yasa dışı eylemler ekonomimizi olumsuz etkiliyor çelik boru
Transkript
yasa dışı eylemler ekonomimizi olumsuz etkiliyor çelik boru
MERKEZ Merkez Mahallesi Geçit Sokak No: 2 34381 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 232 01 04 (pbx) Faks: (212) 241 76 19 e-posta: mess@mess.org.tr www.mess.org.tr ANKARA BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ Beştepeler Mahallesi Nergis Sokak Via Tower No: 7B/6 D:10 06330 Yenimahalle / ANKARA Tel: (312) 219 10 80 (pbx) Faks: (312) 219 18 50 e-posta: ankara@mess.org.tr BURSA BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ Çekirge Mahallesi Çekirge Caddesi İntam İş Merkezi No:101/4 D: 401 16265 Osmangazi / BURSA Tel: (224) 236 38 62–236 38 86 Faks: (224) 236 98 94 e-posta: bursa@mess.org.tr İZMİR BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ Akdeniz Mahallesi Şehit Fethi Bey Caddesi Heris Tower No: 55/6 D: 61 35210 Konak / İZMİR Tel: (232) 482 25 70 (pbx) Faks: (232) 484 45 80 e-posta: izmir@mess.org.tr MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 52 • SAYI: 887 • 2015 MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 52 • SAYI: 887 • 2015 YASA DIŞI EYLEMLER EKONOMİMİZİ OLUMSUZ ETKİLİYOR ÇELİK BORU SEKTÖRÜNÜN 2023 İHRACAT HEDEFİ 7,9 MİLYAR DOLAR BULGARİSTAN İLE DIŞ TİCARETİMİZ 7 MİLYAR DOLARA ÇIKABİLİR BAŞKAN’DAN ÜLKEMİZ EKONOMİSİ İLE İHRACATINI OLUMSUZ ETKİLEYECEK YASA DIŞI DAVRANIŞLARDAN KAÇINMAK GEREKİYOR Bildiğiniz gibi metal sektöründe yaşanan yasa dışı eylemler ülke ekonomisini olumsuz yönde etkiledi. Eylemlerin sonuçları, mayıs ayına ait göstergelere ise şöyle yansıdı. Otomotiv üretimi geçtiğimiz mayıs ayında yüzde 13 azaldı, otomobil üretiminde kayıp 15 bini aştı. Mayıs ayında yaklaşık 25 bin araç ihraç edilemedi, otomotiv ihracatı yıllık bazda yüzde 28, aylık bazda yüzde 30 azaldı. Türkiye’nin Mayıs ayı ihracatının yüzde 17,8 oranında gerilemesinin en önemli nedenlerinden biri eylemler oldu. Bu süreçte ayrıca, yurtdışındaki önemli otomotiv firmaları tedarik sürecindeki sıkıntılar nedeniyle durma tehdidi ile karşılaştıkları için zorlukla kazanılan pazarların, yoğun rekabetçi ortamda kaybedilmesi ihtimali de gündeme geldi. Bu nedenle, Türk sanayiinin uluslararası piyasalardaki itibarına ve rekabet gücüne zarar verecek ve ülkemiz ihracatı ile ekonomisini olumsuz yönde etkileyecek davranışlardan kaçınılarak; sipariş iptalleri ve pazar kaybına yol açabilecek ve işletmelere olduğu kadar istihdama da zarar verecek yasa dışı davranışlara tevessül edilmeden çalışma barışını sürdürülebilir kılmanın işçilerimiz, işyerlerimiz ve her şeyin ötesinde ülkemiz menfaatinin bir gereği olduğu unutulmamalıdır. Metal sektöründe yaşanan bu kanun dışı eylemlerin hukuki boyutu dergimizin yeni sayısında ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmektedir. Bu sayımızda ayrıca, sektörümüzün başarısına ilişkin güzel bir haberi sizlerle paylaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. “Üyelerimiz İSO 500’e Damga Vurdu” başlıklı bu haberde de göreceğiniz gibi, İSO’nun “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2014 Yılı Araştırması”na göre 500 büyük sanayi kuruluşu sıralamasında ilk 10’da yedi, ilk 50’de 16, ilk 100’de 23, ilk 250’de 40 ve ilk 500’de 56 MESS üyesi bulunuyor. İSO 500 Araştırması’nın sonuçlarına ilişkin haber dışında, “MESS Üyelerinde İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları İstatistikleri” araştırmasının sonuçlarını da bu sayımızda MESS’ten Haberler bölümünde bulabilirsiniz. Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da Nouriel Roubini köşe yazısında dünyanın gündemini sizlerle paylaşıyor, Dr. Rüştü Bozkurt ise iş dünyasının gündemini anlatıyor. “Sektör Analizi” bölümümüzde ele aldığımız Türkiye çelik boru sektörünün yakın gelecekteki hedefi dünyanın en fazla çelik boru üretimini ve ihracatını yapan üç ülkesinden birisi olmak. 2014 yılında gerçekleştirdiği 1 milyon 933 bin ton çelik boru ihracatı ile dünyada en fazla ihracat yapan yedinci ülke olan Türkiye çelik boru sektörünün 2023 ihracat hedefi ise 7,9 milyar dolar. Sektörün ne kadar güçlü ve potansiyeli yüksek bir sektör olduğunu, bu araştırmamızda görebilirsiniz. Alternatif pazarlardan Bulgaristan’ı anlattığımız bu sayımızda da kısa bir dünya turu yaparak, her mevsim görülmesi gereken Kapadokya’yı sizlere anlatıyoruz. Ayrıca “Sağlık” bölümünde yer verdiğimiz ve son yıllarda giderek artan ve neredeyse her üç kişiden birinde görülen “diyabet” konusunda uzmanların görüşlerini ilginize sunduk. Yine ilk kez yer verdiğimiz “Teknoloji” bölümündeki haberlerin de ilginizi çekeceğini düşünüyoruz. Mehmet C. Betil MESS Yönetim Kurulu Başkanı 1 İÇİNDEKİLER 4 MESS’TEN HABERLER 24 ÜYELERİMİZDEN 30 DÜNYA GÜNDEMİ VARLIK YÖNETİMİNİN GELECEĞİ DAHA MALİYETLİ VE RİSKSİZ OLAN ‘SMART BETA’ YAKLAŞIMI 32 32 DÜNYA TURU ABD-ALMANYA-ÇİN-GÜRCİSTAN DANİMARKA-RUSYA-AVUSTRALYA 34 ÇALIŞMA MEVZUATI TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ ÖZERKLİĞİ ÇERÇEVESİNDE DİRLİK (SULH) BORCU 36 SEKTÖR ANALİZİ 42 İŞ DÜNYASINDA GÜNDEM 44 ALTERNATİF PAZARLAR 50 AVRUPA PENCERESİNDEN 52 GEZGİN ÇELİK BORU SEKTÖRÜNÜN 2023 İHRACAT HEDEFİ 7,9 MİLYAR DOLAR GELECEK, HATIRLAMA VE HATA KÜLTÜRÜ ÜZERİNE İNŞA EDİLİRSE SAĞLIKLI OLUR 36 BULGARİSTAN İLE DIŞ TİCARETİMİZ 7 MİLYAR DOLARA ÇIKABİLİR G-20 VE TÜRKİYE’NİN DÖNEM BAŞKANLIĞI ŞİMDİ, EŞSİZ DOĞASIYLA DİKKAT ÇEKEN KAPADOKYA ZAMANI 56 KEŞİF DÜNYADA ÜCRETSİZ GEZİLECEK EN İYİ MÜZELER 58 SAĞLIK DİYABETİ ÇEVRESEL ETKİLER ARTIRIYOR 60 TEKNOLOJİ 62 ENGLISH 2 44 BURSA BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ kirge Mahallesi Çekirge ddesi İntam İş Merkezi o:101/4 D: 401 16265 Osmangazi / BURSA 224) 236 38 62–236 38 86 aks: (224) 236 98 94 sta: bursa@mess.org.tr KÜNYE İZMİR BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ Akdeniz Mahallesi Şehit Fethi Bey Caddesi Heris Tower No: 55/6 D: 61 35210 Konak / İZMİR Tel: (232) 482 25 70 (pbx) Faks: (232) 484 45 80 e-posta: izmir@mess.org.tr YINIDIR • YIL: 52 • SAYI: 887 • 2015 MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 52 • SAYI: 887 • 2015 YASA DIŞI EYLEMLER EKONOMİMİZİ OLUMSUZ ETKİLİYOR ÇELİK BORU SEKTÖRÜNÜN 2023 İHRACAT HEDEFİ 7,9 MİLYAR DOLAR BULGARİSTAN İLE DIŞ TİCARETİMİZ 7 MİLYAR DOLARA ÇIKABİLİR MESS Adına Sahibi Mehmet C. Betil Yönetim Kurulu Başkanı Yazı İşleri Müdürü Av. Hakan Yıldırımoğlu Genel Sekreter 52 56 58 60 Yayın Kurulu Dr. Aykut Engin Av. Erten Cılga Av. Mesut Ulusoy Av. İlhan Doğan Av. Ender Kızılray Dr. Tuba Yaman Aydın Altan Çetinkal Fatih Tokatlı Çisem Kılıç Yazışma Adresi MESS Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası Merkez Mahallesi Geçit Sokak No: 2 34381 Şişli-İstanbul Tel: 0212 232 01 04 (pbx) Faks: 0212 241 76 19 Yayın Türü Yerel süreli yayın. YAYINA HAZIRLIK Baskı Tarihi Ağustos 2015 Genel Yönetmen Gürhan Demirbaş Genel Yönetmen Yardımcısı Eser Soygüder Yıldız Görsel Yönetmen Hakan Kahveci Editör Seher Karataş Grafik Tasarım Dilek Aroskay Fotoğraf Editörü Eren Aktaş Kurumsal Sat›fl Yöneticisi Özlem Adaş Tel: 0212 440 27 65 ‹letiflim Tel: 0212 440 27 63 - 0212 440 29 68 ajansd@dunya.com ajansdyayincilik.com Yazı ve resimler kaynak gösterilmek suretiyle kullanılabilir. Dergide yazılan yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. MESS İşveren dergisinin basımında geri dönüşümlü kağıt kullanılmaktadır. ISSN 1300-9699 e-posta mess@mess.org.tr Baskı Gezegen Basım Ltd. Şti. www.gezegenbasim.com.tr Tel: 0212 325 71 25 İnternet Adresi www.mess.org.tr 3 MESS’ten haberler YASA DIŞI EYLEMLER, EKONOMİMİZİ OLUMSUZ ETKİLİYOR İŞLETMELERE OLDUĞU KADAR İSTİHDAMA DA ZARAR VERECEK YASA DIŞI DAVRANIŞLARA TEVESSÜL EDİLMEDEN ÇALIŞMA BARIŞINI SÜRDÜRÜLEBİLİR KILMANIN İŞÇİLERİMİZ, İŞYERLERİMİZ VE HER ŞEYİN ÖTESİNDE ÜLKEMİZ MENFAATİNİN BİR GEREĞİ OLDUĞU UNUTULMAMALIDIR. Bilindiği üzere MESS Grup Toplu İş Sözleşmeleri; Türk Metal Sendikası ile 15 Aralık 2014 tarihinde ve Çelik-İş Sendikası ile 17 Aralık 2014 tarihinde üç yıllık olarak imzalanmıştır. Ancak Birleşik Metal-İş Sendikası ile anlaşma sağlanamamış ve Sendikaca 29 Ocak 2015 tarihinde grev uygulanmaya başlanmıştır. Söz konusu grevin 30 Ocak 2015 tarihinde Bakanlar Kurulu’nca ertelenmesini takiben uyuşmazlık, yasal prosedür gereğince Yüksek Hakem Kurulu tarafından 12 Mayıs 2015’te diğer iki sendika ile imzalanan Grup TİS ile aynı şartlarla karara bağlanmıştır. Bu itibarla her üç işçi sendikası ile yapılan Grup TİS, 31 Ağustos 2017’ye kadar geçerlidir. Yasal durum böyle iken sosyal medya marifetiyle yapılan provokasyon sonucu; işçiler ile işverenler karşı karşıya getirilmiştir. İşçiler yürürlükte olan 2014-2017 dönemi Grup Toplu İş Sözleşmesi’nde sağlanan menfaatlerin Bosch A.Ş. işyerine ilişkin toplu sözleşmenin örnek gösterilerekartırılmasına yönelik haksız ve yersiz taleplerini kabul ettirebilmek amacıyla işyerlerini terk etmeyerek topluca iş bırakmışlardır. Önce Bursa’daki işyerlerinde başlayan daha sonra diğer illerdeki fabrikalara sirayet eden ve 13 gün ile beş gün arasında değişen sürede devam eden yasa dışı üretimi durdurma ve işyerlerini işgal etme eylemleri, sosyal medya üzerinden yönlendirilmiştir. Yaşanan süreçte işçiler tarafından yapılan bu eylemlerin yasa dışı olduğu şüphesizdir. Bilindiği gibi mevzuatımızda grev kararı, ancak 4 bir toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde, işçi sendikası tarafından alınabilmektedir. Eylem yapılan işyerlerinde ise, bu işyerleri için imzalanmış ve 31 Ağustos 2017 tarihine kadar yürürlükte olan bir toplu iş sözleşmesi bulunmaktadır. Bu itibarla işçi sendikası tarafından alınmış (ya da hukuken alınabilecek) kanuni bir grev kararı yoktur. Kaldı ki mevcut durumda bu eylemlerin arkasında kimlikleri bilinmeyen ve sadece sosyal medya üzerinden provokasyon yapmak suretiyle işçileri kışkırtan ve yasal olmayan bir oluşum yer almaktadır. Bilindiği gibi kanuni grev kararı ise hukuken ancak işçi sendikası tarafından alınabilmektedir. Yukarıda belirtilen ve kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılan grev yani iş bırakma eylemi, 6356 sayılı Kanun m.58/3’e göre kanun dışıdır. Dolayısıyla toplu iş sözleşmesini değiştirmek için üretimi durdurmak kanun dışı grev kapsamındadır. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda belirlenen hukuki çerçevenin dışında sürdürülen yasa dışı eylemlerin iş sözleşmeleri açısından haklı fesih sebebi oluşturduğu; aynı zamanda, Türk Ceza Kanunu kapsamında suç niteliği taşıdığı da bilinmelidir. Bu nedenle sosyal medyada söz konusu eylemlerin “hukuka uygun” olduğuna yönelik yer alan açıklamalar doğru değildir. Özellikle süreç içinde hem metal işkolunda hem de diğer işkollarındaki bazı işçi sendikalarının yetkililerinin ve bazı akademisyenlerin söz konusu yasa dışı eylemlerin, hukuka uygun olduğuna dair yaptıkları açıklamalar, işçiler ve yakınlarını ne yazık ki yanlış yönlendirmiştir. Bu açıklamalar aynı zamanda medya üzerinden de yapılmış ve kamuoyunun yasa dışı eylemleri, kanuni bir grevmiş gibi algılamasına neden olmuştur. Öte yandan eylemler toplu sözleşme düzenini ve sosyal barışı da zarara uğratmıştır. Gerçekten de toplu iş sözleşmesinin düzen ve barış işlevi bulunmaktadır. Çünkü bir toplu iş sözleşmesi yapıldığında, bunun süresinin bitimine kadar taraflar iş mücadelesine girmemeyi kabul etmiş sayılırlar. Nitekim toplu iş sözleşmeleri tarafların yaptığı müzakereler ve bir noktada uzlaşmaları sonucu ortaya çıkar. Ve böylelikle işyerinde çalışma barışı sağlanmış olur. Oysa yaşanan süreçte toplu iş sözleşmelerinin yürürlükte kaldığı “düzen ve barış” dönemi içinde haksız ve yersiz birtakım isteklerin yasa dışı eylemlerle kabul ettirilmesinin mümkün olabileceğine yönelik çok yanlış /hukuka aykırı bir durum oluşturulmaya çalışılmıştır. Kamuoyunu yanıltma amacı taşıyan bu durumdan çalışma barışının, endüstri ilişkilerinin, işveren, işçi ve sendikaların büyük bir zarar gördüğü aşikârdır. Söz konusu yasa dışı eylemlerin başta otomotiv sanayi olmak üzere ülkemiz ekonomisinde yarattığı olumsuz sonuçlar Mayıs ayına ait göstergelere yansımıştır. Otomotiv üretimi Mayıs ayında yüzde 13 azalmış, otomobil üretiminde kayıp 15 bini aşmıştır. Mayıs ayında yaklaşık 25 bin araç ihraç edilememiş; otomotiv ihracatı yıllık bazda yüzde 28, aylık bazda yüzde 30 azalmıştır. Otomotivde yaşanan eylemler, Türkiye’nin mayıs ayı ihracatının yüzde 17,8 oranında gerilemesinin en önemli nedenlerinden birini oluşturmuştur. Ayrıca, eylemler nedeniyle duran üretim, ithal otomobillerin Nisan ayında yüzde 72 olan pazar payını yüzde 80’e yükseltmiştir. Otomotiv sektöründe ağır vasıtalar dâhil toplam pazar kaybı yüzde 10’a çıkmıştır. Bu durum cari açığı da olumsuz yönde etkilemiştir. Bu süreçte ayrıca, yurtdışındaki önemli otomotiv firmaları tedarik sürecindeki sıkıntılar nedeniyle durma tehdidi ile karşılaştıkları için zorlukla kazanılan pazarların, yoğun rekabetçi ortamda kaybedilmesi ihtimali de gündeme gelmiştir. Bu kapsamda küresel boyuttaki yatırımcıların, işçilerin iş bırakma eylemlerinin istikrar ortamını ve sosyal barışı tehdit ettiğini, bu durumun devam etmesinin uzun vadeli yatırım planlarının gözden geçirilmesini gerektireceği yönündeki açıklamaları dikkat çekici olmuştur. Bu nedenle, Türk sanayiinin uluslararası piyasalardaki itibarına ve rekabet gücüne zarar verecek ve ülkemiz ihracatı ile ekonomisini olumsuz yönde etkileyecek davranışlardan kaçınılarak; sipariş iptalleri ve pazar kaybına yol açabilecek ve işletmelere olduğu kadar istihdama da zarar verecek yasa dışı davranışlara tevessül edilmeden çalışma barışını sürdürülebilir kılmanın işçilerimiz, işyerlerimiz ve her şeyin ötesinde ülkemiz menfaatinin bir gereği olduğu unutulmamalıdır. MESS’ten haberler “İŞÇİLER MAALESEF BAZI ÇEVRELERCE YANILTILMAKTADIR” Prof. Dr. Tankut Centel İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ESKİ DEKANI KOÇ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ Otomotiv sanayii işyerlerinde gelişen bazı işçi eylemlerinin, yasayla bağdaşmadığı ve sosyal barış yükümüne ters düştüğü görülmektedir. Gerçekten, Anayasa m. 54/I, “toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler” hükmüyle, toplu iş sözleşmesi yapıldıktan sonra ve toplu iş sözleşmesinin yürürlükte bulunduğu sürece işçiye grev hakkını tanımamaktadır. Bu anlamda, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, “toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde” yapılacak greve “kanuni grev” denileceğini belirtmekte ve kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılacak grevin de, “kanun dışı” sayılmasını öngörmektedir (m. 58/ II-III). Buna göre, mevcut bir toplu iş sözleşmesi yürürlükteyken, söz konusu sözleşmenin süresi içinde işçilerin iş bırakma eylemleri yasa dışı grev niteliğine bürünecektir. Kural olarak en az bir ve en çok üç yıl süreli olarak yapılabilecek toplu iş sözleşmesi ise, imzalandıktan sonra, taraflarca uzatılamayacak, kısaltılamayacak ve sözleşme süresinden önce sona erdirilemeyecektir (6356 sK. m. 35/I). Bunun temelinde, toplu iş sözleşmesiyle kurulmuş bulunan “çalışma barışını sağlama borcu” yatmaktadır. Bu bağlamda, çalışma barışını sağlama borcu, toplu iş sözleşmesinin yürürlük süresi içinde grev ve lokavt gibi iş mücadelesi araçlarından belli ölçüde vazgeçme borcudur. Söz konusu borç olmadıkça, bir sözleşmeyi toplu iş sözleşmesi olarak nitelendirmek, hukuken mümkün değildir. Nitekim, Türkiye, 1980’li yıllardan itibaren hak uyuşmazlığı üzerine kurulacak “hak grevi” olanağını terk etmiştir. Buna göre, usulüne uygun olarak yapılmış bir toplu iş sözleşmesi varken yeni bir çalışma şartını karşı tarafa kabul ettirmek üzere işin bırakılması, hukuka uygun düşmeyecektir. Bunun içindir ki; gerek Anayasa ve gerekse yasa, ancak toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde greve başvurulabilmesini ve bunun dışındaki iş bırakma eylemlerinin ise, kanun dışı sayılmasını öngörmektedir. Yapılmış bir toplu iş sözleşmesi varken bu sözleşmenin süresi içinde iş bırakılamaması esasının, ne uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar hakkındaki memnuniyetsizlikleri açıklama hakkıyla ve ne de örgütlenme (sendikalaşma) özgürlüğüyle bir ilgisi bulunmaktadır. Çünkü, bu tür durumlar, doğrudan ülke yönetimine veya üye olunan işçi sendikasına yönelmekte; iş bırakma eylemleri ise, işyerini ilgilendirmektedir. Buna göre, yapılan bir toplu iş sözleşmesiyle sağlanacak hakları beğenmeyecek işçi, sendika içi muhalefete katılabilir veya üyesi bulunduğu işçi sendikasından çekilebilir. Ancak, bu işçinin mevcut duruma ilişkin memnuniyetsizliğini, hak grevinin tanınmadığı ülkemiz hukuk sisteminde, işi bırakma yoluyla ifadeye kalkışması, kanuna uygun değildir. Bunun gibi, yakın geçmişteki Şişecam, Seka, Yatağan ve Tekel işçilerinin toplu eylemleriyle de, konunun bir ilgisi bulunmamaktadır. Çünkü, belirtilen işçi eylemleri ortaya konulduğu sırada henüz ortada bağıtlanmış bir toplu iş sözleşmesi yoktur ki, çalışma barışını sağlama borcundan söz edilebilsin. Toplu iş sözleşmesi bağıtlandıktan sonra ise; toplu iş sözleşmesinin yürürlükte olduğu işyerleri, çalışma borcunu sağlama borcu uyarınca, hak aramanın yeri olmaktan çıkar. Diğer yandan, Sendikal Özgürlükler Komitesi’nce benimsenen barışçı toplu eylem hakkının, Türkiye’nin taraf olduğu ILO sözleşmeleriyle güvence altına alınmış bir temel hak olduğundan söz edilmesi, kamuoyunu yanıltma anlamını taşır. Çünkü, konuya ilişkin ne 87 ve ne de 98 sayılı ILO sözleşmesi, bu tür eylemleri bir hak olarak tanımaktadır. Üstelik, her iki sözleşme metninin, hiçbir yerinde “grev” sözcüğünden söz edildiği görülmemektedir [ILO., Freedom of Association. Digest of decisions and principles of the Freedom of Association Committee of the Governign Body of the ILO, Cenevre 2006, para. 581]. Bu yüzden, dünya işveren kesimi, grev hakkını 87 ve 98 sayılı sözleşmelerce güvence altına alınmış bir hak olarak görmemektedir. Bu bağlamda, barışçı toplu eylem hakkını kabul eden ILO denetim organları, söz konusu hakkın bazı hallerde sınırlanabileceğini de kabul etmektedir. Getirilebilecek sınırlamalardan biri de, toplu iş sözleşmesi varken toplu eylem hakkından söz edilemeyeceğine ilişkindir (sosyal barış yükümü) [bkz. Jean-Michel Servais, International Labour Law, The Netherlands 2009, Wolters Kluwer Business, para.279]. Birtakım çevrelerin kamuoyunu yanıltmak suretiyle son eylemleri meşru birer eylem olarak göstermeye çalışmaları, sonuçta yine münferit işçiye zarar verebilecektir. Çünkü, kanun dışı grev eylemleri, hukuk sistemimiz içinde işverene, işçilerin iş sözleşmelerini haklı nedenle (tazminatsız) feshetme yetkisini vermektedir. (6356 sK. m. 70/I). 5 MESS’ten haberler TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YÜRÜRLÜKTE İKEN İŞ BIRAKMA YASAL MIDIR? PROF. DR. ÖMER EKMEKÇİ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ Basından izlenebildiği kadarıyla Bursa’da Oyak Renault işçileri üyesi bulundukları Türk Metal Sendikası’ndan istifa etmiş ve işi bırakma eylemine başlamışlardır. Bunun nedeninin 15 Aralık 2014 tarihinde Türk Metal ile MESS arasında imzalanan toplu iş sözleşmesi ile getirilen ücret artışlarının yeterli görülmemesi ve gözden geçirilmesi talebi olduğu ifade edilmektedir. Bu gibi eylemlerin yasal olup olmadığı konusunda muhtelif görüşler ileri sürülmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılan incelemede, bu eylemin yasa dışı olduğu ifade edilmiş olacak ki, karşı görüş olarak bu eylemin kanunsuz olmayıp meşru olduğu, aksine görüşlerin yanıltıcı ve yıldırmaya yönelik olduğu, aksi görüşte olmanın darbe hukukuna yaslanmaktan başka bir anlam taşımadığı, ifade edilmektedir. Şahsi görüşüm bu tür bir eylemin kanun dışı olduğu yolundadır. Zaten ülkemizde artık herhangi bir konudaki karşıt görüşün “darbe hukuku” “mevzuat hukukçuluğu” veya benzer yakıştırmalarla nitelendirilmesi maalesef doğal karşılanır hale gelmiştir. Tüm bunları göze alarak konuya ilişkin hukuki değerlendirmemi ifade etmem gerekirse; kuşkusuz ülkemiz imzaladığı ILO Sözleşmeleri’nin gereğini yerine getirmekle yükümlüdür. Hiçbir hukukçunun bunun aksini savunması mümkün 6 değildir. Ancak aynı şekilde hukukçu olan hiç kimsenin de bu sözleşmelerin hiçbir kurala ve esasa bağlanamayan bir hak verdiği şeklinde bir yorumda bulunabilmesi de mümkün değildir. Nitekim bu tür sözleşmeler veya hükümler genel çerçeveyi çizer ve konu aldığı hakkın özünü ortadan kaldıran veya aşırı sınırlandıran düzenlemeleri yasaklar. Örneğin, uluslararası kaynaklar sendika özgürlüğünü düzenler. Buna taraf ülke yasal düzeyde buna ilişkin ayrıntıları düzenleme hakkına sahiptir. Önemli olan tanınan hakkın ortadan kaldırılmamasıdır. Ülkenin, işkoluna göre sendikalaşma sistemini benimsemesi hakkın özünü ortadan kaldırmaz. Bu yasal tercih örgütlenme hakkının kullanımını engellemez. Uluslararası belgede sendika hakkının tanınması hiçbir sınırlaması olmaksızın bu hakkın kullanılması anlamına gelmez. Aksi takdirde hukuki bir mecradan değil keyfi bir mecradan söz edilir. Bu nedenle hangi gruba mensup olursa olsun, hiç kimsenin, varmak istediği sonuca göre hakkı yorumlaması, şekillendirmesi, yön vermesi mümkün değildir ve kendi görüşlerine katılmayan kişilerin olmadık nitelendirmelerle itham edilmesi isabetli değildir. Hiç tereddüt yoktur ki, Türk hukukunda grev ancak ve ancak, toplu iş sözleşmesi yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde ve kanunda belirtilen usule uyarak yapılabilir. Bunlar olmaksızın işçinin örneğin herhangi bir durumu protesto etmek veya belirli bir görüşü desteklemek için iş bırakması, iş yavaşlatması hukuka aykırıdır ve buna ilişkin yaptırımların uygulanmasına yol açar. Çerçeve çizen uluslararası belgeler işçilere dilediği zaman işi bırakma hakkı vermemektedir. Bu durum işçinin gösteri veya protesto hakkına da engel değildir. Nitekim tüm çalışanlar iş saatleri dışında protesto veya benzer haklarını kullanabilirler. Türk hukukunda çalışanların yukarıda belirttiğimiz haller dışında işi bırakması kanuna uygun değildir. Öte yandan Anayasa’da 2010 yılında yapılan değişiklikle bu tür eylemlerin kanuna uygun olmadığı yolundaki hükmün ortadan kaldırılması veya bu konuda bir yasağın 6356 Sayılı Kanun’a alınmaması da kanımca bu tür eylemlerin yasal nitelik kazandığı anlamına gelmemektedir. Çünkü yasa koyucu paranoyası içerisinde bu eylemlerin yasak olduğunun ayrıca belirtilmesine gerek yoktur. Çünkü yapılan bir iş bırakmanın hangi durumda yasal olduğu zaten belirtilmiştir. Bir de ayrıca yasak olduğunun belirtilmesine ihtiyaç bulunmamaktadır. İmzalanan uluslararası belgelerin ve Anayasa’nın 90. Maddesi’nin işçilere diledikleri zaman işi bırakma hakkı verdiği iddia edilemez. Türk hukukunda greve ilişkin düzenlemeleri beğenmemek ayrıdır, ILO sözleşmelerinin işçiye dilediği zaman işi bırakma hakkını verdiğini iddia etmek ayrıdır. İkincisi ancak ve ancak bir temenni niteliğinde olabilir. Toplu iş sözleşmesinin düzen ve barış işlevi bulunmaktadır. Gerçekten bir toplu iş sözleşmesi yapıldığında, bunun süresinin bitimine kadar taraflar iş mücadelesine girmemeyi kabul etmiş sayılırlar. Nitekim toplu iş sözleşmeleri tarafların yaptığı müzakereler ve bir noktada uzlaşmaları sonucu ortaya çıkar. Ve böylelikle işyerinde barış sağlanmış olur. Ayrıca toplu iş sözleşmelerinin en temel işlevlerinden biri de düzen işlevi yani imzalandıktan sonra süresinin bitimine kadar işyerindeki bir düzenin kurulmasının sağlanmasıdır. Öte yandan işçi, sendika üyesi olmakla, çalışma koşullarının belirlenmesi konusundaki erkini sendikaya devretmiş sayılır. Türk hukukunda sendika üyeliği serbesttir ve işçi dilediği sendikaya üye olabilir. Bunun gibi işçinin sendika üyeliğinden ayrılması da serbesttir. İşçinin, sendikasının altına imza koyduğu zam miktarını beğenmemesi halinde sendika üyeliğinden ayrılması veya sendika içi çözüm yollarına başvurması pekala mümkündür. Basından izlenebildiği kadarıyla Renault işyerinde çalışan MESS’ten haberler işçiler, uzlaştığı zam miktarını beğenmeyerek üye oldukları sendikadan istifa etmişler ve eylem yapmaya başlamışlardır. Kuşkusuz işçiler sendikalarından istifa ederek bir başka sendikaya geçebilirler ve gelecekteki yetki döneminde kendi istedikleri sendikanın yetkiyi almasını sağlayabilirler. Ancak yapamayacakları tek şey, bu nedenle işi bırakmalarıdır. Türk hukukunda hak grevi yapılamayacağı yolunda bir ifade kullanmanın da bir anlamı bulunmamaktadır. Çünkü işverenin, işçilerin bir hakkını yerine getirmemesi iddiasına dayanan bir eylem söz konusu değildir. İşçilerin üye oldukları sendikaya tepkilerini iş saatleri dışında dile getirmeleri, eleştiri haklarını kullanmaları, sendikayı olağanüstü genel kurula götürmeleri mümkün ise de, sendikayla ilişkileri nedeniyle işverenle olan iş ilişkilerini ihlal etme hakları bulunmamaktadır. Protesto hakkı başkadır, iş bırakma hakkı başkadır. İşverenin hiçbir menfi tutumu olduğu iddiası içermeyen ve bu şekilde uzun süre tezahür eden bir eyleme hiçbir uluslararası belge cevaz vermemektedir. Tüm bunların işçiye dilediği zaman işi bırakma hakkı verdiği iddia edilemez. Bu görüşte olanların sadece kendi mücadelelerini kanuni göstermek üzere değil, şu anda Türkiye’de tüm işçilerin, ücret ve diğer haklarını beğenmeyip veya başkaca bir şeyi protesto amacıyla diledikleri zaman işi bırakma hakkına da sahip bulunduklarını, ILO ve AB normlarının tüm işçilere bu hakkı verdiğini ileri sürmeleri en azından kendi içerisinde daha uyumlu bir görüş oluştururdu. Ve umarız buna karşılık işverenler de işçiyi dilediği zaman çalıştırmama, dilediği zaman işten çıkarma hakkından söz etmeye başlamaz. MESS OLAĞANÜSTÜ 43'ÜNCÜ VE 44'ÜNCÜ GENEL KURULU YAPILDI Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası’nın (MESS) Olağanüstü 43'üncü Genel Kurulu 13 Mayıs 2015 tarihinde, Olağanüstü 44'üncü Genel Kurulu ise 28 Temmuz 2015 tarihinde İstanbul Marriott Hotel Şişli’de gerçekleştirildi. Olağanüstü Genel Kurullar’ın açılış konuşmasını MESS Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet C. Betil yaptı. Genel Kurullar, Divan Heyeti’nin seçilmesinin ardından Leoni Kablo ve Teknolojileri San. ve Tic. Ltd. Şti. Genel Müdürü Şükrü Erdem’in Başkanlığı’nda toplandı. Anatüzüğün bazı maddelerinin tadili hakkında Yönetim Kurulu’nun sunduğu teklifler MESS üyelerinin tasvibi ile kabul edilirken; üye işyerlerinin talepleri uyarınca Anatüzüğe bir Geçici Madde eklenmesine ilişkin Yönetim Kurulu teklifi de kabul edildi. 7 MESS’ten haberler ÜYELERİMİZ İSO 500’E DAMGA VURDU İSO'NUN TÜRKİYE'NİN 500 BÜYÜK SANAYİ KURULUŞU 2014 ARAŞTIRMASI SONUÇLARINA GÖRE SIRALAMADA, İLK 10'DA YEDİ, İLK 50'DE 16, İLK 100'DE 23, İLK 250'DE 40 VE İLK 500'DE 56 MESS ÜYESİ BULUNUYOR. MESS ÜYELERİNİN DAMGA VURDUĞU LİSTEDE, İKİNCİ SIRADA FORD, ÜÇÜNCÜ SIRADA İSE OYAK RENAULT YER ALIYOR. İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından gerçekleştirilen “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” araştırmasının 2014 verileri yayımlandı. Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu araştırması ile değerlendirmeye alınan 8 sanayi kuruluşları üretimden net satış rakamlarına göre sıralanıyor. Araştırmada ayrıca kuruluşların toplam net satış, yarattıkları katma değer, özkaynak, aktif toplam, dönem kâr ve zararları, EBITDA (favök), ihracat ve istihdam seviyelerine ilişkin veriler yer alıyor. Faaliyet kodlarına ilişkin verilerin ve çeşitli akademisyenlerin yorumlarının da bulunduğu araştırma Türkiye ekonomisinin ve Türk sanayisinin yansıması olarak görülüyor. 2014 YILINDA GENEL EKONOMİK GÖRÜNÜM Araştırmada 2001 yılından itibaren cari fiyatlarla hesaplandığında, gerileme eğilimine girmiş ve önemli ölçüde düşmüş sanayinin MESS’ten haberler ve imalat sanayinin milli gelir içindeki payının, 2014 yılında durağanlaştığı, milli gelir içindeki bu payın henüz sanayileşememiş Türkiye için sanayi, ekonomi ve ülke adına sağlıksız bir gelişme modeli olduğunun belirtilmesi dikkat çekiyor. Son on yılda milli gelirin ortalama büyümesinin altında kalan sanayi ve imalat sanayi büyümesi oranının, 2014 yılında tekrar milli gelirin ortalama büyümesinin üzerine çıktığı belirtiliyor. 2013’te ekonomi yüzde 4,2, sanayi yüzde 3,4 ve imalat sanayi yüzde 3,7 büyürken, 2014 yılında ekonominin yüzde 2,9 sanayinin yüzde 3,8 ve imalat sanayinin yüzde 3,7 büyümesi sanayi açısından olumlu bir gösterge durumunda. İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nun göstermiş olduğu performansın Türk sanayisinin büyüme ve gelişmesine olan etkisi tüm ticari çevrelerce bilinen bir konu. Bu itibarla da İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nun yarattığı katma değerin toplam sanayi katma değeri ve GSYH içinden aldığı paylar önemli göstergeler olarak kabul görüyor. 2014 yılında İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nun temel fiyatlarla yarattığı brüt katma değerin sanayi içindeki payın geçen yıla göre yüzde 22,6’dan yüzde 21,5’e, GSYH içindeki payın ise yüzde 8,4’ten yüzde 7,5’a gerilemesi, İSO 500 sanayi kuruluşunun ülke genelinde sanayi ve ekonomi performansının altında kaldığını gösteriyor. Araştırmaya göre, 2014 yılında İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu arasında kamu kuruluşlarının sayısı iki azalarak 11’e gerilerken özel sektör kuruluşlarının sayısı 489’a yükseldi. Üretimden satışlar cari fiyatlarla yüzde 10 artarak 421,2 milyar TL olarak gerçekleşirken özel sektörün üretimden satışları yüzde 11,1 artış sağladı, kamu kuruluşların üretimden satışları ise yüzde 8,6 geriledi. Türkiye’nin son üç yıldır uyguladığı ekonomide dengeleme ve ihracatın büyümeye daha çok katkı sağlaması politikası, ihracatın önemini günbegün artırıyor. 2014 yılında ülke ihracatının yüzde 95,5’ini sanayi mallarının oluşturması İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nun Türkiye ihracatını belirlemede ne kadar önemli bir role sahip olduğunu gösteriyor. Nitekim İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu ülke ihracatının yüzde 38,9’unu ve sanayi ihracatının yüzde 40,7’sini gerçekleştirmiş durumda. 2008 yılında yaşanan küresel kriz sonrası ortaya çıkan durumun etkilerinin halen sürdüğü ifade edilen araştırmada yakın dönemdeki dünya mal ticaretindeki büyümenin yavaşlaması ile komşu ve yakın ülkelerde yaşanan jeopolitik değişimlerle beraber bölge ülkeleriyle yaşanan diplomatik sıkıntıların ihracatta belirleyici olduğu ifadesi dikkat çekiyor. Bu çerçevede Türkiye ihracatının yüzde 3,8 artarak 157,6 milyar dolara ulaşmasına rağmen değer olarak yüzde 1,6 gerilemesi ve miktarsal olarak yüzde 5,5 artması, 2014 yılında ihracatı miktarsal artışın sürüklediğinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu kapsamında ihracat rakamları ise yüzde 3,1 azaldı. İhracatta sektörel performanslar karşılaştırıldığında, ilk üç sektörün yüzde 24,2 pay ile motorlu kara taşıtları, yüzde 16,2 pay ile ana metal sanayi ve yüzde 11 pay ile elektrikli teçhizat sanayi olduğu görülüyor. KâMU KURULUŞLARI KâRDAN ZARARA DÖNDÜ 2014 yılında İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nun dönem kâr ve zararı yüzde 22,4 artarken, özel sektörde bu oran yüzde 56,5’e ulaştı. Kamu kurumları ise yüzde 108 azalışla kârdan zarara döndü. İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu arasında yabancı sermaye paylı kuruluşların sayısı da 11 azalmış durumda. Bu azalış 2009 yılından beri de devam ediyor ancak 2014 yılında bu azalışın hızlanması dikkat çekiyor. Her ne kadar kuruluş sayısı azalsa da İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu arasında riskleri ve dalgalanmaları daha iyi yönettikleri yadsınamaz bir gerçek. Üretimden satışlarının İSO 500 içerisindeki paylarının 1,1 puan artırarak yüzde 29,6’ya çıkarmaları, dönem kâr ve zarar toplamı içerisindeki paylarını yüzde 33,7’ye çıkarmaları, EBİTDA paylarını (faiz, amortisman ve vergi öncesi kâr ve zarar) yüzde 9 MESS’ten haberler İSO "TÜRKIYE'NIN 500 BÜYÜK SANAYI KURULUŞU 2014" SIRALAMASINDA YER ALAN MESS ÜYELERI Sıra 33,2’ye çıkarmaları, 11 firma azalmışken ihracatlarının sadece yüzde 1 azalması gibi göstergeler de bu iddiayı kanıtlar nitelikte. Ücretle çalışan sayıları geçen yıla göre yüzde 4,2 artarak 639 bin 680 kişi oldu. Sektörlere göre en çok çalışan sayıları ise gıda ürünleri imalatı sanayi ve motorlu kara taşıtları imalatı ve tekstil sanayi olarak sıralandı. 2014 yılında İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nda işgücü verimliliği çalışan başına üretimden net satışlara göre yüzde 5,5 arttı. Ancak 2014 yılı üretici ve tüketici fiyat enflasyonları ve milli gelir deflatörü ile karşılaştırıldığında ise çalışan başına üretimden net satışların reel olarak gerilediği vurgulandı. İşgücü verimliliğinde ise petrol ürünleri sanayi, tütün ürünleri imalatı, diğer imalatlar ve ana metal sanayi sıralaması dikkat çekici. 10 İLK 10 KURULUŞUN 7’Sİ MESS ÜYESİ İSO 500 listesinde yer alan kuruluşlar Türkiye’deki sanayinin iskeletini oluştururken MESS üyesi kuruluşlar da bunun en büyük parçası. Öyleki ilk 10’da 7, ilk 50’de 16, ilk 100’de 23, ilk 250’de 40 ve ilk 500’de de 56 MESS üyesi bulunuyor. MESS üyeleri toplam üretimden satışların neredeyse dörtte birini, ihracatın da üçte birini gerçekleştirmiş durumda. İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu arasında 2’nci ve 3’üncü sıralarda ise Ford ve Oyak Renault yer alıyor. Toplam istihdamın yüzde 16’sını da MESS üyeleri sağlıyor. Çalışan sayısı olarak ise İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu arasında Arçelik 16 bin 982 çalışanı ile en büyük işveren. 2013 yılında da İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu arasında yer alan dört kuruluş MESS üyeliğinden ayrılırken bir kuruluş da MESS’e üye oldu. Altı üye kuruluş ilk 500 listesinde yer alamazken dört üye kuruluş ise listelere girdi. 2 3 4 6 8 9 10 11 12 18 22 24 28 29 34 49 55 59 63 64 83 88 100 106 116 122 126 130 135 137 138 143 150 158 163 168 171 195 196 219 272 275 288 355 357 360 368 395 396 397 407 409 415 416 456 489 Kuruluşlar Üretimden Satışlar (Net) (TL) Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. 10,539.302.862 Oyak-Renault Otomobil Fabrikaları A.Ş. 8,777.455.748 Arçelik A.Ş. 8,520.701.667 İçdaş Çelik Enerji Tersane ve Ulaşım Sanayi A.Ş. 6,350.289.705 Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş. 6,114.214.014 TOFAŞ Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. 6,000.729.958 Aygaz A.Ş. 5,692.178.368 Çolakoğlu Metalurji A.Ş. 4,780.209.856 Mercedes-Benz Türk A.Ş. 4,771.526.299 BSH Ev Aletleri San. ve Tic. A.Ş. 3,273.297.079 Bosch San. ve Tic. A.Ş. 2,582.434.764 Türk Traktör ve Ziraat Makineleri A.Ş. 2,488.442.267 Kroman Çelik Sanayii A.Ş. 2,353.457.343 Sarkuysan Elektrolitik Bakır San. ve Tic. A.Ş. 2,290.068.925 Borçelik Çelik San. Tic. A.Ş. 2,140.492.279 İzmir Demir Çelik Sanayi A.Ş. 1,734.194.501 Assan Alüminyum San. ve Tic. A.Ş. 1,592.267.954 Yücel Boru ve Profil Endüstrisi A.Ş. 1,486.212.838 MMK Metalurji San. Tic. ve Liman İşletmeciliği A.Ş. 1,328.196.253 Borusan Mannesmann Boru San. ve Tic. A.Ş. 1,313.729.373 Delphi Automotive Systems Ltd. Şti. 990.085.671 Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş. 956.199.426 Bosch Termoteknik Isıtma ve Klima San. Tic. A.Ş. 886.808.458 Ege Çelik Endüstrisi San. ve Tic. A.Ş. 820.873.917 Asil Çelik San. ve Tic. A.Ş. 761.661.784 Türk Prysmian Kablo ve Sistemleri A.Ş. 743.040.648 Temsa Global San. ve Tic. A.Ş. 720.088.045 Componenta Dökümcülük Tic. ve San. A.Ş. 705.484.870 Eczacıbaşı Yapı Gereçleri San. ve Tic. A.Ş. 339.760.567 Erdemir Çelik Servis Merkezi San. ve Tic. A.Ş. 661.388.141 Autoliv Cankor Otomotiv Emniyet Sistemleri San. ve Tic. A.Ş. 660.528.716 Noksel Çelik Boru Sanayi A.Ş. 640.334.094 Anadolu-Isuzu Otomotiv San. ve Tic. A.Ş. 616.563.970 CMS Jant ve Makina Sanayii A.Ş. 594.816.780 Coşkunöz Metal Form Makina Endüstri ve Tic. A.Ş. 584.648.250 Hema Endüstri A.Ş. 568.208.549 MAN Türkiye A.Ş. 561.491.186 Türk Demir Döküm Fabrikaları A.Ş. 498.096.692 Federal-Mogul Piston Segman ve Gömlek Üretim Tesisleri A.Ş. 495.953.118 Nexans Türkiye Endüstri ve Ticaret A.Ş. 449.647.074 Kerim Çelik Mamülleri İmalat ve Tic. A.Ş. 368.710.643 Bosch Rexroth Otomasyon San. ve Tic. A.Ş. 363.897.148 Baymak Makina San. ve Tic. A.Ş. 350.611.181 Çayırova Boru San. ve Tic. A.Ş. 292.603.413 CMS Jant Sanayi A.Ş. 291.537.365 Elba Basınçlı Döküm Sanayii A.Ş. 290.579.853 Diniz Johnson Controls Oto Donanım San. ve Tic. A.Ş. 287.045.742 Trakya Döküm San. ve Tic. A.Ş. 267.107.062 Ege Endüstri ve Ticaret A.Ş. 266.344.635 Leoni Kablo ve Teknolojileri San. ve Tic. Ltd. Şti. 265,549.814 Buga Otis Asansör San. ve Tic. A.Ş. 259.082.049 Arcelormittal Ambalaj Çeliği San. ve Tic. A.Ş. 257.403.395 Termo Teknik Tic. ve San. A.Ş. 254.956.049 Farba Otomotiv Aydınlatma ve Plastik Fabrikaları A.Ş. 254.606.198 B-Plas Bursa Plastik Metal İnşaat Enerji Madencilik Jeotermal Turizm ve Tarım San. ve Tic. A.Ş. 234.127.292 Ferro Döküm San. ve Dış Tic. A.Ş. 217.939.266 MESS’ten haberler MAKİNE EMNİYETİ EĞİTİMLERİ TÜM HIZIYLA SÜRÜYOR MESS TARAFINDAN, ÜYE İŞYERLERİNDE GÖREV YAPAN İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLARI VE MAKİNE BAKIMINDAN SORUMLU MÜHENDİSLERİN KATILIMINA YÖNELİK ÜCRETSİZ İKİ GÜN SÜREN “MAKİNE EMNİYETİ EĞİTİMİ” DÜZENLENDİ. İşyerlerinde makinelerden kaynaklanan tehlikelere karşı alınması gereken asgari sağlık ve güvenlik şartları, İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir. Bu Yönetmeliğe göre iş ekipmanı, işin yapılmasında kullanılan herhangi bir makine, alet, tesis ve tesisatı kapsıyor. Yönetmelikle işverenler, işyerinde kullanılacak iş ekipmanının yapılacak işe uygun olmasını sağlamak ve bu ekipmanın çalışanlara sağlık ve güvenlik yönünden zarar vermemesi için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlü tutulmuşlardır. Metal sektörü açısından makine emniyeti konusu, sektörün yapısı gereği işyerlerinde yürütülen iş sağlığı ve güvenliği çalışmalarının çok önemli bir bölümünü teşkil ediyor. Bu itibarla MESS tarafından, üye işyerlerinde görev yapan iş güvenliği uzmanları ve makine bakımından sorumlu mühendislerin katılımına yönelik ücretsiz iki gün süren “Makine Emniyeti Eğitimi” düzenlendi. MESS üyelerinin iş sağlığı ve güvenliği çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla düzenlenen eğitimin içeriği ve hedef kitlesi, MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu’nda yapılan değerlendirmeler sonucu belirlendi. Makine Emniyeti Yönetmeliği ve emniyetle ilgili standartlar baz alınarak hazırlanan eğitim, Pilz eğitmenleri tarafından verildi. İş sağlığı ve güvenliği prosedürlerine ek olarak pratiğe dayalı risk değerlendirmesi ve modern emniyet teknolojileriyle ilgili ayrıntılı bilgilerin verildiği eğitimler; makine üreticilerinin ve son kullanıcılarının yükümlülükleri, makine emniyetinin nasıl sağlanacağı, temel emniyet bileşenleri ve fonksiyonları, emniyet standartları, emniyet ekipmanları ve özellikleri, pnömatik/hidrolik/elektriksel emniyet, kilitleme/etiketleme prosedürü hazırlama ve uygulamaları, EN 12100 standardına göre risk değerlendirmesi vb. konularını kapsadı. Mayıs ayından itibaren dört ilde altı grup halinde düzenlenen eğitim başarıyla tamamlandı ve yaklaşık 150 kişi eğitimden yararlandı. Son iki eğitim, eylül ayında İstanbul’da düzenlenecek. 11 MESS’ten haberler 104’ÜNCÜ ULUSLARARASI ÇALIŞMA KONFERANSI YAPILDI ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ’NÜN (ILO) 104’ÜNCÜ ULUSLARARASI ÇALIŞMA KONFERANSI, ÜYE DEVLETLERİN HÜKÜMET, İŞVEREN VE İŞÇİ TEMSİLCİSİNİN KATILIMI İLE 31 MAYIS-13 HAZİRAN TARİHLERİ ARASINDA CENEVRE’DE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SARAYI’NDA TOPLANDI. Bu yıl, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Uluslararası Çalışma Konferansı, 31 Mayıs-13 Haziran tarihleri arasında Cenevre’de Birleşmiş Milletler Sarayı’nda gerçekleştirildi. Üye devletlerin hükümet, işveren ve işçi temsilcilerinin katılımıyla yapılan konferans kapsamında Panama Devlet Başkanı Juan Carlos Varela ile Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Genel Kurul’a hitaben birer konuşma yaptı. Konferans’ın bu yılki gündeminde daimi maddelerin yanı sıra, “Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler ve Saygın ve Verimli İstihdamın Oluşturulması (Genel Müzakere)”, “Kayıtdışı Ekonomiden Kayıtlı 12 Ekonomiye Geçiş-Standart Belirleme, İkili Görüşme”, “Sosyal Korunmanın Stratejik Amacı Konusunda Devam Eden Görüşme-Çalışanların Korunması (2008 tarihli ‘Adil Küreselleşme İçin Sosyal Adalet’ Hakkındaki ILO Bildirgesi’nin İzleme Mekanizması)” konuları yer aldı. Konferans kapsamında Cook Adaları’nın ILO’ya resmen üyelik başvurusu kabul edildi. ILO Genel Müdürü Guy Ryder, Genel Kurul’a hitaben yaptığı konuşmada ILO’nun 2019’da kutlanacak 100’üncü yılı için yapılan çalışmalar hakkında bilgi verdi. Ryder, 100’üncü yıl etkinlikleri kapsamında “Çalışmanın Geleceği Girişimi” başlıklı yeni bir faaliyet yürütüleceğini, bu faaliyetin “çalışma ve toplum ilişkisi”, “çalışma organizasyonu ve üretim ilişkisi”, “saygın işler” ve “çalışma hayatının yönetişimi” unsurlarını içereceğini, özellikle 2019 yılına kadar üst düzey bir komisyon tarafından tematik bir rapor da hazırlanacağını kaydetti. APLİKASYON KOMİTESİ’NİN ÇALIŞMALARI Aplikasyon Komitesi’nin bu yılki çalışmaları iki bölüm halinde yürütüldü. Birinci bölümde ILO’nun; “1921 tarih ve 11 sayılı Örgütlenme Hakkı (Tarım) Sözleşmesi”, “1975 tarih ve 141 sayılı Kırsal İşçi Örgütleri Sözleşmesi” ve “1975 tarih ve 149 sayılı Kırsal İşçi Örgütleri Tavsiye Kararı”na ilişkin Genel Analiz hakkında değerlendirmelerde bulunuldu. Genel Analiz hakkındaki değerlendirme, kırsal kesimde ve özellikle tarım alanında sendikal örgütlenme modelleri konusunda yaşanan tartışmalara sahne oldu. İşveren kesimi; coğrafi olarak kırsal alandaki iletişim zorlukları ve yapısal sorunların örgütlenme haklarının kullanımını güçleştirdiğini, iş teftişi ve çalışma idarelerinin yerel düzeyde kapasite sorunları ile karşı karşıya olduğunu, tarımsal işletmelerin gelişimi için politikalar geliştirilmedikçe bu alanda örgütlenme haklarının gelişmesinin de zor olduğunu, incelenen ILO araçlarının MESS’ten haberler da güncellenmesinde fayda olduğunu, önümüzdeki dönem yürütülecek Standartların Gözden Geçirilmesi Mekanizması’nın önemli bir fırsat barındırdığını dile getirdi. Bu yılki genel görüşmelerde, işveren kesimi, 2015 yılı Uzmanlar Komitesi Raporu’nun 29’uncu paragrafında yer alan, Uzmanlar Komitesi yorumlarının bağlayıcı olmadığına ilişkin kaydın memnuniyet verici olduğunu, Rapor’un özellikle teknik konulara daha fazla yer vermesinin ve politik mülahazaların daraltılmasının da önem taşıdığını, sosyal tarafların Uzmanlar Komitesi’ne daha fazla görüş bildirmelerinin de denetim sistemi açısından faydalı olduğunu belirtti. İşverenler, grev hakkı ile ilgili Uzmanlar Komitesi’nin hâlâ görüş bildirmesinin 87 sayılı ILO Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil ettiğini, Rapor’da anılan Sözleşmeye ilişkin 45 gözlemden neredeyse tamamının grev hakkına ilişkin olduğunu, bunun da Sözleşme’nin kapsamının aşılması ve Uzmanlar Komitesi’nin bağlayıcı yorumlarda bulunamayacağına ilişkin kuralın ihlal edilmesi anlamına geldiğini dile getirdi. Aplikasyon Komitesi, Şubat ayında işçi ve işveren kesimleri arasında varılan mutabakat çerçevesinde 40 ülkeden oluşan uzun listeyi Konferans’tan bir ay önce yayınladı, Konferans öncesinde 24 ülkeden oluşan kısa liste işçi ve işveren kesimlerince belirlendi. Bu yılki Aplikasyon Komitesi’nde sonuç metinleri daha önceki uygulamalardan farklı olarak ILO Sekreteryası’nca hazırlanmadı, tüm sonuç metinleri işçi ve işveren kesimlerince ortaklaşa kaleme alındı. Sonuç metinlerinde daha önceki mutabakat esas alınarak, Sözleşme ile bağlantılı olmayan, soyut beklentilere yer verilmemesi hedeflendi ve hükümetlerin onaylanan sözleşmelere uyumu nasıl sağlayacaklarına ilişkin tavsiyelerde bulunuldu. APLİKASYON KOMİTESİ’NDE YER ALAN ÜLKELER 104. Uluslararası Çalışma Konferansı’nın Aplikasyon Komitesi kısa listesinde bu sene 24 ülke yer aldı. Türkiye, bu yılki Aplikasyon Komitesi kısa listesinde 155 sayılı Sözleşme sebebiyle yer aldı. Türkiye’nin kısa listede yer almasında rol oynayan temel etken, işçi kesiminin bu yöndeki ısrarı oldu. İşveren ve işçi kesimlerinin 23 Şubat 2015 tarihinde imzaladıkları “ILO Standartlar Girişimi” başlıklı ortak bildiri gereğince kısa listenin üç ülkeye kadar her grubun kendi özel önceliğine göre seçeceği ülkelerden oluşması kararı alındı, bu anlaşma gereğince diğer grubun bu seçime muhalefet edememesi esası kabul edildi. Veto edilmezlik şartı (non-veto) olarak adlandırılan bu sistem uyarınca, işçi kesimi Türkiye, Cezayir ve Katar’ın kısa listede yer alması konusunda ısrarcı oldu ve işveren kesiminin bu husustaki itirazları dikkate alınmaksızın ülkemiz ve diğer iki ülke nihai listede yer aldı. Komite’nin 13 Haziran 2015 konusu işveren kesiminin talebi üzerine 104’üncü Çalışma Konferansı gündemine alındı. Komitenin amacı KOBİ’lerin ihtiyaçlarına farklı düzeylerde cevap vermek üzere ILO önceliklerini düzenlemek olarak belirlendi. ILO’nun 1998 yılında kabul ettiği 189 sayılı KOBİ’lerin İş Yaratması Tavsiye Kararı’nda KOBİ tanımı ülkeden ülkeye değişkenlik gösteriyor olsa da, 250 çalışandan az çalışana sahip işletmeler KOBİ tanımı arasında yer alıyor. ILO tarafından yapılan çalışma sonucunu yansıtan ve Komite çalışmalarına rehberlik eden raporda; KOBİ’lerin istihdam yaratmadaki rolü, yaratılan istihdamın kalitesi, karşılaşılan başlıca sorunlar, KOBİ desteklerinin amacına uygun olup olmadığı ve ILO’nun KOBİ’ler konusunda yaptığı çalışmaların etkinliği sorgulandı. Oldukça kapsamlı olarak hazırlanan rapor genel olarak işveren ve işçi taraflarınca olumlu bir çalışma olarak yorumlandı. Genel değerlendirme olumlu olsa da, raporda yer alan bazı istatistiklerin gerçekleri yansıtmadığı konusunda tartışmalar yaşandı. İş kanunlarının KOBİ’lerin çalışmaları sırasında karşılaştıkları sorunlar listesinde 14’üncü sırada sunulmasına işveren kesimi karşı çıktı ve bu durumun daha öncelikli bir sorun olduğunun altı çizildi. İşverenlerin konuya ilişkin öncelikleri arasında; ILO’nun sürdürülebilir işletmeler için uygun ortamın yaratılması konusundaki çalışmalarının artırılması, ILO’nun politika tarihinde kabul edilen Sonuç Metni’nde, Türk Hükümeti ve sosyal tarafların, iş sağlığı ve güvenliğinin gelişimi için yaptıkları çalışmaların takdirle karşılandığı kaydedilerek, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 155 sayılı ILO Sözleşmesi ile uyumunun artırılması, Ulusal Eylem Planı’nda yer alan faaliyetlerin etkinliğinin değerlendirilmesi, meslek hastalıkları da dahil olmak üzere, kayıt ve gözetim sistemlerinin geliştirilmesi, teftiş ve yaptırımların artırılması, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin sendikaların yasal ve barışçıl eylemlerine müdahaleden kaçınılması, sosyal diyaloğun devam ettirilmesi talep edildi. Komite, 3 Haziran tarihinde başladığı kısa liste görüşmelerini 10 Haziran tarihinde tamamladı. Komite çalışmaları kapsamında özellikle Avrupa Birliği düzeyinde krizle mücadele tedbirlerinin ILO normları ile uyumu konusunu İtalya ve İspanya hakkındaki görüşmelerde değerlendirildi. Komite’de Kazakistan ve Swaziland’ın 87 sayılı Sözleşme’yi, Moritanya’nın ise 29 sayılı Sözleşme’yi ihlallerinin Komite Sonuç Metni’nde özel paragrafa alınması kararı alındı. KOBİLER İLE SAYGIN VE VERİMLİ İSTİHDAMIN OLUŞTURULMASI Dünyadaki istihdamın üçte ikisinin KOBİ’ler tarafından sağlandığı gerçeğinden yola çıkarak KOBİ’lerin saygın ve üretken istihdam yaratmaları 13 MESS’ten haberler yaratma sürecinde, 2007 yılında yayınlanan Sürdürülebilir Şirketler Deklarasyonu’nu temel alması, “Önce küçük düşün” temasının benimsenmesi, oluşturulan politika ve programlarda İşveren Örgütlerinin önemli rolü olması gerektiğinin kabul edilmesi gibi konular yer almıştır. Müzakerelerde hükümet ve işçi temsilcileri işverenler tarafından yaratılan istihdamın kalitesi ve “saygın iş” konusuna odaklandı. Değer zinciri konusu iş yaratma ile doğrudan ilgili olmadığı için gündem dışı bırakıldı. Müzakereler sonrası hazırlanan metinde KOBİ’lerin ihtiyaçlarının özellikle ILO tarafından daha iyi anlaşılması gerektiği yaklaşımı benimsendi. Metinde KOBİ’lerin saygın ve üretken iş yaratılmasındaki temel rolünün önemi vurgulandı, karşılaştıkları zorluklar ortaya konuldu, sürdürülebilir büyüme ve iş yaratılması için söz konusu zorluklarla mücadele edilmesi için neler yapılması gerektiği konusunda öneriler sunuldu. Metin’de ILO Politika ve Programları oluşturulurken KOBİ’lerin yapılarının ve ihtiyaçlarının göz önünde 14 bulundurulmasının, ILO’nun Sürdürülebilir İşletmeler İçin Uygun Ortamın Yaratılması Programı’nın güçlendirilmesinin ve ILO’nun KOBİ’lerdeki çalışma koşulları, üretkenlik, sürdürülebilirlik hakkındaki araştırmalarını derinleştirmesinin önemi vurgulandı. Metin, işveren kesiminin hedefleri ile örtüştüğünden memnuniyetle karşılandı. KAYITDIŞI EKONOMİDEN KAYITLI EKONOMİYE GEÇİŞ Mart 2013 tarihli ILO Yönetim Kurulu kararı ile 2014 yılında gerçekleştirilen 103’üncü ILO Konferansı gündemine alınan “Kayıtdışı Ekonomiden Kayıtlı Ekonomiye Geçiş” konusu, Üye Ülkelere anahtar politika tedbirleri sunan bir “Tavsiye Kararı” hazırlanması hedefiyle 104’üncü Konferans gündeminde yeniden yer aldı. Konferans kapsamında toplanan Komite, 103’üncü Konferans’ta hükümet, işveren ve işçi temsilcileri arasında yapılan ve ulusal ve bölgesel koşullar farklılık gösterdiğinden, oldukça zorlu geçen görüşmeler esas alınarak ILO tarafından hazırlanan “Taslak Tavsiye Karar Metni” üzerinde müzakereler yürüttü. Gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasında kayıtdışılığı ortadan kaldıracak politikaların oluşturulması hedefiyle hazırlanan Metin; Amaçlar ve İçerik, Rehber Prensipler, Yasal ve Politik Çerçeveler, İstihdam Politikaları, Haklar ve Sosyal Koruma, Teşvikler ve Uygulama, Örgütlenme Özgürlüğü, Sosyal Diyalog ve İşveren/İşçi Organizasyonlarının Rolü, Veri Toplama ve İzleme ile Uygulama olmak üzere 9 başlıktan oluşuyor. Tavsiye Kararı’na göre kayıtdışı ile mücadelede, yasal ve politik çerçeveler aşağıdaki konuları içermeli: n Kapsamlı bir büyüme, stratejisi ve kayıtlı ekonomide düzgün işler, n İş ve yatırım ortamının geliştirilmesi, n Girişimciliğin, KOBİ’lerin ve kooperatifler gibi diğer ekonomik birimlerin desteklenmesi, n Eğitime, hayat boyu öğrenmeye, becerilerin geliştirilmesine, finansal kaynaklara, pazarlara, altyapı ve teknolojiye erişim, Kayıtdışı ekonominin azaltılmasının işverenler, işçiler ve hükümetler açısından fayda sağlaması. Söz konusu Karar’a göre, ILO Üyesi Ülkeler kayıtlı ekonomiye geçiş için aşağıdaki tedbirleri uygulamalı: n Kayıt altına alma, vergilendirme ve mevzuata uyum gibi konulardaki engellerin azaltılması, n Kaynaklara kolay erişim, n Teşviklerin artırılması. İşveren grubu, KOBİ’lerin kayıt altına alınması için teşvik edilmeleri ve kayıtlı istihdamın artırılması gibi kilit politika tedbirlerine odaklanan Taslak Tavsiye Kararı’nı desteklediklerini belirtti. İşveren grubu, kayıtlı ekonomiye geçmenin; iş yaratmada artış, uygun maliyetli sermaye, mal ve hizmetlere erişim, mülkiyet hakkının korunması, sosyal içerme ve istikrarın sağlanmasına ortam yaratacağını ifade etti. Bununla birlikte, kayıtlı ekonomiye geçiş için hızlı ve sabit çözümler olmadığı, geçişin kademeli, dereceli ve heterojen ulusal şartlar göz önünde n MESS’ten haberler bulundurularak gerçekleşmesi gerektiği dile getirildi. İşçi Grubu, “kayıtlı ekonomi” ifadesini “çalışma hakları” ile sınırlıyor. İşveren Grubu, çalışma haklarının önemli olduğunu, ancak öncelikle, işyerlerinin kayıt altına alınmasını destekleyecek spesifik tedbirler alınmasına odaklanılması gerektiğini vurguluyor. Komite görüşmelerinde ayrıca, işveren temsilcileri Üye Ülkeler’in söz konusu Tavsiye Kararı’nı uygulamalarına katkı sağlamak için, ILO’nun ilave mali kaynak ayırmasının gerekli olduğunu belirtti. Komite çalışmaları sonrasında nihai hale getirilen Tavsiye Kararı, 484 oyla kabul edildi. SOSYAL KORUMANIN STRATEJİK AMACI KONUSUNDA DEVAM EDEN GÖRÜŞME (GENEL GÖRÜŞME) ILO’nun 2008 tarihli Sosyal Adalete İlişkin Bildirgesi kapsamında, bu yıl çalışanların korunması konusu görüşüldü. Komite’de ücret politikaları, çalışma süreleri, iş sağlığı ve güvenliği ile çalışan annelerin korunması konularında değerlendirmelerde bulunuldu. Komite’de özellikle çalışanların korunmasına ilişkin söz konusu alanlardaki kapsam, düzey ve yasalara uyum durumu gözden geçirildi. İşveren kesimi, belirsiz süreli sözleşmelerin ve tüm sosyal yüklerin işverenler tarafından karşılanmasının, işçilerin korunmasında geçerli tek yol olduğu yönündeki görüşe itiraz ederken, uygulamada ülkelerin kapsam, düzey ve yasalara uyum durumunu geliştirecek birçok farklı model kabul edebileceğini, geleneksel ve standart iş sözleşmelerinin ötesinde birçok yenilikçi fırsatın gündeme gelebileceğini dile getirdi. İşverenler, korumanın düzeyinin aşırı şekilde artırılmasının istihdam maliyetlerini artırarak işsizliği tetiklediğini, işletmelerin ve çalışanların ihtiyaçlarının optimum düzeyde karşılanmasını sağlayacak esneklik mekanizmalarının her iki tarafın da yararına olduğunu, esneklikle güvence arasındaki dengenin hükümetlerce sosyal tarafların da desteğiyle oluşturulması gerektiğini vurguladı. aplikasyon komitesi listesi 104. Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 24 ülkeden oluşan Aplikasyon Komitesi kısa listesinde bu sene aşağıdaki ülkeler, ilgili sözleşmeler sebebiyle yer aldı: Arnavutluk Bangladeş Beyaz Rusya Bolivya Cezayir El Salvador Eritre Filipinler Guatemala Hindistan Honduras İspanya İtalya Kamboçya Kamerun Katar Kazakistan Kore Mauritius Meksika Moritanya Svaziland Türkiye Venezuela 182 Sayılı Sözleşme 87 Sayılı Sözleşme 87 Sayılı Sözleşme 182 Sayılı Sözleşme 87 Sayılı Sözleşme 87 Sayılı Sözleşme 29 Sayılı Sözleşme 176 Sayılı Sözleşme 87 Sayılı Sözleşme 81 Sayılı Sözleşme 81 Sayılı Sözleşme 122 Sayılı Sözleşme 122 Sayılı Sözleşme 182 Sayılı Sözleşme 182 Sayılı Sözleşme 29 Sayılı Sözleşme 87 Sayılı Sözleşme 111 Sayılı Sözleşme 98 Sayılı Sözleşme 87 Sayılı Sözleşme 29 Sayılı Sözleşme 87 Sayılı Sözleşme 155 Sayılı Sözleşme 87 Sayılı Sözleşme 15 MESS’ten haberler CEEMET 23. GENEL KURULU VE İŞ SAĞLIĞI SEMİNERİ MİLANO'DA YAPILDI YILDA İKİ DEFA GENEL KURUL YAPAN AVRUPA METAL, MÜHENDİSLİK VE TEKNOLOJİYE DAYALI SANAYİ İŞVERENLERİ KONSEYİ’NİN (CEEMET), BU YILKİ BAHAR DÖNEMİ TOPLANTISI, 21 MAYIS TARİHİNDE İTALYA’NIN MİLANO ŞEHRİNDE GERÇEKLEŞTİRİLDİ. GENEL KURUL ÖNCESİNDE 20 MAYIS TARİHİNDE “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ VE DAHA İYİ MEVZUAT” SEMİNERİ YAPILDI. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası’nın (MESS) üyesi olduğu Avrupa Metal, Mühendislik ve Teknolojiye Dayalı Sanayi İşverenleri Konseyi’nin (CEEMET) 23. Genel Kurulu 21 Mayıs 16 tarihinde Milano’da İtalyan üyeler Federmeccanica ve Assolombarda’nın müşterek ev sahipliğinde Assolombarda binasında gerçekleştirildi. Genel Kurul öncesinde 20 Mayıs tarihinde yine Assolombarda ev sahipliğinde iş sağlığı ve güvenliği konusunda bir seminer yapıldı. Yılda iki defa yapılan CEEMET Genel Kurulu’nun Bahar Dönemi Toplantısı Direktörler, Sonbahar Dönemi Toplantısı, Başkanlar düzeyinde yapılıyor. Bu yılki bahar dönemi toplantısında, CEEMET’in 2015-2016 döneminde uygulanacak plan ve bütçesi onaylandı ve ”İş Sağlığı ve Güvenliği ve Daha İyi Mevzuat” MESS’ten haberler başlıklı seminer yapıldı. “Sanayi Manifestosu” konferans serisi kapsamındaki ilk faaliyet olan “İş Sağlığı ve Güvenliği ve Daha İyi Mevzuat” seminerinde işverenlerin AB İSG mevzuatından kaynaklı sıkıntıları dile getirildi ve AB Komisyonu yetkilileri ile paylaşıldı. Assolombarda’nın 250 kişilik modern konferans salonunda gerçekleştirilen seminerde işveren temsilcileri AB Çerçeve Direktifi’nin düzenleyici olarak yeterli olduğunu, konu ve sektör bazında yeni ve ayrı direktifler getirilmesine dönük gerek Komisyon, gerek işçi kesimi kaynaklı girişim, talep ve uygulamaların Çerçeve Direktif’in ruhuna aykırılık teşkil ettiğini vurguladı. Hollanda ve İsveç örnekleri temelinde de işyeri odaklı uygulamaların başarılarından örnekler verildi. Bunun yanı sıra İtalya’da iş sağlığı ve güvenliği ihlallerinin ceza hukuku boyutu ile ABD ve Türkiye’de gerçekleştirilen değişiklikler de seminerde ele alındı. Serideki ikinci seminer 23 Eylül 2015 tarihinde “Esnek İstihdam Modelleri” başlığıyla Brüksel’de Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleştirilecek. Üçüncü seminer “Avrupa İmalat Sanayii Formu” formatında “Avrupa Para Birliği’nin Sosyal Boyutu ve Ekonomik Yönetişim-İş Dünyasının Bakışı” başlığıyla 2 Aralık 2015 tarihinde yine Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenecek. Dördüncü seminer ise 2016 Şubat ayında Brüksel’de Orgalime ile müştereken ve Avrupa Komisyonu Başkanı JeanClaude Juncker’in katılımıyla yapılacak. GENEL KURUL’DA TOPLU SÖZLEŞMELER VE EKONOMİK DURUM ELE ALINDI 21 Mayıs’ta gerçekleştirilen Genel Kurul’da öncelikli gündem maddesi olarak, CEEMET üyesi ülkelerde ekonomi ve endüstri ilişkileri gelişmeleri hakkında bilgi alışverişinde bulunuldu. Bu kapsamda üyelerde yapılan, müzakeresi devam eden ve yapılması beklenen toplu sözleşmeler, genel ve sektörel ekonomik durum, siyasi gelişmeler ve sendikal hayata ilişkin durumla ilgili bilgi paylaşıldı. Bu gündem başlığı altında ayrıca Polonya İşveren ve Sanayicileri Teşkilatı PKPPLewiatan Sosyal Diyalog Direktörü Gregorz Baczewski tarafından da bir sunum yapılarak Polonya ekonomisi ve işgücü piyasası gelişmeleri hakkında bilgi verildi. Bu yuvarlak masa kısmının ardından tüzük gereği ele alınması zorunlu gündem maddeleri görüşülerek onaylandı. Toplantının “Eşyaların Interneti: İşletmeler ve Çalışma Hayatı Üzerindeki Etkileri” başlıklı son kısmında ise Bosch İtalya Genel Müdürü ve Fabrika Müdürü Corrado la Forgia ile Avrupa Komisyonu Büyüme Genel Müdürü (DG Growth) Daniel Calleja Crespo birer sunum yaptı. Corrado la Forgia’nın sunumunda internetin artık bireyleri aşarak eşyaları da kapsamasıyla sanayi ve çalışma hayatında ortaya çıkan ve çıkması beklenen değişiklikleri anlatırken; Daniel Crespo da ortaya çıkması muhtemel değişiklikleri nasıl gördüklerinden, nasıl analiz ettiklerinden ve bunların Avrupa Komisyonu’nun çalışmalarına nasıl yansıdığından söz etti. 17 MESS’ten haberler ULUSAL MESLEK STANDARTLARI VE ULUSAL YETERLİLİK HAZIRLAMA ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS), 2008 YILINDA METAL İŞKOLUNDA BAŞLADIĞI ULUSAL MESLEK STANDARTLARI VE ULUSAL YETERLİLİKLERİN HAZIRLANMASI ÇALIŞMALARINI, ÜYELERİ İLE İŞBİRLİĞİ İÇİNDE SÜRDÜRÜYOR. yılında yayımlanarak yürürlüğe giren altı metal sektörü ulusal meslek standardı daha güncellenmek amacıyla sektör temsilcilerinin görüşüne sunulacak ve gelen görüş ve öneriler doğrultusunda revize edilecek. Ulusal Yeterlilik Sistemi’nin temel bileşenlerini oluşturan ulusal meslek standartları ve ulusal yeterliliklerin hazırlanması çalışmalarında otomotiv, metal, elektrikelektronik ve ulaştırma-lojistik sektörlerinde Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından yetkilendirilen Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS), çalışmalarını sürdürüyor. MESS’in bu alanda yürüttüğü çalışmalar kapsamında hazırladığı 75 ulusal meslek standardı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girerken, 60 ulusal yeterlilik de MYK Yönetim Kurulu tarafından onaylanarak Ulusal Yeterlilik Sistemi’ne dâhil oldu. 2007 yılında MYK’nın kuruluşu ile başlayan süreçte aktif rol alan MESS, ilkini 2008 yılında imzaladığı ve muhtelif 18 tarihlerde yinelediği işbirliği protokolleri kapsamında sürdürdüğü çalışmalarına 2015 yılında da devam ediyor. Bu çalışmalar kapsamında Ulusal Yeterlilik Sistemi’ne henüz dahil olmamış mesleklerin standart ve yeterlilik hazırlama çalışmaları yapıldığı gibi, mevzuat gereği en geç 5 yılda bir güncellenmesi gereken standart ve yeterliliklerin revizyon çalışmaları da gerçekleştiriliyor. ULUSAL MESLEK STANDARDI ÇALIŞMALARI 2015 yılında sürdürülen ulusal meslek standartlarının hazırlanması çalışmaları kapsamında İşletme Elektrik Bakımcısı Seviye 4 Standardı, 25 Ocak 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Güncelleme çalışmaları kapsamında ise, 2009 ve 2010 yıllarında yürürlüğe giren toplam 19 otomotiv sektörü ulusal meslek standardı, sektörün önde gelen temsilcileri olan MESS üyesi işletmeler ve sektör temsilcisi diğer çatı örgütlerinin de görüş ve önerileri doğrultusunda revize edildi. Revize edilen standartlar, MYK Otomotiv Sektör Komitesi tarafından doğrulanarak 26 Mayıs 2015 ve 17 Haziran 2015 tarihli Resmi Gazete’lerde yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu kapsamda ayrıca 2010 yılında yürürlüğe giren yedi metal sektörü meslek standardının revizyon çalışmaları, sektör temsilcisi kurum ve kuruluşların görüş ve önerilerinin alınması aşamasında bulunuyor. 2015 yılının ikinci yarısında, 2010 ULUSAL YETERLİLİK ÇALIŞMALARI MESS’in sürdürdüğü ulusal yeterliliklerin hazırlanması çalışmaları kapsamında hazırlanan Elektro-Mekanik Montaj İşçisi Seviye 3 ve Seviye 4 Yeterlilikleri, 25 Mart 2015 tarihli MYK Yönetim Kurulu kararı ile kabul edilerek yürürlüğe girdi. Yine bu çalışmalar kapsamında hazırlanan dokuz ulusal yeterlilik taslağı, MYK Metal Sektör Komitesi tarafından doğrulandı ve MYK Yönetim Kurulu onayı aşamasına geçti. MESS ayrıca, önümüzdeki dönemde gerçekleştirmeyi planladığı yeterlilik hazırlama çalışmaları kapsamında; metal, elektrik-elektronik ve ulaştırmalojistik sektörlerinde yer alan ulusal meslek standartlarını hazırlayarak, 11 meslek için yetki başvurusunda bulundu. MESS, bu alandaki çalışmalara hız kesmeden devam etmeyi planlıyor. MESS’ten haberler MESS İSG KOMİSYONU, 58’İNCİ TOPLANTISINI GERÇEKLEŞTİRDİ ÜYELERİ ARASINDAKİ BİLGİ ALIŞVERİŞİNİ VE SOSYAL PAYLAŞIMI ARTIRAN, KARŞILIKLI İŞ İLİŞKİLERİNE KATKI SAĞLAYAN MESS İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KOMİSYONU, 58’İNCİ TOPLANTISINI YAPTI. MESS üyeleri arasındaki bilgi alışverişini ve sosyal paylaşımı artırmanın yanı sıra, karşılıklı iş ilişkilerine de olumlu katkılar sağlayan MESS İş Sağlığı ve Güvenliği Komisyonu çalışmalarını sürdürüyor. Komisyon 58’inci toplantısını alanında uzman kişilerin katılımıyla MESS Merkez Bürosu’nda gerçekleştirdi. Komisyonda iş sağlığı ve güvenliği alanındaki hukuki ve teknik konularda yaşanan gelişmeler hakkında bilgiler verildi, bunların işyerlerine yansımaları ve uygulanmasına ilişkin değerlendirmeler yapılarak, işyeri uygulamalarının üye işyerleri arasında paylaşımı sağlandı. Komisyonun 58’inci toplantısında, makine emniyet kabulleri ve proje ekibinin eğitimleri hakkında BSH Ev Aletleri San. ve Tic. A.Ş. İş Sağlığı, Güvenliği ve Çevre Koruma Müdürü Necmi Türer bir sunum yaptı. Toplantıda ayrıca MESS İSG Yarışma Programları hakkında bilgi verilerek Komisyon Üyeleri’nin soruları cevaplandırıldı, Makine Emniyeti Eğitim Programı ile MESS Üyelerinde İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları İstatistikleri araştırması güncellemesine ilişkin görüş alışverişinde bulunuldu, güncel gelişmeler değerlendirilerek işyerinde yapılan denetimde müfettişlerce en çok dikkat edilen hususlar hakkında açıklamalar yapıldı. MAVİ YAKADA İNSAN YÖNETİMİ ÇALIŞTAYI İSTANBUL, BURSA, ANKARA VE İZMİR’DE ALTI FARKLI OTURUMDA GERÇEKLEŞTİRİLEN “MAVİ YAKADA İNSAN YÖNETİMİ ÇALIŞTAYI” İÇİN 20 FARKLI ŞİRKETTEN GÖRÜŞLER ALINDI, 229 KİŞİ ANKET ÇALIŞMASINA KATILDI. MESS üyesi şirketlerin İnsan Kaynakları, Endüstri İlişkileri ve Personel/Özlük İşleri çalışanlarına yönelik tasarlanan “Mavi Yakada İnsan Yönetimi Çalıştayı”, İstanbul, Bursa, Ankara ve İzmir’de altı farklı oturumda gerçekleştirildi. Çalıştayın hazırlanması sürecinde Uzman Endüstri/ Örgüt Psikoloğu Gamze Arman tarafından 20 farklı şirketten 29 kişi ile birebir görüşmeler yapıldı. Ardından tüm üyelerle paylaşılan anket çalışmasına 229 kişi katıldı. Araştırma bulguları doğrultusunda hazırlanan çalıştayın içeriği; bireysel özellikler, işin içeriğini bilmek, mavi yakayı tanımak ve mavi yaka ile iletişim gibi farklı konu başlıklarından oluşuyordu. Çalıştaylar esnasında katılımcılar öncelikle birbirleriyle deneyim ve fikirlerini paylaştı, zorluk yaşadıkları konularda ortak çözüm yolları üzerine değerlendirme fırsatı yakaladı. Her bir alt başlıkta ayrıntılı olarak sunulan araştırma bulguları, çıkarılması gereken sonuçlar ve öncelikle bireysel seviyede atılabilecek adımlar interaktif bir ortamda tartışıldı. Ayrıca, iyi sonuçlar veren kurumsal uygulamalar ve gelecek nesil personelin beklenti ve ihtiyaçlarına nasıl hazırlanılması gerektiğine dair paylaşımlarda bulunuldu. 19 MESS’ten haberler İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI 2014 YILI VERİLERİ YAYIMLANDI METAL SEKTÖRÜNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ALANINDA GENEL DURUMU YANSITAN “MESS ÜYELERİNDE İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI İSTATİSTİKLERİ” ARAŞTIRMASI YAYIMLANDI. 2014 YILI SONUÇLARINI İÇEREN ARAŞTIRMAYA 138 MESS ÜYESİ İŞYERİ KATILDI. ARAŞTIRMADA, BU İŞYERLERİNDE İSTİHDAM EDİLEN MAVİ VE BEYAZ YAKALI TOPLAM 122 BİN ÇALIŞANA İLİŞKİN SONUÇLAR YER ALDI. MESS Üyelerinde İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları İstatistikleri Araştırması’nın sonuçlara göre; 2014 yılında 5 bin 446 iş kazası yaşandı, 32 meslek hastalığı tespit edildi. Çalışanların yüzde 4,5’i iş kazasına maruz kalırken, erkek çalışanların yüzde 4,8’i, kadınların ise yüzde 1,1’i iş kazası geçirdi. 20 Yaşanan iş kazaları sonucunda yaklaşık 63 bin kayıp işgünü kaydedildi. Bölgelere göre dağılımda en fazla işgünü kaybı İstanbul bölgesinde meydana geldi. İstanbul bölgesinde, bu kazalar sonucu oluşan kayıp işgünlerinin 9 bin 272’si ölçek dağılımına göre 500-999 arası çalışanın istihdam edildiği işyerlerinde yaşandı. Araştırma mavi ve beyaz yakalı personel içindeki; kaza sayısını, kayıp işgününü, günlere, saatlere göre iş kazalarını, iş kazasının olduğu yer veya bölümleri, yaralanma türüne, nedenlerine ve organlarına göre iş kazalarını, yaş ve öğrenim dağılımına göre iş kazalarını, iş kazalarına neden olan güvensiz hareket ve hallere göre dağılımlarını ve bunlara göre değerlendirilen kaza sıklık ve kaza ağırlık oranlarına ilişkin sonuçlarla, meslek hastalıklarına ilişkin sonuçları kapsıyor. Araştırmada ölümle, maluliyetle, sürekli ve geçici iş görmezlikle sonuçlanan kazaların yanı sıra “işgünü kaybı yaratmayan” basit iş kazaları da istatistiklere yansıtılıyor. Araştırma sonuçlarının değerlendirilmesinde ise, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) sınıflandırmalarından, tanımlarından ve formüllerinden yararlanılıyor. Araştırmada bu yıl yapılan revizyon ile iş kazaları ve meslek hastalıkları çalışan bazlı değerlendirildi, yeni değişkenler (kazalının çalıştığı işyeri nezdindeki kıdemi, iş kazasının yaşandığı ay vb.) ilave edildi, birden fazla değişkene göre iş kazaları ve meslek hastalıklarının dağılımı tek bir tablo ve/veya grafikle gösterilerek veri çeşitliliği ve etkin kullanımının sağlanması hedeflendi. Bunun yanı sıra; Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yayımlanan “İş Kazası ve Meslek Hastalığı İstatistikleri”nde Avrupa Birliği standartları da (ESAW) dikkate alınarak yapılan güncellemeye paralel olarak, MESS araştırmasında yapılan revizyon ile araştırma kitabında iş göremezlik sürelerine (gün) göre iş kazası geçiren çalışan sayılarına yer verildi. Sınıflandırmada SGK veri yayınlama formatı göz önünde bulundurularak; iş göremezlik sürelerinde kaza günü çalışır, kaza günü iş göremez, 2, 3, 4 ile 5 ve üzeri kayıp işgünüyle sonuçlanan kazalar dikkate alındı. Buna göre; 2014 yılında yaşanan 5 bin 446 iş kazasının yüzde 43’ünü 5 gün ve üzeri kayıp işgünüyle sonuçlanan kazalar, yüzde 24’ünü kaza günü çalışılan (iş göremezlik yok) kazalar oluşturdu. MESS’ten haberler kıdem arttıkça az sayıda iş kazası yaşanmasına rağmen meydana gelen kazalar sonucu oluşan kayıp işgünü sayıları da artıyor. Örneğin; en çok kazanın yaşandığı 2-3,9 kıdem yılı aralığındaki kazalılarda kayıp işgünü ortalaması 8,81 iken, en az kazanın yaşandığı 20 yıl ve üzeri kıdem aralığındaki kayıp işgünü ortalamasının 16,57 olduğu belirlendi. İş kazalarının öğrenim durumuna ve yaşa göre dağılımında geçmiş yıllara ilişkin karşılaştırmalara benzer sonuçlar ortaya çıktı. Kazalıların yaşa göre dağılımında 25-34,9 yaş aralığı yüzde 51 oranı ile ilk sırada yer aldı. En yüksek kayıp işgünü ortalaması ise, 16,76 ile 35-44,9 yaş aralığında gerçekleşirken; en çok kazanın yaşandığı 25-34,9 yaş aralığındaki kayıp işgünü ortalaması 9,26 olarak gerçekleşti. Öğrenim durumuna göre dağılımda da sonuç değişmedi ve kazaların yüzde 50’si mesleki/teknik lise mezunları arasında yaşandı. İlkokul mezunları arasında yaşanan kazaların kayıp işgünü ortalaması 21,89 iken, mesleki/teknik lise mezunları arasındaki kayıp işgünü ortalamasının 9,54 olduğu belirlendi. İşyerlerinin iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tehlike sınıfı, 26 Aralık 2012 tarih ve 28509 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği”ne göre tespit ediliyor. Buna göre işyerleri; “Az Tehlikeli”, “Tehlikeli” ve “Çok Tehlikeli” KAZANIN YAŞANDIĞI AY VE KAYIP İŞGÜNÜNE GÖRE İŞ KAZALARININ DAĞILIMI AY / KAYIP İŞGÜNÜ AYLAR 0 1 2 3 4 5+ TOPLAM OCAK 92 21 42 31 13 201 400 ŞUBAT 84 26 34 29 30 177 380 MART 108 28 50 40 21 216 463 NİSAN 131 33 48 44 21 204 481 MAYIS 114 42 50 33 14 198 451 HAZİRAN 127 50 42 37 34 239 529 TEMMUZ 108 57 56 45 20 188 474 AĞUSTOS 119 41 38 53 21 180 452 EYLÜL 129 41 61 44 25 221 521 EKİM 83 37 36 38 18 187 399 KASIM 100 42 46 29 16 190 423 ARALIK 117 55 45 43 27 186 473 TOPLAM 1312 473 548 466 260 2387 5.446 EN ÇOK KAZA, SALI GÜNÜ İKİNCİ SAATTE YAŞANDI Geçen yılın verilerine göre, iş kazalarının kazanın olduğu günlere göre dağılımında en çok kaza perşembe (991) günleri yaşandı. Bunu sırasıyla salı (910), cuma (909), çarşamba (864), pazartesi (860), cumartesi (632) ve pazar (280) günleri takip etti. Saatlere göre dağılımda ise en çok kaza ikinci iş saatinde (842) yaşandı. Bunu 775 kaza ile üçüncü saat izledi. Kazanın meydana geldiği gün ve saatler birlikte değerlendirildiğinde, en çok kazanın salı günü ikinci saate yaşandığı tespit edildi. YAZ AYLARINA DİKKAT! İş kazalarının meydana geldiği ay ve kayıp işgünü dağılımında, yoğunluğun haziran ayında ve beş gün ve üzeri kayıpla sonuçlanan kazalarda olduğu görüldü. Mevsimsel dağılıma göre, kazalar en çok yaz aylarında yaşandı. Haziran, temmuz ve ağustos aylarında meydana gelen kazalar, toplam kazanın yüzde 26,7’sini oluşturarak ilk sırada yer aldı. Bunu yüzde 25,6 ile ilkbahar izledi. KAYIP İŞGÜNÜNE İLİŞKİN MESS ORTALAMASI: 11,63 Verilere göre 2014 yılında meydana gelen 5 bin 446 iş kazası sonucu yaşanan kayıp işgünlerinin ortalaması 11,63’tür. Kazalıların yüzde 71’inin evli olduğu geçen yılda, kayıp işgünü ortalamasının evlilerde 12,88; bekarlarda 8,57 olduğu belirlendi. İşyeri nezdindeki kıdeme göre dağılım incelendiğinde; kazalıların yüzde 26,8’inin 2-3,9 kıdem yılı aralığında yer aldığı görüldü. Bunu yüzde 19,5 ile 0-1,9 kıdem yılı aralığındaki kazalılar izledi. Sonuçlara göre, sapmalar olmakla birlikte, kıdem arttıkça iş kazası sayısının azaldığı tespit edildi. Ancak, yine sapmalar olmakla birlikte, kıdem arttıkça kayıp işgünü ortalamasının da arttığı belirlendi. Bir başka ifade ile 21 MESS’ten haberler KIDEME GÖRE İŞ KAZALARINA İLİŞKİN SONUÇLAR KIDEM ARALIĞI (YIL) KAZALI SAYISI ORTALAMA KIDEM YILI ORTANCA KIDEM YILI EN AZ KIDEM YILI EN ÇOK KIDEM YILI ORTALAMA KAYIP İŞGÜNÜ 0 - 1,9 1.063 1,39 1,40 0,21 2,00 7,27 2 - 3,9 1.462 2,93 2,90 2,00 3,99 8,81 4 - 5,9 808 4,84 4,87 4,00 5,99 9,35 6 - 7,9 424 7,21 7,42 6,01 7,99 12,61 8 - 9,9 486 8,92 8,89 8,01 9,99 12,27 10 - 11,9 353 11,08 11,15 10,01 11,99 12,51 12 - 13,9 227 12,87 12,77 12,01 13,97 44,67 14 - 15,9 161 15,13 15,19 14,05 15,99 13,19 16 - 17,9 159 17,13 17,18 16,02 17,99 15,02 18 - 19,9 134 18,82 18,72 18,01 19,98 14,89 20 + 169 22,93 22,21 20,02 46,43 16,57 GENEL 5.446 6,51 4,37 0,21 46,43 11,63 olmak üzere üç kategoride sınıflandırılıyor. Araştırmaya katılan MESS üyesi işyerlerinin yüzde 20’si Çok Tehlikeli, yüzde 80’i de Tehlikeli sınıfta yer alıyor. Sonuçlara göre Tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde çalışanların yüzde 3,3’ü, Çok Tehlikeli sınıftaki işyerlerinde ise çalışanların yüzde 9,1’i iş kazası geçirdi. Tehlikeli sınıfta faaliyet gösteren işyerlerinde meydana gelen kazalar sonucu yaşanan kayıp işgünü ortalaması 8,67 iken, Çok Tehlikeli sınıftaki işyerlerinde 15,75 olarak gerçekleşti. İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin istatistiklerde karşılaştırma yapmak için kullanılan temel göstergeler Kaza Sıklık Oranı (KSO) ve Kaza Ağırlık Oranı’dır (KAO). KSO, ÖĞRENİM DURUMUNA GÖRE SONUÇLAR ÖĞRENİM DURUMU KIDEM (ORT.) YAŞ (ORT.) KAYIP İŞGÜNÜ KAZALI ÇALIŞAN (ORT.) SAYISI İLKOKUL / İLKÖĞRETİM 7,74 37,41 21,89 858 ORTAOKUL 6,43 33,46 10,21 308 GENEL LİSE 6,62 33,72 9,74 720 MESLEKİ / TEKNİK LİSE 6,54 32,39 9,54 2.743 YÜKSEKÖĞRENİM ( 2 SENELİK) 4,93 31,72 9,93 716 YÜKSEKÖĞRENİM ( 4 SENELİK) 5,77 34,48 11,09 101 GENEL 6,51 33,37 11,63 5.446 22 meydana gelen iş kazaları ile çalışılan saatler arasındaki ilişkiyi; KAO ise kayıp işgünü sayısı ile çalışılan saatler arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Buna göre, 2013 yılı verileri ile karşılaştırma yapıldığında KSO’da yüzde 9 artış, KAO’da 14 oranında azalma görüldü. Ortalama MESS KSO’nun 22,48 olarak belirlendiği 2014 yılında; bölge ve ölçek dağılımına göre en sık kaza 75,90 ile 250-499 arası çalışanın istihdam edildiği İzmir bölgesindeki işyerlerinde yaşandı. Kayıp işgünü ile bağlantılı KAO’da ise MESS ortalaması 0,25’dir. Yine ölçek ve bölgelere göre dağılımda KAO oranı incelendiğinde, 1000 ve yukarısı çalışanın istihdam edildiği İzmir bölgesi 0,95 ile ilk sırada yer aldı. MESS’ten haberler TÜRKİYE, REKABET EDİLEBİLİRLİKTE ALT SIRALARDA ULUSLARARASI YÖNETİM GELİŞTİRME ENSTİTÜSÜ’NÜN (IMD) GERÇEKLEŞTİRDİĞİ DÜNYA REKABET EDEBİLİRLİK 2015 YILLIĞI’NDA TÜRKİYE, 61 ÜLKE ARASINDA 57'NCİ SIRADA BULUNUYOR. TÜRKİYE, SANAYİDE REKABET HALİNDE OLDUĞU ÜLKELERLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA ÇEK CUMHURİYETİ’NİN (29) ALTINDA SLOVAKYA (46), ROMANYA (47), MACARİSTAN (48) VE BULGARİSTAN’IN (55) ÜZERİNDE YER ALIYOR. 7,81 2,5 1,23 Romanya (1) 33,78 Çek Cumhuriyeti (31) Slovakya (15) 32,69 Slovakya (33) Çek Cumhuriyeti (26) Bulgaristan (46) 0,14 Macaristan (54 -1,3 Türkiye (57) -2,43 3,76 4,3 6,31 Türkiye (42) 22,32 20,56 49.797 Macaristan (50) Bulgaristan (50) 48.318 Bulgaristan (52) Çalışan Başına saatlik GSYH Satın Alma Gücü Paritesi ($) (Sanayi) Romanya (4) Macaristan (11) Türkiye (18) 0,6 Slovakya (12) Macaristan (26) 0,6 Çek Cumhuriyeti (13) 7,03 Çek Cumhuriyeti (30) Bulgaristan (42) 5,2 8,96 Romanya (45) Romanya (49) 0,4 Slovakya (28) Çek Cumhuriyeti (39) 54.317 Sanayi verimliliği ülkeyi taşıyor 61 ülke arasında 57’nci sırada yer alan Türkiye’nin çalışan başına reel GSYH değişimi yüzde 2,43 azalırken, çalışan başına satın alma gücü paritesine göre GSYH’nin saatlik rakamı 27,04 dolarla 42’nci sırada yer alması dikkat çekiyor. Sanayide çalışan kişi başına satın alma gücü -1,2 Türkiye (21) Slovakya (36) 62.863 Romanya (15) 6,94 Ücret Seviyeleri ($) 27,04 ve işgücü maliyetlerinin problem oluşturabileceğine vurgu yapılıyor. Genel sıralamada 40'ıncı sırada yer alan Türkiye, sanayide rekabet halinde olduğu ülkelerle karşılaştırıldığında Çek Cumhuriyeti (29)’nin altında Slovakya (46), Romanya (47), Macaristan (48) ve Bulgaristan’ın (55) üzerinde yer alıyor. Bulgaristan (10) 2,71 68.787 Macaristan (36) Çalışan Başına saatlik GSYH Satın Alma Gücü Paritesi ($) Çalışan Başına GSYH Değişimi (%) Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün (IMD) gerçekleştirdiği ve 61 ülkenin verilerinin yer aldığı Dünya Rekabet Edebilirlik 2015 Yıllığı’nda Türkiye adına bazı bilgiler göze çarpıyor. Genel Türkiye değerlendirmesinde hukuk sistemindeki karmaşalar, politik belirsizlikler, vergi politikaları, kayıt dışı ekonomi 30,65 90.538 Türkiye (45) Birim İşgücü Maliyeti Değişimi (%) paritesine göre GSYH’nin 90 bin 538 dolar olarak gerçekleşmesi, Türkiye’nin sanayide rakiplerine oranla yukarıda yer almasını sağladı. Türkiye bu sıralamada 21’inci sırada yer alırken en yakın takipçisi 36’ncı sıradaki Slovakya oldu. İşgücü maliyeti artışı en yüksek ülkeyiz Baz ücret ve yan haklar dahil saatlik ücret 4,30 dolar olarak kaydedilirken Türkiye azdan çoğa sıralamada 18’inci olarak yer alıyor ancak birim çalışan maliyeti endeksinde verilerini açıklayan 45 ülke arasından en sonda. Yüzde 8,96’lık birim işgücü maliyeti artışıyla sanayideki rakiplerinin en sonunda yer alan Bulgaristan’dan 3,7 puan fazla. 23 MESS’ten haberler TÜRKİYE, REKABET EDİLEBİLİRLİKTE ALT SIRALARDA ULUSLARARASI YÖNETİM GELİŞTİRME ENSTİTÜSÜ’NÜN (IMD) GERÇEKLEŞTİRDİĞİ DÜNYA REKABET EDEBİLİRLİK 2015 YILLIĞI’NDA TÜRKİYE, 61 ÜLKE ARASINDA 57'NCİ SIRADA BULUNUYOR. TÜRKİYE, SANAYİDE REKABET HALİNDE OLDUĞU ÜLKELERLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA ÇEK CUMHURİYETİ’NİN (29) ALTINDA SLOVAKYA (46), ROMANYA (47), MACARİSTAN (48) VE BULGARİSTAN’IN (55) ÜZERİNDE YER ALIYOR. 7,81 2,5 Romanya (1) 33,78 Çek Cumhuriyeti (31) Slovakya (15) 32,69 Slovakya (33) Çek Cumhuriyeti (26) 1,23 Macaristan (54) -1,3 Türkiye (57) -2,43 3,76 4,3 6,31 0,4 Macaristan (11) Türkiye (18) 0,6 Slovakya (12) Macaristan (26) 0,6 Çek Cumhuriyeti (13) Slovakya (28) 7,03 Çek Cumhuriyeti (30) Ücret Seviyeleri ($) Romanya (4) -1,2 Romanya (15) 6,94 Macaristan (50) 48.318 Bulgaristan (52) Sanayi verimliliği ülkeyi taşıyor 61 ülke arasında 57’nci sırada yer alan Türkiye’nin çalışan başına reel GSYH değişimi yüzde 2,43 azalırken, çalışan başına satın alma gücü paritesine göre GSYH’nin saatlik rakamı 27,04 dolarla 42’nci sırada yer alması dikkat çekiyor. Sanayide çalışan kişi başına satın alma gücü ve işgücü maliyetlerinin problem oluşturabileceğine vurgu yapılıyor. Genel sıralamada 40'ıncı sırada yer alan Türkiye, sanayide rekabet halinde olduğu ülkelerle karşılaştırıldığında Çek Cumhuriyeti (29)’nin altında Slovakya (46), Romanya (47), Macaristan (48) ve Bulgaristan’ın (55) üzerinde yer alıyor. Bulgaristan (10) 2,71 49.797 Çalışan Başına saatlik GSYH Satın Alma Gücü Paritesi ($) (Sanayi) Çalışan Başına saatlik GSYH Satın Alma Gücü Paritesi ($) Çalışan Başına GSYH Değişimi (%) Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü’nün (IMD) gerçekleştirdiği ve 61 ülkenin verilerinin yer aldığı Dünya Rekabet Edebilirlik 2015 Yıllığı’nda Türkiye adına bazı bilgiler göze çarpıyor. Genel Türkiye değerlendirmesinde hukuk sistemindeki karmaşalar, politik belirsizlikler, vergi politikaları, kayıt dışı ekonomi Bulgaristan (50) 20,56 Bulgaristan (42) 5,2 8,96 Romanya (45) 54.317 Romanya (49) 22,32 Çek Cumhuriyeti (39) 62.863 Türkiye (42) 27,04 Türkiye (21) Slovakya (36) 68.787 Macaristan (36) 30,65 Bulgaristan (46) 0,14 90.538 Türkiye (45) Birim İşgücü Maliyeti Değişimi (%) paritesine göre GSYH’nin 90 bin 538 dolar olarak gerçekleşmesi, Türkiye’nin sanayide rakiplerine oranla yukarıda yer almasını sağladı. Türkiye bu sıralamada 21’inci sırada yer alırken en yakın takipçisi 36’ncı sıradaki Slovakya oldu. İşgücü maliyeti artışı en yüksek ülkeyiz Baz ücret ve yan haklar dahil saatlik ücret 4,30 dolar olarak kaydedilirken Türkiye azdan çoğa sıralamada 18’inci olarak yer alıyor ancak birim çalışan maliyeti endeksinde verilerini açıklayan 45 ülke arasından en sonda. Yüzde 8,96’lık birim işgücü maliyeti artışıyla sanayideki rakiplerinin en sonunda yer alan Bulgaristan’dan 3,7 puan fazla. 23 Üyelerimizden ARÇELİK, BİRLEŞİK KRALLIK’TA AR-GE MERKEZİ AÇIYOR ARÇELİK A.Ş., CAMBRIDGE ÜNİVERSİTESİ’NE BAĞLI TRINITY COLLEGE’IN YÖNETTİĞİ BİRLEŞİK KRALLIK’IN İLK BİLİM PARKI OLAN VE DÜNYANIN EN ÖNEMLİ TEKNOLOJİ ŞİRKETLERİNİ BÜNYESİNDE BARINDIRAN CAMBRIDGE SCIENCE PARK’TA AR-GE MERKEZİ AÇIYOR. 24 yıllık Ar-Ge birikimi ve kendi teknolojisi sayesinde ürettiği yenilikçi ürünleriyle dünyanın en önemli beyaz eşya üreticileri arasında yer alan Arçelik A.Ş., global Ar-Ge ağını genişletmeye devam ediyor. Şirket, Tayvan’dan sonra, yurtdışındaki ikinci Ar-Ge merkezini Birleşik Krallık’ta Cambridge Üniversitesi’ne bağlı Trinity College’ın yönettiği Birleşik Krallık’ın ilk bilim parkı olan ve dünyanın en önemli teknoloji şirketlerini bünyesinde barındıran Cambridge Science Park’ta açıyor. Birleşik Krallık’ta kurulan yeni Ar-Ge merkezi; yazılım tasarımı, yeni malzemeler, ileri üretim teknolojileri öncelikli olmak üzere beyaz eşya alanında yenilikçi ürünlerin geliştirilmesini sağlayacak konularda araştırma geliştirme faaliyetleri yürütecek. Arçelik A.Ş. Genel Müdürü Hakan Bulgurlu konuyla ilgili açıklamasında: “Global Ar-Ge organizasyonumuzun genişlemesi kapsamında çok önemli bir adım atarak, Ar-Ge merkezimizi açmanın gururunu yaşıyoruz. Burada yürüteceğimiz araştırma geliştirme faaliyetleri ile uluslararası Ar-Ge işbirliklerimizi daha da geliştirecek; global teknoloji ekosistemine daha yakın olacağız” dedi. toplam 45 gönüllü bağımsız değerlendirici tarafından yerinde inceleme ziyaretleri yapılarak değerlendirildi. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından, “Büyük İşletme Ürün Geliştirme” kategorisinde birincilik ödülüne layık görülen proje, Autoliv Türkiye Kemer Fabrikası'nda dikiş prosesini daha kaliteli, verimli ve düşük maliyetli çalıştırmak ve çalışan katılımının arttırılması amacıyla yapılan faaliyetleri içeriyor. AUTOLIV CANKOR “BÜYÜK İŞLETME ÜRÜN GELİŞTİRME”DE BİRİNCİ OLDU 2015 Verimlilik Haftası kapsamında verilen “2015 Verimlilik Proje Ödülleri”nden birini Autolıv Cankor aldı. “Büyük İşletme Ürün Geliştirme” kategorisinde Autolıv Cankor birinci oldu. Autoliv Cankor Emniyet Sistemleri, Verimlilik Haftası kapsamında, Büyük İşletme Ürün Geliştirme kategorisinde “Dikiş Prosesinde Makine İşletim Maliyeti Azaltma ve Hurdaların Düşürülmesi” projesi ile birincilik ödülü aldı. 24 2015 Verimlilik Proje Ödülleri’ne 131’i büyük ölçekli işletme olmak üzere, toplam 193 başvuru yapıldı. Başvurusu kabul edilen projeler öncelikle, üniversite, özel sektör, kamu kurumları ve sivil toplum örgütü temsilcilerinden oluşan ARÇELİK, AUTOLIV CANKOR, BORÇELİK, BAYRAKTAR Üyelerimizden BORÇELİK’TEN “EĞİTİMCİLERİN EĞİTİMİ PROJESİ”NE DESTEK Bursa’da devam eden “Eğitimcilerin Eğitimi Projesi” (EĞİTEP) kapsamında Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Borçelik arasında protokol imzalandı. Protokol uyarınca Borçelik Teknik Akademi’de (BTA) meslek lisesi öğretmenlerinin yeterliliklerini artıran eğitimler verildi. Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından meslek lisesi öğretmenlerinin bilgi birikimlerini geliştirmek amacıyla yürütülen “Eğitimcilerin Eğitimi Projesi’ne (EĞİTEP) yassı çelik sektörünün önde gelen kuruluşlarından Borçelik de katkıda bulunuyor. Bu konudaki protokol, Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Borçelik arasında, Borçelik’de düzenlenen bir törenle imzalandı. Törene Bursa İl Milli Eğitim Müdürü Veli Sarıkaya ile Borçelik yetkililerinin de aralarında olduğu çok sayıda davetli katıldı. Öğretmenlerin, önceden belirlenen ihtiyaçları doğrultusunda mesleki yeterliliklerini geliştirmek amacıyla planlanan eğitimler, BTA proje yöneticisi Emre Bülbül koordinatörlüğünde BTA çatısı altında gerçekleştirildi. Şubat-Haziran 2015 döneminde her ayın son Salı ve Çarşamba günleri yapılan eğitimler, Borçelik İç Eğitmenleri Atay Bardak ve Bülent Baysal tarafından verildi. Bayraktar Grubu, Meslek Lisesi Koçları Programı’na İstanbul, İzmir ve Ankara’daki çalışanları arasından gönüllü olmayı seçen koçlarıyla katkı sağlıyor. Bayraktar Grubu, koçluk verdiği öğrencilere şirketleri bünyesinde staj imkanı da sağladı. Bayraktar Grubu İnsan Kaynakları Departmanı, 12 öğrenciyi, grup şirketlerinin ilgili departmanlarında stajyer olarak istihdam etti. Gönüllü koçların katkıları Ankara’da 10’ncu sınıf öğrencileri ile devam ediyor. BAYRAKTAR'IN “GÖNÜLLÜ KOÇLARI” ÖĞRENCİLERİNİ YOLCU ETTİ Bayraktar Grubu firmalarından Ege Endüstri ve Ege Fren çalışanları, iki yıl boyunca “gönüllü koçluk” yaptıkları meslek lisesi öğrencilerini yeni hayatlarına yolcu etti. Bayraktar Grubu, Meslek Lisesi Koçları Programı’na İstanbul, İzmir ve Ankara’daki çalışanları arasından gönüllü olmayı seçen koçlarıyla katkı sağlıyor. Özel Sektör Gönüllüleri Derneği’nin (ÖSGD) Meslek Lisesi Koçları Programı’na destek vererek, öğrencilerin kendilerini geliştirme ve iş hayatına hazırlanmalarına katkı sağlayan Bayraktar Grubu şirketlerinden Ege Endüstri ve Ege Fren çalışanları, programın ikinci yılında da 42 meslek lisesi öğrencisine koçluk yaptı. Gönüllü koçlar, hayata hazırladıkları İzmir Çınarlı Endüstri Meslek Lisesi öğrencilerini, iki yılın sonunda geçtiğimiz günlerde mezun etti. 25 Üyelerimizden ERDEMİR’DE HEDEF KAZASIZ ÇELİK Kazasız çelik hedefiyle faaliyetlerini yürüten Erdemir, İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Haftası dolayısıyla bir program düzenledi. İş sağlığı ve güvenliğinin önemine dikkat çekmek ve bu konudaki farkındalığı artırmak amacıyla gerçekleştirilen programa Erdemir yöneticileri ve çalışanları katıldı. Ereğli Demir ve Çelik Fab. T.A.Ş. (Erdemir) İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Haftası kapsamında “kazasız çelik” hedefiyle bir etkinlik düzenledi. Erdemir Kültür Merkezi’nde yapılan etkinliğe, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İSG Uzmanı Ahmet Ersoy ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Altan Çetinkal, konuk konuşmacı olarak katıldı. Erdemir yöneticileri ve çalışanlarının katıldığı etkinlikte çalışanlar, iş güvenliği konulu bir tiyatro oyunu sergiledi. Erdemir Genel Müdürü Sedat Orhan, İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası’nın bu konuda farkındalığı artırmak için önemli bir fırsat olduğuna değinerek, güvenlik bilincinin yalnızca iş hayatında değil günlük yaşamın her anında önemli olduğunu vurguladı. Orhan Erdemir çalışanlarının güvenlik bilincini bir yaşam biçimi haline getirmelerini ve günlük yaşamlarında da bu bilinçle davranmalarını beklediklerini, bu doğrultuda dünya standartlarında iş güvenliği uygulamalarını hayata geçirdiklerini belirtti. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürü Altan Çetinkal da konuşmasında güvenlik kültürünün önemine değindi. Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği alanında uzun yıllardır çalışmalar yapıldığını, AB ve ILO normlarıyla uyumlu bir mevzuatın oluşturulduğunu aktaran Çetinkal, uygulamada ise sorunlarla karşılaşıldığını belirtti. İş güvenliği alanında yeterli bir seviyede olmadığımızı belirten Çetinkal, başarıya ulaşmak için devlet, işveren ve işçi kesimi olmak üzere tüm tarafların sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini ve sıfır kaza yaklaşımının benimsenmesi gerektiğini söyledi. engelli çalışanlarla kurulan iletişimin kolaylaştırılarak engellerin kaldırılmasını hedefleyen şirket, engellilerin iş hayatındaki sorunlarına da dikkat çekmeyi amaçladı. BSH çalışanlarına verilen eğitimde, İK terimleri ve iletişimine ilişkin bir bölüm de yer aldı. Böylece, işitme engelli personelin İnsan Kaynakları personeliyle daha rahat iletişim kurması için gerekli bilgiler aktarıldı. BSH, İŞ DÜNYASINDAKİ ENGELLERİ ‘İŞARET DİLİ’ EĞİTİMİ İLE YIKIYOR BSH Ev Aletleri, engellilerin iş hayatında karşılaştığı problemlerin çözümüne destek vermek için İşitme Engelliler Federasyonu işbirliğiyle 20 çalışanına 3 hafta boyunca işaret 26 dili eğitimi verdi. BSH Ev Aletleri’nde 7’si İnsan Kaynakları Bölümü’nden olmak üzere toplam 20 çalışan başlangıç seviyesinde işaret dili eğitimi aldı. İşaret dili eğitimiyle, işitme ERDEMİR, BSH, PRYSMIAN, FICOSA OTOMOTİV Üyelerimizden PRYSMIAN GROUP TÜRKİYE ISO/IEC 27001 BELGESİNİ ALDI Prysmıan Group Türkiye, Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi’ni dört ay gibi kısa sürede kurup, mayıs ayında yapılan denetimlerden sıfır uygunsuzlukla çıkarak, ISO/IEC 27001 belgesini almaya hak kazandı. Dünya çapında enerji ve telekomünikasyon kabloları sektörünün lideri Prysmian Group’un Türkiye operasyonu Prysmian Group Türkiye, 23 Ocak 2015 tarihinde başlattığı ISO/IEC 27001:2013 Bilgi Güvenliği ve Yönetim Sistemi (BGYS) projesi ile bilginin “gizliliğini, bütünlüğünü ve erişilebilirliğini” güvence altına aldı. Sektörde bir ilki gerçekleştiren şirket, enerji ve haberleşme kabloları ile bunların üretiminde kullanılan hammaddelerin ithalat, ihracat ve depolama süreçlerini destekleyen tüm bilgi sistemleri süreç ve personelini, BGYS komitesi kurarak ve 4 ay gibi kısa bir sürede 300 adam gün harcayarak yapılandırdı. Bilgi Güvenliği ve Yönetim Sistemi Projesi kapsamında, Prysmian Group Türkiye’nin farklı departmanlarından seçilen temsilciler ile BGYS komitesi kuruldu. Prysmian Group Türkiye, bu projenin kapsamını ilk başta sınırlı tutarak, zamanla diğer bölümleri kapsayacak hale gelmesini hedefliyor. programda; “FMS (Ficosa Üretim Sistemi), Yalın Takım Organizasyonu, VSM -Değer Akış Analizi Uygulamaları, QCC-Kalite Çemberi Uygulama Örneği, BKÖ Süreci ve EFQM Kazanımlarımız” sunumları yapıldı. Ziyaret ile katılımcı firma temsilcileri teorik bilgiler edindi ve pratik uygulamaları yerinde inceleme fırsatı buldu. Teknik gezi, bu önemli ziyarete başarılı bir şekilde ev sahipliği yapan Ficosa’ya KalDer tarafından plaket takdim edilmesiyle tamamlandı. "BURSA KALİTE BÜYÜK ÖDÜLLÜ" FICOSA OTOMOTİV’E GEZİ kalder bursa şubesi'nin fıcosa otomotiv'e düzenlediği gezide, bursa kalite ödüllü şirketin kalite ödül hazırlık süreçleri, iyileştirme faaliyetleri dinlendi, iyi uygulamalar yerinde görüldü. KalDer Bursa Şubesi, 10 Haziran tarihinde Ficosa Otomotiv’e bir teknik gezi düzenledi. Gezi, Ficosa’da “Yalın Üretim (FMS) Uygulamaları” ve “Bursa Kalite Ödül Süreci” başlığıyla, 2013 Bursa Kalite Büyük Ödülü alan Ficosa Otomotiv’in kalite ödül hazırlık süreçlerindeki iyileştirme faaliyetlerini dinlemek, iyi uygulamaları yerinde görmek için yapıldı. Ulusal Kalite Hareketi’ne katılan kurumlardan temsilcilerin katılımı ile gerçekleşen 27 Üyelerden SARKUYSAN 43’ÜNCÜ KURULUŞ YILDÖNÜMÜNÜ KUTLADI Sarkuysan Elektrolitik’in kuruluşunun 43’üncü yıldönümü, düzenlenen bir törenle kutlandı. Törende, Sarkuysan Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Hayrettin Çaycı, genel müdürlük görevini Genel Müdür Yardımcısı (Teknik) Sevgür Arslanpay’a devretti. Bu yıl 43’üncü yılını dolduran Sarkuysan Elektrolitik Bakır San. ve Tic. A.Ş.’nin kuruluş yıldönümü için bir tören düzenlendi. Törende, Sarkuysan Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Hayrettin Çaycı, genel müdürlük görevini Genel Müdür Yardımcısı (Teknik) Sevgür Arslanpay’a devretti. Törene katılan davetliler, Çaycı’nın yaşamından kesitler sunan “Bir Başarının Öyküsü” isimli sinevizyon gösterisini izledi. Duygulu anların yaşandığı törende, Sarkuysan bursuyla eğitimini tamamlayan Bursa Uludağ Üniversitesi Resim Bölümü mezunu Emel Ay, kendi yaptığı yağlı boya portresini Çaycı’ya sundu. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fuat Sucu da bir teşekkür konuşması yaparak Yönetim Kurulu adına Çaycı'ya bir hatıra armağanı sundu. Daha sonra Sarkuysan’dan emekli olarak ayrılan çalışanlara genel müdür tarafından teşekkür şifti verildi. Tören sonunda anı olarak Oya Ağacı fidanı dikildi. Uygulamalar/Takdir ve Ödüllendirme” kategorilerinde finalistler arasında yer aldı. Finalde ise “Performans Yönetimi” kategorisinde başarı ödülüne hak kazandı. Tofaş İnsan Kaynakları’nın Performans Yönetimi Sistemi uygulamasında; şirketin uzun vadeli hedeflerine hizmet edecek yıllık öncelik ve hedeflere çalışanlarla birlikte ulaşmak için, CEO’dan mavi yaka çalışanlara kadar indirgenerek bir bütün ve ilişkili biçimde yönetiliyor. TOFAŞ İK PERFORMANS YÖNETİMİ SİSTEMİYLE BAŞARI ÖDÜLÜ ALDI Tofaş İnsan Kaynakları, Türkiye’de insan yönetimi alanında başarılı uygulamaları ödüllendirmek için gerçekleştirilen Peryön İnsan Yönetimi Ödülleri’nden “Performans Yönetimi” kategorisinde en iyi uygulama seçilerek başarı ödülü aldı. Türkiye’de insan yönetimi alanındaki uygulamalara yön vermek amacıyla 2008 yılından beri altı ana kategoride verilen İnsan Yönetimi Ödülleri’ne bu yıl Tofaş dört uygulamasıyla katıldı. PERYÖN tarafından düzenlenen ödül 28 sürecinde, geçen yıl temmuz ayında yapılan saha ziyareti ve denetimden sonra, ekim ayında değerlendirme jürisiyle uygulamaların sunumu paylaşıldı. Tofaş İK, bu sürecin sonunda, “Performans Yönetimi” ile “Fark Yaratan SARKUYSAN, TOFAŞ, KIRPART, OTOKAR Üyelerden KIRPART KENDİ EĞİTMENLERİNİ YETİŞTİRİYOR Motor komponentleri tasarlama ve üretiminde Türkiye’de lider firmalardan biri olan Kırpart A.Ş., Eğitici Geliştirme Programı çerçevesinde ara kademe yöneticilerine verdiği “Eğiticinin Eğitimi” programı ile; bünyesinde eğitim verecek yöneticiler yetiştiriyor. Kırpart A.Ş.’nin Eğitici Geliştirme Programı kapsamında 5-6-21 Mayıs 2015 tarihlerinde gerçekleştirilen “Eğiticinin Eğitimi” programına 14 çalışan katıldı. Bu eğitim mavi yaka personeli işbaşı eğitimlerine hazırlamak ve bu eğitimler sayesinde yetkinlikleri artan çalışanların gelişimini daha etkin takip edebilmek amacıyla eğitmenler yetiştirmek için verildi. Eğitimde, etkin bir eğitim programının nasıl tasarlanacağı, eğitim türlerine göre farklılaşan yaklaşımların neler olduğu ve etkili sunum hazırlama becerileri kazanarak interaktif eğitimin nasıl gerçekleştirileceği konusunda bilgi ve deneyimler aktarıldı. Masters Training International tarafından, Cengiz Çelik’in eğitmenliğinde düzenlenen “Eğiticinin Eğitimi” programının katılımcıları; yetişkin eğitimlerinin özelliklerini kavrayabilmeyi, etkin bir eğitim programı içeriği ve eğitimde kullanılacak görsel malzemeleri tasarlayabilmeyi, iletişim ve sunum becerilerini üst seviyeye taşıyabilmeyi ve zor katılımcılarla başa çıkabilmeyi öğrendiler. Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan ödülü Otokar Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Alptekin’e takdim etti. Otokar, 13. Çevre Ödülleri Töreni’nde de “Büyük Ölçekli Kuruluş Çevre Yönetimi ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk” kategorisinde üçüncülük ödülünün de sahibi olmuştu. Ayrıca 2013 yılında Otokar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verdiği “Türkiye’nin En Temiz Sanayi Tesisi” ödülünü de almıştı. İSO’DAN OTOKAR’A BİR ÖDÜL DAHA Türkiye’nin önde gelen otomotiv ve savunma sanayii üreticilerinden Otokar, İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından verilen Çevre ve Enerji Ödülleri’nden “Büyük Ölçekli Kuruluş Çevre ve Sürdürülebilirlik Yönetimi” kategorisinde üçüncülük ödülünün sahibi oldu. Koç Topluluğu Şirketleri’nden Otokar, İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından 14’üncüsü düzenlenen Çevre ve Enerji Ödülleri’nden “Büyük Ölçekli Kuruluş Çevre ve Sürdürülebilirlik Yönetimi” kategorisinde üçüncülük ödülüne layık görüldü. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün katılımı ile İstanbul Sanayi Odası Vakfı’nda (İSOV) düzenlenen ödül töreninde İSO Yönetim 29 Dünya gündemi Varlık yönetiminin geleceği: daha maliyetli ve risksiz olan ‘smart beta’ yaklaşımı Pasif beta fonlarından daha iyi sonuçlar getiren ve aktif bir şekilde yönetilen alfa fonlardan daha düşük maliyetli olan smart beta araçları, gittikçe daha elde edilebilir ve popüler hale geliyor. Tam ifşa edelim: şirketim büyük küresel finansal bir kuruluşla birlikte bir dizi hisse göstergesi lansmanı yapacak. Bu göstergelerde gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin hisse piyasaları smart beta bir yaklaşım kullanılarak puanlanacak. NEW YORK Normal bir dönemde bile, bireysel ve kurumsal yatırımcılar nerede ve neye yatırım yapacaklarına karar vermekte hayli zorlanırlar. Gelişmiş ekonomilere mi yatırım yapmalı, gelişmekte olanlara mı? Ve hangilerine? Yatırımcı ne zaman ve hangi yönde yatırım yapacağına, portfolyosunu nasıl dengeleyeceğine nasıl karar verir? Belli ki bu tercihler, çok ciddi küresel değişikliklerin olduğu ve merkez bankalarının geleneksel olmayan politikalar izlediği anormal dönemlerde daha da zorlaşıyor. Fakat yeni ve 30 düşük maliyetli bir yaklaşım, yatırımcıların normal ve anormal zamanlarda bu gibi zorluklarla karşılaşmalarını kolaylaştırmayı vaadediyor. Varlık yönetimi sektöründe geleneksel olan iki tür yatırım stratejisi bulunuyor: pasif ve aktif. Pasif yaklaşım ABD’deki S&P 500, veya gelişmiş ve gelişmekte olan piyasa endeksleri gibi gösterge endekslerini takip ederek bu endekslere yatırım yapıyor. Pasif yaklaşım düşük maliyetli ve gösterge endekslerini takip etmek için çaba gerekmiyor. Fakat bu yatırım iyi, kötü ve çirkinin toplamını getiri olarak sunuyor. Çünkü bu yaklaşım size gelişmiş ekonomiye veya gelişmekte olan ekonomiye yatırım yapmanızı söylemiyor, bu gruplar içinde hangi ülkenin daha iyi performans sergileyeceğini de söylemiyor. Bir ülkeler sepetine veya bölgeler sepetine yatırım yapıyorsunuz ve kazancınıza ortalama piyasa dönüşü anlamına gelen “beta” adı veriliyor. Tam tersi aktif yaklaşımda ise yatırımlar için profesyonel bir portfolyo yöneticisine güveniliyor. Amaç profesyonel bir fon yöneticisinin toplam piyasa ortalama dönüşü üzerinde performans sergileyecek varlık ve piyasaları seçebilmesidir. Bu fonların size ortalama piyasa NOURIEL ROUBINI Dünya gündemi dönüşü “beta”dan ziyade “alfa” yani mutlak üstün dönüş getirmesi gerekir. Bu yaklaşımın birçok sorunu var. Profesyonel olarak yönetilen yatırım fonları pahalı çünkü fon yöneticileri çok fazla işlem yapıyor ve ücretleri hayli yüksek. Dahası, en aktif fon yöneticileri -doğrusu yüzde 95’i- diğer yatırım göstergelerine göre daha kötü performans sergiliyor ve sağlayacakları dönüşler volatil ve riskli. Dahası, rütbeli yatırım fonu yöneticileri zamanla değişiyor, dolayısıyla geçmiş performanslar gelecekteki performansları garanti etmiyor. Ve bu yöneticilerden bazıları -örneğin hedge fon yöneticileri- ortalama yatırımcı için elde edilebilir değil. Sonuç olarak aktif bir şekilde yönetilen fonlar sıklıkla pasif fonlardan daha kötü performans sergiler ve dönüşler hem daha düşük hem de daha riskli. Aslında sadece aktik “alfa” stratejileri beta’lardan kötü olmakla kalmayıp, bazıları ise aslında gizlenmiş beta stratejileridir (çünkü piyasa trendl erini takip ederler. Sadece daha yüksek kaldıraç kuvveti kullanırlar bu yüzden daha riskli ve volatildir). Fakat üçüncü ve “smart/ akıllı” veya “gelişmiş” beta olarak bilinen bir yaklaşım son zamanlarda daha popüler hale geldi. Şöyle düşünün, yatırım sepetinden kötü elmaları ayıklamanıza olanak sağlayabilecek, örneğin kötü performans göstermesi beklenen dolayısıyla zamanla kötü dönüşler sağlayacak olan ülkeleri eleyebilmenize olanak sağlayacak nicel kuralları takip edebiliyorsunuz. Kötü ve çirkinlerin birçoğunu eleyebildiğinizde, nihayetinde iyi elmaları toplayabilir ve ortalamanın üzerinde bir getiri sağlayabilirsiniz. hangisinin ortalamanın üzerinde ekonomik ve finansal sonuçlar getireceği konusunda ciddi sinyaller sağlıyor. Maliyetleri düşük tutmak için smart beta stratejileri pasif olmak zorunda. Dolayısıyla pahalı bir fon yöneticisinin iyi elmaları seçmesi ve kötü ve çirkinleri ayıklaması yerine belli kurallara bağlı kalmak gerekiyor. Örneğin benim araştırma şirketimin her üç ayda bir güncellenen, 174 ülkenin yer aldığı, 200’den fazla ekonomik, finansal, politik ve diğer faktörü ölçüt olarak kullandığı ve bu ülkelerin orta vadeli yatırımcı cazibesini puanlayan nicel bir modeli var. Bu yaklaşım hangi ülkelerin iyi performans göstereceği veya kriz yaşayacağı ve Pasif beta fonlarından daha iyi sonuçlar getiren ve aktif bir şekilde yönetilen alfa fonlardan daha düşük maliyetli olan smart beta araçları gittikçe daha elde edilebilir ve popüler hale geliyor. (Tam ifşa edelim: şirketim büyük küresel finansal bir kuruluşla birlikte bir dizi hisse göstergesi lansmanı yapacak. Bu göstergelerde gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin hisse piyasaları smart beta bir yaklaşım kullanılarak puanlanacak.) Kötü ve çirkin elmaları bu puanlara göre ayıklamak, dolayısıyla daha fazla iyi elma toplamak bize şunu gösterdi: Bu yöntem aktif olarak yönetilen alfa ve beta fonlarından daha düşük riskle daha fazla getiri sağlıyor. Ve zamanla sıralama değiştiği, ülkelerin gelişim ve kötüleşme temelleri yansıtıldığı için, hisse piyasalarındaki “smart beta” yatırımcıları da buna göre değişmeyi seçiyor. uygulanabildiği düşünülürse smart beta yaklaşımı varlık yönetiminin geleceği olacak. Yatırımcının, içinde bulunduğu dönem normal ya da anormal olsun, bilimsel ve düşük maliyetli bir yaklaşımla, ortalamanın üzerinde iyi elma toplayabildiği bir sepet alıyor olması, mantıklı bir yaklaşım gibi duruyor. Nouriel Roubini; Roubini Global Economics (www. roubini.com) Başkanı ve New York Üniversitesi Stern İşletme Fakültesi Ekonomi Profesörüdür. 29 Temmuz 2015 tarihli Dünya gazetesinden alınmıştı. Bu stratejinin hisselere, tahvillere, para birimlerine ve birçok varlık sınıfına 31 Dünya turu Çin Merkez Bankası faiz indirimlerini sürdürüyor Ekonomisi beklenenden hızlı yavaşlayan Çin’in Merkez Bankası (PBOC) son altı ay içinde 3’üncü kez faiz indirimine gitti. Banka bir yıl vadeli gösterge borç verme faizini 25 baz puan düşürerek yüzde 5.1’e çekti. Bir yıllık gösterge mevduat faizi oranını da 25 puan indirerek yüzde 2.25 olarak belirledi. Mevduat faizi üst sınırını ise yüzde 130’dan yüzde 150’ye çıkardı. Çin ekonomisindeki yavaşlama beklenenden hızlı gerçekleşirken, Çin Merkez Bankası’nın son hamlesi ekonomistleri şaşırtmadı. Çin ekonomisi ilk çeyrekte yüzde 7 ile 2009’dan bu yana en düşük hızda büyürken, yıl sonu büyüme tahminleri daha karamsar bir tablo çiziyor. PMI gibi öncü göstergeler de ekonomide yavaşlamanın sürdüğüne işaret ediyor. 32 Gürcistan’da yeni hükümet güvenoyu aldı Gürcistan’da, Başbakan İrakli Garibaşvili tarafından yeniden kurulan hükümet, güvenoyu aldı. Ülkenin eski başkenti Kutayisi kentindeki parlamento binasında düzenlenen ve Parlamento Başkanı Davit Usupaşvili’nin yönettiği olağanüstü oturumda, oylamaya 124 milletvekili katıldı. Garibaşvili, ABD dolarının değer kazanması ve bölgede yaşanan zorluklardan etkilenmesine rağmen Gürcistan’ın ekonomik büyüme hızıyla bölgede lider olduğunu ifade etti. Yabancı yatırımların, geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 35 arttığını belirten Garibaşvili, 2012’den bu yana Rusya’ya yapılan ihracatın altı kat, Avrupa ülkelerine ihracatın ise yüzde 76 arttığını, toplam ihracatın ise yüzde 20,5 yükseldiğini kaydetti. Seneye Danimarka’da nakit para yasaklanıyor Kağıt ve metal paranın kullanımına son vermek için bir süredir çalışmalar yürüten Danimarka, yakın bir zamanda bu alanda bir ilke imza atabilir. Önümüzdeki sene, mağaza, restoran ve benzin istasyonlarının nakit para kabul etmelerini yasaklayan yasayı yürürlüğe sokacak olan hükümet, ülkedeki ticaret ve alışverişi dijital ortama kaydırmaya çalışıyor. Bu, her ne kadar başarılması güç bir plan olarak görülse de Danimarkalılar yeni döneme şimdiden ayak uydurmuşa benziyor. Ülkede hizmet veren “Danske Bank” isimli bankanın mobil ödeme uygulaması her üç kişiden birinde bulunuyor. Başka bir deyişle, her üç Danimarkalıdan biri hali hazırda nakitsiz döneme hazır durumda. Bankanın “MobilePay” isimli uygulaması Apple Pay ile benzer özelliklere sahip. ABD-ALMANYA-ÇIN-GÜRCISTAN-DANIMARKA-RUSYA-AVUSTRALYA Dünya turu Rusya ekonomisi 4’üncü çeyrekte yüzde 0,4 büyüdü Moskova’da bulunan Federal İstatistik Servisi’nin açıkladığı öncü rakamlara göre, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) 2014’ün son üç ayında bir önceki yıla göre yüzde 0,4 büyüdü. Üçüncü çeyrek büyümesi ise yüzde 0,9’a revize edildi. Rusya’nın GSYH’si tüm yıl için ise yüzde 0,6 büyüme kaydetti. Rusya Merkez Bankası 2014’te gösterge faiz oranını altı kez artırırken, enflasyonun dengelenmesinin ardından borçlanma maliyetlerini iki kez indirdi. Maliye Bakanı Anton Siluanov mart ayında krizin en kötü döneminin atlatıldığını kaydetmişti. Ruble geçen yıl dolar karşısında yüzde 46 gerilerken, bu yıl yüzde 4 toparlandı. Dünya Bankası raporunda, petrolün yıl genelinde varil başına ortalama 53 dolardan işlem görmesi halinde, Rusya ekonomisinin bu yıl yüzde 3.8 daralacağı öngörüsünde bulundu. ABD’de istihdam beklentinin altında kaldı ABD’de tarım dışı istihdam nisan ayında, zaten düşük açıklanan mart ayı istihdamının daha da aşağıya revize edilmesi ile birlikte, sıçrama gösterdi. Bu durum, firmaların bu yılın başında durgunlaşan ABD ekonomisinin toparlanacağına ilişkin güvenini gösteriyor. İşsizlik oranı ise yüzde 5,5’ten yüzde 5,4’e geriledi. ABD Çalışma Bakanlığı’nın açıkladığı veriye göre, tarım dışı istihdam nisanda 223 bin arttı. Mart ayı istihdamı ise 126 binden, Haziran 2012’den bu yana en düşük seviye olan 85 bine revize edildi. İşsizlik oranı, daha fazla Amerikalının işgücüne katılması ve iş bulması ile birlikte, Mayıs 2008’den bu yana en düşük seviyesine indi. Bu durum Fed’in bu yılın ilerleyen dönemlerinde faiz artışına gitmesine neden olabilir. Avustralya MB büyüme tahminini düşürdü Avustralya Merkez Bankası (RBA), büyüme tahminini düşürdü ve işsizliğin artacağı öngörüsünde bulundu. Banka, şirket harcamalarının gerilemesi ve Çin’in ekonomik geçiş döneminde zorluk çekmesi ile birlikte gerektiğinde politikada düzenlemeye gitmeye hazır olduğunu belirtti. RBA, mayıs ayı başında Sydney’de yaptığı çeyrek dönemlik para politikası açıklamasında, “Yönetim Kurulu görünümü değerlendirmeye ve talepte sürdürülebilir bir büyümeyi desteklemek için gerektiğinde politikayı düzenlemeye devam edecek. RBA, Avustralya ekonomisinde büyüme önceki beklentilere göre daha uzun bir süre ortalamanın altında seyretmeyi sürdürecek” değerlendirmesinde bulundu. RBA ve Yönetim Kurulu, 5 Mayıs’ta alınan kararla faiz oranlarını yüzde 2 ile rekor düşük seviyeye indirmişti. Almanya’nın sanayi üretiminde beklenmedik düşüş Almanya’nın sanayi üretimi, mart ayında beklenmedik şekilde gerileyerek Avrupa’nın en büyük ekonomisinin küresel ekonomik zayıflık karşısında kırılganlığı sürdürdüğü sinyalini verdi. Ekonomi Bakanlığı’nın mayıs ayı başında Berlin’de açıkladığı verilere göre mevsimsel dalgalanmalara ve enflasyona göre düzenlenmiş sanayi üretimi, şubat ayında duraksama göstermesinin ardından mart ayında yüzde 0.5 geriledi. Dünya genelindeki ekonomik gelişmeler ve Yunanistan ile kreditörleri arasındaki anlaşmazlık, Almanya’nın en büyük ticaret ortağı olan Euro Bölgesi’nde ivmelenmeye çabalayan toparlanmayı olumsuz etkiliyor. Öte yandan Almanya’da iş dünyası güveni 10 ayın en yüksek seviyesinde seyrediyor. Bundesbank ise ekonomik büyümenin bu yıl “oldukça güçlü” olacağı tahmininde bulunuyor. 33 ÇALIŞMA MEVZUATI TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ ÖZERKLİĞİ ÇERÇEVESİNDE DİRLİK (SULH) BORCU Tarafların, toplu iş sözleşmesinin yürürlüğü süresince grev ve lokavta başvuramamaları “dirlik borcu” olarak adlandırılıyor. İş hukukunun kaynaklarından biri olan toplu iş sözleşmeleri, işçi ve işverenlerin karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma koşullarını düzenlemek amacıyla yapılmaktadır. Sosyal tarafların karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma koşullarını kollektif düzeyde serbestçe düzenleme hak ve yetkisi ise “toplu iş sözleşmesi özerkliği” olarak anılmaktadır1. Toplu iş sözleşmesi özerkliği, üçüncü kişiler üzerinde objektif hukuk kuralı niteliğinde düzenlemeler getirme olanağı 34 sağlayan bir özerklik türüdür. Toplu iş sözleşmesi özerkliğinde, aralarında menfaat çatışması olan iki kesim toplu iş sözleşmesi aracılığı ile kendi üyeleri üzerinde etkili olan düzenlemeler getirmektedirler. Toplu iş sözleşmesi tarafları getirdikleri kurallar ile hem kendi üyelerini hem de diğer kuruluşun üyelerini bağlamakta, böylece düzenleme getirenler ile düzenlemenin kapsamına girenler ayrı kişiler olmaktadır. Toplu iş sözleşmesi özerkliğinin genel anlamda sözleşme özerkliğinden ayrılan, özgün işlevleri bulunmaktadır. Bu işlevler; koruma işlevi, düzen işlevi, barış işlevi ve adil gelir dağılım işlevi şeklinde özetlenebilir. Söz konusu işlevlerden biri olan barış işlevi uyarınca; imzalanmış bir toplu iş sözleşmesi bulunması halinde, taraflar bu sözleşmenin yürürlük süresi içinde ortaya çıkan sorunların çözümü için grev veya lokavt gibi herhangi bir iş mücadelesi aracına başvuramazlar. Zira toplu iş sözleşmeleri serbest piyasa ekonomisinde işçi ve işverenler arasında yalnızca çalışma koşullarının topluca düzenlendiği bir araç işlevi görmemektedir, sosyal barışı sağlayıcı bir işlevi de bulunmaktadır. Nitekim toplu iş sözleşmeleri, menfaat uyuşmazlığı bulunan her iki tarafın yapacakları toplu pazarlık yoluyla imzalanmakta, dolayısıyla taraflar karşılıklı mevcut sorunlarını masaya yatırma ve hukuki bir zemine oturtma fırsatı bulmaktadırlar2. Toplu iş sözleşmeleri tarafların yaptığı müzakereler ile uzlaşmaları sonucu ortaya çıkarak işyerinde barışın sağlanmasına neden olur. Ayrıca toplu iş sözleşmelerinin en temel işlevlerinden biri de düzen işlevidir, yani imzalandıktan sonra sürenin bitimine kadar işyerinde düzenin kurulmasının sağlanmasıdır3. Toplu iş sözleşmesinin bu şekilde imzalanmasından sonra ise artık tarafların iş mücadelesi araçlarına başvurmaları da engellenmiştir. Bu nedenle toplu iş sözleşmesi, hem iş barışını, hem de sosyal barışı sağlayan bir “barış sözleşmesi” niteliğindedir. Tarafların, toplu iş sözleşmesinin yürürlüğü süresince grev ve lokavta başvuramamaları “dirlik borcu” olarak adlandırılmaktadır4. Dirlik borcu, sözleşmenin taraflarının sözleşmeye sadık davranmaları gerekliliğine ilişkin temel hukuk prensiplerinden biri olan “pacta sund servanda” ilkesine dayanmaktadır. Alman hukukuna göre dirlik borcu, taraflara toplu iş sözleşmesinin süresi içerisinde çalışma barışını koruma yükümlülüğü getirmektedir. Bu yükümlülük ile, tarafların mevcut toplu iş sözleşmesinin hükümlerini değiştirmeye yönelik taleplerini elde etmek için herhangi bir iş mücadelesi aracını baskı unsuru olarak kullanmaları engellenmiştir. Taraflardan birinin bu borca aykırı hareket etmesi halinde, söz konusu taraf, diğer tarafın her türlü zararını tazminle yükümlü olacaktır. Alman hukukuna göre toplu iş sözleşmesinde sözleşmenin yürürlük süresince grev veya lokavta başvurulamayacağına ilişkin özel bir hükme yer verilmemişse, nisbi dirlik (sulh) borcu; toplu iş sözleşmesinde düzenlenmiş olup olmadığına bakılmaksızın sözleşmenin yürürlük süresi içinde hiçbir şekil ve nedenle grev ve lokavta başvurulamaması halinde ise mutlak dirlik (sulh) borcu söz konusu olacaktır. Alman İşveren Konfederasyonu BDA’dan alınan bilgilere göre; Almanya’da dirlik borcu, çok yaygın olarak uygulanmaktadır. Buna göre toplu sözleşme yürürlükteyken tarafların herhangi bir grev hakkı bulunmamaktadır. Ayrıca siyasi ve genel grev çağrısında bulunulması da mümkün değildir. Uygulamada, dirlik borcuna ilişkin olarak toplu iş sözleşmesine konulan özel hükümlerin toplu iş sözleşmesinin yürürlüğünün bitiş tarihinden sonraki tarihlere kadar uzatıldığı görülmektedir. Bu sayede, hem yeni bir sözleşme yapılması için tüm müzakere MESS Müşavir Avukatı ŞEYDA AKTEKİN ÇALIŞMA MEVZUATI yollarının kullanılmasına, hem de zamansız iş uyuşmazlıklarının engellenmesine imkân sağlanmaktadır5. Dirlik borcu, Almanya’nın yanı sıra, İsviçre, İskandinav ülkeleri, Hollanda, Yunanistan, Kanada, Japonya, İrlanda, Avusturalya ve Yeni Zelanda gibi pek çok ülke mevzuatında yer alan bir müesssesedir6. Bunun yanı sıra, dirlik borcu; Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun Sendikal Özgürlükler Komitesi tarafından da benimsenmiştir. Söz konusu Komite tarafından oluşturulan içtihatlarda toplu iş sözleşmesi devam ettiği sürece grev yapılmaması esasının (dirlik borcunun) geçerli sayılması gerektiği hususu karar altına alınmıştır. Mevzuatımızda toplu iş sözleşmesi prosedürü, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemeler, hem toplu iş sözleşmesinin nasıl yapılacağını, hem de taraflar arasında uyuşmazlık çıkması halinde grev ve lokavtın nasıl uygulanacağını gösteren hükümler içermektedir. Buna göre; toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçilerin grev hakkı, bu grev kararına karşı işverenlerin de lokavt yoluna başvurma hakkı vardır. İş uyuşmazlıklarının, hak veya menfaat uyuşmazlıkları şeklinde ortaya çıkması mümkündür. Böyle bir ayrıma gitmenin önemi, uyuşmazlığın çözüm aracının belirlenmesinde ortaya çıkmaktadır. İşçi ve işveren arasındaki iş ilişkilerinin dayanağını oluşturan mevzuat, toplu iş sözleşmesi ve bireysel iş sözleşmesi hükümleri ile taraflara sağlanan haklara ilişkin çıkan uyuşmazlıklar “hak uyuşmazlıkları”dır. Hak uyuşmazlıklarında, uyuşmazlık toplu bir nitelik halini alsa da, bu uyuşmazlığın çözümü için grev veya lokavt yoluna gidilemeyecek, uyuşmazlığın yetkili iş mahkemesinde çözümlenmesi gerekecektir. Mevcut bir hakkın değiştirilmesi ya da yeni bir hakkın kazanılabilmesi nedeniyle çıkan uyuşmazlıklar ise “menfaat (çıkar) uyuşmazlıkları”dır. Grev veya lokavt ise ancak toplu menfaat uyuşmazlıklarında başvurulabilecek iş mücadelesi araçlarıdır. Bu çerçevede, kanuni grev ile kanun dışı grev kavramlarına ilişkin mevzuatımızda yapılan tanımlar, önem arz etmektedir. Buna göre, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu iş Sözleşmesi Kanunu’nun 58. maddesinin 2. fıkrasında kanuni grev; “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde işçilerin ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartlarını korumak veya geliştirmek amacıyla, bu kanun hükümlerine uygun olarak yapılan grev” olarak tanımlanmıştır. Bu tanım; T.C. Anayasası’nın 54. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler” hükmüyle de uyumludur. Aynı maddenin 3. fıkrasında ise kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılan grevin, “kanun dışı” sayılacağı düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre, toplu iş sözleşmesi yapıldıktan sonra ve toplu iş sözleşmesinin yürürlükte bulunduğu sürede işçilere grev hakkı tanınmamaktadır. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, “toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde” yapılacak greve “kanuni grev” denileceğini belirtmekte ve kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılacak grevin de, “kanun dışı” sayılmasını öngörmektedir7. Bu şartlar olmaksızın işçilerin nedeni ne olursa olsun iş bırakma, işyerini işgal etme, iş yavaşlatma vb. gibi eylemler yapmaları hukuka aykırıdır ve kanun dışı grev niteliğini taşımaktadır. Mevzuatımızda bulunan bu hükümler gereğince, Türk iş hukukunda dirlik borcunun “mutlak dirlik borcu” olduğu açıktır. Gerçekten de, usulüne uygun olarak yapılmış bir toplu iş sözleşmesi varken yeni bir çalışma şartını karşı tarafa kabul ettirmek üzere işin bırakılması, hukuka uygun düşmeyecektir. Bu nedenle, mevcut bir toplu iş sözleşmesi yürürlükteyken, söz konusu sözleşmenin süresi içinde işçilerin iş bırakma eylemleri kanun dışı grev niteliğine bürünecek ve buna ilişkin yaptırımların uygulanmasına yol açacaktır. Ayrıca iş bırakma eylemi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 117/4. maddesine göre suç teşkil etmekte ve bu suçu işleyenler hakkında suçun niteliğine göre 6 aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmedilebilmektedir. Bu değerlendirmeler çerçevesinde, iş barışına ve ülke ekonomisine büyük ölçüde zarar veren ve önce Bursa’da kurulu bulunan otomotiv ana ve yan sanayii işyerlerinde başlayan, devamında diğer illerdeki işyerlerine sirayet eden eylemler de, kanun dışı grev niteliği taşımaktadır. Zira, söz konusu eylemlerin, yasayla bağdaşmadığı ve dirlik (sulh) borcu yükümlülüğüne ters düştüğü görülmektedir. Ancak hem metal işkolunda hem de diğer işkollarındaki bazı işçi sendikalarının yetkilileri ve bazı medya mensupları tarafından söz konusu yasa dışı eylemlerin hukuka uygun olduğuna dair yapılan açıklamalar, olayların hukuki boyutunu bilmeyen işçiler ve yakınlarını ne yazık ki yanlış yönlendirmiş ve kamuoyunun yasa dışı eylemleri kanuni bir grevmiş gibi algılamasına ve iş barışının bozulmasına neden olmuştur. Ülkemizin rekabet gücü, istihdam kapasitesi ve endüstri ilişkilerinin geleceği üzerinde olumsuz etkileri olan bu sürecin doğru değerlendirilmesi; bu değerlendirme yapılırken de toplu iş sözleşmesinin düzen ve barış işlevinin dikkate alınması; gelecek yıllarda böyle bir sürecin bir daha yaşanmaması bakımından önem taşımaktadır. (1)Tuncay, A. Can – Savaş, F. Burcu, Toplu İş Hukuku, Yeni Mevzuata Göre Güncellenmiş 3. Bası, Beta Yayınları, Eylül 2013, s. 142-143. (2)Yardımcıoğlu, Didem,Toplu İş Sözleşmesinin Uygulanma Alanı, Yüksek Lisans Tezi, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, Diyarbakır 2014, s. 16. (3)Prof. Dr. Ömer EKMEKÇİ, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Toplu İş Sözleşmesi Yürürlükte İken İş Bırakma Yasal Mıdır? (4)Yardımcıoğlu, s.17 (5)http://www.eurofound.europa.eu/ efemiredictionary/peace-obligation-4 (6)Tuncay-Savaş, (7)Otomotiv s. 148. İşyerlerindeki Son Eylemler Hakkında İstanbul Üniversitesi eski Dekanı İş Hukuku Profesörü Prof.Dr. Tankut Centel’in Hukuki Değerlendirmesi. 35 Sektör analizi ÇELİK BORU SEKTÖRÜNÜN 2023 İHRACAT HEDEFİ 7,9 MİLYAR DOLAR 44 Sektör analizi TÜRKİYE ÇELİK BORU SEKTÖRÜ SON ON YILDA YAPILAN YATIRIMLARLA DÜNYADAKİ HER ÜLKEYE BORU İHRAÇ ETMEYE BAŞLADI. TÜRKİYE, AVRUPA’NIN BİRİNCİ, DÜNYANIN İSE BEŞİNCİ DİKİŞLİ ÇELİK BORU ÜRETİCİSİ KONUMUNDA. SEKTÖR YAKIN GELECEKTE, DÜNYANIN EN FAZLA ÇELİK BORU ÜRETİMİ VE İHRACATI YAPAN ÜÇ ÜLKESİNDEN BİRİ OLMAYI, 2023 YILINDA DA 7,9 MİLYAR DOLAR İHRACAT YAPMAYI HEDEFLİYOR. Türkiye ekonomisinin en önemli sektörlerinden biri olan çelik sanayi, ülkemizin endüstriyel gelişiminde de önemli bir yere sahip. Çelik boru ürünleri ise sektörün gerek üretimi gerekse ihracatından aldığı pay ile dikkat çekiyor. Bugün Türkiye çelik boru sektörü Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise beşinci büyük çelik boru üreticisi konumunda. Sektör yaklaşık 4 milyon ton üretim rakamına ulaştığı 2014 yılında gerçekleştirdiği 1 milyon 933 bin ton çelik boru ihracatı ile Çin, Güney Kore, İtalya, Japonya, Almanya ve ABD’nin ardından dünyada en fazla ihracat gerçekleştiren yedinci ülke oldu. Çelik Boru İmalatçıları Derneği’nin (ÇEBİD) “Çelik Boru Sektörü 2014 Raporu”na göre, Türkiye çelik boru sektörünün en önemli ihracat pazarı olan Avrupa Birliği’nde 2014 yılında gözlemlenen toparlanma eğilimi bu yıl da devam edecek ve Türkiye çelik boru ihracatındaki Avrupa ülkeleri payı artacak. Ortadoğu ve bazı Afrika ülkelerinde devam eden jeopolitik risklerin söz konusu bölgelere yapılacak ihracatı 2015 yılında da olumsuz yönde etkileyeceği değerlendiriliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde devam eden kaya gazı ve petrolü araştırmaları ve bu kaynakların şehirlere taşınması için yapılacak boru hatları söz konusu ülkenin çelik boru talebini artıracak unsurlar. Geleneksel ihracat pazarları dışında, Türki Cumhuriyetleri’nde artma eğiliminde olan çelik boru talebinin Türkiye çelik boru ihracatı için bir fırsat olabileceğine inanılıyor. 2015 yılında Türkiye çelik boru sektörü için en önemli gelişme Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nde (TANAP) kullanılacak boruların üretimine başlanmasıdır. TANAP Projesi’nde kullanılacak 1,3 milyon ton çelik borunun, yaklaşık 1,1 milyon tonunun üretimi Türkiye’de gerçekleştirilecek. Bunun yanında, içme suyu ve sulama projelerinde beklenen artışlar, iç piyasada çelik boru talebini artıracak. Türkiye çelik boru sektörü son on yılda yapılan yatırımlarla dünyadaki her ülkeye boru ihraç edebilen bir sektör konumuna geldi. Özellikle Avrupa Birliği ve ABD gibi gelişmiş pazarlarda Türk üreticileri kalitelerini ve güvenilirliklerini ispatladı. Yakın gelecekte sektörün hedefi dünyanın en fazla çelik boru üretimini ve ihracatını yapan üç ülkesinden biri olmak. Türk çelik boru sektörünün 2023 ihracat hedefi ise 7,9 milyar dolar. 37 Sektör analizi TÜRKİYE ÇELİK BORU SEKTÖRÜ MEVCUT DURUMUYLA; DOĞRUDAN VE DOLAYLI 50 BİN KİŞİNİN İSTİHDAM EDİLDİĞİ VE DÜZENLİ ÜRETİM GERÇEKLEŞTİREN, YAKLAŞIK 30 FİRMANIN FAALİYET GÖSTERDİĞİ ÖNEMLİ BİR SANAYİ KOLU. TÜRKİYE ÇELİK BORU SEKTÖRÜ; ÜRETİM KAPASİTESİ, ÜRÜN KALİTESİ VE MALİYET YAPISI İTİBARIYLA İHRACAT KABİLİYETİ ÇOK YÜKSEK BİR SEKTÖR. SEKTÖRDE ÜRETİLEN ÜRÜNLERİN, KÜRESEL EKONOMİK KONJONKTÜRE VE TALEP KOŞULLARINA BAĞLI OLARAK YÜZDE 45-50’Sİ İHRAÇ EDİLİYOR. SEKTÖRÜN YILLIK ÜRETİM KAPASİTESİ 6,5 MİLYON TON Türkiye’de çelik boru üretimi ilk olarak Sümerbank’ın Alman Mannesmann ortaklığı ile 1957’de İzmit’te kurduğu fabrikada başladı, onu 1958’den itibaren diğer Türk yatırımcılar takip etti. Sektörün ilk atılımı 1980’li yılların ilk yarısında meydana geldi. Türk ekonomisinin dış ticarete açılmasıyla çelik boru ihracatındaki önemli artışlar sektöre büyük bir ivme kazandırdı. 2000’li yılların başında sektöre 38 yapılan yatırımlar ve yabancı sermaye girişleriyle sektör ikinci büyük büyüme atılımını gerçekleştirdi. Türkiye çelik boru sektörü mevcut durumuyla; doğrudan ve dolaylı 50 bin kişinin istihdam edildiği ve düzenli üretim gerçekleştiren yaklaşık 30 firmanın faaliyet gösterdiği önemli bir sanayi kolu. Türkiye çelik boru sektörü; üretim kapasitesi, ürün kalitesi ve maliyet yapısı itibariyle ihracat kabiliyeti çok yüksek bir sektör. Sektörde üretilen ürünlerin, küresel ekonomik konjonktüre ve talep koşullarına bağlı yüzde 4550’si ihraç ediliyor. Çelik boru üretiminde kullanılan yassı çelik ürünlerinin yaklaşık yüzde 60’lık bölümü yurtiçindeki yassı çelik üreticilerinden, kalan kısmı ithalat yoluyla ağırlıklı olarak Ukrayna, Rusya ve Avrupa Birliği ülkelerinden tedarik ediliyor. Sektörün iç piyasada ve ihracat pazarlarında fiyat rekabetini sürdürebilmesi, maliyet içerisinde önemli bir paya sahip hammaddenin uygun koşullarda temin edilmesiyle mümkün olabiliyor. Sektörde faaliyet gösteren tesislerin tümünün mülkiyeti özel sektöre ait, üreticiler genellikle Marmara, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde yoğunlaşmış durumda. Sektörde çalışanların yaklaşık yüzde 78’i mavi yakalı, kalan yüzde 22’si beyaz yakalı. Çelik boru sektörünün yıllık 6,5 milyon ton olan üretim kapasitesi yurtiçi talebin oldukça üzerinde bulunuyor. Kapasite kullanım oranları ise son yıllarda yüzde 60-70 arasında değişiyor. Türkiye çelik boru sektörü; üretim kapasitesi, bilgi ve tecrübe birikimi, teknoloji ve altyapısı ile her türlü çelik borunun üretimini gerçekleştirebilecek durumda. Otomobil sanayiinde kullanılan hassas soğuk çekme borulardan, petrol sanayiinde kullanılan kuyu borularına ve doğalgaz, petrol, enerji Sektör analizi nakil hatlarında kullanılan büyük çaplı, yüksek özellikli borulara kadar her türlü boru üretiliyor ve ihraç ediliyor. 2014 yılı üretim rakamlarına göre; Türkiye’de üretilen çelik boruların yaklaşık yüzde 80’lik bir kısmını küçük ve orta çaplı borular, kalanını ise büyük çaplı borular oluşturuyor. Üretim yöntemlerine göre ise Türkiye’de çelik boru üretiminin tamamına yakınını dikişli borular oluşturuyor. Türkiye’de dikişli boru üretim teknolojisi, sürekli gelişmiş ülke pazarlarına yapılan satışların da etkisiyle önemli seviyelere gelmiş durumda. Türkiye’de dikişsiz çelik boru teknolojisi ise; iç piyasada ve ihracatta rakip ülkelerle rekabet edebilme şansının düşük olması ve yatırım maliyetinin yüksek olması nedenleriyle gelişmemiş. Yatırım maliyeti yüksek olduğundan dikişsiz çelik boru ile ilgili kısa vadede Türkiye’de büyük bir yatırım beklenmiyor. Dikişli çelik borularda ise, modernizasyon, ürün çeşitlendirme, kalite artırımı ve kapasite artırma yatırımları devam ediyor. 2014’TE TÜKETİM 2.49 MİLYON TON OLDU Çelik boru sektöründe yurtiçi talep ve tüketim genel ekonomiye bağlı olarak şekilleniyor. Başta inşaat sektöründe olmak üzere; otomotiv ve dayanıklı tüketim malzemeleri sanayilerindeki gelişmeler ve altyapı yatırımları çelik boru talebini belirliyor. 2000’li yılların başında 1,3 milyon ton olan yurtiçi tüketim, 2010 yılına gelindiğinde yaklaşık yüzde 47 oranında artarak 1,9 milyon tona yükseldi. 2014 yılında yurtiçi çelik boru tüketimi 2.49 milyon ton olarak gerçekleşti. Net ihracatçı konumunda olan Türkiye çelik boru sektörü; 2014 yılında 4.3 milyon ton çelik boru üretimi gerçekleştirdi; bunun 1.83 milyon tonunu ihraç etti. Türkiye’nin Avrupa ve Ortadoğu pazarlarına yakın olması, ürün kalitesinde dünya standartlarının yakalanmış olması, sektörün ulusal ve uluslararası birçok referans projeye sahip olması gibi uzun yılların çalışması sonucu kazanılmış edinimler Türkiye çelik boru sektörünün net ihracatçı sektör olmasında etkili oldu. Çelik İhracatçıları Birliği verilerine göre, çelik boru ihracatımızın 1 milyon 868 bin tonunu dikişli boru oluşturuyor. Dikişli çelik boru ihracatında dünya dördüncülüğü Çin ve Güney Kore‘yi takiben Türk çelik boru sektörüne ait. Buna karşılık gerçekleştirdiğimiz ithalat ise yaklaşık 420 bin ton civarında. 2014 yılı çelik boru ihracatında; 763 bin ton ile Avrupa Birliği ilk sırada yer alırken; 497 bin ton ile Ortadoğu, 367 bin tonla Kuzey Amerika bölgeleri Avrupa Birliği’ni takip etti. Çelik mamulleri ihracatı yılın ilk çeyreğinde miktar bazında yüzde 8,8 düşüş ile 4,2 milyon ton, değerde ise yüzde 20,2 azalış ile 2,7 milyar dolar olarak gerçekleşti. Söz konusu genel ihracat rakamlarımız içinde çelik boru sektörü miktar bazında yüzde 11 pay alarak 450 bin ton, değer bazında ise yüzde 13’lük pay ile 368 milyon dolar olarak gerçekleşti. 2015’İN İLK ÇEYREĞİNDE İHRACAT AZALDI Çelik boru ihracatımızı 2015 yılının ilk çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemiyle kıyasladığımızda, miktar bazında yüzde 3,7 değer bazında ise yüzde 12,5 oranında gerilediği görülüyor. Çelik sektörü ihracatında inşaat çeliğinden sonra ikinci sırada yer alan çelik boru ihracatı, sektörümüz açısından büyük önem taşıyor. Yılın ilk çeyreğinde bölgeler bazında çelik boru ihracatının 208 bin ton ile Avrupa Birliği, 121 bin ton ile Ortadoğu, 67 bin ton ile Kuzey Amerika’ya gerçekleştirildiği görülüyor. Çelik İhracatçıları Birliği verilerine göre, Türk çelik sektörü dünya ile entegre bir yapıya sahip ve ihracatta yaşadığımız kayıplar da dünya genelinde yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmelerden kaynaklanıyor. En önemli ihracat pazarlarımız arasında yer alan Ortadoğu ve komşu ülkelerdeki siyasi istikrarsızlıkların özellikle Amerika, Kanada ve Güney Amerika gibi sanayileşmiş ülkelerin ticaret önlemlerini giderek artırması, Ukrayna, Rusya ve Çin gibi ülkelerin sektörümüzün ihracat pazarlarına dampingli ürün ihracatı sektörü oldukça zorluyor. Sektörün 2015 yılının başında en büyük beklentisi dünya ve ülkemizdeki siyasi, ekonomik istikrar ve güven ortamının sağlanması yönündeydi. Sektör böylece yeniden gerek üretim gerekse ihracat açısından büyüme çizgisine dönebileceğini düşünüyordu. Ancak yılın ilk çeyreği sonunda maalesef bu beklentinin gerçekleşmediğini gördü. Sonuç olarak; küresel bazda ve ülkemiz açısından yapılan değerlendirmelerde ekonomi yönünden olumlu gelişmelerin ancak 2015 yılının ikinci yarısında yaşanabileceği öngörülüyor. Çelik boru sektörünün 2015 yılsonu hedefi 4,5 milyon ton üretim ve 2 milyon ton ihracat gerçekleştirmektir. DİKİŞSİZ ÇELİK BORU İTHALATI DÜŞÜŞTE Yine ÇEBİD’in raporuna göre, 2000’li yılların başında sektöre yapılan yatırımlarla azalmaya başlayan çelik boru ithalatı 2004 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 80 oranında azaldı. Dikişli çelik boru sektöründe yurtiçi tüketimi karşılayacak yeterli üretim kapasitesi ve ürün çeşidi olmasına rağmen bazı boru çeşitleri ithal edilmeye devam ediliyor. Bu ithalatın nedenleri; 39 Sektör analizi çelik boru ürünlerinin gümrük vergisinden muaf olması, devletlerarası veya uzun vadeli alıcı kredilerinin ön şartı gereği yapılan ithalat, proje bazında teşvikli olarak yapılan ithalat olarak sıralanabilir. İthalatın büyük kısmını konstrüksiyon boruları ve paslanmaz borular oluşturuyor. Bunun dışında, Türkiye’de yurtiçi ihtiyacın çok altında üretilen dikişsiz çelik boruların ithalatı önemli miktarlarda. 2014 yılında dikişli çelik boru ithalatı 120 bin ton, dikişsiz çelik boru ithalatı ise 284 bin ton oldu. Dikişli çelik boru ithalatının büyük bir kısmını konstrüksiyon boru ve profilleri ile paslanmaz borular TÜRKİYE ÇELİK BORU ÜRETİMİ Kaynak: ÇEBİD ton, değer olarak ise yüzde 20,9 azalarak 254 milyon dolar oldu. 2014 yılında dikişli çelik boru ithalatının yüzde 30’u oluşturuyor. 2014 yılında dikişli çelik boru ithalatı bir önceki yıla göre miktar olarak yüzde 10,3 azalarak 120 bin serbest bölgelerden yapıldı. Serbest bölgelerden sonra en fazla çelik boru İtalya’dan ithal edildi. TÜRKIYE ÇELIK BORU İHRACATI (GTİP: 7305-7306) Ocak - Haziran 2014 2015 Değişim Ülke Miktar (kg) Değer ($) Birim Fiyat ($/kg) Miktar (kg) Değer ($) Birim Fiyat ($/kg) Miktardaki Değerdeki DeğişimDeğişim ABD Irak İngiltere Romanya Almanya Cezayir Mısır İtalya İsrail Gürcistan Hollanda Kanada Yunanistan Türkmenistan Belçika Fransa Suriy İrlanda BAE Diğerleri Genel Toplam 145,747,962 166,999,639 133,472,784 65,527,519 33,453,373 13,728,378 14,289,064 20,655,805 44,823,163 20,919,479 29,396,029 14,312,848 16,694,147 7,067,319 20,272,515 6,702,210 4,067,333 9,651,639 602,271 128,703,571 897,087,048 121,254,326 121,709,559 93,965,309 45,341,398 34,560,352 12,602,833 14,831,988 17,008,840 38,250,764 17,121,444 23,356,373 11,921,589 13,154,678 8,458,096 14,238,791 7,066,263 2,848,117 6,398,500 714,645 137,619,909 742,423,774 0.832 0.729 0.704 0.692 1.033 0.918 1.038 0.823 0.853 0.818 0.795 0.833 0.788 1.197 0.702 1.054 0.700 0.663 1.187 1.069 0.828 172,478,628 150,246,533 115,707,578 61,216,850 42,661,888 41,528,782 37,094,112 29,329,323 28,368,182 21,539,970 17,932,413 17,413,725 16,471,492 15,859,778 15,487,616 13,056,399 12,064,233 11,408,043 10,160,464 98,219,730 928,245,739 153,926,792 87,495,449 70,588,960 35,049,167 33,374,377 35,020,380 27,840,392 20,057,325 20,527,594 14,374,055 10,786,855 14,357,056 10,540,929 16,520,384 8,188,148 10,419,076 6,423,302 5,985,363 8,235,310 92,426,328 682,137,242 0.892 0.582 0.610 0.573 0.782 0.843 0.751 0.684 0.724 0.667 0.602 0.824 0.640 1.042 0.529 0.798 0.532 0.525 0.811 0.941 0.735 18.34% -10.03% -13.31% -6.58% 27.53% 202.50% 159.60% 41.99% -36.71% 2.97% -39.00% 21.66% -1.33% 124.41% -23.60% 94.81% 196.61% 18.20% 1587.03% -23.69% 3.47% 26.95% -28.11% -24.88% -22.70% -3.43% 177.88% 87.71% 17.92% -46.33% -16.05% -53.82% 20.43% -19.87% 95.32% -42.49% 47.45% 125.53% -6.46% 1052.36% -32.84% -8.12% Kaynak: TÜİK 40 Sektör analizi FIRSATLAR ZAYIF YÖNLER • Altyapı ve inşaat sektörü başta olmak üzere, birçok sanayi sektöründe çelik boruların tüketilmesi, • Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa gibi gelişmekte olan pazarlara yakınlık, • Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin gelişme potansiyeli yüksek otomotiv endüstrileri, • Önemli uluslararası boru hattı projelerinin merkezinde bulunması, • Kentsel dönüşüm projeleri ve bir deprem ülkesi olan Türkiye’de çelik yapıların kullanımının yaygınlaşacak olması, • Kişi başı çelik boru tüketiminin gelişmiş ülkelere kıyasla düşük seviyelerde bulunması, • Türkiye’de petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerinin artması, • Türkiye’de otomotiv sanayiinde yapılması beklenen yatırımlar. • Çelik boru üretiminde kullanılan hammadde kaynaklarının ülkemizde termininin ve fiyatının istenilen seviyede olmaması, • Gelişmekte olan Asya pazarları için lojistik maliyetlerinin yüksek oluşu, • AB’nin Serbest Ticaret Anlaşması (STA) yapmış olduğu ancak henüz Türkiye’nin STA yapmadığı ülkelerdeki yüksek gümrük vergileri, • Sektördeki kapasite fazlalığının iç piyasadaki yoğun rekabet nedeniyle kar marjlarını daraltması, • Sektörün dağınık yapısı. TEHDİTLER • Hammadde ithalatında yüksek vergi uygulanırken, mamul ithalatında sıfır gümrük vergisi uygulanması, • Anti damping soruşturmaları ve bazı ülkeler tarafından uygulanmakta olan ticaret politikası önlemleri, • Çin’in sahip olduğu yüksek kapasitenin, fiyatlar üzerinde sürekli baskı oluşturması, • İkame ürünlerdeki gelişmeler ve önemli yatırımlar, • Başta Çin, Rusya ve Ukrayna olmak üzere, rakip ülkelerdeki üreticilerin maliyet gözetmeksizin uyguladığı rekabet dışı fiyat politikaları, • Potansiyel pazarlardaki korumacı yaklaşımlar. GÜÇLÜ YÖNLER • Avrupa standartlarında üretim yapabilen, ulusal ve uluslararası projeler ile adını duyurmuş kaliteli üreticiler, • Bilgi ve tecrübe birikimi, teknoloji ve altyapısı ile uluslararası rekabet gücüne sahip olması, • Ülkenin coğrafi konumunun getirdiği lojistik ve stratejik avantajlar, • Başta Avrupa Birliği olmak üzere, gelişmiş pazarlarda tercih edilen ürünler üretilmesi, • Kapasitelerin yüksek miktarlara cevap verebilmesi, • Kalifiye işgücü, • Sektörün tamamının özel sektör hüviyetinde olması, • Teknik ve mühendislik bilgisinin yüksek seviyede bulunması ve teknolojik gelişmeleri yakından takibe yönelik sürekli yatırım kültürü, • Uluslararası standartlarda katma değeri yüksek ürün üretimine odaklılık, • Firmaların ve karar mekanizmalarının dinamik yapısı. 41 İŞ DÜNYASINDA gündem GELECEK, HATIRLAMA VE HATA KÜLTÜRÜ ÜZERİNE İNŞA EDİLİRSE SAĞLIKLI OLUR “ALGILARIMIZI, ÖZELEŞTİRİ KARAKTERİ BARINDIRAN YENİ BİR HATIRLAMA KÜLTÜRÜYLE İRDELEDİĞİMİZDE BUGÜNE KADAR ALGILADIĞIMIZ GERÇEKLİK DEĞİŞEBİLİR. GEÇMİŞİMİZDEN DERS ALARAK DAHA SAĞLIKLI BİR GELECEK İNŞA ETMEK İSTİYORSAK, GEÇMİŞİMİZİ GELECEĞE YOĞUNLAŞAN ANLAYIŞLA DEĞERLENDİRMELİYİZ.” Hayata yön veren “kimliğimizi”, kendimizi başkalarından “farklı” gördüğümüz özelliklerimiz belirler. Her insanın bir “öteki” anlayışı vardır. Ötekiyle olan ilişkilerimizi “mesafe tutturarak” ayarlarız. Başka insanlarla olan ilişkilerimizden oluşan “sosyal mesafe”, bugün ile yarını ayırdığımız “zamansal mesafe”, bulunduğumuz yerle uzakları tanımladığımız “mekansal mesafe”, düşlediklerimizle gerçekleştirdiklerimiz arasındaki “deneysel mesafe”, kendimize biçtiğimiz değerle dışardan bize verilen değeri dengeleyen “psikolojik mesafe” bütününü dengeleyebildiğimiz kadar “mutlu” olabiliriz. Mutluluk, 42 teknik ve ekonomik bir kavram değildir; zamanla ilgilidir. Değerimiz, beklentilerimiz ve davranışlarımız arasında “iç bütünlük” sağlayabilirsek mutluluklarımız da artar. Temel amacımızı ya da merkez düşüncemizi, maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırma olarak belirlediğimiz zaman, insanlık tarihinin birikiminden yararlanırız. Sümer rahibinin gösterdiği yol bugün de geçerliliğini koruyor: “Sen kendin için değilsen, kim senin için? Sen başkaları için değilsen, nesin ki? Şimdi değilse ne zaman?” Denememizde, bu temel ilkelerden yola çıkarak, amaca uygun ve mutlu bir yaşam sürdürebilmenin üç zihinsel aracı üzerinde duracağız. Önce aklımızı başkalarına emanet etmeden, özgür ve özgün düşüncelerimizi öne çıkarabilmenin önemini açıklamaya çalışacağız. Bir adım sonrasında, özgür ve özgün iradenin bileşenlerini oluşturan, “dünle olan ilişkilerimizin mesafelerini” dengeleyen “hata kültürü” üzerinde duracağız. Diğer bileşen “bugünün dilini kullanmanın” ne anlama geldiğini sorgulayacağız. Denememizi, “kendimizle başa çıkmanın önemi” üzerindeki tartışmalarla sonlandıracağız. ÖZGÜR VE ÖZGÜN İRADE Özgür irade her insanda vardır ama “Bir Psikiyatristin Gizle Defteri/En Sıra Dışı Dünya Gazetesi Yazarı DR. RÜŞTÜ BOZKURT İŞ DÜNYASINDA gündem Vakalar” kitabının yazarı Gary Small ve Giği Vorgan’ın da vurguladıkları gibi, “gözlerimizi geçmişimizin ve bugünümüzün gerçeklerine açtığımız zaman” özgür iradelerimizden alabildiğine yararlanabiliriz. Geçmişe nasıl bakmamız gerektiğini anlamak için “kültürel bellek” kavramını kültür biliminin temel kavramlarından biri haline getiren Prof. Dr. Aleida Assmann’ın tanımından yola çıkmalıyız: “Tarihteki anma uğrakları kendini tanımanın araçlarıdır. Onlar bize, tarihteki yerimiz üzerine düşünmek üzere içe bakış için bir fırsat sunuyor. Anma eylemi muzafferane, pişmanlık yüklü ya da farklı biçimde gerçekleşebilir. Fakat anma insanın ardındaki tarihi yalnızca geride bırakmayıp, onunla yeniden, ama bu kez farklı bir bağ kurmasını içerir. Zira insanların kolektif bir eylem olarak şimdiki zamanda hatırladıkları geçmiş daima hareket halindedir ve böylece bu anma edimine dahil olan koşullar ve yüzleşmeler de buna bağlı olarak değişir.” Geçmişimi, gurur ya da acıyla inşa edilen algılar üzerine kurulmuş olarak hatırlayabilirim. Algılarımızı “özeleştiri karakteri barındıran yeni bir hatırlama kültürüyle” irdelediğimizde bugüne kadar algıladığımız gerçeklik değişebilir. Geçmişimizden ders alarak daha sağlıklı bir gelecek inşa etmek istiyorsak, “geçmişimizi geleceğe yoğunlaşan anlayışla” değerlendirmeliyiz. BUGÜNÜMÜZÜN GERÇEKLERİ Özgür ve özgün irademizden yararlanabilmemizin ikinci bileşeni bugünün gerçeklerini anlamak, açıklamak, betimlemek ve geleceğimizi inşa etmektir. Bugünün gerçeklerini anlayabilme, gelişmeleri anlatan dilin, başka bir deyişle kavramlarının içeriklerini bilmeyi gerektirir. Bugünün gerçeklerini anlamak için beş temel kavramı içselleştirmemiz gerekiyor: Analitik 3.0, Endüstri 4.0, İnsan Kaynağı 2.0, bağlantılı akıllı ürünler ve 3D baskının yaratacağı değişim ve dönüşümler. Analitik 3.0, enlileştirilmiş büyük veri bilgilerini bir ürünün içine gömerek piyasada karşılık bulan yeni ürün ve hizmetler sunabilmedir. Endüstri 4.0, internet ve bulut bileşim aracılığıyla makinelerin ve sistemlerin kendi aralarında iletişim sağlayarak, kaynakların etkin ve verimli kullanılmasında ileri verimlilik düzeylerine erişilmesidir. İnsan Kaynağı 2.0, yaklaşık yetmiş yıldır iyi bir okul, iyi bir iş üzerine kurulan kariyerin sürdürülmesinin gerek şartı olan insanın kendine sürekli yatırım yapabilecek biçimde motive edilmesine dayanır. Bağlantılı akıllı ürünler, internet ve bulut bileşim aracılığıyla yapay zeka ile donatılan ürün ve hizmetlerin insanlarla iletişim kurması, bu iletişimin etkileşimi ve eklemlenmesi ile yeni bir üretim iç örgütlenmesi, endüstri-devlet ilişkileri ve devletlerarası ilişki yapısının ortaya çıkacağına ilişkin öngörülerdir. 3D baskı ise, üretim sistemini, üretim sistemlerindeki karışılıklı-bağımlılık ilişkilerini değiştirmesi, sanayi sistemini yeniden kurgulamayı gerektiren gelişmelerin yaygınlaşması ve derinleşmesine fırsat yaratan teknolojik ilerlemedir. Bugün ister küçük ölçekli bir firmanın sahip yöneticisi olalım, isterseniz çok uluslu bir şirketin CEO’su, özeleştiri karakteri barındıran bir hatırlama kültüründen yoksunsak, günümüz gelişmelerini doğru adlar, bileşenleri bilinen kavramlar ve eğilimleri içeren bağlamlarıyla ele alan bir analiz yeteneği geliştirmemişsek, uzun dönemli geleceğimizi güven altına almamız çok güç olacaktır. değerler sisteminin de “mutlak doğru” olmadığını bilmek, kendimizle başa çıkmanın ilk adımıdır. İkinci adım, dünya genelindeki eğilimlerin farkında olmak, eğilimlerin fırsat ve tehditlerini zihnimizde netleştirmektir. Yeni bir dünyanın oluştuğuna hep birlikte tanıklık ediyoruz. Unutmayalım ki, canlıların uzun ömürlü olanları en akıllıları olmadığı gibi, en güçlüleri de değildir. Uyum yeteneği yüksek olanlardır. Şimdi hepimizin değişen dünyaya uyum gösterme ve doğru konumlanma yapma sorumlulukları var. Sanayi Devrimi’ni kaçırmış bir ülke olma ayıbını bir kez daha yaşamak istemiyorsak, değişimin yeni dilini kavramalıyız. KENDİMİZLE BAŞA ÇIKABİLMELİYİZ Kendimizle başa çıkamazsak, başkaları ve dışımızdaki sorunlarla da baş edebilmemiz bir hayli güç olabilir. Bilincin üç temel bileşeninden biri olan “kendi olanak ve kısıtlarımızı bilmek” gelecekle ilgili sağlıklı “öngörülerde bulunmanın ve önlemler almanın” gerek şartıdır. Kendimizle baş etmek için “kimliğimizi” dünün ve bugünün gerçeklerine uygun biçimde inşa etmiş olmamız gerekiyor. Kimlik, kendimizi “ötekinden” farklı gördüğümüz “değerler bütünü”dür. Değerlerimizin gerçekliğini, hayatın hakikatının mihengine vurmazsak, aşırı ya da noksan değerlendirme yapabiliriz. Kimliğimizi inşa ettiğimiz 43 Alternatif Pazarlar Bulgaristan ile dış ticaretimiz, 7 milyar dolara çıkabilir AB üyeliğinin ardından Bulgaristan, Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı pozisyonunu daha da güçlendirdi. Bugün Bulgaristan ile Türkiye arasındaki 4 milyar dolarlık dış ticaret hacmini, 7 milyar dolara çıkarma potansiyeli olduğu belirtiliyor. AB fonlarıyla büyük enerji, ulaşım, kanalizasyon, su arıtma gibi altyapı projeleri hayata geçiren Bulgaristan, Türk firmaları için önemli potansiyel vaat eden bir pazar. 44 Alternatif Pazarlar 45 Alternatif Pazarlar Aynı coğrafyayı paylaştığımız, uzun yıllar aynı sınırlar içinde yaşadığımız, her türlü ilişkimizin olduğu Bulgaristan’ın bugün Türkiye ile dış ticaret hacmi 4 milyar doları buluyor. Bulgaristan ile Türkiye’nin dış ticaret hacminin 7 milyar dolara çıkma potansiyeli olduğunu söyleyen Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Bulgaristan İş Konseyi Başkanı Yalçın Egemen, Bulgaristan’ın büyük bir kesiminin Türkiye ile bağı olduğunu ifade ederek, Türkiye’nin STK’larla bu potansiyeli hareketlendirip, ekonomiye katmasının çok önemli olduğunu belirtiyor. Kapı komşumuz olan Bulgaristan’ın Türkiye ile geçmişten gelen bir bağı olduğunu dile getiren Egemen, “Ülkelerimiz maalesef bunun geri dönüşünü alamıyor. Bunun için iki ülkenin de STK’larla bu gücü hareketlendirip, ekonomiye katması çok önemli. DEİK olarak bunu destekliyoruz” diyor. DEİK’in verilerine göre bugün Bulgaristan’da 800 bin civarında Türk yaşarken, ülkemizde de 2 milyondan fazla Bulgaristan göçmeni bulunuyor. Nüfusu 6-6.5 milyon civarında olan Bulgaristan’ın çalışan insan potansiyeli yüzde 30. AB ÜYELİĞİYLE EKONOMİK PERFORMANS ARTTI Eski bir Doğu Bloğu ülkesi olan Bulgaristan, 2007 yılında AB’ye tam üyelikle birlikte ekonomik performansını oldukça artırdı. 2004-2007 yılları arasında ortalama GSYİH artışı yüzde 6,1 olarak gerçekleşen Bulgaristan’da, 46 aynı dönemde giren sermaye ve kredi miktarında önemli artışlar yaşandı. 2008 itibariyle ülkeye giren sermaye miktarı GSYİH’nın yüzde 30’una ulaştı. Kişi başına düşen geliri AB ortalamasının üçte biri olan Bulgaristan’da düşük ücret seviyesi ve AB üyeliği beraberinde yatırımların artmasına neden oldu. Ancak yatırım artışına rağmen üretim artışı yavaş seyreden ülkede Bulgar firmaları AB üyeliği ile “Bulgaristan Ülke Profili” raporuna göre, 2009 yılından beri Bulgaristan ekonomisinin durgunluktan kurtulma süreci yavaş sürüyor. 2010-12 döneminde reel GSYİH yıllık yüzde 0.9 oranında büyüdü. 2010 yılında Bulgaristan ekonomisi yüzde 0.4, 2011 yılında yüzde 1.8, 2012 yılında da yüzde 0.6 oranında, 2013 yılında ise sadece yüzde 0.9 oranında büyüdü. 2014 a atleri e Ç alışma S v r e l il t a T Resmi 09.00‘dan bah 08.00esai saatleri; sa m da n’ ta elde bir saatlik is ar Bulg r sürüyor. Gen da ka a n 0’ .3 17 40 saat çalışıla öğleden sonra tada ortalama af H . or liy ri ve yemek arası i tatil. si ve pazar resm ülkede cumarte artan rekabet ortamında güç kaybına uğradı. Uluslararası mali krizin, 2008 yılının son çeyreği ile 2009 yılının tamamında ekonomi üzerinde ciddi etkileri oldu, iç ve dış ticaret hacmi azaldı, iç ve dış yatırımlar, konut fiyatları düştü, üretim, tüketim, inşaat sektörü daraldı. 2009 yılında Bulgaristan ekonomisi yüzde 5.5 oranında küçüldü. Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü’nün yılında yüzde 1.9 büyüdüğü tahmin edilen Bulgaristan’daki siyasi belirsizlik ve yatırımcı güveninin güçlü olmaması, Euro bölgesindeki hafif toparlanmaya rağmen, büyümeyi olumsuz etkiliyor. EKONOMİDE GELECEĞE YÖNELİK BEKLENTİLER Özel tüketim, sabit yatırım ve ihracatın etkisiyle 20152018 döneminde reel GSYİH büyümesinin ortalama yüzde 3.2 oranında (kriz öncesi yüzde 6’nın altında tahmin ediliyordu) seyredeceği öngörülen ülkede, kısa vadede yüksek işsizlikle beraber özel tüketim harcamalarının düşük oranlarda artması, pahalı borçlanma ve borç geri ödemeleri, yurtiçi talebi kısıtlıyor. Bütçe açığını kontrol etmek için kamu harcamalarının daraltılmasına rağmen son zamanlarda hükümet, sosyal huzursuzlukları engelleme doğrultusunda sosyal harcamaların artırılması planlanıyor. 2011-2013 döneminde ekonominin büyümesi ağırlıklı olarak AB fonlarının kullanımıyla desteklenen Bulgaristan’da 2015-2018 döneminde ihracat artışının, giderek artan ölçüde kullanılan AB fonlarının ve tüketici/ kurumsal bazlı yüksek güvenin, hızlı ekonomik büyümeye katkıda bulunacağı bekleniyor. Euro bölgesindeki yavaş büyümenin Bulgaristan’ın ihracatını sınırlayacağı öngörülüyor. 2015-2018 döneminde yurtiçi talebin güçlenmesi ve AB fonlarının kullanımının artmasıyla ortalama yıllık enflasyon oranının yüzde 2.8 oranında olacağı öngörülen Bulgaristan’da, ücret ve kredi büyümesinin krize kıyasla daha makul, ılımlı eğilim gösterip, fiyatlardaki yukarı yönlü baskıyı kısıtlayacağı bekleniyor. TÜRKİYE İHRACATTA İKİNCİ SIRADA Türkiye önemli bir ticaret ortağı durumunda olduğu Bulgaristan’ın 2014 yılı ihracatında ikinci sırada. AB TÜRKIYE’NIN BULGARISTAN’A IHRACATINDA POTANSIYEL ARZ EDEN ÖNEMLI SEKTÖRLERIN BAŞINDA; DEMIR ÇELIK, OTOMOTIV ANA VE YAN SANAYI, ELEKTRIKLI MAKINELER VE KABLOLAR, YAŞ MEYVE SEBZE, INŞAAT MALZEMELERI, IŞ VE MADEN MAKINELERI, MOBILYA, BEYAZ EŞYA, KUMAŞ, ALÜMINYUM INŞAAT MALZEMELERI, CAM VE SERAMIK INŞAAT MALZEMELERI, AMBALAJ MALZEMELERI GELIYOR. Alternatif Pazarlar üyeliğinin ardından Bulgaristan Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı olma pozisyonunu daha da güçlendirdi. Türkiye’nin Avrupa ülkeleriyle yaptığı ticaretin karayolu ile taşınan kısmının büyük bir bölümü Bulgaristan güzergahı kullanılarak yapılıyor. Ayrıca Bulgaristan, Balkanların coğrafi olarak merkezi konumunda. İstanbul, Kocaeli ve Bursa gibi Türkiye’nin üretim merkezlerine de çok yakın. Bulgaristan’ın AB üyeliği ve Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği’ne dahil olması nedeniyle ikili ticarette gümrük vergilerinin sıfırlanması, kurumlar ve gelir vergisi oranlarının yüzde ona düşmesi gibi gelişmeler nedeniyle Bulgaristan’ı Türk yatırımcıları gözünde cazip kılan özellikler daha da arttı. Türkiye’nin Bulgaristan’a ihracatı 2011 yılında 1.6 milyar dolarken, 2012 yılında 1.68 milyar, 2013 yılında 1.9 milyar, 2014 yılında 2 milyar dolara yükseldi. Türkiye’nin Bulgaristan’a ihracatında potansiyel arz eden önemli sektörler; demir çelik, otomotiv ana ve yan sanayi, elektrikli makineler ve kablolar, yaş meyve sebze, ama sı Vize U ygul e v t r o p a s Pa öncesinde vize yaretleri rının rının ülkeye zi Türk işadamla Türk işadamla lar yaşanıyor. uk rl zo a ze nd vi sı in ra temini sı iş ziyaretleri iç ığı kısa süreli ek olması ve bu ülkeye yapt ne kıyasla yüks ri le ke ül ki e lg r bö mesi arasında bedelinin diğe minin neticelen le iş ze vi e iz ile or. V başvuru tarihi ın başında geliy ğu bu sorunlar lu ma izinleri ve un ur uz ot n ni ra sı re sü üklerin yanı çl gü n r. Bu na şa ya ükler bulunuyo konusunda ininde de güçl m te aliyetli n m ni ri ek le ks in çalışma iz lemlerin yü iş su nu ko z sö şında güçlüklerin ba ığı geliyor. krasinin fazlal ro bü ve ı olmas ambalaj malzemeleri, şekerli ve çikolatalı mamuller, bisküvi, konserve meyve, sebze, kağıt ve karton, hazır giyim, elyaf ve iplik, ısıtma-soğutma ve havalandırma ekipmanı, ev inşaat malzemeleri, iş ve maden makineleri, mobilya, beyaz eşya, kumaş, alüminyum inşaat malzemeleri, cam ve seramik inşaat malzemeleri, 47 Alternatif Pazarlar tekstili, halı, aydınlatma ve ev aletleri olarak sıralanıyor. Başlıca ithal ürünlerimiz ise mineral yakıt, mineral yağlar, bakır, demir-çelik, yağlı tohum, meyve, elektrikli makine ve cihazlar, ağaç, ahşap eşya, plastik ve kurşundur. BULGARİSTAN’DA 18 MİLYON EUROLUK YATIRIM Bulgaristan Merkez Bankası verilerine göre Bulgaristan’daki Türk yatırımları 18 milyon euro değerinde. Türkiye Bulgaristan’ın yabancı yatırımcılar sıralamasında 12’nci konumda. Bulgaristan’daki Türk yatırımlarının yelpazesi geniş. Turizm, bankacılık, tekstil ve hazır giyim, ev aletleri, oto yedek parça, ulaştırma, alüminyum, PVC, gıda, su şişeleme, odun işleme yatırım yapılan sektörlerin başında geliyor. Ev tekstili, mobilya, inşaat malzemeleri, otel ve restoran donanımı, ambalaj sektörleri, Türk yatırımcılara Bulgaristan’da iş yapmaları açışından potansiyel vaat ediyor. Bulgaristan’da turizm sektöründe henüz yeterli tecrübe ve altyapı bulunmadığından Türkiye’nin turizm sektöründeki tecrübesinin Bulgaristan’ın turizm potansiyeliyle Karşılaştırmalı Ekonomik Göstergeler 2013 2014b2015b2016b 2017b2018b Reel GSYİH Büyüme Hızı (%) 0.9 1.9 2.8 3.2 3.4 3.5 Özel Tüketim (%) -2.3 1.7 2.5 3.1 3.4 4.0 GayriSafi Sabit Yatırım (%) -0.3 3.2 4.0 4.5 4.5 5.0 Mal ve Hizmet İhracatı (%) 8.9 6.0 5.0 4.9 5.6 6.1 Mal ve Hizmet İthalatı (%) 5.7 4.5 4.6 4.7 5.9 6.2 b:Öngörü Kaynak: The Economist Intelligence Unit 48 Alternatif Pazarlar birleştirilmesi ülkemize kazanç sağlayacaktır. Büyük bir altyapı eksikliği bulunan Bulgaristan’a AB’nin çeşitli programlarından 2013 yılına kadar yaklaşık 7-8 milyar Euro civarında fon sağlandı ve bu fonların önemli bir kısmı su şebekesi, kanalizasyon, su arıtma, metro, karayolu, limanlar, havalimanları ve demiryollarının inşaatı ve rehabilitasyonuna tahsis edildi. AB fonlarının da yardımıyla bazı büyük enerji, ulaşım, kanalizasyon, su arıtma vb. altyapı projeleri hayata geçirilmeye başlandı. Bulgaristan bu bakımdan Türk müteahhitlik firmaları ve inşaat malzemeleri üreticileri için önemli potansiyel vaat eden bir pazar. Türk müteahhitlik firmaları bu doğrultuda Bulgaristan’da yeni işler üstleniyor. Bununla beraber, 2009 yılında mali krizin Bulgaristan’da müteahhitlik sektörünü önemli ölçüde olumsuz etkilemesi, Türkiye’nin Bulgaristan’da gerçekleştirdiği müteahhitlik hizmetlerinde bir durgunluk yaşanmasına sebep oldu. Türkiye-Bulgaristan yatırım ilişkileri Bulgaristan’daki en önemli Türk yatırımı Şişecam’ın Tırgovişte’deki iki fabrika projesine yaptığı toplam 380 RESMİ TATİLLER 1 Ocak Yeni Yıl Tatili 3 Mart Özgürlük Günü 1-2 Mayısİşçi Bayramı 24 Mayıs Slav Dili Günü 25-26 Aralık: Noel Tatili milyon dolarlık yatırımdır. Söz konusu fabrikalarda düzcam ve zücaciye üretiliyor ve üretimin büyük çoğunluğu ihraç ediliyor. Bulgaristan’da en büyük direk yatırımcı konumundaki Şişecam, Tırgovişte’deki tesislerinde 2011 yılı başında yeni bir fabrika daha açtı. Yeni fabrikada Balkanlar ve Avrupa için otomobil camı üretiliyor. Ülkede iki Türk sermeyeli banka (Ziraat Bankası ve D-Commerce Bank) faaliyet gösteriyor. Ziraat Bankası başta Filibe ve Kırcaaali kentleri olmak üzere dört yeni şube üretiminde Kom, ağaç ürünleri imalatında Kastomonu Entegre’nin Gabrovnitsa adı ile üretim yapan işletmesi, tekstil üretiminde Şahinler ve Santinelli, ilaç üretiminde Nobel Pharma, Bulgaristan’daki önemli Türk yatırımlarıdır. Etap Adres isimli Türk firma ülkede otobüs işletmeciliği yapıyor. Taç, Eczacıbaşı Vitra, Eti, Ülker, Sarar, İstikbal, Doğtaş, Yağmur, Isuzu, BMC, Temsa, Polisan, Betek ve Beko ülkede bulunan Türk markaları arasında. daha açmak için çalışıyor. Halihazırda 16 şubesi bulunan D-Commerce Bank ise 14 yeni şube daha açmayı hedefliyor. Sofya ve Filibe’deki Princess otellerinin işletmesini Mart 2008’de Dedeman firması üstlendi. Firma, kış turizm merkezi Bansko ve SPA turizmi merkezi Velingrad’da bulunan iki otelin işletmesini daha üstlenmeyi planlıyor. Temizlik ve hijyen ürünlerinde Hayat Kimya, otomotiv yedek parça üretiminde Tekno-Aktaş, elektrikli devre üretiminde MikroAk, şişelenmiş su Türkiye-Bulgaristan Ticaretinin Seyri (Milyon Dolar) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 20112012 2013 2014 2015 Ocak-Şubat İhracat622 894 1.179 1.568 2.060 2.152 1.389 1.497 1.623 1.685 1.972 2.041250 İthalat 689 959 1.1901.6631.952 1.840 1.1171.702 2.4752.754 2.7602.847 399 Hacim 1.311 1.8542.3693.2314.012 3.9912.505 3.200 4.0984.439 4.732 4.889 649 Denge-68 -65-11 -95 109 312272 -205 -852-1.069 -789-806-149 Kaynak: TÜİK 49 Avrupa penceresinden G-20 VE TÜRKİYE’NİN DÖNEM BAŞKANLIĞI TÜRKİYE, BUGÜNE KADAR G-20 NEZDİNDE YETERİNCE TEMSİL EDİLMEYEN DÜŞÜK GELİRLİ GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN SESİ OLMA MİSYONUNU BENİMSEDİ. TÜRKİYE, BU BÖLGELER İLE GELİŞMİŞ ÜLKELER ARASINDA STRATEJİK BİR KÖPRÜ ROLÜNÜ ÜSTLENMİŞ DURUMDA. 50 Dünya çapında ekonomik ve mali istikrarı sağlamak amacıyla kurulan G-20 günümüzde küresel ekonomik yönetişime yön veren önemli bir istişare platformu konumuna dönüştü. Küreselleşme süreciyle beraber oluşan yeni ekonomik koşullar ve ortaya çıkan yeni fırsat ve aynı zamanda zorluklara karşı G-20’nin öncelikleri de buna paralel olarak değişim gösteriyor. 1 Aralık 2014 tarihi itibariyle G-20 Dönem Başkanlığı’nı üstlenen Türkiye de Başkanlık sürecinin yol haritasını çizmiş ve bunu geçmiş G-20 dönem başkanlıklarının öncelikleri ve dünya gündeminde ön plana çıkan konuları dikkate alarak belirlemiştir. G-20’NİN KURULUŞU VE GELİŞİM SÜRECİ 1990’lı yıllarının sonunda Asya ve Latin Amerika’daki gelişmekte olan bazı ülkelerde ve Rusya’da ardarda meydana gelen mali krizin tüm dünyayı sarsan mali istikrarsızlık ortamına dönüşmesi karşısında G-7/G-8 grupları yetersiz kalırken, daha güçlü bir dayanışma sisteminin oluşturulması gereksinimi ortaya çıktı. Bu gruplar ile oluşturulan ekonomik dayanışmaya, gelişmiş ülkelerin yanı sıra uluslararası arenada önemli ekonomik aktör olma yolunda hızla ilerleyen gelişmekte olan ülkelerin de dâhil edilmesi kaçınılmazdı. Nitekim Eylül 1999’da bir araya gelen G-7 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları’nın, temel ekonomik ve mali politikalar konularında ülkeler arasında işbirliğinin daha fazla teşvik edilmesi gerektiğini belirtmeleri üzerine, aralık ayında G-8’nın yanı sıra kilit bölgesel ekonomik aktörleri de bir araya getiren G-20 grubu oluşturuldu. Böylelikle, mali krizler ardından kurulan G-20’nin ilk önceliği, finansal kırılganlığı azaltıp, küresel ekonomik ve mali istikrarı yeniden sağlamak oldu. Ayrıca G-20 ile ülkeler arasında işbirliğini güçlendirerek, küreselleşme sürecinde meydana gelebilecek sorunlara karşı daha etkin bir şekilde mücadele edilmesi de öngörüldü. Ancak kısa zamanda, G-20’nin bu görevler ile yetinmeyeceği, daha kapsamlı ekonomik ve mali sorunları da ele alacağı anlaşılıyor. Örneğin, ABD’de meydana gelen Eylül 2001’deki terör saldırıları ardından, G-20 terörizmin finansmanına karşı önlemler alınması konusunda girişimlerde bulundu. Bunun yanı sıra, G-20’nin gündeminde demografik sorunlar, kalkınma yardımları, sürdürülebilir büyüme ve enerji gibi konular da giderek önem kazanmaya başladı. 2008 yılında ABD’de başlayan ve tüm dünyaya hızla yayılan küresel mali kriz sonrasında, G-20 toplantıları ülkelerin bakanları ve merkez bankaları başkanlarının yerine artık devlet ya da hükümet başkanları düzeyinde gerçekleşmeye ve BM gibi birçok uluslararası kurumların da G-20 Zirvesi’ne katılımlarının teşvik edilmeye başlanmasıyla G-20’de yeni bir döneme geçilmiş oldu. Ayrıca küresel krizin etkilerinin hızla hissedilmeye başlanmasıyla, G-20, öncelikli olarak ekonomik teşvik paketlerinin koordinasyonunun sağlanması, uluslararası finansal sisteme ilişkin düzenleyici çerçevenin geliştirilmesi, küresel finansal sisteminin kaidelerinin güçlendirilmesi, uluslararası finansal kuruluşların reforma tabi tutulmaları, bankalar ve diğer mali aktörlere uygulanan kuralların sıkılaştırılmasına yönelik bir tutum içine girdi. G-20 kapsamında ayrıca, ülkeler arasında küresel dengesizliklere karşı işbirliğinde bulunulmasına ve özellikle kriz döneminde artma olasılığı yüksek olan ticarette korumacılığın önlenmesine yönelik çalışmalara ağırlık verildi. Enerji güvenliği, iklim değişikliği ve yolsuzlukla mücadele gibi konularda da işbirliği arayışlarında bulunmaya başlandı. Tüm bunların yanı sıra, küreselleşme sürecinde rol alan ve etkilenen aktörlerin sayısının giderek artması üzerine, 2010 yılında Güney Kore’nin G-20 Başkanlık Dönemi’nde, başta iş dünyası ve sivil toplum örgütleri gibi devlet dışı aktörleri ve G-20’ye üye olmayan ülkeleri de içine alan danışma mekanizmalarının geliştirilmesine ön ayak olunarak G-20’de önemli İKV Kıdemli Uzmanı SELEN AKSES Avrupa penceresinden bir diğer gelişme yaşandı. Ayrıca, G-20 nezdinde, az gelişmiş/düşük gelirli ülkelerin de küreselleşme sürecinde karşılaştıkları sorunlara karşı verdikleri mücadeleye destek verilmesi giderek önem kazandı. Bu nedenle geçtiğimiz yıllar içinde, kalkınma konularının (altyapılar, gıda güvenliği ve tarım verimliliği) da önemli gündem maddeleri arasında yer almaya başladıkları gözlemleniyor. KOBİ’lerin de uluslararası ekonomik arenada giderek önemli rol üstlenmeleri üzerine, onların küreselleşme sürecinde oluşan yeni ekonomik koşullara daha kolay adapte olabilmelerini sağlamak önem kazanıyor. TÜRKİYE’NİN G-20 DÖNEM BAŞKANLIĞI Küresel ekonomik konjonktürün gündemi göz önünde bulundurularak, Türkiye ile G-20 Dönem Başkanlığı’nın önceliklerinin başında uluslararası ekonomik sistemin dayanıklılığının artırılması, ekonomik büyümenin canlandırılması ve sürdürülebilirliğin desteklenmesi yer alıyor. 2008 küresel mali kriz sonrasında, G-20 üye ülkeleri için dünya ekonomisinin canlandırılması, istihdam imkânlarının arttırılması ve küresel ekonomik dengesizliklere karşı el birliğiyle mücadele edilmesi ön plana çıkmış durumda. Böyle bir ortamda, G-20 Dönem Başkanlığı’nın, Türkiye gibi kriz sürecinde başarılı bir sınav veren bir ülke tarafından yürütülmesi bu anlamda manidardır. Türkiye ayrıca, G-20 Dönem Başkanlığı sürecinde düşük gelirli gelişmekte olan ülkelerin sesi olmaya çalışarak bu ülkeler ve gelişmiş ülkeler arasındaki işbirliğini güçlendirmeyi hedefliyor. Dünya çapında ekonomik büyümeyi canlandırmak ve aynı zamanda güçlü, sürdürülebilir ve dengeli bir ekonomik büyüme eğilimini geliştirmek adına G-20 ülkeleri arasında makroekonomik politika işbirliğinin iyileştirilmesi, Türkiye’nin G-20 Dönem Başkanlığı’ndaki öncelikleri arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra, yatırım ortamını iyileştirerek altyapılara ve KOBİ’lere yönelik yatırımların teşvik edilmesine de büyük önem veriliyor. Küresel mali kriz sonrasında meydana gelen ekonomik durgunluğu takiben, önceki dönem başkanlıklarında olduğu gibi, Türkiye için de, başta daha kaliteli iş imkânları olmak üzere istihdam yaratılması olgusu öncelikli gündem maddesi oluşturmaya devam ediyor. Başkanlık döneminde, Türkiye’nin en önemli görevlerinden birisini de İstihdam Planları’nın hayata geçirilmesini sağlayarak kadınların işgücüne katılımlarının iyileştirmesi ve gençler arasındaki işsizliğin azaltılması hedefleniyor. Dış ticaretin ekonomik büyümeye sağladığı katkıları göz önünde tutan G-20 liderlerinin, korumacılığa karşı verdikleri taahhütler ışığında Türkiye, çok taraflı ticaret sistemine yönelik çabaları da dönem başkanlığı boyunca desteklemeye devam ediyor. Türkiye’nin ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin KOBİ’lerinin dünya ticaretine ve küresel değer zincirlerine daha kolay entegrasyon sağlayabilecekleri imkânların değerlendirilmesi hususuna önem veriliyor. Uluslararası ekonomik sistemin dayanıklılığını arttırmaya yönelik Türkiye’nin dönem başkanlığı sırasında önemli adımlar atması bekleniyor. Bu kapsamda, özellikle yeni finansal düzenleyici çerçevenin hayata geçirilmesi, daha adil ve daha kapsayıcı bir uluslararası vergi sistemine yumuşak bir geçiş sağlanması ve daha etkin uluslararası bir finansal çerçeve oluşturmak suretiyle gözetim mekanizması alanındaki IMF reform sürecinin tamamlanması hedefleniyor. Tüm bunların yanı sıra, Türkiye’nin başkanlık sürecinde ayrıca yolsuzlukla mücadele edilmesi ve şeffaflığın artırılmasına da büyük önem veriliyor. Gerekli önlemlerin alınmasıyla, sadece uluslararası ekonomik sistemin gelecekteki olası krizlere karşı dayanıklılığının artırması hedeflenmeyip, aynı zamanda daha adil ve eşit koşullarda işleyen bir rekabet ortamının sağlanması isteniyor. Türkiye, başkanlık sırasında, sürdürülebilirliği desteklemek adına kalkınma, sürdürülebilir enerji ve iklim değişikliği gündemlerini öne çıkarmış bulunuyor. Şöyle ki, eylülde düzenlenecek BM Zirvesi’nde 2015 Sonrası Kalkınma Gündemi’nin kabul edilmesi söz konusu olduğu için kalkınma önemli bir gündem maddesi teşkil ediyor. Benzer şekilde, aralıkta düzenlenecek BM İklim Değişikliği Konferansı’nda iklim değişikliği alanında uluslararası bir anlaşmaya varılması beklenmesi doğrultusunda iklim değişikliği konusu da öncelikler arasında yer alıyor. Enerji sürdürülebilirliği alanında ise, enerji kaynaklarına erişimin kolaylaştırılması, yenilenebilir enerjiye yönelik yatırımların çoğaltılması ve enerji şeffaflığının arttırılmasına ilişkin önlemlere odaklanılıyor. Tüm bunlar bir yana Türkiye ayrıca, bugüne kadar G-20 nezdinde yeterince temsil edilmeyen düşük gelirli gelişmekte olan ülkelerin sesi olma misyonunu benimsedi. Türkiye, bu bölgeler ile gelişmiş ülkeler arasında stratejik bir köprü rolünü üstlenmiş durumda. Buna göre, başkanlık döneminde, söz konusu ülkelerin ihtiyaçlarına ve maddi konularına ve bu ülkelerin dünya ekonomisine entegrasyonlarına öncelik tanınıyor. Bu kapsamda da, gıda güvenliğinin sağlanması konularına büyük önem verilerek, Türkiye, Gıda Güvenliği ve Beslenme Çerçevesi’ni uygulayacak ilk G-20 Dönem Başkanı konumuna geçti. G-20 Başkanlığı, Türkiye için uluslararası platformdaki ağırlığını arttırması ve özellikle gelişmekte olan ülkeleri temsil ederek bölgesel güç olarak konumunu güçlendirmesi için önemli bir fırsat niteliğini taşıyor. Bu da, AB’nin önemli bir bölgesel güç olma hedefi doğrultusunda, ileri bir safhadaki AB aday ülke konumundaki Türkiye’nin de kendini göstermesi açısından bir imkân doğuruyor. 51 Gezgin Eşsiz tarihi ve doğasıyla dikkat çeken Kapadokya son yıllarda sadece olağanüstü doğal güzellikleriyle değil; balon turu, safari, trekking gibi alternatifleriyle de yerli ve yabancı turistlerin çekim merkezi haline geldi. Özellikle hafta sonu tatilleri için muhteşem bir seçenek sunan Kapadokya’ya kısa bir uçak yolculuğuyla kolayca ulaşabilirsiniz. Ülkemizin en önemli turizm bölgelerinden biri olan Kapadokya’da Ürgüp, Göreme ve Avanos öne çıkmış olsa da bölgede birbirinden ilginç oluşum ve daha birçok görülmesi gereken yer bulunuyor. Peri bacaları ve yeraltı şehirleri ile ünlü Kapadokya’da; rüzgar, yağmur, kar ve akarsuların aşındırmasıyla çeşitli oluşumlar ortaya çıkmış. Bölgedeki yumuşak kayaları sabırla oyanlar, kendilerine barınak ve kilise yapmış, bazılarının duvarlarını resimlerle süslemişler. Ürgüp ve Göreme peri bacalarıyla özdeşleşse de son yıllarda Kapadokya’nın turizm gelirinin yüzde 44’ü balondan elde ediliyor. Yerli ve yabancı turistlerin nerdeyse artık balona binmek için gittiği Kapadokya’da 2002 yılında altı işletmede 31 balon çalışırken bugün işletme sayısı 25’e, balon sayısı 195’e çıkmış. Bugün peri bacaları ve balonlarıyla ünlü olsa da Kapadokya bölgesi yeryüzü şekilleri açısından dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir yapıya sahip. Bu yapı nedeniyle de bölgenin ülke turizmindeki payı büyük. Bölgenin özelliklerini ve ekonomiye nasıl katkı sağladığını görmek için, Avanos, Ürgüp, Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak Yeraltı Şehirleri, Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin, Güllüdere Vadisi, Paşabağ- Zelve gibi belli başlı yerleri gezmek gerekiyor. 52 BİR SAATLİK BİR UÇAK YOLCULUĞUYLA, ŞEHRİN TÜM KARMAŞASINI GERİDE BIRAKMAYA, EŞSİZ TARİHİ VE OLAĞANÜSTÜ DOKUSUYLA KAPADOKYA’DA MASALSI BİR YOLCULUĞA ÇIKMAYA NE DERSİNİZ? PERİBACALARI VE YERALTI ŞEHİRLERİYLE ÜNLÜ KAPADOKYA’NIN MUHTEŞEM COĞRAFYASINA BALONLA HAVADAN BAKABİLİR, SAFARİ VE TREKKING İLE DOĞADA KEYİFLİ SAATLER GEÇİREBİLİRSİNİZ. Gezgin ŞİMDİ, EŞSİZ DOĞASIYLA DİKKAT ÇEKEN KAPADOKYA ZAMANI 53 Gezgin TARİHİ M.Ö.’ YE DAYANIYOR Kapadokya’ya insan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanıyor. Hititler’in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuş. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu’nun baskısından kaçan Hıristiyanlar için bir sığınak haline getirmiş. Başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerine yayılan Kapadokya bölgesi, adeta doğa ve tarihin bütünleştiği bir yer. Coğrafi olaylar peri bacalarını oluştururken, tarihi süreçte insanlar da bu peri bacalarının içlerine evler, kiliseler ve manastırlar oymuş, bunları fresklerle süsleyerek binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımış. Kapadokya’nın yazılı tarihi Hititlerle başlıyor. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun da önemli kavşaklarından biri. M.Ö. 12’nci yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlıyor. Bu dönemde Asur ve Frigya etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen oluyor. Bu Krallıklar M.Ö. 6’ncı yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürüyor. Bugün kullanılan Kapadokya adı, Pers dilinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına geliyor. M.Ö. 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratıyor, ama Kapadokya’da büyük bir dirençle karşılaşıyor. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kuruluyor. M.Ö. 3’üncü yüzyıl sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlıyor. M.Ö. 1’inci yüzyıl ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanıyor ve tahttan indiriliyor. M.S. 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma’nın bir eyaleti oluyor. M.S. 3’üncü yüzyılda Kapadokya’ya Hıristiyanlar geliyor ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi oluyor. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artıyor. Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yer olduğundan derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oyulan sığınaklar, Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturuyor. 54 KAPADOKYA’NIN KENDİNE HAS EVLERİ VE GÜVERCİNLİKLERİ Bölgenin tek mimarı malzemesi olan taş yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenebiliyor ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanaklı bir yapı malzemesine dönüşüyor. Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almış. Gerek avlu gerekse ev kapılarının malzemesi ahşap. Kemerli olarak yapılmış kapıların üst kısmı stilize sarmaşık veya rozet motifleriyle süslenmiş. Kayalara oyulmuş geleneksel Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile getiriyor. Bu evler 19’uncu yüzyılda yamaçlara inşa edilmiş. Güvercinlikler ise 19’uncu yüzyılın sonlarında ve 18’inci yüzyılda yapılmış küçük yapılar. İslam resim sanatını göstermek açısından önemli olan güvercinliklerin bir kısmı manastır veya kilise olarak inşa edilmiş. Güvercinliklerin yüzeyi yöresel sanatçılar tarafından zengin bezemeler, kitabeler ile süslenmiş. Bölge şarapçılık ve üzüm yetiştiriciliği ile de ünlü. Yeraltı şehirleri, kaya oyma evleri ve kaya kiliseleriyle bir harikalar diyarı olan Kapadokya’ya gidip de Derinkuyu ve Kaymaklı Yeraltı şehirlerini görmemek olmaz. Uçhisar kalesine ve Erciyes dağına çıkıp, bütün Kapadokya bölgesine yukarıdan bakmak gerekir. Göreme açık hava müzesini görüp insanoğlunun neler yapabileceğine şahit olmalısınız. Güvenirlik vadisini, Zelve açık hava müzesini görmeden dönmeyin. Derbent vadisini, Üç Güzeller peri bacalarını, Kızıl Çukur’da güneşin batışını ve doğuşunu KAPADOKYA (KAPPADOKİA) BÖLGESİ 60 MİLYON YIL ÖNCE; ERCİYES, HASANDAĞI VE GÜLLÜDAĞ’IN PÜSKÜRTTÜĞÜ LAV VE KÜLLERİN OLUŞTURDUĞU YUMUŞAK TABAKALARIN MİLYONLARCA YIL BOYUNCA YAĞMUR VE RÜZGAR TARAFINDAN AŞINDIRILMASIYLA ORTAYA ÇIKMIŞ. Gezgin ve mehtabı seyretmeyi ihmal etmeyin. Hele Kapadokya’ya gidip de Ürgüp’ü görmemezlik etmeyin. Çünkü Kapadokya’nın kalbi Ürgüp’te atar, orası akşamları hep cıvıl cıvıldır. Ürgüp Temenni tepesine çıkıp çay ve kahve yudumlamanın keyfini hiçbir yerde çıkaramazsınız. ÜRGÜP MÜZESİ VE KÜTÜPHANESİ Her mevsimi, her günü her saati bir başkadır Kapadokya’nın. Kayaların sabah güneşiyle başka bir renkte, öğlen güneşiyle başka bir renkte ve akşam güneşiyle tamamen başka bir renkte olduğuna şahit olursunuz Kapadokya’da. Kış mevsiminde peri bacalarının üzerinde karın ne kadar güzel durduğunu yaşamanın zevki bambaşkadır. İlkbaharda yeşille sarı o kadar güzel sarmalar ki birbirini. Yaz mevsiminde kayaların serin gölgelerinde uzanmak apayrı bir zevk verir insana. Gezilip görülecek yerler çok yakındır birbirine. Ama mutlaka detaylı bir şeklide gezilmelidir. Değilse bir anlamı kalmaz. Yerüstü ve yeraltı güzellikleri görüp, balonla eşsiz coğrafyayı gökyüzünden izledikten sonra bölgeyle ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek için Ürgüp Müzesi ve Kütüphanesi’ne gitmeniz gerekir. Kütüphanede Fransız sanat tarihçisi Guillaume de Jerphanion gibi hayatının bir bölümünü Kapadokya’da geçirerek bölge hakkında incelemeler yapmış ünlü yazarların eserleri bulunuyor. Bu önemli belgelerin ve diğer el yazması eserler herkese açık. Cumhuriyet döneminin ilk kütüphane müdürü olan Mustafa Güzelgöz dünya üzerinde ilk defa eşeklerle köylere kitap ulaştırmış ve böylelikle 1963 yılında dünyada “Yılın Kütüphanecisi” seçilmiş. ABD Başkanı John F. Kennedy bir jip armağan edince, eşekler Yahyalı’nın halıları, kilimleri, heybeleri ve yazmaları bulunuyor. Tabi bir de orada tatmanız gereken yöresel tatlar var. Mesela testi kebabı, güveç, mantı, sac tava, pastırmalı kuru fasulye, kiremit tavuk, kiremit alabalık, şömine sote ve fırından yeni çıkmış pideler yörenin en lezzetli yiyecekleri. Cumartesi günü kurulan Ürgüp pazarından köylülerin imal ettiği süt mamulleri ile bal, yoğurt ve çökelek peyniri de alabilirsiniz. İri taneli kabak çekirdeği, patates, çavuş üzümü, kayısı diğer bölgesel tatlar arasında. emekli edilmiş. Bugün Ürgüp Kütüphanesi 150 bin ciltlik çok önemli bir arşive sahip. HEDİYELİK EŞYA ALMADAN DÖNMEYİN! Kapadokya’nın hemen her yerinde rastladığınız hediyelikler arasında; bölgeye özgü bez bebekler, el işi dantel ve oyalar, mermer biblolar, çeşitli taşlar, maket peribacaları, bakır işi çeşitli ev eşyaları, el örgüsü yün başlık, eldiven ve değişik renkte çoraplar, Avanos 55 KEŞİF DÜNYADA ÜCRETSİZ GEZİLECEK EN İYİ MÜZELER MÜZELER, YAPILAN SEYAHATLERDE GEZİLEN ŞEHİRLERİN EN İLGİ ÇEKİCİ VE GÖRÜLMEYE DEĞER YERLERİ ARASINDA BULUNUYOR. AYRICA MÜZE ZİYARETLERİ BİR ŞEHRİ VE BİR KÜLTÜRÜ TANIMANIN DA EN GÜZEL YOLLARINDAN BİRİ. DÜNYANIN DÖRT BİR TARAFINA YAPTIĞINIZ SEYAHATLERDE ÜCRETSİZ ZİYARET EDEBİLECEĞİNİZ VE MUTLAKA GÖRÜLMESİ GEREKEN MÜZELER OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ? BRITISH MUSEUM-LONDRA 1753 yılında kurulan British Museum, dünyanın en eski ve en büyük müzelerinden biri. Sekiz milyonun üzerinde bir koleksiyona sahip olan müzede eski çağ uygarlıkları, sikkeler, çizim ve sanat eserleri bölümleri bulunuyor. Reşit taşı, Asur kabartmaları, gemi mezarlığı ve 4 bin yıllık paralar müzenin en önemli eserleri arasında yer alıyor. Anadolu topraklarına ait birçok tarihi eserin yer aldığı müzeyi Londra’da ücretsiz ziyaret edebiliyorsunuz. VATİKAN MÜZESİ-VATİKAN Vatikan müzesinin koleksiyonunda dünyaca ünlü heykeller ve Rönesans sanatının ünlü sanatçıları Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Raphael gibi isimlerin başyapıtları sergileniyor. 1503 yılında Julius II tarafından oluşturulan müzeye her yeni papa döneminde çok önemli sanat eserleri kazandırılmış. Müze kompleksinin en dikkat çeken noktaları Sistine Şapeli ve Raphael’in odalarıdır. Vatikan Müzesi’ni her ayın son pazar günü ücret ödemeden dolaşabiliyorsunuz. 56 KEŞİF DOĞA TARİHİ MÜZESİ-NEW YORK New York’ta bulunan Doğal Tarih Müzesi’nde doğal yaşama dair 32 milyon eser bulunuyor. Dev dinazorlar, köpek balıkları, mamutlar, canlı kelebekler, üç boyutlu doğa hayatı canlandırmaları, dev ağaç gövdeleri başta olmak üzere doğa hayatına dair aklınıza ne gelirse bu müzede görmeniz mümkün. Ben Stiller’in ‘’Müzede Bir Gece’’ filminin geçtiği yer olan müze’nin ücretli ve ücretsiz gezilebilecek bölümleri bulunuyor. METROPOLITAN SANAT MÜZESİ-NEW YORK Dünyanın en geniş koleksiyonlarından birine sahip olan Metropolitan Sanat Müzesi’nde yaklaşık 2 milyon sanat eseri bulunuyor. 19’uncu yüzyıldan bu yana dünyadaki çok çeşitli medeniyetlere ait sanat eserleri bu müzede toplanmış. 17 dönümlük bir alana yayılan müzede Eski Mısır’dan Ortaçağ eserlerine, İslam dünyasından Uzakdoğu kültürüne kadar çok geniş yelpazede önemli sanat eserleri sergileniyor. Müzeye giriş aslında ücretsiz fakat ziyaretçilerden belli miktarda bağış yapmaları isteniyor. ÇİN ULUSAL MÜZESİ-BEIJING Tiananmen Meydanı yakınında bulunan Çin Ulusal Müzesi 200 bin metrekarelik bir alana sahip. Ücretsiz gezebileceğiniz müzenin içerisinde 1 milyon 200 bin sanat eseri yer alıyor. 1912 yılında kurulan bu müzede 48 sanat galerisi, hediyelik eşya dükkanları, sinema salonu, restoranlar ve kitapevleri bulunuyor. Birçok Buda heykelinin bulunduğu müzenin en ilginç eserlerinden biri ise dünyanın ilk buzdolabı diyebileceğimiz taştan oyulma bir sandık. LOUVRE MÜZESİ-PARİS Dünyanın en ünlü müzelerinden biri olan Louvre, her ayın ilk pazar günü ücretsiz ziyaret edilebiliyor. Da Vinci Şifresi kitabından sonra popülaritesini iyice arttıran Paris’teki bu müzede 35 bin sanat eseri bulunuyor. Bu sanat eserlerinin içerisinde en önemli olanı ise Mona Lisa tablosu. 57 Sağlık Diyabeti çevresel etkiler artırıyor “Şeker hastalığı” olarak bilinen diyabet, son yıllarda grip kadar yaygınlaştı. Diyabetli sayısı on yıl öncesine oranla iki kat arttı. Uzmanlara göre; kalp, damar ve sinir sistemi rahatsızlıklarına neden olduğu gibi göz damarlarında ve böbreklerde kalıcı hasarlara da yol açabilen bu hastalık sağlığı ciddi anlamda tehdit ettiği için şeker taraması yaptırmak gerekiyor. 58 Sağlık Diabetes Mellitus (DM), pankreasın yeterli insulin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu oluşan ve insülin üreten hücrelerin azalması ile devam eden kronik bir hastalık. Uzmanlara göre beslenme şekli, stres, yaşam tarzı gibi çevresel etkenler diyabetin çıkışını hızlandırabiliyor. Yaşam fonksiyonlarımızın devam edebilmesi için kandaki şeker düzeyinin belli bir seviyede olması gerektiğini dile getiren Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Ferhan Mantar, kırk yaşın üstündekilerin, kilolu ve genetik yatkınlığı olanların şeker taraması yaptırması gerektiğini belirtiyor. Kandaki şeker düzeyi belli bir seviyede olduğunda yaşamsal fonksiyonlarımızın devam edebildiğini söyleyen Mantar’a göre diyabette, olması gerekenden daha yüksek şeker kanda tespit ediliyor. Şekerin fazlalığının kısa ve uzun vadede vücuda zarar verdiğini anlatan Mantar, “Çok su içme, sık idrara çıkma, fazla yiyip buna rağmen kilo alamama gibi durumlar diyabetin belirtileri arasında yer alıyor. Aşırı halsizlik, kas güçsüzlüğü, iyileşmeyen yaralar ve özellikle kadınlarda görülen iyileşmeyen ve tekrarlayan idrar yolu ve genital enfeksiyonlar da belirti olarak sayılabilir” diyerek diyabetin belirtilerini anlatıyor. Diyabet, Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bunların dışında gebelikte ve pankreas organının hasarına bağlı olarak gelişen diyabet de var. Tip 1 diyabette vücudun kendi bağışıklık sistemi pankreasta insülin üreten hücrelere karşı antikorlar oluşturuyor. Buradaki hücreleri öldürmesi yüzünden insülin yetersizliği söz konusu oluyor. Tip 2 diyabet ise daha çok beslenme alışkanlıkları, genetik özellikler, çevresel faktörler, stres ve obezite nedenleriyle oluşuyor. Genelde düzensiz ve yanlış beslenmenin, spordan yoksun bir hayatın şişmanlığa neden olduğuna dikkat çeken Dr. Mantar, “Kişinin vücudunda özellikle yağ ve kas dokusunda pankreastan yeterince insülin üretilmesine rağmen hedef organlarda insülin şekerinin yeterince kullandırılmaması sonucu şeker yükselmeye başlıyor” diyor. “ŞEKER TARAMASI İÇİN BİLİNÇLENME ŞART” Şeker kontrol edilmediğinde beyne giden damarlarda tıkanıklıklar oluşabildiğini vurgulayan Mantar, konuyla ilgili görüşlerini şöyle paylaşıyor: “Aynı şekilde göz damarlarına da zarar gelebiliyor. Hatta bu durum zaman zaman görme kayıplarına kadar gidebiliyor. Böbrek damarı da bundan etkilenebiliyor ve böbrek yetmezliği başlayıp hastanın diyalize girmesine neden olabiliyor. Ayak damarlarında veya sinirlerinde duyu kayıpları oluştuğu için travmaya, kesiğe ya da yanmaya karşı acı hissi azalabiliyor. Bu nedenle yaralanmalar artabiliyor. Tüm bunları yaşamamaları için insanları şeker taraması konusunda bilinçlendirmeliyiz.” Son yıllarda Türkiye’de bilinen diyabetli sayısının yüzde 8’lerden yüzde 13’lere yükseldiğine dikkat çeken Dr. Mantar, bu konuda şu bilgileri veriyor: “Yüzde 30’un üzerinde bir artış var. Özellikle obezite ile paralel olarak 10 yıl öncesine göre diyabetli sayısı iki katına çıktı. Bir bu kadar da bilinmeyen diyabetli var. Erken tarama gerekiyor. Kişiler risk grubundaysa yani kırk yaş üstündeyse, vücut kitle endeksi normalden fazlaysa, ailede diyabetli varsa mutlaka şeker yükleme testiyle ileri şeker taraması yaptırılmalı.” DENGELİ BESLENME ÇOK ÖNEMLİ! Uzmanlara göre, beslenme ile diyabet arasında önemli bir bağ var. Bu nedenle sağlıklı beslenme büyük önem taşıyor. Midenin boşalma süresinin, iki buçuk ile dört saat arasında değiştiğini belirten uzmanlar, kesinlikle üç ana öğün üç de ara öğün şeklinde beslenmeyi tavsiye ediyor. Karbonhidratların glikozun ana kaynağı olduğunu söyleyen Dr. Mantar, vücudumuzun enerjisini karşılayacak en önemli besin maddelerinden biri olan karbonhidratın mutlaka tüketilmesi gerektiğini ifade ediyor. Mantar, “Meyveden süt ve süt ürünlerine, makarnadan ekmeğe kadar her şeyi yemek gerekiyor. Bunun dışında aşırı proteinli beslenmek de kilo artışına neden olabilir. Yasak kavramına karşıyım. Önemli olan öğünlerde bunların dengeli tüketilmesi. Bol lifli, meyve ve sebze oranı yeterli olan proteini de dengeli olan bir beslenme şekli gerekli. Ara öğünlerde ise badem, yer fıstığı, ceviz gibi besinleri tüketmekte fayda var. Bir avuçtan fazlası yenmemeli” diyerek diyabetlilerin nasıl beslenmesi gerektiğini anlatıyor. 59 TEKNOLOJİ ASUS’TAN BİLGİSAYAR VE TABLET BİR ARADA ASUS Transformer T300 Chi 2’si birarada dizüstü bilgisayar jilet inceliğinde tasarım ve Intel Core M işlemcili yüksek performans özellikleriyle ister iş, ister oyun olsun “tüm ihtiyaçlarınız için tek ürün” avantajı sağlıyor. ASUS Transformer Book T300 Chi 2’si bir arada dizüstü bilgisayar istendiği anda kolaylıkla bir tablete dönüşebiliyor, kullanıcılar ihtiyaçlarına göre bir dizüstü bilgisayarın işlevselliğiyle tabletin rahatlığı arasında hızlıca geçiş yapabiliyor. Fansız tasarlanan Transformer Book T300 Chi ile fan sesi olmadan iş yapmak bir keyfe dönüşüyor. Üstelik, Intel Core M 5Y71 işlemci sayesinde işte ve eğlencede hep üstün performans sunuyor. Transformer Book T300 Chi 2’si birarada dizüstü bilgisayarı hiç zorlanmadan “dünyanın en ince tabletine” dönüştürülebiliyor. Alüminyum tasarımın şıklığıyla kullanıcının yaşam tarzına hemen uyum sağlayan 12,5 inçlik T300 Chi, 2015 CES İnovasyon Ödülü’nün de sahibi. Canlı, net ve parlak görüntüler sunan IPS ekrana sahip Transformer Book T300 Chi, WQHD 2560 x 1440 seviyesine kadar çözünürlük sunuyor. PHILIPS’TEN SU GEÇİRMEZ BLUETOOTH HOPARLÖR TEKNOLOJİ ÇAĞININ AŞIKLARI İÇİN AKILLI YÜZÜK Philips’in yeni su geçirmez kablosuz hoparlörü BT2200, bu yaz tatilcilerin yanından hiç ayırmayacağı, müziği havuzda ve denizde bile en kaliteli sesle dinlemelerini sağlayan bir ürün. Bu sportif tasarımlı taşınabilir kablosuz hoparlör; ısıya ve suya dayanıklı olmasıyla fark yaratıyor. Üstelik hafif olması da kullanımı kolaylaştırıyor. Philips BT2200, sağlam tasarım ve gelişmiş ses performansını bir arada sunan bir kablosuz hoparlör. Bluetooth ile kablosuz müzik akışını sağlayan BT2200, kolay kullanımıyla dikkat çekiyor. BT2200’de hands free (eller serbest) çağrılar için entegre mikrofon bulunuyor. Üründe ayrıca neredeyse tüm elektronik cihazlara kolay bağlantı sağlayan ses girişi de kullanımı kolaylaştıran diğer bir faktör. 2.8 W çıkış gücüne sahip BT2200, sağlam ve su geçirmez bir ürün. Su üstüne bıraktığınızda sizinle birlikte suyun yüzünde kalabiliyor. Dahili şarj edilebilir piliyle istediğiniz yerde müzik dinleyebileceğiniz ürünü, her yere taşımak için kendi askısını kullanabiliyorsunuz. Yerleşik mikrofonu sayesinde hoparlörünüz telefon ahizesi görevini de üstleniyor. Biri sizi aradığında müzik duraklatılıyor ve hoparlör üzerinden konuşabilmeniz sağlanıyor. Giyilebilir ve akıllı teknolojilerin öncü yerli markası Quadro çok seçenekli akıllı saat ve gözlük ürünlerinden sonra Quadro Akıllı Yüzük ürünlerini de tüketicilerle buluşturuyor. Teknoloji çağının dijital aşıkları, Quadro SR-98 Akıllı Yüzük dokunuşuyla birbirlerinin Android ve Windows Phone işletim sistemine sahip akıllı telefonlarına resim ve karakter içerikli özel mesajlarını, tarayıcılarındaki linkleri gönderebiliyorlar. İki model olarak üretilen ve NFC kablosuz iletişim teknolojisi ile çalışan akıllı yüzüklerin dışarıdan şarj edilmesi gibi herhangi bir güç gereksinimi bulunmuyor. Unisex tasarımlı yüzüklerin beş farklı parmak ölçüsüne uygun boyut seçenekleri bulunuyor. Ayrıca Quadro yüzükler IP68 su geçirmezlik standartlarına da sahip. Kartvizit Paylaşım ile iletişim bilgilerinizi sadece bir dokunuşla taşıyarak aktarabilir, tek dokunuşla cihazınızdan diğer mobil cihazlara resim ve karakterler içeren özel mesaj gönderebilir, Akıllı Kilit ve Program Kilit özellikleri sayesinde güvenli erişimi sağlarken, görünmesini istemediğiniz programları da gizleyebilirsiniz. Ayrıca farklı ortamlar için birden fazla uygulamayı tek dokunuşla otomatik çalıştırabilir, mobil cihazınızın internet tarayıcısındaki herhangi bir linki yine tek dokunuşla başka cihazlara taşıyabilirsiniz. 60 TEKNOLOJİ LG G4, PROFESYONEL FOTOĞRAF MAKİNELERİ İLE YARIŞIYOR LG G4, profesyonel fotoğraf makineleriyle yarışacak kalitedeki kamerasıyla fotoğrafla ilgilenen her seviyedeki kullanıcıyı tatmin edecek muhteşem fotoğraflar yakalamanızı sağlıyor. LG G4 mükemmel kamerasıyla plajda, turistik bir şehirde ya da doğayla baş başa her türlü tatil atmosferinde anılarınızı ölümsüzleştirmek için vazgeçilmezleriniz arasına giriyor. 8 Megapiksel’lik ön kamerası ile LG G4, kullanıcıların en güzel selfieleri çekmesine imkân tanıyor. LG yeni Çoklu Hareketle Çekim teknolojisiyle kullanıcılar, ikişer saniye arayla dört farklı selfie çekebiliyor. LG G4 özel olarak geliştirilmiş kamera teknolojisiyle eşi benzeri görülmemiş bir görsel deneyim sunuyor. Kamerasındaki F1.8 diyafram açıklığındaki özel lensiyle akıllı telefonlarda daha önce görülmemiş kalitede fotoğraflar çekebiliyor. BOSCH’DAN ÖDÜLLÜ DCN MULTIMEDIA KONFERANS CİHAZI Bosch DCN Multimedia Konferans Sistemi’nin bir parçası olan Multimedya Cihazı, yenilikçi teknolojisi ve fonksiyonel tasarımıyla, dünyasının en prestijli tasarım ödüllerinden biri olarak kabul edilen 2015 German Design’da büyük ödüle sahip oldu. Kullanıcı dostu arayüzü, özel mikrofon ve mükemmel bir ses kalitesine sahip olan multimedya cihazı, dünya genelinde 2250’nin üzerinde başvurunun arasından tasarımıyla ön plana çıkarak rakiplerini geride bıraktı ve “Mükemmel Ürün Tasarımı” ödülünü kazandı. DCN multimedia sistemi, multimedya, internet ve mükemmel sesi bir araya getiren yenilikçi bir konferans sistemi. Esnekliğin yanı sıra kurulum ve bakım kolaylığı sağlamak için standart Ethernet bağlantısı üzerinden çalışıyor. 7 inç kapasitif dokunmatik ekranı sayesinde katılımcılar, ihtiyaç duydukları bilgilere her zaman ulaşabiliyor. DCN multimedia ilk IP tabanlı konferans sistemi olarak, OMNEO medya ağı mimarisi üzerine inşa edilmiş. SAMSUNG’UN YENİ MONİTÖRLERİ GÖRSEL BİR ŞÖLEN SUNUYOR Samsung Electronics hem eğlence odaklı tüketicilerin, hem de ayrıntıya öncelik veren profesyonellerin artmakta olan kaliteli görüntü ihtiyaçlarını; genişlettiği UHD monitör portföyüyle karşılıyor. Samsung’un yeni UE590 ve UE850 UHD monitörleri, zengin renkleri, sonsuz kontrastı, FHD’nin dört katı ayrıntıyı gösterebilen UHD çözünürlüğü ve mükemmel tepki süresi performansıyla daha gerçekçi bir görsel deneyim sunuyor. 23,5 ve 28 inç seçenekleriyle sunulan UE590, yüksek kalitede eğlence arayanların ve görsel ayrıntılara ihtiyaç duyan oyun meraklılarının aradıkları her şeyi bulabilecekleri bir model. 23,5, 28 ve 31,5 inç seçenekleriyle sunulan UE580’de ise profesyonel, yaratıcı ve analitik işlere yönelik yüksek çözünürlüğü ve gelişmiş ergonomisi ile dikkat çekiyor. Yapılan ergonomik ve çevre dostu iyileştirmelerle birlikte UE590 ve UE850 monitörleri; tüm kullanıcılara eksiksiz ve konforlu bir görsel deneyim yaşatıyor. 8 milyondan fazla piksel ve Full HD’nin 4 katı ayrıntıya sahip UE590 ve UE850 monitörler, gerçeğe en yakın görüntünün oluşturulmasını sağlıyor. Samsung’un yeni monitörleri, dahili resim ve oyun iyileştirme fonksiyonlarıyla da en üstün UHD görsel deneyimini sunuyor. AMD FreeSync teknolojisini destekleyen tek UHD monitör olma özelliğine sahip olan UE590 ve UE850; bu özellikleriyle gecikmesiz ve kesintisiz bir oyun deneyimini de mümkün kılıyor. Ayrıca bu ürünler, performanslarıyla da sahip oldukları özelliklerle de çevre dostu. UE590 benzer ölçüde güçlü Gelişmiş Eko Tasarruf çözümüyle birlikte sunuluyor. 61 ENGLISH ILLEGAL DEMONSTRATIONS HIT THE ECONOMY THERE IS NO DOUBT THAT THE WORKERS’ DEMONSTRATIONS ARE ILLEGAL. NO ONE SHOULD FORGET THAT ESTABLISHING A SUSTAINABLE PEACE AT WORK WITHOUT RESORTING TO ILLEGAL ACTIONS THAT CAN HARM EMPLOYMENT AS WELL AS BUSINESSES IS A REQUIREMENT TO PROTECT THE INTERESTS OF NOT ONLY OUR WORKERS AND BUSINESSES BUT ALSO OUR COUNTRY. As it is known, MESS Group Collective Labor Agreements covering a three year period were signed with Turkish Metalworkers’ Union on December 15, 2014 and Steelworkers’ Union on December 17, 2014. However, no consensus could be reached with United Metalworkers’ Union and on January 29, 2015 the union went on strike. Following the cabinet decision dated January 30, 2015 to postpone the strike, the dispute was taken to the High Board of Arbitration in compliance with the legal framework and the Board decided on May 12, 2015 that the conditions of the group collective labor agreements signed with two other unions should apply. In this context, the group collective labor agreements with three unions confirmed to be valid until August 31, 2017. Even though the legal situation is as explained above, the workers and the employee were pushed to a confrontation as a result of provocations made via social media. The workers refused 62 to leave their workplaces and decided to start a collective illegal strike action in order to push their unjust and groundless demand of expanding their benefits under the existing Group Collective Labor Agreement for 2014-2017 through by showing the collective labor agreement signed by Bosch A.Ş. as an example. Guided through the social media; illegal protests of halting production and occupying workplaces initially began in the establishments in Bursa and then spread to various workplaces in other cities lasting for varying periods like 5 to 13 days. There is no doubt that these demonstrations of workers are illegal. As it is known, under the existing legal framework, the decision to go on a strike can only be taken by the workers union if a dispute arises during the negotiations for the collective labor agreement. In the workplaces where the demonstrations are conducted, there is a collective labor agreement, covering these workplaces and is effective until August 31, 2017. In this regard, there is no strike decision taken (or that can be taken) by the workers union. Moreover, there is an illegal structure behind these demonstrations whose identities are unknown and that provokes the workers by making provocations through social media. As it is known, strike decisions legally can only be taken by the workers union. Strike or the strike action that is being conducted without meeting any of these requirements mentioned above or defined in the law is illegal under the article 58/3 of the Law No. 6356. Therefore, halting the production with the aim of amending the collective labor agreement is an illegal strike. Everyone should know illegal demonstrations that are conducted outside the legal framework defined under the Unions and Collective Labor Agreements Law numbered 6356 create a justification for rightful termination of labor contracts and constitute a crime under the Turkish Penal Code. Therefore, statements made on the social media, claiming that these demonstrations are “legal” are not true. Unfortunately, especially, statements made by some officials both from metal unions and others as well as some academics suggesting that these illegal demonstrations are compatible with the legal framework have mislead both the workers and their relatives. These remarks also appeared on the media, creating a perception in the public that these illegal demonstrations are a legal strike. On the other hand, these demonstrations damaged the collective agreement order and social peace. In fact, a collective labor agreement has a function of order and peace because when a collective labor agreement is signed, the signatories are considered as accepting not to enter any work related struggle. As a matter of fact, collective labor agreements are shaped as a result of negotiations ENGLISH between parties and the consensus they reach. Hence, work peace is achieved at the workplace. However, in this process, a very wrong and illegal situation implying that some unjust and groundless demands can be pushed through with illegal demonstrations at a time of “order and peace” created with the collective labor agreement was tried to be created. It is obvious that work peace, industrial relations, employers, workers and the unions are harmed from this situation, which carries the aim of manipulating the public perception. Negative impacts of these illegal demonstrations on the national economy and especially on the automotive industry are reflected on the economic indicators in May. The automobile production declined by 13 percent and the losses in the production exceeded 15,000 units in May. Approximately 25,000 vehicles could not be exported in May, while exports in automotive fell by 28 percent annually and 30 percent monthly. Demonstrations seen in the automotive sector are among the most important reasons behind the 17.8 percent decline in exports of Turkey in May. Also, the market share of import automobiles increased to 80 percent from 72 percent because of forced to review their longterm investment plans if this situation persists draw attention. Therefore, no one should forget that achieving a sustainable work peace is needed to protect the interests of our workers, businesses and more importantly our country by avoiding behaviors that will damage the reputation and competitiveness of the Turkish industry and that will negatively affect our nation’s exports and economy without resorting to illegal actions that can result in cancellation of orders and market losses and harm employment as much as businesses. production halts due to the demonstrations. The total market loss in the automotive industry including heavy vehicles increased to 10 percent. This situation also negatively affected the current account deficit. Moreover, this process created the risk of losing markets that were gained with a lot of efforts in a highly-competitive environment because of the production halt threats that the important automotive companies face due to the problems in the supply side. In this regard, global investors’ statements saying that strike actions of the workers pose a threat on the stability and social peace and the companies will be MESS HELD 43rd AND 44TH EXTRAORDINARY GENERAL ASSEMBLY MEETINGS Turkish Employers’ Association of Metal Industries held its 43rd Extraordinary General Assembly on 13 May 2015 and its 44th Extraordinary General Assembly on 28 July 2015 in Istanbul Marriott Hotel Şişli. The opening speeches of the Extraordinary General Assemblies were given by MESS Chairman Mehmet C. Betil. The General Assemblies were chaired by Şükrü Erdem, CEO of Leoni Cable and Associated Technologies after a Council Board was elected. Some amendments to the Statutes were accepted after proposals given by the Board of Directors were approved by MESS members in 43rd Extraordinary General Assembly on 13 May 2015. In accordance with the demands of the members a proposal of the Board of Directors on adding a Provisional Clause to the Statutes was also accepted in 44th Extraordinary General Assembly on 28 July 2015. 63 ENGLISH STATISTICS FOR WORK ACCIDENTS AND OCCUPATIONAL DISEASES IN 2014 HAVE BEEN PUBLISHED "Statistics for Work Accidents and Occupational Diseases in MESS Members” study, which shows the general state of occupational health and safety, has been published. A total of 138 MESS member workplaces have participated in the study which is comprised from data of the past year. The results were taken from a total of 112,000 blue and white collar workers employed in these workplaces. In 2014, 5.446 work accidents and 32 occupational diseases were reported. Among all employees, 4.5% suffered work accidents including, 4,8% of male employees and 1,1% of female employees. A total of 63,000 work days were reported lost due to these work accidents. In regional basis, Istanbul is the place where the member of days lost is the most. In Istanbul, 9,272 of the lost workdays occurring due to the accidents were in workplaces where 500 to 999 workers are employed. MOST ACCIDENTS HAPPENED ON SECOND WORK HOUR ON THURSDAYS According to last years’ data, most work accidents, compared to other days of the week, happened on Thursdays (991), which was followed by Tuesday (910), Friday (909), Wednesday (864), Monday (860), Saturday (632) and Sunday (280). Compared to other hours, the most accidents happened on the 2nd work hour of the day (842). This was followed by the 3rd hour with 775 accidents. When both the day of the week and the hour of the day is considered, the most accidents happened on the 2nd work hour of Tuesdays. SUMMER TIME IS THE MOST DANGEROUS The data shows that the biggest concentration of work days fell on the month of June and accidents where five or more work days were lost were the most common. Compared to other seasons, most work accidents happened in the summer with 26.7% of all work accidents happening in the months of June, July and August. This was followed by spring which comprised 25.6% of all work accidents. MACHINE SAFETY TRAINING SESSIONS AT FULL SPEED The minimum health and safety measures that must be taken against the hazards arising from machines in workplaces are regulated by Regulation for Health and Safety Requirement for the Use of Work Equipment. According to this Regulation, work equipment signifies any sort of machine, tool or installation that is used for work. Employers are required to take all necessary measures to ensure that all the work equipment used in a workplace are fit for the work being done and that these equipment do not cause any harm to the personnel in terms of health 64 and safety. In the Metal Industry, the subject of machine safety holds a very significant part in all the work being done in terms of occupational health and safety due to the nature of the sector. In this context; a two-day “Machine Safety Training” was conducted free of charge by MESS for occupational safety specialists and machine maintenance engineers employed in member workplaces. The scope and target audience for the training, which was conducted to contribute to the occupational health and safety work of MESS members, was determined after an evaluation by the MESS Occupational Health and Safety Commission. Based on the Regulation for Machine Safety and general safety guidelines, the training was given by Pilz instructors. Detailed instructions were also given on practical risk appraisal and modern safety technologies in addition to the occupational health and safety procedures. The training, conducted since May with the attendance of 6 groups in 4 cities with a total number of 150 attendees was successful. The last 2 training courses will be organized in Istanbul in September