İndir
Transkript
İndir
SANKO Üniversitesi Sani Konukoğlu Hastanesine Başvuran Hastalarda Metabolik Sendrom Risk Faktörleri Bilgi Düzeyinin Tespiti. Mehmet Furkan GİRGİN, Rümeysa OCAK, Şükriye AKMAN, Büşra KOÇOĞLU, Dilara ÇULHAOĞLU, Zeynep ÖZALP, Irmak ÖZ, Bengisu GÜRKAN, Mahmut CİNGÖZ, Berfin ÖNAL, Mert ŞİMŞEK, İlker SAYGILI, Tanyeli Güneyligil, Özlem Soran Giriş ve Amaç: Metabolik sendrom (MS); hipertansiyon, dislipidemi, abdominal obezite ve bozulmuş glikoz toleransının birbirine eklendiği bir endokrinopatidir.. Yakın zaman içinde yapılan çalışmalar ülkemizde MS prevalansının bölgelere göre değiştiğini göstermiştir ancak bu konu ile ilgili bilgi düzeyini tespit eden çalışmalar çok sınırlı sayıdadır. Bu çalışmanın amacı, SANKO Üniversitesi Özel Sani Konukoğlu Hastanesine çeşitli nedenlerle başvuran hastaların, MS ile ilgili bilgi düzeyleri, ve yaşam tarzları hakkında veri toplamak ve bu veriler ışığında yöreye özgü alışkanlıklar dikkate alınarak eğitim programlarının planlanmasına temel oluşturmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamız, SANKO Üniversitesi Özel Sani Konukoğlu Hastanesi polikliniklerine, çeşitli nedenlerle başvuran 300 hastaya, yüz yüze anket uygulama metodu kullanan eğitimli anketörler tarafından, tanımlayıcı tipte yapılmıştır. Örneklem grubuna, 288 hasta dâhil edilmiştir. Hastalardan demografik bilgiler yani sıra, kronik hastalık varlığı, , yaşam şekli alışkanlıkları hakkında veriler toplanmış ayrıca MS tanımı ve risk faktörleri konusunda bilgi düzeylerini ölçecek sorular sorulmuştur. Verilerin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma, sayı ve yüzde dağılımı kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmamızda ortalama yaş 37±14 idi. Hastaların; %62 si kadın ve %5 i okuma yazma bilmiyordu. Ortalama BMI 27.5±6.3(kg/m2) iken %63 u fazla kilolu idi. Olguların %71`i sigara içmiyor, %85`i alkol kullanmıyordu. %44 ünde, en az bir kronik hastalık mevcuttu. %49`u et ve süt ürünleri ağırlıklı beslenirken, , %45’i haftada en az bir kez “fast food” tükettiğini, sadece %14’ü sebze ve meyve ağırlıklı beslendiğini, %45’i hiç spor yapmadığını belirtti. %74 ünün MS’u tarif edemediği ve %78’ inin MS risk faktörlerini bilmediği tespit edildi. Sonuç : Çalışmamız da hastaların önemli bir kısmında MS un gelişmesine neden olacak faktörler bulunduğu halde, çoğunun dengeli beslenmediği, spor yapmadığı, MS konusunda bilgi sahibi olmadığı ve risk faktörlerini tanımlayamadığı tespit edildi. Bu bulgular, MS konusunda yöresel özellikler dikkate alınarak geniş toplum temelli çalışmalar yapılması ve geliştirilecek eğitim programları ile yöre halkının bilinçlendirilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Anahtar Kelimler: Obezite, Metabolik Sendrom; Risk Faktörleri; Egzersiz; Beslenme Öneriler 1- Toplamda 300 kelime olan özet 415 kelime olarak yazılmış. Özetin en fazla 300 kelime olarak tekrardan düzenlenmesi Yapıldı. 2- Metin içerisinde anlam bozuklukları olan cümlelerin yeniden düzenlenmesi halinde sunum için uygundur. Yapıldı. www.tahkon.com Aile Hekimliğine Kliniğinde Asemptomatik Hastaların Ankle Brakial İndex(ABI) Ölçümlerinin Yapılması Sosyodemografik Özelliklerle İlişkisinin Belirlenmesi Suheyp Tuncay, 2Ahmet Yılmaz, 2Necmi Arslan 1 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği A.D, Diyarbakır, Asist. Dr. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği A.D, Diyarbakır, Yard. Doç. Dr. 2 Giriş: Myokard infarktüsü, inme, serebrovasküler olaylar bilinen kardiyak rahatsızlığı olmayan, asemptomatik kişilerde de gelişebilmektedir. Bu tür tıbbi sorunların gelişmesi günümüz halk sağlığını tehdit eden konulardır, bu tür sağlık sorunlarından kişilerin korunması risk altındaki hastaların belirlenmesiyle günümüzde mümkün görünmektedir. Sigara içme, kan basıncı ölçümü, kan kolesterol düzeyi gibi rutin ölçümlerle risk grubu belirlenebileceği gibi; carotis intima media kalınlığı ölçümü, ankle brakial index(ABI) ölçümü ile de belli yaş gruplarında kardiyak, serebrovasküler ve kalp kapak hastalığından köken alan ilerde gelişebilecek bazı sağlık problemleri konusunda fikir sahibi olunabilir(1). Ankle brachial index(ABI) : Ayak bileğinden ölçülen posterior tibial arter basınç değerinin / üst ekstremiteden ölçülen sistolik kan basıcı değerine oranına denir. ABI periferik arter hastalığı ve yaygın ateroskleroz hastalarında tanısal indikatör olma özelliğine sahiptir. Düşük ABI değeri ise hastanın mevcut durumuna ek olarak artmış coroner arter hastalığı, serebrovasküler hastalık ve kardiyovasküler risk faktörlerinin varlığını gösterir (2,3). Amaç: Bu çalışmada amacımız şikayeti olmayan, aile hekimliği kliniğimize herhangi bir nedenle başvuran hastalarımızda; ABI indexini ve fizik muayene değerlerini ölçerek sosyodemografik özellikleri ile ilişkisini ortaya koymaktır. Materyal metod: Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği polikliniğimize 08/02/2016- 08/03/2016 tarihleri arasında başvuran hastalardan ankle brachial indexi hesaplandı, sistolik ve diastolik kan basıncı ile brakial nabız ölçümleri yapıldı. Yapılan ölçümlerin ortalaması, standart sapma değerleri ve frekans dağılım hesaplandı. Sosyodemografik veriler dağılımı sayı ve yüzdesi ile birlikte tabloda gösterildi. Bulgular:Erkek hastalarımızda yaş ortalaması; 39,22 ± 11,6 , kadınlarda; 50,78± 13,1’idi. Diğer demografik ve ölçüm bilgileri Tablo1ve Tablo 2 de gösterildi . Tartışma ve sonuç: Aile hekimliği hizmet verdiği hastaların tüm sağlık problemlerine cevap verebilen, gelişebilecek hastalıkları önlemeye çalışan ve hastaların riskli davranışları hakkında danışmanlık hizmeti verebilmelidir. Çağımızın en yaygın ve mortalitesi yüksek hastalıklarından olan kardiyovasküler hastalıkların önlenmesi açısından risk gruplarını tespit etmek için kullanılması, yeni çalışmalarla tavsiye edilen ABI aile hekimliğinde de kullanılabilir. Kardiyak hastalıklar hakkında risk değerlendirmesi açısından tahmin yapmak için kapak hastalığı bulunan hastalarda; periferik arter hastalığı, inme, serebrovasküler olaylar açısından riskli grupları önceden belirleyip belirlemeyeceğini öngörmek, ayrıca bu konuda yapılacak çalışmalara göre yönlendirme yapılması ve ek klinik araştırmaların hangi konular üzerine yapılabileceği konusunda yol göstermektir. Referans: 1) Greenland P, Smith SC Jr, Grundy SM. Improving coronary heart disease risk assessment in asymptomatic people: role of traditional risk factors and noninvasive cardiovascular tests. Circulation. 2001;104 (15):1863-1867 2)Newman AB, Siscovick DS, Manolio TA, et al; Cardiovascular Heart Study (CHS) Collaborative Research Group. Ankle-arm index as a marker of atherosclerosis in the Cardiovascular Health Study. Circulation. 1993;88(3):837-845. 3)Weatherley BD, Nelson JJ, Heiss G, et al. The association of the ankle-brachial index with incident coronary heart disease: the Atherosclerosis Risk in Communities (ARIC) study, 1987-2001. BMC Cardiovasc Disord. 2007;7:3 www.tahkon.com AİLE HEKİMLİĞİNDE TOPİKAL KORTİKOSTEROİDLER Coşkun Öztekin(1), Kenan Taştan(1), Aynure Öztekin(2) 1 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı 2 Sağlık Bakanlığı Palandöken Devlet Hastanesi, Dermatoloji Kliniği ÖZET Topikal kortikosteroidler bir çok dermatolojik hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçlardır. Aile hekimleri yaş, cins ve şikayet ayırımı yapmadan hastalarının her türlü sağlık sorunuyla ilgilenirler. Dermatolojik hastalıklar ise aile hekimliği pratiğinde önemli bir iş yükü oluştururlar. Hastalarının her türlü şikayetleriyle ilgilenen aile hekimleri bu ilaçları reçete edilebilmektedir. 1952 yılından beri kullanılan bir ilaç gurubu olan topikal kortikosteroidlere ait preparatların sayısı günümüzde oldukça artmıştır. Ayrıca yanlış kullanıldıklarında; atrofi, stria, talenjiektazi gibi lokal ve sentripedal obezite, iatrojenik cushing sendromu gibi sistemik yan etkileri söz konusudur. Gebelik, laktasyon, çocukluk durumları, bu ilaçları uygularken göz önüne alınması gereken özel hasta guruplarını oluştururlar. Bunun dışında direnç, rebound fenomeni, taşiflaksi, steroid bağımlılığı durumlarına da dikkat edilmelidir. Bu nedenlerle aile hekimleri, topikal kortikosteroidlerin endikasyonlarını, kontrendaksyonlarını, yan etkilerini, veriliş sıklıklarını ve miktarlarını ve uygulama prensiplerini bilmesi gerekir. Ayrıca aile hekimleri bu ilaçlara ait her sınıftan bir ya da iki tanesini bilmelidir. Topikal kortikosteroidler sınıflandırılırken 4 veya 7 guruba ayrılarak incelenebilirler. 4’lü sınıflamada topikal kortikosteroidler; en güçlü, güçlü, orta güçlü ve düşük etkili olarak 4 guruba ayrılır. 7’li sınıflamada ise gurup1’den (en güçlü), gurup 7’ye (en zayıf) kadar 7 guruba ayrılır. Pomad (merhem), krem, losyon, jel gibi çeşitli formları vardır. Hangi formunun kullanılacağı, lezyonun özellikerine göre seçilir. Topikal steroidler antiinflamatuar, vazokonstrüktör, antiproliferatif ve immunosupresif etkileriyle; psöriasis, atopik dermatit, liken planus, alopesi areata, diskoid lupus, seboraik dermatit, diaper dermatit gibi çok sayıda hastalığın tedavisinde kullanılırlar. Hastaya verilecek ilaç miktarı, parmak ucu ünitesi veya el kuralı ile anlatılabilir. Anahtar kelimeler: Aile hekimliği, topikal kortikosteroidler, topikal steoid gücü www.tahkon.com LİSE ÖĞRETMENLERİNİN ÇOCUK İSTİSMARI KONUSUNDA BİLGİ DÜZEYLERİNİN ÖLÇÜLMESİ Aysel GÜVEN BAĞLA1+, Fatma ORULLUOĞLU1, Tayfun ÖZDEMİR1, Derya KORKMAZ1, Selin URSAVAŞ1+, Vildan SÜMBÜLOĞLU1*, Ozlem SORAN2 SANKO Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 2.sınıf öğrencisi, Gaziantep SANKO Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD. Gaziantep 1* SANKO Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyoistatistik AD. Gaziantep 2 Pittsburgh Üniversitesi, Heart and Vascular Institute, USA 1 1+ AMAÇ: Çocuk istismarı ülkemizde çoğu zaman belirtilerinin toplum tarafından algılanamadığı kişinin yaşantısını olumsuz yönde etkileyen, sosyal-tıbbi önemli bir problemdir. Toplumumuzda öğretmenlerin bu konu hakkındaki bilgi düzeyinin yüksek olduğu inancı mevcuttur, ancak mezuniyet sonrası eğitim programları içerisinde çocuk istismarı konusu işlenmemektedir. Çalışmamızın amacı çocuklarla iç içe bulunan öğretmenlerin çocuk istismarı hakkındaki bilgi düzeyini ölçmek ve konu ile ilgili eğitim programlarının oluşturulmasının gerekip gerekmediğini tesbit etmektir. METOD: Çalışmaya, Gaziantep’te değişik branşlarda görev yapan 100 lise-öğretmeni alınmıştır. Dünya Sağlık Örgütü çocuk istismarı tanımı temel alınarak anket soruları hazırlanmış ve öğretmenlerin bilgi düzeyleri eğitimli anketörler tarafından yüz yüze anket metodu kullanılarak ölçülmüştür. BULGULAR: Çalışmamıza katılan öğretmenlerin %94’ü 25 yaşın üzerinde olup, % 68’i evli, %58’i çocuk sahibi, % 69’u 5 yıldan fazla süredir çalışmaktaydı. Öğretmenlerin yüzde 59’u çocuk istismarı vakası ile karşılaşmadığını belirtmiş ve % 64’ü çocuğun yaramazlık yaptığında dövülmesini, %3’ü ise tokat atmayı çocuk istismarı olarak görmediğini söylemiştir. Yüzde 50’si istismar ile ihmal arası ayrımı tam yapamamış, %62’si yaşlıların çocuk istismarı yapma ihtimalinin olmadığını düşündüğünü belirtmiştir. Yüzde 38’i çocuk istismarı ile karşılaştığında ne yapması gerektiğini bilmediğini ancak, %74’ü olaya kişisel müdahale edebileceğini ifade etmiştir. Yüzde 38’i istismara uğramış çocukların korunmasında öğretmenliğin en önemli meslek grubu olduğunu düşünmektedir. Yüzde 44’ü istismar yapan kişinin en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini düşünürken, %11’i kendisinin de istismara uğradığını belirtmiştir. Yüzde 37’si uluslararası çocuk hakları sözleşmesini bilmediğini, %34’ü bildiğini fakat okumadığı ifade etmiştir. Yüzde 81’i çalıştığı kurumda çocuk istismarı konusunda eğitim almadığını, %88’i ise bu konuda eğitimin zorunlu hale getirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Katılımcıların çoğu çocuk istismarı ile ilgili risk faktörlerinin tümünü tanımlayamaz iken, %92’si çocuk istismarının eğitimle engelleneceğini düşünmektedir. SONUÇ: Çalışmamızın sonuçları, öğretmenlerin büyük bir kısmının çocuk istismarı konusunda yeterli bilgi birikimine sahip olmadığını göstermiştir. Bu veriler bölgesel özellikler dikkate alınarak çocuk istismarı konusunda eğitim programlarının hazırlanmasına ve bu konuda kurum içi eğitim zorunluluğunun getirilmesine ihtiyaç olduğunu ortaya koymuştur. Anahtar Kelimeler: çocuk istismarı, lise öğretmenleri, anket, bilgi düzeyi SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi, Öğrenci Bilimsel Araştırma Projeleri Uygulaması çerçevesinde desteklenmiştir (Proje no: PRJ2001-b) İletişim: Prof. Dr. Aysel GÜVEN BAĞLA SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji AD. e-mail: drayselguven@yahoo.com Tel: 05322236229 www.tahkon.com Fatma ORULLUOĞLU SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi e-mail: ftmorulluoglu27@hotmail.com Tel: 05418519295 Akut Tonsillofarenjit tanısı konulan çocuklarda antibiyotik tedavisi Polat NERKİZ* *Gümüşsuyu Asker Hastanesi Aile Sağlığı Merkezi Giriş: Antibiyotikler akut solunum yolu enfeksiyonlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Bu çalışmada amacımız, boğaz ağrısı ve yüksek ateş şikayetiyle başvuran ve klinik olarak akut tonsillofarenjit tanısı konularak antibiyotik tedavisine başlanan çocuklarda yapılan boğaz kültürlerinde A Grubu Beta Hemolitik Streptokok(AGBHS) üreme oranını göstermektir. Yöntem: Yüksek ateş ve boğaz ağrısı şikayetleri ile başvuran ve klinik olarak akut tonsillofarenjit tanısı konulan çocuklardan boğaz kültürü alındı. Tüm hastalara akut tonsillofarenjit tanısı konulmuş ve antibiyotik başlanmıştı. Sonuçlar: Çalışmamıza merkezimize başvuran 56 çocuk alındı. Yaşları 3-11 arasındaydı ve ortalama yaş 6,6 idi. Çocuklardan 30 tanesi kız 26 tanesi ise erkekti. Hastalarımızdan 12(%21) tanesinin boğaz sürüntü kültüründe AGBHS ürerken, 44(%79) tanesinin boğaz kültürü sonucu normal boğaz florası olarak rapor edildi. Hastalarımızın %79’unda gereksiz antibiyotik tedavisi başlandığı tespit edilmiş oldu. Karar: Enfeksiyon hastalıklarının hızlı ve güvenilir tanısı gereksiz antimikrobiyal tedavinin azaltılmasına yardımcı olacaktır. Poliklinik hastalarında uygulanabilecek hızlı tanısal testlerin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Akut tonsillofarenjit, antibiyotik, A grubu beta hemolitik streptokok www.tahkon.com Disosiyatif Kimlik Bozukluğunda (Çoğul Kişilik) Hipnoterapinin Kullanımı: Bir Olgu Sunumu Kenan Taştan(1), Coşkun Öztekin(1), Aynure Öztekin(2) 1 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı 2 Sağlık Bakanlığı Palandöken Devlet Hastanesi, Dermatoloji Kliniği ÖZET Disosiyatif Bozukluklar, Kişide kimlik, bellek, algı ve çevre ile ilgili duyumlar gibi normalde bir bütün halinde çalışan işlevlerin bütünlüğünün bozulmasıdır. Dissosiyasyon çoğunlukla travmaya karşı bir savunma düzeneği olarak ortaya çıkar. Hastalık bu şekilde travmadan kaçmayı sağlarken aynı zamanda travmanın kişinin yaşamı üzerindeki etkisini de geciktirir. Olgu: • • • • • • • • • • • • • • • • • • 26 yaşında bayan hasta. Ebe ama şu an çalışmıyor. Anne sağ ve Bipolar affektif bozukluk tanısı ile ilaç kullanıyor. Baba ex. 5 yaşından babası ölene kadar (9 yaş) anne ve babasının çok sık kavga ettiğini ve babasının annesini sık sık dövdüğünü söylüyor. Babası öldükten sonra geçim sıkıntısı çekmeye başlamışlar. 12 yaşında eniştesi ona cinsel tacizde bulunmuş. Annesinin bunu bildiğini ama eniştesinden para yardımı aldıkları için ses çıkarmadığını söylüyor. Parasızlık nedeni ile 14 yaşından itibaren tezgâhtar olarak çalışmaya başlamış. İnsanlar tarafından sevilmediğini söylüyor. 7 yıl önce ağlama ve içe kapanma şikâyetleri olmuş ve psikiyatriste defalarca gitmişler. Farklı psikiyatristler farklı tanılar koymuşlar; Depresyon , anksiyete, bipolar affektif bozukluk, şizofreni ve disosiyatif kimlik bozuklukları bunlardan bazıları. En son gittiği iki psikiyatrist Disosiyatif kimlik bozukluğu-çoğul kişilik tanısı koymuş. 1. Kişilik: Sujenin şu andaki yani 26 yaşındaki hali. Sorunlar karşısında ezilen, çaresiz ve hastalıklı bir kişilik. 2. Kişilik: Sujenin 5 yaşındaki hali. Saf, temiz, mutlu. 3. Kişilik: Gayet rahat bir kişilik. Erkeklerle gezen, bazen onlarla cinsel olarak birlikte olan, ara ara içki içen, gezmekten, yemekten, içmekten zevk alan hayat dolu biri. 4. Kişilik: İnançlı, kapanmayı isteyen, evden çıkmayan ve erkeklerle görüşmeyen, mutaassıp kişi. 5. Kişilik: Özellikle birinin kendisini ezmeye çalıştığı anlarda ortaya çıkan biri. Tedavi: Hastaya toplamda 14 seans hipnoterapi uygulandı. Relaksasyon, pozitif imajinasyon, ego güçlendirici telkinlerle rahatlaması sağlandı. Üzüldüğü, sıkıldığı zaman asıl kimliği olan kişinin bünyesinde sıkıntılarını yaşaması ve üstesinden gelmesi ile ilgili telkinler verildi. 6 aydır takip edilen hastanın durumunun iyi olduğu ve çoğul kişiliklere transfer olmadığı tespit edildi. Anahtar kelimeler: Hipnoz, terapi, çoğul kişilik www.tahkon.com SİGARA İÇEN VE İÇMEYEN TİP 2 DİYABETLİ ERKEK BİREYLERİN KARŞILAŞTIRILMASI Uzm. Dr. Esra Ceylan1, Prof.Dr. Kamile Marakoğlu2 1 2 Selçuklu 5 Nolu Aydınlıkevler Aile Sağlığı Merkezi, Konya. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı, Konya. Amaç: Bu çalışmada tip 2 diabetes mellituslu (T2 DM) erkek hastalarda sigara kullanımının kanın bazı biyokimyasal parametrelerine olan etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Materyal ve metod: Selçuk Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Polikliniğinde takip edilen erişkin tip 2 diyabetli 66 sigara içmeyen erkek birey ve benzer yaş, boy, kilo, vücut kitle indeksi (VKİ) ve diyabet süresine sahip 43 sigara içen erkek birey değerlendirmeye alınmıştır. Her iki grubun tam kan sayımı, kolesterol, HbA1c, açlık ve tokluk kan şekeri düzeyleri değerlendirilmiştir. Bulgular: Sigara içen ve içmeyen T2DM erkek bireylerde sırası ile hemoglobin düzeyleri 15.19±1.3214.58±1.30 g/dl (p=0.019), beyaz kan hücreleri (BKH) düzeyleri 8.75±1.71-7.80±2.03×103/μ (p=0.013), bir yıl önce bakılan hemoglobin düzeyleri 15.63±2.24-14.75±1.34 g/dl (p=0.012), HbA1c düzeyleri % 8.58±2.14-7.83±1.76 (p=0.049), açlık kan şekeri (AKŞ) düzeyleri 188.44±88.11-169.82±61.97 mg/dl (p=0.194), tokluk kan şekeri (TKŞ) düzeyleri 285.72±129.87-251.09±88.41 mg/dl (p=0.142), HDL-kolesterol düzeyleri 37.20±8.5-39.82±9.2 (p=0.136) olarak ölçülmüştür. Sigara içen T2DM erkek bireylerde sigara içmeyen T2DM erkek bireylere göre hemoglobin, BKH, HbA1c düzeyleri anlamlı derecede daha yüksek saptanmıştır. Anlamlı olmasa da sigara içen T2DM erkek bireylerde sigara içmeyen T2DM erkek bireylere göre AKŞ, TKŞ, LDL, trigliserit düzeyleri daha yüksek, HDL düzeyleri ise daha düşük tespit edilmiştir. Sonuç: Bu çalışmada sigara içme durumu ile HbA1c değerlerinde artış, dolayısı ile kan glukoz regülasyonunda bozulma olduğu gözlendi. Ayrıca sigara içme durumunun bazı kan parametrelerini (hemoglobin, BKH) etkilediği gözlenmiştir. HbA1c ve BKH düzeyinde artış daha önce birçok çalışmada gösterildiği gibi ateroskleroz ve kardiyovasküler hastalıklar için bağımsız risk faktörüdür. Bu sebeple sigara içen T2DM erkek bireyler içmeyen T2DM erkek bireylere göre bu hastalıkların oluşumu açısından daha büyük risk altındadır. Bu nedenle aile hekimliği polikliklerinde diabetes mellitus komplikasyonlarını önlemek için bireylerin sigara bırakmasının desteklenmesi büyük önem arz etmektedir. Anahtar kelimeler: Sigara, diabetes mellitus, erkek. www.tahkon.com Sağlık Alanında Öğrenim Gören Bireyler ve Sağlık Çalışanlarının Madde Bağımlılığı Konusunda Bilgi ve Davranışları Arasında Fark Var mı? Zafer ÇETİN1, E. Buğra GÖKÇEK2, Sinem GEZİCİ2, Saadet YALÇIN2, Omer Al NAQEEB2, Seray SIRKINTI2, Yusuf K. TÜRKAY2, Cemal YILDIZ2, İnci KANDEMİR2, Ebru KÖŞOĞLU2, Ozan C. E. ŞAHAN2, Furkan UNCUOĞLU2, Özlem SORAN2, 3 SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı, Gaziantep, Türkiye 1. SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gaziantep, Türkiye2, Pittsburgh Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı, Pittsburgh, USA 3 Amaç: Sakinleştirici veya uyarıcı etkileri olan, giderek daha fazla alma isteği ve alınmadığında yoksunluk belirtileri doğuran kimyasal maddelerin uzun süreli kullanımına ’Madde Bağımlılığı’ adı verilir. Ülkemizde genç kuşak ile orta yaş kuşağı arasında madde bağımlılığı konusunda bilgi ve davranış farklarını karşılaştıran bir çalışma mevcut değildir. Çalışmamızın amacı Gaziantep bölgesinde sağlık alanında okuyan ve çalışan bireyler arasında madde bağımlılığı konusunda bilgi ve davranış konusunda fark olup olmadığını tespit etmek idi. Metod: Bu çalışmaya, SANKO Üniversitesi Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakülteleri’nde okuyan 90 kadın, 29 erkek olmak üzere 119 öğrenci ve Sani Konukoğlu Hastanesinde çalışan 35 kadın, 21 erkek olmak üzere 56 sağlık sektör çalışanı, toplam 175 kişi katılmıştır. Katılımcılar arasında madde kullanım oranları, madde başlama yaşları, kullanım miktarları, sosyal çevrenin bireylerin madde kullanımı üzerindeki etkileri, bireylerin maddeler hakkındaki bilinç düzeyleri ve bakış açıları açısından fark olup olmadığının belirlenebilmesi için veriler on bir kişilik eğitimli anketör ekibi tarafından yüz yüze anket çalışması uygulanarak toplanmıştır. Bulgular: Çalışmamıza katılan öğrencilerin yaş ortalaması 19 iken sağlık çalışanlarının yaş ortalamaları 29’dur. Ankete katılan sağlık çalışanlarının % 48’i lise, % 29’u üniversite ve % 23’ü ise lisansüstü ve daha ileri eğitim seviyesine sahiptir. Çalışmaya katılanlar ülkemizde 15-64 yaş grubunda yasa dışı bağımlılık yapan maddeyi en az bir kere deneme oranının %10-30 olduğunu düşünmekte iken %57’si madde kullanım oranının %1’i geçmesi durumunda ulusal boyutta bir problem olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünmektedir.Ankete katılan bireylerin %54’ü medya, %44’ü ise okul aracılığı ile sigaranın sağlığa zararları hakkında bilgi edindiklerini belirtirken, sigara kullanan bireylerin %60’ı sigara kullandığında stresinin azaldığını ifade etmektedir. Madde bağımlılığı kapsamına giren maddeler öğrenciler ve sağlık çalışanları arasında benzer şekilde tarifleniken, sigara algısı her iki grup arasında önemli fark göstermektedir. Öğrencilerin % 12’si sağlık çalışanlarının ise % 36’sı sigara kullanımını (p≤ 0.001) madde bağımlılığı kapsamında görmemektedir. Öğrencilerin % 18’i sağlık çalışanlarının ise %38’i sigara kullanmaktadır. Öğrencilerin % 75’i, sağlık çalışanlarının ise % 70’i kamu spotlarının, öğrencilerin %76’sı, sağlık çalışanlarının ise % 79’u televizyonlarda uygulanan blurlama tekniğinin caydırıcı olduğunu düşmemektedir. Sonuç ve Tartışma: Çalışmamızın sonucunda sağlık çalışanları ve sağlık sektöründe okuyan öğrenciler arasında sigara hariç madde bağımlılığı tarifi konusunda fark yokken sigara bağımlılığı konusunda algı ve bağımlılık açısından önemli farklılık saptanmıştır. www.tahkon.com İç Anadolu’da Bir Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Periyodik Muayene, Aşı Durumları, Tükenmişlik Sendromu ve Depresyon Durumlarının Değerlendirilmesi Prof. Dr. Kamile MARAKOĞLU1, Uz. Dr. Nisa ÇETİN KARGIN1 Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği, AD kmarakoglu@yahoo.com 05327737706 1 Amaç:Bu çalışmada Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi dönem VI öğrencilerinde yapılan periyodik muayene esnasında tükenmişlik sendromu ve depresyon durumlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma kesitsel tipte olup, 2014-2015 eğitim öğretim yılında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıfta okuyan 117(%100) öğrenci çalışmaya dahil edildi. Dönem VI öğrencilerinin sosyodemografik özelliklerini ve aşı durumlarını değerlendiren anket formu, Maslach Tükenmişlik Ölçeği ve depresyon semptamotoloji durumlarının değerlendirilmesi BDÖ yüz yüze görüşme tekniği ile uygulandı. Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 23,76±1,19(min=23, max=28). Öğrencilerin sağlık durumları sorgulandığında; %94,9’unun (n=111) kronik hastalığı yoktu. Öğrencilerin göz muayeneleri sorgulandığında; %33,3 ünde göz problemi mevcut olup bunların %38,6 ’sı(n=39) myop, %1’inde astigmat mevcut idi. Öğrencilerin aşı durumları sorgulandığında; difteri-tetanoz aşısının 1. dozu %98,3 ünde(n=115), 2. dozu %53,8’inde (n=63) tam, 3. dozu %41,9’ unda (n=49) tam, idi. Hepatit B aşısının 1. dozu %96,9’unda(n=113) tam, 2. dozu %88,9’inde (n=104) tam ve 3. dozu %82,9’unda(n=97) tam idi. Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak aşılarının 1. dozu %95,7(n=115) ve 2. dozu %73,5’inde(n=86) tam idi. Öğrencilerin duygusal tükenme puan ortalamaları 10,88±6,16(min=0-max=34) olup puanları kategorize edildiğinde; duygusal tükenme puanlarının %51,3’ünde(n=60) düşük(0-11), %35,0’inde (n=41) normal(12-17), %13,7’sinde (n=16) yüksek(18 ve üzeri) olduğu bulundu. Duyarsızlaşma puan ortalamaları 4,66±2,96(min=0-max=11) olup, puanları kategorize edildiğinde; duyarsızlaşma puanlarının %59,0’ inde (n=69) düşük(0-5), %34,2’sında (n=40) normal(6-9), %6,8’sında (n=8) yüksek(10 ve üzeri) olarak bulundu. Kişisel başarı puan ortalamaları ise 18,87±6,05(min=0-max=30) olup kategorize edildiğinde; %8,5’ inde (n=10) düşük(26 ve üzeri ), %29,1’sında (n=34) normal(22-25), %62,4’ünde(n=73) yüksekti(0-21). Öğrencilerin BDÖ puanları kategorize edildiğinde; 17 ve üstü olanlar %1,7 (n=2) idi. Öğrencilerin BDÖ puan ortalamaları ile duyarsızlaşma puan ortalamaları arasında pozitif yönde orta düzeyde (r=0,447, p=0,000), BDÖ puan ortalamaları ile duygusal tükenme puan ortalamaları arasında pozitif yönde zayıf düzeyde (r=0,211, p=0,023) ilişki mevcuttu. Sonuç: İnsanlarla yüz yüze ilişkinin en yoğun olarak yaşandığı mesleklerden biri olan hekimliğin en başında olan son sınıf öğrencileri tükenmişlik açısından ciddi bir risk altındadır. İlerde geleceğimizi teslim edeceğimiz dönem VI öğrencilerinde tükenmişliği azaltıcı sosyal ve çalışmayı motive edici destekler verilmeli ve sürdürülmelidir. Anahtar kelimeler: İntörn, Maslach Tükenmişlik Sendromu, Beck Depresyon Ölçeği www.tahkon.com EGZERSİZ DAVRANIŞ DEĞİŞİMİ ÖLÇEKLERİNİN GEÇERLİK VE GÜVENİRLİLİĞİ Yasemin Gümüş Şekerci1 Yeter Kitiş2 Arş, Gör. Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ankara, Türkiye 1 2 Doç. Dr. Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ankara, Türkiye e-mail: y.gumus36@hotmail.com Amaç: Bu metodolojik çalışmanın amacı Marcus (1992) tarafından geliştirilen “Egzersiz Değişim Süreci Ölçeği, Egzersiz Karar Alma Ölçeği ve Egzersiz Öz-Etkililik Ölçeği’ni Türk dili ve kültürüne uyarlamak, ölçeklerin Türkçe formunun geçerlik ve güvenirliğini çalışmaktır. Gereç ve Yöntem: Araştırma örneklemini Ankara/Gölbaşı Halk Eğitim Merkezine kayıtlı bireyler oluşturmaktadır. Veriler ‘‘Kişisel Bilgi Formu’’ ve ‘‘Değişim Aşamaları Modeli Ölçekleri’’ ile toplanmıştır. Araştırmada ölçek sahibinden, kurumdan, araştırmaya katılmayı kabul eden bireylerden ve Gazi Üniversitesi Etik Komisyonu’ndan izin alınmıştır. Verilerin analizde ölçeklerin geçerliğine ilişkin dil, kapsam ve yapı geçerliliği (doğrulayıcı faktör analizleri, x2 uyum testi, karşılaştırmalı ve normlaştırılmış uyum indeksleri, uyum iyiliği indeksi, ortalama hataların ve yaklaşık hataların ortalama karekökü), güvenirlik hesaplamasında alt boyut-toplam korelasyonu ve cronbach alfa güvenirlik katsayısı kullanılmıştır. Bulgular: Çalışma 400 birey ile yürütülmüştür. Doğrulayıcı faktör analizi sonucunda Egzersiz Değişim Süreci Ölçeği maddelerin faktör yük değerlerinin 0.64-0.90, Egzersiz Karar Alma Ölçeği maddelerin faktör yük değerlerinin 0.55-0.73, Egzersiz Öz-etkililik Ölçeği maddelerin faktör yük değerleri 0.62-0.84 arasında değiştiği görülmüştür. Egzersiz Değişim Süreci Ölçeği, Egzersiz Karar Alma Ölçeği ve Egzersiz Öz-etkililik Ölçeği’nin cronbach alpha değerleri sırasıyla 0.97, 0.90 ve 0.85 olarak bulunmuştur. Hesaplanan uyum indeksleri analizinde ölçeklerin orijinaline ilişkin faktör yapılarının, Türk kültürü için de doğrulandığı gözlenmiştir. Sonuç: Yetişkin bireyler için geliştirilen Egzersiz Değişim Süreci Ölçeği, Egzersiz Karar Alma Ölçeği ve Egzersiz Öz-etkililik Ölçeği’nin Türk dili ve kültürüne uygun olduğu, Türkçe formunun geçerli ve güvenilir ölçümler sağlayabildiği sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Değişim aşamaları modeli, egzersiz, ölçek. www.tahkon.com MULTİPL RABDOMİYOMU VE WOLF PARKINSON WHITE PATERNİ OLAN YENİDOĞAN Mehmet Türe1,Fikri Demir1, Alper Akın1, Meki Bilici1, Eylül Erkek2,Fesih Aktar3, İlhan Tan4 Dicle Üniversitesi Çocuk Kardiyolojisi Ana Bilim Dalı , 2Dicle Üniversitesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı, 1 Dicle Üniversitesi Yenidoğan Ana Bilim Dalı, 4Dicle Üniversitesi Çocuk Göğüs Ana Bilim Dalı 3 Giriş: Rabdomiyom, çocuklarda en sık görülen primer kardiyak tümörüdür. Genellikle ventrikül duvarlarında ve intraventriküler septumda yerleşme eğiliminde olmakla birlikte atriumlarda da görülebilirler. Sıklıkla multipl olarak bulunurlar ve zamanla spontan gerileme gösterirler. Genellikle semptom vermezler ancak bazen ritim bozukluğu, ventriküler giriş ve çıkış yollarında obstruksiyon ve kalp yetersizliğine neden olabilirler. Wolf-Parkinson-White (WPW) paterni intra kardiyak tümörlerde nadiren görülebilmektedir. Bu yüzden, burada WPW paterni ve Multipl Rabdomiyomu olan yenidoğan sunulmuştur. Olgu: Rutin kontrol için başvurduğu klinikte üfürüm duyulması üzerine çocuk kardiyolojisi polikliniğimize yönlendirilen 5 günlük kız yenidoğanın yakınması yoktu. Fizik muayenesinde sternum sol üst alanda duyulan 2/6 sistolik dışında patolojik bulgu rastlanmadı. Elektrokardiyografi (EKG)’ sinde WPW paterni mevcuttu (Figür 1). Transtorasik ekokardiyografide sağ ventrikülde 5 adet, sol ventrikülde 5 adet, sağ atrium ve sol atriumda birer adet, en küçüğü 1,2 mm x 1,6 mm ile en büyüğü 9,3 mm x 12 mm büyüklüğünde olan multipl intrakardiyak kitle izlendi (Figür 2). Kitleleri multipl olduğundan daha çok ventrikülleri tutmakla birlikte atriumda da görüldüğünden rabdomiyom olarak değerlendirildi. Ventriküllerin inlet ve outlet bölgelerinde darlık saptanmadı. Ayrıca patent ovale mevcuttu. Çekilen 24 saat Holter EKG’sinde bazal ritim WPW paterninde idi ve az sayıda (25 adet) ventriküler ekstra sistol saptandı. Supraventriküler veya ventriküle taşikardi gözlenmedi. Hastanın tümörleri obstrüksiyona ve önemli ritim problemlerine yol açmadığından ve tümörleri multipl ve spontan regresyon gösterebildiğinden tedavisiz izleme karar verildi. Cilt lezyonu ve aile öyküsü olmamasına rağmen tuberoskleroz açısından değerlendirilmek üzere çocuk nörolojisi kliniğine de yönlendirildi. Sonuç: EKG’sinde WPW paterni saptanan çocukların ayırıcı tanısında rabdomyiom ve diğer intra kardiyak tümörler akla gelmelidir. Rabdomiyomların sıklıkla asemptomatik olabileceği göz önünde bulundurulduğunda herhangi bir nedenle çekilen EKG’nin dikkatle değerlendirilmesi önemi daha iyi anlaşılacaktır. ANAHTAR KELİMELER: Rabdomiyom, WPW, Ritim Bozukluğu www.tahkon.com