Tefsir Problemleri - Prof. Dr. Durmuş Ali KAYAPINAR
Transkript
Tefsir Problemleri - Prof. Dr. Durmuş Ali KAYAPINAR
SALDIRILAR KARŞISINDA EBEDÎ MU’CİZE KUR’ÂN-I KERÎM 1 Tefsir Problemleri Prof. Dr. Durmuş Ali KAYAPINAR S.Ü. İlâhiyat Fakültesi Öğretim Üyesi KONYA 1995 2 Tefsir Problemleri س ِم ه يم ْ ِب ِ ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح ِّ إِنَّا نَ ْح ُن نَ َّز ْلنَا ون َ ُالذ ْك َر َوإِنَّا لَهُ لَ َحافِظ Biz azîmü’ş-şân, kulların rehber’i, dillerin destân’ı ve gönüllerin vird-i zebân’ı hazret-i KUR’ÂN’ı kesinlikle bizzât kendimiz indirdik. Ve O’nu elbet yine biz muhafaza edeceğiz. KUR’ÂN-I KERİM el-Hıcr Sûresi, Âyet: 9. Tefsir Problemleri 3 س ِم ه يم ْ ِب ِ ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح ين َ َّما يَ َو ُّد الَّ ِذ٠٠٠ين آ َمنُوا َ يَا أَيُّ َها الَّ ِذ ين أَن ْ ب َوالَ ا ْل ُم َ ش ِر ِك ِ َكفَ ُرو ْا ِمنْ أَه ِْل ا ْل ِكتَا ٠٠٠يُنَ َّز َل َعلَ ْي ُكم ِّمنْ َخ ْي ٍر ِّمن َّربِّ ُك ْم EY İNANANLAR!... Ne kitaplı, ne de kitapsız kâfirler, sizin iyiliğinizi aslâ istemezler… KUR’ÂN-I KERİM Bakara Sûresi, Âyet 103 ila 105. 4 Tefsir Problemleri ÖNSÖZ ()بسم هللا والحمد هللا واصالة والسالم على رسول هللا Allah (c.c.)’ün ismiyle bir işe başlayan kimse, hiç değilse o işi boyunca, O’nunla, O’nun rızâsı talebiyle ve O’nun koyduğu değer ölçüleri çerçevesi içerisinde hareket etmeyi taahhüt etmiş; O’nun “Rahman” ve “Rahim” sıfatlarından yararlanmaya azmetmiş ve O’nun altalanmaz kudretiyle işinin “ebter” güdük ve sonuçsuz kalmaması için kendisini ve emeğini Allah’ın sigortasıyla sigortalamış olmakta... Allah (c.c.)’e “hamd” ile bir işe koyulan kul. O’nun kendisine bahşettiği akıl, hayat, sıhhat, güç ve yetenek nimetleriyle elde etmeye yöneldiği başarı dolayısıyla Rabbına peşinen şükretmiş: her hâl-ü kârda bu sınırsız nimetlerine karşı O’ndan tam anlamıyla râzı ve son derece memnun olduğunu îtirâf etmiş olmakta... Tefsir Problemleri 5 Yapmaya karar verdiği işe Rasûlü’ne Salâtü Selâm getirerek yönelen kişi de, sahte verilerle sapık bir kişilik kazanmasını önlevip, şaşmaz ilâhî gerçeklerle yoğrularak, gerçekçi ve yaratılışının gâyesiyle barışık bir şahsiyet kazanmasına vesîle olan Peygamber-i Zîşân’ına -ismet sıfatıyla muttasıf, günah işlemekten masun ve ma’sûm, bu anlamda geçmiş ve gelecek(te işlemiş olabileceği ve ilerde işleyebileceği tasavvur edilen en küçük) günahlarının dahî affedilmiş olması hasebiyle- hiç de muhtaç olmadığını bile bile, bir şükrân borcu olarak O’na hayır duâda bulunmak suretiyle, zımnen, bu işinin kendisini Rasûlü’nün rızâ ve şefaatine lâyık kılmasını istemiş olmaktadır. Elimizin altındaki Kur’ân. Allah Teâlâ tarafından Levh-i Mahfuz’dan, zaman ve mekân kaydı olmaksızın bütün insanlık ve cinnîler âlemine yöneltilmiş bir ilâhî projektördür. Bu semâvî projektör, ışıkları dünyaya ulaşmaya başladığı günden bugüne bütün âlemleri, bütün mekânları ve bütün zamanları aydınlatmış ve dünya durdukça aydınlatmaya devam edecektir. Allah Teâlâ’nın kendi muhafaza sigortasına aldığı bu ilâhî “Nûr”, eşsiz ışınlarını, hiçbir beşerî karartmanın gölge düşüremeyeceği, hiçbir kirli elin bir tek harfine, hatta bir tek noktasına bile dokunamayacağı, hiçbir âna ses, titreşim ya da notanın Cibrîl-i Emîn’in seslendirdiği seslerinin tınısını değiştirerek kalınını inceltip incesini kalınlaştıramayacağı, en küçük ölçüde bile ve hiçbir beşeri dehânın en küçük parçasının dahî eşini benzerini getiremeyeceği semâvî bir mu’cizedir 6 Tefsir Problemleri Besmele’nin “bâ”sından “ve’n-nâs”ın “sin”ine kadar bir “Vahy-i Metlüvv” olarak O’nun hem lafızları, hem de mânâları tümüyle Allah Teâlâ’dan olup, tek kelimesi, harfi, hatta noktası üzerinde Cebrail A.S.’ın ve Muhammed Mustafa S.A.’in bile zerrece müdâhalesi yoktur. “Gayr-ı Metlüvv” vahiylerin ise, “Kudsî Hadîs”ler ölçüsünde; i’câz vasfı dışında, meşhur kavle göre tamamı: zayıf kavle göre de, büyük bir kısmı, hem lafız hem de mânâ olarak Allah Kelâm’dır. “Nebevi Hadisler”in de sâdece mânâları Allah’tan, lafızları Peygamber S. A.’dendir. Yeryüzünde parlayan bu eşsiz “Nûr”un kendi elleriyle tanınmaz hâle getirdikleri muharref dinlerini söndürdüğünü, kendilerini kendilerince yüksek(!) mevkîlerinden alçak mevkilerin altına indirdiğini; buna mukabil, inananlarını da yücelterek yeryüzüne hâkim kıldığını gören; şaşmaz hak ve yanılmaz Hakikatin sâdece O’nda olduğunu bile bile, kıskançlık, çekememezlik, kin inâd ve bağnazlıkları yüzünden bir türlü bu ilâhî “Nûr”un ışığında yürümeyi kendilerine yediremeyerek başıboş aklın zindanlarında çürüyüp gitmeyi yeğleyen müşteşrik ve misyoner Yahudî ve Hıristiyanlar ne kadar güçlü kâfir, müşrik, mülhid, ateist ve münâfık buldularsa, onları da yedeklerine alarak bu güne kadar bu ulvî “Nûr”u, hep küfür kokan süflî nefesleriyle üfürerek söndürmeye çalışmışlar; bugün de bilimsellik(!) adına her türlü kirli metodları düzme delilleri ve mağsûb imkânları kullanarak daha hızlı, daha şiddetli ve daha iğrenç bir şekilde sürdürmektedirler. Müslümanların da. bu paha biçilmez “Nûr”u tanıdıkları halde, lâyık olduğu değeri vermedikleri için, Allah’ın, kendilerine hakkettikleri cezâyı Tefsir Problemleri 7 vermiş olması dolayısıyla, paramparça olup zayıf düşmüş olmaları, bu Kur’ân düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüş ve bu ıç ve dış İslâm düşmanları birliğinin işini kolaylaştırmıştır. Küfrün karanlığından Hâlik Teâlâ’nın hilkatinin tercümânı, Kur an Nûru’na koşmak, ilâhî hilkatin gereğidir. Bu tabii, ama müslüman olduğunu söyleyen kimselerin, gögüslcrim gere gere hıristiyan ya da ateist olduklarını söyleyebilmeleri, müşteşrik ve misyonerlerin sapıklıklarında gösterdikleri gayret ve samimiyeti biz müslümanların müslümanlığımızda َّ ) إِنَّ َما يَ ْخشَى1 gösteremediğimiz anlamına gelir ki; (هللاَ ِم ْن ِعبَا ِد ِه ْال ُعلَ َماء “Allah’tan ancak âlim kullan korktuğuna” ve O’ndan hakîkaten korkan hakîkî âlim kulu da kaht-ı ricale uğradığına göre, her müslümanın bütün gücüyle bu kutsal nûrla nûrlanmaya ve O’nun insanlık üzerindeki nûrunu sönükleştirme çalışmalarını engellemeye çalışması ve aydınlanabildiği kadar etrafını da aydınlatmaya gayret göstermesinden başka çıkış yolu görünmemektedir. Ancak, İslâm ve Kur’ân düşmanları, boş yere ağzıyla yeryüzünden biteviye üfleyerek göklerdeki güneşi söndürmeye çalışan bir şaşkın gibi, Kur’ân: şiirdir, sihirdir, masaldır İslâm: zehirdir, afyondur, çağdışıdır... Muhammed: kâhindir, delidir, sihirbâzdır... Müslüman: bağnazdır, geri kafalıdır, yobazdır... Diyerek; Kur’ân’ı ortadan kaldırmak. İslâm’ı yok etmek ve Müslümanları tüketmek sûretiyle yılmadan. Allah’ın erişilmez Nûr’unu ağızlarına gelen her türlü hezevân, iftira, ve karalamalarıyla söndürmek istiyorlar. Olur mu?!.. Hiç 1 Hâtır Sûresi, âyet: 28. 8 Tefsir Problemleri Allah’ın muhâfaza sigortasına aldığı Nûr’u, kulunun cılız ْ ي ُِري ُدونَ لِي َّ ُطفِؤُوا نُو َر üfrüğüyle sönermi?! Oysa hiç Kuşkusuz; ( ِهللا َّ )بِأ َ ْف َوا ِه ِه ْم َو: buyuran Allah (c.c.), kâfirlerin َور ِه َولَوْ َك ِرهَ ْال َكافِرُون ِ ُهللاُ ُمتِ ُّم ن hoşuna gitmese bile, kendi sigortasına aldığı kendi Nûr’unun tamamlayıcısı yine kendisi olacaktır,”2 Muvaffakiyetim ancak Arş-ı Â’lâ’nm Rabbı olan Allâhu Zülcelâl iledir. O’nu kendime vekil ettim. O’ha yönelir, O’na sığınırım. ) َو َما تَوْ فِيقِي إِالَّ بِ ه3 ُ اّللِ َعلَ ْي ِه تَ َو َّك ْل ( ُت َوإِلَ ْي ِه أُنِيب Prof. Dr. Durmuş Ali KAYAPINAR 2 es-Saff Sûresi; âyet: 8. Bkz. el-Cemel, Muhamnıed’ıibnü Ömeri’l-Ucevlî, el- Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 4/337. 338 3 Hûd Sûresi, âyet: 88. Tefsir Problemleri 9 İÇİNDEKİLER Sayfa KUR’ÂN-I KERÎM ............................................................................ 1 ÖNSÖZ ........................................................................................................ 4 İÇİNDEKİLER ............................................................................................... 9 BİRİNCİ BÖLÜM ........................................................................16 (VAHY-İ METLÜVV) KUR’ÂN-I KERİM’E YÖNELTİLEN SALDIRALAR’IN İÇ YÜZÜ .................................................................. 16 GİRİŞ ............................................................................................... 18 (VAHY-İ METLÜVV) KUR’ÂN-I KERÎM .......................... 21 BU ARAŞTIRMAYI GEREKLİ KILAN SEBEP ................................... 22 YAHÛDÎ İGNAZ GOLDZİHER’İN KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI VE KUR’ÂN METNİNE YÖNELİK İFTİRALARI ..................................... 25 İGNAZ GOLDZİHER NE DEMEK İSTİYOR? ..................................... 28 KUR’ÂN DÜŞMANLARININ İDEALLERİ .......................................... 29 KUR’ÂN DÜŞMANLARININ İSTİSMAR SAHALARI VE EN AMANSIZ İSLÂM DÜŞMANI YAHUDİLER ...................................... 32 İSLÂM VE KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI’NIN BOYUTLARI .................... 33 YAHUDİLERİN KENDİ KİTAPLARI TEVRAT’IN HÂLİNİ GÖRMEYİP EBEDÎ MU’CİZE KUR’ÂN’A MUHARREF DEMELERİ ................................................................................................................. 36 İSLÂM’I YOK EDEBİLMENİN ÖNÜNDEKİ İLK ENGEL: KUR’ÂN-I KERÎM..................................................................................................... 37 MÜSLÜMANLAR ARASINDA ÇIKAN İHTİLÂFLARI İSTİSMÂR ETMELERİ .............................................................................................. 38 YANLIŞI AMAÇLAYAN DOĞRU........................................................ 38 KUR’ÂN’IN METNİNİ İLK TEFSİRLER OLUŞTURMUŞ?! .............. 42 TEFSİR KUR’ÂN’IN METNİNİ NASIL OLUŞTURUR?! .................... 43 10 Tefsir Problemleri A. TEFSÎR’İN LÜGAT MÂNÂSI ................................................. 43 B. TEFSÎR’İN ISTILAH MÂNÂSI ............................................... 44 İSLÂM VE KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI İŞBİRLİKCİLİĞİNİN MİLLETLER VE NESİLLER HÂLİNDE BU DÜŞMANLIĞI SÜREKLİ TAKİBE ALMALARI, MÜSLÜMANLARI İSTEDİKLERİ YÖNE YÖNLENDİRMEYE ÇALIŞMALARI VE KUR’ÂN’DA TAHRİF VAR İDDİÂSINDA ISRARLARI .................................................................... 49 TEVRÂT VE İNCİL’İN BUGÜNKÜ DURUMLARI ............................ 53 TOPRAK İÇİNDE ASIRLARCA ÇÜRÜMEYEN KÂĞIT .................... 63 KUR’ÂN-I KERÎM’LE TEVRAT VE İNCÎL ARASINDA BİR MUKAYESE ........................................................................................... 67 EHL-İ KİTÂB’IN YAPMASI GEREKEN EN DOĞRU İŞ . 72 MÜSLÜMANLARIN KUR’ÂN İNANCI VE İSLÂM KARŞİTİ GÜÇLERİN BU İNANÇ KARŞISINDAKİ TUTUMLARI .................... 73 ŞÎ’A’NIN KUR’ÂN’IN TAHRİF EDİLDİĞİ KONUSUNDA YAZDIĞI KİTAPLAR .............................................................................................. 75 ŞÎ’A’NIN SIRF KURÂN-I KERÎM İN TAHRİF VE TAHRİBİ KONUSUNA TAHSİS ETTİKLERİ MÜSTEKİL ESERLER ................ 81 “FASLÜ’L-HITÂB FÎ İSBÂTİ TAHRİFİ KİTABI RABBİ’L-ERBÂB”IN FİHRİSTİNİN ORİJİNAL METNİ: ........................................................ 90 “FASLÜ’L-HITÂB FÎ İSBÂTİ TAHRİFİ ............................................... 95 KİTABİ RABBİ’L-ERBÂB’TN FİHRİSTİNİN ORİJİNAL METNİ’NİN TERCEMESİ: .......................................................................................... 95 ŞÎ’A’NIN SÜNNÎ’LER TARAFINDAN KUR AN DAN ÇIKARILDIĞINI İDDİA ETTİKLERİ SÛRE VE ÂYETLER ............... 99 “EL-VELÂYET” SÛRESİ’NİN METNİ ............................................... 101 “EL-VELÂYET” SÛRESİ’NİN TERCEMESİ ......................................... 102 İKİNCİ BÖLÜM ........................................................................ 107 (VAHY-İ GAYR-İ METLÜVV) SÜNNETE YÖNELTİLEN SALDIRILARIN İÇ YÜZÜ..................................................... 107 ALLAH KELÂMI’NIN SINIRLARI “VAHY-İ METLÜVV VE VAHY-İ GAYR-İ METLÜVV” ........................................................................... 109 GAYR-İ METLÜVV ALLAH KELÂM’I HADÎS’E YÖNELTİLEN SALDIRILAR VE CEVAPLARI .......................................................... 111 Tefsir Problemleri 11 İSLÂM’IN KUR’ÂN’DAN SONRA EN SAĞLAM KAYNAKLARI “KÜTÜB-Ü SİTTE” VE BUNLARIN BAŞINDA YER ALAN BUHÂRÎ VE MÜSLİM’E SALDIRILARI............................................................ 127 İSLÂM’IN İKİNCİ KAYNAĞI HADÎS-İ ŞERİFLER’İN SIHHAT DERECELERİ ....................................................................................... 130 SON DERECE SAĞLAM VE SAHÎH HADÎS VE HADÎS KİTAPLARINA BİLE SALDIRILARINI SÜRDÜRMELERİ ............. 131 KENDİLERİNİN BAŞLATTIKLARI BU YIKIM İŞİYLE ISLAHATÇI MÜSLÜMANLARI GÖREVLENDİRMELERİ ................................... 135 DEĞİŞİK BİR HADÎS İMH YOLU: “PEYGAMBERİN DÎNLE İLGİLİ SÖZLERİ HADÎS, DÜNYA İLE İLGİLİ SÖZLERİ HADÎS DEĞİL?!...” İDDİÂSI................................................................................................. 138 L Â İ K L İ K .................................................................................... 139 “DİN İŞLERİ AYRI, DÜNYA İŞLERİ AYRIDIR” İDDİASI ......... 139 HZ. MUHAMMED’İN SÖZLERİNİN “BEŞER-MUHAMMED VE PEYGAMBER-MUHAMMED” İN SÖZLERİ AYIRIMINA TÂBÎ TUTULMASININ HEDEFİ .................................................................. 142 (MEVZÛ’: UYDURMA HADÎSLERİN ANA KAYNAĞI) YAHÛDÎLER’İN İSLÂM’IN TEMELLERİNİ TAHRİP VE İMH GAYRETLERİ ...................................................................................... 143 YAHÛDÎLER’İN RAÛLÜLLAH S.A. DEVRİNDE İSLÂM’I TAHRİP VE İMH GAYRETLERİ ..................................................................... 144 YAHÛDÎLER’İN HZ. MUHAMMED’İN VEFATINDAN SONRA İSLÂM DÜNYASINDA GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ BOZGUNCULUK VE İSLÂM’IN ANA KAYNAKLARINA YÖNELTTİKLERİ TAHRÎB VE İMH FAÂLİYETLERİ ................................................................. 148 ŞÎ’A’NIN KUR’ÂN’IN TAHRİF EDİLDİĞİNE DÂİR UYDURDUĞU BAZI HADÎSLER VE MÂHİYETLERİ ............................................... 158 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM.................................................................... 169 YAHÛDÎLER’İN İSLÂM, PEYGAMBERİ VE KUR’ÂN KARŞISINDAKİ KONUMLARI .......................................... 169 TEVRAT VE İNCİL İDDİ EDİLDİĞİ GİBİ HİÇ TAHRİFE UĞRAMAMIŞSA ONLARIN TA LİMATLARINA NEDEN UYULMUYOR?!. ................................................................................. 171 12 Tefsir Problemleri TEVRAT’TA KUR’ÂN, İSLAM, PEYGAMBERİ VE ÖZELLİKLERİ ............................................................................................................... 173 RASÛLÜLLÂH S.A.’İN HAYBER YAHÛDÎLERİNE GÖNDERDİĞİ İSLÂM’A DA VET MEKTUBU ........................................................... 178 TEVRÂT’IN HZ. MUHAMMED S.A.’İN GELECEĞİ VE KUR’ÂN-l KERÎM’İ GETİRECEĞİNİ HABER VERMESİ .................................. 179 SEMAVÎ KİTAPLARDA KAYNAK BİRLİĞİ .................................... 181 TEVRÂT’IN HZ. MUHAMMED S.A.’İN PEYGAMBER .................. 183 OLARAK GÖNDERİLECEĞİNİ HABER VERMESİ ......................... 183 EN BÜYÜK ŞÂHİDLİK ALLAH’IN BİRLİĞİNE VE RASÛLÜLLAH’IN PEYGAMBERLİĞİNE TANIKLIK ETMEKTİR 184 BİLDİĞİ HALDE ŞAHİTLİK EDİP GEREĞİNİ YAPMAMANIN KÖTÜ SONUCU ............................................................................................... 185 BAZI YAHÛDÎ ÂLİMLERİNİN GERÇEĞE TANIKLIK EDİP KENDİNİ KURTARMASI ..................................................................................... 187 YAHÛDÎLERİN PEYGAMBERLİĞİN ELLERİNDEN ALINMASINA KARŞI TEPKİLERİ .............................................................................. 188 YAHUDİLERİN ALLAH’A ŞERİK KOŞMAKLA KALMAYIP O NUN YARATILIŞ VE VAHDÂNİYYETİYLE ALAY ETMELERİ ............ 188 CÂHİL ARAPLARDAN GELECEK BİR PEYGAMBERLE YAHÛDİLERİN YOLA GETİRİLMESİ .............................................. 190 “ÜMMΔ KELİMESİNİN ANLAMI ..................................................... 190 PEYGAMBERİMİZİN ÜMMÎLİĞİ NİN FAYDA VE HİKMETLERİ 191 HZ. İBRAHİM’İN DUÂSI VE İSLÂM’IN TEMELDEKİ DAYANAĞININ DURUMU ................................................................ 192 CÂHİL KAVİM ARAPLAR... ÜMMÎ PEYGAMBER HZ. MUHAMMED... YAHUDİLERİN ÇEKEMEMEZLİĞİ VE İSLÂM DÜŞMANLIĞI ...................................................................................... 195 RASÛLÜLLAH’IN YAHÛDÎLERİ YOLA GETİRMESİNİN KARŞILIĞI ............................................................................................................... 196 YAHUDİLER VE YANDAŞLARI ALLAH’IN İNTİKAMINDAN KURTULAMAZLAR ............................................................................ 197 ORTAKLAŞA DÖRT KİTABIN DÖRDÜNÜN DE PEYGAMBERİMİZ VE ESHÂBINI NİTELİKLERİYLE HABER VERMESİ... BUNUN İÇİN ALLAH’IN BÜTÜN PEYGAMBERLERDEN SÖZ ALMASI... ......... 198 PEYGAMBERİMİZ VE ASHÂBI’NIN ZEBÛR’DAKİ VASIFLARI . 203 Tefsir Problemleri 13 PEYGAMBERİMİZİN TEVRAT, İNCİL VE KUR’ÂN’DAKİ VASIFLARI ........................................................................................... 204 A. KÂFİRLERE ŞİDDET ............................................................ 205 B. DİN DÜŞMANLARINDAN NEFRET ................................... 205 C. MÜ’MİNLERE MERHAMET ................................................ 206 HZ. MUHAMMED’İN ÜMMETİ ARASINDAKİ ............................... 207 UHUVVET VE SÂDECE ALLÂH VE RASÛLÜ’NÜN RIZÂSINI GÖZETMELERİ.................................................................................... 207 (EL-İYSÂR : MÜSLÜMANLARIN BAŞKALARINI KENDİNE TERCİH ÖRNEKLERİ ......................................................................................... 209 MÜSLÜMANLARIN PEYGAMBERLERİYLE SAHABELERİNİN ALTI VASFI VE BİR VAKF-Ü İBTİD ÖRNEĞİ.............................. 211 KUR’ÂN-I KERÎM DEN TEVRÂT VE İNCİL’DE DE BULUNDUĞU BİLDİRİLEN İLÂHÎ BİR TEMSîLÎ TEŞBİH ÖRNEĞİ ...................... 214 YAHÛDÎLER PEYGAMBERİMİZ GELMEDEN ONUNLA ETRAFLARINDAKİLERİ KORKUTURKEN, GELİNCE ONU İNKÂR ETMELERİ ............................................................................................ 216 TEVRAT’TA YAHUDİLERE BİLDİRİLEN İSLÂM’LA İLGİLİ DİĞER HUSUSLAR VE ONLARIN AZGIN, HASETCİ VE DÖNEK BİR MİLLET OLUŞU ................................................................................... 219 YAHUDİLERİN KENDİ ÖZ DÎN ADAMLARININ TAVSİYELERİNE BİLE DEĞER VERMEMELERİ VE PEYGAMBERİMİZİN YAHUDİ ÂLİMLERİ TARAFINDAN ANLATILAN BAZI SIFATLARI... RASÛLÜLLAH VE ESHÂBI’NIN KA’BÜ’L-AHBÂR’IN TEVRAT’TA GÖRDÜĞÜ VASIFLARI ...................................................................... 221 RASÛLÜLLAH’IN, SELMÂN-I FÂRİSÎ’NİN AKTARDIĞI VASIFLARI VE NÜBÜVVET MÜHRÜ ................................................................... 223 PEYGAMBERİMİZİN “HEDİYYE YER, SADAKA YEMEZ” GİBİ EN TÂLÎ:(en sonra gelen) SIFATLARININ ESKİ SEMÂVÎ KİTAPLARDA YER ALMASI ....................................................................................... 224 ABDULLAH İBNİ SELÂM IN MÜSLÜMAN OLUŞU VE YAHÛDÎLERİN DÖNEKLİKLERİ ...................................................... 228 YAHUDİLERİN ASIL GÖREVLERİ ................................................... 231 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ............................................................. 235 14 Tefsir Problemleri HIRİSTİYANLARIN İSLÂM PEYGAMBERİ VE K U R ’  N KARŞISINDAKİ KONUMLARI ........................................................................................................ 235 İNCİL’DE KUR’ÂN, İSLÂM, PEYGAMBERİ VE ÖZELLİKLERİ ... 237 KUR ÂN-I KERÎM’İN İNCİL’İ DOĞRULAMASI .............................. 238 HZ. İSA’NIN HIRİSTİYANLARA VASİYYETLERİ ......................... 242 HIRİSTİYANLARLA DİĞER EHL-İ KİTÂB’IN İSLÂM KARŞISINDAKİ DURUMLARI .......................................................... 243 İNCİL’İN İSLÂM VE PEYGAMBERİ HAKKINDAKİ BAZI ENTERESAN İFÂDELERİ VE HIRİSTİYANLARIN BUNLARI TAHRİF VE TE’VÎL ETMELERİ ........................................................ 256 “FARAKLİYT” KELİMESİNİN ANLAMI .......................................... 261 HIRİSTİYANLARIN “AHMED” ANLAMINDAKİ “FARAKLİYT”İ İSTİSMARLARI.................................................................................... 262 RASÛLÜLLAH S.A.’İN İNCİL’DE “FARAKLİD - AHMED” ADIYLA MÜJDELENMESİ ................................................................................. 265 İSLÂM’I KABUL EDEN BAZI HIRİSTİYANLAR VE DEĞERLENDİRMELERİ ..................................................................... 270 YEMEN VE IRAK NECRÂN’I TOPLUM OLARAK MÜSLÜMAN-HIRİSTİYAN MÜNÂSEBETLERİNİN İLK MERKEZİ ............................................................................................................... 273 ÖRNEK HIRİSTİYAN - MÜSLÜMAN İLİŞKİSİ... RASÛLÜLLAH S.A.’İN NECRAN HERİSTİYANLARINI İSLÂM’A DAVET ETMESİ ............................................................................................................... 275 RASÛLÜLLAH S.A.’İN NECRÂN’LILARA YAZDIĞI MEKTUP ... 275 NECRÂN’LI HIRİSTİYANLARIN RASÛLÜLLAH S.A.’İN MEKTUBUNA GÖSTERDİĞİ TEPKİ ................................................. 276 HIRİSTİYANLARIN YANLIŞ ÎTİKÂDLARININ İÇ YÜZÜNÜ VEREN BU 64 ÂYET ÜZERİNDE BÂZI MÜFESSİRLERİN AÇIKLAMALARI ............................................................................................................... 301 ALLAH NASIL HZ. ÂDEMİ BABASIZ YARATMIŞSA HZ. ÎSÂ’YI DA ÖYLE YARATMIŞTIR......................................................................... 302 MUHAMMED’İN HAK PEYGAMBER OLDUĞUNUN DELİLİ ...... 303 HZ. ÎS BİR İLÂH MIDIR? ................................................................. 304 HZ. ÎS ALLAH’IN RUHUNUN KENDİSİNE (HULÛL ETTİĞİ) BİR İLÂH YA DA ALLÂH’IN BİR PARÇASI OLABİLİR Mİ? ................ 305 Tefsir Problemleri 15 YARATICISIZ KÂİNAT OLUR MU? ................................................. 305 ALLAH’IN BİR CİSME, GEREK TÜM GEREK PARÇA OLARAK BİRŞEYE HULÛLÜ MÜMKÜN MÜDÜR?!.. ..................................... 306 HIRİSTİYANLARI RASÛLÜLLAH’IN LÂNETLEŞMEYE DÂVET ETMESİ VE HIRİSTİYANLARIN BUNA YANAŞMAMALARI ...... 308 TOPLU HELÂK KURALI VE KÜÇÜK ÇOCUKLARIN DURUMU . 312 MÜRÂHELE OLAYININ RASÛLÜLLAH S.A.’İN HAK PEYGAMBER OLDUĞUNU GÖSTERMESİ ............................................................... 313 HIRİSTİYANLAR LÂNETLEŞMEDEN NEDEN KAÇTILAR? “KORKULARINDAN YANAŞAMADILAR” DENİLMESİN DİYE Mİ KAÇTILAR?!.. ...................................................................................... 314 İSLÂM’DA HIRİSTİYANLARLA YAPILAN İLK ANLAŞMA... PEYGAMBERİMİZİN NECRÂN’LILARA GÖNDERDİĞİ ANLAŞMA ŞARTLARINI BELİRLEYEN MEKTUB............................................. 317 RASÛLÜLLAH S.A.’İN MEKTUBUNDAKİ ANLAŞMA ŞARTLARININ İFÂDE ETTİĞİ MÂN ............................................. 319 NECRÂN HIRİSTÎYANLARINA HZ. EBÛBEKR’İN YAZDIĞI MUKÂVELENÂME ............................................................................. 321 HZ. ÖMER’İN HALİFELİĞİ İLE NECRÂN HIRİSTİYANLARININ DEĞİŞEN DURUMU VE HZ. ÖMER’İN ONLARA YAZDIĞI MUÂHEDENÂME ................................................................................ 323 HZ. OSMAN’IN NECRÂN HIRİSTİYANLARINA YAZDIĞI MUKÂVELENÂME ............................................................................. 325 HIRİSTİYANLARIN FIRSATÇILIĞI .................................................. 327 HZ. ALÎ’NİN NECRÂN HIRİSTİYÂNLARINA YAZDIĞI MUÂHEDENÂME ................................................................................ 329 İSLÂM’IN İLK DEVLET ADAMLARI SÂYESİNDE HIRİSTİYANLARIN ZARARLARININ ÖNLENMESİ ...................... 330 BU BÖLÜMLERİN SONUCU OLARAK ÖZETLE DİYEBİLİRİZ Kİ ............................................................................................................... 333 BİBLİYOĞRAFYA ................................................................... 340 KARMA İNDEX ........................................................................ 350 16 Tefsir Problemleri BİRİNCİ BÖLÜM (VAHY-İ METLÜVV) KUR’ÂN-I KERİM’E YÖNELTİLEN SALDIRALAR’IN İÇ YÜZÜ Tefsir Problemleri 17 س ِم ه يم ْ ِب ِ ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح َّ ور ّللاِ بِأَ ْف َوا ِه ِه ْم َ يُ ِري ُد َ ُون لِيُ ْطفِ ُؤوا ن َّ َو َّللاُ ُمتِ ُّم نُو ِر ِه َولَ ْو َك ِره “İslâm ve Kur ‘ân düşmanları, Allah’ta nûrunu ağızlarıyla üfleyerek söndürmek isterler. Oysa kâfirlerin hoşuna gitmese de Allah Nûr’unu mutlaka tamamlayacaktır.” Kur’ân-ı Kerim Saff Sûresi, Âyet: 8. 18 Tefsir Problemleri GİRİŞ Düşmanlarının saldırılarına karşı Kur’ân-ı Kerîm’in müdâfaa ve muhâ- fazası deyince insanın aklına Rasûlüllah S.A.’in dedesi Abdülmuttalib’in, Fil Ordusuyla Ka’be’yi yıkmaya gelen Ebrehe’ye söylediği: “Ben Kâ’be’nin değil, develerin sahibiyim. Bana develerimi geri ver Beyt-i (Muazzama)nın bir Sahibi (Rabb)ı var. O. O’nu düşmanlarından korur ve zarar vermelerini engeller...” sözü geliyor. Şöyle ki: Yemen melîki Ebrehe Fil Ordusuyla Kâ’be’yi yıkmak üzere gelmiş. Mekke civârında konaklamış ve ordusundan bir müfreze Kureyşlilerin bâzı mallarını yağmalamış, develerini toplayıp götürmüşler. Bunlar arasında Abdülmuttalib’in ikıyüz devesi varmış. Sonra Ebrehe’nin karşısına Abdülmuttalib bu ülkenin hükümdarı sıfatıyla çıkarılmış. Abdülmuttalib, çok endamlı, yakışıklı ve azametli bir kimseymiş. Ebrehe O’nu görünce, habcşlilerin Onu. Abdülmuttalib yerde, kendisi saltanat koltuğunda oturur görmelerini kendine yedirememiş, tahtından inerek O’nu sergisinin üstüne oturtmuş, kendisi de yanına oturarak O’na ta’zîm ve ikrâmda bulunmuş ve tercümânına: “O’na ihtiyâcının ne olduğunu sor” demiş. Bu soru üzerine Abdülmuttalib tercümânına: “Hükümdardan istediğim, toplanan mallardan bana âit olan ikiyüz deveyi geri vermesidir.” demiş, Tercümân Abdülmuttalib’in bu sözünü Ebrehe’ye aktarınca Ebrehe: “Ona şunları söyle: Seni gördüğüm zaman beğenmiştim, fakat konuşunca gözümdem düştün. Demek sen kendinin ve ecdadının dîni demek olan ve benim yıkmaya geldiğim Beyti Tefsir Problemleri 19 (Kâ’be’yi) bir yana bırakıyor, toplanan mallar içerisinde sana isâbet eden ikiyüz deveden bahsediyorsun öyle mi?!” diye sormuş. Abdülmuttalib’in bu müthiş soruya cevabı: “Ben ancak develerin sâhibiyim. Onlara sâhip çıkmalıyım. Şüphesiz ki Beyt-i (Muazzam)’ın da, düşmanlarından koruyacak bir sâhibi, (Rabbı) vardır”4 şeklinde olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’in muhâfaza ve müdâfasını Kâ’be-i Muazzama’nın Rabbı Allah (C.C.): ( َ)إِنَّا نَحْ نُ نَ َّز ْلنَا ال ِّذ ْك َر َوإِنَّا لَهُ لَ َحافِظُون Kuşkusuz ki, Kur ân’ı indiren biziz, biz... Ve kesinlikle O’nu hep biz muhâfaza edeceğiz.”5 Kavli ilâhîsiyle kendi koruması altına almıştır. Aslında korunmaya muhtâc olan Kur’ân değil, bizleriz. Aczimizle m ah luz Kur’ân’ı biz değil, Hâfız Teâlâ’nın bütün kötülüklerden bizleri korumak için gönderdiği hidâyet kaynağı Kur’ân, bizi koruma durumundadır. Biz O’nun değil, O bizim mededresimizdir. Bununla beraber, İslâm’ın ana Kitabı, kâinatın biricik hidâyet rehberi Kur’ân-ı Kerim’e o kadar haksız saldırılarda bulunulmaktadır ki. O’nun insanlar ölçüsünde, sâhipsiz ve kimsesiz bir garip gibi, şunun bunun hedef tahtası yapılması, en haksız isnâdlara, en insafsız iftiralara ve en iğrenç saldırılara ma’rûz bırakılması, düşmanı tarafından kasten, dostu tarafından gafilce ve aptalca küçük düşürülmesi; bütün azametine rağmen, 4 İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye: 1/49, 50. Hıcr sûresi. âyet:9. 5 20 Tefsir Problemleri küçük gösterilmeye, bütün önemine rağmen hiçe sayılmaya, bütün muhkemliğine rağmen koflaştırılmaya çalışılması; ne kadar sağlamsa o kadar zayıf, ne kadar muhkemse o kadar çürük, ne kadar mu’ciz ve vecîzse o kadar basit ve âciz, ne kadar doğru ise o kadar yanlış, ne kadar çâre ve devâ ise o kadar dert ve belâ, ne kadar sabit ve ebedî ise o kadar değişken ve gelip geçici gösterilmesi karşısında hakşinâs hiç bir kimsenin gayrete gelmemesi mümkün değildir. Öyle inanıyorum ki, yeryüzünde işlenen zulümlerin en zâlimi, küfürlerin en kâfiri, hiyânetlerin en hâini ve cinayetlerin ْ ََو َم ْن أ en canisi Kur’ân’a yönelen bu sapık saldırılardır. ( ظلَ ُم ِم َّمن َكتَ َم هللا ِ “ ) َشهَا َدةً ِعن َدهُ ِمنَ هAllah katından kendisine tahmil edilen tanıklığı gizleyen insanların Hakk Yol’a gitmelerini engelleyen zâlimden ْ َو َم ْن أ ظلَ ُم ِم َّم ِن ا ْفتَ َرى َعلَى ه daha zâlim adam olur mu hiç?!..6 ( هللاِ َك ِذبًا اس َ َّض َّل الن ِ ُ“ )لِيİnsanları (Hak yoldan) saptırmak için Allah’a karşı yalan yere iftira uydurandan daha zâlim adam olur mu hiç?!..”7 Olamaz. Çünkü kişilerin, kitlelerin, milletlerin ve ümmetlerin en hunhârca; ceninlerin ve gelinlerin en barbârca imhâsı, hiçbir zaman bütün zamanlar ve mekânlar ölçüsünde ins-ü cinnü kâinatın ifsadı kadar; onların kurtuluşunu sağlayacak biricik Kitâb’ı yok etmek ya da değerini düşürmek kadar zâlimce, hâince, cânîce vc kâfirce olamaz... 6 Bakara sûresi. âyet:140. En’âm sûresi. âyet:144. 7 Tefsir Problemleri 21 (VAHY-İ METLÜVV) KUR’ÂN-I KERÎM Kur’ân-ı Kerîm Vahy-i Metlüvv’dür. “Metlüvv”: tilâvet olunmuş, seslendirilmiş ve sesli olarak gönderilmiş... Demektir. Kur’ân-ı Kerîm’in lafzı da savtı da Allah’tandır. Besmele-i şerife’nin “bâ”sından “ve’n-nâs”ın “sîn”ine kadar, her sûresi, her âyeti, her kelimesi, her harfi her harekesi ve her noktası; bütün ses, iniş- çıkış, uzatıp- kısaltış ve inceltiş- kalınlaştırışlarıyla hep Allah’tandır, biz insanların kendi imkân ve yeteneklerimiz ölçüsünde Kelâm-ı İlâhi’yi hakîkî seslerine en uygun şekilde olduğu gibi tesbîtımizden ibarettir Hiçbir hârici müdâhale olmaksızın Allah katından Cibrîl-i Emîn vasıtasıyla Rasûlüllah S.A.’e indirilmiş ve Rasûlüllah S.A.’in dili ile hâfızalara hakkedilmiş, eliyle ins-ü cinn’in saadetine sunulmuştur Bugüne kadar tevâtür yoluyla geldiği gibi, yalan söylemek üzere bir araya gelmeleri mümkün olmayan kalabalık insan toplulukları tarafından bizlere hiçbir harfi değiştirilmeden ve hiç bir savtı kaybedilmeden. Allah’ın izn-ü inâyetiyle ulaşmış ve binlerce hâfız ve kurrâ tarafından nesilden nesle ulaştırılmıştır. Bu bölümde Vahy-i Metlüvv; Kur’ân-ı Kerim’e yöneltilen saldırılar üzerinde durmak ve bunların iç yüzlerini ortaya koymak istiyoruz. Yalnız ister istemez yapılan saldırıların peşini takîbetmek zarureti mükemmel bir tebvîb, muntazam bir tertîb yapmak ve konu düzeninin tam bir bütünlük ve düzen içerisinde seyrini 22 Tefsir Problemleri sağlamak pek mümkün olmamıştır. Kusur bizden, çaba bizden, tevfik ve bereket Allah’tandır. BU ARAŞTIRMAYI GEREKLİ KILAN SEBEP Beni bu araştırmayı yapmaya yönelten, özellikle müsteşrik İgnaz Goldziher (1850-1921) ile Arthur Jeffery’nin. îmân’ın kalbi ve İslâm’ın beyni demek olan Kur’ân-ı Kerîm’i hedef alan aşağıdaki garazkâr fikirleri olmuştur. Aslen bir Macar yahûdisi olduğu halde kendisini Hıristiyan müsteşriki göstermekte yarar gören ve Avrupalılık patenti ile sahneleyen Goldzihcr (1850-1921) 8 “Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî” adıyla Dr. Abdülhalîm en-Neccâr tarafından Arapçaya çevrilen. Kur’ân-ı Kerîm’e yönelik garazkâr fikirler ve insafsız iftiralarla dolu ve dünyanın, özellikle Avrupa’nın İslâm’ı tanımada en önde gelen kaynaklarından bin, hatta belli başlısı olarak tanıdığı9 bu kitabında aynen şöyle söylemektedir: “Kur’ân metninde gördüğümüz şekilde metni, en eski tedavülü (ellerde ve dillerde dolaşması) devirlerinde (bile), böylesine karmaşık ( “ ) مضطربmuztarib” ve tutarsız (sabâtsız biçimde) sunulan bir kitâb metninin. (Allah katından) inzâl veya vahy edilmiş bir metin olduğunu (büyük) bir dîni grubun (yani, 8 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı, S: 39. 9 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı, S: 39’un devamı… Tefsir Problemleri 23 müslümanların) bağlayıcı bir itirafla kabul ettiği hiçbir semavi kitap mevcut değildir!...”10 Goldziher (1850-1921) fikirlerinin çirkinliğini uzun cümlelerinin karanlıkları içerisinde gömmeyi şu cümleleriyle sürdürmektedir. “Kur’ân’dakı bağlayıcı ve uyumlu metin düzenlemesi, tam ve kapsamlı aynilik ve uyuşma ruhuna giriş; Kur’ân’ın belirgin özelliği yönüyle asli metninin özelliklerini oluşturmamaktadır. Bu durum açık bir şekilde ancak sonraki safhalarda tam tersine, dînin gerçeğinde hiç de önemsiz olmayan, hatta dînin temelini teşkil eden bir takım özelliklerden, işin başlanğıcında aslî metnin birleştirilmesine gösterilen meyil ve alâkanın İslâm’a yabancı olduğunu ya da en azından hiçbir önem taşımadığını düşünebiliriz”11 “Ortada Kur’ân’ın birleştirilmiş bir metni mevcut değildir. Buradan hareketle Kur’ân’ın farklı kalıpları çerçevesinde tefsirinin ilk safhalarına göz atabiliriz. Bizzat kendi parçaları çerçevesinde birleştirilmemiş (Müslümanlar tarafından) kabulle karşılanan (meşhur kıraatler demek olan) Kur’ân metni, üçüncü halîfe Osman’ın yardımıyla gerçekleştirilen başarısız yazım işine dayanan metindir.”12 10 Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî: s:4. Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî: s:5, 6. 12 Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî: s:6. 11 24 Tefsir Problemleri Avusturya asıllı ve Amerikan uyruklu müsteşrik Arthour Jeffery de 13 İbnü Ebî Dâvûdi’s-Sicistânî (316/928)’nın “Kitâbü’l-Mesâhıf”ine yazdığı mukaddimede, yukardaki ilmî(!) tesbîtin sâhibi ve Abduh (1849-1905) ekolünün seçkin talebesi Goldziher (1850-192l)’in 14 bıraktığı yerden Kur’ân düşmanlığı bayrağını alarak şu hezeyânlarıyla haçlı kulvarında iftira koşturmayı sürdürmüştür: “Hangimiz, batı bilginlerinin. Mısır kumları sayesinde, uzun zamanlar boyunca çürüyüp yok olmaktan korunmuş olan Tevrat ve İncil âyet ve sifrlerini muhafaza edip bize ulaştıran bâzı eski kağıt ve papirüs parçalarını buldukları zamanki sevinçlerinin derecesini bilip takdir etmeyiz?!... Hıristiyan ve Yahudi âlimlerinin iki asırdır İncil ve Tevrat tarihini inceleme uğrunda büyük gayretler gösterdikleri bu çalışmaların neticesi olarak şu iki kitabın Tefsir ve te’vilinde büyük etkisi olan parlak sonuçlar kazandıkları, ilimden birazcık nasibi olan kimselere karanlık değildir. Kur âna gelince. O’nun hakkında bir tek Abdullah ez-Zencâni (1309-1360-1891-1941)’nın son 13 el-Akîkî, Necib, El-Müsteşrikûn, 3/158. Budapeşte (Yugoslavya) hükümeti Goldziher’i Suriye’ye gönderdi. Orada bir müddet Şeyh Zâhiru’l-Cezâirî ile birlikle çalıştı. Sonra hükümeti onu Filistin ve Mısır’a bıraktı. Mısır’da. Ezher Şeyhleri ve özellikle Muhammed Abduh’la, onların kılıklarına girip kıyafetlerine bürünerek güçlendi. Böylece İslâmî ilim ve fikir hareketleri zerinde şöhret kazanarak müsteşriklerin yıldızı, bayrak kişisi hâline geldi Daha geniş bilgi için Bkz: el-Akîkî. Necîb” El-Müstcşri- kûn:3/41. 14 Tefsir Problemleri 25 zamanlarda Mısır’da basılan basit kıtâbı “Târîhu’l-Kur’ân”dan başka bu konularda hiçbir şey bulamadık…15 YAHÛDÎ İGNAZ GOLDZİHER’İN KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI VE KUR’ÂN METNİNE YÖNELİK İFTİRALARI Müsteşriklerin Kur’ân’a yönelik saldırılarından başka örnekler vermeye geçmeden, yukarda verdiğimiz iki örneği iyice inceleyip gereğince anlamamız lâzım. Önce asrımızın bütün değilse, çoğu sapmalarının kaynağı “Mezâhi-bü’t-Tefsîri’l-İslâmî” adlı kitâbından bir örnek verdiğimiz Goldziher (18501921 )’in Hıristiyan misyonerleri arasına sızmış bir Yahudi olduğunu, kendi asrında Avrupa müsteşriklerinin İslâmiyet konularında tartışmasız lideri bulunduğunu, kitaplarının hâlâ dış ve ıç İslâm ve Kur an düşmanları çevrelerinde büyük bir ilhâm kasnağı olmaya devam ettiğini. Hıristiyan müsteşrikleri arasında Yahûdî olduğunu gizleyerek Kur’ân’ın Tevrat’tan alındığını veya Tevrat’ın daha üstün olduğunu daha etkili savunabileceğini ve Kur an ve İslâm’a daha yıkıcı darbeler varabileceğini hesaplayıp bunu başarıyla uyguladığını,16 İslâm Dünyasından müsbet ilim, fıkıh, fen, dil ve edebiyat konulu kırk bin cildi aşkın nâdîde kitabı kendi şahsî serveti ile toplamış olamayacağını, sâdece Yahudilerden ve 15 İbnü Ebî Davud, Ebûbekr Abdullah İbnü Ebî Davüdi’s-Sicistâni, Kitâbü’l- Mesâhif Mukaddimesi, s:3. 16 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm, S:39. 26 Tefsir Problemleri Hıristiyanlardan değil; aynı zamanda gâfıl Müslümanlardan, mesela Suriye’de Zâhiru’l-Cezâirî ve Mısır’da Muhammed Abduh’tan (1849/1905) büyük yardımlar gördüğünü, kısacası bütün dünya Kur’ân ve İslâm düşmanlığının odağı, dünya çapındaki maddî ve mânevi finansmanının bileşkesi olduğunu ve hâlâ yazdığı kitap ve makâlelerde yaydığı sapık fikirler ve ustalıklı bir şekilde kritik noktalara gömdüğü mayınlar ve sözüm ona bâzı modernist ya da cesûr(!) ilim adamlarına verdiği ilhâm, formül ve usûllerle amansız İslâm ve Kur’ân düşmanlığının başkomutanlığını sürdürdüğünü bilmemiz lâzım...17 Burada Prof. Dr. M. Hamdı Zakzûk’un şu sözlerini aynen nakletmeden geçemeyeceğiz. “Bir Macar Yahûdîsi olan Goldziher (1850-1921) kendi asrında Avrupa’daki İslâmiyyat âlimlerinin tartışmasız lideri olabilmiştir. O’nun kitapları bugün bile, bütün müsteşrik çevrelerince büyük bir takdir ve yüksek bir saygıya mazhar olmaya devam etmektedir.” “İşte böylece Yahûdîler, müsteşriktik hareketi içerisinde “Yahûdî Müsteşrik” sıfatıyla çalışmak istemediler. Tâki dışlanmak suretiyle tesirleri azalmasın. Bu yüzden “Avrupalı Müsteşrikler” sıfatıyla çalıştılar. Böylece iki yönden kazançlı çıktılar. Birinci kazançları: Kendilerini bütün müsteşriklik hareketlerine kabul ettirmeleri, ikincisi ise İslâmiyeti karalama 17 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm. s.93. el-Akîkî. Necib, El-Müsteşrikûn, 3/40. Tefsir Problemleri 27 şeklindeki hedeflerim gerçekleştirmeleri. Zira bu ekseri hıristiyan müsteşrikleriyle uygun düşen bir amaçtı.”18 Golziher’in (1850-1921) yukardaki uzun cümlesini elimizden geldiğince metne tam sâdık şekilde Türkçeye aktarmaya çalıştık; ama bunlar genellikle bilimsellik(!) adına yan cümlecikleri ve uzun sıfat ve hal cümleciklerini ana cümlelere bağlayarak sözü lüzumsuz uzatır ve bu sâyede anlaşılmazlığın ya da zor anlaşılırlığın iphâm perdesi arkasında garazlarını saklarlar ki, anlayabilenlerden fazla tepki almasınlar ve anlayamayanları daha rahat aldatıp sapıtabilsinler. O’nun bu cümlesinde yer alan: “Karmaşık” kelimesiyle Türkçeye aktardığımız ()اضطراب: “ızdırâb” kelimesi; müşâreket, ortaklık anlamını da içeren ()اختالف: “ihtilâf”, birbirinden farklılık, başkalık, karışıklık, uyumsuzluk, çelişki ve zıtlık anlamlarına; 19 “Tutarsız” diye tercüme ettiğimiz: ()عدم الشبات: “ademü’s-sebât” sözüde, sürekli, kalıcı, yerleşik olmayan, değişken, hep aynı kalmayıp tek tarz ve hiçimde durmayan ve kararsız olan... Anlamlarına gelmektedir.20 18 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm. s.93. Feyrûzâbâdî, Kâmûs Tercemesi: 1/351 ve İbnü Menzûr. Cemâliiddin Muhammcd b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, El-Ezherî, Ebû Mansûr Muhanımed b Ahmed, Tehzîbü’l-Lüğa. İbnü Fâris, el-Mücmel’in “Izdırâb” maddesi. 20 Bkz. Feyrûzâbâdî, Kâmûs Tercemesi: 1/556 İbnü Meıızûr, Cemâlüddin Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, El-Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b Ahmed, Tehzîbü’l-Lüğa. İbnü Fâris, el-Mücmcl’in “Sübût” maddesi. 19 28 Tefsir Problemleri ()اضطراب: “ızdırâb”, karmaşıklık ve ()عدم الشبات: “ademüs-sebât”, sebatsizlik ve Tutarsızlık tâbirlerinden Goldziher (1850-192 l)’in burada: “Kur’ân metninin çok çeşitli şekillerde ve değişik biçimlerde okunması... Bu okuyuş ya da yazılış farklılıklarının birbiriyle bağdaştırılamaz mânâ farklılıkları, hedef sapmaları ve gaye terslik ve tutarsızlıkları doğurması; sonuçta da, bu farklı metinlerin hangisinin vahyedilmiş gerçek metin, inzâl edilmiş hakîkî Kur’ân; hangisinin değil olduğunun ayırdedilemez hâle getirildiğini; dolayısıyla Kur’ân’ın hakîki Allah kelâmı olmaktan çıktığını kastettiği” ileriki sayfalarından açıkça anlaşılmaktadır.21 İGNAZ GOLDZİHER NE DEMEK İSTİYOR? Buna göre Goldziher (1850-1921) yukardaki müphem sözüyle net olarak şöyle demiş oluyor: “Kur an metni, birbiriyle o kadar çelişkili, âyet ve kelimeleri o kadar tutarsız, o kadar uyumsuz ve o kadar oturmamış, yerleşmemiş, kararsız, değişken ve aynı âyetlerin farklı varyantları birbirinden o kadar farklı ve değişiktir ki; değişiklik, karmaşıklık ve tutarsızlığın bu derecesi Kur ân dışında hiçbir semavî kitapla mevcut değildir. Üstelik bu karmaşıklık ve tutarsızlık sonraları ortaya çıkmış değil, daha Kur an’ın dillerde dolaşmaya başlayışının ilk günlerinde, yanı Muhammed S.A. zamanında vardır. Ne yazık ki, metni böylesine karışık ve 21 Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, s.6-10. Tefsir Problemleri 29 uyumsuz biçimde sunulan bir kitâbı bir din grubu (yani müsliimanlar), Allah katından indirilen bir vahiy olarak kesin bir kabûlle kabul edebilmişlerdir. Yeryüzünde bunca olumsuz özelliklen taşımasına rağmen. Kur’ân dışında, mensubu tarafından kopmaz bir bağla bağlanılan ve tereddütsüz bir kabûlle kabûl gören ikinci bir semavî kitap mevcut değildir...” Burada Goldziher (1850-1921), başta Sahâbe-i Kirâm olmak üzere. Kur “ân-ı Kerîm’ı kabûlle karşılayan bütün miislümanlara zımmen aptal sıfatını yakıştırmakta; açıkça da onların bu kadar tutarsız, asılsız ve tabansız bir metni, “Allah tarafından indirilen vahiydir” diye kesin bir kabûlle kabûl etmelerini ayıplamakta ve diğer semâvî kitaplar, yani Tevrât ve İncil dururken, asılsız ve muharref Kur’ân’a(!) kopmaz bir bağla bağlanabilmelerine şaştığını söylemektedir. KUR’ÂN DÜŞMANLARININ İDEALLERİ Müsteşriklerin dinî hedefleri tâ başlangıçtanberi bir biriyle paralel olarak faaliyet gösteren üç ayrı temayül hâlinde seyreder. Bu temâvüller şu üç maddede kendini gösterir: 1) İslâmiyet’le mücâdele etmek, ondaki zaaf noktalarını(!) araştırıp ortaya çıkarmak. Bu dînin hıristiyanlık ve Yahudilikten alındığını iddiâ etmek. Böylece onu kıymetten düşürmek ve peygamberinin değerini azaltmak. 2) İslâmiyet’in hakikatlerini kendilerinden gizlemek, ondaki me\hûm kusur ve eksiklikleri(!) nazarlarına vermek 30 Tefsir Problemleri suretiyle hıristiyanları ondan korumak ve bu dîne teslim olmalarının tehlikelerinden onları sakındırmak. 3) Misyonerlik, yani müslümanları 22 hırıstiyanlaştırmak. Bu üç maddeye bağlı olarak bir de şu maddeyi zikredebiliriz: 4) İslâm ülkelerini yeniden istîlâ etmek içm onların temel dayanakları ve kuvvet kaynaklarını yıkıp yok etmek ve hiç değilse elden geldiğince zayıflatmak. Buraya Prof. Dr. Mahmud Hamdi Zakzûk’un Dr. el-Lebbân’dan aktardığı şu cümleleri kaydetmeden geçemiyeceğım; “Gerçek şu ki batıdaki devlet adamları orta doğuyla ilgili kararlarını alırken mutlaka müsteşriklere başvururdu. Hatta onlardan bâzıları, Arap topluluklarının tanınmış şahsiyetleriyle dostluk bağları kurar, hu dostluğu bir perde yapıp arkasından casusluk faaliyetlerini yürütürdü .”23 “Sömürgecilik görünüşte dîni, gerçekte ise emperyalist harpler olan Haçlı Seferleri’nin bir uzantısıdır Arap ve İslâm memleketlerini yeniden istîlâ etmek. Haçlı Seferlerinin 22 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm, s.63-64. Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm, s:37; el-Lebbân, Dr. İbrahim, el- Müsteşrikûn ve’1-İslâm. s 18. Dr. Edward Saıd, el-Istişrâk, s: 224. 23 Tefsir Problemleri 31 mağlûbiyetindenberi Avrupalıları kaplayan bir emel ve bir ideal oldu. Bu gâye ile mezkûr ülkeleri, inanç, âdet, ahlâk ve zenginlikler gibi bütün hususiyetleriyle incelemeye yöneldiler. Böylece onlardaki kuvvet noktalarını tanıyıp, bunları zayıflatmayı, zayıf yönlerini de tesbît edip istifâde etmeyi amaçladılar.”24 Bilindiği gibi. İslâm’ın birinci kaynağı Kur’ân-ı Kerîm... O’nu yıpratmak ve hakkında şüpheler uyandırarak insanların kafasını karıştırmak lâzım... O’nun Allah katından Levh-i Mahfûz’dan beşer katkısı ve müdâhalesi olmadan indiği ve indiği gibi kaldığı gerçeğine leke düşürmek gerek... Bu da, ya O’nun metnini oluşturan âyetleri, âyetlerini oluşturan kelimeleri, kelimelerini oluşturan harf ve harekeleri üzerinde bir takım şüphe ve tereddütler uyandırmakla, ya da mânâları üzerinde tutarsızlık ve çelişkiler bulunduğu iddiâları ileri sürmekle olur. Hâlen bütün müsteşrik ve müsteşrik kafalıların önderi olma vasfını sürdüren yahudî Goldziher (1850-1921) ise, Kurân metninde “Tutarsızlık ve Sebatsızlık” derken; O’nun lafız ve ıiâdc olarak sağlam olmadığını, değişken ve tutarsız olduğunu, Muhammed S.A.’in O’nu kesin ifâde ve sağlam lafızlarla ortaya koymadığını, lafızları sâbit ve sağlam olmayan bir metnin belli başlı bir manasının da olmayacağını kabûl ettirebilirse. Kur’ân-ı Kerîm’i temelden yıkmayı başaracağını; bunu başardıktan sonra da Sünnet ve Fıkh’ı, dolayısıyla da tüm islâm’ı ve müslümanlan 24 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm, s:37; Dr. Edward Saıd, el-Istişrâk, s: 68-70. 32 Tefsir Problemleri yıkmanın kolaylaşacağını görmüştür. Onun bu görüşü üzerine binâ ettiği çalışma ve fikirleri İslâm’a çok büyük zararlar vermiştir. Bugün fikrî platformda farkında olmadan veya kasıtlı olarak İslâm ve Kur’ân’la savaş hâlinde olan herkes, az çok onun ektiği bu şüphe tohumları üzerinde filizlenen kimselerdir, diyebiliriz. Bu gibiler aslında bılimsellık(!) adına, İslâmiyette zaaf noktalan aramayı görev edinen müsteşriklerin maşası; İslâmî tevhîd, kaynağı ve metninin sıhhati bakımından Kur’ân, yine sıhhati açısından Hadis ve İslâm Peygamberi nin doğruluğu üzerinde şüpheler uyandırmayı meslek edinen misyonerler ordusunun maskarası durumundadırlar.25 KUR’ÂN DÜŞMANLARININ İSTİSMAR SAHALARI VE EN AMANSIZ İSLÂM DÜŞMANI YAHUDİLER Goldziher (1850-1921), bu onulmaz idealini, belki Hıristiyan asıllı müsteşriklerin dahî gözünden kaçan: “Kur’ân’ı yıkıp yerine Tevrat’ı ikâme etme” idealim gerçekleştirmek için de İslâm dünyasında; değil otoritesi, yeterli derecede vâkıfı bile kalmamış olan, vicâhî seslendirmeye şiddetle ihtiyaç gösteren, canlı uygulamalar gerektiren ve birer hassas müstakil ilim dalı olan: Kıraatler, Takrib, Ahrf-u Seb’e, Resmü’l-Mesâhif, İ’râbü’l-Kur’ân ve benzeri ilim dallarındaki bâzı müphem ve 25 Zakzûk, Prof. Dr. M. Hamdi, Oriyantalizm, s:68. Tefsir Problemleri 33 karmaşık noktalardan, bâzı âlimlerimizin değişik şartlarda özel maksatlarla sarf ettikleri özlü sözlerin gerçek amaçlan dışında sarfından, bir takım iksâr hastası İslâm âlimlerinin haşviyatından, bazen özlü ve yerinde sandığı sözlerinin nerelere sarf edilebileceğini, nelere âlet edilebileceğini ve mâl olabileceğini hesaplayamayan samîmi gâfillerin sâfivâne beyânlarından, bâzen İslâm’ın ana caddesi dışına çıktığı fark edilmeyen ve İslâm’a hizmet ediyor zannıyla abartılan sapık âlimlerden, bazen de hıyânet hâlinde olup, kendisini iyi kamufle ve reklam edebilmiş Hıristiyan, Yahudi ve dönmelerden flaş hâle sokulmuş sahte İslâm bilginlerinden... yaptıkları asılsız nakillerle kaynak ve delil diye yararlanarak; aslında kendi sapık iddialarının tam tersinin isbâtı olan dev gerçekleri, müslünıaııların câhillik ve çâresızliklerinden de yararlanarak sapık iddiâlanna delil gösterebilmiş ve büyük çapta yıkım gerçekleştirebilmiştir. ْ َُاوةً لِّلَّ ِذينَ آ َمن Böylece Cenâb-u Hakk’ın: ( وا ْاليَهُو َد َ اس َعد ِ َّلَتَ ِجد ََّن أَ َش َّد الن ْ )والَّ ِذينَ أَ ْش َر ُك: وا َ “(Yâ Muhammed)!... İnananlara en şiddetli düşman olarak, insanlardan Yahudileri ve Allah’a eş koşan (müşrikleri) bulursun..” 26 kavl-i ilâhisi bir kez daha örneklenmiş ve hayat sahnesinde yerini almış olmaktadır. İSLÂM VE KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI’NIN BOYUTLARI İşte Goldziher (1850-1921) misâli, İslâm’ın en şiddetli ve cn amansız düşmanı Yahudiler ile peşlerine takılabilen her türlü 26 Mâide Sûresi, âyet:82. 34 Tefsir Problemleri din ve dinsizlik mensubunun hayatlarını bu işe adamaları sonucu İslâm ve O’nun ana kaynak ve dayanaklarına yöneltilen düşmanlığın boyutlarını gösteren birkaç örnek: Ilımlı bir âlim olarak değerlendirilen “Müslüman Araplar Tarihi” yazarı Simon Dekley (1678-1720) İslâm’ın peygamberi için: “O, kötü ve hilekâr biridir. Taşıdığı güzel nitelikler de, arzu ve ihtiraslarının egemen olduğu gerçek yüzünü örten dış bir perdeden başka bir şey değildir.” 27 “(Hâşâ), Hz. Muhammed Şeytan, Kur’ân da boş ve asılsız sözler yığınıdır...”28 Doğudilleri Profesörü Hardrian Reland’a (ö. 1718) göre: “İslâmiyet’in, düşmanları tarafından, hakarete, karalanmaya ve her türlü çamurun atılmasına hedef olduğu kadar, hiçbir dönemde, hiçbir din ma’riız kalmamıştır. Hatla durum öyle hır dereceye varmıştı ki; bir kimse bir başkasının düşüncesini kötü diye nitelendirmek istediğinde. Hz. Muhammed’in prensip ve düşünceleri arasında doğru adına hiç bir şey yokmuş ve bunlar tümüyle yanlışmışcasına: “Muhammedi bir düşünce!...” diye alay ederdi. İslâm’ı öğrenmek isteyenlere de 27 Zakzûk. Prof.Dr. M. Haindi. Oriyantalizm, s:22. Türâsü’l-İslâm, s: 1/64, 67. Bosworth, C.E. Orientalism and Orientalist: (In Arab İslâmic Bibliography) Great Britein, 1977. 28 Zakzûk. Prof.Dr. M. Haindi. Oriyantalizm, s:22. Tefsir Problemleri 35 İslâm’a karşı kötüleme ve hakaretlerle dolu kitaplardan başkası verilmezdi.” 29 Maxime Rodinson da (D: 1915) diyor ki: “Gerçek şu ki Rönesans devrinde, müslümanlar da başkaları gibi “insan” kabul edilmeye başlandı. 30 Daha önce. Fransız İhtilâli’nin te’siriyle her şeyden evvel “İnsan” olarak kahûl edilirken, bilâhare tamamen apayrı bir yaratık oldular. Bugün ise kendi hususiyetinin mahkûmu ve bâzılarının başlarına kaktığı övgülerin konusu hâline geldiler.”31 “İlimlerinin, müslümanların zelil kılınmasına, İslâm’ın şan ve değerinin zayıflatılmasma vâsıta yapılmasına râzı olan birçok müsteşrik, sömürgecilik emellerine hizmet ettiler.” Alman müsteşrik Stephan Wild bu hususta şu itirafla bulunuyor: “Bundan daha çirkini kendilerine müsteşrik adını veren bir grup, İslâmiyet ve İslâm tarihi hakkındaki bilgilerini. İslâm’ın ve müslümanların zayıflatılması yolunda kullandılar. Bu, misyonlarına samimiyetle bağlı müsteşriklerin bütün açıklığıyla itiraf etmeleri gereken acı bir gerçektir.”32 29 Zakzûk. Prof.Dr. M. Haindi. Oriyantalizm, s:23, 24. Türâsü’l-İslâm: 1/69. Zakzûk. Oriyantalizm, s: 27. 31 Türâsü’l-İslâm: 1/69. Zakzûk. Oriyantalizm, s: 27. 32 Zakzûk. Oriyantalizm, s: 34. El-İslâm fi’l-Fıkri’l-Ğarbî, s:60. 30 36 Tefsir Problemleri YAHUDİLERİN KENDİ KİTAPLARI TEVRAT’IN HÂLİNİ GÖRMEYİP EBEDÎ MU’CİZE KUR’ÂN’A MUHARREF DEMELERİ Goldziher (1850-1921). “Kur’ân dışında metni bu kadar karmaşık hiç bir semâvî kitap yok” derken, acaba kendi kitabı Tevrât’ın bilinen 47 nüshası içinden seçilmiş üç veya beş ayrı nüshası bulunduğunu ve bunların hiç birinin hiç bir sifr’i (cümlesi)nin birbirini asla tutmadığını, 33 Kur’ân’daki gibi, sâdece kıraat farklılıkları, lehçe farklılıkları ve i’râb farklılıkları olarak değil ki, bunlar, ilerde isbât edeceğimiz gibi, iddiâ edilenin tam tersine, Kur ân metninin muharrefliğinin değil, sağlamlığının delilleridir; yokluk ve varlık itibariyle, bölüm farklılıkları, sifr farklılıkları, cümle farklılık ve zıtlıklarıyla dolu olduğunu; bir nüshasında olanın, diğerinde tamamen olmayışı, cümlelerinin birbirini tutmayışı, hatta birbirini tutan cümlc sayısının âzamî üç-beşi geçmeyişi ve mânâların birbiriyle çelişkiler ihtivâ edişi îtibâriyle, insan eli değdiğinin aşikâr olduğunu, tamamen beşer tarafından yazılmış denecek derecede tahrifat geçirdiğini neden göz ardı ediyor acaba?!... Neden aslında Kur’ân’ın hiç bir tahrifata uğramadığı ve Allah’tan geldiği gibi kaldığının delilleri olan: Kıraat- larını. Alıruf-ü seb’ayı, İ’râbü’l-Kur’ân’ı. Resmü’l-Mesâhıfi, Kur’ân’ın ilk kitabet şeklini, hareke ve noktadan yoksun oluşu ve benzeri meseleleri dile dolayarak. Kur’ân-ı Kerim’ın Ebedî Mu’cizeliğinın delillerini, tahrifine delil göstermeye çalışıyor acaba?!... Bu işin iç yüzünü ancak birer 33 Delhi’li, Rahmetullah Efendi, İzhârü’l-Hak Tercümesi: 65, 67. Tefsir Problemleri 37 kitap ebadında olan Kıraatler, Ahruf-u Seb’a, İ’râbü’l-Kur’ân, Resmü’l-Mesâhif. Kur’ân’ın Cem’i. noktalanması, harekelenmesi, vb. konularını gereği gibi öğrenince yeterince anlayabiliriz. İSLÂM’I YOK EDEBİLMENİN ÖNÜNDEKİ İLK ENGEL: KUR’ÂN-I KERÎM Müslümanlığı yok edebilmek için önce O’nun ana kaynağı Kur’ân’ı yıkmak lazım Bunu da yapabilmek için her şeyden önce O’nun tutarsız ve muharref olduğuna insanları inandırmak lazım. Bu sonucu elde etmek için de O’nun gerçek âlimlerinin halka kolaylıkla anlatamayacağı müphem taraflarından. avâmın anlayamayacağı inceliklerinden. Ahruf-u Seb’a, Kıraatler ve İ’râb farklılıkları ve bu farklılıklardan doğan mânâ farklılıklarından yararlanmak lazım İşaret parmağınızı, zamanında uzmanlarının bile anlamakta zorlandığı: “Yedi Harf’. “Yedi Kıraat”, “On Kıraat”, “On dört Kıraat”, “İ’râhî anlam farklılıkları” gibi hassas meselelere dikerek: “Bir sözün bir anlamı olur. Ona, herkese göre değişebilen ikinci, üçüncü, yedinci, onuncu ve on dördüncü bir lafız ya da mânâ yükleyemezsiniz. Böyle bir yolu zorlamak, yalana kapı aralamak ve tahrife kılıf hazırlamak demek olur...” dediniz mi. insanların, hatta Kur’ân’a inananların bile kafası karışacaktır “İşte şu örnekleriyle hu tutarsızlık ve çelişkilerin Kur’ân’da yer aldığını ishatlıyoruz...” diyerek Kıraat farklılıklarını. Ahruf-u Seb’a meselesini, İ’râb’ı, lafız mânâ farklılıklarını. Kur’ân’ın cem’i esnâsındaki kişisel kırgınlıkları ve zayıf, bazen uydurma nakilleri 38 Tefsir Problemleri siyâsî ve mezhebi tarafgirlikleri delil olarak sıraladınız mı, iş tamamdır Kur’ân diye bir semavî kitap artık mevcut değildir. Elde etmek istedikleri sonuç işte budur. MÜSLÜMANLAR ARASINDA ÇIKAN İHTİLÂFLARI İSTİSMÂR ETMELERİ Kur ân düşmanlarının ılhâm kaynağı Yahûdî Goldziher (1850-192 l)’in sık sık başvurduğu en önemli hilelerden biri de. İslâm’da zaman zaman ortaya çıkmış olan çeşitli fikrî hareketler, mezhepler ve gruplar arası ihtilâflar, tefrikalar, zıtlaşmalar ve her türlü grubun birbiriyle karşılıklı atışmaları olmuştur. Çeşitli ihtilâf, iddiâ ve inatlaşmaların girdiği yere aşırılıkların girmesi tabiidir. Bir de bu akımları doğru, yanlış, haklı, haksız ve zararlı zararsız diye ayırıma tâbi tutmadan birbirine kattınızmı; İslâm tarihi boyunca, müslümanların yaşadığı her yerde, çıkmış bunca münâkaşa, kavga, isnâd ve ithâmlar içerisinden istediğiniz her malzemeyi bulabilir ve önceden belirlediğiniz her sonucu kolayca elde edebilirsiniz. İşte Goldziher (1850-192 l)’in dehâsı(!)... İslâm düşmanlarına sunduğu iksirli tezvir metodlarının dayandığı temellerden bir diğeri İslâm içerisinde çıkan çeşitli ihtilâflardan Kur’ân ve İslâm aleyhine yararlanmak... YANLIŞI AMAÇLAYAN DOĞRU Bakınız Goldziher (1850-1921), İslâm târihi boyunca çıkan türlü fikir akımları ve mezhep farklılıklarını. Kur’ân metninin düzme ve muharrefliğine delil ve malzeme yapma zeminini hazırlamak için, ( )كلمة حق اريد به الباطلBâtılı Tefsir Problemleri 39 gerçekleştirme uğrunda hakkı dile getirme” 34 metodunu nasıl ustalıklı kullanıyor?!... Evet söz doğru, doğru ama, varmak istediği sonuç yanlış!... Aynen aktarıyorum; “Yeni kiliseye bağlı lâhûtî âlim Peter Werenfels’in İncit hakkında söylediği aşağıdaki söz. Kur’ân’a da tamamıyla uygun düşmektedir...” “Werenfels demiş ki:” “Herkes kendi inançlarım bu kutsal kitap İncil’de arar. Ve herkes aradığım özel bir biçimde bu kitapta bulur...” “İslâm tarihi sahasında ortaya çıkan her fikrî hareket kendisinin. Kur ‘ân ‘m kutsal metnine uygun biçimde, sağlıklı bir şekilde düzenlendiği ve Kur’ân’ın kutsal metninin, kendi mezhebinin İslâm’a tıpatıp uygun olduğu ve Peygamber’in getirdiği şey (Hadîs)’lere mutabık düştüğüne senet teşkil ettiği yönünde çaba sar/etmişlerdir...” “Bunlar, sâdece bu sebepten dolayı şu dinî nizâmın (tam) ortasında kendilerinin bir yeri bulunduğunu ve bu yeri muhafaza edeceklerini iddia edebiliyorlardı...”35 Goldziher (1850-1921 )’in “Mezâhibü’t-Tefsir”inin başında yer alan bu yıımuşak girişinde ileri sürdüğü: “Her 34 Sahîhu Müslim, Zekât: 105. Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, s:3. 35 40 Tefsir Problemleri hıristiyanın, kendi inancını İncil’de arayıp bulduğu gibi; İslâm tarihinde ortaya çıkan her mezhep ve fikrî hareket de Kur’ân ve Hadîs’te kendisine yer aramış ve bulmuştur... “ sözü, maalesef günümüzün bâzı ilim adamları tarafından da kabul görmüştür Oysa bu belki Yahûdî ve Hıristiyanlar için doğru olabilir, fakat gerçek müslümanlar için hiç de doğru bir hüküm değildir. Çünkü Hak mezhep mensubu gerçek müslümanın fikirleri Kur’ân ve Hadîs’ten kaynaklanır; yoksa Kur’ân ve Hadîs müslümanın fikrinden değil... Hıristiyan gibi, müslüman kendi kafasından, önceden bir peşin fikir oluşturmuş ve kendi eliyle yazdığı ya da tahrif ettiği İncil’de, yine kendisi veya kendisi gibi bir beşerin belirlediği yer ya da fikri bulma imkânına sâhip değil ki!.. Onun fikirlerini Kur’ân ve hadîs oluşturmuştur: yoksa Kur’ân ve Hadîsi, İncil ya da Tevrât’ta olduğu gibi, onun fikirleri oluşturmamıştır. Kur’ân ve Hadîs, metlüvv vc gayri metlüvv vahiyler olarak tamamen Allah (C.C.)’e ve Rasûlü S.A.’e âittir. Dolayısıyla herkesin Kur’ân ve Hadîs’te, kendisinin Vahy-i İlâhî’den kopuk olarak benimsediği fikir ya da mezhebi bulması, ancak tesâdüfen akıl ya da fikri vahye mutâbık düşmüşse, o zaman mümkündür Bu ise çok nâdir olarak gerçekleşebilir Hele sapık mezhepler için aslâ gerçekleşemez bir bütün olarak... Sayın Goldziher (1850-192 l)’in yapmaya çalıştığı gibi, deryalar kadar geniş ve uzun İslâm Tarihi boyunca çıkan bunca farklı fikir ve karşıt mezheplerin, doğrusunu eğrisinden ayırmadan; Tefsir bile denilemeyecek bir çok hezeyanlarla dolu olanlarından tutun da en sağlam ve mu’teberlerine varana kadar, çok değişik temâyülleri farklı üslûp ve dozlarda kaleme alan Tefsir Problemleri 41 sayısız Tefsirleri birbirine katarak; sapık mezheplere âit Tefsirlerin tümüne: “Mezhebi Tefsir”, hakîkî Tefsirlere de: “Yüzeysel ve Basit Tefsir” adını takarsanız, sâdece Vahy-i İlâhî’nin değil de böylesine ne idiği belirsiz bir Tefsîr kargaşasının ilk merhalesinin Kur’ân metnini oluşturduğunu söylemekle kalmaz; rahatlıkla son merhalelerinin de Kur’ân metnini oluşturduğunu söyleyebilir; hatta Tevrât ve İncil metinlerini Kur’ân olarak dikte ettirdiğini bile ileri sürebilirsiniz. İşte bütün misyoner ve müsteşriklerin, Kur-an’ı yok etmek ve İslâm’ı yıkmak için, kullanımına sunulan bir diğer metod... Haklıyı haksıza, doğruyu eğriye, sağlamı çürüğe katıp karıştırarak anlaşılması zor ve içinden çıkılması imkânsız bir ortam yaratmak suretiyle hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak sergilemek. . İşte Goldziher (1850-192 l)’in “Mezâhibi”nden bu bihmsel(!) davranışa da bir örnek: “Tabiatıyla bu yöneliş (yani, her fikir ve mezhebin Kur ân’da kendine yer bulmaya çatışması) ve bu yönelişin Tefsire getirdikleri, mezhebi Tefsirlerin yazılmasına fidelik etti. Böylece “Mezhebi Tefsîr”, süratle “Yüzeysel ve Basit Tefsîr” le yarış safhasına girdi...”36 “Burada, aşağıdaki araştırmaların gâyesi, İslâm Tarihinde yer alan dini mezheplerin (kendi mezheplerinin hakk 36 Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, s:3. 42 Tefsir Problemleri olduğuna Kur’ân’dan delil bulma) gâyesinin gerçekleştirilmesi uğrunda, ne şekilde ve ne ölçüde verimli sonuca yöneldiklerini detaylı bir şekilde açıklamaktır...”37 KUR’ÂN’IN METNİNİ İLK TEFSİRLER OLUŞTURMUŞ?! “Kur ‘ân Tefsirinin ilk merhalesi ve sağlıklı tohumları içine alan bir Tefsirin baş kısımları, bizzat Kur ân metni’nin ortaya konmasında rol almıştır...”38 Burada Goldziher’in (1850-1921) İslâm’daki mezhebi Tefsire yönelişten, mezhebi Tefsirin sathî Tefsirle yanşa girmesinden ve her mezhebin Kur ân’da kendi verini bulmaya çabalamasından memnun olduğunu; sonuçta da bu memnûniyetinin sebebini; “Kur’ân Tefsirinin ilk merhalesi bizzat Kur’an Metni’nin ortaya konmasında rol almıştır.” sözüyle tasrîh ettiğini görüyoruz. Kur’ân’ın Tefsiri, Kur’ân’ın metnini, yani âyetlerini ortaya koymuş!... Kur’ân’ın metni Tefsirini değil de!... Tefsiri metnini!... Hani Kur’ân, Tevrât ve İncil’den aktarılmıştı?!.. Şimdi de tefsîr’den mi aktarıldı diyorsunuz?!.. 37 Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, s:3. Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, s:3. 38 Tefsir Problemleri 43 TEFSİR KUR’ÂN’IN METNİNİ NASIL OLUŞTURUR?! Tefsir, Kur’ân’ın lafızlarının açıklamalarından ve âyetlerinin îzâhlarından ibârettir. Nasıl olur da açıklama ve îzâh demek olan Tefsir, açıkladığı Kur’ân’ın metnini ortaya koyar veya bu işte rol alır?! Kur’ân âyetlerinin metinlerini, mezhep ihtilâflarının ürünü olan Tefsir nasıl belirleyebilir? Anlamak mümkün değildir. Oysa biz Onları Vahy-i İlâhî’nın belirlediğini sanıyor(!) O’nların: ( ُوحى َ ) إِ ْن ه َُو إِ َّال َوحْ ٌي ي: “Hak tarafından iyhâ edilmiş bir vahiyden başka bir şey olmadığı”na39 inanıyorduk. Durun, önce şu Tefsirin lügat ve ıstılâh mânâları neymiş? Kur’ân metinlerini nasıl oluşturmuş? Bir bakalım: A.TEFSÎR’İN LÜGAT MÂNÂSI Îzâh. beyân ve geniş açıklamadır. “Fesr” kökünden alınmıştır. “Fesr” de, ortaya koymak ve açığa çıkarmak demektir.40 Kâmûs’ta ve diğer lügatlarda da “Fesr”. Üstü örtülü olan şeyin üstünü açmak. 41 Râğıbü’l- Isfchânî (502/1108)’ve göre de: Ma’kûl mânâyı ortaya çıkarmak. 42 İbnü Mcnzûr 39 Necm Sûresi, âyet: 4. Zehebî, Muhanınıed Huseyn. Et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn: 1/13. 41 Kâmûs Tercemesi: 2/606. Kâmus: 2/110. El-Ezheri, Tehzîbü’l-Lüğa. 42 Râğıbü’l-İsfehânî. Huseyn b. Muhammed. el-Müfrcdât Fî Ğarîbi’l-Kur’ân, 571. 40 44 Tefsir Problemleri (711/131 l)’a göre ise: yukardakilere ilâve olarak, müşkil lafızlardan kast edilen mânâları açığa çıkarmak43 demektir. B.TEFSÎR’İN ISTILAH MÂNÂSI Istılâh mânâsı ise: Ebû Hayyân (654/1256)’a göre: “Kur’ân lafızlarının telaffuz (nutk) şekilleri, delâlet ettikleri mânâları, kelime ve cümlelerinden çıkarılacak hükümleri ve cümle halinde lafızlarına yüklenecek anlamları araştıran ilimdir.”44 Tefsîr’in daha genel ve yaygın bir tarifi de şudur: “Beşer gücünün yettiği oranda, Allah Teâlâ’nın. Kelâm-ı İlâhîsinden murâd buyurduğu mânâ ve maksadları inceleyen ilimdir.”45 Önce ortada bir metin, bir âyet vardır, müfessir bu metinden Allah Teâlâ’nın muradının ne olduğunu, edindiği Kur an ilimleri ve Tefsir usûlü ilimleri yardımıyla gücünün yettiğince araştırır. Kendi aklına, mezhebine ya da kişisel temayül veya kanâatine Kur’ân metnini âlet ederek değil, tam aksine, kendi tarafsız aklı, yeterli ilmi ve murâd-ı ilâhî’ye en uygun düştüğüne, hiçbir etki altında kalmadan, inandığı temâvül ve kanâati doğrultusunda Kelâm-ı İlâhi ye açıklamalar getirir ve murâd-ı ilâhî yi özel kuralları çerçevesinde, müfessirin taşıması gereken 43 İbnü Menzûr, Cemâlüddin Muhammed, Lisânü’l-Arab: 6/361 ve Sofuoğlu, Mehmet, Tefsire Giriş: 239. 44 Daha geniş bilgi için bkz: Ebû Hayyân. El-Bahru’l-Muhît: 1/5-7. 45 Zehebî, Muhammed Huseyn. Et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn: 1/14, 15. Tefsir Problemleri 45 tüm yetki, yetenek, nitelik ve şartlarla donanmış olarak, tefsir ve îzâh eder. Bu ölçülerin dışına taşan kimselerin Âyct-i Kerimeler üzerinde sarfettıkleri sözler; kendi kişisel kanaatlerine. Hakk’tan münharıf mezhep ve temâyülüne, siyâsî, iktisâdi, kültürel ve toplumsal saplantılarına tercümân ya da âlet ettiği beyânlar asla Tefsir sayılamaz... Goldziher (1850-1921), vukardaki sözleriyle önce Tefsir bile sayılamayacak bu tür söz düellolarının Tefsire girmesinden memnûniyetini beyân etmiş, çünkü bu ona. Kur an Metni’ne bir takını şüphe ve iftiralar yöneltme imkânı vermiştir. Sonra da bu Tefsir kargaşasının Kur’ân Metni’ni oluşturduğunu ileri sürmüştür. Oysa Kur’ân metni Tefsir in sebebi, Tefsir ise Kur’ân Metni nin sonucudur. Hiçbir zaman sonuç sebebi doğurmaz; tam aksine, her zaman sebep sonucu doğurur. Burada Kur’ân Metni ana. Tefsir ise. O ananın evlâdı mesâbesindedir. Hiçbir zaman evlat anasını doğurmaz; tam aksine, her zaman ana evlâdını doğurur. Mezhebi olsun hızbî olsun, siyâsî olsun sosyal olsun, rivâî olsun dirâî olsun... Eğri olsun doğru olsun... ilk merhalesinde olsun son merhalesinde olsun, hiç bir zaman Tefsir, Kur’ân Metni’ni ortaya koymuş veya bu işte rol almış değildir. Tam tersine, her zaman. Kur’ân Metni Tefsîr’i ortaya koymuştur. Kur’ân Metnini ortaya koymada rol alan biricik aktör-lâ teşbih ve lâ temsîl-sâdece ve sâdece Allah c.c. olmuştur: 46 Tefsir Problemleri ٌ ات ُّمحْ َك َم ٌ ََاب ِم ْنهُ آي ( ٠٠٠ات َ ي أَن َز َل َعلَ ْيكَ ْال ِكت َ )هُ َو الَّ ِذ: “Kitâb(ı ilâhîy)i sana indiren O’(Allah)dır, (yâ Muhammed!...)”46, ( إ ِ ْن هُ َو ي يُو َحى ٌ ْ) إ ِ َّال َوح: “O Kur ân, (Beyzâvî’ye göre, Kur’ân ve Hadîs), kendisine (Hz. Muhammed’e Allah’tan) iyhâ (ve ilkâ) edilen bir vahiy’den başka bir şey değildir.”47 Görülüyor ki, Goldziher’in (1850-1921) Kur’ân ve İslâm düşmanlığına burada sunduğu tahrîb metodu: “Sebepleri sonuç yerine, sonuçları da sebep yerine koyarak, sözlerin yerlerini değiştirip gerçeği ters yüz etmekten ibârettir. Her şeyi kendi âiı olduğu yere değil de, tam ters ve taban tabana zıt yere koyarak sonucu tersine çevirmek ve böylece akı kara, karayı ak. Hakkı bâtıl, bâtılı Hakkgöstermek…” ( ِّمنَ ا َّل ِذينَ هَادُو ْا يُ َح ِّر ُفونَ ا ْل َكل ِ َم عَن ٠٠٠ِ َو َلكِن َّل َعنَهُ ُم ههللا ُ ب ِ ُك ْفرِهِ ْم٠٠٠ض ِعه ِ ) َّم َوا: “Yahudilerden kimileri de sözlerin yerlerini değiştirirler... Fakat Allah onlara küfürleri (gerçeklerin üzerini örtüp, insanlara göstermemeleri) yüzünden lânet etmiştir...”48 KUR’ÂN DÜŞMANLIĞINDA YAHÛDÎ MÜSTEŞRİK GOLDZİHER’İ SÂDIK TALEBESİ ARTHUR JEFFERY’NİN DESTEKLEMESİ VE KUR’ÂN METNİNDE FARKLILIKLAR VE “TAHRİF” İDDİÂSI Sâdece Kur’ân ve İslâm düşmanlığı bayrağını hocası Goldziher (1850- 1921)’den alarak bir yere kadar taşımakla 46 Âl-i İmrân Sûresi, âyet: 7. Necm Sûresi, âyet: 4. 48 Nisâ Sûresi, âyet: 46. 47 Tefsir Problemleri 47 kalmayıp 49 bir de büyük kayıp(!) “Goldziher (1850-192 l)’in Hatıraları” nı kaleme alarak ona olan minnet borcunu ödeyen, yukarda can alıcı bir paragrafını aktardığımız, sâdık talebesi, müdekkik âlim(!) 50 Arthur Jeffery de, Kur’ân düşmanlığı yolunda üstâdını harfıyyen izlemiş ve ona İbnü Ebî Dâvûd es-Sicistânî’nin (316/928) “Kitâbü ‘l-Mesâhif”ini neşrederek bir takım katkılar yapmava çalışmıştır. Neden “Kitâbü’l-Mesâhif” derseniz?! Cevabı gâvet basit çünkü bu kitap, bâzı sahabelerin kendi hâfızalarını kendi özel notlarıyla takviye için yazdıkları şahıslarına mahsûs muhtelif Kur’ân nüshalarıdır. Yazı yazmayı bilen herkes kendince not etmiş, Kur’ân metinleri arasına bâzı hadis ve duâ metinlerini de kaydettikleri olmuş. Kendi kafa ve imkânlarına göre ve kendileri için yine kendilerinin bazen düzenli bazen düzensiz, bâzı eksiklik ve fazlalıkları da ıçerebilen kişisel mushaflar... Dolayısıyla bunlar, gâyet tabii olarak, birbirlerinden bâzı farklılıklar, takdîm ve te’hîrler, eksiklik yükseklikler arzedebiliyorlar... Zaten İslâm düşmanlarının büyük çapta yararlandığı malzemelerin en belli başlılarından biri de Muhammed ümmeti içerisinde cımbızla arayıp buldukları “İhtilâflar”dır “İhtilâfa’l-Mezâhib, İhtilâfa’l-Meşârib, İhtilâfa Ebî Hanîfe Me’a İbni Ebî Leylâ... İhtilâf... İhtilâf … “İhtilâfü’l- Mesâhif: Kur’ân’ın ilk nüshaları olan mushafların birbirini tutmaması ve birbirinden farklılıkları?!...” demektir. Maksat “Falan sahâbenin mus- hafı filamnkinden farklı... öyle ise, bu işte bir iş var!...” Sonuçta da. 49 El-Akîkî. Necib. El-Müsteşrikûn, 3/158. El-Akîkî. Necib. El-Müsteşrikûn, 2/379. 50 48 Tefsir Problemleri Kur’ân’da “tahrif’ var, “tashîf’ var, “ilâve” var, “eksiltme” var, “tağyir” var “tebdil” var!...” diyebilmek. İşle Arthur Jeffery’nin “Kitâbü’l-Mesâhif’c yazdığı mukaddimesinde bu hususta söyledikleri: ÇEŞİTLİ İHTİLÂFLARA AĞIRLIK VEREREK BUNLARI TAHRÎFÂTA DELİL GÖSTERMELERİ Jeffery mukaddimesinde diyor ki: “Sahabe Mushaflarımn İhtilâfı (farklılıkları): Çoğu sahabelerin Kur ân’i bir mushaf içerisinde topladıkları rivâyet edilmiştir. Ali b. Ebî Tâlib (40/660). İ’Jbey h. Ka’b (21/641), Huzeyfe’nin kölesi Sâlim (12/633). Abdullah b. Mes’ud (32/653), Ebû Mûse’l-Eş’arî (324/936). Abdullah b. Zübeyr (75/695), Ebû Zeyd (16/637), Mu’az b. Cebel (ö.639 M.) ve diğerleri... Bu mushaflar hiç birbirini tutmuyor ve farklılıklar arz ediyordu..”51 Takdir edileceği gibi, bu işin iç yüzü ancak. Kur”ân-ı Kerîm’in nüzûl şekli, nâzil olan âyetlerin Rasûlüllah S.A.’in mübârek ağızlarından alınış tarzı, zihinlerde hıfzı, yazı olarak muhâfazası. âyet ve sûrelerinin tertibi ve düzenlenerek bir mushaf halinde bir araya toplanması konularını inceledikten sonra gereği gibi anlaşılabilir. Takdir edersiniz ki, bunlarla ilgili hiç bir bilgisi olmayan bir kimseye, mesela, özellikle Hz. Ali’ye aşırı sevgisi olan bir alevîye. Jeffery’nin dediği gibi. “Ali, 51 Jeffery, Arthur; Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 5. 6. Tefsir Problemleri 49 topladığı Kur ân âyetlerinden oluşan mushafmı devesinin üzerine yükledi ve hu (bir deve yükü) mushafı sahabelere getirdi...”52 Derseniz, buna bir de “O mushafm içerisinde “Velayet Sûresi” de vardı. “İmamet Sûresi” Bakara’nın üç misli. “Ehl-i Beyt Sûresi” beş misli kadardı... “ türünden yalanlan eklerseniz, buna gulât-ı şî’a bir yana. sâdece Alevî değil, işin iç yüzünden habersiz her Ehl-i Beyi muhibbi, ki her müslüman Ehl-i Beyti sevmektedir, rahatlıkla ınanabilecektir. İSLÂM VE KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI İŞBİRLİKCİLİĞİNİN MİLLETLER VE NESİLLER HÂLİNDE BU DÜŞMANLIĞI SÜREKLİ TAKİBE ALMALARI, MÜSLÜMANLARI İSTEDİKLERİ YÖNE YÖNLENDİRMEYE ÇALIŞMALARI VE KUR’ÂN’DA TAHRİF VAR İDDİÂSINDA ISRARLARI Şimdi Arthur Jeffery’nin yukarda bir paragrafını verdiğimiz mukaddimesinin baş tarafından alarak, önce onun hocası Goldziher (1850-192 l)’i izleyişini görelim: “Biz bu kitapla okuyculara. Kur’ân’m geçirdiği safhaların tarihçesi hususunda. “Kitâbü’l-Mesâhif’in, yeni bir incelemeye esas teşkil etmesi umudunu taşıdığımızı arz ve takdim ediyoruz. Günümüzde, şark ulemâsı Kur ân’m tefsiri, i’câzı ve ahkâmı ile ilgili pek çok eserler yayınladılar. Fakat şimdiye kadar bize “Kur’ân’ın kıraatlarmın geçirdiği safhalar”dan ve “onlarda yapılan değiştirme ve silmeleri inceden inceye 52 Jeffery, Arthur; Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 5. 50 Tefsir Problemleri araştırma”nın özel bir câzibe ve çarpıcılık taşıdığı bir asırda, bâzı yazarların bu konudaki haşarılarına karşın, doğu âlimlerinin bu konuya neden yanaşmadıklarını lam olarak bilemiyoruz...”53 Tabiidir ki Jeffery’nin burada sözünü ettiği “Bâzı yazarlar”ının başında hocası Goldziher (1850-1921) gelmektedir. Goldziher (1850-1921)’in de bu konudaki ilhâm kaynağının, dostum diye sitayişle bahsettiği Theodor Nöldeke (1X36-1930) olduğu su götürmez bir gerçektir. Zira müsteşriklerden Kur’ân metnine yönelik ilk derli toplu savaşı açan “Târîhu’n-Nassı’lKur’ânî” veya “Tarîhu’l-Kur’ân” adlı kitabıyla Nöldeke (1836-1930) olmuştur.54 Goldziher (1850-1921) “Mezâhih” inde bu hususa şu sözleriyle temâs eder. “Büyük dostumuz Theodor Nöldeke (1836-1930), bu meseleyi. (Kur’ân Metninin muharref olduğu meselesini) Paris’te akademi mükâfatı kazanan soylu ve bâkir kitabı “Tarihu’l-Kur’ân”da tam anlamıyla çözmüş ve meselenin konuyla ilişkisini Kur’ân’ı tarayarak açıklamıştır...”55 Nöldeke (1836-1930): “Kur’ân’ın metm’nin muharref olduğü’nu ılmî(!) bir üslupla isbât ettiğini iddiâ ettiği ve Avrupa’nın “Kur ân tehdidinden kurtuloyuruz” ümidiyle, ödül yağmuruna tuttuğu bu kitabını önce Almancaya çevirmiş ve 53 Jeffery, Arthur; Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi, S: 5. El-Akîkî, Necib; El-Müsteşrikûn, S: 2/380. 55 Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, S:7. 54 Tefsir Problemleri 51 “Târihu’n-Nassı’l-Kur’ânî” adıyla Götüngen’de 1860’da yayınlamış; sonra bu işi talebesi Schwally’ye (1863-1919) havâle etmiş, Schwally’de hocası Nöldeke’nın bu kitâbını yeniden tahkik ettikten ve birtakım ekler ilâve ettikten sonra iki cilt hâlinde Laıbniç’de 1919’da bir daha bastırmış. O da ölürken işi Bcrgstrasser’e (1886-1933) devretmiş Bergstrasser (1886-1933) kitâb üzerinde çalışmalarını sürdürürken ölmüş ve bu peşi bırakılmaz işi talebesi Pretzl’c (1893-1941) devr etmiş ve nihâyet Pretzl (1893-1941) ile kitâbın üçüncü cildi de tamamlanarak 1926’da Laibniç’de tekrar basılmış...56 İşte JefTery’nin doğu âlimlerinin ilgisizliğine karşı başarılar kaydettiklerini ileri sürdüğü ve “bâzı” kelimesiyle gizlediği âlimler(!) Mezkûr mukaddimesinin ikinci sayfasında kendisinin de açıkladığı gibi, bunlar: başta Goldziher (1850-1921) olmak üzere, Nöldeke (1836-1930), Schvvally, (18631919). Bergstrasser (1886-1933) ve Pretzl (1893-1941) dır.57 Açıkça görüldüğü gibi kıraat farklılıklarını gerekçe göstererek, Kur’ân Metni’nin muharref olduğuna dünyayı inandıracaklarını sanıyor ve bu hülyâ- nın peşine, talebesiylc. hocasıvla zincirleme nesilden nesle birbirini kesintisiz tâkib eden orduları takıyorlar. Bu kutsal(!) görevi, biri diğerinden devr alarak, asırları aşan bir bayrak yarışını Yahûdî’si ve 56 El-Akîkî Necib, El-Müsteşrikûn:2/380; Jeffery, Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 4. 57 Jeffery, Artlıur; Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 4. 52 Tefsir Problemleri Hıristiyan’ıyla işbirliği yapmak sûretıyle sürdürmekle yetinmiyor, bir de: “Doğu âlimlerinin bu konuya neden yanaşmadıklarını bilemiyoruz!..” 58 diyerek, gerçek İslâm Âlimleri’nin kendi- lerinc katılmayışlarından yakınıyorlar Halbuki onlar doğudaki gerçek âlimlerin, farklı kıraatlann Peygamberimize vahiy yoluyla farklı şekilde geldiklerini ve bunların tevâtürlc sâbit olduğunu, Peygamber S.A.’in bile bunlar üzerinde tasarruf hakkına sâhip olmadığını pek âlâ bilmektedirler Bunlar, aç ve câhil bıraktıkları İslâm dünyasının, bir gün yalanlarına inanıp peşlerine takılacaklarını mı zannediyorlar?!... dersiniz. Gerçekten, müslümanlar Rablannın, Peygamberlerinin şahsında kendilerine: ( صا َرى َحتَّى تَتَّبِ َع َ ضى عَن َ َّك ْاليَهُو ُد َوالَ الن َ َْولَن تَر َّ ٠٠٠(“ ) ِملتَهُ ْمYâ Muhammed!...) Yahudiler ve hıristiyanlar. sen onların dinlerine girmedikçe, senden aslâ râzi ve memnun olmayacaklardır...”59 kavli ilâhîsini unutup da bu neces 60 lerin peşine takılıp gidecekler mi aceb?!... Bunlar, kendileri bile inanmadıkları halde, bir taraftan Kur’ân-ı Kcrîm’in muharref olduğuna insanları inandırmak için delîl diye bir yığın safsata getirirken, diğer taraftan bilimsellik(!) adına. Tevrât ve İncil’in Mısır kumları içerisinde hiç bozulmadan günümüze kadar olduğu gibi ulaştığını söyleyebilmişler; fakat ellerine ulaştığını iddiâ ettikleri bu Tevrât ve İncil’in aslının hangi dilden, İbrânice mi, Süryânîcc mi, Sâmirîce mi. Rumca mı 58 Jeffery, Artlıur; Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 3. Bakara Sûresi, âyet: 120. 60 ( ٌ ) إ ِ َّن َما ْال ُم ْشر ِ ُكونَ نَ َجسMüşrikler “neces” ten başka, yâni bizzat pislikten başka bir şey değildir.” Tevbe sûresi, âyet: 28. 59 Tefsir Problemleri 53 yoksa eski Yunanca mı olduğuna bir türlü karar verememişlerdir.61 Mâdemki Tevrât ve İncil elinize olduğu gibi geçmiş, açıpda hangi dilden olduğuna niçin bakamıyorsunuz?!... Sonra bu iki semâvî kitap nasıl olmuş da aynı Mısır’ın, aynı çölünün aynı kumunda bir araya nasıl gelebilmişler?!. Mermerleri eriten, çelikleri çürüten ve kemikleri toz eden asırlar, nasıl olmuş da bu kağıt tomarlarını çürütmemiş, toz etmemiştir?!. TEVRÂT VE İNCİL’İN BUGÜNKÜ DURUMLARI Gerçek Tevrât ve İncil’i biz müslümanlar da kabul ve tasdik etmekteyiz. Zira Kur’ân-ı Kerîm’in kendisinden önce indirilen kitapları, çoğu kere Tevrât ve İncil’i ismen tasrîh ederek kabul ve tasdik ettiğini açıkça ifâde eden âyet sayısı yirminin üzerindedir. Fakat burada sözü edilen Tevrât ve İncil Hz. Mûsâ ve Hz. îsâ’ya indirilen Tevrât ve İncil’in asılları ve indirildiği şekillendir. Yoksa asırlar sonra yazılmış, kimin yazdığı nıeçhûl çok sayıda nüshaları olan ve hangi nüshasının gerçek olduğu karanlık, büyük çapta tahrifata uğramış, hangi âyet ya da sifrinin doğnı hangisinin yanlış olduğu meçhul, aynı âyet içerisindeki kelime ve rakamlann nereye kadarının ilâve ve hangisinin yanlış olduğu meçhûl; kendi mensuplarından kimilerinin kabûl, kinıılennın reddettiği sayısız nüshalarından hangisinin ve neye göre makbul ya da merdûd olduğu meçhûl; hiç bir nüshası diğerini tutmayan, birinin diğeriyle hiçbir alâkası yok denecek kadar ayrı ve aykırılıklarla dolu nüshalannın hangisini Kur’ân tasdîk eder ve müslümanlara tasdîk mükellefiyeti yükler ki?!.. 61 Delhi’li, Rahmetullah Efendi, İzhârü’l-Hakk Tercümesi: 654-685. 54 Tefsir Problemleri Kendi bilginleri tahrifata uğradıklan hakkında hemen hemen ittifak halinde iken biz müslümanların muharref Tevrât ve İncil’i kabûl etmemiz, hem de Kur’ân’dan sonra neshedildiği kesin olan Tevrât ve İncil’i Kur’ân’dan sağlam kabûl etmemiz nasıl beklenebilir?!.. Onu onlar ancak, içimizden satın alıp kendi hesaplarına çalıştırabıldiklcri, çifte Standard “dönme’lere telkîn edebilir, şeytanın kalplerine eğrilik ve kaypaklık koyduğu fitneci ve aşılandıkları peşin fikirlere uygun yorum ve “aferin “ getirecek bilimsel(!) aldatmaca: “Teşâbüh”cülerine 62 kabûl ettirebilirler. TEVRAT: Ahdi Atık’in 1 bölümü 38 kitâb. 2. bölümü 9 kitâb olmak üzere toplam 47 kitaptır. Bunlardan sâdece: 1)Sifr-i Tekvîn, 2)Sifr-i Hurûc, 3)Sifr-i Ahbâr, 4)Sifr-i Aded ve 5)Sifr-i İstisnâ olmak üzere”63 beşi, bir başka görüşe göre üçü, kabûl görmüş gerisi reddedilmiştir. Sâmiriler bu 38 kitaptan sâdece 7’sini kabûl ederler. Tevrâtları da Yahudî Tevrâtından tamamen başkadır.”64 İNCİL: Ahdi Cedid’ın 1. bölümü 20 kitâb. 2. bölümü 7 kitâb olmak üzere 27 kitâptır. Bunlardan da sâdece: 62 Âl-i İmrân sûresi, âyet: 7’den iktibâs. Delhi’li, Rahmetullâh Efendi. Izhâru’l-Hakk Tercemesi: 65, 67. 64 Delhi’li, Rahmetullâh Efendi. Izhâru’l-Hakk Tercemesi: 67. 63 Tefsir Problemleri 55 1)Matta, 2)Markos, 3)Luka ve 4)Yuhannâ İndileri kabul görmüştür.65 Kral Kostantin 325 M. yılında Nairite’de hıristiyan bilginlerinden bir kurul kurarak bu kitapların hepsini inceletmiş. Bilginler kurulu bu kitaplardan yalnız “Kitâb-ı Yahûdiyet”m doğruluğuna, diğer kitapların hepsinin şüpheli ve değiştirilmiş olduklarına karar vermiş. Bu karar, jürinin “Kitâb-ı Yahûdiyet”e yazmış olduğu önsözden de anlaşılmaktadır. Bundan sonra 364 M. yılında “Lodisya Kurulu” adında bir kurul daha toplanmış bu kurulun bilginleri de “Kitâb-ı Yahûdiyet” hakkındaki hükmü kabul etmiş, buna ilâve olarak yedi kitâbı daha kabûle şâyân bulmuştur. Bu yedi kitâb içerisinde bugün kabul gören dört incilden bir tanesi bile bir bütün olarak yer almamaktadır. Ayrıca “Müşâhedât-ı Yuhannâ” kitabı, her iki kurul tarafından da şüpheli görülmüştür Bundan sonra 397 M. yılında “Meclis-i Kâri-i Tehis” denilen 126 kişilik bir bilginler kurulu daha toplanmış, bunlar da öncekilerin kararlarına ilâveten incil olarak altı kıtâb daha kabul etmişler... Bunlar içerisinde de dört İncil’in hiçbiri, bir bölüm ölçüsünde de olsa mevcud değildir. 65 Delhi’li, Rahmetullâh Efendi, Izhâru’l-Hakk Tercemesi: 67, 69. 56 Tefsir Problemleri Bundan sonra Vaterlo, Floransa vc Tarentc’dc de üç kurul daha kurmuş, kutsal kitapları inceletmişler, bunlar da kabul etmişler, reddetmişler!... Sonraları protestanlar çıkmış onlar da öncekilerin kabul etmediği altı incil daha kabul etmişler ve bunların bâzı bölümlerini de reddetmişler. Bu kitapların asılları İbrânî ve Çaldı dillerinde yazılmış fakat bugün hiçbiri ortada yok. Yahûdîler bu kitapların ilhâmla yazılmış olduğunu kabûl etmezler! Îsevîlerin tamamı bu kitaplara değer vermez. Cirum demişki. Bu kitaplar dînî problemlere inandırıcı cevap vermekten uzaktır. Din bilginleri Kilos: “Bu kitapların her zaman ve her yerde okunması sakıncalıdır”, demiş. Boobless adındaki râhip bu kitaplardan ikisinin değiştirilmiş olduğunu isbâtlamıştır. 66 Hz. Adem’den Nûh Tûfânı’na kadar olan süre. İbrânîce nüshada: 1650 yıl yunanca nüshada: 2262 yıl, Sâmirîce nüshada: 1307 yıl; Tûlan’dan Hz. İbrahim’in doğumuna kadar ki süre, İbrânîce nüshada: 292 yıl. Yunancada: 1072 yıl, Sâmirîcede: 942 yıl, Hz Âdem’den îsâ A.S.’ın doğumuna kadarki süre; İbrânîce nüshada: 4004. Yunanca’da: 5872 yıl, Sâmirîcede: 4700 yıldır. Heykel mescidinin yapıldığı yer İbrânîce nüshada: “Aybal” dağı, Sâmirî nüshada “Cerzim” dağı olarak gösterilmiştir.67 İsmail Fennî Ertuğrul’un (1855-1946) Hakikat Nurları adlı eserini neşre hazırlayan Osman Ergin, mezkûr kitâbın 209. sayfasında kaydettiği bir dipnotunda özetle şöyle demektedir: 66 Delhi’li, Rahmetullâh Efendi, Izhâru’l-Hakk Tercemesi: 67, 69. Delhi’li, Rahmetullâh Efendi, Izhâru’l-Hakk Tercemesi: 545. 67 Tefsir Problemleri 57 “Vaktiyle intişâr eden elliyi mütecaviz muhtelif İncil nüshaları Ruhban Meclisi tarafından yakılarak yalnız Matta, Markos, Luka ve Yuhannâ’ya ısnâdedilmekte olan dört incil bırakılmıştır. Bunlar otuz kadar sahifeden ibâret birer küçük kitaptır... Bunlardan en eski olan Matta İncilı’nin ârâm dilinde yazıldığı zannedilmektedir(!)Bu İncilin de aslı kaybolmuştur... Mars iyon mezhebi İndilerin Hz. îsâ’ya isnadının doğru olmadığına ve Luka İncili ile Senpol İncil inin az bir kısmından mâdâsmın sonradan tasni’ edildiğine yani uydurulmuş bulunduğuna kâildir.”68 İsmail Fennî Ertuğrul’da (1855-1946) N. Simon’un “Dinler İçinde Muzhik Bir Seyâh ât” adlı kitâbından naklen şunları aktarmıştır: “Îsâ, hiçbir şey yazmadı, ilk havâriler de pek az bâzı şeyler yazdılar.. İndilerin müellifleri, sâdece îsâ’ya yaklaşan yahut O’nu tanıyanlarla münâsebette bulunan veyahut yalnız îsâ’dan bahsedildiğini işiten kimselerden O’nun hakkında işittikleri bâzı şeyleri tekrar ediyorlardı. Daha ilk asırlarda bu İndilerin birtakım mücâdelelerin tarafgirâne ve asılsız te’lîfi olduğundan, binaenaleyh doğruluklarını temin edecek hiçbir şeye mâlik olmadıklarından bahisle bunlara karşı şiddetli ıtirâzlar vukıt bulmuştur”69 68 Ergin, Osman, Hakikat Nurları: 209, 210, dipnot: 2. Ertuğrul, İsmail Fennîa, Hakikat Nurları: 210. 69 58 Tefsir Problemleri “İndilerin ne îsâ ne de Havâriler tarafından yazılmayıp, çok zaman sonra meçhûl birtakım kimseler tarafından yazıldığını ve hu adamların, insanların görmedikleri şeylere inanmayacaklarını bildiklerinden, hikâyelerinin başlarına Havarilerin veya onlara mensup kimselerin isimlerini koyduklarını herkes bilir... îsâ’nın hiçbir nutkunun metni elde mevcut değildir. Kolleksiyon yapan biri ellidört incil bulmuş, bunlardan ellisi yakılmış, kalan dört İncil de her türlü tezatlarla doludur”.70 Şimdi de ömrünü Ahd-i Cedid ve Ahd-i atik içerisinde geçirmiş ve neticede hidâyeti bulabilmiş çağdaş âlim Maurice Bukaille’nin bu konudaki tesbîtlerine kısaca göz atalım: “Tarafsız olmak gerekirse, bize ulaşan söz konusu Tevrat metinlerinin gerçeği ifâde etmediklerim kabullenmek zorunludur. Allah gerçek olmayan bir hususu vahyeder mi? Gerçeklen, insanlara uydurmalarla, hem de çelişkili uydurmalarla tâli mâl veren bir Tanrı fikrini anlamak mümkün değildir Durum böyle olduğuna göre, ister istemez, metnin, insanlar tarafından değiştirildiği hipotezini öne sürmek gerekir. Bu tahrif, ya nesilden nesile geçen sözlü rivayetlerde, ya da bu rıvâyellerin teshil edildiği metinlerde cereyan etmiştir. Tekvin gibi bir eserin, üç asır zarfında, en azından iki defa yeniden elden geçirildiği bilindiğine göre, onda bir takım yanlışlar yahut olayların gerçek 70 Ertuğrul, İsmail Fennîa, Hakikat Nurları: 210. Tefsir Problemleri 59 durumlarıyla bağdaştırılmayacak hikâyelerin bulunmasından şaşırmak niye?”71 “Bu yanlışlar, tutarsızlıklar ve çelişkiler yığını karşısında, hıristiyan Tefsircilerin lepkilerindekı farklılık, hayrete düşürecek derecededir. Bâzıları, bu hataların bir kısmını kabûl eder ve kitaplarında, bu dikenli meseleleri ele almakla tereddüt etmezler Bâzıları, kabûl edilemeyecek ifâdeleri pek kurcalamaz, metinde olanı harfi harfine savunmaya yönelir, savunmacı ve övücü sözlerle ve çoğu zaman, beklenmedik deliller desteği ile muhâtabı iknâ etmek için çabalar durur, böylece mantığın reddettiği hususları unutturacaklarını umarlar.”72 “Vahiy inancına dokunan, hıristiyan çevrelerde hâkim olan bu sıkıntı. Vatikan II Konsili (1962-1965) sırasında da ifâde edildi Orada, kabûl edilebilecek bir kesin metnin ortaya çıkması ve -Vahy hakkındaki 4 nolu konsil belgesine yazdığı girişte 73 Mgr Weber’in deyimiyle- “konsili çamura saplanmak tehlikesiyle karşı karşıya koyan hu acıklı durumun” sona ermesi için. üç yıl boyunca süren tartışmalardan sonra, en azından beş metnin değiştirilmesini beklemek gerekmişti. 71 Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim s:62. Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim s:63. 73 Le Centurion, 1966. 72 60 Tefsir Problemleri Bu belgenin Eski Ahid’e ilişkin iki cümlesi (4. Bölüm, s.53), hiç bir itiraza yol açmayacak bir tarzda, bâzı metinlerin eksikliklerini ve geçersizliklerini belirtmektedir.”74 “Kitâb-ı Mukaddes’in geniş kitle için hazırlanan basımlarında, giriş kısımlarında yer alan ifâdeler, okuyucuyu, farklı İncillerı kaleme alanların şahsiyetlerinin, metinlerin sıhhati ve rivayetlerin doğrulukları konusunda İnciller yönünden hiç bir problem doğurmadığı konusunda iknâ etmeye çalışırlar. Oysa güvenilir kimlikleri bile bilinmeyen İncil yazarları hakkında nice meçhuller bulunmaktadır. Bu tür notlarda, aslında basit bir hipotezden ibaret olduğu halde, kesin bilgi olarak sunulan bir çok hususlar vardır, Falan İncil yazarının, olayların görgü tanığı olduğu bildirilirken ihtisâs eserleri bunun zıddını öne sürerler. Hz. Îsâ’nın risâletinin sona erdiği târih ile kitapların ortaya çıktığı târih arasındaki şiire, tamamen mübalağalı olarak azaltılır. Sözlü bir rivâyet esas alınarak bir tek redaksiyon yapıldığına inandırılmak istenir, hâlbuki metinlerin değiştirildiği uzmanlar tarafından isbatlanmıştır. Şundan bundan, bâzı Tefsir güçlüklerinden bahsedilip durulur, fakat düşünen kimsenin gözlerine çarpan apaçık çelişkiler kurcalanmaksızın geçilir. Güven verici giriş kısmının tamamlayıcısı ünvânıyle, ek olarak sona konulan küçük lügatçe (sözlük)lerde gün gibi ortada olan tuhaflıkların, çelişkilerin veya yanlışlıkların el çabukluğuyla yok edildiği yahut ustalıklı bir savunma edebiyatı ile örtbas edildiği 74 Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.69. Tefsir Problemleri 61 görülür. Tefsircilerin aldatıcılıklarını göz önüne seren böylesi davranışlar, iç ezicidir.”75 “Bir kere İnciller, oldukça erken bir dönemden beri değil. Hz Îsâ’nın risâletinin sona ermesinden bir asırdan fazla bir zaman sonra bir bütün teşkil ederler. Ökümenik İncil tercümesi, dört İncil’in resmî (kanonik) durumlarını elde etmelerinin, yaklaşık 170 yılında olduğunu tahmin etmektedir. Bu kitapların yazârlarını “havârî” olarak niteleyen St. Justin’in ifâdesi, günümüzde kabule değer değildir. İndilerin hangi tarihte yazıldığına gelince, A. Tricot Matta, Markos ve Luka İndilerinin 70’ten önce yazıldığı görüşündedir. Bu ise kabul edilemez, ancak olsa olsa Markos için geçerli olabilir Bu Tefsîrci de, başka bir çokları gibi. İncil yazarlarını Hz. îsâ’nın havârîleri veya arkadaşları olarak takdim etmek için çırpınıp durmakta ve bundan ötürü, onların Hz. Îsâ’nın yaşadığı zamana çok yakın bir dönemde yaşamış olduklarını düşündürecek tarihler öne sürmektedir. Yuhannâ’ya gelince. A. Tricot, onun yaşadığı tarihi 100 yılına kadar çıkarmaktadır. Hıristiyanlar onun, bir takım önemli durumlarda Hz. îsâ’nın yanında gösterilmesine, öteden beri alışmışlardır, fakat onun, kendi adını taşıyan İncil’i yazdığını kabûl etmek, hayli güçtür. A. Tricot’ya ve başka Tefsîrcilere göre. (Matta gibi) havârî Yuhannâ da, anlattığı olayların yetkili ve gerekli nitelikleri taşıyan 75 Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.76, 77. 62 Tefsir Problemleri tanığıdır, hâlbuki kritiklerin büyük çoğunluğu, onun dördüncü İncil’i yazmış olacağı hipotezini geçerli saymazlar.”76 “Eski Ahid yaklaşık dokuz asır boyunca oluşan edebî eserler toplamından ibarettir. Eski Ahid, son derece uyumsuz bir mozayık teşkil etmekte olup, onu meydana getiren unsurlar, zaman zaman eski parçalara, ilâve edilecek parçaların eklenmesi sebebiyle, yüzyıllar boyunca insanlar tarafından değiştirilmiş durmuştur. Öyle ki, artık bugün, o parçaların nereden geldiğini bilmek, bazan çok zordur. Talihsizlik, İncil yazarlarının, bildirdikleri olayların görgü tanığı olmamalarından ileri gelir.”77 “İncil yazarları, Hz. Îsâ ile ilgili bâzı olayları büyütmek konusunda. Ortaçağ Fransa’sındaki yiğitlik destanlarını terennüm eden sanatçılar gibi davranmışlardır. Bunun sonucu olarak, olaylar, anlatanlardan her birinin kendisine mahsûs durumuna göre şekillenmiş ve anlatılan hadiselerin doğruluğunun, bir çok durumda son derece şüpheli olduğu ortaya çıkmıştır. Çelişkiler, yanlışlıklar, çağdaş bilimin sonuçlarıyla olan zıtlıklar... Bütün bunların neden ileri geldiği, bildirilen durumlarla pekiyi anlaşılabilir. Fakat bunların farkına varan hıristiyanlar büyük bir şaşkınlık geçirirler. Çünkü çağdaş incelemelerden açıkça ortaya çıkan sonuçları, bir savunma 76 Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.88, 89. Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.369. 77 Tefsir Problemleri 63 coşkunluğu içinde yüzen kurnazca mantık cambazlıkları altında örtbas etmek için resmî Tefsîrcilerce şimdiye kadar sürdürülen gayret, öylesine derin ve sürekli olmuştur kı!”.78 “Tevrâttaki bir takım kıssalarla, aynı olayları konu edinen Kur’ân kıssaları arasında yapılan karşılaştırma, Tevrat’ın bilimsel yönden kabûlü mümkün olmayan ifadeleriyle, bilimle tam bir uygunluk gösteren Kur’ân’ın açıklamaları arasındaki temel farkları ortaya koymuştur.”79 İşte Arthur Jeffery, Goldziher (1850-1921) ve Nöldeke (1836-1930) gibilerin Kur’ân’ı Muharref göstereceğiz diye kırk dereden kırk çeşit sudan bahâneler ararken Levh-i Mahfuz’dan geldiği gibi muhâfaza edildiğini iddia ettikleri Tevrat ve İncilerinin durumu!... Oysa evi camdan olanların başkasının evini taşa tutmaya kalkışması çılgınlıktır. Özellikle bu başkası, granitten daha sağlam bir eve sahipse!... TOPRAK İÇİNDE ASIRLARCA ÇÜRÜMEYEN KÂĞIT Jeffery, bütün bu gerçeklere rağmen, nüzullerinden ne kadar sonra, kimler tarafından80 ve hangi dillerde yazıldıkları81 bilinmeyen; hangisinin gerçek, hangisinin sahte olduğu belli olmayan bu çok sayıda Tevrat ve İncil nüshalarından hangilerinin, Mısır’ın hangi çölündeki hangi kumlar arasında 78 Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.370. Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.371, 372. 80 Delhil’li, Rahmetullah Efendi, İzhârü’l-Hak Tercümesi: 45-46. 81 Delhil’li, Rahmetullah Efendi, İzhârü’l-Hak Tercümesi: 45. 79 64 Tefsir Problemleri hangi insanlar tarafından ve ne zaman bulunduğu ve hâlen nerede olduklarından ve bulunduğu iddiâ edilen bu Tevrât’ın kabûl edilen(!) meşhur üç ya da beş Tevrât nüshasından hangisi; İncilin, kabûl edilen(!) bir, dört, sekiz, ondört ve yirmi nüshasından hangisi olduğundan hiç söz etmeden -ki kabûl edilmeyen ve kiminin kabûl kiminin şiddetle reddettikleri nüsha sayısı yüzlercedir- büyük bir gurur ve bilimsellik(!) kuruntusuyla. sıkılmadan: “Hangimiz, batı bilginlerinin. Mısır kumları sayesinde, uzun zamanlar boyunca çürüyiip yok olmaktan korunmuş olan Tevrat ve İncil âyet ve sifr’lerini muhâfaza edip bize ulaştıran bâzı eski kağıt ve papirüs parçalarını buldukları zamanki sevinçlerinin derecesini bilip takdir edebilir?!.” 82 Diyebilmektedir. Eğer böyle bir şeyi biz müslümanlar söylesek, eminim tefe koyar oynatırlar; taktıkları gerici, yobaz, fundamantalist, köktenci, tutucu... İsimlerini yenileriyle değiştirirler. KUR’ÂN-I KERÎM Mİ TAHRİF EDİLMİŞ YOKSA TEVRAT VE İNCÎL Mİ?!. Yukarda sıraladığımız ve sıralayamadığımız, bütün imkânsızlara müstehîl = olmazlara rağmen, farz edelim ki Jeflery’nin açıkça, Goldziher (1850-192l)’in zımnen dedikleri gibi, Tevrât ve İncil gerçekten Mısır kumları içerisinde uzun asırlar boyunca olduğu gibi kalmış olsun... 82 Jeffery, Arthur, Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 3. Tefsir Problemleri 65 Kurân-ı Kerim, yüzlerce binlerce hâfıza bantlarına bantlanmış, gece gündüz binlerce milyonlarca ibâdet ve taatlerde tekrarlanmış, onlarca özel ve resmî vahiy kâtiblerinın kalemleriyle Cebrâil, Vahiy ve Rasûl S. A. kontrolünde taşlara, ağaçlara kazılmış, derilere kemiklere yazılmış, toplanmış ve Esbâb-ı Nüzûl dediğimiz, yirmi üç sene boyunca, bir millet ve onu oluşturan envâ-i türlü ferd ve cemaat ölçüsünde yaşanan olaylarla en ince duygulara indirilmiş, binlerce şuur altına silinmez seciyyeler olarak yerleştirilmiş -kim kendisiyle, yakınıyla veya günlerce toplumu çalkalayan ve herkesi ilgilendiren sosyal psikolojik psiko-sosyal ya da devrim ebadında kültürel olaylarla ilgili ve kendisinin canlı figüranlığını yaptığı bir âyeti kolay kolay unutabilir?- ve yirmi üç senede bir bütün olarak yirmi dört defa Cebrâil-Rasûl arası, binlerce defa Rasûl-ümmet arası karşılıklı şifahî mukâbeleler ve redaktelerden geçirilip tekrar edilerek tüm ümmete en ince ses ölçüleriyle verilmiş, ibâdetlerle tirilyonlarca defa ezbere ve yüzünden tekrarlanmış, nesilden nesle artan milletler olarak tek ses kaybı, medd kaybı ve rezonans kaybına uğratmadan biri diğerine aktararak şu güne, harfi harfine, noktası noktasına, mahreci mahrecine, muhâfaza edilerek getirilmiş; ses, telalfuz, boğaz, hançere ve ağzın çeşitli yerlerinden çıkış, incelik, kalınlık, çekme, uzatma ve kısaltma gibi günümüzün nota ve ses bilimini geride bırakacak “Tecvîd, Mehâric-i Hurûf, Aşere Takrib” vb. müstekil ilimlerin tedvinine yol açmış, hassâs uygulamalı ilim dalları hâlinde günümüze kadar gelmiş, hâlen üstâdlarının ağzından talebelerine tekrarlana tekrarlana aktarılmakta olduğu halde: Kıraat farklılıkları O’nun tahrifine değil, tam aksine, en 66 Tefsir Problemleri ince mânâlannın bile muhâfaza edildiğine, Allah Kelâmının kul kelimelerine, çok buutlu ilâhî mânâların dar beşerî zarflara sığmaması yüzünden; kul sözleri veya beşer zarflarının Allah kelâmını içine atırkenki zorlama ve yırtılmalarından. “Ahrufü Seh’a, Kıraat-ı Seb’a ve Aşera” gibi, çok buutlara dönüşmesine; beşer zarflarının, ta’bîr câizse, şuradan buradan patlamasına ve böylece beşer ölçülerini aşan bir mânâ zenginliği sağlamasına, mesela, bir tek âyetteki farklı kıraatin, o âyeti üç ayrı âyet beş ayrı âyet... hâline getirmesini te’mîn etmiş olmakla, bir kitabı üç, yedi. on., kitap derecesine yükselttiği halde; bir an için böylesine müthiş bir mu’cize. bu derece en ince nüansı bile kaçırmayan bir kitâb olan Kurân-ı Kerîm’ın karmaşık, tutarsız, uyumsuz ve muharref olduğunu; onların: “kumda bulduk(!)” dedikleri, hangi dilden olduğu, kim tarafından ve ne zaman yazıldığı kesin belli olmayan, birbirini hiç tutmayan çok sayıda nüshalar kargaşası Tevrât ve İncil’lerinin hiç tahrife uğramadığını farz edelim bir an için... O zaman onların bu iki kitapta, bizim Kurân’da َّ ال ِعي َسى ابْنُ َمرْ يَ َم يَا بَنِي إِس َْرائِي َل إِنِّي َرسُو ُل okuduğumuz: ( هللاِ إِلَ ْي ُكم َ ََوإِ ْذ ق َّ ص ِّدقًا لِّ َما بَ ْينَ يَ َد ُُول يَأْتِي ِمن بَ ْع ِدي ا ْس ُمه َ ُّم ٍ ي ِمنَ التَّوْ َرا ِة َو ُمبَ ِّش ًرا بِ َرس َ )أحْ َم ُد:“Meryem oğlu Îsâ da bir zamanlar: “-Ey İsrail oğulları, ben size, benden evvelki Tevrât’ı tasdik eden, benden sonra gelecek, adı AHMED olan bir peygamberi müjdele(me)ye (gele)n bir peygamberim...” demişti. 83 Âyet-i kerîme’sini ya da benzerini Tevrât ve İncil’de okumayacaklar mıydı?!.. Evet, okudular, duydular, işittiler ve duyup işitmez olasılar: ( َص ْين َ ) َس ِم ْعنَا َو َع: İşittik 83 Saff sûresi, âyet: 6. Tefsir Problemleri 67 ve isyan ettik, dediler” 84 Amansız düşmanlıklarını da hep sürdürdüler. KUR’ÂN-I KERÎM’LE TEVRAT VE İNCÎL ARASINDA BİR MUKAYESE Buharı Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh’i terceme eden ve ilmî üstünlüğü ilmî çevrelerde tereddütsüz kabul gören merhum Ahmed Naîm Efendi (1353/1934) Kur’ân-ı Kerîm’le Tevrât ve İncîl arasında önemli bir mukayese ve gerçekçi bir değerlendirme yapmıştır. Burada bu büyük üstâdımızın konumuzla ilgili bu mühim değerlendirmesini aktarmadan geçemeyeceğiz: “İslâm’ın kaynakları arasında birinci dereceyi Kitâbu’llah’ın nazm-ı mütevâtiri hâizdir ki bu gün tilâvet ettiğimiz kelime ve harfler, hareke ve sükûnler, çeşitli kıraatler ile Muhammed b. Abdillah S.A. efendimiz tarafından teblîğ buyurulduğu ehli meşrik ve mağribin kuşaktan kuşağa kesintisiz bir tevatürü ile şüphesiz olarak bize ulaştığı herkesin mâlûmudur. Kur’ân-ı Kerim’in âyetleri peyderpey nâzil oldukları zaman nasıl ümmete tâ’lim buyrul- muş ise, öylece herkes tarafından okunmuş ve ilk zamandaki gibi hiçbir asırda inkıtaa uğramaksızın seleften halefe mütemâdiyen intikâl etmiştir. Kitâbu’llah’ın sûre ve âyetleri her devirde, kâffe-i ümmetin kâffe-i ümmete teblîği suretinde bir tevâtürü hâiz olduğu gibi. ehl-i kıraat denilen ulemâ sınıfının muttasıl isnâd ile mahfuz olan zincirleme rivâyetleri ile de ayrıca bir tevâtürü hâizdir. Dünyada 84 Bakara sûresi, âyet: 96. Nisa sûresi, âyet: 46. 68 Tefsir Problemleri ellaz ve mebânîsi ihtilâfsız olarak bu kadar ma’lum ve mahfuz, tahrif ve tağyirden masuniyeti bu kadar muhakkak hiç bir söz, hiçbir kitap yoktur ve olmayacaktır Kur’ân-ı Kerîm’i tilâvet eden kimse, Sâhib-i Şeri’at’ın tebliğini olduğu gibi bilâ noksan tekrar ettiğinde zerre kadar şüphe etmez. Bunda birazcık şüpheye düşen -hangi milletten olursa olsun- aklında hiffet (delilik) var demektir. Meğerki Kur ân ne demek olduğunu ve takriben ondört asırdan beri nasıl bir ihtimâm-ı emânetle (kutsal emânet üzerinde titreyerek) sudûrdan sudfıra (kalpten kalbe, hâfızadan hâfızaya) ve suhûftan suhûfa nakledildiğini bilmeyecek kadar câhil ola...”85 “Bununla beraber bu kadarla da iktifa edecek değiliz. Bugün Dîn-i İslâm ile mütedeyyin olanlardan başka dünyada hiçbir dînin sâlikleri yokturki, şerî atlerinin tefasîl-i ahvâlini, bunlann tâ’lim ettikleri ahkâmı her türlü şüphe ve zanlardan ârî olarak bilsin ve tabî oldukları kitapların ilk tebliğcilerine âidiyyetlerine ve noksanlık ve ilâveye ve tebdîl ve tahrife uğramadıklarına vüsûk-u tâmları (tam güvenleri) olsun... Çünkü kendileriyle ilk dindaşları arasında sened-i muttasıl yoktur. Senedin inkıtâ’ından dolayı da din bâbında en büyük tanıdıkları zât (peygamber)in dinine kendileri hakîkaten müntesip midirler? İcrâ ettikleri ameller ve âyinler hakîkaten onların tâ’lim ettikleri amellerle âyinler midir? Yoksa akideleri, din ve âyinleri meçhûl kimselerin o dinlerle bir eser-i telâubu (o dinler üzerinde oynamalarının sonucu) mudur? Bundan şüphe etmemek elden 85 Naîm, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi: 1/93. Tefsir Problemleri 69 gelmez. Ve şüpheleri izâleye medâr olacak hiçbir delil gösterilemez.” Mesela Yahudi ve Nasrânîlerin müştereken ellerinde tedâ\iil eden “Ahd-i Atik” ile yalnız Nasrânîlerin tâbi oldukları “Ahd-i Cedîd” kitapları hakkındaki ihtilâflar hakîkaten fecîdir. Ahd-i Atik’in 47 kitâbından Sâmirîler- ce -ki Yahudilerin bir tâifesidir- diğer Yahudi tâifclerinin elinde mütedâvil İbrânîce nüshasını Sâmirîler tanımazlar. Hıristiyanlarca da Ahd-i Atik’in başlangıçta yalnız 38 kitabı tanınmış iken diğer dokuz kitabı Mîlâdi 325, 364, 397, senelerinde akdedilen, İznik. Leodıse ve Kartaca Konsillerınde tedricen papazların kararıyla mukaddes kitaplar sırasına geçmiştir. Nasıl?... Hoş değil mi?!. Bir Kitâb’m münzel vahiy olması veya olmaması keyfiyeti binlerce sene sonra gelen birkaç papazın muvafakat re’yi verivermesiyle tekarrur ediyor. Ve vahiy değil iken onların demesiyle min tarafıllâh (Allah tarafından) münzel (indirilmiş) oluveriyor!..”86 Ahd-i Cedid’i teşkil eyleyen 27 kitabın da başlangıçta yalnız 20’si vahiy savılıp, bilâhare 364 ve 397 senelerinde akdedilen Laodise ve Kartaca Konsillerinde, diğer yedisi kânûnî kitaplar mevkiine terfî’ ettirilmiştir. Her iki Ahd’in hâricinde olarak Yahudilerin bâzılarınca Mûsâ A.S.’a nisbet edilen Müşâhedât, Tekvîn-i Sağîr, Mi’râc, Esrâr, îtirâfât namlarıyla altı, Üzeyr A.S.’a nisbet edilen bir, Îsâ A.S.’a nisbet edilen iki, İrmiyâ A.S.’a nisbet edilen -ki cem’an on kitap- ile Habekûk A.S.’a 86 Naîm, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi: 1/92. 70 Tefsir Problemleri nisbet edilen Kelimât, Süleyman A.S.’a nisbet edilen diğer Mezmûrlar, Yahudilerin çoğunluğu ile Nasrânilerce merdûd (reddedilmiş) olduğu gibi. Ahd-i Cedid’den hâne olarak da, îsâ ve Meryem A.S. ile Havâriler ve Havarilerin etbâ’ına nisbet edilen 70 bu kadar kitap daha var ki, Nasrânilerce apokrıf, yani (Mevzû’=uydurma) gayri sâbit addediliyor Bundan maada Hıristiyanlarca makbul tanınmış yukanki kitaplar hakkında şark Ortodoksları ile Katolik ve Protestanlar arasında da muazzam ihtilâflar vardır.87 İş bu kadarla da kalmaz. Bu kitaplardan her birinin Vahy olup olmaması hakkında her iki taifece mcvcud olan niza’dan kat’an-nazar (niza’ bir yana) herbırınin nisbet olunduğu Nebî tarafından yazıldığı da sâbit değildir. Bil’akis o enbiyâ hazarâtının o kitapları yazmamış oldukları aynı kitapların kendi metinlerinden çıkarılan delillerden ve Yahûdî ve Nasrânî âlimlerinin sarih veya müevvel ikrâr ve bazen iddiâlarından istidlal edilerek bi’l-bürhân (delille) isbât ediliyor.88 Hâsılı Ahd-i Atik ile Ahd-i Cedîd kitaplarını kat kat saran perde-i pikûk ve zulmet (bir sürü şüphe ve karanlık perdeleri) o kadar kalındır ki biz müstumanların vahy-i münzel (Allah tarafından indirilmiş vahiy) olduğunayakîn-i tâm ile mu’tekid olduğumuz Kur’ân-ı Kerîm olmasa, Mûsâ ve Îsâ A.S. 87 Naîm, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi: 1/92, 93. 88 Naîm, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi: 1/93. Tefsir Problemleri 71 hazretlerinin birer nebiyy-i zîşân olup, kendilerine Tevrat ile İncil nâmında iki kitap ve şeri’at vahy buyurulmuş olduğuna; hatta bu nâmda iki zât-ı Celîlü’l-Kadr’in dünyayı teşrif ettiklerine Yahudilerle Nasrânîle- rin ellerindeki hucec-i nakliyyeye (nakli delillere) bakarak kail olmamıza imkân bulunmaz. Yahûdîlerlc Hıristiyanların da bu gün enbiyânın ve o me- yânda kendi nebilerinin nübüvvetlerini tasdik edebilmek için Kur’ân-ı Kerîm’ı tasdikten yakın bir tarik-ı aklîleri yoktur Avrupalılardan nübüvvâta inanmayanlar Tevrât’ın Âsûrîlerden geldiğini. Îsâ A.S.’ın bir şahs-ı muhayyel olup. Hıristiyan akidesinin bilmem hangi yunan felsefesi mahsûlü olduğunu iddiâya kadar ileri gidip durmuyorlar mı? Acaba neden? Hiç şüphesiz Yahudilerle Nâsranîler evveldenberi dinlerine lâyıkıyle sâhip çıkıp, nebiyyi zîşânlarından kendilerine intikâl eden mu’tekadât ve ahkâmı muhâfazada ihmâl gösterdiklerinden ve muttasıl isnâdın mânâsını ve ehemmiyetini vaktiyle idrâk ederek inkıtâ’ındakı mahzuru mühimsemediklerinden. Hâlbuki zât-ı akdes-i Muhammedi S.A. kadar ma’ruf ve hakkında o derecede Sahîh vesikalar toplanmış ferd-i âferide gelmemiştir. Ümmet-i Muhammed S.A.’in bugün yeryüzünde hiçbir millete nasîb olmayan bî-bahâ bir şerei-i âlü’l-âlî’dir ki, kitaplarını, dinlerinin ahkâmını, peygamberlerinin hâl ve şâııını ve akvâl ve efâlini tahrif ve tağvîre uğratmaksızın bu âna gelinceye kadar onüçbuçuk asırdan ziyâde hıfza muvaffak olmuş, bundan sonra da ilâ mâşâ’-Allah olacaklardır.89 89 Naîm, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi: 72 Tefsir Problemleri Tevrât ve İncil’in ise değil Kur’ân-ı Kerîm veya sahîh hadisler, zavıf, hatta Mevzû’ hadisler kadar dahî ilmî değerleri ve gerçekle temâsları yoktur. EHL-İ KİTÂB’IN YAPMASI GEREKEN EN DOĞRU İŞ Sanırım bunların İslâm’a. İslâm’ın şahsında Kur’ân’a. ardı arkası kesilmez ve son zamanlarda flâş hâle getirdikleri saldırıları cümlesinden: “Global Dîn, Küresel Din ve Ökiimenik Dîn” tekliflerine karşı; “Hak Din, Gerçek Dîn ve Gerçek Kitâb”“ teklifi ile çıkmak daha gerçekçi bir davranış olacaktır. “Global” ya da “Küresel” Dîn adı altında, her dîn ve dinsizlikten, ma’kûl ve bağdaşabilir âyet, sifr, metin veya tarafları birleştirip, bütün dünyanın kabûl kucağını açabileceği karma, tâ”bîr câizse, dinler ve dinsizlikler koalisyonu kurarak, bütün dünyayı tek dîn içerisinde birleştirme çabaları yerine; Kurân-ı Kerim’i baz alarak, diğer semâvî kitapların Kur’ân âyetleriyle tıpatıp uyum hâlindeki sıfr ya da cümlelerini bir araya toparlamak suretiyle “Levh-ı Mahfuz”daki Allah Kelâm ı’nda buluşma irâdesi; hakk arayan herkesi, onlarınki gibi içine dinsizlik karışmış din, yalana bulanmış gerçek(!) değil, hakîkî Hakk, içerisinde yalan yanlıştan eser olmayan mutlak, cihânşümûl dinde birleştirecektir. Öyle ise ey Ehl-i Kitâb!... Gerçekten hakk ve hakîkati arayorsanız, geliniz. Elinizin altındaki semâvî kitapları 1/93, 94. Tefsir Problemleri 73 uğradıkları içinden çıkılması imkânsız tahrifattan arındırmak, ilmin gerçekleriyle bağdaşması imkânsız çelişkilerinden kurtarmak ve özellikle hakk ve hakîkât’e susamış insanlığa ebedî saâdet’in kapısını açmak için onların sifr’lerıni bir bir Kur an âyetleriyle karşılaştırınız. Biliniz ki, bunların Kur’ân’la uyuşan kısımları, hiç değilse mânâ olarak, gerçek Allah Kelâmı, uyuşmayanları ise tahrifattır... Böylece hiç değilse, lamâmen yok edilmeyen kadarı ölçüsünde de olsa, hakîkî Allah Kelâmı ile yüz yüze gelmiş ve belli bir oranda Hakk’ı bulmuş olursunuz!... MÜSLÜMANLARIN KUR’ÂN İNANCI VE İSLÂM KARŞİTİ GÜÇLERİN BU İNANÇ KARŞISINDAKİ TUTUMLARI İslâmiyet’in giriş kapısında duran îmânın altı şartından biri de “kitaplara îmân”dır Bunların başında da Kur’ân-ı Kerîm’e îmân gelir Müslümanların Kur’ân inancı, ilerde de daha geniş şekilde üzerinde durulacağı üzre, kısaca şöyledir: Kur’ân: Allah’ın insanları hak yola iletmek için, kendi katından özel bir yolla Muhanımed Mustafâ S. A ‘in risâletiyle insanlığa 23 senelik süre içerisinde olaylara refakat eder biçimde, canlı, tesbîtli ve tatbîklı tarzda gönderdiği, besmele ve hamdele ile başlayıp ve’n-nâs’la biten 114 sûre 6666 âyetten oluşan, hiçbir sûre, âyet, kelime ya da harfinde hiçbir değişiklik bulunmayan, Allah’ın muhâfaza sigortasına alınmış, hem lafızları, hem de mânâları Allah’a âit, tilâvetivle ibâdet olunan, insanların bir benzerini getirmekten âciz kaldığı, Allah’ın mu’ciz ve vecîz kelâmdır. 74 Tefsir Problemleri Her müslüman, gerçek müslüman olabilmek için îmân’ın diğer şartlan yanında Allah’ın hiçbir tahrife uğramamış tek kitabı Kur’ân-ı Kerîm’e bu şekilde inanmasının şart olduğunu bilir. O’n da en küçük bir tahrif vukûuna inanmak. Kur’ân’a inanmamak anlamına gelir. Çünkü üzerinde tahrifat yapılan bir kitâbın hangi cümlesinin muharref, -kul kelâmı- hangisinin gerçek: Allah Kelâmı olduğu ayırdedilemeyeceğinden, gönülde böyle mesnedsiz bir ihtimâle en küçük ölçüde de olsa yer vermek, O’nun tamâmını şâibe altına sokar ve sonuçta Allah kelâmı olma niteliğini ortadan kaldırır. İşte Yahûdî ve Hıristiyanlar kendi kitaplarını bu yolla yok etmişlerdir. İrsi hastalıkları olan bu kurdu, diğer iç ve dış İslâm düşmanlarını da kullanarak müslümanların kalbine sokabilmek için tâ Peygamberimiz S.A.’in peygamberliğinin ilk günlerinden bu yana çabalamış durmuşlar; Kur’ân-ı Kerînı’in eskilerin masalları 90 olduğu, bir kehânet ve cünûn eseri91 olduğu ve Tevrât ve İncil’den alındığı92 gibi birçok asılsız ve mantıksız iddiâlar ileri sürerek. O’nu ortadan kaldırmaya, en azından değerini düşürmeye çalışmış ve maalesef bu yersiz iddiâlarına en zengin malzemeyi ve bu iftiralarına en mebzûl delîli(!) yine İslâm dünyası içerisinde çıkan, bâzen özellikle çıkardıkları, aynlıkçı unsurların duygusal hareket ve beyânlarında bulabilmişlerdir. 90 Fürkân sûresi, âyet: 5. Ez-Zâriyât sûresi, âyet: 39, 52. 92 Nahl sûresi, âyet: 103; Fürkân sûresi, âyet: 5. 91 Tefsir Problemleri 75 Yukarda Ahmed Naîm Efendi’ııin de (1353/1934) açıkça belirttiği gibi Kur’ân-ı Kerîm olmasa, ellerindeki delillerle, değil kitaplarının olduğu gibi muhâfaza edildiği. Mûsâ ve îsâ adındaki peygamberlerinin Tevrât ve İncil adındaki kitaplarla Yahudilik ve Hıristiyanlık adındaki dinleri getirdikleri, hattâ bu isimde iki peygamberin dünyaya geldiğim bile isbât edemez dunımda oldukları halde: Kur’ân’ın muharref olduğunu iddiâya kalkışmalan, bunu isbât için de ayrılıkçı unsurlann inhiraflarından yararlanarak İslâm’ın zengin müktesebâtını istismâra yeltenmeleri, müslümanlığı ve O’nun ana kaynağı Kur’ân ve Sünnet’i yok etme gayretlerinin bir tezâhüründen başka bir şey değildir. Şimdi sözünü ettiğimiz bu malzemelerin ve müslüman geçinen bâzı kesimlerin bu İslâm düşmanlarının eline verdiği uydurma delillerin boyutlarına bir nebze ışık tutmaya çalışalım: ŞÎ’A’NIN KUR’ÂN’IN TAHRİF EDİLDİĞİ KONUSUNDA YAZDIĞI KİTAPLAR Maalesef Şî’a Kur’ân-ı Kerim’in tahrifata uğratıldığı, içerisinden bâzı sûre ve âyetlerin çıkarıldığı, dışardan da bir çok şeylerin ilâve edildiği konularında müsteşriklere ve diğer İslâm düşmanlarına büyük çapta malzeme vermişlerdir. Bu konuda yazdıkları eski ve yeni kitapların sayısı oldukça kabarıktır. Şimdi bu kitapları ve konu ile ilgili muhtevâlarını olabildiğince özetlemeye çalışalım: 1) Şî’a’nın en önde gelen âlimlerinden ve Sikatü’l-İslâm diye niteledikleri Muhammed b. Ya’kûb b. Ishâk’ıl-Küleynî’ır-Râzi (328/939) “El-Kâfi fî’l-Ûsûl” adında 76 Tefsir Problemleri bir kitap yazmış. Bu kitabını Ma’sûm imamları Muhammed elBâkır’ın dilinden aldığını iddiâ ettiği birçok uydurma hadislerle doldurmuş ve sâdecc Kur’ân’ın tahrifini konu alan hadislerinin sayısı binlerce hadisi bulmuştur.93 Şimdi el-Külevnî’nin Şî’a’nın temel kitaplarından ve “Usûlü Er ha’a” dedikleri dört ana kaynaklarından biri olan bu kitâbın konumuzla ilgili biriki hükmünü aktaralım: a) “Hz. Ali R.A. levhalardan toplayıp yazdığı mushafını müslümanlara arzetmiş. onlar da: “-Bizim Kıır’ân’ın tamamını içeren Mushafımız elimizdedir, senin mushafına ihtiyâcımız yok...” demişler. Bu cevap üzerine Hz. Ali R.A onlara: “-Vallahi siz benim Mushaf’ımı bir daha ebediyyen göremeyeceksiniz. Ben O’nu size okuyasınız diye toplayıp sunmuştum...” demiş..”94 b) “Rasûlüllah S.A. Ali A.S.’a hin bâh öğretmiş. Bu bin bâb’ın herbirisinden biner bâb daha açılırmtş. Onların sâhip oldukları ilim sâdece bunlar değil, daha neler neler varmış!..” c) Onların bir de “el-Câmi”‘leri, yani Kur’ân’ın tümünü içinde toplayan bir mushafları varmış. Bu, uzunluğu Muhammed A.S.’ın arşınıyla yetmiş arşın, incecik deriler üzerine Ali A.S.’ın kalemiyle yazılmış, içinde pire ısırığının diyetine varana kadar olmuş olacak, gelmiş gelecek her şeyin bulunduğu ilâhî kitapmış!... 93 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 164. el-Küleynî, Muhammed b. Ya’kub b. İshak, el-Kâfî Fi’l-lsûl: 2/263; Zahîr, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 34. 94 Tefsir Problemleri 77 Onlar da birde “Fâtıme Aleyhesselâm’ın Mushafı” varmış. Bu mushaf Ehl-i Sünnet’in Kur’ân’ının üç misli imiş ve içerisinde ehl-i sünnetin Kur’ân’ından bir tek harf bile yokmuş!...95 d) Şi’a’nın bu kitabı bu kabil binlerce uydurma hadîsi uydurma senedlcrle ve bu kabil mesnetsiz metinlerle doludur. Sonraki Şî’a ulemâsı bu kitaptan büyük ölçüde yararlanmış ve yararlanmaktadır. Daha başka Mevzû’ât örneklerini mütâkip bölümümüzde ilgili konusu içerisinde daha geniş vermeye çalışacağız. 2) Ali b. İbrahimi’l-Kummî. Hadis ve Tefsirde Şî’a’nın şeyhlerinin şeyhi savılan ve el-Külevnî’nin el-Kâfi’sindeki çoğu rivayetlerini Tefsirine aktaran talebesi el-Kummî, kendi adıyla anılan Tefsirinde konumuzla ilgili birçok şevler kaydetmiş, Ona göre: “-Kur ân’w kimi âyetleri takdim edilmiş, kimileri te ‘hir edilmiş, kimi inkitâ’a uğratılmış, kimi âyetleri oraya buraya atıf yapılmış, kimi harfleri diğerleriyle değiştirilmiş, kimi âyetleri de Allah’ın indirdiği Kur ân’a muhâlifmiş!...”96 3) Ebü’l-Hasen Muhammcd b. Mes’ûd b. Ayyâşî (320/932) Tefstru’l- Ayyâşî’sinde Kur’ân’ın tahrîfıyle ilgili birçok şeyler kaydetmiş ve: “-Kur’ân’ın üçte biri bizimle düşmanlarımız (ehl-i sünnet) hakkında nazil olmuştur.”97 “Eğer 95 el-Küleynî, Muhammed b. Ya’kub b. İshak, el-Kâfî Fi’l-lsûl: 2/239, 240; Zahîr, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 31, 32. 96 el-Cezâirî, Tayyib b. Mûsâ, Tefsîru’l-Kummî: 1/5; Zahîr, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 35, 36. 97 el-Ayvâşî, Mukaddimetü Tefsîri’l-Ayyâşî: 1/9. 78 Tefsir Problemleri Kur’ân indirildiği şekilde okunsaydı, hiç şüphesiz sen bizi O’nda ismimizle zikredilmiş bulurdun98 Eğer Allah’ın kitâbma bir takım ilâve ve eksiltmeler yapılmasaydı, bizim hakkımız gizli kapaklı kalmazdı...” demiştir.99 4) Muhammed b. Hasen’is-Saffâr, (290/902) “Besâiru’d-Deracât”ında: “Kur’ân’ın tamamını topladığım iddiâ eden hiç kimse yoktur ki, yalan söylememiş olsun. Zira O’nu Alı b. Ebi Talib’den ve arkasından gelen imamlardan başka hiç kimse toplayıp, indirildiği gibi muhafaza etmiş değildir...”100 “Kur’ân’da geçmişte olup bitenler, gelecekte olacaklar hep vardır. O’nda bir takını rical isimleri vardı, hep atıldı. O’nda bir tek kişinin ismi sayılamayacak bir çok vecihlerde gelmiştir Bunları ancak vasî’ler bilir.”101 demektedir. Fürât b İbrahim b. Fürâti’l-Kûfî’de (307/919) Tefsirinde Kur’an’ın tahrif edildiğine dâir birçok rıvâyetlere yer vermiştir.102 6) Sâlim b. Kaysi’l-Âmirî, Kitâbü’l-Âmirî’sinde ve daha niceleri müfessirleri, muhaddisleri kitaplarında hep Kur’ân’ın tahrif edildiğine dâir delil diye bir yığın şeyler sıralamakta ve 5) 98 el-Ayvâşî, Mukaddimetü Tefsîri’l-Ayyâşî: 34. el-Bahrânî, el-Hâşi,, el-Bürhân Mukaddimesi: 38; Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 38. 100 el-Bahrânî, el-Hâşim, el-Bürhân Mukaddimesi: 1/15; Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 39. 101 el-Bahrânî, el-Hâşim, el-Bürhân Mukaddimesi: 38; 102 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 39, 40. 99 Tefsir Problemleri 79 Kur’ân-ı Kerîm’in mevsûkiyetine halel getiren bu tür rivâyetlerle kitaplarını doldurmuş bulunmaktadırlar. Bu kitaplar, Şî’a’mn en eski ve en temel dayanaklarıdır. Bunlar olmasa zâten Şî’a diye birşey olmaz ve onlar için hiçbir dayanak kalmazdı. Sonraki âlimleri de hep aynı yolu izlemiş ve bu konuda yenilerden eş-Şeyh Ni’metullah el-Cezâirî de: “Eshâbımız bu sayısız haberlerin sıhhat ve tevatürüne harfıyyen uyarak Kur’ân’da tahrifin yapıldığına gerek söz, gerek konu, gerek yazı ve gerekse bunları tasdik olarak hep mutâbık kalmışlardır...” demektedir.103 7) Bu konuda en sivri ve en dikkat çekici kitabı yazan ve önemine binâen müstekillen üzerinde durmayı düşündüğüm en-Nûrî et-Tabersî’de (1320/1902) yukardaki kitaplarda Kur’ân’ın tahrifi konusuna tahsîs edilmiş rivâyetler için; “Bu haberler, yanı hadisler, ashabımızın dayandığı mu’temed kitaplardan nakledilmiştir.”104 “Sonra onların arkasından gelen muhaddis ve müfessirler hep öncekilerin yolunu izlemiş ve onların programlarını uygulamışlar Tevatür derecesine ulaşan sarîh hadisleri ve vazıh rivâyetlerı îrâd edegelmişlerdir...” demektedir.105 8) Es-Seyyid Muhsinü’l-Kâzımî, “Şerhu’l-Vâfiye” sinin: “Kur’an’ın tamamını imam A.S.lardan başkası 103 et-Tabersî en-Nûri, Faslü’l-Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabi Rabbi’l-Erbâb: 31. Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 43. 104 et-Tabersî en-Nûri, Faslü’l-Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabi Rabbi’l-Erbâb: 252. 105 et-Tabersî en-Nûri, Faslü’l-Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabi Rabbi’l-Erbâb: 31. Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 43. 80 Tefsir Problemleri toplamamıştır.” başlığı altında, bu tür iddialara geniş ölçüde yer vermiştir.106 9) Muhammed b Haseni’s-Safiâr’ın “el-Besâir”i “Rasûlüllah S.A.’e indirilen Kur’ân’ın tamamı ancak imâm A S.lardadır.” Başlığı altında, el- Kâfî’den daha aşırı ve açık bir şekilde. Kur’ân’ın muharreflıği ıddiâlarıyla doludur.107 10) Sa’d b. Abdillahi’l-Kummî (300/912) “Nâsihu’l-Kur’ân ve Mensûhihi”sinin “Ehl-i Beyt’ten olan meşâyihimizin rivayetlerine aykırı olarak Allah’ın indirdiklerinin hilâfına olan âyetler konusunda gerçekleştirilen tahrifat” başlığı altında bu konuda birçok hadis ve haberler aktarmıştır.”108 11) Essevyid Ali b Ahmedi’l-Kûfi (352/963) “Kitâbü’l-Bide’i’l- Muhdese” sinde “Ehli hadîs, insanların ellerindeki Kur’ân’ın. Kur ‘ân’ın tamamı olmadığına ıcmâ’ etmişler ve Kur’ân’dan insanların ellerindeki dışında birçok şeyler kaybolup gitmiştir demişlerdir. “ demektedir.109 12)Ahmed b. Ali en-Necâşî’nin (450/1058) “Kitâbü’l-Beyân Fi Te’lî- fi’l-Kur an”ı... Herhalde bu kitap, sırf Kur’ân’ın tahrifata uğratıldığını isbât için yazılsa gerektir.110 Tabii ki bütün bu kitaplar İslâm’ın ilk kaynağı Kur”ân-ı Kerîm’i yok seviyesine düşüren inanç ve iddiâlara büyük çapta yer vermiş olan kitaplardan sâdece birkaçı.. Bir de bunlar dışında hududu aşacağı ve konuyu taşacağı için burada yer vermediğimiz 106 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 44. Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: aynı yer. 108 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: aynı yer. 109 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 44. 110 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 46. 107 Tefsir Problemleri 81 bir yığın kitapları var. Ayrıca bir de sırf Kur’ân-ı Kerim’in tahrifi, tashîfi, tahfifi, tahribi ve yok mesâbesinc düşürülmesi konusuna tahsis ettikleri müstakil kitapları serîsi var. Burada deryâdan bir katre kabilinden birkaç ömek de bunlara vermemiz gerekmektedir. ŞÎ’A’NIN SIRF KURÂN-I KERÎM İN TAHRİF VE TAHRİBİ KONUSUNA TAHSİS ETTİKLERİ MÜSTEKİL ESERLER 13) Ahmed b Muhammed b Hâlidi’l-Berkî’nın (274/887) “Kitâbü’t- Tahrif”i. 14) Es-Sıka Muhammed b Hâlıd’in “Kitâbti’t-Tenzîl ve’t-Tağyir”i. 15) Eş-Şeyh Ali b Hasen b. Fezzâl’in (290/902) “Kitâbü’t-Tenzîl Mine’l-Kur’ân ve’t-Tahrîf”i. 16) Es-Sika İbnü’l-Haccâc diye tanınan, Muhammed b. Abbas b. Ali b. Mervâııi’l-Mâhiyâr’ın “Kitâbü Kırâeti Emîri’l-Mü’minm”i ile “Kitâbü Kırâeti Ehli’l-Beyt”i. 17) Ebü Tâhir Abdülvâhidi’bni Omeri’l-Kummî’nin “Kitâbün Fi Kırâeti Emîrı’l-Mü’minin ve Hurûfihi”si...111 18) Şi a’nın en mu’teber muhaddisi en-Nûri et-Tabersî’nin (548/1153) isminden de açıkça anlaşılacağı üzre sırf bu konuya tahsîs ettiği: “Faslü’l- Hıtâb Fi İsbâtı Tahrifi Ki tâbi Rabbi’l-Erbâb”ı... Bu ismi türkceleştirecek olursak: “Rahlarm Rabbı Allah’ın Kitâbının Tahrif Edildiğinin İsbâtma Dâir Son ve Kesin Söz” diye biliriz. Bu kitâb sâdece Kur’ân’ın 111 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 48. 82 Tefsir Problemleri tahrif ve tahkî- riyle ilgili uydurma hadislerle doludur. Önemli ve diğer çoğu kitapların bu kitabı, konuyla ilgili ana kaynak ittihâz edindikleri için ayrıca tanıtmak istiyoruz Ayrıca İran’dan sonra en kalabalık şil topluluğunu içinde barındıran Hind Kıt’ası’nın Şii âlimlerinin sırf bu konuya tahsîs ettikleri kitaplar var. Burada birkaç örnek de bunlara verelim: Hâmid Huseyni’l-Kühnevî’nin intikam öneren “İstiksâ- ü’l-Efhâm ve İstîfâü’l-İntikâm”ı. 20) Mırzâ Ahmed Sültân’ın farsça “Tashîf-i Kâtibîn veya Târiha-i Kur’ân-ı Mübîn” i.112 21) Es-Seyyid Nâsır Huseyn’ın “Raşku’n-Nibâl Alâ Eshâbi’z-Zalâl: Ehl-i Zalâle (Yani sapık ehli sünnete) okların yağdırılması” adlı kitabı. 22) Şemsü’l-Ulemâ Zeydî el-Müstebsıri’l-Azîm Âbâdî’nin Urduca “Mısbâhu’z-Zulm: Zulüm Lambası” adlı kitabı.113 19) Es-Seyyid Ve daha nice eser, risale, rnakâle, kendi içlerinde ve okullarında yaptıkları özel öğretim, konferans ve sohbetler… Bütün bu Şî’a ulemâsı kitaplarının isimlerinden bile açıkça anlaşılacağı üzere. Kur’ân’ın tahrif edildiğini ısrârla savunmaktadırlar. Ayrıca bu konuda kitap yazan ya da bu konuya 112 et-Tahrânî, Ağa Büzürk, ez-Zerî’a ilâ Tesânifi’ş-Şî’a: 2/31: Zahîr, İhsân İlâhî, eş-Sî’atü ve’l-Kur’ân: 93-94. 113 et-Tahrânî, Ağa Büzürk, ez-Zerî’a ilâ Tesânifi’ş-Şî’a: 21/113: Zahîr, İhsân İlâhî, eş-Sî’atü ve’l-Kur’ân: 93. Tefsir Problemleri 83 kitaplarında geniş yer veren Şî’a ulemâsı da sâdece bunlardan ibaret değildir. Bu büyük literatür bize Şi a’nın elimizdeki Kur’ân’a inandığına dâir sarf ettikleri sözlerin bir takıyye politikasından ileri gitmediğini göstermektedir. Asrının İmâmı Zâhirî İbnü Hazm’in (456/1063) de dediği gibi. îmâmiyye, yani Şî’a’nın eski yeni ortaya attığı: “-Kur’ân değiştirilmiştir. Ondan olmayan bir takım ilâveler ve birçok eksiltmeler yapılmıştır.” 114 “gibi iddiâlar ve hırisliyanların. Şia’nın bu iddialarını örnek alarak Kur’ân’da tahrifat yapıldığını ileri sürmelerinin gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Şi a’nın bu iddiaları ne Kur ân-ı Kerim, ne de miıslümanlar için asla deli! Teşkil etmez. Çünkü ne onlar bizdendir, ne de biz onlardanız...”115 Hiç bir devir yoktur ki Şî’a bu sapık iddiâlarını kuvvetlendirmek ve Kur’ân’ın muharref olduğu inancını mensuplarının kalbinde canlı tutmak için birçok eserler yazmamış. Şiilerin yaşadığı hiç bir ülke yoktur ki kitapları ve sözlü vazıh çeşitli yayınlarında bu sapık fikirlerini yayma işini aralarında paylaşarak yürütmemiş olsunlar.116 Dünden bugüne hiçbir Şî’î âlim yoktur ki eserlerinde bu menfur inancın dışına çıkmış olsun. 114 İbnu Hazm, el-Hâfız, el-Faslu Fi’l-Milel ve’n-Nihal: 4/182. İbnu Hazm, el-Hâfız, el-Faslu Fi’l-Milel ve’n-Nihal: 2/78. 116 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 93. 115 84 Tefsir Problemleri Şî’a’nın yüce şeyhi. “Aslü ‘ş-Şi’a ve Usûlühâ” kitabının yazarı Muhammed Huseyn Âl-i Kâşıfi’l-öıtâ (1373/1953) gibi bir iki Şî’a âlimi çıkmış da, bu sapık iddıâların tersine ehl-i sünnetin görüşüne yakın bırşeyler yazmış, ya da söylemişse; bilinmelidir ki bu, insanları aldatarak kurduktan tuzaklara düşürmek ve duyarsız hâle getirerek sapıklıklarının ağları içme alabilmek için planladıkları bir uygulamanın ürünüdür. Bunun en açık delîli âdetâ kitâbmı şîıler için değil de Sünnîler için yazmış olan mezkûr Kâşifü’l-Ğıtâ’nın şu sözleridir: “Bizim belirlediğimiz anlamda “İmamet”e inananlar, özel anlamda mii’min; imanlarını Şia’nın “Erkân-ı Erba’a” sına inhisar ettirenlerse genel anlamda hem miislim, hem de mü’mindirler. Böylelerinin canı, kanı, malı, ırz ve namuslarının saygınlığı ve dokunulmazlığı; yoklukları hâlinde bütün bunların dokunulmaz ve muhterem sayılarak korunmalarının vücûbu üzerinde bütün İslâm ahkâmı geçerlilik arzeder. Nedeni, aynı kimse “İmamet”e inanmaması hâlinde -Allah korusunmüsliiman olmaktan çıkar.”117 Bununla beraber Şî’a’nın temel prensiplerini bilenler, onlara göre, “İmamet Dîni” ile dînlenmeyenin dîninin ve buna kesinlikle inanmayanın îmânının olmadığını bilirler. Nitekim “İmâmiyye” imamlarından herhangi birine inanmayanın ve 117 Kâşifü’1-Ğıtâ, Muhammed Huseyn. Aslü’ş-Şî’a ve Usûlühâ: 103-104; Zahîr, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 95. Tefsir Problemleri 85 Allah’ın onlara kayıtsız şartsız itâati farz kıldığını inkâr edenlerin sapık ve ebedî olarak cehennemlik odukları üzerinde ittifak etmişlerdir.118 Şi’a şeyhlerinden Lutfullah es-Sâfî, sünnilere karşı Şî’a’nın Kur’ân’ın tahrifi inancını savunurken: “Böylesi konularda aramızda ihtilâf çıkarmamız doğru olmaz. Zira bu davranış, müsteşriklerin eline Tevrat ve İncil’de olduğu gibi müsliimanların mahfuz ve masun olduğunu iddiâ ettikleri Kur ân’da da gerçeğe aykırı şeyler bulunduğuna dâir silah vermek olur...” demiştir.119 Bir taraftan Kur’ân’dan ismen tasrîh ederek: “Sûretü’n-Nurayn, Suretti’l-Velâye, Sûretü’l-Hafd, 120 Sûretü’l-Hal” gibi bir çok sûrelerin çıkartıldığını, Ahzâb Sûresi’nin Bakara sûresinden uzun bir sûre iken birçok âyetlerinin yok edildiğini, 121 aslında altıbin küsür olan Kur’ân âyetlerinin, 18.000 âyet iken 122 hepsinin tahrîb ve imhâ edildiğini, Alî Mushaf ‘ı, 123 Fâtıme Mushafı 124 ve el-Câmi’inizin125 inzal edilen gerçek Kur’ân olup herşeyi içine 118 el-Bahrânî, el-Hâşi,, el-Bürhân Mukaddimesi: 20; Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 95. 119 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 14, 15. 120 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 15, 16, 18, 22. 121 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 98. 122 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 141. 123 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 34. 124 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 32. 125 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 31. 86 Tefsir Problemleri aldıklarını ve içlerinde bugün ellerde dolaşan Kur’ân’dan bir harf bile bulunmadığını126iddiâ edeceksiniz; öbür taraftan da yavuz hırsız misâli ev sâhibine üstün çıkarak sünnîleri müsteşriklerin eline silah vermekle suçlayacaksınız!... Aslında Şi a’nın kendisi, siyâseten batıya, özellikle Amerika’ya kafa tutması dışında a dan, z ye her şeyiyle müsteşriklerin elindeki eşsiz silahtır. İslâm’ın ana kaynağı Kur’ân ve ikinci kaynağı hadis’e yönelttikleri saldırılar, ehl-i beyt sevgisi duygusallığına kapılarak uydurdukları bunca iftiraları ne tarihî gerçekler ve ne de hadîs gelenek ve vüsûkuyla asla bağdaşmayan düzme delillerle müsteşriklerin, zındıkların, dürzîlerin, yahûdîlerin, hıristiyânların ve diğer tüm İslâm düşmanlarının arayıp da bulamadıkları tükenmez hazîne ve bitmez cephâne durumundadır. Gel gör ki buna karşı ehl-i sünnet büyük çoğunluğu ile maalesef daha mezhebinin ne ve elindeki altının ne değerde olduğundan habersiz derin uykuya dalmış uyumaktadır. Ve gâlibâ sûr-u İsrafil’i beklemektedir. Yukarda verdiğimiz örnekler arasında En-Nûrî et-Tabersî’nın Faslü’l-Hitâb Fîlsbâti Kitâbi Rabbi’l-Erbâb’ı Şiilerin iç yüzünü ve bu konuda dış düşmanlara ne kadar kıymetli ve mebzul miktarda malzeme vermiş olduklarım açıkça ortaya koymaktadır. Şimdi bu kitabı ve muhtevasını tanıyalım. 126 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 32. Tefsir Problemleri 87 ŞÎ’A’NIN GİZLİ TUTTUĞU KUR’ÂN İNANCINI İFŞÂ EDEN KİTAP “FASLÜ’L-HİTÂB FÎ İSBÂTİ TAHRİFİ KİTABİ RABBİ’L-EHBAB” ( ) فصل الخطاب في اثبات تحر يف كتاب رب االربا Şiilerin meşhur muhaddisi Hüseyn b. Muhammedi’t-Takiyyi’n-Nûri’tTabersî’nin (1320/1902) Şî’a’nın gerçek Kur’ân inancı üzerinden takiyye perdesi nı kaldıran, kendilerince oniki imâmdan tevâtür derecesini aşan ve en önemli temel kaynaklarından naklettiği birçok hadîs ve rivâyetleri içinde topladığı; Şî’î çevrelerin bile, aksi inanca sâhıp oldukları için değil de, sırf eski- denberi gizli tutmakta yarar gördükleri esrârengiz sırlarını ifşâ ettiği için, kısmen de olsa karşı çıktıkları “Faslii’l-Hitâh Fi İsbâti Tahrifi Ki tâbi Rabbi’l- Erbâb: Rabların Rabbı (Allah)’ın Kitâbı’nm Tahrif Edildiğinin İshâtı Konusunda Kesin Söz” adlı kitâbı, isminden de açıkça anlaşıldığı üzre, bütün Şî’a’nın, ortaya çıkışından bu güne, müslümanların ellerinde bulunan Kur’ân-ı Kerîm’in gerçek Kur’ân olmadığına, O’nun değiştirilip tahrif edildiğine, içerisine dıştan birçok şeylerin sokulduğu ve birçok şeylerin çıkarılarak yok edildiğine inandıklarını; Şî’a milletinden hiç kimsenin, sırf muârızlarını avutarak aldatıp, kurnaz davranarak muhtemel zararlarından kendilerini korumak maksadı dışında asla bunun tersine hiçbir beyânda bulunmadıklarını bınbir delille tevsîk etmektedir. Sonra bu kitap sıradan bir Şî’a âlimi tarafından değil, özellikle hadîs ve hadîs ricâli konularında mâhir ve Şî’a milletince en üst seviyede tutulan bir mütehassıs tarafından 88 Tefsir Problemleri kaleme alınmış ve ma’sûm imâmlardan rivâyet edilen yaklaşık 2000 hadîsi içine almıştır.127 Şîîlerce bu zât Allah’ın daha önceki âlimlerine vermediği lutuflarla bezenmiş, üstün meziyetlerle donanmış ve en değerli vehbî hazînelerle techîz edilmiş çok büyük bir âlimdir. O kadar ki, onun gerçekleştirdiği önemli hizmeti görenler; Allah’ın onu. Rasûlüllah S.A.’in ashâb ve ailesinden arta kalan mirasını muhafaza etmek için yarattığını anlarmış...”128 O’nun hakkında Ağa Â’lâmü’ş-Şî’a’sında biyografisine kaydetmiştir: Büzürkü’t-Tahrânî başlarken şunları “Bu ismi yazarken elimde kalemim titredi... Eğer hayat hikâyesi yazılan hir başkası olsaydı iş kolaydı, ama böylesine muazzam bir şahsiyetin biyografisini yazma yiikünii güvenilir bir tarihçinin üslenip üstesinden gelmesi çok zordur. Ben onun hakkını yerine getirmekten âciz durumda olduğumu itiraf etmek zorundayım...” 129 “İnsan eğer onun arkasında bıraktığı tahkik deryasında dalgalanan ve tedkik sularında yıkanan büyük eser ve müthiş kitaplarını düşünürse, acâib ıttılâının genişliğini görür. 127 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 111. Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 120. 129 Ağa Büzürgü’t-Tahrânî. A’lâmü’ş-Şî’a: 1. cüz 2. kısım sh:543, Matbaatü’l-İlmiyye, Necef: 1385 H. 128 Tefsir Problemleri 89 Ruhu’l-Kuds’le müeyyed olduğunda kuşku duymaz ve Cebrâil A S.’m onu desteklediğinden hiç şüphe etmez...”130 demektedir. Muhammed Mehdi’l-Mûsevi’l-Isfehânî de (1325/1907) Ahsenü’lVedi’a’sında. “-en-Nûri’t-Tabersî’nin “.Faslü’l-Hıtâb Fî İsbâti Tahrifi Kitâbi Rabbi’l-Erbâb”ı İran’da basıldı, ama keşke o. onu te’lîf etmeseydi. Bâzı âlimler onun tenkidi için değerli risâleler yazdılar ve onun hakkındaki gerçeği bütün açıklığı ile ortaya koydular. Böylece zamanının âlimleri muhaddis Nuri’yi rezîl ettiler. Bâzı güvenilir kimseler bana onun bu kitâbını hıristiyanların da kendi dillerine terceme edip yayınladıklarını haber verdi. .” demektedir.131 Şimdi müellif en-Nûri et-Tabersi’nin bizzat kendisinin bastırdığı bu kitabının 1. baskısının ilk ve son sayfalarının kopvesini okuyucuya bir fikir ve yakîn verir ümidiyle aktarıyoruz: 130 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 125. Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 135. 131 90 Tefsir Problemleri “FASLÜ’L-HITÂB FÎ İSBÂTİ TAHRİFİ KİTABI RABBİ’L-ERBÂB”IN FİHRİSTİNİN ORİJİNAL METNİ: Tefsir Problemleri 91 92 Tefsir Problemleri Tefsir Problemleri 93 94 Tefsir Problemleri Tefsir Problemleri 95 “FASLÜ’L-HITÂB FÎ İSBÂTİ TAHRİFİ KİTABİ RABBİ’L-ERBÂB’TN FİHRİSTİNİN ORİJİNAL METNİ’NİN TERCEMESİ: Bu kitâb-ı şerifteki konuların özet fihristi: Birinci Mukaddime: Kur ân’m toplanması ve toplanma sebebi hakkında vârid olan hadîslerin zikri... Kur’ân’ın toplanma şekline bakılarak O’nun eksiltmeye marûz kaldığının anlaşılacağı le’lîf ve tertibinin mü’minlerin (yâni, Şî’anın) tertibine muhâlif oluşunun beyânı hakkında. İkinci Mukaddime: Kur’ân’da yapılmış olması mümkün ve içine girmesi imkânsız olan değiştirmelerin kısımlarının açıklanması hakkında. Üçüncü Mukaddime: Âlimlerimizin, Kur’ân’ın değiştirilmesi ve değiştirilmemesi konularındaki kavillerinin zikri hakkında... BİRİNCİ BÂB: Kur’ân’da değiştirme ve eksiltme yapıldığını gösteren delillerin zikri... BİRİNCİ DELİL: Birkaç maddeden oluşmaktadır: a) Tevrât ve İncil’de güzel ve hoş bir biçimde tahrifat yapılmış olması... b) Geçmiş ümmetlerde her ne vâkî oldu ise hepsinin bu ümmette de vukû bulacağı hakkında 96 Tefsir Problemleri c) Övme ve kötüleme olarak bu ümmetin bâzı kimseleri hakkında ortaya çıkan şüphelerin aynılarının geçmiş ümmetlerde de çıktığına dâir hadîslerin zikri… d) Hakkında, içinde değişiklikler yapılması bakımından Kur’ân’ın (aynen) Tevrât ve İncil gibi olduğunu gösteren özel hadîsler konusunda... İKİNCİ DELİL: Kur ‘ân’ın toplanma şekli, âdeten O’nda değişiklik ve tahrif yapılmış olmasını gerekli kılar. Bu konu içerisinde bir de, vahiy kâtiplerinin durumlarının özeti vardır. ÜÇÜNCÜ DELİL: Kur’ân’da okunması (lafzı) neshedilmiş âyetler bulunduğu (iddiâsı) nın ortadan kaldırılması ve (ehl-i sünnetin) okunuşu neshedilen âyetlere verdikleri örneklerin Kur’ân’dan bâzı eksiltmeler yapılmış olmasını zorunlu kıldığı hakkında... DÖRDÜNCÜ DELİL: Ali A.S.’m. tertîb bakımından mevcûd Kur’an’a aykırı özel bir Kur’âm’mn olduğu ve O’nda Kuran’a ne Kudsî hadîslerden, ne de Tefsir ve te’vîl (kabîlin)den olmayan (birtakım) ilâveler bulunduğu hakında… BEŞİNCİ DELİL: Abdullah İbni Mes’ûd’un mu’teber bir mushafımn bulunduğu ve içinde mevcûd Kur’ân’da bulunmayan şeylerin yer aldığı hakkında... ALTINCI DELİL: Mevcûd Kur’ân’m. bizdeki mu’teber Übey Mushaf ında yer alan âyetlerin tamamını içine almadığı... Tefsir Problemleri 97 YEDİNCİ DELİL: Osman İbnii Affân’m Kur’ân’t ikinci defa topladığı zaman. O’ndan bâzı kelime ve âyetleri düşür(üp yok et)mesi. Kur’ân’ı toplayış şekli. O’ndan çıkardığı bâzı şeyler, mushaflarının birbirini tutmayı- şı ve kâtiplerin yaptığı yanlışlıklar... SEKİZİNCİ DELİL: Yukarda geçen delillere ilâve olarak muhâliflerin rivayet ettikleri. Kur’ân’da eksiltmeler yapıldığını açıkça gösteren hadîsler hakkında... DOKUZUNCU DELİL: Allah Teâlâ vasilerinin (ilerde kendisine vasi olacakların) isim ve şemaillerini eski kitaplarında (yani Tevrât ve İncil’de) aynen zikretmiştir. Elbette ki, eski kitaplarına boyun eğen bu Kitabında da (yani Kur’ân’da da) bu isim ve şemâilleri zikretmesi gerekirdi. Bu konu içerisinde bize ulaşan ilk kitapta (Hz. Ali Mushafında) onların, (yani vasilerin) hiçbir kitapta toplanmayan zikirleri mevcuttur. ONUNCU DELİL: Kurrâ’nın, Kur’ân’ın bâzı harfleri, kelimeleri ve bunlar dışında kalan bâzı şeyleri hakkında ihtilâfa düştüklerinin ısbâtmı Kur’ân’m bir tek vecih dışında (birtakım değişik vecihlerle) indiği (iddiâsı)nın iptâli... Bu konuda Kurrâ’nm hallerinin îzâhı... ve ısnâdlarında tedlis, yanı (sahte râvi isimleri) bulunduğunun isbâtı. .. ONBİRİNCİ DELİL: Kur’ân’da eksiltme yapıldığını açıkça gösteren birçok hadîsler hakkında... 98 Tefsir Problemleri ONİKİNCİ DELİL: Aynı şekilde. Kur an sûrelerinin gerçek düzeninin bozulduğunu ve bizim bunları aslî sıralarına koyduğumuzu açıkça gösteren özel hadîsler hakkında... Bu konu içerisinde (ortaya atılabilecek) şüphelere cevap veya bu şüphelere karşı ileri sürülebilecek delillerin reddi de vardır. İKİNCİ BAB: Kur’ân’a değiştirme işleminin yol bul(up gire)mediğini isbât eden bir takım âyet. hadîs ve itibârlar bulunduğunu söyleyenlerin delillerinin zikri... Bu konu içerisinde de Rasûlüllah S.A. zamanında Tevrât ‘ta tahrîfât yapıldığının zikri vardır. ** *** Bunlar, bu kitabın tıpatıp kopycsini verdiğimiz fihristinin sâdece bir sayfasında yer alan şeylerin tercemesinden ibâret. Bakalım diğer sayfalarında ve tamamında neler var!... Sanırım okuyucu artık, müsteşriklere ve diğer Kur’ân düşmanlarına malzemeyi kimlerin verdiğini anlamakta güçlük çekmeyecek ve sözüm ona Müslümanlar (!) olarak birtakım yersiz ve faydasız duygusallıklara kapılarak kendi bindiğimiz dalı yine kendimizin kesmiş olduğunu anlayacaktır. Yukardaki tercemenin son satırında açıkça ifâde edildiği gibi adamlar, ehl-i sünnete, sâdece Kufân’ı tahrif etme vebâlini yüklemekle yetinmiyor bir de, hem de Rasûlüllah S A. zamanında Tevrât’ı tahrif etme vebâlini yüklemeleri süreliyle Yahûdîierin bile söylemediği sözü söyleyebiliyor ve onların Rasûlüllah S.A.’e yapamadıkları Tefsir Problemleri 99 ıftirâyı yapabiliyorlar!... ( ٌَي ٌء ُع َجاب ْ )إِ َّن هَ َذا لَش: Hiç şüphesiz bu, son 132 derece acâib bir şey!.” ŞÎ’A’NIN SÜNNÎ’LER TARAFINDAN KUR AN DAN ÇIKARILDIĞINI İDDİA ETTİKLERİ SÛRE VE ÂYETLER Yukarda Şi a’nın Kur’ân da 18 000 âyet bulunduğuna.133 Bunların Hz. AliMushafı,134 Hz. Fatıme Mushafı,135 el-Câmi’ adlı mushaflan 136 ve Übeyy Mushafı 137 gibi mushaflarında ver aldığına ve bu nıushaflar içerisinde sünnîlerin mushafından bir tek harf bile bulunmadığına:138 73 âyetten ibâret olan 10 sayfalık Ahzâb sûresinin aslında 286 uzun âyetten oluşan 50 sayfalık Bakara sûresinden daha uzun bir sûre iken. Sünnîler tarafından büyük bir kısmının çıkarılıp atıldığın; 139 ayrıca Kur’ân’da “Sûretü’l-Velâye”, “Sûretii’n-Nûrayn”, “Sûretü’l-Hafd” ve “Sûretü’l-Hal” gibi birçok sûrelerin yine Sünnîler tarafından çıkarılıp atıldığına140 inandıklarını belirtmiştik. Şimdi En-Nûrî et-Tabersî’nin Muhammed Alî b Şehr Aşûbi’l- Mâzenderânî’nin (588/1192) Kıldhü’l-Mesâlıb’mde, herhalde O sûre şu olsa gerek diye Kur’ân’dan tamamının 132 Saad sûresi, âyet: 5. Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 141. 134 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 34. 135 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 32. 136 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 31. 137 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 137 ve 138. 138 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 32. 139 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 98. 140 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 15, 16, 18, 22. 133 100 Tefsir Problemleri düşürüldüğünü kaydettiğine işâret ederek; 141 Faslü’l-Hıtâb Fî İsbâti Tahrifi Kitabi Rabbi’l-Erbâb’ında metnini aktardığı “el-Velayet sûresi”nin tıpkî kopyesi ile tercemesini vermek istiyoruz. En-Nüri’t-Tabersî Kur’ân’ın lafızlannın tahrif edildiğini isbât sâdedinde Molla Muhsıni’l-Keşmîri’nın Debistânü’l-Mezâhib’inden naklederek şöyle demektedir. “Kur’ân’ın tahrifini konu alan delillerin zahiri mânâlarından anlaşılan. O’nun mânâsının değil, lafzının tahrifidir. “Debistân-ı Mezâhib” sahibinin. Şia’nın mânâsı bu olan inaçlarını zikrettikten sonra: Şia’dan bâzı kimselerin. Osman’ın mushafiarı yaktığını. Ali ve Ehl-i Beyti’nin faziletleri hakkındaki sûreleri telef ettiğim ve bunlardan birinin şu: “el-Velâyet Sûresi” olduğunu zikretmişlerdir.”142 141 et-Tabersî en-Nûri, Faslü’l-Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabi Rabbi’l-Erbâb: 180, 181. 142 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 18. “EL-VELÂYET” SÛRESİ’NİN METNİ: يأيها الذين آمنوا آمنوا بالنورين أنزلناهما يتلوان عليكم آياتي ويحذرانكم عذاب يوم عظيم .نوران بعضهما من بعض وأنا السميع العليم .إن الذبن يوفون ورسوله في آيات لهم جنات النعيم (كذا) والذين كفروا من بعد ما آمنوا بنقضهم ميثاقهم وما عاهدهم الرسول عليه يقذفون في الجحيم .ظلموا أنفسهم وعصوا الوصي الرسول أولئك يسقون من حميم .إن هللا الذي نور السموات األرض بما شاء واصطفى من المالئكة وجعل من المؤمنين أولئك في خلقه يفعل هللا ما يشاء ال إله إال هو الرحمن الرحيم .قد مكر الذين من قبلهم برسلهم فأخذهم بمكرهم إن أخذي شديد أليم .إن هللا قد أهلك عاد ًا وثمود ًا بما كسبوا وجعلهم لكم تذكرة فال تتقون .وفرعون بما طغى على موسى وأخيه هارون أغرقته ومن تبعه أجمعين .ليكون لكم آية وإن أكثركم فاسقون .إن هللا يجمعهم في يوم الحشر فال يستطيعون الجواب حين يسألون .إن الجحيم مأواهم وأن هللا عليم حكيم .يأيها الذين كانوا عن آياتي وحكمي معرضون .مثل الذين يوفون بعهدك أني جزيتهم جنات النعيم .إن هللا لذو مغفرة وأجر عظيم .وإن علي ًا من المتقين .وإنا لنوفينه حقه يوم الدين .ما نحن عن ظلمه بغافلين .وكرمناه على أهلك أجمعين .فإنه وذريته لصابرون .وإن عدوهم إمام المجرمين قل للذين كفروا بعدما آمنوا طلبتم زينة الحياة الدنيا واستعجلتم بها ونسيتم ما وعدكم هللا ورسوله ونقضتم العهود من بعد توكيدها وقد ضربنا لكم األمثال لعلكم تهتدون .يأيها الرسول قد أنزلنا إليك آيات بينات فيها من يتوفاه مؤمن ًا ومن يتوليه من بعد يظهرون .فأعرض عنهم إنهم معرضون .إنا لهم محضرون .في يوم ال يغني عنهم شيء وال هم يرحمون .إن لهم جهنم مقام ًا عنه ال يعدلون .فسبح باسم ربك وكن من الساجدين .ولقد أرسلنا موسى وهارون بما استخلف فبغوا هارون .فصبر جميل فجعلنا منهم القردة والخنازير ولعناهم إلى يوم يبعثون. 102 Tefsir Problemleri وجعلنا. ولقد آتيناك بك الحكم كالذين من قبلك من المرسلين.فاصبر فسوف يبصرون ومن يتولى عن أمري فإني مرجعه فليتمتعوا بكفرهم.لك منهم وصي ًا لعلهم يرجعون ً قلي يأيها الرسول قد جعلنا لك في أعناق الذين آمنوا عهدا فخذه.ال فال تسأل عن الناكثين إن علي ًا قانت ًا بالليل ساجد ًا يحذر اآلخرة ويرجوا ثواب ربه قل هل.وكن من الشاكرين سنجعل األغالل في أعناقهم وهم على.يستوي الذين ظلموا وهم بعذابي يعلمون فعليهم مني. وإنهم ألمرنا ال يخلفون. إنا بشرناك بذريته الصالحين.أعمالهم يندمون صلوات ورحمة أحياء وأمواتا يوم يبعثون على الذين يبغون عليهم من بعدك غضبي . وعلى الذين سلكوا مسلكهم مني رحمة وهم في الغرفات آمنون.إنهم قوم سوء خاسرين والحمد ّلل رب العالمين “EL-VELÂYET” SÛRESİ’NİN TERCEMESİ “Bismillahirrahmanirrahim. Ey îmân edenler iki nûra (Hasan ve Huseyn’e) îmân edin Biz o ikisine, size âyetlerimizi okumalarını ve büyük günün azâbından sızı korkutup sakındırmalarını ınzâl ettik Bunlar (.Allah’ın ahdi ile) biri diğerinden olan iki nurdur. Ben herşeyi işiten ve bilenim. Bu ahdi. Allah’ın Rasûlü ile birlikte âyetleri çerçevesi içerisinde yerine getirenler var ya, işte onlar için Ne’İm cennetleri vardır. İnandıktan sonra verdikleri va’di bozarak inkâr edenler var ya, işte onlarla Rasûlüllah’m sözlerinde durmak üzere kendileriyle sözleşmış olduğu kimseler varya, işte onlar da cehenneme atılacaklardır. Onlar kendi nefislerine zulm etmiş ve “Rasûl’ün Vasisi “ne isyân etmişlerdir. Onlara hamim (kaynar) suyu içirilecektir. O. öyle bir Allah’tır ki, gökleri ve yeri dilediği şekilde aydınlatmış, meleklerden dilediklerini seçmiş ve mü’mmlerden dilediklerini de halk etmiştir, işte bunlar vara tıkları cümlesi içerisindedirler. Allah neyi dilerse, onu yapar. Rahman ve Rahim olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Onlardan öncekiler peygamberlerine hile yapmış ve onları aldatmışlar: Allah da onları hileleri sebebiyle cezâlandırmıştır. Muhakkak ki, benim cezâlandırmam çok şiddetli ve elem vericidir. Allah Ad ve Semud kavimlerini yaptıkları şeyler yüzünden helâk etmiş ve onları size öğüt ve nasihat kılmıştır. Siz ise (buna rağmen) sakınmıyor, korkmuyorsunuz. Ben. Fır’avnı ve tebeasmm tümünü. Mûsâ ve kardeşi Hâriın’a taşkın davranmaları yüzünden, size mu’cıze ve alâmet olsun diye (denizde) boğdum. Muhakkak ki sizin çoğunuz fâsıksınız. Şüphesiz ki. Allah onları mahşer günü (bir araya) toplayacak ve kendilerine soru sorulduğu zaman cevap veremeyeceklerdir. Muhakkak ki cehennem onların dönüp dolaşıp varacakları yerdir. Allah herşeyi bilir ve her şeye hükmeder. Ey Peygamber’ Benim inzârımı (korkutmamı) tebliğ et. Zira onlar bunu bileceklerdir. Şüphesiz benim âyetlerimden ve hükmümden yüz çevirmiş olanlar zarar edeceklerdir. Sonra verdikleri sözü tutanların durumu şöyle olacaktır Ben onları kesinlikle Na im cennetleriyle mükâfatlandıracağım. Elbettekı Allah, mağfiret ve büyük ecir sâhibidir. Muhakkakki Alî. müttekilerden (Allah’tan sakınanlardan)dır. Ve kuşkusuz biz onun hakkını din gününde elbet vereceğiz. Biz Ona yapılan zulumdan gâfıl değiliz. Ve biz onu, senin ehlinin hepsinden kerîm (değerli) kılmışız. O ve Onun zürriyyeti (soyundan gelecek olanlar) elbet sabırlı kimselerdir. Onların düşmanları mücrimlerin (canilerin) öndendirler. Yâ Muhammedi îmân ettikten sonra inkâr edenlere deki: -Demek siz Dünya hayatının zînetmi istediniz ve bunu elde etmekte acele 104 Tefsir Problemleri ettiniz?! Allah ve Rasûlünün size olan va’dinı unuttunuz ve pekiştirildikten sonra verilen ahitleri bozdunuz öylemi?! Şüphesiz ki, biz size belki hidâyete erersiniz diye darb-ı meseller getirdik. Ey Peygamber! Muhakkakla biz sana apaçık âyetler indirdik bu âyetler içerisinde Allah’ın mü’min olarak öldürdükleri var. Senden sonra yüz çevirmeleriyle arzı endam edenleri var. Onların yüz çevirenlerinin peşim bırak. Zira onlar yüz çevirmişlerdir. Biz onları hiç bir şeyin fayda vermediği ve merhamet edilmiyeceklerı günde huzurumuza çekeceğiz. Muhakkak onlar için Allah’tan, dönemeyip (içinden çıkamayıp) kalacakları bir yer vardır. Sen Rabbınm ismini teşbih et ve secde edenlerden ol. Biz halef kılındıkları şeyle Mûsâ ve Hârûn’u gönderdik. Onlar (Fir’avn taraftarı olanlar) Hârûn’a taşkınlık ettiler. İşte bu, güzel sabr(m yeri)dir. Biz onları maymun ve domuz yaptık. Ve onlara dirıltilecekleri güne kadar lânet ettik. Sen sabret. Onlarda sabr edeceklerdir. Biz sana, senden önceki peygamberler gibi hiikm getirdik, hükümranlık verdik. Ve sana onlardan “vasiy” yarattık. Umulurki, o “vasiy”ler geri dönerler. Benim emrimden kim yüz çevirirse bilsinki, dönüp dolaşıp geleceği yine benim. Onlar, küfiirleriyle biraz yararlana dursunlar. Sen ahdini bozanlardan birşey isteme. Ey Peygamber! Biz senin için îmân edenlerin boynuna bir ahid yükü yükledik. O ahdi al ve şiikredenlerden ol. Muhakkak ki Ali geceleri Namaz kılar, duâ eder. secde eder, âhiretten korkar ve Rabbı’nın sevabım umar. Deki, zulmedenler, benim azabımı bile bile, eşit seviyede olabilirler mi?! Allah onların boyunlarına zincir tasmaları takacak. Onlar boyunları bukağılı halde yaptıklarına pişman olacaklar. Biz sem Ali’nin sâlih zürriyetiyle müjdeledik. Onlar bizim emrimize muhalefet etmezler. Benden onlara diri iken ve diriltildikleri gün rahmet ve bereketler vardır. Benden sonra onlara taşkınlık edenlere benim azabım var. Şüphesiz kı onlar kötü ve ziyanda olan bir kavimdir. Onların yolunu kendilerine yol edinenlere de benden rahmet var Onlar (özel) odalarda güven içerisindedirler. Hamd, âlemlerin Rabbı’na aittir.” 106 Tefsir Problemleri س ِم ه يم ْ ِب ِ ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح ب ِّ سو ُل يَا َر ُ َوقَا َل ال َّر آن َم ْه ُجور َ إِنَّ قَ ْو ِمي اتَّ َخ ُذوا َه َذا ا ْلقُ ْر “Rasûlüllah Sallellâhû Aleyhi ve Sellem: “Ey Rabbim!.. Benim kavmim bu Kur’ân’ı kesinlikle (ahâlisi göçüp gitmiş ıssız bir yurt gibi) m e t r u k , (kimsesiz ve sâhipsiz) bıraktılar!...” b u y u r d u . . . KUR’ÂN-I KERİM Fürkân Sûresi Âyet: 30. İKİNCİ BÖLÜM (VAHY-İ GAYR-İ METLÜVV) SÜNNETE YÖNELTİLEN SALDIRILARIN İÇ YÜZÜ س ِم ه يم ْ ِب ِ ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح ق َع ِن ا ْلهَ َوى٭إِنْ هُ َو إ ِ َّال َو ْحي ُ َو َما يَن ِط “O, (Muhammed, rastgele ve) keyfi olarak konuşmaz. O’nun konuştukları tümüyle (Rabb’inden kendisine) ulaştın fan bir vahiyden başka bir şey olamaz...” Kur’ân-ı Kerîm Necm Sûresi, Âyet: 3-4. Tefsir Problemleri 109 ALLAH KELÂMI’NIN SINIRLARI “VAHY-İ METLÜVV VE VAHY-İ GAYR-İ METLÜVV” İlerde de üzerinde durulacağı üzere “Allah Kelâmı”, “Vahy-i Metlüvv” ve “Vahy-i Gayr-i Metlüvv” kısımlarına ayrılır. Vahy-i Metlüvv demek, hiç kimsenin hiç bir suretle hiçbir katkısı olmadan hem lafzı, hem de mânâsı Allah’dan gelen vahiy demektir. Kur’ân-ı Kerîm’in tamamı “Vahy-i Metlüvv” dür. İstisnasız bütün lafız ve mânâları Allah’tandır. Sünnet ise, “Hadîs-i Kutsi” ve “Hadîs-i Nebevi” kısımlarına ayrılır. Kutsî hadîsler de, meşhûr olan kavle göre Kur’ân gibi, lafzı da mânâsı da Allah’tan olduğu için, “Vahy-i Metlüvv”e girerler. Bunların Kur’ân’dan farkları, Kur’ân’ın mu’ciz: (benzeri beşer tarafından getirilemez), lafzıyla ibâdet edilir (mesela, namaz kılınır) ve Kur’ân olarak ancak kendi lafzıyla edâ edilir olmasıdır. Kutsî ve Nebevi hadîslere ise ümmete harfıyyen muhâfaza külfeti yüklememek için bu şartlar konmamıştır.143 Kısacası Kur’ân Allah katından hem lafız hem de mânâ olarak i’câz ve lafızlarıyla teabbüd vasıflarıyla: sünnet ise i’câz vasfı şart olmaksızın, kısmen hem lafız, hem de mânâ, kısmen de, sâdece mânâ olarak gönderilmiştir. Sonuçta bu iki kaynağın her ikisi de mânâ olarak Allah’tan gelmişlerdir. Dolayısıyla biri diğerinin devâmı ve mütemmimi durumundadırlar. Ve Kur’ân’sız sünnet ve Sünnet’siz Kur’ân düşünülemez. 143 ez-Zerkânî, Menâhil: 1/44. 110 Tefsir Problemleri Zira Cenâb-u Hakk Peygamberinin durumunu kendi diliyle şöyle belirlemekte: (ُوحى إِلَ َّي َ “ )إِ ْن أَتَّبِ ُع إِ َّال َما يBen ancak bana 144 ُ نط vahyedilene tâbi olurum.” (ق َع ِن ْالهَ َوى٭إِ ْن هُ َو إِ َّال َوحْ ٌي يُو َحى ِ َ) َو َما ي “O (Muhammed, kendi keyfi) arzû ve hevesiyle konuşmaz. (Kur’ân ve Hadîs olarak) O’nun konuştuğu her şey kendisine iyhâ edilen bir vahiyden başka bir şey değildir .”145 âyetleriyle bu durumu tasrîh buyurmakta ve sünnetin. Kur’ân’ın lâzım-ı gayri müfârikı olduğunu ortaya koymaktadır Bu itibârla Kur ân’ı yıkmak Hadîsi, Hadîsi yıkmak da Kur’ân’ı yıkma anlamına gelmektedir. İslâm binâsını yıkmaya ha temelinden başlamış üzerine binâyı çökertmişsin, ha tavanından başlamış temele kadar gitmişsin, sonuç çok fazla değişmez. İslâm düşmanlığını bir kara sevdâ hâline getiren bu Yahûdî, hıristiyan ve müşrik milletler konfederasyonu, ittifakla bu işi kıvırabilecek en güçlü engerek olarak kabul ettikleri Yahûdî Goldziher’in önderliğinde Kur’ân-ı Kerîm’e yaptıklan haksız isnâd ve iftiraları, gaddâr ve akıl almaz saldırıları amansız bir şekilde bir yanıyla yine Allah kelâmı olan Hadîs’e yöneltmişlerdir. Onların nazarında: “Hz. Muhammed S.A.. (hâşâ) bir şeytan. Kur’ân-ı Kerîm de boş ve asılsız sözler yığını oldu.”146 Müsteşrikler, muhtelif cihetlerden Kur’ân-ı Kerîm’de şüphe meydana getirmek için boşu boşuna bu kadar çabaladıktan, 144 Ahkâf sûresi, âyet: 9. Necm sûresi, âyet: 3-4. 146 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı: s:22. 145 Tefsir Problemleri 111 araştırmaktan yorulup bu girişimleri Kur’ân’a sımsıkı sarılan müslümanlarda kendileri açısından müsbet hiçbir te’sir meydana getirmeyerek, kayaları yerinden oynatmak için onlara boynuzlarıyla süsüp. sâdece kendisine zarar veren dağ keçisinin durumuna düştüklerini anladıktan sonra, bu defa, şüphe uyandırmanın yönünü başka bir tarafa çevirmek istediler. Yani önceki neticesiz çabalarına devam etmekle beraber. İslâm’ın ikinci kaynağı olan Sünnet hakkında şüphe uyandırmaya başladılar. Hadîs-i Şerif hakkında geniş ve kapsamlı bir şekilde şüphe meydana getirmek için çaba göstermeye başlayan ilk müsteşrik, hadîsi en iyi bilen (!) olarak gördükleri Yahûdî asıllı Goldziher’dır.147 GAYR-İ METLÜVV ALLAH KELÂM’I HADÎS’E YÖNELTİLEN SALDIRILAR VE CEVAPLARI Dr. Mustafa Es-Sibâ’î. müsteşriklerin Sünnet karşısındaki tutumları üzerinde dururken özetle şunları kaydetmiş ve: “Herhalde hadîs sâhasında müsteşriklerin en tehlikelisi, en geniş bilgiye sâhip olanı, en çok pislik ve fitne fesâtcı olanı şu Macar Yahûdîsi müsteşrik Goldziher olsa gerek... Çünkü o arapça kaynaklara büyük ölçüde vâkıftır. “Şeyhu’l-Müsteşrikin”. “Müsteşriklerin Lideri” kabûl edilmiş, kitapları ve araştırmaları 147 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı: s: 96 112 Tefsir Problemleri çok önemli, verimli birer başvuru kaynağı olmuş ve bu özelliğini hâlâ sürdürmektedir.148 Demiştir. İslâm Ansiklopedisinin Hadîs maddesini yazan Fueck de O’nun hakkında şunları söylüyor: “İlim, Goldziher’in hadis konusundaki yazdıklarıyla kendisine çok şey borçludur. Müsteşriklerin İslâmi araştırmalarında Goldziher’in tesiri, bütün çagdaşlarınınkinden büyük olmuştur. O. bu sâhalardaki araştırmaları kesin bir şekilde sınırlayıp yönlendirmiştir”149 Dr. Mustafa es-Sibâ’î, Goldziher (1850/1921) önderliğindeki iftira kampanyasının sâdece Kur’ân’a âit konularla sınırlı kalmayıp. Peygamber S.A.’in hadîslerine de sirâyet ettiğini, Kur’ân konusunda olduğu gibi, sünnet konusunda da İslâm düşmanlarına, İslâm’ı yıkmak için, hiçbir değer veya ahlâki sınır tanımayan iğrenç ipuçları verdiğini şu ifadeleriyle dile getirmektedir. Goldziher yukarda belirttiğimiz, İslâm’ın ilk kaynağı Kur’ân-ı Kerîm’e uyguladığı: Mezhepler arası ihtilâf ve siyâsi kırgınlık eseri zıtlaşmalardan yararlanma taktiğini ikinci kaynağı sünnet’e de ayniyle uygulamaktadır. “Dirâsâtün 148 Es-Siba’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ: 298-299. Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 140. Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı: 97-98. 149 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı: 96. Fueck, Op. Cit. S:231. Tefsir Problemleri 113 İslâmiyye” adıyla arapçaya çevrilen “Muhammedaniche Studien” adlı kitabının 2. cildinde150 diyor ki: “Hadîs’in büyük bir kısmının çocukluk devresinden îtibâren İslâm’ın bir vesikası, bir kaynağını teşkil ettiği fikri, doğru bir fikir değildir. Aksine Hadîs, İslâm’ın olgunluk çağında ortaya çıkan gayretlerin bir ürünüdür. Zira birinci asırda Emevîlerle dürüst âlimler arasında Hz. Ali (40/660) ve Muâviye (60/680) taraftarlığı konusunda husûmet ve kavgalar şiddetlenmiş; âlimler, tedvin edilen hadîsler içerisinde mezkûr meselede kendilerine yeterli malzeme bulamayınca ortaya çıkan taşkınlıklar, sapıklıklar ve doğru yoldan uzaklaşmalarla mücâdele uğrunda yaptıkları inancıyla, dinin ruhuna aykırı düşmeyeceği düşüncesiyle hadîs uydurmaya başladılar. Önceleri hadîs uydurma sahaları Ehl-i Beyt’in medhine yönelik idi. Sonra bu kendiliğinden Emevîleri kötüleme ve onlarla mücâdeleye yöneldi. Âlimler bu konuda kendilerine yardımcı olacak hadîsler uydurdular. Aynı zamanda Emevî hükümeti c/e buna zıt istikâmette çalışıyor, kendi bakış açılarına destek verecek hadîsleri uyduruyor veya başkalarını bu uydurmaya yönlendiriyorlardı. Ayrıca bu sâhada kendilerine yardım edecek bazı âlimler de bulabildiler. O kadar ki, Emevîler kendi dehâları sâyesinde. halk arasında şöhreti yayılmış olan İmâm-ı Zühri (123/740) gibi zatları hadîs uydurmada kullanmayı fırsat 150 Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 140. Es-Siba’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ: 299. 114 Tefsir Problemleri bilmişler151 ve Abdülmelik b. Mervân (133/750), insanları hacc için Kâ’be’yi ziyaretten men etmiş, haccetmeleri ve etrafını tavâf etmeleri için Kâ be yerine Mescid-i Aksâ’dakı Kubbetii’s-Sahra’yı yaptırmış. Bir dînî inanç olarak halkın hacc için oraya yönelmesini istemiş. İmâm Zühri’yi (123/740) de bu gâyesini gerçekleştirecek hadîsler uydurmaya teşvik etmiş. O da: ()التثدالرحال االالى ثالث مساجد مسجدى هذا والمسجد الحرامومسجد األقصى: “Üç mescidden başkasına yolculuk edilmez. Ancak benim şu mescidim, Mescid-i Harâm ve Mescid-i Aksâ müstesna (Yani sâdece bunlara yolculuk edilebilir).” Hadîsi ve: ( الصالة فى المسجد )األقصى تعدل ألف صالة فيما سواه: “Mescid-i Aksâ’da (kılınan bir) namaz, başka (mescid)lerde kılınan bin namaza bedeldir...” hadîsini ve benzeri daha birçok hadîsleri uydurmuş Bununla da kalmayarak birçoklarının kendi adına hadîs uydurmasına müsâde etmiş ve Emevi emirlerinin kendisini hadis uydurmaya zorladıklarını söylemiştir. 152 Ayrıca Emevîlerden İbrahim b. Velîd (132/749), İmam Zühri’ye (123 /740) bir sayfa getirip önüne koymuş ve bu sayfa içerisindeki hadisleri kendisinden işitip naklettiğini kabûl etmesini ve bunları yaymasına izin vermesini istemiş, Zührî de fazla tereddüd etmeden, ona kendi adına hadis uydurması için icâzet vermiştir.153 151 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî: 299. 152 Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 141. Es-Siba’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ: 299-300. 153 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî: 300. Tefsir Problemleri 115 Oysa hadîs öğreniminde zorunlu bir uygulama vardır. O da İbnü Salâh’ın (643/1I48)’da “Mukaddime” sinde tasrîh ettiği gibi, hadîs İmâmı’nın talebelerine tedrîs ettiği hadîsleri: “Münâvele ve Arzu’l-Münâvele” denilen dakîk bir usûlle dinleyip bir bir gözden geçirdikten sonra: “Benden aldığın bu hadisleri başkalarına rivayet edebilirsin” şeklinde icâzet verir. Bu, hadîs rivayet ve naklinde önemli bir prensiptir. İbnü Asâkır (571/1175), İbrahim b Velîd’in (132/749) de ez-Zührî’nin (123/740) talebelerinden biri olduğunu ve ondan aldığı hadîsleri yazarak kendisine arzettikten sonra İmâm-ı Zühri’nin (123/740) kendisine icâzet verdiğini kaydetmektedir. Goldziher (1850/1921) ise Emevî halîfelerinin İmâm-ı Zührî (123/740) gibi büyük âlimleri hadîs uydurmaya zorladığını, İbrahim b. Velîd (132/749) gibi halîfe çocuklarının o günkü hadîs imamlarından ders ve icâzet almalarını istismâr etmiş ve önceden peşin hüküm olarak belirlediği İslâm’ın ana temellerini ortadan kaldırma hedefini gerçekleştirmek için ilmî belgeleri burada da tahrif yolunu seçmiştir.154 Goldziher bu yersiz iddıâ ve geçerşiz iftiralarını şöyle sürdürüyor. “Ne varki mesele siyâsî emellere veya Emevî sülâlesi çıkarma hizmet edecek hadîsleri uydurma sınırında kalmadı. Aksine Medinelilerin kabul ettiği hadîslerle uyuşmayan, ibâdetle ilgili dînî konulara da aksetti. Hadîs uydurma ile ilgili bu hal, 154 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî: 325, 326. 116 Tefsir Problemleri ikinci asırda da devâm etti. Bu asırda Hadîs’in sağlamlığını kabul, sâdece şekle yönelik bir kabulden ibâretti. Zira isnâdı sağlam hadîsler arasında, pekçok (Mevzii’): uydurma hadîsler vardır. Bu anlayışta olanların noktayı nazarlarını hadîs olarak Heri sürülen şu söz te’yîd etmektedir: Gûyâ Rasûlüllah S.A. buyurmuş ki:( سيكثرالحديت عنى فطبقوه علىكتاب هللا فما وافقه فهو منى قلته ام لم )أقله: “Benden çok hadîs rivâyet edilecek. Kim size bir hadîs rivayet ederse, onu Allah’ın kıtâbına uyarlayın. Ben söylemiş olayım, olmayayım, Allah’ın kitabıyla uyuşanlar bendendir...” ve daha bir takım örnekler...155 “Ben söylemiş olayım, söylemiş olmayayım?!.” Ne demek?! Bu. apaçık ve katkısız bir iftirâ... Zira bu sözü hadîs imâmları tenkîd süzgecinden geçirmiş ve mevzu’: uydurma olduğuna karar vermişlerdir. Mevzu” olduğuna karar verdikleri bir hadîsi nasıl kendilerinin tâkîb edecekleri bir prensip olarak değerlendirebilirler?!..156 “Böylece durum öyle bir dereceye vardırılmış ki. bir kimse bir başkasının düşüncesini kötü diye nitelendirdiğinde, Hz. Muhammed S.A.’in prensip ve tavsiyeleri arasında doğru adına hiçbir şey yokmuş ve bunlar tümüyle yan- iışmışcasına 155 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî: 301. 156 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî: 301. Tefsir Problemleri 117 “Muhammedi hir düşünce!...” diyerek onları küçümseme ve hakâret sembolü hâline getirir olmuştur...”157 İslâm Ansiklopedisi’nin hadîs maddesini yazan T.H W. Juynbol, ansiklopedide yedi sayfalık yer verilen yazısında hep Goldziher’den yararlanmış ve İslâm peygamberinin hadîsleri adına özetle şu hezevânlara yer vermiştir: “Büyük fetihler, kelâmı yeni meseleler ve diğer dinlerin tesirleri hadislerin kasten tahrifine sâik oldu...”158 “Peygamberin kavil ve fiillerini yeni zamanın düşüncelerine uygun şekle soktular. Hıristiyan akidelerinden, İncil’in ve apokrif (uydurma) kitapların fıkralarından, Yahûdi fıkriyâtından, yunan feylezoflarımn nazariyelerinden vb. bazı müsliiman muhitlerde rağbet bulan herşey hadîslerde peygamberin sözleri imiş gibi yer buldu...”159 “Hiçbir vicdan endişesine düşülmeden... bir takım yeni akideler, düsturlar. ahkâm, helâl, harâm. ahlâk, yiyecek içecek, şer’î hükümler, medenî ve cezaî hukuka, muâşeret ve âdaba, âhiret, cennet cehenneme, hilkate vahye. hâsılı insanla Allah 157 Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı: s: 23, 24. 158 İslam Ansiklopedisi: 5/48. 159 İgnaz, Goldziher, Muhammedaniche Studien: II. 6, 8, 382. 118 Tefsir Problemleri arasındaki münâsebetlere tealluk eden her şeye dâir hadîsler meydana getirilip peygambere isncid edildi..”160 “Zaman geçtikçe hadîs vaz’ı arttı. Bu suretle her tara f kendi görüşlerini peygamberin hüküm ve kararlarına istinâd ettirmeye çalışıyordu. Kendi reyini buna istinâd ettirebilen, kesinlikle haklı oluyordu. Böylece birbirini nakzeden birçok hadîsler meydana geldi. Keza büyük fırka mücâdelelerinde her iki tarafın peygamberle ihticâc etmesi âdet idi... 161 “Mütenâkız (çelişkili) hadîsler itimâda şâyanmış gibi. büyük hadîs mecmualarındayanvana derç olunmuştur ki bu hadîsler, İslâm’ın ıç tekâmü- lüniin seyrini tâkib için tarihçilere paha biçilmez hazineler değerindedir..”162 “El-Buhâri (256’869) ve diğer sahihleri te’lîf edenlerin meziyetleri, haksız olarak iddia edildiği gibi, yayılmış bulunan hadsiz hesapsız hadîslerinin hangilerinin mevsuk ve hangilerinin uydurma olduğunu ilk defa te’yîd etmelerinde değil, bundan çok daha ziyâde o devirlerin Sünnî muhitinde umumiyetle mevsuk tanınmış olan hadîsleri derlemiş olmalarındadır.”163 160 İslam Ansiklopedisi: 5/48. İgnaz, Goldziher, Muhammedaniche Studien: II. 88. İslam Ansiklopedisi: 48. 162 İslâm Ansiklopedisi: 5/50 163 İslâm Ansiklopedisi: 5/52 161 Tefsir Problemleri 119 “Ed-Dârekutnî (385/995) Buhârî ve Müslim’in kitaplarında zikredilen 200 hadîsin zayıf olduğunu ortaya çıkaran bir eser yazdı”.164 Görüldüğü gibi Kur’ân düşmanlığının lideri Goldziher. hadîs konusunda da Kur’ân metninin muharrefliğini isbât için izlediği yolun aynısını izlemiş ve Kur’ân’ın metnini ihtilâflarla dolu “Mezhebi tefsir” lerin oluşturduğunu iddiâ ettiği gibi. Hadîs Metni’ ninde sonraki devrelerde çıkan Alevî-Sünnî kavgaları gibi toplumsal gelişmelerin eseri olduğunu iddiâ ederek, günümüzün modası hâline gelen “Mevzû” uydurma hadîs furyasının temellerini atmıştır. Her ne kadar ilk bakışta hadîs, bizim sadedinde olduğumuz, Kur’ân’a karşı ileri sürülen iddıâlar konusu dışında ve daha ziyâde hadîs uzmanlarını ilgilendiren bir konu gibi görünüyorsa da: aslında bir “Vahy-i Gayr-i Met- lüvv” olarak Kur’ân’dan tamamen ayrı düşünülemeyeceği ve Kur’ân’dan sonra İslâm’ın ilk kaynağı olması dolayısıyla, sanırım bizi konumuz dışına çıkarmaz. Ayrıca bu konu, İslâm düşmanlarının hadîs’e yönelttikleri, îtirâzlar, Kur’ân’a yönelttikleri îtirâzlarla aynîlik arzettiği için, bizim bu konuya belli bir ölçüde de olsa yer vermemizi zorunlu kılmıştır. 164 İslâm Ansiklopedisi: 5/52; İgnaz, Goldziher, Muhammedaniche Studien: II. 257. 120 Tefsir Problemleri Yukarda özetle harfi harfine tam bir sadâkatle aktardığımız iddiâları özetleyecek olursak; şöyle sıralayabiliriz: İslâm’ın bir kaynağı değilmiş. 2)-Hadîsler Emevîler devrinde, Alevî-Sünnî kavgasından 1)-Hadîs, çıkmış. İslâm âlimleri hadîs uydurmuş, “hadîs uydur” diye herkese icâzet vermişler Sonuçta herkes kendi çıkarına hadîs uydurmaya girişmiş. Bunun sonucu olarak da hadîs, alay konusu olacak hâle düşmüş... 4)-Kur’ân’da olduğu gibi, Hadîs’de Tevrat, İncîl ve Yunan Felsefesinden alınmış.. 5)-Ferd ve cemiyet olarak herkes kendi amaçlarına araç yapmak için hadîs uydurmuşlar. 6)-ed-Dârekutnî (385/995) gibi müslümanların kendi âlimleri bile, Buhârî ve Müslim’de değil de. İmam Buhârî (256/869) ve Müslim’in (261/875) kitaplarında birçok mevzû’ hadîsler bulmuşlar... 3)-Çoğu CEVAP: Müsteşriklerin ve İslâm düşmanlarının pîri olmuş Yahûdî Goldziher’in şu iddiâlanna bakınca insan olayın, onu kendisine pir yapanların. İslâm’a ve O’nun mefahirine kin kusan reddiyeler düzmeye şiddetle ihtiyaç duyup da, buna bir türlü imkân bulamamanın sancılarıyla kıvranan kimsenin, yalan yanlış da olsa bunu bir şekilde kıvırabilen birini bulunca, mal bulmuş mağribî gibi üzerine çullanmasından ıbâret olduğunu açıkça görüyor. Tefsir Problemleri 121 Yukarda da belirttiğimiz gibi hadîs “Vahy-ı Gayr-i Metlüvv” dür. Hadîs-i Kudsî”ler ölçüsünde, kısmen hem lafzı hem de mânâsı Allah’dan, Hadîs-ı Nebeviler ölçüsünde de mânâsı Allah’tan lafzı Peygamber’den olan vahiylerdir Sahâbe-ı Kirâm udûl’dürler. Onlara, canlan pahasına da olsa yalan söyletemezsiniz Özellikle Rasûlüllah S.A.’den: ( فليتبوأ مقعده من البار “ )من كذب لى متعمداKim bana kasıtlı olarak yalan isnâd ederse (söylemediğim sözü söyledi derse) cehennemden yerini hazırlasın!..” 165 hadîsini bile bile, hadîs uydurmalarını yani. Rasûlüllah S.A ‘in söylemediği bir sözü: “Rasûlüllah söyledi” diye pazarlamalarını düşünemezsiniz. Gerek Sahâbe’ler, gerek Tâbi’îler ve gerekse Tebeuttâbi’ler’in, Rasûlüllah S. A.’in: ( انى قد )تركت فيكم أمرين لن تضلوا ماتمسكتم بها كتاهللا وسنة رسوله: “Sizlere ıkı şey bıraktım. Bu ikisine sarıldığınız ve bağlı kaldığınız müddetçe aslâ (yolunuzdan) sapmazsınız. (Bu iki şey) Allah’ın Ki tâbi veRasûlü’nün Sünneti’dir.”166 . ve ()فليبلغ الشاهذ منكم الغائب: “Senim sözlerime tanık olanınız, onları bulunmayanlarınıza tebliğ etsin, ulaştırsın.”167 “Ib7 şeklindeki vasiyetlerini bile bile Goldziher ve yandaşlarının ıddiâ ettikleri gibi. bol bol hadîs uydurup da. “bunları Rasûliillah söyledi.” demelerine imkân yoktur. 165 Buhârî, İlm: 38. Cenâiz: 33. Enbiyâ: 50, Edeb: 109; Müslim, Zühd: 72; Ebû Davûd, İlm 4; Tirmîzî, Fiten: 70. tim: 8. 13; İbni Mâceh, Mukaddime: 4. 166 Ebû Davûd, Menâsik: 56; İbnü Mâceh, Menâsik: 84: Muvatta’, Kader: 3, Ahmed b. Hanbel: 3, 36 167 Buhârî, İlim: 19. 10, 38. Fiten: 8. Sayd: 8; Müslim, Kasâme: 29, 30; Ebû Davûd, Tetavvu’: 10; Tirmîzî, Hacc: 1. Neseî, Menâsik: 111; İbnü Mâceh, Mukaddime: 18. 122 Tefsir Problemleri Uydurmuşlar. Kim uydurmuş? İmâm-ı Zührî (123/740) uydurmuş?!.. O Zührî ki, baskısı altında kalarak zorla hadîs uydurttuğu iddiâ edilen, câmi- den hiç çıkmadığı için haklı olarak “Mescid Güvercini” lakabı takılan müttekî ve mü’min halîfe Hişâm bin Abdilmelık, (61/125-690/743) bir âyeti yanlış tefsîr edip de, kendisini destekler ümidiyle Zührî’ye sorunca. Zührî’nin. halîfenin tefsirine uygun düşmeyen gerçeği çekinmeden yüzüne karşı söylemesi. Halîfe Hişâm’ın da Zührî’ye: “yalan söyledin’“ demesi üzenne öfkeyle, herkesin karşısında titrediği halîfeye: “Demek ben yalan söylüyorum öyle mi?!. Allah müstehakmı versin!.. Babası ölesi!.. Bana semâdan bir miinâdî nidâ etse ve dese ki: “Allah yalan söylemeyi helâl kıldı”, ben yine de yalan söylemem” diyebilen Zührî?!. 168 ömründe hiçbir kimseye boyun eğmeyen, dünya malına zerre kadar değer vermeyen, cerh ve ta’dîl ulemâsının ince eleğinden geçebilen ve hiç birinin toz kondurmayıp aksine göklere çıkardığı, insan oğlunun kendisinde kolay kolay toplayamayacağı en üstün niteliklerle donanmış olan İmâm-ı Zührî!. Sahîh hadîslerin toplanmasında ilk temel taşlarından biri olan Zührî!..169 Hangi hadîsleri uydurmuş? 168 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî: 321. 169 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî: 314, 331. Tefsir Problemleri 123 ( )التثدالرحال االالى ثالث مساجد: “Üç mescidden başkasına yolculukedilmez..” hadîsini!.. Bu hadîsi bütün hadîs kitapları nakletmiş, hem de sâdece Zührî’nin tarikiyle değil, Zührî’den başka çeşitli tarîklerden de rivâyet etmişler. . Buhârî (256/869), Zührî’nin dışında bir başka tarîkten Ebû Sc’îdi’l- Hudrî’den (74/693); Müslim, biri Zührî’den olmak üzere üç ayrı tarîkten Ebû Hürcyre’detı (59/678) rivâyet etmiştir. Bu hadîs bunlar dışında, başkatarîklerden de rivâyet edilmiştir. Ehl-ı ilim onun. sıhhatinde icmâ’ etmişler, kabul ve tasdîk etmişlerdir.170 Demek Goldziher’in mevzû’ hadîs dediği, “uydurdu” dediği hadîs, bu kadar sağlammış!..171 Sağlam dediği nasıl olabilir?!..dersiniz!... Gûyâ İmâm-ı Zührî (123/740) kendi ağzıyla: “Emevî halîfeleri beni hadîs uydurmaya zorladılar.” demiş?!. Zâten hep böyle yaparlar. Goldziher’in naklettiği bu cümlede tahrif var. Şöyle ki: İbnü Asâkir (571/1 175) ve Îbnü Sa’d’in (276/889) naklettikleri üzere: “Zührî halka hadîs yazarak geçimini sağlıyordu. Halk onun hafızasının çok sağlam olduğunu bildikleri ve O’nun hafızasına yazılı metinlerden daha fazla güvendikleri için O’na hadîs yazdırıyorlardı. Zira halîfe Hişâm Onu denemek için, ondan oğluna hadîs yazmasını istedi ve bu isteğinde ısrar etti. O’da 400 hadîs yazıp halîfeye verdi. Bir ay sonra halîfe Hişcim bu hadîsleri yazdığı kitabı kaybettiğini söyledi. Zührî de bu hadîsleri ona tekrar yazdı. Hişâm 170 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:324-325. 171 Daha geniş bilgi için bkz: es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:324. 124 Tefsir Problemleri kaybettiğini söylediği önceki hadîslerle bu hadîsleri karşılaştırdı ve aralarında hiç bir değişikliğin bulunmadığını gördü. Ez-Zührî, halîfe Hişâm’ın yanından çıkarken yüksek sesle: “-Ey nâs! Bizi şunlara (!) sarf ettiğimiz (emek), sizinle ilgilenmekten alıkoydu. Şu emirler bizi “belli” hadîsleri yazmaya zorladı. Haydi gelin de bu hadîsleri size de tahdîs edeyim” dedi ve anılan 400 hadîsi onlara tahdîs etti!...”172 Cümlenin arkasını önünü keser; bir de tercüme ederken “belli” kelimesiyle karşılamaya çalıştığımız “harf-ı ta’rîf”i atarsanız, her uzun cümleden maksadınıza uygun birçok cümlecikler elde edebilirsiniz. İşte bunların bilimsellik adına yaptıkları tahriflere bir canlı örnek daha... Bütün tarihçiler bizim “Hacer-i Muallak” adıyla tanıdığımız “Mesci- dü’s-Sahra”yı yapanın Goldziher’in iddiâ ettiği gibi Abdülmelik b. Mervân (133/751) değil, Velîd b. Abdilmelik (96/715) olduğunu kaydetmişlerdir Aslında böyle bir şey yok ki, bu tarihçilerin hiçbiri Halîfe Velîd’in bu mescidi Kâ’be verine koymak ve insanları Kâ’be’den oraya çevirmek, oraya haccettirip tavâf ettirmek için yaptırdığına hiç temâs etmemişlerdir. Onların böylesine önemli bir meseleyi göz ardı etmeleri düşünülemez. 172 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:327. Naîm. Ahmed, Sahîhu Buhârî Muhtasarı Tecrîd Tercemesi: 65. İmam, Zührî Kur’ân’ın tamamını sekiz günde ezberlemiş... Tefsir Problemleri 125 Bunu sâdece bir edebiyatçı olan ed-Demîrî (808/1405) “Kitâbii’l- Hayvân”ında zikretmiş, o da: “Mescidü’s-Sahra’yı Abdülmelik binâ etti. Halk arafe günleri O’nıın yanında duruyorlardı...” demiş, o kadar... Tavaftan. Kâ’be’den, hacdan ve halka burasının Kâ’be olarak haccettirilmesinden bahis yok... Bu, İslâm’ın kutsal mekânlarına verilen değeri kıskanıp bunu yıkım aracı olarak kullanma kurnazlığından başka bir şey değil...”173 Prof. Dr. Talat Koçyiğit de Goldziher’in hacc için müslümanların Kâbe-i Muazzama yerine “Mescidü’s-Sahra”va çevrilmeleri hikâyesini Şîı tarihçi el- Yâkûbîden (292/904) aldığı uydurma nakle dayandırdığını kaydetmektedir; Goldziher, yalnız Şî’a tarihçisi el-Yâkûbî (292/904) tarafından verilen bu haberi ele alarak, hiçbir tenkide tâbi tutmadan, haberde zikri geçen hadîsin halîfe Abdülmelik (133/75 l)’ın emriyle ez-Zührî (123/740) tarafından uydurulduğunu ileri sürmüştür. Çünkü Goldziher’e göre Kudüs’te de hacc farizasının îfâ edilebileceğine halkı inandırmak için halîfenin böyle bir hadîse ihtiyâcı vardır. Her ne kadar bu hikâyeyi anlatan el-Yâkûbî, hadîsin ez-Zührî tarafından uydurulduğuna dâir herhangi bir söz sövlememişse de. Goldziher, böyle bir iftirayı da ortaya almaktan çekinmemiş ve bu sııretle hadîsler hakkındaki görüşünü, kendi kafasında İmâl ettiği bu yalanlar zincirine bağlamak zorunda kalmış, kaynak olarak da bula bula emevîlere 173 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:323. 126 Tefsir Problemleri karşı aşırılıkları, gerçek dışı ve tarafgir nakılleriyle şöhret bulmuş olan Şî’a tarihçisi el-Yâkûbî’yi bulmuştur.174 Diğer taraftan Goldziher, üç mescidle ilgili olarak Zührî tarafından rivâyet edilen hadîsi tedkîk etmek lüzumunu da hissetmemiş, yahutta onun Hz. Peygamber’den değişik isnâdlarla rivâyet edildiğini bilmezlikten gelmiştir. 175 Aslında Hz. Muhammed bu hadîslerle üç mescidin kudsivetine işâretle, oralarda yapılacak ibâdetlerin diğer mescidlerde yapılacak ibâdetlerden üstün olduğunu belirtmek istemiş, fakat Kâ’be dışında diğer iki mescidde de hacc farizasının îfâ edileceğini kasdetmemiştir. Nitekim bir başka hadîsinde de şöyle buvurmıış: “Benim şu mescidimde kılman bir namaz. Mescid-ı Haram müstesna, diğer mescidlerde kılman bin namazdan daha hayırlıdır.” 176 Bu hadîsin ifade ettiği mânâ ile ez-Zührî tarafından rivâvet edilen: “Binekler yalnız üç mescide doğru koşturulur...” hadîsinin ifâde ettiği mânâ arasında hiçbir fark yoktur. Ve bunların hacc farizasının îfâsı ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.177 174 Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 142. Sözü edilen hadîsin kaynakları: el-Buhârî: 2/56, 2/58. 2/219-220, 2/249250; Müslim: 2/975-976. 2/1014-1015. 176 el-Buhârî, Sahih: 2/57 177 Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 142-143; Goldziher’in Hadîs konusundaki görüşleri vc tenkidleri hakkında daha geniş bilgi için Bkz. Ank. İlahiyat Dergisi ve es-Sibâ’î. es-Sünnetü ve Mekânctühâ: 296 ve devamı. 175 Tefsir Problemleri 127 İSLÂM’IN KUR’ÂN’DAN SONRA EN SAĞLAM KAYNAKLARI “KÜTÜB-Ü SİTTE” VE BUNLARIN BAŞINDA YER ALAN BUHÂRÎ VE MÜSLİM’E SALDIRILARI İslâm düşmanlığını meslek edinen bu insanlar, müslümanların. peygamberlerinin hadîslerini toplarlarken, gerek o hadîsleri nakleden kimselerin isimlerini oluşturan senedlerde ve gerekse hadîslerin metinlerinde gösterdikleri titizliğin eseri olan “Hadis Usûlü”, “el-Cerh ve’t-Ta’dil” gibi ilimlerin muazzamlığını pek âlâ bilirler. Ve bu sâhada geliştirilen “Tenkid Metodu”nu dünyanın hiçbir zaman tanımadığım da bilirler. Bu metodlardan kendileri de kendi menfur gâyelerini gerçekleştirmek için a’zamî derecede yararlanırlar. Döner bir de, yanlışın geçmesine aslâ imkân vermeyen bu müthiş metodun eseri olan hadîslere, ümmetçe cn üstünü, Kur’ân’dan sonra ilk dînî kaynak kabul edilen Buhârî ve Müslim hadîslerine kadar “mevzu”:uydurma damgası vurmakta te- reddüd etmezler. Halbuki İmâm Buhârî’nin koyduğu şartlardan Rasûlüllah S. A.’in sözlerinden başka bir sözün geçmesi aslâ mümkün değildir Bu adamlar bu amansız ve tabansız savaşı, kendi Tevrat ve İncîlleri, müslümanlarca “mevzu”:uydurma olarak ilân edilen hadîs(!)lerden daha muharref, daha uydurma ve çok daha gülünç halde iken nasıl sürdürüyorlar? bilinmez!... İmâm Buhârî (256/869) 600.000 hadîs içerisinden eleye eleye sâdece 4.000 kadarını “Sahîhu’l-Câmi”ine almış ve şartlarına uygun olmasına rağmen, okuyucuları bıktırmamak için 128 Tefsir Problemleri birçok sahîh hadîsleri Sahîh’i dışında bıraktığını ve kitabına almadığı sahîh hadîslerin aldıklarından daha çok olduğunu söylemiştir. İmâm Ahmed b. Hanbel de (241/855) 30-40 bin hadîsten oluşan el-Müsnedini 1 000.000 hadîs içerisinden seçtiğini söylemiştir.178 Sanırım bizim, aslında İslâm düşmanlarının körüklediği bu mevzû’ hadîs furyasına kapılıp “Kütüb-ü Sitte” gibi ince eleklerden elenmiş ve ümmetin icmâ’ı ile hüsn-ü kabul görmüş hadîs kitaplarıyla değil de, bu kitaplar dışında kalan sahih hadîsleri bulup çıkarmakla uğraşmamız gerekmektedir Sanırım onlar içinde bir çok hazînelerimiz bizim kendilerini bulup çıkarmamızı ve Müslümanların hizmetine sunmamızı beklemektedir. Yine sanırım bizim, aslında İslâm düşmanlarının ikide bir ortaya atıp körüklediği bu “Mevzû’ Hadîs” furyasına kapılıp “Kütüb-ü Sitte” gibi, ince eleklerden elenmiş hadîs kitaplarındaki hadîslerle uğraşmak yerine, ümmetçe mu’teber olan bu kitaplar dışında kalan sahîh hadîsleri bulup çıkarmamız, en az bu düzme “Mevzû’ât” ı ayıklamak kadar önem taş ısa gerektir. Zira bizim zayıf, hatta mevzû’ denilen hadîslerimiz bile. yukarıda gördüğümüz gibi, Goldziher’in önünü çektiği İslâm düşmanlığında işbirliği eden Yahûdî ve hıristiyanların kitapları olan Tevrât ve İncil’in metinlerinden çok daha sağlam, çok daha ilâhî ve çok daha semavî olsa gerektir. 178 Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhârî Muhtasarı Tecrîd Tercemesi: 63. Tefsir Problemleri 129 Goldziher’in (1850-1921). ed-Dârekutnî’nın (385/995) Buhâri (256/869) ve Müslim’in (261/875) 200 zayıf hadîs ihtiva ettiğine dâir kitap yazdığı.179 O Buhârî ki. 600.000 hadîsten eleye eleye sâdece 4.000 kadar hadîsi seçmiş. Sahîh’ine almış ve almadığı sahîh hadîslerin aldıklarından daha fazla olduğunu söylemiştir.180 O Buhârî ki. “Kebîr”, “Evsat” ve “Sağîr” adıyla üç târih yazmış, bu eserlerinde sahâbeden kendisine kadar, senedlerinde yer verdiği erkek, kadın, sika. zaîf 40.000 kadar hadîs râvîsini incelemiş; kendisinden sonra el-Hâkim en-Nısabûri (405/1014) Buhârî’nın bu kitaplarına aldığı râvîlerin mecruh olanlarını tesbît için müşteki! bir kitap yazmaya kalkışmış da, Buhârî’nin tanıttığı bu 40.000 râvî içerisinde, cerh için üzerinde durmaya değer sâdece 126 kişiden başkasını bulamamıştır.181 O Buhâri ki. Sahîh’i, bütün İslâm ümmetince Kur’ân’dan sonra İslâm’ın en muteber kaynağı olarak ittifakla kabûl edilmiştir. Ve O Müslim ki, hemen hemen Buhâri kadar sağlam olduğu için hep “Scththayn” adıyla Buhâri ile birlikte anılmış ve ümmetçe hemen hemen aynı mevsûkivyet ve aynı yüksek değen hâiz olmuştur. 179 İslâm Ansiklopedisi:5/52; Goldziher. Muhammedaniche Studien: II/257. 180 Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi Mukaddimesi: 361. 130 Tefsir Problemleri İSLÂM’IN İKİNCİ KAYNAĞI HADÎS-İ ŞERİFLER’İN SIHHAT DERECELERİ Ahmed Na’îm Efendi (1353/1934) Tecrîd mukaddimesinde İslâm’ın ikinci kaynağı hadîslerin sıhhat derecelerini şöyle özetlemiştir: Birinci derece: Buhâri ile Müslim’in sahîhlerinde ittifak edip müştereken tahrîc ettiklen hadîsler. Bunlar mertebe-i ülâyı hâizdir. İkinci derece: Yalnız Buhârî’nin rivâvet edip de Müslim’in rivâyet etmediği hadîsler. Üçüncü derece: Yalnız Müslim’in rivâyet ettiği hadîsler. Dördüncü derece: Buhâri ve Müslim’in şartlarını taşıdıkları halde sahîhlerinde yer almayan hadîsler. Beşinci derece: Buhârî’nin şartlarına uygun iken Sahihinde yer almayan hadîsler. Altıncı derece: Müslim’in şartlanna uygun iken Sahîh’inde yer almayan hadîsler. Yedinci derece: Ne Buhâri. ne de Müslim’in şartlarına uymadığı halde, hadîs imamlarınca sahîh kabûl edilen hadîsler... Bütün bu derecelerde yer alan hadîsler, alâ merâtibihim, Tefsir Problemleri 131 sağlamdır ve sahihtir. Hadîs imamlarınca ve ümmetçe makbûldür.”182 SON DERECE SAĞLAM VE SAHÎH HADÎS VE HADÎS KİTAPLARINA BİLE SALDIRILARINI SÜRDÜRMELERİ Sahîhavn’de hadîs münckkıdlcnnın tenkidine uğrayan hadîslerin toplamı 220’dır. Bunların 32’si her ikisinde, 78’i yalnız Buhârî’de, 110’u da yalnız Müslim’dedir Bunlar Buhârî’de. Müslim’dekinden daha azdır Çünkü O, sâdece hıfz ve itkânda en üst derecedeki râvîlerin hadîslerini tahrîc etmiştir. Lakin mu’terizlerin zayıf gördüğü bu hadîslerin hiçbiri, bir illet-i kâdiha ile ma’lûl değildir. Yanı reddedilmelerini gerektiren bir yaraya sâhip değildirler. Nitekim İbnü Haceri Askalânî (852/1448) Buhâri Şerhi’nin mukaddimesinde, Buhârî’dekilerin hepsini birer birer inceleyip, sahîh olduklarını isbât etmiştir. Buhârî ve Müslim’in celâlet-i kadr’leri pek büyük ve sahîhi sakimden tefrik ve temyiz güçleri diğerlerinden çok daha yüksektir.183 Görülüyor ki Kur’ân ve sünnet düşmanları, sahîh hadîsi sakîm ya da zayıf hadîsten ayırma gücü îtibâriyle muhaddislerin en üst mertebeyi verdikleri, Buhârî ve Müslim’in tahrîc ettikleri hadîslerin zayıflarını belirlemeye kalkışıp 200 zayıf hadîs 182 Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi Mukaddimesi: 1/234. 183 Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi Mukaddimesi: 1/335 ve 219. 132 Tefsir Problemleri belirlediği ileri sürülen ed-Dârekutnî (385/995)’nin yaptığı işi dahî doğru değerlendirmemekte ve zayıf hadîsi sanki mevzu’ hadîs gibi algılamaktadırlar. Oysa senedde yer alan bir râvîye herhangi bir töhmet isnâd edilmişse, bu durum da, o hadîsin zayıf olarak değerlendirilmesi için yeterli sebeptir; yoksa bu, o hadîsin Rasûlüllah S.A.’den sâdır olmadığını göstermez. Pek Tabîî, İgnaz Goldziher’in (1850-1921) temellerini attığı bu tezvir kampanyası, belli bir yere varıp da duracak değildi. Müslümanlar bu eşsiz değerlerine sâhip olmadıkları sürece bu uluslararası kampanyalar sürüp gidecekti. Nitekim Beyrut-Amerikan Üniversitesi Roma Hukuku ve Beyrut-Fransız Hukuk Fakültesi İslâm Hukuku öğretim üyesi Prof.Dr. Suphi el-Mahmasânî’nin “Müslümanlar’in Geri Kalmalarının Sebep ve Sonuçları ve Bu Gerilikten Kurtulma Çâraleri”ni konu alan, türkçeye çevrilip defalarca basılan bir kitapçığında184 yer alan şu cümleler, bu tezvîr kampanyasının günümüzde de sürdürülmekte olduğunun bir delilini teşkil etmektedir. El-Mahmasânî, bu kitapçığında: “üçüncü halîfe Osman bin Affân (35 656) zamanında Kuran’m kıraat ve lehçe farklılıklarının ortadan kaldırıldığım.”185 İleri sürmektedir. Oysa ilerde detaylı olarak inceleyip işin aslını delilleriyle ortaya koymayı planladığımız bu meselenin gerçeği, aslâ Prof. 184 el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku: 45. 185 el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku: 54. Tefsir Problemleri 133 Mahmasânî’nin bu iddiâsına uymamaktadır. Zira Hz. Osman’ın (35/656) mushafları, neshedilmeyen bütün kıraet ve lehçe farklılıklarını vahy ile geldiği gibi aynen muhafaza etmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’in temeline bu tahrîb kalıbını yerleştirdikten sonra Mevzu”, (uydurma) hadîsler konusunda da önderi Goldziher’in ma’hûd fikirlerini ufak tefek ilade farklılıklanyla aynen benimsey en el-Mahmasânî: Mevzu’ Hadîsler’in. Ehl-i Sünnet ve Şî’a ile Ehl-i Rey ve Ehl-i Hadîs arasındaki yarıştan doğduğunu.”186 iddıâ etmekte ve bu konuda: “İslâm Tarihinin bazı asırlarında, siyâsete hizmet, mezhep ve particiliği te’yîd, hikâyecilerin malzemelerine pazar bulma ve benzeri sebepler yüzünden çokça hadîs vaz’edilmiş (uydurulmuş), hadîsler sayılamayacak derecede çoğalmış, akl-ı selîm ve mantığın kabul edemeyeceği zayıf ve temelsiz sözler hadîs diye rivâyet edilmiştir.”187 cümlelerini kayd ettikten sonra: “Deniz cehennemdendir. Fâre Yahudi’dir. Patlıcan her derde devâdır.” 188 Gibi hadîsleri örnek göstererek, İslâm’ın ikinci kaynağı Sünnet’le alay etmektedir. Prof. el-Mahmasânî, burada, Buhârî hadîslerinin dahî akıl ve realite ölçüleriyle incelenip, akla ve mantığa uymayanlarının 186 el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku: 54. 187 el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku: 55. 188 el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku: 55, 56. 134 Tefsir Problemleri kaldırılıp atılmasını teklîf ederken de şu cümlelere yer vermektedir: “İbnü Teymiye, Muhammed Abduh (1849-1905) gibi müceddid âlimler bu üzücü duruma karşı ayaklanmış, din ve akıl prensiplerinin ışığı altında hadîsleri ayıklamış. Hatta Buhârî ve Müslim hadîslerinden bir kaçını dahî tenkid etmişlerdir. 189 Mesela Buhârî: “Kim her sabah yedi adet Acve hurması yerse, o gün bu kimseye zehir ve sihir zarar vermez.”190 hadîsini rivâyet etmiştir. Bu hadîsin sahih (Hz. Muhammed’e âit) olması mümkün değildir. “Bu hadîsi Hz. Muhammed söylemiştir” demek. O’na yapılabilecek hakaretlerin en büyüğüdür. 191 Çünkü ilme ve realiteye aykırıdır. Sonraki birçok âlim de bunun böyle olduğunu açıkça ifâde etmişlerdir. “192 “İhmâl ve hatâ veya uydurma ve iftira yolu ile Sünnet’e katılan binlerce benzerinden bu bir örnektir...”193 189 Mecelletü’l-Menâr, yıl. 1347, s:507-516: M. Reşid Rızâ, Yüsru İslâm ve Usulü’t-Teşrî’il-Âmm, Mısır 1928. 190 Sahîhu Buhârî Muhtasarı, Tecridi Sarih Tercemesi: 11/393; Sahîhu Müslim, Nevevî Şerhi: 13/2; Davutoğlu, Ahmed, Sahîhu Müslim Tercemesi, S: 9/370- 373. 191 Hatırladığıma göre, “Bu hadisi Hz. A fuhammed söylemiştir, demek O’na yapılabilecek hakaretlerin en büyüğüdür.” cümlesi bu kitabın 2. baskısından çıkarılmıştır. 192 Ahmed Emîn, Mecelletü’l-Va’y, Sayı: 2. S.3 (el-Kahîre: 1952). 193 el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku: 56. Tefsir Problemleri 135 KENDİLERİNİN BAŞLATTIKLARI BU YIKIM İŞİYLE ISLAHATÇI MÜSLÜMANLARI GÖREVLENDİRMELERİ Sayın Prof. Mahmasânî, kendisiyle önderi Goldziher arasında bu köprüyü kurduktan sonra, İslâm’ın ana temelleri üzerindeki bu yıkımı sürdürmek üzere ıslâhâtçı(!) müslümanlara bu peşi bırakılmaz görevi şu cümleleriyle aktarmaktadır: “Islâhâtçı müslümanlara düşen vazife, bu ikâza uyarak hatâ. İftirâ, yalan ve düzme kalıntılarından kurtulmak, dinin prensip ve nasslarına aykırı olan veya bütün dînî hükümlerin üzerine kurulduğu akıl ve fıkıh usûlü hükümlerine uymayan “uydurma hadîsleri”kaldırıp atmaktır...”194 Yukarda kaldırılıp atılması gerektiği iddiâ edilen binlerce hadîse bir örnek olarak seçilen “Acve hurması” ile ilgili Buhârî hadîsinin, ne senedi, ne metni, ne de mânâ ve muhtcvâsı incelenmemiş: bu hurma türünün ne gibi maddeleri ihtiva ettiği üzerinde hiç mi hiç durulmamış ve körü körüne akla ve mantığa uymadığı gerekçesiyle kaldırılıp atılması istenmiştir. Oysa Buhâri’nin sahîh hadîsleri belirlemede aradığı şartlardan, ne senedinde, ne de metninde en küçük bir za’f bulunan hiçbir hadîsin geçmesi mümkün değildir. Ayrıca üstelik bu hadîs birkaç tarîkten çeşitli varyantlarla, hemen hemen her mu’teber hadîs 194 el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku: 57. 136 Tefsir Problemleri kitabında mevcuttur. 195 Muhbir-i Sadık Rasûlüllah S. A. tarafından “Şifâsı ve Onu midesinde bulunduran kimseye sihir ve zehrin zarar vermeyeceği” bildirildiğine: sihir ve büyü gibi şeylerde de şeytanın rolü bulunduğu,196 bir de Lafzatullâh’la dolu Ezân-ı Muhammedi’yi işiten şeytanın, bu sesi duymamak için büyük bir gürültü çıkararak kaçtığı, yine bir Buhârî hadîsinde haber verildiğine göre;19719, her bir çekirdeği üzerinde selis bir yazı ile arapça ,()هللا: “Allah” kelimesi yazılı olan bu hurmayı (Bu hurma, Rasûlüllah’ın fidânını eliyle diktiği, duasına mazhar ve her bir tanesinde Allah lafzı yazılı çok kıymetli bir hurma türüdür. Her çekirdeğinde bu yazı rahatça görülmektedir ve taze meyvelerinde de bu lafzın rahatça okunabildiği söylenmektedir. Çekirdeklerindeki Lafzatullâh’ı gözümle gördüm ama taze meyvesini elde edemedim) midesinde taşıyan ve Lafzatullâh damarlarında dolaşan kana dönüşen bir kimseye sihrin etki etmeyip zarar vermemesi gâyet tabiî değilmidir?!. “Zehir zarar vermez...” fıkrasına gelince... Bu adamlar hep bilimsellikten dem vururlar. Bilimselliğin gereği: “Bu hurmadan belli bir miktarını yiyene zehir zarar vermez” nebevi 195 Buhârî, Et’ıme: 43, Tıbb: 52, 56; Müslim, Eşribe: 155, 45. Ahmed b. Han bel: 3, 397. 196 İslâm’ın ana kaynakları Kur’ân ve Sünnet’in ta’rîf ettiği “Yahudiler kendilerine tebliğ olunan Kitâbullah’ı bıraktılar, Süleyman A.S.’ın hükümeti ve devleti aleyhine şeytanların takîb ettikleri sihirbazlıklara, şeytanların okuyup üfleye geldikleri efsûn ve sihirlere uydular.” Bakara sûresi, âyet: 103. Sihir ve sihrin şeytanla ilgisi hakkında daha geniş bilgi için Bkz: Sahîhu Buhârî, Tecrîd Tercümesi: 8/224-235. 197 “Ebû Hüreyre’den, Rasülullah S.A. buyurduki: “Namaza nida edildiği zaman, şeytan (ezanı işitmemek için telaşla) yel/ene yellene kaçar...” Sahîhu Buhârî, Tecrîd Tercemesi: 2/558-563. Tefsir Problemleri 137 haberi karşısında, “bu hadîs uydurmadır!...” diyerek kaldırıp atmayı önermek midir; yoksa biyokimyanın büyük bir gelişme gösterdiği günümüzde bu hurma türünü gelişmiş bir laboratuvarda inceleyip içerdiği maddeleri, mîde hastalıkları ve zehirlenmeler karşısındaki etkilerini inceleme çâreleri aramak mı?!. Ben âcizâne tıbbî araştırmalar üzerinde çalışan uzmanlarımızın bu konuya eğilmelerini öneriyorum. Ola ki bu İslâm düşmanlarını utandıracak büyük bir buluşu ortaya koyarak, hem Peygamberimiz S.A.’ın bu sözünde gizlenen mucizeyi gün yüzüne çıkarmış, hem dc belki insanlığa, mîde hastalıkları, ülseri ya da kanserinin ilacını kazandırırlar da, böylece bu tezvir kampanyasına en susturucu cevâbı vermiş ve en kahredici darbeyi vurmuş olurlar. Böylece. nakle tâbi olmakla görevli olan aklı tam yerinde kullanarak, hedefe varmak için bir araç, bir binek olan aklın sırtına binecekleri yerde, kendilerini aklın bineği yapan, yani binecekleri atı kendi sırtlarına bindiren bu adamların komik durumlarını dünya sahnesinde sahnelemiş olurlar. Müslümanların geri kalmalarının hakîkî sebebinin böylelerinin yalanlarına kanıp İslâm’a gereken değeri vermemelerinden kaynaklandığım isbatlamış olurlar. Zira: Bütün dînî hükümlerin üzerine kurulduğu AKİL ve FIKIH USÛLÜ hükümleri... “ ta’bîrı gerçeği çarpıtarak ters yüz eden bir ifâdedir. Çünkü: “Bütün dînî hükümlerin kendisi üzerine kurulduğu şey” ne “Akü”Aır, ne de “Fıkıh Usûlü “...Butun dînî hükümler Nakil üzerine, Kur’ân ve Hadîs üzerine kurulmuştur. “Akü” ve “Usûl” ise sâdece birer 138 Tefsir Problemleri araçtır. Nakli doğru anlayıp Murâd-ı İlâhi’ye uygun değerlendirme aracı!... Araçla amacı karıştırmamak gerek!... DEĞİŞİK BİR HADÎS İMH YOLU: “PEYGAMBERİN DÎNLE İLGİLİ SÖZLERİ HADÎS, DÜNYA İLE İLGİLİ SÖZLERİ HADÎS DEĞİL?!...” İDDİÂSI İslâm’ın dış düşmanları “Islahatçı müslüman” olarak niteledikleri din devrimcisi iç düşmanlarına, başta Buhârî ve Müslim olmak üzere, peygamberlerinin bütün hadîslerini yeni baştan, kişilere göre değişebilen, akıl ve mantık süzgecinden geçirerek, akıllarına uymayanlarını -hangi devrimci (!) müslümanın aklına hangi hadîs, hatta âyet’in yatıp yatmayacağını tahmîn işini okurların değerlendirmesine bırakmak gerekkaldırıp atma görevi vermekle yetinmemekte; buna bir de bütün müslümanlara yükledikleri, Hz. Muhammed S. A.’in peygamber sıfatı yla söylediği hadîsler ile beşer sıfatı’yi a söylediği hadîsleri birbirinden ayırıp, bunlardan beşer sıfatı’yla söylediği hadîsleri kaldırıp atarak, dînî hükümleri dünya işlerinden ayırmaları görevini yüklemektedirler. Diyorlar ki: “İslâm dîninin hakîkî veçhesine dönecek olursak görürüz ki. Hz. Peygamber’in ta’limâtı ancak din ve ahlâk ile alakalı veya bunlardan doğmuş ise müslümanları bağlar: fer’î olan dünya hayatına âit ve Hz. Peygamber’in rey yolundan söylediklerine Tefsir Problemleri 139 gelince, bunlara uymak zaruri değildir. Bunun delili. Müslim’in Sahîh’inde rivâyet ettiği şu hadistir.198 “Hz. Peygamber hurmaları tozlaştıran bir güruha rastlamış ve bunların ne yaptıklarını sormuş, kendisine “tohum aşısı yaptıkları” söylendi. Hz. Peygamber: “yapmasalar iyi olur” dedi. O’nıtn bu sözünü yapanlara ilettiler. bunlar da toz/aştırmayı terk ettiler: fakat hurma meyvaları iyi olmadı. Hz. Peygamber bundan haberdâr olunca şöyle buyurdu: “Ben bir beşerim.Size dîninize ait bir şeyi emrettiğim zaman, onu yapın, kendi re’y ve içtihadımdan bir şey söylersem ben bir beşerim, siz dünya işinizi benden daha iyi bilirsiniz”199 LÂİKLİK “DİN İŞLERİ AYRI, DÜNYA İŞLERİ AYRIDIR” İDDİASI “Şu halde İslâm Dîni’nin esaslarından birine bağlı bulunmadıkça fer’î dünya işleriyle İslâm’ın alâkası yoktur... Müslümanların vazifesi bu kâideyi anlamak ve açıklandığı şekilde dînî hükümleri, dünya işlerinden ayırmaktır... Ancak 198 Sahîhu Müslim: 7/95, Fezâil: 139-140. 141; İbnu Mâceh, Ruhûn: 15; Ahmed b. Hanbel: 1, 162, 3, 152. 199 el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku: 72, 73. 140 Tefsir Problemleri bununla, bu yönden gelen gerilemeyi yener, kurtulur ve saadete yönelik kalkınmalarını gerçekleştirebilirler...”200 Önce Rasûlüllah S. A.’in hadîslerini beşer aklının insafına terketmeyi öğütleyen bu adamlar, ardından da Rasûlüllah S. A.’in beşer olarak söylediği hadîsleri ayıklayıp atmayı öneriyorlar Evvela hatâ ve nisyân ile muallel olan beşer aklı eğer doğruyu bulabilseydi, nakle ihtiyâcı olmazdı... Bu bir... Rasûlüllah S.A.’in hadîslerinin hangisini Peygamber-Muhammed. hangisini BeşerMuhammed olarak söylediğini kim ve nasıl belirleyecek?!. Görevlendirdiği müslümanlar (!) ın tümü mü?!. Bu iki... İlen sürülen bu iddiâ Cenâb-u Hakk’ın. Peygamberi hakkındaki: ( َو َما ُ “ )يَن ِطO, (Muhammed, rastgele ve) ُوحى َ ق َع ِن ْالهَ َوى٭إِ ْن ه َُو إِ َّال َوحْ ٌي ي keyfî olarak konuşmaz. O’nun konuştukları tümüyle Rabb’inden kendisine ulaştırılan bir vahiyden başka bir şey olamaz..”201 âyet-i kerîme’siyle asla bağdaşamaz... Bu da üç... Zira âyet-i kerimedeki nefîy ve istisna, kasır ilâde eder. Ve bu kasr, âyetin siyâk ve sibâkında hiçbir karine bulunmaması ile de açıkça ortada olduğu üzre “Kasr-ı Hakîkî”dir. Yani. Hz. Muhammed’in sözlerinin hiçbirinin vahiy dışına itilmesi, din dışı olarak nitelenmesi aslâ câiz değil demektir. Dolayısıyla bu “hurma dölleme” olavı da, Rasûlüllah S.A.’in ümmetine, bir canlı misalle, bir gerçeği öğretmesinden ve bu gibi çok iyi bilinen basit işlerde körükörünc, ülü’l-emr’in bağlayıcı ve kesin olmayan 200 el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku: 73. 201 en-Necm sûresi, âyet: 3-4. Tefsir Problemleri kanaatlerine uyarak, onlara itâatin şart göstermesinden başka bir şey olmasa gerektir. 141 olmadığını Yani Rasûlüllah S.A. bu hadîsiyle -Allahu a’lem- şunu söylemekte: “Ey mûslümanlar! Sizin kendi sanalınız ve öz mesleği >z olan, her zaman tekrarlayıp durduğunuz ve tecrübelerinizle olumlu sonuçlarını almakta olduğunuz işlerinizde, sizin bu işinizle hiç ilgilenmeyen kimselerin sözüne -bu kimse ben dahî olsam- bakmayınız. İlerde benim vekilim olarak başınıza geçecek olan ülü’l-emr’lerin mâhiyetini bildiğiniz ve onların da bilmediklerini bildiğiniz işlerinize müdâhale etmelerine aldırmayın. Onlar aksi beyânda bulunsalar dahî, siz yine bildiğiniz gibi işinize devam edin. Zaten onlar da sizden böyle bir şeyi, yerine getirmeniz gereken bir taleb şeklinde istemezler.” demektir. Yoksa bu kimselerin iddiâ ettikleri gibi aslâ, “dînin dünya ile dünya işlerinin dinle ilgisi yok, bunları birbirinden ayırmak lâzım” demek değildir İslâm hem dm hem de dünyadır. Müslümanın dînsiz dünyası ve dünyasız dînî olamaz. Onun aldığı her nefes dîndir, yaptığı her iş dîndir. Onun dîni dünyasından, dünyası dîninden kesinlikle ayrı değildir. 142 Tefsir Problemleri HZ. MUHAMMED’İN SÖZLERİNİN “BEŞER-MUHAMMED VE PEYGAMBER-MUHAMMED” İN SÖZLERİ AYIRIMINA TÂBÎ TUTULMASININ HEDEFİ Sonra bu kimselerin “Beşer- Muhammed”, “PeygamberMuhammed” esâsına göre. hadîslerin ikiye ayrılması safsatalarına örnek olarak bulabildikleri ve insanları aldatmaya uygun görerek her yerde temcid pilavı gibi tekrarlayıp durdukları sâdece iki, ya da üç örnekten biri ve en çarpıcı buldukları işte bu örnektir. Zâten böylesine geniş kapsamlı ve tehlikeli bir ayırım için bir başka örnek bulmaları da mümkün değildir. Bir de, madem yukardaki “acve hurması” hadîsini akıl ve mantık dışı kabul ederek kaldırıp atmayı öneren bu zâtlar, neden aynı gerekçe ile bu döllenme hadîsini de kaldırıp atma yoluna gitmiyorlar da -ki bu onların mantığın- ca yanlışlığı kesinlik kazanmış bir hadîs- “sahih ama Peygamber’in peygamber olarak değil de beşer olarak söylediği hadîsler” şeklinde, daha değişik bir gerekçe îcâd ederek, mevzû’ olduğunu isbâtlamada güçlüğe düşecekleri hadîslerin imhâsı için yeni bir çâre daha bulma ve değişik bir tuzak daha kurma yoluna gidiyorlar?!. Neden daha düne kadar hiç duyulmayan ve bugün çoğu Müslümanların haberi bile olmayan böyle yeni bir çaptırmaya ve değişik bir fitne çukuru daha açmaya ihtiyaç duyuyorlar?!.. Bunların bilim adına(!) bu gibi çirkin oyunları oynamaları, biri yürümeyince öbürünü çalıştırmayı planlamaları Tefsir Problemleri 143 ve bu salyongozlarını Müslüman pazarlarında pazarlayıp durmaları yadırganmamalıdır. Zira, onlar kanlarına kanı karışanlarla birlikte, ırsî, tahrif, tahrip ve tezvir mahâretlerini kendi kitaplarını tanınmaz hâle getirmek ve peygamberlerini katletmekle ispâtladıkları gibi, İslam’ı tahrib ve sağlam kaynaklarını tahrifte de kullanmaktadırlar. Soydan gelen bu özelliklerfiyle Müslümanları da sırtından hançerlemeleri kadar tabîî bir şey olamaz bunların ve özellikle mürted yandaşlarının!... öyle ya, herkes Hadîs-i Nebevî’leri kendi kâsır aklı ve göreceli mantığıyla: “Bu hadîs, dünya ile ilgili at, bu değil dursun!” diye ayırmaya ve istediğini atıp, işine geleni kullanmaya kalkarsa sonuç ne olur?!... (MEVZÛ’: UYDURMA HADÎSLERİN ANA KAYNAĞI) YAHÛDÎLER’İN İSLÂM’IN TEMELLERİNİ TAHRİP VE İMH GAYRETLERİ Goldziher’in (ö:1921): “ Hadîs’in büyük bir kısmı, ne İslâm’ın tufûlet; çocukluk devresinin bir eseri, ne de O’nun ilk günlerinde ortaya konan aslî bir vesikası değil; aksine İslam’ın gelişme (yani Emevî ve Abbâsî) devirlerinde müslümanlarr tarafından uydurulan O’nun inkişâfını sağlayan uydurma sözlerden ibârettir.” 202 Şeklinde iddiasının iç yüzünü anlayabilmek için biraz tarihin gerçeklerine eğilmek gerekmektedir. 202 es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî: 299. Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 140. Leon Brecher, Etudes Sur La Tradition Islamique: 6. 144 Tefsir Problemleri YAHÛDÎLER’İN RAÛLÜLLAH S.A. DEVRİNDE İSLÂM’I TAHRİP VE İMH GAYRETLERİ Tabii ki Yahûdîler Rasûlüllah S.A.’in sağlığında Kur’an-ı Kerîm’in metninin tahrifi ve Hadîs-i Şerîfler’in vaz’ı yani uydurma olduğu iddiâlarını ortaya atmazlardı. Daha Hz. Peygamber hayatta iken bütün arap yarımadası İslâm Devleti’nin hudutları içine girmişti. Medine devrinde bile Yahûdî “Beni Kurayza” kabilesi: “Elleri ve dilleri ile Müslümanlara zara vereceklerine, Rasûlüllah ve Ashabı’na taarruz etmeyeceklerine, ettikleri takdirde Rasûlüllah’la yaptıkları anlaşma gereği, mal ve canlarının mubâh sayılacağını kabulle karşılayacaklarına..” söz vermiş olmalarına rağmen; Rasûlüllah S.A.’i öldürmek için defalarca tuzak kurmuşlar ve Müslümanları imhâ etmek için müşrik ve münâfıklarla gizli anlaşmalar yapmışlardı. Hendek Muhârebe- si’tıde de, tam “İslâm Düşmanları”nın dört bir taraftan Medine üzerine çullandıkları bir sırada, yapmış oldukları anlaşmayı bozdular. Kâfirlerle savaş durumunda olan müslümanları müthiş bir korku ve endişeye gark ettiler. O kadar ki, bazı sahâbeler: “Medine’deki mahallelerimiz düşmana yakındır” diyerek, harbi bırakıp geri dönmek için Rasûlüllah S.A.den izin istemek zorunda kaldılar.203 ْ إِ ْذ َجاؤُو ُكم ِّمن فَوْ قِ ُك ْم َو ِم ْن أَ ْسفَ َل ِمن ُك ْم َوإِ ْذ زَ اغ ( ُت ْالقُلُوب َ َت ْاألَ ْب ِ صا ُر َوبَلَ َغ ٠٠٠ََاجر ِ ) ْال َحن 203 Hasen İbrahim Hasen, Târîhu’l-İslâm: 120-121. Ertuğrul, İsmail Fennî, Hakikat Nurları: 66-67 Tefsir Problemleri 145 “ O zaman onlar, hem üstünüzden, hem altınızdan size gelmişlerdi... O zaman gözleryılmış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı...”204 âyet-i kerîme’si bu durumu dile getirmektedir. Yahûdîler, müslümanlara hatta Rasûlüllah S.A.’e selâm verirken bile “es-Selâmü Aleyküm” yerine, fark ettirmeden: “Üzerinize zehir yağsın da geberin” anlamına gelen: “es-Sâmü Aleyküm” ifadesini kullanma cür’etini gösterdiler.205 Bedir Muhârebesinden dönerken bir Yahûdî karısı peygamberimizi kızarmış bir oğlak eti ile zehirlemek istedi. O an için karnı aç olan peygamberimiz eti yemek için elini uzatınca Allah Teâlâ bu kızarmış oğlağı dört ayağı üzerine kaldırdı ve dile getirdi. Oğlak Rasûlüllah S.A.’e: “-Yâ Rasülallah! Reni yeme. Ben zehirlenmişim.” dedi. 206 Hanımlarına varana kadar müslümanları çirkin sözlerle hicvettiler. 207 Müslümanları birbirine düşürmek için her türlü hîle ve desîseye başvurdular. 208 Müslüman görünerek İslâm Ordusu’ndan muhâripleri geri çevirmek ve bozgunculuk yapmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. 209 Defalarca Rasûlüllah’ı öldürmek için sûikastler 204 Ahzâb sûresi, âyet: 10. Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 3/9. Buhârî: 7/133, 134. Ahmed b. Hanbel, Müsned: 6/36. 206 Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 3/6. Ebû Nuaymi’l-Isbehânî, Delâilü’n-Nübüvveh: 154. 207 Et-Taberî, Târîh: 3/3. İbnü Sa’d, Tabakât: 2/32. Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 3/9. 208 Buhârî, Sahîh: 4/221. Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 3/19. 209 Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 3/138. 205 146 Tefsir Problemleri düzenlediler.210 Casusluk faaliyetlerinde bulundular.211 Âlimleri bile kötü maksatlarla müslüman olarak Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle: “Kitaplılardan (Yahudilerden) bir zümre münafık Yahudilere, (mü’minlere indirilmiş olan âyetleri). “Gündüzün evvelinde îmân, âhirinde inkâr ediniz! Belki onlar dinlerinden dönerler/” 212 diyerek ilim adamlığı ve bilimsellik (!) adına en sinsi tertiplere başvurdular. 213 İslâm aleyhine müşrik ve münâfıklarla işbirliği, anlaşmalar ve silah ve mühimmât yardımları yapmakla yetinmeyip, onlarla omuz omuza vererek müslümanlara karşı savaştılar. 214 Müşriklerle birleşerek müslümanlara ânı gcce baskınları yapıp arkalarından vurmaya kalkıştılar. 215 Hâsılı Hz. Muhammed’in onlara, müşriklere nazaran çok daha müsâmahakâr davranmasına rağmen, onlar bunu hep istismâr ettiler; akla hayâle gelmedik her türlü kötülüğü, hîleyi, sahtekârlığı, düzenbâzlığı, iftirâvı, bozgunculuğu, tezvîr, tahrîb ve tahrifi yapmaktan geri durmadılar. Belki de “Benî Kurayza” Rasûlüllah S.A.’in haklarında vereceği hükme râzı olup da, kendi istekleriyle Sa’d b. Muâz’ı, 210 Hasen İbrahim Hasen, Târihu’l-İslâm: 1/133: Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 4/74, 77,78, 3/6; el-Belâzürî. el-Ensâb 5/339. 211 el-Vâkidî. el-Meğâzî: 2/441-442; Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 5/198. 212 Âl-i İmrân sûresi, âyet: 72-73. 213 el-Belâzürî. eÎ-Ensâb: 1/271, 272. 285; Köksal, Âsim. Hz. Muhammed: 2/183. 214 el-Vâkidî. el-Megazî: 292. 293; Kahire baskısı; Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 5/198. 248. 215 Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 5/272-273. Tefsir Problemleri 147 haklarında kendi kitaplarıyla, hükmetmek üzere Rasûlüllah’la aralarına hakem olarak sokmasalardı, Rasûlüllah S.A. onların da Yahûdî “Beni Kaynukâ” ve “Beni Nadîr” kabileleri gibi canlarına ve mallarına dokunmayacak ve Medine’den çıkıp gitmelerine müsâde edecekti. Sırf kin, inad ve çekememezlikleri yüzünden Hz. Muhammcd S. A ‘in hak peygamber olduğunu bile bile kendi muharref ve ırkçı dinlerinde direnen Yahûdîler, Medine ve civârından Hayber’e kaçtılar, İslâm onların peşlerini bırakmadı, orada da buldu... Suriye’ye kaçtılar, orada da buldu... Hâsılı, dünyanın neresine giderlerse gitsinler, hep peşlerinden geldi ve onların rahatlarını bozdu durdu. Herhalde Yahûdîlerin, kendilerine Allah tarafından vaad edildiğini iddiâ ettikleri meşhûr “Arz-1 Mev’ûd” haritasına Medine-i Münevvere’yi de dâhil et- melerindeki sır, ecdâtlarının kısmen imhâ edilip, tamâmen de sürüldükleri bu bölgeyi kendi öz vatanlarından biri savmalarından kaynaklansa gerektir. Onların bu “Arz-ı Mev’ûd” masalları içerisine, bizim Güneydoğu Anadolu ve Çukurova başta olmak üzere. Türkiye topraklarının büyük bir kısmı da dâhildir. 148 Tefsir Problemleri YAHÛDÎLER’İN HZ. MUHAMMED’İN VEFATINDAN SONRA İSLÂM DÜNYASINDA GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ BOZGUNCULUK VE İSLÂM’IN ANA KAYNAKLARINA YÖNELTTİKLERİ TAHRÎB VE İMH FAÂLİYETLERİ Hulefây-ı Râşidîn devrinde ise İslâm devletinin hudutları, bir taraftan Irak ve Suriye’yi de içine alarak Mısır ve Kuzey Afrika’ya, diğer taraftan İran ve Ermenistan dâhil, Hindistan’a kadar uzanmıştı. İslâm’ın bu yayılması, şüphesiz birçok imparatorlukların, krallıkların veya prensliklerin yıkılması pahasına gerçekleşmiş; yayıldığı ülkelerde müsâmahası, adâleti ve getirdiği rahat hayat şartlarıyla, halkı dalgalar hâlinde kendisine cezbetmiş olsa bile, iktidarlarına son verdiği kudretli imparatorlukların şanlı liderleri; ve onların yandaş ve yardımcılarının kalplerinde kin ve intikâm ateşlerinin alevlenmesine engel olamamıştır. Ancak bu intikâmın gün geçtikçe kuvvetlenen İslâm Ordusu’na karşı silahlı bir mücâdele vererek alınmasını imkânsız gören bu yabancı unsurlar, kinlerini içlerinde gizleyerek, ya İslâm’a girdiler, ya müslüman göründüler ya da cizye vererek dinlerinde direndiler. Yalnız başta Yahudiler olmak üzere O’nu içten yıkmak için her fırsattan yararlanmayı aslâ ihmâl etmediler.216 216 Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 151. İbnü’l-Cevzî: 1/37, 38. el-Hatîbü’l- Bağdâdî, el-Kifâye: 431. es-Süyutî, el-Leâli’l-Mesnû’a: 2/468. Tefsir Problemleri 149 Kur’ân-ı Kerim’de, başta Yahûdîler olmak üzere, hıristiyanlar, Sâbiîler. mecûsiler ve müşrikler olarak isimleri geçen bu değişik din mensuplarından bir çoğu, İslâm’ı kabul etmiş olmakla beraber zihinlerinden tik dinlerinin inanç kalıntılarını atamamışlar ve İslâm’ı bu inançların tesîri altında anlamak zorunda kalmışlardır. Bunlardan bir kısmı ise, çeşitli sebeplerle İslâm’ı kabul etmişler, fakat hükümrânlıklarına son veren bu dîne karşı içlerinde devâmlı kin beslemekten kendilerini kurtaramamışlar, fırsat buldukça O’nu inanç ve îtikâd yönünden yıkma gayretlerine girişmişlerdir. Müslümanların siyâsi, idâri ve içtimâi hayatlarında baş gösteren kritik durumları, dînî hayatlarında beliren fikir farklılıklarını ve ilmî hayatlarında ortaya çıkan bazı ihtilâf ve akımları, içlerinde gizledikleri eski saltanat günlerine, eski yurtlarına ve dinlerine dönme özlemlerinin gerçekleştirilmesi için elverişli birer ortam olarak değerlendirdiler. Halîfe Osman İbni Affân’ın (35/656) öldürülmesiyle başlayan ihtilâfların çıkışında, aslen Yahûdî olan Abdullah İbni Sebe’in (40/660) büyük rol oynadığı tarihî bir gerçektir. Et-Taberî’nin kaydettiğine göre İbnü Sebe’ San’a halkından olup, anası siyâhî bir köle idi. Hz. Osman zamanında müslüman olmuş, müslümanlar arasına girerek onları sapıklaştırmağa çalışmıştır. İşe önce Hıcâz’dan başlayan İbnü Sebe’, oradan Basra’ya, sonra da Şam’a gelerek faaliyetlerine devâm etmiştir. Ancak buralarda emellerini tam mânâsıyla ger- çekleştiremevip Hz. Muâviyc (60/680) tarafından Şam’dan çıkarılınca Mısır’a gitmiştir. Burada İsa’nın bir gün yeryüzüne tekrar döneceğinin iddia edildiği, 150 Tefsir Problemleri hâlbuki Muhammed’ın son peygamber olduğu ve isa’ya nisbetle onun yeryüzüne dönmeye daha çok hakkı bulunduğu; her peygamberin bir vasisi olduğu, Muhammed’in vasisinin de Ali’den başkasının olmayacağı gibi fikirleri yaymaya başlamıştır.21’217 İbnü Sebe’ (40/660) tıpkı Medine devrindeki önderi Ka’b bin Eşref (3/623) ve münâfıkların reîsi Abdullah b. Übey bin Selûl (9/630) gibi İslâm îtikâdını yıkmak için O’na tamamıyla zıt fikirler yaymaya çalışırken, siyâsî havayı da bulandırmayı ihmâl etmemiş ve esâsen böyle bir hava içerisinde kendi fikirlerinin daha fazla yayılabileceğine büyük bir îmânla bağlanmıştır. O’na göre, madem ki Ali Peygamber’in vasisidir, o halde peygamberden sonra “İmamet”, “hilâfet” veya “Devlet Başkanlığı”, herkesten çok Ali’nin hakkıdır. Osman bu hakkı ondan gasbetmiştir. Dolayısıyla müsliimanların hemen harekete geçip bu hakkı sâhibine iâde etmeleri gerekir. Böyle bir hareket el-emru bi’l-ma’rûf ve’n-nehyü ani’l-münker hükmünün de bir gereğidir.218 Ali’ye zulmedildi, hakkı gasbedildi. Peygamber S.A.’in ikicik torunu Hasen (50/670) ve Huseyn (61/680) katledildi. Öyleyse onların hakları ne pahasına olursa olsun korunmalı ve intikamları alınmalıdır... 217 Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 15106, 107. Taberî, Târîh: aynı yer. Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 107. Taberî, Târîh: aynı yer. 218 Tefsir Problemleri 151 Bu hak(!) ve intikamın alınması için her çâreye başvurmak câizdir. Zaten Peygamberlik de Ali’nin hakkıydı. Onu da Muhammed gasbetmişti. Şimdi de halifeliği gasbettiler. “Ali peygamberdir” Hatta haşa “Allah’tır”a varan amansız ve ölçüsüz taşkınlıklardan yana görünüvermek ve Ğulât-ı Şî’a’dan yana tavır kovmak; değil hadîs, âyet uydurmaya dahî imkân ve ortam sağlamış; yok “velayet sûresi”, “imamet sûresi”... Kur’ân’dan çıkarıldı, Kur’ân’ın orijinal nüshaları tahrif edildi, tahrîb edildi, yakıldı... iddiâları yanında hadîs uydurma ıddiâsının lafı dahî edilmese yeridir!... Görülüyor ki, Goldziher gibi Kur’ân’ın lafzı üzerinde tahribât yapma ve tahrifat iddiâları ortaya atma cesâreti gösteremeyen o günki Yahûdî İbnti Sebe’, bu siyâsî ve sosyal kargaşadan yararlanmasını bilmiştir. Ka’b b. Eşref ve Übey bin Selûl gibi, Medine devri Yahudilerinin yardımcıları, nasıl Mekke ve civârı müşrik ve münâfıkları olmuşsa; İbnü Sebe’ ve Theodor Herzl gibi sonraki devir Yahudilerinin yardımcıları da bütün İslâm devlet ve imparatorluklarının içerisinde barınan kâfir, müşrik ve münâfıklar ile; Goldziher’in kendisim hıristiyan müsteşriki göstermekte yarar gördüğü gibi, kendilerini müslüman göstermekte yarar gören mülhidler, ateistler, zındıklar, 219 Râvendîler, 220 Mukanna’î’ler, 221 Hurramî’ler 222 ile; kendilerini 219 Zındıklar: Ülûhiyyeti inkâr eden, daha ziyâde mecûsi dinine mensup olan yahut Mani ve Senevî akidelerini benimseyen, iki ilâha ibâdet eden içlerinde küfrü gizleyip kendilerini müslüman gösteren kimselerdir. Bkz: Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 118. 220 Râvendîler; Mecûsî. Zerdüşt, Mani ve Mezdek dinleri gibi eski din ya da dinsizlik kalıntılarının etkisi altında kalarak kişileri ilâh sayan ve 152 Tefsir Problemleri müslüman gören ğulât-ı şî’a, haricîler, dürzîler. kaderiyyeciler, mürcie ve mu’tezileciler olmuştur. Ne varki tefrika yaratma işinde nasıl en çok Hz. Osman’ın öldürülmesi ile hakem ve Kerbelâ vak’alarından yararlanmışiarsa; hadîs uydurma işinde de en çok Ğulât-ı Şî’a denilen aşırı alevîlerden yararlanmışlar ve Kur’ân ile Hadîs’m halk nazarında değerinin düşürülmesinde de hâlen hıristiyanlarla. diğer İslâm düşmanlarını, hattâ bağımlı müslümanları dahî yedeğe alarak aynı unsurları kullanmayı sürdürmektedirler. Yalnız, âlet olarak kullanmaya çalıştıkları İmâm Zührî, Buhârî, Müslim vb. birer ihtiyat âbidesi, hâfıza ve zabt mû cızesi, cerh ve nakd (tenkid) numunesi olarak İslâm’ın ana caddesi üzerinde yalçın kayalar gibi dimdik duran hasîn hadîs imamlarımız sâyesınde bu Yahûdî ve İslâm düşmanlarının bütün bu gayretleri boşa gitmiş ve gitmeye mahkûmdur. eski Fürs devleti gibi, kendilerini tesirinden kurtaramadıkları tarihe karışmış sapık din ve devlet ya da imparatorlukları ihyâ hayalleriyle yaşayan yeniden doğuşcu “Tenâsuhcu” insanlar. Bkz: Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 120, 121, 122. 221 Mukanna’î’ler; İslâm’ın helâl kıldığı herşeyi haram, harâm kıldıklarını da helâl sayan ve Allah’ın Âdem süreline bürünüp, ruhunun önce peygamberlerin, soııra Ali ve evlatlarının daha sonra da Ebû Müslim-i Horasânî’nin ondan da Mukanna’ adındaki bu sapığın sûretıne bölündüğüne inanan ruhların tenâsü- huna kâil ve kişilerin ülûhiyyetini kabûl edenler. Bkz: Koçyiğit Talat, Hadîs Tarihi: 122, 123. 222 Hurramî’ler: Haramı helâl, helâli harâm sayan, kadınlarda ortaklık iddia eden ve çocuk çoluk demeden sebebsiz ve sınırsız müslüman kıyımı yapan sapıklar Bkz. Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 123,124. Tefsir Problemleri 153 Elbette ki, kendisini gerçek yönüyle Yahûdî müsteşriki olarak göstermek yerine, hıristiyan müsteşriki olarak göstermeyi yeğleyen bir Yahû- dînin uydurduğu sözü müslümanların, peygamberlerinin sözü olarak kabûl etmelerini beklemesi düşünülemezdi. Gâyet tabii ki, bu durumda onların yapacağı şey, ya Goldziher’leri gibi aslan postuna bürünerek kendi ürünlerini başka isim ya da kisveler altında başka pazarlarda pazarlamak; yahutta yukarda kısmen belirlediğimiz onca fesat unsurlarını kendi amaçlarına araç yaparak, İslâm’ı yıkma ve Kur’ân ve Hadîs’i ortadan kaldırma uğrunda kullanmak olacaktı. Böylelikle belki biricik inanç ve güç kaynakları Kuriân ve sünnet” ı yitiren veya Onlara layık oldukları önemi verme irâdesini kaybeden müslümanları kolayca bertaraf ederek ezelî kinlerini tatmîn, amansız intikamlarını te’mîn ve gasbedilmiş yurtlarını istırdâd edebileceklerdi. İşte muhterem hocam Prof.Dr. Talat KOÇYİĞİT’in, onların Goldziher’lerinin şahsında şahsiyet ve niyetlerini belirleyen özlü, çok manalı ve az sözlü vecîz hükümleri: “Netice îtibâriyle Goldziher, siyâsi ihtilafların yol açtığı hadîs vaz’ının, Emevî halîfelerinin teşvikiyle başladığını, bazı haberleri tahrif ederek isbât etmeye çalışmışsa da, bunun gerçekle bir ilgisi bulunmadığı âşikârdır. Daha önceki bahislerimizde de açıkladığımız gibi, nasıl aşırı derecedeki Ali taraftarları hadîs vaz’ını başlatmışlarsa ve Ali ile evlâdının vaz’ işinde herhangi bir tahrik ve teşvikleri olmamışsa, Emevîler ve Abbasîler adına 154 Tefsir Problemleri girişilen vaz’ hareketlerinde de, halîfelerin herhangi bir rolleri olmamıştır Keza gerçek hadîsei- leri ve bilhassa ez-Zührî gibi hadis imamlarını bu işe karıştırmak da bir iftiradan ve İslâm’ın mühim bir temelini yıkmak arzusundan başka bir mânâya gelmez. 223 Görülüyor ki bu adamlar, müslümanlan yok edebilmek için, Kur’ân ve Sünnet’in ortadan kaldırılmasının şart olduğunu anlamışlar. Bunu gerçekleştirebilmek için de meşru, gayr-ı meşru her yolu kullanmayı kafalarına kovmuşlar. Kendi “Arz-ı Mev’ûd” ve “dünya hâkimiyeti” hâyalleri, ellerinden kaptırdıkları dünya cenneti toprakların, kıtaların, yurt ve yuvaların müslümanlardan geri alınması hülyâları, asırların intikâmı, sayısız acı hâtıralann öcü sevdâları... gibi, asırlarca kalplerinde yıllanıp tortulaşmış, beyinlerinde cinnetleşmış, gırtlaklarında düğümlenmiş, dillerinde yılanlaşmış ve kalemlerinde cerâhetleşmiş kara sevdâlanyla yola çıkmışlar; geniş İslâm Tarıhi’nin en ücrâ köşelerinden bulup çıkardıkları ve hiçbir ilmî değeri olmayan halk dedikodularını. birbirine inad sarf edilmiş hak ve hakikat dışı. sâdece hasma gâlip gelmek için söylenmiş kîl-ü kâfin tarihin haşviyyâtına karışan döküntülerini toplayarak. Allah ve Rasûlü’nün koyduğu temel taşların! yerlerinden oynatıp yok etmek için malzeme yapmış ve bu uğurda her türlü yalanı, 223 Koçyiğit, Talat; Bu konuda daha geniş bilgi için Bkz: es-Sibâ’î, Mustafa, es Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşri’il-İslâmî: 296, 340 Tefsir Problemleri 155 uydurmayı, iftirayı, düzenbazlık ve sahtekârlığı meşrû saymışlardır. Maalesef bugün de aynı yolda ve aynı gâyelerle sür’atle ilerlemektedirler. Bu menfur gayelerini gerçekleştirmek için uzun İslâm Tarihi ve geniş İslâm dünyası içerisinde, iki yüzlülükleri sayesinde barınabilmiş, hatta O’nun nimetlerinden büyük ölçüde yararlanmış ve yararlanmakta olan ayrılıkçı unsurlar ve çifte standardlı dönmeler bazı olağan siyâsî, dînî ve duygusal olayları istismâr ederek tarih boyu geniş İslâm âlemi içerisinde çoğu kez kendilerinin çıkardığı ya da çıkarttığı faciaları âlet ederek bazı müslümanlan İslâm’ın ana caddesinden ayırıp, apayrı bir uçuruma sürükleyebilmiş ve sürüklemekte olan Yahûdî ve zındıklar, önce ya da soyca tertemiz müslümanken, sonra nasılsa birşeyler olmuş; beyninde, merkezlerini alt üst eden bir buhrân, kalbinde, ufuklarını silen bir tufan kopmuş ve kanına asrın vebâsı cibilliyet bozukluğu yapan bir kan karışmış, kendi dalını kendi eliyle kesen ilim câsusları; bazen de güçlü ve haklının gücüne güveninin verdiği îtiyâtsızlıkları sâyesinde, gerekli malzemeyi bol bol bulabilmişlerdir. İşte bazı örnekleri: Tefsir Problemleri )قال رسول ّللا صلهى ّللا علىه و سلم( ّللا َو ِعت َر ِتى( )إنه ِي تَا ِرك ِفي ُكم ِكت َ َاب ِ سالم( ) وقال أبو جعفرعليه ال ه َاب ّللاِ فَ َح َّر فُوا َواَ َّماال ِعت َرةَفَقَتَلُوا( )اَ َّما ِكت َ )حديث شيعى( )بصائرالددحاتلمحم ىص الحس الصفار( )الثامن إجمالي السابع عشر هو باب( 156 Tefsir Problemleri 157 “Rasûlüllâh Sallelâhü Aleyhi Vesellem buyurdu ki: Muhakkak ki ben sizin aranızda Allâh’ın Kitâbı’nı, evlâtlarımı ve Ehl-i Beytimi bırakmaktayım!...” Ve Ebû Ca’fer buyurdu ki: Onlar (Ehl-i Sünnet), Allah’ın Kitabını tahrif ettiler; Rasûlüllâh’ın evlâtları ve Ehl-i Beyti’ne gelince, onları da öldürdüler!... (Şî’î Hadîsi) Muhammed’ ibni’l-Haseni’ s-Saffâr’ın Besâiru’d-Deracât’ı 8. cüz: Onyedinci bâb. 158 Tefsir Problemleri ŞÎ’A’NIN KUR’ÂN’IN TAHRİF EDİLDİĞİNE DÂİR UYDURDUĞU BAZI HADÎSLER VE MÂHİYETLERİ Aslında müsteşriklerin ve diğer İslâm düşmanlarının Kur’ân ve Hadîs’in değerini düşürmek için sağlam delilleri tahrif ve te’vile gitmelerine pek ihtiyaçları yoktur. Nitekim Şî’a’nın sâdece Kur’ân’ın tahrif edildiği, içerisine Kur’ân’dan olmayan pek çok şeylerin sokulduğu ve pek çok şeylerin de çıkarıldığına dâir uydurdukları binlerce hadîs, onlara malzeme olarak hem yeter hem de artar. Burada bu uydurma hadîslere birkaç örnek vermek yerinde olacaktır: Şî’a’nın meşhur hadîs âlimi en-Nûrî et-Tabersî (548/1153) “Faslii’l- Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabı Rabbi’l-Frbâb” inin “İsbâtü’t-Tahrîf Fi’l- Kur’ân: Kur ân’da yapılan Tahri/dt’m isbâti” bahsinde şu hadîslere yer vermektedir: 1) -Muhammed b Yahya’dan. O, Ahmed b Muhammed’den, O Ali b. Hakem’den. O, Hişâm b Sâlim’den. O da Ebû Abdıllah A.S ‘dan rivayet etmiş. Ebû Abdıllah A S. (148/765) buyurmuş ki: Bütün bu uydurma hadîslerde senedlerin dayandırıldığı isimler oniki imâm ve yakınlarına istinâd etmektedir. Oysa onların bu sözlerle hiçbir ilgileri yoktur. Bu Ebû Abdillah, Ca’fer-i Sâdık lakabıyla da tanınan Ca’fer b. Muhammedi’l-Bâkır b. Alî, Zey- nilâbidîn b. Huseyn’dir. Hz. Tefsir Problemleri 159 Ali’nin torunudur. “Cebrail A.S.’ın Muhammed S. A. ‘e getirdiği Kur an 17.000 âyettir.”224 2) -Selîm b. Kavsi’l-Hilâlî’den rivâyet edilmiştir. “Emirulmü’minîn Ali A S. (40 660) Rasûlüllah A.S.’nin vefâtından sonra evine kapandı. Kuran’ı cem’ve te’lîfe koyuldu. Tamamını bir araya getirip cem’ etmeden evinden dışarı çıkmadı. Topladığı bu Kur’ân’m nâsihini, mensûhunu, muhkemini, mü- teşâbıhıni, va’dini ve va’idini hep yazdı. O’nun Kur’ân’ı ¡8.000 âyetti...”225 3) -Muhammed b Muhamedi’l-Yesârî. Ali b Hakem’den, O da Hışâm b. Sâlim’dcn rivâyet etmiş Ebû Abdıllah A S (148/765) buyurmuş ki: “Cebrail A.S.’ın Muhammed A.S.’a getirdiği Kur an 10.000 âyettir.”226 birkaçı. Sehl b. Ziyâd’dan, O, Muhammed b. Süleyman’dan. O da bir ashâbından alarak Ebü’l-Hasen A. S.’dan rivâyet etmiş. Râvi Ebü’l-Hasen A. S.’a: “-Sana kurban olayım, biz Kur’ân’da bizde bulunmayan birtakım âyetleri etraftan duyduğumuz gibi okumaya çalışıyor ve güzel okuyamıyoruz. Biz bunları sizden bize tebliğ edildiği şekilde 4) -Ashabımızdan 224 El-Küleynî, el-Kâfi. Kitâbü Fazli’l-Kur’ân: 2/644; Zahîr, İhsân İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 31 ve 141 225 Zahîr, İhsân İlâhî, İhsân İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 141; Mevlâ Muhammed Sâlih, Şerhu’l-Kâfî. Selînı b Kaysi’l-Hilâlî’den. . 226 Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 141; Ahmed b. Muhammedı’l- Yesârî’nin Kitâhü’l-Kı raât’ından. . 160 Tefsir Problemleri okusak günâha girer miyiz?” diye sordu. Ebü’l-Hasen A.S.: “Hayır, öğretildiğiniz gibi okuyun. Size O’nu öğretecek olan zat ilerde gelecek...” cevabını verdi.227 5) -Yine aynı kaynak bir başka senedle Ebû Abdillah A S. (148/765)’ın (Ca’fer-i Sâdık diye anılan “Ebû Abdillah’ diye de tanınan Ca’fer b. Muham- medi’l-Bâkır b. Alî Zeynilâbidîn b Huseyn. Hz. Ali’nin torunudur) bu soruya şöyle cevap verdiği rivâyet edilmiş: “O’nu ilerde ayağa kalkacak olan Kâim A.S. kalkana kadar halkın okuduğu gibi oku. Kâim A.S. ayağa kalktığı zaman Allah C.C.’ün Kitabını kendi haddi (sınırı) üzre okuyacak ve Ali A.S. ‘m yazmış olduğu Mushaf’ı ortaya çıkaracak...”228 6) -Muhammed b Mes’ûd el-Ayâşî, (320/932) tefsînnde Ebû Ca’fer’e dayandırdığı isnâdında. Ebû Ca’fer A.S.’ın (148/765) şöyle dediğini nakletmiş: Ebû Ca’fer demiş kı: “Eğer Allah’ın Kıtâbı’na bir takım şeyler ilâve edilip, eksiltilmeseydi, bizim hakkımız kaybolmazdı. Ve bizim Kâim (kalkacak olan imâm)ımız kalkmış olsaydı Kur an onun sâdık olduğunu söylerdi.”229 7) -Ahmed b. Muhammedi’l-Yesârî, Muhammed b. Süleyman’dan, O da Mervân b Cehm’den. O da Muhammed b. Müslim’den... Muhammed b Müslim demişki: “Ebû Ca’fer A.S. (148/765) önündeki Kur’ân’dan birtakım âyetler okudu. Ben 227 Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 142. el-Küleynî’nin el-Kâfî’sinden. 228 Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 142; el-Küleynî’nin el-Kâfî ve es-Saffâr’ın el- Besâir’inden... 229 Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 142. el-Bahrânî, el-Hâşim, el-Bürhân Mukaddime: 18; el-Meclisî, el-Bihâr: 19/30; el-Âmilî. el-Hurr. İsbâtü’l-Hüdâ: 3/43, 44. Tefsir Problemleri 161 ona: “-Canım sana feda olsun!.. Biz bunları böyle okuyamayız” dedim. Bana: “-Doğru söyledin. Biz O’nu Cebrail A.S.’ın Muhammed A.S.’a indirdiği gibi okuruz. Kur’ân’ı ancak kendisine hitâb olunan bilebilir.” (kendisini Kurân’ın ilk muhatabı, yani Peygamber yapıyor) dedi.”230 8) -Seyf b. Umeyre’den, O da birçoklarından, Onlar da Ebû Abdillah A S den (148/765) rivâyet etti Ebû Abdillah A S. buyurdu ki: “Eğer Kur an indirildiği gibi bırakılsaydı. O’nun içinde bizden öncekilerin isimleriyle zikredildikleri gibi, bizim de ismimizle zikredildiğimizi görürdün”231 9) -Hammâd b. îsâdan, O da İbrahim b. Umeyri’n-Necefîden nakletmiş. Ebû Abdillah AS. (148/765) buyurmuşki: “-Kur’ân’da geçmiş ve gelecek, olmuş ve olacak şeylerin haberi vardır. O’nda bazı kimselerin isimleri de vardı Ama bunlar atılmıştır...”232 10) -Ebû Salimden. O da Habîbü’s-Sicistânîden O da Ebû Ca’fer A.S.dan (148/765). Ebû Ca’fer A.S. demişki: “-Ey habîb. Kurân’dan birçok harfler atılmış ve Ona (vahiy) kâtiplerin(in) yanlış yazdığı ve bazı kimselerin doğru sandığı birkaç har ften fazlası ilâve edilmemiştir.”233 11) -Eş-Şeyh el-Keşşl (340/951) ve İbrahim b. Nasîr Muhammed b. İsmaili’r-Râzî’den, O da Ali b Habîbi’l-Medâyinî’den. O da Ali b Süveydi’t- Tâî’den demiş ki: “Hapiste yatan Ebü’l-Hasem’l-Evvel A.S,’a bir mektup yazıldı ve 230 Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 147. Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 147. 232 Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 147. 233 Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 147. 231 162 Tefsir Problemleri mektupta denildiki: “Ey Ali! Bizim Şî’a’mızı bir tarafa bırakıp da. dîninin prensiplerini kendilerinden aldığın kimselere dâir söylediğin sözlere gelince. Eğer sen onlara karşı çıksaydın. Allah’a. Rasûlü’ne ve kendilerine tevdi” edilen emânete hiyânet edenlerin elinden dînini alıp kurtarırdın. Şüphesiz ki onlar Allah C.C.’ün Kitabı’nın emânetini üzerlerine aldılar ve O’nu tahrif ve tebdil ettiler. Allah’ın, meleklerinin, temiz ecdâdımın, benim ve Şî’a’larımın hepsinin lâ’neti üzerlerine olsun...” 234 Şî’a’nın en mûteber saydığı “Usûl-ü Ebra’a”sının en yücesi kabûl ettiği ve naklî ilimlerde eşinin bulunmadığına inandığı; en mevsûk ve en sağlam âlimi Muhammed b. Yakub b. Küleynî’r-Râzî’nin (328/939) Şî’a için kâfidir diye niteledikleri “el-Kâfî”sinde235 Kur’ân’ın tahrifi konusunda şu hadîslere yer vermiştir: 1)-Birçok ashâbımız Ahmcd b Muhammed’den, O Abdullah b Hicâl’den, O Ahmed b. Omeri’l-Halebî’den, O da Ebû Basîr’den rivâyet etmiş. Ebû Basîr demişki: “-Ali b. Ebî Abdillah A.S.’in huzuruna girdim ve O’na: “Sana bir mesele sormak istiyorum. Burada benim söyleyeceklerimi duyabilecek birileri var mı?” diye sordum. Ebû Abdillah A S. kendisinin bulunduğu ev ile bitişik evin arasındaki perdeyi kaldırdı, oradan bakarak: “Ya Ebâ Muhammedi ne istiyorsan sor” dedi Ben de: “Canım sana fedâ olsun, senin Şî’an Rasûlüllah S.A.’in Alî 234 Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 149. et-Tahrânî, Ağa Büzürk, ez-Zerî’a ilâ Tesânifi’ş-Şî’a: 18/245. Zahîr, İhsân İlâhî, eş-Sî’atü ve’l-Kur’ân: 28. 235 Tefsir Problemleri 163 A.S.’a bir bâb öğrettiğine ve O’na bu bâbtan bin bâb açtığına dâir bir hadîs ortaya atıyorlar. Bu doğru mu?” dedim. Ebû Abdillah: “-Yâ Ebâ Muhammedi Rasûlüllah S.A. Ali A.S.’a bin bâb öğretti Bu bâb’ların her birinden bin bâb (kapı) açılır...” dedi. Ben de: “Vallahi işte (esâs) ilim bu (olsa gerek)tir” dedim. O da bir müddet toprağı deşeledikten sonra, “ilim (sâdece) bu(ndan ibâret) değil...” dedi...” “Sonra (ilâve etti): “Ey Ebû Muhammedi Biz de “el-Câmi” var. Onlar (müslümanım diyenler) el-Câmi’in ne olduğunu ne bilsinler!” dedi. Ben de: “Ben sana kurban olayım! Nedir “el-Câmi”diye sordum.” “Bu bir sayfadır, uzunluğu Rasûlüllah S.A.’in arşınıyla yetmiş arşındır. İmlâsı ince (kalemle ince) derilere ve Ali’nin hattı ile yazılı idi. İçerisinde her helâl ve harâm ile insanların Pire ısırığının diyetine varana kadar ihtiyaç duyduğu herşey vardı...” dedi...” “(Bu arada) bana eliyle vurarak. “bana izin verirmisin Yâ Ebâ Muhammedi” dedi. Ben de: “Canım sana fedâ olsun! Dilediğini yap...” dedim. Bana öfkeli bir şekilde eliyle dürterek: “Pire ısırığının diyetine varana kadar!...” dedi. Ben de: “Vallahi işte bu ilimdir...” dedim. “Elbetteki bu ilimdir ama bu (kadardan ibâret) değil!...”dedi “ Sonra biraz sustu, daha sonra: “Biz de “el-Cifr” var. Onlar “el- Cifr”in ne olduğunu ne bilsinler?!.” dedi. Ben de “-Cifr nedir?” diye sordum. Bana: “-Cifr, içerisinde Nebilerin, Vasilerin ve gelip geçmiş Benî 164 Tefsir Problemleri İsrail âlimlerinin ilmi bulunan deriden bir kaptır.” dedi. Ben de “-Şüphesiz ki bu ilim (olmalı)dır.”“ dedim. O “-Bu ilimdir anut hepsi bu(ndan ibaret) değildir.” dedi. Sonra biraz sustu, daha sonra: “Bizde Fâtıme Aleyhesselam’ın Mushafı var. Onlar Fütıme Mushâ- fı’nt ne bilsinler?!.” dedi. Bende: “-Fâtıme Mushafı nedir?!.” diye kendisine sordum. “Bu, sizin şu Kur’ân’tmzın üç mislini ihtiva eden bir Mushaf tır. İçerisinde de sizin Kur’ün’ınızdan bir tek harf yoktur...” dedi. Ben de: “-Vallahi ilim hu (olmalı)dır” dedim. “Şüphesiz ki bu ilimdir ama (hepsi) bu da değildir.” dedi. “-Sana canım fedâ olsun (söyle öyle ise) ilim nedir?!” diye sordum. “Kıyamete kadar bir durumdan sonra gelen öbür durum, bir halden sonra görünecek öbür hal, bir şeyden sonra gerçekleşecek diğer şeydir; gece gündüz ortaya çıkan ve kıyamete kadar çıkacak olan her şeydir.” diye cevap verdi.”236 “~v’ 2)-Ebû Alî’il-Uşrî’dcn. O Muhammed b. Abdilcebbâr’dan. O Safvân’dan, O. İshâk b. Ammâr’dan, O Ebû Ca’fcr A.S.’dan (148/675) rivayet etmiştir. Ebû Ca’fer A.S. buyurmuş ki: “Kur an dört parçalık bir bütün olarak nazil oldu. Bımıın dörtte biri bizim hakkımızda, dörtte biri düşmanlarımız 236 Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 31,32. el-Küleynî’nin el-Kâfî:1/239-240. Tefsir Problemleri 165 (sünnîler) hakkında, dörltebiri simen ve emsal, dörtte biri de ferdiz ve ahkâmdır.”237 3)- Esbağ b. Nübâte’dcn. demiş ki: “Emiru’l-Mü’minin Alı A.S.’dan işittim: “Kur’ân üç parça hâlinde indi. Üçtebiri bizimle düşmanlarımız hakkında, üçte biri Sünen ve emsâi, üçtebiri deferâiz ve ahkâmdır…”238 “:3N 4)- Yine Küleynî (328/939) Muhammed b. Mumammcd b. Yahya’dan. O Muhammed b. Hasen’dcn, O Abdurrahman b. Ebî Hişâm’dan, O Sâlim b. Seleme’den rivayet etmiş. Sâlim b. Seleme demiş ki: “Bir adam, Ebû Abdlllah A.S.’a Kur’ân’dan halkın okuduğuna benzemez bir takım harfler (âyetler) okudu. Ben de bunu dinliyordum. Ebû Abdillah A.S Ona: “-Böyle nasıl okursun?! Kâim (ilerde kalkıp gelecek olan imâm) kalkana kadar halkın okuduğu gibi oku. Kâim kalktığı zaman Allah’ın Kitâbı’m bir hadd üzre okur...” dedi ve Ali A.S.’ın yazdığı Mushaf’ı çıkardı ve bunu Ali A.S. yazıp bitirince halkın karşısına çıkardı ve onlara: “İşte Allah C.C.’ün Muhammed A.S. ‘a İndirdiği şekliyle Allah ‘ın Kitabı budur. Ben bunu iki levhadan topladım...” dedi. Onlar: “-İşte Kur’ân’t içerisinde toplayan Mushaf bizim elimizde. Bizim sizin mushafınıza ihtiyâcımız yok...” dediler. Ali A.S.’da: “Vallahi bizim bu mushafımızı bu 237 Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 33. el-Küleynî’nin el-Kâfî:1/239-240. 238 el-Ayvâşî, Mukaddimetü Tefsîri’l-Ayyâşî: 1/9. el-Bahrânî, el-Hâşim, el-Bürhân Mukaddime: 1/21; Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 38. el-Meclisî, el-Bihâr: 19/30. el-Kâşânî. el-Feyz. Tefsîru’s-Sâfî: 1/14. 166 Tefsir Problemleri günümüzden sonra bir daha ebediyyen göremeyeceksiniz. Ancak O’nu bir araya toplayınca benim üzerime düşen O’nu okuyasınız diye size haber vermekten ibarettir...” buyurdu...”239 5)- Ali b. Muhammed’den, o bazı ashabından, O da Ahmed b. Muhammed b. Ebî Nasr’dan rivayet etmiş. Ahmed b. Ebî Nasr demışki: “Ebü’l-Hasen A.S. ‘a bir Mushaf verildi. O: “Buna bakma!...” dedi. Ben O mushafı açtım ve içerisinde ( لم )يكن الذين كفرواyu okudum ve orada, babalarının isimleriyle birlikte Kureyş’ten yetmiş kişinin ismini okudum. Ebû Hasen A.S. “O Mushafı bana geri ver” dedi...”240 Sâdece Kur’ân’ın tahrif edildiği, içerisine dışardan birçok şeylerin sokulduğu ve bir çok şeylerin çıkarıldığı iddiâlarıyla yetinmeyip, kendi ellerinde bulunduğunu iddiâ ettikleri Ali ve Fâtıme mushaflannın Kur’ân-ı Kerîm’in üç dört katından fazla olduğunu, üstelik bu Mushaflarda bugünkü Kur’ân’dan bırtek harfin bile bulunmadığını bir takım uydurma hadîslerle delîllendırmeye kalkışan Şî’a, nedense varlığından bahsettiği bu Mushafları bir türlü ortaya çıkaramamaktadır. Onların sırf Kur’ân’ın tahrifi konusunda uydurdukları bu tür hadîslerin İhsân İlâhi Zahîr’in tesbît edebildiği sayısı ikibınin üzerindedir. Şî’a’nın bu davranışının esas sebebine de ışık tutan 239 El-Küleynî, el-Kâfî fi’l-Usûl, Kitâbü Fazli’l-Kur’ân: 2/633; Zahîr, İhsân İlâhî, eş-Şî’atii ve’l-Kur’ân 33-34. 240 El-Küleynî, el-Kâfî fi’l-Usûl, Kitâbü Fazli’l-Kur’ân: 2/631; Zahîr, İhsân İlâhî, eş-Şî’atii ve’l-Kur’ân 33. Tefsir Problemleri 167 şu uydurma hadîslerini de vererek, ne senedinin hadîs senedlerıne ve ne de metninin sahîh hadîs metinlerine ne aklen ve ne de naklen aslâ benzemediğini örnekleriyle gördüğümüz bu iftira hastalığı konusuna bir nokta koymak istiyorum. Ali b. Muhammed, Kâsım b. Muhammed’den, O Süleyman b. Davûd’dan, O Yahyâ b. Edîm’den. O Şerîk’den, O Câbir’den, O da Ebû Ca’fer A.S.’dan (148/765) rivâyet etmiş. Rasûlüllah S.A. Minâ’da eshâbını çağırmış ve buyurmuşki: “Ey Nâs! Ben sizin aranızda Allah’ın haramlarım (hurumâtü’llah: Allah’ın dokunulmaz emânetlerini) bırakıyorum. Bunlar, benim ehl-i beytim: (itratim, yani Hazreti Ali ¡•’atime Hasen, Hiiseyn ve evlatları), beytii’l- haram: (Kâ’be) ve Kur’ân’dır.” Sonra Ebû Ca’fer dedi ki: “Bunlar Allah’ın kitabını yaktılar, Kâ’be’sinı yıktılar; itre, yani peygamber sülâlesini katlettiler Böylece Allah’ın kendilerine tevdi’ ettiği bütün emânetlerinden koptu ve uzak kaldılar...”241 Görüldüğü gibi Şî’a’nın bu tahrif işi de diğer işleri gibi dînî olmaktan çok siyâsî bir mâhiyet arzetmektedır. Asrının İmâmı Zâhirî İbnü Hazm’ın de (456/1063) dediği gibi: “İmâmiyye, yani Şî’a’nın eski yeni ortaya attığı: “Kur’ân değiştirilmiştir. O’ncı kendisinden olmayan bir çok ilâveler 241 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 39. es-Saffâr, Muhammed b. el- Hasen, Besâiru’d-Derecât: 8/17. bâb. 1285H. İran Baskısı: el-Bürhân’dan nakil: 1/15. 168 Tefsir Problemleri yapılmış ve içerisinden bir çok şeyler çıkarılmıştır.” 242 Şeklindeki iddiâların ve hıristiyanların Şî’a’nın bu iddi- âlannı örnek göstererek Kur’ân’da tahrifat yapıldığını ilen sürmelerinin gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur.” 243 Özellikle bu iftiralarını Rasûlüllah S.A.’in hadîslerine dayandırmaya çalışmalarının aslâ geçerli ve gerçekçi bir dayanağı yoktur. Yine İbnü Hazm’in dediği gibi: “Şî’a’nın bu asılsız iddiaları ne Kur ‘ân. ne de miislümanlar için aslâ delil teşkil etmez. Çünkü ne onlar bizdendir; ne de biz onlardanız!..”244 Bu konuda en aşırı iddiaları hadîs diye ileri süren en-Nûrît-Tabersî’nin (548/1153) ismi üstünde “Faslü’l-Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabi Rabbi’l- Erbâb: Rabların Rabbı Allah’ın kitâbının tahrif edildiğinin isbâti hakkında kesin söz” adlı kitabı. İran’da basılmış, şark ve garb ilim merkezlerinde yayımlanmış, Müsteşriklenn eline geçmiş ve Müsteşrikler bu kitaptan kendi kitaplarına pek çok şeyler aktarmışlar ve Kur’ân’a karşı birer tahrip silahı olarak dünyaya pazarlamaktadırlar.245 242 İbnu Hazm, el-Hâfız, el-Faslu Fi’l-Milel ve’n-Nihal: 4/182. İbnu Hazm, el-Hâfız, el-Faslu Fi’l-Milel ve’n-Nihal: 4/182 ve 2/78. 244 İbnu Hazm, el-Hâfız, el-Faslu Fi’l-Milel ve’n-Nihal: 2/78. 245 Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 24. 243 169 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM YAHÛDÎLER’İN İSLÂM, PEYGAMBERİ VE KUR’ÂN KARŞISINDAKİ KONUMLARI 170 Tefsir Problemleri س ِم ه يم ْ ِب ِ ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح ين آ َمنُو ْا َ َلَتَ ِجدَنَّ أ َ اوة لِّلَّ ِذ َ س َع َد ِ ش َّد النَّا ين أَش َْر ُكو ْا َ ا ْليَ ُهو َد َوالَّ ِذ “(Yâ Muhammed!.. İzzetim ve Celâlime) yemin olsun ki, insanların inananlara düşmanlığı en şiddetli olanlarının, yahûdîler ile müşrikler (olduğunu) görürsün!..” Kur’ân-ı Kerîm Mâide Sûresi Âyet: 82. TEVRAT VE İNCİL İDDİ EDİLDİĞİ GİBİ HİÇ TAHRİFE UĞRAMAMIŞSA ONLARIN TA LİMATLARINA NEDEN UYULMUYOR?!. Madem Tevrat ve İncil hiç tahrife uğramamış, öyle ise mensupları onların talimatlarına neden uymuyor ve hep te’vîle kaçıyorlar?!. Yahûdî ve hıristiyanlar hiç tahrife uğramadan günümüze kadar nâzil oldukları gibi ulaştıklarını iddia ettikleri kitaplarını açıp baktıkları zaman orada, inanmakla mükellef tutuldukları Hz. Ahmed S.A.’in bazı isim ve sıfatlarını 246 2*1 bulmayacaklarmıydı?!... Yahudiler, hakîkî Tevrât’ın mübârek satırları arasında Hz. Muhammed S A’i tanıtan şu âyetleri okumayacaklar mıydı?!. “Ey Peygamber!.. Şüphesiz biz seni (hakka) şâhid, (mü’minlere) müjdeci, (inkârcılara) korkutucu. 247 (âcizlere) himâveci gönderdik. Sen elbette benim kulum ve 246 Hz. Muhammed’in isim ve sıfatları için geniş bilgi: Davudoğlu, Ahmed, Şerhu Sahihi Müslim 10/139. Mîrâs, Kâmil, Sahîhi Buhârî Muhtasarı Tecrid Tercemesi: 9/251 ve 10/40. Kurtubî, el-Câmi’ Li Ahkâmi’l-Kur’ân: 14/200. Râzî, Fahruddîn, Tefsîru Kebîr: 29/213. Kastalânî, İmâm, Mevâhibü’l-Ledünniyye Şerh ve Tercemesi İlâhî Rahmet Hz. Muhammed: 2/102. Taberî, İbnü Cerîr, Taberi Tefsiri: 18/83, 84; İbnü Hişâm, es-Sîreh: 1/32. 33. İbnü Sa’d, Tabakât: 3/360. 362; Dârimî, Sünen: 1/4. 247 Aktardığımız bu metnin burasına kadarki baş kısmı Ahzâb sûresinin 45. âyetinin Hazreti Muhammed S.A.’i vasfeden âyet-i kerîme’sinin mânâca tıpatıp aynısıdır Demek oluyor ki bu âyetin başkısmı hakîkî Tevrât’ta da aynen varmış. Ama şimdi?!... 172 Tefsir Problemleri peygamberimsin!. Sana ben “Mütevekkil” 248 adını verdim. Bu peygamber kötü huylu ve katı kalpli değildir. Çarşı pazarda çığırtkanlık etmez. O kötülüğe kötülükle mukâbele etmez, belki onu affile mağfiretle karşılar. Allah (şirke) sapan arap kavmini bu peygamber(in irşâdiy)le. “Lâ ilahe illellâh” diyerek (tevhid kıblesine) yönlendirmedikçe. O’nun ruhunu kabz etmeyecektir. “Allah kör gözleri, sağır kulakları ve kapalı gönülleri bu (kelime)nin (sihirli) te’sîriyle açacaktır.”249 Bu haberi, Abdullah b Abbas (68/687) İslâmiyet’i kabulle şereflenen Yahûdî âlimi Ka’bü’l-Ahbâr (32/652) dan almıştır.250 Hıristiyanlar da İncil-i Şerifin tahrife uğramamış satırları arasında şu âyetleri okumayacaklar mıydı?... “Havâri Yuhannâ demiş ki. Hz. Îsâ’nın Allah’tan gelen şeyler içerisinde İncil’de İncil ehl-i için Hz. Muhammed’in vasıfları hakkında belirlediğim şeyler şunlardır: Allah’ın (kendi) katından size göndereceği şu “Münhamennâ” gelince. Rabb katından şu “Rûhu’l-Kudüs” çıkarsa. O. hana şahittir (tanıklık eder). Siz de şahitsiniz. Çünkü siz eskiden beri benimle berabersiniz ve ben bu konuda size, dert yanmamanız ve (daha 248 Kastalânî. İmâm. Mevâhibü’l-Ledünniyye Şerh ve Tercemesi, ilâhî Rahmet Hz. Muhammed: 2/102. Mîrâs, Kâmil, Sahîhi Buhârî Muhtasarı Tecrid Tercemesi: 6/438; es-Süyûtî. Celâlüddîn. Tenvîru’l-Havâlik Şerhu Muvattai’l-İmâmi Mâlik: 2/262-263. 249 Mîrâs, Kâmil, Sahîhi Buhârî Muhtasarı Tecrid Tercemesi: 6/438. İbnü Sa’d. Tabakât: 3/360, 362. Dânmî, Sünen: 1/4, 6. 250 Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 2/249. Tefsir Problemleri 173 sonra) şikâyetçi olmamanız için (bunu peşinen) söylemiş bulunuyorum.”251 ,251 Bilindiği gibi İncil’in çeşitli dillerde yazılmış, aslî metin oldukları ıddiâ edilen bir çok nüshaları vardır. Yukardakı nakilde yer alan “Münhamennâ” sürvânicede Muhammed demektir. Rumcada ise bunun karşılığı “Beraklitis”dir.252252 İgnaz Goldziher, A. Jeefery ve benzeri Yahûdî ve hıristiyan bilginlerin iddiâ ettikleri gibi madem Tevrat ve İncil’in orijinal ve gerçek nüshaları ellerindedir, öyle ise neden vukardaki âyetlerin gereğini yapmıyorlar? Neden bu âyetleri göz ardı ediyorlar? Neden hep muharref metinlere ve te’vîllere îtibâr ediyorlar?!. Anlamak mümkün değildir. Üstelik bu konudaki deliller sâdece yukarda verdiklerimizden ibâret de değildir Şimdi özellikle Tevrat’a ağırlık vererek bu konudaki delillere girelim. TEVRAT’TA KUR’ÂN, İSLAM, PEYGAMBERİ VE ÖZELLİKLERİ Abdullah İbni Amr’ibni’l-Ass R.A.’den (43/664) rivâyet edildiğine göre. kendisine Rasûlüllah S A.’in Tevrat’ta (yazılı) olan alâmetlerinden soruldu da, Abdullah b. Amr yeminle pekiştirerek şu cevabı verdi: “-Evet Vallahi Rasûlüllah. Kur’ân’daki bazı sıfatlarıyla Tevrat’ta da tavsif buyurulmuştur kı. bu kat’idir. Ve şöyledir: -Ey Azız Peygamber!.. Şüphesiz biz 251 İbnü Hişâm ve İbnü’l-İshâk, es-Sîreh, Sıfetü Rasûli’llâh: 1/232, 233. İbnü Hişâm ve İbnü’l-İshâk, es-Sîreh, Sıfetü Rasûli’llâh: 1/233. 252 174 Tefsir Problemleri seni (Hakka) şâhid, (mü’minlere) müjdeleyici ve (kâfirlere) korkutucu olarak gönderdik.”253 İbnü Sa’d (230/844) de “Tabakât”ında İbnü Abbas’tan (68/687) nakletmiş... Ka’bü’l-Ahbâr’a (32/652) Rasûlüllah S.A.’in sıfatlarını Tevrat’ta nasıl bulurdun? diye sormuş. Ka’b da şu cevabı vermiş: “Abdullah’ın oğlu Muhammed... Doğum yeri Mekke, hicret yeri TÂBE (yani Medîne)dir. Mülkü (saltanatı) Şam’da kurulacak. O, çarşı pazarda bağırıp çağırmayacak. Günâh ve hatâyı cezâ ile karşılamayacak, fakat afvii mağfiretle karşılayacaktır.”254 Taberî de (310/922) Tefsirinde, Hz. Îsâ’nın “-O’nun ismi “Ahmed”dir” dediğim; Hz. Mûsâ’nm da. Rabbı kendisine: “-İşte bu “Ahmed”in ümmetidir...” dediği zaman Rabbı’na “-Ey Allahım! Beni “Ahmed”in ümmetinden kıl.”“ diye duâ ettiğini nakletmiştir. 255 İbnü Cerîr’in (310/922) naklettiğine göre, Hz. Ali R A. (40/660) demişkı: “-Yüce Allah Adem A.S.’dan ve O’ndan sonra gelen her peygamberden, eğer Muhammed A.S. gönderildiği zaman, kendileri sağ olurlarsa. O’na îmân edip dînine yardım 253 Mîrâs, Kâmil, Sahîhu Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi: 6/438: Bu. Ahzâb sûresinin 45 âyetinin tıpatıp aynısıdır. 254 İbnü Sa’d, Tabakâtii’l-Kübrâ: 1/360-362. 255 Taberî, İbnü Cerir, Tefsîru’t-Taberî: 18/84. Râzî, Fahruddîn, Tefsîru Kebîr: 29/213. Tefsir Problemleri 175 etmeleri ve aynı şekilde ümmetlerinden de bu hususta kesin söz almaları için ahit almıştır.”256 Mü’mınlerin annesi Hz. Hatîce (HÖ.3/620) validemizin amcazadesi hıristiyan âlimi Varaka bin Nevfel (HÖ. 12/61 l)’ın, Rasûlüllah S.A.’e Hırâ mağarasında ilk vahy’in gelmesi olayını öğrenip de O’nun, İncil’de vasfedilen âhır zamân peygamberi olduğunu anlayınca: “-Ey yiğenim!.. Bu gördüğün (sana vahiy getiren). Allah Teâlâ’nın Mûsâ A.S. ‘a indirdiği Nâmûs(u Ekber: Cebrâil)dir Ah keşke senin da’vet günlerinde genç olsaydım da. sana bütün gücümle yardım etseydim!.. Kavmin seni (memleketinden) çıkardıkları zaman sağ olsaydım da (senin yanında yer alıp) sana herşeyimle destek olsaydım!..” 257 diye yakınması, herhalde önceki peygamberlerden tevarüs edegelen mezkûr vasiyet ve ahitlerin sembolik bir semeresi olsa gerektir. Nitekim Husayn adındaki Medîneli meşhur Yahûdî âlimini de bu ezelî vasıyyetin sâdıklarının başını çeken bayraklardan biri olarak Rasûlüllah S.A.’in yanında ve en önde gelen sahâbcleri arasında Abdullah İbm Selâm (38/663) adıyla mezkûr ezelî muâhadeleşme zincirini selamlarken görüyoruz. Yukarda yapmış olduğumuz nakillerde Rasûlüllah S.A.’in isimlerinin Muhamennâ, Mütevekkil, Paraklit, Beraklitis. Farakliyus, Muhammed ve Ahmed gibi değişiklikler arzetmesi 256 Taberî, İbnü Cerir, Tefsîru’t-Taberî: 3/332. Kaazi Iyâz, Eş-Şifâ: 1/35. 257 Na’îm, Ahmed, Sahîhu Buhârî Muhtasarı, Tecridi Sarih Tercemesi: 1/12. 176 Tefsir Problemleri okuyucuyu yanıltmamalıdır. Zira Cemel adıyla şöhret bulmuş Süleyman b Omeri’l-Uceylî’nin (1204/1789) Fütûhâtü’lİlâhiyye’sinde bazı Bevzâvî haşiyelerinden naklederek aktardığı bilgiye göre: “O’nun 4.000 ismi vardır. (Bazı kaynaklarda daha değişik rakamlar da verilmiş) Bunlardan yetmiş kadarı aynı zamanda Allah Teâlâ’nın da ismidir.” 258 Çeşitli semâvî kitapların çeşitli dillerdeki çeşitli nüshalarında bu isimler, dil değişikliği gereği farklılıklar arzetmiştır. Yukardaki yüksek rakamı da çok kelimesiyle ifade edersek bu farklı kitapların farklı dillerdeki karşılıklarını da buna eklersek = çok çok olur ki, buna göre mezkûr isimler çok az kalır sanırım. Cemel, peygamberimizin es-Saff sûresinin İncil’deki ismi olarak tasrîh edilen “Ahmed” kelimesi üzerinde durarak şunları söylüyor: “Ahmed, Allah’a herkesten çok hamdeden veya kendisine herkesten çok hamdedilen demektir. Hz. Îsâ Ahmed ismini Muhammed ismine takdîm etmiş. Çünkü O’nun Allah’a hamdi, yaratıkların O’na hamdinden önce gelir. Çünkü yaratıkların O’na hamdi, ancak. O’nun varlık âleminde kendini göstermesinden sonradır. O’nun Rabbine hamdi ise insanların O’na hamdinden öncedir Hz. Îsâ’nın O’nun en meşhur ismi olduğu halde Muhammed ismi değil de. özellikle Ahmed ismini zikretmesi, 258 el-Cemel-Süleyman b. Omeri’l-Uceylî, Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 337. Tefsir Problemleri 177 O’nun İncil’de bu isimle isimlendirilmiş olmasındandır. Zira O’nun göklerdeki ismi Ahmed, yerdeki ismi Muhammed’dir. Onun için Hz. Îsâ O’nu özellikle semâvî ismi ile anmıştır. Çünkü O’nun Rabbi’ne olan hamdi. Şefâ’at-i uzmâ sı sırasında kulların O’na yöneltecekleri hamdden öncedir.”2592,9 Farz edelim ki, onların ıddiâ ettiği gibi, Kur’ân-ı Kerim’in muharref olmasına mukabil Mısır kumlarından çıkardıktan Tevrat vc İncil’leri, Levh-i Mahluz’daki hâliyle Allah’tan geldiği gibi aynen duruyor... 260 (هللا “Allah’ın Kelâmı dâima aynı ِت ه ِ )والَ ُمبَد َِّل لِ َكلِ َما َ olduğuna, hep gerçekleri Jile getirdiği ve asla birbirine ters düşmediğine ve Levh-i Mah fuz’daki Kuran’da, Tevrât’da, İncil’de hep aynı şeyleri söylediğine göre; bizim Kur’ân-ı Kerîm’de okuduğumuz Hz Muhammed ve eshâbını niteleyen aşağıdaki âyet-i kerîme’leri onların da Tevrat’ta İncil’de َّ ُّم َح َّم ٌد َّرسُو ُل okumaları îcâb etmezmiydi. ( ار ِ َّهللاِ َوالَّ ِذينَ َم َعه ُ أَ ِش َّداء َعلَى ْال ُكف َّ َُر َح َماء بَ ْينَهُ ْم تَ َراهُ ْم ُر َّكعًا ُس َّجدًا يَ ْبتَ ُغونَ فَضْ ًال ِّمن هللاِ َو ِرضْ َوانًا ِسي َماهُ ْم فِي ُوجُو ِه ِهم ِّم ْن ك َمثَلُهُ ْم فِي التَّوْ َرا ِة َ ِ“ )أَثَ ِر ال ُّسجُو ِد َذلMuhammed Allah’ın Rasûlüdür. O’nunla birlikte bulunanlar da kâfirlere karşı çetin ve şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler. Sen onları çok rükû ‘ eder ve çok secde eder görürsün. Onlar Allah’dan (dâima) fazl(ü kerem) 259 el-Cemel-Süleyman b. Omeri’l-Uceylî, Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 337. En’âm sûresi, âyet: 34. 260 178 Tefsir Problemleri ve rızâ isterler Secde izinden (meydana gelen) nişânları yüzle rindedir. İşte onların Tevrât’takı vasıfları budur..”261 RASÛLÜLLÂH S.A.’İN HAYBER YAHÛDÎLERİNE GÖNDERDİĞİ İSLÂM’A DA VET MEKTUBU Nitekim İbnü Hişâm’ın (195/810) İbnü İshâk’dan (810-873) naklederek İbnü Abbas’tan (68/687) rivâyet ettiğine göre. Rasûlüllah S.A. Havber Yahû- dîlerine gönderdiği bir mektupta şöyle buyurmuştur: “Bismillahirrahmanirrahim. Mûsâ ve kardeşinin dostu ve onun getirdiği (Tevrât)ı tasdik eden Allah’ın Rasûlü Muhammed’den... Dikkat ediniz ey Tevrat ehli, Allah size bir takım sözler söylemiş, siz bu sözleri kitabınız Tevrât’ta elbet bulursunuz. Bu sözler şunlardır: “Muhammed Allah’ın Rasûlüdür. O’nunla birlikte bulunanlar da kâfirlere karşı çetin ve şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler. Sen onları çok rükû’ eder ve çok secde eder görürsün. Onlar Allah’dan (dâima) fazl(ü kerem) ve rızâ isterler. Secde izinden (meydana gelen) nişânları yüz/erindedir. İşte onların Tevrat’taki vasıfları budur...”262 Allah aşkına, size indirilenler aşkına, sizden önceki ecdadınıza kudret helvası ve yelve kuşu yediren aşkına, babalarınıza denizi kurutup sizi Fır 261 Feth sûresi, âyet: 29. Feth sûresi, âyet: 29. 262 Tefsir Problemleri 179 avn ve zulmünden kurtaran aşkına söyleyin! Size benden haber verilmedi mi? Allah’ın size indirmiş olduğu Tevrat’ın içerisinde Muhammed’e îmân etmenizi emreden bir âyet bulmadınız mı?!. Kesinlikle buldunuz... ayet kitabınızda bunu bulmamışsanız -ki bu mümkün değildir- o zaman sizin için herhangi bir zorlama, bir beis yoktur. “îmân ile küfr, hak yol ile sapık yol açıkça meydana çıkmıştır.” 263 Dolayısıyla ben sizi Allah’a ve Peygamberine çağırıyorum...”264 TEVRÂT’IN HZ. MUHAMMED S.A.’İN GELECEĞİ VE KUR’ÂN-l KERÎM’İ GETİRECEĞİNİ HABER VERMESİ Eğer Yahûdîler. bu kadar açık delillere ve muknî durumlara rağmen, âdetleri üzre. Kur’ân ve Hadıs’ten verdiğimiz bu delilleri, “onlar sizi bağlar, bizce muharrefve mevzii ‘durlar...” diye kabule yanaşmazlarsa; işte kendi kitaplarından bir sürü delil... Bunlara ne diyecekler acaba?!. Gerçi Hırıstıvânlarda olduğu gibi. Yahûdîler de, Tevrât ve Zebur diye kabûllendikleri, ne zaman ve kimler tarafından kaleme alındıktan belli olmayan bir takım kitaplan tağyîr. lebdîl, ilâve ve eksiltme gibi yollarla tamamen tahrif etmişlerse de; buna rağmen bu kitaplar arasında karşılarına, işlerine gelmeyen bazı hakîkat kırıntılan çıkmışsa, bunlan da indî yorumlarla saptırmaya çalışmışlardır, ama; biz yine de fazla tahrifat görmemiş bazı 263 Bakara sûresi, âyel: 256. İbnü Hişâm, es-Siretü’n-Nebeviyye: 1/544-545. 264 180 Tefsir Problemleri nüsha ya da fıkralarda yer alan. bazı hakîkat kırıntılarından, şaşmaz gerçeğe tercümân olan bazı delilleri kendi yüzlerine vurmalıyız... Şöyle ki: Yahûdîlerin kutsal kitabı Tevrât cümlesinden olan “İstısnâ Sifri”nin onsekizinci bölümünde şu sözler yer almaktadır: “Rabb, O’na dedi ki, Peygamberin söyledikleri, kesin olarak bilin ki, doğrudur.265 “Ben onlara kardeşlerin arasından senin gibi bir peygamber göndereceğim ve sözlerimi O’nun ağzına koyacağım. Her emrimi sizlere O ulaştıracaktır.”266 “Her kim benim adıma peygamberleri tarafından söylenen sözleri dinlemezse, ben onlardan intikam alacağım.”267 “O Peygamber, benim O’na emr etmediğim hiç bir sözü kendiliğinden söylemeyecektir. Çünkü, böyle bir hareketin ne kadar ağır olduğunu O Peygamber kesin olarak bilir.”268 “Ama siz şöyle düşünebilirsiniz: Ya bir gün kendiliğinden bir şey uydurup da, bu da Allah’ın emridir derse ne yapalım? dersiniz. Şunu bilmenizi isterim ki, O Peygamber, kendiliğinden bir söz uydurmaz. Kendini ululama ve ululatma isteğinde bulunmaz. Bu konuda güven içinde olun.” 269 ( ِى َش ْي ٍء َو َقا َلت َ َو َقا َلتِ ا ْليَهُو ُد َل ْي َستِ ال َّن َ صا َرى َع َل صا َرى َل ْي َستِ ا ْليَهُو ُد َع َلى َش ْي ٍء َ “ ) ال َّنYahudilerin. Hıristiyanlar hiçbir şey iizre değildir. Hıristiyanların da. Yahudiler hiçbir şey üzere 265 Sifri İstisnâ,18. Bölüm, 17. âyet. Sifri İstisnâ,18. Bölüm, 18. âyet. 267 Sifri İstisnâ,18. Bölüm, 18. âyet. 268 Sifri İstisnâ,18. Bölüm, 20. âyet. 269 Sifri İstisnâ,18. Bölüm, 20. âyet. 266 Tefsir Problemleri 181 değildir. (Biz Hakk ve hakikat üzereyiz, onlar değil), dedikleri.”270 ve aslında her ikisinin de hak ve hakikatle hiç bir ilgileri olmadığı gibi; yukardaki Tevrat ayetleri de. ne Yahûdîlerin iddia ettikleri gibi Yuşâ A S. için. ne de Protestanların iddia ettikleri gibi Hz. îsâ A S için söylenmiş değildir. Çünkü burada Hz. Musâ’ya, Hz. îsâ zamanında, ilerde, bir peygamberin geleceği bildirilmektedir. Yuşâ A. S.’da Hz. îsâ ile aynı zamanda gelmiş bir peygamber olduğuna göre: onların kitabında yer alan: “Ben ileride, şu nitelikleri taşıyan bir peygamber göndereceğim...” âyeti, hiçbir zaman. “söz konusu peygamber sizlersiniz” anlamına gelemez Dolayısıyla bu âyetlerin Peygamberimiz S.A.’in geleceğini müjdeleyen âyetler olduğunda hiç bir şüphe yoktur. SEMAVÎ KİTAPLARDA KAYNAK BİRLİĞİ Nitekim yukardaki Tevrat âyetleri dikkatle tâkibedılecek ve aşağıdaki Kur’ân âyetleriyle mukâyese edilecek olursa; Tevrât’ın tahrife uğramayan kı- sımlarıyla Kur’ân’ın ilgili âyetlerinin birbirlerini ne kadar yakından izledikleri ve okşadıkları açıkça görülecek ve Vahy-i İlâhi’nin aynı kaynaktan olduğu hissedilecektir, sanırım; “Rabb O’na dedi ki. Peygamber’in söyledikleri kesin olarak doğrudur” ile: (ي يُو َحى ٌ ْ“ ) َو َما يَن ِط ُق َع ِن ا ْله َ َوى٭إ ِ ْن هُ َو إ ِ َّال َوحO, 270 Bakara sûresi, âyet: 113. 182 Tefsir Problemleri hevâ ve hevesten (kendi kafasından) konuşmaz O’nun konuştukları ancak kendisine iyhâ edilmiş (Allah tarafından özel bir yolla gönderilmiş) bir vahiyden ibarettir...” 271 âyet-i kerîme’sini karşılaştırınız. “Her kim benim adıma Peygamberleri tarafından söylenen sözleri dinlemezse, ben onlardan intikam alacağım” ile:( ِإ ِ َّن ا َّل ِذينَ ي َ ْك ُت ُمونَ َما َأنزَ ْلنَا ِمنَ ا ْلبَيِّنَاتِ َوا ْلهُدَى ِمن ب َ ْع ِد َما بَيَّ َّناه ُ لِل َّناس ِ فِي ا ْلكِتَاب َّ “ ) ُأو َلئ ِ َك يَل َع ُنهُ ُم ههللا ُ َوي َ ْل َع ُنهُ ُمBiz Kitapta insanlara apaçık bir َالال ِع ُنون şekilde açıkladıktan sonra, indirdiğimiz o açık açık âyetleri ve hidâyeti gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lanet eder, hem de ehli lânet. lânet eder”272 âyet-i kerîmesi’ni karşılaştırınız... “O Peygamber, benim O’na emr etmediğim hiç bir sözü kendiliğinden söylemeyecektir. Çünkü O, böyle bir hareketin ne kadar ağır olduğunu kesin olarak bilir. O Peygamber kendiliğinden bir söz uydurup da, bu Allah’ın sözü derse ne yapalım dersiniz. Şunu bilmenizi isterim ki, O Peygamber kendiliğinden bir söz uyduramaz...” şiirleriyle, Kur”ân-ı َ ْ ْض Kerîm’ın: ( ُاأل َقاوِي ِل٭ َ َألخَ ْذنَا ِم ْنه َ تَنزِي ٌل ِّمن رَّبِّ ا ْل َعا َل ِمينَ ٭ َو َلوْ تَ َق َّو َل َع َل ْينَا بَع َ ) بِا ْلي َ ِمي ِن ُث َّم َل َق ط ْعنَا ِم ْنهُ ا ْل َوتِينَ ٭ “O (Kur ân), âlemlerin Rabbı 273 (katm)dan indirilmiştir.” “Eğer Peygamber bazı sözleri bize karşı kendiliğinden uydursaydı...”274 “Elbet biz O’nun sağ elini (güç ve kuvvetini) alırdık.”275 “Sonra da. hiç şüphesiz O’nun can 271 Necm sûresi, âyet: 3-4. Bakara sûresi, âyet: 159. 273 El-Hakka sûresi, âyet: 43. 274 El-Hâkka sûresi, âyet: 44. 275 El-Hâkka sûresi, âyet: 45. 272 Tefsir Problemleri 183 damarını koparırdık.” 276 âyetleri; bir de Rasûlüllah S. A.’in ağzından ifâde buyrulan: ( “ ) َما يَ ُكونُ لِي َأ ْن ُأب َ ِّد َلهُ ِمن ت ِ ْل َقاء نَ ْف ِسيBenim O’nu (yanı Kur ân âyetlerini) kendi tarafımdan (kendi kafamdan) değiştirmem söz konusu olamaz” 277 âyet-i kerîme’leriyle karşılaştırınız. Allah Kelâmı’nın bozulmamış kısımlarının birbirini ne kadar tıpatıp okşadığını açıkça göreceksiniz. Zaten Yahudilerin. Allah’ın hidâyeti müstesna, müslüman olacakları yok; hiç olmazsa. bizim başı boş gençlerimizin Yahûdîlik. Hıristiyanlık veya ateizme heveslenenlerinin önüne bu gerçekleri koyabilirsiniz diye düşünüyorum. TEVRÂT’IN HZ. MUHAMMED S.A.’İN PEYGAMBER OLARAK GÖNDERİLECEĞİNİ HABER VERMESİ Tevrât’ın İstisnâ sifri’nin otuz ikinci bölümünde yer alan bir ayette de şöyle denilmektedir: “Beni ilâh olmayan şeylerle kıskandırmak ve aslı astarı olmayan şeylere tapmakla uydurmak istediler. Ben de onları kendi uluslarından olmayan bir câhil kavimden çıkarıp göndereceğim (Peygamber)le yola getireceğim. “278 276 El-Hâkka sûresi, âyet: 46. Yûnûs sûresi, âyet: 15. 278 Sifri İstisnâ,32. Bölüm, 21. âyet. 277 184 Tefsir Problemleri EN BÜYÜK ŞÂHİDLİK ALLAH’IN BİRLİĞİNE VE RASÛLÜLLAH’IN PEYGAMBERLİĞİNE TANIKLIK ETMEKTİR İbnü Hişâm (195/810) naklederek şu haberi verivor: İbnü İshâk’tan (810-873) “Yahûdî âlimlerinden Nehhâm b. Zeyd. Kardem b. Ka’b ve Bahrî b Amr Rasûlüllah S.A.’e gelerek: “Yâ Muhammedi Sen Allah’la birlikte. O’ndan başka bir ilâh bilmiyor musun?!”diye sordular Rasûlüllah S.A.: “O Allah öyle bir Allah’tır ki, asla kendisinden başka ilâh yoktur. Ben bununla gönderildim ve buna dâvet ederim” buyurdu. Bunun üzerine Cenâb-u Hakk bu kimseler ve bu sözleri hakkında En’âm suresinin 19. ve 20. âyet-i kerîmelerini inzâl buyurdu:”279 َي ٍء أَ ْكبَ ُر َشهَادةً قُ ِل ه ( ُهللاِ َش ِهي ٌد بِ ْينِي َوبَ ْينَ ُك ْم َوأُو ِح َي إِلَ َّي هَ َذا ْالقُرْ آن ْ قُلْ أَيُّ ش ُ ألُن ِذ َر ُكم بِ ِه َو َمن بَلَ َغ أَئِنَّ ُك ْم لَتَ ْشهَ ُدونَ أَ َّن َم َع ه ٌهللاِ آلِهَةً أ ْخ َرى قُل الَّ أَ ْشهَ ُد قُلْ إِنَّ َما هُ َو إِلَه َ) َوا ِح ٌد َوإِنَّنِي بَ ِري ٌء ِّم َّما تُ ْش ِر ُكون “(Ya Muhammedi) Şâhidlik bakımından en büyük olan şey hangisidir?... di (ye sor. Bu müthiş suâle onlar cevap vermezlerse, kendin cevap ver ve) de ki: -Allah benimle sizin aranızda (benim hak Peygamber olduğuma, sizin kitabınızda yazılı olan bu gerçeği bile bile inkâr ettiğinize) hakkıyla şâhittir. Bu Kur’ân bana, sizi ve sizden sonra O’na ulaşanları korkutmam için vahy edildi Allah’la beraber başka ilâhlar da 279 İbnü Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye: 1/568. Tefsir Problemleri 185 olduğuna gerçekten siz mi şâhidlik ediyorsunuz?!. De ki: -Ben buna şâhidlik etmem. De ki: -O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve benim sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerle (hiçbir) ilgim yoktur...”280 BİLDİĞİ HALDE ŞAHİTLİK EDİP GEREĞİNİ YAPMAMANIN KÖTÜ SONUCU ْ ْرفُونَ أَ ْبنَاءهُ ُم الَّ ِذينَ َخ ِسر ( ُوا أَنفُ َسهُ ْم فَهُ ْم َ الَّ ِذينَ آتَ ْينَاهُ ُم ْال ِكت ِ ْرفُونَهُ َك َما يَع ِ َاب يَع َ“ ) الَ ي ُْؤ ِمنُونKendilerine Kitab verdiğimiz kimseler, (maksad, Yahudi ve Hıristiyan âlimleridir) O (Peygamber Muhammed)i. öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Şu, kendilerini husrâna uğratanlar (var ya), işte onlar inanmazlar...”281 Bu âyet-i kerîme’lerin sebeb-i nüzulü olarak Hâzin (741/1310) tefsirinde de şu rivayet nakledilmiştir: “Kelbî (520/1126) demiş ki: -Mekkeliler Rasûlüllah S.A.’e gelerek: “-Yâ Muhammedi Senin Allah’ın Rasûlü olduğuna tanıklık eden kimdir? Zira biz senin hak Peygamber olduğunu tasdik eden hiç bir kimseyi görmüyoruz. Seni Yahudi ve Hıristiyânlara sorduk, senin için kitaplarında hiçbir kaydın bulunmadığını iddia ettiler” dediler. Bunun üzerine Cenâb-u Hakk. en müthiş ve muazzam şâhidliğin Allah’ın birliğine ve Hz. Muhammed S.A.’in hak peygamber olduğuna şâhidlik etmek olduğunu. Muhammed S.A.’le Yahudi ve hınstiyânlar arasında bu hususa tanıklık edecek şâhidin Zâtı ecelli a’lâsı olduğunu ve insanlığın tümünün saadet 280 En’âm sûresi, âyet: 19. En’âm sûresi, âyet: 20. 281 186 Tefsir Problemleri ve şe- kâveti demek olan bu hayâtî noktada yalancı şâhidliğin âkıbetinin korkunçluğunu bildiren bu âyet-i kerîme nâzil oldu 282 İbnü Kesir de (0.774/ 1372) bu âyetler üzerinde şu görüşlere yer vermiş: “Sonra Cenâb-u Hakk, ehl-i kitâb ın durumunu, geçmiş peygamberlerden gelen haberlerle onların, seni ve kendilerine getirdiğin dîni kendi oğulları gibi tanıdıklarını: zira bütün peygamberlerin, Hz. Muhammed’in peygamberliğiyle, sıfatlarıyla, beldesiyle hicret yeriyle ve ümmetinin özellikleriyle müjdclendiği- nı haber vererek ehl-i kitâb’ın hakikati gizlemesinin, kendileri gibi başkalarının da inanmamalarına sebcb oluşlarının kötü sonucunu: ( الذين خسروا )انفسهم فهم اليؤمنونKendilerini zarara sokan, ebedî iflâsa sürükleyenler ve îmân nimetine kavuşamayacak olan “, Allah’a iftira atan ve âyetlerini yalanlayan en zâlim ve gaddâr kişiler olmalarıyla belirlemiştir.283 Bu âyet-i kerîme’ler Yahudî ve Hıristiyanların kitaplarını tahrif etmelerine ve Allah Teâlâ’ya şerik koşar hâle gelmiş olmalarına rağmen. “Bizim kitabımızda Muhammed’le ilgili bir şey yok...” şeklindeki iddiâlarının doğru olmadığını; aksine O’nu kendi öz evlatları gibi tanıdıklarını, “tanımıyoruz” diye yalan söylediklerini tasrîh etmektedir. 282 Hâzin, Alâüddin Ali b Muhammed, Lübâbü’t-Te’vîl Mcâni’t-Tenzîl: 1/8. 283 İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 2/126. Tefsir Problemleri 187 BAZI YAHÛDÎ ÂLİMLERİNİN GERÇEĞE TANIKLIK EDİP KENDİNİ KURTARMASI Önceleri büyük bir Yahûdî âlimi iken, Rasûlüllah S.A.’in Medine’ye teşrifleriyle müslüman olan Abdullah İbni Selâm’a (38/663) Hz. Ömer R.A. (23/644): “Allah C.C. Mekke’de nebisi Muhammed S.A.’e: ( َْرفُونَهُ َك َما يَ ْع ِرفُونَ أَ ْبنَاءهُ ُم الَّ ِذين َ الَّ ِذينَ آتَ ْينَاهُ ُم ْال ِكت ِ َاب يَع ْ َسر َُوا أَنفُ َسهُ ْم فَهُ ْم الَ ي ُْؤ ِمنُون ِ “ ) خKendisine kitap verdiklerimiz O’nu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar” 284 âyetini indirdi. Yahûdîlerin bu tanıyışı nasıl (ve ne şekilde)dir diye sordu. Abdullah İbni Selâm: “Ya Ömer! Ben Muhammed’i gördüğüm zaman O’nu, kendi oğlumu tanıdığımdan daha iyi tanıdım ve Tevrat’ta haber verilen Peygamber olduğunu hiç tereddüde mahal bırakmayacak şekilde anladım. Çünkü bizim Muhammed’i tanımamız, kendi öz oğlumuzu tanımamızdan daha sıhhatli ve daha sağlamdır. “ dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (23/644): “Bu nasıl olur? İnsan birisini kendi evlâdından daha iyi nasıl tanır ya Abdullah?!” deyince; Abdullah İbni Selâm (38/663): “-Çünkü ben kadınların neler yaptığını bilemem ama, Muhammed S.A.’in hakk Peygamber olduğuna hiç tereddütsüz tanıklık ederim” dedi...”285 284 En’âm sûresi, âyet: 20. Hâzin, Alaüddin Ali b. Muhammed, Lühâbü’t-Te’vîl Fi Me’âni’t-Tenzîl: 1/9. 285 188 Tefsir Problemleri YAHÛDÎLERİN PEYGAMBERLİĞİN ELLERİNDEN ALINMASINA KARŞI TEPKİLERİ “Yahûdî ilim ve din adamları, Allah’ın, peygamberliği araplara tahsis ettiğini görünce, taşkınlığa kapıldılar. Çekememezlik ve kindarlıkları yüzünden Rasûlüllah S.A.’e düşmanlığı prensib edindiler. Kendilerini müslüman göstererek bunu kendilerine kalkan yaptılar. Münâfıklık, çifte standartlılık ve İslam düşmanlığında müşrik ve münâfıklarla işbirlıkcilik, sahtekârlık, iki yüzlülük, hakkı bâtılla karıştırıp ters yüz etmek, bir takım kurnazlık ve garip sorularla Rasûlüllah S.A.’i akıllarınca(!) zor duruma düşürme yolunu tuttular...”286 YAHUDİLERİN ALLAH’A ŞERİK KOŞMAKLA KALMAYIP O NUN YARATILIŞ VE VAHDÂNİYYETİYLE ALAY ETMELERİ İbnü Hişâm (213/828), İbnü İshak’tan (151/768) naklederek, Yahûdîlerin ne kadar inâdcı, inkârcı, kavgacı ve uydurukcu olduklarını gösteren şu haberi rivâyet eder: “Bana Saîd b. Cübeyr’den (95/714) rivayet edildi. Dedi ki, Rasûlüllah S A.’e bir Yahûdî cemaati geldi ve: -”Ya Muhammedi Bu Allah... Mahlukâtı yarattı... Peki. Allah’ı kim yarattı?!” diye sordu. Bu (küstah) soru üzerine Rasûlüllah S.A. o kadar kızdı ki, rengi değişti Sonra Rabbına karşı (yaptıkları bu terbiyesizliğe dayanamayarak), üzerlerine şiddetle atıldı. Râvî diyor kı (bu 286 İbnü Hişâm, es-Sirâtü’n-Nebeviyye: 1/513. Küçük bir tasarrufla... Tefsir Problemleri 189 arada) Cebrâil A S. gelerek Rasûlüllah’ı teskîn etti. Ve sâkin ol yâ Muhammed diyerek, bu haddini bilmez kimselerin sordukları sorunun cevâbını da aynı anda Allah tarafından Rasûlüne َّ )قُلْ هُ َو هللاُ اَ َح ٌد ٭ َهللاُ ال ulaştırdı: (ص َم ُد ٭ لَ ْم يَلِ ْد َولَ ْم يُولَ ْد ٭ َولَ ْم يَ ُك ْن لَهُ ُكفُواً اَ َح ٌد ٭ “(Yâ Muhammed!) de ki: “-Allah birdir. Allah’dır, Samed’dir. (Herşeyin ve herkesin medarı, kendisine muhtaç olduğudur.) Ne doğmuş, ne de doğurulmuş değildir. Ve hiç bir şey O’nun dengi değildir..”287 Rasûlüllah S.A. bu âyet-i kerîmeleri onlara okuyunca; onlar, daha da ileri giderek dediler ki: “-Yâ Muhammed! Allah’ın yaratılışı nasıl?! kolu nasıl?! pazusu nasıl?! Bize bunları vasf et.” Bu (cüretkâr) sorular üzerine Rasûlüllah S.A. öncekinden daha şiddetli bir şekilde öfkelendi ve üzerlerine şiddetle atıldı Cebrâil A.S. tekrar geldi ve ilk defaki dediğinin aynısını söyledi Ve Allah katından Yahudilerin bu (cüretkâr) sorularının cevabını da getirdi. Cenâb-u Hakk bu cevab’ında da şöyle buyuruyordu: ً ث فِي ْاألُ ِّميِّينَ َرس َ هُ َو الَّ ِذي بَ َع ( َاب َ ُوال ِّم ْنهُ ْم يَ ْتلُو َعلَ ْي ِه ْم آيَاتِ ِه َويُ َز ِّكي ِه ْم َويُ َعلِّ ُمهُ ُم ْال ِكت ين َ “) َو ْال ِح ْك َمةَ َوإِن َكانُوا ِمن قَ ْب ُل لَفِيOnlar Allah’ı lâyık olduğu ٍ ِض َال ٍل ُّمب şekilde takdir etmediler. Halbuki kıyâmet günü (kürre-i) arz toptan (ancak) O’nun kabzasıdır. Gökler de O’nun sağ eliyle (toplanıp) dürülmüşlerdir. O, müşriklerin (kendisine) koşmakta oldukları ortaklardan yüce ve münezzehtir.”288 287 İhlas sûresi, âyet: 1, 2, 3, 4. Zümer sûresi, âyet: 67. İbnü Hişâm, es-Sîrâlü’n-Nebeviyye: 1/571-572. 288 190 Tefsir Problemleri CÂHİL ARAPLARDAN GELECEK BİR PEYGAMBERLE YAHÛDİLERİN YOLA GETİRİLMESİ Yukardaki Tevrat âyetinin 1. kısmı Yahûdîlerin gazaba uğrayışları ve peygamberliğin kendi kavimlerinden alınıp başka bir kavme verilişinin sebebinin onların. Allah’a şerik koşmaları ve Allah diye birtakım asılsız şeyler uydurup onlara tapmak olduğunu anlatmakta; 2. kısmı da Allah’ın, Yahudi ulusundan olmayan câhil bir kavimden çıkarıp göndereceği bir peygamberle onları yola getireceğini ifâde etmektedir. Burada sözü edilen Yahudilerden olmayan kavmin Arap kavmi olduğunu Kur’ân-ı Kerîm’in şu âyetinden öğreniyoruz:( ْ ات َم َّ َو َما قَ َدرُوا ٌ ط ِوي ُ ضتُهُ يَوْ َم ْالقِيَا َم ِة َوالسَّما َو َّ هللاَ َح َّات بِيَ ِمينِ ِه َ ق قَ ْد ِر ِه َو ْاألَرْ ضُ َج ِميعًا قَ ْب َ“ ) ُس ْب َحانَهُ َوتَ َعالَى َع َّما يُ ْش ِر ُكونO (Allah), ümmiler içerisinden (onlara) kendilerinden bir peygamber gönderendir. Ki bu (peygamber) onlara (Allah’ın) âyetlerini okur, onları temizler, onlara Kitâb’ı (Kur-ân’ı) ve hikmet’i (Sünnet’i) öğretir... Oysa onlar daha önce (müslüman olmadan) apaçık bir sapıklık içinde idiler.”289 “ÜMMΔ KELİMESİNİN ANLAMI Âvet-i Kerîme’den açıkça anlaşıldığı gibi, burada sözü edilen câhil karim araplardır. Kurtubî (611/1214) bu âyetteki “Ümmiyyîn” kelimesini şöyle açıklıyor: “Ümmîler, ister yazı 289 Cum’a sûresi, âyet: 2. Tefsir Problemleri 191 yazmasını bilsin, ister bilmesinler. biitün araplardır. Çünkü onlar ehl-i kitâb değildirler.”290 Bir diğer görüş de şöyle: “ümmiyyûn”: Ne yazma, ne de okuma bilmeyenler demektir. Tekili “ümmî”dir. Kelime mânâsı anneye mensup demek olup, ne yazı yazmayı ne de kitab okumayı öğrenmeyıp anasından doğduğu şekilde kalan bir ümmete mensup kimse demektir. Rasûliillah S.A.’ın ( إنا أمية “ )النكتب والنحسبBiz ümmi (câhil, saf, anasından doğduğu gibi katmış), bir ümmetiz Ne yazı yazarız, ne de hesab yaparız..”291 hadîsi de bu anlamdadır.292 PEYGAMBERİMİZİN ÜMMÎLİĞİ NİN FAYDA VE HİKMETLERİ Âyet-i Kerîme’deki: (“)رسول منهمkendilerinden bir peygamber...” tabiriyle Muhammed S. A. kastedilmiştir. Zira hiçbir arab kabilesi kolu yoktur ki, Rasûlüllah S. A.’in onlarla akrabalık bağı olmasın. Bunlardan sâdece Tağ- lib kabilesi hâriçtir. Cenâb-u Hakk, hıristiyân oldukları için peygamberini soyca bunların pisliğine batırmamış, soyunda onlara dayanan bir doğum gerçekleştirmemiştir. Kendisi de ümmî idi, okuma yazma bilmezdi. Ne bir kitab okumuş ve ne de okuma yazma öğrenmişti Kurtubî (611/1214) burada el- Mâverdî’den (450/1058) 290 Kurtubî, el-C ami’Li Ahkâmi’l-Kur’ân: 18/91. Buhâri, Savm:13. Müslim, Siyâm:15. Ebû Dâvûd, Savm:4. Neseî, Sıvam: 17 292 Kurtubî, El-Câmi’ Li Ahkâmi’l-Kur’ân 2/5. 291 192 Tefsir Problemleri naklederek, ümmî bir peygamber olarak gönderilmesinin fayda ve hikmeti nedir? diye sorulacak olursa, bunun üç cevabı vardır: 1) Geçmiş Peygamberlerin Muhammed hakkında önceden vermiş oldukları müjdelere uygunluk te’mîni için... 2) Muhammed’in durumunun onların durumuna benzemesi dolayısıyla O’nunla daha kolay uyum sağlamalarını te’mîn için... 3) Eline geçirip okuduğu kitab ve hikmetleri öğret(ip yay)dığı sû-ü zannının ortadan kalkması için …”293 HZ. İBRAHİM’İN DUÂSI VE İSLÂM’IN TEMELDEKİ DAYANAĞININ DURUMU İmâm Kastâlanî de (923/1517) Zebur’da şunların yazılı olduğunu kaydetmektedir: “Gelecek son peygamberin mübarek dilinden Allah’ın kelâmı ve kendi hadîsi şeriflert söylenecek ve boynuna hamail gibi “Cebbar” kılıcı takacak” ki, bu söz O hazretin arap kavminden geleceğine delildir Çünkü kılıcı o şekilde takmak araplara mahsus bir âdettir. “Cebbar” sözü de halkı zorla ve kılıç kuvvetiyle küfürden döndürüp Hakka. İslâm’a götürecek demektir. Bu vasıflar Rasûlüllah S. A.’de toplanmıştır. Bu sıfatlarla bildirilen 293 Kurtubî, El-Câmi’ Li Ahkâmi’l-Kur’ân: 18/92: Râzî, Fahreddin, Tefsîru’l- Kebîr: 29/3. Tefsir Problemleri 193 peygamberin, Hz. Muhammed S. A.’den başka bir kimse olmadığına şüphe yoktur.”2942’*’ İmam Kastalânî’nin (923/1517) bu hususa ışık tutan bir nakli de şöyledir: Vehb b. Münebbih (114/732) hazretleri şöyle rivayet etmiştir: “Bazı eski kitaplarda Cenâb-u Hakk’ın şöyle buyurduğunu okudum: “İzzetim ve Celâlim hakkı için. Arap dağlarının üzerine bir nûr indireceğim ki, doğu ve batının arasını doldursun ve İsmail’in soyundan bir arap it m mî Rasûl göndereceğim ki, göklerdeki yıldızlar ve yerdeki bitkiler sayısınca insanlar O’na îmân etsinler ve O’nun ümmetinin hepsi benim liahh’liğime ve O’nun peygamberliğine îmân edip atalarının bâtıl inanç ve âdetlerinden kaçsınlar.”295 “Bu âyet-i kerîme Cenâb-u Hakk’ın. Halîlı İbrâhim A.S.’ın duâsını kabul ettiğini doğrulamaktadır. İbrâhim A S. Mekke ehli için, onlara içlerinden bir peygamber göndermesi O. peygamberin kendilerine Allah’ın âyetlerini okuması, onları temizlemesi ve kitab ve hikmeti onlara öğretmesi için duâ etmişti Allah Teâlâ da peygamberlerin kesildiği ve yolların tıkandığı bir anda O’nu peygamber olarak gönderdi. Ona duyulan ihtiyâç 294 Kastalânî, Mevâhibü’l-Ledünnivye Tercümesi İlâhî Rahmet Hz. Muhammed: 1/106-107. 295 Kastalânî, Mevâhibü’l-Ledünnivye Tercümesi İlâhî Rahmet Hz. Muhammed: 2/107. 194 Tefsir Problemleri fazlasıyla artmıştı. Arabıyla acemiyle tüm dünya halkı üzerine Allah’ın gazabı yağıyordu. Ancak yok denecek kadar az bir ehl-i kitâb kalıntısı Meryem oğlu îsâ’nın dînine bağlı kalıyordu Bunun َّ َو َما قَ َدرُوا َّ هللاَ َح için Cenâb-u Hakk: :( ْضتُهُ يَوْ َم َ ق قَ ْد ِر ِه َو ْاألَرْ ضُ َج ِميعًا قَب ْ ْ ٌ ات َمط ِوي ُ “ )القِيَا َم ِة َوالسَّما َوÜmmîler ََّات ِبيَ ِمينِ ِه ُس ْب َحانَهُ َوتَ َعالَى َع َّما يُ ْش ِر ُكون içerisinde kendilerinden bir peygamber gönderen O’dur. O, onlara âyetlerini okur. onları temizler. Kitap ve hikmeti onlara öğretir... Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler...” 296 âyetini uygulamaya koydu. Bunun böyle oluşundakı sebep şudur: Eskiden araplar Halil İbrâhim A.S.’ın dînine bağlı idiler Zamanla dinlerini değiştirdiler, içine başka şeyler soktular, altüst ettiler, ters düştüler. Tevhidin yerine şirki, yakînî ve sağlam bilginin yerine şek ve şüpheyi koydular. Allah’ın izin vermediği bazı garib şeyler uydurdular. Ehl-i Kitâb da aynı şeyi yaptı. Kitaplarını değiştirdiler, tahrif ettiler, içlerine başka şeyler soktular ve onları bir sürü yorumlarla tanınmaz hâle getirdiler Bunun üzerine Allah C.C. Muhammed S.A.’i büyük bir şerî’atla, eksiksiz, kapsamlı ve bütün yaratıkları içine alan muazzam bir Şerî’atla gönderdi...297 296 Cum’a sûresi, âyet: 2. İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 4/363: Râzî, el-Fahr, et-Tefsîru’l-Kebîr: 29/3. 297 Tefsir Problemleri 195 CÂHİL KAVİM ARAPLAR... ÜMMÎ PEYGAMBER HZ. MUHAMMED... YAHUDİLERİN ÇEKEMEMEZLİĞİ VE İSLÂM DÜŞMANLIĞI Böylece Tevrat âyetinde sözü edilen câhil kavmin araplar gönderileceği haber verilen peygamber’in de peygamberimiz Muhammed Muştala S.A. olduğu vuzuha kavuşmuştur. Yahudiler Tevhîd inancını bozmuşlar Allah’a uygunsuz şeyleri ortak koşmuşlar. Kitapları Tevrât’ı tahrif etmişler. Büyük bir küfıir bataklığına saplanmışlardır. Hep kendilerinin en üstün ırk oldukları. Tevrat’ta ismi ve özellikleriyle geleceği bildirilen âhır zaman peygamberinin yine kendi kavimlerinden olacağı saplantısına düşmüşler Cenâb-u Hakk’ın bu peygamberi Arap yarımadasının dünya ile ilişkisi kesik bir bölgesinde, okuma vazma, ilim. irfan nedir bilmeyen câhil ve aralarından nasıl doğmuş ise öyle kalmış, cehâlct ve dalâlet bataklıklarına dalmış. Önceleri Hz. İbrâhim’in dîninde iken sonraları elleriyle yaptıkları putlara tapar hâle gelmiş, kendi öz kızlarını diri diri toprağa gömmek, kadınlarını birer ticâret malı hâline getirmek... gibi bir yığın sapık örf ve âdetlerle büsbütün cehâlet ve bedâvetin sembolü hâline gelmiş ümmî bir kavim olan Arap kavminden seçmesini gururlarına ye- dırememiş ve şevtânü’l-laîn’ın Âdem A.S. ve nesline duyduğu müthiş hased ve tüyler ürpertici kini onlar da Hz. Muhammed ve ümmetine yönlendirmişler ve bu kanlı kinli düşmanlığı, her aracı müşrû, her entrikayı mübâh ve 196 Tefsir Problemleri her zulmü revâ gören, milletçe ömür boyu süren bir hayat tarzı hâline getirmişlerdir.298 RASÛLÜLLAH’IN YAHÛDÎLERİ YOLA GETİRMESİNİN KARŞILIĞI Oysa Onlara Tevrat’ta: “Ben de onları kendi uluslarından olmayan bir câhil kavimden çıkarıp göndereceğim (peygamber)le yola getireceğim...” 299 diyen Allah Teâlâ idi ve bunu, kendi peygamberleri Hz. Müsâ’nın diliyle kendilerine iletmiş ve kendileri bunu kendi kabul ettikleri bir Tevrât nüshasında buluyor ve kendi gözleriyle görüyor, kendi dilleriyle okuyorlardı. Buna rağmen: “Allah tarafından kendilerine tevdi’ edilen şehâdeti, (Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğuna şehâdeti), gizleme zulmünü, dünyanın sonuna kadar sürecek; bütün insanlığın üzerine çökecek ve onları hak yoldan uzak tutacak bu dehşetli zulüm ve ifiirâyı”300 yapabilmiş, günümüze kadar sürdürebilmişler ve hâlen sürdürmektedirler. “Su içerken insana yılan bile dokunmaz” dokunmaz ama Yahudi!... el-Halîl Câmi’inde secde hâlindeki müslümanları makinalı tüfeklerle tarayarak Allah’ın evini mezbahaya dönüştüren Yahudi!... Hangi yollarla hangi müslümanlann kalbini, hangi müslüman gencinin beynini, hangi mü’mine annenin ana rahmini yaylım ateşine tutmaktadırlar?! biliyormuyuz? Net olarak bildiğimiz ve hiç ْ َُاوةً لِّل َّ ِذينَ آ َمن unutmamız gereken bir şey var o da: ( وا َ اس َعد ِ َّلَتَ ِجد ََّن أَ َش َّد الن 298 İbnü Hışâm, es-Sîreh: 1/513. İstisna Sifri, Bölüm: 32. âyet: 21. 300 Bakara sûresi, âyet: 140 ve En’âm sûresi, âyet: 144’den iktibâstır. 299 Tefsir Problemleri 197 ْ ُوا َولَتَ ِجد ََّن أَقْ َربَهُ ْم َّم َو َّدةً لِّلَّ ِذينَ آ َمن ْ ْاليَهُو َد َوالَّ ِذينَ أَ ْش َر ُك َصا َرى َذلِكَ بِأَ َّن َ وا الَّ ِذينَ قَالُ َو ْا إِنَّا ن َِّيسينَ َو ُر ْهبَانًا َوأَنَّهُ ْم الَ يَ ْستَ ْكبِرُون ِ ) ِم ْنهُ ْم قِس “(Yâ Muhammedi...) İnsanların mü’minlere en şiddetli düşmanının Yahûdîlerle müşrikler olduğunu görürsün...” 301 âyeti... şaşmaz, yanılmaz hükm-ü ilâhîsi... Zamanlan aşan. mekânları taşan ilm-i ezelî ve i İm-i ebedîsi!... YAHUDİLER VE YANDAŞLARI ALLAH’IN İNTİKAMINDAN KURTULAMAZLAR Oysa Yahudilerin kendi peygamberleri Mûsâ A.S.’da âlemlerin Rabbi’nı lavsîf, teşbih ve takdîs ederken: “Ya Rabbî! Vallahi sen O Peygamberi tekrîm ve ta’zîm eyledin. O’nu ululadın” buyurdu. Cenâb-u Hak da O’na: “Ya Mûsâ! Ben O peygamberin düşmanlarından dünyada ve âhire t te intikâm alırım. O’nun dâvetinı her dâvetin üstüne gâlip kılarım. O’nun şe- rî’atma uymayanı alçaltır, aşağılık yaparım. Ben O’nu, adâletimle gönderiyor ve adâletle hükm etmesi için çıkarıyorum İzzetim hakkı için. O’nun yüzü hürmetine nice ümmetleri cehennem ateşinden kurtarırım. Dünyayı İbrâhim ile feth ettim. Muhammed ile sona erdirdi m. O’na yetişip de 301 Mâide Sûresi, âyet:82. 198 Tefsir Problemleri kendisine imân etmeyen ve şerî’atma uymayan kimse benden uzaktır.” diye buyurdu.302 Eğer Yahudiler kendi peygamberlerine gerçekten inanıyor ve O’nun yukardaki sözlerini biliyorlarsa ki, bilmemeleri onların bilimsel(!) liğine asla yakışmaz. o zaman kendi peygamberlerinin diliyle itâde edilen: “Allah’ın intikâmı’ndan sakınmalı ve peygamberlerinin kendilerine yüklediği: “Hz. Muhammed’in şerî’atine uyma”görevini ifa etmelidirler.” Yoksa O’nun ümmetini yarım ekmeğe muhtaç hâle getiren iktisâdi programları bazen doğrudan, bazan dolaylı yollarla üzerlerine uygulayıp, perîşân hâle getirdikten sonra ellerinden “Arz-ı Mev’ûd”a rastlayan topraklanyla(!) Benî Nazîr ve Benî Kurayza gibi soylarının intikâmını almak ihtirasıyla yanıp tutuşmaktan vaz geçmelidirler. ORTAKLAŞA DÖRT KİTABIN DÖRDÜNÜN DE PEYGAMBERİMİZ VE ESHÂBINI NİTELİKLERİYLE HABER VERMESİ... BUNUN İÇİN ALLAH’IN BÜTÜN PEYGAMBERLERDEN SÖZ ALMASI... Kur’ân-ı Kerîm’de de açıklandığı üzere, her peygamber kendisinden önceki peygamberleri tasdik etmekle mükellef tutuldukları gibi bir de, âhır zaman nebisi Muhammed Mustafâ S.A.’i kabûl ve tasdik ederek ilerde gelcceğini insanlara haber 302 Kastalanî, Mevâhibü’l-Ledunniyye Tercümesi, İlâhî Rahmet Hz. Muhammed, 1/107. Tefsir Problemleri 199 vermekle mükellef tutulmuşlar ve bunu Allah’ın en büyük emânetine şâhidlik olarak taahhüdleri altına almışlardır. َوإِ ْذ أَخَ َذ ه ( ب َو ِح ْك َم ٍة ثُ َّم َجاء ُك ْم َرسُو ٌل َ هللاُ ِميثَا ٍ ق النَّبِيِّ ْينَ لَ َما آتَ ْيتُ ُكم ِّمن ِكتَا ْص ُرنَّهُ قَا َل أَأَ ْق َررْ تُ ْم َوأَخَ ْذتُ ْم َعلَى َذلِ ُك ْم إِصْ ِري قَالُوا ٌ ص ِّد ُ ق لِّ َما َم َع ُك ْم لَتُ ْؤ ِمنُ َّن بِ ِه َولَتَن َ ُّم ُ ْ ْ َ ْ َّ ُ ْ َّ ُ َ َ َ َ َ َ َ ُ َاسقون ِ )أَ ْق َررْ نَا قا َل فاشهَدُوا َوأنَا َم َعكم ِّمنَ الشا ِه ِدينَ ٭ ف َمن ت ََولى بَ ْع َد ذلِكَ فأوْ لئِكَ ه ُم الف “Allah (geçmiş) peygamberler(in)den: -Yemin olsunki, size kitap ve hikmet verdim. Sonra da size yanınızdaki (o kitap ve hikmeti) tasdik eden bir peygamber gelecektir. Sizden O’na kesinlikle imân edip yardım edeceksiniz diye söz aldığımız zaman buyurdu ki: “-İkrar ettiniz ve üzerinize bu ağır yükümü alıp kabûl eylediniz mi?...” O (peygamberler de: “-Kabûl ve ikrar ettik” dediler. Cenâb-u Hakk da: “-Öyle ise (birbirimize ve ümmetlerimize karşı) şâhid olun, ben de sizinle bareber bu ikrarınıza şâhidlik edenlerdenim. “ buyurdu.”303 ve; İbnü Abbas, (68/687) Mücâhid. (104/1722) Katâde (1 18/736) ve Süddî’ye (128/746) göre: bu âyet-i kerîmede geçen (إصر:ağır yük) peygamberlerin Allah (c.c.) ile Muhammed S.A.’e îmân ve yardım edeceklerine, ümmetlerine de bu taşınması zor yükü ileteceklerine dâir verdikleri sözdür.304 303 304 Âl-i İmrân sûresi, âyet: 81-82. İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378. 200 Tefsir Problemleri “Artık kim bu ikrardan sonra (hakikatten) yüz çevirirse, işte onlar fâsıkların, (îmândan çıkanların) tâ kendileridirler.”305 Fahreddîn Râzî (606/1209) bu âyeti açıklarken Rasûlüllah S.A.’in: “-Ben size öyle ak pâk, öyle tertemiz (ve mükemmel) bir dîn, bir şeri’at getirdim ki, şâyet Mûsâ b. İmrân sağ olsaydı elbetteki, bana tâbi olmaktan başka çâresi kalmazdı.” Hadîsi ile Hz. Ali R.A.’den (40/660) yapılan bu rivâyeti kaydetmiştir: “Şüphesiz ki Allah Teâlâ Âdem A.S. ‘a ve ondan sonra gönderdiği hiçbir peygambere, kendilerinden, eğer kendisi sağken Muhammed S.A.’i peygamber gönderirse. O’na kesinlikle inanacağına ve yardım edeceğine dâir söz almadıkça asla peygamberlik görevi vermemiştir.”306 İbnü Kesîr’de (774/1372) bu hadîsin devâmı olarak ayrıca: “Her peygamberin kendi ümmetinden de Muhammed’e ulaşmaları hâlinde O’na inanmaları ve yardım etmeleri için söz aldıklarını” nakletmiştir.307 “Peygamberlerden söz almaktan maksad, onların şahsında, onlarla birlikte ümmetlerinden ulaşırlarsa Muhammed’e îmân ve O’na vardım sözü almak demektir Bu ahdi yerine getirmeyenlerin fasıklar ve îmân dışı kalan kimseler olması da peygamberlere yakışmayan bir vasıf olduğundan burada söz alınanlardan esas maksadın peygamberler değil, 305 Âl-i İmrân sûresi, âyet: 82. Râzî, Fahnıddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr 8/115. İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378. 307 İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378. 306 Tefsir Problemleri 201 ümmetleri olması gerekir. Dolayısıyla bu sözün asıl muhatapları Rasûlüllah zamanındaki ehl-i kitaptır.”308 Bu konudaki Câbir b. Abdillah’dan (78/697) rivayet edilen bu hadîsi de İbnü Kesîr (774/1372) aktarmış. Rasûlüllah S.A. buyurmuş ki: “Ehl-i Kitâptan hiç bir şey sormayın, zira onlar, kendileri sapıtmış oldukları halde sizi hidâyete aslâ yönlendiremezler. Eğer onlara soru sorarsanız, ya size bir yanlışı tasdik ettirecekler, ya da bir doğruya tekzîb ettireceklerdir. Şurası muhakkakki, vallahi Eğer Mûsâ aranızda sağ olsaydı. O’na, bana tabî olmaktan başka hiçbir şey helâl olmazdı, (hadîs-i şerifin bir değişik metninde) eğer Mûsâ ve İsa sağ olsaydı, onların bana tâbî olmaktan başka yapacak bir şeyleri olmazdı...309 Yine Câbir b Abdillâh R.A. (78/697)’den rivâyet edilmiş Hz. Ömer R.A. (23/644) Rasûlüllah S.A.’e gelmiş, demişki: “Ben Benî Kurayza’dan bir Yahudi kardeşime uğradım ve bana Tevrat’tan seçme âyetler yazmasını emrettim. O da benim için Tevrat tan bir takım veciz sözler yazdı. Onları sana arzedeyım mi? Ya Rasûlüllah!’ dedim. Rasûlüllah S.A.’in yüzü değişti. Abdullah b Sâbıt araya girerek: “Rasûlüllah S.A. ‘in yüzündekini görmüyor musun9” dedi. Ben de: “Ben, Allah’tan Rab, İslâm’dan dîn ve Muhammed’den Rasûl olarak râzî olmuşum.” dedim. 308 309 Râzî, Fahnıddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr 8/115, 116. İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378. 202 Tefsir Problemleri Peygamberimizin öfkesi geçti Ve: “-Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer Mûsâ A.S.’sizin aranızda olsaydı, sonra siz O’na tâbi olup beni terketseydiniz kesinlikle dalâlete düşmüş olurdunuz. Kuşkusuz siz ümmetlerden benim payıma düşenlersiniz, ben de peygamberlerden sizin payınıza düşenim” buyurdu.310 İbnü Kesîr (774/1372) yukardaki âyetin açıklamasını şu sözleriyle tamamlamıştır: “Hâtemü’l-Enbiyâ S.A din gününe (kıyamete) kadar, hangi asırda bulunursa bulunsun: eğer mevcutsa dâima mutlak “İmâmı A ‘zam = en büyük önder” dir: kesinlikle tâati bütün peygamberler üzerine en başta gelen hır vecîbe (vâcib)dir. İşte O. bunun için Mîrâc gecesinde Kuds-ü Şerifte toplandıkları zaman, onların hepsine imâm olmuştur. Aynı şekilde O. Mahşerde Cenâb-ı Hakk C.C. ‘ün kullar arasında hükmetmek için getireceği biricik şefaatçidir. O. O’ndan başkasına layık olmayan, ülü’l-azm nebi ve Rasûllerin hiçbirinin yanaşamayıp da nihayet sıranın kendisinde son bulduğu “Makam’t Mahmûd”un kendisine tahsis buyrulduğu sallellâhii aleyhi ve sellem’dir...”311 Rasûlüllah S.A.’in geleceğini, şahsına ve eshâbına mahsûs bâzı özelliklerle birlikte veren ve yukarda bir münâsebetle kayd etmiş olduğumuz Feth sûresinin yine aynı şeyleri, yanı Rasûlüllah ve eshâbının özelliklerini anlatan 29. âyetini andıran aşağıdaki Zebûr âyetlerini yan yana 310 311 İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378. İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378. Tefsir Problemleri 203 getirdiğimizde bu meselede dört kitabın dördünün dc sözbirliği ettiğini ve aynı şeyleri söylediklerini görürüz. PEYGAMBERİMİZ VE ASHÂBI’NIN ZEBÛR’DAKİ VASIFLARI “Rabbmızı çok anın, (O’nu teşbih ve zikredin) çok değerli, kavmini seven, gayretli; astlarıyla (sahabelerle) kıvanç duyan, onların güvenini sağlayan, kazanan ve onlar tarafından çok sevilecek olan kılıcı keskin bir peygamber gönderiyorum. Ümmeliyle beraber çok krallardan intikam alacaklar ve senin adını yükselteceklerdir.”312 İmam Kastalânî de (923/1517) bu konuda şunları vermektedir: “Dâvûd A.S.’a inen Zebur’da da şöyle yazılmıştır: “-Gelecek son peygamberin mübarek dilinden Allah’ın kelâmı ve kendi Hadîs-i Şerifleri söylenecek ve boynuna hamail gibi “cebbar” kılıcını takacak ki, bu söz. O hazretin arap kavminden geleceğine delildir. Çünkü kılıcı o şekilde takmak araplara mahsûs âdettir.” “Cebbar” sözü de, halkı zorla ve kılınç kuvvetiyle küfürden döndürüp Hakk’a, İslâm’a götürecek demektir Bu vasıflar Rasûlüllah S.A.’de meydana gelmiştir. Bu sıfatlarla 312 149. Zebur’dan alınmış birkaç âyet. Bkz. Delhi’li Rahmetullah Efendi, İzhâ ru’l-Hakk Tercümesi: 662. 204 Tefsir Problemleri bildirilen peygamber, Hz. Muhammed S.A.’den başka bir kimsenin olmadığına şüphe yoktur.”313 PEYGAMBERİMİZİN TEVRAT, İNCİL VE KUR’ÂN’DAKİ VASIFLARI Peygamberimiz Muhammed S.A. ile ashâbının bâzı özelliklerinin Tevrat’ta da İncil’de de mcvcud olduğunu açıkça ifâde eden Feth âyetiyle asırlar ötesinden gelen yukardaki hakikat kırıntıları bakınız yer yer birbirini nasıl doğruluyor: َّ ُّم َح َّم ٌد َّرسُو ُل ( ار ُر َح َماء بَ ْي َنهُ ْم تَ َراهُ ْم ُر َّكعًا ِ َّهللاِ َوالَّ ِذينَ َم َعهُ أَ ِش َّداء َعلَى ْال ُكف َّ َُس َّجدًا يَ ْبتَ ُغونَ فَضْ ًال ِّمن هللاِ َو ِرضْ َوانًا ِسي َماهُ ْم فِي ُوجُو ِه ِهم ِّم ْن أَثَ ِر ال ُّسجُو ِد َذلِكَ َمثَلُهُ ْم ْ ع أَ ْخ َر َج ش َطأَهُ فَآ َز َرهُ فَا ْستَ ْغلَظَ فَا ْست ََوى َعلَى سُوقِ ِه ِ ْ فِي التَّوْ َرا ِة َو َمثَلُهُ ْم فِي ٍ ْاْلن ِجي ِل َك َزر َّ الزرَّا َع لِيَ ِغيظَ ِب ِه ُم ْال ُكفَّا َر َو َع َد ُّ ُيُ ْع ِجب ًت ِم ْنهُم َّم ْغفِ َرة ِ هللاُ الَّ ِذينَ آ َمنُوا َو َع ِملُوا الصَّالِ َحا َظي ًما ِ )وأَجْ رً ا ع َ “Muhammed Allah’ın Rasûlüdür. Onunla birlikte bulunan (sahabeler) kâfirlere karşı çok şiddetli ve katı, kendi aralarında çok merhametli ve müşfiktirler. Sen onları çok rüku’ eder ve çok secde eder görürsün. Onlar Allah’tan fazl(ii kerem) ve rizâ isterler. Secde izlerinin belirtileri yüzlerinde- dir. İşte Onlar’m Tevrat’taki vasıfları bunlardır (veya Tevrat ve İncil’deki vasıfları bunlardır.) İncil’deki vasıfları da (şöyledir: Onlar) filizini yarıp çıkarmış, gitgide onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, sapları üzerinde doğrulup kalkmış bir ekine benzerler ki bu, 313 Kastalânî, Mevâhibü’l-Ledünnivye Tercümesi İlâhî Rahmet Hz. Muhammed: 1/106-107. Tefsir Problemleri 205 çiftçilerin de hoşuna gider. Onların bu durumu onunla kâfirleri kızdırmak için(dir). İçlerinden amel edip de güzel amel (ve hareket) te bulunanlara Allah hem mağfiret, hem büyük mükâfat va’d etmiştir.”314 A. KÂFİRLERE ŞİDDET Muhammed S.A. ve ashâbı, kendileri dışında kalan ( )أشداءعلى لكفارkâfirlere karşı çok acımasız ve katıdırlar. O kâfirler, kendi öz babalan, öz oğulları, öz kardeşleri, dayıları, amcaları, amacaoğullan veya yakın akrabaları bile olsa; kalplerinde zerre kadar sevgi bulundurmayı küfür ve nifak alâmeti sayan bir peygamber ve ümmet görülmüş müdür9! İşte Allah kelâmıyla isbâtı: B. DİN DÜŞMANLARINDAN NEFRET َّ اّللِ َو ْاليَوْ ِم ْاآل ِخ ِر يُ َوا ُّدونَ َم ْن َحا َّد َّ َِال ت َِج ُد قَوْ ًما ي ُْؤ ِمنُونَ ب ( ْهللاَ َو َرسُولَهُ َولَو ٠٠٠يرتَهُ ْم َ ) َكانُوا آبَاءهُ ْم أَوْ أَ ْبنَاءهُ ْم أَوْ إِ ْخ َوانَهُ ْم أَوْ َع ِش “Allah’a ve âhiret gününe inanan hiçbir kavmin Allah’a ve Rasûlüne karşı çıkan kimselerle -o kimseler, kendi (öz) babaları, oğulları, kardeşleri ve akrabaları bile olsa- dostluk ettiklerini ve onlara sevgi beslediklerini göremezsin...”315 314 315 Feth Sûresi, âyet: 29. Mücâdele sûresi, âyet: 22. 206 Tefsir Problemleri İşte tarih sahnesinde isbâtı: “Ebû Ubeyde b Cerrah R A. (18/639) Uhud Muharebesinde babası Abdullah b. Cerrâh’ı (3/625) öldürmüş. Ebûbekri’s- Sıddîk R A. (13/634) Bedir Muharebesinde Rasûlüllah S.A.’e: “Yâ Rasûlellah! Beni bırak da bu işin öncülerinden olayım” diyerek oğlu Abdurrahman’ı öldürmek üzere mübârezeye dâvet etmiş, fakat Rasûlüllah S.A.: “Bizi kendinle yararlandır. Yâ Ebâbekr!...” diyerek lıhikmetin ona engel olmuş -ki Abdurrahman İbni Ebîbekr’in müslüman olduktan sonraki eşsiz hizmetleri malumdur- Mus’ab b. Umeyr R.A. (3/625) Uhud Muhârebesinde kardeşi Ubeyd b. Umeyr’i, (3/625) Ömer b Hattâb R.A. (23/644) Bedir Muhârebesinde dayısı Âss b. Hişâm b. Muğîre’yi (2/624) öldürmüş, Alî b. Ebî Tâlib, (40/660), Hz. Hamza (3/625) ve Ebû Übevde R.A. (18/639) de Bedir Muhârebesinde amcazadeleri Utbe, (2/624), Şeybe (2/624) ve Velîd b. Utbe’yi (2/624) öldürmüşlerdir .316 C. MÜ’MİNLERE MERHAMET “Muhammed S. A. ve ashâbı ( )رحماءبينهمKendi aralarında son derece merhametli... Sahâbe deyince akla iki büyük grup gelir. Bunlar Mekke’den Medine’ye göçen Muhacirler ve Muhâcırleri Medine’de evlerinde barındıran Ensâr.. Bunların arasında Rasûlüllah S.A.’in kurmuş olduğu karşılıklı kardeşlik: 316 Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr: 29/276-277... Cemel, Süleyman b. Ömer, el-Fütûhatii’l-İlâhiyye: 4/308. Hâzin, Alaüddin Ali b Muhammed, Lübâhü’t-Te’vil Fi Meâni’t-Tenzil: 4/244. İbnü Hişâm, es-Sîratü’n- Nebevivye: 1/638. Tefsir Problemleri 207 (“)تاجىTeâhî”nin bir benzeri öz kardeşler arasında bile yaşanmamıştır. Mü’minlerin birbirleri için gösterdikleri şefkat ve merhamet, İslâm’ın ilk zamanlarında görüldüğü ölçüde hiçbir devirde ve hiçbir millette görülmemiştir İşte bu gerçeğin de Allah kelâmı ile isbâtı: ( ََاج َر إِلَ ْي ِه ْم َو َال يَ ِج ُدون َ اْلي َمانَ ِمن قَ ْبلِ ِه ْم يُ ِح ُّبونَ َم ْن ه ِ ْ َوالَّ ِذينَ تَبَ َّوؤُوا ال َّدا َر َو ٌاصة ُ )فِي َ ص َ َُور ِه ْم َحا َجةً ِّم َّما أُوتُوا َوي ُْؤثِرُونَ َعلَى أَنفُ ِس ِه ْم َولَوْ َكانَ بِ ِه ْم خ ِ صد “Onlardan (Muhacirlerden) evvel (Medine’yi) yurt ve îmân (evi) edinmiş olan kimseler kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı göğüslerinde bir ihtiyaç (meyli) bulmazlar. Kendilerinde fakru-zarûret olsa bile onları (Muhâcirleri) kendi canlarından üstün tutarlar...”317 HZ. MUHAMMED’İN ÜMMETİ ARASINDAKİ UHUVVET VE SÂDECE ALLÂH VE RASÛLÜ’NÜN RIZÂSINI GÖZETMELERİ İşte İslâm Tarihinin ilk sahnelerinde yaşanmış bâzı eşsiz emsâlsız örnekler: “Rasûlüllah S.A Muhâcirlerle Ensârı, Mekke’den Medine’ye göç eden ilk müslümanlarla Medine’nin yerlisi olan müslümanları birbinne kardeş yapmış -îmân Kardeşi- Zaten bir 317 Haşr sûresi, âyet: 9. 208 Tefsir Problemleri bakıma bu sahâbe gruplarının isimleri de müsemmâlarına uygun düşmektedir. Bilindiği gibi “Muhacir” göçmen. “Ensâr” da yardım eden demektir. Yardım ve rahmetin bu türlüsü görülmüş şey değildir. Şöyleki, Ensâr-ı Kirâm Muhâcirîn-ı Izâm’ı Rasûlüllah S.A.’in gözetiminde, kendilerine kardeş edinmiş, evlerine almış, mallarına mülklerine, yiyecek ekmek ve içecek sularına ortak etmişler ve her türlü ihtiyaçlarını karşılamışlardır. O kadar ki, birden fazla hanımı olan kimi Medîneli Ensâr, nikâhları altındaki hanımlarını boyayarak bekâr Muhâcirlere nikâhlamışlardır. Rasûlüllah S. A. Beni Nadıyr Yahûdîlerinden alınan ganimetlerin ya sâdece Muhâcirlere verilmesi sûretıyle bunların Ensâr’ın evlerinden çıkıp kendi başlarına geçimlerini sağlayarak kendi hayatlarını kendilerinin sürdürmelerini; yahutta bu ganimetlerin paylaşımına. Muhâcirler bir müddet daha Ensâr’ın evlerinde kalmak kaydıyla, Ensâr’ın da katılabileceğini teklif buyurduğu zaman; Ensâr-ı Kırâm, ne kendilerinin ganimet mallarından bir şey almalarına, ne de Muhâcirlcrin evlerinden çıkarılmalarına kesinlikle râzı olmamışlardır Onlar bunu paraya pula, mala mülke kendi ihtiyaçları olmadığı için yapmış değillerdir. Tam tersine bütün bunlara belki kendilerinin Muhâcirlerden çok ihtiyaçları olmasına rağmen din kardeşlerinin rahat ve menfaatini kendi rahat ve menfaatlerinden üstün tuttukları ve Allah ve Rasûlü’nün rızâ ve memnuniyetinin bunda olduğunu bildikleri için yapmışlardır. Ve böylece hem Rasûlüllah S.A.’in memnuniyetini, hem de bu âyet-i kerîme mn en güzel Tefsir Problemleri 209 örneğini hayat sahnesinde yaşatmakla. Cenâbu Hakk’ııı rızâsını kazanmışlardır.”318 (EL-İYSÂR : MÜSLÜMANLARIN BAŞKALARINI KENDİNE TERCİH ÖRNEKLERİ Abdullah İbni Ömer R.A’dan (73/692) nvâyet edilmiş, demiş ki: “Rasûlüllah S.A.’in sahabelerinden birine bir koyun kellesi hediye edilmiş ve sahâbe: “-Bu kelleye falanca kardeşim ve çoluk çocuğunun benden fazla ihtiyacı var...” demiş ve kelleyi onlara göndermiş. O da aynı gerekçe ile öbürüne göndermiş... Bu şekilde biri diğerine göndermeye devam etmiş. Nihâyet kelle yedi ev dolaşdıktan sonra ilk çıktığı eve geri dönmüş... Bu olay üzerine yukardaki âyet-ı kerîme nâzil olmuş.”319 Cemel adıyla şöhret bulmuş Futûhâtü’l-İlâhiyyc tefsirinin verdiği bir başka İslâm îysâr=diğergâmlık örneği de şöyledir: ed-Dârimî (255/868) rivayet etmiş: “Ömer b. Hattâb R A (23/643) dörtyüz dînâr almış bir keseye koymuş, sonra köleye demiş ki, bunu Ebû Ubeyde b. Cerrâh’a (18/639) götür. Sonra bu altınları ne yaptığını öğrenmek için evde biraz eğlen... Köle altınları Ebû Ubeyde’ye götürmüş ve: “Mü’minlerin emîri 318 Kurtubî Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Câmi’li-Ahkâmi’lKur’ân: 18/21. Râzî, Fahruddin, et-Telsîru’l-Kebîr: 29/287. Hâzin, Alâuddin Ali b. Muhammed, Lübâbü’t-Te’vîl Fî Meâni’t-Tenzîl: 4/249. Cemel, Süleyman b. Ömer Uceylî, Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 4/316. 319 Kurtubî Ebû Abdillah Muhanımed b. Ahmed, el-Câmi’li-Ahkâmi’lKur’ân: 18/24. Nesefi, Ebü’l- Berakâl Abdullah b. Ahmed, Medârikü t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl: 4/249; Cemel, Süleyman b. Ömer Uceylî, Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 4/316. 210 Tefsir Problemleri şunları alıp bâzı ihtiyaçların, karşılamanı söylüyor...” demiş. Ebû Ubeyde: “-Allah da onun hatırını yapsın ve merhametini üzerinden eksik etmesin,” dedikten sonra: “Ey hâtûn gel, şu yedi altını falancaya götür bu beş altını filancaya götür” derken altınlar bitmiş... Köle Hz. Ömer’e gelmiş ve durumu olduğu gibi haber vermiş. Hz. Ömer önceki keseye koyduğu kadar altını ikinci bir keseye koyup ağzını bağlamış, onu da Muâz b. Cebel’e (18/639) göndermiş ve köleye bunu ona götür, evde biraz eğlen altınları ne yaptığını öğren gel demiş. Köle yine götürmüş ve Muâz’a: “-Mü’minlerin emîri bunları sana bâzı ihtiyaçlarını karşılaman için gönderdi.” de, demiş. Muâz’da altınları alınca: “-Allah ona da rahmetiyle muâmele etsin ve hatırını yapsın .” demiş. Sonra hanımına: “Ey hâtûn, şunu falancanın evine, şunu filancanın evine götür” diye altınları sağa sola göndermiş. Muâz’ın hanımı bunları verip geldikten sonra Muâz’a: “-Vallahi biz de fakır ve miskiniz, bize de ver...” demiş. O âna kadar zaten kesenin içerisinde iki dînârdan başka birşey kalmamış. Muâz, onları da hanımına atmış... Köle. Hz Ömer’in yanına dönmüş ve durumu bildirmiş. Ömer buna sevinerek. “-Bunlar birbirinin kardeşidirler...” demekten kendini alamamış. Bu olayın bir benzeri Hz. Âişe R.Anhâ (58/678) ve diğerlerinden de rivayet edilmiştir.320 Ebû Yezîd-i Bistâmî (271/884) demiş ki: “-Belh’li bir genç bana: “Size göre “zühd” nedir?” diye sordu. Ben de: “-Bulursakyeriz bulmazsak sabrederiz. Bizce Zühd budur.” 320 Cemel, Süleyman b. Ömer Uceylî, Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 4/316. Tefsir Problemleri 211 dedim. Bunun üzerine genç: “Bizim Belh’in köpekleri de böyle yapar Biz ise tam tersine, bulmazsak sabrederiz, bulursak îysâr,(yani başkasını kendimize tercih) ederiz..” dedi...321 MÜSLÜMANLARIN PEYGAMBERLERİYLE SAHABELERİNİN ALTI VASFI VE BİR VAKF-Ü İBTİD ÖRNEĞİ Yukarda ilk yarısını verdiğimiz Feth: 29. âyetinin: “Muhammed ve eshâbı, kendi aralarında son derece merhametli, kâfirlere karşı son derece şiddetli ve serttirler...” kısmının: ( ذلك “ )مثلهم في التوراةMuhammed ve eshâbının Tevrât’taki nitelikleri budur..” ile noktalandığı, ( ومثلهم في )االنجيلdiye devâm eden cümlenin yeni başlayan bir cümle, teknik tâbiriyle cümle başındaki vâvm ibtidâiyye (başlangıç vâvı) olduğunu kabûl eden lüğavî tefsîr görüşünü esâs alırsak, âyet-i kerîme ile peygamber ve eshâbının: 1)-Aralarında son derece merhametli. 2)-Kâfirlere karşı son derece sert. 3)-Çok ibâdet (rükû” ve secde) eden. 4)-Allah’ın fazl-ü bereketini elde etmeyi gâye edinen. 5)-Allah’ın rızâ ve memnûniyetini kazanmaktan başka bir istekleri olmayan. 321 Nesefî, Ebül-Berekât Abdullah b. Ahmed, Medârikü’t-Tenzîl ve Hakaîku’t- Te’vîl: 4/249. 212 Tefsir Problemleri süretlerine vurmuş, içlerinin temizliği, kalplerinin kararlılığı ve inançlarının sağlamlığının kendilerine kazandırdığı sâbit karakterliliğin verdiği vakar yüzlenndekı heybetten okunan kimseler olarak altı sıfatla nitelendiklerini belirlemiş oluruz ki. mushaflarda da bu nokta da yer alan “=جdurmak câiz” işareti bu görüşe cevâz vermektedir. Yok, eğer bâzı müfessirlerimizin tercîh ettikleri gibi, buradaki “vâvı” başlangıç, değil de cümleleri birbirine bağlayan “atıf vâvı” olarak değerlendirirsek, o zaman Tevrât’ta bildirilen vasıflar, İncil’deki vasıflarla ortaklaşa âyet sonuna kadar sürecektir ki. bu görüşü de mushaf-ı şerifte İncil kelimesinin sonunda dur emri veren ()قف kelimesi desteklemektedir ki. şahsen ben de bu görüşün daha yerinde olacağını düşünüyorum. Çünkü zaten ( )مثلهم: “onların sıfatı” derkenki ()هم: “onlar” zamiri ile, Muhammed’le ashabının altı ortak vasfı, (¿Uh) ile başlayan ikinci cümleye aktarılmış bulunmaktadır. Âyetin devamında ise baştaki sıfatlardan farklı sıfatlar sayılmamaktadır ki, biz “Tevrat” kelimesinin sonunda durup mânâyı: “İşte Onların Tevrat’taki sıfatları şu yukarda saydığımız sıfatlardır. İncil’deki sıfatları da şu aşağıdakilerdir” şeklinde anlayalım. Her ne kadar el-Eşmûnî (955/1548) “Tevrat” kelimesi üzerinde vakfı tâm vardır demişse de, birbirinin misli (tıpatıp benzeri) iki şey aynı şey demektir demekle “Tevrat” üzerindeki vakfı tâmm’ı aynı ağırlıkta “İncil” üzerine taşımış olmaktadır. 322 Zekeriyye’l-Ensarî (926/1519) de: “Burada vakıf “Tevrat” değil, “İncil” kelimesindedir. Sen bu iki kelimenin her 6)-Sîretlerı 322 el-Eşmûnî, Ahmed b. Muhamnıed, Menâru’l-Hüdâ Fî Beyâni’l-Vakfi ve’I- İbtidâ: s.366. Tefsir Problemleri 213 ikisi üzerinde durulabileceğını de düşünebilirsin. Bu iki görüşün her ikisine de göre mânâ: “Onların Tevrat ve İncil’deki durumları şu şu nitelikleri taşıyan bir ekin gibi, kâfirlere karşı sert mü’minlere karşı yumuşak... olmalarıdır...”323 şeklindedir. Ayet-i Kerîme’nin ikinci kısmında insanlara daha çok, anlatılması zor mânâları daha iyi anlatabilme amacı olan “teşbîh: benzetme” sanatı kullanılmış ve “şiddet, merhamet, iz, belirti, fazl ve rızâ” gibi mânevî şeyler “ekin, sap, çiftçi, küffâr” gibi maddi şeylerle karşı karşıya getirilerek mânâ daha belirgin hâle getirilmiştir. Zira akıl gözle görülen maddî şeyleri duygusal şeylerden daha iyi kavrar.324 Dolayısıyla ( ذلك مثلهم في التوراة )ومثلهم في االنجيلcümlesinde ( )ذلكmüptedâ ( مثلهم في التوراة ومثلهم في )االنجيلde müptedânın bedel veya sıfatları, kezer’in ise haberdir, dersek: Bu da: “-İşte Onların Tevrâttaki durumları ile İncil’deki durumları, filizlenen güçlenen, kalmlaşan ve sapları üzerine dikilen ve ekicilerini hayran bırakan ekini andırır”, anlamını getirir. Ve böylece birinci görüşte “ibtidâiyye” dediğimiz “vâv” burada “ =جمعtoplamak” anlamındaki “atıf vavı” olarak değerlendirilmiş olur. Kısacası böylelikle Onların Tevrat’taki sıfatlarına İncil’deki sıfatlan da (cem’: toplama: + = artı) vâvı ile katılarak, tahrif edilmiş bütün semavi kitaplarla sağlamlık ve 323 el-Ensârî, Ebû Yahya Zekeriyyâ, el-Maksıd Li Telhisi Mâ Fi’l-Mürşid Fi’l- Vakfi ve’l-îbtidâ: 366. 324 el-Cürcânî, Abdülkâdır, Esrârü’l-Belâga: 112-113. el-Cârım, Ali, Emîn Mustafa, el-Belâgatü’l-Vâzıha: 12. 214 Tefsir Problemleri geçerliliğini yitirmiş olan bu gerçekler Kur’ân-ı Kcrîm’le bir daha dile getirilmiştir.325 Mekkî b Ebî Tâlib (437/1045) de bu görüşü başa alarak ez-Zahhâk (105/723) ve Katâde’ye (118/736) katılmış ( )ومثلهم افي االنجيلmüptedâ, ( )كزرعhaberdir dersen, “Tevrât” üzerinde vakfeder, ( )ومثلهم في االنجيلile yeni cümleye başlarsın diyerek de Mücâhidin (104/722) görüşünü göstermiştir. 326 KUR’ÂN-I KERÎM DEN TEVRÂT VE İNCİL’DE DE BULUNDUĞU BİLDİRİLEN İLÂHÎ BİR TEMSîLÎ TEŞBİH ÖRNEĞİ O zaman ( )مثلkelimesinin sıfat ve hâl anlamı yanına bir de “darb-ı mesel” dediğimiz bu söz gelimı tarzı anlatım, edebiyattaki teknik ta’bîriyle “Temsili Teşbih” sanatı devreye girecektir. O takdirde ne sâdece benzetilen (müşebbeh) kısmındaki “Allah’ın Rasûlü Muhammed” kendisine benzetilen (müşebbehün bih) kısmındaki “filizlenen ekin tohumu”m; ne sâdece “beraberindeki eshâb” yalın halde “çiftçiyi hayran bırakan ekinin gürbüzlüğü” ne; ne “aralarındaki şefkat ve merhamet duygusu”, “ekinin bir ipek yumşaklığıyla, yeşil yeşil salmışıyla gönülleri okşayışı”na; ne “ibâdetti taâtle, rükû’ ve 325 el-Ukbcri, Ebü’l-Bekâ Abdullah b. Huseyn, İmlâü Mâ Menne Bihi’r-Rahmân Min Vucûhi’l-İ’râbi ve’l-Kıraâti Fî Cemî’il-Kur’ân: 2/239. İbnü’l-Enbâri, Ebü’l-Berekât, el-Bevân Fî Ğarîbi İ’râbi’l-Kur’ân: 2/380-381. 326 Mekkî b. Ebî Tâlib, Müşkilü İ’râbi’l-Kur’ân: 2/314. Tefsir Problemleri 215 secdelerle sîretlerinin sûretlerıne vuruşu ile. derin iman/ılıklarının sağlam karakterli oluşlarını sağlayış”ı “ekinlerin çiftçiyi hayrân bırakışı”na, ne “biricik gayelerinin Allah’ın rızâsını kazanmak oluşu”, yalın halde “kâfirleri kızdırıp çatlatma”ya ne... ne. ne... ilh... benzetilmiş değildir, tekbaşlarına... Peki ne neye benzetilmiş öyleyse diyecek olursanız, derimki: “-Bütün bu saydıklarım ve ilh... diye işâretle yetindiklerim birbirine ortaklaşa, birbirleriyle bağlantılı tüm ilişki ve özellikleriyle, aralarındaki tüm ortak vasıfların bir bütün hâlinde sergilediği müşterek manzara, dokuduğu toplu dantela ve ortaya koyduğu uyum ve insicâm bakımından benzetilmiş... Yani: değerli bir varlığın (Muhammed-tohum) etrafındaki varlıklarla (ashâb- filizler) birlikte, yerine göre en uygun özellikleri elde edip (kâfirlere şiddet, aralarında merhametekinin yükselip güçlenmesi) en güzel manzarayı sergilemesi, (rükû’, sücûd- ekinin sapları üzerine dikilip salınması) en değerli verimi sağlaması: (secde izlerinin yüzlerine vuruşu- ekinin çiftçiyi hayrân bırakışı), en ulvî gâyeyi gerçekleştirmesi, (Allah’ın fazl-ii bereketiyle rızâsı-kâfırlerin kızdırılması) vs... vs... bakımlarından parantez içerisindekiler birbirine, parantez dışında beşer gücü ölçüsünde belirlemeye çalıştığımız ortak vasıflar dokusu ve nitelikler dantelası yönünden benzetilmiştir.327 Böylece gerek Tevrât, gerek İncîl, gerek Zebur ve gerekse Kıır’ân’da Muhammed ve ashâbının durumunun, çiftçiyi hayrân bırakan gür, güçlü ve verimli bir ekinin, ezelin derinliklerine kök, 327 el-Cârim Ali ve Emîn, Mustafa el-Belâğatü’l-Vâzıhâ: 33-36: el-Cürcânî, Abdülkâhir. Esrâru’l-Belâğa: 167-168. 216 Tefsir Problemleri günün semâlarına gövde, ebedin ufuklarına dal ve sürgünler salan yemyeşil bir ekin şeklinde resmedildiği, dört kitabın dördünde de görülmektedir... YAHÛDÎLER PEYGAMBERİMİZ GELMEDEN ONUNLA ETRAFLARINDAKİLERİ KORKUTURKEN, GELİNCE ONU İNKÂR ETMELERİ Âsim b Amr b. Katâde rıvâyet etmiş. Âsım’ın kabilesinden bâzı kimseler nakletmişler. Demişler ki: “-Allah’ın bize olan rahmet ve hidâyetiyle bizi İslâm’a çağıran âmillerden biri de, hiç şüphesiz bâzı Yahudilerden duymuş olduğumuz şeylerdir. Biz o zamanlar şirk ve Vesen ehli idik, (putperestık) O’nlar ise kıtâb ehli idiler. Onlarda, bizde olmayan bilgiler vardı. Onlarla bizim aramızda da hır gür, (kötülükler) hiç eksik olmazdı. Biz onlara hoşlarına gitmeyen bâzı şeyler yaptık mı, bize: “-Muhakkakki gönderilecek olan peygamberin gelme zamanı çok yaklaşmıştır. O geldimi, biz O’nunla beraber olup. sizi Âd ve İrem kavimlerinin gebertildiklerı gibi geberteceğiz..” derlerdi. Biz bu sözü onlardan ikide bir (çok) duyardık. Allah, Rasûlü S.A.’i peygamber olarak gönderip de, O bizi Allah’a dâvet edince, biz O nun dâvetinı kabul ettik ve Yahudilere eskiden bizi tehdîd edip durdukları sözlerini hatırlattık. Hani “yakında bir peygamber gelecek, biz onunla bir olup sizi “Ad ve İrem”in öldürüldükleri gibi öldüreceğiz...” diyordunuz ne oldu dedik İşte böylece Yahudilerin de geleccğini haber vererek etrafındaki insanları tehdîd edip durdukları peygamber geldi, fakat biz O’nun dâvetine icâbette Yahûdîler- den evvel davrandık ve O’na Tefsir Problemleri 217 inandık Onlar ise O’nun peygamberliğini inkâr ettiler. Onlarla bizim hakkımızda Bakara sûresinin şu âyetleri nâzil oldu: ْ ُق لِّ َما َم َعهُ ْم َو َكان َولَ َّما َجاءهُ ْم ِكتَابٌ ِّم ْن ِعن ِد ه ٌ ص ِّد ( َوا ِمن قَ ْب ُل يَ ْستَ ْفتِحُون َ هللاِ ُم ْ وا َكفَر ْ ُُوا فَلَ َّما َجاءهُم َّما َع َرف ْ ) َعلَى ال َّ ِذينَ َكفَر َّ ُُوا بِ ِه فَلَ ْعنَة َهللا َعلَى الْ َكافِ ِرين “Onlara Allah katından beraberlerindeki Tevrat’ı tasdik eden bir ki- tâb (Kur’ân) geldi. Oysa onlar daha önceleri inkârcı (Arap müşrik)leri aleyhine (Allah’tan bir feth, bir destek) istiyorlardı. İşte (Tevrat’tan onlara açık âyetleriyle) tanıdıkları O (Kur ‘ân) kendilerine gelince O’nu (hasedlerinden ve mevki hırslarından) dolayı inkâr ettiler. Artık Allâh’m lâneti o kâfirlerin üzerinedir...”328 ez-Zemahşerî (528/1133) bu âyet-i kerimedeki ()يستفتحون “fetih isterlerdi”yi ( )يستنصرونyardım ister, meded beklerlerdi” şeklinde tefsir etmiş ve şöyle demiştir: “Yahudiler, müşriklerle savaştıkları zaman: “-Ey Allahım, bize Tevrat’ta sıfat ve özelliklerini bulduğumuz âhir zamanda gönderilecek olan peygamberle yardım et..” derler. Müşriklerden (ağız kavgası ettikleri) düşmanlarına da: “-Bizim (Tevrât’tan alarak size) söylediğimizi doğrulayarak çıkacak ve kendisiyle birlik olup sizi Ad ve Semûd kavimleri gibi katlede- 328 Bakara sûresi, âyet: 89. 218 Tefsir Problemleri ceğimiz peygamberin zamanının gölgesi üstümüze vurdu...” derlerdi...329 er-Râzı de (606/1209) bu âvet-i kerîme’nin sebeb-i nüzulü olarak şunları vermiş: 1)Peygamberimizin peygamber olarak gelmeden ve Kur’ân-ı Kerîm nâzıl olmadan Yahûdîler Allah’tan fetih ve nusret isterler ve; -”Ey Allâhım!... bize fetih ve zaferi nasib eyle ve bizi ümmîpeygamberle destekle... “ diye duâ ederlerdi. 2)Savaş esnâsında hasımlarına: -”Bu gölgesi üzerimize vuran ve bize. size karşı yardım edecek olan peygamberdir... “ derlerdi. 3)Araplara O’nun doğum yeri veya doğmuş olup olmadığını sorarlar ve O’nu, bâzı sıfatlan şöyle şöyle olan bir peygamberdir diye niteliyorlardı. .. 4)Yahûdî Benî Kurayza ve Benî Nadîr kabileleri peygambenn peygamber olarak görevlendirilmesinden önce Rasûlüllah S. A.’in yüzü suyu hürmetine fetih ve destek talebederlerdi. 5)Yahûdî din adamları hakkında nâzil oldu. Onlar Tevrât’ı okuyup içerisindeki Muhammed’i andıkları. O’nun peygamber olarak gönderileceğini ve Araplardan olacağını zikrettikleri zaman. Arap müşriklerine aralarında vasfı Tevrât’ta zikredilen 329 ez-Zemahşerî, Cânıllah Mahmud b Ömer, el-keşşâf an Hakâiki Ğavamızı’t- Tenzîl ve Hyûni’l-Ekâvîl Fî Vücûhi’t-Tenzîl 1/164. Tefsir Problemleri 219 peygamberin vasıflarına uyan bir çocuğun doğup doğmadığını sorarlardı...”330 TEVRAT’TA YAHUDİLERE BİLDİRİLEN İSLÂM’LA İLGİLİ DİĞER HUSUSLAR VE ONLARIN AZGIN, HASETCİ VE DÖNEK BİR MİLLET OLUŞU Onların Tevât’tan öğrendikleri şeyler sâdece Peygamberimiz ve Kur’ân-ı Kerîm’le ilgili şevlerle de sınırlı değildi: “Bedir ashâbından Seleme b. Seleme b Vakş’dan rivâvet edilmiş Seleme demiş ki: “-Bizim bir Yahûdî komşumuz vardı. Bir gün evinden çıkıp karşımıza dikildi. Ben o zaman oradakilerin vaşea en küçüğü idim. Kıyâmeti, öldükten sonra dirilmeyi, hesâbı, mîzânı, cennet ve cehennemi isimleriyle andı. Adam bunları chl-ı şirk ve putperest bir kavme söyledi ve siz öldükten sonra tekrar dirilmenin olmayacağı fikrinde misiniz?!, diye sordu. Oradaki gençler: “-Yuh olsun sana he adam! Sen bunun olacağı, insanların ölümlerinden sonra içerisinde, amellerinin karşılıklarını görecekleri bir cennet, bir de cehennem bulunan bir âlemde insanların yeniden diriltileceği fikrinde misin?!.” dediler. Evet dedi. Yahûdî Gençleri!. “-Yazık sana be adam! Madem öyle söylüyorsun, peki bunun böyle olacağının, öldükten sonra dırılip dediğin dünyaya gidileceğinin alâmeti, işareti nedir? Onu söyle...” dediler. Yahûdî: Eliyle Mekke ve 330 Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr: 3/180. 220 Tefsir Problemleri Yemen taraflarına işaret ederek: “-Bunun alâmeti şu memleketlerden taraftan çıkacak bir peygamberdir!...” dedi. Senin kanaatince bu iş ne zaman gerçekşelecek? diye sordular. Yahûdî bana baktı -(dediğim gibi) ben oradakilerin yaşı en genç olanıydım- ve: “-Şu çocuk ömrünü tüketirken, yani hayatının sonlarına doğru. O’na ulaşır...” dedi Seleme ilâve etti ve dedi ki: “Vallahi gece gündüz (fazla bir zaman) geçmedi ki Allah. Rasûlü Muhammed S.A.’i peygamber olarak görevlendirdi. Yukardakileri haber veren Yahûdî aramızda duruyordu. Biz Rasûlüllah’a inandık imân getirdik. O. taşkınlık ve çekememezlik yüzünden inkâr etti. Biz kendisine: “-Yazık sana be adam, eskiden söylemiş olduğun sözlerin sahibi sen değil misin? Eskiden Mekke tarafından bir peygamber çıkacağını, yeni hır din getireceğini, o dinin, öldükten sonra dirilineceğini, kıyameti, hesâbı, nizâmı, cenneti ve cehennemi ve orada herkesin yaptıklarının karşılığını göreceği hususlarını isbâtlayacağını söyleyen sen değil miydin?!. (işte söylediğin peygamber geldi, neden kendi haber verdiğin şeye kendin inanmıyorsun?) diye sorduk. “Yahûdî: “-Öyle... gelecek, gelecek ama, hu O değil!...” dedi, çıktı işin içinden...”331 Burada Yahûdîlerin İslâm dîni hakkında çok şey bildiğinin deliliyle birlikte, semâvî dinlerin kaynak birliğinin delîli de vardır. Demekki, âhiret, kıyâ- met, bâ’s, hesâp, nizâm, cennet, cehennem ve amellerin karşılıkları gibi değişmez îmânı 331 İbnü Hişâm, es-Siretü'n-Nebeviyye: 1/212. Tefsir Problemleri gerçekler semâvî hükümlermiş! kitaplarda müştereken mevcud 221 olan YAHUDİLERİN KENDİ ÖZ DÎN ADAMLARININ TAVSİYELERİNE BİLE DEĞER VERMEMELERİ VE PEYGAMBERİMİZİN YAHUDİ ÂLİMLERİ TARAFINDAN ANLATILAN BAZI SIFATLARI... RASÛLÜLLAH VE ESHÂBI’NIN KA’BÜ’L-AHBÂR’IN TEVRAT’TA GÖRDÜĞÜ VASIFLARI Abdullah b. Abbas (68/687) Müslüman olan Yahûdî âlimi Ka’bü’l- Ahbâr’a (32/652): “-Rasûlüllah’ın vasıflarını Tevrat’ta ne şekilde buldun?!” diye sordu. O da: “-Biz O’nu Muhammed b. Abdi ilah Mekke’de doğacak, Tâbe (Medine) ye hicret edecek, Şam’a hâkim ve mâlik olacaktır. Kendisi kötü huylu ve katı kalpli değildir. Çarşılarda ve pazarlarda bağırıp çağırmaz. Kötülüğü kötülükle karşılamaz. Bilakis affeder ve bağışlar. O’nun ümmeti hamd edicidirler. Genişlikte de darlıkta da Allah’a hamd ederler. Onlar her yerde, yükseklerde (Minarelerde) Allah’ı tekbîr eder, (Allahü Ekber) derler. Bellerine izâr (peştemal) tutunur, abdest alırlar. Savaşlarda saf bağladıkları gibi, namazlarda da saf bağlarlar. Mescidlerinde hurma ağaçlarının uğuldadığı gibi uğuldarlar. Onların dellâllarının, (müezzinlerinin) sesleri göklerde çınlar!... diye bulduk...” dedi.332 332 İbnü Sa'd, Tabakât: 3/360-362: Dârimî, Sünen: 1/4-6. 222 Tefsir Problemleri İslâm’ın ortaya çıkışından bir kaç sene önce Şam’dan Medine’ye İbnü’l- Heyyebân adında âbid, zâhid bir Yahûdî âlimi gelmiş. Beş vakit namazı ondan daha üstün kılan yokmuş. Kurak zamanlarda Medîneli Yahûdîler ondan kendileri için yağmur duasına çıkmasını isterlermiş, o da kabul eder ve duâsıyla hemen gökyüzünü yağmur bulutlan sarar ve bol yağmurlar yağarmış. Bu olay defalarca da tekrarlamış. Derken bu Yahûdî âlimi hastalanmış. Adam öleceğini anlayınca başucunda toplanan Yahûdî gençlerine: “-Ey Yahûdî cemaati! Siz beni şar ab ve ekmek ülkesi (Şam) dan çıkarıp, bu sıkıntı ve açlık ülkesine getiren şeyin ne olduğunu sanıyorsunuz?!. O bolluk ülkesinden bu darlık ülkesine beni ne getirdi? dersiniz!... “ diye sormuş. Onlar da: “-Sen daha iyi bilirsin...” demişler. İbnü Heyyebân: “-Bilesinizki ben bu ülkeye, zamanı bizi gölgeleyen bir peygamberin çıkışını beklemek üzere geldim... Bu şehir (Medine) O’nun hicret yeridir. O, peygamber olarak gönderilir de. ben de O’na tâbî olma şerefine ererim diye umuyordum. Fakat nasîb olmadı. Ey Yahûdî Cemaati! O’nun zamanının gölgesi sizin üzerinize vurmuştur. Sakın onun karşısına ilk dikilen siz olmayasınız. Zira O, kanlar dökmek ve kendisine muhalefet edenlerden birçok nesil, çoluk çocuk ve kadım esir almak üzere gönderilecektir. Bu durum sakın sizin O’nun dâvetine uymanızı engellemesin...” dedi. Tefsir Problemleri 223 Rasulüllah S.A. peygamber olarak gönderilip de Yahûdî Benî Kurayza kabilesini muhâsara edince, İbnü Heyyebân’ın sözlerini hatırlayan gençler -ki bu kimseler genç insanlardı- Benî Kuravza’ya: “-Ey Benî Kurayza! Vallahi bu peygamber kesinlikle İbnu’l- Hayyebân m size söylediği ve hakkında sizden söz aldığı peygamberden başkası değildir...” dediler... Fakat Benî Kurayzalılar: “-Bu, O değil!...” deyip dayattılar. Bu yiğitler ise: “-Öyle. Vallahi O... Bu gelen, sıfatlarıyla birlikte kesinlikle O’dur...” dediler. Bulundukları yerden (yâni, müslümanlara karşı savaşmakta oldukları kalelerinden) inerek müslüman oldular. Ve böylece canlarını, mallarını, çoluk çocuklarını ve ebedî hayatlarını kurtardılar...”333 RASÛLÜLLAH’IN, SELMÂN-I FÂRİSÎ’NİN AKTARDIĞI VASIFLARI VE NÜBÜVVET MÜHRÜ Selmân-ı Fârisî (36/656) de hak ve hakîkatı arayıp bulmakta sembol bir zâttır. Râhibden râhibe, din ulusundan din ulusuna giderek ömrünü tüketmiştir. Yanına sığındığı son din büyüğü ölürken ona şu vasıyyette bulunmuş: 333 İbnü Hişâm, es-Sîratü'n-Nebeviyye: 1/213-214. 224 Tefsir Problemleri “-Yavrucuğum!... Ben bu gün, bizim üzerinde bulunduğumuz bu (hak) dîn üzere olan bir kimsenin kalıp kalmadığını bilmiyorum. Yeryüzünde böyle bir insan tanımıyorum ki, senin ona gitmeni emredeyim. Ama geliş zamanının gölgesi üzerimize vuran bir peygamber var. O, Hz. İbrahim A.S.’iri dîni ile peygamber gönderilecektir. Arap topraklarından çıkacaktır. Hicret yeri iki kara taşlı arazî arasıdır. Bu iki yer arasında hurma vardır ve o hurmada da birtakım gizlenemeyecek alâmetler vardır. O, hediyeyi yer, sadakayı yemez... Omuzları arasında peygamberlik mührü vardır. Eğer bu beldelere ulaşabilirsen hiç durma...” dedi.334 PEYGAMBERİMİZİN “HEDİYYE YER, SADAKA YEMEZ” GİBİ EN TÂLÎ:(en sonra gelen) SIFATLARININ ESKİ SEMÂVÎ KİTAPLARDA YER ALMASI “Çıkış yeri Mekke civârı, hicret yeri hurmalıklı Medine, güçlü, muhaliflerini öldürecek, birçok nesilleri ve kadınları esir alacak olan, hediy- ye yiyecek fakat sadaka yemeyecek olan, iki omuzu arasında nübüvvet mührü bulunan, kıyamet, öldükten sonra dirilme (ba’s), hisâb, mîzân, cennet, cehennem ve amellerin karşılıklarının mutlaka görüleceğini isbatlayacak, Hz. İbrahim’in dîni üzere Araplar arasından çok yakında çıkacak ümmî, okuma yazma bilmeyen arap kavminden ümmî, okuma yazması olmayan güçlü bir peygamber...” 334 İbnü Hişâm, es-Siratü’n-Nebeviyye: 1/217-218. Tefsir Problemleri 225 İşte Yahûdîler Peygamberimizin bütün bu özelliklerini önceden bilmektedirler. Bunlar arasında Selmân-ı Fârisî (36/656) gibi ömrünü hakkı aramakla geçirmiş, Rasûlüllah S.A.’in gelmesini beklemek için Şam’dan Medine’ye kadar gelip yerleşen Hakîkat aşığı Yahûdî âlimi İbnü’l-Heyyebân’ın beş vakit namazı en mükemmel şekilde kılışına; dahası Rasûlüllah S.A.’in son derece tâli sıfatları arasındaki “hediye yeyip, sadaka yememesi”ni bilişine ne buyrulur?!... Daha henüz O gelmemiştir. O gelmeden dört gözle gelmesini bekliyenler tarafından söylenmiştir bu sözler: “-Hediyye yer, sadaka yemez...” Bu gerçeğin O geldikten sonraki isbâtım Buhâri ve Müslim hadîslerinden tâkîb edelim: Bu, kemikleri bile toz ederek yok eden uzun zaman aralığından sonra, Rasûlüllah S.A.’in asırlar öncesinden gelen bu sözleri doğrulamak için mi şu hadîslerini söylediğini sanıyorsunuz?!... İşte Rasûlüllah S.A.’in hadîs-i şerifleri: ( اذا أتي بطعام عنه٬ص٫ عن ابى هر يرة رضى هللا عنه قال كان رسول هللا أهديت ام صدقة فان قيل صدقة قال اللصحابه كلوا ولم يأكل وان قيل هدية صرب بيده فأكلمعهم٬ص٫) “Ebû Hüreyre R.A.’den (59/669) gelen rivayete göre, Ebû Hüreyre şöyle demiş: Rasûlüllah S.A.’e (âile dışından) bir yiyecek geldiğinde şöyle sormak âdeti idi. “-Bu hediye midir, yoksa sadaka mıdır?” Sadakadır!... cevâbı verilirse. Ashabına: “-Siz yeyiniz” buyururdu da kendisi yemezdi. Eğer “hediyedir” 226 Tefsir Problemleri denilirse, hemen elini uzatır ve Ashâbıyla beraber yemeye başlardı...”335 Yine Ebû Hüreyre’den (59/669) Müslim’de rivayet edilmiş: ( وّلل إنى ألنقاب إلى أهلى٬ص٫ عن ابى يرة رسى هللا عنه قال رسول هللا فأجد التمرة سا قطة على فراشى اوفي بيتى فأرفعها ألكلهاشم أخشى أن تكون صدقة ٠٠٠)فألقيها Rasûlüllah S.A. buyurmuş ki: “-Vallahi çok olur ki dilemin yanma dönüp geldiğimde, evimin şurasına burasına veya yatağıma düşmüş bir hurma bulurum da, onu alır ve yemek için kaldırıp ağzıma götürürüm. Sonra onun sadaka malından olmasından korkarım...”336 Ayrıca hadîs kitapları, ne peygamber ne de ehl-i beytinin sadaka kabul etmelerinin helâl olmadığını bildiren hadîslerle doludur.337 Demekki, onlar Rasûlülah S.A.’i öz evletlanndan daha iyi tanımaktadırlar. 338 O zaman da şimdi de pekâla tanımaktadırlar. 335 Sahihu Buhâri, Tecrîd Tercemesi: 2/453, 8/10, 6/354, 8/15-16; Müslim, Sahîhu Müslim Tercümesi ve Şerhi: 5/552. 336 Buhâri, Tecrîd Tercemesi: 8/16. 337 Müslim, Bâbü’s-Sâdekâti lâ tehillu lin’ Nebiyyi ve lâ li ehli beytihî: sadaka’nın ne peygamber, ne de ehl-i beyti ne helâl olmayacağı babı”. Dârimî, Zekât: 16; Neseî, Zekât: 90. Muvatta\ Sadaka: 13; Ahmed b. Hanbel: 3, 279. 338 Bakara sûresi, âyet: 146. En’âm sûresi, âyet: 20. Tefsir Problemleri 227 Fakat şu meş’ûm hased, kıskançlık ve kin duygularının bilediği amansız düşmanlık yok mu!339 O, herşeyi göz ardı ettirebiliyor. Çekememezlik ve intikâm hastalığı her türlü ımhâ ve ifnâ şekillerini tarih sayfalarına seriyor. Mescid-i Aksâ’nın altını deşebiliyorlar, nice vatanları asırlık sahiplerinin elinden binbir entrika ile geri alabiliyorlar. Bizim peygamberimiz doğru, sizinki yalancıdır. Bizim kitâbımız sağlam, sizinki sahtedir, diyebiliyorlar. Peygamberimiz ve kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm aleyhinde ciltler dolusu iftirâlar düzebiliyorlar. Câmilerinin içerisinde secde hâlindeki müslüman saflarını kurşun yağmuruna tutarak, câmilerini mezbahaya çevirebiliyorlar. Bütün bunlardan daha öte ve daha kötüsü, müslümanlann başına kendi liderleri(!...) imiş gibi oturup, ya da kendi yandaşlarından birilerini oturtup, onların maddî manevî bütün varlıklarını kendi aleyhlerine kullanabiliyor veya kendi elleriyle kullandırabiliyorlar. Bir esir millet gibi ellerinden tüm silahlarını alıp, kendi silah ve cephanelerini düşmanlarına, kendi ürettikleri rızıklarını, kendi alın teri servetlerini küffâra vererek onları dolaylı yoldan, hiç hissettirmeden intihâra sürükledikten sonra, ardından içlerinden kıs kıs gülerken birtakım kınamalar, tâ’ziyeler ve üzüntü beyânlarıyla Muhammed Ümmetiyle alay ediyorlar. Yaptıkları en büyük cömertlik, kullandıkları maşalara belli bir ölçüde de olsa kendilerini sorumsuz kılacak ve ma’zûr gösterecek yalanlan düzmelerine müsâde etmelerinden ibâret!... 339 İbnü Hişâm, es-Siretü’n-Nebeviyye: 1/513. 228 Tefsir Problemleri ABDULLAH İBNİ SELÂM IN MÜSLÜMAN OLUŞU VE YAHÛDÎLERİN DÖNEKLİKLERİ Bi’setten önce Yahudilerin Peygamberimiz ve İslâm dîni hakkında birçok şeyleri bilmekte olduğunu buraya kadar delilleriyle sıralamaya çalıştık. Bunun, bir de Rasûlüllah S. A. geldikten sonraki örneklerine bakalım. Yahûdîlerin büyük çoğunluğu çekememezlik yüzünden O’na karşı çıkmış, düşmanlarıyla işbirliği yapmış, kendilerini müslüman gibi göstererek el altından bâzı müşrik ve münafıklarla da işbirliği yapmış, arkalarından Rasûlüllah ve müslümanlann çukurlannı kazmayı sürdürmüşlerse de sayıları çok az olmakla beraber bâzıları da İslâm’ı kabûl etmiş ve samîmi müslüman olmuşlardır. Abdullah b. Selâm da bunlardan biridir. “İbnü İshâk nakletmiş: Abdullah b. Selâm (43/663) müslüman olduğu zaman, onun müslüman oluşunu yakınlarından biri bana şöyle anlattı: Kendisi, derin bir Yahûdî âlimi idi, demişki: -Rasûlüllah S.A.’i duyduğumda meselenin üzerine düştüm; ismini, sıfatını, gelmesini beklediğimiz zamanını öğrendim. Bunu hep içimde gizliyor, sesimi çıkarmıyordum. Nihâyet Rasûlüllah S.A. Medine’ye gelip de Küba’ya inince, O’nun gelişini haber veren bir adam bize doğru yöneldi. Ben o esnâda bahçemdeki hurma ağacının başında bir şeyler yapıyordum. Teyzem Halide binti’l-Hâris de altımda oturuyordu. Rasûlüllah S.A.’in geldiğini duyunca tekbîr getirdim. Tekbîrimi duyan teyzem bana: “-Allah hayrım versin!.. Vallâhi eğer Tefsir Problemleri 229 îmrân’ın oğlu Musa’nın geldiğini işitmiş olsaydın bundan fazlasını söylemezdin...” dedi. Ben de Ona: “-Ey teyze! Vallâhi O Îmrân’ın oğlu Musa’nın kardeşidir. O’nun dîni üzredir. O’nun gönderildiği peygamberlik göreviyle gönderilmiştir...” dedim. Teyzem: “-Ey kardeşimin oğlu! O, bize kıyamet gününde gönderileceği haber verilmiş olan peygamber mi?” diye sordu. Ben de Ona: “-Evet...” dedim. O da: “-Sen öyle diyorsan, O’dur...” dedi. Abdullah b. Selâm sözüne devamla: Sonra çıktım Rasûlüllah S.A.’in yanma vardım, müslüman oldum. Aileme döndüm, onlara da müslüman olmalarını emrettim. Onlar da müslüman oldular.’’ Abdullah b. Selâm (43/663) böylece kendisi ve âilesi müslüman olmuştu ama kavmi onu izlemiyordu. Yahûdîlerin zihneyitini bilen Abdullah b Selâm sonrasını şöyle anlatıyor; “Müslümanlığımı Yahûdîlcrden gizledim. Sonra Rasûlüllah S.A.’e geldim ve dedim ki: “-Ya Rasûlüllah!.. Yahûdîler sapık bir kavimdir. Ben arzu ediyorum ki sen beni evinin bir yerine sokup onlara göstermeyesin. Sonrada onlara beni sorasın ki, onlar benim müslüman olduğumu öğrenmeden, onlar arasında nasıl birisi olduğumu sana haber versinler, zira eğer benim müslüman olduğumu önceden bilirlerse, beni sapıklıkla itham eder ve ayıplarlar...” dedim. Rasûlüllah S.A.’de beni evinin bir yerine sokarak gizledi. Sonra Yahûdîler Rasûlüllah S.A.’in huzuruna girdiler. O’nunla konuştular. Bir takım sorular sordular. Sonra Rasûlüllah S.A. onlara: 230 Tefsir Problemleri “-Aranızdaki şu Husayn 340 b. Selâm nasıl bir adamdır?” diye sordu. Yahûdîler: “-O, bizim seyyidimiz, efendimiz, efendimizin oğlu. mütefekkirimiz ve âlımımizdir...” dediler Abdullah b. Selâm anlatıyor: Onlar sözlerini bitirince gizlendiğim yerden çıktım ve onlara dedim ki: “-Ey Yahudi topluluğu!... Allah’tan korkutı, Rasûlüllah’ın size getirdiği dîne yönelin. Allah ‘a yemin otsunki siz kesinlikle O’nun, Allah’ın Rasûlü olduğunu biliyorsunuz. Ve O’nu, ismiyle sıfatıyla Tevrat’ta yazılı buluyorsunuz- Ben ise O’nun gerçekten Allah’ın Rasûlti olduğuna şâhidlik ediyorum, O’na inanıyor, O’nu tasdik ediyor ve O’nu tanıyorum...” dedim. Sözlerimi dinledikten sonra hiç tereddüd etmeden: “-Yalan söylüyorsun...” dediler. Sonra sövüp sayarak gittiler... Ben de Rasûlüllah S.A.’e dönerek: “-Ben sana onların sapık, hâin yalancı ve fısk-ı fücur ehli bir kavim olduğunu söylememişmiydim Yâ Rasûlellah!..” dedim İşte ben, müslüman oluşumu ve ailemin müslüman oluşunu böyle açtğa vurdum. Teyzem Hâlide binti’l-Hâris de müslüman oldu, samîmi ve güzel bir müslüman olarak yaşadı...”341 İbnü Hişâm’ın naklettiği bu haberde. Yahudilerin hak ve hakikat karşısında sözünden ne çabuk dönen, kendi saplantılarına uymayan söz, düşünce ve duygulara, son derece gülünç düşmeleri pahasına da olsa, ne kadar kaba ve tiksindirici biçimde karşı çıkabilen, önce kuru dediklerine, işlerine gelmeyince anında nasıl yaş; önce doğru dediklerine kendi peşin hükümlerine 340 “Husayn” Abdullah İbni Selâm’ın müslüman olmazdan önceki ismidir. 341 İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye 1 /516-517. Tefsir Problemleri 231 uymayınca, aynı anda nasıl yalan diyebildiklerini; önce göklere çıkardıkları kişiyi, kendi belirledikleri çizginin dışında görür görmez nasıl yerin dibine batırıp küfre boğabilecek derecede bozuk karakterli, şahsiyetsiz ve dönek insanlar olduklarını belgelendirmektedir. YAHUDİLERİN ASIL GÖREVLERİ Buraya kadar sıralamış olduğumuz bunca delîl, Yahûdîlerin görevlerinin İslâm peygamberini inkâr değil, O’na îmân ve tasdîk; getirdiği kitâb Kufân-ı Kerîm’in eksiğini aramak değil; O’nun kendi kitaplarının aslının Allah’ın muhâfaza sigortasıyla sigortalanmış, tahrifatı düzeltilmiş dışardan yapılmış ilâveleri çıkartılmış, eksiklikleri tamamlanmış en mükemmel ikinci bir nüshası olarak bağırlarına basmak, dimağlarına kazmak, gönüllerine yazmak, öperek baş uçlarına asmak ve oradan hiç eksik etmemektir. Yoksa İslâm düşmanlığının liderliğini ele alıp, orada hıristivan misyoneri, burada avrupah müsteşrik, öbür tarafla Amerikan siyâset ve fikir adamı, daha başka yerlerde dünyanın dehâsı, en önde gelen sosyolog, psikolog ya da akıl hocası rolleriyle küfür milletini müslümanlara karşı tek blok, yek vücud hâle getirerek, sinsice Benî Kurayza’larm, Benî Nadîr’lerin ya da Hayber Yahûdîlerinin intikâmını alma sevdâsıyla yatıp; bütün müslümanlan sömürüye esîr ederek çeyrek ekmek derdine dûçâr, mâyesi hırsızlık ve faiz olan Yahûdî entrika ve sermâyesine köle yapmayı başarmış olma sevinç ve kıvancıyla kalkmak değil!... 232 Tefsir Problemleri Zaten Peygamberimiz S.A.’in Peygamberlik görevine başladığı bölge, dünyadaki bütün beşerî unsurları içermektedir. Yahûdîsi. Hıristiyan], putperesti, ateşperesti hepsi hepsi meveuttur peygamberimizin görev sahası içerisinde. Mekke’de başta putperestler olmak iizere her tür dîn ve dinsizlik mensubu. semavî ve arzî tutkuların taraftarlarının nüveleri mevcuttur. Biraz sahayı genişletince Medine’de Benî Kuravza, Benî Nazîr kabileleri Yahudilerin temsilcisi olarak, Mekke-Ycmen arasında bitek bir vâdi olan Necrân’da arap asıllı Hıristiyanlar.342 Merkez Mekke’de putperestler ve bütün bu bölgeye değişik oranlarda dağılmış bütün dînî unsurların temsilcileri... Kur ân-ı Kerîm bunlardan ehl-i kitâb olarak özellikle Yahudilerle hırıstiyânlar üzerinde durmuş, bunları da Medîııe ve civarındaki Yahıldîler ve Necrân’dakı hınstivanlarla senore etmiştir. Nasıl mı? Çünkü Kur’ân-ı Kerîm bir uygulamalı mesajdır. Bir emir verdimi, mutlaka bu emrin fiilî muhatabını ve hakîkî aktörünü de dünya salınesinde en çarpıcı biçimde oynatmıştır. Bir yasak koydu mu. mutlakâ bunun da fiilen sâhibinı hayat sahnesinde görevlendirmiştir... Dolayısıyla Mekke ve civarı Yahudileri nasıl lcrdler hâlindeki tüm dünya Yahudilerinin birer mümessili iseler. Medîne ve civarında kabileler hâlinde yaşayan Yahudiler de kıyâmete kadar gelecek bütün dünya Yahûdî cemiyet ve milletlerinin mümessilidirler; Mekke ve civârı hıristiyânları da nasıl ferdler olarak tüm dünya hıristiyânlarının ferd hâlindeki mümessilleri iseler: Necrân ve 342 Köksal, M Âsım, İslâm Tarihi: 10/193. Tefsir Problemleri 233 civarı hıristiyânlar topluluğu da kıyâmete kadar gelecek bütün dünya hıristiyânlığının mümessilidirler. O gün Rasûlüllah S. A. ve eshâ- bı karşısındaki Yahûdî ve hıristiyânlar için gerek ferd ve gerek millet ölçüsünde geçerli olan herşey, bugün de bu bîçâre Ümmct-i Muhammed için ayniyle, belki de fazlasıyla geçerlidir. Birbirine düşürülmüş, başsız ve sâhıpsiz müslümanların dünyanın dört bir yanından yükselen “imdaat!” çığlıklarının Muhammed Mustafâ’yı üzdüğü oranda. Goldziher (1850-1921) ve Menâhem Begin’le. Nöldeke, Jeffery. Butros Gali gibilerini sevindirdiği oranda gerçek... Onlar o zaman etrafı, Rasûlüllah S. A ve Arap kavmi ile tehdîd etmiş, onlar da gereğim tam anlamıyla yerine getirmişler. Fakat: bizler!.. Herhalde bizlerin de kuşaktan kuşağa devredilegelen ve netîcede bize tevdi’ edilen bu ebedî mu’cîze’ye yöneltilen saldırılar karşısında üzerimize düşen bir takım görevlerimiz olsa gerek!. İşte Yahudilerin, Medine’ye varana kadar “Bevne’l-Fürât ve’n-Nil: Fırat- Nil arası” Arz-ı Mev’ûd hülyâsının dayanağı!... Tüm dünyanın azgın güçlerini sinsice her sahada, İslâm ve Kur’ân düşmanlığına yönlendirmelerinin hikmeti.. topluca müslümanlar aleyhine kullanmasının, Bosna’da olduğu gibi: “Biz sizi koruyacağız” diyerek ellerinden silahlarını toplayıp, ardından küiur birliğine el altından imha emri verişlerinin sırrı!... Târih 12 Ocak 1996... Tam bu satırların tashîhiyle uğraşıyorum... Televizyondan Amerika’nın, eski “Filistin Kurtuluş(!) Örgütü” yeni “Kukla Filistin Devleti” başkanı Yâser Arafat’a. “Müslümanlara karşı kullanılmak şartıyla.” 250 234 Tefsir Problemleri milyon dolar yardım yaptığı haberi okunuyor!... Belki bu başkanın müslümanlığı sahte!.. Müslümanlara karşı kullanmak şartıyla!... Sürgün hâline getirdiğin bir milletin içerisinde istediğin gibi kullanabileceğin bir sahte örgüt kuracaksın, başına kendi kuklanı koyacaksın, bu örgüte bir de. ‘‘Kurtuluş(!) Örgütü”adını verecek, o milleti böylelikle ikiye böleceksin, başındaki kuklan kurtuluş örgütü(!) başkanına da: “Al sana para, al sana imkânbunların kandırıp peşine takabildiklerinin eline silahları ver, böylece, önce kandıramadıklarının işim bitir!... Sonra kandırdıklarının işi kolaydır..” diyeceksin Bu işin finansmanı sâdece madde... Para ve imkân... Onu da zâten aynı millet, ya da milletlerin sırtından, aynı müslümanların yurdundan elde ediyorlar... İşte oynanan oyunlar! Tefsir Problemleri 235 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM HIRİSTİYANLARIN İSLÂM PEYGAMBERİ VE K U R ’  N KARŞISINDAKİ KONUMLARI 236 Tefsir Problemleri س ِم ه يم ْ ِب ِ ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح ضى َعن َك ا ْليَهُو ُد َو َال َ َو َلن تَ ْر َّصا َرى َحتَّى تَتَّب ِ َع ِم َّلتَهُ ْم ُق ْل إِن َ ال َّن هُ َدى “Yâ Muhammed!.. Ne Yahûdiler, ne de Hıristiyanlar, sen onların dinlerine tâbi olmadıkça, senden asla razi (ve memnun) olmayacaklardır.” Kur’ân-ı Kerîm Bakara Sûresi Âyet: 120. Tefsir Problemleri 237 İNCİL’DE KUR’ÂN, İSLÂM, PEYGAMBERİ VE ÖZELLİKLERİ Buraya kadar özellikle Tevrat’taki, Hz. Peygamberin geleceğini gösteren delîller üzerinde durduk. Ve bu delillerin, Yahûdîlerin Kur’ân’a tahrif iftiraları düzmekle değil, O’nu kabûl edip Allah’a verdikleri sözü yerine getirmekle yükümlü tutulduklarını göstermeye çalıştık. Şimdi de aynı şeyin “İncîl”deki delillerine göz atalım: ْ ُت َعلَ ْي ُك ْم َوأَوْ ف ْ يَا بَنِي إِ ْس َرائِي َل ْاذ ُكر ُ ُوا نِ ْع َمتِ َي الَّتِي أَ ْن َع ْم ( وا بِ َع ْه ِدي ُ ُون َ وف بِ َع ْه ِد ُك ْم َوإِي ِ )أ ِ َّاي فَارْ هَب “Ey İsrail oğulları!.. Size ihsân ettiğim nimetlerimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü tutunuz, Ben de size verdiğim sözü tutayım ve Benden korkun”343 Hâvârilerin ileri gelenlerinden, Yahûza ilk Peygamber Adem A.S.’dan sonra gelen yedinci peygamber -Uhnûn A.S.’dan alınan kesin bir haberi şöyle yazmaktadır: “Ahmed adında son bir peygamber (İslâm peygamberi) gelecek. O’mm etra fında toplananlara (Havari) değil, (Ashâb-ı Kirâm) denilecek. Bunlar doğru bir dîni yürütecekler. Kötülükleri yıkacaklar; hiçbir 343 Bakara sûresi, âyet: 40. 238 Tefsir Problemleri zaman putlara, resimlere, şekillere tapmayacaklar. Allah’ın birliğini yayacaklar ve öğreteceklerdir. Bu konuda önlerine çıkacak her engeli yıkacaklardır. Başka dîn ve inanç taşıyanların tümü ağlayacaklar ve üzüleceklerdir.344 KUR’ÂN-I KERÎM’İN İNCİL’İ DOĞRULAMASI Burada Rasûlüllah S.A.’in: peygamber, diğer ifadesiyle âhır zaman peygamberi olduğu, 2) -İsminin “Ahmed” olduğu, dâvetini kabûl edenlerin adlarının da Hz. Isâ’nınkiler gibi “Havariler” değil; “Ashâb-ı Kirâm” olduğu. 3) -Doğru bir dîn, (Hakk) üzere olacakları. 4) -Tevhîd inancında olacakları. 5) -Buna karşı çıkan bütün engelleri aşacakları ve 6) -Başka dîn ve inanca sâhip olanların rahatlarını bozacakları tasrîh edilmektedir. 1) -Son Hiçbir zaman hiç kimse bunların harfi harfine gerçekleşmiş olduğunu inkâr edemez. Mesela: 1)- Hz. Muhammed’in Son Peygamber oluşu: 344 Delhi’li Rahmetullah Efendi, Izhâru’l-Hak Tercümesi: 669. Tefsir Problemleri 239 َّ ُول ( َهللاِ َوخَ اتَ َم النَّبِيِّين َ ) َّما َكانَ ُم َح َّم ٌد أَبَا أَ َح ٍد ِّمن ِّر َجالِ ُك ْم َولَ ِكن َّرس “Muhammed sizin hiçbirinizin babası olmamıştır. Fakat O, Allah’ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur.”345 “Gölge peygamber”, “serî peygamber”silsile peygamber” vb. gibi, uydurmalar bazı sapıkların sapıklıklarını tatmîn için uydurdukları saçmalıklardan başka bir şey değildir. Neymiş efendim. Muhammed. Âhir zaman peygamberliği serîsinin sembolü, son peygamber Tûbâsı’nın ilk gölgesi veya son peygamberlik dizisinin imamesi imiş; mesela, Ahmed Kâdiyân veya falan ya da filân şeytan o dizinin tânelerinden bir tâne. o tûbânın gölgelerinden bir gölge imiş!...346 Bütün bunlar hiçbir zaman eksik olmayan ve özellikle müslümanların zayıf düşdükleri devrelerde azan denge bozukluklarının yalancı peygamberlik şeklindeki görüntülerinden başka bir şey değildir. 2)- İsminin “Ahmed”, O’na inananların isminin (Ashâb-ı Kiram) oluşu: 345 Ahzâb sûresi, âyet: 40; Miras. Kâmil, Sahîhu Buhâri Muhtasarı Tecrid Tercemesi ve ez-Zebîdî. Ahmed b. Ahmed b. Abdillatif, Muhtasarı Tecrîd: 9/255-256. 346 el-Müftî Mahmud, el-Mütenebbi’I-Kâdivânî ve Nebzetün Min Ahvâlihî ve Ekâzîbihî: 3-4. 240 Tefsir Problemleri َّ يل إِنِّي َرسُو ُل ( هللاِ إِلَ ْي ُكم َ ِال ِعي َسى ابْنُ َمرْ يَ َم يَا بَنِي إِ ْس َرائ َ ََوإِ ْذ ق َّ ص ِّدقًا لِّ َما بَ ْينَ يَ َد ي ِمنَ التَّوْ َرا ِة َو ُمبَ ِّش ًرا بِ َرسُو ٍل يَأْتِي ِمن بَ ْع ِدي ا ْس ُمهُ أَحْ َم ُد فَلَ َّما َ ُّم ْ ُ ٌ ِت قَالوا هَ َذا ِسحْ ٌر ُّمب ين ِ ) َجاءهُم بِالبَيِّنَا “Meryem oğlu Îsâ’da bir zaman: “-Ey İsrail oğullan! Ben size benden evvelki Tevrat’ı tasdik eden benden sonra gelecek ismi “Ahmed” olan bir peygamberi müjdeley(ici olarak gel)en bir peygamberim... “ dedi... Fakat O (peygamber) kendilerine (hıristiyânlara) apaçık delîl (ve bürhân) lar getirince: “Bu apâşikâr bir büyüdür.” dediler,”347 ()أصحا كالنجوم بأيهم إقتديتم إهتديتم “Benim Eshâbım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.”348 3)- Doğru (Hakk) din üzre olmaları: )إِ َّن ال ِّدينَ ِعن َد ه (اْل ْسالَ ُم ِ ِهللا “Allah katında geçerli olan (Hakk) din kesinlikle “İslâm”dır.”349 347 es-Saff sûresi, âyet: 6. Tirmîzî, Taharet: 39, Eymân: 8; İbnü Mâceh, Zühd: 36; Neseî. Taharet: 109; Muvatta', Taharet 28: Ahmed b. Hanbel: 3, 22. 349 Al-i İmran sûresi, ayet: 19. 348 Tefsir Problemleri 241 (ُ) َو َمن يَ ْبت َِغ َغ ْي َر ا ِْل ْسالَ ِم ِدينًا فَلَن يُ ْقبَ َل ِم ْنه “Kim, din olarak “islâm “dan başkasını ararsa, O (aradığı İslâm dışı şey), ondan asla kabul edilmez...”350 -Tevhîd inancında olmaları: Bu zaten İslâm ve îmânın temel şartıdır. Âyet ve Hadîslerden delilleri sayılamayacak kadar çoktur. 5) -Tevhîde karşı çıkan engelleri aşmaları: Düşmanlara karşı eshâbın şiddetli ve acımasız olduklarına dâir Feth 29. âyetini daha önce açıkladık. Burada da: 4) ُ ْث ثَقِ ْفتُ ُموهُ ْم َوأَ ْخ ِرجُوهُم ِّم ْن َحي ُ ) َوا ْقتُلُوهُ ْم َحي (ْث أَ ْخ َرجُو ُك ْم “Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” 351 âyet-i kerîmelerine işâretle yetinelim. -Pekçok İslâm dışı din ve inanç mensûbunun rahatlarını bozdukları, evlerini )urtlarını ellerinden aldıkları ve içlerine bir korku, bir dehşet saldıkları tarihin tescilidir. 6) ْ ب الَّ ِذينَ َكفَر (ب َ ُوا الرُّ ْع ِ ) َسنُ ْلقِي فِي قُلُو “Kâfirlerin kalplerine korku atacağız.”352 350 Al-i İmran sûresi, ayet: 85. Bakara sûresi, âyet: 191; Nisa sûresi, âyet: 89 ve 91. 351 242 Tefsir Problemleri HZ. İSA’NIN HIRİSTİYANLARA VASİYYETLERİ “Hz. Îsâ ve Hz. Yahyâ A.S.’ın bütün İndilerde şöyle dediği yazılıdır: “Bize inanan Havariler, sevgili kardeşlerim! Sizler her gittiğiniz yerde Allah’ın melekûtunun yaklaştığını haber verin. “ “Sizi kabul edip misafir edenlere, sizleri kabul etmeyip kovanlara devamlı olarak Allah’ın melekûtunun yaklaştığını müjdeleyin ve bu kutsal kişi, eşsiz peygamber gelince doğruluğun, faziletin, bilginin, Allah’ın birliğinin müjdecisi olacaktır. En doğru yolun yolcusu ve bu yolu büyük bir kahramanlıkla savunacak kişilerin de O yüce Peygamber’in etrafında toplanacaklarını, kıyâmete kadar bunların yıkılmayacaklarını bıkmadan, usanmadan tekrarlayın.” “O’nun kitabı gökten (Allah tarafından) indirilen çok değerli bir kitab olacaktır...”353 Burada “Allah’ın melekûtu, kutsal kişi, eşsiz peygamber ve O’nun kitabı” ile neyin kastedildiğini tekrarlamaya lüzum görmüyorum. İncil’den nakillere devam ediyoruz: “Allah’ın veya göklerin melekûtu en küçük tohumdan da küçüktür. Fakat; ekilince, en büyük ağaçlardan daha büyük olıır. “ -(Burada yukarda üzerinde 352 353 Âl-i İmrân sûresi, âyet: 151. Matta İncili, 3. bölümün 1. âyetleri. Tefsir Problemleri 243 uzun uzadıya durduğumuz: “Filizini çıkaran, yükselen, güçlenen, kalınlaşan, ekenlerini hayran bırakan küçücük bir ekin tohumu gibi... Kâfirlere şiddet, aralarında merhamet sahibi...” anlamındaki Feth: 29. âyetini hatırlamamak mümkün değil)- Havadaki bütün Kuşlar onun gövdesinde ve dallarında yaşayabilirler.”354 HIRİSTİYANLARLA DİĞER EHL-İ KİTÂB’IN İSLÂM KARŞISINDAKİ DURUMLARI Matta İncilinde yine şöyle bir temsilî anlatım yer almıştır: “Allah’ın melekûtu, göklerin melekûtu bağına işçi (amele) bulmak üz re erkenden dışarı çıkan bir ev sahibine benzer, d işarda birkaç işçi bulur, gündeliği -misâl olarak- yirmi beş liradan pazarlık eder, evine gönderir. Bir kaç saat sonra birkaç işçi daha bulur, yine bağına yollar, öğleden sonra kalabalık bir insan topluluğu görür, “neden boş duruyorsunuz?” diye sorar. Onlar da: “-İş bulamadık” derler. Onları da bağa gönderir. İkindi üzeri de yine büyük bir topluluk görür. Onlarla da gündeliği yirmi beş liradan pazarlık ederek bağına gönderir Akşamüzeri, önce en sonra gelenlerin hesabını vererek gönderir. Bütün işçilere ücretlerini yirmi beş liradan verir. Önce gelenler: “-Biz sabahın erken saatinden beri çalıştık, sonra gelenler bizden çok az çalıştılar. Onlara da yirmi beş lira verdiniz. Hem de bizden önce 354 Matta İncili, 13. bölümün 31. ve devâmındaki âyetleri. 244 Tefsir Problemleri gönderdiniz,” diyerek mırıldandılar. Ev ve bağ sahibi onlara: “-Ne mırıldanıyorsunuz? Ben sizinle gündeliğiniz yirmi beş liradan pazarlık yaptım. Hakkınızı eksiksiz verdim. Sonra, parayı veren benim, yani ben mal sahibiyim. Malımı ve paramı dilediğim gibi kullanmayıp, sizin dilediğiniz gibi mi kullanayım? Böyle şey olur mu?!. Onlara fazla verdiğimi söylüyorsunuz. Sizlere noksan vermedikten sonra söz söylemeye, mırıldanmaya hakkınız yoktur” der...355 Bu temsilî anlatımı andıran bir kaç hadîs de ufak tefek metin farklılık- larıyla Buhârî, Tirmîzî, İmâm Mâiik ve İmâm Ahmed’de de yer almaktadır. Metinler uzun olduğu için meâlen veriyorum. “Ebû Müse’l-Eş’ârî’den (44/664) nvâyet edilmiştir: Rasûlüllah S.A. buyurmuş ki: ‘Müslümanlara karşı Yahûdî ve Hıristiyanların durumu (peygamberleriyle münâsebetleri) şuna benzer. Bir adam bir takım kimseleri (sabahtan) gece (nin girişin)e kadar (çalışmak üzere) ücretle tutmuş. (Bu işçiler), günün, (gündüzün) yarısına (öğleye) kadar çalışmış ve iş sâhibine: “-Bizim senin ücretine ihtiyacımız yok” demiş, (işi bırakıp gitmiş)ler. O adam başkalarını tutmuş ve onlara: “-Şu günü tamamlayın da şu (sizden önceki)ler için şart koştuğum (belirlediğim) ücreti size (eksiksiz) vereyim...” demiş; (bu ikinci takım 355 Matta İncili, 20. bölümün 1-17. âyetleri. Tefsir Problemleri 245 da) çalışmaya koyulmuşlar. İkindi namazı vakti gelince bunlar da (işten vaz geçip), “çalıştığımız senin olsun, (gündelik) falan istemeyiz demişler. (Adam bu kez de) başkalarını ücretle tutmuş, onlar da günlerinin geri kalan, güneş batana kadarki kısmınca çalışmışlar ve (kendilerinden evvelki) her iki işçi grubu (Yahûdî ve Hıristiyanların ücretlerinin her ikisini de birlikte tam olarak almışlar...”356 Buhâri’nin meşhur şârihi Aynî (855/1451) bu hadîsi şerhederken şunları kaydetmiş: “Bu, Allah Teâlâ’nın emrettiğini terkeden Yahûdî ve hıristivânlarla, Hakk’ın hidâyetini ve Rasûlüllah S.A.’in getirdiğini kabûl eden müslümanlar hakkında getirilmiş bir darb-ı meseldir. Bu, Ebû Mûsâ’l-Eş’arî (44/664) hadî- siyle anlatılmak istenen şudur: Peygamberlerin getirdikleri emir ve yasaklarla dünya durdukça amel edilmek üzere bazılarına (yani Yahûdîlere) Mûsâ A.S.’ın dîni gönderildi. Bunlar sonraları, Îsâ A.S. Cenâb-u Hak tarafından peygamber olarak gönderilince, O’na uymakla emr olundular. Onlar ise bu teklîfe vanaşmayıp uzak durdular. Îsâ A.S.’ın getirdiği şeylerle başkaları amel etti. Peygamberleri de onlara dünyanın geri 356 Sahîhu Buhârî, Mevâkîtü’s-Salâh: 18, Tevhîd: 31. 47; Aynî, Bedrüddin Ebû Muhamnıed Mahmûd b Aîımed, Umdetü’l-Kâri Fî Şerhi Sahîhi’l-Buhârî: 2/563; Nâsıf, eş-Şeyh Mansûr Alî, et-Tâcü’l-Câmi’u Li’l-Usûl Fî EhâdisiYRasûl 3/426; Naînı, Ahmcd, Sahîhu Buhârî Muhtasarı Tccrîdi Sarih Tercemesi: 2/503. 246 Tefsir Problemleri kalan kısmında kendi getirdiğiyle amel etmelerini emretti. Nihâyet Rasûlüllah S.A. peygamber olarak gönderildi ve onlara getirdiği şeylerle amel etmelerini emretti, onlar yine karşı çıktı ve yanaşmadılar. Bunun üzerine Cenâb-u Hakk’da müslümanlan getirdi. Onlar peygamberlerinin getirdiği şeylerle kıyâmete kadar amel ettiler. Bundan dolayı da gündüzü çalışarak tamamlayan işçinin bütün günün ücretine kavuştuğu gibi, dünyanın tüm ömrü boyunca Allah’a ibâdet ve taat edenin (Allah hesabına çalışanın) mükâiatı (ve ücreti)ni elde ettiler.”357 Abdullah b. Ömer R.A.’den (73/692), Rasûlüllah S.A.’ın şöyle dediğini işittim: Buyuruyorlardı ki: “-Sizden evvel gelen ümmetlere nisbetle sizin (dünyada) kalış müddetiniz (bütün bir güne nisbetle) ikindi manazından güneşin batmasına kadarki müddet (gibi)dir. Ehl-i Tevrat’a Tevrat verildi. Onunla âmil ol(up çalış)dılar. Fakat gündüz yarıya varınca çalışmaktan âciz kal(ıp vaz geç) diler. Fakat kendilerine (yine) birer kirât (olan gündelik) verildi. Ehl-i İncil’e de İncil verildi, onlar da ikindi namazı vaktine kadar (onunla) âmil ol(up çalış)dıktan sonra, âciz kal(ıp vaz geç)diler. Onlara da birer kîrât (olan gündelik) verildi. Sonra bize Kur ân verildi. Güneş batana kadar çalıştık. Ve bize ikişer kîrât olarak (gündelik) verildi. Bunun üzerine Ehl-i Tevrât’la Ehl-i İncil: “-Ey Rabbimiz!.. Onlara ikişer kîrât, bize ise (yalnız) birer kîrât verdin. Hâlbuki biz daha çok çalıştık” 357 Aynî. Bedrüddîn Ebû Mühammed Mahmud b. Ahmed. Umdetü’l-Kârî Fî Şerhi Sahîhi’l-Buhârî: 2/563 Tefsir Problemleri 247 derler. Allah Teâlâ’da: “-Bütün gün çalıştığınıza göre (belirlenen) gündeliğinizden birşey kestim mi ki?” diye sorar. Onlar: “-Hayır, (kesmedin Yâ Rab)” derler. O da: “-İşte o benim (kerem ve) fazhmdır ki, dilediğime veririm.” buyurur.358 et-Tâcü’l-Câmi’u Li’l-Usûl müellifi Şeyh Mansûr Alî Nâsıf bu hadîs-i şerifin açıklaması olarak şunları kaydetmiş: “Bu, kitapları tahrif ve tebdîl edilmeden yaşamış (ve kitaplarının doğru şekillerine uygun amel etmiş) ehl-i kitâb hakkındadır. Onun için bunlara hakları Kîrât Kîrât verilmiş. Geçmiş ümmetlerin zamanlarına nisbetle Muhammed ümmetinin zamanı, ikindi namazından güneşin batmasına kadarki zaman gibi; Yahûdîlerin zamanı, sabahtan öğleye kadarki zaman gibi; hıristiyânların zamanı da öğleden ikindiye kadarki zaman gibidir. Muhammed ümmeti zamanlarının kısalığı ve amellerinin azlığına rağmen eskilerden daha fazla ecir almaktadırlar. Burada, Cenûb-u Hakk Yahudi ve Hıristiyânlara hiçbir haksızlık veya zulüm yapmamaktadır. Yalnız onlara amellerinin reel karşılığını vermektedir. Muhammed ümmetine ise amellerinin reel 358 Buhâri Muhtasarı Tecrid Tercemesi: 2/502-504. Nâsıf, eş-Şeyh Mensûr Alî, et- Tâcü’l-Câmi’u Li’l-Ûsûl Fî EhâdisIV-Rasûl: 3/426-427; Buhârî. Mevâkîtü s- Salât: 18. Tevhîd: 31, 47. 248 Tefsir Problemleri değerlerine ilâveten bir de, bir o kadar kendi fazl-ü keremini eklemektedir.”359 Şârih Aynî’nin (855/1451) bu Hadisi Şerîf hakkında söylediklerini de şöyle özetleyebiliriz: “Cenâb-u Hakk. Yahudilerin yahûdîlik esaslarına göre amel etme sürelerini günün tamamına göre değerlendirmiş. Bu, Yahûdîlerin şervati Îsâ A.S.’ın şerî’atıyla neshedilene (geçersiz kılınana) kadar sürmüş. Sonra Îsâ A.S.’ı peygamber olarak görevlendirince de sanki: “-Bir kîrât ücret karşılığı, bu yeni şerVatla amel edecek kim var?” diye sormuş... hıristiyânlar da o şerî’atla, Cenâb-u Hakk o şerî’atı Muhammed S.A. ile neshedinceye (geçersiz kılıncaya) kadar amel ettikten sonra, müslümanlara sırf kendi kereminden: “-Günün geri kalan kısmında iki kîrât ücretle çalışacak var mı?” diye iş teklifinde bulunmuş, müslümanlar da: “-Dünyanın ömrünün sonuna kadar biz çalışırız...” demiş oluyorlar. Dolayısıyla Yahudilerden Îsâ A. S.’a îmân edip, onun şerî’atıyla amel edinceye kadar Hz. Mûsâ’nın şerî’atıyla amel etmiş olanların ecri iki kattır. Hıristiyânların da, Hz. Muhammed S.A.’e îmân etmeleri hâlinde, durumları yine böyledir. Nitekim hadîs-i şerifte: ()ورجل أمن بنبيه وأمنبىيؤتى أجره مرتين 359 Nâsıf, Şeyh Mansûr Alî, a.g.e.: 2/427. Tefsir Problemleri 249 “Kendi Peygamberine inanan buna ilâveten bir de bana inanan kimse (varya), işte onun ecri de iki kat verilir...”360 Buyurmuştur. “Ebû Müse’l-Eş’âri’nin (44/664) hadîsine göre, önceki iki grup (yani yahûdî ve hıristiyânlar) hiçbir şey almamış oluyorlar. İbnü Ömer R.A.(73/692) hadîsi ise her grubun birer kîrât ücret elde ettiklerini göstermektedir. Bu iki farklı durumun arasında uyum nasıl sağlanacak? Denirse; cevabı şudur: Ücret alanlar şeriatları nesh edilip hükümsüz kılınmadan vefat edenlerin, ücret almayanlar ise, dinlerini tahrîf edenlerle, kendi peygamberlerinden sonra gönderilen peygamberlere inanmayanların 361 durumuna misal teşkil etmektedir.” Şârih Aynî (855/1451) Hattâbî’den naklederek diyor ki: “İbnü Ömer R.A.’in (73/692) bu hadîsinden şu anlaşılıyor: -Yahûdîlerin bütün gün, hıristiyânların da gündüzün kalan yarısında çalışmak üzere ücretleri ikişer kîrât imiş, işi hangisi tamamlarsa, ücretin tamamını hakketmiş olduğu için ikişer kîrât alacaktır. Fakat işi yarıda bırakıp, teahhüd ettikleri işi tam olarak 360 Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhârî Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi: 2/504; Avnî, Bedrüddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed, l'mdetü'l-Kârî Fî Şerhi Sahîhi'l-Buhârî: 2/563-564. 361 Aynî, Bedrüddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed. Umdetü'l-Kârî Fî Şerhi Sahîhi'l-Buhârî: 2/564; Naîm Ahmed. Tecrîd Tercemesi: 2/504-505. 250 Tefsir Problemleri yapmadıkları için, her birinin payına düşen kadar ücret alarak birer kîrât elde etmişlerdir. Sonra müslümanlar gelip de her iki grubun ücretlerinin toplamım alınca, hasede kapıldılar. Çekememezlik duygusuna düştüler. Eğer durum bu şekilde olmamış olsaydı, bu sözlerin bir anlamı kalmazdı. Özellikle, Ebû Mûsâ R.A.’in rivâyetine göre, Yahudilerle hıristiyânların: “Bizim ücrete ihtiyacımız yok!” demiş olmaları, kitapları Tevrât ve İncil’i tahrif ve Şeriatlarını tebdîl ederek gâyeye ulaşma yolunu kendilerinin kesmiş olmalarından ve nefislerine karşı cinâyeti kendilerinin işlemiş olmalarından dolayı ücretin tamamından mahrum bırakılmışlardır...362 İmâm Mâlik (179/795) ve Ahmed (241/855) R Anhümâ’nın rivâyetleri de şöyledir: “Sizin dışınızdaki ümmetlere nisbetle sizin eceliniz, ikindi namazı ile güneş batımı arası(ndaki zaman) gibidir. Sizin durumunuzla Yahûdî ve hıristiyânların durumları ücretle birtakım ücretli (işçi) ler tutan kimsenin durumu gibidir. Bu kimse: “-Kim sabahtan gündüzün ortasına (öğleye) kadar çalışırsa ben ona bir kîrât vereceğim..” demiş, Yahudiler (bu süre içerisinde) çalışmışlar. Sonra iş sahibi: “-Kim gündüz ortasından (öğleden) ikindi namazına kadar çalışırsa 362 Aynî, Bedrüddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed: Umdetü'l-Kârî Fî Şerhi Sahîhi'l-Buhâri: 2/564; Naîm. Ahmed. Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi: 2/505. Tefsir Problemleri 251 ona da bir kîrât vereceğim...” demiş... Hıristiyânlar da (bu süre içerisinde) çalışmışlar. Sonra, iş sahibi: “-Kim ikindiden güneş batıncaya kadar çalışırsa ona da ikişer kîrât vereceğim işte siz o (ikişer kîrât vereceğim) kimselersiniz” demiş. Bunun üzerine Yahûdî ve hıristiyânlar kızmış ve: “-Neden biz daha fazla iş yapıyor, daha az lutfa nail oluyoruz!...” demişler. İş sahibi de bunun üzerine: “-Ben sizin hakkınızdan herhangibir şey kısıp da size zulmettim mi?” diye sorar. Onlar da: “-Hayır...” derler. İş Sahibi: “-İşte bu benim fazl(ü bereketi)imf onu dilediğim kimseye ikram ederim” buyurur.”363 Gerek İncil’de ve gerekse çeşitli Hadîs-i Şeriflerle İslâm’da yer alan bu darb-ı mesel şeklindeki haberde önemli olan nokta, Yahûdî ve hıristiyânların kendilerini tâkîben gelecek olan Şerfate uyma yükümlülüğünü üstlenmiş olmalanna; peygamberleri kendilerine bilâhare ismi Ahmed olan bir âhir zaman peygamberi geleceğini, dîni O nun tamamlayacağını, kendisinin ve eshâbının belirgin birtakım özellikleri taşıyacağını, O’na ulaşanların mutlakâ O’nun dînine girmesi gerektiğini haber vermiş olmasına; kitaplarında ilerde gelecek ve dünyayı iyilik ve güzelliklerle dolduracak olan bu peygambere uymakla 363 Buhârî, Sahîhu Buhârî, Mevâkitü's-Salâh: 18, Tevhîd: 31, 47; Nâsıf, eş-Şeyh Mansûr Alî, et-Tâcü'l-Câmi'u Li'l-Usûl Fî EhâdîsiV-Rasûl: 3/427; Müsnedü Ahmed b. Hanbel: 2, 112. 134; Tirmîzî: 93; Naîm, Ahmed, a.g.e.: 2/502-503. 252 Tefsir Problemleri emrolunmalanna rağmen bütün bu delilleri ya tahrif ve tebdîl etmek, ya da gerçekle ilgisi olmayan bir takım saçmalıklarla te’vîl etmek sûretiyle bu görevlerini çekememezlik yüzünden bile bile yerine getirmemekte direnenlerin, Ebû Mûse’l-Eş’arî’nin (44/664) naklettiği hadîste olduğu gibi, peygamberlerinin şahsında vermiş oldukları sözü yerine getirmediklerinden; öğle ya da ikindi sonuna kadar ter dökerek getirdikleri işi; “-Biz ne iş isteriz, ne de ücret!...” diyerek terkedib tam bir aptallık sergileyerek hiçbir şey elde etmeden çekip gitmeleridir. Bunlar bu işten en zararlı çıkanlardır. Hz. Muhammed S.A.’in kendilerini, kendi dinlerini ve kitaplarını da kabût ve tasdîk eder olduğu halde, yine kendi dinlerinin tahrifata uğratılmamış mükemmel şekline, “İslâm’a” çağırmasına rağmen yine kendi dinlerinin gereğini yapmadıkları, O âna kadarki kan terlerini hiçe sayıp ücret almadan çekip gitme aptallığını göstermeleridir. Bunlar bu işte en aptalca davranan ve kendi iplerini kendi elleriyle çekerek evlerine eli boş dönmek zorunda kalan işçi gibi ebediyyet evi ahirette cehennem evini hakedenlerdir. En kârlı çıkanlar ise günün son faslı, ikindi akşam arası işçileri (müslümanlar) içerisinde yer alma bahtiyarlığına erebilenlerdir. Bunlar Allah’ın fazl-ü bereketiyle çok az bir süre çalışmış olmalarına rağmen ücretlerini hakkettiklerinin iki katı olarak alacaklardır. İster Yahûdî ve hıristiyânlardan olsun, ister mecûsi, ya da putperestlerden, Hz. Muhammed S.A.’in ümmeti içerisine girebilme şansını kullanabilenler, önceki semâvî din Tefsir Problemleri 253 mensuplarının iki misli değerdedirler. Çünkü müslümanlann düşmanları gayr-i müslim işbirlikçisi insanların, (yani Yahûdîler + hırıstiyânlar + müşriklerin) şeytanları ile İblis nev’inin şeytanlarıdır. Gayr-i müslimlerin şeytanları ise sâdece İblîs nev’inin şeytanı ve işte bundan dolayı olsa gerek ki, Sallellahü Aleyhi ve sellem efendimiz de: ()ورجل أمن بنبيه وأمنبىيؤتى أجره مرتين “Kendi Peygamberine inanan buna ilâveten bir de bana inanan kimse (varya), işte onun ecri de iki kat verilir...”364 Buyurmuştur. Bu arada misli misline alın terinin reel değerini alanlar kim denilecek olursa, o da gâyet açıktır. Hz. Muhammed gönderilmeden Hz. Âdem’den, Hz. Mûsâ’ya kadar Allah’a inanmış olanlar ile. Hz. Mûsâ’dan îtibâren Hz. Muhammed’e kadar olabildiğince, tahrîf edilmemiş şekliyle kendi hakîkî dinleri üzere kalabilmiş ve Hz. Muhammed’e ulaşamadan dünya değiştirmiş “Hanîfler”dir. Hani Cenâb-u Hakk’ın âyet-i kerîmelerinde ifadesini bulduğu gibi: 364 Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhârî Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi: 2/504; Avnî, Bedrüddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed, l'mdetü'l-Kârî Fî Şerhi Sahîhi'l-Buhârî: 2/563-564. 254 Tefsir Problemleri ْ وا َوالَّ ِذينَ هَاد ْ ُإِ َّن الَّ ِذينَ آ َمن َّ ِارى َوالصَّابِئِينَ َم ْن آ َمنَ ب ( ِاّلل َ ص َ َُّوا َوالن ٌ ْصالِحا ً فَلَهُ ْم أَجْ ُرهُ ْم ِعن َد َربِّ ِه ْم َوالَ َخو ف َعلَ ْي ِه ْم َوالَ هُ ْم َ اآلخ ِر َو َع ِم َل ِ َو ْاليَوْ ِم َ) يَحْ زَ نُون “Şüphe yok ki (daha önce gelen peygamberlere) îmân edenler (olsun Hz. Mûsâ’nın dînini kabul eden) Yahûdûer (olsun), Hıristiyan ve sâbi’îler (olsun); kim (kendi peygamberinin getirdiği şerî’ate göre) Allah’a ve âhire t gününe inanır. Bununla beraber (O şeriatın emirleri uyarınca) sâlih (güzel) amel (ve hareket)de bulunursa; elbette onların Rabları katında ecir (ve mükâfatları) vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur. Hem onlar üzülecek de değillerdir.”365 () َما َكانَ إِب َْرا ِهي ُم يَهُو ِديهًا َوالَ نَصْ َرانِيهًا َولَ ِكن َكانَ َحنِيفًا ُّم ْسلِ ًما “İbrahim ne bir Yahudi, ne de hıristiyândı. Fakat O, hanîf’ti, Allah’ı bir tanıyan bir muvahhid, bir müslümandı.”366 buyrııluyor ya, işte onlar!... 3) - ( ان َواجْ تَنِبُوا قَوْ َل َ ْفَاجْ تَنِبُوا الرِّج٠ ٠ ٠ ِ َس ِمنَ ْاألَوْ ث َّ ْ ُّ ٠٠٠ور٭ ُحنَفَاء ِّللِ َغ ْي َر ُمش ِر ِكينَ بِ ِه ِ )الز “... Şu halde murdar putlardan kaçının, yalan sözlerden (yalan yere şâhidlik etmekten) çekinin. Allah’ın hanîfleri, O’nun birliğine inanan ve O’na eş koşmayanlar 365 366 Bakara sûresi, âyet: 62. Âl-i Îmrân sûresi; âyet: 67. Tefsir Problemleri 255 olarak (yalan yere şehâdetten) kaçının.”367". “3W> fermânı var ya, işte ayrıca buralarda ifadesini bulduğu gibi... َي ٍء أَ ْكبَ ُر َشهَادةً قُ ِل ه ( هللاِ َش ِهي ٌد بِ ْينِي َوبَ ْينَ ُك ْم ْ قُلْ أَيُّ ش ُ َوأُو ِح َي إِلَ َّي هَ َذا ْالقُرْ آنُ ألن ِذ َر ُكم بِ ِه َو َمن بَلَ َغ أَ ِئنَّ ُك ْم لَتَ ْشهَ ُدونَ أَ َّن َم َع ه ًهللاِ آلِهَة َ )أُ ْخ َرى قُل الَّ أَ ْشهَ ُد قُلْ إِنَّ َما هُ َو إِلَهٌ َوا ِح ٌد َوإِنَّنِي بَ ِري ٌء ِّم َّما تُ ْش ِر ُكونDaha önce metinleriyle verdiğimiz, en büyük şâhidliğin Allah’ın şâhidliği olduğu. Hz. Muhammed’in hak peygamber olup Yahûdî ve hıristivânlara, kitaplarında mevcûd olan bu gerçeği inkâr ettiklerine Allah’ın şehâdet edeceği, çirkin yalancı şâhidlik ne kadar âdî ve bayağı ise, Allah’ın bu hakk şehâdetinin o kadar ulu ve yüce bir şahitlik olduğu;368 5) ( َْرفُونَ أَ ْبنَاءهُ ُم الَّ ِذين َ الَّ ِذينَ آتَ ْينَاهُ ُم ْال ِكت ِ َاب يَ ْع ِرفُونَهُ َك َما يَع ْ )خَ ِسرYahûdî ve hırıstiyânların kendi öz َُوا أَنفُ َسهُ ْم فَهُ ْم الَ ي ُْؤ ِمنُون evlatları gibi bilmelerine369 rağmen. 6) Kıyâmete kadar gelecek bütün beşeriyetin saadeti demek olan bu paha biçilmez gerçeği gizleyerek onlara en büyük zulmü, reva görmeleri. . . 370 4) - İşte Allah’ın gösterdiği hak yolda direnenler ve bu zorlu işi başarabilenlerle, her ne sûretle olursa olsun, bu yoldan sapanların durumları!... 367 el-Hâcc Îmrân sûresi; âyet: 30, 31. En'âm sûresi, âyet: 19. 369 En'âm sûresi, âyet: 20. 370 Bakara sûresi, âyet: 140; En'âm sûresi, âyet: 144; Bakara sûresi, âyet: 159. 368 256 Tefsir Problemleri İNCİL’İN İSLÂM VE PEYGAMBERİ HAKKINDAKİ BAZI ENTERESAN İFÂDELERİ VE HIRİSTİYANLARIN BUNLARI TAHRİF VE TE’VÎL ETMELERİ “Ben, babadan sizinle devamlı olarak bulunmak için sizlere başka bir “Farakliyt” vermesini isterim. 371 “O, Allah’ın ruhundan olacaktır. İnsanlar onu görmeyip bilmediklerinden, kabul etmeye güçleri kolay kolay yetmeyecektir. Ama sizler O’nu bilirsiniz. Çünkü sizlerin yanınızda oturan ve içinizde olan varlık O’dur.”372 “İyi bilin ve inanın ki, Allah tarafından gönderilecek olan Farakliyt size her şeyi öğretecektir. Benim öğrettiğim her şeyi sizlerin hatırınıza getirecektir.” 373 “Ben size şimdi ilerde olacak bir olaydan, gelecekten haber verdim ki, olduğu zaman benim sözlerimi hatırlayarak 374 inanasınız.” “Pederden sizlere gönderilecek olan Farakliyt, pederden aldığı doğru ruhla benim için de tanıklık edecektir. Siz de tanıklık edeceksiniz ki, başlangıçtan beri benimle berabersiniz.” 375 “Ben size kesin olarak doğruyu söylüyorum. Benim gidişim daha iyi ve daha hayırlı olacaktır. Ben gitmeyince Farakliyt gelmez. Ben gidersem Farakliyt’i gönderirim.” 376 “O gelince insanları iyi yola yöneltmeye çok çalışacak. 371 Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 15. âyet. Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 17. âyet. 373 Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 26. âyet. 374 Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 30. âyet. 375 Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 26. âyet. 376 Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 7. âyet. 372 Tefsir Problemleri 257 Günâh işleyenleri sapıkları affetmeyerek şiddetle azarlayacaktır.” 377 “Bana inanmayanları da hoş görmeyecek, onlara da kesinlik ve sertlikle işlem yapacaktır.”378 “Benim sizlere söyleyecek birçok sözlerim daha vardır. Fakat şimdi siz onları taşımak gücünde değilsiniz.” 379 Lakin O, Hakk’ın ruhu geldiği zaman, sizler doğruyu anlayacaksınız. Sizleri uyaracaktır. Çünkü O, bir sözü kendiliğinden söylemez. Yalnız işittiği sizlere ulaşacaktır. Ve sizlere bildirir.”380 “O kutsal kişi, beni de kutsayacaktır. Çünkü O zât söyleyeceklerini benimkinden alarak sizlere söyleyecektir.”381 “Pederin olanların tümü benimdir. Bundan dolayı, benimkinden alıp size haber verecektir.”382 İmam Kastalânî de (923/1517) “Mevâhıbü’l-Ledünniyye”sinde bu hususta şu bilgilen aktarmaktadır: “İbnü Tuğrul, “Dürrü Munazzam” cıdlı eserinde İncil, Îsâ A.S.’dan sonra o kavme bir Faraklit (peygamber) gönderileceğini ve kendisi gibi O’da Allah’ın emirlerini halka bildireceğini ve şerî’atinin kıyamete kadar bâkî kalacağını yazmaktadır.” 377 Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 8. âyet. Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 9. âyet. 379 Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 12. âyet. 380 Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 13. âyet. 381 Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 14. âyet. 382 Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 15. âyet. 378 258 Tefsir Problemleri “O, sizinle beraber dağılmış olanları bir araya toplayacak ve Hakk’ın ruhunu kuvvetle izhâr edecektir. Âlemde hiç kimse O’nunla savaşmaya güç yetiremeyecektir, diye buyurmuştur.” “İbnü Zafer’in (656/1258) naklettiği söz ise şöyledir:” “Vasiyetimi kabûl ediniz ve onu muhafaza ediniz. Ben size Faraklit’i diledim ki, zaman sona erinceye kadar sizinle beraber olsun.” “İbnü Zafer’in (656/1258) bu sözü, Hz. Îsâ tarafından açıklandığı üzere, Hakk Teâlâ hazretleri, kendinden sonra bir peygamber daha gönderecektir. Kendi gibi O’da Allah’ın rÎsâletıni tebtîğ edecek ve O’nun şerî’atı ebediyyen kalıcı olacaktır. O halde bu vasıfları taşıyan yalnız Hz. Muhammed S.A/dir O’ndan başkası olamaz...”383 İmam Kastalânî (923/1517) İbnü Zafer’den (656/1258) yaptığı nakillerine şöyle devâm ediyor: “-İncilin tercemesinde “Faraklit” peygamber demektir. Zira şöyle denilmiştir: -Muhakkak biliniz ki, hu söylediklerim benim sözlerim değildir. Hak Teâlâ hazretleri beni, bu sözleri size bildirmek için göndermiştir. O, beni ismimle zikredip rÎsâletimi tasdik 383 Kastalânî, Mevâhîbü’l-Ledünniyye Tercümesi, İlâhî Rahmet Hz. Muhammed: 2/105. Tefsir Problemleri 259 edecektir. Ben size ne söyledimse O, size gelip hatırlatacaktır. Bundan daha açık bir söyleyiş olmaz. Faraklit, Cenâb-u Hakk’ın gönderdiği bir Rasûl’dür. Gelip, Îsâ A.S.’ı tasdik edip O’nun Allah tarafından gönderildiğini bildirecektir. Ve gereken her şeyi halka söyleyip öğretecektir. Nitekim Îsâ A.S.’da öyle yapmıştı.” “Anlatılan ifadede geçen “Eb” sözü değiştirilmiş sözlerdendir. Yahudilerle hıristiyânların bu sözle kastettikleri Allah C.C.’dür. Onların âdetlerinde bu söz “ululamak” kelimesidir. Hıristiyânlar kendi büyüklerine “Âbâyı Rûhâ- niyye” diye seslenirler, talebeler öğretmenlerine “Eb, Eb...= baba baba” diye seslenirlerdi. Benî İsrâil Benî Îsâ dâima “Ebnâullâh=Allah’ın evlâtları” demeyi âdet edinmişlerdi. Bu sözün Cenâb-u Hakk’a lâyık olmadığını idrâk etmeden söylüyorlardı, (“ = )يرسل باسعىBabam beni ismimle gönderecek” sözünden kasıt, Hz. Îsâ’nın doğru ve hak peygamber olduğuna Hz. Muhammed S.A. efendimizin şahâdetidir. Ve Kur’ân-ı Kerîm’de O’nun övülmesi ve kendisine iftirâ olunan şeylerden arınmasıdır dediler”. “İncil’in diğer bir tercümesinde: “O peygamber geldiği zaman ehl-i kitâbm âlimlerine: “Niçin gerçeği gizlediniz?!. Neden Allah’ın kitabında olan kelimeleri değiştirip başka şekle soktunuz?!. Niçin dîni, dünya menfaatine karşılık sattınız?/..” diye kınanacak ve söylediklerim benim değil, Allah’ın bana 260 Tefsir Problemleri bildirdikleridir diyecek ve halka Hakk Teâlâ hazretlerinin emir ve yasakları anlatılacak ve âlem hakkında haber verilecektir... “ diye yazılmıştır İşte bu vasıfları taşıyan Hz. Muhammed S.A. ‘den başka kim olabilir?!. O Peygamber halka müjdeci, korkutucu ve gayıbdan haber verici Muhammed Mustafâ hazretleridir. Ve “Faraklit” ki, peygamber demektir, o hazretten başkasının olması düşünülemez.384” “Sehl, annesiyle birlikte amcasının himâyesine sığınmış bir yetimdi. Hıristivândı ve İncil okurdu. Birgün amcasının İncil sayfalarını alıp okurken rastladığı bir sayfanın yazıları hoşuna gitmedi. Eliyle yoklaştırdı, yaprağın birbirine tutkalla yapıştırılmış olduğunu gördü. Onları birbirinden ayırdığı zaman orada, peygamberimizin sıfatını şöylece yazılı buldu: O, ne kısa ne de uzun boyludur. Ak tenlidir. Saçı iki bölük hâlinde örgülüdür. İki o muzunun arasında peygamberlik mührü vardır. Kendisi çoğu zaman dizlerini dikip iki elini kavuşturarak oturur. Sadaka kabul etmez. Merkebe ve deveye biner, davar sağar. Eskimiş elbise giyer. Böyle yapan kişi, kibirden uzaktır. O, böyle yapar işte!... İsmâil’in soyundandır O!... Ahmed’dir ismi O’nun!..” 384 Kastalânî, Mevâhibü’l-Ledünniyye Tercümesi: İlâhî Rahmet Hz. Muhammed: 2/106. Tefsir Problemleri 261 “Sehl, peygamberimizin vasıflarını buraya kadar okuyup bitirdikten sonra amcası, çıkageldi. Sehl’in elinde İncil sayfasını görünce, kızdı ve: “-Bu yaprağı açmak, okumak senin nene gerek?” diyerek onu dövdü. Sehl de: “-Orada “Ahmed” peygamberin vasıfları var!” deyince; amcası: “-O, artık bundan sonra gelmeyecek... “ dedi.”385 “FARAKLİYT” KELİMESİNİN ANLAMI Delhili Rahmetüllah Efendi (1306/1888), 1268 yılında bir papazlar topluluğu tarafından yazıldığını söylediği, fakat ismini tasrîh etmediği bir kitapta Far akliyi sözünün şöyle açıklandığını ifade etmektedir: “Farakliyt sözü, yunancadan arapçaya aktarılmış ve arapçalaşmış bir sözdür. Bunun aslı yunancada –Paraklitos’tur- Ve vekîl demektir. Bu sözün yunanca aslı: Piroklitos’ tur. Piroklitos’un anlamı da. Muhammed ve Ahmed’dir; demişlerdir...”386 Delhili (1306/1888), bu bilgiyi aktardıktan sonra aşağıdaki önemli açıklamaları yapmaktadır: 385 İbnü Sa'd, Tabakât: 1/363. Delhili Rahmetüllah Efendi, Izhâru’l-Hak Tercümesi: 677. 386 262 Tefsir Problemleri HIRİSTİYANLARIN “AHMED” ANLAMINDAKİ “FARAKLİYT”İ İSTİSMARLARI “Farakliyt sözünü iyice anlayan bilginler, bir peygamberin daha geleceğinin müjdelendiğini biliyor ve bunu bekliyorlardı. İşte bu beklenen peygamber Hz. Îsâ olamazdı. Çünkü Hz. İsâ o zaman yaşıyordu. Bu âyetlerden faydalanarak Hz. Îsâ’nın doğumundan 170 yıl sonra küçük Asya’da yaşayan Menteş papazı: “-Îsâ A.S. hazretlerinin geleceğini müjdelediği Farakliyt benim.” diyerek peygamberliğini ileri sürdü. Kendisi çok dürüst ve dindar bir kişiydi. “Teselli edici hakk rûh benim...” deyince, birçok kimseler ona inandı. Ve etrafında toplananlar çok büyük yığınlar halindeydi. “Lübbü’t-Tevârîh”in yazarı bu olaydan haklı olarak şu sonucu çıkarmıştır:”387 “Demek ki, hıristiyânlar, Farakliyt Îsâ A.S.’dır diyorlar ama, buna kendileri de inanmıyorlar. Adetleri gibi, daima din kitaplarına uydurmalar ekliyorlar. Şurası çok açıktır ki, gerek Yahudiler gerekse hıristiyânlar, Hz.İsa’dan sonra bir peygamberin geleceğini biliyorlardı. Kitapları bit mübarek kişiyi müjdelemişti. Ve yıllarca bu kutsal peygamberi beklediler. İşte bu peygamber, İslâm’ın peygamberi. Allah’ın sevgilisi, insanların mükemmeli Muhammed Mustafâ S.A.’dir”. 387 Delhili Rahmetüllah Efendi, Izhâru’l-Hak Tercümesi: 677-678, Tefsir Problemleri 263 “Lübbü’t-Tevârîh” yazan kitabına bu sözlerden sonra şöyle devâm ediyordu: “Benim bu konuda en ufak bir şüphem bile yoktur. Onlar gibi ben de bekledim. İslâm peygamberi gelince bütün niteliklerin üzerinde toplandığını görerek O’na inandım. Ve şunu da arz edeyim ki, Muhammed Mustafâ S.A. kutsal kitaplarda geleceği müjdelenen tek ve doğru peygamberdir. Buna yemin eder ve bütün mukaddesatımla and içerim...”388 Farakliyt, Piraklitos, Pariklotos ile geleceği kutsal kitaplarda bildirilen peygamberin Rasûlüllah S.A. olduğunda şüphe yoktur. Bu konuda hıristiyânlar Farakliyt’in Hz. Îsâ olduğunda ısrâr etmekte iseler de, buna kendilerinin de inanmadıklarına -yanı bu ısrarlarında samîmi olmadıklarına- kânî bulunmaktayım. Zira Hz. Îsâ: “Farakliyt gelecektir. O’na itaât edin” demiş; yoksa “Farakliyt benim bana itaat” dememiştir. “Ben gitmezsem Farakliyt gelmez...” demiş; yoksa hıristiyânların iddia ettiği gibi “Benim rûhum gidecek sonra geri gelecek...” gibi bir takım tenâsûh yollu sözler etmemiştir. Ayrıca: “Farakliyt, kendiliğinden bir şey söylemez, yalnız işittiğini sizlere bildirir.” sözünde dikkate değer ince ve acı bir eleştiri vardır. Şöyle ki: “Ey hıristiyânlar! Sizler, benim sözlerimi ve Allah’ın kitabını 388 Delhili Rahmetullah Efendi, Izhâru’I-Hak Tercümesi: 678. 264 Tefsir Problemleri değiştiriyorsunuz. Fakat Farakliyt Allah’dan aldığını aldığı gibi söyleyecek ve onu kimse 389 değiştirmeyecektir.” Görüldüğü gibi İncil’den aktarılan bu ifadeler içerisinde Kurân-ı Kerîm’in: ُ ) َو َما يَن ِط (ُوحى َ ق َع ِن ْالهَ َوى٭ إِ ْن ه َُو إِ َّال َوحْ ٌي ي “O (Muhammed) kendi hevâ(ü heves) inden konuşmaz. Onun konuştuğu ancak ve ancak iyhâ edilmiş bir vahiyden başka birşey değildir...”390 (ي َّ ) ُقلْ َما ي َ ُكونُ لِي َأ ْن ُأب َ ِّد َلهُ ِمن ت ِ ْل َقاء نَ ْف ِسي إ ِ ْن َأ َّتب ِ ُع إ ِ َّال َما يُو َحى إ ِ َل “(Ya Muhammedi...) De ki: Benim O (Kur’ân)ı kendiliğimden değiştirmem benim için imkânsız bir şeydir. Ben, bana vahyedilmekte olan şeylerden başkasına asla tâbi olmam.”391 389 Delhili Rahmetullah Efendi, Izhâru’I-Hak Tercümesi: 679, 681. 390 en-Necm sûresi, âyet: 3-4. 391 Yûnûs sûresi, âyet: 15. Tefsir Problemleri 265 RASÛLÜLLAH S.A.’İN İNCİL’DE “FARAKLİD - AHMED” ADIYLA MÜJDELENMESİ İbnü Hişâm da (213/828) Havârî Yuhannâ’nın, Rasûlüllah S.A.’in geleceğinin încil’dc müjdelendiğini şöyle ifade etmektedir: “İbnü İshâk (151/768) demiş ki, bana ulaşan bilgiye göre: havârî Yuhannâ Îsâ b. Meryem zamanında hıristiyânlar için incil yazarken Rasûlüllah S.A.’in sıfatlarıyla ilgili olarak Meryem oğlu Îsâ şu âyetleri ortaya koymuş ve demiş ki: “Kim beni kızdırırsa Rabbı’da kızdırmış olur. Keşke ben sizin huzurunuzda benden önce hiç kimsenin yapmadığı sanatları ortaya koysaydım. Onların bir hatâsı yok. Fakat şu andan îtibâren onlar bana karşı geldiler ve bana gâlip geleceklerini zannettiler. Aynı şekilde Rabb’a da gâlip geleceklerim sandılar. Yalnız, “nâmûs” daki kelimenin elbette tamamlanması lâzım: Onlar beni meccânen, yani boşyere kızdırdılar. Şu. Allah’ın kendi katından size göndereceği “et-Münhamennâ” yine Allah katından görevlendirilecek “Rûhü’l-Kuds’le geldi ve açıkça ortaya çıktı mı; O. bana şâhid olacak siz de şâhid olacaksınız. Çünkü sız eskiden benimle beraberdiniz. İşte bunu ben size, benden (haber vermedin diye) şikâyetçi olmamanız için söyledim.” 266 Tefsir Problemleri “Münhamennâ, demektir. Rumcada “Berakliytis”tir.”392 süryânicede Muhammed ise bunun karşılığı Kâmil Mırâs da bu konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: “Nasrâniyet tarihi, incil’in Kur’ân gibi orijinal ilk nüshasına mâlik bulunmadığından. Hz. Îsâ’nın Kur’ân’ın haber verdiği bir tebşirinin İncil ihbârıy- la tatbiki mümkün olmamıştır. İncil nâmına tedâvül eden dört kitap varsa da, müteaddid tarihlerde ayrı ayrı muharrirler tarafından yazılan bu nüshalar, gerek tarz-ı tertibi, gerek münderecâtı itibariyle tamâmen birbirinden ayrı şeylerdir. Bununla beraber Yuhannâ İncili’nin müteaddid bâblannda Hz. Îsâ’nın kendisinden sonra Faraklid adlı ve kendisi gibi halaskâr bir mürşid kardeşin geleceği. O’na ittibâ edilip muhâlefet olunmaması uzun uzadıya zikredilmiştir. Bu cihetle İslâm muharrirleri “Faraklid”in “Ahmed”Q müsâvî olduğunu kabûl ve tefsir etmişlerdir. Şurası gariptir ki. İncil’in bundan sonra yakın zamanlarda basılan Türkçe nüshalarında bu Faraklid kelimesi değiştirilmiş bunun yerine “Teselli edici” denilmiştir. Fakat ne sakat bir harekettir ki, Nasrâniyet nâşirlerinin isim değiştirmeleriyle İncil’den müstakbel mürşidin irşâdına dâir zikredilen vazifeler de kaldırılmış olmaz ya!... Yuhannâ İncil’inde Faraklidin îfa edeceği hayırhâhâne 392 İbnü Hişâm, es-Sirâtü'n-Nebcviyyc: 1/232-233. Tefsir Problemleri 267 vazifeler, bütün semâvî kitaplarda peygamberlere âit olarak zikredilmekte olduğuna ve Îsâ ile Muhammed A S. arasında tarîhen kayda değer bir peygamber bulunmamasına göre İncil’in Faraklidi Kur’ân diliyle Îsâ’nın haber verdiği “Ahmed” olması kabûl edilmek icâbeder. Nasıl ki, bir kısım Nasârâ âlimleri Faraklid’i, “Hammâd, Hâmid” diye tefsir etmişlerdir. Rum lÎsân ve edebiyâtına tam bir vukufu olan Âbidin Paşa bir eserinde İncîl-i Şerifte mezkûr olan “Ferakliyus” kelimesinin, mânâ îtibâriyle tamamen “Ahmed” isminin mukâbili olduğunu yazıyor. Abdü’l-Ehad Davûd’un “İncil ve Salîb” nâm eserinde “Ahmed” mukâbili olduğu incelenmiştir.”393 İncil’de Rasûlüllah S.A.’in geleceğinin müjdelendiğini gösteren bir çok delilden bir de Delhili’nin (1306/1888) aktardığı şu vesikayı kaydedelim: “Ermeni bir papaz olan din bilgini Oskan, Eş’iyâ kitabını 1666 milâdî yılında tercüme ederek şöyle yazmış: “-Allah Teâlâ hazretlerini devamlı olarak anınız, teshîh ediniz en arkada (en son) yolladığı değerli eserinin adı: “Ahmed”dir 393 Naîm, Ahmed. Sahîhu Buhârî Muhtasarı, Tecridi Sarih Tercemesi: 9/251: Ertuğrul. İsmail Fennî. Hakikat Nurları: 163-164. 268 Tefsir Problemleri Ermenice yazılı kutsal kitaplarda bu cümle böylece ve açıkça yazılıdır. Bu cümle birçok doğruları ortaya çıkarmaktadır.”394 Maurice Bucaille’de Delhili’nin sıraladığı delillerin birçoğunu sıraladıktan sonra İnciller’deki Faraklit kelimesinin “Kutsal Rûh” ya da “Mesih “ olarak değiştirildiğini, oysa Yuhannâ İncilinin birçok yerlerinde tekrarlanan bu kelimenin “Kutsal ruh” ya da “Mesih” şeklinde anlaşılmasının İncil âyetlerinin siyâk ve sibâkıvla bazı farklı metinleriyle uyuşmadığını isbâtlamaktadır: “Yunancadan Fransızcaya geçen bu isim veya bu ünvân yeni ahitte sâdece Yuhannâ tarafından kullanılır. Bu isim yuhannâ incilinde beş defa tekrarlanır, dördünde “Kutsal Rûh”a birinde de Îsâ, Mesih’e tekâbül eder. Paraklet, şefaatçi ve müdâfaa eden anlamına gelir... Îsâ Rûh’un, Baba oğul (yani Allah ve Hz. Îsâ) tarafından gönderileceğini ve O rûhun kendisinin dünya hayatı esnasında havârileri lehine gerçekleştirdiği üzere, yardım edici rolünde oğlun yerini tutma görevini îfa edeceğini haber verir. Mesih’in halefi olan ruh, Paraklet: yani 394 Delhi’li, Rahmetullah Tercümesi: 682. Efendi, Izhâru'l-Hak Tefsir Problemleri 269 herşeye gücü yeten şefaatçi olarak işlerde rol alacak ve icraatta bulunacaktır.”395 Demektedir. Naklettiği bu metin içinde: “Şu halde bu yorum Kutsal Rûh’u Hz. Îsâ’nın dünyadan gitmesinden sonra insanların en yüce rehberi yapmaktadır. Ama Yuhannâ’nın metniyle uyuşmaz.” 396 Şeklinde değerledirmektedir. Baucaille, araştırmasını şu sözleriyle sonuca bağlamaktadır: “Demek ki Hz. Îsâ, kendisinden sonra, Allah’ın yeryüzüne bir başka insan göndereceğini ve Yuhannâ’ya göre onun rolünün, bir cümleyle söylemek gerekirse, Allah’ın kelâmını işiten ve onun mesajını insanlara teblîğ eden bir peygamberin rolü olacağını haber vermektedir. Kelimelere gerçek anlamları verilecek olursa, Yuhannâ’nın metninin mantıkî yorumu bundan ibârettir. Şimdi elimizde mevcut metninde bulunan “Kutsal Rûh” kelimeleri tamamen kasdî olarak sonradan yazılmış bir ilâveden ileri gelmektedir. İlâvenin gayesi, Hz. Îsâ’dan sonra bir peygamberin geleceğini haber veren bir parçanın 395 Baucaille, Maurice, Kitab-ı Mukaddes Kur'ân ve Bilim: 157. 396 Baucaille, Maurice, Kitab-ı Mukaddes Kur'ân ve Bilim: 157. 270 Tefsir Problemleri ilk anlamını değiştirmektir. Çünkü buna inanmak, Hz. Îsâ’nın son peygamber olmasını isteyen, gelişme halindeki Hıristiyân Cemaatlerinin öğrettikleriyle çelişki ortaya çıkarıyordu.”397 İSLÂM’I KABUL EDEN BAZI HIRİSTİYANLAR VE DEĞERLENDİRMELERİ İlk yüzyıldan beri yetişen bilginlerin büyük bir çoğunluğu Hz. Muham- med S.A. için birçok eserler yazmışlar ve Onun geleceğini müjdelemişlerdir. Yahûdî bilginlerinden Abdullah b. Selâm (43/663) ve oğulları Saîd, Bünyamîn, Ka’bü’l-Ahbâr (32/652) ve benzeri bir çok kişiler, hıristiyân bilginlerinden Bahîra, Nastûrâ. Elhabeş ve Dıhyetü’l-Kelbî (45/665) gibi bilgin kişiler, Cârûd ve Necâşî gibi birçok bilgin ve güçlü devlet başkanları Peygamberimiz S.A.’in peygamberliğini ve İslâm’ı kabul etmişlerdir. İslâm’ı kabûl etmedikleri halde, peygamber efendimizin peygamberliğini ve büyüklüğünü kabûl eden Rum kayseri Hirakl, Mısır kralı Mukavkıs. İbnü Dorya, Atap oğlu Hayy ve Ebû Yâsir gibi nice krallar ve bilginler vardır.398 Evet, rahmetli Delhili’nin (1306/1888) saydıkları daha işin başında iken hakk’ı bulan ve hidâyete erebilen 397 Baucaille. Maurice, Kitab-ı Mukaddes Kur'ân ve Bilim: 160-161. 398 Delhi'li. Rahmetullah Efendi, Izhâru'I-Hak Tercümesi: 682-683. Tefsir Problemleri 271 bir kaç kişi... bakalım ondan sonra, bugüne kadar Kelime-i Tevhîd’le kucaklaşan daha niceleri var. Gizli aşikâr kendi kitaplarının tuttuğu ışık kırıntıları. İslâm ve Kur’ân’dan öğrenebildikleri hakikat parçaları, hayattan edindikleri tecrübc bilgileri... kim bilir daha nicelerinin İslâm’ını îlâna; nicelerinin de, Necrân piskoposunun îtirâf ettiği gibi. îmânını gizli tutmaya zorlamıştır kendilerini!.. Evet, öyle diyordu Necrân piskoposu kardeşine: “Eğer ben Muhammedi (açıkça) tabî olacak olursam, şu kavim bize yaptıkları hizmetleri yapmaz, itibâr ve ikramı göstermezler. Bizden yüz çevirir, tam aksini yaparlar. Biz de gördüğün her şeyi çekip elimizden geri alırlar...”399 Elimin altında “Limâzâ Eslemnâ = Niçin Müslüman Olduk” adında bir kitap var. Bu kitapta asrımızda İslâm ile kucaklaşmış İngiliz, Fransız, Amerikan. Alman, Hollandalı, Kanadalı, İsviçreli, İrlandalı, Macar, Japon vs. milletlerden; nice devlet ve siyâset adamı, nice ilim ve fikir adamı, nice sosyolog, psikolog, gazeteci vs. kadın ve erkek, İslâm’la kucaklaştıklarını açıkça îlân ccsâretini göstermişler; kimbilir daha niceleri de bu îmânlarını kalplerinin derinliklerine gömmüşlerdir?!. Bu kitapta sâdece niçin müslüman olduklarına dâir makâle gönderenlerin sayısı kırkdörttür... 399 İbnü Hişâm, es-Sîretü'n-Nebeviyye: 1/573; Ebü'l-Fıdâ. es-Sireh: 4/107; İbnü Hacer. el-İsâbc: 3/292. 272 Tefsir Problemleri Yalnız çoğunlukla hıristiyânken eski dinlerini terk edip, İslâm’ı kendi dinleri, Muhammed S.A.’i kendi peygamberleri ve Kurân-ı Kerîm’i de kendi kitapları olarak kabûl eden bu insanların hemen hemen tamamının üzerinde toplandıkları bir nokta var; O da şu: “Hiçbir tahrife uğramadan bize ulaşan biricik dîn İslâm dînidir. Ve bu dîn. “rûhânî hiç bir reîs” vb. hiç bir beşerî aracıyı araya sokmaksızm insanı Rabb ‘ine doğrudan doğruya ulaştıran ve Allah’ın rahmet deryâsında afv-ü mağfiretiyle çepe çevre saran biricik dîndir..”400 Hıristiyânlığın Peygamberimiz S.A. zamanındaki mümessili olan Necrânlılar’ın Rasûlüllah S.A.’le temâsları. Rasûlüllah S.A.’ın onlara nasıl davrandığı ve ne gibi şeyler söyleyip neler yaptığı ve ne yapmalarını istediği gibi hususlar, günümüze ve hâl-i hâzır hıristivân-Müslüman münâsebetlerine fiilî örnek olduğu ve açık ışık tuttuğu için büyük önem taşır. Onların Yahudilerle İslâm düşmanlığında birleşip haçlı ve Helen zihniyetiyle hareket ederek her sâhada olduğu gibi İslâm’ın kökü Kur’ân’ın tahrif, tahrîb ve tahkîrinde de onlarla elbirlik olmalarına, onlara daima destek vermelerine mukâbil, bizim nasıl davranmamız ve nasıl 400 Râbitatü'l-Âlemi'l-İslâmî, Limâzâ Eslemnâ: 8. Tefsir Problemleri 273 bir yol izlememiz gerektiğini belirlemesi bakımından çok büyük önem taşır diye düşünüyorum. YEMEN VE IRAK NECRÂN’I TOPLUM OLARAK MÜSLÜMAN-HIRİSTİYAN MÜNÂSEBETLERİNİN İLK MERKEZİ Necrân Mekke’ye Yemen tarafından yedi konak mesâfede uzun bir vâdî içerisinde kurulmuş büyük bir şehirdir. Bu vâdî ve civârı da Necrân diye anılır. Yemen’in kuzey doğusundaki büyük Dehnâ sahrasının kenarında uzanan verimli bir vâdîdir. Halkı hıristiyândı. Aralarında tek tük Yahudiler de vardı.401 Yemen meliklerinden Yahûdî Yûnus bin Nüvâs, hıristivânlan kendi dînine dâvet etmiş, kabul etmediler diye onları kazdırdığı uzun hendekler içerisinde yaktırdığı ateşe atarak, sırf şükre lâyık tek Allah’a inandılar diye, onların alevler içerisinde yanışlarını büyük bir zevkle seyrettiklerini anlatan “Bürûc” suresinin nüzul sebeplerinden biri olan olayın kahramanlarının neslidirler. Şu kucağında küçücük bebeğiyle ateş çukuruna sürüklenen kadıncağızın, bebeğine dayanamayıp hendeğin kenarından üçüncü kez geri dönmeye yeltendiğinde bebeğin dile gelip: “-Anne dönme arkanda sönmek nedir bilmeyen bir ateş var. Eğer önündeki ateşe 401 Mîrâs, Kâmil, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi: 10/378; Koksal, Âsim, İslâm Tarihi: 10/193 274 Tefsir Problemleri kendini atmazsan oraya (cehenneme) düşeceksin. Kendini çukura at, zira sen hakk üzresın!..” dediği müthiş imtihânın nesli... 402 Dedelerini ateş çukurlarına atan Yahûdîlerin helâk edildiğini Kur’ân-ı Kerîm’in: “Uhdûd=ateş çukurları sahibi (Yahûdîler) lânetlenmiş ve helâk olmuşlardır.” 403 şeklinde büyük yeminlerle haber verdiği nesil... Burası İslâm’dan önce tahrife uğramış Yahûdîlığin hıristiyânlıkla neshinden sonra büyük fedâkârlıklarla hıristiyân kalmayı başaran insanların yurdu Yemen-Necrân’ıdır. İlerde Hz. Ömer, bunları, bu bölgede İslâm’a karşı kıyâm için silâh biriktirildiğıni öğrenmesi üzerine Küfe civârındaki Necrân’a nakledecektir. Buraya da Irak Necrân ı denilecektir.4044113 402 Beyzavî, el-Kaazî. Envâru't-Tenzîl ve Esrâru't-Te'vîl: 2/595; Şeyhzâde, Muhanımed b. Muslihiddin Mustafa, Hâşiyetü Şeyhzâde ala't-Tefsiri'l-Kâzî Bevzâvi: 4/546; Cemel, Süleyman b. Onıer: el-Fütûhâtü'l-İlâhiyye: 4/513; es- Sâvî, Ahmed, Ilâşiyetu's-Sâvî ala't-Tefsiri'l-Celâleyn. 4/307; Râzî, Fahrud- dîn. et-Tefsîru'l-Kebîr: 31/118; Sahîhu Buhâri Muhtasarı Tecrîd Tercemesi: 10/379. 403 Burûc sûresi, âyet: 5. 404 Ebû Yûsuf, el-Kaazî, Kitabü’l-Harâc Tercümesi: 130. Sahîhu Buhâri Mutasarı, Tecrîd Tercemesi: 10/383. Tefsir Problemleri 275 ÖRNEK HIRİSTİYAN - MÜSLÜMAN İLİŞKİSİ... RASÛLÜLLAH S.A.’İN NECRAN HERİSTİYANLARINI İSLÂM’A DAVET ETMESİ Hz, Muhammed ehl-i kitâbı kitaplarından kendisini ve ümmetini özellikleriyle tanıdıklarını bildiği için; o günkü resmî, gayri resmî, devlet ve cemaat olarak özellikle ne kadar ehl-i kitap varsa hepsine, ilgili ve etkili kişilere şahsında birçok haberler, mektuplar ve elçiler gönderdi. Ve kendisinin, kitaplarında geleceği müjdelenen peygamber olduğunu bildirerek onları İslâm’a dâvet etti. 405 Bunlardan özellikle Necrân hıristiyânlanna gönderdiği mektup, Âl-i Îmrân sûresinin başından altmış dört âyetin nüzûlüne sebep oldu. RASÛLÜLLAH S.A.’İN NECRÂN’LILARA YAZDIĞI MEKTUP “Îbrâhim İshâk ve Yakûb’un rabbı olan406Allah’ın ismiyle başlarım. Allah’ın Rasûlü Muhammed 407 peygamberden408 Necrân hıristiyân piskoposunaA..409 Siz müslüman olunuz 410 Ben sizden dolayı İbrahim’in, 411 Mîrâs, Kâmil, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi: 12/380-400. 406 İbnü Sa'd, Tabakalı: 1/357; Yâkûbî, Târih: 2/81; Ebü'l-Fidâ, Sîreh: 4/101. 407 Yâkûbî, a.g.e.: 2/82: Ebü'l-Fidâ, a.g.e.: 4/101. 408 Ebü'l-Fidâ. a.g.e.: 4/101. 409 Yâkûbî, a.g.e.: 2/81; Ebü'l-Fidâ, a.g.e.: 4/101. 410 Ebü'l-Fidâ. a.g.e.: 4/101. 411 Yâkûbî, a.g.e.: 2/81; Ebü'l-Fidâ. a.g.e.: 4/101. 405 276 Tefsir Problemleri İsmâil’in 412 İshak ve Yakûb’un ilâhına hamdederim. Bundan sonra derim ki; ben sizi kullara tapmaktan Allah’a ibâdet ve kulluk etmeye dâvet ediyorum. Eğer buna râzî olmazsanız, cizye verirsiniz. Cizye vermeye de yanaşmazsanız, sizinle harb edeceğimi size bildiririm. Vesselâm. ..”413 NECRÂN’LI HIRİSTİYANLARIN RASÛLÜLLAH S.A.’İN MEKTUBUNA GÖSTERDİĞİ TEPKİ Necrân sipkoposu Rasûlüllah S.A.’in bu mektubunu okuyunca, korku ve dehşete kapıldı. Bu gibi durumlarda önce Âkıb. Seyyid ve uskuf dedikleri en yüksek makamları işgâl eden kişiler çağrılırdı. Bu makamları işgâl edenlerin başında gelen Vedaa adlı kimse çağrılıp mektup okutularak fikri soruldu. O da piskoposa: “-Allah’ın İbrahim’e İsmail’in zürriyyetinden bir peygamber çıkaracağını vaad buyurduğunu biliyorsun. Eğer bu zât geleceği vaad buy- rulan peygamberse, sen O’na îmân edecek misin?!.” diye sordu. Piskopos cevap veremedi. Sonra ikinci ve üçüncü seyyid ve âkıb’Ieri çağırdı. Onlardan da hemen hemen aynı cevapları aldı. Büyüklerinin fikirleri bir noktada toplanınca kiliselerde ateşler yaktırıp çanlar çaldırarak Necrânlıları bir araya 412 Ebü'l-Fidâ, a.g.e.: 4/101. Yâkûbî, a.g.e.: 2/81; Ebü'l-Fidâ. a.g.e.: 4/101; Mîrâs, Kâmil, Sahîhu Buhârî Tercemesi: 10/376. 413 Tefsir Problemleri 277 topladı ve onlara Rasûlüllah S.A.’in mektubunu okuyarak görüşlerini sordu. Fikirler: “Bir hey’et gönderilip, pegyamberimizin haberini kendilerine getirmeleri” üzerinde birleşti.”414 ALTMIŞ KİŞİLİK SEÇME HIRİSTİYÂN HEY’ETİNİN RASÛLÜLLAH S.A/E GÖNDERİLMESİ Necrân hey’eti altmış süvari, ondördii Necrânlılann eşrafı, bunların içinde üçü, onların işlerini çekip çeviren yöneticileri mevkiinde kimselerdi. Biri. Âkıb dedikleri Abdülmesîh adındaki Necrân valisi, onların söz sâhibi ve nüfuzlu danışmanları idi. Hep onun görüşüne göre hareket edilirdi. İkincisi. Seyyid dedikleri Eyhem adındaki kimse olup, Necrânlılann toplantı ve seyâhat işlerini yürütür ve yönetirdi. Üçüncüsü, Ebû Harise b. Alkame adındaki Uskuf, yani piskoposları olup, en üst seviyede dîn adamları ve medreseler (eğitim) bakanı idi415 Necrân’lılar içinde çok şerefli ve îtibârlı idi. Hıristiyân Rum kralları ona, araplardan olduğu halde, hıristiyânlığa bağlılığı dolayısıyla maddî destek sağlar ve ikrâmda bulunurlardı. 416 Hıristiyânlık hakkındaki derin bilgi ve 414 Ebü'l-Fidâ. a.g.e.: 4/101-102. İbnü Hişâm, Sîreh: 1/573; İbnü Sa'd, Tabâkat: 1/357; Ebü'l-Fidâ, Sîreh: 4/107. 416 İbnü Hişâm, Sîreh: 1/573. 415 278 Tefsir Problemleri ictıhâdlarını takdîr ettikleri için, onun adına kiliseler yaptırırlar ve onu ikrâmlara boğarlardı.417 NECRANLI PİSKOPOS EBÛ HARİSE İLE KARDEŞİNİN ENTERESAN MÜNÂKAŞASI Piskopos Ebû Harise, dişi bir katıra binmiş, kardeşi Kûz veya Kürz de yanında olduğu halde, peygamberimize gelirken, katırının ayakları dolaşarak yere kapanmıştı. Kürz bunun üzerine: “-Yüzü üzre sürünsün, yüzünün üzerine düşsün, kahrolsun!..”diye Rasûlüllah S.A.’e ilendi. Bunu duyan kardeşi uskuf Ebû Harise: “-Aksine, O sürüneceğine sen sürün, sen kahrol!...” karşılığını verdi. Kürz, şaşkınlık içerisinde: “-Ey kardeşim! Bunu bana niçin söyledin?!..” diye sordu. Ebû Harise: “-Vallahi O, bizim bekleyip durduğumuz peygamberin ta kendisidir...” demekten kendini alamadı, Kürz, kardeşine: “-Peki. sen bunu biliyorsun da; O’na tâbî olmaktan seni alakoyan nedir?!..” diye sordu. Piskopos Ebû Harise: “-Eğer dediğini yapacak olursam; şu kavim bize yaptıkları hizmeti, itibâr ve ikramı yapmazlar. Bizden yüz çevirir ve aksini yaparlar. Bizde gördüğün her şeyi elimizden çekip, geri alırlar!..” dedi. 417 İbnü Hişâm, Sîreh: 1/573; Ebü'l-Fidâ, Sîreh: 4/107; Mîrâs, Kâmil, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi: 10/381. Tefsir Problemleri 279 Piskopos Ebû Harise’nin bu sözleri kardeşi Kürz b. Alkameye çok tesîr etti ve kürz. bilâhare müslüman oldu.418 İÇİNDE RASÛLÜLLAH S.A.’ÎN İSİM VE SIFATLARI YAZILI İNCİL NÜSHASI İbnü Hişâm. “Necrân reisleri ve içlerinden birinin müslüman olması” başlığıyla verdiği bir nakilde şunları kaydetmiştir: Necrân reîsleri (devlet başkanlarının yanlarında, ölürken hep birbirine tevârüs ettirdikleri bazı kitaplar vardı. Her reîs ölüp de idâre diğerine geçerken bu kitaplar açılmayacak şekilde mühürlenerek yeni reîse devr edilirdi. Peygamberimiz zamanındaki Necrân reisi bir gün gezinmeye çıkmış ve yürürken ayağı sürçmüştü. Durumu gören oğlu ona peygamberimizi kast ederek: “Yüz üstii gelsin, burnu yere sürtülsün, kahrolsun!” diye söylenmeye başladı. Bunu duyan babası oğluna: “-Yapma, zira O. bir peygamberdir. O’nun ismi şu bizim mühürlü kitaplarımızda yazılıdır...” dedi. Babası ölür ölmez bu kitapları devT alan oğlunun ilk işi, kitapların mührünü bozup kitapları açarak onları okumak oldu. Ve onlarda Rasûlüllah S.A.’in zıkredildiğini gözleriyle gördü. 418 İbnü Hişâm, es-Sîretü'n-Nebeviyye: 1/573; Ebü'l-Fidâ, Sîreh: 4/107; İbnü Hacer, ei-İsâbe: 3/292. 280 Tefsir Problemleri Müslüman oldu ve haccetti. Ve hıristiyânlığa şiir hâlinde hicviyeler yazdı.4’8 NECRÂN HEY ETİ İLE PEYGAMBERİMİZ ARASINDA ÇIKAN MÜNÂKAŞA Necrân hey’eti Medine’ye ulaştıkları gün ipekli giydikten, mcı ve altın takılar takındıkları için Rasûlüllah tarafından huzura kabûl edilmediler. İkinci gün sahâbelerin uyarmaları üzerine sefer elbiselerini giyip altın ve incileri çıkararak gidince kabûl edildiler. Sözcüleri ile Rasûlüllah arasında münâkaşa çıktı. Rasûlüllah S.A. onları İslâm’a dâvet edince, onlar, kendilerinin zâten müslüman olduklarını iddiâ ediyorlardı. Kendi aralarında da tam bir fikir birliği içerisinde olmadıkları halde: “Îsâ Allah’tır. Çünkü ölüyü diri iti rdi. gaybdan haber verirdi. Hastaları iyileştirirdi. Çamurdan kuş biçimi bir şey yapar, içine üfler, canlandırırdı.” diyorlardı. 2) “Îsâ Allah’ın oğludur. Çünkü O’nun bilinen bir babası yoktur. Beşikte konuşmuştur.” diyorlardı. 3) “O, üçün üçüncüsüdiir. O. Allah, Îsâ ve Meryem’den ibarettir” diyorlardı. 419 Onların bu iddiâlarına karşı Rasûlüllah S.A. de: “-O, Allah’ın kulu ve 1) 419 Râzî, et-Tefsîru'l-Kebîr: 11/190. 8/57. 8/78-79. Tefsir Problemleri 281 Rasûliidür. Sizin: “-Biz önceden müslüman olmuşuz” demeniz gerçek değildir... “ buyurdu ve onların İslâm dışı oluşlarının sebeplerini şöyle sıraladı: “Sizin Allah’a oğul isnâd etmeniz, haça tapmanız, domuz eti yemeniz ve şarap içmeniz sizi İslâm dışı bırakmıştır...” 420 “Peki, öyle ise O’nun (Hz. Îsâ’nm) babası kimdir? Ya Muhammedi Sen ona, neden “kul”dur diye hakaret ediyorsun?!. Eğer gerçek peygambersen, haydi ölüyü dirilten, anadan doğma körü ve alaca hastalığını iyileştiren, çamurdan kuş gibi bir şey yapıp üfleyince canlandıran bir “kul” göster bize de görelim bakalım!..” dediler. Rasûlüllah bu sorulara cevap vermedi ve Necrâır lılara: “Bu soruların cevaplarını Cenâb-u Hakk’tan alıp size haber verene kadar bekleyin.” buyurdu. Ardından, yukarda da işâret ettiğimiz Âl-i Îmrân suresinin baş kısmındaki altmış dört âyet nâzil oldu.421 NECRÂN HIRİSTİYANLARI İÇİN NÂZİL OLAN ÂYETLER )الم٭ ه (هللاُ ال إِلَهَ إِالَّ ه َُو ْال َح ُّي ْالقَيُّو ُم 420 İbnü Hişâm, a.g.e.: 1/575.; Belâzürî, Fütûlıu'l-Büldân 1/76; İbnü Sa'd. Tabakâtü'l-Kübrâ: 1/357. 421 İbnü Hişâm. es-Sîretü'n-Nebeviyye 1/575-585; Nâim Ahmed, Salıîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîdi Sarih Tercemesi: 10/380; Belâzüıt Fütûhu'I-Büldân1/76; Ebü'l-Fidâ. Sîreh: 4/103. 282 Tefsir Problemleri “Elif, Lâm, Mim... Allah. O Allah dır ki. Kendisinden başka hiç bir ilâh yoktur. Diridir. Zâtiyle kâimdir.”422 ِّ َاب بِ ْال َح ( َصدِّقا ً لِّ َما بَ ْينَ يَ َد ْي ِه َوأَن َز َل التَّوْ َراة َ نَ َّز َل َعلَ ْي َ ق ُم َ ك ْال ِكت ْ اس َوأَن َز َل ْالفُرْ قَانَ إِ َّن الَّ ِذينَ َكفَر ت ه هللاِ لَهُ ْم ِ ُوا بِآيَا ِ ََّوا ِْلن ِجي َل٭ ِمن قَ ْب ُل هُدًى لِّلن ) َع َذابٌ َش ِدي ٌد َو ه َزي ٌز ُذو انتِقَ ٍام ِ هللاُ ع “ O, Kitabı, hak ve önündekileri de, tasdik edici olarak indirdi. Daha önce de, insanlara doğru yolu göstermek üzre Tevrât ile İncil’/ indirmişti. Bir de, hak ile bâtılı ayırd eden Fürkân indirdi. Allah ‘ın âyetlerim tanımayanlar yok mu? Onlar için pek çetin bir azâp var! Allah, kudretile her şeye üstün gelen intikâm sahibidir.”423 )إِ َّن ه (ض َوالَ فِي ال َّس َماء ْ هللاَ الَ يَ ْخفَ َى َعلَ ْي ِه ش ِ َْي ٌء فِي األَر “Şüphe yok ki, ne yerde, ne de gökte hiç bir şey Allah’a gizli kalmaz.”424 ْ )ال َح ِكي ُم ( ص ِّو ُر ُك ْم فِي األَرْ َح ِام َك ْيفَ يَشَاء الَ إِلَهَ إِالَّ ه َُو ْال َع ِزي ُز َ ُهُ َو الَّ ِذي ي “Döl yataklarında, sızı ve herkesi, dilediği gibi tasvir eden O ‘dur. O ‘ndan başka hiç bir ilâh yoktur. O, 422 Âl-İ Îmrân sûresi, âyet: 1-2. Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 3-4. 424 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 5. 423 Tefsir Problemleri 283 kudretile her şeye üstün gelen ve her yaptığını yerli yerince yapandır.”425 ْ ُ)ال َوهَّاب ( َك أَنت َ َّك َرحْ َمةً إِن َ َربَّنَا الَ تُ ِز ْغ قُلُوبَنَا بَ ْع َد إِ ْذ هَ َد ْيتَنَا َوهَبْ لَنَا ِمن لَّدُن “Ey Rasûlüm! Sana, Kitâbı indiren, O ‘dur. Ondan bir kısım âyetler Muhkemdir ki, bunlar Kitâbın anası, (temel)idir. Diğer bir kısmı da, Müte- şâbihlerdir. Amma kalblerinde eğrilik (ve kaypaklık) bulunanlar, sırf fitne aramak (ötekini berikini saptırmak) ve (kendi keyiflerine göre) tevilini yapıp gerçek anlamından sapmak için Onun müteşâbihlerine uyarlar. Hâlbuki O nun te ‘vilini ancak, Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erenler ise: “-Biz, ona inandık. Hepsi, Rabbımız’ın kalındandır. “ derler. Bunları, temiz ve sâlim akıllılardan başkası düşünemez. 426 “Onlar, derler ki: (Ey Rabbımız!) Bizi. doğru yola erdirdikten sonra, kalblerimizi hakdan saptırma1 Bize, Kendi katından bir rahmet ver! Şüphesiz ki, bütün dilekleri bol bol veren Sensin Sen!”427 ْب فِي ِه إِ َّن ه (هللاَ الَ ي ُْخلِفُ ْال ِمي َعا َد َ اس لِيَوْ ٍم الَّ َري ِ َّ) َربَّنَا إِنَّكَ َجا ِم ُع الن 425 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 6. Âl-i Îmrân sûresi, âyet. 8 427 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:8. 426 284 Tefsir Problemleri “Ey Rabbımız! Elbette ki Sen, insanları, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir Gün ‘de (Kıyamet gününde) toplayacaksın! Şüphe yok ki, Allah, verdiği sözden caymaz.”428 ْ إِ َّن الَّ ِذينَ َكفَر ُوا لَن تُ ْغنِ َي َع ْنهُ ْم أَ ْم َوالُهُ ْم َوالَ أَوْ الَ ُدهُم ِّمنَ ه ( هللاِ َش ْيئًا ُ ار ِ َّ) َوأولَئِكَ هُ ْم َوقُو ُد الن “O küfr edenler yok mu? Onları, Allah’ın azabından, hiç bir şey, ne malları, ne de, evlâdları kurtaramayacaktır. İşte, onlar, evet, onlar, Ateşin çırası ve tuturuğudurlar!”429 ْ آل فِرْ عَوْ نَ َوالَّ ِذينَ ِمن قَ ْبلِ ِه ْم َك َّذب ُوا بِآيَاتِنَا فَأَ َخ َذهُ ُم ه ( هللاُ بِ ُذنُوبِ ِه ْم ِ َكد َْأ ِ ب ) َو ه ب ِ هللاُ َش ِدي ُد ْال ِعقَا “Onların gidişatı, tıpkı Fir’avn hanedanının ve onlardan öncekilerin gidişatı gibidir. Onlar, bizim âyetlerimizi yalanladılar da, Allah da, kendilerini. günâhları yüzünden yakalayiverdi! Allah’ın cezâsı pek çetindir!”430 ْ )قُل لِّلَّ ِذينَ َكفَر (س ْال ِمهَا ُد َ ُوا َستُ ْغلَبُونَ َوتُحْ َشرُونَ إِلَى َجهَنَّ َم َوبِ ْئ 428 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 9. Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 10. 430 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 11. 429 Tefsir Problemleri 285 “Ey Rasûlüm! O küfr edenlere, de ki: Siz, yakında yenilecek ve toplanıp Cehenneme sürüleceksiniz! Orası, ne kötü yataktır!”431 قَ ْد َكانَ لَ ُك ْم آيَةٌ فِي فِئَتَ ْي ِن ْالتَقَتَا فِئَةٌ تُقَاتِ ُل فِي َس ِبي ِل ه ( ٌهللاِ َوأُ ْخ َرى َكافِ َرة ُ ي ْال َعي ِْن َو ه ك لَ ِعب َْرةً َّألوْ لِي َ ِهللاُ يُؤَ يِّ ُد بِنَصْ ِر ِه َمن يَشَاء إِ َّن فِي َذل َ يَ َروْ نَهُم ِّم ْثلَ ْي ِه ْم َر ْأ ار َ )األَب ِ ْص “Karşılaşan, çarpışan iki toplulukta, sizin için, muhakkak bir ibret vardı. Onlardan, bir topluluk, Allah yolunda vuruşuyordu. Diğeri ise, kâfirdi. Onlar, öbürlerini (Müslümanları) göz göre göre kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı! Allah da, yardımıyla dilediğini destekliyordu. Bunda, görecek gözleri olanlar için, elbette kesin bir ibret vardır.”432 ( ير ْال ُمقَنطَ َر ِة ِ ت ِمنَ ال ِّن َساء َو ْالبَنِينَ َو ْالقَن ِ اس حُبُّ ال َّشهَ َوا ِ َُّزيِّنَ لِلن ِ َاط ْ ْ َ ْ ْ ْ َّ َِمن ُ ك َمتَا َّ ِب َوالف ع ال َحيَا ِة ال ُّد ْنيَا َ ِث َذل ِ ْض ِة َوال َخ ْي ِل ال ُم َس َّو َم ِة َواأل ْن َع ِام َوال َحر ِ َالذه ) َو ه ب ِ هللاُ ِعن َدهُ ُحسْنُ ْال َمآ “Kadınlara, oğullar a,yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma ve güzel atlara, deve, sığır ve davar gibi hayvanlara, ekinlere karşı aşırı derecede sevgi, insanlara çok süslü ve çekici gösterildi. Fakat bunlar, 431 432 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 12. Âl-i Îmrân suresi, âyet: 13. 286 Tefsir Problemleri dünya hayatının geçici birer metâıdırlar. Hâlbuki âkıbetin bütün güzellikleri Allah katındadır”433 ٌ َّقُلْ أَ ُؤنَبِّئُ ُكم بِخَ ي ٍْر ِّمن َذلِ ُك ْم لِلَّ ِذينَ اتَّقَوْ ا ِعن َد َربِّ ِه ْم َجن ( ات تَجْ ِري ِمن هللاِ َو ه ان ِّمنَ ه ٌ تَحْ تِهَا األَ ْنهَارُ َخالِ ِدينَ فِيهَا َوأَ ْز َوا ٌج ُّمطَهَّ َرةٌ َو ِرضْ َو صي ٌر ِ َهللاُ ب )بِ ْال ِعبَا ِد “Ey Rasûlüm! De ki: Size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Takvâya erenler için. Rab’ları katında, altlarından ırmaklar akan -içinde temelli kalacakları- Cennetler, her şeyden arınmış zevceler ve Allah m hoşnudluğunu kazanma vardır. Allah, kullarını hakkıyle görücüdür.”434 (ار َ )الَّ ِذينَ يَقُولُونَ َربَّنَا إِنَّنَا آ َمنَّا فَا ْغفِرْ لَنَا ُذنُوبَنَا َوقِنَا َع َذ ِ َّاب الن “O takvaya erenler ki, onlar: (Ey Rabbımız! Biz, îmân ettik. Artık, bizim günâhlarımızı bağışla. Bizi, o Cehennem azâbından koru!) diyenler, Sabr edip katlananlar, îmânlarında sâdık olanlar, Allah ‘m huzûrunda dîvân duranlar, Mallarının sadakasını verenler, Seherlerde yarlığanma dileyenlerdır.”435 (ار ِ )الصَّابِ ِرينَ َوالصَّا ِدقِينَ َو ْالقَانِتِينَ َو ْال ُمنفِقِينَ َو ْال ُم ْستَ ْغفِ ِرينَ بِاألَس َْح 433 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 14. Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 15. 435 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 16. 434 Tefsir Problemleri 287 “Bizzat Allah, şehâdet etti şu hakikate ki: başka hiç bir ilâh yok, ancak. O, var! Bütün Melekler ile ilim sâhipleri de adâlet ve hakkâniyetle durarak şehâdet ederler ki: başka hiç bir ilâh yok, ancak O, var!”436 ْ ُهللاُ أَنَّهُ الَ إِلَهَ إِالَّ هُ َو َو ْال َمالَئِ َكةُ َوأُوْ ل َش ِه َد ه ( َوا ْال ِع ْل ِم قَآئِ َما ً بِ ْالقِ ْس ِط الَ إِلَه )إِالَّ ه َُو ْال َع ِزي ُز ْال َح ِكي ُم “O, kudretiyle her şeye üstün gelen, her yaptığım, yerli yerince yapandır.”437 ْ ُاختَلَفَ الَّ ِذينَ أُوْ ت إِ َّن ال ِّدينَ ِعن َد ه ْ هللاِ ا ِْل ْسالَ ُم َو َما ( َاب إِالَّ ِمن بَ ْع ِد َ وا ْال ِكت هللاِ فَإ ِ َّن ه ت ه ب ِ هللاِ َس ِري ُع ْال ِح َسا ِ ) َما َجاءهُ ُم ْال ِع ْل ُم بَ ْغيًا بَ ْينَهُ ْم َو َمن يَ ْكفُرْ بِآيَا “Doğrusu, Allah katında din, İslâm ‘dır. O Kitâp verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, sâdece, aralarındaki ihtirastan dolayı, ihtilâfa düştüler. Kim. Allah’ın âyetlerini tanımazsa, şüphe yok ki, Allah, hesabı çabuk görendir!”438 ْ ُت َوجْ ِه َي ِ هّللِ َو َم ِن اتَّبَ َع ِن َوقُل لِّلَّ ِذينَ أُوْ ت ُ ك فَقُلْ أَ ْسلَ ْم ْ َف ( وا َ إن َحآجُّ و ْ وا فَقَ ِد ا ْهتَد ْ َاب َواألُ ِّميِّينَ أَأَ ْسلَ ْمتُ ْم فَإ ِ ْن أَ ْسلَ ُم َُوا َّوإِن تَ َولَّوْ ْا فَإِنَّ َما َعلَ ْيكَ ْالبَالَغ َ ْال ِكت ) َو ه صي ٌر بِ ْال ِعبَا ِد ِ َهللاُ ب “Ey Rasülüm! Seninle münâkaşaya, tartışmaya kalkışırlarsa, onlara deki: “Ben, bana tâbî olanlarla 436 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 17. Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 18. 438 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 19. 437 288 Tefsir Problemleri birlikte, Allah ‘a teslîm oldum, İslâm yolunu tuttum. “ Kendilerine Kitâp verilenlerle Ümmîlere. Arap müşriklerine de de ki: “Siz de, İslâm’ı, Allah’a teslim olmayı kabul ettiniz mi?” Eğer, onlar İslâm ‘a girerlerse, muhakkak doğru yolu bulmuşlardır. Yok, yüz çevirirlerse, artık. Sana düşen vazîfe, ancak, teblîğ’dir. Allah, kullarım tamamıyle görücüdür!”439 ت ه ٍّ هللاِ َويَ ْقتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِ َغي ِْر َح ( َق َويَ ْقتُلُون ِ إِ َّن الَّ ِذينَ يَ ْكفُرُونَ بِآيَا ْ ب أَلِ ٍيم ٍ اس فَبَ ِّشرْ هُم بِ َع َذا ِ َّ)الِّ ِذينَ يَأ ُمرُونَ بِ ْالقِ ْس ِط ِمنَ الن “Allah in âyetlerini tanımayanları, haksız yere Peygamberlerin canına kıyanları, insanlar içinde adâleti emr edenleri öldürenleri de, elem verici bir azapla muştula!”440 َاص ِرين ِ َّ)ن ْ َأُولَئِكَ الَّ ِذينَ َحبِط ( اآلخ َر ِة َو َما لَهُم ِّمن ِ ت أَ ْع َمالُهُ ْم فِي ال ُّد ْنيَا َو “İşte, bunlar, Öyle kimselerdir ki, bütün amelleri, dünyada da, Ahirette de, boşa gitmiştir. Onların, bir yardımcıları (azaptan kurtarıcıları) da, yoktur.”441 ْ ُأَلَ ْم تَ َر إِلَى الَّ ِذينَ أُوْ ت ب ه ( ِهللا ِ ب يُ ْدعَوْ نَ إِلَى ِكتَا ِ صيبًا ِّمنَ ْال ِكتَا ِ َوا ن ٌ )لِيَحْ ُك َم بَ ْينَهُ ْم ثُ َّم يَت ََولَّى فَ ِري َْرضُون ِ ق ِّم ْنهُ ْم َوهُم ُّمع 439 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:20. Âl-i Îmrân sûresi, âyet:21. 441 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:22. 440 Tefsir Problemleri 289 “Baksana, o kendilerine Kitaptan bir nasîb verilmiş olanlara! Aralarında Hakem olması için Allah ın Kitabına çağrılıyorlar da, sonra, onlardan bir takımı yüz çevirerek dönüp gidiyorlar!”442 ْ ُك بِأَنَّهُ ْم قَال ( ت َو َغ َّرهُ ْم فِي ِدينِ ِهم َ َِذل ٍ وا لَن تَ َم َّسنَا النَّا ُر إِالَّ أَيَّا ًما َّم ْعدُو َدا ْ ُ) َّما َكان َوا يَ ْفتَرُون “Bunun sebebi şudur: “-Onlar günlerden başka, bize asla ateş dokunmayacak!” demekte, uydurage¡dikleri yalanlar, dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.”443 ْ َس َّما َك َسب ْ َْب فِي ِه َو ُوفِّي (ت َ فَ َك ْيفَ إِ َذا َج َم ْعنَاهُ ْم لِيَوْ ٍم الَّ َري ٍ ت ُكلُّ نَ ْف ْ َ)وهُ ْم الَ يُظلَ ُمون َ “Bakalım, o geleceğinde hiç şüphe olmayan Gün’de, kendilerini topladığımız ve herkese, her ne kazandıysa, karşılığı -haksızlık edilmeksizin- tamamiyle ödendiği zaman, halleri nasıl olacak?”444 ُ َنز ( ك ِم َّمن تَشَاء َ ع ْال ُم ْل َ ِقُ ِل اللَّهُ َّم َمال ِ ك ْال ُم ْل ِ ك تُ ْؤتِي ْال ُم ْلكَ َمن تَشَاء َوت َي ٍء قَ ِدي ٌر َ َّك ْالخَ ْي ُر إِن َ ) َوتُ ِع ُّز َمن تَشَاء َوتُ ِذلُّ َمن تَشَاء بِيَ ِد ْ ك َعلَ َى ُكلِّ ش “Ey Rasûlüm! De ki: “-Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen, mülkü, dilediğine verirsin! Sen, mülkü, dilediğinden de, çeker alırsın! Sen, dilediğini, azîz eder, 442 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:23. Âl-i Îmrân sûresi, âyet:24. 444 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:25. 443 290 Tefsir Problemleri yükseltirsin/ Sen, dilediğini, zelil eder, alçaltirsin! Hayır, yalnız Senin elindedir. Sen, şüphe yok ki, her şeye, her zaman kaadirsin!”445 ( َاللَّي ِْل َوتُ ْخ ِر ُج ْال َح َّي ِمن ُ ْال َح ِّي َوتَرْ ُز ب ٍ ق َمن تَشَاء بِ َغي ِْر ِح َسا ار َوتُولِ ُج النَّهَا َر فِي ِ َتُولِ ُج اللَّ ْي َل فِي ْالنَّه َت َوتُ ْخ ِر ُج الَ َميَّتَ ِمن ِ ِّ) ْال َمي “Sen, geceyi, gündüze katarsın! Gündüzü de, geceye katarsın! Ölüden, diri çıkarırsın. Diriden de, ölü çıkarırsın! Sen, dilediğine hadsiz, hesapsız rızık verirsin!”446 ( ْالَّ يَتَّ ِخ ِذ ْال ُم ْؤ ِمنُونَ ْال َكافِ ِرينَ أَوْ لِيَاء ِمن ُدوْ ِن ْال ُم ْؤ ِمنِينَ َو َمن يَ ْف َعل ْ َُي ٍء إِالَّ أَن تَتَّق هللاُ نَ ْف َسهُ َوإِلَى ه وا ِم ْنهُ ْم تُقَاةً َوي َُح ِّذ ُر ُك ُم ه ْس ِمنَ ه َ َِذل ْ هللاِ فِي ش َ ك فَلَي ِهللا ْ صي ُر ِ )ال َم “Mü’minler. Mü’minleri bırakıp ta, kâfirleri dost edinmesin. Kim, bunu yaparsa, artık, ona, Allah’dan hiç bir yardım gelecek değildir. Meğerki, onlardan gelebilecek tehlikeden korkarak bir korunma yapmış olasınız. Bununla beraber, Allah, asıl kendisinden korkmanızı emr eder. En sonunda gidiş de, ancak, Allah’adır.”447 445 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:26. Âl-i Îmrân sûresi, âyet:27. 447 Âl-i Îmrân sûresi. âyet:28. 446 Tefsir Problemleri 291 ْ ُقُلْ إِن تُ ْخف ُور ُك ْم أَوْ تُ ْبدُوهُ يَ ْعلَ ْمهُ ه ( هللاُ َويَ ْعلَ ُم َما فِي ُ وا َما فِي ِ صد ض َو ه َي ٍء قَ ِدي ٌر ْ هللاُ َعلَى ُكلِّ ش ِ )ال َّس َما َوا ِ ْت َو َما فِي األر “De ki: Göğüslerirıizdekini gizleseniz de, açıklasamz da, Allah, onu bilir. Gökle rdekini de, yerde kini de. O, bilir. Allah, her şeye, her zaman kadirdir.”448 ْ َض ًرا َو َما َع ِمل ْ َس َّما َع ِمل ( ت ِمن ُس َو ٍء َ ْت ِم ْن َخي ٍْر ُّمح ٍ يَوْ َم تَ ِج ُد ُكلُّ نَ ْف هللاُ نَ ْف َسهُ َو ه )ت ََو ُّد لَوْ أَ َّن بَ ْينَهَا َوبَ ْينَهُ أَ َمدًا بَ ِعيدًا َويُ َح ِّذ ُر ُك ُم ه هللاُ َرؤُوفُ بِ ْال ِعبَا ِد “Herkes, ne hayır, ne kötülük işlediyse, onu, önüne konmuş bulacağı, kötülükler ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını isteyeceği Gün u düşünsün! Allah, size, asıl kendisinden korkmanızı emr eder. Allah, kullarını çok esirgeyendir.”449 هللاُ َويَ ْغفِرْ لَ ُك ْم ُذنُوبَ ُك ْم َو ه هللاَ فَاتَّبِعُونِي يُحْ بِ ْب ُك ُم ه قُلْ إِن ُكنتُ ْم تُ ِحبُّونَ ه ( ُهللا َّحي ٌم ِ ) َغفُو ٌر ر “De ki: “-Eğer, siz Allah’ı seviyorsanız, bana tabî olunuz ki, Allah da, sizleri sevsin!” Günâhlarınızı, bağışlasın, ört bas etsin! Allah, çok yargılayıcı ve çok esirgeyicisidir.”450 َ َ ) ُقلْ َأ ِطيعُو ْا ههللا َ َوال َّرسُو َل فإِن تَ َو َّلوْ ْا َفإ ِ َّن ههللا ( َال يُ ِحبُّ ا ْل َكافِرِين 448 Âl-i îmrân sûresi, âyet:29. Âl-i Îmrân sûresi. âyet:30. 450 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:31. 449 292 Tefsir Problemleri “De ki: “-Allah a itâat ediniz, Rasûlüne de!.. “Eğer, yüz çevirirlerse, şüphe yok ki, Allah da, o kâfirleri sevmez.”451 )إِ َّن ه ( َآل إِبْ َرا ِهي َم َوآ َل ِع ْمرَانَ َعلَى ْال َعالَ ِمين َ هللاَ اصْ طَفَى آ َد َم َونُو ًحا َو “Gerçekten, Allah, Adem’i, Nûh ‘u, İbrâhîm ve îmrân hânedânını - birbirinden ve hep Tevhîd dîninden gelme tek bir zürriyet olarak- süzüp âlemlere mümtaz ve üstün kıldı. Allah, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.”452 ْض َو ه (هللاُ َس ِمي ٌع َعلِي ٌم ُ ) ُذ ِّريَّةً بَ ْع ٍ ضهَا ِمن بَع “Hani, îmrân’ın karısı: “-Rabb’im! Karnımdakini azadlı bir kul olarak Sana adadım. Benden, bu adağımı kabûl et. Şüphe yok ki, her şeyi işiten, her şeyi bilen Sensin Sen!..” demişti.453 ْ َك َما فِي ب ُ ْت ا ْم َرأَةُ ِع ْمرَانَ َربِّ إِنِّي نَ َذر ( طنِي ُم َح َّر ًرا َ َت ل ِ َإِ ْذ قَال ْ َض َع ْتهَا قَال ض ْعتُهَا أُنثَى َ َّفَتَقَبَّلْ ِمنِّي إِن َ ت َربِّ إِنِّي َو َ ك أَنتَ ال َّس ِمي ُع ْال َعلِي ُم٭ فَلَ َّما َو ُ ُ َّ َو ه ُ ْ ض َع َْس الذ َك ُر َكاألنثَى َوإِنِّي َس َّم ْيتُهَا َمرْ يَ َم ِوإِنِّي أ ِعيذهَا بِك َ ت َولَي َ هللاُ أَ ْعلَ ُم بِ َما َو َّج ِيم ِ ان الر ِ َ) َو ُذرِّ يَّتَهَا ِمنَ ال َّش ْيط O, kız doğurunca -Allah, onun, ne doğurduğunu daha iyi bilirken: “-Yâ Rabbî! Onu, kız doğurdum! Tabii ki, erkek, kız gibi değil. Ben, onun adını Meryem koydum. 451 Âl-i Îmrân sûresi, âyet;32. Âl-i Îmrân sûresi, âyet:33. 453 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:34. 452 Tefsir Problemleri 293 Onu da, zürriyetini de, taşlanmış Şeytân’ın şerrinden Sana ısmarladım!” demişti.454 ( فَتَقَبَّلَهَا َربُّهَا ِبقَبُو ٍل َح َس ٍن َوأَنبَتَهَا نَبَاتًا َح َسنًا َو َكفَّلَهَا زَ َك ِريَّا ُكلَّ َما َد َخ َل ْ َك هَ َذا قَال ت هُ َو ِم ْن َ َعلَ ْيهَا َز َك ِريَّا ْال ِمحْ َر ِ َاب َو َج َد ِعن َدهَا ِر ْزقا ً قَا َل يَا َمرْ يَ ُم أَنَّى ل إن ه ) ِعن ِد ه َّ ِهللا ُ هللاَ يَرْ ُز ب ٍ ق َمن يَشَاء ِب َغي ِْر ِح َسا Bunun üzerine, Rabbi, onu, rızâsı ile kabul buyurdu. Onu, güzelce yetiştirip büyüttü. Zekeriyyâ’nın himayesine verdi. Zekeriyyâ, ne zaman, Mihrâb’da Onun yanına girse, yanında bir yiyecek bulur: “-Ey Meryem! Bu Sana nereden geliyor?.. “ derdi. O da: “Allah tarafındandır! Şüphe yok ki, Allah, dilediğini, hadsiz, hesapsız rızıklandırır!..” derdi.455 ( َك َدعَا زَ َك ِريَّا َربَّهُ قَا َل َربِّ هَبْ لِي ِمن لَّ ُد ْنكَ ُذرِّ يَّةً طَيِّبَةً إِنَّك َ ِهُنَال ) َس ِمي ُع ال ُّدعَاء O sırada, Zekeriyyâ. Rabb’ına dua etti: “-Ey Rahb ‘im! Bana, Senin tarafından çok temiz bir zürriyet ihsân buyur! Şüphe yok ki. Sen, duayı işitensin!” dedi.456 ( ك بِيَحْ يَى َ ص ِّلي فِي ا ْل ِمحْ َرابِ َأ َّن ههللا َ يُب َ ِّش ُر َ َُفنَا َد ْتهُ ا ْل َمآلئ ِ َك ُة َوهُ َو َقائ ِ ٌم ي َص ِّد ًقا ب ِ َكل ِ َمةٍ ِّمنَ ههللا ِ َو َسيِّدًا َو َحصُورًا َونَب ِ ًيها ِّمنَ الصَّال ِ ِحين َ ) ُم 454 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:35-36. Âl-i Îmrân sûresi, âyet:37. 456 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:38. 455 294 Tefsir Problemleri Zerekiyyâ, Mihrâbda durup namaz kılarken, Melekler, Ona: “-Haberin olsun ki: Allah, Sana, Allah’dan gelecek bir Kelime’yi tasdik edici. Efendi, nefsine hâkim ve Salîhlerden bir Peygamber olmak üzre Yahyâ’yı müjdeler! “ diyerek seslendiler.”457 َ ى ي َ ُكونُ لِي ُغ ( ي ا ْلكِب َ ُر َوا ْم َر َأتِي عَاق ِ ٌر َقا َل َ ِ ال ٌم َو َق ْد ب َ َل َغن َ َقا َل َربِّ َأ َّن ) َك َذل ِ َك ههللا ُ ي َ ْف َع ُل َما يَشَاء Zekeriyyâ: “-Yâ Rab! Kendime ihtiyarlık gelip çatmış, zevcem de doğurmaktan kalmış iken, benim çocuğum nasıl olabilir!”458 Dedi. َّ ِ ال َث َة َأيَّا ٍم إ َ اس َث ( ال َر ْم ًزا َ ي آي َ ًة َقا َل آي َ ُت َك َأ َّال ُت َك ِّل َم ال َّن َ َقا َل َربِّ اجْ َعل ِّل ْ ْ ِ ) َواذ ُكر َّربَّ َك َكثِيرًا َو َسبِّحْ بِال َع ِش ِّي َوا ِْل ْب َكار “Öyledir amma, dedi, Allah, dilediğini yapar!” Zekeriyyâ: “-Yâ Rab! Bana, bir âlâmet ver.” dedi “Senin âlâmetin: üç gün dilin tutulup halka söz söylememen, işâretle yetinmendir! Bununla beraber, Rabb ‘ını çok an! ve akşam, sabah. Onu teşbih et/”459 dedi. َ ْطهَّ َر ِك َواص َ ك َو َ ْالئ ِ َك ُة يَا َمرْ ي َ ُم إ ِ َّن ههللا َ اص َ َوإ ِ ْذ َقا َلتِ ا ْل َم (ك ِ ط َفا ِ ط َفا َ) َع َلى ن ِ َساء ا ْل َعا َل ِمين 457 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:39. Âl-i Îmrân sûresi, âyet:40. 459 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:41. 458 Tefsir Problemleri 295 Hani, Melekler, Meryem’e de: “-Ey Meryem! Şüphe yok ki, Allah, Seni süzüp seçti. Seni, tertemiz kıldı. Seni, cihân kadınlarının üstünü seçti. Ey Meryem! Rabb ma huşu’ ile divân dur! Secdeye kapan! Rükû’ edenlerle birlikte rükû et!”demişlerdi.460 َ َذل ِ َك ِم ْن َأنبَاء ا ْل َغ ْيبِ ُنو ِحيهِ إ ِ َلي َك َو َما ُكنتَ َل َد ْيهِ ْم إ ِ ْذ يُ ْل ُقون َأ ْق ( ال َمهُ ْم َص ُمون ِ َ) َأ ُّيهُ ْم ي َ ْك ُف ُل َمرْ ي َ َم َو َما ُكنتَ َل َد ْيهِ ْم إ ِ ْذ ي َ ْخت “Ey Rasûlüm! Bunlar, Sana vahy etmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar Meryem ‘i “Hangisi himâyesine alacak?” diye kalemleriyle kur’â atarlarken, Sen, yanlarında değildin. Çekişirlerken de, yanlarında değildin!”461 ( ك ب ِ َكل ِ َمةٍ ِّم ْنهُ ا ْس ُمهُ ا ْل َم ِسي ُح ِ إ ِ ْذ َقا َلتِ ا ْل َمآلئ ِ َك ُة يَا َمرْ ي َ ُم إ ِ َّن ههللا َ يُب َ ِّش ُر َ) ِعي َسى ابْنُ َمرْ ي َ َم َو ِجيهًا فِي ال ُّد ْنيَا َواآل ِخ َرةِ َو ِمنَ ا ْل ُم َق َّربِين Hani, Melekler: “Ey Meryem! Haberin olsun ki: Allah, Seni tarafından bir Kelime ile müjdeliyor. Onun ismi: Mesih Îsâ b. Meryem dir. O, dünyada ve Ahirette yüce şanlıdır Allah a, çok yakın olanlardandır. Beşikte de, yetişkinlikte de halka, hak ve gerçek sözü söyleyecektir. Sâlihlerdendir...” demişlerdi.462 460 Âl-i İmrâıı sûresi, âyet:42. Âl-i Îmrân sûresi, âyet:44. 462 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:45. 461 296 Tefsir Problemleri ( َاب َو ْال ِح ْك َمةَ َوالتَّوْ َراةَ َوا ِْلن ِجي َل٭ َو َرسُوالً إِلَى بَنِي َ َويُ َعلِّ ُمهُ ْال ِكت ُ ُإِ ْس َرائِي َل أَنِّي قَ ْد ِج ْئتُ ُكم بِآيَ ٍة ِّمن َّربِّ ُك ْم أَنِّي أَ ْخل ين َكهَ ْيئَ ِة الطَّي ِْر ِ ِّق لَ ُكم ِّمنَ الط فَأَنفُ ُخ فِي ِه فَيَ ُكونُ طَ ْي ًرا بِإ ِ ْذ ِن ه ص َوأُحْ يِي ْال َموْ تَى بِإِ ْذ ِن ُ هللاِ َوأُب ِْر َ ئ األ ْك َمهَ واألَب َْر ه ك آليَةً لَّ ُك ْم إِن ُكنتُم َ ِهللاِ َوأُنَبِّئُ ُكم بِ َما تَأْ ُكلُونَ َو َما تَ َّد ِخرُونَ فِي بُيُوتِ ُك ْم إِ َّن فِي َذل َّ ص ِّدقًا لِّ َما بَ ْينَ يَ َد ْض الَّ ِذي حُرِّ َم َعلَ ْي ُك ْم َ ي ِمنَ التَّوْ َرا ِة َو ِألُ ِح َّل لَ ُكم بَع َ ُّم ْؤ ِمنِينَ ٭ َو ُم ْ َُو ِج ْئتُ ُكم بِآيَ ٍة ِّمن َّربِّ ُك ْم فَاتَّق هللا َوأَ ِطيعُو ِن٭ إِ َّن ه وا َه َهللاَ َربِّي َو َربُّ ُك ْم فَا ْعبُ ُدوهُ هَذا )ص َراطٌ ُّم ْستَقِيم ِ Meryem: “Yâ Rab! Bana. bir beşer dokunmamış iken, benim nasıl çocuğum olabilir?!.” dedi. Fakat. Allah, dilediğini yaratır. O, bir işin olmasını murad edince, ona, ancak “Ol” der, o da, “oluverir!”. Ona, yazmayı, hikmeti. Tevrat’ı, İncil’i öğretecek. O’nu İsrâıl oğullanna Peygamber olarak gönderecek. O da, onlara: “Ben, diyecek, size Rabb’ınızdan âyet ve mü’cize ile geldim. Ben, size çamurdan kuş biçimi gibi bir şey yapar, ona üfürürüm. O da. Allah’ın izniyle derhal canlı olur. Yine, ben, Allah’ın izniyle, anadan doğma körü ve abraşı, alaca hastasını iyi eder, ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor, ne biriktiriyorsamz, onları, size haber veririm. Eğer, îmân edicilerseniz, elbette, bunlarda, sizin için kat ‘î bir ibret vardır. Ben, önümdeki Tevrât’/ tasdik edici olarak, size haram kılınan bazı şeyleri de, yararınıza helallaştırmak için geldim. Peygamberliğimi, isbât için size Rabb ‘ımzdan âyet ve mü’cizeler getirdim. Artık, Allah’dan korkunuz da, bana itaat ediniz. Şüphe yok ki: Allah benim Tefsir Problemleri 297 de Rabbımdır, sizin de Rabbımzdır! Öyle ise. Ona ibâdet ediniz! Doğru yol, işte budur!”463 اري إِلَى ه ( هللاِ قَا َل َ فَلَ َّما أَ َحسَّ ِعي َسى ِم ْنهُ ُم ْال ُك ْف َر قَا َل َم ْن أَن ِ ص هللاِ آ َمنَّا بِ ه نصا ُر ه اّللِ َوا ْشهَ ْد بِأَنَّا ُم ْسلِ ُمونَ ٭ َربَّنَا آ َم َّنا ب ِ َما َأنزَ َل ْت َ َاريُّونَ نَحْ نُ أ ِ ْال َح َو َ) َوا َّتبَعْ نَا ال َّرسُو َل َف ْاك ُت ْبنَا َم َع ال َّشاهِ ِدين Vakta ki Îsâ, onların inkâr edeceklerini sezdi. “-Bana, Allah yolunda yardım edecek arkadaşlarım kim?” dedi. Havârîler; “-Biziz Allah için yardımcılar! Biz, Allah ‘a îmân ettik Sen de, şâhid ol ki: biz, muhakkak Müslümanlar’danız! Ey Rabb’ımız! Biz, Senin indirdiğine îmân ettik. Gönderdiğin Peygamberin ardınca da, gittik. İmdî, Sen, bizi o şâhidlerle birlikte yaz!” dediler.464 ْ ) َو َم َكر هللاُ َو ه ُوا َو َم َك َر ه ( َهللاُ َخ ْي ُر ْال َما ِك ِرين “(Allah’ın Rasûlü ‘nü öldürmek için) Hile ve tuzak kurdular. Allah da. mukâbele etti. Hilelerini boşa giderdi. Allah, hilelere mukâbele edenlerin hayırlısıdır.”465 إِ ْذ قَا َل ه َ ي َو ُم ( َطهِّرُكَ ِمنَ الَّ ِذين َ هللاُ يَا ِعي َسى إِنِّي ُمتَ َوفِّي َّ َك َو َرافِعُكَ إِل ْ ق الَّ ِذينَ َكفَر ْ َكفَر ُوا إِلَى يَوْ ِم ْالقِيَا َم ِة ثُ َّم إِلَ َّي َمرْ ِج ُع ُك ْم َ ْك فَو َ ُوا َو َجا ِع ُل الَّ ِذينَ اتَّبَعُو ْ فَأَحْ ُك ُم بَ ْينَ ُك ْم فِي َما ُكنتُ ْم فِي ِه ت َْختَلِفُونَ ٭ فَأ َ َّما الَّ ِذينَ َكفَر ُوا فَأ ُ َع ِّذبُهُ ْم َع َذابًا َش ِديدًا فِي َاص ِرين ِ َّاآلخ َر ِة َو َما لَهُم ِّمن ن ِ )ال ُّد ْنيَا َو 463 464 465 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:48, 49, 50, 51. Âl-i Îmrân sûresi. âyet:52-53. Âl-i Îmrân sûresi. âyet:54. 298 Tefsir Problemleri “O zaman, Allah, şöyle buyurmuştu: “-Ey Îsâ! Muhakkak, Seni vefât ettireceğim. Seni, Kendime yükseltip kaldıracağım. Seni, küfr edenlerin içinden tertemiz kurtarıp çıkaracağım. Sana tâbî olanları da, Kıyâmet gününe kadar o küfr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra, dönüşünüz de, bana olaçaktır. Üzerinde anlaşamadığınız şeyler hakkında o zaman, aranızda hükmü Ben vereceğimJ O küfr edenleri, dünyada ve Ahirette şiddetli bir azapla azaplandıracağım! Onların, hiç bir yardımcıları da, olmayacaktır!”466 َ)الظَّالِ ِمين ْ َُوأَ َّما الَّ ِذينَ آ َمنُوا َو َع ِمل ت فَي َُوفِّي ِه ْم أُجُو َرهُ ْم َو ه ( ُّهللاُ الَ ي ُِحب ِ وا الصَّالِ َحا “Îmân edip iyi ve yararlı ameller işleyenlere gelince: Allah, onların mükâfâtlarını tamamiyle verecektir. Allah, zâlimleri sevmez.”467 (ت َوال ِّذ ْك ِر ْال َح ِك ِيم َ ِ) َذل ِ ك نَ ْتلُوهُ َعلَ ْيكَ ِمنَ اآليَا “Biz, bunları. Sana vahy ettiğimiz âyetlerden, hikmetli Kur’ân’dan okuyoruz.”468 ُ)فَيَ ُكون إِ َّن َمثَ َل ِعي َسى ِعن َد ه ( ب ثِ َّم قَا َل لَهُ ُكن ٍ هللاِ َك َمثَ ِل آ َد َم َخلَقَهُ ِمن تُ َرا 466 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:55-56. Âl-i Îmrân sûresi, âyet:57. 468 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:58. 467 Tefsir Problemleri 299 “Muhakkak ki, Allah katında Îsâ nın yaratılış hâli, Adem’in hâli gibidir. Allah, Onu, topraktan yarattı. Sonrada, Ona “Ol” dedi. O da, canlı oluverdi.”469 ْ ُّ )ال َح ( َق ِمن َّربِّكَ فَالَ تَ ُكن ِّمن ْال ُم ْمت َِرين “Gerçek Rabb şüphelenenlerden olma.”470 ‘indendir, o halde BU ÂYETLER İÇERİSİNDE YER ALAN KARŞILIKLI LÂNETLEŞME (MÜBÂHELE) ÂYETİ Sözünü ettiğimiz hıristiyânlıkla ilgili âyetleri Rasûlüllah S.A. Necrânlılara okudu. Özellikle bu âyetler arasında yer alan: ُ ك ِمنَ ْال ِع ْل ِم فَقُلْ تَ َعالَوْ ْا نَ ْد ( ع أَ ْبنَاءنَا َ فَ َم ْن َحآ َّجكَ فِي ِه ِمن بَ ْع ِد َما َجاء َ ه َّ ُ َوأَ ْبنَاء ُك ْم َونِ َساءنَا َونِ َساء ُك ْم َوأَنفُ َسنَا وأنفُ َس ُك ْم ث َّم نَ ْبتَ ِهلْ فَنَجْ َعل ل ْعنَةُ هللاِ َعلَى ْ َ)ال َكا ِذبِين “Artık sana (bu) ilim geldikten sonra, kim seninle onun hakkında (Hz. Îsâ’nın Allah değil, Allah’ın oğlu da değil kulu ve Rasûlü olduğu hususunda) çekişirse, deki: “-Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra 469 470 Âl-i Îmrân sûresi, âyet:59. Âl-i Îmrân sûresi, âyet:60. 300 Tefsir Problemleri hepimiz (bir arada) duâ ve niyâz edelim de Allah’ın lanetini yalan söyleyenlerin üzerine okuyalım...”471 âyeti. ْ )ال َح ِكي ُم هللاُ َوإِ َّن ه ق َو َما ِم ْن إِلَ ٍه إِالَّ ه ُّ صصُ ْال َح ( هللاَ لَه َُو ْال َع ِزي ُز َ َإِ َّن هَ َذا لَهُ َو ْالق “İşte (Îsâ’ya dâir sana anlatılan) bu haber), elbette en doğru bir haberin beyânıdır. Allah’tan başka hiç bir ilâh yoktur. Allah hiç şüphesiz biricik gâlibtır. Mutlak hüküm ve hikmet sâhibidir...”472âyeti ve )فَإِن ت ََولَّوْ ْا فَإِ َّن ه ( َهللاَ َعلِي ٌم بِ ْال ُم ْف ِس ِدين “Eğer hakk’tan, (îmândan) yine yüz çevirirlerse, muhakkak Allah o fesâtçüarı hakkıyla bilmektedir.” 473 âyetleri hırıstiyânlann inâdlan, fıkr-i sâbit hâlme gelen inançlarının dehşet ve mâhiyetini belirlemek bakımından çok önemlidir. Buna rağmen Cenâb-u Hakk, Necrânlılan. Necrân’lılann şahsında, kökleşmiş saplantılarından kendilerini kurtaramayanları Hak Yol’a dâvet eden ve inananlara; kabûl edeceklennden son derece ümitsiz de olsalar. İslâm’a karşı direnenleri Hidâyet’e çağırmaktan hiç geri durmamayı öğreten şu âyet-i kerîmesivle bu âyetlerin serîsini tamamlamıştır: 471 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 61. Âl-i Îmrân sûresi; âyet: 62. 473 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 63. 472 Tefsir Problemleri 301 ( َّب تَ َعالَوْ ْا إِلَى َكلَ َم ٍة َس َواء بَ ْينَنَا َوبَ ْينَ ُك ْم أَال ِ قُلْ يَا أَ ْه َل ْال ِكتَا ُون ه نَ ْعبُ َد إِالَّ ه هللاِ فَإِن ُ ك بِ ِه َش ْيئًا َوالَ يَتَّ ِخ َذ بَ ْع َ هللاَ َوالَ نُ ْش ِر ِ ضنَا بَعْضاً أَرْ بَابًا ِّمن د َ ْ ْ ْ َّ ُ ُ ْ َّ َ)تَ َولوْ ا فَقولوا اشهَدُوا بِأنا ُم ْسلِ ُمون “(Yâ Muhammed!.) De ki: Ey ehl-i kitâb, hepiniz bizimle sizin aranızda müsâvî olan bir kelimeye geliniz. Allah’tan başkasına tapmayalım. O ‘na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah ı bir yana bırakıp kimimiz kimimizi Rabblar edinmeyelim... (Buna rağmen) eğer yine de yanaşmazlarsa, deyin ki: “-(ey millet!) şâhid olun bizleri (sapıklıktan yana değiliz), biz müslümanız!...”474 HIRİSTİYANLARIN YANLIŞ ÎTİKÂDLARININ İÇ YÜZÜNÜ VEREN BU 64 ÂYET ÜZERİNDE BÂZI MÜFESSİRLERİN AÇIKLAMALARI Fahruddîn-i Râzî (606/1209), bu “mübâhele” âyetinin tefsirinde özetle şunları kayd etmiştir: “Cenâb-u Hakk, bu sûrenin baş kısmında, hıristiyânların Allah’ın zevce edinmesi, evlât edinmesi ve onlara hulûl etmesi gibi iddiâlarının iç yüzünü çeşitli kâfi delillerle açıkladıktan sonra, ardından bütün bu iddiâların cevaplarını birer birer ve eksiksiz olarak getirdi. Ve sözü, 474 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 64. 302 Tefsir Problemleri onların sözlerinin sakatlığını kesinleştiren şu nükte ile bitirdi.475 ALLAH NASIL HZ. ÂDEMİ BABASIZ YARATMIŞSA HZ. ÎSÂ’YI DA ÖYLE YARATMIŞTIR ُ ك فِي ِه ِمن بَ ْع ِد َما َجاءكَ ِمنَ ْال ِع ْل ِم فَقُلْ تَ َعالَوْ ْا نَ ْد ( ع أَ ْبنَاءنَا َ فَ َم ْن َحآ َّج َ َ ه َّ ُ ُ ُ ُ ُ ُ َ َ َوأَ ْبنَاء ُك ْم َونِ َساءنَا َونِ َساءك ْم َوأنف َسنَا وأنف َسك ْم ث َّم نَ ْبتَ ِهلْ فنَجْ َعل ل ْعنَة هللاِ َعلى ْ َ)ال َكا ِذبِين “Nasıl beşere âit bir vasıf olan babasızlık ve annesizlik, Hz. Adem A.S.’ın; Allah’ın oğlu olmasını gerektirmiyorsa; yine beşere âit bir vasıf olan babasızlık da, Îsâ A.S.’ın Allah’ın oğlu olmasını gerektirmez. Allah Teâlâ Hz. Îsâ’nın babası olmaktan tamamen berî ve yücedir. Hz. Adem’in topraktan yaratılması nasıl aklın alamayacağı bir şey değilse; Hz. Îsâ’nın da annesinin rahminde toplanan bir kandan yaratılması, akla sığmayacak bir şey değildir. Hakk’ın peşinde olan herkes, burada gerçeğin ifâdesinin varabileceği en son noktaya ulaştığını kabulde tereddüd etmez. Yâ Muhammedi Bunca açık deliller ve vâzıh cevaplara rağmen yine de seninle çekişmeyi sürdüren olursa, sen artık onlara konuşmayı kes ve inâdçılara yapılacak olan muâmeleyi yap. Bu da senin onları “Mübâhele”ye, yani karşılıklı lânetleşmeye çağırmandır. Onları buna çağır ve de ki: “-Gelin, 475 Râzî, Fahreddîn, Tefsîru’l-Kebîr: 8/78: İbnü Hişâm, es-Sîreh: 1/576. Tefsir Problemleri 303 oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım. Sonra hepimiz (bir arada) dua ve niyaz edelim de, Yalan söyleyenlerin üzerine Allah’ın lanetini okuyalım...”476 MUHAMMED’İN HAK PEYGAMBER OLDUĞUNUN DELİLİ Râzî, (606/1209) açıklamalarına kendi şahsî tecrübelerini de katarak maddeler hâlinde şöyle devâm etmiştir: 1) - “Ben Harzem”deyken, dîni ve mezhebi hakkında derin bilgi sahibi olduğunu iddiâ eden bir hıristiyânın oraya geldiğini işittim. Gittim kendisiyle konuştum. Bana: “-Muhammed’in peygamberliğinin delili nedir?” diye sordu. Ben ona: “-Bize, Hz. Mûsâ, Îsâ ve şâir peygamberlerin elinde hârikulâde şeylerin ortaya konduğu gibi, Hz. Muhammed’in elinde de hârikulâde şeylerin ortaya konduğu nakledilmiştir. İster tevâtürü reddelim, ister kabul edelim, ama eğer: Mû’cize doğruyu göstermez dersek; o zaman diğer peygamberlerin peygamberliği de ortadan kalkar Yok eğer tevâtürle sâbit haberlerin doğruluğunu kabul eder ve mû’cizenin peygamberin doğruluğuna delil teşkil ettiğini îtirâf edersek; sonra da bu tevâtür ve doğruluğun. Muhammed S.A. hakkında da vâki olduklarını kabul edersek, 476 Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 61. 304 Tefsir Problemleri Muhammed S.A.’in peygamberliğini de kesinlikle îtirâf etmek zorunda kalırız. Çünkü delilin eşitliği, o delilin gösterdiği şeyin meydâna gelmesinin de eşitliğini zorunlu kılar. Yani delil doğru ise, delâlet ettiği şey de aynı ölçüde doğrudur...” dedim477 HZ. ÎS BİR İLÂH MIDIR? “Bunun üzerine hıristiyân: “-Ben Îsâ A.S.’ın peygamber olduğunu söylemiyorum. Ben O’nun ilâh olduğunu söylüyorum...” dedi. Ben de ona: “-Peygamberlikten bahs etmek, ancak bir ilâhın varlığını kabulden sonra söz konusu olabilir. Bu senin söylediğin ise (yani, peygambere ilâh demen) sakattır ve bir ilâhın, vücûdu zâtıyla vâcib bir varlıktan ibâret olduğunu gösterir. Böyle bir varlığıma, cisim olmaması, mütehayyiz ve araz olmaması gerekir. Hz. Îsâ ise şu gördüğümüz beşerî ve cismânî bir takım organlardan mürekkep; yok iken var edilen-hıristiyânların kendi ifâdelerine göre- diri iken öldürülen, önce küçük bir çocukken, sonra yetişip bir delikanlı hâline gelen, yiyen, içen, uyuyan ve uyanan bir şahıstan ibâret tir. Açıkça ortaya çıkmıştır ki, sonradan olan ezelî (kâdim) olamaz. Muhtaç olan ğanî ve müstağni olumaz, mümkün olan vâcib olamaz ve değişen de devâmlı aynı kalamaz.” dedim. 477 Râzî, Fahruddîn, et Tefsîru'l-Kebîr: 8/78. Tefsir Problemleri 305 HZ. ÎS ALLAH’IN RUHUNUN KENDİSİNE (HULÛL ETTİĞİ) BİR İLÂH YA DA ALLÂH’IN BİR PARÇASI OLABİLİR Mİ? 2) - “Ey hıristiyânlar! Siz Yahûdîlerin Hz. Îsâ’yı yakalayıp çarmıha gerdiklerini ve onu çarmıh tahtası üzerinde diri halde bıraktıklarını, kaburgalarını parçaladıklarını; Hz. Îsâ’nın Yahudilerden kaçıp kurtulma ve onlardan gizlenme ihtiyâcında idiğini, Yahudiler O’na bu sert muâmeleleri yaparken şiddetli acı çektiğini, sızlanıp figân ettiğini îtîrâf ediyorsunuz. Mâdem iddiâ ettiğiniz gibi. O bir ilâh idi ya da ilâh O’na hulûl etmiş, (yani, ilâhın ruhu ona geçmiş) idi veyahutta o, ilâhın bir parçası olup, ona hakkedilmiş ve bir nakış gibi işlenmiş idi de neden onlara karşı kendini korumadı?!. Ve neden onların tümünü helâk etmedi?!. Neden onlara karşı yalvarıp yakarmaya, ağlayıp sızlamaya, onlardan kaçıp kurtulma çâreleri aramaya ihtiyâç duydu?!. Vallahi ben buna çok hayret ediyorum. Akıllı bir insanın böyle bir lâfı söyleyip de doğruluğuna inanmasına şaşıyorum. Nerdeyse aklın bedâheti, (en kaba saba bir akıl bile), bunun yanlış ve sakatlığına şâhid durumundadır.”478 YARATICISIZ KÂİNAT OLUR MU? “Burada ya bu cisim hâlinde gönden şahsın bizzât kendisinin ilâh olduğu söylenecek; ya ilâhın tümüyle ona 478 Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr: 8/78. 306 Tefsir Problemleri hulûl ettiği (rûhunun girdiği) söylenecek, ya da bir parçasının hulûl ettiği söylenecektir ki, bu üç şıkkın her üçü de sakattır”. 3/1)- “Çünkü şâyet kâinâtm ilâhi bu cisim olacak olsaydı, Yahûdîlerin kâinâtm ilâhını katlettikleri kesinleşecekti. Eğer öyle olsaydı, artık bundan sonra kâinât ilâhsız nasıl ayakta kalacaktı?!. Sonra insanların zîllet ve alçaklık bakımından en şiddetlisi, yani insanların en zelîl ve en alçağı Yahft- dîlerdir. Ve bu ilâh, en zâlil ve en alçak insanların bile hakkından gelememe durumuna düşmektedir. Demek ki. hıristivânların Yahûdîlerin öldürdükleri bu ilâhı (Hz. Îsâ) son derecede âciz bir ilâhmış?!” ALLAH’IN BİR CİSME, GEREK TÜM GEREK PARÇA OLARAK BİRŞEYE HULÛLÜ MÜMKÜN MÜDÜR?!.. 3/2)- İlâhın bütünüyle bu varlığa (Îsâ’ya) hulûl etmiş olması ihtimâli de sakattır. Çünkü ilâh dediğin ne cisimdir, ne de arazdır. Dolayısıyla başka bir cisme hulûl etmesi imkânsızdır.” 3/3)- “O’na ilâhın parçalarından bir parça veya kısımlarındanbir kısmın girmiş olması ihtimâli de imkânsızdır. Çünkü bu parça, eğer ilâh lığın içerisinde itibâr edilse, ondan ayrılması hâlinde ilâhın ilâh olarak kalması mümkün olamaz. Eğer ilâhhğın tahakkuku Tefsir Problemleri 307 cümlesinden sayılmazsa, o zaman da, ilâhın bir parçası olamaz. İşte böylece hıristiyânların sözlerinin sakatlığı kesinlik kazanmış olmaktadır.” 4)- Hz. Îsâ, Allah’a ibâdet ve taate çok düşkündü. Eğer kendisi bir ilâh olsaydı, böyle bir şey imkân hârici kalırdı. Çünkü bir ilâh kendisine ibâdet etmez ve kendi kendine tapmaz...” Sonra bu hıristiyâna: “-Sana O’nun bir ilâh olduğunu gösteren delil nedir?” diye sordum. “-O’nun üzerinde ölüyü diriltme, alaca hastalığını iyileştirme gibi acâibliklerin görünmesidir. Bunların İlâhın kudreti dışında gerçekleşmesi mümkün değildir...” dedi. Ben de ona: “-Delil yokluğunun medlul yokluğunu gerektirmediğini kabul ediyor musun?” diye sordum. Eğer sen bunu kabul etmezsen, bu seni ezelde kâinatın yokluğundan, yaratıcısının da yokluğunu kabul etmeye mecbur eder; yok eğer delil yokluğunun medlul yokluğunu zorunlu kılmadığını knbûl edersen, o zaman ben de derim ki: “-Sen ilâh’ın Îsâ A.S.’ın bedenine girmesini câiz gördüğüne göre; benim, senin, biitün hayvanların, bitkilerin ve cansız varlıkların bedenine girmediğini nereden ve nasıl bitebildin?!. Delilin yokluğunun, medlulün yokluğunu zorunlu kılmadığı kesinleştiğine göre, şu hârikaların illâda benden veya senden zuhûr etmemesi gerekmez. Yani senden de zuhur edebilir, benden de... Bu durumda Allah’ın ruhunun başkasına 308 Tefsir Problemleri girip girmemesi senin hakkında da, benim hakkımda da, bir köpek ya da bir fâre hakkında da söz konusudur. Bir dînî görüş ki, Allah’ın zâtı’nın, bir köpek veya sineğin bedenine girmesini câiz görür, o görüş son derece âdi, çirkin ve rakîk bir görüştür.”479 HIRİSTİYANLARI RASÛLÜLLAH’IN LÂNETLEŞMEYE DÂVET ETMESİ VE HIRİSTİYANLARIN BUNA YANAŞMAMALARI Fahruddîn-ı Râzî (606/1209), hem tefsîr hem de hadîs ulemâsının doğruluğunda neredeyse ittifak hâlinde olduklarını tasrîh ettiği bu olayın devâmmı şöyle kayd etmiştir: “Rivâyet edilmiştir ki. Peygamber S.A. nâzil olan bu âyetlerle îtırâzlarının tümünü tam anlamıyla cevaplandıran bütün delîlleri Necrân hınstiyânlarının önüne sürdü, okudu ve anlattı. Sonra bunlar câhilce davranışlarında ısrar ettiler. Bunun üzerine Peygamber S.A. onlara: “-Bu delilleri kabûl etmemeniz hâlinde, Allah bana sizinle “mübâhele: karşılıklı lanetleşme” yapmamı emretti.”480 Buyurdu. Onlar: “-Ey Ebü’l-Kâsım! Dur, öyle yapma, en iyisi biz dönelim, durumumuzu kendi aramızda 479 Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr: 8/79. İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye: 1/584. İbnü Sa’d Tabâkâtü’l-Kübrâ 1/357. 480 Tefsir Problemleri 309 bir daha gözden geçirelim, sonra tekrar gelelim...” 481 Dediler. Döndükleri zaman sözcüleri olan Âkıb’e: “-Ey Abdülmesîh (Mesih’in kulu), bu hussustaki fikrin nedir?..” diye sordular. Akıb: “-Ey hıristiyân topluluğu! Anladınız ki, Muhammed Allah katından gönderilmiş bir peygamber... Size, adamınız (Uz, Îsâ) nın durumuyla ilgili hak sözü getirmiştir. Vallahi, bir peygamberle lânetleşmiş hiç bir kavim yoktur ki, onların büyükleri hayatlarını sürdürebilmiş ve küçükleri yetişip gelişebilmiş olsun. Eğer sizler O’nunia lânetleşecek olursanız, kesinlikle kökünüz kazınır. Şayet dîninizde ısrar etmek, üzerinde olduğunuz yola devam etmek ve eski inancınızda direnmekten başka bir şeye yanaşmak istemiyorsanız; adamla vedâlaşın ve memleketinize çekip gidin...”482 dedi. Rasûlüllah S.A. de âyet-i kerîme gereği, Hz. Hüseyn’i kucağına almış. Hz. Hasan’ın elinden tutmuş, Hz. Fâttma’yı arkalarına takmış, Hz Alî R.A.da Hz. Fâtıma’nın arkasında, kendi üzerinde siyah kıldan bir îzârla çıkmış, onlara: “-Ey ehl-i beytim! Ben duâ ettiğim zaman siz âmin deyiniz...” diyordu. -Böyle bir lânetleşmeye müslümanlar bu günkü kadar hiç ihtiyaç duydular mı bilinmez- Durumu dikkatle seyreden Necrân piskoposu Necrân hey’etine dönerek: “-Ey hıristiyânlar 481 İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye: 1/583. Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr: 8/80. Ebû Nüaym, Delâilü'n-Nübevve: 299. 482 İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye:1/583; Râzî, et-Tefsîru’l- Kebîr: 8/80; Ebû Nüaym, Delâilü'n-Nübevve: 299. 310 Tefsir Problemleri topluluğut Ben şu anda karşımda öyle yüzler görüyorum ki, eğer o yüzlerin sahipleri Allah’tan bir dağı yerinden oynatıp yok etmesini isteseler. Allah kesinlikle onların isteğini yerine getirir ve o dağı yerinden oynatıp yok eder. Sakın onlarla lânetleşiriz falan demeyin. Eğer böyle bir şey yaparsanız kesinlikle helak olursunuz ve kıyâmete kadar yeryüzünde hıristiyân diye bir şey kalmaz...” dedi Sonra Rasûlüllah S. A.’e dönerek: “-Ey Ebü’l-Kâsîm! Biz seninle lânetleşmemek ve senin kendi dînin üzre kalmanı kabûl edip onaylamak fikrindeyiz... Yalnız esbabından uygun göreceğin birim bizimle birlikte gönderki, aramızda mâlî konularda çıkacak ihtilâfları hükme bağlasın...”483 dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah S.A. “-Mâdem lânetleşmeye yanaşmıyorsunuz, öyle ise müslüman olunuz: müslümanlar lehine olan şeyler, sizin de lehinize, aleyhine olan şeyler sizin de aleyhinize olsun Onların menfaatine olan şeylerden siz de yararlanın, zararlarına olan şeyleri de onlarla paylaşın...” buyurdu. Onlar, Peygamberimiz S.A.’in bu teklifine yanaşmadılar Bunun üzerine Rasûlüllah S.A.: “-Öyle ise ben size harp uygularım” buyurdu. Onlar: “-Bizim a raplar la savaşacak gücümüz yok Ancak biz sizinle, bize saldırmaman ve dinimizden döndürmemen kaydıyla anlaşma yapmak isteriz. Sana, bu anlaşma karşılığı, her sene 1000’i safer, 1000’i de receb ayında teslim edilmek üzere 2000 elbiseyle otuz âdî demir zırh vermeyi teahhüt 483 İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye: 1/584; Râzî, Fahruddîn. et-Tefsîru’l- Kebîr: 8/80. Tefsir Problemleri 311 ederiz...” dediler. Ve işte bu şartlar çerçevesi içerisinde Rasûlüllah S.A. onlarla anlaştı... ve “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim kî; Necrân hıristiyânlan felâket uçurumunun kenarına o kadar sokulmuşlardı kitasavvur edemezsiniz. Vallahi eğer laneti eşi verseIerdil kesinlikle maymun ve domuz suretine çevrilecekler, içerisinde yaşadıkları Necrân vadisi tutuşup ateş kesilecek ve Allah Necrân’t ve halkım, ağaçlatın başlarındaki kuşlara varana kadar, kökünden kazıyıp yok edecekti..” buyurdu.”484 Burada Rasûlüllah S.A.’in Hz. Hasen, Hüseyin, Fâtıma ve Alî Razıyel- lâhü Anhüm’ü beraberinde getirmesi, âyet-i kerîme’deki: “Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı. kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendi 485 nefislerimizi ve kendinizi çağırıp lânetleşelim..” İfadesi gereğidir. 484 Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l- Kebîr:: 8/80; Bursevî, Îsmâil Hakkı, Tefsîru Rûhi’l-Beyân: 2/44-45; Kurtubî, Muhammed b. Ahmed. el-Câmi’u Lî Ahkâmi’l-Kur’ân:4/104. 485 Âl-i Îmrân sûresi; âyet: 61. 312 Tefsir Problemleri TOPLU HELÂK KURALI VE KÜÇÜK ÇOCUKLARIN DURUMU Fahruddîn-i Râzî âyet-i kerîme nin tefsirini yaparken burada “Küçük çocukların lânetdleşmeye sokulmasının ne faydası var7” sorusunu sorarak bu gibi durumlarda ortaya çıkan âzâbın bir genel kuralını kayd etmiş ve “-Şüphesiz ki, Allah bir milleti, kökünü kazıma (isti’sâl) cezasıyla cezalandırdı mı; söz konusu kavimle birlikte, onların masum çocukları ve kadınları da toptan helak olur. Bu akıl baliğ olanlar hakkında ceza olmuş olur ama, küçük çocuklar hakkında ceza değil, sâdece onların öldürülmeleri acı ve sıkıntıya mâruz bırakılmaları yerine geçer. Gerçek cezâ ise yetişkinlere râcî olur. Çünkü insanın evlât ve âilesine karşı şefkati çok şiddetlidir. O kadar ki, bâzen canını onlar için feda eder ve onları korumak için kalkan yaparlar. İşte Rasıdüllah S. A. bundan dolayı lânetleşme yerinde, küçük çocuklarını ve kadınlarını beraberinde bulundurdu ve Necrânlüara da aynı şeyi yapmalarını emretti. Bu tarz bir davranış, hasmı daha fazla tahkir eder ve daha çok korkutur İzlenen yolun doğruluğuna daha açık ve daha güçlü bir şekilde delâlet eder.”486 demiştir... 486 Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr 8/82. Tefsir Problemleri 313 MÜRÂHELE OLAYININ RASÛLÜLLAH S.A.’İN HAK PEYGAMBER OLDUĞUNU GÖSTERMESİ Râzı burada bir de bu olayın Rasûlüllah S.A.’in peygamberliğine delâlet edip etmediğini sorar, ardından şu cevabı getirir: “Bu olay iki bakımdan Peygamberimizin peygamberliğinin doğruluğunu gösterir: 1)- Rasûlüllah S. A. onları, üzerlerine azâbm inmesiyle korkuttu. Eğer bunun gerçekleşeceğinden emîn olmasaydı; bu davranışı elbette ki, kendisinin yalancılığını ortaya çıkarma yolunda koşturmak demek olurdu. Çünkü, faraza onların lânetleşmeyi isteyip de. sonuçta azabın inmemesi hâlinde, kendi kendisinin yalanını ortaya çıkarmış olurdu. Oysa Muhammed S.A.’in insanların en akıllısı olduğu malûm. Dolayısıyla O’na. kendi eliyle kendi yalanını ortaya dökmesi uygun düşmez. Öyle ise O’nun bu işte ısrâr etmesi, azabın geleceğinden emîn olmasından kaynaklanmaktadır. 2)- Necrân hıristiyânları eğer Tevrât ve İncil’den, O’nun gerçek peygamber olduğunu gösteren delilleri 314 Tefsir Problemleri öğrenmemiş olsalardı, elbette ki O’nunla lânetleşmeyi terk etmezler, “buyurun lânetleşelim” derlerdi!”487 Kurtubî de: “-Bu âyet-i kerîme, Muhammed S. A. ‘in hakk peygamber olduğunun en üst seviyedeki (alem) delillerinden biridir.” demekte ve Akıb denilen en üst seviyedeki adamlarının onlara: “-Muhammed Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Siz O’nun (Hz. Muhammed’in), Îsâ’nın konumunu bir karâra bağlayamamanız, yani O’nun bir ilâh mı, Allah’ın oğlu mu yoksa bir peygamber mi olduğuna kesin karar vermemeniz meselesinin aslını öğretmeye geldiğini biliyorsunuz” dediğini nakletmiştir.”488 HIRİSTİYANLAR LÂNETLEŞMEDEN NEDEN KAÇTILAR? “KORKULARINDAN YANAŞAMADILAR” DENİLMESİN DİYE Mİ KAÇTILAR?!.. Râzî, âyet-i kerîme üzerinde soru cevâp şeklindeki açıklamalarını şu şekilde sürdürmektedir: “Hıristiyânlar lânetleşmeyi o yüzden terk ettiler. Belki Muhammed’in iddiâsı doğru çıkar da, söylediği azâb üzerimize im verir diye korku lanndan yanaşmadılar “mülâ’ane”ye .” denilmesin diye terkettiler denirse deriz ki: Bu, iki bakımdan kabul edilemez bir düşüncedir: 487 488 Râzî, Fahruddîn. et-Tefsîm'l-Kebîr: 8/82. Kurtubî, el-Câmi'u Lî AhkâmH-Kur'ân 4/104. Tefsir Problemleri 315 “Bu insanlar Rasûlüllah S.A.’le kavga ve nizâ’dan kurtulmak için, bir sürü can fedâ edip, mal sarf etmeyi göze almış durumdadırlar. Eğer bu işin gerçek olmadığından azıcık şüpheleri olsaydı; herhalde bir şüphe uğruna, bunca can ve mallan harcamayı göze almazlardı”. 2) “Bir de, bu hıristiyânlardan. şunları söyledikleri kesin ve sağlam bir delil şeklinde nakl edilmiş.. Demişler ki: “Vallahi Muhammed, Tevrât ve İncil’de müjdelenen peygamberin tâ kendisidir. Siz eğer onlarla lânetleşecek olursanız elbette ki kök kazıma (isti’sâl), yani, toplu halde bir dînin ya da din mensubu milletin helâk edilmesi olayı tahakkuk edecektir... “ İşte bu ifade de, onların lânetleşmeye yanaşmamalarının, Hz. Muhammed’in Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu bilmekte olduklarının kendi dilleriyle tasrîhinden başka bir şey değildir...”489 1) - Necrânlıların Rasûlüllah S.A.’den, ihtilafa düştükleri mâlî konularda aralarında hükmedecek (hâkimlik yapacak), emîn bir arkadaşını (sahâbesini) kendilerivle birlikte Necrân’a göndermesini istediklerini daha önce aktarmıştık.490 Rasûlüllah S.A de onların bu isteklerine karşı: “-Sonra bana gelin de ben sizinle güçlü ve emîn arkadaşımı (sahâbemi) göndereyim...” buyurdu. 489 490 Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru'l-Kebîr. 8/83. İbnü Hişâm, es-Sîreh: 1/584. 316 Tefsir Problemleri Rasûlüllah S. A.’in bu sözünü işiten Ömer bin Hattâb R.A. (23/644): “Bunun bana Rasûlüllah S.A.’in arkadaşı olma sıfatını kazandıracağını umduğum için, emirliği, (başkanlığı) bugünkü kadar hiç arzû etmedim. Belki beni başkan yapar diye, her şeyi bir yana bırakıp sıcakta erkenden öğle namazına gittim. Rasûlüllah S.A. bize öğleyi kıldırdıktan sonra dönerek sağına soluna bakmaya başladı. Ben Rasûlüllah görsün diye dizlerimin üzerine yükselerek kendimi uzattımsa da faydası olmadı. O, Ebû Übeyde bin Cerrâh’ı (18/639) gördü ve: “-Ben sizinle öyle bir adam göndereceğim ki O, emniyetlinin emniyet lisidir. Yâ Ebâ Ubeydel Çık, onlarla git ve ihtilâfa düştükleri şeylerde aralarında adaletle hükmet...” buyurdu.”491 Bu hâdiseyi anlatan bir hadîs-i şerifi İmam Buhârî de Hz. Huzeyfe R.A.’den rivâyetle sahihine almıştır. Şöyle diyor Hz. Huzeyfe R.A.: “Necrân (hıristiyânlann)ın iki ulu kişisi: Âkıb Abdülmesîh ile Seyyid Eyhem Rasûlüllah S.A.’e gelmişlerdi. Rasûlüllah’la lânetleşmek istiyorlardı. Huzeyfe der ki Âkıb ile seyyidden biri arkadaşına: “-Sakın Muhammed’le lânetleşmeye girişme!. Vallahi eğer Muhammed peygamberse, bir lânet eder (ve dünya-âhiret 491 İbnü Hişâm. es-Sîreh: 1/584; İbnü Sa'd, Tabakât 3/412. Buhâri, Sahîh: 5/120. Ahmed bin Hanbel, Müsned: 1/414. Müslim, Sahîh: 4/188.Tirmîzî; Sünen: 5/665. Tefsir Problemleri 317 Allah’ın rahmetinden uzak bulunmamıza bir duâ eder) ki, ne biz ne de bizden sonra gelecek evlâd ve ahfadımız felah bulmayız!...” dedi Bu mütalaa üzerine Necrânlıların bu iki reisi, Rasûlüllah’a gelerek: “-(Hıristiyan kalacağız, fakat) bizden istediğin vergiyi vereceğiz! Yalnız bizimle Necrân’a emniyetli bir zâtı (me’mûr) gönderiniz. Göndereceğiniz bu kimse her halde emin olsun!...” dediler. Rasûlüllah da: “-Ben de muhakkak sûretle sizinle bi-hakkın emniyetli ve mu’temed bir kişiyi gönderirim!” buyurdu. Rasûlüllah’ın bu sözü üzerine ashâbı, (bu yüce emniyet ve îtimâd kime tevcih buyurulacak? diye) intizâr ettiler. Bu halde Rasül-ü Ekrem: “-Kalk Yâ Ebâ übeyde İbni Cerrah!” (18/639) buyurdu. Ebû Ubeyde ayağa kalkınca da onu göstererek: “-İşte bu gördüğünüz sîmâ, İslâm ümmetinin eminidir!” Hz. Enes R.A.’in rivâyet ettiği metinde de: “-Her ümmetin bir emini vardır. İslâm ümmetinin emini de, Ebû Übeyde b. Cerrâh’tır!” buyurmuştur.492 İSLÂM’DA HIRİSTİYANLARLA YAPILAN İLK ANLAŞMA... PEYGAMBERİMİZİN 492 Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrid Tercemesi: 10/381-382. 318 Tefsir Problemleri NECRÂN’LILARA GÖNDERDİĞİ ANLAŞMA ŞARTLARINI BELİRLEYEN MEKTUB “Bismiilahirrahmanirrahim. Bu, Allah’ın Rasûlü Muhammed’in Necrân halkına yazdığı mektuptur. Beyaz, kırmızı sarı her çeşit nakit, mal, mahsûl, altın gümüş ve kölede Allah’ın hükmü onlara tatbik edilecektir. Bunlar onlara bırakılmıştır. Buna karşı onlar her yıl safer ayında bin ve recep ayında bin aded elbise olmak üzere ikibin aded elbise ile birlikte, elbise başına birer ûkiye gümüş ödeyeceklerdir. Her elbise bir ûkiye, yani kırk dirhem değerinde olacaktır. Elbiselerin haraç vergisine göre fazlalığı veya ûkiye kıymetinden eksikliği hesaplanacaktır. Elçilerimin 20-30 gün ağırlanmaları Necrânlılara âittir. Elçilerim bir aydan fazla tutulamaz ve bekletilemezler. Yemende bir savaş veya bir yaramazlık baş gösterdiği zaman. Necrânlılar ödünç olarak otuz aded zırh, otuz at ve otuz deve vermekle yükümlüdürler. Elçilerimize ödünç olarak verilen zırh, at, deve ve şâir mallar –telef olanları da tazmin edilmek sûretiyle- Necrânlılara iâde edilinceye kadar elçilerimin kefaleti altındadır. Necrân ve Necrân’a bağlı yerlerdekile- rin malları, canları, yurtları, dinleri, hazır bulunanları, yabanda olanları, kiliseleri, ruhbanlıkları, Piskoposlukları, az veya çok, ellerinin altındaki her şeyleri Allah ve Rasûlü’nün himâyesindedir. Piskopos piskoposluğundan, papaz papazlığından, kilise bakıcısı bakıcılığından döndürülmeyecek. Bulundukları hâl ve durumlarıyla, haklarından herhangi bir hak da değiştirilmeye çektir. Artık fâiz alma verme yoktur. Tefsir Problemleri 319 Necrânlılara zulüm ve kötülük yapılmayacaktır. Câhiliye devrinden kalma kan dâvası da güdülmeyecektir. Onların ne mahsûllerinden onda bir vergi alınacak, ne asker gelip yurtlarını çiğneyecek, ne de kendileri savaş için askere çağrılacaklardır. Necrân’da kim bir hak talebinde bulunacak olursa, aralarında insaf ve adâlet üzere davranacaklar, ne zulüm yapacaklar, ne de zulme uğratılacaklardır. Gelecekte fâiz yiyen kişi himayemden mahrum kalır. Onlardan hiç bir kimse başkasının yaptığı kötülükten sorumlu tutulmayacaktır. Necrânlılar bu sahîfede yazılı olan vecîbeleri yüksünmeyip gereğini yerine getirdikleri ve iyi davrandıkları takdirde, Allah’ın emri gelinceye kadar, Allah ve peygamberin dâima himâyesi altında bulunacaklardır...” Bu yazıyı Abdullah b. Ebûbekr onlar için yazdı vc yedi kişi de şâhid oldular.493 RASÛLÜLLAH S.A.’İN MEKTUBUNDAKİ ANLAŞMA ŞARTLARININ İFÂDE ETTİĞİ MÂN Devlet veya cemiyet ölçüsünde ilk Îslâm-Hıristiyân münâsebetinin çekirdeğini oluşturan bu olayda, Rasülüllah S.A. bir millet şeklinde karşısına çıkan ilk hıristiyânlan, bütün imkânlarını zorlayarak, onların bütün müşkille- rini hallederek, kafalarındaki bütün 493 Ebû Yûsuf, el-Kâzî Ya'kub İbni İbrahim, Kitâbü'l-Harâc Tercemesi: 127-128. ; İbnü Sa'd, Tabakât 288. Belazürî, Fütûhu’l-Büldân: 1/77, 78. 320 Tefsir Problemleri sorulan cevaplayarak, ve kalplerinde uhdûd: ateş çukurları pahasına kökleşmiş olan hıristiyânhğın bozulmuş inançlarının iç yüzlerini ortaya dökerek; ilâhî vahiyle onlan iknâ edip bütün gücüyle müslüman yapmaya çalıştıktan sonra, onların hâlâ direndiklerini görünce; son çâre olarak. Allah’ın emri ile onları, mübâhele: lânetleşme gibi, nesilleri helâk eden bir yanşa dâvet etmiş. O’nun peygamberliğinin hak olduğunu bildikleri, en azından bunun gerçek olma ihtimâlinden korktukları için; sâdece, her sene 2000 elbise, 2000 ûkiye gümüş; harp hâlinde otuz zırh, otuz at ve otuz deve vermeyi kabûl etmekle kalmamışlar; aynı zamanda, kendi, idârî, siyâsî, adlî, askerî, ictımâî yapılarını; iç ve dış güvenlikleri ve ilişkilerini ve ictimâî yapılarını kendi iktidân altında tutacak yepyeni bir otorite ve hâkimiyetin sultası altına girmeyi kabûl etmiş olmaktadırlar. Evet müslümanlar onları dış düşmanlara karşı koruyacak; mallarını, canlarını, dinlerini, kilise ve papazlarını her türlü haksızlık ve tecâvüzden muhafaza edecekler. Onlara, İslâm’a girmeleri için zor kullanmayacak ve baskı yapmayacaklar ama; onlar da faiz yemek, kan dâvası gütmek, başkalarına zulm etmek gibi İslâmî prensiplere aykırı şeyler yapmayacaklardır. En önemlisi. anlaşma ile teahhüdü altına girdikleri egemen İslâm Devleti’nin istek ve irâdesi dışında hareket edemiyecek. İsvân ve ihânet muhtevâlı düşünce ve davranışlardan uzak duracak. Bu anlaşma ile, idâresi altına Tefsir Problemleri 321 girdikleri İslâm Devleti ‘nin kendisini temsîlen görevlendirdiği hâkim, cizye, harâc ve zekât âmili (toplayıcısı), asker ve elçi gibi temsilcilerin Allah ve Rasûlü adına verecekleri hükümleri ve yapacaktan uygulamaları kabulle karşılayıp, kesinlikle onlara karşı çıkmayacaklarına söz vermiş olmaktadırlar. Hıristiyânlann, her İslâm devlet başkam (halîfesi) değiştiğinde, ona gelerek mukâveleyi yenilemeleri de bu otoritenin hıristiyânlarca sürekli olarak kabûl gördüğü ve gereklerinin harfıyyen yerine getirildiğinin fiilî delîlidir. NECRÂN HIRİSTÎYANLARINA HZ. EBÛBEKR’İN YAZDIĞI MUKÂVELENÂME Rasûlüllah S.A.’in vefatından sonra Hz. Ebûbekr (11/632) halîfe olunca Necrân lııristiyânları O’na gelerek Rasûlüllah’ın mektubuyla belirlenen mukâveleyi yeniletmek istediler. Hz. Ebûbekir’de onlara şöyle yazdı: “Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Rasûlüllah’ın halîfesi, Allah’ın kulu Ebûhekr tarafından Necrânlılara yazılan mektuptur. Ebûbekr, Allah ve Rasûlü adına Necrânlılar’ın canlarını, mallarını, arâzîlerini, dinlerini, kendilerine bağlı kimseleri, ibâdetlerini, hâzır olan ve olmayanlarını, pâpazlarını, râhiplerini, alım ve satımlarını, az veya çok elleri altında bulunan her şeylerini, kendilerine zarar verilmemek, zorluğa ve zahmete dûçâr kılınmamak, papaz ve râhıplerin hiçbirisi 322 Tefsir Problemleri değiştirilmemek üzere; Rasûlüllah’ın onlar için yazdığı ahitnameye bağlı kalarak himâyesi altına aldı. Bu mektupta yazılanlar için Allah ve Rasûlü’nün zimmetleri vardır. Onlara düşen vazife de nasihate kulak verip yola gelmeleri, doğru hareket etmeleri, üzerlerine gereken vazifeleri edâ edip haklara riâyet etmeleridir. Ebûbekr bu mektubu bu şekilde yazdı ve şu şu şu kimseler de şâhid oldular..”494 Görüldüğü gibi Hz. Ebûbekir de Hz. Muhammed S. A.’in mektubuyla belirlediği şartlan aynen tasdîk ederek yürürlükte kalmasını sağlamıştır. Zaten O’nun Rasûlüllah’ın davranış ve düşüncelerine ters düştüğü ömrü boyunca görülmüş şey değildir. Herkes bilir ki, “Rasûlüllah S.A.’in yapmadığım ben nasıl yaparım, Rasûlüllah S. A.’in söylemediğini ben nasıl söylerim. “ sözleri O’nun alâmet-i farikası gibidir. Yalnız O’nun mektubunda Rasûlüllah S.A.’inkinden farklı bir çizgi var, o da. “Necrânlılara düşen vazife nasihate kulak verip yola gelmeleri, üzerlerine gereken (vâcip olan) vazifeleri edâ edip haklara riâyet etmeleridir...” cümlesiyle ifadesini bulan; Necrânlıların nasihatlere aykırı davrandıkları, anlaşma şartlarına uygun hareket görevine gereği gibi riâyet etmedikleri, muâ- hidlerinin teahhütleri altına aldıkları 494 Ebû Yûsuf, el-Kâzî Ya'kub İbni İbrahim, Kitâbü'l-Harâc Tercemesi: 128-129. Tefsir Problemleri 323 bazı haklannı çiğnedikleri ya da, en azından, itaatsizlik ve ahde vefasızlık -ki, bu onların vahiyle sâbit değişmez tarihî özellikleridir- belirtileri gösterdikleri zehâbını uyandırmaktadır. Necrân hıristiyânları, Rasûlüllah’ın vefatını müteâkib baş gösteren yalancı peygamberler ve irtidâd hareketleri gibi İslâmiyet açısından olumsuz olayları ganîmet bilerek, anlaşma şartlarına aykırı bazı davranışlar sergilemeye kalkışsalar gerek ki, Hz. Ebûbekr, onlardan nasîhat dinlemelerini, belirlenmiş olan anlaşma şartlanna uygun hareket etmelerini, taşkınlıklardan vaz geçip yola gelmelerini açık bir dille istemektedir. Görüldüğü gibi, bu İslâm dışı güçler, hep müslümanlann zayıf anlannı kollamakta ve, tâ işin başlangıcından bu yana, en küçük fırsatları olabildiğince kendi lehlerine değerlendirme yollannı aramaktadırlar. HZ. ÖMER’İN HALİFELİĞİ İLE NECRÂN HIRİSTİYANLARININ DEĞİŞEN DURUMU VE HZ. ÖMER’İN ONLARA YAZDIĞI MUÂHEDENÂME Bilindiği gibi Hz Ömer (23/644) adâlet timsâli bir halîfedir. O, Hz. Ebûbekr’in mektubunda îmâ ettiği olayların üzerine gitmiş, Yemen bölgesinde ve Necrân’da ortaya çıkan endişe verici durumlardan korktuğu için, onları arazîlerinin bedellerim ödeyerek “Yemen Necrânı”ndan Küfe yakınlarındaki “Irak-Necrânı”na, iskân ettirerek, bölgedeki tehlikeyi önlemiştir. Çünkü 324 Tefsir Problemleri onlar, müslümanlara karşı kıyâm etmek için silâh biriktirmeye ve harp hazırlığı yapmaya başlamışlardı.495 Necrânlılar, Hz. Ömer halîfe olunca O’ndan da muâhedenâmeyi yenilemesini istediler. Onları isvânkarâne davranışlar sergilemiş olmaları yüzünden Irak’a süren Ömer R A. aslında cezanın daha şiddetlisini hakkettiklerini îmâ eden şu mektubunu onlara imlâ eder: “Bismillahirrahmanirrahim! Bu, Emirû’l-mü’minîn Ömer’in Necrânlılar a mektubudur. Rasûlüllah Muhammed S.A.’in ve Hz. Ebûbekr’in yazdıklarına bir vefakârlık olarak, onlardan gezip dolaşan her ferd emniyettedir. Müslümanlardan hiç kimse onlara zarar vermesin. Gelelim esâsa: -Şam ve Irak vcdilerinden her kim Necrân’a uğrasa, onların arâzilerini işlemelerine imkân versin. Onların o arâzilerden işleyip kaldırdıkları, Allah rızâsı için ve arâzilerine bir bedel olmak üzere kendileri için bir sadakadır. Vâlîlerden hiç kimsenin, elde ettikleri mahsûlden bir şey almaları câiz olmadığı gibi, onlardan mükellef bıdunmadıkları bir cereme de alınmayacaktır. Bundan sonra, eğer Necrânlılardan birisi, bir müslümanın kendilerine zulm etmesi sebebiyle vâliye şikâyette bulunursa; vali, zâlime karşı onlara yardımcı olsun. Çünkü onlar kendileri Mîrâs. Kâmil, Sahîhu Buhâri Muhtasm, Tecrîd Tercemesi: 10/383; Ebû Yûsuf, el-Kâzî, Yakub İbni İbrâhim, Kitâbü'l-Harâc Tercemesi: 130. 495 Tefsir Problemleri 325 hakkında zimmet ve ahit bulunan bir kavimdir. Onların ödemekle mükellef bulundukları cizyeler oraya (yani, Irak’a) geldikten sonra yirmidört ay terk edilmiştir. Bu arada, haksızlığa mâruz bırakılmamak ve haddi aşmamak üzere, ancak îmâl etmekte oldukları elbiseden vergi ödemekle mükelleftirler. Osman b. Affân ve Muaykıb şâhid oldular ve Ömer bu şekilde yazdı...”496 Görüldüğü gibi Hz. Ömer sert tabiatlı bir insan olmasma ve Necrânlıla- rın sürgünü hakketmiş olmalarına rağmen. Rasûlüllah ve Hz. Ebûbekr’in onlara tanımış olduğu haklan aynen tasdik ettiği gibi, bir de kendilerine önceden verilmiş olan haklan fazlasıyla pekiştirmekte, buna ilâve olarak da yirmi dört aylık cizye yükümlülüğünden onları muâf tutmaktadır. HZ. OSMAN’IN NECRÂN HIRİSTİYANLARINA YAZDIĞI MUKÂVELENÂME Hıristiyânlar, İslâm devletinin başına geçen kimselerin yaratılış ve ka- rakterlenni dahî hesâba katmışlar ve ona göre tavır ve davranış belirlemişlerdir. Hz. Osman’ın (35/656) yumuşak huylu ve çok merhametli bir insan olduğunu bildikleri için, Ona Hz. Ömer’in kendilerine sert davrandığını îmâ eder bir üslupla 496 Ebû Yûsuf, el-Kâzî, Yakub İbni İbrâhim, Kitâbü'l-Harâc Tercemesi: 129. 326 Tefsir Problemleri yaklaşmışlar. Hz. Osman. Küfe bölgesindeki vâlîsi Velîd b. Ukbe’ye hitâben şöyle yazmıştır: “Bismillahirrahmamnrahim! Allah’ın kulu, Mü’minlerin emîri Osman’dan Velîd b. Ukbe’ye mektuptur. Selâmüllahı Aleyke. Ben seninle birlikte; eşi nazîri ve şerîki olmayan tek Allah’a hamd ederim. Gelelim meseleye; Irak’tan Necrânlıların papazları. maiyyetleri ve ileri gelen reisleri bana geldiler, şikâyette bulundular. Hz. Ömer’in şartnâmesini gösterdiler. Müslümanlar tarafından onlara yapılanlara muttali oldum. Ben onların ödemekte oldukları cizyeden seksen aded elbiseyi, Allah rızâsı için, tahfîfen kaldırdım. Yemendeki arâzîlerine mukâbil Ömer’in onlara verdiği arâzîleri tam olarak onlara verdim. Onlara iyi muâmele etmeni tavsiye ederim. Çünkü onlar, hakkında zimmet bulunan bir kavimdir. Onlarla benim aramda İslâm’dan önce de bir tanışıklık vardı. Hz. Ömer’in onlar için yazdığı sahîfeyi oku. Onda bulunan hakları onlara tam olarak ver. Onlara âit olan sahîfeyi okuduktan sonra tekrâr kendilerine iâde et. Selâm... Bu mektubu Humrân b. Ebân 27. H. senesinin 15. Şâbân’mdayazdı...”497491 497 Ebû Yûsuf, el-Kâzî, Yakub İbni İbrâhim, Kitâbü'l-Harâc Tercemesi: 130. Tefsir Problemleri 327 HIRİSTİYANLARIN FIRSATÇILIĞI Yukarda da belirttiğimiz gibi, Hz. Ömer (28/664), Necrân hıristiyânları Yemen Necrân’ında, İslâm Devleti’nin kritik bir anında silâh toplayıp isyân hazırlığına girişmiş olmalarına rağmen; onları ülkelerinden çıkanp oradan uzaklaştırma tedbîrini almış ama, aslında iki yıl gibi uzunca bir süre cizyeden affetmek suretiyle de onlara Hulefav-ı Râşidîn’in üçünden de daha büyük ikramı yapmış, sert tabiyatının içinde memzûc derin merhametinin yumşaklık ve şefkat timsâli Hz. Osman’ı aratmayacak ölçüde olduğunu isbâtlamıştır. Buna rağmen burada hıristiyânlann Hz. Ömer’i Hz. Osman’a şikâyet ediş ve O’nun âdetâ zulmünden dert yanış üsluplarını görmemek mümkün değildir. Zira Hz. Osman bunu mektubunda açıkça ifade etmiş ve: “-Necrânlıların papazları ve ileri gelen reisleri bana geldiler ve şikâyette bulundıdar. Hz. Ömer’in şartnâmesini gösterdiler. Ben, müslümanlar tarafından onlara yapılanlara muttali oldum.. “ demiştir. Bu, oldum olası hıristiyânlann ve diğer İslâm düşmanlarının müslümanları birbirine düşürmek ve Peygambere en yakın, halîfe bile olsalar, onların en hassas taraflannı istismâr etme, târihî ve dînî temellerini sarsmak için ellerinden geleni geri koymama mizacı taşıdıklarını ve bunu da bileklerinin gücü ile değil, bir takım entrikalarla, İslâm’ın; Allah’ın rahmetine kavuşmuş dev bir idârecisini diğer dev idârecisine şikâyet ederek temel 328 Tefsir Problemleri taşlarını küçültme şeklinde yapmaktadırlar. Kur’ân metninin sakatlığı iddiâları da yine aynı karanlık yolun bir başka etabından başka bir şey değildi. Burada, kendi ihânetlerini unutup, müslüman liderleri küçülterek halkın gözünden düşürmeye; orada da, kendi kitaplannı ne hâle getirdiklerini unutup, yeryüzündeki tek hak mesaj, Allah’tan geldiği şekilde olduğu gibi muhâfaza edilmiş biricik Allah kelâmını halkın gözünden düşürmeye çalışmaktadırlar. Adamlar darbe yemiş, bağımlı hâle getirilmiş ve vergiye bağlanmış, üstelik yerlerinden yurtlarından edilmişler; “elbette ki, içerisinde kocasına amansız kin gizleyen bir kadın gibi, kendini envâ-ı türlü renklere bürümüş yılan mÎsâli, fırsatı bulduğu an, kendince, kadınca ve yılanca gücünü kendisine yakışan biçimde ortaya koyacaktır...” denirse; tamam... Bunu, kendi kendini kendi eliyle tutsak etmiş, hep tecâvüze uğradığı halde yine de ardından gitmiş, nerdeyse alabildiğine sâdece kendisi kullanılmakla kalmamış, aynı zamanda eşe dosta ikrâm edilişine göz yummuş, bir de hakaret olsun diye sağ sola peşkeş çekilmeye katlanabilmiş İslâm düşmanı aşıklarına yapsınlar. Haklıdırlar ve sonuç da alırlar, âlâsıyla da almaktadırlar ve sanırım târihde hiç duymadıkları hazları duymaktadırlar. Duysunlar!... Buna da bırşey diyecek halde değiliz; ama bu hiyâneti Kur’ân-ı Kerîm’e yapmasınlar. Bıraksınlar, O yüce mesaj rafında râhat dursun. Ola ki bir gün Cenâb-u Hakk birilerini gön- Tefsir Problemleri 329 derir de, onlar O’nu rafından alır, tozunu silker, başının üzerine koyarak her arzusunu emir, her yasağını geçilmez engel, delinmez çelik ve bükülmez demir bilirler. İşte. O’nun düşmanları hallerini o zaman görürler. İşte bunun için bizim Kur ân-ı Kerîm’i çelik harflere dönüştürmemiz, mermerlere kazmamız ve gönüllere yazmamız farzu’l-Ayn’il-uyûn olmaktadır. HZ. ALÎ’NİN NECRÂN HIRİSTİYÂNLARINA YAZDIĞI MUÂHEDENÂME Hz. Ali (40/660), halîfe olduktan sonra Irak’a gelince, Necrânlılar ona da geldiler ve şöyle dediler: “-Ey mü’minlerin emîril Allah aşkına senden istirham ediyoruz. Elinle yazacağın bir hattı ve dilinin şefaatini bizden esirgeme. Bizi eski memleketimize iade et...”“ Hz. Ali bunların iâde taleplerini kabûl etmedi ve: “-Hz. Ömer, bütün işlerinde adaletle hükm eden kâmil bir insandı” diyerek, onların oyunlarına gelecek kadar sathî bir insan olmadığını ortaya koydu. Onlar düşünmüşlerdi ki. Eğer Hz. Ali, Hz. Ömer’e muhâlif düşüncede ise, kendilerini eski yurtlarına iâde eder ve böylece, Ömer’e muhâlefetini gerçekleştirmiş olurdu.498 498 Ebû Yûsuf, el-Kâzî, Yakub İbni İbrâhim, Kitâbü'l-Harâc Tercemesi: 130. 330 Tefsir Problemleri İSLÂM’IN İLK DEVLET ADAMLARI SÂYESİNDE HIRİSTİYANLARIN ZARARLARININ ÖNLENMESİ Burada da hıristiyânların hiç bir fırsatı kaçırmadığı, her târihî değişiklik ve farklı pozisyonu kendi lehlerine değerlendirmeyi denemeyi ihmâl etmedikleri açıkça görülmektedir. Müslümanlar için hiç bir zaman hüsnü niyet beslemediklerini sergileyen bu olaylar ve bu dur dinlen bilmez gayretler karşısında İslâm’ın uzunca bir süre hiç bir yara almadan ilerlemesinin sırrı da bu arada kendini açıkça göstermektedir. O da, ilk İslâm devlet adamlarının onların oyununa pek gelmemeleri, hep biri diğerini destekler, gelen gideni rahmetle anar, eski devlet ricâlinin yaptıklarını, yenilerin mümkün olduğunca olduğu gibi uygular ve her hangi bir lüzumlu ya da uygun gerekçe göstermeden biri diğerine ters düşmez bir idâre tâkîb etmeleridir. İşte bu yüzden olsa gerek, hıristiyânlar müslümanlara ve İslâm’ın temel taşlarına iki üç asır gibi yakın zamanlara kadar koordineli, sistemli ve sürekli bir düşmanlık kampanyası yürütememişlerdi. Hıristiyânların oyununa gelmeyip Hz. Ömer’in hakkını: “-O, dürüst ve kâmil bir insandı...” diyerek vermek sûretiyle Necrân hıristivânlarının iştahlarını kursaklarında koyan Hz. Ali R.A. onlara şöyle yazdı: Tefsir Problemleri 331 “Bismillarihrahmanirrahim! Bu, Allah’ın kulu, Mü’minlerin emîri Alî’den Necrânhlara yazılmış bir mektuptur. Siz bana Allâh’m Rasûlü Mu- hammed tarafından yazılmış bir kitâbı (mektubu) getirdiniz. Bu kitâpta canlarınızın ve mallarınızın korunması için tesbît edilmiş şartlar vardır. Ben de Rasûlüllah’ın, Hz. Ebûbekr’in ve Hz. Ömer’in yazdıklarını tam olarak îfâ ediyorum. Size gelecek olan vâlîler, eslâf (eski devlet adamları) tarafından sîze vaad edilmiş olan hakları yerine getirsinler. Size iyi muâmele etsinler. Haksızlık etmesinler. Hiçbir hakkı noksanlaştırmasınlar. Bu mektubu Abdullah b. EbîRafı’hicri 37. senesinin 20. Cemâziyülahîr’inde yazdı.”499 Hz. Ali bu mektubunda işlenn inceliklerinin ne kadar farkında olduğunu, hıristiyânların kimlerin za’fından ne derecede yararlandıklarını açıkça ortaya koymuş bulunmaktadır. Farkında iseniz, kendisinden önceki devlet başkanlarından Rasülüİlah S.A.’ı, Hz. Ebubekr’i ve Hıristiyanların, Hz. Ali’ye gûvâ, muhalefetinden yararlanmayı umduklan Hz. Ömer’i ismen zikr etmiş ve fakat yumuşak huyluluğundan belli bir ölçüde de olsa yararlandıkları Hz. Osman’ı ismen zikretmemiştir. “Rasûlüllah. Ebûbekr ve Ömer’in yazdıklarını tam olarak îfâ ediyorum...” diyerek; Hz. Osman’ı bu kararında istisnâ etmekle, Hz. Osman’ın 499 Ebû Yûsuf, el-Kâzî, Yakub İbni İbrâhim, Kitâbü'l-Harâc Tercemesi: 130. 332 Tefsir Problemleri onlara vermiş olduğu “Yerleştirildiğiniz topraklar tam olarak sizindir. Cizyenizden 80 elbiseyi affettim” gibi ta’vîzleri geri almış olmakta ve böylece, kendisinden önceki devlet idârecilerine, özellikle Rasûlüllah S.A.’in kararına ters düşmenin hassâs ve kritik mânâ ve önemini fiilen ortaya koymuş olmaktadır. Allah hepsinden râzî olsun. İşte bu birbiriyle son derece uyumlu, biri diğerinin ufak tefek beşerî ve yaratılıştan gelen yorum farkından doğmuş, fakat ilerde İslâm ümmetinin başına büyük bâdireler açabilecek müsâmahalı uygulamalarını düzelterek ilerleyen tevhîd timsâli yekvücud idâre tarzıdır ki, İlk zamanlarda İslâm ve Kurân düşmanlarının beklenen zararlarını tamamen önleyememışse bile, hiç değilse yok denecek derecede asgariye düşürmüştür. İçerisinde yaşadığımız günlerde yaşananların tam tersi; biz değil, İslâm düşmanları, bu mükemmel tesânüd sâyesinde, bizi yarım ekmeğe esîr, geçici dünya dertleriyle makhûr durumda tutmamış; biz onları, onların yaptıkları gibi insan haysiyyetini ayaklar altına almadan, çoluk çocuk, kadın kız, ihtiyâr sivil demeyip önümüze geleni zillete düşürmeden, savaş meydanının hakkını savaşa, banş meydanının hakkını barışa vererek yapmışız. Onlar ise bütün bunları, bütün dünya İslâm düşmanlarıyla düzenli bir işbirliği içerisinde, İslâm’ın temel taşları Kur’ân ve Hadîs’in metinlerine varana, kendilerinin hunhârca kıydığı vahy-i İlâhî’nin Levh-i Mahfuza kadar uzanan Tefsir Problemleri 333 kökenlerine iftirâ oklarını yağdırana kadar eksiksiz yapmıştır ve yapmaktadırlar. BU BÖLÜMLERİN SONUCU OLARAK ÖZETLE DİYEBİLİRİZ Kİ Buraya kadar İslâm’ın temel taşlarına yöneltilen saldırıların en önemlilerini, bu saldırıları bilim adına pazarlayan ve finanse edenlerin kendi dinleri ve kitaplarının durumlarını ve yeryer Kuf ân-ı Kerîm’le mukâyeselerini delilleriyle vermeye çalıştık. Gerek fert ve gerekse toplum olarak, bütün katmanlarıyla insanlığın değişmez karakteri... Çekememezlik, hırs, inâd ve intikâm duygularına kendisini kaptıran ve bu tehlikeli duygulan daha çok hurâfe, dedikodu ve baskı altında tutulan “Akıl” ve etki altından hiç kurtulamayan “mantık”la besleyen toplulukların, gerek fert ve gerekse toplum olarak, doğru bir değerlendirme ve gerçekçi bir sonuca varma şanslan yoktur. Bövleleri, hak ve hakîkat üzre olmadıklan; bir de kin, hased, tarafgirlik, hırs ve intikâm gibi, yıllanmış ve müzminleşmiş psikolojik hastalıklara müptelâ bulundukları için, târih boyunca hep yukardan aşağı yuvarlanmış ve hiçbir gerçekçi yanlan olmadığı için de uçurumdan aşağı düşerken kendi bünyesinden uzanan, hiç değilse düşüş hızlarını kesecek, bir dala takılıp tutunma 334 Tefsir Problemleri imkânı da bulamamışlar; dolayısıyla düşüş hızlannı hiç değilse hafifletmeyi, İslâm’ı yok etmek ve müslümanları ezmekte aramışlardır. Bugün bu tesbîtleri yönündeki uygulamalannı da; hızını, gücünü ve sahalarını artırarak sürdürmektedirler. Bu arada haktan ve hakikatten soyutlayacakları insan- lığt ne ile tutacaklarını, hangi değerlere bağlıyacaklarını hiç hesâba katmamaktadırlar... Sanıyorum bu adamlar Allah’ın şaşmaz adâleti gereği, kendilerini, bugün kendini bütün korkunçluğuyla göstermeye başlayan ateizm, sınırsız bağımsızlık adına sınırsız uyuşturcu, avyâşlık, alkol, korkunç ahlâksızlık, dehşet verici cinsî sapıklık ve sorumsuzluk bataklarının eseri, hippi tipi çılgınlar ordusunun çıkaracağı hiç görülmemiş müthiş bir yangının ortasında bulacaklardır. Bütün varlıkları, kendi elleriyle, yollarını aydınlatmaktan uzak hâle getirdikleri. gûyâ semâvî çürük kitapları, mensuplarını içerisinde tutabilmek için, gerçek dinle hiçbir alakası olmayan bir yığın yalan hurâfe ve saçmalıkları müesseseleştirdikleri gülünç dinleri; bir yandan târihî kök ve köken olarak bir tevhîd âkidesi diye dindaşlanna sunduklan “eb, ibn ve Rûhü’l-Kuds=baba, oğul ve Cebrail üçlüsü!..” üç birdir, bir üçtür, birin üçü ve üçün biri!..” hokkabazlığıyla hâşâ üç başlı Allah yaratırken; öbür yandan kendi elleriyle çarmıha gerip öldürmelerini bir îmân esâsı olarak dindaşlarına takdîm etme gülünçlüğüne düştükleri, kendi elleriyle astıklarını iftihar vesilesi yaptıkları peygamberlerinden ibâret olan Tefsir Problemleri 335 insanların İslâm’a, O’nun Kur’ân’ı ve Sünnet’ine yöneltecek haklı hiçbir itirâzlan olamayacağı açıktır. Bütün bu olumsuzlukların birikimi onlara, ya İslâm’a teslîm nîmeti, yahut da ıielebed sürecek ve sonucu mutlak helâk olan bir ğayyâ çukuru hazırlamıştır. Bunların İslâm’a girenleri girmiş, kurtulmuş; girmeyip direnenleri de kendi elleriyle hazırladıkları bu korkunç uçurumdan aşağı yuvarlanırken -akıllarınca hep müslümanlara kaptırdıkları cennet mÎsâli yurt ve yuvalannı- geri alma hayâliyle yaşamışlardır. Târihe ve İslâm’ın târih boyu hâkimiyeti altına aldığı kıtaların halklarına baktığımız zaman. İslâm ile müşerref olup ebedî hayatlarını kurtaran toplulukların yanında, kendi elleri ve inâdlarıyla kendi uçurumlarını hazırlayan toplulukların da büyük çeşitlilik arzettiğini, kısacası belli oranlarda da olsa, toplumun bütün katmanlarını içine aldığını görüyoruz. Bunlar, Kur’ân-ı Kerim’de de belirtildiği gibi, kendilerini aldatmadan öteye gitmeyen gerekçelerle cehennemle sonuçlanacak yuvarlanışlarındaki çıkış ve yol birliği sâikasıyla İslâm ve Kur’ân düşmanlığında birleşebilmekte, kendi aralarındaki amansız düşmanlıktan unutup müslümanların elinden biricik güç kaynakları Kur’ân ve Sünnet’i almakta işbirliği yapabilmektedirler. Zaten asılsızlık, yalan, hurâfe ve ihânetlerle yoğrulmuş olan benlikleri, İslâm düşmanlığında da 336 Tefsir Problemleri otomatikman biricik hareket kaynakları hâlini almakta ve bu uğurda her türlü desîse ve sahtecilikleri bütün amansızlığıyla hayat sahnesine aktarmaktadırlar. Müslümanların zaman zaman, dinlerine lâyık olduğu önemi vermemeleri yüzünden içine düştükleri dînî, iktÎsâdi ve ictimâî za’f... Vaktiyle, hakk üzere oluşlarının kendilerine vermiş olduğu güç ve güvenden kaynaklanan pervâsızca beyânlar ve bazı ilim adamlarımızın iksâr hevesi ve velûd âlım ünvâni kazanma tutkusu ile kitaplarına, din düşmanlarının istismar ihtimâli noktalarını gözetmeden ulu orta doldurdukları haşviyyât, bu İslâm ve Kur’ân düşmanları birliğine büyük çapta malzeme vermiştir. Bu malzemelerle İslâm bağına üzüm yeme edâsıyla giren İslâm düşmanları ordusu. İslâm bağında ne bir tek bekçi, ne bir tâne üzüm, ne bağ ve ne de bir tek çubuk bırakmak niyetinde değildirler. İşle: “Kur ‘ân metni ilk tefsirlerin eseridir İlk kişisel mushaf metinlerinin birbirini tutmayışı ve eldeki Kur ‘ân metninin farklı kıraat ve vecîhlerı ihtıvâ edişi, O’nun tahrife uğradığının; hadîslerin çokluğu, onların insanlar tarafından uydurulduklarının delilidir. Kur ân ve Sünnet İslâm’ın ilk devirlerinde çıkan dînî; siyâsî ve içtimâi ihtilâfların ürünüdür... “ gibi iddialar hep İslâm dışı unsurların İslâm’a sokmaya çalıştıkları asılsız, uydurma ve en azından zayıf nakillere ve iksâr Tefsir Problemleri 337 hastalarının tedbirsiz kavillerine dayandırılan ilmî gerçekçilik ve tarafsızlığa sığmayan temelsiz iddiâ, uydurma ve muharref düzme delillere dayandırılan iftiralardan başka birşey değildir. Yukardaki bölümlerde delilleriyle bir bir isbâtladığımız gibi, kendi peygamberlerini kendi elleriyle öldüren, kitaplarını bir umacı, dinlerini bencil bir ırk dîni hâline getirip, Yahûdî ırkı dışında hiçbir ırk ve millete aralarında yer vermeyerek tek başlarına dünya hâkimiyetini düşleyen ve bu amaçlarını gerçekleştirmek için, meşru’ gayri meşru’, her türlü aracı seferber eden Yahudiler; bazen müsteşrik, bazen psikolog, bazen sosyolog, bazen iktisatçı, bazen de istihbaratçı sıfatıyla; bazen hıristiyân müsteşrik ya da misyoneri, bazen de riyâen bir takım müslüman devlet ya da milletlerden yana imiş gibi görünürek bütün şer güçleri kendi menfur gayelerine âlet etmekte ve bugün müslümanları sömürerek, büyük bir iktÎsâdi ve siyâsî güç olarak ortaya çıkan hıristiyânlığa bu ortak gayenin finansmanını yüklemiş bulunmaktadırlar. “Yahûdî Devleti” yazarı Theodor Herzl, “Mezâhibu’t-Tefsîri 1-İslâmî, Muhammedaniche Studien ve Etudes Sur la Tradition Islamique” gibi eserlerin yazarı İgnaz Goldzıher500 ve benzeri Yahûdîler, sâdece İslâm’ın 500 Koçyiğit, Talat, Hadis Tarihi: 140. 338 Tefsir Problemleri temel dayanakları olan Kur’ân ve Hadîs sâhalarının hiç umulmadık yerlerine gömdükleri sayısız mayınlarla yetinmemiş, dünya üzerinde doğrudan ya da dolaylı yollarla çıkardıkları sayısız sıcak ve soğuk harp sahalarında da günümüzün çeşitli, amansız harp araç ve silâhlarını hep müslümanlara yönlendirmişlerdir. Nasıl eskiden İslâm’ın temellerim sarsmada tenâsühcü 1er, zındıklar, mecûsiler gibi ayrılıkçı unsurlardan yararlanma yoluna gitmişlerse, bugün de müslüman ananın rahmindeki canlı ceninleri boğmaya da aynı sahte ve dolaylı yollardan gitmekte ve bu uğurda İslâm düşmanlığında birleştikleri her milleti kullanıla bilmektedirler. Bu korkunç gidişe dur diyebilmek ancak uyuşturulan, derin gaflet uykusuna dalan, dünya hırsı ile mal ve mevkî tutkularına kapılan müslümanların, bu narkozların etkisinden kurtulmalanyla mümkündür. Yukarda çarpıcı târihî örnekleriyle açıkça gördüğümüz gibi, nasıl başta Rasûlüllâh S.A. olmak üzere İslâm’ın ilk devlet başkanları tam bir uyum içerisinde bu ayrılıkçı unsurlara karşı son derece duyarlı davranmış, aslâ oyunlarına gelmemiş ve onlara gerektiği yerde acı da olsa, gereken muâmeleyi yapmakta tereddüt göstermemişlerse; bizim de fert ve toplum olarak aynı duyarlılığı göstermemiz şarttır. Aksi takdirde bizi Tefsir Problemleri 339 -me’âzellâh- bu fitne fesâd çarkı içerisinde yok olup gitmekten başka hiç bir âkibet beklememektedir. Olaki, Kaadir-i Mutlak, müslüman geçinen bizlere el-ba’sü ba’delmevtten; yani, iş işten geçtikten sonra gerçekleşeceği kesin Diriliş ten önce; yüce katından bir îmânî îkân, bir amelî heyecan ve bir ilâhî cevelân; kısacası bir el-ba’sü kable’l-mevt ihsân eyleye! 340 Tefsir Problemleri BİBLİYOĞRAFYA 1. KURANIKERİM 2. ABDÜLBÂKÎ, Muhammed Fuâd el-Mu’cemü’l-Müfehres Li-Elfâzi’lKur’ani’l-Kerîm. Meklebetü Vehbe ve Dâru’l-Kütübi’l-Hadîse Metâbi’uş-Şa’b 1378 Mısır. 3. AHMED İBHİ HAH BEL, İmâm Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed Müsnedü’l-İmâm Ebî Abdillâh Ahmed b. Muhammed Hanbel. (1-6), Matbaa-i Amire, Tarihsiz. 4. EL-AKİKİ, Necib. El-Müşteşrikûn, (1-3), Genişletilmiş 4. Baskı, Dar’u 1 -Meâri f-KÂHİRE, Tarihsiz 5. AYHÎ, Bedrüddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed. Umdeitü’l- Kârî Fî Şerhi Sahîhi’l-Buhârî (1-12), Dâru’t-Tıbâ’atı’l-Âmire, Tarihsiz. 6. EL-BAĞDÂDÎ, el-Hatîb Ahmed b. Alî. el-Kifâye Fi İlmiV-Rivâye, Haydarâbâd-1357. 7. EL-BELÂZÜRÎ, Ebü’l-Hasan. el-Ensâbü’l -Eşref, Matba’atü Dârı’l- Me’ârif, Mısır-1959. 8. El-BELÂZÜRÎ, Ebü’l-Hasan. Fütûhü’I-Büldân, Daru’l-Kütübi’il, İlmiyve, 1983. 9. EL-BEHNÛRÎ, Muhammed Yûsûf. el-Üstâz el-Mevdûdî ve Şey’ün Min Hayâtihî ve Efkârihî, Karaçi-Pâkistan, Tarihsiz. 10. BEYZÂVİ. el-Kâzî. Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, 1385. Matbaa-ı Âmire 11. BOSWAORTH, C.E. Orientalism and Orientalists (İn Arab islamic Bibliograbhy), Great Britain-1777. Tefsir Problemleri 341 12. BUCAILLE, Maurice Kitâb-ı Mukaddes, Kur’an ve Bilim “Le Bible le Koran, et la Science”, Tercüme ve Notlar Prof. Dr. Suat Yıldırım, T. Ö V. Yayını, Çağlayan A.Ş. Baskısı, Tarihsiz. 13. BUHÂRİ, Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhım b. Mugîra b Berdizbe. Sahîhu’l-Buhâri, (1-8), Dânı’t-Tıbâ’ati’l-Âmir, Tarihsiz.. 14. BURSEVÎ, İsmâl Hakkı Tefsîru RûhH-Beyân (1-10), Eser Matbaası, İstanbul, 1389, H. 15. EL-CÂRİM, Ali ve Emîn, Mustafa el-Belagatü’l-Vazıha, el-Beyân vel-Maânî ve’I-Bedî\ Aliyyü’l-Cârim ve Mustafa Emîn, 15. Baskı, Darü’l-Meârif, Mısır, Tarihsiz. 16. EL-CEMEL. Süleyman b. Ömer. el-Fütûhâtü’l-İlâhiyye Bi Tevzîhi Tefsîri’l-Celâleyn f Li’d-Dekâiki l-Hafiyye (l-4), el-İstikâme Matbaası, Kahire, Tarihsiz. 17. EL-CÜRCAnî, Abdül-Kâhir Esrâru’l-Belâğa, Tahkîk H. Ritter, Maârif Nezâreti Matbaası, 1954, İSTANBUL. 18. ED-DÂRIMÎ, el-Hâfız Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahmân. Sünenü’d-Dârimî, (1-2), Medinetü’l-Münewera, Şeriketü’t-Tıbâ’a, 1966. 19. DAVUDOQLU, Ahmed. Sahîhu Müslim Tercüme ve Şerhi, (1-10), 2. Baskı, Sönmez Neşriyât. İstanbul, 1977. 20. DELHİ’Lİ Rahmetullah Efendi. İzhâru’I-Hakk Tercümesi, Tercüme: Ömer Fehmî ve Nüzhet Efendi, Yelken Matbaası, İstanbul, 1972. 342 Tefsir Problemleri DERVEZE İzzet. Kur’ân’a göre Hz. Muhammed’in Hayatı (1-3), Türkçesi Mehmet Yolcu, 2. Baskı, Yöneliş-Doğuş Ofset, 1995. 22. EBÜ DAVUD, el-Hâfız Ebû Dâvûd, Süleymân b. Eş’as b. İshâki’l-Ezdî. Sünenü Ebî Dâvûd, (1-2). 1. Baskı, Matba’atü Mustafa Bâbî’l-Halebî, 1952, Mısır. 23. EBÛ HAYYAN, esîruddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Yûsüf b. Alî b. Yûsüf. el-Bahru’l-Muhît, (1-7), Birinci Baskı, Matba’atü’s-Seâde, Mısır, 1328 H. 24. EBÛ MUAYM, Ahmed b. Abdillâhi’l İsbehânî. Delâilü’n-Nübüvveh, Dâru’l-Va’y-HALEB. Basım Tarihi: 1397-1977. 25. EBÛ YÛSÜF, Yakûb ibni İbrâhım. Kitâbü’l-Harâc, İstanbul Üniv. İkt. Fak. Maliye Enstitüsü Yayınlan, No: 45, İstanbul, 1970. 26. EDWARD, Dr. Saîd. el-İstişrak, Müessesetü’I-Ebhâsi’l-Arabiyye, Beyrût, 1981, Arapçaya Tere: Kemal Ebû Dîb. 27. EL-ENSÂRİ, Ebû Yahyâ Zekeriyyâ. el-Maksıd Li Telhîsı Mâfi’l- Mürşid Fi’l-vakfi ve’l-İbtidâ, Menâru’1-Hüdâ ile birlikte basılmış, İkinci Baskı, 1973, Mustafa Bâbî’l-Halebî Matb. MISIR. 28. EL-EŞMÛriî, Ahmed b. Muhammed b. Abdilkerim. Menâru’l-Hüdâ Fî Beyâni’l-Vakfi ve’l-İbtidâ, 2 Baskı, 1393-1973. Mustafa Bâbî’l- Halebî Matbaası, MISIR. 29. EL-EZHERÎ. Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed. Tehzîabü’I-Lüğa (1-15), Tahkîk: Abdüsselâm Muhammed Hârûn. Dâru’l-Kavmiyyeti’l- Arabiyye, Mısır, 1964. 21. Tefsir Problemleri 343 FÎRÜZÂBÂDÎ, Mecdü’d-Dîn Muhammed İbni Ömer İbni Ebî Bekr İbni Mahmûd İbni İdrîsi’ş-Şîrâzî. KÂMÛS TERCEMESİ, Tarihsiz. 31. GOLDZIHER, İgnaz. Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, Arapçaya tercümesi: Dr. Abdülhalîm En-Neccâr. Kâhire Üniversitesi. Edebiyat Fak. Öğretim Üyesi, Neşr: Mektebetü’l-Hancî-Mısır ve Mektebetü’lMüsennâ-Bağdad, KÂHİRE, 1374 H. 1955 M 32. DR. HASEIİ İbrahim Hasen. Tarîhu’l-İslâmi’s-Siyâsî ve’d-Dîni ve’s- Sikâfî ve’l-İctimâ’î. (1-3), 7. Baskı, Mektebetü’n-Nehza-Mısır. 1964. 33. HÂZİN, Alâuddin Ali b. Muhammed b. İbrahim. Lübâbü’t-Te’vîl Fî Meâni’t-Tenzîl (1-4). Matbaatü’l-İstikâme, Kâhire, 1955. 34. İBNÜ’L-CEVZÎ, Ebü’l-Ferec Abdurrahmân. el-Mevzû’ât, Medine, 1386-1966. 35. İBIİÜ EBÎ DÂVÛD, el-Hâfız Ebû Bekr b. Ebî Dâvûdi’s-Sıcistânî. Kitâbu’l-Mesâhif, 1. Baskı, Tashîh, tahkîk ve tab’ı: Dr. Arthur Jeffery. el-Matbaatü’r-Rahmâniyye. Mısır, 1936. 36. İBNÜ L-ENBÂRİ, Ebü’l-Berekât. El-Beyân Fî Ğarîbi İ’râbi’l- Kur’ân, (1-2), Tahkîk: Dr. Tâhâ Abdülhamid Tâhâ Mustafa es-Sekâ, Hey’etü’ 1 - M ı sriyye’l -Âm me Li’t-Te’lıfı ve’n-Neşr, 1390 H„ 1970 M. 37. İBMÜ EÂRİS. Ebü’l-Huseyn, Ahmed b. Fârıs b. Zekeriyyâ. Mu’cemü Mekâyisi’l-Lüğah. (1-6) 2. Baskı, Tahkîk: Abdüsselâm Muhammed Hârûn, Matbaatü Mustafa Bâbî’l Halebî, Mısır, 1969. 30. 344 Tefsir Problemleri İBNÜ HACER, Şihâbüddin Ebü’I-Fazl Ahmed b. Haceri’l-Askalânî. el- İsâbe Fî Temyîzi’s-Sahâbe (1-4), 1. Baskı, Ofset Müessesetü’l-Halebî, Matba’atü’s-Seâde, Kâhire-Mısır, 1327. 39. İBNÜ HAZIM, el-İmâm, Ebû Muhammed Ali b. Hazmi’z-Zâhirî. el- Faslu Fi’I-Milel ve’n-Nihal, (1-4), Mektebetü’l-Müsennâ ofset baskısı, Bağdâd, Tarihsiz. 40. İBNÜ HİŞÂM, Ebû Muhammed Abdûlmeiik b. Hışam b. Eyyûbi’l- Hımyeri. Es-Sîratü’n Nebeviyye Li ibni Hişâm (1-4), Tahkiki Mustafa’s-Sekâ, İbrahimü’l-Ebyâri Abdülhafîz Şelebi (1-4), 2. Baskı, 1955 M., 1375 H. Matba’atü Mustafa’l-Bâbi’l-Halebî-Mısır. 41. İBNÜ İSHÂK, Muhammed b. İshâk İbni Yesâr. Sîratü İbni İshâk, Tahkîk-Muhammed Hamîdullah, 1981. Ofset, Konya. 42. İBNÜ, KESİR, Ebü’l-Fidâ İsmâl İbni Kesîr. Tefsîru’I-Kur’âni’l-Azîm, (1-4), Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, MISIR, Tarihsiz. 43. İBNÜ MACEH, el-Hâfız Ebû Abdillâh Muhammed b Yendi’1-Kazvînî. Sünenü İbni Mâceh (1-2), Tahkik: Muhammed Fuâd Abdülbâkî. Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye-1952. 44. İBNÜ MENZÜR, Cemâlüddîn Muhammed b. Mükerrem. LÎsânü’l- Arab (1-20), 1. Baskı, Matba’atü Mîriyye, Bulak-1300 H. 45. İBNÜ SA’D. Tabakâtü’l-Kübrâ, es-Sîratü’ş -Şerîfetü’n-Nebeviyye,(1-8), Dâru Beyrût-Dâru Sâdır-Beyrût. 1952. 38. Tefsir Problemleri 345 İMÂM MÂLİK, Mâlik b. Enes. el-Muvatta’ (1-2), Tahkik ve tashih: Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye-1951. 47 İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ 48 JEFFERY, Arthur. Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi, el-Matba’atü’r- Rahmânıyye, 1. Baskı, Mısır-1936. 49. KASTALÂNÎ, el-İmâm. Mevâhibü’l-Ledünniyye İlâhî Rahmet Hazreti Muhammed (1-2), Terceme: Şâir Abdülbâki, Sadeleştiren: İ. Turgut Ulusoy, Hisar Yayınları, Zafer Matbaası, İstanbul, 1984. 50. KAZÎ BEYZAVÎ Tefsîru’l-Kâzî Beyzâvî, (1-2), Matba’a-ı Âmire, 1385. 51. KÂZI IYÂZ. Eş-Şifâ. (1 -2), Kâhire, tarihsiz ve taş baskı. 52. KOÇYİOİT, Prof. Dr Talât. Hadîs Tarihi, İlmî Yayınlar, Elif Matbaası, Ankara, 1981. 53. KÖKSAL-M Asım. İslâm Tarihi, (1-12), Hz Muhammed (A S.) ve İslâmiyet, Şâmil Yayınevi, 1980, İstanbul. 54. KURTUBİ, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmedi’i-Ensârî. el-Câmi’ Li- Ahkâmi’l-Kur’ân. (1-20), 2. Baskı. Daru’l-Kâtibi’l-Arabî, 1967. 55. El-LEBBÂN, Dr İbrâhim. El-Müsteşrikûn ve’l-İslâm (Mecelletü’l Ezher’in Nisan 1970 tarihli sayısının eki). 56. EL-MAHMASÂNÎ, Prof Dr. Suphî. Yeni Gelişmeler Karşısında İslâm Hukuku, Zafer Matbaası, İklim Yayınları: 8, İstanbul. 1987. 46. 346 Tefsir Problemleri MEKKÎ, Mekkî b. Ebî Tâlib’il-Kaysî. Müşkilü i’râbi’l-Kur’an, (1-2). Tahkik: Yâsin Muhammed es-Sevvâs, 2. Baskı, Dâru’l-Me’mûn Lit- Tûrâs. Dimeşk-Şâm. 58. MÎRÂS. Kâmil. Sahîhu Buharı Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, (4-10), 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Matbaası, Ankara- 1968. 59. EL-MÜfTÎ Mahmûd, Rüknü Meclisi Tehaffuzı Hatmi’n-Nübüvve. el- Mütenebbî’l-Kâdıyânî ve Nebzetün Min Ahvâlihî ve Ekâzîbihî, Lahor-Pâkistan, 1975. 60. MÜSLİM, el-İmâm Ebü’l-Huseyn Müslim b. Haccâci’l-Kuşeyrî. Sahîhu Müslim, (2-5), 1. Baskı, Tahkîk: Muhammed Fuâd Abdü’bâkî, Dâru Ihyâi’l-Kütübi’l-Arabiyve-1955. 61. NAİM, Ahmed Sahîhu Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, (1-4), 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Matbaası, Ankara. 1968. 62. M ASİT. eş-Şeyh Mansûr Alî. ef-Tâcü’l-Câmi’u Li’l-Usûl Fî Ehâdî- si’r-Rasûl, (1-5), 3. Baskı, Dâru Ihyâi’l-Kütübi’l-Arabiyve, Mısır, 1961. 63. EN-NESEFİ, Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd. Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl (Hâzin Tefsirinin Kenannda), (1-4), Matbaatü’l- İstikâme. Kâhire-1955. 64. EN-NESEÎ, el-Hâfız Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şua’yb b. Alî b. Bahr b. Sinân b. Dînâr. Sünenü’n-Nese’î, (1-6), el-Matbaatü’l- Mısriyye. Tarihsiz. 65. EN-NEVEVÎ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeraf. Şerhu Sahîhi Müslim, Matba’atü’l-Mısrivye (1-16), 1924. 57. Tefsir Problemleri 347 RÂBİTATÜ’L-ÂLEMİ’L-İSLÂMÎ. Limâzâ Eslemnâ. el-Emânetü’l- Âmmc. Müesscsctü Mekke Li’t-Tıbâ’ati ve’n-Neşr, Tarihsiz. 67. RAGİB EL-ISFEHÂnî, El-Huseyn b. Muhammed. el-Müfredât-Fî Ğaribi’I-Kur’ân, Baskı ve Yayına Hazırlayan: Dr. Muhammed Ahmet Halefuİlâh, Mektebetü’l-Encılo 1970, Mısır. 68. RAZİ, el-İmâm Fahruddîn. et-Tefsîru’l-Kebîr, (1-32), 2. Baskı. Daru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, TAHRAN, Tarihsiz. 69. ES-SÂVİ, Ahmed Hâşıyetü’l-Allâme es-Sâvî Alâ Tefsiri’l-Celâleyn, (1-4), Mütlezimü’t-Tab’ ve’n-Neşr: Abdülhamid Ahmed, Şâri’ul- Huseynî, MISIR, Tarihsiz. 70. ES-SİBÂ’Î, Dr. Mustafa Sâdık. Es-Sünnetü Ve Mekânetühâ Fi’t- Teşrî’il-İslâmî, Beyrut, 1979 71. ES-5ÜYÛTÎ, Celâlüddîn Abdürrahmân. El-İtkân Fî Ulûmi’I-Kur’ân, (1-2), 3. Baskı, Matba’atü Mustafa Bâbî’l-Halebî-Mısır, Tarihsiz. 72. ES-SÜYÛTÎ, Celâlüddîn Abdürrahmân. Teııviru’l-Havâlik Şerhu, Muvatta’i İmâm-ı Mâlik (1-2), Matba’atü’l-İstikâmc, Kâhire, Tarihsiz. 73. ES-SÜYÛTÎ, Celâlüddîn Abdürrahmân. el-Leâlî’I-Mesnû’a Fi’l- Ehâdîsi’t-Mevzû’a, Mısır, 1352. 74. ŞEYHZÂDE, Muhammed b. Muslıhiddîn, Mustafa el-Kocevî. H- âşiyetü Şeyhzâde Alâ Tefsiri’l-Kâzî Beyzâvî, (1-4), Vakfü’l-Ihlâs, Hakîkat Kitabevı, 1991, İstanbul. 75. ET-TABERÎ. Ebû Ca’fer Muhammed İbni Cerîr. Tefsîru’t-Taberî. Camiu’l-Beyân An Te’vîli ÂyiM-Kur’ân, (1-30), 2 Baskı, Matbaa’tü Mustafa Babi’l-Halebî. 1954. 66. 348 Tefsir Problemleri ET-TABERÎ, Ebû Ca’fer Muhammed İbni Cerîr. Tefsiru’t-Taberî, (1- 15), Tahkik: Ahmed Muhammed Şâkir, Mahmûd Muhammed Şâkir, Türâsü’l-îslâm, Daru’l-Meârif-Mısır. 77. ET-TABERÎ, Ebû Ca’fer Muhammed. İbni Cerîr. Tarîhu’t-Taberî, (1-11), Matbaatü’l-Huseynıyye. Mısır, 1326 H. 78. ET-TAHRÂNÎ, Ağa Büzürg. Âlemü’ş-Şîa, Matba’atü’l-İlmiyye, Necef- 1385 H. 79. ET-TEHÂNEVÎ, Muhammed Alî b Alî. Keşsâfü Istılâhâti’l-Fünûn, (1-2), Kelküta, 1862, Ofset Baskısı, İstanbul, 1984. 80. ET’TİRMİZİ, el-Hâfız Ebû İsâ Muhammed b. İsa b Sevra, Sünenü’t- Tırmîzî el-Câmiu’s-Sahih, (1-5), Matba’atü’l-Medenî, Kahire. 81. EL-UKBERÎ, Ebû’l-Bekâ Abdullah b. Husevn b. Abdıllâh. İmlâü Mâ Menne bihi’r-Rahmân Min Vücûhi’l-İ’râbi ve’l-Kıraâti Fî Cemı’il- Kur’ân (1-2), Tashîh: İbrahim Atve Ivaz^Mustafa Bâbi’l-Halebî Matb. 2. Baskı, 1389-1969 KÂHİRE. 82. EL-VÂKIDÎ, Muhammed İbni Ömer. el-Meğâzî, Matbaatü’s-Seâde, Mısır-Kâhire, 1367-1948. 83. EL-YA’KÛBÎ Ahmed İbnü Ebî Ya’kub b. Ca’fer. Târihu’I-Ya’kûbî, (1-2), 1960, Darü Sâdır, Beyrut. 84. ZAMÎR, İhsân İlâhî. eş-Şî’atu veM-Kur’ân. 3. Baskı, Nâşir: İdâretü Tercemâni’s-Sürmeh. Pakistan. Lâhor, 1983. 76. Tefsir Problemleri 349 ZAKZÛK, Prof. Dr Mahmûd. Hamdî. Oriyantaliz veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Plânı, Tercüme: Abdülaziz Hatip, Işık Yayınlan, İZMİR-1933. 86. EZ-ZEBÎDÎ. Zeynü’ddin Ahmed b. Ahmed b Abdillatîf. Sahîhu Buharı Muhtasarı, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Terceme: Ahmed Naîm, Kâmil Mîras, (1-12), 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1957. 87. EZ-ZEHEBÎ, Muhammed Huseyn. et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, (1-3). 1. Baskı, Tab’ ve Neşr: el-Kütübü’l-Hadîse, Kâhire, 1961. 88. EZ-ZEMÂHŞERÎ, Cârullah Muhammed b. Ömer. EI-Keşşâf An Hakâikî Ğavâmızı’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl Fî Vücûhi’t-Te’vîl, (1 -4), Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrû-Lübnân, Tarihsiz. 89. EZ-ZERKÂIÛ Muhammed Abdülanm. Menâhilü’I-İrfân Fî ülûmi’!- Kur’ân. (1-2). 3. Baskı, Dâru lhyâi’l-Ulûmi’l-Arabiyye-1372. 85. 350 Tefsir Problemleri KARMA İNDEX _______A_______ Abdullah b. Abbâs, 103, 105, 107, 122, 138. Abdullah b. Cerrah, 127. Abdullah b Ebîbekr, 194. Abdullah b. Hicâl. 99. Abdullah b. Mes’üd, 22. Abdullah b Sâbıt, 124. Abdullah b Übey b Selûl, 89. Abdullah b. Zübeyr, 22. Abdullah İbni Amri’bni’l- Âs, 104. Abdullah İbni Ömer, 130, 154, 155, 156. Abdullah îbni Sebe, 88, 89. Abdullah îbni Selâm, 106, 114, 141, 143, 168. Abdurrahman b. Ebî Hişâm, 98. Abdurrahman İbni Ebîbekr, 127. Abdülmelik b. Mervân, 66, 72. Abdülmuttalib, 1. Acve hurması, 78, 79, 83. Âd Kavmi, 135, 136. Hz Âdem A.S., 27, 28. 105. 120, 123, 148.. 150, 157, 163, 165, 166, 184, âdet, 11, 70, 112, 121, 162. Ahbâr, 28, 108, 109, 140, 168. Ahd-î Atîk (Eski Ahıd), 26. 29. 31, 35, 36. Ahd-î Cedîd, 26, 29, 35, 36. Ahkâf sûresi, 63. Ahmed b Hanbel, 71, 75. 79, 81, 141, 150, 153, 157. 192. Ahmed b. Muhammed b. Ebî Nasr, 99. Ahmed Emin, 79. Ahmed Kâdiyân, 150. Ahrûf-u seb’â, 12, 15, 33. Ahsenü’l-Vedra, 49. Ahzâb sûresi. 46, 56, 85, 103, 105, 149. el-Akîkî, Necıb, 6, 8, 21, 24. A’lâmü’Şîa, 49. Alevî, 23, 69, 90. Âl-i îmrân, 21, 26, 86, 122, 123,151, 156, 159, 171, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 190. Hz. Ali Mushafı, 47, 56, 95, 99. Hz. Ali b. Ebî Tâlip, 21, 22, 40, 41, 54, 65, 88, 89, 91, 94, 95, 96, 97, 98, Tefsir Problemleri 99, 100, 105, 123, 127. 188, 190,200. Allah Kelâmı, IV, 33, 38, 39, 63, 111. Alman, 14, 34, 168. Amerika, 47, 77, 144, 146. Apokrif: Bak Mevzû’ hadîs Arap, 114, 116, 117, 118, 119, 120, 125, 135, 136, 140, 170. Arz-ı MevTıd, 87, 91, 121, 145. Ashâb-(ı kirâm, sahâbe), 10, 48, 70, 84, 124, 141, 145, 148, 150, 192, 193. el-Askalâııî, İbnü Hacer, 77, 168, 173, 174. Aslifş-Şîa ve Usûlühâ, 45, 46. Âss b. Hişâm b. Muğîre, 127. Âsim b. Amr b. Katâde, 134. Avrupa, 6, 7, 8, 24. Avusturya, 6. el-Avyâşî, Muhammed b. Mes’ûd, 41, 95, 98. Aynî, Bedrüddîn îbnü Muhammed, 153, 154, 155, 156, 158. __________B_________ el-Bağdâdî, Hatîb, 87. 351 el-Bahrânî, el-Hâşim, 41, 42, 46, 95, 98. el-Bahu’l-Muhît, 19. Bakara sûresi, 2, 25, 34, 46, 80, 108, 109, 110. 120, 135, 141, 148, 151, 158. Basra, 88. Baucaille, Maurıce, 29, 30, 31, 32, 166,167 el-Belâğatü’l-Vâzıha, 132, 134. el-Belâzürî, 86, 174, 175. 194. Belh, 131 Benî İsrâil, bak: Isrâil Oğullan Benî Kurayza. 84, 86. 121, 124, 136, 139, 144, 145. Benî Nadîr, 86, 121, 129. 136, 144, 145. Beraklitis: bkz. Faraklit Bergstrasser, 24. el-Berkî, Ahmed b. Muhammed b Hfilid, 44. Besâiru’d-Derecât (el-Besfiir), 41, 43, 95, 100. el-Beyân Fî Ğaribi İ’râbi’l-Kur’ân, 133. Bcyzâvî, 21, 106, 170. el-Bihâr, TefsîruM-Meclisî, 95, 98. Budapeşte, 7. 352 Tefsir Problemleri Bursevî, İsmail Hakkı, 189. Burûc Sûresi, 170. Buhârî (İsmâil), 69, 70, 71, 72. 73. 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80. 81, 86, 90, 117, 140, 153, 154, 157, 159, 192. el-Bürhân Fî Tefsîri’l-Kur’fin, 41, 42, 46, 95, 98, 100. _________C_________ Câbir b. Abdillâh, 123, 124. el- Câmi’ Li Ahkâmi’l- Kurân, 103, 117, 118, 129, 130, 189, 191. el-Câmi’ Mushafı, 40, 47, 56, 97. el-Cârim Alî. Emîn Mustafa, 132, 134. el-Cezâirt, Ni’melullah. 41. 42. el-Cezâirî, Şeyh Zâhir, 7, 8. Ca’fer-İ Sâdık (Ebû Abdillâh, Ca’fer b. Muhammedi’1-Bâkır), 40, 94, 95, 96, 97, 98, 99. Cehennem, 58, 68, 121, 137, 138, 140, 176, 177. el-Cemel, Süleyman b, Omeri’lUceylî, 106, 128, 129, 130, 131, 170. Cennet, 58. 68. 137, 138, 140, 176. 177. Cizye. 87, 171, 195, 197, 198, 199, 201. Cum’a Sûresi, 116, 119. el-Cûrcinî. Abdülkáhir. 132, 134. _________Ç_________ Çaldı Dili. 27 _________D_________ ed-Dârekutnî, 69, 70, 75, 77. Davudoglu, Ahmed, 78, 103. Delâilü’n-Nübüvve, 85, 188. DebistânûM-Mezâhib, 56. ed-Demîrî, 73, 103, 130, 138, 141. Delhili Rahmetullah Efendi, 14, 25, 26, 27, 28, 32, 125, 148, 163, 164.166,168. Dihyetü’l-Kelbî, 168. Dinler İçinde Muzhik Bir Seyâhat, 28. Dirâstûn İslâmiyye, 65. Duâ, 22, 59, 1 19, 136, 138, 180, 184, 188, 190. Dürrü Münazzam, 161. Dûrzî, 47, 90. _________E_________ Ebû Abdlillah, 94, 95, 96, 97, 98, 129, 130. Ebû Dâvûd, 70, 71, 117. Hz. Ebûbekr R.A., 127, 195, 196, 197, 198, 201. Ebû Hayyân, 19. Tefsir Problemleri Ebû Hûreyre, 71, 80, 141. Ebû Mûse’l-Eş’arî, 22, 153, 155, 156, 157. Ebû Sa’îdi’l-Hudrî, 71. Ebû Sâlim, 96. Ebû Übeyde b. Cerrâh, 127, 130,129, 192, 193 Ebû Yâsir. 168, 175, 194 Ebû YûsOf, el-Kfizî, 170, 194, 196, 201 Ebû Zeyd. 22 Ebû’l-Berekât. Abdullah b. Ahmed, 130, 131 Ebü’l-Fidâ, ismail. 114, 119, 123, 124, 168, 171, 172, 173, 174, 175 Ehl-i Beyt Sûresi, 23. Ehl-i Beyt, 23, 43, 47, 56. 65, 141. Ehl-i Hadîs, 43, 78. Ehl-İ Kitâb, 37, 38, 113. 117, 119, 123, 145, 152, 154, 162, 171, 183. Ehl-i Sünnet, 41, 45, 47, 53, 54. 78. Emevî, 65, 66, 67, 69, 72, 73, 91. En’âm sûresi, 2, 107, 112, 113. 114, 120, 159. Hz Enes R.A., 193, 195, 196, 197,198, 200. Ensâr, 128, 129. el-Ensârî, Ebû Yahyâ Zekerivyâ, 132. 353 Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t- Te’vîl, 170. Ergin, Osman, 28. Ermenistan, 87, 166. Ertugrul, İsmail Fennî, 28, 29, 85, 166. Esbağ b. Nübâte, 98. Esrâru’l-Belâğa, 132, 134. el-Eşmûnî, Ahmed b. Muhammed, 132. Etudes Sur La Tradition islamique, 84, 205 _________F_________ Faraklit (Faraklyt, Keraklitis, Paraklit), 104, 106, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166. 167. FaslüT-Hitâb Fİ Isbâtı Tahrifi Kitabı Rabbıl -Erbâb, 42, 44, 47, 48, 49, 52, 53, 56, 94, 100. el-Faslü Fil-Müel Ven -Nihal, 45, 100. Fâtır Sûresi, V. Hz Fâtime A.S. 41, 188, 190. Hz Fâtîme Mushafı, 47, 56, 98, 99, 100. Feyrûzâbâdî, 9. 354 Tefsir Problemleri Feth Sûresi, 107, 108. 124, 126, 131, 151, 152. Fıkıh usûlü, 79, 81. Fil Ordusu, 1. Filistin, 7, 146. Floransa, 27. Fransa, 31, 167. Fundamantalist, 32. Furkân sûresi, 39. Fütûhu’l-Büldân, 174. el-Ftitûhâtü’l-îlâhiyye, V, 106, 128, 129, 130, 131, 170. _________G_________ Goldziher, îgnaz, 5, 6, 7, 9, 10, 12, 13, 16, 17, 18, 20, 21, 23, 24, 32, 33, 64, 65, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 77, 78, 79, 84, 89, 90, 91, 104, 145. Götüngen, 24. _________H_________ el-Hacc Sûresi, 159 Haçlı, 7, 11, 169. Haçlı Seferleri, 11. Hadîs (Hadıs-i Şerif), IV, 12, 16, 17. 21, 37, 40, 42, 47, 48, 53, 54, 55, 56, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 87, 88, 93, 108, 123. 125, 153, 188, 202, 205. Hadîs-ı Kudsî: Bkz: Kudsî Hadîs Hadîs-i Nebevi (Nebevî Hadîs), IV, 63, 70, 84. Hadîs Tarihi, 65, 66, 73, 74, 84, 87, 88, 90, 205. Hadîs Usûlü, 74. Hafd Sûresi: Bkz. Sûretül –Hafd Hakîkat Nûrları, 28, 29, 85, 166. el-Hâkka Sûresi, 111. Hal’ Sûresi: Bkz. Sûretü’l-Hal’ Hammâd b. Îsâ, 96. Hanîf, 158, 159. Hardrian Reland, 13. Hasen İbrahim Hasen, 85, 86. Hâşıyetü’s-Sâvî Ale’t-Tefsîri’l-Ce-lâleyn, 170. Haşr Sûresi, 128. Havari, 28, 30, 31, 104, 148, 151, 165, 167, 181. Hayber, 86, 107, 144. Hâzin, Alâüddiıı Alî b. Muhammed, 113, 114, 128, 129. Hıcr Sûresi, 1. Hıristiyan, 7, 8, 10, II, 13, 17, 24. 27, 29, 31, 35, 36, 37, 39, 44, 47, 49, 64, 68, 87, 89, 90, 103, 104, 108, 109, Tefsir Problemleri 111, 113, 114, 117, 144, 150, 151, 152, 153, 155, 156. 157, 158, 159, 160, 162, 163. 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 175, 184, 185, 186, 188, 191, 193, 194, 195, 197, 1 98, 199, 200, 201. Hilâfet, 88, 89. Hindistan, 87. Hırakl, 168. Hışâm b Abdılmelik, 71, 72. 75. Hişam b Sâlim, 94, 95. Hud Sûresi, V. Hulul, 184, 186, 187. Humrân b. Ebân, 198. Hurma dölleme, 82, 83. Hz. Hamza, 127. Hz. Hasen, 89, 100. 188, 190. Hz Huseyn, 89. 100, 188, 190. Hz Huzeyfe. 192. _________I,İ_________ Irak, 87, 170, 197, 198, 200. el-Isbehânî, Ebû Nüaym, 49, 85, 188 Izhârû’l-Hakk Terc., 14, 25, 26, 27, 28, 32, 125, 148, 163, 164, 166, 168. İbnü Asâkır, 67, 72. İbnü Dorva, 168. İbnü Ebî Dâvûdi’s –Sicistânî, 6, 7. 355 İbnü Fârıs, 9. İbnü Hazm, 45, 100. İbnü Hişâm. 1, 103, 104, 107, 108, 112, 115, 116, 120, 128, 138, 139, 140, 141, 144, 165, 168, 172, 173. 174, 175, 184, 188, 189, 192. İbnü İshâk, 104, 107, 112, 115, 141, 165. İbnü Kesir, 113, 114, 119, 123, 124. İbnü Mâceh, 70, 71, 81, 150. İbnü Menzûr, 4,19. İbnü Sa’d, 85, 103, 105, 138, 163, 171, 172, 174, 188, 192, 194. İbnü Salâh, 66. İbnü Teymiye, 78. İbnü Tuğrul, 161. İbnü Zafer, 161. İbnü l-Cevzî, 87. İbnü’1-Enbârî, Ebül -Berekât, 130. İbnü’l-Heyyebân, 138, 139, 140. Hz. İbrahim A.S., 28, 118, 119, 120, 121, 140, 159, 171, 172, 179. İbrâhım b. Velîd, 66, 67. İbrânice, 25, 27, 28. İhtilâf, 22, 88, 91, 177, 192, 205. İhlâs sûresi, 115. İmâm Mâlik, 153, 156, 185, 186, 187, 191. 356 Tefsir Problemleri İmamet sûresi, 23, 89. Îmân, 5, 39, 58, 59, 88, 108, 105, 114, 118, 121, 122, 123, 128, 129, 144, 151, 155, 158, 172, 177, 181, 182, 204. İmlâü Mâ Menne Bihir -Rahmân, 133. İnanç, 11, 46, 65, 87, 91, 149, 151, 194. İncil, 7, 10, 16, 17, 18, 19, 24, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 37, 39, 46, 53, 54, 68, 70, 74, 75, 92, 104, 105, 106, 107, 126, 132, 133, 134, 148, 151, 152, 154, 156, 157, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 177, 181, 191, 192. İncîl ve Sâlib, 166. Î’râbü’l-Kur’ân, 12. İrmiyâ A.S., 36. İran, 44, 49, 87, 100. Hz. Îsâ A.S., 26, 28, 30, 31, 34, 36, 37, 39, 88, 104, 106, 109, 1 19, 124, 148, 150, 151, 153, 155, 161, 162, 163, 164, 167, 174, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 191. el-Isâbe, 168, 173, 174. IsbâtüM-Hüdâ, 95. İshâk b. Ammâr, 98. İslâm Ansiklopedisi, 65, 68, 69, 75. İslâm dünyası, 12, 25, 92, İslâm düşmanlığı, 8, 21, 23, 39, 64, 65, 74, 75, 144, 146, 202, 204, 206. İslâm düşmanı, 22, 75, 199. el-İslâm Fi’l-Fikri’l-Ğabri, 14. İslâm Tarihi, 17, 18, 78, 91, 129, 145, 170. Hz. İsmail A.S., 118, 162, 172. İsrail Oğulları (Benî İsrail), 34, 96, 97, 149, 150, 181. İstiksâü’l -Efhâm ve Istîfâü’l -İntikâm, 44. İstisna Sifri, Bkz. Sifr-i İstisna îtırâfât, 36. İznik, 36 _________J_________ Jeffery, Arthur, 5, 6. 21, 22, 23, 24, 32, 33, 104, 145. Justin, St., 30. Juynbol, T.H.W., 68. _________K_________ Kaazî Iyâz, 105. Kab b. Eşref, 88, 89. Kâ’be, 1, 66, 100. Ka’bü’l-Ahbâr, 104, 105, 138. el-Kâfi Fi’l-Usûl, 40, 41, 43, 94, 95, 96, 97, 98, 99. Tefsir Problemleri Kâmûs Tercemesi. 9, 19, 20. Kartaca Konsili, 36. Kâsım b. Muhammed, 99. Kastalânî, el-Imâm, 10, 3, 118, 121, 125, 161, 162. el-Kâşânî, el-Feyz, 98. Kâşıfü’l-Ğıtâ, Muhammed Huseyn Alî, 45, 46. Katâde, Âsim b. Amr. 122, 133. Katolik, 36. Kâzî Beyzâvî, 170. el-Kâzımî, es-Seyyid Muhsin, 43. el-Keşmîrî, Molla Muhsin, 56. el-Keşşâf An Hakâiki GavâmızflTenzıl, 136. el-Keşşî, eş-Şeyh, 96 Kıraât, 12, 78. Kıraât-ı Seb’â. 33 Kıraât-ı Aşera, 33. Kilise, 194, 195. Kitâb-ı Mukaddes Kur’ân ve Bilim, 29, 30, 31, 167. Kitâbü Kırâeti Ehli’l-Beyt, 44 Kitâbü Kırâeti Emîri’l -Mü’minîn, 44. Kitâbü Mesâlib, 56. Kitâbü’l-Âmirî, 42. Kitâbü’l-Beyân Fî Te’lîfi’l-Kur’ân, 43. 357 Kitâbü’l-BideiM -Muhdese, 43. Kitâbü’l-HarâcTercemesi, 170, 194, 196, 201. Kitâbn-Kıraât, 95. Kitâbn-Mesâhif, 7, 21, 22, 23, 24, 32. Kitâbün Fİ Kırâeti Emîri’l-Mü’mi-nîn ve Hurûfihî, 44. Kitâbü’t-Tahrîf. 44. Kitâbü’t-Tenzîl ve’t -Tağyîr, 44. Kitâbü’t-Tenzîl Mine’l -Kur’ân ve’t-Tahrîf, 44 . Koçyiğit, Prof.Dr. Talat, 65, 66, 73, 74, 84, 87, 88, 89, 90, 91, 205. Köksal, Âsim, 85, 86, 104, 145, 170. Kubbetü’s Sahrâ, 66, 72. Kudüs-ü Şerif, 73, 124. Kudsı hadîs (Hadîs-i Kudsî), 4, 54, 63, 70. Küfe, 170, 197, 198. el-Kûfî, Fürât b. İbrâhîm b. Fürât, 42, 43. el-Kummî, Alî b. İbrahim, 41. el-Kummî, Ebû Tâhir Abdülvâhidi’bnı Ömer, 44. 358 Tefsir Problemleri el-Kummî, Sa’d b. Abdillah, 43. Kur’ân (Kur’ân-ı Kerîm), 1, 2, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 31, 33, 34, 36, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 55, 56, 57, 58, 65, 66, 67, 71, 72, 74, 76. 78, 79, 80, 81, 83, 87, 89, 90, 91, 92, 93, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 107, 108, 111, 112, 113, 114, 116, 117, 119, 120, 121, 122, 125, 126, 127, 131, 135, 136, 137, 138, 143, 146, 147, 149, 154, 162, 164, 165, 167, 168, 169, 170, 182, 189, 190, 199, 201, 203, 204, 205. Kur’ân düşmanlığı, 8, 21, 23, 69, 146, 202, 204. Kurtubî, Ebu Abdillâh, 103, 117, 118, 129, 130, 189, 195. el-Kühnevî, es-Seyyid Hâmid Hüseyn, 44. el-Küleynî, Muhammed b Ya’kub b İshâkfr-Râzî, 40, 41, 94, 95, 96, 97, 98, 99. Kütüb-ü Sitte, 74, 75. _________L________ Laibniç, 24. Lânetleşme, 188, 189, 190, 191, 192, 194. Le Centurion. 29. el-Leâli’l-Mesnû’a, 87. el-Lebbân, Dr İbrahim, 11. Leodise, 36. Léon Brecher, 84. Levh-i Mahfuz, III, 1l, 32, 38, 107, 202. Limâzâ Eslemnâ, 188, 189, 190, 191, 192, 194. Lîsânü’l-Arab, 19. Lodisya Kurulu, 27. Luka İncili, 27, 28, 31. Lübâbüt-Tevîl, Meâni’t-Tenzîl, 113, 114. 128, 129. Lübbüt-Tevârîh, 163, 164. _________M_________ Macar, 5, 8, 64, 168. Mâide sûresi, 13, 121. el-Mahmasânî, Prof.Dr. Suphî, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 84, 85, 211. el-Maksıd Li Telhisî Mâ Fi’lMürşıd, 1, 32. Markos İncili, 27, 28, 31. Matta İncili, 27, 28, 30, 32, 151, 152, 153. Tefsir Problemleri Maxime Rodinson, 14. el-Mâverdî, 1, 17. el-Mâzenderâni, Muhamnıed Alî b. Şehrâşûb, 56. Mecelletül-Menâr, 78. Mecelletin-Va’y, 79. Meclis-i Kâri-i Tehis, 27. Mecûsî, 87, 89, 157, 205. Medârikü’t-Tenzîl Ve Hakâiku’t-Te’vîl, 130, 131. Medine, 67, 85, 86, 87, 88, 89, 105, 114, 128, 129, 138, 139, 140, 142, 145. Mekke, 1, 113, 114, 118, 128, 129, 137, 138, 140, 145. Mekkî b. Ebi Tâlib, 133. Menâhilü’l-îrfân, 63. Menâru’l-Hüdâ Fî Beyâni’l-Vakfi Ve’l -Ibtidâ, 132. Mervân b Cehm, 95. Hz. Meryem A.S., 34, 150, 165, 179, 180. Mescid-i Aksa, 66, 141. Mescid-i Haram, 66. Mescidü’s-Sahrâ, 72, 73. Mevâhibü’l-Ledünniyye, 103, 118, 121, 125, 161, 162. Mevlâ Muhammed Salih, 94. 359 Mevzu’ Hadîs (apokrıf, uydurma hadîs), 67, 68, 69, 70. 71, 72, 74, 75, 77, 78, 79, 84. Mezâhibüt-Tefsîril-Islâmî, 5, 7, 17, 18, 24, 205. Mezdek, 89. Mezhebî Tefsir, 17, 18, 69. Mısbâhu z-Zülm, 45. Mısır, 87, 88. el-Fi’l-Milel Ve’n-Nihâl, Bak el-Faslü Fi’l-Milel Mîras. Kâmil, 103, 105, 149, 165, 170, 171, 172. Mirzâ, Ahmed Sültân, 44. Misyoner, IV, II, 12, 18, 144, 205. Hz. Muâviye, 65, 88. Muâz b. Cebel, 22, 130. Muhacir, 128, 129. Muhammedeniche Studien, 68, 69, 75. Muhammed Abduh, 7, 8, 78. Muhammed b. Abdilcebbâr, 98. Muhammed b. Hasen, 43, 44, 98. Muhammed b. Müslim, 95 Hz. Muhammed ve İslâmiyet, 85, 86. Hz Mûsâ A.S., 26, 36, 37, 39, 105, 107, 109, 120, 121, 124, 141, 153, 155, 158, 185. 360 Tefsir Problemleri Mus’ab b. Umeyr, 127. Muvatta’, 71, 141, 150 Mübâhele, 182, 184, 188, 190, 194. Mücâdele sûresi, 127. Mücâhid, 122. el-Müfredât Fî Garibi T-Kurân, 19. Münâvele, 66. Münhamenııâ. 104, 106, 165. Müslim, 69, 70, 71, 73, 74, 75, 76, 78, 79, 81, 90, 1 17, 140, 141, 192. Müslüman Araplar Tarihi, 13. Müsnedü Ahmet bin Hanbel, 157, 192. Müsteşrik, IV, 7, 8, 10, 12, 14, 18, 21, 40, 46, 47, 55, 64, 65, 70, 86, 89, 90, 94, 100, 144, 205. el-Müsteşrıkûn, 21, 24. Müşâhedât-ı Yuhannâ, 27. Müşkilü Î’râbi’l-Kur’ân, 133. Müşrik, IV, 13, 87, 89, 115, 116, 121. _________N_________ Nahl sûresi, 39 Naîm, Ahmed, 34, 35, 36, 37, 39, 72, 75, 76, 77, 105, 156, 157, 158, 166, 175, 193. Nâsıf, eş-Şeyh Mansûr Alî, 153, 154, 157. NâsıhuT-Kurân. 43. en-Necâşî, Ahmed b. Ali. 43, 168. Necm sûresi. 19, 21, 63, 82, 110, 164. Necrân, 145, 168, 169, 170, 171, 172, 173, i74, 175, 182, 183, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201. Nehhâm b. Zeyd, 1, 12. Nesefî, EbüT-Berekât Abdullah b Ahmed, 130, 131. en-Neseî, 71, 117, 141, 150, 151. en-Nevev’i, 78. en-Neysâbûrî, el-Hakîm, 75. Nisa sûresi, 21, 24, 151. Nöldeke, Theodor, 23, 24, 32, 145. Nûh A.S., 179. Nûrayn Sûresi: Bak Sûretü’n-Nûrayn Nübüvvet mührü, 139, 140, 162. _________O, Ö_________ Oriyantalizm, 8, 11, 13, 14, 64, 65, 68. Hz. Osman b. Affân A.S., 6, 54, 78, 88, 90, 198, 199, 201. Hz. Osman Mushafı, 56. Tefsir Problemleri Hz. Ömer R.A., 1, 14, 124, 127, 130, 131, 177, 192. 197, 198, 199. 200,201. _________P_________ Papirüs, 7, 32. Paraklit: Bak. Faraklit Paris, 24. Pretzl, 24. Putperest, 144, 157. _________R_________ RagıbüT-Isfehânî, 19 Rasûlüllah S.A, 1, 4, 22, 41, 43, 49, 55, 58, 67, 69. 71, 74, 77, 79, 83, 85, 86, 87, 94, 97, 100, 106, 107, 108, 109, 112, 1 13, 114, 115, 116, 118, 119, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 145, 147, 151, 152, 162, 163, 164, 167, 170, 171, 172, 180, 186, 187, 188, 189, 190, 192, 193, 195, 199 Raşku n-Nibâl Alâ Eshâbi’z-Zalâl, 44 Râzî, Fahruddın, 103, 105, 118, 119, 123, 128, 129, 136, 170, 174, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192 Reland Hardrian, 13 ResınüT-Mesâhif, 12, 15 Reşid Rızâ, Mulıaınmed, 78 361 Rodinson Maxime, 14 Rûhü’l-Kuds, 49, 104, 165, 203 Rumca, 25. 165. 172 S Sa’d b. Mu’âz, 86 es-Saff sûresi. V, 34. 106. ¡50 es-Saffâr, Muhammed b Haseıı. 41. 43, 95, 98 100 es-Sâfı. Lutf’ullah, 46 Sahabe-i Kirâm Bkz. Ashâb-ı Kirâm Sahîhayn, 76, 77 Sahîhu Buhârî, 86, 153, 192 Sahîhu Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 34, 35. 36, 37, 72, 75, 76, 77. 78, 80, 103, 105, 141, 149, 153, 154. 156. 158, 166. 170. 171. 172. 175. 193 Sahîhu Müslim, 16. 141 Sahîhu Müslim Tercemesi, 78. 141 Saîd b. Cubevr, I 1 5 Salım b Kavsi T-Hılâlt, 94, 98 Sâlım b Seleme. 98 Sâınirî (Samırîce), 25, 26, 27, 28, 35 es-Sâvî, Ahmed. 170 Sehwally. 24 Sehl b. Zıyâd, 95 Seleme b Vakş. 137 Sehnân-ı Fârisi. 139. 140 Semüd, 58, 136 Seııpol incili, 28 Seyfb Umeyr. 96 es-Sıbâ’î, Dr. Mustafa, 64. 65, 66, 362 Tefsir Problemleri 67. 71, 72. 73, 74, 87. 91 es-Sicıstânî, Habîb, 96 S i İri İstisna, 108, 109. ¡¡O, 111, 120 Sılıır, 79, 80 es-Seyyıd, Nasır Huseyn. 44 es-Sika. İbnü l-Haccâc, 44 es-Sıka, Muhammed b Hâlıd. 44 Sımon Dekley, 13 S i ret ü EbıT-Fıdâ, 168, 171. 172. 173, 174, 175 es-Siretü’n-Nebeviyye. 103, 104. 108, 1 12 115,” 1 16. 120, 128. 138, 139, 140. 141, 165, 168, 172. 173. 174, 175.. i 84, 188, 189, 192 Sofuoğlu. Mehmet, I 9 SûretüM-Hafd, 46, 56 SûretüT-HaF. 46, 56 Sûretü’n-Nûrayn, 46. 56 Sûretül-Velâyet (Velayet Sûresi), 23. 46, 56. 57, 58, 59, 89 Süddî, 122 Hz. Süleyman A.S.. 36 Suriye, 5, 6. 89, 90 Sünenüd-Dârimî, 103. 138 Sünnet, 12, 39, 61, 63, 64, 65, 71, 73, 78, 79. 91, 116, 204, 205 es-Sünnetü Ve Mekânetülıâ FitTeşrî il-lslâmî, 65, 66, 67, 71, 72, 73, 74, 84, 91 Sünnî, 45, 46, 47, 56, 69 Süryâııice, 25, 165 es-Süyııtî, Celâlüddîn, 87. 103 _______ Ş ________ Şam, 88, 138, 139. 140, 197 ŞeınsüT-lJlemâ, Zeydî el-Müstebsıril-Azîmâbâdî, 45 Şerhu Salıîh-ı Müslim. 103 ŞerhuT-Kâfi, 94, 95 Şerhıf 1-Vâfiye, 43 eş-Şeyh Ali b. Hasen b. Fazzâl. 44 Şeylızâde. Muhammed b. Muslihiddîn, 170, 180 Şî a, 40, 41, 42, 44, 45, 46, 47, 48, 56, 89, 90, 94, 96, 97, 99, 100 eş-Şratü Ve’l-Kurân, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46. 47. 48, 49, 56, 94, 95, 96. 97, 98, 99, 100 eş-Şifâ, 106 şn, 44, 45, 46. 47, 48 _______ T ________ et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 85, 86. 103, 105, 138, 163, 170, 171, 174, 188, 189, 194 Tâbe, 138 et-Taberî, İbnü Cerîr, 88. 103, 105 Taberî Tefsiri, 103, 105 et-Tabersî, en-Nûrî, 42, 44, 47, 48. 49, 56, 94, 100 et-TâcüT-Câmi’u LiT-IJsûl, 150, 154, 157 Tağyir, 22. 35, 37. 108 Tefsir Problemleri Tahkîr, 169. 190 et-Tahrani, Ağa Büzürk, 44. 45. 48. 49, 97 Tahrîb, 2i, 43. 44. 47, 78.. 84, 86, 87. 89, 169 Tahrif, 22, 23, 33, 35, 37, 39, 40, 42, 43, 44, 45. 48, 5.3, 55, 86, 89, 91, 94, 96, 99, 100, 103, 104, 108, 110, 114, 119, 144, 156, 157, 3 58, 160. 163, 170, 205 Takıyye, 45 TârîhıTI-islâm, 85 TârîhuT-Ya’kubî, 171 Târîhu’n-Nassfl-Kuriânî (Tarîhıf IKuriân), 7, 23, 24 lârîhu’t-Taberi, 85, 88 Tashîf-ı Kâtibin, 44 Tashîf, 22, 43 Te’vîl, 94, 103, 104, 157. 160 Tebdil, 22, 35, 96, 108, 154, 156, 157 Tefsir., 6, 7. 17. 18, 19, 20. 29, 30, 31, 32, 41, 42, 54, 71, 95, 105, 113.. 130. 131 . 135 et-Tefsîr Vel-Müfessırûn, 19, 20 TefsiruT-Ayyâşi, 41, 95, 98 TefsîrtTl-Kebîr, 103, 105. 118, 119. 123. 127. 129. 136, 170, 174, 184, 185. 186, 188. 189, 190, 191, 192 Tefsîrul-Kummî, 41 TefsiruT-Kur anTl-Azim. 1İ4, 119. 363 124 Tefsîru’s-SâO, 98 Tenâsuh, 89, 90, 205 TenviruT-Havâlik Şerh» MuvattaHİmâmj Mâlik, 103 levbe sûresi, 26 Tevhîd, 12, 103, 119, 145. 148. 151. 179, 202 Tevrât, 7, 8, 10, 14. 17, 18, 19, 24, 26, 29, 31, 32, 33, 34. 37, 39, 46, 53, 54. 55, 70, 71, 75, 103, 104, 105. 107, 108, 109, 110, 111, 114. 116, 119, 120, 121, 124. 126. 131, 132. 13.3, 134, 135, 136. >37, 138, 144, 148, 150, 151. 156. 181, 191 Tezhibü’l-Lüga, 20 Theodor Ilerzl, 89, 205 et-Tirmizí, 70, 71, 150, 153, 157, 192 TürásüT-lslam, 13, 14 123, _________U, Ü_________ Ubeyd b. Umeyr, 127. Uhdud, 170. el-Ukberi, EbüT-Bekä Abdullah b. Huseyn, 133. Umdetü‘l-Kârî Fi Şerhi’l-Sahîhi’lBuhâri, 153, 154, 156, 157, 158 . Urduca, 45. Usül-ü Erbe’a, 40, 96. 364 Tefsir Problemleri Übey Mushaft, 54, 56. Ommi, 116, 117, 118, 120, 121, 122, 140. Ümmet, 2, 22, 33, 34, 35, 37, 53, 63, 74, 75, 76, 82, 105, 113, 117, 118, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 127, 129, 138, 142, 145, 154, 155, 156, 171, 193, 202. Üzeyr A.S., 36. _________V_________ Vahy, 10, 17, 19, 21, 25, 29, 33, 36, 37, 53, 110, 112, 164, 180, 182, 194, 196, 202. Vahy-i Gayri Metlüvv, IV, 17, 63, 69, 70. Vahy-i Metlüvv, IV, 5, 17, 63, 64, 68, 70. el-Vâkıdî, 86. Varaka b. Nevfel, 105. Velayet sûresi, 23, 46, 56, 57, 58, 59, 89 . Velîd b. Abdilmelik, 72 Velid b. Utbe, 128. _________W_________ Werenfels, Peter, 16. Weber, Mgr., 29 . _________Y_________ Yahûdî, 5, 7, 8, 10, 13, 14, 17, 21, 24, 25, 35, 36, 37, 39, 47, 55, 64, 68, 70, 75, 78, 80, 84, 85, 86, 87, 88, 90, 92, 103, 104, 106, 108, 109, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 119, 120, 121, 124, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 143, 144, 145, 148, 153, 155, 156, 157, 158, 159, 162, 163, 168, 169, 170, 186, 205. el-Ya’kûbî, 73, 171. Hz. Yahvâ A.S., 151. Yemen, I, 137, 141, 170, 197, 198. 199. Yeni Gelişmeler Karşısında İslâm Hukuku, 77, 78, 79, 82 . el-Yesârî, Mulıammed b Muhammed, 95. el-Yesârî, Ahmed b Muhammed. 95. Yugoslavya, 7. Yuhanııâ, 27, 28, 31, 104, 165, 167. Yuhannâ İncili, 160, 161, 166, 167. Yunan, 37, 68,70. Yunanca. 25, 27, 28, 167. Yûnus Sûresi, 111, 165. Yüsrü İslâm Ve’t-Teşrî’il-Âm, 78. _________Z_________ ez-Zahhâk, 133. Tefsir Problemleri Zahîr, İhsân İlâhî, 40, 41, 42. 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 56, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100 . Zakzûk, Mahmud Hamdi, 5, 6, 8, 11, 13, 14, 64, 65, 68 . ez-Zâriyât Sûresi, 39. ez-Zebîdî, Ahıned b. Ahmed b. Abdillatîf, 149 Zebûr, 108, 118, 125, 134 ez-Zehebî, Muhammed Huseyn, 20 . 365 ez-Zemahşerî, Cârullalı Mahmud b. Ömer, 135, 136. ez-Zencânî, Abdullah, 7 . ez-Zer’îa İlâ Tesânîfi’ş-Şî’a, 44, 45, 97. ez-Zerkaııî, 63. Zındık, 89, 92, 205. ez-Zührî, el-İmâm. 66, 67, 71, 73, 74, 90, 91 Zümer sûresi, 116