerle başkasıyla ilişki kurmak, bakire olmamak, isteklerini karşılamamak gibi erkeğin onurunu zedelediği 12 iddia edilen durumlarda öldürmeye kadar varan şiddete ve istismara maruz kalmaktadır. ŞİDDETİN ETKİLERİ Dünya genelinde kadınların yaşam boyu karşılaştığı şiddetin, bireyler üzerindeki YAŞAMSAL DÖNEM etkileri uzun ve kısa erimli olarak özetlenebilir... Şiddetin uzun süreli etkilerini şöyle sıralayabiliriz: İnsanlara güvensizlik ve yakın ilişkilerde zorluk. Düşük özgüven, değersizlik ve yetersizlik duygusu. Evden kaçma, erken evlilik. Aşırı UYGULANAN ŞİDDET Doğmadan önce Erkek çocuk tercihi nedeniyle tehdit, aşağılama ve Çin, Hindistan, Kore'de cinsiyet ayırımcı gebelik sonlandırtma. Bebeklik Kız bebeklerin öldürülmesi ya da başta beslenme olmak üzere tıbbi hizmete ulaşmada kısıtlılık. Çocukluk Özellikle Afrika'da kadın sünneti, ensest, Uzak Doğu'da yoğun olmak üzere çocuk fahişeliği, çocuk yaşta evlilik ya da çocuklukta evliliğe karar verilmesi. Ergenlik Flört ve bir erkekle çıkma sırasında şiddet görme, örneğin Bangladeş'te asit atma gibi; ekonomik nedenlerle seks yapmaya zorlanma, örneğin Afrika'daki "şekerle kandıran amcalar” (sugar daddies) gibi. Yetişkinlik İş yerinde cinsel istismar, fahişeliğe zorlanma, erkeklerin onurlarının kurtarılması için kadının öldürülmesi. Üreme çağı Fiziksel ve psikolojik olarak yakın ya da yabancı erkeklerden ve eşlerden şiddet görme, kocanın tecavüzü, cinsel şiddet, başlık ya da drahoma nedeniyle istismara uğrama, cinayete kurban gitme ya da katil olma. Yaşlılık Dulların, boşanmış kadınların istismarı, yaşlı kadınların ayrımcılık nedeniyle şiddet ve istismara maruz kalması. düşkünlük veya aşırı korku ve kaçınma gibi cinsel hayatta zorluklar. Kendine fiziksel zarar verme davranışı Endişe ve panik atak durumları. Kendini algılama bozuklukları. İçine kapanma, ilişki kurma zorluğu nedeniyle toplum ve/veya çevreden soyutlanma. KORKU VE ÇARESİZLİK Şiddetin kısa süreli etkileri: "Öğrenilmiş çaresizlik" diye adlandırılan, kadının olaylar karşısında kendisini pasif hissetmesi ve olayları değiştirmek için yapabilecek hiçbir şey olmadığı inancına kapılması. Şiddeti mümkün olduğunca geciktirebilmek için çevre ve insanları kontrol etmeye çalışarak, tetikleyici olabilecek olayları engellemeye çalışmak. Her gün, hayatta kalmaya yönelik taktikler geliştirmekten dolayı, olaylara uzun vadeli ve geniş açıdan bakabilme becerisini yitirmek. Yoğun korku ve buna bağlı olarak gelişen çaresizlik, güvensizlik, ümitsizlik duyguları. Yoğun endişe, panik. YEMEK YEME BOZUKLUĞU Kabuslar, tetikte uyumak, uykusuzluk gibi uyku bozuklukları. Aşırı yeme ve ya ölüme vardıracak kadar az yeme gibi yeme bozuklukları. Mide ve baş ağrısı, baş dönmesi, bayılma gibi somatik ve psikosomatik şikayetler. Sakat kalma derecesine varabilen yaralanmalar. Depresyon yani umutsuzluğa kapılma ve yaşama isteğini ve enerjisini kaybetme duygusu. TEMMUZ 2004 EĞİTİM PROGRAMI İnsaniyet Deniz SOM (2) KARŞILAŞTIRMACA II Mehmet İstanbul'u fethederek aslında ortaçağı değil Avrupa'nın İpek Yolu'nu kapatmış oluyor ve böylece Colomb, Hindistan'a giden başka bir yol bulma çabasıyla Amerika'ya ulaşıyordu. Amerika, II. Mehmet'in küçük oğlu Cem Sultan'a karşı iktidar mücadelesi veren büyük oğlu II. Beyazıt'ın pek umurunda değildi ve ayrıca Hindistan'a giden karayolu Osmanlı'nın topraklarından geçtiği için ahalinin baharat sıkıntısı yoktu. Ama, Vasco de Gama, Ümit Burnu'nu aşıp deniz yoluyla Hindistan'a ulaşınca Avrupa'daki baharat sıkıntısı da ortadan kalkmış oluyor ve bu arada Amerika'dan gelen altın ve gümüşün yarattığı zenginlikle herkes istediği baharatı alabiliyordu. Leonardo da Vinci, Mikelanj, Rafael, Botticelli, Machivealli salladıkları kalemlerle Avrupa'da Rönesans'ı yaratırken Çaldıran, Mercidabık, Ridaniye'de sallanan kılıçlar Osmanlı'ya yeni askeri zaferler getiriyordu. Kopernik, Gök Cisimlerinin Devri Üzerine eserini yayımladığı zaman Sultan Süleyman da kendisine Kanuni sanı kazandıracak fermanlarını yayımlıyordu. Ancak bu fermanlar, henüz saraya matbaa gelmediği için elle yazılıyordu. Akdeniz'in Barbaros Hayrettin Paşa'dan sorulduğu günlerde Macellan kendi adıyla anılan boğazı bulup Atlas Okyanusu'ndan Büyük Okyanus'a geçiyordu. İstanbul'da Mimar Sinan'ın yaptığı muhteşem eserlerden Süleymaniye Camisi'nin ibadete açıldığı günlerde Portekizliler, Brezilya'da şeker kamışı tarımını başlatarak ekonomilerini daha da güçlendiriyordu. Sedefkar Mehmet Ağa'nın, Sultanahmet Camisi'nin inşaatına başlamasıyla Gelileo'nun dünyanın güneş çevresinde döndüğü kuramını ortaya atması hemen hemen aynı yıllara rastlıyordu. IV. Murat, I. Mustafa'nın yerine 11 yaşında tahta çıkarıldığı zaman, Avrupa'da ilk gazete yayımlanıyordu. Küçük Kadızade olarak tanınan ve Ayasofya Camisi vaizliğine getirilen Balıkesirli Mehmet Efendi, vaazlarında devlet işlerindeki kötü gidişi bir yandan şeriata aykırı hareketlere bağlarken bir yandan da Sultan IV. Murat'ın koyduğu tütün ve kahve yasağını destekliyordu. O sırada Hollanda'da Rembrant, kendisine resim dünyasında büyük ün kazandıracak Doktor Tulp'un Anatomi Dersi tablosunu yapıyordu. Küçük Kadızade, tütün ve kahvenin Kuran'da yasak sayılmadığını söyleyenlere ise hükümdarın yasağının da dinen vacip olduğunu bildirerek yasağa uymayanların katledilmesini uygun buluyordu. Sultan IV. Murat 24 yaşına geldiğinde ve Amerika'da ilk üniversite Harvard kurulduğunda Kadızade öleli bir yıl oluyordu. Ancak Kadızade'nin görüşleri yaşıyordu. Yerine geçen vaizler, Kuran'da haram olduğu kesinlikle bildirilmemiş şeylerin haram olduğunu ve bunları yapanların kafir sayılması gerektiğini söylüyordu. Bu vaizler Kadızadeliler olarak anılıyor ve bunlar dine aykırı saydıkları için güzel sesli erkeklerin Kuran okumalarını da yasaklıyordu. O sıra Ruslar Büyük Okyanus'a açılıyordu . ŞİDDETİN TANIMI Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1992 yılında kabul ettiği kadına yönelik şiddetin tanımı: “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet; fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veren ya da verebilecek veya kadınların acı çekmesine neden olabilecek veya böylesi tehditleri içeren ve kadınların özgürlüğünün zorla ya da baskı ile kısıtlanmasını da içine alan gerek kamusal gerekse özel yaşamda yapılan her türlü edimi kapsar.” ÖFKE PATLAMALARI Ölüm isteği ve intihar düşünceleri. Suçluluk duygusu ve utanç. Öfke ve başkalarına (çocuklar, hayvanlar, eşyalar gibi) yönelebilen öfke patlamaları. Alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı. Başarısız ve uyumsuz okul ya da iş hayatı veya sosyal hayat. "Gerçekleşmeyecek ümit", yani yaşanan her şey aksini gösterse de şiddetin bir gün biteceğine inanmak. Kendini koruma amacıyla cinayet. kalabilme mücadelesi veren kadınlar, insanlık için işlerinde ve evlerinde çalışırlar, ailelerine ve erkeklerine hizmet ederler ve onların gönüllerini hoş ederler. TOPLUMSAL İKİYÜZLÜLÜK Bütün bunlara karşılıksa tüm haklarından arındırılıp meta muamelesi görürler, tecavüze uğrarlar, aşağılanırlar, sömürülürler ve hatta taşlanır ya da yakılırlar. YAŞAM BOYU Aynı zamanda, onlar AYRIMCILIK sevgilidir, eştir, annedir, kız Yukarıda değinilen etkilerin kardeştir, kız evlattır ve yanı sıra fiziksel olarak daha dahası sayılan, sevilen, ağır zararlar ve hastalıklar da tapılan ilahelerdir. görülebilir. Oysa, anne Toplumlardaki bu karnından başlayarak ikiyüzlülük ve keskin çelişki istenmeyen, yaşamları ne yazık ki her durum ve boyunca ayrımcılıkla koşulda pek değişmeden karşılaşan ve sürekli hayatta süregelmektedir. TEMMUZ 2004 13 SİVİL GİRİŞİM Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı, hem el yapımı ürünleri hem de ikinci el malları değerlendiriyor KADINA EKONOMİK GÜÇ: NAHIL Beyoğlu ve Şişli'deki satış birimlerinden elde edilen gelir Kadın ve Çocuk Merkezi'ndeki yuvalara eğitim malzemesi sağlanmasında kullanılıyor. Şişli Nahıl Pazaryeri'nde ise her türlü ikinci el kadın, erkek, çocuk kıyafetleri, ikinci el ev ve mutfak eşyaları satılıyor. Nahıl Dükkan, Nahıl Kahve ve Nahıl Pazaryeri'nden elde edilen gelir, KEDV tarafından açılan sayıları 15'i bulan Kadın ve Çocuk Merkezi'ndeki yuvalara eğitim malzemesi ve eğitici sağlanması, dar gelirli bölgelerde yeni çocuk yuvalarının açılması ve KEDV kadın kooperatiflerinde üretilen ürünlerin pazarlanması için kullanılıyor. NAHIL eski Türklerde ve Osmanlılarda yardımlaşma ve bereketi ifade eden ağaç biçiminde bir simgedir. Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) işte bu tarihi yardımlaşma ve bereket simgesinden yola çıkarak, kadınların ekonomik güçlenmelerine katkıda bulunmak amacıyla Beyoğlu ve Şişli'de “Nahıl”ları kurdu. Beyoğlu Nahıl Dükkan'da yine KEDV'in desteğiyle kurulan kadın kooperatiflerinde üretilen el ürünleri, ev aksesuarları, oyuncaklar ve dayanıklı gıda ürünlerinin ticarete katılmalarına destek veriliyor. Nahıl Dükkan'da ayrıca ikinci el giysi ve aksesuarlar satılıyor. Ayrıca Nahıl Kahve'de yöresel yemekler sunuluyor. NAHIL ŞENLİKLERİ KEDV, 2002 Mayıs'ında bir gelenek başlatarak, kadınların hayatı dönüştürme çabalarına herkesi ortak etmek ve çocukların erken bakım ve eğitim olanaklarından yararlanabilmelerine destek olmak için Nahıl Şenliklerini düzenledi. Nahıl Şenliklerinin ilki 31 Mayıs-2 Haziran 2002 arasında tarihi Darphane binaları Topkapı Sarayı 1. Avlu Sultanahmet'te, ikincisi ise 13-30 Ekim 2002 tarihleri arasında Okmeydanı'nda Şişli Belediyesi'nin deposunda gerçekleştirildi. İlk şenliği 4 bin, ikinci şenliği 10 bin civarında kişi ziyaret etti. Şenlik, Şişli Nahıl Pazaryeri'nde süreklilik kazandı. Dayanışmayı canlandıran Nahıl Pazaryeri, bağışçılarla bu ürünlerin alıcılarını bir araya getiriyor. Geleneksel Nahıl Şenliği bu yıl 12-20 Haziran tarihleri arasında Şişli Nahıl Pazaryeri'nde yapıldı. NAHIL DÜKKAN NAHIL PAZARYERİ Nahıl Dükkan'da satılan ürünler: El yapımı ev aksesuarları, çocuklar için el yapımı bez ve ahşap oyuncaklar, sırt çantaları, sabunlar, masaj yağları, banyo tuzları, ev yapımı doğal gıda ürünleri. Kuru temizlemesi yapılmış ikinci el giysi ve aksesuarlar. Yöresel yemekler ve doğal içecekler. Adres: İstiklal Caddesi, Bekar Sokak, No: 17 Beyoğlu Telefon: 0.212. 251 90 85 Nahıl Pazaryeri'nde satılan ürünler: İkinci el kadın ve erkek giysileri, ayakkabılar, çantalar, aksesuarlar. İkinci el çocuk giysileri. İkinci el ev aksesuarları ve mutfak eşyaları. İkinci el elektronik eşyalar, beyaz eşyalar ve mobilyalar. İkinci el kitaplar ve plaklar. Adres: Darülaceze Caddesi, Bakla Çiçeği Sokak Şişli (Türkiye Hastanesi Karşısı) Telefon: 0.212. 221 59 55 14 TEMMUZ 2004 HADDİNİ DEĞİL HAKLARINI BİL HAYATIN İÇİNDEN Kitaplar arasında: BARIŞ VE DOSTLUĞUN ŞAİRİ NAZIM HİKMET GELİN bu ayı hep birlikte büyük Türk şairi Nazım Hikmet ayı yapalım. Kendimize söz verelim, bu ay her gün, Nazım Hikmet'ten bir şiir okuyalım. Bazen hapishaneden karısına yazdığı şiirlerle gözlerimiz buğulansın, bazen vatan hasretinin bir şairi, bir insanı nasıl kasıp kavurduğunu hissedelim, bazen onun barış şiirleriyle çocuklarımıza, sevdiklerimize ve bütün dünyaya seslenelim. Bir ulusun emperyalist güçlere karşı verdiği mücadeleyi bir kez de onun “Kurtuluş Savaşı Destanı” adlı uzun şiirinden öğrenelim. Kendimize güvenimiz artsın. Geçmişimizle bir kez daha övünelim. Onun şiirleriyle Küba'ya, Prag'a, Bulgaristan'ın kıyı kenti Varna'ya gidelim. Hasretliği, aşkı, vatan sevgisini onun şiirlerinden yola çıkarak bir kez daha düşünelim. Ölümü ve ihaneti de. Sözün kısası hayat ve kitap bilgisiyle dolu bir yola çıkalım ve bu yol bizi Nazım Hikmet'e ulaştırsın. Onun bir kez daha sevgiyle, saygıyla ve hasretle analım. İşte, bir barış şiiriyle başlıyoruz: TEMMUZ 2004 KIZ ÇOCUĞU Kapıları çalan benim kapıları birer birer Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler Hiroşimada öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler. VAPOR Usta şair Nazım Hikmet'ten bir hasret şiiri: Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden, teper ha babam teper, paralanmaz, teper taşlı yolları. Bir vapur geçer Varna önünden , uy Karadeniz'in gümüş telleri, bir vapor geçer Boğaza doğru. Nazım usulcacık okşar vaporu, yanar elleri. MAVİ LİMAN Ve yüreği yorgun şair hayata sesleniyor: Çok yorgunum, beni bekleme kaptan. Seyir defterini başkası yazsın. Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman. Beni o limana çıkaramazsın... Haydi başlayın, barışın ve dostluğun şairi Nazım Hikmet'in kitaplarını pek çok yayınevinde bulabilirsiniz. Kendisine bir suç yüklenen herkesin, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı bir açık yargılanma yoluyla yasaya göre suçluluğu kanıtlanana değin suçsuz sayılma hakkı vardır. (Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi/ Madde: 11/1) Yasadışı yakalanan ya da tutuklanan kimse, tazminat isteme hakkına sahiptir. (Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi/ Madde: 9/5) İster bir savaş durumu ya da bir savaş tehdidi, ister iç siyasal karışıklık, ister bir başka olağanüstü durum söz konusu olsun, hiçbir ayrıksı durum işkenceyi haklı gösteremez. (İşkence ve Başka Zalimce, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Davranışa Karşı Sözleşme/ Madde: 2/2) Çocuk, özel olarak korunur ve yasalar ve başka yollarla sağlıklı ve normal biçimde ve özgür ve saygınlık koşullarında bedensel, zihinsel, ahlaki, manevi ve toplumsal olarak gelişmesine olanak sağlayacak fırsat ve kolaylıklardan yararlanır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda, çocuğun çıkarları önde gelir. (Çocuk Hakları Bildirgesi/ İlke: 2) Kendisine asgari ücret uygulanabilen ve uygulanana kadar bu düzeyin altında ücret ödenen bir işçinin, yargı yoluyla ya da yasanın yetkili kıldığı başka yollardan, yasa ya da düzenlemelerle belirlenebilecek olan zaman sınırlarına bağlı olmak üzere, eksik ödenen ücret tutarını alma hakkı vardır. (Toplumsal Politika Sözleşmesi/ Madde: 10/4) Kamu çalışanları örgütleri; kuruluş, çalışma ya da yönetimlerinde kamu makamlarının herhangi bir karışmasına karşı yeterince korunur. (Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkı Sözleşmesi/ Madde: 5/2) Devlet, çocukların uyrukluğu konusunda kadınlara erkeklerle eşit haklar tanır. (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi/ Madde: 9/2) Devlet ilköğretim görmemiş ya da ilköğretimi tamamlamamış kimselerin eğitilmesini ve bunların kişisel yeteneklerine göre öğrenimlerini sürdürebilmesini uygun yöntemlerle özendirmeyi ve güçlendirmeyi sağlar. (Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme/ Madde: 4/c) 15 KARİKATÜRKARİKATÜ İNSANLIĞIN ALEMİ VAR Musa KART