İndir
Transkript
İndir
PEYGAMBERLER, SAHABELER ve EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT** Bu Kitap Dicle Üniversitesince Desteklenmiştir.* Katkılarından dolayı Müh. Murat TOMAR’a Teşekür ederiz Kitabın Yayın Hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT’a Aittir. *Dicle Üniversitesi Rektörlügü SUR / DİYARBAKIR **Prf. Dr.Yusuf Kenan HASPOLAT Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi SUR / DİYARBAKIR Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT ISBN: 978-605-63588-6-9 MART 2014 Genişletilmiş ve yenilenmiş 4. BASKI Grafik & Tasarım Eda Esra ÇELİK Seda ÇELİK Kapak Tasarım Edip ÇELIK Baskı AMAÇ MATBAACILIK VE CİLTLEME Davutpaşa Cad. Davutpaşa Emintaş Matbaacılar sitesi No: 101/504 Topkapı - Zeytinburnu - İSTANBUL Tel: (O212) 576 83 70 Gsm: 0555 616 17 21 Bu eserin bütün yayın hakları Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT’a aittir. Yayıncının izni olmaksızın kısmen ya da tamamen yayınlanamaz. 2 / PEYGAMBERLER, SAHABELER , EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR İÇİNDEKİLER PEYGAMBER KABİRLERİ (S.4-20) PEYGAMBER MAKAMLARI (S.21-25) DİYARBAKIRI KURAN PEYGAMBERLER (S.26) SAHABE KABİRLERİ (S.27 -72) DİYARBAKIRDA KUTSAL EMANETLER (S.73-77) DİYARBAKIR MERKEZDE MEDFUN EVLİYALAR (S.81-121) DİYARBAKIR İLÇE TÜRBELERİ (S.122-200) HZ. NUH VE ERGANİ İLÇE İLİŞKİSİ (S.201-204) HZ. İBRAHİM, ERGANİ VE DİYARBAKIR (S.204-211) LİCE İLÇESİ ESHAB-I KEHF MAĞARASI (S.213-230) HZ. MUSA VE DİCLE İLÇESİ VE EĞİL (S.231-234) ZÜLKARNEYN VE DİYARBAKIR (S.235-241) CERCİS PEYGAMBER VE DİYARBAKIR (S.242-248) HZ. HIZIR - İLYAS VE DİYARBAKIR (S.249-257) HZ. İSA’NIN DİYARBAKIRDA İZLERİ (S.258-260) PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 3 PEYGAMBERLER SAHABELER EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Giriş Birçok şehirde olduğu gibi Diyarbakır’da da evliya türbeleri bulunmaktadır. Bu türbeler inanç turizmi açısından önem taşırlar. Birçok tarihi kaynağa göz atarak türbeleri ele alacağız. Ancak Diyarbakır’ı diğer şehir ve ülkelerden ayrı bir konuma getiren Peygamber ve sahabe kabirleridir. Biz burada 19. yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Diyarbakır’la ilgili peygamber, sahabe ve evliyalarla ilgili bilgileri derledik. Diğer tarihi belgelerden de konuya destek sağladık. Önce peygamber kabirleri, peygamber makamları, Sahabe türbeleri, Eshab-ı kehf konuları işlenecek, daha sonra merkez ve ilçelerdeki evliya kabirleri incelenecektir. PEYGAMBER KABİRLERİ Salname Osmanlı Devleti’nde bir yıllık olayları göstermek amacıyla hazırlanan eser demektir. Biz burada 19. yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Eğil ilçesine ait peygamberlerle ilgili bilgileri derledik (3). Esami Şerifeleri Türbe ve merakıd-ı şerifeleri mevkii Malumat-ı saire ve mülahazat Eğil medfun Peygamberler Zülküfl en-Nebi Aleyhisselam efendimiz hazretleri Ergani kasabasındaki Nebi-i müşarun-ileyhin diğer makam-ı saadetlerinde vilayetde makm-ı saadetleri varsada ala-rivayetin asıl merkadd-ı medfundur şerifeleri Erganidedir. Eğil kasabasında Nebi-i müşarun-ileyhin kabr-i saadetleri on beş metre tülünde idüğü ve bir güne vakfı olmadığı Nebi Harun-Asafi Aleyhisselam hazretleri Bu dahi Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur Nebi Hallak Aleyhiselam hazretleri Bu dahi Nebi-i müşarun –ileyhin bir güne evkaf-ı şerifesi yoktur Elyesa Aleyhisselam efendimiz hazretleri Nebi Harut Aleyhisselam Eizze-i kiramdan Zünnun hazretleri Eğil kasabasında Haci- Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne yan mahallesinde nehir kenarında medfundur evkaf-ı şerifesi yoktur Eğil kasabasında medfundur 4 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Eğil Peygamber kabirleri (Hz. Zülkifl - Hz. Elyesa hazretleri) Hz. Zülkifl Kabri - Eğil Eğil’de Haciyanda Hz. Zülkifl Mezar Kitabe - 1936 yılı - Konyar Zülkifl (A.S.) Peygamberin Mezarı Eğil Ilçesinde Makamı Ise Ergani’dedir. Hz. Zülkifl (A.S.). M.Ö. 1200 Mezar Taşı Kitabesi Dilersen izzet-i dareyn yer kim bağriyap olmağa Yüzün sür Marked-i Paki Nebiyyi Zülkifil Zi Şane Ondaki Hadım-i Düşnabe tabiri mukareret Zehi devlet O Cane kim feda olmuş u Canane PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 5 Hz. Elyesa (AS) Hz. El-yesa (A.S.). M.Ö.1200 - Mezar Taşı Kitabesi Ta’alallah ne dergahı ref’üş-şanı alidir Nebiyullah merkadı El-Yesa kadriyle galidir Tecella-i ilahidir, beher su sat’ı nurdur. Zibayı kalbi kasidir, hayatı cismi balidir. Fütuh-u müşkilat odur, harimindi sahibisi Birader zadesi Hürmüz, Azizi-yi zişianidir. Asaf bin Behriya (A.S.). Ergani ilçesi - Makam Dağında Hz. Zülkifl Makamı 6 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Nebî Zülkifl (A.S.) Makam ve Kabri Kaynaklarda Zülkifl (a.s.)’ın, Hz. Eyyûb (a.s.)’ın oğlu Bişr olduğu belirtilmektedir. Yüce Allah, Hz. Eyyûb (a.s.)’dan sonra O’nu peygamber olarak göndermiş ve halkı, “Tevhîd Akidesi’ne: Allah`ın birliğine inanmaya” davet etmesini emretmiştir. Yüce Allah, Enbiya Sûresi’nde, Eyyûb (a.s)’ın kıssasından sonra Zülkifl (a.s.) hakkında şöyle buyurur: “Ve İsmâil`i, İdris`i ve Zülkifl`i hatırla ki, onların hepsi sabredenlerdendi. Ve bu yüzden onların hepsini rahmetimizle kuşatmıştık; onlar gerçekten dürüst, erdemli ve sâlih kimselerdi”. Yüce Allah, Enbiya Suresi’nde ise “İsmail`i, Elyesa`yı ve Zülkifl`i hatırla; onların tamamı, seçilmiş hayırlı kimselerdendi.” buyurmaktadır. Zülkifl (a.s.)’ın Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin isimleriyle birlikte zikredilmesi, sabredenlerden, seçilmişlerden ve Allah tarafından ödüllendirilenlerden olduğunun belirtilmesi, onun da peygamber olduğunu gösteren bir delildir. Hz. Zülkifl (a.s.)’ın mezarının Eğil İlçesi’nde, makamının ise Ergani’de olduğu kabul edilmektedir. Hz. Zülkifl (a.s.)’ın kabri, Eğil İlçesi’nde, Nebi Harun Tepesi’ndeki türbesinde bulunmaktadır. Hz. Zülkifl (a.s.) kabri daha önce bulunduğu yerden Dicle Baraj Gölü havzasında kalacağı için Elyesa’ın kabri ile birlikte, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında yapılan işbirliği ve dönemin Eğil Kaymakamı’nın başkanlığında oluşturulan komisyon marifetiyle 13–16 Eylül 1995 tarihleri arasında, Nebî Harun Tepesi’nde yaptırılan türbeye nakledilmiştir. Hz. Zülkifl (a.s.)’ın naaşının nakli için çalışmalara Nebî Elyesa’ (a.s.)’ın naaşının naklinden sonra başlanmıştır. Bu nakilde görev alan kişiler, Hz. Zülkifl (a.s.)’ın naaşının bulunduğu mezarın açılmasında, mezarın, dönemin çimentosu olarak bilinen kels-i hacer adlı bir madde ile kaplı olduğu için çok zorlanıldığını ifade etmişlerdir. Hz. Zülkifl (a.s.)’ın naaşı, 15–16 Eylül 1995 tarihleri arasında Kale Mahallesi’nde önceden hazırlanan türbeye nakledilmiştir. Heyette bulunanların Hz. Zülkifl (a.s.)’ın naaşının çürümediğini gördükleri hususundaki ifadeleri basında yer almıştır. Nebî Elyesa’ (a.s.) ve Nebî Zülkifl (a.s.)’ın naaşlarının çürümemiş olması, Hz. Peygamber’in (s.a.v.), “Cenabı-ı Hak, toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi haram kılmıştır” hadisi ile irtibatlandırılmıştır (2). Zülkifl (AS) makamı Ergani’de mezarı ise Eğil ilçesindedir. Eğil ilçesindeki orijinal kabri su altında kalma riski nedeniyle Peygamberler tepesine taşınmıştı Zülkifl Peygamberin naşının baraj altında kalmaması için peygamber tepesine taşınma hikâyesi: Zülküfl (AS) defininde bulunan Hüsamettin Akboz’u dinledik. Zülküfl (AS)’i Dicle kenarından Seyda Molla Ömer ve 4 işçi pikapa( araç) yükledi, defin mekânında biz 35 kişi idik, iplerle zorlukla indirdik, çok ağırdı. Tekbirlerle gömdük. Ancak Seyda Ömer 4 kişi ile kolaylıkla pikapa yüklemişti. Seyda Ömer’e sordum anlattı. Zülküfl peygamberi baştan ayağına kadar kontrol ettim, daha dün vefat etmiş gibiydi. Boyu bizim kadardı, kefeni tığla örülmüş şekildeydi, hafif tozluydu, başına dokununca başını örten örtü açıldı, beyaz saç ve sakalı vardı. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 7 O Güne Ait Gazete Haberleri HZ. ZÜLKİFL’İN BEDENİNİN KABİRDEN ÇIKARILIŞ OLAYI Olayı anlatan Hz. Zülkifl’in çıkarılışında bulunan Mehmet Kılıç’ın yeğenidir. Ondan duyduklarını anlatıyor: 2003’tariihinde anlattıkları: Akrabaları anlatması hususunda ricada bulundu. Buruk bir şekilde ağlayarak bize anlattı. Mehmet Kılıç Eğil’in yaşlı ve ileri gelenlerindendi, Hz Zülkifl’in çıkarılışında 80 yaşındaydı. Ben orada hazır bulundum. Eğil müftüsü, Male Ömer,diğer hakem grubu ve işçiler kazıya gittik. Yanına Kur’an okuyarak edepli olarak yaklaştık. Hürmetle oturduk. Arkadaşlar türbeyi kazmaya başlarken birden bağırarak dışarı fırladılar. Çıkanların benizleri soluk ve korku içindeydiler, yerlerinde duramıyor, konuşamıyorlardı. Kazmayı vurmaya başlarken alev gibi bir sıcaklık üzerimize geldi, yüzümüze vurdu, biz kaçtık Bunun üzerine hakemler istişarede bulundu. Acaba yanlış mı yapıyoruz. Mala Ömer hem mutasavvıf hem de alimdir. Bizle konuştu. Siz bekleyin ben tek başıma gireyim, edebimle konuşurum, diz çöker, derdimizi anlatırım. Baraj gölünde su altında kalma olayını anlatacağım. Kendisiyle ricaen Arapça konuşmaya başladı. Çok uzun süre konuştu, sesi bize geliyordu. Onunla konuşuyordu. Karşılıklı konuşmalar oluyordu, sesler bize gelmekteydi, ancak konuşmaları net olarak duyamadık. Male Ömer çıktı bize, kendisine ricada bulundum, umuyorum bizim ricamızı kabul etti Male Ömer’e sorduğumuzda bunları kimseye anlatmayın, dedi ve detayları sormamamızı istedi. Kısaca konuşmaların özetini verdi: Male Ömer, Ey Allah’ın peygamberi, senin kabrinin baraj gölü altında kalman bizi çok üzecektir. Sen bizi bundan mahrum edecek olursan, biz ve diğer insanlar kime gidecek. Sana çok güzel bir yer hazırladık, tüm insanlar seni ziyaret edebilecekler, bu bir ricadır, bizi bundan mahrum etme, bize engel olma. İzin ver bize, yoksa su altında kalırsın, senden mahrum oluruz, bizim de boynumuz bükük olur, seni ziyaret edemeyiz.İşçilere edepli bir şekilde içeri girmelerini, saygıyla kazmayı vurmalarını istedi. İşçiler korkuyordu, girmek istemiyordu. Male Ömer onları ikna etti. İşçiler kazmaya başladı. Sıkıntı olmadı. O esnada Kur’an okuyorduk. Tevazu ve göz yaşlarımız vardı. Aynı zamanda o heyecanla o Allah’ın peygamberi ve Kur’anda ismi geçen Zülkifl peygamberi görmenin heyecanı içindeydik. Çünkü bu olay tarihte 8 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR hiç yaşanmamış bir olaydır. Kendimizi bu olay içinde bulduğumuzdan çok heyecanlıydık . Ondan sonra işçiler mezarı tam kazdı, cesede vardılar. Artık kabrin içinden cesedi çıkarma işi başladı. Heyecan doruktaydı. Kesin olarak gördüğümüzde ne yapacağımızı şaşırdık. Male Ömer, hakemlerle çok titiz, edep ve hürmetle cesedi çıkarmaya başladı, Mehmet Kılıç diyor ki: “ Ben kendi gözlerimle gördüm, kefen yok, üzerinde fistan gibi bir elbise var, saçları uzun, bembeyaz bir saç, cesed hiç bozulmamış, tabuta koyarken elimi göğsünün kenarına koydum. Ben diyordum ki benin kanaatim ve düşüncem eğer elimi ona değdirirsem, Allah o eli yakmaz diye düşünüyordum. Elimi sinesinden ayırmak istemiyordum; elim teprenmeye başladı. Acaba saygısızlık mı ettim ve elimi çektim. Male Ömer arkadaşlar dikkat edin yüzü Kabeye değil, Kudüs’e yönelik” dedi. Cesedi tabuta koyduk, tabutu kapattık. Gizli ve sessiz şekilde yola çıktık. Gizlenmemizin nedeni, halk gürültü yapar, heyecana gelir, iş zorlaşırdı. Resmi bir araca koyduk, yola çıktık. Kimsenin haberi yoktu, kimse bilmiyordu. Nehir kenarından yukarı çıkarken, Eğil çarşısına girdiğimizde ne hikmetse herkes ayaktaydı. Bu da Allah’ın peygamberinin mucizesidir , dedik. Bilmeden Peygambere saygıda bulundular. Tabuta mezar götürdük ve gömdük. Nebî Elyesa’ (A.S.) ve Kabri Yüce Rabbimiz En`âm Suresi’nin 86. ayetinde “İsmail, Elyesa `, Yûnus ve Lût`a da yol gösterdik” hepsini âlemlere üstün kıldık” ve aynı surenin 89. ayetinde de “İşte onlar kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir” buyurmaktadır. Sa’d Suresinin 48. ayetinde ise Elyesa’ (a.s.) şöyle anılır: “İsmail`i, Elyesa`ı, Zülkifl`i de an. Hepsi de iyilerdendir.” Elyesa’ (a.s.)’ın, İslâmî kaynaklarda “Elyesa` b. Ahtûb b. Acûz” şeklinde verilen şeceresi dışında onunla ilgili kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, İlyâs (a.s.) devrinde yaşadığı ve ondan sonra peygamber olarak görevlendirilmiştir. Nebî Elyesa’ (a.s.)’ın, İsrailoğullarını doğru yola davet etmesine rağmen çok azının kendisine inandığı, çoğunluğun ise iman etmediği, kendisine iman etmeyen ve gerekli dersleri almayan İsrailoğullarının büyük bir kısmının başına ise Asurluların musallat edildiği ifade edilmektedir. Kitâb-ı Mukaddes’te Elişa adıyla zikredilen peygamberin Elyesa’(a.s.) olduğu tahmin edilmektedir. Buna göre Hz. Elyesa’ milâttan önce VIII. yüzyılda İsrail Krallığı`nda yaşayan Şafaf’ın oğludur. Tanrı`nın emri üzerine İlyâs Peygamber tarafından kendisine halef olarak seçilmiştir. İlyas (a.s.)’ın vefatından sonra da doğru yola daveti sürdürmüştür. Hz. İlyâs`ın ölümünden sonra Hz. Elyesa’(a.s.)’ın, peygamberlik görevine Eriha`da (Batı Şeria/Filistin) başladığı ve pek çok mucize gösterdiği de Kitab-ı Mukaddes`te anlatılmaktadır. Hz. Elyesa’ (a.s.)’ın, İsrail Kralı Yoaş zamanında vefat ettiği tahmin edilmektedir. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 9 1316/1898, 1321/1903 ve 1323/1905 tarihli Diyarbakır Salnâmeleri’nde Hz. Elyesa’(a.s.)’ın Eğil’de medfûn olduğu ifade edilmektedir. Bununla birlikte, bölge halkı da, Hz. Elyesa’ (a.s.)’ın mezarının Eğil’de olduğunu asırlardır kökleşmiş bir inançla kabul etmektedir. Nebî Elyesa’ (a.s.)’ın naaşının naklinden önceki türbesi, Diyarbakır’ın Eğil İlçesi’nin Çarıkören Mahallesi’ndedir. Eski bir caminin bitişiğinde bulunan bu türbe, iki kemer üzerine oturtulmuştur. Dicle Barajı’nın yapılmasıyla birlikte, baraj gölü havzasında kalan, Elyesa’ ve Zülkifl Peygamberlerin naaşları, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün işbirliği neticesinde 13–16 Eylül 1995 tarihleri arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce Kale Mahallesi’nde, Nebî Harun Tepesi’nde yaptırılan türbeye nakledilmiştir. Nakil için dokuz kişiden oluşan bir heyet kurulmuştur. Heyette; dönemin Eğil Kaymakamı Selim Çapar, İlçe Müftüsü Ekrem Abbasioğlu, Kaymakamlık V.H.K.İ Mahmut Lâçin, Müftülük memuru Burhanettin İncedursun, fahri İmam-Hatipler Ömer Kalkan ve Sadullah Kızılay ile birlikte Bahattin Köksal, Mehmet Kaya ve Tahir Korkut adalarındaki işciler görev almıştır. İlk olarak, Hz. Elyesa’ (a.s.)’nın kabrinin açılmasına başlanmış ve bu faaliyet iki gün sürmüştür (13–14 Eylül 1995). İkinci gün sonunda naaşa ulaşılmıştır. Elyesa’ Peygamber’in naaşı, Eğil ilçesine hâkim durumda bulunan ve Nebî Harun-ı Âsafî’nin kabrinin de bulunduğu tepedeki türbeye nakledilmiş ve bu durum 18.09.1995 tarih ve 06 sayılı Komisyon Kararı ile de tespit edilmiştir. Heyette bulunanların, cesedin çürümediğini yönündeki görüşleri gazetelere de yansımıştır. Elyesa Peygamberin Orijinal Eski Yeri 10 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Nebî Harun-ı Âsafî (A.S.) ve Kabri 1316/1898, 1321/1903 ve 1323/1905 tarihli Diyarbakır Salnâmeleri’nde “Nebî Hârûn-ı Âsafî” peygamber olarak ifade edilmekte ve mezarının da Eğil İlçesinde olduğu belirtilmektedir . Bununla birlikte, bölge halkı, Hârûn-ı Âsafî’nin peygamber olduğuna ve kabrinin de Eğil İlçesi’nde bulunduğuna inanmaktadır. Hârûn (a.s.), Hz. Musa (a.s.)’ın yardımcısı olarak İsrâiloğullarına gönderilen bir peygamberdir. Vefat ettiğinde 123 yaşında olduğu Kitab-ı Mukaddes’te zikredilmektedir. Vefat ettiği zaman Hz. Musa (a.s.) tarafından “Hor Dağı”nın tepesine defnedilmiştir. “Hor Dağı”nın nerede olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, “Hor” kelimesinin Tevrat’ta, ilimizi de içine alan bölgenin ilk medeni ahalisi olan Hurri’ler için kullanıldığı bilinmektedir. Hz. Hârûn’un vefat ettiği dönemde İsrâiloğullarının arz-ı mev`ûda girmelerinin yasaklanmış olduğu, bu nedenle Hor Dağı’nın arz-ı mev’ûd dışında olması gerektiği, bu nedenle Eğil’de bulunan bu mezarın Hz. Musâ’nın veziri Hz. Hârun’a ait olabileceği düşünülebilir. Kaynaklarda bu mezar Hârûn-ı Âsafî’ye nispet edilmektedir ki “Âsaf” kelimesi İslâm dünyasında vezir karşılığı olarak kullanılan bir terim olup Hz. Hârun (a.s.)’da Hz. Musa (a.s.)’ın veziri ve yardımcısı idi. Hz. Musa ve Hz. Hârûn (a.s)’ın bölgemizde bir dönem bulunduklarını teyit eden bir bilgi de, şehrin fethinden sonra Ulu Camiye çevrilen mabedin Hz. Musa (a.s.) zamanında yapılmış olduğu konusundaki rivayetlerdir: “Müverrih-i Rûm ve ger ukalâ-ı dûrbîn-i zevî’l-mefhûm cümlesi müttefiklerdir ki bu ibâdetgâh-ı atîk tâ Hazreti Mûsâ aleyhisselâmın zamân-ı sa’âadetlerinde binâ olunmuşdur” (2). Nebi Helak (Eğil ilçesi) Nebî Hallak ve Kabri 1316/1898, 1321/1903 ve 1323/1905 tarihli Diyarbakır Salnâmeleri’de Nebî Hallak (a.s.)’ın peygamber olduğu ve kabrinin Eğil’de bulunduğu bilgisi bulunmaktadır. Nebî Hallak (a.s.)’ın kabri, Eğil İlçesi’nin girişinde, Giriş Mezarlığı’nda çevresi duvar ile çevrilmiş şekilde bir meşe ağacının yanında bulunmaktadır (2). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 11 Nebî Hallak ve Kabri Dıştan 8.17x 4.46 m. ölçülerindeki yapı,doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen planlı olup üzeri açık olarak bırakılmıştır. Türbe moloz ve kesme taş malzemeden inşa edilmiştir. Kuzeydoğu köşedeki düz lento açıklıklı bir kapıdan iç mekana geçilmektedir. İç mekanın duvarları sağır tutulmuştur. İç mekanda Nebi Hallak’a ait kabir bulunmaktadır (56). Nebi Zennun Eğil ilçesi Çapan mahallesinde mahalle mezarlığının içindedir.1898 tarihli Diyarbakır salnamelerinde ismi geçmektedir. Dıştan 8.70 x 8.20 m. ölçülerine sahip olan eser, doğu batı doğrultusunda kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üzeri açık olan türbenin içinde türbenin içinde Nebi Zünnun’a ait 1.42 x 6.35 m. ölçülerindeki kabir bulunmaktadır. Yapı, moloz taş malzemeden inşa edilmiştir (56). Nebi Zennun 12 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Danyal (A.S) Hz. Zülkifl’in kabri Eğil’de olduğuna ve 20 yıl önce kabri taşınırken bedeni görüldüğüne göre çocukları Danyal (AS) ve Üzeyir (AS) de bu bölgede mi bulunmaktadır. Danyal Peygamberin mezarı Eğil Emniyet Binası’nın arka bahçesindedir. 40 yıl önce üzerinde kubbesi varken sonradan bu kubbe yıkılmıştır. Eğil halkının bir kısmı, burada Danyal Peygamber’in kabrinin bulunduğuna inanmaktadır. Bunun yanında, Danyal Peygamber’in bir makamının da, Zülkifl, Elyesa ve Harun Asefi’nin türbelerine doğru giderken, sağ taraftaki bir dağın tepesinde olduğu da ifade edilmiştir. Belirtilen yerde herhangi bir yapı bulunmazken, burası ağaçlıklar içindedir ve makam olduğunu gösteren herhangi bir işaret bulunmamaktadır (15). Bu hususta Prof. Dr. Mesut Erdal’ın zaman gazetesine verdiği demece bakalım (8). Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde yapılan çalışmalarda Hz. Danyal Peygamber’e ait olduğu iddia edilen mezar bulundu. Eğil İlçe Emniyet Müdürlüğü arka bahçesinde bulunan ve bir zamanlar türbe olduğu anlaşılan kalıntı üzerin çalışma yapan akademisyen, mezarın Hz. Danyal Peygamber’e ait olduğu fikrinde birleşti. Danyal (A.S.) Kabri 40 yıl önce Eğil ilçesi Emniyet binası bahçesinde Danyal (A.S.) olduğuna dair yaşlıların imzalı ifadeleri. Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Erdal, kalıntılarına rastladıkları mezarın, Eğil ilçesinde yaşamış muhtemel peygamberler arasında bulunan Hz.Danyal’a ait olabileceğini söyledi. Hz.Danyal’in mezarı bulundu (68). Zülkifl (AS), Danyal (AS) ve Eğil ilişkisine bakalım Zülküfil Peygamberin çocukları Danyal, Üzeyir, Mişael, Hananya’dır. Hz. Zülküfl Onlara önemli Tevrat levhalarını, Zebur’u ezberletiyor ve açıklamalar yapıyorlardı. Hz. Zülküfl’in (AS) emirlerini tamamen yerine getiriyorlardı. Babil Kralı Bahtunnasar Kudüs’e girmiş, Zülküfl peygamberi ele geçirememiş, ancak 4 çocuğunu yanına aldırmıştı. Özellikle de Danyal’la daha çok ilgilenmişti. Hz. Zülküfl Hicaz, Yemen, Mısır topraklarında bir zaman dolaştı. El attığı her insanın gözleri kör, kulakları, sağır, ağzı tutuk, kalbi katıydı. Bu sefer kuzeye çıktı Hazreti Zülkifl (a.s.). Şam bölgesinde kaldı, Toros eteklerine ulaştı. Şimdiki Bitlis’te epeyce PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 13 oyalandı. Hatta Ergani’ye kadar ulaştı. Halkın kimisi konuşmadan haz duyuyor, kimi kaş çatıyor, öldürmeye çalışıyordu (69). İşte bu aşamada Hz. Zülkifl Tevrat’ı ezberlettiği Danyal (AS) aramaya başlar. Neticede bulmuş ki kendi kabrine yakın bir yerde Hz. Danyal’ın kabri de bulunmaktadır. Danyal Peygamber ve Diyarbakır ilişkisine dair bir veri de Danyal (AS)’ın Diyarbakır ve Eğil’in yanından geçen güzergâhıyla ilgili olarak bir insiyatife sahip olmasıyla ilgili yaygın rivayetlerin olmasıdır. Allah, Hz. Danyal’dan Dicle’nin suyunun çıktığı mağaranın önüne gitmesini istemiş ve demiş ki: “Buradan itibaren çizgi çizerek yürü. Su seni takip edecek. Ama fakirlerin, vakıfların malına yetiştiğin zaman yol değiştir ki su onlara zarar vermesin.” Danyal Peygamber Basra’ya hep garibanları koruyup asasıyla yatağı çizmiş. Bunun için Dicle hep zikzaklar çizermiş. Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaradan, Basra’ya kadar çizgi çizen Danyal peygamber, Tanrı’nın buyruğuyla kimseye zarar vermemek için güzergâhını sürekli değiştirir. Hz.Danyal kabrinin Basra bölgesindeki Sus şehri söylenir. Ülkemizde de bunun Tarsus olduğu iddia edilir. Hz. Danyal’ın kabrinin Sus şehrinde olduğu belgeli değildir. Hz.Ali’ye ithaf edilen belgesiz bir rivayet var. Bazı İslami kaynaklarda, Hz. Danyal’ın cesedinin Hz. Ömer zamanında Ebu Musa el-Eşari tarafından fethedilen Sus (Huzistanda bir kent) şehrinde kralın hazine dairesindeki bir odada bulunduğu ve cenaze namazı kılınarak defnedildiği mevsuk olmayan rivayetleder nakledilmiştir (70). Bu bilgi ispat edilemeyen bir bilgi olduğu için biz tekrar Eğil ilçesine döneceğiz. Her ne kadar başka şehirlerde de Danyal (AS) kabri olduğu ifade edilse de Eğil ilçesinde Danyal (AS)’ın kabri veya makamı bulunmaktadır. Kardeşi Üzeyir peygamberin makamı da Diyarbakır’ın komşusu Adıyaman’dadır. Eğil ilçesine de yakındır. Zira Çermik ilçesinden bu makama kısa sürede ulaşılmaktadır. Adıyaman’da Kahta’dan Gerger’e giderken Alidar köyünde Üzeyir Peygamber makamı vardır. Su Tepe-Siver mezrası içinde ve ilçe merkezine 20 km mesafede, yol üzerindedir. Kabir üzeri taş ve topraklı duvar üstü ağaçla kaplı, 5x5 m. ebadında iki odalı bir türbedir. Bir odası kabir, diğer odası da ziyaretçilerin ibadet yeridir (71). Üzeyir (AS) ile ilgili olarak Kur’an da Bakara-259’da geçen hayvanın ölüp tekrar dirilmesi olayının Nusaybin’de geçtiği, rivayet edilmektedir (72). Nusaybin’de Diyarbakır’a yakın bir ilçemizdir. Adıyaman ve Malatya, Diyarbakır’ın komşu illeridir. Memluklu devleti kaynaklarında, Dulkadiroğulları ve diğer Türkmenlerle meskun olan Malatya ve havalisi için “İklim AI-Ozaria (Üzeyir Ülkesi)” lakabı kullanılmıştır (73). 1936 yılında Hasan Basri Konyar’ın Eğil peygamber kabirleri ile ilgili tespitleri. 14 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Harun Yatırı Önceleri her Çarşamba ziyaret edilen Harun adında bir Peygamberin Eğilde yattığını işitmemiştim. Ağaçlıkla dağ ve tepelerden, eski ve yeni bir çok mezarlıklardan geçilerek Harun tepesine varılır. Burada küçük ve mütevazı bir bina vardır. Medhalde bazı yazılı taşlar bulunursa da buranın bekçisi tarafından beyaz bir toprakla sıvanmış, okunmasına imkân kalmamıştır. Müstatil biçimde olan yapının methalinde şu kitâbe mevcuttur : Haza kabrilmerhum Harun ibni Piri Can. Bunun alt yanındaki kitabede dahi Sebilâ Kulallâhümme Malikülmülk.. İçeride Harun ile oğlu (Ruveym) e ait olduğu söylenen iki mezar vardır. Yerle birdir. Bir kabartı bir tümsek yoktur. Yine üç blok üzerinde kara bir mermer kitâbede çok güzel kûîi bir satır yazı mevcuttur. Tarihi 557 dir. Harunun kim olduğu araştırılmak gerektir. Çünkü Eğilde bütün eserler öz konuğa siner bir vaziyettedir. Ilyasa Yatîrı Her perşembe ziyaret edildiği rivayet edilen ve Beni İsrail Peygamberlerinden (İlyas)a ait olduğu söylenen bu yatır Eğilin bir mahallesi olan Tekke köyündedir. Hariminde kardeşi oğlu Hürmüze ait olduğu söylenen bir kabir vardır. Kalenin altından süzülüp geçen Diclenin sağ yakasında büyücek bir köy olan Tekke mahallesine kalenin alt eteklerinden gidilir. Buraya giden yol üzerinde güzel bir kubbe ile örtülmüş büyük bir havuz vardır. Suyuna diyecek yoktur. Dicle kıyısından köye giderken muhteşem ve metin bir rıhtımın bazı aksamı görülür. Eğilin meyve bahçeleri sebze tarlaları bu sahayı kaplar. Rıhtımın bahçelere bitişik kısımlarında sık, sık künklerin harçlarla duvarların içerisine gömülmüş olduğn görünür. Bir az ileride kârı kadim (Eski Hamam) bulunur. İki kısımdan ibarettir. Kubbeli ve süslü kısım küberaya, büyük kısmı da umuma mahsustur. Soyunma salonu da muntazamdır. Dicle kıyısında ve ırmağa yüksekten bakan bu hamam emsalsiz bir metanet ve güzelliktedir. Bir az ileri de (Ayni Hasan) suyu var. Berrak, temiz bir sudur. Artık köye geldik ve doğruca Yatırın bulunduğu Camie yöneldik. Camı, eski bir yapıdır. İntizamsız bir kapıdan içeri girilince sağdaki kısmı işgal eder. İki kemer üzerine oturtulmuştur. Bu havalide ekseriya görülen uzun kubbeli bir biçimdedir. Camiin en eski tamir kitabesindeki (İbadi Galebi) kelimeleri ebcet hesabile tarihini göstermekte imiş. Peygamberin kabri sol taraftadır. Altı metro uzunluğunda üstü türlü türlü örtülerle bezeniktir. Duvarda yazıları yıpranmış bir kitabe vardır. ancak bu yazının alınan fotoğrafında da okunmasına imkân bulunamamıştır. Eski, metrûk fakat mimarî kıymeti haiz bir medrese de vardır. Vakıfnamesinde 1016 tarihinde yapıldığı yazılıdır. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 15 Yapının garp cephesi büyük bir mezarlığa nazırdır. Burada bütün mezar taşları Türkçe yazılıdır. Gösterilen hürmetlice bir mezar peygamberin yeğeni Hürmiizün imiş. Köyün biraz üstünde kayalıklar arasından gelen bir su odamsı bir mağarada kendisini gösterir. Burada oturulacak ve içerlere girilecek yerler vardır. Suyu soğuk ve temizdir. Mağaranın içi bayağı bir kale gibidir. İçinden çağıltılar duyulur. Karanlık ve ilerlere uzayan geniş bir mağaradır. Yine buralarda içinde harçla bir duvar örtülü bir mağaranın sözü geçer. Bunun oturulmak için mi yoksa denildiği gibi içinde bazı şeyler saklanan bir ambarmı olduğu meçhuldür. Tekke ve civan kadim eserlerin bolluğu ve ehemmiyeti itiba- rile tetkike değer bir köydür. Zülküfül Yatırı Bu yatıra (Harut) dahi derler. Yılda iki deî’a, o da bayramlarda arife günlerinin akşamında ziyaret edilirdi. Eğilin altlarında ve Diclenin sol yakasında bulunan hacılar köyünün yanındadır. Eğilden Dicleye inilir. Zazalar bu ırmağa çay derler. Diclenin malûm olan isimlerinden başka bir adı da (Efrem, Evren) dir. Eğilden bu köye giderken Dicle kıyısında (gül bahçesi) denilen mevki saatlarca hayran hayran oturulacak bir yerdir. Göklere doruk salmış kayalıklar, yakıcı sıcakları gölgesile dağıtan müheykel birer varlıktır. Burada Dicle küçülür gibi olur. Ve dize kadar bir derinlikle yaygınca geçer. Fakat biz Hacılar köyünden Eşek getirttik ve karşıya geçtik. Kabir mütevazı bir binadadır. Küçük bir kapıdan uzun bir koridora girilir. Bunun sağ tarafında duvar içerisine oturtulmuş yekpare beyaz bir mermer levha yazısı şudur: Üstte, Fatiha, bunun hizasında en altta (Ruhuiçün) sağda (Koyana) solda (Rahmet) kelimelerile bir çerçeveye alınmış ve iki satır altında (1091) tarihi konulmuştur. Birinci satır : Koridorun sonuna doğru küçük bir kapı görünür. Bunun tam üst dilini teşkil etmek üzere konulan kırmızı taş üzerine: Haza Merkad Nebi Zülküîül Aleyhisselâm ibaresi yazılmıştır. İçeride kabrin baş tarafında eski bir kûfi yazısı ile dört satır’ Burada yine duvar üzerinde konulan küçük bir taşta J3ennanm adı vardır. (Ebü İmad) Zülküfül yatırının ilerisinde Haydar ağa bahçeleri vardır. Burada hamam şeklinde büyücek bir mağara bulunur. Yirmi otuz kişi yıkanabilir. Suyu bahçelerin çeşmesinden gelir. Şimdi bu su alt taraftan alınmaktadır. Cenuba müteveccih kısmında mihrap gibi yerde hamama kurnalık edebilecek taşlardan oyulmuş bir çukur vardır. Buranın hamam olduğuna bu taşta delâlet etmektedir. 16 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Yine Zülküfülün yattığı yerin ön kısımlarında bir minare enkazı durmaktadır. Çok metin bir harçla sıralanan bu taşlara yıkım yoktur. Önceleri Dicle Zülküfül kabrinin bulunduğu kıyıdan geçiyormuş. Otuz yıl evvel taşarak buralarını silip süpürmüş. Bu gün ırmak buralardan uzakça bir mevkide sıralanan tepelerin eteklerinden süzülüp gitmektedir. Hasan Basri Konyar.Diyarbakır Yıllığı.III.Ulus matb.Ank.1936 Diyarbakır Ergani İlçesi’nde Hz. Adem’in 6. göbek torunu Hz. Şit’in oğlu Enuş Peygamber yatmaktadır. 19. yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Ergani ilçesinde Peygamberlerle ilgili şu bilgiler yer almaktadır. Türbe ve merakıdı Malumat-ı saire ve mülahazat şerifeleri mevkii Enuş Peygamber Ergani nahiyesinde Nebi-i Müşarun-İleyh Ebnaİbn-i Şit Aleyhisselam Kızılca Karyesinde yı Beni Beşerden Efendimiz Hazretleri medfundur. (3) Esami Şerifeleri Luka İnciline göre peygamberler zinciri: Adem, Şit, Enoş, Kainan, Mahalaleel, Yared, Hanok, Metuşelah, Lamek, Nuh, Sam şeklindedir (4). Enüş Peygamberin Türbesi Şit Aleyhisselam, Adem Aleyhisselam’dan sonra gönderilen - ikinci Peygamberdir. Adem Aleyhisselam’in oğludur. Babasi vefat edince kendisine peygamberlik ve ayrıca 50 Sayfalıkbir kitap verildi. Şit Aleyhisselam vefat etmeden önce yerine oğlu Enus’u halife tayin etti (5). Enuş (Yaneş) Peygamber Hz. Şit’in en sevdiği çocuğu idi. Hz. Enus, Hz. Şit 105 yaşında iken doğmuştur. Annesi ise Hazura Hanımdır. Hz. Enuş Na’me isimli hanımla evlenmişti (6). Hz.Enuş’un Adem (a.s)’a kadar olan nesebi şöyledir: İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan Enuş - Şit (a.s) - Adem (a.s). İdris Aleyhisselamin pek çok evladı olmuştur. Tevrat’ta Enuş Peygamber: Tevrat Tekvin Bab 4: Ve Şit yüz beş yaşında Enoş’un babası oldu. Ve Enoş doksan yaşında, Kenan’ın babası oldu ve Kenan’ın PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 17 babası olduktan sonra Enoş sekizyüzonbeş yıl yaşadı, oğullar ve kızlar babası oldu. Ve Kenan yetmiş yaşında, Mahallel’in babası oldu. Kenan’ın bütün günleri dokuzyüzon yıl oldu ve öldü (7). Enüş Peygamber Kabri Enûş; Babası Şit (a.s.) öldükten sonra devletin idare ve siyasetinde, emri altında bulunan tebeasını idarede onun yolundan ayrılmadı, idare ve siyasette de herhangi bir değişiklik yapmadı. Tevrat ehline göre, Enûş yedi yüz beş (doğrusu dokuz yüz beş) yıl yaşamış ve Enûş, babası Şit (a.s.) altı yüz beş yaşında iken dünyaya gelmiştir. Enuş Peygamber’in kabri, Ergani ilçesi Otluca Köyü’ndedir. Dedesi Enuş Peygamber’in cenaze namazını kılan ve Otluca köyünde ilk defa demirciliği başlatan İdris Peygamber’in de aynı bölgede makamı olduğu dile getirilmektedir. Enüş Peygamber’in, Şit Peygamber’in oğlu ve Hz. Âdem’in 6. göbekten torunu olduğu ve 705 yıl yaşamış olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Bazı kaynaklara göre, Şit Peygamber 657 yaşında iken Enüş Peygamber doğmuş ve 950 yıl yaşamıştır. Enuş kelimesi, Süryanicede “sadık” demektir. Enuş Peygamber, yerine Kenan’ı halife bırakmıştır. Enuş Peygamber, gökbilim hakkında derin bilgisi olan bir kişidir. Bundan dolayıdır ki Hilar, Kızılca ve Kikan üçgeni, dünyanın ilk yerleşim yeri olarak kabul edilir. Kaynaklara göre, Şit, Âdem Peygamber’den sonra gönderilen ikinci peygamberdir. Babası vefat edince, kendisine peygamberlik ve ayrıca 50 sayfalık vahiy kitap verilmiştir. Şit Peygamber, vefat etmeden önce yerine oğlu Enüş’ü halife tayin etmiştir. Enuş (Yaneş) Peygamber, Hz. Şit’in en sevdiği çocuğu idi. Enuş Peygamber, Şit Peygamber 105 yaşında iken doğmuştur. Annesi ise Hazura’dır. Enuş Peygamber, Na’me isimli hanımla evlenmiştir. Enuş Peygamber’in bulunduğu Otluca Köyü’nün bitişiğinde eski ismiyle Kikan Mağaraları bulunmaktadır. Buraya 1 km ötedeki Hilar Mağaraları’nda normal vatandaş yaşarken, Kikan mağaralarında elit tabaka ve idarecilerin kaldığı tahmin edilmektedir. Burada; mağaralar, zindanlar, hamamlar, gözetleme kuleleri, lahit, 18 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR havuzlar, çıraların konacağı yerler, tırtıllı merdivenler, imalathaneler bulunmaktadır. Enuş peygamberin yaşadığı bölgede av hayatından ziraata geçişle ilgili Hilar, Kikan ve Çayönü kalıntıları vardır. Enuş Peygamber’in bir medeniyete öncülük ettiği dile getirilmektedir. Enuş peygamberin oğlu Kenan, kızı ise Semha’dır. Semha, Hz. Nuh’un annesidir. Yani, Kenan aynı zamanda Hz. Nuh’un dayısıdır. Kenan’ın oğullarının Ergani Otluca’da yaşadıkları ifade edilmektedir. Tevrat’ta; “Şit yüz beş yaşında Enuş’un babası oldu. Ve Enuş doksan yaşında, Kenan’ın babası oldu ve Kenan’ın babası olduktan sonra Enuş 815 yıl yaşadı ve oğullar ve kızlar babası oldu” biçiminde bir ifade bulunmaktadır. Ergani’de ziyaret ettiğimiz önemli ziyaret yerlerinden bir tanesi Enüş Peygamber Türbesi’dir. Türbe, İlçenin 17 km. Güneybatısında Otluca (Kızılan) Köyü’nde bulunmaktadır. Çermik ilçe yolunda ilerlerken sola sapılmakta ve bir kısmı asfalt, bir kısmı stabilize olan yoldan buraya gidilmektedir. Türbe, köyün batısında yer almakta ve cami ile köyün mezarlığı içinde bulunmaktadır. Burası, arkeolojik kazılarda M.Ö. 7500–6500 yılları arasındaki döneme ait kalıntıların bulunduğu Sesverenpınar Köyü yakınlarında Çayönü antik kazı alanına çok yakındır. Mülkiyeti köy tüzel kişiliğine ait olan türbe sürekli ziyarete açıktır. Türbe iki kısımdan oluşmaktadır. Türbe binasına doğudaki giriş kapısından girilmektedir.. Türbe, tamirat görmesine rağmen yıpranmış durumdadır. Türbeye doğu yönünden girilir ve sonra sola / güneye dönülerek ikinci kısma geçilir. Doğu tarafında, türbe içine girmeden dua edilmesini sağlayan pencereye benzer bir delik bulunmaktadır. Giriş kısmında namaz kılan, dua eden ve oturan kişiler bulunmakta idi. Burada namaz kılındıktan sonra türbeye yönelinmektedir. İkinci kısmın kapısı çoğu zaman kapalıdır. Ancak, talep üzerine getirilen anahtar, özellikle konuşma bozukluğu olan, geç konuşan çocukların ağzına sokulup çevrilmektedir. Konuşma bozukluğunun geçeceğine veya geç konuşan çocuğun konuşacağına inanılır. Türbe’ye özellikle Perşembe günü ve akşamı gelinmekle birlikte, haftanın diğer günleri de gelenlerin olduğu dile getirilmiştir. Türbeye gelen ve dileğinin kabul edileceğine inananların, türbenin giriş kısmı veya dışında yiyecek (şeker, lokum vs.) dağıtımında bulundukları da gözlenmiştir. Bazı kişilerin kurban kesip etrafta bulunan insanlara kurban etini dağıttıkları da ifade edilmiştir. Psikolojik rahatsızlığı olan, romatizma hastası olan kişilerin de şifa bulmak amacıyla buraya geldikleri belirtilmektedir. Bölgede ikamet eden ve türbeye gelenler, çocuklarına Enüş ismini vermektedirler. Etrafta bulunan çocuklardan bir kaçının isminin Enüş olduğu görülmüştür. 1996 yılı telefon rehberinde Ergani ilçesi kısmında ismi Enüş olan kişi sayısı 14’tür. Enüş ismine sadece Ergani çevresinde rastlanılmaktadır (8). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 19 PEYGAMBER MAKAMLARI Diyarbakır’da peygamber kabirlerinin dışında peygamber makamları da bulunmaktadır. Bunlar Hz. Zülkifl, Hz. İlyas ve Hz.Yunus makamlarıdır. Zülkifl (A.S.) Makamı Kurân’da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: “İsmâil, idris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. Onları rahmetimize soktuk. Şüphesiz onlar Salih olanlardandı” (el-Enbiyâ, 21/85, 86). Âyette geçen “Zülkifl” adi değil lakabıdır ve “nasip ve kısmet sahibi” anlamına gelir. Fakat burada dünyevî zenginliği değil, onun üstün kişiliği ve ahiretteki derecesi kastedilmiştir. Onun gerçek adı hakkında farklı rivayetler vardır. Yahudiler O’nun, israiloğullarının esâreti sırasında peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur ırmağı yakınlarında bir bölgede yapan Hereksel olduğunu iddia etmişlerdir. Âlimlerin bir kısmı da onun Eyyüb (a.s)’in kendisinden sonra peygamber olan Beşer adındaki oğlu Hilar düzlüğünde yapılan bir savaşta esir düşen askerleri için hayatı pahasına kefalette bulunduğundan Zülküfil ismini almıştır. Fakat bu görüşlerin hiç biri kesinlik derecesine sahip değildir. Zülkifl (a.s)’in peygamber olmadığı söyleyenler olmuşsa da, âlimlerin ekseriyetine göre peygamberdir ve makbul olan görüş de budur (elKurtubî, el-Cami’li Ahkâmi’l-Kur’ân, Kahire 1967, XI, 327 vd.; el-Alusî, Ruhu’lMeânî, Beyrut t.y., XVII, 82; el-Mevdudî, Tefhimu’l-Kur’ân, İstanbul 1991, III, 327). Yüce Allah Eyyûb (a.s)’in kıssasını arz ettikten sonra, peygamberlerinden bazılarını anmış ve onları övmüştür. İnsanları tevhide çağıran, Allah’ın sevgi ve övgülerini kazanan bu peygamberden biri de, Zülkifl (a.s)’dir. Bu konudaki ayetlerin meali şöyledir:”Kuvvetli ve basiretli kullarınız İbrahim’i, İshâk’ı ve Yakup’u da an. Biz onları ahiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize halis (kul) yaptık. Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır. İsmâil’i, Elyesâ’i, Zülkifl’i de an. Hepsi de iyilerdendir” (Sad, 38/45, 46, 47, 48). Hz Zülkifl’in Mezarının; Kudüs, Şam, Bitlis, Ergani’de olduğu biçiminde rivayetler bulunmaktadır. Osmanlı Tahrir defterlerinde 1518 ve 1530 tarihli tahrirde Bagür ve Ruzbegü köy ve mezrasının Zülküfl nebi zaviyesi için vakfedildiği yazılıdır. 1801 tarihli Diyarbakır Salnamesinde ise bu mezranın 5400 kuruşluk bir geliri olduğu belirtiliyor. 1886 senesi Diyarbakır’da vali olan Arifi paşa seyahatnamesinde buraya hizmet eden 4-5 haneden söz ediliyor. Osmanlı tahrir defterlerinde Zülküfl peygamber zaviyesinin ismi geçmektedir.. 1801-1802 tarihli Diyarbekir vilayeti salnamesinde birim belirtilmeden 5400’lük bir gelirinin olduğu görülmektedir Ergani’de çocuğu olanlar oğullarına Zülküf, kızlarına Zülfiye ismini verirler. Bundan dolayı Ergani’de bu iki isme çokça tesadüf edilmektedir.İncelediğimiz 1996 tarihli telefon rehberinde (s:142-151)180 Zülküf ve Zülfiye ismi geçmektedir.Bu da ismin yaygınlığını göstermesi bakımından mühim bir delildir. Şemseddin Sami. Kamus-u alam. 1889yılı c.2.s.834’de Ergani’de kalenin üzerinde Zülkif Peygamber (AS) makamı bulunur demektedir. Arifi paşa da seyahatnamesinde aynı hususu vurgular. Zülküf nebi zaviyesinin 1518 senesine ait bir vakfiyesi de vardır. Arif Paşa seyahatnamesinde Zülküf peygamber makamında Nureddin Şehit oğlu Melik 20 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Salih’in 650 (1252)tarihinde i’mal ve ihda eylediği bir tek şamdanla hazrete mensub bir asa-yı ahenin görüldü’demektedir. 1518,1523,1564 tarihli Zülküfl peygamber türbe ve zaviyesi ile ilgili belgeler tarihi vesikadır. Salebi’ye göre (s.164) ve Ebu’sSuud.Tefsir VI.s.82’de belirtildiği üzere Hz.Zülkifl hayatını Anadolu veya Şamda geçirmiştir. Ahmet Cemil Akıncı ise Peygamberler Tarihi isimli eserinde olayı detaylandırır. Bahtunnassr’ın zulmünden kaçan Hz. Zülkfil önce Şam’a sonra Bitlis’e sonra da Ergani’ye gelir demektedir. 12. yüzyılda Diyarbakır’a gelen Ebubekir el Herevi Eğil kalesinde Zülkifl peygamberin kabrini ziyaret ettiğini söyler. (Kitabu’l-İşarat ila Marifeti’z-ziyerat) Diyarbakırlı meşhur yazar Ali Emiri Osmanlı Şark vilayetleri eserinde şu hatırasını anlatır: Osmanlının son dönemlerinde Diyarbakır’a denetime gelen Abidin paşa’nın Ergani’den doğruca Maden’e geçeceğini öğrendim. Abidin Paşa Ergani’nin manevi yüceliğini bilmemektedir. Hemen Abidin paşaya buradaki Zülküfl peygamber ve onu ziyaretin önemini anlatan bir şiir yazdım. Abidin Paşa şiiri okur okumaz, Maden ilçesine yöneleceğine Makam dağına yönelir, dağa tırmanır. Zülküfl peygamber makamına gider. Ali Emiri ,Osmanlının önemli bir paşasının Zülküfl peygamberi ziyaret etmeden Diyarbakır’dan ayrılmasına tahammül edememiştir. Ali Emiri makam dağında, Melik Salih tarafından H. 650 tarihinde yapılmış bir şamdan ve İrankari başka bir şamdan’ı da ziyaret ettiğini ifade eder. 1926’da Ergani Zülküfl Nebi türbesinde bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli eşyalar, çok değerli halı ve seccadeler, Eski Sivas valilerinden birinin gönderdiği gümüş çerçeve, Uzun Hasan’ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve İstanbula gönderilmiştir. Arifi Paşa Seyahatnamesinde 1252’de Melik Salih zamanında yapılan ve hediye edilen şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü, ayrıca İran yapımı bir şamdanı da gördüğünü ifade eder. Ali Emiri Efendi 1879’da Abidin Paşa ile burayı ziyaret ettiğini burada 1402 tarihinde Karayülük Osman bey tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani kalesi anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih’e ait olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade eder. Bu tarihi yapı Şeyh Sait isyanından sonra, 30 Kasım 1925 tarihinde yürürlüğe giren 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun bahane edilerek yıkıldı (33). 1920’li yıllarda Ergani’deki Zülküf Peygamber’in Mescidi/ Türbesi/ Makamı’nın görünüm PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 21 Zülküf Peygamberi’in Türbesinin Bugünkü Görünümü Makam Dağı Hz. İlyas (A.S.) Makamı ve Diyarbakır Hz. İlyas M.Ö.9. asırda doğmuştur. Kral Ahab zamanında yaşamıştır(62)(63). Kral Ahab ismi bize yabancı değildir. Bismil Üçtepe’de bulunan ve şuan British Museum’da bulunan Kurkh Monoliti önemli bir belgedir. (M.Ö. 859 - M.Ö. 824’ye ait) Kurkh Monolit’inde Kral Ahab’ın adı geçer (64). 1848 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden Yahudi seyyah Benjamin Haşeni şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile olduğunu görmüş ve onlar hakkındaki gözlemlerini Şöyle nakletmiştir: ‘Çoğu dinimizi biliyor. Kutsal kitaplarımız ve peygamberlerimiz kalplerinde yer edinmiştir. Sinagogda mevcut olan küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır. Bu oda Yahudiler ve diğer dinlere mensup kişiler için kutsaldır. İnançlarına göre Hz.İlyas bu odada peygamberliğini ilan etmiştir. Duvarla çevrili bu odada Aramice bir Tevrat yazması mevcuttur. Aynı yıllarda Diyarbakır’ı ziyaret eden seyyah J. J. Benjamin haham olduğundan bu Tevrat yazmasını inceleyebilme imkanına sahip oldu. Yazma Hazret-i İlyas’ın peygamberliğini ilan ettiği oda olduğuna inanılan odada saklı tutuluyordu. İlyas peygamberin makam adresi: Eski adres: Şeyh Arap mahallesi, Yahudi sokak No:21. Bugünkü adresi: Hasırlı mahallesi, Küçük bahçecik sokak No:21’dir. Kapı orijinal kapıdır. Önünde yere konmuş bir sütun vardır. Buradan bir odaya girilir. Bu oda daha önceki sinagogun avlusudur. Kapıdan yaklaşık 4 m. ileride bulunan duvar orijinal sinagog duvarıdır. 22 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Sinagog’un Orijinal Duvarı Elyesa Peygamberi yetiştiren İlyas Peygamberdir. Elyesa peygamberin mezarının Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde olduğunu biliyoruz. Haliyle Hz. İlyas’ın bu interlandda olması doğaldır. Yunus (A.S.) Makamı Yûnus (a.s)’ın Yakub (a.s)’ın torunlarından olduğu, Kur’ân’da şöyle haber veriliştir. “Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim’e, İsmail’e, İshâk’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyûb’a, Yûnus’a, Harûn’a, Süleyman’a da vahyetmiş ve Davud’a da Zebûr’u vermiştik” (en-Nisâ, 4/163). Bu âyette ifâde edildiği gibi İsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman (a.s)’da Yunus (a.s) ile aynı soydan, Yakub (a.s)’ın torunlarındandırlar. Yunus (a.s)’ın nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber olarak gönderildiği, Kur’ân’da şöyle geçmektedir: ”Ve onu yüz bin insana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik” (es-Saffat, 37/147). O’nun peygamber olarak gönderildiği bu yerin Ninova şehri olduğu nakledilmiştir. Ninova şehri, Dicle nehrinin kıyısında, şimdiki Musul’un yerinde bulunmaktaydı. Bu beldenin insanları küfrün içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Yunus (a.s) onları küfürden ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini, Yüce Allah’ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti (ezZemahşerî, el-Keşşâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, II, (42). Yunus (a.s)’ın adı, Kur’ân’ın çeşitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur’ân’daki sûrelerden birine isim olarak verilmiştir. Kur’an’ın onuncu sûresinin adı, Yûnus sûresidir. Yûnus (a.s) milletini otuz üç yıl Allah’a imân etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak sadece iki kişi ona imân etti (İbn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152). Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)’ın zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde milletini PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 23 terletmeye kalkışmasını şöyle haber vermiştir: “Zünnûn (Yûnus)’a gelince, O, öfkeli bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihâyet karanlıklar içinde; “Senden başka hiç bir İlâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!” diye niyaz etti.” (el-Enbiyâ, 21/87). Hz. Yunus Musul’un bir şehri olan Ninova’dan ayrıldıktan sonra gemiye binmiş, gemi Dicle ortasına gelmiş, geminin durması üzerine gemi içindekiler Yunus peygamberi suçlu kabul ederek Dicle’ye atmış ve Yunus peygamberi balık yutmuştur (66). Balık karnında Yunus (AS)’ı önce Übülle’ye, sonra Dicle’ye, sonra Nineva’ya kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır. (Taberi Tarih, c. 2, s. 43. Salebi-Arais, s. 409. İbn Esir-Kamil, c. 1, s. 363.) Yani Dicle’de Yunus (AS)’ın balığın karnında yolculuğu da vardır. Balığın kanından çıkmayı takiben Hz. Yunus Musul’a gelmiş, Hz. Yunus’a Musul halkı üç yıl iman etmiş, ancak tekrar isyan etmiş, akabinde Hz. Yunus Musul’u terkederek Diyarbakır’a gelmiştir. Hüsn-ü kabul nedeniyle de Diyarbakır’a duası vardır. Fis kayası Hz. Yunus’un 7 sene kaldığı bir mekândır (Yakut-u Hamevi: Mücem ül Buldan ve Abdülgani Fahri Bulduk: Ceziretül Arabın Muhtasar Tarihi). Fiskaya’da Yunus (A.S.) Makamı Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu konuda şöyle bir olay anlatır: Yunus Peygamber Musul’dan Diyarbakır yöresine gelir, bir süre burada kalır. O yıllarda bu şehirde güzelliği ile tanınmış “Almida” adında bir kız hükümdarlık etmektedir. Yunus Peygamber bu kızla konuşur, görüşür. Almida’ya kendi dinini kabul ettirir. Yunus Peygamber Diyarbakır’a yapılacak kalenin planlarını çizerek kıza verir. Kız da kara taşlarla şehrin kalesini yaptırır. Kalenin inşası tamamlanınca Yunus Peygamber: “Kal’anız mamur olsun, gönlünüz sürûr dolsun” diye dua eder (67). Timur tarihini okuduğumuzda Hz. Yunus’un Diyarbakır merkez Sur içinde olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. 1936 baskılı Hasan Basri Konyar’a ait ‘Diyarbakır Tarihi’ s.203’e bakalım: Amid Timur ordusuna 5 gün dayanabildi. Şehre 24 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR giren Timur Yunus ve Cercis Peygamberlerin kabirlerini ziyaret etti. Üzerlerine birer kubbe yapılması için birçok para verdi. Diyarbekir fakirlerine ihsanını esirgemedi. 18. Yüzyılın büyük Osmanlı tarihçisi Avusturyalı Baron Joseph von Hammer Purgstall. Timur devrini anlatırken: “Diyarbekir’in idare merkezi Amid hücum ile zapt ve yağma edildi; Timur, Yunus ve Circis peygamberlerin kabirlerini ziyaret ile üzerlerine birer kubbe inşa olunmak üzere yirmi bin kepik (lira) ita ve her geçtiği yerde fukaraya çok sadakalar dağıttı”der. Bu bilgiler doğrultusunda Hz. Yunus ve Hz. Cercis kabirleri de Sur içindedir. Zincirkıran Türbesi ( Hz.Yunusun Oğlu Kabri ) PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 25 DİYARBAKIRI KURAN PEYGAMBERLER Diyarbakır şehri adını Hz.İbrahim’in oğlu Medyen’in oğullarından Belenda’nın oğlu Amid’den gelmektedir’. (el-Bekri:Mu’acem ma İsta’cem min Esmai’l-Bilad vel-Mevazi (Thk.Mustafa es-Sakka), Beyrut,1983.c1/1.s: 93 Medyan kimdir sorusu için Hz. Hacer ve Sara öldükten sonra Hz. İbrahim Katura ile evlenmiştir. Bundan Yaksan, Zemran, Medyan, Yasbuk, Sulh, Büsr adlı oğulları olmuştur. (A. Cemil Akıncı: Peygamberler Tarihi. 2/286). Hz. İbrahim’in Hacer ve Sara isimli hanımlarının ölümünden sonra evlendiği Katura isimli hanımın oğlu Medyan’ın torunu Amed’in Diyarbakır’ın kurulmasındaki rolü (el-bekri tarihi). Diyarbakır bulunmaktadır (Amid) ismi Hz. İbrahim’in torunu Amid b Bülendiden gelir. (el bekri, Mu’cem ma-Este’cem.I/93) (Sait Paşa: Mirat-ül İber 1/266) (Yakutül Hamevi : Mücemül Buldan c:1 Amid maddesi). Mustafa Celaleddin’in Osmanlıca yazılı Meyyafarakin isimli eserde Diyarbakır’ın Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak (AS) neslinden Ersalus oğlu Teymus tarafından kurulduğu ifade edilir. Silvan ilçesinin ise Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail neslinden Üded oğlu Üd isimli kralın kızı Maya tarafından kurulduğu belirtilmektedir. Diyarbakır’ın bir ismi olarak da Vaile oğlu Bekir’den kaynaklandığı bir çok yayında vardır. Bu zat da Hz. İsmail sülalesindendir (135). Silvan’ı Cercis Nebinin kurduğu rivayeti de vardır. Evliya Çelebi bu durumu şu şukilde anlatır: “Bu Kale Şat ile Batman Irmağı arasında olup Beynennehreyni farik olmayla ismine (Kalei Maifarqin) ve bundan ğalat olarak (Miyafarqin) denir. Acemler (beli ince kale) demek olan (Kalai Miyanfark) derler. Eskiden bir şehrin azim ve kalei kadim imiş. İlk Banisi Musul Kalesi içinde medfun Hazreti Cercis ümmetinden (Handik) adındaki Meliktir ki Cercisin talimi üzere bina etmiştir (136). (136). Ergani ilçesini de Yunus peygamberin kurduğuna dair yaygın rivayet vardır 26 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR SAHABE KABİRLERİ 19. yüzyıl Diyarbakır salnamelerine göre sahabe türbeleri (3). Esami şerifeleri Türbe ve merakıdı şerifeleri mevkii Diyarbakır’da medfun sahabeler Diyarbakır’da. içkalede Sahabe-i KiramNasıriyye Camii şerifinde dan Süleyman ibni Halid radyallahu anh medfundur efendimiz hazretleri Medfun sahabe isim- -Reis-i cümledir Sultan Süleyman leri manzum halde verilmiştir -Rıda’an kardeşi Mesud Aycan -Beşir ve Hamza ömer ve Şu’be Sabit -İki Zeyd, iki Halid biri Numan Sahab-i kiramdan Sultan Sa’sa’a radyallahu anh efendimiz hazretleri İmam Akil radyallahu anh efendimiz hazretleri Sahabe-i kiramdan Mir Seyyaf hazretleri Sahab-i kiramdan Malik-i Ejder hazretleri Sahabe-i kiramdan Sultan Şecaaddin hazretleri Malumat-ı saire ve mülahazat İsimleri zirdeki ebyatda muharrer yirmi yedi nefer diğer sahabe-i kiram ile beraber el an mescid oldukları halde medfundurlar. -Muhammed iki Abdullah üçdür -Hasan nam iki biri Kab-ı zi-şan -Fudayl ve Malik ve kahr ve Ebu’l Hamd -Ebu Nasr ve Mugire eyle iz’an Diyarbekir’de Sultan Sa’sa’a camii şerifi derununda medfundur Diyarbekir’in Garb nahiyesinde İmam Akil karyesinde medfundur Diyarbekir’de Karadeniz nam mevkide mdfundur Bir güne vakfı yoktur, türbesi ma’murdur Defterdar camii şerifi civarında medfundur Bir güne vakfı yoktur, türbesi ma’murdur Diyarbekir’de Hazret-i Ömer cami-i şerifi civarında medfundur Türbe-i şerifesi ma’murdur, iki değirmen mevkufur PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 27 HZ. SÜLEYMAN TÜRBESİ Türbede 27 sahabe yatmaktadır, mezarlar bodrum katındadır.. Üst kattaki mezarlar Sahabelerden feyz veya tabir caizse şefaat almak isteyen paşalar ve ailelerine aittir. Buradaki sahabelerin isimleri şöyledir: Hz. Süleyman, Hz. Rıdvan, Hz Mesut, Hz. Beşir, Hz. Hamza, Hz. Amr, Hz. Şube, Hz. Sabit, Hz. Zeyd 2, Hz. Halid 2, Hz. Numan, Hz. Muhammed 2, Hz. Abdullah 3, Hz. Hasan 2, Hz. Ka’b-Zişan, Hz. Fudayl, Hz. Malik, Hz. Fahr, Hz. Ebul Hamd, Hz. Ebu Nasr ve Hz. Muğire (Radiyallahu Anhum) Hz. Süleyman Camii Hz. Süleyman Camii Avlusu 28 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Hz. Süleyman Camii Avlusu Cami İçi Sembolik Kabir Hz. Süleyman Cami Mimarisi Hz. Süleyman ve Nasıriye Camisi isimleri ile de tanınan bu cami İçkale’de surlara bitişiktir. Caminin minaresi üzerinde bulunan kitabesini okuyanlar değişik tarihler ileri sürmüşlerdir. J. Sauvaget 1160 tarihi üzerinde durmuş, Diyarbakır camilerini inceleyen Prof. Dr. Metin Sözen de bu tarihi kabul etmiştir. Kitabelerden anlaşıldığına göre bu camiyi Nisanoğulları’ndan Ebu’l-Kasım Ali yaptırmıştır. Mimarı da Hibetullah el Gürgani’dir. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 29 Kale Camisi çeşitli dönemlerde onarılmıştır. Bu yüzden de bazı yerlerinde değişiklikler meydana gelmiştir. Yapının hemen hemen tamamında kesme taş kullanılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki, genişletilmeden önceki durumunda cami İçkale surlarının iki burcuna dayanmakta idi. Ayrıca bulunduğu arazi eğimli olduğundan da yapı kademeli bir plan şekli göstermektedir (85). Kale (Hz. Süleyman) Camisinin Yapılışı ve Yapılış Tarihi İslam orduları yukarıda da değindiğimiz Amid’i fethetmiş ve Amid bundan sonra müslümaların eline geçmiştir. Fetih sırasında Halid b, Velid’in oğlu Hz. Süleyman başta olmak üzere seçkin sahabeden oluşan kimi kaynaklarda yirmi beş kimi kaynaklarda ise yirmi yedi olarak geçen sahabenin şehit düştüğünü söylemiştik. Amed müslüman araplardan sonra birçok islam devletinin egemenliği altına girmiştir. Bunlardan biri İnanoğulları’dır. İnanoğulları içinde onların hakimiyeti altında bulunan Nisanoğulları döneminde Kale (Hz Süleyman) Cami yapılmıştır. Nisanoğulları’nın başında bulunan Nisanoğlu Kemaleddin Ebu-l Kasım Ali şehid düşen sahabeler için daha önce harabe şeklinde olan mescidi H.55O–575/ M. 1156–1179 yılları arasında Mimar Hibetullah El Gurgani’ye yaptırmıştır. Caminin doğu penceresi üzerindeki şu manzum kitabeden anlaşılıyor: “Ey insanlar, ilahi Kemaleddin Ebu-l Kasım Ali için iyi dost ol. Nasıl ki bu meşhedin binasını teşyid (yükseltme, sağlamlaştırma) etti. Nebiyyi Mürsel hürmetine sende kendisinden razı ol.” Ayrıca cami minaresinin doğu yüzünde birinci kemer altında, beyaz taşlar üzerine ibtidai bir nesih ile yazılan yazıda da “Allah’u Sübhane, Ebu-l Kasım Ali b.Nisan... Allah rahmet etsin, sene 555 (M.1160)”. Yine başka bir yazı minarenin güney yüzündedir. “Allah’ın şanı yücedir. 0, Ebu-l Kasım Adi Nisandır’. Son olarak cami duvarında bulunan yazı Murtaza Paşa Hücresinin dam toprakları ile örtüldüğü için vakıflar idaresi tarafından kaldırılmış olan yazıdır. Camiye Takılan İsimler Caminin çeşitli isimlerle anıldığını görüyoruz. Bunlardan ilki ve en önemlisi Hz.Süleyman Camiidir. Hz. Süleyman isminin takılmasının nedeni halid bin velid’in oğlu Hz. Süleyman’ın bu camide şu andaki türbelerin yerinde yirmi dört veya yirmi yedi sahabeyle birlikte şehit düşmesinden dolayıdır. İkinci olarak bu camininin İçkale’de olmasından dolayı İçkale Camisi olarak anılmıştır. Üçüncü olarak Kale Camisi; Dördüncü olarak Nasıriyye Camii olarak anılmaktadır. Ve son olarak Diyarbakır Valiliği yapan Silahtar Murtaza Paşanın camii onarımdan geçirmesiyle caminin onun ismiyle anılmasıdır. Bunlardan halk arasında en çok kullanılan Hz. Süleyman ismidir (112). 30 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Hz. Süleyman Camisinde Bulunan Türbeler Türbede bulunan şehitlerin isimlerinin bulunduğu levhayı 1631-1633 yılları arasında Diyarbakır valiliği yapan Silahtar Murtaza Paşa’nın türbeleri onarmasından sonracami uvarına astığına dair manzumede görmekteyiz. Bu kitabede şöyle yazılmaktadır: “Halid oğlu Fatih-i Amid Süleyman Hazreti Kim yiğirmi dört Sahabeyle olup bunda şehit Kubbenin altında medfundur sehabe cümlesi, Bu müşerref yerde mesken kaldılar vakfı-ı medid Murtaz Paşa Silahtara Huda edüp Bir müzehhep perde astı üstüne anın cedid Kıldı ihya zib-ü ziynetle der ü divarını Kim okursa fatiha ruz-i ceza ola Said Türbedeki ashab-ı kiramın adları şu şekildedir. Reis-i cümledir Sultan Süleyman Rıdvan, kardeşi Mesud ey can Beşir u Hamza, Amr u Şu’be, Sabit İki Zeyd, iki Halit biri Numan Muhammed iki, Abdullah üçtür. Hasan nam iki bir kab-i Zişan Fudayl u Malik ü Fahr u Ebu’l Hamd Ebu-Nasr u Mağire eyle iz’an” İçkale (Sultan Süleyman) Camii’nin şehitliğe bakan penceresinin yanına Mustafa Asım’ın şu manzumesi asılmıştır. Ey şahidanın Süleyman-ı muazzam mefhari Hazret-i Seyf-i Huda’nın necl-i a’zam serveri Kahraman fatihi sensin bu şehr-i Amid’in Ceyş-i paki evliyanın müntehab seraskeri Böyle bir sur-i metin içre yapılmış beldeyi Zabt u teshir eyledin bir günde ey din rehberi Hazret-i Haydar misali kal’a Hayber gibi Bir cihad ettin ki dilşad eyledin Peygamberi Bahtiyardır belde halkı minnetinle serteser Mazhar-ı gufran-ı Rahman oldu kabrin makberi Zairine bahşeder envar-ı misk u anberi Ya İlahi gazi-i Sultan Süleyman aşkına Bahşkıl müştakına uhrada ab-ı kevseri Her gelen züvare minnet eylerim adab ile Fatiha ihlası takdim eylesinler her biri PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 31 Bu mukaddes mescid içre farzını ifa eden Abidine müjdeler olsun cinandır yerleri Ey! sipehdar-ı gaza senden tazarru eylerim Kıl şefaat Asım-ı şeydaya ruz-i mahşeri. Mevlüt Mergen manzum olarak şöyle tanıtıyor. Hz. Süleyman Camisindeki medfun sahabe-i kiram isimleri: Müze şehir, Diyarbekir içinde Yüce makam sahibi, çok insan yatar Surların dahili ve haricinde, Evliya, sahabi şehidan yatar Yirmi yedi ashab, şu tek kubbede Peygamber dostları, hepsi sahabe Fetihle gelinmiş, şehir kasaba, ‘Rıdvan’ile kardeşi ‘Mes’ud’can yatar Din ve Kur’an için, yapmışlar cihad Halife Ömer’e etmişler biat Dökülen kanlara, şahit kainat, ‘Beşir’,’Hamza’ gibi çift aslan yatar ‘Amr’,’Şu’be’,’Sabit’ dahi burada, Cömert davranmışlar canı fedada, Saadet onların iki dünyada, İkişer ‘Zeyd’,’Halid’ bir ‘Numan’ yatar. Üç ‘Abdullah’ şehid,iki ‘Muhammed’, İ’layı din için kılmışlar niyet, Şehadet şerbeti doyumsuz lezzet, ‘’Ka’bi Zişan’gibi pehlivan yatar. Ellerde kılıç var,sinede iman, Amidde vurulmuş bir avuç insan ‘Fudayl’da isimsiz,yüce kahraman ‘Hasan’deyü iki nevcaivan yatar. ‘Malik’de şehiddir,muharebede, ‘Fahr’ ve ‘Ebul Hamd’de bizim beldede, Yeyüzü mekanı kutlu kubbede, ‘Ebu Nasr’ ‘Mugire’gibi can yatar. Hepsi de sahabe, hepsi kahraman, Her biri cihana bedeldir inan ‘Halid’in oğlunda emir ve ferman, Sultan oğlu Sultan Süleyman yatar. (M. Mergen) 32 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Hz. Süleyman Camii Haziresinde Paşalar ve Ailesi Hz. Süleyman Merkad Kitabeleri Esat Paşa Kabri Kitabe PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 33 Hz. Süleyman Türbesinin Yanında Bulunan Şahsiyetler Esad Muhlis Paşa Mehmet Esad Muhlis Paşa, Ayaş Müftüsü Hasan Efendinin oğludur. 1780 yılında Ayaş’ta doğdu. Çeşitli memuriyetlerde bulundu. 1848 yılında “Vezirlik” payesi aldı. Edirne, Erzurum, Sivas, Sayha, Halep, Musul valiliklerinde bulunduktan sonra 1847 yılında Diyarbakır valisi olmuş ve üç sene valilik yapmıştır. Bitlis ve Van vilayetlerinin de katılmasıyla merkezi Diyarbakır’da olmak üzere kurulan Eyaletin valiliğine atandı. Mezarı, İçkale’de, Murtaza Paşa Camiinde özel olarak yapılmış maksurededir. Aynı yerde Mehmet Reşit Paşanın mezarı da vardır. Kale Camii yanındaki mezarlığa 1850’de defnedilmiştir. Âlim, fazıl, şair ve hattattır. Güzel bir levhası, Cami-i kebir’de duvarda küçük kafes içinde asılıdır. Viyana seferinde bulunan Sadullah Paşa, bunun oğludur. Esat Paşa’nın mezar taşında şunlar yazmaktadır. Bu mezarda bulunan, emirlerin emiri Es’ad’tır. Güvenli bir yurtta mutlu bir hayat sürdü. Öyle bir nesil inşa etti ki, çocuğu için erişilmesi güç bir övünç ve şandır. Bu nesil ağacından nice vezir ve emir ortaya çıktı. Esadı barındıran (bu kabri), her an rahmet bulutları kaplasın. Mükafatı açık olan cihadı hakkıyla yerine getirdikten sonra Rahmet melekleri onun ruhu aldılar. Tarihçiler şu tarihi düştüler: “Cennet bahçelerine giren Esada müjdeler olsun”. Esad Paşa’nın Oğlu Nusret’in Yazdığı Aşağıdaki Manzum Mezar Taşına Yazılmıştır. Sahib-i seyf ü kalem, âlim ü şeyh ul vüzera İzni Müfti-i Ayaş hazret-i Esad Paşa Mahlesi Muhlis olup şair-i mahir idi kim Emr-i sahane ile vardığı mansıblarda Neşr-i adl ile ahaliden alır idi dua Nişteki mezar ise süslemelerden yoksun olup çok güzel bir celi sülüs yazı örneğini sergilemektedir. Safer 1246 (Temmuz 1830) tarihlidir. Bu mezar, Diyarbakır’da valilik yapan Esad paşaya aittir (113). Reşit Mehmet Paşa Osmanlı Sadrazamlarındandır. Gürcistan’da doğmuştur. Sadrazam Koca Hüsrev Paşa’nın yetiştirmelerindendir. Konya valiliği, Vidin mutasarrıflığı ve Rumeli valiliği yapmıştır. Ocak 1829’da sadrazamlığa atanmıştır. 18 Şubat 1833 yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. Mısır, Sivas ve Harput valiliği yapmış en son Diyarbakır valiliği yapmıştır. Diyarbakır valiliği 2 yıl 8 ay sürmüştür. 1836 yılı ekim ayında öldü. Mezarı İçkale Camiindeki mezarlıkta, Esat Muhlis Paşa’nın kabrinin yanındadır. Yiğit, çalışkan, devlete bağlı ve sadık bir kişi olarak bilinir (113). 34 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Murtaza Paşa Künbet ortasındaki lahit ayakucu kitabede H.1121 (M.1709) tarihi var. Kitabe çiçek motifleri ve lale motifleri ile süslü ve bir kadına ait Kuzeydoğuda yer alan mezarın ayakucu kitabesi H.1068 (M.1657): Murtaza Paşa Silahdar’ın kızı Bülbül-i cennet Hadice Hanım’a Mesken oldi ez hatırası Kim okusa Fatiha himmetu lehu Sene 1068. Bu mezarın başucunda çiçek motifli bir vazonun üzerine bir kavuk yerleştirilmiştir. Künbetin kuzey batısında üç çocuk mezarı var. Caminin avlusunda künbete açılan kapının üzerindeki kitabeden anlaşıldığı üzere künbetin ortasındaki mezar Silahtar Murtaza Paşaya aittir. Kitabe; Silahdar Murtaza Paşa bu cayehde Aceb tırazıyle ruhini verdi Bu ravde içun etdi bunca say Ede Hakk ahiretde kadren a’la Ala beytden murat olan duadan Bugün bana ise bareyn-i bikade (yarın sanadır) Sahibu’l-hayrat Silahdar Murtaza Paşa Ruhi içun Fatiha El hamdülillahi rabbilalemin Hz. Süleyman caminin iç avlusunda bulunan dört mezardan üçü yan yana dizilmiş olup ufak bir türbenin içine alınmışlardır. Diğer mezar ise şadırvanın hemen yanı başındaki nişin içindedir. Türbe içindeki mezarların üzerinde ki altuni renkte yazılar ve süslemeler bunların Murtaza paşa ailesine ait olduğuna şüphe bırakmamaktadır (114). Hz. Süleyman Camii Mezar Taşları ve Süslemecilik Silahtar Murtaza paşa’nın 3. evladının fevt olduğu harem kapısına karşı olan türbedeki mezar taşına yazılan kitabeden anlıyoruz. Maktulzade Ali paşanın Lebabe adlı kızı merkadinde medfundur. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 35 1819’da vali olan Deli Behram paşanın kızı Rukiye de cami ittisalindeki kabristanda gömülüdür. Sadrıesbak Mehmet Reşit paşa Kasım 1836’da vefat edererk Kale cinin yanındaki kabristanda medfundur. 1856’da vali olan Besim paşa’nın oğlu Osman Nesim de burada gömülüdür (115). Taş Dekorasyonu Lahitler Ve Sanat 36 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Lahit Süslemeciliği Hz. Süleyman Cami Türbesi Mezar Süslemeciliği PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 37 Âmid’in (Diyarbakır’ın) Kuşatılması Âmid’in fethi olayını en geniş biçimde ele alan Târihu Fütûhi’l-Cezîre adlı eserden yararlanacağız. Altı fasıldan oluşan bu eserin “Diyâr-ı Bekr’in Fethi” başlıklı üçüncü faslında, on dört sayfada Âmid’in fethi anlatılmaktadır. Bu eserde, Âmid’in fethi olayı özetle şöyle anlatılmaktadır: Rivayete göre İyâz b. Ğanm, 7 Cumâdi’l-Ula 17 (27 Mayıs 638) tarihinde, İslâm ordusunun başında Âmid önlerine geldiği sırada, şehir Bizans’a tabi olan Meryem adında bir vali tarafından idare edilmekte idi. Bu vali, çocukluğunda Bizans’ın ihtişamlı günlerini, İstanbul ve Âmid’in kuruluş hikayelerini çok dinlemiş ve Âmid şehri onu büyülemiştir İyaz b. Ğanm, ordusu ile Âmid önlerine gelmiş ve şehri kuşatmaya başlamıştır. Şehrin kuşatılması sırasında, ordunun kumandanı İyaz b. Ğanm Bâbu’t-Tell’i (Mardin kapı), Said b. Zeyd’in Bâbu’r-Rûm’u (Urfa kapı), Mu’âz b. Cebel’in Bâbu’l-Cebel’i (Dağ kapı) ve Halid b. Velid de Bâbu’l-Mâ’ (Yenikapı)’yı tutmuştur Aynı eserde aktarılanlara göre Müslümanlar şehrin sulh ile kendilerine teslim edilmesini istemişlerdir. Ancak diplomatik girişimlerden sonuç alınamamış, iki taraf da zaman kazanmaya ve askerlerine moral ve cesaret vermeye çalışmıştır. Şehrin Bizans valisi, müslüman askerlerin şehri dört taraftan sardığını; ‘Ashâb-ı Resûl’un şehri kuşattığını görünce, kiliseye giderek devletin ileri gelenleriyle toplanmış ve onlara şu konuşmayı yapmıştır: “Araplar yurdunuza girdiler, şehrinizin önünde karargah kurdular, bunlar şehrimizi almaya tamah etmişler. Siz iyi biliyorsunuz ki bu şehir bölgeinin kilididir. Onu ele geçiren, bütün bölgeyi almış olur ve İsa Mesih’in hakimiyeti son bulur; O’nun dini bu ülkede desteksiz kalır. Bizans’a bağlı kral ve prensler, Hıristiyanlığın yüce şahsiyetleri ve bütün Hıristiyan evlatları bize bakıyor, bizim ne yapacağımızı gözlüyorlar. Siz geçmişten biliyorsunuz ki bunlar burada yüz sene de kalsalar şehrinizi alamazlar. Dininiz uğruna bunlarla savaşınız. Buna karşılık İslâm ordusu başkumandanı İyâz b. Ğanm de Âmid’deki yönetimin kendileriyle savaşmaya karar verdiğini öğrenince askerlerine şu konuşmayı yapmıştır: “Biliniz ki bu şehir çok iyi bir korumaya sahiptir. Burası bögenin gözüdür. Allah buranın fethini bize nasip ettiğinde Müslümanlar bütün bölgeye hakim olacaklardır.” İyâz, bundan sonra ne yapılması gerektiği konusunda, arkadaşlarına görüşlerini sormuş, bunun üzerine Hâlid b. Velid şunları söylemiştir: “ Şunu biliniz ki biz maddî güç ve sayımızın çokluğuyla değil, belki Allah’ın yardımı ve Hz. Peygamberin bereketi sayesinde bir yere hakim oluyoruz. Nitekim peygamberimizin bize bu konuda vaadi vardır. Allah’ın dediği olur. Eğer bunlar şehrin dışında bir yerde savaşmak isterlerse bu bizim işimizi kolaylaştırır. Fakat biraz sabredelim. Sabrın sonu zaferdir. Belki beklenmedik bir gelişme olur. Bu kadına bir mektup yaz. Onu önce korkut, sonra da güzel vaadlerde bulun, umut ver. Umarız ki Allah yardım eder ve onu imana getirtir” 38 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Âmid’in Bizans valisi, Müslümanların şehrin kendilerine teslim edilmesi için yaptıkları çağrıyı reddederek askerlerini toplamış ve onlara şu konuşmayı yapmıştır “Bu Araplara teslim olursak Bizans ülkesini doğudan batıya kadar küçük düşürmüş oluruz. Kuşatma daha bir sene bile sürmeden şehrinizi Araplara nasıl teslim edersiniz! Üstelik şehriniz en iyi korunan yerlerden biridir. Burada ihtiyaç duyduğunuz her şey var. Diyâr-ı Bekr çevresindeki kral ve prensler bana mektup göndererek, bana “şehri teslim etme” dediler. Zaferimiz için askerleriyle yardıma geleceklerini ve bizi Araplardan kurtaracaklarını vaad ettiler” Müslüman ordusunun Âmid kuşatması yedi ay kadar sürmüş ve bu süre içerisinde yürütülen diplomatik faaliyetler sonuçsuz kalmıştır. b) Fethin Tarihi ve Şekli Târihu Fütûhi’l-Cezîre’de şehrin 7 Cumâdi’l-Ula 17/27 Mayıs 638 Cuma günü kuşatılmaya başlandığı ve bunun da beş ay kadar sürdüğü bilgisi bulunmaktadır. Bundan da fethin Kasım ayı içerisinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Kaynağımıza göre Âmid fethinin son aşaması şu şekilde olmuştur: Müslümanlar şehrin surları önünde beş ay kaldılar. Hâlid, hergün askerleriyle şehri çevreleyen surların etrafını dolaşıyordu, ancak bir çıkar yol bulamıyordu. Nihayet, dışardan içkaleye çıkan bir tünel (su deliği) keşfedildi (9). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 39 Vakidi gizli su deliğinin tespitini de şu şekilde aktarır, “Amid’in sarılışı sırasında çadırını su kapısı civarında (bugünkü Kıtırbil ve Yeni köyde karargah yeri olmuş) kurmuş olan Halid b. Velid her gün yanındaki askerlerle şehrin o yanlarında gözcülük yapıyordu. Human adında bir kölesi vardı. Bu köle her gün arpa unundan yapılma olan birkaç ekmeği iftar için Halid b. Velid’in çadırına bırakırdı. İki üç gün ekmek bulamayan Halid b. Velid ‘azık mı tükendi nedir üç akşamdır ekmek yok’ diye sordu. Köleside her akşam ekmeği bıraktığını söyledi ve çadırı gözetlemeye koyuldu. Kale duvarının dibinde bir köpek gelerek çadırına girip ekmeği kaçırdığını gördü. Köpeği takip etti, köpeğin kale duvarı dibindeki bir sel çukuru yolundan içeri girdiğini tespit etti. Koşup Halid b. Velid’e haber verdi. Halid b. Velid gidip baktı ve sevindi. ‘Maiyetimde su yolundan şehre girmek için Allah uğruna kendimi kodum. Benimle içeri girmek için sizden yüz kişi isterim.’dedi. Çıkan yüz kişiyle doğruca Iyaz b. Ganem’in yanına gidip keyfiyeti bildirdi. O da ordusuna kale içinden tekbir sedaları işitir işitmez hemen harekete geçmelerini teklif etti. Halid b. Velid gece yarısı yüz kişiyi alıp su yoluna gitti. İlkin Halid b. Velid, ikinci Amr b. Avsah, üçüncü Huzeyfe b. Sabit, dördüncü Amr b. Beşir ve diğerleri içeri girdiler. Doğru şehrin orta yerine vardılar ve orada yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Uykuda olanlar uyandı, uyanık olanlar da korkudan Fetih Kapısı titremeye başladılar. Halid b. Velid, icab eden yerleri tutturdu ve on çeri gönderip surun kapısını açtırdı. Meryem, İslam askerlerinin şehre girdiğini anlayınca kıymetli eşyaları ve maiyeti ile birlikte kendi sarayında bulunan azim ve gizli yolla Ermen kapısından taşraya çıkıp Bilad-ı Ruma gitti. Yer altından giden bu gizli yolun Seyrantepe’ye çıkmakta olduğu bu gün bile halk arasında söylenmekte ve bazı izlerine rastlanmaktadır (111). Şehre giren İyâz, halkın meydanda toplanmasını emretti. Verilen emir üzerine silahlarını şehir meydanında onun önüne attılar. İyâz toplanan halka şu 40 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR konuşmayı yaptı: “Allah size karşı bize zafer ihsan etti. Sizden kim ki Müslüman olursa malını, mülkünü ona bırakırız, kim de bunu kabul etmezse ona dilediğimizi yaparız.” Halkın yaşlıları ve büyükleri ise şöyle dediler: “ Allah size, güzel sabrınız, iyi kalpliliğiniz, adaletiniz, insaflı olmanız ve iyi muameleniz sayesinde zafer nasip etti. Şu anda biz sizin merhametinize kalmışız, bize kıyamet gününde sizi mükafata nail edecek bir muamele ile davranınız. İyâz’ın “Allah affedicidir, bağışlamayı sever, biz de sizi affettik” demesi üzerine şehir halkı “ Mademki bizi affettin, biz de senin dinine giriyoruz” demiş ve çoğu, İslam dinini kabul etmiştir. İyâz, müslüman olmayanlara da ertesi yıldan başlamak üzere cizye uygulaması getirildiğini söylemiş ve silahlarını toplatmıştır. Âmid halkı mallarının yarısını İyâz’a vermiş, o da sadece müslüman olanlardan ve eski dinleri üzere kalanlardan bunu kabul etmiştir. İyâz, Hıristiyanların buradaki en büyük mabedi olan Toma Kilisesi’nin üçte ikisi üzerine cami inşa etmiş ve şehirde on iki gün kaldıktan sonra Sa’sa b. Savhan el-Abdî’yi şehre vali tayin etmiş, yanına da beş yüz Arap savaşçı bırakmıştır. İyâz, Âmid’i fethettikten sonra etrafta bulunan kaleleri fethe çıkmıştır (9). Diyarbakır fethinde görev alan sahabe komutanlar İyaz’ın ordusu içinde Diyarbakır’a geldiği iddia edilen sahabelerden bir kısmı iç kalenin fethi sırasında şehit düştü, bir kısmı fetihten sonra geri döndü,. Diyarbakır’ın fethine geldikten sonra şehirden ayrılan ünlü sahabelerden bir kısmı şunlardır; 1. İyaz b. Ğanm İyaz b. Ğanm, Hz.Ömer’in emriyle, Şam ordusu içinde müstakil olarak oluşturulan ordunun başında Diyarbakir’ı fetheden komutandır. İyaz, fetih için önce Malik el-Eşteri Diyarbakır’a göndermiş, sonra kendisi gelmiş ve ordusu şehri değişik cephelerden kuşatırken, kendisi de şehri Babu Tell (Mardin kapı) tarafından kuşatmıştır. İyaz fetihten sonraki yıllarda Hz.Ömer tarafından Şam bölgesinde veya Humusta görevlendirilmiş ve 20(640) yılında Humus’ta ölmüştür. Halit b. Velid’in mezarı yanına defnedilmiştir. Öte yandan Diyarbakır’da. bulunan Eyyüb ailesinin onun soyundan geldiği belirtilir. 2. Halit b. Velit Ünlü sahabelerden Halit b. Velid’in Diyarbakır’ın fethine katılıp katılmadığı konusunda farklı görüşler bulunsa da fethe katıldığına dair çok sayıda rivayetin olmasından onun bu fetih olayına katıldığı kabul edilebilir. Klasik İslam tarihi kaynaklarından Vakidi, Belâzûrî, Yakubi, İbnü’l-Esir, Halit b. Velid’in el-Cezire’nin ve Diyarbakır‘in fethine katıldığını naklederler. Belâzûrî, Halit b. Velid’in el-Cezire fethinin birçok merhalesine katıldığını söylerken, Vakidi, Amid gibi zor ve çok iyi korunmuş bir şehrin fethinde onun, gizli suyoluyla şehre girenlerin öncüsü olduğunu zikreder. Rivayete göre Halit, surun Babu’l-ma (Dicle, Yeni Kapı) tarafında sur dibindeki keşiflerinden birinde gizli bir PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 41 suyolunu (tünel) bulmuş ve komutan İyaz b. Ğanm ile istişare ederek yüz kişi ile buradan şehre girmiştir. Halit b. Velid hakkında Diyarbakır’a komutan olarak değil, komutan yardımcısı olarak geldiği de belirtilir. O, Müslüman orduları başkomutanlık görevinden bölgenin fethinden önce ayrılmıştır. Buraya ancak bir alt kademe komutanı olarak gelmiştir. Kabri Humus’tadır. 3. Said b. Zeyd Hz. Peygamberin yakın arkadaşlarından Said b. Zeyd’in Diyarbakır fethine katıldığına dair Vakidi de bir kayıt bulunmaktadır. Onun bu fetihte bir komutan olarak Rum kapı(Urfa kapı) dan şehri kuşattığı belirtilir. 4. Muaz b. Cebel Vakidi, Hz. Peygamberin önde gelen sahabelerinden Muaz b. Cebel’in Diyarbakır’ı kuşatan ordunun içinde bir komutan olarak, Diyarbakır’ı, Babu’l-Cebel (Dağ kapı) yönünden kuşattığını belirtmektedir (10). Diyarbakır’ın İlk Sahabe Valisi Sultan Sasa Sahabe-i kiramdan ve Diyarbakır’ın ilk İslam valisi olan Sultan Sa’sa Hazretleri, Diyarbakır’ın fethi esnasındaki çarpışmalarda aldığı yaralardan dolayı bir süre sonra vefat etmiştir. Naşı, Hasan Paşa Hanının batısında ve eski belediye binasının doğusuna defnedilmiştir.Buraya daha sonra türbe yapılmıştır Belediye başkanı Nazım Önen, 1926 yılında, ilk sahabe Diyarbakır Valisi Sultan Sa’sa’nın türbesini yıktırmıştır. Daha sonra türbesini oradan taşımak üzere mezarını açtıkları zaman, cesedinin çürümediği görülmüştür. Yalnızca sol bacağının dizden aşağısı çürümüştür. Sultan Sa’sa adına bir türbenin yanı sıra, aynı kompleks içinde bir cami ve bir de medrese inşa edilmiştir. Cami-i şerifin inşa tarihi tam olarak bilinmemektedir. XIX.yüzyılda Diyarbakır’ın önemli camileri arasındadır. Diyarbakır’da Kur’an okunacak camilerle ilgili 1794,1818,1824 ve 1826 tarihli Osmanlı arşiv belgelerinde, Sa’saa camisi Diyarbakır’daki camiler içerisinde önemli bir yere sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, Kasım 1788 ve 1792 tarihli belgelerden bu tarihlerdeki cami görevlilerini de tespit etmek mümkündür. H.1316 (1898-1899) yılında, Diyarbakır Valisi Halid Bey tarafından caminin tabanı tamamen tahta döşeme ile kaplatılmıştır. Sultan Sa’sa adına yaptırılan medrese de, Hasan Paşa Hanı’nın batısında ve eski belediye binasının doğu bitişiğinde bulunan ve aynı adı taşıyan cami civarında yer almakta olup, yaptıranı belli değildir. 1899-1903 yılları arasında müderrisi Abdurrahman Efendi’dir. 1899’da talebe sayısı 14 iken, 1901 ve 1903 yılı kayıtlarında bu sayı 17’e çıkmıştır. Şehrin Müslüman ahalisi ve önde gelen devlet adamları sadece bu türbe, cami ve medreseden oluşan külliyeyi inşa etmekle kalmamış, aynı zamanda buraya önemli gelir kaynakları da vakfetmişlerdir. 42 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR 1518 tarihli Osmanlı tahrir defterine göre, Cami vakfının gelirleri gayrimenkul kiraları ve bir köyün malikane hissesinden oluşmaktadır. Giderleri tek personel olan imamın maaşından ibaret olup, gelir miktarının bu ciheti rahatlıkla karşıladığı ve fazla arttığı görülmektedir. 1540’da Sultan Sa’sa vakfın gelir kaynakları, gelir miktarı ve personel sayısı açısından büyük bir gelişme gösterdiği görülmektedir. Gelir miktarı yaklaşık 6 misli yükselirken personel sayısı da 1’den 6’ya çıkmıştır. Bu dönemde de gelir tamamıyla gayrimenkul kiralarından sağlanmakta olup, 5.212 akçelik tutarın büyük bir kısmı (3.240 akçe) 6 kişilik personelin cihetine, 1.632 akçesi yemek masraflarına, 340 akçelik ziyade de vakfın ihtiyaçlarına sarf olunmaktadır. 1564’te vakfın biraz daha büyüdüğü görülmektedir. Aradan geçen zamanda köyden sağlanan gelir yaklaşık 2.5 kat artmış, vakfa bir tanesi mukataa türünden olmak üzere yeni kaynaklar vakfedilmiştir. Bu dönemde vakfın gider kaleminde de çeşitlilik görülmektedir. Yemek ve Cuma gecelerine has pişirilen pilavın masrafları tüm vakfın gider toplamının yükselmesine sebep olmuştur. Ancak bu duruma rağmen gelirlerin giderleri rahatlıkla karşıladığı ve vakfın ölçülerine göre büyük bir miktar arttığı görülmektedir. Sultan Sasa Mescidi i̇ ç görünüm Sultan Sasa Mescidi dış görünüm PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 43 Sultan Sasa Camiinin 1925’den Önceki Durumu (Sol köşe) 16. yüzyılın son çeyreğinde, ilk kaynağa göre Sultan Sa’sa camiindeki görevli sayısının 9 kişiye çıktığı, ancak harcama kalemlerinde yapılan kısıtlamalardan olsa gerek giderlerin düştüğü, daha sonra vakfın giderlerinin tekrar yükselme eğilimine girdiği ve bir öncesine göre miktarın ¼ oranında arttığı görülür. 16. yüzyılı takip eden dönemlerde de vakfın faal olduğu ve cami yıkılmazdan biraz evveline kadar faaliyetine devam ettiği bilinmektedir. Söz konusu cami ve türbenin 1869 yılında yıllık geliri 2400 kuruştur (11). Sahabe Abdurrahman İsmetpaşa ilkokulunun karşısında EHİDER’in içinde sağ taraftadır. Bu mekan 1522 tarihlerine ait Örfizade vakfiyesinde geçmektedir. Sahabe Abdurrahmanla ilgili bir belge aşağıya alınmıştır Örfizade Vakfının 11 Şevval 942 (1536) Tarihli Tescilli Vakfiyesinin Türkçe’ye Çevrilmiş Son Sayfası Sahabe Abdurrahman Kabri 44 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Peygamber Efendimiz’in amcasının oğlu Hz. Ali’nin abisi İmam Ukayl’ın Diyarbakır’da medfun olduğu kesinleşti. İmam Ukayl radyallahu anh efendimiz hazretleri İmam Ukayl Radyallahu Anh Efendimiz Hazretleri İmam Ukayl Türbesi: Salnameye göre sahabedir. Zira isminin yanında sahabeye ithaf olunan (RA) ibaresi vardır. Salnamede Diyarbakırda Fabrika köyünün üst kısmında İmam Ukayl türbesi bulunmaktadır. Halk bu türbenin Hz. Alinin abisi olduğuna inanılır. Salnamede kendisi için (RA) ifadesi kullanılır. Diyarbakır salnamelerinde (IV/208) Fabrika köyünde İmam Akil köyünde İmam Akil (Ukayl) (RA) yattığı ifade edilir (1). İmam Ukayl’ın, vakfı Diyarbakır’da çok önemsenmiş, kendine ithafen vakıf ve mescidler yapılmıştır. Diyarbakırda İmam Ukayl Mescidi vardır. Kasap Hacı Hüseyin Vakfı, İmam Ukayl Mescidinin yemek masrafları için kurulmuş bir vakıftır Aşağıdaki belgelerde Peygamberimizin amcaoğlu Hz.Ukayl ve Diyarbakır ilişkisi anlatılıyor. Tarihçi Yrd. Doç. Dr. M. Salih Erpolat hocamızın verdiği belgelere göz atalım: Belge 1: Kısa belgenin ilk cümlesi şöyledir: “Marûz-i çâker-i kimesneleridir ki İbn ‘Am cenâb-ı Resûl-i Kibriya Hz. Ukayl (RA) taala Efendimizin Diyarbekir Vilayeti dahilinde Amid nahiyesinde vaki Mescid-i Şerifleriyle Türbe-i saadetlerine merbut Tilvelik? ve Dumlan? karyeleri hasılatının... (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade-Evkaf katalogu, vesika no: 6 iki adet belge). Belge-1 Belge-2 PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 45 Belge-2:. “İbn ‘Amm-i Cenab-ı Resul-i Kibriya İmam Ukayl (RA) hazretlerinin Diyarbekir vilayeti dahilindeki...” mescit ve türbenin vakfının gelirinden bahsediliyor. Diyarbakır’da İmam Ukayl’a ait (Peygamberimizin amca oğlu) mescid ve türbesiyle ilgili yeni belgeler ortaya çıktı. Bilindiği üzere Diyarbakır Çarıklı beldesi İmam Akil köyünde Hz. Alinin ağabeyi İmam Ukalyl’ın mezarı olduğuna dair daha önce basında haberler yer aldı. Diyarbakır Valiliği ile Dicle Üniversitesinin birlikte hazırladığı Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır adlı kitapta Hz. Ali’nin ağabeyi, peygamberimizin amcaoğlu İmam Ukayl’ın türbesinin Diyarbakır’da olduğunu teyid edici iki belge yeralmaktadır (12). Birinci Belge BOA,İ.EV.446/6 a.22.10.1906 Bu belge Hz. Peygamber (SAV)’in amcasının oğlu Akil (RA)’ın Diyarbekir vilayetinin Amid nahiyesinde bulunan mescidi ile türbesinin bağlı bulunduğu vakfın diğer vakıflar gibi müdahaleden istisna tutulması konusunda Maliye Nezareti tarafından Sadaretten izin talebini içermektedir. Birinci Belge İkinci Belge İkinci belge: BOA,İ.EV.44/6 b.24.06.1907. Bu da Hz. Peygamber (SAV)’in amcasının oğlu Ukayl (Akil) (RA)’in Diyarbekir vilayetinin Amid nahiyesinde bulunan mescidi ile türbesinin bağlı bulunduğu vakfın gelirleri arasında Tilvelik ve Dolman köylerinin öşür hasılatından daha önceki senelerden bakiye kalan 1197 kuruşun ödenmesi konusunda Diyarbakır Defterdarlığının gönderdiği yazı üzerine konunun sadrazam tarafından padişaha arz edildiği ve padişahın irade-i seniyyesini belirten başkitabet dairesinin notudur. 46 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Sahabe-i kiramdan Mir Seyyaf Hazretleri Salnameye göre: Diyarbekir’de Karadeniz nam mevkide medfundur. Bir güne vakfı yoktur, türbesi ma’murdur (3). Mir Seyyaf Bu Sahabe tebliğci değil, Şehit Sahabe kategorisindedir. Mir Seyyaf (Radiyallahu Anh) Hasırlı Mah. Karadeniz 2 Sokak. Diyarbekir’in fethi esnasında şehid düşen sahabelerden biridir (13). Türbe kesme ve moloz taştan yapılmış, yakın tarihlerde onarılmıştır. Kare planlı olup, üzeri beşik tonozla örtülmüştür. Girişin yanında içerisini aydınlatan bir penceresi bulunmaktadır(14). Batı cephesinde dikdörtgen açıklıklı düz atkı taşlı giriş kapısı, kapının solunda dikdörtgen açıklıklı bir pencere bulunmaktadır. Doğu kuzey ve güney cepheleri sağır tutulmuştur. Batı cepheden bir kapıyla girilen iç mekan 3.80x3.80 m. ölçülerinde kare planlı olup beşik tonoz örtülüdür. Duvarlar belli bir yüksekliğe kadar seramikle kaplanmıştır. İçeride Mir Seyyaf’ın kabri bulunmaktadır (59). Sahab-i Kiramdan Malik-i Ejder Hazretleri Defterdar camii şerifi civarında medfundur. Bir güne vakfı yoktur, türbesi ma’murdur (3). Malik-i Eşter’in burada sadece parmağının olduğu veya Mısır’da kabrinin olduğu da ifade edilmektedir. Ebubekir Feyzi, Hülasa-i Ahval-i Buldan fi Memalik-i Devlet-i Ali Osman adlı eserinde burada medfun sahabenin ismini Malik Azur olarak vermektedir.Mâlik -i Eşder Türbesi’ni Nakip Efendi`nin yaptırdığı bilinmektedir. Türbe 3x3 m. ebadında küp şeklinde olup siyah taştan yapılmıştır (2). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 47 Malik-i Eşter Türbesi Sahabe-i kiramdan Sultan Şecaaddin Hazretleri Salnameler göre Sahabe-i kiramdan Sultan Şücaeddin Hazretleri, Diyarbakır’da Mardin kapıda yer alan Hz. Ömer Cami-i Şerifi civarında yer alan türbede medfundur. Türbe-i Şerifi mamurdur ve buraya iki değirmen vakfedilmiştir. Söz konusu türbenin 1869 yılında yıllık geliri 2400 kuruştur. H.1316 (1898-1899) yılında, Diyarbakır Valisi Halid Bey’in gayretiyle türbe-i şerifin döşemesi yenilenmiş ve türbenin bitişiğindeki arsanın etrafına duvar çekilerek bahçe şekline getirilmiştir. H.1317 (1899-1900) yılında da, yine Halid Bey’in çabalarıyla, söz konusu türbenin vakfına bağlı olup yıkılan ve atıl kalan üç adet köprü değirmeni vakıf gelirleriyle yeniden tamir ve inşa edilmiştir. Türbe bugün de ayaktadır. Diğer sahabelerin çoğunda olduğu gibi, Sultan Şücaeddin adına da türbesinin hemen yanında bir medrese yaptırılmıştır. Bu yapı, medrese, türbe ve çeşmeden oluşan topluluğun bir parçasıdır. Medresenin yapım tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. 1794-1828 yılları arasında medreseyle ilgili tespit edilen belgeler, bu medresede görev yapan müderrislerle ilgili olup, adı geçen medresenin bu dönemde tedrisatına devam ettiğini göstermesi açısından önemlidir. Medrese, bilinmeyen bir tarihte yol açma çalışmaları sırasında yıkılmış ve yeri kısmen Gazi caddesine katılmıştır. 1518 tarihli tahrir defterine göre, medrese vakfının gelirleri tamamıyla gayrimenkul kiralarından sağlanmakta olup, bütünüyle personel maaşlarından oluşan giderleri karşılama amacı ile kullanılmaktadır. 48 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR 1540’ta vakfın gelir kaynaklarında ve gelir miktarında yükselme görülmektedir. 1540’ta yeni gayrimenkullar vakfedilmiş ve gelir miktarı 1518’e göre yaklaşık 1,5 misli yükselmiştir. 1564’te ise vakfın gelir miktarında, 1540’a göre azalma olmuştur. XVI. yüzyılın son çeyreğinde medrese vakfı hakkında kayıt bulunmamakla birlikte, takip eden dönemlerde vakfın faâliyetlerine devam ettiği, belge kayıtlarından anlaşılmaktadır. Eldeki belgelere göre vakıf, XX. yüzyılın ilk çeyreğinde de faaldir. Ancak, bu dönemde medresenin müderrisi ve talebe sayısı hakkında kayıtlarda herhangi bir bilgi mevcut değildir (15). Sultan Suca Türbesi Türbenin mimarı belli değildir. Türbe kesme ve moloz taşlardan yapılmıştır. Kare planlı olup, üzeri piramidal bir çatı ile örtülmüştür. Türbe içeriden kubbe ile örtülüdür. Kubbeye geçiş mukarnaslı tromplarla sağlanmıştır. Türbenin dış yüzünde değişik zamanlarda yapılan onarım izleri görülmektedir (14). Türbe İçi PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 49 Türbe İçi Sultan Suc’a’dan bahseden kaynaklardan seçilen bölümlere örnekler (55). Yapı siyah-beyaz yontma taş örgülü, kara planlı, konik biçimli üst örgüye sahiptir”. Sultan Sucaaddin Vakfının günlük gelirinin 23 akçe olduğu, 1518 Tarihli Evkaf Tahrir Defteri’nde yer almaktadır. Medrese’nin muhtemelen yol genişletme çalışmaları esnasında yıktırılması söz konusudur. Çeşmenin de yerinden alınarak, bu günkü yere nakledildiği bilinmektedir (55). İbavender = Sultan Saad Dağkapı bitişiğindeki sahabe mezarı için Ebubekir Feyzi, İbavender de denilen Sultan Saad’a ait olduğunu ifade eder (2). Sultan Saad 50 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Dağkapıda bir sahabe mezarı bulunmaktadır. Sultan Abdülmecid’e sunulan Feyzullah Efendinin raporunda buradaki sahabenin ismi İbavender olarak geçer. Burada Ebu Muhsin Sahad bin Ebi Vakkas ismi geçmektedir. Belirtilen sahabenin Saad bin Ebi Vakkas’la ilgisi yoktur. Bu sahabe Diyarbakır’a hiç gelmemiştir. Irak orduları baş komutanıdır. Buradaki mezarlardan biri İbavender’dir. Diğeri ise Güney Kafkasyadan gelen Arakçın Mezandaridir. Bu evliyanın soyu müftüler ailesi,Uluğ’lar olarak geçer. Diyarbakır Müftülüğünün yorumu: Merkez Sur İlçesi’nde, Ulu Beden Burcu’nun arkasında, çevresi demir parmaklıkla çevrilmiş iki kabir bulunmaktadır. Mezar taşlarından birinde sonradan yazıldığı anlaşılan Türkçe “Sahat b. Vakkas Ebu’l-Muhsin” yazısı bulunmaktadır. Diğer kabirde ise Arakçîn Baba diye de bilinen Şeyh Mehmed-i Berzencanî medfûndur (Arakçîn Baba Türbesi). “Sahat b. Vakkas Ebu’l-Muhsin” şeklinde belirlenen kabirde Diyarbakır’ın fethine katılan bir sahâbenin medfûn olduğuna inanılmaktadır. Bu “sahâbe”nin ise ünlü sahâbe Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) olmadığı bilinmektedir. Çünkü Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.)’ın Diyarbakır’ın fethine katıldığına dair bilgi bulunmadığı gibi künyesi de Ebu’l-Muhsin değil, Ebû İshak’tır. Ayrıca Hz. Sa’d (r.a.)’ın kabri Medine’de Bakî Mezarlığı’nda bulunmaktadır. 1316/1898 tarihli Salnâme-i Diyarbekir’de, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, sahâbe ve evliyâya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Diyarbakır’da “Sahat veya Sa’d” isimli bir sahabinin medfûn olduğuna dair de bilgi bulunmamaktadır. Bütün bu bilgiler dikkate alındığında Sa’d b. Ebi Vakkas’a ait zannedilen bu mezarın, “Sa’d-Saad” veya mezar taşında yazıldığı şekliyle “Sahat” adında başka bir sahabîye ait olduğu düşünülebilir.Buna karşın Ebubekir Feyzi, Sultan Abdülmecid’e ithaf ettiği Hülasa-i Ahvali’l-Buldan fi Memâlik-i Devlet-i Al-i Osman adlıeserinde, çarşı içerisinde bulunan bu kabrin “İbavender” de denilen Sultan Saad’a ait olduğunu ifade etmektedir (2). Diyarbakır’da Medfun Sahabe Sayısı Hz. Süleyman Camisi ve haziresi, Diyarbakır’ın en önemli manevi mekânlarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu mekâna manevi değer katan en önemli unsur, Diyarbakır’ın (Amid) Müslümanlar tarafından fethinde görev alan önemli komutanlardan Halid b. Velid’in oğlu olan Süleyman b. Halid’in ve arkadaşlarının kabirlerinin burada bulunmasıdır. Hiç şüphesiz bu fetih hareketinin diğer en önemli özelliği ise, şehri kuşatan ordunun birinci kuşak sahabelerden oluşmasıdır. Anadolu’nun İslamlaşmasında Diyarbekir bölgesinin Müslümanlar tarafından fethinin önemi büyüktür. Diyarbakır (Amid) kenti, çok erken dönemlerde Hz. Peygamberin vefatından yaklaşık yedi yıl sonra (h.639) İslam’la tanışmıştır. Bu fethin gerçekleşmesi sırasında birçok sahabe şehit olmuştur. Diyarbakır fethine katılan sahabelerin birçoğunun daha sonra yanlarına ailelerini de getirdikleri kaydedilmiştir. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 51 Fetih esnasında 40 şehidin yanı sıra, fetihten sonra buraya yerleşen ve daha sonra eceliyle ölen çok sayıda sahabe kabri bulunmaktadır. Örneğin İyaz’ın ailesinin 641’de Diyarbakır’a göç ettiği, Diyarbakır’daki Eyyubi (Eba Eyyup) ailesinin onun soyundan sülaleden geldiği belirtilmektedir. Diyarbakır’da şehit Sahabelerin yanı sıra 500 Sahabe de tebliğci olarak kalmıştır. Aşağıdaki Osmanlı belgesinden bunu görüyoruz. Aynı husus Vakidi’de ve salnamelerde de geçer. 1218 (1803/1804 ) Tarihli Belge Diyarbakır Ulu Camii şafiler bölümünde bulunan ve ceylan derisine yazılı Diyarbekir’in fethine ilişkin levha Bu belge, Ulu Camii Şafiiler bölümü imam odasında duvara asılı ceylan derisi üzerine yazılı olup, Diyarbakır Müftülük katib-i Seyyid Feyzullah Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Belgenin en son paragrafında Diyarbakır’ın Müslümanlar tarafından fethi ile ilgili önemli bilgilere yer verilmiştir: “Sonra ashabın büyüklerinden ve Resulullah (sav) bayraktarlarından biri olan ve bilahare vefatı üzerine aynı caminin müştemilatında defnolunan Sultan Sa’sa (ra), bu kaleye emir tayin edildi. Ve emrine şehrin asayişini muhafaza için de arkadaşlarından beş yüz kişi verildi. Adı geçen komutan ise (İyaz bin Ganem) ordusunun kalan neferleri ile aynı kaleye bağlı çevredeki diğer beldeleri İslam’a kazandırmak üzere fethi için gazveye yürüdü. Ancak kaleye emir olarak tayin olunan ve adı geçen komutan (Sultan Sa’sa) savaş sırasında aldığı yaralardan dolayı bir süre sonra vefat edip insanların gözünden saklı bir vaziyette ve aynı caminin mülhakatına defnedildi ” (75). 52 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Diyarbakır’ın fethi ve Peygamberimiz (Sav). Peygamberimiz (SAV)’ın Diyarbakır’ ın fethine işaretlerinden biri şu şekildedir; Diyarbakır’ın fetholunacağı Hadisi şeriflerde müjdelenmektedir. Diyarbakır’ın fethi senesi olan MS. 639’dan 12 yıl önce Hendek savaşı MS. 627’de yapılıyordu. Müslümanlar Kureyş müşriklerinin büyük bir ordusuna karşı savunmak üzere hendek kazıyordu. Bu esnada ortaya çıkan kayaları Peygamberimiz (AS) üç seferde parçalamış ve bu esnada kayadan büyük şimşekler çakmıştı Resulullah ‘birinci şimşek çaktığında Hire ve Kisranın sarayları göründü. İkincisinde Şam ve Bizans ülkesindeki sarayları göründü. Cebrail ümmetimin buraları da eline geçireceğini haber verdi. Üçüncüsünde Sana’nın sarayları göründü ve Cebrail bana ümmetimin burayı da eline geçireceğini bildirdi. Müjdeler olsun sizlere.. diye buyurdu, Müslümanlar da bu müjdeden dolayı sevindiler (İbnül Esir 2/168). 2007 yıllarında Diyarbakır Müftüsü Ali Maraşlıgil Diyarbakır’ın İslam orduları tarafından fethi de konusunda Peygamber Efendimiz Diyarbakır’ın fethini müjdelediğini ancak bu gerçeğin kimseler tarafından bilinmediğini söylemiştir. Müftü Maraşlıgil: “Bu gerçeği belki de çoğu insan ilk kez duyacaktır” . Peygamber Efendimiz (sav) Hendek savaşı öncesi Hendek kazarken taşa vuran balyozun kıvılcımına dikkat çekti ve Cebrail’in (as) şunları söylediğini nakletmiştir: ‘Bu kıvılcım ileride Bizans, Yemen ve İran saraylarını aydınlatacaktır (627). Peygamberimiz (Sav) 632 yılında vefat ettikten yaklaşık 7 yıl sonra Diyarbakır kenti İslam orduları tarafından fethedildi. Kenti fetheden sahabeler ‘Allah-u Ekber Sadaka Resulullah (Allah büyüktür uludur.Peygamber geçmişte bu fethi bilmiştir,doğru söylemiştir.) diyerek şahit olmuşlardır. Böylece Bizans’ın hâkimiyetinde olan Diyarbakır kenti fethedilmiş ve yaklaşık 800 yıl sonra bir diğer Bizans kenti olan İstanbul da fethedilmiştir. Ancak ne yazık ki bu gerçek bugüne kadar iyi yorumlanamamış ve sadece İstanbul fethinin müjdelendiği sanılmıştır. Diyarbakır fetholduğu sırada Amid halkının hazırlıklarını görünce İyaz askerlerini topladı, istişare etti. Halid bin Velid söz aldı: “Komutanım. Şunu biliniz ki biz maddi güç ve sayımızın çokluğuyla değil, Allahın yardımı ve peygamberi Hz. Muhammedin bereketi sayesinde bir yere hâkim olmuşuz. Nitekim Peygamberimizin bu konuda vaadi vardır” (110) demiştir. Gerçekten İran’ karşı zafer, sonra Şam’ın fethi olmuş arkadan Bizansın en önemli sınır şehri Diyarbakır’a sıra gelmiştir. Peygamberimiz(SAV) ölümünden 7 yıl sonra bu hadis gerçekleşmiş, sahabeler Diyarbakır’ı fethettiğinde ‘Sadaka Resulullah’ yani Peygamberimiz doğruyu söyledi şeklinde teyid etmişlerdi. 27 Mayısta Diyarbakır’ın fetholduğu gördükten sonra, diğer bir müjdeli hadis 29 Mayıs 1453’de İstanbul’un fethiyle PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 53 gerçekleşmiştir. İlk Hadis Belgesi Hemmam’ın Sahifesinde ilginç şu hadis dikkati çeker: Kisra helak olacak ve ondan sonra Kisra gelmeyecektir. Kayser de mutlaka helak olacak ve ondan sonra da bir daha Kayser gelmeyecektir. Kisra İran hükümdarlarına, Kayser Roma ve Bizans hükümdarlarına verilen isimdir. Burada Hz. Peygamber döneminin iki süper gücü Sasaniler ve Bizans kastedilmektedir. Hadisteki ‘ondan sonra’ ifadesi dikkate alınırsa o dönemin iki yöneticisine işaret edilir. Hz. Ömer devrinde Sasanilere ve Bizansa karşı fütuhat oldu. Sasani yönetimine son verildi, artık kisra diye bir şey kalmadı. Ancak Kayser’in hüküm 1453 yılına kadar Bizans imparatorluğu devam etti (109). Sahabelerce Diyarbakır İlçe fetihleri: Silvan’ın fethinde sahabe ordularını görüyoruz. Önce 100 daha sonra 500 sahabe Silvan’a girmiştir. Diyarbakır’ın Silvan (Meyyafarakin) ilçesinin fethinde de Hz. Ömer’in dolaylı etkisi olmuştur. Vakidi’nin naklettiği bir rivayete göre Silvan’da kilisenin papazı Abdülmesih, Silvan’a gelmeden önce Kudüs’ün Hz. Ömer tarafından fethi esnasında Beytülmakdis papazının yardımcısıydı. Anlattığına göre, Hz. Ömer’i bizzat görmüştü. Silvan papazı , Beytül Makdis papazından Hz.Ömer’in her yere hakim olacağını, ayrıca Hz. Muhammed’in (Sav) de Hz. İsa tarafından müjdelendiğini öğrenmişti. Silvan’da şehir valisi Eslagors, İyaz’ın temsilcisi Hişam oğlu Hakemle papaz Abdülmesihi münazara ettirdi. Bu münazara sonunda hem Eslagors hem de papaz Müslüman oldu. Silvan halkının da Müslüman olmasını istedi. Halk Müslüman oldu. Ancak çevre valileri İslam’a girmeyi reddetti. Eslagors, İyazın askerleriyle beraber düşmanla savaştı ve onları yendi. Böylece Silvan halkı kendi kararlarıyla İslam’ı seçti (76). Vakidi Silvan’ın fethine katılan sahebe isimlerini şu şekilde zikreder: Hakem b Hişam, İlyes’e b Halef, Er-Raziki b.Ganm, Sehl b Sabit, El Haris b Zerarh (Seraketü’l Ensari), Ukbe b.Kamil (Malik), Ka’k b. Esed, Sarim b. El. Eş’es, Nu’man b. Amir, Talha b.Ye’sub, İbrahim b.İlyes’e b.Halef (77). Silvan Kuşatması ile ilgili rivayetler. Bu rivayetlerde ilki Vakidî’de geçer. Bu efsane özetle şöyledir : «Âmid kuşatılalı dört ay olmuştu. İyâz, ‘Âmid kuşatması daha uzun süre devam edeceğe benzer. Bu arada, başta Meyyâfârikîn (Silvan) olmak üzere, çevredeki kalelerin fethi lâzımdır. Ben burada kalacağım. İlkin fethi gereken Meyyâfârikîn’in üzerine yürümeyi arzu eden varsa ayağa kalksın’ dedi. Sahabeden Hakem bin Hişam (Hişam oğlu Hakem) ayağa kalkıp ‘hazırım’ cevabını verdi. İyâz, Ona, yüz kişilik biı kuvvet ayırdı. Öğle namazından sonra yola koyuldular ve akşam, üzeri Meyyâ-fârikîn’e vardılar. ‘Şah Burcu’, denilen yerde pusu kurdular. Hikem, ‘Ümit ederim ki bu kalenin fethi savaşsız müyesser olacaktır’ dileğinde bulundu. O anda, burcun yanındaki kapı kendiliğinden açıldı. İçeri girdiler. Şehrin ortasında bulunan Beyamarya kilisesinin bulunduğu yere vardılar. O gece Hıristiyanların bayramı idi. Herkes kiliseye geliyordu. Kapısı önünde, Allah’ın Resulünün ashabını gören halk, telaşa düştü. Durumu beldenin valisi Islağurs’a bildirdiler. Vali geldi, baktı, iş başka türlüdür. 54 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Ashâb-ı Kiram ile konuşmağa başladı : «Vali — Siz kimsiniz? Hikem —’ Biz ashâb-ı Resulullahtanız. Vali — Nereden geldiniz Hikem — Kendi ordugâhımızdan. — Ne vakit geldiniz? — Öğle namazını kıldıktan sonra. — Şehrimizin kapısını size kim açtı? — Bütün işlerin anahtarları elinde bulunan zat. — Bizden korkmuyor musunuz? — Yarar ve zararı arasında bir fark olmayan yenik bir yaratıktan kim korkar ki. biz de korkalım. Çünkü, Rabbimiz Kitâb-ı Kerim’inde, ‘Eğer mümin iseniz onlardan korkmazsınız. Halbuki onlar benden korkar’ buyurmuştur. — Sizin dininiz yeni, bizimki eskidir. Eskinin yeniye tercihi gerektiğinde şüphe var mıdır? — Şu halde eski olan şeytanın da Adem’e tercih edilmesi gerekiyor, halbuki değildir. — Madem ki böyle diyorsun, buyrun birlikte kiliseye girelim. — Biz sizin kilisenizde ne iş görürüz? — Rabbınızı zikredersiniz. Ashab-ı Kiram; Zaten, amaç ve görevimiz de odur, diyerek, Islağurs’la birlikte kiliseye girdiler. Kilisedeki cemaatın birşeyden haberleri yoktu. Ashab, kilisenin orta yerine vardıklarında. Hakem, İsa’nın resmine karşı durarak, gür bir sesle, Sure-i Maide’deki : ‘Cenab-ı Hakk hazret-i İsa’ya: Ya İsa bin Meryem - Allah’ın gayri, beni ve validemi, mabud ittihaz edin diye insanlara sen mi söyledin?’ âyet-i kerimesini okudu. Derinden bir ses ile, ‘Hayır, Allah’a yemin ederim ki ben öyle demedim. Ancak Allah’tan başka tapılacak yoktur. Allah birdir, şeriki yoktur. Muhammed Allah’ın kulu ve resulüdür, dedim’ cevabı verildi. Kilise içindeki halk öyle bir şaşkınlığa uğradı, korkularından tiril tiril titremeğe başladılar. Kilisenin reisi Abdülmesih dahil içerde ne kadar adam varsa, hepsi birden valiye, ‘Şu Arapları içimize almakla bizi öldürmekten başka bir maksadın yoktur. Gördün mü Mesih bize nasıl gazap eyledi?’ dediler. Islağurs da, ‘Hayır, yanlış düşünüyorsunuz, ben Mesih’e yemin ederim ki şu içine düştüğünüz durum ondan değildir. Ancak ashâb-ı kiram’m ilâhî, tevhid ve peygamberlerini zikretmelerindendir. Nebilerinin ruhaniyetinden güç alıp size âdeta mucizeler gösterdiler. Yazıklar olsun ki bu kadarcık bir şeyi de anlamadınız. Mademki sur ‘kapısı kendilerine açıldı, habersiz içeriye girip tâ yanımıza kadar geldiler, bu kargaşalığın da oluşumu olağandı. Ben şu saate kadar tereddüt ve şüphe içinde idim, PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 55 fakat şimdi gerçeği anladım. Artık onların dininde olanlara müjdeler olsun, demekte asla tereddüt etmem’ diye cevapladı. Islağurs’un bu sözleri Hakem’in hoşuna gitti, İslâmın özellik ve güzelliklerini anlatan bir konuşma yaptı. Bu konuşmadan sonra, Islağurs, ashab-ı Kirama; ‘Allah’ıma yemin ede-rim ki sizin dininizde itiraz edilecek hiçbir nokta yoktur. Şüphesiz hak dinindesiniz. Ben, Beyt-i Mukaddes’in fethinde, Ömer b. Hattab huzurunda İslâm ile müşerref olmuştum. Sonradan bazı zorunluluklar yüzünden bu beldeye gelmeyi kabul ettim. Buranın patriği ölünce, yerine beni atadılar. Böylece, eski dinime dönme mecburiyetinde kaldım. Şimdi, işlediğim günahtan tövbe edip tekrar dininize girecek olsam, acaba kabul edilir miyim?’ dedi. Hazreti Hakem, ‘günahına tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir’ hadis-i şerifi ile cevap verdi. Islağurs, gözlerinden yaşlar aktığı hâlde, ashâb-ı ‘kiramı alıp vilâyet makamına götürdü. Orada, huzurlarında, maiyetine,, ‘Allah’a yemin ederim ki hak ve hakikat meydana çıktı. Doğru yol anlaşıldı. Bu andan itibaren ben Hak dinine girdim. Sizin için de tereddüt edecek bir cihet kalmadı’ dedi. Maiyeti de o anda kelime-i şehadet getirip İslâm ile müşerref oldular. Sonra Islağurs kentin ileri gelenlerini yanına çağırdı ve onlara: ‘Ben kendim İslâm dinini kabul ettim. Sizler için de ayni şeyi düşünmekteyim. Hanginiz İslâm olursa dünya ve ahirette mutluluğa erer. Âmid’i kuşatmışlar, Diyarbekir muhiti onların demektir. Kendilerine karşı muhalefet gösterenlerin mal ve mülkleri yağma edilir, kendileri ölür veya sürülür. Müslüman olduğunuz takdirde malınız ve canınız güven altındadır’ dedi. Ona şu cevap verildi: ‘Ey sahip! bize üç gün mühlet ver, aramızda görüşelim. Hakkımızda en uygun ve yararlı olacak kararı verelim»; Islağurs, muvafakat etti, cemaat dağıldı. O akşam toplandılar ve sonunda, tek bir adamları kalıncaya kadar direnmeye karar verdiler. Üç günün bitiminde, cevaplarını silâhla tebliğ ettiler. Ani olarak saldırıya geçtiler. Akşama kadar çok şiddetli bir savaş oldu. Karanlık basınca herkes kendi tarafına çekildi. Islağurs ile sahabeler durum değerlendirmesi yaptılar ve sonunda, yardım gönderilmesi için emîre bir haberci göndermeye karar verdiler. Haberci yola çıktı. Az sonra karşıdan gelmekte olan bir süvari birliğine rastladı, Abd bin Âdi komutasındaki bu beş yüz kişilik kuvvetin, Meyyâfârikîn’in imdadına koşan İslâm askeri olduğu anlaşılınca, haberci de onlara katılarak, şehrin Orta Kapı denilen kapısına geldiler. Kapı açıldı, bizzat karşılamaya çıkan Islağurs, onlara, ‘hoş geldiniz, safa geldiniz’ deyince, komutan hayretle, ‘bizim geldiğimizi nereden haber aldın ki bizzat karşılamaya geldin’ diye sordu, Islağurs, ‘Dünkü gün burada pek şiddetli bir savaş yaptık. Düşman çok idi ,bizler az idik. Akşam, arkadaşlarla bir durum değerlendirmesi yaptık ve sonunda, bize yardım gönderilmesi, için bir haberci yolladık. Gece rüyada Risaletpenah efendimizin şahsını gördüm. Geleceğinizi, O müjdeledi. Ya sizler, bu kadar çabuk nasıl yetiştiniz?’ dedi. Komutan da, ‘bu gece Hazreti İyâz, Nebi-i Zişanımızı rüyasında görüp Meyyâfârikîn olayını arzetmiş. Peygamber (S. A.) de acele imdad göndermesini buyurmuş. Uyanınca, derhal bizi yola çıkardı. Süratle geldik’ cevabını verdi. Islağurs, Allah’a şükrederek, onları alıp içerdeki arkadaşlarının yanma götürdü. Sabah oldu. Yeni gelen yardımcı kuvvetten habersiz olan düşman saldırıya geçti. Düşman ordusu yenilgiye uğradı ve teslim 56 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR oldu. Büyük bir çoğunluğu İslâmiyeti kabul etti. Kiliseyi hemen camiye çevirdiler. Üç günlük bir istirahattan sonra, ordu tekrar Amide döndü (116). Şeyh Halil Ziyareti - İki Sahabe Kabri ve Anadolunun İlk Mescidi Silvan’da Gazi Caddesi üzerinde aynı adı taşıyan mezarlığın içindedir. Türbenin çevresi dört duvarla çevrili olup üstü açıktır. Silvan’da namazın ilk kılındığı yer olduğu söylenir. Sahabeye ait olduğu söylenir. Türbenin içinde bulunan namazgahın duvarları üzerine dilek taşı yapışan kişinin tuttuğu dileğin yerine geleceğine inanılır. Ayrıca ağlayan bebeklerin ziyaret yerine getirildiğinde sustuğu ve ağlamadığı inancı yaygındır. Özellikle perşembe günleri yoğun insan kalabalıkları toplanır (49). Vakidi’nin ‘Fütuhul Cezire ve Habur,Diyarbekir ve Irak isimli eserinde ‘Babbet b.Adiy , Hakim bin Hişam ve 10 arkadaşını mescitleri onarmak ve Kur’an-ı kerimi öğretmek için bıraktı’denilmektedir. Bu satırdan Silvan’da mescitler olduğu ve onarıldığı anlamı çıkmaktadır Onarılan mescitlerden biri de şeyh Halil mezarlığında olduğu için Şeyh Halil türbesi denilen,içinde muhtemelen 2 sahabenin kabrinin olduğu mesciddir ve Anadolu’nun ilk mescidi olması söz konusudur. Silvan Şeyh Halil Türbesi (Sahabelerce yapılan Anadolunun ilk mescidi) Kıble Tarafı (Dıştan) Yan Duvar Kapı İç Sol Duvar PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 57 Kapıdan Girişte İçinde Muhtemel Bir Sahabe Mezarı Sağ Yan Duvar Dış Kapıya Yukarıdan Bakış Mihraba Tepeden Bakış Kapıya Tepeden Bakış (Muhtemel Iki Sahabe Mezarı) İçten Sağ Yan Duvar 58 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Çatı Eser Anıtlar Kurulunca 1.Sınıf Tarihi Eser Olarak Kabul Edilmiştir.Bina Anadolunun İlk Sahabe Mescididir.İçinde 2 Sahabe Yatmaktadır. Restore Edileceği Ve İbadet Yapılacağı Günü Beklemektedir. Silvan sahabeleri Silvan ilçesiyle sahabelerin ilişkisi iki açıdan ele alınabilir. a) Silvan fethinden önceki çatışmalar ve bu esnada şehit düşen sahabeler b) Silvan’ın ufak bir çatışma sonucu ,valinin ve ahalinin islamı kabul etmesi sonucu burada ‘mescidlerin tamiri ve halka Kur’anın öğretilmesi için bırakılan 10 tebliğici sahabe,yani Silvan’da kalarak eceliyle vefat eden 10 sahabe a) Silvan alınmadan önce,yani daha Diyarbakır’ın fethinin başladığı sıralarda Diyarbakır hakimi Meryem Dara çevredeki hristiyan valilerden yardım ister.Yardım için 1- Ahlat valisinin kızı Taron 4000 kişi 2- Bitlis valisinin oğlu Buğur 3000 kişi 3- Senasine(Silvan) dağlarının hakiminin oğlu Moş yardıma koşarlar Bitlis valisinin oğlu Buğur İslam ordularının yanına geçer, bu arada Ahlat valisinin kızı Taron’u da kaçırarak onunla evlenir. İslam orduları ve Bitlis valisinin oğlu Buğur; Ahlat ve Senasine kuvvetleriyle Silvan yakınlarında çatışmaya girer,bu çatışmada Ahlat ve Senasine kuvvetleri yenilir (117). Bu çatışmada şehit düşen bir sahebe için bölge halkı her yıl anma töreni (Murat şenliği) yapar. Olay şu şekildedir. Murat şenlikleri: Muaz bin Cebel adına yapılır. Şehit düşen Muaz bin Cebel değildir Burada şehit olan Muaz bin Cebel’in komutanıdır. Zira Muaz bin Cebel evlidir, Şam’da 41 yaşında vebadan ölmüştür. Oğlu Abdurrahman gazi Ahlat veya Erzurum’da şehit düşmüştür. Burada şehit düşen bekardır ve 21 yaşındadır Murat Şenliği Kulp Kozluk Silvan üçgeninde Murat Ovasında kutlanan üç günlük bir şenliktir. Silvan’ın kuşatılmasında şehit düşen Muaz Bin Cebelin komutanının mezarı başında yapılan şenlik birbirine kavuşmayan, kavuşamayan sevenle sevilenin kültürümüzdeki bir yansımasıdır. Muaz Bin Cebel’in komutanı, nişanlıdır. Evleneceği gün orduya komutanlık etmiş. Silvan kuşatmasında hayatını kaybetmiştir. Bu yüzden Murat Şenliği, mezarı başında yapılır. Daha çok evlenmek isteyenlerin birbirini gördüğü, ailelerin kaynaştığı bu şenlik Silvanda, Kozlukta, Kulpta, canlı tutulan şenliklerdendir At yarışları yapılır. Muaz bin Cabelin komutanının türbesi ziyaret edilir. Ziyarete gelenlere yemek dağıtılır, üç gün üç gece doyasıya eğlenilir, adaklar tutulur. Gelenek 1500 yıldan beri sürmektedir. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 59 Murat Şenlikleri Muhtemel Silvan Sahabeleri Dara Hıznahiye Ziyareti: Diyarbakır Silvan yolu üzerindedir. Kimlere ait olduğu belli değildir. Sahabelerin yattığı söylentisi vardır. Taştan yapılan mezarların sağ ve sol tarafında kılıç kabartması bulunmaktadır. Bir kaç mezardan oluşmaktadır. Ziyaretgah olarak kullanılır (118). Burada meydan muharebesi yapıldığından çok sayıda şehit sahabenin medfun olması gerekir. Muaz Bin Cebel’in Komutanının Kabri 60 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Ser Hivde - Murat Senlikleri - Muaz Bin Cebel’in Komutanı Adına Düzenlenen Tören Dara Hiznakiye’de 6 Mezar Şehit Sahabenin Kabri PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 61 Mescit Mahallesi’nde bulunan bu kabrin sahabeye ait olduğu düşünülüyor Şehit sahabelerden 6’sının kabrinin ise Dara Hiznahiye denilen bölgede olduğu tahmin edilmektedir Sahabe kabrini dört kuşaktır kendi imkanlarıyla korumaya çalıştıklarını anlatan Mescit Mahallesi sakinlerinden Mehmet Şah Karaüzüm, sahabe kabrinin ilçede şeyh Muhammed mezarı olarak bilindiğini söyledi. Tarihi eser kaçakçılarının çaldıkları mezar taşı üzerinde sahabe ile ilgili bütün bilgilerin yer aldığını anlatan Karaüzüm, “Sahabenin fetih sırasında okla şehit olduğu yazıyordu. Burayı ziyaret edenlere kabrin sahabeye ait olduğunu yılladır anlatıyoruz” dedi. Diyarbakır’dan sonra İslam ordusu önce Eğil kalesini sonra Hani bölgesini aldı. İslam ordusu henüz Hani’deyken Zülkarneyn (Çeper) kalesi halkı Hani’ye gelip Müslüman oldu. Bunun üzerine ordu Lice’nin daha önceki yerleşim yeri olan Antak kalesine yöneldi. Antak kale komutanı Batis bin Selimus idi. Halid bin Velid dağ tarafından, İyaz kale kapısı tarafından saldırıya geçti. Dağ tarafından kaleye girmeyi başaran Halid kale içinde şiddetli çarpışmalara girdi. İyaz da sarp yerden yolu izleyerek içeri girdi. Kale içindeki direnci kırdı. Ordu kaleyi aldı. Daha sonra önceleri fetholunan Silvan’a doğru yöneldiler (78). Antak Kalesi ve Sahabe Mezarlığı: Diyarbakır Lice ilçe merkezinin 15 km. güneydoğusunda Kayacık ve Kabakkaya Köyü’nde bulunan Antak Kalesi’nin ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber kalenin Roma döneminden kaldığı ve 532 yılında Bizans imparatoru I.Iustinianus tarafından onarıldığı sanılmaktadır. Ebu Abdullah Muhammed bin Ömerü’l Vakadi’nin yazmış olduğu kitapta bu kalenin hicretin 17. yılında, (VII. Yüzyılda) Diyarbakır bölgesini ele geçirmek isteyen Iyaz bin Ganem ve Halid bin Velid tarafından Diyarbakır’ın fethinden hemen sonra Arapların eline geçtiğini yazmaktadır. Kalenin ismi farklı kaynaklara değişik isimlerle geçmiştir. Eski Arap kaynaklarında Hetax, Silvanlı tarihçi İbnü’l-Ezrak da ise Hatak olarak geçmektedir. Bununla beraber birçok kaynakta da Atak olarak geçmiştir. Burada bulunan Entak şehri Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X.-XIII.yüzyıl) önemli bir yerleşim yeri idi. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Savaşı’ndan (1514) sonra kale Osmanlıların eline geçmiştir. Evliya Çelebi bu kaleden “Kale nehir kenarında yüksek bir tepe üzerinde, dört köşe taş yapılı güzel bir kaledir” diye söz etmiştir. Kaleden günümüze yalnız temelleri gelebilmiştir. Kalenin üzerinde yıkık bir cami kalıntısı bulunmaktadır. Güneyinde de Ak Kilise isimli bir kilise kalıntısı vardır(79). Antak Kalesi Sahabeleri Antak kalesinde şehit olanların yanı sıra 101 sahabe ve tabiinin kaldığını aşağıdaki belgeden anlıyoruz:İyaz buradan ganimetleri toplayıp çıkar.Kölesi Salim’i,yanına yüz asker bırakır,ona ebedi olarak görevlendirildiğine dair belge verir (Vakidi). Kalenin batı ucunda bir mescid ile Sultan türbesi bulunuyordu. Türbeden eser kalmamıştır. Mescid kuzey duvarı dışında yıkılmıştır. Türbenin yakınlarında muhtemelen fetih esnasında şehit düşenlere ait mezarlar bulunmaktadır (80) (81). 62 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Kalede Yıkık Cami Antak eski imamı İlyas Baran ‘Gerek bu mescidin çevresinde ve gerekse çok sayıda mezar olduğunu ifade eder.Şu an mescid çevresinde sağlam 13 kabir bulunmaktadır’, demektedir. Hasan Basri Konyar. 1936 yıllığında şunları söylemiştir. Atak kalesi kasabanın eteklerine yaslandığı bir dağın doruklarına kurulmuştur. Üzerinde bazı mebani vardır. Bunlar şehidlerine ait yapılardır, demektedir (1). Kocaköy sahabeleri Kocaköy sahabelerine ait bir çatışma bölgesinin Bozbağlar ve Suçıktı Köyleri civarında olduğu ve 33 şehit sahabe olduğunu öğreniyoruz (82). Kocaköy ilçesi civarında da çatışmalar olmuştur.’ Kocaköy’e bağlı Bozbağlar Köyü (Kocaköy ilçesine 13 km uzaklıktadır). topraklarında 33 tane şehit sahabinin yattığı bilinmektedir. Ancak ne yazık ki, bunlardan hiçbirinin ismi malum değildir. Diyarbekir’in İslâm orduları tarafından fethi, Miladi 638-640 yılları arasında gerçekleşmiştir. Vilayetin merkezi olan Diyarbakır şehri (Amid/Kara Amid/Amed/Hemid) 27 Mayıs 639 tarihinde sahabe-i kiramdan Halid bin Velid (RA) tarafından ele geçirilmiştir. İşte o tarihlerde, aralarında önemli sayıda sahabinin de bulunduğu İslam orduları ile Sasani ordusunun Bozbağlarda da bir meydan savaşı yaptığı anlaşılmaktadır. Zira yöre halkı, Acem (İran/Sasani) ordusunun Zoğbırim Köyünde mevzilendiğini, İslam Ordusunun da Bozbağlar Köyünde karargâh kurduğunu ve savaşın bu bölgede cereyan ettiğini söylemektedir. Zoğbırim Köyü, Hazro İlçesine bağlı bir köy olup resmî adı “Kırmataş Köyü”dür. 27’si Diyarbakır İçkaledeki Hazreti Süleyman Camiinde olmak üzere, vilayette 541+229 kadar sahabinin yattığı yolunda, genel bir kanaat hakimdir. Ancak Kocaköy’ün Bozbağlar köyünde yattığına inanılan 33 sahabi, bu hesabın dışında olup bu inanca dair bilgi yaygın değildir. Bozbağlar’daki 33 sahabiden bugün sadece 12’sinin yattığı yer bilinmektedir. Köy halkından Hacı Hilmi’nin de veciz bir şekilde belirttiği gibi, “hepsinin yerinin tespit edilebilmesi için 200 yıl önce yaşamış Bozbağlarlıların dirilmesi lazımdır.” Bilindiği gibi, sözlükte arkadaş, dost, yaren gibi anlamlara gelen “sahabi” kelimesiyle bunun çoğulu olan “eshab/eshabe”, PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 63 Hazreti Muhammed (SAV)’i görmüş müslüman(lar) anlamına gelen terimlerdir. Ancak bu terimler, Kocaköy’ün de dâhil bulunduğu yöremizde, asıl anlamlarının yanında, anlam genişlemesine uğrayarak çok iri insan, dev, Müslüman dev gibi anlamlar da ihata etmektedir. Nitekim tespit edilen 12 mezardan hiçbiri normal boyda olmamaktan başka, çoğu 10 metreden uzun, hatta ikisinin uzunluğu 17 ile 20 metre arasında bulunmaktadır. Esasen halk kahramanlarının birer dev olarak tasarlanması ve bunların yattığı mezarların dev cesamette bulunması, kültür dairemizin birçok şubesinde yaygın bulunan folklorik figürlerimizdendir’ (.Naci Akdemir). Kocaköy Sahabeleri-Bugün Sahabe Kabirlerinin Üstünden Yol ve Hayvanlar Geçmektedir. Üzerinden Yol Geçen Sahabe Bozbağlar Sahabe Mezarları 64 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Bozbağlar Sahabe Mezarları Bozbağlar Sahabe Mezarları Kocaköy - Pir Hüseyin Köyü Sahabesi PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 65 Kocaköy Karpuztepe sahabesi İslam orduları Diyarbakır’ı aldıktan sonra ilçelere yöneldi.Bozbağlar üzerinden Antak’a yöneldi.Muhtemelen Temmuz 639 yılında Pir Hüseyin köyünde bir sahabe, Karpuztepe’de bir sahabe şehit düştü. Kulp ilçesi sahabeleri Kulp İlçesi de Halid bin Velid tarafından fethedilmiştir (83). Kulp Kayacık Köyü Sahabeleri, Köyün Eski Adı “İnıka”dır. İlçe merkezine uzaklığı 48 Km olan köye ulaşım Kulp-Muş karayolundan ayrılan stabilize ve tesviye yollar ile sağlanabilmektedir “Kutsal Tarla” denilen bir yer vardır. Halk arasındaki inanışa göre bu kutsal tarlada sahabe döneminden gelmiş ve burada savaşıp şehit olmuş kırk kişinin mezarı bulunmaktadır (84). Köyün Eski Adı “İnıka”dır. İlçe merkezine uzaklığı 48 Km olan köye ulaşım Kulp-Muş karayolundan ayrılan stabilize ve tesviye yollar ile sağlanabilmektedir. Köye bağlı dokuz mezra (gostik, ak ocak, kara bucak, gündüzlü, avgerm, metera, dereli, kepir tepe, yonca tarla) bulunmaktadır. Kayacık köyü Kulp’un doğusuna düşmektedir. Doğusunda Akçesir köyü, kuzeyinde Muş il sınırı ve sıra dağlar, güneyinde ise Yuvacık köyü bulunmaktadır. Köyün coğrafi yapısı dağlık ve engebelidir. Ayrıca köyde yatır kültürü anlamında köyde “Kutsal Tarla” denilen bir yer vardır. Halk arasındaki inanışa göre bu kutsal tarlada sahabe döneminden gelmiş ve burada savaşıp şehit olmuş 101 sahabe ve tabiin mezarı bulunmaktadır. Kayacık muhtarı Suphi Acar’dır. Eskidenberi büyüklerinin burada 101 şehit sahabe olduğunu ifade etmektedir.Sahabelerin yattığı bölgedeki ağaçları köylülerin kesmediğini.,mezarların üzerinden geçen hayvanların kısa sürede öldüğünü ifade etti. Sahabeler vadi boyunca ilerlemiş, antik bir Roma kenti olan Kayacık’a gelmişlerdir. Bu şehir o zamanlar büyük bir Roma kenti olduğundan sahebeler burada büyük çatışma sonucu önemli şehit vermişlerdir. 66 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Ağaçların Altında 101 Sahabe Yatıyor Eğil-Kalecik (Amini=Yamani=Zişat) Köyü Şehit Sahabeleri Diyarbakır’ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid ve seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı (85)(86). Vakidi’ye göre Eğil kalesi İyaz’ın gönderdiği Numan b.Marife tarafından alındı (87). Kale Madenden gelen kolla, Bırkleyn’den gelen kolun birleşme noktasındadır. Kalecik köyünün eski ismi Amini’dir. Eğil ve Palu bölgesinde yemin edecek kişi Cami-i Amini veya Ziyaret-i Amini üzerine yemin ederdi. Bölge halkı ihtilaflı konularda Amini’de 40 sahabenin bulunduğu yere gelerek yemin ederdi. Su Altında Kalan Kırk Sahabenin Bulunduğu Cami Ve Avlusu Amini Kalesi (88) Kalecik (Amini), Diyarbakır ilinin Eğil ilçesine bağlı bir köydür. Diyarbakır’ın Eğil İlçesine bağlı Kalecik Köyü’nün tarihi hakkında net bir bilgi bulunmamakla birlikte “Eğil’de bulunan Asur Kalesi ile aynı dönemde yapılmış ve bir gözcü kale vazifesi görmüştür.”denilmektedir. Kalesi eski zamana göre çok iyi bir konuma sahip birçok tarihi kalıntılar bulunmakta ama bu konuda yetkili kişilerin herhangi bir çalışması olmamıştır. Kalecik köyü ismini şu an Dicle Barajı’nın yapılmış olmasından dolayı üç tarafı baraj gölünün doldurduğu sularla bir ada görünümünü alan kale’den alır(89). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 67 Hani sahabeleri İyaz bin Ganem Diyarbakır’ın fethinden sonra Haniye sonra Meyyafarakin’e (Silvan’a) gitti (10). İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı(11). Kaleyi ve sahabe tarih ve mezarlarını bulmada tarihçi Erdal Akat çok yardım ettil. Burada 3 şehit sahabe ve 13 eceliyle ölmüş sahabe mezarı bulunmaktadır. Bunları bize gösterdi. Tarihçi Erdal Akat Seyid Bedrettin ve yanındakilerin şehit sahabeler olduğunu ifade etti. Daha başka şehit sahabe olup olmadığını şu anki şartlarda bilmiyoruz. Şehirde tebliğ için bırakılan sahabe mezarlarını Dereli mahalle mezarlığında bulduk. Ölüm tarihleri H.39,H.40. H.41’dir. Diyarbakır’ın fethi ise H.17’dir. Dereli Mezarlığında Girişte Sahabe Mezarları Ayrıca Anıl köyünde de 2 sahabe kabri vardır. Anıl Köyünde 2 Sahabe Kabri Ergani Kalesi Şehit Sahabeleri İyaz bin Ganem Amid’i (Diyarbakır’ı) kuşatmaya karar verince,etrafta kendileri için potansiyel tehlike barındıran Balu (Palu), Hana (Hani), Hetah (Antak)Süveyda (Siverek), Cebel-i Cur (Genç ?) ve Zülkarneyn (Ergani) gibi süratli akınlar yaparak buralardaki Bizanslıları epeyce sindirdi. (Vakidi; Fütuhul Cezire,170) (117). İyaz’ın saldırı yaptığı yerler kaledir. Kaledekiler daha korumalı, saldıranlar ise açıktadır. Aşağıda İyaz’ın saldırıya geçtiği yerlerde komutan düzeyinde kişiler başta olmak üzere sahabelerin şehit olduğunu gözlüyoruz. Ergani kalesi de saldırı yapılan yerdedir, kale önünde şehit olmaması akla uzak geliyor. 25 Eylül 1932 tarihinde 68 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Ergani kalesini inceleyen Basri Konyar, kalenin o günkü kalıntıları hakkında şu bilgiyi vermektedir.. Kaleye çıkmak için dar bir yokuşu terleyerek çıkıyoruz. Yol yükseliyor ve bir dönemece giriyoruz; Burada ihtişamını Züküfül’ den alan kalenin tek bir burcu kalmıştır. Döne dolaşa bu burcun altına varır. Dibi tuğla ve harçla tutturulmuştur. Üst yanlan taşla örülüdür. Fakat bu taşlar çok güzel yontulmuştur İslam orduları Diyarbakır fethinden önce ön tedbir olarak Palu, Siverek ve Ergani’ye saldırı düzenlemişlerdir. Palu ve Siverek için kale ifadesini okumamakla beraber burada şehid sahabe komutan ve neferlerinin varlığını gözlüyoruz. daha korunaklı ve kale içinde savunma veren Ergani kalesi önünde şehit olmamasını mantıklı bulmuyorum. Son derece yüksek ihtimalli olan bu konuda eski Ergani kalesinin önüne gidip mezarlarını bilmediğimiz sahabeler için Fatiha okumak vefa gereğidir. En azından makama dağına çıktığımızda bir peygamber için Fatiha okurken, sahabeleri de unutmamak gerekir. Sahabe-i Sor (Ergani) Kesentaş (Gisgis) Ergani çermik yolu üzerinde büyük bir köydür. Erganinin çermik sınırındaki köyü olup şehre 17 km uzaklıktadır. Köyün karşısında bulunan Meşe Tepesinin arkasında Mendıka ya yakın yerde Sabê Sor (Kızıl Sahabe) adında yatır bulunmaktadır. Yöre halkı tarafından her Çarşamba günü ziyaret edilmektedir. Kesentaş (Gisgis) Ergani çermik yolu üzerinde büyük bir köydür. Ergani’nin çermik sınırındaki köyü olup şehre 17 km uzaklıktadır.Sahebe-i Sor’a halk kesin olarak sahabe gözüyle bakmaktadır. Burada üç ihtiyar ağacın altında mezarlar bulunmaktadır (92). Hilar bölgesinde-Siverek yolu üzerinde sahabe kabirleri Akçakıpi (Karabap) köyünde bir sahabe kabri mevcuttur. Ergani Kesentaş Köyü Sahabeleri (Sahabe - I Sor) Diyarbakır fethedilmeden önce İyaz bin Ganem çevrede risk olacak yerleşim mekanlarını sindirmek istedi. Bunların başında Siverek, Ergani ve Palu gelmektedir Siverek alındıktan sonra ova üzerinden Ergani’ye doğru gelen İslam orduları burada Bizans kuvvetleriyle çatışmış, şehitler vermiştir. Bunlara örnek olarak şu an tespit ettiğimiz sahabe kabir fotoğraflarını veriyoruz. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 69 Ergani Otluca Köyü Sahabesi Selman Köyü Sahabesi . Ergani- İncehıdır Köyü Sahabesi Alitaş Köyü Sahabesi 70 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Siverek fethinden sonra Ergani ve Palu’yu fetheden sahabe ordusu Ergani ovasında Bizanslılarla çatıştı. Bozyer mevkiinde 3 sahabe daha şehit düştü. Bozyer (Kolbak) Sahabesi Ergani Usluca köyü sahabesi Bozyer (Kolbak) Sahabesi PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 71 Hilar bölgesinde-Siverek yolu üzerinde bir sahabe. Şeyh Süvar (Atlı Sahabe) Diyarbakır Silvan arasında Sur ilçesine bağlı Çukurlu köyünde sahabe kabri Mayıs 639’da Diyarbakır’ın fethinden sonra İslam orduları ilçe fetihlerine başladı, bu esnada Bizans kuvvetleriyle çatışmada bazı sahabeler şehit düştü. Çermik Ağaçhan Köyü Sahabesi Çermik-Siverek arasında Ağaçhan köyünde, Takribi Temmuz 638’de Siverek’ten Çermik-Ergani bölgesine gelirken Bizanslılarla savaşıp şehit düşen sahabe. 72 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Çermik Ağaçhan Köyü Sahabesi DİYARBAKIRDA KUTSAL EMANETLER Sakal-ı şerifler: Diyarbakır’da üç sakal-ı şerif mevcuttur. Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethettiğinde mukaddes emanet tesliminde Mekke Emiri Şerif Hüseyin ve yanında Mekke Müftüsü Şeyh Hüseyin-i Diyarbekri vardır. Bu müftünün Tarihül Hamis adlı bir eseri vardır. İsminden de belli olduğu üzere bu müftü Diyarbakırlıdır. Diyarbakır’da kutsal emanetlerin en önemlisi Sakal-ı Şeriftir. Diyarbakır’daki sakal-ı şeriflerden birincisi Nakipoğlu ailesinden Esma Ocak Hanım Efendide, ikincisi Lice’de Işık Ailesinde, üçüncüsü ise asırlarca Diyarbakır Ulucami bünyesinde kalıp şu an İl Müftülüğü korumasındadır. Sakal-ı Şerifler Kutsal günlerde ziyarete açılmaktadır. Nakipoğulları ailesinden Esma Ocak Hanım Efendi bizi aydınlattı. Nakiplerden olan Ragıp Efendi (Aşefçilerde Ragıbiye camiini yaptırmıştı ve avluda mezarı vardır). Ragıp Efendi, Mesud Efendinin babasıdır. Mesud Efendi Mekke Kadısı olmuştur. Mekke Valisi değerli çalışmalarından dolayı Sakal-ı Şerifi onlara hediye etmiştir. Sakal-ı Şerif evlatlarından Esma Ocak Hanım PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 73 Efendiye geçmiştir. Kadir Gecelerinde açılan Sakal-ı Şerifi, hanımefendi bize lutfetti. Esma Ocak Ve Ailedeki Sakal-I Şerif Diyarbakır İl Müftülüğündeki Sakal-I Şerif Lice-Nihat Işık’ın Muhafaza Ettiği Sakalı Şerif Peygamberimizin tabutu üzerine sarılmış bir şal: Çermik Ulu Camide halk arasında kutsal emanet olarak bilinen peygamberimizin tabutu üzerine sarılmış lacivert renkli bir şal parçası bulunmaktadır. Bu şal ilçede yaşayan Mütevelliler Kabilesi tarafından korunmakta ve her sene Kurban Bayramının arifesinde ikindi namazından sonra tekbirlerle yerinden alınarak camide bulunan cemaate gösterilmektedir. 70x75 cm ölçülerinde olan bu kutsal emanette şu yazılar okunmaktadır: “Allah Celle Celaluh, Allah, Lailahe-illallah Muhammed’ün Resullullah (90). Diğer Kutsal Emanetler • Kabenin kapısının örtüsü Hz. Ömer soyundan Cemalettin Özaydın’ın evinde. (Ekinciler Cad. Evran apt. kat. 2. No: 6). • Halid bin Velid’in oğlu Hz. Süleyman’ın sarığı (Hz Süleyman soyundan Fatih Yıldız’ın evinde. Kaynak. Yrd. Doç. Dr. Murat Özaydın). İbrahim Yavuz’da Bulunan Kutsal Emanetler Eğil Ilçesi Hz. Zülkifl, Hz. Elyasa Kabrinde Kabe’nin Örtüsü Diyarbakır’da Şeyh Zeynelabidin Beyde Bulunan Hırka-I Şerif 74 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Kâbe’nin Örtüsünün Bir Parçası Sahabe Vali Sultan Sa’sa’nın Tesbihinden Bir Tane Diyarbakır’da “Hırka-I Şerif” Heyecanı (91) Mahfaza Içinde Saklanan Cübbe-I Şerif Parçası Ali Kemal Aksu Emanetle Birlikte PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 75 Zülkifl (AS)’ kabrine gönderilen hedyeler. Zülküfl Peygamberin kabrine gönderilen hediyeler: Ergani Zülküfl peygamber Türbesine Uzun Hasan’ın bağışladığı şamdanlar ve bir zamanlar Sivas valilerinden birinin gönderdiği bir gümüş pencere çerçevesi Evkaf dairesince alınmışve İstanbul’a gönderilmiştir. Mezarın üstündeki ipekli örtülerin antika olanları 1926’da Diyarbekir Evkaf dairesine gönderilmiştir. Mescit duvarında Artuklu hükümdarlarından Fahrettin Karaaslana ait ve üzerinde Fahreddin ibaresi bulunan güzel bir nesih kitabe vardı (92). Ergani doğumlu Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Zülküfl Nebi zaviyesine şamdanlar hediye etmiştir. Bu şamdanların şu an Ankara Etnoğrafya müzesinde olduğu ifade edilmektedir. 1926’da burada bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli eşyalar, çok değerli halı ve seccadeler, Eski Sivas valilerinden birinin gönderdiği gümüş çerçeve, Uzun Hasan’ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve İstanbul’a gönderilmiştir. Arif Paşa seyahatnamesinde 1252’de Melik Salih zamanında yapılan ve hediye edilen şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü, ayrıca İran yapımı bir şamdanı da gördüğünü ifade eder. Ali Emiri Efendi 1879’da Abidin Paşa ile burayı ziyaret ettiğini, burada 1402 tarihinde Karayülük Osman Bey tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani kalesi anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih’e ait olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade ederler (93). BEŞİNCİ HAREM-İ ŞERİF -ULU CAMİİ Diyarbakır Ulu Camisi ibadet mekânını enine kesen üç nef ve orta mekânın diğerlerinden daha farklı yükseklikte oluşundan ötürü Şam Emevi Camisi’ni andırmaktadır (94). Şam Emevi Cami, erken İslam Cami mimarisine uygun şekilde enine planda genişlemektedir. Çünkü ilk İslam Mescidi olan Medine’deki Peygamber Mescidi’de bu planda inşa edilmişti. Kıbleye doğru enine gelişen bir dikdörtgen namaz kılma yeri ve arkasında uzanan geniş bir açık avlu. Bu camiyi görenler, ardından Diyarbakır Ulucami’ye giderlerse Şam’dakinin neredeyse aynısı ile karşılaşırlar (95). Bu iki caminin önemli özelliği Harem-i Şerif oluşlarıdır. Diyarbakır Ulu Camii 4 dine ibadetgâh olmuş Mukaddes Mabed (5.Harem-i Şerif)dir. Diyarbakır ulu camiinin önemli manevi bir özelliği vardır: Anadolu’nun ilk camisi olup, Diyarbakır’ın fethinden bugüne hiç bir zaman düşman işgaline uğramamıştır. Ulu camii İslam dünyasının beşinci Harem-i şerif’den birisidir. İlk dördü şunlardır: 1. Mescid-i Haram 2. Mescid-i Nebi 3. Mescid-i Aksa 4. Şam Emevi Camii 5. Ulu Camii Diyarbakır). Evliya Çelebi Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir kitabeye dayandırmaktadır. Evliya Çelebi mabedin Hz. Musa zamanında yapıldığı hususunda Rum âlimlerinin tümünün hem fikir olduğunu ifade etmektedir.. İfade şu şekildedir; “Hz. Musa zamanında yapılmıştır. Bahçe sütunlarının sağ tarafında bir sütun üzerinde ibranice tarihi vardır. Kale her kimin eline geçmiş ise, yine bu mabed, mabed olarak kalmıştır, içinde öyle bir 76 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR ruhaniyet vardır ki; bir kimse iki rekât namaz kılsa kabul olunduğuna kalbi şahitlik eder (96) (97). Tarihi Hz. Musa Zamanına Kadar Giden Ulu Caminin Orta Kısmı Aynı noktaya Lord Kınross isimli seyyah da parmak basar. Lord Kınross Toroslardan Asyalı Türkiye’de bir Yolculuk (Londra 1954) isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şunu yazmıştır ‘Ayrıca evliyaların Ulu caminin Mosların (Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna dair önerileri de göz ardı edilmiş olabilir (98). Ulu camii hükümdarları da ağırlamıştır. Kanuni Birinci İran seferinden dönerken 5 Ekim 1535’de Diyarbakır ulu camiinde Cuma namazını kıldı (99). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 77 DİYARBAKIR MERKEZ EVLİYA KABİRLERİ Diyarbakır türbelerini ifade eden 19. yüzyıl Diyarbakır salnamelerine göre evliya türbeleri (3). Esami şerifeleri Türbe ve merakıdı şerifeleri mevkii Diyarbakır’merkez Türbeleri Şüheda-i kiramdan Bab-ı Kal Diyarbakır’da Hindibaba Hazretleri civarında medfundur. Diyarbekir’de Rumkapı Eizze-i Kiramdan Sarı Saltah-ı Gülşeni Hazretleri civarında zaviye-i Şerifelerinde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh HalilDiyarbekir’de Camiussafa i Gülşeni hazretleri Eizze-i derununda medfundur kiramdan Şeyh Ahmedi Gülşeni hazretleri Eizze-i kiramdan Muslihiddin Lari Hazretleri Eizze-i kiramdan Şeyh Mu- Diyarbekir Mardin kapısı haricinde türbe-i Şerifelerinde hammed Amidi Hazretleri medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Aziz Diyarbekir Rumkapı haricindeMahmud-ı Ermevi Hazki merkad-ı Şerifelerinde retleri, medfundur Eizze-i kiramdan Arakçın-ı Diyarbekir Dağ kapısı ittisMazenderani Hazretleri alinde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Bilal Diyarbekir Rum kapısı haHazretleri ricinde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh MuDiyarbekir’in ŞeyhMatar camitahhar Hazretleri inde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Tahir- Diyarbekir içkalede medfundur i Halveti Hazretleri Eizze-i Kiramdan Çifte Evliya Hazretleri Diyarbekir hükümet konağı pişgahında medfundur Eizze-i kiramdan Hindi Baba Diyarbekir’in Aynüzülal nam Hazretleri mevkide medfundur 78 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Malumat-ı saire ve mülahazat Safa camii haziresindedir. Müsakkafat-ı vakfiye icarıdır Müşairünileyhimanın isimleri gayri ma’ruf olup ala-rivayetin havariyundan oldukları meşhurdur. Eizze-i kiramdan Şeyh Han- Diyarbekir’in Hüsameddin çer Güzar Hazretleri mahallesinde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Saadeddin-i Cibavi ahfadından Şeyh Abdurrahman Hazretleri Diyarbekir’in Saadeddin Cibavi zaviyesinde medfundur Eizze-i kiramdan Şeyh Mahmud-ı Nakşi Hazretleri Rum kapısı haricinde medfundur Eizze-i kiramdan Kurmaşlı Şeyh Mehmed Efendi Dağ kapısı haricinde medfundur Diyarbakır’daki evliyalar İslam büyüklerinin de dikkatini çekmiştir. Tasavvufta 3’ler, 7’ler, 40’lar diye bir kavram geçer. Muhyiddin Arabi Kırklardan bir veya birkaçının sürekli Diyarbakır’a geldiğine temas eder ve der ki. Allah adamlarından bir kısmı Recebilerdir. Onlar her dönemde kırk kişidir,sayıları artmaz ve eksilmez. Onlar, Allah’ın büyüklüğünü ortaya koyan adamlardır. Bir kısmı Yemen’de, Şam’da ve Diyarbakır’da bulunur.’ İbn Arabi. Fütuhat-ı Mekkiye. Lıtera yay. İst. 2.Baskı. 2007.6/117. Aynı şekilde Seyid Nurettin Brifkani (ö.1850) ‘El-büdürül-Celiye’ isimli eserinde Recebiyun’(Kırklar) dan bahseder, Diyarbakır’da recebiler olduğunu söyler. Gavs-ı Sani olarak bilinen ve Şeyh Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin müjdelediği Seyyid Nureddin Bırifkani (H.1205-1268/M.1790-1851), Recebiyyun’lar ile ilgili şöyle demiştir: “Recebiyyun (Recepliler) denen bir evliya grubu vardır. Onların sayısı sürekli kırktır. Ne çoğalırlar ne azalırlar. Onlar Allah’ın azameti ile beraberdirler.Onlar efratlardandırlar. Onlar “Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahyedeceğiz.”(Müzemmil/5) ayetinde geçen ağır sözün (sorumluluğun) erbabıdırlar. Onlar Recep ayının hilalinden itibaren Recep ayının sonuna kadar bu hal üzerinde olurlar. Recep ayının bitimi ile bu halda onlardan kalkar. Öbür senenin Recebi gelince tekrar bu hale bürünürler. Bu yolda olanları az kişiler tanır. Onlar değişik yerlerde bulunurlar. Bazıları Yemen, Şam ve Diyarbakır’da bulunurlar. Onlardan müştak olduğum birini rahat bir duruşu ile Diyarbakır’da gördüm.” Seyyid Nureddin Bırıifkani “El-Budur’ul Celiyye” S.173-174 Tercüme: Seyyid Mahmut Birifkani. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 79 Diyarbakırda Önemli Mutasavvıflar Vefatı Tarikatı Tekkesi ? Gülşeni Gülşenihane 1874 Gülşeni Gülşenihane Ahmed Rıza * Rifai Örfizade Baba bey ? Rifai Mazenderani Arakçın baba Fehmi baba ? Rifai ‘Mazenderani Arakçın baba Hacı Ömer efendi (Örfizade) ? Rifai Örfizade 1884 Rifai Hane-Tekke(9 eseri var) ? Rifai Örfizade 1884 Rifai Mercimek Adı Abdülkadir efendi Ahmed efendi Mehmed Şaban Kami Muhammed Habeşi Mehmed Kasım efendi Yusuf Raif bey İskenderpaşazade ? Rifai, Sadi Örfizade Osmanlı’nın çeşitli şehirlerinde görev yapan Diyarbakırlı Müftüleri Sicil-i Ahval dosyalarının incelenmesiyle şu şekilde öğreniyoruz. Diyarbakır’lı Osmanlı Müftüleri Cilt/sayfa Adı Baba adı Doğum yeri Doğum-Ölüm 1/347 Feyzullah ef. Ahmed ef Diyarbakır - V/23 Ahmed cemil Ramiz Diyarbakır 1293(h)- I/397 İsmail ef İsmail ağa Diyarbakır 1268(h)- I/397 Mehmed faik Mehmed ef Diyarbakır 1288 V/113 Ahmed Fehmi ef Hüseyin ef Çermik 1303(h)- III/169 Mesud ef Mehmed Hulusi.ef. Seyyid Diyarbakır 1271(h)- I/329 Ahmed Hilmi ef Yusuf ağa Diyarbakır II/459 Abdülhamid ef.Müftizade Ergani 1257(h)-1317 h İbrahim Halil II/459 Zülfikar ef Hayrullah ef Diyarbakır 1274(h)- IV/117 Mehmed Sabir ef Ömer ef Diyarbakır 1300(h)- IV/117 II/345 Yusuf Necibe f. Abdurrahman rahmi Mehmed ef.Şeyh Ahmed ef. Hacı Diyarbakır Lice 1280(h)-1332h 1288(h)- Mehmed ef Sibgatullah Lice 1268(h) Mehmed Salih Abdülfettah ef Lice 1271(h) Mustafa ef Osman ef Lice 1282(h)- Abdülkadir ef İsmail ef Hani 1277(h)- Ahmed Şükrü Mustafa ağa Lice 1287(h)- Mehmed Said Ömer ağa Diyarbakır 1303(h)- 80 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR 1266(h)- VI/232 Mustafa Vasfi ef İbrahim ağa,hacı Çermik 1281(h)- Burhaneddin ef Ali ef Ergani 1287(h)- Ali Ulvi ef Hüseyin ağa Ergani 1300(h)- Mehmed şerif ef Mahmud b.Zülfikaref Ergani 1281(h)- Mustafa Kemal ef Ahmed ef Ergani 1303(h)- Mehmed Şükrü ef Hasan ağ,Topaloğlu Ergani 1287(h)- İsmail hakkı ef Halil ef Ergani 1300(h)- İbrahim ef Abdülgani ef. Seyyid Diyarbakır 1286(h)- Mahmud ef Yusuf Ziya ef Diyarbakır 1264(h)- Muhyiddin ef Hüseyin Hüsnü ef Diyarbakır 1299(h)- VI/225 Mehmed said ef Ahmed Hamdi ef Diyarbakır 1300(h)-1331 VII/146 Mehmed Necati ef Sadık ef Diyarbakır 1277-1336 VI/75 Mehmed sabir ef Ömer ef Diyarbakır 1300(h)- VII/88 Mehmed Salih ef Hüseyin Salih ef Diyarbakır 1281(h)- DİYARBAKIR MERKEZDE MEDFUN EVLİYALAR Sarı Saltuk Türbede medfun zata halk arasında Sarı Sadık deniliyorsa da,o türbede Gülşeni Hacı Ali Halife yatmaktadır. Diyarbakır Salnamesine göre Eizzei kiramdan Şeyh Halil-i Gülşeni hazretleri Eizze-i kiramdan Şeyh Ahmedi Gülşeni hazretleri Diyarbekir’de Camiussafa derununda medfundur (1). Diyarbakır Urfa Kapısı’nın iç kısmındadır. Yanında Gülşeniler Tekkesi bulunmaktadır. Türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı ve türbede kimin yattığı kesin olarak bilinmemektedir. Halk arasında Sarı Saltuk Türbesi olarak tanınmaktadır. Geç dönemlerde yapılan onarımlar türbenin orijinalliğini değiştirmiştir. Bununla beraber kesme taştan sekizgen planlı ilginç bir yapı olup, içeriden kubbe, dıştan da piramidal çatı ile örtülüdür. Türbenin dış cephesine hareket kazandırmak için siyah beyaz taşlardan yer yer kûfi yazı frizlerine yer verilmiştir (14). Sarı Saltahı - Gülşeni Türbesi PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 81 Sarı Saltahı - Gülşeni Türbesi Sarı Saltuk Eizze-i Kiramdan Şeyh Tahir-i Halveti Hazretleri Diyarbekir içkalede medfundur. Salnameye göre eizze-i kiramdandır (3). Tahir-I Halveti Hazretleri Türbesi 82 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Eizze-i kiramdan Şeyh Hançer Güzar hazretleri Diyarbekir’in Hüsameddin mahallesinde medfundur(1). Hançer-i Güzar, Meryemana kilisesi yakınındadır. Hançer Güzar Türbesi Hançer-i Güzel (Güzar)=Ahsenül Hançer Ebul Muhsin (RA) Bu hususta bazı rivayetlere yer vereceğiz. Çok güzel bir hançere sahip olduğundan bu lakabı aldığı ifade edilir (23). Rivayete göre Ebul Muhsin(RA), Hz. Ali’nin katıldığı bir savaşta Hz. Ali ile savaşırken, Hz. Ali bu kişinin çok güzel kılıç kullanıp iyi bir savaşçı olduğunu anlayınca uzun bir mübareze sonucu esir alır. Onu Müslüman yaptıktan sonra bu kahramanlığını Allah yolunda kullanmaya başlar (20). Hançeri Güzel (Güzar) Camii İmam-Hatibi. Mehmet Selim Yıldırım bu mekanı şu şekilde anlatır. Sahabe kenti olarak anılmaya başlanan Diyarbakır, 639 yılında İslam ordusu tarafından fethedildiği vakit, Iyaz bin Ganem komutasındaki bu orduda 8 bin asker ve bu askerlerin içinde bin kadar sahabe bulunmaktaydı. Fetih sırasında Hz Halid b. Velid’in oğlu Hz Süleyman ve beraberindeki bazı sahabeler şehit düşmüş ve bugünkü adıyla Hz Süleyman Camii’nde defnedilmişlerdir. Bu şehit sahabelerden başka şehrin değişik yerlerinde şehit oldukları değişik kaynaklarca belirlenen 13 şehit sahabe türbesi daha bulunmaktadır. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 83 Her şehit sahabe türbesinin kaynaklarda ve halk arasında rivayet edilegelen bir hikayesi bulunmakla beraber işin aslını ve hakikatini ancak Allahu Zülcelal bilir. Bu türbelerden biri de, Sur içinde Lalebey Mahallesinde Hançeri Güzel Camii isimli cami içerisinde medfun bulunan, en makul, akla yatkın rivayet ve kaynaklara göre asıl lakabı Ahsenül Hançer olup, hakkındaki iki rivayetten birine göre ismi Ebül Muhsin diğerine göre Ebül Mucindir. Türbede şehit sahabe bulunmaktadır. Halk arasında bu zat hakında değişik rivayet ve hikayeler anlatılmaktadır. Ama yıllardır bu çevrede uzun süre yaşamış, bazıları halen bu semtte bazıları uzak semtlere veya başka şehirlere taşınmış büyüklerle yaptığımız fikir alışverişi sonucunda bu şehit zat hakkında şunları söyleyebiliriz: Anlatılan en kuvvetli rivayete göre Ahsenül Hançer lakablı Ebul Muhsin yada Ebul Mucin hazretleri, yeri kesin bilinmemekle beraber kendi yöresinde kullandığı hançeriyle meşhur ve kılıç kullanma ustalığıyla nam salan biri iken, Hicaz bölgesinde Hz. Ali (ra)’ın kılıç kullanmadaki maharetini duyar ve onunla yine (halkın tabiriyle) cenk etmeye karar verir. Bu sırada Hayber Kalesini kuşatan İslam ordusuna ulaşır ve Hz. Ali (ra) ile ceng etmeye geldiğini, yenilipte yaşaması halinde şehadet getirip müslüman olacağını beyan eder. Hz. Ali (ra) bu teklifi kabul eder ve kılıçla çarpışırlar. Her ikiside kılıç kullanmada usta oldukları için birbirlerini yenemezler.Ancak bizde oluşan kuvvetli kanaate göre Hz. Ali (ra) bu şahıstaki yüreği ve cevheri görüp bilerek vurmadığıdır. Kılıçla yenişemeyen ikiliye güreşme önerisi yapılır ve bu öneri kabul edilir. Güreşte Hz. Ali (ra) galip gelir ve bu zat şehadet getirip müslüman olur. Hz. Ali (ra) cesur yürekli bu şahsı himayesine alır ve manevi evladı ilan eder. 639 Yılında İslam ordusuyla Diyarbakırın fethi sırasında çıkan çarpışmalarda şehit olduğu rivayet edilmektedir. Medfun olduğu Hançeri Güzel Camii’nde görev yapan din görevlileri ve mahalle sakinleri tarafından çok defa değişik vaziyetlerde görüldüğü anlatılmaktadır. Özellikle sabah namazları vaktinde görüldüğüne dair çok söylenti vardır. Camide uyumak isterken bir sesle uyarıldığını, camide görültü ve nahoş kelimeler kullandıkları sırada bir kapının üzerlerine düştüğünü, uzak illerden “bizim rüyamıza gelip bizi buraya çağırdı” diyenler de vardır. Dokuz yıldır bu camide görev yapan biri olarak cami tamiri ya da bir eksiği gidermek için ne düşündüysem, planladıysam “Hançer baba halleder” diyenlerin dediği olmuş ve yapmak istediklerim en kısa zamanda Allahın izniyle hallolmuştur. Halen bu camide görev yapmakta, zor anlarımda ya da faydalı bir şeyler yapmak istediğimde Ahsenül Hançer Ebül Muhsin Hazretlerinin manevi varlığını yanımda, arkamda hissetmekteyim’. Kaleme aldığım bu yazının gerçeğe aykırılığından Allah’a sığınıyor, sahabe kenti Diyarbakır’ımızda bu zatların varlığına, çokluğuna ve bizleri bela ve musibetlerden Allah’ın izni ile koruduklarına içten inanan biri olarak “Yüce Rabbim cümlemizi bu şehit zatların yardımına, sevaplarına nail, hesap gününde bizlere şefaatçi eylesin inşallah” diyorum… 84 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Fatihpaşa’da ziyaret SeyyidAli Baba türbesi Diyarbakır fethi esnasında şehit düşen sahabeden olması muhtemeldir. Yakınında da 4 şehit sahabe medfundur (13). Seyyidali Baba Türbesi Yandaki türbeden on metre ileride 4 sahabe olduğu rivayet edilen kabirler Şeyh Güzel Diyarbakır dedin mi akla ilk gelenlerden biriydi Şeyh Güzel. Şeyh Güzel Şeyh Güzel’in Seyfülmülük’te kabri Bu zatı tanımak için Diyarbakır’ ın yerlilerine sormak gerekir. Torunu İbrahim Kardaş anlatıyor. Ama ben gördüklerimi anlatmak istiyorum. Şeyh Güzel Efendi eski kasaplar çarşısında iki tane dükkânı olan ve geçimini manav olarak idame ettiren bir zattı. Bir dükkânı manav olarak kullanırken diğer dükkânını ise yüzlerce yılanı beslemek için kullanırdı. Dükkânda torbaların içerisi yüzlerce yılanla doluydu. Yılanlı, Akrepli şehir olarak bilinen Diyarbakır evlerinin çoğu ahşap evlerden kuruluydu ve evler yılan, PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 85 akreplerle doluydu. Kim evinde yılan, akrep görse soluğu Şeyh Güzel efendinin yanında alırdı. Şeyh baba gider yılanları çağırır, yakalar, dükkâna getirir ve yılanları dükkânında beslerdi. Şeyh baba kime Efsun verse yılan ve akrep bunları ısırmazdı. Kasaplar çarşısına girdiğinizde yüzlerce insanın şifa bulmak için Şeyh Güzel’ in dükkânı önünde sırada olduklarını görürdünüz. Şeyh Güzel de bunlara şifa dağıtırdı. Doktora gitmesi gerekenleri de doktora gönderirdi. Diyarbakır’ da yaygın olarak bilinen kan davalarına Şeyh Baba gitti mi iki tarafı da barıştırırdı. Husumeti ortadan kaldırırdı. 1981 yılında rahmete gitti. Vasiyeti üzerine Çınar yolu üzerinde bulunan Seyfülmülük’te defin edildi. Şeyh Güzel Efendi’nin türbesi halkımız tarafından ziyaret edilmektedir. Dabanoğlu Türbesi Dabanoğlu Türbesi Türbe, Dabanoğlu mahallesinde M.1696 tarihinde şehrimizde vali olarak görev yapan Dabanzade Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Dabanoğlu Mescidi yakınındadır. Türbenin içinde Dabanzade Mustafa paşanın kabri bulunmaktadır (59). Seyfülmülük Seyfülmülük 86 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Diyarbakır merkez Seyfülmülük köyünde medfundur. Seyfülmülük Cembelinin oğlu o da Residir oğludur. Abbasi halifesi Harun’i Reşid onun amcasıdır ve soyu Hz. Abbas’a dayanmaktadır (23). Hamza Baba türbesi Ünlü seyyah Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde evliya türbelerinin ismini sayarken Diyarbakır’daki Hamza Baba Türbesi’nden de bahsediyor. Türbede Horasan’dan gelmiş gazi erenlerinden olduğuna inanılan Hamza Baba metfundur. Hamza Babanın Cüneyd-î Bağdadî’nin muasırı Eba Hamza el-Horasanî olduğu da tahmin edilmektedir. Aslen Nişaburludur. Hicri 309 yılında vefat etmiştir Valilik tarafından 2012 yılında Siverek yolu üzerinde bulunan tarihi Hamza Baba Türbesi ve Mezarlığı için çevre duvarı yapıldı (7) (25). İnşasında kesme bazalt taş malzeme kullanılan yapı, içten ve dıştan kare planlı olup içten kubbe,dıştan piramidal külahla örtülüdür. İç mekan 3.20x3.20 m. ölçülerinde kare planlı olup tromp geçişli bir kubbe ile örtülüdür (24). Hamza Baba Türbesi Şeyh Ömer Efendi: Örfizâde tekkesi Önceleri Örfi zade Şeyh Yunus Efendi’nin şeyhlik yap-masından dolayı, önceleri ismi Yunus Baba tekkesi olarak anılan, daha sonra Şeyh Yunus Efendi’nin oğlu, Örfî zade Şeyh Ömer Efendi’nin burada postnişin olup sonraki devirlerde evlatlarına da geçince, tekkenin ismi; Örfi zade Tekke olarak anıla gelmiştir. Günümüze gelindiğinde ne acıdır ki tekkenin yalnızca çeşmesi kalabilmiştir (26). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 87 Şeyh Ömer Efendi 1900’Lerin Başında Örfizade Tekkesi (20) Çeşme bugün İsmet İnönü ilkokulunun önündedir. Şeyh Ömer efendinin ise bu çeşmenin altında gömülü olduğu ifade edilir. Diyarbakır Örfizade Tekkesi önünde bulunan bu çeşme yaslandığı duvardan biraz dışarı taşkındır. Üzerinde taş konsollar bulunan çeşmenin ayna taşı muslukları ve yalak kısmı sivri bir kemer içerisine alınmıştır. Kemerin köşelerine süs amaçlı küçük sütunlar yerleştirilmiştir (27). Buradan geçen vatandaşlar çeşme önünde dua okur, bazı vatandaşlar mum diker. İsmet Paşa İlkokulu önünde bir çeşme vardır Altında Şeyh Ömer efendi yatıyor. Şeyh Ömer Efendinin Altında Yattığı Çeşme Bavekal (Bab-ı Kal) Türbesi Şüheda-i kiramdan Bab-ı Kal hazretleri Diyarbakır’da Hindibaba civarında medfundur (3) (20). Bavekal: Bab-ı Kal farsça pir anlamına gelir. Bu semtte Merkez bankasının yanında Bab-ı kal (ihtiyar) baba yatmaktadır. Asıl ismi seyid Hüseyin’dir. Dört asırdır burada yatmaktadır. Ailenin bir kolu Suriye’de, bir kolu da Kızıltepe’dedir. 88 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Her yıl Ağustos ayında Kızıltepe’de mevlüdü vardır. Suriyeden ve bölgeden torunları buraya gelir. Ziyarete Suudi Arabistan’dan torunları da gelmektedir. Bavekal Türbesi Seyyid Muhammed El Kadiri Hasaka İli Eşrafı Büyüğü (kaşe) Bismillahirrahmanirrahim Seyyid Şeyh Hüseyin BAVKAL el Hüseyni’nin Türkiye ve Suriyedeki Soyu Hamd alemlerin rabbi olan allaha mahsustur. En üstün salat ve en tamam selam doğru sözlü, alemlere rahmet olarak gönderilen efendimiz Muhammedin üzerine, temiz ve arındırılmış olan, sevgileri ve hürmet gösterilmeleri tüm mükellef kimselere vacip olan ailesinin ve kendilerinin ondan razı ve kendilerinden onun razı olunan ashabının üzerine, kıyamete kadar onları sevenlerin ve yollarından gidenlerin üzerine olsun. Amin. Evet; Ehl-i Beyt o efendilerdirki şerifdirler, paklandırılmış olup diğer tüm mükellef kimselere sevgileri vaciptir. Allah medetlerini bizlere ulaştırsın ve sevgileri üzere bizlere ölmeyi nasip etsin. İş bu neseb geçen altıyüz yıl içinde meşhur olan 1240 doğum ve 1330 vefat tarihli Seyyid Şeyh Hüseyin BAVKAL el Hüseyni ailesinden Türkiye ve Suriyedeki eşrafın soyudur. Mezarı Türkiyenin eski illerinden Diyarbakırın ortasında ziraat bankası yanındadır. Seyyid Şeyh Hüseyin BAVKAL el Hüseyni ailesi Türkiye’nin güneydoğusunda meşhur en köklü ailelerdendir. Arkasından kalabalık bir aile bırakmış olup Mardin PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 89 ve Diyarbakır illeri ve Dara, cevizbaşı, kayapınar, yenice, keferzut gibi köylerinde yerleşmişler bir kısmı ise suriyede kamışlı ve amoudayı tercih etmişlerdir. Geçen yüzyıl içinde bu ailenin en bariz şahsiyetleri ve şeyhlerinden birisi ve kendi zamanında Türkiye- Mardin ilinde Kadiri tarikatı kurucusu Seyyid Şeyh Hasan (şeyh Dara) oğlu Seyyid Şeyh Muhammed Bakır’dır. Seyyid Şeyh Muhammed Bakır Türkiye Mardin iline bağlı tarihi dara köyünde 1802m. Yılında doğmuştur. Çocuklarıyla birlikte vefat edene kadar orada kalıp 1918m yılında vefatından sonra tekkesi ve ibadetini ettiği çilehanesi yakınında bir yere defnedilmiştir. Dara doğumlu Oğlu Seyyid Şeyh Muhammed Zahir çocuklarıyla birlikte şu an Suriye sınır boylarında bir bölge olan amoudaya yerleşmiştir. Kardeşi Şeyh Hasan Darada kalmıştır. Seyyid Aziz mahmud Urmevi Aziz Mahmut Urmevinin mezarı yıkılmıştır. TRT’nin arkasında apartmanlar arasında yapılan parkta mezartaşı vardır. Bir ağacın altında medfundur. Şu an kabri yapılmıştır Seyyid Mahmud Efendi, İran’ın Urmiye şehrindendir. Babası Nakşibendî meşâyihından, “Koç Baba” diye anılan Seyyid Ahmed Efendi’dir. Babasından zâhirî ve bâtınî ilimleri tahsil ederek irşâd izni almıştır. Bir müddet sonra babası vefat edince kendisi Diyarbakır’a gelip buraya yerleşmiştir. Ahâlî arasında da “Urmiye Şeyhi” diye meşhur olmuştur. Mahmud Efendi, Diyarbakır’da bir tekke yaptırarak burada insanları irşâd etmeye başlamıştır. Metin Sözen’in Diyarbakır’da Türk Mimarisi isimli eserinde, Azizoğlu Tekkesi diye isimlendirdiği bu yapı, yine aynı müellifin verdiği bilgiye göre 1630-1637 yılları arasında yaptırılmıştır (101). 1639 yılında vefat etmiştir. Aziz Mahmud Urmevi Kabri 90 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Eizze-i Kiramdan Hindi Baba Hazretleri Diyarbekir’in Aynüzülal nam mevkide medfundur (3). Hindi Baba Hazretleri Kabri Hindi Baba, Süleyman Nazif’in dedelerindendir. Akkoyunlu devleti, Hindi aşiretindendir. Diyarbakır’da Tıgrel soyadlı kişiler bu sülaledendir. 16.yüzyılda yaşamış sevilen, saygı gören bir ulu kişiydi Süleyman Nazif’in annesi Ayşe hanımın soyu Akkoyunluların Hindi adıyla anılan bir Türk aşiretine dayanır (102) (103) (104). Eizze-i kiramdan Arakçın-ı Mazenderani hazretleri Diyarbekir Dağ kapısı ittisalinde medfundur (3) (20). Arakçın-I Mazenderani Hazretleri Kafkasya’daki Gence kasabası Berzenc bucağındandır. 13. yüzyılda şehrimize yerleşen bir din adamıdır. Soyundan birçok müftü yetiştiğinden Müftüzadeler adıyla anılırdı. Uluğ soyadını taşıyan kişiler bu soydandır. Dağkapı’da Sahabe Sahad bin Ebi Vakkas’ın yanında medfundur. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 91 Arakçin ter çeken başlık demektir. Başına örttüğü arakçin nedeniyle bu ismi almıştır. Mezarın yakınında bugün olmayan Rifaiye tekkesi vardı (2). Şeyh Baha Uluğ efendi müftüzadelerden Fazıl Efendi’nin oğludur. Aile 450 yıl Diyarbakır’da yerleşik bir ailedir. Bu aileden 7 kişi müftülük yaptığından Müftüzadeler diye lakaplandırılmıştır. Diyarbakır’a ilk gelen dedeleri Dağkapının şehir içi tarafından sağ yanında bulunan iki mezardan biri olan Şeyh Muhammed Mazenderani’dir. Mazenderan İran’da Hazar denizinin güneyindeki dağlık bir bölgenin adıdır (20). Eizze-i kiramdan Şeyh Mutahhar Hazretleri Diyarbekir’in Şeyhmatar camiinde medfundur. Müsakkafat-ı vakfiye icarıdır (3). Yol çalışması esnasında kabir yıktırılmıştır. Naşı yan bahçedeki mezara taşınmıştır. Dört Ayaklı Minare Camii (Şeyh Mutahhar Camii) Zincirkıran Türbesi Yanında Şeyh Hadin Abdal Dede Ziyareti (Kamışlı Ziyareti) Abdal dede mahallesinde Abdal dede isimli evliyadan bir kişi yatıyormuş. Abdal Dede, evini temiz tutanların bahçelerinde görünür ve orada abdest alırmış. Pis evlerde görünmezmiş. Bu ziyaretin etrafında bulunan kamışlar, yaz, kış yeşil kalırlar ve hiç kurumazlar (132). 92 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Kamışlı türbesi Arap ve İnci türbeleri Bu türbeler Hz. Süleyman camiinin üst kısmında eski adliye binasının doğusunda bulunmaktadır. Arap erkek, İnci ise kızdır. Bir rivayete göre Arap ile İnci birbirlerine aşıkmış, ancak bu aşklarına engel olanlar tarafından kavuşmaları engellenmiştir. İkisi de dinlarine bağlı Salih insanlar olduğundan Biz de bu aşkımızı ölüme dek İlahi rıza çerçevesinde devam ettireceğiz, ahiret yurdunda ebedi beraberlik içerisinde yaşarız demişler ve o şekilde her ikisi de ölünce yan yana gömülmüştür. Cizre’deki Mem ile Zin aşkı gibi. Her ikisi de öldüğünde yan yana gömülmüştür (30). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 93 Başka bir iddiaya göre bu türbelerin Mervanoğlu hükümdarı Nasrüddevle ve eşi Sittünas’a ait olduğu ifade edilir (2) (106). Tilalo=Tellalo (Ali tepesi) Karaçalı Köyü ziyareti Bu köy Silvan ‘a giden yol üzerinde Diyarbakır’a 10 km uzaklıktadır. Mezarı bulunan Ali ile ilgili. Menkıbe şu şekildedir. ‘Ali bir ağanın yanında çalışan yoksul, bekar ve son derece temiz kalpli bir gençmiş. Bir gün ağası hacca gitmiş, o zamanlar hacca kervanla gidilirdi, altı ay süren bir yolculukmuş. Ali, ağasının geride kalan her şeyine çok iyi sahip çıkmış. Ağasının iki öküzü varmış. Ali bunların ahırlarını tertemiz tutar, yemlerini tam zamanında verirmiş. Bir gün ağasının hanımı pekmez helvası ve sıcak tandır ekmeği pişirmiş. Sonra ‘Ah keşke ağanda burada olsaydı da o da yeseydi. Ali bunu duyunca kadına ‘Bir kaba koy da götüreyim demiş.’’ Kadın inanmamış.’Galiba Ali’nin canı bir tabak daha helva yemek istiyor ama, bunu söylemiyor’’. Diye düşünmüş. Kadın bir kaba helva doldurmuş ve Ali’ye vermiş, sonra da akşam namazına durmuş. Ali, kadın akşam namazı kılana kadar ortadan kaybolup, yine geri dönmüş. Bu süre içinde helvayı, hacdaki ağasına götürmüş. Zamanı gelip, ağa hacdan dönünce, köylüler elini öpmek için onu karşılamaya giderler. En arkada Ali duruyormuş. Ağa, elini öpmek isteyen köylülere Ali’yi göstererek ‘Siz gidin onun elini öpün’ demiş.Ali’nin bir akşam namazı süresi içinde, nasıl hacca gelip, kendisine helva getirip geri döndüğünü anlatmış. Ağanın bu sözleri üzerine herkes geri dönüp Ali’nin elini öpmek istemişler, fakat Ali köye doğru kaçmaya başlamış. Bir taraftan da sırrı ortaya çıktığı için ‘Allahım, yer yarılsa da içine girsem diye dua etmiş. Birden bire bulunduğu tepe yarılmış ve köylülerin şaşkın bakışları arasında Ali içine girip kaybolmuş. Geride asası kalmış ve üzerine bir türbe yaparak asasını da başucuna koymuşlar. Bu tepeye Tilalo (Ali tepesi) adını vermişler (30). 1920 yılında Tilalo köyünün bir dut ormanı içinde olduğu, höyüğün çevresinin kalın bir orman örtüsüyle kuşatıldığı ileri sürülmektedir (107). Tilalo Türbesi 94 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Sati Köyü Ziyareti Yenişehir Yenişehirde trafik bahçesinin yakınında Tarım müdürlüğü bahçesindedir. Yenişehirde trafik bahçesinin yakınında Tarım müdürlüğü bahçesindedir. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 95 Mardinkapı Mezarlığında Medfun Meşhurlar Şeyh Muhammed Gülşeni ve Gülşeniler (Mardinkapı) Türbesi Şeyh Muhammed Gülşeni türbesi Halveti tarikatının bir kolu sayılan Gülşeni tarikatının kurucusu İbrahim Gülşeni’nin babasıdır. Tamamen kesme taştan yapılmış olan türbe, kare gövde üzerine, içten pandanifli kubbe, dıştan piramidal çatıyla örtülü bir yapıdır. Etrafı duvarla çevrilidir. Türbenin güneyinde aynı ismiyle taşıyan bir namazgâh kalıntısı var. Namazgah. M. 1859’da Vali Mahmud Paşa tarafından yaptırılmıştır. M.1434 tarihinde vefat etmesi muhtemeldir (16). Şeyh Muhammed Gülşeni ve Gülşeniler (Mardinkapı) Bu sülaleden Gülşenizade Şeyh Ahmet Gülşeni efendi 1871’de Diyarbakır’da doğar. Sarı Sadık tekkesinde sohbetlerini yapardı. 1945 yılında vefat eder. Bu türbenin avlusunda medfundur (119). 96 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Kiki Abdi paşa. Diyarbekirlidir1781’de 3.5 yıl valilik yaptı. Diyarbakırda bu sülaleden maruf bir ailesi vadır. Abdaldede mahallesinde bir konağı vardır, harap olmuştur. Mardin kapı Şemsiler mevkiinde medfundur (115). Şeyh Mahmut Nedim Piranoğlu 1907 Diyarbakır doğumludur. 1940 yılında vefat eder. Mezarı Mardinkapı mezarlığının girişinde hemen sağdadır. Şeyh Zeki El-Amidi 1310 yılında Diyarbakır’da doğdu. Dağkapının şehir içi yönünde hemen sağda tekkesi varmış. 3.41945 tarihinde vefat etti. Mezarı Mardinkap mezarlığı girişindedir. Mezartaşında ‘Rufaiyyenin Sayyadi kolunun İzzeddin şubesinden Ramazan Ruhavi’nin hulefasından Süleyman Zeki Naimi Amidi. 1945.’yazılıdır. Mahmud Nüzhed Efendi 1903 Diyarbakır doğumludur. Nakşi ve Kadiri icazeti almıştır. 25.5.1966’da vefat eder. Mezarı Mardinkapı mezarlığındadır. Şeyh Baha Uluğ efendi Şeyh Baha Uluğ efendi müftüzadelerden Fazıl efendi’nin oğludur. Aile 450 yıl Diyarbakır’da yerleşik bir ailedir. Bu aileden 7 kişi müftülük yaptığından Müftüzadeler diye lakaplandırılmıştır. Daiyarbakır’a ilk gelen dedeleri Dağkapının şehir içi tarafından sağ yanında bulunan iki mezardan biri olan Şeyh Muhammed Mazendari’dir. Mazenderan İran’ın bir bölge adıdır. Rufai şeyhi Fehmi efendiden hilafet almıştır. (119) PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 97 Seyda Molla Musa Şerefkan: 1891’de Kulp ilçesi Şerefkan köyünde doğdu. Muş, Bitlis’te Nurşin’de ,Silvan’da eğitim görmüş, Urfa’da, Şam’da ders vermiş; en son Diyarbakır’ın Sadi, Cımıokan; Silvan’ın Boşat, Bülbül ve Atşa köylerinde ders vermiştir. 1971’de vefat etmiştir. Mezarı Mardinkapı mezarlığındadır (30). Azmi Asıl adı Ahmeddir. M.1831’de vefat etmiştir. Mürettep divanı vardır. Bir nüshası İstanbulda Millet kütüphanesinde yazmalar arasındadır (Mlt. Alm. K. Mz. No.294). Ayrıca Miftah-ül Mania isimli manzum eseri daha vardır. M.1831’de vefat etti. Mezarı Mardin kapısında Bolulu Hüseyin efendi merhumun civarında idi (120). M. Salih Tanrıverdi Şeyh Abdülcelil efendi 98 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Sin ü Seydoş evlatları Diyarbakır’da Mardinkapı mezarlığındadır. Kendileri Diyarbakır - Derik arasında Derinsu’dadır. Derinsu’da Sin Kabri PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 99 Sin Ve Seydoş Bölgeye İslamiyeti Yaymak Üzere Gelen ve Çıkan Savaşta Şehit Düşen 2 Kardeştir Seydoş Kabri 100 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Yeniköy Mezarlığı Molla Fethullah-i Peçari Diyarbakır merkez Karaz köyünde 1927’de doğdu.Babası Molla İbrahim-i peçari’dir. Nakşibendi tarikatındandır. 1926 yılına kadar Karaz’da kaldı, sonra Tır Alo köyüne geldi ve burada üç yıl kaldı, sonra Diyarbakır’a götü. İlim tahsilini Molla İsmetullah, Melekenddli Seyyid Abdullah ve Molla sakih-i Boti’den; tasavvuf amelini Şeyh Maşuk’tan aldı. 2004’te vefat etti, Yeniköy mezarlığında medfundur. Molla Abdürrahim Tangüner 1912’de Bismil kamışlı köyünde doğar. 17 babası müderristir. Kanuni İran seferinden dönerken dedesine kendi eli ile yazdığı kur’an-ı kerimi hediye etmiştir. Bir divanı vardır.ramazan ayı 18’inde 1993’te vefat eder, mezarı İskanevleri mezarlığındadır (119). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 101 Molla yasin Yüsri Kulp ilçesinde doğdu. Silvan’da eğitim alıyor ve burada çeşitli köylerde imamlık yapıyor.Ayrıca müderrislik yapmıştır. Ravdül-Hayat, Tecvid ilmi hakkında bir manzume, Akaidle ilgili bir manzume, Divan ve Şafii fıkhında Menhec adlı kitabu nazmetmiştir. Emeki olduktan sonra Bağlar 5 Nisan mahallesinde ikamet etti.1992’de vefat etti, mezarı Yeniköy mezarlığındadır (30). Alipınar mezarlığı Şeyh Ahmedi Mürşidi türbesi (Alipınar) ‘Diyarbekir’li Ahmed Mürşidi, XVIII. yüzyıl ilim adamlarından olup, Osman Ağa isminde bir zatın oğludur. Tahminen 1688-9 senesinde Diyarbakır’da Yenikapı semtinde doğmuştur. Anne ve babası kendisi çocuk iken vefat ettiğinden dolayı yetim kalmıştır. Çeşitli ilimlerden tahsilini tamamladıktan sonra Nakşibendi şeyhlerinden Birecik’li Şeyh Ebubekir’in tarikatına girdi. Daha sonra 1732-3’de Hacca gitmiş, memleketine döndüğünde, Diyarbakır Ali Pınarı Köyü’ne göç etmiştir.1760-1’de vefat etmiştir. Eserleri şunlardır: Pendname, Yusuf’u Züleyha, Mevlid’i Şerif (Viladeti-i Hümayun-i Risalet Penahi). ‘Ahmed Mürşid, yazmış olduğu eserleriyle, özellikle de sade bir dille kaleme olduğu 10.000 beyitlik pendname (Muhammediye-Ahmediye) adlı eseriyle, yaşadığı yüzyılda haklı bir şöhretin sahipliğini üstlenirken; aynı zamanda hem ilim adamlığı hem de üretken bir tasavvuf adamı kimliğiyle, tasaavvuf ve edebiyat dünyamızda Diyarbakır’ı temsil eden mümtaz şahsiyetlerdendir. Manzum olarak kaleme alınmış olan Pendname, elden ele, dilden dile dolaşarak yaygınlaşmış; XVIII: asrın en çok tanınmış eserlerinden birisi haline gelmiştir. İnsan hayatını meşgul eden (fakr, dünya malı, ana baba hakkı, çoluk çocuk hakkı, eş hakkı, namus, rızk, hırs ve tama, helâl ve haram, sahavet, misafir, gıybet, rıza ve sabır, kin ve hased, kibir, Tevbe ve İstiğfar, Şükür ve Hamd, nefsin kısımları, Kur’an tilaveti, Allah’ı Zikir, sigara içmek, sihir ilmi, simya ilmi, ölüm, kabir ve kabristan, kıyamet ve mahşer, zekâtını vermeyenler, tartıyı eksik tartanlar, yalan yere şehadet edenler, zina edenler ve yetim malı yiyenlerin hali vs.) pek çok konuya yer verirken, bunları destekleyen ayet ve hadislerle birlikte aralara serpiştirilen kasideler bu eseri benzerlerinden ayıran en önemli özellik olarak dikkat çeker (18). 102 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şeyh Ahmedi Mürşidi Türbesi Şeyh Ahmedi Mürşidi Türbesi Molla İbrahim Terkanlı H.1290 yılında doğdu. Seyda Diyarbakır’a bağlı Terkan’da ikamet ederdi. Sonraları Heftselm köyüne ve bilahare Alipınar köyüne gelir.Büyük alim ve zühd sahibiydi. 1952 yılında vefat etti (19). Dağkapı-Cinobaşı-Urfakapı mezarlıkları (Bugün yok olmuş mezarlıklar ve kabirler) Dağkapı Mezarlığı PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 103 Dağkapı mezarlığı Mezarı yok edilen büyüklerimiz Cevri: Asıl ismi Hasan’dır. 1805’te Ahıska’da doğdu. Öğrenimini tamamladıktan sonra asker olmayı tercih ederek binbaşılığa kadar yükseldi. 1855’te Diyarbakır’a atandı. Buranın fikir ve sanat adamları ile dostluk kurdu. 1857 senesinde emekli olunca Diyarbakır’a yerleşti. 1875’te öldü. Mezarı Dağ-kapısı’nda idi (121). Edip ve şair Cezmi : Asıl adı Abdülkerim’dir. Takriben 1640 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Yahya Efendi, meşhur şair Şeyhülislâm Bahai Efendi’nin küçük kardeşi idi. Bu soydan birçok tanınmış şeyhülislâm, kadı, edib ve şair yetişmiştir. Abdülkerim Cezmî öğrenimini tamamladıktan sonra çeşitli memuriyetlerde bulundu, 1692’de Diyarbakır Kadılığına atandı. Bu görevde ancak sekiz ay kalabildi ve aynı yılın sonlarında öldü. Mürettep divanı vardır- Yazmadır. Mezarı Dağ-kapısı mezarlığında idi. 1930’da Dağ ve Urfa kapılarındaki mezarlıkların yıktırılması üzerine Cezminin de mezarı ortadan kaldırılmıştır (121) (122). Urkapı mezarlığı Şair Hüsami: Mezarı Dağkapı-urfakapı arasındaki Kantaralar mevkinde idi. 1930’da bu bölgedeki mezarların kaldırılması ile mezarı kayboldu. Şair Hüsami Şehrimizde gömülü şairlerdendir. Edirnelidir. İran seferleri münasebetiyle Serdâr-ı ekrem (Başkomutan) Cağalazada Yusuf Sinan Paşa’nm maiyetiyle birlikte Diyarbakır’a gelmiş ve 1607 senesinde burada ölmüştür..(121). Şair Hüseyin.. 1707’de ölmüştür. Mezarı Urfa kapıda idi (121). Artuklu hükümdarı Melik Süleyman Ayn-ızülal veya Balıklı suyu denilen yerin yanına gömüldü (123). Cinobaşı (Lise caddesi -Sanat enstitüsü bölgesi) Zaralızade Feyzullah paşa. 1760-1768 arasında Diyarbakır valisi idi. Mezarı Dağkapı’da Cinobaşı mevkinde idi (121). Zari: Asıl adı Ali’dir. Mardin’in Savur kasabasında doğmuştur. Sürgeçi aşiretindendi. Öğrenimini Mardin’de tamamlamış, sonra Diyarbakır’a gelerek bazı vezirlerin hizmetine girmiştir. 1747’de vezaretle Sivas valiliğine atanan Zaralı Osmanpaşa-zade Mehmet Paşa’ya divan kâtibi olmuş, bu paşanın 1750’de Trabzon, 1751’de Vidin valiliklerine atanmasında beraberinde gitmiştir. Mehmet Pa-şa’nm 1752’de ikinci defa Sivas valiliğine atanması üzerine görevinden ayrılmış, paşanın 1754 ölümü onu çok üzmüştür. Bundan sonra 1760’ta Diyarbakır valiliğine atanan Zaralızade Fayzullah Paşa’nm hizmetine girmiş, 1768 yılma kadar bu görevini sürdürmüştür. Bu tarihten sonra memuriyetten istifa ederek gelip Diyarbakır’a yerleşmiş ve 1776 tarihinde burada ölmüştür. Mezarı Dağ-kapısı’nda Cinobaşı mevkiinde idi (121). 104 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Çeteci Abdullah Paşa, Çermiklidir. 1740’dan itibaren beş defa Diyarbakır valiliği vardır. Çermikte medresesi, Rum kapısı haricinde bir su bendi vardır. Dağ kapı haricinde Cinobaşı mevkiine defnedildi (115). Seyyid Hasan paşa Dağkapısında cinobaşı mevkindeydi (122). Osmanlı sadrâzamlarından, Diyarbakır valisi, 1679 yılında Şarkî (Şebin) Karahisar’a bağlı İskefsir’in Kabalı köyünde doğumlu. Yeniçeri ocağına girdi ve 1718’de çorbacı, 1734’te kul kethüdası oldu. 1736’da Cebeciler ağa vekilliğine, 1738’de ikinci defa kul kethüdalığma getirildi. Ayni yıl yeniçeri ağalığına atandı. Adakale’nin fethinde gösterdiği başarıdan dolayı kendisine vezaret rütbesi verildi. 1743’te sadrâzam (başbakan) oldu. İstanbul halkının yiyecek darlığını gidermede gösterdiği ilgisizlik ve ihmal gerekçe gösterilerek 1746’da bu görevden alındı ve Rodos’a sürüldü. 1747’de İçel valiliğine, ayni yıl sonlarında Diyarbakır valiliğine atandı. H. 1161, m. 1748’de Diyarbakır’da öldü. Diyarbekir Sâlnamelerindeki kayıtlara göre şehrimizdeki valiliği on ay kadar sürmüştür. Kendisinden söz eden kaynaklar, onun halim, selim ve dindar bir kişi olduğunda birleşmektedirler (121). HAZİRELERDE KABİRLER Hacı Müştak (Azîziye) Cami Hacı Müştak/Azîziye Cami, aşefçiler sokaktadır. Caminin arka haziresinde Osmanlıca kitabelerinden kime ait oldukları tespit edilebilen üç mezar bulunmaktadır. Bu mezarlarda Hacı Abdurrahman Hayırağazade, Müftü Hacı Halil Efendi (ö. 1243) ve Hacı Halil Efendi’nin kız torunu Rukiye Hatun medfûndur (2). Hacı Müştak’da Cercisağa Abdurrahman, Halil Efendi ve Torunu Rukiye’ninm Mezarları (250 yıllık Mezarlar) PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 105 Ragıbiye (Defterdar) Mescidi Kentin güneybatı diliminde Melek Ahmet Paşa Caddesi üzerinde, Süleyman Nazif Mahallesi, Ocak Sokaktadır. 1594 yılında Defterdar Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarı belli olmayan yapı, 1786–1848 yıllarında Müderris Hacı Ragıp Bey tarafından onarıldığından, Ragıbiye Camisi olarak da anılır (Sözen, M., 1971). Siyah bazaltın hakim olduğu iki katlı Defterdar Mescidi’nin güneyinde, 1832 yıllarında yapılmış olan Ragıbiye Medresesi, kuzeyinde dikdörtgen boyutlu bir bahçesi bulunmaktadır (129). Ragıbiye (Defterdar) Camii Mezarları Müderris H. Ragıb (1786–1840). Nakiplerdendir. Babası Diyarbakır müftüsü Mehmed Mesud efendidir. İslami ilimleri dedesi ve babasından öğrendi. 402 ye yakın eseri vardır. Rağıbiye medresesi, Rağıbiye kütüphanesi, Defterdar camii tamiri, Dilaver paşa köprü tamirini yaptı. Rağıbiye medresesi avlusundaki aile mezarlığında defnedildi (19). Ragibiye (Defterdar) Camii Mezar Süslemeciliği 106 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Ragibiye (Defterdar) Camii Mezar Süslemeciliği I. Mezar: Hüvelhallakulbaki Feridüdehrülü vevahüdüasrühü elalimülfadıl elmuhaddis sahibi hazihulheyrat Mir esseyyid elhac Muhammed Ragıb Efendi Ruhuna ve kaffei ehli iman ervahına lillahil fatiha figurreis sene 1265. Arka sağda: Tacülmuhadderat Haciye Ümmülhayr Hanım binti sahibi hazıhülhayrat elhaci Ragıb Beyefendi ila ervahihim. Fatiha sene 1290. Hazirede bulunan gayet güzel bir hat sanatı ile yazılmış ve ayakucundaki taşa lale motifi işlenmiş olan mezar, Muhammed Ragıb Efendiye aittir. Vefat tarihi 1265 (m.1848) olarak yazılmaktadır. Ayrıca zamanının ve asrının tek kişisi olduğu alim ve fazıl bir kişiliği olduğu ve yine muhaddis olduğu yazılmaktadır. Hac, seyyid ve mir gibi unvanları onun önemli bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Ayrıca Rağıbıye medresesinin 1248 (m. 1832) yılında Rağıb Efendi tarafından yaptırıldığı ve Defterdar camii bitişiğinde olduğu kayıtlarda yer almaktadır Zamanında ender ve gözde kişi Alim, fazıl ve muhaddis Bu iyiliklerin sahibi Mir Seyyid Hacc Muhammed Ragıb Efendi ruhuna ve bütün İman ehlinin ruhlarına fatiha 1265 (26). Mir Seyyid Hacc Muhammed Ragıb Efendi Türbesi PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 107 3. Sıra sağdan 1: Hüvelhayyülbaki Edinced Sibgetullah Efendi şerile ifta Ederdi Ruhi ejdadi bu necli pür kemal ihya. Son beyit: Gel ey mahdumi mesudum oku hürmetle tarihim Direhti ilminden kıldı bugün bir zil Nihal yeva Fatiha 1273 Ficemadiyulevvel Sağdan 2: Hüvelhayyülbaki Şeyhzade İbrahim Paşa’nın Kerimeyi Pakizesi ve esbak müfti Sibgetullah Efendi Merhumun halileyi muhteremeleri Rukiye Hanım Efendi merhumenin Maa ciranuha ervahi şerifelerine Fatiha Şaban sene 1275. 3. Kitabe Hüvelbaki Hacı Mesut Bey’in Kerimesi Rukiye Hanımın Ruhuna Fatiha sene 1341. Hoca Ahmed Camii (Aynî Minare) Hâce/Hoca Ahmed ve Aynî Minare adıyla da bilinen cami, Diyarbakır`ın güneybatısında Abdaldede Mahallesi’nde, Behram Paşa Camii’nin 120 m. kadar güneyinde bulunmaktadır. Tek katlı, tek minareli kârgir bir yapı olan caminin, 904/1498 tarihinde Şirazlı Hâce Ahmed tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Hoca Ahmet Cami, 1982 yılında Nuri Onur tarafından onartılmıştır. Cami avlusunun kuzey duvarı dibinde bulunan 1311/1893 tarihli mezar taşından, burada Hacı Ömer isimli bir kişinin medfûn olduğu anlaşılmaktadır. 1186/1772 tarihli kitabesi okunamayan mezarda ise Hacı Ömer Efendinin kardeşi medfûndur (2). Mezar kitabeleri: İki mezar var. Bunlardan biri kitabesizdir. Tarih 1186 (1772). 1311 (1893) tarihli olanın kitabesi: Huvel baki Haza merkad-i merhum Ve magfur el-Mevla Abdurrahman Efendi zade El-Hac Ömer Efendi Li ruhihima el Fatiha Sene 1311 (1893) (130) 108 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Ayn-I Minare Camii Haziresi Kaşık Budak Mescidi Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Budak tarafından yapıldı. Kentin kuzeydoğu diliminde, İzzet Paşa Caddesi güney yönünde, kendi adıyla anılan mahallededir. Palo beylerinden Cimşit Bey’in yaptırdığı Cimşit Hamamı’nın karşısındadır. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın “Budak” adlı oğlu tarafından yaptırıldığı söylenmektedir (129). 1305 (1887),1312(1894) ve 1313 (1895) tarihli üç mezar vardır. Ortadaki 1313 tarihlinin kitabesi: Haza Merkad-i merhum (Ve magfur) Hafi Kasım el-Hindi Ruhi-içun Fatiha Sene 1313 1305 tarihli olan kırıktır. Şu ibare var: Fatiha Haza merkad-ı merhum Ve magfur.. (130). Safa camii Eizze-i kiramdan Muslihiddin Lari hazretleri Muslihidin Larinin Mezarı - Ilk Mezar - Safa Camii PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 109 İranda Laristan’da doğdu. Hindistan, Halepte bulundu. İstanbulda Ebussud efendiyle beraber oldu. Sonra Diyarbakıra geldi. İskender Paşa çocuklarına onu hoca tayin etti. Hüsrev Paşa medrese müderrisliğini verdi.1591’de vefat etti. (3) (20).Mezarı Palu (Parlı) Camii haziresindedir. 29 eseri vardır. Hadis, tefsir, fıkıh, kelam, dil, tarih, mantık eserlerinin yanı sıra 2 astronomi eseri vardır. Bu eserler Kandilli ve Süleymaniye kütüphanesindedir. Şeyh Abdülcelil Safa camii bahçesindedir. Şeyh Abdülcelil Diyarbakır’da Safa Camisi’nin avlusu içerisinde bulunan bu türbenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Mimari yapısından XV. yüzyılın ortalarında veya XVI. yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Safa Camisi ile bağlantısı da bilinmemektedir (14). İskenderpaşa camii Şeyh Yusuf Raif efendi İskender Paşanın torunlarındandır. Şeceresi: Yusuf Raif>Reşit>Ebulhayr>Meh metPaşa>Emin Paşa>Süleyman paşa>Ahmed paşa>İskenderpaşa . Yusuf Raif Efendi H.1285’te temyiz vilayet azası oldu. Divan edebiyatının son dönem şairlerindendir. Tasavvufi hizmete Seyyid Turabeddin Şeyh Resulün yanında başladı.Mürşidi Rufai tarikatındandı. H.1276 hilafet icazetnamesi aldı. Dedesinin yaptırdığı İskenderpaşa Camii müştemilatında gömülüdür (20). 110 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şeyh Yusuf Raif Efendi (İskenderpaşa camii ve yanında türbe) İskender Paşa Camisi’nin avlusunda bulunan İskender Paşa Türbesinin kitabesi bulunmamaktadır Bu bakımdan yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak İskender paşa’nın yaptırdığı caminin vakfiyesi göz önüne alınacak olursa, türbenin 1565 yılından önce yapıldığı düşünülmektedir. Bu arada türbenin İskender Paşa’nın mı, yoksa çocuklarının mı yaptırdığı da kesinlik kazanamamıştır. Türbe üzerinde kitabe yerinin olması ve kitabenin yazılmayışı türbenin İskender Paşa hayatta iken kendisi tarafından yapıldığını da düşündürmektedir. Türbenin mimarı belli değildir. Diyarbakır’da günümüze gelmiş türbeler arasında İskender Paşa Türbesi’nin ayrı bir özelliği vardır. Planı alışılagelenin dışındadır. Yapı iki kısımdan meydana gelmiştir. Kuzeyinde oldukça gösterişli mihrabı ve kemerli pencereleri bulunan tek kubbeli bir mescit, onun güneyinde de İskender Paşa’nın türbesi bulunmaktadır. Nasuhpaşa camii Zincirkıran türbesi İçinde kimin yattığı kesin değildir. Üzerinde Hz. Yunus’un oğlu Nebi Ogeda ve onun oğlu yatar şeklinde yazı vardır. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 111 Zincirkıran Türbesi Zincirkıran Türbesinde Iki Kabir Diyarbakır Nasuh Paşa Camisi’nin yanında, İçkale’nin de dışındadır. Bu türbenin de kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Zincirkıran isminin de nereden geldiği konusunda bilgi bulunmamaktadır. Zincirkıran Ali Paşa 1599’da Diyarbakır’da beş ay valilik yapmıştır. Bu türbe ile bağlantısı araştırılmalıdır (14). Yukarıdaki cümleyi teyiden şöyle bir kaynak dikkatimi çekti Diyarbakır’da Yahudilerin de yaşadığını gösteren ‘sinagog’u bir daha göremedim. Saray Kapı civarında Hz. Yunus ve oğlunun (Ogeda) türbesinin bulunduğu semtte Yahudiler yaşamaktaydı. Ramazan Ergin . Eski Diyarbakırda Taşıyıcılar, Kum Taşıyıcıları (Eşekçiler) e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII, Nisan 2012.52 112 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Nebi Camii Zübeyde ve Leyla Hanım Türbesi (Nebi Camii Mezarları) Zübeyde ve Leyla Hanım Türbesi Nebi caminin güney duvarına bitişik bir türbe vardır. 1718’de yapılmıştır. 1717-1719’da Diyarbakır’da 2 yıl 6 ay valilik yapan Abdullah paşanın karısı Zübeyde ile kızı Leyla hanımlar burada yatar (16). (17). Nebi Camii kıble bahçesinde; Köprülüzade Abdullah Paşanın hanımı Zübeyde hanıma ithafen yazdığı mersiye vardır. Zübeyde hanım ve kızının mezarları bulunmaktadır. Mezar taşlarında. Diyarbakırlı ünlü şair Hami’nin Zübeyde hanım ve kızı için yazdığı mersiye yazılıdır. Zübeyde hanıma ait kitabe Zübeyde Hanım ol fahr-i muhaddarat-ı cihan Nişimen olmuş iken ana hakdan-ı fena Dedi berid-i ecel guş-i canına tenha Ki ey sadefçe-i ismetde gevher-i yekta Kudd-i raşikine efkende sidere ü tuba Heman bu müjdeye nekd-i revanın etdi revan Olunca ma’har-i enva-i rahmet-i Mevla Dedim bu hali görüp bende Hamiye tarih Zübeyde Hanım’a ya Rabb cihan ola me’va Sene 1131 (1719) Abdullah paşanın kızı Leyla hanımın Mezar Taşı Kitabesi Haci Abdullah Paşa asaf-ı ‘ali neseb PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 113 Adlile Faruk-i aşr etmiş nı Rabbül-falak Fevt olup Amid’de Leyla nam bir ma’şume Subh-i dem-i hasretle kan ağlar felek sanma şafak Yaktığı çun nar-i hicran ile kalb-i validin Hem şifa hem fürut olmaga oldı ma sadak Etdi çun terk-i kafes Hami dedim tarihi Bülbül-ü gülzar-ı cennet eylesin Leyle’yı Hakk Sene 1131 (1719) Nebi cami batı bahçesinde lahidli beş mezar vardır. M.1877 ve M.1918 tarihli mezar kitabeleri siliktir. Diğer iki mezar kitabesi şöyledir. Huvel-Hallakul-baki Bi rızain lillah ve bi hurmeti habibullah işbu kabri Açup sukke-i cenazeyi defn etsünler Her can kim ki Hakdan korkmayub, Ve Hazret-i Peygamberden cubba etmeyup açmagı Ve açdırmaga cüret eder ise mahşer gününde merhuma Ve gerek Valideyni mütehayiri bulunan her davacisi Oldugumuzun ve hakkımızdan geçmiyeceğimiz beyanın tamamını Tekrar rica eyleriz.Diyarbakır meclis temyiz reisi…Elhac Muhammed Nuri Efendinin kerimesi Şerife…Hanım’ın Ruh-i firdevsi aşiyanesi içün Fatiha Sene 1294 fi 13 Cemaziyek-evvel (26 Mayıs 1877) İkinci mezar taşı kitabesi Hüvel baki İnna lillahi ve inna ileyhi raciun Haza markad-ı şabbe garibe Mebrure magfure Hafi’e Nuriye Hanım bint-i Abdurrahim Taci Efendi Raisül-eminati’l-hazain Bi-Diyarbekiril-ruhihima el Fatiha Sene 1302 (1884) 114 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR (60) Arapşeyh Camii Şeyh Arap Şeyh Arap Türbesi PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 115 Diyarbakır Arap Şeyh Camisi’nin kuzeyinde bulunan bu türbenin kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kime ait olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber, Arap Şeyh Camisi’nin Diyarbakır’da 1644– 1650 yıllarında Valilik yapan Kara Mustafa Paşa tarafından yapıldığı dikkate alınacak olursa ve her ikisi arasındaki mimari üslup da düşünülürse türbenin XVII. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Türbenin Arap Şeyh isimli bir kişiye ait olduğu da söylenmektedir. Mimarı belli değildir. Türbe Arap Şeyh Camisi’nin şadırvanı olarak kullanılmaktadır. Sekizgen planlı olan türbe açık türbe plan düzenindedir. Türbenin kenarları sivri kemerlerle dışarıya açıktır. Üzeri içeriden tuğla kubbe, dışarıdan da taştan piramidal bir külahla örtülmüştür ( 14). Şeyh Yusuf hamedani camii Şeyh Yusuf Hamedani türbesi Şeyh Yusuf Hamedani Türbesi Diyarbakır’da Şeyh Yusuf Hemedani Cami avlusunun kuzeybatı köşesindedir. Türbede ve içerisindeki sandukada herhangi bir kitabeye rastlanmamaktadır. Bu bakımdan türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Buradaki türbenin Şeyh Ahmed Yesevinin mürşidi olan Şeyh Yusuf Hamedani ile bir alakası yoktur. Yusuf Hamedaninin mezarı Türkmenistan’da Merv’dedir. Bu aileden gelen Mehmet Esen Camii imamı seyyid Mahmut Baran şunları nakleder. Anzele yakınındaki Şeyh Yusuf hemedani türbesi torun Şeyh Yusuf hemedani’ye aittir. Kendisi seyyiddir. Ölüm h.610’dur. Dede Şeyh Yusuf hemedani ise H.535’de vefat etmiş mezarı Mervdedir. Türbenin mimari yapısı XV.-XVI. yüzyıllara işaret etmektedir (14). 116 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Fatihpaşa Camii Özdemiroğlu Osman Türbesi Önce Diyarbakır valisi olmuş, sonra sadrazamlığa yükselmiştir. Tebriz seferi esnasında eceli gelince muhtemelen sahabe ve peygamberler komşu olmak için Diyarbakır’a gömülmeyi vasiyet etmiştir. Kendisi Mısırlı olduğu, tüm serveti İstanbul’da olduğu halde niye Diyarbakır’a gömülmek istedi. Tüm paşalar, Hz.Süleyman Camiine gömülürken Sadrazam Özdemiroğlu Osman niçin Kuşunlu camii haziresine gömülmek istedi.Burada sahabelerden daha yüce birisi mi var. Özdemiroğlu Osman Türbesi Diyarbakır’da Fatih Camisi’nin batısında bulunan bu türbeyi, kitabesinden öğrenildiğine göre, Diyarbakır’da 1571–1575 yılları arasında Valilik yapan Özdemiroğlu Osman Paşa adına 1585’te yaptırılmıştır. Bu türbe Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfet’ül Mi’marin’de Mimar Sinan’ın eserleri arasında gösterilmiştir (14). Özdemiroğlu Osman Türbesi PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 117 Özdemiroğlu Osman Kabri M. 1587’de vefat eden Özdemiroğlu Osman Paşa Türbesinin Kitabesi Budur Sultan Hanın vezir Ki fetholdu elinde mülk-i Şirvan Yedi yıl terk-i taht etti elinden Hudabende Muhammed Şah-ı İran Teter Han oldu aşi Padişaha Anın ref’i olundu buna ferman Koyup Şirvan’ı gitti aşi hane Dönüp Tebrizi aldı oldu tarih Cihanda nam koydu göçtü Osman (114). Bıyıklı Mehmet Paşa Safevi Osmanlı arasında sürüp giden rekabet sonrasında Diyarbekir bölgesi Yavuz Sultan Selim ile 1515 yılında Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Bölgenin Osmanlı hakimiyetine girmesinde önemli rol oynayan kişi İdris-i Bitlisi’dir. Bu yardım Şah İsmail’in 23 Ağustos 1514’de Çaldıranda yenilmesinden sonra Yavuz Sultan Selim’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Osmanlı Devletine bağlanması politikasıyla ilgilidir. Bu politikada önemli bir role sahip olan İdris-i Bitlisi, Diyarbekir bölgesinde oldukça nüfuzlu bir aileye mensup ve müritleri çok olan bir şeyhin oğluydu. Onun propagandaları sayesinde Kürt beyleri ve halkın yardımlarıyla Diyarbekir Safevilerden alındı. Osmanlı ordularının başında Bıyıklı Mehmet Paşa ile muhasara edilen şehir teslim oldu ve Bıyıklı Mehmet Paşa’da ilk vali oldu. Bu tarihten itibaren Osmanlı idaresi başlamış oldu. Bıyıklı Mehmet Paşa Camii batısında bir hazirede lahidli iki mezar vardır. Biri M.1876 tarihli şeyhzade Muhammed beg’e aittir (114) (105). 118 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Bıyıklı Mehmet Paşa Kabri Bıyıklı Mehmetpaşa Mezartaşı ve Hazirede Başka Bir Mezar Taşı Osman Nuri Paşa M.1803’de Diyarbakır’da doğdu. Babası Şeyhzade İbrahim Hatip Paşa’dır. Çeşitli yerlerde mutasarrıflık yaptı Kars kayamakamlığı, Muş ve Mardin mutasarrıflığından sonra Diyarbakır’a gelip yerleşti. M.1856’da vefat etti. Mürettep divanı vardır. Bir nüshası İstanbul Millet kütüphanesindedir. Mezarı Fatih Paşa camiinin bitişiğindeki kabristanda babasının yanındadır. Fatih Paşa Cami Mezarlığı PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 119 Diyarbekirli Şeyhzade İbrahim Paşa 1799’da bir sene, 1808’de altı sene Diyarbakır valiliği yaptı. Mezarı Fatih Paşa caminin şarkındaki kabristandadır (115). Kurşunlu Camiinde Seyyitlerin Yattığı Mezarlar Lalabeg Camii Çaldıranda Osmanlıların yanında savaşan Kürt ileri gelenleri bölgedeki etkinliklerini yeniden tesis ettikten sonra Diyarbakır’ı Sefevilerin kuşatmasından kurtarmak için harekete geçtiler. Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve yöresinin hakimi Lala Kasım Beg Diyarbakır’ın kurtarılmasında çok büyük yararlıklar gösterdiler (Tacüt Tevarih c. 4.s. 250) (20). Lale Beg camii doğu cephesinde üstü kapalı oda içinde Abdullah Halife isimli bir zat yatar. Bu cephenin avlusunda 1316, 1337 (1918) tarihlerinde vefat eden iki kişi, bitişikte kitabesi silik üçüncü kişi ve 1913’de vefat eden kişinin kitabesi. Huvel baki Haza markad-i merhum Ve magfur Muşulluzade 120 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Yasin Aganın mahdum Muhammed Efendi ruhuna, Fatiha sene 1331 (1913) (114). Lalakasım Bey Kabri Lalakasımbey Camii Hazirede Kabirler Lalakasımbey Camiinde Türbe PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 121 DİYARBAKIR İLÇE TÜRBELERİ BİSMİL İLÇESİ Şeyh Muhammed El-Arabkendî (Tanrıkulu) Bismil ilçesi Tepe beldesi Arabkendi köyünde medfudur . Şeyh Muhammed, 1911 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Arabkent (Bayındır) köyünde dünyaya geldi. Babası Arabkent’te medfun bulunan Seyyid Yusuf’dur. O da Seyit Muhammed’in oğludur. O da Seyyid Zinnun’un oğludur. O da Şeyh Muhammed’in oğludur. Dede Şeyh Muhammed, Batman’ın Gercüş ilçesine bağlı Bağas köyünde medfundur. Kabri günümüzde belli olup halen ziyaret edilmektedir. Soyu, o yöre halkı arasında meşhur “Bubi” ye ulaşır. Bubi’nin seyyid olduğu halk arasında yaygın olarak bilinmektedir. Babası, o daha çok küçük iken vefat etmiştir. Annesi Rabia hatun Diyarbakır’ın Bismil iliçesine bağlı Mirza bey (Mirzabega) köyünden Şeyh Abdulkadir’in kızıdır. Şeyh Abdulkadir Şeyh Abdurrahman’ın kardeşidir. Anne tarafı meşhur ve bilinen bir aileye mensuptur (28) (108). Arabkendi Türbesi Bismil tepe Ziyarettepe-Şeyh Muhammet 122 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR ÇERMİK İLÇESİ Çermik. Hacı Baba türbesi Hacı Baba Türbesi - Siverek yolu üzerindedir. Şeyh Fevzinin babasının, halifesidir. Hacı Baba Türbesi Şeyh Feyzi Efendi - Çermik PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 123 Şeyh Fevzi Türbesi (Çermik) Diyarbakır, Çermik ilçesi Tepe Mahallesi, Heykel Önü Mezarlığı’nda Şeyh Fevzi’nin türbesi bulunmaktadır. Şeceresinde onun Hz. Peygamber soyunun 25. kuşağının 14. halkasındaki Sin ve Seydoş’un torunlarından olduğu görülmektedir Şeyh Fevzi’nin (1931-1978) türbesinin mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Halk tarafından ziyaret edilmektedir. Şeyh Fevzi’nin ataları, 13.yüzyıl başlarında Bağdat’tan gelerek, Mardin’ in Derik İlçesine bağlı Kümtere Köyüne yerleşmişlerdir. Şeyh Feyzi 1931 yılında bu köyde doğmuştur. Abdulhalim bin Seyyid Emin’in oğludur. Yedi erkek kardeşin dördüncüsüdür. Henüz yedi yaşında iken geçirdiği rahatsızlık sonucu gözlerini kaybetmiştir. Amâ olmasına rağmen, Kur’an eğitimini almış ve “Hafız Kur’an” olmuştur. Bölgenin en büyük Seyyid aşireti; “Mala Bub” iye mensup olan Şeyh Feyzi; Babası Seyyid Abdulhalim’ in 1946 yıllında Çermik’e gelerek belli bir süre ikamet etmesi üzerine, buradan evlenmiş ve memleketine geri dönmemiştir. Bilgisi, ahlakı, hoşgörüsü ve muhabbeti ile yöre halkının sevgi ve saygısına mazhar olmuş bir zat idi. İlim, irfan ve takva sahibi olan Şeyh Feyzi, maneviyattın aynasıydı. Mübarek gün ve gecelerde cemaatini toplayarak, zikir ve ibadet ederdi. Düşkünlerin, biçarelerin, mazlumların dert babasıydı.1978 yılında Çermik’te vefat eden Şeyh Feyzi; İlçede, Tepe Mahallesi “Heykel önü“kabristanında metfundur. Türbesi, Cuma akşamları ve kutsal günlerde halk tarafından ziyaret edilmektedir. Çermik Şeyhandede Ziyareti 124 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Çermik Şeyhandede Ziyareti Şeyhandede Köyü Ziyareti/ Çermik Diyarbakır Çermik ilçesi Seyhandede Köyü’nde türbesi bulunan kişinin kim olduğu ve hangi dönemde yaşadığı bilinmemektedir. Sultan IV.Murad döneminde yaşadığı sanılmaktadır. Türbe basit bir yapı olup, halk tarafından ziyaret edilmektedir. Seyhandede Köyü yakınlarında bulunan ve bu kişiye ait olduğu söylenen değirmen taşı da bölge halkı tarafından kutsal sayılmaktadır. Yöredeki bir inanışa göre Türbede gömülü olan zat savaş zamanında bu değirmen taşına binerek savaşırmış (2). Şeyhandede (Şeyhané Deda), Dedelerin’nin Şeyhleri (Şeyhler Köyü) demektir. Dede, 12. yüzyılda köye ilk yerleşen BABADEDE diye bilinen Taha ve Al-i Yasin Şeyhil-Meşayih Kutbul-Arifin Şeyh Seyyid Ağ Baş bin Ebu Sa’d ElHasrani bin Şeyh Ali bin Şeyh Muhammed o da İmam Muhammed Mehdi bin İmam Hasan Askeri bin İmam Ali Naki bin İmam Muhammed Taki bin İmam Ali Rıda bin İmam Musa Kazım bin İmam Cafer Sadık bin İmam Muhammed Bakır bin İmam Ali Zeynelabidin bin İmam Huseyn bin İmam Ali Murteda’nın neslinden olup Evlad-ı Resul’dür. Dede’nin soyundan gelen Koca Ailesi Dedeoğulları, Dedeler (Deda) olarak bilinir. Soyadı Kanunu ile “Şeyh” (Arapça lügat anlamı İhtiyar, kocamış) kelimesinin Türkçe karşılığı olan “Koca” soyadını almışlardır. Koca Ailesi’nin aslı Arap’tır. Seyyid soyundan gelmektedirler. Berat olarak bilinen Hicri 878 (Miladi 1473) tarihli şecerede Koca ailesinin ataları babadan oğula sabittir ve Ehli beyte dayanır. Şeyhandede Köyü’nün 1500’lerde ismi Şeyhler Karyesi, Dağbaş Mezrası da Şeyhler Karyesi Mezrası olarak geçiyor. Köyün Çok eski ismi ise Sekenak Karyesi imiş. Babadede’nin babası Şeyh Busa’d Hasrani Bağdat’tan bu bölgeye mürşidi PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 125 Tacul-Arifin Ebul-Vefa tarafından Bağdat’tan irşad için gönderilmiştir. Kabrinin Siverek-Çermik yolundaki Sultan Sahab Türbesinde olduğu söylenir. Babadede’nin bir kardeşi Yukarışeyhler Köyü’ne, bir kardeşi de Aşağışeyhler Köyü’ne yerleşmiştir. Şeyhandede (Sekenak) Köyü’ne de Şeyh Seyyid Ağbaş yerleşmiştir. Köyün sakinleri Babadede’yi şikayet etmişler ama padişaha gösterdiği üstün kerametler sayesinde köyden kovulmamış aksine birçok aşiretin içinde dolaşma beratı almıştır. O bölge de Selçuklu Sultanı Alaaddin zamanında hibe edilip vakfedilmiş. O vakıf Akkoyunlu Devleti, Osmanlı Devleti zamanında da aynen devam etmiş, dokunulmamış. Babadede’nin torunları vakfın yetkilileri imiş. Çermik livasının Hasaran, Ebu Tahir ve Çüngüş nahiyelerinde tek zaviye Ağbaş Dede Zaviyesi imiş.1530’da Şeyh Ağbaş Şerif Zaviyesi Vakfının geliri 1957 akçe imiş (2 köy, 1 mezra). gelir zaviyenin giderleri ile sadaka olarak kullanılıyormuş. Zaviye’nin son şeyhi Şeyh Seyyid Ahmed bin Şeyh Yusuf’muş (142). Çermikte 14 köy Hz. Hasan soyundan gelmedir. Bunlar: Ağaçhan, Çukurelama,Armantaşı, Saltepe, Dikyol, İçova, Akpınar, Pınarlı, Korudağı, Armutlu, Körkeni, Karakaya, Şeyhandede, Zorbekran köyleridir. Hacı Mehmet Baba Hacı Mehmet, Çermik in Gürüz Köyünde doğmuştur. Büyük bir mutasavvıf olan Hacı Mehmet; Şeyh Feyzinin babası Seyyid Abdulhalim’in halifesidir. Takva ehli olan Hacı Mehmet; yörede “Hacı Baba” lakabı ile anılır. Hacı Baba; Seyyid Abdulhalim in dergahında uzun süre hizmet ettikten sonra, şeyhinden hilafet alarak daha büyük sorumluluklar üstlenmiştir. Halkın büyük sevgi ve saygı duyduğu Hacı Babanın etrafında, sayısız mürit toplanmıştır. Allah yolunda büyük hizmetler veren Hacı baba; erenlerdendir. Çermik in Çivan Köyünde ki türbesi, kutsal günlerde sevenlerinin akınına uğramaktadır. ÇINAR İLÇESİ Şeyh Abdurrahman Aktepi Hasankaleli İbrahim Hakkı Hazretleri ve Marifetname eseri çok meşhurdur. Gerek tasavvuf ve dini ilimler ve gerek astronomi ve tıpla ilgili konuları kendi döneminde ele alışı enteresandır. Bugün Tillo ve genel olarak Siirt, İbrahim Hakkı hazretleri sayesinde inanç turizmine önemli renk katmaktadır. Ancak Diyarbakır’da Çınar ilçesinde aynı özellikleri taşıyan Şeyh Abdurrahman Aktepi hazretlerini ne yazık ki Türkiye ve İslam alemi fazla tanımamaktadır.Bu mübarek zatı elden geldiğince tanıtmak bir vefa gereğidir. Diyarbakır Çınar’da Alatosun köyü türbesi,Aktepe Şeyh Hasan-i Nürani türbesi, Altınaakar köyünde bir türbe (Şeyh Kasım) dini mekanlardır. Çınar Aktepe köyünde Şeyh Hasan nurani’nin büyük evladı olan Şeyh Abdurrahman Aktepi 18541910 yılları arasında yaşamıştır. Çınar Aktepe geçen asırda İslami bir üniversite hükmündeydi. Burada bir cami minaresi ve medrese kalıntısı ile medrese 126 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR öğrencilerinin (80 öğrenci) mezarı bulunmaktadır. Minare 850 yılında yapılmıştır. Öğrenciler veba salgını sonucu vefat etmişlerdir. Şeyh Abdurrahman’ın eserlerinden başlıcaları şunlardır: “Revdün Neim” Divana Ruhi, Kitabül Ebriz, Keşfül Zelam, Diyarbakır’a Özgü Takvim, Astronomi, (bir diğer astronomi eserinin çevirisini yapmıştır) Fıkıh, Arapça Gramer, Hastalıklar İçin Şifa Kitabı, Eserleri arasında öne çıkan Revdül Neim eserinde peygamberimizin özellikleri ile onun miraca çıkışı konu edinmektedir. Manzum olan kitap 360 sayfadır, Hicri 1302 yılında kaleme alınmıştır. Diğer Kürtçe eseri ise Diwana Ruhi’dir. Bu eser Şeyh Abdurrahman’ın şiirlerinden oluşmaktadır. Tüm bunların yanında Keşfül Zelam 35, Kitabül Ebris ise 81 sayfadan oluşmaktadır. Ayrıca astronomi ile ilgili eseri hazırlarken ceviz ağacından dünya şeklinde bir küre hazırlamış ve bu küre halen sağlam olarak durmaktadır. Eserlerin listesi. 1. Divan: 471 beyittir,70 sayfadır 2. Kitab-u Ravd’un Naiym: Konusu Hz.Muhammed’in(SAV) miracı ve hayatı hakkındadır. 4531 beyitten oluşmaktadır 306 sayfadır. 3. Kitab’ul İbriz. Arapça yazılmıştır 81 sayfadır. Kur’anın Kelamullah olduğunu anlatır. 4. Kiştab-u Keşf Zulam fi akaid-i firaki-el İslam: Konusu mezhebler arasındaki farklardır. 25 sayfadır. Arapça yazılmıştır. 5. Minhac-ul Usul: Konusu fıkıhtır. Arapça yazılmıştır ve 50 sayfadır. 6. Astronomiye dair eser 7. Aktepe köyü ve civarı için 1 yıllık namaz vakitlerini belirtir bir takvim.18 sayfalık mükemmel bir eserdir. 8. Sarf ve nahiv hakkında yazılmış bir eser. 9. Tıb hakkında bir eser. 10. 1894 tarihli ayrı bir manzumesi ve 17. yüzyıl Osmanlı şairlarinden Nabi’nin yazdığı bir Gazel’e üç mısra ekleyerek yazdığı Türkçe bir Muhannes’i vardır (20). Aktepe’de Medreseden kalma yarıya yakını yıkılmış bir minare bulunmaktadır. Bunun yanında Aktepe’nin isminin de Ah Tövbe’den geldiği söylenmektedir. Aktepe’ye gelip tövbe eden mürid sayısının çokluğu, burayı bir tövbe merkezi yapmış ve zaman içinde yaptıklarından pişman olanların dilinde “Ah Tövbe”, köye bakan ziguratı andıran tepeye nispetle, “Aktepe” biçiminde Türkçe’de yerini almıştır. Şeyh Abdurrahman ve oğullarının mezarının yer aldığı türbe, her mayıs ayında yapılan anma etkinlikleriyle adından söz ettirir (138). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 127 Abdurrahman Aktepe ve Kardeşi Muhammed Can Aktepe’de 1200 Yıllık Minare AKTEPE KÖYÜ EVLİYALARI . Abdurrahman Aktepe Şeyh Kerbela (Aktepe’nin Ortanca Oğlu) 128 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR . Şeyh Askeri (Aktepe’nin Küçük Oğlu) Şeyh Hasip (Mehmet Can’ın Oğlu) Hasan Nurani ve evlatları türbesi PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 129 . Şeyh Mehmet Can (H.1274-1325) Şeyh Abdurrahman Aktepe (M..1854-1910) . Mehmet Sıraç (Aktepe’nin Kardeşi) Hasan Nurani (Ölüm. M.1283) Abdurrahman Aktepe’nin Küresi – Aktepe’nin Astronomi Eserleri 130 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şeyh Ahmet Türbesi/ Çınar Altınakar Türbesi Türbe, Çınar İlçesi Meydan köyündedir. Türbede Şeyh Ahmet, hanımı Ferda ve oğulları Şeyh Vecih ve Şeyh Macid metfundur. Türbe, 1950’liyıllarda Şeyh Ahmet’in oğlu Nesih tarafından yaptırılmıştır. Köşeli taşlarlardan yapılı türbe yuvarlak ve kubbeli olup Osmanlı mimari sitilindedir. Şeyh Ahmet, çevrede büyük bir din alimi ve tarikat şeyhi olarak tanınmaktadır. Pîr İbrahim Ziyareti Çınar. Çınar kasabasının 6 km. güneydoğusunda, Göksu Çayının doğu kıyısında, oldukça yüksek bir mağaradadır. Buraya, ancak bir kişinin tırmanabileceği, özel olarak yapılmış ince bir yoldan varılır. Yatırın bulunduğu mağara 30 metre yüksekliktedir. Kalker olan büyük ve yüksek bir kaya parçası oyularak meydana getirilmiştir. Pîr İbrahim’in taştan yapılmış mezarı mağaranın orta kısmındadır. Üstü yeşil bir örtüyle örtülmüştür. Şeyh Kasım Enveri Türbesi: Türbe. Diyarbakır ili Çınar İlçesi Altınakar köyündedir. Türbede Şeyh Kasım ve oğulları Şeyh Mııhammed Neytullah ve Şeyh Mııhammed Sait ve o ailelere mensup 3 Hatun Türbesi vardır. 1880 yılında türbe Seyh Kasım Enveri’nin oğlu tarafından yaptırılmış daha sonra kendisi de oraya defnedilmistir. Türbe Osmanlı mimarı stilinde yapılmış olup, kesme taşlan kubbesi ve dört köşelidir, içeri sinde 6 mezar bulunmaktadır. Müştemilatında başka bir şey yoktur. Seyh Kasım Enveri Nakşibendi tarikatına mensup olup birçok alim yetiştirmiştir (2). Şeyh Hasan Nurani Türbesi/Çınar Türbe, Çınar İlçesi Aktepe köyündedir. H. 1283 yılında Şeyh Mehmet Siraç’ın hanımı Halime Hatun tarafıdan Osmanlı mimari sitilinde inşa ettirilmiştir. 20 Mayısta açma günü olduğu için mevlüt okyulmkata ve daha ziyade ziyaret edilmektedir. Bu türbede dört evliya medfundur. Şeyh Hasani Nurani Abdurrahman, Şeyh Mehmet Can, Şeyh Muhammed Sirac “Şeyh Abdurrahman-i Aktepe: Nakşibendi Şeyhi Hasani Nurani’nin oğludur. Çınar İlçesi Aktepe köyünde 1850 yılında. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 131 doğmuştur. Yaşadığı dönemin önde gelen isimlerindendir. 1882 yılında Mesnevi tarzında yazdığı 4530 beyitlik Ravdatu’n-Naim isimli eseri vardır. Şeyh Abdurrahman’ın edebiyat yönü de vardır. 1876 yılında yazdığı Divan’ı vardır. Şeyh Abdurrahman 1907 yılında 57 yaşında yine Aktepe köyünde vefat etmiştir”. “Kabri de şu an bu köyde bir türbe içerisinde bulunmakta ve ziyaret edilmektedir. Bu türbede Şey Abdurrahman ile birlikte Şeyh Hasani Nurani, Şeyh Mehmet Can, Şeyh Muhammed Sirac de medfundur ”(2). 100yıl önce bu köyde üniversite vardı. 80 öğrenci veba sonucunda şehit oldu. Alatosun (Karacadağ) Ziyareti 132 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Seyit Şeyh İbrahim (1699-1779) Seyid Şeyh Nurullah’ın Oğlu Alatosun Köyü Seyyidleri Çınar ilçesi bağlıdır. Diyarbakır’a 38 km. ötededir. Osmanlı yönetiminde şeyhülislamlık kurumunda çalışırken Karacadağ yöresine tayin edilen Seyyid İbrahim ve ailesi köyü kurmuştur (4). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 133 ÇÜNGÜŞ İLÇESİ Kubbe Ziyareti: Ziyaret, Diyarbakır ili Çüngüş ilçesinde Kubbe mezarlığındadır. Türbede yatan zatın Hasan Dede olduğu ifade edilir. Hasan Dede’nin Fatih Sultan Mehmet zamanının kadılarından olduğu ifade edilmektedir. Betonarme bir bina olan türbe 1965 yılında halk tarafından yapılmıştır. Türbe ziyaretleri daha ziyade Cuma günleri kutlu gün ve gecelerde olmaktadır. Ziyarete gelenler namaz kılıp dua etmektedirler. Yıllık ziyaretçi sayısı 3-4000 civarındadır (29). Hasan Dede Türbesi DİCLE İLÇESİ TÜRBELERİ Pir Mansur Türbesi: Dicle (Piran) kasabasının 5 km. kadar doğusunda, Deran (Kocaalan) köyü yakınındaki mezarlığın içindedir. Güney-kuzey istikametinde uzanan dikdörtgen planlı bir yapıdır, Yapıya, batı yönünde açılmış bir kapıdan girilmektedir. Kapının üzerindeki kitabede «Haza mescid-i Mansur bin... tarih sene 1020 yazılıdır. Köylüler buraya Pir Mansur Ziyareti diyorlar. Yapı tek bir mekandan ibaret olup içinde başka mezarlar da vardır. Bu mezarların Pir Mansur soyundan gelen kimselere ait olması muhtemeldir. Bu yapının 10 metre kadar güneyinde Deran Künbeti yükselmektedir. Mansur hakkında Şerefname’de şu bilgiler verilmektedir. Mırdası hükümdarlarının ilki Pir Mansur bin Seyyid Hüseyin el-A’rac adıyla bilinirdi. “Bu Pir Mansur başlangıçta günlerini Hakkari Vilayetinde geçirirdi. Sonra orayı terk ederek Eğil tarafına gitti ve Eğil kalesi yakınlanndaki Piran köyüne yerleşti; orada kendisine bir mabed kurarak ibadet, Allah’a bağlılık, riyazet, o yörelerin halkını dinin kurallarına ve Yaradıcı’ya bağlılığa yapışmaya yöneltmek için bu mabede kapandı. Etrafında halktan ve ileri gelenlerden meydana gelen mürit ve taraftarlardan büyük bir halk toplandı. Allah’ın rahmetine kavuşunca, şeyhlik makamına oğlu Pir. Musa geçti. Pir Musa, o köyde büyük bir tekke yaptırdı. Bu tekkeye müritlerinden ve taraftarlardan 134 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR büyük bir halk yöneldi. Pir Musa’nın ünü, o yörelerde Mırdası ve diğer Kürt aşiretleri ve kabileleri arasında da yayıldı... Pir Musa’nın ölümünden sonra yerine Pir Bedir geçti. Onun zamanında ailenin şöhreti ile Mırdası aşiretinin ona bağlılığı şanın zirvesine ve şerefin doruğuna ulaştı. Bu nedenle Pir Bedir, bu manevi ruhani saltanatına maddi saltanatı da katmayı aklından geçirdi; gönlü bağımsızlığa ve tek başına egemen olmaya heves etti. Bunun üzerine taraftarlarıyla birlikte Eğil üzerine ciddi bir saldın yaptı ve sonunda burayı istila etti....” Eğil, Çermik ve Palo beyleri, Pir Bedir’in oğlu Bulduk Beyden gelmedirler. Eğil Beyliğinin kurucusu Mırdasîlerden Seyyid Hüseyin el A’rac (topal) oğlu Pîr Mansur’dur. Mırdasîler, Pîr Mansur zamanında Hakkari dolaylarında bulunuyorlardı. Pîr Mansur, sonradan Eğil Kalesi yakınlarındaki Pîran (Şimdiki Dicle ilçe merkezi) köyüne gelip yerleşmişti. Peygamberimiz (AS) amcası Hz. Abbas soyunun özellikle Eğil ve Dicle ilçesi bölgesinde olduğunu gözlüyoruz. Hem mürşid hem de bey olan bu neslin evladları şu an yaşıyor (30). Önce Pir Mansur’un mezarını ziyaret edelim Dicle ilçesi Kocalan köyü. Pir Mansur PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 135 Pir Musa Ziyareti: Dicle’ye bağlı Pirejman Köyü’ndedir. Hazreti Ömer’in torunlarındandır (31). Hz. Ömer Neslinin Yaşadığı Dicle Ilçesi Pirejman Köyü Ömer Oğlu Abdullah Oğlu Şeyh Musa Kitabesi Pir Musa Kabri Diyarbakır Salnamesine göre (IV/209) Hz.Ömer soyundan Şeyh Pir Musa hazretlerinin Eğil ilçesi Pürcemen (Pirejman) köyüne geldiğini görüyoruz. Dicle ilçesi Pirejman (Kurşunlu köyü) Pir Musa ile ilgili bir belge. Diyarbakır’daki Sahabe nesli ile ilgili Osmanlı Döneminden kalma bir belgeye kısaca değinmek istiyorum. Orijinali yanımda olan belgenin kopyası aşağıda sunulan belge şöyle başlar: 136 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR “Ergani Sancağı dahilinde Eğil nahiyesine tabi Pirejman karyesi ahalisi Hz. Ömeru’l-Faruk Efendimiz hazretleri sülale-i tahirelerinden oldukları misüllü karye-i mezkure Pir Musa vakfı dahilinde olup … a’şarını (öşürlerinin) sülale-i tahire müşarün ileyhten karye-i mezkurede sakin Mustafa ve Mehmet, Ali, Ahmed ve diğer Ali Efendilere (..) terkiyle…” Söz konusu belge özet olarak adı geçen yerleşim yerlerinde Hz. Ömer’in neslinden olan zatlar yaşadığından, oradaki öşürlerinin/vergilerinin o kimselere bırakılmasını emretmektedir. Bundan dolayı Osmanlı Döneminde zabitlerin, Pirejman’a gelip döndüklerinde, köyün sınırında atlarının nallarına bulaşan çamuru, vakıf mallına aittir diye temizleyip öyle yollarına devam ettikleri nakledilir. Bu, Osmanlının kamu malına karşı gösterdiği hassasiyeti gösteren çarpıcı bir örnektir (31). Şeyh Malan Türbesi Diyarbakır’ın Dicle ilçesine bağlı Tepebaşı köyünde bulunan Şeyh Malan türbesi her yıl Mayıs ayının son perşembe gününde sabahın erken saatlerinden itibaren binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir (30). Şeyh Malan Köyü Ve Ziyareti PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 137 Diyarbakır salnamelerinde (4/209) EbuEyyübel Ensari ahfadından Şeyh Musa hazretleri Malan karyesinde medfundur, denmektedir. Şeyh Malan Ensarilerinin Şeceresinden Bir Bölüm (141). Şeyh Şerif Türbesi Ziyareti Hasadın bereketli olması amacıyla Mayıs ayının son perşembe günü bir araya gelen köylüler, bu yıl Haziran ayının ilk Perşembe’sinde buluştu. Sabahın erken saatlerinden itibaren çevre köylerden ve Diyarbakır’dan gelen binlerce kişi, türbenin bulunduğu Döver köyüne akın ediyor. Hasatlarının verimli olması için dua eden köylüler, 800 yıllık geleneği bir kere daha yaşattı.. Bu arada, türbe ziyaretinde bulunan kadınların küçük hastalıktan ve kötülüklerden korunmak için dua okuduğu Şeyh Şerif Türbesi, binlerce kişinin ziyaretiyle adeta bir panayır havasına bürünüyor. Eizze-i kiramdan Muhammed el-Askeri (salname 4/211) 138 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şeyh Mehdi PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 139 Abbasizadelerden Şeyh Muhammed 140 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şeyh Emine Şeyh Sılameta Adı: Emin Lakabı: Kalo Kalé Heccemin Doğum Yeri Ve Tarihi: Diyarbakır Fatih paşa mah. Tarih: 1770 Rivayete göre bütün babaları kurşunlu camide i̇ mamimişler. Mezarlarıda kurşunlu caminin sol avlusundalar. 1870 civarında yaşadığı köyde şeyh sılametande vefat eder mezarıda orada olup ziyaretgahtır. Köyün eski ismi Gırıhêri idi. Şeyh Emin (Kalo) köye geldiginde köylüler kendisine köyde kalmasını ve yerleşmesini isterler. Oda köyde kalması karşılığında bu köyün ismini Şeyh Sılamet yapılmasını ister. Köylülerde onun bu istegini kabul ederler ve köyün ismini Şeyh Sılamet olarak değiştirirler. Cumhuriyet dönemine kadar köyün ismi böyle devam eder. Cumhuriyet döneminde ise köyün ismi Şeyh Emin’nin lakabı Kalo’nun Türkçe karşılığı olan Dede olarak değiştirilir. Oğün’den bugüne köyün ismi dede olarak geçmektedir. Kalo ve oğlu şeyh Muhammed Reşit Rışti secare kayıtlarında Perde foş (Toplum içinde yüzlerine kadar kapalı şekilde giyinmek) olarak geçer. Kalodan kalma eserler günümüze kadar gelen i̇ kiyüz otuz yıllık olan rabıta bastonu hala elimizde mevcuttur. Geceleri zikir sohbetinde başına yaslayıp rabıta ederdi. Hala ayakabısı bizde mevcuttur. Külahı ve abası da vardır. Köye yerleştiği zaman orada taş ve topraktan bir cami yaptırmıştır. Camii i̇ kiyüz otuz seneliktir. Bir tarafı mederese olarak yapılan caminin medrese olan kısmı neyazık ki günümüzde mederese olarak kullanılmıyor. Kalonun 230 Senelik Rabıta Bastonudur. Kalonun Ayakkabısı PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 141 Muhterem Zatlar Burada Yatmaktadır Kaynak: Muhamet Enver Teyfur Şeyh Muhammed Reşit Rışti (Şeyh Selamet Köyü) Adı: Muhammed Reşit Doğum yeri ve tarihi: Şeyh Selamet köyü 1840 lakabı Serdare Xalifan Vefatı: 1917 Şeyh Muhamed Reşit Rıştinın kendi el yazısı i̇ le şeyh Abdurramane Aktepenin Revdetül naiminin nushası mevcuttur . 142 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Revdetül Naim Şeyh Muhyiddin Adı: Muhyiddin Soyadı: Teyfuri Lakabı: Şeyhi Şeriati Doğu Yeri Ve Tarihi : Şeyh Selamet köyü. Miladi.1887 22 eylül 1950 senesinde cuma gecesi ve aynı zamanda kurban bayramı gecesi 63 yaşında i̇ ken vefat eder. Mezarı şeyh Selamet köyün de babasının yanındadır. Kaynak : Şeyh Muhammed Enver Teyfuri PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 143 Şeyh Abrurrahmane Şeyh Selamet Adı: Abdurrahman Doğum yeri ve tarihi: Diyarbakır’ın Dicle ilçesine bağlı (Şeyh Selamet köyü) Doğum tarihi. 1917. Tarikatı: Nakşi. Cuma ve Berrat gecesi 11 mart 1990 günü vefat eder yaşı (73) tür. Mezarı şeyh Selamet köyünde babasının yanındadır. Şeyh Abdurrahmane şeyh Şelamet’anın eski cami tipi altı pencereli içeride mimberli olan kırk senelik içinde ibadet ettiği ve misafirlerini ağırladığı divanesi hala günümüze kadar ayakta durmaktadır. Duvar taş ve topraktan yapılmıştır. Mezarları yan kubbenin altındadır. Kaynak: Şeyh Muhammed Enver Teyfur 144 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR EĞİL İLÇESİNDE TÜRBELER Lala Kasım bey ve Cafer bey kümbeti - Lala kasım mezar taşı (Konyar) Kasım bey türbesi Kasım bey kümbeti Şerbetin (Kalkan) köyündedir. Köyde iki kümbet yan yana bulunmaktadır. Şerefnamede, Kasım bey bin Şah Muhammed beyin mezarının Şerbetin köyünde olduğu yazılıdır. Bu bilgilerden hareket eden araştırmacılar eserin Kasım bey bin Şah Muhammed bey kümbeti olduğunu ileri sürmüşlerdir ve eseri XVI. yüzyıla tarihlemişlerdir. Basri Konyar tarafından kümbetin içinde tespit edilip fotoğrafı çekilen ve günümüzde Karakoç ailesi tarafından muhafaza edilen 973/1566 tarihli mezar taşı Kasım bey bin Şah Muhammed değil de onun kardeşinin torunu Kasım bey bin Murat beye aittir. Mezar taşındaki bilgilerden yola çıkarak kümbetin Kasım bey bin Murat bey için inşa edildiğini söyleyebiliriz (56). Şerbetin Köyü’nün güney-doğusundaki bir tümsekte inşâ edilmiş olan yapı üzerinde herhangi bir inşâ kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve kim tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Ancak Diyarbakır’daki almaşık duvarlı yapıların XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olmaları ile baldaken tipli kümbetlerin XIV. yüzyıl sonrasında ortaya çıkmış olmaları bu yapıyı XIV. veya XVI. yüzyıla tarihlemeye imkan vermektedir. Kaldı ki Şerefnâme’ye göre yapı, 1562 yılında vefat eden Şah Mehmet oğlu Kasım Bey adına, yeğeni İsa Bey oğlu Murat Bey tarafından inşâ ettirilmiştir. Kaynaklarda adı geçen ve Konyar’ın ifadesine göre Eğilli Zülküf Bey’in nezdinde olduğu ifade edilen yapının mezar taşı, 1935 yılından bu yana bulunamamıştır. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde söz konusu taşın günümüzde Zülküf Bey’in torunu Ekrem Karakoç tarafından himaye edildiği anlaşılmıştır. Bizzat tarafımızdan müşahede edilen ve yıkandıktan sonra fotoğrafları çekilen mezar taşı üzerindeki yazılar ise şimdilik kısmen okunabilmiş ve buranın H. 973 yılında vefat eden Murat Bey’e ait olduğu anlaşılabilmiştir. Kasım Bey Kümbeti üzerinde herhangi bir inşâ veya onarım kitabesi bulunmamaktadır. Kaynaklarda adı geçen ve Konyar tarafından Eğilli Zülküf Bey’in nezdinde olduğu söylenmiş olan yapının mezar taşı üzerindeki yazılardan, yapının H.973 yılında vefat eden Murat Bey’e ait olduğu anlaşılmaktadır. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 145 Lala Kasım Bey Kümbeti (139). Cafer Bey türbesi Eğil’in Şerbetin Köyü’nde bulunmaktadır. Şerbetin Köyü’ndeki Kasım Bey Kümbeti’nin 3-4m. kadar kuzeyinde yer alan yapı üzerinde, herhangi bir inşâ ve onarım kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve kim tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Çokgen gövdeli ve piramidal külahlı kümbetlerin erken devir Osmanlı Mimarisi’nden başlayarak geç dönemlere kadar uygulandığı düşünülürse, yapının bir Osmanlı eseri olduğu hemen hemen kesindir. Ancak yapının kim tarafından hangi tarihte yapıldığı ile ilgili bilgiler kesin olmamakla birlikte, konuyla ilgili bilgiler ilk defa Konyar tarafından verilmiştir. Konyar, yapının Cafer Paşa’ya ait olduğunun rivayet edildiğini söylemişse de söz konusu rivayetin kaynağı hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir. Konyar’ın vermiş olduğu bilgilerden hareket eden Ünal, bölgenin muhafazakâr tutumunu da göz önünde bulundurarak, yapının XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olabileceğini söylemiştir. Eğil beylerinden Zülküf Bey’in oğlu Fevzi Karakoç’taki soy kütüğünü inceleyen Beysanoğlu; kümbetin İsa oğlu Murat Bey’in torunu Cafer Bey’e ait olduğunu, bunun da söz konusu soy kütüğünde kayıtlı olduğunu belirtmiştir. Bütün bu bilgiler yapının 1585-1587 yılları arasında Diyarbakır’da valilik yapmış olan Cafer Paşa adına XVI. yüzyıl sonlarında inşâ edilmiş bir Osmanlı yapısı olduğunu akla getirse de, Şerefname’deki bilgiler yapının Eğil beylerinden Kasım Bey’in oğlu Cafer Bey’e ait olduğunu ortaya koymaktadır (37). NisanoğluTürbesi Nisanoğlu Türbesi, Eğil’in güneyindeki sel çukuru kenarında, Diyarbakır yolunun başlangıcında, yolun sol kenarındaki meşelik içindedir. Türbenin duvarları halen daha ayaktadır. Basri Konyar, Diyarbekir Yıllığı adlı eserde, kümbetin, Nisanoğullarından İzdüddevle Nasr veya Esüdüddin’e ait olma ihtimalinden bahsetmektedir (1). Kesmetaş kaplaması yer yer dökülmüş, kubbesi göçmüş olmakla beraber duvarları halen ayaktadır (58). 146 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Günümüzde Nisanoğlu Türbesi - Nisanoğlu Türbesi’nin Güneybatıdan Bir Görüntüsü (37). Eski Türbeler (1971 Yılı) Zat-ı Ali Kümbeti (Kuzeydoğudan Görünüş) Nisanoğlu Türbesi (Güneydoğudan Görünüş)(57) Ali Kümbeti (139). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 147 Nisanoğlu Türbesi (139) Zat-ı Ali türbesi Eğil Kalesi’nin güneyindeki Ali Tepesi’nin kuzey yamacında bulunmaktadır. Ali Tepesi’nin kuzey yamacındaki toprak yolun alt kısmında bulunan yapıdan günümüze, taş ve toprak yığınından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır. Yapıyı kısmen de olsa ayakta görmüş olan Ünal’ın vermiş olduğu bilgilere göre, yapıda herhangi bir kitabe ve süs unsuruna rastlanmamıştır. Plan özellikleri dikkate alınarak tanımlanmaya çalışılan yapı, Ünal tarafından XVI. yüzyılda inşâ edilmiş bir Osmanlı eseri olarak göstermiştir. Yapıda birtakım incelemelerde bulunmak üzere 1987 yılında bölgeye giden Tuncer; yapıyı, ölçüsü alınamayacak ve fotoğrafları çekilemeyecek kadar yıkık gördüğünü ifade etmiştir. Doğrudan yapı üzerinde inceleme imkânı bulamamış olan Tuncer; plan ve mimari özelliklerinden hareketle yapıyı, Osmanlı dönemine ait bir eser olarak tanımlamış ve söz konusu kümbetin Eğil beylerinde Gazanfer Bey’e ait olduğunu belirtmiştir (37) (56). 1936 yılında H.Basri Konyar bununla ilgili şu ifadeleri kullanır.’ Kalenin karşısında ve Ali Tepesinin yamacında Gazanfer Beyin merkadı vardır. Bunun bir az ilerisinde altı dilimli dört kapılı bir türbe (Ali) adında bir yatıra aittir. Medhallerin ikisi kemerler ile sağlamdır. Birisinin de yalnız kemersiz kısmı kalmıştır. İçinde Ali adında birinin yattığı söyleniyorsa da yeri dümdüz olmuştur. Bu yatır hakkında hiç bir malumat elde edilemedi. Yalnız bu türbeye ait eski bir kufi yazıyı muhtevi dört taş buldum. Bunları mektepte saklattım. Maarif idaresinin bu taşlar üzerinde yapacağı tetkikat, Ali yatırının çoktan beri hafızalarda silinen hüviyetini belirtmeğe yarayacaktır ’(1). 148 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR ERGANİ İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARETLER Zülküfl Nebi 1518 seneli Osmanlı Tahrir Defteri,1801 seneli Diyarbakır vilayet salnamesinde Ergani’de Zülküfl nebi ile ilgili bilgiler verilmektedir.. 1886 senesinde Diyarbakır valiliğinde bulunan Arifi Paşa Seyahatnamesinde buraya hizmet eden dört beş haneden bahsedilir. Mescid duvarında Artuklu hükümdarı Fahreddin Karaaslan’a ait kitabe bulunuyormuş. 1936 yılında Birinci. Genel müfettişliğin emriyle mescit yıktırılır. Mescitte bulunan bir zamanlar Sivas valisinin gönderdiği gümüş pencere çerçevesi, Uzun Hasan’ın bağışladığı şamdanlar Evkaf dairesince alınmış, İstanbul’a gönderilmiştir. 1926’da mezar üzerindeki antika ipek örtüler. Diyarbakır Evkaf idaresince alınmıştır. Enüş peygamber türbesi.Ergani’ye 13 km. Ötede Çermik yolu üzerinde Otluca köyündedir. Dediği Baba: Ergani’nin kuzeyinde Eski ile Yeni Ergani yolu arasındadır.Şehir mezarlığının karşısında etrafı üç sıra briketle çevrilmiştir. 1530 tarihli, 998 numaralı tahrir defterine göre burada medfun olan kişinin şeyh olduğu anlaşılmaktadır. Kılıç Baba: Şölen beldesi Kılıç baba tepesindedir. Ergani Dicle yolunun solunda 2-3 km uzaklıkta çevreye en hakim noktadadır. Burada üç mezar vardır. Biri Uzun Hasan’ın babası, diğeri kız kardeşine aittir. Vahit Baba: Namık Kemal mahallesinde Diyarbakır yolunun kenarındadır. Karababa: Karababa köyünün 3 km. güneyinde bölgeye en hakim noktadadır. Karahıdır Ziyareti: Sütyüzü mezrasının 2 km kuzeydoğusunda, Abdülaziz köyünün 4 km. güneydoğusunda bir dere yatağı içindedir. 1518 seneli tahrir defterinde ismi geçer, sipahi ve gazidir. Abdülaziz Ziyareti.16. yüzyılda Erganiye bağlı iken bu gün Çermik’e bağlıdır. Köy Erganinin 35 km. güneyinde bir tepenin güney yamacındadır. Türbe köy mezarlığındadır. İncehıdır Ziyareti: İncehıdır köyünün doğusundadır. Erganinin 30 km. güneyindedir. Bir çok köyün yolu buradan geçer. Köyde jandarma karakolu vardır. Mustafacık Ziyareti: Erganinin 40 km. güneyinde Bitikçi köyünün doğusundadır. Sahabe-i Sor: Kesentaş köyü topraklarındadır. Şeyh Süvar Ziyareti: Ergani’nin 10 km. güneyinde Sökündüzü köyündedir..Köy mezarlığı içindedir. Ziyaret Köyü: Aynı isimli köydedir. XVI. yüzyıl belgelerinde ismi geçer.Ziyaret, Ergani-Çermik yolunun solunda, yoldan 3 km. uzaklıktadır. Erganiye 13 km. uzaklıktadır. Çarkçı Ziyareti: Kesentaş, Çukurdare, Asmalı köylerinin oluşturduğu üçgende yar alır. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 149 Şethan ziyareti: Ergani-Dicle yolunun sağında, Ergani’nin 12 km. doğusun-dadır. Kötekan Şeyhleri Kubbesi. Kotekan (yakacık) köyündedir. Rufai şeyhlerinin köyüdür. Ergani’nin 10 km. kuzeydoğusundadır. Şeyh Şükrü: Ergani şehir mezarlığındadır.Rufai tarikatı şeyhidir. 1969 senesinde Ergani müftülüğünden emekli olmuştur (54). Diyarbakır Ergani ilçesinde Kotekan köyü seyyidleri türbesi Kot Şeyhi: Ergani Yakacık köyünde Şeyh Zülfü (Şeyhi Kot) adıyla anılan bir seyid ailesi vardır. Şecerelerinden anlaşılacağı üzere seyiddirler. Ailesinin ataları Bağdattan Anadoluya, Mardin üzerinden girmişler. Mardin, Diyarbakır, Hazro üzerinden Erzurum’a kadar gitmişler. Erzurumdan tekrar Diyarbakıra dönmüşlerdir. Kütekan (Yakacık) köyüne yerleşen Şeyh Zülfü, babası Şeyh Ahmed Seyyid Mustafa ve yukarıya doğru Hz. İmam Ali ve iki cihan serveri peygamberimiz efendimize uzanırlar. Şu an bu köyde onun evlatları yaşamaktadır (23). Türbede Seyydi Zülfü, Seyydi Muhammed, Seyyid Ahmet, Seyid Zekeriya, Seyid Abbas, Seyide Bedran da yatmaktadır (30). Ergani-Dedüğü Baba (Foto. M. Üzülmez) 150 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şeyh Zülfi Seyyid. (Erzurum’da d. 1195/ö.1270 Ergani’de). Ergani’ye yerleşti.Babası şeyh Ahmet’den Kadiri hilafetini aldı.. Halifesi, Oğlu Muhammed Ferhan Şeyh Muhammed Ferhan (d.? /ö.?Ergani). Seyyid-Zülfi’nin oğlu ve halifesi Halifesi, Oğlu Şeyh Abdülhalim Şeyh A.Halim ( d.1850/ö.1925 Ergani). Ulemadan olup Şeyh Ferhan’ın oğlu ve halifesi. Halifeleri, Şeyh Abbas, Şeyh Hüseyin, Şeyh Ahmed, Şeyh Cuma, Şeyh Hıdır. Şeyh Abbas ( d.1897/ö.1965 Ergani). Ulemadandır. Şeyh A.Halim’in oğlu ve halifesi (140). Ergani’de Hükümdar Kabirleri Uzun Hasan 1453’de Erganide doğdu (127). XV. asrin en büyük hükümdarlarindan biri olan Uzun Hasan zamanında Akkoyunlu Devleti Dogu Anadolu’nun yani sıra Irak, Iran ve Azerbaycan’a hakim olarak büyük bir imparatorluk halini almıştır. Hasankeyfteki Zeynel bey türbesinin Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’e ait olduğu üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Uzun Hasan idare yerini önce Ergani yapmış, sonra Diyarbakır’a naklederek Akkoyunlu hükümetini kurmuştur. Kılleş köyünün kurucusu Uzun Hasan’ın kardeşi Uzun Hüseyin’in mezarı halen köyün kuzeyindeki Kılıçbaba tepesindedir (128). Şölen Beldesi, Kılıç baba tepesi, Erganiden 10 km uzaklıktadır. Ergani-Dicle yolunun solunda 2-3 km uzaklıkta çevreye hakim noktada üç mezar vardır. Uzun Hasan’ın babası, kız ve erkek kardeşlerine ait mezarlar vardır. Uzun Hasan bu köyde doğmuştur (54). Muzaffer Gazi Diyarbakır şehri ile civarında bulunan 15 beylik Konya Selçuklularının elinde idi. Bu arada olan savaşta Muzaffer Gazi ölünce Zülküfl Nebi türbesi civarına gömüldü.. (93). HANİ İLÇESİ TÜRBELERİ Hani ilçesinde rivayetlerde ve kısmen de tarihi bilgilerde Sahabe mezarlarının olduğunu anlıyoruz. Diyarbakır salnamelerinde isimleri aşağıda belirtilen uluların yattığı ifade kaydedilmektedir. Bunun dışında çok sayıda evliya medfundur. 1869 Diyarbakır salnamelerinde Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin kudise sirihu hazretleri, Eizze-i Kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi hazretleri Hani kasabasında medfun (3). olduğu kaydedilmektedir. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 151 1936 Yılında Hasan Basri Konyar Hani’deki yatırları şu şekilde anlatmaktadır Bu minarenin bir az ilerisinde Seyit Bedreddin yatırı vardır. Kasabanın şimal tarafında bulunan küçük bir mescide (Caferi Tayyar) medfundur. Torunları merkadin etrafındaki evlerde oturmaktadırlar. Yakın zamanlara kadar bir iki köyle kasabadaki bazı evlerin zemini iş bu yatırın evkafından idi. Kasabanın iki saat garbi cenubisinde Piri Leşkeriyan köyünde peygamber oğullarından Mehmed Askerinin kabri vardır (1). Seyyid Cafer-i Tayyar Türbesi: Türbe Diyarbakır ili Hani ilçesi, Zirve mahallesindedir. Türbede bulunan zat ile ilgili olarak iki rivayet anlatılmaktadır. Bunlardan birisi türbede Cafer-i Tayyar’in torunu olan bir zatın yattığı şeklindedir. Diğeri ise, türbede Cafer-i Tayyar’ın bir uzvunun bulunduğu şeklindedir. Türbe bazı ifadelere göre Emevi eseridir. Bir diğer rivayete göre de Kurt İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kubbeli taş duvarlı bir bina olan türbenin müştemilatında H. 372, M. 982 tarihli bir sancak vardır. Halk türbede yatan zatın Sahabi ve Peygamber soyundan geldiği için ziyaret etmekte Kur’an-ı Kerim okuyup dua etmektedir. Özellikle Cuma geceleri türbenin üzerinde de ışık yandığı inancı yaygındır. Bakımını Vakıflar Bölge Müdürlüğünün yaptığı türbenin temizliğini mescid görevlileri yapmakta olup türbenin yıllık ziyaretçi sayısı 4-5000 civarındadır. Halkın türbe ile ilgili inançları arasında ulu zatın yattığı yer gibi konaklama türünden uğrak yerleri de “makam” olarak kutlu kabul edilir. Bazen de bir organı kutlu kabul edilir. Ayrıca bedeni ile ilgili olmasa da cüppesi sakalı, arası, tespihi, kavuğu da kutsal kabul edilir (29). Ancak mevcut bulgulara göre kabir Hz. Cafer-i Tayyar’ın 7. göbek torununa aittir. Cafer-i Tayyar Türbesi üzerinde herhangi bir inşâ veya tamir kitabesi bulunmamaktadır. Ancak yapı içerisinde bulunan ve üzerinde H.372 / M.982 tarihinin yazılı olduğu sancak, türbenin inşâ dönemine ait kesin bilgiler vermese de, yapının ehemmiyeti bakımından önemli bilgiler vermektedir (37). 152 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Hani Ilçesinde Sahabe Caferi Tayyarın 7. Göbek Torunu Cafer-I Tayyar Seyit Ali Türbesi Hani ilçesinin Dereli Mahallesi’nde bulunmaktadır. Seyit Ali Türbesi, Kârazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretleri108 tarafından H.1297/M.1879 yılında inşâ ettirilmiştir. Giriş kapısı üzerindeki inşâ kitabesinde de söz konusu inşâ tarihi doğrulanan yapının üzeri vaktiyle beşik tonoz örtülüydü. Ancak 1975 yılındaki Lice Depremi sırasında tonoz yapısı ve batı duvarı büyük bir hasara uğrayınca yapı, 1977 yılından sonra halk tarafından onarılarak üzeri düz betonla örtülmüştür. Beyaz kesme taş malzeme ile yeniden inşâ edilmiş olan yapının kesme taş malzemeleri, Hani ilçesinin Çardak Köyü ile Dicle ilçesinin Dede Köyü’nden getirtilmiştir. Seyit Ali Türbesinin üzerinde iki kitabe bulunmaktadır. Yapıdaki ilk kitabe giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır. Taş üzerine kazıma tekniği ile hakkedilmiş olan kitabe metni üç satır halinde ele alınmıştır. Günümüze harap bir vaziyette ulaşmış olan kitabe okunamamıştır (37). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 153 Hani-Seyyid Ali Türbesi (Hatuniye Medresesi Müderrisi) Şeyh Ahmed Karazi 1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda eizze-i kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretlerinin, Hani’de medfun olduğu belirtilmektedir (2). Şeyh Ahmed Karazi ve Yanında Yatan Metfun Şeyhler 154 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şeyh Ahmed Karazi ve yanında yatan metfun şeyhler Şeyh Ahmed on dokuzuncu yüzyılda Anadolu’da yetişen evliyadandır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin halîfelerinden Şeyh Muhammed Hânî’nin talebesidir. Babası da Nakşi şeyhi olan Molla Ömer Efendinin oğludur. İlk tarikat iznini Halidi Bağdadinin hocası ve halifesi olan Molla Yahya-yi Mizuri’nin oğlu Şeyh Abdullahtan almıştır. Daha sonra Bağdatta h. 1266 yılında Ğavsi Geylani Tekkesinin postinişin olan Şeyh Ali el-Nakipten Kadiri icazeti alır. Yine Bağdat ziyaretinde Mevlana Halidin halifeleri olan Şeyh Abdülfettan efendiden, Şeyh Osmani Taviliden, Şeyh Salih-i Basret Şeyh Hamid-i Mardini ve Mevlana Halidin oğlu Şeyh Necmeddin Efendiden Nakşi icazeti alır. Son olarak h. 1284/m. 1844 yılında Hacca giderken Şamda Mevlana Halidin büyük halifelerinden Muhammed Hani efendiden tam bir hilafet ve icazet alır (34). Şeyh Ahmed’in Seceresi: Adı: Ahmed Babası: Molla Ömer Dedesi: İsa Ağa Büyük dedesi: Şeyh Hıdır Şeyh Hıdır’ın nesebi Hz.Hasan’a ulaşıyor Babası da büyük bir alim olan aynı zamanda Nakşibendi meşayihinden olan Şeyh Ahmed efendi, babasının izinden ayrılmamak için küçük yaşında tahsile başlıyor, Bağdad’a gidip orada meşhur eski Bağdad müftüsü ve aynı zamanda Mevlana Halid’in hem hocası, hem de halifesi olan Molla Yahya-i Mizuri’nin oğlu PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 155 Şeyh Abdullah’ın yanında tahsiline devam edip orada icazet alıyor. Aynı zamanda ilk Nakşi tarikat iznini de o zatdan alıyor. Bundan sonra Bağdat da hicri 1266 yılında Gavsi Geylani Tekkesinin postnişini olan Şeyh Ali El nakip’ten Kadiri icazetini alır (20). Şeyh Ahmed Kârazî, Şam’a giderek Muhammed Hani’ye talebe oldu. Onun bereketli sohbetlerinde bulunarak ilim ve feyzinden istifâde etti. Hocasının iltifât ve ihsânlarına kavuştu. Kısa zaman içinde tasavvuf yolunda ilerleyip kemâle, olgunluğa ulaştı. Muhammed Hânî hazretleri ona hilafet verdi. Daha önce ayrılmış olduğu vatanına yani Diyarbakır taraflarına, insanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını anlatmak ve onların dünya ve ahirette kurtuluşlarına vesile olmakla vazifeli olarak gönderdi. Memleketine dönen Şeyh Ahmed Kârazî Nakşibendiyye yolunun Hâlidiyye kolunun yayılması için gayret sarf etti. Sohbetlerine uzaktan yakından gelen insanlar onun ilim ve feyzinden istifâde ettiler. Pek çok kimse onun vasıtasıyla saadet yoluna kavuştu.İlmiyle amel eden fazilet sahibi bir velî olan Ahmed Kârazî’nin birçok kerâmetleri görüldü (35). Bağdat’tan geri dönünce son şeyhi Muhammed Hani’den aldığı emirle köyünden ayrılıp önce Diyarbekir’e, sonra da Karaz (Kocaköy)’ e geliyor.Karaz’da 7 yıl kaldıktan sonra Hani kasabasına yerleşiyor. Hani kasabası artık onun mekanıdır, bundan sonra asıl onun şöhreti geliyor. Hicri 1301’de 63 yaşında vefat ediyor. Kabri Hani kazasının batısındaki mezarlıktadır. Mezar taşının üzerinde şunlar yazar: ’Eş Şeyh Ahmed-ül Ferik en Nakşibendi el Haseni El Hanevi’ (20). Meşhur halifeleri. Oğlu şeyh Ma’ruf, Şeyh Hasani İshakan, Hanili Molla Yusuf oğlu şeyh Muhammed, Çermikli hacı Mustafa Efendi, Botanlı Molla Arif Efendi, kamışlı köyünden şeyh Ali Bokari (36). Seyit Bedrettin Türbesi Hani ilçe merkezinin güneyindeki Dereli Mahallesi’nde bulunmaktadır. Seyit Bedreddin Türbesi 156 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Seyit Bedreddin Türbesi 1316 (1801–1802) tarihli Diyarbakır Salnamesi’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, Sahabe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin Kuddise Sirruhû Hazretlerinin, Hani’de medfun olduğu belirtilmektedir. Türbe, Diyarbakır ili, Hani ilçesi Develi mahallesindedir. Türbede Seyyid Bedrettin ile birlikte ikisi kız birisi erkek üç kardeşinin yattıkları ifade edilmektedir. Üzeri beton taş duvarlı türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Türbede havlu türünden eşyalar ve müştemilatında bir mezarlık vardır. Seyyid Bedrettin’in veli bir kimse olduğu inancı vardır. Bakımı çevre halkı tarafından yapılmaktadır (2). Türbede Seyid Bedreddin, Seyyid Ali ve Seyide Fatma, bahçede Seyid Hasan yatmaktadır. Peygamber soyundan olup Suriye tarafından Hani ilçesine tebliğ için gelmişlerdir. Yapıdaki tek kitabe, doğu cephedeki kemer ayağının üst kısmında yer almaktadır Taş zemin üzerine hak edilmiş olan kitabe metni üç sıra halinde düzenlenmiştir. Silik vaziyetteki kitabe metni okunamaz bir vaziyette olsa da, sağ tarafındaki H.1292 tarihi rahatlıkla seçilebilmektedir.(37). Şeyh Maksut Ziyareti: İlçenin Güneydoğusunda yeralmaktadır. Halk arasında buraya “Dımıştad” deniliyor. Halk, bu zatın veli bir kişi olduğunu, darlığa düşenlerin imdadına koştuğuna inanır. Şeyh Maksut Mezarı, şehrin dışında açık alanda olduğu için piknik amaçlıda gidiliyor. Kurban adayanlar burada kesip ziyarete gelen insanlara dağıtıp yerler. Yılda binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir. Bu zatla ilgili herhangi bir yazılı metin yoktur. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 157 Şeyh Maksut Ziyareti Şeyh Maksut ziyareti Yanında Medfun 2 Çanakkale Gazisi 158 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Pir Aziz Ziyareti Nerip-Ağan köyü’ nün kuzey istikametinde birsaat yayan uzaklıktadır.Ulaşım olmadığı için köyler bir araya gelerek yol yapmışlar. Burada yatan zatın , İslam fethî sırasında şehit düşen birisi olduğu söylenmektedir. Perşembeyi Cuma’ya bağlayan gecede üzerinde ışıkların yandığı söyleniliyor. Çocuğu olmayan ve hasta vatandaşlar tarafından sıkça ziyaret edilir. Halk nezdinde yüce ulvi bir kişidir. Pir Aziz Dağı, ismini bu şahıstan almıştır. Nerip’te çocuklara” Abdülaziz” ismini çocuklarına koymada bu veli kişinin etkisi vardır. Şeyh Muhammed Mehdi Askerî’ nin Leşkeriyan Köyü’nün karşısındaki tepede yer alan türbesi, Hani ve Dicle ilçe sınırındadır (39). Molla Mustafa Şeyh Muhammed Mehdi Askerî’nin abisidir. Anıl köyünde medfundur. Anıl köyü muhtarı 900 yıl önce 2 kardeşin tebliğ için geldiğini, Molla Mustafa’nın burada düşmanla savaşta şehit düştüğünü ifade etmiştir. Molla Mustafa Hacı Mahni Ziyareti: Nerip Ağan köyünün batı tarafına düşmektedir. Deyduban Ziyareti: Nerip Ağan köyünün Güney tarafına düşmektedir. Mezele Gura Ziyareti: Çardaklı Köyünde, Mayıs ayında halk tarfından ziyaret edilip, geleneksel oyun olan “KAMÇI” oyunu oynanır. Şeyh Mahmut Ziyareti: Bu ziyaret Turalı köyü içerisinde yüksek bir tepeni üzerindedir. Bu ziyaretin üzerinden gece ışıkların yandığını bu zatın köyü manevi alemde felaket ve belalardan korunduğuna inanılıyor (39). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 159 İlçe Merkezinde Medfun Şeyh Ali, Şeyh Muhammed, Şeyh Ispat Türbeleri Şeyh Ali Şeyh Muhammed 160 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şeyh İspat Şeyh Abdullah Hatipoğlu PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 161 Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi, Hani ilçe mezarlığında bulunmaktadır.Hani ilçesinde 1907 yılında doğan Şeyh Abdullah Hatipoğlu, Hani kadılığı yapmış olan Sadullah Efendi’nin torunudur. Rifai tarikatına mensup olan Abdullah Hatipoğlu, 1948 yılında Şeyh İzzeddin’den hilafet alarak irşad faaliyetlerini yürütmüştür. Aynı zamanda alim ve iyi bir hatip olan Şeyh Abdullah, Hani’de 27 yıl imam hatiplik görevini yürütmüş,14 şubat 1987 tarihinde vefat etmiştir (2). HAZRO İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ Hazro ilçesi Mirani köyünde özellikle Perşembe günleri 300-400 arabanın geldiği, felçli hastaların götürüldüğü Şeyh Hasan Ezraki ziyaretine gidiyoruz. Bağdattan Mardine gelen Şeyh Hasan, Mardinde halkın rağbetine uğrar. Vali çekinir, hapse atar. Ancak şeyh namaz saatleri valinin de bulunduğu camide namaz kılar. Vali kerameti görünce pişman olur. Şeyh Hasan Ezraki daha sonra Hazro’ya gelir. 162 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Mirani Köyü ve Ziyaret Bu kabire Lice’lilerin itirazı var. Şöyle ki: Seyid Şeyh Hasani Zeraki Bağdat’ın Zerak mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası Seyid Abdulrahman dedesi Şeyh Ahamettir. Seceresi 4. İmam Zeynel Abidin’e ulaşır. Abbasi Halifesi tarafından İslam Maraşali olarak görevlendirilir, önce Medineye giderek Resullullahın Kabrini ziyaret eder oradan da Mardine gelerek Artuklular hükümdarı Emir Artuk Bin Ekser ile işbirliği yaparak Güneydoğu ve Doğu Anadoluyu Bizanslardan temizler ve Harputa geçerek Malatya serdarıyla işbirliği yapar. Bölgede 18 kaleyi Feth eder. Keban İlçesinin Zırkan Bölgesinde Bizanslılar ve Moğollar tarafından pusuya düşürülerek 70 silah arkadaşıyla beraber şehit edilir. Maiyetindeki ordu komutanları cenazesinin nereye gömüleceği yer konusunda itilafa düşerler sonra Licenin Dibek (Derhust) köyüne defn edilmesi konusunda hemfikir olurlar, fakat Şeyh Hasan’ın Elazığ İli Keban İlçesinin Zırkan Bölgesinde de temsili türbesi mevcuttur. Seyid Şeyh Hasani Zeraki’nin tek amacı Amcası’nın oğlu olan Seyyid Battalgazi’nin öcünü Konstantin’den almaktı. Seyid Osmani Zeraki’nin üç oğlu bir kızı vardır. Bir oğlu Abdulrahman (bahdat tahterevan mevkiinde meftumdur), İkinci oğlu Hüseyin PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 163 (Lice İlçesi Dibek Köyü eski ismiyle Derhust köyünde meftundur) Üçüncü. oğlu Abdulnasır Gazi (Lice ilçesi Dibek Köyü eski ismiyle Derhust köyünde meftundur) Kızı Fatima Şehribanu’nun nerede vefat ettiği bilinmemektedir. Ayrıca Lice ilçesinde bulunan Vakıf Ahmet beg Camisini yaptıran Aynı zamanda Zırkan Beyi Vakıf Ahmet Beg, Şeyh Hasani Zeraki’nin onuncu göbekten torunudur. Hazro ilçesi Meyrani (Ülgen) köyünde medfun olan zatın Seyyid Şeyh Hasani Zerakinin Yirminci göbek torunu olan Şeyh Osman olduğu T.C Nüfus kayıt örnekleriyle, T.C Diyarbakır Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2006/416 nolu kararı, soy seceresi ve T.C Tapu sicil kayıtlarıyla tespit edilmiştir. Şeyh Hasanı Zerraki Mezarı Dibekköyü (Derhust)-Lice KOCAKÖY İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ Kocaköy - Şeyh Şerafeddin ve İsmetullah Seydaye Molla İsmatullah: (110). Fis köyünde 1904 yıllarında doğar, Kocaköy’e yerleşir, 1996 yılında vefat eder Şeyh Şerafeddin Türbesi: Türbe, Diyarbakır’ın Kocaköy ilçesinde Şeyh Şerafettin mahallesindedir. Köy halkı ile belediyenin birlikte yaptıkları türbe fazla eski olmayıp kubbeli betonarme bir binadır. Türbe Cuma akşamları ziyaret edilir. Ziyaret esnasında çevredeki çocuklara şeker dağıtılır. Türbe daha ziyade Sara (Epilepsi) hastaları ve yağmur duası esnasında ziyaret edilir. Aslen Mekkeli olan Şeyh Şerafettin 164 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Diyarbakır’ın Kurşunlu Camiinde 20 yıl müderrislik yapmıştır. Kocaköy bir köy iken burada inzivaya çekilip burada ölmüştür. Bakımını Yardımlaşma Derneği’nin tuttuğu görevlinin yaptığı türbeyi yılda 750-1000 kişi ziyaret etmektedir. Türbeler çoğunlukla psikolojik rahatsızlıklar için ziyaret edilmektedir. Türbelere yağmur duasından evvel veya sonra ziyarete gelinir. Bazen de dua türbenin başında yapılır. Din hizmetlileri veya dindar halk hayatlarının bir döneminde inzivaya çekilirler. Çocuk sevindirmek islamiyette olduğu gibi, şeker dağıtmak da bir saçı türüdür (29). Kocaköy Arkbaşı- Şeyh Harun,Şeyh Mahmud ve Şeyh Zeynep türbeleri KULP İLÇESİNDEKİ TÜRBELERİ İlçede halk tarafından ziyaret edilen ve evliya yattığına inanılan türbeler şunlardırlar; Şeyh Êlî Türbesi: Kulp çayı kenarında, Şirnas köyü yolu üzerinde olup, halk tarafından ziyaret edilmektedir. Şeyh Şabedin Türbesi: İlçemizin Yeşilköy mahallesinde bulunan ünlü bir ziyarettir. Şeyh Salıhê Eskârê: Kulp’a bağlı Eskâr köyünde bulunmaktadır. Hem Müslümanlar, hem de gayri müslümler adına yemin ederler. Şeyh Ettar Türbesi: Kulp’un Badıkân bölgesindedir. 17 Mart (Hıvdê edarê) şenliklerinde ziyaret edilir. Gazalî Türbesi: Badıkan bölgesinde Büyük Kaya İmamı: Badıkan bölgesi Şeyh Muhammedê Duderi Türbesi: Şeyh Kalê Bahaddin Duderyan köyü. Şeyh Ebubekir Türbesi: Özbek (Şeyhbuba) köyü (40). Konuklu Türbeleri: Kulp’un Konuklu (Duderya) Köyü’nde bulunan türbelerden biri Şeyh Ömere, diğeri oğlu Şeyh Muhammed’e aittir. Kesme taş malzemeden inşa edilen yapılar sekizgen planlı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür. Ziyaretçi akınına uğrayan bu türbeler döneminin özelliklerini yansıtmaları açısından önemlidir. Şeyh Ebubekir Türbesi: Diyarbakır Kulp Özbek köyünde Hz. Hasan Soyundan gelen Şeyh Ebubekir türbesi vardır (133). Kulp’un Özbek (Şeyhbuban) Köyü’ndedir. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 165 İnanç turizminin önemli merkezlerinden biri olan Şeyh Ebubekir Türbesi XVIII. yüzyılda inşa edilmiştir. Eser içten ve dıştan sekizgen planlı olup içten ve dıştan kubbe ile örtülüdür. Moloz taş malzemeden inşa edilmiştir. Türbenin çevresinde yazılı birçok eski mezar taşları bulunmaktadır (41). Şeyh Muhammed Düderi Şeyh Ömer Düderi Muhammede Düderiye Ömer Düderiye 166 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Ömeriye Camii PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 167 Şeyh Sıraceddin Kulp evliyaları Argün köyünde Şeyh Muhammed Tağnaval, Evliyi sikri. Baloğlu köyünde Evliyai mezri, Şeyh Osman Çekran dağı, Şeyh Nasır Munuci yatmaktadır. Ömeriye köyünde Şeyh Sıracaddin Şeyh Ömeri Düderiyei Şeyh Muhammed Düderiye medfundur. Seyyid Ali (1854-1927) - Şeyh Abdülkadir (1903-1972) 168 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Türbenin Ön Kısmı Kubbeler Türbenin Iç Kısım Kubbesi Türbenin Iç Kısımı Türbe Süslemeleri PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 169 Şeyh Ebubekir (Foto: Mirze çelik) Andok ziyareti (Foto: Mirze çelik) Şeyh Ömer-i DUDERÎ ve oğlu Şeyh Muhammed-i DUDERÎ İslam âlimleri ve meşayıh, yüzyıllarca insanların İslam’ı anlamasında ve yaşamasında hayati bir vazife icra etmişlerdir. Nebevi güneşle nurlanan bu kandiller bulundukları mahalleri aydınlatmış ve Allah’ın diniyle halkı ihya etmişlerdir. İşte Kulp ve etrafında bu vazifeyi gören zatların başında gelen Şeyh Ömer ve oğlu Şeyh Muhammed de bu davanın bahtiyar taşıyıcılarındandırlar. Şeyh Ömer-i Duderî Şeyh Ömer’in kendisiyle anıldığı Kulp’un eski adı Pasur’dur. Pasur, çevresinde hendeği bulunan kale anlamına gelmektedir. Ayrıca Pasur’un Başkale anlamına geldiğini söyleyenler de vardır. Kürdçe’de ise “Peya-Sor” yani “ Kızıl yamaç” 170 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR anlamına gelmektedir. Bu ismi de hemen yanındaki kızıl yamaçlı Andok Dağı’ndan almıştır. Başka bir rivayete göre Pasur adı, “Baya-Sar” yani “Soğuk rüzgâr” anlamına da gelmektedir. Halk arasındaki bir söylentiye göre ise Kulp vaktiyle Kefrum kalesinde oturup bölgeye egemen olan Kulpo isimli derebeyinden adını almıştır. 1540 tarihli Tahrir Defterinde Kulp Diyarbakır eyaletine bağlı bir ocaklık olarak görülmektedir. Bu da Kulp isminin daha eskilere dayandığını göstermektedir. Miladi 637 yılında Hz. Ömer döneminde Diyarbakır ve etrafı ashab-ı kiramdan Hazret-i Halid Bin Velid’in de aralarında bulunduğu sahabeler tarafından fethedilmiştir. Bir rivayete göre Halid Bin Velid, komutanlarından Hâkim Bin Haşim’i Silvan’ı almakla görevlendirdi. Silvan, Müslümanların eline geçince derebeylerin zulmünden rahatsız olan Pasur halkı bir heyetle İslam orduları komutanına giderek Müslümanlığı kabul etmiştir. Bu dönemde sadece Ermeniler Müslüman olmayarak kendi dini inançlarını devam ettirmişlerdir. Kulp’ta Şeyh Ömer-i Duderî’nin yanısıra, 5 km uzaklıkta Şeyh Ali, Özbek Köyünde Şeyh Ebubekir, Karpuzlu Köyünde Şeyh Mahmud gibi zatların türbeleri bulunmakta olup bunlar Kulp ve etrafının maneviyat kandilleridirler. Hicri 1230 tarihlerinde Kulp’un Bab-ı Canıka köyünde dünyaya gelen Şeyh Ömer’in soyu, Yusuf’un, o da Molla Feyat’ın, o da Molla Resul’un, o da Molla Ömer’in, Molla Ömer Şeyh Muhammed Cımşaî’nin oğlu olup neseb itibariyle Şemdin Ağayê Arab vasıtasıyla peygamber Efendimiz’in amcası Hazret-i Abbas’a ulaştıkları söylenir. Bu aile Hazret-i Ali (r.a) zamanında önce Siird’in Tillo kasabasına gelir. Oradan bir kısmı Pervari’nin bir köyüne giderken, bir kısmı da önce Şemdinli’ye, ardından Kozluk’a gelir. Diğer bir kısmı ise Diyarbakır’ın Silvan ilçesinin Cımşa (Zivertırk) köyüne gelir ve buradan Kulp’un Bab-ı Canıka köyüne geçerler. Bunların nihai durağı ise Kulp’un Duderya Köyü olur. Duderya ismi kimilerine göre köydeki iki kapılı (du deri) mağaradan gelirken, bazıları ise ismin, bu bölgenin hem Kadiri hem de Nakşibendî tarikatının sancaktarlığını yaptığından ileri geldiğini ve “İki derya” manasında olduğunu söyler. Anlatıldığına göre Şemdin Ağa Batman’ın Kozluk (Hezzo) ilçesinde yaşamakta olan bir zat olup, avcılığıyla bilinir ve avcılığa da yalnız Cuma günleri çıkarmış. Diğer günlerde devamlı camide ibadet ve ezkarla meşgul olan bu zat Cuma günleri camide görülmediğinden Cuma kılmadığı gerekçesiyle şikâyet edilir ve yörenin tanınmış müftüleri toplanıp hakkında ölüm kararı verirler. Ölüm kararının icrasından bir müddet evvel Kozluklu (Hezo) biri hacca gider. Orada parasız kalır ve bir müddet üzgün dolaşırken rastladığı bir zat neden üzgün olduğunu sorar. O da parası bittiği için üzgün olduğunu söyler. O zat kendisine nereli olduğunu sorunca Kozluklu olduğunu söyler. Bunun üzerine o zat Şemdin Ağa’yı tanıyıp tanımadığını sorar. Kozluklu zat da tanıdığını söyler. Bunun üzerine o zat Kozluklu’ya Kabe’de beklemesini ve her Cuma Kabe’ye gelen Şemdin Ağa’nın kendisine yardım edebileceğini söyler. Cuma olunca Kozluklu Şemdin Ağa gelir. Kozluklu Hacı yanına gidip derdini anlatır ve Şemdin PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 171 Ağa tarafından ihtiyacı giderilir. Ancak Şemdin Ağa, Kulplu Hacı’dan kendisini Cuma günü Kâbe’de gördüğünü söylememesini tembihler ve hayatı boyunca kimseye anlatmayacağına dair söz alır. Hac sonrası bir gün bu Kulplu Hacı Efendi yaz mevsiminde bahçesinden biraz meyve toplayıp Şemdin Ağa’ya sunmak için yola çıkar. Ancak Şemdin Ağa Kozluk’un en meşhur camisinin önünde şehid edilmiştir. Bunun üzerine o zat durumu oradakilere anlatır. O gün bugündür Şemdin Ağa Kozluk’ta maneviyat öncüsü olarak nam salmış ve halk tarafından günümüze kadar yadedilegelmiştir. Önünde şehid edildiği cami Şemdin Ağa Camisi olarak Kozluk’ta halen meşhurdur. Hatta bu zat halen halk arasında Kozluk’un tartışmasız maneviyat sembolüdür. İşte bu mübarek soydan olan Şeyh Ömer ilk tahsilini Kalıkê Melle Manco adlı zattan alır. Daha sonra Serhad’a giderek tahsilini tamamlar. İlmini bitirdikten sonra tasavvuf ameli için Silvan’ın Bahçe şeyhlerine gider. Bahçe Köyünde şeyhi kendisine Telan’a gitmesini salık verince Telan’a gider. Telan’da iki haftalık süluktan sonra hilafet alır. Mürşidi Şeyh Kasım-ı Telanî’dir. Kadirî halifesi olarak memleketine dönen Şeyh Ömer bir sene boyunca hilafetini izhar etmez. Daha sonra mürşidinin emriyle hilafetini açıklar ve irşada başlar. Şeyh Ömer, meşhur 93 harbine bazı rivayetlere göre bin, bir kısım rivayetlere göre ise altı bin talebe ve müridiyle beraber katılır. Pasin, Hasankale ve Erez nehrine kadar Ruslarla cihad ederek kahramanlıklar sergiler. Bu başarılarından ötürü Osmanlı padişahı II. Abdulhamid tarafından sancak-ı şerif ile taltif edilir. Rivayete göre Şeyh Ömer o savaşta yaralanmış ve hayatı boyunca tazelenen yarası nedeniyle şehid düşmüştür. Yine, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına Hamidiye alay komutanı olarak katılan Şeyh Ömer’in Kulp’tan altı bin askerle savaşa katıldığı ve bunlardan sadece altısının dönebildiği rivayet edilmektedir. Şeyh Ömer bu savaş sonrası Miralay (Albay) rütbesiyle de taltif edilmiştir. Şeyh Ömer’e verilen sancak vefatından sonra oğlu Şeyh Zülküf’e ondan da Şeyh Muhammed Emin Duderî’ye kalır. Dokuz kez evlenen Şeyh Ömer’in 6 erkek, 4 kız olmak üzere toplam 10 çocuğu dünyaya gelir. Erkek çocukları Kadirî halifeliği almış bulunan Zülküf, meşhur Şeyh Muhammed Emin-i Duderya, İbrahim, Şerif, Siracüddin ve çocukken vefat eden Abdülhadi’dir. Çok sayıda halife bırakan Şeyh Ömer’in bilinen halifeleri Erzurumlu Şeyh Mahmud, Kulp’un Şerefki köyünden Şeyh Mahmud ve Mardinli Şeyh Muhammed’tir. Hicri 1311 yılında yetmiş yaşını aşkın iken vefat eden Şeyh Ömer Duderya’daki türbesine gömülür. Türbesi halen yöre halkı arasında maneviyat vesilelerindendir. Şeyh Muhammedê Duderî Şeyh Ömer’in çocuklarından Şeyh Muhammed Emin-i Duderî Kulp ve etrafında Şeyh Muhammedê Duderya namıyla meşhur zatlardandır. Duderya’da dünyaya gelen Şeyh Muhammed bir kısım zatlardan ilim tahsilinde bulunduktan sonra Muşlu Hacı 172 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Tayyib Efendi’den icaze alır. Bundan sonra babası ve kardeşleri gibi Kadirî tarikatının merkezlerinden olan Telan’a giderek amel için müracaat eder. Ancak Telan şeyhleri ağabeyine hilafet verdikleri için kendisini kabul edemeyeceklerini iletirler. Zira onlar bir anda bir aileden iki kişiye hilafet vermemektedirler. Bundan sonra meşhur Nakşibendî şeyhi Şeyh Muhammed Kufrevî’nin yanına giden Şeyh Muhammed, kısa bir zamanda kendisinden hilafet alıp Kulp’a döner. Şeyh Muhammed Düderiye, Şeyh Said Efendi’nin kıyamında ve Dersim hadisesinde sürgün edilen meşayıhtandır. Şeyh Said Hazretlerinin kıyamı hengâmında kendisi Ankara’ya, ailesinin geri kalan fertleri ise Uşak, Burdur, Kütahya ve Bolu’ya sürgün edilmişlerdir. Bu sürgününün ardından Kulp’a gelip 8-9 yıl müftülük yapan Şeyh Muhammed, 1937 yılında tekrar ailesiyle beraber Aydın’a sürgün edilir. 1940-41 yıllarında Aydın’da sürgünde iken vefat eder. Vefatından önce çocuklarına “Birkaç sene sonra serbest kalacaksınız, memlekete giderken cenazemi burada bırakmayın” diye vasiyette bulunan Şeyh Muhammed’in vasiyeti 1947 yılının Haziran ayında yerine getirilir. Cenazesini almak için Aydın valisine başvuran ailesi il valisinden Şeyhin cesedinin 6-7 yıldır öldüğünden çürümüş olduğu cevabını alır. Ancak kendileri ısrar eder. Bunun üzerine mezarı açılır ve kefeninin dahi çürümediği hayretle müşahade edilir. Cenazesi Diyarbakır’ın Rağıbiye camisine getirilerek kılınan cenaze namazının ardından Kulp’un Duderya köyünde babası Şeyh Ömer’in yanına defnedilir. Bir kez evlenen Şeyh Muhammed-i Duderî’nin 5 erkek, 3 kız olmak üzere 8 çocuğu dünyaya gelmiştir. Bizler de hayatları âlemlerin yaratıcısı olan Allah’a iman ve teslimiyetle geçen, imanlarını yaşamada ve halka İslam’ı tebliğ etmede nice eziyet ve baskılara maruz kalan, cihad meydanlarında izzetle İslam bayrağını dalgalandıran bu kudsîleri rahmetle anıyor ve Allah’tan İslam’ın aziz günlerini bizlere göstermesini diliyoruz (42). Şeyh Mahmut Türbesi: Türbe, Diyarbakır ili, Kulp ilçesi Karpuzlu köyündedir. İfade edildiğine göre, Türbede Şeyh Mahmut, Şeyh Mahmut’un babası, Şeyh Ali, Şeyhin oğlu Şeyh Osman torunları Şeyh Abdullah Şeyh Hasan ve Şeyh Mahmut’un gelini IV. Murat’ın kızı Züleyha Hatun yatmaktadır. Hoca Ali isimli bir mimar tarafından yapılan türbenin halen üç kubbesi onarılabilmiştir. Müştemilatında cami, türbe avlusu ve medresenin hücresi bulunmaktadır. Burası çeşitli hastalıklara şifa bulunmak için ziyaret edilir. Ziyaret esnasında Kur’an okutulur Kurban kesilir dua edilir. Ziyaret sebebi Bağdat’dan gelme Seyyid ve evliya bir zat oluşu ile izah edilmektedir. Bakım ve onarımıadına kurulmuş dernek tarafından yapılan türbeyi yılda 3000 civarında halk ziyaret etmektedir (29). Osmanlı İmparatorluğunda Peygamber sülalesinden gelen Seyyid Aileleri’nin geçimi devlet tarafından karşılandığından bu imkandan faydalanmak için Seyyid olmadığı halde kendisini seyyid olarak gösterenler çoğalmış. Bunun üzerine padişah PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 173 4. Murat bir ferman çıkartarak seyyid unvanı olanlan İstanbul’a çağırmıştır. Şeyh Mahmud oğlu Şeyh Mustafa ile beraber İstanbula gitmiş. Bir cuma günü padişah 4. Murat’ın vezirlerinden birinin bulunduğu camide cuma hutbesi vermiş ve Bağdat’ın fethinin Sultan 4. Murat’a nasip olacağını söylemiştir. Vezir hutbede dinlediklerinden padişaha bahsetmiş. Bunun üzerine padişah kendisini saraya davet etmiş ve kendisinin İslami bilgisinden etkilenerek kızı Zeliha Sultanı Şeyh Mahmud’un oğlu Şeyh Mustafa ile evlendirmiştir. Padişah Şeyh Mahmud’a Lice, Hazro ve Kulp civarında sekiz köy bağışlamıştır. Yanlarında yeteri kadar askerle İstanbul’dan çıkan Şeyh Mahmud ve oğlu Mustafa Üsküdar civanna geldiklerinde Şeyh Mustafa ani bir rahatsızlık neticesinde vefat etmiş, cenazesi Üsküdar’da defnedilmiştir. Şeyh Mahmud, gelini Zeliha Sultan’a tekrar babasının yanına dönebileceğini söylemişse de Zeliha Sultan babasının artık Şeyh Mahmud olduğunu söylemiştir. Şeyh Mahmut Karpuzlu Köyü’ne döndükten sonra Zeliha Sultan köydeki camii yaptırmıştır. Zeliha Sultan’ın bir kız çocuğu dünyaya gelmiş fakat küçük yaşta vefat etmiştir. Şeyh Mahmud’un kardeşi Osman’ın Abdullah ve Hasan isimlerinde 2 oğlu olmuş. Hasan’ın erkek çocuğu olmamıştır. Abdullah’ın Şeyhi adında bir erkek çocuğu olmuş ve şeyhlik bunun ile son bulmuştur. Günümüzde Karpuzlu Köyü’nde bulunan Şeyh Mahmud türbesinde medfun bulunanlar şunlardır: Şeyh Mahmud, Şeyh Abdullah, Şeyh Ali, Şeyh Şeyhi, Şeyh Mahmud’un annesi Meryem Hatun, Şeyh Osman, Zeliha Sultan ve Şeyh Hasan’dır. Çevre halkı tarafından türbeyi ziyaret eden hastaların şifa buldukları söylenmektedir (30). (30) Şeyh Mahmut Türbesi (2) Şeyh Muhammed Türbesi: Ağaçlı beldesinde dini yapı olarak önemli sayılabilecek yerlerden birisi Şeyh Muhammed Türbesi’dir. Eskiden Ağaçlı’da yaşamış dini bir âlim olduğu söylenen şeyhin türbesinin önünden geçerken insanlar fatiha okumakta ve dua etmektedir. Diğer köylerde bulunan türbe ziyaretlerinin aksine Ağaçlı’da türbenin ziyareti için özel bir gün yoktur. Şeyh Umran Türbesi: Karaağaç köyünün güney tepesinde bulunan Şeyh Umran Türbesi çevre köylerde de bilinen önemli bir dini yapıdır. Köy halkı her yıl 174 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR geleneksel olarak 17 Mart tarihinde türbeyi topluca ziyaret ederek Kuran-ı Kerim okutmakta ve dua etmektedir. Şeyh Muhammed Sahabi Türbesi: Kayahan köyünde yer almaktadır. Köylülerin dediğine göre bu zat Sahabi neslinden olup zamanında burada yapılan savaşlarda şehit düşmüştür. Köy ahalisi tarafından buraya Perşembe ve Cuma günleri rutin ziyaretler yapılarak dua edilmektedir. Hayro Türbesi: Kurudere köyünün güneyindeki tepede yer alan Hayro Türbesi önemli dini yapılardan biridir. Adını hayırsever ve dini bütün bir kişilik olduğu söylenen Hayro’dan almaktadır. Zaten yerel dilde “Hayro” sözcüğünün Türkçe karşılığı “hayır”, “hayır yapan” anlamına gelmektedir. Hacı Ömer Türbesi: Narlıca köyünün doğusunda yer alan Hacı Ömer Türbesi önemli dini merkezlerden biridir. Türbenin geçmişi ve hakkında herhangi bir şey bilinmemektedir. Perşembe ve Cuma günleri ziyaret edilen türbede Yasin-i Şerif okutulmakta ve dua edilmektedir. Ziyareta Kuri Silivan (Molla Sadık Türbesi): Bu yatır Perşembe ve Cuma akşamları ziyaret edilerek Yasin-i Şerif okunmakta ve dua edilmektedir. Köyde bulunan bir diğer dini çekim merkezi de Molla Sadık Türbesi’dir. Molla Sadık’ın, köyün sakini olup birçok talebe ve âlim yetiştiren önemli bir zat olduğu söylenmektedir. Buraya da rutin olarak Perşembe akşamları ve Cuma günleri ziyaretler yapılarak dua edilmektedir. Şeyh Süleyman Türbesi: Çağlayan köyü Derecik mezrasında bulunan Şeyh Süleyman Türbesi köyün önemli dini çekim merkezlerinden biridir. Köy yaşlılarından aldığımız bilgilere göre Şeyh Süleyman Mekke’den iki kız kardeşi ile Çağlayan’a bağlı Derecik mezrasına gelmiş ve burada şehit düşmüştür. Köy sakinleri Perşembe ve Cuma akşamları türbeyi ziyaret ederek dua etmektedir. Şeyh Muhammed Sahabi Türbesi: Kayahan köyünde yer almakatdır. Köylülerin dediğine göre bu zat Sahabi neslinden olup zamanında burada yapılan savaşlarda şehit düşmüştür. Köy ahalisi tarafından buraya Perşembe ve Cuma günleri rutin ziyaretler yapılarak dua edilmektedir Şeyh Ebubekir Türbesi: Özbek köyünün güneyinde yer almıraktad Şeyh Ebubekir Türbesi yörenin en önemli dini çekim merkezlerinden biridir. Köy sakinleri ve çevre yerlerden gelen ziyaretçiler türbeye giderek kurban kesmekte, Yasin-i Şerif okutmakta ve dua etmektedir. Çok büyük bir dini âlim olduğu söylenen Şeyh Ebubekir hakkında onlarca menkibe bulunmaktadır. Ancak kişiliği ve yaşamı hakkında herhangi bir tarihi bilgiye rastlanmamıştır (43). Tek kubbeli olan türbeyi 1700 yılında torunları yaptırmıştır. Bir evliya olduğu inancı ile ziyaret edilir. Kur’an-ı Kerim okunur dua edilir. Bakımını halkın yaptığı türbeyi yılda 6000 kişi ziyaret etmektedir (29). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 175 Şeyh Şıvan Türbesi: Güleç köyünün güneyinde yer alan Şeyh Şıvan Türbesi dini çekim merkezlerinden biridir. Eski bir evliya olduğu söylenen Şeyh Şıvan’nın türbesi köy sakinleri tarafından Perşembe ve Cuma günleri öğleden sonraları ziyaret edilerek Yasin-i Şerif okutulmakta ve dua edilmektedir. Molla Hüseyin Türbesi: Barın Köyünün doğusundaki mezarlıkta bulunan Molla Hüseyin Türbesi önemli dini çekim merkezlerinden biridir. Değerli bir âlim olduğuna inanılan Molla Hüseyin’in kabri önemli günlerde ziyaret edilerek ruhuna fatiha ve dua okutulmaktadır. Şeyh Ahmed-i Türbesi: Ünal Köyünde birçok dini türbe bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Şeyh Ahmed-i Türbesi’dir. Çarşamba günleri ziyaret edilen türbeye gidenler burada ettikleri dualar sayesinde romatizma hastalıklarının iyileşeceğine inanırlar. Şeyh Ali Türbesi: Karabulak Köyünün batısında yer almaktadır. Sözlü kaynaklardan aldığımız bilgilere göre Şeyh Ali, Osmanlı-Rus Harbinde buraya gelerek savaşmış ve şehit düşmüştür. Şeyh Ali’nin dini nüfuzu Kulpla sınırlı kalmamaktadır (43). Şeyh Ömer Efendi Türbesi: Türbe, Diyarbakır ili, kulp ilçesinin Konuklu köyündedir. Türbede şeyh ve oğlu şeyh Zülkif yatmaktadır. Türbe Şeyh Zülkif tarafından H.1300 yılında yapılmıştır. Müştemilatı olmayan türbe tek kubbeli ve altı köşelidir. Vali bir zat olduğu için ziyaretine gidilen türbede Kur’an-ı Kerim okunur dua edilir. Şeyh müridleriyle bu yara ile köyüne dönüp gazi olarak vefat etmiştir. Torunları tarafından bakımı yapılan türbeyi yılda 5000 kadar kişi ziyaret etmektedir. Müridleri ile birlikte savaşa gitmek Anadolu Türk Halk inançlarında bir gelenektir. Şeyhi takip etmek, şeyh ile birlikte dini-milli bayrağın ardında savaşa gitmek Allah için cihat etmenin bir sonucudur. Savaşta yara alıp o yara ile hakka yürüyen Anadolu’da çok sayıda ulu zat vardır (29). Birinci Dünya savaşında Kulp ve şehitlerimiz Kulp’taki Ruslar’a karşı müdafaa: Rusların Diyarbakırı ele geçirmek için üç yol seçeneği vardı a) Bitlis yolu b) Bingöl yolu c) Kulp yolu. En önemlisi Kulp yolu idi. Buradan geçilirse Diyarbakır ele geçmiş demekti. Bu açıdan Ahmet İzzet paşa ve M. Kemal düşmanı kulp boğazına çekmeyi planladı. 8. Fırkamız hazırlanmıştı. 14 yaşından büyüklerin çatışmaya alındığı 7 aşiret Konuklu Şeyh Muhammed Emin komutanlığında savaşa katıldı. Boğazın iki yakasına siperler kazıldı. Ruslar Pomak mevkiine gelince ateş başladı. Ruslar büyük zayiat vererek çekildi.16.000 esir alındı. Kulpta 6500 şehit verdik. Bu noktada buraya bir anıt çok yakışır. M. Kemal üç yerde çadır kurdu: Kulp, Şenyayla ve M. Kemal çeşmesi denen mevkide. M. Kemal paşa ordusunun ikmalini yapmak üzere Kulp-Şenyayla yolunu yaptırdı. 3 ayda Kulp ve köylülerin yardımıyla yol bitti. Erzurum’da Ruslara karşı kazanılan zaferle Aziziye tabyasında şehitlerimize gösterilen anıt ve saygıyı Kulp’ta da bekliyoruz. Rus savaşlarında Kulp bilinmez. Erzurum Aziziye hafızalardadır. Aziziyede Nene hatunlu Erzurumlu karşısında Moskof ordusu, baltalı - tırpanlı, taşlı 176 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alındı. Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi (137) (138). Kulp Şehitliği PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 177 LİCE’DEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ Sine’de Hz. Ebubekir’in Torunlarına ait Türbeler Hz. Ebubekir soyundan olan Abdurrahman ibn-i Kasım Lice kazası Sine köyüne, Hz. Ebubekir soyundan olan Şeyh Muhammed ve Şeyh Pir Hasan ise Lice kazasına gelmişlerdir. Diyarbakır arkeoloji müzesindeki bir belgeye göre eski yerleşim yeri olan Atak’ta Hz. Ebubekir soyundan Sultan Muhammed Han ve Şeyh Rıdvan ailesi yaşamaktaydı (45). Hicri dördüncü yüzyılın ikinci yarısında vefat etmiş olan Hz Ebubekir’in torunlarından Şeyh Rıdvan, B.Abdulbasıt, B.Abdurrahman, B.Ebubekir’in, Şeyh Muhammed B. Rıdvan’ın ve bunların yakınlarının türbe ve mezarları Sine köyünde bulunmaktadır (47). Lice-Hazro arasında, Antaktan sonra ve Lice’nin son köyü Sünni (Oyuklu) köyü bulunmaktadır. 160 haneli bu köyde yaşayanlar Hz. Ebubekir soyundandır, Dışarıya kız alıp verme olmadığı için saf kalmışlardır, Arapça konuşurlar. 1936 yılına ait bir bilgiyi aktarıyoruz. Lice Sini Köyündeki halk Arapça konuşur ve kendilerini hazreti Ebubekir’in ahfadından Şeyh Mehmedin evlatları bilirler. Konuştukları Arapçada çok ayrı bir lehcedir. Atak kalesi üstündeki şüheda mezarlarını yılda bir kere ziyaret ederler(46). Diyarbakır evliyalarına bir örnek Hz. Ebubekir soyundan gelen hicri 3. yüzyılda Lice-Oyuklu köyü ziyaretleridir. Lice Sini Köyü Kabirleri 178 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Lice Sini Köyü Kabirleri Hz. Ebubekir’in Diyarbakırlı torunları Bu hususta Zaman gazetesinin yaptığı röportajı okuyacağız. Sine (Oyuklu) köyü, asırlardır Peygamber Efendimiz’in dostu ve ilk halifesi Hz. Ebubekir’in torunlarına ev sahipliği yapıyor. Zaman gazetesinde yayınlanan haberin metni: Oyuklu köyü, asırlardır Peygamber Efendimiz’in dostu ve ilk halifesi Hz. Ebubekir’in torunlarına ev sahipliği yapıyor. Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı bu köy, aynı zamanda Halid bin Velid’in de otağını kurduğu yerdir. Daha çok terörle gündeme gelen maneviyat yüklü bu vahanın varlığından birçok insan bîhaber olsa da bölge halkı ecdada saygıda kusur etmiyor. Mezopotamya’nın kalbi, medeniyetlerin beşiği Amid, bugünkü ismiyle Diyarbakır 639 yılında İslam’la şereflendi. Şehrin fethinden sonra çok sayıda sahabe burada kaldı. Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Oyuklu (Sini) köyü de Peygamber PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 179 Efendimiz’in (sas) dostu ve halifesi Hz. Ebubekir’in (ra) torunlarına asırlardır ev sahipliği yapıyor. 960 yılında bölgeye göç eden Hz. Ebubekir’in torunu Şeyh Rıdvan Hazretleri’nin nesli hâlâ burada yaşıyor. Oyuklu köyünün mezarlığında Hz. Ebubekir’in torunlarına ait pek çok tarihî mezar taşı var. Kümbet’in duvarlarındaki kitabelerde burada yatan zatların isimleri nakşedilmiş. Yüksek dağların arasına kurulmuş Lice, Diyarbakır’dan sonra fethe devam eden büyük komutan Halid bin Velid’in (ra) otağını kurduğu yeşil ovanın hemen karşısındadır Sarp kayalıklara kurulmuş Oyuklu, bölgedeki adıyla Sinê köyü ise bölgenin tek Arap köyüdür. Anadillerini, kültürlerini koruyan köy halkı, bin yıldır köyün dışına kız vermedikleri gibi dışarıdan da kız almamışlar. Homojen yapıyı korumuşlar. Köyün mezarlığında Şeyh Rıdvan’ın torunlarının kabirleri yan yana duruyor. Bölge halkı tarafından ‘Ziyaret’ olarak adlandırılan bu mezarlığa büyük saygı gösteriliyor. Kabirler, saygıdan dolayı yaz kış yalın ayakla ziyaret ediliyor. Köyün Lice’ye uzaklığı 27 kilometredir. Ancak dağlık olması sebebiyle yol iki saat sürüyor. Atak Çayı geçtikten sonra köyün girişinde mavi gözlü, beyaz tenli bir delikanlıya muhtarın evini soruyoruz. Muhtarı evde bulamayınca babası bizi köy kahvesine gönderiyor. Selam verip oturuyoruz. Meramımızı anlatıyoruz. Minibüs şoförlüğü yapan İsmail Demirbaş, bize çay ikram ediyor. Köyün bin yıllık tarihini anlattyor ama daha detaylı bilgiyi köyün imamı Mustafa Kılıç’tan alacağımızı söylüyor. Hemen bir çocukla haber gönderiyor. Biz çayımızdan son yudumu alırken imam efendi içeri giriyor. Kahvedeki herkes (yaklaşık 50 kişi) ayağa kalkıp selamını alıyor, yer gösteriyor. Radyodan kısık sesle Arapça bir şarkı yükseliyor. Tesbih sesi zaman zaman radyoyu bastırıyor. Onlar Türkçe bilmiyor, biz Arapça, ortak dil Kürtçe Köyün imamı Molla Mustafa Kılıç, Türkçe bilmiyor, biz de Arapça. Ortak dil Kürtçede anlaşıyoruz. Bize köyle ilgili her şeyi anlatacağını söylüyor ancak bir şartı var. Önce ‘ziyaret’e gitmek lazım. Caminin yanından geçerken, “Köy halkı kendi imkanlarıyla yaptı, elhamdülillah dolup taşıyor” diyor. ‘Ziyaret’ adını verdikleri 180 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR yere varıyoruz. Etrafı tel örgüyle çevrilmiş geniş bir mesire alanına benziyor. Alanda tarihi mezar taşları göze çarpıyor. Kümbete doğru ilerlediğimizde bir kompleksle karşılaşıyoruz. Şadırvandan dinlenme yerine, kurban kesim noktasından pişirme yerine kadar her şey düşünülmüş. Kümbete doğru yönelince bizi durduruyor. Ayakkabılarımızı çıkartmamızı istiyor: “Burada yatan zatlara hürmeten kimse ayakkabısıyla kabirlere yaklaşmaz”. Ziyaretçiler köy mezarlığına ayakkabıyla girmiyor; sahabe torunlarına saygıdan... ‘Şecereyi alıp götürdüler’ Buz gibi soğuk taşlara basarak kabirlerin olduğu yere çıkıyoruz. Molla Mustafa’nın uzun ve sesli duasına ziyaretçilerle birlikte ‘amin’ diyoruz. Kümbette, Hz. Ebubekir’in torunları Şeyh Muhammed, Şeyh Abdulaziz, Şeyh Şemdin, Şeyh İsmail ve oğlu Şeyh Rıdvan, Şeyh Ebubekir, Şeyh Ahmet ve kardeşi Şeyh Mahmut’un kabri bulunuyor. Oyuklu’nun yaslandığı ve bir çok mağaranın bulunduğu zirveyi gösteren Kılıç, “Şeyh Muhammed yaz aylarında buraya gidip ibadet ederdi.” diyor. Ve köylerinde yaşayanların tamamının Hazreti Ebûbekir es-Sıddık’ın (ra) soyundan geldiğini anlatıyor. Kılıç, Şeyh Rıdvan ve kardeşlerinin kabirlerinin de köyde olduğunu vurguluyor. Şeyh Rıdvan’ın torunu Şeyh Muhammed’in Oyuklu köyüne, onun kardeşi Şeyh Sultan Muhammet Han’ın da Atak köyüne yerleştiğini dile getiren Kılıç, her iki yerin de yüzyıllar boyunca ilim ve irfan yuvası olduğunu belirtiyor. Soy bağını gösteren şecerelerinin Osmanlı devleti döneminde belli aralıklarla mühürlenip kendilerine teslim edildiğini vurgulayan Molla Mustafa Kılıç, “Ancak 1936 yılında köye süvari birlikleri eşliğinde gelen askeri grup, şecereyi mühürleyeceklerini belirterek alıp götürüyorlar, bir daha vermiyorlar.” diyor. Abdülhamid’in hediyesini boynunda taşıyor Köy halkı akraba olmasına rağmen soyadları farklı. Halk, ‘Sadık’ ve ‘Bekiroğulları’ soyadını istemiş ancak dönemin memurları kafalarına göre soyadları vermiş. Devran Saka, köyün yaşlılarından. Boynunda Osmanlı parası var. Bunu Osmanlı Padişahı Abdülhamid Han’ın köylerine hediye olarak gönderdiğini söylüyor. Saka, halife ve peygamber soyundan gelen ailelere Osmanlı’nın ayrı bir önem verdiğini kaydediyor. Saka, Osmanlı hediyesini çok değerli taşların arasına dizmiş ve boynunda taşıyor. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 181 Bazı araştırmacılar Hz. Ebubekir’in soyu Bağdat ve Diyarbakır’da devam ettiğini söylemektedir. Hicri 350 yıllarına ait çok sayıda Hz. Ebubekir soyundan olan Sine’de mezar ve türbe vardır. Şeyh İsmail Türbesi: Türbe Diyarbakır ilçesi, Lice merkezinde, Eski Lice Karahasan mahallesindedir. Türbede Şeyh İsmail (öl- H. 1057) ve kimlikleri belirsiz üç kişi yatmaktadır. İlk yapılış tarihi ve yapanı bilinmeyen türbe 1975 depreminden sonra tekrar yapılmıştır.. Malını mülkünü Allah yoluna vakfetmiştir. Bakımını halkın yaptığı türbeyi yılda 2-3 bin kişi ziyaret etmektedir (29). Şeyh Pir Hasan/Lice 1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i Kiramdan Hz. Ebu Bekir ahfadından Şeyh Pir Hasan’ın Lice kazasında medfun olduğu belirtilmektedir. Hezan Türbesi/Lice Türbe, Diyarbakır ili, Lice ilçesi. Savat (Hazan) koyündedir. Türbede Şeyh Abdulkadir (1246-1326) babası Molla Abdullah, dedesi Abdurrahim, annesi Asiye, Şeyh M.Selim (1292-1355) babası Şeyh Abdulkadir, dedesi Ş.A. Kadir, annesi Rukiye medfundur. Türbe ailesi tarafından yapılmıştır. Müştemilatında aile mezarlığı bulunan türbenin mimari özelliği yoktur. Şeyh Abdulkadir, Nakşibendi tarikatının halifesi, alim, mürşit bir zat olup çevrede geniş mürid topluluğuna sahiptir. Bakımını ailesinin yaptırmaktadır (2). 182 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Kayacık-Hezan evliyaları: Bunlar Şeyh Seyda Mehmet Selim, Şeyh Seyda Abdülkadir, Şeyh Seyda İsmail Hakkı, Şeyh Mahsum Aydın olup kabirleri Hezandadır. Şeyh Abdülkadir Hezani Mevlana Halid-i Bağdadinin halifesi olan Molla Abdullah Efendinin oğludur. Önceleri Ğavsi Hizani lakabıyla meşhur Seyyid Sibğetullahil Arvasiye bağlı iken, onun vefatından sonra Gavsın halifesi Şeyh Abdurrahmani Tağiye intisab ederek ondan hilafet almıştır. Meşhur bir divanı vardır. Hezanda sırasıyla, Şeyh Selim, Şeyh İsmail Hakkı gibi isimler yetişmiştir. Halen şeyh Celal makamdadır. Medresesi ve divanı vardır. Şeyh Abdülkadir’in bilinen halifeleri şunlardır. Lice müftüsü Muhammed Hadi efendi (seydaye lice), Molla Mustafa Sisi, Şeyh Seyyid, Lice Müftüsü Ahmed el-Hassi (Hoce-i Hase) (34). Hicri 1326’da 70-80 yaşlarında vefat etti (119). Şeyh Selim-İ Hezani Şeyh Abdülkadirin oğludur. Hem ilim hem de tasavvufi amelini Norşinli Şeyh Muhammed Diyaüddin Efendinin yanında tamamlar ve mezun olur. Uzun yıllar Hezanda Nakşi tarikatı üzerine hizmet yürütür (34). Molla Ahmed’é Hasi Türbesi Molla Ahmed Hicri 1283 (Miladi 1862) yılında, Lice’nin Hézan (Kayacık Nahiyesi’nde dünyaya geldi. Hicri 1330 tarihine kadar değişik memuriyetler de bulunan Seyda, Haziran PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 183 1330 (Miladi 1909’da Diyarbekir merkez müderrisliği acemiliğine tayin olur. Temmuz 1331 (Miladi 1910) tarihinde, bu görevinden Lice’nin Hézan Karyesi (Nahiyesi) müderrisliğine nakil yaptırır. Bu vazifeyi bir müddet yaptıktan sonra bu defa boşalan Lice Müftülüğüne tayin edilir. Molla Ahmet ilk Zazaca Mevlüt yazarıdır. Seyda’nın Zazaca yazdığı bu manzum Mevlüt 16 bölümden oluşmaktadır. İlk 14 bölümü Zazaca mevlüt, hemen ardından kısa bir açıklama şeklinde ‘Qala Pey’ (Son söz), vardır. En son iki bölüm ise Arapça’dır. Sonunda ebced hesabı ile 1316 (Miladi 1900 yılı) tarihi düşürülmüştür. Aynı yıl (M.1900) bu mevlüt 400 adet bastırılmıştır. Zengin kafiyelerle biten 756 mısralık bu eser, güzel bir şekilde Bingöl Zaza şivesiyle yazılmıştır. Seyda, 1951 yılında vefat eder. Mezarı Hézan’dadır. Derviş Ali/Lice 1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i Kiramdan Derviş Ali’nin Lice kazasında medfun olduğu belirtilmektedir. Pir İzzeddin/Lice 1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i Kiramdan Pir İzzeddin’in Lice kazasında medfun olduğu belirtilmektedir. Mahmud El-Askerî/Lice 1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i Kiramdan Mahmud el-Askerî’nin Lice kazasında medfun olduğu belirtilmektedir(2). 184 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şeyh Bilal Ziyareti Bağdattan Liceye gelen Şeyh bir meşe ağacının kovuğuna yerleşir. Etrafını saran geyiklerle konuşur. Mezarının etrafında kendiliğinden yeşeren meşeler O konuşmayı sürdürmektedir. Bugün Şeyhin ağacı kutsal sayılır. Meşelerin dallarına asılan küçük beşikler olmayan çocukların duasıdır. (52) (53) SİLVAN İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARETLER Merşi Mun Türbesi İlçenin batısında İlçe emniyet md. karşısındadır düşer. Kendisi büyük bir alimdir. Şeyh Halil Türbesi İlçenin doğusundadır. Şehrin mezarlığı da buradadır. Bu zat şeyh oğullarından biridir. Şeyh Muhammed-i Gırkovi İlçeye bağlı Derik Mukur ile Kazandağı arasında bulunyor. Şeyh Muhammed Türbeleri Burada M.921-960 yıllarında yaşamış olan Şeyh Muhammed ve Hamdanoğulları zamanında yaşayan Şeyh Muhammed olmak üzere iki kişinin mezarı bulunmaktadır. Site-i İbn-i MecnuTürbesi İlçenin kuzeybatısındadır. Şeyh İbrahim Türbesi Bahçe köyünde medfundur. İki asır önce Botan’dan buraya gelmiştir. Köyde torunları vardır. Şeyh Emin Türbesi Bezvan köyünde medfundur.Şeyh Abdullah ve Şeyh Şakir bu zatın torunlarıdır. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 185 Mersi Mun türbesi Mersi Mun türbesi İlçenin batısında şu anda ki İlçe Emniyet Müdürlüğü binasının karşısına düşmektedir. Mersi Mun’la ilgili olarak yaptığımız çeşitli araştırmalarda hakkında her hangi bir bilgiye rastlayanı adık. Ancak büyük bir alim olduğu söylenmektedir. Mesmuni - Mersimun Ziyareti- Silvan - Fot. Nejat Satici Şeyh Muhanımed-i Girkov-i Türbesi Bu önemli zâtın mezarlığı İlçeye bağlı Derik Mukur ile Kazandağı arasında bulunuyor. Bu zat, kendini yabancı hayvanlara adamış bir şeyh olarak tanınmaktadır. Zaten adı üzerinde Gır (Tepe veya dağ anlamında) Kuvi ( evcil olmayan hayvan veya yaban anlamında) Bu zat hep evcil veya evcil olmayan hayvanlarla ilgilenmesiyle tanınır. Her yılın Mart ve Nisan aylarında binlerce insan burayı ziyaret eder ve çeşitli adaklarda bulunurlar Altın arayıcıları korkudan buraya uğramazlar. Bu işe girişenlerin başlarına felaketler gelmiş. Şeyh Muhammmed Türbeleri Silvan kitabelerini, yerinde okuyarak tetkik eden yazar Süleyman Savcı İlçenin batısında Yümnü Üstünlerin evinin alt tarafında bir evin kapısı üzerinde Emir Heyca’nın oğlu Emir Muhammed’in zevcesine ait bir mezar kitabesine rastlıyor. Yazar, bu kitabenin çok güzel kufi bir yazı ile yazıldığım belirtiyor. Bu kitabede Abdullah beni Hamdan’m künyesi Ebül Heyca olduğuna göre, Abdullah’ın Heyca adlı bir oğlu ve Muhammed adında bir de torunu bulunduğu, bunların da Emir veya Vali olarak Hamdanoğulları namına Silvan’da hüküm sürdükleri belli oluyor. Düveli İslamiye adlı eserde Abdullah’ın altı oğlu bulunduğu ve bunlardan bir kaçının adı yazıldığı halde Heyca ile oğlu Muhammed hakkında bilgi verilmemektedir. Diğer araştırmalarda da bunların adına ve yaptıkları vazifelerine dair bir bilgiye rastlanılmamıştır. Bu türbeler halen ziyaretgah olarak kullanılmaktadır. Yazar Süleyman Savcı bu önemli zatların Miladi 921-960 yıllarında vazifede olduklarını açıklıyor. 186 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şeyh İbrahim Türbesi Bu önemli zatın kabri Silvan’a bağlı Bahçe köyünde bulunuyor. Burada bir de kubbesi mevcuttur. Herkes tarafından ziyaret edilmektedir. Bu zatın yaklaşık olarak 2 yüzyıl evvel Botan bölgesinden buraya gelerek yerleşdiği ve aynı yerde vefat etmiş olduğu söylenmektedir. Köyde torunları bulunmaktadır. Şeyh Emin Türbesi Bu zatın türbesi Silvan’a bağlı Çalı ünü (Bezvan) köyünde bulunuyor. Şeyh Abdullah ve Şeyh Şakir bu zatın torunlarıdır. Halk arasında çözümlenmeyen veya bir dava için anlaşamayan kişiler buraya giderek yemin ederler. Yanlış yemin edenlerin başına felaketler gelir. Şeyh Emin türbesine giden kolay kolay yalan konuşamaz, çünkü başına nelerin geleceğini bilir. Bu nedenle bu zatın önemi büyüktür (48). Şeyh Belbelot Ziyareti Mira Şehir Mezarlığının içinde, Karabehlül Bey Camisinin yanında mezarlığa açılan kapının karşısındadır. Mezarın hemen yanında türbeyle bütünleşen yaşlı bir dut ağacı vardır. Ziyaretgah olarak kullanılan türbenin yanında Seyda Mele Kamil’e ait mezar bulunmaktadır. Şeyh Hasan Ziyareti Şeyh Halil Mezarlığının kuzeyinde Azizoğullarına ait mezarlığın yanındadır. Ziyaretgah olarak kullanılır. Site İbn-İ Mecnu Türbesi Halk arasında Kaniya Navin Ziyareti olarak bilinen ziyaret Silvan Bağlar Mahallesindedir. Halk arasında ziyaretgah olarak kullanılmakta olan Mezarın üzerinde 0.50x1 m. ve 0.80x1 m. ebadında iki kitabe ve kırık bir mozaik parçası bulunmaktadır. Kitabelerden solda olanı türbenin kime ait olduğunu göstermekte diğerinin üzerinde ise Ayetül kürsi ve kelimei tevhid bulunmaktadır. Ayrıca ayetlerin devam ettiği kabrin ayak ucunda ve batısında iki kitabe daha bulunmaktadır. Kitabelerin Abbasi veya Şeyhoğulları döneminde yapıldığını belirten yazar Süleyman Savcı kitabenin üst tarafında sekiz büklümlü bir güneş resminin olduğunun açıklıyor. (Y.P.1997)(49). İlçenin kuzey batısında bulunan ve halk arasında ziyaretgah olarak bilinen kabrin üzerindeki iki taştan soldakinde kadar şunlar yazılmaktadır : Besmele, Haza Kabr-ü Sitte İbnet-ü Necm? Rahmet-ü Allah-i Aleyha (Bundan sonrası okunmadı) Keente Sitte Dar... (Bundan sonrası okunmadı) La İlahe İlla Allah-u Vahdehu La Şerike Leh-u ve Emre Muhammeden Abdühu ve Resulühu Sallelahu Aleyhi ve Sellem Kitabenin Abbasi veya Şeyh oğulları devrine ait olduğu tahmin ediliyor. 0,80 X 01 ebadında olan dağdaki ikinci taşta da Ayetülkürsi kelimeleri ve kelimeyi tevhid yazılıdır. Kabrin ayak ucunda ve batısında iki taş daha vardır. Onlarda da aynı ayetin kelimeleri yazılmıştır. Kabrin üstünde bir kırık mozayik parçası bulunmaktadır (48). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 187 Silvan’da Diyarbakır Çıkışında Hastahane Yanında Sadık Beyin Evi Arkasında Şeyh Muhammed Mezarı Bahçe Köyü - Şeyh İbrahim Türbesi Dara Hıznakhiye Ziyareti Silvan - (Foto Nejat Satıcı) 188 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Eski Silvan Müftüsü Mehmet Uyanık Dara Hıznahiye Ziyareti Diyarbakır Silvan yolu üzerindedir. Kimlere ait olduğu belli değildir. Sahabelerin yattığı söylentisi vardır. Taştan yapılan mezarların sağ ve sol tarafında kılıç kabartması bulunmaktadır. Bir kaç mezardan oluşmaktadır. Mezarların yanında asırlık bir meşe ağacı vardır. Ziyaretgah olarak kullanılır. Diyarbakır Valiliği tarafından kümbet şeklinde bir çeşme yapılmıştır (49). Silvan’da Hilun dağında din uğruna şehit olan Şeyh Muhammed-i Hiluninin türbesi sık ziyaret edilen bir mekandır (134). Muaz Bin Cebel Komutanı Türbesi (Sahabe Türbesi) Silvan’ın Kumgölü (Ömerkan) köyündedir. Silvan’ın en çok bilinen ziyaretlerindendir. Birde efsanesi vardır. İslam ordusunun komutanı olan Muaz bin Cebel Silvan’ı fethettikten sonra dönüşte komutanı (oğlu) Murat ovasında pusuya düşürülür. Bu pusuda adı belirlenemeyen ve bekar olan sahabe komutanlarından biri şehit edilir. Şehit sahabenin annesi peygamberimizi rüyasında görür. Peygamberimiz şehit sahabenin annesine üzülmemesini her yıl burada bir hafta boyunca düğün dernek yapılacağını buyurur. Bundan dolayı her yıl mart ayının son haftasında binlerce kişinin katıldığı Murat şenlikleri yapılır. Yöre halkının Ser Hıvde olarak adlandırdığı bu şenlik oldukça coşkulu geçer (49). Silvan’da Murat Şenlikleri (50) Diyarbakır’ın Silvan İlçesine Bağlı Kümgölü Köyü Susamış Mezrasında Yapılan ‘Murat Şenlikleri’ PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 189 Güneydoğu Anadolu Bölgesi il, ilçe ve köylerinden binlerce kişinin katılımıyla üç gün üç gece sürecek olan Murat Şenlikleri sürüyor. Kurulan çadırlarla Murat Ovası adeta bir çadır kent görümüne bürünürken, katılımcılar hem piknik yapma hem de dua etme imkanı buluyor. Şenliklere katılan vatandaşlar her yıl defler eşliğinde zikir yaparak, dua ediyor (50). Şeyh Zeydin Türbesi (51). Muaz Bin Cebel’in Komutanının Kabri Şeyh Saitgül Ziyareti Silvan Silvan’da Hükümdar Türbeleri Celaleddin Harzemşah Diyarbakır’ın kazası Silvan (Meyyafarakin)’de hayatını kaybeden Celaleddin’in cesedini, olayı haber alan Silvan hükümdarı Melik el-Muzaffer Gazi Silvan’a getirtmiş ve orada defnettirmiştir (124). I. Kılıçarslan Selçuklu hükümdarının da Silvan’da medfun olduğu ifade edilir. I. Kılıçaslan 1107 yılında savaş esnasında ok yağmuru altında Habur suyuna atını salıp karşıya geçmek istedi. Fakat kendisine ve atına ait zırhların ağırlığı ile suda boğuldu. Bir kaç gün sonra kıyıya vuran cesdi tabuta konarak Silvan’a götürüldü. 190 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Atabegi Muhammed kendisine bir türbe yaptırdı. İbül Erzak bu türbeye Kubbet us-Sultan dendiğini ve bu türbeye sonradan bir çok Türk büyüklerinin ve Kılıçaslanın kızı Saide hatunun 1130’da gömüldüğünü yazar. Daha sonraları burası büyüyerek Sultan mahallesi adını almıştır. Bugün ne türbeden ne de Sultan mahallesinden iz kalmıştır (125). Seyfüddevle Seyfüddevle Hamdanilerin Halep kolunun kurucusudur. 22 Haziran 916’da doğmuştur 25.Ocak 967’de ölmüştür. Ömrü Bizansa savaşmakla geçmiştir. Cenazesi Silvan’a götülmüştür. Seydüddevle’nin, I.Kılıcasalan’ın, diğer komutan ve devlet adamlarının türbeleri Hülagu tarafından yıkılmıştır (121). Lübnanlı Prof Adnan Huca’ya göre Karabelülbey camiinde minber ve mihrap arasında Seyfüddevle yatmaktadır. Seydüddevle’nin, I. Kılıcasalan’ın,diğer komutan ve devlet adamlarının türbeleri Hülagu tarafından yıkılmıştır. Seyfüddevle oradaysa tüm hükümdarlar ve ailesinin de orada olması gerekir. Moğol istilasıyla yıkılan kubbetüssultanın bulunduğu mekan bilinçli olarak cami mekanı yapılmış olmalıdır. Nasıl ki Diyarbakır’da Hz. Süleyman camiinin alt katında sahabeler yatıyor, üst ise ibadet mekanıdır. Benzer oluşum bura için de söz konusudur. Silvan ve Kubbetüs-Sultan Silvan tarihte şöhret kazanmış büyük sultanların medfun olduğu yerdir. Ancak Moğol istilasiyle bu mezarlar yok edilmiştir. Bu mezarları ortaya çıkarmak eskiden olduğu gibi ismi üzerinde Sultan kubbesi şeklinde inşa etmek vefa gereğidir. Burada I.Kılıçaslan ve kızı; Seyfüddevle ve tüm ailesi, Necmeddin Alpi, Artuk oğlu İlgazi ve büyük ihtimalle de Celaleddin Harzemşah medfundur. Silvan’da ayrıca Mervanoğullarına ait değişik hükümdarlar da medfundur. Bu mekanın Karabehlülbey cami olması gerekir. Lübnanlı Prof. Dr. Adnan Huca Seyfüddevle’nin mezarının mihrapla minber arasında olduğunu ifade ediyor. Karabehlülbey Cami̇ Mi̇ mber ve Mi̇ hrabı PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 191 Mervani Hükümdarları Mervanoğullarından Bad’ın kardeşi Ebu’l Fevaris de bir savaşta şehit olunca Silvanda şehrin dışına gömülmüş, üzerine kubbe yapılmıştır. Daha sonra burada bir çok kubbe yapılmış ve buraya ‘Ebu’l-Fevaris Kubbeleri’ adı verilmiştir (126). Nasruddevle ahmed: Mervani beyliğinin üçüncü hükümdarıdır. Muhdese caminin yanındaki türbeye gömülmüştür.. Nizameddin Nasr: On gözlü köprüyü yaptırmıştır. Silvan ve Diyarbakır kalelerinin bazı kısımlarını onartmıştır. Nasruddevle’nin yanına gömülmüştür (121). Artuk oğlu İlgazi: Haçlılara karşı teşkil edilen orduya kendi kuvvetleriyle katıldı. Silvan ‘a gelince hastalandı. Öldüğünde 60 yaşında idi. Mardin, Halep ve Silvan’a hakimdi. Cenazesi Mescidül emirde Sultan kubbesinin kuzey tarafına gömüldü. Artukoğlu Necmeddin Alp.MS.1176’da öldü. Cenazesi Kubbetüsssultana gömüldü. Burası dedesi I. Kılıcaslanın türbesidir (121). Bediüzzamanın Hocalarının Kabri Diyarbakır’da Bediüzzaman’ın hocası Şeyh Muhammed Celali ve Silvan ilçesinde kabri Bediüzzaman’a üç ay hocalık yapan Şeyh Muhammed celali Birinci dünya savaşında muhaceretle Diyarbakır Silvan ilçesi Haştder (Otluk) köyüne yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. Torunu Halil Ukenat (43 yaş), Van taraflarından geldiklerini, Celali aşiretinden olduğunu söyledi. Muhammet Celali Kabri 192 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Said Nursi’ye Bediüzzaman Ünvanını Veren Molla Fethullah Efendinin Kabri Zilan Köyünde Molla Fethullah Efendi Diyarbakır Kulp ilçesinden gittiği Kozluk ilçesi Zilan köyünde vefat etmiştir. Türbesi aynı köyde medfun Şeyh Muhammed Zili’nin yanındadır. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz: Arşiv Belgelerinde Bediüzzzaman Said Nursi. Osmanlı Araştırmaları Vakfı. İst.2013.c.1 S.222-223: Mezar Malabadi köprüsünün yakınında Diyarbakır - Batman arasındadır. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 193 KAYNAKLAR 1. Hasan Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı. Ulus Basımevi: 1936 2. Ali Melek - Abdullah Demir, Dini Değerleri İle Diyarbakır, Diyarbakır Müftülüğü Yay., Diyarbakır, 2009. 3. Ö.Tellioğlu (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay. Yıl.: 1869-1905. cilt: 4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul. Acar matb. 1999 4. Maurice Bucaille. Kitab-ı Mukaddes, Kur’an ve Bilim İzmir. 1981. s. 133 5. Heyet, Peygamberler tarihi ansiklopedisi cilt: 1, Hakikat kitabevi, 6. Ahmet Cemil Akıncı Kısas-ı Enbiya. c: 1. 7. Ethem Xemgin: Kürdistan’da Mitoloji ve Dini İnançlar. Doz yay. İst. 2005. s. 1856 8. M. Cengiz Yıldız Eğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun Peygamberler 1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler, Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu. 2010 9. Prof. Dr. Abdurrahman Acar. Diyarbakır’ın Sahabeyle İslamla Tanışması 1.Uluslararası sempozyumu. 2010 Nebiler Sahabiler Azizler, Krallar kenti Diyarbakır 10. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Azimli İlk İslam Fetihleri Bağlamında Diyarbakır’ın Fethine Katılan Sahabilerle İlgili Bazı Mülahazalar. Diyarbakır ve çevresinin Müslümanlaşma süreci. Çizgi ktb. 2011 11. Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Ve Sahabe.1. Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2008 12. Yrd. Doç. Dr. Kenan Yakuboğlu, M. Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır. Diyarbakır valiliği. Dicle Üniversitesi. 2011 13. Mustafa Akif Tütenk. Kara-amid dergisi. Yıl2. Sayı. 4. 1960 14. http://www.kenthaber.com 15. Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır ve Sahabe .1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler, Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu. 2010 16. Değer M, Beysanoğlu: Ş. Diyarbakır’ folklorunda halk hekimliği San matb. Ank.. 1992. s. 70 17. Gülsen Bas, Doç. Dr. Kadir Pektas. Diyarbakır’daki İslam Dönemi Mimarisinde SüslemeVan- Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı 2006 18. Mevlüt Mergen Diyarbekirli Ahmed Mürşidi Nin Pendnamesi Ve M. Sait Mermutlu 04 Eylül 2012, Yeniyurt Gzt. 19. Çiçek, ZA. Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü. Diyarbakır söz yay.2007. 20. M. Şefik Korkusuz. Tezkire-i Meşayihi Amid.Kent yay. İst. 2004. 194 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR 19. Çiçek, ZA. Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü. Diyarbakır söz yay.2007. 20. M. Şefik Korkusuz. Tezkire-i Meşayihi Amid.Kent yay. İst. 2004. 21. ://www.forumalev.net/guneydogu-anadolu-bolgesi/263304-diyarbakirturbeleri.html 22. Metin Sözen. Diyarbakır’da Türk Mimarisi. İst. 1971. s. 187 23. Yahya Erikli. Diyarbakırın Sahebe Fatihleri. Diy. 2004. s. 20,49,59 24. Yrd. Doç. Dr. İrfan Yıldız.. Diyarbakır türbeleri. Diyarbakır Mimarisi. Diyarbakır Valiliği. 2012.. s. 319 25. Prof. Dr. Ejder Okumuş Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde Diyarbakır. e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633 Sayı: VII, Nisan 2012 26. Dr. Murat Özaydın. Diyarbakır Tasavvuf Tarihinde Tarikatlar Abdurrahman Aktepe. Cihan yay. İst. 2009. s. 52 27. http://sudemle3.blogcu.com/3499347 28. http://www.salihekinci.com/pdf/Arabkend.pdf 29. Dr. Yaşar Kalafat Diyarbakır’da Ulu Kabirler: Diyanet İşleri Başkanlığı Arşiv Kayıtlarına Göre/. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004 30. Zeynel Abidin Çiçek. Diyarbakırın fethi ve kültürü.Diyarbakır 2007 31. Prof. Dr. Muhammed Çelik. Diyarbakır’da Sahabe Nesli .1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler, Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu. 2010 32. :30 Mayıs 2009 www.diyarinsesi.org 33. Cihat Güzel Ergani İlçesinde Bulunan Kutsal Mekanlar Her Yönüyle Diyarbakır İlçeleri Editörler Kenan Haspolat Aysel Yılmaz.Uzman matb.İst.2013 34. Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır’ında Nakşibendîlik.2.Nebiler Sahabiler,Azizler,Krallar Kenti Sempozyumu.2011 35. Hadâik-ul-Verdiye; s. 273. http://kitap.mollacami.com/evliyalar/konu3222. htm 36. Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır’ında Nakşibendîlik. 2. Nebiler Sahabiler, Azizler, Krallar Kenti Sempozyumu. 2011 37. Mehmet Latif Demir,Yrd. Doç. Dr. Ali Boran Ortaçağ’dan Günümüze Eğil Ve Hani’deki Mimari Eserler yüksek Lisans Tezi . T.C.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı Van-2007 38. Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır.2002s.36.Kazım Baykal. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17 PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 195 39. Abdülhamid Alkan, M. Ali Abakay Hani Kaymakamlığı. Hani-Taşlar Tanıktır. 2005 40. //www.yesilkoytepecik.com/ 41. İrfan Yıldız Kulp’un Coğrafi Konumu Ve TarihçesiTarım Doğa Çevre Sempozyumu.Diyarbakır. 2011 42. http://www.dogruhabergazetesi.com/masterdeneme.aspx?id=1956& haberid=123 43. Vefa Akdoğan. Danişman prof. Dr. Abdullah Topçuoğlu Güneydoğu’da Sosyal Yaşam: Diyarbakır Kulp Ilçesi Örneği. Yüksek Lisans Teziselçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüsosyoloji Ana Bilim Dali Konya 2007 44. Zaman.8-3-2013 Aziz İstegün, İsmail Avcı - Dıyarbakır 45. Taşgın A:Diyarbakır Arkeoloji müzesinde Atak tarihine ait bir belge. 1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004.Diyarbakır. s: 408 46. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı. Ulus Basımevi.1936. c. III. s. 358 47. Prof. Abdurraman Acar. Dünden Bugüne Atak kalesi Lice Sempoyumu. Artuklu ün yay .. Mardin. 2012 48. Yaşar Parlak. Silvan.Ank.1997 s.139 49. Nejat Satıcı. Silvan’ın Tarihi ve Turistik Mekanları. Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu. Diyarbakır. 2011. c. 2 50. www.diyarinsesi.org.27-4-2013 51. 25 Eylül 2012 www.diyarinsesi.org 52. Diyarbakır İl Yıllığı-1967. s. XIX. 53. Bejan Matur. Doğunun Kapısı Diyarbakır.DKSV yay. İst. 2009. s. 240 54. Yrd. Doç. Dr. M.Salih Erpolat: Dünden Bugüne Erganideki ziyaret yerleri. Uluslararası Türk Dünyası İnanç merkezler, Kongresi. Türksev yay. Ank. 2004. s. 515 55. M.Ali Abakay.http://www.edebiyatdostlari.com/sehir-gezi-yazilari/914sultan-suca-turbesi.html 56. İrfan Yıldız. Eğil.Diyarbakır valiliği-D.Ü.yay2012.s.59,71 57. Rahmi Hüseyin Ünal.Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam Anıtları Üzerine Bir İnceleme. Atatürk Ün Basımevi.Erzurum.1975 58. Bayram Altan:Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84 59. İrfan Yıldız. Diyarbakır Türbeleri. Diyarbakır Mimarisi. D.Ü. valilik yay. 2012. 60. Prof. Dr. M. Mehdi İlhan: Diyarbakırın Türbe,yatır ve Mezarlıkları. İslam Dünyasında Mezarlıklar ve DEFİN Gelenekler. TTK.. Ankara.1996. s. 179 61. Nusret Aydın, Diyarbakır-Eğil Hükümdarları Tarihi, s, 88,89. 196 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR s. 180 62. Bünyamin Ateş. Peygamberler Tarihi.YeniAsya yay. İst. 2002. s. 339,336 63. Prof. Dr. Nurettin Uzunoğlu. Peygamberler Tarihi.Zembil yay. İst. 2005. 64. http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav 65. Rifat N.Bali: Diyarbakır YahudileriDiyarbakır Müze Şehir. s: 368 66. Akıncı AC.: Peygamberler tarihi. 6/522,416,147 67. Korkusuz Ş: Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. 2003. s: 151,23 68. 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan 69. Akıncı AC.: Peygamberler tarihi. 6/522,416,147 70. Türkiye Diyanet Vakfı. İslam Ansiklopedisi. İst. 1993. 8/481 71. Bayram Altan: Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri. İstanbul. 1996. s: 84 72. Mehmet Azimli.İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam kaynaklarına göre Nusaybin’in fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim Özcoşar (ed). İst. 2007. s. 157 73. www.malatya.gov.tr 74. Celal Çayır. Manevi Bir Değer Olarak Hz. Süleyman Ve Haziresi 2. Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2011 75. Zeynel Abidin Çiçek, Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü, Diyarbakır, 2007. s. 21 76. Ahmet Demir: İslamın Anadoluya Gelişi. 2004s: 109 77. Cuma Karan:Diyar- bekr ve Müslümanlarca Fethi.Yüksek Lisans tezi. 2003. Diyarbakır. s: 84 78. Zeki Dilek.Lice.Diyarbakır. 2002 s. 36 79. www.Kenthaber.com 80. Vakidi: Tarihu Fütuhul’Cezire ve ‘l Habur ve Diyarbekir ve’l Irak. Thk: Abdülaziz Fayyad, Herfuş, Daru’l-Beşair, Dimaşk.1417&1996 s. 197 81. Prof. Dr. Abdurrahman Acar. Dünden bugüne Atak kalesi Dünden bugüne Lice Sempozyumu. 2008. s. 17,32 82. Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy kaymakamlık yayını.. 2008. s. 27 83. 2000’e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği.1995. s. 394 84. www.kulpmerkezilkogretimokulu Âdem Karakuş ve Erkan Göngörmüş’. Kulp. 2001. yüksek lisans tezi. Dicle Ün. Eğitim Fak. 85. Dilek Z. Lice. Diyarbakır. 2002 s. 36 86. Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi. 20 Haziran 1939. cilt II, sayfa 17 87. Beysanoğlu Ş. Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi. Diyarbakır Müze Şehir. YKY yay. İst. 1999. s. 50 PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 197 88. http://terkanlilardernegi.com/ 89. www.vikipedi.org 90. Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik 2012. s. 49 91. Osman İçli – İlkha 03 Ağustos 2012 92. M. S. Erpolat. Dünden Bugüne Ergani’deki Ziyaret Yerleri. Uluslararası Türk Dünyası İnanç Merkezler Kongresi. Ankara. Türksev yay. 2004. s: 517,528 93. Müslüm Üzülmez. Çayöünden Erganiye Uzun Bir Yürüyüş. İst. 2005. s. 74, 268 94. www.kenthaber.com 95. http://www.gezikitap.com/ 96. Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt, Sf. 271 97. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını 98. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst. 2003. s. 255 ‘ 99. Hayri Yoldaş. Celal Güzelses. Diyarbakır. 2005. s. 6 100. M. Değer, Beysanoğlu Ş. Diyarbakır’ folklorunda halk hekimliği San matb.Ank.. 1992. s. 70 01. Yılmaz N. Z. XVII. Yüzyılda Diyarbakır’da Nakşibendiyye Osmanlı Araştırmaları Vakfı. 102. Beysanaoğlu Ş: Diyarbakır’da gömülü meşhur adamlar. Neyir matb. Ankara. 1985. s. 9,10,95,101 103. Beysanoğlu Ş. Diyarbakırlı Fikir ve sanat adamları. San matb. Ankara. 1967. 2/s. 190 104. Parlatır İ.. Süleyman Nazif. Müze Şehir. YKY yay. İst. 1999. s. 313 105. Ahmet Taşğın Tez Danışmanı Prof. Dr. Münir Koştaş Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ve Din Bilimleri (Din Sosyolojisi) Anabilim Dalı Diyarbakır Ve Çevresindeki Türkmen Alevilerinde Dini Hayat Doktora Tezi Ankara-2003 106. Yrd. Doç. Drİrfan Yıldız. Diyarbakır türbeleri. Diyarbakır Mimarisi. Diyarbakır Valiliği. 2012.. s. 319 107. Dr. Emrullah Güney. Diyarbakır ve yöresinde Doğa-Kültür Turizmi. Diyarbakır. 1991. s.. 45 108. Eroğlu M.Ş. Arabkendi. Kent yay. İst. 2004. s: 30 109. Bünyamin Erul. İlk Hadis Belgesi Hemmam’ın sahifesi. Diyanet Vakfı Yay. Ank. 2009. s. 259 198 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR 110. Abdurrahman Acar: Vakidi’ye Göre Amid Şehrinin Fethi. D.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi. c 1999. cilt: 1, s: 199 111. Beysanoğlu, Şevket. Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır”, Cilt-1 s:155-156 112. Resul Çoban D.Ünv. İlahiyat Fak. Diyarbakır / 2004 HZ. SÜLEYMAN CAMİİ(Lisans Tezi 113. Yrd Doç. Dr. Ahmet Akgüç, Diyarbakır Cami Hazirelerinde Ulular ve Paşalar, Birinci Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti, Diyarbakır Sempozyumu, 2009. 114. Prof. Dr. M. Mehdi İlhan, Diyarbakır’ın Türbe, Yatır ve Mezarlıkları, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekler, TTK., Ankara, 1996, s.179. 115. Abdülgani Fahri Bulduk, Diyarbakır Valileri, yayına hazırlayanlar: Eyyüp Tanriverdi. Ahmet Taşğın. Medrese yay. Ankara, 2007. 116. Yaşar Parlak. Silvan.Ank.1997. 117. Demir A. İslamın Anadoluya gelişi. Kent yay.2.baskı. İst. 2008 s.114,109 118. Satıcı N. Silvan.Diyarbakır’da tarım Doğa ve Çevre sempozyumu.1-3 Haziran 2010 119. M Şefik Korkusuz: Diyarbekir Velileri.I-II.Kent yay. İst. 2004. s.178 120. Diyarbakır İl Yıllığı-1967. s. 275 121. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Adamlar. Neyir matb.Ank.1985. 122. İbrahim Sarı: Şehrimiz Diyarbakır. Büyükşehir belediye yay. 1999. s. 123 123. Diyarbakır İl Yıllığı 1967. Diyarbakır valiliği. s.193 124. Sadıkov Hasanbala: Gence’den Amid’e: Harezmşah Celaleddin’in ölüm yolu.1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004. Diyarbakır. s: 123. 125. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakırım.1986. II/246 126. Abdurrahim Tufantöz. Ortaçağda Diyarbekir Aça yayAnk. 2005. s.1.65 127. Şevket Beysanoğlu Diyarbakır Tarihi. II/453 128. Yrd. Doç Dr. Kenan Ziya Taş, Cenk Yolcu: Ergani Tarihi ve Tarihi Eserleri. D.Ü. Eğitim Fak. Mezuniyet tez. Diyarbakır. s. 1995. s. 8 129. Yrd. Doç. Dr. Fatma Meral Halifeoğlu, Diyarbakır Suriçi’nde Yer Alan Mescitler 1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Sempozyumu. 130. Prof. Dr. M.Mehdi İlhan, Diyarbakır’ın Türbe, Yatır ve Mezarlıkları, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekler, TTK., Ankara, 1996, s.179. 131. Hür Mahmut Yücer: Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl). İnsan yay. İst. 2004 PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 199 132. Muhsine Helimoğlu Yavuz. Diyarbakır efsaneleri. Çağ yay. İst. s. 273 133. Bayram Altan: Türkiyede dini ziyaret yerleri. 1996. s: 222,224 134. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakır Folklorunda Geleneler-Görenekler-Adet ve İnanmalar. San matb. Ank. 1995. s 28 135. Zeynel Abidin Çiçek: Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü.. 2007. s.12) 136. Şerafettin Güneli: Ergani. 1966. s:17). (Enver Atılgan, Y Hekimoğlu Ergai. Ank.1967 137. Sarısu. A. Mustafa Kemal paşa Kulpta. Kara Amid dergisi. Atatürk Yılında Diyarbakır. s.52, 54 138. Beysanoğlu Ş. : M. kemal Atatürk’ün Diyarbakır’daki Kafkas cephesi Komutanlığı. Atatürk Araştırma merkezi dergisi.c.II.Mart 1986. sayı. 5 s. 496 139. Mehmet Ali Abakay. Çınar, Bismil, Dicle İlçesi Tarihî Eserler Envanterine Bakış Denemesi Diyarbakır’da Tarım Çevre Ve Doğa Sempozyumu. 2011 140. Av. Neymetullah Gündüz G. Seyyit Cengiz. Eğil (Antik bir kent) http:// www.zazaki.net/file/egil.pdf 141. Murat Özaydın Diyarbakır’da Nakşibendilik. 2. Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler, Krallar Kenti Diyarbakır sempozyumu. 2011 142. İrfan ve Nurhak Ensarioğlu. Medineden Şehmalana. Şeyh Musa Türbesi. Mega ofset matba 143. http://tr.wikipedia.org/ 200 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR HZ. NUH VE ERGANİ İLÇE İLİŞKİSİ Kenan Haspolat* Hz. Nuh’un kabri Cizre’dedir. Ancak Nuh’un gemisinin ise Cudi Dağında olduğunu biliyoruz. Cizre yakınlarında Cudi Dağı olmakla beraber Cudi Dağının yeri hakkında çok farklı söylemler vardır. Suudi Arabistan, Musul, Şanlıurfa, Amid, Kuzey Mezopotamya gibi. Konu Amid olunca Diyarbakır’daki Cudi dağı nerededir? sorusu akla geliyor. Hz. Nuh Ve Mezarı (Cizre) Eğil baraj havzasında sudan yaklaşık 200 m. yukarıdaki mağaralar Nuh tufanı sonra su erozyonuyla oluşan mağaralardır. Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden konuyla ilgili uzman, Doç. Dr. Fuat Toprak’a bu mağaraların ne olduğu sordum. Su erozyonu sonrası olabileceğini ifade etti. Sümer topraklarında tıkanma olunca su membaına doğru geriye dönüş yapacak ve suyun seviyesi yükselecektir. Yükselen su da erozyon yaparak mağara oluşumuna neden olacaktır. Gemi de haliyle Sümer topraklarından geriye doğru gelerek suyun doğuş kaynağı olan Birkleyn mağaraları ve Kralkızı mağaralarına doğru gelecek ve orada bir mekan da kalacaktır. Eğil baraj havzası Hz. Nuh’un gemisinin geçtiği güzergâhtadır. Baraj gölündeki mağaralar su seviyesinden yaklaşık 200 metre yukarıdadır. Bu mağaralar su erozyonuyla oluşmuştur. Yani çok önceleri Dicle Nehri seviyesi bu düzeye ulaşmıştır. Dicle’nin çıkış kaynağı Maden çayı ve Bırkleyn mağaralarıdır. Maden’den gelen kol Eğil önünden geçer, Bırkleyn’den gelen kol da akarak Dicle barajı önüne gelir, burada iki kol birleşir. Sümer topraklarından tufan nedeniyle gelen su, geri istikamete Dicle’nin çıkış kaynağına kadar dayanır. Dolayısıyla Eğil * Prof. Dr. Kenan Haspolat PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 201 ilçesi önünde ve Bırkleyn kolu önünde su erozyonu yaparak mağara oluşturur. Nuh’ungemisi de muhtemelen su akıntısı nedeniyle geriye doğru sürüklenerek Dicle’nin çıkış kaynağına doğru gelir. Bu bölge Ergani-Dicle-Lice arası bölgedir. Yani Cudi dağı bu bölgede olabilir. Cudi dağıyla ilgili mekân söylemleri olarak a) Amid b) Şanlıurfa c) Cizre d) Musul e) Suudi Arabistan’dır. Bu durumda, Roma tarihine, İncile, İslami kaynaklara bakarak Cudi’nin yerini arayalım. Sonuç olarak baktığımızda Cudi’nin Amid’de olduğu ağır basıyor. Amid olarak da kanaatimce Dicle-Lice arasındaki dağlardır. Amerikan ve İngiliz arkeologlardan kurulu, başlarında Sir Charles Leonard Woolley’in bulunduğu bir araştırma ekibi, 1923 yılından başlayarak, kazı mevsimlerinde 6 yıl müddetle kazıyla Sümer topraklarında tufanın izini buldu. Gılgamış destanında da tufan anlatılmaktadır. Yani arkeoloji ile mitoloji aynı noktada buluşuyor. Tufanı anlatan XI. tablete bakalım: Tufan başlıyor, altı gün yedi gece sürüyor. Yedinci gün gemiden çıkarak Tanrılara kurban sunuyor (1). Tufan Öyküsünün Anlatıldığı Akad Kil Tableti Tufanın başlangıcı Sümer’de, gemi ise Dicle İlçesi-Lice İlçesi arasındadır? İslami kaynaklar gemi Cudi’de durdu der. Ancak Cudi nerede? Bu hususta çok söylem var. Şimdi Cudi’yi arayalım Nuh tufanı sonrası Diyarbakır Cudi Dağının ‘Amid yöresinde bir dağ ‘olduğunu ‘İbnül Cevzi Zadü’l–Mesir, IV,112; Beyzavi, Envar, III,237’ isimli eserler vurgulamaktadır. Elmalı tefisiri de aynı hususun altını çizer, Elmalı Tefsiri: c:4. Hud süresi ‘44-47- Derken aralarına dalga giriverdi, bunun üzerine o da boğulanlardan oluverdi. Ve denildi. Ey yer, suyunu yut! Ey gök, sen de kes artık! Bu emirlerin ifade ettiği heybeti ve kudreti tasavvur etmeli. Yere, göğe böyle emir veren ve onlara hükmeden ilâhî saltanatın azamet ve büyüklüğünü düşünmeli. Bu kudrete kim karşı durabilir? Sular çekildi ve emir icra edildi. Yani azap emri, azap hükmü yerine getirildi. Boğulacaklar boğuldu, kurtulacaklar kurtuldu. İş bitirildi. Gemi de Cudi üzerine oturdu. Elmalı tefsirinde: Cudi: Engince bir dağdır ki, Musul’da denilmiş, El-Cezire’de, Âmid’de, Şam’da denilmiş. Ebu Hayyan diyor ki, Cezire’de veya Âmid’de denilmesi Musul’a 202 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR yakınlığı dolayısıyladır. Çok eski arap şairlerden İbn Kaysel Rukiyyet ile Ümmeye b. Ebü`s-Salt`ın şiirlerinde geçen Cebeli Cudi’nin artık Arabistan`da değil elCezire`de bulunan dağ olduğu anlaşılmalıdır. Ebu Hayyan, Cudi`nin Cezire`de veya Amid`de bulunduğu yönündeki rivayetleri Musul`a yakınlığına bağlar. Çok eski arap şairlerden Tefsirciler Cudi dağının Cezire’de olduğunu ifade eder. Cezire Kuzey Mezopotamya’dır. Amid (Diyarbakır)’ın da dahil olduğu bu bölge Mezopotamya’nın kuzeyini yansıtır. Amid ismi de spesifik olarak geçer. Literatür olarak Amid diyenler: Ebu Cafer Muhammed b.Cerir et_taberi, Camiul Beyan’an Tevili Ayil Kur’an (Tahkik: Abdullah b. Abdu’l Muhsin et-Türki), XII.424 vd, Kahire. 2001 Zemahşeri, Keşşaf, II,383 İbni Kesir, Tefsir IV,323 Ebu’s Suud, İrşad III,49 Kasımi, Mehasin, IX,344 Konyalı Tefsir, VI,2349 Bilmen Tefsir III,1476 Mevdudi, Tefhim, II,371 (2) Kuzey Mezopotamya (Cezire) diyen kaynaklar: Ebu Cafer İbn Cerir: Cudi dağı Cezirede bir dağdır. Mucahid, Cudi Dağı Cezirede bir dağdır. Diyabakır da Cezire bölgesindedir. Amid ve Cezire isminin doğrudan geçtiği kaynaklar. Elmalı: Cudi engince bir dağ ki, Musul’da, Cezire’de veya Amid’de denilmiştir.. Cudi için günümüzde bazı yazarlar Urfa’da demektedir. Bölgede Cudi ile ilgili bunu başka bir söylem de var: Tektek Dağları, Harran’la Viranşehir ovaları arasında kuzeyden güneye doğru uzanan kıvrım dağlarıdır. Cudi dağı Tektek dağlarının içinde Urfa ve Ceylanpınar arasındadır (3) (4). iddiası mevcuttur. Roma tarihleri ve İncil’e göre Nuh’un gemisi Diyarbakır’dadır. İncilin Süryani versiyonu Pchitta ‘Gemi Cardo Dağı’nın tepesinde durdu der (5) Grek ve Latin kaynakları geminin durduğu yerin Gordyne dağları olduğunu vurgular (6). Strabo’ya göre bu dağlar Diyarbakır-Muş arası dağlardır.(7) (8) Strabon, Gordyaei’ye dahil yerleşmeleri Sareisa, Satalca ve Pinaca şeklinde saymaktadır (9) (10). Bu yerleşim yerleri Ergani civarındadır. Hadrien Bru, Hellenistik dönemde Gordyene’nin üst Dicle bölgesi olduğunu vurgular. (10 Bu bölgeler Ergani ile Dicle ilçesi arası bölgedir. Pliny, Naturalis Historia (Natural History) adlı kitabında. Pliny, Natural History VI. xviii. 46. bölümünde. Dicle nehrinin Gordyaei dağlarından geçtiğini yazmıştır. Yani Nuh’un gemisini Dicle nehri yakınında aramamız yerinde olacaktır. Diyarbakır Gordyaei dağlarının bulunduğu yerdedir. Bu durumda Grek ve Latin kaynaklara göre geminin durduğu yer Lice-Dicle-Ergani dağlarıdır. Elmalı tefsirinde geminin durduğu yer olarak Amid denmesi, ikinci bir seçenek olarak da PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 203 Cezire (Kuzey Mezopotamya) denmesi de bu olayla paralellik arz eder. Bu durumda Cudi a) Diyarbakır-Muş arasında olacak b) Erganiye yakın olacak c) Dicle kenarında olacak Burası Dicle ilçesi-Hani arasındaki bölge midir? Eğil önünden geçen Dicle havzasında, vadi boyunca olan çok sayıda mağara tufanın etkisiyle oluşmuştur. Gemi, Dicle boyunca çıkış kaynağına sürüklenerek bu bölgeye mi geldi? Yani geminin son durağı Ergani-Dicle-Lice dağları mıdır? Eğil baraj gölünde gördüğümüz mağaralar Tufan sonucu oluştu. Gemi de bu bölgeye yakın bir mekâna geldi sonucuna ulaşabiliriz. KAYNAKLAR 1. Muazzez İlmiye Çığ. Giigameş.Kaynak yay.. 2006. İst. s. 83 2. Yrd. Doç. Dr. Nesim Doru (ed), Uluslararası Şırnak ve çevresi Sempozyumu. Bünyamin Açıkalın. Tefsir literatüründe Nuh (AS) kıssası. 2010. s. 38 3. Oymak M: Urfa ve Hz.Eyyub.. Ş. urfa. 2005. s: 73 4. Dr. Faruk Öncel. Yeni bir iddia. 06.08.2010 Diyarbakır söz 5. R.P. Giuseppe Campanile. Kürdistan tarihi. Avesta yay.Diyarbakır. 2009. s. 23 6. Cemşit Bender. Kürt mitolojisi. Berfin yay. İst. 2007. s. 111 7. http://www.bookrags.com/wiki/Corduene 8. W. Minosrky. The Bois DN.Mac Kenzie.. Kürtler. Kürdistan. Doz yay. 2 Baskı.; st. 2004. s. 43 9. Sophene & Corduene Geography Of Strabo, 14. Kitap, s. 161–62, Suriye başlıklı bölüm 10. Hadien Bru. The Historical geography of Midyat and its Environs during classical antiquity. Uluslararası Midyat sempozyumu. (ed. Doç. İ.Özcoşar) Mardin. 2012 HZ. İBRAHİM, ERGANİ VE DİYARBAKIR Peygamber Kabri, Peygamberlerin medfun olduğu mekânlardır. Makamlar ise peygamberin yaşamı süresince bulunduğu ve ilgili olan mekanlardır. Hz. İbrahim kabri Kudüs yakınlarında Hebrondadır. Makamları ise müteaddit olabilir. Örneğin Şanlıurfa’da makamı vardır. Hz. İbrahim’in Diyarbakır bölgesinde de makamları vardır. Potansiyel olarak Çınar ve Ergani ilçeleri ön planda gözükmektedir.Doğum yeri terminolojisi ise daha ayrı bir mekanı gösterir. Hz. İbrahim Ur şehrinde doğmuştur. Ur şehri nerededir? Şat-ül arap’ta Ur şehri var, ancak bu şehir Hz. İbrahim’in doğduğu şehir olmasa gerek. Başka bir Ur şehri olsa gerek. Hz. İbrahim Ur şehrindedir. Doğduğu Ur şehrinin Şatülarapta olmasında mantıksal sıkıntı var. Zira Hz İbrahim Ur Şehrinden Harran’a geliyor, buradan 204 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Filistin’e gidiyor. Eğer doğduğu Ur şehri Şatülarap’taysa neden üçgen şeklinde rota izlensin, neden hipotenüsten yani Şatülarap-Filistin yolu izlenmesin. Bu durumda Ur şehrinin Güneydoğuda olması gerekir. Ancak Hz İbrahim Ur şehrinden, Nemruttan kaçarak Harran’a gittiği için Ur şehrinin Harran’dan çok uzak olması, yani Nemrut’un hemen yakalayabileceği mesafede olmaması gerekir. Şimdi arkeolojik bilgilerimizi gözden geçirelim. İkinci Ur şehri nerede? ‘İ.Ö. 2000’lerde, III. Ur çağında Nuzi ve Mari, daha geç çağda Hitit ve Ugarit metinlerinde Ur-a’nın tüccarlarının Ugarit’e geldiklerinde (Akdeniz kıyılarına yakın bir kent devleti) orada devamlı kalamayacakları, kış mevsiminde kendi şehirleri olan Ur-a’ya gidecekleri yazılıyor. Hz. İbrahim’in Harran’a geldiği kesindir. Ur-a’nın da bu civarda olması gerekir (1) (2). Ancak Nemrut’un yakalayamayacağı mesafede Ur şehri olmalıdır. Ur’a Harran’dan çok uzak güneydoğu Anadolu bölgesindedir. Ugarit ve Ebla metinlerinde güneydoğuda ikinci bir Ura şehrinden bahsedilir. Yani Hz İbrahim Güneydoğuludur. Ura şehrinin Diyarbakır yakınlarında olduğunu anlıyoruz.. Hz. İbrahim’in makamı (veya doğum yeri) olarak Ergani ilçesi de ön plandadır: Bu noktada önce Elazığlıları dinleyelim. Hz. İbrahim’in babası Azer’in mezarının Elazığ’ın Sivrice ilçesi sınırları içerisindeki Hazar Baba Kayak Merkezi’nin üst kısmında, O’nun kız kardeşi olan Hacıhan’ın Türbesi de yine Sivrice ilçesinin Kürk Köyünde bulunuyor. Araştırma esnasında görüşlerine başvurulan Elazığ eski Müftüsü Doç. Dr. Fikret Karaman, Sivrice Belediye Başkanı K. Metin Öztürk, Sivrice Halk Eğitimi Müdürlüğü ve Sivrice Müftülüğü yetkilileri de bu bilgileri doğrulayıcı nitelikte duyumlara sahip olduklarının bilgilerini vererek “Yöre halkı, buradaki mezarın Hz. İbrahim’in babası Azer’e ait olduğuna inanmaktadır.” dediler (3): Efsaneye göre gölün güneyindeki Hazar Baba Dağı, Hz. İbrahim’in babası Âzer’in yaylağıdır. Yaz mevsiminde bu dağda, Âzer’in aşireti ile efsanede adı zikredilmeyen bir başka aşiret arasında çıkan bir kavga sonucu, (Âzer) Hazar Dağı’nın sarp bir tarafına sığınır ve dağdaki bir mağarada şehit olur. Mağaranın içindeki mezarın Azer’e ait olduğuna inanılmaktadır. Âzer ismi zamanla ‘’Hazar” şekline dönüşmüş ve göl adını buradan almıştır. Kaynak: Harput Efsaneleri (Meftune Güler). Azer Baba Sivrice’deyse buradan yaklaşık 40 km ötedeki Ergani ilçesi Hz. İbrahim’in neden mekanı olmasın? İ.Ö. 2400’lerde Sami asıllı I. Sargon, Sümer Kralı Urzababa’ya başkaldırıp kendisini kral yapıyor. Sümer’in şehir beyliklerini birer birer idaresi altın alıyor. Sargon yönetim sınırlarını Kuzey Mezopotamya’ya kadar uzatıyor ve kendisine Sümer ve Akkad’ın Kralı ünvanını veriyor. Sargon’dan sonra kral olan Naramsin Diyarbakır’a kadar geliyor. Sargon’un evlatları, Ay tanrısı için bir Ur şehri kuruyor. Ugarit metinlerinde Ur-ha şahıs olarak bulunuyor (4). Bu açıdan Hz. İbrahim’in hayat hikayesinde geçen Ur veya Ur ha ismi ile Ergani arasında bir paralellik vardır. Hz. İbrahim’in oğlu Medyen’in torunu Amid’in Ergani’ye yakın Diyarbakır’ı PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 205 kurması da kronolojik bir paralellik arzeder. Ergani’nin ismi Urhan’ın, önceleri veya sonraları Urha olma ihtimali de olabilir. Ur bir Hitit ticaret kolonisidir. (4) Büyük Eti İmparatorluğu dağılınca büyüklü küçüklü beyliklere ayrıldı. Ergani bu beyliklerden biridir (5). Halep’in 55 km güneybatısında 1975’de Ebla’da yapılan kazı sonuçlarına Güneydoğu’da ikinci bir Ur şehrinin olduğu söz konusudur. Hz İbrahim’in yaşadığı dönem olarak Akad Hanedanlığı dönemi, Sargon ve torunu Naramsin dönemleri yani MÖ. 2350-2225 olduğu önerilmektedir (1). Sargon’un Ergani’yi (Urhan)’ı aldığını, Kocaköy’de torunu Naramsin’ine ait stelin ise Türkiye’de tek belge olduğunu bilmekteyiz. Sargon Ergani’de bakır madeni işletmiştir.Ergani’de Amidi, Kalhane bölgesi bakır işletmeciliği açısından önemlidir. Akad kralının yaşadığı çağda kuzeyde Ur şehrinin yapılmış olması muhtemeldir. (4) Akadların bölgeye geldiğini ve Ergani (Urhan) kalesinin mazisinin de o tarihlere uzadığını öğreniyoruz (7). Ergani’nin önce Ur sonra Urhan olması muhtemeldir. Hz. İbrahim Ur’dan Harran’a göç etmiştir. Eşyanın tabiatı gereği bir zulümden kaçan kişinin, kaçtığı yere yakın bir yere göç etmemesi yani Harran’la arasındaki mesafenin de 20-25 km. gibi olmaması gerekir. Bu açıdan Harran-Ergani mesafe zulümden kaçan bir peygamber için daha mantıklı bir mesafedir. M.Ö. 2300-2260 tarihleri arasında Akad kralı Naram Sin (Nemrut) Diyarbakır bölgesine saldırarak verimli topraklarıyla bir buğday ambarı halinde bulunan şimdiki Pir Hüseyin köyünü ülkesine kattı. (Pir Hüseyin, Lice’ye giderken Mermer Bucağına bağlı bir köydür. Yeni ismi Alibardak’tır) Pir Hüseyin’de bulunan bu zaferi anlatan Naram-Sin’in kitabeli steli İstanbul Şark eserleri müzesinde No: 1027’dedir (8). Güneydoğu’da Ur şehrini kuran Akad kralı Naramsin’e ait Kocaköy’de Pir Hüseyindeki stel (9) bugün İstanbul Şarkiyat müzesindedir. Pir Hüseyin Köyü ve Naramsin Steli Akad Kralı Naramsin’in Stelinin Bulunduğu Pir Hüseyin Köyü 206 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Naramsin, Nemruttur: “Naram-Sin hükümranlığının bir döneminde, o güne kadar sadece tanrı ayrıcalığı olan bir sıfat benimsemiştir. Kendi yazıtlarında adının önüne ‘ilahi’ işaret koymuş; yani çivi yazısıyla isminin önüne ‘tanrı’ yazdırmıştır. Ona adanan metinlerin dili, daha cüretkâr sayılabilir ve bu metinlerde, köleleri ona, ‘ilahilik’ atfetmekle kalmayıp, ‘Agade tanrısı’ ünvanını vermişlerdir” (11). Antik Çağ Yakın Doğu Arkeoloji uzmanı Hans J. Nissen, bu konuda şunları söylüyor: “Elimizdeki belgelere göre, hiçbir kuşkuya düşmeden kanıtlanabilecek tek nokta, ilk kez Naram-Sin’de gözlenmiş olan kendi kendini ‘tanrı katı’na yüceltmedir. Birçok yazıtta, hükümdarın adının karşısına bir tanrı için kullanılacak belirleyici işaret konulmuştur. Uyrukları, Naram-Sin’den, birçok kutsama ve bağlılık yazıtında ‘Akad’ın tanrısı ‘diye söz ederler” (12). Adıyaman’da ki Nemrud M.Ö.50 - M.S.250 yılında yaşadı. Yani Hz. İbrahim’den 2500 yıl sonra yaşamıştır. Hz. İbrahim devrindeki Nemrut, Naramsin’dir. Naramsin kral unvanının yanında tanrı unvanını da kullanan hükümdar olması bakımında mezopotamya siyasi tarihinde bir ilktir. Naramsin’in tanrısal vasıfları, Naramsin Stelin adlı kabartma eserde (naramsin’in zafer steli) daha da beliginleştirilmiş ve somutlanmıştır (13). Naramsin’in, Nemrut olduğu kabul ediliyor. Hz. İbrahim. İ.Ö.2400 yıllarında yaşamıştır.Adıyaman’da Nemrut dağındaki Nemrut İ.Ö. 50-İ.Ö.250 yılları arasında hüküm sürmüş Kommagane krallığı hükümdarıdır.Yani Hz.İbrahim’den yaklaşık 2400 yıl sonra yaşamıştır.Konumuzu ilgilendiren Nemrut değildir Simak Tepesi’nde, Pir Hüseyin Köyü’ne bakan bir İlk-Orta Tunç Çağı mezarlığı tespit edilmiştir. Bir höyük ile aşağı şehirden oluşan 19 hektarlık Pir Hüseyin, İTÇ III’te de büyük bir yerleşimdir. Burada yapılan kapsamlı bir yüzey araştırmasında, höyüğün çevresinde birkaç yerde su kaynakları bulunmuştur. Çanakçömleklerin çoğu MÖ 3. ve 2. binyıllara aittir. Burası, araştırmada bugüne kadar bulunan 70 yerleşim içinde en büyük olanıdır. Bölgedeki büyük yerleşimlerden biri olması nedeniyle, Pir Hüseyin’de bulunan (14) bir stelin temelinde adı geçen Naramsin Tapınağı’nın da burada olması muhtemeldir. Bu tapınağın anlamı ne olabilir? M.Ö.2400’lerde Sami asıllı I.Sargon, Sümer kralı Urzababa’ya başkaldırıp kendini kral yapıyor. Yerli halk olan Sümerlilerin dostluğunu kazanmak için Ur’da ay tanrısının mabedine başrahibe yapıyor. Sargon’dan sonra kral olan Naramsin Diyarbakır’a kadar geliyor. Sargon’un kızı ile başlayan, Ay tanrısı mabedinin baş rahibeliği, daha sonraki krallar zamanında bir gelenek oluyor. Sargon ve sonra gelen krallar kuzeyde (yani bölgemizde) kendilerini daha güçlü yapmak için Ay tanrısı için bir Ur şehri yapmış veya bir şehri Ur olarak adlandırmışlardır (4). Bu durumda Ur şehrini tapınağın olduğu bölgede aramak mantıklı oluyor. Yani ilimizde Kocaköy’deki Naram-Sin tapınağı, Ur şehrinin olduğu bölgeyi düşündürüyor. Ergani ilçesi Hz. İbrahim’in babasının dini olan aya tapanlara ev sahipliği yapmıştır. Ergani ilçesinde Hilar’da Kaya kabartmalarının yanında bulunan mağaralarda, çok eskiden, Aya tapan Sâbi’ler ve Güneş’e tapan Şemsi’lerin yaşadığı; hatta Hilar isminin de, Ay’a tapanlardan ötürü, Ay’la ilişkilendirilerek, Hilal’dan PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 207 geldiği söylenmektedir. Sümerler Ayı tanrı olarak değerlendirip, Ay’a taparlarmış (15). Naramsinin Kız Kardeşinin Rahibeliğini Yaptığı Ay Tapınağının Örten Höyük (Pir Hüseyin Höyüğü) Ay ve güneş tanrılarına ait resimlerin Ergani (Urhan)’da Hilar’da olduğunu ve yine burada kurban kesme olayının varlığı bizi Hz. İbrahim’e götürüyor. Hilar’da 70 kesik çocuk kafatası o zamanlardan kalma bir kurban ritüelimi ihtimalini güçlü kılmaktadır. Hz İbrahim’in döneminde ay ve yıldıza tapınmanın tezahürü olarak Hilar mağaralarında ay ve yıldız resimleri vardır. Ergani’li araştırmacı yazar Şehmus Aslan, Ergani efsanelerinde Nemrut’un Erganide yaşadığı, Erganilileirin birbirine kızdığında Nemrut dediklerini ifade eder. Aynı yazar Ergani – Maden arası bölgenin Huryen olarak ifade edildiğini belirtmektedir. Yani Ergani ilçesi aynı zamanda bir Huri ülkesidir. Hurri ülkesi ve Hz. İbrahim: Diyarbakır bir Hurri ülkesidir. Aşağıdaki veriler Hz. İbrahim’in Diyarbakır bölgesinde yaşadığını yansıtır. Hitit tabletinden (kaynak: Hitit Mitolojisi-Güngör Karauğuz, alıntılar), daha sonra aynı konudaki Tevrat tan çıkan sonuç: İbrahim Peygamber, Hurri Kökenlidir. Hurri-Mitani Krallığında çok zengin bir tüccardır. İbrahim Peygamber, Tevrat’ın dışında başkaca bir kaynak olan Hurri efsanesi, Appu ve iki oğlu yazıtı bunu doğrulamaktadır. Tevrat’taki hikaye ile Hurri efsanesi birebir aynıdır. Appu ve iki oğlu- hikayesi Hurri kaynaklarında vardır. Hurri kaynaklarında geçen bu hikaye çoktan beri mit şeklinde anlatıla gelen bir yönü vardır. I. Şuppiluliuma işgal ettiği Hurri-Mittani ülkesinde, Mittani kralı ile yaptığı yazılı antlaşmada Şuta isimli şehrin sakinleri değerli eşyalar ile birlikte, Hatti ülkesine getirildiği yazılıdır. Burası Dicle ile Habur arasındaki bölgeye verilen isimdir (16). Bölge Diyarbakır civarıdır. Diyarbakır da bir Hurri-Mitanni ülkesidir. Karacadağ’da Metinan bölgesi Mitanilerin, Hani ilçesinde Hur ve Hurik bölgesi Hurilerin önemli mekanıdır. Diyarbakır İçkalenin de Huriler tarafından yapıldığı ifade edilir. 208 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Hurilerde İbrahim peygamber: Hitit tabletinden (kaynak: Hitit MitolojisiGüngör Karauğuz alıntılar) Appu isimli bir adam yaşardı. O bütün ülkede en zengin adamdı. Onun çok sayıda sığır ve koyunları vardı. Hububatın harmanlıktan sonra yığıldığı gibi gümüş, altın ve lapulazuli taşı yığmıştı. O’ nun hiç bir şeye ihtiyacı yoktu, fakat tek bir şeye ihtiyacı vardı; O’ nun ne erkek çocuğu, ne de kız çocuğu vardı (1 11 5-2). Appu’nun karısı hizmetçilerine sormaya başladı. O daha önce hiç başaramadı. O ‘nun şimdi başarılı olacağını düşünmüyorsunuz öyle değil mi? (I 27-30). Appu bunu işittiğinde, Ona yanıt vermeye başladı. Tanrılar bana zenginlik verdi. Onlar bana sığır ve koyun verdi. Benim tek bir şeyim noksan, ne bir erkek çocuğum, nede kız çocuğum var. Güneş Tanrısı bunu işittiğinde, ona söylemeye başladı: İçki iç, eve git ve karınla yat. Tanrılar, sana bir erkek çocuk verecek (11- 1-9). Appu bunu işittiğinde, eve gitti. Fakat Güneş Tanrısı gökyüzüne döndü. Şimdi Teşup, üç DANNA mesafeden gelen Güneş Tanrısını gördü ve vezirine şöyle söylemeye başladı. Bak kim geliyor? Ülkelerin koyun çobanı Güneş Tanrısı! Ülkede herhangi bir yer mahvolabilir mi? Her hangi bir yerdeki müstahkem şehirler mahvolabilir mi? Her hangi bir yerdeki askerler bozguna uğratılabilir mi? (10- 18) Ey göğün Güneş Tanrısı niçin gelmiyorsun? Tekrar söylemeye başladı. Appu’nun karısı gebe kalmaya başladı. Appu’nun karısı bir erkek çocuk doğurdu. Dadı çocuğu kaldırdı ve Appu’nun dizlerine çocuğu yerleştirdi. Tekrar ikinci defa Appu’nun karısı gebe kalmaya başladı. Onuncu ay geldi ve kadın bir erkek çocuk doğurdu. Dadı çocuğu kaldırdı ve O na İyi ismini koydu. 15 (III17-20) Appu Efsanesi yada Apuri ile ses benzerliğinden yola çıkarak Peygamber Efsanesi, Hurriler arasında sarsılmaz bir dini inanç olarak var olsa gerek ki, Hitit kralı buna atıf yaparak, anlaşmaya bağlı kalmalarını, yoksa tüm halkı kısır bırakmakla korkutuyor. Açıkça kitapta ve tablete göre; Appu ve iki oğlu efsanesi, bir Hitit değil, Hurri Efsanesidir. Yer olarak ta, Dicle ile Habur arası (Şudul-Şuta da) geçmektedir. Hz.İbrahim Soyu ve Diyarbakırlılar: Diyarbakır ahalisi Hz.İbrahim soyundandır. Literatürlere göz atalımızda Diyarbakır şehri adını Hz.İbrahim’in oğlu Medyen’in oğullarından Belenda’nın oğlu Amid’den gelmektedir’. Diyarbakır (Amid) ismi Hz. İbrahim’in torunu Amed b Bülendiden gelir. Hz. İbrahim’in Hacer ve Sara isimli hanımlarının ölümünden sonra evlendiği Katura isimli hanımın oğlu Medyan’ın torunu Amed’in Diyarbakır’ın kurulmasındaki rolü vardır. (el-Bekri: Mu’acem ma İsta’cem min Esmai’l-Bilad vel-Mevazi(Thk.Mustafa es-Sakka), Beyrut,1983.c1/1.s: 93 (Sait Paşa: Mirat-ül İber 1/266) (Yakutül Hamevi: Mücemül Buldan c: 1 Amid maddesi) (17). Medyen kimdir? sorusu için Hz. Hacer ve Sara öldükten sonra Hz.İbrahim Katura ile evlenmiştir. Bundan Yaksan, Zemran, Medyan, Yasbuk, Sulh, Büsr adlı oğulları olmuştur (18). Bu evlatlardan Yaksan’ı Mekke’ye; Madun ve Madyan’ı ise Medyene, diğer evlatlarını ise Horasan’a göndermiştir (19). Yani Diyarbakır’ı (Amid), Medyen’in torunu Amid kurmuştur. Üçüncü hanım Katura’dan gelen Amid’in Diyarbakır kuruluşunda rolünü vurguladık. Bu durum M.Ö. 2000’lerden öncedir. Hz. İbrahim’in Hacer ve Sara’dan evlatlarının Hz. İsmail ve İshak olduğunu biliyoruz. Silvan ilçesinin Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail neslinden Üded oğlu Üd isimli kralın kızı Maya tarafından kurulduğu belirtilmektedir. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 209 (10) M.S. 639’da sahabe ordusunun girişinden sonra Hz. İsmail neslinden Bekir bin Vail’in Diyarbakır’a yerleşerek çoğunluğu teşkil edip şehre Diyarbekir ismini verdiğini gözlüyoruz. Mustafa Celaleddin’in Osmanlıca yazılı Meyyafarakin isimli eserde Diyarbakır’da Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak (AS) neslinden Ersalus oğlu Teymus’un Diyarbakır’da ikameti ve şehrin yeniden inşası belirtilir (10). Sonuç olarak Hz. İbrahim’in üç evladından gelen soyu da Diyarbakır’a yerleşmiştir. Olaya bir de ileri tarihlerden bakalım. Diyarbakır ismi nereden geliyor? Orijinali Diyarbekr’dir. Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail ve onun da oğlu Adnan ve onun da oğlu Rebia ve onun da torunu Bekr bin Vail. Sahabe ordularının Diyarbakır’ı fethinden sonra Dicle kenarında ikamet eden Hz. İbrahim soyundan Bekr bin Vail Diyarbakır’a yerleşir ve çoğunluğu teşkil eder ve şehre de ismini verir. Bu durumda yukarıda belirtilen isimlerin şecerelerine göz atalım: Hz. İbrahim’in soyundan Adnan oğulları iki kola ayrılır: Rebia ve Mudar Rebia>Esed>Efsa>Kasit. Kasit ise Tağlib ve Bekr diye iki evlat veriyor (11). Hz. İbrahim soyu ve Diyarbakır: Daha önce ismi Amid olan Diyarbakır’a İslam’dan önce Tağlip bin Vail ve Bekr bin Vail olmak üzere Arap kabilelerinin bölgeye yerleşmesinden sonra Amid’in adı Diyar-ı Bekr olmuştur. Diyarbakır fethinden önce Bizanslılar ve Sasaniler arasında savaşlar devam edip ve Amida iki güç arasında el değiştirip dururken, Bizans imparatorluğu iyice zayıflamıştı. Sassaniler’de de taht kavgaları vardı. Bu durum, Amida ve çevresinde oluşan bu sınır bölgesinde bir iktidar boşluğu yapmıştı. Zaten büyük çoğunluğu Habur havzasında Tağlip bin Vail ve Dicle kenarında Bekr bin Vail kabilelerine mensup bazı göçebe Araplar Diyarbakır, Silvan, Mardin, Hasankeyf ve Erzen bölgelerine İslam’dan önce yerleşmişlerdi. Bu uygun ortamdan yararlanan Müslüman Araplar, Halife Ömer zamanında, İyaz bin Ganem komutasındaki bir orduyla Amida’yı kuşatmış ve kiliselere dokunulmaması, fakat yenilerinin de yapılmaması hükmünü ihtiva eden bir anlaşmayla şehri fethetmişlerdir. Bundan sonra Bekr kabilesinin göçebe ve yarı göçebe olan muhtelif kollarının, özellikle Şeyban ve Yeşkur kabilelerinin bölgeye yerleşmesi hızlanmıştır. Eskiden beri süregelen Arap göçleriyle iskân edilen El-Cezire, buraya yerleşen Arap kabilelerinin adıyla anılan iki bölgeye ayrılmıştı. Diyar-ı Rebia ve Diyar-ı Mudar. 9. yüzyılda Rebia’dan sayılan Bekr bin Vail kabilesine mensup çeşitli gruplar, yukarı Dicle havzasında yoğunluk kazanmışlar, kırsal kesim dışında şehir ve kasabalara da yerleşmişlerdi. Hatta Bekri Arapları çoğunluğunu teşkil eden Şeybaniler, diğer adıyla Şeyhoğulları, burada otuz yıl süren (869-899) bir emirlik kurmuşlardı. Emirliğin merkezi Amid idi. Silvan ve Mardin de buraya bağlıydı. Bu sebeple Rebia’dan ayrılan bu bölge Bilad u Bekr veya Diyar-ı Bekr adıyla ayrı bir idari birim, ayrı bir vilayet oldu (12). İslam fethi öncesi Hz. İbrahim soyundan Tağlip Habur kenarındaydı, Bekr bin vail sülelesi (Yeşkür ve Şeybanlar) Dicle kenarındaydı (12). Fetih sonra Yeşkür ve Şeyban kabileleri Diyarbakır’a getirdi. Hamdanoğulları zamanında ise Tağlip sülalesi Diyarbakır’a yerleşti, kesafet kazandı, şehirde Arapça konuşulurdu. 973 yılında Tağlip oğulları Diyarbakırlıları sıkıştıran Bizans ordusunu yenerek Diyarbakır’a yardım etmiştir (13). Sonuç olarak Diyarbakır’ın temelini Hz. İbrahim’in soyu oluşturmuştur. 210 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR İsmi de onun evlatlarından Bekr’den gelmektedir. Hz. İbrahim soyundan Bekir ve oğulları Diyarbekr’e, yine Hz. İbrahim soyundan Tağlip oğulları ise Diyarbekr’in ilçesi Silvan’a yerleşmiştir. Ergani ilçesi de muhtemelen Hz.İbrahim’in doğduğu Ur (Urha) kentidir. KAYNAKLAR 1. Muazzez İlmiye Çığ: İbrahim Peygamber.6.Basım. Kaynak Yay. 2006. S. 77 2. Samuel Noah Kramer. Tarih Sümerde Başlar.Kabalcı Yay. İst. 1999. S. 476 3. www.elaziz.net 4. Muazzez İlmiye Çığ.İbrahim Peygamber.Kaynak yay. 6. basımİst. 2006.. s 77. 79 5. http://zanakoc.tripod.com/id15.html 6. Samuel Noah Kramer.Tarih Sümerde başlar.Kabalcı yay. İst. 1999. s. 476 7. Müslüm Üzülmez.Çayönünden Erganiye Uzun bir Yürüyüş. İst. 2005. s. 49 8. Şevket Beysanoğlu.Diyarbakır Tarihi. 2003. I/52 9. Dr.Adil Tekin: Diyarbakır. D.Ü. matb. 1997 10. Doç. Eyüp Ay. Hz. İbrahim kıssasına arkeolojik bir projeksiyon. IV. Kur’an haftası Kur’an sempozyumu.17 Ocak 1998. Ankara. s. 188,194 11. Joan Oates, Babil, çev. Fatma Çizmeli, Arkadaş Yy, Ankara, 2004. 12. Hans J. Nissen, Ana Hatlarıyla Mezopotamya, Çev. Zühre İlkgelen, Arkeoloji Ve Sanat Yy, İstanbul, 2004. 13. http://www.uludagsozluk.com/k/naramsin/ 14. http://cat.une.edu.au/page/diyarbakir%20small%20streams 15. Müslüm Üzülmez. Güneş Ay ve Hilar. Ergani Haber Gazetesi3 Mart 2006, Sayı: 225 16. http://site.mynet.com/mehtun16/alternatif/id3.htm 17. Cuma Karan: Diyar-I bekr ve Müslümanlarca Fethi. Yüksek Lisans tezi. 2003. Diyarbakır. s: 1 18. A. Cemil Akıncı. Peygamberler Tarihi. 2/286 19. Zekeriya Kitapçı. Hz. Peygamberin Hadislerinde Türkler. Yedi Kubbe Yay. 5. Baskı. Konya. 2008. s. 155 PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 211 LİCE İLÇESİ ESHAB-I KEHF MAĞARASI ASHAB-I KEHF KISSASININ GENEL ÇERÇEVESİ Kehf, sözlükte dağdaki mağara anlamına gelir. Arapçada mağara, geniş ise ‘kehf’, dar ve küçük ise ‘ğâr’ diye adlandırılır. Mağara figürü tarih boyunca insanların hayatında çok önemli bir yer tutmuş; bu figür, pek çok düşünce sistemi ve din tarafından kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim ise mağara figürünü hakkın tecelli ettiği bir merkez, vahyin yol bulduğu bir menfez olarak kullanmıştır. Mağara sevgili Peygamberimizin hayatında da çok önemli bir yer tutar. Hıra mağarası, hicret esnasında sığınılan Sevr mağarası, mağara arkadaşlığı ve Allah Resulü’nün bazı hadislerinde ifadesini bulan, söz gelimi üç gencin sığındıkları mağarada sıkışıp kalmaları ve buradan kurtulmak için geçmişte yaptıkları iyilikleri anlatmaları ve mağaranın kapısındaki kayanın açılıvermesi ile ilgili anlatı, hep bu figürün hakikat arayışını temsil eden alegorik (içindeki karakter ve olayların gerçek hayattan bir takım karakterleri ve olayları temsil ettiği) bir unsur olduğunu gösterir. Öte yandan Kehf Sûresinin sonunda Zülkarneyn tarafından, kötülük ve fesatları sebebiyle hapsedilen Ye’cüc ve Me’cüc kavminin zikredilmesi; (Kehf, 18/93-97) iyilik ve imanın bir mağarayı, kurtuluşa açılan bir menfez yaparken, kötülük ve inançsızlığın da insanı haktan uzaklaştırarak taş duvarlar arasına onu hapseden adeta bir hapishane olduğu mütekabiliyet örgüsü içinde ele alınmıştır. Bu anlatım ise olay ve olguları zıtlarıyla anlamaya eğilimli zihinlerin, anlatıyı daha iyi kavramasına zemin hazırlayan icazın bir parçasıdır. İşte mağara halkı, mağara sahipleri anlamına gelen Ashâb-ı Kehf’in iyilik ve imanı da, mağarayı onlar için kurtuluşa açılan bir menfez, hayata hazırlayan bir sığınak ve hakkın tecelli ettiği bir merkez yapmıştır. Ashâb-ı Kehf’in anlatıldığı Kur’ân-ı Kerîmin on sekizinci sûresine de, bu kıssanın önemi dolayısıyla “Kehf” adı verilmiştir. Kehf mağara ve dağların içindeki dehliz demektir.“Rakîm ise ayette sözkonusu edilen mağaraya konulan kitabedir. Bazı bilginlere göre rakîm, mağaraya sığınan gençlerin mensup olduğu- köyün veya kentin adıdır. Rakîm, yüksek dağ ve tepe anlamına da gelmektedir. Bu ayette; Allah’ın, hayret uyandıran delillerinin “Ashab-ı Kehf”ten ibaret olmadığına, sürekli olarak gerçekleştikleri için, sıradan işlenmiş gibi algılanan sayısız olayların da birer ilahi kudret göstergesi olduklarına dikkat çekilmektedir. ( Diyanet Kur’an-ı Kerim Meâli Dip Notu ). Ashâb-ı Kehf, inkârcı ve zalim bir toplumdan kaçıp dağda bir mağaraya sığınan bir grup mümin gençtir. Sûrenin 9-26. âyetlerinde bildirildiğine göre, putperest bir kavmin içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, “Ashâbu’l-Kehf ve’Rakim” yani “mağara ve kitabe halkı” diye de bilinen bir grup genç, bu inançlarını açıkça dile getirip içinde yaşadıkları toplumun şirke bulaşmış inançlarına ve putperestliğe karşı çıkmış, haksız ve adaletsiz uygulamalarını reddetmiş, bundan dolayı da her türlü baskı ve işkenceye maruz kalmış, dinlerini değiştirmek ya da 212 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR taşlanarak öldürülerek cezalandırılmak tercihleriyle baş başa bırakılmışlardır. Böyle bir cezaya çarptırılmak ve baskılara boyun eğerek inançlarını terk etmek istemeyen bu gençler, sonunda bulundukları şehri terk ederek, şehrin yakınlarında bulunan bir mağaraya sığınmışlardı. Ashab-ı Kehf mağarası arkadaşları yıllar sonra uyanmış ve aralarında mağarada ne kadar kaldıklarını tartışmışlardır. Sonunda mağarada “Bir gün, ya da bir günden az” uyuduklarını sanmışlar, içlerinden birini gümüş bir para vererek yiyecek almak üzere şehre göndermişlerdir. Böylece onların durumuna vakıf olanlar Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini anlamış ve mağaranın bulunduğu yere bir mescid yapmışlardır. Konu Kehf Sûresinin ilgili âyetlerinde şunla anlatılıyor: “Yoksa sen, bizim ayetlerimiz içinde (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm’in mi ibrete şayan olduklarını sandın?” (Kehf, 18/9). “Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır”, demişlerdi.” (Kehf, 18/10). “Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyayı) kapattık. (Onları uyuttuk)” (Kehf, 18/11). “Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri gayeyi daha iyi hesap ettiğini bilelim” (Kehf, 18/12). “Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.(Kehf, 18/13). “Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, ondan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik. (Kehf,18/14-15). “(İçlerinden biri şöyle dedi:) “Madem ki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.” (Kehf,18/16). (Ashab-ı Kehf, bu konuşmadan sonra uykuya dalmışlardır. Bundan sonraki âyetler onların uykudaki hallerini tasvir etmektedir). “(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onları keserek sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın.” ( Kehf,18/17). “Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 213 çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve (gördüklerin yüzünden) onlardan için korku ile dolardı” (Kehf,18/18). “Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiç bir kimseye sakın sezdirmesin.” (Kehf,18/19). “Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz” (Kehf,18/20). “Böylece biz, (insanları) onların halinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevi tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların halini daha iyi bilir”, dediler. Duruma hakim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız”, dediler. (Kehf,18/21). “(Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: “Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir”, diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir”, diyecekler. Şöyle de diyecekler: “Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.” De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O halde onlar hakkında (Kur’an’daki) apaçık tartışma (yı aktarmak) dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiç birine bir şey sorma.” (Kehf,18/22). “Hiçbir şey hakkında sakın yarın şunu yapacağım deme!” Ancak, “Allah dilerse yapacağım”, de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır”, de. (Kehf,18/23-24). “Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler.” (Kehf,18/25). “De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek ona aittir. O ne güzel görür, o ne güzel işitir! Onların, ondan başka hiç bir dostu da yoktur. O hükmüne hiç bir kimseyi ortak etmez” (Kehf,18/26) . ASHAB-I KEHF KISSASININ ANALİZİ Kur’an ekseninde Ashab-ı Kehf hadisesine baktığımızda, değerlendirilmesi gereken başlıca hususlar şunlardır: a) Ashab-ı Kehf’in Sayısı Kur’ân-ı Kerîm’in Kehf Sûresinde, Ashâb-ı Kehf’in sayısı hakkındaki tartışmalara yer verilmekte (Kehf, 18/22); köpekleriyle (Kıtmir) beraber dört veya 214 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR altı olduklarına dair yapılan tahminler, “Karanlığa taş atma” olarak nitelendirilmektedir. “Yedi kişiydiler, sekizincisi köpekleri idi” diyenler hakkında ise aynı ifade kullanılmadığı için, bu görüşün gerçeğe daha yakın olduğu düşünülmüşse de, âyet-i kerîmedeki, “De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir…”, ifadesi bu konuda fikir yürütmenin de doğru bir sonuç vermeyeceğini ortaya koymaktadır. Diğer bir âyette de, “Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti”. (Kehf,18/13) buyrulması ise, kıssada asıl vurgulanmak istenen husûsun, onların isimleri, sayıları ve memleketleri değil, bilhassa o sâlih kulların sâhip oldukları nitelikleri, imanları, ihsan duygusu, hakka olan bağlılığı ve Allâh katında kıymetlerini artıran gönül dünyaları olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan bunlara “Yedi uyurlar” denmesi de doğru olmaz. Çünkü sayılarının yedi olduğu konusunda kesin bir delil yoktur. Önemli olan bu kıssanın verdiği derslerdir. b) Ashab-ı Kehf’in Bulunduğu Mekan Kur’an-ı Kerim’de Ashab-ı Kehf kıssasında adı geçen mağaranın ve ülkenin nerede olduğu açıkça bildirilmemiş, sadece özellikleri anlatılmıştır. Eğer bu konuda dinî bir yarar ya da maslahat söz konusu olsaydı şüphesiz Yüce Allah ve Sevgili Peygamberimiz onu bildirirdi. Bu nedenle sadece âyette mağarayla ilgili verilen özelliklere bakarak, Ashab-ı Kehf’in zamanını ve bulunduğu mekanı kesin olarak akılla bilebilmek mümkün değildir. Ayrıca bunu bilmek dini bir gereklilik de değildir. Buna rağmen, Kur’an’da; “(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onları keserek sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler…” (Kehf,18/17) şeklinde mağarayla ilgili verilen özelliklerden yola çıkarak yorumlar yapan ve tahminler yürütenler de olmuştur. Birçok müfessir, Ashab-ı Kehf’in yeri ile ilgili görüş bildirmiştir. Şüphesiz yer tespiti konusunda müfessirlerin yaşadıkları yerlerin ve sahip oldukları birikimlerin etkisi olmuş, her müfessir kendine ulaşan bilgileri aktardıktan sonra kendi yaşadığı yerleri öne çıkarmaya çalışmıştır. Bir çoğu önceki bilgileri tekrarlarken, bazıları, âyetlerdeki bilgiler ışığında muhtemel yerleri tespit etmeye ve iddiaları değerlendirmeye çalışmıştır. Bildirilen yerler arasında; İspanya, Kurtuba, Cezayir, Mısır, Ürdün, Suriye, Afganistan Filistin, Azerbaycan ve Doğu Türkistan’da Ashâb-ı Kehf’e ait olduğu ileri sürülen değişik mağaralar vardır. Anadolu’da ise Efes, Tarsus Afşin ve Lice başta olmak üzere çeşitli yerler zikredilmektedir. Bu tür farklı değerlendirmelerin ise, çeşitli nedenleri olabilir; muhtemeldir ki, tarihi süreç içerisinde her sahih dinin böyle bir fütüvvet /gençlik hareketi, dayanılmaz baskılar ve hicret olmuştur. Ya da böyle bir olayın kahramanlarını herkes sahiplenmek istediğinden Yunus’un kabri gibi birden çok yerde Ashabı Kehf makamları oluşturulmuştur. Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi Ashâb-ı Kehf’in yaşadığı zaman ve mekân hakkında açık bir nas bulunmadığına göre bunu kesin olarak bilebilmek mümkün değildir. Kur’ân-ı Kerim’in takip ettiği metodu gereği, bu ve benzeri kıssalarda, verilmek istenen mesajı ikinci plana itecek ve kıssanın asıl gayesini gölgeleyecek PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 215 ayrıntı türünden bilgilere yer verilmemiştir. Kur’an’da, mağaradakilerin kaç kişi oldukları, ne zaman ve nerede yaşadıkları ve kaç yıl uykuda kaldıkları gibi bilgilerden ziyade, üzerinde düşünülmesi, ibret alınması gereken hususlar ön plana çıkarılmıştır. O halde bu olayın nerede meydana geldiği önemli değildir. Önemli olan bu Kur’anî kıssanın Allah ve ahiret inancını kuvvetlendirmesi ve insanları buna davetidir. Olayın muhtemelen M.S. 250 civarlarında, Romalıların Hz. İsa’ya inanan Müslümanlara karşı dayanılmaz işkenceler uyguladıkları bir zamanda gerçekleştiğini iddia edenler olmuştur. Ashab-I Kehfin Mağarada Kalış Süresi Ashab-ı Kehf’in mağarada kaldıkları süre, Kur’ân-ı Kerîm’de, “Onlar mağaralarında 300 yıl kaldılar, dokuz da ilâve ettiler” (Kehf,18/25) şeklinde belirtilmektedir. 300 yıla 9 ilâvesi, şemsî takvimle belirtilen sürenin kamerî takvime göre ifadesi olmalıdır (6). DİYARBAKIR VE ESHAB-I KEHF Lice’de Ashab-I Kehf Mağarası (Foto. A.yatkın) Lice’de Ashab-I Kehf Mağarası 216 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Diyarbakırda Eshab-ı Kehfle ilgili rivayetler Kur’andaki “Kehf Suresi”nde sözü geçen mağaraların Diyarbakır’ın Dérkam Köyü çevresindeki Rakim Dağı’nda olduğu öne sürülür. Buna ilişkin söylence yöre halkınca şöyle anlatılır: Dakyanus, Kakanus adlı birinin oğludur. Acem hükümdarları Kakanus’u, hükümdar gömütlerini korumakla görevlendirir. Kakanus ölünce, yerini oğlu alır. Babasından öğrendiği hükümdar gömütlerinden birini açar ve içindeki değerli eşyayı alır. Acemistan’dan ayrılarak Fis Ovası’nda bir tepeye kent kurar, surlarla çevirir. Adamlarıyla köyleri yağmalamaya başlar. Kısa sürede çevreye egemen olur. Kendisi de halkı da putperesttir. Savaşçı ve zalim bir kişidir. Putlara tapmayanlara zulmeder ve öldürür. Günün birinde, beyzadelerinden Yemliha, Mekselina, Misilina, Mernus, Sazenuş, Debernuş ve Keşeftetayuş adlı yedi kardeşin puta tapmanın yanlış olduğunu, tek olan Tanrı’dan başkasına tapılamayacağını söylediklerini duyar. Hemen, yakalanıp getirilmelerini buyurur. Bunu duyan kardeşler kaçıp, Rakim Dağı’ndaki mağaralardan birine saklanır. Dakyanus’un askerleri bunların saklandıkları yeri öğrenir. Mağarayı kuşatır. Bir bölümü de içeriyi arar. Yedi kardeş ve köpekleri “Kıtmir”, mağaradaki oyuğa saklanmıştır. Kendilerini koruması için Tanrıya yakarırlar. Derken derin bir uykuya dalarlar. Mağarayı arayanlar bunları göremez. O zaman Dakyanus açlıktan ölmeleri için mağaranın ağzına duvar ördürtür. Günün birinde sürü sahiplerinden biri duvarı ve mağarayı görür. Ağıl yapmak için duvarı yıkar. Uyuyanları görmez. Uyuyanlar bir süre sonra uyanır. Acıkmışlardır, en büyük kardeş Yemliha’yı kente ekmek almaya gönderirler. Fırıncı, Yemliha’nın, Dakyanus zamanından kalma parasını almaz. Aradan 309 yıl geçmiştir. Yemliha ve kardeşleri başlarından geçenleri dönemin hükümdarına anlatır ve mağaraya dönüp yeniden uykuya dalarlar: ( Yurt Ansiklopedisi, Sayfa 2321). Bu mağara Rakim Dağ’ındadır. Başka bir söylencede olay şöyle anlatılır: Acem hükümdarı, Kakanus adlı birisini hükümdar mezarlarına bekçi yapmış. Kakanus ölünce bu göreve, oğlu Dakyanus gelmiş. Bekçi Dakyanus bir gün, hükümdar mezarlarından birini açarak, içindeki değerli eşyaları almış ve oradan kaçmış. Fis ovasında bir kent kurup, etrafını da surlarla çevirmiş. Zalim ve Putperest bir hükümdar olmuş. Bir gün yakınındaki beylerinden Yemliha, Mekselina, Misilina, Mernuş, Sazenuş, Debernuş ve Keşeftetayuş’un kendisinden gizli olarak tek Tanrı inancını yaydıklarını öğrenmiş. Onları yakalatmak için emir vermiş. Bu yedi dost oradan kaçıp, Rakim Dağ’ındaki bu mağaraya sığınmışlar. Köpekleri Kıtmir ile beraber orada uzun bir uykuya dalmışlar. Arkalarından onları yakalamak için gelenler, bu mağaraya bakmışlar ama, onları görememişler. Dakyanus bu mağaranın ağzına duvar ördürmüş. Yıllar sonra, bir sürü sahibi ağıl yaptırmak için, bu mağaranın ağzındaki duvarı yıktırmış fakat, içeride uyuyanları o da görememiş. Üç yüz dokuz yıl uyuduktan PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 217 sonra, bu yedi dost uyanmışlar. Acıktıklarını anlayınca, içlerinden Yemliha’yı şehre ekmek almaya göndermişler. Yemliha’nın Dakyanus döneminden kalma parasını fırıncı almamış. Bunun üzerine, Yemliha başlarından geçenleri zamanın hükümdarına anlatmış ve mağaralarına dönmüş. Yedi dost yeniden uykuya dalmışlar. Lice’dekiEshab-ı Kehf mağarası, her yıl Mayıs ayında ziyaret edilir. Çünkü uyuyanların diğer aylarda uyudukları, yalnız bir ay, Mayıs ayında uyanık kaldıkları sanılır. Bu nedenle, başka zamanlarda rahatsız edilmezler. Mağarada Kıtmir’in ayak izleri vardır. Ayrıca mağaranın bir duvarı da hep nemlidir. Bunun da uyuyanların terleri olduğu söylenir. Ziyaret sırasında dilek dilenir, adak adanır (7). Ashab-ı Kehfin Lice’de olduğuna dair deliller 1. Mağaranın durumunun Kur’andaki ifadelere (ipuçlarına uyuyor olması) Mağaranın durumu, Kur’an-ı Kerim’de Kehf süresi 17. ayette geçen: Resulüm orada bulunsaydın güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi (böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı)’ şeklindeki ifadelere tamamen uymaktadır. 2. Mağaranın hemen yanında bir kilise kalıntısının bulunması Yöre halkı tarafından ‘Deri Rakim’ (Rakim kilisesi) olarak adlandırılan çok eski bir kilisenin kalıntıları mağaranın hemen yakınında bulunmaktadır. Şevket Beysanoğlu Bey bu kilise kalıntılarının fotoğraflarını da yayınlamıştır. 3. Mağaranın ağzındaki duvar kalıntısı Mağaranın ağzında Dakyanus’un ördürdüğü söylenen bir duvar kalıntısı vardır. 4. Birçok müfessir tarafından Dakyanus’un hem şehir hem de kral olarak alınması. Dakyanus birçok araştırmacı ve müfessirce kabul gördüğü gibi hem Eshabı Kahf olayının yaşadığı şehrin, hem de bu Allah dostlarına zulmeden Kralın ismidir. Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur. Lice’deki Dakyanus Antik kenti gibi, Kralının adının da Dakyanus olması sadece bir tesadüf olabilir mi? 5. Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus’tan bozulmadır. Şevket Beysanoğlu Fis adının aslında Efsus’tan bozma olduğunu belirtmektedir. 6. Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf veya Rakim adını taşıması. 1977 yılına kadar resmi kayıtlarda Eshab-ül Kehf Dağı olarak geçen Dağın adı, bu tarihte Harita Genel müdürlüğünce yanındaki dağlarla birlikte değiştirilmiş ve İnceburun Dağları adını almıştır. 1976 yılında 1.Uluslararası Türk Folklor kongresine bildiri olarak sunulan ve daha sonra Kongreye sunulan diğer eserlerle birlikte kitap haline getirilen “Eshab-ı Kehf’in yeri” konulu çalışmasını kaleme alan 218 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Şevket Beysanoğlu Bey bu dağdan RAKİM dağı olarak bahsetmiş, parantez içinde de Eshab-ı Kehf dağı olduğunu belirtmiştir. 7. Mağaranın bulunduğu dağın tepesinin bazı haritalarda ‘Rakim’tepesi olarak geçmesi. Yakın tarihlere kadar birçok haritada mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül kehf, tepesinin ise Rakim tepesi olarak geçtiği bilinmektedir. 8. Olayın geçtiği dönem bölgenin Doğu Roma imparatorluğu hâkimiyetinde bulunması. Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma imparatorluğu genel kabul görmüştür. Hristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa’dan sonra 201 ile 254 yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyanus= Dakyanus) döneminde yaşanmıştır. Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part,226 yılından sonra ise Roma-Sasani egemenlikleri arasında savaşlara sahne olmuştur. Dakyanus Antik kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse %100’e yakın bir oranda ispatlanmıştır. Selevkoslar dönemine ait olabileceğini iddia edenler varsa da Dakyanus kentinin Roma mimari yapılarını barındırması bu iddiamızı güçlendirmektedir (1). Mağarada 1200 Yıllarına Ait Melik Adil’E Ait Kitabe Lice Ashab-ı Kehfteki Kitabeyle İlgili Yorum Bu hususta Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Hasan Tanrıverdi şu yorumda bulunur. Kur’an-ı Kerimde bahsedilen mağara 7 kişiyi rahatlıkla içine alacak şekildeydi. Ancak bu mağara neden küçük denecek olunursa Selahaddin Eyyubi döneminde mağaranın yarısının yıkılıp taşları aşağıya Derkam köyüne düşmüş, mağara unutulmasın diye S.Eyyubinin kardeşi Melik Adil’in Kehf mağarasını tamir ettirmiştir. Melik Adil’in, yani Eyyubilerin Lice, Antak hakimi olduklarını, Antaktaki minaredeki yazıdan da anlıyoruz. Melik Adil Kehf mağarasını da tamir ederek buraya yazısını bırakmıştır. Bu yazı Ashab-ı Kehfin Diyarbakır Lice’de oluşunun en önemli belgesidir. 1183’de Diyarbakır Selahaddin Eyyubice alındı Kardeşi Melik Adil 12001218 yılında bölge sorumlusu oldu. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 219 Lice’deki 1200 yılına ait kitabeye karşın ülkemizdeki diğer bölgelerdeki eshabı kehf belgeleri daha yenidir. Konuyu teyideden ilginç bir vesika mevcuttır. Ünlü tarihçi Abdulrezzak Semerkandi’nin 530 yıl önce bir eserinde (Matlaun Saadeyn) çok ilginç bir cümle : “Eserinde diyor ki; (Sultan Üveys, Lice’deki Ashab-ı Kehf’e Bingöl üzerinden sefer düzenledi ve Muş Ovası’na vardı). Yani 1500 yıllarına ait kitaplarında rastlıyoruz. Lice Ashab-ı kehfle ilgili bir belgeye de tarih Yencülüs Dağı Yencülüs Dağı İbn Esîr Ashab-ı Kehf hakkında şu malumatı vermektedir: Hıristiyanlık bozulur. Krallar sefahate dalar. Hatta içlerinden Dakyanus isminde bir kral putperest olur. Bu çok cebbar ve zalim bir insandır. Allah’ın birliğine inanan insanlara karşı imha planını uygulamak ister. Bu düşünce ile ne kadar inanmış insan varsa istisnasız hepsine işkence uygular. Saraya mensup yedi genç de iman edenlerdendir. Dakyanus onları da öldürmek ister. Ancak saraya mensup oldukları için öldürmekten çekinir. Onlar da Bencülüs (Anchilus) adıyla bilinen bir dağın mağaralarından birine sığınırlar (8). Kuran tefsircilerinin en ünlülerinden biri olan Taberi,Tarih-ül Ümem isimli kitabında Eshab-ı Kehf’in mağarasının bulunduğu dağın ‘Bencilüs’ olarak belirtir. Yine tanınmış tefsircilerden Muhammed Emin bu dağın isminin Pencilüs olduğunu belirtmiştir (9). Lice’de Eshab-ı Kehfin bulunduğu dağa halk arasında bu dağa Engul denir. “Engul”, “Encülüs” isminin değişmiş halidir. Farazullah Silahshur’un 14 CD tutan 220 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Ashab-ı Kehf belgeselini izleyenler bilirler. Burada da dağın ismi “Encülüs” olarak adlandırılmıştır (10). Meşhur tarihçi Abdüssettar Hayati Avşar’ın naklettikleri: Bingöl’e giderken 20 km ötede ise Yencülüs dağında Ashab-ı Kehf mağarası vardır ve kapısı Kur’anda bahsedildiği üzere kuzeye bakar. Abdüllatif Uçaman isimli araştırıcı Yencülüs dağının orijinalinin Encülüs olduğunu, Yencülüs kelimesinin Araplarca telaffuzdan dolayı kaynaklandığını ifade eder.Kelimenin orijinalinin Angle = encıl yani melek kelimesinden kökenlendiğini ifade eder.Dağın ismi de bu durumda melek dağıdır. Halk arasında da buna yakın terminoloji olup orada Engul çayı geçmektedir. Kanaatim: Yencülüs dağının bulunduğu yere gittim. Bingöl-Diyarbakır yolu üzerinde Çeper kalesinin yanındadır. Eshab-ı kehf mağarası burasıdır. Derkam (Der-i rakim = Rakim Kilisesi)’daki mağara ise Ashab-ı rakimdir veya Eshab-ı Kehf’in yaşadığı bölgedir. Dakyanus Lice’de Dakyanus harabelerinin olduğu Dakyanus kalesi Dakyanus harabesi Etrafı surlarla 1973 çevriliil yıllığı olan ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma Dakyanus harabeleri çağı sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma çağına ait olduğu söylenmektedir. Surları, Kent’e giriş kapısı, 3-4 metre yükseklikte sütunlar, sütun başlıkları, kaideler, kentin doğusundaki tapınağın kemerli kapısı ve mihrabı, Dakyanus’un sarayı olduğu söylenen büyükçe bir yapının duvar ve kemer kalıntısı, PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 221 su sarnıçları ve havuzları tespit edilebilen önemli mimari yapılardır. Bazı cadde ve sokaklarının döşeme taşlarıyla düzenlenmiş olmasından da, kentin düzgün planlı olduğu anlaşılmaktadır. 1939 yılında Diyarbakır Halkevi adına Dil-Edebiyat Komitesi olarak Lice ve Hani’deki tarihi eserleri ve mağaraları inceleyen ekipten Kazım BAYKAL, Dakyanus şehir kalıntılarını da gezmiş ve bu Kent ile ilgili gözlemlerini kaleme almış: “Hani’den Lice’ye giden yolun tam ortasına doğru on beş km cenupta büyük bir mıntıkaya hakim bir dağ var. Üstünde Dakyanus Kalesi ve Şehri mevcuttur. Bir Roma veya (Selökid yada Selevkos) kasabası olduğu çok muntazam sütun ve başlıkların planları sahrançlarından (su sarnıcı kastediliyor olmalı.) anlaşılıyor. Heyeti umumiyesi bir harabedir. Sütunları 3-4 metre uzunluğunda yarım metre kutrundadır. Bu sütunlara göre Roma sitilli başlıklar ve kaideler var. Şark kenarında mabet kısmının kapısı cesim taşlarla yapılmış muntazam kemerli, mihrabı şarka müteveccih,arkasında üzüm sıkıp şıra çıkarmaya mahsus olmalı ; oluklu taş şaphane oyuntuları sıra ile dizilmiş yanlarında da muhtelif büyüklükte sarnıçlar var. Dağın üzerinde çevresinde büyük bir kale enkazı mevcuttur. Temelleri sağlam kasaba muntazam planlı sokaklara ayrılmıştır. Evlerin duvar yerleri de muntazamdır (14). Eshab-ı Kehf olayının Hristiyanlar da dahil olayın Roma imparatoru Decius (Decianus) zamanında,yani MS.250 civarında olduğunu belirtir.Muhatap ise zulüm gören İsevilerdir. Tanınmış Kur’an müfessiri Fahreddin Razi de eserinde bu yere Efsus demektedir.Müslüman tefsirciler bu yete Aphesus veya Apheos derken,ünlü tarihçi Gibbon’a göre Ephesosdur (8)(9). İmparator Decius’un adı antik eserlere ilişkin kitaplarda ve seyahatnamelerde sık sık geçmektedir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi eski yapıların bir çoğunu “Takyanus eseridir” diye ona maletmektedir. Ortada Takyanus diye bir Roma İmparatoru bulunmadığına göre bu ad EbulFareç’in temas ettiği Decius’ten gelmektedir. Lice’de Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus’tan bozmadır.Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur. Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise RomaSasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse %100’e yakın bir oranda ispatlanmıştır. Hani’den, Lice’ye giden yolun tam ortasında bulunan Dakyanus Antik Kenti’nin etrafı surlarla çevrili olan, ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma Çağı sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma Çağı’na ait olduğu söylenmektedir (10). Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde Yine Lice kazasında ve Hani kasabası ile arasında Fis nam karye civarında taştan oyulmuş pek cesim bir mağara olup iş bu mağara Dakyanos mağarası denmekle maruftur. Derununda taştan yontma oda ve ahırlar vardır (2/110). 222 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Eshab-ı Kehf olayında Dakyanus isimli hükümdar baş rolde olduğundan Eshab-ı Kehf mağarası olan yerde Dakyanus harabeleri de olmalıdır. Dakyanus’a ait Kocaköy camiinde sütunlar Diyarbakır-Lice ilçesinde 1952 yılı haritalarına göre Eshab-ı kehf mağaraları ve Angül ifadesini görüyorsunuz. Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma İmparatorluğu genel kabul görmüştür. Hıristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa’dan sonra 201 ile 254 yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyus=Dakyanus) döneminde yaşanmıştır. Lice bölgesi, M.S 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik Kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse % 100’e yakın bir oranda ispatlanmıştır (1). Lice MS.191-208 arası Romalılarda, MS.208-226 arası Partlarda ve MS.226 sonrası Romalılarda kalmıştır (11). Bu durumda İbnül Esir ‘in İslam tarihi (1/310)‘nde Hz.İsa sonrası Roma hükümdarlarına göz atalım ve Diyarbakır ilişkisine bakalım.Bu tarih kitabında Antonius-Alexander-Dakyus(Decius) - Konstantin isimlerini görüyoruz. Bu hükümdarların spesifik olarak Diyarbakır ilişkisini gözlüyoruz (12). Eshabı Kehfin kendi bölgesinde olduğunu söyleyenler için. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 223 a) Efsus (Fis) ovasını bünyesinde bulundurması ve burada tarihi bir şehir göstermesi. b) Dakyanus’la ilgili mekansal verileri göstermesi. c) Olayın olduğu Rakim tepesi gibi bir mekanı göstermesi. d) İlgili hükümdarın kendi şehirleriyle ilişkisini göstermesi zaruridir. Olay Roma hükümdarları ile ilgilidir Lice’deki Dakyanus da Roma eseridir (12). Hem Hıristiyan hem de İslam kaynaklarında övülen Ashâb-ı Kehf’in genel kabule göre Roma İmparatoru Decius zamanında yaşadıkları düşünülmektedir. Decius (Decianus), Neron’la birlikte Hıristiyanlara en çok zulmeden Roma imparatoru olarak bilinir. İktidarda bulunduğu kısa dönemde, hakimiyeti altında yaşayan herkesin Roma tanrılarına kurban adamalarını zorunlu kılan bir kanun çıkarmıştır. Herkes bu putlara kurban adamakla, dahası bunu yaptıklarını gösteren bir onay belgesi almak ve devlet görevlilerine göstermekle yükümlü tutulmuştu. Karara uymayanlar için de idam cezası uygulanmıştı. Hıristiyan kaynakları, bu dönemde Hıristiyanların önemli bir bölümünün “şehirden şehire” kaçarak ya da gizli sığınaklara giderek bu putperest ibadetinden kaçındıklarını yazarlar. Ashâb-ı Kehf, büyük olasılıkla bu İsevilerin içinden bir gruptur. Kuzeybatı Anadolu’da bulunan Roma Valisi Piliniyus’ un (MS. 69-113) İmparator Trayanus’a yazdığı mektupta “İmparatorun heykeline tapınmadıkları için cezalandırılan “Mesihçiler” den (Hıristiyanlardan) bahsedilir. Bu mektup, o dönemde İsevilere yapılan baskıları anlatan önemli belgelerden birisidir. İmparator Decius’un adı antik eserlerimiz hakkındaki kitaplarda ve seyahatnamelerde sık sık geçmektedir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi eski yapıların bir çoğunu “Takyanus eseridir” diye ona maletmektedir. Ortada Takyanus diye bir Roma İmparatoru bulunmadığına göre bu ad Ebulfareç’in temas ettiği Decius’ten gelmektedir. Ünlü tarihçi Gibbon da yedi Hıristiyan gence işkence yaparak mağaraya sığınmaya zorlayan kişinin İmparator Decius olduğunu söyler. Gençlerin uzun uykularından uyandıkları dönemin imparatorunun adı ise Müslüman araştırmacılara göre Tezusius, Gibbon’a göreyse II. Theodosius’tur. Bu imparator, Roma İmparatorluğu Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra MS. 408-450 yıllarında tahtta bulunuyordu (7). Fis=Efsus ovası Batı kaynaklarında Ashab-ı Kehf’in yaşadığı şehrin ismi hep Ephesus olarak geçer. 1926’ da Avusturya Arkeoloji Enstitüsü tarafından bölgede yapılan kazılardan sonra Panayırdağı’ nın doğu yamacında bulunan kalıntıların V. yüzyılın ortalarında (II. Theodosius dönemi) onlar adına yapılan bazilikaya ait olduğu ileri sürülmüştür. Ancak Hıristiyanlık’ta yedi uyurlara nisbet edilen başka yerler de vardır. 224 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Doğu kaynaklarının bir kısmında ise şehrin ismi Efsus olarak geçer (8). Efes: Hristiyanların en çok üzerinde durduğu yerlerin başında gelir. Onlara göre Efes, Ashab-ı Kehf’in yaşadığı varsayılan “Efsus” kelimesinden gelmekte ve bu şehrin kalıntıları ise bugünkü “Efes Antik Kenti” olarak bilinmektedir. Müslümanlar buna pek itibar etmezler. Nitekim Kehf Suresi’nin 17. ayetinden çıkan sonuca göre; mağaranın girişinin kuzeye bakması gerekirken, buradaki mağaranın girişi doğuya bakar (10). Yukarıda belirtilen kaynakları Diyarbakır Lice açısından ele alalım. Efsus denilen bölgeden behsedilmektedir. Lice ‘de buna karşılık Fis ovası vardır. Fis , Efsus’dan bozmadır. Burada tarihi şehir olarak yine ilgili hükümdarı da çağrıştıran Dakyanus harabesi mevcuttur. Ayrıca ilgili mağaranın mekanı olarak o mekanda Rakim tepesi de Lice’de bulunmaktadır (13). Fis harabeleri Hasan Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında (s.359) Licenin on sekiz kilometre cenubu garbisinde bulunan Fis köyü eski bir şehir harabesi üzerine kurulmuştur. Esasen bu sahaya Fis adı verilmektedir. Diyarbekirdeki mağaranın adı da Fistir. Dakyanos harabeleri de denilen bu mevki çok eski bir medeniyetin bazı eserlerini muhtevidir. Fis aceba bir (Efes) midir?. Sert taşlarla kurulmuş olan eski Fis şehrinin hala bir çok enkazı kalmıştır. Yalnız dört muazzam taştan vücuda getirilmiş büyük kapılar, sütunlar, sütun başlıkları, kemer meydandadır. Bu harabenin şimalinde bulunan Mele köyü harab bir kale üserine kurulmuştur. Fis harabelerine pek yakın bir yerde bulunan mağaranın ashabıkehfe ait olduğu rivayet edilir. Fis (Efsus) Ovasına Bakış Olayın bir de mantıki boyutuna bakalım Dakyanus’un sağ ve sol tarafında oturan vezirlerin çocukları olan gençler, putperestliğe ve Kral’ın yaptıklarına karşı çıktılar. Bundan haber alan Kral, gençleri huzuruna getirterek kendisine ve putlara secde etmelerini istedi ve bunu kabul etmeyince PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 225 onlara, kendisinin Ninova’dan (Musul) dönünceye kadar bir süre verdi. Şayet seferden döndükten sonra gençler, putlara secde etmezlerse onları katlettireceğini söyledi. Dakyanus ashab-ı kehf gençlerine düşünmeleri ve söylediklerine uymaları için kısa mühlet vererek Ninova (Musul) şehrine birkaç gün içinde gidip geldi. Efsus şehri Eskişehir veya Mersin civarında olsaydı Dakyanus’un birkaç günde Ninova’ya gidip gelmesi mümkün değildi (2). Musul’la arası birkaç günlük mesafe olan şehir ancak Diyarbakır olabilir Diyarbakır’la Musul (Ninova) sürekli alışveriş içindedir. Buraya iptidai bir sal olan keleklerle yolculuk ve taşımacılık yapılmaktadır. Bu basit salla Diyarbakır – Musul arası yolculuk süresi üç gündür. Keleklerle saatte beş km yol alınmaktadır. Diyarbakır-Musul yolu 400 km.dir (3). Karayolu ile ise tarihçilere göre (İstahri ve Ebu’l Fida) Diyarbakır-Musul arası 4 gündür (4). Olayın bir de halk tarafından benimsenme yönü vardır. Eshabı kehf sakinlerinin isimlerini dünyada 34 yerde olduğu ifade edilen yerlerde görüyoruz. Oysa Eshabı kehfin köpeğinin ismi olan Kıtmir’i sadece Diyarbakır’da görmekteyiz. Ülkemizde Efes, Tarsus, Afşin ve Diyarbakır Lice’de Ashab-ı Kehf mağaraları vardır. Dünyada 34 yerde Ashab-ı Kehf’e sahip çıkılmaktadır. Ancak Dünyada Lice ve Kocaköy dışında hiçbir yer bu kadar saygı gösterip çocuklarına bir köpek ismi olan Kıtmiri çocuklarına koymamaktadır. Eshab-ı Kehfin Diyarbakır’da olduğuna dair önemli bir delil Hani ve Lice ‘de Yemlihan ismini sık oluşudur. Bunu Şazenüs ismi takip etmektedir. Diyarbakır’da önemli kişiliklerin bu isimleri taşıdığını gözlemekteyiz. Kıtmir bir köpek ismi olduğu halde çocuğuna bu ismi koyanlar da görülmektedir. Ocak 2006 itibariyle 5000 nüfuslu Lice’de nüfus md. kayıtlarına göre Yemlihan 168,köpek ismi olmasına rağmen saygı alameti olarak 11 Kıtmir ismini görüyoruz. Bu durum Eshab-ı Kehf anlayışının bölgede ne kadar hakim olduğunu yansıtır. Fis (Efsus) ovasının başında bir yerleşim yeri olan 5000 nüfuslu Kocaköy’de telefon rehberinde 2 Kıtmir ismini görüyoruz (Diyarbakır 2001 yılı telefon rehberi. s: 239). Lice ilçesinde Eshabı Kehf’le ilgili 1863 yılına ait bir belge. 1861-63 İngiltere’nin Diyarbakır konsolosu J.G. Taylor ,Diyarbakır Lice ilçesini ziyaret eder ve şunları yazar: Hani’nin güneydoğusunda Lice’yi Diyarbakır ovasından ayıran dağ silsilesinin tepesindeki (İnceburun dağları) Köşk-ü Kak ve Afisos (Efes kelimesinin bozulmuş şekli) Dakynus (Dakyanus) kalıntılarına gelir. Kalıntılar, eski Fes şehrine yani Procopious’un bahsettiği Phison’a (Roma Bizans dönemi Dakyanus kenti) aittir. Bunların yanında yer alan küçük köyün ismi ise Fes,Afis,Affision’dur (Lice’ye bağlı Ziyaret köyü). Köy halkı arasındaki inanışa göre, bu kalıntılar ile bunların hemen yanında yer alan küçük mağara 7 uyurlar ile onların koruyucusu olan Kelb-i Kehf’e aittir (5). 226 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Resmi Devlet Kayıtları ve Diyarbakır Eshab-ı Kehf Diyarbakır valilik resmi kayıtları da Eshab-ı Kehf’in Lice’de olduğunu ifade eder: Resmi valilik kaynakları da Eshab-ı Kehf’in Lice’de olduğunu ifade eder.1967 yılı valilik yıllığında bunu görürüz. Eski devlet kayıtlarında da bu husus vurgulanmaktadır (1967 yılı Diyarbakır valiliği Diyarbakır il yıllığı s: 33). 1973 yılı İl yıllığına göz atalım: Rakim dağ eteklerinde Derkam köyünde Eshab-ı Kehf mağarası vardır. Dakyanus’a 20 km. ötededir. Mağaranın ağzı kuzeye bakmaktadır. Kur’an-ı Kerimde zikredildiği gibi güneş doğarken ve batarken ancak kapısını sıyırıp geçmektedir. Mağaranın civarında bir kilise kalıntısı var. Sonraları buraya köy kurulmuş. Der-i Rakim (Rakim kilisesi) ismini buradan alıyor. Zamanla kilisenin tümü yıktırılmış, yerine cami yapılmış. (50. yılında Diyarbakır. 1973 İl Yıllığı. s: 297). Benzeri ifadeleri 1936 yılında basılmış Basri Konyar’ın Diyarbekir yıllığında da (s: 359) görebiliriz. Resmi devlet belgesi olan (1869) tarihli Diyarbakır salnamelerinde’ Yine Lice kazasında ve Hani kasabası ile arasında Fis nam karye civarında taştan oyulmuş pek cesim bir mağara olup iş bu mağara Dakyanos mağarası denmekle maruftur. Derununda taştan yontma oda ve ahırlar vardır. (2/110) Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi. İstanbul Acar matb.1999.9). Dicle ilçesi sınırları içinde kalan dağlara Piran dağları denir. Hani ve Lice yörelerinden güneye doğru Sarım çayına değin, Koz, Cirbir, Lis ve Adem dağları uzanır. Kuç, Sagur ve Mızak dağları ikinci sırayı; Bebek, Eshabı Kehf, Zırıht ve Cun dağları üçüncü sırayı oluşturur. Dördüncü sıra ise Piraziz, Nerip, Dakyanus ve Derhazan dağlarıdır (14). 1967-1973 Diyarbakır il yıllığında Diyarbakır dağları şöyle tanımlanır: Üçüncü sıradağında ise Bebeğ (1500 m), Eshab-ı Kehf (1566 m) dağları kayda değer Dördüncü grup sıradağı ise Piraziz (1550 m), Dakyanus (1110 m) dağlarını ihtiva eder. Derkam köyü kuzeyindeki 1516 rakımlı dağ Harita genel müdürlüğü paftalarında Eshab-ı Kehf dağı olarak gözükmektedir (13). 1952 yılına ait Harita genel müdürlüğüne ait haritada aşağıda Eshab-ı Kehf Dağları ve Eshab-ı kehf mağaraları ismi geçmektedir. Yeni haritalarda buna İnce burun dağları denmektedir. Derkam (Deyr-i rakim=Rakim kilisesi) ismi ise Duru olarak değiştirilmiştir. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 227 Buradaki rakim kelimesi de Kehf süresinde geçen kelimedir. Eshab-ı Kehf Ziyaretçileri Diyarbakır-Lice’de Eshab-I Kehfi Ziyarete Gidenler Lice Eshab- I Kehf Eshab-I Kehf (Resim Ş. Diken) 228 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR (16) Diyarbakır’da Tarsus ve Afşindeki gibi Eshabı kehf konusunda ciddi sahiplenme başladı. Ancak mekan hakkında taassup yapmamak lazım.Şair’in diliyle Varsın ‘eshab-ı kehf’ burda da olsun Kalplere bu sırrın ışığı dolsun Dileyen ‘Amid’de, ‘Tarsus’ta bulsun (M. Mergen). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 229 KAYNAKLAR 1. Zeki Dilek. Lice.Diyarbakır. 2002. s. 176 2. Ahmet Eyicil. Afsin Ashab-ı Kehf s. 272 3. Orhan Avcı. Irak’ta Türk Ordusu. Vadi yay. İst. 2004. s. 84-85 4. Doç. Dr. Cem Zorlu. İlk İslam coğrafyacılarına göre Diyarbakır1. Uluslararası. Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 20–22 Mayıs 2004. Diyarbakır. 2004. s. 854 5. Zekai Erdal. Taylor’a göre Lice ve çevresi Dünden Bugüne Lice Sempozumu Bildirileri.Mardin Artuklu ün-Şarkiyat derneği yay.2012.s.117 6. Dr. Muhlis Akar. Kur’an’da Ashab-I Kehf. 1. Nebiler, Sahabiler, Azizler, Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2010 7. Muhsine Helimoğlu YAVUZ; Diyarbakır Efsaneleri, Syf 189-190 8. Yrd. Doç. Dr. Refiye şenesen. Pagandan Hıristiyanlık ve Müslümanlığa Bir İnanç Merkezi: Çukurova Ün. Türkoloji araştırma merkezi 9. Harun Yahya Kavimlerin Helaki. 8. Baskı. İst. 2006. s. 138. 10. Hamza Aksal Ashab-ı Kehf nerede? Mizgin derg. sayt. 15 11. Abdülkerim Balta: Lice Tarihi. Zeki Dilek(ed) Lice. s: 34 12. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakır Tarihi.1/103,104,110,146 13.Şevket Beysanoğlu: Eshab-ı Kehf’in yeri. 23-30 Haziran. 1975. I.Uluslararası Türk Folklor kongresi. İstanbul). c. 4. s. 41-45 14. İbrahim Sarı: Şehrimiz Diyarbakır.Büyükşehir belediye yay. 1999. s. 44 15. http:Liceliler.sitemynet.com 16. Eshab- ı Kehf ve Lice. Sabah gazetesi. 16/10/2005 230 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR HZ. MUSA VE DİCLE İLÇESİ VE EĞİL: Aşağıdaki dergide Dicle ilçesini ilgilendiren spekülatif bir yorum var. Kralkızı barajına giden dergi yazarları gözlemlerini ve konu ile ilgili yorumlarını şöyle anlatıyor: Musa buradan geçti National geophraphic. Şubat 2012 Otomobil asfalt-stabilize karışımı dar yolu tırmana tırmana bitirip tepeye vardığında, büyük karakolun nizamiyesi beliriveriyor. Direksiyonu sağa kırıyor, nizamiyeye doğrudan girişi önleyen bariyerlerin, üst üste dizilmiş insan boyu kum torbalarının önünden geçip devam ediyoruz. Göz ucuyla bakarken bile ürkütücü. Nizamiyenin bomboş olması daha da ürkütücü; duraklamıyoruz bile. O fotoğrafın çekileceği yeri kendimiz de buluruz diye konuşuyoruz aramızda, izin almak gerekmeyebilir. Anadolu’da “Musa peygamber makamı” olduğu rivayet edilen yerlerin peşinde, onun Hızır’la buluştuğu söylenen Kur’an’daki “Mecmaül Bahreyn”i (iki denizin birleştiği yer)” burada belgeleme, Dicle’nin iki kolunun birleştiği Kralkızı Barajı’nı fotoğraflama derdindeyiz. Ama yapamıyoruz. Orayı karakola görünmeden fotoğraflayabileceğimiz bir yükselti yok. Dönüyor, nizamiyenin az uzağında duruyoruz. “Dur! Arabadan inme! Kimsin?” Emirdeki telâştan belli, asıl ürken o; titreyen sesin görülmeyen sahibi. “Gazeteciyiz” diye bağırıyoruz kâğıdı camdan uzatarak, “Fotoğraf çekmek istiyoruz, belgemiz var!” Eteğinde nizamiye olan tepede ses yeniden duyuluyor, ama bu kez daha yukarıda bir yere konuşuyor ve artık daha az telâşlı: “Komutanım, gazeteciymişler, belgeleri varmış!” “Al, gel” diyor komutan ve sesin sahibi asker patırtıyla bayır aşağı koşup kâğıdı alıyor, tekrar tepeye tırmanıyor. Şimdi komutan da orada; tepeden biraz aşağılara inmiş, belgeyi inceliyor. Sonra sesleniyor: “Bununla olmaz, valiliğe götüreceksiniz bu kâğıdı, o da bize talimat verecek, yoksa fotoğraf çekemezsiniz, buralarda fazla da oyalanmayın!” Ve biz kontağı açarken, esprili, ekliyor: “Derginizdekilere de deyin ki ‘Musa buradan geçti mi geçmedi mi, yüzbaşı bilmiyor, ama kendisi geçmemiş; hâlâ orada, Kralkızı’nda!..” Anadolu’nun en eski topluluklarından Süryaniler için Diyarbakır ve civarı, kutsal topraklar. Adem’in cennetten kovulduktan sonra indiği Aden bahçesinin burası, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar olduğuna inanılır. Kitâb-ı Mukaddes’teki birçok peygamber burada yaşamış, “ölümsüzlük suyu” (âb-ı hayat) burada bulunmuştur. Sadece Süryaniler mi buna inanan? Kralkızı Barajı karakolundan yüz geri edilmeden bir gün önce, Diyarbakır’a 23 kilometre mesafedeki Eğil yolundayız. İlçe merkezine yaklaştıkça morlu beyazlı klasik ören yeri tabelaları sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus) Makamı’na gider, Nebi Hallak Türbesi 4 km, Nebi Harut Türbesi’ne gider, Nebi Danyal Türbesi emniyet amirliğim bahçesindedir... Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur’an’da adı olmayan, kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan 2006’daki Kitâb-ı Mukaddes ve Kuran’daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı yüksek lisans tezine göre Kur’an’da anılan 28 peygamber arasında Danyal’ın adı yok, Harut ise melek olarak zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da türbeleri var. Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda, bir camiyle PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 231 iki türbe barındıran Nebi Harun Tepesi’nde. Kitâbesinde, türbelerden birinde altışar metre boyundaki iki yüksek sandukada Kur’an’daki Elyesa ile Zülkilf peygamberlerin yattığı belirtiliyor. Öteki ise yine Kur’an’da adı geçen, Musa peygamberin kardeşi Harun’a ait. Kur’an ve Kitâb-ı Mukaddes’te Musa’nın dili biraz peltek olduğu için, Allah’ın emirlerinin İsrailoğulları’na Harun tarafından tebliğ edildiği belirtiliyor. Harun’un Musa’dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken öldüğü yazılmış ama, buralarda inanış farklı: “Harun’u Musa getirdi, biraz kaldılar, sonra Harun öldü, Musa onu toprağa verdi ve gitti.” Bu çelişki türbe kitâbesinde şöyle açıklanıyor: “Hz. Harun’la ilgili iki rivayet var. Birincisi Hz. Musa’nın kardeşi ve yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000-900 arasında Hz. Süleyman’ın fetih için gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna. Gelmiş, fethetmiş ve 123 yaşında burada ölmüş” (1). Devamını National Geographic Türkiye’nin Şubat 2012 sayısında okuyabilirsiniz. Prof. Dr. K. Haspolat. Açıklamalar: İki kolun birleştiği yer: Kralkızı barajı olabilir. Arapçada nehre bazen deniz denmektedir (2). Büyük nehirlere de deniz dendiği unutulmuştur (3). Gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize (O zamanlar büyük nehirlere deniz deniyordu)=Dicle nehrine attılar (4). Balık karnında Yunus (AS)’ı önce Übülle’ye,sonra Dicle’ye,sonra Nineva’ya kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır (Taberi tarih.c.2.s.43,Salebi-Arais.s.409. ibn.Esir-Kamil.c.1.s.363.). Yani Dicle’de Yunus (AS)’ın balığın karnında yolculuğu da vardır. İki denizin birleştiği yer Dicle ilçesindemidir. Kehf 60: Hani Musa genç yardımcısına: “Iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, ya da uzun zamanlar geçireceğim” demişti. Hz. Musa yardımcısı 232 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Hz. Yuşa Bin Nun ile birlikte uzun yolculuktan sonra iki denizin birleştiği yere vardılar. Bir çeşme başında dinlenmek için oturan Hz. Musa bir taşı yastık yaparak yattı. Yuşa Bin Nun Hazretleri ise abdest almaya koyuldu. Bu sırada yanlarında getirdikleri tuzlu balığa abdest suyu sıçradı, balık dirilerek bir anda denize atladı. Kehf 61: Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu. Gördükleri karşısında hayrete düşen Yuşa Bin Nun Hazretleri bu olayı Hz. Musa’ya anlatmayı unuttu. Hz. Musa kalkınca yollarına devam ettiler. Yemek vakti gelince balığı yemek üzere durdular. Yuşa Bin Nun Hazretleri ancak bu durumda balığın canlanıp denize atladığını hatırladı. (Kehf 62-63) Ve hemen olayı Hz. Musa’ya anlattı. Hz. Musa Hızır (A.S)’la buluşacağı yerin balığın canlanıp denize atladığı yer olduğunu anladı, hemen geri döndüler. (Kehf 64) Böylece Hz. Hızır ile Hz. Musa Allah’ın tayin ettiği yerde buluştular. (5) Bu mekan kralkızı barajımıdır,Allah biliyor Konuya destek açısından Hz.Musanın Diyarbakır’la ilişkilerine göz atacağız Hz Musa ve Diyarbakır ilişkisi: Yukarıdaki Hz.Musa ve Eğil-Dicle ve ilişkisini teyid açısından Eğil’in ve Dicle’ninçevresindeki olaylara göz atmak gerekir. Hz.Musa ve Ulu cami: Evliya Çelebi, seyahatnamesinde; Diyarbakır Ulu Camisinin Hz. Musa zamanında yapıldığından bahseder. İfade şu şekildedir.’’Hz.Musa zamanında yapılmştır. Bahçe sütunlarının sağ tarafında bir sütun üzerinde ibranice tarihi vardır. (6)(7) Evliya Çelebi Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir kitabeye dayandırmaktadır. Evliya Çelebi mabedin Hz.Musa yapıldığı hususunda Rum tarihçilerinin tümünün hemfikir olduğunu ifade etmektedir. Lord Kınross isimli seyyah’ın 1954 yılı Londra basılı Toroslardan Asyalı Türkiye’de bir Yolculuk isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur; ‘Ayrıca evliyaların Ulu caminin Mosların(Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna dair önerileri de göz ardı edilmiş olabilir.’(8) Halk arasında Hz.Musa’nın Ulu camide namaz kıldığına dair geniş rivayet vardır. Hz. Musa ve Hz. Hızır’ın Bırkleyn mağarasında buluşması: Hz. Musa Diyarbakır ilişkisi olarak yaygın şekilde geçen halk hikayeleri vardır: Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası : Diyarbakır’ın doğusunda ve Dicle Nehri’nin kuzeyinde, Hızır İlyas Köy’ü vardır. Daha kuzeyde Kani Hızır [Hızır Pınarı] vardır. Hızır Aleyhisselam Lice’deki Bırkleyn mağaralarına gelmiş, bu mağaralardan birinde akan, Cennetten çıkıp yine Cennet’e giden Dicle ırmağı’nın PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 233 kaynaklarından birini oluşturan, ölümsüzlük suyundan içmiş ve ölümsüzleşmiş Hızır (a.s.)’ın Bırkleyn Mağaraları’nda Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğuna dair efsaneler halk arasında anlatılmaktadır.(9)(10)(11) Bir olayı aydınlatmada o bölgenin efsaneleri de önem taşır. Bu bilgi bilimsel verilerle de desteklenince ön plana çıkar. Bırkleyn mağarasına en yakın iki denizin (nehrin)buluşma noktasının da Peygamberler diyari Eğile yakın bölgede Maden çayı ile Bırkleyn kolunun birleştiği nokta akla yakın gelmektedir. Diyarbakır nere Hz Musa nere demiyelim Diyarbakır Yahudilerce kutsal kentdir Diyarbakır’lı Yahudiler Diyarbakır’ın Tevratta bahsi geçen Kalne şehri olduğunu söylemektedir. (Tekvin’’Bap 10,ayet 1’Ve onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil,ve Erek,ve Akkad ve Kalne idi’ (12)(13) Tevrat’a baktığımızdaysa, Nimrod adına rastlarız: “Ve Kuş Nimrod’un babası oldu; o, yeryüzünde kudretli adam olmaya başladı. O, Rabbin indinde kudretli aver idi; bundan dolayı: Rabbin indinde Nemrud gibi kudretli avcı, denilir. Ve, onun krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil ve Erek ve Akkad ve Kalne idi. “ (Tevrat, Tekvin, 10/8-12). KAYNAKLAR 1. Musa buradan geçti National geophraphic. Şubat 2012 2. Bünyamin Ateş Peygamberler Tarihi.Yeni Asya yay. İst. 2002. S.295 3. Ahmet Cemil Akıncı. Peygamberler tarihi. s.521 (Hz. Musa bölümü) 4. Peygamberler Tarihi, İhlas Yayınları 5. http://www.insirah.com/ 6. Şevket Beysanoğlu, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt , Sf.271 7. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını 8. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst.2003.s.255 ‘ 9. Lİce.Yurt Ansiklopedisi. Diyarbakır md.c.4 10. Muhsine Helimoğlu Yavuz; Diyarbakır Efsaneleri, Doruk yayınları, 2. Baskı, Ocak 1993 11. Prof. Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler tarihi. Kayıhan yay. İst.2005.529 12. Kitabı Mıukaddes, (Kitabı Mukaddes Şirketi. İstanbul.1955 s.9 13. Rifat N. Bali: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir. s:37 234 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR ZÜLKARNEYN VE DİYARBAKIR Zülkarneyn kalesi ile ilgili kaynaklara baktığımızda üç adres çıkıyor a) Diyarbakır kalesi b) Lice’de c) Ergani kalesi d) Ancak dikkat edilirse üçü de Diyarbakır ve ilçeleridir Ergani,Yukarı Mezopotamya’nın sayılı yerleşim birimlerinden biri olup, Akranya, Erkenin, Erkanikana, Yanari, Zülkarneyn , Arsania, Urhana, Aşat isimleri ile anılmıştır (1). Ergani’nin Zülkarneyn ismiyle anılmasıyla Kur’anda ismi geçen Zülkarneyn arasında bir ilişki varmı dır.? Bu konuyu anlamak için aşağıda geçen ayetlere başvuracağız.Zalimlere nefes aldırmayan,Yahudileri de esaretten kurtaran Pers kralı Kuroş’un Ergani’yi merkez yaptığı ,doğu ve batı seferlerinde burayı üs yaptığını öğreniyoruz. ZÜLKARNEYN Adı Kur’ân’da geçer. Allah ondan övgü ile bahsetmiştir. Peygamber mi, yoksa veli mi olduğu ihtilâf konusu olmuştur. Zülkarneyn kelimesi Arapçadır. Zü ve karneyn kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Zü, sahip ve malik demektir. Karn ise, boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş anlamlarına gelir. Karneyn, karn’ın tesniyesi yani iki tanesi demektir. Buna göre Zülkarneyn kelimesi iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilir(el-Firuzabadî, el-Kamusu’l-Muhît, Kahire 1332, IV, 257 vd Hz. Ali’ye göre Zülkarneyn ne bir nebi, ne de bir kraldı. Fakat Allah’ın salih bir kulu idi. Allah onu sevmiş ve o da Allah’ı sevmişti (İbn İshâk, Kitabu’l-Mübtedâ ve’l-Meb’as ve’l-Meğazî, thk. Muhammed Hamidullah, Mağrib 1976, 185). ilgili ayetlerin meali şöyledir: Kehf süresi Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: ‘Size ondan bir anı okuyacağım.’ 84. Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. 85. O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu. 86. Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. ‘Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın’ dedik. 87. Zülkarneyn, ‘Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır’ dedi. 88. ‘Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.’ 89. Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. 90. Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. 91. İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 235 92. Sonra yine bir yol tuttu. 93. İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. 94. Dediler ki: ‘Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi? ‘ 95. Zülkarneyn, ‘Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım’ dedi. 96. ‘Bana (yeterince) demir madeni getirin’ dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince ‘körükleyin! ‘ dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, ‘Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım’ dedi. 97. Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler. 98. Zülkarneyn, ‘Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir’ dedi. “ 1Tarihte doğuyu ve batıyı fetheden büyük bir Yemen hükümdarı pek bilinmiyor Makedonyalı İskender de atesit olduğundan olması düşünülmez. Hz. Ali’den gelen bir rivayette, Zülkarneyn’in salih bir insan olduğu söylenmektedir. Peygamberliği ise şüphelidir. 3-Kuranda seddin yapılışında çeşitli madenlerden bahsedilirken,Çin seddi bilindiği gibi taştan yapılmıştır. Çin seddi ile zülkarneyn seddinin ne alakası var çin seddi yüzlerce yıl sürmüştür ve her hanedan zamanında tamamlanmıştır.. yecüc mecüc seddi ise kaç senede veya ne kadar zamanda tamamlandığı hiç bir yerde yazmaz Bilhassa son devrin alimlerinin ekseriyeti ise, Zülkarneyn’in İran kralı Kisra (Hüsrev) olduğunu kabul etmişlerdir. M.Ö altıncı asırda imparatorluk kuran Kisra’nın vasıflan, Kur’ân’da adı geçen Zülkarneyn’in vasıflarına daha uygun düşmektedir. Nitekim Araplar Kisra’ya, Nûşirevan-ı Âdil demektedirler. Yine de Zülkarneyn’in gerçek adını Allah bilir. Onun peygamber olup olmadığını ihtilaflıdır. (er-Razî, Mefâtihu’l-Gayb, Mısır 1937, XXI,163, vd.; İbn Kuteybe, el-Maarif, Beyrut 1970, 25). Kehf suresi iki ayetinde yer alan Zülkarneyn kelimesi; Zü ve karn kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen bir kelimedir ve lakap ifadesi olarak kullanılmıştır. Sözlüklerde “Zü” kelimesine “malik”, “sahip” manaları verilmektedir. Bir anlamıyla boynuz manasına gelen Karn kelimesinin tesniyesi “ Karneyn “ çift manasını aldırmaktadır ki, Zülkarneyn; “iki boynuzlu” manasına gelmektedir. “Burada belirtmemiz gereken bir diğer husus da “Karn = boynuz” kelimesinin Arapça ve İbranice’de aynı anlamda kullanılan ortak bir kelime olmasıdır. Koç, Danyal Sifri’nin İbranice nüshasında “Lokarnâîm” yani “Lehukarnân = iki boynuzu olan” şeklinde anılmıştır. Bunun bugünkü karşılığı da Zülkarneyn’dir.”3 236 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Kur’an’ı kerim’de geçen “karn” boynuz kelimesi ile benzer kullanımlar Tevrat’ın, Daniel kitabının çeşitli bab’larında yer almaktadır. Şimdi bu örnekleri inceleyelim: “Gözlerimi kaldırıp bakınca kanal kıyısında duran bir koç gördüm; iki uzun boynuzu vardı. Boynuzlardan daha geç çıkanı öbüründen daha uzundu…Koçun batıya, kuzeye, güneye doğru boynuz attığını gördü. Güç ve öfkeyle, kanalın yanında durduğunu gördüğüm iki boynuzlu koça doğru koştu… Teke çok güçlendi, ama en güçlü olduğu sırada büyük boynuzu kırıldı. Kırılan boynuzun yerine, göğün dört rüzgârına doğru çarpıcı dört boynuz çıktı. Bu boynuzların birinden başka bir küçük boynuz çıktı; güneye, doğuya ve Güzel Ülke’ye doğru yayılarak çok güçlendi…” “Ben gözümü dikmiş boynuzlara bakarken, onların arasından daha küçük başka bir boynuz çıktı. İlk boynuzlardan üçü onun önünde söküldü. Bu boynuzun insan gözü gibi gözleri, böbürlenen bir ağzı vardı.” Tevrat’ta yer alan boynuz kelimeleri ile alakalı anlatımlarda boynuzun şekilsel anlatımından ziyade onun bir güç simgesi olarak ifade edildiğini görmekteyiz. Tevrat metinlerindeki boynuz kelimesinin geçtiği yerlerde güç, üstünlük ve iktidar mücadelesi anlatımları bulunmaktadır. Bu iktidar ve güç mücadelelerinin açılımlarında ise krallar ve onların egemen oldukları ülkelerin hâkimiyet alanlarının genişlemesi anlatımlarına yer verilmektedir. “ Gördüğün iki boynuzlu koç Med ve Pers krallarını simgeler Teke Grek Kralı’dır; gözleri arasındaki büyük boynuz birinci kraldır. Kırılan boynuzun yerine çıkan dört boynuz, ulusundan çıkacak dört krallığı simgeliyor. Ama ilk kral kadar güçlü olmayacaklar. “Bu dört krallığın sonu yaklaşıp yapılan kötülükler doruğa varınca, sert yüzlü ve aldatmada usta bir kral ortaya çıkacak.” Tevrat/Daniel8/20-23. Şimdi Tevrat metinlerinde yer alan Yahudi olmayan ve Zülkarneyn ile alakalı olabilecek krallara dair ifadeleri inceleyelim: “Pers Kralı Koreş’in krallığının birinci yılında RAB, Yeremya aracılığıyla bildirdiği sözünü yerine getirmek amacıyla, Pers Kralı Koreş’i harekete geçirdi.” Tevrat/Ezra1/ 1. “Babil Kralı Nebukadnessar’ın Babil’e sürgün ettiği insanlar yaşadıkları ilden Yeruşalim ve Yahuda’daki kendi kentlerine döndü. “Tevrat/Ezra2/ 1. “ Şimdi sana gerçeği bildireceğim: Pers krallığında üç kral daha ortaya çıkacak. Ama dördüncü kral öbür üçünden daha zengin olacak. Zenginliği sayesinde elde edeceği güçle herkesi Grek ülkesine karşı kışkırtacak.” Tevrat/Daniel1/1/ 2. Asur Kralı İsraillilerin yerine Babil’den, Kuta’dan, Avva’dan, Hama ve Sefarvayim’den insanlar getirtip Samiriye kentlerine yerleştirdi. “Tevrat/II. krallar 17/24. “Ahaşveroş’un krallığının başlangıcında, Yahudalılar’ın düşmanları Yahuda ve Yeruşalim’de yaşayanları suçlayan bir belge düzenlediler. “Tevrat/Ezra4/ 6. (2) Şimdi Ergani ve Zülkarneyn arasındaki ilişki ile ilgili olarak tarihi kaynaklara İbnül Esir,el Kamil fi’t-tarih.c.X.s.215 isimli eserde 516/1122 yılında,Amid’e bağlı Zülkarneyn ve Ergani kaleleri civarında bakır madeni keşfedilmiş ve o tarihten itibaren işletilmeğe başlamıştır.’derken Erganiyi vurguluyor.(3) MTA verilerine göre Diyarbakırda Zülkarneyn’in bulunduğu yerde ve PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 237 yakınlarında demir ver bakır madenleri bulunmaktadır, Dicle-Kurşunlu (Piricman) Sahası, Ergani-Şeyhyüt Tepe Sahası, Ergani-Türbe demir ve bakır yataklarıdır Zülkarneyn isimli mekan MS.639 İyaz bin Ganem tarafından fetholunduğu zamanda telaffuz ediliyordu.Vakidi (S.170) eserinde şu cümleleri kullanır: ‘İyaz,Amid’i kuşatmaya karar verdi.Önce Balu (Palu),Hana (Hani),Hetah, Meyyafarakin,Süveyda,cebel-i Cur ve Zulkarneyn gibi yerleri almanın doğru olacağını düşündü. İyaz etrafta askeri harekata girişti.Buralarda Bizanslılara unutamıyacağı bir ders verdi’(3) Nitekim İyaz bin Ganem’in Ergani’yi(Zülkarneyn)’i aldığını ve hatta bu bölgede şehit sahaberlin varlığını Kitabımızdaki bir makalede de detaylı şekilde görmekteyiz KalKaşandi Subh el-A’şa ,III,400’de Zülkarneyn’in yerini şu şekilde tarifler:Meyyafarkin’in (Silvan ilçesi) kuzeyinde yer alır. Yanında Zülküfl makamı bulunur Şerefnameyi Arapçaya çeviren Muhammed Ali Avni ,Zülkarneyn kalesinin Ergani kalesi olduğunu belirtir.(4)(5) Zülkarneyn olma ihtimali yüksek olan kurtarıcı kral Pers Kralı Kuroştur. Ergani ile ilişkisi ise burayı ana merkez yapma ihtimalidir.Ergani’de Perslere ait bir çok mekan vardır.Hilar,Kikan gibi Danyal peygamberin Kuroş’un en önemli danışmanı olduğunu biliyoruz. Apokrif kitap / Bel Ejder 1.Bab, 2. (6) Danyal peygamber ise Eğil ilçesinde Emniyet binasının bahçesinde medfundur Kuroş’dan sonra iktidara gelen Dara ile ilgili olarak Mardin’e 25 km ötede Dara harabelerini görüyoruz. Dara M.Ö.570-530 yılları arasında inşa oldu Bu veriler ışığında Kur’anda ismi geçen Zülkarneyn’le Diyarbakır Ergani arasında ciddi bir ilişki gözleniyor Bu bilgiyi desteklemek için aşağıda bir literatür taraması yaptık Ebul kelam Azad ‘zülkarneyn’ isimli eserinde Zülkarneyn’in Med-pers kralı Kuroş=Kuruş=Cyrius olduğunu ,batıda Lidyalılarla savaştığını,Ege denizine sınır geldiğini,doğuda Belh,Hindistan’a geldiğini,Kuzey Kafkasyada Yecüc ve Mecüc’e karşı sed oluşturduğunu,Danyal peyganmberin rüyasında iki boynuzlu koçtan Med ve Pers imparatorluğunu birleştirdiğini,yahudiler için kurtarıcı olarak MÖ.550’lerde babil kralının yenerek Kudüse dönmelerini ve Hz.Süleyman tapınağını yaptırdıklarını olduğunu ifade eder.Kuroş’un ölümünden sonra çocuğu olmadığından amca oğlu Dara da aynı olumlu istikamette gitmiştir Süryaniler Kuroş = Cyrius ‘un kurtarıcı olduğunu vurgulamış ve Süryani kelimesinin bu kelimeden orijin aldığını ifade etmiştir.(7) Mevlâna Abdulhak ed-Dihlevî, “İzâletü’r-Rayn An Kıssat-i Zilkarneyn” adlı bir risale yazmıştır. ve Zülkarneyn’in “Kuruş: Keyhüsrev” olduğunu ve inşa ettiği seddin, Ural dağları arasına inşa edildiğini ileri sürmüştür. “Necef Ali b. Hasan Ali et-Tebrîzî daha ziyade Fars kralları üzerinde 238 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR durmuşturMuhammed Hayr Ramazân Yûsuf ise Ye’cûc ve Me’cûc’un kimler olduğunun gaybi bir bilgi olduğunu Seddin Kafkas dağlarındaki Daryal boğazı mıntıkasındaki sed olduğunu kabul etmiştir (8). Danyel peygamberin rüyasında gördüklerinin manasal olarak Kuruş’a işaret etmesi Danyel peygamber bu rüyanın yorumunu rüyasında Cebrail (as)’a sorar O da: “Gördüğün iki boynuzu olan koç Medya ve Fars Krallarıdır. Ve O kıllı ergeç Yunan ili kralıdır der” (Dan. 8/20-21) . Yukarıda bahsi geçen Doğu Kartalı ve İki Boynuzlu Koç tabiri Şiraz’da bulunan iki kanatlı ve iki boynuzlu Kuruş kabartmasına uymaktadır. İki Boynuz Sembollü Zülkarneyn (Kuroş) Sonuç olarak Kur’an-ı Kerimde ismi geçen Zülkarneyn’in Diyarbakır Ergani’de ikameti ve kenti etkilemesi söz konusudur. Diyarbakır M.Ö.653-625 tarihleri arasında İskit egemenliğinde kalmıştır (10)Kuroş da zalim ırk olan İskitlere karşı mücadele vermiştir. Med-Pers kralı Kuroş’un (Zülkarneyn) İskitlere karşı Kuzey Kafkasya’da bir set yaptığı ifade edilmektedir(11) Bu setin Darius tarafından da yapıldığını ifade eden Rus yazarlar da vardır.Kuroş ve kendisinden sonra yerine geçen amcaoğlu Dara İskitler üzerine yaptıkları seferlerle tanınır..(12) .Zülkarneyn konusuyla ilgili olarak Diyarbakır’da ilgili şu hususlar vardır-Yaygın bir şekilde İslam tarihçileri Diyarbakırda Zülkarneyn’in olduğunu ifade Spesifik olarak Ergani ismi de geçmektedir (3) (15) (16) Erganinin Zülkarneyn ile ilgili dolaylı verileri de görüyoruz.Konuyla ilgili iki mekan olan Tunceli ve Mardin-Dar da Ergani’ye yakındır Kuroş’dan sonra iktidara gelen Dara ile ilgili olarak Mardin’e 25 km ötede Dara harabelerini görüyoruz.Dara M.Ö. 530-570 tarihlerinde inşa olmuştur.Bir yakın mekan daha var. Pers kralı, Tunceliyi fetheder. Buraya Daranalis ismi verilir.(17) Bu veriler ışığında Kur’anda ismi geçen Zülkarneyn’le Diyarbakır Ergani arasında ciddi bir ilişki gözleniyor Diyarbakır surları Zülkarneyn diyen kaynaklara bakalım: Mesudi,Yakut,Kazvini,Himyeri ve İbnul verdi gibi tarihçiler Diyarbakır surlarının Zülkarneyn kalesi olduğunu ifade eder.(18) Evliya Çelebi Diyarbakır kalesini anlatırken köşelerinde Yecüc misali burçları vardır demektedir (19). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 239 Lice ilçesinde de Zülkarneynden bahseder. Eshab-ı Kehf’in 10-20 km kadar kuzeyinde Zülkarneyn mağaraları vardır. Bu mağaraların 9-10 km kadar batısında ise Zülkarneyn kalesi harabeleri mevcuttur. Zülkarneyn kalesi ve mağarasının Licede olduğu tarihi vesikalarla da teyid edilmektedir (20). Hz. Zülkarneynle Diyarbakır içinde üç tarihi kaynaklar söz konusu: a) Ergani b) Lice c) Diyarbakır Ergani Kalesi Lice Zülkarneyn Kalesi Diyarbakır Surları 240 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR KAYNAKLAR 1. www.ergani.gov.tr 2. Cengiz Duman Kur’an ve Tevrat Metinlerinde Zülkarneyn Anlatımları http://www.haksozhaber.net/ 06 Eylül 2009 3. Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Acar: Vakidiye göre Amid şehrinin fethi. D. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi. c 1999. cilt:1, s:200 4. Şerefhan; Şerefname (Çev. M. emin Bozaslan). 3. Baskı. Hasat yay. İst. 1990. 383 5. Ahmet Demir: İslamın Anadoluya Gelişi. Kent yay İst. 2004.s.107 6. Cengiz DUMAN. www.kurankissalari.tr.gg 7. www.süryanilik.com 8. http://zulkarneyntez.blogcu.com/zulkarneyn-onsoz_503468.html 9. Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2. Baskı) Konya 2005: II/250-252. 10. Şevket Beysanoğlu. Diyarbakır tarihi. 2003.1/81 11. http://zulkarneyntez.blogcu.com/zulkarneyn-onsoz_503468.html. ( halil gürak gayretli zaman). Ebuşl Kelam Azad. Zülkarney. iz yay. 2.baskı 12. B. N. Grakov. İskitler. Selence. İst. 2008. s. 61, 288 13. Şevket Beysanoğlu. Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi Müze şehir. Diyarbakır. Yapı Kredi Bank s.61. 14. Doç. Dr. M. Faruk Toprak: Arap Kaynaklarında Diyarbakır. Müze Şehir Diyarbakır.1999. s:134.: 15. İbnül Esir, el Kamil fi’t-tarih. c. X. s. 215 16. Murat Pıçak. Artuklular döneminde Diyarbakırın sosyoekeonomik durumu. Artuklular. 2008 Mardin valiliği yay 2/506 17. Ali Kaya.Dersim Tarihi.Can yay.2002.s.15 18. Cem zorlu :1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır.s:855 19. Şefik Korkusuz: Seyahatnamelerde Diyarbekir Kent yay. İst. s:26 20. Müze şehir. Diyarbakır. Şevket Beysanoğlu Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi. s.61 PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 241 SAİNT GEORGE (CERCİS NEBİ) Saint George Kilisesi Giriş Kısmı Saint George Kilisesi - Kuzey Taraf 242 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Saint George Kilisesi Doğu Taraf Saint George (Cercis Nebi) ve Diyarbakır’Da Kilisesi Uzun süreden beri Diyarbakır İl jandarma Komutanlığı ve Saraykapı Cezaevi’ni içinde barındırması üzerine halka açık olmayan Saint George Kilisesi, yapılış tarihi ve kimler tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Yapım, mimari tarzı ve yapıda kullanılan malzemeden dolayı..Cercis nebinin yaşadığı döneme uyuyor.Bu kilisenin Hz. Cercis’in makamı olması ihtimali çok yüksektir. Saint George Kilisesi Roma adalet binaları (Bazileüs) enine nefli gelişip, bazen imparatorları bu göreve üslenince,yan nefin ekseninde dış duvar dışa yarım daireli bir çıkıntı (apsis) orta nef ucuna alınarak bazilikal plan doğdu. Saint Geoerge Kilisesi bu tasarımdadır ve bence Bizans yapısıdır. Bu yeni dinin Anadolu’ya ve Amida’ya yayılışını izleyen döneme inebilir. Bunun için 3.yy. uygundur; gerekir (1). Evliya çelebi seyahatnamesinde Silvan’ın Cercis nebi talimatıyla kurulduğunu ifade eder. ‘Şehrin ilk banisi Musul kalesi içinde medfun bulunan Cercis Nebi ümmetlerinden Handik nam meliktir ki talimi ile bina etmiştir.’ ‘Eğer bu rivayet hakikat ise:kasaba milattan sonra (300) tarihine doğru inşa edilmiştir.Çünkü Cercis Peygamber bu tarihlerde yaşamaktaydı.’(2). Cercis, Müslümanlar ve Süryanilerce kullanılan bir isimdir. Hristiyanlar ona Saint George der. Cercis Filistinde Remle’de doğmuştur M.S.284-305 yıllarında hüküm süren Roma imp. Diocletion (veya Dadan)’a putperestlği bırakmasını istemiş ve ondan işkence görmüştür.Bu işkencelerle dört defa öldürülür, üç defa dirilir. Dördüncüde şehit olur.Bu arada çeşitli mucizeler gösterir. Binlerce kişi Cercis’in PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 243 dinine girer. Bunlar arasında kralın karısı da vardır.İmparator Cercisi ve inananları öldürür, ancak bir afetle kendisi de yok edilir. İslami kaynaklarda üç defa öldürüldüğü halde dirilmesi, ölüleri mezardan çıkarı diriltmesi, kökünden kesilmiş ağaçları tekrar yeşertmesi, parçalanmış hayvanları canlandırması, ikinci ölümünde göğün kararması, dirilmesinde güneşin tekrar ortaya çıkması nedeniyle nebi olduğu düşünülmektedir(3). Circis (Aleyhisselâm): Îsâ aleyhisselâmdan sonra gönderildiği rivâyet edilen peygamber veya velîdir. Şam diyârında ve Filistin’de yaşadı. Îsâ aleyhisselâmın dîninin hükümlerini insanlara bildirdi. . (Taberî, İbn-i Esîr) (4). Kilise tarihlerine göre Miladi 3.yüzyılın ikinci yarısında Filistinde Remlede doğmuş,23 Nisan 303’de şehit edilmiştir.Kilise takviminde 23 Nisanda en büyük şehit olarak anılmaktadır.İngilizler onu vatanlarının manevi koruyucusu olarak sayar. Asker olup bir hükümdar kızını ejder elinden kurtardığı bir efsaneden dolayı, Çarlık rusyası ,Saint George’nin bu ejder olayını konu alan tasvirini resmi sembol edinmiştir. Avrupada St.George ile baharın gelişi ve tabaiatın yeniden canlanması arasında ilgi kurulmakta,bu sebeple çeşitli törenler yapılmaktadır.Ukraynada bitkilerin St.George gününde yeşermeye başlamasını sağlıyan yöntemler geliştirilmekte,Batlık ülkelerinde sürülerin vahşi hayvanlardan korunması için St.George’un ikonuna başvurulmaktadır. Diyarbakır’ın Hz. Cercisle çok ilişkisi vardır: a) Diyarbakır’ın Silvan ilçesi Cercis nebinin emriyle inşa veya ihya edilmiştir. (Evliya çelebi seyahatnamesi) b) Diyarbakır’da ve bölgede Cercişoğulları ismiyle geniş bir sülale mevcuttur. Örneğin Mardin’de Cercis Murat konağı vardır.Savur’da tarihi kilise avlularından mezartaşlarında Cercis ismini okumak mümkün.Gerek bu sülale,gerek Cercis nebi zamanına denk gelen içkaledeki Saint George kilisesi ve gerekse Silvanın Cercis nebinin talimatıyla restore edilmesi dünyanın aradığı Cercis’in(Saint George) Diyarbakırda olduğunu gösterir. c) Komşu illerde Cercis efsanesi vardır.Diyarbakır bu efsaneler halkasının ortasındadır. Müslümanların yanısıra Mardinde Süryanilerin de çocuklarına Cercis ismini koyduğunu görüyoruz.Bu noktada Mardin Şeriye sicilleri yardımcı olmaktadır. 252 nolu defter’de182/468,191/503,191/505 242 no’lu defterde 6/6,53/72 195 no’lu defterde 2/5,5/15,10/30,68/126 (5) Din ulularında da Cercis isimlerini görüyoruz. Patrik II.Cercis,Patrik IV Cercis,Patrik V.Cercis,Kurilos II.Cercis, Kurilos III.Cercis,Metropolit Kurilos Cercis,, Metropolit Grigoriyos Cerci ,Patrik İğnatiyos II.Cercis (s:5,7 ,40,41,58,59 ) Manastır isimlerinde de Cercis ismine rastlıyoruz.Örnek Şehit Mar Cercis manastırı.(s:13)(7) 244 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Diyarbakır çevresinde de Cercis Nebi ile ilgili efsaneleri duyuyoruz. Örneğin Urfa’da da Cercis nebi ile ilgili efsaneler anlatılır (6). Konuya son noktayı koyacak bir yazıyı 1936 baskılı Hasan Basri Konyar’a ait ‘Diyarbakır Tarihi’ s.203 ‘e bakalım: ‘Amid Timur ordusuna 5 gün dayanabildi. Şehre giren Timur Yunus ve Cercis Peygamberlerin kabirlerini ziyaret etti. Üzerlerine birer kubbe yapılması için bir çok para verdi. Diyarbekir fakirlerine ihsanını esirgemedi’ (K.Göral’ın katkısıyla) Saint George=Cercis kilisesinde Cercis nebinin mezarı olabilir. Zira hristiyan geleneğinde büyük kişiler kiliseye gömülür. Yunus peygamberin mezarı nerede: Fisk kaya Yunus peygamber makamıdır. Bunu Evliya Çelebi vurgulamaktadır. Zincirkıran türbesinde Yunus peygamberin oğlunun yazılı olduğu bir levhayı görmekteyiz. Bunun bilimsel kaynağını bulamadım. Eğilde de Nebi Zennun mezarı var. Zennun, Yunus Nebinin diğer ismidir. 18. yüzyıl büyük Osmanlı tarihçisi Avusturyalı Baron Joseph von Hammer Purgstall Timur tarihini anlatırken: ‘Diyarbekir’in idare merkezi Amid hücum ile zapt ve yağma edildi;hatta kaya içinde yontulmuş istihkamların metaneti Tatarların her türlü gayretlerine mukavemet etmemiş olsaydı,kale hak ile yeksan edilecekti. Asker bunun ancak mazgal deliklerini yıkabildi. Timur,Yunus ve Circis peygamberlerin kabirlerini ziyaret ile üzerlerine birer kubbe inşa olunmak üzere yirmi bin köpek(lira) ita ve her geçtiği yerde fukaraya çok sadakalar dağıttı.(8) Saint George Kilisesi Doğu Taraf PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 245 Saint George (cercis) ile Diyarbakır ilişkisini teyid açısından Hz.Cercisin komşu illeri etkilemesi gerekir. Örneğin Mardin Hz.Cercis’den çok etkilenmiştir. Hristiyan ve Müslümanlar çocuklarına Cercis ismini çok koymuştur. Bunu Mardin Şeriyye sicillerinde oldukça fazla görüyoruz. Savurda kilise avlularında mezar taşlarında Cercis ismini görüyoruz. Malatya,Diyarbakır’a komşu bir ildir. Bu bölge de Hz. Cercis’den etkilenmiştir. ‘Malatya’ya 5 km. Beğ dağının göğsündeki bir kilise bu gün Müslümanlarca da çok. ziyaret edilmektedir. Burada Cercis peygamberin kabri olduğu söylenirse de gözükürde böyle bir şey yoktur. Burada halk kurbanlar keser, çocuklarına Cercis ismi koyar’(9). Malatya’da mezarı olmayan, ancak çokça anılan Cercis (AS)’nin, buraya irşad için Diyarbakır’dan geldiği ve Diyarbakır’da vefat ettiği anlaşılmaktadır. Saint George (Cercis) mezarı nerede olabilir. Hristiyan klasik geleneklerine göre azizler bodrum kata gömülür. Bugün Saint George kilisesinin tabandaki hafriyatı temizlenmiştir. Acaba alt katı,yani ve bodrumu ve bir diğer ifadeyle Cercis nebinin mezarı burada varmıdır?.. Timur, Saint George kilisesinin mi kubbesini yaptı ? Eğer varsa Hz. İsa ile Peygamberimiz arasında yaşamış (Ölüm MS.307) Cercis Nebinin mezarını bulmuş oluruz. Eğer Diyarbakır’da Saint George(Cercis) mezarı bulunursa tüm Avrupa ve Hristiyan aleimi Diyarbakır’a akın eder Saint George kilisesinden görüntüler. 246 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Yukarı Mezopotamya tufandan sonra ilk yapılaşmanın gerçekleştiği,insanlığın yeniden neşvünama bulduğu, Hz. İbraim,Yunus, Zülkarneyn ve Cercis gibi çok sayıd peygamberlerin gelip geçtiği bir mekandır Mes’udi, Ebu Hasan Ali b.Hüseyin, et-tenbih ve’l –İşraf.nşr. A.İsmail es-Savi. s. 124;Makdisi, Ahsen.s. 139 Saint George (Cercis)’in izlerini Silvan’da görmekteyiz. Silvan’da Bethamarya Kilisesi, Cercis peygambere mensup cemaate ait olup, Hüsrev Perviz’in karısının bu kiliseye altından bir haç armağan ettiği belirtilmektedir. (10-11) Saint George(Cercis) ve Silvan Cercis,Müslümanlar ve Süryanilerce kullanılan bir isimdir.Hristiyanlar ona Saint George der.Cercis Filistinde Remle’de doğmuştur M.S.284-305 yıllarında hüküm süren Roma imp. Diocletion(veya Dadan)’a putperestlği bırakmasını istemiş ve ondan işkence görmüştür.Bu işkencelerle dört defa öldürülür,üç defa dirilir. Dördüncüde şehit olur.Bu arada çeşitli mucizeler gösterir.Binlerce kişi Cercis’in dinine girer.Bunlar arasında kralın karısı da vardır. İmparator Cercisi ve inananları öldürür ,ancak bir afetle kendisi de yokedilir İslami kaynaklarda üç defa öldürüldüğü halde dirilmesi, ölüleri mezardan çıkarı diriltmesi, kökünden kesilmiş ağaçları tekrar yeşertmesi, parçalanmış hayvanları canlandırması, ikinci ölümünde göğün kararması, dirilmesinde güneşin tekrar ortaya çıkması nedeniyle nebi olduğu düşünülmektedir. (12). Evliya çelebi seyahatnamesinde Silvan’ın Cercis nebi talimatıyla kurulduğunu ifade eder. ‘Şehrin ilk banisi Musul kalesi içinde medfun bulunan Cercis Nebi ümmetlerinden Handik nam meliktir ki talimi ile bina etmiştir.’ ‘Eğer bu rivayet hakikat ise:kasaba milattan sonra (300) tarihine doğru inşa edilmiştir.Çünkü Cercis Peygamber bu tarihlerde yaşamaktaydı.’(98). Saint George yani Cercis isminin bölgede sıklığı için Savur ilçesinde bir kilise avlusuna gidelim. Mezar taşlarının yarıya yakınında Cercis ismini görüyoruz. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 247 KAYNAKLAR 1. www.nujin.org 2. Süleyman Savcı: Silvan Tarihi.1956.s:5 3. Ramazan Hub. Hızır. Kırk kandil yay. İst.2005.s.33 html 4. http://www.msxlabs.org/forum/muslumanlik-islamiyet/6158-dini-sozluk. 5. Doç. Dr. Ahmet Kankal. Prof. Dr. Kenan Z. Taş (ed)195, 242, 252 nolu Mardin Şer’iyye belge ve özetleri ve Mardin. 2006 6. Mehmet Kurtoğlu: Urfa Efsaneleri. Kent yay. İst.2005.s.72 7. Efrem Barsayım: Deyruzzafaran Manastırının Tarihi. İstanbul.2006.s:5,7 8. Baron Joseph von Hammer. Büyük Osmanlı taarihi. Emir yay. İst.1998.1/330 9. İbrahim Olcaytu: Folklor defterleri-I. Kalan yay. Ank. 2000.s.35-36 10. Basri Konyar, Diyarbekir Tarihi, C. II, Diyarbekir, 1934, ss. 308-318 11. Mehmet Şimşek. Diyarbakır Ve Çevresinde Gömülü Bulunan Süryani Azizler I. Uluslararasınebiler, Sahabîler, Azizler Ve Krallar Kentidiyarbakır Sempozyumu 25-27 Mayıs.2009. 12. Süleyman Savcı: Silvan Tarihi.1956.s:5 248 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR HZ. İLYAS HZ. HIZIR PEYGAMBER VE DIYARBAKIR Hayatın 2 tabaka olduğu ifade edilir. Birinci tabaka-i hayat: Bizim hayatımızdır ki, çok kayıtlarla mukayyettir. İkinci tabaka-i hayat: Hazret-i Hızır ve İlyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki, bir derece serbesttir. Yani, bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimî mukayyet değillerdir. Bazen, istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir (1). Diyarbakır’da Hz Hızırla ilgili olarak Hızırilyas köyü, Hızırpınarı köyü, Hızırilyas kilisesi, Hz Hızırla Zülkarneynin Bırkleynde buluşma hikayesi vardır.Hz. İlyas’a ait olarak da Merkezde ve Çüngüş ilçesinde makamı vardır. Diyarbakır Yahudilerine göre Arapşeyh camii arkasındaki sinagogda Hz İlyas’a peygamberlik gelmiştir. Hz. Ilyas (a.s) ve Diyarbakır 1848 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden Yahudi seyyah Benyamin Haşeni şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile olduğunu gördü ve onlar hakkındaki gözlemlerini böyle nakletti: ‘Çoğu dinimizi biliyor. Kutsal kitaplarımız ve peygamberlerimiz kalplerinde yer edinmiştir. Sinagogda mevcut olan küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır. Bu oda Yahudiler ve diğer dinlere mensup kişiler için kutsaldır.İnançlarına göre Hz.İlyas bu odada peygamberliğini ilan etmiştir. Duvarla çevrili bu odada Aramice bir Tevrat yazması mevcuttur. Aynı yıllarda Diyarbakır’ı ziyaret eden seyyah J.J.Benjamin haham olduğundan bu Tevrat yazmasını inceleyebilme imkanına sahip oldu. Yazma Hazret-i İlyas’ın peygamberliğini ilan ettiği oda olduğuna inanılan odada saklı tutuluyordu Sinagog’un Orijinal Duvarı İlyas peygamberin makam adresi: Eski adres: Şeyh Arap mahallesi,Yahudi sokak No:21 Yeni isimlerle adres: Hasırlı mahallesi, Küçükbahçecik sokak No:21’dir. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 249 Kapı orijinal kapıdır. Önünde yere konmuş bir sütun vardır. Buradan bir odaya girilir. Bu oda daha önceki sinagogun avlusudur. Kapıdan yaklaşık 4 m. ileride bulunan duvar orijinal sinagog duvarıdır. Diyarbakır’da daha önce 6.yüzyılda varolan, MS1676’da Kubbad mahalleindeki sinagog’un kaybolduğunu gözlüyoruz. Seyyahların bahsettiği 19. yüzyıldaki sinagog ise verilen adrestedir(3). Hz İlyas’a Peygamberlik Geldiği Sinagogun Kalan Duvarı Elyesa peygamberi yetiştiren İlyas peygamberdir. Elyesa peygamberin mezarının Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde olduğunu biliyoruz. Haliyle Hz. İlyas’ın bu interlandda olması doğaldı. İlyas peygamberin ikinci bir makamının Çüngüşte olduğunu öğreniyoruz. Yıl. 2001. Adı soyadı: Ahmet Turan, Yaşı 80, Derleme yeri: Malkaya-ÇüngüşDiyarbakır Ziyaret yeri dagda ha. Çoval baba var. Böyüklerden ele eşittim. Esasan ora makamıdır, bah makamdır ama ismi de ilyastı ha. Şu Çüngüşün şey var tekye, tekye denilen türbe var ya İlyas pegambardır. Ben ele eşittim, Orası makamı, gennisi burada. Çünkü bura padişahların gününde burada kazan kaynardı, kazan kaynardı Cuma gecesinden Cuma gecesine. Çoh ora ayda ben ele eşittim dokuz madeni lira ora aydan aya şey gelirmiş (4). Köyün tarihi isminde de bu esintiler var: Malkaya köyünün eski kayıtlarda adı Elyus, Elyas, Eluyas olarak geçmektedir (5). Hz. Hızır (AS) ve Diyarbakır Hz. Musa ve Hz. Hızır (AS) kıssası: Diyarbakır’ın doğusunda ve Dicle nehrinin kuzeyinde Hızır İlyas köyü vardır. 1970 sayımına göre burası 40 haneli ve 212 nüfuslu bir yerleşim merkezidir.. Daha kuzeyde Kani Hızır (Hızır pınarı) vardır. Hızır (AS)’nın Birkleyn mağaralarında Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğuna dair efsaneler halk arasında anlatılmaktadır. Diyarbakır merkez de de etkilenme fazladır. Örneğin Hızır İlyas mahallesi, Hızır-İlyas kilisesi gibi Hristiyanların da tarihi etkilenimi söz konusudur. 250 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR Bırkleyn mağarası Bırkleyn Mağaraları Bırkleynde Hızır Zülkarneyn buluşması Bırkleyn Türkiye’nin en uzun 2. nehri olan Dicle Nehri’nin en önemli iki kaynağından biri ilçemiz sınırları içindeki Bırkleyn Mağaraları’ndan doğmaktadır. Bırkleyn suyu, Lice’nin yukarısında, Lice-Genç yolu üzerinde bulunan Bırkleyn mağaralarında doğar. Bir süre güneybatı yönünde akar. Sonra batıya yönelir; kimi dere sularını alarak çoğalır. Piran yöresinde (Dicle ilçesinin eski adı) Dibni (Zebene) suyunu alır.(8) Diyarbakır’da Hızır efsaneleri Hz.Hızır’ın Bırkleyn mağarasına gelince İskender-i Zülkarneyn ile buluştuğu,bu mağaranın bir yerinde ab-ı hayat içerek ölümsüzlüğe eriştiği efsanede vardır.Burası cennet çıktığı ve tekrar cennet aktığı Dicle’nin bir kaynağıdır(11) Hızır Aleyhisselam Lice’deki Bırkleyn mağaralarına gelmiş, bu mağaralardan birinde akan, Cennetten çıkıp yine Cennet’e giden Dicle ırmağı’nın kaynaklarından birini oluşturan, ölümsüzlük suyundan içmiş ve ölümsüzleşmiş. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 251 Hızır, yine ucu Kaf Dağ’ına çıkan bu mağaralarda İskender’i Zülkarneyn ile ve Hz. Musa ile buluşmuş (9) Bir başka efsanede ise İskender-i Zülkarneyn bir sefere giderken, başının iki tarafında boynuz gibi iki ur çıkmış ve çok acı vermeye başlamış. İskender’e bir gün rüyasında, Lice’de bulunan Bırkleyn Mağaraları’ndaki suda yıkanırsa, boynuzlarının kaybolacağı söylenmiş. İskender-i Zülkarneyn hemen, yolunu değiştirerek, gelip Lice’yi fethetmiş. Bırkleyn Mağaraları’nın suyundan içip, başını da bu suyla yıkayınca boynuzlarından biri hemen yok olmuş. Diğeri ise kısa bir süre içinde iyileşmiş. Bırkleyn öylesine derindir ki içinde bir saat kadar yürüdükleri halde sonunu göremediklerini söyleyen köylüler oldukça çoktur. Öyle ki efsaneye göre ucunun Kaf Dağı’na çıktığı belirtilir. Efsanelerde geçen ve ölümsüzlük suyu olarak nitelendirilen Bırkleyn Suyu, Dicle Nehri’nin iki ana kaynağından biridir. Bu su, yerin altında doğal bir tünelden geçtikten sonra yeniden yeryüzüne çıkar. Bu özel oluşuma Bırkleyn Mağaraları ya da Dicle Tüneli adı verilir. Bu efsaneler İslami kaynaklarla da uyuşmaktadır.Mustafa Öztürk’ün kıssaların Dili kitabına bakalım. (150,151,154) ‘Nuh peygamberin torunu Yunan’ın soyundan gelen İskender-i Zülkarneyn,insana ebedi hayat bahşeden ve insanüstü güçler kazandıran bir hayat çeşmesinden bahsedildiğini duyar.(1) Ve o çeşmeyi arayıp bulmaya karar verir. Rivayete göre Allah, bunu Sam’ın soyundan birine nasip edecektir Hz.Hızır, Zülkarneyn’in veziri ve onun teyzesinin oğludur.(2) veya Hz.Hızır Zülkarneynin ordusunun öncü kuvvetleri arasında yer alan bir şahsiyettir(3). Zülkarneyn, halasının veya teyzesinin oğlu Hızır’ı yanına alır ve askerleriyle birlikte yolculuğa başlar.Hızır’ın kendisine bildirdiğine göre hayat çeşmesi karanlıklar ülkesindedir.(4)Yolculukları sırasında birçok zorlukla karşılaşırlar ve bir fırtına yüzünden yolları ayrılır. Bir müddet sonra karanlıklar ülkesine gelirler.Zülkarneyn sağa, Hızır sola doğru gider. Günlerce yol aldıktan sonra Hızır ilahi bir ses duyar ve bir nur görür. Bu ses ve nurun geldiği yöne doğru gidince hayat çeşmesini bulur. Hızır bu sudan içer ve yıkanır.Böylece hem ebedi hayata kavuşur hem de insanüstü güçler kazanır. Daha sonra Zülkarneyn ile tekrar buluşur. Zülkarneyn durumu öğrenince çeşmeyi aramaya koyulur. Bulamayınca kaderine razı olur ve bir süre sonra da Hakka kavuşur(5). Zülkarneyn Arap-İslam kültürüne ait bir figür değildir.(M.Öztürk:Kıssaların dili.s:43) Zülkarneyn ve Eshab-ı Kehf olaylarına mekan olan Lice bölgesi de geçmişinde Arap-İslam orijinli değildi Burada hurri-mitanni egemenliği, asur egemenliği, bi-zamani krallığı,Urartu egemenliği, Med, Makadon egemenliği, Part egemenliği, Büyük Tigran dönemi, PartRoma, Sasani Bizans dönemi geçirmiş, bunu takiben Arap-İslam, Selçuklu, Eyyubi, İlhanlı, Akkoyunlu, Osmanlı dönemi gelmiştir 1.) İbni Hacer’in naklettiği bir rivayete göre Zülkarneyn bu suyun varlığını 252 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR arkadaşı olan Rifai adlı bir melekten öğrenir.Bkz:İbn Hacer,el-İşabe, I.117 2.Makdisi, el_bed, III.78; 3.) Sa’lebi, Ara’isul’Mecalis,s.240. 4.) İbn Hacer,el-İşabe, I,117 5.) Ocak, Hızır-İlyas Kültü, s.57.Bu efsanenin versiyonları için bkz.Taberi,Tarihu’l-Umem, I,118, İbn Hacer, el-İşabe, I.117-118 Kökeni Hurri diline dayanan, Birkleyn (Bılk) sözcüğü; yükselme, kabarma, kaynama (suyun fışkırması) anlamına geliyor. Birkleyn Mağaraları, hem jeolojik devir açısından hem de tarihsel olarak oldukça eskilere dayanıyor. Birkleyn, Bermal Çayı’nın vadisinde yer alan en büyük mağara. Tersiyer (üçüncü) döneme (yaklaşık 6.5-2.5 milyon yıl önce) ait kalkerlerin, kuvarterlerin (dördüncü) dönemde (2.5 milyon yıl öncesinden günümüze) çökerek tıkadığı vadide akarsu oymasıyla oluşan bir mağaradır. İskender’in doğu seferi sırasında ordularını burada konaklattığı söylenir. Bu nedenle bu mağaraya İskenderi-Birkleyn Mağarası da denilir. . Diyarbakır Lice ilçesinde Diyarbakır-Bingöl yolunun doğusundadır. Dicle Nehri’nin iki ana kolundan biri bu mağaranın olduğu yerdedir. Bırkleyn Suyu’ndan Anadolu ile Kuzey Mezopotamya arasındaki yollardan biri geçmektedir. Bırkleyn Suyu bu antik yol ile birleşmeden önce yerin altında akar ve doğal bir tünelden sonra yeniden yukarıya çıkar. Bu özel oluşumdan ötürü buradaki mağaraya Bırkleyn Mağaraları veya Dicle Tüneli ismi verilmiştir. Antik çağlarda bu suyun kaybolduğu, toprağın altına indiği yere Dünyanın Bittiği Yer olarak tanımlanmıştır. Plinius bu geçide ölülerin yer altı dünyasına giriş yeri olarak tanımlamıştır. Bu mağarada Kuzey Mezopotamya’ya özgü, Hassuna-Samarra seramikleri bulunmuştur (10). Hızırlıklar. Hz. Hızır’ın görüldüğü yerlere Hızırlık ismi verilir. Anadoluda Hızır adını alan pek çok camii, tekke, ziyaret yeri, türbe, mezarlık,dağ,mesire yeri,akarsu ve köy vardır. Hızır’ın uğradığına inanılan bazı şehir, kale ve cami kapılarına Hızır kapısı adı verilir. Diyarbakır Hızır Pınarı Köyü. Diyarbakırda tarihte en kalabalık mahalleler arasında (7 mahalle arasında) Hızr İlyas mahallesi de bulunmaktaydı. (7). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 253 Diyarbakır Hızır İlyas kilisesi Hızır İlyas köyü:1785-1847 yıllarında Diyarbekır merkez köyü olarak gözüküyor(6) . Hızır İlyas köyü. Üniversite arazisinden Ziraat fakültesi arkasından yaklaşık 15 km. ötededir. Hızır İlyas köyuünde bir inanmış gerekli duları ve ibadeti yaptıktan sonra Hz.Hızır’ı görmek ister.Hz.Hızır,halka ak sakallı,nur yüzlü fakir bir ihtiyar kılığında görünürmüş. Günün birinde bu köylü, köy civarındaki çeşme başında ihtiyar bir adama rastlar. Ak sakallı, nur yüzlü bu ihtiyarı, güneş batmak üzere olduğu,akşamın bu saatinde başka bir köye ulaşması mümkün olmadığından Tanrı misafiri olarak evine davet eder.Hz.Hızır bu Salih adamı kırmaz, evine misafir olur. Ertesi sabah erkenden evden ayrılırken adama, ’Darlık görmiyesiniz, ambarınız dolu, hayvanlarınız bereketli olsun ‘diye dua eder ve kapıdan çıkar çıkmaz yok olur, aramaya başlarlar, bulamazlar. Hz.Hızır olduğu anlaşılır. O günden beri Hızır İlyas köyünün toprakları verimli, hayvanları bereketli, halkı tok bir durumdadır. Civar köyler halkı son zamanlara kadar, verimli olsun diye tohumluk arpa ve buğdaylarını buradan alır, hayvanları bereketli olsun diye kuzularını bir günlüğüne köy arazisinde otlatırlardır (11). Köy halkı ile konuştuğumda 1930’lu yıllarda bir çobanın köpeğine Hızır ismini koyması nedeniyle yaşlı bir ihtiyar tarafından ciddi ikaz edildiği ve bu ihtiyarın o anda kaybolması nedeniyle çobanın 1 hafta perişan bir şekilde hasta yattığı ve pişman olduğunu ifade ettiler. Benzer hikayeleri Lice’ye giderken Kocaköy yakınında sağdan 1 km içeride Hızır pınarı köyünde de duyabiliyoruz. Köyün büyüğü Nimetullah Berk dedelerinin köyde bir pınar (Hızır pınarı) görüştüğünü anlattı. 254 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 255 Hz. Hızır’ın Sarı Saltuk’a yardım ettiği de ifa edilmektedir. (Urfakapı’da Sarı saltuk’a ait olan bir türbe vardır. Hz. Hızır dini terminoloji dışında, ismi de bölge kaynaklıdır. Bir bölgede yaşamış ünlü kişi ismi ile de o bölgeyi etkilemiştir. Örneğin Ökkeş, Maraş’ta, Şehmus Mardinde olduğu gibi. Hz. Hızır ismini dil bilimi ve tarih açısından ele alalım. Diyarbakır tarihi çerçevesinde Huri-Asur ve Akkadların etki alanında idi. Diyarbakır’ı da içine alan Yukarı Dicle bölgesinin ilk uygar ahalisi Subarular’dan sayılan Hurriler’dir. Uzun süre Hurri adı altında yaşayan boylar, nihayet M.Ö. 2. bin yılın ortalarında, biri Hurri, diğeri Mitanni adında iki konfederasyona ayrıldılar. İlk zamanlarda bu iki krallıktan birincisi olan Hurri Krallığı daha büyük ve kuvvetliydi. Fakat sonraları küçük bir birlik olan Mitanni Krallığı yavaş yavaş Hurri Krallığı aleyhine genişlemiş ve sonunda onu ortadan kaldırmıştır. Mitanniler’den sonra bölgeye Asurlular ve Urartular egemen oldu. (1260-653) Bu dönemde şehrimize, Amidi veya Amedi denildiği Asur hükümdarlarından AdadNirari’den (1310-1281) kalma bir kılıç kabzasındaki yazıdan ve M.Ö. 800, 762, 705 yıllarından kalma Asur valilerinin isimlerini bildiren belgelerden anlaşılmaktadır. Şevket Beysanoğlu Diyar-ı Bekr’den Diyarbakır’a 1-) Hurri Mitanni Dönemi (M.Ö. 3500-1260) 2-) Asurlular Dönemi (M.Ö. 1260-775) 3-) Urartular Dönemi (M.Ö. 775-736) 4-) Asurlular Dönemi (ikinci defa) (M.Ö. 736-653) İ.Ö.2400’lerde Sami asıllı I.Sargon,Sumer kralı Urzababa’ya başkaldırıp kendisini kral yapıyor. Sumer’in şehir beyliklerini birer birer idaresi altın alıyor. Sargon yönetim sınırlarını Kuzey mezopotamyaya kadar uzatıyor ve Kendisine Sumer ve Akkad’ın kralı unvanını veriyor. Sargon’dan sonra kral olan Naramsin Diyarbakır’a kadar geliyor (13). Yukarıda arzedildiği üzere Huriler, Asurlar ve Akadlar Diyarbakır’ı mekan tutmuştur. Hz. Hızır insanlara yardım eden Yüce bir kişidir. Sıkışan bir kimse ‘Yetiş ya Hızır’der. Hızır yardımcı bir kimsedir. Asur dilinde Hi-zi-ri,Hu-zi-ri; Akkad dilinde Haziru, Huri dilinde Hu-zi-ri isimleri yardımcı veya yardım eden demektir (12). Joseph von Hammer’e göre Saint George (Cercis nebi), Diyarbakır’da medfundur. Diyarbakır’da onunla yaşdaş bir kilisesi mevcuttur. Saint george’unda Hızır gibi bolluk ve bereket getirdiğine inanılır. Türklerin Anadoluya gelişlerinde Hızırla benzerliğinden dolayı Saint George’u özdeşleştirmiştir, St George’a ait makam ve kiliseler, Hızır’a atfedilere 256 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR kutsal sayılmış, ele geçirilen kiliselerde diğer azizlerin resimleri yırtıldığı halde St George’a dokunulmamıştır. Doğu Anadolu Alevileri ve Ermenileri Hızırla Saint George özdeşleştirilmiştir. Antakyada Hristiyanlarda Ya Allah Ya Mor Corcus (St.George) diyerek yardım istenir 6 Mayıs Hristiyan dünyasında St George günü olarak kutlanır. 6 Mayısta Hıdrellez günü kutlanmaktadır. 6 Mayıs’ta Müslüman ve Hristiyanlar dilek tutarlar (14). KAYNAKLAR 1. Bediüzzaman Mektubat, Sayfa 11 2. Rifat N.Bali: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir. s:368 3. Parla C: Osmanlı öncesinde Diyarbakır. 1. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004. Diyarbakır.s:258 4. Doç. Dr. Saadet Özçelik, Yrd. Doç. Dr: Erdoğan Boz: Çüngüş ve Çermik Yöresi Ağzı. Ank. 2001.s.234 5. Kenan Yıldırım: Malkaya Köyü Monoğrafyası. D.Ü.Eğitim Fak. Coğrafya Bölümü. Diyarbakır. 1992.s.10 6. Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik: XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır. s:166 7. Yrd. Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik: XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır. s:342 8. www.vikipedi.org 9. Muhsine Helimoğlu Yavuz; Diyarbakır efsaneleri, Doruk yayınları, 2. Baskı, Ocak 1993. iki cilt birarada, sayfa 42-43.( Yurt Ansiklopedisi, Cilt 4, Diyarbakır maddesi’nden naklen. 10. www.Kenthaber.com 11. Şevket Beysanoğlu: Eshab-ı Kehf’in yeri. 23-30 Haziran.1975.I.Uluslararası Türk Folklor kongresi. İstanbul).c.4.s.41-45 12. Gürdal Aksoy: Dersim Alevi Kürt Mitolojisi. Komal yay. İst.2006.s.255 13. Muazzez İlmiye Çığ. İbrahim Peygamber. Kaynak yay. 6.basım İst.2006..s77. 14. Nilüfer Dinç. Hızır. Sınır ötesi yay. İst. 2011. s.44,47,50,57,129,130 PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 257 HZ. İSA’NIN DİYARBAKIRDA İZLERİ: Diyarbakır’a miladın 1. yüzyıl ortalarında Hz. İsa’nın 70 talebesinden biri olan Aday hristiyanlığı getirdi. Adey’in ölümünden sonra talebesi Agey, Eğil, Lice, Silvan’da hristiyanlığı yaydı(1). Diyarbakır ve Hz. İsa ilişkileri şu şekildedir. a) 12 havariden biri olan Mar Thoma Diyarbakır Meryem ana kilisesinde medfundur: Önce Hindistana giden Toma, orada Hindu kahinlerce öldürüldü, Milabur şehrine defnedildi. Elçi Mor Tuma’nın cesedi ve kendisine armağan olarak verilen Meryem Ana’nın bel kuşağı 3 Temmuz 394 yılında Urfa Metropoliti Mor Kuro döneminde Urfa’ya getirildi. Sonra Diyarbakır Meryem Ana kilisesine getirildi. Meryem Ana Kilisesi’nin Güney Ğnizo’sunda bulunan büyük bir mezar üzerinde şu Süryanice - Gerşuni yazıyı görmek mümkündür: “M.S.12 Şubat 1871 tarihinde Patrik 2. Yakup bu dünyadan intikal etti ve elçi Mor Tuma ve Aziz Mor Hevoro’nun mezarında defnedildi. 2182 Yunan yılı”(2). b) Diyartbakır Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesinde” Diyarbakırlı Süryaniler bin 700 yıldır kendi kadim mekanlarında Hz İsa’nın konuştuğu dille Arami’ce konuşup ibadetlerini yapıyorlar c) Hz. İsa’nın (İslam inancında Hz. İsa’ya benzer kişinin) çarmıha gerildiği haçın bir parçası Diyarbakır Meryem Ana kilisesindedir(3). Süryani Can Şakarer, “ Hz. İsa Kudüste çarmığa gerildi. (Hristiyan anlayışına göre) Hz. İsa’nın ölümünden sonra Bizans Kraliçesi Elen Hristiyanlığı kabul etti. Kraliçe elen Hz. İsa’nın hacını bulmak için Kudüs’e gidiyor. Hz. İsa’nın hacını bulduktan sonra İstanbul’a getiriyor. Kraliçe Elen öldükten sonra bir vatandaş hacı alıp bu bölgeye getiriyor. Hacın parçasını sadece özel günlerde ziyarete açıyoruz” dedi(3). d) Diyarbakır surlarında şu an 83 burç vardır. Ancak MS. 349 yılında yapıldığında 72 müjdeciyi temsilen 72 burç yapılmıştır. Diğer burçlar sonra ilave edilmiştir.Bu hususta Diyarbakırla ilgili seyahatnamelerde Tavernier, Buckhinhamve Lord Kinros’un hatıralarına bakılabilir Diyarbakır’daki surlarda 4 kapı (Mardin kapı, Rum kapı, Dağ kapı,Yeni kapı): Mezkur dört kapının dört İncilcinin adına yapılmış olmasına dair bir anane vardır ki bu anane, İncilci Marcus’un sembolü olan bir öküz başının Rum kapısı üzerinde mevcut olması ile kuvvet bulmuştur (4). Silvan ilçesinde Hz. İsa izleri a) Hz. İsa zamanında sadece bir duvarı kalan kilise Şu an Silvan’da Belediye camiinin duvarını teşkil etmektedir.. Bu bilginin kaynağı İbnül Ezrak’ın Meyyafarakin (Silvan)’la ilgili verdiği malumatta geçer(5). b) Hristiyan şehitlerin kemikleri Silvan kalesindedir. MS. 410 yılında Mar Marutha isimli rahip İrana elçi olarak gider. İran Şehinşahının rızasıyla eskiden II. Şapur ordusunun katlettiği hıristiyan askerleri arasındaki ‘Kırklar’ adlı şehitlerin kemiklerini Silvana gömmüştür. Bu yüzden 258 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR şehre Bizanslılar Silvan’a Martiropolois (Şehitler şehri) ismini verir. Burada Hz. İsa devrinden kalan bir kilisenin tek duvarı kalmıştır. Mar Marutha da havarilerden sonraki 318 piskopostan biri oldu. Mar Marutha Bizans imp ve İran kralından yardım aldı. Silvan şehrini yaptı. Getirdiği kemikleri yaptığı kemerlerin arasına koydu(6). c) İncilde bahsedilen Tigranocorte Silvandır(7). d) Hasuni mağaraları (Silvan) : Tam 300 mağaradan oluşan bu mağara şehir, görenlerde hayranlık uyandıracak teknik donanımlara sahiptir. Mezolitik dönemde yerleşme yeri olarak kullanıldığı tespit edilen bu şehir, Antik dönemde özelliklede Hristiyanlığın ilk yayıldığı dönemde ve Orta Çağ’da çok önemli bir yerleşim alanı olmuştur. Hristiyanlığın ilk yıllarına ait mağara kiliseler vardır(8). e) Silvan Kalesi, evliya çelebiye göre Cercis (Saint George) Peygamber emriyle kurulmuştur (Cercis nebi=Saint George) Hz. İsa ameline göre hükmetmiş bir nebidir). Eğil ilçesi ve Hz. İsa Diyarbakır’ın 3. episkoposu olan Mar Aday, Urfa kralı Küçük Abgar tarafından öldürülmüş ve cesedi Eğil Kilisesi’ne gömülmüştür Buna göre Eğil’in, birçok Hıristiyan ruhaninin mezarına ev sahipliği yapması yönüyle de önemli bir merkez olduğu söylenebilir. Hristiyan alemince çok tanınan Efesli Yuhanna, Eğil ilçesi doğumludur. Eğilli Iovanna (Diyarbakır-Eğil)(507-586/587), Bizans din adamlarından. Eğil’de doğdu. İmparator Justinianus 542’de Iovanna’yı huzuruna kabul ederek “Asya Eyaleti’nin merkezi Efes’i irşad etmek”le (dinsel açıdan aydınlatmak-yol göstermek) görevlendirdi. Çeşitli kabilelere dinsel telkinlerde bulundu. 558’de piskopos oldu, yörede 92 kilise, 12 manastır yaptırdı. Bu nedenle “Efesoslu Iovanna” adıyla anıldı. Yunanca yazdığı 3 ciltlik Kilise Tarihi 1853’te Londra’da yayınlandı. Almanca, İngilizce Latince’ye çevrildi. Ayrıca iki ciltlik Evliya ve Azizlerin Menakıbı, Kısa Kilise Tarihi, Müminlere Dair Risaleler, Din Ulularına Cevaplar gibi yapıtları vardır(9). Ergani ve Hz. İsa Ergani’de Surp (Aziz) Nişan adlı kiliselerdeki bir leğen parçasının kutsal olduğunu, Hz. İsa’nın şakirtlerinin ayağını yıkadığı leğene ait olduğunu söylerler. Bu nedenle kutsaldır. Erganideki Meryem ana kilisesi Gugas İncciyan’ın Ermenice yazdığı Dünya coğrafyası adlı eserin tercümesinde Erganideki Meryem ana Kilissinin Hz. İsa’nın talebelerinden Tateos adına kurulduğunu, manastırın kapısındaki yazıtın buranın kutsal bir mekan olduğunu belgelediğini ifade eder. 1612’de Diyarbakır’a gelen Polonyalı seyyah Simeon buranın mucize yaratan bir tapınak olduğunu ifade eder. Kilise o zamanlar 360 odalı imiş(10). PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 259 KAYNAKLAR 1. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakır Tarihi. Büyükşehir bel.yay.2003.1/129 2. Gabriel Akyüz. Diyarbakır’da Süryani azizleri. 2. Uluslarası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu.2011 3. Zana Yavuz. Akşam. 12. 02. 2008, www.diyarinsesi.org 4. L. İnciciyan. XVII. Yüzyılda Diyarbakır. Kara-Amid dergisi.Haziran.1979 5. Yaşar Parlak. Silvan. 2008; Ş. Beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi. Neyir matb. 1987. 1/26 6. Şevket Beysanoğlu. Diyarbakır Tarihi. 2003. I/ 26 7. Canan Seyfeli. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır 2008.s:764 8. Amed’in Büyüleyici Mağaraları / Hamza Aksal. Mizgîn/Sayı 18 9. Yrd. Doç. Dr. M. Cengiz Yıldız Bir İnanç Merkezi Olarak Eğil Sabard. Yıl:I Sayı:1 Sayfa:1- 187 10. Müslüm Üzülmez: Çayönünden Erganiye. 2005.s:251,276 260 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR