SOSYOLOJİ
Transkript
SOSYOLOJİ
ÖNCÜ SOSYOLOGLARIN KALEMİNDEN SOSYOLOJİ İhsan Sezal Yayın No : 3237 İletişim Dizisi : 116 5. Baskı - Haziran 2015 - İstanbul ISBN 978 - 605 - 333 - 346 - 3 II Copyright© Bu kitabın bu basısının Türkiye’deki yayın hakları BETA Basım Yayım Dağıtım A.Ş.’ye aittir. Her hakkı saklıdır. Hiçbir bölümü ve paragrafı kısmen veya tamamen ya da özet halinde, fotokopi, faksimile veya başka herhangi bir şekilde çoğaltılamaz, dağıtılamaz. Normal ölçüyü aşan iktibaslar yapılamaz. Normal ve kanunî iktibaslarda kaynak gösterilmesi zorunludur. Dizgi : Beta Basım A Ş. Baskı - Cilt : Yaz›n Bas›n Yay›n Matbaac›l›k Trz.Tic.Ltd.fiti. (Sertifika No: 12028) İkitelli Çevre Sanayi Sitesi 8. Blok No: 38-40-42-44 Başakşehir/‹STANBUL 0212 565 01 22 - 0212 565 02 55 Kapak Tasarım : Murat Özkoyuncu Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş. (Sertifika No: 16136) Narlıbahçe Sok. Damga Binası No.: 11 Cağaloğlu - İSTANBUL Tel : (0-212) 511 54 32 - 519 01 77 Fax: (0-212) 511 36 50 www.betayayincilik.com Her şeyimi kendilerine borçlu bulunduğum BEYBABAM’a İhsan Sezal III İhsan SEZAL 1947 doğumlu, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde başladığı üniversite öğrenimini bir burs kazanarak gittiği İngiltere’de tamamladı. Lisans ve Yüksek lisansını; Manchester ve Bath Üniversiteleri’nde yaptıktan sonra Bursa Üniversitesi İktisadi ve Sosyal Bilimler Fakültesi’ne asistan olarak girdi. İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi’nde doktorasını yaptı. Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Doçent olarak öğretim üyesi iken; Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığına getirildi (1986). 1988 yılında aynı Bakanlıkta Müsteşarlığa atandı. 1989 yılı sonunda Müsteşarlıktan ayrıldı ve Öğretim Üyesi olarak Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine döndü. IV Müsteşarlığının yanısıra dört yıl YÖK üyeliği yaptı (19871991). UNESCO Milli Komisyonu Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Yardımcılığı; Fulbright Komisyonu üyeliği görevlerinde bulundu. Başkent Üniversitesi’nin kuruluşu sırasında, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün kuruculuğunu üstlendi ve 1996-2002 yılları arasında adı geçen enstitünün müdürlüğünü yaptı. 2007 yılında TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar Fakültesi Kurucu Dekanı olarak görev aldı. Halen aynı üniversitede İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı olarak bulunmaktadır. 2012-2015 arası Sosyoloji Derneği başkanlığı yaptı. Yayımlanmış kitapları: Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar (1980-1991), Sosyoloji Yazarları (1983-1991-1995), Sabır ve Gül (Şiir, 1989), Şehirleşme (1991), Aile Nedir (1992), Hangi Gökyüzü (Şiir, 1995), Çocuk Kuşları (Şiir, 2000), Kim Bu Özal (İhsan Dağı ile Editör 2001), Sosyolojiye Giriş (Ed. 2002-2014) İÇİNDEKİLER Yenilenmiş 5. Baskı Üzerine VII “Sosyoloji Yazıları”ndan “Öncü Sosyologların Kaleminden Sosyoloji”ye VIII Üçüncü Baskıya Giderken IX İkinci Baskı Yapılırken X ÖnsözXIII Sosyoloji Yazıları’na Giriş 1 XV Sunuş: Kültür Üzerine veya Halis Bir Amerikalı XIX Bölüm 1 BİLİM VE TEORİ 1. Sosyolojinin İlgilendiği Konular / A. INKELES 2. Sosyoloji: Tenkitçi Bir Yaklaşım / Margaret A. COULSON - Carol RIDDEL 3. Amerikan Sosyolojisine Bir Bakış / E. RUBINGTON - M. S. WEINBERG 4. Sosyolojik Muhayyile / C. Wright MILLS 5. Gülmenin Bazı Toplumsal Fonksiyonları / Rose Laub COSER 6. Açık Olan Ne? / Paul F. LAZARSFELD 7. Aile İçi Roller ve Toplum Ağı / Elizabeth BOTT Bölüm 2 DEĞİŞME, SANAYİLEŞME VE TOPLUM 1. Sosyal Darwinizmden Günümüze Modernleşme Teorilerine: Bir Tahlil Geleneği / Ali A. MAZRUI 3 25 49 63 77 82 86 95 V VI 2. Sanayileşmenin Mantığı / Clark KERR, John T. DUNLOPFrederick HARBISON, C. A. MYERS 3. Sanayileşme, Modernleşme ve Kalkınma / Reinhard BENDIX 4. Gelişmiş Kapitalist Ülkelerde Şehirleşme: İngiltere ve Amerika Örneği / Bryan ROBERTS 5. İngiliz İşçi Sınıfının Hayatındaki Değişmeler / Richard HOGGART 6. Amerika’da Ademimerkeziyet ve Etkileri / Alexis de TOCQUEVILLE 7. Bürokratik Teşkilatlanmanın Esasları / Max WEBER 8. İdeoloji ve Ütopya / Karl MANNHEIM 9. Sosyolist Toplumlarda Sınıflaşma / Frank PARKIN 10. Yeni Gelişmekte Olan Şehirlerde Cemaat Planlaması İçin Sosyal - Belirleyicileri: Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım / Norman E. P. PRESSMAN Bölüm 3 VE ÜÇ ÖNCÜ İSİM 114 133 140 165 184 196 204 207 216 Adam Smith: Aydınlanma ve Toplum Felsefesi / John ROBERTSON 247 Adam Ferguson / Donald G. MACRAE 262 Saint - Simon / Steven LUKES 275 Öncü Sosyologların Kaleminden Sosyoloji İçin Kullanılan Kaynaklar 285 Dizin295 YENİLENMİŞ 5. BASKI ÜZERİNE Elinizdeki kitabın ilk baskısı bundan otuz iki yıl önce “Sosyoloji Yazıları” adı ile, o tarihte öğretim üyesi olduğum Uludağ Üniversitesi yayını olarak basılmıştı. Kitapta yer alan “okumalar” doktora yıllarımda ve sonrasında yaptığım çevirilerdi. Seçtiğim yazarlar “Öncü Sosyologlar” dı, yazılar onların kaleminden çıkmış ve o yılların “Sosyoloji Literatürü” nün temel kaynakları olarak kabul edilen yazılardı. Seçki böyle oluşmuştu. Yıllar içinde kitap hep beklenenden fazla ilgi gördü. Korsan baskı ve korsan yayınlar hariç üç baskı yapan kitabın 2004 yılında yeni basımı teklif edildiğinde yeni ilavelerin de yapıldığı kitabın bugünkü adı ile yayınlanmasının daha isabetli bir isimlendirme olacağı düşünüldü. Daha önce gördüğü ilginin devam ettiği ve doldurduğu boşluğun günümüzde de geçerli olduğu düşünülerek yeniden basımına gidilirken otuz iki yıl öncesinin dili gözden geçirildi, gözden kaçan bazı eksiklikler giderildi ve daha yenilenmiş bir biçimde sunulmasına çalışıldı. İnanıyorum ki bu yeni basım “Sosyoloji” ile ilgilenen herkesin başvuru kaynağı olacaktır. Olacaktır çünkü, “yazılar” hem sosyolojinin, hem de ‘toplumsal’ın dününe, bugününe ve yarınına ışık tutan bir “aydınlanma kaynağı” niteliğine sahip yazılardır. Bu “yazılar” la “sosyoloji güzergahı” nda yol almak çok daha keyifli ve ilham verici olacaktır. İhsan Sezal 16 Nisan 2015 Söğütözü, Ankara VII “SOSYOLOJİ YAZILARI”’ndan “ÖNCÜ SOSYOLOGLARIN KALEMİNDEN: SOSYOLOJİ”ye “Sosyoloji Yazıları”nın son baskısı 1995 yılında yapılmıştı. Aradan geçen dokuz yıl çalışmamıza olan ilgi ve talebi azaltmadı. Tersine, son bir kaç yıl kitabın yeniden basılması ihtiyacından bahsedildi hep. Bu tavsiyeleri dikkate alarak “Sosyoloji Yazıları”nı uzun zamandır planladığımız yeni baskısında ‘yeniden’ ele almayı, genişletmeyi ve muhtevasına daha uygun bir adla basmayı düşündük. VIII Kitabı genişletirken, -bir kitap hacminin makul sınırlarını zorlamamak içinüç makale ile yetindik: Coser’in “Gülmenin Bazı Toplumsal Fonksiyonları”; de Tocgueville’in “Amerikada Ademimerkeziyet ve Etkileri”ni ve Robertson’un “Adam Smith”i. Bu üç makale de daha önceki takdim yazılarında ifade ettiğimiz temel çerçevede yer alması zenginlik sağlayacak makalelerdir. Bu ilavelerle kitabın belirtilen hedefine daha da yakınlaştığına inanıyoruz. İhsan SEZAL 25 Eylül 2004 - Ankara ÜÇÜNCÜ BASKIYA GİDERKEN Elinizdeki kitabın ilk baskısı 1983 yılında yapılmıştır. Araya bürokrasi yıllarının girmesi ikinci baskıyı yedi sekiz yıl sonraya 1991’e uzatmıştı. İki yıldır yeni baskıyı bekleyen “Sosyoloji Yazıları” nihayet bu yıl Ekin Kitabe’yi tarafından yeniden basılıyor. İlk yayın tarihinin üstünden onüç yıl geçtiğini düşünecek olursak böyle bir kitap için üç baskının pek de fazla olmadığı söylenebilir. Gerçekten de ‘sosyoloji’nin ‘klasiklerin’den bir demet sunan derleme daha geniş okuyucu kitlelerine ulaşabilirdi. Bunun böyle olmayışının bizatihi kendisi ‘sosyolojik’ bir açıklamayı hakedecek boyutta. Kısaca, Türkiye halâ okumanın çok çok uzağında. Kendini tanımak gibi bir derdi yok insanımızın ve okuma yazma bilen (aydın?...)ımızın. Başkalarını tanımak ise ya mecburiyetten ya da ideolojik kaygılardan. Dolayısıyla eksik... dolayısıyla yanlış, dolayısıyla taraflı. Türkiye okuma yazma bilenleriyle, yayınevleri ile dağıtımevleri, kitabevleri ve nihayet bütün bir medyası ile bu ‘saplantı’lardan kurtulmadıkça “oku”manın bir hayat tarzı haline gelmesi çok zor. Yine de “Sosyoloji Yazıları”nın üçüncü baskıyı gerektirmesi sevinilecek bir durum olarak görülebilir. 1993 yılında, Maryland Üniversitesi, Sosyal Siyaset ve Felsefe Enstitüsü Müdürü Mark Sagoff, enstitü hakkında bilgi verirken tekrar klasiklere dönmemiz ve onları yeniden yorumlamamız gerekir” demişti. Bu, elbette ki, sosyoloji için çok daha fazla öyle olmak icap eder. Bu bakımdan klasikleşmiş sosyoloji yazılarının küçük bir bölümünü tekrar Türk okuyucusuna sunmak sevince vesile olmaz mı ? Okuyucuyu kitapla başbaşa bırakırken bu sevinçte payı olan yeni baskının sıkı teşvikçisi ve takipçisi değerli meslektaşım Doç.Dr. Veysel Bozkurt’a ve Ekin Yayınevi sahibi Mehmet Oymak’a teşekkürlerimi sunarım. İhsan SEZAL Ankara, 8 Kasım 1995 IX İKİNCİ BASKI YAPILIRKEN 1 “Sosyoloji Yazıları “nı yedi yıl önce yayınlarken bunun bir başlangıç olacağını ve yeni benzer çalışmaların belki daha da doyurucu bir biçimde yapılacağı ümidini altını vurgulayarak belirtmiştik. 1986 - 1989 sonu, akademik çevreden uzak kaldığımız; bürokrasi uygulamasının -kelimenin bütün ağırlığıyla- tam merkezinde olduğumuz yıllar oldu. Ve 1990 başlarında tekrar üniversiteye, akademik hayatın o bileyici ortamına döndük. Doğrusu ya geçen o yıllarda “Sosyoloji Yazıları”nın eskimese bile eksik kalacak şekilde aşılmış olacağını sanmıştık. Gördük ki, gerçekten ümitlendirici ve sevindirici bir yayın zenginliğine rağmen “Sosyoloji Yazıları” benzerini bile henüz bulmuş değil. Inkeles’da, Pressman’de ve aradaki diğerleri de halâ yeniden bilinmek, okunmak ve üzerinde düşünülmek önemlerini koruyorlar. X 2 “Sosyoloji Yazıları”nın ilk düşünüldüğü 70’li yılların sonu ile kitap haline gelmeye başladığı 80’li yılların başı, Dünyadaki sosyo-ekonomik ve siyasi konjonktürün daha sonraki değişimler arefesindeki dalgalanmalar ve çalkantılarla sarsıldığı yıllardı. İran’dan Afganistan’a; Çin’den Latin Amerika’ya esen farklı rüzgârlar akademik ve politik çevreleri de etkiliyor ve ‘yeniden düşünmenin’ bilimsel arkaplanına uyarılarda bulunuyordu. Aynı dönemde, Türkiyede, yeni bir ‘değişme’ ve ‘farklılaşma’ sürecine beklenmedik bir cesaret ve hızla atılıyordu. Bütün bunların “bilim çevrelerine yansıması Batı’da, sosyoloji dahil, çoğu sosyal bilimlerin yoğun bir biçimde ‘yöntem’ ve ‘yaklaşım’ sorgulamalarına yol açması şeklinde gerçekleşiyordu. 3 80’lerle birlikte, sosyoloji, ‘fenomenoloji’ (açık mantık yorumculuğu) akımı ağırlığını ve önemini daha çok hissettirmeye başladı. Peter L. Bergerr, Hansfried Kellner ile ‘Sosyolojinin Yeniden Yorumlanması’ (Sociology Reinterpreted) kitabını 1981’de yayınlayarak, aşağı yukarı yirmi yıl önce yayınladığı ‘Sosyolojiye Davet’ (Invitation to Sociology) kitabına ve sosyolojiye, dolayısıyla da topluma bakış açılarına, yeni anlamlar ve derinlikler kazandırıyordu. Gerçekten de 1750-1850’ler arasının ölçek dışı değişmeleri nasıl bilimler skalasını altüst etmiş; yeni bilim alanları ihtiyacını acilen hissettirmiş idiyse, 1960’lar sonrası, 1970’ler ve derken 1980’ler sonrası da mevcut bilim paletinde yeni renk bileşimlerinin gereğini açığa çıkarıyordu. Ne var ki, paletteki asıl renkler öneminden hiçbir şey kaybetmemişti. Sözkonusu olan aynı renkleri, yeni ton zenginlikleri sağlayacak şekilde ustaca kullanılabilmekti. Türkiye’ye gelince, Türkiye eski tablosunun renk analizlerini bile henüz tam yapmış değil. Yeni tablonun bilimsel ton zenginlikleri ortaya konulabilecek mi? O da belli değil. İşte bunu sağlamaya yardımcı olabilir düşüncesidir ki, bizi ‘asıl renklerden bir demet’ olan bu yazıları yeniden basmaya zorladı. Bu zorlamayı bir teşvik olarak başta değerli meslektaşlarımdan ve diğer ilgili okur çevrelerinden görürken, kitaba yeni kısa bir bölümü ekleme gereğini de duydum. Bu bölüm, tabir caizse, asıl renklerin ilk iki sahibi diyebileceğimiz ressamlar; sosyoloji ressamları: Adam Ferguson ve Saint-Simon’a ait. İkisinin de sosyolojiye katkıları çok az biliniyor; ikisi de adeta yeniden keşfedilmeye layık. İlk iki bölümün yazıları bir de bu iki ismin yaptıklarının ışığında okunursa, herhalde, renkler daha bir parlak görünür. İkinci baskıyı bu düşünce kırıntılarının besleyici gücüyle yaparken; eş bir gücü ve yakınlığı girdiğim sınıfların pırıl pırıl gelecek ve ümit dolu gençleri sağladı. Onlara teşekkürler... ve Türkiye tablosunun gelecek renk ustaları -bilim adamları-na bu yazılarla uzanan ümitler. 29 Ağustos 1991/Ankara XI XII ÖNSÖZ “Sosyoloji yazıları”, herşeyden önce belli bir ihtiyaçtan doğdu. Bundan bir kaç yıl önce İktisadi ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde ilk sosyoloji derslerini verirken öğrencilere, okutulan ders kitabının dışında, “sosyolojinin” geniş perspektifini yansıtacak bazı temel okuma parçaları vermek istemiş; ama maalesef, bunun için lüzumlu olan malzemeleri ve makaleleri Türkçeye tercüme edilmiş olarak bulamamıştık. Öğrencilerin de yabancı dil zorlukları, onların bu makalelerin asıl kaynağına gitmelerini zaten mümkün kılmıyordu. Önceleri sadece öğrenciler açısından hissettiğimiz bu eksikliğin, bir müddet sonra Türkiye’deki bütün bir sosyoloji ve sosyal bilimler literatürü açısından da geçerli olduğuna kanaat getirince, bu işi bizzat kendimiz yapmaya karar verdik. Bunu yaparken yol gösterici olarak seçtiğimiz “ölçü”, batı akademik çevrelerinde benzer öğrenim kurumlarında okutulan kaynaklar oldu. Klasik sosyoloji öğreniminin ayrılmaz parçaları olan bu kaynakların çokluğu ve cesameti karşısında, kendimize göre bazı seçmeler ve tercihler yapmak gerekti. Nitekim çok daha fazla olabilecek “sosyoloji yazıları” nı bu ilk haliyle sadece iki bölüm olarak düşündük. Türk okuyucusunu ilk defa bu tip bir kaynakkitapla karşı karşıya getirirken, daha çok bölümlü ve teferruatlı bir kitabın ağır geleceği fikri bu husustaki başlıca endişemiz oldu. Dolayısıyla kitabı belli bir hacimde ve sınırda tutmak maksatlı olarak yapıldı. İstedik ki, böyle bir kitap, bir “giriş”, bir “takdim” ve tabir caizse bir “ısındırma” egzersizi olsun. Çünkü okuyucu ile kitap arasında böyle bir bağ kurulabilirse, bu bağı sağlam köprülere dönüştürecek “hacimler”de kendiliğinden gelecektir. Kitabı belli bir sınır içinde ve hacimde tutunca, bölümlerin birisinin “Bilim ve Teori”, diğerinin “değişme, sanayileşme, Toplum” üzerine yazılan makalelerden seçilmesi adeta bir zaruret haline geldi. Bu sebeple seçilen yazıların hem Batı Sosyoloji literatürünü çeşitliliği ve zenginliğiyle temsil edebilmesine, hem de “girişte”ki maksatlara da uygun olarak yüksek öğrenim kurumlarımızdaki XIII çeşitli dersler için pratik bir fayda; kaynak sağlayabilmesi hususuna bilhassa dikkat edildi. Kitaptaki yazıların biri hariç diğerlerinin hepsi tamamen tarafımızdan tercüme edilmiştir. Müşterek olan tercüme, Ali Mazrui’nin “Sosyal Darvinizmden Günümüz Modernleşme Teorilerine” adlı makalesi olup, Fakültemiz Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Yaşar Sarıbay ile birlikte -sırayla ilk yarı ve ikinci yarı olarak- tercüme edilmiştir. Tercümenin kitaba alınmasında muvafakat ettiği için değerli meslektaşıma teşekkürü bir borç bilirim. XIV Kitap, görüldüğü gibi bir seçme, toplama ve tercüme kitabıdır. Seçme ve bir bütünlük içinde bir araya toplama (editing), Türk bilim çevrelerinde henüz gereken önem ve ciddiyeti kazanmış bir çalışma şekli değildir. Böyle bir eksikliğin halâ sürüp gitmesini anlamak da bir o kadar zordur. Halbuki, bütün batı ve bilhassa Anglo Sakson bilim çevreleri ile yayın dünyası editörlüğü, yani çeşitli kaynaklardan seçip bir bütünlük içinde bir araya toplamayı ciddi akademik ve entellektüel çalışmaların bir parçası sayar. Rahatlıkla diyebiliriz ki, Batı’da editörlük sonucu hazırlanmış bir kitaba imza atmak, oturup baştan sona telif edilmiş bir esere imza atmak kadar saygı ve itibar kazandırıcıdır. Bu kitapla, yukarıdaki maksatların yanısıra bir de böyle bir maksadı; Türk bilim ve yayın çevrelerine editörlüğün yerleştirilmesi maksadını güttük, bunu, gerek kendimizin, gerekse başkalarının aynı şekildeki ciddi çalışmaları takip ederse, maksat hasıl olmuş ve bizde de böyle bir çığır açılmış olur. Yerli bilim çalışmalarının kök salması ve zenginleşmesi biraz da demiyeceğim, oldukça buna bağlıdır. Yoksa, bizdeki klasik ders kitaplarının dar sınırları içinde kalmanın bilimde ne kadar mesafe aldıracağı az-çok bellidir. İhsan SEZAL Bursa, Mayıs 1983 “SOSYOLOJİ YAZILARI”NA GİRİŞ 1 August Comte’un “sosyoloji”yi yeni bir disiplin adı olarak ortaya atması 1830’lardadır. (Mitchell, 1979, 35). Fakat adı “sosyoloji” olarak konmamış olsa bile Comte’un “sosyoloji” olarak nitelendirdiği bilim sahası, hiç değilse, Adam Ferguson’a ve onun “Sivil Toplumun Tarihi Üzerine Bir Makale “ (“An Essay on the Histroy of Civil Society”) kitabını yayınladığı 1767 yılına kadar uzanır (MacRae, 1969, 20). “Sosyoloji”’nin bir ilmi disiplin olarak bize gelmesi ise ancak İkinci Meşrutiyet sonrası yıllardır (Güngör, 1983, 34). İttihat ve Terakki Partisi’nin hükûmete gelmesi ile Ziya Gökalp, “Darülfünun”un Edebiyat Fakültesi bünyesinde 1914 yılında “Sosyoloji ve Metafizik Kürsüsü”nü kurmuş ve böylece Türkiye’de Sosyoloji, “en eski kürsü”lerden biri olma özelliği kazanmıştır (Güngör, 1983, 36). Comte’u başlangıç tarihi olarak alırsak, “Sosyoloji”nin Türkiye’ye gelişinin 70-80 yıllık bir gecikme ile olduğunu söyleyebiliriz. Aslında bu, hiçte sanıldığı kadar geç sayılmaz. Bugün, sosyolojide en itibarlı yere sahip A.B.D.’de ilk sosyoloji bölümü, Şikago Üniversitesi’nde, ancak 1893 yılında kurulabilmiştir. Yani Türkiye’deki benzerinden sadece 20 yıl kadar önce. Amerika’nın ünlü üniversitesi Harvard’ta sosyoloji bölümünün kurulması ise ancak 1930 yılında; Sorokin’in, bu üniversiteye gelmesi sonucu olmuştur. (Inkeles, 1964, 107). Ne var ki, her iki ülkedeki ilk sosyoloji kürsü ve bölümlerinin kurulmasından sonraki gelişmeler çok farklı olmuş, başlangıçtaki kısa fark veya açık gitgide daha da büyümüştür. Bu açıdan bakılınca günümüz Türk sosyolojisi -birkaç isim dışında- bir Ziya Gökalp’i, bir Prens Sabahattin’i aratacak kadar çorak ve kısırdır. Bunu söylerken Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin’in aşılmamış “doğrular” olduğunu söylemek istemiyoruz. Ama aşılmamış “seviye”ler olarak kaldıkları da maalesef bir hakikattır. XV Türkiye’de, “sosyoloji”nin neden gelişme göstermediği sorusunun cevabı aslında diğer sahalar ve disiplinler için de sorulacak soruların cevabının içindedir. Çünkü “gelişme sıkıntısı” içinde olan; kısır ve çorak kalan, bir tek “sosyoloji” değil; “iktisat’tan “kimya”ya ve “tıb”ba kadar bütün sahalar ve disiplinlerdir. Ne varki bu sorunun cevabının aranacağı ve verileceği yer burası değildir. Biz burada Türkiye’de “sosyoloji’nin kısır ve çorak bir ortamda ağır, aksak adımlarla ilerlediğini bir veri olarak kabul edecek ve daha ziyade “sosyoIoji”nin Batı’da gösterdiği gelişmeler ve yönelmelere ancak bir önsöz çerçevesinde, çok kısa olarak temas edeceğiz. 2 XVI Patrick McNeil ve Charles Townley toplum (cemiyet)u: “kenarları olmayan bir ağ” olarak tarif ediyorlar. (McNeil and Townley, 1981, 9). Toplumla ilgili her bilim disiplini, kendi açısından en uygun toplum tarifini seçerken; sosyoloji için en kısa ve en muhtasar (özlü) tarif olarak yukardakini seçmek yanlış olmayacaktır. Gerçekten de topluma, dışımızda kalan bir makro-realite olarak baktığımızda çeşitli bağlarla birbiriyle irtibatlanmış -hem geometrik, hem de gerçek anlamıyla- çok boyutlu bir ağ şebekesiyle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bu ağı, bütün iç ve dış giriftliğiyle ele almak, parçalar ve birimler arasındaki ilişkilerin ruhuna -bütünü unutmadan- nüfuz edebilmek ve buna dayanan tahlillerle, açıklamaları yapmak sosyoloji’nin üstlendiği bir bilim anlayışı olmaktadır. Bu bilim anlayışı ne derece yerine getirilebilir? Veya -bir adım öncesi- yerine getirilmesi mümkün müdür? Bu sorunun cevabını, bilim kavramının tarifine; tabii bilim, sosyal bilim ayrımı ve mukayesesine girmeden Alex lnkeles’ın seçtiği bir hareket noktasından (Inkeles, 1964) başlayarak verebiliriz. Inkeles’e göre bütün ilmi disiplinler “tabiatta bir ‘düzen’in bulunduğu ve bu ‘düzen’in sırrının keşfedilebileceği ve anlaşılıp, anlatılabileceği” faraziyesi (varsayımı) ne dayanarak kendi mevzularına eğilmişler ve bugünkü bilimsel seviyelerini gerçekleştirmişlerdir. “Sosyoloji”’de böyle bir faraziyeden, varsayımdan işe başlayabilir ve başlamalıdır. Böyle bir varsayımla sosyoloji, “insanın (toplumsal) hayatını karekterize eden ‘düzen’i bulmaya, keşfetmeye, anlamaya ve anlatmaya çalışacaktır. “Bu ise, diğer bilimlerde görüldüğü gibi mümkün olan bir şeydir. Nitekim bu “mümkün”e olan inanç, Batı bilim ve fikir aleminde sosyolojinin belli bir gelişme göstermesini sağlamıştır. Bugün tartışılan, sosyolojinin bir bilim olup olmadığı veya olamayacağı değil, “insanın toplumsal hayatını karekterize eden düzen”in hangi sosyolojik yaklaşım (veya bakış açısı, perspektif) ile daha iyi anlaşılabileceğidir. Bu sebepledir ki; Batı sosyoloji literatürü ve akademik çevreleri son on yılda yeni bir canlılık ve dinamizm içinde “Fenomenoloji” (Phenomenology), “Etnometodoloji”, (Ethnomethodolgy), “sembolik iç-etkileşme” (Symbolic Interaction) ve “Hermönötik” (Hermeneutic) daha önceki yıllarda ortaya atılmış bakış açılarını yeniden gündeme getirmiş bulunuyorlar (Mennel 1980). Bunun sosyoloji için yeni bir karışıklık mı, yoksa kazanç mı olduğu ancak bu konudaki tartışmalar bittikten sonra anlaşılacaktır, yalnız bu canlılık ve tartışmalar da gösteriyor ki, sosyoloji, entelektüel tecessüs ve aydınlığın odağı olmaya devam etmektedir. 3 Bu yeni canlılık ve tartışma şevkini daha iyi anlayabilmek muhakkak ki, herşeyden önce, sosyolojik teoriyi tatbiki uzantılarıyla bilmeyi gerektiriyor. İşte bu kitabın yazıları bu temel düşünceden hareket edilerek Max Weber’den, Ali Mazruri’ye; Reinhard Bendix ve C. Wright Mills’den Karl Mannheim’a kadar birçok sosyologun, sosyoloji literatüründe köşebaşlarını tutmuş makalelerinden seçilmiş bulunmaktadır. Burada -bu tip editörlüklerde adet olduğu gibi- her yazının ayrı, kısa bir takdimi yapılmamış okuyucu doğrudan doğruya yazılarla başbaşa bırakılmıştır. Bunun, hem faydalı -okuyucuyu peşin bir hükümle bağlamadan asıl kaynakla buluşturmak- hem de mahzurlu olduğu -okuyucunun her yazıdan neyi bulacağını birkaç cümle içinde öğrenmesini imkansız kılmak - söylenebilir. Biz birinci hususun daha ağır bastığına inanarak, “Sosyoloji Yazılarına Giriş”te ayrı, kısa takdimlere yer vermedik. Umarız ki bu yer vermeyiş kitap için bir eksiklik sayılmaz. İster zihni olsun, ister bedeni; her türlü çalışmayı geliştiren, olgunlaştıran ve daha zengin ve verimli kılan, belli ölçüleri olmak şartıyla, tenkittir. Bu kitabı, kendilerine sunduğumuz çevreler bu gerçeğin zevkini bize tattırırlarsa hakikaten seviniriz. XVII KAYNAKLAR GÜNGÖR, Erol, (1983) Dünden Bugünden: Tarih-Kültür-Milliyetçilik, Mayaş Yayınları, Ankara, s. 32-50. INKELES, A., (1964) What is Sociology., Prentice-Hall, Englewood Cliffs, N.J. KONGAR, Emre, (1982) Türk Toplumbilimcileri, 1., Remzi Kitabevi, İstanbul, s. 15-24. MACRAE, Donald G. (1969) Adam Ferguson in Timothy Raison (ed) the Founding Fathers of Social Science, Penguin Books, Harmondsworth. MCNEILL, Patrick and TOWNLEY, Charles., (1981) Fundamentals of Sociology, Hutchinson, London. MENNELL, Stephen., (1980 Sociological Theory: Uses and Unities, Nelson, London. MITCHELL, G.Duncan (1979) A New Dictionary of Sociology, Routledge and Kegan Paul, London. XVIII SUNUŞ KÜLTÜR ÜZERİNE VEYA HALİS BİR AMERİKALI Ralph LINTON Bizim halis Amerikalı vatandaş, sabah olduğunda, ilk defa Yakındoğu’da kullanılmış, Kuzey Avrupa’da bugünkü şekline sokulmuş ve Amerika’ya oradan geçmiş bulunan yatakta uyanır. Kalkmaya davrandığında üzerinden attığı yatak örtüsü ya ilk defa Hindistan’da kullanıldığını bildiğimiz pamuktan veya yine ilk defa Çin’de kullanılmış olan ipekten veya yine ilk defa oralarda kullanılıp sonradan bize intikal ettirilen yündendir. Üstelik bütün bu maddelerin işlenme teknikleri de yine ilk defa Yakındoğu’da bulunmuştur. Ayağına geçirdiği o terlikler Doğu’daki Kızılderililerin buluşudur. Terlikleri giyip girdiği banyo, Avrupa-Amerika karışımı bir şekle sahiptir. Banyoda kullandığı sabun Galya’lılardan kalmadır. Bizim halis Amerikalı bundan sonra traş olmaya başlar. Bu da, muhtemelen, eski Sümerler’den veya Mısır’lılardan kalma insanların kendi kendilerine gündelik olarak uyguladıkları bir eziyet etme (masokizm) şeklidir dersek herhalde, pek yanlış olmaz. Tekrar yatak odasına dönen bizim halis Amerikalı vatandaşın elbisesini üzerinden aldığı sandalye, Güney Avrupa’nın günlük hayatımıza soktuğu bir eşyadır. Giyindiği elbise ilk orijinal şekliyle Orta Asya göçebelerinden bize geçmedir. Giydiği ayakkabılar ilk defa Mısır’lıların geliştirdiği dericilik tekniği ile yapılabilmiş, Akdenizliler ise o tekniği bugünkü şekle getirmişlerdir. Dışarı çıkmadan önce pencereden dışarı şöyle bir bakar bizim vatandaş, penceredeki o cam, eski Mısır’lıların buluşudur. Yağmur yağı- XIX yorsa ya muşamba bir yağmurluk giyer; ya da, yanına bir şemsiye alır. Bunların ilki Orta Amerika Kızılderililerinin, ikincisi ise Güneydoğu Asyalıların buluşudur. Başına geçirdiği keçeden yapılmış şapka mı? O da Orta Asya steplerinden gelmedir. Kahvaltıyı dışarda yapacaktır bizim halis Amerikalı vatandaş. Giderken bir gazete alır. Gazete için ödediği madeni para ilk defa Lidyalılarca kullanılmıştır. Oturduğu masaya, garsonun koyduğu porselen tabak Çin’in buluşudur. Kullanacağı bıçak ilk defa alaşımı Güney Hindistan’da bulunmuş çelikten yapılmıştır. Çatal Ortaçağ İtalya’sından kalmadır. Kaşık ise Romalılardan. Kahvaltısına portakalla başlar veya karpuzla. Portakal Ortadoğu’dandır; karpuz ise Afrika’dan. İçtiği kahve ise ilk defa Habeşistan’da kullanılmıştır. Kahvesi sütlü ve şekerli mi? Unutmayalım. Sütü elde etmek ilk defa Yakındoğuluların marifeti olmuştur; şeker de Hindistan’ın. Eh sırada bir de bir parça kek vardır herhalde. Hani şu Küçük Asya’da keşfedilen buğdayı İskandinavyalıların değişik şekilde kullanmalarıyla keşfedilen bildiğimiz kek. XX Vatandaşımızın iştahı yerindeyse eğer, Hindi-Çin’de ehlileştirilen kümes hayvanlarının birisinin yumurtasından yiyecektir belki de. Belki de, yumurta yerine Doğu Asyalıların buluşu olan ve Kuzey Avrupalıların geliştirdiği ince kıyılmış et parçalarından yemek isteyecektir. Kahvaltı bitti mi? Öyleyse yak bir sigara. Hani şu Kızılderililerin, Amerika’ya gelenlere öğrettikleri tiryakilik. Ha sahi yolda gelirken aldığı gazeteyi okuyabilir şimdi, hani canım şu Çin’den, Almanya’ya kadar uzanan teknik buluşlar sonucu basılması, mümkün olan gazete. Eh eğer bizim halis Amerikalının az buçuk Allah’a inancı varsa okuduğu karanlık dünya haberleri karşısında “halis bir Amerikalı” olarak yaratıldığı için Allah’a şükredecektir. Elbette ki Hint-Avrupa dillerinden gelen İngilizcesiyle.1 1 Ralph Linton’un (The Study of Man, 1936) adlı kitabından alınan bu iktibası birkaç yıl önce öğrencilerimiz için George M.Foster’ın (Traditional Cultures, Harper and Row, 1962, s: 17-18) kitabından tercüme etmiş ve derslerimizde kullanmıştık. Daha sonra aynı tercüme ile Sayın Prof. Dr. Erol Güngör’ün (Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken, 1980, s: 97-99) kitabında karşılaştık, her iki tercüme arasında tabiatıyla bazı farklılıklar vardır. Biz, burada, kendi metnimizi kullandık. Meraklılara, bir yorumla birlikte verildiği için Erol Güngör’ün kitabını tavsiye ederiz.