STÊRKA CIWANSibat 2015
Transkript
STÊRKA CIWANSibat 2015
Kapak.qxp_3) Kapak #6 22.01.2015 13:19 Page 1 STÊRKA CIWAN K o v a r a C i w a n a n Ji Bo Hesab Pirsîna Komployê Dakevin Qadan a M e h a n e Sibat 2015 Hejmar:141 Kapak.qxp_3) Kapak #6 22.01.2015 10:56 Page 2 Kod adı: Munzur Adı Soyadı: Rıdvan Bozan Doğum Tarihi: 1991 Katılım Yılı: 2010 Şahadet: 15 Şubat 2011 ( Protesto amacıyla bedenini ateşe verdi ) 01 içerik kopya.qxp_Layout 1 22.01.2015 12:59 Page 1 Sibat İÇİNDEKİLER Editörden Merhaba Güneş'in genç yoldaşları… Rêber Apo 2 15 Şubat 1999 tarihinde Önder- Mazlum Kızıl 6 liğimize yönelik komplo, bugün Rojava’da, Şengal’de, Cizre’de devam Harun Tolhîldan 8 ettirilmek isteniyor. Önderliğimizin Usar Serhat 11 demokratik ulus projesinin Rojava’da Asmîn Cudî 13 benimsenmesi, hayat bulması so16 nucu Türkiye destekli DAİŞ’in saldı- Hîdar Amed rılarına yol açmıştır. Ülkem Zeremya 21 Egemen güçlerin Ortadoğu’da tıSelami Kılıçaslan 25 kanması sonucu ortaya çıkan DAİŞ bugün, Kobanê ve Şengal’de sömür- Mücadele Ark. 29 gecilerin, egemenlerin, köleciliği sa- Mazlum Korkmaz 31 vunuyor. 33 Yine Türk devleti yeni bir saldırı Rêber Apo konsepti temelinde katliam girişim- K.C.Avr. Koor. 36 lerine başvuruyor. İşte Cizre bugü Qasim Engîm 39 bunun en son somut örneği. Serhild42 anlar ve direniş kenti olan Cizre’de Sîdar Agirî son bir ayda 5 çcouk katledildi. Rozan Star 44 Kürt gençleri olarak, Kobanê, ŞenEgîd Nûman 46 gal ve Cizre’deki saldıraların hesabını 49 sormamız gerekiyor. Her alanda, her Evin Nejdet mevzide direnişi yükseltmemiz gere- Têkoşîn Jîyan 51 kiyor. Bunu yaparsak bütün saldırı ve Dilma Rojava 53 komploları boşa çıkartırız. Saldırılar karşısındaki duruşumuz Özgür Bilge 55 Komplo karşısındaki duruşumuzdur. Andok Baz 56 Bu temelde özsavunmamızı geliştirelim komployu yerlebir edelim. Rüstem Derîk 59 Çocuk katillerinden hesap sormak ve Arîn Dersîm 62 katliam girişimlerine karşı alanlara Munzur Ronahî 64 çıkalım. Genç kalın... Viyan Soran 66 15 Şubat Komplosu... Komplo Yerlebir Edildi PKK Bir Gençlik Hareketidir I Demokratik (doğal) Otorite Kapitalist Modernitenin Parçaladığı Gerçeklik... Ateşle Dans Edenler... Düşler İle Gerçeğin Perdesini Aralayan Genç... Unutmak İhaneir! Önderliğe Ve Yoldaşlarına Verdiği Sözü Tuu Dogmatizm Çawa Bîjî? Bersiva 15’ê Sibatê Bi Tevlîbûna... Hesabên Biçûk Li Şengal Ê Dizivirin Zimanê Kurdî Zimanê Me Ye Heya Dawiyê Azadbûn Ka Kapîtalîzmê Çi Kiriye ? Kapîtalîzm Û Xirabkarî Fermandarê YPG Gîvara Gulal... Dilbirin Basho... Komployê 15’ê Sibatê Û Wezîfeyê Ciwanan Die Kurdische Jugend İn Europa Das Schulsystem Die Sehnsucht Nach Kurdistan Why İs Reading İmportant? Al Leader Apo Che İllumina Le Mie Noi Mail adresi: rojaciwaniletisim@gmail.com 02-05.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:58 Page 2 15 Şubat Komplosu STÊRKA CIWAN 21.yüzyılın en büyük komplosudur n n n Rêber Apo n n n 15 Şubat komplosu 21. yüzyılın komplosudur. Ben kendimi doğru katmaya çalışıyorum. 15 Şubat komplosunu bugünler de derinliğine yeni boyutları ile açacağım. Neden sakin davrandım? Şiddet olgusunu ortadan kaldırdım. Bunlar çok ciddi şeylerdir. Devlet sandığımızdan daha fazla takip ediyor. Toplumun bu noktayı yakalaması ve bunu geliştirmesi gerekir. Bu da mücadeleyi geliştirmeyle olur. Geçmişteki durumlarınızı iyi bir özeleştiriyle aşmanız gerekir. Yetmiş yaşındakiler için de bu gereklidir. Senaryoyu Batı yazdı, yani temel aktör Batı'dır. Türkiye'ye gardiyanlık ve infaz rolü verildi. Yunan kışkırtıcılığı korkunç bir şeydir. Oyunun içinde İngilizler de var. Bir takım acayip olaylar oldu. Sanıyorum an'ı gelecek. Beni Kenya'ya götüren uçak İngiliz uçağı. Oradaki Yunan Elçiliği de biliyordu. Kenya da CIA ve İsrail ajanlarının elinde. Moskova ayarlanmış. İtalya'ya karşı psikolojik savaş biliniyor. Almanya'nın beni kabul etmeyişi var. Tabii ABD de işin içindeydi. ABD beni filmlere taş çıkartır bir biçimde yakalattı. Bunu Yunanistanlılarla beraber yaptı. Beni Türkiye'ye getirdiler. Türkiye'yi de oyunun içine çektiler. Epey aydınlatmak Sibat 2015 2 02-05.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:58 Page 3 STÊRKA CIWAN durumundayım. Yunanlılardan komployu kim biliyor? Yunan tavrında CIA ile işbirliği yapan kimdir? Bunları bilen, Pangalos adına beni kandıran, "Güney Afrika'ya pasaport almışız" diyerek tarihi yalanı söyleyen kimdir? Bu tarihi yalanın aydınlatılması gerekir. Genelkurmay görevlisi oyunu gördüğünü söyledi. Ben de "iyi işte oyunu anlamışsınız. Birlikte bozalım ve sorunu çözelim" dedim. Oyun çok büyük, komplo çok büyük. Eminim Genelkurmay da bir şeyler biliyor, ama tam çözemiyor. Bazı ipuçları var, Yunanlıların yalan söylediğini ortaya koyan belgeler var. Beni kandırmaları bile ihanetlerini gösteriyor. Yaş bir odun bile sobaya atılamaz. Beni bir odun gibi sobaya attılar. Bunların Türkiye'ye ilişkin bir savaş planı var. Kürt-Türk nasıl birbirine girecek, bunu hesaplamışlar; adalara yedi bin tane füze yerleştirmişler. Yunanistan şiddet kullanmamızı bekliyordu. "Apo yarı yolda ölecek" diyordu. Elçi tabancayı bana verecekti. Tüm bunlar belgelidir. Beylik bir tabancayla direneceğim, Kürtler direnecek, on binler ölecek, böylece Türkiye teslim alınacak. Ama barış ve kardeşlik denince, onlar da barışçı kesildiler. Karşılıklı aşk gösterileri başladı. Artistler aracılığıyla yalan bir biçimde bu gösteri sergileniyor ve gerçeği örtbas ediyorlar. Yunanistan'da ilk hafta ölüm haberim yayıldı. Bunun üzerine İstanbul'da birçok patlama olayı oldu. Olay böyle gelişti. Ama asıl özü nasıldır, neler üzerine plan yapıldı, içyüzü nedir, ben de bilmiyorum. Bazı hesaplar yaptılar. Türkiye bile hazır değildi. Dışişleri temkinli yaklaştı. Yunan elçisi "Kenyalılar Apo'yu kaçırttı" diyordu. Yalan. İzmir'de kalan Yunanlı ajanla, Kalenderis bunları biliyor. ABD'lilerin bir kısmı benim süreçten gerçekten sağ çıkacağımı düşünmüyordu. Kürt-Türk savaşı yüzyıl daha uzatılmak isteniyordu. Çiller'in İngiliz ajanı, ABD ajanı olduğu Genelkurmaylıkça zaten biliniyor. Yunanistan'ın Kenya elçisi, Onasis'in üvey oğlu; İngiltere'de büyümüş, ABD ajanı. Bu adamlar bilinçli olarak bu komployu yaptılar. Bu durum araştırılsın ve işlensin. Kamuoyu bilgilendirilsin. Vatanını seven Türk aydınları bu görevlerini yapmalıdırlar. Burada çok İngiliz oyunu var. Uçakta oyunu boşa çıkartmak için "benim ana tarafım Türklere dayanır, yaparsam sizden daha iyi Türklük yaparım" sözlerini kullandım. Tüm bunlar oyunu bozmak içindi. Sorgulama sürecindeki tartışma direkt devletledir. Devlet bundan kendine göre sonuçları çıkarır ve ne yapacağına kendisi karar verir. Beni asar ya da asmaz; bu önemli değildir. Kişi olarak, bana karşı kurulan komplonun kaynağı büyük oranda Avrupa'dır. Bunun iki yüz yıllık temeli vardır. İngiltere ve Fransa iki yüz yıldır bununla ilgilidir. 90’ sonrası Güney'deki güçler aracılığıyla bazı gedikler açıldı. Bizi Roma arenasındaki gladyatörler örneğinde olduğu gibi aslanların önüne attılar. Türkiye'ye, "Kurbanı sana veriyoruz, asabilirsin" dediler. Benimle ilgili, Kürtlerle ilgili kararlar devletler düzeyinde değil, NATO düzeyinde kararlardır. Kürtlerin hakları ile ilgili kararlar devletlerden ziyade daha üst düzey kararları gerektiriyor. Avrupa'yı düşman ilan etmiyorum. Demokratik çözüm istiyorum. Bende Yu3 nan düşmanlığı da yoktur. Yunan halkından bu aşağılık yöneticilerden hesap sormasını istiyorum. Biz bunları affetmeyeceğiz. Bin yıl geçse de biz bunları affetmeyeceğiz. Türklerle birleşseler de biz direneceğiz. Hukuk çiğnenmiştir, Avrupa hukuku çiğnenmiştir. Ben uçakta iken, bir üst kararla bütün Avrupa havaalanları bana kapatıldı. Avrupa'nın içyüzü, gerici yüzü ortaya çıkıyor. İngiliz gazeteciler bunu niye yazmıyorlar? Küçücük bir olayı haber yapıyorlar, bunu yazmıyorlar. Bunun kitap haline getirilmesi gerekiyor. Burada Yunanistan'ın tarihte eşi benzeri görülmemiş ihaneti var. Ayrıca dost ihanet etmemeli diyorum. Pangalos tam bir Yahuda'dır. Bunları doğru çözümleyeceksiniz ki, binlerce Sibat 2015 02-05.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:58 Page 4 STÊRKA CIWAN ölüm olmasın. Yanlış anlaşılmasın, benim Yunan halkına hiçbir düşmanlığım yoktur. Avrupa'da benim "Genelkurmay'ın ajanlığı"nı yaptığımı iddia edenler var. Gerçekte ajan olan bunların kendileri değil mi? Türkiye'ye getirildiğim gün, Atina o ajanları davet etti. Buna ilişkin bir kitap bile yazılamadı. Hiç yaşamak istemediğim halde, halklarımızın ve ülkemizin çıkarları için yaşadım. Genelkurmayla gerçekleri tartıştım. Bu tartışmalar bende umut da yaratmış değildir. Gerçekler ortaya çıksın diye yaptım. Tarihte dostluk adı altında en büyük ihanet, tarihin bu en aşağılık oyunudur. Simitis "Türkiye'den korktuk, onun için Apo'yu verdik" diyor. Hayır, ben korkma temelinde değil, komplo temelinde teslim edildim. Teslim edilmemdeki amaç Türk-Kürt çatışmasının derinleşmesiydi. Uçakta barışın gelişmesi arzusunda olduğumu ifade ettim. "Türk düşmanlığım yoktur, elimden gelirse ve fırsat bulursam, barışın gelişmesi için çalışacağım ve demokratik çözümden kaçınmayacağım" dedim. ABD ve Naksakis'e yanıt olarak söylüyorum: Bu komplonun nasıl tezgahlandığı önemli. Türkiye'den bir kesim bunun içindeydi. Ama Kenan Evren'in bir açıklaması vardı; "Bu adamı başımıza bela edecekler" diyordu. İşin içinde imha olayı vardı. Benim hakkımda verilen kararın özü çok önemli. Biz bunu aydınlatmalıyız. Benim şahsi imham değil, dökülen kanın, emeğin, çabanın, Kürt aydınlarının ve inananların başına bir çorap örülecekti, tümünün imhası hedefleniyordu. Bu İngiltere kaynaklı; Talabani de var işin içinde. Benim teslim edilmemden birkaç gün önce Genelkurmay'ın açıklamaları vardı; Sibat 2015 "Bunlar acaba sözünü tutarlar mı tutmazlar mı?" Türkiye hazırlıksızdı. Beni almak için Suriye'den beri baskısı var, ama planlaması yok. Bu komplonun kökü 96'ya kadar gidiyor. Birisi bana söylemişti; Clinton ve Simitis 96'da Apo'nun tasfiyesi konusunda anlaşmışlardı, diyordu. PKK'yi değil, özellikle beni tasfiye etmek istiyorlardı. Kaçırılma süreci çok önemlidir; İmralı bir sonuçtur. İtalya sürecinde İtalyan Hükümeti'nin gizli bir adamı vardı. Sürekli yanımdaydı. "Ayrılmazsanız hükümet düşer, hayatınız tehlikeye girer" diyor ve benzeri psikolojik baskı yapıyordu. İtalya'da yatak odama kadar polis giriyordu. Belirttiğim kişi bilmem kaç kez "Ne zaman gideceksiniz? Ne kadar kalmayı düşünüyorsunuz? Bugün 4 mü yarın mı gideceksiniz?" diye soruyordu. Böyle psikolojik baskılar yapıyorlardı. Somut tehlike dayatılıyordu. Gitmesem, tutuklama da dahil birçok şey dayatılıyordu. İtalya'da kaldığım 66 gün boyunca korkunç bir psikolojik baskı uygulandı. İtalyan Başbakanı "gönül rızası ile, özgür irademle gidiyorum" diye benden ısrarla mektup istedi. Müthiş psikolojik baskı ile İtalya'dan kaçırtıldım. Başbakan yapılanları biliyordu. O yüzden töhmet altında kalmamak için ısrarla benden mektup istiyordu. Avrupa ve Rusya neden beni olumsuz karşıladı? ABD neden komplonun içine girdi? Rusya kendi yakın tarihine ters düştü; ABD'den alacağı IMF kredilerinden dolayı olumsuz tutum ta- 02-05.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:58 Page 5 STÊRKA CIWAN kındı. Avrupa bana karşı doğru davranmadı; kendi hukukuna ve demokratik siyasetine uygun hareket etmek yerine, ekonomik çıkarlarına göre davrandı. İtalya da iyi davranmadı; fazla onurlu davranmadığı için İtalya'nın tutumunu önemsemiyorum. Onuruma saygılı davranmadığı için Avrupa'dan ayrıldım. Ben halkımın ve Ortadoğu'nun onurunu çiğnetmedim. Beni ellerinde çok onursuz, kişiliksiz tutmak istediler. Benimki onur savaşıydı. Onur her şeyden daha önemliydi. Bu temelde Avrupa'dan ayrıldım. İtalya'dan ayrılırken Rusya'ya, oradan Kafkasya üzerinden ülkeye gitmeyi istiyordum. Rusya'da Rus istihbaratı çok alçakça davrandı. Bir odaya konulduk ve dışarıya çıkarılmadık. Tacikistan'a kadar götürüldük. Bu bir zorla kaçırılmaydı. Önce Ermenistan üzerinden sınıra bırakabiliriz dediler. Daha sonra durum değişti, "Tacikistan'a gidiyoruz" dediler. Moskova sürecinde işin içinde ticari çıkarlar var. IMF kredileri, Mavi Akım Projesi var. Benim karşılığımda birçok ekonomik çıkar sağlandı. Ondan sonra Yunanistan'ın bilinen kanalı, bilinen kişiler geldiler. Başbakan adına bir yere götürüldük. Ardından bilinen süreç başladı. Hollanda'ya gideceğiz diye Minsk'e götürüldük, oraya Estonya'dan ya da Letentoya'dan bir uçak gelecek, oradan da Hollanda'ya gidecektik. Pangalos "Pencereden gireni bilmem nereden atarlar" diyor. Açık oyun oynadılar. Atina'dan beş kişiyi sorumlu görüyorum. Simitis, Pangalos, Babby kod adlı istihbarat başkanı, Kostulas ve Kalenderis. "Yunan devletinin sözü sözdür" dedi Kalenderis. Asıl ihanet onundur. Çünkü diğerlerine inanma- Onuruma saygılı davranmadığı için Avrupa'dan ayrıldım. Ben halkımın ve Ortadoğu'nun onurunu çiğnetmedim. yabilirdim, ama Kalenderis farklıydı. O yüzden onu İsa'yı yakalatan Yahuda İskaryot'a benzettim. Korfu adasında kaçırıldığımı biliyordum artık. Aslında Yunanlıların hepsi kaçırılmayı biliyordu. Korfu'da bir iki kişi durumu anlamıştı. Arabayı götürüp getiriyorlardı. Bana açık mesaj veremiyorlardı. Açık mesaj vermedikleri için ben de anlamadım. Sonra o arabayı uçağa vuranları yaka paça dövdüler. Ondan sonra özel uçak İsviçre'den gizli bir biçimde askeri havaalanına geldi. Bizi götüren şoför oraya gitmemek için elinden geleni yaptı. Açık söyleyemedi, ama biz de anlamadık. Gece yarısına kadar 12 saatten fazla bekledik. Uçaktakiler sarışındılar ve İngilizce konuşuyorlardı. Hostesi de vardı. Kenya'ya açık güvenceli götürdüler. Pangalos'un güvencesini verdiler. Kalenderis "Güney Afrika pasaportu geliyor" dedi. Bunların tümünü mahkemede dinlemeliyiz. Ayrıca ben Yunanistan'ın Kenya Elçiliğine siyasi iltica başvurusu yaptım. Elçilik de kabul ettiğini söyledi. Nairobi'ye indiğimizde, Elçilik özel arabasıyla geldi ve beni aldı, konutuna götürdü. Kenya büyükelçisi ile tartıştım, onu biraz çözdüm. Oğlu Londra'da eğitim görmüş, Londra imalatı bir adam. Gladio NATO bünyesinde önde gelen bir isim. Uluslararası ajan gibi bir durum var. Sanırım şimdi Küba'da büyükelçi. En son ayrılırken Elçi dört yetkiliyle görüştüğünü, bunlardan birinin 5 Dışişleri Bakanı Daniel Arabi'nin oğlu olduğunu belirtti. Bu dört yetkilinin de Hollanda'ya veya Şeysel adalarına gidebileceğimi belirttiklerini söyledi. Büyükelçilikte beni götürürlerken Dışişleri adına gelen biri vardı. Sivildi. Seni Hollanda'ya götüreceğiz diye götürdüler. Bir de şu tehdit vardı: O gece oradan ayrılmasak, imhayla ele geçirme kararı da sanırım vardı. En küçük bir hata yapma durumunda, bir direnme durumunda öldürülme olabilirdi. Tabanca üzerimde olsaydı imha olurdum. Beni siyah adamlar cip ile zorla kaçırdılar. Aslında Elçilikte kalsak da, gitsek de ölümdü. Bu konuda İngiltere'nin, CIA'nın yapacağı açıklamalar önemlidir. Havaalanında gizli bir bölüme gittik. Bilincim gitmişti. Muhtemelen ilaç denemesi olabilir. İrademin sağlıklı olmadığını, uyuşmanın olduğunu söyleyebilirim. Uçağa biner binmez üzerime çullandılar. Onlar Türk'tü. İtalyan Dışişleri Bakanı açıklamasında "İsrail tutuklattı" diyor. Ama bence ABD'lilerdi. Uçağın etrafındakilerin hepsi silahlıydı. Uçakta artık düşünmem mümkün değildi. Yürüyecek durumdaydım, ama düşünecek durumda değildim. Ondan sonra gözler bağlandı. Uçak Mısır'da indi. Benzin aldı. Daha sonra başka bir yere de indi. İsrail veya Kıbrıs olabilir. İki yere indi. Ama birincisi kesin Mısır'dı. Sibat 2015 06-07.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:59 Page 6 STÊRKA CIWAN Komplo Yerlebir Edildi n n Uluslararası komplo on yedinci yılına giriliyor. 1998’den bu yana komploya karşı başta Başkan Apo olmak üzere Kürt halkı yiğitçe direniyor. Komployu boşa çıkartmak Sibat 2015 n Mazlum kızıl n n n için Kürt halkı o günden bu yana binlerce şehit verdi. Başkan Apo, İmralı adasında tek başına ve rehin statüsünde tutuluyor. Her türlü tecride, psikolojik baskı 6 ve işkenceye karşı büyük direniyor. Kendine ve şahsında Kürt halkına dayatılan uluslararası komployu yenmenin ilke ve yöntemlerini üretiyor. Peki neydi bu komplonun amacı? 06-07.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:59 Page 7 STÊRKA CIWAN Komployu kimler gerçekleştirdi? Hiç kuşkusuz komployu ABD, İsrail ve Türkiye yaptı. Yunanistan, Mısır, YNK ve KDP gibi güçlerde komplonun değirmenine su taşıdılar. Komplonun temel yürütücü gücü ABD’nin esas hedefi, PKK hareketini Ortadoğu’dan tasfiye etmekti. Başkan Apo’nun rehin altına alınması ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesinin önemli bir parçasıydı. Oslo Barış Anlaşmasıyla Filistin Hareketi etkisizleştirilmiş, 9 Ekim komplosuyla PKK pasif, direnişten yoksun bir hareket haline getirilmek istenmiştir. Sadece bu değil… Komplonun bir amacı daha vardı. O da Başkan Apo’nun imha edilmesiyle bir Türk-Kürt savaşının çıkartılması planlanıyordu. O günden bu yana, Kürdistan’ı bölen ve Kürtleri yok sayan uluslararası sistem ile Kürt halkının özgürlük ve demokrasi hareketi arasında kıyasıya bir mücadele yaşanıyor. 1998’den bu yana neler olmadı ki! Kaç tane despot yerle bir oldu. Kaç devlet yıkıldı. Kaç lider ve iktidar yenilgiye uğradı. Ama komployu gerçekleşmiş ve İmralı işkence sistemi ortaya çıkarılmış olsa da Başkan Apo ve PKK etkinliğini sürdürmeye devam ediyor. Değil tasfiye olmak, eskiye göre gücünü ve iddiasını daha da artırmış bulunuyor. Başkan Apo, PKK büyük bedeller vererek bu komplo boşa çıkartıldı. Kürt gençleri ve kadınları şimdi daha öfkeli ve kararlıdır. Komployu yapan güçler PKK’nin biteceğini, eriyeceğini, tasfiye olacağını düşünüyorlardı. Ancak büyük yanıldılar. Çünkü sadece komplo boşa çıkartılmadı. PKK daha da büyüdü, kurumsallaştı, serihildan hareketi şimdi Kürdistan’ın dört parçasına yayıldı. Aslında komplodan sonra yeni bir PKK kuruldu. Herkesin ‘bitti ha bitti’ dediği PKK nasıl büyüdü? İdeolojisine, ilkelerine, halkına ve şehitlerine inandığı için PKK tasfiye edilemedi. Bugün hala bu hareketi ayakta tutan temel değerler bunlardır. Bunlar olduktan sonra her gün yeni bir PKK kurmak mümkündür. Başkan Apo’nun 16 yıl önce çıkarıldığı Suriye’de ise bugün Kürtler daha güçlü bir şekilde dönerek, Rojava’da kendi tarihlerini yazmaya başladı. İşte Rojava’da IŞİD adlı faşist çeteyle uluslararası komplo devam ettirilmek istendi. Ama yine başarılı olmadılar. Bugün Rojava’da yeni bir tarih yazılıyor. Bütün komplolar yerlebir ediliyor. Sonuç olarak PKK ve Başkan Apo her zamankinden daha güçlüdür. Tüm saldırılara karşı bu hareket nasıl ayakta kalacağını, özgürlük mücadelesini nasıl geliştireceğini, halkı nasıl özgürlüğe götüreceğini biliyor. Kürt halkı 1998’li yıllara göre çok daha bilinçli, örgütlü ve hazırlıklıdır. Kürt gençleri ve kadınları şimdi daha öfkeli ve kararlıdır. 7 Sibat 2015 08-10.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:59 Page 8 STÊRKA CIWAN PKK Bir Gençlik Hareketidir I n n 1973 yılının 21 Mart’ında Türkiye’nin başkenti Ankara’da Kürt halkının kaderini değiştirecek bir olay yaşandı. Çok değil sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen bir grup genç, gözlerden uzak Çubuk Barajı’nın etrafında bir araya gelerek, o zamanlar söylenmesi çok da kolay olmayan bir cümleyi kararlılık ile dile getirdi. ‘Kürdistan sömürgedir.’ Tarihin seyrini değiştirecek bu söz, Edward N. Lorenz’in öngörüsünü doğruluyacak bir etki yarattı. Lorenz’e göre Amazonlar’da bir kelebeğin kanat çırpınışı Amerika’da fırtınaya sebep olabilirdi. Öyle de oldu. Fakat bu sefer kelebek Amazonlar’da değil, sömürgeciliğin göbeğinde, Ankara’da kanat çırpıyordu. Lorenz’in Kelebek Etkisi olarak bilinen Kaos Teorisi, bu bir grup gencin gerçekleştirdiği toplantı ile birkez daha kanıtlanacaktı. PKK mücadelesi tarihinde önemli bir yer edinen bu toplantı, Kürt halkı açısından da bir milat olarak adlandırılabilir. Bundan sonrası artık bu bir Sibat 2015 n Harun Tolhîldan n n n grup genç ile başlayan ve hep genç devam edecek olan bir mücadelenin soluksuz ve çetin yürüyüşü olacaktı. PKK mücadelesi ve bu mücadelede gençliğin rolüne değineceğiz, ancak buraya gelmeden evvel, öncelikle tarihin seyrine göz atmakta fayda var. Zira PKK harekitinin ya8 ratıcısı Önder Apo bu mücadeleyi tanımlarken, “Tarih günümüzde gizli, biz tarihin başlangıcında” tespitinde bulunmakta. O zaman bu bir grup genci önce Ankara Çubuk Barajı’na oradan, Kürdistan dağlarına ve Kobanê’ye götürecek tarihin başlangıcına gitmekte fayda var. 08-10.qxp_Layout 1 21.01.2015 16:59 Page 9 STÊRKA CIWAN ‘‘ PKK mücadelesinin her döneminde gençlik önemli bir yer edinmiştir. 68’lerin devrimci ruhu ve apocular PKK hareketinin grup aşamasında ve çıkışında döemin koşulları önemli etkiler yarattı. Özellikle o dönemde gelişen 68 kuşağı devrimci hareketlerinin mücdelesi burada önemle ele alınmalı. 1968 Gençlik Hareketi dünya çapında ciddi etkiler yarattı. 68 kuşağını başlatan olayların ilki Fransa'daki Sourbonue Üniversitesi'nde meydana gelen öğrenci isyanıdır. Yîne Küba Devriminin önderlerinden Ernesto Che Guevera’nın 1967 yılında Bolivya dağlarında yakalanarak öldürülmesi, dönemin gençlik hareketleri için önemli bir olaydı. Aynı dönemde gelişen ırçılık karşıtı eylemlerde dönem açısından oldukça ciddi bir etki yarattı. Zira siyahi lider M. Luther King’in 4 Mart 68’de katledilmesinin ardından siyahların ayaklanması başladı. ABD’de Colombia Üniversitesi, siyah ve beyaz öğrenciler tarafından birlikte işgal edildi. Tepkiler bir paydada buluştu. Kapitalizm karşıtlığına dönüşen eylemlerde ‘’ Kahrolsun emperyalizm, Kahrolsun sömürgecilik’’ sloganları atan yüzbinler alanlara indi. Emperyalizme, sömürüye geçit yok diyerek yola çıkan 68 Kuşağı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ciddi bir etki yarattı. Dönemin gençlik hareketleri Türkiye’deki anti demokratik uygulamaları üniversite işgalleri ve alanlara çıkarak protesto etti. Daha özgürlükçü bir dünya talep eden gençler, üniversiteler ile de sınırlı kalmayarak, mahallelere, köylere indi. Sömürü ve talana karşı, emeğe dayalı sosyalist bir devrim ideali için ölümü göze almaktan çekinmedi. Zaman ilerledikçe dönemin devrimci önderleri, Denizler, Mahirler ve İbrahimler öncülüğünde gelişen bu gençlik hareketlenmesi sistemin korkulu rüyası haline geliyor ve bir an evvel engellenmesi, sona erdirilmesi gereken bir sorun olarak görülüyordu. Gençlik hareketlerinin sadece üniversiteler ve gençlik kitleleri ile sınırlı kalmayarak, halk içerisinde de taban bulması üzerine sistem güçleri çok fazla zaman kaybetmeden harekete geçti. 12 Mart 1971 tarihinde darbe yapan ordunun ilk hedefi yine gençlik hareketleri ve gençlik önderleri oldu. Darbenin hemen ardından 16 Mart tarihinde THKO’nun önder kadrolarından Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan düzenlenen bir operasyon ile tutuklandı. 1 Haziran 1971 tarihinde THKP-C’nin önder kadrolarından Hüseyin Cevahir kaldığı eve düzenlenen operasyon ile katle9 dildi. Elbette devrimci gençlik, darbecilerin bu saldırılarına karşı yanıtsız kalmadı. Darbecilerin devrimci önderlere yönelik katliamları ve tutuklamalarına karşı harekete geçen Mahir Çayan ve arkadaşları, 26 Mart 1972 tarihinde Ordu’nu Ünye ilçesinde NATO’ya ait radar istasyonuna eylem düzenledi. Iki İngiliz ve bir Kanadalı teknisyeni rehin aldı. Çayan ve arkadaşları rehinelere karşılık, Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ın serbet bırakılmasını talep ediyordu. Ancak 30 Mart günü Tokat’ın Niksar ilçesi Kızıldere Köyü’nde kaldıkları ev askerler tarafından ablukaya alındı. Çayan ve arkadaşları teslim ol çağırılarına “Biz buraya teslim olmaya değil, ölmeye geldik” diyerek yanıt verdiler. Ve ardından ev adeta kurşun yağmuruna tutuldu. Yaşanan çatışmaların ardından Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan, Sabahattin Kurt ve Nihat Yılmaz Türk askerlerince katledildi. Ardından da Denizlerin idam kararını alan darbeciler 6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanı idam sehpalarında katletti. 68 Kuşağının bu devrimci neferleri idealleri ve düşünceleri uğruna ölüme giderken arkalarında önemli bir miras Sibat 2015 08-10.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:00 Page 10 STÊRKA CIWAN bıraktı. Devrimcilerin bu mirası sahiplenerek zafere taşıması ve katledilen devrim önderlerinin ideallerinin yaşamsallaştırması gerekiyordu. Tekrardan başa gelecek olursak, bu miras Önder Apo öncülüğünde, 21 Mart 1973 tarihinde Ankara Çubuk Barajı’nda yapılan toplantı ile sahiplenilecekti. Evet bir şeyler yapmak gerekiyordu, fakat yapılacak olan eskinin tekrarı olmamalıydı. Yine geçmişte düşülen hatalardan ders çıkarılarak, yeni bir tanımlamaya gidilmeliydi. Önder Apo ta o zaman şöyle bir tespitte bulunacaktı. “öyle bir devrimci mücadele başlatmalıyız ki, Mahirlerin, Denizlerin mücadelesi Sibat 2015 gibi kesintiye uğramasın.” İşte PKK mücadelesi bu koşullarda, henüz 20’li yaşlarında bir grup gencin önderliğinde başlatıldı. Bunun için Önder Apo “Genç başladık, genç başaracağız” demiştir. Çünkü bu hareket 68’lerden, Denizlere, Mahirlerden, İbrahimlere, Ali Çiçeklerden, Baz Mordemlere, Özgür Ronilere, Leyla Şaylemezlere hep genç yürüdü. PKK mücadelesinin her döneminde gençlik önemli bir yer edinmiştir. Partileşme ve PKK ismi henüz ortada yokken, hatta Apocular isimi daha belirginleşmeden önce hareket “Talebeler” ismi ile biliniyordu. Bir gençlik vurgusu 10 olan "Talebeler" tanımlaması o dönemlerde halkın harekete biçtiği isim olmaktadır. Apocular ismi ise çok daha sonrasında, Önder Apo’nun mücadele içindeki yerinin belirgenleşmesi ile ortaya çıktı. Partileşme sürecine kadar hareket daha çok gençlik çağını yaşamaktadır. Bu yüzden PKK hareketi, 1973’ten 78’e kadar esas olarak bir gençlik hareketidir. 1978’deki Hilvan mücadelesiyle birlikte artık halklaşmanın adımları atıllır. Öncesinde mücadelenin bir gençlik hareketi mi yoksa, halk hareketine evrileceği de netleşmemiştir. devam edecek... 11-12.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:00 Page 11 STÊRKA CIWAN Demokratik(Doğal) Otorite I n n ‘Demokratik otorite’ denilince aklımıza gelen nedir? Ya da bir gencin bundan ne anlaması gerekiyor? Daha doğrusu bu kavram üzerine hic yoğunlaşmamız var mı? Bu yazıyla bazı soruları çözmeye ve bazı çelişkiler yaratmaya çalışacağız. Çok geniş bir konu olduğu için biz ana hatları ile anladığımız kadarıyla paylaşımda bulunmaya çalışacağız. Çünkü; gençlik bazında demokratik otorite olgusu ne kadar derinliğine kavranılırsa o kadar jerontokrasiye karşı mücadelede etkili olunur. Otorite olgusunun gençlik çağında kavranılıp uygulanması demek, yanlışlara ‘şimdi, şu anda’ dur demenin en etkili biçimi olur. ‘Şimdi’ geleceğin geçmişi, geçmişin geleceği ve bugünün an’ıdır. Onun içindir ki geçmişi, şimdiki anı ve geleceği birbirinden kopuk ele almıyoruz. Demokratik otorite kavramını açmaya çalışırken geçmiş, şimdi ve gelecek ile de bağını kurup öyle ele almaya çalışacağız. Kaybolmuş gerçekliği bulup hakikate kavuşturmak için bunu böyle yapmak gerekir. n Usar Serhat n n n Bilindiği üzere insanlığın, devletçi-iktidarcı zihniyetin tahakkümü altına girmeden önce yaşamış olduğu bin yılları kapsayan bir yaşam biçimi var. Biz buna yazılmamış ve hep karanlıkta bırakılmak istenen insanlık tarihi de diyoruz. Çünkü eğer sen insan denilen varlığın hakikatini çarpıtmak istiyorsan; ilk önce onu insanlığın kök hücresinden kopartıp karanlıkta bırakacaksın ki sana muhtaç olsun. Şimdi kök hücre dediğimiz olay ve olgu nedir? İnsanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran temel özellikler nedir? Kuşkusuz toplumsallıktır! İşte herşeyin başladığı ve toplumsallığın gelişimine neden olan olguları ve zorunlulukları cevaplayıp görebilirsek o zaman demokratik otorite olgusunu da kavramış olacağız. Yukarıda da belirttiğimiz gibi insanlık erkek egemenlikli zihniyetin tahakkümü altına girmeden nasıl yaşıyordu ve yaşamını nasıl düzenliyordu? Gerçekten anarşist akımların dediği gibi sistemsiz, herkesin istediği herşeyi yaptiği bir ortam mı vardı? Yoksa devletçi zihniyetin savunduğu gibi 11 zor aygıtlarına dayanan bir yaşam biçimi mi vardı? Yoksa bu ikisinin de olmadığı çok daha farklı bir toplumsallık mı yaşanıyordu? Bizim yoğunlaşacağımız ve cevaplamaya çalısacağımız soru üçüncü soru olacak; bununla beraber zaten öbür sorulara da cevap bulmuş olacağız. Bilindiği üzere insanlık varoldukça yaşamını anlamlı kılmak için hep bir arayış içinde olmuş ve olacaktır. Bu arayışın Afrika riflerinden Mezopotamya’ya kadar sürdüğünü yapılan bilimsel araştırmalar ortaya çıkardı. İnsan şöyle bir soru sormak ister; neden böyle bir arayışa gerek duyuldu? Bu arayış kim ya da ne tarafından teşvik edildi? Kuşkusuz bu soru, insanda var olan temel güdülerin devreye girmesi ile cevaplayabilir. Bu cevap genel anlamda doğru olmakla beraber eksik olacaktır. Çünkü; bütün hayvanlarda olan bu güdülere bakıldığında, bu güdülerin insanda olduğu kadar başka tür canlılarda gelişme sağlayamamış olduğunu görürüz. Onun için aradığımız cevabın bu kadar basit olmayacağını da tahmin etmemiz gerekir. Sibat 2015 11-12.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:00 Page 12 STÊRKA CIWAN Toplumsallığın kök hücresini dile getirmiştik ama bu kök hücrenin klan olduğunu da bilmek gerekiyor. Aynı zamanda toplumsallığın birebir klan biçimi örgütleme ile bağlantılı olduğunu da bilmek gerekiyor. Çünkü insanın kendi başına o zor koşullarda yaşayabilmesi için korunması gerekiyor ve kollektif bir biçimde korunmak da en sonuç alıcı örgütlenme biçimidir. Bu günümüzün toplumları için de hala geçerliliğini koruyan bir olgudur. Yani insan için bu bir zorunluluktur. Eğer insan denilen varlık, kendisini bugüne kadar getirmiş ise bu tamamen klan(komün) şeklinde örgütlediği içindir. Klan veya komün de birebir anneye biçilen rol ile alakalıdır ve aynı zamanda doğal gelişen bir otoritenin ilk ıspatıdır. Burda şu noktayı iyi yakalamak gerekiyor; dogal ya da demokratik gelişen birşeyin herkes tarafından kabul görmüş, doğru ve hakikatin ya ta kendisidir ya da doğru ve hakikate en yakın şeydir. Bugünün toplumuna bile baksak; toplumun içinde kabul görenler kimlerdir? Anne yani dayîk olduğunu hiç şüphe götürmeden söyleyebiliriz. Bundan sonra biz kadının toplumsallıktaki rolünü ve öncülüğünü ele alıp demokratik ya da doğal otoritenin kaynağını ortaya koyup, bugünün ve yarının demokratik sistemlerinin nasıl olması gerektiği noktasında fikir belirtmeye çalışacağız. Eğer klan toplumsallığın kök hücresi ise o zaman kadın da klanın kök hücresidir. Yani toplumsal gelişimin birebir kadın ve kadının doğa ve çevre ile kurduğu bağ ile alakalıdır. Önder APO’nun belirttiği gibi kadının enerji akışkanlığı ve kalıba gelmeSibat 2015 mesinin ve enerjinin hep bir arayış içinde olduğunu göz önünde bulundurursak; insanlık tarihindeki arayışı, göçleri, yeniyi keşfetme ve bununla beraber daha iyi ve güzel koşullarda yaşama arayışının da kadın ile baglantısı olduğunu göreceğiz. Klanın ve bunun ile bağlantılı olan toplumsallığın gelişimi de birebir kadın ile bağlantılı olduğunu insan görebilir. Bunu görmek için de çok uzağa değil yanımızdakı anneye bakıp, onun çocukları ile geliştirdiği ilişkiye bakmak yetiyor. Toplumsallığın kadın ile geliştiğinin en net göstergesi, annenin etrafında topladığı ve eğittiği çocuklarda insan görebilir. 20-25 kişiden oluşan klanlarda da bu durum çok farklı yaşanmamıştır. Orada da doğalığında anne çocukları ve gençleri etrafında toplamaktadır. Bunu yaparken de hiçbir zaman zora baş vurma gereği dahi duymamıştır. Çünkü bu zaten insanın doğal yaşam tarzıdır. Anne olan kadın çocukları için daima güzeli ve iyiyi bulma arayışı içindedir. Bu günümüz toplumunda da böyledir. Onun için demokratik otoriteyi tanımlarken, bu anne-çocuk-genç ilişkisini en saf ve doğal haliyle ele almak gerekir. Toplumu da en saf ve doğal haliyle ele alacağımız gibi. Bunun için de iktidar zihniyetinden arındırıp öyle ele almamız gerekiyor. Onun için de şu soruları soracağız: Anne çocuklarına çıkarcı yaklaşıyor mu? Çocuklarına emek verdiğidinde, bir karşılık bekliyor mu? Bireyci midir? Mülkiyetçi anlayışı var mı? Kariyerist ya da popülist midir? Bu soruları insan çoğaltabilir. Ama konunun daha iyi anlaşılması için ve hangi sonuca varmak istediğimizin anla12 şılması için bu sorular yeterlidir. İstisnasiz durumlar dışında ya da daha doğrusu erkek egemenlikli zihniyetin tamamiyle tahakkümü altına girmeyen ve neolitik özünü koruyan hiçbir kadın anti-toplumsal bir tutum içine girmez. Bu doğası gereği böyledir. Bir kadın ya da anne olan bir kadın doğası gereği kendini düşünmeden önce çocuklarını düşünür, onun için bireyci değildir. Çocuğunun aç ve korumasız kalmasını istemez. Bununla beraber başka insanlar ile de empatisi güçlüdür ve hiç kimsenin bu durumu yaşamasını istemez. Bu durumu da değiştirmek için yol ve yöntemler arayışı içindedir. Yani komün ve komünal yaşama önem verir. Aynı zamanda bu bilince sahiptir ki; bunu yapmak için kesinlikle kollektif yapmasi gerekiyor çünkü insanın tek başına var olan koşullarla baş etmesi pek mümkün değildir. Bir topluluğu bir arada tutmak muazzam bir yetenek ve yaratıcı güç ister. Bunun için kadın müthiş bir emek sahibidir. Bir çocuğu ve genci yetiştirmenin ne kadar zor bir iş olduğunu aşağı yukarı hepimiz bilmekteyiz. Bu zoru da başarmak yine kadının emekçi yönü ve yönetim sanatını ne kadar derinliğine yaşadığının bir ıspatıdır. Yani her yönü ile karşılık beklemeden bir çaba, bir emek sahibidir. Bunu yaparken de farklı bir beklenti içinde değildir. Kimseden bir ´aferin´ beklemez. Çünkü biliyorki; bu insanın en doğal halidir ve bu doğallığıdır ki, onu Tanrıça mertebesine yükselten. Burada insan klan ya da toplum ile sıkı bir bağ görebilir. Yani toplumdan aldığını yine topluma verme vardı. devam edecek... 13-15.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:01 Page 13 STÊRKA CIWAN Kapitalist Modernitenin Parçaladığı Gerçeklik Ve Üniversiteler n n n Asmîn Cudî n n n er toplum kendisini kültürel yapısına göre ele alır. Dolayısiyle bireylerin şekillenmesi de bu doğrultuda olur. Ancak genel anlamda baktığımızda hemen hemen tüm toplumlarda üniversiteye başlamak olgunlaşma ve kendi ayakları üzerinde durma anlamına geliyor. Gençlerde ise bu dönem, sorumluluk alma ve yaşamına nasıl devam edeceğine dair karar verme dönemleridir. Üniversiteler aynı zamanda, gençlerin siyasal kimliklerinin belirginleştiği alanlar olarak da bilir. Bu nedenle birçok genç -eğer ailesinde H 13 köklü bir siyasal kültür yok iseburada siyasal bir kimlik edinir. Hatta aile içerisinde siyasal bir kimlik edinmiş olsa bile üniversitede bunun değişime ve dönüşüme uğrama ihtimali de oldukça yüksektir. Nitekim Kürdistan ve Türkiye’de bu gerçeklik kendisini son otuz yılda çok yalın bir biçimde gösterdi. Türk devleti her ne kadar üniversitelerde gençlere devletin resmi ideolojisini, tekçi ve inkarcı zihniyetini enjekte etmek istediyse de, gençlerin tavrı çoğu kez buna karşı direnmek ve mücadele ederek kendisini örgütlemek şeklinde Sibat 2015 13-15.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:01 Page 14 STÊRKA CIWAN olmuştur. Gençler üniversitelerde çoğunlukla kendi düşünceleri doğrultusunda hareket etmiş ve arayışlarını büyütmüşlerdir. Theodor W. Adorno, ‘Yanlış hayat, doğru yaşanmaz’ tespitinden yola çıkan gençler, dağları mesken tutmuşlardır. Özgürlükleri için, özgürlük mücadelesinin yolunu tutan ve kendi kuşağı içinde en cesaretlileri ve yüreklileri olan bu gençler, devlet ideolojisinin hakim olduğu üniversiteleri terk ederek egemen zihniyete darbe vurmuşlardır. Yani başkalarının onlara doğru diye sunduğu ‘yanlış hayatları’ yaşama yerine, kendi hatalarını yaparak, ‘doğru hayatı bulma’ serüvenine katılmışlardır. Evet egemen sistemler kendilerini ayakta tutabilmek için kendilerine her dönem yeni mekanlar inşa etmişlerdir. Üniversiteler de yüz yıllardır egemenlerin en büyük silahları gibidir. Devletler bu üniversitelerde kendi resmi ideolojilerini gençler üzerinde uygulamaya çalışırlar. Toplumun en dinamik ve değiştirici-dönüştürücü (devrimci) potansiyeli olan gençleri denetimine alma, onları uysallaştırarak kendi sistemi için kadrolaştıran bir mekanizma zinciridir üniversiteler. Özellikle Ortadoğu toplumunda üniversitede okumak büyütülerek ve abartılarak yansıtılır. Toplum onları kendisi dışında ele alır. Toplum içerisinden çıkan bu gençlere ulaşmak zorlaşır. Onlar için kendi çocukları tanrı katına çıkmış ve artık ulaşılması zor kesimler arasında yerini almışlardır. Tıpkı devlet gibi. Bu aynı zamanda toplumdan kopuşun da bir ifadesidir. Hem ruhsal hem de düşünsel anlamda toplumdan uzaklaşan gençler çıkar karşımıza. Oysa onlar toplum için okumuşlardı! Bu unutulur ve artık gençlerin asi yönleri törpülenmiştir. Çünkü onlar ‘büyük insan’ olmuşlardır. Devlete bağımlı hale gelen bu gençler, artık devletinin birer memuru halini almışlardır. Dolayısiyle devlet memuru olan bu bireylere başka yaşam alanı da kalmaz. Ancak tüm bunlara rağmen üniversiteler zaman zaman topluma öncülük etmişlerdir. Önemli gelişmelere de imza atan üniversite ögrencileri yasaklama, gözaltı, tutuklama ve idamlarla karşı karşıya kalmışlardır. Avrupa’da ise üniversite kapılarına ilk adımlar atıldığında her halktan öğrenci ile karşılaşırsınız. Bu bir nevi halklar mozaiğini andırır. Öyleki bu kalabalık, bir kuşağı içinde toplamış küçük ve renkli bir şehir görünümü verir. Çok farklı görünen bu küçük şehrin sunduğu nimetlerden nasıl yararlanacağınızı ya da nereye tutunacağınızı bilemezsiniz. Sibat 2015 14 Gençliğin devrimci potansiyelinin farkına varan ve bu potansiyelin sonuçlarını gören sistem buna göre tedbirilerini arttırmıştır. 13-15.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:01 Page 15 STÊRKA CIWAN Ta ki toleranslı olarak lanse edilen gerçekliğin farkına varana kadar... Eğer sen bu küçük şehrin büyüsüne kapılmamışsan, kendi toplumuna sırtını dönmemişsen umut var demektir. Demokratik ve toleranslı gibi görünen Avrupa’da farklı bir davranış ve düşünce açığa çıktığında anti demokratik uygulamalar çıkıverir karşına. Kendisine benzemeyeni, farklı kültürlerden olanları medeniyetten uzak, geri ve barbar olarak ele alır. Her şeyin aldatmacadan ibaret olduğu Avrupa’da en çok da üniversiteler bundan nasibini alır. ‘68 kuşağının kendisini ilk örgütlediği yerlerden biri olan Avrupa üniversiteleri, bugün adeta mezar sessizliğini andıran mekanlar gibidir. Dünyanın her tarafında 1960’lı yıllarda kapitalist sisteme başkaldıran, halklara öncülük yapan üniversiteli genç kuşak olmuştur. Kapitalist sistmenin sömürüsünün en üst aşamayı yaşadığı 1960’lı yıllarda buna dur deme cesaretini genç kuşak göstermiştir. Ancak kendisini güçlü örgütleyemeyen ve parçalı kalan gençlik hareketleri, bu görkemli direniş ardından kapitalist sistemim sadırısıyla geri adım atmış ve marjinalleşmekten kurtulamamıştır. Bununla birlikte bu yıllar, egemenlerin de korkulu rüyası olmuştur. Dolayısiyle sonraki yıllarda böylesi bir hareketin oluşmaması için harekete geçilmiştir. Gençliğin devrimci potansiyelinin farkına varan ve bu potansiyelin sonuçlarını gören sistem buna göre tedbirilerini arttırmıştır. Kapitalist sistem anaokullardan tu- talım ilk okullara, liselerden üniversitelere kadar kendisini yeniden şekillendirmistir. Bireysel haklar adı altında, bireyi toplumdan koparmıştır. Bu kopuş eğitim sisteminin her kademesinde kendisini daha da derinleştirerek sürdürmüştür. Öyleki üniversiteliler elit, entel vb tanımlamalarla toplumda öne çıkmışlardır. Üniversiteler ise tarihi kendilerinden başlatırlar. En eski filozofların teorileri bile sosyal bilimler fakültelerinde parçalara bölünerek her fakülte kendisine yarayan parçayı alir- varolan bütünsellik ters yüz edilir. Böylece gerçeklik yok edilir. Kadim tarihin filozofları ve bilim insanları aldıkları bu ölümcül darbeler ile tarihin lanetlileri olarak tarih sayfalara geçerler. Düsüncelerin tutuksaklaştığı bu mekanlarda özgür düsünce ise her gün genç kuşak şahsında parça parça ölüme mahkum edilir. Yeni kuşağın gelişimi böylelikle görünmez zincirlerle bağlanır. Zihne işlenen bu prangalardan kurtulmak ise ne yazık ki kolay değildir, sistem kendisine ömür boyu bağlı kalacak beyinleri böylelikle inşa eder. Tüm bunlar karşısında mücadeleye yönelenler ise sistemi karşılarında bulurlar. Toplum elitleri yani en iyi bilenleri olarak kendisini gören üniversiteliler; bütünün sadece bir parçasını gördüğünü, parçanın bütün olmadan bir anlam ifade edemeyeceğini görmekten çoktan uzaklaşmışlardır. Yeni genç kuşaklar artık toplumun elitlerine yakışır bir biçimde şifrelenmiş, bilimsel bir dil ve yöntem ile hareket ederler. Yalnız bunlarla da sınırlı kalmazlar. Zamanla sadece bu 15 dili öğrenip uygulamakla yetinmezler, artık toplum ve kendi arasına koyduğu şifreleri kendisi bile çözemez. Ailesine ve sosyal çevresine ilk isyanı, ‘Siz beni anlamıyorsunuz’ biçiminde olur. Toplumsal kopuşu öylesine derin ve köklü yaşarki, artık ailesi ve sosyal çevresi ile aynı dili konuşmuyor ve ortak ruhu paylaşmıyordur. Avrupa üniversitelerinde okuyan göçmen gençlerin, özellikle de Kürt gençlerinin durumu daha da trajiktir. Halen varlığının bir statüsü yokken bu gençler baska kimlikler altında öğrenim hayatını sürdürmeye çalışırlar. Kendi kimliğinin çok fazla bilincinde olmadan ona sunulan ‘yanlış hayatı’, ‘yanlış kimlikle’ yaşamayı alışkanlık haline getirir. Tüm bunlara rağmen farklı bir yaşamın ve eğitim sisteminin mümkün olduğuna inanan ve bunun için mücadele edenler de vardır. Özellikle Avrupa’da, 1980’li yılların sonlarında Hüseyin Çelebi öncülüğünde hiç bir asimilasyonist politikaya geçit vermeyen alternatif kuşak kendisini gösterir. Örgütlenen bu kuşak 1980’li yılların sonlarından 1990’lı yıllara doğru daha da büyüyerek günümüze kadar gelmiştir. Yine Hüseyin Çelebi’den, Engin Sincer’e ve en son olarak Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’e kadar farklı bir yaşamın ve eğitim sisteminin mümkün olduğuna inanan mücadeleci bir gençlik hala varlığını korumaktadır. Bu anlamda gençlik, sistemin zincirlerine tutsak olmadan, özgür kimlik için mücadelesini ve bilincini yükselterek, özgür bir geleceği yaratmanın mimarlarından olmalıdır. Sibat 2015 16-20.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:02 Page 16 Ateşle Dans Edenler... 'Aposuz bir dakikanın PKK için, bizler için ne anlama geldiğini Hidar Amed n n n n n n 9 Ekim'den bu yana düşündüm. Ulaştığım sonuçlar korkunçtur. Karanlık güçler Başkan Apo’nun 15 Şubat 1999'da bunu çok iyi bildikleri için yönelimin uluslararası bir komploya karşı yaklaşık 70 insanımız bedenini ateş yaparak odağına sizi koymaktadırlar. komploya karşı bir duruş ortaya koySiz, birliğimiz, varlık nedenimiz, dular. Bu ulusal kurtuluş mücadelelerinin tarihinde bir ilktir. Bu kadar varolma gerekçemizsiniz. insan, üstelik çoğu da zindanlarda esir yoldaşlarımızın bedenlerini ortaya Bütün saldırıların koyararak geliştirdikleri direniş hiçbir özü budur.' devrim hareketinde yoktur. PKK’nin tarihinde çok önemli direniş eylemleri gerçekleştirildi bunların her biri tarihte apayrı bir önem Sibat 2015 16 16-20.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:02 Page 17 STÊRKA CIWAN taşıyor. Mazlum Doğan, Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Necmi Öner, Eşref Anyık, Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek... Bu isimler Kürtler üzerinde en amansız şiddet ve inkarın yürütüldüğü bir dönemde bedenlerini ortaya koyarak direnişi geliştirdi ve Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin bugüne ulaşmasının öncülüğünü yaptılar. Halkımız yine benzer bir inkar ve imha süreci Başkan Apo şahsında 9 Ekim 1998'de dayatıldığında bu kez ilk ateş Maraş Cezaevi'nde yakıldı, M. Halit Oral komplonun start aldığı 9 Ekim günü bedenini ateşe vererek, 'Güneşimizi Karartamazsınız' haykırışında bulundu. Oral'ın geride bıraktığı mektup, eylemin anlamını açık bir şekilde ortaya koyuyordu: ‘’Eylemim TC'ye geri adım attırmayacaktır, ama şunu çok iyi görecekler ki, size gelecek en ufak bir zararda tüm halkımız dünyayı başlarına zindan edecektir. Çünkü, eğer bugün, bu dünyada bizden bahsediliyorsa tamamıyla Sizin büyük emek ve çabalarınızın bir sonucudur...' M. Halit Oral'ın haykırışı yankı uyandırdı. 'Güneşimizi Karartamazsınız' eylemleri 18 Ekim 1998'de Murat Kaya ile Bartın zindanında, Mehmet Gül ile 19 Ekim 1998'de Amasya zindanında sürdü ve 24 Aralık 1998'e kadar zin- 17 danlar başta olmak üzere, Türkiye, Rusya, Kıbrıs, Almanya, İtalya, Suriye'ye kadar Kürtlerin yaşadığı her yerde 60'ın üzerinde kişi bedenini ateşe vererek Başkan’ı ve PKK’yi sahiplendi. Eyleme katılanlar PKK kadroları olduğu gibi gencinden yaşlısına kadar Kürt yurtseverleriydi. 13 Kasım 1998'de Mardin zindanında adli tutuklu Erdal Çeken, 27 Kasım 1998'de bir oğlu gerillada yaşamını yitirmiş olan Cemil Özalp, 13 Aralık 1998'de İstanbul Bağcılar'da 55 yaşındaki Kürt ana Hatice Falay, bedenlerini ateş topu yaptı, Mirza Çubukçu Batman'da 60 yaşın üzerindeki bedenini ölüm orucuna yatırdı. Sibat 2015 16-20.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:02 Page 18 STÊRKA CIWAN Bütün bu eylemler, Başkan Apo’nun toplumun bütün katmanları için ifade ettiği anlamı gözler önüne seriyordu. 13 Kasım 1998'te Çanakkale zindanında bedenini ateşe veren Mehmet Aydın'ın bıraktığı mektupta şunlar yazılmıştı: 'Aposuz bir dakikanın PKK için, bizler için ne anlama geldiğini 9 Ekim'den bu yana düşündüm. Ulaştığım sonuçlar korkunçtur. Karanlık güçler bunu çok iyi bildikleri için yönelimin odağına sizi koymaktadırlar. Siz, birliğimiz, varlık nedenimiz, varolma gerekçemizsiniz. Bütün saldırıların özü budur.' ‘’Tayhan ve Jêhat birbirlerine sarılmışlardı. Gecenin karanlığını iki bedenden yükselen alevler andınlatıyordu. Tayhan ve Jêhat yerlerinde durmuyorlardı. Ateş dansına tutuşmuşlardı. Ateşin alevleri daha da büyüyordu. Ve gecenin karanlığında bir haykırış yükseliyordu: Bijî Serok Apo’’ Tayhan ve Jêhat… Dünya kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu eylemlerden biri de Öcalan'ın Rusya'dan ayrılmasından sonra oldu. Remzi Akkuş (jêhat) ile Ahmet Yıldırım (Tayhan) 17 Kasım 1998'de başkent Moskova'da parlamento önünde, dondurucu gece soğuğunda, bedenlerini Sibat 2015 ateşe verdiler. Alev topuna dönüşen bedenlerini dünya kamuoyu televizyon ekranlarında hayretler içinde izledi ve Başkan Apo’nun Kürtler için anlamına bu yüce bağlılıkla tanıklık etti. Yıllar sonra Tayhan ve Jêhat'ın anısına yazılan kitapta olay anı şöyle anlatılıyordu: ‘’Tayhan ve Jêhat birbirlerine sarılmışlardı. Gecenin karanlığını iki bedenden yükselen alevler andınlatıyordu. Tayhan ve Jêhat yerlerinde durmuyorlardı. Ateş dansına tutuşmuşlardı. Ateşin alevleri daha da büyüyordu. Ve gecenin karanlığında bir haykırış yükseliyordu: Bijî Serok Apo’’ 'Oğlumla gurur duyuyorum' 'Güneşimizi Karartamazsınız' eylemine katılanların anısına en büyük anlam aileleri tarafından biçildi. 22 Ekim 1998'te Adıyaman zindanında bedenini ateşe veren Bülent Bayram'ın babası Ali Bayram oğlunun eylemini şöyle değerlendirmişti: ‘’Oğlum Başkana yönelik suikast girişimi ve Kürt halkı üzerindeki baskı politikalarını protesto etmek için zindan ortamında yapılabilecek tek şeyi yaptı: Bedenini tutuşturdu ve duyarsızlığı beyninde patladı. Oğlumla gurur duyuyorum…’’ Viyan, Aynur, Elefteriya, Serdar, Veysi... Viyan Soran: 1 Şubat 2006'da Medya Savunma Alanları'nda yer alan Haftanin bölgesinde bedenini ateşe verdi. HPG ve YJA-STAR Meclis Üyesi Soran geride bıraktığı mektupta şu mesajı verdi: 'Her 15 18 Şubat gecesinde, Mazlum Doğan, Zekiye Alkan, Berivan, Ronahi, Rehşan, Sema, Fikri Baygeldi, Serdar ve binlerce şehit yoldaşımın kalbi kalbimle atıyor. Onların 'Biji Serok Apo' sloganı her zaman kalbimde atıyor. Eylemimi kabul etmeyebilir, eleştirebilirsiniz. Ama biz sizden öğrendik ki, bedel verilmeden Özgürlük sağlanamaz.' Elefteriya Fortulaki: İki çocuk annesi Yunan kadın Elefteriya (Yunanca'da özgürlük anlamına geliyor) 24 Mart 2006'da Yunanistan'ın başkenti Atina'da bedenini ateşe verdi. Öcalan'a yönelik uluslararası komploda başrolde oynayan Yunan devletinin aksine Elefteriya bir Yunanlı kadın olarak Kürt halkıyla dayanışmasını bedenini ateşe vererek gösterdi. Elefteriya'nın geride bıraktığı mektupta, şu mesaj verilmişti: 'Tüm Kürdistan ve Ortadoğu şehitlerine selam. Bu yıl Newroz'u kutluyorum ama biraz geç, Zekiye Alkan gibi, Sema Yüce gibi, Ronahi, Berivan ve Rahşan Demirel gibi ve diğer yüce eylemlerde bulunanlar gibi. Kararlılıkları Kürt halkı ve Kürdistan'ı yüceltti. Kürtlerin tarihini büyüttü... Saygım var size ve sizin gibi Kürdistan için mücadele edenlere. Hoşçakalın sağlıcakla kalın. Kimse Güneşimizi Karartamaz! Kürt Halkı ve Başkan Apo'nun özgürlüğü, tüm dünya halklarının özgürlüğüdür! Yaşasın halkların kardeşliği!' Serdar Arı: İzmir Buca 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde bulunan Serdar Arı, 25 Ekim 2005'te Başkan Apo ve Kürtlere yönelik baskıları protesto 16-20.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:03 Page 19 STÊRKA CIWAN etmek amacıyla yaşamına son verdi. Arı'nın geride bıraktığı mektupta şunlar yazılıydı: 'Size uygulanan imha tecridiyle halkımız, halklar tekrardan köleleştirilmek isteniyor. Yarattığınız bunca değer bir çırpıda yok edilmek isteniyor. Ama bizlerin bunu kabul etmesi mümkün değildir ve bedeli ne olursa olsun kabul etmeyeceğiz. Yaklaşık 21 haftadır sizden haber alamıyoruz. Bu ise bizleri kaygılandırıyor ve öfkelendiriyor. Kürt halk özgürlüğünün ancak ve ancak Başkan Apo’nun özgürlüğünden geçtiğini biliyor. Onun için geçmişte olduğu gibi bugünde üzerine düşen görevleri yerine getiriyor.' Aynur Yaşlı: Kürt kızı Aynur Yaşlı, 30 Mart 2006'da Antalya'da bedenini ateşe verdi. Yaşlı, Muş kırsalında 14 HPG gerillasının katledilmesini ve sonrasında Diyarbakır, Batman ve Mardin'de başlayan serhildanlara yönelik uygulanan devlet ünü protesto etmek amacıyla eylemini gerçekleştirdi. Veysi Kaya: Başkana yönelik sahiplenme eylemlerinden birini de Arap asıllı Veysi Kaya gerçekleştirdi. Kaya, 28 Şubat 2006'da Adana'da tecridi protesto etmek amacıyla bedenini ateşe verdi. Sema Yüce, 1991 yılında Ankara’da üniversiteyi okumaya başladığı sırada fiili olarak PKK ile tanışır. Sema o dönemki yurtsever gençliğin en bilinçlileri içerisinde yer alır. Ve bu bilinçle özgürlüğün, özgürce solunduğu dağlara yönelir. Yüce, 1991 yılında Mardin’de partiye katılır. 1992 Mayıs-haziran aylarında bir grupla Serhat eyaletine gider. Burada da kısa bir süre faaliyetlerde yer alır. Yüce, resmi olarak partiden ilk kez görev almış oluyor. Görevde başarılıdır. Halka yaklaşımı olumlu ve geliştiricidir. Burada da kısa bir süre kaldıktan sonra, örgüt kararıyla kitle faaliyetlerini sürdürmek için, Ağrı şehir merkezine gider. İki-üç ay çalıştıktan sonra, görev başındayken, bir ihbar sonucu şehir merkezinde yakalanır. “Ax! Ben yanayım, ben atom parçaları olayım, ben özgürlük ve inancın bilinci olayım; ben saçlarında tel tel olmuş güneş ışınları olayım Zilan’ın; ben, bütün bir ülkemin nefes alışverişi olan Başkan APO olayım ve ben Zilan, Zilan’ın omuzlarıma bıraktığı bir çift göz olayım...” Uzun bir sorgulamadan sonra savcılığa çıkarılır, tutuklanıp cezaevine gönderilir. Mahkemede de partiyi ve Kürtlerin ulusal kurtuluş mücadelesinin haklılığını savunarak, siyasi savunma yapar. Bunun üzerine mahkeme 19 Sema Yüce’ye 22 yıl ağır hapis cezası verir ve Nevşehir Cezaevi’ne nakledilir. Daha sonra oradan da Çanakkale Cezaevi’ne sürgün edilir. Bu sürgünler Sema Yüce için şaşırtıcı olmaz. Sema Yüce, bu son eylemi gerçekleştirmeden önce, kendi kendisiyle büyük bir hesaplaşmaya girer. 21 Mart’ı Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ı; Dörtler’i, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Şehitleri’ni, Ali Erek’i, Cemal Arat’ı ve Orhan Keskin’i düşünür; tabii bunun yanında Zekiye’yi, Rahşan’ı, Ronahi ve Berivan’ı düşünür. Her birisi bir parça vatandır O’nun için... Her şeye karşın tarihin derinliklerine dalar, Rosa Lüksemburg’u, Clara Zetkin’i, Papaz Bruno’yu ve ateşin en güzel insanı olan Promethus’u düşünür... Zilan, sözcüğü beyninden geçerek dilden ifade bulunca “Ax! Ben yanayım, ben atom parçaları olayım, ben özgürlük ve inancın bilinci olayım; ben saçlarında tel tel olmuş güneş ışınları olayım Zilan’ın; ben, bütün bir ülkemin nefes alışverişi olan Başkan APO olayım ve ben Zilan, Zilan’ın omuzlarıma bıraktığı bir çift göz olayım...” derken, günler öncesinde hazırlamış olduğu kolonyayı, bedeninin üzerine döküp ateşe verirken, tarih 21 Mart 1998’i gösteriyordu o gün. Sema Yüce, bu soylu eylemde şahadete kavuşmaz. Yaralı olarak hastaneye kaldırılır. Kendisi üzgündür. Çünkü O’nun amacı ve isteği Zilan’ın güneşi ile kendini yıkamaktı. Yaralı haliyle tam üç ay milimi milimine, saati saatine, günü günlere katarak yaşam mücadelesi verir. Güçlü ve inançlıdır. Her nefes alışverişinde, Sibat 2015 16-20.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:03 Page 20 STÊRKA CIWAN “Zinê’den miras kalma, Zilan’ın gerçekleştirdiği ve yarattığı “Cennet Bahçe’sine gitmek istiyorum...” diyordu annesine... Diğer önemli bir vasiyeti ise “Eğer bir gün ölürsem beni ya köyüme dedemin yanına, ya da şehit yoldaşlarımın yanına gömün” olmuştu. Sema yoldaş, 17 Haziran 1998’de gözlerini yaşama kapatırken bile bir melek kadar güzeldi, bu güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Bir özgürlük arayışçısı olan Fikri Baygeldi de yaşama yaklaşımı, ‘sevgiyi, aşk’ sözcüklerini çok değerli anlamda kullanmıştır. Ve kadın özgürlük çizgisi çok iyi incelemiş ve onları özümsemiştir. Özgürlük mücadelesinde, kadınlar kadar erkeklerin de çok önemli görevleri olduğunun altını çiziyor. Fikri Baygeldi'de, tutarlı bir erkek kişiliğinin nasıl yeniden şekillenmesi gerektiğine dair çok duyarlı, anlamlı yanıtlar var. Bunu mektubunda anlatıyor, bunlar büyük gerçekleşmelerdir, sadece büyük sözler değil, büyük eylemlerdir aynı zamanda. 'Güneşimizi Karartamazsınız!' eyleminde yaşamını yitirenler: Sibat 2015 M. Halit ORAL, 9 Ekim 1998 Emrullah DAMLAYICI, 18 Mehmet GÜL, 19 Ekim 1998 Kasım 1998 Ali AYDIN, 20 Ekim 1998 Cemil ÖZALP, 27 Kasım 1998 Bülent BAYRAM, 27 Ekim Mirza ÇUBUKÇU, 27 Kasım 1998 1998 Hasan İsa HASAN, 22 Ekim Yavuz GÜZEL, 30 Kasım 1998 1999 Selamet MENTEŞ, 23 Ekim Hatice FALAY, 13 Aralık 1998 1998 T. Özgür KAHRAMAN, 23 Aynur ARTAN, 23 Ekim 1998 Aralık 1998 Mirza SEVİMLİ, 26 Ekim Hükmiye SEYHAN, Aralık 1998 1999 Nesrin TEKE, 9 Temmuz 2000 Berzan ÖZTÜRK, l Kasım 1998 Mahmut YENER, 8 Temmuz 2000 Mehmet AYDIN, 13 Kasım 1998 Esen ASLAN, 3 Ağustos 2000 Erdal ÇEKEN, 13 Kasım Serdar ARI, 25 Ekim 2005 1998 Viyan SORAN, 1 Şubat 2006 Kadri İLHAN, 16 Kasım 1998 Elefteriya FORTULAKİ, 24 Ahmet YILDIRIM, 17 Kasım Mart 2006 1998 Veysi KAYA, 28 Şubat 2006 Remzi AKKUŞ, 17 Kasım Aynur YAŞLI, 30 Mart 2006 1998 20 21-24.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:04 Page 21 STÊRKA CIWAN Düşler İle Gerçeğin Perdesini Aralayan Genç Bir Devrimci n n n Ülkem Zeremya n n n Bizim Hîdar... Kürt Özgürlük Hareketi binlerce kilometre uzunluğundaki zincirler halkası silsilesi gibidir. Ve bu silsilenin büyüsü, dokusu hiç bozulmaz; uzadıkça uzar, şehirleri, ülkeleri, dağları, okyanusları, tüm sınırları aşar gider. Bu silsilede yerini alan çoğu kişi henüz genç yaşlarda, hatta çocuk yaşlardayken koyulmuştur bu yola. Sahte 'tanrılar'ın kötü ve adaletsiz oyununu 21 bozmaya ant içmişlerdir. Kendi hikayelerini yaşadıklarıyla ve ölüm pahasına yazacaklardı. Ağır bedeller verdi bu genç yürekler. Ateş hatlarına dillerinde özgürlük türküleri, yürekleSibat 2015 21-24.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:04 Page 22 STÊRKA CIWAN rinde insan sevgisi, hayalleri ve özgürlük yolunun yolcuları olarak elbette umutla yürüdüler ateşgâha giden bu yolu. Ve birçoğu da ateşin kendisi olmuştu, kötü ruhları kasıp kavuran. Apocuların hikayesidir bu; kırk yıldır direniş ve halaylarla, kan ve terle ve toprağa düşen canlarla yazılan. Toplumları üst ve alt ırk diye ayıran ve ırkına göre değer biçen, kadınları ötekileştirip hiçleştiren, çocukların hayallerine dinamit koyan sisteme isyan etmisti Apocular. Ve bu kervan, faşizmin milyonluk ordularına, tank ve toplarına karşı yola koyulurken zulasında sadece düş, umut, cesaret ve inançları vardı. Korku imparatorluklarını yerle bir edip, sahte tanrıları tahtlarından indirdiler, birer birer. Düş kıranlara karşı düş kuranların ve düşleri gerçekleştirenlerin kulvarında oldular. Ve yarım asıra yaklaşan bu kavga hala devam ediyor... Muhammed Bahçeci ya da Hîdar arkadaş da bu silsilenin en dinamik halkalarındandı. Bir ışık gibi belirip bir tat bırakarak geçti hayatımızdan. Faşist türk rejiminin tüm toplum ve devrimci gençlik üzerinde baskı ve zulmü yaygınlaştırdığı yıllarda isyan, direniş ve gönüllerin sevdası Amed'de gelir dünyaya Hîdar. Sömürgeci devletin köleleştirme, kimliksizleştirme ve köksüzleştirme laboratuvarı kurduğu ‘Amed Zindanı’nda, dönemin genç önder devrimcilerin kan, beden ve direnişleriyle tarih yazdığı yıllardır o yıllar. Mazlumlar, Kemaller, Ali Çiçekler ve onlarca devrimci bedenlerini faşizmin tüm saldırılarına siper ederek cellatları can evinden vurmuş, yenilgiye uğratmış, diktatörlerin tahtlarını sarsmışlardı. Sibat 2015 22 21-24.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:04 Page 23 STÊRKA CIWAN Gözü gibi baktığı ‘Stêrka Ciwan’ dergisinin editörlüğünü yaptı. “Bu dergi benim evladım gibidir, kopamıyorum” demişti. İşte Hîdar da Kürdistan'da yeni bir miladın kapısının aralandığı böylesi bir kaos cenderesinde gelmişti dünyaya. Ona 'düşlerin çocuğu' demek abartılı olmaz sanırım. Düş kurar ve onları gerçek hayata evriltme arayışına girerdi. Çocuk yaşta kurduğu 'aydın, yazar, şair, gazeteci' olma düşlerini keyifle anlatır, “Ama bakın bu hayalim gerçekleşiyor” der ve güldürürdü bizleri. Yazar olmak çocukluk hayalle- rinden biriydi. Çok severdi yazmayı. Kimbilir belki de yüzyıllardır dilsiz, ruhsuz ve bilinçsiz bırakılan toplum gerçekliğine isyandı bu arzusu. Belki daha o yaşlarda bile karanlıkta bırakılan onlarca gerçeğin farkındalığına varmış ve kendi cephesinden aydınlatıcı bir ışık olmak istemişti. Mizaç ve ciddiyeti ustaca harmanlar, hiç sıkmazdı muhabbetiyle. Yazdığı makale ve şiirlerinin her bir satırına, mısrasına, 23 kelimesine büyük anlamlar yükler, bir gerçeğe tekabül etmesini, okuyucuda karşılık bulmasını isterdi. Her genç kadar o da anarşist ruhluydu. Ama her gençten daha fazlaydı arayışları, sorgulamaları, soruları ve iç tufanı. Kafasına mantıklı gelmeyen hususa basardı itirazı. Gençliğe adım attığı yıllarda ülkesine dair hakikatler kulağına çıtlatıldıkça, tarih ve toplum gerçekliğiyle yüzleştikçe Hîdar'ı bir telaş, bir heyecan, bir koşuşturmaca alır. Mülteci olarak geldiği soğuk, sahte ve cilalı mekanlar onun ülke sevgisini daha da perçinleyecek, güçlendirecekti. Köksüzlüğün, göçertilmelerin, adaletsizliğin, kimliksizliğin ve ülkesizliğin acısını gün be gün daha çok hissettikçe, ülkesine dair düşler kurmaya, özlem biriktirmeye başlamıştı. Ve düşünün peşinden koşma zamanı gelmişti artık onun için. Puslu ve maskeli soğuk Avrupa yaşamına reddi bastırıp yönünü; Apocular'ın ‘genç baladık, genç başaracağız’ sözüyle başlattığı Kürt özgürlük mücadelesine verir. Yörüngeyi bulmuştu artık. Kıvılcımı yakıp isyanı başlatmıştı. Düşü gerçeğe dönüştürme vaktiydi. Kürdistan sömürgecilikten arındırılmalı, özgürleştirilmeliydi. O artık halkının fırtınalı ve isyankar çocuklarındandı. Hakikate doğru, tamlanmaya doğru yol almıştı. Tüm kötülüklerin, yalan ve hilelerin, Sibat 2015 21-24.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:05 Page 24 STÊRKA CIWAN çocuk düşlerine mayın döşeyen egemenlere meydan okumuştu. Duraklamadan, dinlenmeden ve yatağından sapmadan okyanusa yol alan bir damlaydı. ‘Artık mazlumların hesap sorma zamanıydı’ diyordu sesli ve sessiz çığlıklar ile... Yok oluş çarklarında yitikliğe terk edilen gençlerde zihinsel uyanışı ve farkındalığı sağlayıp kökleriyle buluşturma arayışına girmişti Hîdar. Çağın kötü ve sahte ilahlarına meydan okuyan ciwan ömürlülerin dinamik çehrelerindendi o. Tırtılını yarıp hayat keşfine erken başlayanlardandı. Oysa çoğumuz, bize biçilen sınırların ötesine pek geçemiyor, sistem, toplum veya ailenin 'doğrularına' göre yaşayıp gidiyoruz. Çoğu genç arkadaşın neyi reddedip, neyi kabul ettigi, nasıl bir yaşamı düşlediği bile belli değil. Oysa egemen sistemin hükmettiği yaşam sorgulanmaya değer binlerce çelişki ile dolu. Kürtlerin tarihten günümüze özgürlük meskenleri diye kabullendiği Kürdistan dağlarındaki içine sığmayan heyecanı görmeye değerdi. Sahtelikten uzak, çocuklarınki kadar samimi, masum ve sahiciydi sevinci. “Ben yerimi buldum, buraları sevdim, artık burada kalacam” demişti kucağına düştüğü ülke topraklarını, asi dağları kast ederek. Hîdar; yıllarca Kürt gençlik hareketinin aydınlanma ve bilinçlenme çalışmalarında yer aldı. Gözü gibi baktığı ‘Stêrka Ciwan’ dergisinin editörlüğünü yaptı. “Bu dergi benim evladım gibidir, kopamıyorum” demişti. Dağlardayken de tanıdık birilerini görünce ilk sorduğu 'Stêrka Ciwan' olurdu. Çünkü onun için 'Stêrka Ciwan' kuru, anlamsız kağıtlar yığını değil; enerji, bilgi, ruh ve yaşam dolu çok Sibat 2015 değerli bir varlıktı. Derginin sloganı olarak belirlediği, 'Amed'de buluşmak üzere' şiyarı ise gençlerin gerçekleştirilmeyi bekleyen bir düşü gibiydi. Bir rota, yörünge, doğrultuydu. Amed'den kasıt, özgür Kürdistan'dı aslında. Düşman hukukunun geçerliliğinin olmadığı özgür mekandı. Kültürel yozlaşma ve asimilasyona karşı mücadele mevzisiydi. Mazlumca, Kemalce, Saraca direniş demekti. Kaleydi Amed, kâbeydi, kutsal mabed idi. Newroz ateşinin göklere kadar yükseltilmesi demekti Amed. Onlarca genç Hîdar'ın özene bezene hazırladığı 'Stêrka Ciwan' sayesinde yaşamının doğru rotasını buldu ve çoğu yolunu onun yolu ile birleştirdi. Şuan Kobanê ve Şengal başta olmak üzere Kürdistan'daki bütün sömürge rejimlere karşı Hîdar gibi yaşama dair doğru soruları soran ve doğru cevabı bulanlardır direnenler. Bizden'dir onlar, tıpkı Hîdar gibi... 'Gençliğin bir toplumun geleceği' ve 'dinamik damarı' olduğu gerçeği kuru bir slogan değil, hakikatin ta kendisidir. O halde bu hakikat ile yüzleşmeye ne kadar hazırız? Zincirin ilk halkası Mazlumlardan son halka Hîdarlar, Arînler, Denizler, Kaderlere kadar onların 'özgür ülke' düşünü inşa etmeye ne kadar hazırız? Biz artık şehitlerimizin ardından yas tutmuyor, karalar bağlamıyoruz. Çünkü onlara bağlılığın şifresi mücadele gerekçelerini büyütmek ve direnişi yükseltmektir. Yani zafere, başarıya götürecek kızıl bayrağı sürekli dalgalandırmaktır. Kürt özgürlük mücadelesi geleneğinin genç takipçilerinden Hîdar arkadaş da kan emici zalim Dehaklara karşı hakikatin perdesini aralayanların kervanına katıldı. Sevgili arkadaşımız, meslektaşımız, yol arkadaşımız, ufku geniş, yüreği büyük Hîdar'ımızın düşünü gerçekleştirmek vefa borcumuz olsun. Gençlik aydınlanmasının meşalesi olan 'Stêrka Ciwan' dergisi ve ‘Rojaciwan’ sitesi onun genç yoldaşları olan bizlere birer emanetidir. Böyle yaklaşırsak evet 'şehitler asla ölmez' ve yol göstericilerimiz olur! Hîdar’ımızı ve toprağa düşen tüm canları, canımızdan birer parça olan en değerlilerimize dair koca özlem biriktirdik yüreğimizin en dip noktasında ve biriktirmeye devam ediyoruz. Düşlerimiz onların kokusunu, onların rengini ve onların tadını taşıyor. Ve bu düşleri gerçekleştirdikçe onlara daha çok yaklaşıyor, sevgi ve özlemlerimizin hakkını doğru vermiş oluyoruz. l l Kod adı: Hidar Ferat Gerçek adı ve soyadı: Muhammed Bahçeci Doğum tarihi ve yeri: 1983 / Çüngüş Amed Katılım tarihi: 2007 / Avrupa Şahadet Tarihi: 5 Şubat 2009, Xakurkê 24 25-28.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:06 Page 25 STÊRKA CIWAN Siz yolumuzu aydınlatan birer meşalesiniz. Size layık olmanın yolu ezilen ve sömürülen halkımızın özgürlüğünü sağlamakla mümkündür. "Unutmak İhanettir" n n Tarihin her döneminde halklar zulme, baskıya, sömürüye, inkara ve imha siyasetine karşı onuru ve özgürlüğü için büyük bedeller verme pahasına da olsa sürekli bir direniş içinde olmuşlardır. Baskı ve sömürüyü kabul etmeyen kültürel, tarihsel değerleriyle özgürce yaşamak isteyen n halklar gibi bu uğurda en değerli varlıklarını vermekten de asla çekinmemişler. Böylesi halkların başında da Kürt halkı gelmektedir. Uygarlıklara beşiklik etmiş, dünyanın en kadim halklarından olan Kürtler, bulundukları anavatanlarında baskı, sömürü, katliam, inkar ve imha politikalarıyla sü25 Selami Kılıçaslan n n n rekli yüz yüze kalmışlar. Fiziki katliamların yanında kültürel soykırıma tabi tutulmuşlardır. Bilinçli yönelimler sonucu bu kadim halk tarihten silinmeye çalışılmıştır. Bütün bu yönelimlere karşı yok olmamak ve varlığını, kimliğini, onurunu, özgürlüğünü korumak için egemenlere karşı defalarca Sibat 2015 25-28.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:06 Page 26 STÊRKA CIWAN isyanlara kalkışmıştır. O isyanlardan biriside Şeyh Said isyanıdır. Diğer isyanlarda olduğu gibi önderleri idam edilmiş, halk katliamdan geçirilmiş. Yaşanan bütün bu katiam ve baskılara rağmen sömürgeciler halkın yüreğindeki özgürlük ateşini söndürmeyi başaramadılar. Sömürgecilere ve onların uzantıları yerli işbirlikçilere karşı Kürt halkının öfkesi sürekli var olmuş, hakikat arayışından vazgeçmediği gibi fırsatını bulduğunda öfkesini düşmana yöneltmekten çekinmemiştir. İşte o isyan diyarlarında dedelerin ve ninelerin yaşlı gözlerle dile getirdikleri acı ve trajedileri dinleyerek büyüyenlerden biri de Fırat yani Mahmut Kılıçaslan arkadaştır. Egemenlerin uyguladığı baskı politikaları sonucu yaşadığı topraklardan çocuk yaşta kopartılarak Avrupa'ya gönderilmişti. Kapitalist modenite merkezine yapılan göç onu ülkesine, halkına olan bağlılığı ve sevgisini kopartamadı. Kürdistan'da yaşananları takib ediyor, özgürlük hareketinin yaratmış olduğu değerleri savunuyordu. Pratik yürütücüsü olmanın arayışı içine giriyordu. Yurtsever çevre ile ilişkilerini derinleştirip, etkinlik ve aktivitelere katılıyordu. Sürekli Özgürlük Hareketi çevresinde köklerine dönmeyi ve özüne kavuşmanın arayışı içindeydi. Fırat arkadaş genç yaşına rağmen aile ve çevresinin yurtsever olmasını kendisi için bir avantaj olarak görmüş ve davayı daha fazla öğrenmeye, okumaya, araştırma ve incelemeye başlamıştı. Bu duruşu yaşıtlarından beklenmeyen bir düzeyde olgun, mütevazi, emekçi bir kişiliği geliştiriyordu. Kapitalist sistemin merkezinde yaşamasına rağmen insan özüne ters düşen, manevi Sibat 2015 değerlerden uzaklaştıran, bireyci, maddiyatçı, bencil yaşam biçimine sürekli mesafeli durmuş, dürüstlüğü ve doğallığıyla kendini göstermiştir. Mücadeleyi tandıkça daha fazla bağlanıyor ve kapitalist modernitenin sunmuş olduğu yaşamla çelişkileri daha da derinleşiyordu. Bu çelişkiler onu daha fazla bir arayış içine itiyordu. Arayışlarının cevabını da Özgürlük 26 Hareketi’nde bulmaya çalışıyordu. Algılama ve kavrama düzeyi güçlü olmasının etkisiyle hakikati nerde arayacağını biliyordu. Kapitalist sistemin verili yaşamını kabul etmiyor, çok genç olmasına rağmen ilgisi onu sürekli halkının mücadelesine ve özgürlüğüne çekiyordu. Yabancılaşmanın, asimlasiyonun doğuracağı sonuçları bilince çıkarmaya çalışıyor 25-28.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:06 Page 27 STÊRKA CIWAN ve buna karşıda pratik tedbirler geliştirmenin arayışı içine giriyordu. Bir kaç yabancı dil bilmesine rağmen ana dilinin yanında Kürtçe'nin diğer lehçelerini de öğreniyordu. Özgürlük mücadelesine adım atarken halkına daha fazla hizmet etmek için çok yönlü bir hazırlığı vardı. O genç yaşına rağmen uluslararası komplo üzerinde büyük bir etki yaratmıştı. Komploya karşı halkıyla beraber öfke ve kinini farklı eylemselliklere katılarak ortaya koyuyordu. Bütün bunlar genç, enerjik, dinamik kişiliğini tatmin etmiyordu. O daha fazlasının peşindeydi. Önderliğine, halkına daha güçlü cevap olmanın içerisindeydi. Bu arayışın da profesyonel bir katılımdan geçtiğini bilince çıkarıp kendisini ikna etmişti. Bu duygu ve düşüncelerle 2003 yılında özgürlük mücadelesine aktif katılım sağladı. Temel eğitim döneminde de öğrenme azmi, katılımı, moral ve coşkusuyla kısa bir süre içinde yoldaşları tarafından sevilen bir konuma geldi. Eğitim döneminde kendisi ile yapılan diyaloglarda, ‘zorluklar karşısında pes edip farklı tutum veya eğilimlere girmesi kabuledilemez’ söylemine karşı kendisinde o iradeli duruş ve tavrı görülmeye değerdi. Bu olgun tavrı bizi hem sevindirdi hem de adeta büyüledi. Eğitim boyunca ülke sahasına geçme kararlılığını sürekli örgüte bildiriyordu, buna eğitimdeki hazırlığı ve pratiğiyle hazır olduğunu gösteriyordu. Eğitim devresinin sonunda bütün istem ve dayatmalarına rağmen ülke sahası yerine hareketin ihtiyaç duyduğu alana, diplomasi çalışmalarına düzenlemesi yapıldı. Bu faaliyetlere de kısa sürede motive oldu, burda da etrafına coşku ve neşe saçıyordu. O yıllarda özgürlük hareketi içinde ortaya çıkan ihaneti, işbirlikçi, çeteci gurupların örgütlülüğü dağıtma, inançsızlığı geliştirme çabalarına çok öfkeliydi. Bu öfkesini kararlı duruşu ve pratiği ile ortaya koyuyordu. Her türlü düşürücü ve aldatıcı propagandalara, ülkeden soğutma girişimlerine kapitalizmin sahte yaşam vaatlerine karşı sürekli Kürdistan'a dönüşü, izleyeceği çizgiyi düşünerek ülke sahasına yani köklerine dönüşü gerçekleştirdi. Sürekli hayalini kurduğu özgürlük alanlarında da uyum sorunu yaşamadı. Burda da doğa şartlarına çabuk uyum sağladı, yoldaşları ile çok çabuk kaynaştı ve onların da sevgi ve saygısını kazanmıştı. Yeniden inşa sürecinde daha güçlü ve donanımlı katılmak, paradigmanın ruhunu derinliğine kavramak için o dönem açılan PKK’yi yeniden inşa okulunda yer alarak yeni hamle sürecine aktif olarak katılmıştı. Devre sonunda örgütün ısrarına rağmen Avrupa yerine o sürecin de ruhuna uygun olarak özgürlük alanlarında kalarak aktif çalışmalara katılır. Enerjik kişiliği ile hareketli ve mücadele alanlarına geçmenin ısrarını her fırsatta dile getırirdi. Hayalleri çok sevdiği Kürdistan'ın direniş kalesi Amed’e geçmekti, buna hem yoğun olarak hazırlanıyordu hem de bu isteğini örgüte ısrarla dayatıyordu. İhanetçi, işbirlikçi, çete gurubun örgütlü mücadeleyi dağıtmak, inançsızlığı, karamsarlığı, bireysel yaşam arayışlarını geliştirmeye çalıştığı dönemde Fırat arkadaş Önderliğin çağrısına cevap olabilmek için en ön saflarda yer alarak mücadeleye, davaya ve şehitlere bağlılığını gösterdi. Onun27 kisi aşk derecesinde bir bağlılıktı. O bu aşkına ve sevgisine asla ters düşmeyecekti. Çetecilerin vaat ettiği o rezil yaşamı görmüş ve bilince çıkarmıştı. O kutsal değerler ve özgürlüğün ancak direniş saflarında yer alarak ulaşılabileceğine derinden inanmıştı. Fırat yoldaş beraber çalıştığı Erdal ( Engin Sincar) arkadaşın, "Militan olması gerekenler, militanlığın gerekenleri yerine getirmelidir" sözünü kendisine şiar edinmişti. Bir militanın görev ve sorumluluklarının ne olduğunu iyi bilince çıkarmıştı. Bundan dolayı zor süreçlerin aşılmasının olağan üstü bir militan duruş ve ruhla olacağını iyi biliyordu. Ne tür zorluklar olursa olsun hakikat arayışçısı, özgürlük sevdalısı verdiği sözün gereğini yerine getirir ve o özgürlük ideallerine asla ters düşmezdi. En büyük özlemi serhildan ve direniş kalesi Amed’e gitmekti. Bunun için çok ısrarcı oldu. Bu ısrarını en sonunda kabul edildi. O artık uykularına giren, hayallerini süsleyen mekanların yolculuğuna başlamıştı. Artık beklentilere cevap olmanın sabırsızlığını yaşıyordu. Yolculuğu, çok istemesine rağmen Amed yerine Gabar’a kadar sürdü. Orası da ülkesinin bir parçası ve Agit'lerin mekanıydı. Artık yeni mekanı Gabar'dı. Nice yiğidin direnerek şehadete ulaştığı ve kahramanlık destanlarının yazıldığı yerdi. Agit'in yoldaşları da ona layık olarak, direniş ve kahramanlıklar sergilemeliydiler. Fırat arkadaş yeni mekanında da dürüst, fedakar, emekçi ve pratik kişiliğiyle güven veren bir duruşun sahibiydi ve o bu özellikleriyle sürekli ön plandaydı. Burada da yoldaşlarına Amed’e gitme isteğini bildirir. Ama Sibat 2015 25-28.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:06 Page 28 STÊRKA CIWAN o, ihtiyaçtan dolayı Gabar’da tutuldu. O artık Gabar’ın gerillasıydı. Uzun bir süre orada kalır. 27 Aralık 2010’da da yine Gabar’da şehit düşer. Avrupa sahasından sonra Fırat yoldaşla çok istememe rağmen bir türlü yollarımız kesişmedi ve onunla bir daha görüşemedim. Ülkede kendisini görmeyi, sohbet etmeyi, onunla yoldaşça o kutsal mekanlarda beraber mücadele yürütmeyi çok istiyordum. Yüreklerimiz aynı amaçlar için atsa da, hedeflerimiz aynı olsa da değişik alanlarda olmamızdan dolayı görüşme imkanımız olmadı. Bir gün bir patikada ya da bir yürüyüşte karşılaşmanın özlemini hep içimde taşıdım. Ama olmadı, o Gabar’da ben ise esir düşmüştüm. Zamansız bütün gidişler insana zor gelir. Hele hele söz konusu olan Kürt halkının en değerli evlatlarıysa bu acı daha da zordur. Çünkü onlar Sibat 2015 beynini ve yüreğini ortaya koyan halkının özgürlüğü için hiç bir çıkar gütmeden kendini adayanlardır. Hakikat arayışçıları olup özgürlüğün bedelsiz olmayacağını iyi bilenlerdir. Ne mutlu onlara ki, halkının umudu olup her zaman yüreklerde yaşayanlara; onlar düşmanlarına korku salanlardır. Bu zamansız gidişi bayrak değişimi olarak gördüğümüzü çok iyi biliyorsun can yoldaşım Fırat. Şehadet haberini esaret koşullarında aldım. Özgürlük alanlarında çektiğin fotoğraflarla , iki yoldaşınla beraber büyük bir direniş sergileyerek kahramanca şehitler kervanına katıldığınızı gazetelerden öğrendim. Fotoğrafına bakarken yaşananlar bir film şeridi gibi gözlerimin önün den geçiyordu. Kararlı, coşkulu, iradeli kişiliğin bakışlarına da yansıyordu. İdeallerine bağlı, iradeli, yaşam dolu o duruşla- 28 rınızı bize miras bıraktınız. Biz o bakışlarda bağlılık, direniş ve özgürlüğü yakaladık. Yoldaşım mesaj alınmıştır, hayallerinizi mutlaka gerçekleştireceğimizin kararlılığını belirtiyoruz. Anılarınızı eksik de olsa yazmayı bir görev olarak gördüm. Seni ve yoldaşlarını asla unutmayacağız, "unutmak ihanettir" biliyoruz. Siz yolumuzu aydınlatan birer meşalesiniz. Size layık olmanın yolu ezilen ve sömürülen halkımızın özgürlüğünü sağlamakla mümkündür. Sizleri saygıyla anıyor ve sizler özgürlük mücadelesinde yolumuzu aydınlatan birer meşale olarak yaşayacaksınız. Mücadele Arkadaşları Adına Kuzeni - Yoldaşı Selami Kılıçaslan F-Tipi Cezaevi - Bolu 29-30.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:07 Page 29 STÊRKA CIWAN Önderliğe Ve Yoldaşlarına Verdiği Sözü Tuttu n n n Mücadele arkadaşları n n n erivan heval, 1966 yılında yoksul ve emekçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Berivan heval, imkansızlıklardan dolayı ancak ilkokolu okuyabilmiştir. Çocukluğundan itibaren, çalışkan, atik, fedakar ve başarma hırsı olan özellikler kazanmıştır. Bu özellikleri ile çevresinin ilgi ve sempatisini kazanır. Kürdistan’ın tarihsel ve toplumsal özelliklerinden dolayı; içine kapalı, boyun eğen, utangaç, suskun olarak şekillenen kız çocuklarının aksine Berivan heval, sosyal ve kültürel yönü gelişkin, girişken ve canlıydı. Berivan heval, 1981 yılında Almanya’nın Celle şehrinde ablasının yanına gider. Orada okula yeniden başlamasıyla beraber yaşamda da bazı değişimler olmaya başlar. Kısa süre sonra partinin dernek ve siyasal çalışmalarıyla tanışır. Dernek bünyesinde folklor, müzik gibi kültürel faaliyetler içerisinde ilişkilerini sürdürürken, diğer yandan da Serxwebun başta olmak üzere parti yayınlarıyla siyasal bilincini yükseltmeye çalışır. Bu anlamda ulusal ve toplumsal gerçekliğini kavramanın ilk adımlarını B 29 Sibat 2015 29-30.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:07 Page 30 STÊRKA CIWAN da atmış olur. Kimi zamanda kitle faaliyetlerine katılır. Kürdistan tirihinde düşmana karşı ilk kurşunu ifade eden 15 Ağustos atılımı. Kürdün yeniden dirilişini sağlamanın adımı olurken, en fazla da Kürt gençliği içerisinde yankısını bulur. Bu süreç ile birlikte başta ülkende olmak üzere Avrupa’da da mücadeleye büyük katılımlar gerçekleşir. Oluşan bu çoşku ve moral atmosferinde belli bir kavrayışı sağlayan Berivan hevalde partiye katılmaya karar verir. İki aylık siyasi ve teorik bir eğitimden geçtikten sonra, bir alan faaliyetinde birim düzeyinde profesyonelce görev alır. Kitle içerisinde yürüttüğü propaganda, örgütsel ve siyasal çalışmalarla insanlarımızın Ulusal Kurtuluş Mücadelesine katılımını sağlar. Diğer yandan kişilik olarak da teorik ve pratik bir yetkinleşmeyi sağlar. Kişilik olarak güçlendikçe büyük başarıların sahibi olabileceğini daha iyi görür. Daha sonra ülkeye gitme önerisi yapar ve bu önerisi kabul edilir. 1985 yılında, Berivan heval bir grup yoldaşıyla beraber Önderlik sahasına gider. Gidişi Avrupa’daki kitleye de bir mesaj olmuştu. Önderlik sahası onun için bir yaşam okuluydu. Savaş sanatı, militan kişilik ölçüleri, Önderlik gerçeği ve daha nice konularda büyük bir yoğunlaşmayı sağlar. Kapsamlı bir siyasi ve askeri eğitimden sonra ülke pratiğine gitme önerisi yapar. Ancak kitle faaliyetlerindeki tecrübelerinden dolayı, küçük Güney kitle çalışmalarına verilir. ‘86-88 yılları arasında bu çalışmalarını en verimli şekilde yürütür. Canlı, girişken mütevazi, sempatik Sibat 2015 ve sevecan yapısı, şahsında partiye büyük bir güven oluşturmuştu. Berivan heval, 1988 Ocak ayında tekrar akademiye gider. Burada gördüğü eğitim, kendisini yeniden gözden geçirmeye, var olan yetersizliklerini gidermeye ve ülkeye gitmenin son hazırlıklarını tamamlamaya yönelikti. Bu alandaki aktivitesi ve girişkenliği de göz kamaştırıyordu. Derin kavrayışı ile sorun ve eksikliklere müdahale etmede eğitici ve çözümleyici bir tarzı vardı. Önderlik diyaloglarındaki doyurucu ve bilimsel cevapları güçlü zekasının ürünüydü. Berivan heval daha öncesinde de yaptığı, ülkeye gitme önerisini yeniler, isteği kabul edilerek 1988 yılının Mart ayında, Mardin eyaletine gider. Cudi, Besta, Bagok gibi dağlık alanlarda kırsal faaliyet sürdüren Berivan yoldaş, asıl çalışma alanı olan Cizre sahasına geçer. Berivan heval, kutsal bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya olduğunun bilincindedir. Kitleyi özgürlük yürüyüşü ile buluşturma, devrimci bir irade ve inanç gerektiriyordu. Sırat köprüsünde bir yürüyüşte, ancak büyük tutku sevgi ile başarılı olunabilinirdi. Mahalle ve şehir komitelerini oluşturarak çalışmalarını örgütledi. Düşmanın, tüm gücüyle KUKM ve onun öncüsü PKK’ye yüklendiği bu yılda, başarının tek şartı, çalışmaları daha güçlü örgütlemekten geçiyordu. Bunun içinde Berivan heval, gençleri örgütlemekten tutalım, halkın ulusal ve toplumsal bilinçlenmesini sağlamada, eylemlerin örgütlenmesinde önemli çalışmaların sahibi oldu. Bu süreç Cizre halkı için yepyeni bir başlangıç olur. Özellikle yapılan başarılı eylemler, halkın 30 umut ve inancını yeniden yeşertir. Partiye büyük güven ve saygınlığın oluşmasına vesile olur. Berivan heval, Cizre ile özdeşleşmişti artık. Her ev onun için bir devrim sığınağı, her mahalle bir devrim mevzisi olmuştu. Berivan heval, beş altı ay içinde partinin yaşam-ilişki ve çalışma tarzıyla geliştirdiği siyasi- askeri ve örgütsel faaliyetlerle, Cizre halkının saygı ve sevgisini kazanır. Berivan heval; partiye, Önderliğe ve yoldaşlarına verdiği söze denk bir pratiğin sahibi olur. Tarih 18 Ocak 1989. Berivan hevalin kaldığı yer düşman tarafından fark edilmişti. Yapılan ihbar sonucu arkadaşın bulunduğu ev kuşatmaya alınmıştı. Hiç habersiz ev en ağır silahlarla taranmaya başlanır. Berivan heval son nefesine kadar çatışma kararındadır. Çatışma içinde dışarıya çıkmaya çalışır. Fakat örülen duvarı aşmak imkansızdır. Üzerine çevrili tüm namlular ateşlenir ve Berivan heval sonsuz yolculuğunu adımlar. Evinde kaldığı milis, Emin elçi heval de çatışmada şehit düşerek şehitler kervanına katılır. Tüm Cizre halkı o gün ayağa kalkar. Halkın öfkesi, düşmana karşı büyük bir volkan olur. Bu büyük şehadet Cizre halkı için daha fazla mücadeleye bağlanmanın gerekçesi olur. Bu şehadet Cizre halkı ve parti için büyük bir kayıp olur. Aynı zamanda, büyük serhildanların başlangıç tohumu olur. Evet Berivan ve Emin hevaller sizler ölmediniz, her gün ve her an halkımızın yüreğinde yaşıyorsunuz. Sizler yalnız değilsiniz. Sizin şahsınızda tüm devrim şehitlerinin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. 31-32.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:08 Page 31 STÊRKA CIWAN Dogmatizm ‘Bir takım düşünceleri her zaman geçerli ve değişmez doğrular olarak kabul etmek.’ n n akikat savaşçılığı sanıldığından daha fazla günümüz dünyası için geçerlidir. Günlük yaşamda ve tartışma platformlarında hakikat savaşçılığından konu açıldığında hep tarihte yaşanmış kimi hakikat savaşçılarının yaşam öykülerinden örnekler veririz. Yanlış mı? Değil kuşkusuz. Ama günümüz için nasıl bir hakikat savaşçılığı sorusuna pek yanıt olamıyoruz. Kendini tekrar eden düşümceler hep kendi doğrularını devamlı doğru sanıp yeniliye açık olmamak dogmatizim denilien olayın kendisini en baris şekilde ifadesi olarak tanımlaya biliriz. Hakikatin H n Mazlum korkmaz n n n anlam ve önem kazandığı olay insanın kendisini, dünyasını, çevrensini ve toplumunu araştırması ve onun tarihine derinliğine inmesidir. Fakat günümüz dunyasına bakıldığında dogmatizim yani bir takim düşüncelerin her zaman geçerli ve değişmez doğrular olarak kabul edilerek insanın kendisinde, dünyasında ve toplumunda arayışı durdurmasıdır.İşte burda Dogmatizmin yarattığı körlük insanı büyük bir cehaletle karşı karşıya bırakmaktadır. Tarihte merkezi devletçi uygarlığa karşı direnmiş, teslim olmamış tüm kişi ve örgütlü yapıları hakikatin yılmaz 31 savaşçıları olarak tanımlamak yanlış değildir. Bir şeyin doğası onun hakikatidir. Doğasında ısrar kendi hakikatinde ısrar demektir. Bugün merkezi devletçi sistem insan doğasına müdahale ediyor. Yine ahlaki ve politik topluma karşı çok yönlü bir saldırı içerisindedir. Çünkü kendi bekasını ahlaki-politik toplumun zayıflatılması üzerinde kurmuştur. Birey-toplum ilişkisi, toplum-doğa ilişkisi ve kadın-erkek ilişkisi hiçbir dönem bu kadar zarar görmemiştir. İşte hakikat savaşçılığının önemi burada açığa çıkıyor. Sibat 2015 31-32.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:08 Page 32 STÊRKA CIWAN Günümüz insanının tarihle bağı yok denecek kadar zayıftır. “Geçmiş” onun için sadece “dün”, “gelecek” ise “yarın” ile sınırlıdır. Yaşamak sadece biyolojik ihtiyaçlarının karşılanması olarak değerlendirilir. Sanal alemde kendisini kaybeden o kadar insan vardır ki, yanında ne olup bittiğini göremez durumdadır. Gökyüzündeki yıldızı, ay ve güneşi göremez; yeryüzündeki çiçeği, börtü böceği, kısacası tüm güzellikleri göremez. Önder APO, “sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır” dedi. Günümüz erkeği de kadını da kendi doğasına ters düşmüştür. Kendi hakikatlerine kavuşmaları doğru bir zihniyetle, doğru yol ve yöntemlerle verecekleri cins savaşımıyla mümkündür. Özetlersek; hakikatin arayışçısı olmak kapitalist moderniteye karşı anı anına bir zihniyet savaşımı vermektir. İnsanın kendi doğasıyla yeniden bağ kurması, tarihsel toplumla yeniden ilişkilenmesi, doğaya dostça yaklaşması için sürekli bir savaşım içine girmesidir. Bunun yolu da, devletçi uygarlığın tüm etkilerine karşı amansız bir eleştiri ve özeleştiri yapmaktan geçiyor. Sistemin tüm anlayış, tarz, üslup, ilişki ve yaşam şeklini ciddi bir çözümlemeden geçirip aşmak ve yeni zihniyete göre anı anına kendini yaratmaktan geçiyor. Bundan sonrası ise eylemdir. Eylem, açığa çıkan düşünce, anlam ve örgütlülük sonucu gelişir. Akıl ve dogma hep birbirine karşı olmuştur. Dogmatistler aklı kullanıyor olarak görünmek istemiş, bu yolla da aklın önünü kapatmaya çalışmışlardır. Bu savaşımın en büyük silahı sözcükler olmuştur. Her düşünce sözcüklere özel bir anlam yüklemeye çalışmıştır. Sibat 2015 Dogmatizmi inanç olmaktan çıkarıp, yaşamın her alanını düzenleyen bir olgu durumuna getirmeliyiz. Bunu başarmak için de düşünce sistemimizi etkilemek, değiştirmeliyiz. Dogmatik, hem şahıslar hem de sistemler için kullanılan bir terimdir. Her türlü düşünce ve eylemini bir dogmaya dayandıran kişi dogmatiktir. Eğer bir sistem dogmatiklerden oluşuyorsa o sisteme de dogmatik sistem denir. Dogmatik birey, dogmalardan oluşmuş sisteme bağlanandır. Böyle bir birey, hakikat araştırmasına girmez. Çünkü hakikat, onun bağlandığı dogmalar sistemi tarafından verilmiştir. Öyleyse keşfedilecek hakikat yoktur, yapılacak iş, bize verilmiş olan hakikati anlamaktan ibarettir oda kaderci bir anlayışdır bunada hakikat denmez. Dogmatik, dogmalarının fanatiğidir, çünkü kendi doğrularının dışında da doğru bulunabileceğini kabul edemez. Ona göre yapılacak iş, zaman ve mekan üstü doğru olarak kabul ettiği dogmalar sistemini evrensel olarak geçerli kılmaktır. Böyle bir birey, anti demokratik. Dogmatizm, herhangi bir iddiayı, önermeyi, düşünce ve inancı hiçbir tartışma konusu yapmadan, eleştiriye tabi tutmadan sadece duygulara, kişisel eğilimlere dayanmak suretiyle benimsemek eğilimidir. Bu eğilime göre, hiçbir mantıksal ya da olgusal kanıt getirmeden, birşeye olduğu gibi inanılır. Çünkü ortaya konulan önermenin doğru veya yanlışlığı tartışılmadan bilirim iddiasında bulunulur. Dogmatizm, bilgi teorisinde, “insan zihninin varlığın kendisinin ve varlığın ilk nedenlerinin nesnel bilgisine sahip olabileceği iddiasını, her türlü eleştirel düşünceden önce kabul ettiği ilkelerin bir gereği olarak benimseyen yaklaşımı ifade eden bir görüştür. Oysa bilgi, bir süreç sonunda elde edilebilir. Bu sürecin de 32 duyum, algı ve zihnin faaliyeti gibi aşamaları vardır. Dogmatizm ise bu aşamaları hesaba katmadan, aklın a priori olarak ilk ilkelerin ve ilk nedenlerin bilgisine ulaşılabileceğini iddia eder. Olur, olmaz yerde “merhum” sözcüğünü kullanmak, ölüye saygıdan değil. İdeolojik hegemonyanın dil ayağını pekiştirmektendir. Hele hele dinlerdeki benzeşen yönlerin aynı kaynağa dayalı olduğunu iddia etmenin amacı tek bilimi dışlamaktır. Oysa insanlık ilk zamanlardan beri oluşturduğu birikimi aktararak gelişmiştir. Afrika’dan tüm yeryüzüne yayılan insanların ortak şeyler de üretmesi doğal bir gelişme olmuştur. Göksel dinlerde anlatılan olayların neredeyse tümü Sümer inançlarında ve tabletlerinde var. Sümer anlatımları, sonraki inanışlara da geçmiş. Bu da çok olağan bir durum. Hemen hemen aynı topraklarda doğan bu inançlar, elbette öncekilerden etkilenecektir. Bilimin, deney ve gözleme dayalı yöntemleri yerine kutsal kitapların zorlama yorumlarını olgulara dayanak yapmanın bizi götürebileceği tek yer, Avrupa’nın ortaçağ karanlığıdır. Dogmatizm", yani "sorgusuz sualsiz inanç" sadece tek tanrılı dinlerin niteliklerinden değil aynı zamanda feodal yapının gereklerinden de kaynaklandığı için, "sorgulamak", "kuşkuculuk", "gerçeği aramak" gibi eylemler hem dinsel açıdan hem de toplumsal ve siyasal sistem açısından en büyük suç ve günah sayılmış, cezası da ya yakılarak ya da kazığa çakılarak öldürülmek gibi en ağır biçimde verilmiştir. Dogmatizm İnsanın özgürlük arayışında ortaya çıkan bir kanserdir, bunun için Aklın bilimi, dogmatizmin ilmini yenmek zorundadır. 33-35.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:08 Page 33 STÊRKA CIWAN Çawa Bîjî? n n n Rêber Apo n n n Ger civak hebûnên dîrokî ne, wê demêwateya wan jî dîrokî ye.watejî cewhera jiyana civakî ye dikare weke armanc,ruh û zihnê jîyana civakî jî bê nirxandin. Heqîqet jî, ya ku weke wateya hebûna civaka dîrokî a mîtolojîk, olî, hunerî, zanyarî û zanistî digihîne ziman, rave û şêweyê ye. Divê neyê ji bîrkirin ku ev îtopya nebin pratîkên jîyana mezin jî pêk nayên. Çanda Rojhilata Navîn ji mirovatîyên re xelata îtopya bihişt û dojehê daye. Ya ku destana nivîskî a destpêkê ye bi destana Gilgamiş re ji berîya niha hezara salan ve çandeke ku her tim li gîyayê bê mirinîyê gerîya ye. Fêm dikim ku jîyana ku bi jina azad re pêk werê, Gilgamêşê ku ev bi nexweşîya dest hilatdarîyê winda kirîye. Neslê wî ew jîyana her tim li peye ne ji bo şêweyeke bê mirinîye, wê di nava pêvajoya jîyana rastîde jî nebîne. Tiştek encax cîhên ku lê windabûye bê dîtin. Di cureyên mirovan de volqana jîyana mezin di etekê Toros û Zagros, gelîyên Dîcle û Firat de teqîya ye. jîyana ku mirovan mest dike vir çêbûye. Di kurdistanê de jî weke jin û jîyan pêk hatîye. Di nava hezaran salan de jîyan vê carê di hîyararşî û desthilatdarîya dewletê de bi somita jin û jîyan di heman waran de hatîye windakirin. Dîyarbûye ku hemû destan ji ber destana gilgamiş derketine. Bihişt û dojeh jî her tim bi jîyanên hatine jîyîn û windakirinê têkildar e. Bi rastî jî nexweşîya desthilatdarîyê jîyanê dikûje. Lê bi zanîna vê re projeya hemdema rojhilata navîn a demokratîk di heman demê de cîhe ku jîyanê bi nexweşiya deshilatdarîyê ve lê winda kirîye, ya ku desthilatdar nîne, Jîyana jina azad weke ekolojî û aborîya bi civakî hatîye keşifkirin, projeya dîtina rastiyê ye. her proje di heman demê de îtopya pêşerojê ye. Civaka demokratîk û modernîteya demokratîk îtopya pêşerojê ya pêk hatîye.-di vana ciheyande wekhevî û azadî Ji bo yên ku îtopya wan a jîyana azad a mezin heye dema ku bê gerîn di heremê de ya ku mînakê wê pirin şertê rêbaza jîyanekî heye. Ew jî ev e. Wê tu ji bo heqîqeta ku civakbûn gengaz dike bijî. Her ku tu heqîqetê bibînî wê tu bijî. Her ku tu heqîqetê berfireh bikî, wê tu civaka exlaq û polîtîk ava bikî. Di rojhilata navîn de akademîya zanistî her 33 Sibat 2015 33-35.qxp_Layout 1 21.01.2015 17:09 Page 34 STÊRKA CIWAN tim wisa dibêje. Bi vê gotinê re îrada jîyana azadbûyî her tim wisa dike! Weke ku jîyanek bê jin nabe, rastîyeke ewqas jî vekirîye, bi jina ketîre jî wê jîyaneke bi şeref û watedar neyê parvekirin. Jîyana heyî ya bi jin re heya qirika herkesî û giştî fetisandina koletîyeke herî jêr de bi rêbazeke bi zanîn û hîskirinê ve dahûrînker û çalakvan bûyî. Rîya rast ya rizgarîya jîyanê divê neyê jibîrkirin ku bi jinê re jîyaneke watedar û bi şeref, zanyarî û bilindbûnek mezin dixwaze. Yên ku îdeaya wan a evînê hene divê her tim bibîrbînin ku riya pêkanîna wê bi zanistî û bilindbûnê re derbas dibe. Ji bilî vê ji evînê re xiyanet û xizmeteke ji koletiyê re ye. gihiştina heqîqeta civakî pêk neyê, gihaştina evînê jî çênabe. Bêguman parvekirina wekhev û bi azad a jiyana bi jinê re, bi teqez ji cîheke rast beramberî hev zanyariya heqîqeta civakî dixwaze. Evîna rast encex beramberî hev di nava hevsengiya hêza heqîqeta civakî de dikare bê jiyîn. Bi kesayetên ku di nava koletî, destavêtin û desthilatdariyê de xenikîne re evîn qet pêk naye. Gelek ceribandinên zêde û her tim têk çûyî jiyan e û îflasên malbatan vê rastiyê radixin ber çavan. Di rewşa herî kêm de bi qasî zilam jin jî dema ku bû xwediyê zanyarî û hêza civakî, wê hingê hezkirin û weşikbûna, bê desthilatdarî, di nava aştiyê de bi hilberîna wekhev û bi azad û parvekirinê ve jiyana wê bê avakirin. Rojama ya sed sala 21’an di pêşengiya şoreşê, dana jinê de weke şert datîne holê. duruşmeya ‘an jiyan an barbartî’ vê şoreşê ferz dike. Civaka Rojhilata Navîn weke ji şoreşeke duyemîn ya gund-çandiniyê re pêdivî dibîne, pêdiviya vê civakê jî bi Sibat 2015 duyemîn şoreşa jin heye. Şoreşa jin a neolotîka dayîksalarî ye. ya herî rast şoreşa neolotîk ya balkêş, şoreşa jinê bû. Şoreşa neolotîk , şoreşeke ku heta niha ji mirovatî li ser mîrasa wê xwe dide jiyîn e. Li ser bingeha şoreşa dijber a şaristaniya baviksalarî û modernîteyê, ya ku civaka xwezayî pêş ve dixe, koletiya jinê ya herî kûr û mêtînkariya wê ava kiriye û di tevayî civakê de berfireh kiriye ev şoreşa dijber, di roja me de bi qeyrana xwe ya bipergal û rewşa xwe ya bialozî di hemû qadên civakê de dijî û dirûxe. Tê fêmkirin ku tişta ku ji jinê re tê ferzkirin ji jiyanê re xiyanet e. Ger dixwazin bê jiyîn, divê di serî de ji bo vê bi jinê re ji nû ve beramberî hev bi zanyarî di nava hêzeke hevsengî de hestên xweşikbûn û bilindbûnê bêne hilberandin û parvekirina wê bê serxistin. Divê avakirina vê rastiyê û gihandina heqîqetê bê pêk anîn. Divê bi şêwazeke bingehîn de hev û du weke milk û xwedîbûnê de berdin. Divê li şûna namûsa kevneşop, rakêşweriya kesayetên xweşik û bi eslî derbasdar be. Ger şoreşa jin bi bingehîn û nexasim guhertina hişmendî û jiyana zilam neyê jiyîn rizgariya jiyanê jî bê derfet e. Ji ber ku ya xeleka jiyanê ya sereke ye jin rizgar ne be, wê jiyan her tim weke serapekê bijî. Ger aştiya zilam bi jiyanê re û ya jiyanê bi jin re pêk neyê, şadbûn jî tenê xiyaleke vala ye. ji bo jin û jiyana azad rastiyên civakî bê sînor in. Civak û jina Rojhilata Navîn bi modernîteyê re şaristanî û fethên ku jiyan e, qasî bê xistin ketine. Jixwebûnê derketiye. Ketiye rewşeke nesne de. Li ser jinê ve dahûrîna pirsgirêkên civakî û ji bo çareseriya wê re bi heman diyardeyan re dest girtin rêbazeke rast e. 34 Ji dayîka pirsgirêkan re encex ya ku çaseriya dayîkane bi ferzkirina şoreşa jinê ve bi gavên rast ve ber bi heqîqetê ve gihandinek çêbibe. Çaseriya modernîteya demokratîk di mijara pirsgirêka jin û şoreşê de bi îdeale û biçalak e. Netewên modernîteya demokratîk ne ew proje ne ku bi projeyeke bê jin ve xwe pêk bîne. Berevajî vê di her gava xwe de bi parvekirina zanyarî û çalakbûna jinê re şoreşa ku pêk bê ye. avakirina civaka aborî di weke ku wê di pêşengiya jinê de pêk were, ji nû ve avakirina wê jî hêza komînal a jinê dixwaze. Aborî meslek û çalakiya jinê ya civaka cewheriye. Ekolojî zanisteke ku encex 33-35.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:55 Page 35 STÊRKA CIWAN dikare bi baldariya jinê ve hevdîtina bi civakê re were pêk anîne. Jin bi awayeke nasnameyî bi hawirdoriye. Civaka demokratîk civaka ku zihin û vîna azad a jinê pêwîst dikê ye. pir vekirî modernîteya demokratîk hemdema şoreş û şaristaniya jinê ye. Çawa bîjî, çi bikî û ji kur dest pê bike Ji pirsê çawa bijî, çi bikî û ji ku derê dest pê bikî re wê bersiva hevbeş bê dayîn. Divê li ser bingeha hundirê sîstemê de bi dijberîya sîstemê dest pê bike. Lê di nava pergalê de dijberîya sîstemê di asta zanyarên kevîn de her kêlî pêwîstîya şervanê heqîqetê yê ku bikare di berdêla wê de bimirê jî derdixe holê. çawa bijîn û ji ku derê dest pê bike, weke gurzeke ku modernîteyê lê kirîye wî gomlekê dîna ji ber xwe dike, wê tu nefret bikî û dev ji vê jîyanê berdî. Dema pêwîst bike her kêlî bi vereşandinê re wê tu mîde, mejî, bedena xwe ji vê jîyana ku tu navdayî paqij bikî. Yek weke xweşika cîhanê jî xwe ji tere bide dê tu ji hundirê xwe vereşînî bersivê bidî. Ji pirsa çawa bikinre jî bi her du pirsên dîtir re nav hevûdu de her tim bi şêweya çalekîyan de dijberîya xwe ya pergalê dîyar dike. Bersiva pirsa çi bikin pratîka bi zanist û bi rêxistinîye. Ji bo pergala mordernîteya demokratîk bersiva her sê pirsa hevdîtina bi hêmanên pergalê ên bîrdozî û çalekgerî rave dike. Dema berê de mîsyona ku bi têgîna partîya pêşeng dihat gotin îroj weke pêşengê modernîteya demokratîk a quramî û çalakî xurt bûye. Ya ku sê lingên pergalê yên bingehînin pêwîstîya civaka aborî, ekolojîk û de- mokratîk (bajar, herêm, rêveberên konfederalîst a demokratîk, a ku ji netew û neteweyî wêdetir) ya zîhnî û îradî pêşwazî kirin mîsyona bingehîne. Ji bo vê di hejmar û nîtelîkên têr de divê akademî bêne avakirin. Cîhana akademîya modernîteyê tenê bi rexne kirinê têr nabe, alternatîfa wê pêş dixe, bîrîmên akademîyên nû li gorî naveroka xwe yên pir cure ve tê ava kirin. Di derbarê her qada civakî de di serî de aborîteknîk, ekolojî-çandinî, sîyaseta demokratîk, ewlekarî-parastin, jin-azadî, çand-nasname, dîrok-ziman, zanyarîfelsefe, ol-huner li gorî girîngî û pêdivîyan ava kirin erke. Ger kadroyek akademîk ên bi hêz nebe hêmanên modernîteya demokratîk nayê sazkirin. Kadroyên akademîk çi qasî bêy hêmanên modernîteya demokratîk tiştekî îfade nakin, hêmanên modernîteya demokratîk jî bêy kadroyên akademîk çi wateya xwe nîne û ser nakeve. Yekbûna di nav hev de, ji bo wate û serkeftinê şerte. Divê ya ku weke kirasê bi lenet ya modernîteya kapîtalîst li ser piştê danîye fereseta fikir, zikir û çalekî a ji hev cuda bê derbas kirin û berdan. Fikir, zikir çalakî tu car ji hev qut nabin. Heqîqet tim li ser piştê girtin di nava yekbûnekê de pêş xistin nîşaneya bilindbûna divê bê jîyîne. Her sê li gel hev di çawa bijî de, çibikin de û ji ku derê dest pê bike de temsîl neke bila dernekeve şerê heqîqetê. Şerê heqîqetê berovajîya modernîteya qapîtalîst napejirîne û bi wêre najî. Bi kinasî kadroyên akademîk mejîyê rêxistinê ne û di beden de (civakê de) rehên ziravin. Yekbûna rastiyê ye. heqîqet rastîya yekbûna tê îfade kirine. Kadro heqîqeta bi rêxistinî û çalak bûyî ye. Şerê heqîqetê di her kêlîyên civakê 35 de di hemu qadê civakê de birîmên komînalîst, ên aborî û ekolojîk de di warên bajarên demokratîk, herem û ji bilî netew neteweyan bêne bi rêve birin, wê wate û serkeftinê dest bixe. ger weke Qasid û hawarîyên ola, jîyan neyê zanîn, bazdana li pey heqîqetê pêk nayê, şerê heqîqetê jî nayê dayîn. Ger bê dayîn jî ser nakeve. Pêdivîya rojhilata navîn bi zanyarên xwedawendên jin ên nû bûne, Musa, Îsa û Mihemedan re Saîd paulan, Manîyan, Weysel Qaranîyan, Helecî Mansuran, Suhrewerdîyan, Yunus Emreyan û Birunoyan heye. Şoreşa heqîqetê ger bi xwedî derketina mîrasê wan ên kevin û kevnar nebûne, neyê derketin sernakeve. Şoreş û şoreşger namirin bi xwedî derketina mîrasa wan re têne jîyîn. Ez li vêderê bangê jina dikim. Û dibêjim qasî ku qet nebûye em ewqasî nêzî azadîyê ne. Dizanim azadî bi hêsanî ava nabe, dibe ku di vê mijarê de bedel were xwestin, hun zehmetîyan bikşînin, lê ez jî li vir zehmetîyan dijîm. Tevî vê hewl didim bibim bersiv. Îrada azadîya gelê Kurd min bi hêvî dike. Ez di wê bawerîyê deme ku emê bi vê biharê re azadîya xwe ava bikin. Emê bi biharê re azadîya jinê ava bikin. Azadî ji nan û avê bi rumet tire. Ez şervanekî azadîya jinê me. Di vê mijarê de pir radîqalim. Ez di wê bawerîyê de me ku wê jin di rojhelata navîn de li ser bingeha jîrbûn, parastin û xweşikbûnê ve wê weke rojê, azadîya xwe ava bike. Wê teqez rojekî bigihêje wê jina bi hêz, ya ku zilamê paşverû û zordar bîne rê. Bi vê bawerîyê re hevî dikim ku wê tekoşîna xwe li gorî rihê pêvajoyê bilind bikin. ji Tevahî jinan re silav hezsikirin û rêzgirtinên xwe raber dikim. Sibat 2015 36-38.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:56 Page 36 STÊRKA CIWAN Bersiva 15'ê Sibatê Bi Tevlîbûna Nava Rêfên Gerîla Gengaz e! n n n Komalên Ciwan Avrupa Koordinasyonu n Sala 1999 û salên ji wî şûn ve ji bo ciwanên kurd tên wateya salekî veguherînê,hîşyarbûnê, serhildanê, xwebûnê, xwe û derdora xwe berçav re derbas kirinê, cîhanê hilweşînê, jiyanê ji nû ve avakirinê, baweriyê, wêrekbûnê, iradebûnê, li dijî zorê sekinandinê, tolhildan û fedayîbûnê. Ango hêviyên dijmin vala derxistinê. Başe, dijmin çi hêvî dikir? Heke ciwanên Kurd nikaribin bersiva vê pirsê bidin wê demê ewê nizanibin jî li dijî kî wê şer bikin û ev şer bi kîjan rê û rêbazê wê biserkeve. Pêwîste werê zanîn ku Sibat 2015 aloziya îro li rojhilata navîn û taybetî li Kurdistanê tê jiyîn yekser bi komploya ku li ser Rêber APO hat pêkanîn re girêdayî ye. Hêviyên komplogeran ew bû ku bikarîbin tevgeraya azadiya mirovahiyê ji holê rakin. Di çarçoveya Projeya rojhilata navîn de hêzên ku pêsengiya vê projê dikin xwestin bi dîl girtina Rêber APO astengiya herî mezin a li pêsiya xwe ji holê rakin. Ji ber vê yekî jî xwestin vê plana xwe pêl bi pêl pêk bînin. Ango modernîteya kapîtalîst riyekî digeriya ku xwe carekî din di rojhilata navîn de bicîh bike. 36 n n Ev jî encax bi têk birina hêzên azadîxwaz ên ku li hemberî wî astengî derdixistin pêkan bû. Ji ber vê yekî jî plana xwe bi xwesteka tasfiye kirina PKK'ê dan destpêkirin. Wisa fikirîn ku ger Rêber APO dîl bigirin û teslîmê dewleta tirk bikin wê demê ewê astengiya herî mezin bikaribin ji holê rakin. Di vê çarçoveyê de xwedayên ku çanda xwe disipêrin pênc hezar salî plana herî qirêj li dijî gelê Kurd xistin meriyetê. Bi vê awayî xwestin hêvî û vîna gelê Kurd bişikînin. Pistî ku Rêber APO bi komployekî bê- 36-38.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:56 Page 37 STÊRKA CIWAN hempa hat dîl girtin ev hêzên tarî planên xwe yên din xistin meriyetê. Ji ber ku wisa bawer dikirin ku bi girtina Rêber APO tevgera azadiyê hilweşe. Ji ber vê yekî jî bi lîstikekî trajîk qûleyên cêwî bi destê rêxistina ku wan bi xwe avakiribû, El-Qaideyê, dan êrîs kirin. Û ji wê kêliyê pê ve politikayekî qirêj a di bin navê ´têkosîna li dij-terorê´ xistin meriyetê. Di bin navê ´têkosîna li dij-terorê´ de zemîn ji xwe re ava kirin û bi vê awayî destdirêjiya afganîstan û îraqê kirin. Tişta dixwestin bikin ew bû ku di ser iraqê re teşeyekî nû bidin hemû rojhilata navîn. Di heman demê de jî Kurda jî bi parçeyekî ji çend bajaran pêk tê bixapîne û di Kurdistanekî ku hatiye mînîmalîze kirin de bifetisîne. Vêya jî bi rêxistinên destik wek KDP,AKP û El-Qaide dixwestin pêk bînin. KDP, ji ber ku bi hêviyên PKK tasfiye bibe û KDPê bikarîbin wek rêxistinekî şûna PKKê bigire pêşkeşî Kurda bikin. Bi vê rêbazê xwestin Kurdistanekî ku tenê ji başûrê Kurdistanê pêk tê ava bikin û hêviyên hezaran salan di wê derê de bifetisînin. Serok-eşîrekî xwestin wek Serok-netewekî bifiroşin Kurda. Di heman demê de bi rêxistina destik a bi navê El-Qaideyê di raya giştî de dest bi reş kirina islamiyetê kirin. Ji ber ku heke bixwazin bikevin rojhilata navîn pêwîste destpêkê çanda hezaran salan reş bike, wek paşverû nîşan bide û tine bihesibîne. Ev tişt jî encax bi rêxistinekî wek El-Qaide gengaz e. Bi vê ya re girêdayî dixwestin bi partiya AKP girseya PKK li bakûrê Kurdistanê û îslama çandî li rojhilata navîn têk bibin. Ji ber vê yekî jî xwestin Tirkiyeya ´nû´ ya di bin desthilatdariya Erdogan de wek modelekî bêhempa pêşkeşî Kurda û gelên din ê rojhilata navîn bikin. Ji ber wî bû ku politikayên xwe li dijî Kurda 37 nerm kirin û di heman demê de gotin ger el-qaide islamiyeta hişk be wê demê akp islama nerme, wê demê ya rast AKP´ye û pêwîste herkes akp´ê mînak bigire. Bi riya akp û tariqata Gulen xwestin kapîtalîzmê belavê hemû rojhilata navîn bikin. Em dikarin bêjin heta astekî jî serkeftî bûn. Lê tişta xwûyaye ewe, tiştên plan kirin û tiştên ku pêk hatin du tiştên ji hev cuda ne. Em dikarin bêjin Amerîka, Israil û hêzên ku xwestin ev plan bi serfirazî pêk were îro li beramberî sekna Rêber APO têk çûn. Ev hêzên tarî ji ber ku têk çûne êdî şêwazên herî qirêj li dijî gelê Kurd bikar tînin. Divê em baş bizanin ku îro çeteyên wek DAÎŞ berdewamiya el-qaideya duho ne. Çeteyên hov yê wek DAÎŞ´ê encamên têkçûyîna moderniteya kapîtalîst a li hemberî moderniteya demokratîk e. Wahşeta ku DAÎŞ dixwaze li rojhilata navîn belav bike rûyê rast ê kapîtalîzmê ye.Ango dema kapîtalîzm hemû rê lê werin girtin wê bibe Sibat 2015 ‘ 36-38.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:57 Page 38 STÊRKA CIWAN Rêbertiyekî azad wê bi mezinkirina refên şerwanên azadiyê gengaz be Hitler, Mussolini, Saddam, Erdogan, El-Qaide û DAÎŞ. Ji ber vê yekî ye ku dema em rewşa Kurdistanê û Rojhilatana navîn dest bigirin divê em ti car ji polîtîkayên qirêj ên modernîteya kapîtalîst qut dest negirin. Heman tist ji bo 15'ê sibatê, roja reş a Kurda jî derbasdar e. Pirsa ku ciwanekê kurd ji xwe pirs bike pêwîste ew be ku; ez çawa dikarim ji vê rewşê re bibim bersiv? 15'ê sibatê ji bo me wek ciwanên kurd pêwîste wek roja şermê werê dest girtin. Ji ber ku ger me wek ciwanên Kurd erkên xwe li gor ku dîrok ji me dixwest pêk baniya wê demê ti hêz nikarîbû Rêberê me dîl bigirta. Dîsa tişta ku em ji Rêber APO pêwîste fêr bibin ewe ku li cîhê ku herkes hêviyên xwe winda dike li wê cîhê pêwîste ji bo hêviyê şer werê dayîn. Gelo em wek ciwanên Kurd ji xwe dipirsin Serok APO ji bo me tê çi wateyê?Serokekî ne tenê hêvî dide gelê Kurd, di heman demê de hêviya hemû gelên bindeste. Heke me vê pirsê ji xwe pirsîbe wê demê bersiva ku em bidin vê pirsê pêwîste çibe? Gelo em xwediyê wê zanebûnêne ku Rêber APO îro bi paradîgmayek nû û bi felsefeyek nû pêşeroja mirovahiyê diyar dike? Gelo dîsa em ji xwe dipirsin di nava çar dîwaran de ev tişt çewa pêk tê? Başe, em heta kengî rewşa Rêberê xwe ku ev dibe 16 sal di nava car dîwaran de ye qebûl bikin?Ji bo ciwanên Kurd pêwîste tiştekî Sibat 2015 wek sînor naskirin nebe. Em êdî pêwîste bi ti awayî rewşa ku dijmin dixwaze bi me bide qebûl kirin razî bin. Êdî tenê berxwedan na, tişta ji ciwanên Kurd tê xwestin serkeftin e. Îro li Şengalê û li Kobanî ciwanên Kurd destan dinivîsinin, bi tîpên zêrîn mohra xwe li dîrokê didin. Ev ciwan, ciwanên bi felsefe û baweriya ku Rêber APO daye wan dimeşin serkeftinê. Ji ber vê awayî ti hêz nikare xwe li ber vê baweriyê ragire. Başe, tiştên me ji wan cuda dike çiye?Ji bo bawerî û felsefeya Rêberê xwe têkoşîn dayîn erkên her ciwanekî Kurd e? Pêwîste em wek ciwanên Kurd ên ku li ewropayê dijîn êdî xwe nexapînin. Di kûrahiya dilê xwe de em hemû jî dizanin tişta pêwîste werê kirin çiye. Dem dema guh dayîna dengê ku ji kûrahiya dilê me tê ye. Em hemû jî dizanîn dilên me hemûya bi hevdu re ji bo çiyayên azad ên kurdistanê lê dixin. Çiyayên azad ku bi felsefeya Rêbertiya me hatine dagirtin. Her bihuştekî wan ciyayan bi hesreta wê rojê şerwanên azadiyê dihewîne ku rojekî ROJ wê azad be û li ser axa wî bimeşe. Êdî pêwîste em xwe ji zincîrên kapîtalîzmê xilas bikin û ji vê jiyana şaş re bêjin na! Ger îro nebe kengî!? Heke em wek ciwanên Kurd dixwazin di pêşerojê de bi serbilindayî werin bibîranin wê demê pêwîste em NIHA ew barê ku dikeve ser milên me rakin. Em hemû jî dizanin ku bi gotinan Rêber APO azad nabe, encax bi tê38 ’ kosîna ku em li dijî dijmin bidin meşandin ve ev tişt wê gengaz be. Ev têkosîn jî ne tenê erkên çend ciwanên Kurdin.Ev têkoşîn erkê hemû ciwanên Kurdin. Ji ber vê awayî ciwanên Kurd divê êdî xwe ji berjewendiyên teng xilas bikin û ji bo berjewendiya gelê xwe têkoşîn bidin. Pêşerojekî azad wê bi Rêbertiyekî azad gengaz be. Rêbertiyekî azad wê bi mezinkirina refên şerwanên azadiyê gengaz be. Servanên azadiyê wê bi tevlîbûna nava refên Gerîla mezin bibin. Bersiva 15ê sibatê jî pêwîste em li ser axa xwe, çiyayê xwe û di nava gelê xwe de bidin. Ango tişta her ciwanekî Kurd divê pêwîste bike ewe ku hêviyên xwe ji kapîtalîzmê bibire û ji bo jiyanekî nû avakirinê çi pêwîst be wî bike. Beriya her tistî pêwîste em wêrek bin, ne tirsin û di KÊLIYA ku ji me tê xwestin de em amade bin.Em vê şerma ku dijmin dixwazê li me ferz bike çawa qebûl bikin?Ger em qebûl nakin pêwîste em çi bikin? Ciwanên Kurd tenê dikarin xwe ji vê rewşê bi tevlîbûna nava refên Gerîla rizgar bike. An emê koletiyê qebûl bikin an jî emê ji bo rizgarkirina rûmeta xwe ya ku di nav çar dîwaran de ye têkoşînekî dijwar bimeşînin. Ciwanên kurd di dîrokê de ti car bêrûmetiyê qebûl nekirine. Pêwîste ji vê kêliyê pê ve jî qebûl nekin. Gelo riya ku em bidin pêşiya xwe ne zelal e? Em li benda kî ne an jî ci ne? 39-41.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:57 Page 39 STÊRKA CIWAN Hesabên Biçûk Li Şengal Ê Dizivirin n n n Qasim Engîn n n Dîroka Kurdistan de serdestê Kurd her tim tenê berjewendiyên xwe yê malbatî esas girtine û yek jî her tim pişta xwe bi hêzên derve girêdane. Rewişta yekêm ev e. Yek jî xasleta ku wan ev e ku serî xwe ber hêzên dagirker ango metînger bitewanîn, an jî dema ku derfet dibînin tavile de serî xwe rabikin û tevahî gelê Kurd ji bo berjewendiyên xwe bixin nava tevger û lebatan. Bi wan herdû xasletan ve girêdayî, dema ku derfetek pir biçûk jî dibînin tavile de xwe bi hêzên mezin ve dialiqînin û dibin dûvîkên wan. Tespîtên ku li jor hatine kirin, di destpeka dîrokê de haye niha jî henin û wiha jî didomin. Welê xuya dike ku wiha jî ev tespîtine ango pêdandine yê bimînin. Berku serdestên Kurdan hena jî wek berê, di helwestên xwe yên berjewendîperest de dimeşin. 39 n Çima? Berku dibêjin; “Çiya diguheri ehlaq naguheri”. Ehlaqa wan jî wiha dixuyayê ku yê zû zû neguheri. Berku karakter ango rewista wan wiha hatiye avakirin. Xasleteka ku pir zêde tenê xwe difikre, tenê berjewendiyên xwe esas digire, yek jî rastî jî xasletek xwe bê bawer encex dikare wiha jîn bike. Yên ku baweriya xwe bi kesatiya xwe nîn in ,yên encex karibin bi palpişta derve ser lîngan bimînin. Wek ditîr jî ne pêkane ku ser piyan bisekinin. Em bala xwe bidin tevahî dîroka Kurdan; Em dakevin nava dîroka hûr û kûr rastî jî em e bibînin ku serdestên Kurdan her ristek ango rolek pir qirêt leystine. Kengî erîşên dijwar hatine an reviyane an jî derbasî rex hêzên erîşker bûne. Ev duh jî wiha bû niha jî wiha yê. Dîsa kengî ditîne hêzên dagirker hindik Sibat 2015 39-41.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:58 Page 40 STÊRKA CIWAN lewaz bûne bê ku bernameyek çêbikin, bê ku amadekariyek bikin hema rabûne ser xwe û qaşo dijî dagirkeran sekînîne. Lê dema ku dagirker ango erîşker carek din beriya xwe danîne ser wan e heman carek din an teslîm bûne an jî reviyane. Dîsa jiberku baweriya xwe bi xwe nînin baweriya xwe gelê Kurd jî tucaran neanîne. Beravajî ev wek li pîrhevoka ditirsin ji gel tirsane û jiber vê yekê jî her li gel dûr rawestîne. Ma hêna berî vê çend salavên wiha kiribûn? Niha jî bi gotinên ku me li jor anîne ser zimên em carek din serdestên niha li Kurdistanê binêrin. Berku li gelê Kurdistan bê bawerin, her pişta xwe didin hêzên derve, taybet jî hêzên ku xwedan pere û çek in. Bala xwe bidinê; ruxme ku Kurdistan tijî çek kirîbûn, ruxme ku tijî çekên xwe yê mezin hebûn çawa paş paşkî revîn? Yek jî çiqas sal bûn her qala arteşbûyînek profesyonel dikirin? Qala generala dikirin. Ka dema ku çend talanker bere xwe dan Şengalê, çawa Şengalêdi rojekê da ev hemû perwerdeya bi salan hatibû dîtîn, rakirin? Bi zimanî kurmancî em bêjin: Bi çep rast, çep rast, pêş de û paş de arteş bûyîn ne pêkane. Arteş bûyîn bi baweriyek zêdetirin xurt ve gengaz e. Dîsa bala xwe bidinê; çiqas hawara Dem dema wê yê ku êdî ev serdestên Kurd jî rastiya xwe bibînin û lîngên xwe jî gorî doşeg û mitêle xwe biavêjin. Sibat 2015 40 derve dikin? Taybet jî hêza ku erîşa herê zêde dibe ser Kurdan ruxme ku dewleta Tirkiyeyê, ev beriya xwe didin wana. Me ev ne nakoke? Yek jî çima berê xwe didin wan? Berku xwe berêji ne bawerin. Berku her ferî dest vekirine bûne, berku vîna xwe xûrt nîn e, berku ev tenê rastî jî bi tenê ser derfetên ku derdikevin xwe tevger dikin û gorî wê jî tevdigerin. Gorî wan; kengî hêzên navnetewî alîkariyan wan kirin û kengî rewş gengaz bû ev e karin şer bikin. Wekî dîtir ew e nekevin nav tevgerek û yê benda alîkariya leşkerî û siyasî bimînin. Lê heqe alîkarî nehat jî ew 39-41.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:58 Page 41 STÊRKA CIWAN e cihe xwe bisekinin. Heta ew e derbasî milê hêzên navnetewî bibin û bibin leşkere wan yên baş. Erê karaktere wan ev e. Ber wê jî ev tucaran nikarin bi serî xwe dest bi tevgerek netewî bikin. Bala xwe bidin, ma rewşa Şengale ne wiha yê? Hindik ketin nava tevgereke lê dema kesên ku pere û çekan didin wan hindik gotin kirin, carek din paş paşkî li Şengale derketin. Ev xasleteke. Lê muxabin xasletek pir bi qirêt e. Bîra nekin ku serdest her wiha ne. Yek jî gorî wana Kurdistan çewlîga ango kîşwerza wan û bawên wan e. Wiha jî ferbûne ku herkes bibin xizmetkarên wan. Gotin jî bila tenê gotina wan bibe. Lê bîra nekin ku; “Beza pisîkê heta ber kulînê ye.” Gotinek heye dibeje: “Derbas bû bazara Borê kerê xwe bajo biçe Nîxde.” Êdî pêwîste serdestên Kurdan an jî wek ew dibêjin- mal mezinin Kurdan baş bizanin ku; dewr û dewrana wan derbas bûye. Êdî dewr dewra mirovên ku bi dil; ji bo gelê 41 xwe ji bo welatê xwe canê xwe didin e. Ev jî kînin herkes dizane. Yên ku li çeperên Şengal, yên ku li çeperên Kobanê, yên ku li çeperên tevahî Kurdistan de, bê ku filsek ango kuruşek dixwazine û ji bo gelê xwe canê xwe didine, yên ku duh de jî amadene ku canê xwe wek duh dane û beyanî jî bidine... Dem dema wê yê ku êdî ev serdestên Kurd jî rastiya xwe bibînin û lîngên xwe jî gorî doşeg û mitêle xwe biavêjin. Sibat 2015 42-43.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:58 Page 42 STÊRKA CIWAN ZIMANÊ KURDÎ ZIMANÊ ME YE n n Ziman wate û hişmendiya civakê ye, li ser vê bingehê jî dema mirov bingeha ziman dinêre, dibîne ku ziman netenê amûreke ji hevdû fêm kirin û axaftinê ye, bingeha hişmendiya civakê ye, hest û ramana wê ye, heta hebûn û tunebûna civakê ye. Li ser vê esasê jî, ya ku civakan dike civak, ziman e. Hemû civak jî bi zimanê xwe tê naskirin,yanê wateya ziman ev qas giran e. Di nav civakê de ziman bê wêndakirin ew civak ango gel jî wênda dibe. Bi gotineke din her netew bi zimanê xwe ve tê naskirin û nasandin ji van sedeman jî, ji bo hemû mirovahiye ziman weke av, ax û pêdîviyên jiyanî girînge. Têkîliya ziman, bi dîrokê re jî heye û pêşketina Sibat 2015 n Sîdar Agirî n n n dirok û çanda gelan e. Bi gotinekî din têkîliyekî diyalektîkî di navbera ziman û dirokê de heye, dema ji van her du yan yek qels bibe an jî wenda bibe bandorê ser hev çêdike, bo vê yekê jî hişmendiya desthilatdar ji dîrokê heya roja îro her tim êrişê ser ziman kiriye û hewl daye ku zimanê gelên bindest ji hole rake. Di cîhanê de bi sedan netew-dewlet hene û ev dewletana hemû dixwazin ku tenê zimanê wan di cihanê de bimîne, ev polîtîka û armanca wan a serekeye. Ji bo van armancên xwe jî cûr be cûr rêbazan bikar tînin û êrîşê, her cûre nirxê gelan dikin. Wek gelê Kurd dema civak bixwaze bi zimanê xwe biaxife jî hezar benda datînîn pêşiya 42 gelan û destbi êrîşê xwe yên gemar dikin. Wek minak ji bo ku zimanê Kurdî ji holê rabe bi deh hezaran mirov hate qetil kirin, bi hezaran gund hate şewitandin, û bi milyonan mirov hatin koçber kirin. Di dîrokê de jî hişmendiya netewdewlet ji bo van armancên xwe gelek şer û komkujiyen mezin pêk anî, û roja me ya iro de jî, serî de gelê Kurd û hin gelên din li hember van desthilatdaran têdikoşin û (li jor jî me nivîsand) berdelên giran didin. Ji ber girîngbûna ziman, gelê Kurd tu caran dev ji zimanê xwe bernedaye û her tim zimanê xwe û bi vê va girêdayî çanda xwe û dîroka xwe parastiye. Li hember tunebûna derfetan jî tu caran 42-43.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:59 Page 43 STÊRKA CIWAN gelê Kurd serê xwe netawandiye û zimanê xwe heya roja îro aniye. Gelo zimanê Kurdî çawa hate roja îro; ger em vê yekî lêkolîn bikin em ê bibînîn ku bersiva vê pirsê Rêber APO ye û têkoşîna rizgariya gelê Kurd e. Beriya çil salan ger tevgera PKK derneketiba me iro nikaribû behsa zimanê Kurdî bikira. Piştî ku tevgera azadiya gelê Kurd bi pêşengiya Rêber APO de pêşket, xeteriya wenda bûna zimanê me jî ji holê rabû, bi azad bûna gel û mezin bûna tevgera azadiya Kurdistanê re zimanê Kurdî pêş ket û xwe ji xeteriya asîmîle bûyînê rizgar kir. Lê em nikarin bêjin ku ev xeteriya asîmîlasyonê ji holê rabûye, hê jî dakirkerên Tirk li pey armancê xwe yên tunekirinê ne. Ger em dûbare bikin; ji bo parastina zimanê Kurdî gelek zehmetî hat kişandin û berdêl hatin dayîn, hê jî tê dayîn, ji bo ev berdêlên hatine dayîn vala dernekeve dive ji vir pê ve serî de zarok û ciwanên Kurd fêrî zimanê Kurdî bibin û di nava hemû jiyana xwe de Kurdî biaxifin. Êdî zimanê Kurdî hatiye asteki baş, ji bo vê jî xwedî derketina Kurdî pir bi wate ye, û rolekî dîrokî ye. Dijminên me gelek hewl dan ku zimanê me ji holê rakin û me bikin tirk, ereb û faris, lê belê ev xwesteka van pêk nehat û em wek xwe man. Li ser bingeha parastina zimanê Kurdî, pêşxistina zimanê Kurdî û xwedî derketina çand û dîroka Kurdistanê divê hemû kes xwe berpirsyar bibîne û wek endamekî aktîf kar û xebat bimeşîne. Bi kurt û kurmancî ZIMANÊ KURDÎ ZIMANÊ ME YE û zimanê herî kevnar e. Fêrbûna zimanê Kurdî wê azadiya gelê Kurd biafirîne, pêşketina wê jî, wê pêşketina 43 neteweyî ava bike, mezinbûna raman û rihê zimanê Kurdî wê nehêle ku gelê Kurd têk biçe. Yanî hebûna gelê Kurd bi ziman ve girêdayîye, rizgarbûna ziman jî girêdayî ciwanan e. Em zimanê xwe bîr nekin û nedin bîr kirin. Taybet li Avrûpayê divê ciwanên Kurd bêtir xwedî li zimanê xwe derbikevin, îro li Avrûpayê ciwanên Kurd ji Kurdî, zêdetir zimanên biyanî diaxifin, û hema em bêjin qet zimanê Kurdî naaxifin ev jî, ji bo gelê Kurd xeteriyeke gelek mezin e. Di Avrûpayê de derfet gelek pir in, sazî û komelên Kurdan jî gelek in, di pêşiya fêrbûna zimanê Kurdî de jî tu astengî nîn e. Divê her komelekî me ya di Avrûpayê de vegere dibistanekî û zarokan fêrî axaftin, xwandin û nivîsandina zimanê Kurdî bike. Em bawerdikin ku rojek wê were hemû zarokên Kurdistanê wê xewnên xwe bi Kurdî bibîne. Sibat 2015 44-45.qxp_Layout 1 22.01.2015 09:59 Page 44 STÊRKA CIWAN Heya Dawiyê Azadbûn n n n Rozan Star Ji desthilatiya nêrane (eril) ya pênc hezar salî hevberdan û di vê yekê de xwe gihandina eşqê xeyal nîn e, berovajiyê vê, arezû û daxwaziya jinê ye. Eger eşq, kelecana ku ji zimanê avabûnê yê gerdûnê tê hiskirin be, hebûna herî nêzîkê wê ku jin bixwe ye, li ser vî bingehî êdî em dizanin ku jin, lêgerînwanê eşqê yê bêdawî ye. Li ser vî bingehî asta azadî û curbicurbûnê bidestxistin, ji Sibat 2015 n n n bo azadiya jinê yek ji wan esasên herî girîng e. Ji wan niqaşên ku em didin meşandin, ev rastî derdikeve holê. Di vê mijarê de her çiqas nîqaş têne meşandin, çavên jinan rastiyên nû dibînin. Di hindirê wan çavan de, kûrahiyeke ku ji watedayin, hiskirin û dîtina rastiyên mezin tê, heye. Ew çav, bi biranînên şahîdiya dîrokê dagirtî ne. Ma gengaz e ku mirov şahîdiya dîroka qesabxaneyên bi xwîn 44 neke û xwedî hafizayekî bi êş nebe? Ew litûfa zekaya nerm a ku xwezayê daye me, em ê bi çi awayî veguherînin qesabxaneyekî bi xwîn û dînemêriya bersivdayînê rave bikin? Di vê mijarê de lêpirsînên ku têne kirin, tenê aîdê dihû nîn in, êşên bê hemta yên roja me ya îro jî di xwe de radigirin. Mirovê ferzane wiha dibêje; “dîrok niha ye, em jî di kûrahiyên dîrokê de ne”... Pênc hezar sal in ku dîrok bûye 44-45.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:00 Page 45 STÊRKA CIWAN gola xwînê û ev çav jî pênc hezar sal in şahîdiya vê yekê dikin. Di mekan û zemanên cuda cuda de, lê belê bêyî ku naverok û cewherê wê biguhere, bi awayekî bêdeng û sakit berdewam dike. Hinek caran eger dengeke cuda jî derbixe, desthilatiya nêrane vê yekê nabîne û nabihîse. Di dîrokê de jî nayên nivîsandin, eger bêne nivîsandin jî xelet têne nîvîsandin. Êşên dîrokê yên ku jin dijîn, wekhev in. Bi serê jinê de bûyerên weke; şewitandin, daliqandin, recmkirin, heqaret lê kirin û hwd. tînin. Tişta herî biêş jî ew e ku, ev yek weke çarenûsekê tê pejirandin. Her weke ku mirov hinek kodan li computerê barbike, ev jî wisa ye. Computer bi wan kodan vedibe, bi wan kodan re jî kar dike. Heya ew kod neyên vekirin, kar nayê kirin. Wê demê êdî jin nabe jiyan û di navbera çar diwaran de hatiye asêkirin, deng û bêhna wê lê hatiye birîn. Çawa ku xweza xwe dixemilîne û xwe radixe pêşberê me, êdî di van çavan de li gel qesabxaneyên xwînawî divê eşqa azadiyê jî bibîne, divê vê yekê bike heceta jiyanê, dev ji giriyê berde û bikene. bixwe jiyan kirine, êşên tekane ne û keseke din êşên bi vî awayî nekişandine. Lê, dema ku ferd kesayeta xwe tehlîl dike, nû nû pê dizane ku ev yek weke sîstemekê hatiye avakirin. Ji ber vê yekê jî, çîroka me hemûyan kêm an jî zêde dişibe hev. Ji ber ku em hemû di nava heman çerxê de derbas bûn. Ji ber vê yekê jî, her jin, weke awêneya (eynik) jineke din e. Di navbeyina jinan de kendal avakirin, xefika zîhniyeta nêrane ye. Hertim weke hinek kesên din bûyîn, aîdê wan bûyîn û aîdê xwe nebûyîn weke heqîqetekê di mejiyê wê de hatiye bicihkirin. Eger tu ji vê yekê derbikevî, ji bilî mirinê ti şansekî te nîn e (mebesta min ew e ku, kuştina fîzîkî, rihî ye û her roj hewl didin ku bikûjin). Dibe ku ez niha rastiyên ku têne zanîn dubare dikim, lê belê xwe gihandina rastiya vê yekê pir girîng e. Ketina ferqa vê yekê, ji bo ku mirov têbikoşe, hecetekî pirr cidî ye. Di bingeh de, rastiya dîrokî ya ku her jinek tîne ser ziman, îfade dike. Her kes difikire ku tenê êşên ku Pêhesiyana yekem a jinê ya di derbarê van lîstokan de, gava yekem a li dijî sîstemê derketinê ye jî. Êşên guherandina sîstemê û ji bo ku sîstem jî bê guherandin, bi îdîabûn, bi biryarbûn û xwedî azimbûn, niha rojeva bingehîn a jinê ye. Ji bo ku keseke din di nava vê çerxê de parçe parçe nebe, têkoşîn û keda vê yekê dayîn, mirov dikare bibêje xwe gihandina xweşikahiya jiyanê ye jî. Hevciviyana jinên Rojhilata Navîn ku di bin vê xweşikahiyê de pêkhat, têkoşîna ji desthilatiya nêrane ya pênc hezar salî û vegera cewherê xwe ye. Li çiyayên Kurdistanê ev têkoşîn bi salan e tê dayin û niha jî fêkiya xwe ya herî xweşik jî di qirîna jinên ku bûne dinyayî de dibîne. Ya ku em jê re dibêjin eşq, ango bi wê kelecana ji zimanê gerdûnê yê avabûnê tê hiskirinê re! Di vir de rastiya xwe peydakirin, li cewherê xwe vegerîn, tişta sade jiyankirin û li bilindahiyan gihîştina hev pêk tê. Çawa ku xweza xwe dixemilîne û xwe radixe pêşberê me, ez dibêjim ku, êdî di van çavan de li gel qesabxaneyên xwînawî divê eşqa azadiyê jî bibîne, divê vê yekê bike heceta jiyanê, dev ji giriyê berde û bikene. 45 Sibat 2015 46-48.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:00 Page 46 STÊRKA CIWAN Ka Kapîtalîzmê Çi Kiriye? n n Sibat 2015 n Egîd Nûman n n n 46 Mirovahî, xwedî reh û rîşeyekî hezaran salan e û bi herikîna dem û dewranan heya îro hatiye. Gelek kes an jî derdor hene, dibêjin ev jiyana ku îro tê jiyankirin, li pêşiya mirovahiyê bû ango çarenûsa mirovahiyê bû ku îro dijî. Weke ku ji bilî vê jiyana heyî ti jiyanek din ne gengaz bûye, dinirxînin. Gelek kes an jî derdor hene, dibêjin, ji ber ku bi rengekî din nebû ye, neçar wiha pêşketiye. Dema ku mirov bi awayekî hûr û kûr li rîşeyên van nêrînan dinêre, mirov dibîne ku li hinek beşên civakan çi siyaset û jiyanek bê sepandin, ew ê bipejirînin û jiyana xwe jî li gorî wê polîtîkayê destnîşan bikin. 46-48.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:00 Page 47 STÊRKA CIWAN Li tevahî cîhanê mirovahî her tim mirovperwer bûye û heya ji destê wan hatî ji civaka xwe re, ji civakan û tevahî mirovahiyê re xebitîne. Ango berê jiyan li ser bingehê berjewendiyên hinek kes an jî derdoran nedihat jiyankirin û rêkxistin. Taybetmendiyên civaka xwezayî her çend hatibin tinekirin û ji holê hatibin rakirin jî, hê jî di nava hemû civakan de bermahiyên wê jiyana xwezayî têne dîtin û jiyankirin. Bi pêşketina dewletparêzî û bajarên dewletî re civak êdî ketine rêkekî xirab an jî rêkekî xirab li civakan sepandine. Îro her kes, bi taybetî jî mirovên bi temen dibêjin “ka mirovên berê, ka gundê berê, ka xweşî û keyfxweşiyên berê, ka zarokên berê û hwd”. Ango bi şêweyekê hest û diltengiya xwe ya ji jiyana heyî tînin ziman û bilêv dikin. Eger ku her kes van gotinan dike û vedibêje, wê çaxê kî ev jiyan xirab kir û kir ku êdî mirov nikarin di vê jiyanê de vehewin? Hemû elamet û nîşaneyên heyî berê me didin civaka hiyerarşîk û dewletparêz. Ango bi pêşketina vê civakê re jiyana heyî ya civakan êdî ber bi xirabûn û têkçûnê ve herikiye. Ji ber vê ye her kes xweziyên xwe li roj, meh, sal û serdemên derbasbûyî 47 tîne. Ango her roja tê, ji ya berê xirabtir e lewma mirov xweziyên rojên berê dikin. Ev fikir, ev nêzîkatî yan jî ev feraset bi taybetî jî di wan civakên ku zêde zêde hatine mêtin û serkûtkirin de heye. Êdî wer li civakan hatiye ku ti kes fikra pêşerojê nake, zêdetir berê wan li rabirdu û paşerojê ye. Em hema rewşa malbatekê binirxînin. Malbateke ji rêzê! Kurên wê malbatê, ji zarokatiya xwe heya ku mezin bibin, eger rewşa wan a darayî baş be diçin dibistanê, eger tiştek ji destê wan neyê, ji deh saliyê(heta zûtir jî) şûnde jî dest bi karkirinê Sibat 2015 46-48.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:01 Page 48 STÊRKA CIWAN Heya ev xisletên ku modernîteya kapîtalîst li dil û hinavên mirovahiyê diçîne neyên paqijkirin û neyên avêtin, ne mirovahî dikare ji tinebûnê rizgar bibe û ne jî dikare behsa jiyanekî azad bike. dikin. Piştî temenekê dixwazin bizewicin û bi salan jî ji bo ku pareyê wê zewacê kombikin dixebitin. Keçên wê malbatê, bi heman şêweyî diçin dibistanê(li gelek cîhan ev jî nîn e), eger tiştek ji destê wan jî neyê li mal rûdinin, fêrî jiyana ku li ser dayîka wan hatiye ferzkirin dibin û li benda zewaca xwe dimînin. Bavê wê malê, demek dirêj dixebite ji bo ku zarokên xwe xwedî bike. Qehr, kul, tehde û hemû awayî nexweşiyan dadiqurtîne ji bo ku jiyana xwe û ya malbata xwe bidomîne. Dayîka malê jî, hemû temenê xwe bi nerehetî, nexweşî, koletî û tengezarî derbas kiriye û dixwaze herî kêm heya ku zarokên wê serfiraz bibin bijî û ji wan re bibe alîkar. Xeyala wê ya herî mezin jî ew e, zewaca zarokên xwe bibîne û bibe xwedî nevî. Di malbatên roja îro de ma mirov dikare behsa xweşî û serfiraziyê bike? Mirov dikare behsa gelek tiştan bike, lê mirov nikare behsa jiyanekî xweş, tijî hezkirin û xoşewîstî, jiyanekî azad û demokratîk û her wiha pêşerojekî rohn û geş bike. Ji ber jiyana ku li wan hatiye sepandin û ferzkirin, rê nade ku mirov bi dilê xwe bijîn. Ew mirov neçarin ku bi Sibat 2015 dilê sîstemê bijîn. Eger tenê rojekê jî nejîn, ji sermayedaran heya dukandaran, ji gundiyan heya rêncberan, ji bajariyan heya karkeran wê birçî bimînin û ji çerqa felekê re negihin. Tenê rojek jî paşve mayîn, dibe sedem ku sermayedar têkbiçin. Gundî birçî bimînin. Ev rastiyek e ku îro li tevahî cîhanê tê jiyankirin. Ya ku herî zêde jî zirar dibîne, dîsa jin e. Ew jina ku ji azadiyê, ji aboriyê, ji serpereştiyê, ji serkêşî û îradeyê hatiye dûrxistin zirara zêde dibîne. Çima civak ber bi têkçûnê ve diçe û êdî nikare bijî? Ji ber ku çavkaniya jiyanê(jin) hatiye têkbirin lewma. Civaka ku jin tê de bê rol mabe, ew civak ji azadiyê, aboriyê, hezkirinê, pêşketin û pêşerojê jî bê par e. Rêber APO di derbarê vê mijarê de dibêje, “Asta pêşketina jinên civakekê, asta pêşketina wê civakê dide diyarkirin”. Ev heqîqet e ku ji destpêka pêşketina mirovahiyê heya îro wiha bûye û heya ku civak û mirovahî hebe, wê ev heqîqet wiha bidome. Bi taybet di van dused salên dawiyê de kapîtalîzmê civaka mirovan ji civakbûnê derxistiye û ji bilî civakbûnê mirov dikare hemû awayî pênase bike. Ango bi tinekirina ci48 vakbûnê re jiyan êdî bêwate bûye û mirovên ku di wê civakê de dijîn, ji jiyana xwe bêzar in. Modernîteya kapîtalîst, bi rêka netew dewletan li nava hemû civakan xwe bicîh kir. Civak ji heft salî heya heftê saliyên xwe li pêy xwarin û vexwarina rojane de dibezin. Vê yekê civak di wê astê de xirab kiriye ku, her kes li pêy nanê xwe de diçe û heta wêxtê wî/wê namîne ku hinekê li ser xwe, malbata xwe, xizmên xwe û gelê xwe bifikire. Gotina ku dibêjin “pare her deriyekê vedike”, gotinekî wisa bê wate û vala nîn e. Ji ber jiyana civakî ew qas hatiye xirabkirin û mirovahî ji mirovbûna xwe xerîb ketiye, hemû têkilî û rabite li ser pare hatine danîn. Di rewşekî wiha de kî/kê dikare li ser huner, çandinî, dostaniya bi ajalan, xizmantî, pêşketin û azadiyê bifikire. Kî dikare xirabkarî û texrîbatên endûstriyalîzmê bibîne û li hemberî wê têbikoşe. Her çend di vê mijarê de hinek hewldan hebin jî, lê têrê nakin ku pêşiya vê hilweşînê bigirin. Tişt an jî çalakiya ku bi xwe re pare neyîne, êdî bê wate tê dîtin û ti kes berê xwe nadê. Heya ev xisletên ku modernîteya kapîtalîst li dil û hinavên mirovahiyê diçîne neyên paqijkirin û neyên avêtin, ne mirovahî dikare ji tinebûnê rizgar bibe û ne jî dikare behsa jiyanekî azad bike. Asta pêşketina ferd û civakan, bi têkoşîna wan a li hemberî modernîteya kapîtalîst diyar dibe. Çendîn bikarin xwe ji vê qirêjî û xirabiya ku li civakan hatiye sepandin rizgar bikin, ew qas dikarin di nava xweşî, şahî û bexteweriyê de bijîn. 49-50.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:01 Page 49 STÊRKA CIWAN Kapîtalîzm Û Xirabkarî Tevahiya hewldanên ku pergal ji bo veşartina rastiyê pêşdixe, ne tenê bê encam maye, pê re girêdayî rê li ber pirsgirêkên giran jî vekirîne. Di encam de ev cilên kevn û pînepînebûyî her roj bêtir kêlên wê diçirin û rastiya wê derdikeve holê. Jixwe ji qeyran û bûhranên ku li tevahî cîhanê rojane rû didin, bêtir eşkere dibe ku cîhana mirovahiyê nema pergala heyî radike û ber bi guherînê ve diçe. n n n Civaka mirovahiyê ku xwedî dîrokeke demdirêj e û hebûna xwe bi cihêrengî û guherînê heya îro aniye, xwediyê hin taybetiyên sereke û esasî ye ku bi van taybetiyan kariye hebûna xwe heya îro biparêze. Di vê wateyê de mirovahî yekparebûneke bingehîn di nav xwe de hildigre. Bi destpêkirina pergala hiyerarşîk– navend dewletê re li beramberî çemê 49 Evîn Nejdet n n n mirovahiyê ku bi formeke xwezayî dijiya, dirûveke dijber xwe da pêş û ji pir aliyan ve pirsgirêk çêbûn. Herî zêde di civakên ku li ser wan pergala desthilatdar xwe ferz kir, tengavbûn û alozî rû da. Li kêleka herikîna çemê mirovahiyê, dîroka pergala desthilatdar jî êdî bê rawest dest bi meşeke dijwar kir. Wiha jî di dîrokê de du xet, li kêleka hev, carna hev lewaz kirin, lê bi Sibat 2015 49-50.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:01 Page 50 STÊRKA CIWAN berdewamî heya îro hatin. Helbet xeta şaristaniya desthilatdar piraniya saziyên civakî xistiye jêr yekdestiya xwe. Enerjî, erk û berhemên civakî dimije. Ev yekdestdarî di serdema pergala kapîtal de gihiştiye lûtkeyê û civak nema dikare vî barê giran ku li ser pişta wê ye û mîna marên li ser milên Dehak mêjiyê civakê dixwe, rake. Ti qad û kuncikekî jiyanê nemaye ku kapîtalîzmê destê xwe neavêtiyê. Civak ku xwedî taybetmendiya polîtîk–exlaqî ye, herî zêde di pêvajoya kapîtalîzmê de ji vê taybetiya xwe hatiye mehrûmkirin. Her çend nikare were gotin ku exlaq û polîtîka bi tevahî ji holê rabû ye jî, lê gelek lewaz bûye. Pêşengên Lîberalîzmê ji bo rewakirina nêrînên xwe, bi taybetî zanîst bikar aniye û bi îdeolojiya pozitîvîst ne tenê xwezayê, hemû civak û mirovahiyê, dîrok û pêşeroj bi metodên hişk ên pozitîf (obje) dinirxîne û di bin vê nêzîkatiyê de berjewendîparêziyeke pir fêlbaz jî dimeşîne. Civak di serî de wek obje tê dîtin, bi rêbazên mekanîk tê pîvandin, jê re proje û planên sabit têne dayîn. Wiha jî civak ji xwe derdikeve, dişibe tiştekî bê teşe û tirsnak. Jixwe takekes çi qas bê civak bibe, ew çend bi kêrî pergala lîberal tê û dibe kadroyeke jêhatî yê pergalê. Jixwe zanistperestî, netewperestî, zayendperestî, ferdperestî û hwd. hemû ew îdeolojî ne ku taybet hatine çêkirin. Civak di nav xwe de perçe dibe, ji xwe re put û perestgehan çêdike. Li şûna pîvanên exlaqî, bêpîvaniya Lîberalîzmê û li şûna baweriya manewî tûjkirina olan û radîkalkirina dogmayan nefesê li civakê diçikînin, wê difetisînin. Sibat 2015 Êrîşa ku li ser gelên Rojhilata Navîn ji hêla feraset û çemkên desthilatdar–hiyerarşîk û zilamsalar ve têne meşandin, tenê bi têkoşîneke pir xurt a îdeolojîk, felsefî û ramyarî ve dikarin bêne pûçkirin. Bêguman dema li rewşa Rojhilata Navîn were mêzandin rûyê sistema kapîtal zelaltir eşkere dibe. Ji ber ev pergal li Rojava(Ewrûpa) xwe bi hezar û yek xeml û maskeyan vedişêre, xweşik nîşan dide, lê rûyê wê yê hovane li axa Rojhilata Navîn pir tazî diyar e. Netew–dewlet ku rêjîma siyasî ya pergala kapîtalîst e, li Rojhilata Navîn bûye qesabxaneya serjêkirina nirxên madî û menewî yên civakê. Li gel ku li van axan tevnên civakî pir qahîm hatine rîsandin jî, lê di bin pencik û êrîşên hişk ên pergala netew–dewlet de, civak pir giran birîndar bûye û dinale. Netewperestî û olperestî wek canewerekê yekparebûna civakê jihev diçirîne. Desthilatdarî ji malik û şaneya herî biçûk heya dezgeha jor a bi navê dewletê, xwe belav kiriye. Rehên xwe berdide hindirê mejî û dilê takekesan, wan dike dîlên xwe. Îstismara li ser jinan ew qas zêde ye ku radeya bûyerên wek xwekujî, xweşewitandin û cinayetên namûsê pir zêde ye. Îro li Rojhilata Navîn gola xwînê li her derê heye. Sîstema kapîtal şerên olî, mezhebî û etnîkî pir bi zanebûn gur dike. Bi vî awayî welatên Rojhilata Navîn di warê siyasî de dixe qeyranê, îstîqrara aborî tine dike, refleksên ci50 vakî di feraseta netewperestî de pûç dike. Bi vê ve sektora çek ku çavkaniya wê Rojava ye, qezenceke mezin bidest dixe. Civak ji hal ketiye. Êrîşa ku li ser gelên Rojhilata Navîn ji hêla feraset û çemkên desthilatdar– hiyerarşîk û zilamsalar ve têne meşandin, tenê bi têkoşîneke pir xurt a îdeolojîk, felsefî û ramyarî ve dikarin bêne pûçkirin. Ji ber dijminê heyî di serî de ji hêla fikir û baweriyê ve xwe hakim dike, wiha saziyên xwe birêve dibe. Di vê wateyê de eger ku were xwestin ji qeyrana heyî rizgar bibin, hewcehî heye civak bi têgihîştineke xurt a ekolojîk–demokratîk û azadiya jinê xwe birêxistin bike, hem çarenûs hem jî rêveberiya xwe ji destên hêzên desthilatdar rizgar bike, xwe ji aliyên exlaqî û polîtîk ve dubare saz bike û di çarçoveyeke demokratîk de birêxistin bike. Jixwe mînaka vê ya şênber li Rojavayê Kurdistanê tê dîtin. Îro gelê Rojava bi perspektîfa xweseriya demokratîk, di her warê jiyanê û her qadê de bi hêza xwe ya cewherî îrade û ramana xwe, biryar û tevlîbûna xwe di esas de zîhniyeta kapîtalîzmê tine dike, dibe sîstemeke alternatîf ku navgîna şaristaniya demokratîk pêkbîne. 51-52.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:02 Page 51 STÊRKA CIWAN n n n Têkoşîn Jîyan n n n G P Y Ê R A D FERMAN L A L U G A GÎVAR Û W E T E N Ê Y E W X E N Û BI RIHÊ M I N A N A Y I J I B FEDAYÎ Û ek ji fermandarên YPG' Mad Ehmed Mihyedîn, bi nasnama Gîvara Gulal ji bajîarê Helepçe yê Başûrê Kurdistanê ye. Mad Ehmed Mihyedîn lawê malbateke welatparêz e. Lawê vê malbata welatparêz heta dibistana 5. ya serateyûî dixwîne û di sala 2008'an de, hin nakokiyhinên jiyanê derew dibîne û pey lêgereke dikeve. Navê vê lêgera wî heqîqet e. Li başûrê Kurdistanê tevgera azadiyê nas dike. Kar û xebatên ku dikeve ser milê ciwanek welatparêz, ew jîî bi rihêê xwey fadayî dimeşîne. Piştî ku li Rojîavayê Kurdistanê rola dîrokî dest pê kir, di sala 2012'an de berê xwe da vî perçeyê her biçûk ê Kurdistan. Li vê dere bi awayek aktf tevlî nava refen hêzên parastina gel YPG bû. Dibe şervanek azadiy. Gîvara Gulal, bi rihê xwe yê berxwedêr, fedayî di demeke kurt de jîi Y 51 Sibat 2015 51-52.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:02 Page 52 STÊRKA CIWAN aliyê hemû hevalên xwe ve tê hezkirin.Gîvara, cara yekemîn di bihara sala 2013'an de li hember erîşên çeteyên DAÎŞ' li Kantona Cizir derkete peşiya dijîminên mirovahiyê Di 3' Tebaxa 2014'an de, dema çeteyên dijîmirov erîşê herma engal kirin, ew jîîwek endamek tabura Soran, wek hemu hevalên xwe di vê operasyon de cihe xwe girt. Yê Cara yekemîn di vê operasyon ê de birndar bû, Gîvara Gulal bû. Herçiqas birndar bibe jî dema şer li Koban di 15' ê ìlonê de dest pêdike Sibat 2015 jî fermadariyê re pêşniyar dike da ku di vê berxwedanê de jî cihê xwe bigire.jî ber ku wî carek sonda parastina ax wîû nirxên xwe dabû. Li ser vê yekê di pêşniyara xwe de jî gelek bi israr bû. Hingî wî her roje israr dikir, fermandariy 12' Mijîdara 2014'an de pêşniyara wî qebul kir. Gîvara dema ku gihişte Kobanê yekser cihê xwe di nava tabura hêzên operasyonan de, di asta fermandariya perpirsartiya taburekê girt ser mil xwe. Li vê derê bê teredut tevlî hemu alîkariya YPG' bû, bi rihek berx52 weder pêşengtiyê kir. Her dawi Gîvara tevlî operasyona rizgarkirina Koban bû.. Roj bi roj kolanên Kobanê ji bo tolhildana lehdan û ji çeteyên DAÎŞ' paqij dikir. Di 22' Kanuna 2014'an de bi fedayiyek mezin kete Navenda ya ku di bin dorpêça çeteyan de bû, li ser bane çand alên YPG' bi kêfxweşiyek mezin daliqand. Bi kefxweşiyek mezin jî wiha ji kamerayan re nişan da 53-54.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:03 Page 53 STÊRKA CIWAN Dilbirin Basho: ‘Yan Kûrdistan yan neman em tevde jê re qûrban.’ n n w çavên vêkiri diçin bi hesreta govênda azadiyê wê her di xeyalên xwê de teşiya biranine birisine, teşiya azadiyê birisine. Bila dirok di nava rûpelên xwê de navê vê romanê binivisine. Dilbirin Celal Iso bi nasnav dilbirin E n Dilma Rojava Baso, navê dayik Cemile Ehmed û navê bav Celal Iso, di sala 1990’i de li bajare Heseke yê Rojavayê Kûrdistanê ji dayik bûye. Dilbirin ji malabateki wêlatparez û xebatkar e, ewli ser felsefeya Serok APO û hezkirina wêlat mezin bûye, lewma ev lawê kû ji kaniya vê ramane vêxwêribe û di hembêza azadixwazan mezin bûbe,wê her kêliyên dirokê ronî bike. Di sala 2006 Dilibirin xwêst kû derbasi qadên Awropayê bibe û li ser vê biryarê derbasî Tûrkiyê jê dibe, ji Tûrkiyê diçê Qûbrûse û ji wê dere dice Almaniyayê û li bajare Dortmûndê xwê bi cih dike. Wî jiyana Awropayê nedipejirand û her kû bi malbata xwê re diaxivi wiha digot: ‘jiyan li Awropaye qet nexwêse, ev wêlat li ser pereya ava bûne û ji ber pereyan bira ji biraye xwê 53 n n n dûr dikevê, ez xaka xwê yi piroz bi hezaren Awropaye nafrosim, li ser van gotinan ew vêdigere Qûbrûse û li wê dere 6 sal dimîne. Bi destpekirina soresa Rojavaye Kûrdistane Dilbirin ciqasi dûrbû ji, le bele rih û cane wi li Rojava bûn, ew xebaten xûrt li ser sosial midya dimesand, rûpelên wi yen facebooke bi awayeki pir aktiv xebat dikirin û rastiya kûrd û soresa Rojava û pasvêrûtiya rejima Essad û dewletin aligiren DAISe ji raya gisti re radighand, di her deme de digot : yan Kûrdistan yan neman em tevde jê re qûrban û van gotinan li ser pista xwê nexisandibû ne tene gotin le bele car fiseng û keleseke nexisandibû Di sala 2012 Dilbirin biryara tevlibûna nava refen YPG digire û ji bo wê xwê teslimi Qûbrûse dike Qûbrûseni ji wi teslimi Tûrkiyê Sibat 2015 53-54.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:03 Page 54 STÊRKA CIWAN dike. Li Tûrkye te girtin û ji ber nexsen li ser pista wi radesti iskenceya giran te. Pişti 20 rojan ji zindane bihna azadiye dike û ji girtigehe te berdan û wisa bere xwê dide Rojavaye Kûrdistanê dibe û tevli refen YPG dibe û di tabûra YPG ye bi navê Şehîd Renas Iso’’ cihe xwê digre. Dilbirin beri tevli refen YPG bibe wihe digot: Ez gelek diesim kû xwina servanen wêlatê min li ser xaka me yi piroz dirije, lê ye min dikûje rondiken dayikan li ser rûcikan dirokan dibêjin. Dema kû sere li diji DAÎŞ’e destpe kir, Dilbirin, wêki servaneki YPG di tabûra Sehid Renas Iso de Sibat 2015 di nava refên heri pêş de digre û bi navê komitan Dilbirin di nav hevalen xwê de tê naskirin, lê di nav malbatê de bi navêki evini ‘’Dilo’’ dihat nas kirin. Di serê girziroyê de ji lingê xwê birindar dibe, li bajarê Amûdê tê dermankirin û disa ji vêdigere qaden şer, le disa ji mile xwê birindar dibe û pisti dermankirina wi carekedin vêdigere qada şer. Di dema dorpeçkirina Kobanê de tev tabûra xwê bere xwê dide Kobanê, di 23 meha kewçêre 2013’an de dema kû ew û tabûra xwê di bajare Mabrûka ye neziki Kobani re derbas dibûn, rasti erisa xwêkûjêr bi erebeya bom- 54 babarkiri ya çeteyên DAIS’e ten , di encamê de tevi 15 hevalen xwê jiyana xwe ji dest dide û tevli karwanên şehidan dibe û dibe mûmek û riya azadiyê roni dike. Dilbirin li pey xwê destaneke qehremaniyê kû vê stranê xemilandibû hişt :’ Dijimin ciqas min bikûjê ez xwê nadim paş. Dest û tliliyen min bişke jî ez xwê nadim paş. Kec bi kezi û gûliyên sor xelat dibin ez xwê nadim paş.’ 55.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:03 Page 55 STÊRKA CIWAN Komployê 15’ê Sibatê û wezîfeyê ciwanan n n Tarîxê Kurdistanê de çerxê muhîm estî. Zerrê nê çerxan de, çerxê en muhîm komployê mîyannetewîy o. Pê nê komployê, Serokê Şarê Kurd Rêber Apo esîr kewtê destê neyaran. Neyaranê Kurdîstanê pê komployê mîyannetewî waştê ke, hereketa PKK biqedînenê. Xo ra merkeze stratejî yê qralîyeyê Îngîlîstanê eşkera vati bi, “Bi esîrbîyayîşê Abdullah Ocalanê hereketa PKK qedîyena”. Tayî kesên kî, bin tesîrê Îngîlîstan înan manenê înan zî hevalanê PKK ra vati bi, “Xo ra yew serokêk bîn bi vejêne”. Înan vatenê ke, heta nika Kurdîstanê de kam hew serhildanî bîyê, wexto ke serokê nê serhildanan esîr kewtê û ameyo eleqnayîş, ayê serhildanî zî xelas bîyê. Peyêne de, PKK zî hina bibo. Tayî kesan zî vatenê, “APO esîr bîyo, PKK zî ma ra manena”. Pêro neyaranê Kurdîstan gore xo heyalî û planî viraştenê. La heme heyalê înan veng û varit mendî. Ne PKK xelas bî, ne zî şarê Kurd xelas bi. Xoverdayîşêk hina bi kî, neyaranê Kurd û Kurdîsan û PKK, şaş û maş, hîr mendî. Wezîra Amerîka Medleyn Albirayt wa, “Ma bayî nêbî kî xoverdayîşêk hina bibo”. n Demê komplo de bi desan Kurd xo veşêna. Adir na bedenê xo ra. Zaf çalakîyê fedayîyê bîyê. Ciwananê Kurd bîyê fedayî. Beşdarîya gerîla zêde bi. Çar parçe Kurdîstanê wişt ser lingan. Rojhilatê Kurdîstanê zî lerzîya. Dima ra zîndana Îmralî de Serokê Şarê Kurd Abdullah Ocalanî hetê fikir de yew raverberdişêk zaf xurt viraşti. Gore nayê hereketa PKK zî xo newe ra rêxistinkerd. Stratejîyê xo bedilna. Cayê ARGK’ê de, HPG awanbi. Dima ra pergalê KCK awanbi. Peyderpey bi rêberiya Serok APO û PKK’ê de şarê Kurd bi hêzêk gird. Bi HPG ra koyanê Kurdîstanê de xoverdayîşêk newe destpêkerd. Rojavayê Kurdistanê de şoreşêk awanbi. Hêzên YPG û YPJ pêronê dinya de veng da. Nika YPG û YPJ bîyê hewîyê dinya. Herkes ser YPG û YPJ nuşto nusnena. Şîîran nusneno, deyîran vano. Vanî, “YPG û YPJ’eyî seba heme însanan şerkenî”. Vanî “Ma deyndarê înanê”. Verêcû serrêk de 400 û 500 ciwanê Kurd beşdarê gerîla benê. Nika aşmêk de 1000 kesan zêdeyîr ciwanê Kurd beşdarê gerîla benî. 55 Özgür Bilge n n n Hûmarê gerîla çiqas şino zêde beno. Hetê xurtbîyayîş hina yo. La hema zî serokê ma esîr o. Azad nêbîyo. Welatê ma de dişmenî estî. Zê vergê har zûrrenê. Hetanê Serok APO azad nêbibo, azadî nêbeno. Hetanê çar parçe Kurdîstanê de dişmen bîyayîşê xo dewambikero, Kurd neşkenê vajê komplo xelas bîyo. Hela ciwanê Kurd qet neşkenê hina vajê. Seba pûçkerdişê komplo gurêyo esasî kewno ser kiftê ciwanê Kurd. Kewno ser ciwanê Kurd yê kî Ewropa de ciwîyenî. Ciwanê Kurd eşkenê bi beşdarbîyayîşê têkoşînê û xoverdayîşê wezîfeyê xo bîyarêne ca. Teberê nayî de ne xelasî esto ne zî azadî esto. Barê azadî, giranî ser kiftê ciwanan de yo. Mesela aya ke ciwanê Kurd, bi taybet ciwanê Kurd yê kî Ewropa de ciwîyenî, nê çîyan zanê yan zî nêzanê. Ayê kî vanî ma zanê, gera gore zanayîşê xo gurêyê û wezîfeyê xo bîyarêne ca. Ayê kî nêzanî, gera ayê zî hetê ciwananê zana ra bîyerênê rêxistinkerdiş. Sibat 2015 56-58.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:04 Page 56 STÊRKA CIWAN Die Kurdische Jugend In Europa n n Als Jugendliche die in der Zentrale des Kapitalistischen Systems leben sind wir tagtäglich mit der frage konfrontiert ob wir innerhalb der grenzen dieses Systems oder nach unserer eigenen ideologie und unseren eigenen träumen und idealen leben sollen. Schnell lernen wir in diesem System dass erfolg bedeutet von seinen eigenen träumen zu verzichten . Desto mehr wir uns dem "erwachsen werden" in diesem System beugen desto mehr verlieren wir uns selbst und werden maschinen die funktionieren sollen, funktionieren um profit zu schaffen, profit für die herrschenSibat 2015 n Andok Baz n n den und reichen. Desto weniger wir hinterfragen, desto weniger wir fühlen und verändern wollen und desto mehr wir den Moment, ohne Vergangenheit und Zukunft, leben, wenn man eine verschwendete Zeit überhaupt leben nennen kann, desto mehr können wir wachsen. Wachsen in den Grenzen des Kapitalismus als einzelner, von seiner Gesellschaft und Vergangenheit ausgegrenzter "Mensch". In der Schule, im Beruf und allen Institutionen des Systems lernen wir dass wir auf uns allein gestellt sind und die Menschheit in einem ewigen Konkurrenz Kampf lebt. Ob wir wol56 n len oder nicht existieren wir in einer Gesellschaft und teilen das leben mit anderen. Durch die Illusion jeder währe im Kampf gegen jeden leugnen wir unser eigenes gewissen und vergessen unsere Fähigkeit dass leben mit anderen zu teilen. So werden wir zu wesen die in der Lage sind für ihr eigenes wohl alle werte mit Füßen zu treten. Im Kapitalismus existieren alle Menschen, die Natur und alle Lebewesen nur zur Befriedigung eigener Triebe. Die Frau die auf ihre Sexualität reduziert wird ist dazu da in werbungen, filmen, schaufenstern, pornografien und bordellen die triebe 56-58.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:04 Page 57 STÊRKA CIWAN der Männer zu befriedigen und profit für die Kapitalisten zu schaffen. Durch den Industrialismus werden Tiere und Pflanzen missbraucht und in massen ausgerottet. Der Nationalstaat führt dazu dass wir uns für grenzen bekriegen und genozide für die Herrschaft unserer eigenen Nation an anderen völkern verüben. Kurz gesagt leben wir in einer Welt wo das leben immer mehr seine Bedeutung verliert da die gier nach Geld und Macht alle Menschlichen Werte wie Liebe, Freundschaft, Gemeinschaft oder Solidarität vernichtet. Während 1% der Menschheit die Gewinner in diesem Kampf um Macht sind leben 99% Prozent der Menschen in der Illusion sie währen frei, ohne sich je bewusst zu werden auf welcher weise sie ausgebeutet werden. Als kurdische Jugendliche die in solch ein menschenunwürdiges leben hineingeboren werden, haben wir mit sehr extremen widersprüchen in unserem leben zutun. Während in unsere Heimat ein brutaler vernichtungskrieg gegen unser Volk geführt wird, leben wir in den Staaten die für den leid unseres volkes verantwortlich sind. Wir genießen hier einen Wohlstand (im Gegensatz unserer verwanten in der Heimat) an dem das Blut unseres Volkes und vieler unterdrückten menschen klebt. Während das kapitalistische System unsere Identität tagtäglich verleugnet, unseren Kampf für Freiheit als "terror" bezeichnet und alles tut um unsere Freiheitsbewegung auszulöschen, bilden wir uns ein wir währen hier frei. Das bedeutet automatisch dass wir unsere Augen dem leid unseres volkes verschließen und uns damit abfinden dass andere an unserer stelle für unsere Freiheit kämpfen. Während wir nach teueren autos, Luxus und ein Leben in Wohlstand streben, vergessen wir was die Rêber APO hat uns große ziele gesetzt die im namen der menschheit erreicht werden müssen. 57 Sibat 2015 56-58.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:04 Page 58 STÊRKA CIWAN wahre Freiheit ist und dass wir niemals alleine frei sein können. In der Kulturlosigkeit des Kapitalismus, in der Musik, Kunst und Sex zu verkaufen sind, verlieren wir eines der ältesten kulturen der Menschheit. Unsere Lage ist offen eine historische Tragödie. Wie können wir als töchter und söhne eines volkes uns frei fühlen, während unser Land und unser stolz mit Füßen getreten wird? Wie können wir unsere Zukunft in Staaten suchen die mit dreckigen plänen rêber APO entführten und in die todesschlucht von Imrali fesselten? Wir dürfen nicht vergessen dass mit den Panzern der BRD, in der wir unser Glück suchen, die körper unserer wertvollsten genossinnen und genossen (wie Andrea Wolf) zerstückelt wurden-werden. Rêber APO sagt "sogar vögel bauen nicht ihre neste an orte wo schlangen ankommen." Können wir dann als kurdische Jugend in den metropolen des feindes unser leben aufbauen? Ohne Zweifel können wir dass. Wir können hier sogar soviel Reichtum und Macht haben wie wir in Kurdistan niemals hätten träumen können. Wir können hier alle ärzte werden und uns einbilden menschen zu heilen, während die Umweltverschmutzung und die Medizinindustrie täglich neue krankheiten erschaft, und ihre bomben täglich gesunde Kinder in Kurdistan in teile zerfetzen. Wir können anwälte werden um im rahmen des gesetzes, der uns als “Türken" und unsere bewegung als “Terroristen" bezeichnet nach gerechtigkeit zu suchen. Wir können als rapper "biji Kurdistan" schreien, oder uns mit Drogen, Alkohol und Geschlechtsverkehr (heutzutage Sibat 2015 beschrenkt auf den Fortpflanzungstrieb, der größte Verrat an die liebe und die Freiheit der Frau) betäubt mit allem zufrieden geben. All diese wege lässt uns das System offen. Doch es hat einen Preis. Der Preis ist den Kampf um die Freiheit aufzugeben was bedeutet sein gewissen, seine Menschlichkeit, seine Gefühle und sein Bewustsein zu verlieren. Doch genau die Fähigkeit für seine Gesellschaft zu fühlen, das Leid seiner mitmenschen zu teilen und für Gerechtigkeit und Freiheit einzustehen sind die Eigenschaften die den menschen als soziales wesen ausmachen. Wenn wir darauf beharren Menschen zu sein und als Voraussetzung dafür uns politisch organisieren, werden wir als Terroristen betrachtet und bekommen probleme mit dem gesetzt. Wir als kurdische Jugend rufen zu keinerlei Gewalt oder anschlägen auf, im Gegensatz zu salafistischen und rechtsextremen gruppen. Doch wir müssen die grenzen des kapitalistischen Systems überwinden, uns bilden und somit der wahrheit bewusst werden und der Menschheit das Ökologische-Geschlechterbefreite-Demokratische Gesellschaftsmodell von rêber APO nahebringen. Gleichzeitig ist es unsere Pflicht die selbstverteidigung unseres volkes anzuführen und gegen die Massaker in unserer Heimat eine starke Antwort zu geben. Kobanê hat uns wieder einmal gezeigt dass wir bereit sein müssen in Aktion zu gehen und die Massaker zu verhindern bevor es zu spät ist. Während wir hier tagtäglich mit dem Kapitalismus konfrontiert werden ist unsere einzige Waffe gegen diesen 58 unsichtbaren Feind unser GEWISSEN unser BEWUSSTSEIN und die IDEOLOGIE von Rüber Apo! Rêber APO sagt in seiner letzten verteidigungschrift die für jeden der einen Ausweg aus diesem System sucht, die größte quelle der Wahrheit ist dass wir endlich anfangen müssen "xwebun", also "wir selbst" zu sein, "sich selbst zu gehören". Als jugendliche, junge Frauen, Kurden und mit allen Identitäten die wir in uns tragen, müssen wir darauf beharren wir selbst zu sein.. Jung sein heißt zu hinterfragen und für die Freiheit zu rebbellieren, Nur so können wir wie rêber APO sagt "unseren Kindheitsträumen treu bleiben." Als der Internationalistischer Revolutionär Paramaz Kizilbas nach Kobanê geht um die Revolution zu verteidigen schreibt er in seinen Brief "Mein größtes Ziel war es niemals erwachsen zu werden, niemals ein teil der erwachsenenwelt zu sein und immer ein Kind zu bleiben! Nun fliege ich wie Peter Pan nach Nimberland um niemals erwachsen zu werden..." sein Brief beendet er mit den Worten "jedes Herz ist eine revolutionäre Zelle". Mit diesen Worten und dem Geist von Arîn Mîrkan können wir unsere herzen zu Revolutionären Zellen verwandeln, jung bleiben und als kurdische Jugendliche in Europa unserer Aufgabe gerecht werden. Rêber APO hat uns große Ziele gesetzt die im Namen der Menschheit erreicht werden müssen. Für den Sieg unserer Revolution haben wir keine Sekunde zu verlieren. 59-61.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:05 Page 59 STÊRKA CIWAN n n n n n Das Schulsystem Rüstem Derîk Bevor wir über das heutige Schulsystem schreiben müssen wir ein Blick in die Geschichte werfen. Da die Kapitalistische Moderne eine falsche Einstellung gegenüber der Geschichte hat, wo auch Marks Analysen nicht zutreffen sind, ist es wichtig sich mit der Geschichte auseinander zusetzen. Denn die Geschichte ist n viel mehr als eine vergangene Zeit die keine Bedeutung hat. Die Geschichte sagt viel mehr über die Zukunft aus als wir zu glauben wissen. Man kann sogar sagen, dass die Geschichte die Zukunft bestimmt. In der Geschichte fing die erste Bildung an mit Erfahrung Sammlung und weitergebung an ihre Nachkommen. 59 Diese Erfahrungen dienten im großem und ganzem zur Verteidigung und Schützen des eigenen Daseins. Als diese Erfahrungen durch den Mann um seine Macht auszuüben eingesetzt wurde, gibt es ein Brechen in der Gesellschaft. Die Kapitalistische Moderne geht bis Heute mit dem selben Gedanken ran und spaltet die Gesellschaft in Sibat 2015 59-61.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:05 Page 60 STÊRKA CIWAN unzählige Stücken. Dieses wird durch Francis Bacon (1561-1626) mit dem Satz "Wissen ist Macht" erlegt. Nun wenn Wissen nicht zur Macht führen sollte, zu was soll es dann führen? Bevor wir diese Frage beantworten können ist es wichtig, was das Ziel der Kapitalistischen Moderne überhaupt ist. Der Staat bildet die Menschen nach sich um seine Macht beizubehalten. Der Mensch wird in den Schulen des Systems mit Informationen gefüllt und der Mensch verfällt durch diese Routine an Informationen in einem Roboter-artigem Zustand. Wer hier kein Widerstand leistet wird einen großen Platz in diesem System einnehmen, das heißt er wird studieren und wird der Grund sein, dass das Sibat 2015 System sich weiterhin ausleben kann. Wesentliche Sachen wie Werte, Moral, Politik, Ökologie, Gesellschaft und vor allem die Freiheit der Frau wird gar nicht wahrgenommen. In der Natur des Menschen ist der Mensch gesellschaftlich, denn der Mensch weiß durch die Gesellschaft, dass er überhaupt ein Mensch ist. Das System versucht die Menschen von der Gesellschaft zu trennen, das heißt das der Mensch von seiner Menschlichkeit getrennt wird. Dadurch verliert der Mensch jegliche Verständnisse von Moral und Werten. Dies wird unter anderem durch Gesetzte ersetzt. Versuchen wir uns ein Bild davon zu machen, was es heißt wenn der Mensch die Werte und die Moral der 60 Gesellschaft verliert. Die Folgen dessen sind alle Krankheiten des Systems z.B Krieg, Armut, Selbstmord, Drogen, Prostitution usw. Natürlich führt der Anwalt selber kein Krieg, denn er ist schon ein Beamter bzw. ein Sklave des Systems. Zwischen Beamten und Soldaten gibt es im Endeffekt keinen Unterschied, weil sie dem selbem dienen. Die Barbarei des Systems zeigt sich durch die Geschehnisse im Mittleren Osten durch die IS-Terroristen und letztlich in Paris durch den Massaker (Charlie Hebdo). Jeder der in diesem System seinen Platz einnimmt ist mitschuld an tausende Tote. Die größten Opfer dieses Systems sind in erster Linie die Frauen und die Jugendlichen. Die Jugend spielt eine sehr wichtige Rolle, denn durch die Mentalität des Jugendlichen hat er/sie ein großes potential um etwas zu ändern. Deswegen haben die meisten Organisationen jung angefangen. In der Geschichte gibt es viele Beispiele, aber das größte Beispiel ist in der kurdischen Gesellschaft die Entstehung der PKK. Die Studenten/innen und Schüler/innen sind also durch die Mentalität der Jugend in der Lage etwas zu verändern, deswegen ist die größte Gefahr für das System die Jugend selber. Im deutschem Schulsystem werden die Jugendlichen in Hauptschule, Realschule und Gymnasium eingegliedert. Dies heißt jedoch nicht, dass ein Hauptschüler weniger gebildet bzw. weiß, als ein Gymnasiast. Diese Gliederung zeigt nur wie sehr ein Jugendlicher im System assimiliert und gebunden ist. Je mehr ein Jugendlicher in den Schulen des Systems 59-61.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:05 Page 61 STÊRKA CIWAN Die Sklaven der Kapita- listischen Moderne haben jegliche Moral und Werte der Gesellschaft verloren. Die Folgen sind unter anderem Krieg, Massenmorde, Armut, Arbeitslosigkeit, Vernichtung der Natur und vieles mehr weiterkommt, desto mehr verliert er seine Identität, Kultur und Sprache. Die Jugendliche werden nebenbei durch andere Methoden betäubt wie z.B durch Drogen, Medikamente usw.. Das heißt, den Jugendlichen werden alle Wege die zur Veränderung führen gesperrt. im Namen der Integration werden die menschen assimiliert. Keiner ist eigentlich zufrieden mit diesem System nur sehen die Jugendliche in sich die Kraft nicht etwas zu ändern, weil sie von der Gesellschaft getrennt wurden. Man kann sogar sagen das jeder freie Gedanke verhindert wird. Das Denken kommt in der Kapitalistischen Moderne nicht weiter, es wird sogar eingeschränkt. Die Jugendlichen sind in der heutigen Zeit sehr Naiv. Die Sklaven der Kapitalistischen Moderne haben jegliche Moral und Werte der Gesellschaft verloren. Die Folgen sind unter anderem Krieg, Massenmorde, Armut, Arbeitslosigkeit, Vernichtung der Natur und vieles mehr. Sogar ein Student kann von einem Salafist der IS-Terroristen überzeugt werden um in den sogenannten Jihad Meschen zu enthaupten. Hier sieht man das diese Bildung in den Schulsystemen eigentlich nichts bringt, sogar gegen den Menschen eingesetzt werden. Der Mensch wird dazu gebildet um sich und die Menschheit selber zu vernichten. Für die Jugendlichen ist es wichtig, dass sie sich in erster Linie organisieren, "richtig" bilden und das in die Praktik einführen. Nur so ist es ihnen möglich kein Sklave des Systems zu sein und sich sogar komplett vom System zu trennen. Für die Jugendliche die behaupten sie sind kein Teil des Systems 61 oder haben kein Einfluss des Systems, sollen ihre Augen öffnen und zur Wirklichkeit finden. Denn das System ist bis in die Zelle eines Menschen eingedrungen. Alles was ihr sieht, riecht, hört, schmeckt und fühlt entspricht nicht der Wirklichkeit. Nur mit dem Gewissen kann man vieles auf den Grund gehen. Was fühlt ihr, wenn zwei tausend Menschen von Boko Haram in Nigeria massakriert werden. Wenn es überhaupt ein bisschen Menschlichkeit in diesen "gebildeten" Studenten geben würde, dann würden sie diesem eine Antwort geben. Letztendlich gibt es immer jemanden der gegen die Kapitalistische Moderne vorgeht und das kann man in erster Linie durch den Widerstand in Kobanê und Şengal sehen. Jemand der sich mit der Ideologie von Serokatî (A. Öcalan) auseinandersetzt kann einen großen Schritt machen um gegen die Kapitalistische Moderne vorzugehen und in Richtung Freiheit zu streben. Wichtig ist das man gegen jegliche Unterdrückung, Massaker und Ungerechtigkeiten aktiv vorgeht. Es mangelt an Mut in der Gesellschaft. Serokatî (A. Öcalan) hat gezeigt, dass man vieles verändern kann nur wenn man es will. Durch ihn kann ein Kurde heute sagen, dass er Kurde ist. Entweder akzeptiert man alles was geschieht oder man geht aktiv dagegen vor. Nur sollte man wissen, dass zwischen einem Beamten (das heißt jegliche Arbeit im Staat) uan kannd einem Soldaten kein Unterschied gibt. Mn sogar sagen das zwischen dem ISTerroristen und dem Staaten in der Welt auch kein Unterschied gibt. Sibat 2015 62-63.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:06 Page 62 STÊRKA CIWAN Die Sehnsucht nach Kurdistan n n Kurdistan, ein Land welches seit Jahrtausenden von vielen Machtstaaten als das Paradies dieser Welt betrachtet wird und doch von vielen Menschen blindlings nicht geschätzt wird. Wenn man die Chronik Kurdistans in Betracht zieht durchblickt man im Eigentlichen die Entstehung der Menschheit und den jahrtausenden Kampf um ein Land was im Ganzen an sich einen Schatz darstellt. Kurdistan liegt in Mesopotamien. Für die Machtstaaten der Welt ist Kurdistan die optimalste Geographie zur Ausbeutung. Ein Land, welches eine reichhaltige Natur und durch jene viele Rohstoffe wie verschiedenste Erze und Mineralien oder auch Ölquellen besitzt, die von äußerster Bedeutung für die kapitalistisch orientierten Machtstaaten sind. Dadurch, dass das Volk welches ursprünglich aus Mesopotamien stammt eine eher neolithische Lebensweise aufweist Sibat 2015 n Arîn Dersîm n n n und Kurdistans nicht aus jener Perspektive betrachtet, weiß es nicht den Wert dieses Paradieses zu schätzen. Viele Menschen vertreten die Aussage, dass ihr Land ihnen nichts zu geben hat und wandern aus dem gelobten Land. Dies ist jedoch die Absicht der Machtstaaten. Die Menschen in Kurdistan werden für ihre Arbeitsleistung nach nicht gerecht entlohnt, sondern ganz im Gegenteil ausgebeutet. Die Machtstaaten locken die Bevölkerungen anderer Länder die noch eine menschliche Lebensweise aufweisen durch ihre giftigen fortschrittlichen "Entwicklungen". Sie hinterlassen den Menschen einen Schein des sorgenlosen schönen Lebens und locken sie in ihr kapitalistisch geprägtes System. Bedauerlicherweise merken die Menschen nur relativ selten oder auch gar nicht, dass das angebliche "Leben" im kapitalistischen System im Grunde nur ein Überle62 benskampf ist. Die Menschen versuchen Tag für Tag einen Sinn für das Leben zu finden. Sie machen alles Mögliche um Glück zu empfinden und scheitern kläglich Tag für Tag. Sogar im Sterbebett sind sie am klagen mit all jenem was sie im Leben vermisst haben und finden nicht einmal im Tod ihre Ruhe. Sie übersehen, dass nicht jene Person die viel Geld und Gut besitzt reich ist, sondern jene Person welche ein friedvolles Leben besitzt. Lediglich jene Menschen die auf dem wahren Weg im Leben sind schaffen sich die Möglichkeit für ein friedliches Lebensende. Auf dem Weg der Wahrheit finden sich diejenigen Menschen wieder, welche die Sehnsucht nach der Menschlichkeit und des natürlichen friedvollen Lebens empfinden. Diese Menschen erblicken auch die Schönheit der Natur. Vor allem die Menschen die ursprünglich aus Mesopota- 62-63.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:06 Page 63 STÊRKA CIWAN mien stammen spüren eine erheblich tiefere, innigere Verbundenheit zu der Natur, wenn sie denn nun den wahren Weg entdeckt haben. Der Grund hierzu ist die seit Jahrtausenden in den Wurzeln der Kurden verankerte neolithische Lebensweise und die ebenso stark einheimische Bedeutung der Natur. Noch heute ist in manchen Dörfern Kurdistans, die zum Teil gerade einmal von drei Häusern bestehen, diese Art des Lebens beständig. Diese Menschen Leben heute fast immer noch unbeschadet von den Einflüssen des kapitalistischen Systems. Sie leben im Einklang mit der Natur. Sie entnehmen nur das Nötigste um zu Leben. Sie schätzen den Wert der Natur und kennen die Schönheit der Natur. So wie sie den Wert der Natur schätzen, ebenso wird auch das Leben der Menschen seitens der Natur geschätzt. Die Natur Kurdistans verleiht dem Menschen den Lebenswillen. Die Kraft all jenes zu machen, was der Mensch zu schaffen mag. Die erfreuende Sonne, der stärkende Mond, die lebendigen Pflanzen und Bäume, die mächtigen Berge, das energische Wasser, die erzeugende Erde, die erfrischende Luft. Die Pracht Kurdistans ist schlicht überwältigend. Nicht umsonst wird sie als das Paradies auf Erden bezeichnet. Ein Paradies auf Erden in welchem ein ehrenvolles, friedvolles Leben möglich ist. Ein Paradies welches in der Realität wirklich vorhanden ist. Zu wissen, dass Mensch in diesem Paradies leben kann entfesselt die Sehnsucht. Die Sehnsucht nach diesem Paradies ist nicht in Worte zu fassen. Die Sehnsucht nach Kurdistan. 63 Sibat 2015 64-65.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:06 Page 64 STÊRKA CIWAN Why is reading important? n n I guess there is many answers to a question like this. But it is important for everyone to look to a particular question like this from every perspective. Write now even reading this Sibat 2015 n Munzur Ronahî n n n page is a form of way informing your self. The main important fact about reading is being able to find out information and to be able to inform your self. Reading is important in 64 our daily life, we can say metaphorically being able to read is important as consuming water. This is because reading first of all is a way of our brain exercising, many people who 64-65.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:07 Page 65 STÊRKA CIWAN hears a particular information attends to forget often than reading a source of information because this helps your brain to remember visually the information which supports the brain to consume the source. One other point we can put out is that reading helps the person to learn the language more wisely therefore it is supportive in being able to learn new phrases such as reading a dictionary. Also being able to read is one of the easiest ways of being able to learn a new language, without reading it is nearly impossible to learn a language in an academic way. Now we can support the metaphor that has been used previously “reading is important as consuming water”, this is because as you read you will gain knowledge and as you gain knowledge you look wise to the world around us. Our brain is the source what makes us, emotionally it creates our personality which makes a human different to other living organisms. Biologically our brain is connected to our nerve systems therefore any damage that is caused in our brains can lead the other parts of our body to be out of any reactions this is how important our brains are. We can see furthermore how important our brain is from our biological senses; our brain consumes the most sugar in our body also in our body the hardest bone is our skull. In any perspective our brain is the most important organism, if we think even just now without our brains we will not know anything therefore we will not even think that we actually live, brain visually see´s everything, it consumes everything that has been heard there- As much as we read we will consume more information, this emotionally changes our perspective in our daily life time according to our up coming future. fore without our brains we will only physically be in life. Without a brain a person is like a living dead. As much as we read we will consume more information, this emotionally changes our perspective in our daily life time according to our up coming future. Knowledge leads to a correct decision in any circumstance. Reading a book each time is meeting a new life or being able to understand an issue wisely. Reading a story book such as diaries is meeting a new life, meeting a new life is being able to understand others around us and to be able to understand the 65 world we live in. Reading is also a form of therapy, in statistics its known to be most people who reads book often is the most happy and organized people. Reading also helps a person to be organized, being able to have a particular time for reading also puts you into other form of routines. Reading the news daily is very important, this helps us to understand what is happening in the country around us and the world we live in. We should know what is happening around the world we live in to be able to understand the political issues and the social issues in the system. Sibat 2015 66-68.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:07 Page 66 STÊRKA CIWAN Al leader apo che illumina le mie notti n n al giorno in cui ho sentito il tuo nome e dal momento in cui ti ho conosciuto sento la vita, so chi sono e come devo vivere. Dopo che ho conosciuto il tuo pensiero posso dire che questi tuoi pensieri mi hanno insegnato a vivere correttamente e fatto conoscere me stessa. Mi hai insegnato l’alfabeto della libertà. Anche se ho avuto difficoltà nella tua “scuola”non ho mai avuto dubbi e non mi sono mai pentita nel averti creduto. Perché nella tua “scuola” ho imparato il significato, il pensiero e la forza dell’uomo. Inoltre ho capito che, non c’è niente di impossibile solo se nella persona c’è fiducia e serietà c’è la possibilità di raggiungere l’obbiettivo. Essendo una donna prima di tutto e una curda, penso che la libertà è un obbiettivo da raggiungere e credo con tutto il cuore in questo mio obbiettivo. Per questo l’unico desiderio mio è di vederti anche solo per un attimo, abbracciarti, appoggiarmi sul tuo petto e prendere fiato, dopodichè confrontare con te i miei pensieri riguardo il popolo curdo. Il complotto internazionale sviluppato nei tuoi confronti nel 1998 ha creato una separazione tra me e te, nonos- D Sibat 2015 66 n Viyan Soran n n n 66-68.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:07 Page 67 STÊRKA CIWAN tante tutto questo complotto ha dato vita ad una speranza in coloro che come me avevano il desiderio di vederti. Dopo che ti hanno esiliato questo fatto mi ha scosso, fatto avere fiducia e mi ha dato la forza di lottare ancora di più. Non ho mai perso la speranza e la nostalgia nei tuoi confronti. Mi sono impegnata nel creare un rapporto tra me e te per sentirti più vicino a me. Per questo dentro di me ho sempre creato un dialogo immagginario con te. Sento che riempi la mia anima con la tua voce e la tua energia. Grazie a questo ho preso forza. Tante volte sei stato il protagonista dei miei sogni e questo mi ha reso molto felicie. Non so come esprimermi nel raccontare tutti i miei sentimenti e pensieri riguardanti te. Dopo il 1999 la verità è che nel mio cervello c’è un pensiero che riecheggia continuamente. Questo pensiero é: dunque non riesco ad accettare il fatto che una persona grande come te sia stata arrestata e la quale non merita questo esilio. I colpevoli, i traditori, i nemici, le nazioni mi sento tale anche io e i miei compagni in quanto partigiani non siamo riusciti a fermare questo complotto, siamo rimasti deboli in un certo senso. Per questo motivo le donne che hanno legato la speranza di libertà e di proteggere un popolo in difficoltà si sono sempre sentite in colpa dal giorno in cui sei stato esiliato. Oggi è il 15 febbraio 2006 é il giorno in cui il leader apo è stato imprigionato, sono passati 8 anni di prigionia. Con questo complotto internazionale fatto nei confronti di imrali e del popolo ha dato inizio ad un 67 Sibat 2015 66-68.qxp_Layout 1 22.01.2015 10:08 Page 68 STÊRKA CIWAN nuovo processo pericoloso. Vogliono annullare le richieste di democrazia e di libertà del leader A.Ocalan e del popolo curdo. L’obbiettivo è chiaro, vogliono che il popolo si arrenda e che noi perdiamo la speranza dal presidente A.Ocalan. Vogliono farci abituare all’assenza del presidente Apo, della sua filosofia e vogliono far si chè il popolo si indebolisca. Per questo il popolo curdo in tutto il mondo fa da porta voce e difende il presidente Apo. Anche io essendo una tua alunna voglio fare un’azione per dare una risposta al complotto fatto nei vostri confronti il 15 febbraio e rinnovare la mia fedeltà per ingrandire le azioni attuali di resistenza del mio popolo. Dando fuoco al moi corpo voglio sciogliere le menti ghiacciate dei capitalisti e dei governi. Caro presidente il motivo per la quale do fuoco al mio corpo è per il fatto che non accetto il complotto e le ingiustizie fatte verso il popolo curdo da parte delle nazioni vincitrici. Nello stesso tempo per il fatto di non essere stata una buona « compagna », per liberarmi da questa mancanza fatta nei confronti del popolo e nei confronti della sua storia. Credo fortemente che se resteremo alla fine di questa lotta anche un unica persona, sono sicura che la tua filosofia e la tua ideologia raggiungerà senza dubbio il suo obbiettivo. Tanti dicono che possono annientare tutto quello che tu hai creato. Sinceramente io non prendo sul serio questi e coloro che la pensano cosi. Perchè oramai tu sei nel cuore di miolioni e soprattutto nel cuore delle donne, nelle loro menti e fai parte di ogni Sibat 2015 particella presente nel loro corpo. Oramai fai parte della storia. Tu ci hai insegnato sempre come conoscere meglio la donna attraverso la tua filosofia. Oggi nonostante le mie debolezze e le mie mancanze, il mio obbiettivo è di raggiungere seriamente il nuovo paradigma e la democrazia. Nonostante tutto voglio dare un messaggio, ai traditori e a coloro che ci attaccano. Tante volte ho pensato come dicono tanti eroi che si sono sacrificati per te: se avessimo avuto un altro corpo, saremo pronti a sacrificare anche questo per il nostro presidente. Io allo stesso tempo voglio fare questo per il mio popolo e come questi voglio sacrificare la mia vita. Dal 1999 dopo il complotto fatto nei tuoi confronti ho sempre pensato di portare a termine questa protesta dando fuoco al mio corpo. So che non accettate questo tipo di azioni,ma nonostante cio voglio dimostrarle la mia fedeltà. Cosa posso fare mio presidente? Tanti s’innamorano e cosi via io l’amore e il fascino che ho nei vostri confronti lo posso dimostrare in questo modo. La mia coscienza con la vostra mancanza, fino a che i bambini dela mia terra non sorrideranno non avrà pace. Chiedo scusa per aver trascorso 8 anni lontano da te. Voglio dirle che sono fiduciosa e piena di speranza. In particolare dopo che il PKK mi ha nominato al comitato, e il fatto che voi abbiate fatto il nome, mi ha fatto sentire importante. Questo mi ha reso orgigliosa. Tante volte con la vostra prospettiva riguardo il sud, avete fatto attenzione al fatto riguardo al problema della donna del 68 sud, tante volte l’avete nominata come centro della resistenza delle donne e questo fatto mi ha resa ancora più fedele a lei. Adesso essendo una donna del sud e venendo dal sud voglio rompere il silenzio creato dalle forze nemiche. Sono sicura del fatto che raggiungero’ il mio obbiettivo per questo sono felice. E infine la speranza di vederla, l’amore e tanti saluti alla persona senza dubbio più bella che ci sia. Mio presidente non dimenticate, che ci manca tanto, ci manca tanto.