Sakarya`da - Sakarya Büyükşehir Belediyesi
Transkript
Sakarya`da - Sakarya Büyükşehir Belediyesi
Röportajlar Söyleyişler Köşe Yazıları Sakarya’da Haberler RAMAZAN www.sakarya.bel.tr Röportaj Röportaj Hamza Tekin Oruç talim ve öğretmendir ^ yecek azimete ve kararlılığa ulaşır. Nefsin istemediği şeyleri ona yaptıracak gücü kazanır. Oruç ibadetinin icra ve kıyamı insan iradesinin hürriyete kavuşmasıyladır. İradenin hürriyeti büyük bir ayrıcalıktır. Değerli Hamza Tekin Hocam, öncelikle bizlere vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Özlemle beklediğimiz Ramazan’a kavuştuk. Oruçlarımızı açacağız, sizlerle de ramazana ve oruca dair güzel bir sohbet yapmayı istedik. Hocam Orucu tanımlayacak olursak, orucun insana kazandırdığı tam manasıyla nedir? Oruç öyle bir ibadettir ki, kişi o ibadetle nefsine sahip ve hakim hale gelir. İsteklerine hükmeder, arzularını gemle- 2 Sakarya’da Ramazan Bu hür insanla köle arasındaki bir fark değil, insanla hayvan arasındaki büyük farktır. Hayvan her istediğini yapar, zorlandığı şeyleri ise terk eder. Onun azimet ve kararlılığı ile şehveti ve arzuları arasındaki mesafe sıfırdır. Hatta onda azimette yok denebilir. Arzuları ile görevleri arasında herhangi bir çatışma ve mücadelede bulunmamaktadır. Ama insan bir takım işleri yapmaya karar verdiğinde birçok engel onun karşısına çıkar. Akıllı ve olgunsa, aklı arzularına galip gelir. Eğer böyle değilse o bu durumda hayvana daha yakındır. Oruç insanla hayvanı sadece şehevi yönden ayırmıyor, kazananlarla kaybedenleri de ayırıyor. Bir şeyde başarılı olup kazanmak nefse zor şeyler yükleyerek elde edilir. Şiddet ve sıkıntıya sabra alıştırılır. Arzu ettiği şeylerde onu engelleyecek güce, alıştığı şeylerden onu uzak kılacak cesarete sahip olmak gerekir. İşte oruç insana bunu kazandırır. Peki, oruç ve insan arasındaki sosyal ilişki nasıldır? Ramazan’da içtimai hayata nasıl bakmalıyız? ve dünyadan onu uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz. Bu ahlakla onu melekler safına katıyorsunuz. Oruç bir farzdır ki kişiyi sıkıntıya alıştırır, ikinci gelecek sıkıntıya hazır hale getirir. Başka sıkıntılar geldiğinde oruç düşer, artık o zata vacip olmaz. Bundan anlıyoruz ki oruç bedene azab ve işkence değildir. Çalışmaktan uzaklaşmak hiç değildir. Ama orucu bir perhiz ve mola verme kabul ederseniz onu görevlerini yapmaktan aciz bırakırsınız. Oruç bir nevi riyazet ve perhizdir ama hedefi olan gayesi olan bir perhizdir. Sonucu ve meyvesi olan bir ağaçtır. Ramazan birliğin ve kardeşliğin adıdır, ancak Ümmetin yaşadığı çile ve sıkıntılar bizi epey üzüyor. Çıkış yolumuz nedir? Oruç insanları yüce güzelliklere ve manevi hasletlere ulaştırmak için bir alıştırma, hayrı nasıl yapacaklarına ve şerden nasıl uzaklaşacaklarına talim ve öğretmedir. Ya da güzele nasıl sevgi duyacaklar, çirkinden nasıl uzaklaşacaklar, Rabbin rızasını kazanmaya nasıl koşacaklar öfkesinden ve gazabından nasıl sakınacaklar? Oruç işte insana bunları kazandırır. Oruç bedenin aleyhine olan bir savaş değildir. Sadece kalbi tezkiye ve imanı güçlendirme hareketinin açık bir programıdır. Zorluğun karşılığını insanlardan değil de Allah’tan almanın yürüyüşüdür oruç. Böyle bir ortamda nefsi takvaya aday kılıyorsunuz, şehvet Biz Müslümanlar hiç bir zaman üzülmedik üzülmeyeceğiz de. Yahudiler Musa’ya, Hıristiyanlar İsa’ya uydular ancak onun getirdiği risalet ve ilahi emirlerden uzaklaştılar. Eğer bizde bu duruma düşecek olursak rabbimize ve resulümüze ihanet etmiş oluruz. Onlar kendilerini düzeltmeyi ve âlemi düzeltmeyi bırakıp terk ettiler. Bu hale gelen bir âlemi yüce rab elbet ki başıboş bırakmayacaktı. Allahın hidayetini terk etmiş olan bir kavmin insafına terk etmeyecekti. İslam ve onun oluşturduğu toplum zamanın deveranına rağmen devam edecektir. Bu ümmete verilen özellik ki o özellik sebebi ile ilahi ikrama mazhar kılınmışızdır- bu dinin gerçeklerine uymak, onun koyduğu sınırları korumak, Maruf olarak tanıttığını maruf bilmek münker olarak bildirdiklerini de münker görmektir. Bu özellik ve rütbe bu ümmetin derecesini resulün tebliğ derecesi ile neredeyse denk tutmuştur. Nitekim elçi, gerçeği en güzel şekilde açıklamış, sonra da “Allah’ım ulaştırdım Allah’ım sen şahit ol” demiştir. Onun ümmeti de aynısını yapması gerekir. Hakkı açıklayacak, onunla onun için yaşayacak, yeryüzünde onun adıyla tanınıp bilinecektir. Kur’an her an insanın hayatında olması gereken biricik rehber ancak Ramazan da bir yönüyle Kur’an’ın anlamıyla yinelenmek, buluşmak için güzel bir vesile oluyor değil mi? Kur’anı kerim insanları kâinat ve evrenle bağlayan tek kitaptır. Manevi hayatlarını kâinatı güzel düşünmeye bağlamıştır. İnsanı doğru bir yaşama yönlendirmek için bu yönlendirmeden daha güzel teşvik ve yönlendirme olabilir mi? Evet, geçmişte yanlış anlaşılma sonucu bazı dinler insanı yaşamdan koparmış, din adına hayatla savaşmışlar, insanların din adına yaşamla ilişkilerini kesmişler bu âlemi insan için büyük bir hapishane, çekilmez bir yük olarak göstermişler. Ama Kur’an-ı Kerim bunlara en şiddetli şekilde cephe almış, bu davranışları reddetmiştir. “Diliniz yalana alışmış olduğu için, ‘şu haram, bu helaldir’ demeyin, zira Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise, saadete şüphesiz erişemezler.”(Nahl 116) İşte böyle… İslam bu yaşamı sahipsiz bir yağma alanı, burada tesadüfen doğulduğunu, tesadüfen de yaratıldığımızı görenlerin ahmaklık ve akılsızlıklarını vurgulayıp açıklamıştır. Bu düşüncede olanlar istediklerini yapabileceklerini arzularına göre hareket edeceklerini de ayrıca dillendirmişlerdir. Hayır, hayır, Yüce rab bize bu ömrü ihsan edip bizi bu everende iskân etti ki onu tanıyalım inkâr etmeyelim. Ona şükredelim nankörlük yapmayalım. Bu manada din, yaşamın düşmanı olmayıp yaşayanları engelleyen nizam değildir. Bu düşüncelerle Ramazan Kur’an’la dirilmek için güzel vesile. Sakarya’da Ramazan 3 Röportaj Röportaj Arif Bilgin Osmanlı’da Ramazan Arif Bilgin Hocam, öncelikli Ramazan’ın bu güzel gününde bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Her yıl belki bir sitem belki de bir geçmişi güzelleme anlamında, ‘Nerede o eski Ramazanlar?’ sorusunu sorarız kendi aramızda. Sizinle de o eski Ramazanları konuşmak için buradayız. Özellikle Osmanlı dönemi Ramazanlarını konuşmak isteriz. Osmanlı’da Ramazan nasıl karşılanırdı? Hilal nasıl beklenirdi? 4 Sakarya’da Ramazan Osmanlılar, diğer İslam ülkeler gibi Şaban ayının sonunda hilali gözlemek için adam görevlendirirlerdi. Bu işlem, bütün Osmanlı kentlerinde gerçekleştirilirdi. Hicri aylar, bazen 29 bazen de 30 çektiği için Ramazan’ın ne zaman gireceğini belirlemek için hilali görmek esastır. Hilal görüldüğünde, gözlemci(ler) şehre gelirler ve ilgilileri durumdan haberdar ederlerdi. Bunun üzerine bütün camilerde kandiller yakılır, Ramazan’ın geldiği bilgisi herkese ulaştırılmış olurdu. Ayrıca bir pare top atışıyla bilgilendirme pekiştirilirdi. Ramazan’ın gelişi, İstanbul’da şenliklerle kutlanırdı. Büyük bir cadde boydan boya kandillerle ışıklandırılır, geçit alayı yapılırdı. Bu alaya Leyletü’l-Kuvve yani Kuvvet Gecesi denilirdi. Caddenin iki tarafına çok sayıda ip gerilir, bu iplere her on adımda bir demir halkalarla kandiller asılır, böylece caddenin aydınlatılması sağlanırdı. Aynı aydınlatma, camilerdeki kandiller için de söylenmelidir. Her mahellede en az bir cami olduğu için şehrin tamamı daha ayın ilk gününden itibaren aydınlatılmış olurdu. Geçit alayına kimi devlet adamları yanında şeyhler, dervişler, İstanbul halkı, çeşitli sanatkarlar vd. katılır, havai fişek gösterileri yapılırdı. İzleyicilerin fenerleriyle birlikte panayır yerine dönen bu mekânda insanlar sahura kadar vakit geçirirlerdi. O nedenle 17. yüzyılda İstanbul’u ziyaret eden Thevenot, Ramazan’ı gecelerin gündüzlere, gündüzlerin de gecelere döndüğü ay olarak tanımlar. İstanbul’da Ramazan başlangıcına şahit olan Thevenot, her yerin kandillerle doldurulmasından, atılan havai fişeklerden, okunan ilahilerden ve sahur vaktinin geldiğini bildiren davulların çalınmasından çok etkilenmiştir. Ramazan ayını İstanbul’da geçiren her seyyah Ramazan gecelerini betimlemeye değer bulmuşlardır. Halkın 7 gün 3 sofra geleneğini biraz anlatabilir misiniz? Yedi gün üç sofra geleneği, Osmanlılarda seçkin mekânlarda geçerli olan birgelenektir. Bir evde yedi gün arka arkaya üç çeşit kesime iftar verilmesini öngören bir gelenektir. Evin beyi ve misafirleri için kurulan sofra/sofralar, evin hanımı ve misafirleri için kurulan sofra/sofralar ve nihayet evin hizmetçileri ve misafirleri ile davetsiz misafirler için kurulan sofra/sofralar. Sofralar üç çeşit olmakla birlikte davetlilerin sayısına göre her bir çeşitte birden daha fazla sofra olabilirdi. Misafirlerin oturacakları sofraları gösteren ilginç bir yöntem uygulanırdı. O da şuydu; Her bir sofraya ad verilirdi. Kaşıkların da hangi sofraya ait olduğu üzerlerine sofra adı yazılarak belirlenirdi. Gelen misafirleri kapıda karşılayan ve kimin hangi sofraya oturacağını bilen bir hizmetli, misafire o sofraya ait bir kaşık verirdi. Ancak şunu belirtmeliyim ki, kimi zengin ailelerde görülen bu uygulamanın toplumun bütün kesimlerinde varmış gibi gösterilmesi doğru değildir. Aynı sofrada hem zenginin hem faki- rin bir arada olması konusu Osmanlıda nasıldı? Osmanlılarda zengin-fakir ayırımı pek hoş karşılanan bir durum değildir. Daha önce sözünü ettiğimiz yedi gün üç sofra geleneğinde bunun tersine bir durum görülmesine rağmen Osmanlılar genellikle bu iki grup içinde ayırım gözetmezdi. Söz gelimi Osmanlı dönemi mahellelerinde zengin-fakir bir arada yaşardı. Diğergamlık hakimdi, herkes birbirini gözetirdi. Gerek imaretlerdeki günlük öğünlerde ve gerekse Ramazan’da iftar sofralarında gelir düzeyine bakılmaksızın insanlar beraberce yemek yerdi. Bu yapı, günümüz toplumunda da nispeten devam etmektedir. Sakarya’da Ramazan 5 Röportaj Röportaj bir ayetin tefsiriyle derse başlardı. Mukarrir konuşmasını bitirince veya konuşmaya devam ederken muhataplar müzakerede bulunurdu. Bazen şeyhülislamların mukarrir ve muhatapları doğru seçmedikleri olurdu. Huzurda yersiz söz ve davranışta bulunan, tartışmanın dozajını kaçıran mukarrir ve muhataplar bir daha ders ortamına sokulmazdı. Huzur Dersleri’nde o kadar derin ve çok boyutlu tartışmalar olurdu ki, bir Ramazan’ı yalnızca bir ayetin tefsiri kapsayabilirdi. Her sofraya Kur’an’ı Kerimden bir ayet ismi verildiğini duymuştum. Bunu biraz açabilir misiniz? Evet, yedi gün üç sofra geleneğinde rastlanan bir durumdu bu. Her sofraya sure isimlerinden biri verilirdi genellikle. Birde iftarlarda diş kirası meselesi var. Bundaki amaç nedir? Osmanlı medeniyeti bir zerâfet, nezâket ve nezâhet medeniyetidir. Her işte incelik ve sembolizmin yer aldığını fark edersiniz. Şüphesiz bunun en önemli örneklerinden biri dişkirasıdır. Dişkirası, bir Ramazan adetidir. Zengin insanlar, verdikleri iftar sonrasında misafirlerine keseler içinde tesbih, yüzük vb. çeşitli hediyeler sunardı. Hediyelerin niteliği ev sahibinin varlık durumun göre değişirdi. Bunun anlamı, “benim yemeğimi yerken zahmet çektiniz, dişleriniz yoruldu, bunun karşılığı olarak ben size bu hediyeyi veriyorum” demekti. Daha açık ifadeyle bu davete gelmeyi kabul ederek benim sevap kazanmama vesile oldunuz, bu da ödülü denmek isteniyordu. Dişkirası yaygın bir gelenek olmakla birlikte, hali vakti çok yerinde olma- 6 Sakarya’da Ramazan yan ailelerin iftarlarında bu geleneğin uygulanması gerekli görülmezdi. Bu uygulamaya daha çok saray, konak, yalı ve zengin kimselerin evlerinde rastlanırdı. İnce bir düşüncenin ürünü olan dişkirası uygulaması, Osmanlıların icat ettiği bir gelenektir. Padişahların huzur derslerinden biraz bahsedebilir misiniz? Huzur Dersleri, adından da anlaşılacağı üzere, padişahların huzurunda yapılan derslerdir. İslam dünyasında yöneticilerin huzurunda ders yapılması geleneği Abbasiler dönemine kadar gider. Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlar da mümkün olan her zaman ilim meclislerinde bulunmayı, ulemadan bir şeyler öğrenmeyi gerekli görmüşlerdir. Bu meyanda padişahın huzurunda tartışmaların yapıldığı toplantılar her dönemde gerçekleşmiştir. Huzur Dersleri, Ramazan ayında yapılırdı. Padişahın emriyle şeyhülislam bu derslerde görev alacak ilim adamlarını belirlerdi. Bunlardan biri bizzat dersi verecek kişiydi -ki buna mukarrir denirdi-, diğerleri ise müzakereciydi –ki onlara muhatap denirdi-. Huzur Dersleri’nde tefsir yapılırdı. Mukarrir Bilindiği üzere Osmanlı’da meydanlar büyük önem arz ediyordu. Ramazanın bu konuda bir etkisi var mı? Osmanlılar, meydanın önemli sayıldığı bir kültürden gelmekteydiler. Toplumsal faaliyetleri önemseyen Osmanlı kültürünün birçok unsurunu meydanlarda görmek mümkündür. Birçok kutlama, geçit alayı, gösteri vs. bu meydanlarda yapılırdı. O nedenle Avrupa’daki birçok ülkede meydan Türkçe “meydan”dır. Yani Osmanlılar bu kelimenin birçok dile geçmesine vesile olmuştur. Ramazan’ın meydanların yaygın olmasında etkisi var mı? Olabilir. Çünkü Ramazan aylarında diğer dönemlerden daha çok meydanlara ihtiyaç duyulmaktaydı. ve bilmeyecek olmasıdır. Yine esnaf, borçluyu bilmesine rağmen borcu ödeyeni tanımamaktadır. Yani anlayacağınız tam bir sadaka; bir elin verdiğinden diğerinin haberdar olmayacağı gizlilikte bir hayır. güzel anılar bırakırdı saf zihinlerde. Görüldüğü gibi Osmanlı toplumunun temel özelliklerinden biri, ihtiyaç sahiplerinin sürekli korunup kollanmasıdır. Bu çoğu zaman devletin katkısına ihtiyaç kalmadan vakıflar ve hali vakti yerinde olanlar tarafından gerçekleştirilirdi. Hırka-i Saadet ziyareti, Ramazan’ın 15’inde gerçekleşirdi. Bilindiği gibi peygamberimizin hırkası diğer kutsal emanetlerle birlikte Topkapı Sarayı’nda, Hırka-i Saadet Dairesi’nde muhafaza edilirdi. Burada Ramazan’ın 12’sinde hummalı bir çalışma başlardı. Kutu içindeki hırka-i saadet Revan Köşkü’ne taşınır, Hırka-i Saadet Dairesi’nde temizlik yapılırdı. Gülsuyuyla yıkanan daire, çeşitli buhurlar yakılarak güzel kokulu hale getirilirdi. Ramazan’ın 15’inde devlet erkanı, ulema, yeniçeri ağası, sadrazam ve şeyhülislamla birlikte Ayasofya Camii’nde öğle namazını kıldıktan sonra salavat-ı şerifeler okuyarak Arz Odası’na giderlerdi. Buradan padişah, şeyhülislam ve sadrazam eşliğinde devlet erkanı, Hırka-i Saadet Dairesi’ne hareket ederlerdi. Kuran-ı Kerim tilavetinin gerçekleştiği dairede, hırka-i saadeti önce padişah öper, yüzüne ve gözüne sürer, şefaat dilerdi. Aynı işlemi daha sonra şeyhülislam, ardından da sadrazam yapardı. Daha sonra da padişahın işaret ettiği kimseler Hırka-i saadeti öpme şerefine nail olurlardı. 9. Osmanlıda mahya geleneğinin önemi nedir? Osmanlı mahya geleneği, halen devam eden, kökeni en azından 16. yüzyıla kadar inen bir gelenektir. İki minare arasına asılan kandillerin bulunduğu iplerle çeşitli yazı veya şekillerin çizilmesiyle oluşur mahya. “Ya Gâni, Ya Mabut, Ya Kâfî”, “Ya Şehr-i Ramazan”, “Ya Kerim”, “Allah” gibi yazılar yazılabildiği gibi kayık, köprü, kule benzeri şekiller de oluşturulurdu. Günümüzde ampüllerle yazı yazmak kolay ancak Osmanlılar döneminde içinde zeytinyağı kullanılan kandillerin mahya aracı olarak kullanımı oldukça zordu. Yazı içerikli mahyalar, insanlara Allah’ı ve Ramazan’ı hatırlattığı için bir farkındalık yaratmaktaydı. Şekiller ise özellikle çocukları cezbeder, Ramazan’a dair çok 10. Özellikle Ramazan aylarında gerçekleştirilen Hırka-i Saadet Merasimlerinden biraz söz edebilir misiniz? Bir de Zimem Defteri konusu var? Bunun toplumda nasıl bir etkisi vardı? Zimem Defteri, borç defteri demektir. Osmanlı toplumunda zengin kimseler, tanımadıkları bir esnaf dükkânına girerler, borç defterini çıkarmasını isterler. Borçların ya bir kısmını da ya da tamamını öderler. Buradaki güzellik, tıpkı Sadaka Taşları meselesinde olduğu gibi, borçları ödeyen ve borçları ödenenin birbirlerini bilmemeleri Sakarya’da Ramazan 7 Röportaj Röportaj Kevser Aydoğdu Yöresel Ramazan Lezzetleri oluşturur. Büyük anneannemin köydeki bahçesinde odunlar tutuşturulmuş, üzerine sac yerleştirilmiş ve yufkalar pişirilmeye başlanmıştır. Temiz sofra bezlerine sarılıp sahur için hoşafın yanına taam olmayı beklemek üzere kilerindeki yerlerini alacaklar az sonra. Ama biz sıramızı bekler pişen sıcakcık dumanı üstünde yufkalara tereyağı ve peynir koyup dürümlerimizi yemeden bu ritüeli tamamlamazdık. Yalancı Baklava Ramazan ile ilgili bir konu konuşulacak ya da bir yazı yazılacak ise şüphesiz en kolayı ve hepimizin hoşuna gideni muhakkak ki “ahh o eski Ramazanlar” güzellemesi yapmak olacaktır. Oysa Ramazan binlerce yıldır dünyaya sekinet çadırı kurmaya gelir. Değişen insandır halbuki. Oturduğumuz mekanlardan, giydiklerimize hatta birbirimize olan davranışlarımıza kadar. Geçmişe ve özellikle Ramazan’a dair hatırladıklarımsa kokuyla ilgili olanlardır, bunun çoğunu da yapılan hazırlıklar 8 Sakarya’da Ramazan Yufka ile en çok börek yapardık evet ama hayal meyal hatırladığım bir tatlı yapardı anannem yalancı baklava derdi üstelik. Şerbetinin kıvamı cevizinin bolluğu ile baklavayı aratmazdı hakikaten. Yapılışına gelince, kuru yufkaları elinizle hafifçe ıslatıp tepsiye kırarak yerleştirin. Bir orta boy tepsi için 4 kuru yufka olacak şekilde . Her yufka için aynı işlemi yapın ve arasına erimiş tereyağı, bolca ceviz. Sonra fırında çıtır çıtır oluncaya dek pişirin. Tatlıdan önce şerbet hazır edilmeli ki soğusun. Bunun içinde 2 bardak şeker, 2 bardak su ile 15 dk kaynatın. Tatlı fırından çıkınca sıcak halde iken soğuk şerbeti eklyelim. İşte bu kadar az malzeme nefis lezzet. halen Ramazan ayında satılan yassı kadayıflarla yapılabilir kolayca. bu geleneği sağolsun bizi mahrum bırakmıyor bu lezzetten. Sahurun Vazgeçilmezi: Erişte Halka Kızartması Evde yapılmış erişte olmadan nasıl bir sahur düşünebiliriz ki yanına kışın üryani eriğinden yazın da vişne ya da erik hoşafı olmadan üstelik. Erişteyi mahallemizde Haviş Teyze yapardı. Yapılışı oldukça kolay, halkaları 8-10 cm uzunluğunda keselim ve ortalarını elimizle açıp bolca peynir dolduralım. Sonra elimize su alıp hafifçe ıslatalım. Çukur bir kap içerisine 1 tepeleme kaşık un, 1 kahve fincanı su ve 3 yumurta Yassı Kadayıf Tatlıdan başladık öyle devam edelim o vakit. Babamın yakın dostu Kaynakçıoğlu ailesinin büyüklerinden Necdet amcalarda yaptığımız efsane iftarlar çocukluğumun en güzel anılarını oluşturur. Necdet amcanın eşi Nimet Yenge sofrada çerkes kızı olmanın bütün hünerlerini sergilerdi. Ben en çok şaklak tatlısının sırasını beklerdim. Bunun yassı kadayıf ve hatta pankekin atası olmasını öğrenmeme nereden baksanız 30 yıl vardı. Yufkacılarda Sadece Adapazarı ve İzmit’te rastladığım bir gelenek olan halka kızartması ise benim soframın bugün bile vazgeçilmezidir. Sahurda çayın yanında, iftarda atıştırmalık olarak damağımızı şenlendirir, dimağımızda izler bırakır. Babaannem öyle derdi ona; “Haviş.” Dut ağaçlarının çokça olduğu kocaman bahçesinde yapardı hazırlıklarını. Sonra hoop temizlenip pırıl pırıl olmuş vita yağı tenekelerine girerdi erişteler. Şimdi kızı Züriye ablamız sürdürüyor koyup çırpalım. Peynir doldurulmuş halkaları bu sosa batırıp kızartalım ve fazla yağını süzdürüp, masadaki yerini hazır edelim. Kıymalı Pide Kıymalı pideyi anmazsak haksızlığın en büyüğünü yapmış oluruz ona. Evlerde anneler tarafından hazırlanan pide içleri isim kağıtları ile çocukların ellerine tutuşturulur ve en yakın mahalle fırınına pişmek üzere gönderilir. İftara yakın yanımıza mahalleden bir arkadaşımızı da alarak pişen pideleri eve getirmek en önemli vazifelerimizden biriydi, tekne orucu tuttuğumuz zamanlarada kimseye çaktırmadan pidenin ucundan tırtıklamak da tabii. İşiteceğimiz tüm azarlara rağmen o minicik kaçamağı yapmadan dura- Sakarya’da Ramazan 9 Röportaj mazdık. Kıymalı harcı hazırlamak için pide başı 100 gr orta yağlı döş etinden kıymaya ihtiyacımız var. 1’er soğan, domates ve yeşil biber incecik doğranmış. Maydanoz, tuz, karabiber olmazsa olmazı. Gerisi fırıncı ustasının maharetine kalmış. İstanbul’a taşındığımda en çok özlediklerimden oldu kıymalı pide. Tırım tırım fırın aradım , suratıma öylece baktılar çoğu kez ne istiyorsun oda ne der gibi. Hatta bir tanesinde yaptırabildim ama Adapazarı fırıncıları bu işte öyle mahir ki yaptırdığımız kıymalı pide yanından bile geçemezdi onların. Yahni Önce büyük anannemde sonrasında anannem ve dayılarımın kayınvalidelerinde yediğimiz bir yahni vardı ki , yanına köy ekmeği de olunca başkaca yemek aramazdınız. Eski isimleriyle Röportaj Kum, Hacı Ramazanlar ve Çökekler köylerinde mukim olurlardı kendileri. Şimdi sadece Cahide Teyze hayatta diğerleri rahmetli oldu ruhları şad olsun. Kemikli parça etle yapılırdı mümkünse koyun eti, et bana hiç kokmadı nedense hem de yaşımının küçüklüğüne rağmen. Yapılışı son derece basit olan yahninin yapımına gelince, 1 kg et için mümkünse kemikli olmadığı takdirde iri parçalar halinde. 2 orta boy soğan çok ince doğranır tereyağında iyice kavrulur. 2 kaşık domates salçası ve 1 tatlı kaşığı toz biber de ilave edilip 3-4 dk da böylece kavrulmaya devam edilir. Eti de ekleyip oldukça harlı ateşte suyunu salmamasına özen göstererek kavurma işine 5-6 dk daha devam edilir. Az su ilavesiyle ocağa konur kısık ateşte pişmeye bırakılır. Suu azaldıkça ve her seferinde az su ilavesiyle pişirmeye gayret edilir. Suyu az, yağına banmalık harika bir yahni sizi bekler. Yaz iftarlarında yanına irice doğranmış sebzelerden çoban salatası da oldu mu, tamamdır. İftarların Baş Tacı: Sütlü Üzüm Tatlıları sevdiğimden olsa gerek çok bahsettim ama sütlü üzümü anlatmaz- 10 Sakarya’da Ramazan sam olmayacak. Cahide teyzenin iftar sofralarının baş yapıtıydı adeta. Bu da sadece Adapazarı’na has bir tatlı başka yerde ne duydum, ne de gördüm. Manda sütüyle yapılan aslında bir nevi süt hoşafı diyebileceğimiz bu tatlı üzerinde kaymağı içinde üzüm taneleriyle her kaşığı aldığınızda içinize çokça ferahlık, damağınıza bolca lezzet bırakan muhteşen bir taam idi.. Yazının başında da dediğim gibi değişen Ramazan değil, yaşam tarzlarımız. Bahçeli evlerimizi apartman dairelerine teslim edeli beri oldu her ne olduysa. Önce erişte ve yufka yapmaktan vazgeçtik nasıl vazgeçmeyelim ki hangi apartman dairesinde bunu mümkün kılacak fiziki şartlar var acaba? Sonra evlerimiz küçülünce sofralarımızda küçüldü ve kendimiz dahi sığmaz olduk. Değil misafir kabul edip geniş iftar sofraları kuralım. Hangi restoran iftarı verebilir bize eriştenin lezzetini, kuru yufka böreğinin sıcaklığını, hoşafın tadını? Tabi hiçbiri. O vakit bize düşende ne yazık ahh o eski ramazanlar diye hayıflanmak oluyor vesselam. Geçmişi unutmadan tadı damağımızda, hatırası dimağımızda, bereketi soframızda hayırlı Ramazanlar duasıyla.. Sakarya’da Ramazan 11 Röportaj Röportaj varlıklarını bugün bile onlardan geriye kalanların önünden geçerken hissederim. Ramazan Hatıraları Selim Gündüzalp Her mevsimin Ramazan’ını yaşamış biri olarak, çocukluğumun ‘oruç ayları’ hatıra kutumda müstesna bir yer tutar. Zihnimdeki en eski Ramazanı, iftar vakitlerinde yağan lâpa lâpa karla hatırlıyorum. Sarı ışıklı odalarda sofralar kurulurdu. Yemekten kısa bir süre sonra, teravih namazına giderdik ve kaymaklar beş kuruştu.. Bağlar Pastanesinin şıralı bozası meşhurdu.. Koca Halam o gün beni iftara çağırmıştı. Hem de özel olarak. Osman Enişte de en sevdiğim tatlıyı yani ekmek kadayıfını yapacaktı. Bu benim ilk iftarımdı. O gün, ilk kez oruç tutuyordum. Oruç; ilk günlerde biraz zor gelse de, sonradan alıştığım ve çok sevdiğim zorlu bir ibadet oldu. Orucu, bir gül gibi tuttum. Ben onu tuttukça, o da beni tuttu. Ve bir daha birbirimizi hiç bırakmadık. Şimdi bu yazıyı okuyanlar arasında oruçlu olanlar varsa, kusuruma bakmasınlar ama şu ekmek kadayıfından bahsetmeden edemeyeceğim. Rahmetli Osman Enişte çok mahir bir adamdı. Her iş gelirdi elinden. Babamın bana bu güzel haberi müjdeleyişinin ardından, o güne kadar çok az gördüğüm kâğıt para iki buçuk lirayı sevinçle avucuma sıkıştırmasını hatırlıyorum. Sonra o paranın teravih arkadaşlarımla birlikte nasıl da tozunu attırdığımızı. Birer sırlı evlermiş gibi, o eski dükkânların çocuk ruhumuza işleyen Sonra, şekerli suyu sünger gibi çekmiş ve bütün tepsiyi dolduran yumuşacık kadayıf, biraz soğuması için korunaklı, serince bir yere bırakılırdı. Yıl 1967 idi sanırım. Sakarya’da Ramazan Yıl 1966 olsa gerek... Koca tepsinin ortasında minnacık gibi duran ekmek kadayıfı, ağır ateşin altında ve üzerine hafif hafif dökülen şerbetle şişer, kabarır ve tepsiyi silme doldururdu. Doğrusu, bu şerbet dökme işlemi sırasında içimden “böyle minnacık kalırsa kime yeter?” diye geçirdiğim olurdu. Tatlı şişerdi, kabarırdı. Kaynar şerbetin etkisiyle kırılmadan, çatlamadan kendini bir koyuveriş koyuverirdi ki, o demde mis gibi yanık bir şeker kokusu burnumdan içeriye girer, âdeta ciğerime işlerdi. Şimdi güzeller güzeli iki yeğenime Nihan’a ve Şevval’e annelik yapan kız kardeşim Nagehan’ın doğumu, bir Ramazan gecesi teravih sonrasına denk gelmişti. 12 Ekmek Kadayıfı Sakarya’da Ramazan 13 Röportaj Röportaj Zordur İftar Vakitleri Ramazan’da vakit bir türlü geçmek bilmez. Çünkü zaman dolu dolu yaşanır. Bizi bekleyen ve bizim beklediğimiz vakitlere bir sahur ve bir de iftar ilâve olunur. Gecesiyle gündüzüyle Ramazan günleri, yudum yudum, nefes nefes, adım adım yaşanır. Büyük Hala’da iftar edeceğim o ilk oruç günü de, zaman bir hayli ağır geçmişti. Belimdeki kemeri her saat başı, bir delik öteye çekiştiriyordum. Niye mübarek demeyin!.. İftara bu kadar yaklaşmışken, cümle nimetler insanın gözünde mübarek olur. Olduğu gibi görünür. Yani yenip yutulacak bir şeyden çok, bir nimet, bir ikram gibi.. İster ekmek kadayıfı, ister bir acı soğan olsun, o günden bu güne ben hiçbir sofrada, iftar sofralarındakinden daha tatlı bir lokma yemedim. “Ee tabi, o kadar acıktıktan sonra ne yersen tatlı gelir” diyerek, bu zevki gözümde küçültemezsiniz. Sonunda delikler tükendi. Belim mi incelmişti yoksa açlıktan midem karnıma yapışmıştı da böyle mi olmuştu anlayamadım. Sair zamanlarda da çok acıkıp, çok mükellef sofralara oturmuşluğumuz vardır hani. Ama yok!.. İftar sofrasındaki tat, başkaca sofralarda bulunmaz. Oruç çetin ibadettir. Ama zorluk arttıkça, kul olmanın tadı da kalplerde artar. Çünkü, Allah için aç kalanlar, yine Allah için doyurulur orada. Acaba bunun için mi olsa gerek çocuklar oruç tutmayı, hatta yarım gün, yarım saat bile olsa da aç kalmayı çok severler? Nimetler, hiçbir sofrada, iftar sofrasındaki kadar onları veren Mün’im anılarak yenemez. ... Çünkü, O’nun emriyle aç kaldığımız gibi, yine O’nun emriyle oturmuşuzdur iftar sofralarına. Koca Hala’mın evine vardığımda, beni bahçedeki meyve ağaçları karşılardı. Mevsim kış demiştim ya, kala kala bir mübarek sert ama sulu kış armudu kalmıştı ağaçlarda. Satılık Oruç Öğleye katar tutup, öğleden sonra, bir liraya Babaanneme sattığım o çocuk oruçlarından sonra Koca Halam’da açtığım bu ilk gerçek oruç, benim için çocukluğun geride bırakıldığını gösteren bir dönüm noktası olmuştu. Titrek bir ses ve utangaç bir eda ile: Şu hafızanın işine, cömertliğine bakın. “Kardeşim bayramlık almak istiyor, onun için çalışıyoruz.” Onca yıl sonra bu satırları yazarken, iftar sofrasındaki pidenin, çorbanın, ekmek kadayıfının kokusunu yine alır gibiyim. Vakit geldi. Sofranın başına on dakika kadar önceden dizilmiştik. Su, aziz su. Gözüm ondan başkasını görmüyordu. Sakarya’da Ramazan “Kazandığınızla ne yapacaksınız?” diyorum. Bu cevap yetiyor beni düşündürmeye… Hayat bir faaliyet. İster karıncaya bak, ister kaymakçı çocuğa. Bak da ibret al… Bu küçük ruhlar kendi içinde organize olmuş, bir güzel dayanışma dersi veriyorlar. Bir kare daha geçiyor gözlerimin önünden. Caminin avlusunda dedesi ile küçük bir çocuk yürüyor. Yardım isteyen birine merhametli nazarla bakıyor ufaklık. Dakikalar ard arda dizilip geçti. Top gümbürtüsüyle birlikte Ezan-ı Muhammedî, bir kış akşamının, bir Ramazan iftarının haberini, çisil çisil yağan yağmurlar gibi üzerimize saçtı. Bismillah su. Bismillah pide. Bismillah ekmek kadayıfı... “Dede, cebimde param olsaydı hepsini verirdim bu kadına.” O tarihlerde hurmayı o kadar kolay göremezdik etrafta. Ya hacıdan gelenler getirirdi ya da çok zengin sofralarında görürdük onu ancak. Sevinçten uçarak gidiyor ufaklık. Dedesinin yanına döndüğünde de bu sevinci paylaşıyor. İşte kaymak satan bir çocuk. Elinde kaymak tepsisi. Geride kız kardeşi ve abisi. “Nasıl gidiyor satışlar?” diye soruyorum. 14 “İyi abi.” Dedesi bu fırsatı kaçırmıyor. Cüzdanını çıkarıp on lira uzatıyor: “Ver o zaman” diyor. “Dede, herkes bir lira verirken, ben on lira verdiğimde ne kadar sevindi kadıncağız. Gözlerinden belliydi.” “Maşallah, aferin sana. Evladım, yardımın güzeli, kimse görmeden yapılanı.” İhtiyar bir ders veriyor. Hem torununa, hem de bana… Sakarya’da Ramazan 15 Röportaj Röportaj Sezai Küçük Oruç Harmanından Can Buğdayı Satın Alınmalı hasenatta, iyilik ve güzellikte Allah’ın razı olduğu bir kul olmak için adeta yarışılır. Müslüman senenin diğer aylarında da bu hassasiyetler içinde olur ama Ramazanın rahmet ve bereket ayı, mağfiret ayı olması, içinde bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni saklaması bu ayı diğer aylardan farklı kılmaktadır. Sayın hocam, biz Müslümanlar açısından Ramazan ayının diğer aylara göre ehemmiyeti nedir? Ramazan’ın biz Müslümanların hayatındaki yerinden kısaca bahsedebilir misiniz? Ramazan ayı Hadis-i şerifte Hz. Peygamberin buyurduğu gibi “önü rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azâbından kurtuluş” ayıdır. Yani Ramazan kulluk ayı, Müslüman’ın sadece Allah’a kul olduğunun bilincine varması gerektiğini bilmesi, yaşaması ve ona göre gayret etmesi gereken bir aydır. Bu ayda bu idrake ulaşmak için, ibadette, hayır ve 16 Sakarya’da Ramazan Ayrıca Ramazan ayı Kur’an ayıdır çünkü Kur’an bu ayda indirilmiştir. Fıtır sadakası vermek, Teravih namazı kılmak bu aya mahsus bir ibadettir. Zaten; “Ramazan ayı girince göklerin kapısı (başka bir rivayette Cennetin kapıları) açılır, Cehennemin kapıları kapanır, şeytanlar zincire vurulur” hadis-i şerifi de bu ayın diğer aylardan farkını bize anlatıyor: Bu sebeptendir ki Ramazan ayının kıymetini bilen salih kimseler, senenin ilk altı ayı, kendilerini Ramazan’a ulaştırması için, geri kalan altı ayda da idrâk ettikleri Ramazân’ı kabul buyurması için Cenâb-ı Hakk’a duâ ederlermiş. Bir Müslümanın hayatında Ramazan ayının etkisi nasıl olmalı? Ramazan ayı bir Müslüman için nasıl bir başlangıç sunmalı? Ramazan ayı bir diriliş mevsimidir. Bu ay bir yenilenme ayıdır. Müslüman için senenin diğer aylarında rutin devam eden hayatın bu ayda gözden geçirildiği bir iklimdir. Fânî dünya; oyalayıcı ve aldatıcı vasfıyla, insanın rûhâniyetini zaafa uğratır. Bu zafiyetten kurtuluş için âyet-i kerîmede buyurulduğu gibi: “Hepiniz toptan Allâh’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın.” (Âl-i İmrân, 103) ilahî düsturunu yeniden bir kavrayıştır. Bu ay ibadetlere yoğunlaşma ayıdır. Bu ay mü’minin Hz. Mevlana’nın ifadesiyle Allahı’ın misafiri olduğu bir aydır. Ona göre davranmak gerekir. Hadis-i şerifler bunu ne güzel ifade eder: “Ademoğlunun her ameli katlanır. Hayır ameller, en az on misliyle yazılır. Bu, yedi yüz misline kadar çıkar. Allâh Teâlâ şöyle buyurmuştur; «Oruç, bu kâideden hâriçtir. Çünkü o, sırf Ben’im içindir, Ben de onu (dilediğim gibi) mükâfatlandıracağım. Kulum Ben’im için şehvetini, yemesini ve içmesini terketti.» Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, iftar vaktindeki, diğeri de Rabbi’ne kavuştuğu andaki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku, Allâh indinde misk kokusundan daha hoştur.” (Müslim, Sıyâm, 164) Ramazan ayı mümin için bir sevinç ayıdır: Hz. Mevlana bu halin ifadesi olarak; “Bu oruç ayında gizlenmiş eşsiz bir ay var. Bu mübarek ayda, oruç harman yerine sıkıntısız, neşeli gelen kişi, o güzeller güzeli aya yol bulur. Sıhhatli, atlasa benzeyen yüzünü kim sarartırsa, o orucun ipekli elbisesini giyer. Bu ayda dualar kabul olur. Oruçlunun âhı gökleri deler, geçer. Oruç kuyusunda sabreden kişi, Yusuf gibi aşk Mısır’ında sultan olur. Ey sahura kalkan, sahur yemeği yiyen kişi! Az konuş, hatta sus! Sus da orucu anlayanlar, oruçtan söz etsinler. Oruç ayına girdiğin zaman, o aya kavuştuğun için Hakk’a şükrederek, sevinerek, neşeli olarak gir! Çünkü Ramazanın gelişinden üzülenlere, gamlılara oruç haramdır. Onlar, oruca layık değillerdir.” der. Oruç kavramından ne anlamalıyız? Orucun bize kattıkları nelerdir? Ayet-i kerimede; “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı, umulur ki takvâya erersiniz.” (Bakara 183) diye buyurulmaktadır. Ayette geçen takva bu ayda müminlerin oruç ibadetlerinin neticesi olarak belirtilmiştir. Bu sebeptendir ki oruç tutan “Müslüman elinden, dilinden herkesin emin olduğu” “daima Allah’ı görerek yaşayan”, “nerede olursa olsun Allah kendisi ile beraberdir” şuurunda olan bir hal ve hissiyatta olmalıdır. Takva budur, takvaya ermek budur. Oruç bir kemal yolculuğudur. Oruç, mü’mine nîmetlerin kadrini bildiren, nimeti verene karşı şükrân hisleri uyandıran, yoksulların, çâresizlerin hâlinden anlama şuûru veren, nefsânî arzu ve temâyülleri bertarâf eden, maddenin esâretinden kurtarıp “sabır” denilen en yüksek ahlâkî meziyete eriştiren bir ibâde ve affolmanın yolculuğudur. Hz Peygamber’İn şu hadisinde buyurduğu gibi “Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün. Ben yanında zikredildiğim zaman bana salat okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!” (Tirmizi, Daavat 110, (3539) Mü’min için oruç bir sevdadır. Hz. Mevlana da; “Artık, ekmeğe karşı ağzını kapa, tatlı oruç geldi. Şimdiye kadar, yemenin, içmenin hünerini gördün. Şimdi de orucun hünerini seyret! Oruç, Meryem oğlu İsa’ya zemzem oldu. Oruç yolculuğuna çıktı da dördüncü kat göğe yükseldi. Kuşların kanat çırpmaları nerede, meleklerin kanat çırpmaları nerede? Kuşlar yem için kanat çırparlar, melekler ise oruca doğru uçarlar. Orucun bazı zorlukları varsa da, yüzlerce çeşit hüneri de vardır. Oruç sevdası bambaşka bir sevdadır.” der. Bir başka şiirinde de Hz. Mevlana bir Müslüman için ibadetlerin özellikle de orucun Müslüman’ın imanın şahidi anlama geldiğini şu güzel ifadelerle anlatır: “Bu namaz, oruç, hacc ve cihad kişinin imanına tanıktır. Bu zekât ‘hediye’, bu hasedi bırakma da ‘kendi sırrından haber verme’ dir. İhsanda bulunmak, doyurmak, konuk davet etmek: “Ey ulular, biz sizinleyiz, size samimiyetle inandık” demektir. Allah’tan çekinmemden yahut cömertliğimden bir cevherim var ki bu zekâtla oruç ikisine de şahittir.” Oruç der ki: “Bu, helalden çekindi, bil ki harama ulaşmasına artık imkân yok.” Zekât der ki: “Kendi malını bile veriyor, artık, kendisiyle aynı dinde, aynı yolda olandan nasıl çalar?” Fakat bu işleri riya ve gösteriş ile yaparsa o iki tanık, Allah’ın adalet mahkemesine kabul edilmez. Oruca sarıl, sabret; orucu terk etme, her an Hak’tan rızkını bekle! Cihad ve oruç güçtür, çetindir. Fakat bu güçlük ve çetinlik, Allah’ın, kulu kendinden uzaklaştırmasından daha iyidir. “İnsanın namaz kılmayı arzu edişi, oruç tutuşu, hep Hakk’ın kulunu kendine çekisindendir.” Oruç, içimizdeki nefis canavarını zabt u rabt altına alan ve böylelikle insanın kendinde var olan merhamet ve şefkat duygularının inkişâfını sağlayan rûhî bir disiplindir. Elmalılı Hamdi Yazır’ın dediği gibi; “Oruç, İslamın en büyük rükünlerinden biridir. Başlı başına nefisle cihattır; nefsin terbiye ve tezkiyesinde pek ehemmiyetli bir yere sahiptir. Zararlı şeylere karşı olan hırslar, bununla sakinleştirilir. Oruç, bir irade ve kalb işidir. Hayatın lezzetini, iradenin kıymetini tattıracak en güzel bir özelliktir. Fakat o nefse, ilâhî emirlerin en meşakkatlisi gibi görünür. Bu Sakarya’da Ramazan 17 Röportaj Röportaj “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” buyurdu. Sahâbî dedi ki: “Yâ Rasûlâllah! Bundan daha büyük bir cihad mı var?” Efendimiz: “Evet, şimdi nefis cihadı var.” buyurdu. ‘Ramazan ayı ümmetimin ayı’ Ramazan bir yanıyla da infak ayı. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz? Ensar ve muhacirlik kavramları açısından Sakarya vatandaşlarımız ve mülteciler konusunda neler söyleyebilirsiniz? Özellikle Ramazan ayında onlara nasıl destek olabiliriz? Bu fırsat ayında mutlaka etrafımızdaki mü’min kardeşlerimize ne ihtiyaçları varsa o minvalde destek olmalıyız. Mademki Ramazan ayı infak ayıdır. Ve bu ayda Allah Teâla yapılan ibadetlerin kat ve kat karşılığını vermektedir o halde bu fırsattan azami istifade gayretinde olmalıyız. Oruç zaten bize açlığın ne olduğunu öğretiyor. Bu ayda açların halinden anlamalıyız. İnfak etmek yardımcı olmak hususunda elimizi daha bol tutmalıyız. İmam Rabbanî: “Ramazan ayı bütün hayırları ve bereketleri içinde toplar. Kim Ramazan ayını çok iyi değerlendirip hayır ve bereketinden nasipdâr olursa, bütün senesini o hal içinde geçirmeye muvaffak olur.” buyuruyor. hikmete binâen önce şer’î emirlerin en hafifi olan namaz, ikinci olarak ortası olan zekat, üçüncü olarak da en zoru olan oruç emredilmiş, böylece teşrîde tedricî bir yol takip edilerek mükelleflere bir alıştırma yapılmıştır.” Makbûl bir oruç tutabilmek için dikkat etmemiz gereken bazı hususlar vardır ki bunların başında riyâdan korunmak gelir. Riyâ ve gösterişten uzak, ihlas ile edâ edilen oruç ibâdeti, en fazîletli kulluk hallerinden biridir. Fakat dünyevî gâyelerle bulandırılmış, gösteriş ve gafletle yaralanmış oruç ve namazlar hakkında Hazret-i Peygam- 18 Sakarya’da Ramazan ber (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur.” (İbn-i Mâce, Sıyâm, 21/1690) Hocam Mevlana Hazretleri bir sözünde, “Musa da Firavun da senin içindedir” diyor. İçimizdeki firavuna gelip gelmek için orucun önemi nedir? Malumdur ki insanoğlu nefsten ve ruhtan yaratılmış bir varlıktır. İnsandaki nefs ayeti kerimede de buyurulduğu gibi daima kötülüğü emredicidir. Nefsin kişide galip gelmemesi için en etkin yollardan biri oruçtur. Hele Ramazan ayı içinde bu ayın manevi feyziyle birleşen bir oruç, insanın içindeki nefsi tesirsiz kılan bir fırsattır. “Nefis ile savaşa girişen mücahidin, gönül maksadına ulaşma yolunda oruç, yüz binlerce yardımcı canın yaşayışından daha da iyidir.” Firavun Kur’an-ı Kerim’in bize nefsine mağlup olanların varacağı nihayi azgınlık noktası olarak işaret ettiği bir örnektir. Müslüman bu örneklerin akıbetlerinden ibret almalı ve nefsine karşı daima mücadele ve mücahede durumunda olmalıdır. Ramazan ayı, oruç ve diğer ibadetler bunun en önemli fırsatıdır. Oruç, aynı zamanda nefsimize karşı bir cihaddır. Çünkü nefse karşı verilen cihad en büyük cihaddır. Efendimiz Tebük Seferi’nden dönerken Medîne-i Münevvere’ye yaklaştılar. Meşakkatten, zorluktan sahâbenin derileri kemiklerine yapışmıştı. Bin kilometre gitmişler, bin kilometre dönmüşlerdi. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; Ramazan-ı şerifte bütün uzuvlarımızla oruç tutmalıyız ki, bu orucumuz cehenneme karşı kalkan vazifesi görsün… Bu ayda sadece namaz ve oruç değil, bütün güzel ahlâkî vasıflarda adeta yarışılmalıdır. Özelliklede içinde bulunduğumuz günlerde Müslüman kardeşlerimizin daha çok hayır ve hasenata muhtaç olduğu bilinmeli ve merhamet ve cömertlikte, Ramazân-ı şerifte; rüzgârlardan daha cömert olan Hz. Peygamberin bu güzel ahlakından hisse almalıdır. “Sadakaları Allah alır.” (et-Tevbe, 104) ayetinin şuuruyla ihlâs, samimiyet, zarâfet ve nezâket içinde muhtaçlara yardım edilmelidir. “Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.” Hadis-i şerifinin sırrına ermelidir. Hz. Mevlana’nın dediği gibi; “Oruç harmanından can buğdayı satın alınmalı”dır. “Oruç, Allah’ın has kullarına Hz. Süleyman’ın saltanatını bağışlayan bir yüzüktür yahut da taçtır. Onu ancak seçkin kullarının başlarına giydirir. Oruçlunun gülüşü, oruçsuzun secdedeki halinden iyidir. Çünkü oruç, o Rahman’ın sofrasına oturtacaktır.” İşte o zaman bayram yapmaya hak kazanmış oluruz. Bayram o zaman bayram olur. Alvarlı Efe Hazretleri işte bu makamı şu şekilde dillendirir: Can bula cânânını Bayram o bayram ola Kul bula sultanını Bayram o bayram ola. Hüzn ü keder def ola Dilde hicap ref ola Cümle günah af ola Bayram o bayram ola. Lütfi ya lütfü kerîm Erişe rahm ü rahîm Bermurâd ede fehîm Bayram o bayram ola. Sakarya’da Ramazan 19 Sosyal Gelişim Sosyal Gelişim Sakarya 7’den 70’e Sosyal Gelişim Merkezi’nde Büyükşehir Belediyesi tarafından eski terminal arazisinde şehre kazandırılan Sosyal Gelişim Merkezi, örnek mimarisi ve gerçekleştirilen zengin eğitim çalışmalarıyla Sakaryalıların büyük beğenisini kazandı. SGM’de 7-14 yaş arası çocuklara farklı branşlarda eğitimler sunuluyor. Ayrıca merkezde engelli bireylere yönelik çalışmalar da gerçekleştiriliyor. Hizmete alındığı günden bu yana merkezde yaklaşık 30 bin Sakaryalıya eğitimler sunuldu. Minikler, kişisel gelişimleri için birçok eğitim alırken, 20 Sakarya’da Ramazan aktivitelere katılarak sosyalleşme imkanına da kavuştu. Engelliler, yaşlılar, çocuklar, kadınlar, gençler ve aileler için tüm Büyükşehir Belediyemizin sosyal hizmetlerini Sosyal Gelişim Merkezi’nde tek çatı altında gerçekleştiriyoruz. Sakarya’da Ramazan 21 Sosyal Gelişim Sosyal Gelişim Daha mutlu bir Sakarya için, geleceğe sağlam dokunuş... Çocuk Kulüpleri Merkezimizdeki Çocuk Kulüpleri Birimi tarafından yıl boyunca birbirinden renkli faaliyetler gerçekleştirilmektedir. Bunlar; Çocuk Kursları, Çocuk Kulüpleri, Çocuk Korosu, Geleneksel Görsel Sanatlar Atölyesi, Çocuk İlim Akademisi’dir. Tüm bunların yanı sıra, belirli gün ve haftalarda hazırlanan programlar, her ay düzenlenen Çocuk-Yazar Buluşmaları da çocukların yoğun ilgisi ile sürdürülmektedir Engelli Hizmetleri Birimi Aile Danışma ve Yaşlılar Birimi Sosyal Gelişim Merkezi’nde ailelere yönelik Psikolojik Destek Danışmanlıkları, yetişkinlere yönelik ise Halk Eğitim’de ortak sertifikalı kurslar, çeşitli konferans ve seminerler gerçekleştirilmektedir. Yaşlı Hizmet Birimi tarafından ise, kurumsal bireysel hizmet rehberliği, yaşlıların hastane takip süreci, ihbar ve kayıt takibi, ev ziyaretleri, belirli gün ve haftalarda yapılan sosyal etkinlikler yıl boyunca aralıksız devam etmektedir. Macera Parkı Öğrenme işlevinin uygulama metotlar kullanılarak gerçekleştirildiği bu merkezde; Okçuluk, Fotoğrafçılık, Sportif Tırmanış, Akıl Oyunları, Tasarım, Benim Bahçem Projesi, Nasıl Yapılır Projesi, Doğada Bir Gün Projesi’dir. Merkezi ziyaret eden misafirler için kapalı eğitim alanı ve macera parkurunda çok çeşitli etkinlikler devam etmektedir. ‘Hayatı Paylaşmaya Engel Yok’ sloganıyla devam eden engelli hizmetleri; Medikal Yardımlar, Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri, Eğitim Seminerleri ve birçok alana yayılan sosyal etkinliklerdir. Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilen Engelsiz Kafe’de engelli vatandaşlar istihdam edilmektedir. 22 Sakarya’da Ramazan Sakarya’da Ramazan 23 Köşe Yazısı Köşe Yası Zeki TOÇOĞLU Bize bizi hatırlatan günlerdir Ramazan İftar saati yaklaştıkça artan telaş, pide kuyruklarının her geçen dakika biraz daha uzaması, birazdan eve ulaşınca kapıyı açar açmaz yüze vuracak yemek kokuları ve hiç kaybetmediğimiz o samimiyet... Çocukluğumun Serdivan’da geçen Ramazan’ları dediğimde gözümün önüne bu sahneler geliyor. Anne, baba, kardeşler aynı sofranın etrafında... Ve soframızın bereketi başımızın tacı misafirlerimiz. Sabrın insanı iyiden iyice olgunlaştırdığı dakika gelip çatmıştır. Top patlar, ezan okunur, Besmele ile birlikte o günün yolculuğu sona ermiştir. küdar’da, Beyazıt’ta açılan oruçlar, edilen dualar... Kıt kanaat geçinilse de, bereketi hiç eksik olmayan iftar ve sahur sofralarında ruhun sıkıntılardan arınması, her niyet edişle insanın içine doğru yönelişi olgunlaştırdı bizi. En önemlisi ise şükrü öğretti. Ramazan geceleri yapılan sohbetler. İslam tarihine dair derin dalışlar. Sabahlara kadar süren koyu tartışmalar. Öğrenci evlerinde, şehrin muhtelif çay ocaklarında, bahçelerinde İslam dünyasının içinde bulunduğu sıkıntılı süreçlerin son bulması için neler yapabiliriz sorusunu cevaplamaya çalıştığımız vakitler. Ülkemiz daha özgür olmalıydı. Türkiye’nin dört bir yanında adaletin hissedilmesi gerektiğine inanıyorduk. Bizim için Ramazan birazda ümmetin özgürleşmesinin yollarını aradığımız uzun geceler demekti. Ve gurbette Ramazan’ın verdiği burukluğun ardından gelen ferahlık... Sonra Malatya ve Ankara’da geçirdiğim her anı hafızamda yer tutan günler.. Bütün Anadolu coğrafyasında büyük bir neşeyle, iştiyakla, huzur ve maneviyatla dolan kalplerimiz inşallah hep bu duygularla atmaya devam edecek. Her Ramazan ayrı bir manevi iklimin ılık esintileriyle titretecek gönüllerimizi. Babaların ellerinde tesbihler ağır ağır mescitlere, beyaz başörtülerine bürünmüş annelerin göğüslerine dayadığı mushaflarla mukabeleye gitmeleri hala hatırımda... Memleketimize dair tasavvurlarımız. Türkiye’nin, mazlumların, mağdurların umudu olduğunu birbirimize hatırlatmalarımız. Sadece iftar sofralarımızı değil gönül sofralarımızı da açacağız herkese. Kimseyi kimsesiz bırakmayacağız bu topraklarda. Sonra öğrencilik yılları... Ramazan’ın en çok yakıştığı şehir İstanbul’da, Çemberlitaş’ta, Süleymaniye’de, Üs- Bu sorumluluğa yakışan şekilde yeni bir siyaset üretmemiz gerektiğinizi konuşurduk. Ramazan bizi nereye çağırıyorsa hiç tereddüt etmeden gideceğiz oralara. Ramazan’ın üzerimizde görmek istediği 24 Sakarya’da Ramazan tüm hasletleri kuşanarak yaşayacağız bu mübarek günleri. Bizlere rahmet, mağfiret ve bereket getiren Ramazan Ayı, aynı zamanda Rabb’imizin barış ve iyilik çağrısıdır. Evet, Ramazan Rabb’imizden bize bir çağrı ve davettir. Hem nefsimizi arıtıp iyilik ve güzelliklerle donatmak, hem de bu iyiliği ve güzellikleri ailemize, çevremize, mahallemize, şehrimize, ülkemize ve bütün dünyaya yaymak için kutlu bir fırsattır Ramazan. Biz inananlar için büyük bir lütuf ve armağan olan bu mübarek ayda, özellikle de bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’ni idrak ettiğimiz bu günlerde, kalplerimize dolan manevi neşe ve huzurla hareket etmeliyiz. Bu dünyadaki yerimizi ve sorumluluğumuzu yeniden hatırlamalı ve idrak etmeliyiz. Annemizi, babamızı, ailemizi ve komşularımızı hoşnut edecek davranışlar içinde olmalıyız; yetimi, fakiri ve mazlumları da unutmamalıyız. Böylece Ramazan, kardeşlik bağlarının yeniden tesis edildiği ve güçlendirildiği bir ay olmalı. Kardeşlik ve dayanışma hukukunun yeniden inşa edildiği, maneviyatımızın huzurla dolduğu bu günlerde, hayatımızda şimdiye kadar yaptıklarımızı da gözden geçirelim; bir nefis muhasebesine girişelim. Aramızdaki küskünlükleri giderelim, gönüller yapalım, aramızdaki gönül köprülerini sağlamlaştıralım, genişletelim. Son dönemde zor günler yaşıyoruz. Ülkemize ve milletimize kastedenler saldırılarına devam ediyorlar. Yüreğimize her gün kor düşüyor. Ancak şu bilinmelidir ki, bizim tarihimiz ve kültürümüz birlik ve uhuvvet yani kardeşlik duygusuyla örülmüştür. Bu birlik ve kardeşlik duygumuza asla zarar veremeyecekler. İslam âlemi olarak ve milletçe zor zamanlardan geçtiğimiz bu günlerde Rabbim mübarek ramazan ayının yüzü suyu hürmetine herkesin gönlünü muhabbet, merhamet ve adalet ile doldursun. Mazlumlara her daim kucak açanlardan olmayı nasip etsin. Ramazan ayının rahmetinden hepimizin yeterince nasiplenmesi temennisi ile tüm İslam âleminin ve çok kıymetli hemşerilerimin Ramazan ayını ve bayramını tebrik ediyorum. Sakarya’da Ramazan 25 Haber Tarihi Yapılarda Türkiye’ye 26 Haber Galeri ve Konser Salonu Örnek Dönüşüm OSM’nin ardından şehir merkezindeki Sakaryalılar büyük beğeni kazanan bu dönüşümlerini hızlandıran Büyükşehir dönüşümün adını ‘Sakarya Sanat Galerisi’ Belediyesi, eski TZDK Fabrikası’ndan olarak belirledi. Şehre En Renkli Hediye kalan yemekhane ve sosyal tesislerde de Sakarya Büyükşehir Belediyesi şehir merkezinde atıl durumda bulunan TMO tesislerini restore etti. 1945 yılından kalma tesisteki silolar kaldırıldı; ambar deposu aslına uygun olarak yenilendi; çalışmalar sonucunda atıl yapı şehrin ilk sanat merkezi haline getirildi. Büyükşehir Belediyesi’nin şehre en renkli hediyesi olan Ofis Sanat Merkezi, ulusal ve uluslararası birçok sanat buluşmasına ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Şehir tarihinde uzun yıllar fabrika yem- dönüştürüldü. Yine Sakaryalıların teveccüh- ekhanesi olarak kullanılan, ardından atıl leriyle bu yapı ‘Ziya Taşkent Konser Salonu’ bir durumda kalan yemekhane binası olarak şehre yeniden hediye edildi. Sakarya’da Ramazan yenileme projesini hayata geçirdi. TZDK Fabrikası’ndan kalan sosyal tesisler de şehrin sanat hayatında önemli bir merkeze şehrin ilk Sanat Galerisi haline getirildi. Sakarya’da Ramazan 27 Dönüşüm Dönüşüm Alicanlar Konağı’na Bambaşka Bir Yüz Sakarya Büyükşehir Belediyesi ait olduğu kültür coğrafyasının taşıdığı izleri muhafaza etmeye devam ediyor. Büyükşehir son olarak bir diğer tarihi yapıda restorasyon için düğmeye bastı: Eski Reji Sokağı’nda yer alan Tarihi Alicanlar Konağı da yeni dönemde dönüşüme tabi tutulacak. Projesi kısa süre içerisinde netleşecek yeni yatırımda tüm çalışmaların tamamlanmasının ardından konak, kültür sanat faaliyetlerinin yapılacağı bir merkez haline getirilecek. Faik Baysal Şehrin Hizmetinde Büyükşehir Belediyesi’nin dönüşüm projeleri arasında dikkat çeken yatırımlardan biri de Faik Baysal Kütüphanesi oldu. Kent Park’ta bulunan ve İl Özel İdaresi’nden Büyükşehir’e devredilen yapıda dönüşüm için hazırlıklar başlatıldı; proje belirlendi; ve çalışmalar tamamlandı. Dış cephesinde örnek bir tasarım uygulanan Faik Baysal Kütüphanesi her geçen gün artan eser sayısıyla kitap dostlarının yeni buluşma noktası olarak şehre hizmet sunmaya devam ediyor. 28 Sakarya’da Ramazan Tarihi Konak Yenilendi Tarihi Sabit Efendi Konağı, Büyükşehir Belediyesi tarafından başlatılan kentsel tasarım projesi kapsamında yepyeni bir yüze kavuşturuldu. 1999 depreminde zarar gören konakta başlatılan restorasyon çalışmasıyla yapının sahip olduğu Osmanlı mimarisinin kalıcılığı sağlandı. Şuanda konak KADEM ve Yerel Kültür Derneği tarafından sivil toplum faaliyetleriyle şehre hizmet sunuyor. Başkan Toçoğlu, “İçinde mutlu bir hayat süreceğimiz şehirler inşa etmek, güzel bir çevre oluşturmak için sanatsal ve mimari anlamda çok hassas davranmamız gerektiğinin bilincindeyiz. Bu çalışmaları hayata geçirirken de zamanın ruhunu yakalamak gerektiğinin farkındaydık. Biz tüm dönüşüm çalışmalarımızı bu hissiyatla gerçekleştiriyoruz. İnşallah kültür sanat alanındaki yatırımlarımıza da ara vermeden devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. Sakarya’da Ramazan 29 Dönüşüm Dönüşüm Tarihi Çarşı’da Tarihi Dönüşüm Başladı Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu, Uzun Çarşı esnafına verdiği sözü tuttu; tarihi adada dönüşüm çalışmaları başladı. Büyükşehir-Esnaf İşbirliği Uzun Çarşı’da nasıl bir dönüşüm? Başkan Toçoğlu’nun Uzun Çarşı esnaf temsilcileriyle işbirliği halinde başlattığı süreç sonunda ilk olarak proje belirlendi; onay alındı; ihaleye çıkıldı; ve ardından tarihi adada dönüşüm için ilk kazma vuruldu. • Tarihi adada 78 adet yapının restorasyonu yapılacak. 78 Adet Yapı Sil Baştan Yenileniyor Büyükşehir-esnaf birlikteliğiyle başlatılan proje kapsamında çarşıda bulunan 78 adet yapı aslına uygun olarak restore ediliyor. Etaplar halinde tamamlanacak olan dönüşüm çalışması sonunda Uzun Çarşı şehir kimliği açısından sahip olduğu değeri geleceğe taşıyacak. Tarihi Kimlik Korunacak İlk günden bu yana esnafın taleplerine göre şekillenen dönüşüm projesinde 1. sınıf malzeme kullanılıyor. Projeyle Uzun Çarşı’nın tarihi kimliğini korumayı hedefleyen Büyükşehir, şehrin marka değerini yükseltecek dönüşümü kısa süre içerisinde gerçekleştirmeyi hedefliyor. 30 Sakarya’da Ramazan • Bölgede bulunan 14 adet tescilli yapı aslına uygun olarak restore edilecek.Tescilsiz yapılar ise tarihi dokuları muhafaza edilerek dönüşüme tabi tutulacak. • Bölgedeki yapıların çatıları yenilenecek; dış cephelerde tamamen aslına uygun bir restorasyon yapılacak. • Sokak geçişlerinde tescilli binalardan esinlenilerek oluşturulan zemin desenleri kullanılacak. • Binalara ait tenteler ise yine tarihi dokuya uygun olarak yenilenecek. • Uzun Çarşı’da kötü görünüme sebep olan kablo ve klima gibi ayrıntılar özel bir tasarım kullanılarak yapılan çatılarında gizlenecek. • Tarihi adadaki dönüşümde 1. sınıf malzeme kullanılacak. Ayrıca tarihi dokuya uygun söveler de uygulamaya konulacak. Sakarya’da Ramazan 31 Röportaj Röportaj Betül Karapınar Ramazan Çocuklar İçin Heyecanlı Bir Süreçtir! Öncelikle Ramazan ayı çocuklar için ne ifade etmektedir? Ramazan ayına heyecanları ile renk katan çocukları Aile ve Çocuk Hizmetleri Şube Müdürü Betül Karapınar ile konuştuk. Çok samimi açıklamaların yer aldığı röportajda Karapınar, “Ramazan ayı, iftarda atılan topu, iftar sonrası şehirdeki kültür sanat etkinlikleri, teravihleri, mukabeleleri ve sahurlarıyla gizem dolu, heyecanlı bir süreçtir. O nedenle her Ramazan öncesi bir çoğumuz ‘Ah Eski Ramazanlar’ diyerek aslında çocukluğumuzun hem eğlence hem de ibadet dolu Ramazanlarına gider ve o günleri anarız” ifadelerini kullandı. 32 Sakarya’da Ramazan Ailenin Ramazana yaklaşım tarzı ve evdeki hazırlıkları çocuğun Ramazanı algılayışında çoğunlukla belirleyici rol oynar. Ramazanın heyecanla beklendiği, hazırlıkların yapıldığı bir ev çocuk içinde oldukça heyecanlı ve gizemlidir. Çocuklar için Ramazan genellikle eğlenceli bir oyun olarak algılanır. İftarlar özenli ve kalabalık sofralardır. Tüm aile üyelerini görme, onlarla bir arada olma şansı demektir. Ramazanın vazgeçilmezi pide ve fırınlarda girilen pide kuyrukları da bu eğlencenin bir parçası olur. Oruç tutanlara sıcak pide götürme sorumluluğu oyunun yanı sıra önemli bir sorumluluğu başarma hissi de verir çocuklara. Büyüklere özenilerek tutulmak istenen oruçlar, sahur vakti aileye dahil olma istekleri hep onun için bir giz, heyecanlı bir oyun olarak algılanır. Peki, Ramazan’ın çocuklar üzerindeki etkisi konusunda neler söylersiniz? Ramazanın topluma getirdiği pozitif iklim kuşkusuz çocuklara da olumlu etkilerde bulunur. Ailelerin çoğunlukla bir masa etrafında buluşamadığı günümüz yaşam koşullarında iftar sofraları, birliğin beraberliğin vücut bulduğu şekildir. Gözlemler yapan çocuk bir disiplin etrafında hareket eden, açlığa sabreden, iyiliği, yardımsever- liği önceleyen, büyükleri gördükçe bu davranışları içselleştirmesi daha da kolaylaşır. Büyükleriyle olumlu anlamlarda özdeşimler kurar. Fiziksel ihtiyaçların bir disiplin dahilinde ertelenebileceğini öğrenir. Genellikle ‘tekne orucu’ diye tabir edilen çocuk orucu, çocukların ilerleyen dönemlerde irade sahibi olmalarına katkı sağlar mı? Elbette olumlu katkı sağlar. Nihayetinde birkaç saatte olsa çocuk yetişkinlerinin dünyasına girmiş, onlar gibi sabretmeyi denemiş ve başarmıştır. Bu başarısı etrafında takdirle karşılanmış, gösterdiği sabır karşılığında hediyeler almıştır. Kısacası aslında tekne orucu çocuk için ileride yapacağı ibadetin bir anlamda provası niteliğindedir. Kendi iradesini farkında olmadan sınamış ve sınırlarını keşfetmeye başlamış olur. Ramazan ayı yetişkinler için manevi bir yolculuk anlamı taşıyor. Peki, çocuklar için nasıl bir anlam taşır? Çocuk için Ramazan manevi bir yolculuk değildir elbette. Ramazan ibadetleri, toplumsal kabul görmüş adet ve gelenekleriyle, kültürel faaliyetleriyle bütün olarak düşünülmelidir. İçinde iftarda atılan topu, iftar sonrası şehirdeki eğlence ve kültürel etkinlikleri, teravihleri, mukabeleleri, sahurlarıyla gizem dolu heyecanlı bir süreçtir. O nedenle her Ramazan öncesi bir çoğumuz “Ah Eski Ramazanlar” diyerek aslında çocukluğumuzun hem eğlence hem de ibadet dolu Ramazanlarına gider ve o günleri anarız. Çocuklara Ramazan, bayram gibi kavramları nasıl anlatmak gerekir? Bu kavramları çocuklarımıza kavratmanın en iyi yolu sizce nedir? Biz büyükler hayatımızın rutin akışı içinde bizler için çok doğal olan Ramazan, oruç, teravih, iftar, sahur, bayram, kadir gibi birçok kelime kullanırız. Biz bu ibadet ayına hazırlanırken bu kavramların hiç birisini bilemeyen çocuğumuz, bir bilinmezin içine sürüklenebilir. Çocuklarımızı bu bilinmezden kurtarmak için onlara Ramazan gelmeden bu kavramları anlatmalı bu tatlı telaşeye onları da dahil etmeliyiz. Tüm bu kavramları anlatırken yapabileceğimiz en güzel davranış ise çocuklarımıza minik bir Ramazan günü yaşatmaktır. Çocuklarımıza bu ayın kavramlarını anlatmak için bir günlüğüne de olsa sahura kaldırabilir ertesi gün öğle ezanına kadar oruç tutturup çocuk orucu olarak adlandırabilir ve ona has sevdiği yiyeceklerden oluşan bir iftar sofrası hazırlayabilir ezanla birlikte orucunu açtırabiliriz. Oruç tutma yaşında olmayan çocuklara oruç ve Ramazan ile ilgili ne gibi bilgiler verilmeli ki zihinlerinde olumlu yer etsin? Belli bir yaş söylemek doğru olmaz, çocuğun gelişimsel dönemlerdeki süreciyle ilgili bir durum söz konusudur. Bu durum çocukların farkındalıklarıyla da yakından ilgilidir. Çocuk evdeki değişiklerle ilgili sorularıyla Ramazanın ve bayramın hazırlıklarındaki katılımıyla, hevesiyle oruç denemeleriyle ailelere ne zaman oruç tutabileceği konusunda bir fikir verebilir. Ramazan’ın sabır, yardımlaşma, empati gibi önemli yapı taşlarının bu ay içinde çocuklara yaşantılarla gösterilmesi olumlu anlamda en büyük kazanımdır. Toplumun orucu bahane ederek sinirlenmeyi hakmış gibi sunmaları, çocuğun dünyasında olumsuz bir iz bırakacaktır. Bu durum Ramazan’ın ne ruhuna ne de sabrı öngören oruç ibadetine yakışır. Ramazan’ı Çocuklarımıza Nasıl Yaşatabiliriz? Çocuğumuzun Ramazanı hissedebilmesi ancak evinde ve yaşadığı şehirde yapılan düzenlemelerle etkinliklerle olur. Ramazan ayı çerçevesinde düzenlenen etkinliklere, çocuklarla birlikte katılınabilir. Bir teravihe çocukta götürülerek, büyüklerin ibadetini gözlemleyip içselleştirmesi sağlanabilir. Çocukların sıkılmaması için sonuna kadar durmasını beklememek gerekir. Bu ziyarette amaç çocuğun cami ortamını gözlemlemesidir. Çocuklara Ramazan ile ilgili ailedeki büyüklerin Ramazandaki çocukluk hikayeleri anlatılabilir. Akraba iftarları dışında şehirdeki kurulan iftar organizelerine katılınarak çocuğun iftarı farklı insanlarla geçirmesi ve bu anlamda sosyalleşmesi sağlanabilir. Ay boyunca iftar sahur, teravih ve fuarlarda resimler çekilerek bu resimlerden bir Ramazan albümü yapılabilir. İftarlarda, kandillerde yapılan yiyeceklerin komşulara ikram edilecek kısmında çocuklardan yardım alınarak bu konuda sorumluluk duygusunun gelişmesi sağlanabilir. Ramazan boyunca yapılacak yardımlarda çocuklarında görev alması, yardımlaşma duygusunu görerek öğrenmesine vesile olacaktır. Sakarya’da Ramazan 33 Köşe Yazısı Köşe Yazısı Kitaptan Çıkan Şenlik Servet Kızılay Bilginin ve bilgeliğin kaynağı merak ile hayret, kitabın satırlarında her zaman bir coşkuyla bekler bizi. Kimileri bilginin olmasa da bilgeliğin satırlardan çıkmadığını söyler, haklı olarak. Evet! Satırlardan çıkmasa bile satırların neşvesinden çıktığını görmek hiç de zor değil. Yani satırların basamaklarını tırmanarak yükseldiğimiz yıldızlar, kitabın kapısından içeriye girmeyle başlar. Satır ve Sadır (bilgi ve bilgelik) arasında ince çizgiler, yollar, nehirler akar ve kitabın dünyası bunların birleştiren bazen ayıran fakat her halükarda insanı heyecan/helecanla saran bir atmosfer olur. Bir rivayete göre dünya; rakamlardan, bir rivayete göre ise, harflerden yaratılmıştır. Rakamlar, matematiktir. Doğayı, evreni, insanı bilimin ölçülebilir tarafıyla açıklar fakat bu rivayete göre rakamlar 34 Sakarya’da Ramazan da büyülü-efsunlu bir şeydir: Onların birleşmeleri ve ayrışmaları, bütün her şeyi ortaya çıkarır. Her şey, bir uyumdur, rakamların ahengidir. Her türlü oluş, bu uyumun, ahengin ritminden çıkar ve her türlü bozuluş, bunların arasına giren uyumsuzluktan doğar. Lakin rakamlar kendini doğada saklasa da asıl kitabın arasında saklanır. Onları öğrenmek, onların büyüsünü çözmek için kitabın yardıma koşması gerek. Suskunluğu bir ilke haline getiren ve bilgilerini yazıyla paylaşmayan Pisagor’un bile özenle sakladığı bir kitabı olduğu söylenir. Dünyanın harflerden oluştuğuna dayanan rivayet ise, bütün dünyayı ve doğayı bir kitap olarak görür ve tabii ki okur. Harfler, insana-doğaya-evrene ait ne varsa her şeyi bizlere fısıldar. En gizemli varlıklar dahi harflerle ortaya çıkar. Kitaplar, harflerin sandığıdır. O sandıktan insanın serüveni fışkırır. Sakarya’da Ramazan 35 Köşe Yazısı dile gelmesidir, der. İşte kitap fuarları (şölenleri) de sadece kitapların satıldığı bir pazar değildir. Orada olan biten bizim maceramızdır. Her şeyi pazar ekonomisine çeviren günümüz anlayışı, bunu anlamakta zorlanıyor. Tabii ki onun ekonomiyle alakalı bir yönü vardır fakat ekonomiyi aşan yönü bizleri daha fazla ilgilendirmektedir. Son harçlığımızla aldığımız bir kitap, yazarını görmek, konuşmak için apar topar koşarak gittiğimiz kitap fuarları, içilen çaylar, dost muhabbetleri… vb karşılığı maddi olandan daha derinde duran şeylerdir. Onun sayesiyle öğrenilen bilginin-bilgeliğin satın alınamaz ederi vardır. Demek ki; hem kitabın kendisi değerli hem de etrafında topladıkları. Kitap fuarlarını (şölenlerini) şimdilerde daha anlamlı kılan bir anlam düzeyi var: Günümüzün teknolojik gelişmeleri, görsellik ve yüzeyselliğin aşırı saldırganlığı, kitabın yavaş usulca akan yapısı karşısında kesin bir zaferden bahsetse de aslında uzun bir yürüyüşte yenilmeye mahkûm görünüyor. Yüzeyde dolaşmak, sayfaların derinliği karşısında ne yapabilir ki? Yüzeyde dolaşmak, kitabın insana üflediği, bağışladığı heyecanı ve helecanı nasıl sunabilir ki? Elektronik kitaplar, kitaplardan oluşmuş bir şölenin sıcaklığını, insaniliğini nasıl gerçekleştirebilir ki? Bilgi toplumu denilen çağımızın enformatik karakterinde bakan aklın, sayan aklın, araçsal aklın gücüyle bilgiyi saymak ve sıralamak yeterli görülür. Kitaplarda ise anlayan, kavramak isteyen bir akıl insana konuşur. Elektronik kütüphanede yaşayan bir toplum yoktur bir de. İletişme geçilen, ilişkilerin güçlendiği, yeni ilişkilerin 36 Sakarya’da Ramazan kurulduğu bir durum yoktur. İnsanın olmadığı bir yerde nasıl olsun ki bunlar? Kitap fuarları işte bizi buradan yakalar, kitaplarla birlikte. Dostlarla sohbet edebildiğimiz, çay içerken fikir paylaştığımız, kitabı olan bazı yazarları birebir gördüğümüz bir yerdir orası. Sahi elektronik kütüphanede hangi yazarı görürüz, konuşuruz?! Orası bir mezarlığa benziyor fakat insanın değil sadece fikirlerin indekslendiği, tuşlarla çağırdığımız yüzlerce binlerce cesetten oluşan bir mezarlık… Antropolojinin en önemli isimlerinden biri olan Bronislaw Malinowski, insanlar birbirlerine nasılsın iyi misin, hava nasıl …vb sorular sorduğunda asıl öğrenmek istedikleri şeyin karşısındakinin sağlık durumu olmadığı ya da meteorolojiyle ilgili bir bilinmezliği ortadan kaldırmak istemelerinden dolayı bunu sormadıklarını söyler. Burada olan biten şey, toplumsal iletişimin, insaniliğin dil ile sürdürülmesidir, Hem kitap hem de kitap satan dükkanlar, çarşılar, sahaflar hep değerli olmuştur tarih boyunca. Kitap fuarları (şölenleri) de bizleri mekanik bir araca çevirmeye, yüzeyleştirerek toplumsal ilişkilerimizi söndürmeye çalışan günümüz anlayışına bir itiraz gücünü halen kendisinde taşıyor. Bilgi toplumu bazı taraflarıyla hem bilgiye hem de kitap sayesiyle oluşan cemiyetlere de düşmanlık besliyor. Bizler tıpkı düğün ya da cenaze gibi toplumsal birlikteliğimizin bir uzantısı saydığımız kitabın etrafında ( sahafında, çarşısında, şöleninde) birleşmeyi sürdürmeliyiz. Onun verdiği heyacanla ve helecanla insani yükselişimizi gerçekleştirebiliriz: kalp-akıl, ruh-beden bir bütün halinde kitabın etrafında bilgiye döndükçe bilgeliğe giden yol hiç olmazsa görünmüş olur. Üreten /tüketen bir hayvan olmaktan çıkmak, kitabın etrafında dönen bir dünya ile bir şölen ile mümkün. Sakarya’da Ramazan 37 Röportaj Röportaj Dünyadan Ramazan İzlenimleri Sakarya Üniversitesi’nde dünyanın dört bir yanından eğitim görmek için ilimize gelen kardeşlerimiz Ramazan Ayını anlattı. Abdulahi Wazir / Etiyopya Muhammad Yaqub / Pakistan Faris Bin Sajjad / Pakistan Birçok noktada özellikle gelenekler konusunda ülkem ile burası arasında farklar var. Ancak Sakarya’da insanlar daha fazla birbirine saygı gösteriyor, özellikle Ramazan ayında. Bizde teravihler çok uzun. Hatta Ramazan boyunca teravih namazında üç hatim yapılır. Sizde imamlar biraz hızlı. Sakarya’da büyük iftar programlarını seviyorum. Bir sistem, bir düzen var. Bizde ise camilerde sofralar kurulur herkes yanında yiyecek bir şeyler getirerek hep beraber iftar yapılır. Pakistan çok sıcak, oruç tutmak çok zor oluyor. Ama Sakarya’nın havası çok güzel. Sakarya’da olmaktan ziyadesiyle mutluyum. Sakarya’da Ramazan takvimleştirilmiş, her şey planlı bir şekilde yürüyor. Bizde bu noktada bazı farklılıklar var. Hatta Pakistan’da 2 farklı Ramazan’da yaşanıyor diyebilirim. Pakistan’ın bir bölgesi Ramazan’a başlarken bir diğer bölgesi daha başlamamış olabiliyor. Bu biraz coğrafi konumla alakalı. Ramazan’da tüm yemek yenilen mekanlar kapalı olur. Sakarya’da iftar programları çok güzel. Ramazan başladığından beri nerdeyse her gün bir program var. Yemekler konusunda biz biraz daha baharatlı yemekler yiyoruz. İftar yemekleri normal gündelik yemeklerden farklıdır. Ramazan için özel yemekler yapılır. İftarda özellikle ülkemizde kurulan iftar sofralarını hatırlıyoruz. Bu yıl ilk defa Sakarya’da Ramazan geçiriyorum. Burada oruç tutma süresi bize göre biraz uzun. Hava da biraz sıcak burada. Teravihlerde biraz hızlı geldi bana. Burada olduğu gibi bizde de bir çok kurum yemekler pişirerek ev ev bu yemekleri iftarda dağıtırlar. İftarlar genellikle evlerde yapılır. Misafirler, akrabalar davet edilir. Yemeklerimiz çok farklı. Biz Sakarya’da kendi yemeklerimizden yapıyoruz. Bizde Ramazan yemekleri farklıdır. Özellikle oruçluyken daha zinde olabilmek için. Ama burada normal zamandaki yemekler ile Ramazan yemekleri arasında pek fark yok. Meida Adlina / Endonezya Zahra Azimat / Afganistan Tawfik Al-Sharabi / Yemen Mohammed Hussein /Yemen Ailemden uzak bir Ramazan geçiyorum burada. Yemeklerde çok farklı. Yemen’e göre Sakarya’da oruç tuttuğumuz süre çok uzun. Yemen’de akşam ezanıyla orucumuzu açarız ancak yemek yemeye geçmeden önce akşam namazını kılarız. Bizde teravihler biraz daha uzun. Biz Yemen’de hatimli kılıyoruz. Rekat olarak daha az ama süresi daha uzun teravih namazının. Yemen’de Ramazanlar şehirlerden şehirlere farklı yaşanıyor. Yemende hava Sakarya’ya göre biraz daha ılık. Her ne kadar bugünler Yemen zor günler geçirse de insanlar özellikle Ramazan’da yardımlaşmaya devam ediyor. Bizde büyük aile iftarları yapılır. Akşam namazlarında camiye gideriz mesela. Camiden insanların kolundan tutup onları iftara davet ederiz. Türkiye ile geleneklerimizi birbirine benzer bu yüzden burayı garipsemiyorum. Burada Ramazan’ı geçirmek güzel. 38 Sakarya’da Ramazan Aisha Ashai Ssame / Uganda Bu yıl Sakarya’da ilk Ramazanım. Burada Ramazanlar biraz uzun. Özellikle yemeklerimiz çok farklı. Ramazan’da çok fazla yemek yapılır. ‘Muz’ dediğimiz özel bir yemeğimiz var Ramazan’da yapılan. Ancak bu meyve olan muzla alakası yok. Sizde olduğu gibi bizde tatlılar yok. Büyüklerin, dedelerin evine gidilir, yemekler yapılır, bütün aile toplanarak iftar yaparız. Açıkçası Ramazanlar çok eğlenceli geçiyor. Herkes bir arada büyük iftarlar yapılıyor. Özellikle burada yeşillikler içerisinde parklarda yapılan iftarlar çok güzel. Bizim oralar böyle yeşil değil. Burada bizi bahçelerde iftarlara davet ediyorlar. Özellikle sizde sahur çok farklı. Siz sadece kahvaltılıklarla sahur yapıyorsunuz. Ama bizde pilav yemekleri, et yemekleri, sütlü çay yaparız. Bizde sahurlar iftarlar gibidir. Sakarya’da erkeklerle beraber kadınlarda teravih namazlarına gidiyor, Afganistan’da kadınlar teravihe gitmiyor. Bizde aileler çok büyüktür. O yüzden çok büyük aile iftarları yaparız. Gündüz Sakarya’da sokaklar çok sakin Ramazan’da. Bizde genelde normal hayat devam ediyor. Oruç süresi biraz uzun burada. Ama Sakarya’da Ramazan benim için çok güzel geçiyor. Çünkü çok güzel iftar programları var, etkinlikler var. Endonezya’da Ramazan ayında açık olanlarda özellikle bayanlar kapanırlar. Eşarp takarlar. Büyük Ramazan pazarları kurulur. Ramazana özel yemekler, malzemeler satılıyor. Özellikle okullarda öğrencilerin büyük iftarları ve büyük cami iftarları yapılır. İftara evlerine yetişemeyen çalışanlara yollarda iftarlarda yapılır. Yine öğrenciler için sa bah namazlarından sonra medrese dersleri verilir, sohbetler yapılır. Sakarya’da Ramazan 39 Eğitim Eğitim Sakarya’da Yaygın Eğitimin Markası: SAMEK 2004 yılında 2 kurs merkezi, 2 farklı branş ve toplam 45 kursiyeri ile yaygın eğitim çalışmalarına başlayan Büyükşehir Belediyesi, sizlerin yoğun ilgisi ve destekleriyle 2008 yılında faaliyetlerini Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları (SAMEK) bünyesinde tek çatı altında topladı. 2015 – 2016 eğitim dönemi ile birlikte SAMEK, onbinlerce Sakaryalının eğitim aldığı büyük bir eğitim kurumu haline geldi. sanatlardan görsel sanatlara, dil eğitimlerinden bilişim hizmetlerine, el sanatlarından müzik eğitimlerine kadar geniş yelpazedeki çalışmalar yıl boyunca devam ediyor. El Emeği Eserler Halkla Buluşuyor Sakaryalıların kişisel birikimlerine katkı sağlamak, mesleki ve sanatsal yeteneklerini geliştirmek, kent kültürü ve şehir yaşamı konusunda donanımlarını arttırmak gibi amaçlarla hizmet sunan SAMEK merkezleri, şehirde yaygın eğitimin en önemli markası. Kurs merkezleri girişimci ruhu da canlandırıyor. Örgün eğitim çalışmalarına katılan kursiyerler el emeği eserlerini Ofis Sanat Merkezi’nde yer alan SAMEK Satış Ofisi’nde satışa sunuyor. Başarılar Taçlandırılıyor Şehrin sosyal ve kültürel hayatının en önemli tamamlayıcılarından biri görevini üstlenen Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarına düzenli bir şekilde katılan kursiyerler, Milli Eğitim Bakanlığı onaylı sertifika ve katılım belgelerini de almaya hak kazanıyor. SAMEK bu yönüyle başarıları da taçlandırmaya devam ediyor. Geleneksel Sanatların Adresi 19 Merkez 71 Branş 19 kurs merkezi ve 71 branşta hizmet sunan SAMEK’ler bugüne kadar 56 bin Sakaryalıyı merkezlerinde ağırladı. Geleneksel 40 Sakarya’da Ramazan Hat, Ebru, Tezhip, Minyatür, Çini ve Seramik gibi geleneksel sanat kurslarında eğitim alan kursiyerler, geleneksel olandan, bugüne ve geleceğe yönelik gereksinimlere cevap verebilecek tasarımalrı meydana getiriyor. Birçok branşa yayılan el sanatları kurslarında ise kursiyeler, ürünlerini zevkle meydana getiriyor, arzu ettikleri tasarımları da satışa sunabilme ayrıcalığına varıyor. SAMEK Farkını Ortaya Koyuyor SAMEK güzel sanatlar alanında da farkını ortaya koyuyor. Bu branşlardaki eğitimlere katılan kursiyerler, sezgiler geliştiriyor, araştırıyor, buluyor ve uyguluyor. Müzik eğitimleri sanatsal davranış kalıplarının kazanılmasını sağlarken; sosyal ve kültürel eğitimler günlük ihtiyaçların karşılanmasında önemli bir tamamlayıcılık üstleniyor. Dil kurslarına katılım sağlayan kursiyerler ise Dünya dillerinin yanı sıra, atalarının dillerini de rahatlıkla öğrenebiliyor. Sakarya’da Ramazan 41 Haber Yeşil Alanlarıyla Büyüyen Bir Şehir… Haber Korucukpark’ta Sosyal Hayat Renklendi Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin Yenikent Bölgesi’ne kazandırdığı Korucuk Park, 40 dönüm yeşil alan ve eşsiz manzara eşliğinde; yürüyüş, spor, fitness ve piknik yapma imkânlarını sunuyor. Parkta inşa edilen kafeterya ise, Büyükşehir Belediyesi’nin modern ve kaliteli hizmet ayrıcalığını tüm Sakarya’ya sunmaya devam ediyor. Şehir 4 Mevsim Ormanpark’ta Ormanpark; modern mimarisi, samimi, doğal ve huzurlu ortamıyla her yaş grubunun buluşabileceği bir mekan olarak şehre hizmet sunmaya devam ediyor. Dişbudak ağaçlarının bulunduğu bu doğal mekan; Türkiye’de ilk defa uygulanan yerden yükseltmeli ahşap üzerine kurulu bir tesis olarak dikkat çekiyor. Ormanpark’ta müşterilerine Restoran, Dört Mevsim Kafeterya, Sade Kahve ve Köy Kahvaltısı mekanları olmak üzere 4 birimle hizmet verilmektedir. Hatıralar Şemsiyeli Park’ta Canlanıyor Sakarya Büyükşehir Belediyesi tarafından Atatürk Parkı’nda başlatılan çalışmalar tamamlandı. Mevcut alan içerisindeki binaların yıkımının ardından ihaleye çıkan Şemsiyeli Park’ta; ilk etap çalışmaları kapsamında 65 ağaç dikildi, zemin yenileme, peyzaj çalışmaları yapıldı ve alan Sakaryalıların hizmetine açıldı. Ailesi ve sevdikleri ile hoşça vakit geçirmek isteyen Sakaryalılar için Şemsiyeli Park, hatıraların canlanacağı yeni adres. 42 Sakarya’da Ramazan Sakarya’da Ramazan 43 Haber Haber Sakarya Sığınmacılara Kucak Açıyor! Yenikent’e Yeni Buluşma Noktası Sakarya Büyükşehir Belediyesi tarafından Yenikent Bölgesi’nde inşa edilen Yenikent Park, bölge halkının ve Sakaryalıların yeni gözdesi oldu. Doğal güzellikler arasında aileleri ile hoş vakit geçirmek isteyenlerin yeni adresi olan Yenikent Park; restoranı, basketbol ve voleybol sahaları, 1,5 kilometre uzunluğunda yürüyüş yolu, çocuk oyun gurupları, piknik alanları ve otoparkı ile kapsamlı ve geniş hizmet avantajlarını misafirlerine sunmaya devam ediyor. işletilen Kent Park Kafeterya, parkın doğal dokusu gözetilerek şehrin hizmetine sunuldu. Ramazan Buluşmalarının Adresi Kent Park’a gerek tasarımı gerek doğal ahşap görüntüsü ile yepyeni bir sosyal mekân kazandırıldı. Büyükşehir Belediyesi iştiraki BELPAŞ A.Ş. tarafından Orman Park ve Yenikent Park’ta olduğu gibi iftar buluşmalarının gözde adresi bu Ramazan ayında da Kent Park. BELPAŞ’ın üstün hizmet kalitesinin farkını ortaya koyduğu bu tesisler şehri Ramazan ayında da misafir etmeye devam ediyor. Gelişen Sakarya’nın Yeni Yüzü: Sakaryapark Gelişen Sakarya’nın modern yüzü Sakarya Park’ta; kafeterya, restoran, park ve spor alanları, yürüyüş yolları ve piknik alanları, amfi sinema, tiyatro ve otopark gibi sosyal donatı alanları inşa edildi. Sakarya Nehri üzerine inşa edilen Hidroelektrik Santrali (HES) çevresinde gerçekleştirilen projeyle Sakaryalılar nehir kenarında yeni bir yaşam alanına kavuştu. 44 Sakarya’da Ramazan Suriye krizinin başlamasından bu yana ülkelerini terk etmek zorunda kalanların sayısı 5 milyona yaklaştı. Türkiye’de resmi rakamlara göre 2 buçuk milyona yakın sığınmacı yaşıyor. Kayıt dışı rakamlarda dahil edildiğinde bu sayının en az 3 milyon olduğu tahmin ediliyor. Türkiye, bugün dünyada en fazla sığınmacı nüfusuna evsahipliği yapan ülke konumunda. Türkiye’ye göç edenlerin bir bölümü de Sakarya’yı tercih ediyor. Resmi olmayan rakamlara göre Sakarya’da da yaklaşık 12 bin sığınmacı yaşam mücadelesi veriyor. Sakarya insanıyla, dernekleri ve belediyeleri ile sığınmacılara kapılarını açıyor, sofralarını paylaşıyor. Farklı etnik kökenlerden insanların bir arada yaşadığı Sakarya’da sığınmacılar konusunda Sivil Toplum Kuruluşları ve derneklerle konuştuk. Bu konuda yapılan çalışmalara dergimizde yer verelim istedik. Yapılan çalışmalardan bir kesiti sizlerle paylaşıyoruz… İHH – Sebahattin Aydın Sakarya’dan dünyanın farklı bölgelerine ve şehrimizde bulunan ihtiyaç sahibi ailelere yönelik çalışmalarımız var. Şehrimizde sığınmacılar özelinde değerlendirdiğimizde ise öne çıkan; gıda yardımlarıdır. Bunun yanında kışlık yardımlar, giyim, ev eşyası temini ve dönem dönem nakdi yardımlar olarak tanımlayabiliriz. Bunun yanında eğitiminde çok önemli bir yeri olduğunu düşündük. Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile Yenikent bölgesinde bir eğitim merkezi çalışmamız var. Bu konuda en önemli husus; rehberlik çalışmaları ve uyum meselesidir. Sığınmacıların psikolojik olarak yaşadıkları travmayı eğitimle normale döndürmek önemli olacaktır. Dil konusunda da sağlayacağımız destekle birlikte kendilerine maddi kaynak oluşturmaları için vesile olacaktır. Ancak bunları sayarken Sakaryalı hemşerilerimizin zor durumda kalan sığınmacılara açtıkları kucağı görmezden gelemeyiz. Sakaryalılar sığınmacılara karşı her zaman ensar olmuşlardır. Onların destek ve yardımlarıyla bizde gönül köprüsünü sağlamaya devam edeceğiz. SAKVA – Mehmet Ersöz Şehrimizde resmi olmayan rakamlarla birlikte yaklaşık 12 bin mülteci yaşıyor. Sakarya’da Ramazan 45 Haber Haber ve etkileşimin artmasına ve sosyal risk altındaki mülteci grupların sorunlarına çareler bulunmasına katkıda bulunmak amacıyla, “Huzur Adası Projesi”ni hayata geçirdik. Mültecilik konularını ele alan sempozyumlar düzenledik. Seçilen mülteci ailelerin evlerine ziyaretlerde bulunduk. Maddi ve manevi yardım zemini oluşturularak bu ailelere yönelik yardım faaliyetleri gerçekleştirdik. Savaşın ve mülteci olarak yaşamanın olumsuz izlerini silmek amacıyla bu ailelerin çocuklarına yönelik psikolojik rehabilitasyon program uyguladık. Sığınmacıların toplumsal uyumunun önündeki en büyük engellerden birisinin Türkçe konusundaki yetersizlik olduğu düşüncesinden hareketle, bu yetersizliğin giderilmesine katkıda bulunmak amacıyla, bir Suriye ve bir Irak sınıfı şeklinde oluşturulan iki sınıftaki toplam 40 öğrenciye yönelik olarak Türkçe Dil Kursları organize ettik. İnşallah bundan sonraki süreçte de çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bizim en önemli rolümüz Valilik, Büyükşehir Belediyesi ve sivil toplum kuruluşları ile koordineli çalışarak onların elinden tutmaya çalışıyoruz. Mümkün olduğunca ‘acil yardım’ diye tabir edebileceğimiz barınma, gıda ve sağlık ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Barınma konusunda geçici yerler ayarlıyoruz. Yiyecek konusunda burada pişen yemeklerimizi paylaşıyoruz. Hamdolsun bu konuda vatandaşlarımızda duyarlı. Baktığımız zaman Sakarya, ülkemizde sığınmacı kardeşlerimize en fazla el uzatan, ev sahipliği yapan ve hoşgörüde bulunan şehirlerin başında geliyor. Bizim insanımız onlar ilk geldikleri günden itibarek kucaklarını açtılar 46 Sakarya’da Ramazan ve açmaya da devam ediyor. Allah onlardan razı olsun. Gönüleli Derneği – Ahmet Zahid Dizdar Gönüleli Derneği olarak yaklaşık dört yıldan bu yana mülteci ailelere yardımlarımızı sürdürmekteyiz. Son bir yıldan bu yana da sadece mültecilerle ilgilensin, hemhal olsun diye Suriyeli bir kardeşimizi yanımızda istihdam etmeye başladık. Mültecilerin her türlü sorunlarıyla ve ihtiyaçlarıyla ilgilenip dertlerine derman olmayı gaye edindik. Nasıl ki Peygamber efendimiz Mekke’de ki zulümlere dayanamayıp Ashâbıyla Medine’ye hi- cret etti ve Medine’li ensar efendilerimiz de onları herşeylerini paylaşarak karşıladı. Bizler de bu şiarla yola çıktık ve yaklaşık 400 mülteci ailemize hem ayni hem de nakdi yardımlarda bulunduk, bulunmaya da devam ediyoruz. Yine mübarek Ramazan ayında hem sahurlarını hem de iftarlarını rahat yapmaları için, hemen hemen tüm ailelerimize market alışveriş çekleri ve gıda kolileri dağıttık. Ensar efendilerimiz gibi her şeyimizi paylaşamasak da en azından dertlerine derman olmaya, sofralarında bir yudum aş olmaya ve yüzlerde bir tebessüm olmaya çalışıyoruz. Bu yardımları ulaştırmada bizlere destek olan herkesten Allah razı olsun. Yeryüzü Derneği – Akın Oğuz Kaptı Yurdumuzun hemen her bölgesinden, Balkanlardan ve Kafkaslardan göç almış olan Sakarya ilimizin demografik yapısı oldukça kozmopolit özellikler taşımaktadır. Son yıllarda, özellikle Suriye ve Irak’tan gelen mülteciler de bu tabloya katıldı. Bu toplulukların içe kapanık olmaları ve aynı şehri paylaştıkları diğer topluluklarla olan ilişkilerinin yetersizliği, sosyal risk altındaki grupların içinde bulunduğu durum konusunda farkındalık eksikliğine ve duyarsızlığa yol açıyor. Bu duyarsızlığın ortadan kalkmasına, ilimizde yaşayan farklı kesimler arasında işbirliği Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler – Semih Bayraktar Büyükşehir Belediyesi olarak şehrimizde ikamet eden mülteci kardeşlerimize yönelik olarak birçok çalışma yaptık. Başlangıçta çalışmalarımız acil müdahale ve insani yardım eksenli iken artık günümüzde kapasite artırma, sosyal kalkınma ve sosyal hayata entegrasyonlarına yönelik çalışmaları hayata geçiriyoruz. İnsani yardım noktasında başlıca çalışmalarımız; gıda, yakacak, kıyafet ve ev eşyası yardımları, medikal yardımlar, geçici barınma hizmetleridir. Yine Başkanlığımızca Şehre yeni gelen mültecileri ilgili kurumlara yönlendirerek danışmanlık ve rehberlik hizmetleri verilmektedir. Şehrimizde Sosyal Hizmet alanında faaliyet gösteren kamu kurumları ve STK’larla işbirliği içerisinde mülteci kardeşlerimizin sıkıntılarını giderme noktasında sürekli irtibat halindeyiz. Belediyemiz misafirlerimizin uzun yıllar ülkemizde kalma ihtimallerine karşı kısa, orta, ve uzun vadeli projelerle mülteci kardeşlerimize sahip çıkmaya devam etmektedir. Aynı zamanda Türkiye’ye örnek olabilecek bir projeyi inşallah Ekim ayında hayata geçirmek üzere çalışmalarına devam etmektedir. Hamdolsun mülteci misafirlerimize hem yerel yönetimler hem de hemşerilerimiz sahip çıkmaya devam ediyor. Motaz Şhahıd – Suriye / Halep (Sığınmacı) Kadın, çocuk, yaşlı demeden insanları katleten Esed rejiminden kaçarak Türkiye’ye sığındık. Burada ki durağımız Sakarya oldu. Aslında ilk geldiğimizde herkeste olacağı gibi üzerimizde bir korku ve çekince vardı. Hamdolsun burası bize kucak açtı. Çok zor zamanlar geçirdik. İlk SAKVA bize yardım elini uzattı. Büyükşehir Belediyesi’nden geldiler. Bir de buradaki vatandaşların bize gösterdikleri hoşgörü buraya daha rahat alışmamızı sağladı. Allaha şükür şimdi her şey yolunda gidiyor. Kendimize bir işyeri açtık. Burada helal para kazanmaya çalışıyoruz. Ancak şunu da söyleyelim: Kendi topraklarımızdaki katliamlar son bulduğunda oralara dönmek istiyorum. Son olarak bizlere sırtını dönmeyerek büyük bir duruş sergileyen Sakaryalılara teşekkür ediyorum. Sakarya’da Ramazan 47