tıklayınız. - Veteriner Tavukçuluk Derneği
Transkript
tıklayınız. - Veteriner Tavukçuluk Derneği
Başyazı Başyazı Prof. Dr. Ahmet ERGÜN VTD Başkanı Değerli Meslektaşlarımız, Kanatlı sektöründeki üretim ve tüketim artışları gerçekten dikkati çekecek düzeylerdedir. Bu yıldan da beklentiler, dünyada ve Türkiye’de piliç eti ve yumurta üretiminin ve tüketiminin artması yönündedir. Örneğin Türkiye de 1994 yılında kişi başına düşen beyaz et tüketimi 4 kg olarak kayıtlıdır. Hedef 2016 yılı için 19 kg olarak belirtilmiştir. Sektör bu beklentileri 6 yıl öne çekerek üretimi 2010 yılında piliç eti +hindi + kırsal kesim, ıskarta tavuk vb toplamı olarak 1.430 milyon ton beyaz ete yükseltmiştir. Bu bağlamda kişi başına düşen yıllık beyaz et tüketimi de 19.13 kg’a çıkmıştır. Sektör bir taraftan kaliteden hiçbir ödün vermeden piliç eti üretimini yükseltmenin haklı gururu yaşarken, diğer taraftan ihracatta da önemli bir başarıyı yakalamıştır. Beyaz et ihracatı 2010 yılında 151.000 tona (231 milyon $) ulaşmıştır. Önümüzdeki hedef daha yüksek üretim, ihracat ve daha geniş pazar ülkeleri oluşturmaktadır. Bütün bu olumlu gelişmelerin yanında üretimdeki hızlı artış ve yükselen yem fiyatları sektörü karlılık ve verimlilik yönünden zorlamıştır. Yumurta üretimi 2010 yılında %17 artarak 14 milyar âdete yükselmiş, kişi başına tüketim yılda 200 adedi yaklaşmıştır. Yumurta ihracatı da 2010 yılında % 57 artışla 134.143 tona ve 157 milyon dolara yükselmiştir. Madalyonun bir yanında bu olumlu gelişmeleri yansıtan verileri bulmak mümkünken diğer taraftan plansız büyüme, yumurta fiyatlarının iç ve dış pazarda düşmesi, köy yumurtası üretimindeki artış olumsuz olarak yansımıştır. Buna bir de yem fiyatlarındaki artış eklendiğinde (2009 da ortalama 607 TL/Ton olan yumurta tavuk yemi 2010 yılında ortalama 664 TL/Ton olmuştur) üretici zor durumda kalmış, yumurta maliyetlerinde % 10 yükselme olmuştur. Bu üretim dalında da sonuç karlılık ve verimlilik bakımından sıkıntılı olmuş yumurta sektörü, iç tüketimin artmasına ve ihracat artışına rağmen 2010 yılını yaklaşık % 20 zararla kapatmıştır. Kanatlı karma yemlerindeki temel yem ham maddeleri mısır, buğday ve soyadır. Watt Feed e-News’un Şubat 2011 elektronik sayısında belirtildiği üzere Avrupa’da görülen kuraklık, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avusturalya’daki aşırı yağışlar bu üç temel yem hammaddesi üretiminde % 2.1 düzeyinde azalmalara neden olmuştur. Üretim azalırken talep arttığı için de tüm dünyada yem fiyatlarında aşırı yükselmeler meydana gelmiştir. Değerli meslektaşlarımız geçtiğimiz yıl örgütlü veteriner tavukçuluğun kurucusu olan Prof. Dr. Mahmut AKKILIÇ’ın ölümünün 25. yılıydı ve biz VTD olarak 2010 yılı boyunca yaptığımız tüm etkinliklere Hocamızı anarak başladık. Bunu gerçekten çok değerli bir Hocamıza karşı duyduğumuz saygının tezahürü nedeniyle vefa borcumuzun bir yansıması olduğunu düşünerek yapmıştık. Takdir edersiniz ki veteriner hekimlik mesleği içersinde tavukçuluğa ayrı bir ilgi duyan faaliyetlerini bu konuda yoğunlaştıran ve takdirle anılan resmi ve özel sektörde görev yapmış başka meslektaşlarımız da vardır ve onları anmak da yine biz VTD’ye düşen bir görevdir, bir misyonudur. Bu çerçevede adını anmak istediğimiz/istediğiniz ve şu anda aramızda olmayan meslektaşlarımızın kısa öz geçmişlerini (Yarım sayfayı geçmeyecek) ve resimlerini önümüzdeki sayılarımızda görebileceksiniz. Sizlerin de bu konuda katkılarını VTD olarak beklemekteyiz. VTD olarak Dünya Veteriner Tavukçuluk Derneğinin (WVPA) Türkiye şubesini oluşturmaktayız. WVPA’nın yayın organı olan “Aerosols”2010 No: 21’de VTD olarak 2010 yılı faaliyetlerimiz yayımlanmıştır. Dergimizin ilerleyen sayfalarında Doç. Dr. Erol ŞENGÖR tarafından kaleme alınan bu yazının orijinalini ve Türkçe özetini bulabilirsiniz Uluslar arası Salgın Hastalıklar Ofisi (OIE) başta olmak üzere Fransız Veteriner Akademisi Federasyonu gibi birçok uluslar arası kurum bir araya gelerek Dünyada Veteriner Hekimliğin profesyonel anlamda başlamasının 250. yılı olması münasebetiyle 2011 yılının ‘’Dünya Veteriner Hekimliği Yılı’’ olarak kutlanmasını kararlaştırmıştır. Bir diğer ifade ile bu yıl bizler için çok özel ve güzel bir yılı olmalı ve mesleki faaliyetlerimiz de bu yönde değerlendirilmelidir. Sizleri sevgi ile kucaklıyor, Dünya Veteriner Hekimliğinin 250. onur yılının tüm meslektaşlarımız için gururla anılacak bir yıl olmasını diliyorum. Saygılarımla, Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 1 Veteriner Tavukçuluk Derneği’nin yayın organıdır. Yılda 4 kez 3 ayda bir yayımlanır. Veteriner Tavukçuluk Derneği Adına Sahibi Prof. Dr. Ahmet ERGÜN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Prof. Dr. U. Tansel ŞİRELİ Yayın Kurulu Prof. Dr. Mehmet AKAN Doç. Dr. Erol ŞENGÖR Dr. Serdar ERTAŞ Uzman Vet. Hek. Mücteba BİNİCİ Vet. Hek. Ekrem T. YÜCESAN İdare Yazışma Adresi Arama Sokak No: 20/D Aydınlıkevler - ANKARA Tel: 0312 517 25 65 Faks: 0312 517 25 65 Banka Hesapları REKLAM GELİRLERİ Türkiye İş Bankası Dışkapı Şubesi 4206 932790 ÜYE AİDATLARI Türkiye İş Bankası Dışkapı Şubesi 4206 917468 Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Alıntı Yapılamaz. Grafik Tasarım ve Baskı Elma Teknik Basım Matbaacılık Tel: 0312 229 92 65 • Faks: 0312 231 67 06 Basım Tarihi: 14.03.2011 2 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 K a na tl ı l a rda Pe kti n Kul l a nı mı ve E tk iler i II Kanatlılarda Pektin Kullanımı ve Etkileri II Gültekin YILDIZ* *Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye yildiz@veterinary.ankara.edu.tr. http://veterinary.ankara.edu.tr/~yildiz Pektinin Dışkı Üzerine Etkisi Tablo 7. Yumurtacı rasyonlarına pektin ilavesinde dışkı pH ve UYA düzeyleri Dışkı Kuru Madde Durumu Pekn ilavesi, % Orth (1985) ve Romruen (1987) ile Stadermann ve ark. (1992) yüksek esterleşmiş pektin ilavesinde dışkı su miktarının %3-5 arttığını belirtmişlerdir. Düşük esterleşmiş pektin (%6) ilavesinde (Stadermann,1989) dışkı kuru madde düzeyi %10 oranında düşmüş, bu düşüş %29,5 dan %15,2 ye olmuştur (Tablo 6). Aynı düşüşü Rackow (1990) da bildirmiştir. Yüksek ve düşük esterleşmiş pektin dışkı kuru madde düzeyini önemli oranda düşürmekte, yüksek esterleşmede düşme daha az olmaktadır. En az %4 lük pektin ilavesi dışkıyı sulandırmakta, ishale yol açmaktadır. Yazar %6 Fark Yüksek melleşrilmiş Orth, 1985 24,9±1,9 21,7±2,21*** 3,2 Romruen, 1987 18,7±0,8** 9,0 27,7±0,8 Düşük esterleşrilmiş: Stadermann,1989 25,9±1,0 Rackow, 1990 30,0±0,8 15,2±0,7*** 19,8±0,9*** Fark pH 7,7±0,3 6,9±0,31*** 0,8 UYA 32,0±7,6 73,9±17,1** pH 7,6±0,1 7,0±0,1*** UYA 24,5±3,4 59,1±2,8** pH 7,3±0,4 6,7±0,4* 0,6 pH 6,8±0,2 5,8±0,3* 1,0 UYA 27,2±2,6 58,6±6,2*** pH 7,0±0,1 6,8±0,2 UYA 16,0±2,1 47,0±6,6* Orth, 1985 0,6 Romruen, 1987 Stadermann ve ark., 1992 Düşük esterleşrilmiş: Pekn dozu, % Kontrol %6 Yüksek melleşrilmiş Tablo 6. Yumurtacılarda pektin ilavesinde dışkı kuru madde miktarı Yazar Kontrol Stadermann, 1989 0,2 Rackow, 19902 10,7 10,2 1 1: %8 pekn ilavesi. **:P<0.01, ***:P<0.001. Dışkı kuru madde miktarı %6 pektin ilavesi ile %20’ lerin altına inmiştir (Tablo 6). Bu durum kümes klimasında negatif etki yaratmaktadır. Peletleme dışkı kuru madde miktarında etkili olmamış, dışkı UYA miktarı artarken, pH değeri düşmüştür (Drochner ve ark., 1992). Dışkı pH ve UYA durumu Pektin ilavesinde dışkı pH değeri %0,6-1 arasında düşerken, UYA miktarı artmakta, laktat artarken, buffer bileşenleri azalmaktadır (Tablo 7). Stadermann ve ark. (1992) laktoz ilavesinde yumurtacıların sekum ve kolonunda UYA yoğunluğunun arttığını, dışkının diyare özelliği göstermediğini bildirmişlerdir. : %8 pekn ilavesi, 2: pelet yem, **:P<0.01, ***:P<0.001. Pektinin bağırsak mukozası üzerine etkisi Güç sindirilebilir karbonhidratlar bağırsak dokusuna etkili olmaktadır. Yapısal değişiklik gözlenmektedir. Mitojen etkili olup, safra asidi artışı gerçekleşmektedir. Safra asitlerinin pektin ile bağlanması lipidlerin sindirimini düşürmektedir (Drochner ve ark., 1993). Pektin dozuna bağlı serum lipid ve safra düzeyleri de azalmaktadır (Tablo 8). Pektinin safra asiti ve yağ metabolizması üzerine etkisi Safra asidi metabolizması selüloz ve pektinin rasyonda artışına bağlı olarak etkilenir. Yumurta tavukları rasyonuna %6 düzeyinde düşük esterli pektin ilavesi serum safra asidi düzeyi %30 oranında düşürmektedir (Stadermann, 1989). Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 3 K ana t lılard a P e k t in K u l l a n ı m ı ve E tki l e r i I I Serum safra asidi metabolizmasını etkileyen faktörler: • İntestinal pH düşüşü: İnce bağırsakta düşük pH da safra tuzları emilimi artar. • İntraluminal jel teşkili: İntestinal alış-verişi çok etkiler • Azalan yağ emilimi: • Gıda pasajının artışı: Emilim kapasitesini düşürür. Tablo 8. Yumurta tavukları kan serumunda pektin dozuna bağlı lipid (g/dl) ve safra asit (mmol/l) düzeyleri ± Pekn dozu, % 0 2 Safra asi2 25,8±4,40 20,60±1,90 4 18,40±2,90 Toplam lipid2 3,30±0,50 3,20±0,30 2,10±0,30* Trigliserit1 2,70±0,50 1,30±0,20* Trigliserit2 2,20±0,30 2,10±0,20 1,40±0,20* Fosfolipid2 0,91±0,12 0,88±0,10 0,51±0,07* Serbest yağ asitleri2 0,09±0,010 0,09±0,10 0,08±0,01 1,1±0,20** 6 0,60±0,10** Yazarlar: 1Romruen, 1987; yüksek melleşrilmiş pekn, 2Drochner ve ark., 1990. Düşük esterleşrilmiş pekn. *:P<0.05, **:P<0.01 Safra asitlerinin pektinle bağlanması lipid rezorpsiyonunu düşürüyor. Kan kolesterin düzeyi azalıyor. Ayrıca pektin yoğunluğunun bağırsak içeriğinde artışı, jel teşekkülü yaratarak lipidlerin emülsiyonunu da önleyebilmekte ve emilimlerini düşürmektedir. Pektin ilavesi ile kan ve özellikle karaciğerde yağ miktarı azalmakta, bu azalma kanda lipo-proteinlerin azalmasına yol açmaktadır. Pektin serumda LDL (düşük yoğunluklu lipo-protein) - kolesterin düzeyini düşürdüğünden, anti arteroskleroziste etkili olmaktadır (Drochner ve ark., 1993). Stadermann (1989) pektine bağlı olarak oleik asit, palmitik asit ve stearik asitlerin kalın bağırsakta arttığını belirtmiştir. si genetik olarak belirlenmiştir. Kanatlı yaşı ve yumurta verimi yumurta kolesterin seviyesini etkiler. Normalde düşen yumurta verimi ve artan yaşa bağlı olarak yumurtalarda sarı kolesterin seviyesi artışı olmaktadır. Sınırlıda olsa bazı besin maddeleri ve katkı maddeleri etkili olmaktadır. Bu maddelerden biri de pektindir ve yumurta kolesterin seviyesine çok sınırlı bir etki gösterebilmektedir. Stadermann (1989) pektin ilavesinde sarıda kolesterin seviyesinin artışını gözlediğinde, bu durumu yem tüketiminin azalması ve yağ dokuların erimesine bağlamıştır. Ayrıca enerji seviyesi ile sarı kolesterin düzeyi arasında negatif bir ilişki belirtmiştir. Pektinin Besin Madde Sindirilebilirliği Üzerine Etkisi Pektin ilavesi dışkı N miktarını artırmakta, sindirilebilir HP düzeyi düşmektedir. Görünebilir N sindirilebilirliği ticari yemlerde %79-84 arasındadır. %6 pektin ilavesinde (yüksek esterli) % 5-11 düzeyinde sindirim düşmektedir. Düşük esterlide düşüş %18 olmaktadır. Bu sindirilebilirlik düşüşüne endojen pay artışı, bağırsak pasajı hızı artışı, kalın bağırsak mikrobiyel sentezinin artışı, pektin polimerleri ve özellikle serbest karboksil gruplara N bağlanması ve protein hidrolizinin azalması neden olmaktadır. Pektin pasaj hızını artırmakta ve rasyonda %1 pektin artışı ham protein sindirilebilirliğinde %2,8 azalmaya yol açmaktadır (Stadermann, 1989). Pektin ilavesi ham yağ sindirilebilirliğini %2-6 arasında etkiler. Normalde %80 olan yağ sindirimini pektin dozuna bağlı düşüş gösterir. %8 yüksek esterli pektin ilavesinde ham yağ sindirimi düşüşü %8, %6 pektin ilavesinde ise %15 olmuştur. Düşük esterlerde de düşüş %89’dur. Regresyon göstergeleri %1’lik pektin ilavesinin ham yağ sindirilebilirliğinde %0.7-2 düşüşe yol açtığını göstermiştir (Stadermann, 1989). Pektinin yumurta kolesterin düzeyine etkisi Yumurtada kolesterin düzeyi sarıda toplanmış ve sarıdaki fosfolipitlere de bağlanmıştır ve total sarı lipitlerinin %4’ünü oluşturur. İnsanlar günlük 250300 mg sınırlı kolesterin alırlar, yani bir yumurta ile bu düzeye ulaşırlar. 60 000mg yumurta x %31 sarı x %4kolesterol= 242mg Pektin ilavesi basit olarak kolesterin düşürücü etkidedir. Yumurta ve plazma kolesterin seviyeleri sıkı ilişki halindedir. Serumda azalması yumurtada azalmasını göstermez. Yumurta kolesterin seviye- 4 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 Pektine bağlı olarak ayrıca hücre duvarı unsurları ve hemiselüloz sindirilebilirliği de artmıştır. Düşük esterli pektin ilavesi ile NÖM’lerin arasında ise negatif ilişki bulunmuştur. Narenciye pektini sindirimi karma yem pektininden daha yüksektir (Orth, 1985). Pektinin Yumurta Verimi ve Canlı Ağırlık Gelişimi Üzerine Etkisi Güç sindirilebilir polisakkaritler kanatlılarda yumurta verimini yoğun olarak etkiler. Vohra ve Kratzer (1964) %4 pektin ilavesinde (yüksek esterli) canlı K ana t lılard a P e k t in K u l l a n ı m ı ve E tki l e r i I I ağırlık artışının gerilediğini, yeme %0.08 pektinaz ilavesinde negatif etkinin ortadan kalktığını gözlemişlerdir. Vohra ve ark. (1979) %2 pektin ilavesinde açık bir negatif etki bildirmişlerdir. Orth (1985) yumurta veriminin rasyona %4 pektin ilavesinde %15, %5 pektin ilavesinde ise %25 düştüğünü belirtmiştir. Drochner, W., Stadermann, B., Yildiz, G. (1993): Einfluss von Pektinen auf Leistung und Stoffwechsel des Geflügels. Übers. Tierernähr. 21, 121-180. Pektin metabolizması sonucu oluşan metanol hücre için zehirli bir maddedir. Bakterilerce substrat kaynağı olarak kullanılır. Pektinin viskozite artışına ve pasaj hızı artışına enzim katkısıyla engel olunabilir. Bu enzimler canlı ağırlık artışına ve dışkı kuru madde düzeyinde artışa da yol açabilirler (pentozan, selülaz gibi). Otoklava olmuş çavdara pentozan enzimi daha etkili olur (Drochner ve ark., 1993). Franz, G. (1985): Struktur und biologische Funktion von Polysacchariden. In: Polysaccharide (W.Burchard Hrsg.) Springer, Berlin, 1 – 4. Pektinin kalsiyum üzerine etkisi Kratzer, F.H., Rajagura, R.W., Vohra, P. (1967): The effects of polysaccharides on energy utilization, nitrogen retention and fat absorption in chicken. Poult. Sci. 46, 1489 – 1493. Pektin yumurtacılarda özellikle kalsiyum (Ca) düzeyine etkiler. Ca değerlendirmesini düşürür, bir süre sonra yumurta kabuğunda incelmeye yol açar. Rasyona %4 pektin ilavesinde bu negatif etki belirgin olarak gözlenir (Orth,1985). Pektin Ca sindirilebilirliğini azaltır. Yumurta tavuklarda ince bağırsak ortamında pH 7 de Ca iyonları pektin polimerleri ile yüksek düzeyde bağlanır. Bu durumda fekal atımı artar, alkali fosfataz aktivitesi ile vitamin D emilimi azalır. Serum Ca seviyesi düşer, östrojen metabolizması etkilenir ve bu düşüş yumurta verimini de etkiler. Sonuç Eley, C.P., Hoffmann, E. (1949): Feed particle size as a factor in water consumption and elimination. Poult. Sci. 128, 215 – 222. Joslyn, M.A. (1962): The chemistry of protopectin: A critical review of historical data and recent developments. Adv. Food Res. 11, 1 – 107. Koller, A., Neukom, H. (1969): Untersuchungen über den Abbaumechanismus einer gereinigten Polygalakturonase aus Aspergillus niger. European Journal of Biochemistry, 7 (4): 485- 489. Orth, A. (1985): Einfluß steigender Pektinzulagen in der Diät auf Futteraufnahme, Legeleistung and Verdaulichkeit der Rohnährstoffe bei Legehennen. Hannover, Tierärztl. Hochsch., Diss. Patel, M.B., McGinnis, J., Pubols, M.H. (1981): Effect of dietary cereal grain, citrus pectin and guar gum on liver fat in laying hens and young chicks. Poult. Sci. 60, 631 – 636. Rackow, A. (1990): Futterkonfektionierung und intestinale Fermentation als Faktoren der Pektinunverträglichkeit bei Legehennen.Hannover, Tierärtzl. Hochsch., Diss. Ricke, S.C., Van der Aar, P.J., Fahey, G.C., Berger, L.L. (1982): Influence of dietary fibers on performance and fermentation characteristics of gut contents from growing chicks. Poult. Sci. 61, 1335 – 1343. Pektin tüketimi su tüketiminde artış yem tüketiminde gerileme, yoğun intestinal mikrobiyel fermantasyon ve artan dışkı sulanması ortaya koymakta, diyare benzeri duruma yol açmaktadır. Gagaya yapışmalar ve kursak boşalmasında engellenme gözlenmektedir. Antibiyotik ilavesi de pektinin negatif etkisini engelleyememiştir. Rasyon hazırlamada dikkat etmek gerekir. Rasyondaki %6 ve üzeri pektin düzeyi oldukça negatif etkilidir. Rasyonda %2 pektin çavdardan gelebilir. Rasyonlarda %10 dan fazla çavdar yer almamalıdır. Yüksek oranda yonca unu, tahıl yan ürünleri, baklagiller veya kök ve yumrulardan elde edilen yem ve yan ürünleri dışkı bileşimine negatif etkilidir. Pektinin viskozite artışına ve pasaj hızı artışına enzim katkısıyla engel olunabilir. Romruen, K. (1987): Auswirkungen von Pektinzulagen auf Futterverträglichkeit und Verdaulichkeit der Nährstoffe bei Legehennen,geprüft mit Hilfe von ‘Pair – Feding – Versuchen’’. Göttingen, Univ., Fak. Agrarwiss., Diss. Kaynaklar Vohra, P., Shariff, G., Kratzer, F.H. (1979): Growth inhibitory effect of some gums and pectin for ‘Tribolium Castaneum’ larvae, chickens and Japanese quail. Nutr. Rep. Int. 19, 463 – 467. Drochner, W., Stadermann, B., Yildiz, G. (1992). Studien zur limitierten Pektinverträglichkeit bei Geflügel. TAGUNG: Futterwert und Futterwertverbesserung für ökologiegerechte Stoffwandlung und Qualität der Produkte bei Schwein und Geflügel. Halle, 1-3 Dezember 1992, Univ. Leibzig, 147-151. 6 Eastwood, M.A. (1973): Vegetable fiber: Its physical properties. Proc. Nutr. Soc. 32, 137-143. MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 Sato, M., Kaji, A. (1975): Purification and properties of pectate lyase produced by Streptomyces fradiae IFO 3439. Agr. Biol. Chem. 39, 819 – 824. Stadermann, B. (1989): Auswirkungen steigender oraler Zulagen niedrigveresterten Pektins auf einige Stoffwechselparameter von Legehennen – geprüft im Pair – Feding – System. Hannover, TiHo., Diss. Stadermann, B., Yıldız, G., Drochner, W. (1992): Vergleichende Untersuchungen verschiedener schwerverdaulicher Kohlenhydrate zur Kasualanalyse der Pektinunverträglichkeit beim Geflügel. Unveröffentlicht Vohra, P., Kratzer, F. (1964): Growth inhibitory effect of certain polysaccharides for chicken. Poult. Sci. 43, 1164 – 1170. K a na tl ı H a y v a nl a rda K an ibalizm Kanatlı Hayvanlarda Kanibalizm Sheila E. Scheideler, Sara Shields Çeviren: Dr. Yasemin Salgırlı Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı 06110 Dışkapı-Ankara E-Posta: yaseminsalgirli@googlemail.com Nebraska-Lincoln Extension Üniversitesi, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bölümü tarafından yayınlanmıştır. Bu makale, kanatlı hayvanlar tarafından sergilenen kanibalistik davranışın sebeplerini, kontrol ve korunma yöntemlerini özetlemektedir. Korunma yöntemlerinden biri olarak gaga kesimine de ayrıca değinilmiştir. Kanatlı hayvanlar tarafından sergilenen kanibalistik davranış, sürü arkadaşlarının birbirlerinin deri, doku veya organlarını gagalaması, yaralaması ve yemeleridir. Kanibalizm vakaları, kafes, zemin tipi barındırma ve kuluçkahane gibi her türlü barındırma sisteminde, açık ve serbest beside ve tavuk, ördek, hindi, keklik ve sülün gibi çeşitli kanatlı hayvanlar arasında baş gösterebilmektedir. Kanatlılar, kalabalık ortamlarda ve besin kısıtlanması durumlarında kanibalistik davranış göstermektedir. Sürü davranış modelleri ve kuşlar arası dinamik, kuşların birbirlerine karşı gösterdikleri ve sıklıkla yaralanma ile sonuçlanabilen saldırganlık davranışını da içermektedir. Kanibalizm, dominant ilişkilerin kurulmasının çok sonrasında meydana gelebilen ayrı bir problem ve gerçek anlamda fiziksel zarara yol açması ile dominant davranıştan ayrılır. Kanibalizm, çoğunlukla tüy yolma ile başlar ve sıklıkla vücut, parmaklar, kuyruk ve özellikle de kanat bölgesine yönelerek devam eder. Kanibalizmin önlenmesi, tedavisinden çok daha kolaydır. Kanibalizmin Nedenleri Kanibalizmin nedeni, genetik ve çevresel faktörlerin birleşiminden oluşmaktadır. Kesin olarak etiyolojisi bilinmemekle birlikte çeşitli bakım şartları ve genetik faktörler sürüyü kanibalizme ortaya karşı duyarlı hale getirmektedir. Kanibalizmin ortaya çıkmasında etkili faktörlerden bazıları şunlardır: • Yem, su, tüneme veya kuluçka alanları gibi kaynaklara yetersiz erişim • Tüy yolma ve kanibalizm gösterme eğilimi açısından soy farklılıkları • Diyette yokluk veya noksanlık (örneğin: tuz noksanlığı) • Parlak aydınlatma sistemleri • Sürü içinde bırakılan yaralı hayvanlar • Kalabalık sürüler • Değişik yaşta veya renkteki kanatlıları bir arada tutma • Dışa çıkık kafes veya kulübe telleri, hasarlı barikatlar veya yeni bir araya getirilmiş kanatlılar arasındaki kavgalardan kaynaklanan kanamalı yaralar • Hasta veya düşük vücut ağırlığına sahip kanatlılar • Yumurtlama sürecini erken başlatmak üzere tasarlanmış foto-uyarım programları • Özellikle normal dinlenme ve yem arama davranışını engelleyen veya sınırlandıran uygunsuz ortamlar • Diyeti daha az tercih edilen yem yönünde değiştirmek Önlemler Kanibalizm olguları en iyi şekilde idare edilen sürülerde bile görülebilmektedir. Bununla birlikte önleyici tedbirler alındığı taktirde problemlerin ortaya çıkması pek olası değildir. Kanibalizm kontrol programlarında ilk adım, genetik açıdan kanibalizme meyilli olmayan bir soy seçmek ve sonrasında hayvanlara yeterli yem, dikkatli bir şekilde idare edilen aydınlatma, güvenli barınma ve çevresel zenginleştirme gibi unsurları içeren mümkün olan en iyi bakım koşullarını sağlamaktır. Bunların yanı sıra sürünün yaşına ve tipine uygun olan, besin ihtiyaçlarını karşılayacak tam bir rasyonun sağlanması da oldukça önemlidir. Kanibalizm, protein, sodyum ve fosfor noksanlıklarıyla ilişkilendirilmiştir. Kanatlı hayvan büyüdükçe değişen protein ihtiyacı, önerilen beslenme programı temel alınarak ayarlanmalıdır. Tüm kanatlıların aynı anda yemesini sağlayan uygun yemlik alanları, sıklıkla kanibalizm saldırılarına maruz kalan düşük ağırlıklı kanatlıların sürü içinde olmasını engelleyecektir. Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 7 K ana t lı H ayv anlard a K a n i b a l i z m Gerek aydınlatma programları gerekse aydınlatma yoğunluğu kanibalistik davranışı etkileyebilmektedir. Foto – uyarım programları, kanatlı hayvanlara 20 haftalık yaşa yani fiziksel olgunluğa ulaşana kadar ertelenmelidir. Kanibalizmi önlemek için sıklıkla loş ışık ve gaga kesim kombinasyonu uygulanmaktadır. Bu durumda aydınlatma, sürülerin ve tesislerin günlük gözlemlerine izin verecek parlaklıkta olmalıdır. Azaltılmış aydınlatma kullanıldığı taktirde, 5-10 lükslük (0.5 ila 1 ayak mumu civarı) akkor veya floresan ampuller tavsiye edilmektedir (örnek: güç bela gazete okumak için yeterli aydınlık). Kanibalizm, öğrenilmiş bir davranıştır ve bir kere ortaya çıktığında sürü içinde yayılmaktadır. Kanın kanatlı hayvanları cezbetmesi nedeni ile vakalar bir hayvanın yaralanması ve akabinde kafes arkadaşı veya sürünün yarayı yolması ile başlayabilmektedir. Bu nedenle, kanatlıları yaralanmalardan korumak için hasarsız barikatlarda tutmak önemlidir. Kulübe veya kafeslerdeki serbest teller deriyi delerek kanamaya neden olabilmektedir. Tele takılan veya yakalanan hayvan, kaçmaya çalışırken derisini soyabilmekte veya tüy kaybedebilmektedir. Eski kafes ve barikatlar, yaralanma ve tüy yolmaların olağan hale gelmesine izin verilmeden değiştirilmelidir. Kanibalistik hayvanlar, yaralılar, kanibalizm kurbanları ve ölü kuşlar sürüden en çabuk şekilde uzaklaştırılmalıdır. Çevresel zenginleştirme, hayvanların ilgisini çekmek ve daha çeşitli davranışlar sergileyebilmelerini sağlamak için kafes ve kulübelere çeşitli nesnelerin konulmasına yönelik uygulamalardır. Tavuklar için, kanibalizm olasılığını 8 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 azaltan çevre zenginleştirmeleri, kutuları, tünekleri, yem arama olanaklarını ve sürü arkadaşlarını gagalamak yerine başka uğraşlara yönelten diğer unsurları içermektedir. Karanlık kuluçka kutusu, yumurtlama için güvenli bir yer sağlamakla birlikte ovipozisyon sırasında dışa dönük kloakanın, kanibalizm potansiyeli olan sürü arkadaşlarına maruz kalmasını da engellemektedir. Kloaka, gagalama açısından oldukça dikkat çekici olduğundan bazı kanibalizm vakaları ovipozisyon sırasında baş göstermektedir. Tavuklar, yerdeki diğer tavukların ulaşamayacağı yeterli derecede yüksek yerlere tüneyerek vücutlarının arka taraflarına yönelik saldırgan gagalamalardan kaçabilmektedir. Yarkalar küçük yaşlardan itibaren bu ortamlarda ye- K ana t lı H ayv anlard a K a n i b a l i z m tiştirildikleri taktirde sığınak yerleri olarak tünekleri daha çok tercih etmektedir. Eşelemek ve gagalamak açısından cazip olan kum tipi yerlerde yetiştirilen yarkalarda kanibalistik davranış gelişme olasılığı daha düşüktür. Tavuklar doğal bir davranış modeli olarak günün önemli bir bölümünü besin arayarak geçirirler. Ortam, yem arama davranışının sergilenmesi açısından uygun olmadığı taktirde, gagalama davranışı sürü arkadaşlarına yönelebilmekte ve bu da kanibalizmin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, saman, yeşil yapraklı sebzeler veya kırpılmış çimen parçaları ile döşeli zeminde yem arama imkanlarını sağlamak veya derin kum içinde küçük tanelerle besleme yapmak önemlidir. Ayrıca, pelet yemden ziyade lapa diyetin tercih edilmesi de hayvanın çeşitli zemin parçacıklarını elemesi sırasında diyeti sindirmesi daha uzun süreceği için kanibalizm vakalarını önlemeye yardımcı olabilmektedir. İpten yapılmış kafes zenginleştirme materyallerinin de gagalama davranışını sürü arkadaşlarından başka yere çekmeye yardımcı olduğu ortaya konulmuştur. Kafes ve kulübelerde, 4-8 parçadan oluşmuş sarmal askılar gagalama davranışını ortaya çıkarmakta ve sürü arkadaşlarına karşı saldırgan gagalama davranışını önlemeye yardımcı olabilmektedir. Periyodik olarak hareket ettirilen veya değiştirilen kafes zenginleştirme materyalleri kanatlıların dikkatini çekme açısından daha etkilidirler. İdeal olan, kanatlı hayvanların, doğal yem arama ve keşif davranışlarını tüm unsurları ile sergileyebileceği etrafı korumalı olan bir dış alana çıkışına izin verilmesidir. Kanibalizm Salgınının Kontrolü Her ne kadar kanibalizmin önlenmesi daha iyi bir çözüm yolu olsa da, davranışın bütün sürüye yayılmadan ortadan kaldırılması önemlidir. Var olan salgını tamamı ile durdurmak zor olsa da bu amacı gerçekleştirmeye yardımcı çeşitli metotlar mevcuttur. Düzeltici adımlardan bazıları aşağıda verilmiştir: • Ciddi tüy gagalaması gösteren (özellikle diğer kuşların yaraları ve arka taraflarına) kuşların ayrılması • Kanibalizm kurbanlarının uzaklaştırılması ve ayrı bir yerde tedavi edilmesi veya gerekli olduğu taktirde insani bir yöntemle ötenazileri • Aydınlatmanın 5-10 lüks (5-10 ayak mumu) civarına düşürülmesi • Özellikle yem aramaya ilişkin materyaller olmak üzere zenginleştirmeye yönelik araçların ortama eklenmesi • Ek yem ve su alanlarının bulunması • Folluk ve tüneklerin eklenmesi • Arka tarafı travmalı tavukların dışa çıkık kloakasına antibakteriyel yara spreyi uygulanması (küçük sürü koşullarında) • Terapötik gaga kesiminin düşünülmesi. Güvenli ve üstün hizmet anlayışıyla, Türkiye’nin dört bir yanında yıllardır aynı tutkuyla ACAR ECZA GRUP Genetik açıdan sürünün dikkatli seçimi ve iyi yönetim uygulamaları, kanibalizmi büyük ölçüde engellemektedir. Bununla birlikte, koruma yöntemi olarak sıklıkla gaga kesimi uygulanmaktadır. Gaga kesimi uygulaması, hem akut hem de kronik ağrıya neden olabildiğinden rasgele yapılmamalıdır. Nöromlar ve ampute edilmiş gaga gövdesinde kopmuş sinir uçlarının dolanması bazı zamanlarda gaga kesim hatalarından kaynaklanmaktadır. Gaga kesimine alternatif geliştirilinceye kadar, kanibalizm salgın olasılığına karşı gaga kesim kararı verilirken bu uygulamanın ağrı potansiyeli göz önünde bulundurulmalıdır. Daha uysal sürülerin genetik seleksiyonu aracılığı ile kanibalizmi önlemeyi amaçlayan mevcut araştırmaların, gelecekte gaga kesimi ihtiyacını ortadan kaldırabileceği düşünülmektedir. 10 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 İpekyol Cad. No:85 / ŞANLIURFA Tel: 0414 312 80 11 (pbx) Fax: 0414 313 35 36 Reşatbey Mah. Fuzuli Cad. 31/A Esin Apt. Altı, ADANA Tel: 0322 457 34 36 Fax: 0322 453 23 13 Osmangazi Mah. İbrahim Ethem Cad. No:72/A Bayraklı - İZMİR Tel: 0232 341 13 73 Fax: 0232 341 55 48 Plevne Cad. Aslanağzı Sk. Beşer İş Merkezi No:3/A-2 Gülveren, ANKARA Tel: 0312 350 98 98 (pbx) Fax: 0312 349 51 51 K a na tl ı H a y v a nl a rda K an ibalizm Gaga Kesimi Kanatlı hayvanların gagası, oldukça fazla sinirle donatılmıştır ve aynen insan eli gibi dokunma, ısı ve basınca duyarlıdır. Kanatlı hayvanlar gagalarını, sadece yem toplamak için değil aynı zamanda çevredeki nesneleri keşfetmek ve manipüle etmek, tüylerini düzeltmek, kum banyosu yapmak, yuva yapmak ve sosyal ilişkiler için de kullanırlar. Bu nedenle gaga kesimi ağrı verici bir işlem olmasının yanı sıra hayvanı önemli duyusal bilgilerden de yoksun bırakmaktadır. Bununla birlikte, alternatiflerin tükendiği bir durumda dikkatli bir gaga kesim programı kanibalizm vakalarını önlemeye büyük oranda yardımcı olacaktır. Kanibalizmin, yeterli su ve yiyecek erişiminin sağlandığı, kafes başına düşen hayvan sayısının az olduğu kafeslerde yayılımı etkin değildir. Medyum hibrit yumurtacı tavuk sürüsü, tavukluk kafes sistemlerinde barındırıldıklarında gaga kesim işlemi uygulanmamalıdır. Bununla birlikte, hafif olan beyaz Leghorn hibritleri kalabalık sürü kafes ortamlarında barındırıldıklarında (tavuk başına 70 inç kareden az alan), kanibalizmden ötürü yüksek ölüm oranları görülebilir. Her ne kadar 86 inç2/kanatlı hayvan’dan daha yüksek oranlarda sürü yoğunluğu önerilmese de kapsamlı önlemler alınmayan bu oran üzerindeki kalabalıklarda kanibalizmin önlenmesi için gaga kesimi gereklidir. bulunmaları halinde adapte edilebilmeleri açısından üreticiler hazırlıklı olmalıdır. Makas bıçağının çok sıcak veya çok soğuk olması durumunda ya da çevre ısısının sürünün fazla ısınmasına neden olduğu durumlarda kanama meydana gelmektedir. Şekil 1: Kabul edilebilir (hafif) kesim Şekil 2: Çok fazla (ağır) kesim Gaga kesim kararı alındığı taktirde, bu işlem sadece eğitimli personel tarafından ve kanatlı hayvan 7-10 günlük yaştayken yapılmalıdır. Gaga kesim hataları, zaten stresli olan işleme ek bir ağrı ve acının yanı sıra kanibalizmin önlenmesinde başarısızlığa neden olabilir. Gaganın doğru miktarının uzaklaştırılması önemlidir. Haşin gaga kesimleri, nörom formasyonu ve skar (yara) dokusu oluşmasına neden olmaktadır. Halbuki, üst gaganın sadece 1/3 ila 1/4’lük kısmının ve alt gaganın biraz daha az bir kısmının dikkatli kesimi bu sonucun ortaya çıkmasını önlemektedir. Alt gaganın daha az bir kısmının uzaklaştırılabilmesi için gaga, yukarıdan aşağıya doğru bir üçgen şeklinde kesilmelidir (Şekil 1 ve 2). Gaga kesim aleti örneği Şekil 3’te gösterilmiştir. Gaga kesimi için çoğunlukla ısıtılmış bıçaklar kullanılmaktadır. Ancak, lazer ve kızılötesi ışınların kullanıldığı yeni teknolojiler de günümüzde araştırılmaktadır. Bu nedenle, bu yeni teknolojilerin kullanılabilir Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 11 K ana t lı H ayv anlard a K a n i b a l i z m Şekil 3: Gaga kesim makası örneği 4. Kesimi izleyen 4-7 gün boyunca yemlik derinliğini en az 2 inç’e (5.08 cm) kadar arttırınız. Hayvanlar bu zaman aralığında, yemliğin tamamını gagalama yetisine sahip değillerdir. 5. Günde iki kez yem takviyesi yaparak veya mekanik yemlemeyi daha fazla çalıştırarak yem tüketimini uyarınız. Gaga kesimini izleyen bir hafta boyunca prestarter, starter veya yüksek yoğunluklu stres yemi verilmelidir. 6. Gaga kesimini izleyen bir kaç gün boyunca su basıncını düşürün veya manuel olarak kap sulama cihazlarını çalıştırın. Yeni gaga kesimi yapılmış hayvanların, kesimin hemen sonrasında otomatik sulukları kullanması oldukça zordur. 7. Gaga kesiminin bir hafta öncesi veya kesimi izleyen iki hafta boyunca hayvanlar, barınma, aşılama veya parazitlenmeye (açık beside) bağlı strese maruz bırakılmamalıdırlar. 8. Gaga kesimini takiben iyileşmeyi gözlemlemek için hayvanları sıklıkla kontrol ediniz. 9. Gaganın belirgin şekilde tekrar uzaması durumunda ikinci bir gaga kesimi gerekebilir. Bu işlem, sekiz haftalık yaş öncesi veya sekiz haftalık yaşta yapılmalıdır. İçerik: Poultry Management, Yayın Tarihi: Şubat 2007 Gaga Kesimi Öncesi ve Sonrası İdare Açısından İpuçları Kesim öncesi ve sonrası stresi, kanamayı, ağırlık kaybını ve dehidrasyonu en aza indirmek için önlemler alınabilir. Yardımcı olabilecek bu prosedürlerden bazıları şunlardır: 1. Sıcak hava koşulları altında kesim yapıldığı taktirde hayvanları olabildiğince serin tutunuz. İşlemi sabah erken saatte veya gün batımından sonra yapmak daha iyi olacaktır. Her zaman için taze ve soğuk suyu mevcut bulundurunuz. 2. Gaga kesiminden iki gün önce ve kesimi izleyen iki-üç gün boyunca suya K vitamini eklenmelidir ( 5 mg/galon veya 20 mg/lt). 3. Bazı zamanlarda suya ayrıca C vitamini de eklenebilir ( 20 mg/lt veya 80 mg/galon). 12 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 Taklitleri, Asla yerini tutamaz! Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler Yousaf, M., Chaudhry, A.S. History, changing scenarios and future strategies to induce moulting in laying hens. World’s Poultry Science Journal, 64: 65-75,2008. Özet Tüy dökümü; kanatlılarda eski tüyler yenileri ile yer değiştirirken gıda alımının ve vücut ağırlığının azaldığı, aynı zamanda üremenin de askıya alındığı doğal bir süreçtir. Bu süreç yumurtacı tavuklarda fotoperiyot kullanılarak, yem kısıtlamasına gidilerek ya da diyetteki minerallerin ve diğer bileşenlerin miktarları değiştirilerek uyarılabilir. Tüy dökümü tavuklarda yumurta üretimini ve kalitesini artıracak, çiftliklerde ve kuluçkahanelerde hem ölüm oranlarını hem de üretim ve yatırım maliyetlerini azaltacaktır. Yem kısıtlaması, kanatlılarda tüy dökümünü uyarmak için kullanılan en etkili yöntem olmakla birlikte, İngiltere’de ve Avrupa’da hayvan refahı açısından meşru olmayan bir uygulamadır. Küresel kanatlı endüstrisini yakından ilgilendiren tüy dökümü ile ilgili değişik ülkelerde yem kısıtlamasının yerine koyulabilecek, uygulanabilir nitelikte alternatif bir yöntem geliştirme çabaları sürmektedir. Bu çalışma, tüy dökümünü uyarmak için kullanılan yöntemlerin tarihini ve geçmişte test edilmiş bu yöntemlerin gelecekte, yumurtacı tavuklarda gıda kısıtlamasının daha uygun bir alternatifi olabilme ihtimalini araştırmaktadır. Anahtar kelimeler: tüy dökümü, refah, uyarma, fizyoloji Giriş Orman tavuğu (Gallus gallus) olarak bilinen tür, tüm hayatını üreme sistemi invole olup yumurta üretimi duruncaya kadar kuluçkalık olarak geçirmektedir (Sherry ve ark., 1980). Kuluçka periyodu boyunca gıda alımını azaltmakta ve vücut ağırlığının %20’si kadarını kaybetmektedir. Kuluçkaya yatan kanatlılardaki bu durum “spontan anoreksi” olarak tanımlanmıştır (Mrosovsky ve Sherry, 1980; Sherry ve ark., 1980). Civcivler yumurtadan çıktıktan sonra ise tavuk yavaş yavaş eski haline dönmekte ve kendisini yenilemektedir. Spontan anoreksi için verilebilecek en uç örneklerden biri erkek imparator penguenlerdir (Aptendytes forsteri). Bu erkek kuşlar, Antartika kışı boyunca, eşlerinin bıraktığı yumurtalar 14 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 Çeviren : Araş. Gör. Ahu DEMİRTAŞ Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı-ANKARA E-posta: demirtas@veterinary.ankara.edu.tr Tel: 0312 317 03 15/432 üzerine kuluçkaya yatmaktadırlar. Kuluçka dönemi boyunca gıdaya ulaşmaları oldukça zor olduğundan vücut ağırlığının % 40’ı kadarını kaybetmektedirler (Le Maho, 1977). Bununla birlikte bu durum tavuklar da dahil tüm kuş türleri için, besin yokluğunda çok uzun süreler hayatta kalmalarını sağlayan doğal bir özelliktir (Berry, 2003). Dinlenme döneminden üretim dönemine geçerken ise tüm özelliklerini tekrar yenilemektedirler. Göç eden kuşların özellikle sahil kuşlarının, binlerce kilometre hiç durmadan uçtukları bilinmektedir. Bu uçuşlar bazen 100 saat sürebilmekte ve uçuş boyunca yemsiz ve susuz kalan bu kuşlar yüksek vücut metabolizmalarına rağmen sadece vücut depoları ile idare etmektedirler (Butler ve Woakes, 1990). Tüy dökümünün uyarılması tavukların üretken dönemlerinin uzatılması açısından faydalı olacaktır. Aksi taktirde yumurta üretimi kısa sürede düşük düzeylere inecektir. Bu çalışma, geçmişte test edilen tüy dökümü yöntemlerini değişik yönleri ile ele almakta ve bu yöntemlerin tüy dökümünü uyarma potansiyelleri ile birlikte yumurta üretimine ve hayvan refahına olan katkılarını da araştırmaktadır. Tüy Dökümü; Birçok Hayvan Türünde Doğal Bir Fenomen Tüy dökümü, birçok yabani hayvan ve kuş türü için reproduktif yenilenme anlamına gelmektedir (Burton ve Burton, 1980). Memelilerde tüy dökümünün uyarılmasında; doğal ritim, gün ışığı sürelerindeki mevsimsel değişimler ve hormonlar gibi birçok karmaşık faktör etkili olmaktadır. Yılanlarda deri değiştirme olarak adlandırılan benzer durum, dudak çevresindeki derinin gevşemesi ile başlar ve geriye doğru itilen bu deri yerini yenisine bırakır. Fok balıklarının da yüzlercesi, yazın ikinci yarısında deri değiştirmek için karaya vurur. Kurbağalarda tirotropin hormonu deri değişimi için tiroit bezini uyarır. Artropotlarda ise değişim için deriden salınan hormonlar, eski kutikulada gevşemeye ve kısmi çözülmeye neden olur. Çatlayan kutikula artropodun su yüzüne çıkmasına Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler aracılık eder. Akrepler iki ya da üç yıllık ömürleri boyunca dört kez deri değiştirirler. İnsektler ise periyodik aralıklar ile kendilerini sınırlayan dış iskeletleri dökülürken yalnızca doğrusal boyutta değişim gösterebilirler. Bir diğer insekt grubu olan mayıs böcekleri üç yılı “nimf” formunda geçirdikten sonra genellikle geceleri su yüzeyine çıkar ve derilerini değiştirerek kanatlı formlarına dönüşürler. Ergin formlarına dönüşmek için muhtemelen bir kere daha deri değiştirirler. Yengeçler ise kabuk değiştiren gruptadır. Erkek ve dişiler farklı zamanlarda kabuk değiştirirler ve erkek yengeçler dişiler ile dişi kabuğunu attıktan hemen sonra halen yumuşakken çiftleşirler. Çünkü dişiler kabuk değiştirdiklerinde erkekler için çok çekici hale gelirler. Kabuk değiştiren bir diğer tür olan ıstakozlar, oldukça sert iskeletlerini büyüme sürecinde ilk yıl sekiz kez, sonraki iki yıl iki ya da üç kez ve üçüncü yıldan sonra da sadece bir kez olmak üzere periyodik olarak değiştirirler. Nematod kurtçukları ise kuluçka ile olgunlaşma dönemi arasında dört kez kabuk değiştirir (Burton ve Burton, 1980). Kanatlı Türlerinde Tüy Dökümünün Uyarılması Kanatlı türlerinde tüy dökümü, kanatlıların üreme özelliklerini ve yeteneklerini periyodik olarak yenilemeleri anlamına gelmektedir (Berry, 2003). Tavuklarda tüy dökümünün uyarılmasının tarihi ise 19. yüzyılın başlarına kadar uzanmaktadır (Rice, 1905; Rice ve ark., 1908). Bilim adamları tüy dökümünü uyarmak için değişik metotlar keşfetmişler ve bu uygulamalar 1930’lar boyunca büyük popülarite kazanmıştır. 1950’lere gelindiğinde Kalifornia’daki yumurta üreticilerinin çoğu bu metotları sistemli bir şekilde uygular hale gelmiştir. Tüy dökümü uygulamaları 1960 ve 1970’lerde, bu konuda yazılan çok sayıda araştırma makalesi ile birlikte yaygınlaşmaya devam etmiştir. Yakın tarihlerden itibaren tüy dökümü, dünyanın birçok yumurta üreten bölgesinde, adeta tükenen tavukları gençleştirmek için bir araç olarak kabul edilmekte ve kullanılmaktadır (Bell, 2003). Ticari olarak yumurtacı sürüler, genellikle 1 yıllık yumurtlama siklusu boyunca yumurta üretiminde kullanılıp sonrasında satılırlar. Yumurtlama siklusunun sonlarına doğru özellikle bir de sıcak döneme tesadüf edildi ise yumurta üretimi ve kalitesi oldukça düşer. Yumurta üretiminin başlangıcında ise henüz genç olan sürüden elde edilen küçük yumurtalar çiftlik kazancında düşüşe neden olacaktır (Koelkebeck ve ark., 1993; Yousaf, 1998). Fakat eski sürüde tüy dökümü uyarılır ve bu sayede bu sürü ek bir yumurtlama sezonu boyunca daha kullanılacak olursa çiftliğin sabit giderleri daha uzun bir zamana yayılmış ve her birimden alınan verim artırılmış olur. Bugün ABD’de bulunan yumurtacı sürülerin % 75’ i bu şekilde düzenli değişim programının bir parçası olarak tüy dökümüne tabi tutulmaktadır. Tüy Dökümünü Kontrol Eden Fizyolojik Mekanizmalar Yıllık dinlenme dönemi boyunca yumurtacı tavukların kan lipid düzeyleri düşer. Yumurtalık ve yumurta yolu ise olgunlaşma dönemi öncesindeki boyutlarına kadar küçülür. Üreme aktivitesindeki gerileme, tiroid bezince kontrol edilen tüy dökümünün gerçekleşmesi için ön koşuldur. Tüy dökmüş tavuklardaki en belirgin değişiklik yumurtalık ve tiroid bezi aktivitesinde gözlenir (Brake ve Thaxton, 1979). Hipofiz-yumurtalık ve hipofiz-tiroid bezi eksenindeki antagonizma yumurtlamanın durduğu süreç boyunca tüylerin yenilenmesinin kontrolünde kritik bir öneme sahiptir (Decuypere ve Verheyen, 1986). Tüy dökümü ilk aşamada tiroksin (T4)’in ve ardından T3’ün artışı ile uyarılır (Verheyen ve ark., 1983). Daha sonra tüy foliküllerini baskı altında tutan östrojenin (Stake ve ark., 1979) gerilemiş yumurtalıklardan salınmasının # ! ,$)(%()+%, &% (.(.(%,$*(!%(.((%(" + ,%! (.(.(%+%*+%,!!$!% (.(.((!%-(-%(%( $!! ( " *$ - .$!*((%**(- $(% - ("- $ ".%+ +, ,"*-(((""-(, $% .((!**%+%,- "%" -,,$%%% %$%' Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 15 Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler azalması sonucu tüy folikülleri aktive olur. Bu aktivasyonda, tiroksin ve progesteron da rol oynar. Tüy dökümü süreci boyunca, eski tüylerin yeni çıkanlar tarafından itilip atılması, bu sürecin tüy foliküllerinin uyarılması sonucu geliştiğini ve bu uyarımdan da hormonların sorumlu olduğunu doğrulamaktadır. Yine aynı dönemde artan kortikosteroidler ise gonadların atrofiye olup, yumutlamanın durmasına hizmet ederler (Van Tienhoven, 1981). Tüy Dökümü Metotları Tüy dökümü ile ilgili 1960 ve 70’lerden beri aktif olarak yapılan araştırmalar sonucu geliştirilen stratejiler günümüzde büyük ilgi görmekte ve hızla geleneksel yem kısıtlama programlarının yerini almaktadır. Tüy dökümü periyodu sonunda maksimal yumurta üretiminin sağlanabilmesi için vücut ağırlığının optimal olarak %25-35’inin kaybedilmesi gerekir. Bu ağırlık kaybına başlıca organların ağırlıklarının azalması ve vücut depolarının tüy dökümü uygulamaları boyunca besin kaynağı olarak kullanılması sebep olur. Fazla ağırlık kaybı genellikle yem kısıtlaması yönteminde görülür ve hayvanlarda açlığa, bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve ölüm oranlarının artmasına neden olur. Yem kısıtlamasına gidilmeden tüy döktürülen tavuklarda ise daha düşük ağırlık kaybı, daha güçlü bir bağışıklık ve daha düşük ölüm oranları gözlenir. Tüy dökümünü uyarmak için en yaygın şekilde kullanılan metotları 4 ana başlık altında toplayabiliriz: Yem Değişimi Ve/Veya Kısıtlaması: Yem kısıtlaması bir diğer deyişle hayvanı yemden yoksun bırakma; kolay uygulanabilir ve ekonomik bir yöntem olduğu için kanatlı sektöründe en yaygın şekilde kullanılan ve çoğunlukla da ışık ve /veya su kısıtlaması ile kombine edilen bir yöntemdir (Rice ve ark., 1908; Hembree ve ark., 1980; Hussein, 1996, Yousaf, 1996; Yousaf, 1998; Koelkebeck ve ark., 2001; Bell, 2003; Biggs ve ark., 2004; Chowdhury ve ark., 2004; El-Deek ve Al-Harthi, 2004; Oguike ve ark., 2004; Kubena ve ark., 2005; Khoshoei ve Khajali, 2006). Hayvanlar yemden yoksun oldukları dönem boyunca hayatta kalabilmek için fazla vücut depolarını tüketmeye başlarlar. Vücutta artan katabolizmanın ise bağışıklığın zayıflamasına, istenmeyen davranış değişikliklerine ve hatta ölüme neden olduğu bilinmektedir. Değişen derecelerde yem kısıtlaması ya da yem değişimi yemden yoksun bırakma metodunun bir alternatifi olabilir fakat bu yöntemlerin başarısı da yem kısıtlamanın süresine ve ilgili yemlerin içeriği ile besin yoğunluğuna bağlıdır. 16 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 Farklı Diyet Uygulamaları: Son yıllarda araştırmacılar tüy dökümünü uyarmak için tiroid bezini uyaran ve tiroaktif proteinler (Kuenzel ve ark., 2005) olarak bilinen alfaalfa (Donalson ve ark., 2005; Ricke, 2003; Woodward ve ark, 2005; Kim ve ark., 2006, McReynolds ve ark., 2006), melengestrol asetat (Koch ve ark., 2005a; 2005b) ve alfalafa oligosakkarit kombinasyonlarını (Kim ve ark., 2006) değişen oranlarda kullanmaktadır. Özellikle alfalalfa proteini, yüksek ham protein ve kalsiyum içermesi, bağırsaklardan geçiş hızının yavaş olması sayesinde daha iyi sindirilmesi ve daha çok mikrobiyal fermentasyona uğraması nedeniyle tercih edilmektedir. Kullanılan diyetlerin besin yoğunlukları değişse de pek çoğu tüy dökümü amacıyla başarıyla kullanılmaktadır. Bu anlamda tek bir besin türünün ya da yem çeşidinin tüy dökümüne katkısını saptamak güçtür fakat eksikliğinin hayvanın sağlığını ciddi bir şekilde tehdit edeceğini tahmin etmek güç değildir. Yem Katkı Maddeleri: Tüy dökümünün bakır, çinko (Stevenson ve Jackson, 1984), sodyum (Harms, 1981) ya da alüminyum (Hussein ve ark., 1989) gibi çeşitli mineraller ile uyarılması geçmişte birçok araştırmacı tarafından denenmiştir. Alüminyum tuzunun (Lipstein ve Hurwitz, 1982; Hussein ve ark., 1989; Hussein, 1996; Yousaf, 2004; Yousaf ve Ahmad, 2006) ya da çinkonun (Cantor ve Johnson, 1984; Yousaf ve ark., Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler 1998; El-Deek ve Al-Harthi, 2004; Moore ve ark., 2004; Ocak ve ark., 2004; Ahmed ve ark., 2005; Yousaf ve Ahmad, 2006; Koch ve ark., 2007; Koelkebeck ve Anderson, 2007) yüksek dozlarda kullanımı ile başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Bununla birlikte, diyete düşük dozda çinko ekleyip beraberinde kalsiyum miktarının azaltılması da başarılı sonuçlar vermiştir (Cantor ve Johnson, 1984; Breeding ve ark., 1992; Yousaf, 1998; Ricke ve ark., 2001). Örneğin diyette sodyum miktarının azaltılması (Naber et al., 1984; Said et al., 1984), tüy dökümünün uyarılmasında yem kısıtlaması ile eş etkinliğe sahiptir. Bakır da etkili bir tüy dökümü ajanıdır (Pennington ve Calloway, 1973; Davis, 1974; Griminger, 1977; Pearce ve ark., 1983; Stevenson ve Jackson, 1984, Yousaf, 1998, Yousaf, 2004). Diyetine mineral ilave edilen gruplar, kontrol gruplarına göre tüy dökümü sonrası daha iyi bir üretim performansı göstermişlerdir. Diğer yandan, diyete yüksek oranda ilave edilen mineraller ette ve yumurtada birikip kalıntıya neden olabilir, bu da insan sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu risk, yüksek mineral dozlu diyetler yerine düşük dozlu olanların kullanılması ile bertaraf edilebilir. Hormonlar: Tüy dökümünün hormonlarla uyarılması gonadotropin salgılatıcı hormon (Gn-RH) ajanları (Dickerman and Bahr, 1989) ile Löprolit asetat (Burke ve Attia, 1994) kullanılmasını gerektirir. Progesteron enjeksiyonunun ise yem kısıtlaması ile karşılaştırıldığında tüy dökümünün uyarılmasında daha etkili olduğu rapor edilmiştir (Adams, 1955). Dolayısıyla progesteron enjeksiyonu tüy dökümü uygulamalarında başarı ile kullanılmaktadır (Adams, 1956; Hansen, 1960; Furr ve ark., 1973; Mashaly ve Wentworth, 1974; Johnson ve Van Tienhoven, 1981; Etches ve ark., 1984; Herremans ve ark., 1988, Yousaf, 1998). Progesteron uygulaması yem kısıtlaması yöntemi ile kıyaslandığında, progesteron uygulanan tavuklarda tüy dökümünün daha başarılı olduğu fakat tüy dökümü sonrası yumurta üretiminin daha düşük olduğu görülmüştür. Tiroksin hormonu da tüy dökümünde oldukça etkilidir (Lofts ve Murton, 1972; Pethes ve ark., 1982; Verheyen ve ark., 1983a; Sekimoto ve ark., 1987; Queen ve ark., 1997; Herremans ve ark., 1988; Yousaf ve ark., 1998; Keshavarz ve Quimby, 2002). Tüy dökümünün hormonlarla uyarılması; uygulama sonrası değişken üretim performansı ve yüksek maliyetleri nedeniyle kanatlı sektörü için pratik bir metot değildir. Oysa yem kısıtlamasının alternatifi olan diğer metotların; kolay uygulanabilir olmaları, tüy dökümünden sonra performansı artırmaları ve ekonomik olarak daha yüksek geri dönüşleri olması sebebiyle üretici için çok daha uygun yöntemler oldukları söylenebilir. 18 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 Tüy Dökümünün Faydaları Tüy dökümü, her ne kadar hayvanda stres yaratan bir uygulama olsa da, verimlilik artışı, kuluçkahanelerde ve tavuk çiftliklerinde azalan maliyet ve yatırımlar gibi pozitif etkileri düşünüldüğünde oldukça karlı bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra ticari yumurtacı sürülerde tavuk ve kuluçkalık erkek civciv kullanımı da hemen hemen % 50 azalmaktadır (Bell ve ark., 2004). Daha az hayvan kullanımı hem ekonomik açıdan hem de hayvan refahı açısından olumlu bir durumdur. ABD’de yumurtacı sürülerin hemen hepsinin yaşamları boyunca en az bir ve çoğunlukla iki kez tüy döktükleri rapor edilmiştir. Ayrıca tüy dökmüş anne ve babadan olan sürüler, yüksek vücut ağırlıkları nedeniyle kanatlı çiftlikleri tarafından tercih edilmektedir. Birçok araştırmacı, tüy dökümü sonrası performansın öncekinden daha yüksek olduğunu rapor etmişlerdir. Tüy dökümünü izleyen dönemlerde, yumurta kalitesinin ölçüsü olan parametrelerdeki iyiye yönelik değişim oldukça belirgindir. Daha büyük yumurtalar, kabuk kalitesindeki ve yumurta üretimi oranındaki artışlar buna dahildir. Albumin kalitesi, ışık alma oranı, kabuk kalınlığı ve dayanıklılığı, yumurtaların ağırlığı ve sağlam yumurtaların oranı gibi Haugh birimlerine (Zimmermann ve ark., 1987) ait parametrelerindeki artışlar da oldukça belirgindir (Hansen, Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler 1967; Yousaf, 2006a; Yousaf, 2006b). Yumurta kırıklarında, ölü ve hasta hayvan oranlarında ise azalma söz konusudur (Bar ve ark., 2001). Farklı yumurta üretimi siklusları arasındaki en büyük farklılık, yumurta ağırlığı ve sayısında gerçekleşmektedir. İlk üretim siklusunda yumurta ağırlıkları 20. haftaya kadar 60 g’ nin altında kalmaktadır. Yumurtlama döneminin ilk 10 haftası boyunca, yumurta ağırlığı ilk siklusta 52.3 g, ikinci siklusta 62.6 g, üçüncü siklusta ise 63.4 g’ dir. 35. haftada ise, yumurta ağırlıkları üç siklusta sırasıyla 57.4, 63.4 ve 63.7 g’dir (Bell, 2003). İkinci ve üçüncü sikluslarda yumurta ağırlığındaki artış, hayvanın yaşının ve ağırlığının artması ile açıklanabilir. Bununla birlikte, aynı yaştaki ve ağırlıktaki tüy dökmüş ve tüy dökmemiş tavukların yumurtaları kıyaslandığında, tüy dökmüş tavukların yumurtalarının daha büyük ve daha kaliteli olduğu gözlenmiştir (Bar ve ark., 2003). ABD’de yumurta pazarında, ikinci ve üçüncü sikluslardan elde edilen yumurtalar her düzine başına, birinci siklus yumurtalarına göre daha yüksek kar getirme oranına sahiptir (Bell, 2003). Tüy dökümü ile üretime bir süre ara verilmesi, yumurta üretimi ve kabuk kalitesindeki yaşa bağlı düşüşleri de minimalize eder. Dolayısıyla tüy dökümü, sürülerin üretken dönemlerini uzatıp kaynakların kullanımını optimize eder ve bu yolla yatırımsal geri dönüşü artırır. Çünkü normal şartlarda, tüy dökümü yapılmazsa bir yumurtacı sürünün ekonomik olarak kullanım ömrü 80-110 haftadan daha azdır. En makul kullanım ile bu süre 140 haftaya kadar uzatılabilir. ABD’deki ticari sürülerin yaklaşık %70-80’ i tüy dökümü programları içindedir. Toplam karın yaklaşık üçte biri tüy dökmüş tavuklardan elde edilmektedir (Holt, 2003). Her dönem yumurtacı tavukların %25-30’ u, ya tüy dökümündedir ya da yeni tüy dökmüştür. Çiftlikler bu yolla yumurtacı piliçlerin değişimini de optimize etmektedir. Örneğin tüy değişimi programı uygulamayan tek sikluslu sürülerde, 10 yıllık bir periyotta kullanılan yeni piliç oranı 8.4 iken tüy dökümü programı ile iki sikluslu üretim yapılan sürülerde bu oran yalnızca 5.7’ dir (Bell, 2003). Tüm üretici çiftlikler ve kuluçkahaneler, sistemlerine her yıl %47 oranında yeni civciv sokmak zorundadır. Örneğin her yıl bir öncekine göre yüz milyon daha fazla erkek civciv tüketilen broyler çiftliklerinde, bunların yerine en az %47’ si kadar yeni damızlık civciv alınmak zorundadır. Aynı durum yumurtacı sürüler için de geçerlidir. Böyle bir üretim hızında, üretilen yumurtaların büyüklüğü yıldan yıla azalacak 20 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 ve piyasaya perakendeciler tarafından pek de istenmeyen küçük yumurtalar sürülmeye başlanacaktır. Üretimi pazar ihtiyacına uydurma ön plana çıkacaktır (Bell, 2003). Tüy Dökümünün Yem Kısıtlaması İle Uyarılması, Hayvan Refahı Ve Gelecekteki Stratejiler İdeal bir tüy dökümü metodu basit olmalı ve maliyeti düşürmelidir. Aynı zamanda, ölüm oranını azaltmalı ve performansı artırmalıdır (Swanson ve Bell, 1974b). Tüm dünyadaki ticari yumurtacı sürülerde uygulanan standart program çerçevesinde, öncelikle hayvanlar vücut ağırlıklarının %25-30’ unu kaybedene kadar 7-14 günlük bir periyot boyunca yem kısıtlamasına gidilir, bunu bir dinlenme periyodu izler ve sonrasında yeniden yumurta üretimine başlanır (Webster, 2003). Son yıllarda yem kısıtlaması metoduna hayvan refahı ve gıda güvenliği gibi sebeplerden dolayı, İngiltere ve tüm Avrupa’daki kanatlı sektöründe şüphe ile yaklaşılmaya başlanmıştır (Bell, 2003; Gast ve Ricke, 2003). ABD’de ise hemen hemen tüm yumurta üreticileri halen bu yöntemi kullanmaktadır (UEP, 2006). Alternatif metotların da mevcut bulunmasına ve kullanılabilir olmasına rağmen, yem kısıtlaması kanatlı sektöründe halen en etkili, en pratik Yumurtacı Tavuklarda Tüy Dökümü; Tarih, Değişen Senaryolar ve Gelecekteki Stratejiler ve en ekonomik tüy döktürme metodudur (Yousaf, 1998). Ancak, hayvanlarda gelişen açlık, bağışıklık sistemini zayıflatmakta ve ölüm oranlarını artırmaktadır. Yem kısıtlaması ile tüy döktürülen tavuklarda tüy dökümü süresince, diğer metotların kullanıldığı tavuklardakinden daha yüksek oranda ölüm gözlenmektedir. Yine, yem kısıtlamasına gidilen sürülerde, yumurtaların Salmonella enteritidis (SE) ile kontamine olma oranı artmaktadır (Holt, 1995). Tavukların aç kaldıkları dönemde kanlarındaki kortikosteroid seviyesi artmakta (Etches ve ark., 1983) bu da hücresel bağışıklığı azaltarak hayvanın enfeksiyon ve hastalıklara karşı direncini düşürmektedir. Aç kalma aynı zamanda hayvanın sindirim sisteminin patolojik kolonizasyonlara karşı koyma yeteneğini de azaltır (Webster, 2003). Yem kısıtlaması, sadece patojenlere olan direnci düşürmekle kalmaz, tibia ve humerusun medullar kısmının mineralizasyonunu da azaltır. Tüy dökümü sonrası, bu kemiklerin kendilerini kademeli olarak yenilemeye çalıştıkları bildirilmiştir (Mazzuco ve Hester, 2005). Yem kısıtlaması, tüy dökümünü uyarmada en etkili yöntem olsa da, kanatlı refahı üzerine çalışan çevrelerce kabul görmeyen bir yöntemdir. Bu nedenle, eğer tüy dökümü yumurtacı tavuklar için zaruri bir uygulama ise kanatlı üzerine çalışan bilim adamları uygun alternatif yöntemler geliştirmek ve uygulamak zorundadırlar (AVMA, 2002). İngiltere ve Avrupa’da tüy dökümünün yem kısıtlaması ile uyarılması kesin olarak yasaklanmıştır (DEFRA, 1994). Fakat ABD’de ve pek çok ülkede halen yem kısıtlaması tüy dökümünü uyarmak için kullanılmaktadır ve muhtemelen gelecekte de kullanılacaktır. Bununla birlikte İngiltere’de, kanatlı refahı açısından olumsuz etkileri bulunmayan diğer yöntemlerin uygulanması mümkündür (Edge, 1998). Yakın bir tarihte, Birleşik Yumurta Üreticileri (United Egg Producers, UEP) bunun başlangıcını yapmış ve yem kısıtlaması uygulamasının yerini alacak alternatif yöntemlerin önünü açmıştır. Bu yöntemlerde hayvanlar yumurta üretimini durdurdukları tüy dökümü dönemi boyunca yemeye devam etmekte ve izleyen üretim siklusunda daha iyi bir performans sergilemektedirler. UEP’nin bu politikası ile alternatif bir metoda olan ihtiyaç önemli ölçüde artmış ve yem kısıtlaması artık daha fazla kullanılamaz hale gelmiştir. Alternatifler Yem kısıtlamasının alternatifi olan yöntemlerde ya yem içerisindeki çeşitli besin maddelerinin miktar- 22 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 ları azaltılır ya da yem içine yumurta üretimini durduran maddeler eklenir. Çeşitli besin maddelerinin miktarını azaltma, yem kısıtlamasının yasaklandığı ülkelerde tercih edilen bir metottur. Besleyici değeri düşük diyetler (Bell ve ark., 1979; Yousaf, 1998), tuzun ya da sodyum (Naber ve ark., 1984) ve kalsiyumun (Martin ve ark., 1973) marjinal miktarları eklenerek kullanılmaktadır. Yumurta üretimini durdurmak için çeşitli mineraller diyete yüksek konsantrasyonda eklenebilmektedir. Çinko (Hussein ve ark., 1988; Cantor ve Johnson, 1984; Yousaf, 1998), alüminyum (Lipstein ve Hurtwitz, 1982; Hussein ve ark., 1989; Yousaf, 2004; Yousaf ve Ahmad, 2006) ve potasyum iyodid (McCormick ve Cunnigham, 1987; Hussein ve ark., 1989) bu amaçla kullanılan mineraller arasındadır. Tüy dökümünü uyarmak için progesteron ve enheptin gibi maddelerin de yem katkı maddesi olarak kullanılabileceğine dair çalışmalar vardır. Hayvan refahı, tavukların üretim öncesindeki fizyolojik durumlarına ulaşana kadar, her an lezzetli ve besleyici nitelikteki yeme ulaşabilmelerini gerektirir. Akademisyenler tarafından yürütülen çalışmalar, endüstri ve bilim çevreleri kanıtlamışlardır ki üretim öncesindeki fizyolojik duruma dönüş, uygun bir diyet programı ile sağlanabilir. Bu diyet, hayvanda yumurtlamayı durduracak ve yumurta yolunu yenileyip tekrardan gençleştirecek şekilde tasarlanmış olmalıdır (UEP, 2006). Sonuç Tüy dökümünün uyarılması, kanatlı endüstrisinde dünya çapında uygulanan ve yumurtacı tavukların ömürlerinin üretken dönemini, dolayısıyla kanatlı çiftliklerinin karını önemli ölçüde artıran bir uygulamadır. Bununla birlikte, yaygın olarak kullanılan yem kısıtlamasıyla ilgili hayvan refahına yönelik kaygılar nedeniyle tüy dökümü uygulamaları tartışmalı hale gelmiştir. Hiç şüphesiz, kanatlı çiftlikleri her zaman tüy dökümüne ihtiyaç duyacaklardır. İyi yönetilen, maliyetleri düşürülmüş ve sürekliliğin sağlandığı bir yumurta üretim sistemi kurabilmek için uygun bir tüy dökümü metodunu uygulamaya sokmak zorundadırlar. Bu nedenle, tüy dökümünü uyarmak, yumurta üretimini ve işletmenin kazancını artırırken hayvanın refah düzeyini de iyileştirmek için, diyet içeriklerinin, yem katkı maddelerinin ve fotoperiyodun en uygun düzeyleri araştırılmalıdır. Bu yolla, yem kısıtlamasına gidilmeksizin uygulanacak bir yöntemin uygunluğu test edilip onaylanmalıdır. Kaynaklar Çeviriden temin edilebilir. GALLUS Spp.’DE SALDIRGANLIK DAVRANIŞI (Sayı Dizisi I) GALLUS Spp.’de Saldırganlık Davranışı (Sayı Dizisi I) Queiroz, S.A., Cromberg, V.U. (2006). Aggressive behaviour in the genus Gallus sp. Brazilian Journal of Poultry Science. 8(1): 1-14 Çeviren: Dr. Sadettin Mehmet SOYLU Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı-SAMSUN E-posta: smehmetsoylu@yahoo.com Tel: 0362 3121919/3902 ÖZET Kümes hayvancılığında üretim sisteminin yoğunlaştırılması ve kümes hayvancılığı ticaretinin dikey entegrasyonu, atalarıyla karşılaştırıldığında evcil tavukların fiziksel ve sosyal çevrelerinde köklü değişimler meydana getirmiş, saldırı ve boyun eğme davranışlarının artmasına neden olmuştur. Bu derleme, Gallus cinsinin saldırganlığını farklı bakış açılarıyla araştıran çalışmalar üzerine odaklanmaktadır. Ele alınan çalışmalarda, saldırganlık ve boyun eğmenin ırklar, soylar ve bireyler arasındaki genetik farklılıkları, büyüme dönemindeki beyin gelişimi, hormonal metabolizma, gıda kısıtlaması, yoğunluk, barındırma tipi (altlıklı veya kafes), büyüme sırasında karşı cinsin etkisi, düşmanca uyaranların (ağrı ve korku) varlığı, bireyleri tanıma ve sosyal öğrenme gibi bireylerin yetiştirme koşullarındaki farklılıklarını içeren kompleks davranışsal dışavurumlar olduğu ortaya konmuştur. Mekanizmalar çalışılırken deneysel materyal olarak Gallus cinsinde saldırganlığın ortaya konmasına etkisi olan kavga eden kuşların kullanılması bu davranışın önemli biyolojik yönlerinin karşılaştırılmalı olarak açıklanmasına yardımcı olmaktadır. GİRİŞ Evcil tavuklar doğada, belli bir bölgede bir horoz ve çok sayıda tavuktan oluşan gruplar halinde yaşayan sosyal kuşlardır. Grubun yapısı erkeğin tüm tavuklara dominant olduğu bir sosyal hiyerarşi şeklindedir ve bunlar arasında sosyal hiyerarşi gagalama sırası ve tüneme konumu ile belirlenir. Bu hiyerarşi saldırgan davranışlarla zor kullanılarak oluşturulmakta fakat bir kez hiyerarşi kurulduktan sonra saldırganlık azalır ve yerini tehdit ve boyun eğme davranışlarına bırakır. Horozlar ve tavuklar birbirinden ayrı sosyal hiyerarşiler kurarlar. Erkeklerin dişilere üstünlüğü rekabet unsuru içermediğinden, erkeklerin dişilere saldırgan bir tutum sergilemeleri doğal koşullarda çok ender gözlenen bir durumdur (Milman ve Duncan, 2000). Öte yandan, üreme mevsimi boyunca erkekler arasında saldırganlık testosteron seviyelerinin artması (Ros ve ark., 2002) ve çiftleşme fırsatı için oluşan rekabet nedeniyle oldukça yaygındır. 24 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 Yaşanılan bölgenin fiziksel yapısı ve sosyal deneyim tutsak hayvanlarda agonistik davranışların oluşumu ve dışavurumu bakımından önemli role sahiptir. Evcilleşmeyle beraber savunma davranışı cevabının eşik değerinde bir artış meydana gelmekte ve bu da tutsak hayvanlarda vahşi hayvanlara göre daha düşük bir boyun eğme cevabı veya sosyal inhibisyon oluşumuyla sonuçlanmaktadır (Lorenz, 1950). Savunma davranışına karşı seleksiyon, saldırıdan kaçışın mümkün olmadığı bir çevrede stresi azaltmak için oluşturulmuş bir adaptasyon olabilir. Kanıtlar, hayvan davranışında evcilleşmeyle meydana gelen en önemli değişimin duygusal tepkiselliğin azalması olduğunu göstermektedir. Bu etki tüm evcil hayvan topluluklarında gözlenmekte, evcil fenotipi niteleyen birçok davranışı etkilemekte ve büyüme oranı, sosyal etkileşim, insana gösterilen tepki, yabancı nesne ve yerlere gösterilen tepki gibi ekonomik bakımdan önemli göstergeleri de etkilemektedir (Price, 2002). Kümes hayvancılığı sektöründe üretim sistemlerinin büyümesi ve 20. yüzyılda kümes hayvancılığı tarımsal ticaretinde seleksiyon, reprodüksiyon ve üretim aktivitelerini ayıran dikey entegrasyon, popülasyonların bu değişimlere genetik adaptasyonlarından daha hızlı bir biçimde gerçekleşmiş ve hala da gerçekleşmektedir (Newman, 1994). Bu, bireylerin meydan okumalara karşı koymalarını sağlayacak yeterli biyolojik kaynak ve davranışsal mekanizmalara sahip olmadığı durumların şekillenmesine neden olabilmektedir. Bu derleme, tavuk cinsinde gözlenen saldırganlığı farklı yönleriyle ele alan bilimsel çalışmaları bir araya toplamayı ve bu koşullarda şekillenen sosyal adaptasyon stratejilerini tanımlamayı amaçlamaktadır. Saldırganlık Saldırgan davranış genelde aynı türden bireylere yönelik tehdit ve saldırının değişik görünümlerini içerir. Saldırganlık, küçük bir grupta hiyerarşi oluşturmak ve devam ettirmek amacıyla başvurulan bir iletişim biçimidir (Loiselet, 2004). GALLUS Spp.’DE SALDIRGANLIK DAVRANIŞI (Sayı Dizisi I) Gallus cinsinde, bireyler arasındaki rekabet otoriteye dayalıdır; en güçlü kuş en iyi kaynağa sahip olur ve diğerlerini kaynağın kıt veya daha düşük kaliteli olduğu yerlere doğru gitmeye zorlar. Bu rekabet iki şekilde gözlenir; erkekler arasında, gruplar oluşturmaya uygun bölge yaratmak için yapılan kavgalar (bölgesel davranış) ve grup içinde kaynakları elde etmeye yönelik yapılan saldırgan rekabet (hiyerarşik üstünlük). Bununla birlikte, saldırganlık bir iletişim biçimi olduğundan, bireyler tarafından ortaya konulan tutum iki anlamda da değerlendirilmelidir. Böylece, başka bir birey tarafından yapılan saldırıya karşı boyun eğme tavrının görülmesi anlaşmazlıklardan sakınmak bakımında etkilidir. Doğal tanıma ve ilk sosyal etkileşimler Yumurtadan çıktıktan sonra öğrenilen en önemli şey yavrusal izlenim başka bir deyişle yavrunun tavuğu anne olarak kabul etmesidir. Bunun ardından, civcivler doğrudan doğruya tavuğu takip ederler (Sluckin, 1966). Yavrusal izlenim cinsel izlenimden farklıdır. Sonuncusu yaşlı kuşlarda gözlenir ve seksüel eş seçimine öncülük eder (Vidal, 1980). Öte yandan, cinsel izlenim anne ve kardeşlerle yaşanan önceki deneyimlerden etkilenir ve bu etkiler sadece civcivler cinsel olgunluğa eriştiklerinde gözlenir. Yavrusal izlenim sadece bir takip etme cevabı değildir, bundan ziyade bir sosyal tercihtir. Civcivde, tavuk boynu ve başına benzer bir modele yakın olma eğilimi vardır ve bu eğilim yaşamın ilk günlerinde şekillenmektedir (Johnson ve ark., 1992). Öte yandan, öğrenme yumurtadan çıkmadan önce de gözlenen duyma (Gottlieb, 1965) ve koklamayı (Vallortigara ve Andrew, 1994) da içerir. Civcivler annelerini hafızalarına kaydettikten sonra artık tanımadıkları nesnelere yaklaşmazlar ve ilk günlerin tersine, yeni uyaranlardan korkarlar. Bu korku, izlenime bağlı olarak (Bateson, 1964) veya bundan bağımsız, kaçma eğiliminden kaynaklanıyor olabilir (Hess, 1959). Salzen’ e (1962) göre, izlenim ve yeni nesnelere karşı korkunun gelişmesi aynı nöral mekanizmaya ait ve birbirinden ayrılmayan kavramlardır. Korku, tehlikeli uyaran ve durumlara karşı civcivleri anneleriyle temas hainde tutar (Rogers, 1995). Korkunun deneyimler sonucu sosyal yetiştirme ve izolasyon sonucu geliştiği gösterilmiştir (Kruijit, 1964). Toplu halde yetiştirilen civcivlerde, muhtemelen kardeşlerin tanınmasından dolayı, sosyal yalıtım uygulanan civcivlere göre korku daha erken gelişmek- 26 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 tedir. Öte yandan, izole edilerek yetiştirilmiş hayvanlarda korku, farklı görsel ve duysal uyaranlarla veya düzenli ele almayla azaltılabilmektedir (Jones ve Waddington, 1992, 1993). Korku davranışı civcivin gelişimi süresince değişmektedir ve farklı soylar arasında değişkenlik göstermektedir (Philips ve Siegel, 1966; Jones, 1977). Civcivler kardeşlerini tanımayı ve onları takip etmeyi öğrenirler ve bu da onların (tavuk ve civcivler) bir arada kalmalarını sağlar. Muhtemelen, kardeşlerini bireysel olarak hafızalarına alırlar ve işaret olarak renkleri kullanırlar (Kilham ve ark., 1968, Vallortigara ve Andrew, 1991). Zajonc ve ark. (1975) civcivlerde ve yabancı kuşlarda eşli testlerde gagalama sıklığını kullandılar ve bir günlük civcivlerin bile ailelerini ve yabancı bireyleri ayırt edebildiklerini ve yaşla beraber tüyleri ve diğer karakteristik özellikleri değişse bile kardeşlerini tanıyabildiklerini bildirdiler (Bateson, 1979; 1990). Civcivler sadece kardeşlerini tanımakla kalmazlar aynı zamanda aralarındaki sosyal etkileşimleri de yorumlayabilirler (Regolin ve ark., 1994). Doğal yaşam alanlarında, kendi türünden olan diğer hayvanlarla beraber sosyal yetiştirme deneyimi, benimseme seçimlerini aynı türden dişilere yöneltir. Evcil tavukların büyüme ve olgunlaşma evrelerinde grup üyeleri arasındaki sosyal tolerans genellikle azalmaktadır. Böylelikle, agonistik aktiviteler başlamakta ve sosyal hiyerarşi oluşmaktadır. Gruplar halinde büyüyen kuşlar tek başına yetiştirilen ve sonradan bir araya getirilen kuşlarla karşılaştırıldıklarında, yumurtadan çıktıkları andan itibaren saldırganlık göstermeye başladıkları ve daha ileriki yaşlarda sosyal bakımdan organize oldukları görülür. Guhl (1958) yalnız yetiştirilen ve 31. günlerinde bir araya toplanan yavru horozların 6 gün içerisinde üstünlük ilişkilerini büyük oranda kurduklarını gözlemlemiştir ki bu süre toplu halde yetiştirilen yavru horozlardan daha kısadır. Bu çalışmalar, yumurtadan çıktıktan sonra sürekli grup halinde yaşamanın önemli derecede sosyal toleransı beraberinde getirdiğini ve kavgaların başlaması ve saldırgan davranışları geciktirdiğini ve sosyal hiyerarşinin oluşumunu yavaş yavaş sağladığını göstermiştir. Kaynak: Queiroz, S.A., Cromberg, V.U. (2006). Aggressive behaviour in the genus Gallus sp. Brazilian Journal of Poultry Science. 8(1): 1-14 En iyisini isteyin. AMINODat® 4.0 – Platin matrix. ve Gold Serisi. Perfect your Tionse Tamamen dit aut yenilenen lutem digna yeni seri, facil dünya diamconsecte genelinde eu sayıları faccum130’dan nonullum vel fazla dolore farklıfeum yem vent hammaddesinin, del dolobor inismolenim 28,000 den veliscidui fazla amino blandio asit nsectet, analiz sonucunu commodolore bir araya facidunt getirmektedir. lut wisit iriliqu Yenilenen ismolob seri, orperit şu ana luptatue kadar sunduğu magna commodit en fazla amino irit ex asit euiprofi enismod li ve amino tinim zzriure asit değerleri dolorer ostrud ile yem dolor formüllerinin ing eummy. optimizasyonunda kullanılan mükemmel bir araçtır. www.evonik.com/aminodat www.aminodat.com | feed-additives@evonik.com W VP A ’ ın Türk iye Ş u b e si WVPA’ın Türkiye Şubesi Doç. Dr. Erol Şengör VTD Yönetim Kurulu Üyesi erolsengor@gmail.com Dünya Veteriner Tavukçuluk Derneğinin Türkiye Şubesi Türkçe olarak üç ayda bir yarı bilimsel bir dergi yayınlamaktadır. Bu derginin adı Mektup Ankara olup 2003 yılından beri yayınlanmaktadır (www.vtd.org. tr). • Yumurtacı ve broiler : Son gelişmeler ve gelecekteki olasılıklar. Prof. Julien Wiseman tarafından sunulmuştur. Dünya Veteriner Tavukçuluk Derneğinin Türkiye Şubesi 2010 yılında iki seminer organize etmiştir. • Tavuk hastalıklarının çiftlikte teshisinde karsılasılan zorluklar – Kullanılması gereken laboratuar yöntemleri ve sonuçlar nasıl degerlendirilmeli? Dr Imre Horvath-Papp tarafından sunulmustur. İlk seminer 16 Haziran tarihinde Kanatlı Eti ve Yumurta Üretimi: Hedefler ve Potansiyel Problemler ismiyle organize edilmiştir. Üç oturumda tartışılan konular üretim ve ihracat, gıda güvenliği ve insan sağlığı üzerinde yoğunlaşmıştır. Endüstriden, kamu kesiminden sivil toplum kuruluşlarından ve üniversitelerden yaklaşık 150 civarında delege katılmıştır. • Birinci oturum – Üretim ve İhracatta Yeni Hedefler – Oturum Başkanı Prof. Ahmet Ergün (Veteriner Tavukçuluk Derneği Başkanı). Kanatlı eti sektöründe üretim ve ihracat isimli bir tebliğ beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçılar Birliği’nden Dr. Sait Koca tarafından ve yumurta sektöründe üretim ve ihracat isimli tebliğ de Yumurta Üreticileri Birliği’nden Derya Pala tarafından sunulmuştur. • İkinci oturum – Gıda Güvenliğini etkileyen faktörler I – Oturum Başkanı Doç. Dr. Masum Burak (TAGEM Genel Müdürü) GDO: Doğrular ve Yanlışlar Prof. Dr. Hakan Yardımcı tarafından, Tavuklarda Salmonella ve Campylobacter İnfeksiyonları Prof. Dr. Mehmet Akan tarafından sunulmuştur. • Üçüncü oturum – Gıda Güvenliğini etkileyen faktörler II – Oturum Başkan Doç. Dr. Muzaffer Aydemir (KKGM Genel Müdürü) Kanatlı etlerinde ve yumurtada başlıca bakteriyel patojenler ve kontrol stratejileri Prof. Dr. Mehmet Akan tarafından sunulmuştur. ve Bakterilerde antibiyotik direncinin önemi ve izlenmesi Prof. Dr. K. Serdar Diker tarafından sunulmuştur. İkinci seminer Amerikan Soybean Association işbirliğiyle 15-16 Haziran tarihlerinde Tavuk Hastalıkları ve Besleme konusunda düzenlenmiştir. İki günde tartışılan sekiz konu aşağıda gösterilmektedir. 28 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 • Ticari yumurtacı besleme ve yönetim teknikleri Prof. Craig Coon tarafından sunulmuştur. • Farklı kaynaklardan gelen Soya küspelerinin besleyici degerleri ve yem formülasyonunda bunun etkileri Salim Bootwalla DVM. tarafından sunulmustur • Broiler, Layer ve Breeder için Ideal Amino Asit Profili ve Gereksinimleri, Broiler Besleme Teknikleri. Prof. Craig Coon tarafından sunulmustur. • Ham maddelerin besleyici degerlerinin optimizasyonu: Tam yaglı soya örnegi. Prof. Julian Wiseman tarafından sunulmustur. • Broilerde solunum güçlügü hastalık durumları ve çözümü Dr Imre Horvath-Papp tarafından sunulmustur. • Kanatlı beslemede ekzojenik enzimler Prof. Julian Wiseman tarafından sunulmustur. Respiradox Oral Çözelti %10 Doksisiklin Hiklat Nefesinizi doğru kullan›n... Respiradox benzerlerinin aksine içerdiği taş›y›c› ajanlarla beklenenin üstünde emilim gerçekleşmesini sağlar, hedef organ ve dokularda çok daha çabuk yüksek konsantrasyona ulaş›r. Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 MEKTUP ANKARA 29 The Tu rk is h b ranch o f th e W V PA The Turkish branch of the WVPA Assoc. Prof. Dr. Erol Sengor Members of VTD erolsengor@gmail.com The Turkish branch of the World Veterinary Association publishes a semiscientific magazine quarterly in Turkish. The name of the magazine is Mektup Ankara and it has been running since 2003 (www.vtd.org. tr). In 2010 the Turkish branch of the World Veterinary Poultry Association organised two seminars. The first seminar entitled Poultry Meat and Egg Production: Targets and Potential Problems was held on the 16th June. The subjects discussed in three sessions emphasised production and exportation, food safety and human health. Some 150 delegates from industry, the public sector, NGOs and universities attended. • The first session – New Targets of Production and Exportation – was chaired by Prof. Ahmet Ergun (President of the Turkish Branch of the Veterinary Poultry Association). A paper on production and exportation in the poultry meat sector was presented by Dr Sait Koca from the Poultry Meat Producers and Breeders Association- BESD-BIR and the egg sector was represented by Derya Pala from Egg Producers Union-YUM-BIR. • The second session – Potential Problems Affecting Food Safety-I – was chaired by Assoc. Prof. Masum Burak (The General Director of the General Directorate of The Developing of Agricultural Production-TAGEM). The subject of GMO: True and False was presented by Prof. Hakan Yardımcı and the subject of salmonella and campylobacter infections in poultry was presented by Prof. Mehmet Akan. • The third session – Potential Problems Affecting Food Safety-II – was chaired by Assoc. Prof. Muzaffer Aydemir (The General Director of the General Directorate of The Protection and ControlKKGM). The subject of main pathogens in poultry meat and egg and control strategies was presented by Prof. • İrfan Erol and the importance of antibiotic resistance in bacteria and monitoring was presented by Prof. K. Serdar Diker. • The second seminar meeting, Poultry Diseases and Nutrition, was organised together with the 30 MEKTUP ANKARA Yıl: 2011 Cilt: 9 Sayı: 1 American Soybean Association on the 15-16th September. Eight subjects were discussed in two days as shown below. • Layers and broilers: recent developments and future possibilities presented by Prof. Julian Wiseman. • Commercial layer nutrition and management practices presented by Prof. Craig Coon. • Difficulties of the diagnosis of broiler diseases on farm – what laboratory methods do we need and how to evaluate results presented by Dr Imre Horvath-Papp. • Nutrient values of soybean meals from different origins and its implication on feed formulation presented by Salim Bootwalla, DVM. • The ideal amino acid profile and requirement for broilers, commercial layers, and broiler breeders presented by Prof. Craig Coon. • Optimising the nutritional value of raw materials: the example of full fat soy bean presented by Prof. Julian Wiseman. Difficult respiratory disease cases in broilers and their solutions presented by Dr Imre Horvath-Papp. • Exogenous enzymes in poultry nutrition presented by Prof. Julian Wiseman.